t.c. - stratejik operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki...

128
T.C. ATILIM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ ANA BİLİM DALI TÜRKİYE’DE OY VERME DAVRANIŞI ( CHP ÖRNEĞİ ) Yüksek Lisans Tezi Hazırlayan Semih Can Ateş Tez Danışmanı Dr. Burak Sönmezer ANKARA-2013

Upload: others

Post on 30-Dec-2019

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

T.C.

ATILIM ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ ANA BİLİM DALI

TÜRKİYE’DE OY VERME DAVRANIŞI

( CHP ÖRNEĞİ )

Yüksek Lisans Tezi

Hazırlayan

Semih Can Ateş

Tez Danışmanı

Dr. Burak Sönmezer

ANKARA-2013

Page 2: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

T.C.

ATILIM ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ ANA BİLİM DALI

TÜRKİYE’DE OY VERME DAVRANIŞI

( CHP ÖRNEĞİ )

Yüksek Lisans Tezi

Hazırlayan

Semih Can Ateş

Tez Danışmanı

Dr. Burak Sönmezer

ANKARA-2013

Page 3: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün
Page 4: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

i

ÖNSÖZ

Bu tez çalışmasında demokrasilerin önemli araçlarından olan “oy verme

davranışı” incelenmiştir. Amaç, oy verme davranışını etkileyen sosyoekonomik

faktörlerin, siyasal ve kişisel değerlerin, medya takipçiliğinin ve Avrupa Birliği’ne

(AB) olan yaklaşımların Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) seçmenine oy verme

davranışındaki etkisinin tespitidir.

Günümüz Dünya’sında ve Türkiye’sinde çeşitli faktörlerin davranışlarımızın

ve kararlarımızın şekillenmesinde etkisi bulunmaktadır. Tez içinde belirlenen

faktörler tümünü kapsayamamaktadır. Her akademik çalışma gibi bu çalışma da

sınırlı bir bakışı içermektedir.

Çalışmalarım esnasında her türlü görüş, teşvik ve yardımlarını esirgemeyen

danışmanım Sayın Dr. Burak Sönmezer’e, hem tez konusundaki derin ve önemli

katkıları hem de SPSS hakkındaki bilgilendirmeleri için Sayın Doç. Dr. Emre

Toros’a teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca değerli fikirlerini benimle paylaşan Aydın

Zaim’e kıymetli dostluğu için teşekkürü bir borç bilirim.

Değerli eşim Esra’ya dağınıklığıma katlandığı için, bu çalışmaya ayırdığım

zamana gösterdiği hoşgörü için ve her şeyden önemlisi vermiş olduğu sonsuz manevi

destek için çok şey borçluyum. Hiçbir an eksilmeyen maddi ve manevi destekleri için

haklarını ödeyemeyeceğim Anneme, Babama ve Kardeşime de sonsuz teşekkürlerimi

sunarım.

Page 5: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

ii

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ......................................................................................................................... İ

İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... İİ

KISALTMALAR ..................................................................................................... İV

TABLOLAR ............................................................................................................. Vİ

GİRİŞ .......................................................................................................................... 1

BİRİNCİ BÖLÜM ...................................................................................................... 4

TEORİK ARKA PLAN ............................................................................................. 4

1.1. BAĞIMLI DEĞİŞKEN ................................................................................. 4 1.1.1. Oy Verme Davranışı ................................................................................... 4

1.2. BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER ....................................................................... 7 1.2.1. İdeoloji ........................................................................................................ 7 1.2.2. Milliyetçilik ............................................................................................... 16 1.2.3. İslamcılık ................................................................................................... 27 1.2.4. Dindarlık ................................................................................................... 36 1.2.5. Muhafazakârlık ........................................................................................ 38 1.2.6 Avrupa Birliği Sorunu ................................................................................ 45 1.2.7 Medya ve Siyaset ........................................................................................ 52 1.2.8. Sosyo-Ekonomik Faktörler ....................................................................... 54

1.3. CUMHURİYET HALK PARTİSİ ................................................................... 61 1.3.1 Cumhuriyet Halk Partisi Tarihi ................................................................. 61 1.3.2.CHP ve Siyasi Kimliği ............................................................................... 72 1.3.3. CHP ve Genel Seçim Performansları ....................................................... 75

İKİNCİ BÖLÜM ...................................................................................................... 79

YÖNTEM, VERİ, BULGULAR ............................................................................. 79

2.1. VERİ VE YÖNTEM ........................................................................................ 79 2.1.1. Bağımlı Değişken “Oy” ............................................................................ 79 2.1.2. İdeolojik Yönelim ...................................................................................... 79 2.1.3. Kişisel Değerler ........................................................................................ 79 2.1.4. Politik Değerler ........................................................................................ 81 2.1.5. Medya........................................................................................................ 82 2.1.6. Avrupa Birliği ........................................................................................... 82 2.1.7. Sosyoekonomik Faktörler ......................................................................... 82

Page 6: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

iii

2.1.8. Multinominal Lojistik Regresyon Modeli ................................................. 83 2.2. BULGULAR ................................................................................................... 87

2.2.1.Çoklu Regresyon Bulguları ........................................................................ 87 2.2.2. CHP-AKP Karşılaştırması ........................................................................ 89 2.2.3. CHP - MHP Karşılaştırması..................................................................... 90 2.2.4. CHP-BDP Karşılaştırması ....................................................................... 91

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM .................................................................................................. 79

TARTIŞMA .............................................................................................................. 93

SONUÇ ...................................................................................................................... 98

KAYNAKÇA .......................................................................................................... 101

ÖZET ....................................................................................................................... 118

ABSTRACT ............................................................................................................ 119

Page 7: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

iv

KISALTMALAR

AB Avrupa Birliği

ABD Amerika Birleşik Devletleri

AET Avrupa Ekonomik Topluluğu

AİHM Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi

AKÇT Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu

AKP Adalet ve Kalkınma Partisi

ANAP Anavatan Partisi

AP Adalet Partisi

BDP Barış ve Demokrasi Partisi

BM Birleşmiş Milletler

CHF Cumhuriyet Halk Fırkası

CHP Cumhuriyet Halk Partisi

DEHAP Demokratik Halk Partisi

DİSK Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu

DP Demokrat Parti

DSP Demokratik Sol Parti

EURATOM Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu

EVS EuropeanValuesStudy

FP Fazilet Partisi

HP Halkçı Parti

MGK Milli Güvenlik Kurulu

MHP Milliyetçi Hareket Partisi

Page 8: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

v

MİSK Milliyetçi İşçi SendikalarıKonfederasyonu

MNP Milli Nizam Partisi

MRA Multinominal Regresyon Analizi

MSP Milli Selamet Partisi

NATO Kuzey Atlantik Paktı

RP Refah Partisi

SHP Sosyal Demokrat Halkçı Parti

TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi

TCF Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

TİP Türkiye İşçi Partisi

TÜİK Türkiye İstatistik Kurumu

TÜSİAD Türkiye Sanayici İş Adamları Derneği

Page 9: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

vi

TABLOLAR

TABLO-1: 1990, 1997, 1999 SEÇİMLERİ İDEOLOJİK KONUMLARA GÖRE OY

DAĞILIMLARI ....................................................................................................... 15

TABLO-2: GENEL SEÇİM SONUÇLARI .......................................................................... 78

TABLO-3: KİŞİSEL BİR DEĞER OLARAK DİNDARLIK ÜZERİNE FAKTÖR ANALİZİ ........ 80

TABLO-4:POLİTİK DEĞERLER OLARAK MİLLİYETÇİLİK VE İSLAMCILIK ÜZERİNE

FAKTÖR ANALİZİ; ................................................................................................ 81

TABLO-5: AB SORULARI ÜZERİNE FAKTÖR ANALİZİ .................................................. 82

TABLO 6: AÇIKLANMIŞ OY TERCİHİNİN YÜZDE DAĞILIMI .......................................... 84

TABLO-7: TBMM’ DE YER ALAN SİYASİ PARTİLERİN CİNSİYET, GELİR, EĞİTİM VE

YAŞ BAZINDA YÜZDE DAĞILIMLARI, 2009 ......................................................... 85

TABLO 8: SİYASİ PARTİLER BAZINDA BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLERİN KONTROL

DEĞİŞKENLERİNE GÖRE ORTALAMALARI ............................................................ 86

TABLO 9: ÇOKLU REGRESYON TAHMİN SONUÇLARI: DURUM SÜREÇLENDİRME ÖZETİ

............................................................................................................................ 87

TABLO-10: KARŞILAŞTIRMALAR ................................................................................. 88

Page 10: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

1

GİRİŞ

“Türkiye’de Oy Verme Davranışı: CHP Örneği” başlıklı bu araştırmanın

sorusu genel olarak, oy verme davranışının hangi değişkenlerden etkilendiğidir ve

özel olarak da CHP seçmeni için bu değişkenlerin ne derece anlamlı olduklarıdır. Bu

sorunun önemi toplumsal hayatımızı şekillendiren siyasal süreçlerin belirlenmesiyle

olan ilişkisinde gizlidir. Hukuk kuralları ile yönetilen bir devlette yasa yapıcıların

belirlenmesi süreci kuşkusuz ki incelemeye değer bir alandır. Zira oy verme ile

ortaya çıkan sonuçlar, yönetimi ele alacak olan grubun belirlenmesini sağlar.

Günümüz dünyasında oy verme davranışını etkileyen birçok neden

bulunmaktadır. Siyasal alan, toplumsal yaşamdan ayrı değildir ve onun etkilendiği

unsurlardan etkilenmektedir. Bu unsurlar seçimler yoluyla yönetime getirilen siyasi

partilerin siyasetlerini de belirlemektedir. Ancak çok sayıdaki değişkenin tamamının

çalışmamız kapsamında değerlendirilmesi mümkün olamadığından, belirlenen

değişkenlerin belli anlamlı elemelere tabi tutulması gerekmiştir.

Bu çerçevede bağımsız değişkenler üzerindeki belirleme kıstası, iki önemli

etmen tarafından yönlendirilmiştir. İlk ve en önemli kıstas, oy verme davranışına etki

eden etmenlerin bulunduğu literatürdeki zenginlik ve teorik bilimsel yöntemlerle

ilgili verilerin varlığıdır. İkinci kıstas, tercih edilen değişkenlerin istatistikî olarak

işlenebilecek bir yapıda bulunmasıdır. Seçilen değişkenlerin, European Values Study

(EVS) tarafından 2008 yılında bilimsel olarak ölçümleri yapılmıştır ki bu durum

analiz ve değerlendirmeler için veri dayanağı oluşturmaktadır.

Bu çerçevede oy verme davranışını etkileyen bağımsız değişkenler:

• Sosyo-ekonomik Faktörler: Yaş, Cinsiyet, Eğitim ve Gelir

• İdeolojik Konum: Sağ ve Sol

Page 11: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

2

• Siyasal Değerler: Milliyetçilik, İslamcılık

• Kişisel Değerler: Muhafazakârlık, Dindarlık

• Medya Takipçiliği

• Güncel Sorun Alanı: Avrupa Birliği

olarak belirlenmiştir.

Demokrasilerde vatandaşlar hür iradeleriyle kullandıkları oy ile yöneticilerini

belirlerler. Seçmenler bu oy verme eylemini farklı sebeplere dayanarak

gerçekleştirirler. Bu bağlamda, belirlenen bağımsız değişkenlerin yön verdiği unsur,

seçmenlerce kullanılan oydur. Dolayısıyla bu çalışmada bağımlı değişken olarak “oy

verme davranışı” çalışmanın merkezinde yer alır.

Araştırma sorusunun üzerinde yoğunlaştığı siyasal parti ise CHP’dir. Siyasal

partiler, hükümet görevini seçimler yoluyla elde etmeye çalışan örgütlenmelerdir.

Toplumsal bölünmeleri simgelerler. Bölünmeye sebep olamayacak ya da siyasal alan

içinde yer alamayacak konuların oy verme davranışı bağlamında halk nezdinde

anlam bulması da güçtür. Dolayısıyla siyasal parti seçiminde hem bir bölünmenin

temsilindeki gücü, hem de temsil ettiği bölünmenin konusunun gücü dikkate

alınmıştır. Bu durum diğer siyasal partilerin ve özellikle daha dar seçmen kitlesine

sahip olanların, inceleme kapsamına alınamayacağı anlamına gelmez. Böyle

bakıldığında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu siyasal partisi olan CHP, araştırmanın

gerçekleştirildiği tarih itibariyle mecliste yer alan ikinci büyük çoğunluğa sahip

siyasi partidir.

Bu çalışmada belirlemiş olduğumuz bağımsız değişkenler içinde, seçilen

siyasi partinin, hangi değişkenlerin etkisi ile tercih edildiği analiz edilmeye

çalışılacaktır. Çalışma, üç ana bölüm olarak düzenlenmiştir. Bu amaçla, birinci

bölümde teorik alt yapıyı oluşturan bağımlı değişkenin ve bağımsız değişkenlerin

tanımlarına yer verilmiştir. Yine birinci bölüm CHP’nin bir siyasal parti olarak

Page 12: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

3

kuruluşu, ideolojisi, işleyişi ve çok partili hayatla birlikte almış olduğu oy oranları ile

detaylandırılarak teorik alt yapıyı oluşturmuştur.

İkinci bölüm, kullanılan yöntemin anlatıldığı ve bu yöntem ile ortaya

çıkarılan bulguların değerlendirildiği bölüm olmuştur. Bu kapsamda EVS 2008’de

elde edilen bulgular araştırma konusu kapsamında ayrıştırılarak multinominal

regresyon analizine (MRA) tabi tutulmuştur.

Üçüncü bölümde ise ortaya çıkan bulgular teorik arka plandaki tanımlarına

uygun olarak ve araştırma sorusu doğrultusunda tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

Page 13: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

BİRİNCİ BÖLÜM TEORİK ARKA PLAN

1.1. BAĞIMLI DEĞİŞKEN

1.1.1. Oy Verme Davranışı

İnsanların birey olarak oy vermek için seçimlere katılmasının miladı

geçtiğimiz yüzyıla tekabül eder. Oy verme eylemine kadınların dâhil olabilmesi ise

daha yakın tarihte yer alan bir olgudur. Günümüzde ise oy vermek hem bir hak hem

de bir ödev hüviyetine sahiptir. Oy vermek bir haktır, böylece vatandaşlar

yöneticilerini kendi seçimleriyle belirlerler. Bir ödevdir ki bu ödevden kaçınmanın

bazı yasal yaptırımları söz konusudur.

Siyasal katılım yollarından biri olan oy verme eylemi seçmenin iki noktada

karar verdiği anlamına gelir. Bunlardan ilki oy verme veya vermeme kararının

alınmış olmasıdır. Eğer seçmen bağımsız bir şekilde sandık başına gidiyorsa ya da

gitmiyorsa ilk basamak olan oy verme veya vermeme kararını almış olmaktadır. Oy

verme kararını almış olan seçmen ise ikinci basamak karar olan hangi partiye, hangi

adaya oy vereceği kararını uygulamaya geçirir (Kalaycıoğlu, 1984: 257-258).

Oy verme sonucunda toplumsal yapıda oluşabilecek yapısal değişimler

(Türkiye 1950 seçimleri gibi) siyasi partilerin öneminin artmasını sağlamıştır.

Dolayısıyla siyasal partiler sürekli gelişim göstermek durumda kalmışlardır

(Kalaycıoğlu, 1984: 259). Seçmen kitlelerinin yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Bu

nedenlerle siyasi partiler oy verme davranışının incelendiği çalışmalarda merkezde

yer almaktadırlar (Kalaycıoğlu, 1984: 259).

Dünya’da oy verme davranışını inceleyen araştırmaların tarihini 1910’lu

(Nie&Verba, 1989: 145), 1920’li (Kalaycıoğlu, 1984), 1950’li (Esmer, 1999: 33-34,

Page 14: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

5

Nie&Verba, 1989: 145) yıllara götüren çalışmalar mevcuttur. Ancak kapsamları

itibariyle bu alanda üç farklı yaklaşım öne çıkmaktadır.

Columbia Çalışmaları olarak adlandırılan araştırmalar bunlardan ilkidir.

Columbia Üniversitesi bünyesinde Paul Lazarsfeld öncülüğünde yapılan çalışmalar

1940’lı yıllarda gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın merkezinde Amerika Birleşik

Devletleri (A.B.D) Başkanlık seçimlerindeki seçmen davranışının incelenmesi

bulunur. Sonuçları ise “People Choice” adıyla yayınlanan raporla sunulmuştur.

Lazarsfeld öncülüğündeki bu ekibin çalışmaları başkanlık seçimi kampanyası

boyunca bireysel oy verme davranışını ölçmek için kurgulanmıştır. Bu odak tüketici

davranışları, propaganda etkileri, savaş analizleri, pazar araştırmasını içeren

temellere dayandırılmıştır (Bartels, 2008). Nitekim Lazarsfeld’in gerçek konusu olan

“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi

şeklini almıştır. Çalışma sonuçlarında medya etkisinin düşük seviyede ölçülmesi

Columbia araştırmacıları için sürpriz olarak değerlendirilebilir (Bartels, 2008: 3).

Çalışmada “enformasyonun aktarılması ve tutumların değişmesinde kişiler arası

ilişkilerden doğan etkinin geniş bir rol oynadığı birincil grupların önemli olduğu ve

kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün sınırlı olduğu saptanmıştır” (Erdoğan,

2010: 2).

Columbia Okulu çalışmalarındaki bir diğer bulgu oy vermenin temel olarak

bir grup deneyimi olmasıdır. Bu oy verme davranışına olan sosyolojik bir

yaklaşımdır. Lazarsfeld araştırmalarında, insanların tercihleri ve davranışlarında,

ideolojilerin veya rasyonel tercihlerin değil, birincil olarak grupların etkin olduğunu

sundu. 1954’deki çalışmalarında, oy vermeyi, “kavimsel mesele” olarak niteledi,

çünkü analizler insanların oylarını kendilerini bağlı hissettiği gruba göre verdiklerini

göstermiştir. Lazarsfeld, ideolojinin etkisini devre dışı bırakmıştır. İdeolojiyi bir

teoriye dayanan düşünce sistemi olarak değerlendirirsek ona göre böyle bir teorik

tercih söz konusu olmamaktadır (Erdoğan, 2010: 3).

Page 15: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

6

Lazarsfeld ve Columbia Çalışmalarındaki meslektaşlarının çalışma anlayışı

seçim kampanyaları ve seçim anketlerinin çalışma alanının zenginliğini ortaya

koymuştur. Bu doğrultuda seçimlerle ilgili yapılan çalışmalar Michigan Modeli

olarak isimlendirilen araştırmalarla sürdürülmüştür. Converse ve arkadaşları

tarafından hazırlanan “Ulusal Seçim Çalışmaları” isimli çalışmalar süreci

seçmenlerin, hangi adayı veya partiyi seçeceklerine nasıl karar verdikleri, ne denli

bilgilendirilmiş oldukları ve tutarlılık düzeyleri kapsamında değerlendirmelerde

bulunmaktadır (Brooks, 2006:193).

Amerikan Seçmenleri için ilk veriler 1952 ve 1956 başkanlık seçimleriyle

bağlantılı olarak ortaya konmuştur. Michigan çalışmaları ulusal anket örnekleri ile

ulusal düzeydeki seçmenin oy verme kararlarını anlayabilme amacını taşımıştır

(Bartels, 2008: 7). 1952’deki araştırma “Seçmen Karar Veriyor” adıyla

hazırlanmıştır. Bu çalışma adaylar, sorunlar ve partiler öğelerinin oy vermedeki

etkisinin üzerinde yoğunlaşmıştır. 1956’daki gerçekleştirilen çalışma “Amerikan

Seçmeni” adıyla hazırlanmıştır. Bu çalışma ise bireysel oy tercihini etkileyen üç

öğenin (adaylar, sorunlar, partiler) görece ağırlıklarının kıyaslanması konusuna

odaklanmıştır (Nie&Verba, 1989: 150).

Seçmen davranışının ekonomik değişkenlerden etkilendiği fikri temelinde

şekillenen “Rasyonel Tercih Yaklaşımı” seçmenin kendi çıkarlarını bildiği ve bu

doğrultuda oy kullandığı varsayımına dayanmaktadır. Michigan Okulunun

çalışmalarından oy vermede aday, parti, sorun üçlemesinin dışında bir yaklaşıma

sahip olmasıyla ayrılır (Özer&Meder, 2008: 32-35). Sonuç olarak başlangıç noktaları

olarak ortaya çıkan bu çalışmalar farklı boyutlarda sürdürülmeye devam etmektedir.

Günümüzde de oy verme davranışının etkenlerinin incelenmesi hala önemli bir

araştırma alanıdır.

Oy vermenin belli anlamları bulunmaktadır. Bu anlamlar aynı zamanda oy

vermenin işlevlerini de içermektedir. Bu işlevler Kalaycıoğlu’nun (Kalaycıoğlu,

1984: 251-253) yapmış olduğu çalışmada detaylandırılmıştır. Buna göre oy vermenin

Page 16: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

7

birinci ve merkezde bulunan işlevi, seçmenlerin yaşamlarını belirlemesidir. Bu,

yöneticilerin seçilmelerinin vatandaşlarca yapılmasını ifade eder. Oy vermenin

yüklendiği ikinci anlamı onun yöneticilerin uygulamalarına şekil vermesi noktasında

işlevselleşmesidir. Bu işlev bir sonraki seçimi düşünen yöneticilerin davranışlarında,

verdikleri kararlarda ve atacakları adımlarda seçmenin tepkisini dikkate almasını

içermektedir (Kalaycıoğlu, 1984: 251-253).

Oy verme bireyin siyasal rejime olan bağlılığının da ortaya çıktığı bir

davranıştır. Seçmen oy kullanmak suretiyle mevcut siyasal sistemin uygulamalarını

meşru saydığını ifade eder. Tersi şekilde oy verme, siyasal rejimin değişmesinde

görev yapmaktadır. Bu, oy kullananan seçmenlerin siyasal rejimi değiştireceğini

öneren/vaadeden siyasal partiye oy vermesiyle hayata geçmiş olur. Oy verme

bunlardan bağımsız olarak duygusal sebeplerle de gerçekleşebilir. Seçmenler bu

davranışı dini bir ayine katılmak gibi törensel bir anlam yükleyebilir. Benzer şekilde

sandık başına gitmekten ve seçimleri takip etmekten duyulan olumlu his de duygusal

sebeplere dâhil edilebilir. Son olarak oy vermenin hiç bir işlev yüklenmediği

durumlar da söz konusudur. Bu durum oy vermeye kayıtsız kalma halidir

(Kalaycıoğlu, 1984: 251-253).

1.2. BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER

1.2.1. İdeoloji

İdeoloji kavramı, ona olumlu veya olumsuz anlamlar yüklenerek

kullanılmaktadır. Kavram, diğer kavramlar gibi tarihsel süreçler içerisinde yeni roller

üstlenebilmekte, yeni ve farklı anlamlar kazanabilmektedir. İdeoloji kavramının

bilimsel algılanışının yanı sıra günlük yaşamda da hayat bulduğu söylenebilir. Her

iki durumda da olumlu veya olumsuz anlamların yüklenmesi durumu geçerlidir.

Page 17: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

8

İdeoloji kavramı tarih boyunca kendisine rakip inanç ve doktrinleri suçlamak

veya eleştirmek için kullanılmıştır (Heywood, 2011: 70). Örneğin bir ideoloji olarak

Marksizm bazıları için gerçekleri çarpıtan yanlı bir öğreti iken bazıları için de

gerçekleri ortaya çıkarmaya yarayan bilimsel bir araçtır (Mardin, 2002: 16). Günlük

yaşam içinde de özellikle yöneticilerin aldığı kararlarda ideolojik davrandıkları, yani

objektif kıstaslara dayanmadan karar aldıkları anlamında da ideolojiye olumsuz

anlam yüklenebilmektedir.

İdeoloji kavramının, bilinçli düşünce ve fikirlerin kaynaklarını açığa

çıkarmayı amaçlayan yeni bir fikirler bilimi olarak kavramsallaştırılması 1796'da

Destutt de Tracy'e tekabül eder. Amaç ideolojiye, biyoloji, zooloji gibi bilimsel bir

algılayış kazandırmaktır. Sonrasında Karl Marx kavrama önemli katkılar yapacaktır.

Süreci Condillac ve Hellvetius, sırasıyla Duyumlar Üzerine İncelemeler (1754) ve

De'lEsprit (1758) gibi düşünürlerin teorileri ve eserleri ile başlangıç yaptıran

çalışmalar da mevcuttur (Mardin, 2002: 21-23).

İdeolojileri seçmen davranışını etkilemesi açısından belli bir nokta olarak

sabitlemek oldukça güçtür. Bireyler arasında kavramın algılanışı farklı olabileceği

gibi toplumsal durumdaki değişimlerin de kavrama yüklenen anlamda değişmelere

yol açabileceği düşünülebilir. Bu yapısı ile ideolojileri içerikler ve pozisyonlar

olmaktan öte onları değişiklik gösterebilen haller olarak anlamaya çalışmak daha

gerçekçi bir konumlandırma olacaktır (Bora, 2009: 11).

İdeolojileri, siyasal sistemler içinde ya da bu sistemler arasında mevcut olan

iktidar dağılımını savunmak ya da iktidarı ele geçirmek amacıyla kullanılan, eylem

bağlantılı bir yönü de olan düzgüsel (normatif) düşünce sistemleri olarak tanımlamak

mümkündür. Siyasal eyleme, diğer toplumsal davranış biçimlerine yön verirler. Bir

taraftan da birer dünya görüşü olarak konumlandırılabilirler (Ball&Peters, 2007:

224).

Page 18: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

9

Benzer şekilde Şerif Mardin de, sert-yumuşak ideolojiler ve vaziyet alış

sistematiği ile ideoloji kavramını analiz eder. Sert ideoloji ile “sistematik bir şekilde

işlenmiş, temel teorik eserlere dayanan, seçkinlerin kültürüyle sınırlandırılmış,

muhtevası kuvvetli bir yapıyı”; yumuşak ideoloji ile de, “kitlelerin çok daha şekilsiz

inanç ve bilişsel düşünce sistemlerini” kasteder. Vaziyet alışı ise ”bir insanın,

dünyanın diğer görüşlerinden ayırt ettiği bir dünya görüşü karşısında

davranışlarından çıkarılmış psikolojik süreç örgütlenmesi” olarak kavramsallaştırır.

Bu noktada vaziyet alışlarla, yumuşak ideolojileri toplum olayları için bir anlam

ekseni sağlamaları noktasında ilişkilendirir (Mardin, 2007: 14-15).

Shils'in ideoloji araştırmaları için yaptığı yaklaşım ise kavramları içyapısal

yoğunluk derecelerine göre sınıflandırmaktır. Sınıflandırma, en yoğun biçiminden

başlayarak şöyledir: ideoloji, görüş açısı, inanç sistemi, fikir hareketi ve program

şeklindedir. Buna göre: a) anlatımının kesinliği b) bir fikir ekseni etrafında sistematik

olarak kümelenme derecesi c) geçmişin ya da çağın düşünce türleriyle yakınlığı d)

yeni unsurlara veya çeşitliliğe kapalılık derecesi e) davranışı etkilemeye çalışma

derecesi f) beraberinde getirdiği etki g) katılanlardan istenen fikir birliği h) fikrin

meşruluğunun ne oranda otoriteye bağlandığı i) inancı gerçekleştirmeyi üstüne almış

bir kurumla ilişkisi ilgili skala üzerindeki noktayı belirleyen farklılıklardır (Mardin,

2007: 14-16).

Shils, ideolojiyi ancak bu özelliklerin yoğun olarak belirlendiği oranda

bütünleşme gösteren düşünce yapıları olarak görür. Dolayısıyla görüş açısını tam bir

ideoloji olarak saymaz (Mardin, 2002: 13-14). Dikkat edilirse kavrama bakışlar

benzerdir. Bu kavrayışların hepsinde de ideoloji kavramı analitik bir düzlemde

incelenmiş gibidir. Tek bir noktada sabitlenmek yerine farklı değerler alabilen

yapılar olarak değerlendirilmişlerdir.

İdeolojilere farklı pozisyonlar noktasında bakıldığında, idare edenler için,

ideolojilerin toplumların ya da toplumların içindeki belirli kesimlerin

gereksinimlerine yanıt veren kendi içinde tutarlı inanç sistemleri olduğu söylenebilir

Page 19: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

10

(Mardin, 2007: 16-17). Çünkü her toplum kesimi kendi ideolojisine yani kendi

inançlarına uyan bir siyasal iktidarı yasal sayar ve ona baş eğmeyi doğal kabul eder

(Kışlalı, 2003: 84). İdeoloji "vaziyet alış" anlamında da yine daha çok “idare

edilenlerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı belirsiz fikir kümelerinden meydana

gelir” (Mardin, 2007: 28). Aydınlar seviyesinde meydana getirilen ideolojiler ile

yönetilenler katındaki ideolojilerin kesiştiği alan ise ikisinin de esas itibariyle bir

anlama fonksiyonunu ifa etmesidir. Her ikisi de çapraşık ve anlaşılması zor bir

dünyayı düzenleyen entelektüel kalıplardır (Mardin, 2007: 28). İdeolojiler her ne

olursa olsun her zaman ortak sosyal fikirler ile ilişkilidirler (Dijk, 1998: 15).

İdeolojiler içinde bulundukları siyasal kültür ile karşılıklı etkileşim

halindedirler. Siyasal kültür, bir siyasal topluluğun, bir ulusun, bir grubun siyasetini

biçimlendiren önemli etmenlerden biri olarak, siyasal geleneklerin, eğilimlerin

duyguların ve temel düşünsel kategorilerin toplamı olarak tanımlanabilir (Parla,

1991). Bu noktada ideolojiyi geniş anlamda bir sistematik ve kapsamlı ama genel-

gevşek bir dünya görüşü ya da bakış açısı/zihniyet olarak düşünebiliriz. Öte yandan

dar anlamda ise daha sıkı ve ayrıntılı, iç tutarlılığı yüksek bir siyaset teorisi ve

uygulama programı olarak şekillenir. “Her durumda bunun bir toplumda uzun süre

hegemonik bir durumda bulunmasının, siyasal kültürü önemli ölçüde etkileyeceği,

çakışmasa da onunla hayli örtüşecek ölçüde etki alanını genişleteceği söylenebilir”

(Parla, 1991: 11).

Siyasal nitelikli meselelerde alınan tutumlar temelinde yapılan ayrıştırmalarda

etnik, dinsel veya ırk temelli kategorileşmelere nazaran esneklik taşıyan ideolojilerin

öne çıktığını gözlemliyoruz (Demirel, 2009). Bunun nedeni ayrışmaları ortak

paydalar ekseninde bir arada tutmaya çalışmaktır. Bu doğrultuda muhafazakârın

karşıtı olarak ilerlemeci fikirler, monarşi yönetiminin karşısında halk yönetimini

savunan fikirler, batıcı/doğucu, milliyetçi/enternasyonal, devrimci/reformcu,

devletçi/liberal gibi ayrışmalara nazaran solcu/sağcı ayrımı insana ve topluma ilişkin

tutum ve davranışların ne olacağına ilişkin ”nispeten” daha kapsamlı bilgi verme

Page 20: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

11

potansiyeline sahiptir (Demirel, 2009: 413-414). Şunu da belirtmek gerekir ki,

yapılan bu ayrıştırmalarda tüm çatışma eksenlerini kapsamak mümkün değildir.

Sonuç olarak bu ayrışmalar oldukça karmaşık ve çok değişkenli bir yapıyı

anlayabilmek noktasında sınırlı olabilmektedir.

Sağ ve Sol terimlerinin kökeni ise 1789’da Genel Zümrelerin (Etats

Generaux1) ilk toplantısında benimsenen oturma düzenine dayanır. Radikaller solda

otururken, kralı destekleyen aristokratlar kralın sağında oturuyorlardı. Daha sonra

benzeri bir uygulama Fransız Meclislerinde de görülmüştür. Buna göre “sağ” terimi,

gericilik ve kraliyet yanlılığı olarak, “sol” terimi ise devrimcilik temelinde

anlaşılmaya başlanmıştır (Heywood, 2007: 21).

Toplumlarda oluşan çatışma eksenlerini yansıtmak, çoğulcu sistemlerde

siyasi partilerin başlıca fonksiyonlarından biridir (Özbudun, 2011: 3). Dolayısıyla

toplumsal çatışmaların temsili noktasında siyasi partilerin de ideoloji ile ilişkisi

bulunur. Seçimler siyasal sistemin meşruluk temelini oluştururken diğer taraftan da

seçmenin ideolojik tercihlerini yansıtmaktadır.

Türkiye’de oy kullanma sürecinde, parti tercihlerinin hangi nedenlere

dayandırılarak gerçekleştiğine baktığımızda partiye ideolojik olarak yakınlık

hissetmenin önemli bir kıstas olduğu anlaşılmaktadır (Görmez, 1999: 13-18).

Türkiye'de ideolojik ayrışma/çatışmanın mihenk noktası ise Cumhuriyet’in ilanı

olacaktır. Cumhuriyet’in kuruluşu ile doruk noktasına ulaşan

batılılaştırma/çağdaşlaştırma iddiasına dayalı amaç ve bu çabaya karşı gösterilen

tepki daha sonra sol ve sağın şekillendiği en önemli zeminlerden biri olacaktır. Bir

yanda ilerleme/aydınlanma değerlerini savunma iddiasını dile getiren eğitimli, şehirli

çoğu zaman bürokrat yaşam tarzı ve değerler sistemi açısından farklılaşan bir grup

söz konusu iken diğer yanda bu değişim dalgasına karşı korunma/savunma açmazı

1États généraux yani Genel Meclis Fransa'da Fransız Devrimi'nden önceki dönemde görev yapmış bir parlamentoydu.

Page 21: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

12

içinde kendi yaşam tarzı ve değerlerini korumaya çalışan bir kitle vardır. İlki solu,

ikincisi sağı temsil edecektir.

Türkiye'de Demokrat Parti’nin (DP) kuruluşu ve çok partili hayata geçiş

dönemi Türkiye seçmeninin ideolojik yaklaşımında bir diğer dönüm noktası olarak

nitelenebilir. Nitekim Türkiye'de çok partili rejimin o dönemde nihayete ermesine

neden olan 27 Mayıs darbesi sol ve sağ kavramlarının yerleşik hale gelmesinde çok

önemli bir belirleyici olmuştur. Esasen “27 Mayısla birlikte daha önce gerek

hükümetin baskıcı tutumu ve gerekse de bu baskının yarattığı mevzileri savunmanın

getirdiği tek boyutluluk nedeniyle tartışılmayan konular da dikkat çekmeye başladı”

(Demirel, 2009: 420).

İlk oluşum dönemine baktığımızda 1960 döneminde sol skalanın

tanımlanmasının güç yapısı göze çarpar (Belge, 2007: 33). Öyle ki ilerici, hürriyetçi,

inkılâpçı, demokrat sıfatları ile hareket eden 27 Mayıs cephesi kısa bir süre içinde

birbiriyle eşanlamlı olarak kullanılabilen Atatürkçülük/Kemalizm ve solculuk

şeklinde ifade edilmeye başlanmıştır. Burada sol ile Kemalizm/Atatürkçülük

hareketin aydınlanmacı/ilerlemeci yönüyle ideolojik ortak nokta bulmaktaydı

(Somay, 2007: 647). Bu minvalde solculuk ilericiliğin, aydınlanmacılığın ve

dolayısıyla Kemalizm’in mantıksal ve doğal bir uzantısı gibi görülmüştür (Demirel,

2007: 415).

