olağanüstü draje || draje dergi

56
SÖYLEŞİ: İTÜ GÜNEŞ ARABASI EKİBİ draje olağanüstü BİR ADIMLA BAŞLADI HER ŞEY... PITTURA EST COUSA MENTALE ÖRÜMCEK RETRO Aylık OnLine Dergi: Sayı 2 • Nisan 2009 MAHALLENİN DELİSİ VINCENT...

Upload: draje-dergi

Post on 01-Mar-2016

244 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Nisan 2009 - Sayı 2

TRANSCRIPT

Page 1: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

SÖYLEŞİ:İTÜ GÜNEŞ ARABASI EKİBİ

drajeolağanüstü

BİR ADIMLA BAŞLADI

HER ŞEY...

PITTURA EST COUSA

MENTALE

ÖRÜ

MCEK

RET

ROAylık OnLine Dergi: Sayı 2 • Nisan 2009

MAHALLENİN DELİSİVINCENT...

Page 2: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

6-7Deforme8-9Dünyayı Ben Yarattım... Harbiden10-13Söyleşi: İTÜ Güneş Arabası Ekibi14-15Film: Stalker16-17Minik Draje18-19Bir Adımla Başladı Her şey…20-21Uykuda Kitap Okumaca Oyunu22-23Tersine Dönen Kız24-25Ayın Fotoğrafı26-27Sıcak Gündem28Pittura est cousa mentale30-31‘Siz’ ‘O’ Frenler

32-35Çılgın Tarz36-37

İstanbullu Olağanüstü Mehmet38-39Şiir: Rüya40-41

Her Kafadan Bir Ses42-43

Bugün Yaşanmaması Gereken Şeyler Yaşadım!44-45

Olağanüstü Hikayelerin Olağandışı Yazarı46-47

Dolap Hani?48-49

Değeri Yok Satırlarımın...50-51

Örümcek Retro52-53

Gerçek ya da Olağanüstü54-55

Sıkıcı Şeyler

İllüstrasyon: Hayalcan İncesağır

Page 3: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

6-7Deforme8-9Dünyayı Ben Yarattım... Harbiden10-13Söyleşi: İTÜ Güneş Arabası Ekibi14-15Film: Stalker16-17Minik Draje18-19Bir Adımla Başladı Her şey…20-21Uykuda Kitap Okumaca Oyunu22-23Tersine Dönen Kız24-25Ayın Fotoğrafı26-27Sıcak Gündem28Pittura est cousa mentale30-31‘Siz’ ‘O’ Frenler

32-35Çılgın Tarz36-37

İstanbullu Olağanüstü Mehmet38-39Şiir: Rüya40-41

Her Kafadan Bir Ses42-43

Bugün Yaşanmaması Gereken Şeyler Yaşadım!44-45

Olağanüstü Hikayelerin Olağandışı Yazarı46-47

Dolap Hani?48-49

Değeri Yok Satırlarımın...50-51

Örümcek Retro52-53

Gerçek ya da Olağanüstü54-55

Sıkıcı Şeyler

İllüstrasyon: Hayalcan İncesağır

Page 4: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Olağanüstü Okumalarbeş saniyelik bir zaman dilimi olarak tasarlayıp olmadık cümleler kurarız. Kafamızın içinde sayamayacağımız kadar çok sinir hücresi aynı anda birbiriyle konuşurken, İstanbul’dan İzmir’e dosyalar - klasörler göndeririz. İki kulak arasından çıkan elektrik sinyalleri elimize kolumuza emirler yağdırır ve masaüstünde nice pencereler açıp kaparız. Her şeyi kontrol altında tutmaya bayılsak da ısrarla mucizelere inanırız.

Oağalüntsü denilince aklımıza ilk gelen şey UFO’lar olmaz yine de... Yedi başlı ejderhalar kadar, gecenin bir yarısı yağmur altında uçan balon satan amcanın da oağalnütsü olduğunu biliriz.

1 Mart’ta Yasak Draje’nin sörvırımıza düşmesiyle beraber yaşadığımız hazzın da çok olağan olduğunu söyleyemeyiz. Pek çok kişinin defalarca çiğnediği bir yoldan geçiyor olmak önemli değildi. Biz ilk kez geçiyorduk ya yetmez mi? 21 ülkeden ve Türkiye’nin 30 şehrinden gelen ziyaretçilerimize göz taraması yapmıştık bir kere. Yasak Draje’yi okuduktan sonra, aramıza katılan arkadaşlar olması bizi nasıl mutlu etmezdi ki? Utku Atalay’ı aramızda görmek böyle bir sürpriz oldu bizim için. Meyla’nın sayfasını okurlarımızla buluşturmamızda emeği geçen Gülümser Abla olmasaydı ne yapardık bilmiyoruz. Teşekkürlerimizi tek tek sunmaya

Topluluk önünde yapılması hoş karşılanmayacak şeyler vardır. Neyse ki hepsini burada anmamız mümkün

değil. İğne deliğinden deve geçirmek orta yerde yapmamanız gereken bir şeydir mesela. Dirseğinizi yalamak da öyle... İşte topluluk önünde yapmaktan kaçınacağımız milyarlarca işlemin ardından Oağalüntsü Draje ile karşınıza dikildik.

Tamam söze bir itirafla başlamak gerekirdi. Soran olursa, Draje Dergi’de emeği geçenlerin öğrenci, tasarımcı, redaktör filan olduğunu söylüyoruz ama herbirimiz meslekten hayalperestiz. Elimizin altında on yüz bin milyon bir ve sıfır var. Birleri ve sıfırları yanyana getirip çilek ağaçları yaparız mesela. Her pikseli

ulusa sesleniş ulusa sesleniş ulusa seslenişFo

toğr

af: A

lican

Erk

ol

Page 5: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

ulusa sesleniş ulusa sesleniş ulusa sesleniş

kalksak Ulusa Sesleniş’e ayırdığımız yer yetmeyecekti daha ne olsun....

Oağalüntsü Draje yayıma hazırlanırken de uzun uzadıya düşünmeye gerek yok gibiydi. Alışıldık olan şeyleri ters yüz etmek yetecek gibiydi ama insan ister istemez düşünen bir yaşam formu... Hep gözümüzün önünde olan ama alışkanlıklarımızla fazla içli dışlı olduğumuz için görmeyi adeta reddettiğimiz öyle çok şey vardı ki... Oağalüntsü Draje’nin tüm yazıları ve görselleri bittikten sonra, sıra Ulusa Sesleniş’e geldiğinde alışkanlıklardan bahsetmek zorunlu olmuştu artık.

Yine de belliydi... Boşlukları alışkanlıklarımızla doldurmaya bayılıyorduk. Bir nefeste okunup geçilecek cümleler kurduk. Kötü oldu diyemem. Oağalüntsü malzemeleri bir araya getirip olağan bir dergi kotardık işte... Boşlukları alışkanlıklarınızla birleştireceğinizi bilerek kaleme alındı bu yazı. Fonda bu kez müzik filan akmıyordu ama okumakta olduğunuz satırlar word dosyası olarak zuhur ederken bendenizin kafasında Duman’dan “Köprüaltı” şarkısı dönüp durmaktaydı. Bu satırlar yazılırken, kilometrelerce ötede, kafasında aynı şarkıyı döndürüp duran bir uyur yüzer vardı belki...

İşte bu sayıyı ona ithaf etmek istiyorum izninizle... Kaçak Draje’de görüşmek üzere.Erdinç Yücel - Genel Yayın Yönetmeni

Genel Yayın YönetmeniErdinç Yücel

Yazı İşleri MüdürüBirkan Can Evirgen

Art Direktör - Grafik UygulamaSongül Yücel

RedaktörDerya Yücel

Koordinasyon Sorumlusuİlknur Seda Bendeş

İnternet UygulamaOnur Şevket Bendeş

Editörlerİlknur Seda Bendeş, B. Can Evirgen,

Erdinç Yücel

Katkıda bulunanlarAhmet Oğuz Bendeş, Alican Erkol,

Alper Günay, Bahadır Çevikel, Buğra Oygur, Ceren Gül Çıtak,

Çılga Doğukanlı, Ece Dericioğlu, Ecenaz İlkin, Engin Arınan, Hayalcan

İncesağır, Hakan Keleş, Hayriye Gülle, Mark Town, Meyla Yılmaz,

Özgür Yetkinoğlu, Utku Atalay

Gelecek ay konsept konumuz: “KAÇAK”Herhangi bir yazı, illüstrasyon paylaşımı ve

diğer katkılar için bizimle [email protected] adresinden iletişime geçebilirsiniz.

[email protected]

draje

Page 6: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

MAHALLENİNdeforme deforme deforme deforme deforme deforme de6

Van Gogh hayatı boyunca yaklaşık 900 yağlıboya ve suluboya, 1100 karakalem eser yapar. Ressam arkadaşı Paul Gauguin ile bir tartışması sonucu sol kulağının bir bölümünü kesip, genelevde çalışan bir kadına verir. Hastalığının son dönemlerinde yaşadığı yerlerde istenmez ve dışlanır. Bir dönem kendi rızasıyla akıl hastanesinde tedavi görür.

Page 7: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

MAHALLENİN

DELİSİVINCENTKoşun Vincent kendini vurdu, göğsünden kan boşaldı oluk oluk. Açılın biraz hava al-sın, çekilin etrafından. Bir şey söylüyor gali-ba, peki anlayan var mı?

Geçenlerde de kulağını kesmişti deli adam. Aman evlerden ırak, acımaz mı bu adamın canı? Neden yapmış ki bu deliliği? Kuzum zaten gitgelli biriydi, ne olacak şu sanatçı tayfasından işte.

Deli hastanesinde yatmış diyorlar, kafadan sakatmış zaar. Deli kız deli işte, neden salar-lar bunları sokağa. Çoluğumuz çocuğumuz var, allah korumuş vallahi. Bir kızı sevmiş diyorlar mahallede, vermemişler fakir diye,

ondan böyle olmuş. Kötü kadınmış kız o, anla işte ağzımı bozma. Çoluğu çombalağı da varmış sürüyle.

Çekil çekil kardeşi geldi heralde. Dağ gibi delikanlının uğraştığı şeye bak. Ne yaparsın atsan atılmaz satsan satılmaz. Şunlar ne kız resimleri mi bunun? Ünlüymüş he mi, olağa-nüstü dahi diyorlar şuncağıza? Bırak bırak neymiş onlar öyle bizim ufak oğlanın resim-leri gibi.

Abo ne oldu komşu bir hareketlenme var o tarafta. Ne! Öldü mü? Hadi toplan gidelim bir an önce, ocakta yemek bıraktım, hem şahit falan yazarlar neme lazım!

Yazı: Birkan Can EvirgenE-mail: [email protected]İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

deforme deforme deforme deforme deforme deforme de 7

Sonradan iyi arkadaş olacağı gözetim doktoru Dr. Paul Gachet’i ilk gördüğünde doktorun en az kendisi kadar deli olduğunu söylemiştir. Vincent 1890 yılında geçirdiği bir sinir krizi sonucu kendisini göğsünden vurur. Kardeşinin kollarında ölürken son sözleri “Mutsuzluğum sonsuza kadar sürer” olmuştur. Can ressamın hikayesini her okuduğunda gözleri dolar.

Page 8: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Mark gönderdi 10.03.2009 00:24: koyulcak yani dergiye?Can: heralde lan of, baş köşeye koycaz =)ben sana bi görsel de ayarlarım şekilli şöle.Mark: :D gorselden kasıt ne abi, gorsel ne demek daha dorusu tam olarak

Yazı: Mark Town Email: smanola@ hotmail.com - İllüstrasyon: B. Can Evirgen

8

DÜNYAYI BEN YARATIM...

HARBİDEN

Page 9: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

9

İçerdiği harflerin armonisi (bkz. kullanmaya çekindiğimiz “ğ”, “o” “ü” gibi harfleri bile biraraya oturtması), bileşikliği ve yöneltildiği şahsı - ya da objeyi- onurlandırması

ve yaşamına birkaç sıfat daha katmasıyla çok sevdiğimiz bir kelimedir bu “olağanüstü.” Peki, hayatınızda kimleri ya da neleri tasvir etmek için bu kelimeyi kullandığınızı düşündünüz mü hiç? Her noktayı beş saniyelik bir zaman dilimi olarak kabul edin o halde şimdi, hadi aslanlar, düşünün! ............ Gözlerim beni yanıltmıyorsa on iki kere beşten, altmış saniye etti tanıdığım süre ki, o da bir dakikaya tekabül ediyor. Peki hiç düşündünüz mü neden demin benim yaptığım gibi hayatta ham olan, tamamlanmamış şeylere hiç şans tanımadığımızı; on ikiyle çarpmak yerine niye on birle çarpmadım beşi ki? Ya da daha sinir bozucu olursak neden beş?

Kimi insanlar göreceliği hiçe sayarak kendi beğenilerini ya da ideolojilerini karşısındakine kabul ettirmeyi başarıyorlar. Onların, tamamlanmamış, malzemeden çalarak yarattıkları ruhlarına bir iki kiremit daha ekleyerek olmak istedikleri yerde olduklarını düşündürttürüyorlar. Onların sıvılaşmış ruhlarına yarattıkları üniformaları giydirerek müritlerini yaratıyorlar. Olağanüstü....

Bazıları nereye varacağını bilmeden bir şey yaratmaya başlıyor. Üzerinde saatler, haftalar ya da aylar harcadıktan sonra gerçekten “bir şey” yarattığını fark ediyor. Kendi kendinin müridi oluyor, tekrar tekrar bakıp kendini notturnolarla

süslüyor. Zaferini, ne yaptığını tam olarak anlamayan insanlarla paylaşıyor... Kısır döngü. Lakin sonra tekrar atölyesine oturduğunda aynı metotla daha iyisini yaratıyor ve sonra daha da iyisini, daha, daha... Olağanüstü.

Bir de fütursuzca yazı yazanlar var, yazının doğaçlamasına inanan nerden hangi rüzgâr eseceğini bilemeyen, dengesini kaybettiğinde akort kaçıran yer yer tuşesi sert, yer yer nota basmayı unutan. Genellikle ölçüden kopup kafasını dışarı çıkarıp sonra tekrar içeri sokan notalara yataklık yapan. Sert sessiz harflerle (fıstıkçı şahap) başlayan her paragrafın, okuyanı bir sonraki paragrafa metrobüs yumuşaklığıyla geçireceğini sanan... Benim gibi. Yazının kısırlığı ne kadar çok kafanızı düşünmeye yorduğunuza bağlıdır. Yazdığım “şey”in kısırlık konusunda yeterince başarılı olduğuna inanıyorum, aksini söyleyecek olan varsa karşıma çıkabilir. Kısır yazı yazmanın güzel bir meslek, akıcı olanınsa saykodelik bir trans olduğuna inandım hep. Şu anda da bir transta olmadığıma göre tüm gereklilikleri yerine getirilmiş bir yazıyı “buradan” sonra gelecek on dört kelimeyle (bağlaçlar ve şu yazdığım da dâhil) sonlandırmak istiyorum. ...Olağanüstü!

