osmanlı İmparatorlugu'nda devlı;:r.toplum.İlİŞkİlerİ...

32
OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA DEVLı;:r. TOPLUM .İLİŞKİLERİ: ARAŞTIRMA YONTEMLERINDE VE KURUMSAL YAKLAŞıMLARDA TEK YANLILIK Recep BOZTEMUR Bu çalışma, Osmanlı tarihini kuramsal çerçevede anlamaya ça- lışan yaklaşımların eleştirel bir bakışla incelenmesi üzerine kurul- muştur. Birbirinden kesin sınırlarla ayrılmamakla birlikte Osmanlı tarihi genelolarak iki temel düzeyde çalışılmaktadır. Osmanlı tarihi araştırmaları, ülkemizde, bir yandan yaygın biçimde arşiv çalışma- ları ve belge çözümlemeleri düzeyinde devam ederken, öte yandan bu tarihin genel nitelikleri teori düzeyinde ortaya konulmaya çalı- şılmıştır. Osmanlı toplumsal ve siyasal yapılarını kuramsal çerçeve- lerde irdeleyen çalışmalar hem tartışma zenginliği getirip tarihsel olguyu daha iyi kavramamızı sağlarken hem de incelenen tarihsel olgulardan elde edilen sonuçlarla kuramsal bilginin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Ancak toplumsal bilimlerde ve özellikle tarih biliminde bilginin birikimini ilgilendiren iki temel yaklaşımın -içsellik ve dışsallık tartışmasının- gelişimine koşut olarak somut bilgiye yalnızca kuramsal önerınelerle varılabileceği anlayışı ya ku- ramsal çerçeveye uygun tarihsel verilerin seçilmesi dolayısıyla temel tarihselolgu ve olayların gözardı edilmesi sonucuna varmak- ta, ya da tarihselolgu ihmal edilemeyecek önemde olduğunda ku- ramsal çerçevenin bu somut verilere uyarlanması ile sonuçlanmak- tadır. Bu da yalnızca hipotezlerin yeni koşullara uygulanması ile değiştirilmesi ile kalmamakta, aynı zamanda bir bütün olarak ku- ramsal yapının da kanıtlanabilirliğini veya yanlışlanabilirliğini ze- delemekte, dolayısıyla teorinin deformasyonuna yol açmaktadır. Osmanlı tarihinin bir kuramsal yapı içerisinde açıklanmasına yöne- lik çalışmalar da bilgi kuramının bu genel boşluğuna düşmekten kendilerini kurtaramamaktadır. Bunun yanında, özellikle Osmanlı- * ODTÜ Tarih Bölümü. "

Upload: others

Post on 17-Feb-2020

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

OSMANLı İMPARATORLUGU'NDADEVLı;:r. TOPLUM .İLİŞKİLERİ: ARAŞTIRMA

YONTEMLERINDE VE KURUMSALYAKLAŞıMLARDA TEK YANLILIK

Recep BOZTEMUR

Bu çalışma, Osmanlı tarihini kuramsal çerçevede anlamaya ça-lışan yaklaşımların eleştirel bir bakışla incelenmesi üzerine kurul-muştur. Birbirinden kesin sınırlarla ayrılmamakla birlikte Osmanlıtarihi genelolarak iki temel düzeyde çalışılmaktadır. Osmanlı tarihiaraştırmaları, ülkemizde, bir yandan yaygın biçimde arşiv çalışma-ları ve belge çözümlemeleri düzeyinde devam ederken, öte yandanbu tarihin genel nitelikleri teori düzeyinde ortaya konulmaya çalı-şılmıştır. Osmanlı toplumsal ve siyasal yapılarını kuramsal çerçeve-lerde irdeleyen çalışmalar hem tartışma zenginliği getirip tarihselolguyu daha iyi kavramamızı sağlarken hem de incelenen tarihselolgulardan elde edilen sonuçlarla kuramsal bilginin gelişmesinekatkıda bulunmaktadır. Ancak toplumsal bilimlerde ve özellikletarih biliminde bilginin birikimini ilgilendiren iki temel yaklaşımın-içsellik ve dışsallık tartışmasının- gelişimine koşut olarak somutbilgiye yalnızca kuramsal önerınelerle varılabileceği anlayışı ya ku-ramsal çerçeveye uygun tarihsel verilerin seçilmesi dolayısıylatemel tarihselolgu ve olayların gözardı edilmesi sonucuna varmak-ta, ya da tarihselolgu ihmal edilemeyecek önemde olduğunda ku-ramsal çerçevenin bu somut verilere uyarlanması ile sonuçlanmak-tadır. Bu da yalnızca hipotezlerin yeni koşullara uygulanması iledeğiştirilmesi ile kalmamakta, aynı zamanda bir bütün olarak ku-ramsal yapının da kanıtlanabilirliğini veya yanlışlanabilirliğini ze-delemekte, dolayısıyla teorinin deformasyonuna yol açmaktadır.Osmanlı tarihinin bir kuramsal yapı içerisinde açıklanmasına yöne-lik çalışmalar da bilgi kuramının bu genel boşluğuna düşmektenkendilerini kurtaramamaktadır. Bunun yanında, özellikle Osmanlı-

* ODTÜ Tarih Bölümü.

"

80 RECEP BOZTEMUR

Türk tarihini inceleyen -ya da tarihsel gerçeğe uyarlanan- kuramsalyapılar bu tarihin değişiminin, dolayısıyla da tarihsel yaklaşımındeğişkenlerinin yalnızca belirli bir noktadan, dışsal etkenlerdenkaynaklandığını varsaymakta, toplumsal tarihsel yapıların değişi-minde iç etkenlerin önemini gözardı etmektedirler.

Bu çalışmanın amacı, Osmanlı tarihini de inceleme alanı içinealan kuramsal yaklaşımları, oryantalizm ve Asya tipi üretim tarzı,feodalizm tartışması ve dünya iktisadi sistemi analizini sorgula-mak, bu yaklaşımların tarihsel analizde eksikliklerini ve boşlukları-nı göstermeye çalışmak ve Osmanlı-Türk tarihinin çözümlenmesin-de tarihsel anlayışımızı geliştirebileceğine inandığım yeni birkuramsal çerçeveyi özet olarak tartışmaktır.

Oryantalizm ve Asya Tipi Üretim Tarzı: Asya tipi üretim tarzıkavramı, Çin, Hindistan, Osmanlı İmparatorluğu, Latin Amerika ül-keleri gibi toplumsal değşime yöntemleri Batı toplumlarının geliş-melerine benzemeyen toplumsal yapıları incelemek üzere geliştiril-meye çalışılmış Marxist bir yaklaşımdır. Genelolarak 'Asyalı'olarak nitelendirilen bu toplumların gelişme aşamaları, Marxist aşa-malar olan ilkel-feodal-kapitalist-sosyalist toplum düzeneğine uy-madığından, bu toplumlar için Asya tipi üretim tarzı adında bir ku-ramsal çerçeve çizilmiş ve Marxgil kuram incelenen toplumlarınsomut koşullarına uydurulmaya çalışılmıştır. Teorinin genellemeside, kuramın Avrupalı olmayan ama Asya'nın da coğrafik sınırlarıdışında bulunan toplumlara, örneğin Latin Amerika'ya uygulanma-sıyla yapılmaya çalışılmıştır. Böylece Batılı olmayan, 'Batı uygarlı-ğı'nın toplumsal değişimine benzemeyen 'diğerleri'nin incelenme-sine hasredilen bu üretim tarzı kavramı, Doğu ve Batı toplumsalyapılarının kaçınılmaz olarak birbirine zıtlığı kuramı üzerine oturanoryantalist yaklaşımdan hareket etmiştir.

'Doğulu tarihçilik'ten farklı olarak 'doğu tarihçiliği' biçimindealgılanan oryantalist düşünce Batılı olmayan toplumların tarihiniincelerneyi amaçlayan pek çok yaklaşımı derinden etkilemiştir.Bunun ondokuzuncu yüzyıl ortalarındaki örneği Marx ve Engels ta-rafından Asya tipi üretim tarzı kavramlaştırması iken, tam bir asırsonra, Soğuk Savaş başlangıcındaki temsilcisi de modernleşme teo-rileri olmuştur. Her iki yaklaşım da Osmanlı-Türk tarihsel yapıları-na tek yanlı bakmanın eksikliklerinden kendilerini kurtaramamış-lardır.

16. yüzyılOsmanlı İmparatorluğu, ekonomisinin hakim gücüolarak tarımsal yapısıyla ve tarımdan elde edilen artının doğrudan

OSMANLı İMPARATORLUÖU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 81

devlet hazinesine aktarılması sistemiyle kapitalizm-öncesi toplumyapılarının bütün genel özelliklerini gösteriyordu. Devletin tarım-daki üretim ilişkileri üzerindeki sarsılmaz yetkesi ve denetimi! Ba-tılı yazarlar tarafından devletin toplum üzerindeki baskıcılığınıaçık bir biçmide temsil eden mutlakiyetçiliğin -oryantal despotiz-min- en mükemmel örneği olarak görülüyordu. Asya toplumlarının-bu arada Osmanlı'nın da- durgunluğunun bu toplum yapısındankaynaklandığına, bunun da Doğu toplumlarına özgü karakteristikbir özellik olduğuna inanılıyordu. Batı sürekli değişip gelişiyorolarak algılanırken, Doğu ise bu değişimin zıttı, karşıtlığı olarakgörülüyordu. Batılı olmayan toplumların toplumsal-siyasal yapıları-nın kendi yaşam biçimlerine uymadığı anlayışından hareket edenoryantalist görüş Montesquieu, Bodin, Hegel, Adam Smith ve İngi-liz Faydacıları tarafından geliştiriIdi. Bu düşünürlerin yapıtlarıBatı'nın gelişen, değişen, dinamik ve akılcılığına karşın, Doğu'nundurgun, değişmeyen, dolayısıyla gelişmeyen ve akıldışı olduğu var-sayımı üzerine kurulduz• Yapıtlarının öznesi, geleneksel İslami ya-şayış biçiminin hakim olduğu İslam uygarlığı denilen varlık oldu-ğundan3, bu varlığın ayırtedici özellikleri, İslami felsefe, İslam dini,siyaseti, edebiyatı, sanatı ve mimarlığı, homojen bir şekilde algıla-nan 'İslam Uygarlığı' çerçevesi içinde çalışılıyordu. Doğu uygarlı-ğının temel taşıyıcısı Arapça olduğundan bu dil öğreniliyor, edebimetinler çözümleniyor ve siyaset, bürokrasi, yönetici kurumlar vesınıflar düzeyinde Batılı uygarlık ve kültür (ler) ile Doğulular ara-sındaki farklılıklar edebi metinler aracılığıyla ortaya konulmaya ça-lışılıyordu. Dolayısıyla, oryantalist çalışmaların yalnızca 'Doğuluseçkinler kültürü' üzerine odaklanması, siyasetin yönetici aileninveya hanedanın iktidar için yaptığı iç mücadeleden başka bir şey

i. Açıkça bilinmektedir ki bu denetim yalnızca tarımsal üretim ilişkileri üzerindedeğil, fakat hazine-i hassayı ilgilendiren diğer tüm sinai ve ticari ilişkiler bütünü üzerinde-dir. Ticaretin kontrolü, kervan yollarının denetimi, pazarlardaki değişim ilişkilerinin dev-let tarafından belirlenmesi, loncalarda yapılan üretim, bölüşüm, dağıtım ve tüketim ilişki-lerinin sıkı devlet denetimi altında olması hem yeniden-dağıtım (redistributive relations)ilişkilerinin düzenlenmesinin bir gereği olarak yapılıyor, hem de imparatorluk iktisadınınböylece kendini yeniden-üretmesine olanak sağlıyordu. Değişik bakış açılarından olmaklabirlikte daha aynntılı bir tartışma için: İlkay Sunar, "State and Economy in the OttomanEmpire", The Ottoman Empire and the World-Economy (ed. Huri İslamoğlu-İnan),(Cambridge: Cambridge University Press, 1987), ss. 63-87; Huri İslamoğlu ve ÇağlarKeyder, "Agenda for Ottoman History", The Ottoman Empire and the World-Economy,ss. 42-62; Immanuel Wal1erstein, Hale Decdeli ve Reşat Kasaba, "The Incorporation ofthe Ottoman Empire into the World-Economy", The Ottornan Empire and the World-Economy, ss. 88-97; Haim Gerher, Social Origins o/the Modem Middle East.

2. Huri İslamoğlu-İnan, "Introduction: 'Oriental Despotism' in World-System Per-spective", The Ottoman Empire and World-Economy, s. 1.

3. Edward Said, Orientalism, (New York: Pantheon Books, 1978).

82 RECEP BOZTEMUR

olmadığı biçiminde kavramlaştınlmasına, Doğulu tarihin de hane-danıarın gelip geçişi olarak tanımlanmasına yol açtı4•

Bu çalışmaların ürünü olarak bir yönetim şekli biçiminde orta-ya çıkan oryantal despotizm kavramlaştırmasında Doğu toplumuBatılılardan kimi özellikleriyle ayrıştınlmaya çalışıldı: Doğu devle-ti toprak üzerinde mutlak hakimdi, özel mülkiyet yoktu; devletineylem ve işlemlerini denetleyecek kurumlar, özellikle hukuksal sı-nırlar gelişmemişti; hukuk dinsel kurallar, adetler ve törelerden iba-retti; sanayi yoktu ya da varsa, tarımsal ilişkiler sinai üretime herzaman baskın geliyordu; tarihsel veya iklim koşullarının getirdiğitoplumsal durağanlık ve kapalı köy topluluklarının birbirlerindenkopuklukları nedenleriyle devlet gittikçe önem kazanıyor, tarımsalüretim başat olduğu için de kamusal alanın en önemli görevi sula-ma işleri haline geliyordus. İslamoğlu-İnan, Asya tipi üretim tarzı-nın Marxist formülasyonunda Asyalı toplumun belirleyici özelliği-nin, sulama işleriyle uğraşan (hidrolik) devlet ile ayrışmamış ziraitoplumsal taban arasında yer alabilecek ara sınıfların (yani toprakaristokrasisinin, tüccar sınıflarının) yokluğu olarak görüldüğünü an-latmaktadıfli. Karl Wittfogel'e göre 'hidrolik toplum' toprakta dev-let mülkiyetinin kurumsal yapıyı belirlediği ve devletin hem sula-ma işlerini hem de -dolayısıyla- toplumsal yapıyı örgütlemegereksiniminin ortaya çıkardığı ve dünyanın Batılı olmayan bölge-lerinde gözlemlenen hidrolik organizasyon ve tarımsal-hidrolik (ag-rohydraulic) despotizmdir. Osmanlı Sultanları da toprak üzerindeözel mülkiyeti kaldırdıkları ve tümüyle devlet egemenliği kurduk-ları için, ondokuzuncu yüzyıla kadar 'İslami Yakın Doğu' yarıkar-maşık bir oryantal mülkiyet ve toplum ilişkileri örneği olmuştur7•Dahası, sivil toplumun yokluğu ve devletin toplumsal ilişkiler üze-rindeki mutlak üstünlüğü oryantal despotik toplumlarda devlet ikti-darının sınırsızlığı anlamına gelmekte ve kendine yeterli kapalı köytoplumu devletten yalıtılmış olduğu için de siyasal alanı etkilemeolanağından yoksun bulunmaktadır. Köy toplulukları ya devletinulaşabileceği etki alanının dışında kaldıklarından değişime direnmeimkanı bulmaktadırlar, ya da toplum yapıları değişimi gelenekselyapı içinde eritip özümsemeye uygundur. Her iki durumda da köy

4. Bryan S. Tumer, Marx and the End of Orientalism, (London: Allen and Unwin,1978), s. 6.

5. Perry Anderson, Lineages of the Absolutist State, (New York: NLB, 1974), s.472.

6. tslarnoğlu-tnan, "Introduction: 'Oriental Despotism' in World System Perspec-tive", s. 3.

