nevâ mart 2014

20
NEVÂ MART 2014 CEMAZİYELEVVEL 1435 AYLIK EDEBÎ SANAT MECMUASI 1 DENEME Hikmet-i İlahi’ye Ulaşmak / Salih Samet GÜR Güzel Şiire Doğru I / Onur BÜLBÜL HİKAYE İstanbul’un Kedileri / Oğul TUNA ŞİİR Gözyaşlarımız Bir Bir Sen Hariç / Salih Samet GÜR TANITIMLAR KİTAP: Gazap Üzümleri BLOGLAR ARA- SINDA: Bana Sıkça Yaz / Write to Me Oſten Türkiye’yi Sevmeme Nedenleri

Upload: neva-mecmuasi

Post on 24-Mar-2016

222 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Aylık Edebî Sanat Mecmuası [email protected] facebook.com/nevamecmuasi twitter.com/nevamecmuasi

TRANSCRIPT

Page 1: Nevâ Mart 2014

NEVÂ MART 2014CEMAZİYELEVVEL 1435AYLIK EDEBÎ SANAT MECMUASI

1

DENEMEHikmet-i İlahi’ye Ulaşmak /Salih Samet GÜR

Güzel Şiire Doğru I / Onur BÜLBÜL

HİKAYEİstanbul’un Kedileri /Oğul TUNA

ŞİİRGözyaşlarımız Bir

Bir Sen Hariç /

Salih Samet GÜR

TANITIMLARKİTAP: Gazap Üzümleri

BLOGLAR ARA-SINDA: Bana Sıkça Yaz / Write to Me Often

Türkiye’yi Sevmeme Nedenleri

Page 2: Nevâ Mart 2014

NEVÂAyda Bir Defa Neşrolunur Edebî

Sanat Mecmuasıdır

NÂŞİRE

Makbule Nur AYAN

TASARIM

Onur BÜLBÜL

TANITIM SAYFALARI

Kutan ÜLGEN

İRTİBAT: [email protected]

facebook.com/nevamecmuasi

twitter.com/nevamecmuasi

Her hakkı mahfûzdur.

Page 3: Nevâ Mart 2014

NÂŞİRE

İBTİDA Ben çocukken her hafta neşredilen bir çocuk mecmuası vardı. Bu mecmua; içinde hikayelerin, oyunların, haberlerin, karikatürlerin, kitap tanıtımlarının oldu-ğu eğlenceli bir mecmua idi. Her hafta onu merakla beklemekten keyif alırdım. Haftasonu gelince de ilk işim o mecmuayı alıp okumak olurdu. Hikayeleri tekrar tek-rar okur, sayfalara çizilmiş resimleri de-faatle incelerdim. Mecmuanın karikatür kısmında bir dizi vardı. Yaramaz bir erkek çocuğunun maceraları ve onun macerala-rından yorulan ailesi anlatılırdı. Süreli ya-yını yani gazete ve mecmua takip etmenin keyfini ilk defa bu mecmua ile tattım. Biraz büyüdüğümde çocuk mec-mualarını takip etmeyi bıraktım. Doğup büyüdüğüm yer kasaba olduğu için ede-biyat ve tarih mecmualarını her zaman

okuma imkanım olmuyordu. İstanbul’a geldiğimde ise biraz hayal kırıklığına uğ-radım. Çünkü hayal ettiğim gibi bir ede-biyat mecmuası bulamadım. Tarih mec-mualarının bile edebiyat mecmualarından kaliteli edebi muhteva sunduğunu düşü-nüyorum. Uzun zamandır bir mecmua neş-retmenin veya bir mecmuaya editör ol-manın hayalini kuruyordum. Fakat bu mecmua bir zamanların Varlık mecmuası gibi edebiyata yön veren yazar ve şairle-rin toplandığı, ülkenin dört bir tarafından edebiyatseverlerin şiirlerini ve yazılarını gönderdiği bir mecmua olmalıydı. Fakat bunlar çok uzak hayallerdi. Sevgili Onur (Onur Bülbül) mecmua neşretmeyi tek-lif ettiğinde heyecanla kabul ettim. Nevâ için ilk adımları atmaya başladığımızda, Nevâ’nın hayalini kurduğum mecmua gibi olmasını şiddetle arzu ettim.

