yasak draje || draje dergi

34
draje yasak SÖYLEŞi: Meltem Naz Kaşo OTOMATİK PORTAKAL Bilinmeyen bir zamanda İngiltere’nin meçhul bir köşesindeyiz... AĞLAYAN ÇOCUĞA GÜLMEK YASAK MI? ÇOCUKLAR VE GENÇLER İÇİN PRATİK OYUN TARİFLERİ BÖYLE BUYURDU HAMMURABİ 2 Mart’a randevu koymayın TARİH YENİDEN YAZILACAK Aylık OnLine Dergi: Sayı 1 Mart 2009

Upload: draje-dergi

Post on 30-Mar-2016

272 views

Category:

Documents


11 download

DESCRIPTION

Mart 2009 - Sayı: 1

TRANSCRIPT

Page 1: Yasak Draje || Draje Dergi

drajeyasak

SÖYLEŞi:Meltem Naz

Kaşo

OTOMATİKPORTAKALBilinmeyen bir zamandaİngiltere’nin meçhul bir

köşesindeyiz...

AĞLAYAN ÇOCUĞAGÜLMEK

YASAK MI?ÇOCUKLAR VEGENÇLER İÇİN PRATİK OYUN

TARİFLERİ

BÖYLEBUYURDU

HAMMURABİ2 Mart’a randevu koymayın

TARİH YENİDENYAZILACAK

Aylık OnLine Dergi: Sayı 1Mart 2009

Page 2: Yasak Draje || Draje Dergi

Başlık yasak!Fındıklı, fıstıklı, manuel portakallı, otomatik portakallı, badem içli, çok içli, sorunlu, sorumlu, yatay tatlandırıcılı, dikey geçişli, renkli, renkli, renkli, genellikle üniversiteli, bazen ilkokullu draje bit bit karşınızda...

10101010001. sayımızla sanal aleme adım atarken neşeden takla taklayız. Parende de derler hani. Demezlerse de Hakkı Devrim bağışlasın bizi.

“Hadi bi dergi yapalım da eğlenelim gari” diye çıkmadık yola. Sanal alemden banal aleme, her kimin dünyasıysa artık buraya, selülöze, ofset baskıya filan ışınlanıp ele gelir bir gençlik dergisi olabiliriz dedik. Neyimiz eksik ki bizim birkaç milyon dolarcıktan başka. Ama akıl fikir hayal düş rüya parayla satılmıyor. Satılsa da paramız yetmiyor. Ama kendi aklımızla fikrimizle düşümüzle çüşümüzle ele gelmek istiyoruz.

Hadi bi dergi yapalım da eğlenelim diye çıkmadık yola ama yoldan çıkarken de eğlenmedik değil hani.

Evlenecek değil eğlenecek bi dergi olsun istedik. Mesaj kaygısı taşımadan kağıda kaleme klavyeye kahveye çaya sigaraya uzandı ellerimiz. Eh zaten araç mesajdır filan diyerek entelektüel bir havayla da kurulabilirdi belki bu cümle ama üşenmemek gerekir. Bir söz kaç şekilde söylenebilirse dilimizden gelenin en neşelisinden olsun dedik. Masaj kaygımızsa eksik olmadı. Çünkü rahatlamaya ihtiyacımız vardı ve yalnız olmadığımızın pekala farkındayız netekim.

“Dergi!” dedik. “Nasıl?” dedik. Şöyle eğlenceli olsun. Dağınık, parçalı bulutlu görünsün ama bit bit, piksel piksel topladığınızda da ortaya çıkan eşitlik doğru sonucu versin istedik. Konsept tipi dergileri sevdiğimizi anladık konuşurken. Her sayı bir konseptle çıkmaya böylece karar vermiş oluverdik.

Sonra içli içli “iyi de adı nolsun” diye düşünedurduk. Ornitorenk dedi içimizden biri, Sloth, Tembel Hayvan, Kiwi, Banal...

ULUSA SESLENİŞ ULUSA SESLENİŞ ULUSA SESFo

toğr

af: A

lican

Erk

ol

Page 3: Yasak Draje || Draje Dergi

ULUSA SESLENİŞ ULUSA SESLENİŞ ULUSA SES

Hepsini ilk bakışta sevdik ama ikinci bakışta unuttuk bazılarını. Hatta öyle unuttuk ki kendilerini burda anmamız bile mümkün olamadı. Sonra Draje dedi içimizden biri. İçimizden diğeri “oo konseptli konseptli yakışıklı olur” dedi... İçimizden bir başkası “hımm” dedi. Sonra Sloth dedik. Banal dedik. Sloth dedik. Yok yok dedik Draje daha iyi.

İlk konsept konumuz “yasak” oldu. Nasıl oldu anlamadık bile. Sonra google sağolsun bir tarama yaptık ki; oral seks ve politik angajman arasında kocaman bir boşluk bulunmakta. Oysa biz Draje’nin siyasi dergi olmasını ne kadar istemiyorsak +18 bir dergi olmasını da o kadar istemiyorduk. İlk sayımız Yasak Draje bu hassasiyetle karşınıza çıkabildi ne mutlu bize.

Derginin ismi hakkında yaptığımız beyin fırtınasını içerik hakkında yapsak ortaya Newscientist çıkabilirdi. Ama yapmadık. Aklımızın bir yerinde asılı duruyormuş gibi geligeliverdi başlıklarımız. Ayın fotoğrafı, ulusa sesleniş, kült film, içindekiler, her kafadan bir ses, takdir sayfası gibi konvansiyel olanlar da vardı başlıklarımız içinde; deforme, sıkıcı şeyler, minik draje, çocuklar ve gençler için pratik oyun tarifleri gibi spesifik olanlar da...

Minik draje’de genç yeteneklere yer ayırdık desek olmayacak. İlk sayımızda İlkokul 2. Sınıf öğrencisi Ceren’in çizgili hikayesine yer verdik. Sıkıcı Şeyler’de yasaklı Richard Dawkins’in “Gen Bencildir”inden bir bukle yer aldı. Deforme sayfamızda “Ağlayan Çocuğa Gülmek Yasak mı?” dedik. Ayın fotoğrafı Tuzla tersanelerinde ölmek serbest fakat sigara yasak der gibi oldu. Alican Erkol sağolsun... Bize sonsuz bir sabırla katlanan Art Direktörümüz Songül Yücel’e de minnettarız.

Mutfak sürecinde neler yaptık nelerle ilgilendik tek tek not ettik ve 10101010001. Sayımız için tek eksiğimiz ulusa sesleniş’ti onu da Sevil Öztatlı’dan “Adına da derler seks” parçası eşliğinde klavyeye aldık.

Çok belli olmadı umarım.

Olağanüstü Draje’de görüşmek üzere...

Genel Yayın Yönetmeni, Erdinç Yücel

Genel Yayın Yönetmeni Erdinç Yücel

Art Direktör Songül Yücel

Grafik Uygulama Songül Yücel

Yazı İşleri Müdürü Birkan Can Evirgen

İnternet Uygulama Onur Şevket Bendeş

Editörler İlknur Seda Bendeş

A. Buğra Oygur

Birkan Can Evirgen

Erdinç Yücel

Katkıda bulunanlar Hakan Keleş

Ceren Gül Çıtak

Ece Naz İlkin

Engin Arınan

Ece Dericioğlu

Alper Günay

Hayriye Gülle

Alican Erkol

Hayal Can İncesağır

Gelecek ay konsept konumuz: “OLAĞANÜSTÜ”Herhangi bir yazı, illüstrasyon paylaşımı ve diğer katkılar için bizimle [email protected] adresinden iletişime geçebilirsiniz.

[email protected]

draje

Page 4: Yasak Draje || Draje Dergi

DEFORME 6-7

HALATLAR 8-9

SÖYLEŞİ 10-11

BÖYLE BUYURDU HAMMURABİ 18-19

AYIN FOTOĞRAFI 2

0-21

SICAK GÜNDEM 22-23

OTOMATİK PORTAKAL 12-13

MİNİK

DRAJE 14-15

ANNELER GÜNÜ OYUNU 16-17DRAJE

Page 5: Yasak Draje || Draje Dergi

BÖYLE BUYURDU HAMMURABİ 18-19

AYIN FOTOĞRAFI 2

0-21

SICAK GÜNDEM 22-23

MOR GÜNEŞ 24-25

HER KAFADAN BİR SES 26-27

SEVGİNİN

ELLERİ 28-29

OTOMATİK PORTAKAL 12-13

MİNİK

DRAJE 14-15

ANNELER GÜNÜ OYUNU 16-17

YASAK YİYECEKLER

30-31

SIKIC

I ŞEYLER

32-33

Page 6: Yasak Draje || Draje Dergi

DEFORME DEFORME DEFORME DEFORME DEFORME DEFORME6

Ağlayan Çocuk, İtalyan ressam Bruno Amadio tarafından yapılan ve 1980’lerde İngiltere’de ve Türkiye’de bir hayli gözde olan bir tablodur. Bu sayfadaki illüstrasyon, Can’ın ilk photoshop çalışmasıdır. Can, Ağlayan Çocuk’tan herkesin nefret etmesi sonucu ona acıyıp büyük bir şefkatle sarılmış ve onu güldürdüğü takdirde lanetin biteceğini savunmuştur. Dergi yayıma hazırlandığında saat sabah yedi sularıdır. Yandaki cümleyi duyan Can; söz konusu cümleyi tamamen uykusuzluğa bağlayıp kabullenmek zorunda kalmıştır.

Page 7: Yasak Draje || Draje Dergi

AĞLAYANGÜLMEK

YASAK MI?Masum ve hüzünlü

bakışlarıyla, üstündeki

çul çaputla ve karanlık

ambiyansıyla yıllarca

evlerimizin duvarlarını

süsledi ağlayan çocuk.

Ünlü bir cemaatin

yayınıyla beraber hediye

edildi. İngiliz magazin

basınında lanetli olduğu

iddiaları bile çıktı. Ve hatta

bu İngilizler toplu bir ayin

havasıyla meydanlarda

yaktılar onu. Hep bize

hüzün verdiği söylendi,

uğursuzdur dendi fakat

işin aslı öyle değildi.

Ağlayan çocuk bir

simgeydi, bizi dışarıdaki

dünyanın hüznünden

koruyan. Onu duvarımıza

asarak halimize şükrettik,

ona borcumuzu ödedik,

vicdanımızı rahatlattık.