Can: hani her yazının yanında böle resim gibi bişiler varya onlardan.Mark: hmm anladım, koy abi kafana gore, muz koy d:DCan: ok, niye muz?Mark: şaka yaptım ha, bi anda muz çağrıştı kafamda da şaka dedim yani!!!

Page 10: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

10

İTÜ GÜNEŞ ARABASI EKİBİ:

Draje: Ekibinizi ve projenizi tanıtır mısınız?İTÜ Güneş Arabası Ekibi: Eki-bimiz 2004 yılında kuruldu. İlk başta bu kadar büyük bir ekip değildik, şu an 35 kişiyiz. 6 kişi kurduk bu ekibi. Uçak, elektrik ve makine bölümün-den öğrenciler kurdu. İlk baş-ta çok büyük bir proje değil-di, yarışlara katıldıkça daha

çok katılım ve ilgi oldu. Her sene mezun olanlar olduğu için ekibimiz küçülüyor fakat biz duyuru yaptıktan sonra ekibimize katılımlar oluyor ve gelenleri eğitiyoruz. Aslında birkaç tane genç mühen-dis bir yarış ilanı görüyorlar ve ne olduğunu merak edi-yorlar. Güneş enerjisi yarışı olduğunu öğrenince ilgile-

rini çekiyor. Herkes yapıyor-sa bu işi biz de yaparız diye yola çıkıyorlar ve bu işin lite-ratürünü araştırmaya başlı-yorlar. Bu işi kimler yapıyor, nerelerde bu şekilde çalı-şanlar var? Sonra hoca-larla konuşuyorlar yardımcı olmaları için, bir şekilde yurt-dışı bağlantıları, hocaların

Söyleşi: İlknur Seda Bendeş - E-mail: [email protected]ğra Oygur - E-mail: [email protected]

söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söy

BİZ DAHA İYİSİNİ YAPANA KADAR

EN İYİSİ BU!

Page 11: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

desteği ve sponsor bulma iş-lemi tamamlandıktan sonra araba yapımına başlıyorlar. İlk yapılan araba çok büyük emekler sonucu ortaya çıkı-yor. Çünkü hiçbir deneyim yok. Yapılan ufak bir hata neticesinde araba yolda kalıyor ve yarışı tamamla-yamıyor. Daha sonra öğ-rendiklerini bir sonraki ekibe aktarıyorlar ve çalışmalar bu şekilde devam ediyor. İkinci sene yepyeni bir araç yapılıyor.

Daha önceki araç üzerine uyguladıklarına katarak iki araba üzerinde uygulama-lar başlıyor ve iki araba bir-den yarışa katılıyor. Geçen sene yolda kalan araç bu se-fer birinci oluyor, yeni araç ikin-ci oluyor. Üçüncü sene yeni bir araç daha yapılıyor ve bu se-fer yarışmaya ikinci ve üçüncü araçlar katılıyor. Birinci araba ARIBA 1, ARIBA 2 ve İTÜRA. Ve yine birinci ve ikincilik elde edi-liyor. Birileri bir şey yapıp kay-bolmuyor. Bu da çok önemli bizim için. Çünkü her seferinde baştan başlamak fazla me-şakkatli bir iş.

Draje: Ekibi kuranlar hâlâ devam ediyorlar mı yoksa mezun olup gittiler mi? İGAE: Mezunların birçoğu yurtdışında yüksek lisans yapıyorlar. Ekibe hâlâ katkı sağlıyorlar. Bağlantı sağlı-yorlar ve takıldığımız yerler-de yardımımıza koşuyorlar. Onlar hâlâ birer arıbacı.

Draje: Fikir kısmından sonra maddi kaynakların bulun-ması ve olayın hayata geçi-rilmesi nasıl gerçekleşti? Ekip

nasıl kuruldu?

İGAE: İlk başta yurtdışında-ki yarışlardan esinleniyor-lar. Önceleri sponsor olarak okulun eski mezunları ve hocalar var. İlk sene proje bu şekilde hayata geçirili-yor. Ekonomik kriz de yok o zaman (gülüşmeler). Bizim yaptığımız şey okulun deste-ğiyle bir şeyler yapmaktan ziyade kendi desteklerimizi yaratmak. Bütün geliri bize bir kişi tahsis etse biz sade-ce mühendislik yapmış olu-ruz. Fakat ARIBA ekibi olarak işin her kısmında bulunmak ve yaratıcı olmak istiyoruz. Sponsor bulursunuz fakat vazgeçebilir, parça tedarik-çinizin elinde istediğiniz par-ça bulunamayabilir.

Draje: İlk yurtdışındaki ya-rışlardan esin aldık dediniz, peki bu insanlarla bir bil-gi alışverişiniz veya yarışınız oluyor mu?İGAE: Önce TÜBİTAK yurtdı-şındaki yarışları görüp böyle bir yarış yapma kararı alıyor. Böylece Türkiye’de yarışlar başlıyor. Şu anda da yurt-dışındaki bir yarışa hazırla-nıyoruz. Yabancı takımlarla iletişime geçiyoruz fakat her takım bilgi paylaşmakta çok istekli olmuyor ve zaten bu bilgiler hayati şeyler olmu-

11

söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söy

Page 12: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

12yor. Bulundukları yerin şartla-rı gibi genel bilgileri paylaşı-yorlar. Fakat Türk takımlarıyla yarış anında rakip olsak dahi öncesinde ve sonrasında büyük paylaşım içindeyiz. Padokta bir arkadaşlık orta-mı ve yardımlaşma oluyor. Hepimiz birbirimize yardım-cı oluyoruz. Örneğin geçen yarışta padokta yanan iki araç oldu ve bunlar elbirli-ğiyle söndürüldü. Oradaki her araç hepimizin aracı olu-yor. Yani rakipliğimiz sadece 1,5-2 saat süresince oluyor, bu da işin güzel kısmı. Hepi-miz zaten bu ülkenin gelişimi için bir şeyler yapıyoruz.

Draje: Türkiye’nin durumu bu yarışmalarda nasıl?İGAE: Şimdiye kadar ulus-lararası yarışlara katılan bir Türk güneş arabası ekibi yok, ilk İTÜ ekibi olacak. Zor bir yarışa hazırlanıyoruz. 3.000 km. uzunluğunda bir yarış, Avustralya’yı başından so-

nuna kat etmek gerekiyor. İsmi World Solar Challenge. Elli tane ekip katılıyor. Eski araçlarımızla bu yarışa ka-tılan araçların durumlarını karşılaştırdık ve yeni aracımız da bu yarışa göre tasarlan-dı. Bütçe olarak olmasa bile mühendislik açısından aracı-mıza güvenimiz tam.

Draje: Mezun olduktan son-ra da bu işe devam etmek istiyor musunuz?İGAE: Bu soruya en iyi örnek benim (Onur) sanırım. Ben şu anda yüksek lisans yapıyo-rum fakat bir yandan güneş arabası ekibiyle devam edi-yorum. Aynı zamanda gele-cekte yapmak istediğim şey de alternatif enerji üzerine çalışmak. Bu işi sürdürmek kolay değil, disiplinler arası çalışmak da hiç kolay değil fakat birileri bu işi yapmalı. Ben de bu işi keyif alarak ya-pıyorum.

Draje: Çalışmalarınızı nerede yürütüyorsunuz?İGAE: Elektrik makineleri la-boratuvarı var, araçlarımız

da orada. Elektriksel olan işlerimizi orada yürütüyoruz. Mekanik olarak da tersa-nede yapılıyor her şey. Öğ-renciler tersaneye gidiyor, kaput ve şasisi yapılıp geliyor ve elektriksel donanımı bura-da monte ediliyor, devreleri kuruluyor. Her parçasını biz yapıyoruz. Piyasada buluna-bilmesine rağmen tüm par-çaları biz kendimiz tasarlayıp üretiyoruz. Bu önemli bir nok-ta çünkü herhangi bir sorun-da nereye bakacağımızı da bilmiş oluyoruz. Örneğin yurt-dışındaki ekipler çoğu par-çayı hazır olarak ediniyorlar. Ayrıca otomotiv sanayiin-den de sponsorlarımız var.

Draje: Yarışlardan bahseder misiniz?İGAE: 30 tur sü-rüyor. 30 turu en

söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söy

Dergi için Esra ile Onur’un fotoğraflarını çekmek istediğimizde Esra ekip ruhunun gereği sadece kendilerinin fotoğraflarının yayınlanmasını istemediklerini belirtti bir de Yüzsüzlük edip arabaları görmek istediğimizde bizi kırmadılar ama Buğra’nın “bi tur versene, bi hareket yapıcam” demesi biraz fazla oldu sanırım.

Page 13: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

kısa sürede bitiren birinci olu-yor. Yarış stratejilerine göre değişiyor. Bu sene 1 saat 30 dakika civarı sürdü. Maksi-mum hızımız 90 ama yarışta ortalama hızımız 50-55 km. civarındaydı. Yarışlar İzmir Pınarbaşı pistinde yapılıyor. 2006 da iki yarış yapılmıştı, biri İzmir’de biri İstanbul’daydı. Ama pisler değişiyor, geçen sene de Ankara’daydık me-sela.

Draje: Peki, sürücünüz nasıl seçiliyor? Kimin sürücü ola-cağına nasıl karar veriyor-sunuz? İGAE: O da öğrenci oluyor. O da arabacı bizim içimiz-den. Araba sürüyor olması ve ekipten olması bizim için

önemli. Sürücüyü belirlemek açısından sürenin içimizden biri olması ve arabaya emek vermesi ön planda. Ayrı-ca arabayı ben sürsem ne olur? Arada 30 kilo fark olur (gülerek) yani bir ağırlık far-kı olur bu yüzden de strate-jik açıdan yanlış bir hareket olur. Sonuçta hepimiz bizim için yarışıyoruz.

Draje: Japonlar’ın farkları teknoloji anlamında burada da belli oluyor mu? İGAE: Hayır. Şu ana kadar hiçbir Japon aracı WSC’yi kazanmamış. Onlar robot yapıyorlar (gülerek).

Draje: Türkiye’de alternatif enerji kaynağı kullanmada bir misyon elde etmeyi düşü-nüyor musunuz? Yoksa sizin odaklandığınız sadece yarış ve bu işin araba kısmı mı? İGAE: Aslında tabi ki öyle bir misyonumuz var, şöyle ki biz güneş enerjisiyle araç yürü-tüyoruz diyoruz. Biz öğrenci halimizle, okurken zaman ayırıp böyle bir proje yapa-biliyorsak, yarışlara katılıp derece alabiliyorsak, sana-yi çapında çok daha büyük projelere imza atılabilece-

ğini göstermeye çalışıyoruz. Yani güneş enerjisini tanıtıp, “biz bu enerjiyi bu şekilde kullandık ve çok daha faz-lasını yapabiliriz”i kanıtla-manın peşindeyiz biraz.

Draje: Devlet desteği alıyor musunuz bu iş için? İGAE: Hayır. Sponsorlarımız karşılıyor.

Draje: Peki sanayide de bunu gören var mı? Biz de araba yapacağız diyen bir sanayi şirketi var mı? İGAE: Benim bildiğim kada-rıyla yok. Zaten bu araba bir bakıma alternatif enerjinin kullanılması ve dikkat çek-mesi açısından sembolik bir şey. Bir diyemeyiz ki iki gün sonra sokaklarda güneş arabası görebileceksiniz. Zaten İstanbul’da bu kadar büyük arabaları kullanabil-mek pek mümkün de değil (gülerek) fakat bu enerji-nin kullanımını özendirmek bizim için mühim. “Bu da ne?” “Güneşle nasıl çalışı-yormuş?” sorularını sordura-bilmek için çalışıyoruz. “Ben bunu evimde kullanabilir miyim?” İnsanlar evlerinde kullanmak isteyebilirler.

13

söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söyleşi söy

Page 14: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

14

Yoldasın. Buraya gelene kadar nice engeller aştın ama hiçbir doğa yasasını çiğnemedin henüz. Çiğnemeye de niyetin yok gibi... Upuzun yürü. Nereye ulaşmak istediğini bilsen de orada neyle karşılaşacağın hakkında hiçbir

fikrin olmasın. Bu yolculuğun hayatını değiştirebileciğini unut-ma yeter. Yolunu kaybetmek istemiyordun ve bu yüzden yol boyu her

ayrıntıyı aklında tuttun. Şurada kurumuş bir ağaç vardı. Bi-raz ötede küçük bir su birikintisi. Yüz metre ilerde bir kayaya adını yazmıştın. Geçtiğin köprü nasıl da eskiydi unutmak ne mümkün... Yolunu kaybetmek istemiyordun ve bu yüzden her ayrıntıyı aklında tuttun. Ama unut şimdi hepsini. Burada hiçbir şey bildiğin gibi değil. Alışkanlıklarını unut. Burada her şey sürekli hareket halinde. Her şey her an değişmekte. Adını yazdığın

STALKERSTALKERYazı: Erdinç Yücel Email: [email protected]İllüstrasyon: Erdinç Yücel

-Sevgilim, dünyamız çok sıkıcı. Bu nedenle, telepati ya da hayaletler ya da uçan tabaklar da yok... ya da bunun gibi... Dünya kesin kanunlarla yönetiliyor ve çok sıkıcı. Yazık ki o kanunlara hiç itaatsizlik edilmiyor. Nasıl itaatsizlik edileceğini bilmiyorlar. Yani, bir UFO için hiç umutlanma, bu çok ilginç olurdu. -Bermuda Şeytan Üçgeni’ne ne diyeceksin? Onu da mı reddedeceksin?

-Edeceğim. Bermuda Üçgeni diye bir şey yok. Sadece ABC üçgeni var; A kenarı, B kenarı ve C kenarından oluşan.Stalker

Stalker, Boris ve Arkadi’nin “The Roadside Picnic” isimli romanından Andrei Tarkovsky tarafından sinemaya uyarlanmış 1979 yapımı bir filmdir. Filmin ilk kopyası devlet organları tarafından “kaybedildiği” için kısa bir sürede yeniden çekilmesi gerekti. Kısıtlı imkanlar ve iklim şartlarından dolayı bugün izlemekte olduğumuz film tek çekimde tamamlandı.

