toplu yazilar i · pılması gereken marksizm-leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci...

422

Upload: others

Post on 23-Mar-2021

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve
Page 2: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TOPLU YAZILAR 

I

C. DAĞLI

Page 3: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Yeni Evre Kitaplığı

Kitabın Adı: TOPLU YAZILAR-1.Cilt

Birinci Basım: 2019

İSBN:

978-605-80596-5-8

Takım: 978-605-80596-4-1

Yayın Sertifika No:15814

Baskı:

Net Kırtasiye Tan. ve Matbaa San.Tic.Ltd.Şti

Adres: Ömeravni Mah. İnönü Cad. Beytülmalcı Sok.

No:23/A Beyoğlu/İSTANBUL

Tel: 444 07 08

Telif Eserleri Kanunu gereğince bu eserin bütün hakları

Yeni Dönem Yayıncılık’a aittir

Yeni Dönem Yayıncılık

İskenderpaşa Mah. Sofular Cad. 8/3 Fatih / İstanbul

Tel&Fax: 212 533 32 57

Page 4: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TOPLU YAZILAR 

I

C. DAĞLI

Page 5: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve
Page 6: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

İÇİNDEKİLER

Sosyalist Devrim Ve Geçiş Biçimleri.......................................................................... 9

Devrimci Durum Ve Demokratik Halk Devrimi Mücadelesi.............................. 25Politik Stratejide İktidar Sorunu................................................................................ 30

Faşizmin Yıkılması Devrim Sorunudur................................................................... 40

Kürdistan Sorunu Ve İşçi Sınıfı Sorunu................................................................... 50Emperyalizm Özgürlük Değil Egemenlik İster...................................................... 70

Sosyalizm Üstün Gelecektir........................................................................................ 84Karşı Devrimcilerin Kapitalizm Yolunda Ne Kadar Şansları Var..................... 98

Sermayenin Uluslararası Politik Hareketi Sosyal Demokrasi............................ 112

Tüm Uluslardan İşçilerin Ortak Örgütlenmesi Ve Mücadelesi Devrimin Zaferinin Ön Şartıdır......................... 124

Tüm Kapitalist Ülkelerde Toplumsal Devrimin Objektif Koşulları Olgunlaşmış Ve İnsanların

Özgürleşmesinin Olanakları Daha Da Artmıştır......................... 131

Kahrolsun Pantürkizm! Kahrolsun Panislamizm!.............................................. 139Türkiye’de İşsizler Ordusunun Bugünkü Durumu............................................. 149

Türkiye’de Sınıf Mücadelesinin Gelişimi-I-............................................................ 157Türkiye’de Sınıf Mücadelesinin Gelişimi-II-.......................................................... 165

Türkiye’de Sınıf Mücadelesinin Gelişimi-III-......................................................... 173

Türkiye’de Sınıf Mücadelesinin Gelişimi-IV-......................................................... 182Türkiye'de Sınıf Mücadelesinin Gelişimi-V-.......................................................... 192

Page 7: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Kapitalist Sistem Derin Sarsıntı İçindedir............................................................. 201Proletarya Diktatörlüğü............................................................................................. 208

Türkiye Ve Kürdistan'da Devrim Mücadelesi....................................................... 214

Faşist Devletin Sivas Katliamı Ve İç Savaşın Boyutları........................................ 217Birleşik Devrim............................................................................................................. 223

Ortadoğu Ve Filistin Devrimi................................................................................... 229Uluslararası K. Kürdistan Konferansı Üzerine................................................... 238

Devrim Mücadelesi Ve Devrimci Çalısma Komiteleri........................................ 246

Sınıflar Savaşında Bugünkü Durum...................................................................... 255Köylülerin Devrime Kazanılması............................................................................. 261

12 -15 Mart Sokak Savaşları....................................................................................... 280Sokak Savaşları Ve Ayaklanma Potansiyeli........................................................... 288

Sınıf Tavrı...................................................................................................................... 293

Yaşasın Halk Demokrasisi Ve Sosyalizm Mücadelesi......................................... 299Proletaryanın Mücadele Günü: 15 Ekim................................................................ 304

Sınıf Ve Halk Hareketinde Devrimci Öncülük...................................................... 312İhanet Cephesi(De) Devrimin Zaferini Önleyemeyecektir................................. 319

Avrupa'da Toplumsal Çatışma................................................................................ 327

Politik Ortam Ve Yeni Hükümet.............................................................................. 333Geçici Devrim Hükümeti........................................................................................... 339

Devrim Mücadelesine Ayak Uyduramayan Sağa Kayar................................... 348Devrim Kolektif Dehadır........................................................................................... 354

Kapitalist Çöküşün Hükümeti................................................................................. 360

Devrimci Süreç Devrimci Görev............................................................................... 366Devrimin Zaferi İçin................................................................................................... 372

Ekmek Ve Yaşam Hakkı Silahlı Devrimle Elde Edilir......................................... 378Eylemin Diyalektiği..................................................................................................... 385

Devrimci İç Savaş ....................................................................................................... 389

Emperyalizm Kürt Halkının Düşmanıdır............................................................ 400Olaylar İç Savaşa Uygun Gelişiyor.......................................................................... 408

Düzeni Ve Devleti Sarsan Eylemler Sürüyor!....................................................... 416

Page 8: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ÖNSÖZ

Elinizdeki kitap, 1990-1996 yılları içinde yayın-

lanmış yazılardan oluşuyor. Bir sorunu, bir konuyu

ele alan kitaplardan farklı olarak, ayrı ayrı yazıl-

mış, farklı sorunlara yer vermiş yazılardan oluşup,

birçok konuda görüş edinilmesini sağlıyor.

Son otuz yıl, sınıf mücadelesinin, tüm dünyada

çok yoğun olarak yaşandığı bir dönem olarak geçti.

Bu süre içinde büyük alt-üst oluşlar yaşandı. Çağı-

mız olaylar bakımından çok zengindir. Devrimci

Marksistlerin bütün bu gelişmeleri nasıl değerlen-

dirdikleri bilinmesi gerekiyor. Elinizdeki kitap, mark-

sizmin olayları değerlendirişini veriyor.

Güncel toplumsal olaylar işlenirken, hiçbir zaman

güncel gelişmelerle sınırlı tutmamıştır kendini. Gün-

cel olarak gündeme gelen olaylar, kendilerini etkile-

yen, yön veren temeldeki gelişmelerle birlikte

irdelenmiştir. Bu Marksist yöntem, taktik politikala-

rımızın doğru, bilimsel bir biçimde belirlenmesini

sağlamıştır.

Tarihsel gelişmenin doğrultusu ortaya konurken

ekonomik, toplumsal olgulardan yola çıkılmıştır,

Page 9: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

fakat bakış açısı olgularla sınırlı kalmamıştır. Hangi

toplumsal dinamiklerin bizi geleceğe götüreceği

Marksist diyalektiğe ve tarihsel materyalizme da-

yanılarak belirtilmiştir.

Buradaki yazılarda sınıf mücadelesinin gelişme

doğrultusu ve toplumsal olgulara yönelik görüşler,

tarihi gelişim tarafından çok kısa süre içinde doğ-

rulanmıştır. Okurlar somut olaylarla ilgili değerlen-

dirmelerin nasıl da doğrulandığını görecektir. Çünkü

yapılan değerlendirmelerin sonuçlarını denetleye-

cek bir tarihsel gelişme ortaya çıkmıştır. Her sınıf bi-

linçli işçi, her sosyalist burada yapılan değerlendirmeleri

denetleyecek tarihsel verilere sahiptir.

Burjuvazi saldırılarını ne denli artırırsa artırsın,

proletaryanın sonal zaferi kesindir. Çünkü ekono-

mik ve toplumsal yasalar bu yönde işliyor.

Sosyalizme yalnızca sınıf mücadelesi yoluyla va-

rılır. Proletaryanın sınıf savaşımı ise kapitalist dün-

yayı alt-üst edecek biçimde büyük bir güçle ilerliyor.

Olayların bu yönde ilerlediğini görmek için dev-

rimci bir bakış açısına sahip olmak gerekiyor.

Page 10: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

SOSYALİST DEVRİM VE GEÇİŞ BİÇİMLERİ

DEVRİM stratejisi sorunu sosyalist hareketin teorik gün-deminin ana sorunu haline geldi. Kimi sosyalist yayın organ-larında konuya geniş yer veriliyor ve ortak platformlarda özeltartışmalar planlanıyor. Proletaryanın devrim stratejisi üzerineyapılan tartışmalar artık güncellik kazanmıştır. Hiç bir dürüstproleter ve sosyalist bu tartışmadan uzak kalamaz. Tartışma-ların çelişkileri içinden geçip devrim perspektifini net ve an-laşılır hale getirmek gerekiyor.

Türkiye sosyalist hareketi, devrimin içeriğini ve karakte-rini ortaya koyarken henüz Marksizm-Leninizmin özünü kav-rayacak düzeye ulaşamamıştı dersek, bir abartma yapmışolmayız. Marksizm-Leninizmin özünün özümsenmesi yerine,Marksizmin lafzına sarılındı. Sonuç ortadadır; ya devrimin ev-rensel yasaları unutulup, ulusal yön öne çıkartılarak revizyo-nizme düşüldü; ya da, devrimin ulusal bir toprakta geliştiğiyani ulusal yönü olduğu unutularak dogmatizme düşüldü.Böylesi önemli sapmalara düşülmüşse, buna «istemeden oldu»denemez. Söylemek istediğimiz şey, dün devrim sorunu tartı-şılırken Bilimsel Sosyalizm tam anlamıyla özümlenememiştive devrim stratejisi bu konuda yeterince inceleme ve araştırmayapılmadan belirlenmeye çalışıldı. Başka bir ifade ile söyler-sek, devrim sorununun konuluşunda dün, bugüne göre dahaaz akıllıydık. Bu gün kaydedilen gelişmeye rağmen, devrim veiktidar sorununda reformizm ve dogmatizm etkisini halen ko-ruyor. Reformizm ve dogmatizmde ısrar daha «bilinçlice» ya-pılıyor.

Toplu Yazılar

9

Page 11: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Gerek devrim ve iktidar sorununda olsun; gerekse top-lumsal mücadelenin başka bir sorununda olsun politika belir-lenirken ya da teori ortaya konurken MARKS-ENGELS veLENİN'den aktarma yapmak sosyalist harekette bir «gelenek»haline geldi. Marksist Klasiklerden yapılan aktarmalar çoğukez eklektik ve anlamı kavranmadan yapılıyor. Marksizminözü olan devrimci diyalektiğin özümlenip, ona dayanarakolayları ya da şeyleri açıklamak yerine, Marksist Klasikler-den aktarma yapmak kötü bir gelenek oldu ve halen devamediyor. Bu yöntem (aktarmacılık) ideolojik yetersizliği ve ye-teneksizliği ortaya koyuyor. Sosyalist harekette artık teorik bi-linç ortalaması düne göre gelişkindir ve kitleseldir. Sorunlarıaktarmacılık yöntemi ile açıklama yöntemi artık tutmaz. Ya-pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimcidiyalektik esas alınırsa olaylar ve şeyler doğru bir şekilde or-taya konabilir ve kavranılabilir.

Sosyalist devrim ve geçiş biçimleri üzerine görüşlerimiziortaya koyarken devrimci diyalektiği temel alacağız.

Konuya geçmeden önce şunu açıklamak gerekiyor, pro-letaryanın strateji ve taktikleri sorununda tartışma yapmayıyararlı gördüğümüzü bir kere daha belirtmek istiyoruz. Tar-tışmaların olmadığı bir parti ya da örgüt, zamanla tarikata dö-nüşerek yozlaşır. Her büyük devrimci sınıf partisiningelişmesinin temelinde parti içi tartışmalar ve parti içi çeliş-kilerin çözümü için verilen ideolojik mücadelenin büyük yerivardır. Biz, militan Marksistleriz, temel görevimiz kısaca«dünyayı değiştirmektir». Biz, dünyanın yorumunu, o'nu de-ğiştirmek için yaparız, entelektüel gevezelerden farkımızbudur. Tartışmalarımızın amacı dünyanın devrimci değişimi-dir. Bu amaca yönelik tartışmalar yararlıdır, bazen zorunlu-dur.

PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ: SOSYALİST DEVRİMİN KİLİT SORUNUKonuya Demokratik Halk Devrimi ve Halk İktidarından

değil de, proletaryanın sosyalist devrimi ve proletaryanın Dev-rimci Diktatörlüğünden başlamamızın nedeni açıktır; temelolan sosyalist devrim ve proletarya diktatörlüğüdür. OysakiHalk İktidarı ya da başka bir ifade ile söylersek, halk demok-

C. Dağlı

10

Page 12: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rasili devlet GEÇİŞ iktidarıdır ve geçicidir. Temel olan, asılolan açıklanmadan geçici olan ya da «yardımcı» nitelikte olananlaşılamaz. Bunun için biz de asıl olan, temel olandan, sos-yalist devrim ve proletarya diktatörlüğünden başlıyoruz.

Her devrimin temel sorunu siyasi iktidarın ele geçirilmesisorunudur. Sosyalist Devrimin de temel sorunu siyasi iktida-rın ele geçirilmesidir. Siyasi iktidarın ele geçirilmesi, sosyalistdevrimin ilk ve temel belirtisidir. Bu eylem başarılmadan dev-rim hedefine ulaşamaz. Her devrim gibi sosyalist devrimdeöncelikle siyasal bir devrimdir, yani siyasi iktidarın ele geçi-rilmesi ile başlar. Ancak, sosyalist devrim aynı zamanda top-lumsaldır. Temel görevi, kapitalist özel mülkiyeti ortadankaldırmak ve yerine kolektif toplumsal mülkiyeti getirmektir.Bundan ötürü, sosyalist devrim siyasi iktidarın ele geçirilmesiile başlayan (ilk temel belirti) kapitalist özel mülkiyeti ortadankaldıran, yerine kolektif toplumsal mülkiyeti koyan geniş kap-samlı ve derin yönü olan bütünsel bir süreçtir.

Kelimenin gerçek ve bilimsel anlamıyla devrim, siyasi ik-tidarın bir sınıfın elinden alınıp başka bir sınıfın eline geçme-sidir. Yani devrim siyasi iktidarın ele geçirilmesidir.

Devrim başka bir şey, siyasi iktidarın ele geçirilmesibaşka bir şey değildir. Sosyalist devrim, proletaryanın siyasiiktidarı ele geçirmesidir. Siyasi iktidarın ele geçirilmesi henüzDİKTATÖRLÜK demek değildir. Siyasi iktidarı ele geçirenproletaryanın kendi DEVRİMCİ DİKTATÖRLÜĞÜNÜ ger-çekleştirmesi gerekiyor. Çünkü, sosyalist devrim enerjik vekesin diktatörlüğü gerektiriyor. Proletarya siyasi iktidardanuzaklaştırılan ve henüz yok edilmeyen burjuva sınıf üstündekesin bir biçimde diktatörlük uygulamalıdır. Aksi takdirdeuzun bir tarihsel deneyime sahip olan burjuvazi kısa sürede,uluslararası tekelci sermayenin yardımı ile kendini toparlayıp,siyasi iktidarı yeniden geri almak isteyecektir. Büyük EkimDevriminin deneyimi ve 1919 Macar Sosyalist Devrim dene-yimi ve diğer örnekler ortadadır. Siyasi iktidarı ele geçirenproletarya, enerjik bir biçimde burjuva sınıf üzerinde dikta-törlük uygulamalı ve o'nu tüm ayrıcalıklarından yoksun bı-rakmalıdır. Proletaryanın devrimci sınıf partisi programındasiyasi iktidarın ele geçirilmesi perspektifi ile yetinemez. Bur-juva devlet egemenliğinin yıkılıp yerine proletaryanın DEV-RİMCİ DİKTATÖRLÜĞÜNÜN kurulması Marksist-Leninist

Toplu Yazılar

11

Page 13: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Partinin temel ilkesi ve görevidir.Proletarya diktatörlüğü, kapitalizmden komünizme geçiş

döneminin «siyasal geçiş biçimidir». Proletarya diktatörlüğübu dönemin tümünü kapsayan proletarya diktatörlüğününesası şiddet değildir. Proletarya diktatörlüğü döneminde sı-nıflar varlığını sürdürmekle birlikte, bu sınıfların konumundaönemli değişim meydana gelir. Dolayısıyla proletarya bu dö-nemde tüm emekçileri sosyalizmi kurmaya ve geliştirmeyeyöneltir. Tabi sınıflar arası çelişkiler ortadan kalkmaz, çeliş-kiler ve sınıf mücadelesi biçim değiştirerek devam eder. Dev-rimin ilk döneminde başvurulan şiddet, giderek yerinisosyalizmin kuruculuğuna bırakır.

Demokrasi tipi bağlı olduğu devrimin tipine sıkı sıkıyabağlıdır. Sosyalist devrimin sonucu olarak SOSYALİST DE-MOKRASİ gerçekleştirilir. Sosyalist demokrasi ile sosyalistdevrimin arasındaki ilişki diyalektik bir ilişkidir. Sosyalist de-mokrasiyi sosyalist devrimden ayırma çabası bilimsel ve ger-çekçi değildir ve bu çaba boş bir çabadır. 1871 PARİSKOMÜNÜ, proletarya diktatörlüğünün ilk örneğidir ancak,KOMÜN, proletarya devrimi sonucu olarak gerçekleşmiştir.Büyük EKİM DEVRİMİ sonucu kurulan SOVYET İKTİ-DARI, sosyalist devrimin sonucu olarak gerçekleşmiştir.SOVYET İKTİDARININ gerçekleştirdiği sosyalist demok-rasi, sosyalist devrimin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kısa-cası demokrasi tipi, bağlı olduğu devrim tipine sıkı sıkıyabağlıdır.

Proletarya diktatörlüğü konusunda bir yanlış görüş deşudur: «Proletarya diktatörlüğü henüz sosyalizm değildir»yani bu dogmatik anlayışa göre proletarya diktatörlüğü başkabir şey, sosyalizm başka bir şeydir. Bu yaklaşım aynı zamandasosyalizm sorununu yalnızca ekonomik bir alt yapıdan ibaretsayma anlayışıdır. Proletarya diktatörlüğü, siyasi iktidarın elegeçirilmesi ile başlayan ve komünizme kadar yani sınıflarınortadan kaldırılmasına kadar devam eden uzunca bir «siyasalgeçiş biçimidir». Proletaryanın temel görevi sosyalizmi kur-maktır. Proletarya, Proletarya diktatörlüğüne esas olarak sos-yalizmi kurmak ve sınıflara ve sınıf çelişkilerine son vermekiçin ihtiyaç duyar ve proletarya diktatörlüğünün tarihsel dev-rimci görevi budur. Komünizmin ilk aşaması (sosyalizm) veüst, ileri aşaması ile bir bütündür. Komünizm yalnızca üstaşama demek değildir. Proletarya diktatörlüğü komünizmin

C. Dağlı

12

Page 14: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

alt aşamasında zorunlu olur yani proletarya bu dönemde dev-let biçiminde örgütlenir. Proletarya diktatörlüğünü sosya-lizmden ayırmak mümkün mü? Sosyalizm sadece ekonomikbir sistem değildir. O, politik üst yapısı olan (proletaryanındevrimci devleti) toplumsal ve siyasal bir sistemdir.

Proletarya diktatörlüğünü salt «işçi iktidarı» olarak gör-mek ne kadar yanlışsa, o'nu «işçilerin ve köylülerin devrimci-demokratik diktatörlüğü» düzeyinde görmek de o kadaryanlıştır. Sosyalist literatürümüzde, proletarya diktatörlüğü-nün bir «işçi iktidarı» olmadığını anlatmak için, sık sık «pro-letarya diktatörlüğünün işçi sınıfı, yoksul köylülük ve kır, şehirküçük burjuvalarının bir ittifakı olduğu» tezi ileri sürülüyor.Bu görüş, proletarya diktatörlüğünün sınıf egemenliği özünübir kenara bırakıyor. Peki, proletarya diktatörlüğü proletarya-nın sınıf egemenliğini yansıtmıyorsa, proletaryayla orta köy-lülük ve küçük burjuvaların ittifakı olan «Halk Cepheleri»arasındaki fark nerede kaldı. Proletarya diktatörlüğü, devletegemenliğinin proletarya ve o'nun devrimci sınıf partisinindiğer, orta köylülük ve küçük burjuva partileri ile paylaştıklarıbir iktidar değildir. Bu, proletarya diktatörlüğünü «sulandır-maktır». Niyet ne olursa olsun proletarya diktatörlüğünün sınıfegemenliğine (Proletaryanın) karşı çıkmak demektir.

Proletarya diktatörlüğü, salt «işçi iktidarı» değildir ancak,sınıf özü belirsiz olan bir şey de değildir. Proletarya diktatör-lüğünün, proletarya, emekçi köylülük ve şehir küçük burju-valarının ittifakının «özel bir biçimi» olması, bu iktidarın sınıfegemenliğini ortadan kaldırmaz.

O halde, proletarya diktatörlüğünün sınıf özü neden su-landırılmaya çalışılıyor?

Bunun nedeni, Demokratik Halk Devrimi sonucu gerçek-leşecek olan Halk İktidarını proletarya diktatörlüğü olarakgösterme çabasından kaynaklanıyor. Burada yalnızca prole-tarya diktatörlüğü kavramı sulandırılmaya çalışılmıyor aynızamanda, henüz proletarya diktatörlüğü olmayan ve proletaryadiktatörlüğüne dönüşmesi gereken halk demokrasili devleti,proletarya diktatörlüğü olarak gösterilmekle, proletaryanın bi-linçli ve Marksist-Leninist Partinin öncülüğünde yapılmasıgereken «kesintisiz eylem» görevi de bir kenara bırakılıyor.

Başta belirttiğimiz gibi, proletarya partisinin programındaproletarya diktatörlüğüne yer vermesi, bu partinin Marksist

Toplu Yazılar

13

Page 15: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bir Parti olmasının zorunlu bir koşuludur. Proletarya, nihai he-defi olan sınıfsız komünist topluma ancak proletarya dikta-törlüğüne dayanarak varır. Sosyalist devrim olmadansosyalizme geçilemez. Geçiş biçimleri hangi biçimde olursaolsun, devrim süreci sosyalist devrimle TAMAMLANMA-DAN sosyalizme geçilemez.

Kapitalist ülkeler eşit gelişme sürecinden geçmediler. Ge-lişme süreci eşit olmayan bir yolda oluştu. Kapitalist ülkele-rin proletarya diktatörlüğüne geçiş biçimleri de aynı yoluizlemeyecektir ve yapılan devrimlerin de gösterdiği gibi, pro-letarya diktatörlüğüne geçiş aynı biçimde ve yolda olmadı.Proletarya diktatörlüğüne geçişin zengin biçimleri ortaya çık-mıştır. Proletarya diktatörlüğüne geçişin yollarını şematize et-memek gerekiyor. Her toplum ve ulus bu geçiş yolunakendinden bir şeyler kattı ve katmaya devam edecektir.

Proletarya diktatörlüğü düşüncesini proletarya arasındayaymak ve burjuva demokrasisi karşısında, sosyalist demok-rasi düşüncesini öne çıkarmak, burjuva parlamenter cumhuri-yet karşısında «Halk Demokrasisini ve Sovyet sistemini»savunmak ve bu yolla proletaryayı ideolojik olarak kazanmaktemel olandır ve yapılması gerekendir. Proletaryanın öncü ke-siminin henüz küçük burjuvaziden ideolojik olarak ayrışama-dığı günümüzde, temel olan öne çıkartılmalıdır. Yalnız, şubilinmelidir, öncünün ideolojik olarak örgütlenmesi ile dev-rim kazanılmaz. Mutlaka pratik olarak devrime yaklaşım bi-çimleri ortaya konmalıdır. Eğer, yalnızca temel olanlayetinilirse, kimi sosyalist dergi çevreleri gibi, bir «propagandagrubu» olmaktan öte gidemeyiz. Çoğu kez küçük propagandagrupları ve örgütsüz sosyalist çevreler de proletarya diktatör-lüğü ve komünizm hedef ve ilkesinin propagandasını yapı-yorlar. Örgütlü Marksist-Leninistleri, propagandagruplarından ayıran nokta, onlar yalnızca propagandasını ya-parlar oysa biz, temel olanı nasıl gerçekleştireceğimizi vebunun yollarını ve biçimlerini ortaya koyarız. Atılması gere-ken ikinci adımı atarız. Lenin «SOL KOMÜNİZM' BİR ÇOCUK-LUK HASTALIĞI» adlı eserinde devrimci Marksistleringörevlerini şu şekilde belirler:

«Herkes için aynı olan uluslararası sorunu, işçi sınıfı hareketiiçinde oportünizmi ve sol doktrinciliği yenme, burjuvaziyi iktidar-dan düşürme, Sovyet cumhuriyetini ve proletarya diktatörlüğünü

C. Dağlı

14

Page 16: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kurma sorununu, her ülkenin ele alınışındaki somut tarzda, özelolarak, ulusal ve özgül olarak, ulusal ne varsa onu aramak, incele-mek, sezmek ve kavramak, işte geçirmekte olduğumuz tarihsel andabütün ileri ülkelerin (sadece ileri ülkelerin değil) baş görevi budur.»(Sol Yay. Sf. 99)

Lenin aynı bölümün sonunda bu «baş görevi» şu şekildeortaya koyar;

«Proletarya devrimine geçmek ya da ona yaklaşmak için ge-rekli biçimlerin araştırılması.»

Lenin'in uluslararası proletarya hareketine önerdiği «pro-letarya devrimine geçiş ya da yaklaşım biçimleri» daha son-raları Dimitrov ve KOMÜNTERN tarafından ele alınmış veproletaryanın strateji ve taktik yaklaşımlarında somutlandırıl-mıştır. 1940'lı yıllarda gerçekleşen Halk Devrimleri sonucuortaya çıkan Halk Demokrasili devlet örnekleri bunun yaşamageçirilmesi olmuştur. «Proletarya devrimine geçiş ve yakla-şım biçimleri» bakımından bugün zengin örneklerle karşı kar-şıyayız.

Türkiye ve T. Kürdistan’ı sosyalist hareketi açısından so-runa baktığımızda Lenin'in söylediği her iki yanlış yaklaşımıgörürüz: Oportünizm ve dogmatizm. Oportünizm (bugünküifade ile reformizm) TİP’ ten bu yana (daha sonra TKP veşimdi TBKP) uzun yıllardan beri inatçı bir şekilde, proletaryadiktatörlüğü karşısında burjuva demokrasisini ve parlamenterburjuva cumhuriyetini savunmuşlardır. Bu küçük burjuva sos-yalizm görüşleri bugün işçi sınıfı hareketi içinde belli bir et-kiye sahiptir. Devrimin öncüsü olan sanayi proletaryasıarasındaki bu reformist görüşleri söküp atmak için mücadelesürdürülmelidir. Proletaryanın öncü kesimi (ileri kesimi) ideo-lojik olarak Proletarya diktatörlüğü düşüncesine ve sosyalistdevrimin zorunluluğu düşüncesine kazanılmalıdır. Yani temelolan görev yerine getirilmelidir.

Şunu bilmek gerekiyor, Devrimi yapacak bir parti halinegelmek için DOGMATİZMİ de yenmek gerekiyor.

Dogmatizm, bizde kendini nasıl gösteriyor. Türkiye'dedogmatizmin en belirgin temsilcileri TROÇKİSTLERDİR.Troçkist çevreler «proletarya devrimine geçiş ve yaklaşım bi-çimlerini» kabul etmiyorlar. Onlar, Lenin'in sözleri ile «ulusalve özgül olan ne varsa onu arayıp bulma, sezme, kavrama, ince-leme» yöntemini kabul etmiyorlar. Onlar, emekçi köylülüğünve küçük burjuvaların devrimdeki rolünü inkar ediyorlar.

Toplu Yazılar

15

Page 17: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Troçkist çevreler, kapitalizmin ekonomik ve politik gelişi-mindeki eşitsizliği kabul etmedikleri için, bütün ülkeler içintek bir şey öneriyorlar «kesintisiz dünya devrimi». Bu çevre-ler, proletaryanın demokrasi mücadelesine dudak bükerek so-runu sadece «demokratik haklar» düzeyinde ele alıyorlar.Demokratik Halk Devrimi yalnızca bir «demokratik haklar»mücadelesi değildir. Demokratik Halk Devrimi, «demokratikhakları» da içeren ve siyasi iktidarı ele geçirmeyi hedefleyenekonomik politik dönüşümler bütünlüğünü içerir.

Devrim konusunda Troçkizmden önemli ölçüde etkilenenbaşka bir dogmatik anlayış da «sosyalist iktidar» şiarı ile or-taya çıkıyor. Bu çevre «sosyalist devrim ve sosyalist iktidar»sözcüklerini propaganda düzeyinde savunuyor. Bu çevrelerburjuva demokrasisi görüşünü esas alan reformizm karşısında,propaganda düzeyinde de olsa «sosyalist demokrasi» düşün-cesini savunması olumludur. Ancak, bu çevre, tüm dogmatik-ler gibi davranıyor. Sosyalist devrimi «geçiş ya da yaklaşımbiçimlerini» kabule yanaşmıyor. Devrimin evrensel yönlerikadar devrimin ulusal ve özgül olan yönlerini ortaya çıkar-mak gerekiyor. Yalnızca «sosyalist devrim, sosyalist iktidar»demekle devrim gerçekleştirilmez. Bu çevreler, devrimci di-yalektiğe dayanarak özgül olanı arayıp bulmak ve kavramakyerine evrenseli tekrarlayıp duruyorlar. Eğer yalnızca evren-sel ilkeler olan Proletarya diktatörlüğü ve devrimin yasalarınıtekrarlamak yetseydi, Marks ve Engels tarafından yazılan«KOMÜNİST MANİFESTO»yu ve KOMİNTERNİN 1923 yılındakabul ettiği «1928 Programını» alır ve bununla yetinirdik.Eğer bunu yapsaydık, sadece iyi bir ezberci olurduk ve Mark-sizm-Leninizmi kavramadaki yeteneksizliğimizi ortaya ko-yardık. Oysaki Marksist-Leninist Partiler Evrensel BilimselSosyalist İlkeleri temel aldılar ve devrimci diyalektiğe daya-narak Lenin' in yaptığını ve söylediğini yerine getirdiler: prog-ramlarında proletaryanın evrensel ilkelerini ve proletaryanıntemel hedefini ortaya koyup, ama bununla yetinmeyip, yete-neklerini kullanıp özgül olanı da ortaya koydular.

Proletaryanın önderliğinde gerçekleşen bütün büyük dev-rimleri gerçekleştiren Komünist Partilerinin devrime önder-lik yapmasının altında yatan temel gerçek budur. Diğeripropagandadan öteye gitmez.

C. Dağlı

16

Page 18: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

DEMOKRATİK HALK DEVRİMİ SOSYALİST DEVRİMİN KARŞISINA KONAMAZDogmatikler, proletaryanın demokrasi için mücadelesini

sosyalizm uğruna mücadelenin karşısına ya da diğer bir ifadeile demokratik devrimi, sosyalist devrimin karşısına koymayave karşıt şeylermiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Bu çaba boşve temelsizdir, Çünkü demokrasi mücadelesi sosyalizm uğ-runa mücadelenin bütünleyici bir parçasıdır. Demokrasi mü-cadelesi ile sosyalizm mücadelesi ilişkisi toplumsalgelişmenin bir sonucudur. Proletaryanın demokrasi için mü-cadelesinin sosyalizm uğruna mücadelenin kopmaz bir par-çası, nesnel temelleri var. Demokrasi mücadelesinin nesneltemelleri şu olgulara dayanıyor: Ülkenin emperyalizme ba-ğımlı olması sonucu proletaryanın ve müttefiklerin anti-em-peryalist mücadelesi; işbirlikçi tekelci sermayenin politik veekonomik egemenliği ve ulusal baskının devam etmesi. Busaydıklarımız siyasal demokrasimizin talepleridir, (asgari).Proletaryanın demokrasi mücadelesi işte en başta bu nesneltemellere dayanıyor. Proletaryanın mücadele görevleri keyfiolarak ortaya konamaz. Devrim mücadelesi ve devrim teorisieğer nesnel temellere dayanıyorsa mücadele başarıya ulaşır.Devrimci sosyalistler sübjektif olarak proletaryanın «yakınpolitik görevleri»ni saptamazlar.

Açıktır ki proletarya, demokrasi için mücadeleyi sadeceekonomik gerekçelere ve ulusal baskıya dayandırmaz, de-mokrasi için mücadelenin aynı zamanda (hatta en önemlicesiolarak) politik nedenleri vardır. Bunun temeli tekellerin poli-tik egemenliğidir. Bundan ötürü Demokratik Halk Devrimi,öncelikle tekellerin politik ve ekonomik egemenliğine sonverir.

Proletarya, demokrasi için mücadele ederken, aynı za-manda kendini politik olarak eğitir ve bilinç düzeyini pekişti-rir. Siyasal demokrasi için mücadele aynı zamanda sosyalizmevarmanın iyi bir «okuludur». Ancak, devrimi önceden ezber-lenen şemalara göre yapmaya kalkanlar bunu göremezler. Pro-letarya ve emekçi kitleler demokrasi mücadelesi süreci içindesiyasal olarak öğrenirler ve Proletarya bu süreç içinde yö-netme sanatını da öğrenir.

Toplu Yazılar

17

Page 19: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Proletaryanın, devrimin diğer güçleri ile militan ittifakı,demokratik devrim mücadelesi sürecinde başlar ve bu süreçtekurulan ittifak, devrimin ileri aşamasında da devam eder.

Demokrasi mücadelesi, proletarya ve müttefiklerininortak davranışı için gereken zemini ortaya koyuyor.

Burada dikkatleri şu noktaya çekmek istiyoruz. Proletar-yanın demokrasi için mücadelesi MUTLAK bir şey değildir.Proletarya esas olarak sosyalist devrim ve proletarya dikta-törlüğü için mücadele eder. Beklenmedik ani gelişmeler, yenitarihsel gelişmeler proletaryayı ve emekçi sınıfları demokrasisürecinden geçmeden de sosyalizme götürebilir. Proletaryapartisi bunun için, programında temel olanı net olarak ortayakoyar ve ikincil olanı temel olana, asıl olana bağlar. Proletaryademokrasi için mücadele ederken, temel olanı, asıl olanı göz-den kaçırmamalı ya da arkaya itmemelidir.

Proletarya bunun gibi olası gelişmeleri gözönünde tutarancak, yakın politik görevini somuttan yola çıkarak ortayakoyar. Proletaryanın devrimci görevleri olasılıklara değil ke-sinliklere ve somuta dayanır. Somut durumun somut tahliliyöntemi Leninist bir yöntemdir. Tabii ki, somut ancak bellibir tarihsel kesitte somuttur. Somut olan mutlak değildir, za-manla değişir. Devrim stratejisi ve taktikler somut duruma da-yanır, sözkonusu somutluk aşılırsa, bununla birlikte strateji vetaktik de değişir. Örneğin 40'lı yılların devrimleri o anın ta-rihsel somutluğu içinde ortaya çıktılar, zamanla devrim süreciyeni somut durumla karşı karşıya geldi. Toplumlar ve ülkele-rin statik yönleri ile değil, (çünkü her şey zamanla değişimiçine girer), toplumlar ülkeler ve sınıflar dinamik yönleri iledeğişen yönleri ile ele alınıp incelenmelidir. Özgül olan, ulu-sal olan ancak bu yöntemle bulunup ortaya çıkarılır.

Demokratik Halk Devrimi mücadelesi ve Halk iktidarıperspektifi bugünkü somut toplumsal ve tarihsel durumdanyola çıkarak belirlenmiştir. Demokratik Halk Devrimi, sosya-list devrime dönüşecek bir devrimdir ve sosyalist devrimle or-ganik ilişkisi vardır. Demokratik devrim, sosyalist devriminön girişi ya da bir başka ifade ile söyleyecek olursak, «yar-dımcı nitelikte» bir devrimdir.

«Marksçılık-Lenincilik, demokratik devrim ile sosyalistdevrim arasında net bir ayırım yapmakla birlikte, onları, pro-letaryanın devrimci mücadele zincirinin birer halkası olarak

C. Dağlı

18

Page 20: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

görür. Demokratik devrim, sosyalist devrimi hazırlar ve sos-yalist devrime geçişte belli bir noktayı vurgular. Sosyalist dev-rimin kendisi demokratik dönüşümlerin dolaysız sonucu,uzantısı ve tamamlanmasıdır.» (Dünya Komünist Hareketi, KonukYay. Sf. 128)

Demokratik devrimle sosyalist devrim yalnızca birbirineyakınlaşmakla kalmamış, görevleri önemli ölçüde iç içe geç-miştir. Çoğu kez onları ayırmak kolay olmayacaktır. Bundanyola çıkarak devrim mücadelesine tek süreç iki aşama diyoruz.Demokratik devrimi ve sosyalist devrimi ülkemizde tek süreçiçinde birleştiren demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin iliş-kisi, devrimin nesnel temelleri, Türkiye'nin kapitalist bir ülkeoluşu, görevlerin içice geçmesi, çağımızın temel özelliği olankapitalizmden sosyalizme geçiş çağı oluşu, demokratik dev-rimin temelde sosyalist devrimle aynı düşmana karşı yönel-mesi olarak söyleyebiliriz.

Peki, doğrudan sosyalist devrimi yapıp, proletarya dikta-törlüğünü kurmak varken neden, demokratik devrim aşama-sından geçmek zorundayız?

Esasında bu sorunun cevabını yukarıda vermeye çalıştık.Devrim tek bir eylem hamlesi değildir. Birçok adımı içerenderin, geniş bütünsel bir süreçtir. Proletarya bir «darbe» ilesiyasi iktidarı ele geçirmez. Proletarya, şimdiden başlayandevrim mücadelesini nitelik sıçraması ile yani devrim yolu ilesiyasi iktidarı ele geçirerek sürdürür, devrim demokratik aşa-mada kalmaz, bu anlamda devrim «kesintisizdir» proletarya-nın devrimci dönüşüm eylemi devam eder. Temel hedefsosyalizmi kurmaktır.

DEVRİMİN POLİTİK ORDUSU YA DAİTTİFAKLAR SORUNUDemokratik Halk Devrimini, sosyalist devrime yakınlaş-

tıran ve onunla tamamlayan bir yönde, demokratik devrim deproletarya hegemonyasıdır. Lenin'in demokratik devrimdeproletarya hegemonyası düşüncesi, demokratik devrimin sos-yalist devrime dönüşmesi olanağın; artırıyor. Demokratik dev-rimin görevleri ile sosyalist devrimin görevleri ve düşmanlarıve bu devrimi yapacak güçler aynı ve yakın olursa olsun, de-mokratik devrimin ikinci aşamaya ulaşması için Proletarya-nın Marksist-Leninist Partisinin bilinçli eylemi gereklidir.

Toplu Yazılar

19

Page 21: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Yoksa her demokratik devrim «kendiliğinden» sosyalist dev-rime varmaz. Bunun iki örneği, Portekiz ve İran'dır.

Portekiz devrimi ve İran devrimi, ikisi de demokratik dev-rimdi. Üstelik hiç bir demokrasi süreci yaşamadan ani gelişmeile ortaya çıktılar. Peki, ne oldu? Proletarya gerek örgütlülükdüzeyi olarak ve gerekse bilinç olarak zayıftı. Devrim patlakverdiğinde halkın ezici çoğunluğu devrime katıldı, devrim ilkhedefine vardı. Portekiz'de 50 yıllık Faşizm yıkıldı. İran'daŞahın Monarşist-Faşist diktatörlüğü yerle bir edildi. Proletaryadevrimde önderlik edip hegemonya kuramadığı için devrimsonuna kadar götürülemedi, devrim kesintiye uğradı. Devrimekatılan burjuva güçler uluslararası burjuvazinin desteği ile si-yasi iktidarı kendi tekeline almaya yöneldi ve önemli ölçüdebaşardı. Demokratik devrimde proletaryanın hegemonyası so-runu güncel olarak da önemini koruyor. Tek süreç olan top-lumsal devrim sürecinin demokratik ve sosyalist aşamalarındatemel ve öncü ya da hegemonik güç sanayi proletaryasıdır,proletaryadır. Proletaryanın ittifaklarının hangi sınıflar veyakatmanlar olacağını tayin edecek olan devrimin somut du-rumu, o anki tarihsel durum ve somut gelişmelerdir. Biz, Tür-kiye'nin bugünkü (yarınki değil) somut toplumsal, ekonomik,siyasal ve tarihsel genel durumundan yola çıkıyoruz. Sanayiproletaryası devrimin temel ve öncü gücüdür. Tarım proletar-yası ve yoksul köylülük sanayi proletaryasının kırsal kesim-deki temel müttefikidir. Yoksul köylülük, vakti zamanındaözel mülk sahibi iken, özel mülk sahipliği onu, bundan yok-sun bıraktı, şimdi yoksunluk ve yoksulluk içindedir. Yoksulköylülük aynı zamanda sosyalist devrimde de proletaryanıntemel müttefikidir. Çünkü konumu gereği özel mülkiyete kar-şıdır ve sosyalizmi kurmada da çıkarı vardır. Sosyalizmin ge-lişmesi göstermiştir ki, yoksul köylülük demokratik vesosyalist devrimin kırsal kesimdeki (tarım proletaryasının ya-nında) temel dayanağıdır. Devrimin tarım programı tarım pro-letaryasıyla birlikte yoksul köylülüğe dayanılarakuygulanacaktır.

Ücretli şehir aydınları da sanayi proletaryasının hem de-mokratik devrimde hem de sosyalist devrimde kısacası tek sü-recin her iki aşamasında da proletaryanın dayanacağı temelbir kesimdir. Aydınların bu kesimi, burjuvaziden çok prole-taryaya yakındır. Özellikle ücretli oluşu, bu kesimi burjuva-ziye karşı proletaryanın yanında mücadele etmeye itmektedir.

C. Dağlı

20

Page 22: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Orta katmanların bu kesimini küçük mülk sahibi ya da bur-juva ayrıcalığa sahip, bürokrat ve teknokratlardan ayrı tutmakgerekiyor. Öğretmen, memur, ücretli doktor, mimar, mühen-dis, teknik eleman vb. kesim şimdiye kadar yalnızca potansi-yel olarak değil aynı zamanda mücadele ederek deproletaryanın en yakın bağlaşığı olduğunu göstermiştir. Üc-retli aydınlar, sanayi proletaryasının şehirlerdeki temel daya-nağıdır.

Bilimsel-teknolojik devrimin gelişiminin sonucu olarakbeyaz yakalıların sayısı hızla artıyor. Kırsal kesim nüfusu sü-ratle azalırken, şehir nüfusu artarken şehir nüfusu içinde beyazyakalıların sayısı da artıyor. Proletarya bu kesimle bundansonra daha sıkı bağlar kurmalı, bu kesimin talepleri için mü-cadelenin başına geçmelidir.

Orta katmanlar sorunu devrimin önemli bir sorunudur.Proletarya, nüfusun en kalabalık kesimi olan orta katmanlarkonusunda titiz bir politika izlemelidir. Orta katmanlar, kırsalkesimde orta köylülüktür, (bunun da önemli kesimi küçük üre-tici denilen kesimdir). Proletarya orta köylülük karşısındasomut duruma göre politika izler. Çünkü, burjuva olan bu ke-simin tutumu somut gelişmelere göre değişir. Şimdiye kadardevrimlerin pratiği göstermiştir ki, orta köylülük proletaryaönderliğindeki demokratik devrimin müttefikidir. Orta köylü-lük demokratik devrim aşamasında müttefik iken (teorik olanda bu böyledir) devrimin ikinci aşaması olan sosyalizm aşa-masına doğru gittikçe karşı devrimci bir konuma gelebilirler.Orta köylülüğün yalnızca tarım burjuvaları, zengin ve toprakkapitalistleri tarafından ezilmesi ve anti-tekel mücadelede pro-letarya ile birlikte davranmak zorunda kalması bizi yanıltma-malıdır. Mülkiyet ilişkisi bakımından burjuva olan bu kesimin,diğer yönü (gerici) unutulursa, sağ hataya düşmek mümkün-dür.

Şehir orta katmanlarından aydınların ücretli kesimini ayrıtuttuk. Şehir orta katmanlarının diğer bölümü küçük burjuvazive ekonomik olarak zayıf olan kimi orta mülk sahipleri de de-mokratik devrim aşamasında potansiyel olarak devrimde yeralırlar. Şehir orta katmanlarının esasını küçük burjuvalar oluş-turur. Bir bütün olarak orta sermaye devrime katılmaz ve genelolarak devrimin karşısında yer alır. Bunun için orta katmanlarkategorisine esas olarak küçük burjuvaları ya da ona yakın

Toplu Yazılar

21

Page 23: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

olan orta mülk sahiplerini almak gerekir.Şunu vurgulamak gerekir, orta katmanların devrimde yer

alışları, proletaryanın örgütlülüğüne, devrimini sürükleme ye-teneğine ve sağlam temellere dayanan ittifak anlayışına bağ-lıdır. Devrimin gelişim aşamalarına göre devrime katılan sınıfve katmanların tutumları ve yönelimleri değişir. Demokratikdevrimde devrimin müttefiki olan bir güç, devrimin ilerikiaşamasında karşı devrimci bir konuma gelebilir. Bunun için,sürekli ittifaklar sorununda da somut anın somut tahlili yapıl-malıdır.

Demokratik devrimdeki bu ittifak «siyasal ittifak mı ola-cak» yoksa «sınıfsal bir ittifak mı olacak» biçimindeki soruyaşimdiden somut bir cevap vermek mümkün değil. Çünkü bu,tamamen proletarya dışındaki kesimlerin siyasal olarak ör-gütlü olup olmadıklarına ve en önemlisi ittifakın yapılıp ya-pılmamasına bağlıdır. Lenin, 1905 Devrimi sırasında«İşçilerin ve Köylülerin Devrimci-Demokratik Diktatörlü-ğünü» önerirken proletaryayla köylülüğün devrimdeki ilişki-sinden sözediyordu. Proletaryanın köylülükle «siyasi ittifakı»daha sonra Ekim Devrimi sırasında da gerçekleşmedi. Prole-tarya doğmuş olan işçi ve asker vekilleri Sovyetleri vasıtasıylaişçi sınıfının önderliğinde köylülükle sınıfsal ittifak gerçek-leştirdi. Ekim Devrimi sırasında proletarya her hangi bir partiile siyasi anlaşma yapmadı. Ekim Devrimi ilk günlerindeköylü devrimcileri olan Sosyalist Devrimcilerle birlikte yü-rüdü, o da kısa sürdü.

Küba Demokratik devrimi de önceden açık bir siyasi itti-faka dayanarak gerçekleşmedi. Devrimin üç gücü arasındadevrimden sonra bir birlik kuruldu. Tabi Halk Cephelerindegörülen ittifaktan farklı bir biçimde.

Ekim devrimi, Romanya devrimi ve Arnavutluk devrimisomut tarihi koşullarından ötürü, tek partili olarak gerçekleş-miş ve bu durum halen devam ediyor.

Çin, Kuzey Kore ve Vietnam'da Ulusal demokratik dev-rimler aynı zamanda milli burjuvalarla (onların siyasi partile-riyle) ittifaka dayanmıştır. Bu devrimlerde de proletaryadevrimin yönetici gücüydü ve devrimler sosyalizmle sonuç-landı. Milli burjuvaların partileri ve diğer küçük burjuva par-tileri bugün hala sosyalizm altında varlıklarını sürdürüyorlar.Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, burada da diğer parti-

C. Dağlı

22

Page 24: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ler Komünist Partisinin devrimdeki ve daha sonra, toplumdakiyönetici ve yönlendirici rolünü kabul ettiler. Bu demek değil-dir ki Halk Cepheleri içinde çelişki yoktur. Soruna böylesiyaklaşım sağ bir yaklaşım olur. Cephe, farklı sınıflar ittifakı-dır. Eğer bu gerçek unutulursa, proletarya bundan zararlı çıkar.

Sosyalist ülkelerde (Doğu Avrupa'da) ortaya çıkan yenigelişme ve durum, proletarya çok partililik koşullarında eğer,kendi dışındaki sınıf ve katmanların ve partilerinin üzerindehegemonyayı zayıflatır ve öncülük görevini bırakırsa sonuçtabir siyasi kaos doğar. Bu sorunu daha sonra incelenmek üzereertelemek gerekiyor.

Doğu Avrupa'da 40'lı yıllarda kurulan «anti-faşist HalkCepheleri» Proletaryanın önderliğinde, proletarya ile köylü-lük şehir orta sınıfları ve bazı burjuva partileri ile ittifaka da-yanıyordu. Devrimin demokratik aşamasına katılan güçlerintümü, devrimin ikinci aşamasına katılmadılar, devrime karşıdirendiler. Mücadele zaman zaman sertleşmiştir. Buralardagenel olarak demokratik devrimden sosyalist devrime barışçıgeçiş yapılmıştır.

Türkiye'de proletarya ile emekçi köylülük ve şehir ortakatmanları arasında bir «cephesel ittifak» yani BİRLEŞİKHALK CEPHESİ' nin siyasal olarak oluşması tamamen somutgelişmelere bağlı olacaktır. Bu, ittifakın diğer güçlerinin si-yasi olarak örgütlenip örgütlenememelerine bağlı olacaktır.Ancak, biz, bugünkü somut durumdan yola çıkarak, BİRLE-ŞİK HALK CEPHESİ'nin mümkün olduğunu söylüyoruz.

Tek süreç olan iki aşamalı devrimin birinci aşamasına ka-tılan güçler (devrimin politik ordusu ya da cephe güçleri) ninesas güçleri aynı zamanda devrimin ileri aşaması olan sosya-list aşamasına da katılacaklardır. Ancak, tüm güçler devriminikinci aşamasına yönelmeyeceklerdir. Örneğin orta köylülüğüalalım. Bu köylü kesiminin devrimin sosyalist aşamasına dakatılmasını beklemek boş bir aldatmaca olur. Gerek orta köy-lülük, gerekse şehir orta sınıfları devrimin birinci aşamasındansonra (halk devriminin zaferinden sonra) devrimin proletaryadiktatörlüğü ile ve sosyalizmle sonuçlanmasına karşı direne-ceklerdir. Demokratik Halk Devriminin İttifak güçleri ile Pro-letarya diktatörlüğünü kurmaya kalkmak ise büyük birahmaklık olur.

«Her demokrat, sosyalizm uğruna savaşan bir partizan

Toplu Yazılar

23

Page 25: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

değildir, nerde!» (Marksizm-Leninizm ilkeleri. Yar Yay. III. Cilt, sf: 383) Proletarya önderliğindeki demokratik Halk Devriminin

sosyalist devrime dönüşmesi sürecinde yani Halk İktidarınınProletarya diktatörlüğüne dönüşme aşamasında, ittifakta genelolarak daralma olur.

DEMOKRATİK HALK İKTİDARI GEÇİCİ KARAKTERE SAHİPTİRDemokratik Halk Devriminin zaferi ile gerçekleştirmeyi

öngördüğümüz Demokratik Halk İktidarı geçici karaktere sa-hiptir. Temel olan Proletarya diktatörlüğüdür. Halk iktidarı,kapitalizmden komünizme geçişin «siyasal biçimi» değildir.Hem Halk iktidarının bu yeteneği yoktur, hem de halk de-mokrasili devlet henüz proletarya diktatörlüğü değildir ya dao'nun özgül bir biçimi olamamıştır. Proletarya diktatörlüğünegeçiş biçimleri, cephe hükümetleri ve diğer biçimler (halk de-mokrasili devlet) kendilerini proletarya diktatörlüğünün ye-rine koyamazlar. Halk Demokrasisi kendiliğinden proletaryadiktatörlüğüne dönüşmez, burada devrimi yöneten Marksist-Leninist Partinin bilinçli eylemi zorunludur.

Demokratik devrim henüz sosyalist devrim değildir. Halkİktidarı da henüz proletarya diktatörlüğü değildir. Proletaryadiktatörlüğü, sanayi proletaryasının ve öncüsü devrimci sınıfpartisinin bilinçli eylemi ile gerçekleşir.

Demokratik Halk iktidarı Proletarya diktatörlüğüne ge-çişte bir noktayı vurgulayan geçici özelliğe sahiptir.

Sonuç olarak; Proletaryanın devrimci stratejisi tekellerinpolitik ve ekonomik egemenliğine ve emperyalizme bağımlı-lığa son verecek giderek kapitalist özel mülkiyeti ortadan kal-dıracak tek süreç ve iki aşamalı bir toplumsal devrimdir.

Halk iktidarı proletarya diktatörlüğüne dönüşecektir. Sos-yalizm, proletarya diktatörlüğüne dayanılarak kurulacaktır.Proletarya diktatörlüğün temel hedefi sınıfları ortadan kaldır-mak ve komünist toplumu kurmaktır.

EMEK

Şubat-1990

Sayı: 14

C. Dağlı

24

Page 26: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

DEVRİMCİ DURUMVE DEMOKRATİK HALK DEVRİMİ

MÜCADELESİ

80’li yıllara doğru Türkiye’de ortaya çıkan ve “ilan edil-memiş iç savaş” hali ile kendisini gösteren devrimci durum, 12Eylül Faşist Askeri Diktatörlüğü ile geçici olarak ortadan kalktı.Ancak, Tekelci sermaye 12 Eylül’le devrimci duruma yol açannedenleri ortadan kaldıramadı. Tersine, faşist diktatörlüğün ken-disi emekçi kitlelerin yeniden devrimci başkaldırışa yönelmele-rinin nedenlerinden biri oldu. Faşist devlet terörü ile tank vetüfekle sağlanan “sükunet” nesnel ortamın devrimci karakterin-den ötürü bozuldu ve yerini kitle eylemlerine bıraktı. Devrimcimücadele bir kaç yıldır ortaya çıkan yeni bir yükseliş sürecinegirdi.

Türkiye’de uzun yıllardır süren ekonomik bunalım (üre-timde düşüş ve işsizlik bunun göstergelerinden ilk ikisidir) faşistdiktatörlükle ortadan kaldırılamamış, tersine, daha da derinleş-miş ve ekonomik bunalım tüm sınıfları etkileyen politik buna-lımla boyutlanarak zaten devrimci olan politik ortamın daha da

Toplu Yazılar

25

Page 27: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

olgunlaşmasına yol açmıştır. Tüm sınıfları kapsayan ulus ça-pında bir politik çalkantının içindeyiz. Tepedekilerin bunalımıyaygınlaşıyor. Aşağı-yukarı tüm burjuva partileri birbirine gir-miş bulunuyor. Devlet egemenlik sistemi bu burjuvalar arası po-litik çekişmelerden etkilendiği gibi, devlet egemenlikaygıtlarının kendisi burjuva politik çevreleri arasındaki çelişki-leri artırıcı rol oynuyor. Tüm anayasal “çözüme” rağmen birCumhurbaşkanlığı sorunu bile politik bunalım sorunu haline gel-miştir. Bu örnek; burjuva partileri ile devlet aygıtlarının birbi-rini karşılıklı nasıl etkilediğini ve tepedekilerin politik bunalımınıderinleştirdiğini gösteriyor. İşin doğrusu, tepedeki bunalımıntemel göstergesi burjuva politik çevrelerindeki çekişme değil-dir. Esas gösterge devlet egemenlik aygıtlarındaki bunalımdır.Devlet aygıtlarının bütünlüklü davranışı politik bunalım nede-niyle bozulmaya başlıyor. Kürdistan’daki gelişmeler karşısındaburjuva devlet aygıtlarının bütünlüğünün bozulduğu gibi...

Öte yandan “aşağıdakiler” de bu ekonomik ve politik bu-nalımdan etkilenerek durumlarında değişiklik istemeye başladı-lar. İşçilerin, aydınların ve emekçi köylülüğün sesini ve eyleminiyükseltmesi ortamı doğrudan etkiliyor ve bu, ortamın devrimci-leşmesini sürekli olarak etkiliyor. Bunun yanında özellikle Kür-distan’da kitlelerin çıkışları Türkiye’deki sınıflar mücadelesinietkileyip devrimci durumun olgunlaşmasına yol açıyor. Genelolarak kitlelerin eyleminde henüz “olağanüstü aktiflik” görül-mese de, sürekli olarak yaygınlaşma ve aktifleşme görülmekte-dir. Durum devrimcidir, politik ortam yeniden yaz güneşigörmüş bir bozkırı andırıyor. Kuru bozkırın nereden tutuşmayabaşlayacağını önceden bilemeyiz. Ancak biz, bozkırın kuru ol-duğunu ve bir kıvılcımla tutuşabileceğini yani durumu ve ne-denleri biliyorsak burada sorulacak soru şudur: devrimin politiköncüsü ve bu öncünün yöneteceği devrimin politik ordusu ha-zırlıklarını tamamlamış mı ya da başka bir ifade ile “atlarınındört ayağını da nallamış mı?”. Nesnel ortamın bizden talep ettiğimücadeleye ve yukarıdaki sorulara tam anlamıyla olumlu cevapveremiyoruz. Bunun bir nedeni, işçi sınıfı hareketi içindeki re-formculuğun, öncünün önemli bir kesimini etkilemesi ve diğerbir nedeni de bu reformculuğun işçi sınıfının politik öncüsünübelli bir oranda etkilemesidir. Bu nedenle işçi sınıfı hareketi için-deki reformculuk üzerinde durmak gerekiyor.

İşçi sınıfı hareketi içindeki reformculuk on yıllardır devam

C. Dağlı

26

Page 28: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

eden bir inatçılığa sahiptir. Bunun nedeni, Türkiye’de şimdiyekadar burjuva demokrasisinin hem ekonomik anlamda ve hemde politik anlamda yaşanmamış olması ve şimdiye kadar her-hangi bir ekonomik ve politik reformun yapılmamış olması. İşçisınıfı hareketi içindeki reformculuğun sosyal sınıf temeli, işçi sı-nıfı içinde en geri unsurlar meslek sendikacılarıdır. Reformculuk,ekonomizmden besleniyor politik olarak da burjuvazinin işçi sı-nıfı içindeki etkisini ifade ediyor. Sosyal temeli yukarıda ortayakonan reformculuk burjuva sistem içinde ekonomik ve politikreform umudunu koruyarak on yıllardır direniyor. İşçi sınıfı ha-reketi içindeki reformculuk politik olarak kendini en açık ve ör-gütlü olarak TBKP ile göstermekle birlikte, reformculukyalnızca TBKP ile de sınırlı değildir, daha yaygındır. YalnızcaTBKP gösterilerek reformist geniş yelpaze gizlenmemelidir.

Bugün söylendiği gibi TBKP’ nin görevi mevcut kurulu ka-pitalist düzeni ekonomik ve politik olarak demokratikleştirmekdeğildir. Çünkü en başta TBKP, burjuva politik sistemini yanidevlet egemenlik sistemini demokratikleştirecek güce ve etkin-liğe sahip değildir. Zaten, tekelci sermaye TBKP’ yi bu açıdanciddiye almıyor. TBKP’ nin temel görevi sistemi demokratik-leştirmek değil, sosyalist hareketi, sosyalist özünden ve hedef-lerinden uzaklaştırıp demokratikleştirmektir. TBKP’ in işçi sınıfıhareketi için esas tehlike oluşu bundandır. Yalnızca TBKP dö-nemini ele alırsak, görülen şudur: TBKP sürekli olarak işçi sını-fına “sınıf mücadelesinden” vazgeçme çağrısı yapmakta bununyerine “insanlık sorunları” için işçi sınıfının sınıfsal mücadele-den vazgeçmesi ve deyim yerindeyse “silah bırak” çağrısı yap-maktadır. TBKP burjuva sistemle tam bir uzlaşma içindeyken,işçi sınıfı saflarına karşı, burjuva cepheden salvo atış yapmıştır.İşçi sınıfı hareketini bu reformculuk belasından kurtarmadan,proletaryanın devrimi zafere ulaştırması bir yana ciddi olarakdevrime bile hazırlanamaz. Bundan ötürü reformistleri bütün po-litik alanlardan kovmalıyız. O’nu işçi sınıfı hareketinden tecritetmeliyiz.

Reformculuğun tüm olumsuz yönde etkilenmesine rağmen,işçi sınıfı hareketi içinde sosyalizm düşüncesi ve devrimcilik gö-rüşü yaygınlaşıyor. Nesnel gelişmeler Türkiye’de devrimci mü-cadeleden yana gelişim gösteriyor. Emek-sermaye çelişkisikeskinleşiyor ve bu çelişkinin sonucu olarak sınıflar mücadelesiyoğunluk kazanıyor. Kapitalizmin temel çelişkisi olan emek-ser-maye çelişkisinden kaynaklanan; onun görüntüleri olan ve bu

Toplu Yazılar

27

Page 29: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

temelde yükselen diğer çelişkiler: Tekellerle emekçi kitleler ara-sındaki çelişki, ulusal çelişki, emperyalizmle emekçi kitleler ara-sındaki çelişki, işçi sınıfı ve diğer emekçi kitlelerin demokrasi veözgürlük eğilimi ile en ufak bir demokratik hakka bile tahammüledemeyen tekelcilik ile halk arasındaki çelişki tam bir çelişkileryumağı yaratmıştır. Bu çelişkiler yumağı devrime yol açacak,devrimin kendisi bu çelişkileri çözecektir.

ARTIK DEVRİM SORUNUNA TEORİK AÇIDAN DEĞİL PRATİK POLİTİKA AÇISINDAN YAKLAŞMALIYIZDaha önceleri Türkiye’de devrim sorununa teorik açıdan

yaklaşılırdı. Çeşitli devrimci yayın organlarında, broşürlerde vepolitik platformlarda uzun süre Türkiye’deki devrimin niteliği,görevleri ve amaçları yalnızca teorik açıdan ele alınıp, tartışıl-mıştır. Devrim sorununa yaklaşım, yanlış ve hatalı yönler taşısada sonuç olarak yararlı olmuştur. Bugün, durum değişmeye baş-lamıştır. Artık, devrim sorununa daha önceleri yapıldığı gibi yal-nızca teorik açıdan yaklaşılamaz. Şimdi devrim sorununa pratikpolitika açısından yaklaşmalıyız. Devrim, artık, çok uzaklardakiufuklarda görülen bir ihtimal değil, bir gerçeklik haline geliyor.Nesnel koşullar devrimi olgunlaştırıyor. İç içe geçmiş olan çe-lişkiler devrimci sınıf mücadelesini ileriye yöneltiyor, devrimcisınıf mücadelesi çelişkilerin çözümünü hızlandırıyor.

Devrim sorununa pratik olarak yaklaşamazsak, daha öncekiişçi sınıfının “Bahar Eylemleri” olarak isimlendirilen eylemleri-nin ortaya çıktığında şaşkınlaştığımız gibi bir durumla tekrarkarşı karşıya gelmek hiç de ihtimal dışı değildir. Devrimcilerarasında genellikle yanlış olarak şu düşünce yaygın olmuştur.Eğer örgütlü devrimci güçler başlatılmasına karar verirse işçi sı-nıfının ve diğer emekçilerin eylemleri başlar ve sonuca doğrugider. Oysaki, tüm büyük devrimler tarihi göstermiştir ki, dev-rimlerin çoğu genel olarak kitlelerin kendiliğinden mücadelesiile başlamış ve kendiliğinden mücadele belli bir sürekliliktensonra nitelik sıçraması yapmıştır. Devrimlerin çoğu bu şekildeyapılmıştır. Devrimciler olarak yalnızca örgütlü, planlı ayaklan-maya hazırlanmamalıyız. Çünkü “O Büyük Gün”e yalnızca ör-gütlü güçlerin önceden hazırlanmış planlarına göre değil, bir dizikendiliğinden eylem de dahil çok boyutlu eylemlerle varılır. Yal-

C. Dağlı

28

Page 30: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

nızca örgütlü eylemlere hazırlanmamalıyız. Aynı zamanda bizimdışımızda meydana gelebilecek olan kitle eylemlerini yönetmeyeve bu eylemleri devrimci politik hedeflere yöneltmeye de hazırolmalıyız. Pratik hazırlıktan önce, düşüncede hazır olmalıyız.Bunun için, içinden geçmekte olduğumuz dönemin temel özel-liğini kavramak işin başında gelir. Nesnel durumun devrimci ka-rakteri kavranmadığı için ve devrim sorununa pratik açıdanyaklaşılmadığı için “Bahar Eylemleri”, tütün üreticisinin “EgeEylemleri” ve Kürdistan’daki “İntifada” eylemine nüfuz edip,bu eylemleri ve eylemliliği devrim ve politik iktidarın ele geçi-rilmesi hedefine yöneltemiyoruz. Kendiliğinden gelme eylemleramacına ulaşamaz. Burada örgütlü politik güçlerin devreye gir-mesi gerekiyor. Bu ise söylediğimiz gibi devrim sorununa pra-tik politika açısından yaklaşmaya bağlıdır.

Şimdi artık, tüm düşünsel yoğunluğumuzu ve pratik-örgüt-sel hazırlıklarımızı devrimin başarısı için ve her devrimin temelsorunu olan politik iktidarın ele geçirilmesi hedefiyle değerlen-dirmeliyiz. Türkiye ve Kürdistan’da artık devrim hayaleti dola-şıyor!

Devrimci Emek

Kasım–1990

Sayı: 1

Toplu Yazılar

29

Page 31: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

POLİTİK STRATEJİDE İKTİDAR SORUNU

Büyük düşünür Marks ve Engels tarafından ortaya konanve Lenin tarafından geliştirilen “Bilimsel Sosyalizm” toplumsalgelişmenin yasaları tarafından doğrulanmış, pratiğe geçerek;sınıf mücadelesinin yaklaşık 150 yıllık pratiği ile birlikte zenginbir bilim haline gelmiştir.

1917 Ekim Sosyalist Devrimi; 1940’Iı yılların sosyal dev-rimleri yüzyılımızın son yarısından itibaren gerçekleşen dev-rimlerle Sosyalizm Teorisi, toplumsal pratiğe geçmeklekalmamış; bu pratiğin kendisi tarafından sınavdan geçirilip ge-liştirilmiştir. Proleter hareketin teorik anlatımı olan modern sos-yalizmin biçimi, gelişen toplumsal olayların sonucu olarakeskirken; sosyalizmin özü ise, yeniden ve yeniden proleter mü-cadelenin pratiği tarafından doğrulanmış ve geliştirilmiştir. Sos-yalist ülkelerde meydana gelen sorun ve güçlükler devrimciteorimizin özünün daha iyi kavranması açısından ele alınmalıdır.

C. Dağlı

30

Page 32: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Sosyalizmin pratiği sosyalist teorimizin eksiklerinin tamamlan-ması için muazzam bir malzeme birikimi sağlamıştır.

Bilimsel Sosyalizm bir politik akım olarak Komün’den buyana yüzyılımızın en etkin ve sürükleyici gücüdür. Geçen yüz-yılda ortaya çıkan değişik sosyalizm teorileri (küçük burjuvasosyalizmi, burjuva sosyalizmi) toplumsal gelişimin yasaları vesınıf mücadelesinin pratiği tarafından çürütülüp iflas ederken sa-dece Bilimsel Sosyalizm gelişim gösterdi. Bu nedenle sosyaliz-min pratiğinde ortaya çıkan sorunlar bilimsel sosyalist teorininyanlışlığını değil; bu teorinin yanlış kavrandığını gösteriyor.Uluslararası komünist hareketin içinde bulunduğu derin buna-lıma rağmen, bilimsel-sosyalizm günümüzün en etkin politik gü-cüdür. Burjuva ve küçük burjuva politik akımlar dağılıp,çözülürken, sosyalizm ise sürekli olarak gelişim gösteriyor.

Artık sosyalizmin teorisi ve pratiği çözülmezcesine birbi-rine bağlanmış ve bütünleşmiştir. Toplumsal pratik, sosyalist teo-riye temel ve kaynak oluşturuyor, sosyalist teori de sınıfmücadelesinin pratiğine yol gösteriyor, hizmet ediyor. Devrim veiktidar sorununu ele alırken, işte sosyalizmin bu zengin teori vepratiğinden yola çıkacağız.

İKTİDAR SORUNUBütün toplumsal devrimlerin temel sorunu her zaman poli-

tik iktidarın ele geçirilmesi olmuştur. Politik iktidarın ele geçi-rilmesi sorunu, proletaryanın toplumsal devriminin de temelsorunu olmuş ve bu sorun kapitalist dünyada proletaryanınönünde duruyor. Çünkü sermaye ve toprak sahipleri kapitalistüretim biçimini sürdürmek, ekonomik konumlarını korumak veemeği köleleştirmek için politik ayrıcalıklarından yararlanıyor-lar. Burjuva politik iktidar ya da başka bir ifade ile söyleyecekolursak, devlet iktidarı sermaye ve toprak sahiplerinin politik ay-rıcalıklarının kendisinden başka bir şey değildir. Mademki, ser-maye ve toprak sahipleri kendi ekonomik tekellerini korumak,sonsuzlaştırmak ve emeği köleleştirmek için politik iktidardanyararlanıyorlar o halde politik iktidarın ele geçirilmesi proletar-yanın “ilk görevi haline gelmiştir” (Marks-Engels). Proletarya-nın ilk ve büyük görevini ve Marks’ın öğretisini açıklarken şunusöylemiştir Engels:

“... Aynı zamanda, biz, her zaman bunun için ve gelecektoplumsal devrimin çok daha önemli başka hedeflerinin gerçek-

Toplu Yazılar

31

Page 33: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

leşmesi için proletaryanın her şeyden önce, yardımıyla kapita-listler sınıfının direncini kırmak ve toplumu yeniden düzenlemeküzere devletin örgütlü siyasi iktidarını ele geçirmekle işe başla-mak zorunda olacağını düşündük...”(1)

Marx’ın “kıta Avrupa’sında” diye belirttiği “Her halkçı dev-rimin ilk şartı askeri bürokratik makineyi parçalamaktır” görü-şünü ele alıp geliştiren Lenin, Marx’ın bu görüşünün kıtaAvrupa’sı dışındaki ülkeler için de geçerli olduğunu ortayakoydu. Marx-Engels ve Lenin’in bu konudaki görüşleri günü-müz kapitalist dünyasında tüm güncelliği ile önemini koruyor.

Politik iktidarın ele geçirilmesi ile başlayan ve kapitalizm-den komünizme geçişe denk düşen “proletarya diktatörlüğü”proletaryanın politik egemenliğinden başka bir şey değildir. Pro-letarya politik iktidara, yani devrimci diktatörlüğe olan ihtiyacıkendi politik egemenliğini sonsuzlaştırmak için değil, bu ege-menliğe dayanarak sınıfları, her tür sınıf ayırımını ortadan kal-dırmak için ihtiyaç duyar. O halde proletarya diktatörlüğü birtercih meselesi değil, tarihsel bir zorunluluktur. Zorunluluklardünyasından özgürlükler dünyasına yine zorunluluğun kavran-masıyla geçilir. Proletaryanın devrimci devleti, kapitalistler sı-nıfının direncini enerjik bir biçimde bastırmak ve ekonomikdevrimin yapılması için zorunlu bir araçtır. Sınıflar var olmayadevam ettiği ölçüde sınıf egemenliği zorunluluğu, yani prole-taryanın politik iktidarı devam edecektir. Sınıfları ve sınıf ege-menliğini ortadan kaldırma öyle bir çırpıda olacak bir iş değildir.Sınıflar; toplumsal üretimin belli bir aşamasında, belli bir eko-nomik temel üzerinde ortaya çıktılar. Sosyalizm altında sınıflarızorunlu kılan ekonomik temel ortadan kalkmadan sınıflar ve sı-nıflar ayırımı bu temel üzerinde varlıklarını sürdürür. Sosyalizmaltında sınıf egemenliği devam ediyorsa bu sınıf ayrımının, sı-nıfların varlığının ve bu sınıfların ekonomik temelinin devamettiğini gösterir. Bu anlamda insanların kendi üzerlerinde politikauygulama zorunluluğu özgürlükler çağına kadar devam edecek-tir.

Bugün sosyalist ülkelerde, uluslararası komünist hareketteve Türkiye sosyalist hareketinde ortaya çıkan yaygın bir eğilimproletarya diktatörlüğünün eleştirisiyle uğraşıyor. Kendilerinesosyalist diyen bu eğilim sahipleri, sosyalizmin temel bir ilkesiolan proletarya diktatörlüğü ilkesine karşı muhalefet ediyorlar.Proletarya diktatörlüğü ilkesine karşı muhalefet eden sosyalist-

C. Dağlı

32

Page 34: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lerin ne çeşit sosyalist olduğu biliniyor. Bunlar ya her tür otori-teye karşıyız diyen, ancak; sonuç olarak burjuva otoritesi altındakalan Bakunin’ciler ya da, bu akımla aynı sonuca varan burjuvaiktidarı altında demokrasi kırıntıları arayan reformistlerdir. Birpolitik akım olarak anarşizmin uluslararası proletarya safların-daki etkinliği çok gerilerde, geçmişte kaldı. Ancak, küçük bur-juva reformizmi ve revizyonizm uluslararası işçi sınıfı hareketiiçinde önemli bir etkiye sahip. Reformist ve revizyonist akımlarTürkiye’de işçi sınıfı hareketi içinde belli bir etkiye sahipler. Re-formistler, proletaryanın devrimci ilkelerini kendi küçük ko-numlarına denk düşen bir tarzda eleştiriyor ve reddediyorlar. Vebunu yapmakla proletarya hareketi karşısında gerici konumlaradüşüyorlar.

Sosyalist ülkelerde politik üst yapıda meydana gelen olay-lar ve sorunlar proletarya diktatörlüğünün kendisinin yanlışlı-ğından değil, tersine yanlış uygulanmasından ve yeterinceuygulanmamasından ileri geliyor. Proletarya diktatörlüğü top-lumsal ve toplumsal olduğu için de tarihsel bir zorunluluktur.

ZORA DAYALI DEVRİMZora dayalı devrim görüşü, Türkiye işçi sınıfı hareketi

içinde her zaman reformistlerle devrimcileri, oportünistlerle,Marksist-Leninistleri ayıran bir mihenk taşı oldu. Proletarya dik-tatörlüğü ilkesine karşı çıkanlar, dolayısıyla devrimci zora dakarşı çıkmış oluyorlar. Proletaryanın devrimci zoruna karşı çık-mak, karşı çıkış niyeti ne olursa olsun, sonuç olarak diktatörlükaltında kalmaya, kendi kendini mahkum etmek demektir.

Materyalist tarih anlayışına göre bireylerarası ilişkilerdeekonomik ilişkiler temeldir. Toplumun politik ilişkileri, yani po-litik yanı, bu ekonomik ilişkiler tarafından belirlenmiştir. Başkabir ifade ile söylersek, politik yani belirleyen ekonomik yandır.Zor kavramı da politik bir kavramdır. Çünkü zor olayı politikbir eylemdir. Ama aynı zamanda ekonomik bir güç olan zor, top-lumun ekonomik ilişkisine sıkı sıkıya bağlıdır. Bugünkü mo-dern, burjuva devleti biçimi ne olursa olsun, sermaye sınıfınınkendi burjuva üretim biçimini sonsuzlaştırmak ve emeği kölelikaltında tutmak için kullandığı politik aletten başka bir şey değil-dir. Zor, soyut bir şey değildir, modern burjuva toplumunda dev-let örgütlenmesinin kendisidir. Engels, tarihte zorun iki işleviüzerinde durmuştur:

Toplu Yazılar

33

Page 35: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

“…siyasal zor, iki yönde etkili olabilir. Ya normal iktisadi evrimyönünde; bu durumda, ikisi arasında bir çatışma yoktur, iktisadi evrimhızlanır. Ya da, zor, iktisadi evrime karşı çıkar. Ve bu durumda, birkaçistisna dışında, iktisadi evrim karşısında her zaman yenik düşer.” (2)Marx, ise zorun tarihteki rolünü şu yönü ile de açıklamıştır.

“Zor, yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir.” (3) Burjuva zor, toplumun ekonomik evrimine karşı çıkıp, bu

ekonomik evrime yenik düşerken; bunun yanında proletaryanındevrimci zoru, burjuva toplumun bağrında maddi ve teknik te-melleri ortaya çıkmaya başlayan yeni toplumun ebesi olmuştur.İşçi sınıfı hareketi, toplumsal hareketin zor aleti olmadan, bur-juva toplumunun örgütlü ve resmi ifadesi olan politik devlet ik-tidarını parçalamak mümkün değildir. Proletarya hareketi ancakzor aleti sayesinde politik iktidarı ele geçirebilir ve zaferinin boşagitmemesi için yine bu zor aleti sayesinde kapitalistler sınıfını altedip ekonomik devrime girişir. Kısacası zor, devrimin kaldıracıve emeğin egemenliğinin zorunlu bir aracıdır.

Bizde Demokratik Halk Devrimi sonucu işçi sınıfı veemekçi halkın devrimci halk iktidarı olarak örgütlenecek olandevrimci zor, giderek proletarya diktatörlüğü biçimini alarakdevam edecektir.

DEMOKRATİK HALK DEVRİMİDEMOKRATİK HALK İKTİDARIEsasında bu başlık altında toplanan görüşlerimizi daha önce

çeşitli yazılarda ortaya koyduk. Devrim stratejisi konusunda sa-vunduğumuz bir Programımız var. Dolayısıyla şimdi, yukarı-daki başlık altında yapılacak şey, daha önce ortaya konangörüşlerin usandırıcı bir tekrarı değil; ortaya konan görüşlerindaha iyi anlaşılmasına yardımcı olmaktır. Bu amaçla demokra-tik halk devrimi ve iktidarı üzerine belli vurgular yapılacaktır.Ayrıca derginin sonraki sayılarında da devrimin çözeceği top-lumsal ve politik sorunlar tek tek ve birbirleriyle karşılıklı ilişkive etki içinde ele alınıp değerlendirilecektir.

Devrimimiz, devrimci değişim yoluyla kapitalist dünyayıortadan kaldıracak olan dünya devrim sürecinin organik ve kop-maz bir parçasıdır. Özelin ve genelin karşılıklı etkileşimi gereği,Türkiye’deki devrim, dünya devrim süreci ile karşılıklı bir etki-leşim ve değişim içinde olacaktır. Proletaryanın evrensel dü-zeyde sürdürdüğü tarihsel görevi sonunda kapitalist üretimbiçimini ve buna denk düşen politik biçime devrim yoluyla son

C. Dağlı

34

Page 36: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

verecek, onun yerine üretim araçlarının kolektif mülkiyetini ge-çirerek sınıfları ve sınıf ayrımını ortadan kaldıracaktır. Kapitalisttoplumda sermaye niteliği almış olan üretim araçlarının, sermayeniteliğine son vermek, üretim araçlarını toplumsal mülkiyet ha-line getirmek; üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine daya-nan sosyalizmi gerçekleştirmek ve buradan üst evre olankomünizme ulaşmak proletaryanın evrensel ve tarihsel görevi-dir.

Proletarya temel ve nihai amacına ancak bir toplumsal dev-rim ile ulaşır. Proletaryanın toplumsal devriminin nihai amacı,proletaryanın ekonomik kurtuluşunu gerçekleştirmektir. Politikaraçlar bu büyük ekonomik amaç için birer araçtır. Başka birifade ile tüm politik araçlar proletaryanın büyük ekonomik kur-tuluşu amacına bağlanmalıdır. Proletarya amacına yani sosya-lizme ancak bir toplumsal devrim yoluyla ve bu devrimin politikifadesi olan proletarya diktatörlüğü aracılığı ile varır. Proletaryadiktatörlüğü ilkesi, proletaryanın evrensel ilkesidir. Sermayeninegemenliğine son vermek ve bu egemenlik yerine proletaryanınpolitik egemenliğini geçirmek uluslararası proletaryanın ortaksorunudur. Tüm uluslararası proletarya için söz konusu olan pro-letarya devrimine geçiş ve yaklaşım biçimlerini bulmak görevisosyalist teorik çalışmanın önemli bir yerini işgal eder. Prole-tarya devrimi teorisi, proletarya devrimine geçiş biçimlerini dış-talamaz; içerir. Proletarya devrimine geçiş biçimleri, proletaryadevrimini hazırlama, aynı zamanda ulusal düzeyde ona ulaşma,kısacası proletarya devrimine geçiş biçimleri sorunu hem Marxve Engels’te 1848 Alman Burjuva Demokratik Devrimi çö-zümlenmesi yapılırken ve hem de Lenin tarafından bu yüzyılınbaşında Rusya’da devrim çözümlenmesi yapılırken ve geneLenin tarafından emperyalizm koşullarında 1920’lerde ele alın-mıştır. Proletarya devrimine geçiş ve yaklaşım biçimleri sorunubaşlı başına Komünist Enternasyonal tarafından ele alınmıştır.Lenin’in kapitalizmin en üst aşaması olan emperyalizm (tekelcikapitalizm) çözümlemesinden yola çıkan ve çoğu faşizm altındageçen 1920–1935 sınıf mücadelesinin deneylerini irdeleyen Ko-mintern, buradan yola çıkarak proletarya devrimine geçiş veyaklaşım biçimlerini ortaya koymuştur. Komintern’in sosyalistdevrim teorisine yaptığı en önemli katkı da bu olmuştur. Faşizmeve sermayeye karşı ortaya konan strateji ve taktikler proletarya-nın devrim mücadelesinde son derece zengin bir malzeme sağ-

Toplu Yazılar

35

Page 37: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lamıştır. Proletarya devrimi ve geçiş biçimleri, proletaryanın ger-çek yaşamında ve mücadelesinde kopmaz bir bütün oluştururlar.

Kapitalizmin eşit olmayan gelişimi ve emperyalizmle bir-likte, emperyalizme bağımlılık ilişkilerinin ortaya çıkması, ko-münistleri; bu ulusal farklılıkları göz önünde bulundurmayagötürdü. Komünistler, kendi ulusal farklılıklarını ortaya koya-rak, proletarya devrimi ve ona ulaşma yol ve biçimlerini bulup,çıkarmak zorundalar. Yapılması gereken sadece sosyalizm yö-nünde propaganda yapmak değildir; (aynı zamanda sosyalizminbir beylik söz haline gelmesini istemiyorsak) sosyalizme nasılgeçileceğinin de ortaya konması gerekir. Bizim ortaya koydu-ğumuz ve savunduğumuz Demokratik Halk Devrimi ve Demo-kratik Halk iktidarı, proletarya devrimine ve proletaryadiktatörlüğüne geçişin bir biçimidir.

Bizde, proletaryanın toplumsal devrimi kavramı bir süreciifade ediyor. Toplumsal devrim; demokratik ve sosyalist dev-rimi bütünlüklü olarak içeriyor. Demokratik ve sosyalist devrim,toplumsal devrimin birer evreleridir. Daha önce birkaç kez sos-yalist devrimin, demokratik devrimden sonra ikinci bir toplum-sal alt-üst oluş olmayacağını; sosyalist devrimin demokratikdevrimin dolaysız bir devamı ve sonucu olacağını belirttik. Önü-müzdeki devrimi yalnızca toplumsal devrim diye söylersek,bunu yapmakla önümüzdeki devrim evresinin demokratik miolacağı, yoksa, sosyalist mi olacağını birbirine karıştırmış ya daher iki evrenin görevlerini topyekûn iç içe geçirerek ele almışoluruz. Bu da, devrimin görevlerini ve ittifaklarını birbirine ka-rıştırmak demektir.Demokratik devrimle, sosyalist devrim ara-sında hem net bir ayırım var, hem de karşılıklı bir organik sıkıilişki birbiriyle kopmaz bir biçimde bağlanan, organik ilişki. Bir-biriyle kopmaz bir biçimde bağlanan organik ilişki demokratikve sosyalist devrimin aynı düşmana, sermayenin egemenliğinekarşı yönelmesi ve iç içe geçen birçok görevin kapitalizmin kök-lerine kadar uzanmasından ileri geliyor. Proletaryanın toplumsaldevriminin evreleri arasında potansiyel bir ayırım var. Bu ayırımkendini devrimin görevlerinde ve sınıfsal bileşiminde gösteri-yor. Sonuçta, proletaryanın tek başına politik egemenliği ile so-nuçlanan devrim, sosyalist devrimdir. Bunun yanında, sosyalistdevrimin bir ön girişi niteliğinde olan ve proletarya ile emekçiköylülük ve şehir küçük burjuvazisi ile birlikte oluşturacağı ik-tidar, bir halk egemenliği olacaktır. Her kim ki; proletaryanın

C. Dağlı

36

Page 38: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sosyalist devrimi ile proletarya ve müttefiklerinin iktidarı olanhalk iktidarını bir ve aynı şeymiş gibi gösteriyorsa, Lenin’in söz-leri ile o kimse politik olarak iflas etmeye mahkumdur. Zaten,bizde de bunu yaptığı için politik olarak iflas etmeye başlayan-ların sayısı pek de az değildir.

Toplumsal devrimin birer evreleri olan demokratik devrimve sosyalist devrim evreleri aynı zamanda proletaryanın müca-delesinin anı zincirin kopmaz birer halkası gibiler. Proletarya,sosyalizme geçişte demokratik devrim halkasından (uğrağından)geçer. Proletaryanın hegemonyasındaki demokratik devrim, biz-zat bu hegemonya sonucu kesintiye uğramadan sosyalizme dö-nüşecektir. Burada sosyalizme doğru bir büyüme söz konusudur.Programımızdaki deyimi kullanacak olursak, “halk iktidarınınproletarya diktatörlüğüne dönüşme eylemi” söz konusudur. Le-nin’in teorik olarak ortaya koyduğu ve yüzyılımızda oluşan dev-rimlerin hemen hemen tümü tarafından doğrulanan şey şudur:“Burada her şeyi proletaryanın devrimci sınıf partisi tarafındanyönetilen, bilinçli ve örgütlü proletarya tayin edecektir.” Örgütlüproletarya, bu dönüştürme döneminde uyanıklığı ve devrimcizorunu elden bırakmamalıdır. Doğu Avrupa ülkelerinde yaşananbugünkü olaylar, bir de bu açıdan ders oluşturmalıdır. Devriminkesintiye uğramadan, hareket halinde tutularak proletarya dev-rimi ve iktidarı ile tamamlanması, proletaryanın sadece sözdedeğil gerçekten öncü olmasına ve öncü sınıf olarak davranma-sına bağlıdır.

Demokratik devrim ve Halk Demokrasili iktidar, demok-rasi mücadelesinde şu nesnel temellere dayanıyor: Emperya-lizme olan ekonomik bağımlılık temel olmak üzere ve buekonomik bağımlılığa denk düşen politik, kültürel ve askeri ba-ğımlılık. Türkiye kapitalizmi, Latin Amerika ülkeleri gibi bir ikiemperyalist ülkeye değil, hemen hemen tüm emperyalist-kapi-talist ülkelere bağımlıdır. Kendisi ekonomik bir olgu olan ba-ğımlılık, bizde, sermaye birikiminin oluşumunda ve ilkelsermaye birikiminden işbirlikçi tekelcilik aşamasına ulaşılma-sında ve aynı zamanda ekonominin askerileşmesinde göz ardıedilecek bir olgu değildir. Türkiye’deki sınıflar mücadelesi ba-ğımlılık ilişkisi sonucu, daha fazla uluslararası bir karakter ka-zanırken; bu mücadelenin kendisi emperyalizmin dolaysızbaskısı altındadır. Bunun yanında, devletin ve emperyalizminekonomik ilişkileri sonucu gelişip güçlenen, tekelci sermaye

Toplu Yazılar

37

Page 39: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ekonomik egemenliği tamamen denetimi altında tutuyor. Sanayi,ticaret ve tarımda, banka ve sigortacılıkta, tekelci sermaye ege-mendir. Sermaye birikimi yani tekelleşme, temel olarak işçilerinkarşılığı ödenmemiş artı-değerine el koyarak güçlenirken; aynızamanda bu gücü küçük üreticinin kendisine ait olan üretimaraçlarına el konulmasına dayanıyor. Sermayenin birikim vemerkezileşme yasası gereği, küçük köylülük, kapitalist ilişki so-nucu iflas ettirilip, toprağından kovulurken, küçük üreticinin üre-tim araçları doğrudan kapitalistin sermayesinin içine dahiloluyor. Bu süreç köydeki küçük üretici için olduğu gibi, şehirdebulunan küçük esnaf, zanaatkar için de geçerlidir. Kapitalist üre-tim biçiminin sonucu olarak mülksüzleştirilen üretim araçları,kapitalistin sermayesine dahil olurken, kendisi de yoksullukiçinde emek ya da yedek emek ordusuna dahil olan tüm küçüküreticiler içinde bulundukları konumları gereği tekelci serma-yeye karşı proletaryayla aynı anlamda olmamak üzere anti-ka-pitalisttirler ve kapitalist temel üzerinde gelişen tekelciliğekarşıdırlar. Gene, onlar bugünkü konumları ve gelecekteki çı-karlarının dürtüsü ile proletaryanın devrim mücadelesine katıl-mak zorunda kalırlar. İşçi sınıfının yanında, işçiler dışında genişbir emekçi kitlesi de tekelci egemenliğe karşıdır.

Gerek emperyalizmle emekçi kitleler arasında ve gereksetekelci sermayenin ekonomik ve politik tekeli ile geniş emekçikitleler arasındaki çelişkinin temeli emek-sermaye çelişkisinedayanır. Emperyalizm ve tekelci sermaye çelişkisi ya da prole-tarya ile sermaye sınıfı arasındaki uzlaşmaz çelişkinin görü-nümleri ve öne çıkan yönünü oluşturur.

Tüm bunların yanında, burjuva devletin faşist bir biçim al-ması, faşizmin toplumun politik yaşamını etkisi altına alması,işkence, idam ve katliamların süreklilik kazanması, proletaryabaşta olmak üzere geniş emekçi kitlelerin demokrasi mücadele-sinin tekelci sermayenin faşist diktatörlüğünün demir ökçelerialtına alınması ve koyu bir vahşetin süregitmesi sonucu emekçihalkın demokrasi istemi ile tekelci sermayenin faşist diktatör-lüğü arasındaki çelişki ve kapışmada, demokrasi mücadelesinizorunlu hale getirmiştir.

Türkiye’de, emek-sermaye çelişkisini ve sınıflar mücade-lesinin biçimini etkileyen bir diğer olgu da “ulusal sorun”dur.Kürt ulusunun, Türk ulusunun egemenliği altında tutulması, ezi-len bir ulus olması ve kendi üzerindeki politik tasarruf hakkını

C. Dağlı

38

Page 40: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kullanamaması, demokratik devrimin önemli bir sorunu; olarakduruyor. Ve devrim ulusal sorunu da çözmek zorundadır. Esa-sında burjuva demokratik bir talep olan ulusal talep, artık burju-vazi tarafından çözümlenemez bir talep durumuna gelmiştir. Butalep de, proletarya tarafından savunuluyor. Ulusal sorunun çö-zümü, politik demokrasi mücadelesinin bir hedefidir.

Büyük ölçüde iç içe geçen ve birbirini etkileyen bu çelişki-leri demokratik devrim yoluyla çözerken proletarya, sosyalizmmücadelesinden uzaklaşmış olmayacaktır, tersine, proletarya,sosyalizme politik demokrasi yoluyla varacaktır.

Emperyalizme ve tekelci sermaye egemenliğine karşı yö-nelen bir toplumsal hareket, kaçınılmaz bir biçimde, kapitaliz-min köküne yönelecektir. Devrimin kapitalizmin köklerineyönelmesi ile de devrim; demokratik evreden sosyalist evreyebüyüyecektir. Tekelci egemenliğe karşı yönelecek olan halk dev-rimi, tekelci sermayenin politik tekelini, yani faşist devleti par-çalayacak ve kapışma en üst düzeye ulaşacak. Sonuçtademokratik halk devrimi, önüne geçilemez bir biçimde sosya-lizme yönelecektir.

Devrimci Emek

Aralık–1990

Sayı: 2

Kaynak:

1) ENGELS: Anarşizm ve Anarko Sendikalizm (sf. 211 Sol. Yay.)

2) ENGELS: Anti-Dühring (sf. 282 Sol Yay.)

3) MARX: Kapital I. Cilt (sf. 792 Sol. Yay)

Toplu Yazılar

39

Page 41: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

FAŞİZMİN YIKILMASI DEVRİM SORUNUDUR

Devlet iktidarındaki faşizm, kurumları, hukuki ve yasal so-nuçları ve maddi temelleri ile toplumsal ve politik yaşamı gün-lük olarak etkiliyor. Yoğun bir biçimde sürdürülen tutuklamalar,ordu, polis ve MİT operasyonları, işkence, politik ve yasal ya-saklama, kısacası, devlet eliyle yapılan faşist terör kitlelerin gün-lük yaşamının değişmeyen, süregelen öğeleridir. Faşist cuntanınyerini sözüm ona “temsili” bir kurum olan meclise ve güya“sivil” bir hükümete bırakması, devletin faşist karakterinden herhangi bir şey değiştirmemiştir. İki dönemdir devam eden ÖzalHükümeti, 12 Eylül faşizminin sivil uzantısından başka bir şeydeğildir. Bu hükümetin yaptığı, faşist cuntanın önüne koyduğuyasal ve politik hedefleri tamamlamaktır. Kürt ve Türk halkı üze-rinde terör uygulayan, yeni yeni faşist yasalar çıkartan bu hükü-metten başkası değildir. Sırtını emperyalizme, tekellere, ordupolis ve MİT’e dayayan Özal Hükümeti, faşist devlet ve anaya-sasıyla tam anlamıyla bütünleşmiş durumdadır.

Faşizm kitlelerin günlük yaşamında kalın çizgileriyle ken-dini gösteriyorken, durum somut ve açıkken reformist “EmekDergisi” ve çevresi faşizmin “çözüldüğünü” ya da “içbaşkala-şıma” uğradığı biçimindeki yavan, bilim dışı görüşleri yaymayıve bu anlamda anti-faşist mücadeleyi zayıflatmayı kendine görevedindi. Bu görevi sürdüren yalnızca “EMEK çevresi” değildirdar kafalı aydınlar oportünizmin tipik örneği olan “ToplumsalKurtuluş Dergisi” ve Troçkistler, Türkiye’de anti-faşist müca-delenin üstünden atlamak için Komintern’in faşizm tanımını veanti-faşist taktiklerden başlayan bir eleştiri kampanyasına ko-yuldular. Söz konusu çevrelerin bu konuda ortak özellikleri veortak yaklaşımları var. Onların, bu konudaki amacı proletarya-

C. Dağlı

40

Page 42: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

nın önderliğindeki Demokratik Halk Devrimini, proletaryanıngündeminden çıkarmaktır. Birçok konuda ortak özelliklere sahipolan bu çevrelere göre, eğer anti-faşist mücadele proletaryanıngündeminden çıkarılırsa, böylece kapitalizmin üstesinden gel-mede daha çabuklaşmış olunur. Oysaki faşizme karşı mücadele,maddi temelleri olan tekelciliğe ve emperyalizme karşı müca-deleden ayrı değildir. Proletaryanın önderliğindeki anti-faşist,anti-tekel ve anti-emperyalist mücadele bütünlüğü emekçi kit-leleri sosyalizme götürecektir.

Eleştiriler, Komintern’in faşizm üzerine yaptığı belirleme-lere yöneldiği için, Komintern’in faşizm belirlemesini kısaca ir-delemek gerekiyor.

KOMİNTERN’İN FAŞİZM TANIMI BUGÜN DE ÖNEMİNİ KORUYORLenin önderliğindeki ilk kuruluş yıllarını saymazsak, Ko-

münist Enternasyonal’in tüm tarihi faşizm ve savaş altında geç-miştir. III. Enternasyonal’e üye komünist partilerin hemenhemen Avrupa’daki bölümleri faşist teröre uğramış ve bunlarınçoğu uzun yıllar yeraltı çalışmasına geçmek zorunda kalmış-lardı. Bu anlamda Komintern faşizme karşı mücadelenin zengindeneyimlerine ve birikimlerine sahip olmuştur. Lenin’in emper-yalizm belirlemesinden yola çıkan Komintern, o dönemin dünyave Avrupa’nın somut durumunu somut çözümlemesini ve faşiz-min sınıfsal, ideolojik ve politik özünün çözümlemesini yaptı.Bugün faşizm üzerine teorik bilgilerimizin çoğunu Komintern’eborçluyuz. O zamanki komünistlerin ve başta Dimitrov olmaküzere yaptıkları faşizmin sınıfsal özüne yönelik belirlemelerin-den yola çıkan daha sonraki komünist kuşaklar ve günümüzünkomünistleri kendi ülkelerinde faşizm gündeme girdiği zaman,bunun doğru bir belirlemesini yapabiliyorlar. Komintern faşiz-min sınıfsal özünün açığa çıkarılmasının yanında Halk Cephesigibi anti-faşist mücadelenin taktiklerinin ortaya konmasında dagünümüze aktarılan zengin bir politik birikim bıraktı. Yıkaca-ğımız şeyin tüm özelliklerini bilmemiz gerekiyor. Faşizmintemel özellikleri III. Enternasyonal tarafından ortaya kondu. Şubir tarihsel gerçek ki, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra da birçok ül-kede faşizm iktidara geldi. Faşizmin geliş biçimleri ve tarihselkoşullar 1920–1940 arasındaki dönemden farklıydı ancak, fa-şizmin sınıfsal özü, ideolojik ve politik özü hiç değişmedi. Fa-

Toplu Yazılar

41

Page 43: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

şizm üzerine derinlemesine bilgi öğrenmek isteyen yeni okuyu-culara G. Dimitrov’un Faşizme Karşı Birleşik Cephe’sini E. Le-verenz’in Komünist Enternasyonal’de Faşizmin Tahlili’ni III.Enternasyonalin Kısa Tarihi, III. Enternasyonal Belgeleri’ni öne-ririz.

Bugünkü faşist diktatörlükler için de geçerli olan KomünistEnternasyonal’in faşizm tanımlaması:

Faşizm, finans-kapitalin en gerici, en şovenist ve en em-peryalist öğelerinin açık terörist diktatörlüğüdür.

Komünist Enternasyonal VII. Kongresi bu tanımı şu yön-leriyle açımlamıştır:

“İktidardaki faşizm, ideolojik olarak, şovenizmin, kitleleriyönlendirmede ana araç olarak kullanılması demektir” (1)

Faşizmin ilk önce 1922’de İtalya’da, 1923’te Bulgaris-tan’da, 1933’te Almanya’da ve Avusturya, Macaristan, Çekos-lovakya ve diğer Avrupa ülkelerinde iktidara gelmesi vebüyümesinin anlamını ele alan Komintern şu belirlemeyi yaptı:

“a) Devrimci bunalım ve yığınların sermayenin egemen-liklerine karşı isyanları büyümektedir:

b) Kapitalistler artık diktatörlüklerini eski parlamentarizmve genelde burjuva demokrasisi yöntemleriyle sürdürebilecekdurumda değildirler;

c) Dahası, parlamentarizm yöntemleri ve genelde burjuvademokrasisi kapitalistler için hem iç politikada (proletaryayakarşı mücadele) hem de dış politikada (dünyanın emperyalistyeniden-paylaşılması uğruna savaş) bir ayak bağı durumuna gel-miştir;

d) Bunların sonucu olarak sermaye, ülke içinde açık, terö-rist diktatörlüğe, dış politikada da, emperyalist savaşlar için do-laysız bir hazırlık anlamına gelen sınırsız bir şovenizme geçmekzorunda kalmıştır.” (2)

1922’den 1945’te yıkılıncaya kadar Avrupa’nın büyük birbölümünde iktidara gelen ve hemen hemen tüm emperyalist ül-kelerde bir tehlike olarak, bir olgu olarak gündeme gelen faşizm,Stalin’in belirttiği gibi sermayenin güçlülüğünün değil, tersinezayıflığının bir belirtisiydi. Çünkü mali-sermaye kitleleri eskiparlamentarizm ve burjuva demokrasisi yöntemleri ile yönete-miyordu. Kitleleri mevcut yöntemlerle yönetememek güçlülü-ğün değil, zayıflığın belirtisidir. Mali-sermayenin bu zayıflığıkendini 2. Dünya Savaşı’nda tüm yönleriyle ortaya koydu, açığa

C. Dağlı

42

Page 44: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

çıkardı. Savaşla birlikte, Avrupa’nın büyük bir bölümünde fa-şizm maddi temelleri ile birlikte kökünden kazındı.

İrdelemeyi devam ettiriyoruz.Faşizm Avrupa’da 1917 Ekim Devriminden sonra olgunla-

şan devrimci durum sonrası ortaya çıktı. Faşizm bu yanıyla dabir karşı devrim gücüdür. O dönem (1917–1924) SosyalistEkim Devrimi'nin de büyük etkisiyle Avrupa’da gündeme gelendevrimci ayaklanmalar ve bunun sonucu Almanya, İtalya, Ma-caristan ve diğer ülkelerde proletaryanın kentlerde ve ülke ça-pında Sovyetler ve konseyler yönetimini kurması sonucu Avrupabir devrime çok yaklaşmıştı. Kapitalizmin ekonomik bunalımı,devrimci bunalıma dönüşüyordu. Bu bunalımı bir proletaryadevrimine dönüştürme olanakları iyice olgunlaşıyordu. Kapita-lizmin bu köklü bunalım durumundan Dimitrov’un da belirttiğigibi iki çıkış yöntemi vardı: Biri proleter yöntem olan proletaryadevrimine yönelmekti ve diğeri de mali-sermayenin burjuvayöntemi olan kanlı, açık terörist-diktatörlük olan faşizme yönel-mekti. Bunalımda bu iki çıkış yolu arasında proletarya ile mali-sermaye arasında bir kapışma oldu. Sonuçta devrimciayaklanmalar bir bir ezildi, devrimci durum geçici olarak söndüve daha sonra sosyal-demokrasinin de yardımıyla faşizm ikti-dara geldi. Bir karşı devrim gücü olan faşizm koyu bir anti-bolş-evizm ve anti-komünizm demagoji ve terör kampanyasınagirişti. Faşizm kaba bir anti-komünizm ve anti-sovyetizmdir.

Faşizm, 1920’li yıllarda, kapitalizmin ekonomik bunalımkoşullarında tekellerin gücünün, devletin gücüyle birleştirilmesianlamına geliyordu. Devlet-tekel bütünleşmesi olan tekelci dev-let kapitalizmi faşizm tarafından gerçekleştirilmiştir. Bugün çokbüyük bir güç haline gelen tekelci devlet kapitalizminin temel-leri o yıllarda atıldı.

Portekiz ve İran, faşizmin devrim yoluyla yıkılmasına ör-neklerden ikisidir. 74 Portekiz devrimi, 49 yıllık faşizmi; 78’dede İran devrimi, Şahın monarşist-faşizmini yıktı. Faşizmin çö-zülmesine örnek gösterilen Yunanistan’da faşizmin toplum üze-rindeki çizgileri devam ediyor. 67’de albayların liderliğindeyapılan faşist darbe ile iktidara gelen faşizm, 74’te Kıbrıs’takiyenilginin de etkisiyle, önemli ölçüde toplum gözünde yıprandı.Cunta liderleri mahkemelerde yargılandılar. Onyıllar boyu yer-altındaki komünist parti, legaliteye çıktı, yasal çalışma olanak-ları arttı cunta yanlısı birçok subay ordudan uzaklaştırıldı.

Toplu Yazılar

43

Page 45: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Ancak, faşizmi uygulayan ordu-polis aygıtları varlıklarını halensürdürüyorlar. Albaylar ve emrindeki subaylar kendi kişisel güç-lerine dayanarak faşizmi uygulamadılar ki, onlar gittiği zamanfaşizm bitsin ya da çözülmüş olsun. Cuntacı albaylar ve subay-ları, faşizmi uygulamaya uygun bir ordu-polis ve diğer devletaygıtları olmasaydı uygulayabilirler miydi. Kesinlikle bu, müm-kün olamazdı. Devletin temel aygıtları ideolojik olarak ve poli-tik olarak faşistleştirilmişti. Onun için, cuntacılar ve subaylarıordudan atılmakla, faşizm önemli bir darbe yedi ancak, faşiz-min Yunanistan da aygıtları ve sivil güçleriyle çözüldüğünü ve“iç-başkalaşıma” uğradığını kim ileri sürebilir.

Yunanistan’ın değişik bir örneği Arjantin’dir. Arjantin’dede gerek emekçi kitlelerin mücadelesi sonucu ve gerekse İngil-tere ile yapılan Fankland Savaşı’nın getirdiği yenilginin etki-siyle, faşist generaller cuntası yıprandı, hükümete gelen RaulfAlfonsin yönetimi tarafından yargılanarak 15 yıl cezalandırılıpcezaevine atıldılar. Ancak, bütün dünya sık sık, Arjantin’de fa-şist ordu birliklerinin ayaklanmasına tanık oluyor. Gerek Alfon-sin’in Radikal Parti iktidarı olsun ve gerekse daha sonra gelensivil yönetimler olsun, daha henüz cunta zamanında ortadan kay-bolan binlerce sosyalistin ve demokratın hesabını bile soramadı.Hükümetler, ne zaman yapılan işkenceleri ve kayıpları soruş-turmak için bir meclis araştırmasına başvurmaya kalkıştılarsa,karşılarında ayaklanmış ordu birliklerini buldular. Mayıs Mey-danı Anaları, alana çıkmaya devam ediyorlar. Bu da gösteriyorki, cunta liderlerinin ve bazı faşist subayların yargılanması, fa-şizmin ordu-polis ve diğer devlet aygıtlarından çözüldüğü vesivil faşist güçlerle birlikte “iç-başkalaşımı” anlamına gelmiyor.

Faşist Ziya Ülhak’ın ölmesinin ve Benazir Butto’nun hü-kümete gelmesinin de Pakistan’da faşizmin ideolojik aygıtlarıve politik yapısının yıkıldığı anlamına gelmediğinin en iyi kanıtı,yine Benazir Butto’nun hile ve ordunun baskısı ile hükümettenuzaklaştırılmış olmasıdır. Şili’de ise, komünist partinin ve diğerdemokrasi güçlerinin yasal çalışması, faşizmin yıkılması anla-mına gelmiyor. Pinoşet ve faşist ordu iktidardadır, işbaşındadır.

Bu örneklerden sonra faşizmin yıkılması sorununda toplubakışa geçebiliriz.

1922–1945 yılları iktidara gelen batı ve doğu Avrupa’dakifaşist diktatörlükler, Sovyet Kızıl Ordusu’nun tayin edici etkisibaşta olmak üzere, bu ülkelerde demokratik devrimlerle yıkıl-mış. Devrim, faşizmin ekonomik temeli olan tekelciliğin ortadan

C. Dağlı

44

Page 46: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kaldırılmasına yönelip, tekelciliği ortadan kaldırdığında faşiz-min kökü de kazınmış oldu. Faşizm, doğu Avrupa’da maddi te-meller ile birlikte ortadan kaldırılırken, İtalya ve BatıAlmanya’da ise devlet iktidarındaki yapısına son verildi. İtalyave Batı Almanya’da faşizmi iktidara getiren KRUP, FİAT vediğer tekeller bugün gene ekonomik ve politik iktidarı ellerindetutuyorlar. Faşizmin maddi temelleri buralarda ayakta duruyor,üstelik bugün daha güçlü konumdalar. Faşizmin iktidara geldiğiülkelerde bir devrimle ve bir dış zor yoluyla yıkıldığını gösteri-yor. Faşizmin, kendiliğinden ve barışçı biçimde ortadan kalktı-ğının örnekleri yoktur ve faşizmin barışçı olarak ortadankalkacağına inanacak kadar saf değiliz. Zor yoluyla iktidaragelen faşizm, gene halkın devrimci zoru ile yıkılır. Türkiye’de detarih buna tanık olacaktır.

Faşizm, emperyalizmin bir ürünüdür. Faşizmin maddi te-meli tekelciliktir. Emperyalizmin temel çekirdeği tekellerdir.Tekelcilik ise politik olarak demokrasi yerine “her planda geri-cilik” demektir. İşte faşizm, tekelciliğin politik özü olan “herplanda gericilik”in açık bir ifadesi oldu.

Hem Komintern’in faşizmin sınıfsal özü tanımlamasındave hem de ortaya çıkış koşullarında çıkarılması gereken özsonuç, faşizmi maddi temelleri olan emperyalizmden, tekelci-likten koparmak mümkün değildir. Faşizmi, sınıfsal özü olantekelcilikten ayrı olarak ele almaya kalkışanlar oldu, ancak, ge-tirilen tanımlamaların hiçbiri doğrulanmadı. Komünist Enter-nasyonal’in faşizm tanımı olaylar tarafından doğrulanan tekdoğru tanım olarak kaldı.

Faşizmin iktidara, geliş biçimleri ülkenin toplumsal, politik,ekonomik ve tarihsel özellikler ve bir ulusun kendi özelliklerinegöre farklı farklı olmuştur. Örneğin, ruhani faşizm (İspanya),Parlamentarizmin kaba biçimleriyle birleşme, Doğu ve GüneyDoğu Avrupa ülkeleri, topyekün faşizm (Almanya), Monarşist-faşizm İran (Şah dönemi), askeri faşist diktatörlükler biçiminde(Yunanistan, Arjantin, Şili, Türkiye). Kullandığı yöntemler, gelişbiçimi (ister aşağıdan devlete tırmanarak, ister devlet eliyle yu-karıdan aşağıya uygulanarak olsun) faşizmin, sınıfsal özü heptekelcilik olmuştur.

Buradan çıkarılması gereken birinci sonuç: Faşizmin yıkıl-ması maddi temelleriyle birlikte ele alındığında bir devrim so-runudur.

Esas olarak gelmek istediğimiz ve üzerinde durmak istedi-

Toplu Yazılar

45

Page 47: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ğimiz nokta tam da burasıdır. Bu sorunu, faşizmin iktidara gel-diği diğer ülke örneklerini ele alarak incelemek gerekiyor

PORTEKİZ-İSPANYA-YUNANİSTANARJANTİN-ŞİLİ-PAKİSTAN-İRAN VE TÜRKİYEFaşizmin ülkeden ülkeye farklı toplumsal ve tarihsel koşul-

lara göre geliş ve uygulama biçimleri arasında arklılıklar oldu-ğunu belirttik. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra çeşitli ülkelerdeiktidara gelen faşizmler hemen hemen tümüyle ordu-polis vediğer devlet aygıtları aracılığı ile gerçekleşmiştir. Sivil faşist güç-ler, buralarda da vardı, ancak, bu sivil faşist güçler, daha çok fa-şist devlet aygıtlarının bir uzantısı durumunda olmuşlardır.Çünkü tekeller, ordu ve polise dayanarak (yani yukarıdan-aşa-ğıya) uyguladıkları yerlerde, kendilerine sivil kitle tabanı yarat-mak zorunda kalmışlardır. Bu anlamda, faşizm, devlet eliyle deuygulansa, belli sınırlarda “sivil” yönleri de içerir. Faşizmin yı-kılması sorunu ve kökünün kazınması sorunu bunun için bir dev-rim sorunudur. Örgütlenmiş sivil faşist güçler, kendi kendilerineortadan kalkmazlar, değişmezler. Faşist güçlerin (ister askeri,ister sivil olsun) kendi kendine bir “iç-başkalaşıma” uğradıkla-rının bir örneği yoktur. Faşizmin askeri ve sivil mevzileri ancakbir devrimle yıkılırlar ve tarihin çöplüğüne atılırlar. İktidardakifaşizme karşı mücadeleyi burjuva diktatörlüğü çerçevesi içeri-sinde tutmaya kalkışmak, önce kendini sonra da emekçi kitle-leri aldatmak demektir.

Şimdi somut örneklere dönelim. İspanya ve Portekiz. Bu iki ülkede dünyanın en uzun süreli

faşist diktatörlükleri iktidarda kaldı. Faşizm, burada yaklaşıkyarım yüzyıl ayakta kaldı. Bu yarım yüzyıl boyunca faşizm, neçözüldü ne de “iç-başkalaşıma” uğradı. Portekiz’deki 49 yıllıkfaşist diktatörlük, 1974'de bir devrim ile yıkılırken, İspanya’daise faşizm devlet aygıtları ve toplumsal yaşamda çizgileri ilekendini belli ediyor.

İspanya’da 1936’da Franko’nun faşist birlikleri, Alman veİtalyan faşizminin ve emperyalizmin desteği ile komünistlerinönderliğindeki Demokratik Cumhuriyeti kanla yıkarak, uzunsüre devam edecek olan faşist diktatörlüğü kurdu. İspanya’dafaşizm, Franko’nun ölümü ile birlikte yıkılmadı, devlet aygıtla-rında, ideolojik yaşamda ve sivil faşist güçleriyle devam ediyor.Burada olan, gelişmelerin bir sonucu olarak faşizmin gerileme-

C. Dağlı

46

Page 48: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sidir. Burada komünistlerin yeniden yasal çalışma göstermesi vesendikaların yasal çalışması bizi yanıltmamalı. Bu konuda gözönünde bulundurulması gereken şey, komünistlerin yasal ça-lışma sürdürmeleri değildir; göz önünde tutulması gereken şey,faşizmin ideolojik, aygıtsal ve sınıfsal temellerinin varlığıdır.

TÜRKİYE’DE ANTİ-FAŞİST MÜCADELEAnti-faşist mücadele Demokratik Halk Devriminin önemli

bir yönünü ifade eder. Anti-faşist mücadele ve anti-faşist bilinçişçi sınıfı ve diğer emekçi kitlelerin devrimci kalkışmasında sonderece önemli bir yer tutuyor. Kitlelerin devrimci kalkışmala-rında önemli yer tutan Anti-faşist bilinci ve mücadeleyi yumu-şatmak son derece tehlikelidir. Doğrudan devlete karşı yönelenve dolaysız politik mücadelenin ta kendisi olan anti-faşist mü-cadele ile işçiler ekonomizmi kısmen aşmaya başladılar. Tekelcisermaye faşist diktatörlüğü esas olarak işçi sınıfına karşı yöneltti.Hem bu nedenle, hem de faşist diktatörlüğün, tekelci sermaye-nin doğrudan ve çıplak diktatörlüğü olduğu için anti-faşist mü-cadele bir sınıf mücadelesidir ve işçi sınıfının kapitalizme karşıverdiği mücadelenin kopmaz bir parçasıdır.

Son bir-iki yıldır sosyalistlerin değerlendireceği son derecesınırlı “yasal olanakların” doğmasının etkisiyle olacak ki, sos-yalistler arasında yeniden “Türkiye'de faşizm sorunu” tartışıl-maya başlandı. Faşizm sorunu bilimsel ve politik olaraktartışılmak yerine “faşizme karşı mücadele, kapitalizme karşımücadelenin üstünü örtmüştür” türünden yargılarla sorun ele alı-nıyor. O halde, sorunu bilimsel ve politik açıdan ele alalım. Biz,faşizmden söz ederken “tırmanan” ya da “faşizm tehlikesinden”değil, iktidardaki faşizmden söz ediyoruz. İktidardaki faşizm,bir politik tehlike değil, günlük olarak karşımıza çıkan neden-leri ve sonuçları ile birlikte duran bir devlet biçimlenmesidir.Türkiye’de faşizm ne bir hükümet biçimi olmuştur ne de faşizmcunta ile özdeş ve sınırlı olmuştur. Faşizm, burjuva devlet bi-çimlerinden biridir ve öyle olmuştur. Hiç şüphesiz, sınıflı top-lumlarda doğmuş olan devlet biçimleri ne olursa olsun, bu devletbiçimlerinin tümü bir sınıfsal karakter taşırlar; sınıf devleti, bur-juva devlet biçimleri de biçim olarak farklı farklıdır. Örneğin,“demokratik cumhuriyet” ya da “faşizm biçimi” gibi. Tüm bu bi-çimlerin sınıf özü hep aynı olmuştur, burjuva devleti. Türkiye’deTC devleti 12 Mart’la birlikte faşist bir biçim almıştır. 12 Mart

Toplu Yazılar

47

Page 49: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

öncesi devleti bile “demokratik cumhuriyet” değildi. Yine ge-rici, anti-demokratik ve anti-komünist bir burjuva devletti. Tek-elci sermaye 12 Mart askeri faşist darbesiyle, burjuva devletin ogünkü yapısı yerine yenisini koymadı. Yapılan şey, tekelci ser-mayenin tüm devleti tek başına ele geçirmesi (devlet-tekel bü-tünleşmesinin sağlanması) ve o günkü zaten gerici olan devletintekelci sermayenin denetiminde ve içyapısının ideolojik olarak,politik olarak faşistleştirilmesiydi. 12 Mart’la birlikte devlet, tek-elci sermayenin egemenliği altında yeniden daha sıkı bir biçimdedüzenlendi ve merkezileştirildi. Devletin esas yapısını oluş-turan ordu ve polis teşkilatı hem ideolojik olarak ve hem de po-litik olarak faşistleştirildi. Yeni kurumlaşma yaratılmadı, mevcutdevlet aygıtları faşistleştirildi. 1973 sonrası ve 1980’e kadar olansüre içinde burjuva temsili kurumların (meclis, belediye gibi)seçimle gelmesi yapısı faşistleştirilen devletin esas yapısını de-ğiştirmemiş ve aynı aygıtlar (ordu) 12 Eylül faşist darbesi iletemsili burjuva kurumların varlığına son vermiştir. 12 Eylül’de12 Mart gibi bir faşist askeri darbedir. Bu darbe ile gelen faşistdiktatörlük, bu ya da şu burjuva kesime karşı değil, doğrudanişçi sınıfına karşı, yükselen devrime karşı yapılmıştır. 12 Ey-lül’le başlayan süreçte, tekelci sermaye, bir yandan devrimcihalk hareketini bastırırken, diğer yandan da mevcut devletin iç-yapısını daha sıkı bir merkeziyetçilik altına almıştır. Devletintemel aygıtları (ordu, polis, MİT) 12 Eylül’le birlikte fazlaca de-ğişikliğe uğramamıştır. Bu kurumların faşist yapısı 12 Mart’labaşlamıştır. Devletin temel kurumları ideolojik olarak ve politikolarak faşisttir. 12 Eylül’ün ortadan kaldırdığı temsili burjuvakurumlar (parlamento gibi) yeniden “sivil” ellere geçmiş ancakbizdeki faşizmin yalnızca “askeri” değil, aynı zamanda da sivilyönleri de vardır. Türkiye’ye de hükümet biçimleri sık sık deği-şebilir ve değişiyor ancak, devletin temel aygıtları olan ordu-polis teşkilatının yapısı pek değişmemiştir.

Bundan ötürü, cuntanın gitmesi faşizmin “çözülmesi” ya da“iç-başkalaşımı” anlamına gelmiyor. Faşizm yalnızca maddi te-meli ile değil, sonuçları ile birlikte duruyor.

Faşizmi yalnızca tekelci sermayenin bir politika değişikli-ğine indirgemek yanlıştır. Faşizm bir devlet biçimlenmesi olarakve bu biçimi ile tüm temsili kurumları etkileyen bir devlet bi-çimi olarak iktidardadır. Bundan dolayı diyoruz ki, faşizmin yı-kılması bir devrim sorunudur.

C. Dağlı

48

Page 50: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Devrimci hareket içinde şimdiye kadar, anti-faşist mücade-leyi tekelci kapitalizme karşı mücadeleden ayrı gören ve sağ biryorumla “anti-faşist iktidar” görüşünü getirenler olmuştur. Buyaklaşım sahipleri dogmatik olarak Türkiye'de faşizmden yanaolmayan bir sermaye kesimi aramış ve tabii ki böyle bir sermayekesimi de çıkmış değildir. Faşizme karşı mücadelede sağ yakla-şım, devrimci harekette hiç şüphesiz derin tahribat yaratmıştır.Şimdi de “sihirbazlık oyunları” ile iktidardaki faşizmi yok edensığ yaklaşımlar ortaya çıkmaya başladı. Bu sığ yaklaşıma görenasıl ki bir zamanlar Rusya’da otokrasinin üstünü örtmüşse, aynışekilde Türkiye’de bugün, faşizm kapitalizmin üstünü örtüyor.Böylesi bir kıyaslama talihsiz bir kıyaslamadır. Çünkü Rusya’dafeodalizmi temsil eden otokrasi, kapitalizmden önce çıkmıştır.Peki ya bizde durum nasıldır? Bizde faşizm, otokrasi gibi feo-dalizmden kalma ve feodalizmi korumaya hizmet etmiyor. Bizdefaşizm, kapitalizmin gelişimi sonucu oluşan tekelciliğin bir eği-limini yansıtır. Yani tekelci sermayenin doğrudan çıplak, açıkdiktatörlüğüdür ve doğrudan tekelci sermayeye ve kapitalizmehizmet eder. Bundan ötürü bizde faşizme karşı mücadele ile anti-kapitalist mücadele iki ayrı şey, iki ayrı toplumsal çelişki değilbir ve aynı toplumsal çelişkiden kaynaklanır ve kapitalist sis-teme darbe vurur. Anti-faşist mücadelede sağ ve sığ yorumlaryanlış ve sınıf mücadelesi için tehlikelidir.

Proletaryanın devrim mücadelesi olan Demokratik HalkDevrimi yalnızca anti-faşist yön ile sınırlı değildir, bu sadece biryöndür. Daha önce de açıkladığımız gibi, anti-faşist mücadeleile maddi temeli olan anti-tekel ve anti-emperyalist mücadele vebir demokrasi sorunu olan ulusal sorunun çözüm mücadelesi birbütündür ve bu bütünlüklü sorun demokratik halk devrimininnesnel temellerini oluşturur.

Devrimci Emek

Ocak-Şubat–1991

Sayı: 3

KAYNAK:

1) Komünist Enternasyonal’de Faşizmin Tahlili (Sayfa: 183–184 Sol Yay.)

2) III. Enternasyonal Belgeler (Sayfa: 224–225 Belge Yay.)

Toplu Yazılar

49

Page 51: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

KÜRDİSTAN SORUNU VE İŞÇİ SINIFI SORUNU

Irak Kürdistan’ındaki (Güney Kürdistan) ayaklanma ilebirlikte, Kürt ulusal sorunu, her tür sınıfsal çatışma ve müca-delenin üstünü örterek geçici olarak öne geçti. Ulusal temel-deki bir mücadelenin öne çıkmasının yarattığı toz dumaniçinde, ulusal soruna proleter bakış açısı kaybolmaya başladı.Her nedense sosyalistler de ulusal mücadele yanlısı kesilmeyebaşladılar. Proletaryanın devrimci sınıf açısı, burjuva ulusalbakış açısına feda ediliyor. Herkes kendini kopan sele kap-tırdı, sürükleniyor.

Tüm toplumsal sorunlarda olduğu gibi ezilen uluslarınulusal sorununda da ilkesiz bir biçimde sele kapılıp sürüklen-memek ve oradan oraya atılmamak için bu konuda proleterbakış açısına yani Marksist-Leninist bakış açısına sahip olmakgerekiyor. Kürdistan sorununa somut durumun somut çözüm-lemesini yaparak yaklaşmak gerekir. Toplumsal olayları yal-nızca genel bir tarihsel çerçeve içinde değil, somut birdurumdan kalkarak çözümlemek Marksist bir yöntemdir. HemMarks ve hem de Lenin, ulusal sorunu yalnızca genel bir ta-rihsel temelde değil, somut durumdan yola çıkarak ve esasolarak sınıf temelinde ele alarak açıkladılar, tutum ortaya koy-dular. Bizde, bu Marksist yöntemden hareketle ulusal sorunve Kürdistan sorunu üzerine görüşlerimizi açıklayacağız.

1- Kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizm veemperyalizmin ekonomik özü olan tekeller anlaşılmadıkça,günümüzde savaşları, politikayı ve ulusal sorunu anlamakmümkün değildir. Leninist emperyalizm teorisi, ulusal sorunudoğru bir biçimde anlamak ve açıklamak için temel alınmalı-dır.

Emperyalist-kapitalist dünya sistemi, bir taraftan ezen ve

C. Dağlı

50

Page 52: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

egemen, diğer taraftan ezilen ve kölelik altında bulunan ülkeve uluslar olarak ikiye bölünmüştür. Bu bölünme ve farklılıkgöz önünde kesinlikle bulundurulmadan ulusal sorun doğrubir biçimde belirlenemez. Lenin ve Komünist Enternasyo-nal’in yaptığı ayırım bugün de geçerlidir. Egemen, ezen vetüm haklardan yararlanan uluslarla, boyunduruk altında, ezi-len, horlanan ve hiçbir haktan yararlanmayan bağımlı uluslararasında kesin bir ayrım yapılmalıdır. Bu ayrım şu noktayakadar vardırılmalıdır: Ezilen, sömürülen ve baskı altında bu-lunan işçi ve emekçilerin çıkarları, burjuvazinin çıkarı demekolan ulusal çıkar denen egemen sınıfın çıkarlarından ayrı tu-tulmalı. Bunun diğer bir anlamı da şudur: Ulusal-devrimci ha-reketlerin olduğu ülkelerde, işçi sınıfı ve diğer sömürülenemekçilerin kesinlikle ulusal-burjuvalardan ayrı örgütlenme-sidir.

Kapitalist ülkelerin (1) emperyalist ülkelere mali, ekono-mik, askeri, politik ve kültürel olarak bağımlı olduğu bir dün-yada, ezilen ulus denen ulusların burjuvaları; dünyanınegemenlerine doğru yanaşmış ve işbirliğine yönelmişlerdir.Ezilen ülkelerin burjuvaları, emperyalizmle işbirliğine gire-rek, ulusal niteliklerini yitirmişlerdir. Ezilen; bağımlı, köleuluslarda, kapitalizmin dünya çapında derinleşmesi ve yay-gınlaşmasının bir sonucu olarak proletarya ve sömürülenemekçi kitlelerle, sömürü burjuvalar arasında yalnızca birayrım değil, aynı zamanda bir sınıfsal kapışma ortaya çık-mıştır.

Böylece, egemen kapitalist uluslar tarafından, egemenlikaltında tutulan, ezilen, bağımlı ve eşit haklardan yararlanma-yan ezilen kapitalist uluslarda, esasında çıkarları ve hedefleribirbirinden farklı iki ulus vardır. Bir taraftan, işbirlikçi, sö-mürücü, işçi ve emekçi kitleleri baskı altında tutan burjuvalarulusu ile diğer taraftan sömürülen, baskı altında tutulan, ezi-len ve imtiyazlardan yoksun işçi sınıfı, diğer emekçilerin oluş-turduğu ezilenler ulusu. Lenin, kapitalist ülkelerde çıkarlarıbirbirinden tamamen farklı iki ulus olduğunu defalarca belirt-miştir.

Kapitalizm, bugünkü emperyalizm aşamasına ulaşmadanönce, burjuvazinin henüz devrimci olduğu zamanlarda, bur-juvazinin tüm halkın adına davrandığı zamanlarda yani dev-rimci yükseliş halinde bir sınıf olduğu zamanlarda, tüm

Toplu Yazılar

51

Page 53: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ezilenlerin sorunlarının çözümünü olduğu gibi ulusal sorununçözümünü de üstüne almıştı. Batı Avrupa’nın birçok ülkesindegörüldüğü gibi, burjuvazi ulusal sorunu başarılı bir biçimdeçözmüştür. Ancak, daha sonra yani burjuva yükseliş çağınınbittiği ve proletaryanın sınıf mücadelesinin burjuva sınıf ege-menliğini tehdit ettiği zamanda ise, ezilen ulusların ulusal so-rununu çözümsüz bırakmıştır. Bir zamanlar burjuvazinindevrimlerine bağlı olarak çözümlenen ulusal sorun, artık ye-rini proletaryanın toplumsal devrimlerine bağlı olarak çö-zümlenmeye bıraktı. Emperyalizm koşullarında bunun dışındabir çözüm yoktur.

Bu anlamda, ezilen, sömürülen ve baskı altında tutulantüm ezilen kitlelerin kurtuluşunu üzerine alan işçi sınıfı, ezi-len ulusların ulusal sorununu çözme işini de üstüne almıştır.Ancak, proletarya ulusal hareketleri her koşulda desteklemez.Ezilen ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirleme hak-kını koşullu olarak destekler ya da yürütür. Proletaryanın ko-şulu:

1- Ezilen ulusların ulusal hareketlerinin emperyalizmekarşı yönelmesi yani “ulusal-devrimci” bir hareket olması;

a- Bu ulusal-devrimci hareketler içinde bulunan proletar-yanın örgütlenmesi ve mücadelesinin kesinlikle engellenme-mesi;

b- Ezilen ulusun kendi geleceğini kendisinin özgürce be-lirleme hakkının somut durumdaki çözümünün, proletaryanıno anki sınıfsal ve dünya proletaryasının sosyalist çıkarları ileuyumlu olması.

Proletarya, emperyalizmin elinde bir oyuncağa dönüşen,çeşitli emperyalist ülke ve tekel grubu arasındaki rekabete ba-ğımlı olan, güdümlü, gerici hareketleri kesinlikle alkışlamazve desteklemez. Ezilen bir ulusun, ulusal hareketi eğer em-peryalizme ve işbirlikçilerine karşı yönelirse, ulusal-devrimciolur. Emperyalizmin ve karşı-devrimci burjuvazinin deneti-minde gelişen hiçbir hareket “ilerici” ve “ulusal-devrimci”olamaz; olsa olsa gerici, işbirlikçi hareketler olurlar.

İşçi sınıfı, ulusal sorun üzerine tutumunu genel soyut il-kelerden hareketle değil, somut ekonomik, toplumsal ve ta-rihsel durumdan hareketle belirler.

2- Tüm kapitalist dünyada egemen olan bir avuç emper-yalist, zengin, sömürücü gelişmiş ülkelerle ve uluslarla, bu

C. Dağlı

52

Page 54: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

uluslar tarafından sömürülen baskı altında tutulan ezilen, ba-ğımlı uluslar arasında (Asya, Afrika ve Latin Amerika’dakiyüz milyonlarca insanın yaşadığı bağımlı, ezilen uluslar) ara-sında derin farklılık vardır. Bu farklılık, kapitalizm altında or-tadan kalkmaz. Yüz milyonlarca bağımlı, ezilen, sömürülenulusların BM üyesi olması ve çeşitli uluslararası politik plat-formlarda yer alması, ezilen uluslarla onları ezen uluslarara-sında eşitlik olduğu anlamına gelmez. Bu, hem kapitalizmineşitsiz gelişim yasasına aykırıdır ve hem de somut durumaterstir. Kapitalizm varolduğu sürece, ezen ve ezilen, sömürenve sömürülen, egemen olanla, bu egemenlik altında köleleşti-rilen uluslar ve sınıflar arasında eşitlik olmaz.

Öte yandan, kendisi emperyalizme bağımlı olmakla bir-likte, aynı zamanda ezen ve egemen ulus olan uluslar var.Bunların bazıları, Türk ulusu, Arap ulusu (Irak, Suriye) İranulusu, ırkçı Güney Afrika yönetimi, Siyonist İsrail vs. bu ül-kelerin kendisi emperyalizme bağımlı olmakla birlikte, ken-dileri de aynı zamanda egemen, ezen ve sömürücü uluslardır.Sözünü ettiğimiz farklılık bu uluslar için de geçerlidir. Bu ül-kelerde de, egemen ezen, sömürücü uluslarla, egemenlik al-tında olan, ezilen, bağımlı, sömürülen baskı altında olanuluslar arasında derin bir farklılık var ve bu farklılık kapita-lizm altında ortadan kalkmaz. Bu ülkelerde, ezen ve ezilenuluslar arasında eşitlik olabileceğini (kapitalizm altında) söy-lemek, ezen ulusun şovenizm politikasına bağımlı olmak de-mektir. Eğer, ezilen ulusun sosyalistleri arasında, kapitalizmaltında ezen ve ezilen ulus arasında eşitlik (ulusların, dillerineşitliği ve tüm haklarda eşitlik) olabileceğini ileri sürenlerolursa, onlar küçük burjuva ütopyacılar olurlar. Çünkü hiçbirzaman kapitalizm altında böyle bir eşitliği göremeyecekler-dir.

3- Nasıl ki, kapitalist dünya sistemi içinde, emperyalistmetropol ülkeleri ile Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın ba-ğımlı, sömürülen ülkeleri arasında kesin bir ayırım gözetiyor-sak, aynı zamanda, kendisi bağımlı olup da, egemen, ezen,sömürücü, baskıcı uluslarla, bunlar tarafından baskı altına alı-nan ezilen, sömürülen, bağımlı, kölelik altındaki uluslar ara-sında da kesin bir ayırım yapıyoruz. Burada durmuyoruz,ezilen, egemenlik altında olan, baskı altında tutulan ulusların,burjuvaları ile bu burjuvalar ve toprak sahipleri tarafından ezi-len, sömürülen ve baskı altında tutulan işçi sınıfı ve diğer

Toplu Yazılar

53

Page 55: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

emekçi kitleler arasında kesin bir ayırım yapıyoruz. Ezilenulusların burjuvalarının çıkarları ile işçilerin ve emekçilerinçıkarları arasında kesin bir ayırım var. Burjuvazi ile proletaryaarasında, bu uluslar ezilen ulus da olsa değişmez, antagonistbir çelişki var. Biz, proletaryanın temsilcileriyiz. Proletaryanınçıkarlarının, burjuvazinin çıkarı demek olan ulusal çıkarlarafeda edilmesine kesin karşıyız. Şurası açıktır, biz, ezilen ulus-ların, ezen uluslara karşı olan ulusal-devrimci hareketlerinidestekleriz ve bu mücadelenin başına geçme mücadelesi ve-ririz. Ancak, biliyoruz ki, ulusların tam hak eşitliği ancak, ka-pitalizm ortadan kalktığı zaman mümkün olur. Bu da,kapitalizme karşı olan işçi sınıfının ve diğer emekçi kitleleri-nin birleşmesini gerektirir. Proletarya partisinin görevi Le-nin’in sözleri ile söyleyecek olursak: “...Kendisini ilk ve fiiliolarak, halkların ve ulusların değil, fakat her ulusun proletar-yasının özgürce kaderini saptaması için çalışmak görevi ileyükümlemiştir.” Proletaryanın çıkarları ve yükümlülükleri ise,çok uluslu devletlerde tüm uluslardan proleterlerin politik,sendikal, kooperatif vb. en sıkı birliğini gerektirir. Ezilen ulu-sun proletaryası, kendi ulusunun burjuvazisi ile birlikte değil,tüm ulusların proleterleri ve ezilen sömürülen yoksul köylü-lerle birlikte davranmak için mücadele eder. Proletaryanın he-defi, kapitalizmi devirmek ve sosyalizme ulaşmaktır. Bununiçin, kendi sınıfsal hedeflerini, burjuvazinin ulusal davasınafeda etmez. Tersine, proletarya ulusal sorunu kendi sınıfsalhedeflerine bağlar ve tüm ezilen ulusal güçleri, kapitalizmiyıkma mücadelesi içinde birleştirir.

Emperyalizm, kapitalist üretim ilişkilerini tüm dünyayaderinlemesine yaygınlaştırdı. Bugün, kapitalist üretim biçimihemen hemen, kapitalist dünya sistemi içinde bulunan tüm ül-kelerde egemen durumdadır. Kapitalizmin egemen olduğu heryerde “ulusal bütünlük” bozulur. Yerini aynı ulusun, çıkarlarıbirbiri ile uzlaşmaz olan sınıfların mücadelesi alır. Her iki sınıfda sınıfsal konumu ve çıkarları gereği, dünya çapında ilişki-lere girer. Ezilen ulusun burjuvazisi, ezen ulusun burjuvazisiile bütünleşir ve ulus ayırımı yapmaksızın tüm proleterleri sö-mürürken, proletarya da uluslararası proletarya hareketi, sos-yalist ülkelerle ilişki içine girerek dünya kapitalizmine karşımücadele eder. Ezilen, uluslarda proletarya ile burjuvazi vetoprak sahipleri arasında bir ulusal birlik önermek, burjuvazi-

C. Dağlı

54

Page 56: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

nin çıkarları lehine, proletaryanın çıkarlarına karşı davranmakdemektir.

Ezilen ulusun burjuvalarının, kendi halkına ihanet ettiği-nin örnekleri dünyada epey fazladır. Ezilen uluslarda, prole-tarya ve yoksul kitleler kendi burjuvalarına karşı, bir devrimcimücadeleye kalkıştıkları zaman, işte o anda, “ulusal” ko-numda olan burjuvazi, kendisini ezen ulustan yardım ister.Niçin, kendi işçi ve emekçilerinin eylemini bastırmak için,1917’de Büyük Ekim Devrimi’nden sonra-Sovyetler Bir-liği’nde iç-savaş koşullarında beyaz muhafızlar ve Rusya’nıngenç cumhuriyetçilerinin burjuvaları ve toprak sahipleri, kendiproleterlerini ve onların birleşik sosyetik iktidarını devirmekiçin emperyalist ülkelerden İngiltere, Fransa ve Almanya’dan,yardım istediklerini biliyoruz.

Sovyetler Birliği deneyi ve pek çok ülkenin deneyiningösterdiği, her ülkede proletarya, kendi burjuvalarına karşımücadele ettiği zaman ve diğer ulusların proleterleri ile en sıkıbirliği gerçekleştirdiği zaman aynı ve tek olan egemen sınıfıdevirebilir ve ulusal sorunu köklü olarak çözebilir, uluslarıntam hak eşitliğini gerçekleştirebilir. Bunun için, tüm uluslar-dan proleterlerin aynı ve tek düşmana karşı politik, sendikal vediğer alanlarda en sıkı bir biçimde birleşmiş mücadelesini vebirleşik örgütlenmesini savunuyoruz.

4- Kapitalist dünya sistemi, 1917 Sosyalist Ekim Devri-mi’nin başlattığı proletarya devrimleri çağı ile birlikte en zayıfhalkasından koptu ve kapitalizmin dünya sistemi büyük birdarbe yedi. Bu tarihten itibaren, emperyalizm tarihsel inisiya-tifini bir daha kazanmamak üzere yitirdi. 1945’ten sonra DoğuAvrupa’da ve sonra Çin’de ve daha da sonra Küba, Vietnam,Kore (Kuzey) gibi ülkelerin geçmesiyle sosyalizm bir sistemedönüştü ve dünya iki sistem arasında bölündü. Yetmiş yıldırdünya çapında kapitalizm ile sosyalizm arasında kapışma sü-rüyor. Bugün sosyalist sistemin, sistem özelliğini yitirme ilekarşı karşıya olması ve pek çok sosyalist ülkede sosyalizm ka-zanımlarının tahrip edilmesi, dünyanın bu iki sistem arasın-daki bölünüşü gerçeğini değiştirmiyor.

Şimdiye kadar, gerçekleşen ulusal kurtuluş mücadeleleri,kesin olarak sosyalist ülkeler ve devrimci dünya proletaryasıile dayanışma ile zafere ulaşmıştır. Bugüne kadar bu daya-nışma “silahlı yardım” düzeyinde sürdü.

Toplu Yazılar

55

Page 57: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Zafere ulaşan ulusal-devrimci kurtuluş hareketlerinin tü-münde sosyalist ülkelerin ve uluslararası devrimci proletar-yanın (sömürge politikası sürdüren emperyalist ülkelerinproleter hareketi hariç) desteği ile gerçekleşmiştir.

Kendi kaderlerini kendileri tayin etmek isteyen ve bununiçin mücadele eden ezilen ülkelerin proletaryası ve kitleleriuluslararası sosyalist hareketle ve devrimci ülkelerle daya-nışma içine girmeden devrim davasını zafere ulaştıramazlar.Hiç şüphesiz tayin edici olan bir ülkenin işçileri, emekçileri-nin ve halkının kendi mücadelesidir ancak, mücadele aynı za-manda kapitalist dünya sistemine karşı yöneleceği için, dünyaçapında enternasyonal dayanışmanın zorunluluğu ortadadır.Dünyadaki, sosyalist ve devrimci hareketlerle en geniş ve sıkıdayanışma noktası kesinlikle göz önünde tutulmalıdır.

5- Şimdiye kadar, çok uluslu devletlerin olduğu ülkelerde(Rusya ve Çekoslovakya) ezilen ulusların kurtuluşu sosya-lizme geçişle birlikte olmuştur. Burada, ulusal çelişkinin çö-zümü, sınıfsal çelişkinin çözümüne bağlı olarakgerçekleşmiştir. Rusya’da 1917 Şubat Burjuva Devrimi ile bir-likte esasında bir burjuva istem olan ulusal kendi kaderinitayin hakkı çözümlenememiş ve bu sorun 1917 Ekim Sosya-list Devrimi’ni yapılmasını beklemiştir. Rusya örneği heryerde tekrarlanmamıştır. Başka ülkelerde farklı çözümlerdeortaya ancak, yalnızca Sovyetlerde ve Çekoslovakya’da busorun köklü olarak çözümlenmiştir. Diğer örneklere baktığı-mızda, Mısır, Suriye, Cezayir vb. buralarda ulusal bağımsız-lık, emperyalizmin yeniden mali, ekonomik, askeri ilişkilerağına düşülmesine yol açmıştır. Bu uluslar, ulusal bağımsızdevletler gibi görünmelerine rağmen, emperyalist-kapitalistsistem içinde ezilen uluslar durumuna düşmüşlerdir. Prole-tarya açısından yalnızca sorun ulusların politik tasarruf hak-larını özgürce kendilerinin kullanması değil aynı zamanda, bupolitik yönetimin yönelimi ve bir daha ezilen ulus durumunadüşmemek için kesin güvenceli yolun seçimi sorunudur. Ezi-len uluslar, yalnız sosyalizm yolunu tutarlarsa, bir daha ezilenulus durumuna düşmezler.

Emperyalizm altında, ulusların kendi kaderlerini tayinhakkı ve bu hakkın gerçekleşme olanakları vardır ve pratikteortaya çıkmıştır. Bu öyle bir elde ediş ki, kazanma ile kay-betme bir oluyor. Dünya kapitalist sistemi içinde, dünyanın

C. Dağlı

56

Page 58: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bir avuç emperyalist metropol tarafından bölüşüldüğü bir dün-yada emperyalist-kapitalist sistemin dışına taşmadan yani sos-yalizme yönelmeden hiçbir ulus, kendini emperyalizminyeni-sömürgecilik ilişkisine girmekten kurtaramaz. Sonuç, ye-niden bağımlı, egemenlik altında, ezilen ulus durumuna düş-mek olacaktır.

Şu gerçeğin altını çizmek gerekir: Ezilen bir ulus, kendiüzerinde politik olarak tasarruf hakkını özgürce kullanmadan,sosyalizme yönelemez. Bu anlamda, ulusal kaderini tayinhakkı, sosyalizme yönelmek için mutlak olarak savunulmalı-dır.

6- Başka ulusları ezen bir ulus özgür olamaz. Bu Marksistilke, ulusal sorunun ele alınışında temel ilkemiz olacaktır. İk-tidara geçmiş bir proletarya Engels’in de belirttiği gibi kendizaferini kurmadan başka uluslara zorla mutluluk götüremez.Marx’ın ve Engels’in bu temel sosyalist yaklaşımlarını tümdevletlere uygulayabiliriz. Yine Lenin’in belirttiği gibi sosya-list proletarya ve devleti bu konuda “kutsanmamıştır” o da ha-talar yapabilir ve yapmıştır. Ulusal sorunda yanılmamak vedoğru yolda ilerlemek için Marx’ın temel ilkesine sadık ka-lınmalıdır. Sosyalist ülkelerde meydana gelen son olayları buaçıdan ele almak gerekir.

Sosyalist ülkelerde ve Sovyet ülkesinde son yıllarda birdizi milliyetçilik temelinde olaylar ortaya çıktı. Milliyetçiliktemelindeki ayaklanmalar hem Baltık ülkelerinde ve hem deGürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan gibi ülkelerde ortayaçıktı. Aynı milliyetçilik eğilimi en büyük nüfusa sahip olanRusya Federasyonunda da kendini gösterdi. Ruslarda kendinigösteren eğilim büyük ulus milliyetçiliğidir. Diğerlerinde iseküçük ulus milliyetçiliğidir. Sovyetler Birliği’nin milliyetçihareketlere karşı zor kullanımını destekliyoruz. Bunun ya-nında şunu da söylüyoruz. Ulusların özgürce bir arada kal-maları ve bağımsız devlet olarak ayrılmaları özgürceolmalıdır. Eşler arasındaki boşanma hakkı ilkesi, birlikte ya-şayan uluslarda da olmalıdır. Birlikte belli bir süre gönüllüolarak ve tam hak eşitliğine dayanarak yaşayan uluslar gene(2)birbirinden ayrılabilmelidirler. Burada da mutlak olarak gözönünde bulundurulması gereken ilke, proletaryanın sosyalistçıkarlarıdır. Sovyetler Birliği’nde büyük ulus, milliyetçilik ha-reketleri ve küçük ulus milliyetçilik hareketleri birbirini kar-şılıklı olarak beslemiştir. Proletarya kesinlikle her tür

Toplu Yazılar

57

Page 59: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

milliyetçiliğe karşı mücadele etmelidir. Milliyetçilik, işçilerinve barış içinde bir arada yaşayan halkların birliğini parçalar.Sonuçta sosyalizmi tehlikeye düşürür. Sosyalizmin korunmasıçabasını olumlu buluyoruz.

Sovyetler Birliği’nde büyük bir oyla desteklenen “birlikanlaşması” için ortaya konan yöntem, askeri zor yöntemindendaha doğrudur. Referandum sonucunda, onca ayrılıkçı milli-yetçi çabaya rağmen, cumhuriyetler tam eşitlik temelinde öz-gürce bir arada kalmaya karar verdiler. Bir kere daha uluslarıntam hak eşitliği temelinde ve barış içinde bir arada yaşamanınancak sosyalizm altında mümkün olduğu ortaya çıkmıştır.Şimdi sorun, cumhuriyetlerdeki milliyetçi eğilimlerin üstünegitmek, halkların ortak, gönüllü seferberliğini başlatmaktır.Cumhuriyetçiler arasında, çatışma ve kimi olumsuzluklar ola-caktır ve meydana gelen düşmanlıklar bir çırpıda giderilemez,fakat uluslar bir arada barış içinde yaşamak gerektiğine yeni-den karar verdiler.

Bu, bundan sonraki gelişme için temel bir noktadır. Yenikoşullarda, yeni temellerde birlikte kalmak için yapılan refe-randum, uluslararası ilişkilerin çözümünde Sovyet Cumhuri-yetleri’nin, Sovyet halkının insanlığa ve sosyalizme birkatkısıdır.

Referandumun bir diğer anlamı, proletaryanın diğeruluslara mutluluğu zor yoluyla değil, gönüllü olarak kararverme yoluyla götüreceğinin anlaşılması olmuştur. Başkaulusları ezen bir ulus özgür kalamaz.

7- Kürdistan sorununu ve bu sorun karşısında işçi sını-fının tutumunun ne olması gerektiğini yukarıdaki temel gö-rüşler ışığında ve somut olarak ele alarak irdeleyeceğiz.

8- Kürdistan bölgesindeki 4 devlet olan Türkiye, Irak,İran ve Suriye tarafından parçalanarak kendi topraklarına dahiledilerek ilhak edilmiştir. Kürt ulusu da bu dört devlet tarafın-dan zorla, kendi iradesi dışında bölünmüş ve ezilen ulus du-rumuna getirilmiştir. Bölgedeki burjuva devletlerinin Kürtulusunun ve halkların iradesi dışında belirlemiş oldukları bu-günkü devlet sınırlarını “meşru” saymanın olanağı yoktur.Proletarya, halkların iradesine rağmen, zor yoluyla çizilmişolan 4 devletin sınırlarını tanımayacaktır. Proletarya, Kürdis-tan’ın ve Ortadoğu’nun yeniden örgütlenmesi politikasını sa-vunacaktır. Kürdistan’ın ve Ortadoğu’nun yenidenörgütlenmesi tamamen, bölgedeki gerici-faşist devletlerin ve

C. Dağlı

58

Page 60: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kapitalizmin yıkılmasına bağlıdır. Kürt ulusu, bu yeniden ör-gütlenme koşullarında bağımsız, özgür ve demokratik bircumhuriyet olarak yerini almalıdır. Bu, Kürt ulusunun kendikaderini tayin için Ortadoğu’da en azından bu dört devlettekapitalizmin yıkılmasını beklemesi gerektiği anlamına gel-mez. Bu, Kürdistan proletaryasının, kendi kaderini kendisinintayin etmesi için Kürt ulusal devrimci hareketlerinin, diğerdevletlerdeki proleterler ve diğer ezilenlerle birlikte ortak birmücadele yürütmesi gerektiği anlamına gelir.

9- Sovyetler Birliği’nde yaşayan Kürt halkının tüm de-mokratik haklarının verilmesi (eşitlik ekonomik haklardan ya-rarlanma, kendi dilinde eğitim yapma; üzerinde resmi dilzorunluluğunun bulunmaması, kendi okul ve yayınına sahipolması -okullar devlet denetimi dışında değildir, zaten eğiti-min devlet dışına çıkarılması, ulusal-kültürel özerklik de-mektir ve yanlıştır-) ve sürekli gelişme göstermesi gösteriyorki, yalnızca sosyalizm altında, yalnızca sovyet sistemi ile halk-lar özgürlüğe kavuşabilirler. Kürt halkının Sovyetlerdeki ya-şamı, diğer kardeşleri için her zaman bir örnek olmuştur.

10- Kürt ulusu, devletler tarafından ayrı ayrı olarak ege-menlik altına alınmış, ezilen, sömürülen, bağımlı ve kölelikaltında tutulan bir ulus durumundadır. Kürdistan’ın tüm par-çalarındaki ekonomik ve toplumsal şekillenme, bu parçalarındahil oldukları ülke ekonomilerine göre olmuştur. Bunun içinKürdistan’ın ayrı ayrı parçalarında kapitalizmin gelişmişlikdurumu ve sosyal sınıfların durumu birbirinden belirli farklı-lıklar göstermiştir. Örneklersek; Türkiye Kürdistan’ında(Kuzey Kürdistan) kapitalizmin egemenliği ve işçi sınıfınınşekillenmesi, diğer parçalara göre daha ileridir. Diğer parça-larda kapitalizm giderek egemen üretim biçimi haline gel-mekle birlikte, kapitalizm öncesi ekonomik ilişkiler,kapitalizmin yanında varlığını koruyabiliyor. Bu durum, sı-nıflar mücadelesinin gelişimini doğrudan etkiliyor. Kapitaliz-min eşitsiz gelişimi yasası, Kürdistan’ın parçalarında dakendini gösteriyor.

Kürdistan’da kapitalizmin egemen üretim biçimi halinegelmesi ile birlikte parçalarda da “ulusal birlik” denen durumsona ermiş, yerini aynı ulusun çıkarları birbirinden farklı olansınıfları arasında mücadeleye bırakmıştır. Kürdistan’da eski(feodaller ve köylüler) biçimindeki sınıflara bölünmenin ye-rini burjuvalar ve proleterler ile kendi içinde farklılaşma gös-

Toplu Yazılar

59

Page 61: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

termiş köylülük almıştır. Kürdistan’ın diğer parçalarında (Irak,İran) aşiretçilik denilen feodal ekonomik ve sosyal ilişki bellibir oranda olmakla birlikte, o da giderek çözülmektedir. Ka-pitalizm ve sermaye bütün gücüyle kendi ekonomik yasala-rını Kürdistan’da da gösteriyor.

Kürdistan’da, geçmişte- sömürgeci ülkelerle, sömürge ül-keler arasında var olan farklı üretim biçimi olgusu yoktur.Kürt ulusunu ezen uluslarla, bu uluslar tarafından ezilen Kürtulusu aynı üretim biçimi olan kapitalist üretim biçimine da-yanıyorlar. Böylece geçmiş zaman sömürgelerinde görülen enönemli etken, Kürdistan ile ezen devletler arasında görülmü-yor. Engels’in de belirttiği gibi geçmişte sömürgelere öneminikazandıran kölelik olmuştur. Roma İmparatorluğu kölelik üze-rine kuruluydu. Sömürgecilik de üretim biçimine bağlı olarakdeğişim geçirmiştir. Sömürgeci ülkeler, köle ticaretinden, ka-pitalist meta ihracı ve giderek sermaye ihracına yöneldiler. Sö-mürgecilik altındaki ülkelerde bu değişime bağlı olarakdeğişim gösterdi. Sömürge devletlerle, sömürge ülkeler ara-sındaki üretim biçimi tekleştikçe (sömürgeci devletin ekono-mik biçimine bağlı olarak) sömürgecilik de sona erdi.Emperyalizm, genel olarak sömürgecilik yerine yeni sömür-gecilik denilen ilişki sistemini geçirdi. Yeni-sömürgecilik, kö-lelik üzerine kurulu olan Roma İmparatorluğu ile nitelikolarak farklılık gösteriyor. Bu nitelik, üretim biçiminin niteli-ğinin ve bu üretim biçimine denk düşen bir ilişki biçimininyer almasından ileri geliyor. Üretim biçimleri değiştiği halde,değişmeyen sömürgecilik ilişkisinin var olduğunu iddiaetmek, gülünç duruma düşmek demektir. Tüm toplumsal sis-temler, denk düştükleri belirli üretim biçimleri tarafından belir-lenirler. Bu açıdan, Kürdistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndanberi sömürge olduğunu ve daha sonraki dört devletin bu eski sö-mürgecilik ilişkisini devam ettirdiğini söyleyen küçük burjuvaakımlar bunu söylemekle kendilerini gülünç duruma düşürmüşoluyorlar. Ne Osmanlıların üzerine dayandıkları üretim biçimiduruyor, ne de Kürdistan’ın üretim biçimi eskisi gibi duruyor.Kürt ulusu ile kendini ezen egemen uluslar arasındaki ilişki,sömürgeci devlet sömürge arasındaki ilişki değildir. Bu ilişki,kapitalist üretim biçimine denk düşen eski ilişkilerden nitelikfarkı olan bir ilişkidir. Sorun sadece sömürge sözcüğünde de-ğildir. Eğer böyle olsa kendimizi çok gülünç duruma düşürü-

C. Dağlı

60

Page 62: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rüz. Yeni sömürgecilik ile Roma İmparatorluğu’nun sömür-geciliğini sözcük olarak aynı görebilirsiniz ancak, tarihsel,ekonomik ve politik olarak da aynı görmeye başlarsanız, siz ozaman iflah olmaz bir şarlatansınız. Mali sermayenin, maliekonomik, politik bağımlılık ilişkisine dayanan ve sermayeihracının esas olduğu ilişkiye dayanan örneğin ABD emper-yalizminin yeni-sömürgecilik ilişkisi ile kölelik üzerine ku-rulu Roma İmparatorluğu’nu sırf sömürgecilik sözcüğü vardiye birbirine benzetmek bugünkü bilimsel gelişme çağındakendini çok zor duruma düşürmek demektir.

Kürdistan, ekonomik ve politik olarak ilhak edilmiş, Kürtulusu egemenlik altında, ezilen, bağımlı ve köleleştirilmiş birulustur.

11- Kürdistan’ın parçalarının, dahil oldukları ülkelerinekonomik ilişkilerine göre şekillenmesi, kapitalizmin Kürdis-tan’da da egemen olması, Kürt ulusu ile kendisini ezen ege-men uluslar arasında hiçbir farklılık kalmamıştır diyedüşünmek gerici küçük burjuva düşünme biçimidir. Bunu ilerisürmek, kapitalizm altında, ezen ve ezilen uluslar ile egemenve egemenlik altındaki ulusların kapitalizm altında eşit olabi-leceklerini söylemek demektir. Bu ise, mümkün değildir. Ezenve ezilen ulus arasında ekonomik ve politik farklılık vardır.Ekonomik farklılık üretim biçimleri arasında değildir. Farklı-lık aynı üretim biçimi temelinde gelişen farklılıktır. Ezen ulus,ekonomik zenginliği kendi denetimine alırken, ezilen ulusbundan yoksundur. Her iki ulusun ekonomik gelişmişlik dü-zeyi birbirinden farklıdır. Ezen ulus, ezilen ulusa göre ekono-mik olarak daha gelişkindir. Ezilen ulus ekonomik olarakbağımlı bir ulustur. Bununla birlikte, ezen ve ezilen ulus ara-sındaki farklılık kendini politik alanda çok çıplak olarak gös-teriyor. Ezen ulus egemen ulus konumundayken, ezilen ulusegemenlik altındadır. Ezen egemen ulus, tüm egemenlik ayrı-calıklarına sahip iken, buna karşılık ezilen kölelik altında ya-şayan ulus hiçbir ayrıcalıktan yararlanmaz. Ezilen Kürt ulusuhiçbir haktan yararlanmıyor. Ezilen Kürt ulusu ile ezen Türkulusu ve diğer egemen uluslar arasında derin farklılık var. Pro-letarya ezen ve ezilen uluslar arasında kesin bir ayırım çizer.Proletaryanın devrimci sınıf partisi bu ayrımı tüm politik pers-pektiflerinde göz önünde tutar.

12- Kürdistan’ın çeşitli parçalarının, dört burjuva devle-

Toplu Yazılar

61

Page 63: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

tin ekonomik yapısına göre şekillenmesi, Kürdistan’da kapi-talizmin egemen üretim biçimi durumuna gelmesi ile birlikte,ezilen Kürt ulusunun burjuvaları ve toprak sahipleri kendile-rini ezen egemen ulusun burjuvaları ile kaynaşmaya yöneltmişve süreç içinde tam anlamıyla bütünleşmişlerdir. Ezen ulusunsermayesi ile bütünleşen Kürt burjuvaları, işçileri ulus köke-nine bakmaksızın sömürüye tabi tutuyorlar. Böylece, Kürtburjuvaları ve toprak sahipleri kendi ulusundan ve ulusal da-vadan tamamen vazgeçtiler. Kürt burjuvaları ve toprak sahip-leri yalnızca kendi ulusunun “ulusal davasından” vazgeçmeklekalmayıp, ezen ve egemen ulus burjuvaları ile birlikte kendihalkını ve bunun devrimci çocuklarının ileri hareketlerini debastırdılar. Türkiye Kürdistan’ında uzun yıllardır olan şey,proleterlerin ve köylülerin kendi burjuvaları ile birlikte ken-dilerini ezen Türk ulusuna karşı bir “ulusal mücadelesi” değil,ezilen, sömürülen ve baskı altında tutulan Kürt işçilerin veyoksul köylülerin “kendi” burjuvalarına ve Türk burjuvala-rına karşı sınıfsal mücadelesidir. Şimdi ulusal sorunun geçiciolarak öne çıkması bu gerçeğin üstünü örtemez. Kürt burju-vaları, şimdiye kadar Kürt ulusunun varlığını yok sayan şovenTürk burjuvaları kadar sorumludurlar. Kürt burjuvaları, ege-men ulus şovenizminin savunucuları olmuşlardır. Uzun yıllarKürdistan’da belli bir kitle desteğine sahip olan şoven ezenulus partilerinin, destekçileri esas olarak Kürt burjuvaları vetoprak sahipleri olmuştur. Bundan ötürü ezen ulusun serma-yesi ile bütünleşen ve kendi halkını ezen ve sömüren Kürt bur-juvaları, Kürt halkının sınıfsal ve ulusal kurtuluş davasınındüşmanlarıdır. Kürt halkının özgürlük mücadelesi aynı zamanda “kendi” burjuvalarına karşı mücadele ile gelişecektir.