İç koşullar ve yanı sıra dünyadaki durum da bu dönemde solun yayılmasına

yatkın bir biçimlenme içindeydi. 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP) bu

dönemin ürünlerinden olup dönemin belli bir düzeni olmayan yapısına yapılan atfı

güçlendirmektedir. Muhtevasına baktığımızda sendikalar, solcu aydınlar, sosyalizm

fikrini savunan üniversite gençleri ve Kürt aydınlardan oluştuğu görülür (Belge,

2007: 33). TİP’in kuruluşu solun parlamento içinde ve dışında ifade edilmesi

noktasında merkezi bir öneme haizdir (Özman ve Yıldırım: 235. 60).

Page 22: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

13

Sağ şerit ise sol hareketteki yükselişe tepki niteliğinde oluşmuştur. Bu sağ

grup, 27 Mayıs ile birlikte iktidardan uzaklaştırılanların öncülük ettiği bir oluşumdur.

Anadolu merkezli milliyetçi, muhafazakâr, dindar bir kesimdir (Bora, 2009, Demirel:

2007). Sağ ideoloji “Dindar insanları bir kez daha kendi koyduğu oyunun kurallarını

kaybedeceğini düşündüğü anda zorla değiştiren kendi kültüründen uzaklaşmış,

yabancılaşmış, kendisine ilerici diyen elit tarafından mağdur edilmiştir”

fikriyatından beslenmekteydi (Demirel, 2007: 422).

Bir yönüyle ideolojik ayrışma Şerif Mardin'in merkez-çevre ayrıştırması ile

paralellik arz eder. Bu ayrışma ideolojik kutuplaşma olarak da nitelendirilebilir.

Aralarında derin ideolojik farklar olmadığı halde 1950-1960 dönemindeki CHP ve

DP’nin karşıtlığı bu durumun bir yansımasıdır. (Özbudun, 2011: 34). Yine bugün de

Türkiye parti sisteminin bir merkez çevre bölünmesinin birçok niteliğini yansıtmakta

olduğu iddia edilebilir. CHP’nin merkez değerlerinin en güçlü savunucusu olmasına

karşılık, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) çevre güçlerinin başlıca temsilcisi gibi

görünmektedir. AKP, yukarıda DP ve onun bağlamında sağ için bahsettiğimiz laikçi

merkez tarafından dışlanmış toplumun dini ve muhafazakâr sosyal değerlerine sahip

kesimini temsil eder (Özbudun, 2010: 78).

1970’li yıllarda yine siyasal kutuplaşma had safhada devam etmiştir. Ecevit'in

liderliği ile birlikte CHP’nin daha sol bir çizgiye çekilmesi ile bu dönem sağ-sol

ayrışmasının nispi önemini arttırmıştır (Özbudun, 2011: 76). Adalet Partisi (AP) ve

CHP’nin birbirlerini gerçekte olduğundan daha solda veya sağda göstermeleri kendi

kendisini besleyen bir dinamik yarattı ve sağ/sol veya solculuk/ milliyetçilik şeklinde

ifade edilen siyasal kutuplaşmanın belirginleşmesine yol açtı. Kutuplaşma çok kısa

sürede ülkeyi sardı ve siyasal şiddeti besleyen önemli dinamiklerden biri haline

geldi. Siyasal şiddet ise 12 Eylül'ün gerekçesi olacaktır (Demirel, 2007: 423).

Darbe sonrası dönem Anavatan Partisi’nin (ANAP) Türk siyasal hayatına

getirdiği faydacı üslup ve kısmen sol “ideolojilerin çekiciliğini yitirmesi nedeniyle”

(Özbudun, 2011) sağ – sol ayrışmasının geri plana düştüğü bir dönemdir. 1990'lı

Page 23: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

14

yıllardan itibaren ise Milli Görüş partileri ve etnik Kürt milliyetçiliğini temsil eden

partilerin yükselişine sahne olmuştur. Hâkim çatışma boyutu sol-sağ ekseninden,

laiklik, dini muhafazakârlık ve Kürt Milliyetçiliği - Türk milliyetçiliği arasındaki

çatışma boyutlarına kaymıştır. Bu dönemde kutuplaşmanın temelinde ideolojik

sorunlardan çok psikolojik sorunların yattığını ifade eden Özbudun (2011: 77)

1990’lı yıllarda yapılan araştırmaların aslında hala sol-sağ eksenindeki çatışmanın

sürdüğünü gösterdiğini ifade eder. Ona göre yine de “1990’larda sol ve sağın

anlamlarını kaybettiği ve geleneksel içeriklerinden yoksun kaldıkları yolunda sık sık

ifade edilen iddiayı doğrulamak güçtür” (Özbudun& Hale, 2010: 80).

Turan (2004: 179) ise 1990’larda Türkiye’deki parti sisteminin çok

parçalanmışlığına vurgu yapar. Ancak bu çok parçalı durumun doğal sonucu olarak

oluşan kutuplaşmayı sağ-sol arasında değil, laikler ve İslamcılar arasında bir

kutuplaşma sayar (Turan, 2004: 179). 12 Eylül’ün getirdiği depolitizasyonun (Başer,

1990: 13) etkilerinin 1990’lı yılların sonuna doğru azaldığı görülür. Depolitizasyon,

“toplumda çeşitli nedenlerle kendiliğinden belirli bir eğilimi veya yönelişi değil,

fakat devlet otoritesince belli bir amaçla bilinçli olarak benimsenen bir tutumu ifade

için kullanılır” (Kapani, 2001: 137).

Siyasal tercihlerde tekrar ideolojik yaklaşımlar ön plana çıkmaya başlamıştır.

Aşağıdaki tablo seçmenlerin sağ-sol yelpazesindeki yerlerini gösteren Turan’ın

(2004: 173) çalışmasından alınmıştır. Görüldüğü üzere merkezde toplanan oyların

ağırlığı giderek azalıp daha fazla sağ-sol yönünde artış göstermiştir (Tablo-1). Ayrıca

kültürel değişimi önceleyen sol gelenek karşısında, ekonomik değişimi önceleyen

sağ geleneğin (Çınar, 2009: 516) gücünü artırdığını göstermektedir.

Page 24: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

15

Tablo-1: 1990, 1997, 1999 Seçimleri İdeolojik Konumlara Göre Oy Dağılımları

Yıllar En Sol Merkez Sol Merkez Merkez Sağ En Sağ

1990 8 17 50 15 11

25 26

1997 8 11 35 19 24

19 43

1999 14 9 31 18 28

23 46

Kaynak:Turan, A.E., 2004: 173

Türkiye'de de sağ-sol bağlamında klasik siyasal saflaşma devam etmektedir.

Bu saflaşmanın içerik ve temsili bakımından değişikliklere uğradığı görülmektedir

(Görmez, 1999: 18-31). Alışılmış algılayışlar değişiklikler göstermiş olsa da sağ-sol

ayırımı mevcudiyetini korumaktadır (Bora, 2009: 11). Ancak Türkiye'de gelişmiş

ülkelerde olduğu gibi sınıf yapısına dayalı bir ayrışma çok belirgin bir biçimde

gözükmemektedir. Batı demokrasilerinde sol-sağ ekseni partilerin sosyoekonomik

tutumlarına dayandığı halde Türkiye'de bu kavramlar daha çok bir laikçi-

muhafazakârlık eksenini ifade etmektedir (Özbudun, 2011: 77). Farklı ekonomik

sınıflara mensup bireyler Türkiye örneğinde rahat biçimde aynı siyasal çatı altında

yer alabilmektedirler (Çaha, 2008: 5). Siyasetteki işte bu tercihler ayrışmaların

ideolojik ve siyasal temele dayanmasından kaynaklanmaktadır (Çaha, 2008: 5).

Dolayısıyla Türkiye'de sınıf, oy verme hareketini belirleyen bir etki yaratmaz.

İnsanlar kendilerini nerede görürlerse görsünler aynı partiye oy verebilmektedirler

(Çarkoğlu, 2007: 5).

Toplumsal ayrışma daha çok siyasal tercihlerle açığa çıkmaktadır (Bora,

2009, Çarkoğlu, 2007). 2000’li yıllar ve nihayet geldiğimiz noktada solun ve sağın

iki ucunda yer alan CHP ve AKP için ideolojilere yaklaştığımızda, bu ayrımın

Page 25: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

16

anlamlı olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, sağa eğiliminiz varsa AKP tercih

edilmektedir (Çarkoğlu, 2007: 5). Diğer taraftan da CHP birçok sol kıstasından

bağımsız olarak solun temsili noktasında rol oynamaktadır. Görüldüğü üzere

ideolojinin sistematik bir şekilde kavramsallaşmış, teorik eserlere dayanan sert

ideolojik yapıyı yansıtmadığı, -çünkü sınıf temelli bir bakış Türk Siyasal hayatında

mevcut değildir- daha çok değişebilir nitelikte, birçok noktada birbiriyle çakışabilen

fikirler bütünü olarak değerlendirilebileceği düşünülebilir.

1.2.2. Milliyetçilik

Kavramlara yaşadıkları toplumun ön kabulleri, kültürleri, geçmişleri ile

bağlantılı olarak farklı anlamlar yüklenebilmektedir (Heywood, 2011: 69).

Dolayısıyla onların ne olduklarına veya olmadıklarına dair mutabakatların

sağlanamadığı sıkça rastlanılan bir durumdur.

Milliyetçilik kavramından ne anlaşıldığı noktasında da benzer uzlaşının

sağlanabilmiş olduğunu söylemek güçtür. Tüm dünyada farklı tanımlanışlara ve

algılanışlara sahip olan milliyetçiliği araştıran bilim insanlarının uzlaştıkları tek

nokta belki de kavramın şekillendirilmesindeki güçlüklerdir (Oran, 1977: 2).

Milliyetçilik kavramında uzlaşının sağlanamamasındaki önemli nokta onun yaşam

bulduğu sosyoekonomik ortamların farklılığında gizlidir. Zaten milliyetçiliğin

muhtevasında mevcut olan özgücü yapının, başlı başına bir farklılaşma sebebi

olduğunu söyleyebiliriz. İlla üstünlük farkı taşımasa da milliyetçilik yatay

farklılıklara yaptığı vurgu ile özgücü ve farklılaşan bir yapı arz eder (Bora, 2002:

15). Bir diğer zorluk ise kavramın tek değişken çerçevesinde tanımlanmaya

çalışılmasında yatar. Yani kavramın, kullandığı belirli bir simgesine, tek bir öğesine,

yalnızca bir işlevine yapılan vurgu ile değerlendirilmesi taşıdığı anlamın tümünü

kuşatıcı olamamasına neden olur.

Milliyetçiliği bir duygu veya inanç olarak milletlerin oluşum sürecine, fikir

sistematiği ve siyasal program olarak değerlendirilmesini ise Orta Çağ sonrasına

Page 26: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

17

dayandıran fikirler mevcuttur (Öz, 2002: 751). Bu fikrin temelinde tarihsel sürecin

vardığı üretim biçiminin milletler örgütlenmesini sağladığı tezi bulunur. Bu fikre

göre yeni örgütlenme biçimi, milliyetçilik adı verilen akımın ortaya çıkmasına yol

açmıştır (Oran, 1977: 3).

Tam tersi şekilde milliyetçiliklerin milletten önce geldiğini, milliyetçiliklerin

milletleri yarattığına dair görüşleri savunanlar da vardır (Hobsbawm, 1993: 24).

Gellner'in de belirttiği gibi milliyetçilik milletlerin öz benliklerinin farkına varmış

olması değildir. Milliyetçilik, milletleri icat eden bir yapıdır (Gellner, 1998). Tabi bu

oluşumun temelini teşkil edecek ve o milleti farklı kılan mevcut emarelere,

benzerliklere de ihtiyacı vardır. Millet olmak için belirlenecek kıstaslar ya da bazı

grupların millet olabilirken bazı grupların millet olamamasını açıklama çabaları,

genellikle dil veya etnik kökene ya da ortak topraklar, ortak tarih, ortak kültürel

özelliklerin varlığına dayandırılarak açıklanmaya çalışılmaktadır (Hobsbawm, 1993:

19). Dolayısıyla, milliyetçilik milletleri oluşturur ve fakat millet olacak grubun da

ortaklıklar zemininde kesişim noktalarının olması gerekmektedir.

Bu bilgiler ile milliyetçiliği “hali hazırda ya da potansiyel olarak 'bir millet’ i

kuracağı bazı mensuplarınca farz edilen bir halk adına özerklik, birlik ve kimlik

edinmek ve bunu sürdürmek için oluşturulan ideolojik bir hareket” olarak

tanımlamak anlamlı olmaktadır (Smith, 1999: 122). Yani milliyetçi ideoloji o grup

içinde bazı mensuplarca yeni bir aidiyet alanı oluşturulmasıyla ilişkilidir. Millet

“icat” etme hareketinin adıdır: Bir milletin özerklik, birlik, kimlik kazanmasına ve

bunları idame ettirmesine yönelik bir harekettir (Smith, 1999).

Milliyetçilik bu çerçevede 18. yüzyıl sonunda (19. yüzyılın başı) Batı

Avrupa'sında ortaya çıkmıştır. Çıkış noktası feodalitenin yıkılması olan işlevi dışında

milliyetçilik, bölge toplumlarının gereksinimlerine göre farklı şekiller almıştır. Bazı

toplumlarda bölünme, bazı toplumlarda bütünleşme işlevlerini ifa etmiştir. Kavramın

statükonun korunması, sömürgecilik ve iktisadi yayılma anlamlarında da işlevleri

farklı ülkeler nezdinde gerçekleşmiştir (Oran, 1977: 4). Farklı anlamları ve “kılıktan

Page 27: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

18

kılığa giren yapısı nedeniyle” Anthony Smith (Smith, 1999) tarafından

“bukelemunvari” olarak tabir edilirken, benzer şekilde Baskın Oran (Oran, 1977) da

milliyetçiliğe bu nitelikleri dolayısıyla “bin bir surat” benzetmesini uygun bulmuştur.

Milliyetçilikleri sınıflandıran tipoloji türlerinden kısaca bahsedersek Hans

Kohn (Kohn, 2011) milliyetçilikleri batılı ve doğulu olarak tasnif etmiştir. Onun

ayrımına göre Batılı milliyetçilikler (İngiltere, Fransa) rasyonel ve kurumsal

özellikler taşır iken bir orta sınıf ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Doğulu tarzda

milliyetçilikler ise orta sınıfların oluşmamış olması neticesinde entelektüel bir grup

eliyle otoriter bir şekilde tezahür etmiştir (Smith, 2011). Carlton Hayes (Kılıç, 2007)

ise tipolojisinde hümanitaryen, geleneksel, tepeden inmeci ve liberal milliyetçilik

şeklindeki daha sonrasında ise ekonomik – bütüncül (entegral) milliyetçilikler olarak

sınıflandırmıştır (Kılıç, 2007).

Milliyetçilikler, teritoryal (ırk değil toprak temelli) milliyetçilikler ve etnik

milliyetçilikler olarak ise Anthony Smith (1999) tarafından sınıflandırılmıştır. Smith,

bağımsızlığını sağlamadan önce teritoryal milliyetçiliğin anti sömürgeci olduğunu

belirtir. Teritoryal milliyetçilikler bağımsızlıklarının sonrasında ise

entegrasyoncu/bütünleştirici hüviyet kazanırlar. Etnik milliyetçilikler ise bağımsızlık

öncesi döneminde bir hareket olarak ayrılıkçı ve diasporacı nitelikler taşır. Etnik

temelli milliyetçiliğin bağımsızlık sonrasında kazandığı tutum ise 'pan'cı oluşudur

(Smith, 1999).

Smith’e (1999) göre milliyetçilik, devletten önce milletle ilişkili bir

kavramdır. Smith bu çıkarsamayı çekirdek doktrin olarak tanımladığı milliyetçilik

ideolojisi kavramsallaştırmasından yapar. Buna göre:

i. Dünya milletlere bölünmüştür ve her birinin kendi bireyselliği, tarihi ve

kaderi mevcuttur.

ii. Millet tüm siyasal ve toplumsal gücün kaynağıdır ve bütün diğer bağlılık

unsurlarının üzerindedir.

Page 28: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

19

iii. İnsanlar ancak milletle özdeşleşerek özgürleşebilirler.

iv. Dünyanın barışı ve adaleti milletlerin özgürlük ve güvenliğine bağlıdır.

Devlet, bu doktrine göre bir zorunluluk değildir (Smith, 1999). Milliyetçiliğin

nihai amacının ortaya çıktığı Batı Avrupa'da ulusal devleti yaratmaya yönelik olduğu

görülür (Kışlalı, 2003: 135).

Milliyetçi ideoloji, ulusal dayanışmanın yaratılması ve sürdürülebilir olması

için milleti oluşturan unsurlar ile devletin kurulması süreci arasında nesnel bir ilişki

kurmaktadır (Boztemur, 2006: 167). Bu değişimin kökeni toplumsal meşruiyetin

kaynaklarında yaşanan değişimlerde aranabilir. Üretim biçimlerinde yaşanan

farklılaşmaya paralel olarak bu kaynaklar da değişiklikler göstermiştir. Meşruiyetin

kaynağında tarihsel süreç içerisinde, ataların ruhu, din ve tanrı, kral ve prens gibi

odak noktaları mevcut olmuştur. Modern kapitalist toplumun sadakatinin odak

noktasında ise milliyetçilik olmuştur (Oran, 1977: 19). Millet - onu icat eden

milliyetçilik - , Hobsbawm'ın ifadesiyle “kolektif egemenlikleri kendilerinin politik

ifadesi olan bir devlette somutlaşan yurttaşlar topluluğudur” (Hobsbawm, 1993: 34-

35).

Tarihsel olarak önemli kopuşları olmakla beraber Osmanlı İmparatorluğu-

Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasındaki süreklilikler dikkate alınmalıdır. Bir ulus-

devlet olarak Türkiye özelinde gelişmeler de Türkiye Cumhuriyeti (T.C.) öncesi

dönemlerde filizlenmeye başlamıştır. Dolayısıyla Türk Milliyetçi Hareket ve

oluşumlarının izlerini Osmanlı (son dönemi) içinde aramak anlamlıdır.

Türk Milliyetçiliğinin oluşumunun farklı saikler ile şekillendiği söylenebilir.

Öyle ki Osmanlı tarihinde Türk olmanın taşımış olduğu olumsuz anlam bu

sebeplerden birisidir (Akçam, 2009). İslami kaynakların içinde dahi Türk’ün insanlık

dışı ve barbar olarak tanıtılması bu durumun yansımalarından yalnızca birisidir. Batı

nezdinde de bu olumsuz bakışın izleri görülür. Osmanlı - Türk yöneticilerinin

oluşturmaya çalıştıkları milliyetçilik işte bu durumun tersini kanıtlamaya yönelik

Page 29: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

20

olarak gelişmiştir (Akçam, 2009: 55). Diğer bir farklı sebep, Hıristiyan düşmanlığı

olarak ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni Hıristiyan azınlıkların ayrılıkçı hareketleri ve

bağımsızlıklarını ilan etmeleridir. Bu hareketlere ters tepki olarak da milliyetçilik

fikri ortaya çıkmıştır. İmparatorluğun son döneminde kalmış olduğu kuşatılmışlık

hali de diğer bir özgün sebeptir. Bunun içeriğinde tehlikeli düşmanlarca çevrelenmiş

olma fikri bulunur (Akçam, 2009: 56).

Osmanlı’nın son dönemine tekabül eden bu arayışlar bütünleştirici/birleştirici

nitelikler taşımıştır. Bunun nedeni Osmanlı Devletinin çok uluslu yapısıdır (Akçam,

2009: 53). Zaten bu kozmopolit yapı milliyetçi hareketlerin etkisi ile İmparatorluk

için önemli ayrışma problemleri yaratmakta idi. Osmanlı İmparatorluğu içinde

yaşamış halklar devrimci etkinliklere girişmişlerdir. Sonrasında etnik oluşumlar

temelinde örgütlenerek milliyetçi ideoloji ile hareket kazanan ayrılıkçı bir yapıya

bürünmüşlerdir (Parla, 2005: 18). Böyle bir atmosferde çözüm arayışlarında

bütünleştirici yaklaşımların aranması normal karşılanabilir. Bu durum Dr. Rıza Nur

açıklamalarında anlamını bulur. Dönemin fikir ve siyaset adamı Dr. Rıza Nur

açıklamalarında yeni siyasal kimliklerin devletin sonunu hazırladığını belirtir

(Göçek, 2009: 63). Kendi Türkçü fikirlerini diğer ayrılıkçı hareketlere meşruiyet

sağlar, devletin parçalanmasına neden olur endişesi ile gizli tuttuğunu ifade eder

(Göçek, 2009: 63).

Türkiye’de milliyetçiliği bir kavramsal alan olarak düşünürsek, bu alanın bir

unsuru olan Türkçülükle ilgili dönemin önemli aktörlerinden İttihat ve Terakki'nin

ideoloğu Ziya Gökalp’e değinmek gerekir. Ziya Gökalp, Türkçülük akımının

oluşumunda etkili olmuştur (Ünüvar, 2002: 28). Gökalp’e bu alanı yaratan

etmenlerden biri Osmanlıcılık ve İslami Ümmetçilik arayışlarının etkisinin ortadan

kalkmasıdır (Parla, 2005). Anthony Smith'in (Smith, 1999) sınıflandırması içinde

değerlendirildiğinde Ziya Gökalp düşüncesi teritoryal milliyetçiliğin özelliklerini

taşımaktadır. Çünkü Ziya Gökalp'in milliyetçilik anlayışı ırk ve dünya hâkimiyetine

Page 30: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

21

dayanmayan dil ve kültür esasına dayalı, ulusların eşitliğine inanan, kültürel tonları

olan özellikler taşır (Parla, 2005: 13).

Milliyetçilik bu dönemde Türklerin siyasi hayatında etnik milliyetçilik

anlamında bir ihtiyaca karşılık olarak gelişmemiştir (Copeaux, 2009). Savaşa kadarki

dönemde (Birinci Dünya Savaşı) Türkçülük, İslamlığı da barındıran bir sentez olarak

değerlendirilmiştir. Ziya Gökalp bir yandan İslam’ı kabul etmenin Türklerin kaderi

olduğunu ve İslam’ın yayılmasında Türklerin en önemli dinamik olduğunu diğer

yandan da Türk kimliğinin ancak İslam içinde gerçekleşebileceği fikirlerini

savunmuştur (Copeaux, 2009: 46).

Savaş sonrası dönemde ise artık imparatorluğun korunması değil Türklerin

kendi varlıklarını korumalarına yönelik bir siyasal yapı olarak milliyetçilik

şekillenmiştir (Karakaş 2006: 67-68). Savaş sonrasında Türkiye artık bir Anadolu

Devleti, ayrılma ve ayıklanmaların sonucunda etnik ve dinsel bakımdan türdeş bir

ulus haline gelmiştir. Bu yönüyle Türk Milliyetçiliği aslında bir siyasal tercihten

ziyade tarihsel bir zorunluluk haline dönüşmüştür (Parla, 2005: 18). Osmanlı

İmparatorluğu’nun dini cemaatler anlamındaki milletlerinin yerini yeni devlette artık

yurtlandırılmış Müslüman-Türk milleti doldurmuştur (Copeaux, 2009: 47).

Dönemin diğer bir açılımı olan Anadoluculuk fikri de esas itibariyle Misak-ı

Milli sınırları ile vatanın tanımlanması sonucunda Turancı fikrin bir reddiyesi

niteliğini taşır. Bu bakışın temelinde milliyetçiliğin gerçekleşebileceği alanın

belirlenmiş bir coğrafya içinde olabileceği fikri bulunur (Atabay, 2009: 518). Buna

göre Türk Milliyetçiliği’nin yaşayacağı yer Anadolu'dur.

Özellikle Birinci Dünya Savaşı döneminde Osmanlıcı, Turancı ve Panislâmcı

düşüncelere yöneltilen eleştiri Anadoluculuk fikrinin temelinde yer almıştır.

Dönemin fikir adamlarından Nüzhet Sabit, milliyetçiliğin ancak tanımlanmış bir

coğrafya ile gerçek yaşamda var olabileceğini savunmuştur (Atabay, 2009: 530). Bu

bağlamda bu belirlenmiş coğrafyanın adı Anadolu Coğrafyası’dır. Benzer şekilde

Page 31: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

22

Hilmi Ziya, Anadoluculuğa kültürel bir pencereden bakarak Anadolu’yu Türk

kültürünün gerçek kaynağı olarak ele almıştır. 1919-1925 döneminde Anadolucular

millet olmanın koşulunu ortak kültür ve ortak vatan zemininde görmüşlerdir (Deren,

2009: 533).

Anadoluculuk hareketinin kültürel hareket olmaktan çıkarak siyasallaşma

eğilimi gösteren bir hareket olarak ortaya çıkışı Mükrimin Halil Yinanç düşüncesiyle

gerçekleşir. Bu farklı iki bakış Anadoluculuğun kültürel ve siyasal olarak iki farklı

kolda ilerlemesinde etken olmuştur. Anadoluculuk ile Atatürk Milliyetçiliğinin

Anadolu coğrafyasının milliyetçiliğin gerçekleştirileceği yer olarak belirlenmesinde

kesiştiği söylenebilir. Ancak ilerleyen dönemde bu iki fikrin

modernleşmeci/devrimci çerçevede Atatürk Milliyetçiliği, kültürün korunması

amacıyla gelenekçi muhafazakâr çerçevede Anadolucu Milliyetçi olarak ayrıldığı

görülür (Atabay, 2009: 532). Yine de Anadoluculuk, refah ve milletin yükselişini

Kuva-yi Milliye ruhunda gören anlayışı yadsımaz (Atabay, 2009: 532).

Birinci Dünya Savaşı sonrası olan Milli Mücadele döneminde, milliyetçilik

yalnızca Türk Ulusal egemenliğini değil, bütün Müslüman Osmanlıların

egemenliğini savunan bir yapı taşımıştır (Zürcher, 2002: 209). Bu yapı milliyetçiler

tarafından Zürcker'in (2002: 209) ifadesi ile Erzurum ve Sivas kongrelerinin

programlarında somut yansımalarını bulmuştur. Milliyetçilerin İslamcı söylemi ve

tutumu bu dönemde meşruiyet aracı olarak, - Türk toplumundaki etkisi bilindiğinden

- halkın desteğinin alınabilmesi amacıyla kullanılmıştır (Ahmad, 2009: 64). Bu

dönemin tüm etmenleri birleştirmesinin özelliği, onun vatanı yabancı işgalinden

kurtarılması hedefinde mevcuttur (Tol, 2009).

Ulusal kurtuluş mücadelesi hem dış güçler hem de Sultan karşısında

milliyetçilerce kazanılan yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu dönem milliyetçi söylemin

farklı tonlarının yaşam bulduğu dönemdir. Biri kültürel, bir diğeri etnik milliyetçilik

olan bu tonların karışımı Türk Milliyetçiliğinin muhtevasını oluşturmuştur (Koçak,

2009: 37). Mustafa Kemal önderliğinde ortaya çıkan bu Türk Milliyetçiliği çizgisinin

Page 32: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

23

yeni koşullar ve toplu durumsal değişimlere paralel farklılaştığı söylenebilir (Tol,

2009). Bu farklılıkları içermekle beraber milliyetçilik Kemalizm'in bir öğesi

olmuştur (Copeaux, 2009: 44). Yurttaşlık hukukunun baskın olduğu Batılı yönü ve

etnik-kültürel bilincin ağır bastığı doğulu yön arasında yaşanan gerilimler Türk

Milliyetçiğine iki farklı yönüyle de yorumlanabilir bir yapı kazandırmıştır (Bora,

1995: 74).

Şerif Mardin de Cumhuriyet’in erken dönemiyle beraber iki farklı

milliyetçilik anlayışının oluştuğunu ifade eder. Bunlardan birini “modernist

milliyetçilik” olarak adlandırır. Modernist milliyetçilik olarak adlandırdığı bu

milliyetçilik türünün içeriğini iktisadi ve bilimsel gelişme ile muasır medeniyete

ulaşma amacı oluşturur. Dinden ayrı, seküler bir milliyetçiliktir. Diğeri ise geleneksel

milliyetçiliktir ki bu türde milliyetçilikte ruh ve kültürel bakış daha baskındır

(Mardin, 1969).

Uzun savaş dönemlerinin ardından Türkiye'de 1920'li yıllar cumhuriyetin

kurulması çalışmalarına sahne olmuştur. Buna paralel olarak bu yıllar Türkiye'nin

ideolojik konuları ana gündemde tutmadığı bir dönemdir. 1930'lu yıllar ise tek partili

dönemin daha otoriter ve milliyetçi olduğu bir yapıda geçmiştir (Çağaptay, 2009:

245). 1930'lu yıllar ile devlet eliyle milliyetçi çalışmaların devreye sokulduğu

görülür. Türk tarih tezi çalışmaları ve dil kongreleri Türk ırkının farklılığını

vurgulayan, üstünlüğünü kanıtlanmaya çalışılan sonuçları sebebiyle önemlidir. Bu

çalışmaların, Batı Uygarlığı karşısında Türk Uygarlığını eşitleme/üstünleme amacı

taşıdığını ifade eden görüşler mevcuttur (Copeaux, 2009; Ertekin, 2009).

Bununla beraber bu çalışmaların Türk Milleti ile Batı'nın tarihsel

bağlantılarını/akrabalıklarını saptayarak Batı karşıtı muhalefetin gerekçelerini

ortadan kaldırmaya yönelik bir yanının da olduğunu vurgulayan fikirler mevcuttur

(Aytürk, 2006: 108).

Page 33: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

24

1940'lı yıllar Türk Milliyetçiliği için ırkçı ve yabancı düşmanlığı temelli

görüşlerin mevcut olduğu bir dönem olmuştur (Öğün, 2000: 135-136). Bu dönemde

resmi milliyetçilik ile onun dışında bir milliyetçilik anlayışının karşı karşıya geleceği

görülür. Resmi milliyetçilik ile “devlet ve düzen ideolojisi olarak işleyen, kurucu

kurtarıcı Atatürk mitosuna dayalı, otoriter bir sadakat yükümlülüğü ile sürekli

kendini üreten ulus devletin ideolojisi” kastedilmektedir (Bora, 1994).

Yabancı düşmanlığı temelinde şekillenen bu ayrışma -milliyetçiliği

ilkelerinden birisi haline getirmesine rağmen- CHP'ye karşı bir muhalif hareketini de

simgelemekteydi. Dönemin Türkçü fikirleri, CHP/Tek Parti döneminde yabancı

unsurların yönetimde söz sahibi oluşlarınına eleştiride bulunmuşlardır. Nihayetini

1944 yargılamalarında bulacak olan bu hareket çok sayıda Türkçü fikir adamının

tutuklanmaları ile sonuçlanmıştır (Ertekin, 2009: 374).

1944 tutuklamalarıyla, sonraki dönemde Türk Milliyetçilik hareketleri, ırkçı

temelli söyleme daha ihtiyatlı yaklaşacaklardır (Koçak: 2002). Öte yandan tek parti

dönemi boyunca (1923- 1945) Türk Milliyetçiliği seküler eksende pozisyon almıştır.

Bu dönem Milliyetçilik ile laikliğin paralel çizgide ilerlediği bir dönemdir (Koçak,

2009: 603). Bu iki doğal sınır ile yaşam bulan milliyetçilik 1940'lı yılların ikinci

yarısından sonra yeni bir eksen belirleyecektir. Bu yeni eksenin yörüngesinde artık

İslam da bulunacaktır (Koçak, 2009). Hamdullah Suphi Tanrıöver'in (Eski Türk

Ocağı Başkanı/Dönemin CHP milletvekili) açıklamalarında şekillenmektedir bu yeni

bakış. Buna göre milliyetçilik artık komünizm tehlikesine karşı din olgusundan

destek almalıydı. Bu dönüşüm tehdit olarak görülen komünizme karşı İslam’la

milliyetçiliğin bütünleşmesini sağlamıştır (Koçak, 2009: 603).

Tanıl Bora bu dönemde İslam’ın milli homojenliğin sağlanması ile milliyetin

başat unsuru olarak görülmesi arasında bir skalada yer aldığını ifade eder (Bora,

2009: 127).

Page 34: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

25

Zürcher'in ifadesiyle ikinci Cumhuriyet dönemini başlatacak olan askeri

müdahale 1960 yılında gerçekleşmiştir (Zurcher, 2002). Milliyetçilik, dönemin

ürünü olan 1961 anayasasında yeni yerini alacaktır. Buna göre şoven ve saldırgan

olmayan bir yapı 1961 anayasasında yer alır. 1982 anayasasında olduğu gibi Türk

Milliyetçiliği, Kemalist Milliyetçilik olarak telaffuz edilmese de özü itibariyle bu

şekildedir (Parla, 2002: 35).

1960-1980 dönemi politik kutuplaşmaların yoğun yaşandığı bir dönemdir. Bu

dönem milliyetçiliğin ayrıksı bir siyasi bir kimliğe dönüştüğü dönemdir (Bora, 2002:

17). Oluşumun milliyetçi çizgisinde İslam önemli bir unsurdur. Sol skalanın içinde

kendini konumlandıran dönemin CHP'si de (Ecevit dönemi milliyetçi söylemlerle)

sol-milliyetçilik bütünleşmesinde rol oynamıştır. Öte yandan 1960-1980 olarak

sınırları belirlenen dönemin son noktası olan 12 Eylül müdahalesi milliyetçiliğin

artık bir taraftan dini söylemle birleştiği (Bora, 2009:127) bir taraftan da anayasal

düzeyde Atatürk Milliyetçiliğinin resmi olarak ideolojiye yön verdiği (Parla, 2002:

35) dönem olmuştur. Bu karışım, ortaya milliyetçilik, devlet ve İslam'ın kesiştiği bir

alanı ortaya çıkarmıştır.

Türk Milliyetçiliği tarihi boyunca beka sorunu ile bağlantılı olagelmiştir.

(Koçak, 2009). Milliyetçilik bu anlamda devlet ideolojisi ve toplumsal bilinçaltı

olarak Türk toplumunda sürekli var olmuştur. 1961 Anayasası tek parti ideolojisin

simgesi olan altı ok kapsamında Türk Milliyetçiliğini anayasanın başlangıç

bölümünde zikretmiştir. Bu bağlamda 1960 hareketi sonrası milliyetçi hareketler

meşruiyet zeminini Kemalist ilkelerle sağlamaya başlayacaktır (Koçak, 2009: 42).

1980'li yılların sonu ve 1990'lı yıllarda Türkiye’de yeni kimliklerin gündeme

geldiği görülmektedir. Bu oluşumlar “laiklik karşısında İslamcı, Sünniliğin devlet

katında kabul görmesi karşısında Alevi, Türk Kimliği anlayışını reddeden Kürt

kimlikleridir” (Çolak, 2006: 128). Bu bağlamda 1980 müdahalesinin altını çizdiği

önemli noktalardan biri milli birlik kavramıdır. Bu kapsamda ordu meşruiyet

anlamında da milli birliğin sağlanması için kendisini işlevselleştirmektedir.

Page 35: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

26

Heper’in (2006) o dönem Evren’in açıklamaları ile temellendirdiği bu

düşünce; “Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde yatan şey… “Ne Mutlu Türküm

Diyene” özdeyişinin sahibi Atatürk’ ün ulvi felsefesidir. “ ifadeleri ile anlaşılabilir.

