ozne ve iktidar foucault

14
3) Sonuç olarak, bir iktidar biçimine karşı çıkan ya da isyan edenler salt şiddeti malıkfun etmek ya da bir kurumu eleştirmekle yetinernezler. Suçu genelde akla yıkmak da yeterli değildir. Asıl sorgulanması gereken, seçilen rasyonalitenin biçimidir. Akıl hasta- lan ya da deliler üzerinde kullanılan iktidarın eleştirisi psikiyatrik kurumlarla sınırlı tutulamayacağı gibi, cezalandırıcı iktidarı sorgu- layanlar da bütünsel kurumlar olarak hapishaneleri mahküm et- mekle yetinemezler. Sorun şudur: Böylesi iktidar ilişkileri nasıl rasyonelleştirilir? Aynı hedefler peşinde koşturup aynı etkilerde bulunan başlıca kurumların onların yerini almasım engellemenin tek yolu bu soruyu sormaktır. 4) Devlet yüzyıllardan beri insanın yönetiminin en çok sözü edilen, en heybetli ama aynı zamanda en kuşkulu biçimlerinden bi- risi olmuştur. . En önemlisi, siyasi eleştiri, devleti, aynı zamanda hem birey- selleştirici bir etken hem de totaliter bir ilke olmakla suçlamıştır. Salt doğuş halindeki devlet rasyonalitesine, salt devlet rasyonali- tesinin ilk polis projesinin ne olduğuna bakmak bile, en başından itibaren, devletin hem bireyselleştirici hem de totaliter bir nitelik taşıdığını açıkça sergilerneye yeter. Bunun karşısına bireyi ve bi- reylerin çıkarlarım çıkarmak, onu cemaat ve cemaatin ihtiyaçlarıy- la karşı karşıya getirmek kadar zararlıdır. Siyasi rasyonalite Batı toplumlarımn bütün tarihi boyunca ge- lişmiş ve kendisini zorla kabul ettirmiştir. Siyasi rasyonalite ilk da- yanağım pastoral iktidar fikrinde bulmuş, daha sonra devlet aklına yaslanmıştır. Siyasi rasyonalitenin kaçınılmaz etkileri hem birey- selleştirme hem de bütünselleştirmedir. Özgürleşme de yalnızca, salt bu iki etkiden birine değil; siyasi rasyonalitenin köklerinin ta kendisine saldırmanın ürünü olabilir. Çev.: Osman Akınhay ii Özne ve iktidar" İKTİDARI İNCELEMENİN NEDENİ: ÖZNESORUNU Benim burada tartışmak istediğim fikirler ne bir kuramı ne de bir yöntembilimi temsil ediyor. Her şeyden önce, son yirmi yıldır sürdürdüğüm çalışmalardaki hedefimin ne olduğunu belirtmek istiyorum. Hedefim, iktidar fe- nomenini analiz etmek olmadığı gibi, böyle bir analizin temelleri- ni atmak da değildi. * "The Subject and Power" Dreylus, H. ve Rabinow, P. Michel Foucault: Beyand Structura/ism and Hermeneutics. Chicago: The University of Chicago Press, 1982 içinde, s. 208-226. Michel Foucault bu makalenin birinci bölümü olan "iktidarı incelemenin Nedeni: Özne Sorunu"nu ingilizce olarak, ikinci bölümü olan "iktidar Nasıl Uygulanır"ı ise Fransızca olarak kaleme almıştır. Bu çevirinin tamamı ingilizceden yapılmış, Fransızca olarak yazılmış kısmının redaksiyonu Dits et ecrits'de yayımlanmış olan Fransızca versiyonundan (cilt 4, s. 222-243) yapılmıştır. (y.h.n.) 57

Upload: campanio

Post on 28-Jun-2015

1.948 views

Category:

Documents


5 download

TRANSCRIPT

Page 1: Ozne Ve Iktidar Foucault

3) Sonuç olarak, bir iktidar biçimine karşı çıkan ya da isyanedenler salt şiddeti malıkfun etmek ya da bir kurumu eleştirmekleyetinernezler. Suçu genelde akla yıkmak da yeterli değildir. Asılsorgulanması gereken, seçilen rasyonalitenin biçimidir. Akıl hasta-lan ya da deliler üzerinde kullanılan iktidarın eleştirisi psikiyatrikkurumlarla sınırlı tutulamayacağı gibi, cezalandırıcı iktidarı sorgu-layanlar da bütünsel kurumlar olarak hapishaneleri mahküm et-mekle yetinemezler. Sorun şudur: Böylesi iktidar ilişkileri nasılrasyonelleştirilir? Aynı hedefler peşinde koşturup aynı etkilerdebulunan başlıca kurumların onların yerini almasım engellemenintek yolu bu soruyu sormaktır.

4) Devlet yüzyıllardan beri insanın yönetiminin en çok sözüedilen, en heybetli ama aynı zamanda en kuşkulu biçimlerinden bi-risi olmuştur.. En önemlisi, siyasi eleştiri, devleti, aynı zamanda hem birey-selleştirici bir etken hem de totaliter bir ilke olmakla suçlamıştır.Salt doğuş halindeki devlet rasyonalitesine, salt devlet rasyonali-tesinin ilk polis projesinin ne olduğuna bakmak bile, en başındanitibaren, devletin hem bireyselleştirici hem de totaliter bir niteliktaşıdığını açıkça sergilerneye yeter. Bunun karşısına bireyi ve bi-reylerin çıkarlarım çıkarmak, onu cemaat ve cemaatin ihtiyaçlarıy-la karşı karşıya getirmek kadar zararlıdır.

Siyasi rasyonalite Batı toplumlarımn bütün tarihi boyunca ge-lişmiş ve kendisini zorla kabul ettirmiştir. Siyasi rasyonalite ilk da-yanağım pastoral iktidar fikrinde bulmuş, daha sonra devlet aklınayaslanmıştır. Siyasi rasyonalitenin kaçınılmaz etkileri hem birey-selleştirme hem de bütünselleştirmedir. Özgürleşme de yalnızca,salt bu iki etkiden birine değil; siyasi rasyonalitenin köklerinin takendisine saldırmanın ürünü olabilir.

Çev.: Osman Akınhay

iiÖzne ve iktidar"

İKTİDARI İNCELEMENİN NEDENİ:ÖZNESORUNU

Benim burada tartışmak istediğim fikirler ne bir kuramı ne de biryöntembilimi temsil ediyor.

Her şeyden önce, son yirmi yıldır sürdürdüğüm çalışmalardakihedefimin ne olduğunu belirtmek istiyorum. Hedefim, iktidar fe-nomenini analiz etmek olmadığı gibi, böyle bir analizin temelleri-ni atmak da değildi.

* "The Subject and Power" Dreylus, H. ve Rabinow, P. Michel Foucault: BeyandStructura/ism and Hermeneutics. Chicago: The University of Chicago Press,1982 içinde, s. 208-226.Michel Foucault bu makalenin birinci bölümü olan "iktidarı incelemenin Nedeni:Özne Sorunu"nu ingilizce olarak, ikinci bölümü olan "iktidar Nasıl Uygulanır"ı iseFransızca olarak kaleme almıştır. Bu çevirinin tamamı ingilizceden yapılmış,Fransızca olarak yazılmış kısmının redaksiyonu Dits et ecrits'de yayımlanmışolan Fransızca versiyonundan (cilt 4, s. 222-243) yapılmıştır. (y.h.n.)

57

Page 2: Ozne Ve Iktidar Foucault

Tam tersine amacını insanların, bizim kültürümüzde, özneyedönüştürülme kiplerinin bir tarihini oluşturmaktı. Yapıtlarını, in-sanları özneye dönüştüren üç ayrı nesneleştinne kipi üzerinde dur-muştur.

Bunlardarı birincisi, kendilerine bilim statüsü kazandırmayaçalışan araştırma kipleridir; örneğin, grammaire generole (geneldilbilgisi), fıloloji ve dilbilim alanlarında, konuşan öznenin nesne-leştirilmesi. Gene, bu ilk kiple ilgili olarak, refah ve ekonomi ana-lizinde üretken öznenin, emek harcayan öznenin nesneleştirilmesi.Ya da, üçüncü bir örnek olarak, doğa tarihi ya da biyolojide, saltyaşıyor olma olgusunun nesneleştirilmesi.

Çalışmamın ikinci bölümünde, öznenin "bölücü pratikler" diyeadlandıracağım .pratiklerde nesneleştirilrnesini inceledim. Özne,ya kendi içinde bölünmüş ya da başkalarından bölünmüştür. Busüreç onu nesneleştirir. Bunun örnekleri deli ile akıllı, hasta ilesağlıklı, suçlular ile "iyi çocuklar"dır.

Son olarak, bir insanın kendini özneye dönüştürme biçimini in-celemeye -şu anki çalışmalarını buna yöneliktir- çalıştım. Örne-ğin, cinsellik alanını -insanların kendilerini nasıl "cinsellik" özne-si olarak tanımayı öğrendiklerini- seçtim.

Yani benim araştırmalarırnın genel teması iktidar değil, öznedir.Gerçi iktidar sorunuyla epeyce içli dışlı oldum. İnsan öznenin,

bir yandan üretim ve anlamlandırına ilişkilerine girerken, öbüryandarı ve aynı derecede, çok karmaşık nitelikte olan iktidar iliş-kilerine de girdiğini görmem uzun sürmemişti. Bana kalırsa, eko-nomi tarihi ve teorisi üretim ilişkilerini anlamak için iyi bir araçtı.Dilbilim ve göstergebilim ise anlamlandırına ilişkilerini inceleme-nin araçlarını sunuyordu. Ama iktidar ilişkilerini incelemek içinelimizde hiçbir araç yoktu. Bir tek, iktidarı yasal modeller teme-linde düşünme yollarına, "İktidarı meşru kılan nedir?" sorusunabaşvurabilirdik. Ya da, iktidarı kurumsal modellere dayalı düşün-me yollarına, yani "Devlet nedir?" sorusuna başvurabilirdik.

