kuran'da İhlas

170

Upload: global-publication

Post on 30-Mar-2016

257 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

İhlas, "insanın yaptığı işleri, hiçbir menfaat gözetmeksizin, başka hiçbir beklenti içerisine girmeksizin sadece Allah emrettiği için yapması"dır. İhlas sahibi bir insan yaptığı her işte, söylediği her sözde, ibadetinde ya da günlük hayatında gönülden Allah'a yönelir ve katıksız olarak O'nun rızasını hedefler. İşte bu da ona güçlü bir iman verir ve onu "takva" sahibi bir insan haline getirir. Kuran'da insanların Allah Katındaki asıl üstünlük ölçülerinin de bu olduğu bizlere şöyle açıklanmıştır: Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

TRANSCRIPT

Page 1: Kuran'da İhlas
Page 2: Kuran'da İhlas
Page 3: Kuran'da İhlas
Page 4: Kuran'da İhlas

OKUYUCUYA•Bu kitapta ve di¤er çal›flmalar›m›zda evrim teorisinin çöküflüne özel bir yerayr›lmas›n›n nedeni, bu teorinin her türlü din aleyhtar› felsefenin temelinioluflturmas›d›r. Yarat›l›fl› ve dolay›s›yla Allah'›n varl›¤›n› inkar eden Darwi-nizm, 150 y›ld›r pek çok insan›n iman›n› kaybetmesine ya da kuflkuya düfl-mesine neden olmufltur. Dolay›s›yla bu teorinin bir aldatmaca oldu¤unu göz-ler önüne sermek çok önemli bir imani görevdir. Bu önemli hizmetin tüm in-sanlar›m›za ulaflt›r›labilmesi ise zorunludur. Kimi okuyucular›m›z belki tek birkitab›m›z› okuma imkan› bulabilir. Bu nedenle her kitab›m›zda bu konuyaözet de olsa bir bölüm ayr›lmas› uygun görülmüfltür.

•Belirtilmesi gereken bir di¤er husus, bu kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Yazar›ntüm kitaplar›nda imani konular Kuran ayetleri do¤rultusunda anlat›lmakta,insanlar Allah'›n ayetlerini ö¤renmeye ve yaflamaya davet edilmektedirler.Allah'›n ayetleri ile ilgili tüm konular, okuyan›n akl›nda hiçbir flüphe veya so-ru iflareti b›rakmayacak flekilde aç›klanmaktad›r.

•Bu anlat›m s›ras›nda kullan›lan samimi, sade ve ak›c› üslup ise kitaplar›nyediden yetmifle herkes taraf›ndan rahatça anlafl›lmas›n› sa¤lamaktad›r. Buetkili ve yal›n anlat›m sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" deyi-mine tam olarak uymaktad›r. Dini reddetme konusunda kesin bir tav›r sergi-leyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlat›lan gerçeklerden etkilenmekte ve an-lat›lanlar›n do¤rulu¤unu inkar edememektedirler.

•Bu kitap ve yazar›n di¤er eserleri, okuyucular taraf›ndan bizzat okunabile-ce¤i gibi, karfl›l›kl› bir sohbet ortam› fleklinde de okunabilir. Bu kitaplardanistifade etmek isteyen bir grup okuyucunun kitaplar› birarada okumalar›, ko-nuyla ilgili kendi tefekkür ve tecrübelerini de birbirlerine aktarmalar› aç›s›n-dan yararl› olacakt›r.

•Bunun yan›nda, sadece Allah r›zas› için yaz›lm›fl olan bu kitaplar›n tan›n-mas›na ve okunmas›na katk›da bulunmak da büyük bir hizmet olacakt›r.Çünkü yazar›n tüm kitaplar›nda ispat ve ikna edici yön son derece güçlüdür.Bu sebeple dini anlatmak isteyenler için en etkili yöntem, bu kitaplar›n di¤erinsanlar taraf›ndan da okunmas›n›n teflvik edilmesidir.

•Kitaplar›n arkas›na yazar›n di¤er eserlerinin tan›t›mlar›n›n eklenmesinin iseönemli sebepleri vard›r. Bu sayede kitab› eline alan kifli, yukar›da söz etti¤i-miz özellikleri tafl›yan ve okumaktan hoflland›¤›n› umdu¤umuz bu kitapla ay-n› vas›flara sahip daha birçok eser oldu¤unu görecektir. ‹mani ve siyasi ko-nularda yararlanabilece¤i zengin bir kaynak birikiminin bulundu¤una flahitolacakt›r.

•Bu eserlerde, di¤er baz› eserlerde görülen, yazar›n flahsi kanaatlerine, flüp-heli kaynaklara dayal› izahlara, mukaddesata karfl› gereken adaba ve sayg›yadikkat etmeyen üsluplara, burkuntu veren ümitsiz, flüpheci ve ye'se sürükle-yen anlat›mlara rastlayamazs›n›z.

Page 5: Kuran'da İhlas
Page 6: Kuran'da İhlas
Page 7: Kuran'da İhlas
Page 8: Kuran'da İhlas

Harun Yahya müstear ismini kullanan yazar Adnan Oktar, 1956y›l›nda Ankara'da do¤du. ‹lk, orta ve lise ö¤renimini Ankara'da ta-mamlad›. Daha sonra ‹stanbul Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sa-natlar Fakültesi'nde ve ‹stanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'ndeö¤renim gördü. 1980'li y›llardan bu yana, imani, bilimsel ve siyasikonularda pek çok eser haz›rlad›. Bunlar›n yan› s›ra, yazar›n evrim-cilerin sahtekarl›klar›n›, iddialar›n›n geçersizli¤ini ve Darwinizm'inkanl› ideolojilerle olan karanl›k ba¤lant›lar›n› ortaya koyan çokönemli eserleri bulunmaktad›r.

Harun Yahya'n›n eserleri yaklafl›k 30.000 resmin yer ald›¤› toplam45.000 sayfal›k bir külliyatt›r ve bu külliyat 60 farkl› dile çevrilmifltir.

Yazar›n müstear ismi, inkarc› düflünceye karfl› mücadele eden ikipeygamberin hat›ralar›na hürmeten, isimlerini yad etmek için Harun

ve Yahya isimlerinden oluflturulmufltur. Yazar taraf›ndan kitaplar›nkapa¤›nda Resulullah'›n mührünün kullan›lm›fl olmas›n›n sembolik

anlam› ise, kitaplar›n içeri¤i ile ilgilidir. Bu mühür, Kuran-› Kerim'inAllah'›n son kitab› ve son sözü, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-ül en-

biya olmas›n› remzetmektedir. Yazar da, yay›nlad›¤› tüm çal›flmalar›nda,Kuran'› ve Resulullah'›n sünnetini kendine rehber edinmifltir. Bu suretle,inkarc› düflünce sistemlerinin tüm temel iddialar›n› tek tek çürütmeyi vedine karfl› yöneltilen itirazlar› tam olarak susturacak "son söz"ü söylemeyihedeflemektedir. Çok büyük bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah'›nmührü, bu son sözü söyleme niyetinin bir duas› olarak kullan›lm›flt›r.

Yazar›n tüm çal›flmalar›ndaki ortak hedef, Kuran'›n tebli¤ini dünyayaulaflt›rmak, böylelikle insanlar› Allah'›n varl›¤›, birli¤i ve ahiret gibi temelimani konular üzerinde düflünmeye sevk etmek ve inkarc› sistemlerin çürüktemellerini ve sapk›n uygulamalar›n› gözler önüne sermektir.

Nitekim Harun Yahya'n›n eserleri Hindistan'dan Ameri-ka'ya, ‹ngiltere'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna

Hersek'e, ‹spanya'dan Brezilya'ya, Malezya'dan ‹tal-ya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar dün-yan›n daha pek çok ülkesinde be¤eniyle okunmakta-d›r. ‹ngilizce, Frans›zca, Almanca, ‹talyanca, ‹spanyol-ca, Portekizce, Urduca, Arapça, Arnavutça, Rusça, Bofl-

nakça, Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Bengoli,S›rpça, Bulgarca, Çince, Kishwahili (Tanzan-

ya'da kullan›l›yor), Hausa (Afrika'da yay-g›n olarak kullan›l›yor), Dhivelhi

YAZAR ve ESERLER‹ HAKKINDA

Page 9: Kuran'da İhlas

(Mauritus'ta kullan›l›yor), Danimarkaca ve ‹sveçce gibi pek çok dile çevrileneserler, yurtd›fl›nda genifl bir okuyucu kitlesi taraf›ndan takip edilmektedir.

Dünyan›n dört bir yan›nda ola¤anüstü takdir toplayan bu eserler pek çok in-san›n iman etmesine, pek ço¤unun da iman›nda derinleflmesine vesile olmak-tad›r. Kitaplar› okuyan, inceleyen her kifli, bu eserlerdeki hikmetli, özlü, kolayanlafl›l›r ve samimi üslubun, ak›lc› ve ilmi yaklafl›m›n fark›na varmaktad›r. Bueserler süratli etki etme, kesin netice verme, itiraz edilemezlik, çürütülemezliközellikleri tafl›maktad›r. Bu eserleri okuyan ve üzerinde ciddi biçimde düflüneninsanlar›n, art›k materyalist felsefeyi, ateizmi ve di¤er sapk›n görüfl ve felsefe-lerin hiçbirini samimi olarak savunabilmeleri mümkün de¤ildir. Bundan sonrasavunsalar da ancak duygusal bir inatla savunacaklard›r, çünkü fikri dayanak-lar› çürütülmüfltür. Ça¤›m›zdaki tüm inkarc› ak›mlar, Harun Yahya Külliyat›karfl›s›nda fikren ma¤lup olmufllard›r.

Kuflkusuz bu özellikler, Kuran'›n hikmet ve anlat›m çarp›c›l›¤›ndan kaynak-lanmaktad›r. Yazar›n kendisi bu eserlerden dolay› bir övünme içinde de¤ildir,yaln›zca Allah'›n hidayetine vesile olmaya niyet etmifltir. Ayr›ca bu eserlerin ba-s›m›nda ve yay›nlanmas›nda herhangi bir maddi kazançhedeflenmemektedir.

Bu gerçekler göz önünde bulunduruldu¤unda, insanlar›n görmediklerinigörmelerini sa¤layan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okunmas›n› teflviketmenin de, çok önemli bir hizmet oldu¤u ortaya ç›kmaktad›r.

Bu de¤erli eserleri tan›tmak yerine, insanlar›n zihinlerini buland›ran, fikrikarmafla meydana getiren, kuflku ve tereddütleri da¤›tmada, iman› kurtarma-da güçlü ve keskin bir etkisi olmad›¤› genel tecrübe ile sabit olan kitaplar› yay-mak ise, emek ve zaman kayb›na neden olacakt›r. ‹man› kurtarma amac›ndanziyade, yazar›n›n edebi gücünü vurgulamaya yönelik eserlerde bu etkinin eldeedilemeyece¤i aç›kt›r. Bu konuda kuflkusu olanlar varsa, Harun Yahya'n›n eser-lerinin tek amac›n›n dinsizli¤i çürütmek ve Kuran ahlak›n› yaymak oldu¤unu,bu hizmetteki etki, baflar› ve samimiyetin aç›kça görüldü¤ünü okuyucular›ngenel kanaatinden anlayabilirler.

Bilinmelidir ki, dünya üzerindeki zulüm ve karmaflalar›n, Müslümanlar›nçektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizli¤in fikri hakimiyetidir. Bunlardankurtulman›n yolu ise, dinsizli¤in fikren ma¤lup edilmesi, iman hakikatlerininortaya konmas› ve Kuran ahlak›n›n, insanlar›n kavray›p yaflayabilecekleriflekilde anlat›lmas›d›r. Dünyan›n günden güne daha fazla içine çekilmek isten-di¤i zulüm, fesat ve kargafla ortam› dikkate al›nd›¤›nda bu hizmetin elden gel-di¤ince h›zl› ve etkili bir biçimde yap›lmas› gerekti¤i aç›kt›r. Aksi halde çok geçkal›nabilir.

Bu önemli hizmette öncü rolü üstlenmifl olan Harun Yahya Külliyat›,Allah'›n izniyle, 21. yüzy›lda dünya insanlar›n› Kuran'da tarif edilen huzur vebar›fla, do¤ruluk ve adalete, güzellik ve mutlulu¤a tafl›maya bir vesile olacakt›r.

Page 10: Kuran'da İhlas

Bu kitapta kullan›lan ayetler, Ali Bulaç'›n haz›rlad›¤›

"Kur'an-› Kerim ve Türkçe Anlam›" isimli mealden al›nm›flt›r.

Birinci bask›: A¤ustos 2001

‹kinci bask›: Aral›k 2004

Üçüncü bask›: Kas›m 2005

Dördüncü bask›: Aral›k 2006

Beflinci bask›: Nisan 2007

Alt›nc› bask›: Mart 2009

ARAfiTIRMA

YAYINCILIKTalatpafla Mah. Emirgazi Caddesi ‹brahim Elmas ‹flmerkezi

A Blok Kat 4 Okmeydan› - ‹stanbul Tel: (0 212) 222 00 88

Bask›: Entegre Matbaac›l›kSanayi Cad. No: 17 Yenibosna-‹stanbul

Tel: (0 212) 451 70 70

www.harunyahya.org - www.harunyahya.net

Page 11: Kuran'da İhlas

‹Ç‹NDEK‹LER

G‹R‹fi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .33

‹HLASLI ‹NSAN NASIL OLUR? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .37

fiEYTANIN MÜM‹NLER‹N ‹HLASINI KIRMA ÇABASI . . . . . . . . . .57

‹HLASI KAZANMANIN YOLLARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .65

‹HLASI ZEDELEYEN TAVIRLARDAN KAÇINMAK . . . . . . . . . . . . .101

MÜM‹NLER‹N KUVVET‹ ‹HLASTAN GEL‹R . . . . . . . . . . . . . . . . . . .132

SONUÇ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .140

EVR‹M YANILGISI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .143

Page 12: Kuran'da İhlas

10

Page 13: Kuran'da İhlas

11

O, gökleri dayanak olmaks›z›n yaratm›flt›r, bunugörmektesiniz. Arzda da, sizi sars›nt›ya u¤rat›r diyye

sars›lmaz da¤lar b›rakt› ve orada her canl›dantüretip yay›verdi. Biz gökten su indirdik, böylelikkle

orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik. (Lokman Suresi, 10)

Page 14: Kuran'da İhlas

12

Pek çok böcek çiçeklerden polen tafl›r ama hiçbiri ar›lar ka-

dar verimli sonuç alamaz. Bunun en önemli nedeni ar›lar›n

polen toplamaya son derece elveriflli olan vücut yap›lar›d›r.

Polen toplama ifli yo¤un bir çal›flma gerektirir, çünkü ar›n›n

uzun süre çal›fl›p toplayarak kovana tafl›d›¤› polen paketi an-

cak bir çifttir. Oysa tek bir petek gözünün polenle dolmas›

için ortalama 20 çift polen paketine gereksinim vard›r. Bu da

ar›lar›n hiç durmadan hareket halinde olmas› demektir.

www.harunyahya.net

Page 15: Kuran'da İhlas

13

"... Biz gökten tertemiz bir su indirmekteyiz.Onunla ölü bir beldeyi (topra¤›) canland›rmakve yaraatt›¤›m›z hayvanlardan ve insanlardan

birço¤unu onunla sulamak için." (Furkan Suresi, 48-49)

www.yasananahirzaman.com

Page 16: Kuran'da İhlas

14

Bütün bitkiler gerekli olan maddeleri topraktan alabile-

cekleri bir da¤›t›m flebekesiyle donat›lm›fllard›r. Bu flebe-

ke topraktan temin edilen mineralleri ve suyu, gerekli

miktarlarda olacak flekilde ihtiyaç duyulan merkezlere en

k›sa zamanda iletir. Tafl›ma iflleminin yap›laca¤› bitkinin

büyüklü¤ü ne olursa olsun, tafl›ma sistemini oluflturan

borular yaklafl›k olarak 0.25 mm (meflede)-0.006 mm. (›hla-

murda) geniflli¤e sahiptir.

Page 17: Kuran'da İhlas

15

"fiimdi siz, içmekte oldu¤unuz suyu gördünüzmü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yok-sa indirren Biz miyiz? E¤er dilemifl olsayd›k onu

tuzlu k›lard›k; flükretmeniz gerekmez mi?" (Vak›a Suresi, 688-70)

Page 18: Kuran'da İhlas

16

Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir?Art›k ö¤üt al›p-düflünmez misiniz?

(Nahl Suresi, 17)

www.harunyahya.net

Page 19: Kuran'da İhlas

17

Allah, herfleyin Yarat›c›s›'d›r. O, herfley üzerinde vekildir.

(Zümer Suresi, 62)

www.yasananahirzaman.com

Page 20: Kuran'da İhlas

18

Sizleri Biz yaratt›k, yine de tasdik etmeyecek misiniz?fiimdi (rahimlere) dökmekte oldu¤unuz meniyi gördü-

nüz mü? Onu sizler mi yarat›yorsunuz, yoksa Yarat›c› Biz miyiz?

(Vak›a Suresi, 57-59)

www.hucredekidetay.com

Page 21: Kuran'da İhlas

19

"Gerçek flu ki, insan›n üzerinden, daha kendisi an›lmaya de¤er bir fley de¤ilken, uzun zamanlardan

biir süre gelip-geçti. fiüphesiz Biz insan›,karmafl›k olan bir damla sudan yaratt›k..."

(‹nsan Suresi, 1-2)www.kaderinaciklamasi.com

Page 22: Kuran'da İhlas

20

Bundan 54 - 37 milyon y›l önce yaflayan k›z›la¤açlarla, bu-

günkü k›z›la¤açlar›n birbirinden bir fark› yoktur. Günümüz-

deki k›z›la¤açlar›n sahip oldu¤u tüm sistemlere eksiksiz sa-

hip olan milyonlarca y›l önceki k›z›la¤açlar, yeryüzünde hiç

bir zaman evrim yaflanmad›¤›n›n delilidir.

54 - 37 milyon y›ll›k k›z›la¤açyapra¤› fosili (altta)

Günümüzde yaflamakta olank›z›la¤aç yapra¤› (yanda)

www.yaratilisatlasi.com

Page 23: Kuran'da İhlas

21

Örümceklerin hep örümcek, ar›lar›n hep ar›, vatozlar›n hep

vatoz olmas› gibi tavflanlar da hep tavflan olarak var olmufl-

lard›r. Evrimin geçersizli¤ini gösteren say›s›z fosil bulgusu

karfl›s›nda, Darwinistlere düflen yenilgiyi kabul etmektir. Re-

simdeki 33 milyon y›ll›k tavflan fosili de, Darwinistlerin ye-

nilgisini bir kez daha vurgulamakta, tüm canl›lar› Rabbimiz

olan Allah'›n yaratt›¤› gerçe¤ini göstermektedir.

33 milyon y›ll›k tavflan kafatas› fosili

Page 24: Kuran'da İhlas

22

Y›lan, timsah, dinozor ya da kertenkele gibi çok farkl› sürüngen s›-

n›flamalar› aras›nda afl›lmaz s›n›rlar vard›r. Evrimciler, bu farkl›

gruplar aras›nda, yap›lar›na bakarak kendilerince evrimsel süreçler

hayal ederler. Ama bu varsay›mlar›n fosil kay›tlar›nda bir karfl›l›¤›

yoktur. Öte yandan her bir sürüngen türünün kendine has özellik-

lerle bir anda var olduklar›n›n ve var olduklar› müddetçe hiçbir de-

¤iflikli¤e u¤ramad›klar›n›n say›s›z fosil delili bulunmaktad›r. Bu

delillerden biri de resimde görülen 50 milyon y›ll›k y›lan fosilidir.

50 milyon y›ll›k y›lan fosili (üstte)

(Yanda) Milyonlarca y›l önce-ki haliyle t›pat›p ayn› olangünümüz y›lan› görülmektedir.

Page 25: Kuran'da İhlas

23

Balon bal›¤› milyonlarca y›ld›r hiçbir de¤iflime u¤ramadan

varl›¤›n› devam ettirmektedir. 95 milyon y›l önce yaflayan ba-

lon bal›klar›yla, bugün yaflayanlar›n tamamen ayn› olmas›,

evrimcilerin asla aç›klayamayacaklar› bir durumdur. Fosille-

rin gösterdi¤i gerçek, canl›lar› Allah'›n yaratt›¤›d›r.

Üstte 95 milyony›ll›k balon bal›¤›fosili.Günümüzdeyaflayan balonbal›¤› ise yandagörülüyor.

Dönem: Mezozoikzaman, KretasedönemiYafl: 95 milyon y›lBölge: Lübnan

www.balikfosilleri.com

Page 26: Kuran'da İhlas

24

Deniz y›ld›zlar› genellikle deniz dibinde yaflarlar, 7000 metre

derinli¤inde yaflayan türleri bulunmaktad›r. Yaklafl›k yar›m

milyar y›ld›r hiç de¤iflmeden soylar›n› devam ettiren bu

canl›lar karfl›s›nda evrimciler çaresizlik içindedir. Çünkü söz

konusu canl›lar on milyon de¤il, yüz milyon de¤il, iki yüz

milyon de¤il, yaklafl›k befl yüz milyon y›ld›r ayn›d›rlar.

Dönem: Paleozoik zaman,Ordovisyen dönemiYafl: 490 - 443 milyon y›lBölge: Fas

(Solda) Günümüzde yaflayandeniz y›ld›z› örne¤i

www.darwinizmvefosiller.com

Page 27: Kuran'da İhlas

25

Darwinistlerin kaplumba¤an›n kabuklu yap›s›na, dokular›-

na bir aç›klama getirebilmeleri gerekmektedir. Tüm bunlar›n

hayali evrimsel süreçte nas›l tesadüfen geliflti¤ini gösterebil-

meli ve buna dair deliller ortaya koyabilmelidirler. Darwi-

nistlerin karfl›laflt›klar› fley, daima -resimde görülen 37 - 23

milyon y›ll›k kaplumba¤a fosili örne¤inde oldu¤u gibi- yafla-

yan fosiller olacakt›r.

37-23 milyon y›ll›k kaplumba¤a fosili (üstte)

www.mutasyonlar.com

Page 28: Kuran'da İhlas

26

Bu kurba¤a cinsinin bir k›sm› arka ayaklar›yla topra¤› kazarak

toprak içerisinde, bir k›sm› da sulu ortamlarda yaflar. Darwi-

nistler amfibiyenlerin sözde atas›n›n bal›klar oldu¤unu iddia

ederler. Ancak bu iddialar›n› delillendirebilecek hiçbir bulgu-

lar› yoktur. Tam tersine bilimsel bulgular, iki tür aras›nda çok

büyük anatomik farkl›l›klar oldu¤unu ve birinin di¤erinden

türemifl olmas›n›n imkans›z oldu¤unu göstermektedir. Bu bi-

limsel bulgulardan biri de fosil kay›tlar›d›r.

(Yukar›da) 50 milyon y›ll›k kurba¤a fosili.

(Sa¤da) Milyonlarca y›l önce deyaflam›fl kurba¤alar›n günümüzehiçbir de¤iflikli¤e u¤ramadan gelmiflörne¤i görülmektedir.

Page 29: Kuran'da İhlas

27

490 – 443 milyon y›ld›r de¤iflmeden var olan istiridyeler, can-

l›lar›n birbirlerinden türedikleri ve aflama aflama gelifltikleri-

ni öne süren evrimcilere meydan okumaktad›r. Bu canl›lar,

evrim geçirmediklerini, yarat›ld›klar›n› söylemektedir.

150 milyon y›ll›k istiridye fosili

Günümüz istiridyelerine bir örnek (altta)

www.darwinistneleridusunmez.com

Page 30: Kuran'da İhlas

28

Resimde görülen 25 milyon yafl›ndaki yaprak zararl›s›, günü-

müzdeki yaprak zararl›lar›yla t›pat›p ayn›d›r. Aradan geçen

milyonlarca y›la ra¤men hiçbir de¤iflikli¤e u¤ramayan bu bö-

cekler, evrim teorisini yalanlayan delillerden yaln›zca biridir.

25 milyon y›ll›k yaprak zararl›s›fosili

Yaprak zararl›s›n›ngünümüzde yaflayanörne¤i (yanda)

www.dominikamberleri.com

Page 31: Kuran'da İhlas

29

Genellikle tropik bölgelerde yaflayan timsahlar›n bilinen en

eski örnekleri bundan yaklafl›k 200 milyon y›l önce yaflam›fl-

t›r. Timsahlar›n yüz milyonlarca y›l boyunca de¤iflmedi¤ini

kan›tlayan fosil bulgular› ayn› zamanda evrimi çürütmekte

ve tüm canl›lar› Allah'›n yaratt›¤› gerçe¤ini göstermektedir.

54-37 milyon y›ll›ktimsah kafas› fosili

www.kambriyenvedarwin.com

Page 32: Kuran'da İhlas

30

23-5 milyon y›ll›ks›rtlan kafas› fosili

Günümüz s›rtlan› (afla¤›da)

Darwinistlerin bilim d›fl› iddialar›na göre sürüngenler yaln›zca

kufllar›n de¤il, ayn› zamanda memelilerin de atas›d›r. Ancak bu

iki canl› s›n›flamas› aras›nda çok büyük farklar vard›r. Acaba

nas›l olmufltur da, bir sürüngen, vücut ›s›s› üretmeye bafllam›fl,

bu ›s›y› kontrol edecek bir terleme mekanizmas› oluflturmufl,

pullar›n› tüylerle de¤ifltirmifltir? Evrimciler bu sorulara doyuru-

cu tek bir bilimsel cevap verememifllerdir. Ayr›ca tek bir ara

form fosilinin dahi bulunamam›fl olmas› da bunun bir delilidir.

Page 33: Kuran'da İhlas

31

25 milyon y›ll›k yabanar›s› fosili

Scelionid yabanar›lar› genelde dökülmüfl yapraklar alt›nda yaflar-

lar. Bu ar›lar›n çok fazla böcek türüne, özellikle bunlar›n yumur-

talar›na zarar verdikleri bilinmektedir. Resimdeki Scelionid ar›s›

uçarken fosilleflmifltir. Günümüzdeki örneklerinden hiçbir fark›

yoktur. 25 milyon y›ll›k Scelinoid yaban ar›s› amberi, di¤er tüm

canl›lar gibi, yaban ar›lar›n›n da evrimleflmedi¤ini, bir anda mü-

kemmel özelliklere sahip olarak yarat›ld›klar›n› göstermektedir.

www.bocekfosilleri.com

Page 34: Kuran'da İhlas

32

Page 35: Kuran'da İhlas

GİRİŞ

Hayalinizde iki insan canlandırın. Bu insanların her ikisine dedünya hayatında Allah'ın rızasını kazanabilecekleri kadar bir sü-re tanınmış, doğrudan ve yanlıştan yana herşey anlatılmış ol-sun. Bu kişiler hayatlarının sonuna kadar din ahlakının gerekle-rini yerine getirip, görünüşte Müslümanca bir hayat sürsünler.İkisi de her konuda başarılı, iyi bir işe ve aileye sahip, sevilen vesayılan birer insan haline gelsinler. Bu iki kişinin yaşantılarınaşahit olan insanlara, hangisinin hayatta daha "başarılı" olduğunusoracak olursanız, 'en çalışkan ve en atak olanı ya da en çok ça-ba harcayanı' gibi yanıtlar alabilirsiniz.Ancak dikkat edilirse "ba-şarılı" kelimesini tanımlayan bu cevapların, Kuran'a göre değilde dünyevi kıstaslara göre verilmiş olduğu anlaşılır.

Kuran'a göre ne çok çalışmak, ne çok yorulmak, ne de in-sanlardan saygı ve sevgi görmek bir üstünlük nedeni değildir.İnsanları Allah Katında üstün kılan özellik imanları,Allah rızası-nı kazanmak için yaptıkları salih ameller ve tüm bu amelleri ya-parken kalplerinde sakladıkları niyetleridir. Allah bu durumubizlere Kuran'da şöyle bir örnekle açıklamıştır:

33

Page 36: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

"Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah'a ulaş-

maz, ancak O'na sizden takva ulaşır. İşte böyle, onla-

ra sizin için boyun eğdirmiştir; O'nun size hidayet

vermesine karşılık Allah'ı tekbir etmeniz için. Güzel-

likte bulunanlara müjde ver." (Hac Suresi, 37)

Ayette belirtildiği gibi Allah adına bir hayvan kesen kişininyaptığını Allah Katında değerli kılan, bu kişinin takvası, yaniAllah korkusudur. Bir insanın Allah'ın adını anarak kestiği hay-vanların etlerinin ya da kanlarının -eğer insan bunu Allah rızasıiçin yapmıyorsa- Allah Katında bir değeri yoktur. Önemli olaninsanın bir salih amelde ya da bir ibadette bulunurken bunu sa-lih bir niyetle yapması ve Allah'a karşı samimi olmasıdır. Dola-yısıyla kişiye Allah Katında değer kazandıran sadece yaptığı iyi-likler, yerine getirdiği ibadetler, gösterdiği tavırlar, söylediği gü-zel sözler değildir.Tabi ki bunlar her Müslümanın hayatı boyun-ca yapması gereken salih davranışlardır ve her birinin hesap gü-nünde güzel bir karşılığı olacağı umulmaktadır. Ancak asılönemli olan kişinin tüm bunları yaparken Allah'a karşı ne kadarsamimi olduğudur. Önemli olan yaptığı işlerin çokluğu değil, in-sanın ihlasla ve samimi bir kalple Allah'a yönelmesidir.

İhlas, "insanın yaptığı işleri, hiçbir menfaat gözetmek-

sizin, başka hiçbir beklenti içerisine girmeksizin sadece

Allah emrettiği için yapması"dır. İhlas sahibi bir insan yaptı-ğı her işte, attığı her adımda, söylediği her sözde, ibadetinde yada günlük hayatında gönülden Allah'a yönelir ve katıksız olarakO'nun rızasını hedefler. İşte bu da ona güçlü bir iman verir veonu 'takva' sahibi bir insan haline getirir. Kuran'da insanlarınAllah Katındaki asıl üstünlük ölçülerinin de bu olduğu bizlereşöyle açıklanmıştır:

34

Page 37: Kuran'da İhlas

... Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) ola-

nınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanı-

nızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucu-

rat Suresi, 13)

Kuran'ın pek çok ayetinde "sadece Allah'ın rızası gözetile-rek" yapılan salih amelin önemine dikkat çekilmiştir.Ancak bu-na rağmen kimi insanlar bu konunun önemini göz ardı ederler.Örneğin kimi insanlar 5 vakit namazlarında gafildirler, vakitleri-ne, erkanına dikkat etmezler. Bir ayette şöyle buyrulur:

Vay o namaz kılanlarını haline, Ki onlar, k�ld�klar�

namazdan habersizdirler. (Maun Suresi, 4-5)

Taberi, ayetin bu şekilde izah edildiğinde, "Namazı terkedenler ve namazın vaktini geçirenler" şeklindeki iki görüşü deiçine alacağını bildirmiştir. Bu ayetin açıklamasıyla ilgili olarakTaberi iki de hadis nakletmiştir:

Sa'd b. Ebi Vakkas´tan rivayet edilmiştir. Sa'd diyor ki: "Ben Resu-lullahtan, namazlarına karşı gaflet içinde olanlardan sordum. Bu-yurdu ki: "Onlar namazlarının vakitlerini geçirenlerdir."

Ebu Berze diyor ki: "Onlar o kimselerdir ki namazlarına karşı ga-fildirler." âyeti kerimesi nazil olunca Resulullah şöyle buyurdu: "Allahu ekber, bu namaz sizin için her birinize bütün dünya kadarşeyler verilmesinden daha hayırlıdır. Namazına karşı gafil olankimse kıldığı namazdan hayır ümid etmeyen ve kılmamaktan do-layı Rabbinden korkmayan kimsedir." (Ebu Cafer Muhammed b.Cerir et-Taberi,Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 9/238-239)

Bu gibi kişiler bir işe başlarken, bir konuşma yaparken, biryardımda ya da bir özveride bulunurken kalplerindeki niyetle-rinin halis olup olmadığını düşünmeye gerek duymaz, "Nasıl ol-sa ibadetlerimi yerine getiriyorum" diyerek yaptıklarını yeterli

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 35

Page 38: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

görürler. Oysa Allah Kuran'da hayatlarının sonuna kadar çalış-mış, çaba harcamış olup da yaptıkları boşa gitmiş insanların du-rumundan bahsetmektedir. Demek ki her insanın ahiret gü-nünde böyle bir ihtimalle karşılaşması söz konusu olabilir.Allah"O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.'

Çalışmış, boşuna yorulmuştur." (Gaşiye Suresi, 2-3) aye-tleriyle tüm insanları böyle önemli bir tehlikeye karşı uyarmış-tır. Dolayısıyla insan ahirette iki farklı durumla karşılaşabilir.Hayatları boyunca görünüşte neredeyse birbirleriyle aynı işleriyapan, aynı çabayı harcayıp, aynı azmi gösteren iki insan sırf ni-yetlerindeki farklılık nedeniyle ahirette farklı karşılıklar alabilir-ler.

Biz de bu kitapta yapılan işleri Allah Katında anlamlı ve de-ğerli kılan bu iki önemli mümin özelliğine, ihlas ve samimiyetedeğineceğiz. Bu kitabın amaçlarından biri hayatları boyunca ka-tıksızca Allah'ın rızası için yaşamayan insanları, yaptıkları amel-lerin boşa gitmesi ihtimaline karşı uyarmak ve hesap günü gel-meden evvel ihlasa davet etmektir. Bunların yanı sıra tüm imanedenlere ihlası zedeleyecek düşüncelerin, sözlerin ve amellerinsonsuz ahiret hayatları açısından ne kadar önemli olduğunu birkere daha hatırlatmak ve ihlaslarını koruma yollarını Kuranayetleri ışığında göstermektir.

36

Page 39: Kuran'da İhlas

İHLASLI İNSAN NASIL OLUR?

Allah'a sımsıkı sarılır ve dini katıksızca Allah'a halis kılar

Allah, "Ancak tevbe edenler, ıslah edenler, Allah'a sım-

sıkı sarılanlar ve dinlerini katıksız olarak Allah için (halis)

kılanlar başka; işte onlar mü'minlerle beraberdirler.

Allah mü'minlere büyük bir ecir verecektir." (Nisa Suresi,146) ayetiyle müminlere, dini; 'Allah'a sımsıkı sarılan ve dinleri-ni katıksız olarak Allah için halis kılan' kimseler olarak yaşama-larını emretmiştir. Bir kimsenin Allah'a sımsıkı sarılması,Allah'tan başka bir ilah olmadığını bilerek, hayatını yalnızcaO'nu razı etmeye adaması ve her ne olursa olsun Allah'a olansadakatinden vazgeçmemesi ihlastır. Allah, Kuran'da "... Kim

Allah'a sımsıkı tutunursa, artık elbette o, dosdoğru olan

bir yola iletilmiştir." (Al-i İmran Suresi, 101) şeklinde buyur-maktadır.

'Dini katıksızca Allah'a halis kılmak' ise, kişinin din ahlakınıyaşarken başka hiçbir çıkar ya da menfaat gözetmeksizin sade-ce Allah'ın rızasını ve hoşnutluğunu hedeflemesidir.Allah bu ko-nunun önemini bir başka ayette; "Oysa onlar, dini yalnızca

37

Page 40: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sade-

ce Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve ze-

katı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğ-

ru (dimdik ve sapasağlam) din budur" (Beyyine Suresi, 5)hükmüyle vurgulamış ve din ahlakının ancak bu şekilde yaşana-bileceğini belirtmiştir.

İnanan bir kişi yaptığı işler ve ibadetlerle Allah'ın dışında birbaşkasının sevgisini, hoşnutluğunu, takdirini, ilgi ve beğenisinielde etmeye çalışmaz. Eğer böyle bir arayışı olursa, bu da ayet-lerdeki tanımların aksine, kişinin Allah'a tam bir samimiyet veihlasla yönelmemiş olduğunu gösterir. Aslında insanların "iba-det ya da salih amellerini Allah rızası dışında başka amaçlarlayapması" çevremizde sık sık rastladığımız bir durumdur. Örne-ğin bir fakire yardımda bulunurken bunu diğer insanlara göste-riş olsun diye yapan, namaz kılarken bu önemli ibadetle bir iti-bar kazanmayı ya da çıkar sağlamayı hedefleyen insanlar vardır.Kuran'da bazı insanların namazlarını gösteriş için kıldıkların-dan, mallarını da yine gösteriş amaçlı infak ettiklerinden şöylebahsedilir:

Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yetimi itip-kakan,

yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. İşte (şu) na-

maz kılanların vay haline, ki onlar, namazlarında ya-

nılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar. (Ma'un

Suresi, 1-6)

Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp,

insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden

gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz

kılmayın... (Bakara Suresi, 264)

Bir insanın gösteriş içinde olması demek o kişinin Allah'ınrızası dışında başka kişilerin rızasını araması demektir. Bir yar-

38

Page 41: Kuran'da İhlas

dımda bulunurken, güzel bir tavır sergilerken, ibadet halindey-ken ya da bir fedakarlık yaparken bunu diğer kişilere göster-meyi hedef edinmek, iman eden bir kişinin şiddetle kaçınmasıgereken bir ahlaktır. Oysa dini katıksızca Allah'a halis kılarakiman eden bir insanın tek hedefi Allah'ı razı etmek olmalıdır.Kuran'da peygamberlerin de başka hiçbir karşılık ve menfaatgözetmeden sırf Allah rızası için ihlasla ibadet ettiklerine Hz.Hud'un kavmine söylediği şu sözler ile dikkat çekilmiştir:

Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir üc-

ret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan

başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?