Bu bakış ırk, din, inanç farklılıklarını dikkate almaksızın kendisini Türk kabul eden

herkesi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul eder (Heper, 2006: 225). Milliyetçiliğin

anayasal çerçevede Atatürk Milliyetçiliği ile bütünleşmesi her türlü Türk

Milliyetçiliği tezahürünün kendisini Atatürk Milliyetçiliği anlayışı ile

temellendirmeye, meşrulaştırmaya ve güçlendirmeye çalıştığı fikri ile örtüşen bir

yapı arz eder. 1990'lı yıllarda ayrılıkçı silahlı Kürt hareketi ve siyasal İslamcılığın ön

plana çıkması gibi sebepler sırasıyla üniter devlet ve laik devlet temalarını harekete

geçirmiştir. Üretilen siyasetin merkezinde milliyetçilik bulunmuştur (Yeğen, 2009:

889).

Resmi ideoloji olarak üretilen bu milliyetçilik temelde “devlet bekasının

korunması reaksiyonu” şeklindedir. Çünkü oluşan İslamcı ve Kürtçü muhalefetlere

karşı Kemalist Milliyetçilik üniter yapı ve laik devletin korunması amaçlarıyla

milliyetçi devlet ve ordu politikalarına yön ve destek vermiştir (Bora, 1995: 109).

1980-1990 döneminde milliyetçilikler iki farklı yöne dönmüştür. Bunlardan

biri, ideolojisini devlet bekasının belirlemediği, modern ve Batılı kimlikli, dünya

bütünleşmesinden kaçmayan bir milliyetçilik oluşmuştur. Yine bu dönemde beka

kaygısını taşıyan, etnik-kültürel yanları da mevcut farklı bir kanat belirmiştir. Bu ilk

kanadın önemi hem ortaya çıktıkları dönemdeki çatışmanın merkezini oluşturmaları

hem de 2000’li yıllarda ortaya çıkacak olan milliyetçilik anlayışlarının sınırlarını

belirleyecek olmalarıdır (Bora, 1995: 76-77).

Küresel sorunlar devletlerarası/milletler arası ilişkilerin güçlenmesi sonucunu

doğurmuştur. Bu, neticesinde milli devletin önemini arttırmaktadır (Öz, 2009: 755).

Diğer bir nokta ise küreselleşmenin homojen millet yapısını bozarak daha küçük

milliyetçilikleri doğurmasıdır. Bu durum bir yanda çok sayıda milliyetçiliği ortaya

çıkarırken diğer yandan bütünlüğün kaybından kaygı duyan milletin milliyetçi

Page 36: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

27

hassasiyetlerini artırmaktadır (Yıldırım, 2006: 182). Türkiye'deki yeni milliyetçi

söylem de paralel şekilde yüzyılın değer yargılarını benimseyerek, kendini yeniden

üreterek küreselleşme içindeki direncini sürdürmeye çalışmaktadır. İnsan hakları,

demokrasi vurguları yeni milliyetçi söylemde karşılığını bulmaktadır.

Sonuç olarak Türkiye'deki milliyetçi ideolojinin ilerleyişine bakıldığında

Türk Milliyetçiliklerinin her türünde Atatürk'ün milliyetçilik tanımlamasından

meşruiyet zemini arandığı gözlemlenmektedir (Koçak, 2009: 37). Bu bağlamda

Cumhuriyet’in kurucu unsuru olan Türk Milliyetçiliği her siyasal ölçekte kendisine

yeni anlamlar bulmayı başarmış, yaşamını farklı boyutlarda sürdürmüştür.

1.2.3. İslamcılık

İslam’ı olgusal mahiyette incelendiğimizde bir dinsel davranış olarak insan

tabiatüstü/Tanrı'ya iman ve itaati belirten, yedinci yüzyılda ortaya çıkmış tek tanrılı

inanç doğrultusunda oluşan, vahyin toplamını ifade eder. Vahyin

elçisi/aracısı/ileticisi konumundaki peygamber Muhammed, vahyin toplamı ise

Kuran'dır. İslam inancı sahiplerinin oluşturduğu cemaat ve uygarlığa da İslam adı

verilir (Sourdel, 2008: 6). Yukarıdaki kavramsallaştırma içinde dar ve geniş

anlamdaki İslam tanımlamalarının da ipuçları bulunur. Buna göre dar anlamıyla

İslam bir dindir ve dogmatik bilgiden beslenir. Geniş anlamıyla İslam, içinde dinin

de yer aldığı bir felsefenin, uygarlığın adıdır. İslam, hem bir medeniyeti hem de bu

medeniyetinin savunulmasını ifade eder (Çiğdem, 2001: 122).

İslam bir tarafta bireysel psikoloji, bireysel tecrübe ve bu manada özünde

bireysel kurtuluşu sağlayan, tanrı-kul arasında başka bir dış aktörün yer almadığı

bireysel bir amacı içerir. Bu haliyle manevi tatmin göreviyle araçsallaşır. Öte yandan

diğer dinlerde de mevcut olan sosyal din olma yapısına İslam da haizdir. Toplumsal

normların belirlenmesi ve uygulanması konularında devrededir. Bu yönüyle de

İslam’ın sosyal yaşam usulünün belirlenmesi göreviyle araçsallaştığı söylenebilir

(Türköne, 2011: 20-21).

Page 37: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

28

İslam’ın Batı karşısında neden başarısız olduğu, Müslümanların maddi olarak

kalkınma yollarının neler olduğu, Batı değerleri içinden hangilerinin alınıp

alınmayacağı gibi konular ise İslamcı düşüncenin başlıca soruları olmuştur (Başak,

2004: 82). İslamcı söylem, medeniyeti temsil eden Batı’ya ulaşmak için, İşgalci

Batı’ya direnişi; gerçek İslam için geleneksel İslam’dan ayrılmak gerektiği

söylemlerine sahiptir (Kara, 2011: 36).

Türkiye’de İslam’ın bir din ve felsefe sistemi olan tanımını genişletip

İslamcılık olarak yeniden konumlandıran durumların anlaşılması için dönemin

koşullarına bakmakta fayda vardır. Dönem, bu çalışmada farklı görüşler (Türköne,

2011; Karpat, 2009; Tunaya, 1991; Kara, 2003; Çiğdem, 2001; Mardin 2011)

sebebiyle genişlemekle beraber, her halükarda yaklaşık olarak Osmanlı son dönemi

olan 19. yüzyılın ikinci yarısına tekabül eder.

Türköne'nin görüşüne göre 1867-1873 yılları arasında İstanbul'da bir grup

Osmanlı aydını arasında modern dünyanın yeni gerekleriyle mücadele edebilme

endişesi ile İslamiyet bir ideolojiye dönüştürülmüştür (Türköne, 2011: 17). Karpat,

İslamcılık ideolojisinin 1878'den sonra Abdülhamit tarafından siyasi birliğin

muhafazası amacıyla benimsendiğini belirtir (Karpat, 2009: 17). Tunaya, İslamcılığı

İkinci Meşrutiyet’e yön veren en tesirli akım olarak betimlerken, miladı 1908'e taşır

(Tunaya, 1991: 15).

İsmail Kara da fikirlerin ortaya çıkışı noktasında 19. yüzyılın son çeyreğini

işaret ederken, sistematik olarak İslamcılığın İkinci Meşrutiyet’te araç olarak

kullanımlarının daha kolay olacağını vurgulamıştır (Kara, 2003: 42). Çiğdem ise

demokrasi ile İslam arasında aranan sentezlerin bir sonucu olarak gördüğü

İslamcılığı, İkinci meşrutiyet dönemi ürünü sayar (Çiğdem, 2001: 122). Mardin ise

İslamcılık akımının özelliklerini daha çok 19. Yüzyıl ortalarında 1870’lerden itibaren

gittikçe güçlendiğini ifade eder (Mardin, 2011: 9).

Page 38: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

29

İslamcılığın tarihsel başlangıcının tespitinde görüş farklılıkları mevcut

olmakla birlikte onun tarih sahnesine çıkış sebebinde uzlaşma sağlandığı

söylenebilir. Döneminde ortaya çıkan diğer akımlarla paralel olarak İslamcılık da en

temelde devletin bekasına dayanan Avrupa tehdidinin nasıl karşılanacağı, nasıl

algılanacağı soruları merkezinde şekillenmiştir (Kara, 2003: 43-44). Bu bağlamda

İslam’ı, İslamcılıkla buluşturan kavramın modernite olduğunu savunan görüşler

mevcuttur. Moderniteden bu noktada anlaşılan, toplumun geleneksel yapılarını terk

ederek, bilimsel ve rasyonel olarak yeniden örgütlenmesidir. Bu örgütlenmeye bağlı

olarak da dinin toplumsal rolünün gerilemesi ve dini inancın özel alanda daralması

olarak sekülerleşmesidir (Çınar, 2005: 19).

İslamcılık tam bu noktada devreye girmiştir. İslamcılık, İslamiyet’i dünyanın

gereklerine uygunluğu ve meşruluk kaynağını akılda somutlaştıran bir bakışla, çağın

paradigmalarına uygun tezlerle savunmaya çalışmıştır (Türköne, 2011: 30). Tez bu

içeriğiyle, İslam’ın modernite ile çatışmadığını kanıtlamaya çalışır. Başlangıç

dönemindeki İslamcılara göre, İslam gerilemenin, ahlaki çöküşün ve mağlubiyetin

sebebi olamaz. İslam, gerçek İslam değerlerinden kopmuştur. Dolayısıyla bu görüşe

göre sorun, İslam’ın yanlış anlaşılıp yanlış uygulanmasındadır (Kara, 2011: 34).

Neden İslam, İslamcılık şeklinde bir ideoloji olarak tezahür etmiştir?

Dönemin yeni yapısına uygun bir İslam yorumuna gereksinim duyulması

cevaplardan birisidir (Kara, 2003: 44). Öte yandan İslamcılığın manevi yönüne vurgu

yapan görüşler de mevcuttur. Bu görüşün detayında, toplumların hızlı değişim

sürecine girmesi, eski yapıların ortadan kalkmaya başlaması, bireyin yalnızlaşması

ve yabancılaşması sonucunda geleneksel dünya görüşünün yetersiz olduğu fikirleri

bulunur (Türköne, 2011: 27).

İslamcılık fikrinin oluştuğu dönemde “Osmanlıcılık”, “Batıcılık” ve

“Milliyetçilik” fikirleri de gündemde olmuştur. Birbirleriyle benzer, birbirlerinden

farklılaşan akımlar olmakla birlikte nihai amaç olarak devletin bekasında birleşirler

(Kara, 2003). Bu üç akım Avrupa karşısında alınacak pozisyonun belirlenmesi

Page 39: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

30

konusunda fikir üretmişlerdir. Beka muhafazası amacıyla ilk yapılmaya çalışılan

müslüman/gayrımüslim tebaanın tümünü kuşatan bir yapının oluşturulmaya

çalışılmasıdır ki bu Osmanlıcılık fikridir. Balkanlardaki milliyetçi dalga sonrası

ayrılıkçı gayrımüslim yapıların oluşması fikri Türk-Gayrı Türk ama Müslüman

olanlar olarak güncellenmiştir; bu haliyle İslamcı akıma temel oluşmuştur. Son

kertede Arap Milliyetçiliklerinin ortaya çıkışı Türk Müslüman fikrini oluşturmuş

yani Milliyetçilik/Türkçülük akımını ortaya çıkarmıştır (Kara, 2003: 44).

Osmanlı son döneminde aktif olan bu düşünce akımları içinde birbirlerini

etkileme, birbirleriyle bütünleşme, birbirlerini kullanma gibi ilişkiler mevcut

olmuştur. Bu kapsamda, İslamcılıkla milliyetçiliğin ilişkisi önemlidir. Türk

kimliğinin önemi artmasına rağmen Türkler kendilerini öncelikli olarak Müslüman

olarak görmüşlerdir (Ahmad, 2009: 55). Bu durum milliyetçiliğin, İslamcılığın

toplumsal derinliğini fonksiyonel olarak kullanması sonucunu doğurmuştur. Milli

mücadele döneminde Batılılaşma yanlısı olan kurucular, kurtuluş mücadelesini

seferber edebilmek için dinsel kimliği vurgulama yoluna başvurmuşlardır. İslamcılık

akımının sözcüleri de kurtuluş mücadelesi içinde saf tutmuşlardır (Kurtoğlu,

2011:207). Hilafeti de içeren İstanbul Hükümeti’ne karşı Ankara Hükümeti’ni

desteklemişlerdir (Çetinsaya, 2011: 437).

İslamcılık için milliyetçiliğin kullanımı daha çok İslamcılığa bir temel veya

meşruiyet sağlanması noktasında olmuştur. İslamcılığın Osmanlı Devletini kurtarma

amacının başarısızlıkla sonuçlanması onun milliyetçiliğe eklenmesini gerekli

kılmıştır (Kurtoğlu, 2011: 204). Cumhuriyet döneminde laiklik ilkesinin baskınlığı

(Özbudun, 2010) karşısında İslamcılık, Milliyetçilikle yan yana saf tutmak

durumunda kalmıştır. Hatta bir siyasi hareket olarak 1970'li yıllarda ortaya çıkan

Milli Nizam Partisi’nden (MNP) Saadet Partisi’ne (SP) uzanan yolculuklarında,

İslamcı siyasi oluşumların laiklik karşıtı faaliyetler kapsamında değerlendirilmemek

için “İslami Görüş” temelli görüşlerini “Milli Görüş” isimlendirmesiyle sunmayı

tercih ettikleri görülür. Zira “siyasi partilerin laiklik karşıtı faaliyetleri üzerindeki

Page 40: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

31

anayasal ve kanuni yasaklar bu partilerin İslami kavram ve sembolleri açıkça

kullanmalarına izin vermiyordu” (Özbudun, 2010: 34).

Cumhuriyet ve devamındaki tek parti dönemi, İslamcılığın yer altına

çekileceği dönem olmuştur. Bu dönemdeki uygulanan laiklik politikaları ile

Müslümanların (din temelli yapıların) yaşam alanlarında daralmalar yaşanmıştır.

Tarikatlar, kuran kursları yolları ile örgütlenen İslamcılık, devlet dışı mecrada

yaşamını devam ettirecektir (Çiğdem, 2011:118). Kurucu iktidar hilafet-saltanat

temelli devlet yapısını ortadan kaldırırken İslam inancının siyasal yönüne temel

oluşturan kaynakları tasfiye etmiştir (Duman, 1996: 16). Oluşturulan yeni seküler

kurum ve uygulamalar İslami cenahta, dinsel nitelikli endişelere neden olmuştur.

İslamcılığın tanımı da güncellenmiştir. İslamcılık, bu endişelerle cumhuriyete

yöneltilen eleştirilerin adı olmuştur (Subaşı, 2011: 220).

Dönemin sekülerleşme yoluyla akıl dışı/üstü tüm tasarımları ve bu kapsamda

din karşıtı bir yapıya büründüğü yönündeki görüşler (Kurtoğlu, 2011: 209)

bulunmakla beraber, aslında dönem içinde dinin iktidar tarafından yeniden

tanımlandığı girişimler mevcut olmuştur. Bu dönem oluşturulan Diyanet İşleri

Başkanlığını, dinin de akıl ve bilimsel metoda ya da Cumhuriyet'in ilkelerine uygun

olarak yeniden üretilmesi girişimlerinden biri olarak gören görüşler bulunur (Kara,

2011: 190-191).

1923'de başlayan cumhuriyet dönemi CHP'nin siyaset üreticisi ve

uygulayıcısı olduğu yıllar olmuştur. 1950'lere kadar İslami düşüncenin ve yaşam

biçiminin devlet denetiminde bulunması sebebiyle İslami fikir üretiminden bu

dönemde bahsetmek güçtür (Kurtoğlu, 2011:211). Bu dönemde halkın toplumda

meydana gelen değişikliklere aktif katılımını sağlayacak bir siyasal katılma bilinci

yerleşmemiştir (Bila, 1987:107).

Çok partili hayata geçiş, siyasi oy rekabetini ortaya çıkarmıştır. Seçmen

olarak toplum görüşleri önem kazanmıştır. CHP kurucu iktidarı, politika üretip

Page 41: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

32

uygulayan yapısını güncelleme yoluna gitmiştir. Bu doğrultuda dine yönelik

politikaların da gözden geçirilmesi gündeme gelmiştir (Duman, 1996: 16). Dinin

muhalefetin siyasi söyleminde yerinin olması neticesinde kurucular dine karşı

bakışlarını yumuşatmışlardır (Kurtoğlu, 2011:211-212). DP'nin seçimlerde aldığı

başarılar, bu siyasal söylemin muhatap alınmaya başlamasının sebebi olarak

görülebilir. Bir diğer etken olarak da komünizm “tehlikesine” karşı milliyetçiliğin

artık din olgusundan destek almasının gerektiğini içeren görüşlerin varlığı

gösterilebilir (Koçak, 2009: 609).

Şerif Mardin (Mardin, 2007) 1940'ların sonunda yaşanan dine dönüş

hareketlerinin iki farklı şekilde olduğunu belirtir. Bunlardan ilki Sünni ulemanın

fikirlerinin devamı şeklindeki dönüştür. İkincisi geniş halk kitlelerinin volk İslam’a

dönüşü istemesidir (Mardin, 2007: 149-150). Volk İslam olarak nitelenen bu tür, halk

inançlarının kendi içinde anlamlı bütünlüğüyle oluşmuştur. Zaten dini

modernleştirme, hurafelerden ayıklama girişimlerinin hedefi bu anlayış olagelmiştir

(Mardin, 2007).

DP dönemi İslamcı fikirlerin ve geleneksel değerlerin meşrulaştığı dönem

olmuştur. Dönem içinde yaşanan ezanın Arapça’ya dönüşü, sayısı artış gösteren

kuran kursları, Yüksek İslam Enstitüleri bu minvalde gelişmeler olarak

değerlendirilebilir (Duman, 1996: 42). Zaten komünizm karşıtı düşünceler, bu

dönemde İslam’ı karşı tezin meşruiyet kaynağı olarak kullanmasına sahne olduğu

dönemdir. Demokrat Parti dönemi 1960 askeri müdahalesi ile son bulmuştur.

Darbenin gerekçeleri içinde DP’nin din alanındaki politikalarının etkisi

olduğunu savunan görüşler mevcuttur (Sarıbay, 2001). Bu görüşe göre ezanın tekrar

Arapça okutulması, radyoda dini yayınların artırılması, dinsel eğitimin

yaygınlaştırılması laiklik ilkesini tehdit edici mahiyette görülmüştür (Sarıbay, 2001:

55).

Page 42: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

33

İslamcılık fikir akımı olarak İttihat Terakki'den bu yana Türk Siyasal Hayatı

içerisinde var olagelmiştir. Demokrasilerde ideolojilerin tercihe dönüştüğü yer

seçimler ile siyasi partilerdir. Bu bağlamda çok partili hayat ile oluşan DP İslamcı

fikirler ile anılırken, ideolojik olarak İslamcı bir hüviyette değildir (Çiğdem, 2010).

Kimlik edinmeye yönelik bir hareket olarak İslamcılık, 1970 sonrası dönemde

değerlendirilir. 1970'lerden sonra İslami hareketin örgütlenme teoriği ve pratiği ve

örgütlenme ilkeleri hem kitabi bir vurgu kazanmış hem de İslami hareketin o zamana

dek birlikte olduğu düşünce ve oluşumlarla olan farkı vurgulanmaya başlamıştır

(Çiğdem, 2001: 114).

İslamcıların siyasi tercihlerine karşılık gelecek bir siyasi örgütlenmenin

olmayışı onları sağcı-laik partiler etrafında toplamıştır. Bu bağlamda İslamcı

ideolojiye sahip ilk siyasi parti 26 Ocak 1969 yılında Necmettin Erbakan tarafından

kurulan MNP olmuştur. MNP bu noktada İslamcı seçmenin kendi zihinsel

tercihlerini doğrudan yansıtabileceği bir siyasi örgütlenme görevi üstlenmiştir

(Duman, 1996: 70). Partiyi DP ve AP 'den ayıran tarafı dinsel muhalefetin sözcüsü

niteliğinde kendini konumlandırmasıdır (Sarıbay, 2011: 579).

Osmanlı aydını taşıdığı kültür kalıplarını Türkiye'ye taşımıştır (Mardin,

2007:142). Dinsel kimlik de bunlardan biridir. Laik politikalarda bu kimliğin ortadan

kaldırılmasına yöneliktir ve sonucunda İslami kimliğin muhalif kimlik olarak kamu

alanına taşınmasıyla sonuçlanmıştır. Bu bağlamda Erbakan, dini sembol ve değerleri

muhalif söylem olarak siyaset alanında kullanmıştır (Yavuz, 2011: 594). Ancak

“kapatılıp-açılma” sürecinin başlangıç noktası olacak olan MNP 20 Mayıs 1971

tarihinde anayasa mahkemesince kapatılmıştır. MNP'nin devamı olarak Milli

Selamet Partisi (MSP) kurulmuştur. MNP ve MSP' nin Milli Görüş olarak nitelenen

bakışı maddi kalkınmanın yanında manevi kalkınmanın da sağlanmasıdır. Ahlak ve

fazilete dayanan bir cemiyet nizamını öngören bir anlayıştır (Sarıbay, 2001: 63).

12 Eylül askeri müdahalesi dönemin diğer partileri gibi MSP'yi de

kapatmıştır. Dönemin Türkiye'sinde diğer siyasal yapılar gibi İslamcılık da merkez

Page 43: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

34

hegemonyasını haklılaştırmak için işlev görmeye başlamıştır (Çiğdem, 2001: 128).

Darbeyi gerçekleştirenler için İslam milletçe dayanışma ve bütünleşme fonksiyonu

ile resmi ideolojinin içine girebilmiştir. Bu yeni yapının altında yatan nedenin

yükselen Kürt fikir hareketleri ve İran İslam Devrimi olduğunu ifade eden görüşler

mevcuttur (Şengül, 2011: 527-528).

İslam’a bir ortak payda olarak etnik unsurların üzerinde bir çatı ve

Devriminin Türkiye'de oluşabilecek radikal etkilerine karşı özgücü anlamlar

yüklenerek kullanıldığı düşünülebilir. Bu doğrultuda 1982 anayasasında kutsal-

dinsel-İslami anlamların yer aldığı ifadeler mevcuttur. Bu durumun Kemalizm’le

İslamiyet’i devlete ideolojik dayanak sağlayacak şekilde bağdaştırma girişimlerinin

yansıması olduğu düşünülebilir (Parla, 2002: 36-37).

1983 yılında tekrar Refah Partisi (RP) olarak partileşecek olan milli görüş

izleyen 12 yıllık dönemde sürekli büyüyen bir yapı arz etmiştir (İlk seçim 1984

yüzde 4,4/son seçim 1995 yüzde 21,3). Bu başarı partinin İslamcı kimliğinden ziyade

RP'li belediyelerin başarılı yönetimleri ve iktidar partilerinin rüşvet ve yolsuzluğa

karışmasındaki tepkilerin rolü vardır (Yavuz, 2011: 598). 1980 ve 1990'lı yıllarda bu

denli güçlenmiş olan RP'nin siyasal yaşamı, 28 Şubat olayı (1997) olarak

adlandırılan süreçle son bulmuştur. Sürecin temelinde 28 Şubat tarihli Milli Güvenlik

Kurulu (MGK) toplantısında çıkan bildiri bulunur. Bu tarihli MGK toplantısı

hükümete bir kesin uyarı niteliğindeydi (Özbudun, 2010). İrtica temelinde

“meşrulaştırılan bildiri” sonrası hükümet düşmüştür. Daha sonra kurulan Fazilet

Partisi (FP) de aynı kadere mahkûm olmuştur. Aslında FP, RP’ye göre daha ılımlı ve

ihtiyatlı bir yapıdaydı (Özbudun, 2010: 34).

Milli Görüş hareketi içinde süren gelenekçi, yenilikçi tartışmaları 2001

yılında hareket içinde bir bölünmeye yol açmıştır. Gerçekleşen ayrışma neticesinde

gelenekçi kanat Saadet Partisi (SP) olarak, yenilikçi kanat ise AKP olarak siyasi

hayatlarına devam etmişlerdir. AKP ile ondan önceki İslamcı partiler arasında

ideolojik kopuşlar mevcuttur. Aslında bu kopuşlar RP/FP geçişinde de

Page 44: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

35

hissedilmekteydi. Ekonomi politikasında “adil düzen” olarak sistemleştirilen, Batı

Kapitalizmi’ni reddeden, devlet merkezli bir ekonomi politiğe dayanan bakış terk

edilmiştir. FP’de ortaya çıkan yeni söylem liberaldir. Dış politika konusunda da Batı

karşıtlığı, AB karşıtlığı söyleminde değişim yaşanmıştır (Çaha, 2008: 240-241).

Batı karşıtlığı İslamcı söylemin içinde sürekli farklı dozlarda bulunmuştur.

Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aracılığıyla İslamcı simgelerin

kısıtlılığının batı nezdinde değerlendirmeye sunulması ve dinsel simgelerin

kullanımının Avrupa ülkelerindeki serbestliği batı karşıtlığının İslamcı hareket içinde

çözülmesine neden olmuştur (Yılmaz, 2011: 610).

AKP Türkiye'de İslamcı çizgiyi yeniden yapılandırma iddiasıyla başladığı

siyasi hayatına giderek merkezileşen bir pozisyonda devam etmiştir. İslamcı

kadroları bünyesinde barındırmış ve fakat İslamcı olamayan bir parti kurmuştur

(Yılmaz, 2011: 617). Anti-batıcı bir söylemin uzantısı niteliğindeki bir parti iken

Türkiye'deki liberal açılım ile batı ile bütünleşmeci bir hüviyete bürünmüş gibi

gözükmektedir (Çaha, 2008:248). Özbudun'a göre laiklik konusunda da diğer İslamcı

partilere oranla destekleyici bir yapıdadır (Özbudun, 2011: 59).

Yalçın Akdoğan (Akdoğan, 2011) ise AKP'nin bugünkü pozisyonu ile siyasal

İslam kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtir. AKP'nin İslamcı bir hareketin

siyaset alanında devamlılığının olamayacağı düşüncesiyle merkez sağa kaymaya

çalıştığını vurgulamaktadır (Akdoğan, 2011: 630).

İslamcı düşünüş Türk siyasal hayatında izlenen süreçte kendine sürekli yer

bulmuştur. Bu düşünüş Osmanlı son döneminde imparatorluğun dağılmasına engel

olunması anlamında çarelerden biri olarak gündeme gelmiştir. Batı'daki gelişmelere

müteakip İslamcı düşünüşün kendini tekrar kanıtlamaya çalışması fikrin temelini

oluşturmuştur. Türk sağ düşüncesinde imge, değer ve ritüel kaynağı olarak yer alan

İslamcılık fikri koşullara göre yeni şekil alabilme özelliği ile Tanıl Bora tarafından

Türk sağının sıvı hali olarak mecazlandırılmıştır (Bora, 2009: 11). Gerçekten de

Page 45: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

36

Milliyetçilikle olan ilişkisi, dünyadaki gelişmelere paralel yaşadığı değişimler, sol ile

olan diyalogu İslamcılığın farklılaşan hallerini göstermiştir.

İslamcılık aynı zamanda bir toplumsal ayrışma eksenin de bir tarafını

oluşturmaktadır. “İslamcı” kimliği ile ortaya çıkan bu grubun karşı kutbunda “Laik”

olarak adlandırılan Cumhuriyet devrimleri hassasiyeti yüksek grup bulunur

(Çarkoğlu&Toprak, 2000: 80). Toplumlardaki ayrışma eksenleri ile oy verme tercihi

arasında ise bağlantı bulunur. Bu bağlantının kaynağı ayrışma eksenlerinin farklı

kesimlerinde yer alan siyasi partilerdir (Özbudun, 2011). Siyasi partiler bu ayrışma

çizgisindeki pozisyonlarına göre seçmenlerce tercih edilir veya edilmezler.

Dolayısıyla 1920’lerde ve 1930’larda başlatılan reformların laiklik ilkesinin Türk

anayasal süreçlerinin merkezinde yer alması ile ve bu ilkenin korunması (Mardin,

2011: 35) ile İslamcı düşünüşün yeniden ortaya çıkması fikri (2011: 75) arasında

toplumda bir ayrışma oluştuğu ifade edilmektedir.

1.2.4. Dindarlık

Osmanlı İmparatorluğu’nda halk kültürü ile seçkinler kültürü arasında

ayrışmaya bakıldığında din temelli bir ayrılığın da oluştuğu görülür (Mardin, 2007:

156). Ayrışmanın bir tarafında “seçkinler dini”, diğer tarafında “halk dini”

bulunmuştur (Mardin, 2007: 156). Cumhuriyet döneminde bu ikiliğe önem

verilmemiştir. Ancak hukuksal yapıda gerçekleşen değişimler sonucunda din,

devletten ayrı bir teşkilatlanma sürecine girmiştir (Mardin, 2007: 156).

Türkiye’ de İslam genellikle ana olarak kamusal ve kişisel alanların farkları

bazında/çerçevesinde tartışılagelmiştir (Toros, 2010). Bu durum Türkiye’nin

demokrasi mekanizmalarını Müslüman ağırlığına sahip bir topluluğa yerleşmiş laik

düzende uygulayan ve yöneten nadir ülke örneklerinden olmasından dolayı çok da

şaşırtıcı gözükmemektedir. Yani konu politika olunca bu alanlarla ilgili hassas

dengenin varlığı ortaya çıkar. Bu bağlamda mevcut politik düzenin devamlılığı için

Page 46: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

37

inancı kişisel sorun alanı içinde tutma eğilimi vardır. Kamusal alana taşırılmamaya

çalışılır (Toros, 2010).

Bu nedenler ile bu olgunun rehberliğinde din olgusu kamusal alan ve özel

alan arasında yer bulur. Mardin de, din sosyolojisi bakımından din-siyaset ilişkisini

incelerken “dinin gerek kişi katında gerek toplum yapısı katındaki” fonksiyonundan

söz etmektedir (Mardin, 2007: 155). Çiğdem, Türkiye’de dinin, bireylerin ideolojik

mücadeleleri, gündelik hayata ilişkin anlamları aralığında farklı pozisyonlarını işaret

eder. Buna göre dinin, dinle devlet özdeşliğini vurgulayan konumu, İslam’ın bir

kültür olarak algılandığı kültürel konumu ve İslam’ın devletten ve siyasetten

ayrıştırıldığı ahlakçı (moral temelli) konumlarından bahseder (Çiğdem, 2001: 150-

151).

Kalaycıoğlu&Ergüder&Esmer (1991) “Değerler Araştırması” çalışmasında

Türk seçmeninin parti tercihinde dindarlığın rolünün yüksekliğine işaret edilir. Bu

çalışmada Türk seçmeninin parti tercihlerinde dindarlığın ağırlıklı rolü

vurgulanmıştır (Çarkoğlu&Toprak, 2000: 114). Kalaycıoğlu, dindarlığın, etnik köken

ve toplumsal cinsiyetle beraber Türk siyasetinde giderek artış gösteren bir

kutuplaşmanın öncüleri olduğunu belirtmektedir (Çarkoğlu&Toprak, 2000: 114).

Mardin’in (2007: 160) Türkiye’deki alt tabakalardaki dinsel inaçlarla ilgili

yapmış olduğu çalışma, bir işçi grubunun dinsel inançları ile diğer inanç ve

davranışları arasındaki uyumun incelenmesini içermektedir. Çalışmanın bulguları

kendilerini Müslüman olarak konumlandıranların bir kişisel vasıf olarak ilk sırada

Müslümanlığı tuttuğunu gösterir (Mardin, 2007: 163). Politikacıların dindar olup

olmaması noktasında dindar olmalarını “çok mühim” buldukları ve içinde

bulundukları grubu “din kardeşi” olarak gördükleri ifade edilmiştir (Mardin, 2007:

163). Mardin, bu bulgular ile bir insanın kendini Müslüman olarak tanımlamasıyla

birlikte bazı tutarlı inanç sistemi oluştuğunu öne sürer. Bu inançların da diğer

toplumsal eylemleri doğrudan etkileyeceğini belirtir. Buna göre dindarlığın oy verme

noktasında da etkili olacağı düşünülmektedir.

Page 47: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

38

1.2.5. Muhafazakârlık

Muhafazakârlık kavramı, anlamı dışında/anlamına uygun, yeni kazandığı

anlamlar çerçevesinde günlük hayatta da kullandığımız bir kavramdır. İhtiyatlılık,

gelenekçilik (traditionalist), değişime karşıtlık, devrim karşıtı, tutuculuk, dindarlık,

bir bireysel mizaç vb. gibi kavramların yerine kullanılabilmektedir. Dolayısıyla

muhafazakârlık ile ilgili yapılan çalışmalarda kelimeye hangi anlamın yükleneceği

sorusu gündeme gelmektedir.

Muhafazakârlık Fransız devriminin ürünü olan bir ideolojidir. Devrimin

getirmiş olduğu yeniliklere ve sürece yönelik tepkilerin oluşturduğu bir dünya

görüşüdür. Mevcudu muhafaza etmeyi amaçlayan bir siyaset anlayışı ve pratiğidir.

Değişime karşı tüm toplumlarda gerçekleşebilecek bir tavır, bireysel psikolojik veya

kolektif tasarımlara indirgenebilecek evrensel bir durumdur. Tüm bu tanımlamaların

toplumsal ve tarihsel veriler içinde karşılıklarını bulmak mümkündür (Çiğdem, 2009:

13).

Bu bölümde kavramın, dünyada doğuşu ve mahiyeti çerçevesinde

temellendirilerek teorik bir temel oluşturulmaya çalışılmıştır. Türkiye özelinde

taşıdığı anlamlar içinde değişimle olan ilişkisi irdelenmeye çalışılmıştır. Bu şekilde

incelenmesindeki sebep, Batı’da ortaya çıkan muhafazakâr düşünceyle Türkiye’de

oluşmuş olan muhafazakâr düşüncelerin bazı farklılıklarının varlığıdır.

Muhafazakâr fikirler ve doktrinler ilk olarak on sekizinci yüzyılın sonlarında

on dokuzuncu yüzyılın başlarında ortaya çıktı. Fransız devrimi ile oluşan iktisadi ve

siyasi değişime karşı bir tepki olarak ortaya çıkan muhafazakârlık Ancien Regime'e

(eski rejim) dönmeye ilişkin bir eğilimi ifade ediyordu (Heywood, 2011: 75).

Gerçekten de İngiltere'de Edmund Burke, Fransa’da Maistre, Almanya’da

Gentz örneklerinden bakılırsa muhafazakâr düşünce varlık nedenini Fransız

devrimine borçludur (Çiğdem, 2009: 16). Spesifik, somut ve çağdaşlarından belirgin

Page 48: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

39

biçimde ayrılmış bir felsefi ve siyasi teori ve pratiği ifade eden bir siyasi ideoloji

anlamındaki muhafazakârlığın tarihini on sekizinci yüzyıldan başlatmanın açıklayıcı

ve yöntemsel bakımdan da kolaylaştırıcı olacağı söylenebilir (Özipek, 2011: 16).

Tarihsel süreçleri birbirinden ayırmak mümkün olmadığından Fransız

Devriminin tohumlarının atıldığı aydınlanma fikrine yer vermek yerinde olacaktır.

Aydınlanma on sekizinci yüzyılda gerçekleşmesi ve sonuçları itibariyle hem

Amerika'da hem Avrupa'nın her tarafında etkili olmuştur. Geleneksel olarak İngiliz

Devrimiyle başlatılıp Fransız Devrimi ile bitirilmektedir. Felsefi bir hareket ve daha

da önemlisi bu hareketin sonuçlarıyla belirginlik kazanan toplumsal ve siyasal bir

süreçtir (Akıncı, 2012: 54).