Bu yüzden, öznenin nesneleştirilmesini incelerken bir iktidartanımından yararlanmak isteniyorsa, bu tanımın boyutlarını geniş-letmek bir zorunluluktu.

58

Bir iktidar teorisine ihtiyacımız var mıdır? Bir teori öncedenbir nesneleştirmeyi varsaydığından, analitik bir çalışmanın temeliolarak kullarulamaz. Ancak bu analitik çalışmada da süregiden birkavramsallaştırma olmadarı yol alınamaz. Tabii bu kavramsallaş-tırma, eleştirel düşünceyi -sürekli bir denetleme yi- içerimler.

Burada denetlenecek ilk şey, "kavramsal ihtiyaçlar" olarak ad-landırılması gereken şeydir. Demek istediğim, kavramsallaştırmanesneyle ilgili bir teoride temellenmemelidir; kavramsallaştırılmışnesne iyi bir kavramsallaştırmanın tek kriteri değildir. Bizim kav-ramsallaştırma çabalarımızı güdüleyen tarihsel koşulları bilmekzorundayız. Şu anki koşullarımıza ilişkin olarak tarihsel bir bilin-ce ihtiyacımız var.

Denetlenecek ikinci şey, hangi türde bir gerçeklikle uğraştığı-mızdır.

Tanınmış bir Fransız gazetesinde bir yazar bir keresinde şaşkınlı-ğını şu sözlerle ifade etmişti: "Bugün birçok insanın iktidar nosyo-nundan dem, urmasının nedeni nedir? Bu kadar önemli bir konumudur bu? Başka sorunları göz önünde bulundurmadan tartışılabi-lecek kadar bağımsız bir konu mudur?"

Bu yazarın şaşkınlığı bana inanılmaz geliyor. Ben bu sorununilk defa yirminci yüzyılda ortaya atıldığı varsayımına kuşkuyla ba-kıyorum. Kaldı ki, iktidar sorunu bizim açımızdan yalnızca teorikbir sorun değil, aynı zamanda deneyimlerimizin bir parçasıdır. Bu-rada yalnızca iki "patolojik biçim"i (iki "iktidar hastalığı'fıı: fa-şizm ile Stalirıizm) anmak isterim. Faşizm ile Stalinizmin bizimiçin bu kadar şaşırtıcı olmasırun çeşitli nedenlerinden birisi, tarih-sel bakımdan eşsiz olmalarına rağmen, aslında fazla orijinal bir ni-telik taşımamalarıdır. İkisi de diğer toplumlarda zaten var olan me-kanizmaları kullanıp genişletmişlerdi. Dahası: ikisi de, kendi içselçılgınlıklarına rağmen, büyük ölçüde siyasi rasyonalitemizin fikirve araçlarındarı yararlanmışlardı.

Yeni bir iktidar ilişkileri ekonomisine -burada ekonomi sözcü-ğü teorik ve pratik anlarmyla kullanılmaktadır- ihtiyacımız var.

59

Page 3: Ozne Ve Iktidar Foucault

Başka bir şekilde ifade edersek: Kant'tan beri felsefenin rolü, ak-lın, deneyimde verilmiş olanın sınırlarını aşmasını önlemektir;ama aynı dönemden itibaren -yani, modern devletin ve toplumunsiyasi düzlemde yönetilmesinin gelişmesinden beri- felsefenin ro-lü, siyasi rasyonalitenin aşırı güçlerini gözetim altında tutmaktır.Bu oldukça yüksek bir beklentidir.

Bu tür sıradan olguların herkes farkındadır. Ancak bunların sı-radan olması, var olmadıkları anlamına gelmez. Bizim sıradan 01-gularla ilgili olarak yapmamız gereken şey, bunlarla hangi spesifikve belki de özgün sorunun bağıntılı olduğunu keşfetmek ya da keş-fetmeye çalışmaktır.

Rasyonelleşme ile siyasi iktidarın aşırılıkları arasındaki ilişkiaçıkça ortadadır. Kaldı ki bu tür ilişkilerin varlığının farkına var-mak için bürokrasinin ya da toplama kamplarının ortaya çıkması-nı beklememize gerek yoktur. Gene de sorun şudur: Bu kadar apa-çık bir olgu karşısında ne yapmalıyız?

Aklı yargılayacak mıyız? Bana kalırsa, hiçbir şey bundan dahakısır bir sonuç vermeyecektir. Birincisi, bu alanın suçla ya da ma-sumiyetle hiçbir ilgisi olmadığı için; ikincisi, akla, akıl-olmayanınzıddı bir şeyolarak başvurmak anlamsız olduğu için; son olarakda, böyle bir yargılama bizi ya rasyonalist ya da irrasyonalist ol-manın keyfi ve sıkıcı rolünü oynama tuzağına düşüreceği için.

Modern kültüre özgü görünen ve kökeni Aufkldrung'da (Ay-dınlanma) bulunan rasyonalizm türünü mü sorgulayacağız? BenceFrankfurt Okulu'nun bazı üyelerinin yaklaşımı bu yöndeydi. Oysabenim amacım, çok önemli ve değerli çalışmalar olmakla birlikte,onların çalışmaları üzerine bir tartışma başlatmak değildir. Tersineben, rasyonelleşme ile iktidar arasındaki bağları araştırmanın baş-ka bir yolunu önereceğim.

Toplumun ya da kültürün rasyonelleşmesini bir bütün olarakalmak yerine, böyle bir süreci, her biri temel bir deneyime (deli-lik, hastalık, ölüm, suç, cinsellik, vb.) gönderme yapan çeşitli alan-lar çerçevesinde analiz etmek daha akıllıca olabilir.

Bence rasyonelleşme sözcüğü tehlikeli bir sözcüktür. Bizimyapmaınız gereken, daima rasyonelleşmenin genel ilerlemesine

(LO

başvurmaktan ziyade, spesifik rasyonaliteleri analiz etmektir.Aufkldrung bizim tarihimizde ve siyasi teknolojinin gelişme-

sinde çok önemli bir aşamayı oluştursa bile, kendi tarihimizde na-sıl kapana kısıldığımızı anlamak istiyorsak, çok daha uzaktaki sü-reçlere gönderme yapmak gerektiği kanısındayım.

Yeni bir iktidar ilişkileri ekonomisi doğrultusunda ilerlemeküzere başka bir yol, daha empirik, şu arıki dıırumumuzla daha doğ-rudan ilintili olan ve teori ile pratik arasında daha fazla ilişkiyi ba-

ıınndıran bir yol önermek isterim. Bu yol, farklı iktidar biçimlerineJ karşı direniş biçimlerini çıkış noktası olarak almaktan oluşur. Baş-

ka bir metafor kullanırsak, bu yol iktidar ilişkilerini gün ışığına çı-karmak, onların konumlarını saptamak ve uygulanma noktaları ilekullanılan yöntemleri öğrenmek amacıyla bu direnişten kimyasalbir katalizör olarak yararlanmaktan oluşur. Yani, iktidarı kendi iç-sel rasyonalitesi açısından analiz etmekten ziyade, iktidar ilişkile-rini, stratejilerin uzlaşmazlığı aracılığıyla analiz etmekten oluşur.

Örneğin, toplumumuzun aklı başında olmaktan ne anladığınıöğrenmek için belki delilik alanında olup bitenleri araştırmamızgerekmektedir.

Yasallıktan ne kastedildiğini anlamak için yasadışılık alanındaolup bitenleri;

Ve, iktidar ilişkilerinin içeriğini anlamak için de, belki direnişbiçimleri ile bu ilişkileri ayrıştırmaya yönelik girişimleri araştır-mamız gerekmektedir.

Başlangıç noktası olarak, son birkaç yıldır gelişmekte olan birdizi muhalefet odağını alalım: Erkeklerin kadınlar, ana babalarınçocuklar, psikiyatrinin akıl hastaları, tıbbın genelde insanlar, yöne-timin insanların yaşama biçimleri üzerindeki iktidarına muhalefet.

Bunların otorite-karşıtı mücadeleler olduğunu söylemek yeter-li değildir; onların ortak yanlarım daha net biçimde tanımlamamızgerekmektedir.

1) Bunlar "sınıraşırı" mücadelelerdir; yani, tek bir ülkeyle sı-nırlı değillerdir. Kuşkusuz bazı ülkelerde daha kolayca ve daha bü-yük oranda gelişirler, ama tikel bir siyasi ya da ekonomik yönetimbiçimiyle sınırlı değillerdir.

61

Page 4: Ozne Ve Iktidar Foucault

2) Bu mücadelelerin amacı, oldukları haliyle iktidar etkileridir.Örneğin, tıp mesleği esas olarak kar güdüsüyle hareket eden biralan olduğu için değil; insanların bedenleri, sağlıkları, yaşamlarıve ölümleri üzerinde hiçbir şekilde denetlenmeyen bir iktidara sa-hip olduğu için eleştirilir.

3) Bunlar, iki nedenle "doğrudan" mücadelelerdir. Bu tür mü-cadelelerde, insanlar kendilerine en yakın olan, eylemleriyle bi-reyleri etkileyen iktidar mercilerini eleştirirler. "Baş düşman" ye-rine, doğrudan düşman arayışına girerler. Sorunlarına gelecek birtarihte çözüm (yani, özgürlük, devrim, sınıf mücadelesinin bitme-si gibi) bulmayı da ummazlar. Tarihçiyi kutuplaştıran kuramsal biraçıklama ölçeği ya da devrimci bir düzenle karşılaştırıldığında,bunlar anarşist mücadelelerdir.