Page 15: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

15ayrıntıyı aklında tuttun. Şurada kurumuş bir ağaç vardı. Bi-raz ötede küçük bir su birikintisi. Yüz metre ilerde bir kayaya adını yazmıştın. Geçtiğin köprü nasıl da eskiydi unutmak ne mümkün... Yolunu kaybetmek istemiyordun ve bu yüzden her ayrıntıyı aklında tuttun. Ama unut şimdi hepsini. Burada hiçbir şey bildiğin gibi değil. Alışkanlıklarını unut. Burada her şey sürekli hareket halinde. Her şey her an değişmekte. Adını yazdığın

kaya artık orada olmayabilir. Aklına kazıdığın su birikintisi şimdi bir bataklık oldu. Burada hedefe giden en kısa yolun tuzaklarla dolu olduğunu da bilmelisin. Gittiğin yerde karşılaşacağın şeyin ne olduğunu bilememek seni korkutuyor. Şimdiye kadar ne yaptıysan, yoluna çıkabile-cek sürprizleri en aza indirmek için yaptın. Gözledin, kaydettin ve ders çıkardın. Mucizelere inanmadın pek ama belirsizliğe dayanamadığın için mucizelerden medet umduğun da oldu. Şimdi tuttuğun kayıtların sana yol göstermesini bekliyorsun. Geçtiğin o yollardan boşuna geçmemiş olmak için. Ama hepsi geride kaldı. Her seferinde oyun yeniden kurulacak. Yol kendini yeniden inşa edecek. Başka başka tuzaklarla... Başka başka olanaklarla... Tekrar yok, tekrar yok, tekrar yok... Hareket halin-de olsun ya da olmasın bir suda yalnız bir kere yıkanabilirsin.Bir bardağı yerinden oynatabilmek için elini kullanmak en iyi yoldur. Hayatını yerinden oynatmak istiyorsan ellerinden daha fazlasına ihtiyacın vardır fakat... Deneyimlerinin seni yanıltma-ması için tüm parametrelerin sabit olması gerek. Ölü bir dün-ya... Fırtınasız deniz... Sürprizsiz bir hayat... Her şey siyah ve be-yazdan ibaret...Evet evet bu çok sıkıcı...İz sürücüye ihtiyaç duyuyorsun pek belli. Geçmek istediğin o yollardan defalarca geçmiş ve hâlâ hayatta olan bir öncü. Bazıları ona mesih derler. Bazıları öğretmen... Anne, baba ya da lider de olabilir. Hiç düşünmüyorsun değil mi? Gitmek istediğin yere seni gö-türemez o. Kendi ulaşabildiğinden ötesine seni ulaştıramaz. Aradığın bu mu? Defalarca gidip geldiği o yolda hayatta kalabilmiş olmasının sırrına vakıf olamazsın. Milyonlarca para-metreden biri bile sabit değilken iz sürücü sana nasıl yardımcı olabilir? Tek istediğin hayatta kalabilmek mi senin? Herkesin gördüğü şeyleri herkes gibi görmek istiyorsan devam et. Herkesin istediği şeyleri herkes gibi istemek sıkıcı gelmiyor-sa hiç durma. Alışkanlıklarına sımsıkı sarıl. Dalgalanan toprağı unut. Martı seslerine dokunma. İyot kokusu gözlerinde canlan-masın hiç. Mavinin tadını hayal etmeye bile kalkma. Oraya niçin gitmek istediğin hakkında hiçbir fikrin olmasın. Odaya vardığında gerçekleşecek olan isteğinin ne olduğunu asla bile-meyecek olman da önemli değil bu durumda. Algının kapısını sımsıkı kitle. Kargadan başka kuş tanıma... A – B – C üçgenin-den başka üçgen olmasın hayatında...Stalker’ı izleme sakın....

Yazı: Erdinç Yücel Email: [email protected]İllüstrasyon: Erdinç Yücel

Erdinç Stalker’ı Olağanüstü Draje için yeniden izlerken yanında annesi ve babası vardı. Erdinç ve annesi filmi dikkatle izlerken babası uyuyakaldı. Keza Can ve İlknur Stalker’ı birlikte izlerken de İlknur uyukluyordu. Bu yazı yazılırken God Speed Your Black Emperor’dan “Eat Hastings” dinlenmekteydi...

Page 16: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

minik draje minik draje minik draje minik draje minik dra16

• Ceren yaptığı resimdeki olağanüstülüğün televizyondaki kedi olduğunu savunmuştur. Fakat resim kompozisyonu sonucu televizyon koltuğun arkasında kaldığı için kedi izleyicinin hayal gücüne bırakılmıştır.

Page 17: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

SEVİMLİ KEDİEsra çok iyi kalpli bir kızdı. Sapsarı saçları, masmavi gözleri, pespembe yanakları ve kıpkırmızı dudakları vardı.Bir gün Esra okuldan geldi. Ödevini yaptı. Esra ödevi bitince kardeşi Ahmet ile oynamaya başladı. Az sonra babaları geldi. Hep beraber yemek yediler.Yemekten sonra haberleri izlediler. Esra ve Ahmet haberleri izlemekten sıkılmıştı.Ahmet:- Baba çizgifilm izleyebilir miyiz?, dedi.Babaları:- Tamam, izleyebilirsiniz, dedi.Esra ve Ahmet tam kanalı değiştirecekken olağanüstü güzel bir kedi hakkında haber başladı. Esra ve Ahmet kanalı değiştirmediler. Kedi çok tatlıydı. Bembeyaz ve pırıl pırıl tüyleri vardı.Esra babasına kediyi alması için tutturdu.Bir hafta sonra babası kediyi aldı. Esra babasına teşekkür etti.

Ceren Gül Çıtak 2. Sınıf/İstanbul

minik draje minik draje minik draje minik draje minik dra

17

• “En zor sey karanlık bir odada bir kara kedi bulmaktır; Özellikle de odada kedi yoksa...” diyen Konfiçyüs’ü rahmetle anmayı bir borç biliriz.

Page 18: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Elektriklerin kesilmesiyle başladı her şey. Ne güzel kesildi ama İstanbul’un kalbinde, Taksim-de saatlerce. İstiklal’de feci bir kalabalık, hava hafiften

esmekte, insanlar el ele tutuşmuşlar hem soğuğu hissetmemek hem de kalabalıkta o loş ortamda birbirlerini kaybetmemek adına. En son 60’li yıllarda adım atmıştık modern dünyaya, Neil Armstrong amca-

Engin yazısını Can’a mailledikten sonra okulda yanına gelip sayfasının görseli konusunda istekte bulundu. Can eve gelip bilgisayarının başına oturduğunda Erdinç kapıyı çaldı. Erdinç Engin’in yazısını okurken İlknur görseli hazırlamaya çalışan Can’a umutsuz gözlerle baktı. O anda Can’ın kafasında geçen sayıdaki

Yazı: Engin Arınan - E-mail: [email protected]İllüstrasyon: B. Can Evirgen

18

BİR ADIMLA BAŞLADIHER ŞEY...

Page 19: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

nın sekerekten ayda yürüyüşüyle. Dün-ya için küçük ama insanlık için büyük bir adımdı gelişebilirliğe, bilime yaptığı vurgu nedeniyle. Her şeye bakışımız değişti bir anda. Normal olarak karşıladığımız aksak-lıklar batmaya başladı artık, kör göze par-mak misali. Evet, biz hâlâ bunları TRT 1’den öğreniyorduk veya radyoda duyuyorduk ama fark etmezdi, aya adım atılmıştı artık. Beklentiler artmıştı hâlâ daha karşılaşmadı-ğımız yeniliklere rağmen. İnsanlık adım at-mıştı yeni bir dünyaya geri alınamazdı artık bu. Sonraki dönemlerde çok daha büyük yenilikler takipçisi oldu bu küçük adımın. Şu an hâlâ daha onunla tanışmamış olanlar, nasıl bir lanet olduğunu bilmeyenler oldu-ğu halde hayatımızın vazgeçilmez parçası haline gelmiş olan internet bunların en çok hayatımızda yer tutanı. Fakat gerçek bir sorunla karşı karşıya kaldık umutlarımızı, beklentilerimizi emekli eden. Her şey daha garip bir hal almaya başladı, beklenmedik değişimlere uğradı sosyal hayatımız. Sınırlar koyuldu özgürlük hülyasına. Ne değişti? Ohooo anlatmakla bitmez! Bir tsunami geçmiş gibi garipleşmeye başladı her şey. 11 Eylül’de iki uçağın pist yerine ikiz kulelere iniş yapması aldı götürdü olağa-nüstü bir şekilde kafalarda oluşmaya baş-layan huzurlu hayat hayallerini. Bir korku imparatorluğu yaratıldı bir anda dünyanın kalburüstü ülkelerini kapsayan. Afrika’da mahalle kabadayısından kaçan insanın ne işi olur 11 Eylül’le falan ya da onu im-paratorluğa dâhil etsen ne olur. O zaten kendisininkinden fazlasıyla mutsuz ama ona alışmış en azından, yenisine adapte olmaya çalışırken alimallah 1 milyonuncu psikolojik travmasını geçirebilir.Ama başka bölgelerde kazın ayağı öyle değil. İnsanları korkutacaksın ki, inansın-

lar, boyun eğsinler, böylece ceplerinden eksilenin nereye gittiğini sorgulamasınlar. Sonra belli mi olur bu sefer Bush’a değil de Obama’ya falan fırlatıveriverir yırtık ayak-kabısını.Obama çıkıp üstüne yeni bir ekonomik kurtarma planı falan açıklar, herkes ayak-lanır Galatasaray’a UEFA kupasını getiren Popescu’nun attığı son penaltıda olduğu gibi. Acun’u kesmez Adriana Lima falan tüm Victoria Secret’i getirir programa kutuları açması için, kutuları da Hamdi Bey bizzat kendi elleriyle açar cümle âleme nispet yaparcasına. Ödülü de yeni kurtar-ma paketine destek için bağışta bulunur-lar. Kampanyalar başlatılır Türkiye sınırları içinde mösyö 1 minits’de kurtarma paketi açıklasın diye, Teğet’in ne demek istediğini anlamaya çalışmaktan yıldıkları için. Sü-per Loto’yu son hafta da tutturan gariban vatandaştan milyonlarca lira vergi alınır kurulan fona aktarılmak üzere. Umutlarımız vardı her şeye karşı, her şey güzel olacaktı. Ama emekli edildik hepimiz korkularımızla birlikte. Ha bu demek değil ki öldük bittik, bittik biz. Hayatımıza de-vam ederiz. Suyumuz yoktur ama ça-maşır makinemiz vardır, kontör almaya paramız yoktur ama son model cebi-miz cebimizdedir. Elektrikler kesilir bir an şok yaşarsınız ama hayatınızın tık noktalarından biri olduğunu sonra anlarsınız. Ne güzel kesildi ama elektrik, kara talihime inat karanlıklar içinde bir güneş açtı benim için. Teşekkürler İBB, Teşekkür-ler Türkiye, Teşekkür-ler Çıplak Kral.

kahve içen tilki bir o yana bir bu yana dolanmaktaydı ki Erdinç okumasını bitirip yazıyı beğendiğini belirtti. Tüm bunlar olurken televizyonda yemekteyiz programı vardı ve hepsi Almanya’da yarışan Erkan Serçe’yi izlediler. Ekibin karnı acıkınca Songül onlara yemek yaptı.

19

Page 20: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

uykuda kitap okumaca oyunu

No:2

pratik oyun tarifleri pratik oyun tarifleri pratik oyun tarifl20

Yazı: Erdinç Yücel - E-mail: [email protected]İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

• Uykuda Kitap Okumaca oyunu ilk ortaya çıktığında erkek çocuk tarafından okunan kitap Ömer Seyfettin’e değil Jules Verne’e aittir. Ancak Jules Verne, Kemalettin Tuğcu ile iyi bir ikili oluşturmayacağı için, oyunun kuralları, sonraki oyunlarda Kemalettin Tuğcu’ya eşlik eden Ömer Seyfettin üzerinden belirlenmiştir.

önemli not: Oyunun galibi, çocuklarını kitaplardan soğutmadan otoritesini tesis eden anne olacaktır.

yunumuz, ilkokul çağla-rındaki çocuklara kitap alınmasıyla başlar. Kız çocukları için Kemalettin Tuğcu, erkek çocukları içinse Ömer Seyfettin her zaman idealdir.

Tek kanallı televizyon devrinde daha po-püler olan bu oyun, günümüzde de kısmen oynanabilmektedir. Uyku saati gelmeden önce maceranın ve trajedinin göbeğine

dalan çocuklar, uyku saatleri gel-diğinde de kafalarını kitaplardan kaldıramayacaklardır. İşte tam bu

noktada oyuna annenin de dahil olma zamanı gelmiş demektir.

Anne, çocukların odasına gelerek; artık cümlelerini bitirip yatmaları gerektiğini, ki-taplarına daha sonra devam edebilecekle-rini söylemelidir. Oysa karanlığın ortasından dev bir top silueti belireceği ya da üvey babanın zavallı kıza tokadı patlatmak üzere olduğu bir anda kitapların kapağını kapat-mak çocukların hiç hoşuna gitmeyecektir.

O

• Oyunun ortaya çıktığı yıllarda oyunun esas oğlanının en çok “Kemancı” şarkısını beğenmekte olduğu rivayet edilir.• Halime bak dertli çal / Kemancı başımın tacı / Gitme bu gece benimle kal / Benim halim çok acı

Page 21: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

uykuda kitap okumaca oyunupratik oyun tarifleri pratik oyun tarifleri pratik oyun tarifl

Yazı: Erdinç Yücel - E-mail: [email protected]İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen Gerekli Malzemeler:

0 Bir adet anne0 Bir çift kardeş (Kız 10, Erkek 8 yaşlarında)0 Bir adet Ömer Seyfettin kitabı 0 Bir adet Kemalettin Tuğcu kitabı0 Bir çift çocuk yatağı0 Bir çift yastık0 Bir adet ampul ve elektrik anahtarı

21önemli not: Oyunun galibi, çocuklarını kitaplardan

soğutmadan otoritesini tesis eden anne olacaktır.

Bu durumda anne, bir anne olarak maddi ve manevi otoritesini kullanıp kitapları ço-cukların kafasında paralama hak ve yetkisi-ne sahiptir. Ancak bu tutum oyunumuz açı-sından kural dışıdır ve diskalifiye sebebidir.