“Ağlayan çocuklara”

mahcubiyetimizi ona

yükledik.

Yazı: Birkan Can EvirgenE-mail: [email protected]İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

ÇOCUĞA

Şimdi hala o çocuk biryerlerde ağlıyor. Sesi akşam haberlerinde, gazete sayfalarında, okul sıralarında, karanlık odalarda çınlıyor. Peki o cansız tablo yerine önümüzdeki çocuğa bakmanın vakti gelmedi mi? Yoksa ağlayan çocuğa gülmek yasak mı?

DEFORME DEFORME DEFORME DEFORME DEFORME DEFORME

Ağlayan Çocuk, İtalyan ressam Bruno Amadio tarafından yapılan ve 1980’lerde İngiltere’de ve Türkiye’de bir hayli gözde olan bir tablodur. Bu sayfadaki illüstrasyon, Can’ın ilk photoshop çalışmasıdır. Can, Ağlayan Çocuk’tan herkesin nefret etmesi sonucu ona acıyıp büyük bir şefkatle sarılmış ve onu güldürdüğü takdirde lanetin biteceğini savunmuştur. Dergi yayıma hazırlandığında saat sabah yedi sularıdır. Yandaki cümleyi duyan Can; söz konusu cümleyi tamamen uykusuzluğa bağlayıp kabullenmek zorunda kalmıştır.

7

Page 8: Yasak Draje || Draje Dergi

Yazı: Engin ArınanE-mail: [email protected]

İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

HALATLAR...HALATLAR...

8

Engin bu metni yazarken, Beşiktaş - Maçka arasında mekik dokumuş, hatta çok sevdiği Nil Karaibrahimgil’i de bu ara görmüştür. Engin, gece 12’den sonra kendisinden sigara isteyen 12 yaş altı veletlere sigara vermemektedir. Hele de sarhoşlarsa. Engin’in yazılarını ayrıca http://www.hayataksi.com adresinden de takip edebilirsiniz. Engin, memleketinin geleneksel içeceği olan rakıyı da pek sever. Bu sayfa altı hazırlanırken, Engin’in http://www.blogger.com/profile/17290989307734630560 adresinde yer alan profiline 55 kez bakılmıştı. Memduh, Engin’in dilinin James Joyce’u çok andırdığını iddia edince, Halime ve Muhterem gülmekten katım katım katıldılar. Çünkü bütün Draje ekibi, Engin’in James Joyce’dan daha iyi olduğunda hemfikirdi...

Page 9: Yasak Draje || Draje Dergi

Aldığın bir mesajla başlar her şey, ‘çok geç kaldın!’ denilmektedir o

mesajda. Neye uğradığını şaşırırsın, neye inanacağını bilemezsin. ‘Tamam,

bu iş bitti olmaz artık!’ dersin atarsın kendini sokağa. Üstünde en kötüsünden

yağan yağmur, kafanda binlerce soru. Nasıl ya ben gözlerinde gördüm her

şeyi! Bu mudur?

Tramvayla Kabataş’a gitmek için yola çıkarsın kendini Taksim’de meşhur

kahvecinin önünde bulursun ama kapalıdır, tadilat vardır. Bu sefer Beşiktaş’a

gitmek için yola çıkarsın kendini Kabataş’taki öteki meşhur kahveciden

Kolombiya kahvesi alırken bulursun ama istediğin Guatemala’dır. Elinde

kahve Beşiktaş’a doğru yola koyulursun ‘yakın ya ne olacak yürü biraz

erimezsin ya!’ diyerek, hızını alamaz Ortaköy’de bulursun kendini boğazın

incisini izlerken. Soğuk ve yağmur içine işlemiştir yeni anlamaya başlarsın

ayağına tecavüz etmekte olan su birikintisi. Acı çekmek istersin, sağa sola

bakarsın sataşacak birini ararsın ki bir temiz de onlar ıslasınlar ki insan

olduğunu anla. İstersin ki gökten üç elma düşsün üçünün de üstünde ‘UMUT’

yazsın, işte o anda ‘o an’ gelsin İsrafil görevini yapsın, güneş tanrısının atları

telef olduğu için o gün güneş doğmasın. Köşede yatan ıslanmış, üşümüş

kediyi gördüğünde hissettiğin ilk şey ‘yanıma gelse keşke ve dillenip bana

birader ‘bir bokun yok, defol git buradan’ desin, keşke karşıma çıkacak olan

en güzel insan o gün çıksa karşıma…

Aradan günler geçer karşına geçer mesajın sahibi. Kızmak istersin

kızamazsın, gülmek istersin gülemezsin, somurtmak yalandan oynamak

istersin onu da becermezsin. Bakarsın bakışlar aynı duruş aynı ama bir şeyler

ters belli. Ne o ters olan? Biz aynıyız sohbet tatlı ama bir şeyler farklı ne o?

Cevap bulamazsın, çok istersin ama yapamazsın. İçimde bir tilki öldü günler

önce giderken de dünyaları götürdü yanında… da ben niye kıpır kıpırım?

Neden?

Bilirsin ki karşında oturmuş seni üzmemek için çırpınıyor, kendini dizginliyor.

Ama bilmiyor ki acının en kötüsü değil bu. Olmamışın üstünden varsayımlar

yapıp geleceğe acılar yazmak bu. Kafanda bir anda canlanır genel geçer

doğrular. İstersin ki seni, içinde kopan fırtınaları görsün ama anlatamazsın bir

türlü. Tilkinin biri konuşur ‘yapma birader olmazı olur kılmaya uğraşma, yasak

bu anla.’ O anda etrafına halatlarla üstünde büyük harflerle yasak yazan

afişler iner. Göz göze gelirsin, yasak. El ele tutuşursun, yasak. Sakın yapma!

Yasak!...

Atarsın kendini sokağa içinde başka bir tilki doğmuştur. Kar yüzünden önünü

göremezsin yolda titrer bir biçimde yürürken karşına bir tabela çıkar ‘elma’yı

yemek yasaktır!’ ardından bir tane daha ‘ayva servisimiz başlamıştır.’ diye

birincide toslamamak için eğilirsin ikincide o kadar şanslı değilsindir. Gökten

tek elma düşer üstünde ‘yasak aşk’ yazar. Ama içinde bir tilki doğmuştur ve

bilirsin ki o uzun süre orada olacak iyice semirecek.

Engin bu metni yazarken, Beşiktaş - Maçka arasında mekik dokumuş, hatta çok sevdiği Nil Karaibrahimgil’i de bu ara görmüştür. Engin, gece 12’den sonra kendisinden sigara isteyen 12 yaş altı veletlere sigara vermemektedir. Hele de sarhoşlarsa. Engin’in yazılarını ayrıca http://www.hayataksi.com adresinden de takip edebilirsiniz. Engin, memleketinin geleneksel içeceği olan rakıyı da pek sever. Bu sayfa altı hazırlanırken, Engin’in http://www.blogger.com/profile/17290989307734630560 adresinde yer alan profiline 55 kez bakılmıştı. Memduh, Engin’in dilinin James Joyce’u çok andırdığını iddia edince, Halime ve Muhterem gülmekten katım katım katıldılar. Çünkü bütün Draje ekibi, Engin’in James Joyce’dan daha iyi olduğunda hemfikirdi...

9

Page 10: Yasak Draje || Draje Dergi

10

“Benden çok daha akıllı, azimli insanlar genellikle risk almayı benim kadar

sevmediler”

Meltem Naz Kaşo:

Draje: Heyecanla okuduğumuz bu başarıya ulaşmanda diğer insanlardan farkın neydi? Bu yolculuk nasıl başladı? Yeni başarı öykülerinin yaratılması için neler önerirsin? Meltem Naz Kaşo: Diğer insanlarla arama bir mesafe koymak istemediğim için farkımın ne olduğunu hiç düşünmüyorum. Ayrıca, gerek akademik gerekse sosyal hayatımda benden daha akıllı, çalışkan insanlarla çok karşılaştım, yani hemen dikkati çeken bir farklılığım yok. Yalnız belirtmek gerek, benden çok daha akıllı, azimli insanlar genellikle risk almayı benim kadar sevmediler, onlara verilen yolda başarılı olmaya çalıştılar. Dolayısıyla farkım bilinmeyen bir sisteme, yola, projeye, ülkeye vs. adım atar-ken kendime güvenmem olabilir. Ben bir yolda başarılı olmayı değil, kendi yolumu çizmeyi seviyorum. Yolculuğa başlama hikâyem ise çok ilginçtir. Net hatırlamıyorum kaç yaşında olduğumu ama okuma-yazmayı yeni öğrendiğim zaman-lardı. Kendime kim olduğumu sormaya yeni başlamıştım. Verebildiğim cevaplar (yaşımla, doğduğum şehirle, aile yakınlıkları ile ilgili) ise beni tatmin etmiyordu; benim özümde kim ol-duğumu öğrenmem lazımdı. Bu nedenle sade-ce “kendimi” götürebileceğim kadar uzak bir yere gitmek istedim ve kısa bir süreliğine kültür,

Söyleşi: Abdullah Buğra UygurE-mail: [email protected]

Meltem Naz Kaşo, 23 Temmuz 1990, İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra, Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi’nin hazırlık bölümünde eğitimine devam etti. O sırada haberdar olduğu ögrenci

değişim programının sınavlarını geçip, Amerika’nın Michigan eyaletinde okuma hakkını kazandı. Bir sene içerisinde; Amerika’da farklı bir kültürü tanıma, dilini geliştirme ve en önemlisi uluslararası bir tecrübe edinme şansı yakaladı. Vaktinin çoğunu; okuduğu lisedeki kürek ve voleybol takımında, tiyatro kolunda, onur kurulu

çalışmalarında ve çevre yardım klüplerinde geçirdi. Tatillerinde ülkenin dört bir yanını dolaştı. Programı tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönüp eğitimine bıraktığı lisede devam etti. Lise ikinci sınıfı okurken, Milli Eğitim Bakanlığı, Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün açmış olduğu sınavı birincilikle kazanarak, Birleşik Dünya Koleji’nde burslu okuma hakkı kazandı. Önündeki iki seneyi, dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinden gelen öğrenci ve öğretmenleri ile İtalya’da geçirecek. Eğitim yoluyla uluslararası barışı sağlamayı misyon edinen bu eğitim

kurumunda, ülkemizi en iyi şekilde temsil edeceğine inanıyoruz!

SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖY

Meltem kendisine ulaştığımızda İtalya’ya yolculuk için hazırlanmakta olduğundan, söyleşiyi mail aracılığıyla yaptık. Birleşik Dünya Kolejleri’nin Türkiye şubesinin internet adresine buradan ulaşabilirsiniz: http://network.tr.uwc.org/ United World College , Alman Kurt Hahn tarafından II . Dünya Savaşı sonrası dünyada artan Milliyetçilik akımına karşı dünya liderleri yetiştirmek için 1960”larda kuruldu. Kurumun İtalya , Bosna Hersek , Kanada , Amerika , Costarica, Singapur , Hongkong , Hindistan , Günay Afrika , İngiltere ve Norveç “de okulları var. Buğra soruları hazırlarken Sohodolls ‘tan Stripper adlı parçayı dinliyordu.

Page 11: Yasak Draje || Draje Dergi

gelenek, aile, eğitim sistemi, vs. gibi detayları bir kenara bıraktım. Bir nevi kendi haya-tımla ilgili deney yapmak gibi bir şey oldu. Deneyde dikkat ettiğim husus ise hangi ka-rakter özelliklerimin dünyanın neresine gidersem gideyim benimle kalacağı, hiç değiş-meyeceğiydi. Hala bitirme-dim, bitirmeyi de düşünmüyo-rum bu deneyi.Son olarak, başarı öykülerinin yaratılması için önerebilece-ğim tek şey insanların kendi içlerindeki cevherlere şans tanıması. Maalesef özellikle Türkiye’de, gençler bir şey “olmak” istiyor kim olduklarını

kendilerine sormadan önce. Dolayısıyla verilen kararlar tesadüfî olabiliyor ve kimi za-man bir ömür mutsuzluğa yol açıyor. Oysaki mutsuz insan nasıl başarılı olur? Sözüm o ki insanlar kendilerini biraz daha dinlesinler, keşfettiklerine ken-dileri bile şaşırabilirler.

Draje:Bu yoğun tempoda kendine vakit ayırmak için ne yapıyorsun?M.N.K: Bu utanarak yanıt-layacağım bir soru olacak çünkü konu madalyonun öbür yüzü ile alakalı. Çoğu zaman kendimi ihmal ettiğim, sadece 4 saat uyumaya fırsat bulabildiğim zamanlar olu-yor. Bu tavsiye ettiğim bir şey değil tabi ama her güzellik bir arada olmuyor, bir yerlerden

taviz vermek gerekiyor. Yine de her gün 15 dakika için olsa bile yürüyüşe çıkıyorum uyanır uyanmaz. Kendi ken-dime konuşuyorum yoğun tempo başlamadan. Doğa-nın güzelliğini, güneşin doğu-şunun mucizesini gördükten sonra zaten yapılan diğer şeyler detay gibi geliyor, çok önemli olmadıklarına kendimi ikna edip rahatlıyorum☺ Draje: Bir röportajında Gandhi’nin ‘’ yüksek bir do-ruğu astığında daha birçok doruğun olduğunu görür-sün.’’ sözünden bahsettiğini okuduk, bu vizyonunu koru-

mak adına kendine ne gibi hedefler seçtin? Bu hedefle-rinde Türkiye için neler yap-mak var? M.N.K: Gandhi’nin bu sözü yıl-lardır duvarımda asılıdır çün-kü doğruluğuna inandığım bir söz. Fakat kendime Birleşmiş Milletlerin seçtiği Milenyum hedefleri gibi maddeler be-lirleyip uymaya çalışmadım hiçbir zaman. Bence hayatın öğretmen olmasına izin ver-mek, sadece aktif bir öğrenci olmak gerek. Dolayısıyla seç-tiğim hedefler hep esnektir ve yanılma payını göz önünde bulundururum; kısa dönem-deki bir hedefime son he-defimmiş gözüyle bakmam. Ayrıca unutmamak gerekir ki çok sayıda doruk var; du-rup düşünmek, hazmetmek,

doruklardan hangilerinin uygun olup olmadığına karar vermek lazım. Hollandalı bir arkadaşımın söylediği söz her zaman aklımdadır: “Merdi-vene çıkabilmek önemli tabi ama asıl meziyet merdiveni doğru yere koymak.”Konudan uzaklaşmadan Türkiye’ye döneyim. TC Dış İş-leri Bakanlığı gelecekte dâhil olmak istediğim kurumlar ara-sında örneğin. Onun dışında nerede çalışırsam, ne yapar-sam yapayım ülkeme yararlı bir vatandaş olmak istiyorum. Bu aslında gelecekteki he-deflerimden değil bugünden başlıyor, Dünya Koleji’nde Türkiye’yi en iyi şekilde temsil etmek gibi. Draje: Bu ay dergi olarak “yasak” konusunu inceliyoruz, yasak ve özgürlük senin için ne ifade ediyor?M.N.K: Çok enteresan ve benim de ilgilendiğim bir konu. İkisi de hem bireysel hem de toplumsal boyutta algılanabilecek kavramlar. Fakat ben yasak ve özgür-lüğün temelde bireysel ol-duğunu düşünüyorum, yani ben kendime yasaklar koy-madıkça dışarıdan dayatılan kurallar sınırlandırıcı değil, çekicilik bile kazandırabilirler. Sonuçta yasak ve özgürlüğün birbirlerini tamamlayan kav-ramlar olduğunu, aralarında hassas bir denge olduğunu ve her şeyden ziyade insanın içinde olduğunu düşünüyo-rum (örneğin hapishanedeki bir insan alternatifi olmadığı için sevmediği işi yapandan daha özgür olabilir.)

11

SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖY

Ben bir yolda başarılı olmayı değil, kendi yolumu çizmeyi seviyorum.❴ ❵

Meltem kendisine ulaştığımızda İtalya’ya yolculuk için hazırlanmakta olduğundan, söyleşiyi mail aracılığıyla yaptık. Birleşik Dünya Kolejleri’nin Türkiye şubesinin internet adresine buradan ulaşabilirsiniz: http://network.tr.uwc.org/ United World College , Alman Kurt Hahn tarafından II . Dünya Savaşı sonrası dünyada artan Milliyetçilik akımına karşı dünya liderleri yetiştirmek için 1960”larda kuruldu. Kurumun İtalya , Bosna Hersek , Kanada , Amerika , Costarica, Singapur , Hongkong , Hindistan , Günay Afrika , İngiltere ve Norveç “de okulları var. Buğra soruları hazırlarken Sohodolls ‘tan Stripper adlı parçayı dinliyordu.

Page 12: Yasak Draje || Draje Dergi

12

Yazı: Birkan Can EvirgenE-mail: [email protected]

İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

OTOMATiK PORTAKALOTOMATiK PORTAKAL

“we were all feeling a bit

shagged and fagged and

fashed, it having been an

evening of some small

energy expenditure, o my

brothers”

• Otomatik Portakal, Anthony Burgess ‘ın aynı adlı romanından Stanley Kubrick tarafından senaryolaştırılmıştır. 1971 tarihli filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini yine Stanley Kubrick üstlenmiştir.• Otomatik Portakal’ın efsanevi baş karakterini canlandıran Malcolm McDowell’ın filmografisinde, ilerleyen sayılarımızda yer vermeyi düşündüğümüz Cat People ve Tank Girl de yer alıyor.• Can buraya yazı ve çizimle ilgili not girecekti ama çok uykusu geldi.• Pervin ne zaman filmi izlese “Keşke İstanbul’da da Korova Milky Bar açılsa” diye içlenmektedir. • Behlül, “I’m singing in the rain” şarkısını her dinleyişinde nefret ettiği birisini tekmeleme arzusundadır.

Page 13: Yasak Draje || Draje Dergi

Bilinmeyen bir zamanda İngiltere’nin meçhul bir köşesindeyiz.

Korova süt barında keyif verici sütlerimizi yudumlarken,

gecenin ilerleyen vakitlerinde ne gibi haylazlıklar yapacağımızı

planlıyoruz ve mekânın dekorasyonundan ilham alıyoruz. İşte

günümüzden çok da farklı olmayan bir dünyada başlıyoruz

filme. Ve tüm film boyunca sempatik anti-kahramanımız

Alex bize başından geçen, onu devlet garantili tatlı hayatına

götüren, anılarını anlatıyor. Yani sabredersek eğer filmin

sonunda iliklerimize kadar rahatsızlık duyacağımız bir mutlu son

izleyeceğiz.

Film bir dram fakat asla Alex’in dramından bahsetmiyoruz.

Bizzat filmi izleyenin yaşadığı, içinde hapsolduğu bir dramdan

bahsediyoruz. Alex bu dramın belki sonucu fakat asla sebebi

değil. Çünkü asıl acı olan suç, suçlu, toplum, ceza ve mağdur

arasındaki ilişki sorunsalından kaynaklanıyor. İşte tam da bu

sorunsalın evrenselliği ve zamansızlığı sebebiyle film de aynı

sıfatlara kavuşuyor.

Film boyunca terör yaratan ve bundan fena halde keyif

alan sevimli oğlanın yaptıklarının cezasını çekmesini istiyoruz

ardından başına gelen en ufak zevalde onu alıp bağrımıza

basmak istiyoruz.İzleyicisini yukarıda bahsettiğim gibi bir cehennem azabıyla

baş başa bırakan bu 1971 yapımı Stanley Kubrick filmini hala

izlemeyen kaldıysa, bu cahilliğinden kurtulmasını tavsiye

ediyorum. En azından popüler kültürün dibine vurulan derin

sohbetlerde ahkâm kesmek için birebir önemli bir dokümandır

kendileri.

13

• Otomatik Portakal, Anthony Burgess ‘ın aynı adlı romanından Stanley Kubrick tarafından senaryolaştırılmıştır. 1971 tarihli filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini yine Stanley Kubrick üstlenmiştir.• Otomatik Portakal’ın efsanevi baş karakterini canlandıran Malcolm McDowell’ın filmografisinde, ilerleyen sayılarımızda yer vermeyi düşündüğümüz Cat People ve Tank Girl de yer alıyor.• Can buraya yazı ve çizimle ilgili not girecekti ama çok uykusu geldi.• Pervin ne zaman filmi izlese “Keşke İstanbul’da da Korova Milky Bar açılsa” diye içlenmektedir. • Behlül, “I’m singing in the rain” şarkısını her dinleyişinde nefret ettiği birisini tekmeleme arzusundadır.