Rönesans ve reformun açtığı yolda ilerleyen felsefe, asıl ürününü bilim ve

teknikteki hızlı gelişimlerle, üretimde niteliksel bir dönüşüme neden olan tekniklerin

ve sosyoekonomik hareketliliğin birikimlerine sahne olan bu yüzyılda verecektir

(Özipek, 2011: 18). Aydınlanma “hâkim rengi geleneksel otorite sistemine,

ortodoksiye, özellikle de dine karşı derin bir şüphecilik ve insanoğlunu iyiliğe

götürecek bilimler ve tekniklerde sınırsız başarılar elde etmede insan aklının ve

zihninin gücüne güçlü bir inanç olan ortak ruh hali ve dünya karşısında alınan

tavır”(Akıncı, 2012: 55) olarak tanımlanır. Buna göre dönemin önemli düşüncesinin

din, gelenek gibi toplumsal değerlerin insan özgürlüğünü kısıtladığı, özgürlüğün ise

aklın egemenliği ile toplumun şekillendirilmesi ile sağlanabileceği fikrine dayanır

(Akıncı, 2012: 55).

Aydınlanmacılara göre insan doğasına uygun şeyleri akılla keşfedip insanın

eylemlerinin buna göre planlanması durumunda yine her yerde ve her zaman geçerli

olan bir uygarlık yaratılabilir. Muhafazakâr düşüncenin itirazı da tam bu noktada

ortaya çıkar. Onlar tarihsel farklılıkların tarihsel bağlamından ve dolayısıyla ahlaki

sorumluluklarından soyutlanmış tek bir aklın potasında eritilmek istemesine tepki

duyarlar (Öğün, 2009: 553). Yani muhafazakâr her şeyden önce mütevazı bir insan

tahayyülüne sahiptir. Ona göre insan yaradılışı veya doğası gereği sınırlı bir varlıktır.

Page 49: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

40

Bu bağlamda bir muhafazakâr insana tarihten, gelenekten, dinden ve ona kimliği

veren diğer kurumlardan bağımsız bir biçimde bütün bir dünyayı anlayabilecek ve

dönüştürebilecek kurucu bir özne gözüyle bakmaz (Özipek, 2007).

Muhafazakârlığın bir ideoloji olarak kullanımı ise Michael Oakeshott gibi

düşünürler tarafından geliştirilmiştir. Bu görüş özel olarak, büyük ölçüde insan

zihninin dünyayı bütün boyutlarıyla kavrayabilme kapasitesine sahip olmadığı

inancından kaynaklanan rasyonalizmin değeri hakkındaki muhafazakâr şüpheciliği

yansıtmaktadır (Heywood, 2011: 77).

Kıta Avrupa’sında hâkim Joseph De Maistre ve benzeri düşünürlerin bakışı

ile muhafazakârlık her hangi bir reform düşüncesini reddeden yapısıyla bir kanadı

oluşturur. ABD ve İngiltere'de ise Edmund Burke’la “muhafaza etmek için değişim”

fikrinde ifadesini bulan iki kanada ayrılmış durumda idi. Burke, “Reflection On The

Revolution”da o zamandan bu zamana muhafazakâr düşüncenin vasıfları olarak

aynen kalmış altı tema geliştirmiştir (Zürcher, 2009). Bu temalar: Dinin önemi;

reform adına kişilere haksızlık yapılması tehlikesi; rütbe ve görev ayrımlarının

gerçekliği ve arzu edilirliği; özel mülkiyetin dokunulmazlığı; toplumun bir

mekanizmadan ziyade bir organizma olduğu görüşü ve nihayet geçmişle kurulan

sürekliliğin değeri ana temalar olarak şekillenir (Zürcher, 2009: 40).

Fransız Devrimini ideolojik bir sistematik anlamında muhafazakârlık için

başlangıç yaptığımız noktada, bu başlangıcın karşılığının modern Türkiye tarihinde

Cumhuriyet inkılâbı olduğunu tespit etmek gerekecektir. Cumhuriyet'in rejim

değişikliğinin yanı sıra Osmanlı'dan toplumsal, siyasal, kültürel ve ideolojik radikal

bir kopuş istemini de yansıttığı bilinmektedir. Dolayısıyla Türk muhafazakârlığının

kendisini anlamlandıracağı pozisyonunu belirleyebileceği tarihsel an, bu sistemin

boyutlarının genişliği ve derinliği nedeniyle de ancak Cumhuriyet’in ilanıdır

(Çiğdem, 2009: 16). Önceki dönemde yaşanan reform ve ıslahat çabalarından farklı

olarak Cumhuriyet dönemi devrimsel bir nitelik taşıyordu. Toplumun

dönüştürülmesini öngören bir politikaya sahip olması başta din olmak üzere

Page 50: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

41

geleneksel kurumların tasfiyesi ve onların bireysel sosyal ve siyasi alanlardaki

etkisini ortadan kaldırılmaya çalışılması ise bir kopuşu ifade ediyordu (Özipek, 2009:

80).

Öte yandan siyasal ve felsefi muhafazakârlık Osmanlı imparatorluğu’nda ve

Türkiye Cumhuriyetinde en azından yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar güçlü bir

etkiye sahip olmadı (Zürcher, 2009: 41). Aslında toplumun dönüşümündeki hızlı

değişim ve dönüşüm hali toplumun neredeyse refleks olarak muhafazakârlaşmasına

yol açtı. Ama bu her türlü yeniliğin reddedildiği, ısrarla savunulan, bilinçle sahip

çıkılan geleneğin, bütüncül bir yaşam tarzı haline dönüştüğü bir muhafazakârlık

değildir. Toplumun muhafazakârlığı devletin onu dış görünüşüyle batı toplumlarına

benzeyen ancak içeriği itibariyle tam olarak netleşmemiş kurumlara karşı bir

direnişinin ifadesiydi (İnsel, 2003: 12-13). Bu anlamda Türkiye'de muhafazakârlığın

yaşam bulabildiği alan kültürel boyut olmuştur (Çiğdem, 2009). Zira

muhafazakârlığın siyasal yorumu, bu yorumu taşıyacak toplumsal bir sınıfa ihtiyaç

duyar, oysa kültürel muhafazakârlık seçkinler düzeyinde yürütülebilecek bir projedir.

Buna bağlı olarak muhafazakârlık modern Türkiye tarihinde “siyasal olarak

çekinik, kültürel olarak atak bir gelişim çizgisi yaşamıştır” (Çiğdem, 2009: 19).

Ayrıca Bora’ya (2009) göre muhafazakârlık, evrensel iddialar taşıyan diğer

ideolojilerden farklı olarak ulusal sınır ve kültürle bağlantılıdır. Dolayısıyla

modernleşmeye karşı bir tavır alış olarak gördüğü muhafazakârlığı bir ideoloji olarak

tanımlamaz (Bora, 2009). Bu tanımlama ile de muhafazakârlığın yine kültürel boyut

içinde kalacağı düşünülebilir.

Kemalist modernleşme içinde akla tanınan iyimser rol (Akıncı, 2012: 247)

muhafazakâr düşüncenin bu temelden oluşmasını anlamlı kılmaktadır. Yine

muhafazakâr düşüncenin eskiyi temsil eden tüm değerlerin tasfiyesine yönelik

eleştirilerinin karşılığı olabilecek devrimlerin Cumhuriyet dönemindeki varlığı da

dikkate değerdir. Özellikler Özipek’in (2011) işaret ettiği gibi “dil devrimi” bu

manada gerçekleştirilmiş radikal hareketlerden birisidir. Zira dildeki bu değişim

Page 51: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

42

muhafazakâr düşünüşte karşı çıkılan, eskiyle olan bağların koparılması anlamını

taşımaktadır (Özipek, 2011).

Muhafazakâr düşünceyi siyasal olarak ortaya çıkarabilecek durumlar

mevcutken siyasal boyutta ortaya çıkmamasının sebebi hem Osmanlı hem de

Cumhuriyet döneminde izlenen politikalardır. Zira Osmanlı dönemi yenileşme

hareketlerine ve Cumhuriyet dönemi yaşanan değişimlere bir tepki olarak gelişen

muhafazakâr düşüncenin, siyasal bir alan bulduğunu söylemek güçtür (Çiğdem,

2009).

Çiğdem (2009) bu dönemde muhafazakâr tepkinin toplumsal meşruiyeti

sorununa dikkat çeker. Kemalizm, bu dönemde dinin fonksiyonel kullanımı yoluyla

dinsel kaynaklı oluşabilecek muhafazakâr etkileri ve diğer toplumsal bütünleşme

unsurlarının fonksiyonel kullanımları ile ortadan kaldırmayı amaçlamıştır.

Dönemin düşünce akımları olan “İslamcılık”ın, “Batıcılık”ın ve “Türkçülük”

ün hepsi farklı yollar ile kendilerini yeni olana adapte etme amaçlarını taşımışlardır.

Böylece bu düşünceler “milli bir tarih ve toplum yaratılması projesine” katkıda

bulunmuşlardır. Bu hal muhafazakârlığın, bu düşüncelerden her hangi birine

yönelmesine engel olmuştur. Dolayısıyla Türk Muhafazakârlığı korunacak şeylerini

kendisi yaratmak durumunda kalmıştır (Çiğdem, 2001: 57).

Bununla beraber muhafazakârlığın diğer bir yönü olan değişim karşısında

tedrici duruşun ve direnişin bu dönem içinde farklı bir boyut kazandığı

gözlemlenmektedir. Cumhuriyet döneminde hayata geçirilen ilke ve kurumların

1930’lu yıllarla beraber Kemalist İdeoloji olarak dondurulması da muhafazakâr

yapıları etkilemiştir. Sosyalizm ve liberalizm etkilerinin yaşandığı dönemde her

ikisinin de karşıtı olarak bir üçüncü yolu ifade eden cumhuriyetçi-muhafazakâr bir

düşünce ortaya çıkmıştır (İrem, 2009: 106).

Siyasal alanda muhafazakârlığın güçlü etkiler yaratmadığı bu dönemde,

Cumhuriyetçi muhafazakârlık, Kemalizm’in sosyalist veya liberal olarak

Page 52: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

43

teorileştirilmeye çalışılmasına bir tepki olarak gelişmiştir. Sonraki dönem

cumhuriyetçi muhafazakârlık ise Kemalizm’in devrimci değişim felsefesine yönelik

bir eleştiri olarak şekillenen ilk siyasi-felsefi eleştiri alanı olmuştur. Bu oluşumun

Peyami Safa’nın 1939’da yayınlanan Türk İnkılâbına Bakışlar kitabı ile ilişkisinden

bahsetmek gerekir. Kitabın etkileri 1950’li yıllarda ortaya çıkmaya başlamıştır (Mert,

2009: 315). Safa ve Safa’nın öncülüğünde çıkan Türk Düşüncesi Dergisi de bu

minvalde fikir üretiminde bulunmuşlardır. Eleştiri cumhuriyet devriminin fazla batıcı

ve seküler yönüneydi. Buna göre Batı Medeniyeti’nin karşısında yer almadan ve

fakat tarihsel kültürel değerlere sırt çevirmeden onunla ilişki kurulmalıydı (Mert,

2009: 316).

Safa’ya göre Avrupa Medeniyeti’nin bir takım zaafları bulunmaktaydı. Yani

O’na göre Avrupa, manevi özellikleri konusunda bozulmalar yaşamakta idi. Türkiye

ise henüz bu bozulmanın etkilerine maruz kalmaya başlamamıştı. Bu bilinçle hem

rasyonel düşünce (riyaziye) gelişimini sağlayabilir hem de Avrupa’nın düştüğü

hataya düşmeden manevi yönümüzün muhafazasını sağlayarak bir sentez elde

edebilirdik (Ayvazoğlu, 2009: 224).

Yahya Kemal’in düşünceleri de Osmanlı mirası ve İslam konusunda

Kemalizm’in milliyetçi ve batıcı yorumlarından ayrılmaktadır (Çiğdem, 2001: 60).

Yahya Kemal’in muhafazakâr düşüncesini simgeleyecek olan dizeleri ise şu

şekildedir: “Kökü mazide olan atiyim”. Bu fikir geçmişi reddetmeyen bir gelecek

kestirimidir. Onun, Milliyetçilik anlayışının muhtevasında Müslümanlık vurgusu

baskındır. Milli kimliğin asıl yapıcısı olarak Müslümanlığı görüyordu. Devrimler

konusunda ise muhalif bir tutuma sahipti. Ona göre yapılacak inkılâplar konusunda

aceleci davranılmamalı ve geçmiş kültür yok sayılmamalıydı (Ayvazoğlu, 2009:

420).

Aydınlanma düşüncesi de, Fransız İhtilali de toplumsal yaşamda önemli

değişimleri öngören yeni bir çağın başlatıcısıdırlar (Özipek, 2009: 66). Dolayısıyla

muhafazakâr düşüncenin bir yönü değişime karşı alınan tavırla ilgilidir.

Page 53: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

44

Muhafazakârlık, değişime karşı bir tutumdur ya da en hafif haliyle değişimi hoş

karşılamayan bir düşünce sistemidir (Akıncı, 2012: 90).

Türkiye siyasi hayatı içerisinde muhafazakârlık kavramı bu anlamıyla farklı

özellikler gösterebilmektedir. Türkiye’de muhafazakâr olarak nitelendirilen

düşüncelerin içinde değişim karşısındaki tavır bir karşıtlığı işaret etmemektedir.

Akıncı çalışmasında, Özal ve AKP örneklerinden yola çıkarak kendini “muhafazakâr

demokrat”2 olarak tanımlayan bu düşüncenin değişim karşısında esnekliğini vurgu

yapar (Akıncı, 2012: 91). Yine aynı çalışma içinde Akıncı, Türkiye’deki

muhafazakâr düşüncenin teori içindeki değişim karşıtlığı ile uyuşmamasını batılı

toplumlar ile Türkiye’nin modernleşme süreci arasındaki farklarda arar (Akıncı,

2012: 92). Batı modernliğinin dışında kalan toplumlar, kendi tarihsel süreçlerinden

bir kopuş ile kültürel ve tarihsel yollarını şekillendirmişlerdir. Yani mevcut kültür ve

tarihlerinden vazgeçerek modernleşebileceklerine inanmışlardır. Bu durum

modernleşme süreci içinde ortaya çıkan düşünce akımlarının tümünde ilerleme

fikrinin bir ortak payda olması sonucunu doğurmuştur. İlerleme fikrinin bu yapısı da

değişim konusunda Batılı toplumlardaki bakışlardan farklı bir anlamı ortaya

çıkarmaktadır (Akıncı, 2012: 92). Ayrıca Çiğdem de (2001) “İslamcılık”, “Batıcılık”,

“Türkçülük” gibi fikir akımlarının ortak noktasının yenileşme olduğunu ve bu

sebeple muhafazakârlığın kendisi için “korunacak şeyler” yaratması gerektiğini ifade

eder (Çiğdem, 2001: 56).

Türkiye’de muhafazakâr düşüncenin oluşması beklenecek nokta ise yine

Cumhuriyetin kuruluş dönemi olarak tespit edilmiştir. Bu dönem toplumsal

dönüşüm, akla verilen önem gibi benzerlikleri içerir. Bununla beraber Avrupa’nın

yaşamış olduğu tarihsel süreçlerin farklılığı iki hareketin ayrılıklarını oluşturmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti kuruluş döneminde ortaya çıkan fikir hareketleri belli dozlarda

değişimin gerekliliğine inanmaktaydı. Dolayısıyla değişim karşıtı bir muhafazakâr

2 AKP İzmir 4.Olağan Kongresi; Recep Tayyip Erdoğan’ ın konuşması için http://www.haberturk.com/gundem/haber/749469-muhafazakar-demokrat-bir-partiyiz-

Page 54: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

45

düşünüş ortaya çıkmamıştır. Karşıtlık Batı değerlerinin alımı noktasındaki hız ve

geçmişle olan bağın kesilmesiyle ilgili olmuştur. Türkiye’de demokrasiye geçiş

noktası olarak ortaya çıkan İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 15 genel seçim

gerçekleştirilmiştir. Bu seçimlerin 11’inde geleneksel ve muhafazakâr değerleri

savunan partiler başarılı olmuşlardır (Kalaycıoğlu, 2007: 233). Özellikle Soğuk

Savaş dönemi sonrası, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu’da yaşanan belirsizliklerin

yarattığı sosyal ve ekonomik tedirginlik, Türk seçmeninde din ve geleneksel

değerlerin güçlenmesi şeklindeki bir muhafazakâr yükselişi ortaya çıkarmıştır

(Kalaycıoğlu, 2007: 248). Bu koşullar ile kendini muhafazakâr olarak konumlandıran

siyasi partilerin seçim performanslarının olumlu yönde etkilenmesi sürpriz değildir.

1.2.6 Avrupa Birliği Sorunu

Türkiye Modernleşme tarihi olarak isimlendirilen süreç Osmanlı Devleti’nin

ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa ile olan ilişkilerinin tarihidir

denilebilir. Tanzimat olarak adlandırılan batılı tarzda yeni örgütlenme biçimlerini

oluşturma programında Avrupa’nın bir model ve esin kaynağı olduğu görülür

(Ahmad, 2009: 37). Öte yandan dönemin Avrupa ilhamlı reform süreci

Avrupalılaşmaktan çok mevcut devleti Avrupa ile rekabet edebilecek bir güce

kavuşturabilmektir (Uğur, 2009: 999). Yani Avrupa etkileşimi devlet merkezli

gelişmeye başlamıştır. Cumhuriyet Döneminde de Avrupalılaşmanın devlet merkezli

bir proje olarak devam ettiği görülür (Uğur, 2009: 1000). Avrupa standardının

yakalanması hedefini içeren Avrupalılaşma fikri (Uğur, 2009: 1000) devlet

örgütlenmesi ve devlet-vatandaş ilişkilerinin kurulması noktasında bir toplumsal

talep hüviyetinde değil, devlet tarafından belirlenen bir süreç olarak şekillenmiştir

(Ahmad, 1993).

Avrupa’da ise ekonomik kaygıların neden olduğu birçok savaş yaşanmakta

idi. Dünya savaşları gerçekleşmiş, dünya ekonomik bunalımı, yeni ekonomilerin ve

ekonomik modellerin gündeme alınması fikrini doğurmuştur. Yani devletler

kendilerine yeni pozisyonlar belirlemekte idi. Birleşmiş bir Avrupa fikri de bu

Page 55: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

46

gelişmelerin sonrasında ortaya çıkmıştır. Avrupa’da ulusal uzlaşmazlıkların

giderilmesine yönelik bir örgütün kurulması düşünülmekteydi. Öncelikli olarak

Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) olarak 1951 yılında kurulan 6 ülkeli

topluluk (Belçika, Federal Almanya, Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda) ile

dünya tarihinde ilk kez devletler egemenliklerini bir ulusüstü kuruma devretmiştir.

Daha sonra 1957’de Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulmuştur. Amacı,

malların, işgücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını öngören bir ortak

pazarın kurulmasıdır. 1958’de oluşturulan Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu

(EURATOM) da bu birlikteliğin basamaklarından birini oluşturmuştur.

Türkiye ise Osmanlı İmparatorluğu’nu bir Avrupa İmparatorluğu olarak kabul

etmesinin yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa’ya dönük yüzü ve seküler bir

yapıya sahip olması ve 1945 sonrası dönemde pozisyonunu Batı müttefiki olarak

belirlemesi gibi etkenler ile Avrupalı olduğunu düşünmekteydi. Bu sebepler ve

çağdaş medeniyete ulaşmayı içeren ulusal amacın verdiği yönle (Uğur, 2009: 1001)

Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye

31 Temmuz 1959 tarihinde topluluğa üyelik başvurusunda bulunmuştur. Türkiye’nin

AET öncesinde Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü’ne (NATO) üyeliği de Batı’ya

katılmak için gerçekleştirilmiş bir adım olarak okunmuştur. Zira 1952 yılında

gerçekleşen NATO üyeliği sonrası Türkiye Batı yanlısı tutumunu uluslar arası

ilişkilerinde ön planda tutmuştur (Ahmad, 2009: 144).

Üyelik başvurusu 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması ile

değerlendirilmeye alınmıştır. Bu anlaşma üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar

geçerli olacak bir “ortaklık anlaşması”nı içermektedir. Anlaşmanın amacı madde-

2’de belirtildiği üzere “Türkiye ekonomisinin hızlandırılmış kalkınmasını ve Türk

Halkının çalıştırılma seviyesinin ve yaşama şartlarının yükseltilmesini sağlama

gereğini tümü ile göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik

ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmektir“. Yine aynı

maddenin devam eden hükümleri içinde ortaklık sürecinin, a) Hazırlık dönemi, b)

Page 56: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

47

Geçiş Dönemi ve c) Son dönem olarak üç aşamalı olarak yürütülmesi öngörülmüştür.

Aynı anlaşmanın 28. maddesinde de Türkiye’nin AET’ye katılımının nihai amaç

olarak inceleneceği ifade edilmiştir. “Topluluğu kuran anlaşmadan doğan

yükümlülüklerin tümünün Türkiye’ce üstlenilebileceğini gösterdiğinde Akdin

tarafları Türkiye’nin topluluğa katılması olanağını incelerler“.3

Yukarı da ifade ettiğimiz sürecin, adımlarından birisi olan hazırlık döneminin

tamamlanmış, 13 Kasım 1970 yılında imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren

Katma Protokol ile sürecin akıbeti belirlenmeye çalışılmıştır. Katma Protokol:

1.madde, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık yaratan

anlaşmanın geçiş döneminin gerçekleşme şartları, usulleri, sıra ve süreleri bu

protokol ile belirlenmiştir.

Türkiye AET sürecini başlatıp sürdürürken topluluk da yeni yapılar

kazanmıştır. 1965 yılında imzalanan Füzyon Anlaşması ile topluluk tek bir çatı

altında toplanmıştır. AKÇT, AET ve EURATOM olarak mevcut üç topluluğu tek bir

konsey ve tek bir komisyon oluşturularak bu toplulukların “Avrupa Toplulukları”

olarak anılmaya başlandığı görülür. 1 Temmuz 1968’de mamul mallara uygulanan

gümrük vergilerinin üye ülkeler arasında kaldırılması yeni bir adım olmuştur. 1973

yılına geldiğimizde ise 6 üyeli bir topluluk olan AET’nin artık genişleme stratejisine

sahip olduğu görülür. Bu doğrultuda Birleşik Krallık, Danimarka ve İrlanda’nın

üyelik başvuruları kabul edilmiştir. Böylece toplam 9 ülke ile topluluk faaliyetlerine

devam etmiştir. Genişlemeyi ön gören yeni strateji, topluluğu güney ülkelerine doğru

ilerletmiştir. 1981 yılında Yunanistan, 1986’da ise İspanya ve Portekiz yeni üye

ülkeler olarak topluluğun yeni sınırlarını belirlemişlerdir.

3 Entegrasyon sürecinin devletin meşruiyet stratejisi üzerinde iki etkisi vardır. Birincisi, entegrasyonun devlet eliyle gerçekleştirilen ekonomik müdahaleciliği kısıtlamasıdır. Yani devletin ekonomik kaynaklar ile sağladığı meşruiyet alanı daralmaktadır. İkincisi ise üye ülkelerin egemenlik haklarında oluşabilecek kısıtlamalarla ilgilidir. Buna göre devletin “ulusal çıkar” kavramı ile sağlayabileceği meşruiyet alanı da sınırlanmış olmaktadır (Uğur, 2009: 1002).

Page 57: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

48

Türkiye’nin ise ülkede 1970’li yıllarda yaşanan siyasal çalkantılar ve

müteakip süreçte gerçekleşen 12 Eylül askeri müdahalesi sebebiyle ilişkileri askıya

alınmıştır. Avrupa Topluluğu ile Türkiye’nin ilişkilerinde insan hakları noktasında

bir değerlendirme alanı oluşmuştur. Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin Avrupa

örgütlerinin de gündeminde yer alması Türkiye’nin coğrafi olarak Avrupa’ya yakın

oluşunun etkisi bulunur. Öte yandan bir başka önemli etken çok sayıda Türk’ün o

dönemde Avrupa’da yaşamasıydı (Zürcher, 2010: 463). Nihayetinde Mayıs 1981’de

Türkiye’nin Avrupa Konseyi Üyeliği askıya alınmıştır. Ayrıca Türkiye’ye insan

hakları ihlallerine ilişkin resmi bir soruşturma açılmıştır (Zürcher, 2010: 463).

İlerleyen ilişkilerin bir noktasında da her zaman insan hakları merkezli tartışmalar

yaşanmıştır.

Darbe yönetimi sonrası 1983 yılında kurulan yeni sivil hükümet ile Avrupa

Topluluğu ilişkileri tekrar gündeme alınmıştır. Dönemin siyasal iktidarı olan ANAP

iktisat politikası ithal ikameci korumacılıktan dışa açılmaya, devlet denetiminden

serbestliğe, devletçilikten özelleştirmeye geçişi öngörmekteydi (Turan, 2004: 134).

Bu strateji Türkiye’nin dışa açılma sürecini tekrar başlatan etkendir. Bu doğrultuda

Türkiye 14 Nisan 1987’de tekrar üyelik başvurusunda bulunmuştur. Komisyon

başvuru ile ilgili görüşünü 18 Aralık 1989 yılında açıklamıştır. Buna göre, kendi iç

bütünleşmesini tamamlamadan topluluğun yeni bir üye kabul edemeyeceği

belirtilmiştir. Tam üyelik yerine önerilen şey, Türkiye ile AB arasında bir gümrük

birliği idi (Zürcher, 2009: 463). Bu öneri Türkiye tarafından değerlendirmeye

alınmıştır. Gümrük Birliğinin Katma Protokol’de öngörüldüğü şekilde 1995 yılında

tamamlanması için gereken hazırlıklara başlanmıştır.

Bu gelişmelerin yaşandığı dönemde dünyada çok önemli değişimler

yaşanmakta idi. Berlin Duvarı’nın yıkılması 3 Kasım 1990’da Almanya’nın

birleşmesi ile sonuçlanıyordu. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılma sürecini

yaşaması Avrupa’nın siyasi haritasını da değiştiriyordu. AB kendi geleceği ve

genişlemesiyle ilgili yeni stratejiler geliştirmek durumunda kalmıştır. Çünkü 1989-

Page 58: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

49

1990’da Sovyetler Birliği’nden ayrılan Doğu Avrupa ülkeleri AB’ye üyelik için

müzakere sürecini başlatmak istiyorlardı (Zürcher, 2009: 464).

Bu gelişmeler ile 1991 yılında Maastricht’te toplanan Avrupa Birliği

Zirvesi’nde 1999 yılına kadar parasal birliğin tamamlanmasına, Avrupa

vatandaşlığının oluşturulmasına ve ortak dış güvenlik ile adalet ve içişlerinde

işbirliği politikalarının gerçekleştirilmesi kararları alınmıştır.

5 Mart 1995 yılında Ortaklık Konseyi toplantısında alınan karar uyarınca

Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Türkiye, bu gelişme ile de üyelik için herhangi bir aşamanın kalmadığını

düşünmektedir. Çünkü Ankara Anlaşması’nda belirlenen süreçlerin sonu Gümrük

Birliği ile gerçekleşmekte idi. Ankara Anlaşması 5. Madde: Son dönem, gümrük

birliğinin dayanak ve akit taraflarının ekonomi politikaları arasındaki

koordinasyonun güçlendirilmesini gerektirir.

Türkiye-AB ilişkilerinin önemli noktalarından birisi 10-11 Aralık 1999

tarihlerinde Helsinki’de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’dir. Bu

zirve Türkiye’yi aday ülke statüsüne resmen kabul etmiştir. Türkiye’ye ayrıca, Doğu

Avrupa ülkelerinin yararlandığı, katılım öncesi programlarına katılma hakkını

vermiştir (Zürcher, 2009: 465). Türkiye için hazırlanan ilk katılım ortaklığı belgesi 8

Mart 2001 tarihinde AB Konseyi’nce onaylanmıştır. Katılım Ortaklığı Belgesi’nde

yer alan ve uygulamaları içeren ulusal program dönemin hükümeti tarafından 19

Mart 2001 tarihinde onaylanmıştır. 17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesinde AB-

Türkiye ilişkilerinde yeni bir adım atılarak siyasi kriterlerin yeteri ölçüde karşılandığı

belirtilerek 3 Ekim 2005‘de müzakerelere başlanma kararı alınmıştır.

Bu dönemden sonra hazırlanmakta olan ilerleme raporları hazırlanarak AB’ye

sunulmaya devam etmiştir. 13 Kasım 2006 yılında İstanbul’un 2010 yılında Avrupa

Kültür Başkenti olmasını onaylamıştır. Avrupa Birliği Konseyi 1999 yılı sonundaki

Helsinki Toplantısı’nda Türkiye’ye aday üye statüsü verdikten sonra Türkiye

Page 59: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

50

Kopenhag Kriterlerini yerine getirebilmek için reformlar sürecini başlatmıştır. 2001

ve 2004 yılındaki anayasa değişikliklerine ek olarak 2002 Şubat ve 2004 Temmuz’u

arasında 9 uyum paketi kabul edilmiştir (Özbudun&Hale, 2010: 107).

AB ile 1959 yılında başlatılan resmi sürecin henüz nihayete ermemiş olması

ise Türkiye kamuoyunda güven/inandırıcılık problemini ortaya çıkarmıştır (Uğur,

2009: 999). Uğur (2009) yapmış olduğu çalışmada AB ilişkileri bağlamında gelişen

tutumun Türk Siyasal düzlemini yatay olarak böldüğünü ifade eder. Buna göre dikey

olarak ayrışmış olan siyasal alan, AB ile ilgili görüşler temelinde yatay olarak da

bölünmüştür. Bu çizgisinin bir tarafında AB yandaşlığı, diğer tarafında AB karşıtlığı

bulunmaktadır (Uğur, 2009: 999).

Avrupa ile olan ilişkiler Osmanlı son döneminden bu yana Türk siyasal

hayatı içinde yer almıştır. Bu süreçte iki tarafın da birbirine güvensizlik duyduğu

dönemler olmuştur. Türkiye Devleti için şüpheci yaklaşımların kökeninde “Tanzimat

ve Sevr temelli şüphecilik” bulunmaktadır (Yılmaz, 2009: 4-5). Tanzimat dönemi

oluşan şüphecilik esas itibariyle, Tanzimat dönemi azınlıklara devletten

ayrılmamaları için tanınan hakların, yine bu azınlıklar tarafından bağımsızlık için

kullanılması olarak özetlenebilir.

Avrupa’ya kuşku ile bakılmasına neden olan diğer olay ise Sevr

Anlaşması’dır. Bunun da detayında Avrupalıların Türkleri bulundukları coğrafyadan

çıkarıp, Anadolu’yu gerçek sahipleri olan Hıristiyanlara bırakılmasının sağlanmaya

çalışıldığı düşüncesi bulunur. Bu her iki tarihsel olay Türkiye Devleti’nin Avrupa’ya

bakışında bir ön yargı oluşturmuştur (Yılmaz, 2009: 4).

Aynı araştırmanın gündelik yaşamdaki yansımalarında ise AB’ye karşı

takınılan şüpheci tutumun, çifte standart, Avrupa’nın bizi oyaladığı, AB’nin bir

Page 60: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

51

Hıristiyan kulübü olduğu, ulusal bağımsızlığı tehdit ettiği gibi sebeplerin varlığını

teyit etmiştir.4

AB ulusüstü haliyle devletlerin egemenlik haklarından esneklik sağlamaları

gereken yapıları içinde barındırır. Bu haliyle ulus-devleti oluşturan milli

hassasiyetlere dokunabilir niteliktedir. Bu bağlamda AB Karşıtlığı noktasında AB

üyeliğinin beraberinde getireceği egemenlik paylaşımının (Öz, 2009: 760) bulunduğu

düşünülebilir. Uğur, “Türkiye kamuoyunda AB’yi/Avrupa’yı hala kendi dışında bir

oluşum olarak algılayan, dikkatini ulusal kimliğe ve ulusal devlete yoğunlaştıran

kesimlerin oranının AB ülkelerine göre daha yüksek olduğunu” ifade etmektedir

(Uğur, 2002: 1013).

AB yanlısı olan kesimler eğitim, ekonomik gelişme, bilgi gibi faktörlere

duyarlı kesimlerden oluşmaktadır (Uğur, 2009: 1013). AB ilişkilerinde Türkiye

Sanayici İşadamları Derneği (TÜSİAD) yani büyük sermaye AB’nin Türkiyeli

işverenler için en uygun seçim olduğunu düşünmektedir.

Demokratik toplumlarda anlaşmanın kilit mekanizması olan oy verme

davranışında ve siyasi parti programlarında da AB konusu etkili bir unsur olmuştur.

AB ile yürütülen ilişkilerin gerektirdiği bir takım iktisadi, sosyal ve siyasi reformları

hayata geçirecek olan siyasi partilerin bu dönemde önemi artmıştır (Çaha, 2008:

205).

4 4-5 Nisan 2004 tarihlerinde Maastrischt’te gerçekleştirilen Türkiye ve AB konulu: Önyargının

Gerisinde adlı konferansında konuşmacı olarak bulunan Abdullah Gül ve Kemal Derviş’ in

konuşmaları, bu minvalde Türkiye-AB arasındaki ön yargının varlığına yönelik içeriklere sahip

olduğu düşünülebilir. Zira Keyman’ın ifadesiyle hem Abdullah Gül hem de Kemal Derviş Kopenhag

Kriterlerinin devreye sokulmasında hala Türkiye tarafında yapılacak olan ciddi ve inandırıcı bir çaba

ve çalışmanın olduğunu kabul ederken ve Türkiye’nin bu bağlamda ciddi bir siyasi iradeye sahip

olduğunu kabul ederken, Türkiye’ye karşı muğlâk ve ikircikli tutumu eleştirdiler…(Keyman, 2004,

Radikal 2 ).

Page 61: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

52

AB Karşıtı olma ihtimali, olmama ihtimaline göre daha yüksek olan kesim:

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) seçmeni, Saadet Partisi seçmeni, Karadeniz

Bölgesinde yaşayan insanlar, 2002 seçimine göre ANAP seçmeni, Demokratik Sol

Parti (DSP) seçmeni ve Genç Parti seçmeni bulunur. Diğer tarafta AB konusunda az

kaygılı olan kesim ise, Demokratik Halk Partisi (DEHAP) seçmeni, dindar

olmadığını söyleyenler, üniversite ve daha yüksek seviyede eğitim almış olanlar,

Güneydoğu Anadolu’ da yaşayan insanlar ve 2002 seçimlerinde CHP’ye oy verenler

şeklindedir (Yılmaz, 2009: 10).

Bu sonuçlar AB’ye yaklaşım noktasında toplumda milliyetçi, mukaddesatçı

değerlerin AB karşıtlığı; eğitim seviyesindeki artışın, Kürt Hareketi desteğinin ise

AB yandaşlığını desteklediği görülmektedir.

1.2.7 Medya ve Siyaset

Medya, ortam, araç anlamına gelen “medium”un çoğuludur. Bilinen ortam ve

araçlardan, araç anlamındaki medyayı ayrı kılan unsur ise onun duygu ve fikirleri

başkalarına iletmede üstlendiği roldür. Gazete, dergi, radyo ve televizyon yani

medya, diğer adıyla kitle iletişim araçlarının (Göka, 2011: 22) yirminci yüzyılla

beraber toplum yaşamında giderek etkinliğini artırdığı gözlemlenmektedir. Gelişen

teknolojinin de bu etkinliğin artışında rolü vardır.