(Hud Suresi, 51)

İman eden bir kişi Allah'tan başka hiç kimseyi razı etme pe-şinde olmaz. Çünkü o kalplerin Allah'ın elinde olduğunu,Allahdilediği takdirde tüm insanların razı olacağını bilir. Üstelik insandünya hayatında ne kadar takdir, övgü ya da iltifat görürse gör-sün, bunlar sonsuz ahiret hayatında ona hiçbir şey kazandırma-yacaktır. O gün her insan yapayalnız, yalın olarak ve tek başınaRabbimiz'in önünde hesaba çekilecek ve tüm yapıp ettikleriönüne getirilecektir. O gün asıl olarak, kişinin imanı, takvası, sa-mimiyeti ve teslimiyeti önemli olacaktır. Nitekim Peygamberi-miz (sav) de "Amellerinizi Allah için halis kılınız. Zira Allah Teala an-cak kendisi için ihlasla yapılan ameli kabul eder."1 şeklindeki söz-leriyle iman edenlere ihlasın önemini hatırlatmışlardır.

Gönülden bağlanarak, Allah'a yönelirAllah, "'Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yöne-

lin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve

müşriklerden olmayın." (Rum Suresi, 31) ayetiyle inananlara

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 39

Page 42: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

gerçek imanın nasıl olması gerektiğini bildirmiştir.Yine bir baş-ka ayette geçen "… Bana 'gönülden-katıksız olarak yöne-

lenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır,

böylece Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim."

(Lokman Suresi, 15) sözleriyle de Allah doğru yolun, elçilerinve bu ahlakı yaşayan insanların yolu olduğuna dikkat çekmiştir.

Allah'a gönülden bağlanmak, her ne şart altında olursa ol-sun, O'na olan iman, bağlılık ve sadakatten vazgeçemeyecek ka-dar çok sevmek ve haşyet dolu bir korku duymaktır. Allah'a,O'nun razı olmayacağı bir tavır göstermekten içi titreyerekkorkacak ve şiddetle kaçınacak kadar büyük bir saygı ile inan-maktır.Allah'a bu şekilde gönülden bağlanan bir insan ihlası dakazanmış demektir.Allah'a karşı böyle güçlü bir inanç ve bağlı-lığı olan kişi, gerek ibadetlerinde gerekse de Allah'ın rızasını gö-zeterek yaptığı diğer tüm işlerinde ihlas ve samimiyetle hare-ket eder. Müminler ihlaslarının temelini oluşturan bu özellikle-ri dolayısıyla Kuran'da 'Rablerine kalpleri tatmin bulmuş

olarak bağlanan kimseler' (Hud Suresi, 23) olarak tanımlan-mış ve cennetle müjdelenmişlerdir.

Allah inanan kimselerin, Kuran'da bildirilen emir ve ibadet-leri Allah'a karşı gönülden bir boyun eğicilikle yani ihlas ve sa-mimiyetle yerine getirmelerini bildirmiştir. Allah "'Gönülden

katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-

sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın."

(Rum Suresi, 31) ayetiyle iman edenleri bütün ibadetlerinde ih-lasa ve teslimiyete çağırmaktadır. Bir başka ayette ise Allah"Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve

rüku edenlerle birlikte rüku et" (Al-i İmran Suresi, 43) şek-linde bildirerek Hz. Meryem'e Allah'a gönülden itaatte bulun-masını hatırlatmıştır.Ayrıca Allah, Kendisi'nden sakınıp-korkan,

40

Page 43: Kuran'da İhlas

gönülden yönelerek O'nun emirlerini yerine getiren kimselererahmetinden iki kat vereceğini de şöyle müjdelemiştir:

Ey iman edenler, Allah'tan sakınıp-korkun ve O'nun

elçisine iman edin, size Kendi rahmetinden iki kat

(güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz

bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah çok bağış-

layandır, çok esirgeyendir. (Hadid Suresi, 28)

Müminlerin "Sabredenler, doğru olanlar, gönülden bo-

yun eğenler, infak edenler ve 'seher vakitlerinde' bağış-

lanma dileyenlerdir" (Al-i İmran Suresi, 17) ayetiyle de ifadeedilen bu özellikleri, en yoğun olarak Allah'ın kullarına uyarıcıolarak gönderdiği elçilerinde görülür. Kuran'da elçilerin gönül-den Allah'a yönelen, ihlas sahibi kullar olduklarına dikkat çekenpek çok ayet bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şu şekildedir:

"Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti;

Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi

ve o müşriklerden değildi." (Nahl Suresi, 120)

"Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İs-

hak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları, ka-

tıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sa-

hipleri kıldık." (Sad Suresi, 45-46)

Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönül-

den (Allah'a) yönelen biriydi. (Hud Suresi, 75)

"Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş

ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi." (Meryem

Suresi, 51)

İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu.

Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin

kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gö-

nülden bağlı olanlardandı. (Tahrim Suresi, 12)

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 41

Page 44: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Allah'a derin bir saygı göstererek inanırKuran'da tarif edilen ihlası kazanmış olan müminler 'Allah'a

derin bir saygı göstererek" iman ederler. Bu,Allah'ın Yüceliğinive gücünü kavramak ve bundan dolayı da O'na karşı derin birsevgi, içli bir saygı ve haşyet dolu bir korku duymaktır.Rabbimiz'e böyle derin bir saygı ve korku ile bağlanan kimse-ler Allah'ın rızasını kazanmayı hiçbir dünyevi çıkar ya da men-faate değişmezler. Çünkü ihlas, dünya üzerindeki küçük büyükhiçbir menfaatin Allah'ın rızasını kazanmaktan ve O'nun emir-lerini yerine getirmekten daha önemli olmadığını bilmektir. Ku-ran'da "... Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir

değeri satın almazlar..." (Al-i İmran Suresi, 199) ayetiyle ihlassahiplerinin bu özelliği vurgulanmıştır.

Ayetlerde tarif edildiği şekilde bir ihlasa sahip olan insanlar,hangi şart altında olurlarsa olsunlar, konu Allah'ın emir ve ya-sakları olduğunda, Kuran ayetlerinin gereklerini yerine getir-mede hiçbir şekilde taviz vermezler. Çünkü kişinin kalbindekibu saygı dolu korku ve derin bağlılık, Allah'ın beğenmeyeceğibir tavrın gösterilmesini kesin olarak engeller. Aynı şekildeAllah'ın razı olacağını bildirdiği ahlakı eksiksiz olarak yaşamakonusunda da büyük bir şevk ve azim ile hareket edilmesinisağlar. Kuran'da ihlas sahibi müminlerin Allah'a karşı olan saygıdolu korkuları şöyle ifade edilmiştir:

"Ve onlar Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaş-

tırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesap-

tan korkarlar." (Rad Suresi, 21)

Başka ayetlerde ise kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğun-da, inanan kimselerin Allah'a karşı olan saygı dolu bağlılıklarınındaha da arttığı haber verilir:

42

Page 45: Kuran'da İhlas

De ki: "İster ona inanın, ister inanmayın: O, daha ön-

ce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman, çe-

nelerinin üstüne kapanarak secde ederler." Ve derler

ki: "Rabbimiz Yücedir, Rabbimiz'in va'di gerçekten

gerçekleşmiş bulunuyor. Çeneleri üstüne kapanıp ağ-

lıyorlar ve (Kur'an) onların huşu (saygı dolu korku)la-

rını arttırıyor. (İsra Suresi, 107-109)

Kuran'da bildirilen "... Gerçekten onlar hayırlarda yarı-

şırlardı, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize de-

rin saygı gösterirlerdi." (Enbiya Suresi, 90) ayetiyle de Hz.Zekeriya ve eşinin Allah'a karşı olan saygı dolu bağlılıkları tümmüminlere örnek gösterilmiştir.Ayette dikkat çekilen bir diğerkonu ise ihlas sahibi kulların Allah rızası için hayırlarda yarışma-larıdır. Bu kişiler Allah'ın rızasına, rahmetine ve cennetine ka-vuşmak için -güçlerinin ve imkanlarının elverdiği ölçüde- sü-rekli bir çaba içindedirler.

Tam bir teslimiyetle Allah'a teslim olurKuran'da, "Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbra-

him, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa

ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene

iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayır-

t etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız." (Bakara Suresi,136) ayetiyle Allah Müslümanlardaki teslimiyetin önemine dik-kat çekmiştir.

Gerçek ihlas da zaten Allah'a karşı tam bir teslimiyetle tes-lim olmayı gerektirir.Ancak bu teslimiyetin şartsız olması gere-kir. Belirli şartlar söz konusu olduğunda Allah'tan razı olan, şük-redici ve boyun eğici bir tavır gösteren, ancak bu şartlar değiş-tiğinde hemen isyankar, itaatsiz bir ahlaka bürünen insanların

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 43

Page 46: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

teslimiyeti yaşamaları mümkün değildir. Örneğin işleri son de-rece iyi giden ve tatminkar miktarlarda para kazanabilen birkimse, kendisine bu şartları oluşturanın, rızkını verenin ve işle-rinin rast gitmesini sağlayanın Allah olduğunu sık sık dile geti-rir.Ancak işleri ters gitmeye başladığı anda o güne kadar Allah'agöstermiş olduğu bu teslimiyetli tavrını hemen unutur. Bir an-da bambaşka bir karakter gösterir; ne kadar iyi bir insan oldu-ğunu, başına gelenleri hak etmediğini, işlerinin neden ve nasılbozulduğunu bir türlü anlayamadığını söyleyip durur. Hatta da-ha da ileri gidip Allah hakkında çeşitli zanlarda bulunmaya baş-layabilir ve kaderin en mükemmel ve en hayırlı şekilde işlediği-ni unutarak "Neden böyle oldu?", "Niçin benim başıma bunlargeldi?" gibi isyan dolu sözler sarf edebilir.

Oysa Allah Katında makbul olan insanın iyi ya da kötü, leh-te ya da aleyhte görünen her türlü olayda tevekküllü bir tavırgöstermesidir. Kişi dıştan nasıl görünürse görünsün tüm bun-ların hayır ve hikmetle yaratıldığını bilerek teslimiyetli davran-malıdır. Çünkü "Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de ben-

zeri bir yara değmiştir. İşte o günleri Biz onları insanlar

arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri

belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edin-

mesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez" (Al-i İmran Sure-si, 140) ayetiyle de bildirildiği gibi zorluklar ve sıkıntılar insan-lar için bir denemedir. Bunlar insanlardan hangilerinin ihlasta veAllah'a olan teslimiyetlerinde kararlılık göstereceklerinin de-nenmesi için özel bir imtihan olarak yaratılmaktadır.

Samimi iman etmiş olanlar mutlak bir teslimiyetle Allah'adayanıp güvenir, hiçbir zaman için başlarına gelenler dolayısıylaşüpheye kapılmazlar. Kalpleri Rabbimiz'den gelecek her türlüdenemeden yana mutmain olmuştur. İmanları şartlı değildir.Ak-

44

Page 47: Kuran'da İhlas

sine, başlarına gelebilecek her türlü zorluğa karşı dayanıklı,köklü, sağlam ve sarsılmaz bir imandır.Allah'a karşılıksız olarakteslimiyet gösterirler. Kuran'da müminlerin teslimiyet konu-sundaki bu keskin ve kararlı tavırları şöyle ifade edilmiştir:

Rabbi ona: "Teslim ol" dediğinde (O:) "Alemlerin

Rabbine teslim oldum" demişti. (Bakara Suresi, 131)

Bir başka ayette ise Allah en güzel dinin kendini Allah'a tes-lim edip,Allah'a bir olarak iman eden kimselerin dini olduğunubelirterek, kayıtsız şartsız teslimiyetin önemine şöyle dikkatçekmiştir:

İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif

(tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel

din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir. (Nisa

Suresi, 125)

Sadece sıkıntı ve zorluk anlarında değil,her an gönülden Allah'a yönelir

İnsanların bazıları kendilerini yoktan yaratan, dünya haya-tında çeşit çeşit nimetleri emirlerine veren Yüce Rabbimiz'i ge-nellikle hiç düşünmezler. Yaşantılarının yolunda gidiyor olma-sından dolayı Allah'ın rahmetine muhtaç olan aciz varlıklar ol-duklarını tamamen unuturlar. Oysa onları nimet içerisinde ya-şatan ve onlar adına herşeyin yolunda gitmesini sağlayan tekgüç Allah'tır.Ancak bu kimselerin böylesine bir gaflet içerisin-de olmaları gerçeği bilmemelerinden değil, tümüyle Allah'a kar-şı nankör ve büyüklenen bir tavır içerisinde olmalarından kay-naklanmaktadır. Bunun en açık delili de bu kimselerin herhan-gi bir zorluk ya da sıkıntıyla karşılaşıp çaresiz kaldıklarını anla-dıkları anda, hemen Allah'a yönelip, O'ndan yardım istemeleri-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 45

Page 48: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

dir. Daha önce Allah'ı inkarda direnen bu kimseler, bir andaAllah'a 'gönülden ve katıksız bağlılar' olarak O'na dua etmeyebaşlarlar.Allah, "İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, 'gö-

nülden katıksız bağlılar' olarak, Rablerine dua ederler;

sonra Kendinden onlara bir rahmet taddırınca hemence-

cik bir grup Rablerine şirk koşarlar. Kendilerine (nimet

olarak) verdiklerimize nankörlük etsinler diye. Öyleyse

metalanıp-yararlanın, artık yakında bileceksiniz." (RumSuresi, 33-34) ayetleriyle bu önemli gerçeğe dikkat çekmiştir.

Ayetlerde de görüldüğü gibi bu insanlar o güne kadar,Allah'ın gücünü bilmemelerinden, Allah'a kulluk etmekle yü-kümlü olduklarını anlamamalarından dolayı değil, bilerek inkaretmelerinden dolayı yüz çevirmektedirler. Nitekim Allah üzer-lerindeki bu zorluk ve sıkıntıyı kaldırdığı anda da öncesindeAllah'a nasıl sığınıp, samimiyet ve ihlasla yardım istedikleriniunutarak hemen inkarlarına geri dönmektedirler.Yani zorluklakarşılaşınca ihlaslı davranıp, zorluk kalkınca da samimiyetsizlikyapmaktadırlar. Kuran'da bu kimselerin tavırlarına şöyle bir ör-nek verilmiştir:

Karada ve denizde sizi gezdiren O'dur. Öyle ki siz ge-

mide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgar-

la onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmekte-

lerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yan-

dan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalga-

larla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde

O'na 'gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)' olarak

Allah'a dua etmeye başlarlar: "Andolsun eğer bundan

bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükreden-

lerden olacağız." Ama (Allah) onları kurtarınca, he-

men haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar.

46

Page 49: Kuran'da İhlas

Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhini-

zedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dö-

nüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber ve-

receğiz. (Yunus Suresi, 22- 23)

Görüldüğü gibi istediklerinde ihlaslı bir tavır gösterebilenbu insanlar, Allah kendilerine yardım ettiği takdirde kesin ola-rak şükredenlerden olacaklarını söylerler. Allah'ın yardımı ge-lince de hemen O'ndan yüz çevirirler.Ancak Allah yaptıkları butaşkınlığın onların aleyhlerine olacağını bildirerek, bu kimseleriazapla uyarmıştır.

Samimi bir kalp ile Allah'a yönelen ihlas sahiplerinde isezorluk ve rahatlık anları arasında böyle bir farklılık oluşmaz.Onlar Allah'ın mutlak gücünü bilmelerinden dolayı her an içle-ri titreyerek O'ndan korkup sakınırlar. Bu nedenle de hayatla-rının her anında ihlaslı davranıp,Allah'a gönülden katıksız bağ-lılar olarak kulluk ederler. Allah sadece zarara uğradığı zamanihlaslı davranan kimselerle, tüm hayatlarını ihlasla din ahlakınıyaşayarak geçiren kimselerin Allah Katında alacakları karşılıkbakımından bir olmayacaklarını bildirmiştir; müminler cennet-le karşılık görürlerken diğerleri ateşle azaplandırılacaklardır.Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katık-

sızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona

Kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na

dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak

amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki: "İnka-

rınla biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen,

ateşin halkındansın." Yoksa o, gece saatinde kalkıp da

secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (iba-

det) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 47

Page 50: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilme-

yenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt

alıp-düşünürler." (Zümer Suresi, 8-9)

Allah'a kul olmakta ve O'na ibadet

etmekte çekimser kalmaz

Allah, "İnsanlardan öyleleri vardır ki: "Biz Allah'a ve

ahiret gününe iman ettik" derler; oysa inanmış değiller-

dir. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar,

yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller."

(Bakara Suresi, 8-9) ayetleriyle gerçek anlamda iman etmedik-leri halde Müslüman olduklarını söyleyen insanların varlığınadikkat çekmiştir.

Bunlar, iman edenlerle birlikte olan, onlarla birlikte ibadet-te bulunan, onların sohbetlerine katılan, ancak gerçekte kalple-rinde inkar olan kimselerdir. Bu kimseleri, kesin bir bilgiyleAllah'a iman edenlerden ayıran en önemli özelliklerden biri iseonların 'Allah'a kul olmakta ve O'na ibadet etmekte çekimserkalmalarıdır. Müminler Allah'a gönülden iman eden, katıksızcaO'na yönelen, büyük bir aşk ve şevkle Allah'a ibadet eden, ih-las sahibi kullardır.Allah, "Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek

derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle

çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çe-

kimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,)

onların tümünü huzurunda toplayacaktır." (Nisa Suresi,172) ayetiyle bu tavrın ahiretteki karşılığına dikkat çekmiş vemeleklerin bu konuda gösterdikleri ahlakı insanlara örnek ola-rak vermiştir.

Ayetlerde de bildirildiği gibi ihlas ve samimiyetin gösterge-

48

Page 51: Kuran'da İhlas

lerinden biri de Allah'a kulluk yapmakta ve ibadet etmekte as-la çekimser kalmamaktır. Nitekim iman edenler her şart ve du-rumda ibadet şevklerini korurlar. Bu, mallarından ya da canla-rından fedakarlıkta bulunmalarını, hatta tamamiyle feragat et-melerini, zorluk ve sıkıntılara göğüs germelerini gerektirse de,şevklerini asla kaybetmezler.

Kuran'da müminlerin bu halisane çabalarını ifade eden gü-zel ahlaklarına pek çok örnek verilmiştir. Örneğin savaşa katı-labilmek için peygamberden defalarca savaşabilecekleri bir bi-nek talep eden, ancak binek bulamadıkları için savaşa katılama-yanların ya da infak edecek birşey bulamadıkları için geri dö-nen insanların durumundan bahsedilmiştir. Bu kimseler savaşakatıldıklarında ölüm, yaralanma, sakat kalma gibi ciddi kayıplar-la karşılaşabileceklerini çok iyi bildikleri halde, sadece Allah'aolan samimi imanlarından ve güçlü ihlaslarından dolayı bu du-ruma seve seve talip olmaktadırlar.Kuran'da bu kimselerden şuşekilde bahsedilir:

"Bir de (savaşa katılabilecekleri bir bineğe) bindir-

men için sana her gelişlerinde "Sizi bindirecek bir şey

bulamıyorum" dediğin ve infak edecek bir şey bula-

mayıp hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşa-

na boşana geri dönenler üzerinde de (sorumluluk)

yoktur." (Tevbe Suresi, 92)

Kuran'da aynı şartlar altındayken, Allah'a kul olmakta veO'na ibadet etmekte çekimser kalan insanların örnekleri deverilerek, müminlerle bu kişiler arasındaki farkın görülmesi desağlanmıştır. Konuyla ilgili ayetler şöyledir:

Yol, ancak o kimseler aleyhinedir ki, zengin oldukları

halde (savaşa çıkmamak için) senden izin isterler ve

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 49

Page 52: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

bunlar geride kalanlarla birlikte olmayı seçerler.

Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Bundan dola-

yı onlar, bilmezler. Onlara geri döndüğünüzde size

özür belirttiler. De ki: "Özür belirtmeyiniz, size kesin

olarak inanmıyoruz. Allah bize, durumunuzu haber

vermiştir. Yaptıklarınızı Allah görecektir, O'nun elçi-

si de. Sonra gaybı da, müşahade edilebileni de bilene

döndürüleceksiniz ve O, yaptıklarınızı size haber ve-

recektir." (Tevbe Suresi, 93-94)

Dilleriyle iman ettiklerini ve peygambere de itaat ettikleri-ni söyleyen bu kimseler, mal ve imkan bakımından son derecegüçlü oldukları halde ihlas sahiplerinin tam aksine savaşa katıl-mamak için peygamberden izin isterler. Müslümanların çok bü-yük zorluklar içinde oldukları bir dönemde savaştan kaçan bukişiler, aslında Allah'a karşı çok çirkin bir cesaret göstermekte-dirler. Aynı durum günümüzde daha farklı bir zorluk ya da sı-kıntı anı için geçerli olabilir. Unutulmamalıdır ki Rabbimiz ayet-lerde Müslümanların yardıma ve desteğe ihtiyacı olduğu birdönemde Allah'ın rızasını kazanabilecekleri bir işe katılmaktan-sa, dünya hayatına ait menfaatlerini korumayı yeğleyen bu in-sanların kalplerini mühürlediğini bildirmiştir.

Arınmayı içten arzularİhlas sahibi bir müminin en önemli özelliklerinden biri de

Allah'ın beğendiği ahlaka ulaşabilmek için Kuran dışı olan hertürlü tavır ve ahlak özelliğinden arınmayı içten arzu etmesi vebunun için samimiyetle çaba harcamasıdır. Zira insan hata yap-maya açık bir varlıktır.Ancak Allah "Nefse ve ona 'bir düzen

içinde biçim verene', sonra ona fücurunu (sınır tanımaz

günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene

50

Page 53: Kuran'da İhlas

(andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah

bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) ör-

tüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır." (Şems Suresi, 7-10) ayetleriyle insanın nefsine hem sınır tanımaz günah ve kö-tülüğü hem de tüm bunlardan sakınmanın yollarını ilham etti-ğini bildirmiştir.

Allah korkusunu kalbine sindiren bir mümin hayatının sonu-na kadar nefsinin kötülüklerinden arınmayı hedefler.Vicdanınıve aklını var gücüyle kullanıp Kuran'da tarif edilen güzel ahlakaulaşmaya çalışır. Bir kimsenin arınmayı içten arzu ederek buyönde ciddi bir çaba harcaması, onun 'imanının ve ihlasının birgöstergesi'dir. Çünkü insan ancak Allah'a ve ahirete kesin birbilgiyle inandığı takdirde nefsinde kalan kötülüklerden kurtul-maya çalışır. Aksinde ise bu kötülükleri saklamayı ve insanlar-dan titizlikle korumayı tercih eder. Bundan da kimsenin haber-dar olmayacağını zanneder. Oysaki Allah insanın içini de, dışınıda en iyi bilendir.Allah gizlinin gizlisini bilir.Ahirette insanın tümyapıp ettiklerini ortaya çıkaracaktır. Bu gerçekten haberdarolan ihlas sahipleri nefislerindeki kötülüklere karşı verdiklerimücadele ile tanınırlar. Kuran'da müminlerin bu özelliklerineşöyle değinilmiştir:

Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiçbir zaman

durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine ku-

rulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere)

durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzu-

layan adamlar vardır. Allah arınanları sever. (Tevbe

Suresi, 108)

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 51

Page 54: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Ciddi bir çaba gösterir ve

'sürekli' salih davranışlarda bulunur

Kuran'da "Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-sü-

südür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin Katın-

da sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakı-

mından da daha hayırlıdır." (Kehf Suresi, 46) ayetiyle AllahKatında asıl makbul tutulan ve sevap bakımından da hayırlı ola-nın 'sürekli olan salih davranışlar' olduğu bildirilmiştir. Buaynı zamanda kişinin ihlasının ve samimiyetinin de önemli birgöstergesidir.

Kimi insanlar Allah korkularından dolayı değil, insanların gö-zünde dünyevi anlamda bir itibar ya da takdir kazanabilmekiçin de iyilik yapabilmektedirler. Sözgelimi bir kimse deprem-den dolayı evsiz ve ihtiyaç içerisinde kalan kimselere, evindekieşyalarından ya da kıyafetlerinden yollayabilir.Komşularına kar-şı yardımsever, nezaketli ve sevecen bir ahlak gösterebilir. İşye-rindeki çalışanlarına karşı son derece ilgili, şefkatli ve anlayışlıbir yapı sergileyebilir.Yaşlılara, büyüklerine karşı saygılı ve hoş-görülü olabilir. Gerektiğinde yardım kuruluşlarının etkinlikleri-ne katılıp özverili tavırlar sergileyebilir. Bu yapılanlar tabi ki gü-zel davranışlardır. Ancak asıl önemli olan bu gibi güzel ahlaközelliklerinde süreklilik göstermek ve sabırlı davranmaktır. İh-las sahibi bir Müslümanın yapması gereken şey de, hayatınınher anında, ihtiyaç içinde olan her insanın yardımına koşmadakararlı olmak ve bu yaptıklarında insanların rızasını gözetme-mektir. Sadece Allah'ın rızasını kazanmak için gösterilen bu cid-di çaba, kişinin samimiyetinin de bir kanıtıdır. Ancak eğer tümbunların yanında kişi hayatının geri kalan kısmını aynı güzel ah-lak anlayışına uygun, aynı özverili tavırlar, aynı ciddi çaba içeri-

52

Page 55: Kuran'da İhlas

sinde geçirmiyorsa, bu durumda diğer davranışlarında da nederece samimi olduğu şüphelidir.

Nitekim cahiliye toplumlarında da Allah'a iman etmedikleri-ni söyledikleri halde bu tarz iyiliklerde bulunabilen bazı insan-lar vardır.Ancak bunları Allah korkusundan ya da ahiret inanç-larından dolayı yapmazlar. Hedefleri genelde dünyevi anlamdaküçük ya da büyük birtakım çıkarlar elde edebilmektir. Örne-ğin biraz önce verilen örnekteki kişi, sırf evindeki fazlalıklardankurtulabilmek için depremzedelere yardımcı olmuş olabilir.Yada komşularına, yaşlılara ve büyüklerine karşı gösterdiği saygıgeleneklerin, örf ve ananelerin etkisinden kaynaklanıyor olabi-lir.Aynı şekilde işyerinde de, çalışanlarını motive etmek ve böy-lece de onlardan daha fazla işgücü ve kazanç elde etmek içinde onlara karşı güzel tavırlar sergiliyor olabilir.Yardım kuruluş-larına da yine toplumda iyi bir itibar ve saygınlık elde edebil-mek için katkıda bulunuyor olabilir.Tüm bunların Allah korku-sundan, Kuran'ın getirdiği güzel ahlaktan kaynaklandığını ve ih-laslı olduğunu söyleyebilmek için kişinin bu çabasını hayatınınher anına yayması ve kesintisiz olarak Kuran'a uygun tavırlardabulunması gerekir. Zira Kuran'ın "Sen de sabah akşam O'nun

rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret.

Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini on-

lardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete dü-

şürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan

ve işinde aşırılığa gidene itaat etme." (Kehf Suresi, 28) aye-tiyle 'sabah akşam' yani 'gün boyunca' ve 'kesintisiz olarak'Allah'ın rızasını aramanın önemine dikkat çekilmiştir.

Eğer bir insan Allah'ın ve ahiretin varlığına samimiyetle ina-nıyorsa, aksini yapabilmesi de kesinlikle mümkün değildir.Ahi-rette, dünyada yaşadığı her anın hesabını vereceğini ve ancak

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 53

Page 56: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Allah'ın rızasına uygun bir yaşam sürdüğü takdirde sonsuz cen-net hayatına layık olabileceğini bilir. Bu nedenle de yaptığı herhareket, söylediği her söz ve her tavırla Allah'ın rızasını kaza-nabilmek için hayırlarda yarışır. Sürekli olarak "Daha fazla neyapabilirim?", "Allah'ın rızasını ve rahmetini kazanmak için nasıldaha güzel bir tavır gösterebilirim?", "Ahlakımı güzelleştirmekiçin hangi tavırlarımı düzeltmem gerekir?" diye düşünerek, cid-di bir çaba harcar. Nitekim Kuran'da da kesintisiz bir ciddi ça-ba içerisinde olan kimselerin tavırlarının şükre şayan olduğubildirilmiştir.Ayetler şöyledir:

Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse,

orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırı-

rız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış

ve kovulmuş olarak gider. Kim de ahireti ister ve bir

mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa,

işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (İsra Suresi,

18-19)

Sadece ibadet anında değil, hayatın her anında ihlası yaşar

Allah Kuran'ın pek çok ayetinde Kuran ahlakının iman edenbir insanın tüm hayatına hakim olması gerektiğine dikkat çek-miştir. İnsan sabah uyandığı andan gece tekrar uykuya daldığıana kadar yaptığı her işte, Müslümanca yaşamak, Müslümancakonuşmak ve Müslümanca düşünmekle yükümlüdür. Her an ih-lası ayakta tutmalı, her an Allah'a karşı samimi ve dürüst olma-ya niyet etmeli ve bu konuda iradesini ve vicdanını son nokta-sına kadar kullanmalıdır.

Ancak dini sadece belirli ibadetlerle sınırlandırmaya çalışan

54

Page 57: Kuran'da İhlas

kimi insanlar, hayatı bu şekilde 'ibadet anları ve diğer anlar' ola-rak ikiye bölen bir bakış açısını makul ve mantıklı bulurlar.Allah'ı ve ahireti, sadece namaz kılacakları, oruç tutacakları, sa-daka verecekleri ya da hacca gidecekleri zaman hatırlarlar. Gü-nün ve yılın diğer zamanlarında ise dünya işlerinin karmaşasınakapılıp giderler.Allah'ı ve ahirette alacakları karşılığı unuttukla-rı için içlerinde Allah'ın rızasını kazanmak için bir şevk hisset-mez ve bu yönde çaba da harcamazlar.

Sokakta yürürken, yemek yerken, işyerinde çalışırken, sporyaparken, sohbet ederken, ticari bir işi takip ederken, televiz-yon seyrederken, politik konulardan bahsederken, müzik din-lerken de din ahlakını yaşamakla sorumlu olduklarını düşün-mezler. Bu konuların dünya ile ilgili konular olduğunu düşüne-rek, bunlarla meşgul olduklarında dünyaya yönelik hesaplar içe-risinde olmaları gerektiğine inanırlar. Oysa insan tüm bu konu-larla ilgilenirken de Kuran ahlakını en mükemmel şekilde yaşa-yabilir ve ihlaslı davranabilir; bir yandan yapmakla yükümlü ol-duğu işlerle en dikkatli ve en titiz şekilde ilgilenir, sohbetinieder, yemeğini yer, sporunu yapar, okuluna ya da işine gider, te-mizlik yapar, televizyonunu seyredip, müziğini dinler. Ama tümbunları yaparken Allah'ın razı olacağı şekilde hareket etmeyegayret eder.

Allah'ın razı olacağı davranışlar da Kuran ayetlerinde çokaçık ve detaylı bir biçimde belirtilmiştir; ticaret yaparken dü-rüst ve adil olmak, haksız menfaat elde etmeye çalışmamak,tartıda ölçüde hile yapmamak ve bunlara benzer daha pek çokkonu Kuran'da açıklanmıştır. Kişinin Allah'tan korkarak ve buayetleri göz önünde bulundurarak hareket etmesi, yaptığı tica-reti Allah'ın rızasına uygun ve ihlasla yaptığını gösterir.Aynı şe-kilde sohbet eden bir kimsenin boş söze dalmaması, Kuran'a

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 55

Page 58: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

muhalif bir konuşmaya seyirci kalmaması, faydalı ve hayırlı ko-nuşmalar yapması, doğru ve dürüst konuşması da yine hep Ku-ran ile bildirilen ahlakın birer parçasıdır. Bu nedenle insan hiç-bir zaman için dinin sadece bazı ibadetlerden ibaret olduğu, ih-lasın da ancak bu ibadetler yerine getirilirken yaşanabileceği gi-bi yanlış bir düşünceye kapılmamalıdır. İnsan, dünya hayatınınbir gereği olarak pek çok farklı işle meşgul olmak durumunda-dır. Önemli olan kişinin kalpte her an Allah ile birlikte olması,her yaptığı işte Allah'ın rızasını araması, Kuran ahlakından ödünvermemesi ve ihlası gözetmesidir.

Doğal, samimi ve güven veren bir

karakteri olur

Hayatının her anında ihlası gözeten insan doğal ve samimiolur. Sadece Allah'ın rızasını gözeten, dünyadan yana bir men-faat beklentisi içinde olmayan bir insan asla yapmacık, samimi-yetten uzak ve suni tavırlarda bulunmaz. Hareketleri, mimikle-ri, üslubu ve konuşması son derece doğaldır. İnsanları etkileme-ye çalışmadığı ve gösterişe dayalı bir tavırda bulunmadığı içinyanında rahat edilen, huzur ve güven veren bir karakteri olur.Sadece Allah'ın rızasını hedeflediği için her türlü yapmacıktavrın ve insanlara yönelik yaşamanın ihlasını zedeleyeceğini bi-lir. Sadece Allah'ı dost ve vekil edinmenin rahatını ve konforu-nu yaşar.

Bu kişi ihlas ve samimiyetinde böylesine bir kararlılık gös-terdiği takdirde,Allah'ın her amelini salih amel kabul etmesinive dünyada da ahirette de onu güzel bir karşılıkla mükafatlan-dırmasını umabilir.

56

Page 59: Kuran'da İhlas

ŞEYTANIN MÜMİNLERİNİHLASINI KIRMA ÇABASI

Şeytan, kıyamete kadar insanları Allah'ın yolundan saptırma-ya ve onları da kendi peşinden cehenneme sürüklemeye ant iç-miş bir varlıktır. Allah'ın "Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır;

böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte on-

lar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fır-

kası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir." (Mücadele Su-resi, 19) ayetiyle de belirtildiği gibi şeytan inkar eden kimselerüzerinde bu emellerini gerçekleştirmiştir. Onları sarıp kuşat-mış, onlara Allah'ı unutturmuş ve onlar üzerinde mutlak bir ha-kimiyet elde etmiştir. Onlar artık bir anlamda şeytanın bizzatkendisi gibi, diğer insanları da inkara, günaha ve kötülüklere ça-ğıran varlıklar, yani şeytanın fırkası olmuşlardır.

Ancak elbette ki Allah'a ihlasla inanan kimseler için durumçok farklıdır. Bu nedenle de şeytanın asıl mücadele ettiği kim-seler,Allah'a iman eden ve yaşamlarını Allah'ın razı olacağı şe-kilde geçirme konusunda kararlı gördüğü bu insanlardır. Şeytaninkar edenlere doğrudan etki edebilmektedir. Ama müminler

57

Page 60: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Allah'a kesin olarak iman ettikleri için şeytanın onlar üzerindeböyle bir etkisi olamaz. Örneğin Allah rızası için çalışıp yorul-malarını engelleyemez. Kuran ahlakının hükümlerini yerine ge-tirmelerini, infak edip namaz kılmalarını, iyilik yapıp güzel ahlakgöstermelerini,Allah'ı zikretmelerini, mallarıyla canlarıyla feda-karane bir mücadele vermelerini engelleyemez.

Bu gerçeği bilmek şeytanı iman edenler üzerinde etkili ola-bilmek için daha da sinsice yöntemler aramaya iter.Allah'ın rı-zasını kazanmak amacıyla yaptıkları işleri doğrudan engelleye-mediği için müminler tüm bunları yaparlarken niyetlerine kö-tülük katmaya çalışır. Onları Allah'ın rızasından başka hedeflereyöneltmeye ve bu şekilde ihlaslarını zedeleyerek, katıksızcaAllah'a yönelmelerini engellemeye gayret eder. Kuran'da şeyta-nın bu konudaki kararlılığına kendi sözleriyle dikkat çekilmiştir.Konuyla ilgili ayetler şöyledir:

Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en ol-

madık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin ola-

rak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim

ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredece-

ğim." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinir-

se, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Şey-

tan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kurun-

tulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan

başka bir şey va'detmez. (Nisa Suresi, 119-120)

Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı on-

lar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğ-

ru yolunda (pusu kurup) oturacağım." "Sonra muhak-

kak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve solların-

dan sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmaya-

caksın." (A'raf Suresi, 16-17)

58

Page 61: Kuran'da İhlas

Ayetlerde bildirildiği gibi şeytan müminler üzerinde 'şaşırtıpsaptırarak', 'olmadık kuruntulara düşürerek', 'doğru yollarınaoturup pusu kurarak', 'önlerinden, arkalarından, sağlarından,sollarından sinsice sokularak' etkili olmaya çalışır. Onların doğ-ru bildiklerini yanlış, iyi bildiklerini kötü, güzel gördüklerini çir-kin, hayır gördüklerini şer, şer gördüklerini ise hayır gibi gös-termeye gayret eder. Allah'ın rızasına uygun bir iş yapacaklarızaman kalplerine şüphe vermeye ve olmadık kuruntu ve ves-veselerle onları durdurmaya gayret eder. Kuran ahlakına uygunolmayan bir iş söz konusu olduğunda ise bunu süsleyip çekicikılmaya ve müminleri bu işe yöneltmeye çalışır.