7. Karl A. Wittfogel, Oriental Despotism: A Comparatiye Study of Total Power,(New York: Vintage Books, 1981), ss. 284-285.

OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 83

toplulukları tarihsel değişimin ve gelişmenin dışında kalmaktadır-lar.

Oryantalizmin tarihsel gerekirciliği, böylece, Doğu ve Batı top-lumlarının kendi tarihsel koşullarının farklılıklarının gözardı edil-mesine yol açmış, Doğu'nun nesnel özelliklerinin Batı'nın mutlakzıddı olarak ele alınmasını gerektirmiştir. Dolayısıyla Batı değişimve gelişim tarafından belirlenerek dünya tarihi içinde ayrıcalıklı birkonuma sahip olurken, Doğu değişmeyen, dolayısıyla gelişmeyenbir yapı olarak tarih dışına itilmiştirs. Doğu toplumlarının bu değiş-meyen yapısı içsel gelişmelerle değişemeyeceği için, oryantalizmbu toplumlara Batı'nın kaçınılmaz müdahalesini gerekli görmekte,hatta bu toplumların gelecekteki gelişmeler için dış müdahalelerimeşru kılmaktadır.

Oryantalist yaklaşım, Asya tipi üretim tarzı kavramlaştırmasıy-la Doğulu toplumları yorumlamayı amaçlayan Marx ve Engels' iderinden etkilemiştir. Marx'a göre, Asyalı toplumlarda üretim süre-cinde artı ürünün alınışı -transferi-, çalışma koşulları tarafındandeğil, fakat, bu toplumların yeniden-üretiminin temellerini oluştu-ran ilahi bir takım önkoşullar tarafından belirlenmektedir. Asyalıtoplumlarda devlet de, en yüce ya da tek mülk sahibi varlık olarakyalnızca toprağı işleme hakkı olan küçük topluluklar üzerinde yeralan, "tümüyle kapsayıcı" bir kurumdur9• Birey, bu daha üst kurumtarafından toprakla ilişkilendirilse de, aslında mülksüzdür, dolayı-sıyla artı ürün, 'Oryantal Despot' tarafından temsil edilen devleteaittir. Diğer yandan, toprakta devlet mülkiyeti, ya da daha açık birifadeyle özel mülkiyetin yokluğu Marx' a iyi bir vasıf olarak görü-nür, çünkü Asyalı toplulukların toplumsal yapısı bu mülksüzlük vedolayısıyla devlet idaresinden dışlanmışlık yüzünden topluluk üye-leri arasında sarsılmaz bir dengeye dayanmaktadır. Marx, bu yüz-den "özel mülkiyet, Asyalı toplumun olmayan en önemli şeyiydi"lOdemekten de geri durmamıştır. Zira, Doğu despotizmi, bu toplum-larda ortak mülkün (kamu arazisi (ager publicus] şeklinde devletmülkiyetinin) özel mülkiyetten kesin bir biçimde ayrılığı, dahadoğru bir deyişle, özel mülkiyetin yokluğu üzerine kurulduğundanküçük köy toplulukları tamamen kendilerine yeter hale gelmekte ve

. •• 8. İslamoğlu-İnan, "Introduction: 'Oriental Despotism' in World System Perspec-tlve ,s. ı.

9. Karl Marx, Pre-Capitalist Economic Formations, 9th edition, translated by JackCohen, (New York: International Publishers, [1964] 1980), s. 69.

10. [dem., "The Future Results of British Rule in India", New York Daily Tribune,Aug. 8, 1853, s. 5.

84 RECEP BOZTEMUR

artı değer üretiminin tüm koşullarını kendi içinde barındırmaktadır-ları!. Marx, devletin konumunu da şöyle belirlemektedir: "Doğu'datarımın vazgeçilmez önkoşulları olan devletin sulama işleri, su or-ganizasyonu ve kanal açma işl~ri ile Asya'nın iklim ve toprak ko-şulları, Sahra'dan Arabistan'a, Iran, Hindistan ve Tataristan'a, ora-dan en yüksek Asya platolarına uzanan geniş çölleri Oryantaltarımın temelini oluşturur"ıı. Toprak ve iklim koşulları açısındanfarklı toplumları İbn Halduncu bir tekbiçimleştirmenin yanısıra,Marx, devletin merkezileştirici gücünün müdahelesini, "uygarlığıngelişmemiş ve gönüllü birliklerin geniş topraklar nedeniyle oluşma-mış bulunduğu Doğu' da", suyun iktisadi ve genel kullanımınıntemel gerekliliği olarak görmektedir. Dolayısıyla, doğal koşullarınbir zorlaması olarak tüm Asya hükümetlerinin tarımda kamusal iş-lerin örgütlenmesinden başka bir ekonomik etkinliği bulunmamak-tadır: "Tarih öncesi çağlardan beri Asya' da hükümetin üç bakanlı-ğından başkası yoktu: Maliye Bakanlığı veya içişlerin soyguncusu;Savaş Bakanlığı veya dışişlerin soyguncusu; ve en son olarak, Ba-yındırlık Bakanlığı" l3 •

Marx, Asya toplumlarında devlet olgusunu Kapital' de de sor-gulamıştır. Ancak bu kez devlet, toprak ve iklim koşullarına, doğalbir takım zorlamalara göre biçimlenen bir varlık olarak değil, fakatartık ürüne el koyma yöntemlerine göre oluşan bir kurum olarak ta-nımlanmıştır:

"Eğer doğrudan üreticiler özel mülk sahibinin egemenliği altında değilfakat onların üzerinde yer alan devletin egemenliği altında bulunuyorlar-sa, rant ve vergi çakışmaktadır, daha doğru bir deyimle, toprak rantınınbu biçiminden farklı bir vergi yoktur. Bu koşullar altında reaya ilgilidevlete tümüyle ve ortak itaatten başka daha ağır bir ekonomik ya da si-yasi baskı altında bulunmak zorunda değildir. Devlet, böylelikle en yücemülk sahibidir. Egemenlik burada, ulusal düzeyde yayılmış olan topraksahipliğini içermektedir. Fakat, diğer taraftan, toprağın hem özel hem dekamu iyeliği ve kullanımı olmasına rağmen, hiç özel mülkiyet yoktur"l4.

Bu türden bir Asyalı üretim tartışmasında Marx, devletin doğrudanve baskıcı bir biçmide artığa el koyduğu toplum yapılarını gözönüne almaktadır. Bu anlamda, Asya tipi üretim tarzı kapitalist üre-tim tarzının tam zıttıdır, çünkü Asyalı toplumlarda, artı değerin

1ı.[dem., Pre-Capitalist Economic Formations, s. 70.12. [dem., "The British Rule in India", New York Daily Tribune, June 25, 1853, s. 5.13. [bid., s. 5.14. [dem., Capital, Vol. [II, The Process of Capitalist Production as a Who/e, Ed. by

Frederick Engels, trans. by Emest Untermann, (Chicago: Charles H. Kerr and Co., tarih-siz), ss. 918-919.

OSMANLI İMPARATORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 85

ekonomik ve ekonomi dışı zorla transferi, sınıf iktidarı ve devlet ik-tidarı, mülkiyet ilişkileri ve siyasal ilişkiler ayrışmamıştır, hepsidevlet düzeyinde birarada bulunmaktadırıs. Böylece Marx da, Doğuve Batı toplumları arasında bulunduğu varsayılan Oryantalist kar-şıtlıktan hareketle kapitalist ve kapitalizm öncesi toplumlar arasın-da mutlak bir karşıtlık bulmaktadır. Dolayısıyla Marx, Avrupalıtoplumlara nazaran Asyalı toplumları durağan ve değişmeyen vehiç bir toplumsal ve ekonomi geliş~e geleceği ve umudu olmayantopluluklar olarak tanımlamaktadır. Ozel mülkiyet yoksa sınıflar ol-mayacaktır, tarihin motoru olan sınıf savaşımı görülmeyecektir,tarih ilerlemeyecek, dolayısıyla Doğu toplumlarının ilahi durgunlu-ğu onların tarihsiz, hatta tarih-dışı kalmaları ile sonuçlanacaktır.

Tarih-dışı Doğulu topluluklar Marx'a göre hem iç siyasette,hem de dış ilişkilerde diğerlerinden yalıtılmışlardır. Siyasal düz-lemde yalıtılmış köy topluluklarının otarşik yapıları Oryantal des-potun mutlak egemenliği ile yönetilmeye mecburdur. Dış ilişkiler-de Asyalı toplumlarda görülen durgunluğun 'asli nedeni', topraktaçalışma hakkını elde etmede topluluk üyeleri arasında bulunan eşit-lik ve özel coğrafi etkenlerle birlikte güçlenen kırsal topluluklarınkendine yeterlilikleridir. Asyalı toplumların tarihsel durgunluklarıiçten bir takım etkenlerle değiştirilemeyeceği için bu topluluklarıdünya kapitalist ekonomisi ile bütünleştirecek ve kesin bir biçimdedönüşümlerini sağlayacak olan Batı kapitalizmi, toprakta özel mül-kiyet, çağdaş bir ordu, gelişmiş iletişim ve ulaşım ağları gibi dina-mik etkenlerin dıştan müdahalesi kaçınılmaz bir gereklilik halinegelmektedir:

"Hindistan ...fethedilmek kaderinden kaçınamaz ve eğer bir şey ifade edi-yorsa, [Hindistan'ın] geçmiş tarihinin bütünü, birbiri ardına gelen fetih-Ierin tarihidir. Hint toplumunun hiç bir tarihi yoktur, en azından bilinentarihi. Onun tarihi dediğimiz şey, bu değişmeyen ve direnmeyen toplu-mun edilgen yapısı üzerinde imparatorluklarını ardarda kuran işgalcile-rin tarihinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla, sorun İngiltere'ninHindistan'ı fethetme hakkının olup olmadığı değildir ... İngiltere Hindis-tan'da iki misyonu yerine getirmek zorundadır: biri yıkıcı, diğeri yeni-den yaratan [iki görev]: yaşlı Asyalı toplumun ortadan kaldırılması veAsya'da Batı toplumunun maddi temellerinin atılmasl"16.

Dolayısıyla azgelişmiş toplumların tarihsel ilerlemeye açık bir dü-zeye gelebilmeleri için Marx, gelişmiş Batı ülkelerinin müdahalesi-ni ve askeri varlığını, kapitalizmin genişlemesini ve sömürgeciliği

15. Ellen Meiksins Wood, "The Separation of the Economic and the Political inCapitalism", New Lejt Review, No. 127 (1981), s. 85.

16. Marx, "The Future Results of British Rule in India", s. 5.

86 RECEP BOZTEMUR

tarihsel ilerleme zorunlulukları olarak meşru kılmaktadırl7• Bu meş-ruiyet açıkça Marxist emperyalizm ve sömürgeciliğin yayılması te-orisinden kaynaklanmaktadır, zira bir üretim sistemi olarak kapita-lizmin, çevresindeki kapitalizm-öncesi üretim tarzlarını vetoplumsal yapıları yıkacağı, devrime sürükleyeceği ve evrilteceğidüşünülmektedir.

Marx ve Engels Osmanlı tarihini ve politikasını da Oryantalistdüşüncenin karakteristik özellikleri çerçevesinde incelemişlerdir.Marx'ın, New York Daily Tribune'ün Londra muhabirliğini yaptığı1853-1855 yılları arasında yazdığı Osmanlı politikası hakkındakimakalelerinin ana temaları Şark Meselesi ile ilgili olarak Rusya'nındış siyasası ve Avrupa güçler dengesi sorunları olmuştur18• Marx veEngels, Osmanlı imparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü korunmasıüzerine biçimlenen Ingiliz dış politikasına karşıydılar, çünkü, tarih-sel gerekirciliklerinin bir sonucu olarak, dünya iktisadi ve kültürelyapısı içinde Türklerin rollerinin olumsuz olduğunu ve gelecekiçermediğini düşünüyorlardı. Kapitalizm-öncesi Osmanlı toplumyapısının yıkılması için Rus yayılmacılığı en yakın olasılıklardanbiriydi, ancak Marx ve Engels Çarlık Rusyası'nın ekonomik ve as-keri gücünün Boğazlar'ı aşıp Akdeniz'e ulaşmasına da karşıydılarl9•Çünkü, böyle bir olasılık yda Batılı büyük devletlerin çıkarlarınakarşı olurdu, daha da önemlisi, Rusya'nın sıcak denizlere ulaşmasıkapitalist üretim ilişkilerinin dül?ya ölçeğinde gelişimini engelleye-bilirdi. Engels'e göre, Osmanlı Imparatorluğu'nda ne ticaret, ne deuygarlık gelişebilirdi. Ticari temelolarak transit ticaret düzeyindeseyrediyordu, dolayısıyla, Osmanlı'da ekonomik gelişmeden sözetmek mümkün bile değildi. Engels, "Türkiye'de tüccarlar kimler-dir" diye sorup, yanıtını da kendisi veriyordu: "Kesinlikle TürklerdeğiL.Türklerin özgün göçebe hayat tarzları sırasındaki ticari ilişki-leri yürütüş biçimleri kervanların soymaktan ibaretti, şimdi ise

17. Turner, Marx and the End ojOrientalism, s. ı5.ı8. Karl Marx, "Europe: Napeleon and the Pope, Partition of Turkey, Feeling in

Austurain ltaly and Hungary", New York Daily Tribune, April 4, ı853, Monday, s. 5;"The Turkish Question", New York Daily Tribune, April 11, ı853, Monday, s. 7; "TheReal lssue in Turkey", New York Daily Tribune, April 12, 1853, Tuesday, s. 4; "Turkeyand Russia", New York Daily Tribune, June 25, 1853, s. 5; "The War Question" ve "TheRevalutian in the Turkish Provinces", New York Daily Tribune, April 15, 1854, ss. 1-2.