Ancak bu mücadelelerin en özgün yanları bunlar değildir. Aşa-ğıda sıralananlar bence daha spesifik nitelikleri yansıtır:

4) Bunlar bireyin konumunu sorgulayan mücadelelerdir: Biryandan, farklı olma hakkına sahip çıkar ve bireyleri hakikaten bi-rey yapan her şeyi vurgularken, öbür yandan bireyi parçalayan,başkalarıyla bağlarını koparan, cemaat yaşamını bölen, bireyi ken-di üzerine kapanmaya zorlayan ve kısıtlayıcı bir biçimde kendikimliğine bağlayan her şeye saldırırlar.

Bu mücadeleler tamamen "birey"den yana ya da "birey"e kar-şı olmayıp; daha çok, "bireyselleşmenin yöneülmesi'fıe karşı yü-rütülen mücadelelerdir.

5) Bunlar, bilgi, beceri ve kalifikasyona bağlı olan iktidar etki-lerine karşı bir muhalefet, yani bilginin ayrıcalıklarına karşı yürü-tülen mücadelelerdir. Ama aynı zamanda, gizliliğe, deformasyonave insanlara zorla dayatılan gizemselleştirici temsillere karşı yürü-tülen mücadelelerdir de.

Bunda "bilimci" olan (yani, bilimsel bilginin değerine dogma-tik bir inanç doğrultusunda olan) hiçbir yan yoktur, ama doğrulan-mış her türlü hakikatin kuşkucu ya da görelilikçi bir açıdan redde-dilmesi anlamına da gelmez. Sorgulanan şey, bilginin dolaşma veişlev görme biçimi, bilginin iktidarla ilişkileridir. Kısacası, bilgirejimidir tregime du savoirı.

62

6) Son olarak, halen varlığını sürdüren bütün bu mücadelelerşu soru ekseninde dururlar: Biz kiıniz? Bunlar, bizim bireyse~ ola-rak kim olduğumuzu göz ardı eden soyutlamaların, ekonomık veideolojik devlet şiddetinin reddedilmesi ve gene, insanl~ kimolduğunu belirleyen bilimsel ya da idari engizisyonun reddedilme-sidir.

Özetle bu mücadelelerin esas amacı "şu ya da bu" iktidar ku-rumuna, gruba, elit kesime ya da sınıfa saldırmaktan çok, bir tek-niğe, bir iktidar biçimine saldırm~tır. . .v' •

Bu iktidar biçimi bireyi kategorıze ederek, bıreyselligıyle belır-leyerek, kimliğine bağlayarak, ona hem kendisinin hem de başka-larının onda tanımak zorunda olduğu bir hakikat yasası dayatarakdoğrudan gündelik yaşam~ müdahale eder. ~~, bireyleri özne ya-pan bir iktidar biçiınidir. Ozne sözcüğünün iki anlamı vaı:dır: De-netim ve bağımlılık yoluyla başkasına tabi olan özne ve v~~~!.ada özbilgi yoluyla kendi kimliğine bağlanmış o~~ ö.zne.~o~c~gunher iki anlamı da boyun eğdiren ve tabi kılan bır iktıdar bıçımı tel-kin ediyor: ..

Genelolarak üç tip mücadele olduğu söylenebilır: Ya tahak-küm biçimlerine (etnik, toplumsal ve dinsel) karşı ~~~~~e~ ~ü-cadeleler. ya bireyleri ürettikleri ürünlerden ayıran so~~ bıç~-lerine karşı yürütülen mücadeleler, ya da bireyi kendisın: ~~~la-yan ve bu şekilde diğerlerine tabi kılan duruma ~ş.ı yuru.tü.lenmücadeleler (tabi kılmaya karşı, öznellik ve boyun egdinne bıçım-lerine karşı mücadeleler). . .. .

Kanımca, tarihte bu üç tür toplumsal mücadelenın ya bırbırm-den yalıtılrnış biçimde ya da bir arada kayn~ş~ş olar~ b~çok ör-neğini bulabilirsiniz. Yalnız bu mücadeleler ıç ıçe geçtiklen ~~~bile, çoğunlukla içlerinden bir tanesinin egemen ~lduğu gorulur.Sözgelimi, feodal toplumlarda isyanların nedenle~ı arasında eko-nomik sömürü çok önemli bir yer tutmuşsa da, etnik ya da toplum-sal tahakküm biçimlerine karşı mücadeleler daha baskındı.

• Tü kçedeki "özne" kelimesi burada Foucault tarafından belirtilen ilk. anlamı taşı-mı~~r. Fransızca "sujet" (özne) kelimesi aynı zamand~ "~ebaa~, ya~ı .tabı (boyuneğmiş) anlamını taşıyor. Aynı şekilde Fransızc~ "assujstir" kelım;ısını de Fouca-ult iki anlamda kullanıyor: özneleştırmek ve tabı kılmak, boyun egdırmek. (y.h.n.)

6;3

Page 5: Ozne Ve Iktidar Foucault

On dokuzuncu yüzyılda sömürüye karşı mücadele ön planaçıktı.

Şimdilerde ise tahakküm ve sömürü biçimlerine karşı mücade-leler tamamen yok olmamakla birlikte (hatta tam tersine), tabi kıl-ma biçimlerine -öznelliğin boyun eğdirilmesine-karşı mücadelegün geçtikçe daha fazla önem kazanmaktadır.

Ben toplumumuzun bu tür mücadeleyle ilk defa karşılaşmadığıkanısındayım. On beşinci ve on altıncı yüzyılda meydana gelenhareketler ile asıl ifadesi ve sonucunu Reformasyon'da bulan ha-reketlerin hepsi, Batı'nın öznellik deneyiminin büyük bir krizi ola-rak, ortaçağda bu öznelliğe biçim veren dinsel ve ahlaki iktidarakarşı bir başkaldırı olarak analiz edilmelidir. Manevi yaşamda, se-lamete kavuşma çabalarında, Kitap'ta yatan hakikatte doğrudanbir yer bulma ihtiyacı: Bütün bunlar yeni bir öznellik mücadelesiy-di.

Buna ne tür itirazlar gelebileceğini biliyorum. Her türden tabikılmanın türevsel fenomenler olduğunu, diğer ekonomik ve top-lumsal süreçlerin sonuçları olarak ortaya çıktığını (üretim güçleri,sıllif mücadelesi ve öznellik biçimini belirleyen ideolojik yapılar)söy leyebiliriz.

Tabi kılma mekanizmalarının sömürü ve tahakküm mekaniz-malarıyla ilişkileri dışında incelenemeyeceği besbellidir. Ne var kibu mekanizmalar yalmzca daha temel mekanizmaların "son hali-ni" oluşturmazlar, diğer biçimlerle karmaşık ve dolaylı ilişkilerede girerler.

Bizim toplumumuzda bu tür bir mücadelenin egemen olma ne-deni, on altıncı yüzyıldan beri yeni bir siyasi iktidar biçiminin sü-rekli gelişmekte olmasıdır. Bu yeni siyasi yapı, herkesin bildiği gi-bi, devlettir. Ancak çoğu zaman devlet, bireyleri görmezlikten ge-len, sadece bütünlüğün ya da yurttaşlar topluluğu içindeki bir sını-fın ya da grubun demeliyim, çıkarlanın gözeten bir siyasi iktidartürü olarak tasarlarnr.

Bu oldukça doğrudur. Ancak, devlet iktidarının hem bireysel-i ştirici hem de bütünselleştirici bir iktidar biçimi olduğunun (ki0111111 kuvv tini yansıtan nedenlerden birisi budur) altım çizmek is-

(ii

terim. Bence, insan toplumlarının tarihinde -eski Çin toplumundabile- bireyselleştirme teknikleri ile bütünselleştirme süreçlerininayın siyasi yapılarda bu kadar ustaca bir bileşimine asla rastlanma-mıştır.

Bu durum, modem Batı devletinin, kökeni Hıristiyan kurumla-nnda olan eski bir iktidar tekniğini yeni bir siyasi biçim altında be-nimsemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu iktidar tekniğinipastoral iktidar şeklinde adlandırabiliriz.

Öncelikle bu pastoral iktidar hakkında birkaç söz söyleyelim.Hıristiyanlığın antik dünyadan temelde farklı bir etik kodu vü-

cuda getirdiği öteden beri söylenegelen bir sözdür. Hıristiyanlığınantik dünyamn her tarafında yeni iktidar ilişkilerini gündeme geti-rip yaydığına ise genellikle daha az vurgu yapılır.

Hıristiyanlık, bir Kilise şeklinde örgütlenmiş tek dindir. Ve Hı-ristiyanlık bu haliyle, ilke olarak bazı bireylerin, dinsel vasıf1arıy-la, başkalarına prens, yargıç, peygamber, falcı, hayırsever, eğitim-ci, vb. olarak değil papaz' olarak hizmet edebilmesini önermekte-dir. Ancak bu sözcük, çok özel bir iktidar biçimine göndermedebulunur.

1) Bu iktidar, nihai amacı bireyin öbür dünyadaki selametiniemniyet altına alan bir iktidar biçimidir.

2) Bu iktidar, salt emir veren konumundaki bir iktidar biçimideğildir; bunun yanında, sürünün yaşamı ve selameti uğruna ken-dini feda etmeye hazır olmak zorundadır. Dolayısıyla, tahtı kurtar-mak uğruna tebaasından kendilerini feda etmelerini isteyen krallıkiktidarından farklıdır.

3) Sadece bütün topluluğu değil; ayrıca özelolarak toplumda-ki her bireyi, ömrünün sonuna kadar gözeten bir iktidar biçimidir.