Page 4: Nevâ Mart 2014

Nevâ bu ay Salih Samet Gür’ün Hikmet-i İlahi’ye Ulaşmak adlı denemesiyle, Onur Bülbül’ün Güzel Şiire Doğru I adlı denemesiyle karşınızda olacak. Salih Sa-met Gür, Hikmet-i İlahi’ye Ulaşmak adlı denemesinde sözün Hikmet-i İlahi’ye ulaşmaktaki vazifesinden bah-setmiş. Onur Bülbül, Güzel Şiire Doğru adlı deneme-sinde bizim divan edebiyatı neşriyatımızdaki kusurlar-dan bahsetmiş ve divan tab’ının nasıl olması gerektiğine değinmiş. Oğul Tuna İstanbul’un Kedileri adlı hikaye-siyle karşımızda, keyifle okuyacağınıza eminim. Bloglar Arasında kısmında ilk sayımızda Türkiye’yi Sevmeme Nedenleri ve Bana Sıkça Yaz/ Write To Me Often adlı bloglardan bahsettik. Eğer sizin de beğenerek takip etti-ğiniz bloglar varsa tavsiyelerinizi bekliyoruz. Nevâ’nın yolu açık olsun. Keyifle okumanızı dili-yorum efendim.

Makbule Nur AYAN

Page 5: Nevâ Mart 2014

BU AYIN MUHTEVASI

DENEMELER

Güzel Şiire Doğru I /Onur BÜLBÜL

“Cağaloğlu’da popüler kitapları değil de ilmî kitapları tab eden neşriyatı bu-labiliyoruz...”

2 NEVÂ

5Hikmet-i İlahi’ye Ulaşmak / Salih Samet GÜR

“Yüzlerce yıllık medeniyetimizin özü sözdür. Onun içindir ki söz şifadır, iyi gelir...”

8

Page 6: Nevâ Mart 2014

3 NEVÂ

HİKÂYE

İstanbul’un Kedileri /Oğul TUNA

“Niçindi, diye sormayın. Utanırım. Basit bir kız mesele-siydi diyemem...”

10

ŞİİR

Gözyaşlarımız Bir /Salih Samet GÜR

Bir Sen Hariç /Salih Samet GÜR

1213

Türkiye’yi Sevmeme Nedenleri

Bana Sıkça Yaz / Write to Me Often

BLOGLAR ARASINDA

15

Page 7: Nevâ Mart 2014

4 NEVÂ

KİTAP

John Steinbeck’in Muhteşem Eseri: GAZAP ÜZÜMLERİ

16KELİMELER

17

Page 8: Nevâ Mart 2014

5 NEVÂ

HİKMET-İ İLAHİ’YE ULAŞMAK

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

R esûl-i Ekrem Efendimiz, “Sözde büyü vardır!” buyurmuşlardır. Sözün gücünü bundan daha iyi anlatan güçlü bir söz var mıdır acaba? Seveni, sevgiliye; aşığı, maşukasına deli-cesine bağlatan veya eşleri, insanları, devletleri büyük bir nefretle birbirinden kopartan, savaş patlatan da sözdeki güçtür.Ağzınızdan çıkan bir söz, muhatabınızı ya size bağlayacak, ya da siz-den koparacaktır. Zira Yunus Emre’nin dizeleri buna bir delil gibidir. Yunus emre bir şiirinde ”Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı/Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz” diyerek sözün önemini dile getirmiştir. Yüzlerce yıllık medeniyetimizin özü söz-dür.Onun içindir ki söz şifadır, iyi gelir. Söz çöle inen bir katre yağmur damlasının adıdır adeta.Söz,Musa’nın dilindeki bir mucizedir.Söz Nemrud’un makamını yerle yeksan eden İbra-him’in dilindeki iksirin adıdır.Bu nedenledir ki söz muhteremdir ve onun için vahiy yazılı değil sözlü bir anlatımdır.İş bu merhaleye geldiği va-kit, sözün anlamını bildiğimiz zaman işte böyle ince eleyip sık dokuyarak,her taşın altında bir bit yeniği arayarak işe koyuluyoruz. Kelimenin,-sözün anlamını bilip kelimenin uçsuz bucak-sız dünyasına işte tam bu vakitlerde dalıyoruz. Gelin sizi birbirini bir “Domino Taşı” edasıyla izleyen kelimeler dizisiyle oluşan, yüreklerinizi ayağa kaldırıcak; her sabah kalktığınız vakit ha-yat gayenizi hatırlatacak her gece son cümle