Anne, çocuklara kitapların kapağını kapa-tıp yastıklarının altına koymalarını, böylece kitapların içindeki bilgilerin onlar uykuday-ken de kafalarına girebileceğini söyler ve herhangi bir tartışmaya mahal vermemek adına ışığı kapatıp odadan çıkar. Zaman zaman bu oyun için ders kitapları da kullanılabilir. Ancak bunun için çocukla-rın aynı anda hem çok saf, hem de çok uyanık olmamaları gerekir.

Çok saf olmamalıdırlar: Zira çocuklar ortaokul, lise ve hatta üniversite çağ-larında bu olağanüstü tekni-ğin işe yaradığını düşünmeye devam edebilirler. Çok uyanık olmamalıdırlar: Çünkü bu durum-da ders çalışma sürelerini, uykuda geçirdik-leri sekiz saate indirgeyebilirler.

• Oyunun ortaya çıktığı yıllarda oyunun esas oğlanının en çok “Kemancı” şarkısını beğenmekte olduğu rivayet edilir.• Halime bak dertli çal / Kemancı başımın tacı / Gitme bu gece benimle kal / Benim halim çok acı

Page 22: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Sen şimdi bu kadar uzaktayken , burada olanları anlaman müm-kün mü bilmiyorum ama ben yine de bil istedim, her şeyi an-latmaya karar verdim. Leylekler

aracılığıyla yollayacağım bu mektubu ve hep saklamanı istiyorum. Nereden başla-yacağım bilmiyorum. Bir yerden başlamak gerek; o enteresan geceden mesela...Giydim en abiye kıyafetimi, oturdum öyle-ce televizyonun karşısında. Ama televizyon kapalı. İzleyecek bi program bulamadım o

kadar çok bilimsel, kültürel program vardı ki her kanalda, canım saçmasapan kadın programları izlemek istedi hiç rastlamadım. Bende açtım radyoyu, en acıklı aşk şarkıla-rında kanal değiştirip, en asi hiphop şarkı-larını dinledim. Kahve içtim buz gibi içim serinlesin diye. Kız arkadaşlarımı çağırıp dedikodu yapmak istemedim. Birçok erkek arkadaşım vardı onları çağırdım; futbol-dan, arabalardan ve kızlardan konuştuk saatlerce. Senin hediye ettiğin bir kolye vardı ya, çıkardım onu. Kedi geldi balko-

Yazı: Ece Dericioğlu - E-mail: [email protected]İllüstrasyon: B. Can Evirgen

22

TERSİNE DÖNEN KIZ

Page 23: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

na, onun boynuna taktım. Çok beğendi, teşekkür etti, öyle de yakıştı ki gülümsedik karşılıklı. İyi ki üzülmüyorum senin gittiğine. Çünkü zor geçiyor saatler insan üzülünce...Yatağıma uzandım, sen görsen ikimizi dü-şündüğümü sanırdın. Ağacımızı, denizimizi, farklı yerlerden aynı anda baktığımız güne-şimizi, ayımızı, yıldızımızı... Bense çilek ağaç-larını düşündüm, denizde yüzen kuzuları, bir de yerden ısıtmalı güneşi. Öyle tepede olunca gözlerimi yaşartıyor. Böylesi daha iyi topraktan ısıtıyor. Aydınlatma işiyse bu durumda tamamen Ay’a kalmış durumda. Tahmin edeceğin gibi bir tek geceleri ışık var. Gündüzleri çok karanlık zaten ondan çilek ağaçları çıktı. Biliyorum elmayı merak ediyorsun. Çok severdin. Artık elma ağaç-ları yok; bazen gökten düşüyor üç tane falan o da kitaplarda...Ev de soğuk zaten, bugün bir türlü ısına-madım. Güneş buradan geçmedi birkaç gündür. Kutuplarda penguenler üşümüş, onları ısıtmaya gitmiş. Herkes panikledi küresel ısınma var diye. Yok buzullar erimiş falan... Şimdi söylesem penguenler üşü-müş diye, ‘’Penguenler hiç üşür mü ? Hadi ordan!‘’ derler. Ama yakında çok üşüyüp buralara gelirlerse hiç şaşırmam. İyi de olur hani smokinleriyle medeniyet seviyemizi yükseltirler. Yalnız burada kimse benim kadar kolay kabullenmiyor bu terslikle-ri. Hoş, ben demiyorum terslik diye onlar diyor. Baştan beri böyle olsaydı, dalgalar kıyıya değil, açığa vursaydı, olanların hep-sini normal kabul edecektik. Karşı komşum gelmiş yakınıyor. Farenin biri kediyi kovala-mış da tuzağa düşmüş falan. Çok şaşırmış. Aman ne garip ! Hiç Tom ve Jerry izlemedi heralde. Orada güçlü olan hep Jerry idi zaten. Bu yeni bir şey değil. Sinemaya git-tim, en önden bir yer bulamadım ilk üç sıra

doluydu. En arkada kimse yoktu bende oraya oturdum. Komedi filmiydi; çok ağla-dık çok... Sinemadan çıktığımda bu kadar hüzün yeter deyip eve döndüm. Taksim’e giden otobüse bindim. Bizim evin önünden geçti. Şoför de yönünü şaşırdı heralde, sonra dedim ki ben mi yaratıyorum acaba terslikleri. Annem de aynı endişeye kapıl-mış olmalı. Bir telaşla geldi. Bugün doktora gidiyoruz dedi. Son günlerde bizim bakkal cama yazı asmıştı: “Muayene ücretsizdir” diye. Oraya gidiyoruz sandım, ama yok hakikaten doktora gittik. Uzun uzun tahliller yaptılar. Çok soru sordular çok... Birden o kapalı mekânda yağmur yağmaya baş-lamasın mı? Aylardan beri yağmıyordu. Yaklaşık yarım saat sonra doktor geldi. Yağmur yağdı dedim. “Yok onlar senin gözyaşındı” dedi. Aylar sonra ilk defa şaşır-dım. Annem “Nesi var?” diye sordu. Bende merak etmeye başlamıştım zaten. Neyim vardı? Doktor ciddiyetle: “İlk kez rastladı-ğımız bir durum. Gerçekten olağanüstü” dedi. Bütün doktorlar şaşkınmış. Bak sen şu işe!... “Kızınız tersine dönmüş. Her şeyi ters algılıyor. Muhtemelen yaşamak istemediği bir şey yaşamış, karşılaşmak istemediği bir durumla karşılaşmış. Çok şaşırmış sonra bir anda şaşırma tepkisini kaybetmiş. Her şeyi de tersinden algılamaya başlamış. Geçici bir durum. Yakında her şeyi normal şekilde algılamaya başlar” dedi. Yani şimdi Gü-neş tepedeydi de ben mi görmüyordum? Çilek ağaçlarıma ne oldu? Kuzular deniz-de yüzmüyor muydu? Asıl şimdi şaşırmıştım. Bu durumun nedenini bulmaya çalıştım. Bir süre düşününce aklıma geldi. Hani sen bana demiştin ya “Dünya tersine dönse seni bırakmam” diye. Sonra da bırakıp gittin ya... Ona şaşırmışım heralde ondan oldu böyle. Yakında geçer.

Ece, henüz 7 yaşındayken bir tankerin boğazda batması sonucu kıyıya vuran binlerce koyun ve kuzuyu görseydi, bu yazıyı yazar mıydı acaba? Keza, yüzen bir kuzunun fotoğrafını çekmeyi çok istemiş, bunun için kuzuyu denize atıp yüzdürmeye çalışmış fakat başarılı olamamıştır. Bütün çabalarımıza rağmen kuzunun hayatta olup olmadığına dair bilgi edinemediğimizden, Draje Dergi olarak özrü bir borç biliriz.

23

Page 24: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

24

Olağanüstü bir SİStanbul sabahı...Fotoğraf: Alican Erkol

Page 25: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

25

Page 26: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Geçtiğimiz yıl çıkardığı “i love my cave” isimli albüm-le müzik listelerinde 1 numaraya tırmanan Kate

Porceserra’nın, Wembley stadında verdiği Londra konseri sırasında hayatını kaybettiği açıklandı. Londra polisi olayın basit bir kaza olduğunu açıklarken görgü tanıklarının anla-tımları dinleyen herkesi dehşete düşürdü.

“Performansımı kimse unutamayacak!”

28 Mart günü Wembley Stadında verilen konser öncesin-de yaptığı basın toplantısında; “kimsenin unutamaya-

cağı bir performans sergileyeceğini” duyuran Porceserra heyecanlı tavırlarıyla dikkat çekmişti. As Parajans muhabiri Mustekie Al Hayati’ye verdiği özel demeçteyse hayranla-rıyla kurduğu gönül bağının derinliğine dikkat çeken sa-natçı, bu sevgiyi taşımanın kendisi için büyük bir sorumluluk olduğunu vurgulamıştı.

Görgü Tanıkları: “Kate’in uçtuğunu gördük!”

Konserde sahneye alkış yağmuru eşliğinde giren Kate Porceserra yarım saat boyunca birbirinden hareketli

şarkılarla hayranlarını hop oturtup hop kaldırdı. Çıkış şar-kısı olan “My sweet superman”i söylemeye başladıktan hemen sonraysai sanatçının havaya yükseldiğini belirten görgü tanıkları, havada dans ederken soyunan şarkıcının seyircileri çılgına çevirdiğini anlattı. Üzerinde hiçbir şey kal-mayan Porceserra’nın uçarak statta bir tur atması üzerine seyircilerden bazılarının şoka girdiği bazılarınınsa sanatçıyı yuhalamaya başladığı öğrenildi.

A jansımıza telefon aracılığıyla ulaşan bir görgü tanığı, Porceserra’nın havaya yükseldiği anda bunun özel

tekniklerle gerçekleşmiş bir sahne şovu olduğunu düşündü-

26ROCK YILDIZI HAYATININ KONSERİNDE HAYATA VEDA ETTİ.

WEMBLEY’DE BİR YILDIZ KAYDI

sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak günde

Uçur beni uçur beni / Tatlı süpermenim uçur beni / Sensiz hayat çok anlamsız / Kriptona kaçır beni / Sen beni sevdin ben de seni / Tatlı süpermenim tatlı süpermenim /Sen beni sevdin / ben uçmayı böyle öğrendim

Haber: Hayriye Gülle - Fotoğraf: As Parajans - E-mail: [email protected]

Page 27: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

ğünü, ancak havada uçarken soyunan sanatçının herhan-gi bir aygıt kullanmasının da mümkün olmadığını söyledi. Playback Çıldırttı:

Rock yıldızı uçmaya başladıktan sonra mikrofonu atıp soyunduğu halde “My Sweet Superman” isimli şarkının

kesintiye uğramaması Wembley’i dolduran yüz bin kişiyi adeta çılgına çevirdi. Kandırıldığını düşünen binlerce izleyici parasını geri alabilmek için gişelere akın ederken geri kalanı da öfkeyle Porceserra’yı yuhalamaya başladı. Konser or-ganizatörlerinin yaptığı anonslar da sanatçının hayranlarını yatıştıramayınca sahneye dönen rock yıldızı bir anda ken-dini protestocu kalabalığın ortasında buldu.

İngiliz Polisi: “Başını Çarptı”

Porceserra’nın hayatını kaybettiği konserde yapılan ka-mera kayıtlarına el koyan İngiliz polisi, “konser sırasında

sahneden düşen Kate Porceserra’nın tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadığını” açıklasa da görgü tanıkları bu iddiayı kesin bir dille yalanlıyorlar. Öte yandan genç yaş-ta hayatını kaybeden rock yıldızı için kurulan fan sitelerinin anasayfalarını kararttıkları ve “Kate is a liar” ve “Playback is a swindling” ibareleri dışında herhangi bir metne yer ver-medikleri görüldü.

Henüz 21 Yaşındaydı:

17 Mayıs 1988 tarihinde dünyaya gözlerini açan genç star, ilk albümüyle şöhreti yakalamış ve son bir yıla ade-

ta damgasını vurmuştu. Yeni albümü için son hazırlıklarını yapan sanatçının bitmiş olan stüdyo kayıtlarının yayınlanıp yayınlanmayacağı da merak konusu oldu.

Let fly me let fly me / My sweet Superman let fly me / Let’s escape to The CriptonI love you and you love me too / My sweet Superman My sweet Superman / You love me / and i learned to fly with this

27

ROCK YILDIZI HAYATININ KONSERİNDE HAYATA VEDA ETTİ.

WEMBLEY’DE BİR YILDIZ KAYDI

sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak günde

Haber: Hayriye Gülle - Fotoğraf: As Parajans - E-mail: [email protected]

Page 28: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Fotoğraf: Utku Atalay - dramod.deviantart.com

Pittura est cousa mentale

Page 29: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Okuması güç fekat göze faidelidir!

draje

Page 30: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Hakan siz bu satırları okurken yeni girdiği işinde çalışmaktadır. Fakat ilginç olan bu değil işe nasıl kabul edildiğidir. Hakan işyerine mülakata gittiğinde görüşme sırasında genelde tüm kalbiyle dürüst davranmasına rağmen, bir iki küçük ayrıntı konusunda pembe yalanlar söyler. Fakat görüşmeden iki gün sonra vicdan azabına yenilerek bir maille