Kürt burjuvaların ezen ulusla bütünleşerek, kendi halkınaihanet etmesi sonucu, Kürt ulusal bayrağını küçük burjuvalarelde tutmaya başladılar. Bu, Türkiye Kürdistan’ında özellikleböyledir. Irak Kürdistan’ında (Güney Kürdistan) ulusal hare-ketin önderliğini burjuvalarla, toprak sahipleri yapıyor. Ora-daki hareket bu yüzden, emperyalizm ve bölgedeki ezendevletlerle uzlaşmalara ve işbirliğine giriyor ve sık sık dakendi diğer parçalardaki kardeşlerine ihanet ediyorlar. Küçükburjuvazinin, önderliği ise sonuçsuzdur. Çünkü sınıfsal bö-lünmenin olduğu ve proletaryanın ortaya çıktığı ve belli birdüzeye çıktığı koşullarda, küçük burjuva önderlik ve çözüm

C. Dağlı

62

Page 64: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yolları ezilen ulusa zafer getirmez. Küçük burjuvazi ne kadaryurtsever olursa olsun, sınıfsal karakteri gereği boyun eğicidirve uzlaşmacıdır. Küçük burjuva milliyetçi hareketlerin çözümönerileri, devrimci değil, reformisttir. Küçük burjuva milli-yetçiler, kapitalizm altında ulusların eşitliğinin mümkün ol-duğunu söylerler ve bunu hiçbir zamanda göremezler.

13- Kürdistan’da (burada Türkiye Kürdistan’ından sözediyoruz) egemen üretim biçimi kapitalizmdir. Kapitalizm, ta-rımda da egemen durumdadır. Sınıfsal ayrışma ve karşı kar-şıya gelme kırsal alanda söz konusudur. Kürdistanburjuvalarının ezen ulusun sermayesi ile bütünleşerek, tümulus kökeninden işçileri sömürdüğünü söyledik. Bunun so-nucu, Kürdistan’da artık, klasik anlamıyla bir ulusal kurtuluşmücadelesi görülmüyor. Burjuvazi Kürdistan’a özgürlük veyeniden örgütlenme getirmeyecektir. Kürdistan’ın özgürlüğüve yeni temellerde örgütlenmesi proletaryanın önderliğindekikendi içinde bütünlüklü olan toplumsal devrimi ile olanaklı-dır. Kürt ulusal sorununun çözümünü tüm emekçi halk kitle-leri adına davranan proletarya üstlenmiştir. Proletarya,Kürdistan’ın özgürlük davasını, kendi sınıfsal kurtuluş dava-sına bağlı olarak ele alacaktır. Belki, ulusların kendi kaderinibelirlemelerinde kapitalist ulusların yolunu izlemeyi öneren-ler çıkacaktır ancak, devrimci proletarya ulusların kendi ka-derlerini kendilerinin tayin etmesi sorununda SovyetlerBirliği’nin yolunu, proletaryanın devrimi yolunu izleyecektir.

Kürdistan’da kesintisiz olarak sosyalizme varacak olanDemokratik Halk Devrimi’nin temel güçleri proletarya, yok-sul köylülük ve şehir kafa emekçileridir. Devrimin önder gücüproletaryadır. Ulusal güçler devrimin bir gücü olarak öneminikoruyor. Kürt ulusunun bağımsız devlet kurma hakkının eldeedilmesiyle, doğacak olan ortam devrimin Kürdistan’dakiayırt edici yönü olacaktır.

14- işçi sınıfı, Kürdistan’ın parçalarında yaşayan ulusalgüçlerin kendi aralarındaki ayrılıklara karışmaz. Kürt ulusal-devrimci güçleri kendi aralarında tartışmak için bir araya ge-liyorlar. Buna bir diyeceğimiz olamaz. Kürt halkı buözgürlüğe sahip olmalıdır. Kürdistan’ın çeşitli parçaları ara-sında yıllardır tartışmalar ve ayrılıklar var ve halen sürüp gi-diyor. İlki Fransa’da ve ikincisi İsveç’te yapılan “KürtKonferansları” Kürt ulusunun kendi arasındaki doğal tartışmave görüşme platformudur. Kürt halkının bu tür platformlar

Toplu Yazılar

63

Page 65: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

toplama hakkı vardır. Buna kimsenin bir diyeceği olamaz.Bizim burada üzerinde duracağımız şey, bütün parçalar-

daki Kürtlerin birliğini sağlamanın devrimci proletaryanıngörevi olmadığıdır. Devrimci proletarya, bu ulusal birlik gör-evini, küçük burjuvalara bırakır Proletarya bütün parçalardakive ezen uluslardaki proleterlerin birliği için mücadele eder.Sınıfsal konumlarına bakmaksızın, sırf Kürt oldukları için,önce Kürtlerin birliği politikası, sınıfsal çatışmanın üstünü,burjuvazinin lehine örtmek demektir. Proletaryanın görevi,hangi ulustan olursa olsun tüm proleterleri kendi burjuvala-rına karşı birleştirmek ve eyleme geçirmektir. Biz bu anlamda,proletarya ile ezilen ulus burjuvalarının politik birliğine kar-şıyız. Ezilen ulusun proleterleri ve yoksul köylüleri ile ezilenulusun burjuvalarının politik birliği, proletaryayı burjuva ulu-sal egemenlik uğruna kendi sınıfsal kurtuluş amacından vaz-geçmeye götürür. Proletarya, burjuva ve küçük burjuvagüçlerin bu tehlikeli oyununa gelmemelidir. Tüm ulusal ça-tışmalara, ulusal baskıya ve her tür ulusal baskıya son verecekolan sosyalizm ancak, farklı uluslardan proleterlerin kendiburjuvalarına ve aynı düşmana karşı en sıkı birliği ile gerçek-leşir.

15- Ayrı parçalardaki Kürt hareketlerinin ulusal sorun-daki hedefleri birbirinden farklılık gösteriyor. Irak ve İranKDP’leri (Kürdistan Demokrat Partisi) özerklik için müca-dele ediyorlar. Irak’ta Talabani’nin önderliğindeki KürdistanYurtseverler Birliği (YEKİTİ)’nin mücadele hedefi de KDPile aynıdır. KDP ve YEKİTİ uzun zamandır Türkiye Kürdis-tan’ındaki ulusal-devrimci güçleri de aynı noktaya çekmeyeçalışıyor. Bunu, son İsveç Konferansı’nda önemli ölçüde ger-çekleştirdiler. Türkiye Kürdistan’ında TEVGER ulusal soru-nunda Türk Kürdistan’ındaki hareketlerin özerklik isteminegeldiler. Konferansta bölgedeki devletlerin “ulusal sınırlarınadokunmaksızın” Kürt halkının ulusal ve demokratik diğerhakları için mücadele yaklaşımı, şimdiye kadar “bağımsızlıkilkesini” savunan PKK’ye de kabul ettirilmesi, Kürdistan’dakiulusal-reformist çözüm önerilerinin ne kadar etkin olduğunugösteriyor.

Kürt burjuva ve küçük burjuva hareketleri istemleri iste-diği biçimde dile getirme özgürlüğüne sahipler. Proletarya,ezilen ülke küçük burjuva milliyetçilerinin istemlerini istediğigibi dile getirme ve özgürce ajitasyon haklarının olduğunu

C. Dağlı

64

Page 66: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kabul eder ve kendi bakış açısını şu biçimde ortaya koyar:İster tüm Kürdistan toprağı üzerinde ister ayrı ayrı parçalardagerçekleşsin, özerklik, uluslararasında tam hak eşitliğini sağ-lamaz. Özerklik, egemen ulusun egemenliği altında sınırlı de-mokratik haklarla yetinmek demektir. Özerklik görüşünüsavunanlar, kapitalizm altında reformların ve ulusların barışiçinde bir arada yaşayabileceğini sanıyorlar. Oysaki kapita-lizm altında bu mümkün değildir. Bundan dolayı, özerklikdevrimci değil, reformcu bir istemdir. Özerklik, ezen ve ezi-len ulus arasındaki farklılıkları gidermez, yeni biçimler altındasürdürür. Yalnızca bağımsız bir devlet kurmak için ayrılmaözgürlüğü devrimci istemdir. Devrimci anlamda uluslarınkendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkı, bağımsız birdevlet kurma hakkı demektir. Eğer ezilen bir ulusun, bağım-sız bir devlet kurmak amacıyla ayrılma hakkı olmazsa, ozaman UKKTH tek taraflı ve boş bir istem olarak kalır. Pro-letarya, UKKTH’nı bağımsız devlet kurma hakkına kadar var-dırmakla, bu konuda özerklikle yetinen tüm burjuva ve küçükburjuvalardan ayrılır. Hiç şüphesiz ki, UKKTH’nı bağımsızdevlet düzeyinde ortaya koyan küçük burjuva sosyalistleri devar. Proletaryayı tüm küçük burjuva sosyalistlerinden ayırantemel şey, ulusların tam hak eşitliğini savunması değildir, pro-letaryayı, küçük burjuvalardan ayıran temel ilke, şudur: Küçükburjuvalar ulusların eşitliği istemi ile yetinirken, proletaryakapitalizmin devrilmesini, sosyalizmin kurulmasını ve ulusalsorunda da proletaryanın temel sınıfsal çıkarlarını esas alır.Proletarya ve devrimci sınıf partisi ezilen ulusların bağımsızdevlet kurma hakkını, ezilen kitleleri sosyalizme götürmekiçin savunur.

16- Ayrı ayrı parçalardaki Kürt halkının on yıllardır ver-diği mücadele neyi gösterdi. Ayrı ayrı parçalardaki Kürt işçive köylüleri, diğer parçalardaki kardeşleri ile değil de, dahaçok kendilerini ezen ulusun işçi ve emekçileriyle ortak müca-deleye girmişlerdir. Tüm subjektif niyetlere rağmen bununmaddi temelleri var. Bu nesnel temeller sürekli olarak güçle-niyor. Şimdiye kadar Irak Kürdistan’ındaki Kürt halkı örneğin,KDP’si ile aralarında ciddi sorunlar ve çatışmalar olduğuhalde, Saddam yönetimine karşı defalarca Irak’taki muhalifhareketlerle birlikte davranmıştır. Gene İran Kürdistan’ındakiKDP ve KOMAL, Irak ve Türkiye Kürdistan’ındaki örgütlerleortak bir eyleme giremezken, İran halkı ve devrimci örgütle-

Toplu Yazılar

65

Page 67: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

riyle defalarca bir eyleme girişmiştir. Şah’ın devrilme müca-delesinde, Kürt halkı kendi istemleri ve İran’a demokrasi is-temleri ile devrime katılmıştır. Aynı durum, TürkiyeKürdistan’ında da olmuştur. Kuzey Kürdistan halkı, Irak vediğer parçalardaki kendi ulusunda insanlarla ciddi bir eylembirliğine giremezken Türk halkı ve ezilen milliyetlerden işçive emekçilerle faşizme, sermayeye ve ulusal baskıya karşıortak mücadele vermiştir. Son yıllarda tüm parçalardaki hare-ketlerin “ulusal dava” etrafında önce “Kürtler’in birliği”nisağlamaya çalışmaları, kitleler arasındaki bu gelişmeyi orta-dan kaldıramaz. Ezen ve ezilen ulusların proleterlerinin veyoksul kitlelerinin sermayeye, faşizme ve ulusal baskıya karşımücadelelerinin maddi zeminleri çok güçlüdür. Ortak müca-dele giderek daha da güçleniyor. Enternasyonalizm düşüncesiproleter kitleleri arasında sürekli olarak gelişiyor.

17- Ezen uluslarla ezilen Kürt ulusu arasında kesin birayırım var diyoruz. Bu, kendini birçok alanda gösteriyor.Lenin defalarca, bu ayırımın kendini, ezen ulus milliyetçiliğive ezilen ulus milliyetçiliği biçiminde gösterebileceğini vemarksistlerin ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyet-çiliğini aynı görmeyeceğini defalarca belirtmiştir. Ezilen ulusmilliyetçiliğinin haklı ulusal ve tarihsel nedenleri vardır. Bunarağmen, milliyetçilik farklı uluslardan proleterleri birbirindenayırır ve böler. Proletarya milliyetçiliğin her türüne karşıdır.Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki olaylar milliyetçiliğinnasıl barış içinde kardeşçe yaşayan ulusları birbirine düşür-düğünün örneğidir. Bu örnekler unutulmamalıdır. Milliyetçi-lik, bir burjuva politik akımıdır.

Şimdi daha çok ezen ulus milliyetçiliği üzerinde durmakgerekir. Ezen ulus milliyetçiliği (Kemalizm) şovenizm, ırkçı-lık ve başka ulusları yok sayma ve baskı altına alma demek-tir. Ezen ulus milliyetçiliği en koyu biçimde faşizm olarakkendini gösterir. Faşizm ise, ezilen ulus ve emekçi kitleler üze-rindeki terör, asimilasyon ve sömürüyü üst düzeye çıkarır.Şoven Türk devleti işçi sınıfını ve emekçileri baskı altında tut-manın yanında, Kürt halkını katletme, asimile etme ve ulusalbaskı altında tutma ile şekillenmiştir. Ezen ulus milliyetçiliğikendini ideolojik olarak ve politik olarak en örgütlü biçimdedevlet aygıtlarında gösteriyor. Egemen, ezen ulus milliyetçi-liği kendini toplum içinde ve toplumsal örgütlerde gösteriyor.Ezen ulus şovenizmi öyle bir etki yaratmıştır ki, bu etki ken-

C. Dağlı

66

Page 68: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

dini uzun yıllar sosyalist harekette de gösterdi. Geçmişte TKPve kendini uzun yıllar “sol Kemalist” olarak gören MDD ha-reketleri ezen ulus şovenizmi etkisi altında kaldılar. Kürt hal-kının güvensizliğinin bir nedeni de, ayaklanmaları sırasındaTürk komünistlerinin kendilerini yalnız bırakması ve ezenulus katliamlarına seyirci kalmasıdır. Türkiye sosyalist hare-keti, kendini şovenizmden, Kemalizmle hesaplaştıktan sonrakurtardı. Ezen ulus şovenizminin etkileri, halen sosyalist ha-rekette görülüyor. Komünistler olarak, ezen ulus şovenizminekarşı kıyasıya bir mücadeleyi sürdürmeliyiz.

Demokratik kitle örgütlerinden geçmişte bir TÖB-DERşovenizme karşı olumlu tutum alırken, devrimci ismini almışolan DİSK ise, ulusal sorunda şovenizmin batağına batmıştı.Bunun çok açık bir örneği, 1974’te Türkiye’nin Kıbrıs’ın birkısmını işgal ettiği savaşta DİSK, işçilerin bir günlük yevmi-yelerini, bu haksız savaş için kestirirken, yani şovenizme des-tek verirken, gene aynı yıl Türk jandarması Urfa Viranşehir’de30 Kürt köylüsünü kaçakçılık yaptıkları bahanesi ile katle-derken, sesini bile çıkarmadı. DİSK, bu olayı protesto edensosyalistleri yalnız bıraktı. Halen işçi sınıfı üzerindeki şove-nizmin acılarını çekiyoruz. Bugün halen Kürt halkı katledilir-ken, batıda, fabrikalarda ciddi bir tepki gelmiyor. Gelişmezayıf oluyor. Bugün devrimci işçiler arasında ve bu işçilerinetkin olduğu sınıf örgütlerinde ve devrimcilerin etkin olduğukitle örgütlerinde şovenizmin etkisinden söz etmek mümkündeğildir. Ancak, TBKP ve SBP gibi, Kürt ulusal sorununa dev-letin “Misak-ı Milli” sınırlarını esas alan partilerde şovenizmkendini gösteriyor. Bütün konularda burjuvazi ile uzlaşan bupartilerin, Kürt ulusal sorununu bunun dışında bırakmalarımümkün değil.

Ezen ulus milliyetçiliğinde bir tehlike de kendine “solcu”diyen Cumhuriyet Gazetesi etrafında toplanan Kemalistlerdir.Bunlar, on yıllar boyu, Kürt hareketlerinin arkasında emper-yalizm var bahanesini ileri sürerek, esasında şoven ezen ulusegemenliğini gizlemeye çalıştılar, çalışıyorlar. Bu Kemalistler;Kürt halkının yükselen mücadelesini karalamak ve Türk dev-letinin bu haklı halk hareketini ezmesi için demagojik mal-zeme yaratıyorlar. Bu şoven burjuva uşaklarına karşı,uzlaşmaz etkin bir mücadele verilmelidir.

18- Özal iktidarı, Kürtçe’nin serbest olacağını açıkladı.

Toplu Yazılar

67

Page 69: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Kimi sol çevreler bunun ileri bir adım olduğunu belirttiler.Oysa bu, ileriye doğru bir adım atan Kürt halkının mücadele-sini engellemek için atılmış yeni bir adımdır. Kürt halkınınkendi dilini “serbestçe” kullanması eğer, öğretimi kendi di-linde görmesi düzeyinde ele alınmazsa tam bir aldatmacadır.Biz ulusların ve dillerin eşitliğini savunuyoruz. Kürt halkınınana dilinde öğretim yapmasının önündeki en büyük engel,resmi dil zorunluluğudur. Bilindiği gibi, Türkçe Türk devleti-nin resmi dilidir. Resmi dil zorunluluğu kaldırılmadığı süreceana dilde konuşma ve eğitim ve yayın yapma bir anlam ifadeetmez. Komünistler programlarında ve günlük propagandala-rında resmi dil zorunluluğunun kaldırılması için mücadeleederler. Sosyalist hareket içinde ana dilde eğitim yönünde aji-tasyon yapıldığı halde, bu ajitasyon resmi dil zorunluluğununyanında Türkçe’nin resmi dil sayılmasının kaldırılması nok-tasına vardırılmıyor. Bu, eksikliktir ve kendi başına ele alı-nırsa yanlıştır.

Proletarya, esas olarak sosyalizm için mücadele ederkenve ulusların ve dillerin eşitliğinin kapitalizm altında mümkünolmadığını savunurken, aynı zamanda kapitalizm altında daezilen Kürt ulusunun demokratik tüm hakları için tutarlı ka-rarlı bir mücadele yürütür.

19- Biz, Kürt ulusunun ayrılıp kendi devletini kurma hak-kını şundan ötürü mutlak olarak görüyor ve ısrarlı olarak sa-vunuyoruz:

a- Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin etmesiistemi, faşizme, sermayeye karşı politik demokrasi istemi ol-duğu için;

b- Kürt halkının sosyalizme ulaşması için, politik tasarrufhakkının gerçekleşmesinin zorunlu olduğu için;

c- Egemen, ezen bir ulus olan Türk ulusu ve Irak gibi ge-rici burjuva yönetimler şimdiye kadar, hiçbir ciddi demokra-tik girişimde bulunmadılar. Türk devleti, bölgede yönetimi engerici ve tutucu olan bir konumdadır ve bu konumu ile bölgehakları için her zaman tehlikedir. Bu gerici faşist devletin yı-kılması, halkların özgürlüğü ve demokrasinin gerçekleşmesiiçin zorunludur. Kürt ulusunun ayrılma mücadelesi, buna katkısağlayacağı için;

d- Aynı zamanda bölgedeki halkların gerekirse özgürcebir arada yaşamalarının en doğru yolu olduğu için.

C. Dağlı

68

Page 70: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

20- Kapitalizmin çok uluslu devlet koşullarında, aynı vetek düşmana karşı tüm uluslardan işçilerin, politik ve sendikalgibi sınıf örgütlerinde en sıkı birliğini savunuyoruz. Tüm ulus-lardan ve milliyetlerden işçilerin politik birliğinin anlamı, dev-rimci proletaryanın tam hak eşitliği temelinde enternasyonalörgüt tipi olan birleşik komünist partide birliğinin gerçekleş-mesidir. Leninist tipte parti kendi içinde milliyet esasına göreve federatif tip örgütlenmeyi reddeder. Komünist partisindefederasyon, gevşek örgütlenme demektir. Oysaki burjuvaziyidevirmek için proletaryanın gevşek değil, sıkı birliğe ihtiyacıvardır. Sovyetler Birliği’nde devrimden önce ortaya çıkan vesosyalizm altında devam eden örgütlenme tipi, Leninist olantiptir ve biz, öz olarak böyle bir örgütlenme tipini savunuyo-ruz.

Kürt proleterlerinin ve tüm Kürdistan proleterlerinin, Tür-kiye proletaryası ile en sıkı, enternasyonalist birliği, kendi ko-münist partisini sahiplenirse mümkün olur. Kürdistanproletaryası, kendi devrimci nitelikte komünist partisine sahipolamadan, her iki ulus proleterlerinin ve her iki ülke proleter-lerinin en sıkı, enternasyonalist birliği sözde kalır. Bununlabirlikte her iki ülkenin proleterlerinin kendi, politik örgütlen-meleri ile bir tek parti içinde tam hak eşitliği temelinde birle-şik olmaları zorunludur. Birleşik komünist örgütlenmedışındaki her yol, proletaryanın birliğini bozar ve proletaryayısosyalizm uğruna mücadelede zayıf düşürür. Sonuçta prole-tarya ortak ve aynı düşmana karşı, ciddi bir mücadele içinebile giremez.

Devrimci Emek

Nisan-Mayıs–1991

Sayı:4

Toplu Yazılar

69

Page 71: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

EMPERYALİZM ÖZGÜRLÜK DEĞİL EGEMENLİK İSTER

Bizi, emperyalizm üzerine bir yazı yazmaya iten, ülkemizdeve uluslararası komünist hareket içinde emperyalizm konusundakesinleşen görüş farklılıklarıdır. Türkiye’de TBKP ve diğer hem-cinsleri; uluslararası proletarya hareketi içinde reformizmin mo-dern teorisyenleri, proletarya karşısına Lenin’in değil,Kautsky’nin emperyalizm teorisi ile çıkıyorlar. Bu teorisyenler,Leninizm ve Leninist emperyalizm teorisinden tamamen uzak-laşmış durumdalar. Dünya proleter hareketi içinde Leninizm’dentüm bağların koparılması, kaçınılmaz olarak beraberinde yenibir bölünme getirdi. Sosyalizm yüzyıldan fazla bir süre içinde,bir kaç kez önemli bölünme geçirdi. Sosyalizmdeki bölünmekendini gelişim sırası ile “Marksizm mi, oportünizm mi”, “sos-yal-şovenizm mi, enternasyonalizm mi” biçiminde gösterdi. Sos-yalizmdeki bölünme şimdi kendini şu biçimde gösteriyor:Reform yoluyla emperyalizmi düzeltmek mi; yoksa devrim yo-luyla emperyalist-kapitalizmi yıkmak mı? Reformistlerle, pro-leter devrimciler arasındaki sorun kendini böyle ortaya koyuyor.

Kapitalist ve sosyalist ülkelerde reformizm eğiliminde olan-lar hep birlikte, koro halinde, emperyalizmle uzun süre (sürekliolarak) barış içinde bir arada yaşanabileceğini ve barışçı gelişimsürecinin emperyalizmin saldırgan doğasını değiştirebileceğini

C. Dağlı

70

Page 72: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

haykırıyorlar. Oysaki bağımlı ülke halklarını sömürerek soyup-soğana çevirme, aşırı kar elde etme, küçük ulusların baskı al-tında tutulması, saldırganlık ve egemenlik emperyalizmindoğasıdır ve emperyalizmin doğasını devrim dışında değiştir-meyi önerenler, uluslararası proleter harekete ve ezilen bağımlıhalklara karşı, emperyalizmin yanında saf tutanlardır.

Tüm kapitalist ve sosyalist ülkelerdeki reformistlerin Tür-kiye’deki temsilcileri ve savunucuları TBKP ve diğerleridir.TBKP lideri Haydar Kutlu bir süre önce haftalık dergiye yaptığıaçıklamayla “emperyalizmin bittiğini(!)” ilan etti! Artık sermayebabalarının uşakları emperyalizmin “bittiğini” ilan edecek kadarileri gidebilmiş işçi sınıfı hainleridir. Pek çok emperyalist teo-risyenin söylemeye cesaret edemedikleri şeyi, proletarya hainlerisöyleyebiliyor… TBKP ve O’nun izinde gidenler, işçi sınıfı için-deki burjuva ajanlarıdır ve sermayenin işçi sınıfı içindeki esastoplumsal dayanaklarıdır. Emperyalizm konusunda reformist ha-yallere kapılma Türkiye ve Kürdistan’da yaygın durumdadır.Kendini artık “Türk solu” olarak gören Emek Çevresi, bağımlıülke halklarının “ellerinde adaletli yeni gelir dağılımı yöntemi”ile emperyalizmin üstesinden gelebileceğini söyleyebilecekkadar sosyalizmden uzaklaşmıştır. Kürdistan’da da, emperyalistülkelerin ezilen Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını em-peryalizmin çözmesine bırakacak kadar, emperyalizme güvenduyan politik akımlar, bu reformist koroya katılmış durumda-lar…

Tüm bu gelişmeler, bizi emperyalizmin kimi yönlerini elealan bir kısa yazı yazmaya zorlamıştır. Böylesi onurlu bir gö-revden kaçınamazdık. Bir kısa yazıda konu ne kadar ele alına-bilinirse o kadarını yapmaya çalışacağız.

LENİN’İN EMPERYALİZM TEORİSİ ÖNEMİNİ KORUYORLenin’in emperyalizm teorisini ortaya koyduğu temel eseri

Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması oldu. Lenin’inemperyalizm teorisi daha sonra tüm görüşleri için temel oldu.Lenin, emperyalizmin ekonomik özünü, söz konusu temel ese-rinde ele alırken; emperyalizmin politik özünü ise, gerek kitaba1920’de yazdığı Önsöz’de ve gerekse Devlet Ve Devrim, Prole-tarya Devrimi Ve Dönek Kautsky, Nisan Tezleri ve diğer ko-nuşma ve yazılarında ortaya koymuştur. Lenin’in emperyalizm

Toplu Yazılar

71

Page 73: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

teorisi üzerine görüş sahibi olmak isteyen herkes Lenin’in sözkonusu eserlerinin belli başlılarını incelemelidir.

Nasıl ki Karl Marx kapitalist toplumda servetin ‘muazzambir meta birikimi’ olduğundan hareketle meta ve meta üretimiile işe başlamışsa, Lenin de emperyalizmin ekonomik temeliolan tekellerin incelenmesi ile işe başlamıştır. Lenin, emperya-lizm üzerine görüşlerini belirlerken, Marx’ın kapitalizm üzerinetemel görüşlerinden ve bilimsel yönteminden yola çıkmıştır. Le-nin’in emperyalizm üzerine görüşleri, Marksist ekonomi-poli-tiğe önemli bir katkıdır. Lenin’in emperyalizm teorisi tümönemini koruyor. Emperyalizmin özü, bugün de değişmemiştir.Ancak, bu, demek değildir ki, emperyalizm statik bir biçimdeilk ortaya çıktığı yıllardaki biçimde duruyor. Emperyalizm, ge-lişmesinin belli aşamalarında değişimler geçirmiştir. Emperya-lizmin değişmeden kaldığını iddia etmek için, ekonominingelişim diyalektiğini bilmemek gerekiyor. Kapitalizm en yük-sek aşamada da olsa, toplumsal alanda değişim yapmadan, var-lığını sürdüremez. Emperyalizmin yapısındaki değişim, onunözünü ve doğasını değiştirmemiştir. Nasıl ki, emperyalizm, ka-pitalizmin temeli olan meta üretiminin temel hareket yasalarınıdeğiştiremediyse, emperyalizmin kendi iç gelişimi de onun eko-nomik ve politik özünü değiştirememiştir. Değişme, yapısaldırancak, özde değildir. Özellikle Büyük Ekim Sosyalist Devri-miyle birlikte, sosyalizmin gelişimi ve giderek sosyalizmin dahasonraki süreci emperyalizmin yapısı üzerinde büyük bir etkidebulunmuştur. Sosyalizmin baskısı altında kalan emperyalizm,biçimde kimi değişikliklere gitmiştir. Bu konu da örnek, işçi veemekçi kitleleri susturmak için bazı “sosyal tedbirlere” başvur-madır. Emperyalist kapitalizmin dünya çapında egemen olduğudurumu ile bu egemenliğin belli alanlarla sınırlandığı durumunaynı olmayacağını ekonomi-politikten haberi olan herkes bilir.Sosyalizmin varlığı ve gelişmesi emperyalizmin yapısında vebiçiminde belli değişikliklere yol vermiştir. Buna rağmen, em-peryalizmin temel yapısı ve hareket yasaları varlığını koruyor.Dünyada büyük bir güç olarak kaldığı sürece emperyalizmin özüdeğişmeyecektir. Emperyalizmin ekonomik temeli tekelciliktir.Tekeller ise Lenin’in söylediği gibi saf halde değil, kapitalist te-melleri ile vardırlar. Tekelleri, kapitalist temelleri ile birlikte or-tadan kaldırmak proletaryanın toplumsal devrimi ilemümkündür.

C. Dağlı

72

Page 74: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Lenin’in emperyalizm tanımlaması:“Emperyalizm, tekellerin ve mali-sermayenin egemenliği-

nin ortaya çıktığı, sermaye ihracının birinci planda önem ka-zandığı; dünyanın uluslararası tröstler tarafındanpaylaşılmasının başlamış olduğu ve dünyadaki bütün toprakla-rın en büyük kapitalist ülkeler arasında bölüşülmesinin tamam-lanmış olduğu bir gelişme aşamasına ulaşmış kapitalizmdir.” (1)

Lenin emperyalizmi tarif ederken “emperyalizm kısacasıtekelci kapitalizmdir” der ve bu tanımın emperyalizmi tüm yön-leri ile kapsamadığını belirtir. Lenin, emperyalizm üzerine ese-rinin başka yerlerinde başka yönlerden tanımlamalar yapar.Lenin, bu tanımlamalarda emperyalizmin “asalaklık” özelliğinive onun geçiş aşamasındaki “can çekişen kapitalizm olduğunu”yine emperyalizmin politik özü üzerinde dururken emperyaliz-min “her alanda gericilik ve artan ulusal baskı” demek olduğunubelirtir.

Emperyalizmin gelişimi, Lenin’in emperyalizm teorisininbilimselliğini ve doğruluğunu çürütülmez bir biçimde doğrula-mıştır. Reformistler Kautsky’nin emperyalizm teorisine (bunateori denirse) sarılırken, proleter sosyalistler olarak, Marksist-Leninistler olarak Lenin’in emperyalizm teorisinden hareketederek günümüzdeki olayları açıklıyoruz.

EMPERYALİZMİN BUGÜNKÜ DURUMUEmperyalizmin belirgin özelliği olan sermaye ihracı sonucu,

kapitalizm dünyanın hemen hemen tüm alanlarında gelişim gös-terdi. Bağımlılık ilişkisi denen emperyalizmin yeni sömürgeci-lik yöntemi ile, sosyalist ülkeleri saymazsak tüm ülkeler,kapitalist ilişkiler sistemi içine dahil edildi. Sermaye ihracınınyapıldığı ilk dönemler, sermaye ihracı yapan ülkelerdeki top-lumsal gelişmeyi geçici olarak bir süre durdurur gibi olduysa da,daha sonra bağımlı ülkelerde elde edilen büyük aşırı-kar sonucusermaye birikimi, emperyalist ülkelerde üst düzeye tırmandı.Sermaye birikimi, gerek emperyalist ülkelerdeki işçilerin sömü-rülmesi ve gerekse bağımlı ülkelerdeki halkların soyulması so-nucu dev boyutlara ulaştı. Sermayenin merkezileşmesi, üretimaraçlarının toplulaşması beraberinde emeğin dünya çapında top-lumsallaşmasını getirdi. Kapitalizm emperyalist aşamada ulaşa-bildiği en yüksek düzeye ulaştı. Emperyalizmin ulaşacağı başkabir aşama yoktur. Emperyalizmin çürüyen, ölen kapitalizm ol-

Toplu Yazılar

73

Page 75: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gusu kendini yüzyılımızın sonunda daha belirgin olarak gösteri-yor. En büyük sömürgeci devlet olma nasıl İngiltere imparator-luğunun çökmesini getirdiyse, bugünkü gelişme düzeyindekikapitalizmde dünyanın en asalak ülkesi olan ABD’nin ve onunlabirlikte diğer emperyalist ülkelerin çöküşünü getirecektir. Kapi-talizmin yerini alacak olan sosyalizmin maddi ön koşulları (üre-tim araçlarının ve üretimin toplumsal karakteri ve deneyimliproleter hareketin varlığı) her zamankinden çok daha olgunlaş-mıştır.

Bugünkü düzeydeki emperyalizmin çeşitli eğilimleri üze-rinde duralım.

EMPERYALİZM VE KAPİTALİZMİN EŞİTSİZ GELİŞİM YASASI Kapitalizmin gelişim yasası, beraberinde, başka bir yasayı

da getirdi: Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası. Bilindiği gibi, em-peryalizm, kapitalizmin temel hareket yasalarını devam ettirir.Kapitalizmin tüm çelişkileri tekelci kapitalizm döneminde dahada ağırlaşır ve keskinleşir. Kapitalizmin gelişiminin hızlanmasıile birlikte, eşitsiz gelişim de hız kazandı ve eşitsizlik daha da bü-yüdü, Lenin’in sözleri ile söyleyecek olursak;

“İşletmelerin, sanayilerin ve farklı ülkelerin, eşit olmayan vekesintili gelişmeler içinde oluşu, kapitalist rejimde kaçınılmaz-dır.” (2)

Şimdiye kadar pek çok burjuva teorisyen ve sosyalizm saf-larındaki sözüm ona “sosyalist teorisyenler” sık sık, tekellerindünya çapında birleşmelere gitmesinin yani mali-sermayenin ge-lişimi ile birlikte kapitalizmin eşitsiz gelişiminin ve çelişkileri-nin azalacağı yönünde görüş belirtmişlerdir. Lenin’in de belirttiğigibi “Oysaki gerçekte, mali-sermaye bu eşitsizlikleri ve çelişki-leri artırır.” Sosyalizmin varlığının yanında, kapitalizmin bu eşit-siz gelişme yasası, kapitalistlerin istikrarlı kalıcı ve sürekli dünyaçapında birleşmelere gitmelerini engelliyor. Bunun sonucu ka-pitalist güçler arası sürtüşmeler ve çatışmalar kaçınılmaz halegeliyor. Emperyalist güçler arasında ekonomik alanda süren sa-vaşın biçimi değişmiştir ancak, bu savaşın kendisi yeni biçimleraltında devam ediyor.

Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası somutta kendini nasılgösterdi. Uluslararası kapitalizmin liderliği bir zamanlar İngil-tere’nin elindeyken, İngiliz kapitalizminin olgunlaşıp, çürüye-

C. Dağlı

74

Page 76: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rek geriye düşerken, sterlin imparatorluğu yerini, doların dünyaçapındaki imparatorluğuna bıraktı. Rantiyeci devletlerin en ran-tiyecisi olan ve bu nedenle asalaklığı ve çürümüşlüğü en açığaçıkan ABD Tekelci-kapitalizmi uzun zamandır kapitalizmindünya liderliğini elinde bulunduruyor. Kapitalizmin temel yasa-sıdır: Dünya çapındaki sömürüyü en yüksek düzeye ve kapita-list gelişimi en olgun düzeye çıkartan bir ülke kapitalizmin aynızamanda çürümesini ve çöküşünü de beraberinde taşır. Eşitsizgelişim, çürümeyi de hızlandırıyor. Doğuda ise Japon emperya-lizmi, büyük bir atak yaparak, geçmişte gerisinde olduğu BatıAvrupa ülkelerini geçmiştir. Eşitsiz gelişim sonucu, emperyalistgüçler arası ekonomik çelişkiler ve sürtüşmeler belli bir dur-gunluk evresinden sonra yeniden keskinleşiyor. Eşitsiz gelişimdeyince bundan, yalnızca ülkelerarası eşitsiz gelişim anlaşılma-malı. Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası ilk önce, aynı ülkeninkendi içinde ortaya çıkar. Kapitalist ülkelerdeki sanayi dalları,farklı tekeller arasındaki rekabet, eşitsiz büyüme ve gelişim her-kes tarafından biliniyor. Olan olay şudur: kapitalizmin kendimeta üretiminden kaynaklanan, kapitalizmin eşitsiz gelişme ya-sası, kapitalizmin dünya çapında gelişimi ve uluslararası ticare-tin gelişmesi sayesinde ulusal sınırları aşarak dünya çapındasürüyor. Tabii ki çelişkileri ve sürtüşmeleri de uluslararası alanaçekerek...

Burada Avrupa Topluluğu (AT) üzerinde duralım. AT, BatıAvrupa’da ekonomik toplumsal bir entegrasyon eğilimini ifadeediyor. Bu entegrasyon eğilimi kalıcı bir biçim almadan geçici birdurum olarak kalacaktır. Bugün birleşmiş ve daha da güçlenmişolan bir Almanya, doğrudan AT içinde endişeler yaratmıştır. ATülkeleri arasındaki tüm anlaşmalara rağmen, Almanya daha şim-diden AT’nin lideri durumuna gelmiştir ve AT’nin oluşumuna yolaçan diğer olgular, yanı başında da sosyalizmin güçlü varlığı veABD ile Japonya’nın sürekli güçlenmesi oldu. Gerçek yaşamdaşöyle bir durum ortaya çıkar: Eğer bir ülkedeki ya da bugün ol-duğu gibi bir kıtadaki tekeller arasında rekabet yerini geçici bir-leşmelere bırakırsa, tam da bu dönemde bu sefer dünya çapındadev tekeller ve güçlü emperyalist ülkeler arası rekabet ve sürtüş-meler öne çıkar. Bu da, çelişkilerin dünya çapında keskinleşmesive bu keskinleşmiş ortamda eşitsiz gelişme yasasının kimi ülke-lerde kesintiye uğraması ve başkalarında gelişmesi anlamına gelir.Sonuçta eşitsiz gelişim, sanayi dalları arasında, tekeller arasında,

Toplu Yazılar

75

Page 77: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ülkeler ve devletler arasında devam eder.Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasının bir diğer cephesi de

bağımlı kapitalist ülkelerle, emperyalist ülkeler arasındaki iliş-kide kendini gösterir. Emperyalizmin sermaye ihracı sonucu tümbağımlı kapitalist ülkelerde, kapitalizmin gelişim gösterdiğinisöyledik. Bağımlı ülkelerle, emperyalist ülkeler arasında dahaönceleri sömürgecilik döneminde var olan, sömürgeci devletle,sömürge ülkeler arasında üretim biçimi farkı artık yoktur. Hemenhemen tüm bağımlı ülkelerde kapitalizm egemen üretim biçi-midir. Böylece, emperyalist ülkelerle bağımlı ülkelerde aynı ka-pitalist üretim biçimi bulunuyor. Kapitalizmin tüm bağımlıülkelerde gelişmesi sonucu, eşitsiz gelişim de kendini tüm yön-leri ile gösteriyor. Bugün en gelişmiş modern emperyalist ülke-lerle, bağımlı ülkeler arasındaki ekonomik eşitsizlik kapitalistilişkiler içinde giderilmeyecek düzeydedir. Böylece emperya-lizm, meta üretiminden kaynaklanan çelişkileri ve eşitsizlikleritüm dünya çapında geliştirdi.

Uluslararası dev tröstlerin birleşme eğiliminden yola çıkantroçkist teorisyenler ve ülkemizdeki Troçkizm takipçileri bir“toplu dünya devrimini” daha fazla bekler oldular. Bu teoris-yenler, toplu dünya devrimini beklerken, ekonomik ve politikalandaki eşitsiz gelişmeyi göz ardı ediyorlar. Sermayenin geli-şimi tek tekele doğrudur ancak, sermayenin tek tekele doğru ge-lişimini engelleyen süreçler var. Diyalektik, düşünmenin enyüksek biçimidir. Eğer sadece sürecin bir yönünü esas alırsanızve gerçek yaşamdaki süreci etkileyen pek çok gelişmeyi hesapetmezseniz, çok kötü diyalektikçiler durumuna düşersiniz. Ger-çek yaşamın diyalektiğini esas alanlarla, dogmacılar arasındaher zaman bir paradoks olmuştur. Kim, ABD ile Türkiye’ ya daher hangi bir bağımlı kapitalist ülkede devrimin aynı zamandaolacağını ileri sürebilir. Bir devrimin olması için bir devrimcidurumun olması gerekir. Devrimci durum ise, farklı farklı ülke-lerde aynı zamanda ortaya çıkmıyor. ABD ve Japonya da on yıl-lardır devrimci durum hiç doğmazken, pek çok bağımlı ülkededevrimci durum doğdu ve kimilerinde de devrim yapıldı. Evet,gelişim dünya devrimine doğrudur. Ancak, proleter devriminintüm dünyada tamamlanmasına birbirinden farklı süreçlerle ula-şılacaktır. Proletarya devrimi, emperyalizmin en zayıf halkasın-dan, kapitalizmin çelişkilerinin en keskin olduğu yerlerdenbaşlayacaktır.

C. Dağlı

76

Page 78: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

EMPERYALİZM MİLİTARİZM VE SAVAŞUluslararası sosyalizm hareketi içinde reformizmin yaydığı

en bayağı burjuva görüş emperyalizmin, silahlanma ve savaş ol-madan yaşayabileceğidir. Bundan bir süre önce Gorbaçov veteorisyenleri “silahlanma olmadan emperyalizm yaşayamazmı?” sorusunu ortaya attılar. Yine aynı görüşte olanlar artık ulus-lararası politikanın devamının savaşlar olmaması gerektiği yanisavaşların politikanın zorunlu bir sonucu olmaması gerektiği yö-nünde görüş ortaya koydular. Emperyalizm üzerine yayılan buboş hayaller, proletaryanın devrimci bilincinin körelmesine yolaçıyor. Proletarya, silahlanma yarışının son bulmasını ve tümdünyanın silahlardan ve askerlerden arındırılmasını istiyor vebunun için mücadele ediyor. Proletarya devrimlerinin bir amacıda zaten savaşların bir daha meydana gelmemek üzere son bul-masıdır. Ancak, kapitalizm var olduğu sürece dünyada süreklibir barış olanaklı değildir. Kapitalizm üzerine ve emperyalizmüzerine boş hayaller beslenmemeli. Lenin’in de belirttiği gibi:

“...üretim araçlarında özel mülkiyet düzeni var olduğu sü-rece, bu ekonomik temel üzerinde, emperyalist savaşlar, mutlakbiçimde kaçınılmaz olacaktır” (3)

Birinci emperyalist paylaşım savaşı ve ikinci dünya savaşı,daha sonraki ve günümüzdeki bölgesel savaşlar ve kapitalizminsürekli silahlanması hep Lenin’in belirttiği aynı kapitalist eko-nomik temel üzerinde gerçekleşiyor.

Emperyalist ülkelerin, özellikle de ABD’nin ikinci DünyaSavaşı’ndan sonraki silahlanması dev boyutlara tırmandı. Mili-tarizm, emperyalist ekonominin temel işlevlerinden biri halinegeldi. Emperyalist ülkelerin ekonomileri sürekli olarak milita-rize edildi. Militarizme yönelik bütçe payları, ulusal gelirin enbüyük ve yüklü bölümünü götürür oldu. Sanayinin pek çok alanı,militarizmin emrine verildi. Bunlardan çelik sanayi, kimya sa-nayi büyük ölçüde militarizmin hizmetine girdi. Devlet kapita-lizminin temeli, militarizme oturtuldu. Kapitalist devlet, çelik vekimya tröstlerinin en büyük alıcısı oldu. Nükleer silahlanma ilebirlikte militarizme ayrılan ulusal gelir geçmiş dönemle kıyas-lanmayacak boyutlara ulaştı. Militarizm, silahlanma ve savaşayönelik hazırlıklar sadece emperyalist ülkelerde değil, aynı za-manda bağımlı kapitalist ülkelerin tümünün temel yönelişi ola-rak gelişti. Silah ticareti uluslararası ilişkilerde çok önemli rol

Toplu Yazılar

77

Page 79: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

oynamaya başladı. Emperyalizm, tüm dünyayı bir silah depo-suna çevirdi. Tüm kapitalist ülkelerin dış politikası silahlanma,militarizm ve savaş hazırlıkları temeline oturdu. Şahinler, kapi-talist ülkelerin politikalarında belirleyici rol oynamaya başladı-lar. Ekonominin kumanda tepelerini silah tröstleri ele geçirdi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, bölgesel ve ülkeler ara-sında savaşlar hiç bitmedi. En son körfezde meydana gelen savaşbunun yeni bir örneği oldu. Körfez savaşı son bir örnek olma-yacaktır, emperyalizm ekonomisinin dayandığı militarizmin ya-şaması için savaşları kışkırtmaya ve doğrudan kendisi savaşçıkarmaya devam edecektir. Emperyalizm, militarizm, silah-lanma ve savaş olmadan yaşayamaz. Kapitalizm var olduğu sü-rece, emperyalizm var olduğu sürece uluslararası politikanındevamı savaş olacaktır. İnsanlık tüm bunlardan, sosyalizme ula-şarak kurtulacaktır.

EMPERYALİZM VE BİLİMSEL TEKNOLOJİK DEVRİMMali sermayenin gelişim eğilimlerinden biri devlet-tekel

bütünleşmesidir. Tekelci -devlet kapitalizmi koşullarında bilim-sel-teknik devrim süreci hızlılık kazandı. Bilimin, üretimin em-rine girmesi ve doğrudan üretici güç olması ve teknikteki büyükilerleme sonucu, üretimin yoğunlaşması ve toplumsallaşması sü-reci de hızlandı. Bilimsel-teknik devrim sonucu sermayenin yo-ğunlaşması ve merkezileşmesi de en üst düzeye çıktı. Tümbunların sonucu olarak mali-sermayenin toplum üzerinde ve ba-ğımlı ülkeler üzerindeki egemenliği de daha perçinledi. Başkabir yönüyle söylenecek olursa:

“Tekelci devlet koşullarında, bilimsel teknik ilerleme, tekel-lerin ekonomik mevzilerini ve politik gücünü artırmak, büyükşirketlerin karlarını yükseltmek ve her gün biraz daha büyük tah-rip gücüne sahip bir savaş tekniği yaratmak için kullanılmakta-dır.” (4)

Kapitalist ülke teorisyenleri tarafından uzun zamandır, ka-pitalizmin bilimsel-teknik devrim sonucu üretimin yoğunlaşmasıile birlikte, daha önce var olan toplumsal çelişkileri büyük öl-çüde hafiflettiği ileri sürülüyor. Oysaki gerçekte olan şey, kapi-talizm koşullarında, bilimsel-teknik devrimin, kapitalizmin tümçelişkilerini artırdığıdır. Kapitalizm koşullarında bilimsel teknikdevrim şu noktalarda kapitalizmin var olan çelişkilerini artır-mıştır. En başta, üretimin yoğunlaşması sonucu artı-değer sö-

C. Dağlı

78

Page 80: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

mürüsü de yoğunlaşmıştır. Sermayenin merkezileşmesi sonucu,bir avuç mali-oligarşinin toplumun ezici çoğunluğunun üzerin-deki egemenliğinin artması sonucu mali-sermayeye karşı mü-cadelenin geniş kitleleri kapsamasını getirmiştir. Üretimde tamotomasyona geçiş sonucu pek çok işçi üretim sürecinin dışınaitilmiştir. İşsizlik, bilimsel-teknik devrimin kapitalizmin emrindekullanılması sonucu daha artmış ve kapitalizmin bir işlevi ha-line gelmiştir. Bilimsel teknik devrim, üretimin yoğunlaşması,üretim araçlarının daha az elde toplanması ve toplumsal karak-ter kazanması, emeğin toplulaşarak toplumsal niteliğinin dahada belirginleşmesi sonucunu vermiştir. Kısacası, kapitalizm ko-şullarında bilimsel-teknik devrim, kapitalizmin tüm iç çelişkile-rini keskinleştirmiştir.

Diğer yandan, bilimsel-teknik gelişmeyi esas gerçekleşti-ren güçlü emperyalist ülkeler, bağımlı ülkeleri bu tekniğe ba-ğımlı hale getirdiler. Bilimsel teknik gelişme ekonomik güçsorunudur. Bağımlı ülkelerin çoğunluğunun bu kadar gücü bu-lunmamaktadır. Böylece, bilimsel-teknik devrim kapitalizmineşitsiz gelişim yasasını daha hızlandırmış ve modem kapitalistülkelerle, bağımlı ülkeler arasında kapanması mümkün olma-yan bir uçurum açmıştır.

Bilimsel-teknik devrimin en geliştiği alan militarizm vesavaş sanayi oldu. Kapitalist ülkeler bilimi ve tekniği militariz-min emrine verdiler. Bilimsel teknik ilerleme sayesinde, savaşsanayinde tüm insanlığı ve doğayı büyük ölçüde tahrip edecekgelişme elde edildi. Ekonomi ve bilimsel-teknik gelişmenin si-lahlanmanın emrine sokulması ile kapitalizmin asalaklığının veçürümüşlüğünün daha da açığa çıkmasına yol açtı. Emperyalistkapitalizm, tüm dünyayı yutmak için, dev ölçülerde silahlandı;aynı zamanda kapitalizm yarattığı bu olgunun altında çürüye-cek ve yıkılacaktır. Nasıl ki bir zamanlar Avrupa, Engelsin ta ozaman belirttiği gibi, büyük ölçüde silahlanarak, yarattığı savaşmakinesi tarafından yıprandı, daha sonra da kapitalizmin lider-liğini yitirdi. Bugün de tüm emperyalist ülkeler yarattıkları savaşmakinesinin altında kalacaklardır.

EMPERYALİZM GERİCİLİK ŞİDDET VE ULUSAL BASKIEmperyalizm tekelci kapitalizmdir. Tekelcilik ekonomik

planda rekabetin yerine, tüm alanlarda tekelcilik, politik plandaise her tür demokrasinin inkârı ve her planda gericilik demektir.

Toplu Yazılar

79

Page 81: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Lenin’in sözleri ile söyleyecek olursak:“Emperyalizmin kendine özgü siyasal özellikleri şunlardır:

mali-oligarşinin baskısı ve serbest rekabetin ortadan kaldırıl-ması yüzünden her alanda gericilik ve artan ulusal baskı.”(5)

Aynı eserden: “Tekeller, oligarşi, özgürlük eğilimi yerine egemenlik eği-

limi, sayıları gitgide artan küçük ya da zayıf ulusların zengin yada güçlü bir kaç ulus tarafından sömürülmesi-bütün bunlar, em-peryalizme, onu asalak ve çürümüş bir kapitalizm haline getirenayırt edici özellikler kazandırmıştır.”( 6)

Lenin’in emperyalizmin politik özü üzerine belirttiği gö-rüşler, günümüzde tam anlamıyla doğrulanmıştır. Tekellerin ege-men olduğu tüm ülkelerde, politik alanda gericilik tekellerintemel politikası olmuştur. 1920’1i yıllarda İtalya’da ve 1930’luyıllarda Almanya’da tekellerin her planda gericilik eğilimi, faşistdiktatörlükler biçimini aldı. Aynı dönemlerde ABD tekellerinpolitik olarak gericiliği kendini, anti-komünist yasalarda ve anti-bolşevik uygulamalarda gösterdi. Günümüzde, tekellerin poli-tik planda her alanda gericilik eğilimi, bir eğilim olmaktan çıkıp,mali sermayenin tüm iç ve dış politikasının temel ilkesi olmuş-tur. Avrupa’da faşizmin yıkılması ile mali-sermayenin gericiliğison bulmadı, başka biçimlerde devam etti. Gericilik, şiddete da-yanarak sürdürülüyor. Ezilen sınıfları baskı altında tutmaya ya-rayan egemen sınıfların baskı aygıtı devlet olmaksızın,mali-sermaye gericiliği her planda uygulayamaz. Şiddet, tekel-ciliğin temel politik uygulamasıdır. En demokratik gözüken ül-kelerde bile, proletarya sermaye iktidarını biraz tehdit etse,mali-sermaye hemen şiddetini gösterir. İç politikada, her plandagericilik ve şiddet mali-oligarşinin temel politikasıdır.

Emperyalizm, içerde toplum üzerinde egemenlik kurduğugibi, dışarıda da aynı şeyi yapar. Bir sınıfın (egemen sınıfın) içpolitikası ile dış politikası özde aynıdır. Mali-oligarşinin iç po-litikası, her türden demokrasinin yerine her planda gericilik veşiddet iken; dış politikada özgürlük olamaz. Mali-sermaye dışpolitikada şiddet ve ulusal baskı demektir. Büyük emperyalistgüçler, Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın yüz milyonlarca ba-ğımlı ulusu üzerinde egemenlik kurmuşlardır. Emperyalist güç-ler bu egemenliklerini aynı zamanda bu bağımlı ve zayıf uluslarüzerinde tam bir ulusal baskı politikasıyla yürütüyorlar. Şurasıartık kesin bir olgudur, emperyalist devletler ulusal bağımsızlı-ğını kazanmış ülkelere bile mali yönden boyun eğdiriyorlar. Mali

C. Dağlı

80

Page 82: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yönden boyun eğdirilme, bağımlı ülkeler üzerindeki emperya-listlerin ulusal baskısını kaldırmamıştır. Ekonomik boyun eğ-dirme, küçük ve zayıf bağımlı ulusların halkları üzerindekiulusal baskıyı daha kalıcı hale getirmiştir.

Dünyanın bir kaç emperyalist devleti, yüz milyonlarca in-sanı aşırı, karlar elde ederek soyup-soğana çeviriyor. Emperya-listler, bağımlı ülkelerde elde ettikleri aşırı karlarla kendiülkelerindeki sınıfsal çelişkileri belki de belli bir süre hafifletmişgibi gösterebilirler, aslında bu çelişkileri tüm kapitalist dünyayayayarak, kapitalizmin yıkılmasını hızlandırmış oluyorlar.

Asya, Afrika ve Latin Amerika halklarının emperyalizmekarşı devrim mücadelesi önü alınmaz bir biçimde yükseliyor.Emperyalizme karşı verilen ve kapitalizme karşı mücadele ilebütünleşen silahlı mücadele zafere ulaşacaktır. Emperyalizm,kapitalizm yıkılmaktan kurtulamayacaktır.

EMPERYALİZM VE İŞÇİ ARİSTOKRASİSİDünyanın büyük bir bölümünü sömüren ve buralardan yük-

sek karlar sağlayan emperyalizm bununla tüm topluma asalak-lık damgasını vurmuştur. Tekeller, bağımlı ülkelerde sağladıklarıbu aşırı karların bir kısmını susmaları için rüşvet olarak kendiülkelerinin yüksek işçi tabakasına veriyorlar. Geçtiğimiz yüzyı-lın ortalarından sonra İngiltere’de başlayan, işçilerin yukarı ta-bakasını aristokratlaştırma politikası giderek, tüm emperyalistülkelere yaygınlaştı. Bugün de işçi aristokrasisi denilen bu bur-juvalaşmış işçiler, işçi sınıfı içindeki burjuva ajanları rolünü oy-namaya devam ediyorlar. Kapitalist ülkelerdeki komünistpartilerinin pek çoğunun (özellikle emperyalist ülkelerde) çürü-mesi ve uluslararası politikada kendi emperyalist burjuvaların-dan nitelik olarak çok farklı bir politika izlememelerinin nedenihep bu burjuvalaşmış işçi tabakaları. Geçmişte sosyal şovenle-şen II. Enternasyonal partileri, bu toplumsal temele dayandılar.Böylece, oportünizmin, sosyal-şovenizmin ve günümüzde re-formizmin toplumsal dayanağı bu burjuvalaşmış işçi kesimidir.Lenin çok doğru olarak emperyalizmle burjuvalaşmış işçi taba-kası arasında bağ kurmuş ve şu gerçeğin altını çizmiştir:

“Bu bakımdan, emperyalizme ve oportünizme karşı sava-şım, sıkı sıkıya birbirine bağlı olarak yürütülmedikçe, birincisi-nin de boş ve yalan bir sözden ibaret olacağını bir türlü anlamakistemeyenler, en tehlikeli kimselerdir.”(7)

Emperyalizmin asalaklığı, bugün en üst düzeye çıkmıştır.

Toplu Yazılar

81

Page 83: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

En asalak ülke, ABD’dir. Bu yüzden, on yıllardır hiç sesini çı-karmadan susan, asalaklıktan pay alan ABD işçileridir. Onlar,bu yüzden kendi emperyalistlerinin dış politikalarına da pek sesçıkarmıyorlar. İşçi aristokrasinin, durumu en olgun düzeye çıktıve artık çürüdü. Dünya proletaryası, zaten bu burjuvalaşmış pro-letaryadan hiçbir yararlı şey beklemiyor.

Türkiye, emperyalizme bağımlı bir ülkedir. Türk Tekelcisermayesi, Türk proletaryasını susturmak için bir rüşvet politi-kası gütmüyor. Ancak, çok uluslu devlet içinde Türk ulusu ege-men bir ulustur. Türk ulusunun küçük burjuvaları da egemenulus olma ayrıcalıklarına sahipler. Onlar, bu ayrıcalıklı durum-larının sona ermesini istemezler. Bu yüzden, kapitalist ülkelerdeolan çürüme ve reformizm, kendini Türkiye’de de gösteriyor.Özellikle toplumsal konumları ile burjuva olan bu kesim, işçi sı-nıfı üzerinde burjuvazinin ideolojik görüşlerinin egemen olma-sının da taşıyıcılarıdırlar Bu yüzden, Türkiye’de de sermayeegemenliğine verilen devrim mücadelesi, bu reformist akımlarakarşı verilen mücadele ile sıkı sıkıya iç içe geçmiştir.

EMPERYALİZM VE PROLETARYA DEVRİMİLenin, “Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması”

adlı eserinin Fransızca ve Almanca baskıları için yazdığı ön-sözde(1920) emperyalizmle, proletaryanın toplumsal devrimiilişkisini şu şekilde belirtir:

“Emperyalizm, proletaryanın toplumsal devriminin ön be-lirtisidir. Bu 1917’den beri dünya ölçüsünde doğrulanmıştır.”(8)

Lenin’in sözleri ile güçlü bağlar kurarak 1991’de aynı şeyisöylüyoruz: Bu 1917’den beri böyle olmuştur! Emperyalizm,kapitalizmin son aşamasıdır. Emperyalizm aynı zamanda, çürü-yen, ölen kapitalizmdir. Emperyalizm, sosyalizmin maddi ön ko-şullarını dünya çapında olgun hale getirdi. Ekim devrimindensonra gerçekleşen proletarya önderliğindeki devrimlerin tümübunun sonucudur.

Kapitalist üretim biçiminin, sosyalizmin maddi ön koşulla-rını geliştirmediği ve üretici güçlerin kapitalist üretim biçimineson verecek kadar olgunlaşmadığını kimse ileri süremez. Tamtersine, sosyalizmin maddi ön koşulları o derece olgunlaşmıştırki, eğer olgun hale gelmiş olan üretici güçler, kendilerine ayakbağı olan kapitalist üretim biçimini ortadan kaldıracak bir top-

C. Dağlı

82

Page 84: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lumsal devrime yönelmezlerse, kapitalizmin çürümesi tüm top-lumu yıkıma götürür. Nesnel olarak, kapitalizm sosyalizm içinolgun hale gelmiştir.

Türkiye gibi emperyalizme bağımlı, orta derecede gelişmişve dünya kapitalist sisteminin bir parçası olan ülkelerde, em-peryalizme karşı devrim mücadelesi, sömürgelerdeki gibi yal-nızca emperyalizmden ulusal bağımsızlık kazanmak olarakkonamaz. Bizim gibi ekonomisi, kapitalist sistemin bütünselolan sisteminin bir organik parçası durumuna gelmiş ülkelerdeesas olan, emperyalizmden ulusal bağımsızlaşma değil, emper-yalist-kapitalist sistemden kopuş ve sosyalizme ulaşmadır. Dev-rimci proletarya ulusal bağımsızlıkçılığı küçük burjuvalarabıraktı. Küçük burjuvalar varsınlar; ulusal bağımsızlık yönündeuğraşsın dursunlar, devrimci proletarya demokrasi ve sosyalizmmücadelesini sıkı sıkıya birbirine bağlayarak sürdürecektir.

Türkiye ve Kürdistan’da proletarya önderliğindeki devri-min nesnel koşulları olgunlaşmıştır. Devrimci durum, sürekliolarak olgunlaşıyor. Faşizmin sermaye egemenliğini, emperya-list egemenliği yıkacak ve ulusal baskıya son verecek Demo-kratik Halk Devrimi kaçınılmaz hale gelmiştir. Devrimmücadelemiz zafere ulaşacaktır.

Devrimci Emek

Temmuz-Ağustos–1991

Sayı: 5

Kaynaklar:

1- Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması-Lenin (sf. 108)

2- A.g.e. (sf. 74)

3- A.g.e. (sf. 11)

4- Günümüzde Tekelci Kapitalizm (sf. 130)

5- Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aşaması-Lenin (sf. 134)

6- A.g.e. (sf. 150)

7- A.g.

e. (sf. 152)

8- A.g.e. (sf. 15)

Toplu Yazılar

83

Page 85: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

SOSYALİZM ÜSTÜN GELECEKTİR

Sosyalizmin sorunları üzerine görüşlerimizi dergimizin ilksayısında Almanya sorununu ele alırken ve Ekim Devrimi üze-rine yazılarımızda ortaya koyduk. Şimdi bu yazıda yapacağımız,sorunu daha etraflı olarak ele almaktır. Yüzyılımızın en etkin veçekici gücü olan sosyalizmin sorunları son derece karmaşıktır.Son derece karmaşık olan sorunlara kısa yazılarda tam ve anla-şılabilir bir değerlendirmesini yapmak epey güçtür. Kısa bir ya-zıda ancak, sorunun genel bir durum değerlendirmesi yapılabilir.Bizim de yapacağımız bundan başka bir şey olmayacaktır.

Sosyalist sistemde çelişkilerin ve sorunların aniden patlakvermesi ve aynı dönemde yoğunlaşması dünyada “şok” etkisiyarattı. Kimse bunu beklemiyordu. Her sınıf, her politik akımarka arkaya gelen sosyalizmin sorunlarını kendi yönünden elealdı, sonuçlar çıkardı ve kendi durumunu gözden geçirdi. Kapi-talistler ve emperyalistler, özel mülkiyetin ve kapitalizmin son-suzluğu yönünde propaganda yaparken; revizyonistler,oportünistler, Marksizm-Leninizm ve bilimsel sosyalizmin ye-niden gözden geçirilmesi gerektiği sonucunu çıkardılar (reviz-yonizm, Marksizmin gözden geçirilmesi gerektiğini yüzyıldırsöylüyor.) Troçkistler de tek ülkede sosyalizmi “kurulamayaca-ğını” söylüyor ve olaylardan bu yönde sonuç çıkarıyorlar (onla-rın yaşamı tek ülkede sosyalizmin kurulup zafereulaşamayacağını ispatlamakla geçip gidiyor). Mao’suz “Mao-cular”ımız ise, “biz zaten söylemiştik” diyerek bugünü, dünden

C. Dağlı

84

Page 86: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gördüklerini ileri sürüyorlar. Bu öngörü sahipleri, kendi Maocuideolojilerinin iflasını gizlemek için sosyalizmin sorunlarını öneçıkarıyorlar. Oysaki onlar daha 1960’1ı yıllara doğru Sovyetlerve diğer sosyalist ülkelerin “sosyal-emperyalist” olduklarını söy-lüyorlardı. Sonuç olarak bugün söyledikleri ortaya çıkıyorsa, dünsöyledikleri yanlıştır. Kaldı ki Arnavutluğun içinde bulunduğusorunlar ve çelişkiler Maocu politikanın bilimsel olmadığınınaçık bir örneği oldu.

Sosyalizmin güçlü sorunları, sosyalizme “pamuk ipliği” ilebağlananların tüm bağlarını koparıp attı. Sosyalizme yarım-ağızinançlar yıkılıp-gitti. Bu bir bakıma iyi de oldu. Çünkü prole-terler ve emekçi kitleler proleter komünistlerle, küçük burjuvasosyalistlerini bazen birbirine karıştırıyordu. Şimdi her şey yerliyerine oturuyor. Sosyalizme bilimsel yaklaşanlar ve sadece sos-yalizmin etkisi altında kalanlar birbirinden ayrışmıştır. Küçükburjuva sosyalizmi tamamen kapitalizme ve sosyal-demokra-siye yöneldi. Proleter komünistler ise, sosyalizmin sorunlarınıirdeleyerek “daha iyi nasıl yapacağız” diye sonuç çıkarıyorlar.Sosyalizmin dönekleri “bir daha sosyalizme başvurmama” yö-nünde kesin bir tutum içine girerken; buna karşın proleter ko-münistler ise “daha çok sosyalizm” diyorlar. Birbirindentamamen zıt iki görüş. Biz proleter komünistler olarak, sosya-lizmin kazanımlarını koruyan ve onu dünya çapında savunanCastro ve Küba Komünist Partisinin bugünkü politikasını pay-laşıyoruz. Bu anlamda Castro ve Küba Komünist Partisi ile ideo-lojik görüş birliği içindeyiz. Küba bugünkü doğrultuda(sosyalizm doğrultusunda da) gittiği sürece görüş birliğimiz dedevam eder. Proleter komünistler için esas olan Marksizm-Le-ninizm, proletarya enternasyonalizmi ilkeleri ve sosyalizmdir.Bu ilke ve görüşleri savunan tüm komünistlerle, dünyanın nere-sinde olurlarsa olsunlar, dayanışma içinde olacağız ve görüş bir-liği içinde olacağız.

İKİ SİSTEM VE İKİ SİSTEM ARASINDAKİ MÜCADELEEmperyalizm-kapitalizm bir dünya sistemi iken, büyük

Ekim Sosyalist Devrimi, kapitalizmin dünyadaki üstünlüğüneson verdi. Kapitalizmin dünya sistemi en zayıf halkasındankoptu. Dünyanın altıda birinde kapitalizmin yerini sosyalizmaldı. Kapitalizm, Ekim Devrimi ile büyük bir darbe yedi. Ekim

Toplu Yazılar

85

Page 87: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Devrimi kapitalizmin tarihi inisiyatifini bir daha kazanmamaküzere yitirmesini sağlayarak, dünyada yeni bir dönem başlattı:Kapitalizmden, komünizme geçiş çağı. Emperyalizm, sosyaliz-min ilk örneğinin yok edilmesi için askeri ve ekonomik tüm yol-lara başvurdu. Bununla kalmayıp, Hitler Faşizmini Sovyetlerinüstüne sürdü. Sovyetler Birliği, sosyalizmi yaşatmak ve faşizmiyıkmak için dünyanın en büyük savunma savaşını gerçekleştirdive zafere ulaştı.

İkinci Dünya Savaşı, Sovyetler Birliği’ni ortadan kaldırmasıbir yana pek çok Doğu Avrupa ülkesinde devrimlerin meydanagelmesine ve sosyalizmin giderek bir sistem haline gelmesineyol açtı. Kapitalizmle, sosyalizm arasında mücadele ikinci dünyasavaşından sonra da devam etti. Bu mücadele artık günümüzekadar “soğuk savaş” denilen yöntemlerle sürdü… Bugün “soğuksavaşın” sona ermesi, kapitalizmle, sosyalizmin arasındaki mü-cadeleyi ortadan kaldırmıyor. Mücadele değişik biçimlerdedevam ediyor. İki toplumsal sistemin ayrı toplumsal sistemlerolarak “bir arada” yaşaması mümkün değildir. Mücadele parti-lerin, devletlerin ve sınıfların iradeleri dışında sürer.

Yeri gelmişken “sistem” sorununa açıklık getirelim. Ekimöncesi, kapitalizm bir dünya sistemi idi. Ekim sonrası, kapitalizmbir dünya sistemi değildir. Kapitalizm yalnızca sosyalizm dışındabir sistem olarak kaldı. Kapitalizmin dünya pazarı Ekim’le bir-likte derin bunalıma girdi. 1945’ten sonra sosyalizmin kendiiçinde bir sistem durumuna gelmesi ile kapitalizmin bunalımıiyice derinleşti. Emperyalistler arası süren savaşlar (birinci veikinci dünya savaşları) emperyalistler arası ilişkileri derindensarstı ve güçler dengesi değişti. Kapitalizmin eşitsiz gelişim ya-sası gereği, emperyalist güç ilişkileri yer değiştirdi. Kapitaliz-min ana kıtası olan Avrupa gerilerken Yeni Dünya ABD veDoğuda Japonya öne fırladılar. Emperyalistler arası çelişkiler,son kırk yıl boyunca da devam etti. Emperyalistler arası çelişki-ler ve mücadele kapitalizmi kendi içinde bir sistem olmaktan çı-karmadı. Sosyalizm de 1945’ten sonra bir sistem haline geldi.Bu yıllardan sonra dünyadaki toplumsal iş bölümü iki sistem ta-rafından belirlendi. Ülkeler ya kapitalizmin dünya pazarını oluş-turuyorlardı ya da sosyalizme yönelerek sosyalist sistem içindeyer alıyorlardı. İki sistem arasındaki mücadele, dünyadaki tümolayları etkiliyordu. Temel çelişki kapitalizmle sosyalizm ara-sındaydı ve temel mücadele de aynı biçimde kapitalizmle sos-

C. Dağlı

86

Page 88: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yalizm arasındaydı. Gerçi kapitalizm ve sosyalizm aynı dünyaüzerinde ve tek dünya pazarı ilişkisi içinde mücadele ediyor-lardı. ABD başta olmak üzere emperyalist ülkeler, sosyalizmingüçlenmemesi için, ekonomik olarak sosyalizmle geniş ilişki-lere girmiyorlardı. Emperyalizmin direnişi yakın zamanda kırıl-maya başlandı…

Sosyalist ülkeler, daha aralarında ekonomik örgüt olan CO-MECON kurulmamışken bir sistem durumuna geldiler. CO-MECON sosyalist ülkeler arası ilişkileri güçlendirdi. Bugünsosyalist ülkeler arasında ekonomik ve askeri örgütlerin dağıl-ması (kendi istekleri ile) sosyalizmi kendi içinde bir sistem ol-maktan çıkarmaz. Nasıl ki emperyalistler arası savaş, kapitalizmibir sistem olarak ortadan kaldırmıyorsa, sosyalizmin de arala-rındaki sorunlar ve çelişkiler onu bir sistem olmaktan çıkarmaz.Olan, bir sistemin büyük ölçüde tahrip olmasıdır. Peki, sosyalistsistem nereye gitti? Dağıldığı söyleniyor. Peki, dağılan sosya-list sistemin yerini yeniden kapitalizmin “dünya sistemi” mialdı? Sosyalist sistemin dağıldığını söyleyenler bunu söyleyebi-liyorlar mı? Sosyalist sistem, ortak ekonomik örgüt COMECONve ortak askeri örgüt Varşova Paktı ile başlamadı ki, onlar da-ğıldığı zaman sosyalist sistem dağılsın. Sosyalist sistemin da-ğılması için önce ülkelerdeki sosyalizmin yıkılması gerekir.Sosyalist üretim biçimi yıkılmadığı sürece, sosyalist sistem ara-larındaki ilişkiler gevşek de olsa devam eder. Kapitalizmi de birsistem yapan ortak ekonomik ve askeri örgütler değildir. Kapi-talizmi bir sistem yapan, aynı üretim biçimi olan kapitalizmintüm dünyada egemen olmasıdır. Emperyalist devletlerarası sa-vaşlar varken bile kapitalizm bir dünya sistemi idi. Kapitalizmindünya sistemine son veren Ekim Devrimi oldu, sosyalizm oldu.Tek başına Sovyetler Birliğini bile ele alsak, bir “Sosyalist Cum-huriyetler Birliği” olarak kendi içinde aynı üretim ilişkileri içindeve aynı toplumsal temelde bir sistemdir. Ancak, SSCB bir dünyasistemi değildir. Sosyalist ülkeler de bir “dünya sistemi” değildi.Çünkü dünyada iki sistem vardı. Sosyalist ülkeler arasındaki iliş-kiler yeni koşullara göre yeni biçimler alacaktır. Sosyalist sis-tem yeni biçimler alarak devam edecektir. Emperyalistlersosyalizmi ortadan kaldırmak için on yıllar boyu mücadele edi-yorlar. Ancak, dünyanın gelişimini kapitalizm belirlemiyor. Ka-pitalizm tarihsel üretim biçimidir ve tarihsel tüm üretim biçimlerigeçici olmuşlardır. Kapitalizm de geçicidir. Sosyalizm güçlü so-

Toplu Yazılar

87

Page 89: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

runlarla karşı karşıya gelmiş olsa da geleceğin toplumudur vegelişme sosyalizmin dünya sistemine doğrudur.

Sosyalizm, güçlü, modern, kapitalist ülkelerin dışında eko-nomik ve toplumsal olarak geri bölgelerde gerçekleşti. Bu noktakesinlikle göz önünde bulundurulması gereken çok önemli birnoktadır. Çünkü daha sonraki gelişmeler üzerinde bu durumunbüyük etkileri oldu. Devrimini gerçekleştiren ülkeler önlerineilk önce geri kalmışlığı yenme ve daha sonra modern kapitalistülkelere yetişme hedefini koydular. Modern kapitalist ülkeleriaşma hedefi sosyalist ülkeler için ileri bir hedef olarak belirleni-yordu. Sosyalizmin, kapitalizmin anavatanlarında gerçekleşme-yip, doğuda gerçekleşmesi tarihsel bir durumdur. Komünistler,tarihin kendilerine tanıdığı iktidarı ele geçirme ve sosyalizmikurma görevinden kaçınamazlardı. Öyle de yaptılar. Eğer ko-münistler “Rusya” da ve diğer ülkelerde iktidarı ele geçirip sos-yalizmi gerçekleştirmeselerdi dünyanın çehresi bugünden çokdaha kötü olurdu. Halklar artık kapitalizmden kurtulmanın yol-larını biliyorlar. Bunun yanında modern kapitalist gelişme sos-yalizmin yanında yaşamaya devam etti. Sosyalizm nasıl kikapitalizm üzerinde etki yaptı, aynı biçimde kapitalizmin yaşa-maya devam etmesi de sosyalizmin gelişmesi üzerinde etkidebulunmuştur. Sosyalizm, kapitalizmden ayrı bir dünyada kurul-madı. Sosyalizm, kapitalist dünyanın yanında kuruldu. Sosya-lizm kendi içinde “kapalı” bir biçimde gelişmez. Sosyalizm birtoplumsal sistem olarak, kapitalizmle kapışma içinde gelişmekzorundadır. Sosyalizm üstünlüğünü bu alanda yani ekonomikalanda göstermek zorundadır. Sosyalizm halkları kapitalizminpençesinde bırakamaz. Halkları emperyalizmden ve kapita-lizmden kurtarmak ve sosyalizmi dünya çapında egemen halegetirmek komünizmin, proletaryanın tarihsel görevidir. Prole-tarya bu tarihsel görevden kaçınamaz. Yani sadece sosyalizmingerçekleştirildiği ülkelerle yetinmez, mücadele tüm dünyayadoğru devam eder.

Bir varsayım olarak şöyle düşünelim. Eğer sosyalizm, ka-pitalizmin anavatanı olan ülkelerde ve Marx zamanındaki gibitoplu olarak tüm kıta Avrupa’sında gerçekleşmiş olsaydı, açık-tır ki dünyanın bugünkü çehresi, bambaşka olacaktı. Sosyalizm,gelişmiş kapitalist ülkelerde gerçekleşseydi, dünyanın diğerhalkları kendiliklerinden onları izleyecekti. Ne yapalım ki ge-lişme böyle olmadı. Dünya halkları kendiliğinden sosyalizmi iz-

C. Dağlı

88

Page 90: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lemiyor. En başta emperyalizm güçlü olarak direniyor. Emper-yalizm, bağımlı ülkelerin de sosyalizm yolunu izlememesi içinelinden gelen her şeyi yapıyor. On yıllardır bu alanda çetin mü-cadele veriliyor. Dünya halkları kapitalizme karşı güçlü bir di-reniş ve saldırı içine girdi. Güçlü ekonomik durum ve ileridüzeyde gelişmişlik, sosyalizm karşısında kapitalizme önemliavantajlar sağlıyor. Sosyalizm, gelişmiş emperyalist ülkelerleekonomik savaşı kazanmak durumundadır. Sosyalizmle kapita-lizmin, ekonomik olarak karşılıklı ilişkilere girmesine aklı ba-şında kimse karşı çıkamaz. Bizim karşı çıktığımız, sosyalistülkelerin yönetiminde bulunan reformistlerin bu ilişkilerde sos-yalizmin konumlarından uzaklaşma çabalarıdır. Kapitalizmi (engelişmişleri de) ekonomik yoldan yenmek için, sosyalizmin te-mellerini güçlendirmek ve sosyalizmin üstünlüklerini pekiştir-mek gerekiyor. Çünkü kapitalizme karşı sosyalizminüstünlükleri ile mücadele edilir. Bu sosyalist ülkelerin kapitalistülkelerle mücadelesinin biçimi olmalıdır. Kapitalizm esas ola-rak yıkılarak ortadan kaldırılır. Bu ise proletaryanın iç mücade-lesini zorunlu kılar. İktidara gelmiş proletaryanın görevikapitalizmin alt edilmesinde dünya proletaryasına ve halklaradestek sağlamak olmalıdır. Sadece, kapitalizmle ekonomik yarışile kapitalizmi yenmek mümkün değildir. Sosyalizm kapitalizmiyıkacak olan içerdeki sosyalizm güçlerine tam destek vermeli-dir. Proletarya enternasyonalizmi anlayışı bunu gerektiriyor. Pro-letarya dünya çapında ve kendi yaşadığı ülkelerde kapitalistlerleyan yana yaşamak istemiyor. Bu proletaryanın tarihi davasınaihanet olurdu. Proletarya, kapitalizmi tüm dünyada da ortadankaldırmak ve yerine sosyalizmi geçirmek istiyor.

SOSYALİZM KOŞULLARINDA KÜÇÜK BURJUVAZİNİN DURUMUEsas olarak Doğu Avrupa’daki ülkelerde yönetimlere gelen

küçük burjuvalar “altın çağı”nı yaşıyorlar. Reformist politika yü-rüten küçük burjuvalar, ele geçirdikleri tarihi inisiyatifi sonunakadar kullanmak istiyorlar. Biliyorlar ki, geçici de olsa (onlarbunun geçici olduğunu bilecek kadar öngörü sahibidirler) elegeçen olanağı en iyi biçimde değerlendirmezlerse, bu olanak, butarihi durum bir daha ellerine geçmeyecektir. Küçük burjuvalar,bu konuda geleceklerini, varlıklarını ortaya koydular. Küçükburjuva reformistlerin geri döndürülmez çıkmazı, kapitalizme

Toplu Yazılar

89

Page 91: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yönelmek ve bir an evvel kapitalizmle bütünleşmektir. Çünküzaman geçerse “yarın” ne olacağı belli olmaz. Küçük burjuvazison toplumsal ve tarihi rolünü oynuyor. Bu kesinlikle son bir rol-dür.

Kapitalizmin egemenlik ve gelişim koşullarında küçük bur-juvazinin rolü kısaca şu şekildedir. Küçük burjuvalar, kapitaliz-min gelişimi ve sermayenin devamlı hareket şekli olarakmerkezileşmesi sırasında daima büyük kapitalistler tarafındaniflasa sürüklenerek yıkıma götürülürler. Bu kapitalizmin yasa-sıdır. Daha az sayıdaki büyük kapitalist, daha çok sayıdaki küçükkapitalistin üretim araçlarına ve parasına el koyarak büyür. Bukoşullar altında sürekli olarak yok olma tehdidi altında kalanküçük burjuvalar, kapitalizme karşı tutum içine girerler. Küçükburjuvalar, özel mülkiyet ilişkisi bakımından “burjuvadırlar”ancak, ellerindeki servet bir “kapital” etmez ve bu yüzden kapi-talist durumuna gelemezler. En azından çoğunluğunun durumuböyledir. Küçük burjuvalar, gelecek endişelerinden ötürü kapi-talizme karşıdırlar. Ancak, Marx ve Engels’in Komünist PartisiManifestosu’nda belirttikleri gibi, onlar tarihin çarkını geri gö-türmek isterler. Oysaki proletarya modern sanayinin özel ürü-nüdür ve bu yüzden burjuvazi karşısında yalnızca proletaryadevrimci sınıftır.

“... Bugün, burjuvazi ile karşı karşıya bulunan bütün sınıf-lar arasında yalnızca proletarya, gerçekten devrimci bir sınıftır.Öteki sınıflar modern sanayi karşısında tükenmekte ve sonundayok olup gitmektedirler; proletarya ise, tam tersine, modern sa-nayinin özel ve esas ürünüdür. Aşağı orta sınıflar, küçük imalat-çılar, dükkâncılar, zanaatçılar, köylüler, hepsi orta sınıfınparçaları olarak varlıklarının ortadan kalkmasını önlemek için,burjuvaziye karşı savaşırlar. Bunlar gericidirler, çünkü tarihintekerleğini geri çevirmek istemektedirler.” (Komünist Parti Ma-nifestosu Aktaran Kapital I.)

Orta sınıflar, kendi başların bir rol oynayamamışlardır. Ortasınıflar, kapitalist toplumda ya egemen sınıf olan burjuvaziyebağlı olarak ya da burjuvaziyi devirmeyi önüne koyan proletaryasınıfına bağlı olarak hareket etmişlerdir. Küçük burjuvazinin ikiyönü vardır: Biri, özel mülkiyete bağlı kaldıkça gerici yön di-ğeri de mülksüzleşip proletaryaya yaklaştıkça devrimci yöndür.Proletarya uzun mücadele tarihi içinde, küçük mülk sahipleri-nin her iki yönüyle de karşılaştı. Küçük burjuvazi zaman zaman

C. Dağlı

90

Page 92: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

devrimden yana, proletaryadan yana tutum almış ve zamanzaman da (özellikle proleter devriminin zafer umutları görül-mediği zamanlar, yenilgi dönemlerinde) karşı devrimci güçlerlebirlikte olmuştur. Küçük burjuvazinin her iki yönünü bilmemekbüyük bir hata olur.

Küçük burjuvazi, Ekim Devrimi öncesi ve sırasında prole-taryayla ilişkide hep zikzak çizmiştir. Zaman zaman proletar-yayı izlemiş, zaman zaman burjuvaziyi. Bu yüzdenBolşeviklerin onlara karşı tutumu da somut durumu göre deği-şiklik göstermiştir. Zaten, küçük burjuvazi karşısında proletertutum somut duruma göre değişir. Küçük burjuvazi karşısındadeğişmeyen politika yoktur. Lenin işçi-köylü ittifakını açıklar-ken, küçük burjuva olan köylülerin demokratik devrime katıl-makla son devrimci rolünü oynayacağını ve devrimciliklerinintükeneceğini belirtmiştir. Ekim Devrimi burjuva egemenliğe sonverdi ve yerine sosyalizmi geçirdi. Bunun yanında küçük mülksahipleri ekonomik yaşamda ve alışkanlıklarda on yıllar boyukendilerini göstermeye devam ettiler. Lenin’in önerisi küçükmülk sahiplerini adım adım zamanla gönüllü olarak ortadan kal-dırmaktı ve Lenin’in önerdiği Kooperatifleşme Planı bu yöndeidi. Daha sonraki tarihi gelişmeler, faşizmin Avrupa’da iktidaragelmesi ve savaş hazırlıkları Stalin’i ve Komünist partiyi aciltedbirler almaya itti. 1930’Iu yıllarda komünist partisi, zenginköylülüğü, küçük çiftçileri hedeflenenden daha kısa zamanda vezor yoluyla ortadan kaldırdı. Bu tamamen koşulların bir sonu-cuydu. Sonuçta Sovyetlerde1936’dan sonra son sömürücü sınıfolan zengin köylülük (kulaklar) ortadan kalktı. Ekonomik olarakvarlıkları son bulan büyük ve küçük mülk sahiplerinin, sosya-lizm düşmanlıkları hemen sona ermedi. Özel mülk sahipleri sos-yalizmi sabote etmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.Hitler, Sovyetler Birliği’nin bir bölümünü işgal ettiğinde, bunufırsat bilen eski kulaklar ve mülk sahipleri Sovyetler Birliği’nekarşı, Hitlerin yanında yer aldılar. Bu kökenli pek çok general vesubay, savaş sırasında Kızıl Orduya ihanet etti ve kendi ordu-sunu pusuya düşürüp, düşman safına geçti. Savaştan sonra ya-pılan araştırmalarda bu durum kesin olarak belirlendi. Yaniküçük burjuvazi, sosyalizmin ve proletarya iktidarının en küçükbir zayıf anında hemen “isyan bayrağını çekiyor”. Proletarya,küçük burjuvaziyi ancak güçlü olduğu zaman yani iktidarını ga-rantilemiş ve proletarya diktatörlüğünü sağlamlaştırmış ve aynı

Toplu Yazılar

91

Page 93: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

zamanda dış düşmanlarını etkisiz hale getirmişse “güven altınaalabilir”.

Diğer sosyalist ülkelerde, küçük burjuvazi proletarya ile bir-likte uzun süre devrim sırasında, devrim sonrasında ve sosya-lizm altında birlikte oldu. Devrimin “cephe” biçiminde yapıldığıve iktidarların “cepheler” eliyle gerçekleştiği yerlerde, küçükburjuva partileri uzun süre proletarya ile birlikte iktidarda kal-dılar. Romanya ve Arnavutluk’u saymazsak (çünkü buralardatek partililik geçerliydi) diğer ülkelerde birden fazla parti yöne-timlerin çeşitli kademelerinde görev almışlardır. Bu ülkelerdekiküçük burjuva güçler sık sık, ayaklanma çıkarmış ve sosyalizmingelişmemesi için her türlü gerici direnişi göstermişlerdir. Küçükburjuvaların gerici ayaklanmaları her seferinde ezilmiştir.

Sosyalist büyük mülkiyet ile sömürücü olmayan küçük özelmülkiyet uzun süre yan yana yaşamıştır. Özel mülkiyetin ya-saklanması ile küçük parçalı üretim büyük ölçekli sosyalist üre-timin yanında ve ona bağımlı olarak yaşamaya devam etmiştir.Doğu Avrupa ülkelerinde küçük ölçekli üretim özellikle yay-gınlık göstermiştir. Kırsal kesimde sosyalizmin egemen olmasıiçin gerçekleştirilen kooperatifleşme, önemli bir adım olmaklabirlikte bir “grup mülkiyeti”ni aşmamıştır. Sonuçta sosyalizmen sancılı sürecini kırsal kesimde yaşamıştır. Sosyalizm kırsalkesimde sınıflı toplumların yarattığı gerilik ve dengesizlikle epeymücadele etmek zorunda kaldı. Bu da sosyalizmin gelişme tem-posunda yavaşlama getirdi.

Proletarya, devrimle birlikte burjuvaziyi ortadan kaldırdı vedaha sonra da temel üretim alanlarında sosyalist mülkiyet ilişki-lerini gerçekleştirdi. Proletarya küçük mülkiyeti çeşitli biçim-lerde ortadan kaldırmaya çalıştı. Ancak küçük mülkiyet, herseferinde direndi. Gelişme sancılı ve yavaş oldu. Küçük burju-vazi, proletaryanın tüm alanlarda sosyalizmin inşa sürecine ka-tılırken çoğu kez bunu kendi iradesi dışında yapıyordu. O,kapitalizmden umudunu hiç bir zaman yitirmedi. Kapitalizmiçerde yenildi. Ancak, emperyalist-kapitalist ülkeler yaşadığı sü-rece küçük burjuvalar umutlarını korumaya devam ettiler. Sos-yalizm, kapitalizmin maddi temellerini ülke içinde ortadankaldırmıştır. Bunun yanında kapitalizm, sosyalizm dışında ya-şamaya devam etti. Bu koşullarda da küçük mülk sahipleri, yi-tirdiklerini kazanmak için, sosyalizmin en küçük bir zaafınıkullandılar. Ve nihayet düşledikleri “an” gelmişti. Sovyetler Bir-

C. Dağlı

92

Page 94: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

liğinde başlayan “yeni rüzgarlar”la birlikte, SSCB’nin diğer sos-yalist ülkelerin iç işlerine karışmama politikası, proletarya dik-tatörlüğünün içte ve dışta zayıflaması küçük burjuva güçlerinzincirlerinden boşanmasına yol açtı. Onlar, emperyalizmin dedesteği ile ele geçirdikleri yönetim olanaklarını sosyalizmi yık-mak ve kapitalizmle bütünleşmek için kullandılar. Bu konudabelli bir yol kat ettiler. Reformistlerin kat ettikleri yol küçüm-senmemeli. Biz, küçük burjuvaların “iktidarlarını” geçici olarakgörüyoruz. Sosyalizmin kurulduğu, proletaryanın sosyalizm al-tında uzun süre yaşadığı ve sosyalizmin savunucusu olan KızılOrdu gibi organların ayakta oldukları koşullarda, küçük burju-vaların “zaferi” kalıcı olamaz. Daha şimdiden, üzerlerinden çokkısa bir zaman geçtiği halde, reformistlerin politikaları iflas etti.Bunu Valesa açık olarak görüyor ve söylüyor.

Sosyalist ülkelerde, bütün anti-sosyalistler ve bütün gerici-ler ve bütün entelektüeller iktidardalar ve bu iktidar iflas ediyor.Bunun için daha fazla emperyalist destek istiyorlar. Emperyalistdestek ise, bu iflası hızlandıracaktır. Halk kitleleri, emperyaliz-min, kapitalizmin kendilerini nelere sürüklemek istediklerinigörmeye başladılar. Sosyalist ülkelerde yeni bir dalga gelecek-tir. Bu yeni dalga sağdan değil soldan gelecektir. Şimdi kapışma,proletarya ile her türden küçük burjuvalar arasında olacaktır.Küçük burjuva yönetimler derinden gelen proleter mücadele dal-gası ile sarsılacaktır. Küçük burjuvazinin iktidarının son bulmasıve yenilgisi ve proletaryanın ikinci zaferi aynı biçimde kaçınıl-maz olacaktır.

KOMÜNİST PARTİLERİN HATALARI VE YIKILIŞLARISosyalizmin, subjektif alanda meydana gelen sorunlarının

temel sorumluluğu iktidar partisi olan komünist partilerine ait-tir. Onların büyük çoğunluğu bu hatalarını yıkılarak ödediler.Komünist partileri yıkılıp gitmekle kalmadılar sosyalizmin onyıllar boyu büyük güçlüklerle kurulan kazanımlarında da derintahribatlar yarattılar. Sosyalizmin bugünkü sorunlarını bir de ko-münist partilerin hataları yönünden ele alıp, irdelemeliyiz.

Yakın zamana kadar komünist partiler içinde önder rolesahip olan SBKP’nin durumunu ele alalım. Bu parti üç devrimsırasında küçük bir partiydi. Son olarak Ekim Sosyalist Devrimiile iktidar partisi durumuna geldiğinden ve tarihi koşullar bu par-

Toplu Yazılar

93

Page 95: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

tiyi tek parti durumuna getirdiği koşullarda partinin üye sayısıkısa sürede büyük rakamlara çıktı. Bu arada pek çok eski Menş-evik, sosyalist-devrimci ve kişisel çıkar sağlamak isteyenler par-tiye girdiler. Bunun sonucu partinin sosyalist ve proleter yapısıbozulmaya başladı. Lenin bu durum karşısında, yeniden “arın-dırma” önerdi. Lenin’in önerisi yerine getirildi ve partinin pro-leter sosyalist yapısı korundu. Lenin’in ölümü üzerinde açılankampanya sırasında yüz binlerce işçi ve kolektif çiftçi partiyegirdi. Partinin proleter-komünist yapısı Stalin döneminde de ti-tizlilikle korundu. İkinci Dünya Savaşı yıllarında “anayurt sa-vunması” sırasında komünist parti üyelerinin büyük bir kesimisavaş sırasında öldüler. Bu parti için büyük bir kayıptı. Bu kaybarağmen, partinin temel komünist karakteri ve sınıfsal temeli ko-rundu. Parti yönetiminin tüm çabalarına rağmen, aykırı unsurlarpartiye sızmaya devam ettiler. Stalin’in ölümünden sonra, gerekNikita Kuruşçev zamanında ve gerekse daha sonra Leonid Brej-nev zamanında partinin yapısı bozulmaya başladı. Brejnev’inölümünden sonra ise bozulma iyice hız kazandı. Pek çok yöne-tici, partili konumu kendi ve çevresinin çıkarları için kullandı.Bürokratlaşma ve yozlaşma süreç içinde kaçınılmaz hale geldi.İşçi sınıfının inisiyatif sahibi olmadığı yerde, bürokratlaşma veyozlaşma her zaman mümkündür. Gorbaçov’la birlikte başlayandeğişim süreci içinde komünist partinin geçmişine ve sosyaliz-min kazanımlarına karşı saldırılar en üst düzeye çıktı. Saldırı,Stalin’den başlatıldı ve Lenin’e kadar vardırıldı. Şimdi Menş-evikler, Ekim Devrimini bir devrim olarak değil bir “darbe” ola-rak nitelendiriliyorlar. Gerçi komünist partisi içinde Bolşeviklerönemli güce sahipler, onlar güçleri ile sosyalizmi savunmayadevam ediyorlar. Ancak, reformist Yeltsin’de aynı partinin ço-cuğudur. Bu adam, gökten zembille inmedi, o, komünist partininiçinden çıktı ve yakın zamana kadar parti Moskova sekreteriydi.Gene sosyalist ekonomiyi bozmaya çalışan Şatalin, dedesindenberi tüm ailesinin komünist olduğunu söylüyor. Buna benzeranti-sosyalistler aynı partinin içinden çıktılar. Hiç şüphesiz, Ko-münist Partisi de hata yapar ve bu parti içinde de sosyalizme ay-kırı unsurlar çıkar. Ama önemli olan, komünist partisinin (ki biriktidar partisidir) kendi proleter-sosyalist yapısını koruması vebu doğrultuda Lenin’in tavsiyelerine uyup, zaman zaman arın-dırma yapmasıdır. Bir iktidar partisi için en büyük suç, Yeltsingibi, Şatalin gibi ve kişisel çıkar sağlayan sözüm ona komünisti(esasında ise alçağı) barındırmasıdır. Bu işin çözümü, partinin

C. Dağlı

94

Page 96: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Marksizm ve Leninizm’e bağlı kalması, proletarya enternasyo-nalizmi ilkelerinden ayrılmaması, sosyalizmi adım adım ve sü-rekli olarak komünizme ulaştırmasıdır. Eleştiri-özeleştiri,arındırma ve ideolojik eğitim sürekli olarak yerine getirilmelidir.

Doğu Avrupa’daki komünist partilerin (şimdi yoklar) hata-ları devrimden hemen sonra başlar. Nasıl ki, 1919’da Macar Ko-münist Partisi’nin reformistlerle birleşme hatası, MacarDevrimi’nin yıkılmasına mal olduysa, aynı biçimde Doğu Av-rupalı komünist partilerin sosyal-demokrat partilerle birleşmeleride bu gün hem bu partilerin kendilerinin yıkılmalarına ve hemde sosyalizmin büyük kazanımlarının yıkılma tehdidi altında kal-masına yol açmıştır. Doğu Avrupa’daki komünist partileri,büyük bir hata yaparak devrimlerden sonra sosyal demokrat yada sosyalist (burjuva demokrasisi yanlısı) partilerle birleşmelerioldu. Komünist partisi içine aldığı sosyal-demokratları erite-medi. Tersine sosyal-demokratlar partinin proleter-sosyalist ya-pısını sürekli olarak bozdular. Ve yıllardan sonra komünist partiadı altında toplumun karşısına sosyal-demokratlar çıktı. Yoksaaynı partilerin kısa süre içinde kendilerini sosyal demokrat ilanetmeleri nasıl açıklanabilir. Bugün, bu partilerin tümü, kendile-rini hem de Avrupa’nın emperyalist politikasını güden sosyal-demokrat partilerle aynı çizgide görmeye başladılar. Birkomünist partisi sınıf konumu ve toplumsal temellerini değiştir-medikçe, bilimsel dünya görüşünden vazgeçmedikçe, sosyal de-mokrat bir parti durumuna gelemez. Bugünkü sonuçlar birdenbire alınmadı, bunun kökleri devrim sonrası yıllarda yapılan ha-talara dayanıyor.

Buradan son derece öğretici bir ders çıkmıştır: proletarya,devrimci sınıf partisi olan komünist partisinin proleter-sosyalistyapısını kesin korumalı.

SOSYALİST PROLETARYANIN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ PASİF DURUMSosyalist ülkelerdeki egemen sınıf olan proletarya (kelime-

nin gerçek anlamı ile proleter olmayan) uzun zamandır, geliş-meler karşısında pasif tutum izliyor. Sosyalizmin öncü ve temelsınıfı olan proletaryanın geriye düşüşü, parti ve devlet iktidarı-nın bürokratlaşıp, yozlaşmasını ve küçük burjuva güçlerin yö-netimi ele geçirmesini getirmiştir. Proletaryanın geriyedüşüşünün nedeni, komünist partinin izlediği yanlış politikadır.

Toplu Yazılar

95

Page 97: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Komünist parti, iktidarın sınıfsal yönünü ve toplumsal gelişme-nin proleter öncülüğü yönünü sürekli olarak zayıflatmıştır. Ko-münist parti, kendi proleter yapısını zayıflatarak, aynı şekildeiktidarın proleter-sınıfsal yönünü zayıflatarak, kendi yıkılışınıve sosyalizmin kazanımlarının tehlike altına girmesini getirdi.Proletaryanın politik ve toplumsal örgütlerdeki rolünün zayıfla-ması, toplumun sosyalizmden uzaklaşmasını getirir. Çünküancak proletarya, sosyalizmi sürekli olarak geliştire geliştire ko-münizme doğru götürecektir. Kendine ne kadar sosyalist desede küçük burjuvalar, entelektüeller ve kolektif çiftçiler toplumukomünizme götürmezler. Açıkça ortaya çıkıyor ki proletaryatoplumdaki yönetici ve yönlendirici rolünü dolaylı olarak değil,doğrudan yerine getirmediği sürece, sosyalizm gelişmesi sap-malar gösterir. Proletarya toplumdaki yönetici ve yönlendiricirolünü komünist parti ve proletarya diktatörlüğü aygıtı olan“Sovyetler” ya da Halk Meclisleri aracılığı ile yerine getirir. Sos-yalist proletarya, buralardaki rolünü dolaylı temsilcilere bırak-mamalı. Doğrudan, duruma el koymalı. Proleter kontrolzorunludur. Proletaryanın doğrudan katılmadığı, sosyalist de-mokrasi bozulmaya ve yozlaşmaya başlar. Olan tam da budur.Şimdi sosyalist proletaryaya bir “ikinci devrim” niteliğinde ta-rihi görev düşüyor. O da, tüm politik ve toplumsal örgütlerdeküçük burjuva temsilcileri uzaklaştırıp, yönetici ve yönlendiricirolü kendisinin üstlenmesidir. Politik konumdan aşağıya düşüşdaha fazla devam edemez. Şimdi yeniden sosyalist proletaryanınyükseliş zamanıdır.

SOSYALİZMİN BUGÜNKÜ SORUNLARI GEÇİCİDİRGELECEK SOSYALİZMDİRŞimdiye kadar ortaya çıkan toplumsal sistemler içinde yal-

nızca sosyalizm sorunlarını gizlememiş ve açık olarak ortayakoymuştur. Sosyalizm yüzyılımız boyunca kendi sorunlarını sü-rekli olarak açık biçimde dünya halkları önünde tartışmıştır. Ka-pitalizm ise, sorunlarını sürekli olarak gizlemiştir. Açıklık,sosyalizmin, kapitalizme başka bir üstünlüğüdür. Bugün, sosya-lizmin karşı karşıya olduğu güçlükleri bütün dünya biliyor. Herşey açık olarak ortadadır. Sosyalizm, kendi sorunlarını ancak,kendi içinde ve açıklık yöntemi ile giderebilir. Açıklık, kendi ha-talarını gidermenin en iyi yoludur. Ve ancak bir toplumsal sistemolarak sosyalizm, kendi sorunlarını çözme yeteneğine sahiptir.Kapitalizmin böylesi bir yeteneği yoktur. Kapitalizm, yarattığı

C. Dağlı

96

Page 98: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

toplumsal sorunların hiç birini köklü olarak çözemez. Her yenikapitalistçe çözüm, beraberinde daha büyük sorunlar getirir. Ka-pitalizmin çözüm dediği, aslında sorundur. Sosyalizm ise sorundeğildir, çözer.

Sosyalist ülkelerdeki küçük burjuvaların Doğu Avrupa’dayönetimi ele geçirdiğini söyledik. Onların temel yönelişleri, ka-pitalizmle bütünleşmektir. Onlar bu yönden anti-sosyalisttirler.İktidar şansları onların son şanslarıdır. Bu seferde şansları yüz-lerine gülmeyecek. Valessa’nın içine girdiği çıkmaz bunu gös-teriyor. Küçük burjuva anti-sosyalist yönetimler, büyük birçıkmaz içindeler. Sosyalist ülkelerde, sosyalizmin politik ve eko-nomik kazanımları büyük ölçüde tahrip edildi, ancak sosyalistüretim ilişkileri henüz ortadan kaldırılamadı. Bunun yanında sos-yalizmin pek çok politik organı tüm yıkıma rağmen varlığını ko-ruyor. Tarihsel materyalizme ve ekonomi politiğe göre sonçözümlemede belirleyici olan ekonomik ilişkilerdir (teknik ge-lişim bunun içindedir) ancak, politik üst yapı alt yapı karşısındapasif değildir. Hele sosyalist ülkelerde politik üst yapı son dereceaktiftir. Küçük burjuvalar politik yapıya dayanarak, sosyalizmiyıkmaya çalışıyorlar. Ancak, sosyalist ülkelerde her şey onlardeğildir. Komünistler ve sosyalist proletarya ve Kızıl Ordu sonsözü söylemedi. Şimdi eylem ve söz sırası onlarındır.

Sosyalizm ardında parlak bir geçmiş bıraktı. Önünde isebüyük bir dünya var, büyük bir gelecek var. Gelecek sosyaliz-mindir.

Devrimci Emek

Eylül–1991

Sayı: 6

Toplu Yazılar

97

Page 99: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

KARŞI DEVRİMCİLERİN KAPİTALİZM YOLUNDA

NE KADAR ŞANSLARI VAR

Şimdi yazacaklarımız, daha önce yazdıklarımızın devamıniteliğindedir. Bütün zamanların ve yüzyılımızın en etkin, sü-rükleyici ve en derin tarihsel hareketi olan sosyalizmin sorunla-rının son derece karmaşık olduğunu ve bu sorunları bir-iki yazıile anlatmanın güç olduğunu ve bunun, ancak, bir dizi araştırmave yazı ile anlatabileceğini daha önce de belirttik. Bundan sonrada yüz milyonlarca insanın sosyalist deneyimini irdelemek için,sorun üzerine görüş belirtmeye devam edeceğiz. Yüz milyon-larca insanın bu büyük tarihi eylemi ve pratik toplumsal girişimiyüzeysel ve subjektif burjuva önyargılarla kavranamaz. Komü-nist devrimin ilk pratik örneklerini öz olarak kavramak için şuanda yönetimde bulunan karşı-devrimci küçük burjuva politikgüçlerin söylediklerini de esas almayacağız. Nasıl ki, bir insanhakkında karar verebilmek için, o insanın, kendisi hakkında söy-lediklerine bakılmaz da yaptıklarına ve gelişme içindeki konu-muna bakılırsa aynı şekilde bir toplum hakkında kararverebilmek için, geçici olarak, söz konusu toplumun yönetimle-rinde bulunanların, kendi dönemleri için söylediklerine bakıl-maz. İnceleyeceğimiz toplumu, kendi diyalektiği içinde, belli birtarihi gelişim içinde ele almak gerekiyor. Her türden oportünist-revizyonistler, Troçkistler ve Maocular neden, yüz milyonlarınpratik deneyimine subjektif yaklaşıyorlar. Bu görüş sahipleri,saçma bir teoriye sahip oldukları için mi, sosyalizm üzerine böy-

C. Dağlı

98

Page 100: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lesi temelsiz görüş ortaya koyuyorlar. Bir teorinin doğru mu yan-lış mı olduğunu belirlemek için onu teorik yolla ispatlamak boşbir çabadır, bir teorinin ve teorinin gücünün ispatı pratiktir veher gün gözlerimizin önünde olup-biten olaylardır. Biz, proleterkomünistler olarak, bu, duygusal ütopik küçük burjuva sosya-lizm anlayışlarına hiç bir değer vermiyoruz. Toplumlar üzerine,bilimsel-diyalektik yöntemlerle irdeleme yapacağız. Gerisinepek kulak asmıyoruz.

KAPİTALİZMDEN KOMÜNİZME GEÇİŞ SÜRECİNİN GETİRDİĞİ SORUNLARKapitalizmden komünizme geçişi sağlayan proletarya dev-

rimlerinin nesnel koşulları, bu devrime öncülük eden sınıf vepartinin iradeleri dışında doğar. Kapitalizmden komünizme ge-çişte olduğu gibi, tüm toplumlardan bir üst toplum biçimine ge-çişte, eğer dönüştürülmesi gereken toplumun bağrında yenitoplumun maddi öncülleri ortaya çıkmamışsa, hiç bir subjektifçaba ile eski toplum yıkılmaz ve yeni toplum kurulamaz. Çünküher toplumun üretici güçleri daha önce kazanılmış bir güçtür; buüretici güçleri geliştirecek ve kazanılmış olandan daha üstün biriletişim biçimi ve kitlelere daha üstün bir toplum biçimi sağla-yacak olan yeni üretim biçiminin maddi ön koşulları kendinigöstermeden hiç bir devrimci sınıf, kazanılmış hakları bırakma-yacak olan kitleleri peşinde sürükleyemez. Bu anlamda şimdiyekadar şu iddia ileri sürülmüştür: kapitalizm tamamen olgunlaş-madan ve kapitalizmin bağrında sosyalizmin öncülleri tamamenbelirgin olarak ortaya çıkmadan proletarya devrimi zafere ula-şamaz. Gene bu görüşe göre, proletarya politik iktidarı ele ge-çirse bile toplumu sosyalizme dönüştüremez. Bu savı ilerisürenler, Ekim Devrimi’ni de bu çerçevede olgunlaşmadan ger-çekleşmiş bir devrim olarak görürler. Ve sonuç olarak da, bugünsosyalizmin başına gelen tüm felaketlerin temelinde sözünü et-tikleri nedenlerin yattığını söylüyorlar. Esasında bu savlar yenideğil, aynı savlar Lenin zamanında da ortaya atıldı. Ekim Dev-rimi yıllarında Kautsky, “Sovyetler bütün iktidarı devralmama-lıdır” derken bunu kastediyordu. O zaman Lenin tarafındanyanıtlanan bu görüşler yeniden karşımıza çıkınca Leninistler ola-rak yeniden yanıtlamamız gerekiyor. Sosyalizmin yaklaşık 70yıllık pratiğini gördükten sonra çok rahat bir biçimde şunu söy-leyebiliriz: Sovyet proletaryası, Ekim Devrimi girişimi ile dün-

Toplu Yazılar

99

Page 101: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yada büyük bir tarihsel hareketi başlatmış ve önderlik etmiştir.Daha sonra sosyalizmin bir sistem durumuna gelmesi ile çürü-yen kapitalizmin yıkılışı ve sosyalizmin kuruluşu daha da hızlı-lık kazanmıştır. Proletaryanın devrimci zoru burada yenitoplumun doğumunu hızlandırıcı bir ebe rolü oynamıştır. Hiç biryeni toplum biçiminin, eski toplumun bağrında tamamen ol-gunlaşması beklenmez. Burjuvazi kapitalizm eski feodal toplu-mun bağrında tamamen olgunlaşmadan kendi zoru ile yenitoplumu doğurtmuştur. Geçen yüzyıllarda Avrupa’da girişilenburjuva devrimleri, yeni toplumun oluşunu hızlandıran devrim-ler olmuşlardır. Ekim devrimi de kapitalizmin yıkılması ve yenitoplum olan sosyalizmin kurulması için devrimci bir rol oyna-mıştır. Ekim Devrimi, yeni bir çağ başlatmakla kalmamış aynızamanda başlattığı yeni tarihi girişim ile kapitalizmin dünya bu-nalımını da başlatmıştır. Ekim Devrimi, bir daha düzelmeyecekbiçimde kapitalizmin dünya çapındaki pazar birliğini ortadankaldırmıştır. Kapitalizmin dünya bunalımı koşullarında dahasonra Avrupa’da ve dünyada pek çok devrimci ayaklanma mey-dana gelmiş ve bir dizi ülke sosyalizme yönelmiştir. Yani, EkimDevrimi kapitalizm tamamen olgunlaşmadan ve “zamansız”gerçekleşme bir yana tarihi evrimi işte böyle hızlandırmıştır.Kaldı ki Ekim Devrimi’ni zamansız bulanlar eğer emperyalizmikavramışlarsa, bu iddialarının ne kadar temelsiz olduğunu gö-recekler. Çünkü tekelcilik, emperyalist-kapitalizmin sosyalizmiçin tamamen olgun duruma gelmesi demektir. Tekelci kapita-lizmin, sosyalizmin arifesi olduğu neredeyse yüzyıldır söyleni-yor. Tam bir yüzyıl boyunca söylenen ve gösterilen bu bilimseldoğrudan şimdiye kadar hiçbir şey öğrenmemişseniz ve bundansonra da hiçbir şey öğrenemezsiniz. Yüz milyonlarca kitleninbüyük tarihi girişimine, sosyalizmin zengin pratiğine rağmenkalkıp, Ekim Devrimi’nin zamansız olduğunu söylemek için tamanlamıyla burjuva safta olmak gerekir.

Sosyalizmin, Sovyetler Birliği’ndeki pratiğinin kendisi, sos-yalist üretim biçiminin ve bu üretim biçimi üzerine oturan sos-yalist toplumun, kapitalizmden üstün olduğunun ispatı olmuştur.İlk defa bir geri ülke, başkalarını sömürmeden ve tamamen kendiüretici güçlerinin çabası ile dünyanın güçlü bir ülkesi haline gel-miştir. Bu nasıl oldu. Bu, tamamen sosyalizm sayesinde olmuş-tur. Sosyalizm, insanlığa getirdiği büyük ilerleme bir yanadünyadaki tüm ezilen halklara ve proletaryaya kurtuluş yolunugöstermesi açısından bile büyük bir tarihi girişimdir. Sosyalist

C. Dağlı

100

Page 102: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ülkeler, sömürücü, baskıcı burjuva sınıf olmadan insanların ya-şayabileceğini ve gelişmenin burjuvazisiz daha hızlı olabilece-ğini göstermiştir. Bugün, uluslararası proletarya sosyalizmegeçişin zengin taktiklerine, sosyalizmin kuruluş birikimine vesosyalizmi geliştirmenin olağanüstü çabalarının deneyimine sa-hiptir. Bugün, proletarya, kapitalizmin hakkından gelebilecektaktik, örgütlenme, ekonomik kuruculuk birikimi ve büyük bilgibirikimine sahiptir.

Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa, Çin, Küba ve diğer sosya-list ülkelerde, sosyalizmin çeşitli düzeylerde kuruluşu bir şeyikesin olarak ispatladı: içerde sosyalist üretim biçimi, eski toplu-mun üretim biçimi karşısında üstünlük sağlamıştır. Üretim araç-larının ortak mülkiyetinin kurulması; eski toplumun üretimaraçlarının özel mülkiyetini yıktığının pratik ispatıdır. Ekonomi-politik bilgisi olan herkes bilir ki, üretim araçlarının özel mülki-yetine son vermeden, bu araçların ortaklaşa mülkiyetikurulamaz. Yani, bu ülkelerde ulaşılan düzey, bilfiil eski mülki-yet biçiminin eleştirisi anlamına gelir. Eğer proletarya, üreticigüçleri sosyalizm altında geliştirmemiş olsaydı bir gün bile ik-tidarda kalamazdı. Yeni toplumun ortaya çıkısı ve on yıllar boyuyaşaması eski toplum biçimi karşısında kesin bir üstünlüktür.Marksist teori, pratikte doğrulanmıştır.

Peki, içerde, eski toplum karşısında üstünlük sağlaması sos-yalizmin, yıkılan eski toplumun tüm etkilerinden kurtulması an-lamına mı geliyor. Sosyalizmin, bağrında doğduğu eskitoplumun tüm izlerinden kurtulamayacağını Marx, daha henüzsosyalizmin pratiği yokken, teorik olarak gösterdi. Marx Lasal-le’cılarla tartışırken konu üzerine görüşlerini açıklamıştır:

“Burada, karşılaştığımız şey, kendine özgü olan temellerüzerinde gelişmiş olan bir komünist toplum değildir, tersine, ka-pitalist toplumdan çıkıp geldiği biçimiyle bir komünist toplum-dur: dolayısıyla, iktisadi, manevi, entelektüel, bütünbakımlardan, bağrından çıktığı eski toplumun damgasını halataşıyan bir toplumdur.”

Sosyalist toplum adını verdiğimiz bu toplumsal evreMarx’ın teorik olarak açıkladığı gibi her bakımdan eski toplu-mun izlerini üzerinde taşır. Komünist toplum bir bütündür. Sos-yalizm, bu toplumun ilk evresidir. Proletarya, sosyalizmevresinde, komünist üst evrenin maddi ve teknik temellerini ha-zırlar. Komünist toplum, bu kendi ilk evresinde, kendi esas te-mellerine sahip olur. Bu açıdan sosyalizm evresinde, sosyalizmin

Toplu Yazılar

101

Page 103: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

olgunlaşması ve yaşaması bir üst evreye geçişte temel bir roloynar.

Bilindiği gibi Marks komünist toplumun kuruluşu üzerineteorik görüşleri kapitalizmin en yüksek oranda geliştiği modernAvrupa’yı göz önünde bulundurarak belirlemiştir. Tarihi koşul-ların değişmesi ve proleter devrimlerin kapitalizmin anavatan-larında değil de, ekonomik bakımdan geri olan doğuda yapılmasıve ilk sosyalizm pratiğinin buralarda ortaya çıkması yeni du-rumlar ortaya çıkarmıştır. Bir kere, sosyalizm ekonomik olarakgelişmiş alanlarda gerçekleşmediği için, diğer ülke halkları ken-diliğinden sosyalizmin bu örneklerini izlememişlerdir. Sosya-lizmin ilk örneği yaşamak için uzun bir savaş vermek zorundakalmıştır. Güçlü bir emperyalizmin varlığı, sosyalizmin kendiyolunda gelişmesinde pek çok engeller çıkartmıştır. Emperya-lizm, sıcak savaş, ekonomik ambargo ve soğuk savaş yolları ilesosyalizmin yaygınlaşması ve gelişmesini önlemeye çalışmıştır.Sosyalizm, içerde, eski toplum karşısında üstünlüğünü ispatla-mış ancak, dış dünya da güçlü ekonomik zenginliği olan kapita-lizm karşısında üstünlüğünü ispatlamak için ekonomik yoldançok şey yapması gerekiyordu. Bu alandaki mücadele uzun yıl-lar devam etti. Kapitalizm, içerde tasfiye edilmişti ancak, kapi-talizmin kendisi, sosyalizmin dışında yaşamaya devam etti. İşte,sosyalizmin, güçlü bir kapitalist sistemle aynı dünyada yaşamazorunluluğu ve bunun getirdiği sorunlar pratik olarak ortayaçıktı; Şimdi, pratikte ortaya çıkan sorunları teorik olarak açıkla-mamız gerekiyor.

Bu açıdan “geriye dönüş” sorununu açıklamamız gerekiyor.Sosyalizmin, komünist toplumun ilk evresi olduğunu ve bu ev-rede toplumun, bağrından çıktığı eski kapitalist toplumun izle-rini ekonomik, manevi, entelektüel her yönden üzerindetaşıdığını biliyoruz. Bunun yanında sosyalizmin, varlığını sür-düren, güçlü bir emperyalist sistemin sürekli baskısı altında bu-lunduğunu da biliyoruz. Bu koşullarda “geriye dönüş” olanağıvar mıdır? Bu soruya teorik olarak evet demek mümkün. Pratikolarak da bu yöne doğru açılan ülkelerin durumuna bakarak gö-receğiz. Teorik olarak mümkündür diyoruz. Eğer teorimiz birmaddi temelden hareket ediyorsa ve bilimselse, teorik olarakaçıkladığımız bir şeyin nesnel temelleri var demektir. Lenin,kendi döneminde sosyalizmden geriye, kapitalizme dönüşün ola-naklı olduğunu belirtmiştir. Eski toplumun izlerini üzerinden ta-

C. Dağlı

102

Page 104: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

mamen atamamış olan bir toplumun, kendi içinde eski toplumuyaşatması mümkündür. Unutmamak gerekir ki, eski, bir süredaha yeni içinde tutunur ve yaşar. Sınıfları kaldırmanın ekono-mik temelleri tamamen ortadan kaldırılmadan eskiye dönüş ko-şulları tamamen ortadan kaldırılmadan, geriye dönüşmümkündür. Geriye dönüş şu durumlara bağlıdır:

1- Kapitalizmin, emperyalizmin, sosyalizmi dışarıdan hemzor yoluyla ve hem de ekonomik gücü ile yıkması:

2- İçerde, sosyalizmin, izlerinden kurtulamadığı eski top-luma üstünlüğünü gösterememesi:

3- Dışarıda emperyalizmin ve içerde de eski toplumun güç-lerinin birleşip, sosyalizmin gelişimini bozması. Buna, sosya-lizmin tüm bu baskıların tehdidi altında kendi üretici güçlerinigeliştiremeyip, yozlaşmaya başlamasını da eklemek gerekir.Şimdiye kadar tüm etkenler kullanıldı ve sosyalizmin gelişme-sinin önü kesilmeye çalışıldı. İç koşulları, dış koşullardan tama-men bağımsız saymamak gerekir. Daha önceki sayımızda içerdebunun ekonomik, politik ve entelektüel yönlerini açıkladık. İşçisınıfının, pasif duruma düşmesi, anti-sosyalistlerin partinin içe-risinde önemli konumda bulunmaları ve iktidar aygıtlarındakiyozlaşma ve buraların anti-sosyalistlerin birer mevzisi durumunagelmesi ve önemli politik konum elde eden karşı-devrimcilerle,emperyalizm birlikte bir çaba ile geriye dönüşü hızlandırabilir-ler. Biz, şimdiye kadar geriye dönüldüğüne dair her hangi birşey söylemedik. Sadece, önemli politik konumları ele geçirenve emperyalizmle birleşen anti-sosyalistlerin bu yönde çabala-rının olduğunu söyledik. Bunun dışında hiç kimse kalkıp da buülkelerin kapitalist olduğunu henüz ispatlayabilmiş değildir. Bukonuda ileri sürülen düşünceler var ama “şeylerle düşünceleribirbirine karıştırmamak gerekir.” Her zaman şeylerle düşünce-ler arasında bir uyum olmaz. Düşüncenin, gerçek durumu yan-sıtmadığı ve gerçek durumla çeliştiği zamanlar, hiç de azdeğildir. Bilindiği gibi, Çin’in kendi ülkesinde emperyalizminyatırım yapmasına izin vermesi karşısında hemen Çin kapitalistilan edildi. Oysa görüyoruz aradan yıllar geçti, Çin sosyalizmyolunda ilerlemeye devam ediyor. Çin’de sosyalizm güçleri po-litik üst yapıda egemenler ve orda üretim araçlarının ortak mül-kiyeti var. Orada da sosyalizmin güçlükleri var. Ancak,sosyalizm orada da bir olgudur ve bu olgu öyle bir çırpıda orta-dan kaldırılamaz.

Toplu Yazılar

103

Page 105: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Sovyetler Birliği’nde ve Doğu Avrupa ülkelerinde politikyönetimi ele geçiren ve belli bir kitle desteği olan karşı-devrim-ciler, ellerindeki politik olanakları kullanıp, istedikleri biçimdetoplumu kapitalizme sokabilirler mi? Bu, eğer o kadar kolay ol-saydı çoktan gerçekleşirdi. İleriye gitme ile geriye dönüş; ile-rici-devrimci güçlerle, gerici küçük burjuva güçler arasındamücadele kıyasıya bir biçimde devam ediyor. Yüz milyonlarcainsanın gerçekleştirdiği şeyleri bir çırpıda ortadan kaldırmakkolay olmayacaktır. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki in-sanlar sosyalizmi kendi istekleri ile kurdular. Sosyalizm bura-larda bir toplumsal olgu oldu. Bu olguyu yıkmak pek öyle kolaydeğildir. Bugünkü gelişmelerin ışığında yeniden Marx’ın sor-duğu ve yanıtladığı şu sorulara dönüyoruz:

“İnsanlar kendileri için şu ya da bu biçimde bir toplum seç-mekte özgür müdürler? Asla...”

Marx, bunu yanıtlıyor:“İnsanlar kendi üretici güçlerini ki tüm kendi tarihlerinin

temelidir -seçmekte özgür olmadıklarını eklemek gereksiz, çünküher üretici güç, daha önceki eylemlerin ürünü edinilmiş bir güç-tür.”(2) Sosyalizmin üretici güçleri de daha önceki eyleminürünü olan güçlerdir. Hiç şüphesiz insanlar kendi tarihlerini ken-dileri yaparlar. Ancak, insanlar kendi tarihlerini, bir önceki ku-şağın kazandığı şeylerin gerisine giderek yapamazlar. İnsanlar,eylemlerini belirli tarihi koşullar altında yaparlar. Bu açıdan, in-sanlar, her hangi bir toplumu seçmekte özgür değiller. Doğu Av-rupa’da insanlar istedikleri toplumu seçmekte özgür müdürler?Tamamen özgür değiller. Bu, birileri engellediği için değildir.İnsanlar, sosyalizmin kazanılmış üretici güçlerinden kolay vaz-geçmeyecekleri için böyledir.

Burada özel mülkiyete yönelişi nasıl açıklamak gerekiyor?Özel mülkiyete yöneliş, toplumun sosyalizm yolundan uzaklaş-tırılması için gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Özel mülkiyet, top-lumun komünizm yolunda ilerlemesinin önünde büyük birengeldir. Özel mülkiyetle komünizme değil, olsa kapitalizme gi-dilir. Özel mülkiyet her koşulda kapitalizmi doğurmaz. Özelmülkiyet tarihi gelişimi içinde, belli gelişme koşullarında kapi-talizme dönüştü. Kapitalizmin, özel mülkiyetin temeli üzerindedoğduğunu biliyoruz. Ancak ekonomi-politiği bilen herkes,kendi emeğine dayanan mülkiyetle başkalarının emeğinin ürünüolan özel mülkiyet arasında temel farklılık olduğunu bilir. Üre-

C. Dağlı

104

Page 106: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ticinin kendi emeğine dayanan özel mülkiyeti, tarihin uzun za-manından beri vardı. Kapitalist özel mülkiyet daha sonra ortayaçıktı. Kapitalist özel mülkiyetin temel koşulu, başkalarının eme-ğinin ürünü olmasıdır. Kapitalist özel mülkiyet ücretli emeğinkullanımı sonucu gerçekleşmiştir. Ücretli emek, kapitalizmin ko-şuludur. Bu koşul olmadan özel mülkiyet kapitalizme dönüşmez.Özel mülkiyet, meta ekonomisi koşullarında kapitalist mülki-yete dönüşür. Kaldı ki mülkiyet biçimi bir üretim tarzının hu-kuki ifadesidir. Doğrusu Marx’ın kullandığı üretim tarzıifadesidir. Bir toplumun üretim biçimi ne ise, mülkiyet biçimide buna denk düşer. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkele-rindeki üretim biçiminin bir “kapitalist üretim biçimi” olduğuortaya konmadan herhangi bir “geriye dönüşten” söz edilemez.

Stalin’den de biliyoruz ki bazı hallerde özel mülkiyet, sos-yalizme hizmet eder. Sosyalizmin uzun dönem, küçük meta eko-nomisi ile birlikte yaşadığını, büyük kolektif sosyalistekonominin, süreç içinde küçük meta ekonomisini yutacağı birgerçeklik olarak ortaya çıktı. Büyük mülkiyetin ortadan kaldır-dığı küçük meta ekonomisini geri getirmek istemekle anti-sos-yalistler, olsa olsa tarihin çarkını geriye çevirmeye çalışan birergerici konumuna düşmüşlerdir. Burada esas üzerinde durulmasıgereken önemli nokta şudur: Doğu Avrupa’daki küçük mülkiyetgiderek, dışarıdaki kapitalist ekonominin bir parçası haline ge-lirse işte o zaman, küçük mülkiyet kapitalizmi doğuracaktır. Butehlike vardır ve küçümsenmemeli. Pratikte, özel mülkiyete yö-neliş tamamen gerçekleşti mi? Özel mülkiyet kararının, kitlele-rin direnişi ile karşılaştığını herkes biliyor. Üretim araçlarınınortaklaşa kullanımından, üretim araçlarının özel mülkiyetine dö-nüşün pek öyle kolay olmayacağını söyledik. Özel mülkiyet yan-lılarının işi epey zor, hem de çok zor. Bu yolun zor olduğunubilen kapitalizm yanlıları, bu sefer büyük ekonomik işletmeleri,emperyalist tekellere satma yoluna başvuruyorlar. Bu alandabelli ilerleme kaydedildi. Çin’de daha önce gerçekleşti buna rağ-men, bu üretim tarzını bir bütün olarak bozamıyor. Üretim tarzısosyalist olduğu ve toplum, sosyalist üretici güçlerden vazgeç-mediği sürece, emperyalist sermaye yatırımı sınırlı olanaklarasahip olur. Emperyalist sermaye, kapitalist ülkelerde oynadığırolü buralarda oynayamaz. Hiç kimse uzun süredir bu yola girenWalesa kadar zor durumda değil.

Bunlarla neyi ispatlamaya çalışıyoruz? İspatlamaya çalıştı-

Toplu Yazılar

105

Page 107: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ğımız şey, bir üretim biçiminin niteliği değişmediği ve ondandaha üstün bir üretim biçimi onun yerini almadığı sürece insan-lar kazanılmış üretici güçlerinden vazgeçmeyeceklerdir. Çünkütemel çıkmazları kapitalizme dönmek olan küçük burjuva geri-cilerinin kapitalizm yolunda ne kadar şansları olduğunu göster-memiz gerekiyor. Bu açıdan politik yapının durumunu veekonomik yapı ile ilişkisini açıklığa kavuşturmalıyız.

EKONOMİK GÜCÜN VE POLİTİK GÜCÜN KARŞILIKLI İLİŞKİSİSosyalizm düşmanları, Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa

ülkelerinde önemli politik mevzileri ellerinde bulunduruyorlar.Sosyalizm düşmanlarının bu ülkelerde “iktidarda” olduğunusöylüyoruz. Burada “iktidar” kavramını en dar anlamında kul-lanıyoruz. Kelimenin en tam anlamıyla, anti-sosyalistler iktidardeğiller. Karşı-devrimciler henüz iktidarın tüm organlarını elegeçiremediler. Bu yönde de çabaları devam ediyor, ama henüzistedikleri sonucu alamadılar. Gerici güçler daha çok hükümetalanını kontrol ediyorlar. Oysaki politik iktidarın tek organı hü-kümet değildir. Özellikle Kızıl Ordu önemli bir güçtür. Anti-sos-yalistler orduyu tam anlamıyla yanlarına çekemediler. Bu alandamücadele devam ediyor. Diğer merkezi ve yerel iktidar organ-larında komünistler, işçiler önemli konumlara sahipler. Politiküst yapıda mücadele sona ermedi, tersine daha sertleşerek devamedecektir. Sovyetler Birliği’ndeki 19 Ağustos hareketi bununböyle olacağını gösteriyor. Çekoslovakya Devlet Başkanı V.Havel, daha önce yaptığı açıklamada yarınlarda neler olacağınıbilmediğini açıklarken bu gerçeğin altını çizmişti. Gene Polon-ya’nın “lideri” Valesa, eğer söz verdiği işleri yapamazsa, konu-munun uzun sürmeyeceğini belirtirken gene hep aynı durumubelirtiyordu; “Karşı-devrimcilerle, komünist güçler arasındakimücadelede, gericiler belirli bir inisiyatif ele geçirdiler. Bu ini-siyatif ise sınırlıdır. Politik alanda komünistlerle gerici güçlerarasında mücadele epey sert geçecektir.”

Bir an, karşı-devrimcilerin tüm politik gücü ellerinde bu-lundurduklarını düşünelim. Bu koşullarda bile onların şansları-nın ne kadar olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bütün olasılıklarıgöz önünde bulundurmalıyız. Materyalist tarih anlayışından ha-reket edecek olursak, ekonomik durumun, politik durumu belir-

C. Dağlı

106

Page 108: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lediğini göreceğiz. Eğer, politik güç ekonomik duruma ters dü-şerse, o zaman arada bir çatışma çıkar ve son çözümlemede eko-nomik durum (maddi yaşamın üretimi ve yeniden üretimi)belirleyici olur. Bu, şu anlama gelmez: politik güç ekonomik güçkarşısında pasiftir. Kesinlikle hayır. Politik üst yapı, alt yapı kar-şısında pasif değildir. Politik kurumlar, alt yapı kurumları üze-rinde etkide bulunurlar. Hele bu toplum, kapitalizmdenkomünizme geçişte, komünizmin ilk evresi olan sosyalizm isedurum şöyledir: Politik üst yapı, alt yapı, karşısında son dereceaktiftir. Çünkü emeğin yeniden örgütlenmesi, politik üst yapıeliyle gerçekleşiyor. Burada politik yapıdaki bir bozulma vesapma alt yapıyı ve ekonomiyi olumsuz yönden etkiler. Politikyapıyı ekonomik alt yapı karşısında edilgen olarak görmekbüyük bir yanılgı olur. Ekonomik durumla bunun politik durumuarasındaki ilişkiyi ele alırken Engels bir yanlışı daha sonra dü-zeltmiştir:

“...Maddeci tarih görüşüne göre, tarihin belirleyici etkene,nihai kademede gerçek hayatın üretimi ve yeniden üretimidir.Ne Marx, ne de ben, bunun ötesinde bir şey söylemedik. Bun-dan sonra biri kalkar da, bu önermeye, iktisadi etken tek belir-leyici etkendir dedirtecek kadar işkence ederse onu, boş, soyutsaçma bir cümle haline getirir...”(3)

Engels aynı yazısında politik yapının tarihin akışı üzerindenasıl etkide bulunduğunu net biçimde açıklıyor. Sovyetler Bir-liği ve diğerlerinde politik üst yapıyı ele geçirenler, ellerindekipolitik gücü, tarihin akışı yönünde değil de, tersi yönde kullanı-yorlar. Karşı-devrimciler, tarihin akışının kapitalizm yönündeolması için bütün aktifliği ile sahnedeler. Onlar, karşı-devrimcieylemlerini derinleştiren tarihi gelişimi ve ekonomik durumlapolitik durumun ilişkisini unutuyorlar. Son çözümlemede belir-leyici etken, maddi yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir. Ta-rihin bu gerçek gelişimine rağmen, sosyalizm düşmanlarısosyalist ekonomiyi tahrip etmek için bütün güçlerini hareketegeçirmiş durumdalar. Bu durumda devlet gücü ekonomi karşı-sında hangi yönde etkide bulunur. Bu sorunu Engels’in sapta-maları ile gösterelim:

“Devlet iktidarının iktisadi gelişim üzerindeki etkisi üç türlüolabilir. Aynı yönde etki edebilir, o zaman her şey daha hızlıyürür; iktisadi gelişimin aksi yönünde etki edebilir ve günü-müzde bütün büyük halklarda olduğu gibi belli bir zaman içindeiflas eder; ya da, iktisadi gelişmeye bazı yolları kapayıp bazıla-

Toplu Yazılar

107

Page 109: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rını açabilir- netice itibariyle bu durum, daha öncekilerin iki-sinden birine irca olur. Ama açıktır ki, ikinci ve üçüncü durum-larda siyasi iktidar, iktisadi gelişime büyük zarar verebilir veyığınla malzeme ve kuvvetin israfına yol açabilir.”(4)

Doğu Avrupa ülkelerinde Engelsin ikinci ve üçüncü şıktabelirttiği durumla karşı karşıyayız. Politik iktidar buralarda, eko-nomik evrimin tersi yönünde kullanılıyor. Bunun sonucu şu anekonominin pek çok malzemesi ve büyük bir güç tahrip ediliyor,yok ediliyor. Sonuçta, toplumun ekonomik gelişimi yönündekullanılmayıp, bu gelişimin tersi yönü de kullanıldığı için poli-tik iktidar, iflas etmeye mahkûmdur. Bundan komünist niteliği-mizden emin olduğumuz kadar eminiz. Sosyalizmdüşmanlarının iktidarlarının iflas etmesine kadar, sosyalist eko-nomi büyük bir tahribata uğrayacak ve bozulmuş olacaktır. Kit-leler, tarihin bir dersini, büyük bir güç kaybını ödeyerek tekraröğreneceklerdir.

Gördüğümüz gibi, karşı-devrimcilerin politik gücü kullana-rak, geriye dönüş yolunda çok fazla şansları yoktur. Tarihin ile-riye doğru gelişimine karşı çıkan gerici güçlerin trajik sonlarınıhep birlikte göreceğiz.

İÇİNDEN GEÇMEKTE OLDUĞUMUZ DÜNYA KOŞULLARI AÇISINDAN...Sosyalist ülkelerde iktidara gelen gerici küçük burjuvalar,

bugünkü uluslararası koşullardan yararlanıyorlar. ABD’nin nük-leer silahların indirimini politik ve toplumsal koşullardaki deği-şikliğe bağlaması şartı, sosyalizm düşmanlarına büyük birolanak verdi. Anti-sosyalistler ortaya çıkan bu durumdan yarar-lanmamazlık edemezlerdi. Çünkü bu tarihi fırsat ellerine herzaman geçmez. Bunun için olayları hızla tırmandırıyorlar. Ulus-lararası koşullar sık sık değişmiştir ve bundan sonra da böyleolacaktır. Silahsızlanma görüşmeleri beraberinde yeni sorunlarıda getiriyor. Herkesçe bilinen İkinci Dünya Savaşı koşullarınınbir anlaşması olan “Yalta Anlaşması”nın koşulları değişiyor.Sovyetler, kendi askerlerini Doğu Avrupa’dan çekti. Doğu Av-rupa ülkeleri kendi başlarına hareket ediyorlar. Oysaki anlaş-manın diğer yönü ABD ile ilgilidir. ABD, ikinci dünya savaşısonrası elde ettiği konumu sürdürmek için zorlanıyor. Almanyave Japonya halen ABD’nin askeri egemenliği altında bulunu-yorlar. Bu iki ülke, ABD’nin yıllardır uyguladığı politika gereği

C. Dağlı

108

Page 110: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

istedikleri biçimde hareket edemiyorlar. Her iki ülke, bunu kör-fez savaşı sonucunda daha iyi gördüler. ABD, Körfezde istediğigibi at koştururken bu iki ülke ise ABD atlarının seyisliğini ya-pıyorlardı. Onlar bu durumdan uzun süredir rahatsızlar. Zaten, buülke kamuoylarında, ABD’ye karşı giderek büyüyen bir tepkivar. Birleşmiş Almanya ve Ekonomik olarak güçlenmiş JaponyaABD’nin egemenliğine daha ne kadar ses çıkarmayacaklar?Bugün öyle bir noktaya gelinmiştir ki, her iki ülke de ABD ege-menliğinden kurtulmak için daha fazla beklemeyeceklerdir.Şimdi koşullar ABD’nin daha fazla eski konumunu sürdürme-sine uygun olmaktan uzaklaşıyor. Almanya, Sovyetlerin de des-teğini alarak “bağımsız” konuma gelmek istiyor. Bunu Japonyaizleyecektir. Bu durum, uluslararası ilişkilerde muazzam bir de-ğişiklik anlamına gelir. Hem emperyalist güç merkezleri arasıilişki değişecek ve hem de aralarındaki çelişkiler daha da kes-kinleşecek. Şimdiye kadar, sosyalizmin varlığından ötürü birbiriile savaşmayan emperyalist devler arası çelişki, sosyalizmin ge-çici durumundan ötürü daha da artacaktır. Uluslararası sürtüş-meler gündemdedir.

Emperyalistler arası çelişki ve sürtüşmelerin neler getirece-ğini tam bilemiyoruz. Ancak, yeni yöneliş kapitalizmin dünyaçapında sarsılmasını getirecektir, hem sosyalizm güçleri ve hemde uluslararası proleter hareket ve halkların kurtuluş mücadelesibu durumdan yararlanacaktır. İşin diğer önemli yanı, bugün küuluslararası “geçici” durumdan yararlanan sosyalizm düşman-ları, önümüzdeki dönemde bunu bulamayacaklardır. Uluslararasıkoşulların değişmesi ve emperyalistler arası çelişki ve sürtüş-melerin artması koşulları açısından da bakınca, sosyalizmi yıkıp,yerine kapitalizmi getirmek isteyen anti-komünistlerin fazlaşansları yoktur.

SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜSTÜNE YANLIŞ GÖRÜŞLERSosyalizmin sorunları üstüne ortaya konan iki yanlış görüş

üstünde durmak istiyoruz. Bunlardan ilki, sosyalizm koşulla-rında bürokrasi olmayacağı görüşüdür. Diğeri de, Ekim Devri-mi’nin dünya devrimine “büyüyememesi” görüşüdür. Sosyalizmkoşullarında bürokrasi sorunu: sosyalistler, kapitalist toplumda,toplumdan tamamen uzaklaşan ve toplumun üstünde bir güçolan bürokrasiyi ortadan kaldırmak için epey düşünmüşlerdir.

Toplu Yazılar

109

Page 111: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Sonuçta ortaya çeşitli önermeler çıktı. Bunlardan bilimsel sos-yalizm, bürokrasinin tamamen kalkmasının devletin işlerini ta-mamlamasına bağlı olduğunu belirtmiştir. Proleter sosyalizm,Sosyalizm altında memurlar denen “özel görevliler” topluluğu-nun yozlaşmaması ve proletaryanın emrinde çalışması için bellitedbirler getirir. Bunlardan biri, seçilen memurların, kitle tara-fından geri çağrılma olanağının sağlanması, ötekisi de bu me-murlar ekonomik ayrıcalığa sahip olmasınlar diye getirilenekonomik tedbir: Bir memurun aldığı paranın, en uzman işçisinaldığı ücreti geçmemesidir. Diğer bir önlem de proleter iktidarın,memurlar üzerinde sıkı kontrol sağlamasıdır. Tüm bu önlemler,devletin bürokratik yozlaşma içine düşmesini önleyici önlem-lerdir. Sosyalist ülkelerin kiminde bu ilkeler titizlikle uygulan-mamış ve süreç içinde devlet içinde bir yozlaşma başgöstermiştir. Eğer ders çıkaracaksak, bir yozlaşmanın olmamasıiçin proleter politik ayrılıkların sıkı kontrolü elden bırakmamasıgerektiği yönünde ve ulaşılan ilkelerin sıkı sıkıya uygulanmasıyönünde olmalıdır. Yoksa kimilerince ileri sürüldüğü gibi, sos-yalizm altında bürokrasi olmaz demek yanlıştır. Memurlar denen“özel görevliler” topluluğu devlet devam ettiği ve tüm kamu iş-lerinin birer basit iş haline gelmediği sürece var olacaklardır. Bukoşullar olmadan özel görevliler denen memurları ortadan kal-dırmak demek, pek çok idari işin ortada kalması demektir. Evet,memurların ve tüm özel görevli topluluklarının olmadıkları birdönem vardır. Bu dönem, devletin sönmeye yüz tuttuğu ve kamuişlerinin kitlelerce yerine getirildiği dönemdir. İnsanların, kendiişlerini yürütmek için “Özel görevlilere” ihtiyaç duymayacak-ları bir döneme doğru gidiyoruz. Ekonomik gelişim bizi orayagötürüyor. Ekim Devrimi’nin, bir dünya devrimine doğru “bü-yüme” sorununa gelince; esas olarak Troçkist görüş sahipleri vedaha sonra onlara yakınlık duyanlar sosyalizmin bugün ortayaçıkan felaketlerinin nedeninin, Ekim Devrimi’nin, Stalin’in ha-taları yüzünden bir dünya devrimine “dönüşememesinde” yattı-ğını söylüyorlar. Troçkistler, dünya devrimini bir eylem olaraktasarladılar. Ekim Devrimi’nden bu yana gelişmeler bizi birdünya devrimine götürüyor. Ekim Devrimi’nin bir dünya devri-mine doğru büyümediği görüşü boş bir iddiadır. Gelişmeler ta-mamen bu yöndedir. Arada bir fark vardır. O da, Troçkistler,dünya devrimini bir tek büyük eylem olarak görürler, marksist-ler ise dünya devrimi bir dizi ülkede gerçekleşen ve gerçekleşe-

C. Dağlı

110

Page 112: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

cek olan devrimler olarak görürler. Dünya devriminin bir tekeylem değil de bir dizi eylem sonucu gerçekleşmesinin nesnel te-melleri kapitalizmin eşitsiz gelişim yasasıdır. Bu yüzden ger-çekleşen tüm devrimler, bunun böyle olduğunun pratik kanıtlarıoldular. Dünya devrimine doğru gelişimde devrimler birbirin-den farklı zamanlarda ve farklı ülkelerde gerçekleşiyor. EkimDevrimi’nden sonra gerçekleşen devrimlerin yapıldığı ülkelerinsayısını ve devrimlerin kapsadığı kitlelerin sayısını ve bu dev-rimlerin üzerinde meydana geldiği alanları sayarsak, gelişmele-rin çok hızlı olduğunu görürüz. Dünya devrimine doğru, bundandaha hızlı nasıl gidilir? Bunun başka olanaklı yolu varsa, troç-kistler bize göstersinler. Belki de bu süreç içinde zaman zamanyavaşlamalar, geriye düşüşler olmuştur. Ancak, tarih düz birçizgi halinde hep yükseliş içinde olmuyor. Bazen, duraklamalarve geriye düşüşler görülür. Buna rağmen yüzyılımız içinde ger-çekleşen devrimler dünya devrimini kesinlikle hızlandırmıştır.Başka türlü olamazdı. Tarih böyle gerçekleşiyor. Evet, gelişmedünya devrimine doğrudur, birbirinden farklı süreç ve eylem-lerle...

Devrimci Emek

Ekim–1991

Sayı: 7

KAYNAK:

1- Karl Marx-F.Engels- Gotha ve Erfurt Programlarının

Eleştirisi (sf.29)

2- Karl Marx- Felsefenin Sefaleti (sf. 189)

3- Karl Marx-F.Engels- Felsefe İncelemeleri (sf. 143)

4- Karl Marx-F.Engels- Felsefe İncelemeleri (sf. 147)

Toplu Yazılar

111

Page 113: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

SERMAYENİN ULUSLARARASI POLİTİK HAREKETİ

SOSYAL DEMOKRASİ

Sosyal-demokrasi üzerine bu yazıyı kaleme aldığımız sıra, sosyal-demokratlar Avrupa’da ve Türkiye’de önemli güç ve prestij kaybınauğradılar. Sosyal-demokratların içine düştükleri bugünkü durum, on-ları işçi sınıfı için bir tehlike olmaktan çıkarmıyor. Tersine, iktidardakidiğer sermaye partileri karşısında “muhalefet” durumuna geçtikleriiçin, tehlike daha da artmış bulunuyor. Sosyal-demokrat partiler, ken-dilerini, işçi sınıfı hareketi ile birlikte aynı “muhalefet” düzlemindegöstereceklerdir. Bundan dolayı da burjuvaziye karşı gelişecek dev-rimci kitle hareketini kendi burjuva sosyal-demokrat potalarında top-lamaya çalışacaklar. Burada tehlike iki yönden geliyor: Birincisi,sosyal-demokratların kapitalizme karşı gelişen proletarya hareketinikendi platformlarında bloke etmeleri; ikincisi de, proleter sosyalist ha-reketin kendi bağımsız “sosyalist platformlarından” uzaklaşıp burjuvasosyal-demokrat doğrultuda sapmaya uğramasıdır. Söz konusu geliş-meler, bizi, sosyal-demokrasi üzerine kısa bir belirleme yapmaya gö-türdü. Özel olarak da Türkiye’de sosyalistlerin “dönekleşip” kitleselolarak sosyal-demokrat saflara gitmeleri, sosyal-demokrasinin sınıfsalözü üzerine belirlemeler yapmayı daha güncel hale getirdi. İşte prole-ter komünistlerin, sosyal-demokrasi üzerine belirlemeleri:

SOSYAL-DEMOKRASİNİN GEÇİRDİGİ ÜÇ EVRETekelci sermayenin uluslararası alanda politik hareketi olan sos-

yal-demokrasi, aynı zamanda sermayenin toplumsal bir hareketidir.Marx’ın belirttiği gibi “politik olmayan toplumsal hareket yoktur”.Sosyal-demokrasi politik bir hareket olarak aynı zamanda sermaye-nin toplumsal bir hareketidir. Bir politik hareket olarak sosyal-de-mokrasi yüz yılı aşan bir tarihe sahiptir. Geçen yüzyılın ortalarındanbu yana, toplumsal değişime bağlı olarak sosyal-demokrasi de bir top-lumsal hareket olarak değişime uğramıştır. Ancak sosyal-demokrasihep sermaye sınıfının bir toplumsal hareketi olmadı; bu hareket ilkdoğuşunda-proletaryanın politik bir hareketi olarak doğdu. Giderek,süreç içinde sermayenin bir politik hareketine dönüştü. Sosyal-de-mokrasinin geçirdiği evreler:

C. Dağlı

112

Page 114: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Proletaryanın politik hareketi olarak sosyal-demokrasi.Sosyal-demokrat partiler geçtiğimiz yüz yılın ortalarından sonra

proletaryanın sosyalist sınıf partileri olarak politik sahneye çıktılar.Marx ve Engels’in temellerini attığı, proletaryanın ilk uluslararası po-litik birliği olan Birinci Enternasyonal’den sonra çeşitli ülkelerde tektek proleter partiler ortaya çıktı. Avrupa’nın en büyük ve devrimci par-tilerinden olan Alman Sosyal-Demokrat Partisi bu dönemde ortayaçıktı. İlk Enternasyonal’in dağılmasından sonra kurulan İkinci En-ternasyonal işte bu sosyal-demokrat partiler tarafından oluşturulduve sürdürüldü. Bu dönem içinde faaliyet sürdüren sosyal-demokratpartiler içinde önemli ideolojik mücadeleler verildi. Bu partilerden enünlüsü olan Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin ilk programı mark-sistler tarafından hazırlanmışken, daha sonra Lasal’cılar kendi prog-ramlarını partiye kabul ettirdiler. Bu partiler içinde, devrimci kanatla,ılımlı kanat; marksistlerle, oportünistler ve çeşitli politik akımlar ara-sında mücadele sürüp gitti. İç mücadelenin aldığı ideolojik biçim neolursa olsun bu dönem kurulan sosyal-demokrat partiler doğrudan iş-çiler tarafından ve onların aydınları tarafından oluşturulmuştur.

İkinci Enternasyonal’den Ekim Devrimi’ne kadar kurulan pro-letarya partileri kendilerine sosyal-demokrat diyorlardı. 1890 ortala-rından sonra kurulan Bulgar Sosyal-Demokrat işçi Partisi (BS-DİP),Rusya’da kurulan Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) ve Uk-rayna’da kurulan Ukrayna Sosyal-Demokrat İşçi Partisi ve diğer ül-kelerde kurulan proletarya partileri hep kendilerini bu isimlerlenitelendirdiler.

Sosyal-demokrat işçi partilerin oluşturduğu İkinci Enternasyo-nal, ilk dönemlerinde proletaryayı toplumsal devrime hazırlama yo-lunda önemli çalışmalar yaptı. Uluslararası koşulların geçici evrimcidurumu koşullarında sosyalizmin yaygınlaşması için önemli adımlaratıldı. Enternasyonal’in ilk dönemlerinde, partilerin bir kısmı yasa-dışı örgütlenme ve çalışma yürüttü. Gene bu dönemde bu partiler, ser-mayenin ve devletin ağır baskıları ile karşı karşıya kaldılar. Ancak,daha sonra evrimci ve yasal çalışma İkinci Enternasyonal partileri-nin başlıca çalışma biçimi oldu.

İkinci Enternasyonal’in proletaryaya ihanet edip serma-yeye sığınması.

İkinci Enternasyonal oportünizmini yasallık besledi. Uluslararasıkoşullar yeni tip proletarya partilerini zorunlu durumu getirirken,

Toplu Yazılar

113

Page 115: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

İkinci Enternasyonal partileri evrimci koşullar denk düşen parti ve mü-cadele biçimlerinde ısrar ettiler. Eski biçim yeni öze uymuyordu. Özlebiçim arasında uzun süren çatışma ortaya çıktı.

Rusya’da Lenin önderliğindeki Bolşevikler, Bulgaristan’daD.Blogev’in önderliğindeki Dar Sosyalistler ve çeşitli ülkelerdeki biravuç marksist çürümeye başlayan İkinci Enternasyonal içindeki yenive devrimci olanı temsil ediyorlardı. İkinci Enternasyonal önderlerive partileri, İkinci Dünya Savaşı koşullarında “anavatan savunması”adı altında kendi burjuvalarını destekleyerek, proletaryanın davasınatam anlamıyla ihanet ettiler. İkinci Enternasyonal’in oportünist ön-derleri Kautsky ve diğerleri tamamen burjuvaziye sığındılar. Savaşboyunca İkinci Enternasyonal’in çöküşü kaçınılmaz hale geldi veçöktü. Lenin ve diğer ülkelerdeki marksistler yeni temellerde yeni birenternasyonalin kurulması gerektiğini belirttiler.

Bu dönem boyunca, İkinci Enternasyonal’in partileri, oportünistve sosyal-şoven partiler durumuna gelip burjuva saflara sığınınca,uluslararası devrimci proletarya hareketi için yeni bir enternasyonalinoluşturulması zorunlu hale geldi.

Lenin, daha Ekim Devrimi öncesinde yazdığı Nisan Tezleri’ndeİkinci Enternasyonal partileri ile isimlendirmede de ayrılmak gerekti-ğini belirtiyordu.

“İşte bir başkası: Bizim adımızın ikinci kısmı (Sosyal-demokrat-lar) da bilimsel olarak doğru değildir. Demokrasi, bir devlet biçimi-dir. Oysa bizler, marksistler, her türlü devlete karşıyız.”(1)

Lenin, bilimsel olarak doğru olacak ve proletaryanın bilinçlen-mesine katkıda bulunmak için sosyal-demokratlar adının komünistolarak değiştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. İkinci Enternasyonal’inrezilce çöküşünden sonra kurulan Komünist Enternasyonal (Ko-mintern) kendine komünist diyen partilerce oluşturuldu.

Komünist Enternasyonal’e katılmanın koşulları belirtilirken Le-nin’in daha önce belirlediği adlandırma sorunu “21 Şart” içinde belir-tildi.

“17. Bununla bağlantılı olarak, Komünist Enternasyonal’e üyeolmak isteyen bütün partiler, adlarını değiştirmek zorundadırlar. Ko-münist Enternasyonal’e üye olmak isteyen her parti, şu ya da bu ül-kenin Komünist Partisi (Komünist Enternasyonal Seksiyonu) adınıtaşımak zorundadır. Adlandırma sorunu sadece biçimsel bir sorundeğil, son derece önemli bir siyasal sorundur. Komünist Enternasyo-nal, bütün burjuva dünyasına ve sarı Sosyal Demokrat Partilere savaşaçmıştır. Komünist Partilerle, işçi sınıfına ihanet etmiş eski resmi sos-yal demokrat veya sosyalist partiler arasındaki farkın her basit emek-

C. Dağlı

114

Page 116: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

çinin kafasında açığa çıkması zorunludur.”(2)Komünistlerle, sosyal demokratlar her bakımdan birbirinden ta-

mamen ayrı durumda ve bir savaş halinde mücadeleyi sürdürdüler.Komünist partileri bu savaşı proletaryaya dayanarak sürdürürken, sos-yal demokratlar ise burjuvaziye dayanarak sürdürdüler. Böylece, sos-yal demokrasi, artık tamamen sermayenin bir politik hareketinedönüştü.

Sermayenin Politik Bir Hareketi Olarak Sosyal DemokrasiSosyal demokrasi proletaryanın bir politik hareketi olmaktan

çıkıp, sermayenin hareketine dönüştü. Sosyal demokrasinin bundansonraki tüm hikâyesi onun sermayenin politik bir hareketi olduğunadairdir. Sosyal demokrasinin İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasındakidurumuna daha sonra komünistlerle sosyal demokratların ittifakı so-rununda değineceğiz. Sosyal demokrasi İkinci Dünya Savaşı sonrasıfaşizmin yıkıldığı koşullarda, Avrupa da tekelci sermayenin önemlibir politik hareketi olarak sahneye çıktı. Faşist partilerin ve getirdik-leri faşist düzenin yıkılması sonucu bu sefer, tekelci sermaye açısın-dan sosyal demokrat partilerin önemi öne çıktı. Sosyal demokratpartiler kimi ülkelerde “sosyal demokrat” kimilerinde “sosyalist” vekimilerinde ise “işçi partisi” adını almakla birlikte bunların tüm poli-tik özleri aynıdır. Bu partiler uzun süredir Sosyalist Enternasyonal adıaltında çalışma sürdürüyorlar.

Emperyalist ülkelerde sosyal demokrasi, finans-kapitalin emrindeçalışan “güvenilir” bir politik akımdır. Emperyalist ülkelerdeki çeşitliburjuva partileri (muhafazakârlar, liberaller vs.) ile sosyal demokrat-lar arasında her hangi bir farklılık kalmamıştır. Aralarındaki farklılık;bazen biri iktidar olur bazen diğeri. Hepsi bu kadar. Örnek verecekolursak, İngiltere’de, İşçi Partisi ile Muhafazakâr Parti arasında çokönemli fark yoktur. Her iki parti de İngiliz emperyalizmine hizmeteder. Her iki parti de emperyalist politika izler. Aynı durum Almanya,Fransa ve İsrail için de aynıdır. İsrail’de Likut Partisi ile İşçi Partisiarasında hiç bir fark yoktur. Her iki parti de siyonizmi yayar. Her ikiparti de Filistin halkını ezer. Sosyal demokratların örnek bölgesi olanKuzey Avrupa’da da değişen bir durum yoktur. Sosyal demokratlarınon yıllar boyu yönetimde olduğu İsveç’te, işçi sınıfının sömürüsü baskıaltında tutulması ve finans kapital diktatörlüğü uygulandı. İsveç, dıştada kapitalist, gerici bir politika izledi. Sosyal demokratları tüm kapi-talist ülkelerde (özellikle tekelciliğin egemen olduğu ülkelerde) aynıpolitik duruma getiren ve diğer tekelci sermaye partileri ile aynı düz-leme getiren olay, tekelciliğin egemenliğidir. Eğer bir ülkede tekelci-

Toplu Yazılar

115

Page 117: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lik ekonomik ve politik gücü elinde bulunduruyorsa buralarda tümsermaye partileri sırtlarını bu en büyük güce dayamak zorundadır. Po-litika ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir. Eğer ekonomik yaşamdatekelcilik gerçekleşmişse ve sermayenin yapısında daralma ve mer-kezileşme oluşuyorsa, buna bağlı olarak da politikada daralma ve mer-kezileşme oluşur. Ekonomik gücü ellerinde bulunduranlar, bununsayesinde politik gücü de ellerinde bulundururlar. Sosyal demokrasibunun dışında kalamaz. Tekelciliğin egemen olduğu ülkelerde ancakve yalnızca proletaryaya dayanan bir devrimci sınıf partisi, ekonomikgücü ellerinde bulunduran tekellerden bağımsız bir politik hat izleye-bilir. Burjuva partilerin tümü, sırtlarını tekellere dayanmak zorundalar.

Burjuvazinin diğer partileri ile sosyal demokratlar arasında sınıf-sal ve politik özde bir farklılık yoktur. Ancak, yöntemlerde belirli fark-lılıklar vardır. Sosyal demokratlar, kapitalist düzenin daha uzunyaşaması için bu doğrultuda bir politika izlerler. Onlar, kapitalizmin“vahşi” görünen yönlerini örterler. Gene onlar sermayenin emekçilereyönelttiği demir yumruğu, kadife bir eldivenle örterler. Görevleri ka-pitalizmi “ehlileştirmektir.” Bu ara yalnızca kapitalizmin sivri yönle-rini törpüleyip onu ehlileştirmekle kalmaz emekçi kitleleri dekapitalizm doğrultusunda “ehlileştirmeye” uğraşırlar. Bunun için di-ğerlerinden farklı olarak, “sosyal-devlet” “sosyal güvence” önerirler.Politik alanda ise, finans kapitalin diktatörlüğünün üstünü örterler.Bundan ötürü, sosyal demokrasi, işçi sınıfı için son derece tehlikelidir.Tehlikeli bir düşman, sosyal demokrasinin hegemonya kurduğu ülke-lerde işçi sınıfı ve diğer emekçiler iki hegemonyaya karşı mücadeleederler: burjuva hegemonyası ve sosyal demokrat hegemonyanın kı-rılması mücadelesi. Gerçek yaşamda, sosyal demokrat hegemonya,sermayenin hegemonyasından başka bir şey değildir. Bununla birlikte,ideolojik olarak ve politik olarak sermaye hegemonyasını gizlediğiiçin, emekçilerin karşısına “ayrı” bir hegemonya gibi çıkarlar. Bununiçin sosyal demokratların iktidarda olduğu ülkelerde, işçi sınıfı sosyaldemokrat hegemonyayı kırmadan, burjuva hegemonyayı kıramıyor.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: sosyal demokrasi artık yalnızcasermayenin bir politik hareketi değildir, sosyal demokrasi artık tekelcisermayenin temel toplumsal dayanaklarından biridir.