Kitle iletişim araçlarının toplumda belli bir fonksiyonu üstlendiği ve yerine

getirdiği gözlemlenir. McQuail’in (1994) tasnifi ile bu fonksiyonlar, enformasyon,

ilgileşim, devamlılık, eğlence ve seferberlik olarak sıralanır. Bu fonksiyonları ile

kitle iletişim araçları, bulunulan toplum içinde ve Dünya’da yaşanan olaylar

hakkında bilgi sağlamak, güç ilişkilerine işaret etmek, yenilik, uyum ve ilerlemeyi

kolaylaştırmak suretiyle enformasyon görevini gerçekleştirir. Olay ve bilgilerin

anlamını açıklayıp yorumlamak, kurulu otorite ve normlar için destek sağlamak,

sosyalleştirmek gibi yollarla ilgileşim fonksiyonunu yerine getirir. Devamlılık

fonksiyonu ile egemen kültür ifade etme, alt kültürleri ve yeni kültürel gelişimleri

Page 62: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

53

tanıma ve değerlerin yaygınlaştırılmasını gerçekleştirir. Eğlence fonksiyonu, sosyal

tansiyonu azaltma amacını taşır. Kitle iletişim araçlarının, siyaset, savaş, ekonomik

gelişme gibi konular çerçevesinde toplumsal hedeflere yönlendirme amacı ise

seferberlik fonksiyonudur (McQuail, 1994, 76-77).

Kitle iletişim araçlarının bu fonksiyonları, bireylerin dünya hakkında bilgi

alma, problem ve karar aşamasında tavsiye arama, merak ve ilgiyi tatmin etme,

kendini eğitme, davranış modelleri bulma, bireysel değerleri pekiştirme, zaman

doldurma gibi amaçlarına karşılık gelmektedir (Kalender, 1998: 107).

Kitle iletişim araçları günümüzde, dış siyasal yaşamı görmemize,

algılamamıza yarayan bir alan olarak kabul edilir. Siyasal yaşamın bilgileri de bize

kitle iletişim araçları yoluyla “ikinci el gerçekler” olarak sunulmaktadır. Kişiler bu

araçlardan yaygınlığıyla paralel olarak ve kişisel alışkanlıkların göre

yararlanmaktadırlar (Tokgöz, 1981: 22). Bu bağlamda kitle iletişim araçlarının

siyasal davranışla da ilişkili olduğu söylenebilir. Zira kişinin siyasal sistem hakkında

bilgi sahibi olabilmesinde kitle iletişim araçlarının rolü bulunmaktadır. Ancak bu rol

siyasal tercihin belirlenmesinde bir unsur olarak düşünülmemelidir (Özer ve Meder,

2008: 29).

Bu araçların kullanımı değişen zaman, toplum ve dünya koşulları

çerçevesinde farklılık göstermektedir. Örneğin gazetelerin okunma oranları geçmiş

dönemlere göre düşüş eğilimindedir. Bu düşüşte yazının kitle iletişimdeki etkisini

yitirmesinin yanında televizyonun devreye girmiş olmasının da payı büyüktür.

Televizyonun yaygınlaşma ve uydular vasıtasıyla çok daha kolay ulaşılabilir bir hal

alması onu en etkili kitle iletişim aracı haline getirmiştir (Kalender, 1998: 105).

Siyasi seçimlerin yapılacağı dönemlerde kitle iletişim araçlarının etkisinin

değerlendirildiği araştırmalar mevcuttur. Bu ilişkinin araştırılması önem

kazanmaktadır. Çünkü seçmenlerin tercihlerini belirlerken siyasal konular, seçim

kampanyaları, partilerin almış oldukları pozisyonlar gibi konularda bilgi alması artış

Page 63: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

54

göstermektedir (Damlapınar, 2000). Yapılan araştırmalar seçmenlerin kitle iletişim

araçlarından özellikle televizyonu bilgi kaynağı olarak kullandıklarını, kısa vadede

etkisinin zayıflığına karşın uzun vadede etkisinin önemli olduğunu ifade

etmektedirler (Doğan&Göker, 2010: 164). Türkiye’de de gazeteler ve televizyon

önemli kitle iletişim araçlarıdır. Etkilerinin varlığı kabul edilmekle beraber (Göka,

2011) etkisinin eğilimleri yaratmaktan çok, mevcut eğilimleri pekiştirme yönünden

etkili olduğu ifade edilmektedir (Kışlalı, 1995).

1.2.8. Sosyo-Ekonomik Faktörler

Bir siyasal katılım yöntemi olarak oy verme eylemi çok farklı sebepler ile

değişkenlik gösterebilmektedir. Bu bölümde sosyoekonomik faktörler olarak

belirlediğimiz “yaş”, “cinsiyet”, “gelir” ve “eğitim” faktörleri incelenmeye

çalışılmıştır. Bu incelemede hem siyasal katılım genelinde hem de oy verme

davranışı özelinde değerlendirmelerde bulunulmuştur.

1.2.8.1. Yaş

Toplumların, yöneticilerini kendilerinin seçtiği yönetim modellerinde politik

alanda daha fazla yer aldıkları görülür (Kapani, 2001: 130). Bu yer almanın farklı

boyutları bulunur. Genel olarak siyasal katılma olarak adlandırılan bu süreci siyasal

alana duyulan ilgiden başlatıp yoğun siyasal eyleme kadar uzandırmak mümkündür.

Siyasal katılımın, kitle iletişim araçları ile (radyo, televizyon, gazete) siyasal

olayları izleme, dinleyici olarak siyasal mitinglerde bulunma, özel alanda siyasal

konuları tartışma gibi seyirci faaliyetleri bulunur. Siyasal olanla ilgili kitle iletişim

araçları yoluyla fikir beyan etmek, oy vermek, mitinglerde konuşmacı olmak ve bir

siyasal partide görev almak gibi aktif rol üstlenme yolları da mevcuttur (Kapani,

2001: 132). Bu katılım, insanların hayatlarında farklı dönemlerde ve farklı şartlar

altında değişiklikler gösterebilir. Siyasal davranışların öğrenilmesi ve uygulanması

insanların hayatlarında belli dönemlerden başlayarak hayatlarının sonuna kadar

devam eden ve farklı yaş dönemlerinde farklı yansımaları olabilen bir süreçtir

Page 64: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

55

(Negiz, 2007: 52). Bireyin çocukluğu ile başlayıp yaşlılığına kadar geçen süreçte

siyasal hayata ilişkin sahip olduğu bilgi, duygu ve düşünceler ve bunların değişik yaş

dönemlerinde gösterdiği farklılıklar mevcuttur (Sitembölükbaşı, 2001: 75).

Aile içinde başlayan siyasal alana ilişkin fikir edinme süreci sosyal hayata

dâhil olma, arkadaşlık grupları yoluyla da devam etmektedir. Siyasal katılım

yollarından biri olan oy vermenin ülkemizde yasal olarak uygulanabilme yaşı 18’dir.

Çalışmamız kapsamında siyasal katılımın bir yolu olarak oy vermeyi ele aldığımızda

çocukluk döneminin etkileri bir kenarda saklı kalmak kaydıyla asıl olarak 18 yaş

dönemi ve üzeri incelenecektir.

Kalaycıoğlu (1983: 20-23), yaş gruplarının ya da kuşakların farklı

sosyalleşme etkileri altında, farklı ulusal ve uluslar arası olayların yaşandığı

ülkelerde yetişen gruplar olarak siyasal katılma farklılıklarına neden olduğunu ifade

etmiştir. Bu noktada yaptığı tespitlerin ikisi şöyledir: a) Gençler oy verme eğilimine

daha az rağbet etmektedirler. b) İlerleyen yaşla beraber bireyin siyasal tercihleri

kararlılık kazanır ve siyasal yaşama katılımı belli bir düzene oturur.

Nüfusun yaşa göre dağılımı dikkate alındığında oy verme yaşının önemli

olduğundan da bahsetmek gerekir. Oy verme yaş sınırını bir iki yaş bile oynatmak

genç nüfusun yüksek olduğu ülkelerde önemli farklılıklara yol açacaktır (Eroğul,

1999: 115). Birleşmiş Milletler’in (BM) gerçekleştirmiş olduğu Youth Seminar

isimli seminerde genel oy hakkının, on sekiz yaşını doldurmuş herkese tanınması

tavsiye edilir. Ayrıca seçilme hakkı da on sekiz yaşını doldurmuş herkese

tanınmalıdır denilerek hem seçme yaşının 18 olarak belirlenmesi hem de seçilme

yaşının 18’e düşürülmesi önerilmektedir (Eroğul, 1999).

Yaş gruplarını, “gençlik”, “orta yaş” ve “yaşlılık” olarak ayıran çalışmasında

Güldiken (1997) “gençlerin fazla sorumluluk sahibi olmadıklarından dolayı gösteri

yürüyüşü, seçim kampanyası gibi faaliyetlere daha çok katıldıkları tespitinde

bulunur. Ancak toplumsal ortalama içinde gençlerin siyasal hayata katılım

Page 65: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

56

oranlarının daha düşük olduğunu vurgulamaktadır. Orta yaş grubundakilerin

gençlere oranla çıkarlarını korumak, toplumsal statü elde etmek, kendisi ve ailesi

için taşıdığı gelecek kaygıları sebebiyle, siyasal yaşamda daha fazla görev almak

istediklerini belirtmektedir”. Aynı çalışmanın yaşlı kesim ile ilgili sonuçları ise

katılımda tekrar bir düşüşün olduğu yönündedir. Güldiken, bunun sebebini kişisel

beklentilerin azalmasıyla ilgili olduğunu ifade etmektedir (Güldiken, 1997: 47-48).

Baykal’ın (1970: 82) yaş ve seçmen davranışı arasındaki ilişkiyi incelediği

çalışmasındaki tespitleri ise, gençlikten itibaren başlayan siyasal ilginin 40-50

yaşlarına gelindiğinde en yüksek seviyeye ulaşıp sonra yavaş yavaş azaldığı

yönündedir. Yapmış olduğu diğer tespit, genç yaşlarda radikal siyasal hareketlere

desteğin artış gösterdiğidir. Buna göre orta yaş dönemi, siyasal ilginin zirveye

ulaştığı noktadır. Yaşlılık ise gelecekle ilgili beklentilerin düşüşe geçmesi sebebiyle

ilginin azaldığı dönemdir.

Tatar’ın yapmış olduğu çalışmanın sonuçları da yaş ve oy verme arasındaki

korelâsyonu anlatır niteliktedir. Çalışmanın bulgularına göre, 25 yaşa kadar olan

kesimde oy verme oranı yüzde 36,7 seviyesinde iken, 26-35 yaş aralığında bu oran

yüzde 39,6; 36-45 yaş aralığında ise yüzde 40,4 seviyesine yükselmektedir. Bu

noktada zirveye ulaşan oy verme oranı, 46-55 Aralığında yüzde 39,5’e; 56-65

Aralığında ise yüzde 34,1 seviyesine gerilemektedir. Bu çalışmanın farklı olan yanı

yaşlılıkla beraber siyasal katılma seviyesinde gerçekleşen düşüşün oy verme

noktasında gerçekleşmemesidir. Zira 66 üstü yaş grubunda oy verme rasyosu yüzde

39,4 olarak gerçekleşmiştir (Tatar, 1997: 126).

Bir sosyoekonomik faktör olarak “yaş”ın genel olarak siyasal katılma, özel

olarak da oy verme davranışıyla ilişkili süreklilikleri tespit edilmiştir. Araştırmaların

ortaklaşan noktaları, siyasal katılımı bir analitik düzlemde düşündüğümüz takdirde

gençlik ile başlayarak orta yaşlılığa kadar artış gösteren bir eğri görüntüsünde

olmasıdır. Diğer bir kesişim noktası ise bu artış eğrisinin orta yaştan yaşlılığa

geçişiyle aşağı yönlü seyrettiğidir.

Page 66: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

57

1.2.8.2.Cinsiyet

Kadın ve erkekler arasında düşünce, davranış ve eğilim farklılıklarının

olduğunu ifade eden çalışmalar mevcuttur (Sitembölükbaşı, 2001: 59). Bu farkların

neler olduğu ve hangi sebepler ile farklılaşmanın oluştuğu araştırma konumuzun

içinde yer almamaktadır. Ancak toplumsal rollerdeki cinsiyete dayalı ayrılığın bu

noktada etkisinin olduğu düşünülebilir. Eğer böyle bir ayrılığın varlığını kabul

edersek bunun siyasal katılma ve oy verme gibi davranışlarda da etkili olduğunu

kabul etmek gerekecektir.

Daha öncede bahsettiğimiz gibi “oy verme” bir anayasal hak konumdadır. Bu

bağlamda öncelikle kadınlara seçme (ve seçilme) hakkının verilmesi konusundan

bahsedilmelidir. Zira Türkiye’de bu hak 1934 yılında anayasal zemine oturtulmuştur.

Yani bir başka ifadeyle cinsiyetin oy vermedeki rolü bu tarihle beraber söz konusu

olmuştur. Cinsiyetin oy verme davranışındaki etkisinin incelenmesi bununla

başlatılabilir. Siyasal katılım oranlarındaki kadın ağırlığının düşüklüğünün sebebi de

bu durum olabilir. Zira çok daha önce siyasal alanda yaşam alanı bulan erkeğe karşın

kadın ancak 1934 yılı itibariyle yaşam bulabilmiştir. Dolayısıyla katılımın

düşüklüğünün sebebi için bu durum anlamlıdır.

Siyasal katılmanın tüm yolları için kadın katılım oranının, erkek katılım

oranından daha düşük olduğu araştırmalarda ortaya konulmaktadır (Baykal, 1970:

63, Kışlalı, 1995: 186). Bunun sebebi yukarıda belirttiğimiz toplum tarafından

bireylere yüklenen rollerdir. Özellikle çocuk doğurma işlevinin kadında oluşu, onu

dış dünya ilişkisi noktasında kısıtlayabilmektedir. Bu kısıtlanma halinin doğal bir

yansıma olarak siyasal alana katılım düşmektedir (Kışlalı, 1995: 186).

Kadının siyasal davranışındaki anlamlı tek değişken, onun siyasal alana

katılımdaki oransal düşüklük değildir. Baykal’ın yaptığı çalışmaya göre kadınlar

erkeklere göre daha muhafazakâr eğilimlidir. Baykal burada muhafazakârlığı sol ve

sağ uçtaki partilerden uzaklaşma ve dinsel temelli partilere yönelimin artışı olarak

konumlandırmaktadır (Baykal, 1970: 65). Bunun nedenini bilgi düzeyine bağlayan

Page 67: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

58

yaklaşımlar olmuştur. Buna göre kadınların siyasal olanla ilgili bilgi eksiklikleri

onları mevcudun muhafazasını öngören daha muhafazakâr tercihlere yöneltmektedir

(Sitembölükbaşı, 2001: 68-69).

Toplum tarafından belirlenmiş rol olarak kadın imajı onun siyasal olanla

ilişkisini kısıtlamaktadır. Kadın ve erkek toplumsal imaja göre iki uç noktaya

yerleştirilmiştir. Buna göre erkek hâkim ve kuvvetli, kadın ise zayıf ve bağımlıdır.

Toplumlarda bu tip bir anlayışın varlığı oy vermede kadının pasif rolünü anlamak

için önemlidir (Baykal, 1970: 64). Tersinden baktığımızda da erkeğin toplumdaki

kuvvetlilik kavramı ile karşılanması onun daha partizan ve güç temelli fikirlere

yaklaşacağını düşündürebilir.

Kadının siyasal alana katılımı her geçen gün artmaktadır. Nüfus oranları

incelendiğinde erkek/kadın oranının yaklaşık 1 seviyesinde olduğu

gözlemlenmektedir (TÜİK, 2011). Siyasal katılım oranında henüz bu eşitlik

yakalanmış değildir. Ancak milletvekili dağılımındaki kadın sayısının artışı,

kadınların sosyal yaşam içinde yer almaya başlaması, anne rolü dışında toplumsal

farklı rollerini üstlenmesindeki artışın siyasal katılıma olan ilginin de artacağını

düşündürebilir.

1.2.8.3. Gelir

Gelir ile oy verme davranışı arasındaki ilişkiyi incelerken belli ayrımlar

yapmak gerekecektir. Bu ayrımın bir tarafı ekonomik bir değer olarak gelirdeki artış

veya azalışın oy verme davranışını etkilemesidir. Diğer ayrım noktası gelir

artışındaki etkinin siyasal ilgi ile kıyaslanmasıdır. Son ayrım ise gelir düzeyi ile

tercih edilen siyasi partilerin ilişkisidir.

Toplam ekonomik düzey ve kişisel gelirdeki artış veya azalışın etkilerinin

seçimlerde gözlemlenmesi beklenir (Çinko, 2006). Buna göre gelirdeki artışın, o

dönemde görev yapmış iktidarın tekrar destek alması ile sonuçlanacağı beklenebilir.

Seçmen davranışı hakkında yapılan araştırmalar (Çinko, 2006, Sitembölükbaşı,

Page 68: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

59

2001) ise bu durumun bu kadar berrak olmadığını göstermektedir. Yani ekonomik

göstergelerdeki olumlu seyir, oy verme kararında mevcut iktidarı mükâfatlandırma

yönünde olabilir. Öte yandan siyasal iktidarlar seçmenler tarafından zayıf ekonomik

performanstan dolayı cezalandırılırken, ekonomik refah artışından dolayı

ödüllendirilmezler. Çünkü makroekonomik göstergelerde bir bozulma söz konusu

olduğunda ekonomi konusu daha çok gündeme gelir (Çinko, 2006).

Tersi durumda ise yani ekonomi iyi giderse ona olan ilgi azalır ve başka

değişkenler ön plana çıkar (Çinko, 2006: 106). Burada dikkat edilmesi gereken bir

diğer husus, kişinin beklentileri ile gelir düzeyi arasındaki farktır. Umulan ya da hak

edildiği düşünülen ile sahip olunabilen arasındaki fark kişinin mevcut durumundan

memnun olup olmadığını belirler (Kışlalı, 2003: 228).

Gelir artışındaki etkinin siyasal katılmadaki etkisi ikinci inceleme

alanımızdır. Bu noktada Kışlalı (2003) gelir düzeyi ile siyasal katılma eğiliminin

doğru orantılı ilerlediğini işaret etmektedir. Yani gelirde sağlanacak belli miktardaki

artışla siyasal katılıma olan ilginin de belli bir oranda artacağını ifade etmektedir. Bu

tespite göre; gelir düzeyi yükseldikçe siyasal olaylara ilgi artar, en düşük gelir

gruplarına inildikçe bu ilgi tamamen ortadan kalkar (Kışlalı, 2003: 224).

Baykal’ın (1970) konuyla ilgili tespitleri de paralellik arz eder. Buna göre

gelir artışı siyasal katılımı artırmaktadır. Ancak artış hızı belli bir noktadan sonra

yavaşlayarak ilerlemektedir. Baykal, bunu bir çeşit ”azalan verim” ilkesine dayandığı

şeklinde nitelendirmiştir (Baykal, 1970: 38). Bir başka araştırma ise (Sitembölükbaşı,

2001) oy vermeye karşı en büyük ilginin üst ve alt gelir gruplarından geldiğini, orta

gelir gruplarının ise oy verme eğiliminde daha zayıf olduğunu ifade eder. Bu tespit

üst gelir düzeyinin ilgi ve bilgi düzeyindeki artış ile günlük olaylardan haberdar olma

ve kendi durumlarıyla ilişki kurmasını sağladığı fikrini içerir. Böylece siyasal katılım

eğilimi artış gösterir. Alt gelir grubu da mevcut durumundan hoşnutsuz olduğu için

siyasal katılım noktasında etkendir. Orta gelir düzeyi ise mevcut halin muhafazası ve

Page 69: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

60

istikrarını talep ettiği için siyasal katılım noktasında temkinlidir (Sitembölükbaşı,

2001: 21).

Son nokta, gelir düzeyi ile parti seçimi arasındaki ilişkidir. Sanayileşmiş

ülkelerdeki araştırmalar çiftçi-işçi gibi alt gelir sınıflarının sol partilere, işveren veya

yönetici gibi görece üst gelir gruplarının ise sağ partilere oy verdiğini göstermektedir

(Sitembölükbaşı, 2001: 18). Türkiye’de ise farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bunun

sebebi ise gelişmekte olan yapısı ve Türkiye’de sağ ve sol kavramlarının

yüklendikleri anlamlardaki farklılıklarda ortaya çıkmaktadır.

1.2.8.4. Eğitim

Siyasal katılma eğilimine etki eden bir diğer sosyoekonomik faktör eğitimdir.

Eğitim, bir toplumun belirli amaçlar doğrultusunda kazandığı bilgi, tutum ve

davranışların bütünüdür. Eğitimin, planlı ve bilinçli yönlendirmenin bir aracı olarak

yönetimlerin ideolojik hedeflerine göre işlevselleştiği olmuştur (Sitembölükbaşı,

2001: 28).

Kışlalı’nın görüşleri, eğitimin, siyasal katılmaya olan etkisinin eğitimin artışı

ile doğru orantılı olduğu yönündedir. Yani eğitim seviyesi arttıkça, siyasal katılım

oranı da artış göstermektedir (Kışlalı, 2003: 224). Baykal (1970) ise Türkiye özelinde

siyasal katılmayı oy verme olarak aldığımızda eğitim seviyesindeki artışın siyasal

katılmaya yol açtığı fikrini reddeder. Bunu eğitim seviyesinin oldukça düşük olduğu

bölgelerdeki katılımının yüksek olan bölgelere nazaran daha yüksek olabilmesiyle

temellendirir (Baykal, 1970: 60). Öte yandan Özbudun’a göre (1975) “eğitim, bireyin

toplum içindeki statüsünü yükseltmek, soyut düşünceye yaptığı katkı ile örgütsel ve

siyasal faaliyetlere katılmayı sağlatmak ve siyasal ilişkilerin karmaşık niteliğini

kavratmak gibi fonksiyonlara sahiptir”. Böylece eğitim, siyasal katılmaya olumlu

etki yapar (Özbudun, 1975: 106-107).

Eğitimin siyasi parti tercihinde aldığı rol ise farklı görüşlere dayanmaktadır.

Oluşan ayrımı merkez-çevre anahtarı ile değerlendiren Sitembölükbaşı’na göre

Page 70: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

61

partilerin simgeledikleri seçmen kitlesinin merkez (eğitim düzeyi yüksek bürokratlar

ve aydınlar) ve çevre (eğitim düzeyi düşük köy ve kasabalılar) bağlamında

bölünmesinden dolayı eğitim farklı tercihlerde etkenmiş gibi gözükmektedir

(Sitembölükbaşı, 2001: 40).

1.3. CUMHURİYET HALK PARTİSİ

1.3.1 Cumhuriyet Halk Partisi Tarihi

“Saygıdeğer Efendiler, siyasal parti kurma konusunda da her yerde

halk ile uzun söyleşilerde bulundum. 7 Aralık 1922 tarihinde, Ankara Basını

aracılığıyla halkçılık ilkesine dayanan ve Halk Fırkası adıyla siyasal bir parti

kurmak niyetinde olduğumu bildirerek, bu partinin nasıl bir program yapması

gerekeceği konusunda, bütün yurtseverlerin, bilim ve fen adamlarının

yardımını istemiştim.“ (Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk: 650).

Bir tarihsel olayın oluşumunu tahlil etmek, olayın gerçekleştiği yaşam

şartlarının da tahlilini gerektirir. Tarihsel akış, noktasal olarak değerlendirildiğinde

neden-sonuç bağlamında kopukluklara neden olacaktır. Bu bağlamda, Türkiye

Cumhuriyeti'nin kurucusu sıfatıyla ortaya çıkmış olan CHP oluşumunu da dönemin

şartlarının incelenmesinin ardından değerlendirmeye çalışmak yerinde olacaktır.

Başlangıç noktası İttihat Terakki Partisi olarak belirlenebilir. Aşağıda da

belirtileceği gibi Milli Mücadele Döneminde kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri,

İttihatçılar tarafından kurulup örgütlenmişlerdir. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ise

CHP'nin çekirdeğini oluşturmuştur. Dolayısıyla İttihat Terakki ve CHP arasında

tarihsel olarak bir bağlantıdan bahsetmek mümkündür. Bu iki oluşumun diğer bir

ortak noktası Ziya Gökalp’tır. Zira Gökalp, İttihat Terakki ideologluğunun yanı sıra

Atatürk'ün -CHP'nin kurucu liderinin- düşüncelerinin şekillenmesi noktasında önemli

Page 71: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

62

bir yere sahiptir (Sarıbay, 2001: 42-43). Atatürk, Gökalp’i “fikir babası” olarak

nitelemiştir (Parla, 2005: 9).

Mondros Mütarekesi, 31 Ekim 1918’de İngiliz Karadeniz Filo Komutanı ile

Osmanlı Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Bey başkanlığındaki Osmanlı Heyeti arasında

akdedildiğinde Osmanlı Devleti’nin teslim oluşu gerçekleşmiştir (Zürcher, 2010).

Mütareke kavramının kullanımı ise oldukça manidardır. Zira mütareke maddeleri

incelendiğinde 7. madde gereği İtilaf Devletlerinin, kendi güvenliklerini tehdit

altında hissettiklerinde herhangi bir yerin işgalini gerçekleştirebilecekleri ve yine 24.

madde ile Ermeni Vilayetlerinde kamu düzeninin bozulması durumunda İtilaf

Devletlerinin burada da müdahale hakkını muhafaza edebildiği görülür (Zürcher,

2010: 201-202).

Mütarekenin sonuçlarına müteakip yerel eşrafta Türkiye'nin tebaaları arasında

bölüşüleceği fikri doğmuştur. Bu fikir Doğu Trakya'da ve Anadolu'da kendilerine

“hakların savunulması” dernekleri (Müdafaa-i Hukuk) diyen direniş gruplarının

oluşmasının sebebi olmuştur. Bu grupların amacı ülke bütünlüğünün korunmasıdır

(Ahmad, 2009: 65).

Müdafaa-i Hukuk örgütlenmelerinin mütareke sonrası doğmuş olmaları bu

direniş hareketlerinin kendiliğinden başladığını işaret etmektedir. Yani tepkisel

olarak doğmuştur. Sürecin devamında ise (CHP olarak nihayetlenecek) bu

örgütlenmelerin asker-sivil-aydın kadro tarafından birleştirilmesi, yaygınlaştırılması

ve sistemleştirilmesi söz konusu olmuştur (Bila, 1987: 13).

Vilayet-i Şarkıyye, Trabzon Müdafaa-i Hukuk, İzmir Müdafaa-i Hukuk,

Trakya Paşaeli, Harekât-i Milliye örgütleri, “hakların savunulması” görevini ifa

etmekteydiler. Görüldüğü üzere, örgütlenme tüm yurt genelini kapsayacak şekilde

yaygındır. Mustafa Kemal bu örgütlenmenin işgal güçlerine kullanımı için

birleştirilmesi fikrine sahip olduğunu “Nutuk”ta ifade etmiştir. “...Bu sebeple, 18

Haziran 1919 tarihinde Trakya'ya verdiğim yönergede işaret ettiğim bir noktanın

Page 72: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

63

uygulanma zamanı gelmiş bulunuyordu. Hatırınızdadır ki o nokta, Anadolu ve

Rumeli Milli Örgütlerini birleştirerek bir merkezden temsil etmek ve yönetmek üzere

Sivas'ta bir kurul toplamaktı.” (Nutuk, 2005: 63).

Bu karar neticesinde Erzurum ve Sivas kongrelerinde, Anadolu ve Rumeli

Müdafaa-i Hukuk Dernekleri birleştirilmiştir. Her iki kongrenin başkanlığı Mustafa

Kemal'e verilmiştir. Bu birleşim CHP’nin resmi olmayan (18.06.1919) kuruluşudur.

CHP tüzüğünün birinci maddesinde (26.02.2012 tarihli tüzükten alınmıştır) ifade

edildiği üzere CHP, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin devamı

olarak kurulmuştur. Birleşim çağrıları ve hareketin bu direniş örgütleri nezdinde

sürdürülme amacını Bila, hareketin meşruiyetini sağlayabilmek için halka mal

edilmeye çalışılması olarak değerlendirmiştir (Bila, 1987: 14-15). Müdafaa-i Hukuk

cemiyetlerinin partileşmesi ise hareketin, cemiyet, grup hüviyetinden arındırılarak

daha ilke ve kurallara dayanan bir yapı oluşturulması fikriyle gerçekleşmiştir.

Son Osmanlı Mebusan Meclisi seçimlerini, ulusalcılar kazanmıştır. Bu sayede

ulusalcı güçler meclise hâkim konuma gelmişlerdir. Bu meclis Sultan'ın hükümetinin

saf dışı bırakılması çalışmalarını sürdürmüştür. Ulusalcılar, Ulusal Paktı

benimsemiştir (Ahmad, 2009: 65). İşgal güçleri bu durumdan memnun olmayınca 16

Mart 1920’de İstanbul’u işgal etmiş ve birçok ulusalcıyı tutuklayarak Malta Adası’na

sürgüne göndermiştir. Sonrasında ise parlamentonun kendini feshi gerçekleşmiştir.

Bu gelişmeler 23 Nisan 1920’de Ankara’da kurulan yeni parlamento ile

sonuçlanmıştır. Mustafa Kemal 8 Nisan 1920 tarihinde parlamento kurulmadan

hemen önce seçim bildirgesi niteliğinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk

Cemiyeti başkanı sıfatı ile yayınladığı bildiride kurulacak CHP’nin parti programının

ipuçlarını verecektir. Bu bildirge 9 Umde olarak adlandırılmaktadır. Dokuz

Umde’nin içeriği, egemenliğin millete ait olduğu, güvenlik sorunun çözüleceği,

adalet sisteminde reform yapılacağı, askerliğin kısaltılacağı, savaş sonrası ülkenin

yeniden inşa edileceği ve ekonomi politikalarında bir takım vaatleri içeren bir seçim

bildirgesi niteliğindedir.

Page 73: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

64

“Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Cumhuriyetçilik” temel ilkeler olarak

benimsenirken, ulusal egemenlik, devrim ve hukukun üstünlüğü kavramlarına yer

verilmiştir (CHP Tarihi5). Parlamento, Mustafa Kemal başkanlığında kendi yürütme

komitesini atamıştır (Ahmad, 2009: 66). Mustafa Kemal, partiye yüklediği amaçları

şu ifadelerle aktarmıştır:

“Halk Fırkasının asıl ruhu tam bağımsızlık ve kayıtsız ve şartsız milli

egemenliktir... Bence bizim milletimizin birbirinden çok farklı menfaatleri

takip edecek ve bundan dolayı da mücadele halinde buluna gelen çeşitli

sınıflara malik değildir. Memleketteki sınıflar birbirlerine lazım olan ve

birbirlerini tamamlayıcı ve bütünleyici mahiyettedir. Onun için de Halk

Fırkası bütün sınıfların haklarını, yükselme sebeplerini ve saadetini sağlamak

yolunda çalışmalarda bulunacaktır” (Sarıbay, 2001: 44).

Mustafa Kemal’in siyasi konumu bu gelişmeler ile belirginleşmeye

başlamıştır. Yani Lozan Anlaşmasının imzalanması ve Bağımsızlık Savaşı’nın sona

ermesinden önce bu konum zaten pekişmeye başlamıştı (Zürcher, 2010: 247). Artık

yeni bir devlet kurulmakta idi. Resmi olarak 9 Eylül 1923 tarihinde kurulan

Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)/CHP bu haliyle kronolojik olarak devletin yönetim

şeklini Cumhuriyet olarak yasalaştıran parti olmuştur.

Cumhuriyet ilanı ile kurucu kadro içinde fikir ayrılığı ortaya çıkacaktır.

Hüseyin Rauf, Ali Fuat Cebesoy, Adnan Adıvar, Refet Bele, Kazım Karabekir

ayrılıkçılar içinde önde gelen isimlerdir. Devlet şeklinin cumhuriyet olarak

belirlenmiş olmasını zamansız bulan bu grup, istibdat yönetimi-demokrasi temelinde

değerlendirmede bulunmuşlardır (Zürcher, 2010: 248). Onlara göre cumhuriyetin

devlet şeklinin pek bir ehemmiyeti yoktu; asıl oluşturulan bu yeni yapının özgürlük

temeline dayanıp dayanmadığıydı (Zürcher, 2010: 248). Partiyi kuranlar esasen,

saltanat ve hilafetin kaldırılmasına tepki duyan gruptur. Ekonomik alanda liberal bir

duruş sergilerler. Değişimin evrimci olması gerektiğinden yana muhafazakâr bir 5http://www.chp.org.tr/?page_id=67 24.12.2012

Page 74: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

65

kimliğe sahiptirler. Dinin toplum içindeki yerine önem vermekteydiler. Farklı

fikirler, 17 Kasım 1924’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu ile yeni

bir alanda yaşam bulmuştur. Bu muhalefet, Kemalistlerle aynı fikri temellerden

beslenen bir hareketti. Kadro yine aydın, bürokrat ve askerlerden oluşmakta idi. Bu

nitelikleri itibariyle Kemalistler için oldukça önemli bir tehditti. Zira başarılı olması,

Kemalistlerin gücünün yıkılması anlamına gelecekti (Özbudun, 2011: 22).

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) rejim muhaliflerinin sözcüsü haline

gelmiştir. Hilafet, saltanat taraftarları, Mustafa Kemal'in kişiliğine karşı çıkanlar ve

bir kısım eşraf ve burjuva bu partiyi destelemekteydi (Bila, 1987: 67). Ancak bu yeni

parti çok uzun soluklu olamayacaktır. 3 Haziran 1925 tarihinde Şeyh Sait İsyanı’yla

ilişkili olduğu gerekçesiyle kapatılmıştır.

Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklal mahkemelerinin kurulması, muhalefetin

topyekûn tasfiyesi ve laiklik kapsamında atılan adımların gerçekleştiği bir dönem

olmuştur. Bila’nın ifadesiyle artık “1919’da başlayan milli mücadele süreci, Mustafa

Kemal’in kadrosunun kesin egemenliği ile sonlanmıştır” (Bila, 1987: 69). Ayrıca

TCF’nin kapatılmasıyla CHP’nin tek parti yönetiminin birliği tamamen sağlanmıştır

(Özbudun, 2011: 22).

1927 yılında “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik”

CHP’nin dört temel ilkesi olarak belirlenmiştir. 1935 yılında Devletçilik ve

İnkılâpçılık da eklenerek parti ilkeleri altıya çıkarılmıştır. Bu altı ilke parti

ambleminin de kaynağıdır. Bu ilkeler 1931 yılında yapılan 3. Kurultay ile parti

program ve tüzüğüne dâhil olmuştur.

1931’de yapılan kongrede Kemalist ideolojinin kendisini altı ok ile ifade

etmesinin yanı sıra kitlelere yayılmasını sağlayacak mekanizmalar da örgütlenmiştir.

Bu noktada Kemalist ideoloji ile cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve

inkılâpçı bir ideoloji ve bunun uygulanma biçimi anlaşılmaktadır (Demirel, 2011:

128). Bu örgütlenmelerden en önemlisi Halkevleri’dir. Halkevlerinin kuruluşunda

Page 75: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

66

Kemalist ideoloji ve bununla özdeş parti ideolojisinin halk nezdinde benimsetilmesi

ve yaygınlaştırılması amaçlanmıştır (Yeşilkaya, 2011: 114).