Şeytanın fırkasıŞeytan yukarıda saydığımız emellerini gerçekleştirebilmek

için gerektiğinde kendisini dost edinmiş olan inkar eden kim-selerden de yardım alır. Onların ağzından kendi telkinlerini ve-rir, planlarını onların sözlerinde dile getirir. Bu gibi sinsi taktik-ler kullanarak iman edenlere yanaşmış olur.

Elbette ki şeytan tüm bunları yaparken iman edenleri "Ku-ran'a uymayın, Allah'ın rızasına uygun davranmayın ya da banauyun" gibi ifadelerle açıkça inkara davet etmez.Tam tersine hi-leyle, sahtekarlıkla ve yalancılıkla onları kandırmaya çalışır. Sa-mimi davranmalarını engellemeye, iyiliklerden alıkoymaya uğra-şır, çeşitli vesveseler verir. Şeytanın kandırma yöntemlerindenbir tanesi de,müminler katıksızca Allah'ın rızasını gözeterek birişe giriştiklerinde, onları insanların rızasına yöneltmek için sin-sice sözler fısıldamaktır.

Örneğin Allah'ın rızasını kazanmak için fedakarane bir tavıriçerisinde olan bir insanın niyetine insanların rızasını katmaya

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 59

Page 62: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

çalışır. Bu fedakarlığını, çabasını ve yaptıklarını dile getirmesini,kendisini yüceltmesini, ön plana çıkarmasını telkin eder. OysaAllah rızası için yapması gereken bir işte, kişinin kendisiyleövünmesi ihlası kırabilecek bir davranıştır. Çünkü eğer bir öz-veride bulunuyorsa bunu Allah için yapıyordur ve bunu insan-lara duyurması için hiçbir sebep yoktur. Allah zaten onu gör-mekte ve işitmektedir. Ama şeytan bunu daha masumane birzemine oturtur. Kişiye "Ne kadar güzel ahlaklı olduğunu, Ku-ran'a ne kadar uygun hareket ettiğini dile getirirsen sana dahaçok güvenirler, seni daha çok severler zaten bu da son derecemeşru bir istek" gibi bir mantık sunar. Elbette ki bu meşru biristektir, ama insanın bu sonucu Allah'tan isteyip, bunu Allah'ıntakdirine bırakması Kuran ahlakına daha uygun bir tavırdır.Çünkü aksinde insanın gösteriş için ibadet yapma, kendisini önplana çıkarma, yaptıklarıyla övünme gibi Kuran'da makbul ol-madığı bildirilen tavırların hükmüne girme ihtimali vardır. Vetüm bunlar kişinin samimiyetini, sadece Allah'ın rızası için iba-det yapmanın kazandırdığı ihlası zedeleyecek davranışlardır.

Şeytanın Hileli TuzaklarıŞeytan, müminlerin ihlasını kırma yönündeki kıyamete ka-

dar sürecek olan bu çabasına Hz. Adem ile başlamıştır. Hz.Adem'e de aynı hileli taktiklerle yaklaşmış, ona da güzel olanıçirkin, çirkin olanı da güzel gibi göstermeye çalışmıştır. Ku-ran'da bildirildiğine göre şeytan, Hz.Adem ve eşinin Allah'ın ya-sağına uymamalarını sağlamış, böylece onların cennetten çıka-rılmalarına neden olmuştur. Bu olay Kuran'da bazı ayetlerdeşöyle haber verilmektedir:

Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yerleş.

60

Page 63: Kuran'da İhlas

İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin;

ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursu-

nuz." (Bakara Suresi, 35)

Sonunda şeytan ona vesvese verdi; dedi ki: "Sana son-

suzluk ağacını ve yok olmayacak bir mülkü haber ve-

reyim mi?" (Taha Suresi, 120)

Şeytan Hz. Adem ve eşinin açıkça Allah'ın emirlerine karşıgelmelerini söylememiştir. Çünkü Allah'a iman eden kimselerinböyle bir emri yerine getirmeyecekleri açıktır. Bu nedenle on-ları ikna edebilecek başka mantıklar bulmuş ve yasaklananağaçtan yedikleri takdirde melek olup, ebedi yaşama imkanınıelde edeceklerini söylemiştir. Söylediği bu yalanları daha da ik-na edici kılabilmek için Allah adına yemin etmekten de çekin-memiştir. Kuran'da iman edenler şeytanın bu gibi sinsi tuzakla-rına karşı şöyle uyarılmaktadırlar:

Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin

yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyır-

tarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir

belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendile-

rini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz

gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıl-

dık. (A'raf Suresi, 27)

Kendilerine Kuran'ı rehber edinen insanlar, şeytandan gele-bilecek boş kuruntulara, asılsız vesveselere, hileli oyunlara kar-şı son derece hazırlıklı olur,Allah’ın emrettiği ibadetleri eksik-sizce yerine getirmeye çalışırlar. Örneğin tesettür, Müslümankadınlar için çok önemli bir ibadet ve Allah (cc)’tan çok büyükbir nimettir. Tesettür, kadının Allah (cc) Katında ve inananlarnezdinde yücelmesini sağlayacak, onu her türlü bağımlılıktan vesıkıntıdan kurtaracak bir vesiledir.Tesettür aynı zamanda Müs-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 61

Page 64: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

lüman kadının iffetinin sembolüdür.Tesettürle ilgili ayetlerin in-diği dönemde Müslüman kadınların güzel tavırlarıyla ilgili ola-rak şunlar rivayet edilir: Hz.Ayşe (radiyAllahu anh)'dan rivayetedilmiştir:

“Başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar”ayetini inzal edinceharmaniyelerini yırtarak onunla örtünmüşlerdir.” (İbn-i Kesir,Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri, cilt:11, s. 5880)

Peygamberimiz (sav) döneminde mümin kadınlar Allah’ıntesettür konusundaki emrini işte böylesine büyük bir şevk veistekle karşılamışlar, hemen itaat etmişlerdi. Onlardan sonragelen Müslümanlar da aynı şevk ve kararlılıkla bu emri yerinegetirmişlerdir. Bu konuda şeytanın mümin kadınlara vermeyeçalıştığı vesveler boşunadır. Öncelikle "İman edenler Allah

yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda sava-

şırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz,

şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır." (Nisa Suresi, 76) ayetiy-le de hatırlatıldığı gibi şeytanın hileli düzeni zayıftır ve boş biraldatmacadan ibarettir. İman edenler "Eğer sana şeytandan

yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen

Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah'tan) Sa-

kınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice

düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen ba-

karsın ki görüp bilmişlerdir." (A'raf Suresi, 200-201) ayetle-riyle de bildirildiği şekilde kendilerine fısıldayan bu sesin şey-tandan olduğunu anlar ve hemen Allah'a sığınırlar.Allah'a sığın-dıkları anda ise olayları Kuran gözüyle değerlendirip, doğruylayanlışı birbirinden ayırt edebilecek bir anlayış elde ederler. Şey-tanın bu yöndeki çabaları da müminlerin güçlü imanları saye-sinde tamamen sonuçsuz kalmış olur.

62

Page 65: Kuran'da İhlas

Nitekim Kuran'ın "Benim kullarım; senin onlar üzerinde

hiçbir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur." Vekil olarak

Rabbin yeter." (İsra Suresi, 65) ayetiyle de şeytanın, Allah'agüvenip dayanan ve her işlerinde kendilerine O'nu vekil edinenkimseler üzerinde bir etkisinin olamayacağına dikkat çekilmiş-tir. Şeytanın etkisi Kuran'da "Gerçek şu ki, iman edenler ve

Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç-

bir zorlayıcı-gücü yoktur. Onun zorlayıcı-gücü ancak onu

veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar

üzerindedir." (Nahl Suresi, 99-100) ayetleriyle belirtildiği gibiancak onu veli edinen ve Allah'a şirk koşan kimseler üzerinde-dir. Şeytanın Allah'ın ihlaslı ve samimi kullarına etki edemeye-ceği gerçeği onun şu sözleriyle de ifade edilmiştir:

Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, an-

dolsun, ben de yeryüzünde onlara, (Sana başkaldır-

mayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici gösterece-

ğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıraca-

ğım. "Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."

(Hicr Suresi, 39-40)

İşte bu nedenledir ki ihlas sahibi, samimi müminlerin şeyta-nın hileli tuzaklarından yana hiçbir korku ve endişeleri yoktur.Çünkü onlar iman edenler üzerinde şeytanın hiçbir gücü olma-dığını bilir ve yalnızca Allah'tan korkarlar. Şeytandan korkanlarise yine onu dost ve veli edinen inkarcılardır. Bu gerçek de Ku-ran'da şöyle vurgulanmaktadır:

İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz

onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Benden

korkun. (Al-i İmran Suresi, 175)

Kuran'da Allah şeytanın peygamberler de dahil olmak üze-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 63

Page 66: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

re tüm insanlara kuşku ve vesvese vermeye çalışacağını bildir-miş ve bunun kalbinde hastalık olanlarla gerçek ihlas sahipleri-nin birbirlerinden ayırt edilebilmesi için yaratılan özel bir imti-han şekli olduğuna dikkat çekmiştir. İlim ve ihlas sahibi kimse-ler şeytanın bu vesveselerinden hiçbir şekilde etkilenmezler.Çünkü şeytanın bağımsız bir gücü olmadığını, Allah'ın yarattığıve tamamen Allah'ın kontrolünde bir varlık olduğunu bilirler.Şeytan Allah'ın dilemesi dışında hiçbir insanı doğru yoldan sap-tıramaz, ihlasını zedeleyemez, kötü yola sevk edemez. Müslü-manların -şeytan onlara vesvese vermeye çalıştığında- Kuran'ınhiç tartışmasız Rabbimiz'den gelen bir gerçek olduğu konusun-da kalpleri pekişir. Bu gerçek ayetlerde şöyle haber verilir:

Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermiş ol-

mayalım ki, o bir dilekte bulunduğu zaman, şeytan,

onun dilediğine (bir kuşku veya sapma unsuru) katıp

bırakmış olmasın. Ama Allah, şeytanın katıp-bırak-

malarını giderir, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştı-

rıp-pekiştirir. Allah, gerçekten bilendir, hüküm ve

hikmet sahibidir.Şeytanın (bu tür) katıp bırakmaları, kalplerinde has-talık olanlara ve kalpleri (her türlü) duyarlılıktanyoksun bulunanlara (Allah'ın) bir deneme kılmasıiçindir. Şüphesiz zalimler, (gerçeğin kendisinden)uzak bir ayrılık içindedirler.

(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Ku-

ran'ın) hiç tartışmasız Rablerinden olan bir gerçek ol-

duğunu bilmeleri için; böylelikle O'na iman etsinler ve

kalpleri O'na tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphe-

siz Allah, iman edenleri dosdoğru yola yöneltir. (Hac

Suresi, 52-54)

64

Page 67: Kuran'da İhlas

İHLASI KAZANMANINYOLLARI

Kitabın önceki bölümlerinde ihlasın önemini ve ihlas sahibibir müminin özelliklerini Kuran ayetleri doğrultusunda açıkla-dık.Allah'ın razı olduğu kullarından olmak ve sonsuz cennet ni-metlerine kavuşmak isteyen bir mümin ihlası kazanmak için ha-yatının her anında Kuran ayetlerini titizlikle uygulamalı, Kuranahlakına göre yaşamalıdır.Ancak bunun için samimi bir kalple,katıksızca Allah'a yönelmesi, sadece Allah'ı razı etmek için çabasarf etmesi ve ihlasını kırmak isteyen tüm olumsuz etkilerekarşı son derece dikkatli olması gerekir. Çünkü önceki bölüm-de vurguladığımız gibi şeytan da sürekli çaba sarf etmekte vetürlü yöntemlerle insanı doğru yoldan çevirmeye çalışmakta-dır.

İnsan alışkanlıkla ya da çevresinden görerek yaptığı pek çokhareketle ihlasını zedeleyebileceğini, katıksızca yapmak istediğiamellere zarar verebileceğini aklından çıkarmamalıdır. Bu ne-denle de sürekli olarak niyetini kontrol etmeli, her söylediğisözü, yaptığı her ameli Allah'a has kılarak yapmalıdır.Ancak bu

65

Page 68: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

ahlaka sahip olmanın zor değil, aksine çok kolay olduğunu dahiçbir şekilde aklından çıkarmamalıdır. Samimiyet, dürüstlük vekatıksızca Allah'a yönelmek insanın hiç güç harcamadan kaza-nabileceği özelliklerdir. Üstelik her işte bir kolaylık kılanRabbimiz bizleri elçileriyle ve salih müminlerle desteklemiş, ih-lası kazanmanın yollarını da ayetleri ile göstermiştir. İslam alim-leri de ihlas konusunun üzerinde özellikle durmuş ve eserlerin-de iman edenleri katıksızca Allah'a yönelmeye ve ihlası gözet-meye davet etmişlerdir.

Bediüzzaman Said Nursi'nin eserleri de ihlası kazanma ko-nusunda gayret içinde olan Müslümanlar için çok önemli birerrehber niteliğindedir. Bediüzzaman ihlasın üzerinde önemledurmuş ve bu konuda iman edenlere çok önemli tavsiyelerdebulunmuştur. Bediüzzaman bir sözünde ihlası şu şekilde tarifetmektedir:

"Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur'aniyede arkadaşlarım!Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, özellikle ahiret hizmetlerinde enmühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir aracı, enönemli dayanak noktası, en kısa bir hakikat yolu, en makbul birmanevi dua, amaca ulaşmada en kerametli vasıta, en yüksek birkarakter, en safi bir kulluk: İhlastır."2

Bediüzzaman'ın da önemle vurguladığı gibi ihlas, insanın kul-luk vazifesini eksiksiz bir şekilde yerine getirebilmesi için sahipolması gereken en önemli özelliklerden biridir. Çünkü "Şüp-

hesiz, sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini

yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et. Haberin ol-

sun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır…" (Zü-mer Suresi, 2-3) ayetleriyle de emredildiği gibi gerçek din an-cak ihlasla, katıksızca Allah'a yönelmekle yaşanabilir. Bediüzza-

66

Page 69: Kuran'da İhlas

man Said Nursi insanın yaptıklarıyla Allah Katında değer kaza-nabilmesi için ihlası kesin olarak kazanması gerektiğine şu söz-leriyle dikkat çekmiştir:

"… Madem ihlasta sözü edilen özellikler gibi çok nurlar var veçok kuvvetler var… Elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizleihlası kazanmaya mecbur ve vazifeliyiz ve ihlasın sırrını kendimiz-de yerleştirmek için gayet derecede muhtacız.Yoksa hem şimdiyekadar kazandığımız hayırlı hizmetler kısmen ziyan olur, devam et-mez; hem şiddetli sorumlu oluruz."3

Allah,Kuran ayetleriyle insanın katıksız bir iman ve ihlası na-sıl kazanabileceğini bildirmiştir.Ayrıca her insan da ihlası ve sa-mimiyeti tek başına kavrayabilecek ve yaşayabilecek şekilde ya-ratılmıştır. Dolayısıyla ihlası kazanmak ve artırmak son derecekolaydır. İnsan hiçbir bilgiye sahip olmasa dahi sırf vicdanınabaşvurarak ihlası kazanabilir. Sırf samimi bir kalple Allah'a yö-nelmekle, ihlası zedeleyen tüm tavırlardan arınıp, hangi tavrınihlaslı hangisinin ise ihlassız olduğunu anlayabilecek hale gelir.Bu nedenle de insan vicdanın nasıl Rahmani bir rehber olduğu-nu bilmeli, hiçbir zaman için "Hangi tavrın ihlaslı olacağını bil-miyordum", "Gösterdiğim davranışın ihlasımı zedeleyebileceği-ni tahmin edemedim", "Ben samimi ve ihlaslı olduğumu sanı-yordum" gibi mantıklarla kendisini kandırmamalıdır.Tüm bun-ların insanın vicdanını rahatlatmak için öne sürdüğü samimiyet-ten uzak düşünceler olduğunu aklından çıkarmamalıdır. Çünküvicdanına uyan bir kimse için ihlası kazanmak ve bunu ahiretekadar muhafaza etmek son derece kolaydır.

Bu bölümde Kuran ayetleri ile bizlere bildirilen, aynı zaman-da vicdanın da insanlara sürekli olarak hatırlattığı 'ihlası kazan-manın yolları'na değinecek ve insanların günlük hayatlarında bu

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 67

Page 70: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

konularla ne şekillerde karşılaşabileceklerine dair örnekler ve-receğiz.Ardından da insanların ihlaslarını zedeleyen tavırlara dik-kat çekip, ihlası kazanmanın ne denli kolay olduğunu anlatacağız.

İhlaslı Olmak Mümine Güç Verirİnsanın ihlası gerçek manasıyla yaşayabilmesi için öncelikle

ihlasın neden bu kadar önemli olduğunu kavraması ve bu imanseviyesine ulaşabilmeyi içten arzu etmesi gerekmektedir. Çün-kü ihlasın önemini kavramamış olan insanlar güç ve kudretidünyevi değerlerde arayabilmekte, toplum içinde yer edinebil-mek için bunların peşinde koşabilmektedirler. Şan şöhret, zen-ginlik, güzellik, akademik kariyer ya da itibar sahibi olmak budüşünceye kapılan insanların ardı sıra sürüklendikleri özellik-lerdir. Oysa bunların hiçbiri insana ne dünya hayatında ne deahirette gerçek anlamda kalıcı bir güç ya da itibar kazandıra-maz. Bediüzzaman Said Nursi de "Bütün kuvvetinizi ihlasta vehakta bilmelisiniz. Kuvvet haktadır ve ihlastadır. Haksızlar dahi,haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlas ve samimiyet yüzünden kuv-vet kazanıyorlar. Evet kuvvet hakta ve ihlasta olduğuna bir delil, şuhizmetimizdir. Bu hizmetimizde bir parça ihlas, bu davayı isbateder ve kendi kendine delil olur."4 sözleriyle müminin hem dün-ya hayatında hem de ahiret hayatında güç ve kuvveti ancak ih-lasla kazanabileceğini hatırlatmaktadır. Bu düsturu unutup, yu-karıda saydığımız maddi değerlerin peşine düşen bir insan isekatıksızca Allah'ın rızasına yönelmiyor demektir.

Örneğin Müslümanlara fayda getirecek bir konuda dört beşkişi arasında bir iş bölümü yapıldığını varsayalım. Bu kişilerdenbirine yapılacak işin perde arkasında kalan, pasif ve ses getir-meyecek, ama bir o kadar da zor bir bölümünün verildiğini dü-

68

Page 71: Kuran'da İhlas

şünelim. Diğer kişilere de daha ön planda, insanların övgü vebeğenilerini doğrudan alabilecekleri, daha aktif birer görev ve-rilmiş olsun. Eğer bu kişi kendisine düşen görevi sırf arka plan-da kalacağı ve takdir toplama imkanı olmayacağı için reddeder,bunun yerine insanların beğenisini kazanabileceği, kendisini önplana çıkarıp övgü alabileceği diğer bir görev ile değiştirmek is-terse bu noktada ihlasını zedelemiş olur. Çünkü böyle bir du-rumda kişi 'Hem o kadar emek harcayacağım, hem de ortayaçıkan işte benim adım hiç geçmeyecek. Üstelik bir de diğerleridaha az çalışıp benden daha çok takdir toplamış olacaklar' gibiihlastan uzak bir düşünceye kapılmış demektir. Makbul olan ta-vır ise takdiri ve övgüyü sadece Allah'tan beklemek, yapılan iş-te katıksızca Allah'ın rızasını hedeflemektir. Eğer yapılacak iş birfayda getirecekse, bunu kimin yaptığı önemli değildir. Bir insanyaptığı iş kimse tarafından bilinmese ve insanlardan hiç takdirtoplamasa da sadece Allah'ın rızasını kazanabilmek ve fayda ge-tirecek bir işe vesile olabilmek için bu işi şevkle üstlenmelidir.Çünkü ihlaslı olan tavır budur.

Hayatının her anında ihlaslı davranan bir kimse, hem dünyahayatında başarılı ve huzurlu olurken, hem de ahirette güzel birkarşılığı umabilir. Çünkü bu kimse dünyevi imkanlarına, bulun-duğu makama, sahip olduğu mal ya da mülküne, toplumdaki iti-barına değil, önce Allah'a, sonra da imanına, aklına, vicdanına veihlasına güvenerek hareket eder.Allah da katıksızca Kendisi'neyönelene "… Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin

olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz

olandır." (Hac Suresi, 40) ayetiyle de bildirdiği gibi her zamaniçin yardım eder. Bu nedenle imanın ve ihlasın karşısında başkahiçbir gücün galip gelmesi mümkün değildir. Çünkü ihlas ile ki-şi Allah'ın yardımını, desteğini ve gücünü kazanmış olur.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 69

Page 72: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Allah korkusunu artırmakAllah korkusu, insanın ihlasını artırmasını sağlayan en önem-

li yoldur.Allah'ın büyüklüğünü, O'ndan başka bir kuvvet olma-dığını, kainatı yoktan yaratan, tüm canlıları gözeten ve rahmetedenin sadece Allah olduğunu kavrayan insan derin bir sevgiy-le Allah'a bağlanır. Dünyada ve ahirette gerçek dostunun yalnız-ca Allah olduğunu, dolayısıyla rızası aranacak olanın da ancak Oolduğunu anlar. Bu güçlü sevginin yanı sıra Allah'tan şiddetlekorkar.Allah "... Allah'tan korkup-sakının ve gerçekten bi-

lin ki, siz O'na döndürülüp-toplanacaksınız." (Bakara Sure-si, 203) ayetiyle insanlara Kendisi'nden korkup sakınmalarınıbildirmiştir.

Allah korkusu kişinin Allah'ın büyüklüğünü bilmesinden veO'nun gücünü takdir edebilmesinden kaynaklanır. Allah'ın ma-kamının Yüceliğini ve sonsuz kudretini kavrayan bir insan,O'nun rızasına uygun bir yaşam sürmediği takdirde İlahi adale-tin bir gereği olarak Allah'ın intikam alıcı, azap edici sıfatlarınınmuhatabı olacağını bilir. Çünkü Kuran ayetlerinde Allah'ın inkaredenler için dünyada ve ahirette hazırlamış olduğu azap çokdetaylı olarak anlatılmış ve bu duruma karşı tüm insanlar uya-rılıp korkutulmuştur. İnanan kişi, hayatının her anında bu bilinç-le hareket eder. Allah korkusu, onun dünya hayatının enindesonunda sona erip, tüm insanların Allah'ın huzurunda yaptıkla-rından hesaba çekileceklerini bir an bile aklından çıkarmaması-nı sağlar. Her anını bu azabın şuurunda geçirir. Bu şuur açıklığıda kişinin Allah'ın azabıyla karşılaşmaktan yana doğal olarak birkorku duymasına ve bundan dolayı da 'sakınmasına' sebep olur.

Sakınma kişinin Allah'ın haram kıldığı ve razı olmayacağı ta-vırlarda bulunmaktan şiddetle kaçınmasıyla ve O'nun emirleri-ni yerine getirmekte hiçbir gevşekliğe kapılmamasıyla ortaya

70

Page 73: Kuran'da İhlas

çıkar.Allah'tan korkup sakınan ihlaslı bir insan hangi tavrındanAllah'ın razı olmayacağını bilir ve hemen bunu düzeltmek içinharekete geçer. Örneğin nefsinde mala karşı bir düşkünlüğüvarsa bunu fark eder. Böyle bir durumda sırf mala olan düşkün-lüğünden kurtulmak için, bütün imkanlarını Allah yolunda ha-yırlı işlerde kullanılması için seferber eder. Bu, kişiye fayda ge-tirecek bir ahlaktır.Ayrıca ihlasa en uygun olan tavır da budur.İhlası kazanmak isteyen bir kimse, içinde mala ve mülke yöne-lik böyle bir zaafın olduğunu fark ettiğinde, hemen Allah'ın 'ma-lınızı Allah yolunda infak edin' şeklindeki emrini hatırlamalı veyine "Allah'tan güç yetirebildiğiniz kadar korkun" ayetinidüşünerek Allah'ın beğenmeyeceği bir tavır içerisinde kalmak-tan korkmalıdır. Her ne kadar nefsi aksini emretse de Allah'ınayetinde emrettiği gibi sevdiği şeylerden infak edebilmelidir.Ayette şöyle buyurulmaktadır:

Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değil-

dir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Ki-

taba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisi-

ne rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yol-

da kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri

için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve

ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zor-

da, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabre-

denler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğ-

ru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (Baka-

ra Suresi, 177)

Allah "Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan

korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin..." (Tegabün Suresi,16) ayetiyle insanlara güçlerinin yettiği kadar Kendisi'ndenkorkmalarını emretmiştir. Bu ayetin bir gereği olarak iman

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 71

Page 74: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

eden insan hiçbir zaman için Allah'a karşı olan imanını, korku-sunu yeterli görmez. Hayatının son anına kadar kalbindekiAllah korkusunu ve sakınma gücünü artırmaya çalışır. ÇünküKuran ayetlerinde "Allah'tan korkup sakınanlar" olduğu gibi"Allah'tan içleri titreyerek korkup sakınan kimseler" olduğun-dan da bahsedilmiştir.

Ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:

Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O'nu görmedikle-

ri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar

için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir var-

dır. (Mülk Suresi, 12)

"... Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan

korkarlar." (Rad Suresi, 21)

Allah korkusu ile ihlas birbirlerine paralel olarak gelişir.İman eden kişi ayetin bir gereği olarak Allah'tan güç yetirebil-diği kadar korkabilmek için çaba harcar. Bu çabanın bir diğeradı da ihlastır. İhlası sayesinde "Ey iman edenler, Allah'tan

nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakı-

nın ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve

tutum üzerinde) ölmeyin." (Al-i İmran Suresi, 102) ayetiylebildirilen şekilde Allah'tan korkup sakınmayı başarır.Allah kor-kusunun artması sonucunda oluşan derinlik ve hassasiyet isekişinin daha da sakınmasına ve daha da ihlaslı davranmasına ne-den olur. Ayrıca "Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakı-

nın ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın..." (MaideSuresi, 35) ayetiyle de bildirildiği gibi Allah'a yakınlaşacak vesi-leleri görebilen ve bu fırsatları değerlendirebilen ihlaslı bir in-san haline gelir.

Böyle bir insan Allah'tan içi titreyerek korktuğu için Kuran

72

Page 75: Kuran'da İhlas

ahlakını hayatına geçirme konusunda gevşeklik gösteremez.Karşısına çıkan ibadet fırsatlarını görmezlikten gelerek umur-suz davranışlarda bulunamaz. Her an her yerde, ister kalabalıkiçerisinde isterse yalnız olsun Allah'ın kendisini görüp duydu-ğunu unutmaz. Gücünün yettiği en güzel tavrı göstermediğitakdirde Allah'ın azabıyla karşılaşabileceğini bilerek hareketeder.Allah korkusunun artmasıyla birlikte bu şuur sürekli ola-rak güçlenir ve böylece hayatının her anında yaptığı her işteAllah'ın cehennem tehdidini hatırlayarak ihlasından asla ödünvermemiş olur.

Allah'tan başka hiç kimseden korkmamakİman eden bir insanın yükümlülüklerinden biri de "Onlar,

Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıya-

met günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır;

gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuk-

larından münezzeh ve Yücedir." (Zümer Suresi, 67) ayetiylehatırlatılan gerçeğin şuurunda olarak 'Allah'ı gereği gibi takdiredebilen bir iman seviyesine gelebilmek'tir. Allah'ı takdir ede-bilmek, O'nu tüm isimleriyle tanıyıp, O'nun bu isimlerinin te-cellilerini hayatın her anında görüp kavrayabilmekle mümkünolur. Çünkü insan ancak Allah'ın büyüklüğünü kavrayabildiğitakdirde O'ndan korkup sakınabilir ve ancak bu şekilde sami-mi bir imana ulaşabilir.

İnsanın Allah'ı takdir edebilmek için şuuruna varması gere-ken gerçeklerden biri 'Allah'tan başka bir güç ve kuvvet olma-dığı'dır.Allah'ı gereği gibi takdir edemeyen insanlar dünya haya-tının hep dıştan görünüşüne aldanır ve hayatlarına bu aldanış-ları doğrultusunda yön verirler. Dünya hayatında önemli görü-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 73

Page 76: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

len, para, itibar ya da makam gibi özelliklere sahip olan insan-ları gözlerinde büyütür, onları dünya hayatını çekip çevirebilen,çevrelerindeki insanları yönlendirebilen güç ve iktidar sahiple-ri olarak görürler. Bundan dolayı da onların gözüne girebilme-ye, onların takdirlerini kazanabilmeye çalışırlar. Aynı mantığınbir gereği olarak onların tepkisini almaktan şiddetle çekinir veonlardan gelebilecek bir zarara hedef olmamak için de ciddikorkulara kapılıp, onlardan sakınırlar.

Eğer bu insanlara inançlarını soracak olursanız aralarındaAllah'a iman ettiklerini söyleyen kimselerin de bulunduğunugörürsünüz.Ancak ne var ki Allah'ı tanıyıp bildiklerini söyleyenbu insanlar, kendilerinden korktukları insanların Allah'tan ba-ğımsız hareket edebilen varlıklar olduklarını düşünürler. Bu daonların ibadetlerindeki ihlaslarını kırmakta, onları çekindikleriya da değer verdikleri bu insanların memnuniyetlerini hedefle-yerek birşeyler yapmaya yöneltebilmektedir.

Oysa Allah dilemediği sürece insanlara bir hayır ulaştırabi-lecek ya da onlara bir zarar isabet ettirebilecek hiçbir güç yok-tur. Allah Kuran ayetleriyle bu inancın geçersizliğini insanlaraaçıklamıştır. Konuyla ilgili ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye

soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki:

"Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıkla-

rınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun

zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet ver-

meyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler

mi" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olan-

lar, O'na tevekkül etsinler." (Zümer Suresi, 38)

… De ki: "Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da

bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a karşı kim

74

Page 77: Kuran'da İhlas

herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptık-

larınızı haber alandır." (Fetih Suresi, 11)

İşte bu nedenledir ki Allah "... Onlardan korkmayın, Ben-

den korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umu-

lur ki hidayete erersiniz" (Bakara Suresi, 150) ayetiyle insan-lara Allah'tan başka hiç kimseden korkup çekinmemelerini ha-tırlatmıştır. Kişiye katıksız bir iman ve ihlası kazandıran bu imanseviyesini peygamberlerin ahlaklarında da görebilmek mümkün-dür. Kuran'ın "Ki onlar (o Peygamberler) Allah'ın risaletini

tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve

Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap gö-

rücü olarak Allah yeter." (Ahzab Suresi, 39) ayetinde elçilerinAllah'tan başka hiç kimseden korkmadıklarına dikkat çekilmiştir.

Allah'ı gereği gibi takdir edebilen her insan Allah'tan başkahiçbir güç olamayacağını bilir ve O'ndan başka hiç kimsedenkorkmaz.Allah dilemedikçe hiçbir şeyin olamayacağını bilir ki,bu da onun sürekli olarak halis niyetle, katıksızca, sadeceAllah'a yönelerek ibadet yapabilmesini sağlar. Bir iyilik yapacak-sa bunu insanların tepkisini almaktan korktuğu için değil, eğeryapmazsa Allah'ın emrine uymamış olacağı için yapar. Aynı şe-kilde yaptığı bir işten ya da bir tavrından vazgeçeceği zaman dabunu yine insanların gazabına uğrayacağını düşündüğü için de-ğil,Allah'ın rahmetini kazanabilmek ve O'nun azabından sakına-bilmek için yapar.

Sözgelimi bulunduğu işyerindeki çalışan herkesten bir hayırkuruluşuna bağışta bulunulması talep edildiğinde kimi insanlarbu teklifi Kuran ahlakının bir gereği olarak değerlendirirler.Verdiklerini tamamen Allah korkularından dolayı verirler. Kimi-leri ise eğer herkes bağışta bulunurken kendileri para verme-yecek olurlarsa işyerlerindeki diğer kişilerin "ne kadar cimri",

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 75

Page 78: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

"bir tek o bağışta bulunmadı" ya da "parası yok herhalde" gibiithamlarda bulunacaklarını düşündükleri için bağışta bulunur-lar. İnsanların gözünde böyle bilinmemek, onların olumsuz ka-naatlerini kazanmamak için içten içe hiç istemedikleri haldeverdiklerini öfkeyle verirler. Hiç şüphesiz bu sadakanın AllahKatında karşılığı, ihlas sahiplerinin sadakalarının karşılığındançok farklıdır. Çünkü bu kişiler ihlaslarını zedelemiş ve Kuranahlakından uzaklaşmışlardır.Yaptığı işi sadece Allah korkusun-dan dolayı yapan ise ihlaslı davrandığı için Allah Katında güzelbir karşılık umabilir.

İnsanlardan çekinenlerle Allah'tan korkarak hareket eden-ler arasındaki farklılıklara bunun tam tersi durumlarda da rast-lanır. Örneğin yine çalıştığı işyerinde haksız yere menfaat sağ-lamayı alışkanlık haline getiren bir kimse olduğunu varsayalım.Eğer bu kimse kendisine, yaptığının Allah Katında çirkin karşı-lanacağı hatırlatıldığında etkilenmiyor, ama yaptığı ahlaksızlıkla-rın işyeri çalışanlarına deşifre edileceği söylendiğinde tavrındanvazgeçiyorsa, bu kişinin samimiyetinden bahsedebilmek müm-kün değildir. İlk anda bakıldığında söz konusu kişi kötü olan birtavrını terk etmiştir, ama bunu Allah korkusundan değil de in-sanlardan çekinmesi nedeniyle düzelttiği için ihlassız hareketetmiş olur.Ancak bu yaptığından geri dönmesi için önünde herzaman için bir fırsat vardır. Yaptıklarından dolayı samimiyetletevbe edip, tavrını düzeltirse, o andan itibaren yapacağı amelle-rinde ihlası elde edebilir. İşte ihlası kazanmak isteyen bir insa-nın günlük hayatta sıkça rastlanabilen bu örneklerden gereklisonuçları çıkarıp ibret alabilmesi ve nefsini bu yönlerde eğite-bilmesi son derece önemlidir. Eğer Allah'ın dışında çekindiğitek bir varlık ya da tek bir makam varsa ihlası elde edebilmekiçin bunlardan kesin olarak arınması gerekmektedir.

76

Page 79: Kuran'da İhlas

Her işte Allah'ın rızasını gözetmekKarşılaştığı her olayda olabilecek en ihlaslı tavrı göstermek

isteyen bir insanın her işinde "Allah'ın rızasını" kazanma arayı-şı içinde olması gerekir. Allah'ın bir ayetinde"… Artık hayır-

larda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır..." (MaideSuresi, 48) şeklinde buyurmaktadır. Bir başka ayette iseRabbimiz şu şekilde buyurmuştur:e

"Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıl-

dık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi

orta bir yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda

yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir."

(Fatır Suresi, 32)

Ayette de bildirildiği gibi, Allah'a iman ettikleri halde 'ortabir yol tutan' insanlar da vardır, 'hayırlarda yarışıp öne geçen-ler' de. İhlas sahibi bir Müslüman hayırlarda yarışmaktadır. Ha-yatının her anında Allah'ın razı olacağı tavırları göstermek içinciddi bir çaba sarf etmekte, elindeki tüm imkanları kullanaraksalih kullardan olmaya çalışmaktadır.

Din ahlakını yaşamada orta yolu tutanlar ve hayırlarda yarı-şanlar arasındaki farkı şu şekilde açıklayabiliriz; insan, hayatı bo-yunca pek çok olayla karşılaşır. Hayatına nasıl bir yön vereceği,olaylar karşısında nasıl bir tavır alacağı, nasıl bir ahlak göstere-ceği konusunda her zaman için çeşitli seçeneklerle karşı karşı-ya kalır. Seçim ise tamamen kendi vicdanına kalmıştır. İmaneden bir insanın dikkati din ahlakına uymayan seçeneklere kar-şı son derece açıktır. Dolayısıyla da iman eden bir kişi bu ihti-malleri kayıtsız şartsız reddeder ve Allah'ın rızasına uygun ol-duğunu düşündüğü, en fazla ecri kazanıp, Allah'a yakınlıkta enfazla yolu katedebileceğini umduğu tavrı seçer.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 77

Page 80: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

İşte bu kişinin aldığı kararlardaki vicdani titizlik de ona ihla-sı kazandıran en önemli yollardan biridir. Kuran'da iman eden-ler arasında yarışıp öne geçen salih kimseler şu sözlerle haberverilmiştir:

"Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir toplu-

luk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın

ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar,

Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı em-

reder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarı-

şırlar. İşte bunlar salih olanlardandır." (Al-i İmran Su-

resi, 113-114)

İnsanın karşısında çok sayıda alternatif olduğunda bile, tümbunlar arasından Allah'ın razı olacağı seçeneği görebilmesi sonderece kolaydır. Allah'a yakınlaşma arayışı içerisinde olan veolaylara iman gözüyle bakan bir insan için bu çok net ve belir-gindir.