4) Nihayet, bu iktidar biçimi insanların kafalarımn içinde neolduğunu bilmeden, onların ruhlarına nüfuz etmeden, onları içle-rindeki en derin sırları açığa vurmaya yöneltıneden uygulanamaz.Bu da, bir vicdan bilgisini ve buna yön verme becerisini gerekti-rir.

Bu iktidar biçimi (siyasi iktidara zıt olarak), selamete yönelik-

F5ÖNfÖzne ve İktidar 65

Page 6: Ozne Ve Iktidar Foucault

tir. Kendini adayıcıdır (hükümranlık ilkesine zıt olarak); bireysel-leştiricidir (hukuksal iktidara zıt olarak); yaşamla eşkaplamlıdır veyine yaşamla süreklilik taşır; bir hakikat -bireyin kendisi hakkın-daki hakikat- üretimiyle bağlantılıdır.

Ama bütün bunlar tarihin bir parçasıdır, diyeceksiniz; pastaral-lik, silinip gitrnemişse bile, en azından asıl etkinliğirıi kaybetmiş-tir.

Bu doğrudur, ama bence, pastaral iktidarın iki yönünü birbirin-den ayırmaınız gerekiyor: on sekizinci yüzyıldan beri ortadankalkmış, en azından canlılığını yitirmiş olan dinsel kurumsallaşmaile bu kurumsallaşmanın kilise kurumunun ötesine yayılan ve kat-lanarak çoğalan işlevi.

On sekizinci yüzyılda önemli bir fenomen artaya çıktı: bu bi-reyselleştirici iktidarın yeni bir dağılımı, yeni bir örgütlenmesiydi.

"Modern devlet"i bireylerin üstünde, onların ne olduğunu hat-ta varlıklarını görmezden gelerek gelişmiş bir şeyolarak değil;tam tersine bireylerin tek bir koşulla dahil edilebileceği -bu bi-reyselliğe yeni bir biçim verilmesi ve bir dizi çok spesifik örüntü-ye tabi kılınması koşuluyla- çok gelişkin bir yapı olarak görmeli-yiz.

Bir bakıma, devleti modern bir bireyselleştirme matrisi ya dapastoral iktidarın yeni bir biçimi olarak görebiliriz.

Bu yeni pastaral iktidar hakkında birkaç söz daha söylenebilir.1) Bu iktidarın amacında bir değişiklik gözlemleyebiliriz. So-

run artık insanları öteki dünyadaki selametlerine götürme değil;daha çok, aynı selameti bu dünyada sağlamaktı. Bu bağlamda se-lamet sözcüğü farklı anlamlar kazanır. Sağlık, refah (yani, yeterliölçüde bir servet, yaşam standardıj-emniyet, kazalara karşı korun-ma. Geleneksel pastaralliğin dinsel amaçlarının yerirıi bir sürü"dünyevi" amaç almıştı. Pastoralliğin çeşitli nedenlerle bu amaç-ların bazılarını dolaylı bir yoldan güttüğü düşünülürse bu sürecinsancılı olduğu da söylenemezdi; bu doğrultuda, tıbbın rolünü veonun çoktan beri Katolik ve Protestan kiliselerince güvence altınaalınan refah sağlama işlevini aklırnıza getirmemiz yeterlidir.

) Aynı zamanda bu iktidarın görevlilerinde de bir artış oldu.

"~'I F5ARKA/Öme ve İktidar

Bu iktidar biçimi bazen devlet aygıtı tarafından, her koşulda da di-yelim, polis gibi bir kamu kurumu tarafından uygulanıyordu.(Unutmamamız gereken bir nokta, on sekizinci yüzyılda polis gü-cünün, salt yasayı ve düzeni korumak ya da hükümetlerin düşman-larına karşı yürüttükleri mücadelelerine yardımcı olmak amacıyladeğil; kamunun ihtiyaç duyduğu temel araç gereçleri, kamu sağlı-ğını ve zanaatlarla ticaretin sürdürülmesi açısından zorunlu nite-likteki standartları güvence altına almak amacıyla da oluşturuldu-ğudur). Bu iktidar bazen özel şirketler, refah dernekleri, hayırseverkimseler ve genelolarak insanlara iyilik eden herkes tarafındanuygulanıyordu. Ama o sıralarda, pastaral işlevleri üstlensin diyeeski kurumlar, örneğirı aile de seferber edilmişti. Hem piyasa eko-nomisi ilkelerirıe göre hizmet satan özel girişirnler hem de hasta-neler gibi kamu kuruluşlarını içeren tıp benzeri karmaşık yapılarda bu iktidarı uyguluyordu.

3) Son olarak, pastoral iktidarın amaçları ve faillerinin çoğal-ması insanın bilgisirıin iki rol etrafında gelişmesinde odaklaıımak-taydı: Bunlardan birisi, nüfusla ilgili olan globalleştirici ve nice-liksel rol; diğeri, bireyle ilgili olan analitik roldü.

Bütün bunlar, yüzyıllar boyunca -birı yıldan fazla bir süre için-tanımlı bir dinsel kuruma bağlı kalmış olan pastoral türden bir ik-tidarın aniden tüm toplumsal bünyeye yayıldığını ve birçok ku-rumda destek bulduğunu içerirnler. Vebirbirine az çok bağlı ve ge-ne az çok rakip olan bir pastoral iktidar ile bir siyasi iktidar yeri-ne, bir dizi iktidarı (ailenirı, tıbbın, psikiyatrirıin, eğitimin ve işve-renlerirı iktidarı) karakterize eden bireyselleştirici bir "taktik" var-dı.

On sekizinci yüzyılın sonunda Kant, bir Alman gazetesinde(Berliner Monatschriftş kısa bir metirı kaleme almıştı. Yazdığımetrıirı başlığı "Was heisst Aufkldrung?"du. Bu metrıin yazılışınınüzerirıden çok zaman geçti ve halii pek önem taşımayan bir çalış-ma olarak değerlendirilmekte.

Oysa ben bu metni çok ilgirıç ve şaşırtıcı buluyorum; çünkü ilkkez bir filozofbir görevolarak yalnızca metafizik sistem ya da bi-limsel bilgirıin temellerirıi değil; bir tarihselolayı -yakın geçmiş-

67

Page 7: Ozne Ve Iktidar Foucault

te meyoana gelmiş, hatta güncel bir olayı- araştırmayı öneriyordu.1784'te Kant "Was heisst Aufkldrung'l" diye sorduğunda, "Şim-

di ne oluyor? Bize ne oluyor? Bu dünya, bu çağ, içinde yaşadığı-mız şu an neyi ifade ediyor?" gibi soruları kastediyordu.

Ya da başka bir biçimde dile getirirsek: "Aufklarer olarak, Ay-dınlanma 'nın bir parçası olarak biz neyiz?" sorusunu soruyordu.Bunu şu Kartezyen soruyla karşılaştırın: Ben kimim? Biricik; amaevrensel ve tarihsel-olmayan bir özne olarak ben kimim? Ben,Descartes' a göre herhangi bir anda ve herhangi bir yerdeki herkesdemektir.

II Oysa Kant, kendi sorusunda bundan başka bir şeyi kastetmek-

Itedir: Tarihin çok kesin bir anında biz neyiz? Kant'ın bu sorusuhem bizim hem de yaşadığımız çağın bir analizi olarak ortaya çık-maktadır.

Bence felsefenin bu yönü gitgide daha fazla önemkazandı. He-gel'i, Nietzsche'yi hatırlayalım.

"Evrensel felsefe"nin öbür yönü ortadan kaybolmadı. Ancakfelsefenin dünyamızın eleştirel bir analizi olma görevi, giderek da-ha fazla önem kazanan bir boyut. Bütün felsefi sorunların belki enkesini, şimdilci zaman sorunu, bizim tam şu anda ne olduğumuzsorunudur.

Bugünkü hedef belki de ne olduğumuzu keşfetmek değil, oldu-ğumuz şeyi reddetmektir. Modern iktidar yapılarının eşzamanlıolarak bireyselleştirmesi ve bütünselleştirmesi olan bu siyasi"double bina'dan ("ikili kısıtlama") kurtulmak için ne olabileceği-mizi tahayyül etmek ve bunu gerçekleştirmek zorundayız.

Sonuç olarak şu söylenebilir: Günümüzün siyasi, etik, toplum-sal ve felsefi sorunu, bireyi devletten ve devletin kurumlarındankurtarmaya çalışmak değil; kendimizi hem devletten hem de dev-letle ilintili olan bireyselleştirrne türündenkurtarmaktır. Yüzyıllar-dan beri zorla dayatılmakta olan bu tür bireyselliği reddederek ye-ni öznellik biçirnlerine geçerlilik kazandırmak durumundayız.

68

İKTİDAR NASIL UYGULANıR?

Bazı insanlar açısından, iktidarın "nasıl"ı hakkında sorular sor-mak, kendini, iktidarın etkilerini tarif etmekle sınırlamak ve bu et-kileri ne nedenlerle ne de bir doğayla ilişkilendirrnek anlamına ge-lecektir. Böylece iktidar, kendi içinde sorgulamaktan kaçınılan birtöz haline gelecektir; kuşkusuz bunun nedeni, iktidara karşı çık-mamanın tercih edilmesidir. Hiçbir zaman açıkça meşrulaştırama-dıkları bu yolda ilerleyerek bir tür kaderciliğin varlığından kuşku-lanırlar. Ancak bu kuşkunun ta kendisi, iktidarın bir yandan köke-niyle, öte yandan kendi doğasıyla ve nihayet görünürnleriyle varolan bir şeyolduğunu varsaydıklarını göstermez mi?