Zira 1922/1923 ile 1930 yılları arasında sırasıyla, saltanatın kaldırılması,

cumhuriyetin kurulması, hilafet makamının feshi, şapka kanunu, tekke ve zaviyelerin

kapatılması, medeni kanun, borçlar kanunu, harf inkılâbı gibi birçok yeni kurum ve

yapılar oluşturulmuştur. Dolayısıyla bu yeni yapıların halka intikalinde araçlara

ihtiyaç vardı. Halkevlerinin bu devrimleri halka benimsetmesi işlevi, dergiler,

konferanslar, tiyatro, müzik gibi kültürel araçlarla gerçekleştirilmiştir (Yeşilkaya,

2011: 114). Halkevlerinin bu işlevine benzer işlevleri farklı boyutlarda Türk Dil

Kurumu, Türk Tarih Kurumu da yerine getirmiştir. 1924 Anayasası’nda 1937 yılında

yapılan değişiklikle, 2. maddeye “Türkiye Devleti, Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı,

Devletçi, Laik ve İnkılâpçıdır.” şeklindeki ibare eklenmiştir. Bu ilkeler CHP

ilkelerinin devlet nezdinde uygulamaya konmasıdır. Parti ile devlet

özdeşleştirilmiştir (Parla, 2002: 24).

Devletin ideolojik konumlandırması süreci gerçekleştirilirken bir yandan

ekonomik tercihler ve kurumların oluşturulması süreci de devam etmektedir. Bu

kapsamda “İş Adamlığı” müessesi oluşturulmaya çalışılmıştır. Daha çok yatırım

yapmak, daha çok kazanmak ve doğal olarak memleketi daha çok kalkındırmak

şeklinde sistemleşen bu bakış CHP’nin de temel çizgisi haline gelmiştir (Bila, 1987:

77). Şirketleşme, özel teşebbüs ve bunlarla bağlantılı olarak gerçekleşen liberal

politikalar 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ile sorgulanmaya başlamıştır.

Liberalizmin bu dönemde yaşadığı açmaz (Bila, 1987) devletçi düşünceleri ön plana

çıkarmıştır (Bila, 1987: 79). Türkiye ekonomisi buhranı takip eden dönemde

korumacı-devletçi-sanayileşmeci diye nitelenebilecek bir yönde şekillenmiştir (Akın,

2009: 334). Hem CHP hem de anayasa nezdinde devletin bir ilkesi/niteliği olarak

devletçiliğin bu dönemde benimsenmesinin nedeni, dünya ekonomik bunalımında

aranan bir çıkış yolu olarak düşünülmesi gibi gözükmektedir. Farklı ek bir görüş

Cemil Koçak (2009) tarafından dile getirilir. Buna göre, 1929 ekonomik bunalımının

Page 76: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

67

olumsuz etkileri ile birlikte Serbest Cumhuriyet Fırkasının muhalefetinin güç

kazanmasını önlemek için girişimde bulunma çabaları diğer bir sebeptir (Koçak,

2009: 227).

1930 sonrası dönemde liberal iktisat politikalarının yerini alan devletçilik

uygulamaları, Bila’ya (1987) göre devlet kapitalizmine dönüşmüştür. Bu durumun

sonucu olarak Bila, devletin dolayısıyla CHP’nin halktan uzaklaştığını ifade eder

(Bila, 1987: 107). Özbudun’un tespitiyle CHP içindeki bu değişim, yani bürokratik

elit ağırlığının parti içindeki artışı TBMM üyeliklerindeki oranlardan

anlaşılmaktadır. Parti içinde tarım-ticaret meslek grubu mensupları ile resmi meslek

sahibi grupların kıyaslanması, ikinci grubu oluşturan asker ve bürokratlar lehine artış

göstermiştir (Özbudun, 2010: 23).

Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçilmiştir. CHP,

26 Aralık 1938 günü, 1. Olağanüstü Kurultayını gerçekleştirmiştir. Kurultay, İsmet

İnönü’nün değişmez genel başkan ve milli şef olarak tasdik edilmesi ile

sonuçlanmıştır. 1936 yılı devlet-parti özdeşleşmesi ile CHP’nin devlet organları

elinde eridiği görüşleri mevcuttur. İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasından sonra

CHP’nin tekrar yönetimde söz sahibi olacak bir hüviyet kazanmasına çalışılmışsa da

yine devlet hükümet politikasına bağımlı yapı değişmemiştir.

İsmet İnönü ile başlayan yeni süreç uluslararası alanda yaşanan gelişmelerin

etkisiyle şekillenecektir. Bu dönemde CHP, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla

daha çok savunma ve dış ilişkiler konularına eğilmek durumunda kalmıştır (Sarıbay,

2001: 46).

Dış politikada 1930’lu yıllar içinde her ne kadar Rusya ile yakınlaşmalar

olmuş olsa da asıl yakınlaşma gayesi Batı ülkeleri iledir. Özellikle 1930’lu yılların

ikinci yarısı gerek siyasal gerekse de ekonomik ilişkiler noktasında Batı ile

yakınlaşılmaya çalışılmıştır (Koçak, 2009: 284). 12 Mayıs 1939’da İngiltere, 23

Page 77: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

68

Haziran’da da Fransa ile ittifak anlaşmaları açıklanmış ve bu anlaşmalar mecliste oy

birliği ile onaylanmıştır (Bila, 1987: 120).

Bu gelişmeler, oluşan yeni düzen karşısında pozisyon almak olarak

okunabilir. Çünkü CHP’nin 29 Mayıs 1939 tarihli 5. Kurultayı uluslararası düzeyde

devletin yerini belirleme yönündeki değişikliklerin belgelenip kurumlaştırılacağı bir

gündemle şekillenmiştir (Bila, 1987: 123). Ana konu Batı’ya yaklaşmak amacıyla

demokrasi geçişinin sağlanmasıdır. 5. Kurultayın kararları içinde CHP il başkanları

ile o ilin valilerinin ve İçişleri Bakanı ile Parti Genel Sekreteri’nin aynı kişiler olması

ilkesinin terk edilmiş olması bu anlamda anlamlıdır. Ancak savaşın varlığı

demokratikleşme fikirlerinin ülke güvenliği sebebiyle, savaş sonuna ertelenmesine

yol açacaktır (Sarıbay, 2001).

Savaşın son döneminde CHP çok partili hayata geçişi ideal olarak

benimsediğini ifade etmiştir. Bu doğrultuda mecliste müstakil grup kurulmasını

öngörmüştür. Gerçek anlamdaki muhalefet ise 1945 yılında çok partili hayata geçişle

beraber başlamıştır (Sarıbay, 2001: 46). 7 Ocak 1946’da DP kurulmuştur. 1946’da

yapılan seçimlerde CHP iktidarını muhafaza ederken DP 61 milletvekili çıkarmayı

başarmıştır (Tuncer, 2003: 362). Yapının değişeceği seçimler 14 Mayıs 1950’de

yapılmıştır. Buna göre DP yüzde 52,7, CHP yüzde 39 oranında oy almıştır (Tuncer,

2003:363). DP lehinde iktidar el değiştirmiştir. Artık CHP’nin yeni görevi

muhalefettir. CHP’nin resmi yayını olan CHP Tarihi isimli çalışmada 1950 seçim

sonucuna istinaden, muhalefette olmak bir amaç olarak değerlendirilmiştir. Buna

göre; “1950'li yıllarda üstlendiği muhalefet göreviyle demokratik bir rejimde

muhalefetin kurumsallaşmasına da öncülük etmiştir. Bu kapsamda parlamenter

demokratik rejimin kurumsallaşmasına dönük değişimleri gerçekleştirme ve temel

hak ve özgürlükleri geliştirme mücadelesi vermiştir...” (CHP Tarihi: 1). CHP için

muhalefet yılları yeni durumlara uyum sağlamak ve parti programını

şekillendirmekle geçmiştir (Ayata,1992: 81).

Page 78: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

69

27 Mayıs 1960’da gerçekleşen askeri müdahale ideolojik sağ ve sol

kavramlarının yerleşik hale gelmesinde önemli bir dönüm noktasıdır (Demirel, 2009:

419). CHP’nin güdümünde bir ihtilal olduğu fikirleri etrafta dolaşırken partinin

müteakip süreçte doğrudan iktidar olamadığı görülür (Sarıbay, 2001: 46).

1960’larla beraber başlayacak olan ideolojik pozisyonların yeniden

belirlenmesi sürecinde ise CHP geçmiş tek parti dönemindeki ideolojiler üstü yapısı

sebebiyle zorlanacaktır (Ağtaş, 2007: 196). Bu süreçte CHP için “ortanın solu”

pozisyonu ön plana çıkmıştır. Farklı yaklaşımları olan bu yeni söylemin daha önce

çeşitli şekillerde gündeme gelmesine karşın, İsmet İnönü tarafından kullanılınca

siyasi jargondaki yerini aldığı ifade edilir. İnönü'nün ifade ettiği ortanın solu, aşırı

sağ veya aşırı sol akımlara karşı bir barikat görevi görüyor, sosyal devlet

uygulamalarının gereklerinin de uygulanmasını savunuyordu. Daha sonra Ecevit

tarafından sistemleştirilecek olan ortanın solu kavramı, İnönü döneminde muğlâk bir

yapı sergilemiştir (Ağtaş, 2007: 198).

Ortanın solu 1965 seçimlerindeki başarısızlığın sebebi olarak görülmüştür.

Ayata'ya (1992) göre CHP ortanın solu ile yeni bir söyleme sahip değildir. Bu yeni

kavram aslında mevcut parti ideolojisini güncel terimlerle yeniden tanımlamıştır.

Buna göre, cumhuriyetçilik, demokrasi, planlı ekonomi, devletçi gelişme, sosyal

adalet ve inkılâpçılığa dayanan program İnönü tarafından ideolojiler yelpazesinde

ortanın solu olarak konumlandırılmıştır (Ayata, 1992: 82).

1965 seçimleri ile yinelenen başarısız sonuçlar, ortanın solu söylemine karşı

muhalif seslerin yükselmesine neden olmuştur. Bazı görüşler doğrudan ortanın solu

fikrini hedef alırken, bazı görüşler ise ortanın solu söyleminin içi doldurulamadığı

için başarısızlığa sebebiyet verdiği yönünde gelişmiştir (Ağtaş, 2007: 200)

Ecevit, ortanın solu fikrinin altının doldurulması yönündeki en önemli

isimdir. İnönü söylemindeki belirsiz analizler ve iyi formüle edilememiş program,

Ecevit tarafından daha derli toplu şekilde siyasal bir programa dönüştürülmüştür

Page 79: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

70

(Ağtaş, 2007: 201). 1965 döneminden başlayıp 1972 yılındaki olağanüstü kurultaya

kadar uzanan süreçte, partinin ideolojik eksenini belirleme çatışmalarına ek “Atatürk

Devrimleri” çatışma konusu olmuştur. 1965 seçimleri sonrası çatışmanın bir tarafı,

CHP'yi Kemalizm'den uzaklaştırılması ve sosyalizme yaklaştırılması sonucu koruma

amacı güttüklerini belirtirken, tartışmanın diğer tarafında bulunan Bülent Ecevit ise

Atatürk devrimlerinin süreklilik arz eden bir yapıda olması gerektiği yönünden

savunmada bulunmaktadır (Erdem, 2007: 456).

İnönü ile Ecevit'in yollarının net bir şekilde ayrıldığı nokta 12 Mart 1971’de

gerçekleşen askeri müdahaledir. Bu olay ile İnönü, Ecevit’ten desteğini çekmiştir

(Ayata, 1992: 83). CHP’nin merkez-sol politikalara yönelişi 12 Mart olayı ile (ve

devam eden dönemde) daha da belirginleşmiştir. Muhtıra sonucu Demirel'in istifası

sonrası kurulan partiler-üstü Nihat Erim Hükümeti’ne destek veren İnönü’ye karşı

Ecevit parti genel sekreterliği görevinden istifa etmiştir. “CHP'nin halk iradesi

dışında bir yolla hükümete gelmesini veya gelmiş gibi görünmesini kabul

etmeyeceğini” söylemiştir (Özbudun, 2011: 21).

Tüm bu çatışma ve fikir ayrılıkları partiyi 14 Mayıs 1972’de genel başkanın

seçileceği kurultaya götürmüştür. Kurultay sonucu İnönü'nün 27 yıllık “ebedi”

başkanlığı sona ermiştir. Ecevit yeni genel başkan seçilmiştir. Ortanın solu hareketi

zaferini ilan etmiştir. Bila’nın ifadesi ile artık Şef Partisi’nden Halk Partisi'ne

geçilmiştir (Bila, 1987).

CHP 50. yılında yeni genel başkanı ve yeni ideolojik pozisyon ile 14 Ekim

1973 tarihli seçimlere girmiştir. Ak Günlere isimli dönemin seçim bildirgesi ile

“hakça düzen” söylemi ön plana çıkarılmıştır. Seçim sonucunda CHP yüzde 33,3 oy

oranı ile birinci parti olmuştur (Tuncer, 2003: 235). Kısa süre sonra yapılan 9 Aralık

1973 tarihli yerel seçimler oy oranını yüzde 37,4'ye çıkarmıştır. 1977 yılı CHP oy

oranını yüzde 41,4'e çıkarmayı başarmıştır. Bu CHP tarihinin seçimlerde aldığı en

yüksek oy oranıdır (CHP Tarihi: 23).

Page 80: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

71

12 Eylül 1980 askeri müdahalesi, demokratik akışı kesintiye uğratmıştı. Zira

parlamento dağıtılmış, bakanlar kurulunun görevine son verilmiş, Millet Meclisinin

üyelerinin dokunulmazlıkları kaldırılmıştır. Takip eden süreç bütün siyasi partilerin

ve iki köktenci sendikanın (Sosyalist İşçi Sendikası DİSK ve aşırı sağcı Milliyetçi

İşçi Sendikası MİSK) kapatılması ile devam etmiştir (Zürcher, 2010: 401). Bülent

Ecevit parti genel başkanlığı görevinden istifa etmiştir. 20 Eylül 1980 tarihinde yeni

hükümet emekli oramiral ve deniz kuvvetleri komutanı Bülend Ulusu’yu başbakan

olarak görevlendirilmiş ve yeni kabineyi kurmuştur. 1980 sonrası, CHP kendi içinde

üç parçaya bölünmüştür. Kapatılmanın ardından parti kadrolarının önemli bir kesimi

tarafından kurulan Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) bunlardan birisidir. İkinci

olarak 1992’de yeniden açılan CHP bulunur. Ecevit ise tamamen farklı bir yol

izleyerek DSP’yi kurmuştur.

9 Eylül 1992 tarihinde yeniden siyasi hayatına dönen CHP’nin yeni genel

başkanı Deniz Baykal seçilmiştir. Ortanın solu söyleminin devamı niteliğinde

görülebilecek yeni sol anlayışı yeni dönem CHP’sinde siyasal duruşun merkezi

olacaktır. Yeni Sol ile, sosyal devlet anlayışının ön plana çıkarılmıştır. 1994

Programının, eşitlikçi gelir dağılımı, ücretsiz eğitim ve sağlık hizmeti, yoksullukla

mücadele politikalarının uygulanması gibi sosyoekonomik düzeydeki içeriğine ek

olarak Kürt Sorunu, AB Politikaları gibi güncel sorun alanlarını da içerdiği görülür

(CHP.gov.tr: 24-25).

Ecevit’li DSP’deki yükselişini 1990’lı yıllarda sürdürürken, CHP kanadında

işler iyi gitmiyordu. SHP ile gerçekleştirilen birleşmeye karşı CHP’deki erime

sürmekteydi. Nihayet 1999 seçimlerinde halk DSP’yi birinci parti yapar iken CHP’yi

meclis dışı bırakmıştır. Ecevit’in kişiliğinde bütünleşen DSP öncelikle 2002

seçimlerinde seçmen tarafından “silinmiş” (Bila, 2008: 458), onun ölümüyle de

tamamen sonlanmıştır. CHP ise 2002 seçimleri ile ana muhalefet partisi olarak

parlamentoya giriş yapmıştır.

Page 81: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

72

2000’li yıllar Türkiye siyasetinin bölünme çizgisinin merkez-çevre çatışması

ekseninde şekillendiği görülür. Deniz Baykal yönetimindeki CHP’nin 2005 sonrası

laikçi ve vesayetçi merkezi temsil ettiğini belirten Özbudun (2011), bu durumun en

önemli karşılığının 2007 cumhurbaşkanlığı krizinde alınan pozisyon, yine 2007’deki

Genelkurmay bildirgesini desteklemek, AKP hakkındaki kapatma davasındaki zımni

destek ve Ergenekon sanıklarının avukatı olduğunu ifade eden söylemlerde

bulunduğunu ifade etmiştir (Özbudun, 2011: 49).

2010 yılında CHP içinde olaylı bir şekilde gerçekleşen liderlik değişimi

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasıyla sonuçlanmıştır. Bu değişim

partinin kemikleşmiş olan kadrolarında değişimin ve tasfiyelerin gerçekleşmesine

neden olmuştur. Bu durum CHP‘nin laikçi-ulusalcı-vesayetçi olarak nitelendirilen

yapısının hafif bir sapma girişi olarak kabul edilir (Özbudun, 2011: 51). Bu

değişimin izleri 2011 seçimlerine de yansımıştır. Ana tema olarak CHP’nin değişimi,

yenilenmesi ön plana çıkarılmıştır. Bir anlamda CHP, Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle

halkın partisi olma yolunda bir politika izlemektedir. Girilen son seçimlerde yine ana

muhalefet görevini üstlenen CHP ideolojik konumlandırma içinde solun temsilcisi

konumundadır.

1.3.2.CHP ve Siyasi Kimliği

CHP’nin ideolojisinin özeti olan Altı Ok ilkeleri başlangıçta 1927 yılında

“Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” olarak belirlenmiştir.

1935 yılında “Devletçilik” ve “İnkılâpçılık” da eklenerek parti ilkeleri altıya

çıkarılmıştır. Bu altı ilke aynı zamanda parti amblemininde de kullanılmıştır.

CHP Programı’ndaki ifadesi ile “Ulusal Bağımsızlık Mücadelesinin

birikimleri ve Atatürk Devrimleri ile bu eşsiz sürecin felsefi ve ahlaki

değerlerinin özünü oluşturan ALTI OK ilkeleri, bir bütün olarak siyasi

kimliğimiz ile ideolojimizin, Parti Programımızın tarihsel kaynağı ve en güçlü

dayanağıdır. “

Page 82: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

73

Cumhuriyetçilik; Cumhuriyet bir yönetim biçimi olarak 1923 yılında

anayasadaki yerini bulmuştur. “Cumhuriyet, tarihimizdeki en köklü dönüşümdür.

Egemenliğin kaynağını ulusta bulan anlayıştır; saltanat kavramının yıkılması ve milli

iradeye dayalı devlet düzeninin gerçekleştirilmesidir. Milli irade, iktidarıyla,

muhalefetiyle tüm halkı kapsar: CHP Cumhuriyetçidir; Türkiye Cumhuriyeti tüm

yurttaşların ilke ve ideal beraberliği üzerinde kurulmuştur. Cumhuriyet, gücünü bu

beraberliği oluşturan tüm insanların, hakları, eşitliği ve bütünlüğü ilkesinden

almaktadır. Cumhuriyetçilik; tebaanın yerini yurttaşın almasıdır.” olarak CHP

Programı’nda ifade edilmiştir.

Milliyetçilik; CHP programında, Atatürk Milliyetçiliği’ni benimsediğini ifade

eder. Devamında ise bu milliyetçiliğin ne olduğunu anlatılmaktadır. Buna göre

Milliyetçilik, ırk, köken, din, mezhep, bölgecilik, kavimcilik gibi alt düzeylerin bir

üst çatı olan ulus ile kuşatılmasıdır. “Milliyetçilik, ırk, köken, din, mezhep, bölgecilik,

kavimcilik anlayışlarının, ulusal düzeyde aşılmasıdır.“ Bu milliyetçilik anlayışı,

köken, dil ve inanç farklılıklarını reddeden ve yurttaşlık temelinde eşitliğe inanan bir

anlayışa sahiptir. Etnik farklılıklar birer zenginlik olarak görülmüştür. “Devletin ırkı

olmaz, devlet tüm etnik kimliklere eşit mesafede durur, kültürel çoğulculuğun

güvencesini oluşturur görüşüne sahip çıkar”. Atatürk Milliyetçiliği diğer tüm

milliyetçi anlayışların meşruiyet zeminini oluşturmuştur. Bunun sebeplerinden biri

Atatürk Milliyetçiliği’nin anayasal metinlerin içinde de yer bulmuş olmasıdır.

Halkçılık; “CHP’nin halkçılık anlayışı; siyasal meşruiyetin temelinin halkın

iradesi olduğunu kabul etmektir. Bazı sınıf ve zümrelerin ekonomik ve siyasal

imtiyazlarının kaldırılmasıdır.” şeklinde ifadesini bulan halkçılık partinin ana ilkeleri

içinde yer almıştır. Bu özellikleriyle eşitlik vurgusu yapan halkçılık CHP’nin sol

kimliği için işaretler taşır.

Bu üç ilke kuruluşundan itibaren CHP programında yer almıştır. Zira CHF

Nizamnamesi’nde ilk kez partinin cumhuriyetçi, halkçı ve milliyetçi olduğu ifade

edilmiştir (Koçak, 2009: 38).

Page 83: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

74

Devletçilik; “CHP’ nin devletçiliği, devletin halka hizmet için yapılanmasını,

katılımcı yönetimi, demokratik hukuk devletini öngörür.” Devletçilik anlayışı piyasa

ekonomisi ile ters düşmez. Hatta piyasa ekonomisinin devlete biçtiği düzenleme ve

denetleme rolüne vurgu yapar. Aynı zamanda piyasanın bir güç unsuru olarak

devlete yön vermesinin de karşısında yer alır. Bunu; “…Örgütlü sosyal piyasa

ekonomisine karşı değildir. Piyasaların hata yapabileceği gerçeğinden hareketle

devletin düzenleyici ve denetleyici rolünün önemini kabul eder. Piyasaların halkın

iradesinin üzerine çıkarak devlete yön verme çabalarına karşıdır.” şeklinde

programında ifade etmiştir.

Laiklik; Laiklik, 19. yüzyıl Fransa anayasalarında denenmiş, devletin

herhangi bir dini mezhep ya da sınıfa dayanmamasının gereğini vurgulayan bir

kavramdır. Cumhuriyet döneminde gerçekleşmiş olan reformlar, laiklik ilkesini Türk

Anayasal Sistemi’nin ana unsuru haline getirmiştir. Bu ilke günümüze kadar etkisini

sürdürmüştür (Mardin, 2011: 35). Çiğdem (2001) tarafından laiklikleşme, artık dinsel

bir dünya görüşü ile bütünleşemeyecek alternatif hayat yorumlarının ortaya

çıkmasının sonucu olarak dini inançların öznel hale gelmesi olarak tanımlanmıştır

(Çiğdem, 2001: 148).

CHP Programı’nda ise “Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı

tutulması” olarak tanımlanmıştır. Toplumdaki farklı inançların yaşamlarını devam

ettirebilmelerinin ön koşulu olarak öngörülmüştür. Ayrıca laiklik ilkesinin temel

amacı aklın özgürleştirilmesi olarak belirlenmiştir. CHP Programı’nın “CHP için

laiklik” bölümünde, ulusal bütünlük ile iç barışın, çağdaşlık ile bilimselliğin temel

taşı laiklik olarak belirlenmiştir. Dinin siyasallaştırılmasına karşı çıkılmış, din bir

özel alan olgusu olarak konumlandırılmıştır.

Devrimcilik ya da İnkılâpçılık; CHP’nin devrimcilik anlayışı, “Çağdaş

düşüncelere açılarak yenilikleri kavrayıp benimsemek, bunu süreklilik içinde bir

yaşam ve yönetim biçimine dönüştürmektir”. Kendini devrimci olarak tanımlayan

CHP, devrimciliğini; “Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet’i kurarak başlattığı

Page 84: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

75

çağdaş medeniyeti hedefleyen kökten değişim sürecinin devam ettirilmesi” olarak

görür.

1.3.3. CHP ve Genel Seçim Performansları

1946 seçimleri esasında 1947’de yapılması gereken bir seçim iken

muhalefetin güçlendiğini hisseden CHP tarafından muhalefetin daha fazla

güçlenmesine mahal vermemek amacıyla öne alınmıştır (Turan, 2004). 1946

seçiminde “gizli oy, açık sayım” ilkesi uygulanmamıştır. Bu uygulama 1950

seçimlerinde uygulamaya geçirilmiştir. CHP, 1946 seçimlerinde yüzde 85 oy oranı

ile iktidarın tek(rar) sahibi olmuştur. Bu seçimlere CHP ve DP’nin yanı sıra Liberal

Demokrat Parti, Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi, Yalnız Vatan İçin Partisi katılmıştır

(Tuncer, 2003: 362). CHP almış olduğu oy oranı karşılığında 465 sandalyenin

397’sine sahip olmuştur. Kalan 61 sandalye DP tarafından doldurulurken, 7 sandalye

de bağımsız adayların olmuştur (Tuncer, 2003: 362). Böylece DP muhalefet partisi

olarak mecliste yer almıştır.

14 Mayıs 1950’de yapılan seçime dört parti katılmıştır. Bunlar, CHP, DP,

Millet Partisi ve Milli Kalkınma Partisi’dir. DP, geçerli oyların yarısından fazlasını

alarak (yüzde 54) seçimi birinci parti olarak tamamlamıştır. CHP’de yüzde 40 oyla

ikinci parti olmuştur. Bu seçimler ortaya iktidarın değiştiği bir sonucu çıkarmıştır

(Turan, 2004: 27). CHP ana muhalefet partisi olmuştur. Bununla ilgili ana muhalefet

partisi misyonunu da değerli sayacağını ifade etmiştir (Bila, 1987). CHP, bu

seçimlerde batı oylarını alamamıştır. Kazandığı illerin tümü Ankara’nın

doğusundadır (Zürcher, 2002).

2 Mayıs 1954 ve 27 Ekim 1957 seçimleri de 1950 seçimlerine benzer şekilde

DP’nin iktidar partisi olduğu CHP’nin ise ana muhalefet partisi görevini sürdürdüğü

seçimler olmuştur. 1954 seçimlerinde Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerindeki

oyların CHP’de toplanması süreci de devam etmiştir (Turan, 2004). 1954 seçimlerine

Page 85: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

76

dört parti katılırken bunlar; CHP, DP, Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Köylü

Partisi’dir. 1957 seçimleri de dört parti ile yapılmıştır.

DP iktidarı üçüncü dönemini yaşarken DP, elindeki gücün kullanımında

“aşırılıklar” sergilemeye başlamıştır (Turan, 2004: 44). 1952’de CHP’nin mal

varlığına el konulmuştur. 1954 ve 1957 seçimlerinde muhalefetin seçim

kampanyalarına sınır getirilmiştir. 1960’da muhalefetin “yıkıcı” faaliyetlerini

soruşturmak üzere Tahkikat Komisyonu kurulmuştur. Tüm bu gelişmeler yaşanır

iken 27 Mayıs 1960 döneminde askeri yetkililer yönetime el koymuşlardır. DP

yetkilileri yargılanıp cezaları infaz edilirken, CHP’yi askeri müdahalenin bir ayağı

olarak değerlendiren görüşler olmuştur (Turan, 2004: 49).

27 Mayıs 1960 darbesi ile askıda kalan siyasi işleyiş 12 Ocak 1961 yılında

tekrar başlamıştır. 15 Ekim 1961 tarihinde yapılan seçimler ile yitirmiş olduğu

iktidarı tekrar CHP ele almıştır. Ancak DP’nin mirası üzerine kurulmuş olan Adalet

Partisi (AP) (Turan, 2004: 55) ile arasındaki oy farkı çok küçüktür. Buna göre CHP

bu seçimlerde yüzde 36 oy alırken, AP’nin oy oranı yüzde 34’tür.

İsmet İnönü önderliğindeki CHP, 1960’lı yıllarla beraber “ortanın solu”

söylemiyle siyaset yapmaya başlamıştır (Bila, 1987). Ortanın solu söylemi ile

CHP’nin silahlı kuvvetler ve bürokrasi ile olan ilişkisi sekteye uğramıştır (Turan,

2004: 60).

CHP’nin ikinci iktidar dönemi 10 Ekim 1965 seçimleri ile tekrar sona

ermiştir. AP, bu seçimde yüzde 52,9’luk yüksek oy oranı ile iktidar partisi olmuştur.

1965 seçimlerinde seçim sisteminde yapılan değişiklikler ile nispi temsil sistemine

milli bakiyenin getirilmesi ve bir partinin bir ildeki milletvekili adaylarının o ildeki

parti üyelerinin tümünün katılacağı ön seçimle belirlenmesine geçilmiştir (Turan,

2004: 61). Bu seçimin bir diğer özelliği ise CHP’nin şimdiye kadarki en düşük oy

oranına düşmesidir. Bunu 12 Ekim 1969 tarihli seçimler izlemiştir. Bu seçimlerde

CHP’nin oy oranı yüzde 27’ye gerilerken, bir önceki seçimin de iki puan gerisinde

kalmıştır.

Page 86: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

77

12 Mart 1971 yılında Türk Demokrasisine yine bir “es” verilmiştir. Gerekçe

toplumda gelişen siyasi terör olaylarındaki artış ve hükümetçe sürecin başarısız

yönetimidir. Muhtıradan kısa süre sonra Nihat Erim başbakanlığında meclis dışından

teknik insanların da bakan olduğu “partiler üstü” bir hükümet kurulmuştur (Turan,

2004: 84). Sürecin devamında yapılan 1973 seçimleri, yine bir askeri müdahale

sonrası CHP’nin birinci parti olma geleneğini sürdürmüştür. CHP, 14 Ekim 1973

tarihinde yapılan bu seçimlerde yüzde 33’lük oy oranı ile birinci parti olmayı

başarmıştır. Bu seçime 1972 yılında “ortanın solu” söylemiyle genel başkanlığa

getirilen Bülent Ecevit yönetiminde girilmiştir. CHP bu seçime “Ak Günlere” sloganı

ve bildirisiyle girmiştir. Ana temasını yenilik sloganından alan bu bildiriyle CHP

“halk” partisi olma yönünde ilerletmekteydi (Bila, 1987, Turan, 2004). 1973

seçimleri sonrası CHP-MSP koalisyonu kurulmuştur. Kurulan hükümette Ecevit

Başbakan, Necmettin Erbakan ise Başbakan yardımcılığı görevlerini yürütmüşlerdir.

Bu koalisyon 1974 yılının Ocak ayından, aynı yılın Kasım ayına kadar

sürdürülebilmiştir.

12 Eylül 1980 askeri müdahalesine kadar 5 Haziran 1977’de gerçekleştirilen

seçimlerde CHP, oylarında artış sağlayarak birinci parti olmuştur. Bu seçim, çok

partili hayata geçişle beraber CHP’nin en çok oy aldığı iki seçimden biridir. 1977

seçiminden CHP azınlık hükümetini kurmuş ancak güvenoyu alamamıştır (Turan,

2004: 114). Bunun üzerine Demirel tarafından AP-MHP-MSP hükümeti

kurulmuştur. Ancak bu hükümet de altı ay sonra bir gensoru neticesinde

düşürülmüştür. Ecevit ile tekrar CHP, diğer partilerden ayrılan bağımsız

milletvekillerinin desteği ile hükümet kurabilmiştir. Ancak yaşanan anlaşmazlıklar

(bakanlık pazarlıkları) sonucu bu hükümet de 1979’da istifa etmiştir. Askeri

müdahaleye kadar geçecek süreçte yine Demirel AP azınlık hükümeti ile görev

almıştır.

12 Eylül sonrası eski siyasetçiler, siyasi arenadan uzaklaştırılmışlardır. İktidar

partisi ve ana muhalefet partisi konumunda olan partiler kapatılmış bunun yanı sıra

yönetici ve parlamento üyeleri 1992 yılına kadar herhangi bir siyasi faaliyetten men

Page 87: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

78

edilmişlerdir (Turan, 2004: 126) 1992 yılında Deniz Baykal genel başkanlığındaki

dönemde CHP yapılan seçimlerde varlık gösterememiştir. Ancak CHP’nin eski genel

başkanı Bülent Ecevit kurmuş olduğu DSP ile daha başarılı seçim performansı

gerçekleştirmiştir. CHP’nin tekrar sahneye (parlamento) çıkışı ise 3 Kasım 2002 ile

gerçekleşmiştir. Bu seçimde yeni kurulmuş olan AKP yüzde 34 oy alırken CHP,

yüzde 19’luk oy oranı ile ana muhalefet partisi olmuştur. 2007 ve 2011 genel

seçimleri de paralel şekilde ilerlemiştir. Kutuplaşmanın bu iki parti üzerinde

gerçekleştiği bu dönemde CHP 2007 seçimlerinde oy oranını yüzde 21 seviyesine

çıkarmıştır. 2011 yılında ise yüzde 26 seviyelerinde oy oranına ulaşmayı başarmıştır.

Ana muhalefet partisi olarak siyasi faaliyetlerini Kemal Kılıçdaroğlu genel

başkanlığında sürdürmektedir.

Tablo-2: Genel Seçim Sonuçları

Seçim Yılı 1. Parti Oran (%) 2. Parti

Oran (%)

Diğer Partiler

21.07.1946 CHP 85 DP 13 2

14.05.1950 DP 54,8 CHP 40,9 4,2

02.05.1954 DP 57,3 CHP 35,3 7,5

27.10.1957 DP 47,9 CHP 41,1 11

15.10.1961 CHP 36,7 AP 34,8 28,5

10.10.1965 AP 52,9 CHP 28,7 18,4

12.10.1969 AP 47,9 CHP 27,4 26,1

14.10.1973 CHP 33,3 AP 29,8 36,9

05.06.1977 CHP 41,4 AP 36,8 21,7

06.11.1983 ANAP 45,1 HP 30,5 24,4

29.11.1987 ANAP 36,3 SHP 24,7 38,9

20.10.1991 DYP 26,6 ANAP 24 49,4

24.12.1995 RP 21,4 ANAP 19,7 59 18.04.1999 DSP 22,2 MHP 18 59,8

03.11.2002 AKP 34,4 CHP 19,4 46,3

22.07.2007 AKP 46,6 CHP 20,9 32,6

12.06.2011 AKP 49,9 CHP 25,9 24,2

Kaynak:Ağırdır(2010) KONDA

Page 88: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

İKİNCİ BÖLÜM

YÖNTEM, VERİ, BULGULAR

2.1. VERİ VE YÖNTEM

Çalışmanın amacına uygun olarak anket tipi soru kağıdındaki sorular

aşağıdaki gibi düzenlenmiştir. 6

2.1.1. Bağımlı Değişken “Oy”

Çalışmanın bağımlı değişkeni “oy niyeti” Q75a (v264) sorusudur. Soru

kağıdında 2011 seçimleri için yarışan tarafların tümünü içeren cevaplar olsa da bu

çalışmada sadece TBMM’de temsil edilen partiler üzerinde durulmuştur.

2.1.2. İdeolojik Yönelim

Q57 (v193) nolu soruda on seviyede ölçülen ideolojik ölçek kolaylık olması

açısından üç gruba ayrılmıştır. Bu gruplar ölçekte “sol” (1 ile 3), “merkez” (4 ile 7)

ve “sağ” (8 ile 10) olarak belirlenmiştir.

2.1.3. Kişisel Değerler

Birinci bölümde bahsedilen dindarlık ve muhafazakârlık seviyeleri kişisel

değerler olarak seçilmiştir.

Başlangıç olarak, faktör analizi dindarlık seviyesini ortaya koyan sorular

üzerinden değerlendrilmiştir. Sonuçlar Tablo-3’te sunulmuştur. Dindarlık ile ilgili

tüm sorular faktör analizine dâhil edilmiştir. Ortaya çıkan analiz sekiz boyut

oluşturmuştur. Sorular; a) faktör yükü 0,5 seviyesinden az olanlar, b) tekil faktör

6 Soru tarzı ve öğe formatı için Ek’e bakınız

Page 89: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

80

altında tek kalanlar ve c) iki boyut için benzer faktör yükü skorları oluşturanlar

analizden çıkarılmış, sonuç olarak bu iki boyut oluşturulmuştur.