19. Karl Marx, "Traditional Policy of Russia", New York Daily Tribune, Aug. 12,1853, ss. 5-6; [dem., "The War Debate", New York Daily Tribune, April17, 1854; ss. 2-3;ve "The Eastem War-Its Results to Russian and to Europe", April 17, 1854, s. 4; FriedrichEngels, "The Foreign Policy of Russian Czarism", The Russian Menace to Europe, Ed. byPaul W. Blackstock and Bert F. Hoselitz, (Glencoe, lllinois: Free Press, 1952), ss. 25-55;"The Crimean War", BIackstock ve Hoselitz, Bölüm 5, ss. 121-202. Kitabın bu bölümüMarx ve Engels'in Tribune'de çıkan makalelerinden derlenmiştir.

OSMANLl tMP ARATORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 87

biraz daha uygarlaştılar, ticaret keyfi ve baskıcı el koymaların tümyöntemlerinden 01uşuyor"2o.Ticaret İmparatorluğun Müslüman ol-mayan uyruklarınca yapıldığı için, Engels'e göre, Türklerin Avru-pa' dan atılmaları durumunda ticari ilişkilerin burada gelişmemesiiçin bir neden kalmayacaktı. çünkü, diğer tüm Oryantal despotluk-lar gibi Türklerin otoriter yönetimleri kapitalist ekonomininin geliş-mesi için uygun değildi, zira devlet doğrudan artı değere el koyu-yordu ve ülkede bir burjuva sınıfının gelişmesi için en temel özellikImparatorluk'ta henüz yoktu: tüccarın hem kişisel hem de özel mül-kiyetinin güvenliği2l• Dolayısıyla Marx ve Engels, "Doğu Soru-nu"nun emperyalizm ve kapitalizmin yayılması sonucu Osmanlıİmparatorluğu'ndaki kapitalizm-öncesi toplum yapısının bozulmasıve parçalanması ve, Osmanlı topraklarının Avrupalı güçlerce payla-şılması ile çözüme kavuşacağı inancını taşıyorlardı.

Kuramsal düzeyde önermeleri pek çok eksiklikler içermesine,ideolojik düzeyde de söylemi tarihsel gerçeği çarpıtma riski taşıma-sına rağmen, Asya tipi üretim tarzı 1960ların sonundan itibarenTürk bilimadamları tarafından Osmanlı toplumsal ve ekonomik ya-pısını incelemekte kullanılmıştır22. Divitçioğlu'na göre Asya tipiüretim tarzının karakteristik özelliği, tarımsal üretim ile zanaat üre-timi arasında bulunan ve topluluğu kendine yeter hale getiren hayligelişmiş işbölümüdür23, Divitçioğlu, Asya tipi üretim tarzında üreti-len ürünün hane halkının tüketimi için olduğunu, ancak artı ürünündoğrudan toprağın tek sahibi olan devlete transfer edildiğini belirt-mektedir24.Asya tipinde üretim kullanım değeri, vergilerde aynı ol-duğundan bu toplumlarda meta üretimi ve ticaret gelişme olanağıbulamamaktadır25. Bundan dolayı, Osmanlı toplumu da, Divitçioğ-lu'na göre, Asyalı'dır, çünkü toprağın, yani tek üretim aracının sa-

20. Frederick Engels, "The Turkish Question", New York Daily Tribune, April 19,1853, s. 4. Gazetedeki bu makale aslında imzasızdır. Ancak, Kreutz, bu makalelerin En-gels tarafından Marx'ın ricası üzerine yazıldığını, dolayısıyla her iki yazarın dagörüşlerini ifade edeceğini belirtmektedir.

21. Andrej Kreutz, "Marx and the Middle East", Arab Studies Quarterly, Vol 5, No.2 (Spring 1983), s. 163. ..

22. Sencer Divitçioğlu, Asya Uretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu, (KırklareliNize:Sermet Matbaası, 1981); Çağlar Keyder, "The Dissolution of the Asiatic Mode of Produc-tion", Economy and Society, Vol. 5, No. 2 (May 1976), ss. 178-196; Huri İslamoğlu andÇağlar Keyder, "Agenda for Ottoman History", Review (SUNY, Fermand Braudel Cen-ter), Vol. 1, No. 1 (Summer 1977), ss. 31-55. Benim burada kullandığım "Agenda", Huriİslamoğlu-İnan tarafından derlenen The Ottoman Empire and the World-Economy'de 42-62 sayfalar arasında yer alan makaledir.

23. Divitçioğlu, ss 23, 24-26.24.lbid., s. 27.25. lbid., ss. 30-32.

88 RECEP BOZTEMUR

hibi devlettir ve te~ egemen sınıf olarak artı urune doğrudan elkoyan kurumdur26, Uretici sınıf olarak reaya üretim sürecinin nes-nel koşullarından ayrılmamıştır, dolayısıyla, Osmanlı köylüsü neköle statüsündedir, ne de devlete nazaran durum~. Avrupa feodaliz-minde görülen serfin durumuna benzemektedir. Uretim araçlarındababadan oğula geçebilen kullanım hakkı dolayısıyla Osmanlı çiftçi-si özgür köylü konumundadır2?, Osmanlı'da devlet de temel üstyapıgörevlerini yerine getirmekle mükelleftir: tarımsal arazinin açılma-sı, köylerin kurulması, madencilik, kamu güvenliğinin sağlanması,kentlerde ticaret ve zanaatların örgütlenmesi devletin başat görevle-ri arasındadır28, Köy iktisadı da kendine yeterlidir ve dış ilişkilerekapalıdır29, Dolayısıyla, Divitçioğlu, Osmanlı İmparatorluğu'ndaüretici güçlerde hiç bir değişiklik olmadığı, böylece de bu durguntoplumda hiç bir gelişme olamayacağı inancını taşımaktadır30,

Keyder de Asya tipi üretim tarzını temelolarak tarımsal üreti-min üzerine kurulmuş güçlü bir devlet yapısı ile tanımlamaktadır.Bu ekonomide, merkezi bürokrasinin bir sınıf niteliği göstererekkendini yeniden üretmesi artı ürünün doğrudan devlet hazinesineakmasına dayalıdır. Keyder' e göre, Asya tipi üretim tarzında özelmülkiyet yoktur, çünkü toprağın kullanım halekı ile özel mülkiyethakları aynı şeyler değildir. Dolayısıyla, bu üretim tarzında tarımsalve kentsel üretim araçlarının kullanım haklarını sahipliği doğrudanmülkiyet hakkı olmadığından artı ürünün özel mülkiyet olarak biri-kimi imkansız olmaktadır31, Keyder ve İslamoğlu'nun Osmanlı top-lum yapısını Asya tipi üretim tarzı kavramlarıyla tanımlaması daaynı temeller üzerine oturmaktadır: merkezi yetkenin üretim üze-rindeki sıkı denetimi ve artığa doğrudan el koyması toplumsal dü-zenin yeniden üretilmesinin araçlarıdır32, Doğalolarak bu tanım,otarşik köy topluluklarının devletten yalıtımı konusunu vurgula-maktan çok üretim ilişkilerinde 'hidrolik devlet' in sarsılmaz yeriniincelemenin merkezi olarak almaktadır33, Sistemin bozulması dev-letin vergi biçiminde daha fazla gelire gereksinim duymasıyla sıkı

26. lbid., ss. 60, 119.27.lbid., s. 69.28.lbid., s. 121.29. lbid., s. 124.30. lbid., s. 125.31. Keyder, "The Dissolution of the Asiatic Mode ...", s. 179.32.lbid., ss. 179-180; Keyder and İSlamoğlu, "Agenda ...", s. 47.33. Keyder, "The Dissolution of the Asiatic Mode ...", s. 194, ff. 2. Asya tipi üretim

tarzının otarşik (kendine yeter, kapalı) köy toplulukları çerçevesinde veya hidrolik devletmerkez alınarak iki türde kavramlaştırılmasının ayrıntıları için bak.: Anderson, Lineagesof the Absolutist State, s. 477.

OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 89

sıkıya bağlantılıdır. Keyder'e göre, daha çok gelir ihtiyacı devletintaşra bürokratlarının üretim ilişkileri üzerindeki iktidarını güçlendi-rirken merkezi devletin hem bürokratlar hem de üretim ilişkileriüzerindeki denetimini sınırlandırır. Yerel bürokratların merkezegöre artan güçleri feodalleşmeye giden bir süreci başlatır ki, bu damerkezi devletten bağımsız olarak köylünün serfleşmesi ve taşrabürokratlarınca sömürülmesi anlamına gelmektedir. Daha da önem-lisi, Keyder ve İslamoğlu, ticari ilişkilerdeki gelişmelerin OsmanlıDevleti'nin üretim ilişkileri üzerinde gittikçe azalan denetimininazalmasına ve sistemin bozulmasına neden olduğunu ileri sürmüş-lerdir. Ticari ilişkiler ve ticari birikim de büyük kentlerin, özelliklede İstanbul'un iaşesini sağlamaya yönelik olarak devletin sıkı dene-timi altında olduğundan, merkezi iktidar bu denetimi yitirdiğindesistem çöküntüye uğramaktadır34• Çünkü, değişirnde ve üretimi ör-gütleyici faaliyetlerde artı ürün kapatilizm-öncesi ytoplumda gele-neksel olarak yönetici sınıfa ait iken, şimdi ticari sermaye şeklindeartı değerin giderek daha büyük bir payını sahiplenmektedir35• Dev-letin hem iç hem de dış ticaret üzerinde denetimini giderek yitirme-si ödemeler dengesinde krize yol açacaktır. İslamoğlu ve Keyder'egöre, devlet bunu aşmak üzere iki yönteme başvurabilir: Ya gele-neksel tarım sektöründe vergiler artırılarak hazine gelirlerini yük-seltmeye dayalı bir çözüm uygulacak ki, bunun sonunda devlet herzaman toplumsal patlamalara hazır olmalıdır, ya da ihracata yöne-lik tarımsal faaliyeti destekleyerek dış ticarette gerekli dövizi kaza-nacaktır. Ancak bu çözümün riski de ticaret genişlerken devletinkaçakçılık, vergi kaçağı gibi yollarla artı değer üzerindeki deneti-mini yitirmesi ve hazinenin vergi gelirlerinin azalmasıdır. Dolayı-sıyla, Asyalı devlet için bunlara alternatif olarak tek bir çözüm kal-maktadır, o da dış borç almaktır. Bu aynı zamanda, OsmanlıDevleti'nin de kapitalist üretim ilişkilerine çevreleşmesi anlamınagelmiştir36•

Ampirik bir gözlemle, Asya tipi üretim tarzı kavramlaştırması-nın, kapitalist üretim ilişkilerinin çevre ülkelere yayılmasının yıkıcısonuçlar doğurması konusundaki bulgularının doğru olduğunu söy-lemek mümkündür. Ancak kuramsal düzeyde, Osmanlı tarihiniAsya tipi üretimin kavramlarıyla incelemek, kurarnın kendisindenkaynaklanan kimi eksiklikler yüzünden pek de olanaklı görünme-mektedir. İlk olarak, Asya tipi üretim tarzı teorisi değişik toplumsal

34. Keyder and İslamoğlu, "Agenda ...", ss. 49-50.35. Ibid., s. 50.36. Ibid., s. 50; ve Keyder, "The Dissolution of the Asiatic Mode ...", s. 192.

90 RECEP BOZTEMUR

yapılara tarihsel bir gerekircilikle yaklaşmaktadır. Buna göre, kapi-talist üretim ilişkilerinin dünya ölçeğinde yayılması, sermayeninkendini yeniden üretmesi mantığının gerekli ve kaçınılmaz bir so-nucuysa, Wallersteincı bir anlayışla kapitalizmin diğer örneklerdeolduğu gibi Osmanlı toplum yapısında da yıkıcı etkilerinin olması,imparatorluk ekonomisinin bozulması ve dünya ekonomisinin çev-rede bir feodalleşme süreci, daha doğru bir deyişle, bir 'ikinci serf-lik' yaratması kaçınılmaz 0lacaktır37, Dahası, bu türden bir yakla-şım toplumsal yapıda süregiden değişime herhangi bir etkinlikatfetmediğinden, ticari ilişkilere, özellikle de uluslararası ticaretetoplumsal düzeni değiştirmede büyük önem vermektedir. "Bürokra-sinin temel stratejisi.., yönetsel örgütü dünya ekonomisinin ge-rekliliklerine uydurmak için, siyasal-yasal yapıyı yenileştirecekprojeleri yükümlenmek 0lmuştur"38, Doğruluğundan kuşku duyul-mayacak bir yargı ancak zaten devletten başka bir kurum bu tür-den büyük bir değişimi yönlendirebilecek kudrette değildi. Yu-karıdaki yargının analizinde bizi yanlış yola sevkeden şey, Asyatipi üretim tarzının Osmanlı toplumsal yapısındaki değişimi yalnız-ca dış etkene, yani kapitalist ilişkilerin yayılmasına bağlayan yoru-mu olmuştur. Diğer bir deyişle, bu yaklaşımın, Osmanlı tarihi yoru-munda doğasından gelen eksikliği toplumsal yapıdaki içkoşullarındaki değişimin merkezi önemini gözardı etmesidir.