Eğer şimdilik "nasıl" sorusunu ayrıcalıklı bir yere oturtuyor-sam, bunun nedeni "ne" ve "niçin" sorularını ortadan kaldırmakistemem değil; bilakis, bu soruları farklı bir şekilde sormak, dahaiyisi, ne, niçin ve nasıl'ı kendinde birleştiren bir iktidar tahayyületmenin yerinde olup olmayacağını bilmek istememdir. Daha net

. biçimde dile getirirsek: Analizi "nasıl"la başlatmanın iktidarınof< kendi başına var olduğundan kuşku duymak anlamına geldiğini1söyleyeceğim. Bu, en azından, söz konusu görkemli, globalleştiri-

ci ve tözleştirici terirn kullanıldığı zaman ne gibi içeriklerin hedef-lendiğini sormak, bıkıp usanınadan "iktidar nedir?" ve "iktidar ne-reden gelir?" çifte sorusu üzerinden gidildiğinde oldukça karmaşıkbir gerçeklikler bütününün elden kaçtığından kuşku duymaktır.Tümüyle düz ve empirik olan "nasıl olmaktadır?" şeklindeki basitsorunun, iyice incelendiğinde, gizli bir iktidar "metafiziği" ya da"ontolojisi" getirme işlevi taşımadığı, iktidar tematiğinde eleştirelbir araştırma girişimi olduğu görülecektir.

1. "Kendisini nasıl dışavurur?" anlamında değil de, "Nasıl işler?" ve"Bireyler başkaları üzerinde iktidar uyguladıklarında ne olur?"

anlamında "nasıl" sorusu.

Böyle bir iktidar söz konusu olduğunda, ilk önce şeyler üzerindeuygulanan ve şeyleri değiştirme, kullanma, tüketme ya da yok et-me kapasitesi kazandıran iktidarı (doğrudan bedende var olan ye-

69

Page 8: Ozne Ve Iktidar Foucault

tilerden gelen ya da araçsal aracılar üzerinden geçen bir iktidar)ayırmak zorundayız. Burada söz konusu olanın bir "kapasite" ol-duğunu ifade edelim. Öbür yandan, burada analiz etmekte olduğu-muz iktidarı karakterize eden özellik, bireyler arasındaki (ya dagruplar arasındaki) ilişkileri ön plana çıkarmasıdır. Kendimizi hiçaldatmayalım. Yasaların, kurumların, ideolojilerin iktidarından sözediyorsak, iktidar yapıları ya da mekanizmalarından söz ediyor-sak, bunu yalnızca belli kişilerin başkaları üzerinde iktidar uygu-ladığını varsaydığımız ölçüde yaparız. Burada "iktidar" terimi,"taraflar" arasındaki ilişkilere gönderme yapmaktadır (ve bununlabir oyun sistemini değil; basitçe ve en genel terimler çerçevesindekalarak, birbirlerine yol açan ve birbirine cevap veren bir eylemlerbütününü düşünüyorum).

İktidar ilişkilerini, bir dil, bir göstergeler sistemi aracılığıyla yada başka bir simgesel araçla bilgi aktaran iletişim ilişkilerindenayırmak da zorunludur. Kuşkusuz, iletişim her zaman için insanla-rın birbirleri üzerine eylemde bulunrnalarıııııı belirli bir yoludur.Ancak anlam unsurlarının üretimi ve dolaşırnı, bunların amacı yada sonucu olarak, iktidar alanında belli etkiler doğurabilir; bu et-kiler sadece bu üretim ve dolaşımın bir özelliğinden ibaret değil-dir. İktidar ilişkilerinin, iletişim sistemleriyle iletilsinler veya ile-tilmesinler, spesifik bir niteliği vardır. Dolayısıyla "iktidar ilişkile-ri", "iletişim ilişkileri" ve "nesnel kapasiteler" birbiriyle karıştırıl-mamalıdır. Bu üç ayn alanın söz konusu olduğu ve bir yanda şey-ler, erekli teknik, çalışma ve gerçek olanın dönüştürülmesi alanı;öbür yanda göstergeler, iletişim, karşılıklılık ve anlam üretimi ala-nı, son olarak da zorlama araçlarının, eşitsizlik araçlarıııııı tahak-kümü ve insanların birbirleri üzerinde eylemde bulunma alanı bu-lunduğu anlarnına gelmez.' Aslında daima birbirleriyle örtüşen,birbirlerini destekleyen ve birbirlerinden karşılıklı olarak, araçlarolarak yararlanan üç tip ilişki söz konusudur. En temel biçimlerin-de nesnel kapasitelerin harekete geçirilmesi iletişim ilişkilerini (is-ter daha önceden elde edilmiş bilgi, ister ortak çalışma olsun) içe-1. Habermas, tahakküm, iletişim ve erekli etkinlik arasında ayrım yaptığında,bence, üç ayrı alan değil, üç "aşkın" görüyor.

70

rimler; aynı zamanda iktidar ilişkilerine de (ister zorunlu görevlerolsun, ister bir gelenek ya da acemilik sürecinin dayattığı hareket-ler, isterse de zorunlu olarak yapılan işbölümü ya da dağılımı ol-sun) bağlıdır. İletişim ilişkileri, erekli etkinlikleri (sırf anlam verenöğelerin "doğru biçimde" kullanılması olsa da) içerimler ve taraf-lar arasındaki bilgilendirme alanını değiştirdikleri için iktidar etki-leri yaratırlar. İktidar ilişkilerinin kendilerine gelince, çok önemliölçüde gösterge üretimi ve değiş tokuşu yoluyla işlerler: öte y~-dan hiçbir zaman erekli etkinliklerden (bu etkinlikler ister terbıyeteknikleri, tahakküm süreçleri, itaat elde etme biçimleri gibi bu ik-tidarın işletilmesini sağlayan etkinlikler; ister işbölümü v~ g?revhiyerarşisinde olduğu gibi iktidar ilişkilerine başvuran etkınlıklerolsun) ayrı değillerdir.

Kuşkusuz, bu üç tip ilişki arasındaki koordinasyon ne tekbi-çimli ne de süreğendir. Belli bir toplumda, amaçlı etkinli~ler, ile-tişim sistemleri ile iktidar ilişkileri arasında genel türde bır dengeyoktur. Onun yerine, bu karşılıklı ilişkilerin spesifik bir modelegöre kurulduğu çeşitli biçimler, çeşitli yerler, çeşitli koşullar ~a ~adurumlar vardır. Ama ayrıca, kapasitelerin ayarlanmasının, ıleti-şim şebekeleri ve iktidar ilişkilerinin düzenli ve uyumlu sistemleroluşturduğu "bloklar" da vardır. Örneğin, bir eğitim kurumuna ba-kalım: Bu kurumun mekansal düzeni, kendi içsel yaşamını yönlen-diren ayrıntılı düzenlemeleri, orada düzenlenen değişik etkinlikler,tanımlanmış işlevleri, yerleri ve yüzleriyle yaşamını o kururndageçiren ya da orada birbirleriyle karşılaşan çeşitli bireyler; bütünbunlar, bir kapasite-iletişim-iktidar bloku meydana getirir. Burada,yeteneklerin ya da davranış biçimlerinin öğrenilmesini ve edinil-mesini sağlayan faaliyetler, bir 'dizi düzenlenmiş iletişim (dersler,sorular ve cevaplar, emirler, öğütler, kodlanmış itaat göstergeleri,her kişinin ve bilgi düzeylerinin "değer"ini gösteren farklılık işa-retleri) aracılığıyla, ayrıca bir dizi iktidar süreçleri (dışa kapatma,gözetlerne, ödüllendirme ve cezalandırma, hiyerarşi piramidi) ara-cılığıyla geliştirilir. . .

Teknik kapasitelerin kullanımının, iletişim oyunlarının ve ikti-

71

Page 9: Ozne Ve Iktidar Foucault

dar ilişkilerinin önceden düşünülmüş formüller uyarınca birbirle-rine göre ayarlandığı bu bloklar, sözcüğün bir parça genişletilmişhaliyle disiplinler denebilecek şeyi oluştururlar. Tarihselolarakoluşmuş halleriyle bazı disiplinlerin empirik analizi, tam da bu ne-denle belli bir ilgi uyandırır. Her şeyden önce bunun nedeni, disip-linlerin, yapayolarak açık ve arılaştırılmış şemalarla, nesnel erek-sellik, iletişim ve iktidar sistemlerinin birbirleriyle eklemleniş bi-çimini göstermesidir. Bunlar ayrıca, önceliği bazen iktidar ilişkile-ri ile itaate (manastırda ya da hapishanedekine benzeyen disiplin-lerdeki gibi), bazen erekli etkinliklere (atölyelerde ya da hastane-lerde uygulanan disiplinlerdeki gibi), bazen iletişim ilişkilerine(çıraklık disiplinlerinde olduğu gibi) bazen de üç tip ilişkinin dedoymasına (belki, bir sürü göstergenin birçok teknik etki üretmeküzere sıkı dokunmuş ve dikkatle hesaplanmış iktidar ilişkilerinetekrar tekrar işaret ettiği askeri disiplinde olduğu gibi) vererek de-ğişik eklemlenme modelleri de sergiler.

On sekizinci yüzyıldan bu yana Avrupa' daki toplumların disip-line edilmesinden anlaşılması gereken ne bu toplumların parçasıolan bireylerin gün geçtikçe daha itaatkar hale gelmeleri, ne de bubireylerin kışlalarda, okullarda ya da hapishanelerde toplandıkları-dır kuşkusuz; bundan, tam tersine, üretim etkinlikleri, iletişim şe-bekeleri ile iktidar ilişkilerinin etkileşimi arasında giderek dahadenetimli -gitgide daha rasyonel ve ekonomik- bir ayarlama süre-cinin sağlanmaya çalışıldığı anlaşılmalıdır.