Yazı: Hakan Keleş - E-mail: [email protected]İllüstrasyon: B. Can Evirgen

30

‘SİZ’ ‘O’ FRENLER‘SİZ’ ‘O’ FRENLER

Page 31: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Zamanında kalkmam için çalar saate ihtiyacım yok. Telefonumun alarmını kurma-ya da. O bana seslenir. Kalk-tığımda nasıl gözüktüğüm

umurumda değildir. Kahvaltımı ederken bana eşlik eder. Üstelik omletimden tek lokma almadan. Gün içerisinde neler yapacağımı aynanın karşısında içimden geçirmek zorunda kalmam. Planlarıma müdahale etmeden dinler. Mp3 çalarımı evde unutmuş, okuduğum gazeteyi bü-fede bulamamış olabilirim ama yol arka-daşım zaten yanımdadır. Bu arada O’nun için ücret ödememe gerek yoktur. Gün boyunca -ister işe gideyim ister oku-la- yalnız değilimdir. Sürekli yakınımda olması ne iş yerinde patronum ne de okul-da öğretmenim açısından problem teşkil etmez. Sinemaya gidelim mi cümlesinin sonuna soru işareti koymama gerek yok-tur. Çünkü sadece nezaketen kullanılmış bir edattır mı benim için. Sinemanın önün-de hangi filme gideceğime tabii ki ben karar veririm. Bu arada O’na bilet alma-ma gerek yoktur. Sinema salonunda yer olmasına da. Film bitene kadar hemen yanımda ayakta dikilebilir. Salonun bir köşesinde kalkmamı da bekleyebilir.Gün boyunca yanımda birisinin olması bazen izleniyor hissi verir. Bu yüzden bazı hareketlerime çeki düzen veririm. Ancak bu kesinlikle baskı altında hissetmeme se-bep olmaz. Çünkü O asla yorum yapmaz. Asla küsmez. Herhangi bir hareketim onu incitmez ya da üzmez. Yani dilediğimde tek başımaymış gibi özgür hissederim. Dilediğimde her anımı O’nunla paylaşıyor olmanın keyfini çıkarırım.Böyle bir arkadaşa sahip olduğum için; halkın deyişiyle deliyim. Biraz daha mü-

rekkep yalamış kesim için hasta. Bilimsel çevre “kontrol edilebilir şizofreni” teşhisi koyuyor. Ama asıl nokta bizim kendimizi nasıl tanımladığımızdır.Belki de insanların büyük kısmının göreme-diği ve algılayamadığı bir türü algılayabi-liyoruz. Örneğin, insanların göremeyeceği uzaklıktaki bir nesneyi kartallar rahatlıkla görebilir. Bizim o nesneyi görememiz nes-nenin var olmadığı anlamına gelmez. Sadece kartalların görme yetileri insanlar-dan daha gelişmiştir. Bu örnek çeşitlendiri-lebilir. Bizden daha iyi duyan, ya da dep-rem olmadan önce yerküreden yayılan frekansları daha iyi algılayan hayvanlar sıralanabilir. Ancak göremeyeceğimiz kadar uzaklıkta-ki bir nesnenin yanına gittiğimizde varlığın-dan haberdar oluruz. Duyamayacağımız bir sesi teknoloji sayesinde kayıt ederek varlığını ispat edebiliriz gibi yaklaşımlar zihnimizde canlanabilir. Burada durulması gereken noktaysa, göremediğimiz o nes-neye yaklaşmak için yürümeyi bildiğimiz ya da duyamadığımız o sesi kayıt edecek teknolojiye sahip olduğumuzdur. Peki ya bizim algıladığımız varlıkları algılayacak kadar algınız açık değilse ya da bizi mer-cek altına alacak teknolojiye sahip değil-seniz?Tüm bu soru işaretlerinin ortasında kendi-mi olağanüstü bir yaşamın içinde hissedi-yorum. Olağanüstü bir hayat yaşamanın tadını çıkartıyorum. Hayatımdaki insanları O ve Sizler olarak ikiye ayırıyorum. Üzüle-rek belirtmek zorundayım ki mükemmel olarak tanımladığım hayatımı yaşarken hasta ya da deli olarak tanımlanmamak için kendimi frenlemek zorunda kalıyorum. Siz ile O’nun arasında frenler koymaya devam ediyorum.

bu durumu İK bölümüne bildirir. İş konusunda hiç umudu kalmayan yazarımız, Can’ı arayarak “abi iş yattı, iyi oldu zaten okula devam ederim, alttaki dersleri veririm...” gibi beylik laflar etmiştir. İşin olağanüstü yanı şirket Hakan’ın bu davranışını ilginç bulup, kendisini pozisyona kabul etmiştir. Ballı Hakan’ın inanılmaz maceraları devam edecek...

31

Page 32: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Hazırlayan: Meyla YılmazE-mail: [email protected]

Itarz

Ç

N

IL G

32

Page 33: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

33

Hazırlayan: Meyla YılmazE-mail: [email protected]

tarz

Ç

N

IL G

Page 34: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Olağanüstü giyim değil, olağandışı

giyim...

34

Page 35: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Olağanüstü giyim değil, olağandışı

giyim...

35

Page 36: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Bahadır yazısının karakteri olan Mehmet’i Marmara Kamu öğrencilerine ithaf etmiştir. Mehmet’in yaşadıkları sabahları İstinye üzerinden Tarabya’ya yolculuk etmek isteyen herkesin başına gelebilir. O olmayan durak bizzat okulumuzun önünde yoktur. Evet,

Yazı: Bahadır Çevikel- E-mail: [email protected]İllüstrasyon: B. Can Evirgen

36

İSTANBULLUOLAĞANÜSTÜ

MEHMET

Page 37: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Mehmet, üniversite öğren-cisi olağanüstü güçlere sahip bir gençtir. Fakat olağanüstü güçleri oldu-ğu kendisine söylendiği

zaman Mehmet bu tür şeylerin hiç olağa-nüstü olmadığını aksine çok fazla sıradan olduklarını ve zaten her gün yaptığı şeyler olduğunu söyler. İşin enteresan tarafı da burada ortaya çıkar. Mehmet bu olağa-nüstü güçlerini günlük hayatında son de-rece sıradan konularda kullanmaktadır.

Mehmet haftanın beş günü sabahın kö-ründe kalkar ve otobüs durağına gider. Otobüs durağında otobüs bekler… bek-ler… otobüs kesinlikle vaktinde gelmez. Çünkü otobüsün vaktinde gelebilmesi için otobüsün hem kalkış yerinden vaktinde çıkması gerekir hem de Mehmet’in bu-lunduğu durağa kadar yoğun bir trafiğin söz konusu olmaması gerekir. Mehmet olağanüstü bir sabırla beklemeye devam ederken bir otobüs gelir ki böyle bir otobüs yeryüzünde görülmemiştir.

Otobüs ağzına kadar dolu. Elbette ki bu durum Mehmet için bir çocuk oyuncağı-dır. Olağanüstü çevikliğini ve olağanüstü sıkışabilme yeteneğini kullanarak o oto-büse biner. Hatta bazen çantası, paltosu, kolu veya bacağı otobüsün dışında kaldığı halde bir kısmı otobüsün içinde bir kısmı otobüsün dışında yolculuk yapmayı ola-ğanüstü fiziksel özellikleri sayesinde başa-rabilir. Ayrıca saatlerce otobüsün içinde seyahat ettiği halde olağanüstü bünyesi-nin bir getirisi olarak bir defa bile baygınlık geçirmemiştir. Bir de Mehmet’in okulunun önünde Karadeniz’e bakan ve çok fazla rüzgâr alan bir yerde bulunan otobüs du-

rağı sahil boyunca yapılan kaldırım geniş-letme projesinden dolayı belediye tarafın-dan yıkılmıştır. Daha önce de bahsetmiş olduğumuz olağanüstü dayanıklı bünye-sinin bir başka getirisi olarak Mehmet bu durakta aylarca otobüs beklediği halde ölümcül bir hastalığa yakalanmamıştır. Ama en önemlisi Mehmet yıllarca bu zor şartlarda her gün okula gitmeye çalıştığı halde hem hayatta kalmayı hem de de-vamsızlıktan kalmamayı başarmıştır. Bu durumun herhangi bir olağan açıklaması olmaması, bu durumun olağanüstülüğünü açıklamaya yeter.

Mehmet bu olağanüstü güçleri sayesinde sadece ulaşım alanında değil, okul, kon-ser, devlet dairesi, banka, devlet hastanesi gibi bir çok alanda hayatta kalmayı ba-şarmıştır. Aslına bakarsanız Mehmet’in ola-ğanüstü bir insan olacağı çocukluğunda binaların, park etmiş arabaların ve park etmemiş hareket halindeki arabaların arasında kendisine ve arkadaşlarına oyun alanı bulan olağanüstü yaratıcılık yetene-ğinden dolayı o zamanlardan belliydi.

Eminim ki hepiniz tanımışsınızdır İstanbullu olağanüstü Mehmet’i . Bu arada beni çok üzen bir konu var. Bu yazı ne yazık ki yerel seçimlerden sonra yayınlanacak. Eğer ki seçimlerden önce olsaydı sizden bir iste-ğim olacaktı. Şöyle ki; “aman dikkat edin şu içinde bulunduğumuz düzeni değişti-recek bir adaya kesinlikle oy vermeyin.” Allah muhafaza otobüsler ağzına kadar dolu olmaz, banka kuyrukları azalır, durak-lar yıkılmaz da olağanüstü yeteneklerimiz kullanmaya kullanmaya zamanla körelir. Ama neyse ki çok önemli değil. Çünkü ne mutlu ki öyle bir aday zaten yok.

okulumuzda devam zorunluluğu vardır. Mehmet’in çocukluğu olarak anlatılmış oyun oynayan çocuklar gerçektir ve fotoğraflarla belgelenmiştir. Ve hayır, yukarıdaki elini çenesine koymuş kişi Bahadır değil.

37

Page 38: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

38

- Garip garip renkleri birleştirerek kendisine yakıştırmayı becerebilen ender insanlardanEce Naz, yavruağzı bir monta sahiptir. - Bu şiir, gerçek bir rüyadan esinlenilerek yazılmıştır.

Page 39: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Şiir: Ece Naz İlkin Email: [email protected]İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

39RÜYARÜYA

- Garip garip renkleri birleştirerek kendisine yakıştırmayı becerebilen ender insanlardanEce Naz, yavruağzı bir monta sahiptir. - Bu şiir, gerçek bir rüyadan esinlenilerek yazılmıştır.

- Hayriye Gülle, Ezginin Günlüğü’nden Kedim adlı şarkıyı ne zaman dinlese, aklına Ece Naz’ın babası gelir. Babası çocuklunda Ece Naz’a sık sık bu şarkıyı söylemiştir.

Gözlerimi almadı ışığın rengiParlak hissettim kendimiKırmıştı bileklerindeki kelepçeyiYanımdaydı gölgem koluma girmiştiPembe miydi neydi rengiYanıma almıştım gök ve deniziAdı kesinlikle gül değildiKırmızıyla yoktu hiç ilgisiAşk çiçekleri gördüm yoldaGüneşe dönmüş ipek teniniCezalandırmış tanrı köpekbalıklarınıYuttuğu için denizdeki tuz tadınıMercanlar akide tadı serptiMavi kanatlıydı su perileriUfukta karşıladı nokta beniSaçlarımda diziliydiİstiridye incileriGeçtim yarıştığım tüm yeşil çimenleriEzilmedi ayaklarımın altında hiçbiriNeşeli papatyalarda güneş minyatürleriKırmızıydı gelincik müjdeleriNereye kadar getirdi Bilmem ki beyaz kanatlarım beniBulutlar kucakladı hayallerimiYüzümde yağmur serinliğiYa sahi;Pembe miydi gözlerimin rengi?

Page 40: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

40

Olağanüstülük, dünyanın dönüş hızına inatla kusma hissini kontrol altına

almaya çalışmaktır. Sinem 20

Olağanüstü diye bir şey var mı? Her şey kaka bu olağan dünyada. Kakam geldi lan! Nihan 22

Öğrenci Yurdu’nda saat 12.00’den sonra herkesin balkabağına dönüşmesi olağanüstü olurdu! Yarı kapalı öğrenci yurdu! Eylül 20

Söyleşi: İlknur Seda Bendeş- E-mail: [email protected]ğraf: İlknur Seda Bendeş

YURTTANSESLER

Page 41: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Draje Dergi kız öğrenci yurdunun

sesinidinledi!

41Öğrenci Yurdu’nda kalıp, sabah 8.00

akşam 5.00 okulda olan bir İTÜ’lüden nasıl olağanüstü bir cümle beklersin ki!

Buğu 20

Olağanüstülük, dünyanın dönüş hızına inatla kusma hissini kontrol altına

almaya çalışmaktır. Sinem 20

Uyurken hayvanat bahçesinde görmektir kendimi hayvanımla.Sonay 22

Söyleşi: İlknur Seda Bendeş- E-mail: [email protected]ğraf: İlknur Seda Bendeş

YURTTANSESLER

Page 42: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

42

Yazı: Alper GünayE-mail: [email protected]İllüstrasyon: B. Can Evirgen

• Kasdav Gençlik Tiyatrosu’nda aktif olarak oyunculuk yapan Alper, Şeytan da Bir Melek adlı tiyatro oyununda muhteşem bir tirat sergilemiştir. Aktiviteler Kadıköy Barış Manço

YAŞADIM!

BUGÜNGEREKENŞEYLERYAŞANMAMASI

Page 43: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

43

İlk düşünceYok oldum birden. hiç vaktimi al-madı ama o kadar da umudumu götürdü. Kalsaydım farklı ne olurdu. Bunu da düşünmek istiyorum bazen

ama kafamın içindeki cüceler buna mü-saade etmiyor. İstediklerim elimde olan-lardan fazla değil. Yinede sadece cüce-ler var. Mavi ve tembel cüceler. Şirinler değil. Cüceler. Hiç de şirin değiller zaten sadece küçükler.

Diğer düşünceBurada nadiren de olsa günler huzurlu geçebilirdi. Tek yapmamız gereken göz-

lerimizi kapayıp başka bir yerde ol-duğumuzu hayal etmekti. Tavşan

dede bize şeker getirirdi bazen. Yüzlercesi bile dişlerimizi çü-rütemezdi. Büyülü şekerlerdi bunlar. Şimdi büyüyünce tadı aynı gelmiyor. Biraz daha ekşi biraz daha acı. Ama hala dişlerimiz çürümü-

yor. Büyülü bu şekerler. Tavşan dedede hala ölmedi onunda

büyülü olması muhtemel. Hala çok yaşlı ama 30 yıl öncede çok

yaşlıydı. Birde mavi karganın söyle-diği şarkılar var. Geceleri karanlık-tan korkan çocukları avuturdu mavi

karga. Sesi çok güzeldi. Sarı göldeki perinin sesini bilir misiniz? Ondan bile daha güzel.

Son düşünceBugün yaşanmaması gereken şeyler yaşadım. Ölüm kadar acı aslında ama insanın boğazında düğümlenmiyor. Hani

cücelerim vardı ya, işte onlar mavi karga-yı avlamaya çalıştılar bugün. Onlar okla-

rını fırlattıkça mavi karga oradan oraya uçup durdu. Sonra çok yoruldu mavi kar-ga. Cücelerinse daha yüzlerce oku vardı. Daha fazla kaçamayacağını anladı. Bir dala kondu sonra. Oklar o kadar yakının-dan geçiyordu ki mavi karganın… Yinede hiç kımıldamıyordu.