İkinci olarak, Asya tipi üretim tarzı tartışmasının daha genelbir sorunu da, kuramın Asyalı toplumsal yapıları incelerken yaptığıkimi önermelerin bu yapıları açıklamakta hayli yetersiz kalması,hatta yanlış verileri ele alması biçiminde karşımıza çıkmaktadır:kendine yeterli kapalı köy toplulukları, gerçek ve tek toprak sahibiolarak devletin varlığı ve baskın niteliği, özel mülkiyetin yokluğuve despotik devlet ile toplum arasında tampon işlevi görecek sınıf-lar ile ara toplumsal katmanların yer almaması, Doğulu toplumsalyapıların hanedan değişikliklerinden ya da fetihlerden kaynaklanandeğişiklikleri özümseyecek bir yeteneğe sahip olması, toplumsaldurgunluk ve oryantal despotizm39, Ancak, Doğu toplumlarındabinyıllardır süregiden durgunluk sonucunda değişimin ve gelişiminolmaması önermesi tarihsel olgulara ve antropolojik gözlemlere. açıkça aykırıdır. Daha da önemlisi, Asya tipi üretim tarzı bir yan-

37. 'İkinci serflik' kavramının kısa ve özlü bir anlatımı için bak.: Immanuel Waller-stein, "Three Paths of National Development in Sixteenth-Century Europe", Studies inComparative International Development. Vol. 7, No. 2 (Sumıner 1972), ss. 95-101.

38. Keyder, "The Dissolution of the Asiatic Mode ...", s. 192.39. Tumer, Marx and the End ojOrientalism. ss. 14-15.

OSMANLı İMPARA TORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 91

dan devletin toplumsal yapı üzerinde üstün bir konuma sahip oldu-ğunu ileri sürerken, diğer yandan da sınıfların veya ara toplumsalkatmanların bulunmadığı bir toplumsal yapı resmi çizmektedir.Ancak, kuram, sınıfların olmadığı bir toplumda devletin nasılolupda ortaya çıktığını açıklamaktan çok uzaktır. Ali Kazancıgil'in deeleştirdiği gibi, Asya tipi üretim tarzı kuramsal düzeyde tutarsızdır:"Teoride devlete çok merkezi bir rol verilmiştir, fakat toplumsal sı-nıfların yokluğunda, devletin !?rtaya çıkışını açıklayacak koşullar[teoride] yer almamaktadır"40. Ustelik, toplumsal sınıfların yokluğuvarsayımı Marxist yaklaşımın en önemli önerınelerinden biri olandevletin sınıfsal niteliğine de aykırı düşmektedir. Ayrıca Asya tipiüretim tarzı kavramlaştırınasında Hint, Çin ya da Osmanlı köyleri-nin kendine yeterliliği ve kapalılığı ile 'Doğu cennetinin anahtarı'olan özel mülkiyetin yokluğu önermeleri fazla abartılmış görün-mektedir. Aksine, yine tarihsel gerçeklik, sadece Asya toplumların-da değil, fakat tüm tarım toplumlarında toplumsal düzenin organi-zasyonunda özel mülkiyetin çeşitli biçimlerde önemli bir yertuttuğunu göstermektedirı. Dolayısıyla, kuramın doğasından geleneksiklikler ve yapaylık yüzünden Asya tipi üretim tarzı kavrainıOsmanlı tarihini okumakta yetersiz kalmaktadır. Ne Osmanlısosyo-ekonomik yapısı tarihsel gerekircilikle Sultan'ın reaya üze-rinde mutlak hükümranlığı yüzünden Oryantalizmin durgunluğunamahkum olmuş, ne de Asya tipi üretim tarzının ileri sürdüğü gibideğişmeden tarih dışında kalmıştır. Aksine Osmanlı iktisadi düzeni,devlet ile toplumsal güç merkezleri arasında toprağın ve işgücünündenetimi amacıyla kurulan ilişkiler ve çatışmalar üzerinde biçim-lenmiştir2• Üretim araçları üzerindeki sıkı denetim tarımsal ürüngelirlerini güvenceye almak isteyen merkezi devletin askeri ve mali

40. Ali Kazancıgil, "Paradigms of Modern State Formation in the Periphery", TheState in Global Perspective, Ed. by Ali Kazancıgil, (Paris: UNESCO, 1986), s. 128.

41. Doğulu toplumlarda özel mülkiyetin bulunmadğı iddiasının doğru bir yargı ol-madığını gösterebilmek için Osmanlı toprak düzenine bakmak yeterli olacaktır. Farklı za-manlarda İmparatorluğun değişik bölgelerinde. tarihsel koşulların gerektirdiği değişikmülkiyet biçimleri ortaya ÇıkmıŞtır. Malikane-Divani topraklarda bulunan ikili mülkiyet.merkezi devletin yetkesini tam kuramadğı eyaletlerde, örneğin Kürt aşiretlerin yoğunluktaolduğu Doğu Anadolu'da, Mısır'da, Bağdad ve Basra'da, Rodos, Kıbns, Girit gibi adalar-da devlet tarafından alınan yıllık vergiye karşılık korunabilen tam özel mülkiyet, mevattopraklarda şenlendinneye karşılık verilen temlikname ile tanınan mülkiyet ve pek bilinenvakıf mülkiyeti "Osmanlı toplumsal düzeninde devlet ilk ve tek toprak sahibidir" önerme-sini yanlışlayan olgulardır. Şevket Pamuk, Osmanlı-Türkiye Iktisadi Tarihi, 1500-1914,(İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1988), ss. 55-57; Halil İnalcık, "The Ottoman State: Econo-my and Society, 1300-1600", An Economic and Social History of the Ottoman Empire,1300-1914, Ed. by Halil İnalcık and Donald Quataert, (Cambridge: Cambridge UniversityPress,I 994), ss. 120-13 ı.

42. Sunar, "State and Economy in the Ottoman Empire", s. 63.

92 RECEP BOZTEMUR

gereksinimlerini karşılamak amacıyla kurulmuştur. Dolayısıyla,devletin iktisadi yaşamdaki etkin müdahalesi ve tarımsal üretim or-ganizasyonunun idari gereklere göre yapılması Osmanlı toplum ya-pısının devlet karışımı olmadan değişmeyeceği anlamına gelmez.Hatta, Osmanlı bürokratik örgütünün kendine ekonomik bir temelsağlamak amacıyla siyasi, ideolojik ve hukuki kurumları aracılığıy-la tarımsal üretimi düzenlemesi toplumsal yapıdaki değişime önem-li ölçüde ivme kazandırmıştır.

Aslında, Asya tipi üretim tarzı kavramlaştırmasının önemi feo-dalizmden sosyalizme geçişte tarihsel gelişme aşamalarının Avrupatoplumlarına özgü olmasıyla ve Doğu toplumlarının değişimlerininbu tarihsel aşamalar dizgesine uymamasıyla açıklanabilir. MarxistAvrupa tarihi yaklaşımlarında feodalizmden kapitalizme, oradan dasosyalizme geçişin aşamalı bir tarih anlayışıyla incelenmesi anlam-lıdır, çünkü bu toplumların tarihsel deneyimlerinden kaynaklananböyle bir yaklaşım Avrupa toplumlarının öznel karakteristikleriniaraştırmaya ve bunlardan kimi genel eğilimleri çıkarsamaya yar-dımcı olacaktır. Ancak Doğulu toplumların kendilerine özgü nite-likleri, Batı toplumlarının tarihsel aşamalarım uygulamaya olanakvermediğinden tarihsel materyalizm Doğu'da devlet-toplum ilişki-lerini inceleyebilmek için bir alt-aşamaya gereksinim duymuştur.Dolayısıyla, Asya tipi üretim tarzı kavramı tarihin Marxist aşamalıyorumu için kullanılan analitik bir araç haline gelmesine rağmenkuramın kendisi burada da kimi çelişkiler içermektedir. İlk olarak,tarihin aşamalı yorumu toplumların önce kapitalizme, sonra da sos-yalizme geçişini gerektirdiği için, Asya tipi üretim tarzı yaklaşımıda Doğu toplumlarının ya kendi toplumsal gelişmeleriyle -ki im-kansız görünmektedir- ya da Batı'nın yayılmacılığıyla kapitalizmegeçişini öngörmektedir. Ancak kuram, Batılı olmayan toplumsaloluşumları pre-kapitalist bir düzeyde incelememektedir, çünkü butoplumlar kapitalist dünya sistemi çevresinde yer alan kapitalizm-dışı topluluklardır43• Ayrıca, tarihin öngörülebilir aşamalardan geç-mesi gerektiği fikri Batı'da dahi ortaya çıkan birbirinden çok farklı

43. Doğulu ve Batılı toplumlar arasında ya da İngiliz sanayi kapitalizmi ve oryantaltopluluklar arasında kentler, işbölümü, dernekler, gönüllü kuruluşlar, devletin doğası gibikonularda bulunan farklılıkları incelerken Marx, sanayi kapitalizminin sömürge öncesi(pre-colonial) topluma üstünlüğü tezinden hareket etmiştir. Ancak Doğu toplumlarının ta-rihlerinin herhangi bir aşamasında kapitalist olma gibi bir gereklerinin olmadığı gerçeğiile sanaeyi kapitalizminin mutlak bir gerekircilikle bunları değiştireceği düşüncesi birbi-riyle ilintili değildir. Daha ayrıntılı bir tartışma için bak.: Anne M. Bailey and Josep R.Llobera, "The Asiatic Mode of Production: Sources and Formatian of the Concept", TheAsiatic Mode of Production: Science and Politics, Ed. by Anne M. Bailey and Josep R.Llobera, (London: Routledge and Kegan Paul, 1981), s. 26.

OSMANLı İMp ARATORLUGU'NDA DEVLET -TOPLUM İLİŞKİLERİ: 93

çağdaş devlet biçimleri ile günümüzü~ farklı toplum yapılarını gözönüne alİnış gibi görünmemektedir. Omeğin, feodalizm, -Japonyadışında, o da farklı bir düzeyde- genelolarak Avrupa'nın özgül birniteliği iken, İngiliz, Fransız, Alman toplumlarının sonraki gelişme-leri birbirinden çok farklı tarihsel düzeylerde seyretmiştir. Hele Ja-ponya'nın feodal geçmişi, yirminci yüzyıl Fransası'nın ya da İngil-teresi'nin kurumsal, siyasal, toplumsal yapısının bir benzeriniüretmeyi gerektirmemiştir. İkinci olarak, toplumsal sınıflar, birtarih kesitinde verili olarak gelişmiş biçimleriyle bulunmazlar, ak-sine tarihsel değişim sürecinde çatışmalar, mücadeleler, uzlaşma-lar, ittifaklar tarafından belirlenirler. Sınıfların tarihsel gelişimi biryandan sınıflararası ilişkilere dayanırken, diğer yandan da onlarındevletle ilişkilerine, devlete göre konumlarına, devletin sınıfları şe-killendiren politikalarına bağlıdırM. Aslında, Marx da sınıf mücade-lesini tarihin motoru olarak tanımlarken bunun tarihsel değişimdensoyutlanmasını değil, fakat onun tarafından belirlenmesini kastet-miştir. Dahası, toplumsal sınıflar da devletler gibi önceden belirlen-miş doğrusal tarihsel gelişme aşamalarından geçmek zorunda değil-lerdir, onlar da içinde oluştukları toplumsal değişme tarafındanbelirlenirler. Son olarak, tarihsel gelişme, Asyalı tiplemesinin önesürdüğü gibi Doğu-Batı ayrımında ya da ülke bazında değil, fakatdaha genel, az ya da çok bütünleşmiş bir devletler düzeni içinde yeralmaktadır. Tarihsel değişimi uluslararası ölçekte ele almak özel ta-rihsel süreçlerin genellemesini yapabilmeye, ,tarihsel süreçler ara-sındaki etkileşimi incelemeye ve tarihsel süreklilikleri ve kesintileriaraştırmaya daha çok imkan verebilir.

Feodalizm Tartı~ması: Hem kurumsal düzeyde Asya tipi üre-tim tarzı yaklaşımının çelişkileri, hem de tarihsel araştırmalarla Os-manlı üretim ilişkilerinin böyle bir kuramsal çerçeveye uymadığı-nın kanıtlanması Osmanlı tarihi araştırmacılarını İmparatorluğuniktisadi koşullarını ve köylülüğün durumunu Batı'daki toplumsaldeğişmelerle karşılaştırmaya ve Batı Avrupa feodalizmi ile benzer-likleri ve farklılıklarını bulmaya yönlendirmiştir. Feodalizmin kapi-talizm öncesi toplumlarda artığa el koyma biçimlerinden en temelive evrenselolanı olduğunu söyleyen Berktay'a göre Osmanlı köy-lüsü ile feodal avrupa köylüsü arasında hiç bir fark yoktur45• Berk-

44. Alan Richards and John Waterbury, A Political Economy of the Middle East:State, Class and Economic Development. (Boulder, Colorado: Westview Press, 1990),See. 2, ss. 8-5 I.

45. Halil Berktay, "The Feudalisrn Debate: The Turkish End-Is 'Tax-vs-Rent' Nec-essarily the Product and Sign of a Modal Difference", The Journal of Peasant Studies,Vol. 14, No. 3 (April) 1987, ss. 291-333.

94 RECEP BOZTEMUR

tay, feodalizmin işgücünü oluşturan ve hizmetleri gören köylülükile adaleti ve korumayı sağlayanlar arasındaki toplumsal sözleşme-ye dayanan ve sertler senyörler ile askeri servis arasındaki ilişkileriiçeren klasik tanımlamasını reddetmektedi~. Bektay'a göre feoda-lizmin özellikleri olarak bir çok niteliği bir liste halinde sıralayaraktanımlama yöntemi değil, fakat siyasal iktisat terminolojisinin birparçası olarak feodal üretim tarzı, tarih araştırmacılarını Avrupalıolmayan toplumlarda da aynı koşulları aramaya itmiştirH. Bloch veWickham'ın çalışmalarını48 temel alan Berktay, malikane çiftçiliği-nin Batı Avrupa feodalizminde gerçekte baskın üretim yöntemi ol-madığını ve küçük köylü mülkiyeti ile geleneksel köylü üretimyöntemlerinin lordların üretim sistemindeki denetimlerini dengele-diğini söylemektedir49• Asya tipi üretim tarzı yaklaşımının malikaneüretiminin feodalizme özgü olduğu varsayımına karşı Berktay BatıAvrupa serfleriyle Osmanlı reayası arasında temelde köylü olmakniteliği açısından benzerlikler bulunduğunu ileri sürmektedir50. Da-hası, toprakta devlet mülkiyetinin altyapının değil, fakat üstyapınınbir konusu olduğunu söylemektedir. Ona göre, Batı Avrupa tarihselözgüllüğünün Perry Anderson tarafından yapılan tanımı hatta çeki-len fotografıS1 yanlıştır, çünkü, Anderson'ın 'karmaşık birlik' ve'egemenliğin parçalanması' ilkeleri ile nitelenen feodalizm tanımı,pratikte, üretim tarzı (kuramsal soyutlama) ile toplum ya da top-lumsal-ekonomik oluşum (tarihsel somutluk) arasındaki ayrımı,devlet biçimi, artı değerin yasal formülasyonu gibi üstyapıya aitözellikleri üretim biçimi nitelikleri gibi ele alarak ortadan kaldır-maktadırs2• Dolayısıyla, Berktay'a göre, "feodal üretim tarzınınözü, serfliğin zaten üstyapısalolan siyasal ya da hukuki nitelikle-rinde değil, fakat tüm kapitalizm-öncesi toprak sahipliklerine özgürantın ele geçiriliş ilişkilerinde yatmaktadır"53. Toprak rantının ka-pitalizm-öncesi köylülük ilişkilerine dayalı üretim biçiminin genelbir niteliği olduğunu düşünerek Berktay, çiftçinin özgür veya dev-letin siyasi yetkesinin hükmü altında olup olmamasına bakmaksızınOsmanlı üretim ilişkilerini feodalolarak tanımlamaktadır. Çünkü,Ona göre, kapitalist üretim biçimindeki artı değere karşılık kapita-

46. Ibid., s. 292.47. Ibid., s. 321. ff. ı.48. Marc Bloch. Feudal Society, (Chicago: 1961) ve C.J. Wickham. "The Unique-

ness of East". Feudalism and Non-European Societies, Ed. by T.J. Byres and H. Mukhia,(London: 1985).