Dolayısıyla, iktidar temasına "nasıl"ın analiz edilmesi açısın-. dan yaklaşmak, temel bir iktidar varsayıınını birçok bakımdan kri-

tik olarak yerinden etmektir. Bu, analiz nesnesi olarak bir iktidarıdeğil; iktidar ilişkilerini, nesnel kapasiteler kadar iletişim ilişkile-rinden de ayrı olan iktidar ilişkilerini, son olarak bu kapasiteler vebu iletişim ilişkileriyle olan bağlantılarının zenginliği çerçevesin-de kavranabilecek iktidar ilişkilerini almaktır.

2. İktidar ilişkilerinin spesifik niteliğini oluşturan nedir?

İktidarın işleyişi, bireysel ya da kolektif, taraflar arasındaki birilişki değildir yalnızca; bazılarının başkaları üzerindeki eylem ki-

72

pidir. Kuşkusuz bunun anlamı, iktidar diye bir şeyin olmadığı; glo-bal olarak yoğunlaşmış ya da dağılmış biçimde var olacak bir ikti-dar olmadığıdır: yalnızca "birilerinin" "başkalarına" uyguladığıiktidar vardır; iktidar, elbette kalıcı yapılara dayanan bir dağınıkimkanlar alanına kaydolmuş olsa bile yalnızca edimde vardır. Bu-nun başka bir anlamı da, iktidarın rıza göstermeyle bir ilgisi olma-dığıdır. İktidar kendi başına özgürlükten vazgeçilmesi, haklarındevredilmesi, tek tek herkesin sahip olduğu iktidarı birkaç kişiyeemanet etmesi (bu, rızanın iktidarın var oluşu ya da korunmasınınbir koşulu olabilmesini engellemez) değildir; iktidar ilişkileri ön-ceden var olan ya da durmadan yinelenen bir rızanın ürünü olabi-lir; ama, kendi doğası gereği, bir konsensüsün dışavurumu değil-dir.

Bunu söylemek, iktidarın esas niteliğinin şiddet olduğu; şidde-tin iktidarın ilkel biçimi, değişmeyen sırrı ve başvurduğu son şeyolduğu; son tahlilde, iktidarın maskesini atıp kendini gerçekte ol-duğu haliyle gösterdiğinde ortaya çıkacak hakikatinin şiddet oldu-ğu anlamına mı gelir? Gerçek duruma bakıldığında, bir iktidar iliş-kisini tanımlayan, doğrudan ve aracısız olarak başkaları üzerindedeğil; başkalarının eylemleri üzerinde eylemde bulunan bir eylemkipi olmasıdır: eylem üzerinde potansiyel ya da fiili eylem, gele-cekteki ya da şu andaki eylemler üzerindeki bir eylem. Şiddet iliş-kisi bir beden üzerinde ya da şeyler üzerinde uygulanır; şiddet iliş-kisi zorlar, büker, işkence uygular, tahrip eder ya da bütün imkan-lara kapıyı kapatır. Şiddetin tam zıddı ancak pasiflik olabilir veherhangi bir direnişle karşılaştığında onu en aza indirmekten baş-ka bir seçeneği yoktur. Öbür yandan, bir iktidar ilişkisi, hakikat enbir iktidar ilişkisi olacaksa ikisi de vazgeçilmez önem taşıyan ikiunsur temelinde eklemlenebilir ancak: ötekinin (üzerinde iktidaruygulananın) sonuna kadar bir eylem öznesi olarak tanınınası veöyle kalması ile bir iktidar ilişkisine karşı, bütün bir karşılıklar,tepkiler, sonuçlar ve muhtemel buluşlar alanının açılabilmesi.

Açıkçası, iktidar ilişkilerinin etkili olması, şiddet kullanımını,rıza elde edilmesini dışladığından daha fazla dışlamaz; kuşkusuzhiçbir iktidarın uygulaması da asla biri ya da diğeri olmadan, ço-

73

Page 10: Ozne Ve Iktidar Foucault

ğunlukla aynı zamanda her ikisi birden olmadan söz konusu ola-maz. Gelgelelim konsensüs ile şiddet iktidarın araçları ya da etki-~eri olmakla birlikte, ilkesini ya da temel doğasını oluşturmazlar.Iktidarın uygulanması istendiği kadar kabullenme üretebilir: İkti-darın uygulanması, geride bir yığın ölü bırakabileceği gibi, aklagetirilebilecek her türlü tehdidin arkasına da saklanabilir. iktidarınuygulanması kendi içinde bazen kendini saklayabilecek bir şiddetdemek değildir; aynı zamanda, üstü kapalı biçimde, yenilenebile-cek bir rızayı da göstermez. İktidar, mümkün eylemler üzerinde iş-leyen bir eylemler kümesidir: eyleyen öznelerin davranışlarınınkaydolduğu imkan alanı üzerinde yer alır: kışkırtır, teşvik eder,baştan çıkarır, kolaylaştırır veya zorlaştırır, genişletir ya da sınır-lar, aşağı yukarı muhtemel hale getirir; uç noktada kısıtlar ya damutlak olarak engeller; ancak eylemde bulundukları ya da buluna-bilecekleri ölçüde eyleyen özne ya da özneler üzerinde eylemdebulunma biçimidir. Başka eylemler üzerindeki bir eylem kümesi.

Taşıdığı muğlaklık sayesinde "davranış" (conduiıe) terimi bel-ki de iktidar ilişkilerinin spesifik yanını en iyi biçimde kavrama-mızı sağlayan terimlerden biridir: "Davranış" aynı zamanda hem(çeşitli derecelerde katılık taşıyan zorlama mekanizmalarına göre)başkalarına "yol gösterme" hem de az çok açık olan bir imkanlaralanı içerisinde davranma biçimidir. İktidarın uygularırnası, "dav-ranışları yönlendirmek" (conduire la conduite) ve muhtemel so-nuçları bir düzene koymaktır. Esasen iktidar, iki rakip arasında birçatışma ya da biriyle öteki arasında bağ kurulmasından daha ziya-de, bir "yönetim" sorunudur. "Yönetim" sözcüğü, on altıncı yüz-yılda sahip olduğu çok geniş anlamıyla düşünülmelidir. "Yöne-tim" sözcüğü, sadece siyasi yapıları ya da devletlerin yönetilmesi-ni anlatmakla kalmıyor, bunun yanı sıra, bireylerin ya da grupların

*. Foucault burada Fransızcadaki conduire fiilinin çifte anlamıyla oynuyor. Bu fiilbır yandan yönlendirmek, örneğin araba kullanmak anlamına gelirken, öbür yan-dan yansımalı halı olan se conduire, davranmak, kendini yönlendirmek anlamınagelıyar. Dolayısıyla burada kullanılan "conduite" kelimesinin çift anlamı var: hembaşkal~rını yonlen~ırme hem de kendı davranışlarını yönlendirme, yani davran-ma. Turkçede bu çıft anlamı karşılayacak kelime olmadığı için yalnızca "davra-nış" sözcüğünü kullanıyoruz. (y.h.n.)

74

davranışlarına nasıl yön verilebileceğini (çocukların, zihinlerin,toplulukların, ailelerin, hastaların yönetilmesi) de gösteriyordu.Yalnızca siyasi ya da ekonomik anlamdaki tabi kılmanın meşru vekurumsallaşmış biçimlerini kapsamakla kalmıyor, bunun yanı sıra,başkalarının eylem imkanlan üzerine eylemde bulunmaya yönelikaz çok düşünülmüş ya da hesaplanmış eylem kiplerini içeriyordu.Bu anlamıyla yönetmek, başkalarının mümkün eylem alanını yapı-landırmaktır. Dolayısıyla iktidara özgü ilişki kipi ne şiddet ya damücadele alanında ne de sözleşme ya da gönüllü bağ alanında(bunlar en iyi şartla iktidarın araçları olabilirler) aranmalıdır. Builişki ne savaş ne de hukuk modeline giren özel bir eylem kipinde,yani yönetirnde aranmalıdır.

iktidarın uygulanması başkalarının eylemleri üzerinde eylemdebulunmak olarak tanımlandığında, bu eylemler insanların başkainsanlar tarafından "yönetilmesiyle" karakterize edildiğinde, buuygulamaya önemli bir unsur dahil edilmiş olur: özgürlük. iktidaryalnızca "özgür özneler:: üzerinde«xv yalnızca onlar "özgi~Ql-dukları sürece uygulanır. Bununla kastettiğimiz, çeşitli davranışbiçimlerinin, çeşitli tepkilerin ve değişik tavırların benimsenebile-ceği bir imkanlar alanıyla yüz yüze bulunan bireysel ya da kolek-tif öznelerdir. Belirleyici etmenlerin tümüyle doyurulduğu yerdeiktidar ilişkisinden söz edilemez. Kölelik, insan zincirlenmiş oldu-ğunda değil (bu durumda söz konusu olan maddi bir kısıtlama iliş-kisinin dayatılmasıdır) hareket edebileceği ve hatta kaçabileceğizaman bir iktidar ilişkisidir. Sonuç olarak, birbirlerini dışlayıcı birilişki bağlamında iktidar ile özgürlüğün yüz yüze karşılaşmaların-da-ı (iktidarın uygulandığı her yerde özgürlük yok olur) söz edile-mez; aralarında çok daha karmaşık bir etkileşim vardır. Bu oyun-da özgürlük, iktidarın uygulanmasının koşulu (hem iktidarın işle-yebilmesi için özgürlük olması gerektiğinden iktidarın önkoşulu;hem de özgürlük iktidardan tümüyle arındığında iktidar ortadankalkacağı ve onun yerini salt ve basit şiddet zorlaması alacağı içiniktidarın desteği) olarak görünecektir. Ancak yine de özgürlük ik-tidarın uygulanmasına yalnızca karşı çıkabilir, çünkü son tahlildeiktidar özgürlüğü tümüyle belirlemek eğilimindedir.