Örneğin insan gününü nasıl geçireceği konusunda karşısın-da pek çok alternatif olduğunu görür.Tüm gününü evde oturupspor yaparak ve televizyon izleyerek geçirebilir. Spor yapmanınsağlığını korumak için önemli olduğunu, televizyon izlemenin dekültürünü artıracağını söyleyerek bunlarda Allah rızasını gördü-ğünü söyleyebilir. Elbette ki spor yapmak da televizyon seyret-mek de önemli ve faydalı faaliyetlerdir. Ama dünya üzerindedinsiz akımlar bu kadar güç kazanmışken, İslam topraklarındasavunmasız kadınlar, yaşlılar ve çocuklar "Rabbimiz Allah'tır"dedikleri için öldürülürken, savaşlar, çatışmalar ve ahlaki yozlaş-ma bu derece artmışken, iman eden bir insanın tüm gününüspora ve televizyona ayırması vicdanlı bir tavır olmaz.

Bunun yerine Kuran ahlakının mükemmelliğini diğer insan-lara anlatıp, onların da ahiretlerine vesile olmaya çalışması hiç

78

Page 81: Kuran'da İhlas

şüphesiz diğerinden daha hayırlı bir davranış olacaktır. Çünkübu "Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kö-

tülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun.

Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi, 104)ayetiyle de bildirilmiş, her Müslümanın üstlenmesi gereken birsorumluluktur. Bu alternatife yöneldiği takdirde insan, öncelik-li olarak kendi ahireti için ibadette ve salih bir amelde bulun-muş olur. Bunun yanı sıra, ayetin hükmünü yerine getirip, dinahlakını tebliğ ettiği ve başkalarının da hidayetlerine vesile ol-duğu için ecir kazanmış olacaktır.

Allah bu duruma Kuran'da şöyle bir örnek vermiştir:

Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı onarmayı,

Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda

cehd edenin (çaba harcayanın yaptıkları) gibi mi say-

dınız? (Bunlar) Allah Katında bir olmazlar. Allah zul-

meden bir topluluğa hidayet vermez.

İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda malla-

rıyla ve canlarıyla cehd edenlerin (çaba harcayanların)

Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa

ve mutluluğa' erenler bunlardır. (Tevbe Suresi, 19-20)

Ayetlerden de anlaşılabileceği gibi hacılara su dağıtmak yada Mescid-i Haram'ı onarmak da Allah'ın rızasına uygun olanhayırlı davranışlardır.Ancak imkanları olduğu halde ibadetlerinibu davranışlarla sınırlayan kimselerin kendilerini kandırmama-ları ve yaptıklarını yeterli görmemeleri son derece önemlidir.Çünkü kıyas yapıldığında bunların Allah yolunda malıyla ve ca-nıyla mücadele eden bir insanın davranışlarıyla bir olmadığı gö-rülür.

İnsanın daha güzelini, daha hayırlısını ya da takvaya, Kuranahlakına daha uygun olduğunu düşündüğü bir tavır varken

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 79

Page 82: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

bundan daha azını tercih etmesi ihlasa uygun bir davranış ol-maz. Çünkü bu vicdanını tam olarak kullanmaması, biraz da ol-sa nefsine pay ayırması, biraz da olsa kendi rahatından ve ken-di menfaatlerinden yana hareket etmesi anlamına gelir. OysaKuran'a uygun olan, yapılması gereken iş ne kadar nefsine ters,ne kadar zor olsa ve ne kadar fedakarlık gerektirse de insanınher zaman için Allah'ın rızasını kazanabilmeyi, nefsinin menfaat-lerine tercih etmesidir. Bu şuur mümine ihlası, birbiri ardıncagelen salih amelleri dolayısıyla da Allah'ın rızasını, rahmetini vecennetini kazandırır.

Karşılığı sadece Allah'tan beklemekİhlası kazanmak isteyen bir insan, şu gerçeğin kesin olarak

bilincine varmalıdır; insan dünya hayatında yaptıklarının karşılı-ğını ancak ve ancak Allah'tan beklemelidir. Kişinin yaptığı işiAllah'ın rızası, rahmeti ve cenneti dışında herhangi bir karşılıkumarak yapması ihlası kırıp, kişiyi samimiyetsizliğe sürükler.Çünkü Allah'ın vereceğinin dışında, insanlardan maddi ve ma-nevi menfaatler besleyerek yapılan bir iyilik insana kazançtanziyade kayıp getirir. İnsan bu düşünceyle yıllarca Allah yolundahizmet etse bile, bu yaptıklarını sadece Allah'ı razı etmek içinyapmadığı sürece, gerçek anlamda ihlası kazanmamış demektir.Ancak niyetine Allah'ın rızası dışında birşey katmadan yaptığıibadetler kişiye büyük bir ecir ve sevap kazandırabilir.

Allah "Şüphesiz, bu Kur'an, en doğru yola iletir ve sa-

lih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten

büyük bir ecir olduğunu müjde verir." (İsra Suresi, 9) aye-tiyle salih amelin 'büyük bir ecirle' karşılık bulacağını bildirmiş-tir.

80

Page 83: Kuran'da İhlas

Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde insanın kurtuluşu-nun ancak ihlas ile mümkün olacağını söylemiş, insana ihlası ka-zandıracak olanın ise sadece Allah'ın rızasını gözetmek olduğu-nu şöyle belirtmiştir:

"… Medar-ı necat (kurtuluş vesilesi) ve halas (kurtuluş), yalnız ih-lastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, ağır-lıklarla hâlis olmayana tercih edilir. İhlası kazandıran hareketlerde-ki sebebi, sırf Allah'ın bir emri ve neticesi Allah'ın rızası olduğunudüşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı."5

Bediüzzaman bir sözünde insanın bir kişiye karşı duyduğumuhabbetin de ihlaslı olabilmesi için karşılıksız ve sadece Allahrızası için olması gerektiğini vurgulamıştır:

Herşeyde bir ihlas var. Hattâ muhabbetin de ihlas ile bir zerresi,ağırlıklarla resmî ve ücretli muhabbete tercih edilir. İşte bir zât buihlaslı muhabbeti şöyle tabir etmiş:

"Ben muhabbet üzerine bir rüşvet, bir ücret, bir mukabele, bir mü-kâfat istemiyorum. Çünkü karşılığında bir mükâfat, bir sevab iste-nilen muhabbet zaîftir, devamsızdır."6

İşte ihlası kazanmak isteyen bir kimse bu gerçeği kesin ola-rak kavramalıdır. Çünkü yaptığı ameller ancak bu şekilde salihamel olabilecek ve ancak bu yolla Allah'ın rızasına, rahmetineve cennetine ulaşmayı umabilecektir.

Ancak şeytan her zaman için insanı farklı düşüncelere sü-rüklemek ve onu Allah'ın rızası dışında menfaatler aramaya yö-neltmek ister. "Zaten bu yaptıklarımı Allah'ın rızasını kazanabil-mek için yapıyorum, bunun yanında bir parça da kişisel menfa-atler ummanın bana ne zararı olabilir ki", "Hem Allah'ın rızası-nı kazanırım, hem de çevremde biraz itibar kazanmış olurum","Ben iyilik yapacağım ama karşılığında onlar da bana iyilik borç-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 81

Page 84: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

lu olsunlar" ya da "Fedakarlıkta bulunurum, ama herşeyin birkarşılığı var" gibi mantıklar hep şeytanın katıp karıştırmasıylaortaya çıkar.Ancak bu düşüncelerin her biri de kişiyi Allah'ın rı-zası dışında karşılıklar aramaya ittiği için ihlası kazanmasını vesalih amellerde bulunmasını engeller.

Said Nursi sözlerinde ihlasın, insanın sadece Allah'ın kendi-sine verdikleriyle sevinip bunlara kanaat göstermesiyle eldeedilebileceğine dikkat çekmiştir. Bediüzzaman'ın burada üze-rinde durduğu nokta ise, kişinin diliyle kanaat ettiği gibi kalbin-de de Allah'ın verdikleriyle yetinip sevinmenin teslimiyetini ya-şaması gerektiğidir. Çünkü insan Allah Katında asıl olarak kal-bindeki niyetinden sorumlu tutulacaktır:

"… Sahabelerin Kuran'da övgüye mazhar olan cömertlik (kendisimuhtaç olduğu halde başkasına nimet vermek) hasletini kendinerehber etmek! Yani, hediye ve sadakanın kabulünde başkasını ken-dine tercih etmek ve dine hizmetin karşılığında gelen maddi çıkar-ları istemeden ve kalben talep etmeden, sırf Allah'ın ihsanı bilerek,insanlardan minnet almayarak ve dine hizmetin karşılığında da al-mamaktır. Çünkü, dine hizmetin karşılığında dünyada birşey istenil-memeli ki, ihlas kaçmasın. Gerçi hakları var ki, ümmet onların ma-işetlerini (yaşamak için gereken ihtiyaçlarını) temin etsin. Hem ze-kata da müstehaktırlar. Fakat bu istenilmez, belki verilir.Verildiği va-kit de "hizmetimin ücretidir" denilmez. Mümkün olduğu kadar ka-naatkarane, başka ehil ve daha çok hak etmiş olanların nefislerinikendi nefsine tercih etmek (Haşr Suresi, 9) ayetinin sırrına mazha-riyetle, bu müthiş tehlikeden kurtulup ihlası kazanabilir…"7

Yine bir başka sözünde ise Bediüzzaman "Bu dünya hizmetyurdudur, ücret almak yeri değildir. Salih amellerin ücretleri, meyve-leri, nurları berzahta, âhirettedir. O bâki meyveleri bu dünyaya çek-mek ve bu dünyada onları istemek, âhireti dünyaya tâbi' etmek de-

82

Page 85: Kuran'da İhlas

mektir. O salih amelin ihlası kırılır, nuru gider. Evet o meyveler iste-nilmez, niyet edilmez.Verilse, teşvik için verildiğini düşünüp şükre-der."8 diyerek insanın tüm karşılığı ahirete bırakmasının dahahayırlı olacağına dikkat çekmiştir.

Gerçekten de insanın Allah'ın rızası dışında beklediği herkarşılık dünyaya aittir ve bu da dünyayı ahirete tercih etmekanlamına gelir. Bu kişi belki dünya nimetlerinden faydalanacak,ama ahiretteki sonsuz güzelliklerden mahrum kalacaktır. Oysainsan sadece Allah'ın rızasını ve ahireti hedefleyerek niyetinehiçbir katık katmadan salih amelde bulunursa, Allah ona hemdünya hem ahiret nimetlerini verecektir. Allah "Erkek olsun,

kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bu-

lunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız

ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhak-

kak veririz." (Nahl Suresi, 97) ayetiyle iman edenlere bu gü-zel müjdeyi vermiştir.

Kuran'da peygamberlerin bu konuda gösterdikleri üstünahlaka dair pek çok örnek verilmiştir. Ayetlerde tüm elçileringönderildikleri topluluklara 'yaptıkları hizmetlerin karşılığındaAllah'ın rızası dışında hiçbir ücret beklemediklerini' bildirdikle-rinden şöyle bahsedilmektedir:

(Hz. Hud) Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden

hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yara-

tandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek mi-

siniz? (Hud Suresi, 51)

(Hz. Nuh) Ey Kavmim, ben sizden buna karşılık bir

mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah'a ait-

tir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçek-

ten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik

etmekte olan bir kavim görüyorum. (Hud Suresi, 29)

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 83

Page 86: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Bediüzzaman Said Nursi de, insanın ancak peygamberlerde-ki bu ahlaka özenerek ihlası kazanabileceğini hatırlatmıştır:

… Bir makama çoklar aday olur. Maddî ve manevî her bir ücre-te çok eller uzanabilir. O noktadan zahmet ve rekabet doğup; dos-tu düşmana, anlaşmayı muhalefete çevirir. İşte bu müdhiş illetinmerhemi, ilâcı ihlastır.Yani Allah'ın rızasını nefsin rızasına tercih et-mekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enaniyetin hatırına galib gelmek-le "Eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir karşılık

istemedim. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ve ben,

Müslümanlardan olmakla emrolundum." (Yunus Suresi, 72)ayetinin sırrına mazhar olup, insanlardan gelen maddî ve manevîücretten istiğna etmekle (Allah'tan başka kimsenin minneti altınagirmeme) Kuran'da "... Elçiye düşen apaçık bir tebliğden

başkası değildir" (Nur Suresi, 54) ayetinin sırrına mazhar oluphüsn-ü kabul (iyi bir kabul) ve hüsn-ü tesir (iyi bir etki) ve tevec-cüh-ü nâsı (insanların ilgisini) kazanmak noktalarının Cenab-ıHakk'ın vazifesi ve ihsanı olduğunu ve kendi vazifesi olan tebliğ-de dâhil olmadığını ve lâzım da olmadığını ve onunla mükellef ol-madığını bilmekle ihlasa muvaffak olur.Yoksa ihlası kaçırır.9

İnsanların rızasından arınmak,

sadece Allah'ın rızasına yönelmek

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı'nda ihlası ka-zanmanın şartlarını konu ettiği yazılarından birinde şöyle de-miştir:

"Amelinizde Allah rızası olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küs-se ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiriyok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti la-zım gelirse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da

84

Page 87: Kuran'da İhlas

kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette doğrudandoğruya yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızasını esas maksad yapmak ge-rektir."10

Bediüzzaman Said Nursi bu sözleriyle insanların rızasındanarınıp sadece Allah'ın rızasını kazanmaya yönelmenin öneminedeğinmiştir. Onun bu sözünde vermiş olduğu örnek, ihlasın an-laşılması bakımından son derece önemlidir.

Bunun yanında gösterdiği bir tavırdan dolayı eğer Allah birkişiden razı olmayacaksa, tüm dünya ondan razı olsa, ona min-net duysa bunun hiçbir önemi olmaz. İnanan bir kimse bununAllah Katında hiçbir kıymeti olmadığını ve Allah razı olmadığısürece insanların razı olmuş olmasının ahiretten yana kendisi-ne birşey kazandırmayacağını bilir. Rızasını kazanacağı güruh sa-yıca kalabalık, mal ya da makamca güçlü bir kitleden oluşuyorolabilir.Ancak bunların her biri de Allah'ın izni ile hayat bulmuşve birgün toprağın altında çürüyüp tüm güç ve kudretlerinikaybedecek olan aciz varlıklardır. Bu nedenle ahirette ne kala-balığın, ne sağladıkları desteğin, ne de dile getirilen takdirlerinhiçbir faydası olmayacaktır. Baki olan ve rızası kazanılmaya asıllayık olan sadece Allah'tır. İnsana daimi bir ihlas anlayışını ka-zandıracak olan da işte bu gerçeği kavrayarak, 'insanların rıza-sından sıyrılıp, sadece Allah'ın rızasını kazanmaya yönelmek'tir.Kuran'da bu anlayış şöyle bir örnekle açıklanmıştır:

"Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi

hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de

çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye

teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur

mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyor-

lar. Gerçek şu ki, sen de öleceksin, onlar da ölecekler-

dir." (Zümer Suresi, 29-30)

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 85

Page 88: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

İnsanın Allah'ın dışında herhangi bir başka varlığın rızasınıdüşünerek hareket etmesi Kuran'da 'şirk' ya da 'Allah'a ortakkoşmak' olarak ifade edilmiştir. Yukarıda yer alan ayette iseAllah, kişinin insanların rızasını arayıp Allah'a ortaklar koşması-nı, pek çok sahibi olan bir köleye benzetmiştir.Allah'a katıksızbir iman ile katıksızca kulluk etmesini ise yalnızca bir kişiye tes-lim olmuş bir kimsenin durumuna benzetmiştir. Allah, Kendisidışında tüm varlıkların birgün mutlaka ölümle karşılaşacakları-nı hatırlatarak insanları sadece Allah'ın rızasına yönelmeleri ko-nusunda düşünmeye davet etmiştir.

İnsanın bu konuda nefsinin telkinlerine karşı da son dereceuyanık olması ve nefsini kendini kandırmadan dürüstçe değer-lendirmesi gerekmektedir. Çünkü nefsin en büyük arzularındanbiri de Kuran ahlakına zıt olarak, insanların hoşnutluğunu, be-ğenisini ve takdirini kazanabilmektir. Nitekim çoğu insan yaptı-ğı pek çok işi kendi istek ve tercihleri doğrultusunda değil de,sırf çevrelerinden takdir toplayabilmek ve bu takdir ile de top-lumda bir yer edinebilmek için yapar. Dolayısıyla da bu insanla-rın hayatlarını yönlendiren ana mantık 'insanların rızasını kaza-nabilme arzuları' olur.

Pek çoğunuz bazı insanların kendi aralarında "Sonra etraf-tan ne derler?", "Bunu etrafa nasıl açıklarız", "Etrafa rezil ol-duk", "İnsan içine çıkamayız ki" gibi sözler sarf ettiklerini sıkçaduymuşsunuzdur. Bu sözler genellikle bu insanların birbirleriiçin ne diyeceklerini, haklarında nasıl düşüneceklerini, olaylarınasıl değerlendireceklerini son derece önemli görmelerindenkaynaklanır. Öyle ki kimi zaman yanlış bir tavırda bulunduklarıiçin vicdani bir rahatsızlık duymaz, ama bunu insanların öğren-mesinden dolayı huzursuzluk duyarlar. Oysa ortada yanlış birdavranış varsa asıl önemli olan bunu Allah'ın bilmesidir.Ve insa-

86

Page 89: Kuran'da İhlas

nın bu durumu telafi etmek için yönelmesi gereken makam dayine sadece Allah'ın makamıdır. Eğer kişi hatasından dolayıAllah'a karşı bir sorumluluk hissetmiyor, ama insanlara karşı birmahcubiyet ve utanç duyuyorsa bu, o kişinin insanların rızasınıAllah'ın rızasından daha üstün gördüğünü gösterir. Bu insanlardinin pek çok hükmü hakkında evlerinde gösterdikleri hassasi-yet ve kararlılığı sokakta iken göstermezler. İnsanların nasıl yo-rumlayacağını düşünerek, onların rızalarını Allah'ın rızasına ter-cih edebilirler.Yazlık ve deniz kenarında bulunan bir semte git-tiklerinde farklı, muhafazakar kimselerin oturduğu bir yere git-tiklerinde farklı tavırlar sergilerler. Müslümanların yanında ikenfarklı, onlardan uzaklaşıp başka bir şehre ya da ülkeye gittikle-rinde farklı bir ahlak gösterirler.Kimi zaman bu mantıkları doğ-rultusunda ibadetlerini de göz ardı edebilirler. Oysaki ihlaslı birtavırda bunların hiçbiri olmaz. İhlas sahibi bir insan her nereyeya da her kimin yanına giderse gitsin,Allah korkusunda, takva-sında kararlı davranır. Kuran'ın "(Öyle) Adamlar ki, ne tica-

ret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru

namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp

alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayaca-

ğı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar."

(Nur Suresi, 37) ayetinde hiçbir şart ve durumun gerçek Müs-lümanların tavırlarına etki edemediğine dikkat çekilmiştir.

İşte ihlası kazanmak isteyen bir müminin, cahiliye toplumla-rında yaşamın en temel dayanağı olan "insanlar ne der" mantı-ğından tamamen kurtulması gerekir. Çünkü insanların hoşnut-luğuna dair endişeler yaşandığı sürece insanın katıksız bir ihlasanlayışından bahsedebilmesi mümkün değildir.

İşte insanın ihlası kazanabilmek için her zaman için niyetinihalis tutması ve katıksızca Allah'ın rızasına yönelmesi gerek-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 87

Page 90: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

mektedir. Allah dilemediği sürece rızası kazanılmış olan insan-

ların kişiye bir faydası olmaz, ama Allah'ın rızasını, desteğini,

sevgisini ve hoşnutluğunu kazanan bir insan, tüm bu insanların

kendisine sağlayacağı desteği zaten kazanmış demektir. İhlasla

hareket ettiği için Allah zaten ona dünyada da ahirette de en

güzel hayatı yaşatacak, ona hiçbir insanın sağlayamayacağı des-

teği sağlayacak, hiçbir insanınkiyle kıyaslanamayacak bir dostlu-

ğu nasip edecektir. Bir sözünde Bediüzzaman Said Nursi de bu

önemli gerçeğe şöyle değinmiştir:

… Rıza-yı İlahî kâfidir. Eğer o yâr ise, herşey yârdır. Eğer o yâr de-

ğilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez. İnsanların takdiri,

istihsanı (beğenisi, hoş karşılaması), eğer böyle işde, böyle amel-i

uhrevîde illet ise, o ameli ibtal eder. Eğer tercih ediliyorsa, o amel-

deki ihlası kırar. Eğer müşevvik (teşvik edici) ise saflığını izale eder.

Eğer sırf alâmet-i makbuliyet olarak, istemeyerek Cenab-ı Hak ih-

san etse, o amelin ve ilmin insanlarda hüsn-ü tesiri namına kabul

etmek güzeldir ki... buna işarettir.11

Ey nefis eğer takva ve ameli salih ile Halikini razı etti isen, halkın

rızasını tahsile luzum yoktur, o kafidir. Eğer halk da Allah'ın hesa-

bına rıza ve muhabbet gösterirlerse iyidir. Şayet onların ki dünya

hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünkü onlarda senin gibi aciz kul-

lardır. Maahaza ikinci şıkkı takip etmekte şirk-i hafi olduğu gibi,

tahsili de mümkün değildir. Evet bir maslahat için sultana "müra-

cat eden adam sultanı" irza etmiş ise, o iş görülür. Etmemiş ise

halkın iltimasıyla çok zahmet olur. Mamafih yine sultanın izni la-

zımdır. İzni de rızasına mütevakıftır."12

88

Page 91: Kuran'da İhlas

Vicdanı güçlendirmekVicdan Allah'ın insana doğru yolu göstermekle görevlendir-

diği bir güçtür.Yaşamının son anına kadar, nefsinin kötülükleri-ne, şeytanın kışkırtmalarına ve Kuran dışı her türlü tavra karşıinsanı uyarıp korkutur. Ona Allah'ın razı olacağı tavrı, Kuran'auygun olan davranışları ilham eder. Karşılaştığı her olayda vic-danının sesine kayıtsız şartsız uyan bir insan ihlası da kazanmışolur. Çünkü ihlas da zaten insanın vicdanını en son noktasınakadar kullanabilmesidir. Nefsiyle çatışsa ya da zorlukla karşılaş-sa da, vicdanlı davranmaktan taviz vermemesidir.

İşte bu nedenle ihlası kazanmak isteyen bir kimse önceliklevicdanını gereği gibi kullanıp kullanmadığını gözden geçirmeli-dir. Eğer zaman zaman vicdanını durdurabiliyor, ondan gelensese kulak vermiyor ve bile bile nefsinden yana tavır koyabili-yorsa bu durumda vicdanını Kuran'a uygun şekilde kullanmıyordemektir. Daha da önemlisi "Hayır; insan, kendi nefsine

karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile."

(Kıyamet Suresi, 14-15) ayetleriyle de bildirildiği gibi her insankendisine fısıldanan sesin vicdan olduğunu ve bu sesi hangi ma-zeretleri öne sürerek bastırdığını bilir.

Vicdan insan için büyük bir nimet ve rahmettir. BediüzzamanSaid Nursi'nin de "Akıl tatil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vic-dan Sanii unutamaz.Kendi nefsini inkar etse de O'nu görür,O'nu dü-şünür, O'na müteveccihtir" 13 ya da "... her vicdanda iki pencere olanSani'-i Zülcelal marifetini insan kalbine daima tecelli ettiriyor." 14

sözleriyle ifade ettiği gibi insan gaflete dalsa bile, vicdanı dalmaz.Kendisi nefsine kapılacak olsa bile vicdanı kapılmaz, kendi sami-miyetsizliğe meyletse, şeytana uyacak olsa vicdanı yine de uy-maz. Kısacası insan bilerek ya da bilmeyerek hata yapabilir, amavicdanı asla doğru yoldan şaşmaz, asla hata yapmaz.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 89

Page 92: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Ancak ne var ki vicdan körelebilir. Eğer insan vicdanı kendi-sini doğru yola çağırdığı halde bu sese karşı vurdumduymaz birtavır gösterirse, vicdanının sesini sürekli olarak bastırmayı alış-kanlık haline getirirse bu durumda onun etkisini zayıflatmış vevicdanını köreltmiş olur.Vicdan yine kişiyi uyarıp doğruya çağı-rır, ama o artık bu sesten etkilenmeyecek, onu dinlemeyecek veönemsemeyecek hale gelmiştir. Dolayısıyla da bir müminin vic-danının kabul etmeyeceği pek çok tavır ve davranış kolaylıkla bukişinin vicdanından geçebilmeye başlar. Bu insan Allah'ın beğen-meyeceği, Kuran'a uygun olmayan bir davranışta bulunup, şeyta-nın ardı sıra giderken artık vicdan azabı duymaz olur. Kuran dı-şı bu tavrı, içinde hiçbir sıkıntı duymadan rahat rahat yapabile-cek hale gelir. Örneğin bir ülkede savaşın başladığı ilk günlerdeher insan ölen savunmasız kadınları, çocukları, kundaklarındakibebekleri görüp çok büyük bir vicdani rahatsızlık duyar. Birşey-ler yapmak, bu kişilere yardım etmek ister.Ancak ilerleyen gün-lerde hergün gazetelerde aynı haberleri okumak, televizyondaaynı haberleri izlemek bu kişinin vicdanını köreltir. Artık ölümhaberleri ya da çekilen zulümle ilgili bilgiler onun vicdanında biretki oluşturmaz. Ne bir sıkıntı duyar, ne de vicdani bir sorum-luluk. İşte bu vicdanın körelmesidir.Vicdan körelmesinde ise ke-sintisiz bir ihlastan söz edebilmek mümkün olmaz.

İhlası kazanabilmek için kişinin öncelikle Kuran'a uygun birvicdan duyarlılığı elde etmesi gerekir. Bu ise kişinin Allah korku-sunu artırması ile mümkün olur. Kişi Allah'ın her an her yerdekendisini görüp duyduğunu, tüm yaptıklarını Katında saklı tuttu-ğunu, kendisini bunlardan hesaba çekeceğini derinlemesine dü-şünmelidir. Ölümün an meselesi olduğunu, bir an sonra kendisi-ni Allah'ın huzurunda hesap verirken bulabileceğini ve eğerAllah'ın bildirdiği ahlakı göstermemiş, vicdanını gereği gibi kul-

90

Page 93: Kuran'da İhlas

lanmamış ise de sonsuz cehennem azabıyla karşılaşabileceğiniaçık bir şuurla kavramaya çalışmalıdır. Eğer Kuran'ın bu mühimgerçeklerini tam anlamıyla kalbine sindirirse vicdanındaki bukörelme yerini güçlü bir vicdan duyarlılığına bırakacaktır. Vic-dandaki bu hassasiyet ile birlikte de kişi her an karşılaştığı herolayda vicdanının sesini dinleyerek ihlaslı davranabilecektir.

Dünya hayatının geçiciliğini anlamakDünyanın dört bir yanında belki de istisnasız tüm insanların

dilinde ya da en azından zihninde olan bir konu vardır; uzun ya-şayabilmek, hatta mümkünse hiç ölmemek… Bilim adamlarıyüzyıllardır bu konuda ciddi araştırmalar yapmakta ve insanla-rı daha uzun yaşatabilmenin bir formülünü bulmaya çalışmak-tadırlar. Ancak ne var ki bugüne kadar bu çalışmalarda hiçbirgelişme kaydedilememiştir. Çünkü Allah "Senden önce hiçbir

beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar

ölümsüz mü kalacaklar? Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz si-

zi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz

Bize döndürüleceksiniz." (Enbiya Suresi, 34-35) ayetleriyleher insanın ölümlü olarak yaratıldığını ve eceli geldiğinde mut-laka bu gerçekle yüz yüze geleceğini bildirmiştir.

İnsanlar her ne kadar düşünmek ya da kabullenmek isteme-seler de gerçek budur; insan ölümlüdür. Dünya hayatı ise sonderece kısa ve geçicidir. Her insan denenmek üzere, ortalamaaltmış yetmiş yıl süren bir zaman dilimi için dünyada bulunmak-tadır. Bu nedenle insanın planlarını dünya hayatı üzerine kur-ması, geçici bir sebeple bulunduğu mekanı asıl hayatı kabuledip, sonsuza kadar asıl hayatını yaşayacağı ahireti unutmasıçok büyük bir hatadır.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 91

Page 94: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Bu gerçek her insanın rahatlıkla anlayabileceği kadar açık vesadedir. Ancak "O amel (davranış ve eylem) bakımından

hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölü-

mü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağış-

layandır." (Mülk Suresi, 2) ayetiyle bildirilen dünyadaki imtihanortamının oluşabilmesi için Allah dünya hayatını süslü kılmıştır.

Bazı insanların dünya hayatının menfaatlerinden daha fazlayararlanabilmek için adeta bir yarış içerisine girmiş olması, in-sanı aldatmamalıdır. Çünkü gaflet içinde bocalayan kişilerin birölçü olmayacağı Kuran ayetleriyle insanlara bildirilmiştir.Mal yı-ğıp biriktirmeye çalışanlar, makam sahibi olabilmek için inanç-larından ödün veren kimseler, insanların gözünde yer edinebil-mek için şekilden şekile giren insanlar yanlış idealler peşindekoşmaktadırlar. İnsanın bir tiyatro sahnesinde seyrettiklerinigerçek sanarak, sahnelenen senaryo doğrultusunda bir tavırortaya koyması ne kadar mantıksız, ne kadar komik ve ne ka-dar küçük düşürücü ise, dünya hayatını gerçek sanarak büyükbir hırs ve koşuşturmacayla buraya yönelik menfaatlerin peşin-de koşan kimselerin durumu da bundan farksızdır.

Ancak unutulmamalıdır ki kendilerini sadece dünya hayatı-na adayan insanlar gibi, "hem ahireti hem de dünya hayatını bir-likte kazanayım" düşüncesinde olan kimseler de hatalı bir tavıriçerisindedirler. Dünya hayatı insanlar için bir nimet olarak ya-ratılmıştır. İnsan bu dünyadaki tüm güzelliklerden en fazlasıylayararlanacak, nimetlerden en güzel şekilde istifade edecektir.Ancak hiçbir zaman için bunları kendisine ideal edinmeyecek,hırsla bu nimetlere yönelmeyecektir.Tüm bunları din ahlakınıen güzel şekilde yaşayabilmek,Allah'ı takdir edebilmek,Allah'ınkendisine lütfettiklerini görüp şükredebilmek için kullanacaktır.İnsanın "hem Allah'ın rızasını kazanacak şekilde bir yaşam sü-

92

Page 95: Kuran'da İhlas

reyim, hem de dünya hayatının menfaatlerinden olabildiğinceyararlanayım" şeklinde bir mantık ile hareket etmesi ihlasınızedeleyen bir tavır olur.

Allah Kuran'da geçen "Güç ve basiret sahibi olan kulları-

mız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz

onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ih-

las sahipleri kıldık. Ve gerçekten onlar, Bizim Katımız'da

seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır." (Sad Suresi, 45-47)ayetleriyle peygamberlerden örnek vermiş ve asıl makbul ola-nın katıksızca ahireti düşünüp ona göre hareket eden kimsele-rin davranışları olduğunu hatırlatmıştır. Allah böyle bir ihlaslaKendisi'ne yönelip ahireti isteyen kimselere zaten dünya hayatı-nın en güzel nimetlerini verir.Dolayısıyla da ihlastan uzaklaşarak"hem dünya hem ahiret benim olsun" diyen insan her ikisindende gereği gibi nasibini alamazken, katıksızca ahirete yönelenkimse hem dünya hem de ahiret hayatının nimetlerini kazanır.

Bediüzzaman Said Nursi de "Evvelâ sebebi, sırr-ı ihlastır. Çün-kü dünyada geçici zevkler, kerametler tam nefsini mağlub etmeyeninsanlara bir maksad olup, uhrevî (ahirete yönelik yaptığı amellere)ameline bir sebeb teşkil eder, ihlası kırılır. Çünkü amel-i uhrevî iledünyevî maksadlar, zevkler aranılmaz.Aranılsa sırr-ı ihlası bozar."15

sözleriyle nefsin tam eğitilmemiş olmasından dolayı ahiretin ya-nında dünyayı da amaç edinmenin ihlası kıran, ahirete yöneliksalih amellerde bulunulmasına engel teşkil eden bir tavır oldu-ğuna dikkat çekmiştir.

Yine bir başka sözünde ise Said Nursi dünya hayatını enmutlu ve en güzel şekilde yaşayanın, 'dünyayı bir misafirhaneolarak kabul eden kimse' olduğunu belirtmiştir. Çünkü bu dü-şünce söz konusu kişiyi Allah'ın rızasını kazanmaya ve ihlaslıdavranmaya yöneltmektedir.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 93

Page 96: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Görüyorum ki: şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki, dünyayı biraskeri misafirhane telakki etsin ve öyle de izan etsin ve ona görehareket etsin.Ve o telakki ile, en büyük mertebe olan rıza merte-besini çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına daimi bir elma-sın fiatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.

Evet, dünyaya ait işler, kırılmaya mahkum şişeler hükmündedir;sonsuz ahirete ait işler ise gayet sağlam elmaslar kıymetindedir.İnsanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve deh-şetli hırs ve inadlı talep ve hakeza iddetli hisler, ahirete ait işlerikazanmak için verilmiştir. O hissiyatı, şiddetli bir surette fani dün-ya işlerine yöneltmek, fani ve kırılacak şişelere, baki elmas fiatla-rını vermek demektir.16

Bediüzzaman bu sözünde dünya hayatını kırılacak bir şişe-ye, ahireti ise bir elmas parçasına benzetmiştir. Dünya hayatınakapılarak ihlastan uzaklaşan kişi bu değersiz cam şişe için elma-sı feda eden kimse gibi ahiretini kaybetmektedir. Dünyanın birmisafirhane olduğunu anlayan kimse ise bu hataya düşmeyerekdünyada da ahirette de en güzel hayatı yaşamaktadır.

Ölümü, hesap gününü ve ahireti düşünmekBazı insanlar ölümü yanlış bir bakış açısıyla değerlendirir ve

dünya hayatındaki her türlü güzelliğin son bulduğu, insanın birdaha hayat bulmamak üzere yaşama veda ettiği ve toprağa ka-rışarak çürüyüp yok olduğu bir son olarak görür. Ancak buinançları Allah'ın varlığını, dünya hayatının ve kendilerinin yara-tılış amacını gereği gibi kavrayamamış olmalarından kaynaklan-maktadır. Bu kişiler dünya hayatlarının, ölümden sonraki asıl ya-şamlarını belirleyen bir imtihandan ibaret olduğunun şuurundadeğildirler. Yaşamakta oldukları bu dünyayı gerçek, ahireti ise

94

Page 97: Kuran'da İhlas

bir aldanış olarak değerlendirler. Dünya hayatına son verip ahi-ret hayatını başlatan ölümü de bu nedenle bir son olarak nite-lendirirler.

İşte bu düşünceleri nedeniyle onlar için 'ölüm' ne kadar ür-kütücü ise, 'ölümü düşünmek' de en az o kadar rahatsız edici-dir. Ölümü akıllarına getirdikleri takdirde dünya hayatından ge-reği gibi zevk alamayacaklarına, bu düşüncenin tüm lezzetleritatsızlaştırıp anlamsızlaştıracağına inanırlar. Ölümü düşünme-meye ve unutmaya çalıştıkları takdirde de dünya hayatına dahaçok bağlanıp, nimetlerden daha çok zevk alabileceklerini sanır-lar.

Oysaki insan ölümü düşünse de düşünmese de, unutsa dahatırlasa da sonuç hiçbir zaman için değişmeyecektir; "De ki:

"Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz si-

zinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede

edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size

yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8)" ayetiylehatırlatıldığı gibi insan ölüm ile mutlaka karşılaşacaktır. O haldeakılcı olan, düşünmeyerek ve unutmaya çalışarak kesin olarakgerçekleşecek bir olaydan kaçmak değil, bu gerçekle karşılaşa-bilecek şekilde hazırlık yapmaktır. Eğer insan Allah'ın razı ola-cağı şekilde bir hayat sürdürür ise, ölüm bu kişiye bir kayıp yada zarar getirmeyecektir.Aksine sonsuz ve kusursuz yaşamınabaşlamasına vesile olacaktır. Eğer bu insan Allah'a samimi birkalple yönelmiş ise ölüm dışarıdan bakıldığında hangi şartlar al-tında gerçekleşirse gerçekleşsin kişiye acı da vermeyecektir.Allah Kuran'da ölüm meleklerinin iman edenlerin canlarını acıvermeden yumuşakça çekip alacaklarını bildirmiştir. Ölümünancak inkar edenler için acı veren bir olay olduğu da yine Ku-ran ayetleriyle haber verilmiştir. (Naziat Suresi, 1-2) Dolayısıy-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 95

Page 98: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

la da eğer kişi iman ve ihlas sahibi ise ölüm onun için acı çeke-ceği bir son olmayacaktır.