49. Berktay. "The FeudaIism Debate ...•••s. 293.50. Ibid., s. 296.sı. Ibid., s. 295.52. Ibid., ss. 294-295.53. Ibid., s. 298.

OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 95

lizm-öpcesi üretim tarzlarında toprak rantının gördüğü işlevi Os-manlı Imparatorluğu'nda vergi görmektedir.

Devletin üretim ilişkileri içindeki yeri ve köylülük karşısında-ki konumu feodalizm tartışmasında en önemli konulardan biri-dir. Berktay, devletin maaşlı bürokrasisinin ve yeniçeri ordusununfaydalandığı Doğu Akdeniz' deki yüksek düzeyde para akımı yü-zünden Osmanlı İmparatorluğu'nun göreli olarak geç bir tarihte,ondördüncü yüzyılda feodalleştiğini söylemektedir. Batı Avrupa fe-odalizminin Roma-Germen örneğinde Roma Devleti'nin yıkılma-sından sonra bir boşluk doğmuş, ancak Akdeniz feodalizminde, Bi-zans, İslam ve Türk tarihsel sentezi daha iyi yapılı, daha sağlam vesürekli bir devlet geleneği doğurmuştur. Dolayısıyla Berktay, Ak-deniz'de oluşan sistemin de bazı küçük farklarla feodalizm olaraknitelendirilmesi gerektiği düşüncesindedir: " ...geç-kabile toplumun-da (Alman ya da Türk), önce 'Romalı görüntüsünün' ardında, sonrada Batı'nın özel feodalizminin çeşitli küçük beyliklerin parçalan-mış yapısında kristalleşen evrensel sınıf oluşumu süreçleri, Balkan-lar'da ve Doğu Akdeniz'de, bize, merkezi devletin prizmasındansüzülmüş bir 'devlet feodalizmi' biçiminde gelmektedir"54. Küçükölçekli köylü üretiminden vergi ya da rant biçimindeki artı değer budevlet tarafından, ekonomik süreç racılığıyla değil, fakat siyasal zoryoluyla alınmaktadır, dolayısıyla Berktay'a göre, vergilerin veyatoprak rantının Batı feodalizminde senyörler tarafından veya Os-manlı İmparatorluğu'nda merkezi devlet tarafından toplanması ara-sında temelde bir fark yokturSS.

Osmanlı vergiye dayalı üretim sisteminin bu şekilde devlet feo-dalizmi olarak tanımlanması Osmanlı tarihini yeniden-okumadayeni tartışmalara yol açmıştır. Bu durumda, yalnızca onaltıncı yüz-yıldan başlayarak Osmanlı vergi sistemindeki değişiklikler ve hazi-ne gelirlerinin yeniden paylaşılması yüzünden ortaya çıkan malika-ne üretiminde köylülerin serfleşmesi, artı değere zor yoluyla elkonulması, çiftçinin sahip olduğu hakların elinden alınması, devle-tin köylüyü koruyucu önlemlerinin azaltılması ya da yok edilmesi,tefecilik, faiz gibi olgular değil, geleneksel tımar sisteminin tünü defeodal üretim tarzının gereklilikleri olarak düşünülmektedir. Örne-ğin, John Haldon, Osmanlı İmparatorluğu'nun klasik dönemindebile üretim tarzının doğası gereği feodalolduğunu söylemektedir.

54. Halil Berktay, "The Search for the Peasant in Westem and Turkish History/Historiography", New Approaches to State and Peasant in Ottornan History, Ed. by HalilBerktay and Suraiya Faroqhi, (London: Frank cass and Co. Ltd., 1992), s. 133.

55. lbid., s. 135.

96

. .-_...

RECEP BOZTEMUR

Çünkü O'na göre feodalizm, bütün sınıflı toplumlarda en temel veevrensel kapitalizm-öncesi üretim biçimidir56• Şaldon, feodalizmtanımını üç temel önerme üzerine kurmaktadır: Ilk olarak, kurum-sal veya örgütsel yapısı ne olursa olsun vergi ya ~a toprak rantı bi-çiminde bir feodal ranta el konulması gereklidir. Ikinci olarak, pre-kapitalist otarşik köylülüğün feodal rantına el koyma, köylülerinyasal anlamda senyörlerin kiracısı olmalarına doğrudan bağlı değil-dir, fakat, artı değerin yönetici bir sınıf veya onu memur.ları tarafın-dan ekonomi-dışı zorla aktarılmasına dayanmaktadır. Uçüncü ola-rak, yöneticiler ve yönetilenler arasındaki ilişki sömürü ilişkisidirve üretim araçları üzerindeki denetime ilişkin olarak bu ilişkiler çe-lişkilidir57•

Tarihselolarak, feodal -Haldon'un deyimiyle vergiye daya-lı- üretim tarzı, çiftçi ailelerinin yeniden-üretiminin baskın ol-duğu, artı değer üretimine yeterli el araçlarının kullanıldığı veorganic enerjinin hakim olduğu tarla ekimine dayalı ekonomilerdeen belirgin biçimiyle temsil edilmiştir. Fakat, Haldon'a göre,bu genel üretim koşulları altında, her toplum, bu ilişkileri öncekikültürel gelenekler üzerinde kuran, sürdüren kendine özgü ku-rumsal pratikler ve ideolojik yapılar geliştirmiştir. Dolayısıyla, bukültüreloluşum üzerinde yükselen devletler de, biçim itibariyle,ideolojik ve meşruiyete dayalı faaliyetleriyle birbirlerinden farklı01acaklardır58•

Osmanlı iktisadi örgütlenmesinde, özel mülkiyetin göreli ola-rak azlığı nedeniyle mirasın varislere bırakılamaması ve dolayısıy-la bir aristokratik sınıfın oluşamaması yönünde genel kabul görenteze karşılık, Haldon Osmanlı yönetici sınıfının özerk eylemlerininönemini vurgulamaktadır. Buna göre, sipahilerin devlet topraklarıüzerinde mülke benzer edinimlerini engellemek üzere sürekli yer

56. John Haldon, "The Ottoman State of Question of State Autonomy: ComparativePerspectives", New Approaches to State and Peasant in Attornan History, s. 62. Aynı ya-pıtın "Giriş" makalesinde Suraiya Faroqhi, Haldon'un bu geniş feodalizm tanıınının, Neo-litik Devrim tamamlandıktan sonra tüm topluluklarda görülen baskın üretim biçiminin fe-odalizm olduğu varsayıınına dayandığını belirtmektedir (Haldon, s. 51). Böylece, bu bakışaçısıyla, Osmanlı İmparatorluğu'nda, Anadolu'lu köklü ailelerin faaliyetleri, yerel beyle-rin eylem ve işlemleri, göçer aktiviteleri, Osmanlı yayılmacılığı sırasında devşirme sınıfıve faaliyetleri, ulemanın diğer askerlerle mücadelesi gibi tarihselolgular artı değere feo-dal tarzda el konulması sistemi içinde değerlendirilmesi gereken olaylar olarak değerlen-dirilmelidir. Suraiya Faroxhi, "Introduction", New Approaches to State and Peasant in Ot-toman History, s. 11.

57. John Haldon, The State and the Tributary Mode of Production, (London: Verso,1993), s. 65; ve [dem., "The Ottoman State and the Question of State Autonomy ...", s. 51.

58. Haldon, The State and the Tributary Mode of Production, s. 65.

OSMANLı İMp ARATORLUGU'NDA DEVLET -TOPLUM İLİŞKİLERİ: 97

değiştirmeleri sağlanmasına rağmen, toprağın kullanımında bir sü-reklilik söz konusudur, toprak hiç bir zaman atıl kalmamıştır. Sipa-hinin ölümü ile toprağın sipahi'ye verilen ilk parçası (ibtida), oğlu-na geçmiştir. Tımar' a başvurmak ve sahip olmak, askeri sınıfamahsus miras ile geçen bir haktır59• Koçu Bey Risalesi üzerine yap-tığı çalışmada Rıfa'at Abou-EI-Hajj da aynı konuyu tartışmaktadır.Abou-EI-Hajj'a göre, Osmanlı İmparatorluğu'nda sipahiler feodalbir sistemin parçası olmuşlardır, çünkü, tırnarlara atanma ve onlarasahip olma süreleri sürekli olarak uzamaktadır. Ayrıca, zaman iler-ledikçe bu feodal atanmalar babadan oğula, ya da en yakın akraba-ya geçen bir nitelik arzettiğinden, Abou-EI-Hajj, Osmanlı tımar sis-teminin "miras ile geçen, askeri ve feodalolarak tanımlanmasınınuygun olacağını"60 söylemektedir. Ayrıca Abou-EI-Hajj, sipahilikkurumu olmasa da, bu kurumla gelen zilyetlik haklarının miraslageçen haklar olduğunu belirterek, Koçu Bey'in, bir kamu görevlesigörevi bıraktığında, oğulları devlete sadakatin ve görevin süreklili-ği açısından babalarının konumlarını üstlenmesi ve devletin debunu desteklemesi gerektiğini önerdiğini iletmektedit61• Haldon'agöre, sipahinin mülk sahibi olabilmesinin diğer bir yolu da devletiarkasına alarak kendi çıkarı için reaya üzerindeki gücünü artırmasıve böylece yerel ekeonominin ayrılmaz bir parçası haline gelmesi-dir. Bunun için, bir kez ibtida verildiğinde, sipahi çiftçi işgücünükendine ayrılan tımarda kullanmakta bir sakınca görmemekte veböylece hatırı sayılır bir gelir elde etmekteydir. Haldon'a göre, budurum da tımar sisteminin feodalolduğunu kanıtlamaktadır, çünküüreticiler, ne üretim yöntemlerini, ne ürün çeşidini, ne de artı ürü-nün vergi olarak giden oranını devletin -yani sipahinin- onayı olma-din değiştirememektedirler. Bu türden işler reayanın haklarını koru-mak amacıyla devletin gözetimi ve sipahinin denetimi altındadıt62•Devletin devşirme bürokrasisi de yalnızca yönetici sınıfın gelenek-sel yerel seçkinler üzerinde artan denetimini sağlayan bir unsurdeğil, fakat aynı zamanda merkezi devlete akan artı değeri güven-ceye almak amacıyla iktisadi kaynaklar için yapılan mücadelenin

59. Bu hakkın bazı istisnalan da bulunmaktadır. Örneğin, devlet tarafından sipa-hi'ye bahşedilen ya da ödül olarak verilen gelirler, sipahinin ölümü ile merkezi hükümettarafından el konularak yine hazineye dönmektedir. Haldon, "The Ottoman State and theQuestion of State Autonomy ...", s. 62; ve Idern., The State and the Tributary Mode of Pro-duction, s. 169.

60. Rifa'at 'Ali Abou-El-Hajj, Formatian of the Modem State: The Ottoman Em-pire, Sixteenth to Eighteenth Centuries, (New York: State University of New York Press,1991), s. 29.

61. Ibid., s. 30.62. Haldon, "The Ottoman State and the Question of State Autonomy ...", ss. 62-

63.

98 RECEP BOZTEMUR

-- i

de ayrılmaz bir parçası olmuştur3• Dolayısıyla Haldon, Osmanlıİmparatorluğu'nda mülkiyet haklarına sahip bir aristokrasi olma-masına rağmen, kurumsal düzeyde miras ile geçen haklara sahip,doğuştan ya da devşirme sistemi ile yeniden-üretildiği için diğerle-rinden farklı bir yönetici zümre olduğu düşüncesindedir. Bu zümrede, iktisadi anlamda Sultan adına artı ürüne el koyan, onu hazineyenakleden ve tüketen bir sınıftır6". Haldon, yapısalolarak böyle birsınıfın tarımsal kaynaklar ve artı değerin bölüşümü üzerinde devle-te rakip olduğunu söylemektedir. Dolayısıyla Haldon'a göre, Os-manlı Devleti de, bir sınıfın yasal merkezi otorite adına üreticilerekarşı devleti temsil ettiği feodal toplumlarla aynı temeller üzerineoturduğundan feodal kabul edilmesi gerekmektedir5•

Özetle, Berktay ve Haldon tarafından yapılan tanımlamalarda,feodalizm, devlet iktidarının çevreleşmesi ve adem-i merkeziyetegiden bir süreçte toprak rantının elde ediliş sistemi olarak nitelendi-rilmiştir. Bu süreçte hangi kurumsal yapı tarafından olursa olsunartı değere el konulması ve artı değerin bölüşümü üzerindeki müca-dele feodal üretim tarzının ayrılmaz parçası olarak ele alınmıştır.Ancak, özellikle onaltıncı yüzyılda Osmanlı üretim sisteminde doğ-rudan üreticilerin devlete karşı konumlarının aynı dönemde Avru-pa'nın feodal serflerinden hayli farklı olduğu bir yana, Osmanlımerkeziyetçiliğinin ve devlet iktidarının diğer güç odaklarına göreönemi düşünüldüğünde, bir bütün olarak Osmanlı üretim faaliyetle-rinin feodal üretim tarzı içinde değerlendirilemeyeceği açıklık ka-zanmaktadyır. Bu yüzyıldan başlayarak kapitalist üretim ilişkileri-nin yayılması sonucunda Osmanlı iktisadi sisteminin değişmeyebaşladığı, özel mülkiyetin genişlediği, sermayenin birikmeye başla-dığı ve büyük çiftliklerde reayanın serfleştiği doğrudur, ancak yal-nızca bu olgular Osmanlı üretim ilişkilerini feodalolarak nitelen-dirmeye yeterli değildir. Çünkü, Haldon'un iddia ettiğinin aksine,Osmanlı İmparatorluğu'nda devlet feodal toplumsal yapılardanfarklı temeller üzerine oturmaktadır. Yaklaşımın eksikliği artı değe-rin devlet hazinesine aktarılması ya da feodal beyler tarafından elkonulması yöntemlerini ayrıştırmamasından kaynaklanmaktadır.Devletin feodal niteliği, bu yaklaşımda, klasik Marxist teorinin alt-yapı-üstyapı ayrımının bir gereği olarak, Osmanlı köylüsünden artı

63. Haldon, tarımsal gelirler ve toprakta mülkiyet hakları üzerinde Saray bürokrasi-si, devşirme elit, Anadolulu asilzadeler ve ulema arasında yapılan ittifakların ve örf ve Şe-riat kuralları ideolojik çerçevesi içinde belirginleşen seçkinler-arası mücadelenin ayrıntılıbir analizini yapmıştır.lbid., s. 61.