TÜRKİYE’DE SOSYAL DEMOKRASİTürkiye’deki sosyal demokrasi hareketi sonuç olarak uluslararası

sosyal demokrasi akımından ayrı değildir. Bu, doğuşu ve gelişimi deaynıdır anlamında değil. Türkiye’deki sosyal demokrasi, Avrupa’dakisosyal demokrat partiler gibi, proletaryanın bir hareketi olarak ve

C. Dağlı

116

Page 118: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

marksist kökenli partiler olarak doğup, gelişmedi. Kendilerine sosyaldemokrat diyen (SHP ve DSP) dünün CHP’sinin bölünmüş halidir.Dünün CHP’si ise, kökü Osmanlı İttihak-i Terakkiye dayanan cum-huriyetin kurucu partisidir. Bu parti ta başından beri, gerici burjuvadiktatörlüğü uygulamış olan bir burjuva partisidir. CHP, başından beridevleti ve merkezi otoriteyi temsil etmiş ve doğrudan bu otoritenin, yü-rütücüsü olmuştur. Aynı CHP, Tek parti dönemi boyunca emekçileri veKürt halkını ezmenin ve sömürmenin sembolü olmuştur. 1923’ten,1950 yılına kadar yapılmış ne kadar baskı ve katliam varsa bu parti ik-tidarı tarafından gerçekleşmiştir. Aynı parti, ikinci dünya savaşı yılla-rında Nazi Almanya’sının müttefikidir. Bu dönemde halk üzerindekibaskıyı en üst noktaya çıkarmıştır. CHP, 1950’li yıllarda DP iktidarıyıllarında muhalefete düşmüş ve bu yıllar boyunca eski görüntüsünüdeğiştirmeye çalışmıştır. Ancak, bu tamamen görüntüyle sınırlı ol-muştur. CHP, politik özünde hiç bir şey değiştirmemiştir. CHP, 1965koşullarında, emekçi kitlelerin sola doğru kayması ve bunun sonucuTİP’in 15 milletvekili çıkarması karşısında endişeye kapılmış ve kit-lelerin sosyalizme doğru yönelmemeleri için biçimsel değişikliğe gi-derek “ortanın solu” görüşünü ortaya atmıştır. “Ortanın solu” politikasıCHP’nin sınıfsal ve politik özünde bir değişiklik getirmedi. Değişenbiçimdi, görüntüydü. Bu görüntü daha sonra 1973’te Ecevit tarafındangeliştirildi ve “hakça düzen” hedefi ile kitlelerin karşısına çıktı. Bu ta-rihten sonra CHP kendisini sosyal demokrat olarak isimlendirdi. Ge-rici bir burjuva partisi olarak CHP, tek parti döneminde bir iktidarpartisi olarak kitlelerden epey uzakta ve tepesinde, daha sonra 1950’liyılarda ve 1960 darbesi sırasında ve sonrasında ve 1973’e kadar ken-dini “muhalefet” olarak göstermiş ve emekçi kitlelerin eylemlerinikendi platformunda toplamaya çalışmıştır. Bunda belli oranda başarılıda olmuştur. Bu başarıda MDD’cilerin payı büyük olmuştur. MDD’ci-ler CHP’yi yanlış olarak “küçük burjuva dönüşümcü parti” olarak ni-telendirmiş ve uzun süre bu partiyi desteklemişlerdir. Bugün halenbütün oportünistler ve reformistler sosyal demokrasiyi yanlış göste-rip, işçilerden bu parti için destek istiyorlar. 1960’lı yılların TİP’iTKP’si ve MDD’si, 1973’ten sonra daha başka çeşit “sosyalist” gericiburjuva partisi, CHP’yi “ilerici küçük burjuva partisi” olarak göste-rip, bu partinin teşhirini yapmadılar. Bugün eğer sosyalistler “dönek-leşip” kitlesel olarak sosyal demokrat saflara gidiyorlarsa, bunun birnedeni de, sosyal demokrasi ile ayrım çizemeyen “sosyalistlerin” tu-tumudur. Daha dün Dev-Yol, Kurtuluş gibi hareketler TKP’den aşağıkalmayarak CHP’cilik yaptılar. Bugün bu hareketlerin tabanının ken-dini sosyal demokrat olarak görmesi bu oportünist politikasının doğal

Toplu Yazılar

117

Page 119: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sonucudur.SHP ve DSP tekelci sermayenin birer politik partisinden başka

bir şey değiller. Bu partilerle, tekelci sermayenin diğer partileri ara-sında bir fark yoktur. Hatta Ecevit’le faşist Türkeş şovenizmde birleş-mişlerdir. Ecevit, kendi çizgisine “ihanet” etmedi. Tersine, CHPçizgisini ortaya koyuyor. Ecevit, Atatürk yayılmacılığını yürüten vesavunan bir insandır. Atatürk ve CHP, Kürdistan’ı ve Hatay’ıilhak ve işgal etti, Ecevit de Kıbrıs’ı, politika aynı. Yalnızca Ecevit, bupolitikayı “fiili sınırların” ötesine vardırmak istiyor. Kemalist politikaile Türkeş’in politikası arasında ne fark var ki. Tekelciliğin, ekonomikve politik yaşamda egemen olduğu koşullarda, burjuva partiler açı-sından farklılık olmadığını söyledik. Söylediklerimiz, Türkiye’dekisosyal demokrasi için de geçerlidir.

BİR BURJUVA HAREKETİ OLARAK SOSYAL DEMOKASİNİN DEĞİŞMEYEN POLİTİKASI: ANTİ-KOMÜNİZMSosyal demokrasi bir burjuva hareketine dönüştükten sonra, bir

burjuva hareketi olarak değişmeyen politikası her zaman anti-komü-nizm olmuştur. Sosyal demokrasi, faşizm öncesi Avrupa’sında anti-komünizmi yayarak, faşizmin güçlenmesinin yollarını açmıştır. Sosyaldemokrasinin 1920–1930 yılları arasında oynadığı bu rolden ötürüKomintern, o zaman için sosyal demokrasi için “sermayenin temeltoplumsal dayanağı” ifadesini kullanmıştır. Sosyal demokratlar, fa-şizmin iktidarı ele geçirmesi öncesinde, finans kapitalin, emekçi kit-lelere uyguladığı “beyaz terör” politikasının taraftarları olmuşlardır.Almanya’da Hitler faşizminin iktidara gelmesinin bir sorumlusu dasosyal demokratlardır. Sosyal demokratlar Weymer devletinin işçi sı-nıfına ve komünistlere yönelttiği “beyaz terör” karşısında tutum ala-cağına, tersine sermayenin terörüne karşı mücadele eden komünistlerekarşı çıkarak faşistlerin güçlenmesine yol açtılar. Yine aynı sosyal de-mokrat parti (SPD) Hitler iktidara geldiğinde, onu yasal bir hareketolarak nitelendirdi ve karşı mücadeleye girişmedi. SPD kendi deneti-mindeki kitle örgütlerini ise, faşizm karşısında pasifize etti. Sonuçta,SPD’nin anti-komünizmi faşizmi önleyememiş ve faşizmin durumunusağlamlaştırmasını sağlamıştır. Faşizm ve savaş yılları boyunca sosyaldemokratlar, gerici anti-komünist politikalarını yumuşatmışlardı.Ancak, ortadan kaldırmadılar. 1945’ten sonraki Avrupa koşullarında,yani “soğuk savaş” yıllarında sosyal demokratlar belli bir süre için ha-fiflettikleri anti-komünizme aktif olarak yeniden başvurdular. Sosyaldemokratların anti-komünist politikaları “soğuk savaş”ın tüm yılları

C. Dağlı

118

Page 120: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

boyunca sürdü. Öyle ki, sosyal demokratlar burjuvaziye şunu ispat et-meye çalışıyorlardı: işçi ve diğer emekçi kitlelerin sosyalizme yönel-melerini en iyi biz önleriz. Anti-proleter ve anti-komünist politikasosyal demokratların politik varlıklarının olmazsa olmaz koşulu oldu.

Türkiye’de Ecevit ve partisi bu politikayı yıllardır savunuyorlar.Yakın tarihi ve Ecevit’in gelişmesini bilen herkes bilir ki, bu adam vepartisi sermayeye sürekli olarak şunu söylemiştir: Türkiye’de emekçikitlelerin sosyalizme yönelmelerini en iyi biz önleriz. O’na göre diğerburjuva partileri başvurdukları yöntemlerle emekçi kitleleri komü-nistlere doğru itiyordu. Böylece açıkça anlaşılıyor ki, sosyal demok-rasinin politikasının özü anti-proleter ve anti-komünizm temelineoturtulmuştur. Sosyal demokrasi sermayenin politik bir hareketi ola-rak doğasına uygun olanı yapıyor. Buna karşılık proletarya devrimi dekapitalizmi ve onun tüm politik hareketlerini tarihe gömecektir. Sos-yal demokrasi de bu politik hareketler içinde olacaktır.

KOMÜNİSTLERLE SOSYAL DEMOKRATLARIN“İTTİFAK”I SORUNU

Uluslararası komünist hareket arasında 1920’li yıllardan bu yanaen çok tartışılan konulardan biri sosyal demokratlar karşısında alın-ması gereken tutum sorunu olmuştur. Bu alanda şimdiye kadar ortayakonan somut politikalar var. Öncelikle bunun üzerinde durmak gere-kiyor. Komünist partileri 1920–1930 yılları arasında sosyal demokra-siyi “sermayenin temel toplumsal dayanağı” olarak nitelendirmiştir.Komünist partiler bu yıllarda sosyal demokratlarla “savaş halindeydi”.Bu politikanın doğal sonucu olarak, sosyal demokrasi ile her hangi bir“ittifak” politikası izlenmiyordu. Komünistler “savaş halinde” olduk-ları bir politik akımla her hangi bir “ittifak” politikası izleyemezdi.Daha sonraki yıllarda sosyal demokrasinin politik ve sınıfsal özündeher hangi bir değişiklik olmadığı halde; o dönemin faşizm ve savaşhazırlıkları koşullarında, komünistlerin bu akıma karşı yaklaşımla-rında değişikliğe gidildi. Komintern’in söz konusu dönemin somutuluslararası koşulları altında sosyal demokratlara karşı izlediği “ittifak”politikasını doğru olarak kabul ediyoruz; ancak, yalnızca o günkü ko-şullarda. Bu döneme ilişkin politikaları doğru olarak halen kabul eder-ken, belki de biraz “muhafazakâr” davranmış oluyoruz. Bu, biranlamda böyledir. Bilmek gerekir ki, biz proleter komünistlerin belirlidönemler için doğru saydığımız politikalarla ortaya koyduğumuz “mu-hafazakârlığımız” görecelidir; devrimciliğimiz ve diyalektik yakla-şımlarımız ise mutlak olandır. Bu anlamda, biz, ancak belirli birdönem için doğru kabul ettiğimiz bir politikayı, başka bir dönem için

Toplu Yazılar

119

Page 121: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yanlış görebiliriz. Bu çerçevede, Komintern’in 1930’lu yıllarda sosyaldemokrasiye karşı izlediği politikayı doğru kabul ederken; daha sonra,İkinci Dünya Savaşı sonrası çeşitli komünist partilerin, sosyal demo-kratlarla arasındaki “ittifak” politikasını yanlış buluyoruz, Çünkü sos-yal demokrasi ile “ittifak” 1930’lu yılların faşizm, savaş tehlikesi vesavaş koşullarında doğru olabilirdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrahem uluslararası koşullarda önemli bir değişim olmuş ve hem de sos-yal demokrasi finans kapitalin temel toplumsal dayanaklarından biridurumuna gelmişti. Bu koşullarda halen eski yaklaşımlarda ısraretmek olsa olsa “sınıf uzlaşmacı” bir politika olabilirdi.

1945’li yıllardan sonraki “soğuk savaş” yıllarında Avrupa, OrtaDoğu, Güney Asya ve yakın tarihte Latin Amerika ülkelerinde dahaçok oportünist ya da oportünizme yakın politika izleyen komünist par-tiler sık sık sosyal demokrat partileri desteklemiş ve bir çok yerde on-ları iktidara getirmiştir. Sonuçta iktidara gelen sosyal demokratlarınizledikleri tüm emperyalist ve gerici politikalara destek verilmişolundu. Sosyal demokrat iktidarlar yıprandıkça, onlara destek verenkomünistler de yıpranmaya başladılar. Bu yıllar boyunca sosyal de-mokratlarla “ittifak” ilişkilerinde hep proletarya ve komünistler za-rarlı çıkmıştır. Komünistler hem sosyal demokratlarla aynı politikplatforma düşmüş ve hem de bunun sonucu olarak proletaryanın sos-yalist çizgisinden uzaklaşmış oldular. Bir de dönüp geriye bakıldığındagörüldü ki, komünist partileri proletaryanın sınıf konumundan epeyuzaklaşmışlar. Yakın zamanda hem Latin Amerika ülkelerinde ve hemde Güney Afrika ülkeleri komünistlerinde izlenen politikanın yanlış-lığı konusunda çeşitli görüşler ortaya çıkmaya başladı. Tabii ki arkadabüyük bir tahribat bırakarak.

Uluslararası sosyal demokrasi, tekelci sermayenin bir politik gücüolarak proletaryanın düşmanı bir burjuva akımıdır. Sosyal demokrasion yıllardır “soğuk savaş” biçiminde de olsa, uluslararası devrimciproletarya hareketi ile “savaş halindedir”. Proletarya ile “savaş ha-linde” olan bir burjuva akımla herhangi bir “ittifak” biçimi ne olursaolsun, proletaryaya tam bir ihanet olur. Şimdiye kadar hiç bir politikakım “savaş halinde” olduğumuz burjuva akımlarla “işbirliği” yapa-rak, oportünizm kadar, devrimci proletarya hareketine zarar verme-miştir.

Türkiye’de kendisini sosyal demokrat olarak gören dünün CHP’sibugünün SHP’si ve DSP’si ile “ittifak” öneren ve yapmaya çalışanTKP, TİP, TSİP, MDD çizgisinde hareketler, kendine “sol” ve “dev-rimci” diyen pek çok sağ ve “sol” oportünist hareket de aynı biçimdeizlenen yanlış politika sonucu proletaryayı burjuvazi karşısında eli

C. Dağlı

120

Page 122: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kolu bağlı duruma getirmişlerdir. Bugün hala bunun acısını çekiyo-ruz. Bugün pek çok sosyalist işçi ve aydın sosyal demokratları kendi-sine; kendisini de sosyal demokratlara yakın hissediyor ve gidip bupartilerde çalışıyorsa bunun bir nedeni de, işte izlenen bu oportünistpolitikadır. Dünün CHP’si, bugünün SHP’si ve DSP’si, tekelci güçle-rin gerici, şoven, yayılmacı, baskıcı politik güçlerinden biridir. Dev-rimci proletarya hareketinin, bu karşı-devrimci gerici politik güçleherhangi bir “ittifak” sorunu yoktur ve olması düşünülemez. Proletar-yanın devrimci sınıf savaşı, sosyal demokratlarda içinde olmak üzeretüm sermaye güçlerine karşı verilerek zafere ulaşacaktır. Proletaryaiktidara, bu burjuva politikasını yenerek yürüyecektir.

TÜM BURJUVA PARTİLERİ KARŞISINDAAYRI ÖRGÜTLENMEK VE MÜCADELE ETMEKSosyal demokrat partiler sınıfsal olarak burjuva partileri olmakla

birlikte, her hangi bir burjuva partisi olmayıp, burjuvaların en irileri vetekelcilerin partileri durumundadırlar. Türkiye işçi hareketi içerisindeher zaman sosyal demokrat parti hem sınıfsal özünden ayrı gösterildi,hem de sınıfsal özünün burjuva olduğunun gösterilmesi zorunlulu-ğuyla karşı karşıya kalındı. Bu defa bu partinin büyük sermayenin par-tisi olduğu gerçeği gizlenmeye çalışıldı. Yazımızın başlarında dabelirttiğimiz gibi, burjuvazinin gerici partileri, tersine çevrilip “ilerici”olarak gösterildi. Hâlbuki bu partiler birer burjuva partisi olarak sırt-larını büyük sermayeye dayamışlardır. Bugün sokaktaki insan bileVehbi Koç’un eski CHP’li olduğunu ve yıllarca bu partiye destek ver-diğini biliyorken, oportünistler, sokaktaki adamın bildiği gerçeği bilegizleyecek kadar, burjuvadan daha burjuva hale geldiler. Gene herinsan 21 Ekim seçimlerinden “yenilgi” ile çıktığı için tekellerin nasılüzüntü duyduğunu televizyonlardan öğrendi. Bu, yeni bir durum de-ğildi. CHP, SHP ve DSP her zaman büyük sermayenin partileri olarakhareket ettiler. Bu partilerin durumunu zaten ortaya koymuş durum-dayız. Burada üzerinde durulması gereken emekçi kitleleri, burjuvapartilerinin destekçisi durumuna getiren burjuvalardan daha burjuvaolan ‘sol’ çevrelerdir.

Birbirleriyle olan tüm sataşmalarına rağmen sağ oportünizm ve‘sol’ oportünizm kitleleri sosyal demokratların destekçisi yapma nokta-sında birleşmişlerdir. Her iki kesimin destek gerekçesi ayrı olmuşturAncak, sonuçta değişen bir şey olmamıştır. Kitleler, sosyal demokratla-rın denetimine sokulmuştur. Emekçi kitlelerin sosyal demokratlarındenetimine sokulması açıkça, onların devletin egemenliği altına so-kulması anlamına gelir. Çünkü sosyal demokratlar her zaman bir “dev-

Toplu Yazılar

121

Page 123: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

let” partisi olmuşlardır. Onlar, kendilerini, her zaman TC Devletininyaratıcısı ve kurucusu olarak görmüşler ve ne yapmışlarsa bu burjuvadevletin ayakta kalması ve emekçi kitleler üzerinde bir baskı aracı ola-rak kalması için yapmışlardır. Oysaki dünün ünlü oportünistleri, TKP,TİP ve TSİP’in her zaman için görevi işçilerin gerçek hedefini saptı-rıp, emekçi kitleleri sürekli olarak burjuva hegemonya altında tutmakolmuştur. Onlarda ne yaptılarsa, proletaryayı burjuvazinin destekçisikonumuna düşürmek için yapmışlardır. Bu dağılıp giden oportünist-lerin yanında MDD’ciler, Dev-Yol, Kurtuluş ve başka oportünist ha-reketler, sosyal demokratlardan yararlanma adına, işçi sınıfını,burjuvazinin destekçisi yapmışlardır. Bu hareketlerin sözünü ettiği-miz politikası halen değişmiş değildir. Kurtuluş hareketi, ufak tefekdeğişiklikler yapmakla birlikte oportünist politikasında her hangi birköklü değişiklik yapmamıştır. Dev-Yol ise, SHP karşısında gösterdiğialçakça durumuyla, sosyal demokratların ‘sol’dan destekçisi olmayadevam ediyor.

Kitle örgütleri açısından durum nedir?Türkiye’de kitle örgütlerinin yönetimi, eğer sarı sendikacıların

elinde değilse bile, onları aratmayacak olan oportünistlerin, refor-mistlerin elinde olmuştur. Bu örgütlerden DİSK, tüm faaliyet yıllarıboyunca hep CHP’nin destekçisi oldu. Bu sendikanın yönetimlerizaman zaman değişti ancak, CHP’ye destek politikası hiç değişmedi.21 Ekim seçimlerinde de DİSK aynı geleneği sürdürerek, işçileriSHP’yi desteklemeye çağırdı. Onların politikalarına yön veren bur-juva uşaklığıdır. Geçmişte ne zaman CHP hükümeti kurulsa, bir bak-mışsın DİSK grevlere hemen son vermiş. Böylece işçileri tamanlamıyla sermayenin bu gerici partisinin destekçisi durumuna soku-yordu. DİSK’in burjuva partiler karşısındaki tutumu, diğer kitle ör-gütleri için de geçerlidir. Son seçimlerde kitle örgütleri gazetelerdekiboy boy ilanlarla, kitleleri SHP’yi desteklemeye çağırdılar. CHP, SHPve DSP’nin kitleleri düzen ve devlet sınırları içinde tutma rolündenötürü, sermaye için her zaman büyük yeri vardır. Ne zaman, sosyaldemokratlar zayıf düşseler ve kitleleri etkileme gücünü yitirseler, birbakmışsın büyük sermaye bu durumdan son derece derin üzüntü du-yuyor. Büyük sermaye SHP ve DSP’yi desteklemekle ne yaptığını çokiyi biliyor; burada kendi sınıf çıkarları açısından yanlış yolda olan iş-çilerdir ve emekçilerdir.

İşçi sınıfının gerçek kurtuluşu için, proleterlerin tüm mülk sahibipartiler karşısında, onlardan ayrı olarak örgütlenmesi gerektiğini mark-sistler bundan tam 130 yıl önce belirttiler. Bu temel marksist önerme,o zamandan bu yana uluslararası devrimci proletarya hareketinin temel

C. Dağlı

122

Page 124: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bir anlayışı olmuştur. Proletarya, burjuva partilerinden ayrı olarak,kendi devrimci sınıf partilerinde örgütlenmeden, kendi kurtuluşunugerçekleştiremeyeceği gibi, doğru bir bilinç de sağlayamaz. Bizde,burjuva partilerinden ayrı sosyalist ve devrimci örgütler kurulmaklabirlikte, bu örgütler burjuvazinin belli kesimlerini kendilerine hepyakın gördüler ve gösterdiler. Sonuçta ayrı örgütlenmenin asıl anlamıortadan kalkıyor yerini, sosyal demokratların örgütlü desteklenmesialıyordu. Olan kesinlikle budur. Oysa temel çelişmesi emek-sermayearasındaki çelişme olan, uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının olduğu bir bur-juva toplumda, toplumun ayrı ayrı sınıflarına dayanan partiler arasındaher hangi bir yakınlık olamaz. Çıkarları birbiriyle uzlaşmayan prole-tarya ve burjuvazinin birbirine yakınlığı nesnel ekonomik duruma ay-kırıdır. Görev, proletaryayı kurtuluş mücadelesinden vazgeçirip,kapitalist düzen sınırları içinde tutmak olunca, ekonominin tüm yasa-ları bir kenara itiliyor. Oportünistler ve onların yönetimde olduğu sen-dikalar tam da bunu yapıyorlar. Proleter komünistler açısındanburjuvazinin, işçileri aldatmak için başvurduğu “toplumsal barış” ve“sınıfsal barış” aldatmacasına karşı mücadele, son derece yaşamsaldır.Burjuvazinin aldatmacalarına karşı sınıf mücadelesi ve proletarya dik-tatörlüğü için mücadele, en geniş alanlarda sürdürülmelidir. Bizim içinesas olan proletaryanın ekonomik kurtuluşudur ve proletaryayı burayagötürecek olan proletarya diktatörlüğüdür. İşçi kitleleri içinde bu gö-rüşleri ne kadar yaygınlaştırırsak, o kadar işçileri sermaye partilerinindestekçisi durumundan çıkarırız. Proletarya, kurulu kapitalist düzenekarşı eleştiri silahını bir silah olarak iyi kullanmalı. Atış hedefine ke-sinlikle varmalıdır.

Burjuvazi ve oportünistler ne kadar engellerse engellesinler, bur-juva iktidarının yıkılışı ve proletarya önderliğindeki demokratik halkdevriminin zaferi, buradan kesintisiz olarak sosyalizme ulaşma aynıbiçimde kaçınılmazdır.

Devrimci Emek

Kasım–1991

Sayı: 8

Kaynak:

1- Lenin-Nisan Tezleri (Sf. 64)

2- III. Enternasyonal (Sf. 33–34)

Toplu Yazılar

123

Page 125: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TÜM ULUSLARDAN İŞÇİLERİN ORTAK ÖRGÜTLENMESİ VE MÜCADELESİ

DEVRİMİN ZAFERİNİN ÖN ŞARTIDIR

Ulusal azınlıkları ve milliyetleri baskı altında tutan ve sömürenTürkiye kapitalist düzeni, “ulusal sorun” denen sorunun esas nedeni-dir. Kapitalist düzen, aynı zamanda ulusal sorunun çözüm yollarını vebu çözümü gerçekleştirecek olan devrimci gücü yaratarak bize gös-termektedir.

Kürt Halkının ulusal bağımsızlık ve sınıfsal kurtuluşunu içerentoplumsal kurtuluş mücadelesi, son 20 yılda önemli bir gelişme gös-terdi. 20 yıl önce, Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) ile uzunbir aradan sonra, yükselmeye başlayan Kürt halkının kurtuluş müca-delesi, aynı zamanda THKO’nun verdiği devrimci mücadeleden deetkilenerek, büyük bir gelişme gösterdi. Kürt halkının mücadelesininen yaygın ve yoğun dönemi ‘genel olarak tüm Türkiye ve Kuzey Kür-distan’daki sınıf mücadelesinin yaygınlaşma, yoğunlaşma ve sertleşmeyıllarına denk düşmektedir. Kürt halkının kurtuluş mücadelesi, 90’lıyıllara doğru ve sonrasında en kitlesel boyutlara ulaştı. Açıktır ki, mü-cadelenin kitlesel boyut kazanmasında yıllardır verilen silahlı müca-delenin belli bir yeri vardır. Yükselen kurtuluş hareketi, silahlıeylemlerle başlamadı; tersine, silahlı eylemlerin kendisi, daha önceverilen kitle mücadelesinin bir ürünü olmuştur. Gerilla eylemi, varo-lan mücadeleyi hızlandırmış ve daha da sertleşmesini getirmiştir. Kürt

C. Dağlı

124

Page 126: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

halkı ulusal baskı ve sömürü altında, kurtuluş mücadelesinin zenginsayılabilecek çeşitli biçimlerini üretebilmiştir.

Kürt halkının çeşitli biçimler altında gelişen ve zaman zaman,kimi alanlarda taşlı ayaklanmaya kadar varan kurtuluş mücadelesi,Türk burjuvazisini ve resmi politikayı açmazlarla yüzyüze bırakmış-tır. Ulusal baskı ve ilhakçılık Türk burjuvazisinin, ulusal sorundakitemel açmazıdır. Şoven burjuva sınıf, bu açmazdan biraz olsun kurtu-labilmek için, son yıllarda politik manevralara başvurmaya başladı.Özal hükümeti ile başlayan ve Demirel-İnönü Hükümeti ile geliştiril-mek istenen manevranın özü şudur: Kürt halkı, Türkiye halklarıylabirlikte, burjuva egemenliği ve devleti yıkacak bir toplumsal devrimeyönelmektense, Türk burjuva egemenliği ve ulusal baskısı altında kal-mayı garantileyen sınırlı bir “kültürel özerklik” daha iyidir. Kültürelözerklik tezi, şimdi Avrupa ve ABD emperyalizmi tarafından da kabulgörmüş durumdadır. Emperyalistlerin “Kürt halkının hakları” olarakgördüklerinin hepsi budur. Emperyalist güçler tarafından desteklenenDYP-SHP hükümetinin ortak protokolünde Kürt halkının kendi “ulu-sal kimliğini” kullanabileceği söyleniyor. Bunun bir parçası olarak,bir Kürt Enstitüsü’nün bile kurulabileceğinden söz ediliyor. Yine,Özal’ın yaptığı aldatmacaya başvuruluyor ve Kürt halkının kendi di-lini “serbestçe” kullanabileceği söyleniyor. Hükümetlerin başvurduk-ları aldatmaca, etkisini Kürt ulusal hareketi içinde ve Türkiye solhareketi içinde hemen gösterdi. Ulusal mücadele yanlıları ile refor-mistler aldatmacayı “olumlu bir adım” olarak nitelendirdiler. Ulusalkültürel özerklik görüşü zaten bir aldatmacadır. Bu tez, burjuvaziyeve burjuvazinin etkisi altındaki küçük burjuvalara ait bir tezdir. Tez,ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri hakkının reddi-dir. Türk burjuvazisinin gündeme getirdiği bu demagoji yeni değildirve de Türk burjuvazisine ait değildir.

Şimdiye kadar her egemen ulus ve onun egemen sınıfı, ezdiğiulusun mücadelesi ileri boyutlar kazandığı zaman, bu mücadeleninkendisi için “tehlikeli sonuçlara” varmaması için; sırf kendi egemen-liğini ve sömürüsünü devam ettirmek için kısmi ve sınırlı haklar ve-rerek, egemenliğini sürdürmek ister. İster kültürel özerklik olsun ister,bölgesel özerklik olsun tüm bu tezler, egemenliğini güvence altınaalmak için, ulusal baskıyı sürdüren burjuvazinin tezleri olmuştur. Dahaönce de belirttik, bölgesel özerklik ezilen bir ulusu ezilmişlikten veegemenlik altından çıkartmaz; tersine, ezen ve egemen ulusun ege-menliğini ve baskısını güvence altına alır. Demek ki, Türk burjuva-zisi de, tüm başka ulusları ezen ve köleleştiren egemen uluslar gibi,kendi egemenliğini güvence altına almak istiyor. Kürt ulusal güçleri-

Toplu Yazılar

125

Page 127: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

nin ve Türkiyeli reformistlerin “olumlu ve ileri bir adım” dediklerişey, aslında burjuvazinin Kürt halkını baskı altında tutma ve bu ulusalbaskı politikasını sürekli kılmak istemesinden başka bir şey değildir.Kim kimi aldatıyor? Hem Türk burjuvazisi ve hem de onun politika-sını ezilen Kürt halkına kabul ettirmeye çalışanlar, Kürt halkını alda-tıyorlar.

Şu yaşanan durum ders vericidir. Irak’ta, 1970’te, Molla MustafaBarzani ile Saddam yönetimi arasında Güney Kürdistan’da “genişkapsamlı bölgesel özerklik” anlaşması imzalandı. Özerklik anlaşmasıhiç bir zaman gerçek anlamda uygulanmadı. Kürt temsilcilerinin yap-tığı özerklik anlaşması, verilen mücadelenin etkisinin yanında, bölge-sel sorunların ulaştığı o günkü düzeyin bir sonucuydu. Bölgeselsorunlar (Irak-İran arasındaki sorunlar) çözülünce, Saddam yönetimitek taraflı olarak anlaşmayı bozdu ve Kürt halkına karşı kanlı bir sal-dırıya girişti ve Kürt peşmergeleri yıllarca kendilerini toparlayamaya-cakları bir yenilgi aldılar. Konumuz, Irak yönetimi ile Kürt temsilcilerarasında yapılan anlaşmanın boyutları değildir. Bizi burada ilgilendi-ren, bölgesel özerkliğin, ezilen bir halkın ezilmişliğini sona erdirme-yeceği ve sık sık kaybedileceğinin açıkça ortaya çıkmasıdır. Aynıdurum şimdi tekrar ediliyor. Doğaldır ki gene Kürt halkı, kendi ön-derlerinin ve Saddam yönetiminin aldatması ile çok zor günler geçi-recektir. Zaten, Barzani ve Talabani, Irak’ın, egemenliğini yani,merkezi otoritenin üstünlüğü ilkesini peşinen benimsemiş durumdalar.Kürt hareketinin ileri sürdüğü, “Irak’a demokrasi” de, Kürt halkı içinbir güvence değildir. Çünkü ulusal baskı, önerilen “demokrasi” altındabile sürebilir. İran da, ulusal baskı, devrimden sonra da sürdü ve hattaNegade katliamını, devrimden sonra Mollalar diktatörlüğü gerçek-leştirdi. Burada savunulması gereken ne olduğu belli olmayan “de-mokrasi” değil; burjuva düzenine son vermek olmalıdır. Çünküsermaye egemenliğine ya da insanın insanı sömürmesine son veriniz,bununla birlikte ulusal baskı ve ulusal çatışmalar da ortadan kalkar.Bunun için, İran ve Kürt hareketlerinin ileri sürdükleri, ezen ulusun de-mokrasi içinde yaşaması, Kürt halkının köleliğini ortadan kaldırma-yacak sadece bu köleliğin biçimini değiştirecek. Bölgesel ve ulusalkültürel özerklik, ezilen ulus için bir çözüm değil, ulusal sorunun çö-zümünü daha da uzatmak ve reddetmek anlamına gelir.

Türk resmi politikası, Irak gibi henüz bir bölgesel özerklik dü-şünmüyor. Düşünülen, sınırlı, kısmi bir kültürel özerkliktir. Bununhenüz pratiği bile yok. Çözüm denilen şey, daha düşünce aşamasın-dadır. Hem burjuva ve hem de sol çevrelerde, Türk resmi tutumunundeğişmeye başladığı görüşü egemen. Burada durmak gerekiyor. Bu-

C. Dağlı

126

Page 128: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rada bir halk aldatılmak isteniyor. Türk burjuvazisinin resmi politika-sında bir değişiklik yok. Resmi devlet politikasının yeni yeni manev-ralarla sürdürülmesi var. Hepsi bu kadar! Ulusal sorunda, Türk egemengüçlerinin resmi politikası nedir? Resmi politika, Kürdistan’ın ilhakıve işgal altında tutulması; Kürt halkının ezilmesi, sömürülmesi, köle-leştirilmesi, kısacası ulusal baskıdır. Kim, Türk burjuvazisinin, ulusalbaskı ve asimilasyon politikasından vazgeçebileceğini ileri sürebilir.Sermaye sınıfı ve onun devleti bir devrimle devrilmeden, ulusal baskıpolitikası resmi politika olarak devam eder. Kürt halkı, sermaye ege-menliği yıkılmadan ve faşist devlet yıkılmadan, parçalanmadan özgürolabilir mi? Sermayenin ekonomik ve politik egemenliğine son ver-meden bu olanaklı değildir. Türk sermaye düzeni ve bu düzen üze-rinde hareket eden faşist devlet öyle biçimlenmiş ki, Kürt ulusununbağımsız devlet kurması demek, kurulan tüm düzenin parçalanmasıdemek olacaktır. Ulusal baskı, başka bir ulusun ezilmesini gerektiri-yor… Ezilen ulusun özgürleşmesi demek, ulusal baskının ve bu bas-kının dayandığı ekonomik temellerin yıkılması demektir. Kürt halkıezilen, sömürülen ve bağımlı durumda olmasına rağmen, kapitalistpazar ilişkileri öylesine giriftleşmiş ki, kurtuluş ulusal bir mücadeleolmaktan çıkmış, toplumsal kurtuluş halini almıştır.

Kürt ulusunun kurtuluş mücadelesi, işçi sınıfının toplumsal kur-tuluş mücadelesinin kopmaz bir parçası olmuştur. Bu anlamda, Kürthalkının kurtuluş mücadelesi, işçi sınıfının sınıfsal kurtuluş mücade-lesinin bir, parçası durumundadır. İşçi sınıfı ise, tüm ezilenleri ezil-mişlikten kurtarmadan, kendini kurtaramaz. Kurtuluş mücadelesihangi biçimler alırsa alsın, kesin olan bir şey var, bu ancak devrimleolabilir. Yani sermaye egemenliğini devirecek bir devrim olmadan,ulusal baskı politikası devam eder. Esas olan ezilen halkların özgür-lüğüdür. İşçi sınıfı burjuvazisinin politikalarının ne kadar değiştiğinebakmaksızın, ulusal baskıyı ortadan kaldırmanın gerçek çözüm yoluolan zora dayanan bir toplumsal devrimle, sermaye egemenliğini de-virmeli ve resmi politikaları tarihe gömmelidir.

FARKLI ULUSLARDAN İŞÇİLERİN SIKI VE MERKEZİ BİRLİĞİNe zaman Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan farklı uluslardan iş-

çilerin devrimci birliğinden söz etsek, Kürt ulusal çevrelerinden şu iti-raz ileri sürülür: “Ama Kürt ulusu ayrı bir ulustur, Kürdistan’da ayrıbir ülke ve sömürgedir; bunun için ayrı örgütlenme doğru olandır.” İş-çilerin ayrı örgütlerde örgütlenmesinin gerekçelerinden temel olan “sö-mürge Kürdistan” tezi üzerinde önümüzdeki dönemde geniş bir yazı

Toplu Yazılar

127

Page 129: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ile duracağız. Burada, farklı uluslardan işçilerin neden ortak örgütlen-mesi gerektiğini açıklamalıyız.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde birden çok ulus, ulu-sal azınlıklar ve milliyetler yaşamaktadır. Bunlardan Türk ulusu ege-men ve ezen bir ulus; Kürt ulusu, ulusal azınlıklar ve milletler iseezilen, sömürülen halklar olarak egemenlik altında yaşıyorlar. İlhak,işgal ve ulusal baskı, Türk sermaye sınıfı ve devletinin değişmeyen,süreklilik gösteren politikası olmuştur. Türk burjuvazisi, ilhak, işgalpolitikasını kapitalist ekonomik temele oturtarak devam ettirmiştir.Kürdistan’da daha önce egemen olan üretim biçimi olarak feodal üre-tim ilişkileri, süreç içinde, ağır ve sancılı da olsa, tasfiyeye uğramışve sonuçta kapitalist üretim ilişkileri orada da egemen olmuştur. Böy-lece, tüm devlet sınırları içinde tek bir kapitalist temele dayanan pazarilişkileri yaratılmış oldu. Ticaretin her tarafta gelişmesi, pazar ilişki-lerinin gelişmesi, sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi, farklıuluslar ve azınlıklar ve milliyetler arasında eskiden farklı olan yeniekonomik-toplumsal ilişkileri beraberinde getirdi. Hem ulusal baskısonucu zorunlu göç ve hem de kapitalizmin esas olarak batı metro-pollerde gelişmesi Kürdistan da yaşayan Kürt nüfusun kitleler halinde,batıya göçüne yol açtı. Zorunlu ve ekonomik göç sonucu batı bölge-lerinde sayı olarak önemli bir Kürt nüfusu oluştu. Benzeri süreç, Laz-lar, Araplar için de geçerli oldu. Burjuva sınıf, farklı uluslardanüreticileri, mülksüzleştirerek, ücretli emekçiler durumuna getirerek,sermaye birikimini ve yoğunlaşmasını hızlandırdı. Sermaye, TürkiyeKürdistan’ının tüm alanlarında ücretli emekçileri sömürerek daha güç-lendi. Güçlendikçe yeni üreticileri de emekçiler durumuna getirdi vedaha da büyüdü. Esas olarak Türk burjuvalarının elinde biriken ser-maye, tüm uluslardan işçilerin sömürülmesinin ürünüdür. Bunun diğerbir anlamı, burjuvazinin elinde birikmiş olan sermayenin tüm uluslar-dan işçilere ait olduğudur. Burjuvazi, üreticileri sürekli mülksüzleşti-rerek, işçileri sömürerek, sermayesini artırdı ve tekelci aşamaya ulaştı.

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kapitalizm aynı zamanda em-peryalizme bağımlılık temelinde gelişmiştir. Devlet sınırları içindekitüm bölgeler, emperyalizmin pazar ilişkileri içine alındı. Devlet sınır-ları içindeki ticaret uluslararası ticarete bağlandı ve onun bir parçasıhaline geldi. Emperyalizme bağımlılık temelindeki bu gelişme, eko-nomik ve toplumsal yapının tümünü etkilemiştir. Ulusal sınır çitleri,gelişen uluslararası ticaret sayesinde yıkıldı. Yerini kapitalizmin sınırtanımayan sömürüsü ve baskısı aldı.

Kapitalist üretim ilişkilerinin tüm devlet sınırları içinde egemenduruma gelmesi, farklı ulusların aynı pazar ağına sokulması, serma-

C. Dağlı

128

Page 130: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yenin farklı uluslardan emekçilerden ücretli emeklerini sömürülmesiile merkezileşmesi, bu farklı uluslardan emekçilerin karşılıklı bağım-lılığını ve aynı üretim ilişkilerinin içinde bir arada olmasını sağladı.Sermayenin bu gelişim diyalektiği, farklı uluslardan burjuvaları aynıçıkar temelinde bütünleştirdi. Bu gelişmenin diğer yüzü, toplumsalkurtuluş mücadelesini esas duruma getirmesi, Kürt ulusunun ve diğerezilen ulusların ulusal mücadelesini bu kurtuluşun bir parçası halinegetirmesidir.

Yukarıdaki nesnel gelişmeler, bir zamanlar birbirlerinden farklıekonomik temellerde ve farklı hedefler için gelişen ayrı ayrı devrim di-namizmlerini tek bir devrim dinamizminde birleştirdi. Kürt ulusununmücadelesinin ayırt edici yönü, ulusal bağımsızlık olarak kalmayadevam etmektedir. Ancak, bu bile başlı başına değil, toplumsal kurtu-luşun kopmaz bir parçası olarak zafere ulaşabilir... Tüm uluslardan iş-çilerin ve emekçilerin düşmanı aynı ve tektir: sermaye sınıfı ve devleti.Aynı ve tek düşmana karşı tüm farklı uluslardan işçi sınıfının birlikteörgütlenerek mücadele etmesi, bu nesnel durumun kaçınılmaz bir so-nucudur. Ortak örgütlenme ve mücadele subjektif çabalarla değiştiri-lemez.

Ekonomik örgütlenmelere bakıldığında, ister sendikalar olsun is-terse meslek örgütlenmeleri olsun, tümünde farklı uluslardan emekçi-ler örgütlenmiştir. Bu durum, birilerinin bilinçli bir politikasınınsonucu değildir. Tamamen, ekonomik yaşamın sonucudur. Hiç kimsetersi durumda yani ekonomik temelleri yokken, farklı uluslardanemekçileri aynı örgütlerde bir araya getiremez. Farklı uluslardan işçi-lerin politik olarak birlikte örgütlenmeleri, bu ekonomik temelden ba-ğımsız değildir. Ortak politik örgütlenme bu ekonomik temele dayanır.Kürdistan’ın ilhak ve işgal edilmesi, Kürt ulusunun ezilen, sömürülenve bağımlı bir ulus durumunda olması yukarıdaki görüşlerimizi de-ğiştirmez. Bu farklılık her pratik ve politik adımda kesinlikle gözönünde bulundurulmalı. Düşmanın aynı ve tek olduğu bir yerde deği-şik ulusların, işçi sınıfının güçlerini aynı devrimci örgütlenmede bir-leştirerek, tüm ezilenleri ezilmişlikten kurtarmaları için, olmasıgereken tüm nesnel şartlar var demektir. Tüm uluslardan işçilerin sen-dika, dernek ve politik örgütlerde en sıkı birliği: İşte tüm ezilenleri,baskı ve sömürüden kurtaracak araç. Birleşik bir devrim mücadelesi:İşte, tüm ezilen halkları kurtuluşa götürecek gerçek çözüm yolu.

Farklı uluslardan işçilerin tek bir Leninist Parti’ de birliği, Kür-distan işçi sınıfının politik olarak ayrı bir ‘ulusal’ partide örgütlenme-sini ortadan kaldırır mı? Kesinlikle kaldırmaz, tersine içerir. Öncelikleesas olan, tüm uluslardan işçilerin tek bir örgütte en sıkı ve merkezi bir-

Toplu Yazılar

129

Page 131: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

liğidir. Bu temel ilke benimsendikten sonra, örgütlenmenin diğer so-runları bu temelde ele alınır. Bu temel ilkeden hareketle görüşlerimizisürdürelim. Kürdistan işçi sınıfı her ayrı ülkenin ve ulusun işçi sınıfıgibi, kendi politik örgütlenmesini oluşturma hakkına sahiptir. Kürdis-tan işçi sınıfının kendi komünist partisini oluşturma hakkına sınırlamagetirilemez. Kürdistan işçi sınıfı, ancak bir komünist partide örgütle-nerek, devrim davasını sonuca götürebilir. Temel ilke, farklı uluslar-dan işçilerin tek bir partide sıkı ve merkezi örgütlenmesi olunca,buradan, Kürdistan işçi sınıfının komünist partisinin tüm işçilerdenoluşan komünist partinin bir parçası olduğu sonucu kendiliğindençıkar. Kürt milliyetçileri, bu durumdan pek hoşlanmazlar. Çünkü onlar,her şart altında ayrı örgütlenme isterler. Zaten, işçi sınıfı ile ulusal ba-ğımsızlık yanlısı küçük burjuva güçler arasındaki farklılık da şudur:Küçük burjuva ulusal güç için esas olan ulusal bağımsızlıktır: İşçi sı-nıfı için, sosyalistler için esas olan, işçi sınıfının sınıfsal kurtuluşudur.Biz proleter komünistler, işçi sınıfının kurtuluşu için savaşırız. Bu doğ-rultuda olmak üzere, her istemi, önlemi ve kurumu destekleriz. Ancak,işçi sınıfının kurtuluşuna zarar veren her eğilime karşı da mücadeleederiz. Farklı uluslardan işçilerin sıkı ve merkezi birliği, ezilenlerinkurtuluşunun da ön şartıdır. İşçileri ulusal kökenine göre ayıran milli-yetçi görüşlere karşı mücadeleyi yaşamımız boyunca sürdüreceğiz.

Farklı uluslardan işçilerin tek bir partide örgütlenmesine göre olu-şan Enternasyonal örgüt tipinde, farklı uluslardan işçilerin tam hakeşitliği vardır. Bu konuda daha geniş bir açıklama bir legal yayının sı-nırlarını aşar. Her işçi, sosyalist ortak örgütlenme konusundaki Leni-nist görüşleri öğrenmelidir.

Bugün pek çok sol örgüt, farklı uluslardan işçilerin eşit haklar te-melinde birliğini reddettiği için kendini “Türk solu” durumuna dü-şürmüşken; aynı biçimde Kürt ulusal güçleri de, ulus esasına dayananörgütlenme ile nerede bir Kürt varsa, onu örgütleme yoluna giderek,kendilerini “Kürt solu” durumuna sokmuşlardır. Biz devrimci prole-ter komünistler, ulus kökenine göre değil, sınıf esasına göre örgütlen-meyi savunuyoruz. Bunlardan ilki burjuva tipi bir örgütlenme, ikincisiise proleter, sosyalist bir örgütlenmedir.

Farklı uluslardan işçiler, eşit haklar temelinde örgütlendikleri Le-ninist parti önderliğinde, sermaye egemenliğine son verecek; bununlabirlikte, ulusal baskı ve ulusal çatışmalar da ortadan kalkacaktır.

Devrimci Emek

Aralık 1991

Sayı: 9

C. Dağlı

130

Page 132: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TÜM KAPİTALİST ÜLKELERDE TOPLUMSAL DEVRİMİN

OBJEKTİF KOŞULLARI OLGUNLAŞMIŞVE İNSANLARIN ÖZGÜRLEŞMESİNİN

OLANAKLARI DAHA DA ARTMIŞTIR

Bundan 100 yılı aşkın bir zaman önce Engels, küçük burjuvazi-nin ekonomi-politikçileri ile “konut sorunu” nu tartışırken, bugün elealacağımız şu önemli belirlemede bulunmuştur:

“Modern toplumumuzun üretiminin bütün üyelerine yeterince yi-yecek sağlayabileceğini ve çalışan kitlelerin bugün için rahat ve sağ-lıklı bir biçimde yaşamalarını sağlayabilecek sayıda konutun varolduğunu kanıtlayabilirsem, bu bana yeter.” (Engels konut sorunuOdak Yay. Sf.127) Engels, modern kapitalist ülkelerin üretim olanak-ları üzerinde somut bir biçimde dururken, geleceğin toplumunda konutve gıda dağılımının nasıl olacağını o zaman için belirtmenin bir“ütopya olacağını” söyler.

Engels “bu bana yeter” dediği şeyi, yani kapitalist üretim biçimi-nin geliştiği Avrupa ülkelerinde, üretimin olgunlaştığı düzeyle toplu-mun tüm üyelerine yetecek kadar konut ve gıda olduğunukanıtlamıştır. Gıda sorununu değil, ama konut sorununu ele aldığı ese-rinde, bu konudaki görüşlerini inandırıcı bir biçimde ortaya koyar. Çokaçıktır ki Engels’in burada sözünü ettiği ülkeler kıta Avrupa’sıdır. Av-rupa, kapitalizmin ve modern üretim biçiminin anavatanı ve ilk top-rağıdır. Modern üretimin ortaya çıktığı ve geliştiği bir kıtada, konutsorunu ve gıda sorununun çözümünün maddi temellerinin belirmesi,gelişmenin doğasına uygun olanıdır. Marx ve Engels’in görüşlerinigeliştirirken, modern üretimin yapıldığı ülkeleri esas almaları bir rast-lantı değildir. Her iki bilim adamı, öncelikle geçmiş üretim biçimlerinive son sınıflı toplumun üretim biçimi olan kapitalist üretim biçiminin

Toplu Yazılar

131

Page 133: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gelişme ve yıkılış koşullarını kavradıkları içindir ki, geleceğin top-lumu ile ilgili bilimsel önermelerde bulundular. Kapitalist toplumungelişme ve yıkılış yasalarını somut bir biçimde kavrayamayan birkimse, bir sonraki toplum üzerine ancak ütopyalarda bulunur. Böylebir kimse, proletaryanın toplumsal devrimi düşüncesini bile kavramayeteneğine sahip olamaz. Geleceğin toplumu olan komünist toplum,ayakları havada bir toplum değildir. Komünist toplumun ilk aşamasıolan sosyalizm evresi, bağrından çıktığı eski dünyanın izlerini ekono-mik, kültürel ve toplumsal alanlarda uzun bir süre taşır. Bunun iki an-lamı var: birincisi, gelecek toplumun (çok uzak bir gelecek değil)maddi ön koşulları, geçmiş toplumun (bugünkü kapitalist toplum) bağ-rında yeşerir. Proletarya, sosyalizmi kurarken, eski toplumun araçlarıile işe girişir. Proletaryanın, sınıfları ortadan kaldırmak için kullanacağıpek çok araç, sınıflı toplumun izlerini taşır ve sınıf karakterine sahipolur. Bu anlamda, proletarya daha sonra hesaptan düşmek üzere, sınıflıtoplumun araçlarından yararlanır. Ancak, komünist toplum kendi esastemellerine dayandığı zamandır ki, o zaman eski dünyanın izlerindenve ufkundan kurtulur.

Marx’ın “Kapital”i ve Lenin’in “Emperyalizm Kapitalizmin EnYüksek Aşaması” adlı incelemeleri, kapitalizme ve emperyalizme çoksomut bir yaklaşımı içerir. Marx, Kapital’de, kapitalizmin temeli olanmeta üretimini incelemekle işe başlar ve kapitalist üretim biçiminintüm gelişme ve yıkılma yasalarını ortaya çıkarır. Lenin’de Marx’ınyönteminden yola çıkarak kendi döneminin somut olgusu olan em-peryalizmi ve onun temeli olan tekelleri inceler. Lenin, tekelci kapita-lizmin sosyalizmin ön belirtisi olduğunu, emperyalizme somutyaklaşımda ve kapitalizmin temel hareket yasalarının üst aşamada al-dığı biçimleri kavrayarak çıkarır. Marx-Engels-Lenin’in tersine pekçok sosyalist, kapitalist toplumu ve emperyalizmi kavramadan sosya-lizm üzerine gevezelik eder. Sosyalizm gevezeleri, bunu yapmakla,kapitalizmi anlamadaki yeteneksizliklerini ve sosyalizmi kavramadakianlayışsızlıklarını da sergilemiş oluyorlar. Tabii aynı zamanda Marx’ınve Lenin’in yöntemlerinden ne kadar uzak olduklarını da göstermişoluyorlar. Marksizm, her toplumsal durum için hazır reçeteler sun-maz. İşte marksizmi bu şekilde anlayanlar, onun özünü kavrayama-yanlardır. Marx’ın kendisi, somut toplumsal koşullara bu kadar somutyaklaşmışken ve bize somut anın, somut çözümlemesini önerirken,bunu yapmamak marksizmden ve dolayısıyla bilimsellikten uzaklaş-mak anlamına gelir. Bilimsel komünistler olarak, somut toplumsal ko-şulları, Marx ve Lenin’in yöntemleri ile ele almalıyız ki ancak o zamangelecek üzerine önermeler ütopya olmaktan çıkar, bilimsel önermeler

C. Dağlı

132

Page 134: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

olur.Engels gelişmiş kapitalist üretimin, toplumun tüm üyelerine ye-

tecek kadar gıda ve konut edinme olanağını sunduğunu ortaya koyar-ken, bununla somut durumdan hareket etmiş oluyor. Engels’inönermesinden emekçi sınıfların gıda, konut ve diğer toplumsal sorun-larının kapitalizm altında çözümlenebileceği sonucu kesinlikle çıkarı-lamaz. Engels, sürekli olarak, kapitalist üretim biçimi yıkılmadan,emekçilerin hiç bir toplumsal sorununun çözümlenemeyeceğini belir-tir. Burada söz konusu olan, geleceğin toplumunun maddi ön koşulla-rının ve sorunları çözümleyecek olan çözüm olanaklarının mevcutüretim biçiminin içinde saklı olduğudur. Yani kapitalist üretim biçimikendi yıkılışını kendi bağrında taşır. Kapitalist üretim biçiminin ye-rini alacak olan üretim biçiminin maddi ön koşulları, eski toplumunbağrında ortaya çıkmadan, toplum eski üretim biçimini yıkmaya giri-şemez. Kapitalizmin bir özelliği de kendi gelişimi ile birlikte kendimezar kazıcılarını üretmesi, sürekli üretmesi ve kendi yıkılışının tümobjektif koşullarını olgunlaştırmasıdır. Özellikle, gelişmiş ülkelerde,modern üretimin yapıldığı ülkelerde, gelecek toplumu kurmanın tümbelirtileri ve zorunluluğu kendini karşı konulmaz bir biçimde gösterir.

Üretim araçlarının toplumsallaşması ile birlikte, toplumun herüyesinin hem fiziki bakımdan ve hem de entelektüel bakımdan kendinigeliştirmesi ve özgürleştirmesinin olanakları artık, tam anlamıyla var-dır. Modern üretim biçimi bunun maddi ve teknik olanaklarını sunu-yor. Burada yapılması gereken, eski üretim biçimini yıkmaktır.Engels’in modern üretim biçimi ve bunun yarattığı olanaklar üzerindedurduğu koşulların üstünden yüz yıl geçti. Modern kapitalist üretim,emperyalizm aşaması ile birlikte çok daha olgunlaştı ve çürüme süre-cine girdi. Modern üretim, artık yalnızca kıta Avrupa’sı ile sınırlı de-ğildir. Şimdi tüm kıtalarda modern üretim yapılıyor. Afrika’nın dahipek çok ülkesinde modern üretim yapılıyor. Kapitalizm, tüm dünyayaderinlemesine ve genişlemesine yayıldı. Kapitalist ülkeler, gittikleriülkelere, kendi karakter ve ilişkilerini götürdüler. Bir ülke ancak ken-disinde olanı götürebilir. Modern kapitalist ülkelerde kapitalist ilişki-leri götürdüler. Kapitalizmin tüm dünyaya yayılması, eski toplumlarınevriminden daha kısa bir süre içinde olmuştur. Topu topu iki yüz yıliçinde kapitalist üretim biçimi tüm dünyaya egemen oldu. Burada, ka-pitalist üretim biçimi dışına çıkan sosyalist toplumların modern üreti-mini incelemiyoruz. Çünkü bu, şu anki konumuzun dışındadır. Çeşitlikıtalardaki geri üretim biçimleri, tüm karşı koymaya rağmen, kapita-lizm karşısında geriledi ve yıkıldı.

Sorun, kapitalizmin çarpık mı ya da gerçek gelişimi ile mi ege-

Toplu Yazılar

133

Page 135: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

men olduğu değildir. Son belirlemede, bu üretim biçiminin üstünlüksağlayıp sağlamadığı ve eski üretim biçimini tarihe gömüp gömmedi-ğidir. Sonuçta tanık oluyoruz ki, kapitalist toplumsal ilişkiler, tüm kı-talara yayılmıştır.

Kapitalist ilişkilerin tüm dünyaya derinlemesine ve genişleme-sine yayılması ile birlikte aynı biçimde, geçen yüzyılda ortaya çık-maya başlayan ve günümüzde tam gelişmiş halde bulunan dünyaticareti, uluslararasındaki tüm ilişkilerin temeli oldu. Kapitalizmin birdünya sistemi durumuna gelmesi ile farklı ülkelerin ulusal çitleri yı-kıldı. Yerini kapitalizmin sınır tanımaz ilişkileri aldı. Tüm ülkeler ka-pitalist ilişkiler yoluyla dünya ticaretine bağlandı. Öyle ki, artık hiçkimse ulusal ekonomiden ve ulusal ticaretten söz edemiyor. Bu an-lamda, ulusal burjuvalardan da söz edilemez. Tüm ülkelerin burjuva-ları, uluslararası büyük tekellerin işbirlikçisi durumundadır.Kapitalizmin gelişimi dünya ticaretini hızlandırdı, dünya ticaretiningelişimi, tüm kapitalist ülkeleri birbirine bağladı. Buradan, tüm kapi-talist ülkelerin dünya ticaretinden eşit yararlandıkları anlamı çıkmaz.Tüm ülkeler uluslararası ticaretin bu ya da şu işbölümüne dahil edil-mişlerdir. Ancak, her ülke bu işbölümünde aynı ağırlığa ve eşitliğesahip değildir. Sanayi bakımından gelişmiş, emperyalist aşamaya ulaş-mış ülkeler, Batı Avrupa ülkeleri, ABD ve Japonya, gelişmiş sanayi-leri sayesinde ticari üstünlüğü ellerinde bulunduruyorlar. Sanayiüstünlüğünü elinde bulunduranlar, bunun sayesinde ticaret üstünlü-ğünü de elinde bulunduruyorlar. Sanayi üstünlüğüne sahip olmayanülkeler, uluslararası ticarette sömürülür ve ezilirler. Sanayi üstünlü-ğünü elinde bulunduran ve bunun sonucu uluslararası ticaret üstünlü-ğünü de elinde bulunduranlar, dünyanın sömürücü ezen ulusları iken,geri kalanları ise, ezilen sömürülen uluslardır.

Konumuz gereği, irdelememizi varmak istediğimiz noktayadoğru ilerletelim. Kapitalizmin tüm dünyada gelişmesi, tüm uluslarınkapitalist ilişkiler yoluyla dünya ticaretine bağlanması ile birlikte ka-pitalizmin, dünyanın büyük bir çoğunluğunda gelişmesi, bera-berinde kapitalizmin yıkılış sürecini de çoktan başlatmıştır. Afrika,Asya ve Latin Amerika ülkelerinde gelişen tüm devrim mücadeleleri,nesnel olarak kapitalizmin dünya sistemine vuruşu oluyor. Dünyadaverilen son ulusal kurtuluş savaşları bile, proletaryanın toplumsal dev-rimlerinin bir parçası, proletaryanın dünya devrim sürecinin bir bile-şeni durumundadır.

Emperyalist ülkeler, sermaye ihracının öne çıkması sonucu, ka-pitalizmi tüm dünyaya derinlemesine ve genişlemesine yayarken, tümdünyayı soyup-soğana çevirerek elde ettikleri yüksek karlarla, kendi

C. Dağlı

134

Page 136: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ülkelerindeki toplumsal çelişkileri geçici olarak belli bir süre için ha-fiflettiler. Onlar, bunu, sefaleti ve çelişkileri tüm dünyaya yayarak ger-çekleştirdiler. Sermaye birikimi, emekçi sınıfların sefalet birikimi ilebirlikte ilerler. Sermaye bakımından en güçlü ülkeler de ya da servetolarak en zengin ülkelerde ücretli emekçilerin yoksulluğu ve sefaletide derindir. Sınıflar arası uçurum çok ileri düzeydedir. Toplumsal eşit-sizlik en tepe noktadadır. Bir otomobili ve bir katı olan ABD’li bir işçiile dünyadaki otomobillerin büyük bir çoğunluğunun mülkiyetinesahip olan tekelciler arasındaki ekonomik uçurum korkunç derecedebüyüktür. Toplumsal eşitsizlik de aynı derecede büyüktür. Herkes, ge-lişmiş ülkelerdeki işçilerin ekonomik durumunu, geri ülkelerdeki iş-çilerin ekonomik durumu ile kıyaslıyor ve emperyalist ülkelerdekiişçilerin çok iyi durumda olduğu sonucunu çıkarıyor. Böylesi bir kı-yaslama, gelişmiş ülkelerdeki işçilerin gerçek ekonomik durumunuaçıklamaz. Olsa olsa, bunu gizlemeye yarar. Örnek olarak, Japonya’yaAsya’dan gelip çalışmak zorunda olan işçilerle, Japon işçileri arasındaönemli bir ekonomik farklılık var. Asyalı işçiye göre, Japon işçisi, bir“burjuva” gibidir. Ancak, aslında bir avuç aristokrat tabakayı say-mazsak, gerçekte Japon işçisi bir burjuva değil, kendi burjuvaları ta-rafından sömürülen ücretli bir köledir. Köleliğin yaşamakoşullarındaki iyileştirmeler, köleliği ortadan kaldırmaz; tersine köle-liğin ömrünü uzatır. Gerçek yaşamda, Japon işçileriyle uluslararası dü-zeyde söz sahibi olan büyük Japon finans kapital sahipleri arasında,Asyalı işçinin kendi ülkesindeki burjuvalar ile olan uçurumdan dahabüyük bir uçurum var. Bunun yanında, emperyalist ülkeler, dünyayısömürerek kendi ülkelerindeki toplumsal yaşam düzeyini yükseltmiş-lerdir. Bunun geçici olduğunu söyledik. Çünkü dünya halkları uyan-mış, anti-emperyalist devrimler tüm kıtaları sarmış durumdadır.Emperyalistler, eski konumlarını korumak için tüm güçlerini kullanı-yorlar. Ancak süreç, statükoların yıkılmasından yana işliyor.

Emperyalist ülkelerdeki, zenginlikle sefalet birikimini anlamakiçin ABD’ye bakmak yeterlidir. Bu zengin ülkede, ücretli köle ve top-lumsal köle durumundaki zenciler, son derece sefil bir yaşam sürdü-rüyorlar. Yoksul nüfus, evleri olmadığı için parklarda ve metrolardayatıyor. Özellikle zencilerin yoğun olarak yaşadığı eyaletlerde (Har-lem) ne zaman elektrikler biraz kesilse, büyük yağmalama olaylarıolur. Yağmalama ihtiyaçtan doğar. Zenciler ve diğer yoksul insanlar,ülkenin muazzam zenginliği içinde, refah içinde yoksulluk çekiyor-lar. Bu varlık içinde yoksulluktur. Son yıllarda ise, işsizlik artmış du-rumdadır. Son olarak General Elektriğin ABD’de bulunan 75 bin işçiyiatacağını açıklaması ve yine inşaat işçilerinin işsizliği protesto ey-

Toplu Yazılar

135

Page 137: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lemlerinin artması Marx’ın tezini doğruluyor: kapitalizm koşullarındabir ülkede servet ne kadar büyükse, o ülkede emekçi sınıfların yok-sulluğu da aynı biçimde çok derindir.

Emperyalist ülkelerde iç çelişkilerin artmaya başlaması ve sınıf-lar arası toplumsal eşitsizliğin boyutlarının çok büyük olmasının ya-nında; emperyalist ülkelerle geri kalmış ve bağımlı ülkeler arasındakiuçurum ve çelişkiler de büyüyor. Emperyalistler, bağımlı ülkelerdekitoprağın ve emeğin kökünü kurutuyorlar. Japonya, Asya’nın yağmurormanlarını kereste için daha şimdiden mahvetmiş durumda. ABD veBatı Avrupa, Asya’nın ve Latin Amerika’nın Jeolojik yapısını boz-muş durumdadır: Buralardaki toprağın ve emeğin talanı çok yüksekboyutlardadır. Emperyalistlerin elindeki tüm servetin önemli bir bö-lümü, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerine aittir.

Bağımlı ülkeler, önlerine, gelişmiş kapitalist ülkelere yetişme he-defi koyuyorlar. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ten bu yanabatının “muassır medeniyet” düzeyine ulaşma hedefini önüne koy-muştur. Aradan geçen 70 yıllık bir zamandan sonra bakıyoruz, Türkiyeile yetişmeye çalıştığı batı Avrupa arasındaki mesafe, geçmişe göredaha da açılmıştır. Aynı aldatmaca, tüm bağımlı ülkelerde de yaşanır.Ancak gelişmiş emperyalist ülkelerde bağımlı kapitalist ülkeler ara-sındaki çelişki sürekli büyüyor. Emperyalizm tarafından da atılmış bu-lunan uluslararası işbölümü düzeninde, bağımlı ülkelerle, emperyalistülkeler arasındaki uçurum ve çelişki daha da büyüyecektir.

Böylece gelişmiş ülkeler, kendi emekçilerini ve tüm dünyayı sö-mürerek büyük bir servet biriktirdiler. Sermayenin yoğunlaşması vemerkezileşmesine bağlı olarak, makineleşme ve otomasyon da yo-ğunlaşmış ve yaygınlaşmış durumdadır. Gelişmiş ülkelerde, üretimde,özellikle sanayide, tam otomasyona geçiş on yıllardır sürüyor. Yüzyı-lımız içinde bilimsel teknik alanda devrim denebilecek gelişmeler sağ-landı. Bilim üretici bir güç oldu. Teknik olanaklar çok ileri düzeyeçıktı. Bir örnek: tekstil sanayinde daha önce kullanılan pamuklu veyünlü dokuma yerini sentetik ve yarı sentetik mamüllere bırakıyor.Tekstilde sentetik ve yarı sentetik iplik, Türkiye’de de geniş olarakkullanılıyor: Daha önce sınırlı olan pamuk üretimi ve sınırlı olan yünüretimi olanakları şimdi kimya alanındaki gelişme ile aşıldı ve artıksentetik ve yarı sentetik iplik üretiminde hiç bir sınırlama kalmadı.Yeter ki, yeterli tüketim olsun. Yoksa istendiği kadar üretim yapılabi-lir. Makinelerin yetkinleşme derecesi, geçmişle kıyaslanamayacakkadar arttı. Bilimsel gelişme, yepyeni sanayi dalları açtı. Bilimsel ge-lişme sayesinde toprağın fiziki ve kimyasal bileşimi iyice öğrenildi.Artık tarıma elverişsiz toprak kalmadı. Yeter ki bilimsel gelişmenin

C. Dağlı

136

Page 138: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sonuçları oraya uygulansın. Üretimi etkileyen ulaşım olanakları ve ta-şıma olanakları geçmişe oranla çok gelişmiş durumdadır. Bilimsel ge-lişmenin üretime aktarılması ile üretim olanakları sınırsızlaşıyor.

Başka bir örnek: havadan taşıma bugün dünyanın en uzak nokta-sına en kısa sürede yapılabiliyor. Dev nakliye uçaklarının gelişmesive yere inmeden havada ikmal yapması ile bir eşya istenilen yere enkısa sürede ulaşabilir. Orta Doğu’daki Körfez Savaşı sırasında, ABDve müttefikleri, çok büyük bir askeri malzemeyi, insanı ve gıdayı çokkısa süre içinde ulaşılması gereken yere ulaştırdı. Aynı olanakla, herhangi başka bir alana eşya ya da insan taşınabilir. Birisi kalkıp da şunusöyleyebilir: “O halde kapitalizm altında üretici güçlerin gelişimi sı-nırsızdır; o halde kapitalizmin yaşamı da sonsuz olacaktır. Tabi bu çoksığ bir yaklaşımdır. Durum yalnızca anlattığımız boyuttan ibaret de-ğildir. Burada unutulmaması gereken çok önemli bir nokta var.Kapitalizm, yalnızca kar getiren, yüksek kar getiren alanda bilimselgelişmeyi teşvik eder. Yoksa, genel olarak bilimsel gelişmeyi teşviketmez. Bugün gelişmiş ülkelerdeki makineleşmenin gelişmesi ile dahafazla üretim yapmak mümkünken, bu yapılmıyor. Neden? Çünkü üre-timin yüksek karı düşürmeden ayarlanması gerekiyor. Üretimin sınır-sızlığına rağmen, tüketim, aynı biçimde sınırsız değildir. Sermayesahibinin yüksek karını düşürecek üretimi, hiç bir kapitalist yapmaz.Bunun için üretim tam kapasite yapılmıyor. Ne ahmak bir çelişki, birtarafta üretimin sınırsız yapılma olanaklarının var olması, diğer yandageçim araçları sıkıntısı çeken aç ve yoksul insanlar, Afrika’da açlık-tan ölen insanlar. İnsanlık bu aptalca çelişkiye daha ne kadar katlana-cak? Eskiden, üretici güçlerin gelişiminde yetersizlik yüzünden,istendiği kadar üretim yapılamıyordu. O zamanlar sözünü ettiğimizçelişki bu kadar saçma değildi; ancak, şimdi modern üretim yapan ül-kelerde büyük servete ve üretici güçlerin gelişim seviyesinin üretimiherkesin ihtiyacını karşılayacak kadar artırma olanağına kavuşmasınarağmen, ABD’de zencilerin sefil yaşamı ve mağazaları yağmalamasıAfrika’da yüz binlerin açlıktan ölmesi gerçekten çok açık ve açık ol-duğu kadar da saçma bir çelişkidir.

Kapitalizm altında bilimin ve üretici güçlerin sınırsız gelişimidoğru değildir. Şimdiye kadar pek çok kapitalist ülke üretimde büyükdevrim yapan bilimsel buluşları satın alıp çelik kasalarına kapatmış-lardır. Kapitalist mülk edinme biçimi ve her şeyin en yüksek kar içinilkesi sonucu, kapitalistler üretici güçlerin gelişmesini artıracak bi-limsel buluşları kullanmaktan geri dururlar. Kapitalizm bilimin ve ge-lişmenin düşmanıdır.

Gelmek istediğimiz noktaya gelmiş durumdayız. Engels’in, yüz

Toplu Yazılar

137

Page 139: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yıl önce söylediği, modern üretim ile, toplumun tüm üyelerinin konutve gıda sorununun çözülmesinin olanaklarının varolduğu sözü, şimditamamen doğrulanmıştır. Modern üretim olanaklarının günümüzdeulaştığı gelişim düzeyi ile her insanın kendini fiziki ve entelektüel ba-kımdan geliştirme olanakları tam anlamı ile olgunlaşmıştır. Buradatemel engel, bu olanağı insanlara vermeyen kapitalist üretim biçimi-dir. Yapılması gereken, artık tam anlamı ile saçma hale gelen üretiminve emeğin toplumsal karakteri ile mülk edinmenin özel biçimi arasın-daki çelişkiye devrim yoluyla son vermektir. Sermaye egemenliğineson verecek olan toplumsal devrim, özgürlük için, insanların fiziki veentelektüel olarak gelişmeleri için kaçınılmazdır.

Devrimci Emek

Ocak–1992

Sayı: 10

C. Dağlı

138

Page 140: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

KAHROLSUN PANTÜRKİZM! KAHROLSUN PANİSLAMİZM!

12 Eylül askeri faşist diktatörlüğünün resmi ideolojisi olan “Türk-İslam sentezi” yine aynı devlet tarafından şimdi uygulama alanına ko-nuyor. Türk devleti “Türk-İslam sentezi” ideolojisini benimsemekle,devletin geleneksel resmi ideolojisi olan “Kemalizm”den uzaklaşmadı.“Kemalizm” ırkçı şoven ve gerici bir ideoloji olarak zaten “Türk-İslamsentezini” içeriyordu. 12 Eylül’ün yaptığı şey, Kemalizm’in açımla-masını yapmak olmuştur. “Kemalizm” koyu bir ırkçılık ve koyu bir ge-riciliktir. Bunun için kimse, “Kemalizm’in Türk-İslam sentezindenayrı bir ideoloji” olduğunu söyleyemez. Hem her “ikisi” aynı şeydir vehem de burjuva ideolojisi ile aynı şeydir. Kapitalist toplumlarda çı-karları birbirine zıt iki sınıf ve bu sınıfların iki ideolojisi vardır. Kapi-talist ülkelerde, burjuva ideolojisi her toplumun “ulusal” biçimi ileisimlendirilir. Burjuva ideolojisi, Türkiye’de egemen burjuva sınıfın“ulusal” çıkarlarına uygun olarak “Kemalizm” ya da “Türk-İslam sen-tezi” adını almıştır. Bu burjuva ideolojisinin amacı, egemen, ezen vesömürücü burjuva sınıfın, emekçi sınıflar üzerindeki baskısını, sömü-rüsünü ve egemenliğini sağlamak, devam ettirmektir. Türkiye’de bur-juva ideolojisi olan “Kemalizm’in” bir “özgüllüğü” Kürt ulusunun vediğer ulusal toplulukların varlığını inkâr etmesi ve koyu bir asimilas-yon uygulamasıdır. Bu anlamda, “Kemalizm” ırkçı bir burjuva ideo-lojisidir.

Pantürkizm ve Panislamizm, burjuva sınıf tarafından güncel ola-rak işleniyor. Tüm burjuva ideolojik kurumlar, kitle iletişim araçları,basın, üniversiteler, vakıflar, burjuva partileri, iktidar, parlamento, dev-let başkanı, ordu, polis ve tüm gerici-ırkçı çevreler yoğun olarak Pan-türkizm ve Panislamizm’e başvuruyorlar. Bu ırkçı, gerici ve yayılmacı

Toplu Yazılar

139

Page 141: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ideoloji işçi sınıfı ve tüm ezilen kitleler için olduğu gibi, bölgemiz-deki halklar için de büyük bir tehlikedir. Bu nedenle bu ideoloji üze-rinde özel olarak durup gerçek karakterini teşhir etmek kaçınılmaz birgörev olmuştur.

PANTÜRKİZM IRKÇILIK VE YAYILMACILIKTIRPantürkizm ortaya yeni çıkmış bir ideoloji değildir. Bu ırkçı ideo-

loji, Osmanlı imparatorluğu zamanında ortaya çıkmıştır. Osmanlı dev-leti paşalarından Talat ve Enver Paşalar tarafından geçtiğimiz yüzyılınsonlarında geliştirilen Pantürkizm dönemin burjuva partisi olan İtti-hat ve Terakki tarafından da savunulmuş ve daha sonra aynı ırkçı ideo-loji Kemalist iktidar döneminde sürdürülmüştür. Pantürkizm, Türkburjuvazisinin 100 yıllık ideolojisidir ve amacıdır. Demirel’in Da-vos’ta, Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinden Azerbaycan, Kazakis-tan, Özbekistan devlet başkanları ile fotoğraf çektirirken söylediği “bufotoğrafın altına yüzyıl gecikmiş bir resimdir; diye yazın” sözleri, Türkırkçılığının 100 yıllık bu amacım da ortaya koymuş oluyordu.

Osmanlı imparatorluğu 17. yüzyıldan itibaren gerileme ve 100yılsonra çözülme ve çökme sürecine girdiği bir zamanda, Türk ticaretburjuvaları kendi çıkarları doğrultusunda, dağılan imparatorluk yerineyeni bir imparatorluk ve hatta bir tek devlet kurmak için kolları sıvadı.Bilindiği gibi, ulus ve ulusçuluk kapitalizmin şafağında ortaya çıkar.Türk ulusçuluğu bir ulusal hareket biçiminde değil, tamamen ırkçı vegerici bir biçimde ortaya çıkmıştır. 1919’lara kadar Türk ulusçuluğubir ulusal kurtuluş ve normal uluslaşma yönünde değil, imparatorluktazaten egemen olan Türklerin, diğer ulusal toplulukları soykırıma uğ-ratması ile biçimlenmiştir. Enver ve Talat Paşa’nın Kafkasya seferle-rinde amaçları Orta-Asya’daki tüm Türk kökenli ülkeleri yanlarınaalıp büyük “Türk Birliği” kurmaktı. Turancılık bir ırkçılık olarak budönemde en yaygın dönemini yaşamıştır. Türk ırkçılığı 1915–1940yılları arasında, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti sırasında, tarihinen büyük soykırımlarını gerçekleştirmiştir. Osmanlılar, 1915–1916yılları arasında 1,5 milyon Ermeni’yi katletmiş, yüz binlercesini detoprağından uzaklaştırmıştır. Yine Osmanlı devleti aynı dönemlerdeyüzbinlerce Kürt’ü kırımdan geçirmiş yüz binlercesini ülkesindenuzaklaştırmıştır. Osmanlı devletinin son döneminde Kürt ve Ermenihalklarından yüzbinlercesi zoraki göçe zorlanarak tarihin en büyüktoplu göç olayı gerçekleştirilmiştir. Türk ulusal burjuva hareketi, em-peryalizmin Türkiye’yi işgal etmesine karşı bir ulusal kurtuluş savaşıözelliği kazanmakla birlikte, bu yön bile devrimci bir tarzda, demo-kratik bir tarzda olmamıştır. Kurtuluş savaşı, bir burjuva demokratik

C. Dağlı

140

Page 142: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

devrim biçiminde olmamış ve savaşın içinde ve zaferden sonra Cum-huriyet iktidarının ilk yıllarında gerici bir karakter kazanmıştır. Ke-malist iktidarın gerici karakteri, ırkçılıkla birlikte gelişim göstermiştir.1925–1940 yılları arasında, Kemalist iktidar, Kürt ulusal hareketinikanla ezmiş ve kitlesel katliamlara girişmiştir. Kemalist iktidar, Kürt-lerin varlığım inkar ederek, bu konuda Osmanlılardan daha gerici birkonuma düşmüştür. Bu anlamda Kemalist ırkçılık, dünyanın en koyuırkçı iktidarlarından biridir. Öyle bir ırkçılık ki, binlerce yıllık tarihiolan ve Ortadoğu’nun en eski halklarından biri olan Kürt halkını yoksayabilmiştir. Bu bağlamda Türk devleti, Ermeni ve Kürt ulusunu kı-rıma uğratmak ve Kürt ulusunun varlığını yok saymak biçimindekikoyu bir ırkçılık temelinde şekillenmiştir. Pantürkizm’in diğer adı olanKemalizm’in amacı, Türk burjuvazisinin tüm bölgede egemenliğinisağlamaktır. Irkçılığının arkasında yatan temel gerçek, burjuva sını-fın, tüm halklar üzerinde egemenlik kurması ve sömürü sağlamasıdır.Kemalizm, hem içerde hem dışarıda baskı, soykırım sömürü demek-tir. Kemalist iktidar, emperyalizm ve gerici Arap devletleri ile anlaşa-rak, Kürdistan’ı parçalamış ve Kürt ulusunu ezilen ulus durumunagetirmiştir. Yine aynı biçimde Kemalist iktidar, 1939’da Fransız em-peryalizmiyle anlaşarak Hatay’ı’ Suriye’den zorla ilhak etmiştir. Böy-lece çizilen “misak-ı milli” sınırları, Türk ırkçılığının açık bir ifadesiolmuştur. TC devleti sınırları içine alınan tüm ulusal topluluklar, Türkulusunun egemenliği altına alınmıştır. Arkasından bu resmi ideolojihaline getirilmiştir: “Kendisini Türk sayan herkes Türk’tür.” Türk dev-leti on yıllardır, Kürdistan, Arap ve Ermeni topraklarını kendi toprağısaymıştır. Bu topraklar üzerinde yaşayan ulusal toplulukları “Türk-leştirme” politikası izlemiştir. Egemen Türk burjuvazisi, ırkçı, Kema-list politika ile devlet sınırları içinde yaşayan tüm ulusal topluluklarıezmiş ve sömürmüştür. Sonuçta, bu ulusların tüm topraklarını ve canlıişgücünü hücrelerine kadar sömürmüştür.

Kemalizm’in diğer bir özelliği, kendi ulusundan işçileri ve emek-çileri sömürmesi ve baskı altında tutmasıdır. Türk ırkçılığı, burada dayaptığı baskı ve sömürünün üstünü örtmeye onu gizlemeye çalışmış-tır. Kemalistlerin söylediği “sınıfsız, zümresiz, sömürüsüz, kaynaşmıştoplum” sloganı, sömürünün ve baskının nasıl gizlenmek istendiğiniortaya koyuyor. Burjuva sınıf, sürekli olarak ırkçı ulusçuluk olgusunuöne çıkararak, sömürü ve baskısının üstünü örtmeye çalışmıştır.

Türk devleti, bölgedeki devletlerin sınırlan içinde yaşayan “Türk-leri” bahane ederek, her zaman için bu devletlerin “içişlerine” karış-mış ve bölgede bir yayılmacılık odağı olmuştur. Bunun bir kanıtıKıbrıs’tır. Türk devleti, Kıbrıs’taki Türklerin haklarını savunma ba-

Toplu Yazılar

141

Page 143: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

hanesi ile 1974’te Kıbrıs’ın bir kesimini işgal etmiştir. TC devleti, aynıgerekçeyle sürekli olarak, Bulgaristan’ı, Yunanistan’ı, Irak’ı tehdit et-miştir. Komşu ülkeler sürekli olarak bu yüzden, Türk tehlikesindensöz etmişlerdir. Eğer TC devleti bu ülkeleri işgal etmemişse bunu, “ci-handa sulh” istediği için değil, gücü yetmediği için edememiştir. Türkburjuvazisi, bu emeline ulaşmak ve dünyada büyük bir güç olmak için,sürekli olarak silahlanmış ve sömürüyü en vahşi biçimlerde sürdürm-üştür. Türk burjuva devleti, yayılmacı, ilhakçı ve militarist bir devletolarak bölgede çıbanbaşı ve bölge halkları için bir tehlikedir.

Türk burjuvazisi, Sovyet Orta-Asya cumhuriyetlerindeki sosya-list üretim biçimi ve yönetimin yıkılması için emperyalizmle birlikte,75 yıldır süren bir çaba içinde olmuştur. Bu ülkelere, sık sık sanatçı,yazar, politikacı olarak MİT ve CIA ajanlarını göndermiş ve buralar-daki gericilere gereken mesajları götürmüştür. TC devleti ve Türk bur-juvazisi eğer, Sovyet Cumhuriyetlerinin iç işlerine doğrudankarışmadıysa, bunu da bölgede barış istediği için değil, gücü yetme-diği için yapmamıştır. Son birkaç yıldır, Türk burjuvazisinin SovyetOrta-Asya cumhuriyetlerinde yaptığı girişimler, bu ırkçı niyeti açığavurmuştur. Bu, Türk burjuvazisinin yüzyıldır “gecikmeli olarak çek-mek istediği resimdir”. Sovyetler Birliği’nde tüm cumhuriyetlerdekarşı devrimcilerin, politik iktidarı ele geçirmeleri ve bu arada Orta-Asya’daki cumhuriyetlerin yönetimlerine gerici-milliyetçi güçlerinegemen olması TC devletinin bu “rüyası”nın gerçek olması için birgeçici olanak sağladı. Türk burjuvazisi, “bağımsızlıklarını” ilan edenbu cumhuriyetleri “ilk tanıyan ülke” olmasını pantürkizm yönündenele almıştır. Pantürkizm, tüm burjuva kurum ve çevrelerinde öne çı-kartılmaya başlandı. Türk burjuvazisi bu ülkelerle bir dizi, “kültürel”ve ekonomik anlaşmalar imzaladı. Arkasından karşılıklı ziyaretler yo-ğunlaştı. Çok sayıda MİT, CIA casusu Türk gazetecisi, politikacı,yazar, sanatçı bilim adamı Orta-Asya cumhuriyetlerine giderek pan-türkizm ideolojisini yaymaya başladı. Basında röportaj üzerine rö-portajlar yayınlanmaya başladı, televizyonlarda program üzerineprogram yapılmaya başlandı. Tüm sermaye çevreleri Türkçülük yarı-şına-çıktılar. Bunlardan Bülent Ecevit, faşist Türkeş’ten aşağı kalma-dığını gösterdi. Irkçı Ecevit, son olarak bir gazete adına, bucumhuriyetlere gitti ve oralarda pantürkizmi anlattı. Tam bir yarış!Pantürkizm’in yeniden güncelleştirilmesinin altında yatan gerçek,Türk burjuvazisinin, Türkçülüğü kullanarak ve sağlamaya çalışarak,bölgedeki halkları sömürmek ve ezmektir. Türk burjuvazisi, Orta Asyacumhuriyetlerini sömürmek istiyor. Türk burjuvazisi, “Türk Birliği”nigerçekleştirmeye çalışarak dünyada büyük bir güç olmak ve “yeni-

C. Dağlı

142

Page 144: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

dünya düzeninde” daha etkin bir konum elde etmek istiyor. Tüm yap-tığının altında yatan budur.

TC devleti ve burjuvazi pantürkizmi aynı zamanda, içerde geli-şen devrim hareketini engellemek ve devrimci güçleri ezmek için kul-lanıyor. Pantürkizm bu yüzden hem koyu bir ırkçılık, yayılmacılık,ilhakçılık ve hem de içerde koyu bir baskı ve sömürü demektir. Tümdevrimci güçler pantürkizme karşı etkin bir davranış içinde olmalıdır.Pantürkizm’in sömürücü, baskıcı, yayılmacı, ilhakçı ve gerici-ırkçıözünü ve amacını açığa çıkarmalıyız.

PANİSLAMİZM: ASYA VE AFRİKA’DABASKI VE SÖMÜRÜYÜ GİZLEMENİN ÖRTÜSÜPanislamizm, Orta-Doğu ve Asya’nın kimi ülkelerinde, Kuzey

Afrika’da burjuvaların ve toprak sahibi sınıfların sömürü ve baskıla-rını gizlemek için başvurdukları bir ideolojidir. Panislamizm politika-sını izleyen devletlerin çıkarları ortak değildir. Her “Müslüman” devleten başta kendi çıkarlarını düşünmek zorundadır. Bu yüzden Panisla-mizm bir takım ortak ahlaki ve manevi değerler bütünü değil, bu de-ğerler örtüsü altında, her ülke burjuvazisinin kendi çıkarlarınıkoruduğu bir örtüdür. Eğer durum böyle olmasaydı. Müslüman ülke-ler arasında sık sık savaşlar olmazdı. Panislamizm politikasının en üstkurumu İslam Ülkeleri Konferansı’dır. Bu birliğin 46 üyesi var. Buüyelerin tek ortak tutumu, “egemen sınıflara” karşı yükselen devrimmücadelesini engellemek. Birlik içinde büyük bir çıkar kapışması var.Birlik bir ekonomik temel sağlamaya çalışmakla birlikte, esasen buortaklık içinde durumu en iyi olan devletlerin kendi çıkarlarını kolla-masıdır. Kaldı ki bu ülkelerin hemen hemen tümü emperyalizme ba-ğımlı durumdadırlar. Bu anlamda “İslam Ülkeleri Örgütü” emperyalistülkelere alternatif bir örgütlenme değildir. Ne politik olarak bunun ze-minleri ne de ekonomik olarak olanakları var. Emperyalizme bağım-lılık temelinde, emperyalizmden bağımsız bir ekonomik ve politikoluşum mümkün değildir. “İslam Ülkeleri Örgütü” emperyalizminbölgede egemenliğini kurmak için kullandığı bir araçtır.

Panislamizm’in diğer bir işlevi, emperyalizm tarafından SovyetCumhuriyetlerinin yıkılması için kullanılması olmuştur. Emperyalizm,Sovyetleri içerden çökertmek için on yıllardır gericilik adına ne varsahepsine başvurmuştur. Panislamizm, emperyalizme hizmet etmedebüyük bir rol oynamıştır. Emperyalizmin bu planlan son yıllarda iyiceaçığa çıktı. Emperyalizm, Sovyetler Birliği’ni yıkmak ve SosyalizminOrtadoğu’da yayılmasını engellemek için İslamcılığı kullanmıştır.Böylece panislamizm hem gerici burjuva güçleri hem de emperyaliz-

Toplu Yazılar

143

Page 145: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

min bölge egemenlikleri için iyi bir araç rolü oynamıştır.İslamcılık, burjuva sınıfın baskı ve sömürüsünü gizlemenin örtü-

südür. Dolayısıyla bu hareketi değerlendirirken, hareketin kullandığıdin motifine değil, hareketin sınıfsal niteliğine bakılmalıdır. Örnek ola-rak, İran devletinin adı “İslam Cumhuriyeti”dir. Ama bu bir şey ifadeetmez. “İslam Cumhuriyetinin” altında burjuva sınıfının diktatörlüğüyatıyor. Hem de koyu bir diktatörlük. Mollalar diktatörlüğü, burjuvadiktatörlüğünün diğer adıdır. İran’da Şah’ın monarşist, faşist iktidarıyıkıldı. Ancak, yerine kurulan “İslam Cumhuriyeti” burjuva demo-kratik bir devlet bile değildir. Kurulan devlet tam anlamıyla gerici birburjuva diktatörlüğüdür. Ayın durum “şeriat düzeninin” kurulduğuSuudi ülkesi için de geçerlidir. Suudi Arabistan’da Suud ailesinin mo-narşisi vardır. Burada egemen olan burjuvazidir. İktidardaki burjuva-zinin kendi egemenliğini ve’ sömürüsünü sürdürmek için başvurduğuyöntem ise şeriat düzenidir. Önce Mısır’da ortaya çıkan ve çeşitli Arapülkelerinde örgütlenen “Müslüman Kardeşler” örgütü burjuvazininpolitik bir hareketinden başka bir şey değildir. Bu hareket emperya-lizme tavır alan devletleri yıpratmak için, emperyalizm tarafından sü-rekli olarak kullanılır. Toplumların sınıflara bölündüğü her yerde tümpolitik ve toplumsal hareketler aynı zamanda bir sınıfın hareketleri-dir. Bunun için bir hareketin başvurduğu din motifine bakarak o hare-ket hakkında karar veremeyiz. Yapılması gereken toplumsal ve politikhareketin sınıfsal karakterinin ortaya çıkarılmasıdır.

TÜRK İSLAMCILIK HAREKETİ KARŞISINDA YANILTICI TUTUMLARTürkiye’de 12 Eylül yıllarında sol hareket içinde TKP’den baş-

lamak üzere İslamcı akımlar karşısında yanlış ve hedef saptıran tu-tumlar alındı. Pek çok sol çevre, Türkiye’deki dinci akımları“anti-emperyalist” ilan edip onlarla ittifak politikası izlemeyi ortayakoydular. Bu tamamen bir yanılgı ve hedef saptırmaydı. Yine aynı bi-çimde çeşitli sol çevreler, dinci kimi çevreleri “anti-faşist” ilan edip,bu çevrelerle ittifak politikası izlemeye kalkıştılar. Bu da, diğer sap-tırma gibi bir saptırmaydı. Öyle ki, yakın zamanlara kadar dincilerle“solcular” birlikte toplantılar düzenlemeye giriştiler. Türkiye’de dinesasına dayanan partiler olduğu halde sanki yokmuş gibi davranıp bolmiktarda dinci akımların propagandası yapıldı. Türkiye’deki İslamcıakımlar bu burjuva solcuların da yardımıyla daha da güçlenmiş vedevrimin başına bela olmuşlardır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yaklaşık 600 yıllık egemenlik döne-minde, İslamcılık, feodal merkezi devletin, çeşitli ülkeleri egemenliği

C. Dağlı

144

Page 146: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

altına almasının aracı olmuştur. İmparatorlukta din ve devlet işleri bir-likte ve tek elden yürütülmüştür. Tıpkı, Hıristiyanlığın, çeşitli Avrupadevletlerinin elinde sömürgelere boyun eğdirmenin bir aracı olmasıgibi, İslamcılık’da Osmanlı devletinin elinde, Arap, Kürt ve diğer halk-ları egemenlik altında tutmanın bir aracı işlevini oynamıştır. Tabi kidin, hiçbir zaman egemen devletin, sömürgeleri egemenlik altında tut-masının temel aracı olmamıştır. Esas araç ekonomik ve ekonomi dışızor olmuştur. Din ise, bu esas araçlara bağlı olarak ve onları kutsayanbir rol oynamıştır.

Din ve devlet işlerini tek elde toplayan Osmanlı padişahları ül-kenin sömürgeleşmesi karşısında bu sefer sömürgeleşmeyi savun-muşlardır. Dini kurumlar imparatorluğun yıkılması ile birlikte büyükprestij kaybına uğramışlardır. Kemalist iktidar, din ve devlet işlerinibirbirinden ayırmakla birlikte, dine karşı bir tutum almamıştır. Olanşey, dinin, burjuvazinin egemenliği altına alınmasıdır. Halk kitleleriiçin değişen bir şey olmadı: Onlar dinin egemenliği altında kalmayadevam ettiler. TC devleti, her türlü gericiliği ve bu arada dini de kendibünyesine almıştır. Öyle ki, okullarda din eğitimi zorunlu olarak oku-tulmuştur. Ayrıca devlet desteğinde binlerce kişi “imam hatip okulla-rından” geçiyor. Binlerce kuran kursu ve onbinlerce din görevlisi ileher tür gericilik devlet politikası olarak sürdürülüyor. Her insan, dahadoğar doğmaz, bir Müslüman olarak doğuyor. Bebekler, nüfus kâğıdıile birlikte, “İslam” dinine kavuşuyorlar. Diyanet işleri, bir devlet ku-rumudur. Görevi, özel mülkiyeti, sömürüyü ve baskıyı kutsamaktır.Yeni hükümetin bütçesinde diyanet işlerinin bütçesi en yüksek oran-lara çıkartıldı. Bu bile, dinin bir devlet politikası olarak sürdürüldü-ğünü gösteriyor.

Kaldı ki, Türkiye’deki dini kurumlar ve İslami politik akımlar,yalnızca devlet desteği ile ayakta kalmıyorlar. Özellikle, Arap serma-yesi bu konuda epey cömert davranıyor. Aynı zamanda, çeşitli em-peryalist devletler de Türkiye’de ki İslami akımların desteklenmesiiçin gereken yardımı yapıyorlar. Türkiye’de faaliyette bulunan “faysalfinans” gibi finans kuruluşları emperyalizmle birlikte çalışıyorlar. Bukuruluşun İslami akımları desteklediğini artık sokaktaki insan bile bi-liyor. Gerici Arap sermayesi, emperyalizm ve Türk tekelci sermayesi,İslami hareketleri emekçi sınıfların gelişen devrim mücadelesine karşıkullanıyor. İslami akımlar hem emperyalizmin birer kuklası ve hem defaşizmin birer aracıdır. Emperyalizm ise İslami akımlardan hiçbir zarargörmez. O nasıl olsa ekonomik ve politik egemenliği sayesinde sö-mürüsünü sürdürüyor. “Müslüman” Arap ülkelerinin tümü emperya-lizme bağımlı durumdalar. Emperyalizm, bu ülkelerde büyük karlar

Toplu Yazılar

145

Page 147: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sağlıyor. Elde ettiği karların bir kısmını ise devrimi engellemeye kal-kan İslami akımlara vermektedir. Kesinlikle söyleyebiliriz ki, İslamiakımlar emperyalizme karşı değildir. Tersine, İslami hareketler, ko-münizme karşı emperyalizmin paslı bir silahıdır. İran bunun bir örne-ğidir. Sahte anti-Amerikan tutumlarının arkasında yatan şey, “İrangateskandalı” ile ortaya çıktı. Türkiye’deki islami hareketlerin arkasındaAmerikan Emperyalizmi olduğu artık tartışma götürmeyen bir ger-çektir.

İslami hareketler en aktif dönemlerini 12 Eylül faşizmi yıllarındayaşadılar. Şimdi, faşizmden aldıkları güçle, daha ileri fırlamış durum-dalar. Bilindiği gibi, faşist cuntacılar, darbe sırasında ve sonrasında,tüm tarikatların desteğini aldılar. Tarikatlar, işçi sınıfını ezmesi ve sos-yalizmi engellemesi için faşizme destek verdiler. Cuntacılar da bunakarşılık, dinci kadroları devletin önemli makamlarına getirdiler. Cun-tacılar, emperyalizmin Ortadoğu’da verdiği jandarmalık rolü için islamülkeleri “içinde daha aktif rol üstlendiler” Bu gelişmeler içinde islamiakımlar da alabildiğince güçlendiler. İslami akımların, 12 Eylül’e karşımücadele ettikleri koca bir yalandır. Tersine, islami akımlar, 12Eylül boyunca, faşizme destek vermişlerdir. MSP’nin diğer partilerlebirlikte kapatılması, cuntacıların bir aldatmacasıydı. Aynı şekilde,Cuntacılar MHP’yi de kapatmışlardı. Biri kalkıp ta MHP 12 Eylül’ekarşıydı derse o kimse, burjuva saflarda bulunan bir karşı devrimcidemektir. Aynı şekilde, biri kalkıp da, MSP 12 Eylül’e karşıydı derse,tam bir aldatmacaya başvuruyor demektir. MSP’nin kapatılması birgöstermelikti. MSP kapatıldı ama Cuntacılar resmi ideoloji olarak“Türk-İslam sentezini” benimsediler. Yani belli bir anlamda, MSP ik-tidardaydı, faşizmin bünyesi içindeydi.

Türkiye’de faşizm ile dini akımların nasıl bir yakınlık içinde ol-duğunu anlamak için uzak tarihe bakmaya gerek yoktur. Sadece 70’liyıllar sonrasına bakılsa bile bu gerçeği çok açık olarak görmek müm-kün. Türk burjuvazisi, devrimci hareketin bastırılması için sivil güç-lere ihtiyaç duyduğu her dönemde, bu sivil gücü dini akımlarınarasında bulmuştur. Diğer bir ifadeyle, burjuvazi, devrimci hareketinbastırılması için devlet güçlerinin yanı sıra her zaman politik diniakımları kullanmıştır. Kahramanmaraş katliamı bunun tipik bir örne-ğidir. Kahramanmaraş, Çorum, Sivas ve tüm bunlardan önce 70’li yıl-ların Kanlı Pazar’ı, dinci faşist güçlerin polis ve askerlerle birliktedevrimci ve ilericilere karşı giriştikleri katliamları anlatır. Bu listeyiTC’nin kuruluş dönemlerine kadar uzatmak mümkün; ama sanırızgerek yok.

Tüm bu gerçeklere karşın; İslami hareketi politik bir akım olarak

C. Dağlı

146

Page 148: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

hala karşı devrim saflarında ve devletin yanında görmemek, ondanhala medet ummak, politik saflıktan da öte bir şeyle adlandırılmalıdır.

Türk islamcılık hareketinin bir diğer özelliği, Kürt ulusunun vediğer ulusal toplulukların ezilmesini savunması ve yapılan ulusal bas-kıyı örtmesidir. Dinciler, Kürt ulusu ezilirken hiç seslerini çıkarmaz,tersine, “Din Kardeşliği” altında yapılan zulmü ve kırımı gizlerler.Şimdiye kadar, milyonlarca Ermeni ve Kürdün kırıma uğratılmasında,dinciler her zaman devletin yanında olmuşlardır. Onun için bir keredaha anlaşılıyor ki, din kardeşliğinin altında yatan; egemen ulusun,egemen burjuvazisinin sömürüsü ve baskısıdır. Din, yalnızca maddeyeen yabancı bir felsefe değil, aynı zamanda burjuva sınıfın sömürüsü-nün ve baskısının üstüne çekilmiş bir örtüdür. Kapitalist ülkelerde din,politik bir hareket olarak, burjuva sınıfın hareketidir.

İslamcılık koyu bir anti-komünizmdir. İslamcılığın bu yönü tümülkelerde ortaya çıkmıştır. Endonezya’daki komünist katliamı islamigericiliğin ulaştığı düzeyi gösteren iyi bir örnektir. 1965’te Endonez-ya’da ABD emperyalizmi, islami hareketleri kullanarak, komünistle-rin üzerine göndermiş ve sonuçta tarihin en büyük komünistkırımlarından biri islam güçlerince gerçekleştirilmiştir. Kısacası is-lamcılık, emperyalizmin ve egemen sınıfların emekçileri ezmesininve baskı altında tutmasının sömürmesinin bir aracı olmuştur. Panisla-mizm de, bu eylemin iki kıtada sürdürülmesidir. Türk ırkçılığı ve Türkislamcılık hareketleri birbirini tamamlayan bir madalyonun iki yüzü-dür.

Gerek pantürkizm, gerekse panislamizm ideolojisi karşısında ya-pılması gereken birinci görev, bu burjuva ideolojisinin gerici, sömü-rüye hizmet eden yönü ve yayılmacı-ırkçı hedefleri açığa çıkartılıpteşhir edilmesidir. Türkiye’de ve Kürdistan’da ırkçılığa karşı belli birbilinç olmakla birlikte, din konusunda büyük bir kafa karışıklığı sü-rüyor. Uzun süredir, dine karşı mücadele elden bırakıldı. 12 Eylül bo-yunca dincilerin baskı altında olduğu propagandası yapıldı. Oysagerçekte baskı altında olanlar ateistlerdi. Devlet ve tüm burjuva çev-reler, yoğun olarak idealizmin propagandasını yaparken, biz komü-nistler yeterince materyalizmin ve militan maddeciliğinpropagandasını yapamadık. Komünist basında, militan maddeciliğinpropagandası yoğun olarak yapılmalıdır.

Politik hareketler olarak tüm ırkçı ve dini hareketler, birer karşıdevrim hareketidir. Tüm karşı devrim güçleri üzerinde olduğu gibi, buhareketlere karşı da devrimci zor yöntemlerine başvurulmalıdır. Bu-rada yalnızca dikkat edilmesi gereken, dinin etkisindeki bilinçsizemekçileri kazanmaktır. Bu kitlelerin kazanılması, dine karşı ilkeli,

Toplu Yazılar

147

Page 149: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

uzlaşmaz bir mücadele verilerek yapılmalı, yoksa oportünistlerin yap-tığı gibi, dine boyun eğerek değil. Bunun dışında tüm gerici karşı dev-rimci politik ve toplumsal hareketlere karşı devrimci zor yöntemlerinebaşvurulmalıdır.

Devrimci Emek

Mart-Nisan–1992

Sayı: 11

C. Dağlı

148

Page 150: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TÜRKİYE’DE İŞSİZLER ORDUSUNUN BUGÜNKÜ DURUMU

Küçük mülk sahiplerini kendi bireysel mülkiyetinden yoksun bı-rakan kapitalistler, kapitalizmin yasalarının etkisiyle, yadsımanın yad-sıması ile yerlerini daha az sayıdaki kapitaliste bırakarak ellerindekitüm serveti yitirirler. Başka bir söylemle söylersek, bir kapitalist herzaman çok sayıda kapitalisti ortadan kaldırarak gelişir. Böylece kapi-talist birikim yasası bu şekilde devam eder. Sanayileşme, kapitalizmingelişmesi ve sermayenin sürekli olarak merkezileşmesiyle birlikte,toplumun büyük bir bölümü ücretli proleterler durumuna gelir. Kapi-talist üretim biçiminin tüm toplumsal yaşamda egemen duruma gel-mesiyle birlikte, toplum sermaye zeminleri üzerinde hareket eder.Burjuva toplum, işçilerin artı-değer yoluyla sömürülmesi temeline da-yanır.

Sermayenin büyümesi, birikmesi ve merkezileşmesi sonucu; işinbüyümesi; yeni daha gelişkin makineleşme; iş bölümünün daha basit-leşmesi, küçük kapitalist işletmelerin iflas etmesi ile birlikte işçilerinsaflarının yeni gelenlerle artarak daha da büyümesini ve işçiler arası re-kabetin artmasını getirir. İş sürecinin niteliğini daha basit hale getirendaha gelişmiş makineleşme ile birlikte çalışan işçiler, iş sürecindenuzaklaştırılırlar. Böylece kapitalist sanayileşme hareketi, işçilerin birkısmını işsizler durumuna getirerek devam eder.

Kapitalist birikimin sonucu olarak, nüfusun burjuva kesimi daimamülksüzleşip bir kısmı proleterleşirken, bir kısmı ise işsizler ordusu-nun saflarına katılır. Sermayenin büyümesine bağlı olarak, çalışan işçi

Toplu Yazılar

149

Page 151: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

nüfusun bir kısmının da işsiz bırakılması sonucu yedek sanayi ordusudurumundaki fazla işçi ordusunun sayısındaki artış yüksek oranlaraulaşır. Kapitalist ülkelerde ulusal zenginlik ve servetin büyümesinebağlı olarak, işsizlik, sefalet, yozlaşma da artar. Zenginlik ve bollukiçinde yoksulluk; yoksulluğun ve işsizliğin resmi ulusal bir kurum du-rumuna gelmesi kapitalist birikimin mutlak yasasıdır.

Sermaye birikimi yasası gereği, sermaye büyüklüğü ile doğruorantılı olarak fazla işçi nüfusunu ve işsizler ordusunu yaratır. Yedeksanayi ordusu olan işsizlerin varlığı her zaman için kapitalistlerin ya-rarına olmuştur. Kapitalistler, normal işçi nüfusu ile yetinmezler, onlardaima fazla işçi nüfusu isterler. Çünkü işçi nüfusunun varlığı yanında,fazla işçi nüfusunun varlığı kapitalist sanayileşmenin bir ürünüyken,aynı zamanda kapitalist servetin büyümesinin de ön koşulu olur. İştebunun için, kapitalistler daima, ülkede yedek emek ordusunun bulun-masını isterler.

Yedek sanayi ordusu ve emekçi sınıfların yoksulluğunun artmasıkapitalist birikimin mutlak yasasıdır; kapitalist birikimin bu mutlakyasası, hükümetlerin hukuki yasaları ile düzeltilemez, giderilemez. Buyüzden, kapitalist ülkelerde hükümetlerin işsizliği “önleme”(!) yasa-ları hiç bir sonuç vermez. Burjuva toplumun işleyiş yasaları, burjuvatoplumu kendisi değişmediği sürece varlıklarını sürdürürler.

Kapitalist ülkelerde, işsizler ordusunun, proleter orduya oranı, oülkedeki ücret hareketlerini etkiler. Başka bir ifade ile söylersek, ka-pitalist ülkelerdeki ücret hareketleri, çalışan nüfusun oranına göredeğil, yedek emek ordusunu oranına göre düşer ya da yükselir. Bununanlamı şudur: bir ülkede işsizlerin sayısı ne kadar fazlaysa, yani arzedilen iş gücü ne kadar fazlaysa, buna karşılık sanayinin talep ettiği iş-gücü ne kadar fazla nüfusa göre azsa, ücretler genel olarak düşer. Ter-sine olarak yedek sanayi ordusu ne kadar az ve buna karşı sanayinintalep ettiği canlı işgücü miktarı fazla, canlı işgücünün oranı da faz-laysa ücretler genel olarak yükselir. Bir kapitalist ülkede işsizler or-dusunun, çalışan proleter orduya, yani sanayi ordusuna göre oranı nekadar artarsa bu durumda;

İşsizler ordusu çalışan proleterler üzerinde, onları aşırı-çalışma yö-nünde etkide bırakır;

Çalışan işçi nüfusun aşırı-çalışması da işsizlerin daha uzun süreişsiz kalmalarını getirir;

Sonuçta, ülkedeki işsizlerin oranının artması sonucu çalışan işçi-ler eskisine göre daha fazla sermayenin egemenliği altına girerler.

Bu anlatılanlar sürecin bir yönüdür, kesinlikle tümü değildir! Ka-pitalist birikim sürecinin diğer yönü şudur: Servetin az sayıdaki kapi-

C. Dağlı

150

Page 152: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

talistin elinde merkezileşmesi, bu gelişmenin tüm kapitalist sistemiçinde genişleyerek devam etmesi ile birlikte; işsizliğin artışı, sefaletinve yoksulluğun büyümesi, her tür zihinsel yozlaşmanın ve fiziki çürü-menin yaygınlaşması ve bunların sonucu olarak, sayıları sürekli büyü-yen işçi sınıfının, mücadele ve ayaklanmalarının artması.

Böylece bir kutupta sermayenin belli ellerde toplanması, öteki ku-tupta da kendi emeğinin ürününü sermaye biçiminde üreten ücretliemekçilerin sefaletinin birikmesi, düşünsel yozlaşma, şiddetin artması...

Bu, kapitalist üretim biçiminin temel çelişkisi olan emek-sermayearasındaki uzlaşmaz temel çelişkinin kendisinin keskinleşmesi ve pro-letaryanın toplumsal devrimini gündeme getirmesine götürür.

TÜRKİYE’DEKİ DURUMTürkiye’ de kapitalist üretim ilişkileri, kapitalizmin anavatanın-

dan farklı tarihi koşullar altında gelişmiştir. Türk kapitalizmi, emper-yalizme bağımlılık ilişkileri içinde yükseldi. Ülke ekonomisinin,emperyalist bağımlılık ve egemenlik altında olması kendini toplumsalyaşamını tüm alanlarında göstermiştir. Türkiye’de kapitalizmin do-ğuşu ve gelişimi farklı koşullar altında meydana gelmiş olsa da, kapi-talist meta üretiminin tüm ekonomi yasalarını beraberinde yaratmıştır.

Türkiye’de devlet kapitalizminin, kapitalist üretim ilişkilerininyerleşmesinde ve egemen olmasında çok önemli bir yeri olmuştur. Ka-pitalist üretim ilişkilerinin tüm alanlarda yaygınlaşması ile birlikte,devletin ülke ekonomisindeki baştaki ağırlığı azalmaya başlamış vedevlet işletmeleri ve bir bütün olarak devlet sermayesi süreç içindeoluşan tekelci sermayenin denetimi altına girmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde egemen olan feodalite, Cum-huriyetle evrimci tarzda çözülmüş ve süreç içinde tasfiyeye uğramış-tır. Aynı tarzda kapitalist üretim biçimi de evrimci biçimde egemenduruma gelmiştir. Feodal mülkiyet tekeli yerini evrimci yollardan ka-pitalizmin mülkiyet tekeline bıraktı. Gene aynı süreç içinde, kentler-deki Pre-kapitalist ekonomik ilişkiler de dönüşüme uğradı. Kapitalistüretim ilişkileri bir sistem olarak tüm ekonomi alanlarında egemenoldu.

Peki, bireysel mülkiyetinden uzaklaştırılan küçük mülk sahiplerinereye gittiler? Kapitalizmin gelişimi ile birlikte nüfusun büyük birçoğunluğunu mülksüzleştirerek, onları proleter, yarı proleter, işsiz veyarı işsiz durumuna getirdi. 60’lı yıllara kadar tüm nüfusun çoğunlu-ğunu oluşturan köylülük, şimdi kent nüfusu karşısında geriledi. Kent-ler ekonomik yönden olduğu gibi, nüfus yönünden de köylülükkarşısında tam bir üstünlük sağladılar. Kentlere ve sanayiye doğru göç

Toplu Yazılar

151

Page 153: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

eden köylülük, buralara mülkiyeti ile birlikte gitmedi. Köylülüğünbüyük çoğunluğu mülksüzleştiği için kentlere gitti. Böylece küçüküretici köylülük hem üretimden koparıldı ve hem de servetinden oldu.Köylülüğün bir kısmı proleter durumuna gelirken, bir kısmı ise, işsizve yan-işsiz durumuna düştü. Mülk sahibi köylülüğün az bir kısmı ise,elindeki servet büyüklüğünde, kentlerde kapitalist mülk sahibi duru-muna geldi. Onların da bir kısmı burjuvalaşma imkânını bulurkendiğer kalanları da mülksüzleşerek, proletaryanın saf1arına doğru yolaldılar. Kapitalizmin orman yasası olan rekabet yasaları karşı konmazbir biçimde kendini gösterdi; sonuçta küçük burjuvaların kendilerimülksüz duruma düştü ve daha büyük kapitalist işletmelerin ücretliçalışanı durumuna geldiler.

Ekonominin kapitalist dönüşümü, kısa süre içinde büyük oran-larda üretimden ve üretim araçlarından koparılmış bir yoksullar nü-fusu yarattı. Mülksüzleşme çok hızlı oluştu. Sanayi ise, dışabağımlılığın sonucu olarak yavaş gelişti ve sonuçta, sanayinin talepettiğinden çok fazla nüfus oluştu. Tarımda kapitalizmin gelişimi ileberaber, fazla nüfusun bir kısmı bu alana yöneldi. Buna rağmen çok sa-yıda işsiz oluştu. Öte yandan, sanayileşme sonucu çalışan işçi nüfusunbir kısmı ekonomik kriz sonucu ve hem de makineleşme sonucu iştenuzaklaştırıldı ve işsizler büyük bir ordu oldular.

İşsizliğin yüksek noktaya çıktığı yıllarda, işsizlere ve yarı-işsiz-lere yeni bir kapı açıldı. Bu kapı başta Almanya olmak üzere Avrupakapısı oldu.

Türk devleti dışarıya meta ihracından önce emek-meta ihracınayöneldi. Çok kısa süre içinde bu emek-metalardan yüzbinlercesi ka-pitalist Avrupa’ya ihraç edildi. Türk devleti Avrupa ile emek-meta söz-leşmeleri imzalamaya başladı. Geçmiş dönemin köle ticareti yerinemodern köle (ücretli emekçi) ticareti büyük bir gelir ve servet kaynağıolmaya başladı. Canlı işgücü ihracı Türkiye’ye önemli miktarda dövizgetirdi. Çok tatlı bir ticaret!

Türkiye’deki fazla işçi nüfusun bir kısmının Avrupa tarafındanemilmesinin yoğunlaştığı yıllarda, işçi ücretlerinde belirgin bir artışgörülmüştür...60’lı ve 70’li yılların ortalarında işçi ücretlerindeki gö-receli artışın nedeni tek başına DİSK’in kurulması olarak gösterile-mez, temel neden bu yıllarda, ücret hareketlerini etkileyen fazla işçinüfusun sayısında düşüş görülmesidir. Sonra ne oldu? Avrupa kapılarıbirden bire yüzümüze kapandı. Bu sefer tersine bir süreç zorlanmayabaşladı. Avrupa artık fazla nüfus olmaya başlayan işçileri geri gön-dermeye başladı. Bu dönem kimi zengin Arap ülkelerinin kapıları açıl-dıysa da, bu kapılardan çok az sayıda işçi girebildi. Gidenlerin bir

C. Dağlı

152

Page 154: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kısmı ise, gitmeden önceki durumlarının daha altına düştüler, geriyedönecek parayı zor bulabildiler! Böylece, kapitalizmin işleyişi sonucuişçilerin ve küçük mülk sahiplerinin her geçen gün bir kısmının fazlanüfus durumuna gelmesiyle, zaten sayıları çok büyük olan işsizler or-dusunun safları yeni yeni insanlarla dolup-taşmaya başladı. Artık fazlanüfusu emme yolları kapanmış, sayıları korkunç boyutlara ulaşmıştır.Öyle ki, burjuvazi şimdi işsizler ordusundan ürkmeye başladı!

BURJUVAZİNİN ÇÖZÜMÜ NÜFUSU KONTROL ETMEKAvrupalı kapitalistlerin yaklaşık olarak 200 yüzyıl önce söyle-

dikleri ve günümüzde kapitalistlerin tüm dünya çapında yaygarasınıkopardıkları şeye Türk burjuvazisi de katıldı: nüfus fazladır. Çok eskizamanlardan beri dünyada nüfus fazlası olduğu söylenip durulmuş.Ancak nasıl oluyorsa insanlar yüzyıllardır daha fazla olanaklar yara-tarak yaşıyorlar. Yine geçen yüzyıllarda kapitalistler ve din adamlarıgezegenimizin imkânlarının çok kıt olduğunu ve fazla nüfusu besle-meye yetmeyeceğini ve bunun sonucu olarak emekçi sınıfların yok-sulluğunun bundan ileri geldiğini ileri sürmüşlerdir. Bugün deemperyalist ülkeler, dünyada fazla nüfusun olduğunu söylüyorlar.Onlar, fazla nüfus olarak “üçüncü dünya” denilen bağımlı, geri bırak-tırılmış ülkeleri kastediyorlar. Bu emperyalist devletlere göre, dünya-nın büyük çoğunluğunun aç ve yarı aç yaşıyor olmasının nedenikapitalizmin dünya sistemi değil de, kendi tükettiğinden kat ve katfazlasını üreten dünyanın emekçi nüfusudur. O halde çözüm? bu ül-kelerdeki nüfus artışını kontrol etmek gerekir!

Bilim ve teknik alanındaki gelişme ile birlikte dünyadaki olanak-ların insanların beslenmesine yeterli olduğunu ve ulaşılan makineleşmedüzeyi ile tüm insanların daha iyi yaşama imkânlarının ortaya çıktığınıbiliyoruz. Eğer, dünya nüfusunun büyük bir bölümü aç ve yarı-aç ya-şıyorsa ve eğer kapitalist ülkelerde işsizlik sürekli büyüyorsa ve yok-sulluk artıyorsa bunun nedeni artık yıkılması gereken kapitalist üretimilişkileridir.

Türk burjuvazisi de aynı burjuva koro içinde, Türkiye’de nüfusfazlası olduğunu böyle giderse herkesin aç kalacağını bunu önlemekiçin mutlaka nüfusu kontrol altına almak gerektiğini söylüyor. Fazlaişçi nüfusun olmasının burjuvazinin yararına olduğunu söyledik. AncakTürkiye’deki fazla işçi oranı burjuva sınıfın istediğinden de fazla. Böyledevam ederse “açlar ordusu” her şeyi su1ar altında bırakabilirdi. Bur-juvazi bunun için kolları sıvadı. Devlet, nüfus kontrolü için yoğun birpropaganda kampanyası düzenledi. Koç Gurubu, bu amaçla özel bir

Toplu Yazılar

153

Page 155: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

çalışma içine girdi. Doğum kontrol yöntemleri üzerine çalışmalar veyöntemler geliştirildi ve topluma sunuldu, kürtaj serbest hale getirildi.Bu konuda yeni yeni yöntemler deneniyor.

Engels’in belirttiği gibi her ‘dönemin kendi nüfus yasası vardır.Eğer toplum kendi nüfus gelişimini kontrol altında tutacaksa ve bunazorunlu olmuşsa, insanlar bunu, burjuvazinin fazla nüfus yaygaralarıve doğum kontrol yöntemleri ile değil, ekonomik gelişim yasalarınınetkisi ile yapacaktır.

DEVLETİN TOPLU İŞTEN ÇIKARMALARA ÖNCÜLÜK ETMESİNİN ANLAMIKapitalist devlet işletmeleri öteden beri çalışan işçilerin önemli bir

bölümünü barındırmıştır. Halen devlet işletmelerinde çalışan işçilertek tek her holdingin çalıştırdığı işçi sayısından daha fazladır. Devletişletmeleri büyük işletmelerdir. Buralarda onbinlerce işçi çalışıyor. Ba-zılarında bu sayı yüz bini buluyor. TEKEL buna bir örnektir. Demir-çelik işletmelerinde onbinin üzerinde işçi bir arada çalışıyor. Devletişletmeleri hem işçileri yoğun olarak bir araya getiriyor ve hem deönemli sayıda işçiyi barındırıyor.

On yıllardır, hükümetler kendilerine toplumsal dayanak bulmakiçin devlet işletmelerine işçi almıştır. Bunu hükümete gelen her partiyapmıştır. Devlet işletmelerinde çalışan işçiler, devlete büyük servetkazandırmakla kalmıyor aynı zamanda işe alınmalarının bedeli ola-rak da “manevi” borç altına giriyor. Hükümetler sürekli olarak, dev-let işletmelerinde çalışmayı işçilere karşı kullanmışlar; onları devletindiktası altında tutmuşlardır

Daha yakın zamana kadar, devlet işletmelerinde çalışmak bir tür“iş güvencesi” sayılırdı. Öyle ki işçiler devlet işletmelerine girmekiçin rüşvet bile verirlerdi. İşsizliğin kol gezdiği koşullarda devlet iş-letmelerinde iş bu1abilenler kendilerini “şanslı” sayarlardı. İktidarlar,bu koşullar altında çalışan işçilere on yıllarca boyun eğdirdi, egemen-lik altında tuttu. İşsiz kalmak korkusuyla devletin diktası altında kal-maya boyun eğen işçiler, uzun yıllar sınıf mücadelesi içerisinde yeralmadılar. 60–80 yılları arasında meydana gelen sınıf eylemleri, dev-let işletmelerinde çalışan işçiler dışında gerçekleşti. Devlet işletmele-rinde çok sınırlı sayıda eylem ve katılım olmuştur. Türk-İş gibi sarısendikaları ayakta tutan özellikle devlet işletmelerinde çalışan ve dev-letin egemenliğine boyun eğen işçilerdir.

Devlet işletmeleri bir taraftan nüfusun önemli bir kesimini sana-yiye çekerek onları sınıf mücadelesi alanına çekerken; öte yandanonlar üzerinde tam bir dikta uygu1amıştır.

C. Dağlı

154

Page 156: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

12 Eylül’den sonra devletin fazla işçi nüfusunun bir kısmınıemme politikasına son verilmeye başlandı. Bunun yanında bu alan-larda çalışan işçilerin gerçek yaşam düzeyleri geçmiş yıllara göre be-lirgin bir düşüş gösterdi. Özcesi işçilerin yaşam koşulları, ücretlerdekiparasal artışa rağmen bozulmaya ve kötüye gitmeye başladı. Mutlakyoksullaşma süreci devlet işletmelerinde çalışan işçiler için de geçer-lidir. Devlet işletmeleri makineleşmeye yönelmedikleri halde işçi çı-kardı. Özellikle son on yılda buralarda emekli olan işçilerin yerineyenileri alınmadı. Mevcut üretim kapasitesi emek yoğunluklu olarakartırıldı. İşçilerin sömürülmesi arttı; yoksullaşma derinleşti; çelişkileraçığa çıktı.

Buna bir etkende, devlet işletmelerinin “özelleştirilmesi” oldu.Parça parça özelleşmeye başlayan devlet işletmelerinde ilk iş, işçile-rin işten çıkarılması oluyor. Belediye işletmeleri bunun öncülüğünüyapıyor. Binlerce belediye işçisi işten çıkarıldı. Toplu işten çıkarma-lar diğer devlet işletmelerine de yayılarak genişliyor.

Tekelci sermaye, uluslararası rekabet alanında daha iyi konumelde etmek için dolaylı kontrol ettiği devlet sermayesini doğrudankendi kontrolü altına almak ve devlet sermayesini kendi sermayesinekatarak, sermayesini daha da büyütmek istiyor. Bunun için, daha az iş-çiden daha fazla sermaye biriktirmek amacında. Tekelci sermaye, dev-let işletmelerini doğrudan kontrol ederek ve buralardaki işçilerin birkısmını işsiz bırakarak, belki de sermaye birikimini hızlandırabilir. Buolabilir ancak; bunu yapmakla, bu defa başka bir gelişmeye yol açıyor:yaşam koşulları daha da kötüleşen işçilerin sınıf mücadelesine katıl-maları daha da hızlanacaktır. Zaten son yıllarda meydana gelen büyükişçi eylemleri devlet işletmelerinde olması bir rastlantı değildir. Bu de-mektir ki devlet işletmelerindeki işçilerin yaşam koşulları sürekli bo-zuluyor, işçiler ya işten atılıyorlar ya da atılmak üzereler. Bu durum,yeni yeni eylemlerin oluşmasına yol açacaktır. Kesinlikle söyleyebi-liriz ki sınıf mücadelesi daha yaygın, yoğun ve sert olacaktır.

Devletin, işçi çıkarmalarına öncülük etmesinin anlamı budur.Zaten çok yüksek olan işsizler ordusu, devletin girişimleriyle dev birordu haline geliyor.

BURJUVAZİ YÖNETEMİYOR BİR DEVRİM KAÇINILMAZDIR.Hükümet, Türkiye’de 5 milyon işsizin olduğunu kabul ediyor.

Herkes biliyor ki gerçek rakam, resmi rakamların çok çok üzerindedir.Bu gerçeği, resmi rakam sahipleri de biliyor. Ancak, onlar her zamantoplumu nasıl iyi yönettiklerini göstermek için rakamları düşük gös-

Toplu Yazılar

155

Page 157: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

terirler.Şimdi ne olacak? Şimdiye kadar, fazla işçi nüfusunun çok önemli

bir kısmını Avrupa çekti. Artık, Avrupa kapıları bir daha kolay kolayaçılmamak üzere kapandığına göre, sürekli olarak sayıları artan bufazla işçi nüfusu ne olacak? Yakın zamana kadar devlet, bu fazla nü-fusun bir kısmını eritirdi. Şimdi bu da mümkün değil. Üstelik devletresmi işsizliğin saflarını büyütüyor. Özel sektör ise, işçi atmak içinçok büyük bir yarış içinde. Son aylarda yüzbinlerce işçi, toplu olarakişten atıldı. Burjuvazi yapabileceğini yapıyor: işçileri işsizliğe ve aç-lığa mahkûm etmek. Burjuva sınıf, kapitalist ekonominin kopmaz birişleyişi olan işsizliği, çözümlemez ve çözmek istemez.

Kapitalist üretim biçiminin hareket yönü, toplumun büyük ço-ğunluğunu işsizler ve yarı işsizler durumuna getiriyor. Tekelci serma-yenin elindeki sermaye biriktikçe, diğer tarafta, işçi sınıfınınyoksulluğu ve sefaleti de aynı oranda birikiyor. İçinde bulunduğumuzderin ekonomik kriz koşullarında emekçi sınıfın yoksulluğu ve sefa-leti daha da derinleşmiştir. Sınıflar arası uçurum devamlı olarak bü-yüyor. Emek-sermaye çelişkisi keskinleşiyor. Bunu gösteren işçieylemlerinde belirgin tırmanış var. Özellikle tensikatlara karşı müca-dele, içinde bulunduğumuz dönemin en önemli mücadele nedeni ola-rak varlığını sürdürüyor. Tekelci sermaye babalarının ve onların politikbabalarının toplumu yönetemedikleri ortadadır. Kapitalizmin temelçelişkileri, kapitalizm içinde çözümlenemez. Kapitalizmin çelişkileri,proletaryanın önderliğindeki toplumsal devrimi zorunlu duruma geti-riyor.

Sermaye egemenliğine son vermenin nesnel koşulları sürekli ol-gunlaşıyor. Burada sorun ortaya çıkmış olan devrimci durumu, bir dev-rime dönüştürmektir. Devrimci kriz tüm ulus çapında yayılarak devamediyor. Devrimci kriz, tüm sınıfları sürüklüyor. Ancak, burjuvazininiçinde bulunduğu kriz ne kadar derin ve keskin olursa olsun, eğer pro-letarya aktif devrimci eylemlerle, bu zamanlarda burjuva iktidarım de-viremezse, burjuvazi kendi bunalımını geçici de olsa atlatabilir.Burjuva toplum yerini kendiliğinden bir sonraki topluma, sosyalisttopluma bırakmaz. Burada devrimci zor, süreci suni olarak hızlandı-rıcı bir rol oynar. Zora dayanan devrim önümüzde tüm çekiciliği ileduruyor.

Devrimci Emek

Haziran-Temmuz 1992

Sayı: 12

C. Dağlı

156

Page 158: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TÜRKİYE’DE SINIF MÜCADELESİNİN GELİŞİMİ–1

Sınıf mücadelesi toplumsal gelişimin, dolayısıyla tarihin moto-rudur. Bu sınıfların kendileri tarihin her döneminin üretim biçiminedenk düşerler. Tarihin her üretim biçiminin kendi sınıfları var olmuş-tur. Her dönemin mevcut üretim ilişkileri zeminleri üzerinde meydanagelen sınıflar mücadelesinin temposu ve yoğunluğu, doğrudan bu mü-cadelenin üzerinde hareket ettiği toplumsal ilişkilerin gelişmişliğinebağlıdır. Sınıf mücadelesinin kendisi, üzerinde hareket ettiği ekonomikilişkilere sıkı sıkıya bağlıdır. Toplumun ekonomik ilişkileri ne kadargelişmiş ve toplumsal çelişkiler ne kadar keskinleşmişse, sınıf müca-delesi de o oranda yoğun ve sert olur. Sınıf mücadelesi, yolu üzerin-deki gerici toplumsal pislikleri, engelleri temizlediği oranda eksiksizve tam bir gelişim gösterir.

Türkiye’de halk kitleleri, gerici burjuva cumhuriyetinin oluşumuve egemenliği sürecinin tümü boyunca, feodal üretim ilişkilerinin ev-rimci, sancılı ve geç çözülmesinin acısını fazlasıyla çekmiştir. Kapi-talizmin devrimci değil de evrimci tarzda gelişimi, burjuvazininfeodallerle uzlaşma içinde oluşu, proletaryanın mücadelesinin yoluüzerinde temizlenmesi gereken epey pislik bırakmıştır. Türkiye’deekonomik evrimin bu kendi seyrinden dolayı, sınıf mücadelesi eksik-siz ve tam bir gelişim gösterememiştir. Açıktır ki, kapitalist üretimilişkileri süreç içinde egemen duruma gelmiştir. Kapitalist meta üretimitemelinde, sermayenin birikimi (işbirlikçi karakterde de olsa) yoğun-

Toplu Yazılar

157

Page 159: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

laşmış ve bu sermaye yoğunlaşması tekelcilik düzeyine varmıştır. Tümbunlara rağmen, sınıf mücadelesi yukarıda belirttiğimiz nedenle tambir gelişim gösteremedi. Ancak, sınıf mücadelesi on yıllar süren san-cılı ve yavaş gelişimden sonra son otuz yılda, eskisine oranla hızlı birtempoyla gelişim gösterdi. Bunun nedeni, hem iç dinamiğin etkisi ileve hem de emperyalizmle işbirliği sonucu Türkiye’de sermaye biriki-minin artması; sermayenin büyümesi ve merkezileşmesi oranında ka-pitalist ilişkileri geliştirmesidir. Son otuz yılda (yaklaşık) üretimin vesermayenin yoğunlaşması belirgin olarak ortaya çıkmış, sermayeninbüyümesi ile birlikte halk kitlelerinin yoksulluğu ve sefaleti derinleş-miş, sınıf mücadelesi hızlanmıştır.

Türkiye’deki ekonomik ve toplumsal ilişkilerin kendi özellikle-rinden dolayı, proletaryanın yolu üzerinde çözülmesi gereken bir yığınsorun duruyor. Kapitalist ekonomik ve toplumsal ilişkilerin kendisin-den kaynaklanan “sorunlar” kapitalist ilişkiler içerisinde ve burjuvadiktatörlüğü çerçevesinde çözümlenemez. Proletaryanın önderliğin-deki kesintisiz bir devrimin ilk adımda çözmesi gereken toplumsal çe-lişkiler şunlardır: Ekonomik ve politik yaşama egemen olan tekellerle,bunlar tarafından ezilen ve sömürülen nüfusun en geniş halk kitleleriarasındaki çelişki (emek-sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkiden kay-naklanan); emperyalizmle halk kitleleri arasındaki çelişki; faşizmle,halk kitlelerinin demokrasi ve özgürlük yönelimi arasındaki çelişki veulusal sorunun çözümlenememesinden kaynaklanan çelişkiler. Prole-tarya, sosyalizm hedefine varmak için yolu üzerindeki bu engelleri or-tadan kaldırmak zorundadır.

Türkiye’deki sınıf mücadelesi ve Kürdistan’daki ulusal-sınıfsalmücadele, belli bir düşüşten sonra, son yıllarda yeniden gelişerekbüyük bir ivme kazandı. Devrimci durumun tüm göstergeleri karşı ko-nulmaz biçimde ortaya çıktı. Devrimci kriz, tüm ulusların ve azınlık-ların sınıflarını kapsayarak derinleşiyor. Kürdistan ve Türkiye’debaşlamış olan iç savaş süreci yeni boyutlar kazanarak ilerliyor. Sınıfmücadelesinin bugünkü düzeyinin belli bir geçmiş gelişim süreci var.Bugün ortaya çıkan olaylar, sınıf mücadelesinin gelişimi üzerinde etkiyapan etkenleri daha iyi anlamamızı gerektiriyor. Bunun için şimdiyekadar irdelenmeyen sorunlar üzerinde durmamız ve bir irdeleme yap-mamız zorunlu olmuştur. Çünkü “yeni” bir durum doğmuştur. Hembu “yeni” durumun özeliklerini daha iyi kavramak ve hem de bugünküduruma yol açan süreçleri bilmemiz üstlendiğimiz öncülük misyonu-nun gereğidir.

Şu bilinmelidir: Bu çok kısa yazı ancak bir “ön” irdeleme niteli-ğinde olabilir. Bundan sonra bu konulardaki irdeleme boyutlanarak

C. Dağlı

158

Page 160: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

devam ettirilmelidir. Sınıfların kendisine ve sınıflar mücadelesinin sü-reçlerine çok daha somut yaklaşılmalıdır.

GENÇLİĞİN ÜRETİM SÜRECİNİN DIŞINDA TUTULMASISanayinin güzel ve devrimci yanı, toplumun geniş kesimini ken-

dine çekerek, onları değişime uğratmasıdır. Bu açıdan sanayi herzaman toplumsal ilişkilerde devrimci bir rol oynamıştır. Kapitalizmingelişimine bağlı olarak sanayileşmeyle birlikte, el zanaatçılığı ölür, evekonomisi çöker, küçük üretici kendi bireysel mülkiyetinden uzaklaş-tırılır. Sanayi, nüfusun mülksüzleşen kesimini eritir. Nüfusun bir kıs-mını ise yedekte bekletir (sanayinin ihtiyat kuvvetleri). Sanayileşme vemakineleşmenin gelişimi ve yetkinleşmesi, üretim sürecinde “usta iş-çilerin” mesleksel imtiyazına son verir. Çünkü makineleşme ile iş sü-reci daha basitleşmiş ve işbölümü daha kolay hale gelmiştir.

Makineleşme ile birlikte işçinin üretim aletleri üzerindeki ege-menliği sona erer. Bunun yerine, üretim aletlerinin işçi üzerindeki ege-menliği başlar. Artık işçi bütünlüklü çalışan makineler sisteminin birparçası durumuna gelmiştir. Kapitalizm koşullarında makineleşme sü-reci, aynı zamanda usta işçinin mesleki ustalığının sona ermesi ve gi-derek üretim sürecinin dışına atılması işsiz duruma düşürülmesidir.Böylece yetişkin ve usta işçinin yerini gençlerin çocukların al-ması başlar. Kapitalizmin gelişimine bağlı olarak kadın emeği debüyük bir önem kazanır. Belli bir gelişim döneminden sonra kapita-lizm kesinlikle çocuk ve kadın emeğine ihtiyaç duymuştur. Kapita-lizm büyük ölçüde kadın ve çocuk emeği ile beslenir. Burada işin ikiboyutu var: Sanayileşme ve makineleşme toplumun büyük bir kesi-mini kendine çekerek toplumsal gelişimde önemli bir devrim yapar-ken; öte yandan üretim sürecine katılan çocuk ve kadın işçilertoplumsal değişimde asıl devindirici rolü oynarlar. Marx, çocuklarınüretim sürecinin dışında tutulmasını önerenlere bu durumun toplum-sal evrimi geciktirici bir rol oynayacağını belirterek karşı çıkar.

Kapitalizmin anavatanı olan batıda, ekonomik evrim bu şekildeolmuştur. Türkiye’de sonuç olarak kapitalizm egemen duruma gelmişve sanayileşme-makineleşme ile çocuk ve kadın işçiler üretim sürecineçekilmişlerdir. Ancak son duruma kadar olan süreçte işler batıdaki gibiolmamıştır. Aynı sonuca başka yollardan ve başka biçimlerden varıl-mıştır. Başta belirttiğimiz gibi, feodal üretim ilişkilerinin evrimci çö-zülüşü, kapitalizmin yavaş gelişimi, sanayileşmenin dışa bağımlı,çarpık-zayıf gelişimi, sanayileşmenin topraktan uzun süre ayrışama-ması, sermaye birikiminin dışa bağımlı biçimde oluşumu mülksüz-

Toplu Yazılar

159

Page 161: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

leşmenin çok yaygın ve yoğun olması sonucu halk kitlelerinin büyükbir kesiminin işsiz kalması vb. süreçlerin yaşanması Türkiye’deki eko-nomik evrimin kendi özellikleridir. Tüm bu olgular, bizdeki gelişiminbatıdan farklı olmasını getirmiştir.

Türkiye’de kapitalizmin gelişimi ile birlikte nüfusun büyük birkesimi sürekli olarak proleter, yarı-proleter, işsiz durumuna getirilir-ken; el yeteneğine dayanan “usta işçilik” fabrikalarda uzun süre var-lığını devam ettirmiştir. Zanaatkârlığın kapitalist işletmelerdekietkinliği ancak bu yüzyılın ikinci yarısından sonra kırılabilmiştir. Tür-kiye’nin en eski sanayisi olmakla birlikte dokuma-tekstil sanayinde“dokuma ustaları” varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Tekstilde son yıl-larda meydana gelen makineleşme, otomatikleşme ile birlikte el yete-neğine dayanan işçilik sona ermiş (tabi aynı zamanda üretimdeki elsanatı estetikliği de sona ermiştir), kapitalizmin gelişmesi, sermayeninbirikmesi ve bunun sonucu yeni yeni makineleşme ve yeni makine-leşmeye dayanan çocuk ve kadın emeğinin öne çıkması süreci çokyavaş ilerlemiştir. Kadın emeğinin en çok kullanıldığı ve bu yüzden enkârlı sektörlerden tekstil sektörü, uzun bir geçmişi olmasına rağmenuzun süre erkek ve yetişkin işçilikle sürdürülmüştür. Kadınların ve ço-cukların toplumsal üretim sürecine çekilmesi çok geç olabilmiştir. Üs-telik büyük sanayi işletmelerinde çocukların çalışması mümkün değil;kadınlar ise, toplumsal gerici geleneklerin de etkisiyle toplumsal üre-tim sürecine sınırlı olarak çekilmişlerdir.

Makineleşmenin iş bölümünü ve üretim sürecini basitleştirmesiile kadın ve çocukların toplumsal üretim faaliyetlerine katılmasınınteknik koşulları artmakla birlikte, bu teknik koşullar toplumsal evrimiancak hızlandırabilmiştir. Türkiye’de büyük sanayi işletmeleri yetiş-kin erkek-kadın işçileri barındırıyorlar. Çocuk-genç işçiler ise dahaçok atölyelerde ve tarımda çalışıyor.

Atölyelerde çalışan genç- çocuk işçiler ise hem zorunlu askerlik“görevi”nden ötürü ve hem de bu alanın istikrarsız oluşu sonucu yarı-işsiz durumundadırlar. Atölyelerde ve tarımda (mevsimlik işçilik) ça-lışan çocuk-genç işçiler, sendikal ve politik olarak örgütsüz olduklarıiçin sınıf mücadelesinde oynamaları gereken dinamik-ileri rolü oy-nayamıyorlar. Ayrıca, Türkiye’deki eğitim, üretimden kopuk yapıldığıiçin çocukların ve gençliğin büyük bir bölümü üretim sürecinin dı-şında tutuluyor. Gene bunun yanında işsizler ordusunun esas büyükbölümünü gençler oluşturuyor. Böylece toplumsal dönüşümde büyükbir rol oynayacak olan gençlik, üretim sürecinin dışında tutulduğu içinoynaması gereken bu rolü oynayamıyor.

Özellikle son yirmi yıl içinde atölyecilikte büyük bir çoğalma

C. Dağlı

160

Page 162: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

oldu. Bunda kapitalist işletmelerin “fason üretim” yöntemleri önemlirol oynadı. Atölyeciliğin yaygınlaşmasıyla birlikte daha önce top-lumsal üretimde bulunamayan milyonlarca çocuk-genç ve kadın, üre-tim alanına çekildi. Bu bile, üretim alanına çekilmesi gerekengençlerin çok az bir bölümünü oluşturuyor. Gene gençliğin esas büyükbölümü işsizdir, üretimin dışındadır.

Çocukların-gençlerin toplumsal üretim sürecine alınmamasının,toplumsal dönüşümün yavaş ilerlemesinde payı vardır. Türkiye’desınıf mücadelesinin eksik gelişiminde bunun büyük rolü var.

TC Devleti sınırları içinde yaşayan yaklaşık 60 milyonluk nüfu-sun, ancak 25 milyonu aktif üretimde bulunan insan olarak kabul edi-liyor. Bunun da tümü büyük sanayi işletmelerinde ve büyük ölçeklitarım üretiminde çalışmıyor. Bu rakama ev işlerinde çalışan ve birey-sel işlerde çalışan kadın ve genç dahil ediliyor. Geriye kalan yaklaşık35 milyon insanın; ihtiyar, bebek, küçük çocuk ve çalışamaz durumdaolanlarını çıkarsak bile, geriye milyonlarca üretim çağında olan, ancaküretim sürecinin dışında tutulan insan kalıyor. Bunların ise büyük ço-ğunluğunu gençler ve öğrenciler oluşturuyor. Türkiye’de 10 milyo-nun üzerinde öğrenci var ve bu büyük kitle, üretimden kopuk eğitimiçinde çürütülüyor. Rakamlara da bakıldığın da görülüyor ki, nüfusunen dinamik ve çoğunluğunu oluşturan çocuklar ve gençler, üretim sü-recinin dışındadır. İşsizdir, yoksuldur ve baskı altındadır.

Büyük sanayi işletmelerinin yanında, devlet işletmeleri, daha çokyetişkin işçi çalıştırıyorlar. Devlet işletmelerinde çalışmak için asker-lik görevini yapmak zorunluluğu getirilmiştir. Bu da en az 22 yaşındaolmak demektir. Devlet işletmeleri özellikle son yıllarda işçi alımınıdurdurmuştur. Buralarda çalışanların en azı on yıllıktır. Çoğu ise dahauzun süre çalışanlardır. Devlet işletmelerinde genç işçilerin çoğun-lukta olmaması, çalışanların daha çok ileri yaşta olması, sınıf müca-delesinin gelişimini olumsuz yönde etkilemiştir. İleri yaştaki işçilerinbüyük bölümü “emekliliği” düşünür olmuştur. Bunun için sınıf mü-cadelesine, kendi ifadeleriyle “maceraya” atılmak istemiyorlar. Kamusektörü işçilerinin ileri yaştaki işçilerden oluşması ve genç işçilerinburalarda yeterince istihdam edilmemesi, sınıf mücadelesinin bualanda eksik gelişmesinde önemli etken olmuştur.

Kapitalizmin gelişmesi, sanayileşme-makineleşme, sermayeninbirikmesi sonucu nüfusun büyük bölümü ve çocuk-gençlerin önemlibir bölümü, toplumsal üretim sürecine katılarak ücretli emekçiler du-rumuna geliyorlar. Bu süreç, gecikmeli de olsa Türkiye’de başlamış-tır. Böylece, sınıf mücadelesinde büyük bir rol oynaması gerekengençlik ordusu; bu büyük ordu harekete geçecektir. Bu hareket şim-

Toplu Yazılar

161

Page 163: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

diden başladı. Bundan sonra sınıf mücadelesi daha yoğun ve yaygınolacaktır.

Genç nüfusun sınıf mücadelesindeki dinamik ve devindirici rolü,kesinlikle göz önünde bulundurularak, gençliğin örgütlenmesine veeyleme çekilmesine büyük önem verilmelidir. Gençliğin örgütlenmesi,diğer işler arasında bir iş olarak görülmemeli, gençliğin örgütlenmesive devrime kazanılması temel örgütlenme görevlerinden biri olarakgörülmelidir

DEVLET İŞLEMELERİNDE ÇALISAN İŞÇİLERİN SINIF MÜCADELESİNE ÇEKILEMEMESITürkiye kapitalizminin aynı zamanda devlet kapitalizmi biçi-

minde gelişmesi ile birlikte, daha işin başında devlet, ekonominin üre-tim ve dolaşım alanında tekel kurdu. Devlet işletmeleri büyükişletmeler biçiminde oluşturuldu. Halen devlet işletmelerinin en büyükiş1etmeler olma özelliği devam ediyor. Devlet işletmeleri en büyükişletmeler olunca, çalışan işçi nüfusun da en büyük bölümü bundanötürü devlet sektöründe istihdam oldu. Zaten ilk sanayileşme de dev-let sektöründe olmuştur. Böylece burjuvazinin zor aygıtı olan devlet,aynı zamanda kendi başına büyük bir ekonomik güç oldu. Bu durum,burjuva sınıfın kitlelerin çalışan kesiminin büyük bir bölümünü doğ-rudan devletin koyu diktası altına almasına yol açtı. TC Devleti, hemekonomik bir güç olarak ve hem de politik bir güç olarak toplumunemekçi kitleleri üzerinde dikta uygulamıştır.

Devletin bürokratik yapısından dolayı, bürokrasi halk kitlelerikarşısında ve üstünde bir ayrıcalığa sahip oldu. Aynı biçimde, devletişletmelerindeki işçilerde toplumdaki işsizlik karşısında kendilerinişanslı ve “imtiyazlı” saymışlardır. Bu durum uzun yıllar böyle sürüpgitti. Ta ki, buralarda çalışan işçilerin ekonomik koşulları belirgin birbozulma gösterene kadar bu durum böyle devam etti. Önceki sayı-mızda sorunun bu yönü üzerinde durmuştuk. Burada üzerinde durul-ması ve irdelenmesi gereken şey, devlet sektöründe çalışan işçilerinsınıf mücadelesinde geç yer almasıdır. Bu durum sınıf mücadelesinineksiksiz ve tam bir gelişim gösterememesinde önemli bir etkendir.Devlet işletmelerinde çalışan işçiler, yoğunluk bakımından her zamandiğer işçilere oranla, en büyük ve yoğun bölümü oluşturmuşlardır.Zaten sanayileşmenin geç-çarpık, bağımlı ve zayıf oluşması, Türki-ye’de ücretli emekçileri nüfusun çoğunluğu durumuna getirememiş-tir. Bu proleterlerin de en yoğun ve büyük bölümü devletişletmelerinde barındırılmıştır. Şimdi şu soruyu sormamız gerekiyor:Eğer bu alanda çalışan işçiler sınıf mücadelesine atılmazlarsa, bu ül-

C. Dağlı

162

Page 164: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kede sınıf mücadelesi tam bir gelişim gösterebilir mi? Kesinlikle gös-teremez! Türkiye’de olanda budur. Burjuvazi, devlet eliyle, düzenekarşı savaşması gereken proleter ordunun önemli bir bölümünü pasi-fize etmiş ve onları on yıllar boyu devletin diktası altında tutmuştur.Öyle ki, burjuva sınıf, burjuva sendikal anlayışa dayanan Türk-İşeliyle, bu işçilere komünizmi “telin” ettirebilmiştir. Devlet diktası al-tına alınan işçiler, karın tokluğu ve iş güvencesi uğruna, anti-komünistbir ideoloji ile yetiştirilmeye çalışılmıştır. Devlet sektöründe çalışanişçiler, aynı zamanda kapitalist düzen partilerinin destekçisi durumunagetirilmiştir. Bu alanlarda çalışanlar onyıllar boyu burjuva partilerin veiktidarların destekçisi durumuna geldi. Devlet işletmesi işçileri uzunyıllar burjuvazinin dümen suyunda sürüklenip durdular.

Sınıf mücadelesi daha çok kapitalist özel sektörde gelişti. Sınıfmücadelesi içerisinde anılan önemli işçi olaylarına baktığımızda budurumu açık olarak görürüz. 1963’te Kavel işçilerinin eylemi yapılır-ken ve aynı yıllarda özel sektörde yüzlerce “şanlı eylem” yapılırken,devlet sektöründe çalışan işçiler karın tokluğu uğruna, burjuvazininkulvarında komünizmi “tel”in mitinglerine koşuyordu. 15–16 Hazi-ran büyük işçi eylemi esas olarak özel sektörde çalışan işçiler tarafın-dan yaratıldı. Gene 70’li yıllarda meydana gelen yoğun işçi eylemleriesas olarak özel sektör işçilerince gerçekleştirildi. Bu süreç içinde dev-let işletmesi durumundaki işyerlerinde işçilerce hiç eylem yapılmadıdeğil. Zaman zaman eyleme katılmış ya da kendileri (67 Paşabahçe di-renişi, 70’in sonunda Tekel, Tariş direnişi vs.) eylem yapmışlardır.Ancak, bu eylemler devlet işletmelerinde çalışan işçilerin yoğunluğuve büyüklüğüne göre çok cılız eylemlerdi. Sınıf mücadelesinin enyoğun olduğu 60–80 yılları arasında bile işçi sınıfının mücadelesieksik ve zayıf gelişti. Çünkü bu dönemde devlet sektörü işçisininbüyük bölümü mücadeleyi seyrediyordu. Bu dönemde devlet işlet-melerindeki işçilerin büyük bölümü kendi kurtuluş mücadelesinedeğil; işçi sınıfının kurtuluş mücadelesine karşı olan gerici eylemleresokuluyordu. Bundan dolayı Türkiye’de sınıf mücadelesi çok sancılıve eksik gelişim gösterdi.

Sonra ne oldu? On yıllar boyu derin uykuya dalan büyük işçi kit-lesi, uyanmaya ve harekete geçmeye başladı. Çünkü kapitalizmin eko-nomik krizinin ulaştığı boyutlar, onları da etkiledi. Ekonomik koşullarıdaha da bozulduğu gibi; devletin kendi işletmelerindeki işçileri çıkar-maya öncülük etmesi sonucu, kendilerini ya işsizler arasında ya da iş-sizliğe aday durumda buldular. Bu sefer özel sektör işçileri susarken,işçi eylemlerinde “şanlı eylemler” dizisi devlet işletmelerindeki işçi-lerce gerçekleşmeye başladı. Son üç yıl içinde ne kadar etkin eylem

Toplu Yazılar

163

Page 165: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

varsa, bunların tümünü onlar gerçekleştirdi. Sınıf mücadelesi tarihine“bahar eylemleri” olarak geçen önemli eylemler dizisi olsun; Türki-ye’nin en kitlesel eylem ve yürüyüşü olan Zonguldak maden işçileri-nin yürüyüşü olsun; dev eylemler devlet işletmelerinde çalışanişçilerce gerçekleştirildi. İzmir belediye işçileri, Türkiye’nin en uzunsüreli yürüyüşü olan İzmir-Ankara arası “Ölüm Yürüyüşü”nü ger-çekleştirdiler. Diğer kamu işçilerinin bu dönem giriştikleri eylemlerartık saymakla bitmiyor. Bu, yeni bir durumdur. Devlet sektörü işçi-lerinin artık sınıf mücadelesinde yerlerini almaları ile Türkiye’de sınıfmücadelesi eksiksiz ve tam bir gelişim yoluna girmiştir. Şimdi tümsektörlerdeki proleterler, bir sınıf olarak davranma durumuna gelmiş-tir. Şimdi sınıfın kendi içsel birliği başka bir söylemle mücadele bir-liği pratikte oluşuyor. Şimdiye kadar işçi sınıfının burjuva sınıfa karşımücadelesi, birbirinden kopuk, tekil işçi gruplarının giriştiği eylemle-rin toplamı olarak ifade edilebiliyordu; şimdi ise proleter sınıfın, bur-juva sınıfa karşı bütünlüklü ve ayrı andaki organik eylemigündemdedir. Bu süreç başlamış durumdadır. Bu “durum” sınıf mü-cadelesinin bundan sonraki seyrini ve temposunu kesinlikle etkileye-cektir. Artık tekil işçi gruplarının değil, proleter sınıfın şanlıeylemlerine tanık olacağız.

Devrimci Emek

Ağustos–1992

Sayı: 13

C. Dağlı

164

Page 166: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TÜRKİYE’DE SINIF MÜCADELESİNİN GELİŞİMİ-II

Türkiye’de işçilerin ve diğer emekçilerin ilk önce burjuvalar ve top-rak sahiplerine, sonra da tek başına egemen olan sermaye sınıfına karşıverdiği sınıf mücadelesi, üzerinden tam 100 yıl geçmesine rağmen, eksik-siz ve tam bir gelişim gösterememiştir. Bunun ekonomik nedenini geçensayımızda belirttik. Türkiye’de feodalizmin evrimci tarzda, geç ve sancılıolarak çözülmesi sonucu, proletaryanın devrim mücadelesinin önünde yı-ğınla pislik bıraktı. Bir burjuva demokratik devrimin yapılamaması nede-niyle, proletarya, devrim yolu üzerindeki engellerle uğraştı ve bu yüzdenproletaryanın verdiği sınıf savaşı yavaş gelişti. Ayın zamanda toplumsalortamdan dolayı sınıf mücadelesi tam bir gelişme olanağı bulamadı. Budurum, daha sonraki tüm gelişmeler üzerinde etkisini gösterdi.

Bu sayıda Türkiye ve Kürdistan köylülüğünün sınıf mücadelesindekiyerini irdeleyeceğiz.

Gerek burjuva demokratik devrimde burjuvazinin ittifakı durumundaolsun; gerekse sosyalist devrimde ya da kesintisiz demokratik devrimdeproletaryanın müttefiki durumunda olsun, köylülüğün desteğini alamayanöncü sınıf, devrimini zafere ulaştıramaz. Köylülük kendi başına öncü bir roloynayamamıştır. Köylülük ya burjuva sınıfın önderliğini takip etmiştir yada proletaryanın önderliğini. Köylülüğün kendi başına devrimci bir rol oy-namak zorunda kaldığı durumlarda ise, mücadele yenilgi ile sonuçlanmış-tır. Meksika’da Zapata’nın önderliğindeki köylü ayaklanması ve köylüdevrimi sonuçta yenilgi ile sonuçlanmıştır. Kendi başına, Meksika örneğigibi bir devrimle sonuçlanmasa da feodal üretim biçiminin egemen olduğudönem de Avrupa ve Latin Amerika kıtaları köylü ayaklanmalarıyla dolu-dur. Ancak köylülük en köklü devrimci rolünü burjuva demokratik devrimsöz konusu olduğu zaman burjuva devrime katılarak, proletaryanın top-lumsal devrimi söz konusu olduğu zaman da proleter devrime katılarakoynamıştır. Geçmişte köylülüğün yer aldığı anti-feodal devrimler isterkendi hesabına katılmış olsun, ister başka bir sınıfın hesabına katılmış olsunbu devrimler öz olarak burjuva bir karakter taşıyorlardı. Çünkü köylülüğünen belirgin özelliği, özel mülkiyetle olan ilişkisidir. Köylüler yer aldıkları

Toplu Yazılar

165

Page 167: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

devrimlerle hem feodal egemenliği yıkmış ve hem de kendilerini değiştir-mişlerdir. Devrim görmüş olan köylü, daha geniş bakış açısına sahip olur,devrimcilik onun tüm düşünce sistemini etkisi altına alır. Devrim görmüşbir köylülüğün proletarya tarafından kazanılma şansı daha fazladır. Burju-vazinin devrimci barutunu tüketmesi ve burjuva devrim çağının sona er-mesi; yerine proletaryanın toplumsal devrim çağının başlamasıyla birlikteköylülük kapitalizmin tamamlayıcı bir sınıfı olarak proletaryanın bağlaşığıdurumuna dönüşmüştür.

Avrupa kıtasında burjuva devriminin tüm gelişim süreci boyunca köy-lülük devrimde önemli bir rol oynamıştır. Köylü ayaklanmaları Avrupa’nıntoplumsal gelişiminde önemli yere sahiptir. Tüm Avrupa ülkelerinde köy-lülüğün oynadığı rol farklı farklı olmuştur. Örneğin İngiltere; 16. yüzyıldabaşlayan ve uzun bir dönemi kapsayan burjuva devrimle birlikte önemli de-ğişime uğramıştır. Kırsal kesimlerdeki insanlar yerlerinden uzaklaştırılmışve kitlesel bir biçimde sanayi bölgelerine yönelmişlerdir. Uzun süre bu-rada da iş bulamayan köylüler, kentlerin “serserileri” olarak kaldılar. İngi-liz sanayi devrimi, İngiliz köylülüğünü derinden sarsmış, onu köylülüğünaptallaştırıcı dar ortamından alıp, sanayi kentlerine çekmiş ve proleterleş-tirmiştir. Böylece sanayi devrimi, toplumsal yaşamda son derece devrimcibir rol oynamıştır. Köylülüğün sanayi devrimi ile değişime uğratılması so-nucu proletaryanın sınıf mücadelesinin yolu açılmış oldu.

Fransa’da köylülük feodaliteye karşı burjuva sınıfın önderliğindeayaklandı. Burada köylülük hem burjuva devrimin zaferinde büyük rol oy-namış hem de kendini önemli ölçüde değiştirmiştir. Fransız köylüsü 1789burjuva devriminden sonra nerdeyse üççeyrek yüzyıl kendini çok fırtınalıbir mücadelenin içinde buldu. Arkasından Fransız köylüsü 1848 devriminekatıldı, yirmi yıl sonra (katılmasa da) 1871 Paris Devrimi’ni gördü. Böy-lece Fransız köylüsü iki devrime katılmış ve üçüncü devrimi görmüş birköylü olarak; daha sonra (yıllarca sonra) ikinci dünya savaşı yıllarında, ilkönce içerde faşizme destek vermemiş ve Fransa Hitler tarafından işgal edi-lince de faşizme karşı direniş hareketine katılmıştır.

Almanya da ise köylülük devrimci bir ayaklanmaya kalkışmakla bir-likte burjuvazinin ihanetine uğramıştır. Burjuva sınıfın ihaneti sonucu,Alman köylü ayaklanması yenilgi ile sonuçlandı. Feodal derebeylere karşıdevrimci ayaklanma başlatan Alman burjuva sınıfı ayaklanmayı yan yoldabırakmış ve derebeylerinin egemenliği altına girerek onunla uzlaşmıştır.Böylece Almanya’ da feodal üretim ilişkileri yavaş, evrimci tarzda ve san-cılı çözülmüştür. Bunun acısını Alman halkı uzun yıllar çekmiştir.

Burjuva demokratik devrimlerin köylülük üzerindeki etkisini ana çiz-gileriyle göstermek amacıyla verdiğimiz bu kısa bilgilerden sonra Türkiyeve Kürdistan köylülüğüne geçebiliriz artık.