Bunun yanında ölümü düşünmek, bu kimselerin düşündüğügibi kişiyi dünyadan koparan değil, tam tersine dünya nimetle-rinden de olabilecek en fazla lezzeti alabilmeyi sağlayan önem-li bir vesiledir. Çünkü insan nimetlere bağlanıp, onları şehvethaline getirdiği zaman değil, tam tersine tüm bunların fani vegeçici olduğunu kavradığı takdirde onlardan çok daha fazla hazduyabilir. Peygamberimiz (sav) de bir sözlerinde ölümü düşün-menin önemini şu şekilde belirtmişlerdir:

Ölümü çok zikredin. Zira bu, insanı dünyadan çeker.Ve günahlar-dan sıyırır.17

Ayrıca ölüm bu kimselerin algıladıkları gibi ne hayatın, ne ni-metlerin, ne de güzelliklerin sonu değildir.Aksine ölüm gerçekhayatın başlangıcıdır; insanın dünya hayatında yaptığı seçimdoğrultusunda sonsuza dek yaşamını sürdüreceği gerçek dün-yasına geçişidir. Eğer Allah'ın büyüklüğünü takdir edebilmiş vehayatını bu uğurda yaşamışsa sonsuz hayatını birbirinden güzelcennetlerde geçirecektir. Ama eğer dünya hayatına aldanmış,ölümü, Allah'ın huzuruna varıp hesap vereceği günü ve ahiretiunutmuş ise bu durumda da ebedi mekanı cehennem olacak-tır. Dünya hayatında ölümü düşünmemeye çalışması kişiyi bugerçeklerle karşılaşmaktan kurtarmaz.

İnsan her an, her yerde ölümle

karşılaşabilir

Ölümü düşünmek ve bu gerçeğin şuuruna varmak insanıher an ihlaslı ve vicdanlı davranmaya yönelten önemli bir tefek-kür konusudur.Allah'ın ve ahiretin varlığına samimi imanla ka-

96

Page 99: Kuran'da İhlas

naat getiren insan, yaşam gibi ölümün de Allah'ın kontrolündeolduğunu bilir. Hiçbir insan ecelini ne erteleyebilir ne de önealabilir. Ölüm Allah'ın takdir ettiği anda ve Allah'ın takdir ettiğişekilde gerçekleşir. "Her ümmet için bir ecel vardır. Onla-

rın ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilirler ne de öne

alınabilirler (tam zamanında çökerler.)" (Araf Suresi, 34)ayetiyle de bildirilen bu gerçeğin farkında olan insan, ölüm ilene zaman karşılaşacağını bilmemenin verdiği açık bir şuur ilehareket eder. "Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yük-

sekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile…"

(Nisa Suresi, 78) ayetiyle de hatırlatıldığı gibi Allah dilediktensonra ölüm mutlaka gerçekleşir. Bunun ne kişinin yaşı ile, nesağlıklı olması ne de tedbirli davranmış olması ile ilgisi yoktur.Allah diledikten sonra ani bir kaza, beklenmedik bir hastalık,hatta kimi zaman insanları hayrete düşüren umulmadık basitbir sebep dahi insanı ölüme sürükleyebilir.

İşte tüm bu yönleriyle ölümü düşünebilen bir insan, her anher yerde ölümle karşılaşabileceğini, yaşamının her an son bul-ma ihtimali olduğunu bilir. Bu da onu hayatının her anında ih-laslı davranmaya, aklını, vicdanını ve imkanlarını son noktasınakadar kullanmaya yöneltir. Bir an sonra kendisini Rabbimiz'inhuzuruna varmış, hesap verirken bulabileceğini, her an cennetya da ceheneme sevk edilme ihtimaliyle karşı karşıya kalabile-ceğini bilmenin verdiği açık şuur ile hareket eder. Dünya haya-tını, ahirete gidip cenneti ve cehennemi görüp geri dönmüşce-sine, tüm bunların gerçekliğinden ve yakınlığından kesin olarakemin olmuş bir iman ve ihlasla geçirir. Her anını, canını almayagelen ölüm melekleriyle karşılaştığı, amel defterinin ortayakonduğu, cennete mi yoksa ceheneme mi sevk edileceğinin ka-rarını beklediği anı yaşıyormuş gibi derin bir Allah korkusu ile

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 97

Page 100: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

geçirir. Cehennem azabının yakınlığını ve dehşetini her an ak-lında tutarak, sonsuza kadar bu azabı tatmanın korkusunu heran hissederek hareket eder.Aynı şekilde cehennemden kurtul-muş olup, sonsuza kadar Allah'ın dost edindiği bir kul olarakcennette yaşayacak olmanın şevkiyle dolu olur. Hesap günündeAllah'ın huzuruna çıkarıldığı vakit, "Bilmiyordum, anlamamış-tım, fark etmemiştim, unutmuştum, gaflete dalanlarla birlikteben de dalmıştım, gevşeklik göstermiştim, şeytana uymuştumya da Allah nasıl olsa affeder diye düşünmüştüm, ibadetleri ye-rine getiriyordum bunlar yeterli olur zannetmiştim" gibi maze-retler öne sürmesinin hiçbir fayda sağlamayacağının bilincindehareket eder.

Bu bilinç güçlü bir vicdan, keskin bir kavrayış gücü, üstün birakıl ve kesintisiz bir ihlas anlayışıyla kendini gösterir. Bu şuur-daki bir insan ölümün an meselesi olduğunu bildiği için, hayır-dan yana hiçbir işi ertelemez, hiçbir konuda üşengeçlik ya datembellik yapmaz, şevksiz davranmaz. "Birazdan, bir saat sonraya da yarın yaparım" dediği bir işi gerçekleştirmeye ömrününyetmeyebileceğini düşünür.Ahirette de ertelediği ve eksik tut-tuğu bu gibi işler nedeniyle çok büyük bir pişmanlığa kapılabi-leceğini bilir.

"Keşke imkanım varken daha çok salih amelde bulun-

saydım, daha çok infak etseydim, hayırlarda yarışsaydım,

ihlas sahiplerine, müminlere önder olacak kadar üstün

bir ahlak içerisinde olsaydım, keşke Allah'ın dinine daha

sıkı sarılsaydım, keşke din ahlakını tebliğ etmek için da-

ha çok çaba harcasaydım, keşke insanlara iyiliği emredip

kötülükten menetmek için birşeyler yapsaydım, keşke

dünya işlerine kapılıp ahiretim için hazırlık yapmayı erte-

lemeseydim, keşke hayırdan yana yaptıklarımı artırsay-

98

Page 101: Kuran'da İhlas

dım da bugün kurtuluşa erenlerden olsaydım" diyenlerdenolmamak ve ahirette bu pişmanlığı yaşamamak için peygamber-lerin göstermiş olduğu gibi bir ihlas anlayışı içerisinde hareketetmesi gerektiğini bilir.

Her an ölümle karşılaşabileceğine göre ne kadar acele et-se, ne kadar ihlaslı davransa, ne kadar salih amelde bulunsa okadar karlı çıkacaktır. Cehennem gibi zorlu bir son ile karşılaş-mamak için böylesine bir samimiyet ve ihlas içerisinde olmayamecbur olduğunu bilir. Gevşeklik göstermenin, ağırdan alma-nın, daha güzeli, daha iyisi ve daha mükemmeli varken biraz da-ha azını tercih etmenin ahirette pişmanlığa sebep olacağınınşuurundadır. Bu şuur açıklığı ve ihlas her konuda kendini gös-terir;Allah'a olan yakınlığında, müminlere gösterdiği saygı, sev-gi ve samimiyette, güzel ahlakta, fedakarlıkta, çalışkanlıkta, iba-detinde, duasında, malıyla canıyla harcadığı çabasında,Allah yo-lunda yaptığı infakında, her an her yerde yaptığı Müslümancakonuşmalarında, şevkinde, canlılığında hep ihlaslı bir tavır ser-giler.

İşte bu yüksek ihlas anlayışını insana kazandıran; dünya ha-yatını ölümü düşünerek yaşıyor olmasıdır. Bediüzzaman SaidNursi İhlas Risalesi'nde yer verdiği bir sözünde ölümü düşün-menin bu faydasına şöyle dikkat çekmiştir:

"Ey hizmet-i Kuraniye arkadaşlarım! İhlası kazanmanın ve muha-faza etmenin en tesirli bir sebebi, ölümü düşünmektir. Evet, ihlasızedeleyen ve riyaya ve dünyaya sevk eden bitmeyen bir istek ol-duğu gibi, riyadan nefret veren ve ihlası kazandıran, ölümü düşün-mektir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fani olduğunu dikkatledüşünüp, nefsin desiselerinden kurtulmaktır. Evet, ehli tarikat veehli hakikat, Kuran-ı Hakimin, "Her nefis ölümü tadıcıdır."

(Al-i İmran Suresi, 185) gibi ayetlerinden aldığı dersle, ölümü dü-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 99

Page 102: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

şünme yolunu esas tutmuşlar; bitmeyen bir istek olan tevehhüm-

ü edebiyeti (ebedi yaşayacağını zannedip, Allah'ın emirlerin-

den ve ahiret için hazırlanmaktan gaflet içinde olmak) o düşünce

ile ortadan kaldırmışlardır. Onlar farazi ve hayali bir suretle ken-

dilerini ölmüş düşünüyor ve hayal ediyor ve yıkanıyor, kabre konu-

yor farz edip, düşüne düşüne, nefsi emmare o hayal ve düşünce-

den etkilenip, uzun emellerinden bir derece vazgeçer. Bu düşün-

cenin faydaları pek çoktur. Hadiste "lezzetleri tahrip edip acılaş-

tıran ölümü zikrediniz!" diye rabıtayı ders veriyor.

Fakat mesleğimiz tarikat olmadığı, belki hakikat olduğu için, bu

düşünceyi, ehl-i tarikat gibi farazi ve hayali suretinde yapmaya

mecbur değiliz. Hem meslek-i hakikate uygun gelmiyor. Belki, akı-

beti sonu düşünmek suretinde geleceği şimdiki zamana getirmek

değil, belki hakikat noktasında şimdiki zamandan geleceğe fikren

gitmek, nazaran bakmaktır. Evet, hiç hayale, faraza luzüm kalma-

dan, bu kısa ömür ağacının başındaki tek meyvesi olan kendi ce-

nazesine bakabilir. Onunla yalnız kendi şahsının ölümünü gördü-

ğü gibi, bir parça öbür tarafa gitse, asrının ölümünü de görür; da-

ha bir parça da öbür tarafa gitse, dünyanın ölümünü de müşaha-

de eder, mükemmel ihlasa yol açar.18

Bediüzzaman bu sözleriyle insanlara ölümü, adeta kabre

girmiş, kendi ölümünü, kendi cenazesini görmüş, ahirete gidip

dünyanın ölümünü de müşahade etmiş bir insanın şuur açıklığı

ve olgunluğuyla değerlendirmelerini tavsiye etmiştir. Ölümü

düşünmenin insanı dünya hayatındaki her türlü tavır ve ahlak

bozukluğundan arındıracak önemli bir vesile olduğuna dikkat

çekmiştir.

100

Page 103: Kuran'da İhlas

İHLASI ZEDELEYENTAVIRLARDAN KAÇINMAK

Önceki bölümlerde ihlası kazanmak için insanın sahip olma-sı gereken özelliklere değindik. İşte bu amaç doğrultusunda in-sanın dikkat etmesi gereken ikinci bir konu da 'ihlasını zedele-yen' ya da 'ihlasını tamamen kıran' tavırlardan arınması olmalı-dır. Çünkü Bediüzzaman Said Nursi'nin de, "Ey kardeşlerim!Mühim ve büyük hayırlı işlerin çok zararlı engelleri olur. Şey-tanlar o hizmetin hizmetçileriyle çok uğraşır. Bu engellere vebu şeytanlara karşı, ihlas kuvvetine dayanmak gerektir. İhlası kı-racak sebeplerden; yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekini-niz. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm'ın "(Yine de) Ben nefsimi te-

mize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin ken-

disini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emreden-

dir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyen-

dir." (Yusuf Suresi, 53) demesiyle, nefsin emirlere itimad edil-mez. Enaniyet ve nefsin emirleri sizi aldatmasın."19 sözüyle dik-kat çekmiş olduğu gibi şeytan ihlası kazanmayı ve mutlak sami-miyete ulaşmayı hedefleyen kimselerin düşmanıdır. Onları doğ-ru yoldan saptırmak, nefislerindeki kötülükleri teşvik ederek,

101

Page 104: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

ihlastan uzaklaştırmak ister. İşte şeytanın bu kararlı gayretinekarşılık müminin yapması gereken Hz.Yusuf'un ahlakını kendi-ne örnek alarak nefsine itimat etmemek ve nefsin bu yöndekiteşviklerinden şiddetle kaçınmak olmalıdır. İşte ilerleyen bö-lümlerde müminlere yol gösterici olması amacıyla ihlası kıranbu tavırların neler olduğuna ve bunlardan arınmanın yollarınadikkat çekilecektir.

Nefsin kötülüklerinden arınmakDünya hayatındaki imtihanın bir gereği olarak nefis -

Allah'ın dilemesi dışında- insanları daima kötülüğe davet ede-cek şekilde yaratılmıştır. İnsanı teşvik ettiği bu kötülüklerdenbiri de ihlassız davranmaktır. Nefis, kişinin ihlasını kırmak, sami-miyetini zedelemek için benliğinde var olan her türlü kötü fi-kir ve düşünceyi destekleyecek şekilde hareket eder. Çünkü"Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona

fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan

sakınmayı ilham edene (andolsun)." (Şems Suresi, 7-8) aye-tleriyle de dikkat çekildiği gibi nefis, benliğinde 'sınır tanımazgünah ve kötülüğü' barındıran bir varlıktır. Ancak Allah insanatüm bu sınırsız kötülükten sakınmasının ve nefsini arındırıp te-mizlemesinin yolunu da ilham etmiştir. "Onu arındırıp-temiz-

leyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günah-

la, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramış-

tır." (Şems Suresi, 9-10) ayetleriyle de belirtildiği gibi nefsinde-ki kötülüklerin ardı sıra giden yıkıma uğrayacak, tüm bu kötü-lüklerden arınıp temizlenen ise kurtuluşa erecektir.

İşte ihlası kazanmayı ve böylece Allah'ın salih kullarındanolabilmeyi hedefleyen bir kimsenin seçimi de mutlaka bu yön-

102

Page 105: Kuran'da İhlas

de olmalıdır. Allah müminlerin bu konudaki samimi çabalarına"İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah'ın rızasını ara(yıp ka-

zan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı

şefkatli olandır." (Bakara Suresi, 207) ayetiyle dikkat çekmiş-tir.Ancak önemli olan insanın nefsine karşı son derece dürüstve samimi yaklaşması, nefsine asla acımaması ve ona sahip çık-mamasıdır. Nefsini tüm bu kötülüklerden arındırıp eğitebilme-si, ona boyun eğdirebilmesi ve terbiye edebilmesi ancak bu yol-la mümkün olabilir. Bunun için nefsini hiçbir zaman için kendibenliğinin bir parçası gibi görmemeli, hiçbir zaman için ondanyana tavır koymamalı ve onu savunmamalıdır. Onun daima hak-sız olduğunu, her zaman Kuran'a muhalif olduğunu, şeytanınsözcülüğünü yaptığını bilmeli, ondan gelen sözleri bu anlayış iledeğerlendirmelidir.

Nasıl ki insan konu bir başkası olduğunda, o kişinin nefsinekarşı hiçbir acıma hissi duymuyor, hiçbir şekilde onu savunmaihtiyacı duymuyor, onu haklı çıkarmaya çalışmıyorsa, söz konu-su olan kendi nefsi olduğunda da aynı tavrı göstermelidir. Nef-sini yabancı bir şahıs olarak kabul etmeli, onun yanında değilonun karşı safında yer almalıdır. Kötülüğü teşvik ettiğinde onanasihat etmeli, şeytani bir merhamete kapılmadan vicdanınınsesini dinlemelidir. Nefsinin başvurduğu hileli yöntemleri farkedebilmesi, onu tarafsız bir gözle değerlendirip, Kuran ile mu-hakeme edip yargılayabilmesi ancak bu yolla mümkün olabile-cektir.Ancak bu şekilde ihlası ve Allah'ın rızasını kazanabilecek-tir. Allah bu durumu ayetlerinde "Kim Rabbinin makamın-

dan korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular) dan sakındı-

rırsa, artık şüphesiz cennet, (onun için) bir barınma yeri-

dir." (Nazi'at Suresi, 40-41) hükmüyle bildirmiştir.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 103

Page 106: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Mümin kardeşinin nefsini kendi nefsinetercih etmek

İhlası zedeleyen tavırlardan biri de insanın nefsindeki 'cim-rilik ve bencillik' duygusudur.Allah "Gerçekten, insan, 'ben-

cil ve haris' olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük)

dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayır dokundu-

ğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder)." (Mearic Sure-si, 19-21) ayetleriyle insanın bu özelliğine dikkat çekmiştir. İh-lası kazanabilmek için insanın nefsindeki bu negatif özelliği yen-mesi ve bunun yerine özverili ve fedakar bir ahlakı kendindeyerleştirmesi gerekir. Çünkü Allah "... Kim nefsinin bencil-

tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte

onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Teğabün Suresi, 16)ayetiyle insanın kurtuluşa erebilmesi için bu bencil tutkuların-dan arınması gerektiğini bildirmiştir.

İnsanın nefsini bu yönde eğitebilmesi ise son derece kolay-dır. Önemli olan kendisini yeterli görmemesi, nefsinin sesineher zaman şüphe ile yaklaşmasıdır. Ancak bencillik ve cimrilikkavramlarını da yanlış anlamamak önemlidir. Cahiliyede bazı in-sanlar Allah korkusundan ve ahiret inancından yoksun olmala-rı sebebiyle bencilliği ve cimriliği adeta bir hayat felsefesi hali-ne getirmişlerdir. Bu kişiler her zaman önceliği kendilerindebilmeyi, herkesten çok kendi menfaatlerini koruyup kollamayıuyanıklık olarak algılar ve bunun iyi bir özellik olduğunu zanne-derler. Bu nedenle de yaptıklarıyla Allah Katında nasıl bir so-rumluluk yüklendiklerini hesaba katmazlar. İnsanın Kuran ayet-lerini düşünürken, cimri ve bencil tutkuları sadece bu tarz in-sanlara ithaf edip, konuyu sadece cahiliyedeki insanlarla sınırla-ması yanlış olur. Bu insanlar bu ahlakı en uç noktasında yaşa-maktadırlar, ancak cimriliğiyle ya da bencillikleriyle ön plana

104

Page 107: Kuran'da İhlas

çıkmamış bazı insanlar da gizli ya da açık olarak nefislerinde buduyguları barındırabilmektedir. Bu da bu kimselerin her şart vedurumda ihlaslı davranabilmelerini, olaylar karşısında halisanetavırlar gösterebilmelerini engellemektedir. İnsanın nefsini bukötülüklerden temizleyebilmesi ise son derece kolaydır; bununiçin Kuran ahlakını eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yaşamasıyeterlidir. Bediüzzaman Said Nursi, Kuran ayetlerinde bu konu-ya getirilen çözüme bir sözünde şöyle dikkat çekmiştir:

"Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp ima-

nı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri sever-

ler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihti-

yaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç)

olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim

nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte

onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır." (Haşr Suresi, 9) sırrıylaihlas-ı tâmmı kazanınız.20

Allah ayetinde müminlerin kendilerinde bir eksiklik, açıklıkya da ihtiyaç olsa bile diğer mümin kardeşlerinin nefislerinikendilerinden üstün tuttuklarını, tercih yapmaları söz konusuolduğunda da kendi nefislerinden değil kardeşlerinden yana ta-vır koyduklarını bildirmiştir. Medine'de yaşamakta olan Müslü-manlar, Mekke'den hicret ederek gelen ihtiyaç içerisindeki mü-min kardeşlerine infak etmekten, kendileri zor durumda kala-rak bile olsa onları yerleştirip barındırmaktan dolayı içlerindehiçbir sıkıntı duymamışlardır.Aksine Allah rızası için nefislerininbencil ve cimri tutkularını yenmiş olmaktan ve kardeşlerininnefislerine öncelik tanımış olmaktan dolayı da büyük bir sevinçve mutluluk duymuşlardır. Çünkü söz konusu şartlar altındaKuran'a en uygun, en vicdanlı ve en ihlaslı olan tavrın böylesi-ne bir fedakarlık göstermek olduğunu bilmektedirler. Ayrıca

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 105

Page 108: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Allah bu fedakarlıkların karşılığını dünyada da ahirette de katkat artıracak ve fazlasıyla onlara geri verecektir. Kuran'daAllah'ın bu ahlakı gösteren kimselere vereceğini vaat ettiği kar-şılık şöyle bildirilmiştir:

Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız, onu si-

zin için kat kat arttırır ve sizi bağışlar. Allah Şekûr'dur

(şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halim'dir (cezayı

vermekte acele etmeyendir). (Tegabün Suresi, 17)

Nefsin Kışkırtmalarına Kapılmamakİnsan eğer bir kez daha samimiyetle gözden geçirecek olur-

sa günlük hayatta nefsinin bu yöndeki telkinleriyle sık sık kar-şılaştığını görecektir. Nefsin bu kışkırtmaları kimi zaman insa-nın maddi, kimi zaman da manevi menfaatlerinden feragat et-memesini teşvik eder niteliktedir. Örneğin Allah bir ayetinde"Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe

eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu

bilir." (Al-i İmran Suresi, 92) hükmüyle asıl makbul olanın in-sanın 'sevdiği şeylerden infak edebilmesi' olduğuna ve iyiliğeerişebilmenin de ancak bu yolla mümkün olabileceğine dikkatçekmiştir. İnsan belki elinde avucunda bulunan herşeyi infakedebilir ama sevdiği, sahiplendiği birkaç şeye tutkuyla bağlan-mış olup bunlardan vazgeçemeyebilir. Ya da eşyalarını müminkardeşiyle paylaşması söz konusu olduğunda kendi nefsinionunkinden üstün tutarak daha çok sevdiği eşyasını kendine,sevmediğini ya da daha az sevdiğini de kardeşine ayırabilir.Asılmakbul olanın sevdiğini vermesi olduğunu vicdanı ona mutlakahatırlatır. Ama nefsindeki bu tutku onun bu ahlakı gösterebil-mesini ve yüzde yüz ihlaslı davranabilmesini engeller.

106

Page 109: Kuran'da İhlas

Oysaki asıl güzel olan insanın karşısındaki kimsede bir ihti-yaç olduğunu gördüğü anda hemen en sevdiği, en beğendiği şe-yi ona vermesidir. Çünkü eğer sevilecek, beğenilecek birşeysekarşısındaki kişi de bundan aynı zevki alacak, aynı şekilde mem-nun olacaktır. O halde insanın bu güzelliği kendine saklayıp, da-ha az güzel olanı karşısındakine vermesi nefsinde hala bencil-likten yana birşeyler kaldığını göstermektedir. İşte Allah buyüzden mutlak iyiliğe erişebilmek için bu ahlakın yerleşmesi ge-rektiğine dikkat çekmiştir.

Karşısındaki kişinin nefsini kendi nefsine tercih etmesi, herzaman karşısındaki müminin rahatını, sağlığını, neşesini kolla-ması bu kişinin ihlasının da bir göstergesidir. Örneğin zor veyorucu bir iş yapılması söz konusu olduğunda insan öne atılıp,bu işe talip olmalıdır. Çünkü zor bir işten kaçıp, bu işi bir baş-kasının yapmasını istemek ihlaslı bir tavır değildir. Müslümanayakışan böyle işleri hiç kimseye hissettirmeden ve hiç kimseyiminnet altında bırakmadan üstlenmektir. İhlasa uygun olan ise"… hayırlarda yarışınız…" ayetiyle bildirildiği gibi hiç vakitkaybetmeden herkesten önce bu işe atılıp ardından da en gü-zel şekilde sonuçlandırmaktır. Bu aynı zamanda söz konusu ki-şinin kardeşinin nefsini kendi nefsinden daha üstün tuttuğunugösterir. "Mümin kardeşim yorulacağına ben yorulayım", "Buişin zorluklarıyla o muhatap olacağına, ben olayım, o rahat et-sin" ya da "Onun vakti gideceğine benimki gitsin" gibi fedaka-rane düşüncelerle sıkıntıyı ve zorluğu, kolaylığa ve rahatlığatercih etmiş olur ve ihlaslı davranarak Allah'ın rızasını kazan-mayı umabilir.

Bediüzzaman Said Nursi "Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize;şerefte, makamda, sevgide, hattâ maddi menfaat gibi nefsin hoşu-na giden şeylerde tercih ediniz. Hattâ en latif ve güzel bir iman ha-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 107

Page 110: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

kikatini muhtaç bir mü'mine bildirmek ki; en masumane, zararsızbir menfaattir. Mümkün ise, nefsinize bir hodgâmlık (kendini düşü-nen, bencillik) gelmemek için, istemeyen bir arkadaş ile yaptırmasıhoşunuza gitsin. Eğer "Ben sevab kazanayım, bu güzel mes'eleyiben söyleyeyim" arzunuz varsa, gerçi onda bir günah ve zarar yok-tur. Fakat mabeyninizdeki sırr-ı ihlasa zarar gelebilir."21 sözleriylenefsin bencilce tutkularından kurtulmak için meşru gibi görü-nen konularda da diğer müminlere öncelik tanımanın makbuli-yetine dikkat çekmiştir. Şan şeref, makam mevki, maddi menfa-at, ilgi ve sevgi gibi nefsin hoşuna gidecek her türlü konuda fe-dakarlıkta bulunmanın ihlasa vesile olacağını hatırlatmıştır. Öy-le ki bir mümine güzel bir tavsiyede bulunacak, güzel bir sözsöyleyecekken sözü bir başkasına bırakarak arka planda kalıp,bu şekilde kardeşini ön plana çıkarabilir.

İşte nefsinin tüm bu kışkırtmalarından sakınıp,Allah'ın rıza-sını ve ihlası kazanma konusunda gayret eden insana Allah yol-larını açacak ve onu kolay olanda başarılı kılacaktır.Allah Nazi-at Suresi'nde müminleri şu şekilde müjdeler:

Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (is-

tek ve tutkular) dan sakındırırsa, artık şüphesiz cen-

net, (onun için) bir barınma yeridir. (Naziat Suresi,

40-41)

Rekabet hırsını ve kıskançlığı terk etmekAllah, "… Nefisler ise 'kıskançlığa ve bencil tutkulara'

hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik yapar ve sakınırsa-

nız, şüphesiz, Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır." (Ni-sa Suresi, 128) ayetiyle nefsin kıskançlığa yatkın olarak yaratıl-dığını bildirmiştir. İnsan, nefsindeki tüm kötülükler gibi, kıskanç-

108

Page 111: Kuran'da İhlas

lık ve rekabet hisleriyle de mücadele etmek ve bunlardan arın-makla yükümlüdür.Aksinde Kuran ahlakını gereği gibi yaşayabil-mesi ve Allah'ın rızasını tam olarak kazanabilmesi mümkün ol-maz. Nitekim Kuran'ın bir başka ayetinde kendilerine doğruyolu gösteren hak kitaplar geldiği halde insanların birbirlerinekarşı olan 'azgınlık ve kıskançlık'ları nedeniyle anlaşmazlığadüştükleri, doğru yoldan saptıkları şöyle bildirilmiştir:

İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarı-

cılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerin-

de, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konu-

sunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar

indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten

sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkla-

rı' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) veri-

lenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman eden-

leri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe Kendi izniy-

le eriştirdi. Allah, kimi dilerse onu doğruya yöneltir.

(Bakara Suresi, 213)

Kuran'da verilen bu örnek, insanın kıskançlığın neden olabi-leceği zararların boyutunu anlaması açısından son dereceönemlidir. İnsan doğru yolu bilip gördüğü halde sırf kapıldığıkıskançlık hissi nedeniyle yanlış yola sapabilmektedir. Çünkükıskançlık ve rekabet duyguları insanın akılcı düşünebilmesini,olayları isabetli şekilde muhakeme edebilmesini engeller. Buduygulara yenik düşen bir insan olaylar karşısında Kurani tep-kiler veremez, rahmani konuşmalar yapamaz, samimi ve ihlaslıtavırlar gösteremez. Böyle bir durumda onu yönlendiren aklıve vicdanı değil, şeytanın sözcülüğünü yapan nefsi olur. Nefsi,onu şeytani bir ahlaka çağırır.

İnsanın bu özelliklerden arınmak için yapması gereken şey

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 109

Page 112: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

öncelikle rekabet ve kıskançlık hislerinin din ahlakı ile bağdaş-madığını anlamak olmalıdır. Bu duyguların temeli tamamen dün-yevi değerlere dayanır. İnsanlar başkalarının sahip olduğu maddiya da manevi değerlere karşı kıskançlık duyar ve bunlardan do-layı onlarla rekabete girişirler. Oysaki müminler dünya hayatınınmenfaatlerine kapılmayıp asıl olarak ahirete yönelen insanlardır.Mümin dünya nimetlerini kendisine verenin ve bunları dilediğizaman alacak olanın Rabbimiz olduğunu bilir. Bunlardan Allah'ınrazı olacağı şekilde istifade eder, ancak hiçbir zaman bu nimet-lere tutkuyla bağlanmaz. Daha fazlasını elde etmek için hırsa ka-pılmaz.Allah'ın takdir ettiği kadarına şükreder ve bunlarla yetin-mesini bilir. Eğer Allah bir başkasına kendisinden daha fazla ni-met vermiş ise "Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. O,

dilediğine rızkı genişletip-yayar ve kısar da. Çünkü O, her-

şeyi bilendir." (Şura Suresi, 12) ayetiyle de bildirildiği gibi bun-da mutlaka bir hayır ve hikmet olduğunu bilir.

Ahireti Düşünmek Kıskançlığı ve

Rekabeti Ortadan Kaldırır

Her insan hem Allah'ın kendisine verdiği nimetlerle hem deeksik tuttuklarıyla denemeden geçirilmektedir. Bu yolla insan-lardan hangilerinin Allah'a yönelip şükredenlerden, hangilerininise Kuran ahlakından uzaklaşıp nankörlük edenlerden olacakla-rı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle dünya hayatının geçici bir im-tihan mekanı olarak yaratıldığını kavramış bir insanın, bu dün-yanın süslerine karşı kıskançlığa kapılması mümkün değildir.Örneğin sırf zengin, güzel ya da makam sahibi diye bir insanakarşı kıskançlık duymak Kuran ahlakı ile kesinlikle bağdaşmaz.Nitekim kişi Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşadığı takdirde

110

Page 113: Kuran'da İhlas

Allah'ın ahirette tüm güzellikleri en mükemmel şekliyle kendi-sine vereceğini bilmenin huzurunu ve rahatlığını yaşar. Ancakkaderi, tevekkülü, dünya hayatının gerçeğini ve herşeyi yarata-nın Allah olduğunu kavrayamamış insanlar ise kıskançlık ve re-kabet gibi duygulara kapılarak hareket ederler. Bu gerçeği bil-mek mümini böyle bir hataya düşmekten alıkoyar.

Söz konusu olan güzel ahlaka dair özellikler olsa bile, yinede iman eden bir kimse kıskançlıktan şiddetle kaçınır. Karşısın-daki Müslümanın güzel ahlakına özenip, gıpta eder. Gıpta etme-si ise hiçbir zaman için rekabete girmesini gerektirmez. Ku-ran'da bildirilen "hayırlarda yarışınız" ayeti gereği elbette kiAllah'ın en sevgili kulu olabilmek, Kuran ahlakını en mükemmelşekilde yaşayan kişi olabilmek için rahmani bir gayret sarf eder.Ancak bu rahmani yarışın temelinde kıskançlık ya da rekabethisleri yoktur. Bu yarış insanlara yönelik bir yarış değil, sadeceAllah'a yakınlaşmayı hedefleyen bir yarıştır. Nitekim böyle birinsan kendisi gibi, diğer müminlerin de Allah'ın en sevgili kuluolabilmelerini ister. Bunun için hem samimi olarak dua eder,hem de ihlasla çaba sarf eder.

Müminler tüm yaratılmışlarla beraber kendi acizliklerini bi-lirler. İçleri titreyerek Allah'tan korkar ve Rabbimiz'e karşı olanacizliklerini dile getirmekten çekinmezler.Araf Suresi'nde Müs-lümanların bu güzel ahlakları şu şekilde ifade edilir:

De ki: "Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan

ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bi-

lebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı artırır-

dım ve bana bir kötülük dokunmazdı..." (Araf Suresi,

188)

Dünyevi değerlere değil, ahirete önem veren bir insan hiç-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 111

Page 114: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

bir zaman insanlara ayarlı bir ahlak göstermez. Onlardan iyi ol-mak, onlar arasında bir yer edinmek, itibar kazanmak ya da önplana çıkmak için değil, sadece Allah rızası için gayret sarf eder.Bu noktaya kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi insan eğernefsinde böyle bir eksiklik ya da zaaf olduğunu görürse bilme-lidir ki, bu onun ihlasını kıracak ve Allah'ın rızasını kazanmasınıengelleyecek bir ahlaktır.

İşte Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde bu konuyu de-rinlemesine tefekkür etmiş ve müminlere yol gösterici olacakönemli noktalara temas etmiştir. İhlas konusunu ele aldığı risa-lesinde iman eden kimseler arasındaki rekabeti Bediüzzamanşu şekilde tarif etmiştir:

Din ve ahiret işlerinde rekabet, gıbta, hased ve kıskançlık olmama-lı ve hakikat bakış açısında olamaz. Çünki kıskançlık ve hasedinsebebi; bir tek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek makamaçok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesin-den; birbirine zahmet verme olur, kavga olur, yarış sebebiyle gıp-taya, sonra kıskançlığa düşerler. Dünyada bir tek şeye çoklar talibolduğundan ve dünyanın dar ve geçici olması sebebiyle insanın sı-nırsız arzularını tatmin edemediği için, rekabete düşüyorlar. Fa-kat… âhirette rekabet sebebi diye birşey yoktur ve rekabet deolamaz. Öyle ise, âhirete ait olan salih ameller dahi rekabet ola-maz; kıskançlık yeri değildir. Kıskançlık eden ya riyakârdır, salihameller suretiyle dünyevî neticeleri arıyor veyahud gerçek cahildirki, salih amelin nereye baktığını bilmiyor ve salih amelin ruhu, esa-sı ihlas olduğunu idrak edemiyor. Rekabet suretiyle Allah'ın sevgilikullarına karşı bir nevi düşmanlık taşımakla, Allah'ın rahmeti im-kanını suçluyor...