64. lbid., ss. 62-63.65.lbid., ss. 63-64.

OSMANLı İMPARATORLUÖU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 99

değerin ~ltyapı düzeyinde alındığı varsayımına dayanmaktadır. Buyaklaşımın özü, siyasi olan -üstyapı-, iktisadi olan -altyapı- tarafın-dan belirlenmektedir, dolayısıyla, artı değere feodal yöntemlerleel konulduğu sürece devletin de feodalolması gerekliliği öner-mesidir. Ancak, feodalizm tartışması, ürün gelirlerinin doğrudanmerkezi hazineye gitmesinin Osmanlı devletinin bekası için hayatiönemini gözardı etmiş görünmektedir. Artı değere Batı Avrupa feo-dalizminde olduğu gibi feodal beyler tarafından el konulması iledevlet tarafından alınmasının sonuçları arasında gözden kaçırılama-yacak bir fark vardır. Feodal üretim tarzının hakim olduğu ülkeler-de bu üretim biçimi merkezi devletin yetkesini giderek yitiripadem-i merkezileşmeye yol açmışken, klasik dönem Osmanlı üre-tim sistemi merkezi devlet iktidarını pekiştirmeye, dolayısıyla yereliktidar odaklarının güçlenmesini engellemeye yöneliktir. Ayrıca,Osmanlı tımara dayalı vergisel üretim düzenini 'devlet feodalizmi'ya da 'merkezileşmiş feodalizm' olarak tanımlamak, süzeren-vassalilişkileri bütününde egemenliğin parçalanması temeline yerleşenBatı Avrupa feodalizmi tanımına da aykırı düşecektir.

Osmanlı İmparatorluğu'nda devlet, iktisadi ve siyasi politikala-rını, üretici faaliyetlerin her yönüne sürekli müdahalelerle biçim-lendirmiştir. Yalnızca tarımsal gelirlerin sürekliliğini güvenceyealmak üzere değil, fakat aynı zamanda hem iç, hem dış ticarette,hem de zanaat üretiminde bir seri yaptırım, yasaklama ve sınırlan-dırma uygulamaları ile sıkı devlet denetimi ticari birikime yönelikfaaliyetleri düzenlemiştir66. Devlet, hammadde akımını gerekli yer-lere yönlendirerek neyin üretileceğini düzenlemiş, üretilecek ürü-nün miktarını belirlemiş ve fiyatlar ayarlamıştır67• Mal değişimidevlet tarafından belirlenmiş bölgesel ve bölgelerarası pazarlarda,pazarların işlevlerini yerine getirmesini sağlamak ve Dersaadet'iniaşesini sağlama almak üzere devlet denetimi ve gözetimi altındayapılmıştır68• Dolayısıyla, Osmanlı İmparatorluğu'nda tüm ekono-mik faaliyetlerde sıkı bir şekilde örgütlenmiş merkezi bir devletinvarlığı feodalizme özgü olan devlet iktidarının giderek parçalanma-sı olgusuyla çelişmektedir.

Haldon da Osmanlı tarihi yorumunda feodalizmi, devlet vetoplum arasındaki ilişkilerin örgütlenmesi bütünü olarak değil,bir üretim sistemi olarak değerlendirmetedir. Dolayısıyla, Hal-don' un Osmanlı üretiminin feodalolduğu tartışması, artı ürünün fe-

66. Sunar, "State and Econorny in the Ottornan Ernpire", ss. 63-68.67. Halil İnalcık, The Ottornan Ernpire: The Classical Age, 1300-1600, Trans. by

Norman Itzkowitz and Colin Irnber, (New York: Praeger Publishers, 1973), ss. 153-155.68.lbid., ss. 121-132, ve Sunar, "State and Econorny in the Ottornan Ernpire", s. 64.

100 RECEP BOZTEMUR

odal paylaşımı için sınıflararası mücadele ve toplumsal katmanlann-Haldon'un deyimiyle feodal sınıflann- merkeziyetçilikten uzaklaş-ması üzerine odaklanmaktadır. Fakat böyle bir yaklaşım, genel an-lamıyla üretim sürecinde yer alan, özelolarak da artı ürünün payla-şımı için yapılan sınıflararası bir mücadeleyi içeren ekonomikindirgemeci bir yaklaşımdır. Bu da, araştırmacıları Osmanlı top-lumsal organizasyonunun feodalolup olmadığını anlamak için Os-manlı seçkinlerinin toprakta miras ile geçebilen haklar üzerindeyaptıkları mücadeleye büyük önem vermeye, bu toplumsal örgüt-lenmede devletin rolünü gözardı etmeye yönlendirmektedir. Mülki-yet hakları için verilen mücadele uzun dönemli tımarları ve malika-ne sistemini geliştirdiyse de69 sipahinin devlete nazaran konumu,onun yönetsel bir birim olan tımardaki üreticiler üzerinde idari gö-revlerden başka haklarının bulunmaması, müsadere ve sipahininyer değiştirmeye zorlanması gibi uygulamalar devlet yetkesinekarşı gelebilecek yerel güçlerin gelişimini engellemiştir. Üstelik,devletin memurlarından biri olan sipahinin köylü üzerindeki yetke-si, yine devlet tarafından atanan ve geniş yargı yetkileriyle donatıl-mış kadı tarafından sınırlandırılmış ve denetlenmiştir70• Dolayısıyla,ne tımar sahibi olarak sipahi, ne de malikane sahipleri, toprak veköylü üzerinde Batı Avrupa feodal beylerinin sınıf ayrıcalıkların-dan gelen haklarına sahip olmamışlardır. Feodal ilişkilerin Batı Av-rupa' da en belirleyici özelliklerinden biri olan toprak sahibi ile köy-lülük arasındaki kişisel bağımlılık ilişkileri Osmanlı üretimsisteminde yer almadığı gibi, sipahi devletin tımar üzerindeki idarigörevlisi olma niteliği ile feodal beylerin kendi toprakları üzerindeelde ettiği siyasi ve hukuki özerkliğe ulaşamamıştır. Osmanlı Dev-leti'nin malikane hakları da dahil diğer mülkiyet hakları üzerindekitartışılmaz üstünlüğünün meşruiyeti, işgücünün devlet tarafındankorunması ve topraksız köylünün işleyecek toprağı elde etme hak-kının devlet tarafından güvenceye alınması da Osmanlı üretim sis-temini feodalizmden ayıran belirgin özellikler olarak önümüze çık-maktadır. Daha da önemlisi, Osmanlı İmparatorluğu'nda devletmüdahalesi üretimin örgütlenmesinden dağıtıma kadar iktisadi iliş-kilerin tümünü kapsamıştır. Bu da kentlerin ve ticaretin organizas-yonuyla Batı Avrupa ekonomisine hakim olmaya başlayan pazariçin üretim ve rekabete dayalı ekonomik örgütlenme anlayışıyla çe-lişmektedir.

69. Ömer Lütfü Barkan, "Türk-İslam Toprak Hukuku Tatbikatının Osmanlı İmpara-torluğu'nda Aldığı Şekiller: MaIikane-Divani Sistemi 1", Türkiye'de Toprak Meselesi-Toplu Eserlerl- (Istanbul: Gözlen Yayınları, 1980), ss. 151-208.

70. İnaIcık, The Ottornan Ernpire: The Classical Age ... , ss. 117-118.

OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 101

Dünya Ekonomik Sistemi Analizi: Osmanlı İmparatorluğuiktisadi sistemindeki değişimin incelenmesine yönelik pek çok ça-lışma, kapitalist ilişkilerin dünya ölçeğinde yayılması ve modernglobal bir ekonomik sİstem haline gelmesi önermesi üzerine Wal-lerstein tarafından geliştirilen modern dünya sistemi kuramsal çer-çevesi?' içinde yapılmıştır. Wallerstein'a göre kapitalist dünya eko-nomisi, onbeşinci ve onaltıncı yüzyıllarda kuzey-batı Avrupa' dasüregiden ekonomik ilişkileri ifade etmektedir. Günümüze kadargeçen dört asırda bu iktisadi ilişkiler sistemi kapitalist olmayanyeni bölgeleri kendi ileyiş düzeni içine alarak gelişmiş ve yayılmış-tır. Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyıllarda Osmanlı İmparatorlu-ğu'nda ticari tarımın gelişmesi, dünya sistemi kuramcıları tarafın-dan Osmanlı İmparatorluğu'nun kapitalist sisteme dahil edilmesi vebu dinamik ilişkiler nedeniyle İmparatorluk iktisadının kapitalistekonomik sistem etrafında bir çevre ekonomisi olması formülüyleaçıklanmıştır. Böylece bu formülasyon, Osmanlı tarımında üreti-min toplumsal ilişkilerinin dış etkenlere bağlı olarak, Avrupa pazar-larının istemlerine göre değiştiğini varsaymaktadır72•

Kapitalist dünya ekonomisi, Braudel'in 1450'den 1640'a kadaruzayan onaltıncı yüzyıl Avrupa toplumsal yapısı nitelendirmesi-ne dayanarak, Wallerstein tarafından bir tarihsel toplumsal sistemolarak tanımlanmıştır. Avrupa-dünya ekonomisi zaman boyutundasınırları içindeki toplumsal eylem ve yapıları belirleyen toplumsalişbölümüne bağlı üretim süreçleri anlamına gelmektedir. Wallerste-in' a göre, üretim tarzları açısından birbirinden farklı iki tarihselüretim sistemi vardır: dünya-imparatorluğu ve dünya-ekonomisi.Dünya-imparatorluğu tek bir toplumsal ekonomi (toplumsal işbölü-mü) ve bunun üzerinde tek bir siyasal yapı tarafından belirlenirken,dünya-ekonomisi pek çok devletin (siyasal yapının) içinde yer aldı-ğı bir toplumsal ekonomi tarafından tanımlanmaktadır. Dünya- im-paratorluğu'nda sermaye birikimi amaç değildir ve yeniden-dağıtımtek bir yetkeden kaynaklanan siyasal kararların bir işlevidir.Dünya-imparatorluğu, üretim ve yeniden-dağıtımın vergiye dayalıolduğu bir üretim tarzına tabidir. Dünya-ekonomisi ise sermaye bi-rikiminin toplumsal eylemin temel belirleyicisi olduğu kapitalistüretim tarzı tarafından tanımlanır. Dünya-ekonomisinde sermaye

71. Immanue1 Wallerstein, The Modem World System: Capitalist Agriculture andthe Origins of the European World-Economy in the Sixteenth Century. (New York: Aca-demic Press, 1974).

72. Immanue1 Wallerstein, Hale Deedeli, Reşat Kasaba, "The Incorporation of theOttornan Ernpire into the World Econorny", in The Ottoman Empire and the World-Economy, s. 91.

102 RECEP BOZTEMUR

birikimi, siyasal kararlardan ve toplumsal sınırlamalardan tam ola-rak yalıtılmış olmasa bile, pazarın bir işlevidirn. Wal1erstein dünya-imparatorluğunun kapitalizmin gelişimi için gerekli olan, sürekliyinelenen dairesel yayılma dalgalarından yoksun olduğunu, dolayı-sıyla bozulmaya ve yok olmaya mahkum olduğunu ileri sürmekte-dir. Ancak dünya-sistemi böyle bir yok olma tehlikesi ile kaşı karşı-yay değildir, çünkü, Wal1erstein'a göre, bir dünya sistemi olankapitalizmde ise ülkeler bazında iktisadi ve siyasal yapılar kapita-list gelişmenin belirleyicisi durumundadırlar. Dünya-ekonomisindeyer alan toplumsal güçler tüm kapitalist sistemi kapsayacak biçim-de kurumsal yapılar üretmiştir. Kapitalist üretim tarzının sürekli yi-nelenen dalgalarla güçlenmesi bu yapıları da güçlendirecektir vedönüşümlü bir biçimde kapitalizmin gelişimini de sağlamlaştıra-caktır. Aynı zamanda kapitalist üretimin belirleyici özelliği olansonsuz sermaye birikimi güdüsü de dünya-ekonomisinin bozulma-sına ve çürümesine yönelik eğilimlere karşı koymakta ve tekelci birsiyasal yapının egemenlik kurmasını önlemektedir. Böylece Wal-lerstein, kapitalist üretimin genel yayılma sürecinin zaman içindekapitalizmin sınırlarını genişleterek bir dünya sistemi halini alaca-ğını söylemektedir74•

Wal1erstein'a göre modern dünya-sistemi üç yapısal temel üz-yerine kurulmuştur: İlk olarak, sürekli yayılan dünya-ekonomisindedaha ileri, gelişmiş, coğrafi olarak değişebilmesine rağmen tarihselolarak büyüyen bir merkez ile daima daha azgelişmiş, dengesiz bü-yüyen ve coğrafi olarak değişebilen çevre ekonomileri arasındadoğrusal bir işbölümü vardır. Bu iki bölge arasında, merkezle ilişki-leri bakımından çevre durumunda bulunan, kendine yakın diğerçevre ülkeleri ile ilişkileri açısından da merkez durumunda olanyarı-çevre ekonomiler yer almaktadır. Merkez-çevre ilişkileri ulus-lararası ticaret tarafından 'ulusal' ekonomi ile sömürge ekonomileribiçiminde kurulmuştur. İkinci olarak, ekonomik alanda yayılan vehukuksal alanda kurumsallaşan pek çok devlet de:yletlerarası dünyasisteminin temel birimlerini oluşturmaktadırlar. Uçüncü olarak dasermaye birikiminin temel taşı durumunda olan sermaye-işgücü

73. Immanuel Wal1erstein, "The OUoman Empire and the Capitalist World-Economy: Some Questions for Research", Social and Econornic History of Turkey (1071-1920), ed. by Osman Okyar and Halilınalcık, (Ankara: Meteksan, 1980), s. 117; Idern.,"The Rise and Future Demise of the World Capitalist System: Concepts for ComparativeAnalysis", Introduction to the Sociology of "Developing Societics", ed. by Hamza A1aviand Teodor Shanin, (New York and London: Month1y Review Press, 1982), ss. 31-32.