Page 14: Yasak Draje || Draje Dergi

MİNİK DRAJE MİNİK DRAJE MİNİK DRAJE MİNİK DRAJE MİNİK14

Yasak Draje’de bazı yasakların ne denli işlevsel olduğunu anlatan çizgili hikayenin yazar-çizeri Ceren, 8 yaşında olup, öğrenim hayatına Sarıyer’de Zübeyde Hanım İlköğretim Okulu’nda devam etmektedir.

Page 15: Yasak Draje || Draje Dergi

KOLU KIRILAN ALİCANAlican çok tembel bir çocukmuş. Yaz tatilinin bitmesine bir hafta kalmış. Ve Alican ödevini yapmamış.

Yaz tatili bitmiş, okullar açılmış. Alican öğretmenine ödevini yapmadığını söylerken hiç utanmamış. Teneffüs zili çalmış. Dışarıda yağmur yağıyormuş. Alican ve arkadaşları bu yüzden koridorlarda koşarak oynamışlar. Çok eğleniyorlarmış. Bir öğretmen Alican’ı koridorlarda koşarken görmüş. Ona:

- Alican eğer koridorlarda koşarsan bir yerlerin kırılabilir, demiş.

Ders zili çalmış. Derste Alican hep bir şeylerle uğraşmış. Öğretmeni ona çok kızmış. Beslenme saatinda Alican yemeğini ayakta yemiş.

Alican bütün teneffüslerde koridorlarda koşmuş. En son teneffüste Alican duvara yaslanmış ve koşmaya başlamış. O kadar hızlı koşuyormuş ki, önündeki beşinci sınıf öğrencilerini görmemiş. Alican beşinci sınıf öğrencisine çarpmış.

Alican’ın ayağı kaymış, yere yuvarlanmış.Annesi Alican’ı doktora götürmüş. Alican’ın kolu kırılmış. Bir hafta okula gidememiş. Alican bir daha koridorlarda koşmaması gerektiğini anlamış.

Ceren Gül Çıtak 2. Sınıf/İstanbul

MİNİK DRAJE MİNİK DRAJE MİNİK DRAJE MİNİK DRAJE MİNİK 15

“Kolu Kırılan Alican” isimli hikaye ortaya çıkarken yüksek dozda “Selena” ve “Bez Bebek” izlendi. Hikayenin yazımı ve çizimi bittikten sonra tam bir milyon iki yüz yetmiş iki bin kere “dergi ne zaman çıkacak” diye soruldu.

Page 16: Yasak Draje || Draje Dergi

No:1

PRATİK OYUN TARİFLERİ PRATİK OYUN TARİFLERİ PRATİK OYU16

Yazı: Erdinç YücelE-mail: [email protected]İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Gerekli Malzem

eler:

0 Bir adet çocuklarına sorumluluk duygusu aşılamaya

çalışan anne

0İki adet çocuk (Kardeş olmaları tercih sebebi. Kız 9,

erkek 7 yaşlarında)

0Bir adet hemşire maaşı

0Bir adet anneler günü

0Bir miktar zula yeri (dolap, sandık ve benzeri)

0Bir miktar manav, bakkal, kasetçi... vb, çeşitli

ebatlarda esnaf ve alışveriş mekanı

Hikayede geçen tüm kişi ve olaylar gerçeğe dayanmaktadır.

Page 17: Yasak Draje || Draje Dergi

Anneler Günü Oyunuyunumuz, genç annenin bir aylık maaşını alarak eve gelmesi ile başlar. Genç anne tüm maaşını dolaba kaldırır ve paranın yerini gündüzleri evde yalnız kalan çocuklarına gösterir. Bu para

çocuklar dahil ailenin tüm bireylerine aittir.

Oyunumuz esas olarak hane içinde geçmekle birlikte, kısa süre için hane dışına da taşacaktır. Mayıs ayının ilk pazarını takip eden günlerde evin çocukları anneler günü hazırlıklarına başlarlar. Bu nedenle dolaptaki parayı alarak çarşıda soluklanmaları gerekir.Önce, hoşlarına giden askılı bir çanta, ardından da Zeki Müren’in son kasetini alırlar.Kalan paranın çoğunluğu ise erik, çekirdek ve canları ne isterse ona harcanmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, paranın şahsi amaçlarla harcanamayacağıdır. Alınan hediyelere anneler günü gelene kadar dokunmak kesinlikle yasaktır.

Dokunan hükmen mağlup sayılır. Oyunun ikinci safhasına geçebilmek için alınan hediyelerin paketlenip zulalanması şarttır. Paradan geriye kalan miktarın ise ait olduğu yere kaldırılması gerekmektedir.

(Burada paranın tamamının harcanması tercih edilmeliyse de; zorunlu değildir. Bu iş çocukların alış veriş kültürüne ve hayal gücüne kalmıştır.)

Oyunun ikinci safhası anneler gününde başlar. Çocuklar erkenden kalkarak kahvaltı hazırlar ve annelerini uyandırırlar.

(Kahvaltılık malzemelerin temini için de söz konusu para kullanılabilir.) Kahvaltı sırasında çocukar önce çantayı anneye vererek anneler gününü kutlarlar. Şaşıran ve sevinen anne çantayı incelerken Zeki Müren kaseti verilmelidir. Sonra sırasıyla diğer çok anlamlı hediyeler... Bayatlamaya başlamış çekirdek ve pörsümüş eriklere sıra geldiğinde ise anne çoktan yüzünü buruşturup sorular sormaya başlamış olmalıdır. Çocuklar annelerini mutlu etmenin sevincini yaşarlarken oyunun aksiyon fazına geçilmesi zaruridir.

Oyunumuzdaki aksiyon çarşı gezintisi ile sınırlıdır. Çocuklara yönelk fiziksel şiddet tasvip edilmeyecektir. Anne hediyeleri çocukların eline tutuşturup hediyelerin iadesi için çarşıya gönderir. Gerisi esnafın vicdan, insaf ve inisiyatifine bağlıdır.Oyunumuz çocukların o geceyi aç geçirmesi ile son bulur.

önemli not

:

Daha sonraki kimi oyunlarımızda da

görüleceği gibi akşam yemeği verileyerek

odadan çıkmayacakları söylenmesi bir

gelenektir. Bununla beraber bu cezanın

verildiği akşamlarda anne tarafından çeşitli

çap ve markalarda yiyecekler mutfak

masasına bırakılır ve anne - babanın uyku

saatleri iki – üç saat kadar geriye alınır.

Çocukların bu gerçeği keşfeetmesi için

asgari on yıl kadar geçmesi mümkündür.

Çocukların zeka katsayısı hakkında

yapılabilecek her türlü yorum ve espri dokuz

kusurlu hareket arasında sayılacak ve

diskalifiye ile cezalandırılacaktır.

O

PRATİK OYUN TARİFLERİ PRATİK OYUN TARİFLERİ PRATİK OYU

Bir gün bir gün bir çocuk eve de gelmiş kimse yok.Açmış bakmış dolabı

Şeker de sanmış ilacı.Yemiş yemiş bitirmişAkşama başlamış sancı.

Kıvrım kıvrım kıvranmış.Yap – tı – ğın – dan uuu – tann – mışşş.

17

Page 18: Yasak Draje || Draje Dergi

BÖYLEBUYURDU

HAMMURABiYazı: Alper Günay

E-mail: [email protected]İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

18

35. Her hangi bir kişi kralın kabile reislerine hediye ettiği sığırı ya da koyunu satın alırsa parasını kaybeder. 127. Eğer her hangi bir kişi rahibelere (Tanrı’nın kızkardeşlerine) yada her hangi bir kişinin karısına iftira atarsa ve bunu ispat edemezse bu adam hakim huzuruna çıkarılır ve alnı işaretlenir (derisi çizilerek ya da belki de saçı kesilerek). 132. Bir adamın karısının başka bir adam ile ilgili olarak dedikodusu yapılırsa; ancak, kadın diğer adamla uyurken yakalanamazsa kadın kocası için nehre atılır. 218. Bir doktor operatör bıçağı ile derin bir yarık açarsa ve hastayı öldürürse ya da bıçak ile bir tümörü açıp gözü keser ise doktorun elleri kesilir. 226. Ustanın bilgisi olmaksızın bir berber satılmayan bir kölenin üzerindeki kölelik işaretini silerse bu berberin elleri kesilir.

Page 19: Yasak Draje || Draje Dergi

Biz böyle miydik en başında da? Kendimize ve başka insanlara zarar verir

miydik acaba? Tüm bu süreç nasıl bu şekilde gelişti ki biz böyle bir konu

üzerine konuşur olduk? Anarşist bir boyuta taşımayacağım bu yazıyı.

Aksine içinde yasakları ve yükümlülükleri barındıran bir düzenin var olması

gerektiğine inanmışımdır hep. Zaten asıl sorgulanması gereken de neden

yasakların var olduğu değil, nasıl insanların yasağa ihtiyaç duyacak hale

gelmiş olduklarıdır.

Ortaokuldaydık o zamanlar bir isim vardı hep o yaşın zihniyetiyle dalga

geçtiğimiz; Hammurabi. Aslında daha önceden başka kanunlar bulunmasına

rağmen biz bu adamın yazdığı kanunları ilk kanunlar diye öğrendik.

İçinde bir sürü yasak varmış yükümlülük varmış. Bakınız Hammurabi yazdı

dediysek o kadar da demedik. Kendisi “hop tanrı gönderdi bunları bana”

diye giydirmiş olduğundan esasında tanrı yazmış oluyor. İşte Hammurabi

bu kanunları kendisi öldükten sonra halkı unutur munutur da, tanrı çarpıverir

diye üşenmeden kalkıp bildiğiniz kayalara kazımış. Efendim ben de hiç

üşenmeden bu kanunları internetten sizler için araştırdım. O zamanın

şartlarını göz önünde bulundurursak çok enteresan bir şey yok ama açıp

bakınız siz de bilginiz olsun. Kanunları okuyunca tanrının böyle şeyler

göndermiş olamayacağını kolayca anlayıveriyorsunuz ama yine de şunu

söylemeliyim ki günümüz kanunlarından yasaklarından on milyon kez

daha mantıklı ve daha gerekli maddeler. Daha fazla dağıtmayalım aslında

Hammurabi kanunları ve tanrı arasında ki ilişkiden, yasaklar ve din arasında

ki ilişkiye geçmek istemiştim. Bazen düşünmeden edemiyorum, koskoca

Hammurabi bile “tanrı dedi ki bunları bana” diye giydirmişse harbiden

de yasaklar ve dinler arasında direk bir bağlantı olmalı. Çünkü kim ipler

Hammurabiyi bir yerde öyle değil mi, ama düşünsenize tanrı lan, burası

olmadı öbür tarafta. İlk hangi dinse artık ortaya çıkan onunla başlamış

olması gerek bu yasak dalgası. Ve bugüne kadar da gelmiş. E tabi hala

dinler var olduğuna göre… Ama olsun ben mutluyum iyi ki de varmış. Çok

ileri bir gelecekte vicdan çipi icat edilene kadar da olsun zaten bu dinler ve

yasaklar.