Ey ehl-i hakikat ve tarîkat! Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defi-neyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omuzunda ta-

112

Page 115: Kuran'da İhlas

şıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyade se-vinir, memnun olurlar. Kıskanmak şöyle dursun, gayet samimî birmuhabbetle o gelenlerin kendilerinden daha ziyade olan kuvvetle-rini ve daha ziyade tesirlerini ve yardımlarını iftiharla alkışlamaklâzım gelirken, nedendir ki rekabetkârane o hakikî kardeşlere vefedakâr yardımcılara bakılıyor ve o hal ile ihlas kaçıyor.22

Bediüzzaman müminlere cennet ahlakında kıskançlığın verekabetin yeri olmadığını hatırlatmıştır. Nasıl ki ahirette reka-betin yeri yoksa, ahireti kazanmak için yapılan salih amellerdede rekabet ya da kıskançlık olmaz. Müminler dünya ahiret bir-birlerinin dostu, velisi ve kardeşidirler ve her biri de aynı ama-ca hizmet etmektedirler. Birbirlerine ne kadar destek olurlar,ne kadar kuvvet sağlarlarsa Allah'ın rızasını da o kadar çok ka-zanmış olurlar. Bu nedenle mümine yakışan bir başkasının gü-zel özelliklerinden kıskançlık duyup onunla rekabete girmekdeğil, tam aksine onu iftiharla alkışlayıp daha da mükemmel ol-masına yardımcı olabilmektir. Nitekim ihlasa uygun olan da bu-dur zaten. Peygamberimiz (sav) iman edenlerin arasındaki bumanevi birliği, sevgi ve dostluğu şu şözleriyle ifade etmektedir:

Müslümanlar tek bir adam gibidir. Onun bir azası hasta olduğun-da vücudun diğer azaları da müteessir olur. 23

Bediüzzaman Said Nursi bir başka sözünde, müminlerin,rekabet ve kıskançlığı birbirlerinin üstün yönleriyle iftiharederek yenebileceklerini hatırlatmıştır. Böyle bir ahlak içeri-sinde herkesin kendi şahsiyetini bir kenara bırakıp, mümintopluluğunun şahsı manevisi içerisinde eriyeceğini, bu durum-da da her güzel özelliğin aslında tek tek her birine ait olmuşolacağını belirtmiştir:

Kardeşlerinizin yeteneklerini şahıslarınızda ve üstünlüklerini ken-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 113

Page 116: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

dinizde düşünüp, onların şerefleriyle şükrederek iftihar etmektir.Tasavvuf ve tarikat ehli arasında "yok fi’ş şeyh, yok fi’r resul" deyi-mi var. Ben sofi değilim. Fakat onların bu kaidesi, bizim meslekte"yok fi’l ihvan" suretinde güzel bir kaidedir. Kardeşler arasında bu-na "tefani" denilir. Yani, birbirinde kaybolmaktır. Yani: Kendi nefsihislerini unutup, kardeşlerinin yetenek ve hissiyatıyla fikren yaşa-maktır. Zâten mesleğimizin esası kardeşliktir. Peder ile evlâd, şeyhile mürid arasındaki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtala-rıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz "Samimi dost-luk ve kardeşlik" olduğu için, meşrebimiz "samimi dostluk ve kar-deşlik"tir. Samimi dostluk ise, en yakın dost ve en fedakâr arka-daş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en iyiliksever kardeş olma-yı gerektirir. Bu dostluğun en esas usulu, samimî ihlastır. Samimîihlası kıran adam, bu dostluğun gayet yüksek kulesinin başındanaşağı düşer. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var. Ortadatutunacak yer bulamaz. 24

Kıskançlık ve rekabet müminleringücünü kırar

Bediüzzaman ayrıca müminler arasında yaşanmasının ihtila-f zararlarına da değinmiştir. İhtilaf ve rekabet ne kadar güç kırar-sa, ittifak etmenin de o kadar kuvvet sağlayacağını belirtmiştir:

"... Gaflete ve dalalete dalanlar ise, aşırı bir sevgiyle bağlı oldukla-rı menfaatlerini kaçırmamak ve menfaat için aşırı bağlılık göster-dikleri, tapar derecesinde sevdikleri reislerini ve arkadaşlarını küs-türmemek için, zilletlerinden ve nâmerdliklerinden, hamiyetsizlik-lerinden; mutlak arkadaşlarıyla, hattâ alçak ve hain ve muzır olsa-lar dahi, hâlisane ittihad..., hem menfaat etrafında toplanan ne şe-kilde olursa olsun ortaklarıyla samimane ittifak ederler. Samimi-yet neticesi olarak istifade ederler." 25

114

Page 117: Kuran'da İhlas

Said Nursi'nin bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi,Allah'a veahirete inanmayan insanlar dahi sırf güç kazanmak ve menfaatelde edebilmek için rekabeti bir kenara bırakıp birbirleriyle it-tifak edebilmektedirler. Menfaate olan bu düşkünlükleri arala-rındaki rekabet ve kıskançlığı bir anda yok edebilmekte ve on-ları samimi dostlar haline getirebilmektedir. Bu samimi ittifak-larından da umdukları gibi istifade edip, çıkar elde edebilmek-tedirler.

İnkar edenler sırf menfaat için böylesine bir güçle ittifakedebilirken,Allah'ın rızasını kazanmak gibi yüksek bir ideale sa-hip olan müminlerin rekabet ya da kıskançlık duygularındankurtulamayıp ittifak edememeleri elbette ki söz konusu ola-maz.Allah'ın rızasını kazanma konusundaki şevkleri, nefislerininfısıldadığı kıskançlığı ya da rekabet hırsını rahatlıkla delip geçer.Önemli olan ihtilafın nasıl zarar verebileceğini iyi kavramaları-dır. Bir ayette "Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip

birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gi-

der. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir."

(Enfal Suresi, 46) sözleriyle çekişme ve ihtilafın güç kaybına ne-den olacağı hatırlatılmıştır.

Peygamberimiz (sav) de "Bir kimse din kardeşinin ayıbını ör-terse, Allah da kendisini dünya ve ahirette hoşnud eder."26 şeklin-deki sözüyle Müslümanların her zaman birbirlerinin eksiklikle-rini tamamlamaları ve hatalarını örtmeleri gerektiğini ifade et-miştir.Aksi durumda aralarındaki manevi birlik ortadan kalka-cak ve güçleri gidecektir. Müminlerin güçlerinin gitmesi ise in-kar edenlerin gücüne güç katmak anlamına gelir. Hiçbir müminsırf nefsinin isteklerini tatmin etmek için böyle bir sorumlulu-ğu yüklenmek istemez. Çünkü müminlerin asıl sorumluluklarıKuran ahlakını en mükemmel şekilde yaşamak, bu ahlaklarıyla

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 115

Page 118: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

başkalarına örnek olmak ve onları da din ahlakını yaşamaya

teşvik etmektir. Açıktır ki kendisi daha kıskançlığı ya da reka-

bet hırsını yenememiş bir insan, böyle bir sorumluluğu gereği

gibi yerine getiremez. Dolayısıyla da müminlerin gücünü kıran

ve inkar edenlere güç veren tavırlar gösterir. Bu tavırlar sonu-

cunda kişi etrafına kötü örnek olduğu gibi, ahiret için de ağır

bir sorumluluk yüklenir. O nedenle bu tavırlarını hemen terk

etmeli ve güzel ahlaka yönelmelidir. Çünkü ihlası ancak bu şe-

kilde kazanabilecek ve Allah'ın rızasına uygun bir ahlaka ancak

bu şekilde ulaşabilecektir. Mümine yakışan tavır ise Bediüzza-

man'ın da belirttiği gibi "İyilik ve takva konusunda yardım-

laşın" ayetine uygun olarak 'müminlerle samimi ittifak etmek'

ve ihlası ayakta tutmaktır:

İşte ehl-i hakkın bu haksız ihtilaf illetinin merhemi ve ilâcı:

"Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize

düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider…" (En-

fal Suresi, 46) âyetindeki Allah'ın şiddetli yasaklaması, "İyilik ve

takva konusunda yardımlaşın" (Maide Suresi, 2) âyetinde

sosyal hayat için gayet hikmetli olan Allah'ın emir ve prensipleriy-

le hareket etmek ve ihtilafın İslâmiyete ne derece zararlı olduğu-

nu ve dalalette olanların, hak yolda olanlara üstün gelmesini ne

derece kolaylaştırdığını düşünüp, tam bir zaaf ve acizlik ile, o hak

yolda olanların kafilesine fedakârane, samimane olarak katılmak-

tır; şahsiyetini unutmakla ikiyüzlülük ve yapmacık hareketlerden

kurtulup, ihlası elde etmektir.27

116

Page 119: Kuran'da İhlas

Enaniyeti terk etmekBu bölümde bir müminin ihlasını nelerin zedeleyebileceği

üzerinde durduk ve nefsin rekabet, hırs, kıskançlık, kendi nefsi-ni müminlerin nefsine tercih etme gibi özelliklerini inceledik.İşte nefsin ihlası zedeleyen bu gibi özelliklerinin hepsinin ardın-da çok daha büyük ve şeytani bir özelliği yatmaktadır: Enaniyet.Enaniyet, insanın Allah'ın karşısındaki aczini unutarak kibirlen-mesi, diğer insanları kendinden aşağı görmesi ve büyüklük his-sine kapılmasıdır. Oysa insan çok aciz bir varlıktır.Var olmak vevarlığını devam ettirebilmek için Allah'ın gücüne muhtaçtır. İn-sanı yoktan var eden, ona ruh veren, barındıran, yediren, içiren,nefes aldıran ve saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimetbahşeden güç, alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Bu apaçık gerçeğerağmen insanın kendisini Allah'tan bağımsız bir varlık olarakgörüp, sahip olduğu özelliklerin ya da yeteneklerin kendindenkaynaklandığını sanması elbette ki çok büyük bir yanılgıdır.

Gerçekte insanın enaniyet yapabileceği, kibirlenebileceği birdurumu yoktur.Allah'ın dilediği anda insana lütfederek verdiğitüm özellikleri geri almaya kadir olması, bunun en açık kanıtı-dır. Güzelliğinden, bilgi ya da becerisinden, zenginliğinden ya datoplum içerisinde elde etmiş olduğu konumundan dolayı bü-yüklük hissine kapılan insanların, bu özelliklerini herhangi birsebeple yitirdiklerinde ne hale geldiklerine zaman zaman hepi-miz şahit olmuşuzdur. Eğer tüm bunlar kişilerin kendilerindenkaynaklanan mutlak özellikler olmuş olsaydı, bunları yitirmele-ri de hiçbir zaman için söz konusu olmazdı. Nitekim Allah in-sanların bu gerçeği anlayabilmeleri için dünya hayatında pekçok zorluk ve sıkıntı yaratmakta, yaşlılık, hastalık gibi pek çokacizliklerle de insanı denemektedir.

Sahip olduklarını kendisine verenin Allah olduğunu, O'nun

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 117

Page 120: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

yardımı ve desteği olmaksızın hiçbir şeye güç yetiremeyeceği-ni anlayan bir kimse ise,Allah'ın yaratışındaki bu hikmeti göre-bilmekte ve aczini anlayarak tevazulu bir ahlaka sahip olmakta-dır. Bediüzzaman enaniyeti bırakmanın, ihlası kazanmada enönemli adım olduğunu da bir sözünde şu şekilde ifade eder:

"Ve hakkı, bâtılın saldırısından kurtarmak için... nefsini ve enaniye-tini ve yanlış düşündüğü izzetini ve ehemniyetsiz rekabetkâranehissiyatını terk etmekle ihlası kazanır, vazifesini hakkıyla îfaeder."28

Bu ahlakın yaşanması ihlasın kazanılabilmesi için gereklidir.Çünkü enaniyet kişinin Allah'ın razı olacağı tavırdan değil de,kendi nefsinden yana tavır göstermesine neden olur. Enaniyetinsanın herkesten çok kendini sevmesi, herkesten çok kendibenliğinin sözünü dinleyip, herkesten çok kendi menfaatlerinikorumasıdır. Öyle ki bu durum çoğu zaman kişi için Allah'ın rı-zasının, Kuran ayetlerinin ya da müminlerden gelecek olan ha-tırlatmaların üstünde olabilir. Çünkü büyüklenme hissine kapı-lan bir insan, vicdanını dışarıdan gelecek hatırlatmalara karşıda kapatmış olur.Vicdanının sesine kulak asmadığı için olaylarkarşısında ihlaslı davranabilmesi de söz konusu olmaz.

Kuran'da Allah enaniyetin bu etkisine "Ona: "Allah'tan

kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürük-

ler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yatak-

tır o." (Bakara Suresi, 206) ayetiyle dikkat çekmiştir. Mümineasıl yakışan ise, "İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah'ın rıza-

sını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah,

kullarına karşı şefkatli olandır." (Bakara Suresi, 207) ayetiy-le bildirildiği gibi böyle bir durum karşısında nefsini ve enaniye-tini bir kenara koyup Allah'ın rızasından yana tavır koymasıdır.

118

Page 121: Kuran'da İhlas

Allah kendilerine gönderilen elçilere karşı büyüklenen kavimle-rin uğradıkları sonu ise Kasas Suresi'nde şu şekilde bildirir:

Dedi ki: "Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana ve-

rilmiştir." Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden

önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden

daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan

kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan

kendi günahları sorulmaz. (Kasas Suresi, 78)

Enaniyetin neler kaybettirdiğini fark etmekEnaniyetin ihlasa verdiği zararları hayatın her aşamasında

görebilmek mümkündür. Diğer insanlardan daha büyük olduğuiddiasına kapılan bir insan, bu kimselerden gelecek her türlüeleştiri, uyarı ya da tavsiyeye kapalıdır. Karşı taraf kendisinindüşünemediği önemli bir konuyu hatırlatsa bile, üstünlük iddi-ası ağır basar ve kişi doğru olana teslim olmak yerine yanlış daolsa kendi dediğini savunur. Dolayısıyla da ihlastan uzaklaşmış,adeta nefsinin emrine girmiş olur. Oysaki böyle bir durum kar-şısında ihlasa uygun olan, kişinin haklı olduğu bir konuda bilekarşı tarafın sözüne uyabilmesi, üstünlük sağlama arzusuna ka-pılmadan teslimiyet gösterebilmesidir. Bunun için gerekli olanise öncelikle kişinin enaniyete sebep veren benlik duygusunubir kenara bırakması, nefsini müdafaa etmekten vazgeçmesidir.Ancak o zaman Kuran ruhuna uygun bir tavır gösterebilecekve ancak o zaman ihlasla hareket edebilecektir. Nitekim Bedi-üzzaman Said Nursi bir sözünde enaniyetin neden olduğu buüstünlük sağlama ve haklı çıkma hırsına yönelik en etkili çözü-mün 'nefse taraftar olmadan müminlerin aklına teslim olmak'olduğunu hatırlatmıştır:

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 119

Page 122: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

… Bu illetin yegane çaresi: Nefsini suçlu duruma düşürmek değilve nefsine değil daima karşısındaki meslekdaşına tarafdar olmak.Fenn-i adab ve ilm-i münazaranın alimleri (terbiye, bilgi eğitimi vekarşılıklı konuşma ilminin alimleri) arasındaki doğruluktan, haktanayrılmama ve bununla birlikte merhamet, adalet dairesinde hare-ket kaidesi olan şu: "Eğer bir mes'elenin tartışılmasında kendi sö-zünün haklı çıktığına tarafdar olup ve kendi haklı çıktığına sevinseve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır."Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit o tartışmada bilmediğibir şeyi öğrenmiyor, belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hakhasmının elinde çıksa; zararsız, bilmediği bir mes'eleyi öğrenip, ka-zanç sağlamış olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hak-perest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elindehakkı görse, yine rıza ile kabul edip, tarafdar çıkar,memnun olur.29

İnsanın elde ettiği başarıları kendinden bilmesi de enaniyet-ten kaynaklanmaktadır ve ihlası zedeleyen bir tavırdır. Oysa in-sanlara aklı da yeteneği de veren ancak Allah'tır. "Dediler ki:

"Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz

yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi

olansın." (Bakara Suresi, 32)" ayetiyle hatırlatıldığı gibi insanınAllah'ın kendisine öğrettiğinin dışında hiçbir bilgisi yoktur. İnsanAllah'ın yoktan var ettiği, aciz bir varlıktır. İnsanın güç getirebil-diği herşey Allah'ın kendisine ihsanda bulunmasıyla ve kuvvetvermesiyle gerçekleşmektedir. Allah'ın sınırsız aklı, sonsuz gü-cü ve bilgisinin yanında, aciz bir varlık olan insanın elde ettiğibaşarıları kendinden bilmesi büyük bir gaflet olur.Ancak ne varki, bir kez büyüklenme iddiasına kapılan bir insan tüm bu ger-çekleri bir anda unutmakta, yaptıklarından kendisine pay çıka-rabilmektedir. Elde ettiği başarılarla enaniyete kapılıp ihlastanuzaklaşabilmektedir.

120

Page 123: Kuran'da İhlas

Samimi bir mümine yakışan ise dünyanın en üstün yetenek-lerine sahip, en akıllı, en mükemmel insanı da olsa asla bunlarıkendinden bilmemesi ve enaniyete kapılmamasıdır. Eğer sahipolduğu tüm bu nimetlere rağmen aczinin farkında olarak hare-ket ederse,Allah ona daha da güzel nimetler ihsan edecek vebu ihlaslı tavrından dolayı onu rahmetine, rızasına ve cenneti-ne kavuşturacaktır. Oysa insanların büyük bir bölümü dünyahayatının bir deneme olduğunu unutup, kendilerine bir sıkıntıisabet ettiğinde Allah'a yönelir, sonra bir nimete kavuştukların-da ise nankörlük ederler. Nimetleri kendi kabiliyetleri sayesin-de elde ettiklerini, bunun kendi başarıları olduğunu düşünerekçok büyük bir yanılgıya düşerler.Allah Zümer Suresi'nde şu şe-kilde buyurmaktadır:

İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Bize dua eder;

sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde,

der ki: "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla veril-

di." Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. An-

cak çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 49)

Yine enaniyetin etkisiyle insanların sıkça içerisine düşebil-dikleri bir başka hata da, 'ön plana çıkma hırsı'dır. Nefis insanıhayırlı işlerde ve salih amellerde dahi rahmani olmayan bir hır-sa sevk edebilmekte ve makul gibi görünen mazeretlerle insan-ların ihlaslarını kırmaya çalışmaktadır. Said Nursi'nin "Hem ihlasve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsunistifadelerine tarafdar olmaktır.Yoksa, "Benden ders alıp sevab ka-zandırsınlar" düşüncesi, nefsin ve enaniyetin bir hilesidir."30 örneğiile dikkat çektiği gibi kimi insanlar karşılaştıkları bazı işlerde, oişin en güzel şekilde yapılmasından ya da sonuç bakımından fay-da vermesinden çok "bu işi yapan kişi ben olayım" mantığıyla

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 121

Page 124: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

hareket ederler. Ön plana çıkma arzusunun ve enaniyetin ha-kim olduğu bu davranış ihlası tamamen zedeler.

Bediüzzaman'ın "…"Bu sevabı ben kazanayım, bu insanlara bendoğru yolu göstereyim, benim sözümü dinlesinler." diye, karşısındakihakikî kardeşi ve cidden muhabbet ve gücüne ve kardeşliğine ve yar-dımına muhtaç bir zâta karşı rekabetkârane vaziyet alır. "Talebelerimne için onun yanına gidiyorlar? Ne için onun kadar talebem bulunmu-yor?" diye, enaniyeti oradan fırsat bulup, kötü bir huy olan makammevki sevgisine meylettirir, ihlası kaçırır, riya kapısını açar."31 sözle-riyle ifade ettiği gibi aksi bir tavırda insan mümin kardeşine kar-şı bir rekabet içerisine girmiş olur. Güzel bir sorumluluğa birbaşkasının talip olmasını ve bunu başarıyla sonuçlandırmasını is-tememek, bir anlamda da onun ecir kazanmasını, ahireti için fay-da getirecek güzel bir sorumluluk yüklenmesini istememek de-mektir. Oysaki Kuran'a ve ihlasa en uygun olan tavır, diğer ina-nanların ahiretlerine de vesile olmak, kendisi gibi onların daAllah'ın razı olacağı işlerde bulunmalarını teşvik etmek olmalıdır.

Müslüman kendisi ne kadar salih amelde bulunmak istiyor-sa, onların da aynı şekilde ecir kazanmalarını ve ahiretleri adı-na güzel işler yapabilmelerini istemelidir. "Bu işi yapabilecek enehil kişi benim", "bu işi ne kadar iyi yapabileceğimi görsünler dene kadar üstün meziyetlere sahip olduğumu daha iyi anlasınlar"ya da "bu işi ben üstleneyim ki müminlerin gözünde iyi birprestij ve makam elde edeyim" gibi düşüncelerle hayırlı bir işibir hırs konusu haline getirmek ihlasa uygun olmaz. Bunun ye-rine bu işte bir başka mümine öncelik tanıyıp, onun ne kadarüstün özelliklere sahip olduğunu ön plana çıkararak güzel ah-lak göstermiş ve ihlaslı bir harekette bulunmuş olur. Bediüzza-man Said Nursi enaniyet ve ön plana çıkma hırsına çözüm ola-cak şöyle bir tavsiyede bulunmuştur:

122

Page 125: Kuran'da İhlas

"Bu mühim illetin merhemi ve ilâcı: "Allah sevgisi" sırrıyla, hak yolu-na gidenlere refakatla iftihar etmek ve arkalarından gitmek veimamlık şerefini onlara bırakmak ve o Hak yolunda kim olursa ol-sun kendinden daha iyi olduğunun ihtimaliyle enaniyetinden vazge-çip ihlası kazanmak ve ihlas ile bir gram amelin, ihlassız kilolarcaamele tercih olunduğunu bilmekle ve dolayısıyla mesuliyetlerini bile-rek ve zararlı olan liderlik hırsından vazgeçmekle o illetten kurtulurve ihlası kazanır, ahirete yönelik vazifesini hakkıyla yapabilir."33

Said Nursi bu sözleriyle ihlasın önemine bir kez daha dik-kat çekmekte ve ahiret yurdunu hedefleyen insanların enani-yet, liderlik hırsı ve rekabet duygusu gibi bencil duygularındansıyrılmaları gerektiğini hatırlatmaktadır. Bunun için söz konusuolan din adına yapılacak bir hizmet dahi olsa, ihlasından dolayıbunda bir başka mümine öncelik tanıyabilmesinin, onu ön pla-na çıkarabilmesinin ve onun başarılarıyla iftihar edebilmesininönemine dikkat çekmiştir. Başkalarının kendisinden daha üstünolabileceğine inanıp, onlara teslim olabilmesinin ihlasa daha uy-gun olacağını hatırlatmıştır.

Riyadan kaçınmakRiyakarlık, nefsin insanları teşvik ettiği Kuran dışı ahlak

özelliklerindendir. Kuran ahlakı ise insana nefsindeki bu zaaflar-dan kurtulmasını ve bunların yerine dürüstlüğü ve samimiyetiyerleştirmesini emreder. Çünkü kişinin içinde sakladığıyla dışa-rıya yansıttığı tavrının farklı olmasını ve inandığı gibi hareket et-meyerek ikiyüzlü bir tavır sergilemesini ifade eden riya, ihlasıortadan kaldıran bir ahlak anlayışıdır. Bir insanın böyle bir sa-mimiyetsizlik içerisine girip, içinde ve dışında iki ayrı karakteryaşatabilmesi imanı tam olarak kavrayamadığını, Allah'ı gereğigibi takdir edemediğini gösterir.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 123

Page 126: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Allah, her yeri sarıp kuşatan, gizlinin gizlisini bilen, insanlarınakıllarından geçirdikleri düşünceleri duyan ve her an her yer-de onlara şahit olandır. Bir insanın içinden geçirdiklerini sakla-yıp olduğundan farklı görünmeye çalışması, bu kişinin Allah'ınbu sıfatlarını unuttuğunun göstergesidir. Bu kişi tavırları ve ko-nuşmalarıyla çevresindeki insanları her ne kadar memnun etsede Allah kalbindekini bilecektir.Allah'ın razı olmayacağı bir ta-vırda bulunmak ise O'ndan korkan bir insanın sakınması gere-ken bir durumdur. Belki böyle bir insan gösterdiği riyakar tavırile dünya hayatında insanların beğenisini toplayacak ama ahiret-ten yana hiçbir kazanç elde edemeyecektir. Unutulmamalıdır kidünya hayatında elde edilen menfaatler ahiret hayatınınkilerlekıyaslanamayacak kadar değersiz ve önemsizdir.Allah "… Ahi-

retten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahi-

rettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır."

(Tevbe Suresi, 38) ayetiyle insanlara bu durumu hatırlatmıştır.Riyakar bir ahlak içindeki kişinin tavırları samimiyetsiz ve

yapmacıktır. Müminler ise Allah'ın dilemesiyle bu gibi özellikle-ri teşhis edebilirler. Özellikle de Allah'ın Kendisi'nden bir ilimledesteklediği elçileri, ikiyüzlü davranarak gerçek kimliğini gizle-yen, çevresindekilere kendini olduğundan farklı tanıtan insanla-rı yüz ifadelerinden ve konuşmalarından tanırlar.Ancak kimi za-man müminlerin arasında teşhis edilmeseler bile Allah bu kişi-lerin yapmacık ve samimiyetsiz karakterlerini bilmekte, söyle-dikleri her sözü duymakta, yaptıkları her hareketi görmektedir.Nitekim Allah bir Kuran ayetinde şu şekilde buyurmaktadır:

Göklerde ve yerde olanların tümünü bilir; sizin saklı

tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah,

sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Teğabün Sure-

si, 4)

124

Page 127: Kuran'da İhlas

Müminin kendisini çevresindeki insanlara sevdirebilmek içinriyakar bir tavra ihtiyacı yoktur. Çünkü kişiyi diğer insanlarasevdirecek olan Allah'tır. Hayatının her anında ihlasla Allah'ın rı-zasını kazanmaya çalışan bir mümini, tüm inananlar doğal ola-rak kalben sevip desteklerler. Güzel ahlaklı, samimi, dürüst, ih-laslı ve içi dışı bir olan insanı sevmek müminlerin fıtratında var-dır.Allah'ın rızası beraberinde kişiye müminlerin rızasını da ka-zandırır. Ama sadece insanların rızası için yapılan bir işteAllah'ın rızasından yana hiçbir kazanç sağlanamaz.

İşte bu nedenledir ki insanın nefsinin bu yöndeki telkinleri-ne kulak asmaması ve ihlası kazanabilmek için samimiyetsizolan her türlü düşünce ve tavırdan arınması gerekmektedir.

Makam ve mevki hırsını terk etmekİnsanların sadece Allah'ın rızasını hedefleyerek, ahiret yurdu

için ihlasla çaba sarf etmelerini engelleyen bir diğer neden ise,dünya hayatındaki makam, mevki, şöhret gibi maddi değerlereolan düşkünlüktür. Oysa maddi imkanlar, mal ya da mevki insa-na ahiret hayatında hiçbir şey kazandırmaz.Allah, Kuran'ın "Ey

insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden ya-

rattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabi-

leler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en

üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en

ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alan-

dır." (Hucurat Suresi, 13) ayetiyle insanlar arasında üstünlüğünbulundukları makama ya da mevkiye göre değil, yalnızca 'tak-va'ya göre olduğunu bildirmiştir.

Böyle insanların durumunu Bediüzzaman Said Nursi bir sö-zünde şu şekilde ifade eder:

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 125

Page 128: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

"… Makam mevki sevgisinden gelen şöhretperestlik ateşiyle veşan ve şeref perdesi altında insanların sevgisini kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enaniyeti okşamak ve nefsine birmakam vermektir ki, en mühim bir ruhi illet olduğu gibi "gizli şirk"tabir edilen riyakârlığa, bencilliğe kapı açar, ihlası zedeler…"33

Makam ve mevkinin üstünlük sağlayacağı inancı cahiliye top-lumlarına ait bir yanılgıdır. İmanı kavrayan bir müminin nefsininbu yöndeki isteklerine itibar etmemesi ve üstünlüğü ihlasta vesamimiyette araması gerekir. Çünkü bu gibi arzulardan arınanbir insan dünyada kazanılacak tüm makamların üzerinde birmakama eriştirilecek, gerçek onur ve şerefin sahibi olacaktır.Bu durum Kuran'ın "Size yasaklanan büyük günahlardan

kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi 'onurlu-üs-

tün' bir makama sokarız." (Nisa Suresi, 31) ayetiyle insanla-ra bildirilmiştir. Bu 'onurlu ve üstün' makama layık olabilmekiçin iman eden bir kimsenin yapması gereken şey "Kim izzeti

istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na

yükselir, salih amel de onu yükseltir…" (Fatır Suresi, 10)ayetiyle hatırlatılan gerçeğin şuuruna varmasıdır: İzzetin gerçeksahibi Allah'tır ve kişiye bunu kazandıracak olan tek şey de 'sa-lih yani ihlasla yapılan ameller'dir.

Bediüzzaman Said Nursi de risalelerinde bu konuya önem-le dikkat çekmiştir. Said Nursi, Allah'ın "… ayetlerimi az bir

değere değişmeyin" ayetindeki hatırlatmasına değinerek ahi-rette ulaştırılacak olan onurlu ve üstün makamın yanında dün-ya hayatında elde edilecek olan makam mevki ya da şöhretinne kadar değersiz olduğunu şöyle vurgulamıştır:

"… Ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve

yalnızca Benden korkun." (Bakara Suresi, 41) âyetindeki şid-detli Allah'ın yasaklamasına nail olup, ebedi saadetin zararına ma-

126

Page 129: Kuran'da İhlas

nasız, lüzumsuz, zararlı kederli, kendini beğendirmeye çalışarak,sakil, samimiyetsiz ve ikiyüzlü bazı aşağılık hislerle ve küçük men-faatlerin hatırı için ihlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kar-deşlerimizin hukukuna tecavüz, hem Kurana hizmetlerine saldırı,hem imani hakikatlerin büyüklüğüne saygısızlık etmiş oluruz.34

Makam ve mevki elde etmeye karşı duyulan bu arzu, kişininyaptığı amellerde ihlaslı olmasını engeller ve kişiyi samimiyetsiz-liğe sürükler. Bu kişi bir yandan yaptıklarıyla Allah'ın rızasını vecennetini kazanmayı hedeflerken, bir yandan da insanlar arasın-da bir şeref ve itibar elde edeceğini düşünür. Bu da bile bileamellerini geçersiz kılmasına neden olur. İman eden bir kimse-nin Kuran'daki bu hatırlatmaları dikkate alarak, nefsini dünyahayatının şan ve şöhretine yönelik isteklerinden arındırıp,AllahKatındaki izzet ve onuru kazanmaya çalışması gerekmektedir.Aksinde ise; "(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek,

sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.' "Öyle ki (bu,)

mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar

sürdü." (Tekasür Suresi, 1-2) ayetleriyle hatırlatıldığı gibi insannefsinin bu istekleri doğrultusunda ölümüne dek 'tutkuyla oya-lanıp kendinden geçecek' ve bunların hiçbir fayda sağlamadığınınfarkına da ancak ahirette varabilecektir. Sırf nefsinin istek ve ar-zularını tatmin etmek uğruna yıllar yılı boş yere çalışıp boş ye-re yorulmuş ve ahirette de hüsrana uğramış olacaktır. Mümineyakışan ise henüz vakit varken nefsin bu kötülüklerinden arınıpihlası kazanması ve Allah'ın razı olacağı ahlaka ulaşmasıdır.

Mal ve can kaygısını terk etmekNefsin bir özelliği de mala ve cana tutkuyla bağlı olmasıdır.

Bu nedenle de nefs insanları sürekli olarak bu iki konuda hırsa

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 127

Page 130: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

kapılmaları yönünde teşvik eder. Ancak "Andolsun, malları-

nızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz..." (Al-i İmranSuresi, 186) ayetiyle de bildirildiği gibi mallar ve canlar tutkuy-la bağlanmak için değil, insanların denenmesi için yaratılmıştır.Allah bu dünyevi değerlerin peşi sıra gitmek yerine, bunlarıAllah'ın rızasını kazanma yolunda seve seve ortaya koyabilenle-ri cennetle müjdelemiş, büyük kurtuluş ve mutluluğa da ancakbu yolla ulaşılabileceğini şöyle bildirmiştir:

Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onla-

ra mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve malla-

rını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öl-

dürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve

Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir.

Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kim-

dir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-

müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' bu-

dur. (Tevbe Suresi, 111)

İşte inananların, bu ayetin bir gereği olarak mallarını ve can-larını tutku haline getirmekten şiddetle kaçınmaları gerekir. Hiçşüphesiz nefisten bu yönde telkinler ve teşvikler gelecektir.An-cak Allah'ın bu vaadinin şuurunda olarak bir Müslümanın nefsi-ne uyması mümkün değildir. Çünkü dünya hayatında maldan yada candan yana kazanılabilecek hiçbir menfaat, sonsuz ahiret ni-metleriyle kıyaslanamaz. Bu nedenledir ki Allah ayetinde "yap-

tığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz" şeklindebuyurmaktadır. İnsan dünya hayatında kazandığı maddi değerler-den ancak çok kısa bir süre yararlanabilecek, ardından da hembedenini hem de yığıp biriktirdiği malını ölümle birlikte terk et-mek zorunda kalacaktır.Allah'ın ahirette verecekleri ise sonsu-za dek insanın kurtuluşuna ve mutluluğuna vesile olacaktır.

128

Page 131: Kuran'da İhlas

Bediüzzaman Said Nursi insanların mala ve cana karşı duy-dukları tutkunun ne kadar beyhude olduğuna şu sözleriyle de-ğinmiştir:

Hem mala ve cana karşı şiddetli bir hırs gösterir… bakar ki, ge-çici olarak onun nezaretine verilmiş o fani mal ve afetli şöhret vetehlikeli ve riyaya vesile olan o can, o şiddetli hırsa değmiyor. On-dan, hakiki can olan manevi makamlar ve Hak'ka yakınlaşma de-receleri ve ahiret azığına ve hakiki mal olan salihi amellere tevec-cüh eder. Fena haslet olan geçici olan şeylere gösterilen hırs ise,âlî bir haslet olan gerçek hırsa dönüşür …35

Bir başka sözünde ise mal ve can derdine düşen kimselerin,bunun insana bir faydası olmayacağını kavradıklarında düştük-leri durumu şu şekilde ifade eder:

"… Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki; o endişe ettiğiistikbale yetişmek için elinde senet yok. Hem rızık cihetinde bir ta-ahhüd altında ve kısa olan bir istikbal, o şiddetli olan endişeye değ-miyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakiki ve uzun vegafiller hakkında taahhüd altına alınmamış bir istikbale teveccüheder.36

Aksinde yani can ve mal kaygısına kapılındığında insanın ha-lisane bir kalple Allah'a yönelebilmesi,Allah'a gereği gibi teslimolup, ihlasla hareket edebilmesi mümkün olmaz. Nefsinde giz-lediği bu tutkular onu gizliden gizliye yönlendirecek ve Allah'ınrızasından yana değil, hep kendi menfaatlerinden yana davran-masına neden olacaktır. Örneğin malca ihtiyaç içerisinde olanbir kimse gördüğünde ona destek olup infakta bulunması gere-kirken, o kendi menfaatlerinden yana tavır koyacaktır. Oysa ih-lasa uygun olan, "Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi)

hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 129

Page 132: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içle-

rinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir

açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine ter-

cih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından'

korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır."

(Haşr Suresi, 9) ayetiyle de bildirildiği gibi ihtiyaç içerisinde bi-le olsa insanın malını bir başkasına seve seve verebilmesidir.

Aynı şekilde kendi nefsinin rahatı ve istekleri ona Allah'ın rı-zasından daha önemli gelecektir. Kuran'ın "De ki: "Eğer baba-

larınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz,

kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz

ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun

Resûlü'nden ve O'nun yolunda cehd etmekten (çaba har-

camaktan) daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye

kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet

vermez." (Tevbe Suresi, 24) ayetiyle böyle bir tercihin AllahKatındaki karşılığının hüsran olacağına da dikkat çekilmiştir.Rabbimiz'in, "Tereddi edeceği (başaşağı düşüşe uğrayacağı)

zaman, malı ona hiç yarar sağlamaz." (Leyl Suresi, 11) aye-tiyle de bildirdiği gibi malı o kişiyi ahirette azaptan koruyama-yacaktır.Ancak, "Sakınan ise, ondan uzak tutulacaktır. Ki o,

malını vererek temizlenip-arınır. Onun yanında hiç kim-

senin karşılığı verilecek bir nimeti (borcu) yoktur. Ancak

Yüce Rabbinin rızasını aramak için (verir). Muhakkak

kendisi de ileride razı olacaktır." (Leyl Suresi, 17-21) ayetle-rinde de bildirildiği gibi ihlaslı davranan sonsuz nimetlerle mü-kafatlandırılacaktır.

Kuran'da mal gibi can kaygısına kapılarak ihlaslarını kaybe-den ve Allah'ın rızasından uzaklaşan insanların durumuna dapek çok örnek verilmiştir. Peygamber kendilerini Allah yolunda

130

Page 133: Kuran'da İhlas

canlarıyla savaşmaya çağırdığında kimileri 'güçlerinin yetme-

diğini' (Tevbe Suresi, 42) kimileri de 'sıcakta savaşmanın

kendilerine zor geldiğini' (Tevbe Suresi, 81) öne sürerek ne-

fislerinden yana tavır koymuşlardır. Bu mazeretleri öne sürer-

ken kimisi Allah'ın adını anarak gerçekten güçlerinin yetmedi-

ğine dair yemin de etmiştir. Ancak Allah bu kimselerin yalan

söylediklerini ve bu tavırlarıyla kendi nefislerini helaka sürük-

lediklerini bildirerek bu kişilerin samimiyetsizliğini ifade etmiş-

tir. İhlasa uygun olan ise; "Ama Resul ve onunla birlikte olan

mü'minler, mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (çaba har-

cadılar); işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa eren-

ler onlardır." (Tevbe Suresi, 88) ayetinde dikkat çekilen salih

müminlerin tavırlarında olduğu gibi, inananların hiçbir hesap

yapmadan malları ve canlarıyla Allah'ın rızasından yana tavır

koymalarıdır.