C. Dağlı

166

Page 168: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

OSMANLI DEVLETİNDE KÖYLÜLÜĞÜN DURUMUOsmanlı imparatorluğunun da içinde bulunduğu tüm Doğu’da,

toplumsal yapının evrimi kıta Avrupa’sına göre daha yavaş olmuştur.Bunun çok çeşitli nedenleri olmakla birlikte bu nedenlerin içinde temelolanı aynî vergi sitemidir. Doğuda yüzyıllarca vergi sistemi böyle ol-muştur. Bunun anlamı şudur: halk (köylülük) devlete bir vergi veri-yordu ancak bu vergi, köylünün elde ettiği mahsulün bir bölümününkendisi olmuştur. Oysa aynı dönemde Avrupa’da vergi ayni olarakdeğil nakdi (para) olarak ödenirdi. Paranın Avrupa’da dolaşım aracıolarak kullanılması toplumsal yapının evrimini hızlandırmıştır. Av-rupa basit meta üretimi, ilkel sermaye birikimi aşamasını yaşarken,Doğu henüz feodal ilişki içinde yavaş ve istikrarlı bir dönemini yaşı-yordu. Doğu’da paranın bir dolaşım aracı olarak devreye girmesi, Av-rupa’dan çok sonra olmuştur. Böylece Doğu’ da feodal üretim ilişkileriçok geç çözüldü. Bu çözülme çok ağır ve sancılı olmuştur. Doğu halk-ları yüzyıllarca bunun acısını yaşadılar. Doğu köylüsü hem feodal üre-tim ilişkilerinin çok uzun süre acısını çekmiş hem de bu üretimilişkileri üzerine oturan doğu despotizminin altında kalmıştır.

Feodal-despot Osmanlı devleti yüzyıllarca hüküm sürmüş ve budönemin tümü boyunca Osmanlı köylüsü (nüfusun esasım oluşturur)sömürülmüş ve baskı altında tutulmuştur. Köylü, savaş zamanında (kiOsmanlılar sık sık savaşmışlardır) devlete evlatlarını asker olarak ver-miş, barış zamanlarında ise yine aynı devlete vergi vermiştir. Osmanlıdevletinde feodalite uzun sürdüğü içinde köylülüğün çektiği acılaruzunca dönemi kapsamıştır. İmparatorluk sınırlan içinde “akçe”nindevreye girmesi epey geç olmuştur. Ayni vergi sistemi varlığını uzuncabir dönem korumuştur. Ekonomik evrimin yavaş gelişimi toplumsalyapının-yavaş değişimini getirmiştir.

Devlet-i Ali sınırları içinde burjuvazi 1800’lerden itibaren gelişimgösterdi. İpek Yolu bir ticaret yolu olarak çok eski olmakla birlikte,Avrupa’nın deniz yoluyla doğuya ulaşması sonucu, bu yol eski öne-mini yitirdi ve sonrada çöktü. Osmanlılar Batı ile ticareti deniz yo-luyla yapmaya başladılar. Böylece Osmanlılarda burjuvazi, ticaretburjuvazisi olarak liman kentlerinde oluşmaya başladı. Limanlardaoluşan burjuvazi daha çok komprador (işbirlikçi) nitelikteydi. İçerideise komprador burjuvaziden farklı ve daha zayıf olarak ticaret burju-vaları gelişti. Manifaktürcülüğün gelişimi ile birlikte pek çok kentte ilkburjuvalar oluştu. Cumhuriyet yıllarına kadar, Osmanlı sınırlan içindepek çok kentte yaygın olarak hatırı sayılır bir burjuva sınıf ortaya çıktı.

Toplu Yazılar

167

Page 169: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

İşte bu burjuvaların Osmanlı feodal yönetimine karşı giriştikleri ilkdevrim 1908 Jön Türk devrimidir. Jön Türk devrimi tüm klasik dev-rimlerden ayrı bir konuma sahip olmuştur. Bu devrim sınıfsal öz ola-rak ve hedefler bakımından bir burjuva devrimi idi. Ancaktamamlanmayan, yan yolda kalmış bir devrimdir. Bu devrim halkçıbir özellik kazanmamış ve Lenin’in sözleri ile “siyasal bir devrim”olarak kalmıştır. Jön Türkler devrimine köylülük hiç bir destek ver-memiştir. Sonuçta Jön Türkler Osmanlı hanedanı ile uzlaşma yolunagittiler. Feodal üretim ilişkileri devrimci tarzda değil evrimci (Prusyatarzı) tarzda yerini kapitalizme bırakmıştır. Köylülük burada devrimcirolünü oynayamamıştır.

BURJUVA CUMHURİYETİ BOYUNCA KÖYLÜLÜKBurjuva cumhuriyeti bu devrim sonucu kurulmamış, I.Emperya-

list Paylaşım Savaşı sırasında Alman müttefiki Osmanlı hanedanı ye-nilmiş, kurtuluş savaşını kazanan M. Kemal ve çevresi yeni yönetimioluşturmuştur. Burjuvazi Osmanlı hanedanını iktidardan uzaklaştırır-ken, feodallerle uzlaşmıştır. Böylece köylülük bu durumda da dev-rimci rolünü oynayamamıştır.

Türkiye de 19. yüzyılda başlayan feodalizmin evrimci tarzdayavaş çözülmesi cumhuriyet boyunca da devam etti. Jön Türk dev-rimi ile başlayan burjuva-feodal toprak sahibi uzlaşması cumhuriyetyıllarında devam etti. Burada olmayan Osmanlı hanedanı ve onun po-litik iktidarıydı. Ekonominin evrimi kendi yoluna devam etti. Feoda-lizme karşı bir burjuva devrim yapılamadığı için köylülüközgürleşemedi. Özgürlük köylülüğün ufkunda ortaya çıkmış ve kay-bolmuştur. Bundan böyle köylülük özgürlüğü proletaryanın önderli-ğindeki devrimle kazanacaktır.

Türkiye’de feodal üretim ilişkileri süreç içinde yavaş ve sancılı birbiçimde çözüldü. Kapitalist üretim ilişkileri giderek tüm alanlarda ege-men oldu. Bugün artık bir sermaye egemenliğinden ve düzenindensöz edebiliriz. Köylülük cumhuriyetin uzun bir döneminde yalnızcasermayenin baskısına uğramadı. Aynı zamanda feodal ilişkilerin geççözülmesinin ağır sancısını yaşadı. Feodal üretim biçimi altında, feo-dal toplumun bir sınıfı olan köylülük, kapitalist üretim biçimi altındaartık kapitalizmin tamamlayıcı bir parçası durumuna gelir.

Para, metanın dolaşım aracı olarak Türkiye’de geçtiğimiz yüz-yılda ortaya çıkmaya başlamıştır. Yine geçen yüzyılda Türkiye’de ban-kalar kurulmaya başlamıştır. Osmanlı bankası, Ziraat bankası vb.Cumhuriyet boyunca paranın ekonomideki işlevi önemli değişimlergeçirmiş artık para yalnızca bir dolaşım aracı değil aynı zamanda bir

C. Dağlı

168

Page 170: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

egemenlik aracı olmuştur. Türkiye’de bankaların ekonomideki ağırlıklıkonumunu artık herkes biliyor. Bununla anlatmak istediğimiz şudur.Paranın ekonomik ilişkilerde oynadığı bu büyük rol sonucu artık eko-nomik yaşamda feodalizmden söz etmek olanaklı değildir. Meta-para(m-p) ve para-meta-para (p-m-p) süreci ekonomik yaşamda tayin edicikonumdadır.

Kapitalist toplum meta üretimi temelinde ortaya çıkar. Kapitalisttoplumda servet büyük bir meta yığını demektir. Türkiye köylüsü debu toplumun bir parçasıdır. Kapitalizm, tüm kırsal kesimde egemenduruma gelmiştir. Bunun sonucu olarak feodal toplumda bir bütünolan köylülük, kapitalist ilişkilerin egemen olması sonucu parçalanmışve ayrışmıştır. Köylülük burjuva köylülük, zengin köylülük, orta köy-lülük, küçük ve yoksul köylülük olarak birbirinden ayrışmış ve köy-lülüğün yoksul kesimi tarım proleteri durumuna gelmiştir.

Kapitalizmin bir sınıfı olarak köylülüğü sömüren sınıfla, işçi sı-nıfının sömüren sınıf aynıdır: Sermaye sınıfı. Burada Marx’ın belirt-tiği gibi işçilerle köylülerin sömürüsü sadece biçim olarak farklıdır.İşçi sınıfı artı değer yoluyla sömürülürken, köylülük ipotekler vb. yollasömürülür. Ama sömüren sınıf aynı sermaye sınıfıdır.

Bu durum, işçi sınıfıyla emekçi köylülüğün ittifakının nesnel te-melini oluşturuyor. Yine aynı sınıfa karşı olmak ve aynı saflarda sa-vaşmak, işçi sınıfı ve yoksul köylülüğün ittifakının hem devriminbirinci adımında ve hem de sonraki adımlarında devam edeceğini gös-teriyor. Burada işçi sınıfı, yoksul ve küçük köylülükle ittifakı bir anti-feodal devrim temelinde değil, bir anti-kapitalist toplumsal devrimtemelinde olacaktır. Çünkü “anti-feodal devrim” stratejisi nesnel ko-şullar tarafından aşılmıştır.

TARIM PROLETARYASITarım proletaryasının varlığı, yaygınlığı ve yoğunluğu kapitaliz-

min tarımsal alandaki egemenliğini ortaya koyar. Türkiye’de tarımproletaryası sürekli olarak tüm tarımsal alanlara yayılmış ve giderekbüyük bir güce ulaşmıştır. Türkiye’nin bilinen en belirgin tarım alanıÇukurova’dır. Çukurova pamuktan ötürü tarım proletaryasının enönemli kısmını barındırır. Ancak tarım proletaryası Çukurova ile sınırlıdeğildir. Türkiye’nin pek çok ova ve bölgesinde tarım proletaryası ça-lışır. Amik ovasında, Iğdır ovasında, Karadeniz bölgesinde, Ege’de veMarmara bölgesinde tarım proleteri çalışır. Türkiye’de tarım proletar-yası kısa değil, uzun bir geçmişe sahiptir. Pamuk ekimi ve pamuk top-lamada “ırgat” çalıştırılması on yıllardır süregelir. İlk önceleri sınırlıolan tarım giderek tüm alanlara yayıldı. Kapitalist çiftlik biçimde ya-

Toplu Yazılar

169

Page 171: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

pılan tarım ve çiftlik yapısını aşan tarımsal üretim gelişim gösteriyor.Tarımsal alanda ücretli emekçi olarak çalışan yoksul köylülük ilk ön-celeri mevsimlik işçi olarak çalışırdı ancak giderek artan kapitalist çift-lik yöntemi (tavukçuluk, seracılık, peynircilik vs.) ve aynı zamandatarım-sanayi komplekslerinin artması sonucu kalıcı bir özellik kazan-mıştır. Böylece tarım proletaryası da kalıcı bir özellik kazanmıştır.

Tarım proleterleri, sanayi proleterlerinden daha az ücretle dahaağır ve uzun çalışma koşullarında çalıştırılıyorlar. Türkiye’de tarımproletaryasının aldığı ücret, her zaman sanayi proletaryasından daha azolmuştur. Bu devlet tarafından da yasallaştırılmıştır. Öte yandan, tarımproletaryası her zaman sanayi işçilerinden fazla çalıştırılır. Buna kar-şılık en ufak bir sosyal “güvenceye” sahip değildir. Tarım proleterleriyalnızca kendileri değil aileleriyle birlikte çok zor bir yaşam sürdü-rürler. Barınma koşullan genellikle çok ağırdır. Öte yandan hastalık-lar tarım proletaryasının yanından hiç eksik olmaz. Pek çok tarımproleteri ise, kamyonlar ve römorklarla taşınma sırasında kazalardaölür gider. Ezici çoğunluğu ise sendikasızdır. Sendikalı olanlar dahaçok devlet zirai donanım alanında çalışanlardır.

Sosyalist hareket şimdiye kadar, küçük köylülüğe ve yoksul köy-lülüğe verdiği önemi tarım proletaryasına vermemiştir. Devrimcilerinörgütlediği köylü eylemleri esas olarak küçük ve yoksul köylü ey-lemleridir. Tarım proletaryasına yönelik sözü edilir bir eylem yapıl-mamıştır. Tarımda kapitalizmin gelişimi ve tarım proletaryasınınvarlığı nesnel bir gerçekken, sosyalistler bu gerçeğe gözlerini kapa-mışlardır. Oysaki tarım proletaryası ayaklandırılmadan Türkiye’de sa-nayi proletaryasının önderliğinde bir devrimin başarı şansı yoktur.Burada devrimin kesin başarı şansı tarım proletaryasının ayaklanma-sına bağlı olacaktır. Tarım proletaryası hem kesintisiz devrimin hem desosyalizmin kırsal kesimdeki temel gücü ve uygulayıcısı olacaktır. Sa-nayi proletaryası ile tarım proletaryasının ittifakı devrimin proleter ni-teliği için de temel bir öneme sahiptir. Devrimde proletaryanınönderliği, tarımsal alanda tarım proletaryası tarafından yerine getiri-lecektir. Tüm bu temel öneminden ötürü tarım proletaryasının örgüt-lenmesi ve devrime yöneltilmesi bundan sonrasının tayin ediciçalışması olmalıdır.

TÜRKİYE KÖYLÜLÜĞÜ DEVRİM YAŞAMAMIŞTIRGörüldüğü gibi köylülüğümüz ne Osmanlı döneminde ne de cum-

huriyet döneminde her hangi bir burjuva devrim yaşamamıştır. Köy-lülük bir anti-feodal devrim görmeden kendini kapitalist ekonominin

C. Dağlı

170

Page 172: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

içinde buldu. Feodal üretim ilişkilerinin yavaş çözülmesi ve burjuvademokratik devrimin yaşanmaması, köylülüğün davranış ve düşüncebiçimini etkilemiştir. Bir devrim bilinci ve geleneğine sahip olmayanköylülük, dar bir düşünce yapısına sahip olmuş ve geriliği yüzündenon yıllar boyu burjuvazinin destekçisi olmuştur. Şimdiye kadar kent-ler olduğu kadar köyler de sermaye partilerinin oy deposu olmuştur.Zaman zaman saf değiştirmişse de bu sermaye partileri arasında ol-muştur. Devrimci geleneklere sahip olmayan köylüler, sermayenin ağırbaskılarına rağmen her hangi bir başkaldırıya başvurmamışlardır. Oysaonyıllardır ve tüm cumhuriyet dönemi boyunca jandarma dipçiği köy-lüler üzerinden hiç eksik olmadı. Ekonomik olarak da dolaylı ve do-laysız vergiler, banka faizleri altında ezildi, ürünü yok pahasına alındıve bir kere daha sömürüldü. Köylülük sermayeye ve kentlere servet bi-riktirmiş ama kendisi hem ekonomik yönden zayıflamış ve yoksul-laşmış ve hem de entelektüel yönden geri kalmıştır. Köylüler tüm bubaskıların altında sindirilmiş ya da sinmiştir.

Emekçi köylülük, sermayeye ve devlete karşı ayaklanmaması vehiç bir devrimci geleneğinin olmaması sonucu proletaryanın devrimmücadelesine yeterince katılmamıştır. Bu durumda sınıf mücadelesinasıl tam bir gelişim gösterebilir? Köylülük 70’li yıllara kadar toplamnüfusun en büyük bölümünü oluştururdu. Şimdi bile toplam nüfusun%43’nü oluşturuyor, kitlesel olarak önemli bir potansiyel. Bu büyükkitle potansiyeli şimdiye kadar devrim mücadelesinden geri durmuş vebu yüzden proletaryanın devrim mücadelesi istenilen gelişimi göste-rememiştir. Sosyalizme kesintisiz olarak varacak olan DemokratikHalk Devrimi mücadelesi, bu mücadelenin köylülük tarafından des-teklenmesine bağlıdır. Bu destek ise şimdiye kadar gelmemiştir. Köy-lülük sermayenin politik güçlerinin kırsal kesimdeki toplumsal desteğiolmuştur. Bugün tüm çektiği sıkıntılara rağmen köylülüğün ezici ço-ğunluğu sermayeyi takip ediyor. Bu sonuçlar, köylülerimizin bir dev-rim yaşamamış olmalarının sonuçlarıdır.

KÜÇÜK VE YOKSUL KÖYLÜLÜK DEVRİM POTANSİYELİ TAŞIYORKöylülük bir devrime katılmamıştır ancak, önemli bir devrimci

potansiyele sahiptir. Köylülük hem Osmanlılar döneminde feodaliz-min bir sınıfıyken, feodal egemen sınıf tarafından sömürülmüş ve ezil-miş hem de cumhuriyet döneminde kapitalizmin bir sınıfıykensermaye sınıfı tarafından ezilmiş ve sömürülmüştür. Yani kısacası köy-lülük yüzyıllardır eziliyor ve sömürülüyor. Üstelik artık son dereceyoksul bir duruma düşmüştür. Bu köylülüğün uzun süre sessiz kal-

Toplu Yazılar

171

Page 173: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ması mümkün değildir. Koşullar devrimci ve bu durum köylülüğü dederinden sarsıyor. Köylülüğe egemen olan yüzyılların sessizliği bo-zulma eğilimi gösteriyor. Sınıf mücadelesi kırsal kesimde de tüm şid-deti ile yaşanmaya başladı. Buralarda bulunan yoksul ve küçük köylü,tarım proletaryasının önderliğinde tarım burjuvalarına ve zengin köy-lülüğe karşı devrim mücadelesinin içinde yerini alacaktır.

Yirmi beş yıldır devrimci hareket kırsal kesimde köylülüğe da-yanıyor. Yoksul ve küçük köylülük devrimci hareketleri bağrına bas-mış ve zaman zaman onlara destek olmuştur. Bu desteği verenler işinbaşında tüm emekçi köylülüğün çok az bir kısmı bile olsa çok önem-lidir. Şimdi daha fazla sayıda köylü kitlesi bu desteği veriyor. Kürdis-tan’da verilmekte olan mücadeleye köylülük büyük bir destek veriyor.Bu destek giderek tüm kırsal alanlara yayılma eğilimi gösteriyor.Emekçi köylülüğün ayaklanması ile tüm devrim güçleri harekete geç-miş olacaktır. Bu da sermaye sınıfına karşı verilen sınıf mücadelesinintam bir gelişim içine girmesi anlamına geliyor. Devrim mücadelesitoplumun tüm emekçilerini kapsama eğilimi gösteriyor.

Küçük köylülüğün devrimci olanakları ilk defa olarak açığa çıkı-yor. Şimdiye kadar bu büyük devrimci olanak kendi içinde kapalıydı,kapalı bir koza gibiydi. Koza şimdi yavaş yavaş açılıyor. Emekçi köy-lülük Demokratik Halk Devrimi’nin önemli bir devrim gücüdür. Köy-lülük bu devrimci olanağını tarihte ilk kez proletaryanın önderliğindekidevrimde ortaya koyacaktır. Bu devrimci olanak küçük köylülüğünilk ve son olanağı olacaktır. Köylülük demokratik devrimde oynamasıgereken devrimci rolü oynayacak ve bu devrimci olanağı tükenecek-tir. Artık ondan sonra yalnızca proletaryanın tek başına devrimciliğidevam edecektir. Kesintisiz devrimimizin küçük köylülüğün bu dev-rimci olanağını kullanması ve bitirmesi son derece önemlidir.

Küçük ve yoksul köylülüğün devrimci olanaklarını inkâr eden veköylülüğün desteği olmaksızın “saf proleter devrim” önerenler, köy-lülüğün devrimci olanaklarının ortaya çıkması ve Kürdistan’da olduğugibi silaha sarılması karşısında her nedense susar oldular. Yüzyıllarınsessizliğini bozarak sahip oldukları devrimci olanakları kullanmayabaşlayan köylülüğün giriştiği eylemler, devrimci rolünü inkâr eden-lere iyi bir yanıt oldu.

Devrimci Emek

Eylül–1992

Sayı: 14

C. Dağlı

172

Page 174: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TÜRKİYE’DE SINIF MÜCADELESİNİN GELİŞİMİ-III

Türkiye’de sınıflar mücadelesi tam bir gelişim yoluna girdi.Ancak, durum her zaman böyle değildi. Daha önceki yazılarımızdada belirttiğimiz gibi, şimdiye kadar, sınıflar mücadelesi tam bir geli-şim gösteremedi. Mücadele eksik bir gelişme aşamasından geçti.Bunun temel nedenini, Türkiye’de kapitalist üretim ilişkilerinin evrimyoluyla ve geç gelişiminde yattığım belirttik. Bilindiği gibi tüm top-lumsal olaylar belli bir ekonomik temel üzerinde meydana gelirler. Ohalde irdelenecek olaylar, ekonomik temelleriyle birlikte ele alınmalı.

Sınıflar mücadelesi belirli bir ekonomik ilişkiler temelinde mey-dana gelmekle birlikte; bu mücadelenin kendisi tek başına ekonomiknedenlere bağlı değildir. Ekonomik durum temeldir, ancak, tarihselgelişmede başka etkenler de var. Örnek olarak uluslararası savaşlar,dünya savaşları ve ulusal savaşlar vb… tüm bu olgular sınıflar müca-delesini etkileyen etkenlerdir ve tarihsel gelişmede rolleri vardır. Buanlamda biz de yazılarımızda ekonomik nedenlerin yanında toplum-sal-politik nedenler üzerinde durduk. Böylece anlatmaya çalıştığımızolay hakkında tam bir fikir vermiş oluruz. Bu yazıda Kürdistan’dakimücadele ve bu mücadelenin verilmekte olan birleşik mücadeledekiyeri üzerinde duracağız.

Toplu Yazılar

173

Page 175: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

KÜRDİSTAN DEVRİM DİNAMİZMİ BİRLEŞİK DEVRİMİN ÖNEMLİ BİR BİLEŞENİDİRTürkiye ve Kürdistan devrimi, birbirinden ayrı geliştikten sonra,

kendine özgü ekonomik ve tarihsel nedenlerle giderek zamanla, tekbir devrim sürecinde birleşti. Her iki ülkenin devriminin tek bir sü-reçte birleşmesi, bu devrimin bir bileşeni olan Kürdistan devriminin“ulusal” yönünün ortadan kalktığı anlamına gelmez. Kürdistan devri-minin, Türkiye devriminden farkı ve ayırdedici yönü ulusal sorundur.Ancak, birleşik devrim Kürt ulusunun “ulusların kendi kaderini tayinhakkını” dıştalamıyor, tersine içeriyor.

Kürt ulusunun “ulusal kendi kaderini tayin hakkı” ister bağımsızdevlet biçimini alsın, ister Türkiye halklarıyla birlikte eşitlik temelindebirleşik cumhuriyet biçimini alsın, hangi biçimi alırsa alsın, ulusal so-runun çözümünün kesinlikle klasik sömürgelerdeki gibi olmayacağıaçıktır.

İngiltere ile Fransa’yı ele alalım. İngiltere yıllarca sömürdüğü enbüyük sömürgeleri ABD, Hindistan ve Mısır’ı kaybettiği halde, bubüyük sömürgeci ülkede yer yerinden oynamadı. İngiliz emperyalizmiyeni sömürgecilik politikası sayesinde, eski sömürgelerindeki konu-munu yeni biçimlerle de olsa korumuştur. Eski sömürgeler gittiğizaman, İngiltere’de ne devlet yıkılmış ve ne de iktidar değişikliği ol-muştur. Fransa’nın durumu da benzerdir. Fransa, Güney Asya ve Af-rika’daki bir dizi sömürgesini kaybettiği zaman, kendi içinde biryıkıma uğramadı. Bu sömürge ülkelerden Cezayir, Fransız sömürge-ciliğine karşı dünyanın en uzun süren ve kanlı mücadelesini verdi.Fransa bu ülkede büyük bir bozguna uğradı. Tüm bu kayıplara rağ-men, Fransa kendi durumunu korumaya çalıştı. O da, İngiltere gibibunu yeni-sömürgecilik sayesinde gerçekleştirdi.

Klasik sömürge, sömürgeci devlet ilişkileri, ilhak edilmiş ülke veilhakçı devlet ilişkilerinden farklıdır. Bundan dolayı ulusal sorununçözümü ve yaratacağı sonuçlar da farklı olacaktır.

Kürt ulusunun “ulusal kendi kaderini tayin hakkı” hangi biçimialırsa alsın sonuçta, Kürt ulusunun kendi üzerindeki politik tasarrufhakkım kendisinin kullanması, birleşik devrimi hızlandıracak ve busüreç bir devrimle sonuçlanacaktır. Bu nedenle Kürt ulusunu “ulusalkendi kaderini tayin hakkı” yalnızca Kuzey Kürdistan’la sınırlı kal-mayacaktır. Kürt halkının devrim mücadelesi yalnızca Kuzey Kürdis-tan sınırları içinde kalmayacak kesinlikle tüm Türkiye’yikapsayacaktır. Hiç kimse Kürdistan’daki devrim mücadelesini ulusal

C. Dağlı

174

Page 176: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sınırlar içine hapsedemez. Bu devrim, birleşik devrimin önemli bir bi-leşeni olarak kendi “ulusal çitleri” içinde kalmayacaktır. Kürdistandevrimi, faşist Türk devleti yıkılmadan, sermaye egemenliği devril-meden sonuçlanmayacağı gibi; Türkiye devrimi de “ulusal sorunu”tam olarak çözmeden başarıya ulaşamaz.

Şimdiye kadar açık olarak ortaya çıkmıştır ki, Türkiye devrimmücadelesinin zaman zaman ileri düzeye vardığı olmuştur. Örnek 70’liyıllarda olduğu gibi Türkiye devrimi, Kürt halkının kesin ve aktif des-teğini alamadığı için bir yere kadar gelmiş ve tıkanmıştır. Aynı bi-çimde Kürdistan devrimi de özellikle son on yıl içinde önemli birgelişim göstermekle birlikte artık kendi başına yürüyebileceği nok-taya kadar yürümüştür, şimdi ise tıkanmayla yüz yüzedir. Son olaylargösteriyor ki, Kürdistan’daki ulusal-sınıfsal kurtuluş mücadelesi Tür-kiye proletaryasının, devriminin kesin desteği olmadan daha ileriyegidemez. Şimdiye kadar ulusal sorunun çözümünü, Türkiye proletar-yasından bağımsız ancak diğer parçalardaki Kürt ulusal hareketleriylebirlik içinde ele alan Kuzey Kürdistan’ın devrimci güçleri, son olarakIrak Kürdistan’ında KDP ve YNK’nın arkadan hançerlemesi sonucuartık çözümü Türkiye proletaryası ile birlikte arayacaklardır. Onlara bugerçeği olaylar öğretmiştir. Olaylardan ders çıkaracaklarını umut edi-yoruz.

Şimdiye kadar TC Devleti “sınırları” içinde sınıf mücadelesinineksiksiz ve tam bir gelişim gösterememesinin bir etkeni de “ulusal so-runun” çözümlenmemiş olması ve bunun yanında Kürt halkının yak-laşık olarak 30 yıl boyunca sindirilmiş olmasıdır. Bu durumu kısacairdeleyelim.

KÜRT ULUSAL HAREKETİNİN EN YOĞUN YÜZYILIGeçtiğimiz yüzyılın ortalarıyla bu yüzyılın ortalarına kadar Kürt

ulusal hareketi en yoğun ve yaygın yüzyılını yaşadı. Geçtiğimiz yüz-yılın içinde meydana gelen “Bedirhan Ayaklanması” ile başlayan veiçinde bulunduğumuz yüzyılın ortalarında kurulan ve yıkılan (1946)Mehabad Kürt Cumhuriyeti’ne kadar Kürt ulusal hareketi bir diziayaklanma ve olayı içerir. Tam bir yüzyıl boyunca meydana gelenayaklanmalar hiç bir zaman ne tüm Kürdistan’a yayıldı ve ne de, ger-çek bir ulusal kalkışmaya dönüştü. Bu dönem içinde meydana gelenKürt ayaklanmaları yerel ayaklanmalar olarak kaldı. 1946’da kurulanMehabad Kürt Cumhuriyeti, bir “Kürt Cumhuriyeti” ismini almaklabirlikte yerel olarak kalmıştır. Bazı ayaklanmalara bakalım: KoçgiriHalk Ayaklanması, Şeyh Sait Ayaklanması, Zilan Ayaklanması ve

Toplu Yazılar

175

Page 177: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Dersim Halk Ayaklanması. Tüm bu ayaklanmalar yerel düzeyde kaldı.Her ayaklanma Kürt halkını etkilemekle birlikte yerel olmaktan kur-tulamamıştır. Kürdistan parçalanmadan önceki Bedirhan Ayaklanmasıtüm Kürdistan’ı kapsamamıştır. Kürdistan’ın TC ve Emperyalistlerarasında parçalandığı Lozan Antlaşmasından sonra her parçadakiayaklanma kendi içinde kalmıştır. Yakın bir örnek daha iki yıl olmadı,Irak Kürdistan’ındaki Kürtler Saddam yönetimine karşı ayaklandığında,bu ayaklanma diğer parçalardaki Kürtler tarafından desteklenmedi. Şüp-hesiz bunda emperyalizm ve bölgedeki Türk-Arap-Fars devletlerininKürt ulusunu böl-parçala-yönet politikasının büyük payı olmakla bir-likte tek etken bu değildir. Bunun ekonomik ve tarihsel nedenleri de var.

Bir yüzyıl boyunca birbirinden kopuk olarak gerçekleşen Kürtayaklanmalarının toplamı bize bir Kürt ulusal hareketini verir. Kürtlerinulusal uyanış hareketinin bu yüzyıl içinde olması bir rastlantı değildir.Bunun ekonomik ve tarihsel nedenleri var. Bu nedenleri kısaca şöyle sı-ralayabiliriz:

1- Kapitalizmin Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde ve bu araKürdistan’da ortaya çıkmaya başlaması: Bilindiği gibi geçen yüzyıl “ka-pitülasyonlar” dönemi yaşandı. Kapitülasyonlarla birlikte kapitalizmfeodal Osmanlı devleti sınırlarına girmeye başladı. Osmanlı ticareti,uluslararası kapitalist dünya pazarına bağlandı. O dönemde kurulan Zi-raat Bankası vb.nin görevi Osmanlı ticaretini kapitalist dünya ticaretinebağlamaktı. Kapitalist ilişkilerin feodalizmin bağrında ortaya çıkmayabaşlaması ile birlikte Kürtler yavaş da olsa uluslaşma sürecine girdiler.Kürdistan zaten uluslaşmanın şafağındayken parçalandı. Bu süre içindeKürt ayaklanmalarına önderlik edenlerin, Bedirhan gibi “hanlar” veŞeyh Sait gibi “şeyhler” olmuş olması bu hareketlerin gelişmekte olankapitalist ilişkiler temelinde yürüyen ulusal hareketler olduğu kabul edil-melidir.

2- Feodalizmin bağrında kapitalist ilişkilerin filizlenmesi ve burju-vaların Osmanlı ve Kürdistan’da ortaya çıkması temelinde 18. yüzyılınbaşında Avrupa’da esen eşitlik-kardeşlik-özgürlük düşüncesinin Kürtlerietkilemesi. Kürt halkı geçtiğimiz yüzyılda burjuva devrimlerinin ve buyüzyılın başında da proleter devrimlerin etkisinde kaldı ve etkilendi.Kürt ulusunun uluslaşma ve bağımsızlaşma yolundaki kültürel çalış-maları yüzyılı aşkın süredir devam ediyor.

3- Osmanlı İmparatorluğunun çökmeye başlaması. Geçen yüzyılınbaşlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu dağılmayla karşı karşıyageldi. Gene aynı yüzyılın yarısından sonra Osmanlılar Afrika ve Orta-doğu’da arka arkaya yenilgi aldılar. Ruslar daha sonra Erzurum’a kadargirdiler. Batıda Bulgar ve diğer balkan halkları Osmanlılara karşı ulusal

C. Dağlı

176

Page 178: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kurtuluş savaşı veriyorlardı. Avrupa’daki ulusal kurtuluş savaşlarını dün-yada Amerika ile Asya’daki kurtuluş savaşları izledi. Tüm bunlar Kürt-lerin ulusal hareketleri başlatmaları ve yaygınlaştırmalarında önemlietkenler olmuştur.

Tam bir yüzyıl boyunca görülen ulusal Kürt ayaklanmaları her se-ferinde kanlı bir biçimde ezilmiştir. Kürdistan bir bütünken (Doğu Kür-distan dışında) Kürt ayaklanmaları Osmanlı merkezi feodal despotdevleti tarafından kanlı biçimde ezilmiş ve yüzbinlerce Kürt göçe zor-lanmış ve onbinlerce Kürt bu zorunlu sürgünler sırasında ölmüştür. Kür-distan parçalandıktan sonra da Kürt halkı bölgedeki Kürdistan’ı ilhakeden gerici Türk-Arap-Fars devletleri tarafından baskı altına alınmış vegirişilen ulusal ayaklanmalar bu ilhakçı devletler tarafından kırım dü-zeyinde ezilmiştir. Kürt halkı büyük bir soykırıma uğramış, dünyanın ençok ezilen halklarından biridir.

Kürt ulusal ayaklanmaları çok ağır biçimde ezilmekle birlikte, buulusal ayaklanmalar Kürt ulusunun daha sonraki tüm gelişmelerinde izbırakmıştır.

DERSİM AYAKLANMASININ YENİLMESİNDEN SONRA KUZEY KÜRDİSTAN’DA DURGUNLUKŞoven-ırkçı kemalist ordunun Dersim halk güçlerini kanlı bir kı-

rımdan geçirmesi sonucu ayaklanma yenildi ve Kürt halkı ağır bir ye-nilgi aldı. Dersim katliamından sonra Dersim halkı ve tüm Kürt halkıuzun süren bir sessizliğin içine gömüldü. Daha sonra onyıllar boyu Kür-distan’da “yaprak kımıldamadı”. Kürt halkı sindi ya da sindirildi amaşoven-ırkçı-ilhakçı Türk devletinin baskısı hiç sona ermedi. Kürdistan’asevk edilen ordu birliklerinin sayısı devamlı olarak artırıldı. Jandarmakarakolları tüm alanlara yayıldı. Kürt köylüsü üzerinde jandarma dipçiğihiç eksik olmadı. Türkiye genelinde zaman zaman parlamento yönetimiolmakla birlikte, Kürdistan’da idare her zaman ordunun elinde olmuş-tur. Kürdistan’da 70 yıl boyunca askeri diktatörlük vardı. Öyle ki, Kürtköylülerin kendi aralarındaki arazi ve kız kaçırma sorunlarında bile jan-darma, asıl yönetici yargılayıcı rolü oynardı. Bunun yanında ilhakçı Türkdevleti, Kürtlerin diğer parçalardaki Kürtlerle olan ekonomik ilişkileri“kaçakçılık” olarak nitelendirmiş ve bundan dolayı birçok Kürt köylüsükurşuna dizilmiştir. “General Muğlalı” olayı ve “Viranşehir Katliamı”bunlardan yalnızca iki tanesidir.

Dersim Halk ayaklanmasının yenilgisinden sonra asimilasyon da enüst düzeye çıkartıldı. Kürtlerin varlığı inkâr edildi. Kürtler “Türkleşti-rilme” politikası ile asimile edildi. İsmet İnönü’nün yayınlanan “Kürt

Toplu Yazılar

177

Page 179: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Raporunda” Kürtlerin “Türkleştirilme politikası” açık olarak görülür.Bilindiği gibi onbin yıllık tarihi olan bir halk yok sayıldı ve hatta Türksayıldı. Kürdistan’da Kürtlüğü hatırlatan ne varsa silindi. İsimler Türk-leştirildi. Arkasından soyadları Türkleştirildi ve böylece Kürtlerin Türk“soyundan” geldikleri gösterilmeye çalışıldı. Köy isimleri, ilçe ve kentisimleri değiştirildi. Şimdi pek çok Kürt’ün soyadı Türk olarak geçiyor.HEP Genel başkanı Mardin’li bir Kürt aileden olduğu halde, bu ailezorla Türk soyuna sokulmuştur(!)

Asimilasyon kültürel alanda da sürdürüldü. Kürtlere Türk tarihi vedili öğretildi. Dağa taşa “Ne mutlu Türküm diyene” sözü yazıldı. Tür-kiye Türklerin, TC sınırları içinde yaşayan herkes de Türk kabul edildi.Kürt çocukları yoğun olarak öğretmen okullarına alındı. Köy Enstitüleribunun ilk adımı oldu. Buralarda Kürt çocuklan Türk eğitimi-kültürü veahlakı ile eğitildi. Türklerin ne kadar kültürü ve tarihi varsa tüm bunlarzorla Kürtlere kabul ettirilmeye çalışıldı.

Türk burjuvazisinin asimile çalışmaları kendini daha çok aleviliğibenimsemiş olan, Erzurum, Erzincan, Sivas, Malatya ve Tunceli’ninbelli alanlarında gösterdi. Bu bölgelerde asimilasyon ileri düzeye var-dırıldı. Kürdistan’da on yıllar boyu hiç ses çıkmamasının en büyük ne-denlerinden biri bu asimilasyondur.

Kuzey Kürdistan’da ulusal-devrimci hareket 70’li yıllara doğru ye-niden ortaya çıkmaya başladı. Kuzey Kürdistan’da ulusal hareketin ye-niden ortaya çıkmasında iki yönlü etki rol oynadı. Bunlardan biri TİP’in“Doğu mitingleri” ile başlayan ve THKO’nun Nurhaklardaki gerillamücadelesi, Kürt gerçeğinin ve “ulusal sorunun” tartışılmaya başlan-masıdır. Türkiye sol hareketi TKP’den beri Kürt ulusal hareketi karşı-sında-şoven tutumun etkisinde kalmıştır. Pek çok konuda olduğu gibi“ulusal sorunda da” Türkiye solu, kemalizmin etkisi altında olmuştur. Buyüzden uzun yıllar Kürtler bir ulus olarak kabul edilmedi. Bundan ötürüTİP, sorunu bir “doğu sorunu” olarak görüyordu. TİP’e karşı çıkanMDD ise Kürt ulusal sorununu bir kültürel özerklik sorunu olarak gö-rüyordu. MDD’li programlarda Kürt ulusu için ulusal kültürel özerkliköneriliyordu. Türkiye solu içinde Kürt gerçeğini ilk gören-ve kabul edenTHKO olmuştur. Öyle ki THKO Türkiye devrimini bile başlatmak içinKürdistan’ı seçmiş ve kitlesel olarak esas olarak Kürt halkına dayan-mıştır. Bu insanların idam sehpasında “Yaşasın Kürt ve Türk Halkları-nın Mücadelesi” demeleri iki halkın mücadele birliğini örmede de büyükbir kilometre taşı olmuştur.

Kürt ulusal sorununun 70’li yıllara doğru yeniden ortaya çıkma-sında ikinci etken Barzani’nin Irak Kürdistan’ında (Güney Kürdistan)Saddam’la bir özerklik antlaşması yapması ve bu yıllarda Türkiye’de

C. Dağlı

178

Page 180: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kurulan Devrimci Doğu Kültür Ocakları(DKKO)’nın çalışmalarıdır.Barzani’nin KDP’sinin Saddam’la bir özerklik antlaşması yapması,genel olarak Kuzey Kürdistan’ı (Türkiye Kürdistan’ı) üzerine de olumluetki yaptı. Özel olarak da DDKO’nun çalışmaları Kürt ulusal hareketi-nin gelişmesinde etki yapmıştır. Esasında 70’li yıllardan sonra ortayaçıkan hemen hemen tüm “Kürt Solu” DDKO kaynaklıdır.

30 yıllık sinmişlik ve sindirilmişlikten sonra Kürt halkı yenidenmücadele sahnesine atıldı.

BİRLEŞİK DEVRİMİN TÜRKİYE DİNAMİZMİ ÖNDE OLURSA DURUM NE OLUR?Türkiye ve Kürdistan devrimi birbiriyle ilişki halindeyken bile

tam bir çelişki içinde gelişmiştir. Bu çelişkili durum günümüze kadarsürerek gelmiştir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde iki ülkenin devri-minin birbirinden ayrı gelişmesi ve bir “çelişkinin” yaşanması doğaldı.Çünkü iki ülkenin devrim süreci ayrı ayrı süreçler biçiminde gelişi-yordu. İki ülkenin devrim dinamizminin birbirinden ayrı ayrı geliştiğicumhuriyetin ilk yıllarında Kürt halkı Türkiye’ye karşı mücadele eder-ken, Türkiye solu kendi kemalist iktidarının yanında yer aldı. Söz uy-gunsa Kürt ulusal hareketi, Türkiye sol hareketinden daha“bağımsız”dı. Bu dönemde TKP dağılmış ve sol hareket tasfiyeye uğ-ramışken aynı dönem Kürt ulusal ayaklanmaları yaşanıyordu. Kürthalk hareketi Türkiye sol hareketinden daha ileri düzeydedir. Türkiyesol hareketi dar konumlara hapsolmuşken, Kürt ulusal hareketi kitle-sel boyutlarda gerçekleşmiştir. Ancak tüm ileri çıkmış olmasına kar-şın, Türkiye işçi hareketi tarafından desteklenmeyen Kürt ulusalhareketi, boğazlanmış ve yıllarca kendine gelememiştir. Eğer on yıl-larca, Kürk ulusal hareketi geriye düştüyse ve bu sırada Türkiye pro-letarya hareketi öne çıktıysa, bu öne çıkma görecelidir. Eğer Kürtulusal hareketi ağır bir şekilde yenilgi almamış olsaydı ve eğer Kürthalkı büyük katliamlara uğramamış olsaydı Kürt halkının devrim mü-cadelesi, Türkiye halklarının devrim mücadelesinden geri kalmazdı.

Türkiye sol hareketi 60’lı yılardan sonra büyük bir gelişme veyaygınlık gösterdi. 60–80 yılları arasında işçi sınıfı önemli bir gelişmegöstererek devrimde öncü rol oynayacağını gösterdi. Bu yıllarda mey-dana gelen şanlı işçi eylemlerinin hemen hemen tümü Türkiye kesi-minde oldu. Büyük işçi eylemleri 15–16 Haziran batıda oldu. Yetmişliyıllarda bile yapılan işçi eylemlerinin çoğu batıda olmuştur. Bu sıra-lar Kürdistan proletaryası kendi içinde pasif konumdaydı. Öyle kiTürk-İş’i bile aşamıyordu. Türkiye proletaryasının mücadelesine des-tek vermiyordu. Kürdistan proletaryası eylemsel olarak da örgütsel

Toplu Yazılar

179

Page 181: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

olarak da Türkiye proletaryasına göre geri kalmıştır. Birleşik devri-min Türkiye bileşeni, Kürdistan’a göre ileriye çıkmıştı ancak, Türkiyedevrim mücadelesi, Kürdistan devrimi tarafından desteklenmediği içintıkandı. Eğer Türkiye devrimi, Kürdistan devrimi tarafından destek-lenmezse fazla ileriye gidemez. Kürt halkının destek vermediği hiçbirhareket başarıya ulaşamaz.

KÜRT HALKI SAVAŞIYOR BİRLEŞİK DEVRİMİN KOŞULLARI DAHA DA OLGUNLAŞTI!Kuzey Kürdistan da Kürt halkının verdiği özgürlük savaşı şim-

diye kadar hiç bu kadar yaygınlaşmamış-yoğunlaşmamış ve sertleş-memişti. Kürt halkının, ilhakçı ve işgalci Türk devletine karşı verdiğidevrim mücadelesi çok çetin süreçten geçiyor. Son yıllarda, Türk dev-leti binlerce Kürt insanını katletti, onbinlercesini tutsak aldı. OnlarcaKürt köyü bombalandı. Şırnak ve Kulp’ta da görüldüğü gibi çeşitliKürt kentleri en ağır silahlarla dövülüyor. Buradaki insanların can vemal güvenliği kalmamıştır. Faşist Türk devleti tüm askeri gücünü kul-lanarak, Kürt halk hareketini ezmeye çalışıyor. MGK Kürt halk hare-ketine ve Türkiye devrimci hareketine karşı “toplu mücadele” çağrısıyaptı. Bunun anlamı şudur: İç-savaş potansiyel olarak tüm Türkiye’yeyayılmıştır. Sınıflar mücadelesi kesin olarak bir iç-savaştan geçiyor.

Türkiye ve Kürdistan’ı kapsayan birleşik devrimin en önemli bi-leşeni olan Kürdistan devrimi büyük bir aşama gösterdi. Kürdis-tan’daki devrim dinamizmi harekete geçti. Kürt halkı elde silah savaşayönelmiştir. Kürt halkının verdiği silahlı mücadele giderek bütünselbir mücadeleye doğru yöneliyor. Kürt halkının elde silah savaşması,birleşik devrimin başarısı için temel önemdedir. Bu durum bundansonraki tüm gelişmeleri kesin olarak etkileyecektir.

Türkiye sosyalist hareketi içinde, Kürdistan devrim dinamizmi,birleşik devrimin önemli bir bileşeni olarak kabul edilmezdi. Kürdis-tan devrimi, Türkiye devriminin basit bir “destekçisi” olarak görü-lürdü. Bunun için de “ulusal sorun”a gereken önem verilmezdi. Bu dagelişmenin dengesiz olmasına yol açardı. Şimdi her şey yerli yerineoturuyor. Kürdistan devrimi olmadan Türkiye devriminin kısır kala-cağı ve sonuca ulaşmayacağı anlaşılmış durumdadır. Eskiden sosya-listler, Kürdistan devrimini, Türkiye devrimine bağımlı olarak elealırlardı. Şimdi durum farklıdır. Artık her iki devrim, bir tek devrim sü-recinde birleştikten sonra, karşılıklı bağımlılık var. Kürt halkı özgür ol-madan Türkiye devrimi sonuca ulaşmış olmayacaktır.

C. Dağlı

180

Page 182: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ŞİMDİ PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ SINAVDAN GEÇİYORTürk sermaye sınıfı tüm askeri ve politik-toplumsal güçleriyle

Kürt halkına karşı “toplu mücadele” başlatmışken; Kürt köylerine bin-lerce top bomba, yağdırılırken, Kürt gerillalar katledilirken ve sonuçolarak Kürt halkı boğazlanırken Türkiye sol hareketinin büyük bir bö-lümü utanç verici bir sessizlik içine gömülmüştür. Esasında Türkiyesosyalist hareketinin reformist kesimi tam bir çöküş sürecindedir. Bun-lardan devrimci bir tutum beklemek için saf olmak gerekiyor. Kürthalkının ve devrimcilerinin bunu gördüklerini bilmemiz gerekiyor.

Türkiye proletaryası kendi üzerindeki şovenizmin tüm ideolojiketkilerini tamamen atmalı ve Kürdistan proletaryası ile tam bir enter-nasyonalizm içinde olmalı. Kürt ulusunun “ulusal kendi kaderini tayinhakkı”nı savunmanın bir demokratiklik kıstası olduğu kabul ediliyor.Devrimcilik ise, Kürt halkının özgürlüğünü kendi özgürlüğü kabuletmek ve bu uğurda mücadele etmektir. Proletarya enternasyonalizmidevrimci öze sahiptir. Biz lafazan değil, eylemci enternasyonalistleriz.Bunun için tüm gücümüzle Kürdistan proletaryasının mücadelesiniveriyoruz. Proletarya enternasyonalizmi kesin bir sınavdan geçiyor.Türkiye proletaryası bu sınavdan “alnının akıyla” çıkmalıdır.

Devrimci Emek

Ekim–1992

Sayı: 15

Toplu Yazılar

181

Page 183: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TÜRKİYE’DE SINIF MÜCADELESİNİN GELİŞİMİ-IV

Uzun bir geçmişi olmakla birlikte, proletaryanın, burjuvaziyekarşı sınıf mücadelesi eksiksiz ve tam bir gelişim gösteremedi. Dahaönceki yazılarda bunun nesnel nedenleri üzerinde durduk. Türki-ye’deki proletarya mücadelesinin olması gereken düzeyde olmaması-nın nedenlerinden biri de öznel olandır. Bilindiği gibi sınıf mücadelesi(proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi) pratik (ekonomik), poli-tik ve teorik mücadele bütünlüğünü içerir. Bu bütünlüklü mücadeleninkendisinin gelişimi kapitalist ekonomik koşulların gelişim düzeyinebağlıdır. Ancak, sınıfın sınıfa karşı mücadelesinin aynı zamanda özneletkenleri de içerdiği bir gerçektir.

Türkiye proletaryasının, kapitalist sınıfa karşı verdiği mücadele-nin bütün yönleriyle tam bir gelişim gösterememesinin bir nedeni dereformizmdir. Türkiye proletarya hareketi içerisindeki reformizmi bil-meden, sınıf mücadelesinin neden tam bir gelişim gösteremediğini an-lamak olanaklı değildir. Bu yazının konusu proletarya hareketi içindeki

C. Dağlı

182

Page 184: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

reformizmi, ekonomik temelleri, tarihsel koşulları ve mücadeleye ver-diği tahribatı irdelemektir.

REFORMİZMİN EKONOMİK VE TARİHSEL KOŞULLARITürkiye proletarya hareketi içindeki reformizmin uzun bir geç-

mişi var. Reformizm on yıllar boyu inatçı olarak direnmiş ve şimdiyekadar yaşaya gelmiştir. Proletarya hareketi içinde bu kadar uzun süreyaşabilen reformizmin ekonomik temelleri var. Bunları bilmek gere-kiyor. Şimdiye kadar sosyalist hareket, reformizmi ekonomik temel-lerinden bağımsız olarak ele aldı. Böyle olunca reformizm üzerinekesin bir değerlendirme yapamadı. Proletarya hareketi içindeki refor-mizmin başlıca iki nedeni ve temeli vardır.

Bunlardan ilki, Türkiye’de bir burjuva demokratik devrimin ya-pılmamış olmasıdır. Burjuva sınıf feodalizme karşı bir demokratik bur-juva devrimine girişmeden, feodal toprak sahipleriyle uzlaşarakkapitalizmi evrimci bir tarzda egemen kıldı. Sermaye sınıfı, kapitalistüretim biçimini, bir burjuva demokratik devrim yapmadan yerleştirdi.Sonuçta burjuvazi ve kapitalist üretim biçimi egemen duruma geldi.Ancak, bu süreç çok sancılı ve acılı olmuştur. Emekçi sınıflar hem ka-pitalizmin baskıları altında acı günler yaşadılar ve hem de feodal üre-tim biçiminin geç çözülmesinin acısını çekti. Öyle ki Cumhuriyetinilk yıllarında, o zamanki sosyalist hareket mücadelenin daha az san-cısız gelişmesi için anti-feodal mücadeleyi temel mücadele perspek-tifi haline getirdi. Onlara göre eğer feodal üretim ilişkileri bir devrimyoluyla tasfiye edilirse, Türkiye’de halk kitleleri demokratik ve özgürbir ortama kavuşacaklardır. Burada ne 1848 Almanya’sının koşullarıvar ne de 1917 Şubat öncesi Rusya’nın kölelik kalıntılarının ve serf-liğin olduğu koşullar. Bu ülkelerden farklı olarak Türkiye’de burju-vazi iktidarda idi. Kapitalist üretim ilişkileri ise, sürekli olarak gelişiyorve yoğunlaşıyordu. Eski sosyalistler hep burjuvaziye rağmen bir bur-juva demokrasisi için mücadele ettiler. Her ne kadar bir anti-feodaldevrimden söz ediliyorduysa da, bu “devrim” egemen olan burjuvasınıfa karşı yönelmediği için, sonuçta kapitalist düzen sınırları içindekalan bir demokratik reformdan öte bir şey değildi.

Eski sosyalistlere göre Kurtuluş savaşıyla başlayan burjuva dev-rimi, daha sonra yarı yolda kalmıştı, şimdi yarı yolda kalan, tamam-lanmayan bu devrimi tamamlamak gerekiyordu. Göremedikleri şeyşuydu, burjuvazi bir burjuva demokratik devrime yönelmemişti ancak,burjuvazi iktidara gelmişti. Kapitalist üretim ilişkileri devamlı olarakyaygınlaşıyordu. Sermaye birikimi daha da büyüyerek kapitalizmi tüm

Toplu Yazılar

183

Page 185: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

alanlara doğru geliştiriyordu. Eski sosyalistler kapitalizmin yalnızcaFransız usulü gelişimini anlıyorlardı. Yani bir burjuva devrim yapıla-cak ve bu devrim proletaryanın devrimine yol açacaktı. Oysaki aynızamanda kapitalizmin gelişiminde bir de Almanya usulü vardı. Yaniburjuva devrimin sonuna kadar götürülmeden, feodal soylularla uzla-şılarak kapitalizmin süreç içinde evrimci olarak yerleştirilmesi, tarih-sel gelişme göstermiştir ki, burjuvazinin iktidara gelişinin ve kapitalistüretim biçiminin egemen üretim biçimi haline gelmesinin tek yolu vebiçimi yoktur. Burjuva üretim ilişkilerini gerçekleştiren burjuvazi, buüretim ilişkilerini çeşitli yol ve biçimlerle geliştirebilmiştir.

Eski sosyalistler bunu kavrayamadılar. Diyalektiği bilmiyorlardı.Ülkelerin somut ekonomik ve tarihi koşullarının somut irdelemesiniyapamadılar. Bundan dolayı Türkiye’de zaten gelişmekte olan kapi-talist üretim ilişkilerini geliştirmek için önlerine koydukları anti-feo-dal mücadeleyle uğraşırken ömürleri gelip geçti.

Türkiye’nin emperyalizme olan bağımlılığının belirgin olarak öneçıkmasıyla birlikte anti-feodal mücadeleye bir de anti-emperyalist mü-cadele eklendi. Böylece daha sonra “tam bağımsız ve gerçekten de-mokratik Türkiye” sloganı biçiminde ortaya konan MDD, yakınzamana kadar sosyalist hareketin temel stratejisi oldu. TİP’in kurul-masıyla birlikte, TİP bir “sosyalist devrim”den söz etmekle birlikteesasında bu oportünist partinin söylediği bir “devrim” değil reformlardizisiydi. Türkiye’nin kapitalist yoldan kalkınma planlarım hazırla-yan bu partiden başkası değildi. Türkiye sosyalist hareketi yarım yüz-yıldan fazla bir süre bir burjuva demokratik ortam için mücadele etti.Önerdikleri bir devrim değil reformdu. Demokratik reformlar ister po-litik alanda olsun, isterse ekonomik alanda olsun yakın zamana kadartüm sosyalist hareketin temel mücadele hedefi olarak kaldı. Türkiyeproletarya hareketi içindeki reformizm on yıllar boyu işte bu ekono-mik koşullara dayanarak yaşadı.

İkinci neden, birinci nedenin sonucu olarak Türkiye’nin bir küçükburjuvalar ülkesi olmasıdır. Kapitalist üretim biçimi süreç içinde tümalanlarda egemen üretim biçimi durumuna gelmekle birlikte, kapita-list ilişkilerin tam bir gelişkinlik içinde olmaması, kapitalizm öncesiilişkilerin varlığım sürdürmesi sonucu kırda ve kente yüksek orandaküçük mülk sahiplerinin varlığına tanık olduk. Gerçi kent ve kırlar-daki küçük mülk sahipleri artık kapitalizmin tamamlayıcı parçası du-rumundalar. Buna rağmen, küçük mülk sahipleri bir önceki dönemdenkalmadır. Ekonominin kendi gelişimi sonucu Türkiye tam bir küçükburjuvalar ülkesidir. Reformizm, sınıfsal ve toplumsal temel olarakburadan beslenmiştir. Kapitalizmin gelişimi, sermayenin birikiminin

C. Dağlı

184

Page 186: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

artması ve tekelciliğin ortaya çıkmasıyla birlikte giderek sayıları de-vamlı azalmakla birlikte, yine de küçük burjuvazi nüfusun çok önemlibir bölümünü oluşturuyor. Küçük burjuvazi sınıfsal konumu gereğisürekli istikrarsızlık ve tutarsızlık içinde olmuştur. Bir yandan kendinimahveden büyük sermayeyi görüyorlar ve ona karşı mücadelenin ge-reğini anlıyorlar öte yandan; küçük mülk sahipliği konumları, yani sonçözümlemede burjuva olmaları onları bu mücadelede tutarsız ve is-tikrarsız bir konuma düşürüyor. Türkiye’de sosyalist mücadeleyi uzunsüre temsil eden aydınlar ya küçük burjuva kökenlidir ya da doğrudankendileri küçük burjuvadır. Onlar, sosyalizme yönelmelerine rağmentoplumsal olarak bir küçük burjuva olarak kaldılar. Onlar, toplumsalkonumları gereği proletaryanın toplumsal devrimini savunamazlardı.

Proletarya hareketi içinde reformizmi temsil eden örgütler süreklideğiştiler, her seferinde yeni isim ve yöntemlerle karşımıza çıktılar.Reformizmin proletarya hareketi içinden sökülüp atılamamasının ne-deni yukarıdaki nedenlerdir. Türkiye bir küçük burjuvalar ülkesi ola-rak kaldığı takdirde ve bunun ekonomik temelleri çözülmediğitakdirde reformizm yaşamaya devam edecektir. Hep düşünmüşüzdür,bir TKP bir TİP ve buna benzer reformist hareketler nasıl oluyor da on-yıllar boyu ayakta kalabiliyorlar ve inatla direniyorlar. Bu reformistpartilerin sadece burjuvazi karşısında değil aynı zamanda proleter dev-rimciler karşısında direnmelerinin nedeni ne olabilir? İşte bu nedenleryukarda gösterdiğimiz nedenlerdir. Bu partiler yakın zamanda çöktü-ler. Yerlerine yeni biçimler altında aynı reformizmi sürdüren başka-ları çıktılar. Demek ki bu eğilimi yaşatan toplumsal ve politik koşullarvarlığım sürdürmeye devam ediyor.

Proletarya hareketi içindeki reformizmin bir diğer nedeni kent-lerdeki küçük burjuva konformist yaşamıdır. Kentlerde yaşayan küçükburjuva sol aydınlar, genel olarak şu alanlarda bulunurlar. Yayıncılık,basım, burjuva medya faaliyetlerine bağlı alanlar, meslek olarak tek-nik alanlar, sendikaların yönetici organları vs. yaşam tarzı olarak ta-mamen küçük burjuva yaşam sürdürün sol küçük burjuva aydınlar,toplumsal konumlarının yitirilmemesi için bu toplumsal konumauygun olarak işçi sınıfı hareketi içinde reformizmi temsil ederler. Bun-lar aynı zamanda burjuva legalizmi tarafından beslenirler.

Kesintisiz olarak sosyalizme varacak olan proletarya hegemon-yasındaki Demokratik Halk Devrimi ile sermayenin egemenliği yıkı-larak Türkiye demokratik ve özgür bir ortama kavuşur. Böylece küçükburjuva reformizminin politik temeli ortadan kalkar. Bunun ekono-mik Temelleri ise sosyalizme doğru büyüme süreci içinde ortadan kal-kar.

Toplu Yazılar

185

Page 187: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

REFORMİZMİN TARİHSEL GELİŞİMİKüçük burjuva sosyalizmi türünden politik hareketler, Osmanlı

devletinin son dönemlerinde görülmekle birlikte, sosyalist hareket ör-gütlü olarak 1920’lerde TKP olarak kuruldu. TKP kurtuluş savaşı yıl-larında kurulmakla birlikte, Kurtuluş içinde etkin bir roloynayamamıştır. Bu parti belli sayıdaki işçi kitlesine dayanmakla bir-likte sınıfsal karakter olarak küçük burjuvadır, aydındır. Bu döneminkomünistlerinin lider kadrosunun kırımından sonra parti dağılmış veçeşitli parçalara bölünmüştür. TKP ve türevleri on yıllar boyu işçi sı-nıfı ve emekçi köylülük içinde herhangi bir varlık gösteremediler. TKPbir parti olarak işçi sınıfını marksist-leninist bilinçle donatıp eğitmekyerine, işçi sınıfını kemalistlerin yedeği durumuna düşürmüştür. Bun-dan dolayı da proletaryanın hem bilincini karartmış ve hem de müca-delenin yönünü saptırmıştır. TKP ve türevleri burjuva iktidar, Kemalistdiktatörlük ve ülkenin ekonomik toplumsal durumunu doğru olarakkavrayamadıkları için yanlış sonuçlara ulaşıyorlardı. Dönemin ko-münistleri her zaman burjuvazi ile uzlaşma içinde oldular.

Reformistler on yıllar boyu proletarya içinde bir varlık olmadılarne zaman bir güç haline geldiler, o zaman da bu güçlerini devrimekarşı kullandılar. Reformizm TİP’le en etkin ve kitlesel dönemlerin-den birini yaşadı. TİP “herkese iş, köylüye toprak” sloganıyla o günkükoşullarda büyük bir emekçi kitlesinin desteğini aldı. TİP politik ola-rak reformist ve mücadele perspektifi olarak da parlamentaristti. Buoportünist parti kendiliğinden yükselen işçi sınıfı hareketinin yönünüburjuva parlamentosunda bir kaç “sandalye” olarak gösteriyordu. İlkönemli uyanış içinde olan işçi sınıfı, TİP’in reformist-parlamentaristpolitikasının kurbanı oldu. TİP böylece kapitalist düzenden kaynak-lanan ve kapitalizme karşı yönelen proleter ve emekçi hareketinin he-defini saptırıp, bu hareketi düzen içi bir reform hareketine dönüştürdü.Bu dönemde TİP’e alternatif olan MDD reformculuk ve parlamenta-rizm konusunda TİP’ten öz olarak önemli bir farklılık göstermemeklebirlikte, daha sonra MDD, hareketi sol radikal çıkışların yatağı oldu.

Devrimci mücadelenin ortaya çıktığı 68’lere doğru, önce Dev-Genç, daha sonra THKO ve THKP-C devrimci eylemlerine kadar işçihareketine egemen olan reformizm-parlamentarizmdi. Dev-Genç,THKO ve THKP-C’nin mücadeleleriyle Türkiye’de yeni bir çığıraçıldı.

Reformist hareket en büyük atağını 73’ten sonra yaptı. Önceküçük burjuva aydınları yanına alan reformizm, ardından sendikacıları“tepeden inme” yöntemlerle yanına çekti. 75’li yıllara gelindiğinde

C. Dağlı

186

Page 188: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

reformizm DİSK’te tamamen egemen duruma gelmişti. Reformizmproletaryaya, devrime ve devrimci harekete en büyük kötülüğü bu dö-nemde yaptı. Burjuva uzlaşmacı oportünistler, ele geçirdikleri sendi-kal mevzileri, devrimci işçileri fabrikalardan temizlemek içinkullandılar. İşçileri devrimcilere karşı kışkırttılar. Reformistler işçi sı-nıfı içindeki burjuvazinin ajanları gibi çalıştılar. Görevleri, devrimci-lerin sendikaların yönetimine gelmelerini engellemek ve ihbar edip,işyerinden attırmaktı. Reformistlerin ihbarlan sonucu binlerce dev-rimci işçi işyerlerinden atıldı. Reformistler devrime karşı eylemlerinitüm kitle örgütlerinde de sürdürdüler. Reformistler, devrimcilere karşımücadele ederken, işçileri de sermayenin diktası altına sokuyorlardı.Burjuva liman, onlar için en güvenli limandı. Hemen hemen tüm ka-pitalist ülkelerde reformizm, işçi sınıfı hareketine zarar vermiştir,ancak Türkiye’deki reformizm devrimci harekete karşı düşmanlık,burjuvaziye de uşaklık yaptı. Onlar burjuvaziye uşaklık yaptıkça, bur-juvazi tarafından beslendiler, geliştiler, olgunlaştılar ve gelinen nok-tada tam anlamıyla burjuvaziye sığındılar. Şimdi burjuva saflarda,proletarya saflarına karşı salvo atış yapıyorlar. TKP, TİP, TSİP vb. re-formistlerin yaptıklarına baktığımızda reformizmin karşı-devrimci birrol üstlendiğini daha açık olarak görebiliyoruz.

REFORMİZMİN KEMALİZMLE İLİŞKİSİÇıkısından bu yana her zaman kemalizmin etkisinde olan refor-

mizm, kemalizmin yedeği ve destekçisi oldu. Bunun nedeni, refor-mizmin küçük burjuva doğasına uygun olarak kemalist diktatörlüğünsınıfsal ve politik çözümlemesini yapamamasıdır. Reformistlere göre,kemalizm ilerici anti-emperyalist bir iktidardır. Yine onlara göre ke-malist hareket “Kuvva-i Milliye” hareketidir, devrimcidir. Bunun içineski sosyalistler kendilerini “Kuvva-i Milliye” hareketi olarak görür venitelendirirlerdi. Birinci Kuvva-i Milliye hareketi yarı yolda kalınca,reformistler kendilerin yarı yolda kalan bu hareketi kaldığı yerden alıpamacına ulaştırmayı görev edindiler. Kendilerine “eski tüfek” diyen buburjuva uzlaşmacıları, başka bir ifade İle “İkinci Kuvva-i Milliyeci-ler”i kendilerini bu milli göreve öyle adadılar ki, ileri hareketi “MilliKuvvet” olarak gördükleri TC ordusundan bekler oldular. Hatta içle-rinde 1960’taki askeri darbeyi “İkinci Kuvva-i Milliye hareketi” ola-rak görüp selamlayan bile oldu. Aynı burjuva ulusalcı yaklaşımreformistlerin gözlerini öylesine kapatmıştı ki, 12 Mart Askeri Faşistdiktatörlüğünü bile zamanında doğru çözümleyemediler ve halk kit-lelerinin zamanında tavır almasını engellediler. Reformistler, Kürthalkı ve tüm halklar üzerinde baskı uygulayan gerici, şoven, ırkçı, iş-

Toplu Yazılar

187

Page 189: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

galci Türk ordusunu halkın yanında bir ordu gibi gösterdiler. Bunun so-nucu olarak da halk kitlelerin devletin temel kurumu olan, baskı aygıtıolan Türk ordusunu “ilerici” bir güç olarak gösterdiler. 1970’lere kadarsokaklarda “ordu-gençlik, el ele milli cepheye” şoven sloganı ilerici birslogan olarak atıldı. Ordunun yanında yer alan bir “ilerici” hareket dü-şünün(!) Bizim “milli sosyalistlerimiz” on yıllar boyu halk kitlelerininhedefini işte böyle saptırdılar.

Burjuva uzlaşmacı “eski tüfekler” gerici burjuva diktatörlüğü olankemalist iktidarın bir teşhirine gidemediler. Onların gözünde kemalizmileriyi temsil ediyordu. Bundan dolayı da on yılar boyu “ilericilik” mis-yonu gerici bir burjuva hareketi olan kemalizme kaldı(!). Reformistler,gerici burjuva iktidarını halkın “ilerici” iktidarı olarak gösterirken, bunu,sosyalizm adına yapıyorlardı. Küçük burjuva sosyalistleri kemalist ik-tidarı halka “ilerici” iktidarı olarak gösterirken, bunu yapmakla, halkkitleleri üzerindeki kemalist burjuva hegemonyanın pekişmesinide sağlamış oldular. Eğer küçük burjuva sosyalizmi olmasaydı, kema-lizmin kitleler üzerindeki politik hegemonyası bu kadar uzun süremezdi.

Sosyalistler burjuva partilerinden ayrı bir parti biçiminde örgütlen-mişlerdi. Ancak, ayrı parti ile ortaya çıkmaları, onların burjuvaziyle bağ-larını kopardıkları ve burjuvaziye karşı bir politik çizgi izlediklerianlamına gelmedi. Reformistler ayrı bir parti ile burjuva propagandasıyapıyorlardı. Tam yarım yüzyıl boyunca burjuvaziden bağımsız bir işçihareketinin ortaya çıkmamasının temel nedeni, işçi sınıfı adına davrananoportünistlerin her zaman burjuvazi ile birlikte davranma çabalarıydı.Bu durum, burjuva ulusal kurtuluşçuluğun yaşandığı tüm ülkelerde gö-rülen bir durumdur. Örnek olarak Mısır, Suriye, Irak, Cezayir, Hindis-tan gibi ulusal kurtuluş sonucu kurulan devletlerde, ulusal burjuvagüçler, tüm toplum üzerinde uzun süre hegemonya kurdular. Buralardabulunan Komünist partileri de bu burjuva hegemonyayı kabul etmişler-dir. Yakın bir örnek olarak Irak ve Suriye’deki Baas diktatörlüğü bura-lardaki komünist partiler tarafından “ilerici, anti-emperyalist” olarakgörüldü ve desteklendi. Dolayısıyla bu ülkelerde proleter hareket ba-ğımsız bir gelişim gösteremedi. Irak ve Suriye’de burjuvazi nasıl ki Baasiktidarları sayesinde proletarya hareketini kontrol altında tuttuysa aynıbiçimde bizde de, sermaye sınıfı, kemalist iktidar aracılığı ile Türkiyeproletarya hareketini on yıllar boyu kontrol altında tutmuştur.

Her yönden burjuvazinin etkisi altında kalan, gerici burjuva dikta-törlüğün baskılarına boyun eğen reformist hareket, ulusal sorunda dakendi burjuvazisi ile ortak davrandı. Şoven Türk burjuvazisi 1920–1940yılları arasında geniş kapsamlı bir Kürt soykırımı yapıp, kalanları koyubir ulusal baskı altında tutarken, eski sosyalistler, ulusal sorunda şoven

C. Dağlı

188

Page 190: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bir tutum alarak, Kürt ulusal hareketine karşı çıktılar. Ulusal sorundakişoven görüş açısı 1970’li yıllara kadar devam etti. 70’li yıllarda belli biroranda bu şoven etki kırıldı. Buna rağmen halen tüm etkileri ortadankaldırılmış değildir. Yakın zamana kadar burjuva “misak-ı milli sınırla-rını” kabul eden sosyal şoven hareketin tutumu, Kürt halk hareketininayrı kanallarda gelişmesi ve örgütlenmesinde rolü vardır. Şurası kesin-dir, kemalizmle hesaplaşamayanlar tüm sorunlarda olduğu gibi ulusalsorunda da doğru proleter çözüme ulaşamazlar. Kemalizmin ideolojikpolitik etkisi “eski tüfeklerin” her politikasına sinmiştir.

Küçük burjuva sosyalizmin CHP ile ilişkisi bunun açık bir göster-gesidir. Kemalizmin parti düzeyindeki en iyi temsilcisi olan CHP, re-formist hareket tarafından ilerici bir parti olarak gösterildi. Bu görüş70’li yıllarda da devam etti. CHP’ye ilişkin çarpık yaklaşımlar sadecesağ reformist hareket içinde değil, aynı zamanda kendine “devrimci”diyen sol oportünist hareketlerde de egemendi. Ecevit CHP’si zama-nında örneğin seçimlerde “bağımsız-sosyalist” aday çıkarmak bilebüyük bir cesaret örneğiydi. Kemalizm sol kitleler üzerinde öylesinebüyük bir etki yapmıştı ki, kemalist partiler dışında davranma yanlış bu-lunuyordu. Bunun yanında sağından-soluna kadar tüm sosyalist hareketiçinde CHP’de çalışma bir moda idi. Bunu yapmayana “garip garip ba-kılırdı”. Şimdiki sosyalist okurlar, bunu öğrenince şaşıracaklardır. Öy-ledir! Şimdiye kadar herkesin şaşıracağı şeyler yapıldı. Şimdi buradasoralım, sol hareket üzerinde burjuvazinin ideolojik-politik etkisi bukadar derin iken, bu durumda bağımsız bir proleter hareket nasıl geli-şebilirdi? Marksist-leninist temellerde bağımsız bir proletarya hareketi,hem kemalizm ve hem de reformizmle mücadele ederek gelişebilmiş-tir. Bugün büyük ölçüde hem kemalizm ve hem de onun proletarya ha-reketi içindeki uzantısı olan reformizm aşılmıştır. Şimdiye kadar iseTürkiye proletarya hareketinin tam bir gelişim gösterememesinin enönemli etkenlerinden biri işte bu burjuva etki ve onun taşıyıcısı olan re-formizm olmuştur.

REFORMİZM ÇÖKTÜ YENİ REFORMİSTHAREKETLER ORTAYA ÇIKTI

70 yıldır proletarya içinde bulunan eski reformizm artık çöktü.Eski reformizmin çökmesinin nedeni, bizim yaptığımız teşhir çalış-maları değildir. Eski reformizmin çöküşüne yol açan olaylar gelişendevrimci durum ve iç savaş ortamıdır. Devrimci durum, eski refor-mizme ölümcül darbeyi indirdi ve onu tarihin çöplüğüne gönderdi.Eski reformizm çökmekle birlikte, toplumsal temeli devam ettiği için,reformizm yeni isimler ve biçimlerle tekrar karşımıza çıkıyor. Yeni

Toplu Yazılar

189

Page 191: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

reformist hareketler DY, Kurtuluş, Emek çevresi, maocuların büyükbir bölümü. Yeni reformist hareket, azımsanmayacak bir sol kitleyikontrol ediyor. Yeni reformist hareket, sol kitlenin devrimci kanaldagitmemesi için özel bir çaba içindedir. Yeni reformist hareket kendinişu teorik kılıfın içine saklıyor: “Türkiye’de devrimci durum yoktur, ko-şullar da devrim için olgun değildir, evrimci gelişim uzun süre devamedecektir. Bundan dolayı taktikler evrimci duruma dayandırılmalı.Yasal örgütlenme önümüzdeki hedeftir. Çalışmanın ağırlığı bu yönekaydırılmalıdır.” Devrimci durum tüm göstergeleriyle yaşanıyorken,maddi koşullar devrim için tam anlamıyla olgun iken bu gerçeği kabuletmemek devrimden kaçmaktır. Koşullar devrim için olgun durumagelmişken bunu kabul etmemek sağ bir yaklaşımdır, burjuvaziyle uz-laşmaya varır.

Türkiye ve Kürdistan’da giderek yaygınlaşan ve sertleşen bir içsavaş yaşanıyorken, bunu görmemek için bir insanın bilincinin körel-mesi, düşüncesinin ise burjuva görüş açısıyla bulanması gerekiyor. Buyeni reformist hareketler, gelişen devrim karşısında kitlelerin elini ko-lunu bağlamak istiyorlar. Tekelci sermaye tüm yoğunluğu ile iç savaşahazırlanırken, tüm gerici faşist güçler, tüm güçleriyle iç savaş düzeninegeçmişken, bizim küçük burjuva devrimcilerimiz kalkmışlar, “devri-min koşulları yoktur” diyorlar. Bunlar, denetimleri altında tuttuklarısol kitleleri, pasifize ederek ve hedef saptırarak devrime en büyük kö-tülüğü ediyorlar. Yeni reformist akımlara karşı kesin bir mücadele ve-rilmeli.

Nasıl ki şimdiye kadar proletaryanın marksist-leninist hareketi eskireformizme karşı mücadele içinde doğdu ve gelişti, proletaryanın dev-rimci hareketi bundan sonra iktidara, yeni reformist akımlarla mücadeleederek, onları işçi sınıfı hareketi içinden teşhir ve tecrit ederek yürü-yecektir. Yeni reformist hareketler, TKP, TİP, TSİP’in temsil ettiği eskireformist hareketten daha tehlikelidir. Tehlikesi şuradan ileri geliyor:Yeni reformist hareketler uzun süredir sol kamuoyunda “devrimci” ola-rak biliniyorlar. Onların durumunu halen aynı biçimde bilenler var. Ya-nılma ve tehlike asıl buradadır. Yani bu hareketler kitlelerin karşısına“sosyalizm adına” ve “devrim adına” çıkıyorlar. Kitlelerin bir kısmı iseonları halen öyle biliyor. Oysa bu hareketler tam anlamıyla reformistkonumdadırlar. Yeni reformistler daha tehlikeli biçimde eski refor-mistlerin yerini aldılar. Yeni reformistlerin yönetiminde bulunduklarıkitle örgütlerinin ve sendikaların politikasına baktığımızda tehlikeyiaçık olarak görürüz. Reformistlerin ağırlıklı olduğu kamu emekçi sen-dikaları, devrimci tabanın varlığına rağmen, devletle uzlaşma içindebulunuyorlar. Kitlenin devrimci adımlarını engellemek için büyük bir

C. Dağlı

190

Page 192: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gayret içindeler. Kitlelerden, devlete karşı ne zaman ileri-devrimci bireylem önerisi gelse, reformist yönetimler buna karşı çıkıyor ve enılımlı eylem önerileriyle kitlenin karşısına çıkıyorlar. Yeni reformisthareketler devrim yolunda tam bir engel oluşturuyorlar.

Türkiye ve Kürdistan’da maddi koşullar bir devrim için tam an-lamıyla olgunlaşmıştır. Devrimci durum tüm olgularıyla ortadır. İçsavaş tüm şiddetiyle yayılıyor. Devrim kapımızdadır. Bu koşullardayeni reformist hareketlerin kitleleri devrim yolunda engellemelerinekesinlikle izin verilmemeli. Yeni reformist hareketlerin sürekli gerici-leşen yüzleri açığa çıkarılıp teşhir edilmeli. Onların etkilediği sol kit-leye gerçekler anlatılmalı. Devrime çekilmesi gereken tüm mücadeleyanlısı kitle devrime çekilmelidir. Türkiye ve Kürdistan’da sınıflarmücadelesi Cumhuriyet tarihinin en yoğun dönemi’ne girdi. Sınıflarmücadelesi on yıllardır sancılı bir gelişimden sonra tam bir gelişimsürecine girdi. Proletarya ve tüm ezilen ve sömürülen kitlelerin mü-cadelesini bir Demokratik Halk İktidarı ile taçlandırmak için koşullarbizden yanadır, devrimden yanadır.

Devrimci Emek

Aralık–1992

Sayı: 16

Toplu Yazılar

191

Page 193: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TÜRKİYE'DE SINIF MÜCADELESİNİN GELİŞİMİ-V

Türkiye'de proleter sınıfın yaklaşık olarak 150 yıldır sürdürdüğübir mücadele var. Bu mücadele ilk önce feodal Osmanlı devletininbağrında çok zayıf olarak ve kendiliğinden bir biçimde verildi. Bur-juva gerici cumhuriyetinin kurulması ve kapitalizmin süreç içinde ge-lişmesi ve tüm alanlara yayılması ile birlikte proleter sınıfınmücadelesi gelişti ve kesintisiz bir karakter kazandı. Artık tek tek ka-pitalistlere karşı değil; proleter sınıfın, kapitalist sınıfa karşı mücade-lesinden söz edebiliriz. Bir sınıfın mücadelesi açısından çok uzunsayılabilecek bir dönemi kapsamakla birlikte, Türkiye'de sınıflar mü-cadelesi tam bir gelişim gösteremedi. Bunun temel nedeninin kapita-lizmin yavaş; evrimci ve sancılı bir tarzda gelişimi olduğunu daha öncebelirttik. Daha sonraki yazılarda bunun öznel nedenleri üzerinde dedurduk. Amacımız, sınıflar mücadelesinin gelişiminin, bugünkü du-rumunun ve bundan sonraki doğrultusunun doğru bir biçimde kav-ranmasına yardımcı olmaktır. Bu konuda kısa bir irdeleme yaptık.Şimdi son olarak ele alacağımız yazı ile okuyucunun söz konusu ko-nuda bir fikir edindiği kanısındayız. Türkiye'de sınıflar mücadelesinebakış açısı burada kalmayacak; bundan sonra da konu irdelenmeye vegenişletilmeye devam edilecektir.

Türkiye'de proleter sınıfın mücadelesinin tam bir gelişim göste-rememesinin bir etkeni de süreklilik gösteren burjuvazinin politik zo-rudur. Bu yazıda bu konu irdelenecektir.

GERİCİ BURJUVA DİKTATÖRLÜK ALTINDA SINIF MÜCADELESİFeodal egemenlik koşullarında işçilerin mücadelesi görülmekle

birlikte, proleter sınıfın mücadelesi asıl şekillenmesini kapitalizminhakim olduğu burjuva egemenlik koşulları altında tamamlamıştır. Ge-rici bir burjuva diktatörlüğü olarak doğan TC, asyai özellikler taşıyanOsmanlı despotizminin toprağı üzerinde boy vermiştir. Böylece bur-juva devleti, ta işin başında her tür gericiliği içermiştir. Proletaryanıntoplumsal devriminden korkan burjuva sınıf bu korkunun etkisiyle,kendi damgasını taşıyan devletin kuruluşunun başlarında saldırgan ve

C. Dağlı

192

Page 194: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

terörist bir politika izledi. TC'nin ilk pratiği işçi ve halk hareketiniezmek olmuştur. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilmesi, arka-sından “Takrir-i Sükûn Kanunu”, “İstiklal Mahkemeleri”, “zorunluiskân” yasalarıyla devlet terörü yasal hale getirildi. TC'nin kuruluş veilk egemenlik yılları, kitle katliamlarının açık olarak yapıldığı ve tır-mandırıldığı yıllar oldu. Komünistlerin katledilmesinden sonraki enkitlesel katliam Kürt halkına karşı yapılan katliam oldu. 1920–1938yılları arasında binlerce Kürt katledilmiş ve on binlercesi zorunlu ola-rak sürgüne gönderilmiştir. Şoven devlet, işgal ve ilhakını tüm Kür-distan'a yaydı. Kürt ulusu bu işgal yıllarında büyük kayıplar verdi,derin acılar çekti. Kemalist diktatörlük aynı dönemde yasal ne kadardernek (cemiyet) varsa, tümünü kapattı. Sosyalistlere yönelik koğuş-turma ve soruşturma yoğun olarak sürdürüldü. Mussolini'nin faşist ya-salarından alınan 141–142 sayılı ceza yasalarıyla işçi sınıfınınörgütlenmesine yasal yolları kapattı. Gerici Kemalist diktatörlüğüntemel politikası kan ve ateş oldu. İşçi sınıfı, Kürt halkı, diğer halklarve sosyalistler tam bir ateş çemberinden geçtiler. Böylece burjuva sınıfyasa, tank, top ve tüfekle egemenliğini güvence altına aldı.

Sovyetler Birliği'ni ortadan kaldırmak ve tüm dünyada kanlı ege-menlik kurmak amacıyla İkinci Dünya savaşını başlatan Alman veİtalyan faşizmi, tam altı yıl boyunca Avrupa'yı ve dünyayı kana bula-dılar. TC bu savaşta Alman ve İtalyan faşizminin yanında yer aldı. Herne kadar sıcak savaşa doğrudan girmediyse de, faşist devletlerin ya-nında yer almakla, onlarla aynı suçu işlemiştir. Dünyanın ezici ço-ğunluğu SSCB, ABD ve İngiltere'nin yanında yer alırken, Türkiye,faşist-emperyalist devletlerin yanında yer aldı. Dünyada faşist devlet-lerin yanında yeralan TC, içerde de halklar üzerinde koyu bir terör es-tirdi. Bu dönemde ilerici sosyalistlere yönelik baskılar vesoruşturmalar yoğunlaştırıldı. Hitler yöntemlerine uyarak, yayınev-leri, gazete ve kitaplar yakıldı. “Cumhuriyet gazetesi” bu işin ideolo-jik önderliğini yaptı. TC, İkinci Dünya savaşı boyunca içte faşistpolitika ve yöntemler, gerici burjuva diktatörlüğünün yapısına uy-gundu.

Türkiye 1945'ten sonra müttefiki olduğu Almanya'yı tamamen terketmemekle birlikte, asıl ilişkilerini ABD ile geliştirdi. Türkiye hem içkoşulların etkisi ve hem de doğmuş olan yeni dünya koşullarının be-lirleyici etkisiyle “çok partili döneme” geçti. Çok partili dönem, yal-nızca burjuva sınıfın örgütlenmesi için geçerliydi. Komünistlerin partikurması ve açık çalışması kesinlikle yasaktı. Bu dönemde kurulan sos-yalist partilerin varlığı uzun sürmemiş ve bunun acısı, sosyalistlerdençıkartılmıştı. Çok partili dedikleri ve adına “demokrasi” dedikleri şey,

Toplu Yazılar

193

Page 195: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

emekçi kitleler üzerinde birden fazla burjuva partisinin egemenlik kur-masından başka bir şey olmamıştır. CHP, DP, AP ve günümüze kadargelen ve çeşitli zamanlarda iktidar olan burjuva partileri, halkın üstündebir güç oldular ve emekçi kitleler üzerinde baskı uyguladılar.

Gerici burjuva diktatörlüğün egemenlik yılları olan 1920'li yıllarile 1960'lı yılların sonunun hemen hemen büyük bölümü sıkıyönetimaltında geçti. Ordu-polis-hükümet tam bir uyum ve bütünlük içinde kit-leler üzerinde baskı uyguladılar. Türkiye'de ne rekabetçi kapitalizm ya-şandı ne de burjuva liberalizmi. Türkiye'de sermaye sınıfının vekapitalist devletin üretim araçları üzerinde tekeli vardı. Ve aynı za-manda emekçiler üzerinde gerici burjuva diktatörlüğü.

Söz konusu dönemde işçi sınıfı mücadelesi esas olarak kendili-ğinden mücadele niteliğindedir. Bu zaman içinde kendine “komünist”ya da “sosyalist” ismini veren partiler kurulmakla birlikte, işçi sınıfıadına yola çıkan partiler ne politikalarıyla ne de pratikleriyle işçi sını-fını yönlendiremediler. Burjuva sınıf gerçek bir komünist partiye izinvermiyordu. Kurulan partilerin tümü düzen içi “sol partiler”di. Burju-vazinin çoğu zaman onlara bile tahammülü yoktu. TKP “51 tevki-fatı”ndan sonra “illegalite”ye geçmekle birlikte; bu “illegalitesi”Leninist anlamda zora dayanan mücadele için bir “illegalite” değil,saklanmak için ve kendi yaşamı için bir “illegalite” idi. Bu burjuvauzlaşmacı reformist çevre, on yıllarca yurt dışında tam da asalak mül-teciler olarak kaldılar. Türkiye'deki sınıf mücadelesinin kendi gelişimçizgisinden dolayı devrimci sınıf partisi olan marksist-leninist partininkurulması ancak, 70'li yıllarda olanaklı olabilmiştir. .

Kapitalist sınıf, gerici burjuva diktatörlük yılları boyunca işçi sı-nıfı hareketine göz açtırmadı. İşçi sınıfı ağır devlet terörü koşullarındayol aldı. Her ciddi hareketinde, devletin tüm gücünü karşısında buldu.İşçiler sürekli baskı ve denetim altında tutuldular. Burjuvazi, işçilerikontrol altında tutmak için birçok mekanizmaya sahipti. Bunlar “işçi”sendikaları, partiler, yasalar vs... işçi sınıfının kapitalist sınıfa karşımücadelesini yükselttiği yıllar 60'lı yıllardır. Bu dönemde birçok fab-rika işçisi etkin eylemlere başvurdu. İşçilerin mücadelesi birbirini iz-ledi. Bu dönem kapitalizmin iç çelişkilerinin kendilerini belirgin olaraköne çıkardıkları bir dönemdi. Hem kapitalizmin iç çelişkileri gelişi-yor ve hem de bunun ifadesi olan sınıf mücadelesi gelişiyordu. Dev-let boş durmadı; o da tüm gücü ve silahı ile işçilerin üzerine çullandı.İşçiler dayaktan geçirildi, işkence gördü, öldürüldü, aç bırakıldı, işsizbırakıldı. Düzen, kendisine baş kaldıran eylemcileri cezalandırıyordu.İşçilerin mücadelesi 15–16 Haziran büyük işçi eylemleriyle doruğaulaştı. Örgütsüz olan ve devrimci önderlikten yoksun olan işçi sınıfı,

C. Dağlı

194

Page 196: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

çıktığı zirvenin tepesinde uzun süre kalamadı. Emperyalizm ve işbir-likçi tekelci sermaye tarafından tezgahlanan 12 Mart Askeri FaşistDiktatörlüğü ile işçi sınıfı dağın zirvesinden indirildi ve koyu bir teröraltına alındı.

ASKERİ FAŞİST DİKTATÖRLÜKLER ALTINDASINIF MÜCADELESİ

İşçi sınıfının ve halk kitlelerinin devrim mücadelesi ne 12 MartAskeri faşist diktatörlüğü döneminde ne de 12 Eylül askeri faşist dik-tatörlüğü döneminde sona erdi. Mücadele kanlı terörist diktatörlük ko-şullarında da sürdü. Ancak, işçi sınıfı ve halk hareketi bu dönemlerdeağır darbeler yedi ve derin yaralar aldı. Türkiye'de faşist diktatörlük-ler dönemi işkence tezgahlarının kurulduğu ve buralarda binlerce in-sanın devlet tarafından sistematik işkenceye tabi tutulduğu;darağaçlarının kurulduğu, onlarca devrimcinin idam edildiği; yüzlercedevrimcinin operasyonlarla katledildiği, ortadan kaldırıldığı, yok edil-diği, insanlık onurunun çiğnendiği, tüm temel insan haklarının ayak-lar altına alındığı, yasakların genişletildiği, halkların acıya gömüldüğü;açlık, işsizlik ve sömürünün en üst düzeye çıktığı bir dönem oldu. Ka-pitalist sınıf, düzenini ve egemenliğini kan ve ateşle korudu.

12 Mart'ta emekçi halkların mücadelesini THKO ve THKP-Ctemsil etti ve sürdürdü. Bu iki devrimci örgüt ağır darbe yedi, ancakmücadele son bulmadı, sürdü gitti... THKO ve THKP-C, halklarımı-zın üzerine çöken faşizm karanlığında parıldayan ışık oldu. Bu ışık,halkların geleceğini aydınlatan bir ışıktır.

12 Eylül'de, burjuva uzlaşmacı reformistler teslim bayrağını çe-kerken, kimileri “düzenli geri çekilme” adına mücadeleden kaçarken,işçi sınıfı ve emekçi halkların mücadelesini marksist-leninistler ve soldevrimci güçler sürdürdüler. Hareket ağır darbe yedi ancak, kesintiyeuğramadı. Mücadele ağır terör koşullarında illegal temellerde örgütlüolarak devam etti.

Faşist diktalar döneminde işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin kit-lesel düzeyde mücadelesinden söz edilemez. Kitlesel düzeydeki mü-cadele büyük düşüş oldu. Binlerce devrimci tutuklandı, binlerce işçigözaltına alındı ya da tutuklandı. İşçi sendikaları kapatıldı. Derneklerkapatıldı. Uzun süre savaş hali hükümleri uygulandı. Faşist dikta dö-nemleri Kürt halkı üzerindeki ulusal baskının en yoğunluk kazandığıdönemler oldu. Bu dönemlerde Kürt ulusundan binlerce insan öldü-rüldü, sakat bırakıldı, tutuklandı, işkence gördü katledildi. Özcesi fa-şist dikta dönemleri, kitle mücadelesinin devlet zoruyla, katliam veher tür vahşetle bastırıldığı dönemlerdi.

Toplu Yazılar

195

Page 197: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Faşizmin koyu vahşeti altında, mücadele on binleri kapsamı-yordu, ancak, mücadele onları, yüzleri kapsıyordu. Öncüler süreklimücadele halinde oldular. Kırıldılar, tutsak edildiler, açlığa mahkumedildiler, idama mahkum edildiler, tüm eşitsiz, zor, acılı, koşullara rağ-men susmadılar, boyun eğmediler, diz çökmediler; onurlu, gururlu,kararlı, bilinçli coşkulu ve aktif olarak proleter hareketin genel çıkar-larını temsil ettiler.

Uzun bir geçmişi olmakla birlikte, işçi sınıfı mücadelesinin tambir gelişim içinde olmamasının bir etkeninin burjuvazinin politik zoruolduğunu belirttik. TC, kuruluşundan bu yana yetmiş yıldır, ilk önce-leri gerici burjuva diktatörlüğü biçimini, ardından bu faşist diktatörlükbiçimini almıştır. Burjuva sınıf, gelişen işçi sınıfı hareketini önlemekiçin her zaman gericiliği ve koyu baskı rejimine başvurmuştur. Türkburjuvazinin uyguladığı vahşet karşısında baskı ifadesi yetersiz kalı-yor. Yapılan terördür, katliamdır, vahşettir. Ağır devlet terörü altındakalan proleter sınıfın mücadelesi tam bir gelişim gösteremedi. Hemenhemen tüm burjuvalar egemen oldukları ülkelerde emekçi kitleler üze-rinde baskı uygularlar. Türk burjuvazisi yaptıklarıyla tüm ülkeleri geç-miştir. Nasıl ki Türkler, Osmanlı imparatorluğunda asyai despotizmdeönde idiler, aynı biçimde aynı ulus ve onun egemen sınıfı (burjuvazi)soykırım, katliam, terör, yasaklamalar ve vahşette de önde bulunuyor.

DEVLET TERÖRÜ ALTINDA TEORİ POLİTİKA VE KÜLTÜR MÜCADELESİTürkiye'de Komünist teori, devlet terörü ile savaşa savaşa geli-

şebilmiştir. Proletaryanın toplumsal devriminden korkan burjuva sınıf,tüm Latin ülkelerin de yaygınlık gösteren bilimsel sosyalist teorininTürkiye'ye sokulmaması için sürekli yasaklara başvurdu. Sosyalist-lere ve Kürt ulusal hareketine karşı girişilen savaştan “alın akıyla çık-tık”tan sonra, faşist 142. madde ile Komünizm propagandası tamamenyasaklandı. Her zaman devlet terörü ve yasakları altında kalan prole-tarya uzun yıllar uluslararası komünist teoriyle buluşamadı. Bu zamaniçinde proletaryaya teori olarak götürülen şey, Türk ırkçılığından başkabir şey olmayan Kemalizmden başkası değildi. Teoriye yer verme ba-kımından burjuvazinin kurduğu cumhuriyet Osmanlı monarşisindenileri gidemedi. Pek çok bakımdan daha yasakçı ve sansürcü davrandı.Cumhuriyetten 70'li yıllara kadar Türkçe'ye çevrilebilen sosyalist kla-siklerin sayısı parmakla gösterilebilir. Onlar bile çok az basılabilmiş veyayımlayanlar yıllarca mahkemelerden çıkamamışlardır. Ağır yasakve terör koşulları, uluslararası sosyalist teorinin proletaryayla buluş-masını engellediği gibi, burjuva gericiliği proletaryanın sosyalist teo-

C. Dağlı

196

Page 198: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

riyi geliştirmesini de engellemiştir.Uluslararası sosyalist teoriye kapalı olan Türkiye'de Kemalizm

ve onu yorumlayan teorilere yer verildi. Tamamen idealizm temelindeyazılmış görüşler ileri ya da sol görüş olarak ileri sürüldü. Doğan Av-cıoğlu ve pek çok kemalistin görüşleri “ilerici görüş” olarak okutuldu.Marksist-leninist teorinin girmediği yerlerde, “teori” adına yazılmışpek çok “safsata”, teori katına çıkartıldı. Ve ne zaman ki bilimsel sos-yalist teori Türkiye'ye girmeye başladı. İşte o zaman, kemalist ve tümburjuva “teori” yaşadığı “altın çağına” veda etti. Komünist teoriningelişimine kadar, egemen olan “sol cuntacılık” ve “kuvva-i milliyeci-lik” bilimsel sosyalist teorinin yayılmasıyla birlikte ağır yara aldı. Tümdünyada olduğu gibi Türkiye'de de tüm burjuva “teoriler” marksist-le-ninist teori karşısında geriledi. Eğer bilimsel sosyalist teori daha ön-celeri Türkiye'ye girmiş olsaydı, Türkiye halkları devrimci teoribakımından bugün çok daha ilerilerde olacaktı.

Yakın zamana kadar gerçek bir komünist partinin olmayışındandolayı sosyalist teori ile ilgili yapıtlar, tek tek yayınevleri tarafındançevrilmiştir. Örgütlü olmadıkları için yayınevleri devlet terörü ve ya-sakları karşısında gereken direngen tutumu gösteremediler. Pek çokyayınevi ve çevirmen hakkında on yıllarca süren davalar ve bir dizimahkumiyetler verildi. Devlet terörü sonucu birçok yayıncı, yayın ala-nından çekildi. Kalanlar ise sıkı denetim altına alındılar. Pek çok solyazar, eserini yazdıktan sonra, uzun süre bunu basacak matbaa, ya-yınlayacak yayınevi bulamamıştır. Komünist teoriyle ilgili yapıtlarıyayınlamak “ölümle” bile sonuçlanmıştır. 12 Eylül faşizmi koşulla-rında yayıncı olduğu için işkence ile öldürülen yayıncı bile var. Sos-yalist teoriyi çevirmek ve yayınlamak bile pahalı bir bedelleödenmiştir. Uluslararası proleter devrimci teori, Türkiye'de işte bu ko-şullar altında yayıldı.

Türk halkı, Kürt halkı ve Türkiye'de yaşayan diğer halklar eko-nomi-politik, sosyalizm ve felsefe açısından ciddi denebilecek herhangi bir yapıt ortaya koyamamıştır. Örnek olarak gösterecek olursak,İngilizler ekonomi politik alanında (ister küçük burjuva ekonomi po-litiği alanında olsun, isterse burjuva ekonomi politiği alanında olsun)önemli ilerleme gösterdi. Küçük burjuva ekonomi politiğin babası olanWiliam O. Petty burjuva ekonomi politiğin ustalarından Adam Smithve David Ricardo bunlardan bazılarıdır. Fransız toplumu sosyalizmteorisi alanında diğer Avrupa ülkelerinden ileri gitti. Fourier ve Prud-hon bunlardan ikisidir. Almanlar ise bilindiği gibi felsefe alanında di-ğerlerinden ileri gittiler. Feuerbach, Hegel bilinen önemli felsefeciisimleridir. Ruslar ise Lenin'i yetiştirerek ve Rusya'nın leninizmin top-

Toplu Yazılar

197

Page 199: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rağı olması açısından diğer toplumlardan sosyalist teori ve felsefe açı-sından geri kalmadıklarını gösterdiler. Yine Rus halkı, Çernisevski,Herzen, Tolstoy, Gorki gibi önemli filozof ve romancı yetiştirdi. Teorialanındaki gelişmeler bu toplumların teori alanında diğer toplumların,önüne geçmesini getirdi. Türkiye'de yaşayan halklar genel olarak teorialanında çok çorak olmuştur.

Türk toplumunda felsefeci, sosyal bilimci, sosyalist teorisyen çık-madı. Aynı biçimde ekonomi politik açısından da durum farklı değil-dir. Bunun temel nedeni, feodalizmin uzun sürmesi ve geç çözülmesi,kapitalizmin evrimci tarzda ve yavaş gelişimidir. Bu nesnel temelidir.Nasıl ki Almanya'da kapitalizmin sancılı ve geç gelişimi sonucu oradaekonomi politik bilimi gelişemediyse, aynı biçimde Türk toplumundada kapitalizmin geç gelişmesi, sancılı süreç ve feodalizmin toplumunyakasını bırakmaması sonucu ekonomi politik bilimi yeterince geli-şememiştir. Türkiye'deki ekonomik kavramların çoğu eskidir. Feoda-lizmin ve İslam ekonomisinin etkisi altındadır. Felsefe ve sosyalbilimler alanında da durum aynıdır. Gene nasıl ki Alman ulusu eko-nomi politik ve bilimsel sosyalist teori alanında gelişmekte olan pro-letarya hareketiyle sonuç elde ettiyse ve Alman felsefenin tek takipçisiproletarya olduysa, Türkiye'de de ekonomi politik, felsefi ve sosyalistteori alanında gelişme proletarya hareketinin gelişimi ile ortaya çıktı.Yüzyıllar boyu Latin toplumlarından teori alanında geri kalan Türkve tüm Türkiye de yaşayan halklar, proletarya hareketinin gelişimi te-melinde şimdi teori alanında olmaları gereken noktaya doğru ilerli-yor.

Türkiye'de teori alanında gelişimin önündeki bir etken de ağırterör, yasa ve sansür koşullarıdır. Nasıl ki feodal merkezi Osmanlı dev-leti, Latin ülkelerinde ortaya çıkan teoriye kapalı kaldı, aynı biçimdekemalist burjuva cumhuriyet de Avrupa ve doğuda gelişen bilimselteorilere kapalı kalmıştır. Ancak bir farkla, “cumhuriyetçiler” bualanda monarşistlerden daha gülünç duruma düştüler. Burjuvazi, terör,yasak ve sansürle bilimsel teoriyi uzun süre, engelledi. Ancak, bu bellibireylerde kırıldı. Kapitalizmin içerde geliştirilmesi ve Türkiye eko-nomisinin uluslararası ticarete bağlanması, uluslararası serbest ticare-tin gelişmesi sonucu, kapalı olan Türk toplumu, toplumsal ilişkiler,teori ve kültür alanında da dışa açılmak zorunda kaldı, açıldı. Ulusalçitler yıkıldı. Ulusal teoriler de çitlerin altında kaldı. Toplum birdenbire kendini uluslararası ilişkilerin içinde buldu. Sonra, kapitalizm te-melleri üzerinde görülebilen tüm politik, felsefi ve toplumsal akımlargörülmeye başladı. Proletarya uluslararası bilimsel teoriyle tanıştı.Marksist-leninist teori kısa sürede büyük bir gelişme gösterdi. Eğer

C. Dağlı

198

Page 200: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gerici cumhuriyetin terörü, yasakları ve sansürü olmasaydı, halkları-mız teori alanında dünyadaki yerlerini çoktan almış olacaklardı.

Burjuva sınıf ileri kültür ve teori yeteneği olan insanları, sürekliterör, yasak altında tutmuş, sansür uygulamış ve katletmiştir.

1920'lerde ilk komünistlerin katliamıyla başlayan gericilik yılları,daha sonraki tüm aşamalarda aynı koyulukta devam etmiştir. Sosya-lizm alanında uğraşan insanlar daima terör ve denetim altına alındılar.Etrafı demir çemberle örüldü. İlk sosyalistler, teori alanında en verimliyıllarını işkence odalarında, sürgünlerde ve cezaevlerinde geçirdiler.Sosyalistlerin cezaevlerinde yazdıkları yapıtlar parasızlık, yasaklar vekoyu sansür yüzünden uzun süre yayınlanamadı. Eğer ağır terör, yasakve sansür koşulları olmasaydı, eğer insanlarımız yaşamlarının büyükbölümünü cezaevi ve sürgünlerde geçirmeselerdi ve eğer teori yapa-cak ortamı bulsalardı, sosyalist teori şimdi daha gelişmiş olacaktı.Roman şiir ve edebi alanda da durum farklı değildir. Proleter-sosyalistşiir alanında bir otorite olan Nazım Hikmet, yazarlığının en verimlidönemini cezaevinde ve sorguda geçirmiştir. Nazım, tüm engelleme-lere rağmen bu dönem çok önemli eserler verdi. Eğer terör, yasak san-sür olmasaydı hiç şüphe yok ki, şairimiz kendi alanında daha bir sürüyapıt verecek, proleter sanatın gelişimine de büyük katkı yapabile-cekti. Yine, toplumsal gerçekçi yazarlarımız, şairlerimiz, mizah ya-zarlarımız yazarken ağır koşullar altında kaldılar. Devlet terörü hiçeksik olmadığı gibi yasaklar ve sansür yakalarını hiç bırakmadı, hepburjuva gericiliğinden paylarına düşeni aldılar. Bu yazarlarımız üret-tiklerinden çok daha fazlasını ve verimlisini üretebilirlerdi eğer bur-juva sınıfın demir pençe politikası olmasaydı. Daha sonra devrimcimücadelenin ortaya çıkardığı yazarlar, sosyalistler bir önceki kuşağınuğradığı ağır baskılara uğradılar. Tekelci sermaye ve 12 Mart AskeriFaşist Diktatörlüğü, devrimci mücadele alanında olduğu gibi teoriyapma alanında da yetenekli olan Mahir Çayan, İ. Kaypakkaya veTHKO'nun önderlerini katletti. Böylece sadece mücadele darbe ye-medi, sosyalist teori de önemli darbe yedi. Türk sermaye sınıfının pro-letaryanın toplumsal devriminden duyduğu korku ve anti-komünizmi,Türkiye'de devrimci-proleter teori politika ve kültürün gelişimine setçekmiştir. Lenin, büyük Rus filozofu ve yazarı Çernisevski'den sözederken, eğer Rusya'nın koyu sansürcü koşulları olmasaydı Çerni-sevski'nin Marx düzeyinde bir filozof olabileceğini yazıyor. Bizde deeğer Türkiye'nin koyu devlet terörü, yasakları ve sansürü olmasaydı,uluslararası alanda etkin olan materyalist düşünürler, araştırmacılar çı-kardı.

Toplu Yazılar

199

Page 201: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

MÜCADELE ZOR ALTINDA ZORA RAĞMEN VE ZORA KARŞI GELİŞİYORTürkiye'de emekçilerin mücadelesi hiç bir zaman yasal ve barışçı

koşullar içinden geçmedi. Mücadele, burjuvazinin politik zoruna karşıuzun yıllar süren çetin bir mücadele sürecinden geçerek ilerlemiştir.Proletaryanın sınıf mücadelesi onca baskıya rağmen, 150 yıldır devamediyor. Proletaryanın sınıf mücadelesi teori, politika ve pratik alandateröre, yasaklara, sansüre rağmen kesintiye uğramadan süreklilik gös-terebilmiştir. Son derece ağır koşullardan geçen mücadele boyuncapek çok insan safları terk etti, dönekleşti, tövbekar oldu ve hatta karşı-devrim saflarından proletarya mevzilerine salvo atış yapanlar bile çıktı.Gericilik yılları (hem de tüm yıllar) boyunca sürekli insanlar saflarıterk ediyorlardı. Devlet terörünün daha da artırıldığı 12 Mart ve 12Eylül koşullarında safları terk, kitlesel boyutta oldu. Nasıl ki, Rus-ya'nın Stolipin gericiliği yıllarında komünist safları terk eden amprio-kritikçiler çıktıysa, bizde idealizme ve burjuvaziye sığınan döneklerinsayısı hiç de az değildir.

Bunun yanında mücadele eden insan açısından proletaryanın ka-yıpları hiç de az değildir. Kürt ve Türk halkları devrim mücadelesineşimdiye kadar binlerce evladını verdi. Bundan sonra da devrim uğ-runa binlerce evladını vermeye hazırdır. Tekelci güçler emperyaliz-min önderliğinde, devrimin önderlerini katlederek mücadeleyiönlemeye çalıştılar. Komünist, devrimci, ilerici katliamı burjuvazinindüşündüğünün tersi sonuç verdi. Yeni yeni insanlar verilen mücade-lenin etkisiyle saflara katıldılar, mevzilere koştular. Dün bizimle bir-likte mevzilerde mücadele eden pek çok devrimci insan şimdiaramızda bulunmuyor, yanımızda ise binlerce yeni devrimci insan var.Devrim mücadelesi bir diyalektik akış içindedir: mücadele doğuyor,gelişiyor ve ilerliyor. Gelişme, ilerleme ve dönüşüm, toplumların ev-riminin biricik yasası Türkiye ve Kürdistan'da da işliyor. Varsın kapi-talist sınıf proletaryanın öncülerini halkların en iyi evlatlarınıkatletmeye devam etsin, varsın emperyalizm tüm gücü ile üzerimizeçullansın ve varsın tüm gericilik azgınca komünistlere saldırsın dursun,sermaye egemenliğinin yıkılışı ve proletaryanın kurtuluşu aynı bi-çimde kaçınılmazdır.

Devrimci Emek

Ocak–1993

Sayı: 17

C. Dağlı

200

Page 202: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

KAPİTALİST SİSTEM DERİN SARSINTI İÇİNDEDİR

Bu yazının konusu burjuva toplumun politik durumunu irdele-mektir ancak, ekonomik durum bilinmeden, politikanın içerisinde bu-lunduğu durumu kavramak olanaklı değildir. Çünkü, birbirleriyleekonomik ilişkiler geliştiren insanlar, buna denk düşen politik ilişki-ler kurarlar. Başka bir söylemle, politika, ekonominin yoğunlaşmış birifadesidir. Politika, kendi ekonomik temellerinden ayrı olarak ele alı-namaz. Politika kendi başına ele alınmaya kalkılırsa bu, ancak göre-celi biçimde mümkün olur. Bu durumda bile, ekonominin durumubiliniyor olarak kabul edilir.

Sınıflı toplumun varolduğu her yerde, mevcut toplumun resmiifadesi olarak politika varolur. İnsanın insan üzerinde her tür egemen-liğinin sona erdiği sınıfsız toplumda, politika da kendiliğinden sonaerer. Politika, sınıflı toplumun temeli üzerinde hareket eden sınıflarınçatışmasını yansıtır. Bu anlamda politika sınıfların, diğer sınıfları kendiegemenliği altına alma aracıdır. Buradan da anlaşılacağı gibi politikasınıfların damgasını taşır. Nasıl ki sınıfsal olmayan demokrasi olma-mışsa, aynı biçimde sınıfsal olmayan politikada olmamıştır hiç birzaman. Politika ve bunun araçları özel mülkiyet üzerinde hareket edentoplumların resmi sentezidir. Bu böyledir ancak, sınıflı toplumlardapolitika denince yalnızca egemen sınıfın politikası anlaşılmamalı; aynıtoplumda egemen olan sınıfın dışında da politika vardır. Örnek, kapi-talist toplumda çıkarları birbiriyle zıt olan iki sınıf (burjuvazi ve pro-letarya) ve iki sınıfın gene birbirlerine karşıt farklı nitelikte politikalarıvardır. Egemen sınıf olan sermaye sınıfının politikası ve politikanınaraçları olan devlet, politik partiler ve diğerlerinin görevi, ezilen vesömürülen emekçi sınıfları baskı altında tutmaktır. Buna karşıt olarak

Toplu Yazılar

201

Page 203: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ortaya çıkan ve geliştirilen proletaryanın devrimci politikasının amacıda egemen sermaye sınıfının erkine son vermek ve kendi politik erkinikurmak, buradan da doğrudan sınıfları ortandan kaldırmaktır. Her ikisınıfın politikası birbirleriyle tamamen farklı araçlarla yürütülür. Pro-letarya, burjuva egemenliğe son vermek ve egemen sınıf durumunayükselmek için tüm özel mülk sahiplerinden ayrı olarak kendi dev-rimci sınıf partisinde örgütlenir. Devrimci sınıf partisi, iktidar müca-delesinde, proletaryanın en etkin silahıdır.

Bu bakış açısının ışığında, Türkiye'nin bugünkü politik durumunuele alalım. Türkiye'nin kapitalist ekonomisi uzun süredir kriz içinde-dir. Ekonomik kriz, geçmiş yüzyılın ortalarında batının ufkunda birgörülen bir kaybolan türden dönemsel bir kriz değil; kapitalist toplu-mun ufkunda sürekli duran kalıcı bir krizdir. Tekelci sermaye, ekono-mik krizini atlatmak için şimdiye kadar ekonomik, politik birçokönleme başvurdu. Alınan önlemlerin hiç biri durumu düzeltemedi.Sermaye sınıfının, krizi çözümlemek için başvurduğu her “çözümyöntemi” krizin iyice derinleşmesine yol açtı. Burjuva sınıf, kapitalistmeta ekonomisinin yapısından ve işleyişinden kaynaklanan ekonomikkrizin nedenini, her zaman proletaryanın ücretlerinin artışına bağla-mıştır. Sermaye hem göz diktiği ücretleri gasp etmek ve hem de pro-letaryanın ve diğer emekçilerin devrimci mücadelesini ezmek için“politik istikrar” demagojisine başvurur. Ona göre eğer “politik istik-rar” sağlanırsa, yani emekçi kitle hareketi ezilip, ücretler aşağı çeki-lince, ekonomi “istikrara” kavuşacaktır. Bu amaçla tekelci sermayeiki defa askeri faşist diktatörlüğe başvurdu. Diğer zamanlarda da sözkonusu dönemleri aratmayan yöntemlere başvurdu. Sonuçlar tersyönde gelişti: ekonomik kriz daha da tırmandı.

Burjuva ekonomistlerinin ve politikacılarının “politik istikrar” sa-vına gelince; esasında bu sav, doğrudan kapitalist gelişmenin kendisitarafından çürütüldü. Bizim de yapacağımız bunu göstermektir. Eko-nomi-politiği bilen herkes, şunu da kesin olarak bilir: ekonomik kri-zin süreklilik gösterdiği yerde “politik istikrar” olmaz. Politikanın azçok “istikrar” içinde olması için ekonomide gözle görülür bir iyileşmeolması gerekir. Ancak üretici güçlerin gelişimini sağlayan bir ekono-mik iyileşme emekçi sınıflar mücadeleden kısa bir süre için geri dü-şürebilir. Yok eğer ekonomik iyileşme yerine kötüleşme varsa, yaniemekçi sınıfları mutlak yoksullaşmaya iten bir ekonomik kriz ortamıyaşanıyorsa, emekçim sınıfların mücadelesi, mevcut ekonomik duru-mun dolaysız bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu durumda da orta yerde“politik istikrar” diye bir şey kalmaz. Ekonomik kriz, politik krizleboyutlanır. Ekonomik kriz, politik krize kaynaklık eder; politik kriz,

C. Dağlı

202

Page 204: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ekonomik krizi iyice derinleştirir. Gelişen Kürt ulusal hareketinin, Tür-kiye’nin ekonomik krizini nasıl tırmandırdığı ortadadır. Proletarya içinsöylenenler, Kürt halkı içinde tekrarlanır: “eğer, Kürdistan'da 'politikistikrar' sağlanırsa, buraya daha çok sermaye yatırımı yapılır”. OysakiKürt halkının bugünkü düzeye yükselmesini sağlayan nedenlerin biriulusal sorunun çözülmemesi, diğer neden de ekonomik krizdir. Bur-juva ideologlarının tüm “politik istikrar” aldatmacasına rağmen neproletarya ne de Kürt halkı devrim mücadelesinden geri duruyor. Ezi-len ve sömürülen kitlelerin devrimci politik mücadelesi yükseldikçe,kapitalist düzenin ekonomik ve politik krizi daha azgın duruma geli-yor. Kapitalist sistem alt ve üst yapısıyla derin bir sarsıntı geçiriyor.

DEVRİMCİ DURUMUN GELİŞİMİTürkiye'de uzun bir dönemdir yaşanan devrimci durum hem eko-

nomik ve hem de politik nedenlerden fışkırmıştır. Ekonomik nedensürüp giden ekonomik krizdir. Kriz, kapitalist ekonominin hareket ya-salarının sonucudur. Burada kriz, devrimci durumu ortaya çıkaran ne-denlerden biridir ama, krizin kendisinin nedeni kapitalist ekonomikilişkilerdir. Bu demektir ki, burjuva üretim ilişkilerinin ekonomik ya-saları varolmaya devam ettikçe, ekonomik kriz de bu temel üzerindeortaya çıkar. Kapitalist ekonomik ilişkiler Türkiye'de tam bir çöküşiçindedir. Bunun yanında emperyalizme bağımlılık devrimci durumuortaya çıkaran çok önemli bir nedendir. Emperyalizmin Türkiye'dekisüper kârlılığı, Türkiye halklarının korkunç yoksullaşması pahasınasağlanıyor. Tüm bunların toplam sonucu, sınıflararası uçurumun bü-yümesi, emek-sermaye antagonist çelişkisinin keskinleşmesi, dolaysızolarak sınıflararası çatışmaların şiddetlenmesidir. Emekçi sınıflar bunedenlerin sonucu olarak sokağa dökülürler, kitle mücadelesi daha ön-ceki dönemlere göre aktif hale gelir. Devrimci durumu oluşturan ne-denlerden biri olarak politik nedenlerden sözettik. Eğer, devrimcidurumun kaynaklarını yalnızca ekonomik duruma bağlamış olsaydık,hiç şüphesiz yanılgıya düşmüş olurduk. Politik durum, devrimci orta-mın gelişiminde önemli rol oynuyor. Kürt ulusal sorununun çözüm-lenmemesi, gerici burjuva ortamın varlığının sürmesi, tekelciegemenlikle, halkların demokrasi istemi arasındaki çelişki ve çatışma,faşist devlet terörü ve burjuva vahşet... Bunlar, devrimci durumun çı-kısını ve gelişimini etkileyen politik nedenlerdir. Devrimci durumunen belirgin pratik göstergesi devam eden iç-savaştır. İç-savaş en yo-ğunluklu haliyle Kürdistan'da yaşanıyor. TC, yüz binlere varan askerigücünü Kürdistan'a sürdü. İşgalci Türk ordusu son on yıl içinde bin-lerce Kürdü katletti. Kürt halkı faşizmin demir ökçesinin altına alındı.

Toplu Yazılar

203

Page 205: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Cezaevleri binlerce Kürt yurtseveriyle dolduruldu. Bölge insansızlaş-tırılıyor, halkın ne can güvenliği var ne de ekonomik yaşamını sürdü-rebiliyor. Halk, TC'nin onca vahşetine rağmen, özgürlük yolundailerlemeye devam ediyor. Türk ordusu, Kürt halkına karşı yürüttüğükatliamları adına “Eşref Bitlis Harekâtı” dedikleri yeni bir askeri ha-rekâtla genişletmeyi planlıyor. Bu da çatışmanın tüm alanlara yayıl-ması demektir.

İç-savaş yalnızca Kürt halkının özgürlük mücadelesi olarak, yaniulusal biçimlerle sürmüyor; aynı zamanda Türkiye proletaryasının sı-nıfsal mücadelesi olarak, sınıfsal temellerde yükseliyor. Zaten Kür-distan'la Türkiye'nin iç çelişkileri birbirinden farklı olduğu için, emekçisınıflarının mücadele biçimleri de birbirlerinden farklılık gösteriyor.Son dönemlerdeki kitle gelişim çizgisine bakıldığında, açık olarak gö-rülecektir ki mücadele süreklilik kazanmıştır. Her defasında yeni birfabrika işçileri sokağa çıkıyorlar. Burjuva sendikacıların ve refor-mistlerin proletaryanın sokağa çıkmasını önlemek için burjuvaziyleyaptıkları anlaşmalara rağmen, işçiler hak aramayı sokaklarda sürdü-rüyorlar. İşçilerin eylemlerine diğer emekçilerin eylemleri ekleniyor.Böylece ortaya genişleyen kitle eylemleri çıkıyor. Gerçi Türkiye pro-letaryasının ve emekçilerinin eylemleri henüz silahlı eylemler düze-yinde değildir, ancak, her işçi eylemi polisin şiddeti ile karşılaştı veeylem kendiliğinden şiddetli duruma dönüştü. Bu gelişmenin yanındapolisin kentlerde devrimcileri katletmesi, tekelci sermayenin toplumuyönetemediğinin, halka karşı savaştığının çok somut göstergesidir. Buyolla elliden fazla devrimci katledildi. Buna karşılık devrimciler ey-lemlerini yükseltiyorlar. Mücadelenin gelişim yönü şiddetlenme biçi-mindedir.

Kitle mücadelesinin gelişimine toplu bir bakış atalım. Kitle mü-cadelesi, 12 Eylül'ün yarattığı geri konumdan çıkıp yavaş yavaş ge-lişme ve yükselme gösterdi. Önceleri ne Kürt halkının mücadelesi bukadar yaygın ve sertti ne de Türkiye proletaryasının mücadelesibu kadar yoğundu. Kitle mücadelesi yukarıda sözünü ettiğimiz nedenve gelişme aşamalarından geçerek bugünkü düzeye geldi. Zaten kitlemücadelesi birden bire iç-savaş gibi üst düzeyde bir çatışma nokta-sına gelmez. Hareket belirli gelişme aşamalarından geçer. Türkiye veKürdistan'daki kitle mücadelesi de belirli gelişme aşamalarından geçti.Tıpkı iki düşman ordusunun belirli gelişmelerden sonra birbirleriyle kar-şılaştıkları gibi kitle mücadelesi de böyle gelişti; egemen tekelci ser-maye ile ezilen emekçi sınıflar süreç içinde birbirleriyle çatışmanoktasına geldiler ve çatışma başladı. Kimi yerlerde çok şiddetli, kimiyerlerde yarı-barışçıl karaktere bürünmüş olsa da mücadelenin gelişim

C. Dağlı

204

Page 206: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

doğrultusu kanlı kavgalı bir aşamaya ulaşmış bulunuyor.Türkiye'deki kitle mücadelesi halen kendiliğinden bir biçimde

devam ediyor. Kendiliğinden gelme eylemler ağır basıyor. Gerçek şudurki, mücadelenin ağırlıklı yanı kendiliğinden de olsa, eylemler kesinliklesüreklilik kazanmıştır. Üstelik mücadeleye her geçen zamanda yeni yenigüçler katılıyor. Hem de yeni yeni alanlara kayarak. Tekelci sermayeartık eskisi gibi yönetemeyip, topluma karşı savaştığına göre, bu müca-dele nereye varacaktır? Eylemlerin ardı kesilmediğine göre, politik ik-tidarın ele geçirilmesi noktasında yoğunlaşacaktır. Kendiliğinden gelmekitle eylemlerine gereken önem mutlaka verilmelidir. Çünkü belli birgelişmeden sonra, eylemler sıçrama gösterebilir. Türkiye ve Kürdistaniçin devrimci durum tespitinde bulunduğumuz dönemde, bugün çok be-lirgin olarak ortaya çıkan kitle eylemleri o zaman zayıftı, cılızdı. Diya-lektik yöntemden hareket ettik, o an için cılız gibi görünen yönün kısasüre sonra asıl ve gür duruma geleceğini belirttik. Gelişmeler proleter ko-münistleri doğruladı. Peki diğer sosyalistler ne yaptılar. Onlar yalnızcagörünüme baktılar ve gelişmenin asıl yönünü göremediler. Gene dahasonra mücadelenin bir iç-savaş biçimini aldığını söylediğimizde, bu defada bunun bir “abartma” olduğu söylendi. Çok kısa süre sonra MGK mü-cadele halindeki emekçilere karşı “topyekün mücadele” çağrısı yaptı.Tüm karşı-devrim güçleri iç-savaş düzenine geçtiler. Bu durumu bazıyayınlar görebildi. Duruma iç-savaş çözümlemesi getirdiler. Nesneldurum üzerine devrimcilerle, reformistler arasında görüş farklılığı bubiçimde kendini gösterdi.

Koşullar, diyalektik yöntemi esas alan marksist-leninistleri doğru-ladı. Sonuçta görünüme bakan ve bu yaklaşımıyla metafizik görüştenhareket edenler önlerine çıkan ağaca bakıp, ormanı göremeyenler sanı-yorlar ki devrimci durum ve bunun somut ifadesi olarak iç-savaş de-nince iki ordu topyekün birbirine girip, kıran kırana bir savaşa tutuşacak.Evet; Türkiye'de giderek sertleşen, Kürdistan'da ise kıran kırana sürenbir savaş var. Bugün bunu herkes görebilir. Esas mesele ise bugünü ön-ceden görebilmektedir. Devrimci, olayların gelişimini tümden göremesebile, olayların ana gelişim yönünü önceden görebilen kimsedir.

DIŞ DİNAMİĞİN ETKİSİHer maddi şey kendi başına delildir; kendi dışındaki maddi orta-

mın içindedir. Her nesnenin tekliği, yani diğer nesnelerden ayrımlarıgörecelidir. Nesneler bu durumlarıyla kendi dışındaki maddi gelişme-leri etkiledikleri gibi, kendileri de dışlarındaki maddi hareketten etki-lenirler. Toplumlar için de durum böyledir. Her ulus topluluğu kendidışındaki uluslar topluluğundan etkilendiği gibi; kendisi de dışındaki-

Toplu Yazılar

205

Page 207: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

leri etkiler. Bu karşılıklı diyalektik etkileşimdir. Bu çerçevede Türki-ye'de yaşanan gelişmelerde dış dinamiğin etkisi üzerinde kısaca dura-lım.

Dış dinamik Türkiye'deki sınıflar mücadelesini iki yönden etki-liyor. Birincisi; Türkiye'nin, içinde bulunduğu kapitalist dünya siste-minin ekonomik bunalımından etkilenmesi. İkincisi; sosyalizmingelişmesinden etkilenmesidir. Türkiye'nin ekonomik bunalımının bukadar ağır olmasının bir nedeni de kapitalist dünyanın yaşadığı eko-nomik bunalımın sonuçlarını bizim gibi bağımlı ülkelere doğrudanyansıtmasıdır. Her zaman emperyalizm, kendi bunalımının faturasınıbağımlı ülkelere ödetir. Bu da bağımlı ülkelerin ağır dış borç altındakalması ve bunun sonucu ekonomisinin iyice bozulması demektir.Türkiye, yüksek düzeyde emperyalizme borçlanmış, gırtlağına kadardış borç batağına batmış durumdadır. Böylece ulusal gelirin büyük bö-lümü dış borçlara ve faizlerine aktarılıyor. Ekonomik servetin büyükbölümünün emperyalist ülkelere aktarılmasıyla içerde ekonomik ya-tırım yapılamaz duruma geliyor, işsizlik çığ gibi büyüyor, emekçi kit-lelerin ekonomik yaşamı iyice düşerek, kitlelerin mutlak yoksullaşmadüzeyi artıyor Emperyalist ülkelerin içine girdikleri yeni ekonomikkriz, bundan sonra Türkiye gibi bağımlı ülkeler kategorisine giren ül-kelerin ekonomisini daha olumsuz yönden etkileyecektir. Türkiye gibibağımlı ve ekonomik kriz içindeki ülkeler büyük bir alt-üst oluşla karşıkarşıyalar.

Dış dinamiğin diğer yönü sosyalist ülkelerdeki gelişmelerdir. Sos-yalizm içine girdiği ağır sorunların tahrip edici etkisinden kurtulup,yeniden toparlanma içine giriyor. Bunun psikolojik etkisiyle kapitalistülkelerde proleter hareketin uzun bir aradan sonra yeniden görülmeyebaşlaması, Türkiye proletaryasının mücadelesini olumlu yönde etki-leyecektir. Komünizmin tüm dünyada başlayan güçlenmesi “komü-nizm hayaletinin” Avrupa ve diğer kapitalist ülkeler üzerinde yenidendolaşmaya başlaması, Türkiye ve Kürdistan'da verilmekte olan devrimkavgasını daha da geliştirecektir. Bilindiği gibi, sosyalist ülkelerin var-lığı ve uluslararası devrimci mücadele, herhangi bir ülkedeki devrimmücadelesinin dolaylı rezervidir, desteğidir. Dış devrimci destek bun-dan böyle iç devrimci mücadeleyi ileri yönde daha da etkileyecektir.

DEVRİMCİ DURUM KOŞULLARINDA ÖNCÜNÜN ROLÜ OLAĞANÜSTÜ ARTARDevrimci durum koşullarında, devrim bir gerçeklik haline gelir.

Devrime artık bu noktada pratik-politika açısından yaklaşım gerekiyor.Açıktır ki, her devrimci durum kendiliğinden devrime yol açmayabi-

C. Dağlı

206

Page 208: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lir. Burada subjektif hazırlıkların düzeyi belirleyici olur. Eğer devriminöncüsü olan proletarya, böylesi dönemlerde burjuvaziyi devirmek içinpratik hazırlıkların tamamlayamazsa, eğer güçlü eylemlerle burjuvasınıfı deviremezse; diğer zamanlarda bunu hiç yapamaz. Sermaye sı-nıfı en kritik anlardan bile kurtulabilir. Devrimci durumun yaşandığıkoşullarda egemen sınıf, en zayıf ve zor durumdadır. Devrimci sınıf,kendisi için uygun olan gelişmelerden yararlanmasını bilmelidir.Çünkü devrimci durum her zaman ortaya çıkmaz. Tali sorunlarla uğ-raşıp zaman yitirmemelidir. Devrim, boş gevezelikler yapılırken, göz-lerimizin önünde akıp gider. Devrim bir yaşam kadar ani ve süratliolarak akıp gider.

Proletaryanın devrimci öncüsü koşulları devrime dönüştürmekiçin tüm hazırlıklarını tamamlamaktan uzaktır. Önümüze büyük ola-naklar çıkıyor. Tüm bu olanakları en iyi bir biçimde değerlendire-mezsek, gelecek için çok önemli bir fırsatı kendi ellerimizle kaçırmışolacağız. Devrimi başarmak için tüm devrim güçlerini mücadeleiçinde birleştirmek (mücadele birliği), gözüpek askeri saldırıların tümolanaklar seferber edilerek düzenlenmesi, kitleleri yönlendirme gü-cünü kullanmasını bilmek. Mesele ne yapılacağını tekrarlayıp durmakdeğildir. Mesele dünyayı değiştirmektir. Şimdi yalnızca ve yalnızcadevrimci pratiğe ihtiyacımız var. Devrimci girişimcilik ve Stalin'insözleriyle söyleyecek olursak “devrimci Rus ataklığı” çalışma tarzımızolmalıdır. Acaba sonradan ne olacak biçimindeki pasifist anlayışlardanuzak kalarak, önce işe girişelim sonra görelim. Bu yöntem, devrimcidurum koşullarında esas anlamını kazanır.

Tekelci sermaye ve faşist TC, halkların devrim mücadelesini ön-lemek, devrimci hareketi ezmek için sürekli katliamlara başvuruyor.Sermaye babalarının başvurdukları katliamlar onların ne kadar acizduruma düştüklerini gösteriyor. Devrimciler ise tüm bu kırıma rağ-men, yükselttikleri eylemlerle ne kadar kararlı olduklarını gösteriyor-lar. Varsın burjuvazi çürümüş ve çökmeye başlamış köhne kapitalistdüzeni kurtarmak için katliamlarını on kat, yüz kat arttırsın, varsın ku-durdukça kudursun; yenilgisi kaçınılmazdır; Demokratik Halk Devri-minin zaferi de kaçınılmaz olacaktır.

Devrimci Emek

Nisan-Mayıs–1993

Sayı: 20

Toplu Yazılar

207

Page 209: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ

Proletarya diktatörlüğü ve proletarya devrimi, uluslararası tümproleter hareketler için aynıdır. Proletarya hareketi, sosyalizm açısın-dan ulusal olanı, tüm uluslararası proleter hareket için aynı ve esasolanın önüne geçiremez. Proletaryanın öncüsü, ancak uluslararası pro-letarya hareketi için aynı, olan proletarya diktatörlüğü ve proletaryadevrimi görüşleri temelinde kazanılabilir. Öncü, ulusal olan öne çı-kartılarak komünizm davasına kazanılamaz. Böylesi bir ulusal tonluyaklaşımla ancak “yurtsever” kadro yetiştirilir. Birincil olanın yerineikincil olanı esas alanlar, proletaryanın uluslararası çıkarlarını, yanievrensel olanı proletaryanın ulusal dar çıkarlarına feda ederler. Leninve Bolşevikler, öncüyü kazanmak için uluslararası proletarya hareketiiçin aynı olması gereken görüşler temelinde hareket ettiler. Hatırlan-malı, Lenin'in II. Enternasyonal ve yöneticileriyle tüm kavgası, onla-rın ırzına geçtikleri proletarya diktatörlüğü ve proletarya devrimiüzerinedir. Lenin'in temel eserleri bu konu üzerine yazılmıştır. Lenin,öncüyü yalnızca Rusya için değil, tüm kapitalist ülkeler için kazan-mak istiyordu. Her ülkenin ulusal koşulları ve tarihi durumu birbirin-den farklı olduğuna göre, bu durumda öncüyü kazanmak için herhangibir ülkenin ulusal konumunu esas alamazdı ve almadı. Lenin, II. En-ternasyonalin oportünist liderlerine karşı uluslararası çapta bir teorik

C. Dağlı

208

Page 210: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kavgaya girişti. Lenin'in ve tüm öteki Marksistlerin oportünizme karşımücadelede temel silahları, Karl Marx'ın bilimsel öğretisi oldu.

Marksist-Leninistler, 1900'lerin ilk on yıllarında, daha sonralarısosyal şovenizme dönüşerek tam anlamıyla çürüyen ve dağılan II. En-ternasyonal oportünizmine karşı çok sert bir teorik mücadele verdi.Daha sonra gerek Rus devrimlerinde, gerekse de Avrupa'da ki dev-rimci ayaklanmalarda büyük rol oynayan tüm öncü-komünist kadro-lar bu fırtınalı yıllarda yetişti. Verilen teorik kavganın sonucu hemenhemen tüm Avrupa ülkelerinde çekirdek Marksist gruplar ortaya çıktı.Marksist öğretiyi savunma savaşı yalnızca öncüyü kazanmakla sınırlıkalmadı, esas olarak leninizm bu mücadele içinde biçimlendi ve ge-lişti. Lenin, oportünistlerin karşısına Rusya'nın özgül ulusal koşullarıve bu koşulları temel alan taktiklerle çıkmadı. Büyük devrimci düşü-nür Marx'ın temel öğretilerini tekrar gün ışığına çıkarmak, Lenin'in veöteki Marksistlerin gerçek ve olağanüstü çabası oldu. II. Enternasyo-nalin oportünist görüşlerine karşı verilen teorik mücadele sonucu, tümyüzyılımızı etkileyen, Marksist-Leninist tipte partilerin temeli atıldı.

Proletaryanın komünist öncüsü, Marx-Engels ve Lenin'in prole-tarya diktatörlüğü, proletarya devrimi ve sosyalizm öğretisi başa alı-narak kazanılır.

TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN'DA ULUSAL OLAN ÖNE ÇIKARTILDITürkiye sosyalist hareketinin 75 yıllık mücadele tarihinin uzun

sayılabilecek bir döneminde, ülkenin ulusal somut durumu öne çıkar-tıldı. Bu yaklaşım tarzı yakın zamana kadar sürüp geldi. Bu uzuncasüreç içinde, özellikle de 70'li yıllarda çok yoğun olan tartışmalar, pro-letaryanın ulusal plandaki devrim stratejisi üzerine oldu. Ulusal dev-rim stratejisinin öne çıkartılması, kendini sosyalist programlardagöstermiştir. Birçok sosyalist ya da, komünist partinin politik progra-mında proletaryanın evrensel öğretisi ya arka plana itilmiştir ya daulusal taktik ve strateji arasında eritilmiştir. Türkiye'deki sosyalist ha-reketin uzun bir dönemine egemen olan oportünizm, çok bilinçli ola-rak temel sosyalist öğretiyi yok saymış ya da kemalizm gibi gerici birburjuva akımıyla harmanlamıştır. Daha sonra gelen sosyalist kuşaklar,öncekilerin bıraktığı oportünist anlayışın etkilerinden kendilerini kur-taramamıştır.

Bilimsel sosyalizme iyi niyetlerle yaklaşmak isteyenler tarafın-dan ise, teorik kavrayış yetersizliği sonucu devrimci-proleter öğretikabalaştırıldı (vulgarize edildi).

Her şeyden önce sosyalist hareketimiz, Marx, Engels ve Lenin'in

Toplu Yazılar

209

Page 211: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

devrimci öğretisini hazır buldu. Bolşevizmin yaşadığı teorik dev so-runlar yaşanmadı. Rusya koşullarında menşevizme, dünya koşullarıaçısında da II. Enternasyonal oportünizmine karşı verilen teorik mü-cadelede Marx'ın bilimsel öğretisi iyice kavranmıştı. Çarpışma, esasüzerinde yoğunlaşmıştı. Bu çarpışmada çaplı, gerçek marksist kadro-lar yetişmişti. Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi ise, Bolşevizmindevrimci birikimlerini de hazır buldu. Bu yüzden sosyalist görüşler,kavranmadan çok ezberlendi, kabalaştırıldı ve çoğu zaman öğreti, ta-nınmaz biçimlere sokuldu.

Sosyalizm, proletarya devrimi ve proletarya diktatörlüğü üzerinetartışmalar 7O'li yıllarda yapıldı. Bunun nedenleri: Birincisi; Türkiyekapitalist ilişkilerinin daha fazla uluslararası kapitalist ilişkilere bağ-lanması ve bu temelde proletaryanın soruna biraz da dünya çapındabakma zorunluluğudur. Diğer neden de uluslararası sosyalist hareke-tin kendi içinde yaşadığı derin görüş ayrılıklarıdır. Bu dönemde sankimarksizm-leninizm yeniden keşfediliyordu.

Devrimci kadrolar çok yoğun olarak sosyalist eserleri inceliyor,marksist klasikleri adeta ezberliyorlardı. Komünist hareketin dün-yada tartıştığı sorunların Türkiye'de de tartışılması, teorik olarak büyükbir dinamizm ve atılım getirdi. Öyle ki sosyalizm, proletarya dikta-törlüğü, proletarya devrimi, proletarya enternasyonalizmi görüş ve il-keleri hemen hemen tüm kitle örgütlerinde tartışılıyordu. İşçiler,sosyalizm düşüncesiyle böylesi yoğun ve sert tartışmaların tozu du-manı arasında tanıştılar. Günlerce sürdürülen teorik tartışmalar içinde,daha sonraki yıllarda mücadeleye damgasını vuran öncü kadrolar ye-tişti. .

İlk önceleri dikkatler sosyalizmin evrensel ilkelerine çekilmiş olsada, ulusal stratejik görüşler her zaman öndeydi. Sözlü olarak yapılansosyalizm ve temel politik ilkeler üzerine tartışmalar, sosyalist hare-ketin temel belgelerinde tam yansıtılmıyordu. Yapılacak olan devri-min içeriği tüm tartışmaların odağı olarak kaldı. Politikada ulusal olan,tüm proletarya için aynı olan, uluslararası sorunların önüne kondu.Ulusal görüş açısı, tüm politik görüş açısını etkisi altına aldı. Türk dev-leti, Kürt ulusu ve diğer ulusal toplulukların köleleştirilmesi üzerinekurulduğu halde, Türk yurtseverliği temel politik görüş haline geti-rildi. Türkiye'nin kendi koşulları açısından ise Türk yurtseverliği pekçok politik hareketi sosyal-şovenizme götürdü. Bu yüzden Kürt ulu-sal sorunu marksist açıdan savunulmadı ve faşist TC ordusu “yurtse-ver” ordu olarak görüldü. Bunun sonucu olarak, o dönemler polisekarşı kararlı bir mücadele verilirken; aynı tutum ordu karşısında gös-terilemiyordu. Bu da mücadeleye zarar veriyordu. Komünizmin temel

C. Dağlı

210

Page 212: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

devrimci öğretisi öncülerce kavranana kadar, teori ve politika cephe-sinde durum böyleydi.

KAPİTALİZMDEN KOMÜNİZME GEÇİŞİN POLİTİK BİÇİMİ OLARAK PROLETARYANIN DEVRİMCİ DİKTATÖRLÜĞÜProletarya diktatörlüğü sosyalizmin temel bir ilkesidir, marksist

olmanın ölçütüdür. Proletarya için bu kadar temel öneme sahip bir konuhakkında yazı yazarken; Marx-Engels ve Lenin'in sorun üzerine gö-rüşlerinin elimin altında olmaması büyük bir eksikliktir. Buna rağmenkonunun artan öneminden ötürü, bu konudaki kavrayışımızı ortayakoymamız da gerekiyor. Uluslararası komünist hareket yeniden prole-taryanın gündemine oturunca, bununla birlikte, uluslararası proletaryaiçin aynı olan proletarya diktatörlüğü ve proletarya devrimi görüşleri deberaberinde yeniden öne çıkıyor. Herhangi bir yerdeki komünist hare-keti ele alırken elimizde şaşmaz kıstaslar bulunuyor. İşte bilinen birkonu üzerine yazı yazmamız bundandır.

Kapitalizmden, komünizme geçiş uzunca bir tarihi dönemin tü-münü kapsar, burada iktidar, proletaryanın devrimci diktatörlüğündenbaşka bir şey değildir. Böylece, proletarya diktatörlüğü, kapitalizmdenkomünizme geçişin politik biçimi oluyor. Proletarya söz konusu geçişiancak kendi politik iktidarı aracılığıyla gerçekleştirebilir. Proletarya po-litik iktidarı ele geçirip devrimci diktatörlüğünü kurmadan, komünizmamacına ulaşamaz. Bundandır ki proletarya diktatörlüğü ilkesi, mark-sizmin temel politik ilkesidir.

Marx, tarihi görüşlerini açıklarken, proletaryanın egemen sınıf du-rumuna gelmesinden söz eder. Sınıflar mücadelesi, sonunda burayavarır ve egemen sınıf biçiminde örgütlenmiş proletarya, politik iktida-rına dayanarak doğrudan sınıfların kendilerini ortadan kaldırır. ParisKomünü, proletarya diktatörlüğü görüşünün marksist literatüre geç-mesini sağlar. Marx, kapitalizmden komünizme geçişte, bir politik ge-çişin bu döneme denk düşeceğini ve bunun proletaryanın devrimcidiktatörlüğü olacağını söyler. Lenin, Marx'ın tarihi görüşlerini açık-larken ayırt edici yönünü esas alarak, “Bir kimsenin marksist olabil-mesi için, sınıflar mücadelesinin kabulünü proletarya diktatörlüğününkabulüne kadar vardırması gerekiyor” der.

Bir komünist partisinin, marksist anlamda komünist partisi olupolmadığını anlamanın ölçütü, proletarya diktatörlüğü ilkesine yer veripvermediğidir. Eğer marksist olmanın temel kriterleri olmasaydı, budevrimci öğreti, kendi temellerinden çoktan uzaklaştırılmış olurdu.

Proletarya diktatörlüğü, proletaryanın politik iktidarıdır, prole-

Toplu Yazılar

211

Page 213: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

taryanın egemen sınıf durumuna yükselmesidir, örgütlenmiş proletar-yadır. Buradan da anlaşılacağı gibi, iktidar tek başına proletaryanıneline geçer. Proletarya, politik iktidarını ya da egemenliğini başka birsınıfla paylaşmaz. Eğer proletarya, başka sınıflarla iktidar aygıtını pay-laşmak zorunda kalırsa, buna proletarya diktatörlüğü denmez. Buradadikkat edilmesi gereken şey, proletaryanın egemen sınıf konumundankendisini uzaklaştıracak bir çözümü kabul edemeyeceği, tersine, pro-letaryanın sonuçta proletarya diktatörlüğüyle sonuçlanacak çözümlerikabul edeceğidir.

Lenin'in belirttiği gibi politik iktidarın ele geçirilmesi, henüz dik-tatörlük anlamına gelmez. Proletarya, ele geçirdiği politik iktidar ay-gıtını elinde tutmak ve devrimi sürdürmek için mutlaka enerjik birdiktatörlük kurmalıdır. Bu, aynı zamanda iktidardan uzaklaştırılan eskisınıfların ezilmesi için de zorunludur.

Proletarya diktatörlüğü soyut bir şey değildir, somut bir olgudur.Proletaryanın politik iktidarı demek, proletaryanın devrimci devlet ör-gütlenmesi demektir. Proletaryanın devrimci devleti ise örgütlenmişproletarya demektir. Anarşistler, devleti ortadan kaldırmaktan söz edipdurmuşlar. Oysa Engels'in belirttiği gibi, proletaryanın devlet örgüt-lenmesi, proletaryanın devrimci dönüşümler için başvuracağı biricikaraçtır ve proletarya kendini bundan yoksun kılamaz. Eğer proletaryaboş yere savaşmış duruma düşmek istemiyorsa, iktidardan uzaklaştı-ran eski sınıflar üzerinde kesin bir diktatörlük uygulamalıdır. Proleterdevlet, burada devrimci yöntemlerle çalışır.

Proletarya, politik iktidara ya da politikaya gereksinme duyu-yorsa, buna, politik iktidarını sonsuzlaştırmak için değil, sınıfları or-tadan kaldırmak için gerek duyar. Sınıfları var eden ekonomik koşullarve sınıfların kendisi ortadan kalktığı zaman ne politik iktidara ihtiyaçkalacak ne de orta yerde bunun araçları. O zamana kadar proletarya-nın politik iktidarı ya da proletarya diktatörlüğü kesin bir zorunluluk-tur. Burada proletaryanın devlet örgütlenmesi artık kelimenin gerçekanlamıyla devlet değildir. Burada devlet, ilk örneği Paris Komünü olanve diğer bir örneği Sovyet devleti olan, kelimenin gerçek anlamıyladevlet olmayan bir devlettir.

Öte yandan halk demokrasili ülkelerde işin başında ortaya çıkandevlet biçimi, proletaryanın devrimci diktatörlüğünün özgül bir biçimiolarak gösterildi. Proletarya diktatörlüğünün bu biçimde, içerik ola-rak genişletilmesi yanlıştır. Bilindiği gibi tüm halk demokrasili ülke-lerde proletarya, politik iktidarı bir politik ittifak biçiminde ele geçirdi.Burada proletaryanın devrimci diktatörlüğünden değil, olsa olsa pro-letarya ve halkın devrimci-demokratik diktatörlüğünden söz edilebi-

C. Dağlı

212

Page 214: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lir. Halk demokrasili ülkelerde, politik iktidar ele geçirilir geçirilmeziktidar üzerine kapışma başladı. Aradan uzun yıllar geçmesine rağ-men kim kazanacak sorusu soruluyordu. Proletarya, buralarda da dev-rimin motoru ve yönetici gücüdür, ancak tek başına bir egemenlikdeğildir buradaki. Buna rağmen proletarya tek başına egemen sınıfdurumuna gelmek ya da proletarya diktatörlüğüne geçmek için çetinbir mücadeleyi devam ettirir. Doğrudur, her ülke bize sosyalizme ge-çişin farklı biçimlerini verir, her ülke sosyalizme kendinden bir şeylerkatacaktır. Proletarya diktatörlüğünün de bir politik biçim olarak kimifarklılıklar göstereceği mutlaktır. Ancak, biçimlerin çeşitliliği, eğerözde aynı olmazsa, “çeşitlerin birliği” boş, temelsiz bir söz olur. Pro-letaryanın politik iktidarı hangi biçimi alırsa alsın, burada devlet, ör-gütlenmiş proletarya olacaktır. Halk demokrasili iktidarlarda süreçiçinde proletarya diktatörlüğüne dönüşürler.

Proletarya diktatörlüğünü kabul etmek demek, zora dayanan dev-rim mücadelesini kabul etmek demektir. Zora dayanan ve zorun esasolayı olan silahlı mücadele olmadan ne burjuva devlet makinesi yıkı-lıp-parçalanır ne politik iktidar ele geçirilir ve ne de devrimci önlem-ler yerine getirilebilir. Proletarya diktatörlüğünü kabul edenler, bununtemellerini daha şimdiden döşerler.

Devrimci Emek

Haziran–1993

Sayı: 21

Toplu Yazılar

213

Page 215: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN'DADEVRİM MÜCADELESİ

Kürdistan'da, TC'nin askeri güçleriyle Kürt halkı arasında sürençatışma daha da sertlik kazandı. Halkla karşı-devrim güçleri arasın-daki savaş geniş alanlara yayıldı. Binlerce insan giderek tüm Kürdis-tan zeminine kayan geniş bir alan üzerinde kendi geleceğini belirlemekiçin mücadeleye atıldı. Faşist devlet terörü ve katliamları Kürt halkınısindirmek bir yana, kurtuluş ve özgürlük bilincini iyice biliyor. Bin-lerce insan ulusal-sınıfsal kurtuluş mücadelesine bu bilinçle katılıyor.

PKK'nin Mart'ta tek taraflı olarak ilan ettiği “ateşkes” hiç birsonuç yaratmadan bitti. Proleter-komünistler bunun böyle olacağınıbelirttiler. Kürt yurtseverleri yayın organlarında, yapılan “ateşkes”inKürt halkına zarar vermekten başka sonuç getirmeyeceği biçimindekigörüşümüzü “ağır bir üslupla” eleştirdiler. Gelişmeler ortaya çıktık-tan sonra kendileri de istemeden aynı sonuca geldiler. PKK Genel Se-kreteri A. Öcalan, “ateş-kesin muhatabı Özal'dı, o ölünce önerimizmuhatapsız kaldı” diyerek yapılan uzlaşma girişiminin sonuçsuz kal-dığını kabul etmek zorunda kalıyor. Özal'a çıkartılan davetiye, Türkburjuvazisinin yönelimini doğru çözümlememekten ileri geliyor. Özalliderliğindeki sermaye güçlerinin “Kürt sorununa” sahip çıkar gibi gö-rünmesinin nedeni kendini iki biçimde gösteriyor: Birincisi, yükselenulusal-sınıfsal kurtuluş savaşını kısmi istemlerle engellemek; ikincisi,Musul-Kerkük petrollerini kapsayacak biçimde "misak-ı milli" sınır-larını genişletmek. Böylece Türk tekelci sermayesi hem kendi ege-menlik alanını genişletmiş olacak ve hem de Kürt halkının kurtuluşmücadelesini bastırmış olacaktır. Bu anlamda da tek taraflı “ateşkes”Kürt halkının yararına değil, zararına olmuştur. Kürt ulusal sorunu kar-şısında TC'nin temel politikası öz olarak değişmeden devam ediyor.

Barış üzerine kopartılan gürültüler TC'nin Kürtlere yönelik temelpolitikasını değiştirmedi. Faşist-ırkçı TC, barış çağrılarının yapıldığıdönemde de katliamlarına devam etti. İlhak-işgal-asimilasyon; Türki-ye'nin temel politikasıdır. Egemen sermaye sınıfı ekonomik gücünüücretli emekçilerin ve ezilen ulusların ve ulusal toplulukların sömü-rülmesine dayandırıyor. Tekelci sermaye, kendini bu ekonomik güç-

C. Dağlı

214

Page 216: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ten yoksun bırakacak hiç bir öneriyi kabul etmez. Varlıklı ve sömürücüsınıfın ayrıcalıklarının koruyucusu olan devlet aynı zamanda işçilerinyanı sıra halkların ulusal baskı altında tutulması politikası ile biçim-lendi. Sınıfsal ayrıcalıklarını tehlikeye düşüreceği için sermaye sınıfı,devleti zayıflatmaya ve parçalamaya götürecek çözümleri kesinliklekabul etmeyecektir. Deniyor ki, “biz, ulusal istemlerimizi zor yoluylakabul ettiririz” . Zor yoluyla ulusal istemlerin kabul ettirilmesi yerine,aynı yöntemle mevcut devlet makinesini parçalamak, halkların kur-tuluşu için tek geçerli yoldur.

PKK kendi eliyle süren ateşe son verdi. Ancak TC; katliamlarınason vermedi. Bunun nedeni, iddia edildiği gibi Türkiye ilerici-dev-rimci kamuoyunun, devletin yapılan “barış çağrılarını” kabul etmesiiçin yeterince baskı yapmaması değildir. Şoven devletin katliamlarınısürdürmesinin nedeni sermaye sınıfının çıkarlarıdır, politik yönelimi-dir. Bu da onun doğasına uygundur. TC, toplumun barışçı baskıların-dan etkilenecek bir yapıya sahip değildir. Köklü toplumsal sorunlarve ulusal sorun, karakteri itibariyle devrimi gerektiriyor. Devrimci kitleeylemleri olmadan, devrimci dönüşüm olmadan, halkların köklü so-runları çözümlenemez. Eğer Türkiye devrimci hareketine bir eleştiriyapılacaksa, neden barışçı baskı yapmadığı için değil, neden devrimcieylemlere yönelmediği için olmalıdır. Çünkü, Kürt ulusal sorunuancak devrim yoluyla çözümlenebilir.

Özgürlük mücadelesi veren Kürtleri “hain” ilan eden G. KurmayBaşkanı, “hain Kürtleri” katletmek için uzun zamandır planlanan imhahareketini başlattı. Daha şimdiden yüzlerce köy haritadan silindi, top-raklar “insansızlaştırıldı”. Terör, katliam, işkence, politik cinayetler,faşist TC'nin tırmandırdığı günlük uygulamalardır. Şoven devlet Kürtgerillalarını etkisiz hale getirmek ve Kürt halkını kitlesel katliamlar-dan geçirmek için yüz binlerce askerini, özel timini tepeden-tırnağamodern silahlarla donatarak Kürdistan'a gönderdi. Mevcut askeri gücüve tekniği ile sonuç alamayan Türk ordusu, ABD'den yeni kitle imhasilahları getirtiyor. Hükümet ulusal gelirin büyük bölümünü Kürt hal-kını ve devrimcileri imha etmek amacıyla silaha yatırıyor. Emperya-list devletler bu konuda TC'ye geniş olanaklar sunuyorlar. Türkiye veKürdistan'da devrim, yalnızca içerde birleşik bir karşı devrim yarata-rak ilerlemekle kalmıyor; aynı zamanda emperyalizmi de karşısınaalarak ilerliyor.

PKK topyekun ayaklanma için “seferberlik” ilan etti. Bu amaçlagerilla eylemlerine hız verildi. Yer yer kitlesel kepenk kapatma ey-lemleri uygulamaya sokuluyor. Askeri güçlerle köylüler sık sık ça-tışma ortamına giriyor ve bazen de çatışıyorlar. Çatışma ve eylemler

Toplu Yazılar

215

Page 217: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Kürdistan'ı aşıp Türkiye'ye de sıçradı. Kepenk kapatma eylemindeAdana önemli rol oynadı. Kavganın diğer alanlara doğru kayacağı ke-sindir. Kürdistan'da başlayan bir mücadelenin belli bir aşamada, Kür-distan'ı aşıp Türkiye'ye sıçrayacağı tersine olarak da Türkiye'debaşlayan bir mücadelenin, Kürdistan'a sıçrayacağı pratik olarak ortayaçıktı. Her iki ülkedeki mücadelenin birbirini etkilemesi, ekonomik vetoplumsal durumun sonucudur. Halkların mücadelesi birleşik karakterkazanmıştır. Halkların birleşik karakter almış olan mücadelesini, bir-birinden koparmaya kalkanlar, belli bir “turdan” sonra kendi iradeleridışında ortak mücadelenin diyalektiğine teslim oluyorlar. Kürt halkı-nın mücadelesi artık yalnız Kürdistan'la sınırlı değildir, mücadele Tür-kiye'de de sürüyor. Ortak devrim dinamizmi, birbirini etkileyerekgelişiyor ve yükseliyor.

HEP’in yerine kurulan DEP'in kendini “Kürt ve Türk demokrat-ların partisi” ilan etmesi; aynı biçimde Türkiye'deki sendikaların Kürtulusal sorunu karşısında sessiz kalmayacaklarını açıklamaları ve dev-rimcilerin halkların ortak mücadelesini yürütmeleri ortaya çıkan yenigelişmelerdir. Ortak davranış gerçek anlamda halkların kurtuluşunuve özgürlüğünü getirecektir. Birleşik devrim stratejisinin tek doğrustrateji olduğu artık kitleler tarafından benimseniyor. Proleter komü-nistler tarafından şiarlaştırılan “Kürt-Türk halklarının mücadele bir-liği” anlayışı her geçen gün daha fazla kabul görüyor. Halklartoplumsal kurtuluş için tek çıkar yolun ortak mücadele olduğu gerçe-ğini benimseyerek, mücadeleyi pratik alanda devam ettiriyorlar.

Halklar nezdinde kurtuluş için ortak mücadele kesin olarak kav-randığına göre artık burada devrimci önderlik üzerinde durmak gere-kiyor. Teoride olduğu gibi pratikte de ispatlanmıştır ki, emekçi sınıflarmarksizm-leninizm teorisiyle donanmış bir komünist partisinin ön-derlik ettiğinde devrim davalarını zafere ulaştırabilirler. Devrimci ön-derlik yalnızca teorik bir sorun değil, esas olarak pratik bir sorundur.Emekçi sınıflar, kurulu ücretli emek düzenine karşı teorik değil, pra-tik olarak saldırmalıdırlar. Çünkü dünyanın dönüşümü devrimci biriştir. Devrim ise pratik olarak kazanılır. Türkiye ve Kürdistan prole-taryası marksist-leninist devrimci önderlik etrafında örgütlenirlersekurtuluşa ve özgürlüğe ulaşabilirler. Milliyetçi ve reformist önderlikyenilgi; marksist-leninist önderlik zafer getirir. Zafer devrimle gele-cektir.

Devrimci Emek

Temmuz–1993

Sayı: 22

C. Dağlı

216

Page 218: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

FAŞİST DEVLETİN SİVAS KATLİAMIVE İÇ SAVAŞIN BOYUTLARI

Emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye ekonomik egemenli-ğini sürdürebilmek için faşist devlet terörü denen politik zorunu tümemekçi kitleler üzerinde uyguluyor. Faşist devlet terörünün uygulamaalanı ve şiddeti genişletiliyor. Sivas katliamı, sermaye babalarınınhalka karşı giriştiği katliamların yeni bir halkasıdır. Yapılan katliamıyeni katliamların izleyeceği açıktır. Ezine'de devletin örgütlediği kat-liam girişimi bunu gösteriyor. Egemen kapitalist sınıf faşist terörleayakta durabiliyor. Kapitalist güçler ve devlet egemenlik sistemininbundan sonraki yönelimi, halkların terör ve katliamlarla baskı altındatutulması ve susturulması olacaktır.

Egemen sömürücü sınıf, terörü ve iç savaşı Türkiye ve Kürdis-tan'ın tüm alanlarına yaydı. Şimdiye kadar en yoğun biçimini Kürdis-tan'da gösteren iç-savaş, Türkiye'de de yoğunluk ve yaygınlık kazandı.İç-savaş hem alan olarak genişlerken, hem de tüm toplumu etkisi al-tına almış durumdadır. İç-savaş sınıflararası mücadelenin sertleştiğinive üst düzeye tırmandığını gösteriyor. Günümüzün en büyük çatış-ması olan sınıf savaşı, girdiği iç-savaş sürecinde herkesi saflaşmaya iti-yor. Uzun süredir sermaye ile proleterler arasında kararsız kalan ortasınıflar iç-savaşın şiddetlenmesine bağlı olarak yavaş yavaş saflaşı-yorlar. Orta sınıfların bir kesimi karşı-devrim saflarında yerini alırken,belli bir kesimi de devrim saflarında yerlerini almaya başladı. Müca-delenin gelişim çizgisi tüm toplumu saflaşmaya götürüyor. Devrimdenen, toplumun bir kesiminin, toplumun diğer kesimi ile toplu sa-vaşı daha geniş zemin üzerinde mayalanıyor. Her geçen gün daha dasertleşen, yaygınlaşan ve yükselen sınıflar mücadelesi, pasifistleri ve“barışçılar” ı da saflarını belirlemeye itiyor. Hiç kimse saflaşmanın dı-şında kalamayacaktır. Devrimin ve karşı-devrimin saflaşması yürü-yen mücadelenin boyutlarını gösteriyor.