nizden birisi olacak bir cümlenin, bir cümleler silsilesinin peşine düşelim.

“MERAK olmadan HAYRET olmaz, hay-ret olmadan GAYRET olmaz, gayret olmadan HİZMET olmaz, hizmet olmadan HİMMET olmaz, himmet olmadan HİKMET-İ İLAHİ’ye ulaşmaz.”

Bir “Yapboz” adeta.. Birbirine geçmiş ke-netlenmiş kelimeler hepsi.İşte bu “yapboz”un veyahut “Domino Taşları”ndan oluşan bu dü-zeneğin -adına ne dersek diyelim- en can alıcı parçası yani kalbi “Hikmet-i İlahi”dir. Zira biz beşerde bulunması gereken herşeyin araç olma-sı ve yalnız Allah azze ve Celle’nin Hikmetine ulaşmanın amaç olduğu bir düzenektir bu söz. Sözün aslı o kadar derin mânalar yüklüdür ki o sırra ulaşmak ne çare.. Fakat amacımız zer-re ile ölçülecek dahi olsa, o sözün sırlarına bir nebze ererek mazhâr olmaya çalışmaktır.Bu söz, bu kelâm merak ile başlayıp Allah’ın Rahmetiy-le,Hikmetiyle Sonuçlanan Sonun Başlangıcıdır. Gelin dökelim çekmecede kalmış kelimeleri; bir bir sayalım, ermeye çalışalım kelimenin sırrına.

Bu sözdeki 6 Kelime otursun bugün gön-lümüze..Merak deyip başlayalım ve dalalım di-mağımızın dehlizlerle dolu uçsuz bucaksız bi-

DENEME

Page 9: Nevâ Mart 2014

6 NEVÂ

linmezler diyarına...

Merak; bir başlangıcın adıdır. Merak ilk adımdır,merak atılan ilk tohumdur. Merak, be-beklik döneminden başlayan ve ölene kadar da devam eden bir histir. Öğrenme duygusunun adıdır. İnsan bilmek, öğrenmek ister. Çünkü, bilgi güçtür.Bilgi amaca giden ilk tohumdur.Ba-sılacak ilk adımın adıdır merak. Ve hiç kuşku yok ki merak hayreti getiren bizi İlahi Hikmete ulaştırmak için çıktığımız yolda karşılayan ilk sevdalı sözcüğümüz, ilk yoldaşımızın adıdır. Merak domino taşının ilk parçasının adıdır. Her şey ilk dokunuşla başlar adeta birbiri ardı-na devrilecek veya sıralanacak taşlar silsilesinin habercisidir merak. Ve merak hayrete gebedir.Merak hayr/et’in habercisidir..

Hayret, merak dürtüsünün kabarttığı bir duygu sonucunda oluşacak hissi bir yükseliştir.Hayret; iyilik, güzellik ve hayranlık uyandıran bir durum ve tutum karşısında insanın farkına vardığı duygusal zeminin adıdır.