Allah bir başka ayetinde de müminlerden mallarını ve can-

larını ortaya koyup,Allah'ın rızasını tüm bunların kazandıracağı

çıkar ve menfaatlerden üstün tutan kimselerin, derece bakı-

mından Allah Katında daha üstün tutulacağını bildirerek ihlas

sahibi müminleri müjdelemiştir.Ayette şöyle buyrulmaktadır:

Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah

yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit

değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cehd edenler

(çaba harcayanlar) i oturanlara göre derece olarak

üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'det-

miştir; ancak Allah, cehd edenleri (çaba harcayanları)

oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Ni-

sa Suresi, 95)

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 131

Page 134: Kuran'da İhlas

MÜMİNLERİN KUVVETİİHLASTAN GELİR

Allah'a ve ahirete inanmayan insanların birlikteliklerinin te-melinde hep dünyevi değerlere verilen önem ve yine dünyevimenfaatlere yönelik beklentiler yatar. Bu kimseler biraraya gel-mekle bir anlamda karşılıklı bir menfaat anlaşması yapmış olur-lar; taraflar karşılıklı olarak birbirlerine destek olur ve böylecemüşterek menfaatler elde etmeye çalışırlar. Bu ittifaka dahilolan kimseler birlikteliklerinin karşılıklı bir güven ya da dostlu-ğa dayanmadığını ve her ne kadar dile getirilmese de bu ittifa-kın birtakım şartlara dayalı olduğunu bilirler.Taraflardan birininmenfaat sağlayıcı vasfı ortadan kalktığında, ittifak da ortadankalkar. Bu şartlar oluştuğunda diğer kişilerin zor durumda kal-ması ya da desteğe ihtiyaç duyması diğer tarafın ilgisini çekmez.Çünkü kurulan bu ittifak sadece bir güç birliğinden ve menfa-at beklentisinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla da beklentileryok olduğunda birliğin bozulması da son derece doğaldır.Allah'ın "… Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şid-

detlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri param-

parçadır. Bu, şüphesiz onların akletmeyen bir kavim ol-

132

Page 135: Kuran'da İhlas

maları dolayısıyla böyledir." (Haşr Suresi, 14) ayetiyle insan-lara haber verdiği gibi, inkar edenler her ne kadar birlik ya dadayanışma içerisinde gibi görünseler de temelde paramparça-dırlar.

Bu nedenle inkar edenler arasındaki bu birliktelikler her za-man için dağılıp yıkılmaya mahkumdur. Dünya üzerinde insan-lar arasında gerçek bir birliktelik, gerçek bir dostluk ve ittifaksağlayabilecek yegane güç vardır, o da 'iman'dır. Hesap günün-den korkan iman sahibi insanlar biraraya gelerek, dünyada baş-layıp ahirette de sonsuza kadar devam edecek sağlam bir itti-fakın temellerini atmış olurlar. Birbirlerini araya hiçbir çıkar yada menfaat beklentisi katmadan, halis niyetle ve sadece Allahrızası için sever, Allah rızası için dost olur ve Allah rızası içinbirlik olurlar.Temeli dünya üzerindeki en sağlam kaynağa,Allahsevgisine ve Allah korkusuna dayalı olan bu birliğin bozulması,dağılıp yıkılması Allah'ın dilemesi dışında hiçbir şekilde müm-kün olmaz.

İman edenler, "Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki

birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çar-

pışanları sever." (Saff Suresi, 4) ayetinde verilen örnekte ol-duğu gibi birbirlerine kenetlenip adeta yıkılması mümkün ol-mayan bir bina gibi aşılması imkansız bir kuvvet oluştururlar.Yi-ne bir başka ayette "… (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşa-caklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, da-

ha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir;

Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249) sözle-riyle ifade edildiği gibi kalplerindeki bu iman ve ihlas ile az sa-yıda bile olsalar, milyonlara galip gelecek bir şevk ve irade ka-zanmış olurlar. İhlası daima ayakta tutmalarından dolayı Allah'ınyardımını ve desteğini kazanmış olurlar ki,Allah'ın "mutlak ga-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 133

Page 136: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

lip olan" olması nedeniyle işlerinde her zaman üstün gelip, ba-şarı kazanırlar. Allah'ın "… eğer (gerçekten) iman etmişse-

niz en üstün olan sizlersiniz." (Al-i İmran Suresi, 139) ayetiy-le bildirmiş olduğu sırra vakıf oldukları için kimsenin delip ge-çemediği, nifak sokup dağıtamadığı, birbirine düşürmeyi başara-madığı, şüphe verip gücünü kıramadığı olağanüstü bir direnç vekuvvet gösterirler. Bu birliği oluşturan kişilerin her biri Allah'akarşı içli bir korku duyup sakınır. Kuran ayetlerine kayıtsız şart-sız teslimiyet gösterirler. Allah'tan başka hiç kimsenin rızasınıaramayıp, Allah'tan başka hiç kimseden korkmadıkları için deher biri adeta tek başına birer ordu gibidirler.

Tesanütlerinin nedeni ihlaslarıdırKendi içlerinde ise büyük bir ihlasla Allah'ın rızasını aradık-

ları için hiçbir zaman bir kargaşa, anlaşmazlık ya da ihtilafla kar-şı karşıya gelmezler. Çünkü Allah'ın sözü birdir; Kuran ayetleriaçıktır.Tüm inananların Kuran'a kayıtsız şartsız uyduğu ve herzaman Allah'ın rızasını kazanmaya yönelik hareket ettiği bir or-tamda müthiş bir uyum ve düzen meydana gelir. Herkes ihlas-la Allah'a, Kuran'a ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine itaat et-tiği için tüm işleri kolaylıkla hallolur. Kendi menfaatleriyle çatış-tıklarında her biri de dinin ve inananların menfaatlerinden ya-na tavır koydukları ve her zaman için kardeşlerinin nefislerinikendilerinkinden üstün tuttukları için müthiş bir tesanüt, birlikve dayanışma ortamı oluşur. Bu birliğin oluşması için Müslü-manların her zaman birarada olmaları da gerekmez. Önemliolan birbirlerinden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, hangi dilikonuşuyor ve hangi ülkede yaşıyor olurlarsa olsunlar imanedenlerin sarsılmayacak bir manevi birlik oluşturmalarıdır.

134

Page 137: Kuran'da İhlas

Bu kişiler sonsuz ahiret arkadaşları olmaya niyet etmiş olma-larından dolayı derin bir sevgi, saygı ve sadakatle birbirlerine bağ-lanmışlardır. Bundan dolayı da asla rekabete, çekişmeye ya da ih-tilafa imkan tanımazlar. Her ne zorluk ya da sıkıntıyla karşılaşır-larsa karşılaşsınlar,Allah korkularından ve ihlaslarından dolayı as-la yılgınlığa, gevşekliğe ya da iradesizliğe kapılmazlar. Birinde birkusur olacak olsa, bir diğerinin imanı ve ihlası onu da o durum-dan çekip çıkarır. Sürekli birbirlerine iyiliği emredip, kötülüktenmenettikleri için giderek imanları güçlenir, ihlasları ve dolayısıylada kuvvetleri artar.Amaçları, çabaları ve duaları hep aynı olan ih-las sahiplerinin bu sarsılmaz güç ve kuvvetlerini Bediüzzaman Sa-id Nursi bir sözünde şöyle bir örnekle dile getirmiştir:

… Çünki nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözübir gözünü tenkid etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayı-bını görmez.. belki birbirinin noksanını tamamlar, kusurunu örter,ihtiyacına yardım eder, vazifesine yardım eder; yoksa o vücud-u in-sanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasıl ki birfabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirininönüne geçmeye çalışmaz, birbirinin kusurunu görerek eleştirmeksuretiyle şevkini kırıp yılgınlığa uğratmaz. Belki bütün meziyetleriy-le, birbirinin hareketini genel amaca yönlendirmek için yardımederler, hakikî bir dayanışma ve bir birlik ile yaratılış gayelerinedoğru yürürler. Eğer zerre mikdar bir saldırı, bir zorbalık karışsa; ofabrikayı karıştıracak, neticesiz meyvesiz bırakacak. Fabrika sahibide o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak. İşte ey Risale-i Nur ta-lebeleri ve Kur'anın hizmetkârları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ıkâmil ismine lâyık bir şahs-ı manevînin üyeleriyiz.. ve sonsuz hayatiçindeki ebedi mutlulukla netice veren bir fabrikanın çarkları hük-mündeyiz.. ve sonsuz güvenlik olan Cennete Muhammedin ümme-tini (A.S.M.) çıkaran bir Rabbani gemide çalışan hizmetçileriz.37

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 135

Page 138: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Bediüzzaman'ın verdiği bu örnek müminlerin arasındaki bir-lik ve beraberliğin anlaşılabilmesi açısından oldukça önemlidir. İh-laslarını zedeleyebilecek her türlü tavırdan arınmış olmalarındandolayı aynı fabrikanın çarklarının biraraya gelerek dev bir güçoluşturması gibi, onlar da sarsılmaz bir manevi kuvvet kazanırlar.

Bediüzzaman'ın müminlerin ihlas sırrına vakıf olmakla nasılbir kuvvet artışı elde ettiklerini anlatan bir başka sözünde iseşöyle bir örnek vermiştir:

Elbette dört ferdden bin yüz on bir manevi kuvvet sağlayan ihlassırrını kazanmak ile, dayanışmaya ve hakikate inanmaya muhta-cız ve mecburuz. Evet üç elif birleşmezse etmezse, üç kıymeti var.Rakamların sırrı ile birleşse, yüz onbir kıymet alır. Dört kerre dörtayrı ayrı olsa, onaltı kıymeti var. Eğer kardeşlik sırrı ve birlik gaye-si ve birleşme vazifesi ile denk gelip bir çizgi üstünde omuz omu-za verseler, o vakit dörtbin dörtyüz kırkdört kuvvetinde ve kıyme-tinde olduğu gibi.. hakikî ihlas sırrı ile, onaltı fedakâr kardeşlerinkıymet ve kuvvet-i maneviyesi dört binden geçtiğine, pek çok tari-hi olaya şahitlik ediyor.

Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir birlikte her bir ferd, di-ğer kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir.Güya on gerçek birleşmiş adamın her biri yirmi gözle bakıyor, onakılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarz-da manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.38

İhlasın Kazandırdıklarıİhlas, iman edenlere hem dünya hayatında hem de ahiret

hayatında sonsuz nimetlere ulaşmaları için verilen büyük birkuvvettir. Bediüzzaman'ın da söylediği gibi "mühim bir esas, enbüyük kuvvet, en önemli dayanak noktası, en yüksek karakter

136

Page 139: Kuran'da İhlas

ve en safi kulluk"tur. Dünya ve ahiret hayatındaki nimetlerin enbüyüğü hiç şüphesiz Allah'ın rızasıdır.

Allah'ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmanın sırrı ise ihlas-tır. Allah, "De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim

mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında, içinde te-

melli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, ter-

temiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıy-

la görendir." (Al-i İmran Suresi, 15)" ayetiyle korkup sakınan-lar için ahirette en hayırlı karşılık olarak Allah'ın rızasının oldu-ğunu müjdelemiştir ki, müminlerin dünya hayatlarındaki çabala-rının nihai hedefi de zaten budur.

Birçok ayette ise Rabbimiz, Allah'a ve ahiret gününe imanedip yaptığı amelleri Allah Katında bir yakınlaşmaya ve elçinindua ve bağışlama dileklerine bir yol sayan ihlas sahiplerini vemuttakileri rahmetine ve cennetine kavuşturacağını müjdele-miştir.Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah'a ve

ahiret gününe iman eder ve infak ettiğini Allah Ka-

tında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve bağışlama di-

leklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçek-

ten onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları Ken-

di rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, bağışlayan-

dır, esirgeyendir. Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile

onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut ol-

muştur, onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır ve

(Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ır-

maklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük 'kur-

tuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 99-100)

Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün)

yakınlaştırılmıştır. Bu, size vadolunandır; (gönülden

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 137

Page 140: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Allah'a) yönelip-dönen (İslam'ın hükümlerini) koru-

yan, görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek

korku duyan' ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalb ile

gelen içindir. (Kaf Suresi, 31-33)

Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir

amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir

'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa

uğramayacaklardır. (Nisa Suresi, 124)

Dünyada güzel bir hayatAllah sonsuz ahiret nimetlerinin yanı sıra, dünya hayatında

da ihlas sahiplerine çok güzel bir karşılık verir. "... Şüphesiz

Allah, dilediğini şaşırtıp-saptırır, Kendisi'ne katıksızca

yöneleni de dosdoğru yola yöneltip-iletir." (Ra'd Suresi,27) ayetinde de bildirildiği gibi, Allah Kendisi'ne katıksızca yö-nelene yardım eder ve onu dosdoğru yola yöneltip iletir.Yinebir başka ayetinde ise Allah ihlas sahiplerine olan desteğini veyardımını şöyle bildirmiştir:

"Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına

ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura

çıkarır. Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir." (Maide

Suresi, 16)

Rabbimiz ihlas sahiplerine dünya hayatında da sayısız nimet-ler bahşeder. Onları inkar edenlerin kasvetli, sıkıntılı ve bere-ketsiz hayatlarından uzaklaştırır. Allah'ın Kuran'da, "Erkek ol-

sun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde

bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatı-

rız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle mu-

hakkak veririz." (Nahl Suresi, 97) ayetiyle de bildirdiği gibionları güzel bir hayat ile yaşatır.

138

Page 141: Kuran'da İhlas

Katıksızca Allah'a yönelen bir insan dünya hayatının tüm sı-

kıntılarından ve üzüntülerinden uzaklaşır. Sadece Allah'tan

korktuğu için tevekküllü, huzurlu, güven dolu bir hayat sürer.

Kınayanın kınamasından korkmadığı için dünya hayatına dair

hiçbir endişesi ve tedirginliği olmaz. Bir tek Allah'ın rızasını he-

deflediği için hiç kimsenin onu ye'se düşürmesi, gerginliğe sü-

rüklemesi mümkün değildir. Yalnızca ahireti hedeflediği için

dünya hayatının malı, mülkü onu tasalandırmaz. Ne malını, mül-

künü artırmak ne de onları kaybetmek bu kişiyi bir korkuya,

endişeye sürüklemez. Her zaman teslimiyetli, tevekküllü, itidal-

li, müşfik, sabırlı ve tevazuludur.

İhlas ve samimiyetle yapılan işlerde, insanların rızası, dünye-

vi çıkarlar ya da öne çıkma hırsı gibi konular hedeflenmediği ve

sadece Allah'ın rızası arandığı için sonuç hep bereketli olur.

Çünkü "Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde

bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan önceki-

leri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryü-

zünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip

beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştı-

racak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecek-

tir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şe-

yi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte

onlar fasıktır." (Nur Suresi, 55) ayetiyle de bildirildiği gibi

Allah, Kendisi'ne şirk koşulmadığında, insanların rızasından,

dünyevi çıkar beklentilerinden arınıp katıksızca Allah'a yönelin-

diğinde, müminleri kesin olarak başarıya ulaştıracağını vaat et-

miştir.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 139

Page 142: Kuran'da İhlas

SONUÇ

Allah, "Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i,

İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları, katık-

sızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri

kıldık." (Sad Suresi, 45-46) ayetleriyle müminlere Hz. İbrahim,Hz. İshak ve Hz.Yakub'u örnek vermiştir.Ayrıca, "Kitap'ta Mu-

sa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş ve gönderilmiş

(Resul) bir peygamberdi." (Meryem Suresi, 51) ayetiyle deHz. Musa'nın ihlasın sırrına ulaşmış bir kimse olduğuna dikkatçekilmiştir. Bizlere düşen ise Allah'ın elçilerindeki bu yüksekahlak üzerinde detaylı olarak düşünmek ve aynı onlar gibi ihlassahibi kullar olmak için çaba sarf etmek olmalıdır.

Kuran'da ancak basiret gözleri körelip, kulakları sağırlaşan-ların Allah'ın ayet ve hatırlatmalarından öğüt almayacakları bil-dirilir. Gerçek müminler ise ayette de bildirildiği gibi, "… Ken-

dilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üs-

tünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır."

(Furkan Suresi, 73) Allah'tan korkup sakınanlar Kuran ayetlerin-deki hikmetleri görebilmekte, onlardan öğüt alabilmekte ve ih-lasa ulaşabilmektedirler. O halde Allah'ın bu hatırlatmasına kar-

140

Page 143: Kuran'da İhlas

şı müminlerin duyarsız kalmaları mümkün değildir. Eğer bu gü-ne kadar ihlasın önemini düşünmemiş bile olsa, insanın kısa birsüre içerisinde niyetini yeniden tazelemesi ihlası kazanması içinyeterlidir. Bu niyet değişikliği Allah'ın izniyle o andan sonra ya-pılacak amelleri salih amele çevirip, bu kişiyi Allah Katında 'ya-ratılmışların en hayırlılarından' olabilme şerefine ulaştıracaktır.

Aksi, yani insanın Allah'ın rızasından yana yaptığı amellerinidünya çıkarlarını araya katarak kirletmesi ve bir parça iradekullanıp ihlası kazanmak varken amellerini geçersiz kılması bü-yük bir akılsızlık olur. Bu kişi belki yıllar yılı gece gündüz deme-den çalışacak, kendini doğru bir yol üzerinde sanacak, ancak ih-lası kazanmak için çaba sarf etmediği için katıksızca Allah'a yö-nelen kullardan olamayacaktır. Kehf Suresi'nde bu insanlarındurumu şu şekilde bildirilir:

De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsra-

na uğrayacak olanları size haber vereyim mi?" "Onla-

rın, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken,

kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar."

(Kehf Suresi, 103-104)

Ancak kişi, geriye dönüp baktığında dünya hayatında geçir-diği onca seneden tek bir iz dahi kalmadığını görecektir; netakdirlerini toplamaya çalıştığı insanlar, ne peşinde koşturduğudünyevi idealler, ne nefsi, ne enaniyeti, ne de ihlasını kırmak içinkendisini kandıran şeytan yanında olmayacaktır. KatıksızcaAllah'a yönelmediği, imanına, hizmetine, ibadetlerine başka ka-tıklar da katarak ihlasını zedelediği için Allah'ın huzurunda tekbaşına, yardımsız ve yapayalnız kalacaktır.Allah dünya hayatınınnasıl büyük bir aldanış olduğunu Hadid Suresi'nde şu şekildebildirir:

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 141

Page 144: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türün-

den) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir

övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'ço-

ğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bi-

tirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiş-

tir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesil-

miş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise

şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnut-

luk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir meta-

dan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)

İhlası kazanmak için çaba sarf etmeyip, Kuran'ın ruhunu ge-reği gibi yaşamadığı için pek çok kişiye kıyasla daha çok çalıştı-ğı, çabaladığı halde tüm yaptıklarının boşa gittiğini görmek mi?Yoksa niyetini, kalbini ve vicdanını temiz tutmakla, gönüldenAllah'a yönelip O'na sımsıkı sarılmak ve O'ndan başka kimse-nin rızasını gözetmemekle 'kesintisiz bir ecre' kavuşturulup,'yaratılmışların en hayırlılarından' olmak mı? Elbette ki ikinciseçenek Allah'ı seven,O'nun dostluğunu isteyen ve O'na kavuş-mayı uman bir kimsenin kayıtsız şartsız tercih edeceği tek se-çenektir.

İşte bu nedenle biz de bu kitap ile Allah'ı seven, O'nun dost-luğunu arayan ve O'na kavuşmayı uman tüm samimi iman ehli-ni, kurtuluşun sırrını ihlasta aramaya davet ediyoruz. Zira Bedi-üzzaman'ın sözlerinde de yer verdiği gibi ihlasla yapılan tek biramel, ihlassızca yapılan binlerce amelden daha değerli olabilir.Ve unutmayın ki eğer niyetiniz halis, ameliniz salih ise Allah rı-zası için yaptığınız en küçük amel bile Allah Katında zayi olma-yacaktır. Çünkü ayetlerde, "Rabbiniz, sizin içinizdekini daha

iyi bilir..." (İsra Suresi, 25) "... Allah, muttakileri bilendir."

(Al-i İmran Suresi, 115) buyrulmaktadır.

142

Page 145: Kuran'da İhlas

EVRİM YANILGISI

Darwinizm, yani evrim teorisi, yaratılış gerçeğini reddetmekamacıyla ortaya atılmış, ancak başarılı olamamış bilim dışı bir saf-satadan başka bir şey değildir. Canlılığın, cansız maddelerden tesa-düfen oluştuğunu iddia eden bu teori, evrende ve canlılarda çokaçık bir düzen bulunduğunun bilim tarafından ispat edilmesiyle çü-rümüştür. Böylece Allah'ın tüm evreni ve canlıları yaratmış olduğugerçeği, bilim tarafından da kanıtlanmıştır. Bugün evrim teorisiniayakta tutmak için dünya çapında yürütülen propaganda, sadecebilimsel gerçeklerin çarpıtılmasına, taraflı yorumlanmasına, bilimgörüntüsü altında söylenen yalanlara ve yapılan sahtekarlıklara da-yalıdır.

Ancak bu propaganda gerçeği gizleyememektedir. Evrim teori-sinin bilim tarihindeki en büyük yanılgı olduğu, son 20-30 yıldır bi-lim dünyasında giderek daha yüksek sesle dile getirilmektedir.Özellikle 1980'lerden sonra yapılan araştırmalar, Darwinist iddi-aların tamamen yanlış olduğunu ortaya koymuş ve bu gerçek pekçok bilim adamı tarafından dile getirilmiştir. Özellikle ABD'de, bi-yoloji, biyokimya, paleontoloji gibi farklı alanlardan gelen çok sayı-da bilim adamı, Darwinizm'in geçersizliğini görmekte, canlılarınkökenini artık yaratılış gerçeğiyle açıklamaktadırlar. Bugün bilim-

143

Page 146: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

sel gelişmeler, evreni ve tüm canlıları Allah'ın yaratmış olduğu ger-çeğini gözler önüne sermektedir.

Evrim teorisinin çöküşünü ve yaratılışın delillerini diğer pekçok çalışmamızda bütün bilimsel detaylarıyla ele aldık ve almayadevam ediyoruz. Ancak konuyu, taşıdığı büyük önem nedeniyle,burada da özetlemekte yarar vardır.

Darwin'i Yıkan ZorluklarEvrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan bir öğreti olma-

sına karşın, kapsamlı olarak 19. yüzyılda ortaya atıldı. Teoriyi bilimdünyasının gündemine sokan en önemli gelişme, Charles Darwin'in1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı kitabıydı. Darwin bu ki-tapta dünya üzerindeki farklı canlı türlerini Allah'ın ayrı ayrı yarattı-ğı gerçeğine karşı çıkıyordu. Darwin'e göre, tüm türler ortak biratadan geliyorlardı ve zaman içinde küçük değişimlerle farklılaşmış-lardı.

Darwin'in teorisi, hiçbir somut bilimsel bulguya dayanmıyordu;kendisinin de kabul ettiği gibi sadece bir "mantık yürütme" idi.Hat-ta Darwin'in kitabındaki "Teorinin Zorlukları" başlıklı uzun bölüm-de itiraf ettiği gibi, teori pek çok önemli soru karşısında açık veri-yordu. Darwin, teorisinin önündeki zorlukların gelişen bilim tara-fından aşılacağını, yeni bilimsel bulguların teorisini güçlendireceğiniumuyordu. Bunu kitabında sık sık belirtmişti. Ancak gelişen bilim,Darwin'in umutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birerbirer dayanaksız bırakmıştır. Darwinizm'in bilim karşısındaki yenil-gisi, üç temel başlıkta incelenebilir:

1) Teori, hayatın yeryüzünde ilk kez nasıl ortaya çıktığını aslaaçıklayamamaktadır.

2) Teorinin öne sürdüğü "evrim mekanizmaları"nın, gerçekteevrimleştirici bir etkiye sahip olduğunu gösteren hiçbir bilimselbulgu yoktur.

144

Page 147: Kuran'da İhlas

3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin öngörülerinin tam aksine birtablo ortaya koymaktadır.

Bu bölümde, bu üç temel başlığı ana hatları ile inceleyeceğiz.

Aşılamayan İlk Basamak: Hayatın Kökeni Evrim teorisi, tüm canlı türlerinin, bundan yaklaşık 3.8 milyar

yıl önce ilkel dünyada ortaya çıkan tek bir canlı hücreden geldik-lerini iddia etmektedir.Tek bir hücrenin nasıl olup da milyonlarcakompleks canlı türünü oluşturduğu ve eğer gerçekten bu tür birevrim gerçekleşmişse neden bunun izlerinin fosil kayıtlarında bu-lunamadığı, teorinin açıklayamadığı sorulardandır.Ancak tüm bun-lardan önce, iddia edilen evrim sürecinin ilk basamağı üzerindedurmak gerekir. Sözü edilen o "ilk hücre" nasıl ortaya çıkmıştır?

Evrim teorisi, yaratılışı reddettiği, hiçbir doğaüstü müdahaleyikabul etmediği için, o "ilk hücre"nin, hiçbir tasarım, plan ve düzen-leme olmadan, doğa kanunları içinde rastlantısal olarak meydanageldiğini iddia eder.Yani teoriye göre, cansız madde tesadüfler so-nucunda ortaya canlı bir hücre çıkarmış olmalıdır.Ancak bu, bilinenen temel biyoloji kanunlarına aykırı bir iddiadır.

"Hayat Hayattan Gelir"Darwin, kitabında hayatın kökeni konusundan hiç söz etmemişti.

Çünkü onun dönemindeki ilkel bilim anlayışı, canlıların çok basit biryapıya sahip olduklarını varsayıyordu. Ortaçağ'dan beri inanılan"spontane jenerasyon" adlı teoriye göre, cansız maddelerin tesadü-fen biraraya gelip, canlı bir varlık oluşturabileceklerine inanılıyordu.Bu dönemde böceklerin yemek artıklarından, farelerin de buğdaydanoluştuğu yaygın bir düşünceydi. Bunu ispatlamak için de ilginç deney-ler yapılmıştı.Kirli bir paçavranın üzerine biraz buğday konmuş ve bi-raz beklendiğinde bu karışımdan farelerin oluşacağı sanılmıştı.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 145

Page 148: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Etlerin kurtlanması da hayatın cansız maddelerden türeyebildi-ğine bir delil sayılıyordu. Oysa daha sonra anlaşılacaktı ki, etlerinüzerindeki kurtlar kendiliklerinden oluşmuyorlar, sineklerin getiripbıraktıkları gözle görülmeyen larvalardan çıkıyorlardı.

Darwin'in Türlerin Kökeni adlı kitabını yazdığı dönemde ise,bakterilerin cansız maddeden oluşabildikleri inancı, bilim dünya-sında yaygın bir kabul görüyordu. Oysa Darwin'in kitabının yayın-lanmasından beş yıl sonra, ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur, ev-rime temel oluşturan bu inancı kesin olarak çürüttü. Pasteur yap-tığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyleözetlemişti:

"Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olaraktarihe gömülmüştür." (Sidney Fox, Klaus Dose, Molecular Evolutionand The Origin of Life, New York: Marcel Dekker, 1977, s. 2)

Evrim teorisinin savunucuları, Pasteur'ün bulgularına karşıuzun süre direndiler.Ancak gelişen bilim, canlı hücresinin karma-şık yapısını ortaya çıkardıkça, hayatın kendiliğinden oluşabileceğiiddiasının geçersizliği daha da açık hale geldi.

20. Yüzyıldaki Sonuçsuz Çabalar20. yüzyılda hayatın kökeni konusunu ele alan ilk evrimci, ünlü

Rus biyolog Alexander Oparin oldu. Oparin, 1930'lu yıllarda orta-ya attığı birtakım tezlerle, canlı hücresinin tesadüfen meydana ge-lebileceğini ispat etmeye çalıştı.Ancak bu çalışmalar başarısızlıklasonuçlanacak ve Oparin şu itirafı yapmak zorunda kalacaktı:

"Maalesef hücrenin kökeni, evrim teorisinin tümünü içine alan enkaranlık noktayı oluşturmaktadır." (Alexander I. Oparin, Origin ofLife, (1936) New York, Dover Publications, 1953 (Reprint), s.196)

Oparin'in yolunu izleyen evrimciler, hayatın kökeni konusunuçözüme kavuşturacak deneyler yapmaya çalıştılar. Bu deneylerin

146

Page 149: Kuran'da İhlas

en ünlüsü,Amerikalı kimyacı Stanley Miller tarafından 1953 yılın-da düzenlendi. Miller, ilkel dünya atmosferinde olduğunu iddia et-tiği gazları bir deney düzeneğinde birleştirerek ve bu karışımaenerji ekleyerek, proteinlerin yapısında kullanılan birkaç organikmolekül (aminoasit) sentezledi. O yıllarda evrim adına önemli biraşama gibi tanıtılan bu deneyin geçerli olmadığı ve deneyde kulla-nılan atmosferin gerçek dünya koşullarından çok farklı olduğu,ilerleyen yıllarda ortaya çıkacaktı. ("New Evidence on Evolution ofEarly Atmosphere and Life", Bulletin of the American MeteorologicalSociety, c. 63, Kasım 1982, s. 1328-1330)

Uzun süren bir sessizlikten sonra Miller'in kendisi de kullandı-ğı atmosfer ortamının gerçekçi olmadığını itiraf etti. (Stanley Mil-ler, Molecular Evolution of Life: Current Status of the Prebiotic Synthe-sis of Small Molecules, 1986, s. 7)

Hayatın kökeni sorununu açıklamak için 20. yüzyıl boyunca yü-rütülen tüm evrimci çabalar hep başarısızlıkla sonuçlandı. San Di-ego Scripps Enstitüsü'nden ünlü jeokimyacı Jeffrey Bada, evrimciEarth dergisinde 1998 yılında yayınlanan bir makalede bu gerçeğişöyle kabul eder:

Bugün, 20. yüzyılı geride bırakırken, hala, 20. yüzyıla girdiğimizdesahip olduğumuz en büyük çözülmemiş problemle karşı karşıya-yız: Hayat yeryüzünde nasıl başladı? (Jeffrey Bada, Earth, Şubat1998, s. 40)

Hayatın Kompleks Yapısı Evrim teorisinin hayatın kökeni konusunda bu denli büyük

bir açmaza girmesinin başlıca nedeni, en basit sanılan canlı ya-pıların bile inanılmaz derecede karmaşık yapılara sahip olması-dır. Canlı hücresi, insanoğlunun yaptığı bütün teknolojik ürün-lerden daha karmaşıktır. Öyle ki bugün dünyanın en gelişmiş la-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 147

Page 150: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

boratuvarlarında bile cansız maddeler biraraya getirilerek can-lı bir hücre üretilememektedir.

Bir hücrenin meydana gelmesi için gereken şartlar, asla rastlan-tılarla açıklanamayacak kadar fazladır. Hücrenin en temel yapı ta-şı olan proteinlerin rastlantısal olarak sentezlenme ihtimali; 500aminoasitlik ortalama bir protein için, 10950'de 1'dir.Ancak mate-matikte 1050'de 1'den küçük olasılıklar pratik olarak "imkansız"sayılır.Hücrenin çekirdeğinde yer alan ve genetik bilgiyi saklayanDNA molekülü ise, inanılmaz bir bilgi bankasıdır. İnsan DNA'sınıniçerdiği bilginin, eğer kağıda dökülmeye kalkılsa, 500'er sayfadanoluşan 900 ciltlik bir kütüphane oluşturacağı hesaplanmaktadır.

Bu noktada çok ilginç bir ikilem daha vardır: DNA, yalnız bir-takım özelleşmiş proteinlerin (enzimlerin) yardımı ile eşlenebilir.Ama bu enzimlerin sentezi de ancak DNA'daki bilgiler doğrultu-sunda gerçekleşir. Birbirine bağımlı olduklarından, eşlemenin mey-dana gelebilmesi için ikisinin de aynı anda var olmaları gerekir. Buise, hayatın kendiliğinden oluştuğu senaryosunu çıkmaza sokmak-tadır. San Diego California Üniversitesi'nden ünlü evrimci Prof.Leslie Orgel, Scientific American dergisinin Ekim 1994 tarihli sayı-sında bu gerçeği şöyle itiraf eder:

Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleikasitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda rastlantısalolarak oluşmaları aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisiolmadan diğerini elde etmek de mümkün değildir. Dolayısıyla in-san, yaşamın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün ol-madığı sonucuna varmak zorunda kalmaktadır. (Leslie E.Orgel,TheOrigin of Life on Earth, Scientific American, c. 271, Ekim 1994, s.78)

Kuşkusuz eğer hayatın doğal etkenlerle ortaya çıkması im-kansız ise, bu durumda hayatın doğaüstü bir biçimde "yaratıldı-

148

Page 151: Kuran'da İhlas

ğını" kabul etmek gerekir. Bu gerçek, en temel amacı yaratılışıreddetmek olan evrim teorisini açıkça geçersiz kılmaktadır.

Evrimin Hayali MekanizmalarıDarwin'in teorisini geçersiz kılan ikinci büyük nokta, teorinin

"evrim mekanizmaları" olarak öne sürdüğü iki kavramın da ger-çekte hiçbir evrimleştirici güce sahip olmadığının anlaşılmış olma-sıdır. Darwin, ortaya attığı evrim iddiasını tamamen "doğal selek-siyon" mekanizmasına bağlamıştı. Bu mekanizmaya verdiği önem,kitabının isminden de açıkça anlaşılıyordu: Türlerin Kökeni, DoğalSeleksiyon Yoluyla...

Doğal seleksiyon,doğal seçme demektir.Doğadaki yaşam müca-delesi içinde, doğal şartlara uygun ve güçlü canlıların hayatta kalaca-ğı düşüncesine dayanır. Örneğin yırtıcı hayvanlar tarafından tehditedilen bir geyik sürüsünde, daha hızlı koşabilen geyikler hayatta ka-lacaktır. Böylece geyik sürüsü, hızlı ve güçlü bireylerden oluşacaktır.Ama elbette bu mekanizma, geyikleri evrimleştirmez, onları başkabir canlı türüne, örneğin atlara dönüştürmez.

Dolayısıyla doğal seleksiyon mekanizması hiçbir evrimleştiricigüce sahip değildir. Darwin de bu gerçeğin farkındaydı ve TürlerinKökeni adlı kitabında "Faydalı değişiklikler oluşmadığı sürece doğalseleksiyon hiçbir şey yapamaz" demek zorunda kalmıştı. (CharlesDarwin,The Origin of Species:A Facsimile of the First Edition, HarvardUniversity Press, 1964, s. 189)

Lamarck'ın EtkisiPeki bu "faydalı değişiklikler" nasıl oluşabilirdi? Darwin, kendi

döneminin ilkel bilim anlayışı içinde, bu soruyu Lamarck'a dayana-rak cevaplamaya çalışmıştı. Darwin'den önce yaşamış olan Fransızbiyolog Lamarck'a göre, canlılar yaşamları sırasında geçirdikleri fi-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 149

Page 152: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

ziksel değişiklikleri sonraki nesle aktarıyorlar, nesilden nesile biri-ken bu özellikler sonucunda yeni türler ortaya çıkıyordu. Örne-ğin Lamarck'a göre zürafalar ceylanlardan türemişlerdi, yüksekağaçların yapraklarını yemek için çabalarken nesilden nesile bo-yunları uzamıştı.

Darwin de benzeri örnekler vermiş, örneğin Türlerin Kökeniadlı kitabında, yiyecek bulmak için suya giren bazı ayıların zaman-la balinalara dönüştüğünü iddia etmişti. (Charles Darwin,The Originof Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press,1964, s. 184)

Ama Mendel'in keşfettiği ve 20. yüzyılda gelişen genetik bili-miyle kesinleşen kalıtım kanunları, kazanılmış özelliklerin sonrakinesillere aktarılması efsanesini kesin olarak yıktı. Böylece doğalseleksiyon "tek başına" ve dolayısıyla tümüyle etkisiz bir mekaniz-ma olarak kalmış oluyordu.

Neo-Darwinizm ve MutasyonlarDarwinistler ise bu duruma bir çözüm bulabilmek için

1930'ların sonlarında, "Modern Sentetik Teori"yi ya da dahayaygın ismiyle neo-Darwinizm'i ortaya attılar. Neo-Darwinizm,doğal seleksiyonun yanına "faydalı değişiklik sebebi" olarak mu-tasyonları, yani canlıların genlerinde radyasyon gibi dış etkilerya da kopyalama hataları sonucunda oluşan bozulmaları ekledi.

Bugün de hala dünyada evrim adına geçerliliğini koruyanmodel neo-Darwinizm'dir. Teori, yeryüzünde bulunan milyon-larca canlı türünün, bu canlıların, kulak, göz, akciğer, kanat gibisayısız kompleks organlarının "mutasyonlara", yani genetik bo-zukluklara dayalı bir süreç sonucunda oluştuğunu iddia etmek-tedir.Ama teoriyi çaresiz bırakan açık bir bilimsel gerçek var-dır: Mutasyonlar canlıları geliştirmezler, aksine her za-

150

Page 153: Kuran'da İhlas

man için canlılara zarar verirler. Bunun nedeni çok basittir:DNA çok kompleks bir düzene sahiptir. Bu molekül üzerindeoluşan herhangi rastgele bir etki ancak zarar verir. Amerikalıgenetikçi B. G. Ranganathan bunu şöyle açıklar:

Mutasyonlar küçük, rasgele ve zararlıdırlar. Çok ender olarak mey-dana gelirler ve en iyi ihtimalle etkisizdirler. Bu üç özellik, mutasyon-ların evrimsel bir gelişme meydana getiremeyeceğini gösterir. Zatenyüksek derecede özelleşmiş bir organizmada meydana gelebilecekrastlantısal bir değişim, ya etkisiz olacaktır ya da zararlı. Bir kol sa-atinde meydana gelecek rasgele bir değişim kol saatini geliştirmeye-cektir. Ona büyük ihtimalle zarar verecek veya en iyi ihtimalle etkisizolacaktır.Bir deprem bir şehri geliştirmez,ona yıkım getirir. (B.G.Ran-ganathan, Origins?, Pennsylvania:The Banner Of Truth Trust, 1988.)

Nitekim bugüne kadar hiçbir yararlı, yani genetik bilgiyi ge-liştiren mutasyon örneği gözlemlenmedi. Tüm mutasyonlarınzararlı olduğu görüldü.Anlaşıldı ki, evrim teorisinin "evrim me-kanizması" olarak gösterdiği mutasyonlar, gerçekte canlıları sa-dece tahrip eden, sakat bırakan genetik olaylardır. (İnsanlardamutasyonun en sık görülen etkisi de kanserdir.) Elbette tahripedici bir mekanizma "evrim mekanizması" olamaz. Doğal selek-siyon ise, Darwin'in de kabul ettiği gibi, "tek başına hiçbir şeyyapamaz." Bu gerçek bizlere doğada hiçbir "evrim mekanizma-sı" olmadığını göstermektedir. Evrim mekanizması olmadığınagöre de, evrim denen hayali süreç yaşanmış olamaz.

Fosil Kayıtları: Ara Formlardan Eser YokEvrim teorisinin iddia ettiği senaryonun yaşanmamış oldu-

ğunun en açık göstergesi ise fosil kayıtlarıdır.Evrim teorisine göre bütün canlılar birbirlerinden türemiş-

lerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 151

Page 154: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır.Teori-ye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca yıl süren uzun bir zamandilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir.

Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayı-sız "ara türler"in oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.

Örneğin geçmişte, balık özelliklerini taşımalarına rağmen, biryandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık-ya-rı sürüngen canlılar yaşamış olmalıdır.Ya da sürüngen özellikle-rini taşırken, bir yandan da bazı kuş özellikleri kazanmış sürün-gen-kuşlar ortaya çıkmış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş sürecindeoldukları için de, sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdır. Evrimci-ler geçmişte yaşamış olduklarına inandıkları bu teorik yaratıkla-ra "ara-geçiş formu" adını verirler. Eğer gerçekten bu tür can-lılar geçmişte yaşamışlarsa bunların sayılarının ve çeşitlerininmilyonlarca hatta milyarlarca olması gerekir.Ve bu ucube canlı-ların kalıntılarına mutlaka fosil kayıtlarında rastlanması gerekir.Darwin, Türlerin Kökeni'nde bunu şöyle açıklamıştır:

Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçişçeşitleri mutlaka yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarınınkanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir. (CharlesDarwin,The Origin of Species:A Facsimile of the First Edition, Har-vard University Press, 1964, s. 179)

Darwin'in Yıkılan UmutlarıAncak 19. yüzyılın ortasından bu yana dünyanın dört bir ya-

nında hummalı fosil araştırmaları yapıldığı halde bu ara geçişformlarına rastlanamamıştır.Yapılan kazılarda ve araştırmalardaelde edilen bütün bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine,canlıların yeryüzünde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir bi-çimde ortaya çıktıklarını göstermiştir.

152

Page 155: Kuran'da İhlas

Ünlü İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W.Ager, bir ev-rimci olmasına karşın bu gerçeği şöyle itiraf eder:

Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde,türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçeklekarşılaşırız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde olu-şan gruplar görürüz. (Derek A. Ager, "The Nature of the Fossil Re-cord", Proceedings of the British Geological Association, c. 87, 1976,s. 133)

Yani fosil kayıtlarında, tüm canlı türleri, aralarında hiçbir ge-çiş formu olmadan eksiksiz biçimleriyle aniden ortaya çıkmak-tadırlar. Bu, Darwin'in öngörülerinin tam aksidir. Dahası, bucanlı türlerinin yaratıldıklarını gösteren çok güçlü bir delildir.Çünkü bir canlı türünün, kendisinden evrimleştiği hiçbir atasıolmadan, bir anda ve kusursuz olarak ortaya çıkmasının tekaçıklaması, o türün yaratılmış olmasıdır. Bu gerçek, ünlü evrim-ci Biyolog Douglas Futuyma tarafından da kabul edilir:

Yaratılış ve evrim, yaşayan canlıların kökeni hakkında yapılabilecekyegane iki açıklamadır. Canlılar dünya üzerinde ya tamamen mü-kemmel ve eksiksiz bir biçimde ortaya çıkmışlardır ya da böyle ol-mamıştır. Eğer böyle olmadıysa, bir değişim süreci sayesinde ken-dilerinden önce var olan bazı canlı türlerinden evrimleşerek mey-dana gelmiş olmalıdırlar. Ama eğer eksiksiz ve mükemmel bir bi-çimde ortaya çıkmışlarsa, o halde sonsuz güç sahibi bir akıl tara-fından yaratılmış olmaları gerekir. (Douglas J. Futuyma, Science onTrial, New York: Pantheon Books, 1983. s. 197)

Fosiller ise, canlıların yeryüzünde eksiksiz ve mükemmel birbiçimde ortaya çıktıklarını göstermektedir.Yani "türlerin kö-

keni", Darwin'in sandığının aksine, evrim değil yaratılış-

tır.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 153

Page 156: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

İnsanın Evrimi MasalıEvrim teorisini savunanların en çok gündeme getirdikleri

konu, insanın kökeni konusudur. Bu konudaki Darwinist iddia,bugün yaşayan modern insanın maymunsu birtakım yaratıklar-dan geldiğini varsayar. 4-5 milyon yıl önce başladığı varsayılanbu süreçte, modern insan ile ataları arasında bazı "ara form"la-rın yaşadığı iddia edilir. Gerçekte tümüyle hayali olan bu senar-yoda dört temel "kategori" sayılır:

1- Australopithecus2- Homo habilis3- Homo erectus4- Homo sapiensEvrimciler, insanların sözde ilk maymunsu atalarına "güney

maymunu" anlamına gelen "Australopithecus" ismini verirler.Bu canlılar gerçekte soyu tükenmiş bir maymun türünden baş-ka bir şey değildir. Lord Solly Zuckerman ve Prof. Charles Ox-nard gibi İngiltere ve ABD'den dünyaca ünlü iki anatomistinAustralopithecus örnekleri üzerinde yaptıkları çok geniş kap-samlı çalışmalar, bu canlıların sadece soyu tükenmiş bir may-mun türüne ait olduklarını ve insanlarla hiçbir benzerlik taşı-madıklarını göstermiştir. (Solly Zuckerman, Beyond The Ivory To-wer, New York:Toplinger Publications, 1970, s. 75-94; Charles E. Ox-nard, "The Place of Australopithecines in Human Evolution: Groundsfor Doubt", Nature, c. 258, s. 389)

Evrimciler insan evriminin bir sonraki safhasını da, "homo"yani insan olarak sınıflandırırlar. İddiaya göre homo serisindekicanlılar,Australopithecuslar'dan daha gelişmişlerdir. Evrimciler,bu farklı canlılara ait fosilleri ardı ardına dizerek hayali bir ev-rim şeması oluştururlar. Bu şema hayalidir, çünkü gerçekte bufarklı sınıfların arasında evrimsel bir ilişki olduğu asla ispatlana-

154

Page 157: Kuran'da İhlas

mamıştır. Evrim teorisinin 20. yüzyıldaki en önemli savunucula-rından biri olan Ernst Mayr, "Homo sapiens'e uzanan zincir ger-çekte kayıptır" diyerek bunu kabul eder. (J. Rennie, "Darwin's Cur-rent Bulldog: Ernst Mayr", Scientific American,Aralık 1992)

Evrimciler "Australopithecus > Homo habilis > Homo erectus> Homo sapiens" sıralamasını yazarken, bu türlerin her birinin,bir sonrakinin atası olduğu izlenimini verirler. Oysa paleoant-ropologların son bulguları, Australopithecus, Homo habilis ve Ho-mo erectus'un dünya'nın farklı bölgelerinde aynı dönemlerdeyaşadıklarını göstermektedir. (Alan Walker, Science, c. 207, 1980,s. 1103; A. J. Kelso, Physical Antropology, 1. baskı, New York: J. B. Li-pincott Co., 1970, s. 221; M. D. Leakey, Olduvai Gorge, c. 3, Camb-ridge: Cambridge University Press, 1971, s. 272)

Dahası Homo erectus sınıflamasına ait insanların bir bölümüçok modern zamanlara kadar yaşamışlar, Homo sapiens nean-dertalensis ve Homo sapiens sapiens (modern insan) ile aynıortamda yan yana bulunmuşlardır. (Time, Kasım 1996) Bu ise el-bette bu sınıfların birbirlerinin ataları oldukları iddiasının geçer-sizliğini açıkça ortaya koymaktadır. Harvard Üniversitesi pale-ontologlarından Stephen Jay Gould, kendisi de bir evrimci ol-masına karşın, Darwinist teorinin içine girdiği bu çıkmazı şöyleaçıklar:

Eğer birbiri ile paralel bir biçimde yaşayan üç farklı hominid (insa-nımsı) çizgisi varsa, o halde bizim soy ağacımıza ne oldu? Açıktırki, bunların biri diğerinden gelmiş olamaz. Dahası, biri diğeriylekarşılaştırıldığında evrimsel bir gelişme trendi göstermemektedir-ler. (S. J. Gould, Natural History, c. 85, 1976, s. 30)

Kısacası, medyada ya da ders kitaplarında yer alan hayalibirtakım "yarı maymun, yarı insan" canlıların çizimleriyle, yani

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 155

Page 158: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

sırf propaganda yoluyla ayakta tutulmaya çalışılan insanın evri-mi senaryosu, hiçbir bilimsel temeli olmayan bir masaldan iba-rettir.

Bu konuyu uzun yıllar inceleyen, özellikle Australopithecusfosilleri üzerinde 15 yıl araştırma yapan İngiltere'nin en ünlü vesaygın bilim adamlarından Lord Solly Zuckerman, bir evrimciolmasına rağmen, ortada maymunsu canlılardan insana uzanangerçek bir soy ağacı olmadığı sonucuna varmıştır.

Zuckerman bir de ilginç bir "bilim skalası" yapmıştır. Bilimselolarak kabul ettiği bilgi dallarından, bilim dışı olarak kabul ettiğibilgi dallarına kadar bir yelpaze oluşturmuştur.Zuckerman'ın butablosuna göre en "bilimsel" -yani somut verilere dayanan- bil-gi dalları kimya ve fiziktir.Yelpazede bunlardan sonra biyoloji bi-limleri, sonra da sosyal bilimler gelir.Yelpazenin en ucunda, yanien "bilim dışı" sayılan kısımda ise,Zuckerman'a göre, telepati, al-tıncı his gibi "duyum ötesi algılama" kavramları ve bir de "insa-nın evrimi" vardır! Zuckerman, yelpazenin bu ucunu şöyle açık-lar:

Objektif gerçekliğin alanından çıkıp da, biyolojik bilim olarak var-sayılan bu alanlara -yani duyum ötesi algılamaya ve insanın fosiltarihinin yorumlanmasına- girdiğimizde, evrim teorisine inanan birkimse için herşeyin mümkün olduğunu görürüz. Öyle ki teorileri-ne kesinlikle inanan bu kimselerin çelişkili bazı yargıları aynı andakabul etmeleri bile mümkündür. (Solly Zuckerman, Beyond TheIvory Tower, New York:Toplinger Publications, 1970, s. 19)

İşte insanın evrimi masalı da, teorilerine körü körüne ina-nan birtakım insanların buldukları bazı fosilleri ön yargılı bir bi-çimde yorumlamalarından ibarettir.

156

Page 159: Kuran'da İhlas

Darwin Formülü!Şimdiye kadar ele aldığımız tüm teknik delillerin yanında, is-

terseniz evrimcilerin nasıl saçma bir inanışa sahip olduklarınıbir de çocukların bile anlayabileceği kadar açık bir örnekleözetleyelim.

Evrim teorisi canlılığın tesadüfen oluştuğunu iddia etmekte-dir. Dolayısıyla bu iddiaya göre cansız ve şuursuz atomlar bira-raya gelerek önce hücreyi oluşturmuşlardır ve sonrasında aynıatomlar bir şekilde diğer canlıları ve insanı meydana getirmiş-lerdir. Şimdi düşünelim; canlılığın yapıtaşı olan karbon, fosfor,azot, potasyum gibi elementleri biraraya getirdiğimizde bir yı-ğın oluşur. Bu atom yığını, hangi işlemden geçirilirse geçirilsin,tek bir canlı oluşturamaz. İsterseniz bu konuda bir "deney" ta-sarlayalım ve evrimcilerin aslında savundukları, ama yükseksesle dile getiremedikleri iddiayı onlar adına "Darwin Formü-lü" adıyla inceleyelim:

Evrimciler, çok sayıda büyük varilin içine canlılığın yapısındabulunan fosfor, azot, karbon, oksijen, demir, magnezyum gibielementlerden bol miktarda koysunlar. Hatta normal şartlardabulunmayan ancak bu karışımın içinde bulunmasını gerekli gör-dükleri malzemeleri de bu varillere eklesinler. Karışımların içi-ne, istedikleri kadar amino asit, istedikleri kadar da (bir tekininbile rastlantısal oluşma ihtimali 10-950 olan) protein doldursun-lar. Bu karışımlara istedikleri oranda ısı ve nem versinler. Bun-ları istedikleri gelişmiş cihazlarla karıştırsınlar.Varillerin başınada dünyanın önde gelen bilim adamlarını koysunlar. Bu uzman-lar babadan oğula, kuşaktan kuşağa aktararak nöbetleşe milyar-larca, hatta trilyonlarca sene sürekli varillerin başında beklesin-ler. Bir canlının oluşması için hangi şartların var olması gerekti-ğine inanılıyorsa hepsini kullanmak serbest olsun.Ancak, ne ya-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 157

Page 160: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

parlarsa yapsınlar o varillerden kesinlikle bir canlı çıkartamaz-lar. Zürafaları, aslanları, arıları, kanaryaları, bülbülleri, papağanla-rı, atları, yunusları, gülleri, orkideleri, zambakları, karanfilleri,muzları, portakalları, elmaları, hurmaları, domatesleri, kavunları,karpuzları, incirleri, zeytinleri, üzümleri, şeftalileri, tavus kuşları-nı, sülünleri, renk renk kelebekleri ve bunlar gibi milyonlarcacanlı türünden hiçbirini oluşturamazlar. Değil burada birkaçınısaydığımız bu canlı varlıkları, bunların tek bir hücresini bile el-de edemezler.

Kısacası, bilinçsiz atomlar biraraya gelerek hücreyi oluş-

turamazlar. Sonra yeni bir karar vererek bir hücreyi ikiye bö-lüp, sonra art arda başka kararlar alıp, elektron mikroskobunubulan, sonra kendi hücre yapısını bu mikroskop altında izleyenprofesörleri oluşturamazlar. Madde, ancak Allah'ın üstün

yaratmasıyla hayat bulur. Bunun aksini iddia eden evrim te-orisi ise, akla tamamen aykırı bir safsatadır. Evrimcilerin ortayaattığı iddialar üzerinde biraz bile düşünmek, üstteki örnekteolduğu gibi, bu gerçeği açıkça gösterir.

Göz ve Kulaktaki TeknolojiEvrim teorisinin kesinlikle açıklama getiremeyeceği bir di-

ğer konu ise göz ve kulaktaki üstün algılama kalitesidir.Gözle ilgili konuya geçmeden önce "Nasıl görürüz?" soru-

suna kısaca cevap verelim. Bir cisimden gelen ışınlar, gözde re-tinaya ters olarak düşer. Bu ışınlar, buradaki hücreler tarafındanelektrik sinyallerine dönüştürülür ve beynin arka kısmındakigörme merkezi denilen küçücük bir noktaya ulaşır. Bu elektriksinyalleri bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde gö-rüntü olarak algılanır. Bu bilgiden sonra şimdi düşünelim:

158

Page 161: Kuran'da İhlas

Beyin ışığa kapalıdır.Yani beynin içi kapkaranlıktır, ışık bey-nin bulunduğu yere kadar giremez. Görüntü merkezi denilenyer kapkaranlık, ışığın asla ulaşmadığı, belki de hiç karşılaşmadı-ğınız kadar karanlık bir yerdir.Ancak siz bu zifiri karanlıkta ışık-lı, pırıl pırıl bir dünyayı seyretmektesiniz.

Üstelik bu o kadar net ve kaliteli bir görüntüdür ki 21. yüz-yıl teknolojisi bile her türlü imkana rağmen bu netliği sağlayama-mıştır. Örneğin şu anda okuduğunuz kitaba, kitabı tutan ellerini-ze bakın, sonra başınızı kaldırın ve çevrenize bakın. Şu anda gör-düğünüz netlik ve kalitedeki bu görüntüyü başka bir yerde gör-dünüz mü? Bu kadar net bir görüntüyü size dünyanın bir numa-ralı televizyon şirketinin ürettiği en gelişmiş televizyon ekranıdahi veremez. 100 yıldır binlerce mühendis bu netliğe ulaşmayaçalışmaktadır. Bunun için fabrikalar, dev tesisler kurulmakta,araştırmalar yapılmakta, planlar ve tasarımlar geliştirilmektedir.Yine bir TV ekranına bakın, bir de şu anda elinizde tuttuğunuzbu kitaba.Arada büyük bir netlik ve kalite farkı olduğunu göre-ceksiniz. Üstelik,TV ekranı size iki boyutlu bir görüntü gösterir,oysa siz üç boyutlu, derinlikli bir perspektifi izlemektesiniz.

Uzun yıllardır on binlerce mühendis üç boyutlu TV yapma-ya, gözün görme kalitesine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Evet, üçboyutlu bir televizyon sistemi yapabildiler ama onu da gözlüktakmadan üç boyutlu görmek mümkün değil, kaldı ki bu sunibir üç boyuttur. Arka taraf daha bulanık, ön taraf ise kağıttandekor gibi durur. Hiçbir zaman gözün gördüğü kadar net ve ka-liteli bir görüntü oluşmaz. Kamerada da, televizyonda da mut-laka görüntü kaybı meydana gelir.

İşte evrimciler, bu kaliteli ve net görüntüyü oluşturan me-kanizmanın tesadüfen oluştuğunu iddia etmektedirler. Şimdi bi-ri size, odanızda duran televizyon tesadüfler sonucunda oluş-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 159

Page 162: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

tu, atomlar biraraya geldi ve bu görüntü oluşturan aleti mey-dana getirdi dese ne düşünürsünüz? Binlerce kişinin birarayagelip yapamadığını şuursuz atomlar nasıl yapsın?

Gözün gördüğünden daha ilkel olan bir görüntüyü oluştu-ran alet tesadüfen oluşamıyorsa, gözün ve gözün gördüğü gö-rüntünün de tesadüfen oluşamayacağı çok açıktır.Aynı durumkulak için de geçerlidir. Dış kulak, çevredeki sesleri kulak kep-çesi vasıtasıyla toplayıp orta kulağa iletir; orta kulak aldığı sestitreşimlerini güçlendirerek iç kulağa aktarır; iç kulak da bu tit-reşimleri elektrik sinyallerine dönüştürerek beyne gönderir.Aynen görmede olduğu gibi duyma işlemi de beyindeki duymamerkezinde gerçekleşir.

Gözdeki durum kulak için de geçerlidir, yani beyin, ışık gibisese de kapalıdır, ses geçirmez. Dolayısıyla dışarısı ne kadar gü-rültülü de olsa beynin içi tamamen sessizdir. Buna rağmen ennet sesler beyinde algılanır. Ses geçirmeyen beyninizde bir or-kestranın senfonilerini dinlersiniz, kalabalık bir ortamın tümgürültüsünü duyarsınız.Ama o anda hassas bir cihazla beynini-zin içindeki ses düzeyi ölçülse, burada keskin bir sessizliğin ha-kim olduğu görülecektir. Net bir görüntü elde edebilmek ümi-diyle teknoloji nasıl kullanılıyorsa, ses için de aynı çabalar on-larca yıldır sürdürülmektedir. Ses kayıt cihazları, müzik setleri,birçok elektronik alet, sesi algılayan müzik sistemleri bu çalış-malardan bazılarıdır.Ancak, tüm teknolojiye, bu teknolojide ça-lışan binlerce mühendise ve uzmana rağmen kulağın oluşturdu-ğu netlik ve kalitede bir sese ulaşılamamıştır. En büyük müziksistemi şirketinin ürettiği en kaliteli müzik setini düşünün. Sesikaydettiğinde mutlaka sesin bir kısmı kaybolur veya az da olsamutlaka parazit oluşur veya müzik setini açtığınızda daha mü-zik başlamadan bir cızırtı mutlaka duyarsınız. Ancak insan vü-

160

Page 163: Kuran'da İhlas

cudundaki teknolojinin ürünü olan sesler son derece net vekusursuzdur. Bir insan kulağı, hiçbir zaman müzik setinde oldu-ğu gibi cızırtılı veya parazitli algılamaz; ses ne ise tam ve net birbiçimde onu algılar. Bu durum, insan yaratıldığı günden bu yanaböyledir.

Şimdiye kadar insanoğlunun yaptığı hiçbir görüntü ve ses ci-hazı, göz ve kulak kadar hassas ve başarılı birer algılayıcı olama-mıştır.

Ancak görme ve işitme olayında, tüm bunların ötesinde, çokbüyük bir gerçek daha vardır.

Beynin İçinde Gören ve Duyan Şuur

Kime Aittir?Beynin içinde, ışıl ışıl renkli bir dünyayı seyreden, senfonile-

ri, kuşların cıvıltılarını dinleyen, gülü koklayan kimdir?İnsanın gözlerinden, kulaklarından, burnundan gelen uyarılar,

elektrik sinyali olarak beyne gider. Biyoloji, fizyoloji veya biyo-kimya kitaplarında bu görüntünün beyinde nasıl oluştuğuna da-ir birçok detay okursunuz.Ancak, bu konu hakkındaki en önem-li gerçeğe hiçbir yerde rastlayamazsınız: Beyinde, bu elektriksinyallerini görüntü, ses, koku ve his olarak algılayan kimdir?Beynin içinde göze, kulağa, burna ihtiyaç duymadan tüm bunla-rı algılayan bir şuur bulunmaktadır. Bu şuur kime aittir?

Elbette bu şuur beyni oluşturan sinirler, yağ tabakası ve sinirhücrelerine ait değildir. İşte bu yüzden,herşeyin maddeden ibaretolduğunu zanneden Darwinist-materyalistler bu sorulara hiçbircevap verememektedirler. Çünkü bu şuur,Allah'ın yaratmış oldu-ğu ruhtur. Ruh, görüntüyü seyretmek için göze, sesi duymak içinkulağa ihtiyaç duymaz. Bunların da ötesinde düşünmek için bey-

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 161

Page 164: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

ne ihtiyaç duymaz. Bu açık ve ilmi gerçeği okuyan her insanın,beynin içindeki birkaç santimetreküplük, kapkaranlık mekanatüm kainatı üç boyutlu, renkli, gölgeli ve ışıklı olarak sığdıran Yü-ce Allah'ı düşünüp, O'ndan korkup, O'na sığınması gerekir.

Materyalist Bir İnançBuraya kadar incelediklerimiz, evrim teorisinin bilimsel bul-

gularla açıkça çelişen bir iddia olduğunu göstermektedir.Teori-nin hayatın kökeni hakkındaki iddiası bilime aykırıdır, öne sür-düğü evrim mekanizmalarının hiçbir evrimleştirici etkisi yokturve fosiller teorinin gerektirdiği ara formların yaşamadıklarınıgöstermektedir. Bu durumda, elbette, evrim teorisinin bilimeaykırı bir düşünce olarak bir kenara atılması gerekir. Nitekimtarih boyunca dünya merkezli evren modeli gibi pek çok dü-şünce, bilimin gündeminden çıkarılmıştır.Ama evrim teorisi ıs-rarla bilimin gündeminde tutulmaktadır. Hatta bazı insanlar te-orinin eleştirilmesini "bilime saldırı" olarak göstermeye bile ça-lışmaktadırlar. Peki neden?..

Bu durumun nedeni, evrim teorisinin bazı çevreler için, ken-disinden asla vazgeçilemeyecek dogmatik bir inanış oluşudur. Buçevreler,materyalist felsefeye körü körüne bağlıdırlar ve Darwi-nizm'i de doğaya getirilebilecek yegane materyalist açıklama ol-duğu için benimsemektedirler. Bazen bunu açıkça itiraf da eder-ler. Harvard Üniversitesi'nden ünlü bir genetikçi ve aynı zaman-da önde gelen bir evrimci olan Richard Lewontin, "önce mater-yalist, sonra bilim adamı" olduğunu şöyle itiraf etmektedir:

Bizim materyalizme bir inancımız var, 'a priori' (önceden kabuledilmiş, doğru varsayılmış) bir inanç bu. Bizi dünyaya materyalistbir açıklama getirmeye zorlayan şey, bilimin yöntemleri ve kural-

162

Page 165: Kuran'da İhlas

ları değil.Aksine, materyalizme olan 'a priori' bağlılığımız nedeniy-le, dünyaya materyalist bir açıklama getiren araştırma yöntemle-rini ve kavramları kurguluyoruz. Materyalizm mutlak doğru oldu-ğuna göre de, İlahi bir açıklamanın sahneye girmesine izin vere-meyiz. (Richard Lewontin, "The Demon-Haunted World",The NewYork Review of Books, 9 Ocak 1997, s. 28)

Bu sözler, Darwinizm'in, materyalist felsefeye bağlılık uğrunayaşatılan bir dogma olduğunun açık ifadeleridir. Bu dogma, mad-deden başka hiçbir varlık olmadığını varsayar. Bu nedenle decansız, bilinçsiz maddenin, hayatı yarattığına inanır. Milyonlarcafarklı canlı türünün; örneğin kuşların, balıkların, zürafaların, kap-lanların, böceklerin, ağaçların, çiçeklerin, balinaların ve insanlarınmaddenin kendi içindeki etkileşimlerle, yani yağan yağmurla, ça-kan şimşekle, cansız maddenin içinden oluştuğunu kabul eder.Gerçekte ise bu, hem akla hem bilime aykırı bir kabuldür.AmaDarwinistler kendi deyimleriyle "İlahi bir açıklamanın sahneyegirmemesi" için, bu kabulü savunmaya devam etmektedirler.

Canlıların kökenine materyalist bir ön yargı ile bakmayaninsanlar ise, şu açık gerçeği göreceklerdir: Tüm canlılar, üstünbir güç, bilgi ve akla sahip olan bir Yaratıcının eseridirler.Yara-tıcı, tüm evreni yoktan var eden, en kusursuz biçimde düzen-leyen ve tüm canlıları yaratıp şekillendiren Allah'tır.

Evrim Teorisi Dünya Tarihinin En Etkili BüyüsüdürBurada şunu da belirtmek gerekir ki, ön yargısız, hiçbir ide-

olojinin etkisi altında kalmadan, sadece aklını ve mantığını kul-lanan her insan, bilim ve medeniyetten uzak toplumların hura-felerini andıran evrim teorisinin inanılması imkansız bir iddiaolduğunu kolaylıkla anlayacaktır.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 163

Page 166: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Yukarıda da belirtildiği gibi, evrim teorisine inananlar, büyükbir varilin içine birçok atomu, molekülü, cansız maddeyi doldu-ran ve bunların karışımından zaman içinde düşünen, akleden,buluşlar yapan profesörlerin, üniversite öğrencilerinin, Einstein,Hubble gibi bilim adamlarının, Frank Sinatra, Charlton Hestongibi sanatçıların, bunun yanı sıra ceylanların, limon ağaçlarının,karanfillerin çıkacağına inanmaktadırlar. Üstelik, bu saçma iddi-aya inananlar bilim adamları, pofesörler, kültürlü, eğitimli insan-lardır. Bu nedenle evrim teorisi için "dünya tarihinin en büyükve en etkili büyüsü" ifadesini kullanmak yerinde olacaktır. Çün-kü, dünya tarihinde insanların bu derece aklını başından alan,akıl ve mantıkla düşünmelerine imkan tanımayan, gözlerininönüne sanki bir perde çekip çok açık olan gerçekleri görmele-rine engel olan bir başka inanç veya iddia daha yoktur. Bu,Afri-kalı bazı kabilelerin totemlere, Sebe halkının Güneş'e tapmasın-dan, Hz. İbrahim'in kavminin elleri ile yaptıkları putlara, Hz. Mu-sa'nın kavminin altından yaptıkları buzağıya tapmalarından çokdaha vahim ve akıl almaz bir körlüktür. Gerçekte bu durum,Allah'ın Kuran'da işaret ettiği bir akılsızlıktır.Allah, bazı insanla-rın anlayışlarının kapanacağını ve gerçekleri görmekten aciz du-ruma düşeceklerini birçok ayetinde bildirmektedir. Bu ayetler-den bazıları şöyledir:

Şüphesiz, inkar edenleri uyarsan da, uyarmasan da,

onlar için fark etmez; inanmazlar. Allah, onların kalp-

lerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerin-

de perdeler vardır. Ve büyük azab onlaradır. (Bakara

Suresi, 6-7)

… Kalbleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözle-

ri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla

işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağı-

lıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)

164

Page 167: Kuran'da İhlas

Allah Hicr Suresi'nde ise, bu insanların mucizeler görselerbile inanmayacak kadar büyülendiklerini şöyle bildirmektedir:

Onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak, ordan

yukarı yükselseler de, mutlaka: "Gözlerimiz döndü-

rüldü, belki biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyecek-

lerdir. (Hicr Suresi, 14-15)

Bu kadar geniş bir kitlenin üzerinde bu büyünün etkili ol-ması, insanların gerçeklerden bu kadar uzak tutulmaları ve 150yıldır bu büyünün bozulmaması ise, kelimelerle anlatılamayacakkadar hayret verici bir durumdur. Çünkü, bir veya birkaç insa-nın imkansız senaryolara, saçmalık ve mantıksızlıklarla dolu id-dialara inanmaları anlaşılabilir. Ancak dünyanın dört bir yanın-daki insanların, şuursuz ve cansız atomların ani bir kararla bi-raraya gelip; olağanüstü bir organizasyon, disiplin, akıl ve şuurgösterip kusursuz bir sistemle işleyen evreni, canlılık için uygunolan her türlü özelliğe sahip olan Dünya gezegenini ve sayısızkompleks sistemle donatılmış canlıları meydana getirdiğineinanmasının, "büyü"den başka bir açıklaması yoktur.

Nitekim,Allah Kuran'da, inkarcı felsefenin savunucusu olanbazı kimselerin, yaptıkları büyülerle insanları etkilediklerini Hz.Musa ve Firavun arasında geçen bir olayla bizlere bildirmekte-dir. Hz. Musa, Firavun'a hak dini anlattığında, Firavun Hz. Mu-sa'ya, kendi "bilgin büyücüleri" ile insanların toplandığı bir yer-de karşılaşmasını söyler. Hz. Musa, büyücülerle karşılaştığında,büyücülere önce onların marifetlerini sergilemelerini emreder.Bu olayın anlatıldığı ayet şöyledir:

(Musa:) "Siz atın" dedi. (Asalarını) atıverince, insanla-

rın gözlerini büyüleyiverdiler, onları dehşete düşür-

düler ve (ortaya) büyük bir sihir getirmiş oldular.

(Araf Suresi, 116)

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 165

Page 168: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

Görüldüğü gibi Firavun'un büyücüleri yaptıkları "aldatmaca-lar"la - Hz. Musa ve ona inananlar dışında- insanların hepsinibüyüleyebilmişlerdir.Ancak, onların attıklarına karşılık Hz. Mu-sa'nın ortaya koyduğu delil, onların bu büyüsünü, Kuran'dakiifadeyle "uydurduklarını yutmuş" yani etkisiz kılmıştır:

Biz de Musa'ya: "Asanı fırlatıver" diye vahyettik. (O

da fırlatıverince) bir de baktılar ki, o bütün uydur-

duklarını derleyip-toparlayıp yutuyor. Böylece hak

yerini buldu, onların bütün yapmakta oldukları ge-

çersiz kaldı. Orada yenilmiş oldular ve küçük düşmüş-

ler olarak tersyüz çevrildiler. (Araf Suresi, 117-119)

Ayetlerde de bildirildiği gibi, daha önce insanları büyüleye-rek etkileyen bu kişilerin yaptıklarının bir sahtekarlık olduğu-nun anlaşılması ile, söz konusu insanlar küçük düşmüşlerdir.Günümüzde de bir büyünün etkisiyle, bilimsellik kılıfı altındason derece saçma iddialara inanan ve bunları savunmaya hayat-larını adayanlar, eğer bu iddialardan vazgeçmezlerse gerçeklertam anlamıyla açığa çıktığında ve "büyü bozulduğunda" küçükduruma düşeceklerdir. Nitekim, yaklaşık 60 yaşına kadar evri-mi savunan ve ateist bir felsefeci olan, ancak daha sonra ger-çekleri gören Malcolm Muggeridge evrim teorisinin yakın ge-lecekte düşeceği durumu şöyle açıklamaktadır:

Ben kendim, evrim teorisinin, özellikle uygulandığı alan-

larda, geleceğin tarih kitaplarındaki en büyük espri mal-

zemelerinden biri olacağına ikna oldum. Gelecek kuşak, bukadar çürük ve belirsiz bir hipotezin inanılmaz bir saflıkla kabuledilmesini hayretle karşılayacaktır. (Malcolm Muggeridge,The Endof Christendom, Grand Rapids: Eerdmans, 1980, s.43)

166

Page 169: Kuran'da İhlas

Bu gelecek, uzakta değildir aksine çok yakın bir gelecekte in-sanlar "tesadüfler"in ilah olamayacaklarını anlayacaklar ve evrimteorisi dünya tarihinin en büyük aldatmacası ve en şiddetli bü-yüsü olarak tanımlanacaktır. Bu şiddetli büyü, büyük bir hızladünyanın dört bir yanında insanların üzerinden kalkmaya başla-mıştır.Artık evrim aldatmacasının sırrını öğrenen birçok insan,bu aldatmacaya nasıl kandığını hayret ve şaşkınlıkla düşünmek-tedir.

HARUN YAHYA (ADNAN OKTAR) 167

... Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.

Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.

(Bakara Suresi, 32)

Page 170: Kuran'da İhlas

KURAN’DA İHLAS

NOTLAR1. Ramuz El-Ehadis, (Hadisler Deryasi), Musannif:Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi (k.s),Mütercim:Abdülaziz Bekkine (k.s.), Gonca Yayınevi, 20-132. Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s.6683. Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s.6684. Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s.6695. Risale-i Nur Kulliyatı, Lemalar, s.1336. Risale-i Nur Kulliyatı, Lemalar, s.1337. Risale-i Nur Kulliyatı, Lemalar, s.1508. Risale-i Nur Kulliyatı, Lemalar, s.1509. Risale-i Nur Kulliyatı, Kastamonu Lâhikası, s. 13410. Risale-i Nur Külliyatı, 20. Lema, s.662-66311. Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s.66812. Risale-i Nur Kulliyatı, Barla Lâhikası, s. 7813. Risale-i Nur Kulliyatı, Hizmet rehberi, s. 16914. Mesnevi-i Nuriye, s.21515. Mesnevi-i Nuriye, s.21516. Risale-i Nur Kulliyatı, Emirdağ Lâhikası, Cilt 1, s.8617. Risale-i Nur Kulliyatı, Hizmet Rehberi, 81-8318. Ramuz El-Ehadis, (Hadisler Deryasi), Musannif: Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi(k.s), Mütercim:Abdülaziz Bekkine (k.s.), Gonca Yayınevi, 80-1619. Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema. s.67020. Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s.16021. Risale-i Nur Külilyatı, 20. Lema, s.66222. Risale-i Nur Külliyatı 21. Lema, s.66923. Risale-i Nur Külliyatı, Lemalar, s.157-15824. Ramuz El-Ehadis, (Hadisler Deryasi), Musannif: Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi(k.s), Mütercim:Abdülaziz Bekkine (k.s.), Gonca Yayınevi, 236-325. Risale-i Nur Külliyatı, Lemalar, s.16226.Tecri'di Sarih:7/360; Riyazüs-Salihin: 1/284 27. Ramuz El-Ehadis, (Hadisler Deryasi), Musannif: Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi(k.s), Mütercim:Abdülaziz Bekkine (k.s.), Gonca Yayınevi, 423-728. Risale-i Nur Külliyatı, 20. Lema, s.15429. Risale-i Nur Külliyatı, Lemalar, s.15130. Risale-i Nur Külliyatı, 20. Lema, s.158 31. Risale-i Nur Külliyatı, 20. Lema, s.15232. Risale-i Nur Külliyatı, 20. Lema, s.15333. Risale-i Nur Külliyatı, İhlas Risaleleri, s. 4534. Risale-i Nur Külliyatı, Lemalar, s.16035. Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat, s.3336. Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat, s.3337. Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s. 668-66938. Risale-i Nur Külliyatı, 21. Lema, s.669

168