Tablo-3: Kişisel Bir Değer Olarak Dindarlık Üzerine Faktör Analizi Faktör 1 Faktör 2

Çıkarım Metodu: Principal Component Matrix. Rotasyon Metodu: Varimax ve Kaiser Normalizasyonu. Faktör 1 ve 2 için Cronbach'ın Alfa Değerleri sırasıyla 0,798 ve 0,866'dır. Kaiser-Meyer-Olkin Measure of Sampling Adequacy 0,801'e eşittir. Bartlett's Test of Sphericity Sig. < 0,000.

Tablo-3’ün sonuçlarına göre faktör analizi ilgili sorularda iki bileşen

çıkarmıştır. Bu bileşenlerden ilki kamusal alandaki dindarlık (v115, v116, v 117 ve

v118) diğeri ise özel alandaki dindarlıktır (v119, v120, v121, v122, v123 ve v130).

Analiz sonucunda ortaya çıkan bileşenler, Türk siyasî yapısına uyum

sağlamaktadır. Türkiye'de İslam genellikle ana olarak kamusal ve kişisel alanların

farkları bazında tartışılagelmiştir (Toros, 2010: 260). Bu durum Türkiye'nin,

demokrasi mekanizmalarını Müslüman ağırlığında bulunan bir topluluğa ve

yerleşmiş laik düzende bir ülkeye uygulayan ve yöneten nadir ülke örneklerinden

olmasından dolayı sürpriz değildir. (Toros, 2010)

Yani soru politika olunca, kamusal ve özel alanlar ile ilgili çok hassas bir

denge vardır. Bu bağlamda, mevcut politik düzenin devamlılığı için, dindarlığı

kişisel sorun alanlarının içinde tutma eğilimi vardır ve kamusal alana taşırılmaz.

Cemaat Cevabı: Ahlaki Problemler (v115, Q29A) ,139 ,839 Cemaat Cevabı: Aile Hayatı Sorunları (v116, Q29B) ,098 ,878

Cemaat Cevabı: Ruhsal İhtiyaçlar (v117, Q29C) ,149 ,826

Cemaat Cevabı: Sosyal Problemler (v118, Q29D) ,042 ,809

Tanrı'ya inanır mısınız? (v119, Q30A) ,694 ,038

Ölümden sonra yaşama inanır mısınız? (v120, Q30B) ,592 ,113

Cehenneme inanır mısınız? (v121, Q30C) ,920 ,083

Cennete inanır mısınız? (v122, Q30D) ,923 ,088

Günaha inanır mısınız? (v123, Q30E) ,867 ,043

Dinden dolayı güçlü ve rahat oluyor musunuz? (Dinden manevi destek alıyor musunuz?) (v130, Q37)

,540 ,237

Page 90: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

81

Yani, siyaset söz konusu olduğunda bu alanlar içinde hassas bir denge söz

konusudur. Tanımlanan siyasî sistemin devamlılığı için dindarlığın kamusal alana

yayılmadan, özel alan içerisinde bulunması eğilimi vardır. Yukarıda açıklananlar

eşliğinde, soruların yönlendirilmesi yapılarak organize edilmiştir.

Muhafazakârlık bağımsız değişkeni için çalışma, 59 numaralı soruyla

uygulanmıştır (v200).

2.1.4. Politik Değerler

Çalışmada politik değerler olarak “Milliyetçilik” ve “İslamcılık” seçilmiştir.

Bağımlı değişkenler üzerindeki faktör analizinin sonuçları Tablo-4'te sunulmuştur.

Tablo-4:Politik Değerler Olarak Milliyetçilik ve İslamcılık Üzerine Faktör Analizi

Çıkarım Metodu: Temel Faktör Analizi. Dönüşüm Metodu: Varimax ve Kaiser

Normalizasyonu. Bileşen 1 ve 2 için Cronbach'ın Alfa Değerleri 0,826 ve 0,562'dır. Kaiser-Meyer-

Olkin Basitleştirme Yeterlilik Ölçüsü 0,819'e eşittir. Bartlett’s Measure of Sampling Adequacy Sig. <

0,000.

Bu analiz temel alınarak Milliyetçilik (Faktör 1; v256, v278 ve v279) ve

İslamcılık (Bileşen 2; v134, v135) üzerine iki belirleyici oluşturulmuştur.

Faktör 1 Faktör 2

Doğduğun Yerin Önemi [Ülke] (v276, Q80A) ,777 -,019

Politik Kurumlara ve Hukuka Saygı ,665 ,092

Atalara Sahip Olmanın Önemi (Belirli Bir Soy) ,780 ,134

Ülkenin Dilini Konuşmanın Önemi ,834 ,118

Uzun Süredir Ülkede Yaşamanın Önemi ,839 -,002

Ülkenin Vatandaşı Olmanın Gururu ,552 ,331

Dini Liderler ve Hükümet Kararlarına Etkileri -,088 ,724

Politikacılar ve Tanrı ,067 ,756

Page 91: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

82

2.1.5. Medya

Çalışma kapsamında medyanın oy verme üzerindeki etkisini görmek

amacıyla Q81 (v281) nolu soru kullanılmıştır.

2.1.6. Avrupa Birliği

Avrupa Birliği’ne üyelik sonucunda ortaya çıkabilecek sorunlara ilişkin

kaygıları sorgulayan Q73 (v257 v258 v260 ve v261) numaralı soru analize dahil

edilmiştir. Bu sorular üzerinde yapılan faktör analizi sonuçları Tablo-5’te

gösterilmiştir: Analiz sonucunda AB ile ilgili tek bir bileşen ortaya çıkmıştır (v257,

v258, v260 ve v261).

Tablo-5: AB Soruları Üzerine Faktör Analizi Bileşen

1

AB Korkuları: Güç Kaybı (v257, Q73D) ,920

AB Korkuları: İş Kaybı (v258, Q73E) ,901

AB Korkuları: Sosyal Güvenlik Kaybı (v260, Q73A) ,898

AB Korkuları: Milli Kimlik/Kültür Kaybı (v261, Q73B) ,891

Çıkarım Metodu: Principal Component Analys. Rotasyon kullanılmadı, tekil bileşen

çıkarıldı. Cronbach’ın Alfa Değeri Faktör İçin 0,924, Kaiser-Meyer-Olkin Measure of Sampling Adequacy

0,823'e eşittir. Test of Sphericity Sig. < 0,000.

2.1.7. Sosyoekonomik Faktörler

Çalışma, sosyoekonomik statünün karşılığını dört kategori olarak belirleyip

analiz etmiştir. Bunlar: Yaş (v303), Gelir (v353M_cs), Eğitim (v336_cs) ve

Cinsiyettir (v302). Gelir ve eğitim üzerine sorular tekrar düzenlenmiş ve 15 aşamalı

gelir değişkeni düşük, orta ve yüksek olarak üç kategoriye dönüştürülmüştür. Benzer

Page 92: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

83

şekilde 12 aşamalı eğitim değişkeni “hiç”, “ilköğretim”, “ortaöğretim” ve

“üniversite” olmak üzere 4 kategoriye ayrılmıştır.

Gerekli olan yerlerde, sorular aynı yönde düzenlenerek, bağımlı değişken ile

uyumlu hale getirilmiştir. Dolayısıyla bağımsız değişkendeki artış belirli bir parti için

oy tercihi, yani oy verme eğiliminin de artması anlamına gelir. Bütün gösterge

değişkenlerinin standardizasyonu süreci sonrası ortalamalar çıkarılmış, standart

sapmaya göre ayrılmış, toplanmış ve ortalaması belirlenmiştir. Yorumlamanın

elverişliliği, uygunluğu ve güvenirliliği için, bunlar ayrıca sıfır ve bir aralığına

yerleştirilmiştir.

2.1.8. Multinominal Lojistik Regresyon Modeli

Yapılacak analizlerde verilerin dayandığı ölçme düzeyinin bilinmesi

yararlanılacak analiz tekniğinin belirlenmesi açısından oldukça önemlidir. Bu

bağlamda kategorik değişken adı verilen sınıflayıcı veya sıralayıcı ölçme düzeyinde

elde edilmiş değişkenler söz konusu olduğunda kullanılabilecek analiz tekniklerinden

biri de lojistik regresyon analizidir (Bayram, 1999: 61).

Multinominal lojistik regresyon, ikiden fazla değişkeni olan ve test edilmek

istenen bir değişkenin, hangi değişkenlere göre etkilendiğini ortaya koyan istatistik

analiz yöntemidir. Multinominal lojistik regresyon yöntemi, bilinen parametrik

regresyon yöntemleri ile aynı temel mantığa sahip olup, temelde bir değişkene etki

eden faktörlerin belirlenmesini amaçlar. Buna göre bir veya birden fazla bağımsız

değişken ile belirlenmiş bağımlı değişken arasındaki ilişkiyi modeller.

Analizde farklı siyasi partiler karşılaştırıldığı için, modelde ikiden çok seviye

içeren bağımlı değişkene izin veren bir metoda ihtiyaç duyulur. Bunun için bu

çalışma, multinominal regresyon modelini tahmin için kullanacaktır. Denklem

aşağıdaki gibidir:

Page 93: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

84

Vi = α + Geli + cEgii + dYasi + eCinsi+ fIdei + gMili + hIsli + jDini + kMuhi + lMedi + mABi

+ ui

Açıklama: V oy niyeti, Gel gelir, Egi eğitim, Yas yaş, Cins cinsiyet, Ide

ideoloji, Mil Milliyetçilik ve Isl İslamcılığa yönelik politik değerler, Din ve Muh

dindarlık ve muhafazarkarlığı gösteren kişisel değerler, Med medya, AB Avrupa

Birliği olarak kısaltılmıştır.

Analizinin sonucunu ortaya koymadan önce verilerin tanımlayıcı özelliklerini

açıklamak faydalı olacaktır.

Tablo 6: Açıklanmış Oy Tercihinin Yüzde Dağılımı, 2007

N % Kümülâtif % AKP 508 53,3 53,3 CHP 230 24,1 77,4 MHP 157 16,5 94,0 BDP 57 6,0 100,0 Toplam 952 100

Tablo-6, ağırlıklandırılmış frekansları ve TBMM’de sunulan partilerin

yüzdelerini göstermektedir. Ağırlıklandırma, 2007 genel seçim sonuçlarına göre

gerçekleştirilmiştir. Bu figürlerin 2011 seçim sonuçlarına olan yakınlığı

yorumlamanın açıklayıcılık gücünün bir göstergesidir.

Page 94: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

85

Tablo-7: TBMM’ de Yer Alan Siyasi Partilerin Cinsiyet, Gelir, Eğitim ve Yaş Bazında Yüzde Dağılımları, 2009

AKP CHP MHP BDP % N Gelir Düşük 66,8% 10,6% 3,7% 18,9% 100,0% 322

Orta 63,3% 23,7% 10,3% 2,7% 100,0% 439 Yüksek 54,2% 31,9% 11,0% 2,9% 100,0% 273

Eğitim Yok 79,7% 7,0% ,7% 12,6% 100,0% 143 İlkokul 66,9% 19,2% 6,7% 7,2% 100,0% 655 Ortaöğretim 46,7% 32,1% 15,6% 5,7% 100,0% 212 Üni. Ve Üstü 35,1% 45,7% 13,8% 5,3% 100,0% 94

Yaş 18-22 47,6% 22,6% 16,7% 13,1% 100,0% 84 23-34 61,3% 22,4% 5,8% 10,4% 100,0% 326 35-49 60,2% 21,6% 11,1% 7,1% 100,0% 352 50+ 68,8% 23,2% 4,8% 3,2% 100,0% 314

Cinsiyet Erkek 56,9% 23,9% 9,7% 9,5% 100,0% 503 Kadın 66,3% 21,1% 7,0% 5,6% 100,0% 603

Tablo-7'ye göre, AKP ve BDP seçmeni düşük gelir düzeyi ve düşük eğitim

seviyesi bulunan bir görüntü çizmektedir. CHP ve MHP için ise bu durum tersinedir.

AKP ve BDP seçmenlerinden farklı olarak CHP ve MHP seçmeninin yüksek gelir ve

eğitim düzeyi şeklinde profili bulunduğu görülmektedir. Yaş, BDP ve MHP seçmeni

için önemli olarak gözükmektedir. Her iki parti de genç seçmenlerden, yaşlı

seçmenlerle karşılaştırıldığında, daha yüksek oy almaktadır. AKP ve CHP seçmenleri

ise yaş grupları arasında yaklaşık olarak eşit bir dağılım sergilemektedir.

Page 95: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

86

Tablo 8: Siyasi Partiler Bazında Bağımsız Değişkenlerin Kontrol Değişkenlerine Göre Ortalamaları

AKP CHP MHP DTP Min Maks Kişisel Değerler

Dindarlık Kamusal Yaşam 7,03 6,26 6,73 7,10 4 8 Özel Yaşam 11,94 11,63 11,68 11,83 6 12 Muhafazakârlık 2,02 2,06 2,21 1,51 1 3

Politik Değerler İslamcılık 6,21 5,70 6,38 5,90 2 10 Milliyetçilik 20,99 20,87 21,36 15,78 4 24

Medya (Haber Takibi) 3,39 3,77 3,52 3,81 1 5 İdeoloji (Sol-Sağ) 1,42 ,59 1,57 ,54 0 2 Gündem Konuları (AB) 14,31 13,20 13,79 17,08 4 40

Tablo 8’e göre daha yüksek ortalama değerleri, daha yüksek dindarlık,

muhafazakârlık, İslamcılık, milliyetçilik seviyelerini, daha sık haber takibi, sağ yanlı

ideolojik yönelim ve AB desteğini göstermektedir.

Bu bilgi ışığında dindarlık için iki boyut bulunduğu görülebilmektedir: AKP

ve DTP aralığın sonunun daha yüksek seviyelerinde yer buldukça, CHP ve MHP

hem özel hem de kamusal yaşamla ilgili değerlerin, alt kısımlarına yerleşmektedir.

DTP muhafazakârlık ve milliyetçilik değişkenlerinde diğer partilerden

farklılaşmaktadır. Bu ayrıca DTP için sorun alanları değişkenlerinde de geçerlidir.

Medya değişkeninde ise partiler arasında ufak farklılıkların bulunduğu

görülmektedir. İdeolojik olarak AKP ve MHP aralığın sağ tarafında yer almakta,

DTP ve CHP ise sol tarafta yer bulmaktadır.

Page 96: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

87

2.2. BULGULAR

2.2.1.Çoklu Regresyon Bulguları

Tablo 9: Çoklu Regresyon Tahmin Sonuçları: Durum Süreçlendirme Özeti

N Marjinal Yüzde Partiler AKP 363 60,2

CHP 153 25,4 MHP 55 9,1 DTP 32 5,3

100,0 Değer 603 25 Kayıp 1781 75 Toplam 2384 100

Model Uyumlulaştırma Bilgisi

Model -2 LogLikelihood Chi-Square Df Sig.

InterceptOnly 1,239E3 Final 825,203 414,245 36 ,000

Tablo-9’a göre model, verilerle uyumludur. görüldüğü gibi mevcut

gözlemlerin sadece dörtte biri analiz için kullanılmıştır. Çünkü, her gözlem için

bağımsız değişkenlerin biri bile cevapsız kalsa o gözlem geçersiz sayılmaktadır.

Sonuç olarak, analiz için 603 gözlem kullanılmıştır. Multinominal oy verme

fonksiyonları Tablo-10’da sunulmuştur.

Page 97: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

88

Tablo-10: Karşılaştırmalar

[p<0,05, p<0,1]

Referans Kategorisi CHP, Karşılaştırma Kategorisi AKP, MHP ve BDP

Karşılaştırmalarla, oy verme davranışında etkili olduğunu kabul ettiğimiz

anlamlı değişkenler çerçevesinde CHP’nin mecliste yer alan diğer üç parti AKP,

MHP ve BDP ile karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma sonuçlarına göre de bağımlı

değişkenlerin verdiği sonuçlar değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla Tablo-10

kullanılmıştır.

CHP

AKP MHP BDP

Exp(B) Sig. Exp(B) Sig. Exp(B) Sig.

Dindarlık-Kamu 1,457 0,257 0,987 0,979 6,491 0,025

Dindarlık-Özel 119,069 0,012 102,196 0,208 3,725 0,477

Muhafazakârlık 0,742 0,093 0,999 0,998 0,362 0,018

İslamcılık 1,514 0,593 3,508 0,248 8,932 0,204

Milliyetçilik 0,403 0,248 0,711 0,772 0,000 0,000

Medya 1,034 0,726 1,013 0,930 1,436 0,110

İdeoloji 15,375 0,000 28,505 0,000 0,687 0,507

AB 1,914 0,205 1,248 0,760 1,178 0,872

Yaş 0,989 0,200 0,973 0,050 0,966 0,158

Cinsiyet (Kadın) 0,707 0,194 0,354 0,009 1,177 0,791

Gelir 0,818 0,282 1,172 0,574 0,586 0,200

Eğitim 0,555 0,003 0,870 0,624 0,419 0,066

Page 98: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

89

Sonuçların yorumlanmasına geçmeden önce, çoklu regresyon çıktıları

hakkında bazı basit açıklamalar yapmak gerekmektedir.

Tablo-8, dört parti arasındaki karşılaştırmalar ve tüm mümkün

karşılaştırmaları kapsamak için -Exp. (B)- oranları kullanılmıştır. Teknik olarak bu

oranların yorumlanması, referans kategorisine ters şekilde, bir kategorinin bağımlı

değişkeninin, bağımlı değişkenin üzerinden bir değer aldığı olasılık oranına dayanır

(Çarkoglu& Kalaycıoğlu, 2007: 181).

Daha da basite indirgenirse, Exp(B)’nin 1’den büyük olan bir değeri,

karşılaştırma kategorisinin gerçekleşme olasılığını referans kategorisinden daha da

büyük bir olasılığa taşır. Yani, eğer bir bağımsız değişken 1’den büyük bir Exp(B)

değerine sahipse, cevap (karşılık-sonuç), referans kategorisinden çok karşılaştırma

kategorisine aittir.

2.2.2. CHP-AKP Karşılaştırması

Bu karşılaştırma esas alındığında dört değişkenin anlamlı olduğu

görülmektedir. Bunlar, dindarlık-özel alan, muhafazakârlık, ideoloji ve eğitim

değişkenleridir.

Karşılaştırmaya özel alanda dindarlık değişkeninden başlarsak, Exp. (B),

1’den büyük olarak 119,069’dır. Yani özel hayatlarında daha dindar olanların CHP

yerine AKP’ye oy verme eğilimlerinin bulunduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunu

sayısal olarak değerlendirirsek, bütün diğer değişkenleri sabit tutarak özel yaşamda

dindarlık kategorisine eklenen her birimlik artış, AKP yerine CHP’ye oy verme

şansını 119 kat azaltmaktadır.

Muhafazakârlık değişkeni değerlendirildiğinde Exp.(B) değerinin CHP-AKP

değerlendirmesinde 1’den küçük olduğu görülür. Yani seçmenin referans kategorisi

Page 99: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

90

olan CHP ile karşılaştırma kategorisi olan AKP kıyası bu noktada muhafazakârlık

değişkenindeki her birimlik artışın CHP tercihini %36 oranında artırdığını gösterir.

(1-0.742=0.36) Yani muhafazakâr olan seçmenler (çevrelerini değiştirmek istemeyen

cevap vericiler) AKP yerine CHP’yi seçmektedirler.

Bu iki siyasi parti arasındaki üçüncü anlamlı değişken ideolojidir. İdeolojiye

eklenen her birim ilgili aralık içinde sağdan sola doğru etki yapar. Buna göre

ideolojik olarak sola doğru yönelen her birimlik artış CHP’ye göre AKP’ye oy verme

şansını 15 kat azaltmaktadır. Kendini daha solda tanımlayan seçmenin CHP’yi tercih

etme ihtimali oldukça yüksektir.

Son anlamlı değişken eğitim değişkenidir. Eğitim değişkenindeki ilerleme

eğitim seviyesinin yüksekliğinden düşüklüğüne doğrudur. Eğitimin yüksekliği

yüksek öğretim yapmakla, düşüklüğü ise ilköğretim seviyesinde alınan öğretimi

ifade eder. Buna göre eğitim seviyesindeki her birimlik artış CHP’ye oy verme

ihtimalini AKP’ye göre %65 oranında artırmaktadır. Eğitim seviyesindeki artış CHP

oylarını olumlu yönde etkilemektedir.

2.2.3. CHP - MHP Karşılaştırması

Bu karşılaştırma çerçevesinde üç adet anlamlı değişken tanımlanmıştır.

Bunlar; ideoloji, yaş ve cinsiyettir.

Bu partilerin simgeleri ele alındığında zıt kutuplarda oldukları

gözükmektedir. CHP ile AKP arasında yapılan kıyasta ortaya çıkan ideolojik

farklılıktan daha yüksek bir seviyede farklılık bulunur. Öyle ki ideolojik aralıkta sağa

doğru yapılan her birimlik artış, MHP’nin oy şansını 28 kat artırmaktadır. CHP sol,

MHP sağ ideolojik konum içinde daha fazla tercih edilmektedir.

Page 100: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

91

Cinsiyet değişkeni bu iki partinin arasındaki önemli ayrımlardan birisidir. Bu

değişkenin sonuçları MHP tercihinde erkek seçmenlerin ağırlıkta olduğudur. Ya da

tersi bir ifadeyle kadın seçmenler MHP yerine CHP’yi daha çok tercih etmektedir.

Exp.(B) değerinin CHP-MHP cinsiyet değerlendirmesinde 1’den küçük olduğu

görülür. Bunun sayısal yansıması ise kadın sayısındaki her bir birimlik artışın CHP

yerine MHP tercihini %65 oranında düşürmesidir ( 1- 0,35= 0,65).

Yaş değişkeni CHP-MHP kıyaslamasında anlamlı son değişkendir. Exp.(B)

değerinin CHP-MHP değerlendirmesinde 1’den küçük olduğu görülür. Buna göre,

yapılan her bir yaşlık artış MHP’ye oy verme şansını CHP’ye göre %3 oranında

azaltmaktadır. Yani seçmenin yaşı 35’ten 30’a indiğinde MHP yerine CHP seçmeni

olması ihtimali %15 daha olasıdır.

2.2.4. CHP-BDP Karşılaştırması

Bu karşılaştırmada dört değişken anlamlı olarak tanımlanmıştır. Bunlar,

dindarlık kamusal alan, muhafazakârlık, milliyetçilik ve eğitimdir.

Kamusal alanda dindarlık için Exp.(B), 1’den büyük olarak 6,491’dir. Yani

kamusal alanda dindarlık değişkeni için, diğer tüm değişkenler sabit tutulduğunda

ilgili aralığa yapılan her birimlik ilave CHP yerine BDP’ye oy verme ihtimalini 6,5

kat artırmaktadır. Kamusal alanda din referanslı yaklaşım BDP seçmeninde CHP

seçmenine nazaran çok daha fazla belirleyici olarak görülmektedir.

İkinci olarak muhafazakârlık değişkeni incelendiğinde, muhafazakârlık

endeksinde yapılan her birimlik artışın CHP’ye göre BDP’nin oy şansını %64

oranında düşürmektedir (1- 0,36= 0,64). Bu görüntü değişim karşısında BDP’nin

CHP’ye göre daha istekli olduğunu göstermektedir.

Page 101: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

92

Üçüncü anlamlı değişken milliyetçiliktir. Bu değişken AKP, MHP ve CHP

için belirli bir paralellik arz etmektedir (Tablo-6’dan) Öte yandan BDP için ise

negatif yönlü başka bir yol izlemektedir. CHP ile BDP arasında da neredeyse

“mükemmel” bir negatif ilişki bulunmaktadır.

Son anlamlı değişken, eğitim değişkenidir. CHP-AKP kıyaslamasına benzer

bir ilişki bulunur. Yani eğitim seviyesindeki artış CHP lehine oy tercihini olumlu

yönde etkilemektedir ya da düşüş BDP aleyhinde olumsuz etki yapar. Bu durumu

sayısal olarak incelediğimizde göze çarpan oran eğitim aralığında yaptığımız bir

birimlik artışın CHP’ye göre BDP’nin oy şansını %58 oranında düşürmesidir

(1- 0,42= 0,58).

Bu bulgular bazı önemli noktaların altını çizmektedir. Başta gelen ilk nokta,

seçilen değişkenlerin Türkiye’de oy verme davranışı kapsamındaki ilgilerinin

kanıtlanmasıdır. Buna göre belirlediğimiz değişkenler hali hazırda oy verme

davranışında güçlü etkenlerdir.

Page 102: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TARTIŞMA

Milliyetçilik ve ideoloji değişkenleri partiler arasında farklılaşmaya etki eden

önemli iki değişkendir. Milliyetçilik değişkeni için yukarıda da kısaca bahsettiğimiz

üzere BDP seçmenleri diğer üç parti seçmenlerinden ayrılmaktadır (Tablo-6). Bu

noktada ayrıca CHP, MHP ve AKP için belli oranlarda milliyetçi kabulün varlığı

göze çarpar. Milliyetçilik bu partiler için belirli dozlarda mevcuttur.

Bununla beraber milliyetçiliğin Türk Siyasal Hayatı’nda önemli bir faktör

olduğu söylenebilir. Türkiye’de milliyetçiliğin önemli bir faktör olması bu terimin

insanlar tarafından doğal bir erdem gibi algılanmasıyla (Copeaux, 2009: 45) ilişkisi

olabilir. Yani milliyetçi olmak zaten herkesçe kabul edilmiştir. Üzerinde tartışma çok

fazla söz konusu değildir. Milli Birliği kuran ve devamını sağlayan milliyetçilik, söz

konusu devamlılığı sürdürebilmek adına siyasal alan içinde sürekli yer

bulabilmektedir. CHP, birinci bölümde bahsedildiği üzere milliyetçiliği kurucu

partinin bir ilkesi olarak benimsemiştir. Bu milliyetçilik anlayışı Atatürk

Milliyetçiliği olarak kavramsallaştırılan ve din, dil ve ırk temelinde bir ayrımı

içermeyen, ulusal düzeyde alt kimliklerin aşılması ile kendisini gösterir. Her ne kadar

bu şekilde tanımlanmış olsa da Atatürk’ün kendi söylemlerinde farklı milliyetçilik

tutumları mevcut olmuştur. Bunun içinde ırka vurgu yapan söylemler de bulunur,

etnik ayrımdan uzak söylemler de (Koçak, 2009: 38-39).

CHP, milliyetçiliği, esas olarak kurulan devletin temel prensibi olarak

belirlemiştir. Bu hem bir tercihin hem de bir zorunluluğunun gereği olmuştur.

Kuruluş döneminin şartlarında Osmanlıcılık, İslamcılık gibi alternatif fikir akımları

uygulanabilirliklerini yitirmiş durumda olduklarından, kurulacak yeni devlet de bu

şartlarda ulus temelli olabilmiştir. Bu ulus, Türk Ulusu’dur.

Page 103: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

94

Milliyetçilik gibi seçmenlerin sağ-sol ayrımındaki pozisyonları da oy

tercihlerinde önemli bir kıstas olarak ortaya çıkmaktadır. Sağ-sol ayrımının ortadan

kalktığını savunan görüşler olmakla beraber bu ayrımın sürdüğünü savunan

görüşlerden de birinci bölümde bahsedilmiştir. Türkiye’de sağ-sol ayrımı batı

demokrasilerindeki gibi partilerin sosyoekonomik politikadaki konumlarıyla ilişkili

değildir. Türkiye siyasi hayatında sağ-sol kavramları daha çok kültürel ve dini

sorunlar üzerinden ayrışma gösterir (Özbudun&Hale, 2010: 80).

Tablo-8’deki bulgular da sağ-sol ayrımının varlığını işaret etmektedir.

Bulgular AKP ve MHP seçmenlerinin sağ, BDP ve CHP seçmenlerinin ise siyasi

sistemin sol tayfında yer aldıklarını gösterir. CHP, tüzüğünde, “emek mücadelesi” ,

“evrensel dayanışma”, “sosyal demokrasi”, “eşitlik” kavramlarını siyasi değerleri ve

ilkeleri içinde değerlendirmiştir. Yine bahsi geçen bölümün içinde bu ilkelerin

kabullerine referansla kendisini “çağdaş demokratik sol bir siyasal parti” olarak

tanımlamıştır (CHP Tüzük 2012). Bu referans noktaları sol düşüncenin içinde yer

alan bazı parçalardır. CHP soldaki pozisyonunu bu kavramlara dayandırmaktadır.

Sosyalist Enternasyonel’in bir üyesi olarak CHP’nin uluslararası alanda da kendisini

sol parti olarak konumlandırmış olduğu düşünülebilir.

“Oy”un hangi partiye verileceği konusunda sosyoekonomik faktörlerin de

etkisi olmaktadır. Tarafımızca belirlenmiş olan bu faktörler yaş, cinsiyet, eğitim ve

gelirdir.

Eğitimdeki artışın modelimize paralel şekilde CHP’ye oy verme olasılığını

artırdığını belirten görüşler mevcuttur (Sitembölükbaşı, 2001). Sitembölükbaşı, 1969

seçimleri üzerine yaptığı değerlendirmede, CHP seçmenin eğitim düzeyinin

AP’lilerden daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun nedeni olarak ise,

CHP’nin tek parti dönemindeki propagandasını, eğitim kanallarıyla topluma

ulaştırma çabasına dayandırmıştır. Dolayısıyla eğitim seviyesi yüksek kesimlerde

CHP daha etkili olmuştur. Öte yandan CHP’nin politikalarını anlayamamış kesim ise

Adalet Partisi seçmenliği yönünde oy kullanmıştır (Sitembölükbaşı, 2001: 39). Bu

Page 104: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

95

ayrımın temelinde de merkez-çevre arasındaki ayrım bulunur. Günümüz

Türkiye’sinde ise merkezi temsil eden CHP ve seçmeni eğitimli bir kesimi temsil

etmektedir. Çevre unsurlarını simgeleyen AKP ise daha düşük eğitim seviyesindeki

kitlelerin temsilcisi konumunda gözükmektedir.

Yaştaki değişim de oy verme davranışında farklı kararlara neden

olabilmektedir. Bunun temelinde farklı yaşların insan hayatında farklı rolleri taşıması

yer alabilir. Örneğin 18 yaşında bir insanın hayattaki rolü ve beklentileri ile 55

yaşındaki bir insanın beklentilerinin farklı olması normal karşılanabilir. Biri

hayattaki konumu hakkında bir kararı belirleme noktasında yer alırken diğeri büyük

olasılıkla iş yaşamı sonrası yaşamını kurgulamaktadır. Bu pozisyonların siyasi karar

alım aşamasında da belirleyici olması doğal karşılanabilir.

Cinsiyet, özellikle CHP–MHP karşılaştırmasındaki belirleyici değişkendir.

Kadınlara tanınan seçme ve seçilme hakkı kurucu CHP döneminin bir dönüşümüdür.

Erkek egemen bir toplum yapısı içinde bu tip bir dönüşümün gerçekleştirilmiş olması

kadınların CHP’ye yönelmelerine etkisi olabilir.

Gelir, oy verme kararında doğrudan etkili bir değişken değildir. En azından

bu çalışma için belirleyiciliği saptanamamıştır. İdeolojik ayrımlar dahi

sosyoekonomik faktörlerden doğrudan etkilenmez. Buna bağlı olarak farklı gelir

gruplarının, toplumdaki diğer ayrışma eksenleri doğrultusunda benzer tercihler içinde

olduğu görülmüştür.

Siyasi partileri kimliklendirmede muhafazakârlığın bir diğer kritik faktör

olduğu görülmektedir. Hatırlanacağı üzere, bu çalışma muhafazakârlığı topluluk

içerisinde değişime karşı direnme olarak tanımlamıştı. Bu noktadan hareketle AKP

ve BDP seçmenleri CHP ve MHP seçmenlerinden farklılaşmaktadır. İlk iki parti

seçmeni için değişim talebinde bulunurken, diğer iki parti değişim karşısında daha

dirençli gözükmektedir. Bunun nedeni kurucu parti olan CHP’nin ve kuruluş

ilkelerinde yer alan milliyetçiliği siyasetinin merkezine koyan MHP‘nin mevcut

Page 105: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

96

sistemle sağlamış oldukları uyumda aranabilir. AKP bir çevre unsuru olarak hali

hazırdaki yapının dışında kalmıştır. BDP ise Kürt Milliyetçiliği söylemi sebebiyle

benzer şekilde sistemin dışında kalmıştır veya kalmayı tercih etmiştir. Dolayısıyla

değişim talebi bu iki cenahtan gelmektedir. CHP kurduğu düzenin değişmesi

konusunda tüm partilere göre daha muhafazakâr bir noktada durur.

CHP ve MHP arasında muhafazakâr olma açısından istatistiksel olarak kesin

bir farklılık bulunmamaktadır. BDP seçmeni ile karşılaştırıldığında ise AKP

seçmeninin daha güçlü değişim talebi mevcuttur. Bu bulgu AKP’nin Kürt Sorunu

üzerindeki ısrarlı manevrasının da açıklayıcısı olabilir. Oy tabanının paralelliği

düşünüldüğünde, Türk Siyaseti içindeki bu kronik problemin çözümünde iktidar

partisi olmasından ötürü AKP için yararlı sonuçlar doğuracağı düşünülebilir.

Dindarlık seviyesi özel alanda değerlendirildiğinde CHP ve AKP için bir

farklılaşma unsuru olmaktadır. Özel alandaki dindarlığın artışı AKP’ye yarar

sağlamaktadır. Bu durumun temelinde de laik-dindar merkezli ayrışmanın bulunduğu

düşünülebilir. CHP kurulduğu günden bu yana dini, yönetim mekanizmaları dışında

tutmaya özen göstermiştir. Bu durum dinin özel alana çekilmesiyle sonuçlanmıştır.

BDP ve AKP seçmenlerinde karşılaşılan iki ortak noktaya ek olarak (eğitim

seviyesindeki düşüş ve muhafazakârlıktaki düşüş) dindarlık değişkenindeki etkinin

de benzer olduğu görülmektedir.

CHP–BDP tercihinde belirleyici olarak kamusal alandaki dindarlık değişkeni

göze çarpar. Buna göre karar alma sürecinde, kamusal alanda dini referansa dayalılık

BDP seçmeninde daha belirleyicidir. Bunun sebebinin, CHP’nin seküler felsefesi ve

BDP’nin sivil örgütlenmesi içinde din ve dini kanaat önderlerinin gücünü

kullanabileceği ve/veya varlığıyla ilişkili olabileceği düşünülebilir.

Medya takipçiliği, araştırmamız dâhilinde, oy verme davranışında doğrudan

etkili olmamaktadır. Oy tercihini anlamamızda istatistiksel olarak bu değişken

anlamlı bir sonuç vermemiştir. Yani belirleyici bir unsur değildir. AB değişkeni de

Page 106: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

97

çalışma içinde ayırt edici bir istatistikî sonuç vermemektedir. Konunun gündemde

olması bu değişkenin belirleyiciliğini etkilemektedir. Kamuoyundaki genel ayrışma

çizgisi birinci bölümde bahsedildiği üzere AB’ye duyulan güven sorunu üzerine

oturmuştur. Çalışmanın yapıldığı dönemde Türk seçmenince AB belirgin bir sorun

alanı olarak görülmemiştir.