İnsanın, yaratılışın özü üzerine oluştur-duğu farkındalık ile ilâhî güzelliğin temaşasın-da duyduğu hazzın dışavurumu olarak hayret, insanı bu güzelliğin neliği üzerine yeniden dü-şündürerek Allah’ın varlığının ve güzelliğinin idrakine kapı aralamasıdır. Nitekim Peygamber Efendimizin (s.a.v)’in “Rabbim! Hayretimi ar-tır!” diye dua ettiği rivayet olunur. ‘Hayret’, ki-şinin bilmediği bir şey karşısında şaşırmasıdır.Bilgilenmek için,ilgilenmek gerekir.Bu ilginin adıdır Hayret.Nitekim Aristo, “Metafizika”sının girişinde “Bilgi hayretle başlar” der. Domino-nun ikinci taşı olan merak,kendisinden sonra ki “Gayret”e adeta bir göz kırpar.Ve biri olmadan diğerinin gerçekleşmeyeceğini bir ulak edasıyla önceden bildirir.Merak basamağın ikinci taşı-dır.Ve ona basmadan İlah-i Hikmet’e ulaşmak mümkün değildir.

Gayret çabadır,çalışma isteğidir, gayret çalışma-

nın ve didinmenin ta kendisidir.Gayret; sevenin malını, canını ve varını yoğunu fedaya hazır ol-masındaki hamiyet duygusudur. Nefsiyle ve düşmanıyla mücadele, yahut iyilikte yarışıp kö-tülükten kaçınmakla hayat bulur. Gayret duy-gusu taşımayan bir kalp, hakiki sevginin de ne olduğundan habersizdir. Gayret etmeyen gayret göstermeyen bir kalp Hikmet-i İlahi’ye ulaşmak yolunda ilerlemeye çalışan topal bir binek gibi-dir.Amaç Allah’ın Hikmetine ulaşmaksa eğer Gayret köprüsünden geçmek haktır.Zira bu yolculukta tek bir durak,tek bir kelâm atlamak günahtır, yazıktır...

Hizmet, kelime anlamı olarak birinin işini görme veya işine yaramaya verilen addır.Zira bu hizmet maddi- manevi anlamlar taşı-yabilir. Gelin biz hizmete birazcık maddeden uzaklaşarak manevi bir pencereden bakmaya çalışalım.Dini yaşamak ve yaşatmak noktasın-daki faaliyetlerin tamamına ‘hizmet’ ismi veri-lebilir. Müslüman; dürüst, çalışkan, iyi niyetli, insanları seven ve dinine hizmet etmeye gayret eden bir kişi olmak durumundadır. İslam’da fer-di sorumluluğun ötesinde ailevi ve çevresel so-rumluluk da vardır. Bu hususta Rabbimiz; “Ey iman edenler, kendinizi ve ailelerinizi bir ateş-ten koruyun ki, onun yakacağı insanlar ve taş-lardır; onun başında son derece katı, çetin mi çetin melekler görevlidir. Allah kendilerine ne

“Hayret, merak dür-tüsünün kabarttığı bir duygu sonucun-da oluşacak hissi bir yükseliştir.”

Page 10: Nevâ Mart 2014

7 NEVÂ

emrettiyse ona isyan etmezler ve emrolundukları her şeyi yaparlar.” (Tahrîm, 66) buyurarak bizleri uyarmaktadır. Bir Müslüman kardeşine hizmet tüm insanlığa yapılmış hizmet gibidir. Zira hizmet etmeden himmet görmez, himmet görmeden de Hikmeti İlahi’ye ulaşamazsınız.

Himmet; Hikmet-i ilahi’ye ulaşma yolunda takva sahiplerine verilen ilâhi ikramın adıdır. Himmet, kelime manasıyla kalbi, iradeyi, duygu ve düşünceyi bir noktaya toplayıp, tek hedefe yönelmek demek. Kelime kökü Arapça “hemm”. Hemm, iyi olsun kötü olsun, herhangi bir şeyi yapmaya yönelmek, himmet ise, kıymetli, şerefli ve güzel şeylere yönelmek manasını taşıyor.Kelime manasıyla düşündüğümüzde, her insanın azmettiği ve gayretini yönelttiği bir hedefi mev-cut. İnsanların kimi sadece karnına, kimi de kalbine yöneliyor. Herkesin kıymeti de yöneldiği şeye göre ölçülüyor. Buradan hareketle, derdi yalnızca dünya olanın Allah katında hiçbir kıymeti olmaz. Hedefi hikmet-i ilâhi olanın ise, kıymeti kelimelerle ölçülemez.