Farkındayım ilk paragrafta sorduğum soruları cevaplamak yerine gayette

Hammurabiyi andım. Ama zaten o sorulara cevap verebilecek olsam takdir

edersiniz ki, dünya üzerindeki bütün problemleri de çözmüş olurdum yasak

falan kalmazdı ortada. Ama siz yine de boş bir anınızda düşünün bu soruların

cevaplarını.

Ps: Bir de doksanlar da Levent Kırca’nın üniversitedeki yasakları hicveden

skecinden iki kelime geldi aklıma şu anda ; “yasak hemşerim.” Hele ki

Levent Kırcanın onu o ballandıra ballandıra söylemesi yok muydu “yassah

hemşerim” diye.

35. Her hangi bir kişi kralın kabile reislerine hediye ettiği sığırı ya da koyunu satın alırsa parasını kaybeder. 127. Eğer her hangi bir kişi rahibelere (Tanrı’nın kızkardeşlerine) yada her hangi bir kişinin karısına iftira atarsa ve bunu ispat edemezse bu adam hakim huzuruna çıkarılır ve alnı işaretlenir (derisi çizilerek ya da belki de saçı kesilerek). 132. Bir adamın karısının başka bir adam ile ilgili olarak dedikodusu yapılırsa; ancak, kadın diğer adamla uyurken yakalanamazsa kadın kocası için nehre atılır. 218. Bir doktor operatör bıçağı ile derin bir yarık açarsa ve hastayı öldürürse ya da bıçak ile bir tümörü açıp gözü keser ise doktorun elleri kesilir. 226. Ustanın bilgisi olmaksızın bir berber satılmayan bir kölenin üzerindeki kölelik işaretini silerse bu berberin elleri kesilir.

19

Page 20: Yasak Draje || Draje Dergi

20

Tuzla Tersanesi’nde sigara içmek YASAK!Fotoğraf: Alican Erkol

Page 21: Yasak Draje || Draje Dergi

21

Page 22: Yasak Draje || Draje Dergi

22

Haber: Hayriye GülleFotoğraf: As Parajans

E-mail: [email protected]

TARİH YENİDEN YAZILACAK2 Mart’a randevu koymayın

SICAK GÜNDEM SICAK GÜNDEM SICAK GÜNDEM SICAK GÜN

Dünya’nın dönüşü 26 saat hızlandı takvimler baştan yazılacak.

2 Mart 1836’da Teksas, Meksika’dan bağımsızlığını ilan etti.2 Mart 1969’da Concorde Fransa’da ilk test uçuşunu yaptı.2 Mart 1989’da 12 AB üyesi ülkede, yüzyılın sonuna dek, tüm CFC’lerin

Page 23: Yasak Draje || Draje Dergi

Tayland Bilimsel ve Teknik Araş-tırmalar Kurumu TABİTAK’ın 6 Ocak 2008 günü yaptığı açıkla-

ma kamuoyuna bomba gibi düştü. Dünyanın belli başlı haber ajansları-nın da davetli olduğu açıklama, ku-rumun Zaman İşleri Enstitüsü toplan-tı salonunda gerçekleşti. TABİTAK sözcüsü Somchai Chavarat yaptığı açıklamada; dünyamızın güneş etrafındaki dönüş hızının son yüz elli yılda beklenmedik şekilde hızlan-dığını tesbit ettiklerini belirtti. Daha önce, NASA’nın ölçümlerine göre dünyanın dönüşünün biteviye ya-vaşladığı zannediliyor ve her yılın bir kaç salise uzadığı var sayılıyordu. Buna göre, atom saatiyle ölçülen “Koordine Evrensel Saat” ile dünya-nın dönüşüne bağlı olarak ölçülen “Evrensel Saat” arasındaki fark 0,6 saniyeye yaklaştığı zaman, takvim yılına bir saniye daha ekleniyordu.

Bilimsel Devrim

Olayı Draje Dergi için değerlen-diren İndiana Teknik Üniversite-

si Astrofizik Fakültesi Kantin işletme-cisi Güneş Gecegezer: TABİTAK’ın bulgularının ilk anda kulağa inanıl-maz geldiğini, ancak kamuoyuna açılan belgelerin incelenmesi duru-munda bilimsel bir devrimle yüzyü-ze olduğumuzu itiraf etmesi gerekti-ğini söyledi. Her bilimsel gelişmenin yeni tartışmaları da beraberinde getirdiğini vurgulayan Gecegezer, dünyanın dönüş hızındaki artışın tarihsel ilerlemeyi tetikleyeceğini ve insanlığın başdöndürücü bir çağın eşiğinde olduğunu da vurguladı.

Kabine’den Şok Açıklama

TABİTAK’ın inanılmaz keşfi, yalnız-ca bilimsel çevrelerde büyük bir

şaşkınlık ve heyecanla karşılanmak-la da kalmadı. 6 Ocak günü yapı-lan açıklamanın ardından Tayland Başbakanı Scamcasli Margaredot kabineyi olağanüstü toplantıya çağırdı. Bir saat 15 dakika süren toplantının ardından yapılan açık-lamada; “Bakanlar kurulu top-lantısında bu büyük keşfin ortaya çıkardığı yeni durumun radikal bir

takım kararları da zorunlu kıldığı” vurgulanırken, 2010 yılında 2 Mart gününün takvimlerden çıkarılması kararını aldıklarını ve bunun Tay-land padişahınca da onaylanması-nı beklediklerini kamuoyuna duyur-du. Buna göre 1 Mart 2009 itibariyle pazar gece yarısından itibaren 24 saatlik 2 Mart’a veda törenleri yapılması kararlaştırıldı. Şubat ayının ise bundan sonra 4 yılda bir değil, 6 yılda bir 29 çekeceği de kulisler-den sızan bilgiler arasında.

Muhalefet AyaktaTayland Sokaklarında Kaos Hakim

2 Mart’ın yasaklanması kararının ardından nüfus cüzdanlarını

değiştirmek zorunda kalacak olan 2 Mart doğumlu Tayland’lılar ülke çapında gösterilere başlarken muhalefet de hükümeti vatandaş-larının yıldız haritasıyla oynamakla suçladı. 13 Ocak günü Cumhuriyet meydanında toplanan kalabalığın Zaman İşleri Enstitüsü Genel Mü-dürlük Binası ve çevrede bulunan kitapevlerine saldırarak takvim ve ajandaları yağmaladığı da gelen bilgiler arasında. 2 Mart pazartesi günü yapılacak 2 Mart’a veda tö-renleri sırasında da büyük olayların çıkmasından endişelenen hükümet olağanüstü hal ilan ederken; yağ-macıların en ağır şekilde cezalandı-rılması için yeni yasal düzenlemeler de ufukta görünüyor.

Dünya Ayakta. ABD’den Tam Destek

Tayland’da tüm bunlar olur-ken, 2 Mart’ın takvimlerden

çıkarılması kararı dünyada büyük yankı uyandırdı. En-donezya, Mali, San Marino ve Surinam’dan gelen ha-berlere göre bu dört ülkede de 2 Mart’ın takvimlerden çıkarılması kararının yakın-da açıklanması bekleniyor. Filipinler’de ise 2 Mart’ın Milli Bayram olması nedeniyle 24 Aralık gününün takvimlerden çıkarılması yönünde bir uzlaş-maya varılmış görünüyor.

Tayland Hükümetinin 6 Ocak’ta yaptığı “2 Mart’ın yasaklanacağı” yönündeki açıklamayı dört gün bo-yunca sessizlikle karşılayan ABD Dı-şişleri Bakanlığından 10 Ocak günü yapılan açıklamada; “TABİTAK’ın çığır açacak bir bilimsel hamle yaptığı ve bu koşullar altında Tay-land Hükümetinin kararını saygıyla karşılamaktan başka bir seçenek-leri olmadığı belirtildi.” Diplomatik kulislerde ABD Dışişleri Bakanlığı’nın bu açıklamasının ardından bütün dünyada 2 Mart’ın yasaklanması-nın kaçınılmaz olduğu vurgulanıyor. Tayland’daki sokak gösterile-ri ve yağmaların bir benzeri de Endonezya’da yaşandı. Yunanis-tan, İspanya, Ukrayna ve ABD’deki kitlesel gösterilerin ise olaysız geçtiği öğrenildi.

Hamburg Kebapçılar Federasyonu: Affetmeyeceğiz

Henüz Türkiye’de yankı bul-mayan takvim düzenlemesi-

ne Türkler cephesinden ilk tepki Almanya’dan geldi. Hamburg Kebapçılar Federasyonunca yapılan yazılı açıklamada: “Emper-yalizmin ülkemizi bölme ve parça-lama oyununun sürdüğü; Hamburg Kebapçılar Federasyonu’nun her yıl 2 Mart’ta düzenlediği geleneksel bahara merhaba kebap festivalin-den rahatsız olan ABD hükümetinin TABİTAK’ı ve Tayland Hükümetini paravan olarak kullandığı” belirtildi.

TARİH YENİDEN YAZILACAK

23SICAK GÜNDEM SICAK GÜNDEM SICAK GÜNDEM SICAK GÜN

Tayland’da muhalefet Don’t Touch My March! (Mart’ıma dokunma) sloganıyla sokaklara döküldü.

(kloro-fluoro-carbon) üretiminin yasaklanmasını kararlaştırıldı.2 Mart 1995’te Yahoo! kuruldu.2 Mart 2001’de dergimizin çocuk yazarı Ceren Gül Çıtak doğdu.