75

Page 11: Ozne Ve Iktidar Foucault

Dolayısıyla, özgürlüğün boyun eğmeyi reddetmesi ile iktidararasındaki ilişkiyi ayırmak mümkün değildir. iktidarın merkezi so-runu gönüllü .kölelik (yani, köle olmayı nasıl arzulayabiliriz soru-nu) değildir. Iktidar ilişkisinin özünde yatan ve onu devamlı kış-kırtan etken, istencin boyun eğmeyişi ile özgürlüğün inadıdır. Öz-sel bir uzlaşmazlıktan söz etmektense, bir "çekişme"den (agonis-mer söz etmek, aynı zamanda hem karşılıklı teşvik etmeyi hem demücadeleyi içeren bir ilişkiden söz etmek; birbirine karşı her ikitarafı da felce uğratan yüz yüze bir kapışmadan ziyade sürekli birkışkırtmadan söz etmek daha yerinde olur.

3. İktidar ilişkilerini nasıl analiz etmek gerekir?

Bu tür ilişkiler, sınırları özenle belirlenmiş kurumlarda odak lana-rak analiz edilebilir; daha doğrusu bu şekilde analiz etmek tümüy-le meşru olur demeliyim. Sınırları özenle belirlenmiş kurumlar ik-tid~ i.lişki~e~ini,çeşitlilik sunan, yoğunlaşmış, düzene konmuş veeJkinlikl~nnın en üst noktasına erişmiş haliyle kavramak için~p~yn ~~ g?zl~~ noktası meydana getirirler. ilk yaklaşım olarak,iktıdar ılışkilerının temel mekanizmalarının biçim ve mantığınınbu kurumlarda görünmesi beklenebilir. Bununla beraber, kapalıkurumsal mekanlardaki iktidar ilişkilerinin analizi birçok sorun çı-karm~tadır. Birinci olarak, bir kurum tarafından işlerliğe konmuşmekanızmaların önemli bir bölümünün bu kurumun varlığını mu-hafaza etmeye adanmış olması, bilhassa "kurumlar arası" iktidarilişkilerinde, özünde yeniden üretici bir nitelik taşıyan işlevlerindeşifre edilmesi riskini beraberinde getirmektedir. ikinci olarakikt~d~ ilişkilerini kurumlar açısından analiz etmek, iktidar ilişki~lerının açıklamasını ve kökenini kurumlarda aramak, yani sonuçolarak iktidarı iktidarla açıklamak tehlikesini taşır. Son olarak, ku-rumlar özünde iki unsuru -(açık ya da örtük) kurallar ile bir aygıt-harekete geçirerek işlediği sürece, iktidar ilişkilerinde bu unsurlar-dan birine ya da diğerine abartılı bir önem atfetme, dolayısıyla ik-

• Burada Foucault'nun kullandığı terim "kavga" anlamına gelen Yunanca"ayeııvıı:J.Lu"dangeliyor. (ç.n.)

76

tidar ilişkilerinde yalnızca hukukun ve zorlamanın modülasyonla-rını görme riski doğar.

Söz konusu olan, kurumların iktidar ilişkilerinin kurulmasında-ki önemini inkar etmek değil; kurumların iktidar ilişkileri açısın-dan analiz edilmesi (iktidar ilişkilerinin kurumlar açısından analizedilmesi yerine) gerektiğini ve bu ilişkilerin temel bağlantı nokta-sının, bir kurumda somutlaşsa ve kristalleşse bile, kurumun dışın-da aranması gerektiğini önermektir.

iktidarın uygulanmasının, birileri için başkalarının mümküneylem alanını biçimlendirmenin bir yolu biçiminde tanımlanması-na tekrar dönelim. Dolayısıyla, bir iktidar ilişkisine uygun düşenşey, eylemler üzerinde eylemde bulunma kipi olması olacaktır.Başka bir deyişle, iktidar ilişkileri, toplumsal ağda derinlemesinekök salmıştır ve "toplumun üstünde olan ve radikalolarak orta-dan kalkacağını hayal edebileceğimiz ek bir yapı oluşturmaz. Ge-ne de toplum içinde yaşamak, başkalarının eylemleri üzerinde ey-lemde bulunmanın mümkün olduğu -ve fiilen sürüp gideceği- birşekilde yaşamaktır. İktidar ilişkilerinin bulunmadığı bir toplum an-cak soyutlamada var olabilir. Ve bu, geçerken söyleyelim, belirlibir toplumdaki iktidar ilişkilerinin, onların tarihselolarak oluşma-larının, kuvvet ya da zayıflıklarının kaynağının, bir kısmının dö-nüştürülüp diğer kısmının kaldırılması açısından gerekli olan ko-şulların analiz edilmesini siyasi bakımdan daha da zorunlu kılmak-tadır. Zira, iktidar ilişkileri dışında bir toplum olamayacağını söy-lemek, kurulu iktidar ilişkilerinin zorunlu olduğunu ya da iktidarıntoplumların yüreğinde bir kader oluşturduğunu, dolayısıyla yıkıla-mayacağını söylemek değildir. Tersine iktidar ilişkilerinin ve ikti-dar ilişkileri ile özgürlüğün inadı arasındaki "çekişme"nin analizi,geliştirilmesi ve sorgulanması sürüp giden bir siyasi görev oluştu-rur ve bu tüm toplumsal varoluş için geçerli olan siyasi görevin takendisidir.

Somut olarak bakarsak, iktidar ilişkilerinin analizi birçok nok-tanın saptanmış olmasını gerektirir:

ı) Başkalarının eylemleri üzerinde eylemde bulurunaya olanaktanıyan/arklılaştırma sistemi: Hukuksal ya da geleneksel statü ve

77

Page 12: Ozne Ve Iktidar Foucault

ayrıcalık farklılıkları; zenginlikleri n ve malların edinilmesindenmeydana gelen ekonomik farklılıklar; üretim süreçlerinde bulunu-lan yerle ilgili farklılıklar; dilsel ve kültürel farklılıklar; ustalık veuzmanlık farklılıkları, vb. Her iktidar ilişkisi, kendisi için aynı za-manda hem koşul hem de sonuç olan farklılaşmaları işlerliğe ko-yar.

2) Başkalarımn eylemleri üzerinde eylemde bulunanların pe-şinde koşturduğu amaç tipleri: Ayrıcalıkların muhafaza edilmesi,kar birikimi, statüye dayalı otoritenin işlemesinin sağlanması, birmemuriyet ya da mesleğin uygulanması.

3) İktidar ilişkilerini uygulamanın araçları: İktidarın silah teh-didiyle, sözün etkisiyle, ekonomik eşitsizlikler aracılığıyla, az çokkarmaşık denetim araçlarıyla, arşivli ya da arşivsiz gözetim sis-temleriyle uygulanmasına göre, belirgin, sabit ya da değişebilirolan ya da olmayan, maddi dispositif'leri olan ya da olmayan ku-rallara göre, vb.

4) Kurumsallaşma biçimleri: Kurumsallaşma biçimleri gele-neksel eğilimleri, hukuksal yapıları, gelenekle ya da modayla ilin-tili fenomenleri (aile kurumunda görüldüğü gibi) birbirine karıştı-rabilir; aynca, kendi spesifik yeri, kendi düzenlemeleri, sımrları ti-tizlikle belirlenmiş, işleyişinde göreli özerkliği olan kendi hiyerar-şik yapılarıyla dışa kapalı bir dispositif biçimine bürünebilir (okulkurumlarında ya da askeri kurumlarda olduğu gibi); ya da, devletörneğindeki gibi, her şeyi kuşatan, global bir gözetim uygulayan,düzenleme ilkesi ile gene belli bir derecede ve belli bir toplumsalbütünde bütün iktidar ilişkilerinin paylaştırılmasım gerçekleştirençeşitli aygıtlarla donatılmış çok karmaşık sistemler biçimine bürü-nebilir.

5) Rasyonalizasyon dereceleri: İktidar ilişkilerini imkanlar ala-mnda bir eylem olarak devreye sokmak, araçların etkililiği ve so-nuçların kesinliği (iktidarın kullamlması sürecinde başvurulan bü-yük ya da küçük teknolojik incelikler) ya da gene, muhtemel be-delleri (bu, ister devreye sokulan araçların ekonomik "maliyeti",i. terse karşı karşıya gelinen direnişin oluşturduğu "tepkisel" bedelolsun) il baülantılı olarak az ya da çok gelişmiş olabilir. İktidarın

78

uygulanması, çıplak bir olgu, kurumsal bir veri olmadığı gibi;ayakta kalan ya da parçalanan bir yapı da değildir; iktidar, kendi-sini geliştirir, dönüştürür, örgütler, az çok belli bir duruma göreayarlanmış süreçlerle donatır.