Page 107: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

98

SONUÇ

Bu çalışma, sosyo-ekonomik faktörler olarak, “Gelir”, “Cinsiyet”, “Eğitim”

ve “Yaş” değişkenlerini belirlemiştir. Siyasal değerler ise “Milliyetçilik” ve

“İslamcılık” olarak belirlenmiştir. Birer kişisel değer olarak “Muhafazakârlık” ve

“Dindarlık” çalışmada yer alırken; “Medya Takipçiliği” ve güncel sorun alanı olarak

“Avrupa Birliği” ilişkileri bağımsız değişkenleri oluşturmuştur. Çalışma, bu

değişkenlerin CHP seçmeninin oy verme davranışındaki etkilerinin tespiti amacıyla

yapılmıştır. Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki, çalışma için seçilen değişkenlerin

Türkiye’deki oy verme davranışındaki yüksek ya da düşük seviyedeki etkilerinin

varlığı tespit edilmiştir.

CHP seçmeni için milliyetçilik bir siyasal değer olarak yüksek seviyede bir

belirleyicidir. Bu durumun milliyetçiliğin CHP seçmenince Atatürk Milliyetçiliği

olarak algılanmasıyla ilgili olduğu düşünülebilir. Irk temelli olmayan, kültür ve amaç

birliğini esas alan bu milliyetçilik, CHP’nin parti programı ve tüzüğünde de

kendisine yer bulan ilkelerdendir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan CHP,

dönemdeki başat ilkelerinden olan milliyetçilik ilkesini korumayı sürdürmektedir.

Türkiye'deki milliyetçiliğe bakıldığında Türk Milliyetçilikleri’nin her türünde

Atatürk'ün milliyetçilik tanımlamasından meşruiyet zemini arandığı görülür. Bu

bağlamda Cumhuriyet’in kurucu unsuru olan Türk Milliyetçiliği her siyasal ölçekte

kendisine yeni anlamlar bulmayı başarmış, yaşamını farklı boyutlarda sürdürmüştür.

Muhafazakârlık ise çalışmanın birinci bölümünde ve EVS-2008 soru

kâğıdında değişime karşıtlık veya değişime karşı oluş olarak tanımlanmıştır. Bu

tanımlama ile CHP seçmeninin muhafazakâr bir yapı sergilediği gözlemlenmiştir.

CHP, bu devletin kurucu unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk, CHP’nin ilk ve “daimi”

genel başkanı olarak yeni devleti (Türkiye Cumhuriyeti) simgelemektedir. Bir

değişim ve dönüşümü de simgeleyen cumhuriyetin kurucu unsurları, oluşabilecek

yeni değişimler karşısında direnç göstermektedir. Yani kendi kurduğu devleti ve

Page 108: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

99

değerleri, değişim karşısında korumayı amaç edinmiştir. CHP kurduğu düzenin

değişmesi konusunda tüm partilere göre daha muhafazakâr bir noktada durmaktadır.

CHP’nin seçim bildirgeleri içinde de yer bulan bu muhafazakârlık, Cumhuriyet

kazanımlarının savunulması şeklinde tezahür etmektedir.

İdeolojik yelpaze içinde CHP, tayfın sol tarafında yer bulmaktadır. CHP’nin

seçmeni kendisini sol siyasi görüş içinde konumlandırırken parti de kendisini sol

parti olarak tanımlamaktadır. Bu konumlandırma sınıfsal bir ayrışmadan çok Türkiye

özelinde dini ve kültürel bir içerik taşır. Sağ-sol ayrımı laiklik ilkesi etrafında

şekillenmektedir. Bu bağlamda, Türkiye siyasetinde sol ile sağı ayıran en önemli

nokta, laiklik kavramına olan uzaklık veya yakınlıkla ilgili gibi gözükmektedir.

Sosyo-ekonomik faktörlerden özellikle cinsiyet, oy verme davranışı

bağlamında, önemli bir ayrım noktasıdır. Bu çerçevede kadın seçmenlerin CHP

tercihi dikkat çekicidir. Bu durumun temelinde kadınlara, cumhuriyetin kuruluşu

sonrasında bir birey olarak haklar tanınmasının etkisinin olduğu düşünülebilir.

CHP’nin benimsediği en önemli ilkelerden biri, dini bilginin devlet

yönetiminde bilgi kaynağı olmamasıdır. Dolayısıyla CHP seçmeninde dini referansa

dayalı idare seçenekleri reddedilmektedir. Zaten bu, cumhuriyetin kuruluş

felsefesiyle çatışmaktadır. CHP seçmeni de bu noktada dini referansların varlığının

bulunduğu noktada oyunu seyreltmektedir.

Avrupa Birliği ise çalışmanın yapıldığı dönem itibariyle bir tercih sebebi

olarak görülmemiştir. Avrupa Birliği gibi güncel sorun alanı olarak belirlenen

unsurların ön plana çıkması dönemdeki popülerliğiyle ilgilidir. AB konusunda bir

tartışma içine sürüklenilmiş veya dönemin iktidarınca konu hakkında girişimlerde

bulunmuşsa konu gündeme gelebilmekte ve oy vermede bir tercih sebebi

olabilmektedir. Toplumda milliyetçi, mukaddesatçı değerlerin AB karşıtlığı; eğitim

seviyesindeki artışın ve Kürt Hareketi desteğinin ise AB yandaşlığını desteklediği

görülmektedir.

Page 109: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

100

Medya takibi de oy verme davranışına doğrudan etkide bulunmamaktadır. Bu

durum medya (gazeteler) üzerinden yapılan reklam ve tanıtım faaliyetlerinin

etkisinin zayıflığını ortaya çıkarır. Bu çalışmalara ayrılacak bütçelerin diğer tanıtım

kanallarına yönlendirilmesi daha etkili olabileceği düşünülebilir. CHP lideri

Kılıçdaroğlu, 2011 seçimleri için anket yaptırmak yerine gazete ve televizyon

reklamlarını kullanmayı tercih ettiğini açıklamıştır.7 Medya takipçiliğinin etkisindeki

zayıflık düşünüldüğünde bu tercihin isabetli olmadığı kanısına varılabilir.

Bu çalışma da diğer benzer çalışmalar gibi belli noktalarda kısıtlı

kalabilmektedir. Seçilen değişkenlerin kısıtlılığı araştırma sorusuna verilen cevabın

bu çerçeve içinde kalmasına neden olmuştur. Ancak bu çalışmanın yapılacak başka

çalışmalara bir fikir verebileceği düşünülebilir. Örneğin Kürt veya Güneydoğu

Sorunu olarak adlandırılan toplumsal bölünmenin bir yönü olan güncel sorun alanı

çalışma içine dâhil edilememiştir. Yapılacak yeni çalışmaların bu unsuru da göz

önüne alması anlamlı olacaktır.

7http://www.haber365.com/Haber/Kemal_Kilicdaroglu_Paramiz_Yok/ ve http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1131184 (24-12-2012)

Page 110: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

101

KAYNAKÇA

Kitaplar

Ağırdır, B. (2010) “Değişmek ya da Değişmemek” ( Konda bulgu ve seçim verileri ile CHP): Konda Araştırma ve Danışmanlık Yayınları

Ağtaş, Ö.(2007) “Ortanın Solu: İsmet İnönü’den Bülent Ecevit’e” Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce cilt 8 İletişim Yayınları

Ahmad, F. (2009) Modern Türkiye’nin Oluşumu: Kaynak Yayınları

Akçam, T. (2009) “Türk Ulusal Kimliği Üzerine Bazı Tezler”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Akdoğan, Y. (2011) “Adalet ve Kalkınma Partisi”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık: İletişim Yayınları

Akın, Y. (2009) “Umutlar, Korkular, Kaygılar: Dünya İktisadi Buhranının Siyasal Düşünce Ortamına Etkileri”: Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 9 İletişim Yayınları

Akıncı, M. (2012) Türk Muhafazakârlığı; Çok Partili Siyasal Hayattan 12 Eylül’e: Ötüken

Atabay, M.(2009) “Anadoluculuk”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Atatürk, M.K. (2005) Nutuk 1919-1927: Bordo Siyah Türk Klasikler, Hazırlayan: Kemal Bek

Ayata, A.G. (1992) CHP, Örgüt ve İdeoloji: Gündoğan

Ayvazoğlu, B. (2009) “Peyami Safa”; Türkiye’ de Siyasi Düşünce Cilt 5 Muhafazakârlık: İletişim

Ball, A. &Peters, G. (2007) Çağdaş Siyaset Ve Yönetim: Yayın Odası

Page 111: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

102

Bartels, L.M. (2008) “The Study Of Electoral Behavior”: Forthcoming (in much-abbreviated form) in Jan E. Leighley, ed. The Oxford Handbook of American Elections and Political Behavior

Başak, S. (2004) Kültür Olgusu Analizleri ve Üç Tarz-ı Siyaset: Odak Yayınları

Başer, E. (1990) Sosyalist Tasavvur Dünyası ve Öğrenci Hareketi Üzerine (I) Sayı: 13

Baykal, D. (1970) Siyasal Katılma: Bir Davranış İncelemesi: A.Ü. S.B.F Yayınları No:302

Bayram, N. (1999) “Multinominal Lojistik Regresyon Analizinin İstihdamdaki İşgücüneUygulanması”:İ.Ü.Dergisi http://www.iudergi.com/tr/index.php/iktisatmecmua/article/viewFile/7216/6730

Belge, M. ( 2007) “Türkiye’de Sosyalizm Tarihinin Ana Çizgileri”; Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 8 Sol: İletişim Yayınları

Bila, H. (1987) Sosyal Demokrat Süreç İçerisinde CHP ve Sonrası: Milliyet Yayınları

Bora, T. (2009) Türk Sağının Üç Hali: Birikim Yayınları

Bora, T. (1995) Milliyetçiliğin Kara Baharı: Birikim Yayınları

Bora, T. (2009) “Sunuş”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Brooks, C. (2006) Voters, Satisficing and Policymaking: Recent Directions in the Study of Electoral Politics: Annual Review Social, www.annualreviews.org

Copeaux, E. (2009) “Türk Milliyetçiliği: Sözcükler, Tarih, İşaretler”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Çağaptay, S. (2009) “Otuzlarda Türk Milliyetçiliğinde Irk, Dil ve Etnisite”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Çaha, Ö. (2008) Türkiye’de Seçmen Davranışı ve Siyasi Partiler: Orion Kitabevi

Çarkoglu, A. (2007) Süregelen Eğilimler ve Yeni Başlangıçlar: Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi

Çarkoğlu, A. ve Toprak, B. (2000) Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset: TESEV

Page 112: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

103

Çetinsaya, G. (2011) “İslamcılıktaki Milliyetçilik”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık: İletişim

Çınar, M. (2005) Siyasal Bir Sorun Olarak İslamcılık: Dergâh Yayınları

Çınar, M. (2009) “Merkezsiz Siyaset, Siyasetsiz Merkez”; Modern Türkiye’de

Siyasi Düşünce Cilt 9 Dönemler ve Zihniyetler: İletişim

Çiğdem, A. (2001) Taşra Epiği: Birikim Yayınları

Çiğdem, A. (2009) “Sunuş”; Modern Türkiye’ de Siyasi Düşünce Cilt 5; Muhafazakârlık: İletişim

Çinko, L. (2006) Seçmen Davranışları ile Ekonomik Performans Arasındaki İlişkilerin Teorik Temelleri ve Türkiye Üzerine Genel Bir Değerlendirme: A.Ü. S.B.F Dergisi 61(1)

Demirel, A.(2011) “İsmet İnönü”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 2 İletişim Yayınları

Demirel, T. (2009) “1946- 1980 Döneminde “Sol” ve “Sağ” “ ; Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 9 Dönemler ve Zihniyetler: İletişim

Deren, S. (2002) “Türk Siyasal Düşüncesinde Anadolu İmgesi”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Dijk, T.A. (1998) Ideology, A MultidisciplinaryApproch: Sage Publications

Doğan, A. ve Göker, G. (2010) Yerel Seçimlerde Aday Merkezli Siyasal Reklamlar (Elazığ Örneği): NEWSA Humanities

Duman, D.(1996) Çok Partili Dönemde Türkiye'de İslamcılık; Doktora Tezi: Dokuz Eylül Üniversitesi AİİTE

Erdoğan, İ. (2007) Pozitivist Metodoloji: Erk Yayınları Eroğul, C. (1999) Devlet Yönetimine Katılma Hakkı: İmge Kitabevi

Ertekin, O.(2009) “Cumhuriyet Döneminde Türkçülüğün Çatallanan Yolları”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Gellner, E.(1998) Milliyetçiliğe Bakmak: İletişim Yayınları

Page 113: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

104

Göçek, F.M.(2009) “Osmanlı Devletinde Milliyetçiliğin Oluşumu: Sosyolojik Bir Yaklaşım”; Modern Türkiye'de Siyasal Düşünce Cilt 4 İletişim

Göka, Şenol (2011) Siyaset, Medya ve Zihnime Yansımalar: Birleşik Yayınları

Güldiken, N. (1996) Toplum Bilimi Boyutuyla Siyasal Katılım: Dilek Ofset

Heywood, A. (2007) Siyasi İdeolojiler, Bir Giriş: Liberte

Heywood, A.(2011) Siyaset: Liberte Yayın Grubu

Hobsbawm, E.J.(1993) 1870'den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik Program, Mit ve Gerçeklik: Ayrıntı Yayınları

İnan Özer& Mehmet Meder (2008) Siyasal Katılma ve Seçmen Davranışı: Ege Yayınları

İnsel, A. (2003) Türkiye Toplumunun Bunalımı: Birikim Yayınları

İrem, N. (2009) “Bir Değişim Siyaseti Olarak Türkiye’de Cumhuriyetçi Muhafazakârlık”; Türkiye’ de Siyasi Düşünce Cilt 5; Muhafazakârlık: İletişim

Kalaycıoğlu, E. (1983) Karşılaştırmalı Siyasal Katılma; Siyasal Eylemin Kökenleri Üzerine Bir İnceleme İstanbul: İÜSBF ( aktaran Negiz)

Kalaycıoğlu, E. ve Ergüder, Ü. ve Esmer, Y. (1991) Türk Toplumunun Değerleri: TUSİAD

Kalaycıoğlu, E. ( 2007) “Politics of Conservatism in Turkey” Turkish Studies Vol. 8, No. 2

Kalender, Ahmet (1998) Seçmen Tercihini Etkileyen Propaganda ve İletişim Faktörleri; Türk Seçmen Davranışı Üzerine Bir Araştırma (Konya Örneği) Doktora Tezi

Kapani, M. (2001) Politika Bilimine Giriş: Bilgi Yayınevi

Kara, İ. (2003) Din ile Modernleşme Arasında: Dergâh

Kara, İ. (2011) “Diyanet İşleri Başkanlığı; Devletle Müslümanlar Arasında Bir Kurum”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık: İletişim

Kara, İ. (2011) “İslamcı Söylemin Kaynakları ve Gerçeklik Değeri”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık: İletişim

Page 114: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

105

Karpat, H.K. (2009) İslam’ın Siyasallaşması, Osmanlı Devletinin Son Döneminde Kimlik, Devlet, İnanç ve Cemaat'in Yeniden Yapılandırılması: Bilgi Yayınları

Kışlalı, A.T. (1995) Siyasal Çatışma ve Uzlaşma: İmge Kitabevi

Kışlalı, A.T. (2003) Siyasal Sistemler: İmge Kitabevi

Koçak, C. (2009) “Türk Milliyetçiliğinin İslam’ la Buluşması: Büyük Doğu”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 Milliyetçilik: İletişim

Koçak, C.(2009) “Kemalist Milliyetçiliğin Bulanık Suları “; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Kohn, H. (2011) The Idea Of Nationalism ( A Study in its origins and background)

Transaction Publishers New Brunswick (U.S.A.) and London (U.K.)

Kurtoğlu, Z. ( 2011) “Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi ve Siyaset”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık İletişim Yayınları

Mardin, Ş. (2002) İdeoloji, Bütün Eserleri 3: İletişim

Mardin, Ş. (2011) Türkiye’ de Din ve Siyaset, Bütün Eserleri 8: İletişim

Mardin, Ş. (2007) Din ve İdeoloji: İletişim

Mardin, Ş. (1969) Siyasi Fikir Tarihi Çalışmalarında Muhteva Analizi: A.Ü S.B.F Yayınları

McQuail, Denis (1994) İletişim Modelleri: İmge

Mert, N. (2009) “Muhafazakârlık ve Laiklik”; Türkiye’ de Siyasi Düşünce Cilt 5; Muhafazakârlık: İletişim

Oran, B. (1977) Az gelişmiş ülke milliyetçiliği; Kara Afrika Modeli, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi

Öğün, S.S. (2009) “Türk Muhafazakârlığının Kültürel Politik Kökleri”; Türkiye’ de Siyasi Düşünce Cilt 5; Muhafazakârlık: İletişim

Öğün, S.S.(2000) Mukayeseli Sosyal Teori ve Tarih Bağlamında Milliyetçilik: Alfa Basım

Page 115: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

106

Öz, E. (2009) “21.Yüzyılda Milli Devlet, Küreselleşme ve Türk Milliyetçiliği”; Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 4 Milliyetçilik: İletişim Yayınları

Özbudun, E. & Hale, W. (2010) Türkiye’de İslamcılık, Demokrasi ve Liberalizm; AKP Olayı: Doğan Kitap

Özbudun, E. (1975) Türkiye’ de Sosyal Değişme ve Siyasal Katılma, Ankara: Hukuk Fakültesi Yayınları aktaran Sitembölükbaşı.

Özbudun, E. (2011) Türkiye’de Parti ve Seçim Sistemi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

Özbudun, E. ve Hale, W. (2010) Türkiye’de İslamcılık, Demokrasi ve Liberalizm AKP Olayı: Doğan Kitap

Özdoğan, G.G. (2009) “Dünya'da ve Türkiye'de Turancılık”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Özipek, B.B. ( 2011) Muhafazakârlık; Akıl, Toplum, Siyaset: Timaş Yayınları

Özman, A. & Yıldırım, Y. (2008) “1968 Öğrenci Hareketleri ve TİP”: Birikim Dergisi Sayı:235

Parla, T. (2002) Türkiye'de Anayasalar: İletişim

Parla, T. (2005) Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye'de Korporatizm: İletişim Yayınları

Parla, T. Türkiye’de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları, Cilt 1 Atatürk’ün Nutku: İletişim

Sarıbay, A.Y. (2001) Türkiye'de Demokrasi ve Politik Partiler: Alfa

Sarıbay, A.Y. (2011) “Milli Nizam Partisi'nin Kuruluşu ve Programının İçeriği”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık: İletişim

Sitembölükbaşı, Ş. (2001) Parti Seçmenlerinin Siyasal Yönelimlerine Etki Eden Sosyoekonomik Faktörler: Nobel Yayın Dağıtım

Smith, A.D.(1999) Milli Kimlik: İletişim Yayınları

Somay, B. “Türkiye Solunun Kemalizm’le İmtihanı”; Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 8 Sol: İletişim

Page 116: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

107

Sourdel, D. (2008) İslam: Dost

Subaşı, N. 1960 “Öncesi İslami Neşriyat: Sindirilim, Tahayyül ve Tefekkür”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık: İletişim

Şengül, S. (2011) “İslamcılık, Kürtler ve Kürt Sorunu”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık: İletişim

Tatar, T. (1997) Siyasal Sosyoloji: Turan Yayıncılık’ tan aktaran Negiz.

Tokgöz, O. (1981) Temel Gazetecilik: AÜSBF Yayınları

Tol, E.D.G. (2009) “1919-1923 Dönemi Türk Milliyetçilikleri”: Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce cilt 4 İletişim Yayınları

Tunaya, T.Z. (1991) İslamcılık Akımı: Bilgi

Tuncer, E. (2003) Osmanlıdan Günümüze Seçimler (1877-2002): TESAV

Turan, A.E. (2004) Türkiye’de Seçmen Davranışı Önceki Kırılmalar ve 2002 Seçimi: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

Türköne, M. (2011) Siyasi İdeoloji Olarak İslamcılığın Doğuşu: Etkileşim Yayınları

Uğur, M. (2009) “Türkiye’de Avrupa Birliği Sorunu”; Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt. 9 Dönem ve Zihniyetler: İletişim Yayınları

Ünüvar, K.(2009) “Ziya Gökalp”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 4 İletişim Yayınları

Yavuz, M.H. (2011) “Milli Görüş Hareketi: Muhalif ve Modernist Gelenek”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık: İletişim

Yeğen, M.(2009) Türk Milliyetçiliği ve Kürt Sorunu; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce cilt 4 İletişim Yayınları

Yeşilkaya, N.G. (2011) “Halkevleri”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce cilt 2 İletişim Yayınları

Page 117: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

108

Yılmaz, H. (2009) Türkiye’de Avrupa Şüpheciliği: Siyasi Seçkinler ve Kamuoyundaki Eğilimler. In Küreselleşme, AB ve Türkiye, ed. Oğuz Esen and Filiz Başkan

Yılmaz, N. (2011) “İslamcılık, AKP, Siyaset”; Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 6 İslamcılık: İletişim

Zürcher, E.J. (2009) “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Siyasal Muhafazakârlık”; Türkiye’de Siyasi Düşünce Cilt 5; Muhafazakârlık: İletişim

Zürcher, E.J. (2010) Modernleşen Türkiye’nin Tarihi: İletişim Yayınları

İnternet Siteleri

“Avrupa Birliğinin Tarihçesi 1”: http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=111&l=1 (20.10.2012)

Özipek, B.B. (2007) Köprü Dergisi Kış 2007 97.sayı http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=822 (20-12-2012)

“Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu Arasında Bir Ortaklık Yaratan Anlaşma”: https://www.abgs.gov.tr/files/ardb/ankaraanlasmasi.pdf

Türkiye-AB İlişkileri Kronolojisi: http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=111&l=1 (24.12.2012)

“Türkiye - AB İlişkileri”:http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-iliskilerine-genel-bakis.tr.mfa (15.10.2012)

“CHP Tarihi, İdeolojisi” www.chp.org.tr (10.08.2012)

Alvarez&Nagler:

http://www.jstor.org/discover/10.2307/2991747?uid=3739192&uid=2129&uid=2&uid=70&uid=4&sid=21101420336177 (10.11.2012)

Tüik, 2011

www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=238 (24.12.2012)

Page 118: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

109

Dergi ve Gazete

Bora, T. (1994) “Türkiye'de Milliyetçilik Söylemleri”: Birikim Sayı 67

Boztemur, R. (2006) “Tarihsel Açıdan Millet ve Milliyetçilik”: Milliyetçilik I. Doğu-Batı Dergisi Sayı:38

Çolak, Y. (2006) “1990'lı Yıllar Türkiye'sinde Yeni-Osmanlıcılık ve Kültürel Çoğulculuk Tartışmaları”: Milliyetçilik I. Doğu-Batı

Görmez, K. (1999) “Türkiye’de Siyasal Yapı ve Siyasal Kültür”, G.Ü. İ.İ.B.F. Dergisi, 1/99 13-18

Karakaş, M. (2006) “Türkçülük Ve Türk Milliyetçiliği”: Milliyetçilik I. Doğu-Batı Dergisi Sayı:38

Keyman, F. (2004) “Türk Dış Politikası ve AB”: Radikal 2 içinde 18.04.2004 tarihli yazı

Kılıç, M.(2007) “Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Milliyetçiliğinin Tipolojisi”; S.D.Ü Fen Edebiyat Fak. Sos. Bil. Dergisi Sayı:16

Negiz, N. (2007) “Seçmen Davranışında Sosyoekonomik Bir Faktör: Yaş”: Yerel Siyaset Yıl:2 Sayı:23

Özipek, B.B. (2007) Köprü Dergisi Kış 2007 97.sayı http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=822 (20.12.2012)

Yıldırım, E. (2006) “Küreselleşen Dünyada Milliyetçilik”: Milliyetçilik I. Doğu-Batı Dergisi

Page 119: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

110

EK

Oy verme modeli oluşturulurken EVS-2008 araştırmasında kullanılan anket

tipi soru kâğıdı içerisinden analizler için kullanılan sorular bu bölümde verilmiştir.

Tüm sorulara ve veri tabanına ulaşmak için; http://zacat.gesis.org/webview/

index.jsp?object=http://zacat.gesis.org/obj/fStudy/ZA4791 linki kullanılabilir.

Bağımlı Değişken: Oy

Q75a Eğer evet ise; Hangi partiye oy verirdiniz? (v264)

1 – AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) .................................................................... [A]

2 – ANAP(Anavatan Partisi) ................................................................................... [B]

3 – BBP(Büyük Birlik Partisi) ................................................................................. [C]

4 – CHP(Cumhuriyet Halk Partisi) ......................................................................... [D]

5 – DP (Demokrat Parti)

6 – DSP (Demokratik Sol Parti) .............................................................................. [E]

7 – DTP (Demokratik Toplum Partisi) .................................................................... [F]

8 – MHP( Milliyetçi Hareket Partisi) ...................................................................... [G]

9 – SP (Saadet Partisi) ............................................................................................. [H]

10 – SHP (Sosyal Demokrat Halkçı Parti) ................................................................ [I]

26 – Diğer, Lütfen belirtiniz: .......................................................................................

88 – Fikri yok/bilmiyor (denek kendiliğinden söylerse)

99 – Cevap yok (denek kendiliğinden söylerse)

77 – SS

Page 120: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

111

Bağımsız Değişken: Yaş

Q87 Lütfen doğum yılınızı söyler misiniz?

19 ........... (v303)

98 – Fikri yok (denek kendiliğinden söylerse)

99-– Cevap yok (denek kendiliğinden söylerse)

ANKETÖRE: SADECE DOĞUM YILINI BİLMEYENLERE SORUNUZ:

Q87a. Peki, kaç yaşındasınız?

Bağımsız Değişken: Gelir

Q125 Bütün maaşlar, emekli maaşları, yardımlar ve diğer gelirleri de sayarsak,

hanenizin toplam aylık gelirinin şu sayacağım gruplardan hangisine girdiğini söyler

misiniz? Yani hanenizin net geliri hangi dilime giriyor? Bana sadece harf olarak

söyleyebilirsiniz. (v353M_cs)

Yaklaşık Aylık

1 A 300 YTL ve 300 YTL’den az 2 B 301-500 3 C 501-750 4 D 751-1000 5 E 1001-1500 6 F 1501-2000 7 G 2001-2500 8 H 2501-3000 9 I 3001-4000 10 J 40001-5000 11 K 5001-6000 12 L 6001-7000 13 M 7001-8000 14 N 8001-10000 15 O 10000 YTL'DEN FAZLA

Page 121: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

112

88 – Fikri yok/bilmiyor (denek kendiliğinden söylerse)

99 – Cevap yok (denek kendiliğinden söylerse)

Bağımsız Değişken: Eğitim

Q110 Eğitim durumunuz nedir? En son hangi okulu bitirdiniz veya yarım bıraktınız?

(v336_cs)

ANKETÖRE: ‘OKUL BİTİRMEK’ DİPLOMA ALMAK ANLAMINA GELMEKTEDİR

1 – Hiç okula gitmedim ........................................................................................... [A]

2 – İlkokuldan ayrıldım ........................................................................................... [B]

3 – İlkokul mezunuyum ........................................................................................... [C]

4 – Ortaokuldan ayrıldım ........................................................................................ [D]

5 – Ortaokul (ilköğretim) mezunuyum .................................................................... [E]

6 – Liseden ayrıldım ................................................................................................ [F]

7 – Lise mezunuyum ............................................................................................... [G]

8 – Üniversiteden ayrıldım .................................................................................. [H]

9 –Üniversite mezunuyum ........................................................................................ [I]

10 – Lisansüstü-Master derecem var ....................................................................... [ J]

11– Lisansüstü-Doktora derecem var ..................................................................... [K]

12 – Lise öğrencisiyim ............................................................................................. [L]

13 – Üniversite öğrencisiyim .................................................................................. [M]

88 – Fikri yok (denek kendiliğinden söylerse)

99 – Cevap yok (denek kendiliğinden söylerse)

Page 122: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

113

Bağımsız Değişken: Cinsiyet

Q86 Deneğin cinsiyeti (v302)

1 – Erkek

2 – Kadın

Bağımsız Değişken: İdeoloji (sağ-sol)

Q57 Siyasi konularda “sol”dan ve “sağ”dan bahsedildiğini sık sık duyuyoruz.

Aşağıda 10 puanlık bir sol-sağ cetveli var.

Burada “1” en solu, “10” ise en sağı gösteriyor. Sizin kendi görüşleriniz bu cetvelin

neresinde yer alır? (v193)

Sol Sağ FY CY

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 88 99

Bağımsız Değişken: Dindarlık Kamusal Alan

Q29 Genel olarak düşündüğünüzde, SİZİN DİNİNİZ VEYA DİNİ CEMAATİNİZ

ülkede şu sorunlara yeterli cevap verebiliyor mu?

Genel olarak, DİN KURUMU ülkede şu sorunlara yeterli cevap verebiliyor mu?

ANKETÖRE: SORUYU OKUYUNUZ VE HER BİR SATIR İÇİN TEK BİR CEVAP

KODLAYINIZ

Page 123: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

114

Evet Hayır FY CY

v115 Kişinin ahlaki sorun ve ihtiyaçları 1 2 8 9

v116 Aile hayatının sorunları 1 2 8 9

v117 İnsanların manevi, ruhsal ihtiyaçları 1 2 8 9

v118 Ülkemizin karşı karşıya olduğu sosyal problemler 1 2 8 9

Bağımsız Değişken: Dindarlık Özel Alan

Q30 Şimdi sayacaklarımın hangilerine inanırsanız ya da inanmazsınız?

İnanır İnanmaz FY CY

v119 Tanrı 1 2 8 9 v120 Ölümden sonraki hayat 1 2 8 9 v121 Cehennem 1 2 8 9 v122 Cennet 1 2 8 9 v123 Günah 1 2 8 9

Q37 Dinin size bir kuvvet ve rahatlık verdiğini söyleyebilir misiniz? (v130)

1 – Evet

2 – Hayır

8 – Fikri yok (denek kendiliğinden söylerse)

9 – Cevap yok (denek kendiliğinden söylerse)

Bağımsız Değişken: Milliyetçilik

Q72 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan ne kadar gurur duyuyorsunuz? Şu

şıklardan birini seçiniz. (v256)

Page 124: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

115

(ANKETÖRE: ŞIKLARI OKUYUNUZ)

1 – Son derece gurur duyuyorum

2 – Oldukça gurur duyuyorum

3 – Pek gurur duymuyorum

4 – Hiç gurur duymuyorum

8 – Fikri yok (denek kendiliğinden söylerse)

9 – Cevap yok (denek kendiliğinden söylerse)

7 – SS (denek TC vatandaşı değil)

Q80 Bazılarına göre aşağıdaki kriterler bir kişinin gerçekten Türk olması için

önemlidir. Bazılarına göre ise bunlar önemli değildir. Sizin görüşünüze göre bu

kriterler ne kadar önemlidir?

Çok Önemli

Biraz Önemli Önemli değil

Hiçbir Önemi Yok FY CY

v278 Atalarının da Türk olması 1 2 3 4 8 9

v279 Türkçe konuşuyor olmak 1 2 3 4 8 9

Bağımsız Değişken: İslamcılık

Q41 Şimdi size okuyacağım ifadelere ne kadar katılırsınız veya katılmazsınız?

“Kesin katılırım”, “katılırım”, “ne katılırım, ne katılmam”, “katılmam” veya “kesin

katılmam” şeklinde belirtiniz.

Page 125: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

116

Kesin Katılırım Katılırım

Ne katılırım, ne Katılmam Katılmam

Kesin Katılmam FY CY

v134

Tanrıya inanmayan politikacılar, bu göreve uygun değildir. 1 2 3 4 5 8 9

v135

Din adamları ve dini liderler, hükümetin kararları üzerinde etkili olmamalıdır 1 2 3 4 5 8 9

Bağımsız Değişken: Medya

Q81 Radyoda, televizyonda veya gazetelerde, siyaset haberlerini ne kadar sık

izlersiniz? (v281)

1 – Hergün (v281)

2 – Haftada birkaç kez

3 – Haftada bir veya iki kez

4 – Daha seyrek

5 – Hiç izlemem

8 – Fikri yok (denek kendiliğinden söylerse)

9 – Cevap yok (denek kendiliğinden söylerse)

Page 126: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

117

Bağımsız Değişken: Sorunlar (AB)

Q73 Bazı insanların Avrupa Birliği ile bütünleşme konusunda birtakım korkuları var.

Size, insanların dile getirdikleri bazı korkuları sayacağım. Bunların her biri için bir

endişenizin bulunup bulunmadığını belirtiniz. Cetvelde “1” puan çok

endişelendiğinizi, “10” puan ise hiç endişe duymadığınızı ifade etmektedir.

Çok korkuyor

Hiç korkmuyor FY CY

v257

Sosyal güvenlik haklarında meydana gelebilecek kayıplar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 88 99

v258 Ulusal kimlik ve kültür kaybı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 88 99

v260 Türkiye'nin dünya sistemi içinde gücünü yitirmesi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 88 99

v261 Türkiye'de işsizliğin artması 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 88 99

Page 127: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

Ankara, 2013

118

ÖZET

Ateş, Semih Can, Türkiye’de Oy Verme Davranışı (CHP Örneği), Yüksek Lisans

Tezi,

Demokrasilerde yöneticiler seçimlerle belirlenir. Yöneticiler, karar alma ve

uygulama sürecinin en önemli aktörleridir. Yöneticilerin belirlenmesi ise

demokrasilerde seçimlerde oy vererek gerçekleştirilir. Bu bağlamda oy verme

davranışına etki eden faktörlerin incelenmesi önemlidir.

Bu çalışma, Türkiye’de oy verme davranışında CHP seçmenini etkileyen

faktörleri tahlil etmeyi amaçlamıştır. Bu amaçla, iki bölümden oluşan çalışmanın

birinci bölümünde, Sosyo-ekonomik faktörler ( Yaş, Cinsiyet, Gelir, Eğitim), Kişisel

değerler (Muhafazakârlık, Dindarlık), Siyasal değerler (İslamcılık, Milliyetçilik),

güncel sorun alanı Avrupa Birliği ve Medya Takipçiliği birer değişken olarak

belirlenerek teorik olarak tanımlanmıştır.

Diğer bölümlerde ise belirlenen teorik çerçevenin kullanılar veri tabanı ile

değerlendirilmesine yer verilmiştir. Oy verme davranışını etki eden ilgili

değişkenlerin CHP seçmeni nezdindeki anlamlılığı analiz edilmeye çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler:

1- Cumhuriyet Halk Partisi 2- Oy Verme Davranışı 3- Siyasi Partiler 4- Seçimler 5- Oy

Page 128: T.C. - Stratejik Operasyon...“seçim psikolojisi” tüketici davranışının seçimlerdeki yansımalarının incelenmesi ... kitle iletişim araçlarının doğrudan rolünün

Ankara, 2013

119

ABSTRACT

Ateş, Semih Can, Voting Behavior in Turkey (Example of CHP), Master’s Thesis,

In democracies, goverments, the most important actors in the decision-

making and implementation processes, are appointed by elections. Determination is

carried out by the administrators of the vote in the elections in democracies. In this

context, it is important to examine the factors affecting electoral behavior.

This study aims to analyze the factors that influence the voting behavior of

the CHP (Republican People's Party) constituency in two parts. For this purpose, in

the first part, Socio-economic factors (age, sex, income, education), personal values

(Conservatism, Pietism), Political Values (Islamism, Nationalism), the European

Union as a problem area and Media Followership are determined as variables and

defined theoretically.

The other parts are the assessment of the database used within the previously

determined theoretical framework. In this part, the significance of the variables

affecting electoral behavior in the case of the CHP constituency is analyzed.

Key Words:

1- Cumhuriyet Halk Party,

2- Voting Behavior,

3- Political Parties,

4- Elections,

5- Vote