Page 24: Yasak Draje || Draje Dergi

24

Yazı: Hakan KeleşE-mail: [email protected]

İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

MOR GÜNEŞMOR GÜNEŞ

Hakan bu yazıyı yazarken Beethoven’ın 9. Senfonisi’ni dinliyordu. Ne zaman bu eseri dinlese aklına Otomatik Portakal gelir.Hakan, yeterli miktarda parası olan insanların istedikleri yerlerde sigara içebileceklerini söylüyor. Fakat kendisi sigara içmemektedir.

Page 25: Yasak Draje || Draje Dergi

Hikâyenin özüne sadık kalınmasına karşın; birçok farklı yerde, değişik versiyonlarına rastlamanız müm-kün. Belki hiçbir zaman edebi ya da felsefi sorgula-masını yapmayız ama bir filmde, kitapta, çok güldü-ğümüz yaratıcı zekâ ile şekillendirilmiş bir karikatürde, hatta bazen arkadaş arasında ki sohbetlerde dahi karşılaşırız.

Her şey sevdiği kadın uğruna sözleşmeyi çiğneme-si ile başlar. Önce sürgün edilir. Artık bilmediği bir mekândadır. Buraya uyum sağlayabilmesi için bilgiye ihtiyacı vardır. Kendisine gerekli bilgi verilir. Ancak bu bilgiler ona yeni sözleşmelere mal olacaktır. Daha sonra bulunduğu yeni ortama uyum sağlayabilmesi ve ihtiyaçlarını giderebilmesi için yardım ve dayanış-maya ihtiyaç duyar.

Bu da daha fazla insan ve tabi ki yeni sözleşmeler de-mektir. Sözleşmelere sadık kalınması için ayrıntıların özenle herkese öğretilmesi gerekir. Doğal olarak ki-min, kime, nasıl öğreteceği ayrı bir sözleşme zincirinin halkalarıdır. Konuyu kazdıkça yeni belgeler bulmak mümkündür. Uymamız gereken uzun ve kapsamlı anlaşmalar. Bazılarını okumadan imzaladığımız, imza-ladığımızın farkında olmadığımız ya da hiçbir zaman görme fırsatı dahi bulamadığımız, bizim için imzalan-mış anlaşmalar.

Her şey Âdem’in yasak elmayı alması ile başladı (burada yasak kelimesini kullanmamın amacı sadece olayda geçen elmaya sıfat olması ve hikâyenin bu şekilde anılmasından ibarettir). Sonra olaylar birbirini kovaladı. Kâinatın bu şekilde bir kuralın çiğnenmesi üzerine kurulup kurulmadığı tartışmaları sürüp gi-derken onlarca kural ürettik. Çiğnedik ve ürettiğimiz kurallar tarafından çiğnendik.

Bilim adamları nereden geldiğimizi araştırıyor, sosyo-loglar bu duruma nasıl geldiğimizi, devlet adamları ne yapmamız gerektiğini, din adamları nereye gidece-ğimizi. Ben ise bu hafta tüm bu kargaşanın ortasında, elmaya sıfat olarak kullandığım ve protesto için tekrar kaleme almayacağım kelimenin üstünü örtüyorum kelimeler ile. Hayatımıza soktuğu onca sınırlamadan önce kendisini çıkartmak istiyorum hayatımızdan. İnanın içimizde “gereken cesaretimiz” var. Hatırla-yın doğar doğmaz çiğnedik ilk kuralı. Yüksek sesle konuşmak yasaktır yazan hastane koridorlarını in-letmedik mi hıçkırıklarımızla daha doğar doğmaz. Sorgulayamazlardı bizi çünkü bebektik. Dünyaya geleli henüz birkaç saniye olmuştu ve hiçbir anlaşma-nın altında imzamız yoktu. Kimse ismimizle seslenip susturun şunu diyemezdi.

Çünkü seslenilecek bir ismi dahi kabullenmemiştik daha. Sonra kuralları daha önce konulmuş dünyaya adım attık. Okullarda yeni kurallara. Hastane koridor-larında sus işareti yapan hemşireden korkar olduk. Dudaklarını kapatan işaret parmağı gözümüzü oya-cakmış gibi. Büyüdük. Yürüdükçe koridorlarda, arttı hemşire resimleri ve biz resimlere bakamaz olduk. Ba-şımız önde sessizce yol aldık hayatın koridorlarında.

Hadi uğruna köşe ayırdığımız ve üstüne bir sayfa kelime döktüğüm kelimeyi anmayalım bir hafta. Hadi çıkarın ilkokulda ilk pastel boyanız ile yaptığınız resimleri. İndirelim bize sus işareti yapan koridorda ki hemşire resimlerini. Mavi bir elma asalım, perspektif umurumuzda olmasın cin ali asalım, ismine aldırma-yalım en sevdiğimiz arkadaşımızın adını verelim cin Burak asalım mesela, bakanlara ne biçim araba de-dirten uçan daire asalım, dilediğimizce özgür olalım, gökyüzü asalım, mor bir güneş asalım.

25

Ona göre, Al Pacino ve Russell Crow’un oynuyor olmasına rağmen, Köstebek filmi gelmiş geçmiş en kötü filmdir. 28 Şubat itibariyle sabahın dördünde aklına gelen ilk şey elmalı topitop olmuştur.

Page 26: Yasak Draje || Draje Dergi

Söyleşi: İlknur Seda BendeşE-mail: [email protected]ğraf: İlknur Seda Bendeş

26 HER KAFADAN BİR SES HER KAFADAN BİR SES HER KAFADAN

Ece Naz 22KIÇ YASAK! Vapurda sigara içmek yasak artık; yanlış anlaşılmasın açık havada da yasak. Hadi ön tarafta yasak: arkaya savrulan duman içmeyenleri bozmasın diye, kabul! Vapurun kıçında neden içemiyoruz? Giden vapurda sigara dumanının öne savrulması ihtimaline karşılık vapurun kıçı koruma altında!

Ezgi 22Bazı yerlerde sigara içmek,

bazılarında türban takmak, bazılarında saç göstermek, bazılarına çocuk yapmak, bazılarına çocuk aldırmak

ama her yerde kırmızı ışıkta geçmek!

Fransızca kamu yönetimi kızlar toplantısına “kesin” katılacak olan Meyla, herkesi ekti. Fotoğraflar çekilirken aynı zamanda dedikodu yapılıyor idi. Toplantı, Esra’nın yeni ve güzel evinde karnıyarık ve pilav yiyerek ve kola içerek başladı. Esra bütün gün yerde oturup bütün soğuğu yedi, kimsenin sözünü dinlemedi. Bütün çay servislerini Fulden yaptı. Ecenaz toplantıya geç kaldı “comme d’habitude”. Gözde yirmi üç kere Bahadır’ın kim olduğunu sordu.Betül kamusal alanın önemini vurguladı. Bir tek Ezgi pijama partisinin hakkını verip pijama giymişti. Fulden küfür etti.

Draje Dergi kızların dedikodu

toplantısına sızdı ve onlara

‘YASAK’ sözcüğünün ne

anlattığını sordu.

Page 27: Yasak Draje || Draje Dergi

HER KAFADAN BİR SES HER KAFADAN BİR SES HER KAFADANBetül 22

Güne mutlu uyanıp mutlu uyumak “YASAK”

Esra 24Yatay ve dikey düzlemde eşitlik sağlamak için kurulmuş ama adaleti sağlayıp sağlayamayacağı düşünülmemiş hukuk sistemini yasallaştırmak için var edilmiş kısıtlama. Yasak - Yazık ...

Gözde 23Yasakları yıkmak kural

dışı olmaksa, normal dışı olmak yasaklara uymaktır.

Fulden 22Taksime gece gece kız kıza çıkmak yasak muna goyum! Félicitation à Cem!

Fransızca kamu yönetimi kızlar toplantısına “kesin” katılacak olan Meyla, herkesi ekti. Fotoğraflar çekilirken aynı zamanda dedikodu yapılıyor idi. Toplantı, Esra’nın yeni ve güzel evinde karnıyarık ve pilav yiyerek ve kola içerek başladı. Esra bütün gün yerde oturup bütün soğuğu yedi, kimsenin sözünü dinlemedi. Bütün çay servislerini Fulden yaptı. Ecenaz toplantıya geç kaldı “comme d’habitude”. Gözde yirmi üç kere Bahadır’ın kim olduğunu sordu.Betül kamusal alanın önemini vurguladı. Bir tek Ezgi pijama partisinin hakkını verip pijama giymişti. Fulden küfür etti.

27

Page 28: Yasak Draje || Draje Dergi

28

Maço Kızı

İlknur, derginin hazırlık sürecinde ne zaman bir yere Ece Naz yazacak olsa, Ecenaz şeklinde yazmıştır. Kendisi bunun bir kolaylık olduğunu iddia etmektedir.Ece Naz okumayı öğrendiği günden itibaren bir defter tutmaktadır. Okumayı

Page 29: Yasak Draje || Draje Dergi

Şiir: Ece Naz İlkin Email: [email protected]

İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

29

Sevginin elleri bağlıydı dünÇocuğunu sevmek, haramdı annelereSuçlu misali bırakılmış kenarda köşelerdeMahkum misali hapis törelereHissiz putlardı aile büyükleri çatık kaşlarıylaYasaklanmıştı çocuklar ayıplar- günahlarlaGölgede çiçek gibiAydınlanmadan yüzleriKaranlığa büyüdü filizleriSevginin elleri bağlıydı dünÇelimsiz ruhlarıyla o çocuklar,Büyük çatlamış elleriyle Kocaman oldularÇelimsiz ruhlarıyla o çocuklarHep biraz çocuk kaldılar

Yaşam gittikçe hızlanıyor Ve büyüdükçe insan Daha çok sızlanıyor

Sevginin elleri yok bugünÇocuğunu sevmek uzak annelereGömdüğümüzden beri çatık kaşlı hissiz putlarıAntika misali, sandıklar içindeYaşanmadan hatırlanan Yasaklar, unutulmuş törelerdeAyıplar evvel zaman içindeKalbur saman içinde bugün;Burası çalışan anneler diyarıOlmayan ülkede çocuklarBilinmeyen zamanın,yokluğunu çekerVakit yoktur artık onları sevmeyeMasallar sandıklarda sararırBugün koşmak yasaktırDüşmeden büyür çocuklarSoğuktur salıncaklar Çünkü demirdendir artıkO zamanlar başlar yalnızlıkSevginin elleri yok bugün

SEVGİNİN ELLERİSEVGİNİN ELLERİ

unutmadan önce ona başka bir defter almak boynumuzun borcu olmuştur. Ece Naz’ın Börk adında şirin mi şirin bir dobermanı vardır. Ece Naz çok güzel kabak graten yapar.