Bir toplum içindeki iktidar ilişkilerinin analizinin neden bir di-zi kurumun incelenmesine, hatta "siyasi" sıfatım hak eden bütün~~rumlarıı: ~c~lenn:~sine indirgenemeyeceği burada açıkça gö-rulmektedır. Iktidar ilışkileri, toplumsal ağlar bütününde kök sal-mıştır. Ancak bunu derken, topluma, en küçük ayrımtısına kadarhakim olan asli ve temel bir iktidar ilkesi bulunduğunu anlatınakistiyor değiliz. Tersine, başkalarının eylemleri üzerinde eylemdebulunma imkanından (ki bu, her toplumsal ilişkiyle eşkaplamlıdır)~ola.çıkarak, çeşitli bireysel ayrılık, amaç, bize ve başkalarına ve-r~ış ar~ç biçimleri, az çok kısmi ya da bütünsel kurumsallaşmabıçimlerı, az çok düşünülmüş örgütlenme biçimleri, farklı iktidarbiçimleri tanımlarlar. Belli bir toplumda insanların başkaları tara-fından yönetilmesinin çok çeşitli biçimlerine ve ortamlarına rast-lanab~ir: bu çeşitli biçimler bazen örtüşürler. bazen kesişirler, ba-zen bırbırlenm sırurlandırırlar, bazen birbirlerini engellerler, ba-~en de pekiştirirler. Günümüz toplumlarında devletin yalmzca ik-tıdarın uygulanma biçimi ya da yerlerinden l-iri -en önemlisi olsabile- olmadığı, tüm diğer iktidar ilişkisi türlerinin bir biçimde dev-lete gönderme yaptığı bilinen bir olgudur. Ancak bunun nedenibütün iktidar ilişkilerinin devletten türemesi değil; tam tersine ik-tidar iliş~lerinin gün geçtikçe daha fazla devletleşmesidir (~ened~ de: letın k~rduğu denetim pedagojik, hukuksal, ekonomik ya daaıle sıstemlerınde her zaman aynı biçime bürünmez). Bu kez "yö-ne~~" S?zcüğünün dar anlarmna gönderme yaparak, iktidar ilişki-le~ımn gıderek yönetimselleştirildiğini, yani devlet kurumları biçi-mınde ya da devlet kurumlarımn kanatları altında geliştirildiğini,rasyonelleştirildiğini ve merkezileştirildiğini de söyleyebiliriz.

79

Page 13: Ozne Ve Iktidar Foucault

4. İktidar ilişkileri ve strateji ilişkileri

Strateji sözcüğü bugün üç şekilde kullanılmaktadır. Birincisi, be-lirli bir ereğe varmaya çalışırken başvurulan araçları göstermekiçin; burada söz konusu olan, bir amaca ulaşmak için kullanılanrasyonalitedir. İkincisi, belirli bir oyundaki taraflardan birinin,başkalarının eylemlerinin nasılolması gerektiği konusundaki dü-şüncelerine ve gene kendince başkalarının onun davranışlarını na-sıl düşüneceğine ilişkin kanılarına göre hareket etme biçimini an-latmak için; bu anlamıyla strateji, başkalarının karşısında avantaj-lı duruma geçmek için uğraş verme biçimidir. Son olarak, bir ça-tışma durumunda, rakibi mücadele araçlarından yoksun bırakmakve onu mücadeleden vazgeçmeye zorlamak için kullanılan yön-temleri anlatmak için; bu anlamıyla da strateji, zafer kazanmayagöre tasarlanmış araçlarla ilgili bir sorundur. Stratejinin bu üç an-lamı, amacın düşmanın mücadeleyi sürdürmesini imkansız kılacakşekilde hareket etmek olduğu karşılıklı bir kapışma -savaş veyaoyun- ortamında bir araya kümelenir. O zaman strateji, "kazandı-racak" çözümler seçme temelinde tanımlanmaktadır. Ancak, bu-nun çok özel tipte bir durumu yansıttığını, strateji sözcüğünün de-ğişik anlamları arasındaki ayrımların korunmasını gerektiren baş-ka durumların da olduğunu akıldan çıkarmamak gerekmektedir.

Sözünü ettiğim ilk anlama bakacak olursak, "iktidar strateji-si"ni, "iktidar dispositifi"ni etkili biçimde uygulamak ya da koru-mak amacıyla devreye sokulan araçların toplamı diye niteleyebili-riz. Aynca, başkalarının mümkün, potansiyel, öngörülmüş eylem-leri üzerine eylem biçimleri oluşturdukları sürece, iktidar ilişkile-rine uygun bir stratejiden de söz edilebilir ve dolayısıyla, iktidarilişkilerinde devreye sokulan mekanizmalar strateji terimleriyleyorumlanabilir. Ama en önemli nokta, belli ki, iktidar ilişkileri ileçatışma stratejileri arasındaki ilişkidir. Zira, iktidar ilişkilerininözünde, iktidar ilişkilerinin varlığının sürekli bir koşulu olarak birboyun eğmeme ve özgürlük inadı varsa, bu durumda direnme, kaç-ma yolunun ya da kurtulma ihtimalinin bulunmadığı bir iktidarilişkisinden de söz edilemez. Dolayısıyla iktidar ilişkileri, en azın-

80

dan potansiyelolarak, bir mücadele stratejisini içerir; ama bunuyaparken örtüşmez, spesifikliklerini kaybetmez ve sonuçta birbir-lerine karışmazlar. Her bir taraf diğeri için bir tür kalıcı sınır, muh-temel bir tersine dönüş noktası oluşturur. Bir çatışma ilişkisi, uz-laşmaz tepki oyununun yerine durağan mekanizmalar geçtiğindeve taraflardan biri bu mekanizmalar yoluyla diğer tarafın davranış-larım kalıcı ve yeterince kesin bir biçimde yönlendirdiğinde, vara-bileceği son noktaya, nihai anına (yani, iki düşmandan birinin za-fer kazanmasına) ulaşmış demektir. Bir çatışma ilişkisi için, eğerölümüne bir mücadele değilse, asıl hedef, değişmez bir iktidar iliş-kisinin kurulmasıdır. Buna karşılık, mücadele stratejisi de iktidarilişkisi için bir sınır; başkalarının davranışlarının hesaplanmasının,onlann eylemlerine tepki göstermekten öteye gidemediği sınırıoluşturur. Tanım gereği iktidarın elinden kaçan boyun eğmemenoktaları olmadan iktidar ilişkileri olamayacağı için, boyun eğme-yene boyun eğdirmek için iktidar ilişkilerinin her yoğunlaştuılma-~ı, her genişletilmesi sonunda gelip iktidarın sınırlanna dayanır.Iktidarın son noktası ise, ya diğer tarafı tamamen güçsüz bir duru-ma sokan bir eylem (bu durumda iktidarın uygulanmasının yerinirakip üzerinde kazanılan "zafer" alır) ya da yönetilen tarafla giri-len çatışma ve onun rakip konumuna getirilmesidir. Başka bir ifa-deyle, her çatışma stratejisi bir iktidar ilişkisine dönüşmenin rüya-sını görür ve her iktidar ilişkisi de"kendi gelişme çizgisine uydu-ğu kadar doğrudan bir direnişle karşılaştığında da bir kazanmastratejisi olmaya eğilim gösterir.

Aslında, bir iktidar ilişkisi ile bir mücadele stratejisi arasındakarşılıklı bir çekim, sürekli bir bağlantı ve sürekli bir tersine dö-nüş vardır. iktidar ilişkisi her an iki rakip arasındaki bir çatışmayadönüşebilir ve belli noktalarda dönüşür. Aynı şekilde, toplumdakirekabet ilişkileri de her an iktidar mekanizmalarının harekete ge-çirilmesine neden olabilir. Bu istikrarsızlık sonucu, ayın süreçler,aynı olaylar ve ayın dönüşümler, mücadele tarihi içinden olduğukadar iktidar ilişkileri ve dispositif 'leri içinden de deşifre edilebi-lir. Buradan kaynaklanan yorumlar, aym tarihsel dokuya gönder-me yapsalar ve her bir analiz diğerine başvurmak zorunda olsa da,

F6ÖN/Ö= ve Iktidar 81

Page 14: Ozne Ve Iktidar Foucault

aynı anlam unsurlanndan, aynı bağlardan ya da aynı anlaşılabilir-lik türlerinden oluşmayacaktır. Aslında bu, insan toplumlannın ço-ğunda gözlenen temel "tahakküm" fenomenlerinin çıplak gözlegörülebilmesini sağlayan iki okuma biçiminin birbirine müdahaleetmesidir. Tahakküm, aslında, anlarnına ve sonuçlanna bazen top-lumun en ince dokularında bile rastlanabilen global bir iktidar ya-pısıdır. Ama aynı zamanda tahakküm, rakipler arasında uzun süre-li bir çatışmada edinilmiş ve pekiştirilmiş stratejik bir durumu gös-terir. Bir tahakküm olgusu, bir çatışma ilişkisi ve sonuçlarının ik-tidar mekanizmalanndan birinin (örneğin, işgalden kaynaklananbir siyasi yapı) yansırnası olabilir; öte yandan iki rakip arasındakibir mücadele ilişkisi, iktidar ilişkilerinin gelişiminin -beraberindegetirdiği çatışmalar ve yarılmalarla- etkisi de olabilir. Gelgelelim,bir grubun, bir kastın ya da bir sınıfın tahakkümünü, bu tahakkü-mün karşılaştığı direnişle ya da isyanlarla birlikte, toplumların ta-rihinde merkezi bir fenomen durumuna getiren etken, bunların bü-tün toplumsal yapı düzeyinde global ve kütlesel bir biçimde, ikti-dar ilişkileri ile strateji ilişkilerinin iç içe geçmesini ve karşılıklıetkileşimlerini göstermesidir.

Çev.: Osman Akınhay

82 F6ARKA/Özne ve Iktidar

iiiHakikat kayg ısı '

F. E.: Bilme İstenci yakında tamamlanacak olan cinsellik tarihiçalışmasının ilk cildi olarak yayımlandı. İkinci cilt ise ondan sekizyıl sonra ve daha önce ilan edilmiş olandan çok farklı bir planagöre çıkıyor.

F o uc aul t: Arada geçen sürede fikrimi değiştirdim. Bir çalış-ma, aynı zamanda insanın düşündüklerini, hatta kendisini değiştir-meye yönelik bir girişim olmazsa, fazla eğlendirici bir yanı kalmı-yor. Ben asıl planıma uygun olarak iki kitap yazmaya başlamıştım,

• "Le souci de la verite" (F. Ewald ile söyleşi), Magazine litteraire, sayı 207, Mayıs1984, s. 18-23.Dits et ecrits, c. 4, s. 668-678. ingilizceden yapılan bu çevirinin redaksiyonuFransızca orijinaliyle karşılaştırılarak yapılmıştır. (y.h.n.)

83