Sonra birden şarkı söylemeye başladı. Tıpkı geceleyin çocuklara söylediği ninni-ler gibi. Ama bu sefer çok daha dokunak-lıydı söylediği. Son bir ölüm ninnisiydi belki onun için. Sonra ne olduysa birden cüce-lerin okları kesildi. Hepsi ağlamaya başladı karganın söylediği şarkıya. Aralarında üç yüz yıldır ağlamayanlar vardı belki de. Şimdiyse hepsi birden ağlıyordu. O ka-dar çok ki hem de… Gözyaşlarından bir göl oluştu orda. Sonraki olaylar ise garip. Belki ben öyle istediğim için öyle görmüş olabilirim. Cücelerin, etraflarında oluşan gölde eridiklerini gördüm. Hayır, boğul-muyorlardı, göl yükseldikçe onlarda suya karışıyorlardı. En sonunda tamamen yok oldular. Gölün içinde balıklar gördüklerini söyleyenler oldu. Cücelerin balığa dönüş-tüklerine inanıyorlardı. Bazılarıysa onların sadece boğulduklarını, suyun onları yuttu-ğunu düşünüyordu.

Gerçeği sanırım hiç kimse bilemeyecek. Gerçek kimilerine göre “Cüce Göl” kimi-lerine göre ise “Gözyaşı Gölü”nün suların-da. İşte cücelerimi böyle yitirdim bugün. Üzülmüyorum. Aklımı sürekli karıştırıyorlardı. Ama yine de seviyordum onları. Her ne kadar şirin olmasalar da şirinler gibi maviy-diler. Ve sadece benimdiler. Yoklukların-da aklımı daha iyi kullanabilirim. Düşünce-lerimi daha iyi yönlendirebilirim. Ama belki bir gün özlerim onları. Belki bir gün…

YAŞADIM!

Kültür Merkezi’nde izleyici ile buluşuyor.• Alper Opeth’in sıkı dinleyicisidir, ayrıca bir müzik grubu vardır. Kendisi çok iyi didgeridoo çalar. • Alper’in yazıları www.masalsehri.blogspot.com adresinden takip edilebilir.

Page 44: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Korku edebiyatının geleceğini gördüm adı Clive Barker’dı. O kadar iyi yazıyor ki okur-ken benim bile dilimin tutul-duğunu söyleyebilirim” diyor

Stephen King. Aslına bakarsanız yazıma Stephen King referansıyla başladım ancak her iki yazarı da takip edenler çok iyi bilirler ki, bu ikiliyi karşılaştırdığımız zaman, King hikâyeleri biraz daha masalımsı kalıyor. 15 yaşında Stephen King okumayı bırakan gerilim sevdalıları Barker ile tanışana ka-dar derin bir depresyon dönemi geçiriyor-lar.1952 yılında Liverpool’un küçük bir kasa-basında dünyaya gözlerini açan eşcinsel yazar, pek de eğlenceli bir çocukluk ge-çirmiyor. Sahneye önceleri birkaç tiyatro eseriyle çıkıyor. Tabi tiyatro para kazandır-madığı için 30 yaşına kadar sosyal yardım-la geçiniyor. Daha sonra yazdığı korkunç hatta yer yer tiksinç ve kısmen cinsellik öğeleriyle süslemiş olduğu hikâyelerini Book Of Blood isimli üç kitaplık seride topluyor. Ardından bitirdiği “Damnation Game” adlı romanında korku öğelerin-den sıyrılıp epik fantezi türünün uçsuz bucaksız sularına yelken açtığını görüyo-ruz. Damnation Game ve Galilee isimli kitapları bu türün başyapıtları arasında

44

OLAĞANDIŞI HİKÂYELERİN OLAĞANÜSTÜ

YAZARIYazı: Alper Günay

E-mail: [email protected]İllüstrasyon: B. Can Evirgen

gösterilerek raflarımızdaki yerini alıyor. Yazarımız “Hellraiser” ve “Lord of Illusion” isimli filmler-de yönetmenlik ve senaristlik yaparak parayı kırıyor. 2001

yılında bilgisayar oyunları-nın kralı Electronic Arts

“Undying” isimli oyunu Barker’ın danışmanlığıyla bi-tiriyor ve korku oyunları arasında günümüzde bile en iyi olarak kabul edilen oyunu tırnaklarımızı yiyerek hatta çoğu zaman titreye-rek oynamak zorunda kalı-yoruz.Barker romanlarını çoklukla yan hikâyelerle süslüyor. Öyle ki bu hikâyeler bile ayrı olarak basılsa

Page 45: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

45

yazarın üstadlar arasındaki yerini garanti edebilir. Mesela “Galilee”de ki su tanrısı ve Jerusha arasındaki hikâye, bir tanrının bir ölümlü için yaptığı akıl almaz fedakârlığı anlatan, ah keşke bunu da roman yapsa okumaya kıyamasak dedirten türdendir.

Yazarın ülkemizde yayınlanan kitapları şöyledir:book of blood -1 / kan kitabı - altın kitap-lar (1996) – Kitap olağan üstü korku öğele-riyle bezenmiş altı farklı küçük hikâyeden oluşuyor. Özellikle domuz kanı ve gece

yarısı et treni adlı öyküleri tüyleri ürpertiyor. Gece yarısı et treni sinemaya da uyarlandı. Çok başarılı bir uyarlama olmadığını belirt-mem gerek.

Keşke kendisi çekseydi.

the thief of al-ways / zaman hır-

sızı - günşığı kitapları (1999) – yazarın en-der çocuk kitapların-dan. Bin yıldır ayakta

duran bir sayfiye evin içindeki sırları fark eden Harvey adlı bir çocuğun

maceraları. Yarı açık dolap kapaklarının gölgelerinde gizli sırların, yatak altında gizli dünyaların hikâyesi’ damnation game / lanetlenme oyunu - maceraperest kitaplar (2000) – Faustvari Barker romanı. 2. Dünya Savaşı sonrası yı-kıntı halinde Varşova’da yapılan olağan üstü kişiler arasında yapılan lanetli bir an-laşmayla başlayan roman bu anlaşma-nın bozulması ve sonrasındaki gelişmeleri fantastik bir dille anlatıyor. cabal / kabal - maceraperest kitap-lar (2000) – bir seri katilin ümitsizlik içinde, suçlarının yükü altında, kendi günahkârlığının kabul edileceği, sıra dışı yaratıklardan kurulu, efsanevi ülke Kabal’a yolculuğunu konu alıyor kitap. İlk başta Kan Kitabı serisi dâhilinde ba-sılması planlanan hikâye sonra ani bir karar değişikliğiyle ayrı bir kitap halinde basılıyor. Kitabın sonu gerçekten şok edici. galilee / galilee - maceraperest kitaplar (2000) – biri yarı tanrı diğeri köklü ve zen-gin iki aile arasındaki kan davasını konu alıyor kitap. Aileler arasındaki iç sorunlar, yaşanan diğer olaylar klişelerden kaçıla-rak fantastik bir dilde anlatılıyor.sacrament / kutsanma ayini - macera-perest kitaplar (2001): kitap, bir tür kader kesişmesiyle başlıyor’ küçük bir çocukken garip bir çiftle tanışan will rabjohns’un kaderi damgalanıyor. Başarılı bir fotoğ-rafçılığa uzanan yaşamı boyunca sürekli o çifti arıyor. Arayış rukenau adlı başka bir boyutta, canlı bir eve kadar sürüyor. Bizim dünyamızda ama bize çok yaban-cı bir ev o.’

Dip not: kitap listesindeki yorumların ba-zıları e-edebiyat dergisinin 61. sayısında yayınlanan orkun uçar imzalı yazıdan alınmıştır. Hepsini okumadım da…

Page 46: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Yazı: Ece Naz İlkinE-mail: [email protected]

İllüstrasyon: B. Can Evirgen

46

DOLAP HANİ?DOLAP HANİ?

Page 47: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

erçeveler içine sığdırılmış olağanüstü şeylerden umut buluyor bazen insan, kaçıp sığındığı hayalden bir sığınak gibi… O sığınak içinde gü-nışığı ne kadar olağanüstü gelirse insana; umut fakirin

ekmeği diyip sığındığı o düşler de o kadar olağanüstü geliyor o an. Kimilerinin yaşa-dığı, kimilerinin çerçeveler içinde görüp medet umduğu…

Olağanüstü bir manzara diyip tebessüm yaratıyoruz kendimize bazen; pencerenin içinden baktığımız şehre, bir tabloya bakar gibi bakıp…

O çerçevedeki hayale sığınıyoruz; sanki o görüntü her gün boğuştuğumuz gri şehrin ta kendisi değilmiş gibi… siyahları kuşanıp ışıktan takılarla süslenince gerçekte ne me-nem bir kaos olduğunu bilmez gibi çerçe-veleyip “olağanüstü” hali, sığınıyoruz.

Sokağa çıkmak için izin koparamamış ya da yemekten önce şeker yemesi yasak-lamış bir çocuk gibi burukluğumuzu da sıkıştırıp kolumuzun altına (en sevdiğimiz lahana bebek sanki) dolaba saklanıyoruz.” Olağanüstü düşler sığınağı”mız orası bizim, bebeğimizle istediğimiz kadar “olmayan” şekerlerden yiyebileceğimiz yer.

Bazen bir çeyreklik bilete sığdırıyoruz umut-larımızı… O biletin çeperleriyle çerçe-veliyoruz “olağanüstü tesadüfler”e olan inancımızı; lahana bebek gibi kucaklayıp umutlarımızı saklanıveriyoruz yine o olma-yan dolabın hayalden köşesine…

Sınavlara çalışırken, ay sonu raporları ya-zarken, hasta muayene ederken ya da ders verirken çocuklara fark etmeden düşlere dalıyoruz bazen… “Yok” bir dola-bın “yok” bir köşesinde buluveriyoruz yine kendimizi, kollarımızda aynı bebek; idealler hayallere, hayaller ideallere karışıyor; es-kiden ben diye başlayıp “ilerde acaba… diye üç noktaya uzuyor cümleler…

Uyandığımız an cümlenin sonu muydu, ortası mıydı, şimdi uyanmanın sırası mıydı, uyanmak mı lazımdı? Bilmiyoruz…

“Gerçek hayata atılmak azım” dendiğin-de birden büyümeseydik, “5 dakka daa anneee” deseydik de erteleyip tüm saat-leri uyanmasaydık hiç daha mı iyi olurdu?Bizi uyandırmaya gelenlerin ayak seslerini duyduğumuzda hemen yataktan kalkıp lahana bebeğimiz ve ayıcıklı pijamaları-mızla o olağanüstü dolabın olağanüstü köşesine saklansaydık keşke…

Çünkü çok olağanüstüydü o köşe; hatır-larsınız: olmayan şekerler bile vardı orda yemekten önce yerdik hani…

Hani ışıklı şehir manzarası vardı, hani hep çıkan piyango biletleri, hani büyüyünce ne olacaksın filmi vardı- ne istersek oluyorduk hani… Ya hani gitmiştik küçükken, böyle… Şeydi hani…

Şeker filan… Böyle şey… Bebek vardı… Işıklı şehir… Gülüyorduk ya… böyleeeee…

Olağanüstü hani… Vardı ama? Dolap hani!

47

Ç

• Gece 02.08’de Erdinç, küçük bir sayfa altı söyleşisi için Ece Naz’ı aramayı önerdiğinde İlknur, Ece Naz’ın şu an yedinci uykusunda olduğunu iddia edince, sayfa altı metninin tamamını kendisi yazmak zorunda kalmıştır. • Ece Naz üniversite yaşamının bir bölümünde yurtta kalmıştır. Bu süre zarfında eşyaları tek göz dolaba sığmadığı için, hala yurtta kalan İlknur’un dolabını da kullanmıştır. (Ece, çık artık dolabımdan!)• Ece Naz’ın şu an oturduğu evdeki gardrobunu Can monte etmiştir.

Page 48: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Çılga, Draje’ye İstanbul dışından katılan ilk yazarımız, Aynı zamanda ilk liseli yazarımız olma özelliğini de taşıyor. “Kanepemin Altındaki Çürük Elma Kadar Değeri Yok Satırlarımın” başlıklı yazı dergimize gelen ilk haliyle Draje için fazla sert tonlar taşıması nedeniyle

48KANEPEMİN ALTINDAKİ ÇÜRÜK ELMA KADAR

DEĞERİ YOK SATIRLARIMIN

Page 49: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Yazamıyorum. Beynim hasta-landı... Aklım uçtu... Hep ye-nilgiler yüzünden... Ancak bu sefer başka… Pek yeni bir şey oldu bu kez. Kalemin kapısının

çalınmasına tahammül edemezdim. Surla-rım o kadar sağlamdı ki benim! Her bir taşı kendim koymuştum; yenilgi farklı maskeler-le şafakta belirmeden önce... Sağlamdı; pek sağlamdı! Hiçbir insan ordusu yıka-mazdı, kirli ve kalındı...

Bir gece akbaykuşumun sesiyle uyandım; kapım çalınıyordu. sersemlikle tahtımdan indim; surlarla ilgili hiçbir kuşkuya kapılma-dan... Merdivenlerden indim. Üç basamak kalmıştı zemine adım atmama; hafiften tökezledim. Bu aklımı başıma getirmeliydi, birşeylerin yanlış olduğunu farketmeliy-dim... Lakin, huzur ve düzen beni o kadar tembelleştirmişti ki. tembelleşen aklımdı, kalemi organize etmek için sarfettiğim güç bedenimi çürütmüştü. Bir aptal olabilecek kadar yalnızdım; neye yarar güçlü surlarım; içinde acınası biri kalakalmışken?

Kapıyı açtım. Siyah şapkalı, güzel yüzlü bir bey indi, iki atın çektiği iki pencereli kömür rengi faytondan. Açılan kapı, sarayı aydın-lattı; umudu bulmamı sağladı. Meğer eli-min altında duruyormuş... İlk defa o zaman o beye ‘Ayışığı’ dedim. O geceden sonra uzunca bir süre misafir ettim Ayışığı’nı. Me-ğer fırtınadan kaçıyormuş o da; kum fırtı-

nalarından, çölden kaçıp, herhangi birinin yanına Kuzey Kutbu’na gelmiş. Her şeyimi paylaştım onunla; tahtımı, kedimi, kendi-mi... Fırtınalı gecelerde, dışarıdakileri düşü-nüp kıkırdaşarak uyuyakalırdık tahtta. Yine böyle bir gecenin sabahına uyandığımda, yanımda yoktu. heyecanla aşağı koştum, üç basamak kala tökezledim. Ama bu beni uyandırmaya yetmedi. O YOKTU! Gitmişti. Nedensiz, gereksiz, açıklamasız bir gidiş… bahçeye bakmalıydım, onu bulma-lıydım;

Ayışığım, tüm umudum! Sarayım! Biricik kalem eriyordu. Tahtım yanıyordu! İlk defa… Hayatımda ilk defa çığlık attım. Hiçbir şeyim yoktu artık. Lakin sanki her şey; doğaya ait her şey yavaş ya-vaş beliriyordu beynimde. Soyundum.Arındım.Uzaklaştım.Hiçbir şeye sahip değildim ve hiçbir şey de bana sahip değildi!