Page 30: Yasak Draje || Draje Dergi

30

Yazı: Ece DericioğluE-mail: [email protected]

İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

YASAK YiYECEKLERYASAK YiYECEKLER

Yasak Draje’ye en son katılan yazarımız Ece, aynı zamanda en eliçabuk yazarımız olarak derginin ilk sayısında yerini almıştır. KFC’ye adını veren Kentucky eyaletinde arka cebinizde dondurma taşımak yasaktır. Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.Morgan Spurlock, Şişir Beni adlı belgeselin yapım sürecinde 1 ay boyunca 3 öğün sadece fast foodla beslenmiştir. Doktorlar, öncesinde sağlıklı olan Spurlock’un hayati tehlikeyle karşı karşıya olduğu konusunda ısrarcı olunca, bu deneme süreci düşünüldüğünden erken sonlandırılmıştır.

Page 31: Yasak Draje || Draje Dergi

Yasak elmadan bu yana tadı güzel olan birçok yiyecek, yendikten hemen sonra,

henüz mideye varmadan insanoğlunu büyük bir vicdan rahatsızlığıyla baş başa

bırakır. Etrafınızda her gün lezzetli yiyeceklerin zararlı olmasından yakınan bir sürü

insan görebilirsiniz. Bu iddia aslında bilimsel açıdan da doğrudur. Bilim adamları,

insanın içgüdüsel olarak yağlı yiyeceklere yöneldiğini söylüyorlar. Bunun sebebi

de varoluştan beri gelen kendi kendini koruma içgüdüsü olarak açıklanıyor.

Tabii ki günümüzde yiyeceklerimizi av peşinde koşarak elde etmediğimiz için bu

içgüdü hemen herkesin bu durumdan yakınmasına sebep oluyor. Üstüne üstlük

yediğimiz tek bir hamburgerin yürüyüş bandında saatlerce koşulmasıyla bile

eritilememesi ayrıca sinirlerimizi bozmaktadır.

Şimdi bir düşünelim, en son ne zaman, sonrasında pişman olmadan her istediğinizi

yediniz? Ya da en son ne zaman, kendinizden veya çevrenizden ‘bu tatlıyı yesem

mi yemesem mi’; ‘bunu yersem akşam artık başka bir şey yemem’; ‘gençturkcell

de olsa mc donalds yemem’; ‘pazartesi günü rejime başlıyorum’ vs. gibi replikleri

duydunuz? Tabii bunların yanında ‘yiyen de ölüyor yemeyen de’ciler var ki onlara

hiç değinmiyorum.

Çevrenizdeki, bu durumdan yakınan insanlar hayatlarının bir döneminde umutla

kendilerini diyetisyene atarlar. Eskiden günde minimum iki porsiyon tatlı yiyen

şahıs, bütün haftayı tek bir dilim pasta yemeden geçireceğine inanmaktadır!

Artık tatlı dostlara veda etmenin zamanı gelmiştir. Yasak yiyecekler listesi

karşınızda durmaktadır. Yağlı, tuzlu ve tatlı yiyecekler(!) yasaktır. Aslında bu liste

çok tanıdıktır. Yemeden önce size göz kırpan bu hain yiyecekler, yendikten

hemen sonra sizi pişman eden yiyeceklerin ta kendisidir. Sayıları saymakla

bitmez ama en derin vicdan muhasebelerine sürükleyenler genelde yağını gözle

görebildiğiniz patates kızartması tarzı ani kararlarla yenilmiş yiyeceklerdir. Mantı

gibi hamur işi yiyecekler ise ‘en azından ev yemeği yedim’ gibi kandırmacalarla

daha az pişmanlık yaratır. Sonuçta bu diyet yolunda sevdiğiniz her şey, dolma,

börek, pasta, döner, hamburger ve daha niceleri sizden uzaklaşmalıdır.

Bütün bu çabaların amacı ise çoğu zaman incecik bir insan olup yukarıda

saydığımız yiyecekleri vicdan rahatlığıyla yiyebilmektir. Bu da başlı başına ayrı

bir çelişki yaratır. Aklımızın bir köşesini her zaman meşgul eden ‘yiyip yememe

problemi’ çoğumuzun ortak sorunudur. Çözümünün az yemeyi ve spor yapmayı

yaşam prensibi haline getirmek olduğunu bilsek de birçok mutfak kültürünün

birleştiği bu yerde, bu prensibi uygulamak pek mümkün değildir. Yalnız

olmadığınız bilin. Taltlıyı, tuzluyu, yağlıyı hepimiz seviyoruz. Aynı pişmanlıkları

hepimiz yaşıyoruz. Ha aranızda ‘ben yediklerim için pişman olmam çünkü zaten

ne kadar yersem yiyim hiç kilo almıyorum’ diyen arkadaşlar varsa, onlar da en az

tıpkı yukarıda bahsettiğim eritilemeyen hamburger kadar tüm diğerlerinin sinirini

bozmaktadır!

Gelin içgüdülerimizle hareket edelim. Belki daha sonra avlanarak formumuza

kavuşuruz...

31

Yasak Draje’ye en son katılan yazarımız Ece, aynı zamanda en eliçabuk yazarımız olarak derginin ilk sayısında yerini almıştır. KFC’ye adını veren Kentucky eyaletinde arka cebinizde dondurma taşımak yasaktır. Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladır.Morgan Spurlock, Şişir Beni adlı belgeselin yapım sürecinde 1 ay boyunca 3 öğün sadece fast foodla beslenmiştir. Doktorlar, öncesinde sağlıklı olan Spurlock’un hayati tehlikeyle karşı karşıya olduğu konusunda ısrarcı olunca, bu deneme süreci düşünüldüğünden erken sonlandırılmıştır.

Page 32: Yasak Draje || Draje Dergi

32

The Selfish Gene (Gen Bencildir) Richard Dawkins

… Her ne kadar aksine inanmak istesek de, sevgi ve türün -bir bütün olarak- iyiliği hiç de evrimsel anlamı olmayan kavramlardır. Bu kitap, gen bencilliği diye adlandırdığım temel yasanın, gerek bireysel bencilliği gerekse bireysel özveriyi nasıl açıkladığımı gösterecek. Ancak, önce, özveri söz konusu olduğunda ortaya

çıkan özel bir yanlış açıklamadan bahsetmek istiyorum, çünkü yaygın olarak biliniyor ve de yaygın olarak okullarda öğretiliyor. Bu açıklama daha önce sözünü

ettiğim yanlış kavram üzerine temellendiriliyor: Canlılar “türün iyiliği için” veya “grubun iyiliği için” bir şeyler yapmak üzere evrimleşirler. Biyolojide bu görüşün nasıl başladığı kolayca görülebilir. Bir hayvanın yaşamının çoğu üremeye ayrılmıştır ve doğada gözlediğimiz, kendini kurban etme eylemlerinin çoğu ebeveynlerce

çocukları için yapılır. “Türün devamı”, üreme kavramına ilişkin sıkça kullanılan bir başka deyim olup, tartışmasız, üreme olayının bir sonucudur. “Üremenin ‘işlevi’ türün devamını ‘amaçlar’” şeklinde bir sonuca varabilmek için mantığı bir parça çekiştirip uzatmak yeterlidir. Buradan hareketle, bir başka yanlış adım, hayvanların genelde türün devamını sağlayacak şekilde davranacakları yorumunu yapmak olacaktır. Bunu ise, türün diğer üyelerine karşı özverili davranacakları yorumu izler. Bu

düşünce şekli, Darwinci terimlerle söylendiğinde, muğlâk kalacaktır. Evrim, doğal seçilim yoluyla işler ve doğal seçilim de “en uygun” olanın, farklılıkları nedeniyle ayakta

kalmasıdır. Ancak, “en uygun” ile kastedilen nedir? En uygun bireyler mi; en uygun ırklar mı; en uygun türler mi? Ya da başka bir şey mi? Bazı amaçlar için bu sorunun yanıtı çok önemli değil; ancak özveriden bahsediyorsak, can alıcı bir nokta olduğu çok açık. Darwin’in var olma mücadelesi olarak adlandırdığı yarışma türler arasında ise, bireye bu oyunda bir piyon olarak bakılabilir, o da en iyi niyetli yaklaşımla; bu piyon, türün daha yüksek olan çıkarları gerektiği takdirde kurban edilecektir. Daha saygın bir şekilde dile getirmek istersek, eğer bir grup, -örneğin, bir tür ya da türün içindeki bir topluluk - kendilerini grubun iyiliği için feda etmeye hazır bireylerden oluşmuşsa, kendi bencil çıkarlarını önde tutan bireylerden oluşmuş rakip bir gruba kıyasla, neslinin tükenmesi olasılığı daha düşüktür. Böylece, dünya nüfusu, bireyleri kendini adamış gruplardan oluşur.Ben, reductio ad absurdum (bir düşüncenin doğru olduğunu göstermek amacıyla, aksinin yanlışlığını kanıtlamak) yaklaşımıyla tartışmaya devam edebilir ve grup seçilimi kuramının güçlüklerine dikkat çekebilirim, ancak bireysel özverinin açıkça var olması açıklanmayı bekliyor. Ardley işi, Thomson’un gazellerindeki zıplamada, davranışın tek açıklamasının grup seçilimi olduğunu söylemeye kadar vardırıyor. Zıplayan hayvanın bir avcının önüne atlayıvermesi,