74. Terence K. Hopkins and Immanue1 Wal1erstein, "Capitalism and the Incorpora-tion of New Zones into the World-Economy", Review, Vol. lO, No. 5-6 Supp1ement(SummerIFall 1987), s. 764.

OSMANLı İMPARA TORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 103

ilişkileri kapitalist iktisadın kendini yeniden üretmesini ve dünyaölçeğinde yayılmasını sağlamaktadır7S, Kapitalist dünya- ekonomi-sinin devamlılığı üretim ilişkilerinin metalaşmasına, yani ürün de-ğerlerinin paz,¥da belirlenip dağıtırnın pazar koşullarınca yapılma-sına bağlıdır. Uretimin toplumsal örgütlenişinin bir işlevi olan metaüretimi aynı zamanda değişim ilişkilerinin de özünü oluşturmakta-dır. Wallerstein'a göre kapitalist üretim ilişkilerinin yaygınlaşmasıkapitalist olmayan ekonomilerin yeniden yapılanmasına yol açmak-ta, bu da geleneksel iktisadi faaliyetlerin değişmesini, yeni üretimdöngülerinin yaratılmasını, yeni küresel işbölümü çerçevesinde artıdeğerin yeniden dağıtımının düzenlenmesini ve böylece kapitalistilişkilerin yayılmasını gerektirmektedir. Bu da, bir başka deyişle,dünya-ekonomisi kuramı söyleminde, çevre bölgelerin dünya-ekonomisi ile birleşmeleri, yani 'kapitalist coğrafya'nın değişmesianlamına gelmektedir76• Dünya ölçeğinde işbölümü ve uzmanlaş-manın gelişmesi süreçleri ile devlet olma süreçlerinin çakışmasımodem dünya sistemini oluşturmakta ve toplumsal değişimin yö-nünü belirlemektedir.

Bu şekilde tanımlandığında modem dünya-ekonomisi kuramı-nın modernleşme teorilerinin eleştirileri ve bağımlılık teorilerininöngörüleri üzyerine kurulduğu açıkça belli olmaktadır. Bununlabirlikte, bağımlılık ile dünya-sistemi kuramları arasında belirgin birayrılık göze çarpmaktadır. Latin Amerika dependencia geleneği,kapitalist ekonomilerin gelişmesinin yalnızca dünyanın diğer böl-gelerinin azgelişmesine bağlı olduğunu ve merkez ile çevre arasın-da mutlak bir sömürü ilişkisinin bulunduğunu söylemesine karşılık,modem dünya-ekonomisi analizi hem gelişmiş hem de bağımlı ül-kelerin tek bir kapitalist dünya ekonomisinin parçaları olduğunu,aralarındaki ilişkilerin de dünya çapındaki kapitalist pazarlar ve bupazarlar için yapılan üretimdeki işbölümü tarafından örgütlendiğiniiddia etmektedir. Bununla beraber, modem dünya-sistemi, merkez-çevre ilişkilerinin, yani devletlerarası sistemin, uluslararası ekono-mik ilişkiler ağının yapılanmasına bağlı olarak eşitsiz değişim veeşitsiz gelişim üzerine kurulduğunuy da kabul etmektedir. Oyle gö-rünmektedir ki, bu kuram, uluslararası ekonomik ilişkiler bütünü-nün, güçlü devletlerin iktisadi açıdan zengin kaynaklara sahip, ge-

75. Terenee K. Hopkins, "The Study of the Capitalist World-Eeonomy: Someıntroduetory Considerations", World-System Analysis: Theory and Methodology, ed. byTerenee Hopkins and Immanuel Wallerstein, (Beverly Hills, CA.: Sage Publieations,ı982), ss. iı-12.

76. Hopkins and WaI1erstein, "Capitalism and the Ineorporation of New Zones ...••, s.768.

104 RECEP BOZTEMUR

lişmiş merkez bölgelerde, ekeonomik bakımdan zayıf, yetenekleriaçısından güçsüz devletlerin de çevre bölgelerde gelişmesine yolaçtığını öne sürmektedir77• Dolayısıyla devletlerarası sistem, içindeyer alan kurumsal yapıların (devletlerin) kapitalist ekonomi tarafın-dan belirlendiği, onu diğer bürokratik yapılanmalardan ve politika-lardan ayıran ve devletlerin karar alma yeteneklerini sınırlandıranbir çerçeve sağlamak işleviyle yükümlü görünmektedir78• Ayrıca,Wallerstein devletlerarası sistemin yalnızca devletlerden oluşmadı-ğını da daha sonraki yazılarında belirtmektedir. Buna göre, devlet-lerarası düzende en temel aktörler olan devletlerin yanında kapita-list dünya-ekonomisinin kurumsal yapısının sınıflar, etnik ya daulusal statü grupları ve haneler ile, üretim faktörlerinin sınırlar arasıakışını düzenleyen ve üretim ilişkilerini örgütlernede karar merciiolan bir devlet bürokrasisi arasındaki karmaşık ilişkiler ağı tarafın-dan kurulduğu vurgulanmıştır79•

Kapitalist ekonomik sistemin tarihsel gelişimini anlamayaWallerstein'in geliştirdiği yaklaşımın katkısı büyük olmuştur. çağ-daş dünya ekonomik istemi analizi tarihi ve iktisadi gelişimi genişsoluklu bir yaklaşımla sorgularken ülkelerin ve devletlerin siyasaltarihsel gelişmelerinin ayrıntıları içinde boğulup kalmamıştır. Ayrı-ca, toplumsal değişimin dışsal etkilerini araştırırken, bu değişimintoplumsal etkilerinin modernleşme teorilerinin ileri sürdüğü gibiher zaman olumlu olmadığını, bu değişimin etkilerinin zaman itiba-riyle uzun dönemler içinde gözlenmesi gerektiği vurgulamış ve ka-pitalist üretim ilişkilerinin doğası ve değişimi üzerine daha gerçekçiyorumlar yapmaya olanak verecek tarihselolgular, gözlemler vebilgi birikimini sağlamıştır. Ne var ki, dünya ekonomik-sistemianalizine, kendi özyapısına ve bilimsel tutarlılığına ikincil sayılabi-lecek bir kaç eleştiri getirmek, kuramın doğrulanabilirliğini ya dayanlışlanabilirliğini sağlaması açısından yararlı olacaktır. İlk ola-rak, modern dünya-sistemi kuramı kapitalist ilişkiler bütününüuluslararası ticaret ve pazar ilişkilerine indirgemekte, böylece builişkilerin ortaya çıkmasında yadsınamaz derecede önemli olan üre-tim sürecinde meydana çıkan değişmelere ve sınıf ilişkilerine gere-

77. Terence K. Hopkins. Immanuel Wallerstein and Associates, "Patterns of Devel-opment of the Modern World-System", World-System Analysis: Theory and Methodology,s.43.

78. Immanue1 Wallerstein, The Politics of the World-Economy, (Cambridge: Cam-bridge University Press, 1984), s. 33.

79. Idern., "The States in the Institutional Vortex of the Capitalist World-Economy",The State in Global Perspective, ed. Ali Kazancıgil, (Aldershot, Hants: Gower Publishingc., 1986), s. 148. (Wallerstein'ın bu makalesi, International Social Science Journal, Cilt:32, No: 4 (1980), ss. 743-751 'de de bulunabilir).

OSMANLı İMPARATORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 105

ken önemi vermiyor görünmektedir. Dolayısıyla kapitalist sistemiyalnızca ticari ilişkiler toplamı ile özdeştirmek, Wallerstencı kura-mın toplumsal değişmelerin içsel dinamiklerini göz ardı etmesineyol açmaktadır. Bu türden bir yaklaşım da, devletlerin dünya eko-nomik sistemi içindeki yerlerinin ticari ilişkilere karşı olan göreliönemleri açısından belirlenmesine neden olmakta ve devletlerin ya-pabilirlik güçlerinin merkezde, yarı-çevrede ya da çevrede yer al-malarına göre belirlenmeleri gibi bir sonuca varmaktadır. Böyle biralgılama da devletin iç örgütlenişinin ve işleyişinin dışsal etkenle-rin belirleiciliğinin etkisi altında olduğunu varsaymakla kalmamak-ta, fakat dünya ekonomisinde varolan değişimin, dışsal etkenlerinyaratılmasında en büyük söz sahibi olan tek tek devletler arasındabulunan bölünmeden kaynaklandığını gaörmeyi de engellemekte-dir. Başka bir deyişle, dünya ekonomik sistemini uluslararası siste-min tek belirleyicisi olarak ele almak, bu sistemde yer alan devlet-lerin hukuksal, kurumsal ve toplumsal yapılarını incelemeyi ihmaletmeye götürmektedir. Oysa, modem dünya-sisteminin temel kav-ramsal değişkenleri olan devletin iç ve dış ticaret üzerindeki deneti-mi, ihracat ve ithalatın siyasi yetkenin kontrolüne bağımlılığı, parave finans politikaları, para biriminin ulusallığı ve siyasi denetimidevletin sınırları belirli bir toprak üzeyrinde egemenliği ve devletinya da bürokrasinin göreli özerkliği sorunlarıyla doğrudan ilintilidir.

Bu çerçevede modem dünya sistemi analizine yöneltilecekikinci eleştiri, devletlerin, ulusların, halkların ve etnik grupların or-taya çıkışlarının, tarihsel gelişmeleri ve sürekliliklerinin dünya ka-pitalist sistemi tarafından belirlendiği varsayımının doğrulanabilir-liği sorunudur. Diğer bir deyişle, bu toplumsal yapıların gelişimininekonomik süreçler tarafından belirlendiği varsayımı uluslararasısistemin anlaşılmasında kimi temel özellikleri gözden kaçırmayayol açabilecektir. Herşeyden önce, devletlerin egemenlik alanlarıaltındaki toplumsal güçlerin -hatta sınıfların- dünya ekonomisi ileilişkileri böyle bir anlayışla açıklanamayacaktır. Dahası, modemdünya-sistemi yaklaşımı ulusların, halkların ya da etnik gruplarınnasılolup da henüz kapitalizm bir dünya ekonomik sistemi halinegelmeden kendi devletlerini kurabildikleri sorusunu yanıtsız bıraka-caktır. Oysa, dünya ekonomik sisteminin devletlerarası ilişkilere et-kilerini verili olarak kabul ederken, devletin uluslararası sistemintemel birimi olarak sistem üzerindeki belirleyiciliğini gözardı etme-mek gerekmektedir. Skocpol ve Trimberger de ortak bir çalışmala-rında, devletlerden oluşan uluslararası sistemin kapitalizm tarafın-dan yaratılmadığını ve devletlerin, çağdaş kapitalizm tarihindeözerkliklerini koruduklarını, doğaları gereği dünya kapitalist ilişki-

106 RECEP BOZTEMUR

leri ile karşılıklı bağımlılık ilişkileri içinde bulunduklarını, ancakdevletler sisteminin kapitalist sisteme indirgenemeyeceğini haklıolarak belirtmişlerdirso.

Üçüncü olarak, çağdaş dünya-sistemi yaklaşımı indirgemeci-dir, çünkü devletlerin oluşumu ve gelişimini kapsayan karmaşık birtoplumsal ilişkiler ağını daha geniş ekonomik süreçler içinde açık-lamakta, dolayısıyla devlet, daha fazla pazar olanakları arayan kimiözel grupların temsilcisi durumuna gelmektedir. Oysa devletlerinoluşumu sürecinde asıl belirleyici olan ticaret ve değişim ilişkile-rinden çok üretimin toplumsal ilişkileri ve örgütlenişi olmuştur.Wallerstein'ın yaptığı gibi, başlangıcından beri kapitalizmi ulusdevletleri değil, dünya-sistemini ilgilendiren bir ilişkiler bütünüolarak ele almak, modem dünya-sisteminin oluşumunda gerekli vevazgeçilmez bir önkoşul durumunda olan ulus-devletlerin varlığıile çelişmektedir. Dolayısıyla modem dünya-sistemi yaklaşımı ka-pitalist ve kapitalizm öncesi toplumların yapısal özellikleri ve sınıfkarakterleri hakkında söyleyecek pek fazla bir şeye sahip değildir.Bu ekonomik indirgemeciliğin üstesinden gelmek, ancak kapitaliz-min gelişme dinamikleri ile ulus-devletlerin ortaya çıkışları arasın-daki çakışma noktasını incelemek, dolayısıyla üretimin kurumlaş-mış sınıf yapılarını ve devletlerin, devletlerarası siyasal sisteminiktidar ilişkilerinden soyutlanmadan oluşum süreçlerini araştırmak-la olanaklı olabilirsı.

Kapitalizmin dünyaya yayılarak çağdaş ekonomik ve toplum-sal yapılar etkilemesini ve belirlemesini sorgulayan bu yaklaşım,seksenli yılların ikinci yarısından başlayarak Osmanlı tarihi araştır-macıları arasında yda büyük ilgi uyandırmış ve Osmanlı tarihiniaraştırmalarının kuramsal temelde de gelişmesini sağlamıştır. Buçalışmalar genellikle kapitalist olmayan ekonomilerin kapitalizmile bütünleşmelerini incelemiş, bu çakışmanın yerel ekonomidekietkilerini, el zanaatları, sanayi ve ticaret üzerindeki dalgalanmalarıaraştırmıştır. Osmanlı tarihini çağdaş dünya sistemi analizi çerçeve-sinde inceleyen bu çalışmalar, Osmanlı İmparatorluğu'nda gelenek-sel ticaretin önemini yitirmesi, tarımsal yapılar üzerindeki değişimile merkezi yönetimin en temel gelir tabanını kaybetme si ve yaban-cı kapitalistler ile yerli tüccar/üretici arasında aracılık yaparak em-peryalist amaçlara hizmet eden, dolayısıyla ne Müslüman ne de

80. Theda Skocpol and Ellen Kay Trimberger, "Revolutions and the World-Historical Development of Capitalism", Social Revolutions in the Modern World by The-da Skocpol, (Cambridge: Cambridge University Press, 1994), s. 128.

81. Theda Skocpol, "Wallerstein's World-Capitalist System: A Theoretical and His-torical Critique", Social Revolutions in the Modern World, s. 67.

_____________________ m_o•• _

OSMANLI İMPARATORLUÖU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİşKİLERİ: 107

ulusalolabilen bağımlı bir tüccar sınıfının gelişmesi üzerine yoğun-laşmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu'nun kapitalizm ile bütünleş-mesini inceleyen en tipik araştırmalardan biri, sürekli yayılan kapi-talist dünya ekonomisinin Osmanlı ülkesinin üretim yapısını vedevlet sistemini baştan aşağı yeniden biçimlendirdiği ve kapitaliz-me yeni katılan bölgelerde toplumsal yaşamı düzenleyen ilkeleriyeniden örgütlediği sonucuna varmıştır82• Asya, Latin Amerika veOrta Doğu ülkelerinin kapitalizmle bütünleş,me dereceleri üzerineyaptığı çalışmada Şevket Pamuk, Osmanlı Imparatorluğu'nda dışticaretin ve yabancı yatırımların önemini vurgulayarak bunlarıtemel belirleyiciler olarak ele almış ve bu toplumların bağımsız,eski koloni ya da resmen ilan edilmemiş imparatorluk parçaları(egemenlik alanları) olmalarına göre kapitalizmle değişen derece-lerde bütünleştiği sonucuna ulaşmıştır83•

Reşat Kasaba, Osmanlı İmparatorluğu'nun kapitalist dünyaekonomisİ ile bütünleşmesinin Osmanlı toprak sisteminde ve ticariilişkilerde geriye çevrilemez bir değişime neden olduğunu bununda devlet-toplum ilişkilerinin yeniden örgütlenmesini gerektirdiği-ni vurgulamıştır84• Kasaba, kapitalizmin merkez bölgeleri ile İmpa-ratorluğun batı eyaletleri arasındaki ticari ilişkilerin Osmanlı eko-nomisinde üretim biçimini ve işgücünün denetimi yöntemlerinideğiştirdiğini, geleneksel tarım yerine pazara yönelik üretimin Av-rupa' dan gelen talep üzerine belirlendiğini ve bu talebi karşılama-nın bir gereği olarak çiftlik sisteminin ortaya çıkmasının da toprakyoğunlaşması sonucunu yarattığını söylemektedir. Osmanlı bürok-rasisinin yerli ve yabancı kapitalistler arasındaki ticaret ilişkilerinüzeride denetimini yitirmesi ve müslüman olmayan bir burjuvazi-nin gelişmesinin önemini vurgulayan Kasaba, bunun da Osmanlıİmparatorluğu'nda geleneksel toplumsal yapının değişmesi sonucu-nu yarattığını ifade etmektedir8s• Bu toplumsal dönüşümün bir so-nucu olarak da Osmanlı İmparatorluğu, dünya ölçeğindeki tarihselişbölümünde, sermayenin aktığı ve biriktiği merkez ekonomileretabi olmayı gerektiren bir çevre ekonomisi statüsü edinmiştir.

82. Wal1erstein, Deedeli ve Kasaba, "The Ineorporation of the Ottornan Ernpire intothe World-Eeonorny", s. 96.

83. Şevket Pamuk, "The Ottornan Ernpire in Cornparative Perspeetive", Review.Vol. ll, No. 2 (Spring 1988), s. 136.

84. Reşat Kasaba, The Ottornan Ernpire and the World-Econorny: The NineteenthCentury. (New York): State University of New York Press, 1988), ve idern.• "Ineorpora-tion of the Ottornan Ernpire, 1750-1820", Review. Vol. ıo, Nos. 5-6 (Supplernent), (Surn-rner-Pal1 1987), ss. 805-847.

85. lbid., ss. 840-841, ve idern.• The Ottornan Ernpire and the World Econorny ...• s.35.

108 RECEP BOZTEMUR

- i

Kasaba'nın Çağlar Keyder ve Faruk Tabak'la yaptığı bir diğerçalışma ise dünya iktisadi sisteminin, çevre ülkelerin ticaret mer-kezlerinde bir ticaret burjuvazisinin kurulması ve bunun devlet po-litikalarını oluşturma veya devlet olma istekleri üzerindeki et~leri-ni sorgulamaktadır86• Buna göre, Trieste, Patras, Selanik, ızmir,Trabzon, Beyrut ve İskenderiye gibi kent merkezlerinin ondoku-zuncu yüzyılda kapitalist sistemle bütünleşmeleri, Doğu Akdeniztoplumlarının değişimini, yeniden örgütlenmelerini ve ulus-devletolma sürecinde yapısal bir siyasi dönüşüm geçirmelerini gerektir-miştir87• Ancak şu çelişkiyi de belirtmek gerekir ki, modern dünyasistemi kuramının doğası gereği, güçsüz çevre ülkelerindeki ticaretburjuvazisi dışa bağımlı olduğundan bulundukları ülkelerde ulus-devlete tabi olma gibi bir sorunu yaşamamışlardır. Bunun en belir-gin örneği Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünleşme sürecinde müs-lüman olmayan uyruklar arasında ulusçuluk akımlarının yaygınla-şarak gelişmesi ve TürkIMüslüman bir ulusçuluk anlayışının isehayli gecikerek ortaya çıkmasıdır. Ayrıca, çevre ekonomilerin kentiticaret merkezlerinde bir ticaret burjuvazisi oluşturacak denli ser-maye birikimi oluyorsa, bu, çağdaş dünya ekonomik sistemi anali-zinin iddia ettiğinin aksine, sermayenin mutlaka merkezin güçlü ül-kelerinde birikmesi gerekmediğini ortaya koymaktadır. Şurası dabir gerçektir ki, çevredeki birikim bağımsız bir ekonomik gelişmeyideğil, fakat dışa bağımlı bir ekonomik kalkınmayı, dolayısıyla ge-cikmiş bir ulus-devlet olma sürecini getirmiştir.

Faruk Tabak, uzun mesafeli dış ticaretin iktisadi yaşama büyükbir ivme kazandırdığı ondokuzuncu yüzyılda, bölge-içi ve bölgeler-arası ticaretin Osmanlı İmparatorluğu'nun kapitalist dünya ile bü-tünleşmesindeki önemini vurgulamaktadır. O'na göre, Osmanlı İm-paratorluğu'nun Arap eyaletlerindeki Müslüman tüccarın kervan-larla ve kara yolu ile bölge içi ticaretle uğraşması, buna karşın,Müslüman olmayan tüccar gruplarının Doğu Akdeniz üreticileri ileAvrupa kapitalistleri arasında deniz ticareti yolu ile aracılık etmesibölgesel etnik bir işbölümünün ortaya çıkmasını sağlamıştır.Tabak, ihracata yönelik bu ticaretin Doğu Akdeniz'de küçük ölçek-li toprak sahipliği nedeniyle, genel kanının aksine bölgelerarası ti-caretde yıkıcı bir etkiye sahip olmadığını belirtmiştir88• Bununla bir-

86. Reşat Kasaba, Çağlar Keyder ve Faruk Tabak, "Eastem Mediterrannean PortCities and Their Bourgeoisies: Merchants, PoHtical Projects, and Nation-States", Review,Vol. 10, No. 1 (Summer 1986), s. 122.

87. Ibid., ss. 124-125.88. Faruk Tabak, "Local Merchants in Peripheral Areas of the Empire: The Fertile

Crescent During the Long Nineteenth Century", Review, Vol. ll, No. 2 (Spring 1988), ss.207-209 .

....._---------------------.--------------

OSMANLı İMpARATORLUGU'NDA DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİ: 109

likte, M1;1ratÇizakça, onaltıncı yüzyılda Avrupa ülkelerinin ekono-milerini koruyucu merkantilist politikalarına Orta Doğu'nun gele-neksel devlet müdahalesi yeterince yanıt veremediği için başlayankapitalizmle bütünleşme süreci, ondokuzuncu yüzyılın sanayi dev-riminin gerektirdiği hammadde talebi ve mamul madde ihracatı iletamamlandığında, bundan en çok zarar görenin Osmanlı tarımsalyapısı ve sanayisi olduğunu belirtmektedir89•

Osmanlı ekonomisinin çevreleşmesi konusunda bu yaklaşımınönermeleri doğru olmakla birlikte, açıkça görülebildiği gibi, kura-mın az önce yukarıda sözü edilen genel eksiklikleri hemen belli ol-maktadır. Osmanlı tarihi araştırmacıları, Osmanlı toplumsal düzeni-ni modern dünya sistemi analizi çerçevesinde incelediklerindetoplumsal ilişkilerin değişiminde dışsal etkenlerin önemine büyükyer vermekte, buna karşın, İmparatorluğun toplumsal ve siyasal ya-pılarını belileyen iç dinamikleri ister istemez gözardı etmektedirler.Oysa, İmparatorluğun iktisadi hayatındaki bu uzun dönemli dönü-şüm ile mülkiyet ilişkilerinde ve devletin yeniden-dağıtıma dayalıyapısında meydana gelen değişim, Osmanlı ekonomisinin çevreleş-mesinin gerektiren dış ekonomik etkenlerin rastlantısal etkisi ileaçıklanamayacak denli karmaşıktır. Herşeyden önce, Osmanlı dev-let ve sınıf yapısı, ülke onaltıncı yüzyılda ticari kapitalizmle tanış-madan ve bütünleşme olgusu Osmanlı toplumsal yapısının değişimisürecini hızlandırmadan çok önce iç dinamiklerin etkisi altında de-ğişime bağımlı kalmıştır. Dolayısıyla, bu çalışma, bu değişimi şim-diye dek tek yanlı inceleyen yaklaşımlara bir eleştiri getirerek Os-manlı toplumsal değişimi sürecini hem dış hem iç etkenlerin etkisialtında devlet-toplum ilişkileri çerçevesinde incelerneyi gerektirenbir anlayışı eleştiriye sunmaktadır.

Sonuç: Bu çalışmada ayrıntılarına girmeden ve kendi içkuramsal ayrımları üzerine yoğunlaşmadan genel bir eleştirisiniyapmaya çalıştığım yukarıdaki üç yaklaşım Osmanlı tarihsel dönü-şümünü teorik düzeyde tek yanlı incelemekten kurtulamamış gö-rünmektedir Marxist kuramsal bütünden başlamak gerekirse, önce-likle, Osmanlı toplumsal yapısını incelemekte kullanılan sınıfanalizini üretim süreci temeline oturtmak Osmanlı tarihi öğrencile-rini yanlış anlamalara yöneltebilecektir, çünkü, Osmanlı toplumsaldüzeninde sınıflar, üretim düzeyinde değil fakat devletin yeniden-dağıtım işlevinin belirlediği kurumsal yerlere göre belirlenmekte-

89. Murat Çizakça, "Incorporation of the Middle East into the European WorldEconomy", Review, Vol. 8, No. 3 (Winter 1985), ss. 370-374.

HO RECEP BOZTEMUR

dirW.Osmanlı toplum düzeninde sınıflar, sivil ve askeri bürokrasi,ayan, köylü ve ticaret erbabı, üretim sürecinde, üretimin, dağıtımınve tüketimin belirlenmesinde etkin bir rol almamakta, fakat toplumdüzenindeki yerleri devlet tarafından belirlenen yönetsel konumagöre tayin edilmektedir. Dahası, Osmanlı toplumsal düzeninde dev-letin toprak üzerindeki hakimiyeti tartışılamadığından, Osmanlı sı-nıflarını, üretim araçlarına sahiplik anlamında toplumsal sınıf kate-gorisine sokmak pek uygun gözükmemektedir. Osmanlı tarihiaraştırmaları da kuşkusuz devlet ve mülkiyet ilişkileri ile toplum-sal/sınıfsal temelde çözümlemelerle yapılmalı, ancak bu sınıfsalanaliz, sınıfların üretim sürecindeki ilişkileri üzerine değil, dağıtımsürecindeki konumlar üzerine temellendirilmelidir91• Osmanlı İmpa-ratorluğu'nda devlet ile toplumsal güçler arasında artı değerin dağı-tımı üzerine ortaya çıkan mücadelenin varlığı, Osmanlı gerçeğindesınıflann olmadığını değil, fakat bu sınıfsal yapının artı değerin da-ğıtımı üzerine biçimlendiğini göstermektedir.

Ayrıca, Osmanlı toplum düzeninin, siyasal yapısının ve ekono-misinin, hem onaltıncı yüzyıldan önce hem de sonra sürekli tarihseldeğişime tabi olduğunu, durağanlığa mahkum olmadığını da artıktartışmaya gerek yoktur. Osmanlı devlet-toplum ilişkileri de tümçağdaş toplumsal yapılarda görüldüğü gibi hem iç hem de dış et-kenlerin altında değişmiş, bu yeni etkenlerin getirdiği koşullaragöre yeniden yapılanmıştır. Osmanlı toplum ilişkilerinin kapitalistdünya sistemi ile bütünleşmesi onaltıncı yüzyıldan ondokuzuncuyüzyıla dek süren uzun ve yavaş bir sürecin sonucu olarak gelişmiş,toprakta mülkiyet ilişkileri yeniden örgütlenmiş, değişik toplumsalkatmanlardan gelen seçkinlerden oluşan yeni gruplar arasındakimücadele devlet-toplum ilişkilerini değiştirmiştir. Bu süreç, Cum-huriyet Türkiyesi'nde ulus-devletin kurulması ile pekişmiş, Osman-lıffürk toplumsal yapısının kapitalizmle bütünleşmesi Cumhuriyetdönemi ekonomik politikalarıyla tamamlanmıştır. Dolayısıyla, buçalışma, Osmanlı toplumsal düzenindeki değişimin araştırılmasın-da, tek yanlı bir yaklaşımdan çok, kendini yeniden üretmesinin birgereği olarak özerk bir yapıya sahip olan devlet ile konumları dev-let karşısındaki yerlerine göre belirlenen sınıflar arasındaki ilişkile-rin incelenmesini önermektedir.

90. Şerif Mardin, "Historical Determinants of Stratification: Social Class and ClassConsciousness in Turkey", Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt:22, No. 4, (Aralık 1967), ss. 111-142.

91. Tosun Arıcanlı and Mara Thomas, "Sidestepping Capitalism: On the OttomanRoad to Elsewhere", Journalaf Histarical Sociology, Vol. 7, No. 1 (March 1994), ss. 25-48.