İşte biz eşref-i mahlukat olarak bu yollardan geçerek kalbimizde Hikmet-i İlahi gayesini taşıyan fertler olmaktan başka bir emelimiz arzumuz olmamalıdır.Zira gayesi olmayan bir gemi rotası ne olursa olsun hiçbir limana varamaz.Biz bu gayemizin kalbine Yüce Rahman’ın Hikmeti-ni yerleştirmeli ve o yoldaki her zorluğa boyun eğerek çabalayarak ,merak ederek,hayret ederek. Yeri geldiğinde gayret, yeri geldiğinde hem tüm insanlığa hem tüm Müslümanlığa hizmet ederek, hizmetlerimiz neticesinde bir himmet ve o himmetin karşılığı olarak Rabbimizin Hikmetine eri-şerek yaratılanların en şereflisi olma yolundaki doğruluğumuzu ispata devam edeceğiz. Rabbim Hikmet-i İlahi’ye ulaşanlardan eylesin. Ve Hayr/et’imizi arttırsın..

Salih Samet GÜR

“ Kelime kökü Arapça ‘hemm’. ”

Page 11: Nevâ Mart 2014

DENEME

GÜZEL ŞİİRE DOĞRU I

Cağaloğlu’da popüler kitapları değil de ilmî kitapları tab eden neşriyatı bulabiliyo-ruz. Buralarda tab olunan kitaplar daima dik-katimi celbetmiştir. Divan şiirini seven birinin oradaki kitapçıları gezmesini şiddetle tavsiye ederim. Kendim de çok sık olmamakla beraber Cağaoğlu’nu ziyaret ederim.

Cağaloğlu’da Kitabevi isminde bir kitap-çı var. Burası aynı zamanda bir neşriyat. Geçen sene aldığım Fatîn Divanı’nı burası tab etmiş. Hazırlayan ise Mehtap Erdoğan imiş.

Kitabevi, bu kitabı neşrederek divan şii-rimiz adına faydalı bir şey yapmış. Şairlerimiz-den birinin daha divanını kârilerle (okurlarla) buluşturmuş. Ama Mehtap Erdoğan ne kadar faydalı olmuş, emin değilim. Çünkü bizdeki transkripsiyonlu metin hastalığına o da tutul-muş. Osmanlı Türkçesi ile yazılmış divanları Latin harflerine aktarırken Latin hurufâtında olmayan sesleri göstermek için harflerin altı-na, üstüne çizgi veya nokta koyuyorlar. Buna transkripsiyonlu metin deniyor. Türk Dil Ku-rumu da çeviri yazı demiş. Öyle anlıyorum ki ilmî neşriyatta bu bir kaide haline gelmiş. Fakat altında, üstünde çizgiler, noktalar olan harfler ne işe yarar, bunu anlayamıyorum. Mesela mu-habbet kelimesinde h bizim bildiğimiz h değil. Ha adı verilen şu harf: ح . Divanı okuyanlar, bir mısrada geçen muhabbet kelimesindeki h harfi-nin hangi h olduğunu anlasınlar diye yapıyorlar bunu. Ama buradaki maksat tam olarak nedir? Eğer maksat ilim çevrelerinin faydalanmasını

sağlamak ise hiç yorulmasınlar, divanı Osmanlı Türkçesi ile neşretsinler. Çünkü ilim çevreleri-nin Osmanlı Türkçesini okuyamaması düşünü-lemez. Eğer okuyamıyorlarsa divanlar ile çalış-ma yapmadan evvel okuma yazma öğrensinler.

Maksat, halkımızın bir divanı daha oku-masını sağlamak, divan şiirini sevmesine vesile olmak ise bıraksınlar bu çeviri yazı işini ve cazi-besi olan divanlar hazırlasınlar. Bu işi İskender Pala iyi beceriyor. Karşılığını da alıyor. İsken-der Pala’nın bana göre bayalığa kaçan romantik cümlelerinin alıcısı bile bir vesile ile divan şiiri-ne aşinalık kazanıyor. Bir kere daha soruyorum: Bu divan nesirlerinin gayesi nedir?

Görülüyor ki divan şiiri hocaları son zamanlarda kendilerini divan şiirinin itibarı-nı iadeye vakfediyorlar. Biliyoruz, divan şiiri cumhuriyetle, harf ve dil inkılapları ile beraber âdeta topa tutuldu, unutturulmak istendi. Aslın-da divan şiirini karalama çalışmaları Tanzimat devrine kadar gidiyor ama Tanzimat devrinde mezkur inkılaplar olmadığı ve divan şiiri sevgi-sini besleyecek tahsil devam ettiği için bu devri dahil etmiyorum. Sonrasında, kısmen muvaffak olunmuş divan şiirini unutturma gayretleri ar-tık bitti. Muhteşem Yüzyıl vesilesiyle bile olsa Muhibbi mahlası hemen her evde insanların

8 NEVÂ

Page 12: Nevâ Mart 2014

kulağına çalındı. Müfredatımızda da divan şiiri artık kötülenmiyor. Yani artık kuvvetler başka sahalara tevcih olunmalı. Bu sahalardan biri de kuşkusuz güzel divan tab’ı ve neşridir.

Eğer fırsatınız olur da bir yerde İran’da tab olunmuş bir Hafız Divanı yahut Bostan, Gü-listan gibi İran’ın klasik eserlerinden birini gö-rürseniz dikkat buyurun. Kitap, ne kadar itinalı tab olunmuş? Ne kadar milli unsurlara sahip? Divan geleneğine ne kadar münasip şekilde ha-zırlanmış? İranlı bir arkadaşım İran’da hemen her evde bir divan olduğunu söyledi. Bizde de olabilir. Çünkü bizim şiir geleneğimiz de en az İran’ınki kadar kuvvetlidir. Geçtim iyi bir tahsil görmüş divan şairlerini, okuma yazma bilme-yen halk şairlerimiz dahi inci gibi mısralar ka-leme almışlardır. Şiiri bu kadar seven cemiyeti-mizin güzel şiirle buluşması için güzel divanlar elzemdir.

Cemiyetin güzel şiirle buluşmasına mâni teşkil eden diğer unsurların edebiyat mecmua-ları ve cüheladan mürekkep edebiyat çevreleri olduğunu düşünüyorum. Bunlara daha sonra değineceğim.

Onur BÜLBÜ[email protected]

9 NEVÂ

“Muhteşem Yüzyıl vesilesiyle bile olsa Muhibbi mahlası hemen her evde in-sanların kulağına çalındı.”

Page 13: Nevâ Mart 2014

10 NEVÂ

HİKÂYE

İSTANBUL’UN KEDİLERİ

Gri en çok yakışan renktir İstan-bul’a, hep derim.” diye yazmışım. Toparlak bir kafayla ifade etmek gerekirse, ey kâri’ (Haşim’e, okurlarına böyle seslenebildiği için hep özen-mişimdir); Gri İstanbul’a en çok yakışan renktir, derim hep. Belki de Divân şairlerinin o baharı anlatan mısraları o yüzden bu kadar saltanat-lıdır; belki de bu yüzden Ümit Yaşar defalarca ölümün eşiğinden dönmüştür; belki de bu yüz-den Orhan Veli her şeyini kaybetmiştir: Uzun bir gri hakimiyetinden sonra gelen cıvıl cıvıl bir gökyüzü. Ne bileydim her seferinde, bu yemyeşil, bu masmavi havanın, belki de beni olası bir ölü-

mün eşiğinden döndürdüğünü? (Gerçi ben o eşiğe adım atacak kadar cesur değildim henüz.) Öylesine yeşilli, mavili bir günüydü işte İstanbul’un. Öylesine yeşilli, öylesine mavili. Öylesine... İstanbul halkının sardalyelerin teneke kutulara tıkıştırılması misâli otobüsümden in-miş, yaşayan ve ölü her şeye lanet ederek adım-

lıyordum sokağı. Öylesine lanet ederek. Öylesi-ne. Niçindi, diye sormayın. Utanırım. Basit bir kız meselesiydi diyemem. Size, bir kız yü-zünden, lanet ettim, diyemem. Utanırım.

Adımlarım istemeye istemeye evin yolunu tut-muşken, ansızın uyur bir kedi gördüm. Bir uyur kedi, alacalı bulacalı; “eski kulağı kesiklerden.” Çok kullanırdı bu deyimi. Bir koya vuran deniz dalgaları gibi kıvrıl-mış. Üzerinde yosunlar, üzerinde gökler karası bir renk, üzerinde gökler beyazı. Ve ben ne zaman kedi görsem dururum. Aklıma bir mısra gelir:

“İstanbul’un bütün kedileri Bana yârimin emanetidir” Bana onun emanetiydi bu da. Ah, seni kulağıkesik. Sen ne şanslıydın! Uzanan elime, onu uyandırdığı için lanet etme-diği elime, uzandı aynı hızla. Ah, İstanbul; in-sanların ve sen gibi, kedilerin de sevgiye nasıl açlar! Sırtını, yanağını, boynunu okşarken; ak-lıma o geldi. Ansızın. Halbuki aklıma o gelsin diye bu kediyi seviyordum. Bu kediyi okşuyor-dum çünkü onu hatırlamak istiyordum.

...“Bana onun emane-tiydi bu da. Ah, seni kulağıkesik. Sen ne şanslıydın!”...

Page 14: Nevâ Mart 2014

Onu tanıdığım ilk günlerden beri kedile-re olan muhabbetim arttı sürekli. Daha ilk gün-lerde, hatırlarım, çantasından çıkardığı mama kabından bir avuç, iğrenç kokan, kahverengi mama dökerdi sokakların orasına burasına. Alerjisine aldırmadan uzatırdı ellerini her başa, patiye. Kediler de onu severdi. Belli ki hayvan-lar anlıyorlar, kim sever onları, kim nefret eder onlardan. Ya insanlar? Sonra eğilirdi kendi gibi nazlı, kendi gibi nankör yaratıklara. İpek ipek akan, sırtından yukarı dökülen o saçları, kolları, gülümseyişi, “Sen ne aptal kedisin!” deyişi, poposu gözümün önündeydi. Varlıkların boyutu büyüdükçe çir-kinleştikleri söylenir; onun poposuysa çok gü-zel, çok sevimliydi. Okşadığım hayvan gözlerimden tüm bu yaşanmışlıkları izliyor muydu, bilmem. Fakat ben giderken “Devamı nerde?” dercesine bakış-larını da unutmayacağım. Adımlarım hızlandı kırmızı ışığın sön-mesine az kala. “Lanet olsun, geç kaldım.” Keşke sadece ışıklara geç kalmış olsay-dım.

Oğul TUNA

11 NEVÂ

“Daha ilk günlerde, hatırlarım, çantasın-dan çıkardığı mama kabından bir avuç, iğrenç kokan, kahve-rengi mama dökerdi sokakların orasına burasına.”

Page 15: Nevâ Mart 2014

12 NEVÂ

ŞİİR

GÖZYAŞLARIMIZ BİR

Aynı ademin çocukları değil miyiz,Gözyaşlarımız bir,sevdalarımız Sen esmer,ben biraz beyaz,Öteki kızıl tenli,beriki çekik gözlü ne çıkar,Aynı nefesin soluğu ,Aynı ademin çocuğu..Bir değil mi bizi üşüten bu rüzgar,ıslandığımız yağmur aynı değil mi,Gözyaşlarımız bir Ayrılık,gayrılık bize elem Bize keder değil miSöyle bana kardeşim,Benim derdim sana gözyaşı,Senin sevincin bana umut .Söyle kardeşim,Gözyaşlarımız bir değil mi..

10.12.2013

Salih Samet GÜR

Page 16: Nevâ Mart 2014

13 NEVÂ

ŞİİR

BİR SEN HARİÇ

Beyitler mısralar teker teker siliniyor hafızamdan..Sonra şarkıları unutmaya başlıyorum.-Seninle dinlediklerimiz hariçSenin sesinden duyduklarım dışında her biriBir sen hariç -Aklıma kazınan birkaç berceste mısra,Belki birkaç tarih;lise yıllarından kalan-Senle geçen tarihi kalbime kazımışım silinmiyor-Bir bir eksiliyor hepsi.Sonra ne oluyor biliyor musun?Mevsimler gelip geçiyor,Yelkovanlar akrepler,Kum saatindeki kumlar bile bitiyorBir sen geçmiyorsun.Solgun sayfalara yazdığım mürekkepler geçiyorSiliniyor,unutuluyor Bir sen geçmiyorsun.Beraber diktiğimiz o kırmızı güller soluyor her mevsim yenisini dikeriz diyorum bir sen varsan eğer varsın her şey geçsin

Page 17: Nevâ Mart 2014

-Bir sen hariç .. Sonra turnalar yapıyorum sana kağıttan, Kanatlarına kokunu yüklüyorum bir bir, Uçamazlar belki biliyorum Ama geçmişime de götürsünler kokunu Seni tüm zamanlarda seviyorum.

05.11.2013

Salih Samet GÜR

ŞİİR

14 NEVÂ

Page 18: Nevâ Mart 2014

BLOGLAR ARASINDA

15 NEVÂ

BANA SIKÇA YAZ / WRITE TO ME OFTENwww.banasikcayaz.blogspot.com

Kitapla, kalemle ve defterle alakalı olan edebi-yatçıların seveceğini düşündüğümüz güzel bir kalem ve mürekkep inceleme blogu. “Pazar Pos-tası” başlığı altında haftada bir değişik mevzular da paylaşılıyor. Hemen herkesin alakasını celbe-decek kalem yahut mürekkepler paylaşan yaza-rın isminin Zeynep olduğunu biliyoruz ama so-yismi daima yazıların konusuna göre değişiyor. Misalen gümüş renkli bir kalem mi incelenmiş, yazarın ismini Zeynep Gümüşkalem olarak gö-rüyoruz. Zeynep Hanım Türkçe bilmeyenler için incelemelerini İnglizce lisanında da neşrediyor.

TÜRKİYEYİ SEVMEME NEDENLERİ www.sevmemenedenleri.wordpress.com

Sokakta yürürken, televizyonda haber seyreder-ken veya gazete okurken canınızı sıkan pek çok hususun dile getirildiği bir blog ile karşı karşıyayız. Kaldırımların kötü olması, araba-ların kaldırımlara park etmesi gibi saydığımız mecralarda rast gelemeyeceğiniz, ufak tefek gibi görünen ama asap bozan vakalar da bolgda bulu-nabilir. Okurların da fikirlerini sunacakları “Ben de” sayfası da istifadeye sunulmuş. Sizin de sinir-inizi bozan hususlar varsa buraya yazabilirsiniz.

Page 19: Nevâ Mart 2014

16 NEVÂ

KİTAP

GAZAP ÜZÜMLERİ /JOHN STEINBECKGazap Üzümleri, 1929 Dünya Ekonomik Krizi döneminde ABD’nin Oklahoma eyaletinde kendi halinde topraklarında yaşayan insanların türlü hayallerle Kalifor-niya’ya yaptıkları göçü konu ediyor. John Steinbeck bu romanında toprakla-rından sürgün edilen çiftçilerin çektikleri sıkıntıları anlatırken bir yandan da döne-min Amerika’sını tenkit ediyor. Roman aynı zamanda 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin tarihi vesikası vasfında. Uzun bir roman olmasına rağmen John Steinbeck’in tasvirdeki, kurmacadaki ve insanları tahlil etmedeki ustalığı, romanı tadına doyulmaz bir eser haline getiriyor. Gazap Üzümleri’ni, tercümesini Rasih Güran’ın yaptığı eski baskılarından oku-manızı tavsiye ederiz.

Gazap Üzümleri John SteinbeckRemzi Kitabevi Çeviren: Rasih Güran 678 Sayfa

Page 20: Nevâ Mart 2014

17 NEVÂ

KELİMELER

ADAY

BAŞLANGIÇ

SEÇİM

YAYIMLAMAK

YAZIN

YAZIM

NAMZET

İBTİDÂ

İNTİHÂB

NEŞRETMEK

EDEBİYAT

İMLÂ