Şimdi fırtınayla birlikte dans eden bir Hiçkimse’yim ve Herkes’im... Çelişkilerle dolu bir başyapıt(!) yazıyorum. Karmaşa ve yeni elde edilen hazineler ve sonrasında tekrar karmaşa...Kumaşa girip çıkan iğne iplik gibi... İğne gibi tehlikeli, iplik gibi bağlayıcı ve kardeşçe...

kısaltılmak zorunda kalınmıştır. Okumuş olduğunuz metnin görselini de bizzat çizmesini istediğimiz Çılga’nın, son derece yetenekli bir çizer olmasına rağmen bir o kadar da üşengeç olduğu gözlemlenmiştir. Bu nedenle de görsel, Can tarafından hazırlanmıştır.

Yazı: Çılga Doğukanlı E-mail: [email protected]İllüstrasyon: B. Can Evirgen

49

Page 50: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Can sıkıntısı nelere kâdir... Yağmur yağacak gibi ya-par da bir türlü yağamaz ya hani... Şehir yine de kalabalık-tır. Herkes kendi halinde... Vit-

rinlere bakınanlar, sarmaş dolaş takılanlar, güle oynaya bir Taksim gecesine akmak için sabırsızlananlar... Bir sürü şey...

İstiklal Caddesinde bile hâlâ sıkılabiliyor olmak nasıl bir duygudur bilir misiniz? Bilen bilmeyene anlatsın desem olmayacak. Ama can sıkıntısından şikayet için yazıl-mıyor bu satırlar zaten. Niye çıkmıştım İstiklal’e? Hediye bakacaktım evet. Canın sıkılıyor ve o akşam kutlanacak bir doğum günü için de bir şeyler almak istiyorsun. Hediye seçmek de zor gelir hani...

Örümcek Retro’yu işte böyle bir akşamda keşfettim. Keşfetmek ne büyülü bir kelime. Bazen kimsenin gitmediği, kimsenin gez-mediği yerlere adım atarak gerçekleşen bir mucizedir bu. Bazense herkesin gittiği yerlerde dolaşıyor olsan da alışkanlıkları-na kendini kaptırmadığın zaman pat diye karşına çıkıverir...

Atlas Pasajı’nda Örümcek Retro’yla kar-şılaştığım zaman dikkatimi çeken ilk şey tabelası oldu. Ardından vitrindeki gözlükler ve daktilo... İçeri girdiğinizde küçücük bir mekanın ne kadar eğlenceli olabileceği hakkında da bir fikir edinmiş oluyorsunuz. Gözlükler ve şapkalarla bir süre oyalanma-dan bu küçücük mekandaki hazine avına

başlamanız neredeyse olanaksız gibi... Aynanın karşısına geçip şapkalar ve gözlükler üzerine binbir çeşit fantazi kurmaktayken kasadan bir cin çıkı-yor. Kendisi; günde ortalama yüz doksan bin kişinin doğum günü kutlaması yapabilme potansiyeli taşıdığı bu ülkede, yeni bir iş kolu-nun müjdecisi gibi karşınızda du-ruyor. “Kuzenime bir hediye baka-caktım...” filan diye ağzınızda çevirip durduğunuz kelimeleri alıp, uygun fiyatlı bir hediyeye dönüştüren bir tür hediye danışmanı... Size, sadece önerdiği hedi-yenin rengini seçip ücretini ödemek ve tekrar dönmek üzere oradan ayrılmak kalıyor. Doğum günü kızı-nı mutlu edecek bir hediye seçmek bu kadar basitmiş işte.

Ama keşfetmek için daha dik-katli bakmak gerek. Örümcek Retro’ya bir kez daha uğra-manızın nedeni de bu zaten. Bir dahaki gelişinizde de önce şapka ve gözlüklerle ilgileni-yorsunuz. Ekonomik kriz mu-habbetlerinde “bak cüzda-nım ne kadar boş” deme bahanesiyle çıkarıp çıkarıp herkese gösterebilece-ğiniz cüzdanlar da birer fetiş nesnesi gibi dikkatinizi çekebilir. Sonra Marilyn Monroe’lu CD kapla-rıyla, Star Wars karak-

50

ÖRÜMCEK RETROYazı: Erdinç Yücel - E-mail: [email protected]

• Örümcek Retro’da satışa sunulan ürünler içinde en dikkate değer olanlar 1960’lar ve 70’lerde üretilmiş olan retro plastik mücevherler... Bununla beraber içindeki ışıltıyı dışa vurmak isteyen parti insanları için ışıklı güneş gözlüklerini de şiddetle tavsiye ederiz.

Page 51: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

51

ÖRÜMCEK RETROYazı: Erdinç Yücel - E-mail: [email protected]

terleriyle, biblo ve oyuncaklarla, tavan-dan sarkan o acaip kurbağalarla, Tim Burton anahtarlıklarıyla filan teker teker oynarken kimsenin sizi rahatsız etmeye-

ceğinden emin olabilirsiniz. O minik, kurmalı robotla oynarken yere düşürmemeye de özen göstermek gerek elbet.

Sonra... Sonra hazine avının en mühim noktasında hediye danışmanınız yanıbaşınızda beliriverir. Rengarenk küpe

ve tokalarla içiçe duran o tuhaf halkala-rın ne olduğu konusunda aydınlanmaya

ihtiyacınız vardır çünkü. “Fular bağı” der bu acaip halkalar için. Daha önce niçin hiç böyle bir şey gör-

memiş olduğunuzu düşünedurun; bu, dizi dizi küpe, toka ve fular bağlarına retro plastik mücevher dendiğini de öğrenmiş olursunuz. Retro plastic je-wellery de diyebilirsiniz. Dünya onları böyle tanıyormuş çünkü.

Bu küçücük dükkancıkta 30 çeşit fular bağının yanı sıra, 500’er çeşit küpe ve toka bulunduğunu öğren-

mek sizi daha bir şaşırtır. 1960’lar ve 70’lerde üretilmiş ve kimse tarafından kullanılmamışlardır henüz. Alacak

olursanız ilk defa size ait olacaktır bu aksesuarlardan herhangi biri...

Rei Na isimli bir Tayland firma-sı tarafından Fransızlar için üretilen bu takılar, 1980’lerde

retro plastik mücevher devrinin

kapanmasıyla birlikte üretici firmanın elin-de kalmış ve diyar diyar gezdikten sonra İstanbul’da bir alıcı bulmuş kendisine. Za-man tüneline girmiş gibi hissedersiniz ken-dinizi ama bu hikayede eksik olarak aktar-dığım şey şudur belki: Pek yakında yeni bir plastik mücevher fırtınası koptuğunda bu-labileceğiniz en olağanüstü numuneler ke-sinlikle burada olsa gerek. Rengarenk, pırıl pırıl ve or - ji - nal... 1960’larda Tayland’dan yola çıkıp, Fransa’ya uğrayan ve oradan kimbilir hangi yolları aştıktan sonra 2000’ler-de Atlas Pasajındaki Örümcek Retro’da konaklayan bu takıları düşünürken kafanız-da bir şimşek çakar belki... Çocukluğunuza gider aklınız. Annenizin o kıpkırmızı muhte-şem yüzüğünü hatırlarsınız. İstanbul trafiğini aşıp evinize döndüğünüzde yapacağınız ilk şey annenize “yine dellendi bu çocuk” dedirtmek olacaktır.

“Anne” dersiniz; “plastikten, kocaman kırmızı bi yüzüğün vardı ya senin. Nereye sakladın onu?”

Can sıkıntısı nelere kâdir... Boşuna deme-mişler; “can sıkıntısı bütün keşiflerin anası-dır” diye. Yağmur size istediği kadar feyk atsın; çocukluğunuzun en güzel anılarına en acaip yollardan ulaşırsınız bazen...

ÖRÜMCEK RETRO & AKSESUAR:İstiklal Caddesi Atlas Pasajı No: 131 Dükkan : 31 Beyoğlu-İstanbul Telefon: 0212 252 69 [email protected]://orumcekretro.com/

• Örümcek Retro’da beğendiğiniz fakat o an alamadığınız bir ürünün bir dahaki gelişinizde bitmiş olma ihtimali hiç de az değildir. Tavandan sarkan çok sayıda kurbağanın bitmeyeceğine güvenen Erdinç’in iki hafta sonra yaşadığı hüsran buna bir örnek olarak gösterilebilir.

Page 52: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Şu “modern” başlığı altında ya-şadığımız hayat bize neler geti-riyor neler... Sanki yaptırımlarla, zorunluluklarla bezenmiş hatta kuşatılmış gibi hayatlarımız.

Bize bir takım hayatlar biçilmiş ve biz onları yaşıyor gibiyiz. Her şey öylesine güzel oturmuş ki isteklerimizi kendi isteği-miz zannediyoruz. Halbuki etrafımızı bir şey sarmış ve biz ondan kurtulamıyor, sıyrıla-mıyoruz. Ne mi sarmış o güzel etrafımızı? “Gerçek” sarmış. Evet evet gerçek sarmış. İnanılmaz, muazzam bir gerçek. Bir durum olduğunda da biz olanı bırakıp onun ger-çekliğini sorgular olmuşuz. Yalanlar gire-bilmiş böylece hayatımıza. E hayat bu ya, bize uygun gelmiş o yalan, gerçeğe daha yakınmış gibi gelmiş, biz yaşanan olayı unutup yalanlara atıf yapmaya başlamışız. Papyon takan çocuk çalmışsa herhangi bir şeyi örneğin onu değil de paspal giyim-liyi suçlamışız. E alışmışız paspalların çal-masına papyonlunun çalacağı nereden gelebilir ki aklımıza? Gelemez elbet. Çünkü

bu bize biçilenlerden sıyrılmak olur. Aman ha sakın sıyrılmayalım onlardan, değişimler olursa ne yaparız alimallah. Hem papyon-ludan da hırsız olur muymuş hiç , olsa olsa “adam” olur. Peki adam diye kime denir? İşte orası meçhul. İşte hal böyle olunca da farklılıklara meyal vermemeye karar ver-miş, bize biçilenlere gelebilecek zararlara aman vermemişiz. Hangimiz ister ki şu ger-çeklikten sıyrılıp rekabet ortamında bir iş sahibi olmayı. Pek çoğumuz elbet. Neden diye sorarlar ama adama. Cevap hazır. “Para kazanmak lazım, çocuk evde aç bekler, tatil için para biriktiriyorum“ ve bun-lar gibi binlercesi. Herkesin bir nedeni var-dır değil mi? Ama hayat bize bu rekabeti biçmiş, işte bunu hiç düşünmeyiz. Alışmışız çünkü biçilenleri yaşamaya. Sonunda da bu gerçekliklere gömülünce hayal kura-maz olmuşuz. Ne çok hayal vardır halbuki. Küçük bir çocuğa sorun bakalım “senin hayalin ne?” diye. Cevapları değişir tabi “anne olacağım, baba olacağım, doktor olacağım, evleneceğim.” Pek çoğun-

• Özgür ve İlknur liseden arkadaşlardır. Hazırlık sınıfında İstanbul’a gidip Eurovision’a girmek en büyük hayalleri arasındadır. İstanbula gelmiş olmalarına rağmen henüz Eurovision’a girebilmiş değillerdir. • Özgür ve İlknur lisede Mavi Duvar şarkısı ile müzik yarışmasında birincilik aldılar. Ödül

Yazı: Özgür Yetkinoğlu - E-mail: [email protected]İllüstrasyon: B. Can Evirgen

52

GERÇEK YA DA

OLAĞANÜSTÜ

Page 53: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

dan duyacağızdır böyle şeyleri emin olun. Sonra da “ay bu zamane çocukları bir alem” diye de onları etiketleyeceğizdir. “Alem” olan “ay ilahi” olan onlar olacak-tır, biz değil. Halbuki kaçımız farkındadır ki bu cevapları veren çocukların hayallerini öldüren bizlerizdir. Onları ilk zamandan itibaren bu dünyanın gerçekliklerine öyle alıştırmışızdır ki, artık pek çoğunun aklından kedilerle konuşmak, peri padişahının oğ-lunu tanımak, varolmayan ülkeye gitmek, uçmak, oyuncaklar diyarına ulaşmak gibi bir derdi kalmaz. Bilmezler bile bu masalla-rı. Çünkü biz onları artık sihirli dizilerde bile gerçek hayattan ağrı anlatımlara maruz bırakmışız. Her hayalin yanına bir gerçek iliştirmişiz. Çünkü ileride baba olacaktır o çocuk şimdiden kendini o hayallere kap-tırırsa o hoo. Sonra zor olur çocukluğunu terk etmesi. Ne gerek varsa şu çocukluğu-muzu terk etmeye. Hiç anlayamamışımdır ben. Böylesine gerçekliğe sarmalanmışken bir doğaüstü varlık çıksa şimdi karşımıza ve bize bütün hayallerimizi gerçekleştireceğini söylese, ne isterdik acaba? Biri çıkıp ben mimar olmak isterim derse ne olur. Yahu doğaüstü bir varlık gelmiş hayalini soruyor, kalkıpta mimarlığı dilersen üzülür valla. Ben olsam üzülürdüm. Sonra der ki “yahu senin hiç olanağı olmayan, doğaüstü, olağa-nüstü hayallerin yok mudur ?”. O zaman şunu düşünürüz. “Aaaa! O kadar olağa-nüstüsünü dileyebiliyor muyuz?” Ne kadar acıdır aslında hayallerimize bu gibi sınırlar koymamız. Az önce melek olmayı dileyebi-lirdik halbuki ya da Donald Duck ile kahve içmeyi. Ama biz bize kariyer sağlayabi-lecek mimarlık dedik, hem de o varlığın yüzüne karşı. İçimizi keşfetmekten uzaklaş-mışız haberimiz yok. Silmişiz hayatımızdan olağanüstüleri. Daha olağan olan hayal-

lerimize bile gem vurmuşuz ya biz ne âlâ. Hani genç adamlar sevdikleri kız için “onu çok seviyorum, cinselliği hiç düşünmedim, dokunamayacak kadar çok seviyorum onu” derler ya. Ne de güzel bir yalandır o. Eee ama haklı genç adamlar. Modern dünya, gerçekler o âşık oldukları kızlara öylesine “ideal” erkek prototipi çizmiştir ki, kendine o kızı layık göremez, onu seç-me ihtimalini bilemez. Onu seçmesi artık olağanüstü olacaktır çünkü. Halbuki aşık-tır kıza, kalbini açmıştır. Kızın da ona âşık olmasından doğal ne olabilir ki? Yahu biz hayallerimizde bile sevdiğimiz insanla sevi-şeceğimizi düşünürken sevişme ortamının mükemmelliğini zihinde oluşturmaya çalış-maktan sevişme aşamasına geçemeyen bir millet olmuşuz. En güzeli de biz bu ha-yallerimizi gizler olmuşuz en yakınlarımızdan bile. Bir tenin kendi çekimi içinde bir başka tene aşk duyması, ameliyatla birleştirilmiş gibi bir olmak istemesi neden olağanüstü gelmektedir bize? Olağanüstü gelmekte-dir. Çünkü arzularımız yasak diye, günah diye susturulmuştur. Bu ülkenin gençliği neden çok film izler olmuştur ki son zaman-larda? Çok mu kültürlenmiştir birden bire yoksa yaşayamadığı yaşamları görerek mi boşaltmak ister arzularını ve hayallerini?Olağanüstü bir düzenden sıyrılarak gem vurmak özümüze, hayallerimize, arzularımı-za ve adına gerçeklik demek. Bunu yaşıyor muyuz gerçekten? Gerçek diye önümüze koyduğumuz mu aslında insanın bu ha-yalciliğini, güzelliğini, çocuksuluğunu alıp götürüp, aslında son derece doğal olan masallar diyarında yaşamak istemeyi ola-ğanüstü kılan? Hayal edemeyen bir insan düşünsenize ne kadar kısır olursa olsun. Bu ne kadar da olağanüstü geliyor kulağa sanki...

olarak Reşat Nuri Güntekin’den Bir Kadın Düşmanı adlı kitabı kazanıp hiç okumadılar. • Özgür’ün ekranı çalışmayan bir Nokia 3310 telefonu vardır. Israrla kullandığı bu telefona sadece cevap verebilmektedir, kapanmaması için dua etmektedir.