Toplu Yazılar

217

Page 219: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Reformistler, pasifistler ve teslimiyetçiler gözlerini kapasa da,Türkiye ve Kürdistan'da dünyanın en şiddetli iç savaşlarından biri ya-şanıyor. Her gün iç-savaşta onlarca insan ölüyor ve yüzlercesi yarala-nıyor. Kurulan hükümetler iç-savaş hükümetleridir. S.Demirelbaşkanlığındaki hükümet de, T.Çiller başkanlığındaki hükümet debirer iç-savaş hükümetinden başka bir şey değildir. Bundan sonra ku-rulacak hükümetler de yine iç-savaş hükümeti olacaklardır. İç-savaşgünümüzün asıl olayıdır. Olayların gelişimi, en “güçlü” gibi görünenhükümetleri kısa sürede sarsıyor, maskesini düşürüyor ve bu hükü-metlerin iç-savaşı sürdürmek için kurulduklarını ortaya seriyor. Dev-rimci durumun geliştiği, sınıflar savaşının ileri boyutlar kazandığı,toplumun sokağa döküldüğü bugünkü koşullarda hiç bir hükümet ya-rınından emin değildir. Kurulan hükümetlerin ne kadar süre ayakta ka-lacağını hükümeti kuranlar bile bilemiyorlar. Kapitalist sınıf toplumuyönetemiyor. Toplum köklü değişiklik istemi ile kurulu sosyal düzeniderinden sarsıyor.

SİVAS KATLİAMI KARŞI-DEVRİMİN PLANLI VE ÖRGÜTLÜ BİR EYLEMİDİRSivas katliamını yaşayanlar ve toplumun ileri kesimi olayın özünü

kavramış durumda. Katliam üzerine yapılan değerlendirme kısacaşöyle belirtiliyor: “Sivas katliamı devlet ve gerici güçlerin planlı veörgütlü eylemidir”. Katliamın, karşı-devrimin bir eylemi olduğu biçi-mindeki belirleme doğrudur. Bunun yanında yapılan diğer bir belir-leme ise yanlıştır. O da şu şekilde ifade ediliyor: “Şeriatçılar laikliğihedef alıyorlar”. Bu belirleme hem yanlış ve hem de tehlikelidir.Çünkü, kemalistler on yıllar boyu toplumun ileri kesimini kendi ege-menlikleri altında tutabilmek için, onları her zaman “şeriat tehlikesi”demagojisi ile korkutmuşlardır. Şimdi yapılan da budur. Oysaki onyıllardır yaşanan gelişmeler ve en sonu Sivas olayları göstermiştir ki,esasında devlet her zaman dini ve dini hareketi, halkların devrim mü-cadelesine karşı kullanmıştır. Din ve dini hareket kapitalist düzene vedevlete karşı değil, düzenin ve devletin bir uzantısı olmuştur. Din vedini hareket karşı devrimin, devrime karşı kullandığı bir ideoloji vepolitik harekettir. Gerçek bu iken, Sivas katliamını “şeriatçıların laik-liğe karşı eylemi” olarak göstermek sermayenin ve kemalistlerin pla-nıdır, oyunudur. Amaç toplumun geniş kesimini devletin baskısıaltında tutmaktır. TC kuruluşundan bu yana dini gericiliği kendi içindebarındırmıştır. Başka bir söylemle söylersek burjuva gericiliği her türgericiliği içerir. Burjuva gericiliğin de dini gericiliğin de ortak noktasıve hedefi tarihin ileri evrimine ve devrime karşı çıkmak. Bunun için

C. Dağlı

218

Page 220: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

burjuvazi her türlü gericiliği korur. Devrim korkusu, burjuvaziyi hertür gericilikle ittifaka götürmüştür. Daha önceki yazılarımızda TC'ninbir din devleti olduğunu belirttik. Burjuva laisizmi kapitalizmin, feo-dalizme karşı mücadelesinin ürünüdür. Burjuva laisizmini kabul etmekdemek, burjuva egemenliği de kabul etmek demektir. Burjuvazi, feo-dal soylular ile sorununu çözdükten sonra, kendisini devirecek prole-tarya devrimi korkusundan ötürü, geçmişin her tür gericiliği ileuzlaşma içine girmiştir. TC, daha işin başında gerici karakterde oluş-tuğu için ve feodalizmi evrimci yoldan tasfiye ettiği için üst yapıdaher tür gerici ideolojiyi barındırmıştır. Halkların kurtuluş ve özgürlükmücadelesi geliştikçe, sermaye sınıfı gericiliğe daha sarılır oldu. Buamaçla dini faaliyetler devletin önderliğinde geliştirildi. Son dönem-lerde bütcede en çok pay diyanete ayrıldı. Gerici-faşist sivil güçlerhem ekonomik olarak ve hem de politik olarak güçlendirildi. Amaçhalkların devrim mücadelesini önlemektir.

Sivas katliamı, sermayenin, ordunun-polisin, hükümetin, mecli-sin burjuva partilerinin ve tüm sermaye çevrelerinin Kürt-Türk ve tümhalklara karşı başlattıkları “topyekun mücadele” stratejisinin bir par-çasıdır. Egemen sınıf bu tür olaylarla kendi güçlerini saflaştırıyor. Ge-rici güçler aynı “ulusal birlik” çağrılarını anti-Kürt politikası temelindeyaptılar. Tekelci burjuva güçler şoven ve anti-komünizm temelindekipolitikalarına, toplumun geniş kesimini çekmek için Sivas tipi eylem-lere yönelecektir. Bu politika burjuvazinin yeni bir politikası değildir.Yıllarca yapılmaya çalışılan şey budur. Burjuvazi emekçi kitleleri yıl-larca kendi anti-komünist politikasına ortak etmeye çalıştı. Tüm ça-balarına rağmen hedefine ulaşamadı. Tekelci sermaye emekçi kitleleridevletin diktası altında tutamıyor. Bunun nedeni burjuvazinin toplumabir şey vermemesi, tersine egemenliği sürmesi halinde toplumdan çokşey götürmesidir. Sermaye egemenliği toplumun gelişiminin önün-deki esas engeldir. Bu egemenlik yıkılmadan, yani bir toplumsal alt-üst oluş olmadan toplum ileri yönelik gelişim gösteremez.Kapitalizmin varlığından ötürü toplumun yıkım içinde olduğu ve yı-kımın her geçen gün kendini daha bariz olarak gösterdiği koşullarda,özcesi egemen burjuva sınıfın artık toplumu yönetemediği koşullarda,kitlelerin çoğunluğunu nasıl yanında tutabilir? Bu anlamda sermaye-nin yaratmaya çalıştığı anti-komünist ve anti-Kürt politika toplumdageçici bir etki yaratır. Bu etki, koşulların devrimci gidişi tarafındandarmadağın ediliyor.

Sivas ve çeşitli ilçelerde ortaya çıkan anti-komünist ve anti-Kürteylemler ve bu eylemlere katılanların yapısı bir defa daha gösteriyorki karşı-devrim yalnızca devlet güçleri ile sınırlı değildir. Karşı-dev-

Toplu Yazılar

219

Page 221: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rim güçleri devletin yanında sermaye sınıfı ve sivil dinci-faşist güçleride kapsıyor. Bu gerçek göz önünde tutulmadan doğru bir politik veaskeri strateji çizilemez. Halkların proletaryanın önderliğindeki dev-rim mücadelesi, devlet güçleri, sermaye sınıfı ve sivil gerici-faşist güç-leri ezerek zafere ulaşacaktır.

SİVAS KATLİAMINI PROTESTO EYLEMLERİYENİ BİR DÖNÜM NOKTASIDIR

Ankara, İstanbul, İzmir, Tunceli, Sivas ve diğer alanlarda yüzbin-lerce insan katliamı protesto etmek için sokaklara döküldü. KatliamTürkiye ve Kürdistan'da büyük bir öfke yarattı. Katliam ilk önce An-kara’daki kamu emekçilerinin büyük eyleminde protesto edildi veeylem Sivas katliamını protesto mitingine dönüştü. Ardından tüm il-lerde eylemler patlak verdi. Bu eylemlerin en görkemlisi Ankara'dayüzbinlerce insanın katıldığı ve meclisin taşlandığı gösteriler oldu. Bu-rada polis ve asker, kitlelerin karşısına çıkma yürekliliğini gösteremedi.Katliamın ortaklarından İnönü'nün yürüyüşten çıkartılıp kovulması,kitlelerin sermaye partilerine karşı tutumunun netleştiğini gösteriyor.Ankara'daki eylem, devrim güçlerinin tam bir gövde gösterisine dön-üştü. İstanbul'da yapılan yine yüzbinlerce insanın katıldığı protesto gös-terileri tam anlamıyla faşizme karşı devrimci bir eylem niteliğinigösterdi. İzmir'de yapılan gösteriler ve diğer illerde yapılan gösteri-lerde on binlerce insan faşizme karşı mücadele karar-lılıklarını ortaya koydular.

Sivas katliamını protesto eylemleri içerik olarak yalnızca bir “pro-testo” olarak kalmadı, eylemler devrimin kitlesel boyutlarını ve ka-rarlılığını da ortaya koydu. İstanbul'da önlerine konan tüm devletbarikatlarını aşan kitleler, Ankara'da devlete meydan okuyan devrimcitavır, devrimin bundan sonraki gelişimi açısından dönüm noktasıdır.Yüzbinlerce insanın eylemleri gösteriyor ki faşist devlet ne kadar te-röre başvurursa vursun, ne kadar katliama başvurursa vursun halkla-rımız artık susmayacaktır. Devletin giriştiği her katliam kitlelerisindirmek-susturmak bir yana daha geniş kitlelerin mücadeleye atıl-malarına yol açıyor. Halklarımız mücadele birliğini sağlayarak kur-tulmaya ve özgür olmaya kararlıdırlar.

Devrimin hareket halindeki kitlesi nicelik olarak ve nitelik olarakKürdistan'da 12 Eylül öncesi düzeyi aştığı halde, Türkiye'de Sivas kat-liamını protesto eylemleri ile, yeni olarak '80 öncesi kitleselliğe ula-şabilmiştir. Devrimin büyük bir güç olarak ayağa kalkmasımücadelenin tüm çehresini etkilemiştir. 12 Eylül koşullarında yüzlerleifade edilen kitle eylemleri, daha sonra binlerle, on binlerle ve şimdi

C. Dağlı

220

Page 222: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yüz binlerle ifade ediliyor. Çok geçmeden kitle eylemleri milyonlarlaifade edilecektir. Bu kitle eyleminin ve devrimin diyalektik gelişimi-dir.

Kitle gösterilerinde toplumun tüm ezilen kesimi temsil edilmiş-tir. Kentlerde işçiler, kamu emekçileri, öğrenciler, demokrat küçükburjuvalar, kırsal kesimde köylüler ve Kürdistan'ın ulusal ve sınıfsalgüçleri eylemlerde ortak olarak yerini almıştır. Böylece devrimin güç-leri sermayeye ve faşizme karşı mücadelede bir araya geldi.

Uzun zamandır aktif mücadelenin dışında kalmaya çalışan sa-natçılar, yazarlar, şairler, edebiyatçılar, ozanlar ve folklorcular ilk defaSivas katliamını protesto eylemine katıldılar. Bu onlar için çok önemlibir değişim ve gelişim olmakla birlikte; aynı zamanda devrimin kitletabanının da daha geniş bir zemine dayanması anlamına gelmektedir.

Öte yandan onyıllar boyu CHP'nin yani kemalistlerin yanında yeralan alevi kitlesi, Sivas katliamı ile kemalistlerin gerçek yüzünü gör-meye ve saflarını devrimin yanında tutmaya başladı. Milyonlarca al-evinin devrimin saflarında yer alması, devrimin büyümesi için çokönemlidir.

Yapılan gösterilerin en önemli yönlerinden biri de kitlelerin hızlaburjuva partilerinden uzaklaşmaları ve onlara karşı tavra yönelmele-ridir. Bu durum, karşı-devrimin toplumsal tabanının daralması; bunakarşılık devrimin toplumsal tabanının genişlemesi demektir ki bu dayaşamakta olduğumuz iç-savaşta devrimin başarısı için çok önemlibir noktadır.

SİVAS KATLİAMI VE SİLAHLI HALK MİLİSLERİTemmuz'da Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenliklerini kutlayan 1500

kişi devlet desteğindeki gerici güçler tarafından kuşatılıyor, çatışmayadönüşen karşılaşmada belli bir süre sonra karşı-devrimcilerin dahabüyük bir güç getirmesi ile üstünlük gerici güçlerin eline geçiyor. De-mokrat kitleyi dağıtan gericiler, aydınları da bir otelde kuşatıp dahasonra kitlesel olarak katlediyorlar. Tüm bunlar bilinen gelişmelerdir.Burada üzerinde asıl durulması gereken yön bu olayların bundan sonrada tekrarlanacağı ve yayılacağı gerçeği göz önünde bulundurularak,kitlelerin faşizme karşı, mücadelede nasıl davranması gerektiğidir.Pir Sultan şenliklerini kutlayan kitle hazırlıksız yakalandı. Oysaki dev-letin örgütlediği dinci-faşist kitle planlı ve örgütlüydü. Sonuçta planlıve hazırlıklı olan gerici kitle kısa sürede üstünlüğü ele geçirdi. Si-vas'taki demokratlar, devrimciler ve aleviler hem hazırlıksızdı ve hemde silahsızdı. Bu durum, devam edemez ve devam etmemeli. Devrimgüçleri ve tüm devrimci kitleler süratle silahlanmalıdır. Hem devrimci

Toplu Yazılar

221

Page 223: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

halk komiteleri biçiminde ve hem de silahlı milisler biçiminde örgüt-lenme kaçınılmaz hale gelmiştir. İç-savaşın gelişme mantığı kitlelerebunu dayatıyor. Devrim, kitleleri tüm alanlarda örgütlü davranışa çek-melidir. Derneklerin önemi devam etmekle birlikte, mücadelenin sert-leşmesi, yasa-dışı örgütlenmeleri ön plana çıkartıyor. Fabrikalarda işçikomite ve konseylerinin yanında silahlı işçi milisleri; semtlerde dev-rimci halk komiteleri, köylerde devrimci köylü komiteleri, ve yine si-lahlı emekçi köylü milisleri devrimin dayanması gereken mücadelearaçlarıdır. Bunlarla birlikte devrimci kitlelerin gerilla birliklerini des-teklemesi ve gerilla taktiklerine hazırlanması iç-savaşın önümüze ge-tirdiği bir zorunluluktur. Eğer devrim için somut hazırlıkyapmamışsak, eğer devrimin zaferi için devrimci komiteler kurma-mışsak, eğer kitleler milisler biçiminde, örgütlenmemişse, eğer kitle-ler proletaryanın önderliğinde harekete geçirilmezse ve eğerproletaryanın Leninist Partisi kitleleri devrim için örgütleyip yönlen-diremiyorsa, işte o zaman devrim, biz “gevezelik” yaparken, gözleri-mizin önünden geçip gidecektir.

Sermaye sınıfı, devleti, basını, meclisi, partileri ve sivil, faşistgüçleri ile tüm karşı-devrim, proletaryaya ve tüm halklarımıza, karşıyöneltilmiş bir silahlı güçtür; proletarya ve devrimci müttefikleri dekendisine karşı yöneltilmiş burjuva silahını etkisiz duruma getirmekiçin gücünü silahlı devrimde bulacaktır.

Devrimci Emek

Ağustos–1993

Sayı: 23

C. Dağlı

222

Page 224: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

BİRLEŞİK DEVRİM

Ezen ve egemen Türk ulusu, devlet güçleri, gerici-faşist politik vetoplumsal kurumlarıyla Kürdistan ve Türkiye halklarına karşı giriş-tiği “topyekun” saldırının kapsamını genişletti ve yoğunlaştırdı. Fa-şist devlet terörü Kürdistan'da en açık ve vahşi biçimiyle yaşanıyor.Yüz binlerce askerin katıldığı askeri yok etme harekatı sonucu bin-lerce insan toprağından göç ettirildi; binlerce insan kendi toprağındanuzaklarda yaşamaya zorlandı, zorlanıyor. Kalanlar ise her tür öldürücüsilahtan sonra şimdi de kimyasal silahların tehdidi altında bulunuyor-lar. Bilinen normal silahlarla sonuç alamayan TC, artık kimyasal silahkullanıyor. Öldürücü kimyasal silahların kullanılmasıyla pek çok Kürtgerillası ve Kürt insanı yaşamını yitirdi. TC, Saddam'ın Halepçe’deuyguladığı ve binlerce Kürt köylüsünün toplu ölümüyle sonuçlanankimyasal silahlı katliamı, Kuzey Kürdistan'da denemek istiyor. Şim-diye kadar kullanılan napalm silahı, TC'nin Kürt halkına karşı girişe-ceği kitlesel katliamın ilk adımlandır. Toplu katliama girişmebakımından faşist TC'nin, ırkçı-ilhakçı politikası ile katil Saddam'ı ge-çeceği kesindir. Faşizmin tüm hazırlıkları bu yöndedir.

Emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci sermayenin has temsilcisi T.Çiller, Kürt halkı başta olmak üzere tüm halklara karşı “tüm cephe-lerde büyük taarruz” başlatacaklarını açıkladı. TC'nin kalemşörlerin-den E. Özkök'te faşizmin sesi olan Hürriyet Gazetesi’nde devletin“balkan harbinden bu yana en büyük harekata” hazırlandığını yazıyor.Tüm bunlar Kürdistan ve Türkiye halklarına karşı sermaye ve faşiz-min girişeceği askeri saldırıların hazırlıklarının yapıldığını gösteriyor.Sürekli silahlanan devlet, bununla da yetinmeyerek kendi sivil-faşistgüçlerini de silahlandırıyor. Sivas'ta yaşanan olaylar devletin dinci-fa-şist kitleyi nasıl silahlandırdığını ve harekete geçirdiğini gösterdi. Dev-letin kendi destekçilerini silahlandırmasının Sivas'la sınırlı olmadığı

Toplu Yazılar

223

Page 225: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

açıktır. Gerici kitlenin silahlandırılması tüm alanlarda yaygınlaştırılı-yor. E. Özkök, Demirel'in sözleriyle Erzincan'ın sünni köylerini nasılsilahlandırdığını ve bunu savunduğunu açıklıyor. Şimdiye kadar alttanalta yapılan bu hazırlıklar, artık açık olarak yapılıyor ve açık olarakda savunuluyor. Sömürücü ve baskıcı kapitalist düzen, tüm toplumsalve askeri güçleriyle “topyekun saldırı” stratejisini pratiğe geçirme ha-zırlıkları içindedir.

Hükümetin kararını aldığı, ordu ve Cumhurbaşkanı’nın onayla-dığı “özel ordu” hazırlıkları sermayenin iç-savaş'ta halkları yenilgiyeuğratmak için nasıl bir yönelim içinde olduğunu gösteriyor; yoksa“özel ordu” TC ordusu yanında nedir ki? TC ordusu ve polisi sayı ola-rak yaklaşık bir milyon civarındadır. Sermaye kurmayları düşündük-leri “ordu”nun adını ne koyarlarsa koysunlar, açık olan bir gerçek var:karşı-devrim tüm toplumsal ve askeri güçleriyle mevzilenmiştir.

İlhakçı ve işgalci faşist devletin Kürt halkına yönelttiği saldırılaraçık askeri çatışma, tutsak alma, toplu işkence, tecavüz ve açık infazyöntemiyle sınırlı değil; bunun yanında gözaltında kaybetme yöntemidahil daha pek çok yönteme başvuruyor. Daha şimdiden yüzlerce insanbu şekilde kaybedildi. Yönelim bundan sonra çok daha büyük bir kit-lenin gözaltında kaybedileceğini gösteriyor.

Karşı-devrimci şoven cephenin yaptıkları, hazırlıkları ve yöne-limi böyledir. Kürdistan'ın devrim cephesinin durumu nedir? Şoven-faşist devletin ne şimdiye kadar yaptıkları ve ne de bundan sonrayapmayı düşündüğü “büyük taarruz” Kürt halkını bir adım bile geri-letmedi, bir adım geriletemedi ancak, onlarca adım ilerlemesini ge-tirdi. Onca baskıya, katliama ve saldırıya rağmen Kürt halkınınulusal-sınıfsal kurtuluş mücadelesi yeni alanlara yayılarak gelişiyor.Hareketin ulusal yönü öne çıkmakla birlikte, bu haliyle bile ulusal ha-reket “klasik” ulusal hareketlerden farklıdır. Kapitalizmin Kürdistan'daegemenliğinden dolayı, buradaki ulusal hareket tüm toplumu kucak-lamıyor. Toplum sınıflara bölünmüştür ve sınıflararası mücadelesürüp-gidiyor. Kürt burjuvaları, kendi uluslarını ezen Türk burjuvala-rıyla bütünleşmiştir; bu anlamda Kürt ulusunun ulusal hareketinin dı-şındadır ve karşısındadır. Geriye proletarya ve orta sınıflar kalıyor.Burada yaşanan yalnızca ilhakçı ve işgalci güçlere karşı bir “topye-kun ulusal ayaklanma” değil aynı zamanda iç burjuva güçlere karşıbir sınıfsal kurtuluş mücadelesidir. Böylece Kürdistan'da birçok top-lumsal ve sınıfsal çelişki ulusal çelişki ile birlikte yürüyor; mücadelede bu çelişkiler temelinde farklı içerik ve biçimlerde yürüyor. Somut-larsak: bir taraftan TC'ye karşı gerilla mücadelesi verilirken, bir taraf-tan Türkiye'yi sarsan işçi eylemleri ve memur eylemleri yapılıyor. Bir

C. Dağlı

224

Page 226: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

taraftan ulusal içerikli sloganlar atılıyor ve aynı kitle diğer taraftan sı-nıfsal içerikli sloganlar atıyor. Bu anlamda burada yürüyen mücadeleyalnızca “klasik” ulusal kurtuluş savaşı değil; esas olarak ulusal-sı-nıfsal kurtuluş savaşıdır.

Kürdistan devrim mücadelesinin gelişim seyri nedir? Mücadele-nin hem alan olarak genişlediğini ve hem de kitle olarak genişlediğinisöyledik. Mücadele, kapitalizmin ulusal çitleri yıkmasının sonucu ola-rak yalnızca Kürdistan sınırları içinde kalmayıp, Türkiye metropolle-rinde de sürüyor. Mücadele bu alanlara da kaydı. Ne Kürdistan'dakidevrim mücadelesi ne de Türkiye'deki devrim mücadelesi kendi sı-nırları içinde kalamaz ve kalmadı. Birleşik devrim mücadelesi ulusalçitleri aşarak diğer ülkelere doğru yayılıyor. Bu anlamda ne Kürdis-tan'daki devrim mücadelesi “ulusal” dır ne de Türkiye devrimi “ulu-sal çitler içinde” kalabilir; Türkiye ve Kürdistan devrimi “ulusal değil”uluslararası bir devrimdir. Kürt halkının devrim mücadelesi Kür-distan'ın yanında Türkiye'de de yürüyor. İstanbul, İzmir, Adana, Mer-sin gibi büyük illerde yaşayan Kürtler kitlesel olarak eylemlerekatılıyorlar. Bunun yanında Kürt ulusal hareketi dışında birçok dev-rimci örgütün Kürdistan'da örgütlenmesi ve mücadelesi var. Ulusalsorun, Kürdistan devriminin kalkış noktası oldu; ancak son nokta ol-mayacaktır; ulusal kurtuluş sınıfsal kurtuluş özcesi toplumsal kurtuluşmücadelesinin esas içeriğidir ve öyle kalacaktır.

Kürdistan'ın özgürlük ve kurtuluş hareketi şimdiye kadar kendiyolunda yürüyerek ve kendi özgücüyle bir noktaya kadar geldi; bun-dan sonra bu hareketin başarıya ulaşması kesinlikle Türkiye halkla-rıyla mücadele birliğine bağlıdır. Biz bunu teorik olarak söylerkenhalklar pratikte söylediğimiz şeyi yaşama uyguluyorlar bile. Ortak veaynı düşmana karşı halklar pratikte ortak karşı koyuyorlar. Kamuemekçilerinin miting ve yürüyüşüne tüm uluslardan emekçiler katıldı;yine bir milyona yakın işçinin eylemi Kürt-Türk ve tüm ulusal toplu-luklardan işçilerin katılımıyla gerçekleşti. Proletarya, kendisini milli-yetlere bölmek isteyen sermaye güçlerine rağmen, kendi içindebütünlüklü davranarak proletaryayı milliyetlere bölme oyunlarını boşaçıkartıyor. Ezen ulus şovenizmi proletaryanın kendi içinde bütünlüklüve enternasyonalistçe davranmasını önleyemiyor. Birleşik devrim,uluslararası bir devrim olarak tüm uluslardan proleterlerin enternas-yonal mücadelesi ve örgütlenmesiyle zafere ulaşacaktır.

“Bir sınıfın, diğer sınıf üzerindeki baskısını ortadan kaldır, birulusun, başka ulus üzerindeki ulusal baskısı da sonar erer” biçimdekimarksist gerçekten hareket eden devrimci proletarya en sıkı ve mer-kezi birliğini gerçekleştirerek amacına ulaşacaktır.

Toplu Yazılar

225

Page 227: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Tekelci sermaye, çöküşe giden kapitalist düzeni, kendi ekonomikve her tür sınıfsal ayrıcalıklarını korumak için Kürdistan'da olduğugibi Türkiye'de de tam bir vahşet uyguluyor. Operasyonlar operas-yonları izliyor, işkence, tutsak alma, açık infaz, gözaltında kaybetme,sosyalist basını ve kitle örgütlerini susturma girişimi birbirini izliyor.Kentler faşizmin tam bir kuşatması altında tutuluyor. Sermaye sınıfı-nın “topyekun mücadele” adını verdiği “büyük taarruz” tüm cephe-lerde sürüyor. Bu strateji doğrultusunda kentlerdeki resmi ve sivil tümfaşist güçler tam bir bütünlük içinde devrime karşı saldırıya geçmişdurumdadır. Örnek olarak polis, devrimcilere yönelik bir açık infazdenen katliama başvurduğunda, hemen tüm sivil polis, MHP'li vedinci-faşistler toplanıp ortak tezahüratta bulunuyorlar. MHP ve diğerfaşistler devlet eliyle örgütlendiriliyor ve silahlandırılıyor. Öte yandanşimdiye kadar güya “laik devlete” karşıymış gibi görünen RP, artıkkendisinin de dayandığı ve beslendiği, kapitalist düzen yıkılış süre-cine girince, karşı olduğunu söylediği “laik devletle” birlikte devrimekarşı ortak tavra girdi. Maskeler artık düştü, herkesin gerçek yüzü or-taya çıkıyor. Tüm karşı devrim halklara karşı “büyük taarruz” içinde-dir.

Sermaye ve faşizm cephesi, halkların birleşik devrimini önlemekiçin Türkiye proletaryasının sınıfsal mücadelesi ile Kürt halkının ulu-sal-sınıfsal hareketini birbirinden koparmaya çalışıyor. Bunun için birkere daha Türk-İş eliyle proleterleri pasifizme itti. İşçilerin yaygınla-şan eyleminden korkan sermaye, kendi uşakları olan sendikacılar va-sıtasıyla bu eylemin önüne geçmeye çalıştı. Burada amaç, Kürtözgürlük ve kurtuluş hareketini yalnız bırakıp boğazlamaktır. Tekelcisermaye ve tüm gerici güçler, şimdiye kadar Kürt halkının ayağa kalk-masından çok korktular, ama asıl olarak Türkiye proletaryasının veKürt halkının ortak davranmasından korkuyorlar. Bunun için tüm güç-lerini kullanarak işçilerin eyleminin önüne geçmeye çalıştılar. Burju-vazinin çanak yalayıcısı Bayram Meral’in işçileri satmanın birgerekçesi olarak halkların yükselen mücadelesini göstermesi, kendisözleriyle (burjuvazinin ağzıyla) “terör”ü göstermesi karşı-devriminbir ayağının da sarı sendikalar olduğunu gösteriyor. Bunun için fa-şizme ve sermayeye karşı mücadele sarı sendikalara karşı mücadele-den ayrı tutulamaz. Burjuva sendikacılar kesinlikle sermayecephesindeler, karşı-devrim cephesindeler.

Türkiye proletaryası eğer kendi zaaflarından arınırsa, devrim mü-cadelesi daha ileri noktalara gidebilir. Proletarya, sermayenin ve fa-şizmin saldırılarına yetirince aktif olarak karşı koymuyor. Sermaye vefaşizm ise bundan cesaret alarak saldırılarını daha da artırıyor. Somut

C. Dağlı

226

Page 228: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kanıt açık infazlardır, gözaltında kaybetmelerdir. Emekçi sınıf açık in-fazlara ve gözaltında kaybetmelere karşı açık ve aktif tutum almadığıiçin, faşistler-ordusu katliamlarını sürdürüyor. Büyük proleter komü-nist G. Dimitrov'un belirttiği gibi “Eğer faşizm yaptıklarının cezasınıgörmezse, bundan cesaret alarak saldırılarını on kat daha artırır”. Tür-kiye'de olan da budur. Devrimciler bireysel olarak faşistlere karşı ce-zalandırma eylemlerine girişmesine rağmen, esas olarak emekçikitleler kitlesel olarak bu cezalandırma eylemine yönelmediler. Fa-şizm yalnızca bir tek dilden anlar: o da kitlesel şiddettir. Şimdiye kadarbu konuda atılan adımlar çok cılız ve etkisizdir. Yapılması gerekenaçıktır: faşizmin her açık infazına ve gözaltında kaybetme ve diğerkatliamlarına karşı açık sokak gösterileri ve sokak çatışmaları düzen-lenmeli. En azından başlangıç olarak devrimci güçler ortak olarak güç-lerini açık sokak çatışmasına yöneltmelidir. Bunun potansiyeli devardır, haklı nedenleri de. Barışçıl ılımlı gösteriler etkin olmuyor. Fa-şist güçlere, polise açık olarak bir ders verilmeli. Bunun için proleterkomünistler olarak tüm gücümüzü ortaya koymaya hazırız.

Bu konuda bir fikir versin diye iki örnek verelim. İlki 12 Mart'taTHKO ve THKP-C’nin faşizme karşı takındıkları ortak devrimci dav-ranıştır. İki devrimci örgüt birbiriyle devrimci dayanışmanın iyi veileri bir örneğini verdiler. Bu örnek daha sonra devam ettirilemedi.Diğer örnek, 70'li yılların ortalarında üç öğrencinin MHP'li faşistlercekatledilmesini protesto amacıyla on binlerce kitlenin üniversite işgal-leri içinde ortaya koyduğu aktif tutumdu. On binlerce insan faşist kat-liamı protesto eyleminde İstanbul Kocamustafapaşa'da saatlercepolisle silahlı çatışmaya girdi. Devrimci kitlenin kararlı tutumu so-nucu polis geriledi ve ordu temsilcileri devreye girdi. Yapılan açık da-yatma sonucu ordu temsilcisi devrimci kitleye yol açtı. Bu eylem tümemekçi kitle üzerinde büyük bir moral etki yarattı. Bugün de potansi-yel olarak o günkü güce sahibiz ve belli noktalarda ilerdeyiz. Yeni ilerive devrimci örnekler yaratmak için tüm koşullar uygundur. Yeter kipratikte mücadele birliği içinde olalım. Devrimci güçlerin faşizmekarşı devrimci dayanışma içinde olması gerekiyor. Aynı zamanda tambir devrimci disiplin içinde olmamız gerekiyor. Yaşanan bir olaydanyola çıkarak görüşlerimizi somutlaştıralım. Devrimci Sol savaşçılarıSinan Kukul, Sabahat Karataş ve diğer devrimciler açık infaz yönte-miyle katledikleri zaman, kuşatma saatlerce sürdü, ancak bu süreiçinde her hangi bir yardım gitmedi, yalnız kaldılar ve eli kanlı faşist-ler ordusu tarafından katledildiler. Burada DS eleştirilmiyor. Bu olaybundan sonra da tekrarlanabilir. Yapılması gereken tam bir devrimcidayanışma ve sıkı ilişki içinde kuşatılan devrimcilerin yardımına koş-

Toplu Yazılar

227

Page 229: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

maktır ve kuşatmayı yarmalarına yardımcı olmaktır. Bunun yanındamevcut devrimci potansiyele dayanarak işkence merkezlerine saldır-mak olanaklıdır. Artık mücadeleyi bu aşamaya çıkarmalıyız. SivasKatliamını protesto eylemlerinde sokağa dökülen kitlenin durumu gös-teriyor ki, bu potansiyele sahibiz. Yeter ki bir örnek yaratalım, yeter kidevrimin tali değil esas sorunlarıyla uğraşılım.

Toplumsal ve politik ortam bizden yanadır. Kürt halkı ayaktadır,emekçi kitleler sık sık ayağa kalkıyorlar. Devlet özelleştirme operas-yonu ile on binlerce işçiyi işsizliğe ve açlığa mahkum etmek için gi-rişimlerini başlattı. Bu demektir ki bundan sonra on binlerce işçi veailesi sokağa dökülecek ve fabrikaları işgal edecektir. Kesinlikle söy-leyebiliriz ki, on binlerce insanın işsiz bırakılması sosyal bir alt-üstoluşu hızlandıracaktır. Sermaye ve faşizm uygulamalarıyla çok dahageniş bir kitleyi karşısına aldı. Emekçi kitleler devrim doğrultusundailk adımları atıyorlar. Eğer proletaryanın bilincini körelten ekono-mizmi yenebilirsek, devrimci mücadele daha ileri gidecektir.

Karşı-devrim, iç savaşı tüm alanlara yaydı. İç savaş tüm sınıflarıetkisi altına aldı ve kapışmaya soktu. Devrimci durum olgunlaşarakyoluna devam ediyor. Kürt halkı ayakta, Türkiye emekçi sınıfları sıksık ayağa kalkıyorlar, artık yüz binler sokağa dökülüyor. Kitlelerin hu-zursuzluğu ve öfkesi derinleşiyor, mücadele sertleşiyor. Bu koşullardatüm hazırlıkların iktidarın ele geçirilmesine yöneltilmesi temel görevdurumundadır. Devrimin ikincil sorunlarıyla devrimi öldürmeyelim.Devrimi zafere ulaştırmak ve bunu bir devrimci iktidarla taçlandır-mak için devrimin araçlarından biri olan Devrimci halk komiteleri vesilahlı halk milislerini örgütlemeliyiz. Filistin Taşlı devrimi bu tip ko-miteler üzerinde yükseliyor, Kürt halkının devrim mücadelesi bu tiparaçlara dayanıyor. Emekçi halkın milisler biçiminde örgütlenmesidevrimini yapmış birçok ülkede yaşanan örnekler olmuştur. Faşizmintüm toplumsal güçleriyle örgütlenmesi, halkın da silahlı milisler biçi-minde örgütlenmesini daha da zorunlu duruma getirmiştir. Erzincan'daolduğu gibi devletin sunni köyleri silahlandırması, bizim de emekçi-lerin silahlanması için çabalarımızı yoğunlaştırmamızı gerektiriyor.

Devrim silahlanmış halklara dayanırsa zafere ulaşır.

Devrimci Emek

Eylül-Ekim–1993

Sayı: 24

C. Dağlı

228

Page 230: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ORTADOĞU VE FİLİSTİN DEVRİMİ

Ortadoğu dünyanın pek çok köşesi gibi kapitalizmin egemen ol-duğu bir alandır. Burada gelişim düzeyleri birbirinden farklı olan bir-den çok ülke ve o kadar da halk yaşar. Ortadoğu'da en yoğun olarakyaşayan ulus Araplardır. Bu anlamda Ortadoğu “sorunu” belli bir an-lamda “Arap sorunu” olarak bilinir. Burada tek bir ulus olan Arapulusu onlarca devlete ve ülkeye bölündü. Bu durum emperyalizminegemenliği koşullarında, yine emperyalizmin çıkarları doğrultusundagerçekleşti. Arap ulusu devletlere bölünmekle kalmadı, bölünen dev-letler uzun süre birbirleriyle “düşman” oldular. Bizi burada ilgilendi-ren yön, Ortadoğu'daki gelişmelerin bölünmüş, parçalanmış da olsaArap devletlerini yakından ilgilendirdiğidir. Somutlarsak Mısır, Libya,Fas, Tunus, Kuzey Afrika devletleri olmakla birlikte kendilerini herzaman Ortadoğu'nun bir parçası olarak görmüş ve öyle davranmışlar-dır. Filistin sorunu ile ilgilenmeyen Arap devleti yoktur. İşte bununiçin Ortadoğu'daki tarihsel gelişmeler belli bir ölçüde Arap sorunu ola-rak meydana gelmiştir.

Tarihsel olduğu kadar, sosyal bir gerçekliktir ki Ortadoğu'daArapların yanında başka uluslar da yaşar. Bunlar, Kürtler, Yahudiler,Farslar ve eğer Türkiye'yi de bu bölgeden sayarsak Türkler ve diğerhalkalarımız da Ortadoğu halkları arasında sayılırlar. Böyle olunca Or-tadoğu denilen bölge onlarca devleti, ulusu ve halkı kapsıyor.

Herkesin bildiği şeyi, bölgenin ekonomik olarak zengin rezervleresahip olduğunu belirtmeyeceğiz. Burada üzerinde durulması gerekenşey bölgede egemen olan kapitalizm ve yol açtığı sonuçlardır. Kapi-talizm Ortadoğu'da tüm alanlarda ve ülkelerde aynı düzeyde gelişme-miştir. Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasası Ortadoğu'da işliyor. Herbölge ülkesi birbirinden farklı gelişmişlik düzeyine sahiptir. Ekono-mik ve politik gelişimde eşitsizlik, kapitalizmin yasasıdır ve bu yasa

Toplu Yazılar

229

Page 231: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kendini Ortadoğu'da da göstermiştir. Bu anlamda “Ortadoğu sorunu”diye bütünlük gösteren bir sorun yoktur ve olmamıştır hiç bir zaman.Her kapitalist ülkenin “sorunu” diğerlerinden farklı olmuştur. Yine ka-pitalizmin farklı ülkelerdeki farklı gelişimi sonucu, tüm Ortadoğu böl-gesini kapsayan bir “toplu devrim”de tam bir ütopyadır. Bir taraftaOrtadoğu halkları ve diğer tarafta emperyalizm diye bir durum yoktur.Emperyalizm bu bölgede ne dış güçtür ne de tüm ülkeler karşısında-dır. Her ülkenin emperyalizmle ilişkileri birbirinden farklılık gösterir.Emperyalizmin bölge ülkelerindeki egemenliği yalnızca kendi gücünedayanmıyor aynı zamanda bölgedeki işbirlikçi burjuvalara dayanıyor.Emperyalizmin egemenliği kapitalizmin bölgede egemenliğine ve iş-birlikçi burjuvaların varlığına ve egemenliğine dayanıyor. O halde bu-rada söz konusu olan yalnızca anti-emperyalizm değildir, devrimkonusu olan aynı zamanda anti-kapitalizmdir. Arap devrimcilerininsöylediği gibi devrim mücadelesi aynı zamanda da “dıdı-recai” dir,yani gericiliğe karşıdır, buradaki gericilik Arap burjuva gericiliğidir. Ohalde bölgede “toplu devrim” olmayacağı gibi “toplu bir mücadele”desöz konusu değildir. Devrim mücadelesi farklı ülkelerde farklı geli-şim gösteriyor.

ARAP MİLLİYETÇİLİĞİBu yüzyılın ortalarından itibaren Ortadoğu'yu etkileyen politik

akımlardan ilki Arap milliyetçiliğidir. Arap milliyetçiliği tüm milli-yetçi akımlar gibi burjuva milliyetçiliğidir. Mısır'da “Nasırcılık” biçi-minde ortaya çıkan politik hareket tam bir Arap milliyetçiliğidir. Arapmilliyetçiliği ya da Arap ulusal uyanış hareketi yalnızca Nasır hareketiile sınırlı değildir. Libya'daki Ömer Muhtar hareketi de Arap ulusalhareketidir. Arap milliyetçiliği giderek kendini tüm Arap ülkelerindegösterdi. Ancak Arap milliyetçiliği tüm Arap ülkelerinde toplu bir uya-nış yaratmadı. Burjuva milliyetçilik ya da kendi pazarına sahip çıkmahareketi Arap ülkelerinde farklı gelişim ve biçimler gösterdi. Burjuvamilliyetçiliğin Suriye ve Irak'taki adı BAAS hareketidir. BAAS hare-keti her iki ülkede on yıllardır iktidardadır. Arap burjuva hareketi taişin başında emperyalizmle ilişki içerisinde ve gerici temelde ortayaçıktı. Buradaki Arap gericiliğinin bir burjuva gericilik olduğunu söy-ledik. Gericilik yalnızca bu ülkelerin müslüman oluşlarından ileri gel-miyor. Tarihin evrimine karşı direnen burjuva üretim ilişkilerindenkaynaklanıyor. Burjuva gericiliği doğası gereği her tür gericiliği deiçerir. Buralardaki burjuva milliyetçilik hareketi işin başında kitlelericoşturmakla birlikte, ülkelere bağımsızlık getirmedi. Ülkelerin ba-ğımsızlığı görecelidir. Esas olan yan ise emperyalizme bağımlılıktır.

C. Dağlı

230

Page 232: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Arap burjuva milliyetçiliği emperyalizmle ilişki içerisinde geliş-mekle birlikte, uzun yıllar kitleler üzerinde iz bıraktı. Nasırcılığın halenFilistinliler içerisinde “yaşaması” bu izlerin etkisini gösteriyor. Türki-ye'de burjuva gericiliği olan Kemalizm nasıl kitleler üzerinde on yıl-larca iz bıraktıysa aynı biçimde, Arap gerici burjuva politik hareketleride kitleler üzerinde halen devam eden izler bıraktılar. Arap burjuvagericiliği olan milliyetçilik ve bunun somutlandığı devletler emper-yalizme karşı değil, Arap halklarının devrimci eylemine karşıdırlar.Arap milliyetçiliği emperyalizmi değil, halkların mücadelesini vuru-yor.

DEVRİMCİ ULUSAL KURTULUŞ HAREKETLERİTüm Ortadoğu halklarını derinden sarsan ulusal kurtuluş hare-

keti; modern ulusal kurtuluş hareketi olan Filistin devrimiydi. Filistinhareketi geleneksel Arap hareketlerinden tamamen farklı gelişim gös-terir. Bu farklılık kendini şu sloganlarla gösterir: “Emperyalizme, Si-yonizme ve Arap Gericiliğine Karşı Mücadele”. Bunun için Filistinhareketi ulusal-devrimcidir. Ortadoğu'da Filistin devriminin de etki-siyle ulusal-devrimci hareketler giderek tüm alanlara yayıldı. DofarUlusal Kurtuluş Hareketi, Umman Ulusal Kurtuluş Hareketi, KörfezÜlkeleri Ulusal Kurtuluş Hareketleri ve Lübnan'daki devrimci ulusalhareketler on yıllardır Ortadoğu'daki mücadeleye damgasını vuruyor.

Mücadele düzeyinde olduğu gibi örgütlülük düzeyinde de ulusalkurtuluş hareketleri bölgenin en etkin örgütleridir. Bilindiği gibi bun-ların içinde en etkin olanları Filistin örgütleridir. Filistin örgütleri kur-tuluş örgütleri statüsü içindedirler. Komünist partisi de olmakla birlikteFilistin'de en etkin olan ulusal kurtuluş örgütleridir.

KOMÜNİST HAREKETLEROrtadoğu'da komünist hareket 60'lı yıllardan sonra ortaya çıkan

ulusal kurtuluş hareketlerinden daha uzun bir tarihi geçmişe sahiptir.Bunlardan Irak Komünist Partisi, Suriye Komünist Partisi, Suudi Ara-bistan Komünist Partisi uzun bir geçmişe sahiptirler. Tamamlamaktaolduğumuz yüzyılda komünist hareket Ortadoğu'nun tarihinde kesinbir olgu oldu. Komünist partiler on yıllarca mücadele yürüttüler. Uzunbir tarihi geçmişe sahip olmakla birlikte ve önemli mücadele biriki-mine sahip olmakla birlikte komünist partileri gelişmenin gerisindekaldılar. Birçoğu bugünkü burjuva diktatörlüklerinin destekçisi oldu.Suriye'de, Suriye Komünist Partisi, Hafız Esat'ı nasıl iktidara taşıdıysaaynı biçimde Irak'ta Irak Komünist Partisi Saddam Hüseyin'i iktidarataşıdı. IKP, Saddam'ı iktidara taşırken, onu Ortadoğu'nun “Castro’su”

Toplu Yazılar

231

Page 233: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

diye ilan etti. Saddam Ortadoğu'nun “Castro’su” olmadı ve olamazdı.Ne Saddam “Castro” oldu ne de Irak “Küba” oldu. Olan şey Saddam'ınönderliğindeki burjuva hareketidir, burjuva diktatörlüğüdür.

Bölge komünist partileri burjuva partilerinden örgütsel olarak ba-ğımsız kaldılar ancak politik olarak hepsi burjuvazinin egemenliği al-tında kaldı. Burjuva egemenliklerinin hegemonyasını kırmak veparçalamak için mücadele etmek yerine, kendileri, bu hegemonyanınaltına girdiler. Bu da Suriye Komünist Partisinde görüldüğü gibi büyükbir çürüme getirdi. Suriye Komünist Partisi düzen içi parlamenterist birpartidir. Çoğu kez, BAAS iktidarı karşısında örgütsel bağımsızlığınıbile koruyamıyor. Suriye yönetimi ne zaman bunalıma düşse ve bubunalımı değerlendirecek bir ortam ortaya çıksa o zaman BAAS par-tisi hemen harekete geçip, komünist partiyi bölüyor. Böylece BAASburjuva egemenliği güvence altına alınmış oluyor. Açıktır ki bölge-deki komünist partilerin tümü SKP gibi değildir, ancak onlar da birKomünist partiden beklenen tutumu ortaya koymuyorlar. Bunlarıniçinde de en etkin olan ve savaşçı özelliğe sahip olan Lübnan Komü-nist Emek Örgütü’dür. LKEÖ on yıllardır Lübnan'da Siyonizme vegerici güçlere karşı savaş veriyor. Bu devrimci örgüt Lübnan'ın İsrailtarafından işgali sırasında son derece yürekli bir mücadele ortayakoydu. .

Ortadoğu'nun devrimci dinamizmi buradaki çürümüş komünisthareketin dışında devrimci karakterli komünist örgütlenmeler yarat-maya müsaittir. Lübnan Komünist Emek Örgütü tipi devrimci örgüt-lerin sayısının çoğalması ve mücadeleye damgasını vurmasıkaçınılmazdır. Oysaki on yıllardır, komünist partileri de etkileyen kur-tuluş hareketleri oldu. Buradaki devrimci kurtuluş hareketleri deyimyerindeyse mücadelenin motoru oldular. Küçük burjuva devrimci ha-reketlerinin geldiği nokta ve kapitalizmin gelişimi yeniden işçi sınıfınıöne çıkartıyor. Ortadoğu yeniden proletaryanın sesleri ile çalkalana-caktır.

FİLİSTİN SORUNUOrtadoğu'da son otuz yılda tüm gelişmeler Filistin sorunu etra-

fında gelişti. Filistin sorunu böylece Ortadoğu'nun odağına yerleşti.67 Arap-İsrail savaşı ve 73 savaşı hep Filistin sorunu etrafında gün-deme geldi. Esas olarak otuz yıldır Ortadoğu'yu derinden sarsan şeyFilistin, devrimidir. Son olarak emperyalizm, Arap burjuvazisi ve İs-rail siyonizminin çıkarları doğrultusunda imzalanan anlaşma ile de Fi-listin sorunu çözülmedi ve “sorun” olmaya devam ediyor. Olan şeyFilistin sorununun biçim değiştirmesidir, özü ise çözülmeden duruyor.

C. Dağlı

232

Page 234: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Filistin sorununun ve mücadelesinin özet gelişimi:Bilindiği gibi her şey siyonizmin emperyalizm ve BM’nin dene-

timinde Filistin Arap topraklarına yerleşmesi ve buradaki siyonist dev-leti kurması ile başladı. Siyonizmin işgali ile birlikte büyük bir Filistinkitlesi kendi topraklarından sürüldü. Arkasından 67'de yeni bir işgallede Filistin'in tamamı işgal edilmiş oldu ve yine on binlerce insan sür-gün edildi. Tüm işgal sonucu Filistin Arap halkının esas nüfusu kenditopraklarından sürüldü on yıllardır milyonlarca Filistinli kendi top-raklarından uzakta sürgün yaşamı sürdürüyor. İsrail'in işgaline karşıdaha önce çeşitli direnme eylemleri olmakla birlikte esas olarak ör-gütlü Filistin hareketi 65'ten sonra başlar, siyonizme karşı ilk ciddieylem 67'de içerde başlar ve El-Fetih bu hareketin çocuğu olarak or-taya çıkar. Filistin hareketi direnme temelinde kendi topraklarında gün-deme gelince, bu gelişme siyonizmi, emperyalizmi olduğu gibi Arapgericiliğini de endişelendirir. Filistin direnme hareketinin tüm Filis-tin'e ve Arap ülkelerine yayılmasını engellemek için El-Fetih hareke-tinin liderliğine Yaser Arafat getirilir. Arafat tüm devrimciFilistinlilerin söylediği gibi emperyalizm ve Arap gericiliği tarafındanFilistin hareketini bloke etmek için dışarıdan bu hareketin önderliğinegetirilmiştir. Burada söz konusu olan bir Arap devrimcisinin Filistin'inkurtuluşu için harekete katılması değildir; olan şey bir uzlaşmacınınhareketin önderliğine getirilmesidir. Yaser Arafat önderliğinin tüm uz-laşmacı çabalarına rağmen El-Fetih mücadeleye uzun bir dönem dam-gasını vurdu. Daha sonra ise kaçınılmaz olan parçalanma gündemegeldi. Şunu söylemek gerekir ki Filistin direniş hareketi 70'li yıllar-dan sonra esas olarak ülke toprakları dışına kaydı. Filistin hareketininbölünmesi toplumsal olarak aynı temeller üzerinde gerçekleşti. Yal-nızca bir farkla ki Arafat önderliğindeki El-Fetih dışındaki devrimciörgütler temelde küçük burjuva güçlere dayandılar. Arafat önderliğiise büyük ölçüde Filistin burjuvalarına dayanıyor.

El-Fetih daha sonraki tüm örgütlerin anasıdır. Devrimci örgütlerEI-Fetih'in bağrında yeşerdiler ve ayrıldılar. El-Fetih en son olarakEbu Musa önderliğindeki İntifada (ayaklanma) örgütünü bağrındançıkardı. Böylece Habbaş önderliğindeki Halk Cephesi, Havatme ön-derliğindeki Demokratik Cephe, Ahmet Cibril önderliğindeki Filis-tin'in Kurtuluşu İçin Genel Komutanlık, Ebu Nidal, önderliğindekiCephe Nidal El-Fetih'in bağrında doğdular ve giderek farklı örgütleredönüştüler. Bunların dışında Filistin Komünist Partisi de bulunuyor.Bu örgütlerin büyük çoğunluğunun oluşturduğu FKO tüm ulusal ha-reketin en geniş cephe birliği oldu. Filistin kurtuluş hareketi, burjuva-zisinden, küçük burjuvazisine ve proleterine kadar tüm ulusal güçleri

Toplu Yazılar

233

Page 235: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kapsadı. Aynı zamanda bu sınıflar arasında sürüp giden iç mücadelesöz konusudur.

Filistin örgütleri mücadele hedefleri bakımından da birbirindenfarklılık gösterir. Arafatçılar ve Arap devletlerinin çoğu da ayrı gö-rüştedir; siyonizmin 67'de işgal ettiği topraklardan çekilmesi buradaözerk bir Filistin yönetiminin kurulması. Her ne kadar Arafat bağım-sız Filistin'den söz ettiyse de esas politikası bugün geldiği yer olmuş-tur. Devrimci Filistin örgütleri ise siyonizmin yıkılması Filistintopraklarında bağımsız ve demokratik bir Filistin devletinin kurulması,Yahudi halkının bu devletin altında yaşaması ve tüm demokratik hak-larının güvence altında olması. Böylece her politika kendi hedefleridoğrultusunda çözüm yolu aradı. Arafat Filistin devrimine ihanet edipFilistin davasını satarken; buna karşı devrimci örgütler, devrimci he-defleri doğrultusunda ilerliyorlar:

Filistin halkı mülteci olarak hemen hemen her Arap ülkesindeyaşar, bugün Ürdün nüfusunun esas çoğunluğu Filistinlidir. Bu durumbir taraftan Filistin devriminin tüm Arap ülkelerine yayılmasını geti-rirken, öte yandan, Filistin, mücadelesine tüm Arap devletlerinin ka-rışmasını da getirdi. Öyle ki Filistin hareketine karışmayan Arapdevleti yoktur. Her Arap devleti Filistin sorununu kendi çıkarları yö-nünde kullanmaya kalkmıştır. Gerici Arap devletleri yalnızca Filistinhareketini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya kalkışmakla kal-mıyor, devrimci-ulusal hareketini emperyalizm adına da kontrol al-tında tutuyorlardı. Arap devletlerinin temel korkusu ise Filistindevriminin tüm Ortadoğu'ya yayılmasıydı. Bunu önlemek için zamanzaman büyük kıyımlar bile yaptılar. Bunların bilinenleri Ürdün dev-letinin yaptığı “Kara Eylül” katliamı ve Suriye'nin yol açtığı Tel-Zaa-tar katliamıdır. Filistinlilerin belirttiği gibi şimdiye kadar siyonizmdençok Arap devletleri tarafından kıyıma uğradılar. Arap devletlerininyaptığı katliamlarda ölenlerin, siyonizmin yaptığı katliamlarda ölen-lerden daha çok olduğu tüm Filistinliler tarafından bilinir. Pek çok Fi-listinli gerillanın göğsünde Arap yarası vardır. Eğer Arap devletleriolmasaydı, eğer onların engelleri olmasaydı Filistin devrimi çoktanzafere ulaşırdı. Bunu çok iyi bildikleri için Filistinli devrimciler ver-dikleri mücadelenin aynı zamanda Arap gericiliğine de karşı olduğunubelirtirler.

Tüm Filistin devrim mücadelesinin gelişimine bir göz attığımızdagöreceğiz ki Filistin devrimi tüm Ortadoğu halkları üzerinde derinizler bırakmıştır. Bu devrim Ortadoğu'nun isyan ateşi, meşalesi oldu.Emperyalizm, siyonizm ve Arap gericiliği hep birlikte bu isyan ateşinisöndürmek için çok uğraştılar ancak başaramadılar. Filistin devrimi

C. Dağlı

234

Page 236: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yoluna devam ediyor.Dünya devrim tarihine “Taşlı Ayaklanma” diyegeçecek olan Filistin İntifada'sı şimdiye kadar verilen silahlı mücade-lenin çocuğu olarak doğdu. Silahlı mücadele Filistin devriminin hepkaldıracı oldu. Gerilla mücadelesi veren Fedailer'in verdiği silahlımücadele olsun, halkın milisler biçimindeki mücadelesi olsun, Filis-tin devrimi esas olarak zora dayanmıştır ve zora dayanarak zafere ula-şacaktır. Fedai mücadelesi tüm Ortadoğu'da kesin bir olgu oldu. FedaiFilistin demektir. Türkiye ve Kürdistanlı devrimciler olarak fedai mü-cadelesinin derin anlamını, büyük devrimci karakterini ve kararlılı-ğını gözlerimizle gördük ve içinde yaşadık. Buna dayanaraksöylüyoruz ki bu halk, bağrından bu fedaileri çıkaran bu yiğit halk,önünde sonunda zafere ulaşacaktır. Bu zafer aynı zamanda tüm Orta-doğu'nun zaferinin başlangıcı olacaktır.

KÜRDİSTAN SORUNUFilistin sorunu gibi Ortadoğu'nun en önemli ve öne çıkan sorun-

larından biri de Kürdistan sorunudur. Filistin sorunu çözüldüğü içinKürdistan sorunu öne çıkmadı. Bir kere Filistin sorunu çözülmedi,diğer taraftan Kürdistan sorunu kendi iç dinamiklerine dayanarak öneçıktı. Hiç şüphesiz arada ilişki ve etkilenme vardır ancak belirleyiciolan iç dinamiktir.

Kürt ulusal hareketi Ortadoğu'nun en eski ulusal hareketlerindenbiridir. Bu hareketin kökleri geçen yüzyılın ortalarına dayanır. AncakKürt ulusal hareketi esas gelişmesini içinde bulunduğumuz yüzyılıniçinde gösterir. Kürdistan parçalanmadan önce Kürt-ulusal hareketitüm Kürdistan'ın alanlarında görülürken, parçalanmadan sonra hare-ket tek tek parçalarda meydana geldi. Tüm bölünmüşlüğe rağmen herparçadaki ulusal hareket diğerlerini etkilemiştir. Kuzey Kürdistan'daŞeyh Sait önderliğindeki hareket, Zilan ayaklanması, Koçgiri ayak-lanması ve Dersim ayaklanması, Doğu Kürdistan'daki ayaklanma ve1946'da Doğu Kürdistan'da kurulan Mahabad Cumhuriyeti; hepsi böl-gedeki ilhakçı devletler tarafından ezildiler. Kürdistan'da arka arkayagelen yenilgilerin ardından 65'li yıllara kadar yaprak kımıldamadı.65'ten sonra Barzani'nin KDP'sinin mücadelesi ve 71'deki özerklik an-laşması tüm Kürdistan parçalarını derinden etkiledi. Kuzey Kürdis-tan'da Kürt ulusal hareketi en yoğun mücadele dönemini 12 Eylül'densonra gösterdi. Kuzey Kürdistan'daki mücadelenin öne çıkması ileKürdistan sorunu Ortadoğu'nun en önemli sorunlarından biri olaraköne çıktı ve Kürdistan sorunu bundan sonra da çözülene kadar Orta-doğu'nun öne çıkan sorunlarından biri olmaya devam edecektir.

Filistin hareketinden farklı olarak tüm Kürdistan parçalarını kap-

Toplu Yazılar

235

Page 237: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sayan bir Kürt ulusal hareketi yoktur. Bunun nedeni Kürdistan'ın par-çalanması ve her parçanın farklı devletlerce ilhak ve işgal edilmesi herparçadaki ekonomik durumun egemenliği altındaki ülkenin ekonomi-lerine göre biçimlenmesidir. Tüm parçalardaki hareketler arasında birilişki olmakla birlikte bu ilişki ortak bir mücadeleye dönüşemiyor.Bunun koşulları da yoktur. Bir kere her parçadaki ulusal hareket farklı,önderlik ve hedefler temelinde gelişiyor. Örnek olarak İran ve lrak'takiKürt ulusal hareketi burjuva önderlik tarafından yürütülüyor ve hedefibağımsızlık değil, özerkliktir. Her iki parçadaki hareketin sloganışudur: “İran'a Demokrasi Kürdistan'a Özerklik”, “lrak'a DemokrasiKürdistan'a Özerklik” bunun anlamı açıktır. Bu devletlerin egemenliğialtında kalmaya devam etmek demektir. Çünkü özerkliğin anlamıbudur. Kuzey Kürdistan kapitalizmin gelişmişliği açısından diğer par-çalardan daha ilerdedir. Mücadelede hem hedef bakımından ve hem deönderlik bakımından ilerdedir. K.Kürdistan'da ki ulusal-devrimci ha-reket Kürt ulusunun özgürlüğünü istemektedir ve bunun için müca-dele vermektedir. Ancak Kürt örgütlerinin geldikleri nokta olan “TCile Federasyon” noktası şimdiye kadar verilen devrimci çizgiden uzak-laşma demektir. Çünkü Federasyon önerisi her şeyden önce TC'yi varsayıyor. Bu da TC ile uzlaşma demektir. Parçalardaki mücadele kendiyolunda ilerliyor.

Kürt ulusunun kendi parçalanmışlığına son vermek ve birleşmekhedefi var. Ancak diyoruz, bunun nasıl olacağı şimdiden belirlene-mez. Bir kere her parçanın kurtuluşu, söz konusu ilhakçı ülkenin halk-ları ile birlikte olacaktır. Öte yandan, bu kurtuluş kapitalizmin herparçada farklı gelişmiş olmasından ötürü, farklı zaman ve yollarda ola-caktır. Belki de tek bir Arap ulusunun onlarca devlete bölünmesi ör-neği gibi, Kürt ulusu da her parçada bir devletle sonuçlanabilir. Belkide sosyalist Kore ve Kapitalist Kore gibi nitelik olarak farklı devlet-lere bölünebilir. Bunların tümü mümkündür. Bunun için Kürdistan'ınbirliği sorunu önceden nasıl olacağı belirlenemez. Bir gerçek var kialtını çizelim: Kürt ulusu ancak sosyalizm temelinde birleşebilir. Yal-nız sosyalizm bunu başarabilir.

Konumuz Ortadoğu genelinde Kürdistan sorunu olduğu için dahafazla detaylara inmeyeceğiz. Bu konudaki temel yaklaşımlarımız bi-liniyor. Şunu kesinlikle söyleyebiliriz: Kürt ulusu özgür olmaya ka-rarlıdır ve daha şimdiden mücadeleci halklar içerisinde yerini almıştır.

DEVRİMCİ DAYANIŞMAOrtadoğu'da eş zamanlı bir devrim söz konusu değildir, ama halk-

lar arasında ortak devrimci dayanışma söz konusudur. Bu dayanışma

C. Dağlı

236

Page 238: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

şimdiye kadar Filistin devrimi etrafında oldu. Filistin devrimi esas ola-rak Filistinli Arapların mücadelesi olarak gelişmekle birlikte, bu mü-cadeleye bölgedeki tüm uluslardan devrimciler katıldılar, savaştılar,öldüler, sakat kaldılar ve esir düştüler. Böylece Filistin devrimi KübaDevrimi gibi çok uluslu oldu. Filistin devrimine çok şey verildi, Fi-listin devrimi de dünya devrim sürecine ve halklara çok şey verdi.Şimdi bu dayanışma Kürdistan'da yaşanıyor.

Türkiye ve Kürdistanlı devrimciler olarak, Türkiye ve Kürdis-tan'ın birleşik devriminin zaferi için olduğu gibi, Filistin ve tüm Orta-doğu halklarının özgürlüğü için devrimci mücadelemizi ve devrimcidayanışmamızı pratik olarak ortaya koyacağız.

Emperyalizmin ve burjuva diktatörlüklerin yenilgisi ve Ortadoğuhalklarının zaferi kaçınılmazdır.

KAHROLSUN EMPERYALİZM!KAHROLSUN KAPİTALİZM!

KAHROLSUN FAŞİZM!KAHROLSUN GERİCİLİK

YAŞASIN ORTADOĞU HALKLARININ DEMOKRASİ VE SOSYALİZM MÜCADELESİ!

Devrimci Emek

Kasım-Aralık–1993

Sayı: 25

Toplu Yazılar

237

Page 239: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ULUSLARARASI K. KÜRDİSTAN KONFERANSI ÜZERİNE

Kürt sorununu ya da Kuzey Kürdistan sorununu görüşmek ve“çözüm” önerilerini ele almak için gerçekleştirilen Uluslararası KuzeyKürdistan Konferansının aldığı kararlar, Türkiye devrimci hareketinive Kuzey Kürdistan'ı ilgilendirdiği için üzerinde durmak gerekiyor.Türkiye ve Kürdistan proletaryası böylesi bir “uluslararası” olay kar-şısında sessiz kalamaz. Konferans üzerine görüşler açıklanmaya baş-landı. Biz de bu konu üzerine görüşlerimizi açıklıyoruz.

Konferansın en önemli yanı, PKK Genel Sekreteri A. Öcalan'ıngönderdiği önerilerdir. 5 maddede toplanan önerilerin birincisinde,PKK Kürt sorununun çözümü için, devletlerin ve uluslararası kuru-luşların girişim ve önerilerine açık olacağını açıklıyor.

Diğer maddelere de yansıyan ve birinci maddede belirtilen enönemli şey, PKK' nin tüm çözüm önerilerine açık olacağını söyleme-sidir. PKK böylesi bir yaklaşımı kendisi için uygun görebilir, ancakbu, Kürt halkı için doğru bir yaklaşım değildir. Öncelikle söylemekgerekir, devletlerin ve uluslararası kuruluşların çözüm dediği bir öneriKürdistan için çözümsüzlük olabilir. Çünkü Kürt halkı ile devletlerinve uluslararası kuruluşların çıkarları aynı değildir. Filistin sorununun“çözümünü” örnek verelim. Devletler ve uluslararası kuruluşlar, Fi-listin topraklarının sınırlı bir alanında kısmi özerklik anlaşmasını, Fi-listin sorununun “çözümü” olarak alkışladılar ve Filistin halkına dikteettirmeye kalkıştılar. Peki, ne oldu. Devletlerin ve uluslararası kuru-luşların “çözüm” dedikleri şeyin aslında Filistin halkı için çözümsüz-lük olduğu pratikte de ortaya çıktı. Daha önce Filistin halkınınyanındaymış gibi görünen devletler ve uluslararası kuruluşlar, şimdigetirilen dayatmayı reddeden Filistin halkının karşısına geçtiler. Filis-tin halkı artık yalnızca siyonizme karşı değil; kendileri tarafından da-yatılan “çözüm” önerileri reddedildiği için devletler ve uluslararasıkuruluşlara karşı da mücadele veriyorlar. Kürt halkı, Filistin mücade-lesinden ders çıkarmalı, devletlerin ve uluslararası kuruluşların “tümçözüm önerilerine” açık olmamalı.

Öneride sözü edilen devletler ve uluslararası kuruluşların hangi-leri olduğu belirtilmiyor. Devlet denince, ABD emperyalizmi, Avrupaemperyalist devletleri ya da Kürdistan'ı parçalayan ilhakçı devletler

C. Dağlı

238

Page 240: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

de olabilir, başkaları da olabilir. Böylesine belirsiz yaklaşım uluslar-arası kuruluşlar için de geçerli. Bu kuruluş BM Avrupa Parlamentosu,AGİK ve başkaları da olabilir. Bu yaklaşım çağın karakterine aykırı-dır. Proletarya ile burjuvazinin dünya çapında mücadeleye tutuştuklarıbir çağda, Kuzey Kürdistan sorununun çözümünün desteklenmesi içinbu dünya çapındaki sınıfsal savaşa ters biçimde önerilerde bulunmak“Arafatvari” bir yaklaşımdır. Arafat, Filistin sorununun çözümünüaynı biçimde hiç bir fark gözetmeksizin devletlerden ve uluslararasıkuruluşlardan bekledi. Sonuç ortada. Devletler ve uluslararası kuru-luşlar, Filistin için çözüm değil çözümsüzlük getirdiler. Kürdistan so-rununun çözümünde destek olması gerekenler devletler ve uluslararasıkuruluşlar değil; uluslararası devrimci proletarya, ezilen halk hare-ketleri ve sosyalizmdir. Somutlarsak, Küba, Vietnam, K. Kore gibisosyalizmin kaleleri, Çin halkı, Sovyetler ve Doğu Avrupa'daki sos-yalizmin kazanımlarında direnen sosyalist güçler; Latin Amerika'dakidevrimci nitelikli gerilla ve cepheler; Ortadoğu ve Asya-Afrika'nındevrimci örgütleri ve Türkiye devrimci hareketleri Kürdistan sorunu-nun çözümü için görüşülmesi gereken asıl güçlerdir. Eğer “biz bunlarlada görüşüyoruz, diğerleriyle de görüşüyoruz” denecekse; bu Barzani-vari değil ama; kesinlikle “Arafatvari” bir yaklaşım olur.

İkinci maddede konan “Mutlak anlamda Türkiye'yi bölme gibianlayışımızın olmadığının” belirtilmesi, Türkiye halkıyla birliği sa-vunma anlamında olumludur. Ancak, Türkiye'nin birliğini mutlak an-lamda savunmak da yanlıştır. Biliniyor, yineleyelim Türkiye'ninbirliği, Kürt ulusunun, Hatay Arap ulusal azınlığının iradesine rağ-men; bu ulusların toprakları ilhak edilerek sağlanmıştır. Yani bu bir-lik tamamen zora dayanan bir birliktir. Bu anlamda zora dayanan bubirliği “mutlak” olarak savunmak, Türkiye halkı için şovenizmdir, il-hakı kabul etmektir. Bir şey devrimciler için kesindir, zora dayanan,ezilen ulusların ilhakına dayanan ve tüm ulusal toplulukların varlıkla-rının inkarına dayanan Türkiye'nin birliği parçalanmalıdır.

Kürdistan UKM' nin içten bir biçimde Türkiye halklarıyla gö-nüllü ve tam hak eşitliği temelindeki birliği savunmaları karşısındaTürkiye proletaryası ve sosyalistlerinin de Kuzey Kürdistan'ın ayrılmamutlak özgürlüğünü aynı içtenlikle savunması gerekiyor. Ezen ulusşovenizmi ya da sosyal-şovenizmine ve ezilen ulus milliyetçiliğinedüşmeden, ortaya konması gereken gerçek proleter enternasyonalistyaklaşım budur.

Üçüncü maddede birbirinden farklı iki öneri var. Bunlardan biri,Kürt halkının meşru istemlerinin ve sonuca varan çözüm önerilerinindemokratik bir ortamda olacağının belirtilmesidir ki, bu, belli bir an-

Toplu Yazılar

239

Page 241: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lamda olumludur. UKM, bu konuda ileri bir adım atmıştır.Geçen yıl PKK ve PSK arasındaki protokolde Kürt halkı ve Kür-

distan için belli çözüm önerileri ileri sürülürken; Türkiye halkı için isehiç bir istem ileri sürülmemişti. Biz, o zaman bu anlayışı eleştirdik veiki Kürt partisinin, yine bu konuda KDP (Irak)den geri olduğunu be-lirttik. Irak KDP’si olsun İran KDP'si olsun her iki parti de kendi Kür-distan parçalarına “özerklik” isterken; aynı zamanda Irak ve İran halkıiçinde “demokrasi” istiyorlardı. Barzani'nin belirttiği gibi, eğer Irakdemokratik olmazsa, Kürdistan'da “özerk” olarak kalamaz. Halklarıneşit ve gönüllü birliğini savunan UKM'nin, Türkiye'nin demokratik-leşmesini istemesi ileri bir yaklaşımdır. Bu da, Türkiye rejiminin ni-teliğinin, Kürt halkını yakından ilgilendirdiğini gösteriyor. UKM'ninkendi sözleri ile söyleyelim. “Türkiye'nin sömürgeciliğine” karşı ol-makla kalmayıp, aynı zamanda faşizme karşı da tavır almaları bununiyi bir kanıtıdır. UKM teorideki tüm “sömürge” söylemine rağmen,politikada ve pratikte faşizme karşı kesin tutum almış ve pratikte de sa-vaşmıştır. Pratikte faşizme karşı savaş, iki halkın kaynaşmasını getir-miş ve politik-toplumsal kurtuluşlarının temellerini döşemiştir.

İkinci öneri, Türkiye ile “federasyon dahil tüm alternatifleri de”yukarıdaki yaklaşım temelinde “tartışmaya” hazır olduğunun, açık-lanmasını içeriyor. Birinci maddede belirtilen “tüm çözüm önerile-rine” açık olma, burada bazı somut önerilerle yineleniyor. Buradasomut olan “federasyon” önerisidir. Ancak PKK bu öneride de ısrarlıolmadığını belirtmek için, bunun dışında “tüm alternatifleri de” tar-tışmaya hazır olacağını belirtiyor. Sorunun böyle konuşu yanlıştır. Kürthalkı kendisine sunulan her alternatifi tartışmamalıdır. Tartışılması ge-reken şey, ister ayrılma olsun isterse birlik olsun, Kürt ulusunun öz-gürlüğüdür. Kürt ulusunun özgürlüğü tartışma konusu yapılmamalı,çünkü özgürlüğe karşı alternatifler ortaya konabilir. Bu durumda Kürthalkı, buna taraf olamaz. Aslında bu öneri ile “geniş çaplı ulusal özerk-lik” anlayışının da kabul edileceği ima ediliyor. Eğer bunu ima etmeseidi, “federasyon” önerisinde ısrar ederdi. “Her alternatifi” tartışmayahazır olmak, verilen mücadelenin hedefini muğlaklaştırır. Yine bu ko-nuda Filistin hareketini örnek vereceğiz. Yaser Arafat kesimi, İsrail'in67'den önceki alana çekilmesini ve burada bağımsız bir Filistin dev-letinin kurulmasını savunurken; daha sonraları bundan da uzaklaştı;ABD'nin ileri sürdüğü, Ürdün'ün denetiminde “Ürdün'le konfederas-yon” tezine yaklaştı ve en son emperyalizmin, siyonizmin ve Arap ge-riciliğinin önerisi olan sınırlı alanlarda, sınırlı özerklik anlayışını kabuletti. Böylece Filistin halkının mücadelesinin hedefleri sürekli muğ-laklaştırıldı. Öte yandan devrimci Filistin hareketleri yıllarca “zafere

C. Dağlı

240

Page 242: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

kadar devrim”i savundular. Bunu somutlarsak, siyonizmin yıkılması,Filistin'in kurtarılması ve Filistin toprakları üzerinde bağımsız-demo-kratik bir Filistin devletinin (Kudüs'ün başkent olması koşuluyla) ku-rulması Arap ve Yahudi halkının kardeşçe yaşaması, Yahudilerin tümdemokratik haklarını güvence altına alınması. Böylece bu net hedef sa-vunularak bugüne gelindi. Arafat, Filistin halkının hedeflerini muğ-laklaştırırken; buna karşın devrimci Filistin hareketi Filistin halkınınkesin ve net hedeflerinde ısrarlıdır.

Kürt halkı mücadele hedeflerinin muğlaklaşmasını kabul etme-meli, belirlenmiş, kesin ve net hedefler doğrultusunda devrim müca-delesini devam ettirmelidir.

İleri sürülen “federasyon” tezi üzerinde daha önce durduk, konu-nun bütünlüğü için yineleyelim. Ezen-ezilen ulus ilişkisinin olduğuçok uluslu devletlerde federasyon önerisi gündeme getirilir. Ulusal so-runda federasyon mutlakiyet koşullarında, mutlakıyete karşı ileri birçözüm olarak kabul edilebilir. Bu da ancak belli tarihi koşullarda ileriolabilir. Ya da Sovyetler de Ekim sonrası geçici olarak ve halklar arasıgönüllü birliğin ve tam güvenin, sağlanmasına hizmet ettiği için “fe-derasyon” önerisi kabul edilmiştir. Rusya'nın özgür ulusları ve halk-ları yaklaşık 5 yıllık bir aradan sonra tamamen kendi rızalarıyla,proletarya enternasyonalizmi ve tam hak eşitliği ilkesi temelinde bir-leşmeye karar verdiler. Federasyonu Rusya proletaryasının karşısınatarih çıkarmıştır. Tarihi somut koşullardan ötürü, Lenin ve partisi bunukabul etmiştir. Şüphesiz somut tarihi koşullar, ulusal sorunun çözü-münün başka başka biçimlerini de vermiştir. Unutmamak gerekir herulusal sorunun somut çözümünü gene kendi tarihi somutluğu içindeele almak gerekir. Farklı ulusal farklılaşmanın, biçimlenmenin olduğuİngiliz sömürgelerinde, (ABD de dahil) eyalet sistemi ya da başka ül-kelerde kantonal sistem ortaya çıkmıştır. Ancak bunların hiç biri başkatarihi koşullarda ve başka alanlarda tekrar ortaya çıkmamıştır. Belki dePKK, “tüm alternatiflerden” söz ederken bunları da ima edebilir.

Bizim kabul ettiğimiz, leninist UKKTH anlayışıdır. Ulusal so-runda leninist anlayışı kendi somutumuzda ele alıyoruz. Bu çerçevedePKK'nin ileri sürdüğü “federasyon tezi”ni yanlış buluyoruz. Tez, Tür-kiye'nin zoraki birliğine karşı bir alternatif değildir ve ileri bir adım daolmayacaktır. PKK'nin, Türkiye halkıyla birliği savunması anlayışıolumludur. Bu durumda önem kazanan şey, bu birliğin biçimi ve iç-eriğidir. Türkiye devrimci hareketi açısından Kürdistan sorununun çö-zümünün biçimi birden fazladır. Mutlak birlik yanlış olacağı gibi; birbirlik olacaksa, bu tam hak eşitliği temelinde özgür halkların, özgür vegönüllü birliği olmalı. Öte yandan Kürdistan'ın ayrılma mutlak öz-

Toplu Yazılar

241

Page 243: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gürlüğü ilkesel olarak savunulmalıdır. Marx ve Lenin öteki halklar eşitolmak koşuluyla her zaman geniş ve merkezi devleti savunmuşlardır.Çünkü geniş bir devlet, halkların ekonomik kurtuluşunun bir kaldı-racı rolünü daha iyi oynar. Buna karşı, federasyon gevşek bir birliktirve geleceği belirsizdir. Eğer tarih karşımıza halkların birliğini çıkara-caksa, bu TC'nin “üniter” yapısına karşı ondan daha ileri çözüm, fe-derasyon değil; özgür halkların demokratik anlamda cumhuriyetlerbirliği olmalıdır. Demokratik ve sosyalist temeldeki halkların cumhu-riyetler birliği ve merkezi yapılanmayı halkların politik kurtuluşunungüvencesi olacağı gibi; ekonomik kurtuluşunun da kaldıracı olacaktır.

Dördüncü madde, “uluslararası gözlem çerçevesinde karşılıklı birateşkes” ve bunu çözümlerin izlemesi halinde, PKK'nin bundan “ka-çınmayacağı” belirtiliyor. PKK bu önerisi ile belli ki geçen yıl yapılan“tek taraflı ateşkes” sürecinden ders çıkarmıştır. Özal liderliğindekiTC'ye yapılan görüşme çağrısı ve bunu kolaylaştırıcı anlamda tek ta-raflı ateşkes hiç bir sonuç vermedi. PKK, tek yanlı ateşkes yaparken;buna karşın TC tek taraflı olarak ateş etti. Sonuçta PKK'nin söz konusuönerisi ve girişimi Kürt halkının yararına olmadı. İşte şimdi, uluslar-arası gözlem şartı getiriliyor. Niyet gene de ateşi kesmektir. Yeni olanbunun uluslararası gözlem çerçevesinde ve iki taraflı olmasıdır. Tabiki bunun ardından da “tüm alternatiflerin” tartışılması ve sonuç alıcıçözüm öneriliyor. Oysa buradaki yaklaşımdan farklı olarak PKK ya-yınlarında sık sık devrimden söz ediliyor. Burada ise devrim yerinegörüşme ve diyalog öneriliyor. PKK'nin bu konudaki çelişkisi sürüpgidiyor. PKK bir devrimi mi hedefliyor; yoksa devrimi bir kenara bı-rakıp, bazı anayasal ve politik haklar uğruna TC ile uzlaşmayı mı he-defliyor belli değil. Çelişkilerden anlaşılıyor ki PKK henüz nereyeyöneleceğine karar verebilmiş değil. Bir bakmışsın devleti devrim teh-didi ile korkutuyor; bir bakmışsın devrimden vazgeçip devlete “diya-log” öneriyor. Aslında, PKK devrim tehdidi ile TC'yi masayaoturmaya zorluyor. Kürdistan sorununun çözümünü devrimde değil;karşılıklı “diyalog”da arıyor. Yapılan konferansın ve tüm uluslararasıgirişimlerin de amacı zaten devrim değil; Türkiye'yi masaya oturt-maktır.

Beşinci ve sonuncu madde “en önemli” maddedir. PKK bu mad-dede iki önemli öneri de bulunuyor. Bunlardan ilki “konferansın çö-züme ilişkin alacağı kararları” kabul edeceğini önceden “taahhüt”ediyor. Öcalan, belki de konferansın alacağı kararları tahmin edip; bukararları görmeden de peşinen “taahhüt” etmiş olabilir. Ancak, Kürthalkını ilgilendiren önemli bir konuda peşinen “taahhüt”te bulunmakkesinlikle yanlıştır. Kürt halkı ulusal sorunun çözümünü istiyor ve

C. Dağlı

242

Page 244: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bunun için yıllardır mücadele veriyor. Kürt halkı her siyasal çözümükabul etmemeli önemli olan siyasal çözümün ismi değil; siyasallığıniçeriğidir. Bunun için Kürt halkı kurtuluşunu ve özgürlüğünü sağla-yacak çözüme “çözüm” der. Bunu da peşinen taahhüt etmez; getirilenönerileri gördükten sonra karar verir.

İkincisi “siyasal çözüm ve serbest siyasi faaliyet için zemin oluş-turulursa, silahlı savaşın sona erdirilmesinin” önünün açılacağı belir-tiliyor. Dikkat edilirse, PKK silahlı savaşı sona erdirmek için siyasalçözüm ve serbest siyasi faaliyetin kendisini değil; yalnızca bu konu-daki “zemini” kabul etmeyi yeterli görüyor. Burada söylenmek istenenşudur: PKK ve diğer Kürt örgütleri için yasal güvence sağlansın; PKK,Kürt sorununda taraf olarak kabul edilsin; siyasal çözümün tartışıla-cağı kabul edilsin; buna karşılık da PKK silahlı savaşa son verecek.Kendileri kabul etmese de bu yaklaşımın sonu “silahlara veda”dır. Birkere daha UKM' nin niyeti kendini açığa vuruyor. Silahlı savaşı vedevrimi zafere ulaştırmak yerine; serbest siyasal faaliyette bulunmave ulusal sorunun kısmi çözümü ile yetinmek.

PKK; yeni önerilerini, “bir fırsat” olarak takdim etti. Oysa Kürthalkı için olduğu gibi, Türkiye halkı içinde “fırsat” denen şey, doğ-muş olan iç savaş ve devrimci durumu devrime dönüştürmektir. Asılkaçırılmaması gereken “fırsat” budur.

Bunlar sözle savunulurken pratik ise eşyanın kendi tabiatınauygun olarak işliyor. İç savaş en sert haliyle sürüp gidiyor. Kürt veTürk halklarının devrim kavgası Türkiye'nin militarist-faşist rejimi-nin toplumsal temellerini mayınlayarak yoluna devam ediyor.

KONFERANS KARARLARIKonferans her şeyden önce Türkiye devrimci hareketine kapalı

tutulmuştur. Konferansta Türkiye halkını “entelektüeller” temsil et-miştir. Bunun yanında uluslararası alanda parlamenterler, akademis-yenler, sendikacılar kimi Kürt politik gruplarının katıldığı konferansaTBMM'den eski DYP'li Melik Fırat ve Aydın Menderes'in DP'sinitemsil eden eski MİT'çi M. Kaynak katıldı. MİT'çi Kaynak TBMMüyesi değildir. Ancak Kürt halkını aldatmaya çalışan belli bir burjuvaçevreyi temsil etmektedir.

Bu uluslararası platform devrimci harekete kapalı tutulurken;uluslararası burjuva, küçük burjuva çevrelere açık tutulması; konfe-ransı düzenleyenlerin, Kuzey Kürdistan sorununa “burjuva çözüm”aradıklarının kanıtıdır.

Kaldı ki devrimci hareket, Kürdistan sorununun çözüm yeriniuluslararası platformlar olarak görmez. Devrimci hareket ulusal soru-

Toplu Yazılar

243

Page 245: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

nun çözüm platformunu, en başta Kürdistan dinamiklerinin kendisininve Türkiye proletarya hareketinin mücadelesi olarak görür.

Bu uluslararası platform sınıfsal olarak burjuvadır, küçük burju-vadır, kesinlikle ne Kürdistan proletaryasını ne Türkiye proletaryasınıve ne de uluslararası proletarya hareketinin devrimci öğelerini temsiletmektedir. Oluşturulan platform Kuzey Kürdistan sorununa kendi sı-nıfsal konumuna denk düşen çözüm önerileri üretmiştir.

Konferans konumu itibariyle Kürdistan sorununda, esas olarakdikkatleri devletlerin ve uluslararası kuruluşların yapacağı girişimlereçekmiştir. Yedi bölümden ve ek olarak parlamenterler kararından olu-şan konferans sonuçlarının en önemli yanını “Avrupa'nın sorumlu-lukları” ve “uluslararası topluluğun yükümlülükleri” başlıklı bölümleroluşturuyor. Kürdistan sorununun çözümünü uluslararası burjuva plat-formlardan beklemek kesinlikle yanlıştır. Sizden önce bu yolu FKÖdenedi. Sonuç ortada; o sözünü ettiğiniz Avrupa ve uluslararası top-luluklar, Filistin sorununu çözmek bir yana sorunu iyice çıkmaza sok-tular. Filistin halkı, neredeyse silah ve taşla kazandığını, diplomasiyleve uluslararası platformlarda yitirmek üzereydi ki; devrimci Filistinhareketi ortaya koyduğu ilkeli ve kararlı tutumla buna izin vermedi. Fi-listin sorununda ileri sürülen ve pratikte Filistin halkının aleyhindeolan çözüm yollarını, Kürt halkına da çözüm yolu olarak göstermekyanlıştır.

Kürdistan sorunu, Kürdistan topraklarında ve Kürt halkının si-lahlı devrimi ile kazanılır. Bu mücadelede Kürt halkının en büyükdostu ve yoldaşı Türkiye proletarya hareketidir. İç dinamikler teme-linde gelişen Kürdistan'ın ulusal ye sınıfsal kurtuluş hareketi gücünüve düşünsel kapasitesini iç mücadele üzerine yoğunlaştırmalıdır. Savaşbu topraklar üzerinde verilmekte; çözümde bu savaştadır.

Avrupa emperyalizmi, uzun yıllardır PSK vasıtasıyla K. Kürdis-tan mücadelesini Kürdistan topraklarından koparmak için sistemli birçaba içinde olmuştur.

PKK, geliştirdiği iç silahlı mücadele ile Avrupa'nın bu girişiminiboşa çıkardı. PSK' nın tüm planları alt üst oldu. Avrupa, boş durmadı,gerek dolaylı, gerek dolaysız olarak PKK ile ilişki kurmaya çalıştı.Sonuçta bu ilişki kuruldu. 80'li yılların başlarında PKK'ya kapılarınıkapatan İsveç vb. ülkeler; daha sonra tavırlarını yumuşattılar. Bu dö-nemde tüm umutlarını yitirmişken; PSK birden bire tüm UKM' nikendi politik perspektifi içinde buldu. Böylece PSK Kürdistan için tekkurşun sıkmadan, kendi ılımlı, uzlaşmacı görüşlerini öne çıkarma ola-nağına kavuştu. Şimdiye kadar Kürdistan'ın kurtuluşu için çetin, sertve zorlu bir savaşta binlerce insanını veren iç mücadeleci güç PKK'nin

C. Dağlı

244

Page 246: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

tüm bu oyunları bir kere daha boşa çıkarmasını ümit ediyoruz.Uluslararası Kuzey Kürdistan Konferansı'nın Kürdistan ile ilgili

aldığı kararlar “Demokrasi için diyalog” ve “ifade ve basın özgür-lüğü” bölümlerinde belirtilmiştir. Konferansın bu konudaki 8. maddesi“Kürt halkının ayrı bir halk olarak tanımlanması ve tanınması” ve ana-yasada “Kürt halkının kültürel, sosyal ve politik haklarının tamamengaranti altına alınması”nı içeriyor. Öncelikle belirtelim ki, bu maddeKürt halkının hakları diye aslında muğlak şeyleri ileri sürüyor. Bu hak-ların ne olduğu belirtilmeden yuvarlak sözlerle kültürel, sosyal ve po-litik haklardan söz etmek, aslında Kürt halkı için hiç bir şeyistememektir. İleri sürülen “Kültürel haklar” istemi ise reformist ha-reketin zaten yıllardır savuna geldiği bir istemdir. Kürt halkının temelpolitik hakkı kendi üzerindeki her tür tasarruf hakkının kendisine aitolmasıdır. Eğer bir anayasa olacaksa, bu yeni ve demokratik bir ana-yasa olmalıdır. Bu anayasada Kürdistan'ın demokratik cumhuriyet ola-rak kabul edilmesi; Türkiye halklarıyla tam hak eşitliği temelindeolması ve Kürt halkının isterse, her zaman özgürce ayrılma hakkınasahip olduğu ilkesi yer almalıdır. Kürt halkının ayrı bir halk olarak ta-nımlanması ve tanınması görüşü, Demirel'in “Kürt realitesini tanıyo-ruz” diye söylediği boş sözlerden başka bir şey ifade etmez. Tıpkıanayasadaki “eşitlik ilkesi” gibi bu da tam anlamıyla biçimsel olarakkalır. Kaldı ki Türk anayasasında bir yer istemek merkezi otoritenin üs-tünlüğünü ve otoritesini kabul etmek demektir. Bu ise, Kürt ulusunuUlusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ilkesini reddetmeye götürür.Kürt ulusal kurtuluş hareketi hiç bir şekilde; ulusların kendi kaderinitayin hakkı ilkesinden vazgeçmemelidir.

Konferansın 9. maddesi PKK'nin sunduğu önerilere dayandırıl-mıştır. Söylenen, PKK ve diğer Kürt örgütlerinin serbest siyasal faa-liyette bulunma hakkının sağlanması; uluslararası gözetimde çift taraflıateşkesin kabul edilmesi ve bu örgütlerin kendi dillerinde ajitasyo-nunu serbestçe yapması. Gerçi bunlar somut istemlerdir; ancak bun-lar Kürdistan sorununun çözümüne bağlı istemlerdir.

Bir başka somut istemse ifade ve basın özgürlüğüdür. Bu istem dezaten tüm küçük burjuva literatürü boydan boya kaplamaktadır.

Devrimci Emek

Nisan–94

Sayı: 26

Toplu Yazılar

245

Page 247: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

DEVRİM MÜCADELESİ VE DEVRİMCİ ÇALISMA KOMİTELERİ

Uluslararası durum ve ilişkiler son derece karmaşık hale gelmiş-tir. Geçen yüzyılla karşılaştırıldığında arada önemli değişim olduğukesin olarak görülecektir. Geçen yüzyılda sınıflar ilişkisi ve uluslar-arası durum, yüzyılımız ve özellikle de günümüz kadar çok yönlü,karmaşık ve derin boyutlu değildi. Uluslararası ilişkiler ve proletar-yanın evrensel mücadelesinin sorunlarının aldığı boyutlu, karmaşıkve çok yönlülüğü anlamak ve kavramak için açıktır ki, geçtiğimiz yüz-yılla kıyaslanmayacak kadar geniş bir teorik politik potansiyele sahipolmak gerekiyor. Proletaryanın devrimci sınıf partileri, bilimsel biröğreti olan marksizm-leninizme dayanarak ancak bilimsel sosyaliz-min biçimini değil devrimci özünü esas alarak uluslararası durumugeniş bir teorik-politik görüşle irdelemeli, sonuçlar çıkarmalıdır. Bi-limsel sosyalist öğreti aynı zamanda devrimcidir, araştırıcıdır. Hiçkimse temel bilimsel sosyalist eserleri okuyarak ve yalnızca ulaşılanbilgilerle sınırlı kalmamalı. Marksizm aynı zamanda gelişmenin teo-risidir. İnsanlığın ulaşmış olduğu bilgi birikimini incelemeyen ve bubilgileri marksist yöntemle ve bilimsel sosyalist öğretiyle ele almayanmarksist, çok kötü bir “Marksist”tir. Lenin marksizmin tamamlanmışbir bilim olarak görülemeyeceğini söyler ve kendisi leninizmle bunuortaya koyar.

Elimizde çok engin ve zengin bir bilgi hazinesi var. Bu hazineuluslararası sınıf mücadelesinin içinden doğmuştur, bu bilgi birikimibilimsel sosyalizmin kurucuları Marx, Engels ve Lenin tarafından ge-liştirilen görüşlere dayanmaktadır. Bilgi birikimi, toplumun evrimi ve

C. Dağlı

246

Page 248: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sınıflar savaşının pratiği tarafından yeniden ve yeniden sürekli olaraküretiliyor. Her bilimsel gelişme ve her bilimsel araştırma devrimci sos-yalist öğretiyi doğrularken; burjuva görüşe ise ölümcül darbeler indi-riyor. Ulaşmış olduğumuz bilgi birikimine dayanarak somut durumunsomut çözümlemesini yapmalıyız. Lenin bizlere somut durum çö-zümlemesi yaparken somut zeminden ayrılmamak gerektiğini öğret-miştir. O halde somut uluslararası ve toplumsal zeminlerdenayrılmadan, karmaşık olan uluslararası tüm ilişkileri irdelemeliyiz. Buyazının konusu esas olarak bu değildir. Yazının konusu kendi somu-tumuzdur. Kendi somutumuz da öz olarak son derece derin ve kar-maşıktır. Ülkenin somut durumunu ve sınıf mücadelesinin sorunlarınıdoğru çözümlemek için geniş bilgi birikimine ve derin bir teorik-po-litik potansiyele sahip olmamız gerektiği kendiliğinden anlaşılıyor.

Proletaryanın toplumsal devrim mücadelesi karmaşık hale gelen,derinleşen ve çok yönlülük kazanan uluslararası ilişkiler gibi, son de-rece karmaşık, derin, sert ve zorludur. Proletaryanın devrim mücade-lesi ve kurtuluş kavgası son derece sancılı ve acılı bir süreçtir. O haldekarşımıza çıkan sorunların karmaşıklığı, sertliği ve zorluğu bizleri yıl-dırmamalı. Kurtuluşun zirvesine çıkmak için basit, kolay ve kestirmeyol yoktur. Doruklara çıkmak için emek vermek, uğraşmak, didinmek,zorluklara göğüs germek gerek yani komünist olmak gerek.

Proletarya için, komünistler için mesele dünyayı devrim yoluyladeğiştirmektir, mesele sınıfların ortadan kaldırılmasıdır. Bu, kapitalistköleliğe karşı bir savaş ilanıdır. Emeğin, egemenliği ve kurtuluşu ilesonuçlanacak sınıflar savaşı pratik bir iştir. Devrimci pratik kuralı, bur-juva toplumun havaya uçurulması, topyekun alt-üst edilmesi demek-tir. Burjuva toplumun zeminleri üzerinde hareket eden, egemenburjuva sınıfın tüm ideolojik, felsefi, dini vb. görüşlerinin devindiricigücü eleştiri değil, devrimdir. Proletaryanın toplumsal devrimi geçenyüzyılın ortalarından bu yana 1,5 yüzyıldır toplumların motoru ol-muştur. Artık devrimlerle birlikte ve devrimlere dayanarak ilerliyor.Tüm bu dönem boyunca kitleler kendi tarihlerini artık bilinçlice yapı-yorlar.

Proletaryanın toplumsal devrimleri için olgunlaşan emperyalizm-kapitalizm, koşullarında artık “mevsimsiz devrim” yoktur. Zaman dev-rim zamanıdır, zaman proletarya devrimler çağıdır. Kendisomutumuzda, Türkiye ve Kürdistan somutunda ekonomik ve top-lumsal koşullar, kesintisiz olarak sosyalizme varacak olan Demokra-tik Halk Devrimi için olgundur. Koşullar devrimcidir. Devrimci durumtüm göstergeleriyle ilerliyor. Sınıflar mücadelesi iç-savaş sürecindedir.Süreç sert, zorlu ve kavga doludur. Sınıflar çatışması her tarafta geli-

Toplu Yazılar

247

Page 249: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

şiyor, yaygınlaşıyor ve sertleşiyor. Mücadele ekonomik krizin seyrinebağlı olarak fabrikalarda yükseliyor. Mücadelenin odağında proletar-yanın kavgası var. Proletaryanın sınıf savaşı büyük oranda kendi sey-rinde gelişiyor. Kitle mücadelesinin gelişmesi ve yayılması örgütlükomünist mücadeleyi zaman zaman aşıyor. Burada karşımızdaki esassorun, işçilerin kendi seyrinde gelişen mücadelesine önderlik etmek,mücadeleyi politik iktidarı ele geçirme ve emeğin egemenliği ile so-nuçlandırmaktır. İşte bu noktada yetersiz kalıyoruz. Her taraftan kavgahaberleri geliyor, çoğu kez buralara yetişemiyoruz. Yetişemediğimizkitle eylemlilikleri ya sönüyor ya da burjuva güçlerin denetimi altınagiriyor. Burjuva sendikalar, burjuvazi adına davranıyor ve onlar adınaişçi eylemlerini denetim altına alıyorlar. Burjuvazinin işçiler üzerin-deki ideolojik-politik etkisini kırmak, işçi hareketini kurulu burjuvadüzene karşı, sermaye egemenliğine karşı bir konuma getirmek ancakörgütlü komünist güçlerin sürece müdahale yeteneğine bağlıdır. Pro-letaryanın sorunu devrimci sınıf partisinde örgütlenmektir. Devrimcisınıf partisinin, Leninist partinin önündeki sorun ise kendi görüşleriniişçiler arasında yayıp, egemen hale getirip maddi bir güç olmaktır.

Devrimci durum ve iç savaş koşullarında öncünün rolü her zamanki dönemlere göre, olağan üstü olarak öne çıkmıştır. Kitleleri etkile-mek, onları alıp götürmek, devrimi ve devrim için zorunlu olan silahlıhalk ayaklanmasını örgütlemek bu amaçla tüm devrim güçlerini birtek devrimci otorite etrafında örgütlemek işte dönemin bizden istediğigörevler. Görev son derece acildir, yaşamsaldır.

Emekçiler ekonomik yıkıma, yıkımların sonuçları olan işsizliğe,işçi kıyımına, zamlara karşı direniyorlar. Direniş sürekli olarak büyü-yor. Kürt halkının devrimci mücadelesi toplu savaş sürecine girdi. De-mokratların mücadelesi yaygınlık gösteriyor. Bu noktada kitlelerekazandırılması gereken temel bakış açısı ve mücadele tarzı bolşeviktarz ya da Leninist tarzdır. Leninist tarz demek emekçi kitlelerin entemel yaşamsal sorunlarını ve yaşam biçimlerini kararlı ve örgütlü mü-cadele ile çözmeleri demektir. Leninist tarz demek mücadelede gözüpeklik, yiğitlik demektir. Sınıflar savaşında Bolşevik ya da Leninisttarz demek kapitalist kölelik düzenini, burjuva egemenliğini ayak-lanma yoluyla yıkmak, devrimi ayaklanma ile gerçekleştirmek de-mektir. Kitlelere götürülmesi gereken mücadele tarzı budur. Halkkitleleri kendiliğinden bu tarzı geliştiremezler, devrimci güçlerin, Le-ninist güçlerin kendilerinde var olan bu tarzı götürmesi zorunludur.Ne zaman ki emekçi halk kitleleri mücadelede bolşevik tarza ulaşır-lar işte o zaman, yeni toplum, eski toplumun bağrında doğacaktır. Budurumda doğum kaçınılmazdır.

C. Dağlı

248

Page 250: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

LENİNİST PARTİ PROLETARYANIN ÖNCÜ DEVRİMCİ SAVAŞ ÖRGÜTÜLeninizmin bize öğrettiği, iktidar mücadelesinde proletaryanın

dayanması gereken temel silahı devrimci sınıf örgütü olan partisidir.Parti mücadele bakımından, proletaryanın savaş kurmayıdır, savaşmerkezidir. Devrimci sınıf olan proletaryanın sınıfsal kurtuluş savaşı,eğer bir savaş örgütü olan Leninist partiye dayanırsa amacına ulaşa-bilir. Proletarya illegal temellerde örgütlenen leninist partiyi yarata-rak, bununla burjuvaziye savaş ilan etmiştir. O halde parti, eğer busavaş üzerine oturursa, savaşı yürütebilirse ve sınıfsal kurtuluş sava-şında bir savaş kurmayı rolü oynarsa, devrimci sınıf partisi adına hakkazanır. Güncel olarak yükselen bir savaşın içinden geçiyoruz, bu sa-vaşı tüm yönlerden kazanmak için pratikte, gerçek savaşçılar olarakdavranmalıyız.

Sınıflar savaşı tüm cephelerde, tüm alanlarda yükseliyor. Emper-yalizm ve tekelci sermaye tüm güçlerini savaşa sürmüş durumda. Eko-nomi askerileştirildi, toplum askerileşiyor, iç savaş geniş çaplı birkapışma eğilimi gösteriyor. Tüm göstergeler, burjuvazinin tüm hazır-lıkları iç-savaşı kazanma yönünde olduğunu gösteriyor. Biz de tümdevrimci güçlerimizi savaşa sürmeliyiz. Halen pek çok gücümüz atıldurumda, ya da bir savaş düzenine geçmiş değil, sanki evrimci, ba-rışçı bir durum yaşanıyormuş gibi davranılıyor. Böyleleri komünistadını hak etmemiş demektir. Bunu defalarca dile getirdik, burada yi-nelemiş olduk. Kitle eylemleri, tarih bizlere çok daha büyük sorum-luluk yükledi. Mücadeleden geri duramayız. Eğer kavgadan geridurursak kitlelere ve devrime ihanet etmiş oluruz. Proletarya ve tarihbu suçumuzu bağışlamayacaktır. Artık tüm atlılığı, gevşekliği, do-nukluğu üstümüzden atalım, tüm düşünsel ve pratik gücümüzle dev-rimci savaş cephesinde mevzilenelim. Proletarya kurtuluş hakkınısavaş alanlarında kazanır, komünistler devrimci konumlarını savaşalanlarında gösterirler. Devrimci savaş tüm görüşlerimizin ölçütüdür.Marx'ın bizlere öğrettiği, gerçek, pratikten yalıtılmış bir dü-şüncenin doğruluğu ya da yanlışlığı yalnızca skolastiktir. Büyük birkavganın içindeyiz, bir devrimin ön günündeyiz. Herkes bu kavgayakendi görüşleri ve taktikleriyle girecek, sonuçta gene herkes pratikiçinde sınanacaktır. Bu sınavı pratik olarak kazanmalıyız.

Parti örgütlerinin, komitelerinin ve hücrelerinin rolü daha da öneçıkmıştır. Parti örgütsel olarak örgütlerin organik toplamı ve birliğidir.Parti komiteleri ve hücreleri bu bütünlük içinde kendi alanlarında par-tiyi temsil eder, sınıf mücadelesine önderlik ederler. Parti organlarının

Toplu Yazılar

249

Page 251: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

çalışma temposunu, Leninist örgütlenmenin usta kadro ve yöneticile-rinden Stalin'in belirttiği gibi kitlelerin mücadele temposuna göre de-ğişir. Eğer şimdi olduğu gibi kitleler her gün sokağa çıkıyorsa, her gündireniyorsa, yani mücadele temposu yükselmiş ve hızlanmış ise, partikomitelerinin de aynı biçimde çalışma temposu hızlanmalıdır. Aksitakdirde yukarıda belirttiğimiz gibi, kitle mücadelesi bizi aşar. Buradaçalışma temposunun hızlandırılmasını, sonuçsuz koşuşturma olarakanlamamak gerek. Çalışma temposu, savaş kapasitesinin arttırılması,savaşın yükseltilmesi olarak anlamak gerekiyor. Parti komiteleri savaşkomiteleridir. Her savaş komitesi, kendi alanındaki savaşı en iyi bir bi-çimde yürütmeli. Bu konuda beklemek, döneme aykırıdır. Tıpkı savaşhalindeki kurmaylar gibi sık sık bir araya gelmeli ve her gün bir küçükçarpışmayı nasıl kazanacağını, bir grev ve direnişi nasıl etkileyeceğinive partinin görüşlerini buralara nasıl götüreceğini tartışmalı ve alınankararları kağıt üzerinde bırakmayıp, yaşama geçirmeli. Burada da aşıl-ması gereken zaaflar karşımıza çıkıyor. Halen eski çalışma tarzı alış-kanlıkları devam ediyor. Çalışmalar dağınık ve plansız yürütülüyor.Oysaki partili mücadele demek, örgütlü planlı faaliyet demektir. Ey-lemi örgütlemek, ya da eylemleri planlamak ve tüm bu çalışmaları di-siplinli ve örgütlü olarak vermek komünist partililiğin gereğidir. Savaşbeklemez, mücadele akıp gidiyor. Parti örgütleri daha neyi bekleye-cekler. Burjuvazinin kitle eylemlerini boğmasını mı bekleyeceğiz. Bur-juva sınıf ve hükümet gelişen ve yükselen kitle mücadelesini boğmakve kitlelere boyun eğdirmek için var gücü ile, tüm servet ve kuvvet bi-rikimini seferber etmiş bulunuyor. Savaş her gün ve her saat bir tepe-nin ele geçirilmesi ya da bir çarpışmanın kazanılması, bir grevinbastırılması biçiminde ya da komünistlere yönelik olarak “komünistavı” biçiminde sürüyor. Sınıflar savaş halinde, bu durumda neyi bek-liyoruz. Verilen kavgada partinin ve devrimcilerin görevlerinin ne ol-ması gerektiği konusunda parti, yayınlarında görüşlerini ortayakoyuyor. Gelişmeler her geçen dönem partimizin görüşlerini doğrulu-yor. Diğer sosyalist güçlere göre teorik ve politik üstünlüğe sahibiz.Yani kadroların elinde güveneceği, gücü pratikte ispatlanmış olan teo-rik-politik görüşler var. Hiç bir kadromuz ya da sempatizanımız teorive politika alanında sıkıntı çekmiyor. Kitlelere götürülecek son derecedevrimci görüşlerimiz var. Bu durumda neyi bekliyoruz. Beklemek yada duraksama her şeyin boşa gitmesi demektir. Kadrolara şimdiyekadar çok şey verildi. Bir kuraldır, çok şey verilenden çok şey istenir.Kadrolar kendilerine verileni pratikte ortaya koymalılar.

Örgütçü ve savaşçı kadrolar mücadelede büyük rol oynarlar.Örgütçülük denince dönemin bizden istediği kit1eleri ayaklanma ve

C. Dağlı

250

Page 252: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

devrim için örgütlemek akla gelmeli. Kitleler hareket halinde günlükolarak halk mücadelesi veriyor. Ancak mücadele emeğin egemenliğihedefine yöneltilmezse zamanla kısırlaşmaya ve sönmeye yüz tutar.Oysaki içinde yaşadığımız kapitalizmin yıkıcı krizi, krizden devrimyoluyla çıkma olanakları sunuyor. Tüm sistem çelişkileri uzun bir dö-nemdir üst üste birikmiştir. Çelişkiler kendini burjuvaziyle proletaryaarasındaki karşıtlar savaşı biçiminde gösteriyor. İşte bu mücadeleninbir ayaklanmaya dönüşmesi için örgütçüler tüm devrimci yetenekle-rini ortaya koymalıdırlar. Burada çoğu sosyalist çevreler devrimci tak-tiklerimizi fazla “ileri” bulup eleştiriyorlar. Onlara göre emekçi halkkitlelerinin mücadelesi, acıları ve yoksullukları henüz bir ayaklanmaeğilimi taşımıyor. Reformist-sosyalistlerimiz kitlelerin durumuna ba-karak taktik belirliyorlar; bunu yapmakla oportünizmin batağına batı-yorlar. Leninist taktik ise devrimci politika ile kitlelere gitmekbiçimindedir. Yani kitleler devrimci taktiklerle etkilenmeli ve eylemegeçirilmeli. Leninist kadrolar doğru devrimci politikalarımızı toplu-mun tüm katlarına götürmeli. Tüm emekçi kitleler devrimci politika te-melinde örgütlenmeli ve eyleme geçirilmeli.

Ayaklanmanın örgütlenmesi pratik olarak ele alınmalı. Eğer ayak-lanma araçlarını ve ayaklanma merkezini kurmuşsak, ancak o zamantoplumsal ayaklanma başarıya ulaşabilir. Bunun için kitlelerin silah-landırılması, gerillanın örgütlenmesi, fabrikalarda ve işçi semtlerindemilis birliklerini kurma, ayaklanma için yaşamsal hazırlıklardır. Özel-likle çok geniş kapsamlı işçi kıyımının olacağı ve mücadelenin sü-reklilik kazandığı alanlarda bunun hazırlıkları öne alınmalı. Mücadele,ayaklanma ve devrimci iktidar organları olarak işçi konseyleri ve ko-mitelerinin örgütlenmesi için mücadele koşulları her zamankindendaha uygundur. Çatışma olasılığının güçlü olduğu fabrikalarda bu or-ganların kurulması için geniş bir propaganda-ajitasyon çalışması sür-dürülmeli.

Mücadele halindeki emekçi halk kitlelerinin partinin önderliğindeayaklanmaya hazırlanması için illegal partinin önemi ve zorunluluğuanlatılmalı. İşçilerin partili mücadeleye daha etkin katılması sağlan-malı. Koşullar öylesine devrimci, olaylar öylesine hızlı gelişiyor ki ilkdefa geniş çaplı ve ciddi olarak emekçi kitleler kendi özlemlerinin ko-münistlerin programı ile çakışma gösterdiğini görüyorlar.

Doğmuş olan bu buluşma fırsatı kaçırılmamalı. Emekçi halk yı-ğınlarının özlemleri kapitalizmle, sermaye egemenliği ile çatışma ha-lindedir. Kendi özlemleri ile kapitalizmin çatışmasını gören yığınlarınsayısında artış var. Bu özlemler artık eyleme dökülüyor. Mesele buözlemleri devrime dökmektir, devrim için toplumsal ayaklanmaya

Toplu Yazılar

251

Page 253: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

dönüştürmektir. Burjuvazi her gün ve her saat kitleleri kesin ve sertbir kavgaya itiyor. Bu kavganın bir devrim ve iktidar kavgası yönündegelişmesi için tüm ajitasyon, eylem ve pratik örgütçülük yetenekleri-mizi kullanalım.

DEVRİMCİ ÇALIŞMA KOMİTELERİKitle hareketinin yaygınlaşması, sermaye sınıfına karşı mücade-

lenin kızışması, yoksullaşmaya karşı kin ve öfkenin artması her geçengün saflarımıza yeni insanlar itiyor. Kitle hareketinin zor yoluyla geriyeitildiği 12 Eylül koşullarında, deyim yerindeyse ortalıkta yalnızca dev-rimci örgütlü güçler kalmıştı. Mücadeleye yeni yeni güçler katılmadığıgibi; varolan birikimli kadrolarda bir bir yakalanıyor nicel güç kaybı sü-rekli hale geliyordu. Yeni insanlar saflara katılsa da, bu çok yavaş ve sı-nırlı oluyordu. Şimdi durum farklıdır. Kapitalizm kendimekanizmalarıyla işçileri eğitiyor ve kavgaya itiyor. Mücadele yük-seldikçe, yükselen mücadele beraberinde düzene karşı savaşacak güç-leri de öne çıkartıyor. Türkiye'nin tüm sanayi bölgelerinde ve bunundışındaki küçük burjuva ölçekli üretimin yaygın olduğu alanlarda sınıfsavaşı, bu savaşı yürütecek olan savaşçı işçi-emekçi insanlar yetiştiri-yor. Kavga her gün saflara yeni insanlar kazandırırken, bu saflaşmadevrimci sınıf partisi anlamında bir örgütlenmeye dönüşmekten uzak-tır. Saflaşma henüz komünist partililik platformu düzleminde değil-dir. Böyle olunca ortaya çıkan saflaşma gerçek anlamda bir “saflaşma”olamıyor. Bizim saflarımızda düşmanımızın ideolojik-politik etkilerive izleri sürüyor. Proletarya hareketi saflarında olup da burjuvazininbakış açısına sahip insanlara rastlamak mümkün. Burada illegal par-tinin görevleri bir daha önem kazanıyor. Sermaye ve faşist iktidar ta-rafından kapitalizme karşı mücadele platformuna itilen yeni insanlarlaörgütsel bağlar kurmak ve onları merkezi, disiplinli ve planlı bir ör-gütsel çalışmaya sokmak; tıpkı bir ordu birliği gibi, yeni insanları dü-zenli işçi kıtaları biçiminde savaşa sokmak komünist partinin yalnızcagörevi değil; aynı zamanda önderlik fonksiyonunun da gereğidir.

Emekçi yığınları eğitmek devrimcilerin her zamanki görevi ol-muştur. Önemli olan bu eğitimin ne biçimde olacağıdır, ya da hangialanlarda olacağıdır. Dernekler ve sendikalarda teorik politik eğitimher zaman önemli olmuştur. Bugün bu biçimdeki eğitim önemini halenkoruyor. Peki, yalnızca teorik ve politik eğitim yeterli mi, ya da legalmekanizmalar yoluyla eğitim işçilere istenilen devrim bilincini verirmi? Bu soruya olumlu yanıt vermek olanaklı değildir. İşçi sınıfınıngücü teorik, politik ve pratik (ekonomik) mücadele bütünlüğüne da-yandığı zaman gerçek bir güç olur. Pratiğin eğiticiliği mücadelenin kı-

C. Dağlı

252

Page 254: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

zıştığı günümüzde daha önem kazanıyor; öne çıkıyor. Sınıflar müca-delesinin öğrettiği gerçek şudur; kitleler esas olarak kendi pratik de-neyleri ile öğrenirler. Teorik eğitim öncünün kazanılması veyetiştirilmesinde büyük rol oynar. Mesele öncü değil de milyonlar ise,burada pratik öne çıkar. Zaten kapitalizm altında milyonları sosyalisteğitimden geçirmek mümkün değildir. Kapitalizm buna olanak tanı-nıyor. Kapitalizm altında kitlelerin eğitimini öne çıkartmak ve ondansonra devrim sorununu gündeme almak da bir çeşit oportünizmdir.Doğru olan kitlelerin devrim yoluyla eğitilmesidir. Devrim en büyüköğreticiliğe ve eğiticiliğe sahiptir. Devrim en kapsamlı ve en büyükeğitici-öğreticidir. Proletarya devrim yoluyla yalnızca burjuva ege-menliği devirmekle kalmaz, devrim aynı zamanda kitleleri eski dün-yaya bağlayan bağları da kopartır. Kitleler devrimle düşünsel vedavranış bakımından köklü değişime girerler. Bu mücadele bizde şim-diden başlamıştır. O halde halk kitlelerini devrim kavgasına sokarakeğitelim ve devrime hazırlayalım. Kitle mücadelesinde devrimci yön-tem budur.

Sınıfsal kurtuluş savaşında proletaryanın kendi kurtuluşununkendi eseri olması gerektiği ilkesinden hareketle, kendi devrimci sınıfpartisinde örgütlenmişse, keskin mücadeleye illegal temellerde örgüt-lenerek hazırlanmışsa sınıfsal hedeflerine ulaşabilir. Legal araçlar dadevrim için kullanılabilir ve kullanılmalıdır; legal araçlar da devrimciolabilir. Ancak proletarya politik iktidar mücadelesinde illegal temel-lerde örgütlenerek hazırlanabilir. İllegal partide örgütlenme zor veçetin bir iştir. Bu çoğu kez yavaş ilerliyor. Oysaki mücadele büyük birgelişme gösteriyor, mücadeleye atılan insanların sayısında büyük ar-tışlar oluyor. Mücadeleye yeni atılan insanları hangi mekanizmalararacılığı ile örgütlü politik kavgaya çekmeliyiz. Başka bir yönden elealırsak, partinin etrafına sürekli yeni insanlar geliyor. Bir kısmı sem-patizan olan bu insanların sayısı, örgütlü insanların sayısını aşıyor. Bizçoğu kez bu insanların enerjilerini ve güçlerini yeterince değerlendi-remiyoruz. Pratik açıdan ele alındığında, görülecektir ki mücadeleninbize kattığı bu insanlar, özellikle gençlik, verilen kavgada büyük bir roloynuyor. Eğer bu dinamik ve genç potansiyel örgütlü davranışa çeki-lebilirse, ortaya konandan kat be kat daha fazla verim çıkacaktır. Açık-tır ki gençlik alanında komünist gençlik örgütlenmesi var, komünistgençlik, birliklerimiz gençliği eğitip harekete sokuyor. Bununla bir-likte yeni insanlar gençlikle sınırlı değildir. Toplumun tüm emekçi ke-simlerinden, halkın her tabakasından insanlar geliyorlar ve bizdenkendilerini yönlendirmemizi bekliyorlar. Eğer onları harekete geçire-cek ve yönlendirecek bir mekanizma oluşturmazsak, bir süre sonra

Toplu Yazılar

253

Page 255: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gelenler başka arayışlara yönelirler. Parti örgütleri bu durumda tümörgütçü yeteneklerini göstermeli kavgada olduğu gibi bu alanda da ör-gütlenmenin yeni harikalarını yaratmalıdırlar. Devrimci Çalışma Ko-miteleri bu alanda örgütlenmenin harikaları olabilirler. DevrimciÇalışma Komiteleri, parti örgütlerinin önderliği ve yönlendiriciliğindeçevremize gelen insanları örgütlemenin ve onları örgütlü mücadeleyesokmanın mekanizmaları rolünü üstlenmeli. Devrimci Çalışma Ko-miteleri hem kitleleri partili olmaya hazırlayacak ve hem de büyük birpotansiyel gücü harekete geçirecektir. Devrimci Çalışma Komiteleritoplumun tüm katlarına yönelik olarak örgütlenmeli. Bunlar kırsalkesim olduğu gibi, kentlerde sanayi-işçi bölgelerinde de oluşturulmalı.Kesin olarak açıktır ki bu organların görevi devrim mücadelesine engeniş güçleri katmaktır. Bu anlamda illegal olacaklardır. Ancak bu il-legalite bir parti illegalitesi biçiminde olamaz. Parti disiplini ve karar-ları ancak partiye örgütsel bağlarla bağlı olanlara uygulanabilir. Buaçıdan bakıldığında Devrimci Çalışma Komiteleri esnek yapıda ol-malı. Partinin ideolojik-politik ve pratik yönlendiriciliğinde kendi iç-lerinde esnek olmalılar. Sayıları da geniş tutulmalı, parti organları gibidar olmasına gerek yoktur. Bunun yanında Devrimci Çalışma Komi-teleri hantal bir konuma düşürecek kadar kalabalık da olmamalı. Bumekanizmalar hareketli bir yapıya sahip olmalı.

Devrimci Çalışma Komiteleri parti örgütleri gibi sürekliliğe sahipolamazlar, yapıları değişken olmalı ve partiye rezerv insan yetiştirmerolü de üstlenmelidirler. Devrimci Çalışma Komitelerinde örgütle-nenler belli bir gelişme ile birlikte parti örgütlenmesini ya da komü-nist gençlik örgütlenmesinin çeşitli alanlarında göreve çekilmeli.Böylece Parti bu tip bir örgütlü çalışma aracılığı ile geniş bir çevreyiörgütlü kavgaya çekmiş olacaktır.

Devrimci Emek

Ekim-Kasım–1994

Sayı: 27

C. Dağlı

254

Page 256: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

SINIFLAR SAVAŞINDA BUGÜNKÜ DURUM

Sınıflar savaşı son bir ayda daha sert bir biçim aldı. Mücadeleninsertleşmesi öyle aniden olmadı, bu yıllarca süren çatışmaların vardığıdüzeydir. Sınıflar savaşı her zaman aynı düzeyde seyretmez, müca-dele çeşitli gelişme aşamalarından geçer. Sınıflar savaşını etkileyenana etkenler, savaşın üzerinde yürütüldüğü maddi koşullar ve savaşınkendi çatışma seyridir. Nesnel ve öznel koşulların karşılıklı etkileşimi,sınıflar mücadelesinin gelişimini ve bu gelişim düzeyini, içeriğini be-lirler. Burada maddi koşullar üzerinde durmayız.

Türkiye tekelci kapitalist düzeni yıllardır sürekli hale gelen birekonomik kriz içinde bulunuyor. Ekonomik kriz çift yönden gelen et-kilerle belirlenmektedir. Bunlardan biri, emperyalist-kapitalist dünya-nın son yıllarda artan ekonomik krizinin Türkiye'nin bağımlıekonomisini etkilemesi, varolan krizi, daha da derinleştirmesi iken;diğeri doğrudan Türkiye'nin kapitalist ekonomik ilişkilerinin kendidoğasından ekonominin işleyiş yasalarından ileri gelmektedir. Em-peryalizme bağımlı olan Türkiye ekonomisi, aynı zamanda dünya ti-cari ilişkileri içinde ve emperyalist-kapitalist sistemin bir parçasıdurumundadır. Kapitalist dünyadaki her ekonomik dalgalanma, ba-ğımlı ülkeleri de etkilemekte, bu etkilenme güçlü emperyalist ülke-lere göre daha sarsıcı olmaktadır. Bu da bağımlı ülkelerle, emperyalistülkelerin aralarındaki uçurumun daha da derinleşmesi, bağımlı ülke-lerin, bağımlılıklarının pekişmesi, tüm bunların sonucu olarak da yok-sulluğun mutlak biçimde artması anlamına gelmektedir. Türkiye,bağımlı bir ülke olarak, her geçen zaman emperyalizme biraz daha ba-ğımlı hale gelirken ve bunun sonucu yoksullaşırken; buna karşılık,emperyalist tekellerin Türkiye üzerindeki egemenliği de aynı ölçüdegüçlenmektedir. Uluslararası emperyalist tekellerin Türkiye gibi ba-ğımlı ülkelerdeki karlılık oranı bu tekellerin, kendi ülkelerindeki kar-lılık oranını kat be kat geçmektedir. Bu demektir ki, bağımlı kapitalistülkelerdeki emperyalist sömürü, emperyalist ülkelere büyük bir servetgetirirken; buna karşılık bağımlı ülkelerde de aynı oranda daha büyük

Toplu Yazılar

255

Page 257: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bir sefalet ortamı oluşturmaktadır. İşte bu işleyiş, Türkiye benzeri ba-ğımlı kapitalist ülkelerin zaten varolan ekonomik bunalımlarını bo-yutlandırdıkça boyutlandırmaktadır.

Türkiye kapitalist ekonomisi uzun bir dönemdir devam eden, hergeçen zaman daha da derinleşen ekonomik krizin pençesinde bulunu-yor. Hükümetlerin, krizi atlatmak için aldığı her ekonomik önlem, he-definin tersi sonuç vererek, krize yeni boyutlar kazandırıyor. 12 Eylülöncesi alınan ve 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü tarafından uygu-lanan “24 Ocak Kararları” ve faşist DYP-SHP Koalisyon Hükümeti ta-rafından alınan ve uygulanan “5 Nisan Kararları”, hep sermayenin veemperyalizmin hedeflerinin tersi sonuçlar getirmiştir. Ekonomik ön-lemler ekonomik krizi değil, ekonomik ve toplumsal “istikrarı” önle-miştir. Ekonomik ve toplumsal bunalım varolan istikrarsızlığı ileriaşamalara vardırmıştır. Ekonomik krizin tek nedeni, kapitalist ekono-mik ilişkilerin işleyiş yasaları meta ekonomisinin kendisi iken; so-nuçlarının en önemli iki belirtisi işsizlik ve üretimin gerilemesidir.Ücretler sürekli düşerek, emekçi sınıfların alım güçleri gerilerken;buna karşılık meta üretimi en üst düzeye çıkarılarak, en sonunda tı-kanma noktasına geldi. Tüketim olmadan üretimin bir işe yaramaya-cağı bir gerçektir. Meta üretiminin amacı kardır. Eğer üretim sermayesahibine kar getirmiyorsa sermayedar, üretimden uzaklaşır, sermayeüretici alandan kaçar. Bilindiği gibi Türkiye'de stoklar dev boyutlaraulaşmıştır. Üretimi yöneten yasalarla, pazarı yöneten yasalar aynı de-ğildir, çoğu kez ikisi arasında çatışma vardır. Meta arzı artarken, bunakarşılık talep sürekli düşüyor. Böylece kapitalistin malı elinde kal-maktadır. Kapitalist toplumda insanların amacı üretimdir, üretiminamacı ise kardır. Daha fazla kar amacıyla üretim yapan kapitalist, fazlaüretim sonucu karından olmakta, sermayesi sürekli erimektedir. Hiçbir kapitalist buna razı olmaz. Bunun için yeni önlemlere başvurur.Bir zamanlar üretimi arttırmayı amaç edinen bizim kapitalist, şimdiüretimi kısmayı amaç haline getirmeye başlıyor. Açık olan bir şey var,hiç bir kapitalist, durduğu yerde işçilere ücret vermez, işçinin sermayesahibine artı-değer kazandırması için, kapitalist tarafından, emek gücüsatın alınır. Emek gücü ise daha fazla üretim için çalışır. Oysa kapita-list şimdi daha fazla üretim istemiyor. Hırsızın, hırsızlık yaptığı yerdenkaçtığı gibi, kapitalist de daha fazla üretimden kaçmaya başlıyor. Stok-lar eritilinceye kadar, arz ve talep dengesi yeniden sağlanıncaya kadar,işçiyi atma yoluna başvuruyor. Türkiye'de son aylarda yaşanan olay-lar bunun çok açık örneği oldu. Tofaş, Renault gibi dev otomotiv sa-nayileri, stokları eritmek için, ilk önce işçileri yarı ücretle belliaralıklarla izine ayırdılar, bu da sorunu çözmeyince, binlerce işçiyi

C. Dağlı

256

Page 258: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

işten attılar. Bu arada hükümet eliyle çıkarttıkları özel yasalarla, arabasatışını arttırıcı yollara başvurdular. Bunun sonucu tam bir düzelmegörülür gibi olduysa da, ekonomik kriz atlatılamadı ve işe dönmekiçin umutlu olan bizim işçilerimizin umudu artık sönmeye başladı. Budurum tam sanayi için geçerlidir.

İşsizlik o düzeye çıktı ki, üretici insanların büyük bir oranı, işsiz-ler ordusuna katılmış bulunuyor. Emek gücü ile yaşayan ailelerin tümüya işsizdir, ya da en azından bir bireyi işsizdir. Buna son yıllarda özel-leştirme politikası sonucu, devlet sektörü işçileri de eklenince, işsizlikartık kapitalist düzenin altından kalkamayacağı, tersine daha da ge-nişleyen bir noktaya doğru ilerliyor. Bir zamanlar sanayi devrimi yıl-larında, sanayinin işçiye büyük ihtiyaç duyduğu dönemlerde, Engels'inkullandığı deyimle “yedek sanayi ordusu” olan işsizlerin, kapitalistsanayi krizinin yaşandığı bu dönemde artık “yedeklik” yapıları çök-meye başladığı gibi, sistem için tehlike olmaya başladı. Türkiye'deolan budur. Türkiye'de hep işsizlik vardı. Ancak, hiç bugünkü kadarileri boyutlarda değildi. İşçileri toplumsal üretim sürecinden uzaklaş-tırma, kapitalist ekonominin bir işleyişi olmakla kalmadı, hükümetle-rin de süreklilik kazanan politikası oldu.

İşsizlikle birlikte emekçilerin sefaleti de artarak, mutlak yoksul-laşma düzeyine vardı. Toplumsal çürüme, her tür yozlaşma ve yok-sulluk genel ve yaygın bir hal aldı.

İşçi mücadeleleri, kapitalist ekonomik krizin en belirgin göster-gesi olan işsizleştirme girişimlerine karşı meydana geldi. Sınıflar çe-lişkisi kendini en açık olarak bu alanda gösteriyor. Bunun sonucuolarak mücadelenin de bu alanda olması eşyanın doğasına uygun ola-nıdır. İşçiler son beş yıldır, diğer ekonomik nedenlerin yanında enönemli neden olarak toplu işten çıkartılmalar karşısında sokağa dö-küldüler. Sokak eylemleri süreklilik kazandı. Özellikle hükümetin al-dığı ve tüm burjuva çevrelerin onayladığı özelleştirme kararı ilebirlikte yüz binlerce kamu emekçisi işten atılacaktır. Bu durumun mü-cadeleye etkisi, kendini şimdiden gösterdi, yüz binler sokağa taştı. Buduruma yıllar önce işaret ettik. Yazılarımızda işçi eylemlerinin esasolarak işsizliğe karşı meydana geleceğini, bütün devrimcilerin bunadikkat etmesi gerektiğini belirttik. Aradan geçen zaman sonucunda,gelişmelerin bu yönde olduğu çok açık olarak görüldü. Son yıllardagerçekleşen en önemli eylemlere bakın, görülecektir ki bu eylemler,işten çıkartılmalar karşısında olmuştur. Bundan sonra da işçi eylem-lerinin en önemlileri ve yaygın olanları bu alanda olacaktır.

Sınıflar savaşına etkide bulunan, mücadelenin yaygınlaşması, yo-ğunlaşması ve sertleşmesine yol açan nedenler yalnızca ekonomik de-

Toplu Yazılar

257

Page 259: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ğildir. Sınıflar mücadelesine etkide bulunan nedenler aynı zamandatoplumsaldır, politiktir. Şimdi de bunları görelim.

ULUSAL SORUNKürt ulusal sorunu ya da Kürdistan sorunu çözülmedi. Burjuvazi

bu sorunu çözmeyecektir. Türk burjuvazisinin, ulusal sorunu çözme-yeceğini Kürt halkına karşı sürdürdüğü haksız savaşın kendisi göste-riyor. Burjuvazi değil ulusal sorunu çözmek, tersine, özgür olmakisteyen Kürt halkına karşı “topyekun” bir savaş yürütüyor. Savaş hergeçen gün yeni alanlara doğru gelişiyor. Faşist devlet ordusunun büyükbir bölümünü Kürdistan'a kaydırdı. Haksız savaş diğer faşist özel bir-liklerle takviye ediliyor. MGK son aldığı kararlarla, savaşı daha da tır-mandırmayı ve tüm güçleri kullanıp, Kürt özgürlük hareketini ezmeyive yok etmeyi amaçlamıştır. Bu amaçla, saldırılarını ve katliamlarınıartırdı. Kürt halkına karşı sürdürülen saldırılar vahşet düzeyine çıkar-tıldı. TC, Kürt katliamında hiç bir kural tanımıyor. İ. Beşikçi' nin de-yimiyle “TC Kürt katliamında hiç bir sınır tanımıyor.” Kürtlere karşısürdürülen “topyekun savaş” yalnızca Kürdistan topraklarında değil,aynı zamanda Türkiye'nin metropollerinde de olanca şiddeti ile sür-dürülüyor. Metropollerdeki Kürtlerin evleri, partileri basılıyor; tutuk-lanıyor, katlediliyor ve iş yerleri bombalanıyor. Son olarak devrimcibasın Özgür Ülke'nin birçok bürosunun bombalanmasıyla adeta Lüb-nan'ı andıran bir görünüm yaratılması TC' nin “topyekün savaşı” hangidüzeylere çıkarttığını ve çıkartacağını gösteriyor.

Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin etmemesi toplum-sal ve politik bunalımı derinleştiren çok önemli bir etkendir. Yakın za-mana kadar ayağa kaldırılmayan Kürt ulusal-sınıfsal devrim dinamiği,son on yıldır yükselen bir çizgi halinde ayağa kalkmış ve Türkiye dev-rim dinamizmini de etkilemiştir. Şimdi milyonlarca Kürt savaşın ortayerinde, savaşıyor, ayağa kalkıyor ve özgürlük için çetin bir mücadeleyürütüyor. Kürt halkının ulusal-sınıfsal kurtuluş mücadelesinin etkileriTürkiye ekonomisi üzerinde de görülüyor. Burjuvazi ekonomiyi iyiceaskerileştirdi, pek çok ekonomi dalları savaşın emrine verildi. Ulusalgelirin en büyük bölümü savaşa ayrılıyor. Bu da zaten derin olan eko-nomik krizi daha da yıkıcı hale getiriyor. Politik bunalım en üst aşa-maya doğru tırmanıyorken, toplumsal huzursuzluk da en yaygınduruma doğru ilerliyor. Tekelci sermaye Kürt ulusal hareketine karşısürdürdüğü haksız “topyekun savaşı” yoğunlaştırdıkça, kendi yıkılışınıbiraz daha yakınlaştırmış oluyor. Kürt halkının ulusal sınıfsal kurtuluşmücadelesi, Türkiye tekelci kapitalist düzeninin temellerini dinamit-liyor.

C. Dağlı

258

Page 260: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

FAŞİZM SORUNUTürkiye'nin çürümüş kapitalist düzeni ve sermaye egemenliği

Kürt halkının kurtuluşunun önünde engel olduğu gibi; Türkiye halkı-nın kurtuluşunun önünde de engeldir. Bundan ötürü sermaye ege-menliğini alaşağı etmek Kürt halkının, Türk halkının ve tüm halklarınortak hedefi durumundadır. Ayrı ayrı yerlerde de olsa devrimci vuruşaynı hedefe yöneltilmiştir. Tekelci sermaye, kendi egemenliğine karşısürdürülen bu devrimci vuruşlardan kurtulmak, ekonomik konumu veegemenliğini sürdürmek için, halkların devrim mücadelesinin üzerinefaşist terörle yürüyor. 12 Mart Askeri Faşist Darbesi ile faşistleştirilenve faşist bir karakter kazandırılan devlet, faşist terörü sürekli hale ge-tirdi. Faşizm, 12 Eylül'le birlikte kurumlaştırıldı. Bu süre içinde pekçok hükümet değişti ancak, devletin faşist yapısı değişmedi. Faşistdevlet, sivil ve dinci faşist kitleyi de yanına alarak geniş bir kitle te-meline oturdu. Halklara karşı sürdürülen faşist terör, şimdi daha genişkapsamlı olarak yürütülüyor.

Faşist devlet, Kürt, Türk ve tüm halkların ortak düşmanı ve he-defidir. Proletarya ve halkların militan ve devrimci ittifakı, ancak buortak düşmana karşı yönelirse gerçekleşebilir. Devrim mücadelesisomut hedeflere yönelmelidir, böyle olursa mücadele gelişim gösterir.Faşist devleti yıkmak ve parçalamak tüm halkların ortak ve somut he-defidir.

Devletin faşist yapısı ve yönelimi ile halkların özlemleri ve is-temleri birbiriyle çelişki ve çatışma halindedir. Faşist devlet sürekliolarak her tür hak arayışını zor ve kanla bastırırken; emekçi kitlelerise özgür ve gerçek bir demokratik ortam için bu zorba ve kanlı re-jime karşı mücadele ediyorlar. Tekelci sermaye her tür demokrasinininkarı, her alanda politik gericiliktir. Faşizm de halkların gerçek de-mokrasi istemlerinin düşmanıdır. Bu durum çatışmanın yoğunlaşmasıve sertleşmesini getiriyor ve getirmiştir. Tekelci egemenlik varoldukça,faşizm varoldukça, ordu polis ve bürokrasi varoldukça, halklar içinbir demokrasiden söz edilemez. Demokratik ve özgür bir ortamın oluş-ması için, faşizmin maddi temeli olan tekelci sermaye ile birlikte yı-kılması gerekiyor. Şimdiye kadar tekelci egemenlik ve faşizmkoşullarında demokrasinin olabileceğini söyleyenler, halkları aldat-mışlardır. Devlet faşisttir, yani faşizm iktidardadır. Mücadele egemenolana karşı yürütülmelidir. Faşizmin yıkılması maddi temeli olan tek-elcilikle birlikte bir devrim sorunudur.

Pratikte emekçi kitlelerin mücadelesi faşist devlete ve sermayeyekarşı yürütülüyor. Sermayeye ve faşizme karşı mücadele tüm alan-

Toplu Yazılar

259

Page 261: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

larda genişleyerek sürdürülüyor. Faşizme ve sermayeye karşı devrimmücadelesi çetin, sert ve kanlı-kavgalı bir süreçten geçiyor.

SONUÇEmek-sermaye çelişkisinden kaynaklanan sınıflar mücadelesi,

ulusal sorun ve faşizmle halklar arasındaki çelişkilerle bütünleşerekiyice keskinleşmiştir. Çelişkiler, bir toplumsal devrimi zorunlu halegetirdi. Devrimin nesnel koşulları olan devrimci durum tüm yönlerdenolgunlaşmıştır. Sınıflar mücadelesi uzun bir zamandır iç savaş düze-yine çıktı. Devrim ve karşı devrim birbirine doğru büyük bir hızla iler-liyor. Sınıflar savaşı şimdiden çok sert bir karaktere büründü. Karşıdevrim, emek ve devrim güçlerine karşı “topyekûn bir saldırı” için-dedir. Saldırı daha kanlı biçiminde gelişecektir. Karşı devrim ayaktakalma mücadelesi veriyor. Bunun için insanlık sınırlarını aşan katli-amlara yönelmiş bulunuyor. Artık yönetemeyen egemen olamayansermaye sınıfının, yıkılmakta olan egemenliğini ve düzenini devamettirmek için bundan sonra başvurmayacağı şey yoktur. Bu, onun sonumutsuz savaşıdır.

Devrimin tüm maddi koşulları olgunlaşmıştır. Devrimci durum,bunun en belirgin göstergesidir. Sınıflar savaşı bir ayaklanma aşama-sına gelip dayanmıştır. Bizdeki ayaklanma kısa süreli değil, uzun sü-reli olacaktır. Şimdiki temel devrimci görevimiz kanlı-kavgalı geçecekolan halk ayaklanmasını örmek ve doğmuş olan nesnel koşulları genebir halk ayaklanması yoluyla devrime dönüştürmektir. Tüm devrimciolanakları bu alana yöneltelim. Kürt-Türk halklarının mücadele birliğibu temelde gerçek anlamını kazanacaktır. Toplumsal devrim ön gü-nünde bir kere daha söylüyoruz:

YA YOK OLUŞ YA SAVAŞ! YA DEVRİM YA ÖLÜM!

Devrimci Emek

Ocak–1995

Sayı: 28

C. Dağlı

260

Page 262: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

KÖYLÜLERİN DEVRİME KAZANILMASI

Köylüler ortaçağdan bu yana toplumsal gelişmede önemli rol oy-namışlardır. Bu kadar uzun zaman diliminde köylülerin toplumsal ko-numları feodalizm altında, kapitalizm altında ve sosyalizm altındadönüşüme uğrar. Feodal toplumda köylülük bir bütün olarak bu top-lumun bir sınıfı durumunda iken, kapitalizm altında köylülük artıkkapitalizmin bir sınıfı durumuna geldi. Kapitalizmin bir sınıfı olarakköylülük, bütünlüğü bozulmuş ve ayrışmış olarak karşımıza çıkar. Ka-pitalizmin meta üretimi ve ücretlilik koşullarında köylülük, burjuvaköylülük (zengin köylülük), orta köylülük, küçük ve yoksul köylülükbiçiminde bir ayrışmaya uğrar. Bu nesnel durumdan ötürü de arala-rında sınıfsal çatışma sürüp-gider. Büyük meta üretimine dayanan ka-pitalist toplumda, proletaryayı sömüren sınıfla, köylülüğü sömürensınıf aynı kapitalist sınıftır. Sadece sömürü biçimleri farklıdır; işçi sı-nıfı artı değer yoluyla sömürülürken, köylülük faiz, ipotek vb. yollarlasömürülür. Bu da işçi sınıfı ile köylülüğün anti-kapitalist mücadelesi-nin ortak maddi koşullarını bize verir. Sosyalizm altında ise, köylülükartık eski maddi koşullarından uzaklaşır ve özgür emekçiler durumunagelir. Burada köylülük toplumsal mülkiyet temeli üzerinde hareketeder. Bu köklü değişim köylülüğün kendisini de uzun bir süreç içinde,köylü olmaktan çıkartır. Üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyeti temeliüzerinde özgür emekçiler durumuna gelen köylülük, sosyalizmin birgücü ve aynı amacı paylaştığı proletarya ile yol arkadaşı olur.

Bu uzun tarihsel süreç içinde toplumsal konumu dönüşüme uğ-rayan köylülüğün toplumsal mücadeledeki durumu da kesin olarakbaşkalaşım gösterir. Feodal toplumda, kapitalist toplumda, sosyalisttoplumda köylülüğün özlemleri, istemleri çıkar ve amaçlar farklılıkgösterir. Toplumsal konumu üretim biçimlerine göre değişim göste-ren köylülüğün ideolojik, politik, felsefi ve kültürel durumu da bu de-ğişimden kendi payına düşeni alır. Köylülüğün bu değişimitoplumların evrim ve dönüşüm yasalarına uygun olarak gerçekleşir.İçinde birçok süreci barındıran bu tarihsel değişiklik, tüm teorik çö-zümlerde kesin olarak göz önünde bulundurulmalı. Burada sorunahem tarihsel materyalist açıdan (yani her dönemdeki sınıfların varlı-ğının, doğrudan o dönemin üretim biçimine denk düştüğü biçimindekiyaklaşım), hem de diyalektik yöntemle yaklaşmak gerekiyor. Top-

Toplu Yazılar

261

Page 263: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lumlarda olduğu gibi, toplumsal bir sınıf olarak köylülük durağanhalde değil, hareket halinde; statik yönüyle değil, dinamik (değişen)yönüyle ele alınmalı ve birbirini etkileyen çok yönlü süreçler ve kar-şılıklı etkileşim içinde ele alınmalı. Köylülüğün devrimdeki yerinidoğru biçimde anlamanın tek bilimsel-tarihsel yöntemi budur.

Bilindiği gibi orta çağdaki tüm ayaklanmalar, kırsal alanda, köylüayaklanmaları olarak başlamıştır. Gene bilinen nedenler yüzünden, buayaklanmaların hiç biri başarıya ulaşamamıştır. Bu nedenler köylülü-ğün üretim koşullarından, yani toplumsal konumundan kaynaklanır.Köylülük, kırsal kesimde birbirinden uzak ve dağınık halde bulunur.Dağınıklık, köylülüğün ekonomik ilişkilerine denk düşer. Dağınık ol-ması kendi dar alanına hapsolması, proletarya gibi toplu halde olma-ması yenilgisinin ana nedenidir. Zaten köylülük, sınıflarmücadelesinde, hiç bir zaman önder konumda olamadı. Her zaman,başka sınıflara bağlı olarak ve onların önderliğinde harekete geçmiş-tir.

Köylülük, burjuva devrimler çağında, devrimin öncü sınıfı olanburjuva sınıfın önderliğinde mücadeleye atılır; Burjuva sınıf kendiamaçlarını tüm toplumun ve aynı zamanda köylülüğün amacı olarakgöstermiştir. Bu amaçta, kendi özlemlerini ve geleceğini gören köy-lülük burjuva önderliği takip eder. Burjuva devrimlerin tipik bir ör-neği olan Fransız devriminde köylülük, burjuvazinin önemli toplumsaldayanağı oldu. Burjuvazi, köylülüğü yanına çekerek feodal egemen-liğe son verir. Almanya'da ise 1848 ve sonrasında meydana gelen bur-juva demokratik devrimde, köylülük, burjuva sınıfın yedeği olarakhareket eder. Alman burjuvazisinin feodal sınıfla uzlaşarak, feoda-lizmi, kendi eliyle yeniden örgütlemesi sonucu, burjuvazinin ihane-tine uğrayan Alman köylüsü, uğradığı ihanet yüzünden büyük insankaybına uğrar; hem feodalizmin devam etmesi yüzünden acı çeker,hem de kapitalizmin baskılarına uğrar.

Büyük bir özlem, coşku ve mücadele gücüyle katıldığı burjuvadevrimlerde, aradığını bulamayan köylülük, kurulan kapitalist dü-zende, bu toplumun ezilen ve sömürülen bir sınıfı durumuna gelir.

Burjuva devrimler çağı, burjuva egemenliğin ve kapitalist düze-nin yerleşmesiyle birlikte sona erer. Ancak çağın bir özelliği olan de-mokratik devrimler yoluna burjuva önderlik olmadan devam eder.Proletarya tarih sahnesinde yerini alır. Artık demokratik devrimler ça-ğının öncü gücü proletaryadır. Devrimin öncü gücü olarak proletarya,devrimi başarıya ulaştırmak için köylülüğü yanına çekme zorunluluğuile yüz yüze gelir. Almanya'daki 1848 devrimini ve sonrasını irdele-yen Karl Marx proletaryanın yüz yüze kaldığı sorunu şu şekilde koyar:

C. Dağlı

262

Page 264: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

“Almanya da her şey, proleter devrimin köylü savaşının bir ikincibaskısıyla desteklenmesi olanağına bağlı olacaktır.” (J. Stalin Mark-sizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu Sf. 214)

Marx bu düşüncesiyle proleter devrimin bir “Köylü Savaşı” ilebirleşmesi gerektiğini savunur. Marx'ın bu konudaki görüşü daha sonraLenin tarafından yeniden ele alınır. Lenin o ünlü demokratik devrimde“İşçilerin ve Köylülerin Devrimci-Demokratik Diktatörlüğü” teziniMarx'ın belirlemesinden yola çıkarak ortaya koyar. Marx'ın belirle-diği ve Lenin'in geliştirdiği bu tezler, köylülerin hem demokratik dev-rimde hem de proleter devrimdeki rolünü en açık şekilde ifade eder.

Toplumsal gelişmede proletaryanın tarihsel motor rolü oynama-sıyla birlikte, köylülük proletaryanın bir müttefiki ve proleter devriminde önemli bir gücü olarak kabul edilir. Uluslararası Komünist Hareketdaha sonra köylülüğe yönelik marksist-leninist yaklaşımı yeniden elealır ve geliştirir. İşçi-Köylü ittifakı tezi, uluslararası devrimci prole-taryanın temel bir tezi haline gelir. Marx'ın 1848 Alman Devrimindençıkardığı bu tez tam 1,5 yüzyıl boyunca ortaya çıkan toplumsal geliş-meler tarafından tekrar ve tekrar doğrulanmıştır.

EKİM DEVRİMİ VE KÖYLÜLÜK Köylülüğün devrimci olanakları, bu olanakların toplumsal mü-

cadelede kullanılması; proletarya devriminde, köylülüğün oynayacağırol bu yüzyılın başından itibaren daha belirgin olarak öne çıktı. Esasdevrimci konumuna ancak proletarya devrimine bağlı olarak, yüzyı-lımızda kavuşan köylülük ülkelerin ekonomik ve toplumsal yaşamındasöz sahibi oldu. Köylülük için yeni bir tarihsel dönem başladı.

Köylülüğün devrimci olanaklarının demokratik devrimde dahaaçığa çıkacağını çok iyi anlayan V.İ. Lenin, demokratik devrimde “iş-çilerin ve köylülerin devrimci-demokratik diktatörlüğü” tezini geliş-tirdi. İşçilerle, köylülerin militan ittifakı 1905 Rus Burjuva DemokratikDevriminde pratik olarak ortaya çıktı. Devrim sırasında bir taraftanişçilerin ekonomik ve politik genel grevleri ve silahlı sokak çarpış-maları görülürken; diğer taraftan Rus köylüsü ayaklanarak devrim-deki yerini aldı. Devrim sırasında işçilerle, köylüler arasında dolaylıolarak bir ilişki ortaya çıktı. Bu ilişki 1917 Şubat Devrimi sırasında ye-niden kuruldu ve pekişti. Burjuva devrimi sırasında ortaya çıkan “İşçive asker vekilleri Sovyetleri” işçi-köylü ittifakının bir biçimi oldu.Çünkü askerler esas olarak köylülerden oluşuyordu.

Lenin'in önerdiği “işçilerin ve köylülerin devrimci-demokratikdiktatörlüğü” tezi belli anlamda gerçekleşti. Bir ilişki anlamında artıkişçilerin ve köylülerin iktidarı gerçekleşmişti. Bu ikili iktidarın bir ta-

Toplu Yazılar

263

Page 265: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rafıydı. Bir taraftan burjuvazinin iktidarı; diğer taraftan işçi-asker ve-killeri Sovyetleri iktidarı. İşçi-köylü ittifakı bir sınıfsal ittifak olarak enaçık ve belirgin bir biçimde Ekim Sosyalist Devrimi sırasında ortayaçıktı. 1917 Ekim'inde iktidar işçi-köylü ve asker vekilleri Sovyetleri-nin eline geçti. Ekim devrimi aynı zamanda köylülüğün, proletaryaönderliğinde devrimci-ilerici rolünün açığa çıkmasıdır. İşçi-köylü it-tifakı Ekim'den sonraki iç savaş yıllarında değişime uğradı. Köylülükiç savaşta kesin olarak ayrıştı. Zengin Rus köylüsü (kulaklar) karşıdevrimci rol oynarken; buna karşılık yoksul köylülük sosyalizmi veSovyet iktidarını destekledi. İşte bu ayrışma sonucu yoksul köylülükproletaryanın en sağlam müttefiki ve sosyalizmin kırlardaki temelgücü oldu. Proletaryanın egemenliği olan proletarya diktatörlüğü ko-şullarında gerçekleşen bu ittifak daha sonraki yıllarda güçlenerekdevam etti.

Kurulan ittifak öylesine sağlam oldu ki, 80'lerden sonra kentküçük burjuvaları sosyalizmi yıkmak için karşı devrimci girişimlerdebulunduğu bir dönemde, özgür kır emekçileri sosyalizmin sadık güç-lerinden biri olarak kaldı.

Bütün ülkelerdeki köylüler Sovyet Devrimi ile esin kaynağını;proletarya ile gerçek dostunu buldu. Tüm burjuva devrimleri boyunca,bu devrimlere katılmasına rağmen, burjuva devrimler köylülere sö-mürü ve baskıdan başka bir şey getirmedi. Almanya'da görüldüğü gibimücadeleye katılmasının ödülü ihanete uğramak ve acı görmek oldu.Bunun yanında köylüler ülkenin ekonomik ve politik yaşamında sözsahibi değillerdi. Köylüler ilk defa sosyalizmle her tür sömü-rüden ve baskıdan kurtulmak olanağına kavuştu. Bundan dolayı tümdünyadaki köylüler Ekim Devrimine ve Sosyalizme sempatiyle bak-tılar. Özellikle birer köylü toplumu olan sömürgeler, emperyalizminegemenliğinden kurtulmak için daha fazla Sovyetlere ve Sosyalizmeyanaştılar.

Sömürgeler sorununun gündeme gelmesiyle birlikte köylülük so-runu ülkelere özgü yerel bir sorun olmaktan çıkıp, genel yani uluslar-arası bir sorun haline geldi. Köylülerin devrimci rolü de aynı biçimdeuluslararası boyut kazandı.

Proleter devrimler çağını başlatan Ekim Devrimi'ne kadar prole-taryanın sloganı “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz” biçimindeydi.Komünist Manifesto açısından doğru olan bu slogan proleter devrim-ler çağının başlamasıyla birlikte geliştirildi ve “Bütün Ülkelerin İşçi-leri ve Ezilen Halkları Birleşiniz” biçimini aldı. Sömürgelerin ezilenhalklarını, esas olarak köylülerin oluşturduğu göz önünde bulunduru-lursa, bu sloganın işçi köylü ittifakına dünya çapında bir boyut getir-

C. Dağlı

264

Page 266: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

diği açık olarak anlaşılır.Eğer köylülüğün kesin desteği alınmazsa bir devrimin ve prole-

ter iktidarın başına nelerin geleceğinin en iyi kanıtı 1919 Macar Sos-yalist Devrimidir. Macar proletaryası iktidarı ele geçirmekle birlikte,onu koruyamadı. Çünkü köylülerin desteğini alamamıştı. Bundan ya-rarlanan burjuvazi ve karşı devrim, köylüleri kendi yanına çekti. Sonuçolarak ittifaklarından yalıtlanan Macar Sovyet İktidarı yıkıldı. Macardevrim dersleri Komintern tarafından tüm boyutlarıyla irdelendi.Köylülerin demokrasi, sosyalizm mücadelesinde ki devrimci konu-munun altı önemle bir kere daha çizildi.

Köylülerin toplumsal devrimdeki ilerici konumu 40'lı yılların top-lumsal devrimleri tarafından en iyi biçimde değerlendirildi. FaşizminAvrupa'da Sovyetlerin belirleyici gücüyle yıkılmasından sonra; DoğuAvrupa'da kurulan iktidarlar birer işçi-köylü iktidarları; hükümetler deişçi-köylü hükümetleri oldu. Ekim devrimiyle başlayan köylülerin top-lumsal sorunlarda söz sahibi olması, Doğu Avrupa'da gerçekleşenHalk Demokrasili iktidarlar tarafından devam ettirildi.

Böylece bu zamana kadar ki tüm zafere ulaşan devrimler köylü-lerin katıldığı ve desteklediği devrimler oldu. Köylü savaşı ile prole-ter devrim tarihsel olarak devrimci-dönüştürücü rolünü başarıylayerine getiriyor.

Köylülerin devrimci olanakları nüfusun büyük kesimini oluştur-duğu ülkelerde daha da öne çıktı. Bunlardan Çin Devrimi, köylülerindevrimci olanaklarının devrim için nasıl yaşamsal bir önemde oldu-ğunu tüm açıklığıyla gösterdi. Çin sanayinin belli bir düzeyde geliş-mesine rağmen, yarı-sömürge ve yarı-feodal bir köylü ülkesiydi. ÇinKomünist Partisi, Komintern'in yol göstericiliğinde doğru bir ittifakpolitikası izleyerek köylülerin demokratik devrimdeki etkin rolünü be-nimsedi. Çin Devriminin zafere ulaşmasında köylülerin belirleyiciliğisöz konusudur. Çin proletaryası devrimde esas olarak köylülere da-yandı. Kurulan Halk Ordusu bir köylü ordusu niteliğinde oldu. Dev-rim köylülerin bulunduğu kırsal alanda, doğrudan köylülere dayanarakbaşladı, sürdü ve sonuçlandı. Kurulan Çin Halk Cumhuriyeti bir işçi-köylü cumhuriyeti niteliğinde oldu.

Çin devriminden sonra Vietnam, Kore Demokratik Halk Cum-huriyeti, Kamboçya ve Laos'un bağımsızlık-demokrasi-sosyalizm mü-cadelesinde köylüler önemli birer güç oldular. Köylülerin devrimcibarutu sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşının yürütüldüğü LatinAmerika'da patladı. Latin Amerika'da sömürgeciliğe karşı yapılan tümayaklanmalar özünde köylü ayaklanmalarıdır. Bağımsızlık savaşçılarıTupac Amaru ve Sandino köylülere dayanarak kıtadaki sömürgeci

Toplu Yazılar

265

Page 267: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

egemenliği sarstılar. Meksika'da bu yüzyılın başında Zapata önderli-ğindeki devrim bir köylü devrimidir. Köylülerin devrimci geleneğiyüzyılın tümü boyunca devam etti. Bu devrimci gelenek yeni sömür-gecilik koşullarında da sürüyor. Son olarak Zapatist örgüt EZLN ön-derliğinde Meksika'nın yoksul köylü ve tarım proleterleri ayaklanarakMeksika'nın burjuva düzenini sarsıyor. Latin Amerika'da devrimcimücadele yürüten gerilla örgütleri bu kıtanın yoksul köylülerine da-yanıyor.

Tüm kıta Amerika'sında öncü olan Küba devrimi kırsal kesimdebaşladı. Küba devrimi, köylülerin yalnızca devrimde değil, sosyalizmkuruculuğunda da önemli görevler üstlendiklerini göstermiştir.

Bu yüzyılda görülen tüm olaylarda köylülerin devrimci olanaklarıproletarya devrimine bağlı olarak ortaya çıkmıştır ya da gelişme gös-termiştir. Nüfusun esasını köylülerin oluşturduğu sömürge ülkelerdekikurtuluş mücadelesi köylülere dayanmakla birlikte; proletaryanındünya çapındaki mücadelesinin bir parçası oldular. Sovyetler Birliği ileilişki kurmayan kurtuluş hareketi yoktur. Bağımsızlığını kazanan tümülkeler sosyalist ülkeler ile yakın ilişki içinde olmuşlardır. Sosyalizmindesteği olmaksızın, sömürge halkları, emperyalist egemenliği yene-mez ve kurtulamazlardı. Genel olarak sömürgeler sorunu emperya-lizme karşı mücadele sorunu haline geldi. Emperyalizme karşımücadele ise proletaryanın, sosyalizmin dünya çapında desteği ol-maksızın başarıya ulaşamaz. Bu anlamda proletarya ile köylüler ara-sında dünya çapında kurulan ilişki, emperyalist egemenliğin çeşitliülkelerde kırılmasında tayin edici oldu.

Köylülerin, proletaryanın ittifak gücü olduğunu belirtirken, bunu,köylülerin ekonomik-toplumsal, durumlarına dayandırıyoruz. Gördükki, köylüler, proletarya gibi kapitalist toplumun ezilen ve sömürülenbir sınıfıdır. Kapitalist toplumun ezen ve sömüren sınıfı olan burju-vazi sürekli servet sahibi olurken; buna karşılık köylüler ellerindekiüretim araçlarını yitiriyor ve sürekli yoksullaşıyorlar. Bu durumların-dan ötürü köylüler kendini ezen ve sömüren burjuva sınıfa karşı, ken-dilerini bu baskı ve sömürüden kurtaracak olan proletaryayayaklaşırlar. Gelişmenin ana yönü budur.

Bu, köylülerin her koşulda proletaryayı takip edeceği anlamınagelmez. Şimdiye kadar ki büyük proleter devrimlerin tarihi göster-miştir ki köylüler, burjuvazinin etkisiyle proletarya iktidarına karşıkullanılabilirler. Her toplumsal olayda olduğu gibi köylülerin durumuda somut olarak ele alınmalı.

Köylülerin devrimci rolünü abartıp, köylü devrimciliğini, prole-tarya devrimciliği düzeyine çıkarmak isteyen sosyalistler olduğu gibi;

C. Dağlı

266

Page 268: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

köylülerin devrimdeki ileri konumunu tamamen yok sayan sapma an-layışlara halen rastlamak mümkün. Her iki anlayış da yanlıştır. Prole-taryanın toplumsal devriminde köylülerin konumunu belirlerkenburada harekete geçirici, belirleyici öncü gücün proletarya olduğu unu-tulmamalı. Proletaryanın önderliği olmaksızın köylüler harekete ge-çemez ve devrimci olanaklarını kullanamazlar.

Köylüler ne kadar ezilip sömürülse de özel mülkiyetle belli biranlamda varolan ilişkileri sonucu burjuvadırlar. Özel mülkiyet onlarınyaşam ilkesidir. Yaşamları kapitalist düzen tarafından yok edildikçeproletaryaya yaklaşırlar; öte yandan özel mülkiyetle olan ilişkilerindendolayı çok rahatlıkla burjuvazinin yanında yer alırlar.

Kapitalizm yalnızca sınıfları tanır. Kapitalist toplum sınıflara ay-rışmıştır. Köylüler bunun dışında kalamazlar. Onlar da kendi içlerindesınıfsal ayrışmaya uğrarlar. Kapitalist toplumda, tüm köylülerin birbütünlük halinde harekete geçirilmesi pratik olarak mümkün değildir.Proletaryanın kırsal alandaki ittifakı genel olarak köylülük değil, yok-sul köylülüktür. Yoksul köylüler, kendisini yoksullaştıran kapitalizmekarşı tavır alırken, proletaryaya yanaşır ve proletarya ile sosyalizmamacı için mücadele eder. Proletarya ile yoksul köylüler arasındaeylem ve amaç birliği vardır.

Proletaryanın tarım alanında temel ve doğal ittifakı tarım prole-taryasıdır. Bunun ekonomik temelleri var. Tarımsal alan küçük üre-time dayalı kırsal alandan farklıdır. Büyük ölçekli tarım üretimi ileköylülüğe dayalı küçük üretim farklıdır. Büyük tarımsal üretim kapi-talist meta üretimine dayalı olarak, tarım burjuvalarını ve tarım ücret-lilerini barındırır. Tarım proletaryası dünün yoksul köylüsü olmaklabirlikte ücretli oluşundan dolayı artık proletarya içinde yer alır. Oy-saki, yoksul köylüler ve küçük köylüler belirli bir toprağa sahip ol-dukları için özel mülkiyetle ilişki içerisindedirler. Tarım ücretlileri,tarım üretiminin tarım-sanayi haline gelmesi sonucu “mevsimlik işçi”olmaktan çıkıp sürekli ücretli hale gelirler. Ücretli oluşları onları pro-leterler durumuna getirmekle birlikte, sanayi proletaryası ile farklılıkgösterirler. Tarım proletaryası köylülük ile bağlarını koparmadığı içindüşünce ve davranışta köylülere yakındırlar.

Devrimci proletarya tarım programını yalnızca, tarım proletarya-sına dayanarak yaşama geçirebilir.

TÜRKİYE VE KÜRDİSTAN'DA KÖYLÜLÜĞÜN DURUMUKöylülüğe yanlış yaklaşım Türkiye'de kendini her zaman göster-

miştir. Esas olarak maocu hareketler köylülerin devrimci konumunu,

Toplu Yazılar

267

Page 269: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

proletaryanın devrimci düzeyinde ele alıyorlar. Yakın zamana kadar(bazıları halen bu anlayışta inatla direniyor) köylüler devrimin temelgücü olarak kabul edilmiş, kırsal alanlar ise devrimin temel alanı ola-rak kabul edilmiştir. Onları bu anlayışa götüren şey, köylülere duy-dukları sempati değil, ekonomik-toplumsal yapıyı yanlışçözümlemeleridir ya da çözümleyememeleridir.

Köylüleri devrimin temel gücü, kırsal alanları da devrimin temelalanları olarak gören tez, Türkiye ve Kürdistan'ı yarı-feodal bir yapıdagörüyor. Türkiye ve Kürdistan'ı bu biçimde görmek, hem teorik çö-zümleme gücünden yoksunluğu, hem de diyalektik ve tarihsel mater-yalist yöntemi kavramadaki yeteneksizliği gösterir.

Burada feodalizmi ya da yarısını tartışmayacağız. Burada mao-cuların toplumsal sorunları ele alış yöntemlerini ve bu yöntemin da-yandığı sakat anlayışı göstermek istiyoruz. Yarı-feodal ilişkilerden sözedenler toplumu durağan halde ele alıyorlar. Oysaki toplumlar süreklihareket ve değişim halindedir. Hareket ve değişim kapitalist meta üre-timinin sürekli her alanda egemen olması yönündedir. Sözü edilenyarı-feodal toplumsal ilişkiler evrimci tarzda çözülmüş; yerini kapita-list meta üretimine, paranın ve burjuvazinin egemenliğine bırakmıştır.Yarı-feodal ilişkilerden söz edilen tüm alanlarda metanın, paranın veburjuvazinin egemenliği vardır.

Anti-feodal devrim programı önerenler, programlarını gelişenyükselen olgulara değil; çöken ve çözülen olgulara dayandırıyorlar.Oysaki marksist-leninistler programlarını ve görüşlerini gelişen veyükselen olgulara dayandırırlar. Bu diyalektik bir yöntemdir.

Yarı feodal ilişkiden söz edenler nereden hareket ediyorlar. Ha-reket noktaları artık kapitalizme dahil olmuş ancak eski toplumu an-dıran ilişkiler ve kavramlardır. Bugün özellikle kırsal alanda devameden aşiret ilişkileri (ekonomik değil, kültür, gelenek vb. alanında)din, akrabalık ilişkileri, günlük yaşamda sürüp giden eski anlayışlar,ideoloji vb. ilişkilere bakıp tamam diyorlar, feodal kavramlar devamediyorsa, o halde bunun ekonomik temeli de sürüyor demektir. Bu ge-rekçelerden hareket edenler gerçekten toplumların değişim yasaların-dan hiçbir şey anlamamışlardır. Değişim yasasına göre aile ve toplumdeğiştiği halde; eski toplumsal ilişkileri karşılayan akrabalık sistemi,din, felsefe, ideoloji ve politika bir süre daha varlığını sürdürür. Başkabir anlatımla söyleyelim, öz ve biçim aynı anda değişmez. Öz değiş-tiği halde, eski biçim yeni öze aykırı olarak varlığını sürdürebilir. So-nuçta ne olur yeni öz eski biçimi parçalar ve kendine uygun yenibiçime kavuşur. Ailede olduğu gibi toplumlarda da değişim böyle olur.

Eski toplumlar üzerinde araştırma yapan Morgan araştırmalarında

C. Dağlı

268

Page 270: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Marx'la aynı sonuca varır. “Eski Toplum” adlı araştırma yapıtında ai-lenin ve eski toplumun değişimini inceleyen Morgan bu değişimi şöyleizah eder;

“Aile hareketli ögedir” diyor Morgan, “asla duraklama halindedeğildir; toplum aşağı bir dereceden daha yüksek bir dereceye yük-seldiği ölçüde, aile de aşağı bir biçimden daha yukarı bir biçime geçer.Buna karşılık, akrabalık sistemleri hareketsizdir; ailenin zaman bo-yunca sağladığı gelişmeleri, akrabalık sistemleri ancak uzun aralık-larla sağlarlar ve ancak aile köklü bir dönüşüm gösterdiği zamanakrabalık sistemleri de köklü bir dönüşüme uğrarlar.”

Marx; buna şunu ekler: “Ve genel olarak, siyasal, hukuksal, din-sel ve felsefi sistem için de durum aynıdır.” (Aktaran: Engels, AileninÖzel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Sf. 36 Sol Yayınları)

Görüldüğü gibi toplumun kendisi aşağı bir biçimden daha yukarıbiçime geliştikçe, aile de buna uygun olarak değişim geçirir. Ancakeski topluma ve ailenin eski biçimine denk düşen akrabalık sistemlerive dinsel, siyasal, felsefi, hukuksal sistemler bir süre daha devam eder-ler, daha sonra onlar da tarih sahnesinden çekilirler.

Yarı feodal ilişkiden söz edenler toplum feodal ilişkilerden, dahaüst bir biçime, kapitalist toplum biçimine ulaştığı halde, eski toplumve aile biçimine denk düşen politik, ideolojik, dinsel, hukuksal, fel-sefi ve akrabalık sistemlerine bakarak karar veriyorlarsa, bununla, top-lumların gelişim ve dönüşüm yasalarını kavrayamadıklarını göstermişoluyorlar.

Teori ve politikada toplumların değişim yasaları kavranmadandoğru sonuçlara ulaşılamaz. Kaldı ki, Türkiye'de politik, hukuksal,felsefi ve ideolojik sistemler dönüşüme uğramış, burjuvazinin düşüncesistemi tam anlamıyla egemen olmuştur.

Yalnız teorik açıdan değil, pratik açıdan da bakıldığında, açık ola-rak gözlerimizin önünde olup biten şey, emek-sermaye karşıtlığı te-meline dayanan sınıf savaşıdır. Sınıf savaşı kırsal alanda dakapitalizmin doğasına uygun olarak sürüp gidiyor, Tarım işçileri veyoksul köylülerle; tarım burjuvaları ve zengin köylüler arasında sürensınıf mücadelesi, burjuva toplumun doğasına denk düşen mücadeledir.

Leninist parti, toplumun ekonomik yapısını çözümlerken, top-lumdaki değişimi esas almıştır. Buna göre, kapitalizmin kırsal alandada egemen olduğunu; köylülüğün bir bütün olmaktan çıkıp, kendiiçinde sınıfsal ayrışmaya uğradığını; bu ayrışma sonucu köylülüğün,tarım burjuvaları, zengin köylüler, orta ve küçük köylüler, yoksul köy-lüler ve tarım proletaryası biçiminde konumlandığını; proletaryanıntemel ve doğal ittifakının yoksul köylüler ve tarım proletaryası oldu-

Toplu Yazılar

269

Page 271: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ğunu; devrimin temel ve öncü gücü olan sanayi proletaryasının ön-derliğindeki demokratik Halk Devrimi'nde küçük mülk sahibi olanköylülerin devrimci olanaklarının sonuna kadar kullanılacağını; ortaköylülüğün tarafsızlaştırılması gerektiğini; geriye kalanlar burjuva ol-duklarından tüm ekonomik gücünün zoralımı yoluyla kamulaştırıla-cağı Leninist Programda açık olarak belirtilmiştir.

Leninist Parti, köylülük üzerine görüşleriyle kendi dışındaki tümsosyalist hareketlerden ayrılır. Dışımızdaki sosyalist hareketler, köy-lülüğü bir bütün olarak görüp; köylülere toprak dağıtımını öngören,bir toprak reformu önerirken; Leninist Parti, sonuçta kapitalizmin kır-larda güçlenmesine yol açacak olan toprak reformu yerine, büyük, top-rakların üzerindeki tüm araç ve gereçlerle birlikte zoralım yoluylakamulaştırılmasını; toprakların alım-satımının yasaklanmasını; ka-mulaştırılan toprakların, büyük ölçekli kolektif devlet çiftlikleri biçi-minde işletilmesi; geri kalan toprakların yönetim ve denetiminin yerinegöre yoksul köylü komitelerinin, yerine göre tarım proletaryası kon-seylerinde olması gerektiğini savunur.

Arada çok büyük fark var. Anti-feodal devrimden yola çıkanlar,burjuva demokratik devrime varırken; Leninist Parti, anti-kapitalistnitelikli Demokratik Halk Devrimi'nden yola çıkarak, kesintisiz ola-rak Sosyalizme ulaşmayı hedefliyor.

KÖYLÜLÜK İÇİNDE ÖRGÜTLENME ÇALIŞMASIKöylüleri devrime kazanmak için belirttiğimiz bilimsel görüşler-

den hareket edilmeli. Köylü savaşı proletaryanın toplumsal devrimi-nin kopmaz bir parçası ve tamamlayıcı bileşenidir. Parça mutlakabütünlük içinde ele alınmalı; aralarındaki bağlar ve geçişler diyalek-tik yöntemle ortaya konmalıdır. Demokratizm nasıl tek başına ele alı-nırsa, proletarya açısından hiç bir şey ifade etmezse; köylü savaşı dakendi başına hiç bir şey ifade etmez. Hem demokratizm, hem de köylüsavaşı ancak sosyalizme bağlı olarak ele alınırsa anlam kazanır. Bu-radan çıkarılması gereken sonuç, emekçi köylülüğün, proletaryanınsosyalizm mücadelesine kazanılmasıdır.

Demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin önder sınıfı olan prole-tarya, amacını tüm ezilen ve sömürülen kitlelere kabul ettirmelidir.Her devrimci ve önder sınıf böyle davranır. Devrimci sınıf toplumuntüm ezilen sınıflarını kendi amaçları doğrultusunda ikna ederse, onlarıharekete geçirebilir. Burjuvazi devrimciyken söylediği “Eşitlik-Kar-deşlik-Özgürlük” hedefini tüm toplumun ortak hedefi olarak ilan etti.Toplum buna ikna olduğu için de burjuva önderliği takip etti. Dev-

C. Dağlı

270

Page 272: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rimci sınıf olarak proletarya da aynı yöntemle hareket etmeli.Köylüleri devrime kazanmak için onlara yalnızca devrimin tarım

programı değil bu programın bütünlüğü götürülmeli. Tek başına tarımprogramı köylülerin sorunlarını çözemez. Köylüleri ezen kapitalist sis-temin yıkılması gerektiği; bu sistem yıkılmadan kurtulamayacaklarıtüm açıklığıyla anlatılmalı kapitalist egemenliğin yıkılması ancak tümezen ve sömürülen kitlelerin oluşturacakları güç birliği ile mümkün-dür. Kendi durumlarını düzeltmek için tün dünyada köylülerin ayak-landıklarını, bu ayaklanmaların hiç birisinin başarıya ulaşmadığını,köylülerin ancak proletaryanın önderliğinde kurtulabileceklerini an-latmalıyız.

Nüfusun büyük bir bölümünü oluşturan köylüler katılmadan top-lumsal devrim başarıya ulaşamaz. Proletarya bu destek olmaksızın ik-tidarı ele geçirse bile onu koruyamaz. Köylülüğün ve taşranındesteğini alamayan proletarya ve kentliler, kitle desteğinden yoksunkalması bir yana; tarım ürünleri, gıda vb. yokluğundan ötürü açlıklakarşı karşıya kalır, sırf bu nedenle kentlerdeki devrimci iktidar yıkıla-bilir. Paris Komünü, taşranın ve köylülerin desteğini alamadığı içinyıkıldı. Eğer Rusya'daki Sovyet iktidarı köylülerin desteğini almasaydıiki gün bile ayakta kalamazdı. Devrimden sonraki iç savaş yıllarındaise, köylülüğün ayrışmasına bağlı olarak, işçi-yoksul köylü ittifakı ger-çekleşmeseydi Sovyetler iç savaşı kazanamaz ve sonuç olarak sosya-lizm de ayakta kalamazdı.

Yaşanmış olan bu tarihi gerçekliğin kendi devrimimizde de farklıbiçimlerde de olsa yaşanabileceği unutulmamalı.

Aynı biçimde, proletaryanın desteğini alamayan ve proletaryayıizlemeyen köylülük de kapitalist kölelikten kurtulamaz. Yalnızca pro-letarya sınıfsal devrimci konumu ve örgütleme yeteneği ile toplumsalkurtuluş mücadelesine önderlik edebilir; ancak proletarya toplumudaha üst toplum biçimi olan sosyalizme götürebilir. Proletarya bu ön-derlik görevini pratik olarak yerine getirebilir. Burjuva egemenliğekarşı doğrudan yöneltilen devrimci saldırılarla burjuva toplum ve dev-let yıkılır. Devrim önderliği pratik eylemleri gerektirir. Çoğu okumayazma bilmeyen ve kültürel olarak geri olan köylüler, devrime kitap-lardan öğrenerek değil; yaşayarak ve pratikten görerek katılırlar.

Leninistler, köylüler için neyi ileri sürdüklerini çok iyi anlatma-lılar. Köylüler eğer işçi sınıfı ile çıkar birliğini görmezlerse; yani kendiçıkarları proletarya tarafından dile getirilmemişse; o zaman çıkar bir-liğinin olmadığı bir yerde eylem ve amaç birliği de olmaz. LeninistParti Programındaki “Tarım Programı” bu noktada açıklanmalı prog-ramın bu bölümü öylesine anlatılmalı ki, yoksul proletaryanın önder-

Toplu Yazılar

271

Page 273: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

liğini izlesinler.Leninist Parti, yalnızca işçiler için değil; tüm halk için program

öneriyor. Program tüm ezen ve sömürülen kitlelerin çıkarlarını ve he-deflerini dile getiriyor. Programda konulan temel “İstemler ve Ön-lemler” tüm halk kitleleri için önerilmiştir. Bu program, yoksulköylüleri kazanacak içeriğe sahiptir. Yeter ki tüm bunlar köylülere iyianlatılsın.

Köylüleri devrime kazanmanın ikna edici yolu, devrimle birlikte,proletaryanın onlara yapacağı ekonomik destektir. İktidardaki prole-tarya, kamulaştırılan ekonominin temel dallarını kontrol edecek ve de-netleyecektir. Sanayi ve bankalar proletaryanın denetiminde olacaktır.Ekonomi, sanayi ve bankalara dayanarak köylüler araç gereç, kredivb. yollardan desteklenecek; köylüler aldıkları bu destekle yüzyıllarıngeriliğini ve yoksulluğunu yeneceklerdir.

Bilindiği gibi, tarihteki ilk büyük toplumsal iş bölümü kentle kırınayrışmasıdır. Bu iş bölümü sonucu, kır kente bağımlı oldu; kent kırüzerine egemen oldu. Kır, kent tarafından sürekli sömürüldü, aradakiuçurum büyüdü. Kent kır karşıtlığını kaldırmak toplumun köklü ola-rak dönüşümünü gerektirir. Bu karşıtlığa son vermek komünizmin önkoşuludur. Komünizm, kentle kırın karşıtlığı kalktığı ölçüde gerçek-leşebilir.

Leninist Programda bu karşıtlığa son vermenin devrimci yollarıgösteriliyor.

Proletarya ile yoksul köylüler arasındaki uzak amaç birliği, yakınamaçlar için de vardır. Yakın amaç birliği genel olarak tekelci serma-yenin ekonomik ve politik egemenliğinin yıkılması; yerine Demokra-tik Halk İktidarının kurulmasıdır. İktidar için ortak mücadele bubirliğin politik temelidir. Faşist devletin yıkılması, işçilerin köylülerinve tüm halkların ortak politik hedefidir.

Faşist bir biçim almış olan devlet, Osmanlı militarist-feodal dev-letinin toprağı üzerinde boy verdi. Burjuvazi, militarist-feodal devletmakinesini ele geçirip, onu yetkinleştirmekten başka bir şey yapmadı.Böylece, despotizm ve gericilik devam ettirildi. Burjuva devlet maki-nesi militarist-feodal devletten devraldığı baskı ve zulmü devam et-tirdi. Bu baskı ve zulüm, hem tüm halk kitleleri hem de köylülerüzerinde kesintisiz olarak sürdü.

Köylüler Osmanlı devletinde ağır vergiler altında ezildi ve baskıaltında tutuldu. Bunun yanında devletin ordusunu oluşturanlar yineköylülerdi. Askerlik bu günden farklı olarak çok daha uzun sürüyor;sürekli savaş içinde olduğundan askere gidenler uzun süre evinden ko-parılıyordu. Bu dönem gidip de dönmeyen askerlerin öyküleri ve ez-

C. Dağlı

272

Page 274: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gileri ile doludur. Köylüler feodal sınıf için çocuklarını askere gönde-riyor ve onlar için savaşıyorlardı. Tüm bunlara karşılık ağır vergiler vejandarma zulmü altında inim inim inliyorlardı. Bu dönem, Osmanlıköylüsü için zor ve ağır bir dönem oldu.

Köylülerin bu durumu burjuva egemenliği altında devam etti. Ku-rulan TC devleti, feodal sınıfla uzlaşma içinde oluştuğundan, köylü-ler hem feodalitenin zulmüne uğradılar hem de burjuvazinin,burjuvazinin zulmü, jandarma baskısı, Kürdistan'da da ulusal baskıbiçimleri ile sürekli hale geldi. Kısacası, köylülerin yaşamı esas gü-cünü kendisinin oluşturduğu burjuva ordusunun baskısı altında geçti.

Gerçek anlamda toprağa sahip olmayan köylüler, süreç içerisindesınırlı olarak varolan topraklarını da yitirdiler. Köylülerin toprakların-dan ve üretim araçlarından uzaklaştırılması yıllarca devam etti. Köy-lülerin topraklarından uzaklaştırılması Kürdistan'da ise, ulusal baskısonucu Kürt köylülerinin zorla göç ettirilmesi biçiminde gerçekleşti-rildi.

Bu yüzden köylülerin, kendini ezen ve baskı altında tutan faşistdevletin yıkılmasında yaşamsal çıkarları vardır. Faşist devletin yıkıl-ması, bu nedenle, proletarya ile yoksul köylülerin militan ittifakınınortak hedefidir. Ancak faşist devletin yıkılmasına yönelen bir ittifakyaşam bulur ve kalıcı hale gelir.

Köylüleri örgütlerken karşımıza çıkan önemli sorunlardan biri dedin sorunudur. Bilindiği gibi din etkisini en çok toplumun geri kesim-leri üzerinde gösterir. Kentlerin geri kesimlerinde olduğu gibi, geriolan kırsal alanlarda da dinin büyük bir etkiye sahip olması rastlantıdeğildir. Bunun temel nedeni toplumun kültürel olarak, politik olarakve temel dünya görüşü olarak geri olmasıdır. Burjuvazi her zaman top-lumun bu geri ve bilinçsiz kesimlerinden yararlanmıştır. Köylüleri bur-juvazi ve dinin etkisinden kurtarmak için sabırlı, titiz ve kararlı biruğraş verilmeli.

Dinin toplum üzerindeki etkisini kırmanın esas yolu eleştiri de-ğildir. Dinin ve tüm gerici felsefi sistemlerin dönüştürücü gücü dev-rimdir. Halk kitleleri devrime katılarak, devrim sayesinde kendilerinieski dünyaya bağlayan tüm bağlardan kurtarırlar. Dinin eleştirisi, butemel gerçek unutulmadan yapılmalı. Dine karşı mücadelede köylü-lerin ikna edilmesi esas alınmalı. Köylüleri bizden uzaklaştıracak yön-temlerden kaçınmalıyız.

Kırsal alanları ele alırken, bu alanları dar anlamda yalnızca köy-lerle sınırlı görmemek gerekir. Kırsal alanlar ekonomik olarak, politikve kültürel olarak kentlerle sıkı ilişki içindedir. Özellikle taşra kentleri(il ve ilçeler) köyler üzerinde mutlak bir etkinliğe sahiptir. O halde

Toplu Yazılar

273

Page 275: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

mücadelede bu alanlarla birlikte ele alınmalı.Taşra kentlerinin toplumsal konumu burada önem kazanır. Bu

kentlerin nüfusunun esasını orta sınıflar oluşturur. Orta sınıf ise küçükburjuvaları içerir. Büyük burjuvalar da olmakla birlikte, esas toplum-sal güç küçük burjuvalardır. Taşra küçük mülk sahipleri (dükkancılar,komisyoncular, bayiler, zanaatçılar vb.) konumlarını sürdürdükçe ken-dilerini burjuva sayarlar. Kendilerini burjuvaziye ve devlete bağlı his-sederler. Hem ekonomik konumları gereği, hem de kapitalist sistemebağlılıkları nedeniyle gericidirler. Egemen burjuva sınıfın taşradakitoplumsal temelini oluştururlar. Yine bu yüzden burjuva partilerinin,dinci ve faşist partilerin toplumsal dayanağı ve gücü durumundalar.

Maraş katliamı, Çorum katliamı, Sivas katliamının taşra kentlerdeolması rastlantı değildir. Buralar, sivil ve dinci faşistlerin güçlü ol-dukları yerlerdir. Kırlarda örgütlenirken, kırlar üzerinde etkisi olan ge-rici kentlerin konumları göz önünde tutulmalı. Köylüleri kurtarmakdemek, onları ezen ve baskı altında tutan bu gerici kentlerin egemen-liğinden kurtarmak demektir. Eğer gerici taşra kentleri içerden örgüt-lenerek gericiliği düşürmek olanaklı değilse; buraları devrimciköylerle kuşatmak doğru bir politika olur. Bu politika genel değil, yerelolarak ve tamamen somut biçimde değerlendirilmeli.

Büyük sanayi kentleri devrimci ayaklanmaya giriştiğinde, tekelcigüçler, bu devrim merkezlerini, gerici taşra kentlerine dayanarak ku-şatmak ve yıkmak isteyecektir. Buna izin vermemenin yolu, devrimüzerine yürümek isteyecek olan gerici taşra kentlerini, devrimci kent-ler ve köyler tarafından kuşatmak ve etkisiz hale getirmektir.

Devrim mücadelesinin bir iç savaş biçiminde gelişim gösterdiğigöz önünde bulundurulursa, tüm kentleri yakından bilmek, onların sı-nıfsal konumlarını doğru olarak çözümlemek mücadelenin seyri içinçok önemlidir. Şimdiden kimi kentlerin iç savaşta hangi safta yer ala-cağı ortaya çıkmıştır. Örnek vermek gerekiyorsa faşistlerin etkinlikgösterdikleri Yozgat, Erzincan, Erzurum, Kastamonu, Kırıkkale,Maraş ve İç Anadolu'nun birçok kentinin karşı devrim safında yer al-dığını söyleyebiliriz. Buralardaki tüm kitleler karşı devrimci değildir,ancak etkinlik faşist güçlerin elindedir. Bu tür alanla da faşizmin bas-kısını kırmak için içerde militan mücadele verirken, aynı zamandayakın bölgelerde, devrimi destekleyecek olan kent ve köylere daya-narak, gerici kentlerin üstüne yürümeliyiz. Bunun için devrimci köy vekentleri silahlandırmalıyız.

DEVRİMCİ KÖY KOMİTELERİKöylüler arasında devrimci çalışmanın yaklaşık 30 yıllık tarihi

C. Dağlı

274

Page 276: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

var. Bu dönemde, örgütlenme alanında önemli birikimler sağlandı. HerLeninist kadro bu birikimi incelemeli, irdelemeli ve özümsemelidir.Kırsal kesimdeki örgütlenme çalışmaları, sağlanmış olan birikimleredayandırılmalı. Ne var ki, örgütlenme ve mücadele alanındaki biri-kimler olduğu gibi alınmayacak, eleştiri süzgecinden geçirilecektir.Geçen süre içinde, toplumda ve köylülükte belirgin değişimler ya-şandı. Köylülerin toplumsal konumunda değişim yaşanırken, bunakarşılık, örgütlenme politikası eskisinin tekrarı biçiminde olamaz. Buanlamda, her militan, toplumun maddi yapısındaki değişimleri bilinceçıkarmalı; örgütlenme politikasını bu temele oturtmalı.

Köylülüğün toplumsal yapısında değişim getiren etken, kapita-lizmin kırlarda gelişmesi ve derinleşmesidir. Kapitalizmin gelişme-sine bağlı olarak, köylüler üretim araçlarından uzaklaştırıldılar.Topraktan ve üretim araçlarından kopartılan köylülerin maddi yaşamısürekli olarak bozulmaya yüz tuttu. Bir zamanlar, toprakları üzerindemutlu yaşam içindeyken, birden bire topraksız, aç ve yoksul bir ya-şama mahkum oldu. İşsizlik ve açlığın verdiği dürtüyle, fabrikalarave kentlere doğru “umut” yolculuğuna çıktı. Umudun yolu çok çetin,bedeli ise ağırdı. Bölükler halinde kentlere gidenler, uzun süre dahaişsiz ve yersiz kaldılar. Açlık orada da yakalarını bırakmadı. Boğaztokluğuna iş bulanlar, kendilerini şanslı sayarken, iş bulamayanlar iselümpen proleterler arasına katıldılar.

Değişim köylülüğün nüfus yapısını da etkiledi. Yakın zamanakadar, köylerin nüfusu, kent nüfusunun ilerisindeyken, son zaman-larda, kent nüfusunun gerisine düştü. Kentlere doğru yapılan nüfushareketi sonucu, köyler büyük oranda boşaldı.

Kırlarda sınıf farklılaşması tüm hızıyla sürüyor. Zengin köylüler,burjuvalaşma yoluna girerken, az topraklı ya da topraksız olanlar ise,kentlere gidenlerden daha derin yoksulluk içinde bulunuyorlar. Kıryoksulları ne yaşamlarını sürdürebilecek durumdadır, ne de kültüredinme olanağına sahiptir. Yaşam onun için her geçen gün çekilmezhale gelmektedir.

Kapitalizm, köylülerin ekonomik ilişkilerini de değişime uğrattı.Eski üretim ilişkileri içindeyken, birbirleriyle ekonomik ilişkiler için-deyken; kapitalizmin egemen duruma gelmesiyle, ekonomik ilişkiler,kentlerle gelişmeye başladı. Pazar ve kentlerde kurulan ekonomik iliş-kiler, köylülerin toplumsal yaşamını tamamen alt-üst etti. Köylülükçözüldü. Geleneksel yaşam, burjuva yaşama teslim oldu. Köylüler içindeğerli olan ne varsa, meta ve para ile değişime girdi. Feodal toplumiçin çok önemli olan “onur ve namus” kavramlarının yerini, kapita-lizmin kavramları aldı.

Toplu Yazılar

275

Page 277: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Köylüleri örgütlerken bu maddi ve sınıfsal gerçeklerden hareketedilmeli.

İlk olarak örgütlenmesi gerekenler yoksul köylülerdir. İçinde bu-lundukları açlık ve yoksulluk koşullarından dolayı en çabuk örgütle-necek olanlar yoksul köylülerdir. Bir taraftan topraklarındanedilmişlerdir, diğer taraftan yaşamlarını sürdürecek geçim araçlarındanyoksunlar. Tam bir yıkım içinde olan kır yoksulları, zamanla, çıkarla-rının zengin köylülerden farklı olduğunu kavrarlar. Bu süre içinde, de-neylerin yardımıyla, ancak sınıf mücadelesine katılırlarsagereksinmelerini karşılar ve yaşama şansına sahip olacaklarını anlar-lar. Sınıf mücadelesine katıldıkça, bilinçlenir, bilinçlendikçe örgüt-lenmeye daha yatkın duruma gelirler.

Yoksul köylülerin küçük mülk sahibi köylülerden ayrı olarak ör-gütlenmesine dikkat edilmeli. Özellikle ayrışmanın ve sınıfsal çatış-manın geliştiği alanlarda ayrı örgütlenmenin maddi temelleriolgunlaşmış demektir. Küçük mülk sahipleriyle birlikte örgütlenmeninzorunlu olduğu hallerde bile sınıfsal farklılık göz önünde bulundurul-malı. Yoksul köylüleri ayrı olarak örgütlemenin bir nedeni de amaçfarklılığıdır. Küçük köylüler, sermaye baskısının kalkmasını isterken;yoksul köylüler, kendilerini tam bir kurtuluşa götürecek olan devrimiçin mücadele ederler. Bu nedenle yoksul köylüler diğer tüm mülk sa-hiplerinden ayrı olarak örgütlenmelidir.

Devrim mücadelesinde potansiyel bir güç olan küçük köylülerinörgütlenmesi de hareketin başarısı için büyük öneme sahiptir. Küçükköylü esas olarak emekçidir. Ailesiyle birlikte toprağı kendi hesabınaişler. Çıkan ürün yaşamını zor devam ettirir. Kuraklık vb. nedenlerinyanında, işleri iyi gitmediği zaman tam anlamıyla iflas eder yoksulla-şır. Tarım girdilerinin fiyat artışları, bankalara, tüccar ve tefeciye olanborçları yüzünden soyulup soğana çevrilir. Ölmez ancak sürünür.

Kapitalizm tarafından sürekli mahvedilen ve yıkıma uğratılanküçük köylü bu yüzden anti-kapitalist kesilir. Ne var ki, o'nun anti-ka-pitalizmi, eski üretim ilişkilerine dönme biçimindedir. Bu yönüyle ge-ricidir. Küçük köylünün anti-kapitalizmi, proletaryanın toplumsaldevrimine bağlanırsa doğru bir temele oturur.

Küçük ve yoksul köylülerin örgütlenmesi demek, kırın devrim-cileşmesi demektir. Çünkü kırsal alanın esas nüfusunu emekçi olan buköylüler oluşturur. Bu aynı zamanda halk devriminin toplumsal taba-nının genişlemesi anlamına gelir. Kır emekçilerinin kesin desteğinialan kentler devrimi daha başarılı olarak yerine getirir. Bu yüzden kentproletaryası kır emekçilerini örgütlemek mücadelelerine önderliketmek için daha enerjik davranır.

C. Dağlı

276

Page 278: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Kır emekçilerini hangi araçlarla örgütlemeliyiz.Kır emekçilerinin örgütlenme araçlarından biri Devrimci Köylü

Komiteleridir. Komiteler, yoksul köylü komitelerinin yanında küçükköylüleri de kapsayacak karma komiteler biçiminde de oluşturulur.Devrimci Köylü komiteleri, köylülerin günlük sorunlarının çözümüiçin mücadele verirken, aynı zamanda devletin yıkılması için de mü-cadele verirler. Bu amaçla mücadelenin ekonomik ve politik araçlarınbir araya getirirler. Yani bir taraftan tarım girdi fiyatlanın, genel fiyatartışları, vergileri vb. protesto eylemlerine başvururken diğer taraftanbüyük toprakları ve devlet ürün silolarını işgal etme eylemlerini ge-liştirirler, aynı zamanda devlet güçlerine karşı silahlı politik eylemlereyönelirler.

Devrimci Köylü Komiteleri bu konumlarıyla Mücadele Organ-larıdır. Devrim mücadelesinin gelişimine bağlı olarak görevleri dedeğişir. Bugünün mücadele organları olan komiteler, mücadele yük-seldiğinde Ayaklanma ve Devrim Organları durumuna gelirler. HalkMeclisleri oluşturulduğunda ise devrimci iktidar organlarının bir bile-şeni olurlar.

Her örgütlenme gibi, Devrimci Köylü komiteleri de, aynı amacıbenimseyen emekçi köylüler tarafından oluşturulur. Amaç birliği ol-madan hiç bir örgütlenme ayakta kalamaz. Büyük toprakların zoralımı, tüm toprakların kamulaştırılması faşist devletin yıkılması, ser-maye egemenliğine devrim yoluyla son verip, yerine Demokratik Halkİktidarı'nın kurulması DKK'nin ortak amacıdır. Bu amacı benimse-yenler komitelerde yer alırlar. Komiteler, farklı sosyalist eğilimleri dış-talamazlar; DKK'leri ile aynı amacı kabul etmeleri halinde komiteleronları da içerecektir.

Ancak yoksul ve diğer emekçi köylüler tarafından oluşturulan veonlara dayanan örgütlenmeler ayakta kalabilir. DKK'lerinin başarısıve geleceği, devrimci köylü hareketine dayanmasına bağlıdır. Bizimanlayışımıza göre DKK'lerin emekçi köylü hareketinin kendisi olma-lıdır. Kır emekçileri, böylesi örgütlenmeleri yaratma potansiyeline vebirikimine sahipler. DKK'lerinin oluşturulması kendiliğinden geliş-meye bırakılamaz. Parti, DKK'ni bilinçlice ele almalı, örgütlenme sü-recini hızlandırmalıdır.

Kır emekçilerinin devrimcileşmesinde pratik eylemlerin yanında,eğitim çalışmalarının da büyük önemi vardır. Köylülerin eğitim, kül-tür ve bilinç yönünden gerilikleri göz önünde bulundurulursa, dev-rimci eğitimin önemi kendiliğinden anlaşılır. Köylüler, toplumsalkoşulları nedeniyle her konuda “dar” yaklaşımlara sahipler. Dar köylüyaklaşımı devrimci eğitim yoluyla, proletaryanın bilimsel dünya gö-

Toplu Yazılar

277

Page 279: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rüşü yoluyla aşılır. Bu açıdan devrimci eğitim çalışması DKK'sininvazgeçilmez görevidir. Parti bu konuda önder rol oynamalı, köylüleredevrimci politik bilinç götürmek, köylüler arasında sosyalizm propa-gandası yapmak için yoğun bir çaba içerisinde olmalı. Tüm olanaklarkullanılarak sosyalist materyaller ve parti yayınları köylülere ulaştı-rılmalı. Devrimci bilinçle donanmış köylüler, önlerine çıkan her türlüzorluğu ve engeli yenecek güce kavuşurlar.

Köylüler arasında çalışma yapan kentli devrimciler propagandave ajitasyonda kesinlikle köylülerin anlayacağı dili kullanmalı. İşlenenkonular açık ve ikna edici olmalı. Köylülerin kültür düzeyi küçüm-senmemeli. Tüm geriliğine rağmen, köylülerin kendi kültürleri var-dır. Ne var ki, köylü kültürü denen şey, feodal ve burjuva kültürlekarışık bir kültürdür. Halk kültürünü sahiplenmek adına, gerici kültüryüceltilmemeli. Marksist eleştiri yöntemi burada da kullanılmalı, kül-türde ve düşüncede gerici olan ne varsa tümü bilimsel eleştiriden ge-çirilmeli. Bilimsel ve proleter kültür anlayışını köylülere kazandırmakiçin ısrarlı bir çaba içinde olunmalı.

Şimdiye kadar yapılan devrimci çalışma sonucu geniş bir köylüpotansiyeli devrimci mücadeleye çekildi. Köylüler uzun yılları alandevrimci çalışma sayesinde devrimci görüşlerle tanıştılar, zulüm vesömürü koşullarından nasıl kurtulacaklarını öğrendiler. Devrimci köy-lüler, örgütlü safların her zaman önemli bir oranını oluşturdular. Böy-lece devrim mücadelesi köylüleri de kapsayacak biçimde genişledi vegüçlendi. Bugün mücadeleye kazanılması gereken, henüz örgütsüzolan çok geniş köylü potansiyeli vardır. Bu potansiyeli eyleme ve ör-gütlenmeye dönüştürme, devrimin, pratik görevi olarak önümüzdedurduğu bu günlerde her zamankinden daha da önem kazanmıştır. Bunedenle DKK'ni örgütlemek ertelenemez ivedi bir görevdir.

DEVRİMCİ KÖYLÜ MİLİSLERİZora dayalı devrim mücadelesinde, halkın silahlanması, müca-

delenin silahlı halka dayanması devrimin ön koşuludur. Silahlanmış birhalka dayanmayan devrim mücadelesi başarıya ulaşamaz. Güçlü, te-peden-tırnağa modern silahlarla donatılmış militarist-faşist bir devletbaşka hiç bir yolla yıkılamaz. Üstelik askeri-bürokratik devletin, sivilve dinci faşist bir kitle gücüyle desteklendiği gerçeği göz önünde tu-tulursa, sistemi yıkacak olan halk kitleleri için silahlanmak ve silahlıeylemlerde bulunmak zorunlu bir ön koşuldur.

İç savaş ve devrimci durum koşulları, bu koşulları karşılayacakörgütlenmelerin yaratılmasını zorunlu hale getirir. Döneme denk düşenörgütler yaratılmadan, sürece müdahale edilemez. Döneme denk düşen

C. Dağlı

278

Page 280: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

örgütler Devrimci Halk Komiteleri ve Devrimci Halk Milisleri'dir.Halkın milisler biçiminde örgütlenmesi, devrim yoluyla kurulacakHak Egemenliğinin temellerinin şimdiden döşenmesi anlamına gelir.DHM ilk önce savunma birlikleri biçiminde oluşur. Bu aşamada gör-evi, faşizmin her türden saldırısını karşılamak, faşist güçleri yıprat-mak ve güçten düşürmektir. Mücadelenin gelişimine bağlı olarakmilislerin görevleri de değişir. Bugün savunma birlikleri biçimindeoluşan milisler, çatışmanın şiddetlenmesi ve genişlemesi halinde sal-dırı, birlikleri biçimini alırlar. Doğuşu ve bugünü bu şekilde olanDHM'lerinin geleceği ise devrimci iktidar organlarının kitle içindekidayanakları biçiminde olacaktır.

Kentlerde ve fabrikalarda silahlı işçi milisleri örgütlenirken, kır-larda ise Devrimci Köylü Milisleri örgütlenmelidir. DKM'leri, kıremekçilerini silahlandırır ve örgütlü olarak devrime hazırlar. Bu gör-evin yanında, kır emekçilerinin günlük ilişkilerini düzenleme vb. iş-lerle uğraşırlar. Devletin kendi yandaşı olan köylüleri silahlandırdığıbu günkü koşullarda, köylülerin, faşizme karşı mücadelede silahlan-ması ve milisler biçiminde örgütlenmesi ivedi bir hale gelmiştir. Fa-şizme karşı olup ta, faşist saldırılar karşısında kendini savunmakamacıyla silahlanan köylüler bilinçli ve örgütlü mücadeleye kanalizeedilmeli. Faşizmin kırsal kesimde örgütlenmesi, köylülerin devrimcimilisler biçiminde örgütlenmesini de beraberinde getirmiştir. Faşistşiddet karşı şiddeti getirmiştir. Devrimci şiddetin koşulları her geçengün daha da olgunlaşıyor. Kır emekçilerinde silahlanma ve kendinisavunma eğilimi sürekli gelişim gösteriyor. Devrimcilerin görevi, dev-rimci şiddetin organları olan silahlı devrimci köylü milislerini tüm kır-sal alanlarda örgütlemektir.

İlk başlarda birbirinden kopuk, dağınık ve merkezileşmeden uzakolan DKM'leri, Devrimci Halk Ordusunun oluşumuyla birlikte, doğ-rudan devrim ordusu tarafından yönlendirilecektir. Ancak bu şekildeyönlendirilen ve merkezileşen milisler, genel silahlı mücadelenin birparçası haline gelirler. Silahlı halk, merkezi sıkı disiplinli devrimciordu tarafından birleştirilip harekete geçirilmeden hedefine ulaşamaz.Devrim, tüm silahlı halk güçlerinin, tüm yıkım güçlerinin, kurulu sos-yal düzene karşı yöneltilmesi ile zafere ulaşır.

Devrimci Emek

Şubat–1995

Sayı: 29

Toplu Yazılar

279

Page 281: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

12 -15 MART SOKAK SAVAŞLARI

1) 12–15 Mart günlerinde, İstanbul Gazi Mahallesi ve 1 MayısMahallelerinde patlak veren sokak savaşları, iç savaşta ve kitle bilin-cinde yeni bir dönüm noktasını gösteriyor. Uzun yıllardan sonra ilkdefa, devletle, halk arasında bu kadar geniş kapsamlı bir savaş yaşandı.Yine ilk defa olarak kitleler, devlete karşı gerçek bir direnme örneği or-taya koydular. Faşizme karşı direnme, kitle bilincinde ileri bir noktayıgösteriyor. O ana kadar Kürdistan'daki katliamlar karşısında sessiz ka-lanlar, açık infazlar karşısında ses vermeyenler, birden bire kendilerinibarikatların arkasında, savaşın orta yerinde buldular. Böylece üç gün-lük sokak savaşları, kitlelerin bilincinde ve tavırlarında köklü bir de-ğişiklik yarattı.

2) Sokak savaşları, barikat savaşları biçiminde gelişti. Barikat sa-vaşları iç savaşın bir biçimidir. Şimdiye kadar iç savaşı yalnızca Kür-distan için kabul edenler ne kadar yanıldıklarını; iç savaşın Türkiye'ninde bir gerçeği olduğunu olaylardan öğrendiler. Devrimci durumu kabuletmeyenler, yayınlarında “ayaklanma”dan söz etmeye başladılar; içsavaşı kabul etmeyenler, iç savaşın bir biçimi olan “barikat savaşla-rından” söz etmeye başladılar. Leninistlerin teorik olarak kavratama-dığını, olaylar öğretmiştir. Mart eylemleri, nesnel ortamın doğruçözümlemesini yapıp, gelişmelerin yönünü ortaya koyan Leninistlerleolaylar tarafından sürüklenenler arasındaki farkı ortaya çıkarmıştır.

3) Sokak savaşları, İstanbul'un ya da Türkiye'nin başka bir ye-rinde meydana gelebilirdi. Devrimci sokak gösterilerine yol açan eko-nomik ve politik durum son derece keskindir; keskin dönemlerdepatlak veren sokak gösterileri kısa süre içinde şiddetli karakter göste-

C. Dağlı

280

Page 282: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rir. Bundan sonra aynı biçimde devrimci kitle eylemleri pek çok alandaortaya çıkacaktır. Yalnızca toplumsal koşullar değil. Kitle bilincinindevrimci nitelik kazanması bakımından da yeni yeni alanlarda şiddetliçatışmalar oluşabilir. Belki de yeni bir sokak savaşı, tüm alanları tu-tuşturan bir kıvılcım rolü oynayabilir. Bu mümkündür. Uzun süredirbelirtiyoruz; sınıflar savaşı, bundan böyle çok daha sert ve kanlı kav-galı olacaktır. İstanbul'da yaşananlar bunun çok açık birer belirtisioldu.

4) Gazi Mahallesi ve 1 Mayıs Mahallesindeki olaylarda yer alankitleler, iktidar hedefinden yoksun olsa da, gelişmeler ayaklanma ni-teliğindedir. Gazi Mahallesi ve 1 Mayıs çatışmanın merkezleri olmaklabirlikte, ayaklanma özelliği gösteren sokak gösterileri, İstanbul'un bir-çok yerinde de görüldü. Olayların etkisi ile çok kısa süre içinde birçokbölgede kitleler sokağa döküldüler ve yürüyüşe geçtiler. Gösteriler yeryer on binleri buldu. Okmeydanı, İkitelli, Kartal, Tuzla, Bahçelievlerve diğer bölgelerde halk açık olarak baş kaldırdı. Öyle ki olayları bas-tıramayan hükümet tüm İstanbul'da sokağa çıkma yasağı bile düşündü.Başkaldırı daha çok isyan özelliği taşımıştır. Çünkü olaylar kendili-ğinden başladı ve ani öfke gelişmelerde büyük rol oynadı. Bilindiğigibi isyan örgütsüz bir başkaldırıdır. Zaten bilinçli, hedefli devrimcihalk ayaklanmaları önce isyanlar biçiminde başlar; isyanlar, sokak sa-vaşları, gerilla savaşları devrimci sokak gösterileri süreklilik kazandı-ğında, durumda nitelik sıçraması olur, ayaklanma ve devrim patlakverir.

5) Halkın isyanı, Ankara ve diğer kentlerde kendini gösterdi: An-kara'da kitlelerin kararlı tavrı, direngenliği, yiğitliği Türkiye'nin birdevrime gebe olduğunu tartışmaya yer bırakmaksızın gösterdi. Anka-ra'nın yanında, İzmir, Bursa, Eskişehir'de de kitleler sokak gösterile-rine yöneldiler. Gösteriler her yerde çatışmaya dönüştü. Böylecekitleler Kürdistan'ın yanında Türkiye'de de ayaklanmaya doğru yöne-lim içinde olduğunu göstermiştir. Türkiye ve Kürdistan'da gerçek an-lamda bir ayaklanma durumu var.

6) İktidarı hedefleyen devrimci halk ayaklanmasının olması içinİstanbul ve diğer alanlarda yaşanan olayların süreklilik göstermesi,yani daha bir dizi sokak savaşının, devrimci gösterinin, isyanın olmasıgerekiyor. Her kitle eylemi, her gerilla eylemi, her devrimci kitle te-rörü, emekçilerin bilincinde köklü değişiklikler yaratır. Devrimin ol-ması için kitle bilincinde bu değişikliğin ortaya çıkması gerekiyor.Devrimin olması için nesnel olarak durumun devrimci olması ve ön-cünün etkinliği yetmez; kitlelerin de devrim için ölmeye hazır olmasıgerekiyor. Gazi Mahallesi ve 1 Mayıs Mahallesi halkı devrim için öl-

Toplu Yazılar

281

Page 283: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

meye hazır olduklarını göstermiştir. 1 Mayıs Mahallesi gibi, 12 Eylülöncesinde devrim mücadelesinde önemli bir rol oynamış, ancak fa-şizm altında sinmiş ya da sindirilmiş olan; bu yüzden birçok devrim-cinin, davasından vazgeçip, dönekleştiği bir bölgede, halk ölmüşken,küllenmişken; deyim yerindeyse kendi küllerinden yeniden çoğaldı. 1Mayıs Mahallesi halkının örneği, kitlelerin gerekirse devrim için öl-meye hazır hale geldiğini, olayların nesnelliğinin onları bu noktaya it-tiğini görmemiz gerekiyor.

7) 12–18 Mart arasında yüz binlerce insan harekete geçmiş, ça-tışmaya, katılmış, direnişe geçmiştir. Bu durum, Türkiye'de devrimcipotansiyelin ne kadar geniş olduğunu gösteriyor. Aynı durum, Sivaskatliamı sırasında da görüldü. Yüz binlerce insanı aniden sokağadöken her hangi bir merkezi otorite değildir, kitle kendiliğinden so-kağa dökülmüştür. Kendiliğinden eylemlerin bir sınırı vardır; bir isyanve herhangi bir kitle savaşı kendiliğindenliğin etkisi ile bir süre devamedebilir; sonra dağılmayla yüz yüze gelir. Burada öncü politik örgüt-lenme ve askeri örgütlenmenin devreye girmesi gereklidir. Tüm dev-rimci güçlerin bir tek otorite etrafında birleşmesi ve yönlendirilmesi,ayaklanmanın ve devrimde zaferin güvencesi olacaktır. Kitleleryaşanan olaylardan, bu dersi çıkarıyorlar. Bundan böyle örgütlenmedüşüncesi daha açık olarak kendini gösterecektir. Devrimin güçleriaçısından da, devrimin başarısı için tüm güçleri birleştirmek gerektiğidüşüncesi, olayların etkisi ile kendini gösterecektir.

8) İstanbul'da 12–15 Mart'taki eylemler göstermiştir ki yerel gibigörünen hiçbir olay, yerel olarak kalmıyor, kısa sürede tüm ülkeye ya-yılıyor; her taraftan dayanışma sesleri, geliyor. Böylece eyleme kalkı-şan kitleler, yalnız olmadıklarını görüyor, sonuç olarak bundan cesaretalarak daha da ileriye gitmeyi göze alıyor. Aynı biçimde bir alandameydana gelen iyi bir örnek, etkisini tüm alanlarda gösteriyor; kitle-ler iyi örneği kendi alanlarında da tekrarlamak için harekete geçiri-yorlar. Bu açıdan Gazi ve 1 Mayıs örnekleri iyi örnek olmuştur.

9) Son Sokak savaşında silaha başvuran devlet güçleri oldu; hal-kın silahı ise taş, sapan ve molotof kokteyli oldu. Olaylar sürerken,gerek eylemciler, gerekse eyleme katılmayıp, destekleyenlerin bilin-cinde silahlanmak gerektiği ortaya çıktı. Silah olmadan, kurşunu elle-rimizle tutamayacağız. Şiddet beraberinde karşı şiddeti getirmiştir.Devrimci şiddet şimdilik en basit silahlarla başladı, bundan böyle şid-det daha etkin silahlarla sürecektir. Bu dersi her devrimci her öncükitle çıkarmıştır. Zora dayalı devrim düşüncesi hiç şimdiye kadar, ken-dini kitlelere kabul ettirmemiştir. Devletin faşist şiddeti öne çıkarması;kitlelerde de, devrimci şiddetin öne çıkmasını yaratmıştır. Genel si-

C. Dağlı

282

Page 284: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lahlanma bir zorunluluk olarak kendini kitlelere dayatmıştır.10) Son olaylar Alevilerin bilincinde de değişiklik getirdi. İlk ola-

rak Sivas olayları, Aleviler açısından durumlarını gözden geçirmekgerektiğini gösterdi. Şimdiye kadar devletin yedeği olan Aleviler,Sivas katliamından sonra, devletin kendi düşmanları olduğunu gör-düler, anlamaya başladılar. Son olaylar bu bilinci güçlendirdi. Son dö-nemlerdeki tüm kitle eylemlerinde Aleviler devrimcilerle birliktedavrandılar. Doğal olarak bu yer alma bütünlüklü olmamıştır. Sınıfsalsaflaşma kendini Aleviler arasında da gösterdi. Alevilerin bir kısmıdevletle işbirliği içinde olurken; ezilen kesimi ise devlete karşı müca-dele saflarında yerini almıştır. Kendilerini, Alevilerin sözcüsü olaraksunanlar, gene Aleviler tarafından dıştalanıyorlar. Devrimin sayılarıyüksek olan Alevileri kazanmakla, devrime büyük bir potansiyel kat-mış oldu. Bunun yanında Alevi hareketi sınıfsal bir hareket olmadığıiçin, bu alandaki gelişmeler çok dikkatle izlenmelidir. Devrim müca-delesine çekilmesi gerekenler Alevilerin işçi-emekçi kesimi olmalı-dır.

11) İşçiler, son sokak olayları karşısında seyirci durumunda ka-lırken, sendikalar ise olumsuz tavır aldılar. Kendi meslek ve ekonomiksorunları karşısında dayanışma eylemlerine kalkışan işçiler halk kit-leleri ile dayanışmada aynı örneği gösteremediler. Pasif durumda kal-dılar. İşçilerin, kendi dışındaki gelişmeler karşısındaki bu meslek darkafalılığı uzun süredir devam ediyor. Sendikalizm dediğimiz bu has-talık giderilmezse, devrimin öncüsü olma bir yana, kendisini, emekçikitlelerden de soyutlanacaktır. Bu da, sermaye sınıfının işine yarar.Sermaye sınıfı ve işçi sınıfı saflarında etkinliğini belli bir ölçüde sür-dürebilen reformizm, uzun süredir işçi sınıfına, yalnızca kendi eko-nomik sorunları ile uğraşması gerektiğini empoze ediyor. Buradaamaçlanan, devrimin biricik önder sınıfını bu önderlik konumundanuzaklaştırmak ve kendinden bir sınıf durumunda tutmaktadır.

İşçi sınıfı halen tüm ezilenlere pratik olarak önderlik edemiyorsabunun temel nedeni, kendi meslek dar kafalılığını yenememesi, tümhalk kitlelerinin sorunları ile yakından ilgilenmemesi ve eyleme geç-memesidir. İşçi sınıfının tarihi görevi tüm ezilenlere pratik olarak ön-derlik etmek, kapitalizmi yıkmak, özel mülkiyeti ortadan kaldırmakve sınıfsız toplum olan komünist topluma ulaşmaktadır. Bugünden ey-leme geçerek, tüm sömürülen kitlelere önderlik ederek, bugünü, yarınabağlamalıdır.

İşçi sendikaları, son olaylar karşısında, her zaman ki uzlaşmacıburjuva yanlış tutumlarını sergilediler. Türk-İş, DİSK, Hak-İş veKÇSKK son olayları değerlendirirken, burjuvazi ile aynı pis-ağzı kul-

Toplu Yazılar

283

Page 285: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

landılar: Provokasyon. Onlara göre olaylar provokasyondu ve birtakım “karanlık güçler” tarafından tezgahlanmıştır. Gerçek olan şey,devletin emekçi kitlelere karşı uzun süredir başlattığı iç savaşın birparçası olmasıdır. Saldırıyı düzenleyenler “karanlık güçler” değil; dev-let güçleridir. Bu da çok aydınlıktır, apaydınlıktır. Bu kadar açık olandevlet saldırısını, “karanlık” olarak göstermek, devleti temize çıkar-mak ve kitlelerin hedefini saptırmaktır. Zaten burjuvazi olayları suniolarak, “Alevi-Sünni Çatışması” olarak gösteriyorken, bürokratik-bur-juva sendikacılar aynı çirkef ağzı kullanarak, sermaye sınıfı ile aynısafta olduklarını gösterdiler.

Burada çıkarılması gereken ders; devrimin aynı zamanda büro-kratik uzlaşmacı burjuva sendikalarına karşı da verilmesi gerektiğidir.

12) Aydınların ve reformist-sosyalistlerin olaylar karşısındaki ta-vırları, ayaklanan kitlelerin karşısında bir tavır oldu. Bu burjuva uşak-larına göre, son olaylar, hükümetin “demokratikleşme” hedefiniönlemek için düzenlenmiştir. Sınıf mücadelesi keskinleştikçe, müca-dele, devrimci karakter kazandıkça, aydınlar ve reformist sol daha dagericileştirmektedir. Son olaylar karşısındaki tutumları gerici nitelik-tedir: İşçi sınıfı, kendi saflarındaki bu burjuva uzantılarını defetme-den, onları teşhir etmeden, faşizmi ve sermayeyi yenemeyecektir.

Devrim iktidara doğru ilerledikçe, zafer ufukta gözüktükçe, küçükburjuva entel takımı, daha fazla, burjuvaziye yanaşacak, burjuva ege-menliğinin güvenliğinin yanında kendi güvenliklerinin de tehlikedeolduğunu görüp; karşı-devrim saflarında savaşa gireceklerdir. Bu, şim-diye kadar tüm büyük devrimlerin deneyimi tarafından doğrulanmış-tır.

13) Kendiliğinden olayların hızı, örgütlü mücadelenin hızını geç-miştir. Gazi Mahallesi ve 1 Mayıs Mahallesi olayları ve yol açtığı kitlekalkışması kendiliğinden patladı. Olayı duyan emekçiler çok süratliolarak eylem yerine ulaşmaya ya da bulundukları bölgede eylem ör-gütlemeye giriştiler. Devrimciler, bu hıza çoğu yerde ayak uydurama-dılar, olayların ve gelişmenin gerisinde kaldılar. Bunun başlıca nedeni,gerçek anlamda, ortamın bu kadar toplumsal olarak keskin olduğunu,her an herhangi bir alanda sosyal patlamaların, başkaldırıların olabi-leceğini kavrayamamak, ne işçi önderleri ne de devrimci önderler, eko-nomik ve politik krizin derinliğini ve genişliğini kavramış değiller.Dönemin anlamını kavrayamayanlardan, dönemi karşılayan çalışmatemposu ve devrimci ataklığı beklemek boşunadır. Devrim ve ayak-lanma döneminde, evrim dönemine denk düsen bir çalışma temposuve davranışı içinde bulunuyorlar. Mücadele de hız ve devrimci ritmitutturmak için kapitalizmin yol açtığı yıkım ve kıyımı görmek, yal-

C. Dağlı

284

Page 286: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

nızca devrim yolu ile bu döneme son vermek gerektiği öncelikle kav-ranmalı.

Sorunun bir de diğer yanı var: pratik olamamak. Kitleler olaylarkarşısında pratik tavır alıyorlar, pratik düşünüyor ve harekete geçi-yorlar. Sosyalistler ise düşünüyorlar, ölçüp-biçiyorlar, derken bir debakmışız ki, olayların arkasında kalıvermişiz. Devrimin bir gerçeklikhaline geldiği bir dönemde devrimci pratik her şey demektir. Bu du-rumda pratik olarak düşünen, yaratıcı ve girişken insanlara ihtiyaç var-dır. Bizim yalnızca devrimci pratiğe ihtiyacımız var.

14) Devrim ve açık çatışma döneminden geçiyoruz. İç savaş tümalanlara doğru gelişiyor, şiddetli çatışmalar ülkenin dört bir tarafınayayılıyor. İç savaşı kazanmak, devrimci durumu, devrime dönüştür-mek için devrimci savaş yöntemleri ile birlikte bu yöntemleri yürüte-cek olan örgütlenmelerin de yaratılması ertelenemez bir zorunluluktur.Daha önce önerdiğimiz Devrimci Halk Milisleri, Devrimci Halk Ko-miteleri, İşçi Milisleri, Köylü Milisleri, İşçi Komite ve Konseyleri birzorunluluk haline geldiği olaylar tarafından doğrulanıyor. Mücadele-nin devrimci organlarının önemi her olayda yeniden ve yeniden anla-şılıyor. Ayaklanma organları olan milis komite ve konseyler, bugünüyarına bağlamanın, devrimci dönüşümünün araçlarıdır.

15) Gazi Mahallesi halkı üç günlük sokak savaşı ile tüm halk kit-leleri için iyi bir örnek oldu. Olayları tüm yönleri ile görmek gereki-yor. İyi örnek kendi içinde yanlış yönleri de barındırıyor. Polise veaskere karşı ilk önce kararlı bir direnme gösterildi. Polise karşı tavırdevam ettirilirken, aynı kararlılık askerler karşısında gösterilemedi.Ordu komutanı ile pazarlık yapılırken ve cenaze töreni sırasında, ordukomutanın alkışlanması başka yerlerde de kendini gösterecek yanlıştavırdır. Burjuva partiler ve diğer uzlaşmacı aydınların yapamadığını,bir ordu komutanının yapması düşündürücüdür. Ordu karşısındaki busakat anlayış, daha önce de görülmüştür. Eğer Türkiye faşist darbelergörmemiş olsa, ordunun gerçek karakteri ortaya çıkmamış olsa, bu ya-nılsama olabilirdi; ne var ki faşist ordunun katliamları ortadayken, heleKürdistan'da ordu tarafından yapılan katliamlar ortadayken ve sürü-yorken, Gazi'lilerin yanlış tutumu ne büyük bir yanılgıdır. Burada sem-pati ile karşılaşan aynı ordu değil midir ki, orada (Kürdistan'da) 13General ve 35.000 kişi ile işgale kalkışan.

Ordu karşısında doğru tavrı gösteren Kürt halkının verdiği mü-cadele örneği her tarafta gösterilmelidir. Sermaye baskıyı yalnızcapolis ile sürdürmüyor, ordu bu baskının temel güçlerinden biridir. Po-lisle birlikte ordunun dağılıp, parçalanması ileriye gitmek için ön ko-şuldur.

Toplu Yazılar

285

Page 287: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

16) Doğru devrimci sloganların önemi iyice anlaşılmıştır. Hersosyalist çevre bir dizi sloganla kitlenin karşısına çıkıyor. Gazi olay-larında bir kısmı o an üretilen pek çok slogan kullanıldı. Bunlarıniçinde en yaygın olanları: “Kahrolsun Faşizm”, “Kahrolsun Faşist Dik-tatörlük”, “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Faşizme Karşı Tek Yum-ruk Tek Barikat”, “Faşizm Döktüğü Kanda Boğulacaktır” vb. antifaşistsloganlar olmuştur. Gazi dışındaki eylemlerde başka sloganlar daatıldı. Bunlar: “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar, Her Şey Emeğin Ola-cak!”, “Faşizme Karşı Silah Başına!”, “Haklıyız Kazanacağız!” vb.faşizme karşı pek çok slogan üretildiği halde, bütünlüklü ve iktidarı he-defleyen sloganlar yok denecek kadar azdır. Bu da devrimci hareket-lerin, henüz iktidarı ele geçirmeyi kafaya koymadıklarını gösteriyor.Kaldı ki, anti-faşist sloganların tümü doğru değildir. Bunlardan özel-likle “Faşizme Karşı Omuz Omuza!” sloganı yanlıştır. Nedeni, bu slo-gan iktidardaki faşizmden değil, tırmanan faşizmden söz ediyor daondan. Bu slogan daha önce atılan “Faşizme Geçit Yok!” reformistsloganı ile aynı içeriğe sahiptir. Devrimciler olayların etkisinde kalıp,yanlış sloganları attırmamalıdır. Faşizme karşı omuz omuza olmakhalkın birliğini anlatmıyor, tırmanan bir tehlikeye karşı duruşu anlatı-yor. Esas yönü budur. Bu ise faşizmin bir devlet biçimi olması gibisomut durum ile çelişiyor. Ortak olarak atılan “Kahrolsun Faşizm”sloganı doğru olandır. Bu doğru söylem, başkaları ile desteklenebilir.

Eylemler devam edeceğine göre, olaylar devrimci yönde gelişimgöstereceğine göre, eyleme yönelen kitlelere mutlaka iktidarı hedef-leyen sloganlar götürülmeli. Şimdiye kadar propaganda düzeyinde at-tığımız “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar, Her Şey Emeğin Olacak!”sloganı, devrimci gelişmenin bu açık dönemde artık, bir ajitasyon veeylem sloganı olmuştur. Tıpkı, “Tüm İktidar Sovyetlere!” sloganınınmücadelenin farklı aşamalarında, farklı anlam kazanması gibi, bizimdevrim ve iktidar sloganı da mücadelenin yeni aşamasında, yeni biranlam kazanmıştır. Bundan sonra doğru devrimci sloganımız tüm kitleeylemlerinde daha inatçı ve kararlı olarak atılmalı, kitleler doğru slo-ganlar etrafında birleştirilmeli.

17) Kitleleri doğru sloganlar etrafında birleştirmek yetmez şimdikitleleri ayaklanma etrafında birleştirmeliyiz. Ekonomik ve politik krizve keskin toplumsal koşullar ayaklanma durumu yarattı. Burada slo-ganlar yeterli değildir, söz yeterli değildir, ayaklanmayı örgütlemekdoğru olandır. Örgütlenme ve birlikler temel olarak ayaklanmayı ör-gütlemeyi önüne koymalıdır, ayaklanmayı hedeflemeyen her birlik veörgütlenme, olayların gerisinde kalır ve olaylar kendiliğindenliğin et-kisi ile yol alır. Devrimci halk ayaklanması bilinçli hazırlığı gerekti-

C. Dağlı

286

Page 288: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rir. Marx'ın, sözleri ile söyleyecek olursak: “Ayaklanma bir sanattır”.O halde bir sanat gibi örülmelidir. Her kim ki devrimi hedefliyorsa,devrimin ayaklanma yoluyla olabileceğini düşünerek, ayaklanmayıpratik olarak örgütlemelidir. Şimdiye kadar devrimci durumu kabuledemeyenler, nasıl gelişmenin gerisinde kaldılarsa; şimdi ayaklanmadurumunu kabul edemeyenler aynı biçimde olayların etkisi ile ayak-lanma başladığında da ayaklanmanın gerisinde kalacaklardır. Ayak-lanma durumunun olup olmadığını anlamak için, burjuvazinin telaşınabakmak yeterlidir, sermaye sınıfı olası bir halk ayaklanmasını bastır-mak için tüm fiziki ve yasal gücünü, bunun yanında tüm politik vetoplumsal kurumlarını harekete geçirmiş durumdadır. Burjuvazi tümkurumları ile saldırı halindedir.

Devrimci halk ayaklanması yoluyla burjuva egemenliğine sonvermek, devrimi zafere götürmek için koşullar olgundur. Koşullarıdevrime dönüştürmek için devrimci önderlik ve devrimci yöntemlertayin edici olacaktır.

Devrimci Emek

Mayıs–1995

Sayı: 30

Toplu Yazılar

287

Page 289: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

SOKAK SAVAŞLARI VE AYAKLANMA POTANSİYELİ

1- Gazi ve 1 Mayıs mahallerinde 12–15 Mart’ta Sokak savaşlarıbiçimini alan halk ayaklanması etkisini tüm alanlarda göstermiş; yüzbinlerce emekçi çeşitli eylem biçimleri ile sokaklara çıkmış; eylemle-riyle, faşizme ve sermayeye karşı kararlılığını ortaya koymuştu. Martsokak savaşları daha sonraki olaylarla doğrulanarak kesin olarak gös-termiştir ki, kapitalizme ve burjuva diktatörlüğe karşı tavırda ve poli-tik bilinçte bir dönüm olmuştur. On yıllar boyu, sinmiş ve sindirilmiş;uyuşmuş ve uyutulmuş olan büyük dev, derin uykusundan uyandığıgibi; faşist devletin yalnızca terörle yarattığı korku artık aşılmış; yerinidirengen ve yürekli mücadeleye bırakmıştır. Yeni dönem, yerel halkayaklanması ile açıldı.

2- Halkın sokak eylemleri etkisini Nisan ayı boyunca gösterdiğigibi; eylemler Mayıs ve Haziran aylarında da sürdü. Gazi, Nurtepe,Okmeydanı halkı devam eden faşist baskılar ve saldırılara yanıt ver-mek için defalarca sokağa çıktı. Nurtepe'deki sokak eylemleri barikatsavaşları biçiminde gelişti. Öteki semtlerde de zaman zaman barikat-lar kuruldu, çatışmaya girildi. Nurtepe olayları olduğu zaman Gazihalkı binleri bulan bir güçle sokağa indiğinde, polis yalnızca mahal-lenin çıkışlarını tutabildi. Polis olayların tekrar bir ayaklanmaya dö-nüşmesinden korkuyor. Kitlelerde gerçekten, polis ve ordununkorkacağı kadar bir ayaklanma potansiyeli var; hem de derin ve büyükbir ayaklanma potansiyeli var.

3- Başka bir açıdan baktığımızda yine göreceğiz ki yoksul kitle-lerde artık zincirlerinden boşanacak olan bir ayaklanma potansiyelivar. Bilindiği gibi, Gazi halkı çatışma sırasında onlarca evladını yi-

C. Dağlı

288

Page 290: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

tirdi, yüzlercesi, de yaralandı. Devletin yaptığı kitle katliamı beklen-diği gibi, halkın sinmesi ile sonuçlanmadı. Katliam, halkın, devleteolan kinini büyüttü, bilincini geliştirdi. Daha sonra faşist güçlerin ken-disine ve Nurtepe, Okmeydanı yoksul halkına yönelik saldırıları kar-şısında Gazi halkı tekrar sokağa çıktı. Halkın tekrar tekrar eylemeyönelmesini neyle açıklayabiliriz. Kesinlikle emekçi ve yoksul halktavar olan derin ayaklanma potansiyeli ile açıklayabiliriz. Ayaklanmapotansiyeli defalarca sokağa çıkan Nurtepe halkında, Okmeydanı hal-kında var; İkitelli, 1 Mayıs halkında ve yoksulluğun derin olduğuemekçi semtlerin tümünde böylesi bir ayaklanma potansiyeli vardır,gerçekten vardır.

4- Kimileri olayların olduğu bölgelerde oturanların Alevi olma-sından ötürü, olayları Alevi ilişkisi içinde ele almaya kalkabilir. Nevar ki, bu yalnızca bir görüntüdür. Sözünü ettiğimiz semtlerin tümündeAlevilerin oturduğu ve eylemlerde bulunanların Aleviler olduğu birgerçektir. Bunun böyle olmasında Alevilerin, Alevi oldukları için bin-lerce yıllık ezilmişliklerinin, horlanmalarının ve baskı görmelerinin,katledilmelerinin rolü büyüktür. Ne ki, bugünkü olayları yalnızcaAlevi gerçeği ile açıklamak yanlıştır. Her şeyden önce Alevilerin bu-lunduğu semtler yoksul semtlerdir, emekçi semtlerdir. Alevilerin diniyönden çok yoksullukları ve sınıfsal baskı altında bulunmaları onlarıeylemlere itmiştir. Bunun böyle olduğunun başka bir kanıtı, zenginAlevilerin, devletin yanında; ayaklanmaların karşısında yer almış ol-malarıdır. Olayların sınıfsal yönü açıklanmazsa, olayların kendisi deaçıklanamaz.

5- Olaylar tek bir zincirin halkaları biçiminde gelişiyor. Olaylarbirbirini karşılıklı olarak etkiliyor. Bir semtte halka yönelik bir faşistsaldırı oldu mu, hemen diğer semtler harekete geçiyor. Polis-asker ey-leme çıkan bir semt halkını kuşattı mı, hemen diğer semtlerdeki kitle-ler de, eyleme geçerek ve yola çıkarak devlet güçlerini kuşatmışoluyor. En azından polis ve asker gücünün bölünmesi sağlanıyor. Artıkhiç bir olay kendi başına kalmıyor; artık hiç bir semt halkı tek başınakalmıyor.

6- Olaylar birbirini karşılıklı olarak etkiliyor, ya bir iki saat içindeya da bir gün içinde arka arkaya oluşmakla birlikte, yine de, ayrı ayrıalanlardaki kitlelerin eylemlerinin organize olduğunu kimse söyleye-mez. Olayların belirgin özelliği kendiliğinden oluşmalıdır. Eylemlerdeçeşitli sol gruplar yer almakla birlikte; gelişmenin kendiliğinden seyri,onları da aşıyor. Ayrı ayrı yerlerdeki eylemlerin çok kısa süre içindeparalel olması çok olumludur (ki, bunda telefon, ulaşım vb. teknik dü-zeyin büyük rolü var). Ancak, eylemler tek bir devrimci otorite tara-

Toplu Yazılar

289

Page 291: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

fından organize edilmediği için, tekrarı durumunda çok önemli ka-yıpları, hatta yenilgileri de getirecektir.

7- Şimdiye kadar yenilgi ile sonuçlanmış olan halk ayaklanma-larının ortak yönü, ayaklananların yalnız kalması, her bölgenin ayrıayrı, birbirinden kopuk olarak ayaklanması olmuştur. Devrim güçleribölünmüş olduklarından, karşı-devrim, tüm güçlerini harekete geçi-rerek, her ayaklanan bölgeyi tek tek ezmiş ve tüm ayaklananlar savaşalanında yenilmiştir. Ayaklanmada başarının ve sonucun ön koşulu,ayaklanan tüm devrimci güçlerin en sıkı birliğidir. Bu koşul yerine ge-tirilmeksizin, hiç kimse ayaklanmanın zaferle sonuçlanmasını bekle-mesin; çünkü, böylesi bir sonucu göremeyecektir.

İstanbul'da emekçi semtlerdeki kitlelerin yerel ayaklanma ve ça-tışmaları böylesine kendiliğinden ve organize olmaktan uzakken, aynıolayların tekrar etmesi halinde sonuç, bugünkünden farklı olacaktır.Çatışmanın seyrinin ve sonucun çok faklı olacağının en tipik örneğison Okmeydanı olayları sırasında, polis gücünün çok süratli olarakeylem alanına gelmesi ve çok büyük güç yığmalarıdır. Polis ve aske-rin olayların tekrarından, korktuğunu söyledik. İşte, bu korkuyla dav-randığı için, eylemleri bitirmek ve eylemcileri etkisiz duruma getirmekiçin hem süratli davranıyor ve hem de büyük güç yığıyor.

8- O halde, bu durumda, daha büyük bir güç çıkarmak gerekiyor.Eylemleri organize hale getirmek, tüm eylemcileri tek bir devrimciotorite etrafında toplamak daha ileri gitmek için temel koşul olmuştur.Bu gerçeklerin kitlelere götürülmesi zorunludur. Kitleler eylem coş-kusu içindeyken, eylem sarhoşu olmadan, durumlarını bilmelidirler.Devletin, eylemleri ezmek için daha büyük bir güç kullanacağını her-kes bilmelidir. Ayaklanma ciddi bir iştir ve eğer olmazsa olmaz ku-rallarını ihmal edenlerin kesin yenilgisi ile sonuçlanır. Burada temelgörev öncüye düşüyor. Devrimin tüm niceliklerini, yan yana getirmekve birlikte harekete geçirmek öncünün görevidir. Koşullar, kitlelerieyleme itiyor. Bu noktada hiç kimse, koşulların yaptığı bu devrimci et-kiyi yapamaz. Öncünün görevi de, koşulların birleşmeye ve eylemegittiği emekçi kitleleri bir araya getirmek, devrime yöneltmektir.

9- Bundan sonraki eylemler, öncekilerden daha sert ve kanlı ola-caktır. Hazırlıklar buna göre yapılmalı. Eylemcilerin organize edil-mesi, halk milislerinin ve ayaklanma komitelerinin örgütlenmesi genelsilahlanma çalışmalarının süratle yerine getirilmesi dönemin güncelgörevleridir. İlk eylemlerdeki çocuksu coşku yerine, ciddi hazırlıklaryapılmalı. Aksi durumda, coşku yerini, yılgınlığa ve karamsarlığa bı-rakabilir. Kurşunları çıplak ellerimizle tutamayız, silahlanmamız, hemde çok süratle silahlanmamız şarttır. Silahsız olan hiç bir halk uzun

C. Dağlı

290

Page 292: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

süre dayanamaz. Eğer silahlanmışsa, bu halk, işte o zaman harikalaryaratacaktır. Silaha karşı, taş ve sopa ile karşı çıkmanın rolü abratıl-mamalı. Ölüm-kalımlı bir çarpışmada taş ve sopa, büyük silahlarınyanında nedir ki? Eğer silahlanma olanakları yoksa en basit silahlarlasavaşmaktan başka yol yoktur.

Ne var ki, modern silahla donanmanın mümkün olduğu koşul-larda bunu yapmamak, akıllıca bir iş değildir, hem de hiç değil.

10- Devletin, halkla çatışması, işçileri de kapsayacak biçimde ge-nişliyor. Tuzla Deri işçileri defalarca askerle karşı karşıya geldiler, de-falarca çatışma oldu. Eminönü Belediye işçileri yine polisle çatıştılar.Şişli Belediye işçileri polisle saatlerce süren sokak savaşına giriştiler,çatışmada pek çok işçi yaralandı, gözaltına alındı. Şişli'de devlet-işçiçatışması çok önemlidir. Daha önceki eylemlerden de belliydi ki, polis,işçilere saldıracaktır. Öyle de oldu. Burada bir fark var: İşçiler de ça-tışmış ve direnmişlerdir. Önemli yan burasıdır. Artık işçiler, boyun eğ-miyorlar, direniyor ve çatışıyorlar. Demek ki, çatışmalar daha dagenişliyor.

Tüm gelişmeler, mücadeleyi daha etkin, örgütlü ve hazırlıklı ola-rak sürdürmemiz gerektiğini gösteriyor.

11- Polisin semtlerde işçilere yönelik saldırılarının, kamu emek-çilerine de yöneleceği açıktır. Kamu emekçileri her tür barışçı eylembiçimini denedikten sonra, kesin bir yol ayrımı ile yüz yüze, gelmiş du-rumdalar. Hükümet güçlerinin, kamu emekçilerinin eylemleri karşı-sında uzun süre “sessiz” kalmayacağı bellidir. Bundan sonra eylemlerekarşı güç kullanacaktır. Nedir ki, sendika liderleri, gidişe gözlerini ka-patıp, halen hükümetle uzlaşma yolları arıyorlar. Hak uzlaşma iledeğil; devlete karşı mücadele ile kazanılır. Demokrasi ve sosyalizmılımlı, uzlaşmacı anlayışla değil; devrimci mücadele yöntemleriyle ka-zanılır. Kamu emekçi sendikalarının uzlaşmacı liderleri bunu anlaya-madıkları için, emekçilerden gereken tokadı yiyeceklerdir.

12- Sokak savaşlarının birçoğu barikat savaşları biçimini alıyor.Barikat savaşları geçen yüzyılın, göğüs göğse ya da süngü savaşlarınabağlı olarak gelişti. Askeri savaş tekniğinin gelişimi ile birlikte aşıldı.Gerilla savaş taktikleri daha yaygın özellik gösterdi. Birinci Rus Dev-rimi barikat savaşlarına yeniden önem kazandırdı. Ancak, Lenin, RusDevrimi'nde kullanılan barikat taktiklerini “yeni barikat taktikleri” di-yerek, daha öncekilerden farkını gösterir. Türkiye'de barikat taktiklerikitleler tarafından yeniden eylem alanına sokuldu. İlk kitle eylemleribarikatlar arasında sürdü, ne var ki, böyle devam etmez. Kitle ilk kal-kışmalarda barikatlar kursa da, mücadelenin daha da sertleşmesiyleyeni savaş taktiklerine başvuracağı kesindir. Bizim bugünden önere-

Toplu Yazılar

291

Page 293: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ceğimiz şey, barikat taktiklerinin, gerilla savaş taktikleriyle destek-lenmesi ve geliştirilmesi gerektiği biçimindedir. Barikat daha çok sa-vunma ve korunma amacıyla kurulur. Savunma ise, her ciddiayaklanmanın ölümü demektir. Kitleler yalnızca savunma araçları vetaktikleriyle yetinmemelidir. İktidara varacak savaş yöntemleri geliş-tirilmelidir.

Gerilla mücadelesi, Kürdistan'da başlıca mücadele biçimi duru-mundadır. Kentlerde de gerilla taktiklerine dayalı mücadele gelişimgösteriyor. Devrimci örgütlerin bir kısım, kentlerde ve kırsal kesimdeesas olarak gerilla taktiklerine göre mücadele veriyor. Gerilla savaşıtaktikleri, işçilere ve emekçilere de götürülmeli. Kitleler bir kere ge-rilla taktiklerinin önemini kavradı mı, büyük bir istekle bu mücadeletaktiklerine başvururlar.

13- Sol örgütlerin büyük kesimi yapılan eylemlerden ders çıkar-mamıştır. Kitleler el yordamı ile ne yaratıyorsa, yaratılanın önündeyerlere kadar eğilmekten başka bir şey yapılmıyor. Öncü bir taraftanpratik eylemlerden ders çıkarırken; diğer taraftan eyleme eylemcilerebir şeyler öğretir. Bizim sol örgütlerimiz ise yalnızca olayların kendi-liğindenliğinin etkisinde kalmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Bilin-çli ve yüreklice davranıp, eylemcilere ve eylemlere bir şeyler öğretmekiçin çaba göstermiyorlar; bu yüzden öncü değil, artçı durumuna dü-şüyorlar.

Polise ve askere karşı mücadelede barikatlar önemli bir rol oy-narken; hükümet kuvvetlerinin çok süratli ve teknik olanaklarındanötürü; başka bir hareketli savaş taktiği olan gerilla savaşı taktikleriyleyanıt verilmelidir. Geliştirilmesi gereken budur.

Devrimci Emek

Temmuz–1995

Sayı: 31

C. Dağlı

292

Page 294: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

SINIF TAVRI

Toplumsal yaşamda her sınıfın kendi tavrı olur. Sınıflı toplum-larda, toplumu oluşturan her sınıf, kendi çıkarları doğrultusunda dav-ranır; olayların yorumlanmasında, yol gösterici olan kesinlikle buçıkarlardır. Ancak, her sınıf, her zaman ve her koşulda olgun, gelişmişyani bilinçli bir sınıf tavrı gösteremez. Örneğin, proletarya kendindensınıf aşamasında, henüz bir sınıf bilincinden ve sınıf tavrından uzakolur. Proletarya ne zaman ki kendisi için sınıf durumuna gelir, işte ozaman, olaylar karşısında bilinçli ileri sınıf tavrı alır. Her sınıfın bi-linci sınıfın ortaya çıkış, gelişme evrimine bağlı olarak biçimlenir. Ka-pitalist toplumun egemen sınıfı olan burjuvazinin sınıf bilinci öylesi birevrimden sonra en olgun biçimini aldı. Egemen sınıf olarak, burjuvaziartık her olayı ve her gelişmeyi kendi çıkarları yönünde ele alır; herzaman çıkarlarını gözetir.

Birden fazla burjuva partisi, burjuva sınıfın çıkarlarını dile geti-rir. Bu partilerin çok olması, aynı burjuva sınıfın çıkarlarını savunma-sını engellemez; tersine, daha fazla ağızdan dile gelmesini sağlar.Aralarındaki tüm “farklılıklara”, tartışmalara, sürtüşmelere, hatta “kav-gaya” rağmen; burjuva partilerin savundukları şey, burjuvazinin çı-karları ve sömürücü kapitalist sistemdir; Kabul etmek gerekir ki,burjuvazi, kendi sınıf çıkarlarını savunmada genellikle başarılıdır. Ka-pitalist toplumun ezilen ve sömürülen sınıfı olan proleter sınıfın, sınıfçıkarlarını, savunmada, burjuvazi kadar başarılı olduğu söylenemez.Bunda, proletaryanın bir sınıf olarak oluşumunun yani evriminin rolüolmakla birlikte, görevi, her zaman proletaryanın bilincini bulandır-mak olan oportünist, değişimci ve reformistlerin de kesin rolü vardır.Proletaryanın sınıfsal çıkarlarını ve amacını, her koşul ve aşamada sa-

Toplu Yazılar

293

Page 295: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

vunanlar yalnızca marksist-leninist öğretiyi temel alan komünistler-dir.

Olaylar karşısında sınıf tavrını, yine olayların kendi somutundaele alalım. Politik ortamın doğru olarak kavranması, görevlerin doğruolarak belirlenmesi için ön koşuldur. Bu ön koşul yerine getirilmedengüncel taktik konusu ve hedefi muğlak kalır. Oportünist, revizyonistve reformistler, somutu ve günceli yanlış tahlil ettikleri için; politikhedeflerde her zaman muğlak olurlar. Politikada muğlaklık ise opor-tünizmin belirgin karakteridir. Türkiye ve Kürdistan'da politik ortamdevrimci nitelik gösterirken; sınıflar mücadelesi iç savaş düzeyindey-ken, oportünistlerimiz her şey bu kadar açık ve somut olarak yaşanı-yorken, halen, durumun adını koymaktan korkuyorlar. Bir taraftandevletin baskılarından söz ediyor, öte yandan aynı devletten “demo-kratlaşma” bekliyorlar. Muğlaklık budur. Oportünist muğlaklığın sınıfmücadelesine yansımaları nasıl olur? Oportünistler, emekçi sınıflara,burjuvaların egemenliğine devrim yoluyla son verme çağrısı yapmakve buna denk hazırlığa girişmek yerine; emekçi sınıflara devrimdenvazgeçme çağrıları yapıyorlar. Bununla da, sermayenin yanında ol-duklarını gösteriyorlar. Oportünizm, revizyonizm ve reformizm kesinolarak sermayeye hizmet eder.

Tekelci burjuvazi, iç savaş koşullarına uygun olarak, sınıf tavrını,üstünü örtme gereği duymadan çıplak olarak uyguluyor. Burjuva sınıfbaskısının çıplak olarak uygulama alanına konması, faşizmin de birözelliğidir. Politik sistemin tüm aygıtları ve politik platformları ile fa-şist terörünü açık biçimde gösteriyor. Faşist devlet sistemi, iç savaşlabirleşince, faşist zulüm çok daha açık ve saldırgan hale geldi. Devletegemenlik sistemi, pratikte günlük olarak uyguladıkları saldırıları, açıkolarak da ifade etti. Adına “topyekün saldırı” dedikleri faşist devletterörünü, tüm dünyanın gözleri önünde ilan ettiler. Bugünkü hükümet,koalisyon hükümeti olarak, bir iç savaş hükümeti olarak kuruldu. Eko-nomik olarak başarısız olmasına rağmen, hükümet halen ayakta ise,bunun ana nedeni iç savaşın devam etmesi ve daha da şiddetlenmesi-dir. Mecliste yapılan “8. madde” tartışmaları, tekelci sermayenin tümpolitik aparatları devrime ve halk hareketine karşı tam “güç birliği”içinde hareket ettiğini göstermiştir. Burjuvazi Kürt halkına, tüm halk-lara ve emekçi sınıflara karşı, sınıf tavrını çıplak olarak uygularken;burjuva terörün üstünü örtmeye kalkmak ya da bunu kabul etmemek;topu, tüfeği neyi varsa her şeyi ile düşman safında savaşmak ya da,burjuvadan daha burjuva olmak demektir. Bu nedenle oportünizm, re-vizyonizm ve reformizm kesin olarak burjuvazinin hizmetindedir der-ken, eşyayı asıl adı ile çağırıyoruz.

C. Dağlı

294

Page 296: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Tüm savaşlarda olduğu gibi, iç savaşta da egemen sınıf, ekono-mik, askeri vb. neyi varsa tüm gücünü kullanır. Yine her savaşta ol-duğu gibi, iç savaşta da, egemen olanın sınıf saldırısı en otoriteraraçlarla sürdürülür. Savaş politikanın askeri araçlarla sürdürülmesi-dir. İç savaş da bir savaş olarak, askeri araç ve yöntemlerin kullanıl-masıdır. Türkiye tekelci sermayesinin, emekçi kitlelere karşısürdürdüğü sınıf saldırısı, diğer dönemlerden farklı olarak, asker vepolis gücüne dayanılarak sürdürülüyor. Sermaye saldırısı askeri biçimkazanmıştır. İç savaş da başka biçimlerle yürütülmez.

Toplumun gerici kesimi silahlandırıldı ve militarizmin emrine ve-rildi. Ekonomi militarize edildi ya da militarizmin emrine verildi. Heralanda genel olarak hakların yerini şiddet aldı; şiddet tek geçerli yön-tem oldu. Burjuvazi, faşist terör denilen karşı-devrim şiddeti ile ayaktakalabiliyor.

Askeri faşist terör rejiminin günlük uygulamaları; devletin silahgücünü artırıcı yeni silah alımı; askeri tatbikatların yoğunlaşması; polisgücünün silah, araç ve teknik yönden güçlenmesi; silahlanma için parakampanyalarının artırılması; “özel tim” ya da “korucu”ların sayıları-nın artırılması; tüm bunlara paralel olarak; açık infazların, kaçırılarakkatletme, toplu katliamların artması, işkencenin evlere kadar yaygın-laştırılması; komünist, Kürt ve emekçi avının yoğunlaştırılması; ce-zaevlerinde devrimci tutsaklar üzerindeki baskıların tırmanması; faşistzulmün sürekli hale gelmesi.

Burjuvazi tüm gücünü iç savaşı kazanmak için cepheye sürdü.Böylesi bir durum karşısında, reformistlerimiz, iç savaşı kazanmakiçin mücadele etmek bir yana; her gün gözlerimizin önünde olup bi-tenleri bile algılamaktan uzaklar. Propaganda ve ajitasyonlarını, yaşa-nan gerçeğe rağmen, halen ekonomizm üzerine oturtuyorlar. Emekçikitleleri devrime hazırlamak için döneme denk sloganlar ortaya ko-yacaklarına kitleleri oyalayacak “genel grev” sloganını her gün yeni-den üretiyorlar. Oysaki, sosyalizme yalnız politik yoldan varılır. Genelgrev ancak iktidarın ele geçirilmesi hedefine bağlı olarak ortaya ko-nursa amaca hizmet eder. Reformistler ve sendikacılar, genel grevi,politik mücadele araçlarından uzak durmak için ileri sürüyorlar. Genelgrev bu haliyle anarko-sendikalizmin sloganıdır. Marksist-leninist par-tinin sloganı ise, genel silahlanma, devrimci halk ayaklanması ve dev-rim yoluyla iktidarın ele geçirilmesi devrimci hedefidir. İçindebulunduğumuz devrimci durum koşullarında doğru proleter sınıf tavrıda budur.

Herkes içinde bulunduğumuz ortama kendi taktikleri ile girdi;mücadelenin sonucunda gene kendi taktikleri ile çıkacaktır. Taktikler

Toplu Yazılar

295

Page 297: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ve örgütler pratiğin sınavından geçecektir.Emekçilerin günlük dünyasında durum nedir? Emekçiler yaşam

koşullarını iyileştirme, çalışma hakkını koruma ve işsiz kalmaya karşımücadele verirken; karşısında devlet güçlerini görüyor. Proleterlerinmücadelesi süreklilik kazandı; emeğin sermayeye karşı mücadelesi;proleterlerin devlet güçleri ile çatışması biçiminde gelişti. Son bir yıliçinde ordu-polis defalarca işçilere saldırdı; saldırı her defasında işçi-lerin yanıtı ile karşılaştı. Eylemci işçiler artık devletin burjuva sınıfözünü kavramıştır. Proletaryanın sınıf savaşı nesnel olarak da egemensınıfa ve politik sisteme karşı yönelmek durumundadır.

Eylemci işçilerin, hükümet güçleri ile çatışması, nesnelliğin öte-sinde, bilinçli bir, özellik kazanıyor. Bunun ilk örnekleri ortaya çık-tığı zaman, çok önemli bir gelişme olarak gördük, belirttik, gösterdik.Bugüne kadar görülen, tek tek ya da son dönemde Tuzla Deri işçile-rinde olduğu gibi, birden fazla işyerinde çalışan işçinin toplu çatış-ması biçiminde görülen mücadele örnekleri, son örnek olan işçilerindevlet güçleri ile toplu çatışması örneğini izleyecektir. Proletaryanınmücadelesi, Tuzla deri işçilerinin mücadelesi ile yeni bir aşamayagirdi. Bu aşamanın belirgin özelliği, işçileri savaşa daha organize yeörgütlü gireceği, kapışmanın daha sert ve yaygın olması olacaktır. Eko-nomik, toplumsal ve politik durum nedeniyle emekçi kitlelerin müca-delesi beklenen “toplumsal patlama”yı gösterebilir. Yalnızca nesneldurum değil; emekçilerin eylemden eyleme koşması da, kapitalizmintemellerinde bir dinamit gibi patlamayı getirebilir. Olaylar devrimciyönde gelişiyor.

Emekçi semtlerinde, kitlelerle, asker-polis sık sık çatışma içinegiriyor. Halkın, devlet güçleri ile kapışması sokak savaşları biçimindegelişim gösteriyor. Sokak savaşları ise şiddet araçları ile sürüyor.Emekçi semtlerindeki çatışma ve ayaklanma potansiyeli canlılığınıkoruyor. Devrimci kitle potansiyeli her an, birçok semtte patlamalarayol açabilir. Yaşayarak, bizim reformist-sosyalistlerimizden silahlan-manın zorunluluğunu daha iyi kavrayan halk kitleleri; bundan sonrakiçatışmalara daha bilinçli ve hazırlıklı girecektir. Buradan da anlıyo-ruz ki, emekçiler, iç savaş gerçeğini kendi “önderlerinden” daha çabukkavrıyor.

Kürt halk hareketi hem kitlesellik olarak, hem de nitelik olarakdaha büyük bir güce ulaştı. TC'nin daha büyük bir güçle Kürdistan'dasaldırıya geçmesi, Kürt halk hareketinin ulaştığı gücü gösteriyor. TCkazanmak için faşist şiddetini ve vahşetini arttırdı. İç savaşın en şid-detli ve yoğun olduğu yerde Kürdistan'dır. Kırsal alanlarda gerillala-rın, kentlerde kitlelerin, cezaevlerinde tutsakların mücadelesi büyük

C. Dağlı

296

Page 298: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bir yükseliş gösteriyor. Kürt halk hareketi, Türkiye halklarının müca-delesine büyük bir itiş veriyor. Kürt, Türk ve tüm halkların mücade-lesinin yükselmesi, yoğunlaşması ve sertleşmesi, iç savaşın, bundansonra toplumların çok daha geniş kesimlerini kapışmaya çekeceğini;toplumun iki kesiminin büyük bir kavgaya gireceğini gösteriyor. Bir-birine doğru ilerleyen iki ordunun şimdiye kadar öncü güçleri savaşatutuştu; şimdi asıl büyük birlikler savaşa girecektir. Ufukta gökyüzüneyükselen büyük kapışmanın toz bulutlandır.

Karşı-devrim güçleri, emekçi sınıfları büyük ve kesin kavgayagirmeden elini-kolunu bağlamak; ya da savaşa girmeden saf dışı etmekiçin propaganda araçlarını sonuna kadar kullanıyor. Burjuva propa-ganda araçları, kendi silahlanmasının; halka karşı devlet terörünün vegericiliğin ayağa kaldırılmasının propagandasını yaparken; işçi veemekçi kitlelerin kurtuluşları için mücadele etmesini ve bu amaçla do-nanmasına karşı, ise kötüleyici kampanya ile kendi sınıf tavrını ortayakoyuyor. İşte burjuvazinin sınıf tavrına çarpıcı bir örnek; kamu emek-çilerinin büyük Ankara eylemi öncesi ve sonrasında sermaye sözcü-leri devrimcilere karşı kötüleme kampanyası sürdürürken; öte yandaneylemi sonuç almadan dağıtan uzlaşma yanlıları ise övmüş; sağduyugösterdikleri için onları taktir etmiştir. Burjuvazi bu tavrını her olaydagösterir. KÇSKK 18 Mart eylemini, burjuvazinin çıkarları doğrultu-sunda ertelediğinde, tüm burjuva güçlerin övgüsünü kazandı. Düzenintüm propaganda makinesi olaya geniş yer ayırdı. Her bilinçli işçi, herkomünist, burjuvazinin kendi düzenini ve sınıf ayrıcalıklarını savu-nurken nasıl “partizanca” davrandığını iyice bilmeli; halk demokra-sisi ve sosyalizm mücadelesinde öyle partizanca davranmalıdır.

Burjuvazinin net sınıf tavrına karşılık, bizim reformistlerimiz,proletaryanın devrimci sınıf tavrının ortaya çıkmaması için çaba için-deler. Politik-toplumsal ortamın kavranmasında, mücadele görevleri-nin belirlenmesinde artık bile bile hedef saptırıyorlar. Kitlelerimücadeleden alıkoydukları içinde de gericiliğe doğru kayıyorlar. Dev-rim ve iktidar mücadelesine hazır bir devrimci kitle potansiyeli olma-sına rağmen, eğer burjuvazi devrimci kitleleri iç savaşta yenerse bununsorumluluğunun büyük kısmı, kitlelerin mücadele hedefini saptırdığıiçin reformistlere ait olacaktır.

Reformistler tarafından tüm üstünü örtme çabalarına rağmen, pra-tikte sınıflar mücadelesi, devrimci durum ve iç savaş durumuna uygunolarak yürüyor. Tekelci güçlerin sınıf tavrı çok çıplak ve kesin. Tümgücünü ortaya koymuştur. Proleterler açısından da pratik sınıf tavrıaynı biçimde açık, kesin ve net olmalıdır. Bunun dışında başka bir yolyoktur.

Toplu Yazılar

297

Page 299: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Her şey gelip iktidar mücadelesinde yoğunlaştı. Politik iktidarı,burjuvazinin elinden çekip almak, her şeyin emeğin olmasını sağlamakgüncel devrimci görevdir. Yani temel sorun iktidar sorunudur. Sorunbu kadar açıktır, kesindir. Bunun için dolambaçlı yollara başvurmak,olmadık demagojilere başvurmak, yalnızca proletaryayı yolundan çı-karmaya yarar; ki bu da, sermayeye hizmet etmek demektir.

Yüz binlerce işçinin ve kamu emekçisinin yeniden sokaklara çık-tığı şu sıralarda, emekçi sınıf açısından açık ve kesin sınıf tavrını koy-mak tarihsel önemdedir. Uzlaşmacı sendika liderleri, bir kere daha,işçilerin güç ve enerjisinin boşa gitmesi için her çabayı gösterecekler-dir. İşçilere söyleyeceğimiz şey, burjuva uşaklarını dinlemeyip silah-lanmak, komite ve konseylerde örgütlenmek, işçi ve tüm emekçilerinmücadele birliğini sağlamak, devlet güçlerini dağıtmak için tüm gücüile yüklenmek. Bu görevlerin bir kısmı zaman gerektirir. Acil olarakyapılması gereken görev, eylem alanına organize olarak ve çatışmayıgöze alacak biçimde hazırlıklı olarak gitmektir. (1 Ağustos 1995)

Devrimci Emek

Eylül–1995

Sayı: 32

C. Dağlı

298

Page 300: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

YAŞASIN HALK DEMOKRASİSİ VE SOSYALİZM MÜCADELESİ

Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarını kurtuluşa götürecek olandevrimin maddi koşulları olgunlaşıyor. Devrimin maddi koşullarıbugün, her zamankinden daha olgundur. Maddi koşullar köklü deği-şim istiyor; bu yüzden gelişmenin önünde engel olan üretim ilişkile-rine; tam anlamıyla çürümüş olan burjuva üst yapıya karşı isyanhalindedir. Artık, sonuna kadar devrimci olabilen tek devrimci sınıfolan işçi sınıfı ve politik temsilcileri elverişli değildir diye maddi ko-şulları eleştiremeyecek; devrimi gerçekleştirmedeki yeteneksizliğininsuçunu maddi koşullara yükleyemeyecektir. Bu sözünü çok ettiğimizkoşullar öylesine devrimci ki, her tür gelişmenin ve halk kitlelerininözlemleri önünde kesin bir ayak bağı olan toplumsal ve politik ilişki-leri yıkmakta yeteneksiz olan her hareketi hiç bir bahaneye yer ver-meyecek biçimde gözler önüne sermektedir.

Meta üretimi ve meta üretimine dayalı kapitalist toplumsal düzen,kendisi ile birlikte doğan, kendisi ile birlikte gelişen ve kendisinden ay-rılmayan çelişkiler öylesine büyüdü ve keskinleşti ki, bu kurulu sos-yal düzen artık kendi çelişkilerini kaldıracak durumda değildir.Bağrında taşıdığı yıkıcı ve uzlaşmaz çelişkilerle eyerlenmiş olan ka-pitalizm, yalnızca kendisine ve çelişkilerine son verecek olan devriminkoşullarını olgunlaştırmak durumuna gelmiştir. Tekelci güçler, kapi-talist üretim biçiminin sürekli ürettiği çelişkileri çözümleyecek ko-numdan çok uzaktır. Sınıfsal çelişkilerin keskin ve sert olması burjuvatoplumsal düzenin nasıl derin bir yıkım içinde olduğunu gösteriyor.

Türkiye burjuvazisinin egemen olamadığının ve artık egemenolamayacağının en açık belirtisi üretici güçlerin üretim yapamaz du-ruma düşmesidir. Bunu daha açık olarak söyleyelim, üretimde bulu-narak burjuvaziyi besleyen işçilerin, burjuvazi tarafından beslenecek

Toplu Yazılar

299

Page 301: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

duruma (işsizliğe mahkum edilmesi) gelmesi, burjuva sınıfın artık ta-rihteki egemenliğini yitirdiğini gösteriyor. Toplumsal ilişkileri ile po-litik sistemi ile üretici güçlerin önünde engel olan bir sınıf artık egemenolamaz. Üretimde bulunması gereken işçiler, toplumsal üretim süre-cinden uzaklaştırılıyorlar. Kitlesel işsizlik çok çarpıcı durumdadır. Sis-temin ürettiği işsizlik, gene sistemi yiyecek bir dev durumunagelmiştir. Öyle ki kitlesel işsizlik kapitalist ekonominin bir yanı ol-makla kalmamış, sermaye sınıfının, sınıfsal saldırısına dönüşmüştür.İşçilerin işsizliğe karşı direnmeleri sermaye sınıfınınsa tüm devlet gü-cünü kullanarak işçileri işten atması sınıf savaşının en çetininin oluş-masını getirmiştir. Eğer işçiler, işsizler ve maddi koşullar burjuvaziyekarşı isyan ve savaş halindeyse, bu durumda, burjuvazi egemen ola-bilir mi?

Sınıfsal çelişkilerin keskinleştiğine en iyi kanıt artı-değer sömü-rüsünün yoğunlaşmasıdır. Küçük-burjuva ekonomi-politikçilerin veişçi sendikalarının verdiği tüm rakamlar, işçi ücretlerinin düştüğünügösterir yöndedir. Buna karşılık tekelci güçlerin servetleri büyük birbüyüme göstermiştir. Bizim sık sık tekellerin servet birikimi, emekçi-lerin ise sefalet birikiminin artığını söylediğimiz durum çok daha be-lirgin hal aldı. Bu, sınıflar arası çelişkileri daha kesin ve sert sürecesokan bir durumdur. Artı-değer sömürüsünün yoğunlaşmasına bağlıolarak sınıflararası çelişkilerin büyümesi sınıf savaşlarına yol açması;sınıflar savaşının iç savaş biçimini alması dönüşüm ve devrim içinmaddi koşulların olgunlaştığının temel belirtisidir.

Ne var ki bir ülkede çatışmalara ve devrime yol açması için çe-lişkilerin illa da olgunlaşması gerekmez. Çelişkiler daha hafif düzeydebile sınıfsal çatışmalara yol açabiliyor. Türkiye'de çelişkiler bu kadarolgun değilken de toplumsal alanda çatışmalar vardı. Uzun bir za-mandan beri ise, çatışmalar keskin çelişkilerin belirtisi oldu. Çatış-malara ve devrime önderlik etmek için çelişkilerin yeterince olgunolmadığını ileri sürenler. Bu açıdan da haklı değiller. Maddi koşullarıgöz önünde tutmak şüphesiz devrim mücadelesi için önemlidir, ancak,devrimci nesnel koşullara boyun eğen değil; bu koşulları değiştirenkimselere denir. Kaldı ki, koşulların devrim için daha bir olgun oldu-ğunu söyledik; bu durumda devrimden uzak durmayı haklı gösterenher gerekçe ancak devrime duyulan korkunun ifadesi olabilir.

Yalnızca maddi koşulların, olgunlaşması değil, bir devrimin ol-ması için gereken çok daha özel koşulların da devrimci olduğu koşul-larda yani devrimci durum koşullarında, proletaryanın öncüsününtemel devrimci görevi, politik iktidarı ve tüm iktidarı ele geçirmekamacıyla, devrimci pratik, daha fazla devrimci pratik, yalnızca dev-

C. Dağlı

300

Page 302: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rimci pratiktir. Bu nedenle Leninistler artık devrime teorik açıdandeğil; pratik politika açısından yaklaşmak gerektiğini belirtirler. Dev-rimi, ayaklanmayı gerillayı, halk hareketini örgütlemek; tüm kitle ha-reketini iktidarı ele geçirmek amacıyla eyleme yönelmek dönemin anadevrimci görevi olarak belirlendi. Reformistler ise bazen nesnel ko-şulları suçladılar, bazen güçsüz olmalarını, böylece koşullarla, güç ara-sında gidip geldiler; böylece her gün biraz daha devrimdenuzaklaştılar.

İkincil sorunlarla uğraşmak, ikincil sorunları birincil sorun düze-yinde ele almak; devrim mücadelesinin birincil, ana sorunu olan ikti-darı devrim yoluyla ele geçirmek hedefini önce arka plana itmek sonrahedefleri arasında çıkartmak; devrim artık onlar için bir ütopyaydı.Reformist hareketlerin kendilerini çağırdıkları ada bakılırsa, tüm za-manların en radikalleri onlardır. Ancak ve ancak bu tamamen bir addır,eşyanın adı değildir, eşyanın görüntüsüdür. Bu hareketler özde refor-misttirler. Günlük propagandalarına bakıldığında açıkça görülecektir;bu saflardaki her dürüst devrimci durumunu bir kere daha gözden ge-çirmeli, reformist safları terk edip, devrimci saflardaki yerini almalı-dır.

Sosyal-reformist çizgide yürüyenler neden böyle düşünüp-dav-ranırlar. Onlar da bizim kadar Marx, Engels ve Lenin'in görüşlerinibiliyorlar; onlar da bizim kadar marksist öğretiyi biliyorlar. Bu du-rumda neden yanılıyorlar, nerede yanılıyorlar?

Onlar, bir zamanların İkinci Enternasyonal şefleri gibi, diyalek-tiği kavrayamadılar. Diyalektik devrimci öğretimizin temelidir. Diya-lektiğe dayanmadan olayları yanılmadan açıklamak mümkün değildir.Bizim üstünlüğümüz ise buradadır, diyalektiği kavramadadır. Dev-rimci durum doğduğu halde, nesnel olarak ortaya çıkan şeyi yok say-dılar; sınıflar mücadelesi iç savaş biçimini aldığı halde, savaş gibi çokaçık olan olayı ya da olaylar zincirini yok saydılar. Sınıflar savaşınınve gelişmenin diyalektiğini kavrayamadılar, genel olarak diyalektiğibir kenara bıraktılar; böylece metafizik yollara başvurdular. Somutolanı, gözlerimizin önünde olup-bitenleri yok saydıkça da geriye dahada geriye gittiler. Mesele teoride de marksizmin devrimci özünü ya-kalamaktır, devrimci diyalektiği anlamaktır.

Biraz daha ileri gidelim. Devrimi örgütlemek için tüm koşullaruygun iken neden geniş bir sosyalist çevre, tam da bu sırada devrim-den uzak duruyor. Bundan son yıllarda yaşanan ve etkileri halendevam eden, uluslararası sosyalist hareketin derin bunalımının büyükpayı var. El Salvador devrimci hareketinin düştüğü durum; tüm refor-mistlerin durumunu bir ayna gibi yansıtıyor. El Salvador'da devrimci

Toplu Yazılar

301

Page 303: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

cephe güçleri, politik iktidarı almaktan çekindiler; onu koruyamaya-caklarını sanıyorlardı; bu nedenle yıkmayı hedefledikleri burjuva güç-lerle uzlaşma içine girdiler; devrimi bir kenara attılar. İşte bizimsosyal-reformistlerimizin, koşulları göze batacak kadar olgun olduğuhalde ısrarla, devrimin koşulları yok derken El Salvadorlu cephe güç-leri gibi düşünüyorlar. İktidarı ele geçirseler bile o'nu koruyamaya-caklarına inandıkları için de sistem içi bir “eleştirel güç” olmayı tercihediyorlar.

İVEDİ GÖREVFaşizm altında, tekelcilik koşullarında demokratik ve özgür bir

ortam doğabileceğini sananlar ve bu uğurda mücadele edenlerin tümbeklentilerine rağmen son otuz yıldır bu konuda tek bir adım atılmadı;halk kitlelerinin demokratik özlemleri yönünde, hiç bir düzelme be-lirtisi görülmedi. Süreç devletin demokratlaşması yönünde değil; dev-letin faşist ve baskıcı niteliğinin daha öne çıkmasını getirdi.Anti-demokratizm ve faşizm devlet yapısında öyle yer etmiştir ki, dev-let egemenlik sistemi tam bir granit durumdadır. Granitleşmiş olan biryapı ancak ve ancak devrim yoluyla yıkılabilir. Bu sonuca varmak içinbir otuz yıl daha beklemeye gerek yoktur. Ulaşılan sonuç kesindir: tek-elcilik ve faşizm altında demokratik ve özgür ortam olmayacaktır. De-mokrasi ve özgürlük devrimle gelecektir.

Devletin yıkılması devrimin ve devrimde zaferin ön koşuludur.Bu koşul yerine getirilmeden, devrim sözü boş bir söz olacaktır. Dev-letin temelini ise militarizm oluşturuyor. Militarizmin aygıtları orduve polistir. Orduya ve polise karşı devrimci zor eylemleri en ivedi gö-revdir. Modern ordu ve polis dağıtılmadan, politik iktidar yolu açıl-mayacaktır. Halk kitleleri her tarafta eyleme yöneliyorlar; bu eylemlerkesinlikle orduya ve polise karşı yöneltilmelidir. Gene faşist militaristkurumlara karşı askeri eylemlere hız verilmeli. Faşizmin sivil kitle gü-cüne yönelik kitlesel ve askeri eylemlere yönelmek bütünlüklü gör-evin bir parçasıdır. Faşist devletin yıkılması tüm ezilen ve sömürülenkitlelerin ortak ve vazgeçilmez hedefidir. Aynı zamanda en ivedi görevdurumundadır.

Devrimi örgütlemek demek, silahlı halk ayaklanmasını örgütle-mek demektir; devrimci halk ayaklanmasının potansiyeli ve koşullarıise sürekli olgunlaşmaktadır. Bunun için devrimci girişkenlik göster-memiz gerekiyor. Ayaklanmanın zaferi için ise, genel silahlanma, dev-rimci halk milisleri örgütlenmesi, işçi komite-konseyleri örgütleme,gerçek devrim güçlerini devrimci önderlikte birleştirmek sık sık altınıçizdiğimiz ivedi mücadele ve örgütlenme görevleridir.

C. Dağlı

302

Page 304: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

YAKIN HEDEFSosyalizm temel hedefimizdir. Sosyalizm ise proletarya diktatör-

lüğü olmaksızın kurulamaz. Proletarya diktatörlüğü sosyalizmi ger-çekleştirmenin temel ilkesidir. TKEP/Leninist Programı bu temelhedefi ve hedefe bizi götürecek olan yol ve ilke konusunda kesin venet belirlemelerde bulunuyor. Programın aynı zamanda emekçi kitle-leri kurtuluşa götürecek olan yakın hedefimiz olan Demokratik HalkDevrimini ve Demokratik Halk İktidarını ve görevlerini de gene aynıkesinlik ve netlikte açıklıyor. Programda Demokratik Halk Devrimive sosyalizm sıkı ilişki içinde, tek bir devrimci süreç olarak açıklanı-yor. Burjuva diktatörlüğün yıkılması ile kurulacak olan DemokratikHalk İktidarı'nın gerçekleştireceği demokrasi bir halk demokrasisi ola-caktır. Halk Demokrasisi proletaryanın hegemonyasında, işçi ve tümemekçi kitlelerin iktidarını temsil edecektir. Halk Demokrasisi ve sos-yalizm mücadelesi sıkı ilişki içinde olmaları ve tek bir devrimci süreciifade etmesi bakımından birlikte ifade edilmelidir. Programımızauygun olan da budur.

Proletaryanın yakın devrim hedefi aynı zamanda ezilen ve sö-mürülen halk kitlerinin de devrimci hedefidir. Burjuva devlet erkininyıkılıp; yerine Demokratik Halk İktidarının biçimlenmesi olan HalkDemokrasisini gerçekleştirme tüm ezilenlerin ortak hedefidir. HalkDemokrasisi ivedi bir hedef olarak daha da öne çıkarılmalıdır. Dev-rimci proletarya ise, burada durmayacaktır, temel hedef olan sosya-lizme varacaktır. Bu nedenle devrimci proletarya halk demokrasisi vesosyalizm hedefini birlikte ifade edecektir.

Devrimci Emek

Ekim–1995

Sayı: 33

Toplu Yazılar

303

Page 305: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

PROLETARYANIN MÜCADELE GÜNÜ:15 EKİM

Olayların gelişimi işçi sınıfını ön plana çıkardı. Sınıflara vesınıf ayrımına dayanan kapitalist toplumda, suni nedenlerle engel-lenmediği sürece er-geç olaylar işçi sınıfını ön plana çıkartır. Tür-kiye'de, sermaye sınıfı, faşist devlet ve burjuva sendikacılar uzunsüredir, demagoji, propaganda, hile ve zor yoluyla işçi sınıfının mü-cadeleye atılmaması için büyük çaba gösterdiler. Ancak, bu, bir süreiçin etkili oldu, zamanla işçiler üzerindeki burjuva etkiler dağılmayabaşladı. Derin bir ekonomik-toplumsal bunalım içinde bulunan ka-pitalist sistem ve burjuvazi gün be gün işçi sınıfını mücadeleye itti.Bu itiş öyle bir noktaya geldi ki, burjuvazinin birleştirmeye zorla-dığı ve mücadeleye ittiği işçi sınıfının ağırlığı düzenin taşıyamaya-cağı bir düzeyde seyrediyor. Tekelci güçler artık ne olaylarıdurdurabilirler ne de olayların devrimci yönde gelişimini.

Kapitalist sistemin kendi temel çelişkileri öylesine keskin vemücadele halinde ki, burjuva toplum daha fazla bu çelişkilerin veçatışmaların ağırlığı altında kalamaz. Bir alt-üst oluş kaçınılmaz.

15 Ekim Büyük İşçi Eylemi, bu güne kadar ki 15–16 Haziranve diğer büyük işçi eylemlerinin yanında yerini almıştır. 15 Ekim,'89 Bahar Eylemleri ile karşılaştırıldığında, mücadele ve kararlılıkyönü ile, 15 Ekim Büyük İşçi Eylemi'nin daha ileri gittiğini söyle-yebiliriz. Son otuz yıl içinde meydana gelen etkin işçi eylemlerininhemen hemen tümüne özel sektör işçileri önderlik etti. Devlet iş-letmelerinde çalışan işçiler ise seyirci konumundaydılar. Oysaki,

C. Dağlı

304

Page 306: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

son altı yıl içinde (hatta daha da fazla) meydana gelen etkin işçi ey-lemlerinde devlet işletmelerinde çalışan işçiler öncülük ediyor. Özelsektör işçisi daha geri planda geliyor. Bunun nedeni, özel sektör iş-çisinin durumunun “iyi” olması değil; devlet işletmelerinde çalışanişçilerin ekonomik durumlarının birden bire kötüleşmesi, işten çı-kartılan ve sendikasızlaşma ile karşı karşıya gelmesidir. Devlet iş-letmelerinde uzun yıllar boğaz tokluğuna çalışmaya sırf “işgüvencesinden” dolayı boyun eğen işçiler, birden bire kendilerini yakapı dışında buldular, ya da kapı ağzında. Bu durum, bu alanda ça-lışan işçileri zorunlu olarak kavgaya itti. Kavga yalnızca devlet iş-letmelerinde çalışan işçileri değil, tüm işçileri aynı alana çekti. Buduruma yıllar önce işaret ettik. Devlet işletmelerinde çalışan işçile-rin mücadeleye atılmaması sonucu, emekçi sınıfın, sınıf mücade-lesi tam bir gelişme gösteremedi. Ne zaman ki, ekonomik-toplumsalnedenlerle devlet işletmelerinde çalışan işçiler mücadeleye atılmakdurumunda kaldılar, o zaman sınıf savaşı tam bir gelişme sürecinegirdi; işçi sınıfı etkin bir biçimde bu savaşta yerini aldı.

SERMAYE VE DEVLET PANİĞE KAPILDIİşçilerin Ankara'ya yürümesi kesinlik kazanınca sermaye ve

devlet paniğe kapıldı. Artık, Türk-İş yönetimi gibi burjuva uşaklarıda, eylemde karar kılmak zorunda kaldıklarına göre, zora başvur-maktan başka bir yol kalmamıştı devlet için. Korku ve panik dev-letin ve sermaye güçlerinin hemen harekete geçmelerine yol açtı.Önce Emniyet Genel Müdürü konuştu: “İşçileri yürütmeyiz”. Ar-kasından İçişleri Bakanı aynı şeyleri söyledi. MGK'nın sözcüsü ola-rak Demirel'de işçileri tehdit etti. Faşist-burjuva basın vehaberleşme araçları devletin tehditlerine geniş yer verdiler. Böy-lece, Ankara'ya gitmeleri halinde başlarına nelerin gelebileceğiniişçilere hatırlattılar. Ankara Valisi, işçilerin eylemine “izin” verme-yeceğini açıkladı. Sendikacılar ise miting ya da yürüyüş yapmaya-caklarını sadece bir “basın toplantısı” yapacaklarını açıkladılar.Bütün burjuva güçler işçilere karşı birleşti.

Polisler, önce sendikaları dolaşarak onları “ikna etme” yolunagittiler. Polisin bu “ikna” yöntemi gereği sendikacılar tek tek tehditedildi. Çeşitli sendikalar polis kuşatması altına alındı. Polis özel-likle halen direnişte olan ya da mücadelesi ile öne çıkan işçileri veiş yerlerini büyük bir güçle kuşatmaya aldı. Polis ablukası İstanbulAmbar işçileri ve İzmir Petkim işçilerinin Ankara'ya yürümeleriniengellemek için önceden gerçekleştirildi. Bu arada Zonguldakmaden işçileri polis ve asker tarafından yakın takibe alındı. İşçileri

Toplu Yazılar

305

Page 307: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

eylemden vazgeçirmeye yönelik baskılar saat saat arttırıldı. Tümbu devlet “önlemleri” eylemin nasıl bir havada geçeceğini gösteri-yordu. Çatışma havası vardı; “bu havada” dövüşmek isteyenler devardı.

Devlet, tüm asker ve polis gücünü “teyakkuz durumuna” ge-çirdi. Ordu ve poliste izinler kaldırıldı, silahlar yağlandı, saldırıyahazır duruma getirildi.

Yalnızca Ankara' da 4000 polisin görev yapacağı açıklandı.Tüm illerde polis gücü ve ordu gücü harekete geçirildi. İşçi eyle-minin nasıl bastırılacağı ile ilgili tatbikat yapıldı. Zaten kentlerinçıkışlarına ve ana yollarına kurulan askeri kışlalarda hummalı birhazırlığa girişilmişti. Zırhlı birliklerine büyük görev düşecekti,bunun için tüm zırhlı araçlar yeniden gözden geçirildi. Bunlar birkurgu değil, burjuva basına da yansıyan gelişmelerdir.

Olayların gelişimi, devletin nasıl bir askeri planlama yaptığınıgösterdi. Askeri planın tamamen iç savaş esasına göre yapıldığı ke-sinlik kazanmıştır. İşçiler tüm illerden yola çıkıp Ankara'ya gide-ceklerine göre, ilk barikatlar işçilerin toplanma yerlerine, özelliklede kent çıkışlarına kuruldu. Barikatların kurulması ile birlikte, işçi-leri taşıyan otobüs işletmeleri tehdit edildi, şoförlerin ehliyeti vekontak anahtarları alındı. Planın bu ilk bölümü kısmi sonuç verdi.Otobüsleri engellendiği için birçok alandan işçiler yola çıkamadılar.İlk engeli aşanlar için başka engeller kurulmuştu. Tüm kentlerdenAnkara'ya kadar olan yollarda birçok noktaya barikatlar kurulmuştu.Plan şöyleydi: İşçiler kesinlikle bir araya gelmemeliydi. Bunu sağ-lamanın yolu, her kent işçisini yollarda tutmak, bir kentin diğeri ilebuluşmasını kesinlikle önlemek. Burada tam bir savaş planlamasıvardır. Düşman güçlerinin arasına gir, aralarındaki koordineyi ko-part, düşman güçlerinin hareket yeteneğini ortadan kaldır, ne yapıpyapıp karşı taarruza geçmelerini engelle, bunun için güçlerini bir-leştirmelerini önle, sık sık taciz ateşi ile kendini toparlama fırsatıtanıma vb. vb. Ordu ve polis merkezi, planlı ve koordineli davran-mıştır. Devletle ciddi bir kapışmaya hazırlanan işçi sınıfı, devletinbu planlamasından ders çıkarmalıdır. Ciddi bir savaş, planlı, mer-kezi ve koordineli olarak kazanılır.

Devletin yaptığı planın diğer bölümlerinin şöyle olduğu ortayaçıktı: Eğer güçler yollarda engellenemezse, o zaman Ankara girişidaha büyük güçlerle tutulmalı. Ankara'nın tüm giriş ve çıkışları ordutarafından tutulmuştur, tüm askeri birlikler buralarda üsleniyor. Buda planın yürütülmesinde büyük sürat ve kolaylık sağladı. İşçilerintoplanacağı Kızılay Meydanı'nın etrafı tamamen asker-polis-gücü

C. Dağlı

306

Page 308: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ve zırhlı birliklerle tutuldu. Meclis-Çankaya-Genel Kurmay yollarıetten ve zırhlılardan duvarlarla örüldü. Bu ne korku! yerdeki ted-birlere hava birlikleri de eklendi. Asker ve polis helikopterleri sü-rekli havada uçuş yapıyor, kara birliklerine bilgi ulaştırıyordu.Kızılay'ın çevresindeki binalara keskin nişancılar yerleştirildi. Savaşkurmayı artık buradaki tüm gelişmeye hakim durumdaydı.

Kesin olarak ortaya çıkıyor ki, eğer işçiler kararlı davranma-salardı, barikatları aşma cesaretini göstermeselerdi, devlet güçleriişçilere büyük kayıp verdirirlerdi. Aynı biçimde işçiler Meclise yada Çankaya'ya yürüselerdi gene kayıplar olacaktı. Devlet kesinliklebüyük kayıplar verdirme pahasına işçileri bu hedeflere yürütmemekonusunda kararlıydı. Bu durumda işçiler, mücadelenin harikala-rını yaratacaklardı. Belki kayıplar olacaktı ancak mücadelenin ya-ratacağı direniş anlayışı, sınıf savaşında, işçi sınıfını daha ilerigötürürdü.

İŞÇİLER KARARLIYDI YÜREKLİYDİBaskı, tehdit, engelleme, barikat, ateş açma, copları konuş-

turma... Bunların hiç biri işçilerin Ankara'ya varmasını engelleye-medi. İşçi sınıfı bu sefer gerçek anlamda bir “onur savaşı” verdi.Devlet tüm gücünü kullanarak işçileri Ankara'ya sokmayacağınıaçıkladı; işçiler ise her şeye rağmen Ankara'ya gireceklerini açık-ladılar. Devlet için bu bir korku ve panik meselesiydi, işçiler içinsebu bir sınıfsal “onur” meselesiydi. Sınıflar ve uluslar bazen yalnızca“onurları” için savaşırlar ve her tür tehlikeyi göze alırlar. Bunu ya-pabilen ulus ya da sınıflar, tarihte haklı bir “onurluluk” elde eder-ler. Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfları da bunu yaptılar. Onurlarınıçiğnetmediler, gösterdikleri yürekli davranışlarla, tarihteki “onurlu”yerlerini aldılar.

İşçiler daha sendikalarından, kentteki toplanma noktalarına gi-derken polis-asker engeli ile yüz yüze geldiler. İlk zayıf engel çabukaşıldı. İkinci engel toplanma yerlerinde karşılarına çıkartıldı. Bu-rada biraz daha uğraşmak durumunda kaldılar. Arabalar engellendi,işçiler, buna rağmen arabalardan inmediler, yürümeye kararlı ol-duklarını gösterdiler. Devlet güçlerinin ısrar ettiği noktalarda ise iş-çiler yolları kestiler, trafiği engellediler, direniş içerikli sloganlarlakararlılıklarını gösterdiler: “Yılgınlık Yok Direniş Var!”. İşçilerinkararlı tutumu sonucu yollar açıldı. Ancak daha aşılması gerekenengeller vardı. Yollara daha güçlü barikatlar kurulmuştu. İşçi kon-voyları buralarda durduruldular, Bu noktada kapışmanın kaçınıl-maz olduğu anlaşılmıştı. Sonunda kapışma oldu. Polis ve asker

Toplu Yazılar

307

Page 309: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

büyük bir güçle yüklendi, bazı yerlerde ateş açtı, süngüleri taktı.Ancak boşuna... İşçiler kararlıydı, yürüyecekler, yolları aşacaklarve sonunda Ankara'ya varacaklardı. Artık hiçbir güç ve engel onlarıdurduramazdı. İşçiler, polis ve askere karşı saldırıya geçtiler. Ça-tışmalar sonucu pek çok işçi yaralandı, tutuklandı ancak yol açıldı.

İşçiler yollarını çatışa çatışa açıyorlardı. Aynı çatışma durumuhemen hemen her alanda yaşanıyor. İşçiler ise tamamen kendi güç-leri ile hareket edip, her seferinde çatışmayı kazandılar. Geri adımatmadılar. Bu işçilere böyle ne olmuştu? Daha bir kaç gün önce se-sini çıkarmayan, bu sessiz dev ne olmuştu da birden bire uyanmışve önüne dikilen her engeli, yaşamı pahasına aşıyordu. İşte budurum devrim mücadelesinin canlı bir örneğidir. İşçilerin bilicindesıçrama oldu, yani devrim oldu. Devrimci ayaklanma dönemi böy-ledir işte. Kitlelerin ruh hali çok ani ve herkesi şaşırtan biçimde de-ğişim gösterir. Aynı kitlenin bir gün önceki durumuna bakıyorsunda, bir gün sonra nasıl böyle kararlı olduğuna şaşıyorsun. Gazi olay-larında da böyle olmuştu; bir kaç saat önce kahvelerde oturan veevlerinde kendi halinde olan o emekçi insanlar, polis saldırısındanbir iki saat sonra, birden bire kendilerini barikatların arkasında bul-dular; günlerce çatıştılar, ölümü küçümsediler, ölümün üstüne üs-tüne gittiler. Yollarda devlet barikatlarını yıkarken, işçiler de böylesibir ruh hali içindeydiler. Kavgaya tutuştular, barikatları yıktılar.Akın akın yollara düştüler.

Ankara'ya girmek için son etap başladı. Devlet Ankara girişle-rine daha büyük güç yığmıştı. Ancak işçiler de çeşitli kentlerdengelenlerle büyük bir güç oluşturmuştu. Burada da kapışma başladı.İşçilerin büyük bir güçle kente girişi kesinlikle önlenecekti. Bununiçin her şey göze alınmıştı. Ancak bizim işçilerimiz de kararlıydı,Ankara'ya gireceklerdi. Ankara'nın çeşitli noktalarında meydanagelen çatışma sonucu, işçiler toplu olmasa da gene de Ankara'yagirdiler. Kimisi ise geri gönderildi. Bunlardan Adana'dan, İzmir'dengelenler ve Samsun'dan gelenler kente sokulmadılar, girenler çeşitliyollardan girdiler. İzmir işçileri daha İzmir içinde iken önce kendiburjuva sendikacıları tarafından ihanete uğradılar, sonra da devle-tin barikatları ile yüz yüze geldiler. Aynı durum birçok noktada tek-rarlandı. Kürdistan işçileri ise daha kentlerinin içindeyken yolaçıkmaları kesin olarak engellendi. Devlet, Kürdistan proletaryasınıAnkara'ya sokmamak için her tür baskıya başvurdu. Tüm baskılara,saldırılara, engellemelere rağmen işçiler kararlı ve yürekliydi, mut-laka ama mutlaka Ankara'ya varacaklardı.

C. Dağlı

308

Page 310: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

“BARİKATLARI AŞTIK GELDİK ANKARA!”

İşçiler, Ankara girişindeki son barikatları aşıp, kente girdikle-rinde son derece kararlı ve savaş kazanmış bir ordu tavrı ile haykı-rıyorlardı: “Barikatları aştık. İşte geldik Ankara!” Bu söz çok şeyiifade ediyordu. Gerçekten işçiler Ankara'ya gelene kadar bazı yer-lerde en az beş barikat aşmışlardı. Yaralanmışlardı ancak yollarınadevam etmişlerdi. Zonguldak işçileri daha önce Mengen'e kadargelmişlerdi; bu defa Mengen'i ve daha başka yerleri de aşıp geldi-ler Ankara'ya. Maden işçileri Kızılay Meydanı'na geldiklerindeMeclise çok yaklaştıklarını öğrenince: “Bu Ankara'da amma kü-çükmüş” demekten kendilerini alamadılar. Bu, işçilerin kararlılığınıve her şeye rağmen nasıl da Meclisin dibine geldiklerini, bununmümkün olduğunu görmeleri bakımından çok anlamlıdır.

Büyük İşçi Mitingi yaklaşık 200.000 işçi-emekçinin katılımıile gerçekleşti. İşçiler daha ileri yani Meclise gitmek istiyorlardı.Sık sık attıkları “Başkan Meclise”, “Meclise, Meclise” sloganla-rıyla hedefini gösteriyordu. Türk-İş'in burjuva liderleri ise bundankorktukları için, işi yumuşatmaya çalıştılar. Burada bir kere dahaparadoks yaşandı: İşçilerin hedefi ile sendikanın burjuva yönetici-lerinin hedefi farklıydı ve çatışma içindeydi. İşçiler buraya ge-lene kadar burjuva sendikacıların, devletin ve sermayeninbarikatlarını aşmak zorunda kalmışlardı. Bu bile büyük bir geliş-medir. Meclisi işgal etme noktasında, devlet ve sendikalar birlikte,işçileri engellediler. İşçiler ise bu engeli aşamadılar. Ne var ki, dahabüyük engelleri aşmak için gereken yürekliliği gösterdiler. İşçile-rin eylemi büyük mitingle taçlandı15 Ekim eyleminin diğerlerin-den önemli bir farkı da, bu defa işçilerin daha disiplinli olmaları vesloganlarını devrimci özüdür. Daha önceki eylemlerdeki düzensiz-lik ve “liberal” davranışlar yerini, disiplinli ve nitelikli davranışlarabırakmıştı. Bunun nedeni Ankara'ya gelişin çetin ve çatışmalı birmücadele sonucu olması ile koşulların genel karakteridir. Sloganlarıda bunu doğruluyor. Yol boyunca ve mitingde atılan sloganlar:“Baskılar Bizi Yıldıramaz!” , “Yılgınlık Yok Direniş Var!”, “Hü-kümeti Yıktık Sıra IMF de!”, “Susma Sustukça Sıra Sana Gele-cek!”, “Ölmek Var Dönmek Yok!”, “Mengen'i Aştık Geldik İşteAnkara!”. Atılan sloganlar işçilerin ne kadar kararlı olduğunu gös-teriyor.

İşçilerin başından sonuna kadar bilinçli davrandıkları şu iki ör-nekte de anlaşılıyor: Faşist yönetimli Haber-İş'in işçilerin gücünü

Toplu Yazılar

309

Page 311: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bölmek, morallerini bozmak için mitinge bir-iki gün kala hükümetleanlaşma imzalanması, aynı olasılığın olduğu Orman iş kolu işçile-rini önceden önlem almaya itti. Orman iş kolunun bilinçli işçileri,Orman-İş yönetiminin hükümetle anlaşma yapmasını önlemek,büyük eylem öncesinde, işçilerin morallerini yüksek tutmak içinsendika liderlerini kaçırıp “güvenli” bir yere kilitlemişlerdir. Böy-lece Orman-İş'in işçilerin birliğini bölmesi önlenmiş oldu. Oysaki,eskiden, bu olaylar tersine olurdu; yani, sarı sendikacılar yandaş-ları ile birlikte, ilerici sendika muhalefet liderlerini kongre önce-sinde kaçırır ve böylece kongreleri güvence altına alır, yeniden“kazanırlardı”. Bu değişiklik bile tek başına ele alındığında, işçi sı-nıfının bilincinde, büyük bir değişiklik oluştuğunu gösteriyor. Diğerörnek, Bayram Meral'in, Tansu Çiller'le görüşmeye gönderilmeme-sidir. Eylem sırasında, Çiller, hem güvenoyu almak ve hem de ey-lemi bitirmek için Meral'i görüşmeye çağırıyor. Meral'in istediği debudur. Ne var ki, işçiler uyanıktı, bilinçliydi, öyle kolay kolay bunaizin veremezlerdi. Bilinçli militan işçiler, meclise yönelmek iste-yen Meral'in otobüsünün yönünü Türk-İş'e doğru çevirerek, uzlaş-mayı önlediler. B. Meral ancak sonradan Meclise kaçabildi. Tabiioyunları da bozulmuş oldu. Oysaki işçiler eylemin başında “Türk-İş Meclise” diye slogan atıyorlardı. Çünkü, meclisin işgal edilme-sini istiyordu. Sendika liderleri ise buna karşı direndiler. Bu sefersendika liderleri Meclise gitmek istedi, o zaman da işçiler karşı çık-tılar; çünkü, işçiler uzlaşmak için değil, işgal için Meclise gitmek is-tiyorlardı. Bu canlı örnek, işçi sınıfının çok uyanık ve bilinçliolduğunu gösteriyor. İşçi sınıfı devrimcileşmiştir.

Büyük Ankara Eylemi tam anlamıyla işçi sınıfının kendi eserioldu. İşçilerin Ankara'ya ulaşmalarını engellemek için kurulan tümbarikatlar, işçilerin kendileri tarafından aşıldı. Önlenemez, durdu-rulamaz bir güçle yollarına devam ettiler. Devlet, onların hedefle-rine varmaması için ne yaptıysa kar etmedi, işçiler hiç bir şeyealdırmaksızın yola koyuldular. İşçi sınıfının bu davranışında, ken-dine güven vardı, hedefe varma bilinci ve azmi vardı; bunun içinhiç bir şey o'nu durduramadı. Bu öfke, bu bilinç, bu kararlılık öylebir günde oluşmadı; yılların ekonomik-toplumsal sorunlarının biri-kimidir; bu birikimin patlamasıdır. Koşullar, “toplumsal patlama”durumunu yaratmıştır derken işte bunu söylüyorduk. Aynı koşullarsüreceğine göre bundan sonra da daha birçok toplumsal patlama gö-receğiz; hem de daha şiddetli olarak.

İşçi sınıfının eylem boyunca gösterdiği girişken, yürekli ve ra-dikal tavırla, devrimin bilinçli öncü sınıfı olduğunu; ezilen tüm

C. Dağlı

310

Page 312: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

emekçileri baskıdan kurtaracak olanın yalnızca kendisi olduğunukanıtlamıştır. Önderlik esas olarak pratik bir iştir, bu ise yalnızcaörgütlü eylemle sağlanır. İşte 15 Ekim'in yaratıcıları örgütlü, bilin-çli, atak, mücadeleci tavırlarıyla bunu ortaya koydular.

Devrim denen şey, işçinin yüreğinden başka nedir ki?

EYLEMİN ASIL KAZANIMIBu yazı eylemden beş gün sonra kaleme alındı. Eylemden

sonra, hükümet, üç iş kolunda grevi erteledi. Erteleme işçilerce pro-testo edildi. Yazı yayınlandığı zaman, belki de grevler bitmiş ya dabitirilmiş olacak. Şimdiden grevin ve Büyük Eylemin sonuçlarınıele alabiliriz. Eylemin en önemli kazanımı, işçilerin ve işçilerlekamu emekçilerinin mücadele birliğinin sağlanması, işçilerin dev-let güçleri ile çatışması, barikatları aşması, düzenden kopuş yöne-limini hızlandırması, kendi sınıfsal gücüne güven duyması.Kazanımların sınıf savaşımındaki etkileri kendini mutlaka göstere-cektir. Emekçi kitlelerin düşüncede ve davranışta sıçrama göster-mesi gelişiyor. Bu olaylar gösteriyor ki, emekçi sınıflar isterlerse,burjuva hükümetleri yıkabilirler. Azınlık hükümeti bu nedenle yı-kıldı. Yeni hükümetler kurulsa da, işçi sınıfı bir kere hükümet yıkmayollarını öğrendiği için, yeni hükümetler de aynı akıbete uğrayabi-lirler. Artık hiç bir hükümet yarınından emin değildir.

15 Ekim Eylemi ile işçiler iktidarı ele geçirme yolunda çokönemli bir adımı daha atmış oldular.

Devrimci Emek

Kasım1995

Sayı: 34

Toplu Yazılar

311

Page 313: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

SINIF VE HALK HAREKETİNDEDEVRİMCİ ÖNCÜLÜK

Sınıflar savaşında ve halk hareketlerinde mücadelenin hangi aşa-masında olduğumuzu bilmek, dönemin en can alıcı sorunudur. Müca-delenin geldiği aşamayı saptamada öznel niyetler değil, nesneltoplumsal durum temel alınmalıdır. Ekonomik-toplumsal ve politikkoşulların ana karakteri nedir? Soruya verilecek doğru yanıt, müca-delenin geldiği aşamayı bilmede kilit rolü oynayacaktır. Bu, aynı za-manda Marksist-Leninist öğretinin bize öğrettiği, somut koşullananlama yöntemidir.

Türkiye'nin tekelci kapitalist düzeni uzun dönemdir, ekonomik-toplumsal ve politik bunalım içindedir. Bu bunalım öyle geçici, yü-zeysel, sınırlı bir bunalım değildir. Kapitalizmin bunalımının anakarakteri devrimcidir. Devrimci bunalım, Türkiye'deki tüm ulusları,ulusal toplulukları; sınıfları ve halk kitlelerini derinden etkileyen; on-ları iradeleri dışında sürükleyip götüren özelliklere sahiptir. Toplumudokularına kadar sarsan devrimci bunalım, sınıflar arasında varolanuzlaşmaz çelişkileri harekete geçirerek, keskinleşmesine yol açtı. Sı-nıflar ayırımı büyüdü, karşıt sınıflar arasındaki çatışmalar yoğunlaştı.Bizdeki bunalım köklüdür, çelişkiler de öyle. Bu anlamda çelişkilerinçözümü de devrim yoluyla olacaktır.

Türkiye'deki devrimci bunalım, çelişkiler ve çatışmalar öyle hü-kümetlerin giderebileceği düzeyde ve nitelikte değildir. Hükümetle-

C. Dağlı

312

Page 314: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rin ekonomiye ve olaylara her müdahalesi, bunalımın ve çatışmalarınderinleşmesinden başka sonuçlara yol açmadı. Ekonomik-toplumsalbunalımın, politik boyutlarının olması; politik bunalım ile iç içe geç-mesi artık sık sık tekrarlanan "hükümet bunalımlarına" da yol açıyor.Hükümet bunalımları ve politik bunalımın diğer gelişmeleri, zaten va-rolan ekonomik-toplumsal bunalıma yeni boyutlar getiriyor.

Cumhuriyet tarihinin en geniş yelpazeli ve "çok partili" koalis-yon hükümetlerinin varlığı, bunalımı önlemek, en azından hafifletmekbir yana, eskiye göre şiddetlenmesinden başka bir işe yaramadı. Sonhükümet bunalımları gösteriyor ki, ekonomik-toplumsal ve politik bu-nalım artık beraberinde tam bir toplumsal kargaşa getirmiştir. Bunalı-mın politik cephesi, eskiye göre çok çatışmalı ve keskin durumdadır.Politik bunalım, ekonomik-toplumsal bunalıma göre öne geçti.

Tekelci sermaye güçlerinin, militarist-faşist devlet kuvvetleri vesivil gerici-faşist kitlelerle birlikte iç savaşa girişmesinin esas nedeni,devrimci kriz koşullarında; proletarya ve halk hareketinin yükseliş or-tamında, başka biçimde varlığını sürdürememesidir. Sermaye sınıfı,baskılan artırmadan varlığım koruyamaz. İşçi sınıfı ve halk hareketlerigerçekten sermaye sınıfını ve ayrıcalıklarını tehdit ediyor. Sermayenin,emekçi kitlelerinin devrimci tehdidinden kurtulma yöntemi, karşı-dev-rimci faşist şiddeti en üst düzeye çıkarmaktır. Burjuvazi geleceğiniterör, işkence, cezaevleri, kitle katliamı, yasaklar ve ulusal baskınındevamına bağlıyor. Bunun için hiç kimse, bundan sonra devletin tav-rında en ufak bir "yumuşama" beklemesin. Devlet ve burjuva toplumyalnızca şiddete yönelecek; şiddete dayanacak; şiddeti amaç halinegetirecektir.

Sınıflar mücadelesi bu ortamda gelişti. Kapitalizmin baskı ve sö-mürü koşulları emekçi sınıflan aktif kavgaya itti. Kitleler kısa süreiçinde zincirlerinden boşandı. Mücadele en barışçı, basit biçimlerlebaşladı, süreç içinde karmaşık ve şiddetli biçimlere büründü. Uzun birdönemdir milyonlarca emekçi mücadele içinde ve hareket halindedir.Milyonların hareketi gelişerek gerçek anlamda bir halk hareketi nite-liğini kazandı. Sınıf ve halk hareketi çeşitli mücadele aşamalarındangeçerek bugün yeni bir aşamaya ulaştı. Yeni aşamanın temel özelliğisilahlı mücadelenin geliştirilmesi, devrimci halk ayaklanmasının ha-zırlanması, devrimin örgütlenmesi ve iktidarın hedeflenmesidir.

Yeni aşamanın başka bir özelliği, Kürt halk hareketinin, Türkiyehalklarıyla devrimi birlikte örgütleme zorunluluğu ile yüz yüze gel-mesidir. Kürt halkı kendi gücü ve dinamizmi ile çetin bir savaş sür-dürerek artık tayin edici savaşı verme noktasına geldi. Bu noktada,zafer ancak iki halkın ve diğer halkların birleşik mücadelesi ile kaza-

Toplu Yazılar

313

Page 315: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

nılacaktır. Mücadelenin mantığı Kürt kurtuluş hareketini ortak müca-deleye daha fazla zorluyor. Bu durumda örülmesi gereken birleşik dev-rimci önderliktir. İki ülkenin devrimci güçleri, birleşik devrimciönderlik etrafında birleştirilmeli ve harekete geçirilmelidir. Kürt hal-kının kazanması, Türkiye emekçi halklarıyla sıkı ve militan ittifakagirmesiyle; Türkiye halkların kurtuluşu ise Kürt halkının en aktif bi-çimde desteklenmesi ile sağlanacaktır. Türkiye emekçi halkların dev-rimci atılım içine girmesi, birleşik hareketi örgütlemek için gerekengücü sağlıyor. Tam da bu aşamada, Kürt ve Türk halklarının müca-dele birliği, devrimin ve zaferin ön koşulu olacaktır.

İşçi sınıfı ve halk kitleleri, devrimci sınıf partisinin öncülüğü ol-madan zafere ulaşamazlar. Kitleler, ortamın ve koşulların etkisi ilekendiliğinden ayaklanıp, burjuva iktidarı sarsabilirler; ne var ki; ko-münist önderlik olmadan devrim zafere ulaşamaz. Devrimin zafereulaşması demek; iktidarın ele geçirilmesi, işçi sınıfı ve emekçilerinegemenliğinin gerçekleşmesi demektir. Devrimde zafer ise, işçi sını-fının önderliğine bağlıdır. Sınıfsal önderlik kendiliğinden oluşmaz, bi-linçli, programlı, örgütlü olmayı gerektirir.

İçinde bulunduğumuz aşama aynı zamanda, sınıf ve halk hare-ketine öncülük etme aşamasıdır. Bu aşamaya gelmek için öncelikledevrimci-komünist bir programa sahip olmak zorunluluktur. Devrimciprograma sahip olmayan bir sınıf iktidara yürüyemez.

Ezilenlere önderlik edecek olan bir sınıf, onların kurtuluşunu gös-terecek bir program olmadan, öncülük görevini yerine getiremez. Dev-rimci programı yaşama geçirecek olan Leninist tipte partidir.Marksist-Leninist öğretiyi temel alan, proletaryanın devrimci sınıf par-tisi olan Leninist parti bir devrim partisidir. Devrimci sınıf partisi dedevrimci politikalar ve devrimci mücadele aracılığıyla amacına ula-şabilir. O halde gerçek bir öncülük durumuna gelmek için partinin busüreci geçirmesi gerekiyor. Leninist tipte bir parti olan TKEP/L buözelliklere sahiptir. Geldiği aşama, sınıf ve halk hareketine öncülükaşamasıdır. Devrimin başarısı, mücadelenin geleceği bu aşamada dev-rimci görevlerini yerine getirmesine bağlı olacaktır. Her leninist mili-tan, bu bilinçle hareket etmelidir.

Parti'nin görevlerini yerine getirmesi, karşı karşıya olduğu sınav-dan başarı ile çıkması için, militan düzey yükseltilmeli; her yöndengüçlendirilmelidir. Parti'nin güçlendirilmesinde esas olarak anlaşıl-ması gereken, niteliksel güçlenmedir. Devrimci teori ve devrimci po-litikalarla donanmış bir parti, militan mücadele düzeyini yükselterekemekçi kitlelere öncülük edebilir. Ancak böylesi bir parti sınıf savaşı-nın bütün cephelerinde savaşır ve kazanır.

C. Dağlı

314

Page 316: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

SİLAHLI MÜCADELEYİ GELİŞTİRMEKDevrimci sınıfın, kapitalist düzene yönelttiği eleştiri silahının, si-

lahlı eleştiriye dönüşmesinden buyana, silahlı eylemlere girişmek; si-lahlı eylemlere dayanarak gerilla örgütü yaratmak; gerillaörgütlenmesine dayanarak silahlı eylemleri geliştirmek dönemin anadevrimci görevi oldu. Sınıf ve halk hareketine önderlik etmek ve ayak-lanma ile devrimi örgütleme aşamasında silahlı eylemleri yükseltmekbelirleyicidir. Öncünün silahlanmasının yanında, emekçi kitleleriningenel silahlanması; bu amaçla gerilla birliklerinin güçlendirilmesi;silah miktarının arttırılması; fabrika, semt ve köylerde, aynı zamandaokullarda devrimci silahlı milislerin oluşturulması yeni aşamayı ba-şarı ile geçmenin şartıdır. Sermayenin artan saldırıları, silahlanma zo-runluluğunu her geçen gün biraz daha dayatıyor. Sınıf mücadelesinde,iç savaş ortamında silahlanmanın önemini kavrayamayan bir sınıf,bunun bedelini çok pahalıya öder. Tekelci güçler, iç savaşı kazanmakiçin modern bir militarist devlet yanında, toplumun belli bir kesiminide militarize etmişken; silahlanmamak bedeli ağır ödenecek olan iha-nettir.

Ulusal-sınıfsal kurtuluş mücadelesinde silahlanmanın önemini eniyi anlayan Kürt halkıdır. Kürt halkı, bugüne kadar, TC'nin silaha da-yanan ulusal baskısı altında çetin bir dönem geçirdi. Küt halkına silahasarılmanın kurtuluş mücadelesinde ne kadar önemli olduğunu öğre-ten, ilhakçı TC oldu. Ekonomik ilhakının yanında, askeri bakımdanişgal durumunda olmak; Kürt halkında, bu işgale karşı, silahlı müca-delenin zorunlu olduğu düşüncesini yarattı. Ilımlı ve barışçı hiçbir yolsonuç vermedi; silahlı mücadele aynı zamanda diğer yolların sonuç-suz kalmasının sonucu olmuştur. Kürt halkı eğer, gücünü ve amaçla-rını herkese kabul ettirdiyse, bunu, silaha sarıldığı için yapmıştır. Kürthalkının ulusal-sınıfsal kurtuluş mücadelesi, çeşitli gelişme aşamala-rından geçtikten sonra, artık genel silahlı halk ayaklanması aşamasınageldi. Bu aşamada Türk ve tüm ulusal topluluk halklarının birleşik si-lahlı ayaklanması devreye girmelidir. Türk ve Kürt devrimcileri bununiçin mücadele vermelidir.

Önümüzdeki ilk görev devleti yıkmak, parçalamaktır. Burjuvatoplumu dinamitleyip havaya uçurmadan, yeni bir toplum kurulamaz.İşte devrimci zor bu yeni toplumun ebesidir; devrimin kaldıracıdır.İşçi sınıfı ve halk kitleleri silahlı devrimci otoriteye dayanmadan, elegeçirdikleri iktidarı devam ettiremezler. Zora dayanan devrimi temelalan TKEP/-LENİNİST Programı, Devrimci Zor'un iktidar mücade-

Toplu Yazılar

315

Page 317: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lesindeki rolünü şöyle açıklıyor:"Zora dayanan devrimle kurulan devrimci iktidar, devrimci yön-

temlerle çalışır.İşçi sınıfı ve emekçilerin iktidarı olan Demokratik Halk İktidarı,

devrimci bir iktidar olarak ancak Zor'a dayalı bir devrimle kurulabilir;devrimci iktidar, iktidardan uzaklaştırılan ancak yok olmayan düş-manlarım ancak zora dayanan eylemlerle, yani en otoriter araçları kul-lanarak etkisiz duruma getirebilir. Silahlı mücadeleyi geliştirmenin,devrimdeki büyük rolünü göz önünde bulunduran her işçi sınıfı mili-tanı, silahlanmaya gereken önemi vermelidir.

İLKELİ, HEDEFLİ BİRLİKDevrimin başarısı için savaşan TKEP/LENİNİST, bu başarının

gerçek olması için gerçek devrimci güçlerin birliğine de büyük önemveriyor. Türkiye ve Kürdistan halklarının kurtuluşu mücadelesindegüçlü bir adım olan TKEP/LENİNİST I. Kongresi "birlik" konusununönemine değinmiştir.

"Devrimin başarısı için gerçek devrimci güçlerin birleştirilmesitemel önemde olan bir sorundur."

Leninistler, devrimin başarıya ulaşmasının koşulu olan gerçekdevrimci güçleri birleştirmek için ilkeli ve hedefli bir politika izliyor.Bugüne kadar her "birlik" içinde yer almadık. Oluşturulan "birliklerin"büyük bölümü "devrimci birlik" olmaktan uzaktı. Çünkü hem refor-mistlerle oluşturuldu ve hem de bunun sonucu olarak devrimi ve ikti-darı hedeflemedi. Devrimi ve iktidarı hedeflemeyen her hangi bir"birlik" içinde olmayacağız. Böylesi "birlikler" dönemin gerisinde kal-maya mahkûmdurlar. Devrimci olarak kabul ettiğimiz güçlere gelince,TKEP/LENİNİST Kongresi bu güçleri "sol devrimci güçler" olaraknitelendirdi. "Sol" konumlarına rağmen, devrimci özellikler göster-dikleri, marksizm-leninizmle aralarında "Çin Seddi" olmadığı için;Leninistler, bu güçlerle bir "güçbirliği" oluşturmayı kendine görevbildi. Pratikte, bu amaçla atılan adımlar çok cılız olmakla birlikte, po-litikasının ne olduğu herkes tarafından anlaşılmıştır. Pek çok temel ko-nuda görüş farklılıkları olan sol güçlerle güçbirliği yapmak zorlu veuzun süreli bir maratondur. Israrlı ve girişimci olmak gerekiyor. Bi-zimle güçbirliğine gelmek isteyenlerin attığı bir adıma karşılık iki adımatacağımızı herkes bilmelidir. Çünkü Leninist Parti devrimi ve ikti-darı hedeflemiştir.

Birlik konusundaki politikamız Kürdistan için de geçerlidir. Ön-celikle, bir kere daha açıklayalım: TKEP/LENİNİST Kürt-Türk vetüm ulusların proleter sınıflarının öncü partisidir. Ekonomik, toplum-

C. Dağlı

316

Page 318: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sal nedenler ve proleter enternasyonalist ilkeler nedeniyle tüm ulus veulusal topluluk proleterlerinin en sıkı ve merkezi birliğinden yanayız.İki ülke proletaryasının en sıkı partisel birliği

Kürdistan proletaryasının bir komünist parti biçiminde örgütlen-mesini dıştalamaz; tersine toplumsal ve tarihsel gerçekler böyle bir ör-gütlenmeyi zorunlu hale getirir. Bu konuda da Lenin'in kendi elleriyleörgütlediği Bolşevik Partisi'nin ilkelerini esas alıyoruz. Bolşevik Partiilkelerini esas almak, bu konudaki tüm görüşlerimizi açıklar.

Kürdistan'da uzun süredir silahlı mücadele veren; bunun sonucuKürdistan'da bir olgu ve güç olan UKM'ni ortak bir mücadeleye çek-mek için öneride bulunuyoruz. UKM daha çok reformistlerle ya daetkisiz güçlerle yürümeyi tercih etti. Bu konudaki eleştirilerimizi dahaönce yazdık, söyledik, biliniyor. Herkesten farklı olarak, UKM konu-sunda her zaman ilkeli yaklaşım içinde olduk. Hem eleştirilerimizisürdürdük; hem de devrimci konumda kaldığı sürece, güç birliği içinçaba harcadık. İlkeli politikamızı bundan sonra da sürdüreceğiz. Tür-kiye'deki devrimci güçler "sol devrimci" konumda iken; Kürdis-tan'daki devrimci güçler ise "ulusal-devrimci" konumdalar. Buhareketlerin devrimci konumda olmaları ve kalmaları durumunda; on-lara yönelik "güç birliği”nde ısrar edeceğiz.

Leninistler, "gerçek devrimci güçlerden söz ederken; hiç birzaman, devrimci güçleri yalnızca "örgütlerle" sınırlı tutmadı; "örgüt-lerin" dışında geniş halk kitlelerinden söz etti. Devrimin politik ve top-lumsal ordusu hiçbir zaman "örgütlerle" sınırlı olamaz. Örgütlügüçlerin birliği, geniş kitleleri mücadeleye çekmede motor rolü oy-narlar. Motor ancak gövde varsa işe yarar. Kitlelere dayanmayan; kit-leleri harekete geçirmeyen bir birlik kısırlaşmaya mahkûmdur.Leninistler bir taraftan örgütlü güçlerin birliği için mücadele verirken,aynı zamanda en geniş kitleleri de devrime çekmek için militan birmücadele yürütürler. Güçbirliği, Partiyi güçlendirir; güçlü bir Leni-nist Parti' de güçbirliğinin güvencesi ve motoru olur. TKEP/LENİ-NİST Kongresi'nin doğru olarak belirlediği gibi:

"Bu çerçevede, devrimci hareketin birliğini sağlamanın yolu dapartimizin bağımsız mücadelesinden ve örgütsel bakımdan güçlendi-rilmesinden geçmektedir."

TKEP/LENİNİST, Kongresi'nin bu konuda aldığı kararlan ya-şama geçirmek için bundan sonra da ısrarlı olacaktır.

İLLEGAL ÖRGÜTLENMENİN ÖNEMİ ARTMIŞTIRSınıf mücadelesinin tüm dönemleri ve aşamaları için zorunlu olan

Toplu Yazılar

317

Page 319: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

proletaryanın devrimci sınıf partisinin devrimci önemi, devrimcidurum ve açık çatışma ortamında olağanüstü hale gelir. Böyle bir par-tinin illegal temellerde örgütlenmesi gerektiği açıktır. Emekçi sınıflar,ancak illegal temellerde örgütlenerek devrime hazırlanabilir. Bu temelgerçeği göz ardı edenler var. 12 Eylül'den sonra iyice yaygınlık kaza-nan sosyal-reformizm; döneme ters biçimde, tüm enerjisini, gücünü veyeteneğini legal örgütlenmeye ve parlamentarizme yatırmış durum-dadır. Onların geri döndürülemez hedefi budur. Son dönemlerde çeşitliisimler altında yeni yeni legal "sosyalist" partiler kurulma aşamasınagelindiğine dair açıklamalar yapılıyor. Burjuva parlamentarizmiylebuluşma anlamına gelen bu girişimlerin proletaryanın devrimci sınıfpartileriyle hiç bir ilgisi olamaz. Legalist-parlamenterist örgütlenme,olsa olsa, proletaryanın devrimci sınıf örgütlenmesine karşı oluşturu-lur. Legalizme yönelenler, her ne kadar kendilerini, öncekilerden"farklı" gösterseler de; legalizm-parlamentarizm hepsinin esas yönte-midir. Güçlerini, söyledikleri gibi, emekçilerden değil, yasallıktan, ya-saların icazetinden alırlar. Reformistleri legalizm besleyecektir.

Devrimci sınıf partisi, illegal temellerde örgütlenir. Legal ola-nakları da sonuna kadar kullanır. Ayaklanmaya hazırlanma, gerilla mü-cadelesini geliştirme, silahlanma, silahlı halk milislerini örgütleme vb.tüm bu çalışmalar illegal örgütlenmeyi zorunlu görür. İşçiler emekçi-ler, gençlik, devrimci köylü, illegal örgütlenmenin temel önemini kav-ramalıdır.

Devrimci Emek

15 Kasım 1995

Sayı: 35

C. Dağlı

318

Page 320: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

İHANET CEPHESİ(DE) DEVRİMİN ZAFERİNİ

ÖNLEYEMEYECEKTİR

Sınıf karşıtlığı, gelişmenin belli bir aşamasında, bir sınıfın, diğersınıfa karşı mücadelesine, yani sınıflar mücadelesine dönüşür. Karşıtsınıflar, birbirleriyle mücadelede hiç bir zaman "saf” halde değildir.Ne egemen burjuva sınıf "saf" haldedir, ne de işçi sınıfı. Orta sınıflar,kapitalist özel mülkiyet zeminlerinde, mülkiyet biçimi ile sıkı ilişkiiçinde her zaman var olmuşlardır. Orta sınıflar olmadan, kapitalizm,kapitalizm olmaktan çıkardı. Orta sınıflar, özel mülkiyetle ilişkilerinedeniyle burjuvadırlar. Doğası gereği de, burjuvaziyle birlikte dav-ranırlar. Kendi başlarına egemenlik kuramazlar, ancak, burjuvazinin,emekçi sınıflar üzerinde sürdürdükleri egemenliğin dayanakları ro-lünü de seve seve üstlenirler. Burjuvazi iktidarda kaldığı sürece, bu-günkü yaşamları burjuva sınıfa bağlı olacak; emekçi iktidarıgerçekleşince de yarınki yaşamları işçi sınıfına bağlı olacaktır. Diğersınıf olan işçi sınıfı da hiç bir zaman "saf" halde olmadı. Hareketli biryapıya salip olan emekçi sınıfın safları sürekli, iflas eden orta sınıf-larla dolar dolar durur. Orta sınıflarda, işçi sınıfının saflarına kendialışkanlıklarını, dünya görüşünü, davranış biçimini taşır. Böylece, işçisınıfı saflarına katılan, fiziki olarak işçileşen, ancak düşünsel olarakküçük burjuva olan yeni işçiler, emekçi sınıfın saflarında, burjuva sı-nıfının dünya görüşünün taşıyıcısı durumundadırlar. Emekçilerinkendi sınıfının saflarında, burjuvalar gibi düşünmesinin ana nedenibudur. Kapitalizmin doğasından ileri gelen bu gelişmeler nedeniyle,işçi sınıfı ve burjuvazi birbirleriyle savaşırken "saf" konumda değildir.

Toplu Yazılar

319

Page 321: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Bayiler ve küçük dükkâncılar ekonomik güçleri ve servetleri sı-nırlı olduğu için, eldekini riske atacak cesarete sahip değiller. Süreklidurumlarının korunmasını isterler, bunun için genellikle tutucudurlar,statükocudurlar. Politik yaşamdaki davranışları da, ekonomik yaşam-dakine çok benzer. Politik alanda çok cesaretli değildirler; politik ola-rak güçlü olanlarla flört ederken, bu ilişki sayesinde konumlarınıgüvenceye aldıklarına inanırlar. Kendi başlarına bir güç olamaz; güçolanların önünde eğilirler. Güce kölece tapma küçük burjuva sınıfın enbelirgin özelliğidir. Politik sözcüleri, bir taraftan, burjuvaziye yana-şırken; aynı zamanda bir "halk adamı" olduklarından, yoksul halkınsorunlarını da dile getirmekten geri kalmaz. Kendilerini bir sınıf ola-rak kabul etmez, sınıfları da uzlaştırmak için kendilerini "doğal" gö-revli sayarlar. Uzun süre işçi sınıfı saflarında savaşanları da,sosyalizmin dünya çapındaki etkisinde kaldıkları için, emekçi saflardayer alırlar. Burada da genel özellikleri öne çıkar: İşçi sınıfının gücünetapma! Ne var ki, yanaştıkları sınıfın gücü ve durumu her zaman iyigitmez; zira tarih zikzaklı biçimde yol alır, gelişim helezoniktir; geçicisüre geriye düşüşler, yenilgiler olacağı gibi, tekrar yükselişler de olur,olacaktır. Bizim küçük burjuvalarımız, bizim "halk adamlarımız" sı-nıflar savaşından en çabuk etkilenenlerdir. Ne zaman, hangi sınıfa ya-naşmak lazım, ne zaman işler (kötü gittiğinde) uzaklaşmak lazım,bunu da önceden görecek kadar da "ileri görüşlüdürler. Paris'teKOMÜN ilan edildiğinde, büyük bir gürültüyle, Komün'e katılanlarorta sınıflardan başkası değildi. Komün'ün mutlak yenilgisi gelip çat-tığında, ilk kaçanlar da onlardan başkası değildi. Ekim Devrimi sıra-sında, işçi sınıfı ile birlikte ayaklanmaya katılan ve daha sonra GeçiciDevrim Hükümeti'nde yer alan küçük burjuva "Sosyalist Devrimci-ler— SR—", karşı-devrimci beyaz ordu, Moskova'nın üstüne yürü-düğünde, genç Sovyet iktidarını içerden yıkmak isteyenlerdi. Engels,"proletarya, zaferini güvenceye aldığı zaman küçük burjuvaziye gü-venebilir" derken ne kadar doğru söylemiş. Engels'in sözlerine şunuekleyebiliriz: Küçük burjuvazi varolduğu sürece, proletarya zaferinisürekli güvence altında tutmalıdır.

Sosyalist dünyada proletarya işini sıkı tuttuğu zaman, yani prole-taryanın egemenliğinde işler yolunda olduğu zaman, küçük burjuvaunsurlar, iktidarın önünde yerlere kadar eğilip, etek öpmek isterken; iş-lerin iyi gitmediği zamanlar gelip çattığında, bir kere daha o pis, dönek,aşağılık karakterini gösterdi. Sosyalizmi yıkmak için eline geçmiş olan"tarihi fırsatı" sonuna kadar değerlendirmek için olanca enerjisiyleyüklendi. Bu sefer ABD ve diğer emperyalist devletlere uşaklık etmekiçin yola düştü. Güce boyun eğip, güç karşısında yapmadık onursuz-

C. Dağlı

320

Page 322: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

luk bırakmadılar. Proletarya ise, burjuvazinin devlet gücünü ortadankaldırmak için savaşır, proleter hareketin politik sözcüleri olan ko-münistler de, hiç bir koşulda güce boyun eğmeden, yalnız da kalsalar,onurlu mücadelelerini sürdürürler. Sosyalist dünyada geriye düşüş ya-şanınca, kapitalist dünyadaki küçük burjuva hareketler, kapitalizmiyeniden keşfetmeye başladılar. O döneme kadar, sosyalizmin dünyaçapındaki gücü ve etkisi karşısında olumlu tutum alan orta sınıf hare-ketleri; yeni koşullarda sosyalizme düşman kesildiler. Sosyalizmdenvazgeçtikleri gibi, devrimden de vazgeçtiler. Bununla da yetinmediler,burjuvaziye karşı olmaktan da vazgeçtiler. Halk adamı idiler, düzenadamı oldular.

Türkiye ve Kürdistan'da, komünist işçi hareketi, demokratikküçük burjuva hareketten, ideolojik, politik ve örgütsel olarak ayrış-mıştır. Ayrışma ana çizgileriyle gerçekleşmiştir. Karşılıklı etkileşimise sürüyor. Küçük burjuva sosyalist hareket, iki yönden gelen neden-lerle, komünist işçi hareketinden ayrıştı. Bunlardan biri, 12 Eylül as-keri faşist diktatörlüğünün terör koşullarında, yorgun düşen, yılgınlığakapılan ve sinenlerin, ya mücadeleyi bırakmasının, ya da devrimdenyüz çevirmesinin yol açtığı ayrışmadır. Diğeri ise, Sosyalist dünyadayaşanan gelişmeler sonucu, sosyalistliği yalnızca "etkilenme" düze-yinde kalanların sosyalizmden kopması oldu. Ayrışmayı, saflaşmayıderinleştiren ise, iç savaş ve devrimci durum oldu. Yazıda esas olarakele alacağımız konu budur.

Bir süre öncesine kadar, sosyalizm, devrim, proletarya diktatör-lüğü, sınıf mücadelesinin sözünü eden küçük burjuva devrimciler;"yeni dünya" koşullarında sosyal reformlardan söz etmeye başladılar.Sınıf mücadelesi yerine, "sınıf işbirliği", devrimci mücadele yerine "içbarış" anlayışını öne çıkarttılar. Bu anlayışın doğal sonucu olarak daİllegal Leninist Parti yerine yasal kitle partisi, zora dayalı mücadele ye-rine, barışçı parlamentarist mücadeleyi savunmaya başladılar. Buradada kalmadılar, burjuvaziye daha fazla yaranmak için, devrimci hare-kete karşı kampanya açtılar. Bütün planları, devrimci kitle potansiye-lini devrim mücadelesinden uzaklaştırmaktır. Bunun için mücadelecidevrimci güçleri kötülemek için "maceracı, aşırı" vb. ne kadar opor-tünist, reformist söz varsa tümünü yeniden çıkartıp, piyasaya sürdüler.Burjuvazi sözde "serbest" piyasaya mal sürerken; reformist akımlarise devrimci geçmişlerini, onurlarını, kendilerini insanlaştıran ne varsaonları piyasaya sürdüler. Devrim mücadelesi yükselip sertleştikçe,onlar da o kadar burjuvaziye yanaşmaya başladılar. Devrim bir ger-çeklik olmaya başladıkça, reformistler de, o oranda saldırgan ve bayağıolmaya başladılar. Devrimden yüz çeviren, yüzünü burjuvaziye dön-

Toplu Yazılar

321

Page 323: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

dürmek durumundadır. Yüzünü burjuvaziye dönen, geleceğe yüz çe-virmiş olur. Geleceğe yüz çeviren gericileşir ve her gerici güç gibi yokolur gider.

Bugün sayısı milyonlara varan bir sol potansiyel (devrimci po-tansiyel) olduğu halde, uzun süre iktidarı ele geçirme yolunda ayak-landırılamamışsa, bunda en büyük etken; döneklerin, kitle isyanlarınınve ayaklanmalarının önünde set olmasıdır. Kitle isyanlarının ve ayak-lanmalarının önünde barikat olma görevini uzun yıllar, TKP, TİP, TSİPyaptı; bugün onların görevini DY, KSD, TKEP, TDKP vb. yerine ge-tiriyor. Kendisini işçi sınıfının ve uluslararası komünist hareketin bi-ricik temsilcisi ilan eden "ilerleme" takımı; gerçekte, işçi sınıfınınverdiği devrim mücadelesi önündeki asıl barikattı. Bu burjuva uşak-ları, işçilerin devrimcilerle birleşmemesi için elinden gelen her türlükötülüğü yapmıştır. TKP'nin yaptıklarına bakıldığında, işçi sınıfı için-deki devlet ajanları rolünü oynadıktan açık olarak ortaya çıkmıştır.Aynı çevre, uzun zamandır da devletle anlaşma içinde çalışıyor. Amaç-lan, emekçileri, burjuva politik platformlarına çekmektir. O zaman,devrimci hareket tarafından tecrit edildikleri için, bugünkü kadar za-rarlı olamıyorlardı. Artık yalnız değiller. Dünün devrimcileri, prole-taryaya ve devrime "elveda" deyip, reformcu yola girince, kendileriniTKP ile aynı yerde buldular. Burjuva uşaklığına yenileri soyundu.Böyle bir gelişme sonucu, çok daha geniş sol kitle potansiyeli bir süredaha döneklerin barikatlarına çarpacaktır.

Pratik göstergeleriyle ortaya çıkan bazı olaylar, her yerde aynıortak tavrı koyan ihanet cephesinin durumunu yeterince gözler önüneseriyor. Her renkten oportünist ve sosyal reformist tek bir örgütsel plat-formda bir araya gelmemekle birlikte, yine de Türkiye ve Kürdistandevrimine karşı ortak tavır alıyorlar, ayrı siperlerde, ama aynı safta veaynı stratejiye bağlı olarak hareket ediyorlar. Bunun için bir ihanetcephesi durumundalar. Bunların bir kısmı aynı partilerde birleşti. Di-ğerleri de bu yönde çaba içindeler. Ayrı durmaları için hiç bir nedenkalmadı, oysa birleşmeleri için yeterli neden var. Onlar adına birleşmeçağrısını biz yapalım: Ülkenin Bütün Dönekleri Birleşiniz!

OLAYLARIN GÖSTERDİKLERİİlk örnek, Gazi ayaklanması sırasında, KÇSKK'nın 18 Mart ey-

lemini, zor durumdaki devleti kurtarmak için ertelemesidir. Gazi veÜmraniye Mart Sokak Savaşları, sermaye ve faşizmin yanında refor-mistleri de korkutmuş olacak ki, büyük bir çabayla kamu emekçileri-nin eylemini erteleme yoluna gittiler. Reformist emekçi liderleri, kamuemekçilerinin tam da o sıradaki bir eyleminin, sermayeye ve faşizme

C. Dağlı

322

Page 324: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

karşı bir gösteriye dönüşeceği endişesi içindeydiler. Bu ortamda ola-cak eylemde kitleye hakim olamayacaklarını çok iyi biliyorlardı.Bunun için eylemi ertelediler. Böylece halka karşı, gerici konumdahareket ettiler. Devlet ve tüm sermaye çevreleri, hain sendika liderle-rinin bu tavrını göklere çıkardı. Onlar, sermayenin gözünde göklereçıkarılması gereken fedakâr "yurtseverlerdi". Bu örnek, sosyal-refor-mist liderlerin ve onlara yön veren politik çizginin, devrime ve halkakarşı, burjuvazi ile ittifak kurabileceğini açık olarak göstermiştir.

İkinci çarpıcı örnek, 17–18 Haziran kamu emekçilerinin büyükAnkara eylemi sırasında, hükümetle uzlaşarak, görkemli eylemi so-nuçsuz bırakmalarıdır. Hükümetle anlaşan uzlaşmacı sendika lider-leri, tam anlamıyla emekçileri aldattılar. Sonuç olarak, uzlaşmauğruna, emekçilerin büyük gücü, yüksek enerjisi ve devrimci coşkususöndürüldü. Bu döneklerin, eylem sırasında, Devrimci Emek'e karşı ta-kındıkları tavır, kimlere karşı, kimlerle birlik içinde olduklarını gös-termesi bakımından çok önemlidir. Bu ün avcıları, faşist burjuvamedya önünde boy göstererek faşist İçişleri Bakanı'na kır çiçekleri su-narken; devrimci güçlere karşı düşmanlık yapıyorlardı. Onlar, dev-rimcilere karşı, devletin faşist bakanıyla birlik oldular. Yalnızca birlikolmakla kalmadılar, İçişleri Bakanı'na verdikleri söz gereği, eylemekarışan "kışkırtıcıları" da engellemeye kalktılar. Planlan, devrimcilertarafından bozuldu. Reformist liderler, devrimcilere ne kadar uzak-larsa, burjuvaziye de o kadar yakınlar.

Gazi ve Ümraniye sokak savaşlarında, burjuvaziyle ittifak kura-bileceklerini gösterdiler, Ankara'daki Haziran eyleminde de bu ittifakıdevrimcilere karşı pekiştirdiler.

Üstünde önemle durulması gereken üçüncü örneğimiz de, KESKkurultayında, uzlaşmacı sendika liderlerinin burjuva partilerini çağır-malarıdır. Daha önceki kitle toplantılarına çağrılan sermaye partile-rine bir yenisi eklendi: Faşist MHP. Faşist bir partinin, demokratik vedevrimci potansiyelin yoğun olduğu bir toplantıya çağrılması "yeni"bir şeydi ve öyle üzerinden atlanılacak gibi de değil. Faşistleri çağı-ranlar, halk düşmanlarını çağıracak kadar alçalanlar, bunu öyle dü-şünmeden yapmadılar. Bu, uzun uzun düşünülmüş, uzun erimli birplanın parçasıdır. Plan ve amaç şudur: emekçileri anti-faşist mücade-leden, giderek sınıf mücadelesinden vazgeçirmek; gerici faşist güçle-rin aslında söylendiği gibi olmadıklarını, onların da "vatan evladı"olduğunu, dolayısıyla düşmanlığı bırakmak gerektiğini anlatmak;emekçileri, faşistlerle birlikte olmaya alıştırmaktır. Kesinlikle amaçbudur. Faşistleri çağıranlar, aynı kurultayda, devrimcileri dıştalamakiçin çaba gösteriyorlardı. Ankara'daki 17–18 Haziran Eyleminde dev-

Toplu Yazılar

323

Page 325: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rimcileri açık isimle pankart açtılar diye, eylemden atmaya kalkanlar,Kurultayda sermaye partilerini ve faşistleri açık kimlikleriyle davetettiler. Bu çarpıcı durum, sosyal reformistlerin, döneklerin, devrimeve halka karşı nasıl bir ihanet cephesi kurduklarını göstermiyor mu?

Hiç utanmadan, kendilerine "devrimci", "sosyalist", "ilerici"diyen bu hainler, içişleri bakanına çiçek sunarken, o sırada devrimci-ler, aynı bakanın emriyle işkence görüyorlardı. Halk düşmanı katillersürüsünün başına geçip, devrimcilere yönelik açık infazları yönetenbu faşist bakana çiçek sunmak, devrimcileri susturmaya kalkmak,öldürülen insanlarımıza karşı işlenmiş ağır bir suçtur. Gazi ve Ümra-niye sokak savaşları sırasında, eylemleri, anti-faşist gösteriye dönü-şecek diye, eylemi erteleyerek devleti içine düştüğü zor durumdankurtarmak, halka karşı işlenmiş en ağır suçtur. Halkların cellâdıCHP'yi, halk düşmanı faşist MHP'yi Kurultaya davet etmek, devletinyanında yer almaktır. Reformistler, halkların isyan ve ayaklanmasınınönünde barikat olmakla kalmıyor, emekçilere karşı, burjuvazi ile bir-lik oluyorlar. Siz bütün dönekler, sermayenin önünde onursuzca yer-lere kadar eğilirken, öte tarafta devrimciler onurlarıyla savaşmayadevam ediyorlar. Devrime ve halka karşı işlediğiniz suçların bedelinimutlaka, ama mutlaka ödeyeceksiniz.

MÜCADELE EDENLER ZAFERE ULAŞIRDevrime karşı çıkanların dezavantajı, koşulların devrimci olması;

her gün pek çok emekçinin olayların etkisiyle mücadeleye atılmasıdır.Devrimin maddi koşullarının olgun olması, devrimci kitle atılımınınbu maddi temeller üzerinde yükselmesi; faşizmin onca terörüne, ope-rasyonlarına, katliamlarına rağmen devrimci hareketin güçlenmesi,ihanet cephesine büyük bir darbedir. Devrimci olan koşullar refor-mistlerin etkisini kırınca; bu defa, toplumsal-politik koşulları yanlışgöstermek için çaba içine girdiler. Toplumsal-politik ortamın, dev-rimden çok uzak olduğunu; devrimci gelişmenin uzun bir dönemi kap-sadığını; devrimin, bu evrimci gelişmeden bir sapma olacağınısöyleyip duruyorlar. İç savaş'ın adını bile anmak istemiyorlar. Adınıanmak istemedikleri, aslında, emekçi halk kitlelerinin devrimci iç sa-vaşıdır. Yoksa, burjuva iç savaş uzun süredir var. Burjuva iç savaşakarşı halkın devrimci iç savaşını savunacaklarına tersini yapıyorlar.Halkı devrimci iç savaştan vazgeçirip; karşı-devrim cephesi karşısındaeli kolu bağlı bırakmak istiyorlar. Reformist cephenin öne çıkardığı"barış, hemen şimdi" sloganının anlamı, kitleleri, faşist saldırılar kar-şısında pasif konumda tutmaktır. Sosyal reformizmin, burjuva karşı-devrimin azgın saldırılarına yanıtı; sosyal pasifizmdir. Faşizm, infaz,

C. Dağlı

324

Page 326: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

katliam, kaçırma vb. faşist terör yöntemleriyle üstümüze gelip pasifi-kasyon yaratmaya çalışırken; reformistler de, sosyal pasifizmteorisiyle, buna çanak tutuyorlar. Görüldüğü gibi ortamı, olduğundanfarklı göstermekle, tüm reformistlerin amacı, devrimci potansiyeli, pa-sifize etmek; son çözümlemede, kitlelerin anti-faşist, anti-kapitalistdevrimci başkaldırılarını önlemektir.

Koşullar devrimci; devrim, koşulları ve kitleleri değişime yönel-tiyor. Bu durumda, sosyal reformizm ve sosyal pasifizm tam bir sonuçvermeyecektir. Mücadele, çelişkilerin keskinliğine, sınıflar ayrımınınderin ve büyük olmasına bağlı olarak sertleşiyor. Sertleşen mücadeletüm toplumu saflaşmaya zorluyor. Saflaşma hızlanıyor. Herkes safla-şıyor. Reformist cephe güçleri de, karşıt sınıfların saflaşmasına bağlıolarak yerlerini netleştiriyorlar. Devrimin bir gerçeklik durumuna gel-diği, halkın ayaklandığı tüm ülkelerde, bu tipten insanların, tarihin akı-şını durdurmak için umutsuz bir direniş gösterdiklerini herkes bilir.Küba Devrimi sırasında, devrimi temsil eden Castro liderliğindeki 26Temmuz Hareketi’nin ilerlemesi karşısında, çoğu kendisine "ihtilalci"diyen dönekler cephesi, devrimi önlemek için diktatör Batista ile an-laşma imzalıyorlardı. Hem de gerillaların yüksek otoritesinden yarar-lanarak, buna kalkışıyorlardı. Castro haklı olarak, durumu çok sert birbildiri ile teşhir etti. Halkların kurtuluşu için savaşmak istemeyenler,yine Castro'nun söylediği gibi, savaşmamak için bir sürü bahane bu-lurlar. Devrimci önder Che, Bolivya'da aynı ihanetle yüz yüze geldi.Kendisine kadrosal ve silah yönünde destek olacağını söyleyen KPyöneticileri, bırakalım destek olmayı, burjuvazinin gerillalara karşıyürüttüğü kampanyaya katılarak, karşı-devrimle aynı ağızdan konuş-tular. Che, yüz militana ihtiyaç duyarken, onların elinde, engelledik-leri binlerce insan vardı. Che'nin ölümünden sonra hareketin liderliğiniüstlenen gerilla lideri İnti, bir çatışmada kurtuluyor ve eskiden tanıdığıbir KP yöneticisinin evine giriyor. Ruhunu ve onurunu satan bu alçak,gerilla liderini ihbar ediyor ve katledilmesini sağlıyor. Devrime karşıbu alçaklığı yapan, bu sözde "komünist" solucan tek değildir. LatinAmerika'da ve bizde aynı cinsten hain pek çoktur. Türkiye ve Kür-distan devrimci hareketi aynı ihanetle her zaman yüz yüze gelmiştir.Mücadele sertleştikçe, saflaşma netleştikçe, dönekler cephesi de dü-zenin gerici güçlerinin yanında yerini alacaktır.

Devrim yoluyla iktidara, oradan da sosyalizme varmak için yolaçıkan devrimci hareket mücadelede sık sık yalnız kalmıştır; burjuva-zinin saldırılarının yanında, ihanet cephesinin de saldırılarına uğra-mıştır; ancak, baskılara, saldırılara ne boyun eğmiş, ne de yolundanayrılmıştır. Devrimci hareket, bildiği devrimci yolda yürümeye devam

Toplu Yazılar

325

Page 327: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

etmiştir. Bugüne kadar zafere ulaşan yalnızca devrimci hareket ol-muştur. Yalnızca mücadele edenler zafere ulaşır. İhanet cephesinin,engellemeleri, kitlelerin önünde set olması ve burjuvazi ile aynı ağız-dan konuşarak, karşı kampanyalar açması, tarihin akışını, devriminzafere ulaşmasını önleyemeyecektir.

Çelişkiler çok keskin, mücadele sert, Devrimimiz köklü, zaferi-miz büyük olacaktır.

Devrim için savaşmayana komünist denmez.

Devrimci Emek

1 Aralık 1995

Sayı: 36

C. Dağlı

326

Page 328: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

AVRUPA'DA TOPLUMSAL ÇATIŞMA

Avrupa proletaryasının kalbi Fransa'da atıyor. Fransız hareketibüyük tarihi birikiminin de etkisiyle, Avrupa'nın başına geçti. Avru-pa'nın yüreği Fransa; Fransa'nın ve Avrupa'nın beyni Paris. Bugünekadar üç devrim görmüş (1789, 1848, 1871) olan Paris, anti-faşist di-reniş hareketinde de büyük rol oynamıştır. 68 Olaylarındaki rolü ile deAvrupa'nın önüne geçmişti. Bu mücadeleci, direnişçi Paris, yine sah-nede. Demek ki, Avrupa güzel olaylara sahne olacak.

Fransa'da, Belçika'da, diğer kıta ülkelerindeki toplumsal çatış-malar, uzun süredir Avrupa'da yaşanan ekonomik-toplumsal krizin sa-dece sonuçlarıdır. Kapitalist sistemin ekonomik— toplumsal bunalımıher gün yeniden ve yeniden karşıt çelişkiler ve çatışmalar üretiyor. Av-rupa'daki ekonomik kriz bir sistem krizidir. Çünkü bütün emperyalist-kapitalist ülkelerde yaşanıyor. Bunun ilk önemli belirtisi olan işsizlikve yoksulluk hemen hemen bütün kapitalist merkezlerde vardır. İçle-rinden en ileri gitmiş olan ABD ve Japonya'da işsizlik uzun süredirvar. Üstelik devamlı büyüyen biçimde varlığını sürdürüyor. ABD'demilyonlarca inşan yoksulluk içindedir. Milyonlarca ABD'li eksik tü-ketiyor, kötü koşullarda yaşıyor. Her yıl yüksek sayıda insan kışın so-ğuktan ve açlıktan ölüyor. Öyle ki daha geçen seçimlerde başkanlıkseçimlerinin en önemli propaganda malzemesi, işsiz olan 10 milyoninsana iş bulma vaadiydi. Geçen süre içinde durum daha da vahimleşti.En büyük ABD tekelleri, işçi atmaya başladılar. Aynı süreç Japonya'dayaşanıyor. Kapitalist sistemin ekonomik krizi, meta üretiminin, özelmülkiyet düzenin ve toplumsal üretimde anarşinin sonucudur. Eko-nomik kriz neden değil sonuçtur, ancak uzun süreli olması durumunda,kendi maddi temellerini tam bir yıkım ile yüz yüze getirir. Kapitaliz-min krizi aynı zamanda toplumsal bir krizdir. Çünkü, emekçi sınıfla-

Toplu Yazılar

327

Page 329: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rın yoksullaşmasını beraberinde getirdi; yoksullaşma ile birlikte sos-yal düzen sarsılmaya başladı. Ekonomik-toplumsal krize bağlı olaraktoplumsal çürüme, yozlaşma, adi cinayetler de artış var. Her kriz be-raberinde bu sonuçları mutlaka getirir. Avrupa ekonomik ve sosyalkrizle çalkalanıyor.

Ekonomik-toplumsal kriz politik boyutunu da gösterdi. Doğalolarak "politikayı" ekonomi-politikten koparmak mümkün değildir.Toplumsal olaylar belli bir ekonomik temelde ortaya çıkar. Politikolaylar da yine belli bir toplumsal temele sahiptir. Marx'ın bize öğret-tiği gibi, toplumsal olmayan politik olay yoktur. Ekonomi ile politi-kanın arasında diyalektik bir ilişki, yani karşılıklı bir etkileşim var.Politikanın, ekonominin yoğunlaşmış ifadesi olduğu sözü çok bilinenmarksist bir sözdür. Ekonomi ile politikanın ilişkisi böylesine sıkı veiç içedir. Hükümet kararlarını, savaşları ve vergileri birbirinden nasılayrı ele alabilirsin ki. Fransa'da hükümetin politik olarak aldığı kararekonomik ve toplumsal sonuçlara yöneliktir. Hükümet kamu işçileri-nin ve eğitime ayrılan sosyal yardımları ve desteği kısma kararı alıyor.Burada politik kararların ekonomik hedefleri var. Hükümet emekçile-rin sosyal haklarına, tekelci sermaye adına el koyma kararı alıyor. Sos-yal hakların budanması ise kitlelerin toplumsal-politik eylemlerine yolaçıyor. Şimdi Fransa hükümeti, kitlelerin eylemlerini ezmek için askerive polis gücünü devreye sokuyor. Böylece açık olarak görüyoruz ki,ekonomiyi ve politikayı birbirinden ayrı görmek olanaklı değildir. Bumaddi temeller politik sonuçlarını hemen yarattı. Ekonomik alandabaşlayan çatışma, toplumsal-politik alana kaymaya başladı.

Fransa hükümeti, sert önlemlere başvurmadan, aldığı ekonomik-toplumsal kararları uygulayamaz. Hükümetin kararına ilk tepki gös-terenler kamu işçileri oldu. Nedeni ortada: Sosyal hakların budanması,önce, kamu işçilerini vuracaktır. Öğrencilerin eyleme gitmesi de aynınedene dayanıyor: Eğitime yönelik devlet harcamalarının kısıtlanması.Şimdi öğretmenler de eyleme gitmeye karar verdiler. Eğitim harca-malarının kısıtlanması kararı öğrencilerde olduğu gibi, eğitim emek-çilerini de etkiliyor. Eğitim için zorunlu devlet harcamalarınınkısıtlanması tüm toplumu, esas olarak da emekçileri ilgilendiriyor.Burjuva sınıf serveti sayesinde eğitim sorununu çözüyor. Ancak,emekçi kitleler, eğitim sorununu yalnızca devlet eliyle çözebilirler.Yalnızca hükümetin eğitim ile ilgili kararı bile tüm toplumun hareketgeçmesi yeter nedendir. Kaldı ki, hükümet emekçilerin bütün hakla-rına el uzatmayı kafaya koymuştur. Bugün kazanılmış sosyal haklarael atan bir hükümet, yarın çok rahatlıkla işçi sınıfının ücretlerini yadondurur ya da düşürür. Bunu çok iyi bilen Fransız işçileri her geçen

C. Dağlı

328

Page 330: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gün büyüyen bir güçle grevlere destek veriyorlar. Kitlelerin büyüyenbir güçle eyleme yönelmesi karşısında askeri güç kullanmadan, Fran-sız hükümeti kararını uygulatamaz. Fransız işçisi ise buna boyun eğ-meyecektir. Hükümetin kararında geri dönmeyeceği biçimindekiaçıklamaya işçilerin verdiği yanıt: Yeni alıştık ısınıyoruz. Bu yazı 8Aralık'ta yazıldı, olaylar büyüyerek sürüyor. Sıcak bir çatışmanın ilkvuruşları başladı; yeni yeni çatışmaların olacağı kesin. Olaylar, tambir toplumsal çatışmaya ve iç savaşa doğru gidildiğini gösteriyor. Fran-sa'daki bu çatışmalar ya da Avrupa'nın her hangi bir yerindeki sosyalçatışmalar ezilse ya da sönse de; bu maddi koşullar yenilerini en kısasürede üretecek düzeydedir.

Fransız işçisi de, mücadele birliğini, sağlamadan, eylemlerini sert-leştirmeden, sürekli duruma getirmeden, ileri gitmeden, hükümet ka-rarlarını engelleyemez. İşçiler, bu güne kadar sürdürdükleri toplumsalyaşamlarını, sert ve devrimci eylemlere başvurmadan koruyamazlar.Şimdilik öne çıkan sendikalardır Sendikaların bir süre daha etkin du-rumda olacakları kesindir. Fransız sendikaları uzun bir tarihe ve etkinbir konuma sahipler. Fransız işçisi de sendikalarını aşacak duruma gel-medi.

Fransız sendikaları (CGT) daha önce 68 olaylarında da işçilerinkendilerini aşmaması için eyleme gitmek zorunda kaldılar ama; eylemiçinde, eylemi kırmak için hükümetle birlikte davrandılar. Yine de iş-çiler üzerinde etkinler. Bu etkinlik, Fransız işçisi devrimcileştikçe aşı-lacaktır. İşçilerin politik örgütleri ne Fransa'da ne de Avrupa'nın büyükmerkezlerinde düzeni aşacak konuma sahipler. Komünistlerin hemenhemen tümü (Portekiz komünistleri daha iyi konumdalar) sosyalizmintemel ilkelerini çoktan terk ettiler. Düzen yanlısı komünistlerin bu ey-lemlerdeki rolü de, uzlaşmacı, engelleyici ve yatıştırıcı olacaktır. Nevar ki, bu defa devrim yoluna girmeye başlayan Avrupa, mücadelecigeçmişinde görüldüğü gibi, proletaryanın devrim partilerini de yara-tacaktır. Bu olguların tümü göz önünde bulundurulduğunda, sınıf ça-tışmalarının çok sancılı geçeceğini söyleyebiliriz.

Şimdiden Fransa'daki grevler bütün kıtayı etkilemeye başladı.Avrupa'nın ulaşımı birbirine bağlıdır. Ekonomik ilişkilerde iç içe geç-miştir. Avrupa'daki hava ulaşımı, Fransa'daki grevler sonucu felç ol-maya başladı. Fransa hükümeti bu noktada kuvvet kullanıyor. Yine deulaşım büyük ölçüde aksamış durumdadır. İşçi sınıfları için de etki-lenme söz konusudur. Fransız hareketinin bütün kıtaya yayılma olası-lığı var. Fransızlar başlattılar, Belçikalılar ve Almanlar devamettirebilirler. Toplumsal patlama durumu kıtanın birçok ülkesinde var.Çelişkilerin çok kesin olduğu ülkelerde çok sert çatışmalar gündeme

Toplu Yazılar

329

Page 331: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gelebilir. Bugün Fransız hareketi önde, yarın başka bir ülke hareketiöne geçebilir. Burada altı çizilmesi gereken gerçek şudur: Bir ülke-deki toplumsal çatışma ve toplumsal başkaldırı kısa sürede diğer ül-kelere de sıçrayacaktır. Bunun maddi temelleri vardır.

TUTUCU AVRUPA, DEVRİMCİ AVRUPA..Geçen yüzyılda burjuva ve proleter devrimlere sahne olan Av-

rupa, emperyalizm ve işçi aristokrasisi sonucu devrimlerden uzaklaştı.Avrupa proletaryasının burjuvalaşması, kapitalizmin, kıtada yıkılma-sını geciktirdi. Yani kapitalizmin, kendi ana vatanında yıkılması suninedenlerle geciktirildi. İlk emperyalist paylaşım savaşının getirdiğiekonomik yıkım, toplumsal çöküntü ve savaşın diğer sıkıntıları dev-rimci durumun doğmasına yol açtı. Rusya'da Ekim Sosyalist Devrimisonucu Sosyalizme yönelirken, bütün gözler bir Avrupa devrimine di-kilmişti. Devrim dalgası batıdan doğuya kaymış ve doğuda (Rusya'da)zafere ulaşmıştı. Devrimin yayılması ve sosyalizmin kurulması içinAvrupa'nın devrimci desteğinin olması gerekliydi. Bunun ilk müjdesiAlmanya'da 1918–1919 da ortaya çıktı. Ne yazık ki, Alman devrimiçabuk ezildi. Beyaz terör Almanya'nın her yerinde kol gezdi. İtalyaTorino'daki İşçi Konseyleri denemesi de ezildi, 1919 Macar Sovyet-leri de kısa süre içinde ezildi. Böylece Burjuva gericiliği bütün Avru-pa'da kol gezmeye başladı: Devrimci ayaklanmalar bir bir ezildi.Devrimci durum uzun süre doğmamak üzere, Avrupa'nın üstünden çe-kildi. Bu durumda, devrimci doğu yoluna tek başına devam etmek zo-runda kaldı. Sosyalizm Sovyetler birliğinde kendi gücü ile kuruldu.Almanya'daki daha sonraki ayaklanmalar da kendi zayıflıkları sonucuezildi. Kapitalizmin büyük bunalımı sonucu Avrupa faşizme teslimoldu. Faşizm ve savaş içindeki kıta uzun yıllar faşizm ve anti-faşizmmücadelesine sahne oldu. İkinci emperyalist paylaşım savaşında Sov-yet halkının büyük devrimci tavrı ve enternasyonalist anlayışı sonucuhem faşizm ve hem de savaş Avrupa'da yıkıldı. Avrupa savaş ve fa-şizm tehlikesinden bir süre için uzaklaştı. Faşizmin ve savaşın madditemeli ortadan kalkmadığı için her iki tehlike var olmaya devam etti.Faşizm tehlikesi, bu maddi temellerden yeniden kıtanın karşısına çıktı.Savaşın Sovyetler Birliği'nin tayin edici gücü ile sona ermesi ile bir-likte Doğu Avrupa'da bir dizi ülkede devrim gerçekleşti. BuralardaHalk Demokrasileri kuruldu. Batı Avrupa ise ABD'nin kesin ege-menliği altına girdi. Bir zamanlar, ABD'yi ekonomik sömürgesi du-rumuna getiren Avrupa; şimdi kendisi ABD'nin egemenliğine girdi.Avrupa'nın Doğusu devrimci yola girerken, Batı'da tutuculuk egemenoldu.

C. Dağlı

330

Page 332: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Avrupa'yı boydan boya etkileyen 68 olaylarından bu yana, özel-likle 80'den sonra kıtada "yüzyılın en büyük eylemleri" görüldü. Yüz-yılın büyük eylemleri yaygınlaştı ve neredeyse süreklilik kazandı.Fransa'da kasım ayında başlayan işçi-öğrenci-emekçi eylemleri 68'densonra görülen en etkin eylemler oldu. Tutucu Avrupa'nın kabuklarıiçinde devrimci bir öz doğuyor. Bu devrimci öz'ün çoktan eskimiş ka-pitalist kabuğu ne derece kıracağını hep birlikte göreceğiz. Kapitalistkabuk sağlam gibi görünüyor. Aslında hiçbir eski biçim, yeni ve dev-rimci öz'ün gelişimine uzun süre dayanamaz, öz, biçimi mutlaka de-ğiştirecektir. Avrupa tutucu güçlerin egemenliği altındadır.Burjuvazinin tutucu Avrupa'sı halen büyük güçtür. Ama her büyükgücün mutlaka bir "aşil topuğu" vardır. Eskimiş olan kapitalist üretimbiçimi güçlü emperyalist Avrupa'nın "aşil topuğu"dur. Proletaryanındevrimci hareketi asıl öldürücü darbeyi indirecektir. Bu hedefe sertama çok sert bir çatışma ile varılacaktır.

Fransa'daki eylemler uzar ve tüm ülkeyi kapsarsa, Fransız hükü-meti, hareketi ezmek için kendi gücünü kullanacaktır. Hareket tümAvrupa proletaryasının ayaklanmaya iterse; o zaman tutucu Avrupagüç birliği içinde, Fransız hareketinin üstüne yürüyecektir. Komünbunun olabileceğini gösterdi. En sonunda Avrupa sosyal çalkantıla-rın, çatışmaların ve ayaklanmaların ortamına girdi. Toplumsal patla-maların tek tek kapitalist Avrupa ülkelerinde düzeni tehdit etmedurumuna geldiğinde, Avrupa'da burjuvazi emekçi kitlelere karşı "kut-sal ittifak" kuracaktır. Çıkar çatışmaları ve karşıtlıklar, bunun sonucuöne çıkacaktır. Her kapitalist ülke, rakipleri olan diğer kapitalist ülke-ler karşısında güçlü olmak ister; bunun içerde her kararını uygulan-ması zorunlu. Bu anlamda, Fransa'nın grevler ve toplumsalçatışmalarla çalkalanması, örneğin Almanya'nın işine gelir. Ne var ki,tüm Avrupa'daki emekçi kitlelere örnek olacak bir devrimci Fransa,yalnız Fransız burjuvazisinin değil, Alman ve tüm kıta burjuvalarınında hiç istemediği bir durumdur. İşte, burjuvazi, kendisi için tehlikeliolan devrimci durumun doğmaması için; Avrupa'nın devrimci doğ-rultuya girmemesi için, gerekirse tüm ekonomik ve askeri gücünü kul-lanmaktan çekinmeyecektir. Fransa, bugünkü eylemleri ezerse grevlerive eylemleri tüm Fransa'ya yaymış olacaktır; Avrupa burjuvazisi Fran-sa'daki hareketi ezmeye kalkarsa, eylemleri tüm kıtaya yaymış ola-caktır.

Fransa'daki grevlere, direnişlerin Avrupa açısından önemi böy-leyken; dünya açısından da, Avrupa'daki eylemler uluslararası prole-tarya hareketini ileri iteceğinden, ya da ileriye çekeceğinden aynıöneme sahiptir. Avrupa'nın ve dünyanın Fransa'daki olayları yakından

Toplu Yazılar

331

Page 333: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

izlemesi, gelişmelerin dünya çapındaki sonuçlarından ötürüdür. Dünyabu sonuçlardan çeşitli düzeylerden etkilenecektir. Fransız proletaryası,emperyalist ülkelerdeki hareketin başında yürümenin onurunu taşıyor.Fransız proletaryası, kararlı ve kendine güveniyor. Bu güven örgütlügüç olmaktan ve mücadeleci bir tarihten ileri geliyor. Kendi örgütlügücüne güven ve devrimlerle dolu bir tarihe sahip olmak Fransız pro-letaryasını daha da ileriye gitmeye zorlayacaktır. Fransız hükümetiolayların büyümemesi için kararından vazgeçerse; bu hem Fransızproletaryası hem de Avrupa proletaryası için bir başarı olacaktır.Çünkü, aynı durumda bulunan diğer işçiler, Fransız kardeşlerinin yo-lunu izleyecektir. Öte yandan ise, Avrupa burjuvazisi bu sonuçtan ra-hatsız olacaktır. Çünkü aynı örneğin kendi ülkelerindetekrarlanmasından korkuyorlar. Her iki yönüyle de dünya çapında so-nuçlar yaratacaktır.

Fransız Juppe Hükümeti, işçilerin, öğrencilerin isteğini kabulederse; ne kadar güçsüz bir duruma düştüğünü görecektir; bu durumdakararlarını yaşama geçiremez. Yok, kararlı olmaya devam ederse, ozaman da, işçiler bu hükümeti kesin olarak yıkacaktır; olayların ge-lişmesi kesin olarak bu sonucu getirecektir. Sonuç olarak Fransa'daJuppe Hükümeti yarınından emin değildir. Bu durum zamanla tüm kı-tadaki hükümetlerin başına gelecektir. Çünkü, Avrupa'da olaylar dev-rimci yönde gelişiyor.

Uluslararası proleter hareketin ilk çıkısını yapan Avrupa prole-taryası uzun bir aradan sonra, yeniden hareketin başına geçmeyi ba-şarmalıdır. Komüncülerin, Marx'ın, Engels'in, Roza'nın anti-faşistdirenişçilerin devrimci Avrupa’sı yeniden doğuyor.

Devrimci Emek

15 Aralık 1995

Sayı: 37

C. Dağlı

332

Page 334: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

POLİTİK ORTAM VE YENİ HÜKÜMET

24 Aralık Seçimlerinden sonra kurulacak hükümet eski hükü-metlerden farklı olarak Gümrük Birliği'nin getirdiği anlaşmaları im-zalamak durumunda kalacaktır. Gümrük Birliği anlaşmalarını gözdengeçirmek isteyenler, ancak ilişkileri zora sokacak, sonuçta daha kötükoşullarla aynı noktaya gelecektir. Avrupa ile aynı GB içinde olmakTürkiye'nin ekonomik-toplumsal durumunu büyük ölçüde etkileye-cektir.

GB ile birlikte, sanayi, ticaret ve finans alanında büyük iflaslarınyaşanacağı artık herkes tarafından biliniyor. Devlet, bu alanda doğa-cak zararları tekeller için karşılayacaktır. Tekeller dışında kalanlar isetekelci baskıya dayanamayacak, yok olup gideceklerdir. Pek çok ka-pitalist işletmenin iflas etmesi ile birlikte esas darbeyi işçiler yiyecek-tir. Kapitalistler önce krizi atlatmak için işçi çıkaracak; sonra da iflasınsonuçları, kalan işçiyi işsizliğe itecektir. GB'nin yürürlüğe girmesiyle,yalnızca bu gelişme sonucu yüz binlerce işçi işten çıkarılacaktır. Ka-pitalist devlet işletmeleri ve özel sektör bilindiği gibi sürekli biçimdeişçi çıkartıyor. Kitlesel işçi çıkarılması sadece son birkaç yılda mil-yonlara ulaştı. GB'nin uygulanmasıyla beraber bu sayı dev rakamlaraulaşacaktır. Ekonomik yıkımın aynı zamanda sosyal yıkım anlamınageldiği açıktır. Bu anlamda, yeni kurulacak hükümet dönemi ekono-mik-toplumsal bunalımın en üst düzeye çıkacağı bir dönem olacaktır.

Tekelci egemenliğin olduğu, emperyalizme bağımlı bir kapitalistülkede, bütün hükümetler yalnızca egemenlerin söylediklerini yapar-lar; tekelci kapitalist koşullarda, emperyalizme bağımlılık koşullarındahiç bir hükümet bunun dışında davranamaz; kuralın dışına çıkmak is-teyen olursa, hemen kurallara uymaya zorlanır; sonuçta tekellerin ve

Toplu Yazılar

333

Page 335: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

emperyalizmin belirlediği kurallar üstün gelir. Bütün burjuva partile-rin ve burjuva hükümetlerin birbirine benzemesinin ana nedeni, eko-nomik yapının tekellerin ve emperyalizmin elinde olması; ekonomikgücün onların elinde olmasıdır. Ekonomik gücü elinde bulunduran,bunun sayesinde politik gücü de ele geçirir; işbirlikçi tekelci sermayebütün burjuva politik kuvvetlerin tek sahibidir. Kapitalizmin rekabetdöneminde çıkarları birbirinden farklı olan burjuvalar, aralarındaki re-kabeti politik alana da yansıtırlar. Bu nedenle ayrı ayrı burjuva parti-leri bu farklı burjuva çıkarları yansıtırlar. Liberal, muhafazakar, sosyaldemokrat politikaların aralarında farklılık olduğu dönem çoktan geri-lerde kaldı. ABD'deki “Cumhuriyetçiler” ile “Demokratlar” arasındabir fark ortaya konamaz; bir fark varsa, bu, çeşitli tekel grupları ara-sındaki çıkar çatışmasını yansıtır. Her iki parti de emperyalist politikaizler; her alanda politik gericilik, her iki partinin tüm politikalarınıkaplar. Kapitalist Avrupa'da ya da kapitalist Uzak Asya'da da durumaynıdır. Sermayenin belli ellerde yoğunlaşması kapitalist ekonomikyasaların işlemesiyle beraber, ekonominin yoğunlaşmış ifadesi olanpolitikada, tekellerdeki bu yoğunlaşmayı yansıtır. Bu maddi temelleredayanarak kesin olarak söyleyebiliriz ki, Türkiye'de kurulacak olanher hükümet emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci sermayenin emrindeolacak; onların çıkarlarını dile getirecektir.

Yeni hükümet, mevcut faşist devlet aygıtlarında herhangi bir de-mokratik iyileşme yapamaz; bunun birinci nedeni, öncelikle böyle birburjuva politik güç yoktur; ikinci neden ise, faşist bir devletin burjuvailişkiler çerçevesinde “değiştirilememesidir.” Her gelen hükümet mev-cut faşist devlet makinesini sadece daha da yetkinleştirecektir. Artıkbazı burjuva çevrelerin de itiraf ettikleri gibi, yeni meclis ve hükümetyalnızca MGK'nın söylediklerini yerine getirecektir. Böylece şunukesin olarak söyleyebiliriz; her hükümet mevcut faşist devlete daya-nacak, onun bir parçası olacak; sadece faşist devleti güçlendirmeyeçalışacaktır. Bugüne kadar, faşist generalleri, cuntacıları ve işkenceci-leri sözde de olsa, “cezalandırmak istediğini” söyleyen bir tek burjuvagüç çıktı mı? Böylesi bir hareket istese de zaten devlet karşısında bir“güç” olamaz. Burjuvazi karşı-devrimcidir; burjuvazinin tüm partileride öyle. Eğer bir burjuva partisi çıkıp ta, devlet yapısında değişiklik ya-pacağını söylerse, bilin ki, bu, kitleleri aldatmak içindir; devrimi ön-lemek içindir. Hiç bir burjuva hareketi, tekellere rağmen,emperyalizme rağmen, faşizme rağmen bu devlet iktidarında bir taşıbile yerinden oynatamaz. Her burjuva meclisi ve hükümeti baskı ma-kinesinin bir parçası olacak; baskıya dayanacak, baskı uygulayacak-tır.

C. Dağlı

334

Page 336: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Kapitalistlerin, adına “kemer sıkma” dedikleri ekonomik politi-kalarını uygulamak, GB programını uygulatmak için mücadele ve ha-reket halindeki emekçi kitleleri susturmaları gerekiyor. Sokağa çıkanya da sokağa çıkmak için hazır olan kitlelerin, bundan sonra hiç sus-mayacakları açıktır. Bu demektir ki burjuvazi varlığını sürdürmek içinmutlaka daha fazla şiddete başvuracaktır. Şiddeti arttırmadan tırman-dırmadan burjuvazi konumunu koruyamaz. Bu nedenle her yeni ka-pitalist meclis ve kapitalist hükümet daha fazla şiddete başvuracak;daha fazla, şiddet ise karşıtını yaratacaktır; yani daha fazla şiddete baş-vuracak olan hükümet aynı, biçimde daha sert şiddetle karşılaşacak-tır. Önümüzdeki dönemde tarih karşıt sınıfların şiddeti tarafındanyazılacaktır.

'90'dan sonra kurulan bütün hükümetler “iç savaş hükümetleri”oldular; şimdiki hükümette aynı biçimde bir iç savaş hükümeti ola-caktır. İç savaş koşullarında başka türlü “hükümet” edilmez. Ne var ki,iç savaş üzerine kurulan, hiç bir savaş hükümeti yarınından emin de-ğildir. Çünkü her hükümet bir barut fıçısı üzerinde duruyor. Bu barutfıçısı her an ateşlenebilir. Yıllardır sürmekte olan savaş öyle bir savaşki, ancak tarafların birinin kesin ve mutlak üstünlüğüyle sona erme-dikçe devam edecektir. Türkiye ve Kürdistan'da sürmekte olan savaşkısa erimli değil uzun bir dönemi kapsayacak bir savaştır. Halklar,devam etmesi halinde daha uzun bir süre acı çekecek, zor günler ge-çirecek kurban verecekler; ta ki, devrim yoluyla iç savaşa sonverene kadar. İç savaşın kendisi maddi temeli ile birlikte yalnızca dev-rim tarafından sona erdirilir; taraflardan birinin “silah çatması” ilesavaş sona ermeyecek tersine daha da uzayacaktır. Kitleler artık budurumda daha da saflaşacak; kesin yol ayrımına geleceklerdir; süreçbaşladı bile. Burjuva egemenlik, faşist devleti iktidarı ve savaş hükü-meti değil; işçi sınıfının, yoksul köylülüğün ve tüm emekçilerin Ge-çici Devrim Hükümeti halkların biricik çıkısı olarak ivedilik kazanıyor.

Kürt Ulusal Sorunu yeni meclis ve yeni hükümet döneminde deçözülmeyecektir; bundan sonra da herhangi bir burjuva hareketi, “ulu-sal sorunu” çözemeyecektir. Artık “ulusal sorunun” burjuva çözümüyoktur. TÜSİAD, Sabancı, Koç, Komili ve diğer tekelci güçlerin yenihükümetin “Kürt Sorununu” çözmesi biçimindeki dileği; yalnızcaKürt halkını ulusal-sınıfsal kurtuluş yolundan alıkoymak içindir. Em-peryalizmin ve tekelci sermayenin “Kürt Sorunu”ndaki politikalarınıayrı bir yazı ile ele alacağız. Burada şu kadarını söyleyeceğiz, yenihükümet de “ulusal sorunu” çözemeyecektir. PKK'nin, sorunun “ba-rışçı-devrimsiz” çözümü fiyasko ile sonuçlanacaktır. Bu gelişmeninsürmesi ile birlikte Kürt halkı devrimci yürüyüşünü sürdürecektir; ulu-

Toplu Yazılar

335

Page 337: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sal-sınıfsal kurtuluşun yalnızca devrim yoluyla çözümünün olanaklıolduğu biçimindeki bir bilinç egemen olacaktır. Yeni hükümet döne-minde eskilerine göre daha yaygın, sert ve sonuçları sarsıcı olacak olanKürt halk ayaklanmalarına tanık olacağız.

Önümüzdeki dönem Kürt halkının devrimci isyanları, ayaklan-maları, askeri savaşları, Türkiye emekçilerinin isyan ve ayaklanmala-rının yükseleceği bir dönem olacaktır. Bu güne kadar olanlar, dahabüyük çatışmaların ön belirtisidir. Koşullar ve baskılar emekçi kitle-leri yalnızca devrime doğru itiyor; sürecin önlenemez gidişi bu yön-dedir. Bu dönem her taraftan ayaklanma seslerinin geldiği; özcesiyoğun devrimci bir dönem olacaktır.

Çıkış devrimci olacaktır. Seçim için oluşturulan, oluşturanlarındevamını istediği “Emek, Barış ve Özgürlük” bloku istese de uzunsüre ayakta kalamaz; çünkü “ulusal sorun” ve genel olarak tüm de-mokratik sorunların “barışçı-devrimsiz” çözümünü istiyor. Demok-rasi sorununun “barışçı-devrimsiz” çözümü mümkün değildir; tezinsavunucularının bu yönelişi sadece emekçi kitleleri devrimden vaz-geçirmek içindir. Koşullar ve görevler söz uygunsa bir “DevrimciBloku” zorunlu hale getirmiştir. Dönemin ana görevi hareket halin-deki ve hükümet güçleriyle çatışma halindeki kitlelerin eylemini yö-netmek, devrimci eylemleri ivedi olarak artırmak, devrimiörgütlemektir. Bunun için devrimin politik kuvvetlerini bir güç olarakbir araya getirmek, görevi başarmanın şartıdır. Önümüzdeki dönemdeLeninistler bunu yaşama geçirmek için çalışacaklardır. Kuvvetlerimizibirleştireceğiz, savaşacağız ve yeneceğiz.

SEÇİM SONUÇLARIYukarıdaki değerlendirme bilinen anlamıyla seçim “sonuçları”

alınmadan yapıldı; şimdiki değerlendirme ise seçim “sonuçları” or-taya çıktıktan sonra yapıldı.

Politik krizi çözmek, bir çıkış yolu bulmak için seçimlere gidentekelci güçler; 24 Aralık seçimlerinden yine politik krizle çıktılar, çıkışyolu bulunamadı. Burjuvazi kitlelerin büyük bir kesimini tek bir partiaracılığıyla etkileme, peşinden sürükleme yeteneğini çoktan yitirdi.Orta yere çok parçalı bir manzara çıktı. Yeni bir hükümet oluşturma,farklı partilere oynayan tekelci gurupların çıkar çatışması nedeniyletam bir çıkmaza girdi. Partiler arasında bir “farklılık” olduğu için değil;tekelci sermaye gruplarının ve emperyalist devletlerin çıkarlarının bir-birinden farklı olması nedeniyle “hükümet bunalımı” uzun bir süredevam edecektir. Hükümet hangi biçimde kurulursa kurulsun, burju-vazi artık eskisi gibi, yönetemeyecektir: Kapitalist toplumun günde-

C. Dağlı

336

Page 338: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

minde sürekli kriz olacaktır.Bütün burjuva partileri esasında güç kaybetmiştir. Ortaya çıkan

sonuç bunun asıl kanıtıdır. Devletin para cezası, hapis cezası, cumhu-riyeti kurtarma çağrıları, suni rekabet yarışı ve bütün olanakların kul-lanılarak sandığa gitme çağrılarına rağmen yaklaşık olarak 7 milyoninsan oy kullanmamıştır. Sandığa gitmeyenler birinci parti olduğu için“zaferini” ilan eden en büyük partiden daha büyük bir kitledir. Oncabaskıya ve propagandaya rağmen bu kadar büyük bir kitlenin sandığagitmemesi, kitlelerin parlamentodan ve sistemden umudunu kestiğinigösteriyor. Kitlelerin büyük bir kesimine göre bütün burjuva partileriaynıdır; emekçi kitlelere ise hiç bir şey veremeyecektir. Kitleleri sol la-fızlarla sandığa gitmeye çağıranlar onca baskı ve çabaya rağmen bukadar büyük bir kitlenin sandığa gitmemesini bir kere düşünmelidir.Reformcu blok bir kere daha kitlelerin gerisinde kalmıştır.

Bütün propaganda çalışmalarını meclise milletvekili sokmak içinyapan “Emek Barış ve Özgürlük Bloku” beklenen sonucu alamadı.Bunun nedenlerini arka arkaya sıralarken bile açık olarak ortaya çıkı-yor ki, bütün hedefleri meclise girmektir. Meclise girmedikleri içinyaptıkları çalışmalar sonuçsuz kaldı. Blok'un asıl dayanağı ve yürütü-cüsü olan HADEP Kürt halkının istenen desteğini, alamadı. Bununnedeni, kendileri tarafından sıralanan nedenlerle birlikte; asıl olarakdevrim mücadelesine ters davranmalarıdır. Kürt halkı düzenden kop-mak ve devlete karşı mücadele vermek için bu kadar çaba gösterir-ken, bu uğurda binlerce evladını yitirirken yasal parti ise, bu yönelişeters biçimde, Kürt halkını devlet ve düzenle buluşturmak için çabagösterdi. HADEP'in çabası, Kürt Halkının ulusal-sınıfsal kurtuluş mü-cadelesine ters ve bu mücadelenin hedefini saptırıcı bir çaba olmuştur.HADEP esas olarak politikalarını gözden geçirmelidir.

PKK sırf “barışçı-devrimsiz” çözüm için tek taraflı olarak “ateş-kes” ilan etti. Ne var ki, bu politika da hiç bir sonuç vermedi; bir keredaha Kürt halkına yanlış yol gösterildi. PKK'nin “ateşkes”inin biramacı da parlamentoya temsilci göndermekti. Çaba sonuç vermedi.Çabalar sonuç vermedi, ama artık bu alandakilerin kabul ettikleri birgerçek var: “Sistemin çürümüşlüğüne makyaj” olmalarıdır. Sistem iseHADEP'in ve reformist sol'un seçimlere katılmasını kullanarak bütündünyaya bu seçimlerin çok “demokratik biçimde” yapıldığını gös-terme olanağına kavuştu. Tekelci güçlere bu olanağı veren reformist“Blok”tur. Önderliğin izlediği politikaların yanlış olmasının anlaşıl-masıyla, “seçimleri boykot etmenin” Kürt halkı için doğru bir politikaolacağı biçiminde bir düşüncenin doğmasına yol açmıştır. PKK içinyapılması gereken doğru şey, seçimlerde izlediği yanlış politikanın

Toplu Yazılar

337

Page 339: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

özeleştirisini vermek ve ulusal sorunun “barışçı-devrimsiz” çözümüyönelişinden bir an evvel vazgeçmektir.

“Seçim Aldatmacasına Hayır! Ya Devrim Ya Ölüm!” diyerek se-çimleri boykot eden TKEP/Leninist ve aynı yönde olumlu tavır koyandevrimci güçler, Türkiye ve Kürdistan devrimini temsil ettiler. Se-çimlerde doğru taktik ortaya koyanların ne kadar haklı oldukları, seçimsonuçları ortaya çıkınca anlaşılmıştır. Devrimci güçlerle, sosyal-re-formistler arasında seçimlerde ortaya çıkan taktik farklılığı esas olarakdevrimin en temel konularında, emekçilerin kurtuluş mücadelesindekitemel farklılıkların bir parçasıdır, onun bir devamıdır. Taktiğin bir keredaha stratejiye bağlı olduğu anlaşılmıştır.

Leninistlerin seçimlerdeki devrimci taktiği, devrim ve iktidarı elegeçirme stratejisinin bir parçasıdır ve amacına hizmet etmiştir. Refor-mist Blok'un seçimlerdeki taktiği de, onların sosyal-reform program-larının (stratejilerinin) bir parçasıydı ve bu hedeflere hizmet etmiştir.Devrimcilerle, reformistler arasındaki strateji ve taktik farklılık heralanda somutlanmıştır.

Devrimci Emek

Ocak–1996

Sayı: 38

C. Dağlı

338

Page 340: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

GEÇİCİ DEVRİM HÜKÜMETİ

Toplumu oluşturan milyonlarca insanın günlük yaşamındaki de-ğişiklikler; bu değişikliklerin insanların günlük yaşamı üzerindeki zin-cirleme etkileri; kitlelerin yaşam biçimini belirleyen ekonomikkoşullardaki değişimi izlemek; her gün gözlerimizin önünde olup-biten olayların nedenlerini, etkilerini, genişliğini anlamak sürekli yap-mamız gereken şey budur. Çünkü milyonlarca insanın her güntekrarlanan yaşam mücadelesini; mücadeledeki değişiklikleri anla-madan ilerisi için sağlıklı öneriler ileri süremeyiz. Bugünkü toplumuanlamayan; kitlelerin günlük yaşamındaki değişiklikleri; nedenlerinive iç gelişmelerini anlamayan bir kimse, yarınki toplum üzerinde hiçbir şey önerecek durumda değildir. Toplumdaki ve sınıflar mücadele-sindeki değişiklikleri ve gelişimi n1atan devrimci durum ve iç savaşıanlamaan1ara söylediğimiz şudur: Toplumun hareketini izleyin, buhareketin değişimini ve zincirleme etkilerini izleyin, yani tarihi ma-teryalist yöntemi izleyin o zaman varacağınız sonuç, Leninistlerinulaştığı sonuç olacaktır. Yalnızca tarihi gelişimi ve değişimi tarihselmateryalist ve diyalektik materyalist yöntemle izlerseniz doğru, sağ-lam sonuçlara ulaşabilirsiniz.

Türkiye ve Kürdistan'da uzun zamandır süren milyonlarca emek-çinin, Kürt halkının, devrimci hareketin hareketini izlediğimizde; buhareketin toplumsal ve politik anlamını çözümlediğimizde açık olarakbir devrimin ön gününde olduğumuzu söyleyebiliriz. Bunu görmekiçin kapalı odalarda, kitlelerin hareketinden soyutlanmış olarak teoriyapmaya gerek yoktur; halk kitlelerinin süreklilik gösteren mücadelesi

Toplu Yazılar

339

Page 341: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

irdelendiğinde; gözlerimizin önünde her gün tekrarlanan kendiliğindenkitle eylemleri incelendiğinde inceleme ve irdelemelerin bizi bir dev-rime doğru ilerlediğimizi göstereceği kesindir. Yapılması gereken top-lumun kendisini ele almak değil, toplumun hareketini ele almaktır;sınıfların kendisini değil, sınıfların hareketini, çatışmalarını ve bu ça-tışmaların aldığı biçimleri ele almaktır. Çatışmanın, gelişmenin ve de-ğişmenin diyalektiği irdelenmelidir. Yapılması gereken milyonlarınkarşılıklı ilişkisi, karşılıklı konumlanışı, karşıt mücadelesi ve bununpolitik anlamını irdelemektir. Bütün reformistlerimiz maddeye bakıp,maddenin hareketini göremiyorlar; maddeyi hareketsiz halde görü-yorlar; oysaki madde sürekli aşağıdan yukarıya doğru, basitten kar-maşığa doğru hareket ve değişim halindedir. Sınıflara bakıp, sınıflararasındaki mücadeleyi görmemek; sınıfları hareketsiz halde görmek deaynı metafizik anlayışa götürür.

Bizi bir devrimin ön gününe götüren; eli kulağında bir devrimleyüz yüze getiren milyonların hangi hareketidir, çatışmasıdır. Şu geliş-meleri sayabiliriz: Sayıları 15.000'i bulan politik tutsak, sürekli halegelen kitlesel tutuklanmalar; tutsakların direngen devrimci mücade-lesi, tutsak yakınlarının yıllarca süren yiğit mücadelesi; ağır sistema-tik işkenceler, idam cezaları, müebbet cezalar ve bütün“mahkumiyetle” sonuçlanan mahkeme kararları doğru olarak yorum-landığında bir devrimin öngününde olduğumuz görülecektir. Asker vepolis operasyonlarıyla başlayan, işkence ve ağır cezalandırma karar-larıyla sonuçlanan; devrimci tutsakların direngen mücadelesine yolaçan bu süreç toplumun bir devrime doğru yürüdüğünü gösteriyor.Sosyalist düşünce yönteminden yoksun olanlar yalnızca, binlerce tut-sağın geçirdiği sürecin sınıflar mücadelesi açısından yerini ve öneminikavrayamazlar. Bu kadar kitlesel tutuklanmanın olduğu, bu kadar yıl-larca süren sistematik işkencenin olduğu, bu kadar binlerce yılı bulancezaların verildiği kaç ülke gösterebilirsiniz dünyada bize? Türkiyeve Kürdistan'ın durumunda olan çok fazla ülke gösteremezsiniz. Her-kes operasyon, işkence ve tutsaklık durumunun sınıflar mücadelesin-deki yerini ve anlamını bir kere daha düşünsün.

İnfazların ve kayıpların sayısındaki artış bir devrimin başlangı-cında olduğumuzu başka yönden gösteriyor (devrimin başka bir be-lirtisi). Türkiye'deki insan hakları kuruluşları geçtiğimiz yılda infaz vekayıpların sayısında artış olduğunu belirtiyorlar. Bu kuruluşlara göregeçtiğimiz yıl, eski yıllara oranla, bütün alanlarda “insan haklarında”ihlaller, en üst düzeye çıkmıştır. İnfazlar ve kayıplar, bu hak ihlalleri-nin başında geliyor. İnfaz ve kayıpların sayısındaki artış, emekçi kit-lelerin devrime yöneldiklerini ortaya koyuyor. Faşist devlet artık

C. Dağlı

340

Page 342: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bilinen yöntemle bu devrim dalgasını durduramadığı için; açık infaz-ları ve gözaltında kaybetmeleri tırmandırdı.

Devletin bu alandaki operasyonlarının tırmanması, kitlelerin dev-rim yolundaki tırmanmasının göstergesidir. Faşizm, devrim dalgasınıdurduramayınca, artık hiç bir kuralın tanınmadığı, insanlığın suç say-dığı yöntemlere başvuruyor. Eğer bunca açık infaza ve kayba rağmenkitleler mücadeleyi sürdürüyorlarsa, bu gerçekten bir devrimin öngü-nünde olduğumuzu gösterir.

İç savaş biçimini alan sınıflar savaşımının sertleşmesi, yaygın-laşması ve yoğunlaşması devrimin ön belirtisidir. Devrim ve karşı-devrim her geçen gün daha belirgin olarak saflaşıyor; mücadele, dahaşiddetleniyor. Devrimci hareketin faşist devlete karşı askeri saldırıla-rında belirgin artış gözlemleniyor. Devrimci hareket hem politik eylemalanında hem de askeri eylem alanında kesin bir yükseliş içindedir.Tüm bu gelişmeler bir devrimin belirtisi değil de, neyin belirtisidir?Devletin ağır faşist terörüne, saldırılarına rağmen devrimci hareket yo-luna devam ediyor, büyüme devam ediyor. Eğer kitleler devrim içinevlatlarını vermeye hazır olmasalar, devrimci hareket nasıl büyüyebi-lir ki? Eğer devrimci hareket sürekli büyüyorsa, mücadeleyi yükselti-yorsa; bunun için gereken insan gereksinmesini sürekli karşılıyorsa;bunun en büyük nedeni devrimin kitlesel özellik göstermesi, kitlele-rin devrime yönelmesidir. Devrim ve kurtuluş duyguları ve bilinciemekçi kitleler arasında bu kadar derin yer etmemiş olsa, devrimci ha-reket bu kadar baskı karşısında çoktan eriyip gitmişti. Ama kurtuluş vedevrim düşüncesi hiç bugünkü kadar kitleler arasında derinlemesineyer etmemişti. Kim ne söylerse söylesin, kesin olarak bir devriminbaşlangıcındayız.

Kitlelerin hareketini izlemeye devam edelim. Emekçi kitlelerinyaklaşık olarak 7 yıldır devam eden kendiliğinden eylemleri kesin ola-rak süreklilik gösterdi. Tarihin çok az döneminde milyonlarca insanınbu kadar uzun süreli kendiliğinden eylemine rastlanır. Milyonlarcaemekçinin kapitalizme karşı kendiliğinden eylemi bu kadar uzun sü-rüyorsa, ayakta kalabiliyorsa, bu ancak bir devrim döneminde bulun-duğumuz olgusuyla açıklanabilir. Birçok sosyalist çoğu kez bukendiliğinden gelme kitle eylemlerini küçümser; oysaki bir devriminolması için önce böylesine yoğun kendiliğinden kitle eylemlerinin ya-şanması gerekiyor. Hele bizdeki kadar uzun süre devam ediyorsa; budemektir ki, kitleleri sürekli ayakta tutan, her an kavgaya iten dev-rimci durum vardır. Herkes son dönemlerde oluşan kitle eylemlerinibir düşünsün, anlayacaktır ki, Cumhuriyet döneminin en etkili, kitle-sel ve uzun süreli eylemleri gerçekleşmiştir. İşsizliğe, açlığa, yoksul-

Toplu Yazılar

341

Page 343: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

luğa, gün be gün kötüleşen yaşam koşullarına, yorgunluğa, bezginliğeyıpranmışlığa ve ekonomik yıkıma karşı sürdürülen eylemlere mil-yonlarca insan katıldı. Bu dönemde gerçekten milyonların hareketinetanık olduk. Milyonların bu kendiliğinden hareketi bir devrimin enaçık belirtisidir. İşçi sınıfı bu hareketin başını çekti; işçi sınıfı hareke-tinin, bir parçası olan kamu emekçilerinin hareketi tamamlandı; gen-çliğin ve demokratların mücadelesi aynı bütünlüklü sınıflarmücadelesinin birer parçası oldu. İşçi sınıfının ve emekçilerin faşizmeve kapitalizme karşı kavgası, bir devrim mücadelesi biçimini aldı.

Bir devrimin başlangıcında olduğumuzu, devrimin başladığınıKürt halkının ulusal-sınıfsal kurtuluş mücadelesinden başka bir şeybu kadar açık ve net olarak gösteremezdi. Kürdistan'da olan şey birdevrimdir; Türkiye ve Kürdistan birleşik devrimini tamamlayıcı birdevrim sürüyor. Türkiye'de inkar ettiklerinin, neyse ki, Kürdistan'da ol-duğunu (iç savaş) kabul eden bizim her renkteki oportünistlerimiz, busefer de Kürdistan'da olanın bir devrim olduğunu kabul etmeyecek-lerdir. Milyonlarca Kürt insanının yıllarca sürdürdüğü mücadele esasolarak bir devrim mücadelesidir. Bu kadar büyük, yaygın, yoğun vesert olayı bir devrim olarak anlamamak kesin politik bir körlüktür.Kürdistan'da olan, Türkiye'de olanlar bir devrimin belirtileri değilse,o halde, devrim nedir ki. Burada sözünü ettiğimiz zafere ulaşmış birdevrim değil; bu sürecin başlangıcıdır. Tam da bu noktada tartışılmasıgereken devrimin kendisi değil; bu devrimin nasıl başarıya götürül-mesi gerektiği, bunun yol ve yöntemleridir. Ne var ki; bizim politikkörlerimiz, devrim gibi çok belirgin, açık ve net olguyu bile göreme-yecek kadar sosyalizmden uzaklaşmışlar. Kitlelerin hareketini izleye-rek durumu anlayamıyorsanız; o halde zahmet edip düşmanınhareketini izleyin; o zaman yine de aynı sonuçlara ulaşırsınız; olan şeybir devrimin ön belirtisidir.

En başta söylememiz gerekeni şimdi söyleyelim: TKEP/Leni-nist'in ortaya çıkışı bir devrimin ön gününde bulunduğumuzun enönemli belirtisidir; Leninistler devrimin habercileridir. 1970'li yıllaradoğru ortaya çıkan Dev-Genç, THKO ve THKP-C, halkların isyanı-nın ve devrimci başkaldırının habercileriydi. 90'lı yıllara doğru ortayaçıkan TKEP/Leninist de bir devrimin habercisidir. Leninistlerin dev-rimci programları, devrimci taktikleri ve devrim politikaları ve ortayakoydukları devrimci tavırla bir devrimin yaklaşmakta olduğunu gös-teriyor. Biz konuya buradan başlamadık. Amacımız, ön yargılı sosya-listlerin, bu ön yargısını kitlelerin devrimci yönelişi ile kırmaktı. Bunuyaptığımıza göre, bir devrime doğru yürüdüğümüzü, eli kulağında birdevrim ile yüz yüze olduğumuzun en önemli belirtisi olan Leninistle-

C. Dağlı

342

Page 344: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rin durumu üzerinde durabiliriz. Leninistlerin devrimci programı et-kisini genişletmiştir. Bunu Leninistlerin programını kopya etmeye ça-lışan sosyalist hareketlerden biliyoruz. Yakın zamanda programsorununu çözmek durumunda kalan çeşitli sosyalist hareketler, kesinolarak Leninistlerin devrimci programını temel aldılar. Bunun yanındaortaya konan devrimci taktikler ve devrimci politikalar, önceleri ses-sizlik içinde boğulmaya çalışıldıysa da, daha sonra kopya edilmeyebaşlandı. Şimdi Leninistlerin Programı, taktikleri ve politikaları dev-rimci harekette egemen duruma geliyor. Öte yandan kitlelerin pratiğiile Leninistlerin söyledikleri artık çakışma içinde, bu devrimci görüş-lerin kitlelerce benimsendiğinin; kitlelerin devrime yöneldiğinin enönemli belirtisidir. Çıkışı yaklaşmakta olan devrimin habercisi olanLeninistlerin mücadelesi ve gelişmesi ise bu devrimin zaferi anlamınagelecektir.

Mademki milyonlarca emekçi yıllardır eylem içindedir, mademki,Kürt halkı devrim mücadelesini yoğunlaştırıyor, mademki, halk kitle-leri; devlet güçleri ile çatışma içindedir, o halde, Geçici Devrim Hü-kümeti sorunu ivedi olarak ele alınmalıdır. Devrimci durum ve içsavaş koşullarında iktidarı ele geçirme, temel görev haline gelir. Sos-yalizmi hedefleyen proletaryanın öncülüğünde, halk tarafından, halkiktidarı dönemin temel ödevidir. Halk tarafından, halk iktidarı ve Ge-çici Devrim Hükümeti en ivedi görevdir. Devrimin ivedi görevi ileriyebırakılamaz: Sokağa çıkan, devlet güçleriyle çatışan kitlelere iktidarhedefi göstermeden iç savaşı kazanamayız. Kitleler artık somut he-defler istiyor. Burjuva diktatörlüğü karşısında devrimci iktidar alter-natifi somut olarak ortaya konmalıdır. Önümüzdeki dönemde bununivediliği ve yaşamsal önemi daha açık olarak anlaşılacaktır. DHİ veGDH bugünden somut bir hedef olarak öne çıkartılmalıdır. Saflaşmabu somut iktidar hedefi etrafında gerçekleşmeli. Bugüne kadar kibütün devrimler (burjuva devrimler, demokratik devrimler ve sosya-list devrimler) geçici enerjik bir diktatörlüğe gereksinme duymuştur.Enerjik, devrimci bir diktatörlük olmadan, devrim zafere ulaşamaz veayakta kalamaz. Devrimci sınıfın, iktidara yürüyen, önder sınıfın ilkyapacağı şey, en enerjik devrimci önlemleri almaktır. Devrimci ön-lemlere başvurmayan bir devrimci sınıf, sadece boş yere savaşmış ola-caktır; çünkü kazandıklarını yitirmek işten bile değildir.

Hiç bir gücün durduramadığı, en enerjik devrimci diktatörlük olanGeçici Devrim Hükümeti burjuva diktatörlük altında gerçekleşemez.Geçici Devrim Hükümeti silahlı halk ayaklanmasının üzerine kurula-bilir; devrime dayanılarak gerçekleşir; devrime dayanarak ayakta kalır.Her devrim tipinin yaratacağı geçici devrim hükümetinin farklı farklı

Toplu Yazılar

343

Page 345: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

olacağı bilinen bir şeydir. Türkiye ve Kürdistan'daki Geçici DevrimHükümeti işçi sınıfının, yoksul köylülüğün temel ittifakına dayana-cak, diğer emekçi halk kitlelerini de ittifaka çekecektir. Küçük köylü-lük ve kent küçük burjuvaları da proletarya tarafından ittifakaçekilecektir. Geçici Devrim Hükümeti'nin öncü gücü proletarya, temelmüttefiki yoksul köylülük olacaktır. Oluşacak olan cephe, güç veeylem birlikleri bu temel ittifaka dayanırsa gerçekleşir ve bu ittifakadayanan bir hareket zafere ulaşabilir. Bu anlamda Geçici Devrim Hü-kümeti, işçi sınıfının yoksul köylülüğün temel ittifakına dayanacak,tüm emekçi güçleri de ittifaka çekecektir.

Geçici Devrim Hükümeti devrimimizin ilk kanıtı ve yapıtı ola-caktır. O olmaksızın, devrim başarıya ulaşmış olmayacağı gibi; kitle-ler de devrimci önlemlerden yoksun bırakılacaktır. Doğrusu, GeçiciDevrim Hükümeti'ni proletarya öncülüğünde, sosyalizm hedefli ola-rak, halk tarafından, halk iktidarının bir parçası olarak ele almaktır;Geçici Devrim Hükümeti oluşturulmaksızın, demokratik Halk İktidarıgerçekleşemez ve yoluna devam edemez.

Demokratik Halk iktidarı ve Geçici Devrim Hükümeti hedefi or-taya konduktan sonra, bütün işçi örgütlerinin ve emekçi örgütlerinintemel görevi, burjuva iktidara karşı, bu devrimci alternatifi destekle-mek olacaktır. Devrimci Halk İktidarı ve Geçici Devrim Hükümetiiçin mücadele etmeyen bir işçi sınıfı örgütü ve kitle örgütü sonuç ola-rak burjuva iktidarın elinde bir oyuncak olmaktan kurtulamaz. Saf-laşma kitle örgütleri ya da sendikalar etrafında değil, Geçici DevrimHükümeti etrafında olmalıdır. Emekçi sınıflar yalnızca Geçici Dev-rim Hükümeti hedefi ile burjuva diktatörlüğe karşı, kendi devrimci ik-tidarları için mücadele etmiş olurlar. Yalnızca GDH emekçi kitlelerikurtuluşa götürecektir. Bundan ötürü, proletarya, emekçiler ve tümdevrimci güçlerin temel, ivedi görevi GDH'yi gerçekleştirmek ama-cıyla ayaklanmayı örgütlemektir.

Hiç bir gücün durduramadığı, en enerjik devrimci diktatörlük olanGDH sendikalara, kitle örgütlerine ve yasal örgütlere dayanamaz.GDH işçilerin fabrika konseylerine, devrimci halk komitelerine ve si-lahlı devrimci halk milislerine dayanacaktır. Silahlı halk ayaklanma-sına dayanacak olan devrimci hükümet, ancak devrimin silahlı veörgütlü güçlerine dayanırsa görevlerini yerine getirebilir. Devrimin si-lahlı ve örgütlü güçlerine dayanmayan hükümet ayakta kalamaz. Buanlamda ancak, devrimin silahlı ve örgütlü güçlerin ifadesi olan birGDH amaçladığı tüm politik ve sosyal önlemleri rahatlıkla yerine ge-tirecektir. Devrimle birlikte oluşacak olan yerel ve merkezi Halk Mecl-isleri de GDH'nin temel dayanağı olacaktır.

C. Dağlı

344

Page 346: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Bir devrimin öngününde proletaryanın yapması gereken şey, tümaraçları kullanarak yoksul köylülük ile temel devrimci ittifakı kurmak,tüm ezilen ve sömürülenleri devime çekmektir. Bütün araçlardan an-laşılması gereken, illegal ve legal mücadele araçlarıdır. Ne var ki, enufak bir çatışmanın büyük bir devrime yol açacağı böylesi bir dev-rimci kriz ortamında önemli olan hangi araçların öne çıkacağını bil-mektir. Yasal araçlar tüm önemlerini yitirmezler, ancak, yasal olmayanaraçlar komiteler, konseyler, milisler, illegal gösteriler, askeri eylem-ler, vb. biçimindeki illegal araçlar öne çıkar. O halde proletarya vedevrimci güçler yasal olmayan devrimci araçları öne çıkarmalıdırlar.

Bu durumda devrimci ajitasyonun önemi diğer dönemlere göreolağanüstü artar. Devrimci ajitasyonun temel amacı, emekçi kitleleridevlet güçleriyle çatışmaya itmek; faşist katliamlara karşı devrimcizoru savunmak; yerine getirilmesinin zorunluluğunu anlatmak; genelsilahlanmanın gereğini anlatmak, silahlı birliklerinin kurulmasını gös-termek; faşist devletin alaşağı edilmesinin kaçınılmaz olduğunu; halktarafından bir halk iktidarının zorunlu olduğunu göstermek olmalıdır.Devrimci hareket içinde, devrimci ajitasyonun önemi sık sık unutulur.Oysaki devrimci ajitasyon, devrim ve iktidar mücadelesinin tamam-layıcı bir parçasıdır. Devrimci ajitasyon olmadan devrim ve kurtuluşmücadelesi eksik kalacaktır, güdük olacaktır. Devrimci ajitasyon, “ka-pitalizmi devirmek” ve “halkı ayaklandırmak” için içinde bulundu-ğumuz devrimci koşullardan en iyi biçimde yararlanmalıdır.

Devrimin ön belirtilerinin ortaya çıktığı, devrimci durumun de-rinleştiği, iç savaşın şiddetlendiği bugünkü ortamda, işçilerin meslekimücadelesi ve öğrencilerin akademik mücadelesi eski önemini yitirir.Devrim ve açık çatışma döneminde işçilerin mesleki, öğrencilerin aka-demik mücadelesinin yerini tüm ilerici ve devrimci güçlerin açık mü-cadelesi alır. Sınıf mücadelesi fabrika duvarlarına ve sendikalara;öğrencilerin demokrasi mücadelesi de okul içine ve akademik müca-dele araçlarına hapsedilemez. İşçi sınıfının açık devrimci araçlarla tümezilen ve sömürülenlerin öncülüğünü alması; öğrencilerin de halk ha-reketindeki aktif yerini alması için silahlanması zorunludur. Devrimiyalnızca silahlanmış işçiler, yoksul köylüler ve silahlanmış gençlik ba-şarıya götürebilir. Ekonomistler ve tüm reformistler ise tersini yapıyor:kitle mücadelesini dar kalıplara hapsetmek. Oysaki kitle kendi dar ka-lıplarını aşmak istiyor. Gelişmelerin asıl yönü budur. Bugüne kadargeliştirilen mücadele ve örgütlenme yöntemleriyle yetinen emekçiler,kapitalizmin ve faşizmin artan saldırıları karşısında, bunun yetmedi-ğini gördüler, Yeni mücadele ve örgütlenme yöntemlerine başvurma-dan eldeki kazanımlarını bile koruyamayacaklarını, artık daha fazla

Toplu Yazılar

345

Page 347: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

emekçi görmeye başlıyor. Bu, müthiş bir gelişmenin habercisidir. Ge-linen noktada ya yeni mücadele ve örgütlenme araçlarıyla ileriye gi-dilecektir; ya da, kapitalizmin ve faşizmin saldırılarıgöğüslenemeyecektir. Kitleler kendiliğinden de olsa bunu kavramışdurumdalar. Bu da reformizmin başka bir noktadan aşılmasıdır. Re-formizmin bütün yol ve yöntemleri pratikte iflas etmiştir. Emekçi kit-lelerin daha ileri gitmek için yeni mücadele yöntemlerini veörgütlenme biçimlerini geliştirme yönelimleri Geçici Devrim Hükü-meti'ni somut bir hedef olarak ortaya koymanın başka bir kanıtıdır.Çünkü ileriye gitmenin tek yolu iktidarı hedeflemektir. Zora dayalıdevrim yoluyla iktidarı ele geçirmeyi hedeflemeyen, sosyalizmi he-deflemeyen hiç bir hareket ileri gidemez. GDH her yönden ivedi birhedef durumuna gelmiştir.

Geçici Devrim Hükümeti hangi devrimci önlemlere başvuracak-tır? Faşist devlet iktidarının bütün aygıtlarıyla parçalanması, yıkılması;bütün iktidarın Halk Temsilciler Meclisine devri; Halk Demokrasiningerçekleşmesi, halkın tüm devrimci kazanımlarının güvence altınaalınması, halklar için tam bir özgür ortam sağlanması; her kademe-deki halk temsilcilerinin seçimle gelmesi; halkın istemi halinde her angörevden alınması; bütün kamu görevlilerinin aylıklarının uzman birişçinin aylığını geçmemesi. Tüm işkencecilerin halk mahkemelerindeyargılanması, cezalandırılması; tüm karşı-devrimcilerin devrimci dik-tatörlük altında tutulması ve zararsız hale getirilmesi; devrimin otori-tesinin her alanda egemen kılınması alınması gereken ilk önlemlerdir.

Bunun yanında tekellerin ekonomik gücünü ortadan kaldırmakamacıyla, kapitalist, sanayinin, bankaların, diğer finans kurumlarının,ulaşım, haberleşme araçlarının ve tüm büyük kapitalist işletmelerinzor alımı yoluyla kamulaştırılması; işçi konseylerinin denetimine ve-rilmesi; üretimin ve dolaşımın işçilerin denetiminde olması.

Tüm bankacılık faaliyetlerinin tek bir ulusal bankada toplanması;Tüm büyük özel toprak mülkiyetinin, üzerindeki tüm araç ve gereç-lerle birlikte zor alım yoluyla kamulaştırılması; tüm toprakların ka-mulaştırılması; alım-satımının yasaklanması; tüm kapitalist tarımişletmelerin zor alımı yoluyla kamulaştırılması; tarım işçilerinin kon-seylerinin ve yoksul köylü komitelerinin yönetimine devredilmesi; ta-rımda kolektif üretime geçişin sağlanması vb. vb.

Emperyalist devletlere ve tekellere ait tüm işletmelerin zor alımıyoluyla kamulaştırılması; NATO vb. tüm emperyalist örgütlerden çı-kılması; emperyalist üs ve tesislerin sökülüp atılması; tüm ekonomikve askeri anlaşmaların, kültürel, teknik anlaşmaların yırtılması; em-peryalist devletlere ve kuruluşlara olan borçların ödenmemesi...

C. Dağlı

346

Page 348: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Kürt ulusunun bağımsız devlet kurma hakkı, devredilemez birhak olarak, doğrudan ve eksiksiz olarak yine Kürt ulusu tarafındankullanılacaktır; Kürt ulusunun ayrılma, yani bağımsız devlet kurmahakkına hiçbir ön koşul getirilemez. Türkiye proletaryası, Kürt ulusu-nun bağımsız devlet kurma hakkını açıkça tanıdığını şimdiden ilaneder; Kürt ulusunun özgürce ayrılma hakkı, kendisiyle ilgili her türpolitik tasarruf hakkı yalnızca kendisine aittir. .

Tüm ulusal toplulukların ulusal ve demokratik haklarının güvencealtına alınması; ulusal baskının her biçiminin kesin olarak ortadan kal-dırılması.

Gerici güçlerin olası başkaldırılarını ezmek, emperyalist devlet-lerin işgal ve askeri saldırılarını boşa çıkarmak için tüm halkın silah-landırılması ve harekete geçirilmesi GDH'nin hemen alacağı acilönlemlerdir:

Bu devrim hareket halinde bir devrimdir; süreklidir, sosyalizmihedeflemiştir.

Devrimci Emek

15 Ocak 1996

Sayı: 39

Toplu Yazılar

347

Page 349: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

DEVRİM MÜCADELESİNE AYAKUYDURAMAYAN SAĞA KAYAR

Devrim dönemlerinde her şey, bu dönemin yasaları tarafından bi-çimlenir. Burada devrim yasaları gelişme yasalarıdır. Gelişme-dö-nüşme tarihin yasalarıdır; önlerine çıkan her engeli aşar geçerler.Gelişme yasaları boşluk tanımazlar; boşluk başka biçimde dolduru-lur, tarih yoluna devam eder. Devrime ya da dönüşüm yasalarına ayakuydurmak demek, bunun gereğini yerine getirmek, varılması gerekenyere kadar götürmek demektir. Devrimin gereğini yerine getirmekdemek, zamanı dolmuş eski kapitalist düzeni yıkmak, ücretli emeğinsömürü sistemini ortadan kaldırmak demektir. Bu devrimi sonunakadar götürmek, proletarya diktatörlüğüne ve sosyalizme ulaşmak an-lamına gelir. Bu devrimi başaracak ve sonuna kadar götürecek olantek tutarlı ve gerçek devrimci sınıf yalnızca proletaryadır. Proletaryaise amacına ancak devrim yoluyla varacaktır. Eğer tarihi, ekonomik,toplumsal ve politik koşulların tümü toplumsal bir devrimin gerçek-leşmesini zorunlu hale getirmişse, devrimci bir sınıf olarak proletar-yanın görevi pratik yolla bu devrimi gerçekleştirmektir.

Toplum bir politik devrim noktasına gelmişse, bu; insanların yenive daha üst bir toplum biçimine geçiş istemini ve zorunluluğunu gös-teriyor. Toplum devrim yoluyla bir üst toplum biçimine geçmezse top-yekün bir çöküş ve tam bir yıkım kaçınılmaz olur. Toplum yasaları dadoğa yasaları gibidir; eğer doğa olaylarının “doğasını” kavrarsak, onu

C. Dağlı

348

Page 350: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

insanların yararına kullanabiliriz. Bir zamanlar, taştıkları zaman in-sanlara zarar veren azgın akarsuların, baraj yoluyla insanlara son de-rece yararlı enerjiye dönüştürülmesi gibi. Toplumda da benzer yasalarişler; yeni topluma gebe olan eski topluma son vermezsen, her şeyçürür, üretici güçler yıkıcı güçler olmaya başlar. (Kapitalist bunalımdönemlerinde öyledir; üretici güçler, yıkıcı güçler durumuna gelirler.)Ama yeni bir topluma geçildiği zaman tam bir gelişme yolu açılmışolur. Ya devrim yoluyla yeni bir topluma ulaşılır ve o zaman insanlıktam bir gelişme yoluna girer; ya da kapitalist toplum, insanlığı gerçekbir felakete sürükler; insanlık ulaştığı gelişme düzeyini bile yitirebilir.Proletaryanın devrim yoluyla kapitalist topluma koyacağı son nokta,insanlığın tüm sınıflı toplum tarihine koyacağı son bir nokta olacak-tır; bir döneme son verecek olan bu tarihi eylem, aynı zamanda yenive büyük bir tarihi dönemin de başlangıcı olacaktır.

Türkiye ve Kürdistan'da tarihi koşullar, milyonlarca insanın top-lumsal ve politik yaşamı toplumu oluşturan iki temel sınıf olan prole-tarya ve burjuvazi arasındaki, toplumun temel çelişkisi olanemek-sermaye çelişkisi; sınıflar arası çatışmanın keskinleşmesi ve içsavaş biçimini alması, bütün bu olaylar ve olgular bir devrim döne-minde olduğumuzu gösteriyor. İnsanların yaşamını belirleyen, içindeyaşanılan koşullardır, bu koşulları yeniden ve insanca düzenlemekdevrim dönemlerinden başka hiç bir zaman mümkün değildir. Yeni veüst bir topluma geçmek kendiliğinden olmayacağına göre, devrim dö-neminde, devrim yoluyla eski koşullara son vermek gerekiyor. Çünküdevrim dönemlerinde, nesnel koşullar ve öznel koşullar birleşir; dev-rimci teori maddi güce dönüşür. Devrimci durum demek, kapitalistle-rin devlet egemenlik sisteminde büyük bir bunalım demektir; birbüyük bunalım döneminde, kapitalist iktidarı deviremeyen proletarya,bunu barışçı ve devrimci olmayan dönemlerde hiç yapamaz. Bu ne-denle devrimci durumdan yararlanıp, emekçi kitleleri, kapitalizmi de-virmek amacıyla “ayaklandırmak” için ısrarlı davranıyoruz.Milyonlarca emekçi, içinde bulundukları yaşam koşullarıyla çatışmaiçinde bulunuyor; mücadele süreklilik gösteriyor; her taraftan kavgasesleri geliyor. Kapitalizm tarihinin en büyük ve keskin bunalımınıniçinde bulunuyor. Kapitalist egemenliği devirmek için bütün koşullarbir arada toplanmış durumdadır. Bu durumda devrim yoluyla bu dü-zene son vermek gerçekten mümkündür. Bütün mesele büyük dev-rimci yasalara uygun davranabilmektir.

Devrimci durum ve iç savaş milyonların yaşamını günlük olaraketkilediği halde, bizim sosyal-reformistlerimiz ve oportünistlerimiz bukadar açık olan gelişmeyi inkar etmek için uzun süredir boş bir çaba

Toplu Yazılar

349

Page 351: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

içine girdiler. Toplumsal gerçekliğin sağından dolanıyorlar, solundandolanıyorlar ama bir türlü etrafında dolaştıkları gerçeği itiraf edemi-yorlar. Ne var ki, ne kadar gizleseler, doğrudan sözünü etmeseler de,aslında onların “aklında” olan şey bizim ısrarlı olarak sözünü ettiği-miz devrimci durum ve iç savaş gerçeğidir. Bazen “mezhepleşen” gö-rüşlerini bir kenara bırakıp, gelişmenin diliyle konuştukları zaman,işte ancak o zaman gerçeği söylüyorlar. Son zamanlarda çatışmalaryoğunlaşınca reformist ve oportünist sözcüler de politik koşulları an-latmak için, Leninistlerle aynı ifadeleri kullanmaya başladılar. Bu söz-cülere göre, Türkiye ve Kürdistan'da yaşanan bir “yönetimbunalımıdır”, kapitalist toplumun yıkımının belirtileridir. Yine on-lara göre, son dönemlerde olanlar, bir ay, bir yıla bedeldir. Kendi dil-leriyle değil, gelişmenin diliyle konuştular mı ne de güzel söylüyorlar.Doğruları ne kadar dile getirseler de, Leninistler kadar net, açık vekesin davranamazlar. Öyle de olsa, devrim yasaları kendini herkesekabul ettirir.

Burada tüm devrimcileri uyarmamız gereken bir tehlike var. Re-formist ve oportünistlerin son dönemlerde yaşanan olaylar karşısında“radikal” söylemlerde bulunmaları kitleleri devrime hazırlamak içindeğildir. Devrimci hareketten tecrit olmamak içindir. Son dönemlerdesol söylemde bulunmalarının nedeni, emekçi kitleleri devrimden vaz-geçirmek içindir. Durumu anlamak için, güdülen amaca ve pratiklerebakmak gerekir. Amaçları devrimi gerçekleştirmek değil, pratikleri debuna uygun olarak sosyal-pasifizm ve teslimiyettir. Uzun süredir, Tür-kiye ve Kürdistan'da “evrimci-barışçı” ortamdan söz edenler, birdenbire “yönetememe krizinden” ve “bir yılı bir aya sığan günler”olarak görüyorlarsa, belli ki, devrimci eylem yoluna giren kitleleri,başka türlü durdurma olanağı olmadığı için bu yola başvuruyorlar.Diğer dönemlerde bir kenara fırlatılıp atılmış, bir takım “küçük adam-lar”, devrimci dönemlerde ve ayaklanma yıllarında ortaya çıkan dev-rimi nasıl batıracaklarının hesabını yaparlar. Eğer şansları iyi giderse,devrim sayesinde en etkili yerlere kadar ulaşırlar. Bu “küçük adam-lar”ın hiç bir zaman değişmeyen görevleri, devrimi rotasından çı-kartmaktır. Her devrimci işçi, yoksul köylü ve emekçi böylesiinsanlara çok dikkat etmelidir. Elimizde bir gösterge yöntemi var:Amaca ve pratiğe bakmak!

Sınıflar çatışma içindedir, milyonlarca insan eylem içindedir, mü-cadele bütün sınıfları kendi iradesi dışında kesin bir çatışmaya doğruitiyor. Bir yıl, bir haftaya ve bazen bir güne sığıyor. Olaylar çok yoğun,gelişmeler çok hızlı. Yoğun-devrimci bir dönem yaşanıyor. Olaylarınyoğun, hızlı ve devrimci olmasından dolayı döneme ayak uydurama-

C. Dağlı

350

Page 352: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yan sağa kayıyor. Yakın zaman kadar, kapitalizmin teşhir edilmesi vemücadele üzerine olumlu sözler söyleyen kimi yazar ve çevrelerinsöylediği aynı şeyler artık “kabak tadı” veriyor. Emekçilerin gözündeyakın zamana kadar “sol” ve “devrimci” görünen bu çevreler, artıksağa kaymış durumda. Devrime, pratik olarak ayak uyduramayan,devrimin sağına kayar. Devrimin diyalektiği böyle işliyor. Bu anlamdadevrim mücadelesinin kesin saflaştırıcı özelliği vardır. Diğer dönem-lerde, gerçek devrimci ile devrimci geveze birbirine karışır. Devrimcimücadele dönemi gelip çattığında bütün bulanık sular durulur; durusuyun dibi açık seçik görülür. Mücadele gevezelik edenleri bir kenarafırlatıp atar. Gerçek devrimciler çok açık olarak belli olur. İçinde ya-şadığımız dönemin böylesi bir özelliği var. Bugüne kadar devrimciliğisöylemlerden öteye geçmeyen her kişi ve örgüt, pratik olarak devrimeayak uyduramadığı için sağa kaymıştır. Devrimci duruma ayak uydu-ran, gereğini yerine getiren devrimci hareketler de zaman zaman butehlikeyle karşı karşıya gelirler. “Kutsanmış” devrimcilik yoktur. Dev-rimci hareket, somut gelişmeleri, yani milyonlarca insanın toplumsalve politik hareketini yakından izlemeli ve taktiklerini buna göre dü-zenlemelidir. Sınırlar, toplum ve milyonlar sürekli çatışma ve hareketiçindeyken, devrimci örgütler de aynı biçimde hareket halinde olma-lıdır. Devrimci teori hareket halindeki teoridir, hareketin teorisidir.

Devrimci durumdan en iyi biçimde yararlanarak; kitleleri ayak-landırmak, iktidarı ele geçirmek için komünist öncünün, çaplı, giriş-ken ve pratik davranması gerekiyor. Gelişme, büyüme ve güçlenmepolitikası olmayan her toplum, hareket ve örgüt zamanla yıkılıp gider.Devrim dönemlerinde gelişme, güçlenme ve büyüme politikası ola-ğanüstü özellik kazanır. Bunu anlamayan “dar kafalılar” eski alışkan-lıklarını tekrarlarlar ve bu yüzden mücadelenin gerisinde kalırlar.Komünist hareketin saflarında böyleleri halen var. Ne teoriyi kavramışne de pratiği; olayların kendi seyri içinde sürüklenip gidiyor. Böylesi“Oblomov”lar öncünün gelişimi önündeki asıl engellerdir. Eğer dışa-rıda kıyamet kopuyorsa kitleler hükümet güçleriyle çatışma içindeyse,her taraftan kavga sesleri geliyorsa; bu durumda bile hiç bir şey yap-madan duruyorsa, gidip evinde oturuyorsa, kendisine görev verildikçeiş yapıyorsa, o kimse kesinlikle bir komünist partili olamaz. Böylesi,içinde yaşadığı dönemi hiç kavramamıştır. Komünist hareket böylesiçapsız, hantal, darkafalı insanları kendi safından uzaklaştırmalıdır;ancak o zaman arınma olur, gelişme olur.

Örgütlenme ve mücadele yeteneği sonradan kazanıldığı halde,bunun için hiç bir çaba göstermeyen bu anlayışta insanların yanında,bir de yaşamı büyük laflar etmekle geçen insanlar var. Bunlar bir araya

Toplu Yazılar

351

Page 353: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gelindiğinde lafla her şeyi hallederler, ancak söylenenleri yaşama ge-çirmeye gelince, küçülür ve hemen bir esnaf kurnazlığıyla davranıp,“hesap-kitap” yapmaya başlarlar. Eğer girişecekleri eylem, kendileriiçin tehlike yaratıyorsa, kurnazlık yapıp, eylemin olmaması için elle-rinden geleni yaparlar. Böyleleri, ister ki, tüm kahramanlıkları başka-ları yapsın, kendileri de, başkalarının kahramanlıklarını oturupseyretsinler. Eğer istenilen gelişme olmuyorsa böylelerinin büyük payıvardır. Söylediği her şey teoride kalan, silik bir yaşamları olan “biryere geldiğinde, kimsenin farkında olmadığı; ayrıldığı zaman da, yok-luğunu hiç hissettirmeyen” bu silik tipleri, Gonçarov “Oblomov” adlıeserinde yaptığı bir tipleme ile çok başarılı olarak sergiliyor: “Doğ-rusu şu ki, Taratiyev'in gücü laflarında kalıyordu. Konuşurken, özel-likle başkalarının işlerini kolayca hallederdi; fakat elini kolunukımıldatmaya, harekete geçmeye yani teorisini uygulama, işi ele alıpyürütmeye gelince Tarantiyev başka bir adam oluveriyordu. İşi karşı-sında küçülüyor, ansızın bir ağırlık, bir halsizlik duyuyor, ya başka birişe girişiyor, onu da bir türlü ele alamıyor ya da başaramıyor, başar-maya kalksa büsbütün berbat ediyordu; bir çocuk oluveriyordu...”

Tarantiyev gibi insanlar bizde de halen varlığını sürdürüyor. Nevar ki, mücadele onları daha fazla sırtında taşımayacaktır. Devrimeayak uydurmayan devrimciliği lafazanlık düzeyinde ele alanlar mü-cadelenin gerisinde kalırlar.

Milyonlarca emekçi kapitalist yaşam koşullarında çatışma için-dedir, bu demektir ki, milyonlarca kitle düzene karşıdır. Bunun ya-nında on yıllardır verilen mücadele sonucu oluşan büyük bir devrimcipotansiyel var. Bunu çeşitli eylemlerde, protesto gösterilerinde, sokakçatışmalarında, barikat savaşlarında, kültür toplantılarında, ileri sinemaşölenlerinde, yani toplumsal yaşamın bütün alanlarında görüyoruz, an-lıyoruz, biliyoruz. Özellikle son dönemlerde, devrimci kitle potansi-yelinde büyük bir patlama oldu. Kalanlarda ise, derin bir bunalımınizleri var, onlar da devrimci bir çıkıştan etkilenmeye hazır konumda-lar. Her şey hiç bu kadar ayaklanma ve devrim için uygun değildi.Eğer bu durumu değerlendiremezsek, bunun tek sorumlusu yine bizolacağız. Dışımızdaki büyük devrimci potansiyeli değerlendiremiyo-ruz. Bütün bunları görüp yüksek sesle haykırıyoruz: Yürekli davran,ileri atıl, ayaklanmayı ve devrimi örgütle! TKEP/Leninist, devrimciteorisi, devrimci taktikleri, Leninist parti örgütlenmesi ve devrimcitavırlarıyla, devrimci kitle potansiyelini en iyi biçimde değerlendire-cek olan bir komünist partisidir. Bütün mesele, yüksek sesle haykır-dığımız görevi yerine getirmektir. Büyük bir kitle gücünü hareketegeçirebiliriz, bu olanaklıdır, bu bize bağlıdır. Bütün maddi ve toplum-

C. Dağlı

352

Page 354: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sal koşulların bir devrim için bu kadar uygun olduğu bir dönemde, yapratik olarak yüreklice davranıp, mücadeleyi alıp, götürürüz; ya da,boşluk tanımayan devrim mücadelesi bizleri aşar geçer. Koşullar, kit-leler devrimi pratik olarak örgütlememizi istiyor, tutsak yoldaşlarımızbunu söylüyor, tarih bunu söylüyor: Devrim ve zafer, yüreklilik vepratik demektir. Politik sürecin ve mücadelenin orta yerinde devrimmücadelesi yer alıyor. Burjuvazi, gündemi değiştirmek ve etkilemekiçin suni olaylar yaratıyor. Yine de devrimin yükselişini önleyemiyor.Kesin bir devrimci öngörü ve devrimci önsezi ile söyleyebiliriz ki, po-litik süreç yalnızca devrimci yönde işleyecektir, esas olan devrimdir.Devrimci öz gelişiyor, büyüyor, güçleniyor; bu devrimci öz, kapitalisttoplum biçimini parçalayacaktır. Yeter ki, bütün devrim ve yıkım güç-lerini kapitalizmin ve faşizmin üstüne yöneltelim.

Milyonlarca kitlenin artan istemlerinin, yıllardır süren ve yoğun-laşan sert çatışmanın, devrimci mücadelenin, cezaevi direnişlerinin,toplumun huzursuzluğunun, fiziki ve toplumsal yıkımın arkasında, ka-pitalist toplumun aşılma istemi, politik devlet aygıtlarını parçalama is-temi yatmaktadır. On milyonlarca emekçi halk kitlelerinin istemlerive özlemleri kurulu kapitalist düzenle çelişki ve çatışma halindedir.Halk kitlelerinin istemlerinin, özlemlerinin yerine gelmesi ve yaşambiçiminin köklü olarak değişmesi için kapitalizmin ve faşist devletinyıkılması gerekiyor ve yıkılacaktır. Bütün koşulları doğmuş olan dev-rimin zafere ulaşması gerekiyor ve ulaşacaktır.

Devrimci Emek

1 Şubat 1996

Sayı:40

Toplu Yazılar

353

Page 355: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

DEVRİM KOLEKTİF DEHADIR

Toplumda her gün tekrarlanan, olup biten olaylara yüzeysel bak-mak yaygındır, neredeyse bir düşünce sistemi özelliği kazanmıştır.Özel mülkiyet ilişkilerine dayalı düşünce biçimi her zaman kendimaddi temelleriyle sınırlı kalmıştır. Her egemen sınıfa göre, kurulutoplumsal düzen, bulunmuş en son toplumsal sistemdir, mükemmelolduğu içinde sonsuzdur. Aynı zamanda kurulu toplumsal düzenler,çok güçlü ordularla korunma altına alınmıştır. Egemen sınıfların gör-kemli ve göz kamaştırıcı yaşamını görenler, düşünce biçimi görünen-den öteye varmayanlar, egemenlerle aynı kanıyı paylaşırlar: KuruluDüzenin Sonsuz Oluşu. Ama toplumlar birbirini izledi. Hiçbir top-lumsal düzen ve hiçbir devlet düzeni “sonsuz” olamadı. Her kurulanyeni toplum biçimi, eskinin diyalektik yadsınması ve tarihsel eleştirisianlamına geldi. Bütün bir tarih bilgisine sahip olan insanların bu büyükevrim üzerine net düşünceleri olması gerekir. Ama kapitalist özel mül-kiyet ilişkilerini esas alan, ona hizmet eden bir kimsenin “ilerleme vedönüşümünün” tarihin, evrimin yasası olduğunu kabul etmesi bek-lenemez. Bizim özel mülkiyetçiye göre tarihin son durağı kapitalizm-dir; ona göre tarih burada son bulur(!). Tutuculuk; yani gericilik,burjuvazinin bütün dünya görüşüne egemendir. Bunun için ileriyedoğru yapılan her gerçek hareket burjuvazinin gözüne korkunç görü-nür. Burjuvazi bu noktada şairin dediği gibi: “serpilip gelişen hayatadüşman”dır. Burjuva ideolojisinin etkisi altında kalan toplum da olay-lara yüzeysel bakar; burjuva toplumun temellerine inen, toplumu ha-

C. Dağlı

354

Page 356: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

vaya uçuracak olan devrimci gelişmeyi çoğu kez anlayamaz.Düşüncede yüzeysellik sosyalist hareket içinde de yaygındır. Ne

var ki, olaylara çok yüzeysel bakan sosyalistler, her nedense diyalek-tiğe en çok başvuranlardır. Çünkü diyalektik sadece soyut bir yöntemolarak ele alınıyor. Diyalektik hareketin yasalarını ele alan bir bilim-sel yöntem değil de sadece bir sözcük olarak ezberleniyor. Hareketinbilimini kendi hareketi içinde ele almak gerekiyor. Olayları ve geliş-meleri kendi somutunda ve hareketin kendisini izleyerek doğru olarakkavrayabiliriz. Olaylara yol açan gelişmeleri iç zincirlerini, iç dina-mizmi, dış dinamizmle karşılıklı etkileşimle birlikte bütünlüklü olarakele alınmalıdır. Bu ifade biçimi de soyut gelebilir. Olaylarla göstere-lim. Milyonlarca emekçi yaşamından memnun değil, toplumsal hu-zursuzluk var, daha da artıyor; çeşitli biçimlerde farklı eylem yollarıylaistemlerini ve özlemlerini dile getiriyor; bu yönde sayısız olay yaşa-nıyor. Bu gelişmeye yüzeysel bakıldığında, kitlelerin sabun köpüğügibi sönen her zamanki eylemlerinden birine daha başvurulduğu söy-lenebilir. Yapılan bir eylem sabun köpüğü gibi sönse de, bu eylemlersık sık yapılıyorsa, bu olay yıllarca tekrarlanıp duruyorsa, bu demek-tir ki, tüm bu olaylara yol açan köklü bir neden var. Öyle bir madditemel var ki, her seferinde üzerinde sayısız olay ve çatışma meydanageliyor. Tüm bu gelişmelere yol açan kapitalist üretim biçimi ve üre-tim ilişkileridir. Bu demektir ki, mevcut üretim biçimi, gelişmeninönünde engeldir; üretici sınıflar ancak, bu engeli, bu eski toplum bi-çimini devirirlerse özlemlerini gerçekleştirebilirler. Sayısız olayın veçatışmanın arkasında yatan gerçek; toplumun gelişiminin önündeengel olan, burjuva kurumlarını aşma eğilimi ve istemi bulunuyor. Hiçkimse kalkıp da, çatışma ve olayların bu noktada kalacağını söyleye-mez. Gelişme devam eder, gelişmenin kaçınılmaz yönü ve sonu kor-kunç bir hesaplaşma ve büyük bir alt üst oluştur.

Eğer eski toplumun bağrında, onun yerini alacak olan yeni top-lumun maddi ön koşulları oluşmuşsa, toplum evriminin politik bir dev-rimle sonuçlanması kaçınılmazdır. İşte bu çoğu kez yüzeysel olarak elealınan olaylar ve sayısız çatışmalar, bizi her gün önlenemez biçimdebu noktaya doğru getiriyor.

Üzerinde yaşadığımız topraklarda, Türkiye ve Kürdistan toprak-larında, her gün artık sayamadığımız, sayısız olay oluyor. Toplumsaltemeldeki bu sayısız olay, sayısız çatışma demektir. Yalnızca dingin biryaşamı olanlar, olup biten sayısız olay ve çatışmanın nasıl korkunç birhesaplaşma ve sonuçla biteceğini anlayamaz. Olup bitenlere yüzey-sel ve dingin bir yaşam penceresinden bakanlar, o içinde yaşadıklarıdinginliği bozacak, o korkunç fırtınayı göremezler. Emekçi kitleler

Toplu Yazılar

355

Page 357: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yıllardır kendiliğinden eylemlere başvuruyorlar; her gün sayısız bi-çimde böylesine kendiliğinden olaylarla dolup taşıyor. Bugüne kadarolduğu gibi, devrimci durum koşullarında, kendiliğinden olayların sü-rekli olması durumunda nasıl korkunç bir alt-üste yol açacağını pek ço-ğumuz anlamış değiliz. Oysaki “Kendiliğinden olup bitiyor gibigörünen olaylar sayısız ve korkunç hesaplaşmalarla sonuçlanır.”O korkunç hesaplaşma bizde çoktan başladı. Halen tutucu biçimde bugerçeğe direnenler var. Kendiliğinden olup biten olayların kendisi, top-lumdaki son derece sert ve keskin çelişkilerin ve antagonist güçlerinçatışmasını yansıtıyor. Bu kadar keskin ve uzlaşmaz (antagonist) çe-lişkinin ve uzlaşmaz (karşıt) güçlerin korkunç çatışmasının aynı bi-çimde korkunç bir sonla bitmesinde şaşılacak ne var?

Eski toplumun gerici güçleriyle, doğacak yeni toplumun devrimcigüçleri; devrimle, kaşı-devrim her gün sayısız olay ve yollarla karşıkarşıya gelir. Her olayı ve her çatışmayı diğer olay ve çatışmalardan ba-ğımsız olarak ele aldık mı, hiç bir sonuca varamayız. Bütün toplumsalve politik olaylar birbiriyle ilişki ve karşılıklı etkileşim içindedir. Bütüntoplumsal çatışmalar, bütün halindeki zincirin iç halkalarıdır; bütünhalklar iç içedir. Ama bize görünüm olarak her olay, diğerlerinden ba-ğımsız gibi görünür. Her toplumsal çatışmanın kendine özgü nedenivarmış gibi görünür. Oysa toplumsal olayların ve çatışmaların kedine“özgü” nedeni yoktur, neden ortaktır. Bu ortak neden, bu ortak madditemel, sadece kendini sayısız çeşitteki sayısız olayla gösterir. Buradayüzeysel düşünen; yalnızca bu sayısız çeşitteki olayın kendisi ile veözgül gibi gözüken nedeni ile ilgilenir. Diyalektik materyalist ise, sa-yısız çeşitteki bu sayısız olayın ana nedeni üzerinde durur, sayısız çe-şitteki çatışma ve olayın yönünü ve niteliğini değiştirmek için, tümünüetkileyen ve biçimlendiren ana nedeni, bu ortak maddi temeli değiş-tirmek için savaşır; bu yüzden devrimcidir. Binlerce ve binlerce olaya,sayısız çeşitte çatışmaya yol açan bu eski toplumsal düzen devrim yo-luyla yıkılmadığı sürece, her geçen gün artan biçimlerde olaylar devameder. Toplumun bir kesimi, toplumun diğer kesimiyle sürekli ve sayı-sız biçimdeki olaylarla, sayısız çatışmalarla karşı karşıya gelecektir.Bu karşılaşma tarihin en sert ve köklü karşılaşmasıdır. Basitten kar-maşığa doğru gelişmeye uygun olarak, her yeni gün, düne göre dahaçok karmaşık çok daha sert ve yaygın ve yoğun olaylara sahne ola-caktır.

Artık her türden gelişmenin önünde ayak bağı olan eski kapitalisttoplum ile; bu eski toplumun yerini alacak olan yeni ve daha üst top-lumun devrimci güçlerinin karşı karşıya gelmesi, birbirinin üstünedoğru yürümesi, günlük yaşam ve kavgada sayısız örneklerle kendini

C. Dağlı

356

Page 358: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gösterir. Mahkemelerde komünist tutsakların, mahkeme heyetiylekarşı karşıya gelmesi; işçilerin grev, direniş, yemek boykotu, iş yeri iş-gali, sokak gösterisi ve daha sayısız biçim ve çeşitteki olaylarla bur-juva sınıfla karşı karşıya gelmesi; yoksul insanların her gün çeşitlibiçimlerle, devletle karşı karşıya gelmesi, insanların katledilmesi, ka-çırılması, işkence görmesi, kısacası yaşamın bütün alanlarındaki sa-yısız olay ve çatışmanın temelinde hep aynı şey yatıyor: iki ayrı sınıfın,iki ayrı dünyanın tarihi hesaplaşması. Ama her olay, görünürde sankiortak bir temele ve nedene bağlı değilmiş gibi görünür. Bizim yüzey-sel sosyalistlerimiz de görüntüye bakarlar. Aynı biçimde emekçi sı-nıfları ortak kavgaya iten, onları bir araya getiren aslında yiğitörgütçüler değildir. Marx'ın belirttiği gibi, yüzlerce yiğit örgütçü biraraya gelse, baskı ve zulüm koşullarının yaptığını yapamaz. Emekçi sı-nıfı birleşmeye iten kesinlikle kapitalizmin baskı, sömürü ve zulümkoşullarıdır. İnsanların yaşamlarını biçimlendiren maddi yaşam ko-şulları yeniden ve insani olarak düzenlenmediği sürece, bu maddi te-meller üzerinde sayısız olay ve çatışma oluşur. Bu maddi koşullarda“sayısız ve korkunç hesaplaşma” kaçınılmaz olacaktır.

Yaşadığımız Türkiye ve Kürdistan topraklarındaki mücadele, çoksayıdaki çelişki ve gelişmenin birleşmesini ifade ediyor. Kapitalizminegemenliği ile birlikte, bu egemenliğe bağlı, sermaye egemenliğininkaçınılmaz sonucu olarak uzun zamandır üst üste biriken, iç içe geçenbütün toplumsal, sınıfsal, ulusal çelişki ve sorunlar en sonunda bir-leşti. Bugün çözüm, hem de köklü çözüm bekleyen sorunlar, uzu za-mandır birikip gelmiş olan sorunlardır. Öylesine köklü sorunlar ki,çözümü için şimdiye kadar atılan ılımlı ve reformcu adımlarla çö-zümlenememiştir. Oysa söz konusu sorunların çözümü için bu günekadar sayısız eylem yapıldı, mücadele verildi. Ama her sorunun çö-zümü, bütünden ve maddi temellerinden bağımsız olarak ele alındığıiçin, sırf bu yüzden çözülemedi. Ancak insanlar yıllarca verilen sayı-sız mücadele biçimi sonucu, yeni yeni sorunların maddi temelini dev-rimci yoldan değiştirmek gerektiği biçiminde bir bilince ulaştı. Bütünmesele her gün sayısız olarak olup biten çatışmanın bilincine var-maktır. İnsanlar bu çatışmanın bilincine, ancak ideolojiler aracılığıylavarırlar. Bugüne kadar çok sayıda yazar, araştırmacı, teorisyen top-lumdaki sınıfsal çatışmanın seyrini ortaya koymak için kafa patlattı.Ancak doğru bir ideolojik yaklaşım olmadığı için hep eksik ya da yan-lış sonuçlara ulaşılmıştır. Sınıflar çatışmasının bilincine varmak için(doğru biçimde) marksist-leninist ideolojiye dayanmak gerekiyordu.Pek çok yazar, araştırmacı, teorisyen bunu kavrayamadığı için, top-lumdaki sayısız çatışmanın nedenlerini de hiç bir zaman kavrayama-

Toplu Yazılar

357

Page 359: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

dılar. Bilimsel sosyalizmin devrimci özü olan devrimci diyalektiğikavrayamayanlar, o'nu temel alamayanlar, toplumda her gün kendili-ğinden olup bitiyor gibi görünen sayısız çatışma ve hesaplaşmanıngerçek anlamını ve sonuçlarını anlayamazlar.

Söylediklerimiz ışığında her gün gözlerimizin önünde olup bitenolayların anlamını öz biçimde ortaya koyalım. Burjuvazinin ve kon-formistlerin uykularını ve huzurunu bozan Kürdistan'daki gelişmeleriele alalım. Nedir Kürdistan'daki iç savaşın anlamı. Kürdistan'da bu-güne kadar sürekli baskı ve zulüm vardı. Mücadele ise belli düşüş vedurgunluk dönemlerine rağmen hep vardı. İç savaş bu durumda ne an-lama gelir. Kürdistan'da sürmekte olan iç savaş gerçekte korkunç birayaklanma anlamına gelir. 30.000 insan kendiliğinden ölmedi, bunayol açan müthiş bir çatışma ve köklü bir ayaklanmadır. Buradaki içsavaşın köklü bir ayaklanma anlamına geldiği hiçbir zaman, bizimsosyal-reformistlerimiz tarafından anlaşılmadı. Kürdistan'da, faşist TCile Kürt Halk Hareketi arasında sayısız çatışma oluyor. Sayısız çatış-manın sonucu korkunç bir hesaplaşmadır. Bugünden her gün sayısızolay, sayısız çatışma ve korkunç bir hesaplaşma yaşanıyor. Milyon-larca insan bu korkunç hesaplaşmanın içindedir, milyonlarca insanyeni bir yaşam biçimi için dövüşüyor, milyonlarca insan korkunç birşiddetin içinden geçiyor; Milyonlarca insanın başvurduğu şiddet sa-yesinde “Şiddetin sabahı yakındır.” Milyonlarca insanın örgütleme-diği bu korkunç çatışma ve şiddet, küçük burjuvalarımızın keyfinikaçırsa da kaçınılmazdır ve sürecektir. Toplum şiddeti örgütleyerek,şiddet sayesinde köleliğini yenecek ve özgür olacaktır. F. Fanon'un be-lirttiği gibi “Yalnızca şiddet, halkın şiddeti, halk liderlerinin ör-gütlediği ve öğrettiği şiddet kitlelerin toplumsal gerçeklerikavramasını olanaklı kılar ve onlara anahtarı verir.” Afrika vebütün kıta halklarının silaha sarılarak kavradığı gerçeği Kürt Halkı dakavramıştır. Hiç kimse, Kürt halkını bu yoldan çeviremez. Düşünün,insanlar bu gerçeğin bilincine varana kadar ne kadar uzun bir yoldangeçtiler, bu güne kadar ne kadar sayısız çatışmalara katıldılar, nice iha-netler gördüler. Kürt halkına başarının ve zaferin anahtarını veren dev-rimci şiddettir, halkın şiddetidir.

Sadece Kürt halkı değil, bütün halklar yaşam koşullarına veyaşam biçimine karşı bir ayaklanma ve devrimci başkaldırı içindedir.Her gün olup biten sayısız olay bunu gösteriyor. Eğer, bırakın bir dev-rimci sokak gösterisini, sıradan bir günlük olay bile insanları ayağakaldırıyorsa, üstelik bu sürekli oluyorsa, besbelli ki, toplum zincirle-rinden boşanmıştır. Tekelci güçlerin, toplumun zincirlerini pekiştirmegirişimleri sonuç vermiyor. Tarih, 40'lı yıllarda Yunan halkının karşı-

C. Dağlı

358

Page 360: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sına çıkardığı şu ikilemi Türkiye ve Kürdistan halklarının karşısına daçıkardı: “Zincir mi silah mı?” Emekçi sınıflar, eğer sürekli silahlanı-yorsa, örgütleniyorsa, çatışmaya atılıyorsa, barikatlara koşuyorsa,göğüs göğse çatışıyorsa; bu demektir ki, bu toplum çatışmanın bilin-cine varmıştır. Bu toplum değişiklik istiyor, hem de köklü değişiklik.Bu toplum bütün sınıflı toplumların temel yasası olan “zorunlulukyasasını” kavramıştır. Zorunluluk, anlamaya zorlar. Toplum uzun vesayısız mücadele ve çatışmalar sonucu kurulu özel mülkiyet toplu-muna son vermek gerektiğini anlamıştır. Olayların gelişimi en azındantoplumun bu yola girdiğini gösteriyor. Faşizmin ve kapitalizmin baş-vurduğu baskı ve zulüm karşısında, emekçi sınıfların geldiği noktaşudur: “Ya Zincir, Ya Silah”, “Ya Devrim Ya Ölüm!”

Bu günkü toplum zeminleri üzerinde oluşan sayısız olay ve sayı-sız çatışma, gelişimin karmaşık özelliğini de gösteriyor bizlere. Dev-rimin temel sorunlarının bu kadar karmaşık hale gelmesi hiç kimseningözünü korkutmasın, çünkü sorunların çözümü de kendi içinde vardır.Devrim mücadelesi sayısız olayın, gelişmenin ve çatışmanın bilin-cinde olarak davranırsa, bütün temel sınıfsal çelişkileri ve toplumsalsorunları çözebilir. Lenin kendi dönemiyle birlikte uluslararası sorun-ların çok karmaşık hale gelmesi üzerine, “Yüz tane Marx gelse bu so-runları çözemez” derken, burada emekçi sınıfların kolektif dehasınındevreye girdiğini anlatıyordu. Emekçi sınıflar, kolektif dehalarıyla enkarmaşık hale gelen sorunları bile çözebilirler. Yalnızca proletaryadevrimci bir sınıf olarak, kolektif biçimde davranarak devrimin kar-maşık sorunlarını çözebilir. Devrim, proletaryanın ve bütün emekçisınıfların ortak dehasını yansıtır. Gelişmelerin, olayların, koşullarınher gün yeniden ve yeniden gündeme getirdiği emekçi sınıfların bukolektif dehası ve girişimidir.

Devrimci Emek

1 Mart 1996

Sayı: 41

Toplu Yazılar

359

Page 361: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

KAPİTALİST ÇÖKÜŞÜN HÜKÜMETİ

Yeni bir iç savaş hükümeti daha kuruldu. Hükümetin kurulması,sermaye çevreleri tarafından ve uluslararası finans güçleri tarafındansevinçle karşılanırken; aynı olay, emekçi sınıflar tarafından derin birkaygıyla karşılandı. Farklı sınıfların çıkarlarının karşıtlığına uygunolarak sevinç ve kaygı bir arada... Karşıtların birliğinin doğasına uygunolan bir durum. Sınıf çelişkilerinin, çatışmalarının son derece keskinolduğu bir dönemi temsil eden bir hükümet, kapitalistlerin hükümeti,faşist hükümet ve iç savaş hükümeti bütün gerici güçleri zincirlerin-den boşandırıp, halkların üstüne salacaktır. Emperyalizm ve sermayegüçleri hükümetin başarısı için ellerinden gelen her şeyi yapacak,emekçi sınıflarda, bu hükümetin yıkılması için eylemden eyleme ko-şacaktır. Sınıf çelişkilerinin, çatışmalarının çok keskin olduğu bir dö-nemde kurulan hükümet, uzlaşmaz sınıf çelişkilerini ve keskin birhesaplaşmayla sonuçlanacak sınıflar savaşını en yüksek noktaya çı-karacaktır.

Yeni hükümetin bu kadar uzun süre kurulmamasının politik an-lamı neydi? Burjuvazinin o çok sahte gerekçelerini bir kenara bıraka-lım. Emperyalizmin bu kadar egemen olduğu, işbirlikçi tekelcisermayenin bu kadar egemen olduğu bir yerde, hükümet sorunu li-derlere ve partilerine bırakılmaz. Hükümetin kuruluş sürecindeki çokhareketlilik çıkarları farklı olan uluslararası ve işbirlikçi sermaye grup-larının kapışmasını gösteriyordu. Türkiye birden çok emperyalist ül-keye ve finans gücüne bağımlı olduğu için, karışanı çoktur. Her

C. Dağlı

360

Page 362: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sermaye grubu, kendi ağırlığının hissedileceği bir hükümet için mü-cadele etti. Çıkar çatışmaları ve pazarlıklar uzayıp gitti. En son RP veANAP arasında hükümeti kurmak için her konuda anlaşma sağlan-mışken, aniden hükümet çalışmalarının başka alana kayması, işte bu,sermaye güçleri arasındaki mücadele ve pazarlıkları yansıtıyordu. Buolay aslında belli yönleriyle açık yapıldı. Medya tekelleri ve birçoktekelci sermaye gurupları tavırlarını açık olarak ortaya koydular. So-nuçta emperyalist güçlerin ve işbirlikçi tekelci güçlerin onayladığı birhükümet kuruldu.

Hükümetin bir kukla olduğu, tekelci güçlerin elinde bir piyon ol-duğu, bütün görevinin tekelci sermaye ve emperyalist güçlerin ver-diği görevi yerine getirmek olduğu o kadar açık olarak ortaya çıktı ki,kendileri bile eleştiri yaparken, bu gerçeği dile getiriyorlar. Emperya-lizmin bu kadar egemen olduğu bir ülkede, tekelci sermaye güçlerininbu kadar güçlü ve egemen olduğu bir yerde, devlet-tekel bütünleşme-sinin bu kadar ileri düzeyde olduğu bir yerde, hükümet hiç bir şeydir,sermayenin gücü ise her şeydir. Anayol Hükümeti, tekelci kapitalist-lerin çıkarlarını en çıplak biçimde savunan bir hükümettir. Artık dahaöncekiler gibi gizlemeye gerek görmüyor. Emperyalizmin ve işbir-likçi tekelci kapitalistlerin sömürüsünü ve baskısını çıplak bir biçimdesavunan böyle bir hükümete karşı, emekçi sınıfların karşı koyuşu vemücadelesi de dolaysız, açık, doğrudan ve çıplak olacaktır.

Hükümetin kuruluş sürecinde Refah'ın durumu neydi? Bu parti-nin, “sistem dışı” olmadığı, kapitalist sistemin has bir politik hareketiolduğu, kapitalist sömürü biçimleri olan kar, faiz ve rant sahiplerininpartisi olduğu, hiçbir hükümetin kuruluş dönemi kadar açığa çıkma-mıştı. Refah, işbirlikçi tekelci sermaye güçlerine güvence vermeklekalmadı, bugüne dek demagojik olarak karşı olduğu “Batı”ya da gü-vence verdi. Sırf hükümeti kurmak için, bu partinin yapmadığı “alça-lış” kalmadı. Secdeye yatar gibi, sermaye güçlerinin önünde yatıp,yatıp kalktı. Bunun yanında tekelci güçlerin belirlediği “kurallara” eniyi uyan da Refah oldu. Böylece kapitalizmin kuralları bir kere dahaegemen oldu, Refah'ın kişiliğinde “tazelendi”. Demagojik olarak “İs-lami kuralları” egemen kılacağını söyleyen bir politika, kapitalizminkurallarına teslim oldu. Öylesine davranışlara girdi ki, bugüne kadar“düşman” ilan ettikleri partilerle dost; dost ilan ettikleriyle de “düş-man” oldu. Savunduklarını pervasız ve vefasızca bir kenara atması,karşı olduğu çevrelerle kol kola girmesi, kendisine aptallık derece-sinde bir saflıkla inanan kitleleri de şaşırttı, kafalarını karıştırdı, inanç-larını sarstı. Bunca hokkabazlığa rağmen, hükümet elden gitti. Şimdiise, bunca fedakarlığa rağmen, kendisine karşı yapılan vefasızlık kar-

Toplu Yazılar

361

Page 363: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

şısında oturup ağlasın mı, yoksa öfkesini mi kussun, bunun telaşıiçinde. Bu partide, sırf çıkar için yer alan belli kapitalist çevreler, çı-karları, kendilerini nereye götürüyorsa, oraya kadar gidecekler. Bir de,bön bir anlayışla “İslami kuralları” egemen kılmak için bu partide bu-lunanlar çekip gidebilirler. Refah, hükümet bile olmadan sarsıldı.

Hükümetin kuruluş süreci, kısa ama önemli sonuçlara yol açtı.Misyonları, yaptıkları ve yapacakları çıplak olarak ortaya çıkanlardanbirileri de “sosyal-demokratlar” oldu. Bunlardan CHP, zaten, emper-yalizmin ve sermayenin yüce çıkarları için kendini çoktan bitirdi. Amaonlar vatan hizmeti dedikleri, sermayeye hizmet için kalan artıklarıylada her an göreve hazır olduklarını gösterdiler. Ecevit'in partisinin, dev-letin, kapitalist rejimin “bekası” için nasıl tarihten gelen bir geleneğesahip olduğunu bir kere daha herkese gösterdi. Emperyalist güçlerin,tekelci sermaye güçlerinin kapitalist devletin politik hareketlerindenolan CHP ve DSP üstlendikleri misyon gereği etkiledikleri kitlelerikapitalist düzen içinde tuttukları için gladyatörler gibi savaşıyorlar.Onlar aslında kapitalizmin kralları için dövüşüyorlar. Bunun böyle ol-duğu hiç değilse daha geniş bir kitle tarafından biliniyor. Bu partiler,hükümetin kuruluşu sırasında ve daha önce faşist rejimin güçleri ol-duklarını kanıtladılar.

Anayol Hükümeti, emperyalistlerin ve tekelci güçlerin uzun sü-redir planladıkları ve hedefledikleri hükümettir. Sömürücü sınıflar hü-kümetle birlikte hedefledikleri her şeyi, yapmak istiyorlar. Ekonomikalanda olsun, politik alanda olsun, sömürü ve baskı en üst düzeye çı-kartılacaktır. Ama sermaye sınıfı, emekçi sınıfları, devrimci güçleriezmeden bu hedeflerine ulaşamaz. Kapitalistler ise yapılacakları çok-tan göze almış durumdalar. Emperyalist güçlerin ve işbirlikçilerininhedefleri ve planları böyledir. Tekelci güçlerin hedeflerini yerine ge-tirmek için kurulan bir hükümet, kesinlikle, ancak bir çöküş hükümetiolabilir. Çünkü, kapitalist çöküşü temsil edecektir. Ekonomik bunalı-mın, sınıf çelişkilerinin bu kadar keskin, sınıflar ayrımının bu kadarderin, sınıflar savaşının bu kadar sert olduğu koşullarda kurulan birhükümet ancak “yıkım” hükümeti olabilir. Bütün servetini, gücünü,varlığını, her şeyini ortaya koyan kapitalistler, sonuçta her şeyden ola-caklardır. Çöküş yalnızca hükümetin çöküşü değil, kapitalist sisteminde çöküşü olacaktır.

Anayol hükümeti bir iç savaş hükümetidir, daha önceki hükü-metler de öyleydi, bundan sonra kurulacak olanlar da, iç savaş devamettiği sürece birer iç savaş hükümeti olacaktır.

İç savaş, dönemin ana özelliğidir. Sermaye ve faşist devlet henüziç savaşı kazanamadı, durum bunun uzun bir dönem daha süreceğini

C. Dağlı

362

Page 364: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gösteriyor. Kapitalistler, iç savaşta üstün çıkmak için hükümet yenile-diler; yeni hükümetle birlikte saldırılarına hız verecekler. Daha önceolduğu gibi, şimdiki hükümet de, militarist-faşist yapının parçası veuygulayıcısı olacak. Faşist terörün çıplak biçimde uygulandığı koşul-larda, hükümet çıplak faşist terörün en iyi savunucusu olacak, emekçikitleleri terör altında tutmak için her şeyi yapacaktır. Bir iç savaş hü-kümeti olarak, infazlar, gözaltında insan yok etmeler, toplu katliamlar,operasyonlar, gözaltılar, işten çıkartmalar vb. terörün her biçimine baş-vuracaktır. Faşist Anayol Hükümeti dönemi, zulmün her tarafta kolgezdiği, vahşet ve dehşetin tırmandırıldığı bir dönem olacaktır.

Peki, işçilerin, halkın ve Kürt ulusal hareketinin hükümet kuruluşsürecindeki tavrı ne oldu?

Anayol Hükümetinin kurulmasına en sert tepkiyi Kürt ulusal çev-releri gösterdi. Daha hükümet kurulur kurulmaz, bu bir “baskı hükü-metidir” diye tepki gösterdiler. Bu tepkinin nedeni kendileri tarafındanilan edilen “ateş kesin” muhatapsız kalması, umut bağlanan “barış”ınortada kalmasıdır. Aşlında ANAP ile Refah'ın hükümet kurmasınakarşı aynı tepki gösterilmedi. Onlara göre, Refahlı bir hükümet kuru-lursa, yapılan “ateşkese” yanıt verilebilirdi. Bunun için işareti Refahlıhükümete yaptılar. Ne zaman ki, Refahlı hükümetin bozulduğu ortayaçıktı, o zaman “müdahale tamam” diye, aslında Refahlı hükümettenbeklentilerinin olduğunu gösterdiler. Aynı yanlışı Özal döneminde deyaptılar. Kürt halkını boş yere oyaladılar. Sonuçta olan kendilerineoldu, Kürt halkına oldu. Aynı hatayı bir kere daha tekrarlayacaklardı.Aldanan kendileri oldu; “ateşkesleri” de muhatapsız kaldı. Bir keredaha kafaları gerçeklere çarptı, nesnel koşullar üstün geldi, “yaşamhükmünü verdi”, yapılan “barış çağrıları” ilan edilen “ateşkes” politi-kası yıpranmış olarak dönemini kapatacaktır.

Reformist sol hareket de aynı biçimde Anayol Hükümeti için“saldırı hükümeti” nitelemesi ile tavırlarını ilan ettiler. Onlara göresaldırı hükümeti olan Anayol'dur. Eğer Refahlı hükümet kurulsaydı,belki de ufukta barış gözükebilirdi. Oysaki yanıldıkları nokta şurasıki, kurulacak her hükümet aynı biçimde bir baskı ve saldırı hükümetiolabilir. Faşizmin baskı ve saldırı hükümeti olmadan hiç bir burjuvapolitik hareketi “hüküm” süremez. Sadece tekelci sermaye böyle iste-diği için değil, yükselen halk hareketi karşısında ancak terör ve katli-amla yanıt veren bir parti “hüküm” sürebilir. Çünkü burjuvazi, artıkyönetmiyor, savaşıyor. Sermaye, varlığını ancak, terörle, işkenceyle,katliamla, vahşetle, topla, tüfekle, tankla sürdürebilir. Bunları yapa-mayan hiç bir güce hükümet kurma olanağı verilmez.

Dolayısıyla hangi parti ya da partiler hükümeti kurarsa kursunlar,

Toplu Yazılar

363

Page 365: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

hepsi Anayol'un yapacaklarını yapacaklardır. Çünkü tekelci güçlerbütün varlıklarını ve geleceklerini iç savaşa, saldırıya ve baskıya ya-tırmış durumdalar. Her türden faşist devlet terörünün artış sorununagelince, söylemek gerekir ki, evet öyle olacaktır. Sadece Anayoldeğil, her hükümet bunu yapardı.

“İşçi sendikalarının” hükümet kuruluşu sürecindeki tavrı, Ana-yol Hükümetinin kurulması yönünde oldu. Burjuva sendikacılar, tek-elci sermaye ile aynı ağzı kullanarak Anayol Hükümetinin ülkeye“istikrar” getireceğini ve bir “çözüm hükümeti” olacağını ileri sürdü-ler. Anayol, Hükümeti, yalnızca sermaye sınıfının değil, aynı zamandaburjuva sendikacıların da hükümetidir. Burjuva sendikacılar gelecek-lerini, kapitalistlerle aynı yönde görüyorlar. Bunun için Anayol Hü-kümetinin kurulması için birlikte çaba gösteriyorlar. DİSK'in tavrınagelince, onun tavrı da diğerlerinden farklı olmadı. Bu sendikanın bur-juva uşağı lideri defalarca bu hükümetin kurulması için demeç verdi,çaba gösterdi. Eğer şimdi karşı sözler söylüyorsa, bunun esas nedeni,işçi sınıfı hareketini bloke etmek ve CHP, DSP gibi burjuva hareket-lerine yönlendirmek içindir. DİSK, aynı politikayı l2 Eylül öncesindede savundu. CHP “muhalefetteyken” o da hükümete “muhalefet” etti.CHP iktidara gelince de, bu defa sırf iktidar sürsün diye, işçi eylem-lerini sona erdirdi. DİSK'in burjuva uşaklığı yeni biçimlerde, yeni ifa-delerle devam ediyor. KESK'in tavrı ise, tam anlamıyla muğlak.Kaypak ve demagojik oldu. Bir taraftan burjuvaziye “ateşkese” mu-hatap olması için çağrı yapıyor, oluşturulan “barış komisyonları”ndagörev alıyor, diğer taraftan, kamu emekçilerinin aktif eylemini önle-mek için ara sıra “sert” demeçler veriyor. Burjuva sendikacıların ve re-formistlerin hükümet kuruluşu sürecindeki tavrı ana çizgileriyleböyleydi.

Anayol Hükümetine ilk devrimci yanıt öğrenci gençlikten geldi.Öğrenciler uzun süredir sürdürdükleri eylemler, son altı yılın en yük-sek düzeyine çıkardılar. Üniversite işgali ile devam eden öğrenci ey-lemleri, bundan sonra, sermayenin işinin çok zor olduğunu gösteriyor.Gençliğin devrimci eylemleri, zaman zaman durgunluk geçirse de,hızlanacağı, yoğunlaşacağı ve daha sert biçimler alacağı kesindir. Fa-şist Anayol Hükümeti, artık devrimci öğrencilerin boy hedeflerindenbiri olacaktır.

Devrimci güçlerin eylemleri hükümet varken de, yokken de hepsürekliydi. Çünkü faşist devlet hep görev başındaydı. İnfazlar, katli-amlar ve devlet terörü aralıksız devam etti. Tekelci güçlerin ve faşistdevletin, halk kitlelerine saldırısı sürekliydi. Devrimci güçler sermayeegemenliğine son vermek, faşist devleti yıkmak için eylemlerine

C. Dağlı

364

Page 366: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

devam ettiler. Devrimci eylemler yeni hükümet döneminde yoğunla-şarak devam edecektir. Leninistler ve diğer devrim güçleri, tutarlı dav-ranarak, devrimi örgütlemek, zafere ulaşmak için, yalnızca işçisınıfının ve halkın gücüne güvenerek, doğru bildikleri yolda, devam et-tiler. Gelişmeler Leninistlerin ne kadar doğru yolda olduklarını bir keredaha kanıtlıyor.

Emperyalizm ve işbirlikçi tekelci sermaye öylesine kanlı, sert birsaldırı içinde olacak ki, en ılımlı, reformist çevreler bile ayağa kalka-caktır. Egemen güçler, toplumun ayağa kalkması için her şeyi yapı-yor. Emekçi sınıflar, gün gün daha sert bir kavgaya itiliyorlar.

İçinde bulunduğumuz süreç, sert ve yoğun devrimci bir aşamayagirdi. Geçen yılın başında gördüğümüz Gazi Ayaklanması, ÜmraniyeAyaklanmasına benzer ayaklanmalar daha sık görülecek. Bu sefer iş-çilerin eylemleri eskiye göre daha ileri düzeye çıkacaktır. İşçiler önü-müzdeki süreçte daha sert ve devrimci sloganlarla mücadeledekiyerlerini güçlendirecekler. Devrim ve karşı-devrim güçleri büyük birgüçle birbirlerine doğru ilerliyorlar, en sonunda top yekûn birbirinegirecekleri günler uzak değildir.

Karşı-devrimci güçler, yenmek için bütün hazırlıklarını ta-mamladı; devrimci güçler, işçi sınıfının ve halkın da hazırlıklarını ivediolarak tamamlaması zorunludur. Sömüren ve ezen sınıflarla, ezilen vesömürülen sınıflar arasında kesin bir hesaplaşmayla sonuçlanacakbüyük bir çatışma mayalanıyor. Bu büyük hesaplaşmada her şey, dev-rimci güçlerin ve halkın güçlerinin birleştirilmesine, güç örgütlü ol-masına ve silahlı savaşına bağlı olacaktır. Ama hiç kimse kitlelerin aniöfkesiyle devrimin kopacağını beklemesin. Devrim ve zaferi ancakdevrimci güçlerin çetin mücadelesine, eylem yeteneğine, önderlik kap-asitesine, kısacası devrimi her yönde temsil etmelerine bağlı olacak-tır.

Türkiye ve Kürdistan Birleşik Devrimi, sermaye sınıfı ve bütünemperyalist-kapitalist dünyayı karşısına, alacağı için, son derece sertsancılı, yoğun ve kanlı olacaktır; ama sonuçları da bütün dünyadabüyük bir devrimci etki yaratacaktır. Nesnel olanakları doğmuş olanbu devrimi başarmak bize, devrimcilere bağlıdır.

Devrimci Emek

15 Mart 1996

Sayı: 42

Toplu Yazılar

365

Page 367: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

DEVRİMCİ SÜREÇ DEVRİMCİ GÖREV

Devrimci süreç diye nitelendirdiğimiz sosyo-politik ortam, öyleaniden oluşmadı; öyle kolay olarak da, sönüp gitmeyecektir. Bugünkügelişmelerin temelinde geçmişten beri süre gelen sayısız neden, bin-lerce olay var. Günümüzdeki gelişmeleri hazırlayan tarihin kendisi-dir. Üretim ilişkilerinin, üretici güçlerin geçirdiği evrim ve çatışmalarhazırladı günümüzdeki gelişmeleri. Bugün eğer binlerce olay, binlerceçatışma oluyorsa, bir gün barışçı geçen bir yıla bedelse, bunun teme-linde köklü ekonomik, toplumsal, tarihsel nedenler vardır. Nedenlerinbaşında nesnel nedenler gelmekle birlikte, iradi gelişmeler de tarihinoluşumunda önemli rol oynar. Nesnel nedenlere bağlı olarak, onlarlakopmaz biçimde oluşan iradi nedenlerle birlikte meydana gelen top-lumsal ve politik gelişmeler, gelip gelip, bugüne kadarki en köklü dev-rimine dayanmıştır. Devrim binlerce yıl süren bütün sınıflı toplumlarınkapısını kapatacak; sınıfların olmadığı yeni bir dönemin kapısını aça-caktır.

Türkiye ile Kürdistan'da toplumsal devrimi kaçınılmaz yapan ge-lişmeler, uzun bir dönemdir devam eden nesnel nedenlerin ve iradiolayların arka arkaya gelmesi, üst üste binmesi, iç içe geçmesi, en so-nunda hepsinin birleşmesidir. Gelişmelerde belirleyici olan iç etkenolmakla birlikte, emperyalizme bağımlı bir ülkede dış etkenler deönemli etkenler arasında sayılır. Bağımlı bir ülkede emperyalizm yal-nızca bir “dış etken” değildir; iç etken denen etken kadar bir etkendir.O halde bugünkü devrimci durum ile iç savaşın oluşumunda iç süre-cin yanında, emperyalizmle olan tarihi ilişkilerin de etkisi var. O haldedevrimci süreç pek çok iç ve “dış” etkenin sonucudur.

C. Dağlı

366

Page 368: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Sosyo-politik gelişmelerin temelindeki binlerce nedenin dayan-dığı zemin kapitalist temeldir. Kapitalist üretim biçiminin egemen ol-duğu bir yerde, bütün toplumsal ve politik süreç binlerce olay, sayısızçatışma, korkunç hesaplaşma hep bu kapitalist zemin üzerinde mey-dana gelir. Kapitalist üretim ilişkileri ile üretici güçler birlikte var ol-duğu sürece, olaylar daha büyük çaplı, çatışmalar daha dehşet verici,hesaplaşma, daha korkunç olacaktır. Bu durumda ya kapitalist üretimilişkileri toplumu yıkıma götürecektir, ya da üretici güçler devrimebaşvuracaktır. Bu büyük tarihi olay kaçınılmazdır, zorunludur. Sınıfkavgası kapitalist temeller üzerinde meydana gelir, devrimde ancakegemen olana karşı verileceğinden, bu kavga sonucu geçmişe gömü-lecek olan da kapitalizmdir. Devrim ancak egemen olana karşı verilir.Kapitalist egemenlik koşullarında devrim başka türlü yapılamaz. Ka-pitalizmi yıkmaya yönelmeyen her toplumsal ve politik hareket zo-runlu olarak kapitalizme döner, burjuva egemenliğinin altına girer.Kapitalist zeminler üzerinde eğer bir toplumsal devrim gündeme gel-mişse bu demektir ki, devrimi hazırlayan kapitalizmin baskı ve sö-mürü koşullarıdır; o halde toplumsal devrim zorunlu olarak bukoşullara son verecektir.

Devrimci süreç, kapitalizm zeminlerindeki toplumsal, politik iliş-kilerin ve emekçi sınıfların verdiği sınıf savaşının sonucudur. Burju-vazi faşist devlet terörü ile gerici sivil kitle terörüyle köklü nedenleredayanan devrimci süreci durdurmaya kalkıyor. Devrimci süreç dur-durulamaz. Gerici zor yöntemler ne kadar devreye sokulursa sokul-sun; burjuva gerici zor ne kadar başlıca yöntem haline getirilirsegetirilsin, yine de, tüm bu gerici önlemler, devrimci süreci durdurmayayetmeyecektir, tersine bir durum yaratacaktır: Devrimci süreç sonunakadar ancak bu gerici zor aygıtını parçalayarak gidebilecektir. Amaburjuvazinin ne yapacağını bilemez hale geldiği dönemler vardır. Böy-lesi dönemlerde, çoğu kez devrimi yaygınlaştıran burjuvazinin ken-disi olur. Açık devrim dönemleri işte böyle dönemlerdir. Burjuva sınıfkatliamlarını korkunç düzeye vardırdı, tutuklamaların, infazların, ope-rasyonların ardı arkası gelmiyor. Ama toplum bu durum karşısındasinmiyor: Direniş her tarafa dalga dalga yayılıyor, öfke kınında durmazoldu, kinlerimiz kabına sığmaz oldu. Toplumun öfkesi zincirlerindenboşanıyor. Devrimci süreç artık durdurulamaz.

Olaylar ve süreç devrimci yönde gelişiyor, devrim olgunlaşıyordiye hiç kimse kapitalizmden kurtuluşun öyle kendiliğinden olacağınısanmasın. Koşullar ne kadar devrimci olursa olsun, yine de devrimcisavaş olmadan yani dıştan müdahale olmadan (devrimci zor) burjuvaegemenlik yaşamını sürdürür. İşçi sınıfı ve halk için eksik olan dev-

Toplu Yazılar

367

Page 369: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rimci savaşçılıktır, savaş örgütünün yetersizliğidir. Artık sorun kapita-lizmin bu ya da şu sorununu protesto etmek; burjuvazinin yönelişinieleştirmek değildir. Hayır, proletaryanın sorunu bu değildir; sorun dev-rimci savaş yöntemlerine başvurmaktır. Öyle eleştiri düzeyi ile protestoaraçlarıyla baskı ve zulüm koşullarına son vermek mümkün değildir.Bunu yapanlar, ancak burjuvazinin bir kanadı olabilirler, ama kesin-likle devrimci olamazlar.

Olayların devrimci yönde gelişmesi yalnızca işçi sınıfını değil,bütün toplumu derinden etkiliyor. Tekelci sermaye güçleri iç savaşı ka-zanmak için gerici zor yöntemlerini biricik yöntem haline getirmişken,yani son derece aktif durumdayken, emekçi sınıf mücadeleyi dalgadalga yayarken, Kürt halkı silahlı mücadelesini yoğunlaştırırken, ortasınıfın bundan etkilenmemesi mümkün değildir. Orta sınıf dahil, top-lumun bütün sınıfları çatışma içinde yer alıyor. Orta sınıfın aktivitesi,önümüzdeki dönemde artış gösterebilir. Çünkü, emperyalist tekeller veişbirlikçi tekeller orta sınıfın elindeki serveti de, kendi kasalarına ak-tarmak istiyorlar. Küçük burjuvaların elindeki servet, el değiştirme sü-recine girdi. Tekelci sermaye bütün servetlerin tek sahibi olmak istiyor.Bu doğrultuda çeşitli projeleri devreye soktu. Anayol Hükümeti, em-peryalist tekellerin ve işbirlikçi tekellerin bu projelerini hayata geçi-recektir. Yeni vergi yasaları (doğrudan ve dolaylı vergiler biçiminde)gündeme gelecek, tekelci piyasa ilişkilerinin sıkı uygulamalarıylaküçük ölçekli üretim yapanlar, eski gücünü yitirmek durumunda ka-lacak, tekelci ve emperyalist ekonomik abluka yoluyla işsizler, ya daemekçi sınıfın yanına gitmek zorunda kalacaktır. Bu biçimde binlerceve binlerce küçük işletmeci iflasla karşı karşıya kalacak. Kendi küçükserveti dışında hiçbir sosyal güvencesi olmayan küçük işletmeci,küçük dükkancılar küçük zanaatçı tam bir yıkımla karşı karşıya kala-cak. Tekelci sermaye, çok küçük rol oynayan sosyal kurumları tasfiyeetmeye ve buralarda birikmiş olan sermayeyi de kendi sermayesinekatmayı planlamış durumdadır. Kısacası küçük işletmecilerin ve küçüküreticilerin önemli bir bölümü önümüzdeki günlerde ya sürünecek yada yıkılıp gidecektir.

Ekonomik dünyada bunlar olup biterken, toplumsal ve politik iliş-kilerde de yeni gelişme yaşanacak, sonunda küçük burjuvalar da so-kağa inmek zorunda kalacaktır. Oysaki bugüne kadar özellikle küçüktüccarlar, dükkancılar, küçük zanaatçılar, özel sürücüler daha çokdüzen taraftarı ve statükocu konumda olmuştur. Önemli sayılabilecekkesimi ise faşist ve gerici hareketlerin borazancılığını yapmıştır. Bo-razanın susacağı günler gelip çattı. Can havlinde vurulmuş olarak den-gesiz biçimde davranacak olan küçük burjuvazi, konumuna uygun

C. Dağlı

368

Page 370: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

biçimde istikrarsız eylemlere yönelecek. Bir taraftan tekellere karşıeyleme yönelecek, diğer taraftan onlardan sorunlarına çözüm getir-melerini bekleyecektir. Böylece umutla, yıkım arasında gidip gele-cektir. Tıpkı işlerinin yolunda gittiğinde, büyük bir kapitalist olacağınainanmaya başlaması; işler kötü gittiğinde ise kendisini ve ailesini nekadar felaketli günlerin beklediğini düşünmesi gibi, her zaman sal-lantıda olacaktır. Eylemciliği de sınıfsal konumuna uygun olarak sür-dürecektir; bazen son derece radikal görünecek, bazen ılımlı ve kuruludüzenin güvencesi kendisiymiş gibi davranacak. Ama, işçi sınıfının,yanı başında küçük burjuvaları da göreceği günler artık uzak değildir.

Sermaye sınıfının saldırılarına karşı ayağa kalkacak olan yalnızcaküçük burjuvazi değildir. Burjuva sendikacılar (burjuva işçi sendika-ları), teknik elemanlar, demokratlar, çok geniş bir küçük burjuva veemekçi potansiyeli kapitalizme karşı eylem konumuna geçecektir. Sos-yal reformist çizgideki sol politik çevreler daha şimdiden sokaklarasahip çıkmaya başladılar bile. Küçük burjuvalar, sosyal-reformistler dekendi politik bakışını görecek, sosyal-reformist politika da küçük bur-juvalarda kendi sınıfsal temelini bulacaktır. Gelişme her iki ayrı du-rumdaki gücün birbiriyle bütünleşmesi yönünde gelişecektir. Bualanda uzun süredir süren ilişkiler, şimdiki kapitalizmin ağır saldırısıaltında kader birliğine dönüşmüyor. Bir taraftan sermaye sınıfı, karşıtaraftan emekçi sınıf ve ikisi arasında şiddetlenen kanlı, kavgalı birsavaş. Küçük burjuvazi artık bu sürecin daha fazla dışında kalmak is-temiyor. Gelişmeye kendi sınıf çıkarları doğrultusunda müdahaleetmek istiyor. Politik temsilcilerine kavuşan küçük burjuvazi politiksahada artık daha çok görünecektir.

Uluslararası finans kapital güçlerinin, işbirlikçi tekelci sermaye ilebirlikte uygulamaya soktuğu ekonomik önlemler ve kanlı yöneliş, ser-maye sınıfı dışındaki toplumun hemen, hemen bütün kesimlerini ha-rekete geçirecek niteliktedir. En pasif olanlar dahi, tüm halk, çözümünyalnızca eylemde ve ayaklanmada olduğunun bilinciyle harekete ge-çiyor. Burjuva sendikacılar, yasal-reformist sol partiler, meslek odalarıçalışmalarını hızlandırdılar. Aktif eylemler için kolları sıvadılar. Bu-rada dikkat edilmesi gereken temel nokta şudur: Uzlaşmacı reformistçevreler bir blok halinde, devrimci güçleri ve emekçi sınıfı devrim veiktidar mücadelesinden alıkoymak için eskisine göre daha aktif dav-ranacaklar. Artık karşımızda öyle pasif durumda olan değil; son dereceaktif, militan oportünizm ile militan reformizm var. Oportünistler vereformistler daha şimdiden ideolojileriyle işçi sınıfının belli bir kesi-mini etkilemiştir. Bu burjuva etkinin daha derinlere gitmemesi için,devrimci güçler tarafından tarihi olaylara müdahale edilmesi zorun-

Toplu Yazılar

369

Page 371: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

luluktur. Yoksa, düzen solu, halk hareketini bloke etmeye çalışacaktır.Bu ise, devrimin yenilgisi anlamına gelecektir. Küçük burjuva politikçevreler ve meslek örgütleri, olanaklar bakımından olsun, uyanıklıkbakımından olsun emekçi sınıftan daha çabuk harekete geçmesi, olay-lara kendi yönünde müdahale etmesi söz konusudur. Devrimci durum,iç savaş boşluk tanımıyor, devrimci sınıf sürece müdahale etmezse,orta sınıf çok rahatlıkla, kendi yönünde olaylara bu müdahaleyi yapa-caktır. Gelişmeler bu yönde de ilerleyebilir.

Küçük burjuvazinin oyununu bozmak, olaylara işçi sınıfının vehalkın devrimci amaçları yönünde müdahale etmek için devrimci güç-ler birleşik bir güç biçiminde hareket etmek zorunluluğuyla karşı kar-şıyadır. Olaylara ve sürece devrimci müdahale, bütün küçük-burjuvaplatformlardan ayrı davranarak ve otoriter bir güç olarak davranmaklamümkün olur. Bunun için işçi sınıfının devrimci konumundan hareketetmek, devrimi hedeflemek, devrimci yöntemlere başvurmak, silahlımücadeleyi temel almak gerekir. Koşullar, işçi sınıfı için kendi ama-cını tüm ezilenlerin amacı haline getirmesi, ezilen kitleleri kendi amaç-ları konusunda ikna etmesi için uygundur. Burada, karşıt kutuptakigüç olarak, tamamen pratiğin diliyle konuşmak şarttır. Çünkü yalnızcapratik bizi zafere götürecektir.

Devrimci güçleri, Leninistleri, sosyal-reformist hareketle uzlaş-tırmak, yan yana getirmek isteyenler çıkacaktır. Özellikle devrimi gözealamayanlar, bu uğurda bedel vermek istemeyenler, bizi, yürüdüğü-müz sosyalizm yolundan, devrim yolundan çıkarmak isteyeceklerdir.Böylesi insanlara çok dikkat edilmelidir. Onlar, kendi kişisel çıkarlarıiçin, korkaklıkları yüzünden bütün hareketi mahvetmeye kalkabilir-ler. Leninistler için, devrimciler için sosyal-reformist çizgiyle uzlaş-mak, sosyalizme, proletaryaya, devrime ihanet olur. Proletaryanınönderliğinde bütün ezilen ve sömürülen halk kitlelerini kurtuluşa gö-türecek olan, Leninistler, gerici akımlarla, burjuva soluyla her türlüuzlaşmayı reddederler. Leninistler, kitleleri devrimden uzaklaştıracakhiçbir öneriyi kabul etmezler. Temel sorun kapitalizmi yıkmak, sos-yalizmi gerçekleştirmektir. Bu amaç ise yalnızca ve yalnızca devrimlegerçekleşir. Devrim ise koşullar tarafından sürekli olgunlaştırılıyor.Burada uzlaşmacıların aklına uymak demek, tarihin bizlere sunduğubüyük olanağı kendi elimizle bir kenara itmek anlamına gelecektir.Olaylar devrimci yönde gelişiyor, olaylar devrime doğru gelişiyor.

Yalnızca devrimci yöntemler geçerli hale geldiği, yalnızca silahlıdevrimin geçerli olduğu bir dönemde, burjuvazinin sol kanadı olmakisteyenler, klasik geçerliliğini çoktan yitirmiş olan yöntemleri bilinçlibiçimde yeniden öne çıkartıyorlar. Koşullar değiştiği halde, koşullar

C. Dağlı

370

Page 372: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

devrimci olduğu halde, eski yöntemlerde ısrar edenlerin, kesinlikleeminiz ki, bütün planları toplumsal devrimi önlemek içindir. Devrimcisınıf ve halk hareketini kapitalist düzene entegre etmek için her sefe-rinde yeni önerilerle çıkıyorlar karşımıza. O halde devrim mücadelesi,oportünizm ve sosyal-reformizmle, mücadele ile birlikte verilmeli.Devrim mücadelesi verilirken, reformizme karşı mücadele vermeyiunutanlar, başarıya hiçbir zaman ulaşamazlar. Çünkü devrim yolun-daki en büyük engel sosyal-reformizm ile oportünizmdir. Sosyal-re-formizmi yenmiş, oportünizmi yenmiş olan işçi sınıfı iktidarmücadelesinin büyük bir bölümünü kazanmış demektir.

Olaylar devrimci yönde gelişiyor, süreç devrimci yönde gelişi-yor. Ama devrim bu sürecin kendiliğinden sonucu olmayacaktır. Dev-rimci öncünün kitleleri etkileme, harekete geçirme gücü, yiğitliği,silahlı mücadele yeteneği başarının anahtarını verir bize. Bugüne kadaryürüdüğümüz yol, emekçi sınıfı zafere götürecek biricik yoldur. Da-yandığımız devrimci yöntemleri yürüdüğümüz yolu eleştirenler, bun-dan önce çıktığı gibi, bundan sonra da çıkacaktır. Her zaman kendigücüne güven ilkesini esas alan Leninistler doğruluğu olaylar tarafın-dan kanıtlanan yolda yürümeye devam edeceklerdir. Kim ne dersedesin yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Bu yol Sosyalizm yolu-dur, bu yol devrim yoludur, bu yol iktidar yoludur, bu yol zafer yolu-dur.

Devrimci Emek

15 Nisan 1996

Sayı: 43

Toplu Yazılar

371

Page 373: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

DEVRİMİN ZAFERİ İÇİN

Türkiye ve Kürdistan'da derinleşen yalnızca devrimci durumdeğil, yoğunlaşan yalnızca iç savaş değil, sürekli gelişen ve olgunla-şan devrimin kendisidir. Yükseliş halinde olan devrimdir. Toplumuzun zamana yayılan bir alt-üst oluş geçiriyor. Toplumsal-politik süreçdevrimcidir. Devrimci sürecin kendisi toplumda büyük değişimin baş-ladığını kanıtlıyor. Eğer gelişmeler en sonunda devrimci yönde geliş-meye başlamışsa, kitleler en sonunda devrim zorunluluğunu anlamayabaşlamışsa, bu, bir değişimdir. Hem de etkileyici bir değişim. İnsan-lar her geçen gün tek çıkışın ve kurtuluşun devrim olduğunu anlamayabaşlıyorsa, yer yer bu doğrultuda eylemlere girişiyorsa bu yükseliş ha-lindeki devrimin kanıtıdır.

Olayların devrimci yönde gelişmesi, kitlelerin devrimci mücade-leye atılması öyle kısa sürenin işi değildir. Devrimci durum ve devrimuzun yılların, onlarca yılın ve daha da fazla belki de yüzyılların geli-şiminin sonucudur. Bazı olaylar, tarihi dönemeçler burada hızlandı-rıcı rol oynar. Yoksa, devrimci durum ve devrim bir olayın ya da tarihibir dönemecin tek başına yarattığı gelişme değildir. Sınıflı toplumlaraözel uzlaşmaz çelişkilerle evrim geçiren toplum en sonunda toplum-sal devrim ve devrime yol açmaz. Çelişkiler ve çatışmalar belli birnoktada nitelik sıçramasıyla karşı karşıya kalır. Bilinçli, örgütlü dev-rimci mücadele, süreci hızlandırır, sonuçlandırır. Devrim, binlerce vebinlerce kendiliğinden olayın sonucudur, ancak devrimin başarıyaulaşması ancak silahlı mücadelenin sonucu olabilir. Devrimci duru-mun devrime dönüşmesi için devrimci düşünce ve kitle eylemi dev-reye girer. Devrim burada öncünün ve kitlenin eseridir.

C. Dağlı

372

Page 374: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Dünyadaki güçler ilişkisinin geçici süre için emperyalizmin ya-rarına değişmesi ve devrimci güçlerin geri düşmesi sonucu dünyanınbirçok bölgesinde devrimci mücadele gerilerken buna karşılık, Tür-kiye ve Kürdistan'da devrimci mücadele direngen özellikler gösterdi.Devrimci mücadele, yaşanan dünya çapındaki düşüşe karşılık, bizdetersi yönde, yani yükseliş yönünde gelişti. Bu yıllarda hem devrimcihareket, dünyanın etkin devrimci güçlerinden biri olduğunu kanıtladı,hem de uzlaşmaz sınıf çelişkilerinin bizde çok keskin olduğunu ka-nıtladı. Ama çatışmaya yol açması için çelişkilerden çok olgun olma-sına da gerek yoktur. Ama çelişkilerin keskin olması sınıflararasıçatışmaları sürekli duruma getirir. Dünyadaki devrimci dalgada düşü-şün yaşandığı bir dönemde, Türkiye ve Kürdistan'da devrim mücade-lesinde yükseliş olması, bizdeki çelişkilerin dünyanın herhangi birbölgesindekilere göre çok daha keskin olduğunu gösteriyor. Yani Tür-kiye ve Kürdistan dünyanın herhangi bir ülkesinden devrime daha ya-kındır. Her olay, her gelişme devrimin kaçınılmazlığını kanıtlıyor,devrim toplumsal-politik gündemi belirliyor.

Devrim için mücadele etmek istemeyenlere, devrimci olmayan-lara, devrimin maddi koşullarının ne kadar olgun olduğunu kanıtla-maya gerek yoktur. Nasıl olsa savaşmak istemeyenler, savaşmamakiçin bir o kadar da bahane bulurlar. Türkiye'de yıllar böylesine insan-ların tutarsızlıkları, kaypaklıkları, teslimiyetçilikleri yüzünden geçipgitti. Devrimi başarmak isteyenler ise ancak bu süreç içinde boy ver-diler. Halen sol hareket içinde yaygın olan devam eden anlayış “ev-rimciliktir.” Ama sürekli güçlenen, gelişen ise devrimci anlayıştır.Devrimci güçlerin geçmişte etkin olan her tür edilgen teslimiyetçi nes-nel anlayıştan arınması zorunludur. Çünkü halen devrimci hareketiçinde olup da, doğru olan devrim yolunda yürümek yerine dönüp, re-formist cepheye bakanlar var. Önce bu tutarsız, ikircikli, insanlarındevrimci saflardan uzaklaştırılması gerekiyor. Yoksa devrimciler düş-manlarının hakkından gelirler.

Devrimci olmayanlar, devrim için savaşmak istemeyenler, kitle-ler devrime hazır değiller bahanesiyle yasal sol partilere yöneldiler.Kitleleri etkilemek için de “şenlik” yarışına girdiler. Böylece en “şen-likçisi”, en çok kitleyi toplayan ipi göğüslemiş olacak. “Kitleler, kit-leler” diye diye, en sonunda kitlelerin arkasına sığındılar. Bir zamanlarburjuva uşağı olan “ilerlemecilerin”, “yolumuz işçi sınıfının yoludur”diyerek, faşistlerden kaçıp, işçilerin arkasına sığınmaları örneği başkabiçimde yine karşımıza çıkıyor. Bir zamanlar işçi sınıfının devrim da-vasına en büyük zarar veren TKP, TİP, TSİP gitti, yerine aynım mis-yona sahip yeni üçlü geldi: ÖDP, SİP, EP. Yeni üçlü en fazla kitleyi

Toplu Yazılar

373

Page 375: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

toplamak için müthiş bir rekabet içindeler. Aslında bu partilerin var-lık koşulları, daha fazla kitleyi devrime çekmek değil, daha çok kitleyidevrimden uzaklaştırmaktır. Devrimci savaş ve silahlı mücadele ver-mek yerine, emekçi kitleler burjuva meşruiyet zeminlerini hedef ola-rak gösteriyorlar. Burjuva meşruiyet bütün reformistlerin esaszeminidir. Burjuva meşruiyet ise kapitalizme bağlanmak demektir. Sa-vaşan devrimci güçler içinse esas olan meşruiyet değil, devrimciliktir,devrimdir, sosyalizmdir.

Devrimin olması için eksik olan ne nesnel koşullardır, ne kitlele-rin devrime hazır olmasıdır, hayır, bunların hiç birisi değildir. Eksikolan savaşçılıktır. Eksik bırakılan nasıl savaşmak gerektiğidir. THKOve THKP-C devrimci savaşçılık yolunu gösterdikleri, nasıl savaşılmasıgerektiğini gösterdikleri halde, sonrakilerin, büyük bölümü, yenideneski klasik kitle çizgisine döndüler. Oysaki eski kitle çizgisi denilen,barışçı, sendikalist yol TİP'in yoluydu, o da çoktan iflas etmişti. De-nizler'i, Mahir'leri aşacağız bahaneleriyle, devrim yolundan uzaklaştı-lar ve en sonunda kapağı yasal partilere atarak, tam anlamıyla devrimciharekete ihanet ettiler. Devrimci önderlerin başlattıkları ve uğruna öl-dükleri devrimci dava ve savaşçı mücadele yolunun tek geçerli yol ol-duğunun kanıtı, aynı yolu izlemeye çalışan PKK'dir. PKK'de eğerklasik kitle eylemleri yolunu izleseydi, bugünkü gücüne ulaşamazdı.Ama PKK silahlı mücadele yolunu seçti. Devrimci önderlerin ya-şamlarını ortaya koyarak gösterdikleri devrimci mücadele yolu, bugünsavaşan devrimci güçler tarafından devam ettiriliyor. Halklarımız artıkbaşarının anahtarını bulmuşlardır.

Ne var ki, reformizm emekçi kitlelerin mücadele hedefini saptır-maya devam ediyor. Sosyal-reformist partiler, bugüne kadar binlercekez dile getirilen talepleri tekrarlayarak bir taraftan kitleleri oyalar-ken, diğer taraftan onları devrimci savaş yöntemlerinden uzak tutmuşoluyorlar. Emekçi sınıfın ekonomik ve demokratik istemleri sendika-lar tarafından bile defalarca ortaya kondu, aynı şeyin sol partiler tara-fından bir kere daha ifade edilmesi demek, bir arpa boyu yol gitmemekdemektir. Emekçi sınıfın istemleri, özlemleri ve hedefleri yeterincegün ışığına çıkmıştır. Bunların tekrar tekrar milyonlarca kez dile geti-rilmesi neyi değiştirecektir. Bir istemin dile getirilmesi ile gerçekleş-mesi ayrı şeylerdir. Artık sorun söylenenleri gerçekleştirmektir. Bunoktada temel sorun Lenin'in sorduğu gibi; “Ne Yapmalı?” yanıtı:Devrimci mücadele verilmeli, silahlı mücadele verilmeli. Yasal solungelmek istemediği nokta burasıdır. Çünkü düzenleri, hedefleri, plan-ları tamamen söylenenleri yalnızca siyasi parti olarak tekrarlamak,oyalanmak üzerine bina edilmiştir de ondan.

C. Dağlı

374

Page 376: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Halkın milyonlarca kez dile getirilen istemleri, gerçekleşmeyenözlemleri, yaşam koşulları ile yaşam biçimi, yani tüm bunların olmasıiçin zorunlu olan toplumsal kurtuluşunun biricik yolu savaşçı yoldur.Ezilen sınıfın elinde silah yoksa bu demektir ki, sömürüden ve baskı-dan kurtulamayacaktır. Sömürüye ve baskıya sözle karşı konulama-yacağına göre silahlanmak ve savaşmak şarttır. Savaşmadan hiç birhak elde edilmez. Hele kurulu sömürü ve baskı düzenini yıkmak gibibir hedef çıplak elle, sözle yıkılmayacağına göre silahlanmak ileriyeatılmanın sadece şartı değil, ön şartıdır.

Barışçı yolla, parlamenter yolla “iktidara” gelindiğini kabul ede-lim. Bu durumda halk için değişikliklere ne sermaye izin verir ne deemperyalizm. Çünkü sermaye ve emperyalizm kendisine karşı yöne-len hiç bir harekete izin vermez. Onlar elleri bağlı durmayacaklarınagöre, hükümetin başarısız olması için ellerinden geleni yapacaklardır.İktidarı ele geçirmek mesele değil, onu korumasını bilmek, devrimiyaşatmak gerekir. Emperyalizm var olduğu sürece barışçı yolla kitle-lerin kurtulamayacakları mutlak bir durumdur. Demek ki, iktidara gel-mek için olduğu gibi, onu korumak ve sosyalizme ulaşmak için desilahlanmak, Devrimci Halk Ordusuna sahip olmak, halkı milisler bi-çiminde örgütlemek şarttır, ön şarttır. Emperyalizme bağımlı bir ül-kede, faşist baskı ordusunun iktidarda olduğu bir ülkede, toplumungerici kesiminin silahlandığı bir ülkede gerilla mücadelesi olmadan,Halk Ordusu olmadan, silahlı halk milisleri yaşayamaz. Ernesto CheGuevara'nın söylediği gibi; “Asıl zorluk iktidarı ele geçirdikten sonrabaşlar. Emperyalizm devrimci iktidarı yıkmak için askeri işgal, ku-şatma, saldırı ve ekonomik abluka, sabotaj vb. her türlü yola başvura-caktır. O halde halkların silahlanması devrimi başarmak, korumak veileri götürmek için mutlak zorunluluktur.

Emperyalizme bağımlı, kapitalist, emperyalist dünyanın iyi pa-zarı olan, ABD'nin ve Batı emperyalizminin önemli bir “kanadı” olan,Balkanlar, Akdeniz, Ege, Orta Doğu bölgesinde emperyalistlerin ilerikarakolu olan bir ülkede devrim, bütün bu güçleri karşımıza almak de-mektir. Emperyalizme karşı mücadele verilmeden devrimi başarma-nın koşulları yoktur. Türkiye'de kapitalizme ve emperyalizme karşımücadele iç içedir. Bu nedenle, tekelci egemenliğe karşı yönelen birmücadele, aynı zamanda emperyalizme de yönelmiş demektir. Türki-ye'de emperyalizme karşı yönelen bir halk hareketi aynı zamanda iş-birlikçi tekelci düzene yönelmek durumundadır. Emperyalizminkendisi için bu kadar önemli bir ülkede toplumsal bir devrime öylekolay kolay izin vermeyeceği ortadadır. Emperyalist dünya, bütünbaskı gücünü, ekonomik gücünü kullanarak mücadeleyi engellemeye

Toplu Yazılar

375

Page 377: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

çalışacaktır. Bu güne kadar yaptığı da budur. Saydığımız tüm bu ko-şullar, devrimimizin çok kanlı geçeceğini gösteriyor. Böylesi bir ül-kede barışçı geçişin hiç bir olasılığı yoktur. Silahlı mücadele vedevrimci savaşçı yol devrimin ve kurtuluşun biricik yoludur.

Faşist devleti yıkmak, baskı ordusunu dağıtmak, polis teşkilatınıparçalamak için, tekelci sermaye egemenliğine son vermek için dev-rimci anlayışa, devrimci örgütlenmeye askeri devrimci örgüte sahipolmak gerekir.

Bilinçli, savaşçı kadrolar; Leninist parti önderliğinde mutlaka ba-şarıya ulaşır. Vietnam ve Küba dünyanın en büyük ve en zalim em-peryalist gücüne karşı, bilinçli ve savaşçı bir halkın zafer kazanacağınıbize gösterdi. Bu sosyalist ülkeler zafer kazanmakla kalmadılar, onyıllardır sosyalizm yolunda ilerlemeye devam ediyorlar. Her iki ülkebütün halkların esin kaynağıdır. Bu ülke halklarının gittiği silahlı mü-cadele yolundan giderek, zafere ulaşabiliriz. Bizim devrimimiz en azonlar kadar uzun süreli, en az onlar kadar büyük kayıplara mal ola-cak, en az onlar kadar etkileyici olacaktır. Çünkü biz bütün emperya-list dünyaya karşı mücadele veriyoruz. Çünkü biz saldırı örgütüNATO'ya karşı mücadele veriyoruz. Devrimci hedeflerimiz çok kök-lüdür, bu nedenle devrimimiz de çok köklü olacaktır.

Devrimci etkisi dünya çapında olacak böylesine köklü bir dev-rimi gerçekleştirmek için savaş yöntemlerini öğrenmek, nasıl savaşı-lacağını bilmek bütün öncülerin görevidir. Kürdistan'da PKK, savaşyöntemleri ve savaşçılık alanında ciddi ilerleme gösterdiği halde, Tür-kiye'de devrimci hareket aynı gelişmeyi henüz gösteremedi. Devrimcihareketin bu konuda Kürt gerillacılardan öğreneceği epey şey var. Tür-kiye'de silahlı saldırı ve özellikle sabotajcılık alanında önemli biri-kimler elde edildi. Ancak, düzenli orduya karşı çatışmaya girilmediğiiçin bu alanda birikim yok sayılır. Ne var ki, savaş, yöntemleri, savaştaktikleri esas olarak savaşılarak, savaş içinde öğrenilir. KomutanChe'nin belirttiği gibi savaş sanatında metodik eğitim için gerillacıla-rın fazla zamanı yoktur. Temel ilk bilgiler başlangıç için yeterlidir. Eniyi savaşçılar, salonlarda, harp okullarında değil, savaş içinde yetiş-miştir. Gerilla savaşı, uzun süreli halk savaşında otorite olan Giap bukonudaki otoritesini, Vietnam halkının verdiği zorlu savaşta elde etti.Yeter ki savaşalım. Savaşçılık yönümüzün çok eksik olduğunu kabuledelim. Bu durum çok da önemli değildir, bütün mesele savaşma an-layışına sahip olmak ve silahlı mücadeleye girişmektir.

Emperyalizmin ve işbirlikçi tekelci düzenin büyük bir militaristve ekonomik güçle saldırıda bulunduğu, iç savaşı kazanmak için hertürlü yola başvuran karşı-devrimci güçleri yenmeyi göze almış olan bir

C. Dağlı

376

Page 378: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

halk, savaş araçları ve savaş yöntemleri konusunda yaratıcı olmalıdır.Her işçi, her köylü, her öğrenci “harika silah” olan molotof kokteyliyapımını öğrenmeli, evinde bunun için gerekli malzemeleri bulun-durmalıdır. Molotof kokteylinin yanında “halk patlayıcıları” yapımıda mutlaka öğrenilmelidir. Erkekler askerlik yaptığı için silah, tank,top, telsiz vb. askeri teknik araçları kullanmayı biliyor. Kadınların daöğrenmesi için ilk bilgiler verilmeli. Kadınlarımızın bu işi erkeklerdendaha iyi ve titiz yapacağı kesindir. Sorun ilk adımı atmaktır, ikinci vesonraki adımlar mutlaka gelecektir. Yine her işçi, her köylü, her öğ-renci ve her kamu emekçisi, silahlı baskın, sabotaj, istihbarat, silahbomba yapım tekniklerini öğrenmelidir. Eğer klasik kitle mücadelesiile yalnızca bununla zafere ulaşamayacağımızı kabul ediyorsak, savaşyöntemlerini ve savaş araçlarını öğrenmeliyiz, kullanmalıyız. Devrimive kurtuluşu hedefleyen devrimci bir sınıfın yapması gereken bunlar-dır.

Hiç kimse Gazi ayaklanması sırasında, polisin katliamı karşı-sında, Gazi halkı kadar silahlanmanın zorunluluğunu, savaşma yön-temlerinin zorunluluğunu hissetmemiştir. Ama, Gazi son değildir,süreç her alanın bir Gazi olacağını gösteriyor. O halde temel yaşam-sal istemleri milyonlarca kez dile getirmek, zalimin zulmünü, mil-yonlarca kez dile getirmek yetmiyor. Ne istemlerimiz gerçekleşir ne dezalim zulmünden vazgeçer. Bütün mesele zulmün ve sömürünün bi-ricik temeli olan kapitalizme karşı nasıl savaşılacağı konusunda netbir bilince sahip olmaktır, nasıl savaşılacağını bilmektir ve en sonu sa-vaşa katılmaktır.

YA DEVRİM YA ÖLÜM!

Emek

15 Mayıs 1996

Sayı: 44

Toplu Yazılar

377

Page 379: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

EKMEK VE YAŞAM HAKKI SİLAHLI DEVRİMLE ELDE EDİLİR

Bugüne kadar komünist yayınlarda devrimin zorunluluğunuemekçi kitlelere anlatmak için somut durumdan yola çıktık. İçinde ya-şanılan ekonomik, toplumsal, politik durumun sınıfsal anlamını uzunsüredir ifade ediyoruz. Devrimci durumun sürekli olarak olgunlaştığı,sınıflar mücadelesinin devamı ve ileri aşaması olan iç savaşın hergeçen gün yoğunluk ve sertlik kazandığı hemen hemen son yıllardakiLeninist yayınlarda devamlı olarak işleniyor. Üstelik konuyu ele alışbirçok yazar tarafından her yönü ve boyutuyla irdelenmiştir. Somuttoplumsal ve sınıfsal durum üzerine çözümleme farkı, bizimle, bütünreformistler ve oportünistler arasında en önemli farklılıklardan biridir.İçinde bulunduğumuz dönemin en temel, yaşamsal ve kilit önemdekifarklılığı somut durum üzerinedir Toplumsal gerçekler inatçıdır, ken-dini herkese kabul ettirirler. Toplumsal ve politik koşulların teorik çö-zümleme yöntemi reformistlerle aynı olan kimi devrimci hareketlerinuzun süren direnmesi işte, toplumsal yaşamın bu inatçı gerçekleri ta-rafından kırıldı. Dönemin net, açık tam anlaşılır bir belirlemesini yap-mamakla birlikte, kısmi de olsa yaşanılan olayların aslında devrimcidurumun ve iç savaşın göstergeleri olduğunu kabul etmek zorunda ka-lıyorlar. Böyle de olsa, emekçi sınıfın mücadele hedeflerini devrimcidoğrultudan saptırmak, kitleleri düzen içi kısmi istemlerle oyalamakiçin ellerinden geleni yapıyorlar. Bizim, devrimin zorunluluğu ve ka-çınılmazlığı üzerine görüşlerimiz karşısında, oportünistler, reformist-ler ve onların etkisindeki sosyalistler düzen içi acil istemler üzerindeısrarla duruyorlar. Onlara göre silahlı devrim bugünün bir gerçeği de-ğildir, kitlelerin acil istemleri gerçekçi olandır. Madem ki, toplumsalgerçekleri tartışacağız, o halde, biz de bu gerçeklerin ne olduğunu venasıl elde edileceğini gösterelim.

İşçi hareketinde, sendikalarda, mesleki kitle örgütlerinde, yasalsol partiler tarafından, sosyalist yayınlarda, mitinglerde, yürüyüşlerde

C. Dağlı

378

Page 380: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bütün toplumsal alanlarda ve her toplumsal sorunda binlerce kez, mil-yonlarca kez ifade edilen acil istemleri ve bunların sloganlaştırılmasınıele alalım. En yaygın olarak öne sürülen ve sloganlaştırılan acil hedef,iş, ekmek, özgürlük hedefidir. Bunu başka sloganlar izliyor. Faşist dev-let güçleri tarafından yüzlerce insanımızın kaçırılması, yok edilmesi,infaz edilmesi, sokakta evde, köyde, dağda ve her yerde katledilmesi(yaşam hakkımızın yok edilmesi) ile ilgili acil önlemlerle ilgili slo-ganlar da ön planda yer alıyor. İlk sloganın güncel, sınıfsal anlamınıortaya koyalım. Sloganda en son sıraya yerleştirilen “Özgürlük” hedefiaslında en başa alınması gereken bir toplumsal hedeftir. Sorun slo-gandaki sıralaması değil, düşüncelerdeki sıralamasıdır. Reformistlerözgürlük hedefimizden vazgeçmiyorlar ancak, özgürlük hedefini öylebir ifade ediyorlar ki, herkes bunun geleceğin bir sorunu olarak kon-duğunu hemen anlıyor. Böylece kitleler için en acil sorun olan politiközgürlükler sorunu bütün oportünist ve sosyal reformist yazında ileri-nin bir sorunu olarak işleniyor. Oysaki politik özgürlükler olmadan,diğer sorunlar köklü olarak çözülemez. İşçi sınıfı ve devrimci mütte-fikleri politik iktidara el koyar, emekçiler için en geniş politik ve ör-gütlenme özgürlüğü sağlar ve bu özgür ortamdan yararlanan işçi sınıfısosyalizm hedefine daha iyi biçimde hazırlanır. Politik iktidar ve bütüniktidar emekçi sınıfın eline geçmeden, politik özgürlüklerin iktidar gü-vencesi sağlanmadan ekmek sorunu çözülemez. Reformistlerin slo-ganlarında özgürlük sorunu yalnızca geleceğin bir sorunu olarak elealınmakla kalınmıyor, aynı zamanda sorunun çözümü devrimsiz, pat-lamasız, sıçramasız olarak düşünülüyor. Daha önce defalarca belirt-tik, yineleyelim, politik özgürlükler sorunu bir devrim sorunudur.Devrim olmadan, emekçi kitleler politik iktidarı, ele geçirmeden po-litik özgürlükler elde edilemez.

Ekmek sorunu. Savaşların getirdiği genel bir kıtlık sonucu değilama ücretlerin sürekli düşürülmesi, emekçilerin sürekli yoksullaşması,işsizliğin dev boyutlara ulaşması sonucu halk artık ekmek ve temelyaşamsal gereksinmelerini karşılayamıyor. Ekmek sorunu olarak gös-terilen şey aslında, emekçi sınıfın bütün ekonomik yaşamıdır. Emekçisınıfın bütün ekonomik yaşam sorununu yalnızca bir ekmek sorunuolarak göstermek, yanlıştır. Ama biz, söylenenlerden yola çıkmayakarar verdiğimiz için işin bu yanı üzerinde durmayacağız. Söylenennedir ekmek sorunu halkın en acil sorunudur. Öyle kabul edelim. Vesoralım, siz ekmek sorununu nasıl çözmeyi öneriyorsunuz. Toplu söz-leşmelerde daha fazla ücret isteyerek mi, yoksa sık sık dile getirdiği-niz gibi, fiyatların dondurulması yoluyla mı halkın ekmek sorununuçözeceksiniz. Türkiye'de sendikalar otuz yıldan fazla bir süredir toplu

Toplu Yazılar

379

Page 381: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sözleşme yapıyorlar. Her seferinde de yeni haklar alıyorlar, ama bu onyıllarca devam eden işlem işçi sınıfının ekonomik yaşamının daha dakötüleşmesini önleyemedi. Meta fiyatlarının artışını durdurma ise, me-taya dayalı bir toplumda bunu hiç yapamazsınız. Siz ekonomist ka-faya sahip olduğunuz sürece, bunu dünyada anlayamazsınız. Metayadayalı kapitalist toplumda (hele bu toplum Türkiye gibi ekonomik bu-nalımın derin olduğu bir yerde) ekonomik evrim ekmek sorunu dedi-ğimiz şeyi devamlı olarak daha büyük bir sorun biçiminde her günyeniden üretir. Sendikalar hiç değilse yıllarca işçilerin ekmek soru-nunu ücret artışlarıyla, somut olarak, pratik olarak çözmeye çalış-tılar. Siz reformist sol hareketler ise tamamen soyut biçimde, laflahalkın ekmek sorununu çözmeye kalkışıyorsunuz. Hem de sendika-lardan daha geri bir kafa yapısıyla. Artık bırakın tüm bu gevezeliklerireformist yöntemlerle, devrimsiz olarak halkın ekmek sorununu çözünde görelim. Bu durumda emekçi kitleler ancak sizinle alay ederler.Çünkü onlar, lafla değil, somut olarak, pratik olarak bu sorunu çöz-meye kalktılar, ama yaşayarak gördüler ki, bu ücretli emek sistemiöyle bir sistem ki, kendisi ortadan kaldırılmadan, yol açtığı toplumsalsorunlar, sorun olarak kalmaya devam eder. Ama, siz reformistler,emekçi sınıfın, bu gerçeği yaşayarak kavradığını ve size inanmadığınıda dünyada anlayamazsınız.

Ekmek sorunu silahlı devrimle çözülebilir. Kapitalist üretim bi-çimi, meta üretimine bağlı olarak, ekonomik bunalım içinde ekmeksorununu devamlı olarak daha büyük bir sorun biçiminde devam etti-recektir. Ekonomik bunalım, toplumsal ve politik bunalımla birleşti.Bu durumda ekonomik mücadele, toplumsal (sınıfsal) ve politik mü-cadeleyle iç içe geçmiştir. Sizin anlayacağınız biçimde ifade edelim,ekmek sorunu, iktidar sorunu ile iç içe geçmiştir. İktidar sorununu çöz-meden ekmek sorununu çözemezsiniz. Ekmek ve iktidar sorununuçözmek için bunalım olgunlaşmıştır. Devrimin bütün maddi koşullarıolgunlaşmıştır. Ekmek sorunu ve halkın başka ekonomik sorunları yal-nızca silahlı devrim yoluyla çözülebilir. Kapitalizmin işleyişi ve gel-diği nokta bunu kanıtlıyor. Her olay, her gelişme bunu kanıtlıyor.İşçiler ve onlar adına burjuvaziyle masaya oturan sendikacılar, yıllarcabu sorunlarla uğraştılar, ne var ki, kitlelerin ekonomik yaşam koşullarıancak silahlı devrimle köklü olarak düzelebilir. Siz reformistler de uğ-raşın, ama ne kadar uğraşırsanız uğraşın siz de sendikacılar gibi ekmeksorununun ancak silahlı devrimle çözebileceğini kanıtlamış olacaksı-nız. Tabi sizin göreviniz, halkı aldatmaktır, oyalamaktır. Devrimin ana,temel sorunu olan iktidar hedefini öne alacağınıza, ikincil sorunlarıöne alıyorsunuz. Devrimin temel sorunlarını, arkaya atmak kesin ola-

C. Dağlı

380

Page 382: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rak oportünizmdir, sosyal reformizmdir. İktidar sorunu bir devrim so-runudur. Ne var ki, artık halkın en yaşamsal acil sorunları da bir dev-rim sorunu haline geldi. İçinde bulunduğumuz toplumsal, politikortamda halkın bütün yaşamsal sorunları ancak ve yalnızca silahlı dev-rimle halledilebilir.

Kapitalizmin sömürü ve baskı sistemine, faşist devlet terörüne,katliamlara, infazlara karşı mücadele veren bütün devrimci, demokrat,ilericilerin yaşamı her zaman tehlike altında olmuştur. Kapitalizminve faşizmin yaşam hakkımızı gasp etmesi, toplumsal yaşamın bütünalanlarının, politik faaliyetin bütün cephelerinin faşizmin demir ök-çeleri altında çiğnenmesi artık süreklilik kazanmıştır. Bundan sonrada daha çok insanın yaşam hakkı faşizm tarafından gasp edilecek, kababiçimde çiğnenecektir. Tekelci kodamanlar sınıfı, baskıyı artırmadan,her tarafa saldırmadan varlıklarını sürdüremezler. Uluslararası insanhakları kuruluşları da, Türkiye'de insan hakları ihlallerinde belirginartış olduğunu, işkencenin belirgin olarak arttığını ve endişe verici dü-zeye vardığını kabul ediyorlar. Politik rejimin bundan sonraki yöne-limi, eskisine göre çok daha yaygın ve yoğun düzeyde kitle katliamlarıbiçiminde olacaktır. Dönemin en temel sorunu yaşama hakkı sorunu-dur. Yaşama hakkı ise baskı altındadır, gasp edilmiştir, saldırıya uğra-maktadır, faşist terör altındadır. Öyle ki politik rejim, ancak insanlarınyaşam hakkını yok ederek, kendi yaşamını devam ettirebiliyor. Dö-nemin en belirgin, çarpıcı yanı budur. Bunu anlamayan, dönemin anadevrimci görevlerini de anlayamaz.

Faşizmin, insanların yaşam hakkını ortadan kaldırması, politikolarak kendini ifade etme özgürlüğünü tanımaması karşısında, ya-şamları, ulusal varlıkları tehlike altında bulunan Kürt halkının dire-nişi, dönemin en önemli savaş konusunun bu alanda meydanageldiğini gösteriyor. İlhakçı TC, Kürt halkının özgürlük mücadelesiniezmek, yaşama hakkına son vermek için ekonomik bakımdan hiç birfedakarlıktan kaçınmıyor. Kürt halkı ise, ulusal olarak kendini ifadeetme, özgürce yaşam hakkını elde etmek için hiç bir fedakarlıktan ka-çınmıyor. Bu alanda en sert çarpışmalar gerçekleşiyor. Kürt halkı ya-şama hakkını elde etmek, Türkiye halkları da yaşama hakkını eldeetmek için mücadele veriyor ve bu amaçla silahlanıyor. Uzun yıllarcezaevlerinde yükselen “direnmek yaşamaktır” sloganı yeni boyutlarkazandı. Artık silahlanmak yaşamaktır. Halk yaşam hakkını silah zo-ruyla elde edebilir. Halkın bütün yaşamsal sorunları ancak silah zo-ruyla çözülebilir. Kürt halkı bu bilinçle silaha sarıldı, Türkiye halklarıyine aynı bilinçle silahlanıyor. Halk kitleleri artık biliyorlar ki, tekelciegemenlik koşullarında, faşizm altında yaşama hakları sürekli olarak

Toplu Yazılar

381

Page 383: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

baskı altında olacaktır, yaşama olanakları artık kapitalizmi altında kal-mamıştır. Kapitalizm altında, faşizm altında yaşama olanağı kalma-mıştır, yaşama hakkı ancak kapitalizme ve faşizme karşı silahlıdevrimle elde edilebilir.

İşçi sınıfı, emekçi köylüler, demokratlar, ilericiler, devrimcilertoplumun daha geniş bir kesimi artan infazlar, katliamlar, işkenceler,askeri operasyonlar karşısında öfkesini, nefretini, hoşnutsuzluğunudile getirmek için eyleme yöneliyor. Bu alanda çok çeşitli eylem bi-çimleri deneniyor. Hükümeti protesto gösterileri, telgraf çekme ey-lemleri, oturma eylemleri, açlık grevleri vb. eylem biçimlerinintümüne de başvuruluyor. Ama yine de faşizm insan avına devam edi-yor. Katliamlar bütün yoğunluğuyla devam ediyor, infazlar artıyor, ka-yıpların sayısında büyük artış oluyor, faşist terör en çıplak biçimdeuygulanıyor. Faşizm eğer yaptıklarının cezasını görmezse, bundan ce-saret alarak, katliamlarını daha da artırır. Olan da budur. Kitleler debunun bilincine varıyor. Bu alanda ki kitle direnişlerinde sertleşme ka-çınılmaz oldu. Kitle savaşının bu alanda da sertleştiğinin yüzlerce ör-neği var. Faşizmin insan yaşamına son veren terörü karşısına, devrimcizor ve silahlı mücadele çıkarılmadan daha çok insanımız yaşamındanolacak. Faşist devlet yıkılmadan, parçalanman, kapitalist toplum yı-kılmadan yaşam hakkını elde edemeyiz. Bugüne kadar, yaşanan olay-lar, tüm toplumsal gerçekler inatçı biçimde bizlere bunu öğretmiştir.Halk kitleleri yaşam hakkını, kapitalizme ve onun politik kurumla-rına son vermeden hiç bir biçimde elde edemez.

Bu koşullarda, reformistlerimiz kitlelere ne öneriyorlar. Onlar me-seleyi politik rejimi teşhir etmekle, hükümetler üzerinde politik baskıyaratmakla, burjuvaziye “İnsan Hakları” dersi vererek çözmek isti-yorlar. Oysaki toprağa düşen her insanımız yaşamıyla, egemenler si-lahlı devrim yoluyla devrilmeden daha pek çok insanımızın toprağadüşeceğini kanıtlıyor. Ama burjuvaziyle uzlaşma yanlısı reformistleriçin, insanlarımızın canlarıyla kanıtladıkları gerçekler de kanıt sayıl-mıyor. Yaşam hakkını elde etmek için mücadeleye yöneleceklerine,ömürleri hükümetleri “teşhirle” geçip gidiyor.

Burjuva diktatörlüğe karşı mücadelede halk direngen, militan birtavır gösteriyor. Kitleler militan düzeye, uzun bir süreçten geçerek,yaşayarak ulaştı. Halk kitlelerinin mücadele sahnesine ilk çıkışları, ba-ğımsız nitelikte değildi. Burjuvaziyle bütün köprüleri atamamış, bağ-larını koparamamıştı. Ilımlı, uzlaşmacı, reformcu, barışçı yöntemlerlesorunların çözülebileceğine inanıyordu. Bu, halkın, burjuvazi ve ka-pitalist sistem karşısındaki kör inancını gösteriyordu. Halkın, ege-menler karşısındaki kör inancın tümüyle aşılmamakla birlikte, hiç

C. Dağlı

382

Page 384: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

değilse, bugün halkın önemli bir kesimi, burjuvazi karşısında, bilinçlitavır alabilecek düzeye gelmiştir. Gelişmenin ana yönü, halkın faşizmeve kapitalizme karşı militanlaşması yönündedir. Olaylar devrimciyönde gelişim gösteriyor, halklarımız da devrimcileşiyor.

Tutsak ailelerinin mücadele tarihi, halkın devrimcileştiğinin ensomut kanıtıdır. İlk önceleri, burjuva partilerinin kapılarını aşındıranaileler, her seferinde ya kapıdan kovuluyordu ya da aldatılıyordu. Amayine de kendilerine kapalı olan kapıları açmak için inatla uğraşıyor-lardı. Yıllarca süren bu sonuçsuz uğraşları, tutsak ailelerine bir şeyigösterdi: sorunları çözmenin tek geçerli yolu uzlaşma değil, uzlaşmaz,isyancı ve devrimci mücadeledir. Tutsak ailelerinin adı artık yalnızcatutsak ailesi değil devrimci aileler olmuştur. Çünkü onlar, artık dev-rimci mücadele yöntemleriyle dövüşüyorlar. Devrimci ailelerin mili-tan mücadele çizgisini, halkın başka kesimlerinin mücadelesinde deizlemek mümkündür.

Bugün, polisin, askerin saldırısına karşı hoşnutsuzluğunu, öfke-sini, nefretini dile getirmeyen kent ve köy halkı kaldı mı? Hangi kentya da köy halkı devletin saldırısına uğramışsa, boyun eğmemiş, di-renmiş, karşı koymuştur. Direngen mücadele, politik saldırılarda ol-duğu gibi, günlük toplumsal sorunlarda da görülüyor. Devrimci halkhareketinde haklı yer edinen kent ve köylerin emekçi kitleleri ise artıkdevlet saldırıları karşısında militan karşı koyuşu sürekli hale getirdi-ler. Halklar artık susmuyor, boyun eğmiyor, diz çökmüyor direniyor,mücadele veriyor, dövüşüyor, isyan ediyor ve ayaklanıyor. Emekçikitlelerin bilincinde kesin bir dönüşüm oldu. Bu, bir çeşit devrimdir.İktidarı ele geçirmek için zorunlu olan politik devrimden önce, halkınbilincinde, pratik tavrında kesin bir dönüşümün yaşanması gereki-yordu ve yaşanması gereken yaşandı. Kent halkı ve köy halkı bugünekadar ki en derin, en etkileyici ve köklü alt-üst oluşu yaşıyor. Halktakidevrim, yıllarca süren mücadelenin, kendiliğinden eylemlerin belli birnoktada sıçrama yapması sonucudur. Nicelik, niteliğe dönüşmüştür.Halktaki devrimden sonra, şimdi sıra politik ve toplumsal devrimegelmiştir. Kendi bilincinde, kendi içinde devrim yapan emekçi kitle-ler, şimdi yaşadıkları koşullarda devrim yapmak, düzeni, koşulları veyaşamın biçimini değiştirmek için yürüyüşe geçtiler, ayaktalar.

Direngen, mücadeleci, militan kitleler her bakımdan reformist ha-reketleri aşmıştır. Devrimci kitle bilinci, uzlaşmacı, yasalcı sol parti-lerin çok ilerisindedir. Kitleler yaşam koşullarını değiştirmek içindevrimci mücadele yöntemlerine yönelirken; reformist hareketler iseılımlı, uzlaşmacı, reformist yöntemle yöneliyorlar. Arada hem seviyefarkı ve hem de nitelik farkı var. Devrimci güçlerin onca kayba, yenen

Toplu Yazılar

383

Page 385: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

darbelere rağmen dimdik ayakta olması, mücadeleyi sürdürmesi, gi-derek, büyümesi ve güçlenmesini, halkın devrimcileştiğinin en belir-gin göstergesidir. Halkın önemli bir kesimi, evlatlarını devrim için fedaetmeye hazırdır. Bunun için ılımlı değil keskin mücadele yöntemleridestek görüyor. Halk hareketi keskin çizgide gelişiyor.

Emekçi kitlelerin belli bir kesimi halen sorunların reformcu tarzdaçözüleceğine inanmaktadır: Reformist küçük burjuva partileri de hal-kın bu kör inancını temsil ediyorlar. N e var ki, halklar yaşayarak kesinbiçimde öğreniyor ki, reformcu, uzlaşmacı yöntemler sadece oyalan-maktır, sermaye egemenliğine boyun eğmektir, devrime, kurtuluşa iha-net etmektir Emekçi sınıfın bilinci devrimci yönde gelişiyor. Ekmeksorunu ve yaşama hakkı yalnızca devrimci tarzda çözülebilir. Bu, Le-ninist tarzın benimsenmesi demektir. Leninist tarz demek, sorunlarısilahlı devrim yoluyla çözmek demektir. Olaylar, gelişmeler, yaşamınkendisi, her geçen gün, silahlı devrimin zorunluluğunu herkese dahaaçık olarak hissettiriyor. Uzlaşma, ölümdür, savaşmak kurtuluştur.Devrim yaşamaktır.

Devrimci Emek

15 Temmuz 1996

Sayı: 45

C. Dağlı

384

Page 386: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

EYLEMİN DİYALEKTİĞİ

Cezaevlerinde bulunan binlerce devrimci tutsağın 20 Mayıs'tabaşlattıkları Süresiz Açlık Grevi eylemin 45. gününden itibaren yüz-lerce devrimci tutsağın dönüştürdüğü Ölüm Orucu eylemi Türkiye,Kürdistan ve dünyanın son dönemlerdeki en etkileyici en kahramancaeylemi oldu. Etkisi dünya çapında görülen böylesine kahramanlaraözgü ve soylu mücadele örneği ortaya koyanlar, halkların kurtuluş da-vasında her zaman yaşayacaklardır. Ölüm Orucu eyleminde düşendevrimci savaşçılar Türkiye ve Kuzey Kürdistan'daki Türk-Kürt vebütün uluslardan halkların bilincinde, tarihinde ve kalbinde sürekli ya-şayacaklardır.

Sosyalizm, iç savaşsız, devrimci terörsüz, sıçramasız patlamasızgerçekleşemez. Burjuva düzeninin kuruluşu için de gerekli olan busüreçler, sosyalizmin kurulması için de zorunlu olgulardır. Bir farkla,ki sosyalizm işçi sınıfının ve komünistlerin kahramanca eyleminin deeseri olacaktır. İç savaş, devrimci terör, silahlı eylemin yanında öncüsınıfın kahramanca eylemleri yeni toplumun doğuşu için zorunludur.İşte eski kapitalist toplumun bağrında devrimci zor denen tarihi ebe-nin yardımıyla dünyaya gelen sosyalizm işçi sınıfının ve komünist ön-cülerin yiğit ve kahraman girişimlerinin sonucu kurulacaktır. Halklarısosyalizme götürecek olan devrim ve devrimde zafer böylesine zorlave tırnakla sökülüp koparılacaktır. Devrim için savaşan devrimcilerbedenlerini, sağlıklarını, düşüncelerini, enerjilerini, kendilerine ait neyivarsa her şeyini bu uğurda mücadelenin emrine vermişlerdir. İnsanlargerektiğinde kendilerini feda etmeden yeni toplum hiç bir zaman ku-rulamaz. Halkların kurtuluşu için ölümü göze alan ve bu inançlarınıidam sehpalarında gösteren devrimci önderlerin yarattığı soylu dev-rimci örnek artık yaygınlık ve kitlesellik kazanmıştır. Halkların elle-rinde bayraklaşan şey, bu direngen, savaşçı, fedakar mücadeleörnekleridir.

Bu mücadelenin bir yanını da evlatlarını devrim uğruna ölümegönderen; ölümüne bir direnişte evlatlarını yalnız bırakmayan; yal-nızca desteklemekle kalmayan faşizme karşı savaşan tutsak ailelerindirengen mücadelesi oluşturuyor. Devrimci tutsak aileleri artık yal-nızca bir “aile” değil, halklaştılar. Onlar mücadele vererek halk oldu-lar, halkın en ileri bölümü oldular. Yıllardır mücadele veren buinsanlardan öğrenilecek çok şeyler vardır. Pratikten öğrenmek, denenşey, halktan öğrenmektir. Çünkü halkın pratiği dışında başka pratik

Toplu Yazılar

385

Page 387: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

yoktur. Bunun için pratikten öğrenmek denince, bunu, halktan öğren-mek olarak anlamak gerekiyor. Halk ise mücadele içindeki insanlarınortak mücadelesinde doğan bir şeydir. Bugün mücadele içinde olan,mücadelenin en ilerisini vermekte olan “tutsak aileleri” halk dediğimiztarihi gerçeğin ta kendisidir.

Devrimci tutsakların, tutsak ailelerinin, devrimci güçlerin öncü-lük ettiği devrimci mücadele adım adım daha geniş emekçi kitleleri et-kiledi, onları adım adım eyleme çekti, sokağa taşırdı, direnişe yöneltti.Bu, eylemin etkileyiciliğidir. Bu, eylem diyalektiğidir. Örnek bir dev-rimci eylem baskı altında bulunan bütün emekçileri ve bütün halklarıetkisi altına alır ve her şey ardından gelir. Süresiz Açlık Grevi ve ÖlümOrucu boyunca kitleler her tarafta ayaktaydılar. Her gün ölüm haber-leri geliyordu; ama aynı zamanda her gün her taraftan kavga haberleride gelmeye başladı. Her taraftan kavga seslerinin gelmesinin temelnedeni, Türkiye ve Kürdistan'ın her tarafının devrim ve ayaklanmaiçin olgun olmasından ileri geliyor. Ama ne devrim ve de zafer öylekendiliğinden eylemlerin sonucu gerçekleşmeyecektir. Devrimcilerinsürekli söyleyip, pratikte de gösterdikleri gibi devrim ve devrimdezafer örgütü, militan ve silahlı öncü mücadelenin sonucu gerçekleşe-bilir. Ölüm Orucu eylemleri, devrimin nasıl kazanılacağının çok amaçok açık kanıtıdır. Ölümüne direnen ve bu uğurda düşen Komünistlerdevrimin nasıl gerçekleşeceğinin yolunu gösteriyorlar herkese. Süre-siz Açlık Grevi ve Ölüm Orucu savaşçılarının eylem boyunca dile ge-tirdikleri ve devrimci hareket tarafından yıllarca dile getirilen “biziteslim alamazsınız” ya da “mücadele eden halkları teslim alamazsı-nız” sözlerinin anlamı üzerinde durup düşünmeliyiz. Bu sözleri ancakve yalnızca devrimciler söyleyebilir. Çünkü ancak, devrimi hedefle-yen, zaferi hedefleyen, sosyalizmi hedefleyenler teslim alınamazlar.Örneğin reformistlerin böylesi bir söylemi bile olamaz. Çünkü, onlarzaten teslim olmuşlardır. Demek ki, anlatımlar, amaçlardan soyutla-namaz. Sosyalizmi, devrimi hedefleyenler buna denk düşen görüşlerdile getirirler, dönekler ise kendi durumlarına uygun sözler söylerler.Devrimci Emek ilk çıktığı zaman “diz çökmeyeceğiz” demişti. AçlıkGrevi ve Ölüm Orucu eylemleri aynı şeyi söylüyorlar: “Bizi TeslimAlamazsınız!” Bu sözler, bir direngenliği, savaşçılığı, zafere olangüçlü yaklaşımını ortaya koyuyor. İşkencede olsun, çatışmada olsun,sokak eylemlerinde olsun, mahkemede olsun, zindanlarda olsun dev-rimci konumda olanlar aynı özü dile getirirler. Teslimiyet ölüm; mü-cadele zafer demektir.

Eylem süreci içinde, reformistler sık sık eylemcileri, eylemdenvazgeçirmeye çağırdılar. Ama boşuna! Devrimci eylemciler burjuva-

C. Dağlı

386

Page 388: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ziye verdikleri yanıtı reformistlere de verdiler: “Bizi Teslim Alamaz-sınız!” Emekçi kitlelerin tavrı ne yönde oldu? Halkın tavrı ana yönolarak, mücadeleden yana oldu. Kitleler ölüm eylemcilerinin etrafındakenetlendi, kendini siper etti. Ölüm Orucu savaşçılarının yoldaşı oldu.Reformistler bir kere daha halktan tokat yediler. Ezilen, sömürülen vebaskı altında tutulan emekçi kitlelerin yönelimi uzlaşmak değildir; hal-kın yönelimi savaştır, devrimci iç savaşı yükseltmektir. Kitlelerin mü-cadelesi uzlaşmacı-ılımlı çizgiye değil, mücadeleci keskin aşırı çizgidegelişiyor. Proletaryanın sınıf keskinliği ve aşırılığı denen şey prole-tarya devrimciliğidir. Halkın devrimcilere sahip çıkması; evlatlarınıdevrime feda etmesi, devrim mücadelesinin halk kitleleri arasındamaddi bir güce dönüştüğünü gösteriyor. Ölüm Orucu savaşçılarınıneylemleri sırasında kitleler defalarca çatışmaya girdiler, ölümün üs-tüne üstüne yürüdüler; dayak yediler, ezildiler, saçlarından sürüklen-diler, işkence gördüler, her ne yapıldıysa, tersi sonuç verdi: halkbilendi, ayağa kalktı. Savaşan halklar teslim alınamaz.

Faşist devlet güçleriyle, halk arasındaki çatışma şiddetlenerek hertarafa yayılıyor. İktidar mücadelesi, daha net, dolaysız ve çıplak halegeliyor. Bu nedenle de sınıf savaşımı o kadar sert ve yoğun geçiyor.Uzun süredir Kürt halkına ve Türkiye halklarına karşı burjuva iç sa-vaşı başlatan ve halkları teslim almak isteyen tekelci güçlere, devrimcigüçler ve emekçi halklar yanıt verdi: proletaryanın devrimci iç savaşı.Yalnızca bir burjuva karşı-devrimci iç savaştan söz edilemez. Prole-taryanın ve halkların devrimci iç savaşı her alanda gelişim gösteriyor.Açlık Grevine giden binlerce devrimci ve Ölüm Orucuna giden yüz-lerce devrimcinin büyük devrimci eylemi devrimci iç savaşın geldiğinoktayı gösteriyor. Cezaevleri ile ilgili, tutsakların koşullarıyla ilgiligibi görünen sorun, iç savaş ortamı sonucu çok kısa süre, iki karşıtgücün, karşı-devrim ve devrim güçlerinin kapışmasına dönüştü. Tümdünya iki karşıt gücün bu çıplak ve sert savaşına tanık oldu. Prole-taryanın devrimci iç savaşı artık her yerde gelişim ve yükseliş için-dedir.

Kürt-Türk ve bütün halklarımız, devlet güçleriyle çatışma için-dedir. Bu durumda, öncü devrimci güçlerin yanıtlaması gereken temelsoru, nasıl savaşılacağı yani savaş yöntemleridir. Kitleler her yerde ça-tışmaya girmekle birlikte, eylemlerde çoğu kez, eylem üstünlüğükarşı-devrim güçlerinin eline geçiyor. Bazen daha az sayıdaki polis veordu birlikleri daha fazla sayıdaki halk güçlerini etkisiz hale getirebi-liyor. Demek burada nitelik sorunu, nicelikten daha önemlidir. Nice-liğin belli bir yerinde artık, nitelik sorunu tayin edici olur. Nitelikdemek, ideolojik sağlamlılığın yanında, askeri bakımdan strateji ve

Toplu Yazılar

387

Page 389: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

taktik bilgisi ve bu bilginin nasıl kullanılacağı demektir. Son dereceaçıktır ki, nasıl savaşılacağını, savaş yöntemlerini, taktiklerini, araçla-rını kitlelere öğretecek olan öncü komünist güçlerdir. Ölüm Orucu sa-vaşçıları komünist öncülüğün nasıl yapılacağının tartışılmaz kanıtınıverdiler bizlere. Esas sorun, Ölüm Orucu savaşçılarının, öncülük an-layışını bayrak yapmaktır. Ölüm Orucu savaşçılarının büyük devrimcieylemi, devrim, zafer ve sosyalizm mücadelesinde bizlere yol göste-riyor. Bu yoldan yürüyelim yoldaşlar, sonunda zafer bizim olacaktır!

İllegal devrimci komünist güçler iktidar mücadelesinde oportü-nistler ve sosyal-reformistler karşısında kesin bir üstünlük sağlamış-tır. Süresiz Açlık Grevi ve Ölüm Orucu eylemi ve eylemin yol açtığıhalk direnişi illegal komünist ve devrimci örgütlerin öncülüğünde vetartışmasız etkinliğinde gerçekleşti. Oportünist ve reformist hareket, il-legal komünist ve devrimci örgütlerin tartışmasız üstünlüğüyle sür-mesiyle birlikte eski konumunu da yitirdi. İki taraf çok kesin vekararlıydı: devrimci güçler ve karşı-devrimci güçler. Oportünistler vesosyal-reformistler ise açık olarak görüldüğü gibi uzlaşmacı rol oyna-dılar. Eylem süresince, devrimci güçlerden çok, burjuva güçlere yakındavrandılar. Bu ise, herkesin onların durumunu görmesini sağladı.Emekçi kitleler illegal komünist ve devrimci güçlerin eylem boyuncagösterdiği yiğitlik ve gerçekleştirdiği sokak eylemleri karşısında etki-lendi ve büyük bir sempati duydu. İllegal komünist ve devrimci güç-lerin devrimci öncülüğünün ve etkinliğinin kesin olarak sağladığı yenibir dönem açıldı.

Devrimci Emek

15 Ağustos 1996

Sayı: 46

C. Dağlı

388

Page 390: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

DEVRİMCİ İÇ SAVAŞ

Bilindiği gibi ilkel komünal toplum hariç bütün toplumların tarihiözünde sınıflar mücadelesi tarihidir. İç savaş ise, karşıt sınıflar arasın-daki bu mücadelenin devamı olarak gündeme gelir. Uzlaşmaz karşıt sı-nıfların kendi aralarındaki iç kapışmanın giderek yoğunlaşması,yaygınlık kazanması ve sertleşmesi, bu kapışmanın iç savaş düzeyineçıktığını gösterir. Başka bir anlatımla, iç savaş, karşıt sınıflar arasındakiiç mücadelenin en otoriter araçlar yardımıyla sürdürülmesidir. Böy-lesi bir aşamaya girmiş olan sınıflar arasındaki eski ilişkiler ve ko-numlanışları ile toplum artık yeni bir gelişmeye gebe duruma gelir.Sınıflararası ilişkiler ve toplum büyük bir alt-üst oluşla yüz yüze gelir.Bu durumda, toplumsal süreci belirleyen şey, karşıt sınıfların, en oto-riter araçların yardımıyla kendi iradesini, diğerlerine kabul ettirmesiolacaktır. Bu durum, aynı zamanda, toplumda iki kutuplu bir saflaşma;iki karşıt saf arasında kıyasıya süren bir varolma, yok olma savaşı an-lamına gelir. Toplumu oluşturan toplumsal sınıfların bu ölüm kalımsavaşı, bir sınıfın, kendi iradesini diğerine kabul ettirmesi ya da safdışı etmesi, etkisiz hale getirmesi ile sona erer. Sınıflar mücadelesiyeni koşullarda, yeni ilişkiler içinde ve yen biçimlerle devam eder.

Sınıflar mücadelesinin en otoriter araçlar yardımıyla devamı olaniç savaşı yalnızca bir taktik sorun olarak görenlerin aldandıkları ke-sindir. İç savaş bir taktik aşama değil, sınıflar savaşımının kaçınılmazdevamıdır. O halde, uluslararası proletarya devrimci programını içsavaş anlayışına dayandırmak durumundadır. Sınıf işbirliği değil, sı-nıflar mücadelesini esas alan devrimci proletarya, sınıf mücadelesinindevamı olarak ortaya çıkan iç savaş gerçeğini de esas almak duru-mundadır. Yalnızca sınıf uzlaşmacı politik hareketler, iç savaş gerçe-ğini göz ardı ederek, üstünden atlamaya kalkarlar. Sınıflarmücadelesinde, proletaryayı egemen sınıf durumuna getirmeyi he-defleyen komünist hareket, hedefine yalnızca iç savaş ve devrim yo-luyla ulaşacağını bilir.

Bir politik hareketin uzlaşmacı mı, yoksa komünist ve devrimciolduğunu anlamak için, iç savaş anlayışını kabul edip etmediğine,programını bu anlayışa dayandırıp, dayandırmadığına bakmak yeterliolacaktır. Sınıflar mücadelesi, iç savaş ve zora dayalı devrim üzerinemarksist-leninist teori, sınıflar mücadelesinin kapitalizm altındaki ta-

Toplu Yazılar

389

Page 391: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

rihi tarafından defalarca kanıtlanmıştır. Kapitalizm altındaki sınıflarmücadelesi tarihi iç savaşlar ve toplumsal devrimler tarihidir. Çok zen-gin olan komünist ve devrimci edebiyat bu yoğun devrimci, bir o kadarsert ve tarihin dolaysız motoru olan iç savaşların ve toplumsal dev-rimleri anlatır. Sınıflar mücadelesi, iç savaşlar ve proletaryanın top-lumsal devrimleri yüzyılımızın devindirici gücü olmuştur. Sınıflarsavaşımının canlı yaşamında yer alan, kaçınılmaz olan iç savaş ol-gusu, uluslararası devrimci proletaryanın programında mutlaka yer al-malıdır.

Komünist ve devrimci hareket içindeki kimi insanlar tarafındansık sık karşımıza getirilen sorun iç savaşın kapsamı, süresi ve yaygın-lığı ile ilgilidir. Bu konudaki görüşler ya da sorgulama düzeyindekideğerlendirmeler, bu güne kadar yazılı olarak bize ulaşmadı; konu üze-rindeki görüşler esas olarak sözlü tartışmalarda dile getiriliyor. Bununiçin konu üzerinde yapılan farklı değerlendirmeleri bir alıntı ile gös-termek mümkün değil. Tartışmalarda ortaya getirilen konu başlıklarınıüç noktada toplayabiliriz:

1- İç savaş, toplumun birbiriyle kapıştığı bir savaştır;2- Bundan dolayı bütün ülkede görülmesi gerekiyor;3- Çok uzun sürmemesi gerekiyor.Sorunlar ayrı ayrı gibi görünse de, konu bütün olduğundan, ele alı-

nış da bütünlüklü olacaktır. En başta belirtelim, toplumun ya da karşıt sı-nıfların ayrı saflar biçiminde ve topyekün olarak birbirine girdiği,herkesin kapıştığı bir durum hiç olmamıştır ve hiç olmayacaktır. Ya-bancı kuvvetler tarafından işgale uğrayan ve yok edilmeyle yüz yüzegelen ülkelerde ve halklarda bile tüm yok edilmek istenen insanlar, ken-disini yok edenlere karşı böylesine topyekün olarak savaşa girdikleri birdurum olmamıştır. Bu durumlarda bile baskıyla olsun, satın alma yo-luyla olsun mutlaka “Yerli” güçlerden bir kısmı düşman safında sava-şır. Toplumsal olguları, tarihi gelişimi sınıflar mücadelesini bu kadarbasite alan, bu kadar karikatürize eden, bu kadar bayağı ele alan bir an-layış sahipleri, bu söylenenler hakkında besbelli ki hiçbir fikre sahip de-ğiller. Zengin, çok yönlü, çok süreçli tarihi ve toplumsal olgulara bukadar yüzeysel yaklaşan bir toplumda, bu durum “düşün adamı”nınneden fazla gelişmediğini de açıklar. Böylesine yüzeysel, böylesine ba-yağı ve böylesine dar kafalı insanlar eğer komünist ve devrimci saflardayer alıyorsa, öncelikle bu durumda onların, konumları ele alınmalıdır.Komünistler marksist-leninistler, her toplumsal olguyu tarihi olaylarıciddi inceleme ve araştırmaya tabi tutarlar ve senteze bu ciddi incele-melerle ulaşırlar. Marksist leninistler ancak ciddi inceleme sonucu olanve derin bir düşünce süzgecinden geçen olaylar hakkında kesin konu-

C. Dağlı

390

Page 392: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

şurlar: Sağlam ciddi marksist-leninistleri, bilimsellik yerine yüzeysel-liği koyan; inceleme araştırmacılık yerine basitliği koyan anlayışlarlaciddi olarak hesaplaşması zorunlu olmuştur.

İç savaşta, değil toplumun iki kesiminin toplu olarak birbirine gir-mesi; iki ordunun savaşı durumunda bile, bütün kuvvetler aynı andatoplu olarak savaşa sokulmaz. Yedekte bekletilenler vardır. Lojistikhizmete tutulanlar vardır, savaş stratejisi ve taktiğine bağlı olarak ha-rekete geçmeyi bekleyen kuvvetler vardır. Kaldı ki ülkedeki bütün sı-nıfların ve toplumun ayrı saflarda birbiriyle kapışması bilinçlenme,örgütlenme harekete geçme düzeyindeki eşitsizlikten dolayı olanaklıdeğildir. Belli alanlarda ve sınıfların örgütlü güçleri arasında başlayankapışma giderek toplumun her alanını etkilemeye ve her geçen süreiçinde yeni yeni insanların iç savaşta yerini almasını getirir. Ne iç sa-vaşta yer alan kuvvetler ne de bölgeler iç savaşta aynı düzeyde etkile-nirler. Örneğin geçen yüzyılın Fransa'sında sınıflar savaşı esas olarakbir kentte iç savaşa yol açmakla birlikte (Paris) bir kentteki iç savaşbütün Fransa'yı hatta bütün Avrupa'yı etkilemiştir. Marx, Paris Ko-münü'nü ele aldığı esere (Fransa'da İç Savaş) adını bu nedenle ver-miştir. Demek ki bazı tarihi koşullarda bir kentteki iç savaş bile kendibaşına bütün ülkede iç savaş anlamına gelir. Başka tarihi koşullarda isebir kentte başlayan iç savaş giderek tüm ülkeye doğru gelişim göste-rir. Bu durumda bile karşıt saflarda yer alan bütün bireyler topyekünolarak birbirine girmezler. Bunun yanında şu da var. Toplum yalnızcaiki sınıfa ve onlar arasındaki saflar biçimindeki mücadeleye sahneolmaz. Toplumun iki temel (Ana) sınıfı dışında küçük mülk sahibisınıf da var. Küçük mülk sahipleri öyle hemen iki ana sınıfın birisininyanında savaşa tutuşmazlar. Uzun süre konumlarını korumak için anasınıfların savaşımına karşı çıkarlar, direnirler, uzlaşma çağrıları ya-parlar. Bu gelişme bile kendi başına ele alındığında, toplumun bütünolarak ayrı saflarda yer alıp birbiriyle ölüm kalım savaşına girmeye-ceğini gösteriyor. Savaşa tutuşan karşıt ana sınıflar, henüz hangi ta-rafta savaşa gireceğine karar veremeyen kararsız, sallantılı; savaşangüçler arasında gidip gelen orta sınıfı kendi safında toplamak için çetinbir mücadele verirler. Bu örnekte görüldüğü gibi sınıflar mücadelesi veiç savaş basit bir biçimde yüzeysel olarak hiç bir biçimde açıklana-maz.

Sınıflar mücadelesinin süresi bilinmeyeceği gibi iç savaşın süreside önceden hesaplanamaz. Ama bu konuda yaşanmış iç savaş örnek-leri üzerinde durabiliriz. Sonra da Türkiye ve Kürdistan (Kuzey)'da içsavaşın gelişimini ele alabiliriz. İç savaşların süresini gündeme geti-renlerin kafasında olan şey aslında bu savaşın kısa süreli olduğuna da-

Toplu Yazılar

391

Page 393: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

irdir. İç savaşların bütün toplumun karşı saflarda toplanıp birbiriyletopyekün olarak kapışması olarak anlama anlayışındaki basitlik bu-rada kendini gösteriyor. İç savaşın süresi bu savaşı sürdüren güçlere veiçinde bulunan tarihi koşullara bağlıdır. Yani her iç savaş örneği kendisomutunda ele alınmalıdır, ancak bu biçimde ele alınabilir. Örnekle-yelim: El Salvador'da 1980'de başlayan ve savaşan güçlerin savaşason vermeye karar verdikleri 1990 yılının başlarına kadar 10 yıldanfazla sürdü. El Salvador iç savaşı bir uzun savaş biçiminde gelişmiş-tir. Çin devrimi de yıllarca süren iç savaş ve direnme savaşı sonucu ge-lişti. İç savaşı çok kısa süreli savaşlar olarak görenlere en iyiyanıtlardan biri büyük Çin devrimidir. Çin'deki halk devrimi dahasonra ele alınırken şu aşamalardan geçtiği belirtilmiştir. 1924–1927Tarımsal Devrim ya da 1.Devrimci İç Savaş; 1927–1937 2.Devrimciiç Savaş; 1937–1945 Direnme Savaşı; ve 1945–1949 3. Devrimci İçSavaş. Çin'deki halk devrimi 1937–1945 döneminde emperyalist işgalkoşullarında bir Direnme Savaşı biçiminde geçmekle birlikte devri-min bunun dışındaki bütün süreci Devrimci İç Savaş biçiminde geliş-miştir. Kaldı ki, Direnme Savaşı döneminde bile iç savaşanti-emperyalist savaşın içinde gelişimine devam etmiştir. Aynı durumUzun Direnme Savaşı biçiminde on yıllarca süren Vietnam devrimindede gözlemlenebilir. Vietnam halkı önce Fransız sonra da ABD em-peryalizmine karşı direnme savaşına girişmekle ve savaşın anti-em-peryalist yönü ağır basmakla birlikte, yine de devrim içerdeki güçlerekarşı yönelmiştir. İşbirlikçi burjuvalara ve toprak sahiplerine karşı ve-rilen mücadele devrim mücadelesinin iç hedefini oluşturmuştur. Bu-radaki devrimler yalnızca anti-emperyalist devrimler değildir; Vietnamdevrimi ve Çin devrimi direnme savaşı altında bile iç gerici güçlerekarşı bir iç savaş biçiminde gelişmiştir. Emperyalizmin işgal dönemi,iç mücadelenin yönünü değiştirmiş ancak ortadan kaldıramamıştır.Her ülkedeki devrim esas olarak ve özünde iç egemen güçlerin ege-menliğine son verir. Bu ise Çin devriminde görüldüğü gibi devrim mü-cadelesinin esasını oluşturuyor. Her ülkedeki ve her dönemdeki içsavaşlar ancak kendi somut toplumsal ve tarihi koşullarında ele alına-bilir.

BURJUVA İÇ SAVAŞ PROLETER İÇ SAVAŞ İç savaş, ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen karşıt sınıflar ara-

sındaki sınıf mücadelesinin başka araçlarla devamıdır. Toplumsal krizve politik kriz ortamında kaçınılmaz biçimde iç savaş biçimini alansınıflar mücadelesinde, burjuvazinin emekçi sınıflara karşı başlattığıburjuva iç savaşın yanında işçi sınıfı, burjuva sınıfa karşı başlattığı

C. Dağlı

392

Page 394: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

proleter iç savaş da gündeme gelebilir. Burjuva iç savaşın amacı pro-letarya ve emekçi sınıfların örgütlülüğünü dağıtmak, silahlarına el koy-mak (emekçi sınıfın silahsızlandırılması) savaşın gücünü yok etmek vesonuç olarak etkisiz hale getirmektir. Bazı durumlarda burjuvaziemekçi sınıfı devrim yürüyüşünden vazgeçirmek için iç savaş tehdi-dinde bulunur. Buna örnek 1917 Temmuz Rusya'daki karşı devrimciayaklanmadır. Kitleleri bir iç savaşla tehdit eden burjuvazi bunun so-nucunda bir askeri diktatörlük kurmayı hedefliyordu. Ama İşçi veAsker Vekilleri Sovyetleri burjuvazinin iç savaş tehdidini boşa çıkar-dılar. Burjuva iç savaş kitlelerde hiç bir bilinç yaratmamıştır. Başkabir yerde de burjuvazi emekçi kitlelere karşı burjuva iç savaşa başvu-rursa yine aynı biçimde kitlelerde hiçbir zaman herhangi bir bilinç ya-ratamaz. Buna karşın proleter iç savaş kitlelerde kesin olarak devrimbilinci iktidar bilinci uyandırır. Sovyetler Birliği'nde Ekim 1917'densonra burjuva güçlerin başlattığı karşı devrimci iç savaş yıllarında em-peryalist güçlerin desteğindeki gerici burjuva güçlerin karşı devrimciiç savaşı kitlelerde hiç bir bilinç yaratmadı. Kitleler durumdan etkile-nip, saf değiştirmediler. Buna karşılık, gerici karşı devrimci güçlerekarşı Sovyetlerin başlattığı, Kızıl Ordu ve proletarya tarafından yürü-tülen proleter iç savaş yöntemi sonucu çok daha geniş kitleler bölükbölük sosyalizme yöneldiği gibi iç savaş yıllarında kendi sömürücü-lerini yenmek için harekete geçti. İç savaş yıllarında sosyalizm Sov-yetler Birliğinde daha da pekişti, milyonlarca işçi köylü sosyalizmiyaşatmak için seferber oldu; böylece proletarya iktidarının yönettiği içsavaş da kitlelerde müthiş bir sosyalizm düşüncesinin doğmasına vepekişmesine yol açtı. Aynı biçimde 1871 Paris Komünü öncesi prole-taryaya karşı burjuva iç savaşını başlatan Fransız burjuvazisi kitlelerdehiç bir bilinç yaratmamıştır. Buna karşılık proletarya komün ile büyükbir emekçi kitleyi ayağa kaldırdı ve dünyanın ilk devlet olmaktançıkan devletini kurdu. Komün aynı zamanda ilan edilen burjuva iç sa-vaşa karşı, proletaryanın devrimci iç savaşıdır. Proletaryanın devrimçağrısıdır. Çin devriminde proletaryanın önderliğinde komünist parti-sinin yönetiminde sürdürülen devrimci iç savaş sonucu, kitleler dün-yanın en büyük nüfuslu devrimini gerçekleştirmişlerdir. Proleter içsavaş ya da devrimci iç savaş, kitlelerde devrim bilinci, iktidar bilinci,sosyalizm bilinci yaratır.

Emperyalizmin güçlü desteğine sahip olan işbirlikçi tekelci ser-maye Kürdistan ve Türkiye'de burjuva karşı devrimci iç savaşı başlattı.Leninist yayınlarda iç savaşın hangi gelişmenin sonucu olarak vehangi olaylarla başladığını daha önce pek çok kez ortaya kondu. Tür-kiye ve Kürdistan son 30 yıldır iç savaşa çok yakın bir çizgide olay-

Toplu Yazılar

393

Page 395: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lara ve gelişmelere sahne oldu. Bu dönem sınıflar mücadelesinin enyoğun dönemidir. İç savaşın ortaya çıkmasıyla birlikte iç kapışma çokdaha sert karakter kazandı. Ne de olsa savaş politikanın başka araçlarladevamıdır. Bu araçlar en otoriter araçlardır. Tekelci sermaye ve faşistdevlet elindeki büyük ordu ve polis gücünü Kürt Halkına ve TürkiyeHalklarına karşı ilan ettiği iç savaşı kazanmak için harekete geçirdi.Devlet elindeki ordu ve polis gücünün yarısını Kürdistan'a yığdı. Tür-kiye'deki gelişen devrimi ezmek için de kalan güçlerini hareket ha-linde tuttu. Devletin militarist gücü, yeni katılımlarla güçlendirildi.Faşist paramiliter güçlerle takviye edilen faşist devlet ulusal gelirininbüyük bir bölümünü de birleşik devrim hareketini ezmek için kullandı.Ekonominin militarizmin emrine verilmesinin yanında politik sistembütün ideolojik, politik, kültürel vb. kurumlarıyla burjuva iç savaşınkazanılması için harekete geçirildi. Devletin bütün askeri güçleri, yargıorganları, yasama organı, burjuva partileri, üniversite yönetimleri, bur-juva sendika yönetimleri iç savaş düzenine uygun tarzda yeniden ko-numlandırıldı. Bütün burjuva partileri, faşist ideoloji ile donatıldı.Hazırlıklarını uzun süredir yapan karşı devrim güçleri ideolojik olarak,politik aygıtlarıyla, militarist aygıtlarıyla, sivil kitle gücüyle ve tekelcikapitalist sistemde çıkarı olan kim varsa tümünü tam bir hedef birliğiiçinde “topyekün” saldırıya geçirdi.

Burjuva iç savaş hedefine ulaşabildi mi? Hemen söyleyelim bur-juvazi hedefine ulaşamadı. Bir kere Kürdistan'da olsun Türkiye'deolsun faşizm büyük militarist güçlerle, yoğun ideolojik saldırılarla,birleşik devrimci hareketi karalama kampanyalarıyla çok kısa süredesonuç almayı hedefledi. Oysaki yıllardır onca şiddete ve yalana rağ-men henüz sonuç alamamıştır. Çok kısa süre için planlanan “düşükyoğunluklu savaş” ya da “topyekün saldırı” halkların ve devrimci güç-lerin direngen mücadelesi sonucu rayından çıkmıştır. Karşı devrimciyok etme ezme planları hedeflenenden sapma gösterdi. Çok kısa sü-rede hedefine ulaşamayan tekelci burjuva güçler, daha saldırgan birpolitika izlediler. Kürdistan'daki devrimci güçlere yönelik olsun Tür-kiye'deki devrimci güçlere yönelik olsun yeni saldırgan politika dev-reye sokuldu. Gözaltında kaybetme, açık infaz, toplu katliam ardıarkası gelmeyen operasyonlar, yoğun işkence, insanları bulunduklarıalandan göçe zorlama, savaşçıların aile ve yakınlarını baskı altına almave tecrit ederek, teslimiyete zorlama, faşizm tarafından geliştirilen sal-dırı ve şiddetin ulaştığı boyutları gösteriyor. İktidarını baskıyla ve dahaçok baskıyla koruyabileceğini bilen sermaye güçleri kitlelere yönelikfaşist vahşetlerini daha üst boyutlara tırmandıracağından hiç kimse-nin kuşkusu olmasın. Tekelci güçler ve faşist devlet güçleri, ABD em-

C. Dağlı

394

Page 396: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

peryalizminin Güney Vietnam'da uzun yıllar boyunca geliştirdiği veuyguladığı “yok etme” politikasını açık olarak devreye soktular. Faşistdevlet güçleri yakaladığı bulduğu devrimci, komünist güçleri, mili-tanları bulduğu yerde işkenceye alıyor ya da bilinen yöntemlerle yokediyor. Tekelci sermayenin ve faşist devlet güçlerinin şiddetini ve sal-dırılarını artırması, karşı devrimci güçlerin hedeflerine ulaşamadıkla-rını ve kısa süre içinde ulaşamayacaklarını gösteriyor. İç savaş uzadığıtaktirde, bu savaşı kaybedecekleri kesindir. Türkiye ve Kürdistan'dakisavaş bir uzun iç savaş olacaktır.

Proleter iç savaşın amacı iktidar sorununu çözmektir. Komünistpartisi iktidar hedefini ortaya koymadan nasıl bir iktidar hedeflediğinibelirtmeden milyonları iç savaşa çekemez. Başka bir anlatımla söy-lersek eğer milyonlarca emekçi politik olarak harekete geçmiş ve sa-yısız eylemlere kalkışıyorsa, eyleminde daha fazla silaha başvuruyorsabu demektir ki kitleler iktidarı ele geçirme amacını benimsemiş du-rumdalar. Proleter iç savaş, yalnızca bir karşı koyuş, bir “püskürtme”hareketi değildir. Devrimci iç savaş milyonlarca emekçinin geleceğiortak olarak kurma hareketidir. Bu amaçla devrimci zor yoluyla bütüniktidarı ele geçirme hareketidir. Proleter iç savaşın önder ve yöneticisınıfı olan proletarya, bu savaşta bütün ezilenlerin istemlerini savu-nur. Böylece çok daha geniş bir kitleyi savaşa çekmiş olur. İç savaşbilinen en sert savaştır. Burjuva egemenliğine son vermeyi, bütün ezi-lenleri kurtarmayı hedefleyen proleter iç savaş ise çok daha sert veşiddetli geçen bir süreçtir. Çünkü iktidarı hedefliyor. İktidar mücade-lesi bilindiği gibi sert ve şiddetli bir süreçtir.

Karşıt sınıfların arasındaki sınıf mücadelesinin devamı olarakgündeme gelen iç savaş iktidar sorunu etrafında sürüp gider. İki içsavaş örneği bunun böyle olduğunun açık kanıtıdır. Bunlardan İspanyaiç savaşı (1936–1939) esasında daha uzun sürmüştür. Çok net biçimdeiktidar sorunu etrafında meydana gelmiştir. Hiç şüphesiz iktidar buradaaraçtır. Bu savaşta proletarya ve bütün halk cephesi güçlerinin hedefidoğmuş olan demokratik cumhuriyeti korumak, kitlelerin demokratikhedeflerini yaşama geçirmek biçiminde ortak bir hedefte toplanmıştır.Proletarya ise sosyalizme bu özgür ortamdan yararlanarak ulaşmayıhedefliyordu. İspanya burjuvazisinin hedefi ise işçi sınıfını ve bütünhalk cephesi güçlerini ezmek, faşist devlet yapılanmasına gitmek, sö-mürü ve baskı düzenini kurmaktı. İç savaş bu karşıt sınıflar arasındagerçekleşti. Bilindiği gibi, iç savaşta devrimci ve demokratik güçleriyenen faşist güçler, sonra on yıllar süren bir faşist devlet iktidarını yer-leştirdiler. Uzun bir dönem süren Yunan iç savaşı (1944–1949) esa-sında daha önceden başlayan iktidarın ele geçirilmesi mücadelesinde

Toplu Yazılar

395

Page 397: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

çok sert ve şiddetli bir süreçtir. İç savaşın önder sınıfı halk demokra-sisi ve sosyalizm hedefi için silaha sarıldı, yıllarca savaştı. Yunan bur-juvazisi ise İngiliz ve ABD emperyalizminin desteği ve savaşakatılmasıyla kendi egemenliğini güçlendirmesi için savaştı. İç savaşburada iktidarı ele geçirmenin ve hedeflere varmanın aracıdır. Prole-taryanın hedefi sosyalizm, burjuvazinin hedefi kapitalizmin ve bur-juva iktidarının pekiştirilmesi... Her iki iç savaş örneği proletarya vehalk güçlerinin yenilgisi ile sonuçlanmış örneklerdir. Ama yüzyılı-mızdaki iç savaşların tümü emekçi sınıfların yenilgisiyle sonuçlan-madı. Sovyetler'deki iç savaş, Çin' deki devrimci iç savaşta iseproletarya güçleri ve halk kitlelerinin iktidarı ile sonuçlanmıştır. İk-tidarı ele geçiren proletarya buradan sosyalizm hedefini gerçekleştir-miştir.

Türkiye ve Kürdistan proletaryası Türk, Kürt ve bütün halklar-dan emekçiler, tekelci sermayenin karşı devrimci iç savaşına devrimciiç savaşla yanıt veriyor. Devrimci iç savaş proletaryanın önderliğindekiemekçi halkların savaşıdır. TC ordusunun eski genelkurmay başkanı-nın “düşük yoğunluklu savaş” adını verdiği saldırgan savaş stratejisi.ABD emperyalizmine bağlı olan pek çok ülkede devrimci halk güç-lerine karşı gündeme sokulan bir stratejidir. Savaş yalnızca Kürdis-tan'la sınırlı kalmadı giderek tüm Türkiye'ye yayıldı. Kürt halkhareketinin yöneticilerinden H. Dicle'nin söylediği gibi “Savaş heryerde”. Evet, emekçi kitleler ve birleşik devrimci hareket karşı dev-rimci iç savaşa, her yerde devrimci iç savaşla yanıt veriyor. Devrimcigüçlerin ve halkların devrimci iç savaşı geliştirmesi yok ediliş sürecinibir yerde durdurma ve karşı saldırıya geçmeyi getirdi. Devrimci iç sa-vaşa başvuran halklar, tekelci güçlerin ve faşist devlet güçlerinin gi-riştikleri katliamların ve şiddetin yanıtsız kalmayacağı gösterdiler.

Faşist saldırıları ve şiddeti ortadan kaldırmanın en etkili ve köklüyolu faşist devleti yıkmayı, tekelci egemenliğe son vermeyi hedefle-yen devrimci iç savaşı zafere taşımaktır. Proletaryanın ve halklarınkurtuluşu devrimci iç savaşa katılmaktan geçmektedir. Devrimci içsavaş sürekli olarak geliştirilmeli ve çağrılarla kitleler savaşa çekil-melidir. Ancak bu konuda önemli sorunlar karşımıza çıkıyor. Dev-rimci iç savaşa öncülük etme durumunda olan proletarya, yönetimlereegemen olan burjuva sendikacıları tarafından zincire vurulmuştur. Bur-juva sendikacılar karşı devrimci iç savaş saflarında yer alıyorlar. Gö-revleri, işçi sınıfını devrimci saflardan uzak tutmak, elini kolunubağlamak ve etkisiz hale getirmektir. Komünist ve devrimci güçler iş-çileri saflarında toplamak için bütün olanaklarını kullanıyorlar. İşçilerien geniş biçimde devrimci iç savaş saflarında toparlamak için bütün

C. Dağlı

396

Page 398: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ikna yeteneğimizi ve eylem kapasitemizi kullanmak zorundayız.Çünkü iç savaşın kazanılması bu savaşın devrimci saflarda en genişişçi kitlesinin katılmasına bağlıdır. Burjuva sendikaların ve onların ser-maye kölesi olan yöneticilerinin teşhir edilmesi, üzerlerinde proletarya-nın devrimci şiddeti uygulanması iç savaşı kazanma mücadelesininkopmaz bir parçasıdır.

İç savaşın proletarya ve devrimci güçler tarafından kazanılmasınınönündeki engellerden biri de küçük mülk sahiplerinin ve bunların politiktemsilcisi durumundaki reformist hareketlerin uzlaşmacı ve “ToplumsalBarış” aldatmacasına sürekli başvurmasıdır. Özellikle kendilerini demo-krat, ilerici olarak gören gruplar “Her türlü şiddete karşı olma” adı altındahalklara karşı uygulanan faşist şiddete göz yumuyorlar, boyun eğiyorlar.Özünde ise proletarya ve halk kitlelerinin burjuva iktidarına ve faşist güç-lere karşı yönelttiği devrimci şiddete karşı tavır alıyorlar. Demokrat küçükburjuvalar tarafından dile getirilen “her tür şiddete” karşı olma anlayışı,tekelci güçlerin toplumu aldatmak için ortaya koyduğu görüşleri küçükburjuva demokratik hareket tarafından söylenmesinden başka bir şey de-ğildir. Yapılan şey geniş i kitlelerin devrimci saflarda yer almasının engel-lenmesidir. Devrimci güçlerle, karşı devrimciler arasındaki mücadelesertleştikçe, savaş gün be gün yeni boyutlar kazandıkça küçük burjuva de-mokratik hareketi de konumunu korumaktan artık zorlanıyor. Bunun içinson bir yalanla kendisinin “her tür şiddete” karşıolduğunu toplumun da şid-detten uzak kalmasını öğütlüyor. Halbuki küçük mülk sahiplerinin önemlibir bölümü karşı devrimci saflarda yerini çoktan almış bulunuyor. Faşistideoloji küçük burjuvalar arasında belli ölçüde etki yapmıştır. Faşist ideo-lojinin etkisinde kalan küçük mülk sahipleri devrimci güçlere karşı prole-taryaya karşı ve Kürt halkına karşı zaman zaman şiddet uyguluyorlar.Burada demokratik güçlerin devrimci güçlerin yanında yer almasını en-gellemeye kalkışan burjuva uşağı rolünü oynayan “ilerici” küçük burjuva-lardır. Onlar, kitleleri yalanlarla, susarak oyalamaya kalktıkça faşizmeyardım etmiş oluyorlar. Mücadele öylesine sert ve şiddetli ki bu durumda“Her tür şiddete” karşı olduğunu söyleyen kesinlikle karşı-devrimci güç-lere yardım etmiş sayılıyor. Susan, susarak yapılanları onaylayan; yalanlakitleleri aldatan küçük burjuva hareketler ve uzlaşmacı sosyal reformistçizgideki sol hareketler kesin olarak teşhir edilmelidir. Karşıt sınıfların sa-vaşa tutuştuğu savaş alanında küçük burjuvaların “barış” içinde yaşaya-cakları hiçbir boşluk kalmamıştır. Alanın her tarafı savaş alanıdurumundadır. İç savaş toplumu oluşturan sınıfları artık daha derinden et-kiliyor ve sarsıyor. Bu durumda bütün emekçi kitlelerin biran önce devrimcisaflarda toplanmaları gerekmektedir.

Şiddetlenen iç savaşta proletarya ve halkın öncülüğünü devrimci güç-

Toplu Yazılar

397

Page 399: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ler çekiyor. Devrimci güçlerin giriştikleri her eylem, örgütledikleri her kitlegösterisi, faşizme ve sermayeye indirilmiş en etkin bir darbedir.

Emekçi kitleler yaşadıklarının ve koşulların da etkisiyle daha fazladevrimci güçlere doğru yaklaşırken, buna karşı devrimci güçler deemekçi kitlelerin eylemini bilinçli bir iktidar mücadelesine dönüştür-mek için bir kavga veriyorlar. Devrimci iç savaşın her tarafta yaygın-laşması ve yükselmesi için emekçiler ve toplumsal koşullar herzamankinden daha uygundur. İşçi ve emekçi kitleler hiç bu kadar köklübir değişiklik istemi duymamışlardı, hiç bu kadar devrimci öncünün zo-runluluğunu duymamışlardı. Bu durumda her şey devrimci öncünün kit-lelere verdiği bu desteği, sempatiyi, coşkuyu doğru biçimde algılamasınave gündemde olanın devrim yoluyla iktidarı ele geçirme mücadelesi ol-duğunu anlamasına bu yönde harekete geçmesine bağlıdır. Emekçi halkkitlelerinin harekete geçirilmesi ve devrimci iç savaşın zafere götürül-mesi için leninist öncünün ölümüne savaş anlayışıyla hareket etmesi ge-rekmektedir. Çetin, kıyasıya ve ölümüne bir savaş verilmeden iç savaşkazanılamaz. Ama ölümüne savaş devrimci öncünün davranış biçimioldu. 69 gün süren Açlık Grevleri ve Ölüm Oruçları, öncü devrimci güç-ler için ölümüne savaşın artık bir davranış biçimi olduğunun en açık ka-nıtıdır.

Devrimci tutsakların ortak olarak başlattıkları ve birlikte zafere ta-şıdıkları Süresiz Açlık Grevleri ve Ölüm Oruçları sürecini doğru bi-çimde anlamak gerekiyor. Faşist devlet güçlerinin halkları teslim almakiçin giriştikleri yok etme hareketine cezaevlerinden başladılar. Buna ilkyanıtı yine devrimci tutsaklar verdi. Devrimci tutsakların eylemleri dev-rimci güçlerin bulunduğu her cezaevinde sürdü. Bilinçler ve bedenlerbirer silaha dönüştü. Hiç bir ateşli silah devrim tutsaklarının Ölüm Orucusilahı kadar etkili olamazdı. İlk silah cezaevlerinde patladı. Sonra tutsakaileleri ve emekçi halk ikinci, üçüncü silahı patlattı, kitleler sokaklara in-diler, sokaklar devrimci savaş çığlıklarıyla çınladı. Ve en sonunda kitle-ler bir sel gibi kopmaya başladı. Tam da bu noktada sermaye ve faşistdevlet diz çöktü, yenilgi aldı. Devrimci örgütlerin birlikte başlattık-ları yiğit ve kahramanca mücadeleyi, devrimci savaşçılar ölümüne sa-vaşla taçlandırdılar. İllegal komünist ve devrimci örgütlerin yiğitçe vekahramanca eylemi geniş bir kitleyi etkiledi. Devrimci mücadelenin et-kisinde kalan kitleler daha fazla şiddetli çatışmalara yöneldiler. İllegalkomünist ve devrimci örgütlerin, devrimci tutsakların, tutsak aileleri-nin, halk kitlelerinin verdiği kavga devrimci iç savaştır. Sorun bu bi-çimde ele alınırsa haftalarca süren eylemler anlaşılabilir.

Faşist devlet güçleri ilan ettikleri gibi cezaevlerine karşı silahlı sal-dırıda bulunsalardı, bu her cezaevinde bir cezaevi savaşlarına dönü-

C. Dağlı

398

Page 400: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

şürdü. Devrimci tutsaklar bu savaş için kararlı ve hazırdılar. Ama savaşburada kalmazdı. Ardından zaten başlamış olan sokak savaşları, gerillasaldırıları, barikat savaşları vb. biçiminde her alanda sert ve şiddetli çar-pışmalar olarak devam ederdi. Gidişin bu yönde olduğu da görülmeli-dir. Devlet aldığı bu yenilgiyi gidermek ve saldırılarını sürdürmek içinyeni planlar peşindedir. Bunu anlamak için “büyük bilge” olmaya gerekyoktur. MGK, TBMM, sermaye partileri ve faşizmin bütün örgütlü güç-leri daha geniş ve örgütlü saldırı planlarını devreye sokacaklarını herkesbilmelidir. Yine herkes çok iyi bir şekilde bilmelidir ki; faşizmin şidde-tine ve saldırılarına en iyi yanıt devrimci iç savaşı yükseltmektir. Yal-nızca devrimci iç savaşın zaferi, faşizmin şiddetine ve saldırılarına birdaha görülmemek üzere son verebilir. Devrimci iç savaş, faşist devletmakinesini ve bütün militarist bürokratik kurumlarını parçalamadan,yıkmadan zafere ulaşamaz. Devrimci savaşın zaferi için daha büyük po-litik seferberlik gereklidir.

Emekçi sınıfların sayısız eylemini kapsayan ve devrimci eylemle-rin en üst düzeye çıkması olan silahlı halk ayaklanması devrimci iç savaştemeline dayandırılmalı. Devrimci iç savaşa dayanmayan bir halk ayak-lanması zafere ulaşamaz. Bu nedenle devrimci iç savaş ve yöntemleri si-lahlı halk ayaklanmasının devrimle sonuçlanması için devindirici birgüçtür. Devrimci iç savaş tekelci egemenliğe yönelmiş silahlı eleştiridir.Bütün devrim ve yıkım güçlerini sermayenin ve faşizmin üstüne yö-neltmektir. Ayaklanma sürecindeki Kürt halkını, Türk halkını ve bütünhalkları silahlandırmaktır. Devrimci hareketi güç örgütü (askeri örgüt)örgütleyecek duruma getirmektir. Devrimci askeri güç olmak ve silah-lanmak, silahların eleştirisini hedefine vardırmak için zorunludur.

Proletarya, şiddetli hale gelen iç savaşı kazanmak için leninist par-tinin öncülüğünü izlemelidir. Leninist parti, bilimsel, sağlam devrimciteorisi yine sağlam taktikleriyle emekçi halk kitlelerini hedefine götürmeyeteneğine sahiptir. Leninistler, sonunda zaferin halkların olacağına gü-veniyorlar. Proletarya ve halklara güveniyorlar. Bu “kendi gücünegüven” anlayışıdır. Kendi gücüne güvenen leninist parti devrimci iç sa-vaşı başarıya götürmek için bütün devrimci güçleri bütün devrimci po-litik ve gerilla güçlerini devrimci iç savaşa katılmaya çağırıyor. Zafer,devrimci iç savaşta yer alan devrimci güçlerin olacaktır.

Devrimci Emek

15 Eylül 1996

Sayı: 47

Toplu Yazılar

399

Page 401: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

EMPERYALİZM KÜRT HALKININ DÜŞMANIDIR

Kürtler, bölgede yapılan kitlesel soykırım karşısında dünyanın bukadar sessiz kalmasını hiç bir zaman anlayamadılar. Dünyaya seslen-dikleri zaman: “Bizi, yapılanlar değil, sessizlik öldürüyor” diyorlar.Tarihin uzun bir dönemini kapsayan Kürt soykırımı karşısında dün-yanın bu kadar sessiz kalması ya da olanları sessizce onaylamasınınnedenlerinden biri, Kürt önderliklerin geri, uzlaşmacı, ilkesiz politi-kaları olmuştur. Geri Kürt önderlikleri, sınıfsal nitelikleri gereği yal-nızca baskı ve sömürü dünyası ile ilişki geliştirdiler. Mahabad Devletizamanında SSCB ile olan ilişkiler ise zaten çok uzun sürmedi. Sov-yetlere giden cumhuriyet kurucu ve destekçilerinden olan etkin aşiretliderleri, oradaki uygulamalar, Kürdistan'da da gerçekleşir diye, dönerdönmez, gidip, İran yönetimi ile gizlice anlaşma yaptılar. Yani kendihalkına ve kendi Cumhuriyetlerine karşı düşmanlarıyla anlaştılar. Buda, Cumhuriyetin düşmesini getirdi. Kürt önderliklerinin baskı ve sö-mürü dünyası ile ilişkileri halen devam ediyor. Geri Kürt liderleri, böl-gede ve dünyada komünist, sosyalist, devrimci ve ilerici ülkeler,partiler, örgütler ve halklarla ilişki kurmak yerine ne kadar sömürücü,zalim devlet varsa onunla ilişki geliştiriyorlar. Şu Barzani'nin, Tala-bani'nin, İran KDP liderlerinin kurduğu ilişkilere bakın, durumun neolduğunu göreceksiniz.

Örnek olarak Filistin halkı ile ilişkileri ele alalım. Filistin halkı

C. Dağlı

400

Page 402: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

da Kürt halkı gibi ezilen, topraklarından kovulan ve baskı altında olanbir halktır. Bu halk uzun süredir gerilla mücadelesi temelinde uzun birmücadele sürecinden geçti. Birbirlerine çok yakın oldukları ve ortakdavranmalarının pek çok nedeni olduğu halde, arada büyük bir ko-pukluk yaşandı. Barzani olsun, Talabani olsun, yaşarken Kassemluolsun gidip, Filistin hareketleriyle bağ kurmadılar, araya mesafe koy-dular. Bunların Irak ve İran'daki ilerici güçlerle ilişkileri ise zorunlu-luktan kurulmuştur. Kürt halkının Filistin halkı ile ilişkileri, kendisiniKürt haklının temsilcisi olduğunu söyleyen PKK ile kuruldu. PKK,Filistin hareketi ile ilişki kurmakla yetinmedi, pek çok kadrosu Filis-tin kurtuluşu için yaşamını verdi. Bu da, Kuzey Kürdistan Kürt hare-ketinin diğer parçalara göre ne kadar ileri ve enternasyonalistkarakterde olduğunu açıklar. Geri Kürt liderleri, devrimci ve sosyalistdünya ile değil, sömürücü, baskıcı kapitalist-emperyalist dünya ile iliş-kiye girdiler. Böylece, Kürt halkının haklı mücadelesi, mücadelecihalkların ve sosyalist dünyanın desteğinden yoksun bırakıldı.

Kürt halkının önderliklerinin geri ve emperyalizmle uzlaşma yan-lısı olmaları, komünist, devrimci ve demokratların, Kürt halkının da-vasına sahip çıkmamasını ve Kürtlere yapılan zulüm karşısında sessizkalmalarını hiç bir biçimde haklı çıkarmaz. Bir bütün olarak sosya-lizm dünyası, Kürt halkına karşı görevlerini yerine getirmemenin so-rumluluğunu taşıyor.

Kürtlere yönelik uzun süreli zulüm karşısında emperyalist-kapi-talist dünyanın sessiz kalması anlaşılır bir şeydir. Emperyalizmin, Kür-distan'da petrol, değerli maden vb. ekonomik çıkarları; kıtasal stratejikçıkarları ve politik çıkarları var. Emperyalizm bu çıkarlarını, bölge-deki ilhakçı devletler aracılığıyla yerine getiriyor. Gerici ilhakçı dev-letler, aynı zamanda, emperyalizmin çıkarlarının bekçisidir. Öteyandan, İran olsun; Irak olsun ve Türkiye olsun emperyalist-kapitalistdevletler, bu ülkelerdeki büyük çıkarlarından hiç bir zaman vazgeç-mezler. Hiç bir emperyalist ve kapitalist ülke, Kürt halkının temel hak-ları için, bu ülkelerdeki çıkarlarından vazgeçmez. Hiç bir emperyalistve kapitalist devlet, Kürt halkı için, bölgedeki ilhakçı devletleri karşı-sına almaz; almak istemez. Emperyalizm, bölgedeki pazarını hiçbirzaman kaybetmek istemez. Bu nedenledir ki, emperyalist-kapitalistdünya, Kürtlere karşı uygulanan zulüm karşısında sessiz kalmakta yada sessizce onaylamaktadır.

Herhangi bir emperyalist devlet, ara sıra Kürt sorununa ilgi duy-muşsa bunun nedeni, Kürt sorununu kullanarak, bölgedeki çıkarları-nın sürekliliğini, ilhakçı devletlere kabul ettirmek içindir. Koparmasıgereken ekonomik ve politik tavizleri koparan emperyalist devlet, bir

Toplu Yazılar

401

Page 403: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

süre sonra, Kürt sorununu tamamen unutuyor, Kürtlere sırt çeviriyor.Kürtlere uygulanan baskıları sessiz biçimde onaylıyor. ABD'nin1945'te Japonya'ya attığı atom silahından sonraki en kitlesel kimyasalkırım Kürtlere karşı Halepçe'de kullanılmasına rağmen emperyalist-kapitalist dünya olanları sessizlikle geçiştirdi ya da sessiz olarak onay-ladı. Kürtleri, hem Saddam'ın ve emperyalizmin silahları, hem desessizlik öldürdü.

Bu konuda tipik bir örnek verelim. Avusturya, özellikle BrunoKrenski zamanında İran Kürtlerinin dostu pozuna büründü, sık sıkKürtlerin haklarından söz etti. Bu amaçla da İKDP ile yakın ilişkilerkurdu. Böylece, Avusturya, sözüm ona, Kürtlerin savunucu devletioldu. İKDP lideri A.Kassemlu, sık sık bu ülkeye gider ve yakın te-maslarda bulunurdu. Ama ne oldu. İKDP lideri bu ülkede, İran tara-fından öldürüldü. Avusturya hükümeti, katilleri bulacağına, olayınüstünü örtmeyi tercih etti. Çünkü tam bu dönemde, İran, Avusturya'yaçeşitli olanaklar sundu. Böylece, Avusturya, kendi çıkarları için, İKDPliderini feda etti. Aynı durum Fransa'nın ikiyüzlü politikası içinde ge-çerli. Bir taraftan Saddamla iyi ilişkiler içinde olan ve Saddam'a kim-yasal silahlar veren Fransa; diğer taraftan, Kürtlerin haklarınısavunuyor rolünü oynuyor. Halepçe katliamında kullanılan kimyasalgazların üretiminde Irak'a en büyük desteği veren Fransa olduğu halde,bu ilişki gizlendi. Aynı ilişki biçimi Alman emperyalizmi ile İran veTürkiye ile ilişkilerinde de geçerli. Alman emperyalizminin ara sıraKürtleri savunuyormuş gibi görünmesinin temel nedeni, bu sorunukullanıp bölgede, Fransa, İngiltere ve ABD ile olan rekabetinde en iyisonucu elde etmek içindir. Emperyalizm her alanda egemenlik peşindekoşar, özgürlük değil.

Emperyalizm, bölgedeki büyük çıkarlarını koruyan ve savunangerici ilhakçı devletlerin her zaman yanında olmuştur, desteklemiştir.Gerici ilhakçı devletlerin, Kürtler üzerinde uyguladıkları ulusal zulümpolitikasının arkasında emperyalizm vardır. Kürt halkı emperyalizmekarşı mücadele vermeden, kurtuluş mücadelesini sonucuna ulaştıra-maz. Kürt halkının ulusal-sınıfsal kurtuluş mücadelesi aynı zamandaemperyalizme karşı verilen mücadeledir.

OTONOMİ FEDERASYON BAĞIMSIZLIKKürdistan'ın parçalandığı, her parçasının, bölgedeki gerici dev-

letlerce ilhak edildiği 1920-1950'li yıllarda, Kürt halkı tarafından ge-liştirilen tezler, bağımsızlık, otonomi ve daha sonra ise federasyon tezioldu. Otonomi, esas olarak İran ve Irak Kürdistan'ın da temel alınan veon yıllar boyunca savunulan bir tezdir. Bağımsızlık ve federasyon tezi

C. Dağlı

402

Page 404: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ise esas olarak Kuzey Kürdistan'da geliştirilen ve savunulan tezlerdir.Otonomi bir tez olduğu kadar aynı zamanda pratikte az çok uygulan-mış ve bir deneyim olarak da kendini göstermiştir. İran'da 1945–1947arasında kurulan özerk Mahabad Kürt Cumhuriyeti ile lrak'taki oto-nomi örnekleri yaşanmış deneyimlerdir. Kürt halkının politik istem-lerinin en alt sınırı olan otonomi bile ayakta kalamadı.

İran ve lrak'taki KDP'ler bu durumdan yeni sonuçlar, yeni tezlerçıkardılar. İKDP: “İran'a demokrasi, Kürdistan'a otonomi” tezini or-taya attı IKDP de aynı biçimde: “Irak'a demokrasi, Kürdistan'a oto-nomi” tezini geliştirdi. Bu tezlere göre, eğer egemen devletlerdemokratik olmazlarsa, ezilen Kürt ulusu otonomiye kavuşsa da; eldeedilen demokratik kazanım, kısa süre sonra yine gasp ediliyor. Ohalde, Kürdistan'daki otonominin yaşaması ve ayakta kalması için,egemen devletlerin demokrasiyle yönetilmesi gerekiyor. Böylece oto-nomi ile demokrasinin ilişkisi kurulmuş ve bunun da Kürt halkınınözgürlüğünün güvencesi olacağı tezi geliştirilmiştir.

Kürdistan'da otonominin yaşaması için, egemen ulusun demo-kratik gelişme içine girmesinin beklenmesi başka bir anlayışı öne çı-kartıyor. Bu anlayış biçimine göre, Kürt halkının politik haklarınakavuşması için egemen ülke halkının da değişim göstermesi, politi-kasını demokratik ilişkilere dayandırması gerekiyor. Bunun doğaluzantısı, ezilen ulusun, ezen ulus halkıyla sıkı ilişki içine girmesi; heriki ülke halkının kurtuluşunun birbirine bağlı duruma gelmesi, biçi-minde olacaktır. Bu ise şu sonuca yol açmıştır: Egemen devlet henüzdemokratik duruma gelmemişse, henüz, ezilen ulus emekçileri, kendigerici rejimlerini değiştirememişlerse ya da yakın zaman da bunun ko-şulları yoksa o zaman, yapılması gereken, mevcut gerici burjuva re-jimleriyle bir çözüm bulmaktır. Otonomi için geçerli olan bu anlayışve sonuçlar, belli ölçüde egemen devletlerle düşünülen federasyoniçinde geçerli olacaktır. Kürt tarafı, doğası gereği demokratik olacak-tır ama diğer taraf gerici kaldığı sürece, demokratik taraf uzun sürekonumunu koruyamaz. Gerici güçler, bütün üstünlüklerini kullanarak,demokratik yönü tasfiye ederler. Bazı Kürt hareketleri tarafından ileriatılan “tam eşitlik” ve “federasyon” tezi de eğer birlikte federasyonagidilen taraf eski konumu koruyorsa, pratikte fazla bir anlam taşımaz.Yapılan anlaşmaların anayasal güvencelere kavuşturulması da kendibaşına fazla bir pratik anlam taşımaz. Egemen devlet çok rahatlıkla,ortak anayasayı ve bunun sonuçlarını askıya alabilir ve ortadan kaldı-rabilir. Egemen ulus demokratik bir gelişme göstermeden, ezilen uluskendi durumuna razı olabilir mi? Bu durumda, ezilen ulus ne kendidurumunun devamına boyun eğmelidir, ne de ezen ulusun gelişme-

Toplu Yazılar

403

Page 405: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

sine bel bağlamalıdır. Bu durumda başka bir politika devreye girer:sonuna kadar devrimci olmak.

Otonomi, ezilen ulusun UKKTH ilkesini içermez. Otonomi, ezi-len ulusun yararına politik tavizler koparmaktır. Bundan ötürü, oto-nomi istemi reformist bir istemdir. Çünkü, egemen ulusun,egemenliğine dokunmaz; bu egemenliğin altında, ezilen ulus için kimiiyileştirmeler yapılması anlamına gelir. Otonomi ezen ve egemen ulu-sun, ilhakçı, işgalci konumuna da son vermez. Çünkü, egemen devlet,aynı sınırlar içinde yaşayanların tümü adına davrandığını iddia ede-cektir. Esasında, otonomi, egemen ulusun, egemenlik konumunu güç-lendirir ve uzun süre yaşamasını sağlar. Otonomi durumunda, merkeziotoritenin üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesi esas alınacaktır. Otonomi,ezilen ulusa özgürlük getirmez; tersine köleliğinin devamını sağlar.Bundan dolayı ezen ulus da özgür olmuş sayılmayacaktır. Özgürlü-ğün olmadığı, sermaye egemenliğinin devam ettiği; ezen ulusun, ege-men olmaya devam ettiği koşullarda, yapılan hiç bir anlaşma ve atılanhiçbir demokratik adım güvencede olmayacaktır. Atılmış olan bütünanlaşmalar ve adımlar, sermayenin ve ezen ulusun yararına ortadankaldırılacaktır. Aynı durum federasyon içinde geçerlidir.

Otonomi ve federasyon Kürtlere özgürlük ve kurtuluş getirme-yecektir; olsa olsa Kürt ulusunun kendi kaderini kendisinin tayin et-mesi ilkesinin önünü tıkayacaktır. Kürt ulusu için, Kürdistan devrimiiçin temel çizgi ulusal-sınıfsal kurtuluş çizgisidir. Bağımsızlık çizgi-sine dayanmadığı sürece Kürdistan devrimi gelişim gösteremez; budevrim bir toplumsal devrim düzeyine yükselmedikçe bağımsızlık çiz-gisi de korunamaz. Daha otonomi ve federasyon önerileri ve girişim-lerini bile, emperyalizmin ve ilhakçı devletlerin bu kadar sert baskısıve saldırısı ile karşılandıktan sonra; bağımsızlık hedefi, olanlardan çokdaha fazlasının Kürt halkının başına geleceği anlamına gelir. Ulusal-sınıfsal kurtuluş çizgisi yani kurtuluş ve sosyalizm çizgisini izlemekdemek, emperyalist dünyayı ve ilhakçı devletlerin tümünü karşımızaalmak demektir. Böylesi bir politikayı hiç bir Kürt burjuva hareketikabul etmez. Bu köklü, devrimci politika (strateji) ancak Kürdistanproletaryası, yoksul köylü ve diğer emekçiler tarafından savunulabi-linir. Ancak sonuna kadar devrimci olan bir sınıf böylesine devrimcibir politikayı izleyebilir. Kürdistan'ın bir parçasındaki otonomi giri-şimleri bu bölgedeki bütün ilhakçı devletlerin ortak saldırısına uğru-yorken, Kurtuluş ve sosyalizm çizgisi ve bağımsız Kürdistan hedefibüsbütün saldırıya uğrayacaktır. Kürdistan'ın bir parçasındaki ileri birhareket ya da politik-toplumsal adım, diğer parçaları etkileyeceğin-den, ilhakçı devletler hemen harekete geçer, saldırı üstüne saldırı dü-

C. Dağlı

404

Page 406: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

zenlerler. Büyük bir kapitalist emperyalist dünyayı ve bölgedeki bütünilhakçı devletleri karşılarına almaktan korkan Kürt burjuva hareket-leri, kendilerini, bulundukları parçada, otonomi hedefi ile sınırlı tutu-yorlar. Kürt burjuva hareketleri, sınırlı hedefler uğruna Kürt ulusunubüyük devrimci hedeflerinden vazgeçiyorlar.

KÜRT HALKI YALNIZCA DEVRİMCİ OLABİLİRBölünen ve parçalanan Kürdistan'ın her parçası bölgedeki şoven

devletlerce ilhak edildi. İlhak edilen Kürdistan parçaları, ilhakçı dev-letin pazar ilişkilerine dahil edildi. Ezilen ulusun ekonomik ilişkileri,ezen ulusun ekonomik ilişkilerine göre biçimlendi. Bunun sonucu ola-rak Kürdistan parçaları arasında ekonomik olarak eşitsiz gelişmeoluştu. Bu gelişmenin sonucu olarak her parçadaki Kürt hareketi, diğerparçalardakilerden farklılık gösterdi. Kimisi otonomi isterken, kimileribağımsızlık istiyordu. Aralarında politik hedefler bakımından dabüyük farklılıklar oluştu. Tüm bu gelişmeler, Kürdistan'ı, bütün par-çalarıyla, eş zamanlı ve birlikte kurtuluşunu olanaksız duruma getirdi.Birleşik, bağımsız Kürdistan ancak sosyalist bir Kürdistan olabilir.Birleşmek, yaşamı birlikte paylaşmak Kürtlerin bir hedefidir. Bu hedefise ancak Kürdistan proletaryasının bir hedefi olabilir. Proletarya dı-şında hiç bir toplumsal güç, birleşik, bağımsız ve sosyalist Kürdistanhedefini gerçekleştiremez. Ne Kürt burjuvazisi ne de küçük burjuvaziböylesine devrimci ve cesaretli bir hedefi benimseyemez ve sınıfsalkonumu gereği de benimsemez. Kürt halkının ulusal-sınıfsal kurtu-luşu, proletaryanın temel bir hedefi olarak kalacaktır.

Kürdistan'ın her parçasının kurtuluşu, ezen ulus proletaryası veemekçi halkıyla birlikte olacaktır. Eğer, ezen ulus proletaryası ve halkıkendi kurtuluşunu sağlayacak durumda değilse; bu durumda, ezilenulus bekleyecek mi? Ya da, bulunduğu Kürdistan bölümünde bağım-sızlığını ilan eden Kürt halkı, konumunu uzun süre koruyabilir mi?Birleşik ve sosyalist Kürdistan hedefi gibi büyük bir hedefin yanında,her bir parçada bir mevzi bile bütün ilhakçı devletlerin saldırısına uğ-rayacak ve yenilgiye uğratılacaktır. Bu durumda, Kürt halkı, durumu-nun devamına boyun eğmeyeceğine göre daha ileri gitmekdurumundadır. Kürdistan devrimi, yalnızca bir Kürdistan parçasındakalamayacağı gibi, bütün parçalara doğru genişleyecektir ya da ge-nişlemek zorundadır. Kürdistan devriminin kendi içinde derinleşmesive yayılması yetmez; bu devrim ezen uluslara doğru da ilerlemek zo-runda kalacaktır. Yani Kürdistan devrimi kendi sınırları içinde kala-maz, mutlaka ezen ulus halklarını da kapsamak durumundadır.Yalnızca kendi içinde gelişim gösteren, yalnızca Kürdistan'a yayılan

Toplu Yazılar

405

Page 407: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bir devrim, bütün ilhakçı devletlerin ortak saldırısına uğrayacağı için,sürekli savunma durumunda kalacaktır, burada yenilgi büyük bir ola-sılıktır. Kürdistan devrimi, ne bir parçada durabilir ne de bütün Kür-distan'da durabilir, bu devrim daha ileri gitmek zorunda kalacaktır.Kürt halkı tam kurtuluşunu sağlayana kadar sürekli eylem içinde ola-cak, devrimini sürekli kılacaktır.

Yalnızca bir Kürdistan parçası ile sınırlı kalan bir devrim, ilhakçıdevletlerin ortak saldırısına uğrayacağından, savunma durumunda ka-lacaktır. Savunma ise devrimin yıkılışını getirecektir. Bu anlamda, birparçadaki Kürdistan devrimi ile gitmek, ezen ulusun halkıyla bütün-leşmek ve birleşik devrim özelliği göstermek için mücadele etmelidir.Bu noktaya kadar Kürdistan'ın bir parçasındaki devrimci gelişme, dahaileri hedefin bir dayanağı ve militan bir mevzisi olmalıdır. Bu dev-rimci mevzi, hem Kürt halkının kurtuluşunun ve hem de ezen ulusemekçilerinin bir mevzisi olacaktır. Özellikle Kürt halkı, bu devrimcimevziyi birleşik devrimi başarmanın dayanağı haline getirmelidir.Hedef Kürt halkının ve aynı ortak düşman tarafından ezilen bütünhalkların kurtuluşu olmalıdır. Yoksa kendi içinde bile dağılmak duru-munda kalabilir.

Bu konuda EZLN örneği üzerinde duralım. EZLN Chiapas'ta iyibir çıkış yaptı ve Chiapas devrimci oldu. Uyanan Meksika halkının, onbinlercesi sokaklara döküldü. Ama Meksika halkı diğer eyaletleri dev-rimci yapamadı. Burjuva diktatörlüğü bütün bölgelerde egemen du-rumdadır. Bu durumda devrimci Chiapas ne yapabilir. Bir devrimodağı olarak, devrimi genişletmek durumundadır. Ya devrimci Chia-pas bütün Meksika'ya özgürlüğü götürecek ya da gerici Meksika Chia-pas'ı ezecektir: Bugünkü durum uzun süre devam edemez EZLN'ninkendisine örnek aldığı Zapata EZLN'den daha ileri görüşlere sahipti.E. Zapata, Güneyli halkın toprak ve özgürlük sorunlarından yola çıktı,en sonunda bütün Meksika'yı bu duruma getirmek göreviyle yüz yüzegeldi. Devrimci Güney orduları başkentin üstüne yürümek zorundakaldılar. Başka biçimde, hedeflerine ulaşamazlardı. EZLN izinde git-tiği E. Zapata'nın yüz yüze geldiği sorunla: bütün Meksika'yı devrim-cileştirmek sorunuyla karşı karşıyadır. Zapata ve EZLN'nin yüz yüzeolduğu sorunlar başka koşul ve başka biçimlerde Kürt halkının da kar-şısına çıktı. Botan'ı kurtaran bir Kürt özgürlük hareketi, aynı zamandabütün Kuzey Kürdistan'ı da kurtarmak durumundadır. Bu da yetmez,Kürdistan devriminin yaşaması için Kürt halkı devrimi Türkiye'yedoğru geliştirmek durumundadır. Kürdistan devrimi hiç bir biçimdekendi sınırları içinde kalamaz. O zaman farklı biçimde EZLN'ninbugün içinde bulunduğu tıkanıklıkla karşılaşılacaktır.

C. Dağlı

406

Page 408: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

SONUÇ OLARAKKürt halkının bugüne kadar izlediği burjuva önderlikler ve bur-

juva hareketler, özgürlük ve kurtuluş getirmemiştir. Burjuva ve küçükburjuva önderlikler ve hareketler, koşullar kurtuluş için ne kadar olgunolursa olsun hiç bir koşulda özgürlük ve kurtuluş getirmeyecektir.İsyan ve ayaklanmalarla dolu Kürdistan'ın yakın tarihi öncelikle bugerçeği göstermiştir. Burjuva ve küçük burjuva hareketlerin savunageldikleri otonomi, federasyon gibi hedefler ise, Kürt ulusunun kendigeleceğini kendisinin belirlemesi ilkesinin çiğnenmesi anlamına gele-cektir. Bağımsızlık, birleşik ve sosyalist bir Kürdistan hedefine ge-lince... Bu hedef son derece devrimci ve yürekli bir hedeftir. Bu hedef,bu yürek ve bu devrimcilik ise Kürdistan proletaryasında vardır.

Kürdistan'da başlayan devrim yürüyüşü, bulunduğu yerde so-nuçlanamaz, yürüyüş hedefine varana kadar devam etmelidir ve Kür-distan devrimi, ezen ulusun halkını kapsayacak biçimde yani birleşikdevrim yönünde ilerlemek zorundadır. Bu ise Kürt emekçisinin aktifbir enternasyonalist bir çizgi izlemesini ve yalnızca devrimci olma-sını koşul haline getiriyor. Emperyalizmin bölgedeki çıkarları, ilhakçıdevletlerin çıkarları ve saldırıları ile işgalci konumları yani bütün ta-rihi ve nesnel koşullar Kürt halkını, halkların en devrimci olanlarındanbiri durumuna getiriyor. Kürdistan devrimi dünya tarihinde ve bölgetarihinde çok önemli bir yere sahip olacaktır. Kürt halkının ulusal-sı-nıfsal kurtuluş savaşı dünya ve bölge tarihinin değişiminde büyük birrol oynayacaktır.

Devrimci Emek

23 Ekim 1996

Sayı: 48

Toplu Yazılar

407

Page 409: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

OLAYLAR İÇ SAVAŞA UYGUN GELİŞİYOR

Türkiye'deki burjuva devlet egemenlik sisteminde çok nadirengörülen olaylardan biri olan bir bakanın, hem de bir içişleri bakanınınkamuoyunun baskısı sonucu görevinden istifa etmesi gerçekleşti. Rast-lantısal gibi görünen basit bir olay nasıl oldu da bir bakanın, hem debir iç işleri bakanının görevinden ayrılmasına neden olabildi. Bir par-lamenterin, bir polis müdürünün ve bir sivil faşistin bir kazaya uğra-ması ve ardından olayların bir çorap söküğü gibi gelmesi bir rastlantıolamaz. Burada rastlantı gibi görülen olay, aslında planlıdır. Yalnızcatopluma yansıtılması bir rastlantıymış gibi gösterildi. Oysaki bunabenzer pek çok olay olur ama daha kimse anlamadan, üstü örtülür, önükesilir. Bu sefer böyle olmadı. Olayın üstü örtülmedi; tersine iyiceaçığa çıkması için burjuva medyası özel bir çaba gösterdi. Tekelci güç-lerin belli bir kesimi olayın büyümesi ve aralarının açık olduğu hükü-metin zor duruma düşürülmesi için elinden geleni yaptı. Ama yalnızcaiçişleri bakanını feda eden hükümet bu seferlik küçük bir yara alarakdurumunu kurtarmış oldu. Ne var ki, olaylar her zaman böyle sonuç-lanmayacaktır. Hükümet de her zaman bir bakanla kurtulamayacaktır.

Tekelci sermaye grupları daha önce olan benzeri olayların üstünüörterken, neden bu sefer iyice açığa çıkması için çaba gösterdiler.Bunun birçok nedeni arasında biri, gerek uluslararası sermaye güçle-rinin, gerekse de işbirlikçi sermaye güçlerinin aralarında sürüp-gidenrekabet ve çıkar çatışmasıdır. Bugünkü hükümet bilindiği gibi Türki-ye'de sömürüsünü sürdüren bütün sermaye güçlerinin ortak hükümetideğildir. Büyük tekelci gruplar her hükümet döneminde kazanmaklabirlikte içlerinden bazıları hükümete getirdikleri partiler sayesindedaha büyük soygun yaparlar. Bu da soygundan geri kalan diğerlerini,hükümete karşı harekete geçirir. ABD'de görüldüğü üzere, her tekelcigüç ya da güçler, kendilerini yeterince desteklemeyen, partilerin kilitadamları hakkında “dosya” tutarlar. Zamanı geldiğinde dosyalar açı-lır, politik iktidarlar zor duruma düşer. Aynı olaylar artık Türkiye'de degelişiyor. Bir sermaye grubunun, hükümet üyeleri hakkında ya da kilit

C. Dağlı

408

Page 410: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

bürokratlar hakkında “dosya” tutması için, devletin en etkin görevli-lerini satın alması gerekiyor. Bu da gerçekleşir. Sonra sıra, uygunzaman kollamaya gelir. Böylece pazarlıklar, pazarlıkları izler. Ağarolayında olan şeyin bir yönü budur. Çıkar çatışması içinde olan ser-maye grupları, bütün ağırlıklarını ortaya koydular ve bir bakanı gör-evinden aldılar. Sermaye gücü her şeydir, bakanlar hiç bir şeydir.

Ortalama burjuva görüşüne göre ise, artık ayyuka çıkan olaylarkarşısında, hükümet başka türlü davranamazdı. İstifa olayına yol açangelişmeler öylesine işlendi ve ipliği pazara çıkartıldı ki, hükümet ka-muoyu tarafından verilen hükmü yerine getirmekten başka bir şey yap-madı. Ama, ortalama burjuva düşüncesinin algılayamadığı şey,kamuoyunun kendiliğinden oluşmadığıdır. Kamuoyu tekelci güçlertarafından oluşturulur. Çürümeye gelince, politik sistem bütün ku-rumları ile çürüme içindedir. Politik sistemin çürümesi, bugüne kadarbir bakanı götürmemiştir. Hükümetler, onca çürümeye, ayyuka çıkanolaylara ve toplumdan gelen yoğun eleştirilere rağmen, ne istifa etmişne de bir üyesini görevinden almıştır. Hükümetler kitlelerden değil,sermayeden güç alırlar, ancak sermaye, onları, oradan uzaklaştırır.Bunun dışında hükümetin bazı üyeleri, dikkatleri başka yöne çekmekiçin yenileriyle yer değiştirilir. İçişleri bakanının istifası gerçekten bir“olay” biçiminde oldu. Daha öncekiler bu kadar toplumun ilgisini vetepkisini çekmemişti. Şimdi hem sermaye güçleri arası çelişki ve re-kabet çok sert, hem de sosyal sınıflar arasındaki uzlaşmaz çelişkilerçok sert ve keskin. Hiç bir hükümet böylesi koşullarda yarınındanemin değildir.

Ortalama sol düşünceye göre de, devlet kendi içindeki “kontr-ge-rilla, mafya, sivil faşist” güçler arasındaki ilişkinin ortaya çıkması kar-şısında köşeye sıkıştı. O halde, bu noktada yakalayıp, devleti iyiceköşeye sıkıştırmalı. Bu teorinin uzmanları olan Ecevit ve Perinçekhemen sahneye çıktılar; özellikle de bu durumlarda sahneye çıkartı-lırlar. Bütün CHP hareketi ve Perinçek gibi çevreler, devletin asıl güç-leri olan ordu ve polisi aklamak için, her şeyi, devletin içindeyuvalanmış bazı “karanlık güçler”e bağlarlar. Ecevit, Baykal, Perinçekesas olarak TC'yi kurtarmayı hedefliyorlar. Ama, ne var ki, kimi sos-yalist çevreler de, aynı teorinin etkisi altında kalıyorlar. Katliamları, in-fazları, cinayetleri, her tür kaçakçılığı, çeşitli ülkelerin içişlerinemüdahale etmeyi yalnızca devletin içine sızmış ya da yuvalanmış bazıgüçlere bağlamak ne düzeni anlamaktır ne de devleti. Olayları Ecevit-Perinçek teorisiyle ele alanlar, Ağar olayını ve benzeri yüzlerce olayıve nedenlerini hiç bir zaman anlayamazlar. Türkiye’de politik sistemiçinde olan bitenleri anlamak için ortalama sol düşünce biçimini aşmak

Toplu Yazılar

409

Page 411: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

gerekiyor. Ortalama sol düşünce biçimi, ortalama burjuva düşünce bi-çiminden başka bir şey değildir.

İçişleri bakanı faşist M. Ağar istifaya yol açan gelişmeler sonucuçok yıprandı ve gözden düştü. Burjuvazi, bunu kendi başarısı olaraksunuyor. Özellikle de faşist medya, içişleri bakanını, kendisinin açtığıkampanya sonucu, istifaya zorladığını ileri sürüyor. Her konuda ol-duğu gibi, Ağar konusunda da faşist medya ve burjuva çevreler yalansöylüyorlar. Halbuki, herkes biliyor ki, burjuvazi son güne kadar, halkkatili Ağar'ın arkasındaydı. Kürt halkına, devrimci güçlere, emekçileregöz açtırmadığı için bütün burjuva güçler, eski polis şefinin en aktifdestekçileriydi. Gerçek olan nedir. Ağar'ı asıl yıpratan, devrimci güç-lerdir. Devrimci güçler, Ağar'ın polis şefliği döneminden başlamaküzere, adalet bakanlığı ve içişleri bakanlığı döneminde, yaptıklarınıteşhir ederek, onun faşist kimliğini toplumun gözünde açığa çıkardı-lar. Ağar'ın istifa ederken de, devrimci güçlere saldırması, bunun böyleolduğunu doğruluyor. Devrimci güçler için önemli olan bir faşist ba-kanın yıpranması ve istifa etmesi değildir; devrimci güçler için asılhedef bütün burjuva politik sistemi, faşist devleti yıkmak, parçala-maktır. Gerçekte çürüyen şey, burjuva politik sistem ve bütün burjuvapolitikası ile burjuva toplumsal ilişkilerdir. Tekelci güçler ve devletise, küçük sıyrıklarla, durumunu kurtarmaya çalışıyor. Faşist medya veburjuva çevreler, asıl olarak çürüyen kapitalist düzeni ve faşist devletikurtarmak için çok yıpranmış olan hükümet üyelerini ya da devlet gö-revlisini feda ediyor. Burjuva propagandanın asıl hedefi iyi kavran-malı.

Ağar'ın istifasını, devlet çetelerini, devlet-sivil faşist ilişkisini,devlet-mafya ilişkisini anlamak için sürmekte olan sınıflar savaşınıdoğru olarak anlamak gerekiyor. Tüm bu olayların temelinde, sınıflarsavaşı yatıyor. İç savaş gerçeğini anlamayanlar, toplumsal ve politikalandaki hiç bir olayı anlayamazlar. Ama, iç savaş gerçeğini anlamakistemeyenler, görüyoruz ki, son olaylarda görüldüğü gibi, hiç bir olayıdoğru-dürüst kavrayamıyorlar. Olayların iç savaşla olan sıkı ilişkisinigösterelim.

Sermayenin ve devletin sivil faşist güçlerle sıkı ilişkisi herkes ta-rafından eskiden beri bilinir. Burjuvazinin göstermeye çalıştığı gibi,bu ilişkiler yeni başlamış ya da ortaya yeni çıkmış değildir. Türkiye'deiç savaş ya da iç savaşa yakın bir çizgide gelişen sınıflar savaşının sonotuz yılı ele alındığında görülecektir ki, sivil faşistlerle devletin ilişkisiverilmekte olan sınıflar savaşı ile dolaysız ilişkisi vardır. Devlet, dev-rimci güçleri durdurmak ve güçten düşürmek için sık sık, sivil faşistgüçleri, karşısına çıkarmıştır. Bununla da kalmamış, devletin en kilit

C. Dağlı

410

Page 412: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

noktaları, sivil faşist kadrolarla doldurulmuştur. Bunun dışında, bugünDYP, ANAP, RP gibi faşist partilerin en etkin adamları sivil faşistler-dir. Sivil faşist güçler, yalnızca tekelci sermayenin halka ve devrimekarşı kullandığı bir güç olmakla kalmamış; ABD ve NATO emperya-lizminin, Tekelci sermayenin ve faşist devletin her zaman bekçi itlerioldular. Bu ilişkinin nedenleri sert mücadeleyle geçen sınıflar savaşı-nın kendisinde aranmalıdır.

Ama bu sefer sivil faşist güçler daha etkin konuma geldiler. Ne-deni çok açıktır: Kürt halk ayaklanması, komünistlerin savaşı ve halkisyanı. Bunun yanında ABD ve Türkiye'nin Kafkaslar, Ortadoğu veBalkanlardaki çıkarlarının öne çıkması ile sivil faşist güçlere büyükgörev düştü. Sivil faşist güçler, Kürt halkına, emekçilere, devrimci-lere karşı topyekün saldırıya geçen, burjuva iç savaşı başlatan faşistdevletin organik bir parçası oldular. Devletin bütün iç ve dış görevlerisivil faşist güçlere verildi. Mafya ilişkilerinde bile devlet, Kürt maf-yalarını öldürüp, tasfiye ederken, bu alan yalnızca sivil faşist güçlereve devlete bırakıldı. Demek ki, devlet iç savaşı kazanmak için her yolumübah görüyor ve her araca başvuruyor. İşte, iç savaşın kendisi anla-şılmadan, devlet-sivil faşist ilişkisi de anlaşılamaz. Tekelci sermayeve faşist devlet, kısacası bütün karşı-devrimci güçler tek bir güç ola-rak halklarımıza karşı saldırı içindedir. İç savaş budur.

Tekelci güçler için, TC için asıl vatandaşlar faşistlerdir. Bu an-lamda, TC'nin yasalarla tarif ettiği, ders kitaplarındaki vatandaş kav-ramı değişime uğradı. Yasal tarife ve okul kitaplarına göre vatandaş,vergisini veren, yasalara saygılı ve bağlı, devlete ve devlet büyüklerinesaygılı, devletin istediği biçimde davranan, kendi halinde insanlara de-nirdi. İç savaş ve devrimci durum ile Kürt halkının ayaklanmasındansonra işler, tarifler, çizgiler değişti. Tekeller ve devlet bir ölüm-kalımsavaşı yürütüyor. Böylesi bir durumda, kendi halinde vatandaş olmak,devletin hiç bir işine yaramaz. Devlet vatandaşı olmak demek faşistolmak demektir. Devlet, Kürt halkına, komünistlere ve emekçilerekarşı savaşmayana vatandaş demez. Günlük yaşama bakın devlet vetekeller kimlere vatandaş diyorlar. Devrimcilere yönelik infazlarda,polisle birlikte gösteri yapan sivil faşistler anlatılırken, bütün burjuvamedyası ve basını onlar için “vatandaş” demiyor mu? Ölen asker vepolislerin cenazelerinde Kürt halkına karşı, PKK'ye karşı gösteri yapansivil faşistlere devlet ve tekellerin sözcüleri “vatandaş” demiyor mu?Demek ki tekeller ve devlet için asıl vatandaşlar faşistlerdir.

Sınıflı bir toplumda, kapitalist bir toplumda açıktır ki “vatandaş”kavramı, sınıflar ayrılığının ve sınıflar savaşının üstünü örtmek; aynızamanda herkesin yasa karşısında eşit olduğu yalanı için kullanılıyor.

Toplu Yazılar

411

Page 413: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

Toplumsal yaşamda vatandaşlar yoktur, sınıflar vardır. Burada üze-rinde durmak istediğimiz, devlet açısından biçimsel de olsa konan va-tandaş anlayışından vazgeçilmesi; herkesi kendi yanında, Kürt halkına,devrimcilere ve isyan eden emekçilere karşı saf tutmaya çağırmasıdır.İç savaş tüm toplumu süratli olarak ayrıştırıyor, saflaştırıyor. Düzenve devletin bir ölüm-kalım savaşına girdiği bir dönemde, devlet güç-lerinin bütün olanakları kendi faşist vatandaşları için harcamasında şa-şılacak ne var? Sermaye ve devlet bu konuda ne yaptığını biliyor. Asılahmak olanlar, bunu anlayamayanlardır. Halen “sosyal devlet” ya da“hukuk devleti” safsatasına başvuranlarla; katliamları yalnızca kontr-gerilla işi olarak gören ahmak solcularımız, tekelci sermayenin ve dev-letin planlarını ve yönelişini bir türlü anlayamadılar. Bu durumadüşenler daha çok küçük burjuva sol çevrelerdir. Yoksa CHP kaynaklıpartiler, Cumhuriyet Gazetesi ve aynı yöndeki burjuva dünyası, dev-rimci güçlerin elini kolunu bağlamak; halk gözünde yıpranan, gerçekniteliği ortaya serilen faşist devleti kurtarmak için sürekli olarak “sos-yal devlet ya da hukuk devletinden” söz ediyorlar. Gerçek yaşamdaolan şey, vatandaşlar değil, sınıflardır; sınıflar savaşıdır. Vatandaş yok-tur, devrim ve karşı devrim güçleri var; vatandaş yoktur, faşistler vedevrimciler var, karşı-devrimci faşist güçler cephesi ile Kürt halkı,Türkiye emekçi halkları ve devrimci güçlerin devrimci cephesi ara-sında süren kıyasıya bir savaş var.

Kapitalist toplum en sonunda gelip bir devrim ve açık çatışmadönemine girmişse, yani egemen sınıf için, mülk sahipleri sınıfı içinbir ölüm-kalım dönemine girilmişse, burjuvazi, ayakta kalmak, varlı-ğını sürdürmek için her yola ve yönteme başvurur. Bir süre önce top-lum gözünde mahkum olan ne varsa, burjuvazi, onlardan bile umutbekler. Ne kadar namussuz, arsız, hırsız, katil, alçak, rezil insan varsa,bunların hepsi, iç savaşta, devletin emrine sokulurlar. Sermaye için endeğerli, dürüst, namuslu ve erdemli insanlar haline gelirler. Egemen-lere göre, kritik bir anda, örnek olarak yaşadığımız devrim dönemindeolduğu gibi, vatan için yapılan (egemenler için) her şey yurtseverlik-tir, erdemli olmaktır. Devrimi önleyen herkes, egemen sınıfların engözdesi olur. Halka en çok baskı yapan, en fazla işkence yapan, enfazla baskı yasaları çıkartan her kişi, görevli, parti, hükümet en yurt-sever kimsedir, kahramandır, Türk büyüğüdür. Bunun için işkencecipolisler, kısa sürede terfi ettirilir ve en etkin görevlere getirilir. Halkdüşmanlığında önde olan partiler, devletin ve düzenin en saygı değerpartileri olurlar. Şimdiye kadar toplum gözünde mahkum olmuş, bur-juva yasalarına göre de biçimsel olarak mahkum olmuş bütün sivilfaşistlerin, bütün rezil insanların bütün alçak insanların, en etkin dev-

C. Dağlı

412

Page 414: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

let görevlerine getirilmesi, tekelci sermaye güçlerinin, kendi çıkarla-rını her şeyin üstünde görmelerinin sonucudur.

Şu küçük burjuva sol çevreler ne kadar sosyal-devlet ve hukukdevleti safsatası peşinde koşarlarsa koşsunlar pratikte her şey sınıf sa-vaşının yasalarına uygun olarak gelişiyor. Sermayeye hizmet eden,devleti ve kapitalist düzeni koruyan, güçlendiren her şey yasaldır, hu-kuka uygundur. Toplum ilişkilerinden hiç bir, hukuki kural, ekonomikyasalardan üstün olamaz. Toplum yaşamında esas olan, belirleyici olanekonomik yandır yani ekonomik ilişkilerdir, hukuk olsa olsa, bununifadesi olabilir. Eğer burjuva düzen tehlikedeyse, eğer yoğun bir içsavaş sürüp-gidiyorsa, bu durumda ne burjuva sınıf hukuk savaşı verirne de proletarya. Hukuk alanında bir savaş değil, iktidar alanında, top-lumsal ilişkiler alanında savaş var. Sermaye temsilcileri bu konudakitavırlarını sık sık dile getiriyorlar: Hukuk, insan hakları, vatan çıkar-larından (siz sermaye çıkarları olarak okuyun) ve devlet çıkarlarındanüstün olamaz. Bunu söyleyen yalnızca burjuva partileri ya da devletadamları olsa, hukuk adamları da, Anayasa Mahkemesi başkanı dasöylüyor. Kısacası burjuvazi ve adamları neyin savaşını verdiklerini,ne yapmak istediklerini biliyor. Burjuvazinin durumunu ve yönelişinibilmeyen, ya da bilmek istemeyen bizim küçük burjuva demokratla-rımızdır. Onların da görevi, emekçi kitlelerin mücadele hedefini sap-tırmaktır.

Tekelci güçlerin, faşist devletin ve bütün karşı-devrim cephesi-nin, emekçi sınıflara, halklara ve devrimcilere karşı sürdürdüğü savaşortadayken, kim ki karşı-devrimci saldırılara karşı mücadele vermez,buna uygun hazırlıklar yapmazsa, durumu ne olursa olsun, halka karşıburjuvaziye yardım etmiş olur. En iyi niyetle atılan bir adım, savunu-lan politikalar eğer sonuç olarak kitleleri mücadeleden alıkoyuyorsa,onları pasifize ediyorsa, yanlış yöne itiyorsa, bu durumda, karşı-dev-rime hizmet etmiş olur. O halde iyi niyet sorunu aşılmalı. Savaşın ku-rallarına uygun olarak davranılmalı, faşizme ve kapitalizme karşısavaşmak için bütün güçler ve olanaklar seferber edilmeli. İç savaşdolaysız bir sınıf savaşıdır; açık olarak sürdürülür. İç savaşı kazan-manın olmazsa olmaz kuralları vardır. Tıpkı bir silahlı halk ayaklan-masının olmazsa olmaz kuralları gibi. Birleşik, örgütlü davranmak,silahlanmak silahlı eylemlere başvurmak, merkezi hareket içindeolmak, (baskın basanındır) savaş kuralından hareket etmek, en küçükçarpışmalarda moral sağlamak, ardı arkası gelmeyen sürekli darbe-lerle iktidarı zayıflatmak ve güçten düşürmek vb. kurallar iç savaşı ka-zanmanın zorunlu kurallarıdır.

Devlet-mafya ilişkileri çok eskiye dayanır. Türkiye'de biraz gö-

Toplu Yazılar

413

Page 415: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

zünü açan, olaylar hakkında azıcık bilgisi olanlar polisin mafya ile sıkıilişki içinde olduğunu bilir. Bu güne kadar üstü örtülen bu ilişkiler artıkaçıktan açığa yapılıyor. Devlet, mafyayı doğrudan örgütlüyor. Peki,mafya nedir? Mafya, sermayenin yatırım alanından kaçması, spekü-latör alanlara doğru kaymasının yarattığı bir ilişki biçimidir. Mafyanın,Türkiye'de bu kadar öne çıkmasının bir nedeni, uzun süredir, serma-yenin yatırımdan kaçış içinde olmasıdır. Özünde mafya, tekelci kapi-talist sistemin tamamlayıcı bir parçasıdır. Çoğu kez tekelci sermayegrupları tarafından örgütlenir, devlet tarafından silahlandırılır. Geç-mişte etkin olan ABD'li mafya, İtalya'daki mafya, Fransa'daki mafyatekelci sermaye ve devlet tarafından yaratılmışlardır. Bu ilişki-lerin dışına çıkanlar olursa onlar, alaşağı edilir. Kesin olan bir şeyvarsa, mafyanın kapitalist ilişkilerin ve sermayenin yatırım alanındankaçmasının sonucunda olduğudur.

Türkiye'de sermaye, yatırım alanından (sanayi alanından) kaçalıepey oldu. Sermaye yatırım dışı alanlara kayınca, bunun kaçınılmazkuralları da işlemeye başladı. Banka sanayi kredilerinin çok yüksekolması, geri ödeme zorluğu vb. nedenlerin de etkisiyle, pek çok sana-yici-kapitalist de mafya örgütledi ve esrar, eroin ve kokain kaçakçılığıyapmaya başladı. Aslında bu işleri ülkenin en “ciddi” holdingleri deyapıyorlar. Türkiye, Asya, Kafkaslar ve Balkanların kara para ve uyuş-turucu pazarıdır. Bu alandaki servet çok ileri düzeylerdedir. Sanayici-ler, onca yatırıma karşılık, uyuşturucu geliri kadar kazanamazlar. Buyüzden de, bu pazarı ele geçirme savaşı verirler. Ama ciddi holding-ler, saygı değer “iş adamları” bu işlere doğrudan girmezler. Bunun içinbaşka ilişkiler içinde mafyayı örgütlerler. Yani tekelci güçlerin iki yüzüvar, biri yasal-ciddi yüz; diğeri ise üstü örtülü her tür yasadışı pis işleryüzü. Ama biz, ciddi holdinglerin yalnızca yasal olan ciddi yüzünügörürüz hep. Tekelci güçler, ülke ve uluslararası yasalara uygun ol-mayan bütün ticari işleri örgütledikleri ilişkiler aracılığıyla yaparlar.İşte bu ilişkilere mafya deniyor.

Devlet güçleri her tür “kirli” denen ilişkileri doğrudan kendisi ör-gütlüyor. Türkiye'de milyarlarca dolara ulaşan kara para ve uyuştu-rucu gelirinden genelkurmay, hükümet, polis ve bürokratlar pay alırlar.Ne var ki, genelkurmayın, polis şeflerinin, hükümetin bu yönü gizle-nir. Ara sıra ortaya çıkanlar ise, yukarılara tırmanmasın diye, önü ke-silir. 12 Eylül generallerinden hava kuvvetleri komutanın rüşvet vb.yolla aldıkları dünyaya destan oldu. Ne var ki devlet (genelkurmay,cumhurbaşkanı, büyük holdingler) bu tip skandalların önünü kestiler,üstünü örttüler. En üst düzeyde devlet adamları uyuşturucu vb. yol-larla büyük servet sahibi olurken, ara sıra ortaya çıkan, bu konudaki

C. Dağlı

414

Page 416: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

olayların büyümesini doğaldır ki istemezler. Toplumda ne kadar çü-rümüş iş, uyuşturucu, kadın ticareti, fuhuş, porno, mafya ve “kirli” işvarsa, tümünü devlet örgütlüyor; bu kesin olarak bilinmelidir.

Bütün “kirli” işlerin devlet tarafından örgütlenmesinin en temelnedeni iç savaştır. Devletin, Kürt halk hareketini ezmek, Türkiye dev-rimci hareketini yok etmek, emekçilerin eylemlerini önlemek, kısa-cası iç savaşı kazanmak için daha fazla silahı, gücü devreye sokmasıgerekiyor. Bilindiği gibi, bugüne kadar devreye sokulan devlet güçlerive sivil faşist güçler ile korucularla istenilen sonucu elde edemedi.Oysaki Kürt halkı, devrimci güçler savaşı sürdürüyorlar. Bu konudadaha fazla parayı, daha fazla silahı ve daha fazla adamı devreye sok-mak gerekiyor. Bu ise normal bütçeyle ve emperyalist destekle karşı-lanmıyor. Oysaki, bu savaş sermayenin ve devletin ölüm-kalımsavaşıdır. Tekellerin ve devletin iç savaşı kazanma zorunluluğu, heryolu mübah (geçerli) hale getirmiştir. Devletin örgütlediği uyuşturucukaçakçılığı (kendi anlayışına göre değil, uluslararası anlaşmalara görekaçakçılık sayılan) silahlanma ve daha fazla faşist gücün harekete, ge-çirilmesi için gereken parasal gücü sağlıyor. Bunun yanında, devlet,kendi yandaşı olan bütün kaçakçılık ilişkilerini destekliyor. Sermayeegemenliğine dayalı bir toplumda, paranın egemen olduğu bir top-lumda tüm bunlar kaçınılmaz ilişkilerdir.

Kapitalist sistem ve devlet egemenlik sistemi bütün yönleri vebütün dokularıyla çürüme ve kokuşma içindedir. Her olay, her yenigelişme bunu biraz daha kanıtlıyor. İç savaş gerçeği damgasını bütüntoplumsal ve politik ilişkilere vurdu. Ekonomik ilişkiler bile iç sava-şın durumuna göre biçimleniyor. Ekonomi ve ulusal gelirin esas bö-lümü militarizmin yani iç savaşın emrine verildi. Artık bir savaşekonomisi oluştu. Tabi bundan pay alanlar da olacaktır. Toplum, olanbitenleri öğreniyor. Egemen güçler ve devlet savaşan devrimci güçlersayesinde hiç bu kadar yıpranmamış ve hiç bu kadar zayıflamamıştı.Toplumun çoğunluğunun desteğini kazanmanın ve devrimci iç savaşıher alanda geliştirmenin koşulları her geçen gün daha uygun hale ge-liyor. Tam bu sırada sisteme sürekli darbe indirmenin zamanıdır. Bu-rada her şey, savaşan devrimci güçlerin bu savaşı kazanacakyöntemleri geliştirmesine bağlıdır. Yalnızca proletarya, devrimci güç-ler ve devrimin kendisi, toplumu dönüştürebilir ve bu çürümeye sonverebilir.

Devrimci Emek

27 Aralık 1996

Sayı: 49

Toplu Yazılar

415

Page 417: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

DÜZENİ VE DEVLETİ SARSAN EYLEMLER SÜRÜYOR!

Burjuva düzen, burjuva devlet, Türkiye ve Kürdistan proletarya-sından ve halk kitlelerinden yükselen devrim dalgasını önleyemiyor.Proleterler ve halk kitleleri her gün yeni bir eyleme başvuruyor, her günhalk kahramanlığının yeni bir örneği boy veriyor. Egemen sınıf, emek-çiler ve ezilen halklar tarafından kuşatılmıştır. Egemenliği ve yaşamıyalnızca faşist devlet terörüne dayanan burjuva sınıf, kitlelerden gelendevrimci vuruşlara daha ne kadar direnebilir. Bu çürümüş eski sistemhalk kuşatması ve saldırıları karşısında bir süre daha dirense bile, yıkıl-ması kaçınılmaz olacaktır. Devrim yolunda ilerleyen Kürt halkının, Türkhalkının ve bütün halkların her eylemi, her saldırısı, halk kahramanlığı-nın her yeni bir örneği, eski toplumun kaçınılmaz olan sonunu birazdaha yakınlaştırıyor.

Kürt halkı, devrim yolu dışındaki yolları geride bıraktı. Devrimciçözüm yolu dışındaki mücadele yollarının çıkmaz yol olduğu, yaşa-nanlardan sonra kesin olarak anlaşılmıştır. Kürt hareketinde halen, dev-rimci çizgi dışında bir çizgiyi sürdürmek isteyenler olsa da, önemli olankitleler tarafından bu yolun çıkmaz olduğunun anlaşılmış olmasıdır. Kürthalkının ulusal-sınıfsal kurtuluşu yalnızca silahlı devrim çizgisinde, dev-rimci mücadele çizgisinde sonuca ulaşacaktır. Silahları bırakmak ve “ba-rışçı yol” Kürt halkı için ölüm demektir. Devrimci çizgi temeline dayalıdevrimci savaş ise ezilen Kürt halkı için yaşamak demektir, kurtuluş de-mektir. Ama, bunun kesin çizgileriyle anlaşılması için koca bir yıl bo-yunca yaşananların, yaşanması gerekiyordu. Bu süre içinde Kürt halkhareketinin karşılaştığı zorluklar, terslikler ve ağır saldırılar, çok dahaöğretici oldu. Yaşananlardan bir şey öğrenemeyenler olsa da Kürt halkı,kurtuluşun biricik devrimci çözüm yolunu kavramıştır. Hiç kimse Kürthalkını girdiği devrim yolundan çeviremez.

Bir halkın kazanmaya kesin kararlı olduğunu gösteren güçlü belir-tiler vardır. Üç yiğit Kürt kızının Tunceli, Adana ve Sivas'ta gösterdik-leri kahramanlıklar ezilen bir halkın kazanmaya nasıl kararlı olduğununen güçlü belirtileridir. Kürt kızlarının, bu destansı “intihar” eylemi birhalkın ölümden doğuşunu müjdeliyor. Yapılan eylemler, bir halkın eskiköleci yaşamına ve ezilmişliğine son vermeye kararlı olduğunu göste-riyor. Ancak devrim yolunda olan, devrimci atılım içinde olan bir halkböylesi eylemlere kalkışabilir. Bunun için, “intihar” eylemleri, Kürt hal-kının yeni bir atılım içinde olduğunu, zafer yolunda emin adımlarla iler-

C. Dağlı

416

Page 418: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

lediğinin açık anlatımıdır. Hiç bir şey; on iki yıldır süren, hiç bir şey “in-tihar” eylemlerine kalkışan eylemler kadar, Kürdistan devriminin yük-seliş içinde olduğunu ve sonunda kazanacağını daha iyi anlatamaz.

Fidel Castro'nun doğru bir biçimde ifade ettiği gibi, bazı ahmaklarkahramanlar çağının sona erdiğini sanıyorlar. Oysaki yeni bir toplumunkurulması için iç savaş, devrimci şiddet, ayaklanma, isyan ve kahra-manlıklar zorunludur. Söz konusu olan, tarihin gündemine giren ezilenbir halkın, Kürt halkının kurtuluş ve özgürlüğü ise bu özellikler olma-dan olmaz. Hiç şüphesiz devrim ve açık savaş döneminde esas olan pro-leter ve halk kahramanlığıdır. Ama, ezilen ulusun bireylerini tek tekkahramanca eylemleri olmadan, kitlelerin kolektif kahramanlığı geliş-mez. Kürt kız ve erkek çocuklarının kahramanca eylemleri, savaşçı birhalk yarattı; savaşçı Kürt halkı bağrında yeni yeni kahraman insanlargeliştiriyor. Kurtuluş ve Sosyalizm mücadelesi bu şekilde yol alıyor.Kürt halkı, dünyanın en zalim devletlerinden olan TC'ye karşı yıllardırsüren direngen mücadelesi ve yükselen savaşı ile, tarihte onurlu yer edi-nen halkların yanında yerini almıştır. Tarihte ileri rol oynamış halklarınyanında yerini almak öyle kolay bir şey değildir. Bunun için savaşçıolmak, savaşı devrimci çizgide geliştirmek halk yiğitliğinin birçok ör-neğini vermek gerekiyor. Düne kadar, Kürt halkı, tarihte ileri rol oyna-yan halkları kendine örnek alıyordu, bugün Kürt halkı başkalarına örnekolma yolundadır. Kürt kızlarının destansı, kahramanca eylemleri, başkahalkların örnek alacağı eylemlerdir. Ezilen, horlanan, baskı altında tu-tulan Kürt halkı daha bugünden örnek verdi; kurtuluşa kadar daha pekçok kahramanca mücadele örnekleri vererek tarihteki ileri rolünü oyna-yacaktır. Kürt Halkı bölge ve dünya tarihini değiştirmedeki rolünün bi-lincindedir. Üç yiğit Kürt kızının müthiş etkileyici ve esinlenici eylemi,bu halkın tarihi bilincini gösteriyor.

Fazla değil, çok kısa süre önce yüzlerce Açlık Grevi ve ÖlümOrucu eylemcisi haftalarca süren büyük eylemlerle toplumu ve dünyayıayağa kaldırdı. Türkiye'nin burjuva düzen ve devleti, cezaevi eylemle-riyle derinden sarsıldı. Yüzlerce devrimci eylemci, 12 Süresiz AçlıkGrevi ve Ölüm Orucu eylemcisinin yaşamını yitirmesi, Türkiye halkla-rının devrim ve komünizm yolunda ilerlediğini dünyaya duyurdu. Tür-kiye ve Kürdistan'da yaşananlar, halk kitlelerinin devrim için evlatlarınıvermeyi göze aldığını ve hiç bir gücün bu ilerleyişini durduramayaca-ğının açık belirtileridir. Eylemler, emekçi kitlelere büyük moral verdi, bi-linçlerini biledi, mücadele kararlılıklarını artırdı. Düşman ise moralyönden tam bir dağılma içine girdi. Düşman moral kazanmak ve ken-disine güven sağlamak için Diyarbakır Cezaevi katliamını düzenledi.Diyarbakır Cezaevi katliamı Kürt halkının ve Türkiye halklarının mo-

Toplu Yazılar

417

Page 419: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

ralini bozamadı. Halk kitleleri düşmanın moralini, düzenini ve devle-tini sarsmaya devam etti. Kürt Gerillalarının “İntihar” eylemleri, halk-ların moralini daha da yükseltti, içimiz onurla doldu. Artık hemKürdistan'da ve hem de Türkiye'de örnek, yiğit, destansı eylemler bir-birini izlemeye başlıyor. Burjuva toplumu ve faşist devleti sarsan ey-lemler bundan sonra artarak sürecektir.

Halkın devlet güçleriyle çatışma halinde olduğu devrim dönemle-rinde kitle mücadelesinin ve devrimci mücadelenin pek çok türüne baş-vurulur. Sınıflar mücadelesinin seyrine göre, mücadele biçimleri veeylem çeşitleri de artar. Ama kesinlikle eski mücadele biçimleri veeylem çeşitlerinin yerini döneme denk düşenleri alır. Karşıt sınıflar ara-sındaki uzlaşmaz mücadelenin daha az sert olduğu koşullarda, propa-ganda ve örgütlenme çalışmalarının ön planda olduğu koşullarda, doğasıgereği iyi propagandistler yetişir. Örgütlenme konusunda sağlam örgüt-çüler önemli görevler üstlenirler. Sınıflar mücadelesinin açık biçimdesürdüğü koşullarda yani devrim ve iç savaş döneminde bu sefer iyi aji-tatörler, aktif militanlar, komünist savaşçılar ve eylemde halk kahra-manları yetişir. Savaş ezilenlerin gözünü açar, uyuşukluk sona erer,uyanma, bilinçlenme, harekete geçme ve yoğun eylemli dönem başlar.Daha önceleri son derece uysal olan kitleler, açık çatışma dönemindetanınmaz olurlar: artık yönetilen değil, değiştiren-dönüştüren bir kitleolurlar. Toplum üzerinde iz bırakan, kitleleri ileriye yönelten savaşçılıkve kahramanlık örnekleri bu dönemde serpilip-gelişir.

Kitlelerin her yerde devlet güçleriyle çatışmaya girdiği dönemler,kitle bilincinde ve davranışında en hızlı dönüşüm olduğu dönemlerdir.Kitleler eylemlere yöneldikçe, kendilerini düzene bağlayan bütün bağ-lardan biraz daha uzaklaşmış olurlar. Eylemler bir devrim düzeyine ulaş-tığında ise, kitleler devrim sayesinde ve devrim tarafından, eğitilirler,dönüşüme uğratır; kitleleri eski düzene bağlayan bağlardan kurtarır; on-ları yeni toplumun insanları durumuna getirir. Proletaryanın ve halkınkurtuluşu için kendini feda eden insanlar, bu büyük tarihi dönüşümüngerçek öncüleridir. Bir devrimci sınıf, bir halk böylesi öncüleri kendiiçinden çıkarmadan, büyük tarihi eylemini yerine getiremez. Ama pro-letarya ve halk kendi içinde her zaman kendini feda etmeye hazır, halkkahramanlığının gerçek öncülerini çıkarmaya başlamışsa, bu demektirki, büyük tarihi dönüşüm başlamıştır. Halk öncülerinin her alandaki yü-rekli eylemleri büyük bir devrimin ve yeni toplumun habercisidir.

Kürdistan devrimi ile birlikte, Türkiye devriminin de atılım içindeolması, mücadelenin her cephesinde ileri eylem örnekleri vermesi, halk-ların kurtuluşu ve birleşik devrimi için gereken uygun koşulları yarat-mıştır. Her iki ülkede devrim, bütün devrim güçlerinin birleştirilmesi ve

C. Dağlı

418

Page 420: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

nitelikli hale getirilmesi ile gelişecektir. Ancak belli bir nicel büyüklük,nitel değişikliğe dönüşür diyalektik yasası tam da bu durumda yerinibulur. Her iki ülkenin devrimci güçlerinin birleşmesi (nicel büyüme)kendisinde nesnel olarak var olan nitel değişime dönüşür. Yani kendisinioluşturan güçlerden daha etkin ve ileri mücadelelere yol açar. Gerek di-siplin yönünde, gerek mücadele birikimi yönünde, gerek savaş olanak-ları yönünde, birleşik birlik (halkların mücadele cephesi) kendisinioluşturan her nicel büyüklükten daha nitelikli olur. Niceliğin niteliğedönüşümü için koşullar gelişkindir, hazırdır. O halde her iki ülkedekidevrimci güçleri birleştirip, nitel bir değişimi başlatmak için daha fazladevrimci anlayışa sahip olmayı gerektiriyor.

Devrimci güçlerin önderliğindeki halkların birleşik mücadele cep-hesi iki ülkedeki bütün devrimci güçleri devrim mücadelesinde dahaetkin olarak seferber edeceği gibi, harekete katılmayan ama katılmayaeğilimli olan çok geniş bir kitleyi de mücadeleye çekmiş olur. Her ba-kımdan disiplinli, devrimci otoriteye sahip, önder konumda olan böylesibir ortak devrimci cephe, devrimci iç savaşı kesin olarak zafere taşımayeteneği gösterecektir. Burada sorumluluk proleterlerin ve halkların ger-çekten kurtuluşu için savaşan herkesin olacaktır. Ulusal ve sınıfsal kur-tuluş, bunun araçları oluşturulmuşsa gerçek olur. Bu devrimci araç isebir birleşik devrimci cepheden başka bir şey olmayacaktır. Bugüne kadaryaşanmış olan yüzlerce olay ve daha nice gelişme Kürt halkının, Türkhalkının ve bütün halkların savaşın öncü güçlerini devrimci çizgide bir-leştirmek gerektiğini doğrulamıştır. Devrim ve komünizmi hedefleyenherkes bu sorunla karşı karşıya gelecektir.

Gerilla alanlarında, idam sehpasında, hücre evlerinde, sokakta, ça-tışmalarda, Ölüm Oruçlarında, intihar eylemlerinde halk direnişinin,halk kahramanlığının en ileri örneğini verenler; devrimci moralin, yük-sek devrimci bilincin ve örnek devrimci yaşamın en iyilerini verenler,proletaryanın ve halkların kurtuluşunun büyük devrimci yolunu bizleregösteriyorlar. Her devrimci örgütün görevi bu yolda yürümek; Türkiyeve Kürdistan devrim yürüyüşünü aynı yolda birleştirmek için devrimcisorumluluğun en fazlasını ortaya koymaktır.

Devrimci Emek

27 Aralık 1996

Sayı: 49

Toplu Yazılar

419

Page 421: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve

420

C. Dağlı

Page 422: TOPLU YAZILAR I · pılması gereken Marksizm-Leninizmin özünün ve yöntemi-nin yani devrimci diyalektiğin kavranmasıdır. Ancak devrimci diyalektik esas alınırsa olaylar ve