Hazırlayan: İlknur Seda BendeşE-mail: [email protected]İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Profesörün www.richarddawkins.net adresindeki internet sitesine 10 Eylül 2008 tarihinde Türkiye çıkışlı sunucularda yasak konulmuştur. Siteye Türkiye’den girildiğinde yalnızca “Mahkeme kararıyla erişim engellenmiştir” ifadesi görünmektedir. Ancak hangi mahkemenin hangi tarih ve sayılı kararı ile engellendiği belirtilmemektedir. Yasaklama üzerine, siteden yapılan açıklamaya göre Türkiye’den mahkeme başvurusu yapan kişinin Adnan Hoca olarak da

bilinen, Harun Yahya mahlâsını kullanan Adnan Oktar olduğu belirtilmiştir. Richard Dawkins, yazdığı kitap nedeniyle de Türkiye’de dava konusu olmuştu. Dawkins’ in “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabını Türkiye’de yayımlayan Kuzey Yayıncılık’ın sahibi Erol Karaaslan, geçtiğimiz Mart ayında, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla dava edilmiş, ancak mahkeme, “kitap yasaklamanın düşünce özgürlüğünü özünden sınırlayacağını” belirterek Karaaslan’ın beraatına karar

vermişti. Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Richard_Dawkins

SIKICI ŞEYLER SIKICI ŞEYLER SIKICI ŞEYLER SIKICI ŞEYLER

Google’da “yasak” sözcüğüne ilişkin yaptığınız bir aramada karşınıza çıkan ilk kişi Sibel Kekilli olacaktır. Richard Dawkins’in Türkiye’de yasaklı olan resmi web sitesi anasayfasında “BANNED IN TURKEY” yazısıyla karşılaşabilirsiniz. Gerekli DNS ayarlarını yaptığınız zaman ya da anonim siteler üzerinden yasaklı tüm sayfalar gibi Dawkins’in sitesine de ulaşabilirsiniz. İlknur sorar ki; eğer Dawkin’İn internet sitesi engellenmeseydi, kendisi başta olmak üzere kaç kişi Dawkins’in adını duyardı? Bilim adamımız, yasaklama kararında emeği geçen herkese ve her kuruluşa ne kadar teşekkür etse azdır. Darwin’in doğumunun 200. ve “Türlerin Kökeni”nin yayımlanışının 150. yıl dönümü dolayısıyla 2009’un Darwin yılı ilan edilmiştir.

Page 33: Yasak Draje || Draje Dergi

avcının dikkatini kendine çekerken bir yandan da arkadaşlarını uyarmak istemesiyle, kuşların uyarı çığlıklarına benzer.Kullanacağım temel düşünce, yüzyılın başlarında, genler-öncesi günlerde A. Weismann tarafından öngörüldü: Weismann’ın “germ-plazmanın süreğenliği” doktrini. Şunu savunacağım: Temel seçilim birimi -ve bu arada kendi çıkarımız- ne tür ne de gruptur; hele birey kesinlikle değildir. Gendir; yani kalıtım birimidir Kimi biyologlara bu, başlangıçta çok uç bir görüş gibi gelebilir. Umuyorum ki, ne demek istediğimi anladıklarında, alışık olmadığımız bir tarzda ifade edilmiş olsa bile, bu tezin aslında ortodoksça olduğunu kabul edeceklerdir. Bu tartışmayı geliştirmek zaman alacaktır. İşin en başından başlamamız gerekiyor: Yaşamın ta başlangıcından...Gen Bencildir, Richard Dawkins

EŞLEYİCİLERBaşlangıçta basitlik vardı. Tümüyle donanmış, karmaşık düzendeki bir yaşamın ya da yaşam yaratma yeteneğine sahip bir oluşumun bir anda ortaya çıkmasını açıklamanın daha da zor olacağının kabul edileceğini varsayıyorum. Darwin’in doğal seçilim yoluyla evrim kuramı doyurucudur, çünkü bize basitliğin nasıl karmaşıklığa dönüşebileceğini, düzensiz atomların kendilerini nasıl olup da daha karmaşık desenler şeklinde gruplandırabildiklerini ve bunu insanları oluşturana kadar sürdürebildiklerini açıklar. Darwin, varoluşumuzla ilgili zor soruya bir yanıt sağlar ki bu, şu ana kadar önerilen tek olası yanıttır. Bu büyük kuramı, alışılmış olandan daha genel bir yolla, evrimin başlamasından öncelere giderek açıklamaya çalışacağım.

Darwin’in “en uygunun yaşamda kalması” kuralı, aslında daha genel bir yasanın, kararlı olanın varlığını sürdürmesi yasasının özel bir durumudur. Evren kararlı nesnelerle doludur. Kararlı bir nesne, bir ismi hak edecek kadar kalıcı ya da sık görülen bir atomlar topluluğudur.Bu, Matlerhorn gibi, adlandırmaya değecek kadar uzun süreli olan benzersiz bir atomlar topluluğu olabilir. Ya da, yağmur damlaları gibi, içlerinden herhangi bir tanesi kısa ömürlü olsa da, oldukça hızlı bir biçimde oluşan ve bu nedenle de toplu bir ismi hak eden bir varlıklar sınıfı olabilir. Etrafımızda gördüğümüz ve açıklamak istediğimiz şeyler -kayalar, galaksiler, okyanus dalgaları- hepsi de, şöyle ya da böyle, kararlı atom desenleridir. Sabun köpükleri küresel olma eğilimindedir, çünkü küresellik, gazla dolu ince tabakalar için kararlı bir biçimdir. Bir uzay aracındaki su da kürecikler halinde kararlıdır, ancak dünyada, yerçekimi etkisinde, hareketsiz haldeki su, düz ve yatay bir yüzey halinde kararlıdır. Tuz kristalleri küp şeklini almaya yatkındır çünkü bu, sodyum ve klorür iyonlarını paketlemek için en kararlı yoldur. Güneşte, bildiğimiz en basit atomlar olan hidrojen atomları, helyum atomları oluşturmak üzere birleşirler, çünkü oradaki koşullar altında helyum şekillenmesi daha kararlıdır. Daha da karmaşık başka atomlar tüm evrende oluşmaya devam ediyorlar; günümüzde kabul gören kurama göre de, evreni başlatmış olan “big bang” ile oluşmuşlardı.Dünyamızdaki elementlerin kökeni de budur. Atomlar karşılaştıklarında, bazen, kimyasal tepkimelerle bağlanarak molekülleri yaparlar.Bu moleküller atomlardan daha

az ya da daha çok kararlılık gösterebilirler. Böylesi moleküller çok büyük de olabilirler. Elmas gibi bir kristale tek bir molekül olarak bakılabilir. Hepimizin bildiği gibi elmas kararlı bir moleküldür; ayrıca, iç atom yapısı sürgit tekrarlandığı için de çok basittir. Günümüz canlılarında çok karmaşık başka büyük moleküller de vardır ve bunların karmaşıklığı birçok düzeyde kendini gösterebilir. Kanımızdaki hemoglobin tipik birprotein molekülüdür; daha küçük moleküllerin, amino asitlerin, oluşturduğu zincirlerden yapılmıştır. Her bir amino asit ise belirli bir düzende bir araya gelmiş birkaç düzine atom içerir. Hemoglobin molekülünde 574 amino asit molekülü vardır. Bu atomlar dört zincir şeklinde düzenlenmiştir ve zincirler birbirleri etrafında sarılıp bükülerek, şaşırtıcı karmaşıklıktaki, üç boyutlu küresel bir yapı oluştururlar. Bir hemoglobin molekülünün modeli sık dikenli bir çalıya benzer. Ancak gerçek dikenli bir çalının tersine rastlantısal yaklaşık bir desen değil de, belirli ve değişmez bir yapısı vardır ve bu yapı ortalama bir insan vücudunda, tek bir dal ya da tek bir büklüm yerinden oynamaksızın, altı bin milyon kere milyon kere milyon kereden de fazla kendini aynen tekrarlar. Hemoglobin benzeri proteinmoleküllerindeki kesin biçim kararlıdır; şöyle ki, aynı amino asit dizisine sahip iki zincir –iki yay gibi- aynı üç boyutlu, kıvrımlı biçimi almaya eğilimlidir. Hemoglobin çalıları vücudumuzda saniyede dört yüz milyon kere milyon hızıyla, yeğledikleri düzeni alırlar ve başka hemoglobin molekülleri de aynı hızla bozunurlar…http://www.ozetkitap.com/Gen_Bencildir.pdf

33Profesörün www.richarddawkins.net adresindeki internet sitesine 10 Eylül 2008 tarihinde Türkiye çıkışlı sunucularda yasak konulmuştur. Siteye Türkiye’den girildiğinde yalnızca “Mahkeme kararıyla erişim engellenmiştir” ifadesi görünmektedir. Ancak hangi mahkemenin hangi tarih ve sayılı kararı ile engellendiği belirtilmemektedir. Yasaklama üzerine, siteden yapılan açıklamaya göre Türkiye’den mahkeme başvurusu yapan kişinin Adnan Hoca olarak da

bilinen, Harun Yahya mahlâsını kullanan Adnan Oktar olduğu belirtilmiştir. Richard Dawkins, yazdığı kitap nedeniyle de Türkiye’de dava konusu olmuştu. Dawkins’ in “Tanrı Yanılgısı” adlı kitabını Türkiye’de yayımlayan Kuzey Yayıncılık’ın sahibi Erol Karaaslan, geçtiğimiz Mart ayında, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla dava edilmiş, ancak mahkeme, “kitap yasaklamanın düşünce özgürlüğünü özünden sınırlayacağını” belirterek Karaaslan’ın beraatına karar

vermişti. Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Richard_Dawkins

SIKICI ŞEYLER SIKICI ŞEYLER SIKICI ŞEYLER SIKICI ŞEYLER

Google’da “yasak” sözcüğüne ilişkin yaptığınız bir aramada karşınıza çıkan ilk kişi Sibel Kekilli olacaktır. Richard Dawkins’in Türkiye’de yasaklı olan resmi web sitesi anasayfasında “BANNED IN TURKEY” yazısıyla karşılaşabilirsiniz. Gerekli DNS ayarlarını yaptığınız zaman ya da anonim siteler üzerinden yasaklı tüm sayfalar gibi Dawkins’in sitesine de ulaşabilirsiniz. İlknur sorar ki; eğer Dawkin’İn internet sitesi engellenmeseydi, kendisi başta olmak üzere kaç kişi Dawkins’in adını duyardı? Bilim adamımız, yasaklama kararında emeği geçen herkese ve her kuruluşa ne kadar teşekkür etse azdır. Darwin’in doğumunun 200. ve “Türlerin Kökeni”nin yayımlanışının 150. yıl dönümü dolayısıyla 2009’un Darwin yılı ilan edilmiştir.

Page 34: Yasak Draje || Draje Dergi

Yazı: Bahadır ÇevikelE-mail: [email protected]

İllüstrasyon: Hayal Can İncesağır

şimdi bir şey yazardım ama kesin

YASAKtır...