53

Page 54: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

54NIKOLA TESLA (1856-1943)

• Yıllar önce kablosuz iletişimde, sadece sesin ya da yazının değil her türden görüntünün aktarılmasının mümkün olduğunu düşünebilen bir kişidir. • Dünyanın bütün iletişimini ve en önemlisi de enerji ihtiyacını kablosuz olarak atmosferden ve yerküreden yararlanarak sağlayabileceğini iddia etmiştir. • Uzaktan kumanda teknolojisini icad etmiş ve çok büyük kalabalıklar önünde müzesinde de görebileceğiniz ilk uzaktan kumandalı gemi maketini yüzdürmeyi başarmıştır. • Üzerinde çalıştığı ve sürekli olarak Hertz dalgalarından çok farklı ve çok çeşitli iletişimlere imkân sağlayan değişik dalga türleri üzerine çalışmıştır. • Milyonlarca voltluk elektrik akımlarının her tarafa sıçradığı bir odada sakince kitabını okuyabilecek kadar egemendir elektriğe...Tesla 10 yaşında liseye başlar. Çeşitli elektrik ve mekaniğe ait klasik bilimsel araçların maketlerin hocalar tarafından gösterildiği ve çalıştırıldığı zamanlar, Tesla’nın en çok ilgisini çeken anlardır. Ayrıca akıldan yaptığı çok hızlı hesaplamalarla profesörlerinin takdirini kazanmıştır. Okulun ikinci yılında Tesla’nın en büyük hedefi hava basıncıyla sağlanabilecek sürekli bir hareket yaratabilmektir. Hava basıncını kullanarak bir silindirin sürekli rotasyonunu sağlamıştır. Bu sürekli hareket onu fazlasıyla sevindirmiş ve en çok istediği

“uçuş makinesi”nin gücünü bu şekilde sağlayabileceğini düşünmüştür. Bu rotasyonu sağladıktan sonra eksiğinin sadece bu rotasyonla çırpacak kanatlar olduğu fikrine kapılır. Sonuç, vakumlu silindir tüpün içindeki hava basıncının ona dik açıyla etki eden dış hava basıncı yüzünden sızdırması ve kuvvetsiz rotasyona neden olmasıyla başarısız olmuştur. Tesla’nın akıllara durgunluk veren tasarılarından biri mektup ve paketlerin denizaltına yerleştirilecek tüplerle su basıncı kullanılarak iletilmesini sağlayacak olan projesi, çok daha hayali olan diğeriyse, ekvatorun etrafına dünyaya bağlı olmadan kendiliğinden hareket eden bir halkanın inşa edilmesi ve bu halkaya istenildiği zaman dünyadan ulaşılarak, dünyanın kendi etrafında dönüşü sayesinde, trenlerin hiçbir zaman ulaşamayacağı saatte binlerce kilometre yol alınabilmesinin sağlanması. Bunun komik bir düşünce olduğunu otobiyografisinde Tesla da belirtir ama kendisinden daha kaçık ve komik bir NewYorklu profesörden bahseder. Bu bilim adamı da atmosferdeki havayı çok sıcak olan bölgelerden ılıman olan bölgelere pompalamak niyetindedir ve bu amaç uğruna devasa büyüklükte bir araç bile yapılmıştır.Gratz’daki okulda yapılan deneylerde ilk defa “Gramme

Dinamo”yu görür. Bu dinamo bir jenaratör gibi çalışmakta ve tersine çevrildiğinde de bir elektrik motoru olmaktadır. Fakat çok fazla ses ve kıvılcım çıkaran verimsiz bir motor. Bunun üzerine düşündüğünde, kişinin bu motoru kıvılcımlar çıkartmasına sebep olan fırçaları kullanmadan yapabileceğini iddia eder. Profesörü derste Tesla’yı şöyle yanıtlar. “Bay Tesla büyük şeyler başarabilir ama kesinlikle bunu yapamayacaktır.” Tesla bunu yapmıştır! Tesla, Edison ile tanışmasının hayatında unutulmaz bir an olduğunu söyler. Bilimsel bir eğitim görmemiş ve çocukluğunu bazı avantajlardan yoksun olarak geçirmiş bu harika adam onu hayrete düşürmüştür. Bu durumda olduğu halde çok şey başarmış biridir. Tesla 1889’un sonlarına doğru Pitsburg’dan Newyork’daki laboratuvarına döner dönmez yüksek frekans makineleriyle ilgili çalışmalarına kaldığı yerden devam eder. Bu keşfedilmemiş alandaki yapım aşamasının problemleri çok yeni ve pek tuhaftır. İndükleme tipini, kusursuz sinüs dalgaları oluşturabilmekten uzak olduğu için reddeder. Sinüs dalgalarının rezonans için çok önemli olduğunu söyler. Nihayetinde, çalışmalarının sonucunda, farklı

Hazırlayan: İlknur Seda Bendeş - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: B.Can Evirgen

Tesla, New York’daki laboratuvarında yaptığı deneylerde bir kaç kilometreden hissedilenbir deprem yaratabilmiş sıra dışı bir mucittir.

sıkıcı şeyler sıkıcı şeyler sıkıcı şeyler sıkıcı şeyler sıkıc

• Nikola Tesla, 9 temmuz 1856 tarihinde doğmuştur, zamanının insanı değildir. • Edison üzerinde uğraştığı bilimsel sistemden kaynaklanan sorunların çözümü için Tesla’ya büyük bir ödül vadeder. Tesla problemi çözerek Edison’u büyük bir masraftan kurtarmış olsa bile, vaadedilen ödülü alamaz. Bu olay sonrasında Edison,

Page 55: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

NIKOLA TESLA (1856-1943)

bir amaçla icad edilmiş de olsa, 1891 yılında bugün radyo, televizyon ve bilgisayar teknolojisi başta olmak üzere birçok elektronik ekipmanda kullanılan Tesla Bobini’ni keşfetmeyi başarır.Tesla Bobini, onun için yepyeni bir başlangıç demekti. Bütün yaşamı boyunca düşündüğü

doğal enerjinin insanlık yararına kullanılması açısından çok önemli bir adım olmuştu. Bu alet sayesinde elektiriğin çok yüksek frekanslarda kablosuz olarak transferinin mümkün olacağını düşünüyordu. Ve kuracağı merkezlerle küçük bir kaynaktan yükselterek elde ettiği elektrik enerjisini kablosuz olarak dünyanın istediği yerindeki alıcılara ulaştırabilecekti. Tesla’nın X ışınları ve röntgen cihaznı icat ettiği 1891 yılı, onun aynı zamanda Amerikan vatandaşlığına geçtiği tarihtir. Tesla’nın bu dönemdeki çalışmaları değerlendirildiğinde başka bir gerçek daha ortaya çıkmıştır: 1895 yılındaki icadıyla X ışınlarının mucidi olarak bilinen Wilhelm Röntgen üç yıl önce Tesla bu ışınlarla deneyler yapmış ve insan vücudunun iç kısımlarına ait başarılı resimler elde etmiştir. Colarado’ya geldiğinde topraktan çarpılan insanlar ve insan yapımı şimşek oluşturan Tesla, dev büyüklüğe sahip bobinini kullanarak dünyadan

bir iletken olarak yararlandığı ilk deneylerini yine burada gerçekleştirir. En önemli icadı denilebilecek “sabit karasal dalgaları” burada kullanmaya başlar. Deneyleri sırasında yerküreye elektrik verdiğinden, laboratuvarı çevresinde dolaşan insanların ayakları arasında elektrik sıçramaları meydana geldiği ve etraftaki çiftliklerde ayaklarındaki demir nallar yüzünden atların çılgına döndüğü anlatılmaktadır. Bu şehirdeki sonunu belki delice denilebilecek şekilde hazırlamış, şehrin ana jenaratörünün yanmasına sebep olmuştur. 1915 yılında ikisine, Edison ile birlikte, fizik dalında önerilen Nobel Ödülü’nü kabul etmemiştir. Maddi olarak çok büyük zorluk içinde olduğu halde şöyle demiştir: “Böylesi bir ödül bir insan için çok büyük imkânlar sağlayacaktır. Bin yıl boyunca daha birçok Nobel Ödülü kazananlar olacaktır. Ve benim, teknik literatürdeki adımı taşıyan 4 düzine kâğıdı dolduracak patentim var. Bunlardan sadece bir tanesini için bile, bundan sonra verilecek binlerce Nobel Ödülü’nün tümünü verebilirdim...” Sibirya’da yanan orman, patlayan Fransız gemisi ve Tesla’nın savaş teknolojileri 1915 yılında Tesla kablosuz enerji iletimiyle ilgili yaptığı açıklamalarla devam etmektedir. Bu teknolojinin aynı zamanda muazzam bir yok edici kuvveti de olabileceğini

ara ara yaptığı açıklamalarda tekrarlamaktadır. Bu açıklamalar “Wardenclyff Projesi”ne desteğin çekilmesinden ve kendisini sübvanse edebilecek finansör bulamamasından kaynaklanmıştır. Tesla 1943 yılında 87 yaşında ölmüştür. O güne kadar, biri hariç, geçimi için Westinghouse da dahil olmak üzere zengin arkadaşlarının teklif ettiği hiç bir yardımı kabul etmemiştir. Öldüğünde yanında en sevdiği hayvanlar olan güvercinleri bulunmaktadır. Amerikan yüksek mahkemesinin kararı: Radyonun gerçek mucidi Tesla’dır.Nikola Tesla’nın adı Amerikan kaynaklı kitaplardan silinmiş de olsa değeri kendi ülkesinde fazlasıyla bilnmektedir ve Belgrad’da adına bir müze kurulmuştur. Ayrıca Westinghouse Müzesi’nde kendi adına bir bölüm bulunmaktadır. Niagara Şelaleleri’ndeki su türbinlerinin orada da bir heykeli vardır. Ayrıca Amerikan adaletinin en yüksek karar mercii olan “supreme court” 1943 yılında, daha önceden Marconi karşısında kaybettiği buluşu olan radyonun, o güne değin hatalı bir biçimde Marconi’nin ismiyle anılmasını durduracak kararı vermiş ve radyonun icadının gerçek sahibinin Tesla olduğunu söylemiştir.

Daha fazla bilgi için: http://www.elektromania.net/

55

Hazırlayan: İlknur Seda Bendeş - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: B.Can Evirgen

Tesla, New York’daki laboratuvarında yaptığı deneylerde bir kaç kilometreden hissedilenbir deprem yaratabilmiş sıra dışı bir mucittir.

sıkıcı şeyler sıkıcı şeyler sıkıcı şeyler sıkıcı şeyler sıkıc

laboratuarından istifa eden Tesla’nın bilimsel kariyerini zedelemek için epeyce çaba sarfetmiştir. Tesla bugün az biliniyorsa, bunda Edison’un büyük payı vardır.İşte size mükemmel Google arama sonuçları:Tesla/17.700.000 - Edison/ 31.400.000

Page 56: Olağanüstü Draje || Draje Dergi

Bruno Amadio bir simgeydi. Onu duvarımıza asa-rak halimize şükrettik. Tramvayla Kabataş’a git-mek istersin gülemezsin, atarsın kendini soka-ğa. Ama içinde bir tilki Engin’in James Joyce’dan daha iyi olduğunda hemfikirdi. Meltem Naz Kaşo bütün teneffüslerde koridorlarda koşmuş. Bir rö-portajında Gandhi yere yuvarlanmış ve tüm film boyunca Stanley Kubrick tarafından senaryolaş-tırılmıştır. Otomatik Portakal’ın efsanevi baş ka-rakterini canlandıran Malcolm McDowell hep bir şeylerle uğraşmış. Öğretmeni ona çok kızmış. Ma-yıs ayının ilk pazarını takip eden günlerde Ham-murabiyi ya da koyunu satın alırsa bu berberin el-leri kesilir. Al Pacino ve Russell Crow’un oynuyor olmasına rağmen Tuzla Tersanesi’nde 24 saatlik 2 Mart’a veda törenleri yapılması mümkün... Bu da daha fazla insan ve tabi ki yeni sözleşmeler demektir. Yatay ve dikey düzlemde sigara içmek kural dışı olmaksa, kız kıza giden vapurda çocuk aldırmak koruma altında. Meyla, insanoğlunu bü-yük bir vicdan rahatsızlığıyla baş başa bırakır. Aile büyükleri çatık kaşlarıyla antika misali, sandık-lar içinde umutla kendilerini diyetisyene atarlar. Gelin içgüdülerimizle hareket edelim. Tümüyle donanmış, karmaşık düzendeki bir yaşamın ya-saklama kararında emeği geçen herkese Sevil Öztatlı’dan “Adına da derler seks” parçası eşli-ğinde moleküller yazardım ama kesin YASAKtır...

Çıkan kısmın özeti: