karotİs arter endarterektomİ sonrasi restenoz
TRANSCRIPT
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
Prof. Dr. SİYAMİ ERSEK
GÖĞÜS KALP VE DAMAR CERRAHİSİ
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
Başhekim : Prof. Dr. İbrahim YEKELER
Klinik Şefi: Doç. Dr. Serap Aykut Aka
KAROTİS ARTER ENDARTEREKTOMİ SONRASI RESTENOZ
GELİŞİMİ ve RİSK FAKTÖRLERİNİN ANALİZİ
Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanlık Tezi
Dr. Evren Müge Taşdemir
İSTANBUL - 2007
1
TEŞEKKÜR
Siyami Ersek Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinde
bizlere iyi bir çalışma ortamı sunan Başhekimimiz Prof.Dr.İbrahim Yekeler’e ve onun
şahsında hastanemize hizmet etmiş tüm başhekimlerimize,
Kalp ve damar cerrahisi eğitimim süresince engin bilgi birikimi ve
deneyiminden faydalandığım, sahip olduğum cerrahi nosyonu kazandıran, bilimsel
çalışma ortamında özgüvenimin gelişmesine katkıda bulunan, bana bağımsız karar
verme yetisi ve olanağı sağlayan, hayat görüşü ve felsefesiyle bugün ve ileride daima
doğruyu gösteren ve gösterecek olan,beni bir anne şevkatiyle her zaman koruyan her
zaman dertlerimi dinleyen ve ortak olan hayatımın her parçasında desteğine ihtiyaç
duyacağım değerli hocam, klinik şefim sayın Doç.Dr.Serap Aykut Aka ‘ya.
Önderliği ile bizlere yön veren eğitimimizde bizlere yol gösteren cerrahi
koordinatörümüz Doç.Dr.Ergin Eren’e,
Hastanemizi ülkemizin en değerli kardiovasküler cerrahi merkezi ve bizler için de
değer biçilmez bir okul haline getiren bilgilerini bizlerle paylaşan sayın hocalarım
Doç.Dr.Azmi Özler, Doç.Dr. Fuat Bilgen, Doç.Dr. Murat Demirtaş, Prof.Dr.
M.Salih Bilal, Doç.Dr. Sabri Dağsalı, Doç.Dr. Hakan Gerçekoğlu, Op.Dr. Atilla
Kanca, Op.Dr. Remzi Tosun, Op. Dr. Murat Akçar ve Op.Dr. Fikri Yapıcı’ya,
Bilimsel çalışmaları planlamayı, cerrahi disiplini ve prensiplerini bana
gösteren, cerrahi ve klinik deneyimlerini benimle paylaşan, her zaman yanımda olan
olup bana her konuda destek veren sorunlarıma ortak olan ve her derdimi dinleyen,
samimi ve dostça davranışlarıyla, ağabeylerim, sayın başasistanlarım; Op.Dr.
Gökçen Orhan, Op.Dr. Erol Kurç, Op.Dr. Okan Yücel, Op.Dr.Murat Sargın ve
Op.Dr.Şahin Şenay’ a
2
Başta klinik şefleri Prof.Dr. Zuhal Aykaç, Uz.Dr. Sevim Canik olmak üzere
anestezi bölümünün tüm başasistan, uzman ve asistanlarına,
Kardioloji ve Göğüs Cerrahisi bülümlerinin tüm şef, şef yardımcısı, başasistan,
uzman, asistan ve çalışanlarına,
Her zaman uyum içinde çalıştığımız, bana her konuda destek olan, her zaman
birlikte çalışmaktan zevk alacağım Dr.Hüseyin Kuplay ve Dr. Sevinç Bayer’e,
Her zaman dayanışma içinde olduğum, asistanlık süresi olan beş yıl boyunca
her zaman her yerde derdimi paylaştığım, bana her konuda destek veren mesleğini en
iyi şekilde yapan sevgili arkadaşlarım Dr. Deniz Özsoy, Dr. Sibel Sarı, Dr.Betül
Çelikkol,Dr.Umut Ayoğlu,Dr.Eren Karpuzoğlu,Dr.Hayati Deniz,Dr.Mustafa
Keser,Dr. Mert Dumantepe,Dr.Hakan Kutlu,Dr.Veysel Şahin, Dr.Burak Depboylu
Dr.Abdullah Çelik’e
Tüm başasistan, uzman, asistan, ameliyathane, yoğun bakım ve servislerde
çalışan hemşire ve sağlık personeli arkadaşlarıma,
Beni yetiştiren, büyütüp okutan ve üzerimde sonsuz hak ve emekleri olan sevgili
annem’e, babam’a ve kardeşim’e beni seven ve destek veren eşim’e
Teşekkür etmekten şeref ve mutluluk duyarım…
Dr. Evren Müge TAŞDEMİR
İstanbul – 2007
3
İÇİNDEKİLER
1. Anatomi
2. Karotis arter stenozu ve etyoloji
3. Karotis arter stenozu sonrası semptomlar ve oluşum mekanizmaları
4. Tanı yöntemleri
5. Tedavi
6. Komplikasyonlar
7. Amaç
8. Materyal metod
9. Sonuçlar
10. Tartışma
11. Referanslar
4
1. ANATOMİ
1.1 SANTRAL SİNİR SİSTEMİ ARTERİYEL DOLAŞIMI
Beyin arkus aorta ve dallarından ayrılan karotis ve vertebral arterler aracılığı ile
beslenir. Oksipital lob dışında kalan serebral hemisferlerin kan akımını, A. Carotis
İnterna (ICA) ve dalları sağlarken, infratentoriyel bölgede yer alan beyin sapı ve
serebellum ile supratentoriyel yapılardan oksipital lob ile talamusun kan akımını
vertebral arter ve dalları sağlar. Supratentoriyal bölgeyi besleyen ICA, A.Carotis
Communis’in (CCA) dalıdır. CCA solda doğrudan arkus aorta'nın dalı iken sağda ise
trunkus brakiosefalikusun bir dalıdır.(Resim 1)
1.1.1 İnternal Karotis Arter (İCA)
CCA servikal bölgede dal vermeden dördüncü servikal vertebra düzeyine kadar
gelir, daha sonra tiroid kıkırdağın üst sınırına yakın bölgede iki dala ayrılır. Bu
dallardan biri olan ICA, servikal bölgede dal vermeden yükselir.Kafa tabanında karotis
kanalına girer.
İntrakraniyal bölgede karotis kanalından çıktıktan sonra orta kafa çukurunda dura
materi delerek kavernöz sinusun içine girer. Arter daha sonra subaraknoid bölgeye
ulaşır. Subaraknoid aralıkta uç dallarına ayrılır İnternal karotis arterin kavernöz sinus
içindeki son kısımlarına genellikle ‘Karotis Sifon’u denir.
ICA’nın dalları
1-Servikal segment: Ana karotis arterden karotis kanal girişine kadar olan
segmenttir; dal vermez.
2-Petrozal segment: Temporal kemiğin petröz kısmı içindeki segmenttir.
• Karotikotimpanik arter: Timpanik kaviteyi besler.
• Pterigoid arter: Pterigoid kanalı sular.
5
3-Kavernöz segment: Kavernöz sinüs içindeki segmenttir. Üç dalı vardır.
• Hipofizeal arter: Nörohipofizi besler.
• Anterior menengial arter: Anterior fossa tabanını besler.
• Oftalmik arter: Optik sinir, retina, frontal ve etmoidal sinüsleri besler. Bu
arterin eksternal karotid arter dalları ile anastomotik bağlantısı vardır. Bu
segment içinde ICA 3, 4, 5. kranial sinirin oftalmik ve maksiller dalları
ve 6. kraniyal sinir ile komşudur.
4-Serebral (Supraklinoid) segment: Kavernöz sinus çıkışından optik
kiazmanın lateralinde, A. Cerebralis Anterior (ACA) ve A. Cerebralis Media (MCA)
dallarına ayrıldığı bifurkasyona kadar olan segmenttir. Üç dal verir.
• Superior hipofizeal arter: Optik kiazma, hipofizin anterior lobunu besler.
• Posterior kommünikan arter: Internal kapsülün genu ve posterior bacağı
ile talamusun anterioru, hipotalamus ve subtalamusu besler. Posterior
Cerebral Arter (PCA) ile anastomoz yapar.
• Anterior koroidal arter: Optik traktus, lateral genikulat cisim, serebral
pedinküller, pallidumun 2/3 mediali, unkus, amigdala, anterior
hipokampal girus, lateral ventrikül temporal boynuzu ve koroid pleksusu
besler.
1.1.2 Anterior Serebral Arter (ACA)
Optik kiazmanın lateralinde ICA’dan ayrılarak interhemisferik fissüre ulaşır.
Hemisferin medial yüzeyinden korpus kallozumun genusu etrafında seyrederek
perikallozal arter olarak devam eder. Her iki anterior serebral arter, interhemisferik
bölgede anterior kommünikan arter (ACoA) ile bağlanırlar. Böylelikle sağ ve sol
karotid sistem arasında önemli bir ilişki sağlanmış olur. ACA’nın sulama alanı,
serebral hemisferin medial yüzünde parieto-oksipital fissüre kadardır. Bu arterin
major santral ve kortikal dalları şunlardır.
6
a- Medial Striat Arter (Heubner’in Rekürren Arter’i): Bu arter AcoA arterin çok
yakınından (proksimalinde ve distalinde) 1-3 ’e ayrılır. Sulama alanı; internal
kapsülün ön bacağı ve genusu, kısmen kaudat nükleus başının bir kısmı, globus
pallidus ve rostral putamen, kortikal olarak da girus rektus ve orbitofrontal korteksin
posterior kısımlarıdır.
b- Medial Orbitofrontal Arter: ACoA’in distalinden ayrılır. Frontal lobun orbital
girusları ve kısmen septal alanları besler.
c- Frontopolar Arter: Frontal pol’un kanlanmasını sağlar.
d- Kallozomarjinal Arter: ACA’nın major dalıdır. Superior frontal girusun posterior
kısmı ve frontal lobun medial yüzünde presantral girusa kadar arteriyel dolaşımı
sağlar.
e- Perikallozal Arter:ACA’nın terminal dalıdır.
1.1.3 Arteria Serebri Media (MCA)
ICA’nın en kalın dalı olup, onun kafa içi uzantısı gibidir. MCA, frontal ve
temporal lob arasında, lateral fissürde ilerler ve burada birkaç dala ayrılır.
1- Lentikülostriat arterler: MCA ana trunkusundan sayıları 6 ile 12 arasında değişen
bu arterler, n.lentiformis, n.kaudatus'un dış bölümü, kapsula interna ön bacağı ile
dorsal parçalarını ve globus pallidus’un bir bölümünü sular.
2- Kortikal dallar: İnsulada ilerlerken dışarı doğru yayılırlar. Orbitofrontal, frontal,
pre-rolandik, post-rolandik, anterior parietal, posterior parietal, lateral fissür çizgisini
takip eden bir angüler dal ve temporal lobun yüzeyine doğru ilerleyen anterior, middle
ve posterior temporal dallardır. Kortikal dallar, serebral hemisferlerin iç yüzü frontal
pol ve üst konveksitenin arka bölümleri dışında kalan tüm korteks bölgelerinin
kanlanmasını sağlar. Kortikal arterlerden subkortikal ak maddeyi besleyen meduller
perforan dallar (pial perforan) çıkar. Bu dallar ‘end-arter’ özelliğinde olup derinde yan
ventriküllere yönelirler.
7
1.2VERTEBROBAZİLLER SİSTEM
Vertebrobaziler sistem dolaşımını A.Subclavia’nın dalı olan vertebral arterler
(VA) sağlar. Sağ A.Subclavia, sağ CCA gibi brakiosefalik trunkustan, solda ise
doğrudan arcus aorta’dan ayrılır.
1.2.1.Vertebral Arter (VA)
Vertebral arter A.Subclavia’dan ayrıldıktan sonra 5. ve 6. servikal vertebraların
transvers foraminaları içine girerek 1. servikal vertebraya kadar yükselir. Atlasın
arkasına doğru kıvrım yaparak kranium boşluğuna, foremen magnumdan girer ve
medullanın vertebrolateralinde seyreder. Her iki vertebral arter, ponsun anterior
yüzünde orta hatta birleşerek basiller arteri oluştururlar. Vertebral arterler birleşip
basiller arteri oluşturmadan önce 3 dal verir
1-Posterior spinal arter: Medullanın ve spinal kordun posterior yüzününü besler.
2-Anterior spinal arter : Medullanın piramidleri ve paramedian strüktürleri ve spinal
kordun 2/3 anterior kısmını besler.
3-Posterior inferior serebeller arter (PİCA): Medullanın dorsolateral yüzü,
serebellumun inferior yüzü, 4.ventrikülün koroid pleksusu ve serebellar nükleusları
besler.
1.2.2.Basiller arter (BA)
Ponsun ön yüzünde seyreder ve ikiye ayrılarak posterior serebral arterleri
(PCA) oluşturur. Basiller arterin kısa ve uzun sirkumferansiyel ve perforan dalları
vardır. Basiller arter aşağıdan yukarıya doğru 4 dal verir.
1- Anterior inferior serebellar arter (AİCA): Serebellumun antero-inferior yüzünü,
brakium pontisi, ponsun tegmentumunu ve üst medullayı besler.
2- Pontin arterler: ponsun anterolateral ve posterolateral kısımlarını besler.
3- Superior serebellar arter: serebellumun superior yüzü, brakium pontis, üst ponsun
tegmentumu ve inferior kollikulusları besler.
4- Posterior serebral arter (PCA): kortikal dalları ile oksipital lob, temporal lobun
8
inferomedial yüzü ve kaudal superior parietal lobülün dolaşımını sağlar. PCA’nın iki
perforan dalı vardır. Bunlar talamogenikulat arter ve posterior koroidal arterlerdir.
Serebral pedinkül, mamiller cisimler ve mesensefalonun dolaşımını sağlar.
1.2.3.Willis Poligonu
Beyin kaidesinde sağ ve sol karotis sistemlerin, hem birbirleri ile hem de
vertebrobaziller sistemle anastamoz yapması sonucu oluşan poligondur. Bu poligon
her iki ACA’nın ACoA ile ve her iki İCA’nın iki PCoA aracılığı ile PCA’ya
bağlanması sonucu oluşur.(Resim2)
Bu poligonu oluşturan arterlerden çıkan küçük damarlar beyin parankimi içine
penetre olurlar. Bunlara perforan arterler denir. İki gruba ayrılır.
1.Anterior perforan arterler: ACA, ACoA ve MCA’nın proksimalinden çıkarlar.
Sulama alanları bazal ganglia, optik kiazma, internal kapsül ve hipotalamustur.
2.Posterior perforan arterler: PCA ve PCoA’dan çıkarlar. Sulama alanı
mezensefalonun ventrali, talamus, subtalamus ve hipotalamustur.
1.2.4. Eksternal Karotis Arter
Eksternal karotis arter internal karotis artere oranla daha küçüktür ve onun
anterior ve medialindedir. Yüz, kafa tası,kafa tası derisi, orofarenks ve meningsleri
dört ana dalıyla besler. Bu dallar;
1-Anterior dallar( superior tiroid arter, lingual arter, fasial arter, transvers fasial arter)
2- Posterior dallar(oksipital ve aurikular)
3- Asendan dallar(asendan farangeal)
4- Terminal dallar( superfisial temporal, internal maksiller)
Eksternal karotis arter dalları karotis ve vertebral arter tıkayıcı hastalıklarında
kollateral kan akımını sağlanmasında önemlidirler.
En sık kollateral distal anostomoz internal maksiller arterin pyterigopalatin
dalları ile oftalmik arterin etmoid dalları arasında olmaktadır. Diğer önemli kollateral
bağlantılar ise; fasial arterin orbitonasal dalları ile oftalmik arterin orbital dalları
9
arasındadır. Yine superfisial temporal arterin anterior dalları ile oftalmik arterin
etmoidal dalları arasında ve eksternal karotis arterin farangeal dalları ile vertebral
arterin muskuler dalları arasında önemli kollateral bağlantılar bulunmaktadır.
1.3.ARTERİYEL ANASTOMOTİK BAĞLANTILAR
Bir arterde stenoz veya oklüzyon olması halinde o arterin besleme alanında sabit
kan akımı bu bağlantılar yardımı ile sağlanabilir. Ancak bu kollateral dolaşım kişiler
arasında çok farklılık gösterir. Üç grup anastomotik bağlantı vardır.
1- İntrakraniyal anastamozlar: Esas olarak Willis poligonunda ve ayrıca kortikal
düzeyde, serebellumda superior serebellar arter, AİCA ve PİCA arasında oluşur.
2- Ekstrakraniyal-intrakraniyal anastamozlar: İki gruptur;
a-Eksternal karotis arter dalları ile oftalmik arter dalları arasında.
b-Eksternal karotis arterin menengial ve etmoidal dalları ile serebral arterlerin
leptomeningial dalları arasında.
3- Ekstrakraniyal anastamozlar: Servikal bölgede vertebral arter ile eksternal
karotis arter arasında.
Resim -1
Resim – 1 Resim – 2
10
2.KAROTİS ARTER STENOZU VE ETYOLOJİ
Karotis arter stenozu kraniyal iskemik enfakt oluşmasına ve stroke gelişimine
neden olabilen, önemli bir tıkayıcı arter hastalığıdır.
Tüm ekstrakraniyal karotis arter hastalıklarının etyolojisinde, ateroskleroz % 90
rol oynamaktadır. Etyolojide rol oynayan diğer faktörler fibromuskuler displazi,
elongasyon sonucu king oluşumu, dışardan kompresyon, travmatik oklüzyon, intimal
diseksiyon, inflamatuar anjiopati ve migren. Ekstrakranial karotis arterde radyasyonun
neden olduğu aterosklerotik değişiklikler kabul edilmektedir. Diğer nadir görülen
durumlar ise intrakranial damarlar ile ilgili olduğu düşünülen fibrinoid nekroz,
amiloidosis, poliarteritis, alerjik anjiitis, Wegener’s granulomatosis, granulomatoz
anjiitis, dev hücreli arteritis, amfetamin ilişkili arteritis, enfeksiyöz arteritis ve moya
moya hastalığı.(1)
Etiyolojide en fazla rolü olan ateroskleroz, genel sistemik arteryel dolaşımı
etkileyen arteriyel intimanın enflamatuar/fibrotik bir hastalığıdır. Ateroskleroz
patogenezi, sonunda aterosklerotik plak oluşumu ile neticelenen bir takım kompleks
olaylar sonucu oluşur.
Ateromlar, büyük oranda kolesterolden oluşan ve fibröz bir katman ile çevrili
olan lipid çekirdeği içerirler. Endotelyal disfonsiyonu başlatan arteriyel endotelyal
hücre hasarı ilk adımdır. Bu endotelyal disfonksiyon endotelyal permabiliteyi,
adhezyon karakteristiğini, çesitli stimülatör ve büyüme faktörlerine cevabı değiştirir.
Aktive olmuş endotel hücreleri trombositleri, monositleri, T-lenfositleri ve arteriyel
duvarda proliferasyona neden olan vasküler düz kas hücrelerini çeker. Bu hücresel
bileşenler, fazla miktarda konnektif doku matriksi oluşturur. Son nokta fibröz plak
oluşumudur.
Semptomlar, genelde oluşan lezyonlara, plak rüptürüne, plak içine kanama,
emboli, tromboz ile komplike olduğunda ortaya çıkar.
11
Stenoza yol açan lezyonun en sık yerleşim yeri proksimal internal karotis arter ve
karotis arter bifurkasyonudur. (2)
3.KAROTİS ARTER STENOZU SONRASI SEMPTOMLAR VE OLUŞUM
MEKANİZMALARI
Klinik olarak, hemodinamik mekanizma ile meydana gelen enfarktların
genellikle tekrarlayıcı minör stroke veya dalgalanma gösteren semptomlara yol açtığı,
subkortikal terminal alan enfarktları meydana getirdiği öne sürülmektedir. Buna
karşın, embolik mekanizma ile kortikal dal enfarktlarının geliştiği ileri
sürülmektedir.(3)
Internal karotis arter (ICA) orijinindeki stenoz veya oklüzyon retinal ve serebral
iskemiye neden olur. İskemik olaylar iki mekanizma sonucu ortaya çıkar. Intrakraniyal
embolizm ve düşük perfüzyon (hemodinamik veya distal yetersizlik). Aterom plağı
üzerindeki trombosit-fibrin trombüsleri koparak distal intrakraniyal damarların
tıkanmasına neden olabilir. ICA stenozu veya oklüzyonu sırasında oluşan düşük
perfüzyon akımı retina veya serebral hemisferde iskemiye yol açar. Kollateral
dolaşımın yetersiz olduğu bölgelerde distal yetersizlik ortaya çıkar. Distal yetersizliğe
bağlı infarktlar, superior frontal, parieto-oksipital ve lateral oksipital bölgelerde oluşur.
Ekstrakraniyal ICA’nın stenoz veya oklüzyonunda ortaya çıkan klinik belirtiler
çok farklı olabilir. Hastaların bir bölümünde ICA belirti vermeden tıkanabilir. Willis
poligonu iyi çalışıyorsa, ECA-ICA arasındaki kollateraller iyi gelişmiş ise hastada
klinik bulgu ortaya çıkmaz. Hastaların bir bölümünde ise geçici iskemik ataklar (TIA)
veya değişik ağırlıkta stroke(inme) görülür.
3.1.Geçici Monooküler Körlük ( Amaurosis Fugax)
Amaurosis fugax ekstrakraniyal ICA hastalığı ile ortaya çıkan, ipsilateral gözde
geçici monooküler körlüktür. Tek gözde yukarıdan aşağı gölge veya perde inmesi
şeklinde tanımlanır. Tüm alanı etkileyebileceği gibi, sadece üst veya alt yarıyı
12
etkileyebilir. Saniyeler veya birkaç dakika sürebilir. Kalıcı belirti olmaksızın aynı
şekilde düzelir. Bu ataklar oftalmik arterde kan akımının azalmasına bağlıdır.
Hastaların bir bölümü birkaç atak geçirirken, bir bölümü de çok sık ataklar geçirebilir.
Bazı hastalarda parlak ışığa maruz kalma sonucu geçici monoküler körlük ortaya
çıkabilir. Buna retinal kladikasyo adı verilir. Bu ataklar amaurosis fugax’dan biraz
farklıdır. Genellikle tam görme kaybı olmaz. Görme bulanıklığı şeklindedir. Yavaş
yavaş ortaya çıkıp, yavaş yavaş düzelir. Hemodinamik mekanizma ile oluşur. ICA
stenoz veya oklüzyonu sonucu ipsilateral gözde retinal arter basıncı azalmıştır ve
retinal arter dolaşımı da sınırdadır. Parlak ışığa maruz kalındığında, artan retinal
metabolik aktivite karşılanamadığı için retinal kladikasyo görülür.
3.2. Hemisferik Geçici İskemik Ataklar
Hemisferin disfonksiyonu sonucu ortaya çıkar. Motor, duyusal belirtiler, afazi,
görme alanı defektleri olabilir. Bazen sadece kontralateral kolun distalinde güçsüzlük
şeklinde görülebilir. Sıklıkla 15 dakika kadar sürer. Vakaların büyük bölümünde
ataklar stereotipiktir. İleri stenozlu hastalarda ataklar çok sık tekrarlayabilir. Kan
basıncının düşmesi veya ani ayağa kalkma gibi hemodinamik değişiklikler nedeniyle
de ataklar ortaya çıkabilir. Bazı hastalarda hem amaurosis fugax hem de hemisferik
TIA’lar birlikte görülebilir. Çok nadiren her ikisi aynı anda ortaya çıkabilir.
3.3.Stroke( İnme)
Ekstrakranyal ICA stenozu veya oklüzyonu sonucu ortaya çıkan stroke’un
ağırlığı, infarktın yerine, büyüklüğüne, kollateral dolaşıma ve infarkta neden olan
mekanizmalara göre değişiklik gösterir. Stroke gelişimi, hastalarda ciddi mortalite ve
morbiditeye neden olabilmektedir.(3-4-5)
ICA hastalığında hemisferik infarktların büyük bölümü MCA veya dallarının
besleme alanındadır. Hasta klinik olarak MCA sulama alanı infarktı bulguları ile
13
karşımıza çıkar. Lezyon tarafına konjuge bakış deviasyonu, kontralateral motor ve
duysal defisit, hemianopsi ve yüksek kortikal fonksiyon bozukluğu (dominant
hemisferde afazi, nondominant hemisferde anozognozi ve ihmal) görülebilir.
Düşük perfüzyon akımına bağlı olarak ortaya çıkan nörolojik bulgular daha hafif
olabilir. Klinik bulgular kan basıncındaki değişikliklere duyarlıdır. Ekseri MCA-ACA
sulama alanları arasındaki sınır bölgeleri etkilenir. Superior frontal bölgedeki
suprasilvien infarktlar anterior border zone(sınır bölge) infarktı, parieto-oksipital
bölgedeki infarktlar posterior sınır bölge infarktı olarak isimlendirilir. Düşük
perfüzyon akımı sonucu oluşan infarktlarda sıklıkla kol tutulur, göreceli olarak yüz ve
bacak kurtulur. Sınır bölge infarktı üst konveksitede ise bacak daha çok etkilenir.
Parieto oksipital bölgedeki infarktlarda ise vizuo-spasyal bozukluklar,
kontrüksiyonel apraksi ve hemianopsiler vardır.
ICA oklüzyonlarında eğer AcoA hipoplazik ise, ipsilateral ACA alanı
etkilenebilir. Her iki ACA hasta taraftan besleniyorsa, infarkt her iki ACA alanını
tutabilir. Eğer PCA baziler arter yerine hasta ICA’dan kan alıyorsa infarkt PCA
alanını da içine alabilir.
ICA stenozu olan hastalarda boyunda karotis nabzı zayıf palpe edilir. Dinlemekle
üfürüm duyulabilir. Eğer üfürüm ipsilateral göz küresi üzerinde duyuluyorsa ICA
orijinlidir. Kan akımı çok azalmış ise üfürüm duyulmayabilir. Damar tam tıkalı ise
karotis nabzı palpe edilemez.
14
4. TANI YÖNTEMLERİ
4.1 LİNEER ULTRASONOGRAFİ
Günümüzde ekstrakranyal karotis arter hastalıklarının tanısında kullanılan
noninvaziv bir tekniktir. Bu teknik ile aterotrombotik plakları ve karakterlerini tespit
etmek, intima–media kalınlığını ölçmek, vasküler stenozun derecesini belirlemek
mümkün olabilmektedir. Daha önce tarama testi olarak kullanılmakta olan doppler usg
tekniği: noninvaziv olması ve yüksek derecede doğruluğunun bulunması ile son test
olarak kullanılması görüşü giderek artmaktadır (6,7)
Teknik
Karotis arter doppler usg incelemesi sırasında; hasta supin pozisyonda, boyun
hafif ekstansiyonda kafa incelenecek tarafın ters istikametine doğru bakacak şekilde
olmalıdır. İnceleme sırasında 5 MHz veya 10 MHz’lik prob kullanılırken, hastanın
vücut yapısına göre ve ultrason makinesinin teknik özelliklerine bağlı olarak 3 MHz
veya 7 MHz’lik problar kullanılabilir. Gri skala inceleme transvers projeksiyonda
başlanır. İnceleme supraklavikular notch’dan mandibular açıya kadar tüm servikal
karotis arteri içerir. Supraklavikular bölgede probun inferiora açılandırılması CCA
orijinin görüntülenmesini sağlar. Eğer transvers ultrasonda oklüzyon saptanırsa,
oklüzyonun yüzdesi gri skalada hesaplama yapılır. Daha sonrasında longitüdinal
inceleme yapılır. Damar seyrine göre oblik düzlemde yapılır. Bu esnada eksternal
karotis arter ve internal karotis arter ayırımı yapılır. Buna yardımcı olacak anatomik
faklılıklar bulunmaktadır. Hastaların çoğunda (%95) ICA, ECA’nın posterolateralinde
bulunur. ICA’nın orijin bölgesinden sonra ampulla bölgesi vardır. Genellikle ECA’dan
daha geniştir. ECA, ICA’dan farklı olarak dallar verir. İlk dalı ise superior tiroid
arterdir. Diğer bir metod ise temporal artere uygulanacak olan basıdır. Bu bası
sonrasında ECA’da pulsasyon dalgasında testere dişi görünümü oluşur.
15
4.2. B-MODE ULTRASONOGRAFİ
Genel olarak gri skala inceleme ve renkli doppler inceleme veya power mode
doppler inceleme düşük dereceli stenozları göstermede daha iyi iken, spektral doppler
inceleme yüksek dereceli stenozları göstermede daha iyidir(19,20).
4.2.1.Damar duvar kalınlığı:
Normal karotid duvarında birbirine paralel iki tane ekojenik çizgi ve bunların
ortasında hipo veya anekoik alan bulunur. Damar lümenine komşu birinci ekojenik
çizgi intima-media interfazını, hipo veya anekoik alan media-adventisya interfazını
gösterir. Bu iki çizgi arasındaki uzaklık ise intima-media kalınlığını gösterir. İntima-
media kalınlığının 09–1 mm den kalın olması anormal kabul edilmektedir. İntima–
media kalınlığı kardiovasküler risk faktörleri ile ilişkilir. Yapılan çalışmalarda intima–
media kalınlığı ile koroner arter hastalığı risk oluşumu ve stoke oluşumu ile
korelasyon olduğu gösterilmiştir. (8,9). Daha kapsamlı ve standardizasyonların
yapılacağı ek çalışmaların gerekliliği de öne sürülmüştür. (10)
4.2.2.Plak karakterizasyonu:
Karotis arter plaklarını değerlendirilmesinde plağın lokalizasyonu, uzanımı,
stenoz oluşturma derecesi, yüzey yapısı göz önünde bulundurulan parametrelerdir.
Özellikle plak karakteristiği, emboli ve sonrasında gelişecek olan semptomlar
açısından önem kazanmaktadır. Özellikle düşük derecede stenoza neden olan bazı
plaklar, kanama ve ülserasyon sonrasında önemli klinik bulgulara neden olmaktadır.
Bu açıdan plak yapısının değerlendirilmesi önemlidir. Plak yapısı homojen ve
heterojen diye ikiye ayrılır. Homojen plağın belli tek bir ekosu vardır ve yüzeyi
düzgündür(11)
Heterojen plak daha kompleks ekoya sahiptir ve en az bir veya daha fazla sonolusent
alan içerir. Heterojen plağın özelliği; plak içi kanama, lipid, kolesterol ve protein
materyali içermesidir. Genellikle ülsere yapıda olan plaklar plak içi kanama
16
gösterirler. Plak içine kanama olduğunda bunun görüntüsü isviçre peyniri diye tarif
edilen multipl sonolusent alanlardır.(12)
Genel olarak ülsere plakların hepsi intraplak kanama içerir. Plak ülserasyonun
bulguları(13);
1. Fokal depresyon veya plak yüzeyinde yırtık.
2. Damar lümenine uzanan plak içindeki anekoik alan.
3. Renkli doppler incelemede plak içerisinde renkler izlenmesi.
Plaklar dörde ayrılır. Bunlar:
Tip 1: Tamamen hipoekoik plaklar
Tip 2: Hipoekoik ancak fokal ekojen alanlar içeren plaklar
Tip 3: Dominant olarak hiperekojen ancak hipoekojen alanlar içeren plaklar
Tip 4: Tümüyle ekojen karakterde plaklar
Tip 1 ve tip 2 plaklar intraplak kanama ve ülserasyon içerirler ve unstabil olarak
kabul edilirler. Tip 3 ve tip 4 plaklar fibröz doku ve kalsifikasyondan oluşur. Bu
plaklar stabil plaklar olup, asemptomatik olgularda bulunur
4.2.3.Stenozun değerlendirilmesi:
Karotis stenozunu değerlendirilmesi transvers planda yani ,damar uzun aksisine
dik planda yapılmalıdır. Çap ve alan ölçümü ile bulunan sonuçlar birbirleriyle bazen
tam olarak örtüşmeyebilir.Asimetrik plaklara bağlı olan stenozlarda alan ölçümüne
dayalı sonuçlar daha doğru olacaktır. Stenozun derecesi arttıkça plak yapısında
bulunan kalsifikasyon görüntü kalitesini bozarak lümen çapının net olarak
değerlendirilmesini engeller. Yumuşak yapıda plaklar ise ekojenik yapısı kan ile
benzerlik göstereceğinden net ayırım yapılamayabilir. Total oklüzyonlarda da plak
görüntüsü az olabilir. Bu gibi durumlar ele alındığında doppler usg daha net sonuçlar
ortaya koyabilir. Bu nedenle gri skala inceleme tek başına stenozların
görüntülenemesinde yeterli değildir.
17
4.3.SPEKTRAL ANALİZ
4.3.1.Normal doppler spektrum:
Doppler spektrumu, hareket eden eritrositlerin yönlerinin ve hızlarının sayısal
analizi ile grafik olarak gösterilmesidir. Karotis arterin oklüziv hastalıklarının
tespitinde hız ölçümleri daha çok tercih edilmektedir. Spektral doppler analizi hızı y
aksisinde, zamanı x aksisinde gösterir. Proba doğru akım sıfırın üzerinde
gösterilirken, ters tarafa akım sıfırın altında gösterilir. Normal karotis arter frekans
spektrumu sistolde dar iken, diastolde daha geniştir. Spektral çizgi ile baseline
arasındaki siyah alana spektral pencere denir(14) İnternal karotis arter ve eksternal
karotis arterin farklı spektral dalgaları vardır.
ECA yüz kaslarının yüksek rezistanslı vasküler yatağını beslediği için, akımı periferal
arterlerin akımına benzemektedir. Akım hızı sistolde keskin olarak yükselir ve
distolde hızla düşerek sıfıra ulaşır veya geçici olarak akım terse dönebilir. ICA
beyinin düşük dirençli vasküler yatağını besler. Bu nedenle ICA akımı karaciğer,
böbrek ve plasenta akımına benzemektedir. Düşük dirençli arteryel dalga formunun
özelliği, ileri yönde büyük miktarda akımın diastolde de devam etmesidir CCA akımı
dalga formu internal ve eksternal dalga formlarının birleşimidir. Ama CCA dalga
formu internal karotis arterin dalga formuna benzer ve diastolik akım baseline’ın
üzerinde kalır. Spektral analiz, maksimum olarak görülen stenozun proksimalinden,
stenoz seviyesinden ve distalinden yapılmalıdır.
4.3.2.Spektral genişleme:
Arteryel lümende bulunan aterom plakları eritrositlerin normal laminar akımını
bozar. Eritrositler daha geniş bir hız yelpazesi içinde hareket ederler. Bu nedenle
spektral çizgi genişler ve normalde siyah olan spektral pencereyi doldurur. Bu
fenomene spektral genişleme denir. Spektral genişleme karotis arter stenozun derecesi
ile orantılı olarak yükselir(15) Psödospektral genişlemeye yüksek gain ayarları gibi
teknik faktörler neden olabilir. Eğer spektral genişlemeden şüpheleniliyorsa gain
18
ayarları düşürülmelidir. Spektral genişlemeye, örneklenen doppler volümünün çok
büyük olması veya damar duvarına çok yakın yerleştirilmesi sebep olabilir. Akım
paternlerinin karotis sistemin bazı yerlerinde değişmesi normaldir. Örneğin bu
değişimlerin CCA’nın ECA ve ICA’ya dallandığı alan gibi, dallanan damarlarda
görülmesi normaldir. Yine bu değişimlerin, damar çapında ani değişimin olduğu
yerlerde de görülmesi normaldir. Spektral genişleme tortüoz seyirli karotis arterlerde,
anevrizmalarda, disseksiyonlarda ve fibromuskuler displazilerde görülebilir(16)
4.3.3.Yüksek hızlı akım paternleri:
Karotis stenozları çap olarak %50’yi aştığında alan olarak %70’i aştığında, hız
değişiklikleri görülmeye başlar. Hız artışı stenoz artışına paralel olarak artar. Kritik
stenozlarda yani %95’in üzerindeki stenozlarda hız azalabilir. Böyle durumlarda CDU
ve PDU stenozun derecesini belirlemede önemli rol oynar. Hız artışları fokal olup,
stenoz bölgesinde ve hemen stenoz bölgesi distalinde görülür. Stenozun daha
distalinde hız artışı normale döner.(17)
Stenozun derecesi, gri skala incelemeye ve ICA peak sistolik hızı(PSV), ICA end
diastolik hızı (EDV), CCA PSV, CCA EDV, peak sistolik ICA/CCA oranları ve end
diastolik ICA/CCA oranları gibi PDU parametrelirine göre hesaplanır
PSV’nin yüksek dereceli stenozlarda stenozu hesaplamada doğru bir parametre
olduğu kanıtlanmıştır. 125 cm/sn’den az olan ICA PSV’si %50 çap stenozu ile, 125 ile
250 cm/sn arasında olan ICA PSV’si %50-75 çap stenozu ile, 250 cm/sn’den büyük
olanlar %75-80 çap stenozu ile uyumludur. EDV’nin yüksek evre stenozların
derecelerinin değerlendirilmesinde faydalı olduğu kanıtlanmıştır. ECA stenozlarının
değerlendirilmesinde belirlenmiş bir kriter yoktur. Buna benzer olarak CCA stenozları
için belirgin bir kriter yoktur. Ancak stenoz bölgesinin 2 cm proksimali ve 2 cm distali
görüntülenebiliyorsa, CCA stenozlarında periferik arter stenozlarında kullanılan
kriterler kullanılabilir. Bu nedenle hızın stenoz bölgesinde proksimaline göre iki kat
artması %50 stenozu, 3.5 kat artması %75 den fazla stenozu gösterir Gri skala
19
incelemenin ICA stenozlarında doğru bir yöntem olmasına karşın, CDU ve PDU’nun
eklenmesi tanının güvenirliğini artırır(18,19,20) . Çoğu veriler tek en iyi kriterin ICA
PSV’si olduğu konusunda birleşirken, ICA/CCA PSV’nin en sensitif ve spesifik
parametre olduğu varsayımında bulunulmuştur.
Tablo-1 Doppler Usg ile karotis arter stenozunun derecelendirilmesinde (%)hız
kriterleri
Stenoz (%)
PSV ICA (cm/s) EDV ICA (cm/s) PSV ICA/PSV CCA
0–29 <100 <40 <3.2
30–49 110-130 <40 <3.2
50–59 >130 <40 <3.2
60–69 >130 40-110 3.2–<4.0
70–79 >210 120-140 4.0
80–95 >210 >140 4.0
96–99 İnce Akım İnce Akım İnce Akım
100 Oklüde Oklüde Oklüde
PSV: Peak Sistolik Velosite, ICA: Internal Carotis Arter; EDV: End Diastolik
Velosite CCA: Common Carotis Arter.
20
4.4.RENKLİ DOPPLER USG(RDUS)
Renkli doppler usg görüntüdeki akım hakkında bilgi verir. Kanın rengi, kanın
proba göre yönüne göre değişir. Proba doğru gelen kan bir renkte görülürken, probdan
uzaklaşan kan başka renkte görülür. Renk derecesi düşükse, akımın daha düşük hızlı
olduğu anlaşılır. Hız arttıkça renk derecesi artar.Renkli doppler usg optimal akım
duyarlılığı ile optimal ayarlarda yapılmalıdır. Akım rengi tüm damar lümenini
doldurmalı ancak damar etrafındaki yumuşak dokuya saçılmamalıdır. Stenozun
varlığı renkli doppler değişiklikleri ile saptanabildiği gibi, lümendeki daralma ile de
saptanabilir RDUS’nun anjiografi ile yapılan karşılaştırmalarında benzer doğruluk,
duyarlılık ve özgüllük bulunmuştur. Bununla beraber RDUS’nun birçok avantajı
vardır. RDUS, inceleme süresini kısaltır, stenoz bölgesinin çabuk saptanmasını sağlar,
böylelikle spektral analizi kolaylaştırır, ECA, ICA ayırımını yapmamızı sağlar,
diagnostik güvenirliliği artırır, stenoz derecesinin hesaplanmasındaki doğruluğu artırır.
RDUS’nun dezavantajları arasında; açıya bağlı olması, artefaktlara açık olması,
rezolüsyonun gri skaladan kötü olması, daha az spektral bilgi vermesi sayılabilir.(21)
4.5.İNTERNAL KAROTİS ARTER STENOZU
Karotis arter stenozu tanısı, damarda akım saptanmaması ile konur. Stenoza
yakın yüksek dereceli stenozlarda, ince akıntı şeklinde akımdan yüksek hızlı jet
akımlar elde edilir. Yalnızca gri skala inceleme ile, özellikle stenozu oluşturan plak
anekoik veya kalsifik ise, rezidu akım saptamak zordur. Yüksek dereceli stenozların
veya oklüzyonların varlığı, ipsilateral spektral doppler analizi incelenerek saptanabilir.
Stenozun veya oklüzyonun proksimalindeki CCA veya ICA spektral doppler dalgaları
asimetrik ve diastolün düşük veya olmadığı veya ters döndüğü yüksek dirençli akım
olabilir. ICA total oklüzyonlarında, patent ECA veya bir dalı ICA olarak
karıştırılabilir. Bu durumda ayırımı yapmak için ECA incelenirken süperfisyal
temporal artere parmakla bası uygulanmasıdır.
21
ICA stenozunun kategorizasyonu %0-15, %16-49, %50-79, %80-99 ve %0,
%1-39, %40-59, %60-79, %80-99 şeklinde birçok merkezde yaygın olarak
kullanılmıştır. NASCET çalışmasında kullanılan kategorizasyona uyumlu olacak
şekilde %0-29, %30-49, %50-69 ve %70-99 kategorizasyonu da kullanılmaktadır.
Renkli Doppler ultrasonografinin (RDUS) karotis arter stenozu
derecelendirilmesinde kullanılan bu geleneksel kategorizasyonları, karotis arter
stenozu ile ilgili yapılan çok merkezli kontrollü randomize klinik çalışmalarda
belirlenen eşik stenoz dereceleri için uygunluk göstermediğinden, bu stenoz dereceleri
için yeni dupleks kriterleri oluşturulmasını zorunlu hale gelmiştir.
4.6.KRANİYAL TOMOGRAFİ(BT) VE MRG YÖNTEMLERİ:
Semptomatik olan hastalarda kraniyal tarama yapılması faydalı olacaktır. Bu
sayede intrakraniyal lezyonlar ekarte edilebilecektir. Daha önce meydana gelmiş olan
intrakraniyal infarkt sahaları belirlenebilecek ve de yeni iskemik alanlar tespit
edilebilecektir. Özellikle kraniyal diffüzyon MRG’si ile eski ve yeni serebral infarktlar
ekarte edilebilmektedir. Aynı zamanda BT veya MRG görüntüleme ile hemoraji ve
infarkt arasındaki ayırım yapılabilmektedir. İskemik olayların gelişiminden 24 saat
sonra BT ile görüntüleme yapılabilmektedir. Ancak iskemik stroke sonrasında BT
tamamen normal olabilir. Aynı zamanda kraniyal görüntüleme yöntemleri ileride
trombolitik tedavi sonrasında tedaviden yaralanımı değerlendirmede de faydalı
olacaktır,
4.7.MRG ve BT ANJİOGRAFİ
İntrakaraniyal ve ekstrakraniyal damar görüntülenmesinde noninvaziv önemli
yöntemlerdir. MR anjiografi ile akım ölçümleri ile ilerde ek hemodinamik bilgi elde
edilebilecektir ve de vasküler anatomi görüntülenmesinde önemlidir. MRG anjiografi
stenozun ciddiyetini ortaya koymada yaralıdır.
22
4.8.ARTERİOGRAFİ
Karotis arter stenozunu belirlemede standart referans olarak kullanılan dijital
substraksiyon anjiyografinin (DSA) %0,4-4 gecici iskemik atak veya minör stroke,
%0,5-1 major stroke ve hatta %1 den daha az ölüm riski mevcuttur. Buna ek olarak
DSA’dan sonra açık nörolojik komplikasyon gelişmeyen hastalarda da
mikroembolizasyondan dolayı minor asemptomatik infarktlar geliştiği gösterilmiştir
Bundan dolayı noninvaziv yöntemler özellikle renkli doppler ultrasonografi(RDUS)
giderek daha da önem kazanmıştır. Çünkü RDUS noninvazif, komplikasyonsuz
olduğu kadar doğruluk oranı yüksek bir görüntüleme yöntemidir.
Arteriyografi kullanımın gerekli olduğu durumlar;
1.Devre
• Doppler %50 üzerinde stenoz olması
• Ameliyata kontrendikasyon teşkil eden başka bir hastalığının olmaması
Koroner, periferik arter hastalığı gibi başka bir müdahaleyi gerektirir hastalığının
olması.
2. Devre
• TIA geçirmiş veya TIA ile seyreden hastalarda.
3. Devre
• Akut hemipleji gelişmiş bir hastada şuuru açık ve doppler usg ile de ICA’in tam
oklüde olduğu durumda vakit kaybetmeden anjiografi olmaksızın müdahele
edilebilir. Burada cerrahi zaman da önemlidir. Hastanın şuuru kapalı ve olayın
üzerinden 8 saateden fazla geçmiş ise anjiografi kontrendikedir.
4. Devre
Anjiografi endikasyonu sınırlıdır. Eğer kontrlateral bölgede darlık varsa kan
akımı ve kollateral dolaşımı artırabilmek ve o tarafa müdahele edilebilirliği saptamak
için anjiografi yapılır.
23
5.TEDAVİ
Karotis endarterektomi ile ilgili yapılan birçok çalışma mevcuttur. Bunlardan
iki tanesi NASCET (North American Symptomatic Carotid Endarterectomy Trial) ve
ECST (European Carotid Surgery Trial) olup en kapsamlı çalışmalardır. ECST
ölçümlerine göre %70’in üzerindeki veya NASCET ölçümlerine göre % 85 ve
üzerindeki semptomatik olgularda belirgin komorbid özellikleri olmayan, stoke riski
yüksek olan hastaların cerrahi tecrübesi yüksek merkezlerde karotis
endaretertomi(CEA)’den yarar göreceği belirtilmiştir. Yüksek riskli grup kardiak
hastalığı olan, yüksek derecede stenozu olan, ülserasyon ve hemoraji içeren irregüler
yapıda plak yapısı olan, serebral ya da oküler iskemik atak geçiren, ve de son 2 ay
içerisinde iskemik atak geçiren hastaları içermektedir. Karotis endarterektominin
yararı stenozun derecesine ve de peroperatif komplikasyon oranına bağlıdır. ESCT ve
NASCET çalışmalarının verilerine göre yüksek peroperatif komplikasyonlar; serebral
iskemik veya retinal olaylar geçiren, artan TIA veya stroke olayları olan, stroke
sonrası ilk hafta içerisinde müdahele yapılan, aktif koroner arter hastalığı olan hastalar
ve de bayan hastalar olarak tanımlanmış. Peroperatif stroke ve ölüm riski CEA
yapılan hastalarda daha fazla gibi görünse de yapılan 2 yıllık takiplerde CEA’nin
yüksek derecede stenozu olan hastalarda stroke ve ölüm riskini azalttığı belirlenmiştir.
NASCET çalışmasına göre %70-99 stenozlu olgularda risk azalması %12.5, %50-69
stenoz olgularda ise risk azalması %5. Ayrıca, NASCET çalışmasında, stenoz derecesi
arttıkça endarterektominin potansiyel faydasının arttığı gösterilmiştir. ECST
çalışmasına göre ise %70-99 stenozda risk azalması %12.9 ve de %50-69 stenoz için
ise orta yarar söz konusudur. Oklüzyona yakın değerde stenoz olgularında ise yarar
fazla sağlanamamaktadır.(22) Yeni çalışmalar kadınlarda CEA’nin yararlarını
araştırmakta ve erkeklerde görülen sonuclar ile kıyaslamaktadır. (23)
Karotis arter stenozu olan tüm hastaların yaklaşık olarak %75’i
asemptomatiktir. Hem semptomatik hem de asemptomatik hastalarda stenozun
24
derecesine göre stoke riski artmaktadır. Asemptomatik hastalarda stroke riski; %50-75
stenozu olanlarda %1-2, %75-90 stenozu olanlarda yılda %6 ve de %90 ve daha fazla
stenozu olanlarda ise %8.(24) Asemptomatik hastalarla ilgili yapılan bir çok çalışma
mevcut. CASANOVA(The Carotid Artery Stenosis with Asymptomatic Narrowing
Operation Versus Aspirin) çalışmasında CEA’nin aspirin kullanımına karşın yararı
olmadığı ve %6.9 gibi perioperatif risk taşıdığı belirtilmiş. The Veterans Affair
çalışmasında aspirin ile tedavi edilen hastalar ile CEA uygulanan hastalar arasında
stroke ve ölüm oranında fark olmadığı belirtilmiş. Ancak ateroskleroza bağlı stenoz
dercesi hızlı artan asemptomatik ve %90 üzerinde stenoz bulgusu olan gelişmemiş
kollateral dolaşımı olan hastalarda stroke gelişme riski yüksek olduğundan acil
cerrahiye alınmaları gerekliliği ile ilgili fikir birliği mevcuttur. Asemptomatik hastalar
ile ilgili yapılmış en geniş ve günümüzde en sözü geçen çalışma ise
ACAS(Asymptomatic Carotid Atherosclerosis Study). (25) Sağlıklı ve koroner arter
hastalığı olmayan %60 ve üzeri karotis arter stenozu olan hastalarda cerrahi tedavi
uygulanmasını belirtiyor. Bu hastalarda 5 yıllık dönem sonuçlarında aspirin ile tedavi
edilen gruba göre %66 gibi risk azalması söz konusu. CEA’nin kadınlardaki durumu
ise net değil. Bu grupta erkeklere oranla peroperatif koplikasyon oranı daha
yüksek.(%3.6) Erkeklerde ise bu oran%1.7. Bütün veriler sonucunda tüm
asemptomatik hastalar değil, %60 ve üzeri stenozu olan hastalar cerrahi olarak tedavi
edilmelidir. ACAS çalışmasında verilen operatif mortalite(%0.14), stroke ve ölüm
riski(%1.5). Bu sonuçlar rutin yapılan CEA sonuçlarıyla kıyaslandığında çok düşük
değerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenlerden dolayı bazı otörler ise
asemptomatik hastalarda CEA’yi %80 ve üzeri stenozlarda uygulamayı tavsiye
ediyorlar. Orta derecede stenozu olan hastalarda 6 ay veya 1 senelik doppler usg
kontrolleri yaptırmak ve agresif antiplatelet tedavi vermek, eğer kontroller sırasında en
uygun tedaviye rağmen progresyon görülüyorsa cerrahi tedavi uygulanmasını öne
sürüyorlar. Sonuç olarak bu üç çalışma, hastaların semptomatik olup olmadığına göre,
25
%50-99,%60-99 ve %70-99 ICA stenozu olan hastaların medikal tedaviye göre
endarterektomiden faydalandıklarını göstermiştir.
5.1.CERRAHİ TEDAVİ( KAROTİS ENDARTEKTOMİ)
5.1.1.OPERASYON ÖNCESİ MEDİKAL TEDAVİ
Akut stroke ve ciddi stenoz olgularında operasyon öncesi ve sonrası veya stent
uygulamalarında antikoagülan tedavi i.v heparin tedavisi reiskemi ve arteriyel
oklüzyonu önlemek amacıyla önerilmektedir. Operasyon sırasında ve sonrasında
görülen komplikasyonlar genellikle tromboembolizasyona bağlı olarak meydana
gelmektedir. Erken postoperatif dönem de hastalarda aspirin ve heparin tedavisi
önerilmektedir.Aynı zamanda takip sırasında uzun dönem stroke riskini azaltmak
amacıyla hastalarda antiplatelet tedavi devam etmelidir. Yapılan çalışmalarda CEA
öncesinde antiplatelet tedaviyi önermektedirler.
5.1.2.OPERASYON TEKNİĞİ
5.1.2.1.Anestezi
Genel anestezi
Hava yolu kontrolü ve uzamış operasyonlarda hasta konforu sağlamaktadır.
İndüksiyon amacıyla tiopental ve etomidat kullanılmaktadır. Beyin metabolizmasını
azaltıp, beyin kan akımını azaltmazlar. Böylece karotis arter klemplenmesi ile olacak
iskemiye tolerans gelişebilir. Genel anestezinin bir diğer avantajı hasta ve cerrahi ekip
konforudur. Hipertansiyon oluşunda vazodilatatör ajanlar tercih edilir. Hipotansiyon
gelişimi söz konusu olduğunda sıvı ve vazopressor olarak da fenilefrin kullanılır.
İntraoperatif olarak baroreseptör manüplasyonu sonucunda oluşan bradikardi atropin
ile ve de karotis sinüs bölgesine uygulanacak olan lokal lidokain ile giderilir.
Operasyon sırasında karotis arter klemplenmasinden önce 5000-10000 ünite heparin
i.v olarak uygulanır. Kapatma esnasında ise 50-75 mg protamin ile nötralizasyon
uygulanır.
26
Rejional Anestezi
Yüzeyel ve derin servikal pleksus blokajları C2-C4 sinir blokajını sağlar. Hasta
operasyon sırasında uyanıktır. Bu anestezi tekniğinin faydası operasyon sırasında hasta
ile kooperasyon kurulabilmesi ve de oluşabilecek olan nörolojik hasarın
önlenebilmesidir. Karotis cerrahisi sırasında serebral perfüzyonun izlenmesinin en
kesin yolu hastanın nörolojik durumunu takip edilmesidir. Bu amaçla hastanın bilinç
durumu, konuşması, motor fonksiyonlarının kontrolu takip edilmelidir. Yapılan
çalışmalarda genel anestezi ile kıyaslandığında servikal blokaj ile peroperatif stroke
riskinin ve de operasyon sırasında aritmi ve myokardial infaktüs gelişme riskinin
azaldığı tespit edilmiştir. (26)
Bu tekniğin bir dezavantajı ise hastanın tam kooperasyonunun gerekliliği ve hava
yolunun açık olduğunun kontrolünün sürekli yapılmasının gerekliliğidir. Gerektiği
durumlarda lokal anesteziden genel anesteziye de geçilebilir.
5.1.2.2.Cerrahi Teknik
Hastaya pozisyon verilmesi operasyona hazırlık evresinde önemlidir. Hasta
operasyon masasında supin pozisyonda yatar ve boyun hiperekstansiyona getirilir. Bu
ise omuz altına koyulacak katlanmış bir çarşaf ile sağlanabilir. Baş ekstansiyona
getirildikten sonra yavaşça operasyon yapılacak olan tarafın aksi yönüne çevrilir. Yaşlı
hastalarda ek olarak servikal artirit olabileceği düşünülerek pozisyon verilirken
dikkatli davranılmalıdır. Eğer hastanın hemodinamisi stabil ise 10-20 derece
trendelenburg yapılması en iyi cerrahi saha görüşünü sağlayacaktır. Aynı zamanda
venöz basıncı azaltarak operasyon sırasında kanamanın azalmasının sağlar.
CEA operasyonlarında karotis bifurkasyon bölgesinin bulunmasında iki adet
insizyon tekniği belirtilmiştir. Birincisi vertikal insizyon; strenocleidomastoid kasın ön
kenarı boyunca uzanır mastoid kemiğin prosesi ile sternoclavikular birleşim yeri
arasındadır. Insizyonun büyüklüğüne cerrah karar verir. İnsizyon derinleştirilerek
platsyma geçilir. İkinci insizyon şekli ise oblik insizyondur. Bu insizyon tekniğinin bir
27
avantajı kozmetik olarak daha iyi sonuç verebilmesidir. Dezavantajı ise lezyonun
proksimali ve distaline iyi bir görüş sahası sağlanamaz çünkü arterin yönüne obliktir.
Vertikal insizyonda ise daha iyi bir görüş alanı elde edilir. Daha sonra
strenocleidomastoid kas ekarte edilir. İnternal juguler ven laterale deviye edilerek
kommun karotis arter esplore edilir. Karotis kılıfı içinde genellikle posteriorda
seyreden N. Vagus bazen anteriorda seyredebilir ve de kılıf açıldığında ilk karşımıza
çıkabilir. Bu konuda cerrah dikkatli olmalıdır. Internal juguler ven fasial vene kadar
takip edilmelidir.Fasial ven commun karotis arteri oblik olarak çaprazlar. Commun
fasial ven karotis bifurkasyonu için bir sınır işaretidir. Fasial ven mobilize edilir,sütür
ile ligature edilir, bağlanır. Bu sağlandığında karotis arter eksposure daha iyi
sağlanmaktadır. Kommun karotis arter mobilize edilerek disektör ile dönülür ve
silicon tape ile asılır. Daha sonra karotis arter eksposure yukarı bifurkasyona doğru
yönlendirilir.Bifurkasyon seviyesine ulaşıldığında eğer sinüs bradikardisi gelişirse 2
ml lokal lidokain enjeksiyonu uygulanır. Bu bölgede çalışırken dikkat edilmesi
gereken bir nokta ise; bu bölgede mevcut olan karotis içi ateromatöz plak yapısı frajil
olabilir ve de koparak distal embolizasyona neden olabilir. Manuplasyonlar sırasında
özellikle bifurkasyon ve internal karotis arter seviyesinde dikkatli olunmalıdır. Internal
karotis arter lezyonun daha distaline plak olmayan yumusak kısmına kadar eksplore
edilmelidir.Disektör yardımıyla dönülür ve silikon tepe ile asılır. Aynı işlem eksternal
karotis arter için de uygulanır. Burada superior tiroid arterin yaralanmamasına dikkat
edilmelidir. Yüksek karotis bifurkasyonu olan ya da lezyon daha yularda yerleşik olan
hastalarda cerrah dikkatli bir şekilde arter boyunda dokulara özen göstererek gerekli
eksposure’ı sağlar. Internal karotis arter mobilize edilirken mutlaka 12. kranial sinir
teşhis edilmelidir ki oblik olarak sahanın superior kısmından geçer, karotis bulb
üzerinden geçer ve dili innerve eder. Bu kranial sinirin hasarı durumunda hasta dilini
dışarı çıkardığında, dil opere edilen tarafa doğru kayar. Bu aynı zamanda çiğneme
sırasında güçlük yaratır. Endarterektomi yapılmadan önce karar verilmesi gereken bir
durum karotis arter kros süresi boyunca serebral kan akımını değerlendirilmesidir. Bu
28
nedenle test yapılmalıdır. Hasta lokal anestezi altında ve şuur açık iken, 5000–1000 iü
i.v heparin uygulanmasının ardından CCA, ICA, ECA’e kros klemp 3 dakika süre ile
koyulur. Bu esnada hastaya sorular sorarak şuur durumu değerlendirilir ve de lezyonun
karşı tarafındaki kol ve elini hareket ettirmesi istenerek motor fonksiyonları
değerlendirilir. Eğer test sırasında hastanın şuurunda ya da motor fonksiyonlarında
herhangi bir anormallik saptanmaz ise ek olarak sirkülâsyonu sağlamak için önlem
alınması gerekmez ve kros klemp ile operasyona devam edilebilir. Hastaların genelde
%85–90 kadarında bu test tolere edilmekte %10–15 kadarında ise tolere edilememekte
ve internal shunt kullanımı gerekmektedir. Genel anestezi tercih edilen hastalarda kimi
cerrahlar rutin olarak shunt kullanımını tercih etmektedirler. Bunun amacı güvenli
akım sağlamak nedeniyledir. Dezavantajı ise endarterektomi sırasında güçlük
yaratması, aynı zamanda distal bitim noktasının görülmesini tam olarak
sağlanamamaktadır ve shunt kullanımı sırasında komplikasyon gelişebilmektedir. Bu
komplikasyonlar; shunt yerleştirilmesi sırasında intimanın sürtünme ile zedelenmesi
ve de akım tekrar sağlandığında distale hava ve trombotik emboli olması gibi
durumları içermektedir. Genel anestezi altındaki hastaların serebral perfüzyonunun
değerlendirilmesi için ise birkaç metod kullanılmıştır. Bunlardan bir tanesi eş taraflı
juguler ven oksijen basıncı. Bu testin hipotezine göre serebral yeterli kan akımına
sahip olan kişilerde venöz kanda oksijen basıncı aynı tarafta daha fazla olacaktır.
Yeterli kan akımı olmayan hastalarda ise daha düşük basınç olacaktır. Ancak beyinde
venöz drenaj her iki hemisferden olacak şekilde karışıktır. Diğer bir yöntem ise
operasyon sırasında kullanılan elektroensefelogram. Birçok merkez iyi sonuçlarla bu
tekniği kullanmaktadırlar. Bircok cerrah tarafından gözlenen diğer bir durum ise kros
klemp uygulamasını tolere eden hastalarda arteriotomi sonrasında internal karotis
arterdeki klemp kaldırıldığında back-flowun yüksek olmasıdır. Daha sonra ise bu
back-flow basıncını ölçerek hastanın shunt ihtiyacının olup olmayacağını
değerlendirilmiştir. Bu işlem yapılırken kommun karotis arter ve eksternal karotis arter
klemplenerek karotis bifurkasyon hizasından ölçüm yapılmaktadır. Bu ölçüm sırasında
29
alınan basınç değeri Willis poligonunda olan kollateral sistemin basıncını
yansıtmaktadır. Bu değer 25mmHg altında olan hastalarda shunt kullanılmasının
yararlı olacağı görüşü mevcuttur. 25 mmHg üzerinde olan basınçlarda ise ek bir akım
sağlanmasına gerek olmadan endarterektomi yapılabilmektedir.( 27) Genel anestezi
altında yapılan operasyonlar sırasında serebral kan akımını artırmak için yapılan başka
yöntemler de bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi arteriyel kan basıncını artırarak
kollateral kan akımını artırmaktır. Ancak bu durumda myokard afterload artışına
neden olur ki ek olarak koroner arter hastalığı da bulunduğunda myokard enfaktüs
riskini artırmaktadır. Bu nedenle bu riski göze almamak için shunt kullanımı da tercih
edilebilir. Diğer bir yöntem ise PCO2 düzeyini artırmak. Bu sayede serebral
vazodilatasyon oluşmaktadır. Ancak bu durumda intracerebral shunt oluşmakta ve
normal akım olan tarafta akım daha artmaktadır. Bunu aksi şekilde ise hipokaprinin
uygulanması gerektiğini söyleyenler de vardır. Bunun nedeni ise serebral
vazokonstrüksiyon olması ve de normal kanlanan beyin hemisferinden diğer taraf
akım olmasıdır. Bu iki konu henüz netlik kazanmamıştır. Hipokarbi mi yoksa
hiperkarbi mi daha iyidir. Bu konuda net veriler elde yoktur. Back-pressure ölçümleri
hep normokapride yapılmaktadır.
ICA, ECA, CCA’e kros klemp koyulamasının ardından longitudinal insizyon
CCA’den internal karotis artere doğru hasarlı intimanın en iyi görülebildiği yere kadar
ilerletilir. Shunt uygulanması gereken durumlarda ise bu esnada shunt’ın distal kısmı
internal karotis arter yerleştirilir ki daha sonra bu kısmı geri akım ile shunt’ın kan ile
dolmasını sağlar. Shunt’ın proksimal kısmı kommun karotis arter yerleştirilir. Geri
akım ile shunt boşaltılarak boşluktaki hava boşaltılır ya da bunun için başka yöntemler
de uygulanabilir. Daha sonra shunt klemplenir ve daha önce yerleştirilen tape ile
sıkılaştırılır. Daha sonra kommun karotis arterde bulunan açılır bu noktada shuntta
bulunan tube yavaşça açılır ve herhangi bir hava ya da aterom kalıntı tüp içinde olup
olmadığı dikkatlice kontrol edilir. Eğer herhangi bir hava ya da aterom kalıntısı yok
ise o zaman shunt tamamen açılır. Daha sonra operasyona devam edilir. Shunt
30
kullanımının komplikasyonları ise: intimanın sürtünme ile zedelenmesi, hava ya da
aterom kalıntılarına bağlı gelişebilecek emboliler ve de distal internal karotis arterin
yetersiz tamiridir. Bu komplikasyonlar bazı şekillerde azaltılabilir. Örneğin: kullanılan
shunt materyali daha yumuşak polietilen tercih edilebilir, aterom embolizasyonu daha
geniş arteriotomi yapılarak internal karotis arter içerisine yerleştirme sırasında gerekli
görüş sağlanabilir ve de hava embolizasyonunu azaltabilmek amacıyla shunt
içerisinden havayı boşaltmak gerekmektedir.Distal internal karotis arter ise
endarterektomi sırasında yeterince açılması ile sağlanabilir. Diğer bir shunt uygulama
tekniği ise shunt’ın distal ucunun internal karotis arter yerine eksternal karotis arter
yerleştirilmesidir. Bu sayede kollateral akım ile perfüzyon sağlanabilmektedir. Bu kan
akımı eksternal karotis arter-oftalmik arter-internal karotis arter rotası ile olmaktadır.
Bu sayede internal karotis arter distal tamiri daha iyi yapılabilmektedir. Ancak
bu teknik ile shunt kullanımı daha az uygulanmıştır.
Endarterektomi sırasında en önemli detaylardan birisi doğru plandan
başlanmasıdır. Optimal yüzey zedelenmiş intima ile arteriyel medianın sirküler lifleri
arasındandır. Bu yüzeye ulaşmak arterial media ve adventisya arasından kolayca
olmaktadır. Bu uygun plan bulunduktan sonra dairesel olarak disektör ile dönülür.
Daha sonra ateromatoz plak kommun karatis arterde mümkün olan en proksimal
kesiminde kesilir. Bu diseksiyon eksternal karotis arter doğru ilerletilir nazikçe
çıkarılır. Diseksiyonu en önemli ve son kısmı internal karotis arter bölümüdür.
Çıkarılan aterom plağının çevresinin eşit düzlemde olmasına dikkat edilir ve de plak
çıkarken serbest hale gelir ve gittikçe incelen bir son nokta olur. Daha sonra internal
karotis arter kısmı heparinize salin solusyonu ile yıkanır. Eksternal ve internal
arterlerin son noktaları direkt görerek yıkanır ve kalan aterom plağı olursa klemp ile
alınır. Daha sonraki adım ise arteriotominin kapatılmasıdır. Eğer shunt
kullanılmadıysa 6,0 prolen sütür ile kontinü teknik ile kapatılır. Eğer primer olarak
kapatılması sırasında herhangi bir darlık meydana geliyorsa o zaman ven ile veya
sentetik materyal ile patch yapılara arteriotomi kapatılır. Yapılan yayınlarda arter çapı
31
dar olan özellikle bayan hastalarda patch kullanımının erken ve geç restenozları
önlediği bildirilmektedir.(28) Eğer shunt kullanıldıysa; kapatma işlemi internal karotis
arter tarafından başlanırve kommun karotis artere doğru gelinir. Diğer bir sütür ile
proksimal kısımdan başlanır shuntın çıkarılabileceği yere kadar devam edilir. Daha
sonra internal karotis arter içinde shunt kısmı çıkarılır ve takiben shunt’ın tamamı
çıkarılır. Her iki damardan dikkatlice kan akıtılır. Daha sonra kullanılacak bir küçük
klemp ile açık kalan kısım klempe edilir. Akım öncelikle eksternal karotis arter
yönlendirilir ki hava veya aterom parçaları var ise internal karotis arter’e yönelmesi
önlenir. Daha sonra akım internal karotis artere yönlendirilir. Daha sonra kalan kısım
sütüre edilir. Karotis arterin koilizasyonu, king yapmasını ya da tortüöz seyretmesini
engellemek amacıyla kullanılan tekniklerdir. Bunlardan kısaca bahsetmek gerekirse;
internal karotis arterin segmental rezeksiyonu, internal karotis arterin daha proksimal
bir lokalizasyona implantasyonu, kommun karotis arterin segmentel rezeksiyonu. Eğer
karotis bifurkasyonda bir aterosklerotik lezyon mevcut ise, tromboendarterektomi; bir
kısaltma prosedürü ile birlikte uygulanmalıdır.
Karotis arter kapatılması sonrasında diğer anatomik yapılar kapatılmaktadır.
5.1.3.POSTOPERATİF TAKİP
Hastalar operasyon sonrasında ortalama 1 gün kadar yoğun bakım ünitesinde
takip edilirler. Takip sırasında dikkat edilecek unsurlar; kan basıncı kontrolü, kan
elektrolit değerlerinin değerlendirilmesi, hastaların ekg değerlendirilmesinin yapılması
önemlidir. Özellikle hastaların hava yolunun açıklığı, hemotama bağlı bası
semptomlarının gelişimi açısından kontrol edilmelidir. Ayrıca motor ve sensitif sinir
hasarı açısından da kontrol edilmelidir. Postoperatif dönemde önemli unsurlardan bir
tanesi ise verilecek olan medikal tedavidir. Antikoagulan kullanımı ile ilgili yapılan
çalışmalarda stroke riskini azalttığı görülmüştür. Antikoagulanların atrial fibrilasyonu
olan hastalarda stroke insidansını ve de tromboembolik olayları azatlığı ile ilgili
yapılan çalışmalar mevcuttur.(29)
32
Yine yapılan çalışmalarda medikal tedavi gören hastaların stroke riski cerrahi
olarak tedavi edilan hastalara oranla daha yüksek bulunmuştur. Yine yapılan
çalışmalarda uzun dönem warfarin tedavisi alan hastalarla tedavisi kesilen hastaların
karşılaştırılmalarında stroke insidansının daha fazla olduğunu belirtmektedirler. (30)
Farklı çalışmalarda ise stroke geçirmiş ve warfarin ile tedavi edilen hastaların
ciddi kanama komplikasyonlarının olmasını tedavini uzunluğu ile hipertansiyon ve
hasta uyumsuzluğu ile ilgili olabileceği vurgulanmış. (31) Günümüzde kronik oral
antikoagulan tedavi karotis arter stenozuna bağlı serebrovasküler olay geçiren
hastalarda ilk tedavi yaklaşımı olmamalıdır. Aspirin konusunda da yapılan çalışmalar
mevcuttur. Aspirinin TIA tekrarlarını, stroke ve ölüm oranları özellikle erkek
hastalarda azalttığı ve de bayanlarda belirgin azalma söz konusu olmadığı
belirtilmiştir.(32) Tiklopidin de bir antiplatelet ajan olup nötropeni, diare ve de alerjik
reaksiyon yapabilmektedir. Yine klopidogrel ile ilgili yapılan çalışmalar mevcuttur.
Aspirin, klopidogrel ve tiklopidin ile ilgili yapılan çalışmalar da mevcuttur. Diare ve
kaşıntı gibi yan etkiler klopidogrel de daha fazla iken, gastrointestinal semptomlar,
kanama ve karaciğer fonksiyonlarında bozulma aspirin alan hastalarda daha sık olarak
görülmüştür. Görülmüş ki klopidogrel düşük doz aspirin kadar koruyucu etkinliğe
sahip ve henüz aspirin yerine klopidogrel kullanım endikasyonları net değil, en
azından sistematik serebrovasküler hastalıklar için değil. (33)Karotis endarterktomi
yapılan hastalarda antikoagulan ve antiplatelet tedavinin gerekliliği ise kaçınılmazdır.
Karotis arter hastalıklarında ve endarterektomi sonrasında statin kullanımına
bakıldığında ise; yapılan çalışmalarda kolesterol metabolizması ile stroke riski
arasında kesin ilişki kurulamamıştır. Koroner arter hastalıklarında yüksek kolesterol
değerlerinde düşüş sağlanmasının mortaliteyi ve morbiditeyi azalttığına dair çalışmalar
vardır. Günümüzde ise stroke gelişen ya da TIA atakları olan hastalarda lipit düşürücü
tedavilerin stroke sıklığını ya da stroke’a bağlı gelişecek komplikasyonları azalttığı
belirtilmektedir. Statin grubu ilaçların kullanımı ile stroke riski arasındaki ilişki
koroner arter hastalıklarının primer veya sekonder korunmasına yönelik
33
çalışmalarından elde edilmiş verilere dayanmaktaydı. Statin grubu ilaçlarla yapılan
sekonder korumaya yönelik çalışmaların meta-analizinde statinlerin inme riskinde
ortalama %20-25 oranında azalmaya yol açtığı gösterilmiştir. Bu çalışmalardan elde
edilen sonuçlar statin tedavisinin yanlızca ölümcül olmayan stroke riskini azalttığını
ortaya koymaktaydı. Heart Protection Trial çalışması yüksek riskli yaklaşık 20 000
kişilik bir hasta grubunda statin tedavisinin etkisini araştırmış bir çalışmadır. Bu
çalışma iskemik stroke gelişen hastalarda cinsiyet, yaş ve total veya LDL kolesterol
değerlerinden bağımsız olarak tekrarlayıcı ölümcül veya ölümcül olmayan iskemik
stroke sıklığı ile stroke dışı majör bir vasküler olay gelişme riskinin yaklaşık %25
düzeyinde azaldığını gösteren ilk çalışmadır. Bu çalışma stroke riskine yönelik
yapılmış metanaliz çalışmalarını desteklemektedir.
Statin tedavisinin yanlızca iskemik stroke gelişen hasta topluluğundaki etkisini
araştıran çalışmalar halen devam etmektedir. (34) Burada belirtilmesi gereken bir konu
da statin tedavisinin endotel disfonksiyonu düzeltmede etkisinin olmasıdır. Bu
fonksiyonunu lipit düşürücü etkisinden bağımsız olarak antioksidan özellikleri, anti-
enflamatuar etkileri ve NO biyoyararlanımı düzeltmeleri ile ilgilidir.(35)
6.KOMPLİKASYONLAR
Endarterektomi sonrasında görülebilecek komplikasyonlar:
1- Endarterektomi sırasında arter duvarında yırtık ya da kopma
2- Erken dönemde retromboz: Sütüre bağlı darlık, diseksiyon, stenoz öncesi veya
sonrasında daha önce gözden kaçan darlık
3- Serebral mikroemboli: Maniplasyon sırasında, shunt kullanımı sırasında, yetersiz
obliterasyon.
4- Postoperatif serebral kanama: Kontrolsuz hipertansiyona bağlı, kullanılan
antikoagulan tedaviye bağlı, fibrinolitik tedaviye bağlı olarak.
5- Postoperatif beyin ödemi
34
6- Sinir yaralanmaları: N. Hypoglossus, r.descendens N.Hypoglossi, r.marginalis
N.Fasialis, Rekürren parelizi, Vagus yaralanması, Horner Sendromu.
7- Kanama
8- Enfeksiyon
9- Sütür hattında anostomoz hattında ya da kullanılan patch’e bağlı anevrizma
gelişimi
10-Kardiak iskemi
11-Restenoz
6.1.KAROTİS ENDARTEREKTOMİ SONRASINDA RESTENOZ
Endarterektomi sonrası restenoz gelişimi yapılan çeşitli çalışmalar sonucunda
%6–36 oranlarında tespit edilmiştir.(36,37) Bu oran ile ilgili kimi çalışmalarda değişik
rakamlar da verilmektedir. Bunun nedeni ise restenoz için yapılan tanımlamaların
farklı olması(%50-%70) ,takip sürelerinin farklı olması ve de kullanılan takip
metodunun farklı olmasıdır.(38) İlk kez 1976 yılında Stoney ve String tarafından
tanımlanan restenoz iki grup altında toplanabilir. Birinci grup endarterektomi
sonrasında ilk 24 ay içinde görülen ve etyolojide intimal hiperplazinin rol oynadığı
erken restenoz. İkinci grupta ise tekrarlayan aterosklerozun rol aldığı geç dönem
restenoz yer almaktadır.(39) Rezidüel lezyonlar(aterom, intraluminal trombüs, king,
ven patch düzensizlikleri) ve operasyon sırasındaki teknik uygulamalar myointimal
hiperplaziye neden olarak erken restenozda rol oynar. Geç dönem restenoz da ise
ateroskleroz progresyonu rol oynamaktadır.(40) Teknik(lokal) faktörler; klemp
travması veya intimal veya medial flepler olarak örnek verilebilir. Restenoz
önlenmesi, diagnoz ve tedavi için doğru zamanlama halen önemli bir tartışmadır.
Restenoz genellikle kaynaklarda çap ölçümüne göre%50 ve üzeri ise,(alan hesabına
göre ise %75) PCV ICA>125 cm/s veya PSR 2 ise restenoz olarak kabul
edilir.(41)Takip metodu olarak dopler inceleme en yaygın kullanım alanı bulurken
rutin anjiografi kullanımı doğrulanmamıştır.(42) Araştırmalarda anjiografi,
intraoperatif dopler usg ve anjioskop tek başına ya da kombinasyon şeklinde CEA’nin
35
başarısını göstermede kullanılmıştır ancak dopler usg tüm efektivitesi ve
uygulanabilirliği ile büyük rol oynamaktadır.(43)
Restenoz gelişiminde etyolojide birçok faktör bulunmaktadır. Bunlardan hastaya
bağlı faktörler olarak yaş, cinsiyet, hipertansiyon, diabetes mellitus, ciddi ya da orta
derecede hiperlipidemi, sigara tüketimi, iskemik kalp hastalığı ve operasyon öncesi
semptom tespit edilmiş olması sayılabilir.(44) Yine restenoz gelişimini,
endarterektomi sırasında shunt kullanımı, patch kullanımı ya da primer kapama gibi
teknikler de etkileyebilmektedir.(45) Uygulanan tekniklerden her hasta grubu aynı
derecede etkilenmemekle beraber restenoz gelişimin azaltılmasında genel bir kanı
yoktur. Endarterektomi sonrası restenozu azaltmak arteriyotomi kapatılması tekniği ile
ilgili önemli tartışmalar vardır. Randomize 100 hastadan oluşan bir seride perioperatif
mortalite ve morbidite arasında anlamlı fark bulunamamıştır.(46) Myers ve
arkadaşlarının (47) yaptığı bir çalışmada ven patch kullanılmasının primer kapamaya
bir üstünlüğü olmadığı gösterilmiş ki bu seride kadınlar ve internal karotis arter çapı 5
mm’den dar olanlar çalışmada yer almamıştır. Ayrıca bu çalışmada kompleks
endarterektomi sonrasında mecburi ven patch kullanılmıştır. Diğer bir prospektif
randomize kontrollü çalışma, primer kapama ile patch olarak ven ya da PTFE
kullanımı ile ilgilidir. 399 hastayı içermektedir. Patch kullanımının uzun dönem
restenozu azaltmada primer kapamaya üstün olduğu gösterilmiştir.(48) Primer
kapamada restenoz ve oklüzyon(%34) insidansı PTFE patch(%2) ve ven patch(%9)
kullanılanlara göre yüksek bulunmuştur.(p<0,001). Öne sürülen bir görüş ise patch
kullanılması arter çapının primer kapamaya göre daha geniş olmasını sağlamaktadır
ancak internal karotis arter boyutu patch’in distalinde her zaman küçüktür.(49) Bazı
çalışmalarda pacth kullanımının operasyon süresini uzattığı, patch rüptür riski olduğu
ve geç dönem anevrizma gelişimine neden olduğunu belirterek primer kapamayı
tavsiye etmektedirler.(50) Yine 126 hastadan oluşan bir seride primer kapatılan
karotis endarterektomi sonrasında doppler usg ile yapılan kontrol çalışmalada restenoz
oranını erkeklerde %8.5, kadınlarda %28.9 olarak tespit etmişlerdir. Seçici pacth
36
kullanımının cinsiyete ve damar çapına göre kullanılması tavsiye edilmektedir.(51)
Cochrane review yazısında, karotis patch anjioplasti için değişik materyallerin
güvenliğini ve efektivitesini tayin etmektedir. Patch materyalleri arasındaki farkın
küçük olduğu sonucuna varılmış ve daha fazla bilgi edinilmesi gerektiği
vurgulanmıştır. Bazı deliler vardır ki PTFE yamanın Dacron’a göre perioperatif stroke
riski ve restenoz oluşması açısından üstün olduğunu göstermektedir. Ancak bu bilgi
küçük ve tek bir çalışmaya aittir.(52)
Restenoz gelişiminde cinsiyet faktörü göz önünde tutulduğunda kadınlarda
restenoz daha fazla görülmektedir. Bu cinsiyete bağlı trombosit fonksiyonlara ve/veya
küçük damar çapı ile ilişkilidir.(53)Birçok çalışmada kadın hastalar restenoz
oluşumunda yüksek riskli grup olarak tanımlamıştır (54,55,56) ve neden olduğunu
açıklayan net bir açıklama yoktur. Hormonal faktörler öne sürülmektedir, (57) ancak
birçok yazar arter çapını ve king oluşumunu en belirgin faktörler olarak
göstermektedir. Kadınlarda primer kapama yapıldığında patch ile kapatılma ile
karşılaştırıldığında erkeklere göre daha fazla oranda yüksek restenoz oranları
görülmektedir.(58) Ayrıca yine bu çalışmada cinsiyet faktörü ile restenoz arasında
PTFE veya ven patch kullanımı açısından bir korelasyon bulunmamıştır, ancak ven
patch kullanılan kadınlarda restenoz daha sık tespit edilmiştir. Ayrıca restenoz
görülen kadın hastalar restenoz tespit edilmeyenlere göre daha genç yaştadır. Bunun
için bir açıklama şu olabilir karotis arter hastalığı olan genç hastalarda özellikle hızlı
gelişen bir ateroskleroz bulunmaktadır.(59)
Diğer bir önemli risk faktörü diabetes mellitus(DM) olarak gösterilmektedir.
Ciddi restenoz oluşumunda DM önemlidir. DM ateroskleroz oluşumunda bağımsız bir
risk faktörü olup CEA sonuçlarını kötü etkilemektedir ve de intimal hiperplazide
yüksek insidansa sahiptir. (60)
6.2.RESTENOZ TEDAVİ
6.2.1.CERRAHİ TEDAVİ
37
Yapılan tüm çalışmalarda restenozu olan ve olmayan hastaların stroke riski
karşılaştırıldığında fazlaca heterojenite göstermekte ve %0,1–10 arasında
değişmektedir. Tüm risk faktörlerinin değerlendirilmesi zordur çünkü literatürde
restenozun net ve tek bir tarifi olmadığı gibi takip programları da tek değildir ve aynı
taraf stroke tanımı ve tespit metodları da aynı değildir. Günümüze kadar restenoz
bulunan hastaların tedavisinde CEA’nin rolünü belirleyen ve değerlendiren prospektif
kontrollü randomize çalışma yoktur. Bu nedenle iki esas soru yanıt bulmalıdır.
Birincisi restenozun gerçekten aynı taraflı stroke riskini artırıp artırmadığı, ikincisi ise
restenoz için CEA’nin riskleri geç stroke’un doğal seyrindeki riskleri daha mı önemsiz
yapmaktadır. Restenoz olan hastalarda gerçek aynı taraflı stroke riskini belirlemek
zordur çünkü birçok hastaya takip sırasında proflaktik CEA uygulanmaktadır.
Literatürde restenoz tedavisinde CEA’nin güvenliği ve sağlamlığı ile ilgili sınırlı
ancak çoğaltılabilecek bilgi vardır. 1990–2000 yılları arasında restenoz nedeniyle CEA
uygulanan 64 hasta ile retrospektif yapılan bir çalışmada 66 CEA operasyonu
uygulanmış.(2 operasyon üçüncü kez yapılmıştır).(61) Arteriotomiler genellikle patch
ile kapatılmış. Operasyona bağlı stroke 2 hastada gelişmiş. Bu sonuç diğer
araştırmacılar tarafından yapılan bir başka araştırma ile karşılaştırıldığında ki bu
çalışma 1990-1999 yılları arasında 1045 hasta ile yapılmıştır(62,63), benzer sonuç
belirtilmiştir.(%3.9) Yine bu çalışmada 5. yılda %80’nin üzerinde restenoz gelişme
riski %94, 10. yılda ise%86. Bu sonuçlar restenoz sonrası CEA’nin güvenilirliğini
gölgelemektedir. Rekürren semptomların tedavi edilmesinde karar birliği yoktur.
Asemptomatik lezyonlara müdahele konusu İngiltere ve USA arasındaki gruplarda
halen tartışmalıdır. İngilterede asemptomatik hastalara yaklaşım konservatiftir, çünkü
stroke veya total oklüzyona progresyon riski düşüktür. Ancak USA’de yüksek derece
lezyonlara yaklaşım daha agresiftir.(64) Restenoz sonrası CEA’nin mortalite ve
morbidite oranları primer CEA’ye benzemekle beraber komplikasyon oranları yüksek
görülmektedir. Kranial sinir yaralanması en fazla yere sahip olmakla birlikte %48’e
varan oranlar bildirilmektedir. Bu sonuç fibrotik doku reaksiyonu sonucu normal
38
diseksiyon planının yapısının bozulması gösterilmektedir.(65)Yine bu çalışmada
vakaların %17’sinde rekurren lezyon 2. vertebraya kadar uzandığından mandibular
subluksasyon uygulanmıştır. Mandibular subluksasyona ihtiyaç olacak kadar distal
lezyon bulunan hastalarda kranial sinir hasarı olabileceğinden bu hastalar karotis
anjioplasti ve stent uygulamasından yarar görebilirler.
6.2.2.STENT UYGULAMASI
Son zamanlarda karotis anjioplasti ve stent uygulaması ile relatif teknik
kolaylığı nedeniyle ekstrakraniyal karotis arter stenozlarının tedavisine büyük ilgi
vardır. Bazı araştırmacılar endovasküler tedaviyi restenozda cerrahiye alternatif olarak
değerlendirmekte ve desteklemektedir çünkü rekürren lezyon homojen, fibröz ve
stabildir. Cerrahi ve endovasküler tedaviyi karşılaştıran ceraset verici erken sonuçlar
yayınlandı. Bu çalışma 33 hasta içeren küçük bir çalışmadır.(66) 16 hastada restenoz
sonrası cerrahi tedavi 17 hastada ise stent uygulanmış. Operatif stroke ve ölüm her iki
grupta da bulunmamaktadır. Doppler usg ile takip sırasında stent grubunda rekürren
stenoz bulunmamaktadır, veya 7 aylık takipte stent oklüzyonu tespit edilmemiştir..
Ancak belirtilmesi gereken şu ki hasta sayısı az ve de takip süresi kısıtlıdır. Stent
uygulamaları ile ilgili çalışmalar halen devam etmektedir ve de yapılan merkezler
tarafından uzun dönem devamlılığı, maliyeti, güvenirliği konusunda sonuçlar
beklenmektedir. Bu standartlar CEA ile örtüşürse stent uygulamaları bekli de hastanın
seçimine göre tedavi prosedürü olarak uygulanacaktır.
Bunun dışında bazı hayvan deneyleri ile ilgili çalışmalar mevcuttur.
Transkripsiyon faktör(E2F) ve oligodeoksinükleotit tuzak sistem çalışmaları
anjioplasti sonrası myointimal hiperplazinin engellenmesi amacıyla yapılmaktadır.
(67)
CEA ile ilgili yapılan çalışmalarda risk faktörlerinin ve ilaç tedavisinin önemi
üzerinde durulmuştur. Tüm risk faktörleri; dislipidemi, hipertansiyon ve DM en uygun
39
koşullarda tedavi edilmelidir. Ayrıca antiplatelet ve lipid düşürücü tedavi stroke riski
olan hastalarda kullanılmalıdır. (68,69)
7.AMAÇ
Çalışmamızdaki amacımız, 2003–2005 yılları arasında karotis endarterektomi
uygulanmış olan hastalara ulaşarak endarterektomi uygulanmış olan ICA’deki restenoz
oranlarını değerlendirmek ve restenoz üzerine etkili olan faktörleri belirlemektir.
8.MATERYAL METOD
Çalışmamızda, hastanemizde 2003–2005 yılları arasında karotis endarterektomi
uygulanan hastaların kayıtlarına ulaşıldı. Bu süre içerisinde 220 karotis endarterektomi
uygulanmış olan hasta kayıt edildi. Bu hastaların, hastanemizde bulunan kayıt sistemi
kullanılarak bilgileri elde edildi. Hastalara tek tek telefon vasıtasıyla ulaşılarak
yapılacak olan çalışmanın amacı ve kapsamı anlatıldı. Hastanemizde bulunan etik
kuruldan çalışmanın başlaması ve devamı için onay alındı. Çalışmaya katılmayı kabul
eden hastalara arteriyel doppler usg çekimi amacıyla hastanemiz radyoloji bölümü ile
irtibat kurularak randevu ayarlandı.
Bu tarihten itibaren ulaşılabilen hastaların 30 tanesi çeşitli sebeplerle ex olmuştu.
Hastaların 63 tanesinin iletişim bilgilerinin güncel olmadığı anlaşıldı. Geriye kalan
127 hastanın 77 tanesini ise çalışmaya katılmayı kabul etmeyen ya da ulaşım ve maddi
sorunlar gibi sosyal nedenlerle kontrole gelemeyen hastalar oluşturdu. Çalışmaya 50
hasta ile devam edildi.
Çalışma grubuna alınan hastaların karotis doppler usg randevuları hastaların
uygun zamanları ve çalışmada yer alan doktorların çalışma saatleri göz önüne alınarak
ortak kararla alındı. Hastalar randevu gün ve saatlerinde Dr. Siyami Ersek Hastanesi
Radyoloji Bölümünde kontrolleri yapıldı. Hastaların çalışmayı kabul ettiklerine dair
hasta onay formu imzalatıldı.
40
Hastaların genel fizik muayeneleri, hemogram ve biyokimya tahlilleri yapıldı.
Hastaların kullandıkları ilaçlar gözden geçirildi ve de yeni ortaya çıkan şikâyetleri ve
yandaş hastalıkları sorgulandı.
Hastaların yaş, cinsiyet, boy, kilo, hipertansiyon, diabetes mellitus, sigara
kullanım hikayeleri, kullanılan ilaçlar, operasyon öncesinde semptom varlığı, koroner
arter hastalığı ve de periferik arter hastalığı gibi ek hastalıklar olup olmadığı, aile
öyküsü, daha önce geçirilmiş olan operasyonlar, operasyon öncesi ve sonrasında kalıcı
nörolojik disfonksiyon varlığı ve de hastaların operasyon öncesi yapılan karotis
doppler usg tetkikleri incelenerek tüm bu demografik veriler kayıt edildi.
Hastalara kontrol karotis doppler usg tetkiki yapıldı. Bu tetkik Radyoloji
Bölümünde her hastaya aynı doppler cihazı(Lagic 9 Colour Dupplex-scan General
Electrics USA) ile ve de aynı radyoloji uzman ve asistan ekibi tarafından uygulandı.
Doppler USG ölçümleri stenozun derecesini belirlemek amacıyla gri scala
incelemesi ile ICA’deki PSV, EDV ve CCA’deki PSV ve EDV hız ölçüm parametleri
değerlendirilmiştir. 125 cm/sn’den az olan ICA PSV’si %50 çap stenozu ile, 125 ile
250 cm/sn arasında olan ICA PSV’si %50-75 çap stenozu ile, 250 cm/sn’den büyük
olanlar %75-80 çap stenozu ile uyumlu olarak değerlendirmeye alınmıştır.
Operasyon sırasında kullanılan cerrahi teknik ve anestezi yöntemi şekli
hastanemizde bulunan kayıtlardan elde edilerek bilgiler toplanmıştır.
Tüm veriler dökümante edilerek SPSS sisteminde istatistiksel hesaplamaları
yapılarak sonuçlar elde edilmiştir.
9.SONUÇLAR
Çalışmaya dahil edilen 50 hastanın yaş ortalaması 66,46 ± 8,74 idi. Hastaların
%24,5’i (13) kadın %75,5’i erkek idi. Hastaların cerrahi sonrası kontrol doppler usg
arasında geçen süre ortalama 26,62±10,34 ay idi. Hastaların takip süreleri minimum 9
maksimum 48 ay idi. Hastaların %83’ünde hipertansiyon, %37’sinde ise diabetes
mellitus mevcuttu. Sigara kullanımı hikayesi %50.9 hastada mevcut iken, hastaların
41
%64.2’sinde hiperlipidemi mevcut idi. Hastaların %81 kadarı karotis endarterektomi
operasyonu sonrasında düzenli olarak statin tedavisi altında idi. Hastaların %81
kadarında karotis endarterektomi öncesinde belirgin semptomlar olmakla birlikte bu
semptomlar ; baş dönmesi ve dengesizlik(21), stroke(10), TIA(8), amaurosis fugax(4)
olarak hastalar tarafından tanımlanmıştır. Hastalarda eşlik eden koroner arter hastalığı
oranı %45,3 iken hastaların %35,8’inde ise koroner arter bypas cerrahisi hikayesi
mevcuttur. Eşlik eden periferik arter hastalığı oranı ise %9,4 olarak
değerlendirilmiştir.
Çalışmaya katılan hastaların demografik verileri tablo 2’de özetlenmiştir.
TABLO 2
Hastaların Demografik özellikleri
DEMOGRAFİK VERİLERİ
Yaş (yıl) 66,46 ± 8,74
Kadın cinsiyet (%) 24,5
Boy (metre) 1,67±0,92 (1,48-1,87)
Kilo (kg) 74,74±12,31 (53-116)
Takip Süresi (ay) 26,62±10,34(9-48)
Hipertansiyon (%) 83(44)
Diyabetes Mellitus (%) 37(20)
Sigara (%) 50,9(27)
Hiperlipidemi (%) 64,2(34)
Statin Kullanımı (%) 81(43)
Preop semptom (%) 81(43)
Koroner Arter Hastalığı (%) 45,3(24)
Periferik Arter Hastalığı (%) 9,4(5)
Aile Hikayesi (%) 3,8(2)
Diğer operasyon(CABG) (%) 36(18)
42
Çalışmamızdan elde edilen verilere dayanarak, restenoz görülen hastaların yaş
ortalaması 66.89±7.99 idi. Restenoz gözlenmeyen hastaların yaş ortalaması ise
63.33±13.67 idi. İki grup arası yaş ortalamasında fark yoktu. Tüm hastalarda restenoz
oranı %12 olarak bulunmuştur. Restenoz gözlenen hastaların %66,6’sını kadın(4/6)
%33,3 kadarı ise erkek idi. Restenoz gözlenmeyen hastaların %20,4’ünü kadın
cinsiyet oluşturmaktadır. Bu oran istatistiksel olarak anlamlı olmasa da restenoz
gözlenen hastaların büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır. Hipertansiyon
hastaların %83 kadarında görülmekle beraber, restenoz gözlenen hastaların %66’sında
hipertansiyon vardı. Restenoz olmayan hastaların ise %90,6’sında hipertansiyon
bulunmakta idi. İki grup arasında anlamlı fark yoktur. Tüm hastalar medikal tedavi
görmekteydiler ve tansiyonları kontrol altında idi. Restenoz gözlenen hastaların
%50’sinde diabetes mellitus hikâyesi mevcutken, restenoz bulunmayan hastaların ise
%38,6’sında bulunmaktaydı. İki grup arasında anlamlı fark yoktur. Sigara kullanım
öyküsü restenoz olan hastaların %66,6’sında mevcut iken restenoz olmayan hastalarda
bu oran %52,2’dir. İki grup arasında anlamlı fark olmamasına rağmen restenoz
gözlenen hastalarda kullanım oranı daha fazladır. Ayrıca restenoz gözlenmeyen
hastaların büyük çoğunluğu operasyon sonrasında sigara kullanımına devam
etmemiştir. Diğer bir risk faktörü olarak tanımlanabilen hiperlipidemi restenoz
gözlenen hastaların %100’de bulunmakta idi. Restenoz gözlenen hastaların ise
%63,6’sında hiperlipidemi bulunmakta idi. İki grup arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark bulunmamasına rağmen restenoz gözlenen hastaların tamamında
hiperlipidemi mevcuttu.
Statin kullanımı restenoz gözlenen hastaların %33,3’ünde mevcut iken
restenoz gözlenmeyen hastalarda ise bu oran %93,1’dir. Bu oran istatistiksel olarak
anlamlıdır. Restenoz gözlenmeyen hastalar karotis endarterektomiDEN itibaren
düzenli olarak 20 mg ve üzerinde statin tedavisi alan hastalardan oluşmaktadır.
(Grafik 1 )
43
Karotis arter stenozu nedeniyle opere edilen hastaların %36’sı da koroner
bypas operasyon hikâyesi mevcut idi. Restenoz gözlenen hastaların %33,3’ü
restenoz gözlenmeyen hastaların ise %38,6’sı koroner bypass operasyon hikayesi
mevcuttur. Semptom görülme sıklığı açısından iki grup arasında anlamlı fark
bulunamadı. Karotis arter dışında periferik arter hastalığı restenoz gözlenen grupta
%16,6 oranında tespit edilirken restenoz olmayan grupta bu oran %9 olarak tespit
edildi.
Restenoz gözlenen ve gözlenmeyen hastaların karşılaştırılması tablo 3’de
özetlenmiştir.
TABLO 3
RESTENOZ (+) RESTENOZ (-) P DEĞERİ
Yaş(yıl) 66.89±7.99 63.33±13.67 0.35
♀ Cinsiyet (%) 66,6(4/6) 20,4(9/44) 0.033
Hipertansiyon (%) 66,6(4/6) 90,9(40/44) 0.14
Diabetes M. (%) 50(3/6) 38,6(17/44) 0.67
Aile Öyküsü (%) 25(12/48) 75(36/48) 0.45
Sigara (%) 66,6(4/6) 52,2(23/44) 0.67
Hiperlipidemi (%) 100 (6/6) 63,6(28/44) 0.15
Statin (%) 33,3(2/6) 93,1(41/44) 0.002
CABG (%) 33,3(2/6) 38,6(17/44) 1
Semptom varlığı (%) 66,6(4/6) 88,6(39/44) 0.19
Koroner Arter Hast.
Varlığı (%)
50(3/6) 47,7(21/44) 1
Perif. Arter Hast.
(%)
16,6(1/6) 9(4/44) 0.48
44
Hastaların demografik verileri dışında, operasyon teknikleri göz önüne
alındığında restenoz gözlenen hastaların %66,6 kadarında arteriyotomi primer olarak
kapatılmıştır. Restenoz gözlenmeyen hastaların ise %88,6’sında kapama primer olarak
yapılmıştır. İki grup arasında cerrahi teknik olarak arteriotomi kapatılmasında anlamlı
fark yoktur. Patch kullanımı toplam 7(%14) hastada bulunmaktadır. Bu hastalardan 2
tanesinde restenoz gelişmiştir. Patch materyali olarak 1 hastada safen ve diğer hastada
ise PTFE kullanılmıştır. Ayrıca bu hastaların ikisi de kadındır. Restenoz gelişmeyen
hastaların ise 5 tanesinde patch kullanılmıştır.(%11,4) İstatistiksel olarak anlamlı
olmasa da restenoz gelişen hastalar göz önüne alındığında primer kapamanın patch
kullanımına göre 2 kat daha fazla olduğunu görmekteyiz.
Hastaların kontrol doppler usg tetkikleri göz önüne alındığında restenoz
gözlenen hastalarda hız ölçümlerinin anlamlı oranda yüksek olduğunu görmekteyiz.
(Tablo 4)
İnternal karotis arter ve eksternal karotis arterden alınan peak sistolik velosite
ve end diastolik velosite ölçümleri yapıldığında restenoz olan hastalarda hız ölçümleri
anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. (Grafik1) Burada endarterektomi uygulanan
internal karotis arterdeki akım hızlarının yüksek olması anlamlıdır.
Aynı zamanda 3 hastada (%50) total oklüzyon tespit edilmiş olup bu hastaların
yapılan doppler usg tetkikinde hız ölçümü yapılamamıştır. Teknik olarak total oklüde
olan internal karotis arterde akım olmadığı için hız ölçümü de yapılamamaktadır. Bu
hastalar hız ölçümlerinin istatistiksel analizine dahil edilmemiştir.
45
TABLO 4
RESTENOZ (+) RESTENOZ (-) P DEĞERİ
Primer Kapama %66,6(4/6) %88,6(39/44) 0.19
Patch kullanımı %33,4(2/6) %11,4(5/44) 0.23
Shunt kullanımı %0(0/6) %2,2(1/44) 1
PSVICA (cm/sn) 92,84±29,69 194,64±55,07 0.008
EDVICA(cm/sn) 31,7±9,8 64,33±14,64 0.005
PSVCCA(cm/sn) 83,80±26,42 47±39,16 0,007
EDVCCA(cm/sn) 29,96±12,3 16,17±13,71 0,057
Hastaların restenoz açısından risk faktörlerinin analizi yapıldığında yaş,
cinsiyet, süre, kilo, hipertansiyon, diabetes mellitus, sigara kullanımı, geçirilmiş
operasyon öyküsü, PSVICA, EDVICA, hiperlipidemi varlığı restenoz ile ilgileşim
gösteren risk faktörleri olarak bulunmadı. Sadece statin kullanımı (p< 0,001)
anlamlı derecede korele görüldü.(Tablo 5)
46
TABLO 5
Korelasyon Katsayısı P değeri
Yaş -0,7 0,59
♀Cins 0,34 0,01
Takip Süresi 0,06 0,96
Kilo -0,34 0,8
HT -0,24 0,09
DM 0,07 0,6
Sigara 0,09 0,50
DiğerOp(CABG) -0,3 0,06
PSVICA -0,7 0,59
EDVICA 0,34 0,01
Hiperlipidemi 0,25 0,07
Statin -0,56 0,001
47
GRAFİK 1
Statin Kullanımının Restenoz Üzerine Etkisi
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
100
Restenoz (-) Restenoz (+)
Restenoz (-) 93 63
Restenoz (+) 33 100
Statin Kullanımı Hiperlipidemi
48
GRAFİK 2
Restenoz Gelişen ve Gelişmeyen Hastalarda Hız Ölçümlerinin
Değerlendirilmesi
0 100 200 300PSVICA
EDVICA
PSVCCA
EDVCCA
Restenoz (+) Restenoz (-)
49
10.TARTIŞMA
Karotis endarterektomi ve sonuçları ile ilgili yapılan birçok çalışma mevcuttur.
Bunlardan iki tanesi NASCET (North American Symptomatic Carotid Endarterectomy
Trial) ve ECST (European Carotid Surgery Trial) olup bu konuda en kapsamlı
çalışmalardır. ECST ölçümlerine göre %70’in üzerindeki veya NASCET ölçümlerine
göre % 85 ve üzerindeki semptomatik olgularda belirgin komorbid özellikleri
olmayan, stoke riski yüksek olan hastaların cerrahi tecrübesi yüksek merkezlerde
karotis endaretertomi(CEA)’den yarar göreceği belirtilmiştir.
Endarterektomi sonrası restenoz gelişimi yapılan çeşitli çalışmalar sonucunda
%6–36 oranlarında tespit edilmiştir. Bu oran ile ilgili kimi çalışmalarda değişik
rakamlar da verilmektedir. Bu farklılık ise takip sürelerinin ve metodlarının
farklılığına ve de restenoz tanımının değişik çalışmalarda değişik oranlarda
verilmesine bağlanabilir. Erken ve geç dönem restenoz olarak sınıflandırılabilecek
olan restenozda çeşitli faktörler etken rol oynamaktadır. Erken dönem restenozda lokal
faktörler neden olarak gösterilebilirken, geç dönem restenoz gelişiminde ateroskleroz
etyopatogenezinde rol oynayan faktörler sorumlu tutulmaktadır.
Endarterektomi sonrası restenoz gelişimi yapılan çalışmalarda değişik oranlarda
belirtilmektedir. Etyolojide erken ve geç restenoz olarak sınıflanan restenoz çeşitli
faktörler sonucunda meydana gelmektedir.
Bu faktörler arasında lokal etkenlerin myointimal hiperplazi etkisiyle erken
restenoz gelişiminde, ateroskleroz etyolojisi içerisinde değerlendireceğimiz yaş,
cinsiyet, hipertansiyon, diabetes mellitus, sigara kullanımının ise geç restenoz
gelişimde rol oynadığı düşünülmektedir.
Karotis endarterektomi sonrasında restenoz gelişiminde etkili faktörler
hakkında birçok yayın bulunmaktadır. Bunlar yaş, cinsiyet, hipertansiyon, sigara
tüketimi, hiperlipidemi ve diabetes mellitustur. Ancak yapılan çalışmalarda restenoz
için belirtilen faktörlerle ciddi korelasyon bulunamamıştır.
50
Çalışmamızda ise gruplar arasında yaş, cinsiyet, hipertansiyon, diabetes
mellitus gibi risk faktörleri sayılabilecek parametreler arasında anlamlı fark yoktur.
Hiperlipidemi yapılan bazı çalışmalarda restenoz gelişiminde bağımsız risk
faktörü olarak değerlendirilmemiştir.(70) Ancak yapılan bazı çalışmalarda ise yüksek
kolesterol seviyeleri CEA sonrası tekrarlayan restenoz gelişiminde lipid düşürücü
ilaçların etkilerine rağmen bağımsız belirleyici olarak değerlendirilmiştir. (71)
Çalışmamızda ise serum lipid düzeyleri göz önüne alındığında restenoz gelişen
hastaların tamamında serum lipid düzeyleri yüksek bulunmuştur.İstatiksel olarak
anlamlı kabul edilmese de önemli oranda restenoz gözlenen hastalarda yüksek
bulunmuştur.
Statin kullanımını ise CEA sonrasında erken ve geç dönem anatomik stabilite
hasta yaşam süresine etkisi gibi yararlı etkileri nedeniyle CEA sonrasında tedaviye
başlanmalıdır. Bu etkileri bilinen serum kolesterol seviyesini azaltmak dışında, CEA
uygulanan alanda anatomik stabilite sağlamasıdır. Bu etkiler arasında damar duvarını
inflamatuar yanıtta azalma, endoteliyal progenitör hücrelerin dolaşımda artması, düz
kas hücresi apopitozunun engellenmesi sayılabilir. (72–73) Statin aterosklerotik plak
stabilizasyonu ve endotel fonksiyonlarında düzelmeyi antitrombotik anti-inflamatuar
ve antioksidan etkisi ile yapmaktadır. Lipid düşürücü ilaçların yeni tanımlanan
yararları arasında statin kullanımı infrainguinal bypas’larda greft patensini artırmakta
ve major kardiyovasküler olayları damar cerrahisi prosedüründen sonra ilk 6 ay
içerisinde önlemektedir. (74) Yine yapılan diğer çalışmalarda lipid düşürücü ilaçların
stroke gelişiminde önleyici etkileri olduğu (75) ve hasta yaşam süresini etkilediği
vurgulanmaktadır. (76) CEA sonrası uzun dönem durabilite göz önüne alındığında,
statin tedavisi diğer tedavi formlarını ile karşılaştırma yapmak için bir parametre
olarak önem kazanacaktır. Lipid düşürücü ilaçların CEA sonrasında hastalarda uzun
ömür sağlarken, aynı zamanda CEA’nın anatomik durabilitesine katkıda
bulunmaktadır.
51
Ayrıca yapılan bazı çalışmalarda CEA operasyonu öncesinde en az 1 hafta önce
başlanan statin tedavisinin, statin kullanmayan hastalara göre stroke ve ölüm riskinin
azaldığını belirtmektedir. Yine yapılan çalışmalarda CEA uygulanacak hastalarda
operasyondan 3 hafta önce statin(provastatin) tedavisi başlanmaktadır. Operasyon
sonrasında çıkarılan plak materyali incelendiğinde ise lipid düzeylerinin azaldığı, lipid
oksidasyonunun azaldığı, inflamasyonun, matriks metalloproteinaz 2 ‘nin ve hücre
ölümünün azaldığı; doku inhibitörü metalloproteinaz 1 ve kollajenin arttığı saptanmış
ve tasarlanan plak stabilizasyonu etkisi ile bağlantılı bulunmuştur.
Sürekli ve fazla sigara tüketimi belki de istatistiksel olarak anlamlı olmasa da
yüksek korelasyona sahiptir. Çalışmamızda ise sigara tüketimi istatistiksel olarak
restenoz gelişiminde anlamlı bulunmamıştır, ancak restenoz gözlenen hastalarda sigara
tüketimi daha fazladır ve de operasyon sonrasında sigara kullanımına devam eden
hastalardan oluşmaktadır.
Restenoz gelişmesinde risk faktörü olarak değerlendirilen bu faktörlerin
çalışmamızda istatistiksel olarak anlamlı bulunmamasının nedenleri arasında takip
süresinin ortalama 26 ay olması geç restenoz görülmemesinin nedeni olarak
değerlendirilebilir. Restenoz gelişen hastalarımızın ise takip süreleri 36 aydan daha
kısa idi. Sadece 1 hastamızda takip süresi 48 ay idi. Restenoz hastalarında erken
dönem restenoz olarak tanımlanabilir. Erken dönem restenoz gelişiminde teknik(lokal)
faktörler klemp travması veya intimal veya medial flepler olarak örnek verilebilir.
Sadece 1 hastamızda geç dönem restenoz gelişmiştir. Bu hastamızda da ateroskleroz
patogenezinde rol oynayan tüm risk faktörleri bulunmakta idi.
Restenoz kadınlarda daha fazla görülmektedir. Bu durum kadınlarda bulunan
platelet fonksiyon farklılığı ya da küçük damar çapına bağlı olabilmektedir. Yapılan
bazı çalışmalarda arter çapının kadınlarda daha dar olduğunu belirtirken, kimi
çalışmalarda fark bulunamamıştır. Yine damar çapının etkisini belirtmek üzere yapılan
52
çalışmalarda 4 mm den küçük damar bulunanlarda restenoz oranları daha fazladır.
Yine yapılan bir çalışmada kadınlarda restenoz saptanan hastaların restenoz olmayan
hastalara göre daha genç yaşta olduklarıdır. Yine yapılan çalışmalarda kadın
hastalarda endarterektomi sonrası komplikasyon görülme oranı daha fazla olarak
değerlendirilmektedir.
Yine kadın hastalarda patch kullanımı yerine primer kapama tekniği
uygulandığında restenoz riskinin daha fazla olduğudur. Cinsiyet ile kullanılan pacth
arasında restenoz açısından bir korelasyon bulunamamakla birlikte, ven patch
kullanılan kadın hastalarda restenozun daha fazla olduğunu belirten yayınlar
mevcuttur.
Kadınlarda küçük arter çapından başka bir etken de damar yapısının king
yapmaya yatkın olması olarak gösterilmektedir. Çalışmamız da restenoz görülen ve
görülmeyen gruplar arasında kadın cinsiyet açısından fark bulunmamaktadır. Restenoz
gözlenen 6 hastadan 4 tanesi (%66,6’sı) kadın idi. Bu hastalardan 2 tanesinde safen
ven patch kullanılmış ancak kontrol doppler usg’de restenoz tespit edilmiştir. Bu
hastalardan ise 1 tanesinde %100 stenoz mevcuttur. Ayrıca primer olarak kapatılan 2
hastada ise yine %100 restenoz tespit edilmiştir. Kadın hastalarda stenoz derecesi daha
yüksek tespit edilmiştir.
53
11.REFERANSLAR
1-Foulkes MA, Wolf PA, Price TR,et al: The Stoke Data Bank: Design,
methods, and baseline characteristics. Stoke 19:547-554, 198
2-Kempczinski RF. The Chronically Ischemic Leg: An Overwiew. In:
Rutherford RB, (Ed) Vascular Surgery 5. th ed. WB Saunders Co, 2000, pp: 917-927
3-Ringelstein EB, Koschorke S, Holling A, Tron A, Lannertz H, Minale C.
Computed tomographic paterns of proven embolic brain infarctions. Ann Neurol. 26:
759-65, 1989.
4-European Carotid Surgery Trialists Group. MRC European carotid surgery
trial: interim result for symptomatic patients with severe (70–99%) or with mild (0–
29%) carotid stenosis. Lancet 1991;337:1235–1243.
5-Excutive Committee for ACAS Study. Endarterectomy for asymptomatic
carotid artery stenosis. JAMA 1995;273:1243–1421.
6-Fontenelle LJ, Simpler SC, Hanson TL. Carotid duplex scan versus
angiography in evaluation of carotid artery disease. Am Surg 1994; 60:864-868.
7-Hood DB, Mattos MA, Mansour A ve ark. Prospective evaluation of new
duplex criteria to identify 70% internal carotid artery stenosis. J Vasc Surg
1996;23:254-261.
8. O'Leary DH, Polak JF, Kronmal RA, Manolio TA, Burke GL, Wolfson SK
Jr. Carotid-artery intima and media thickness as a risk factor for myocardial infarction
and stroke in older adults.Cardiovascular Health Study Collaborative Research Group.
N Engl J Med. 1999 Jan 7;340(1):14-22.
9-O'Leary DH, Polak JF, Kronmal RA, Savage PJ, Borhani NO, Kittner SJ, et
al. Thickening of the carotid wall. A marker for atherosclerosis in the elderly?
Cardiovascular Health Study Collaborative Research Group. Stroke. 1996
Feb;27(2):224-31.
54
10-Lorenz MW, Markus HS, Bots ML, Rosvall M, Sitzer M. Prediction of
clinical cardiovascular events with carotid intima-media thickness: a systematic
review and meta-analysis. Circulation. 2007 Jan 30;115(4):459-67. Epub 2007 Jan 22.
11-Reilly LM, Lusby RJ, Hughes L et al. Carotid plaque histology using real
time ultrasonography: clinical and therapeutic implications. Am J Surg.146:188-193.
1983
12-Lusby RJ, Ferrell LD, Ehrenfield WK et al. Carotid plaque hemorrhage: its
role inproduction of cerebral ischemia. Arch Surg. 117:1479-1488. 1982
13- Persson AV, Robichaux WT, Silverman M. The natural history of carotid
plaque development. Arch Surg.118:1048-1052.1983
14- Caroll BA. Carotid sonography. Radiology 178:303-313. 1991
15- North American Symptomatc Carotid Endarterectomy Trial Collaborators.
Beneficial effect of carotid endarterectomy in symptomatic patients with high grade
carotid stenosis. N Engl J Med;325:445-453. 1991
16-Chang YJ, Golby AJ, Albers GW. Detection of carotid stenosis. Stroke;
26:1325-1328.1995
17-Jacobs NM, Grant EG, Schellinger D et al. Duplex carotid sonography:
criteria for stenosis, accuracy, and pitfalls. Radiology;154:385-391. 1985
18-Kassam M, Johnston KW, Cobbold RSC. Quantitative estimation of spectral
broadening for the diagnosis of carotid arterial disease: method and in vitro results.
Ultrasound Med Biol; 11:425-433. 1985
19-Friedman SG, Hainline B, Feinberg AW et al. Use of diastolic velocity
ratios to predict significant carotid artery stenosis. Stroke;19:910-912. 1988
20-Hunink MGM, Polak JF, Barlan MM et al. Detection and quantification of
carotid artery stenosis: efficacy of various Doppler velocity parameters AJR; 160:619-
625. 1993
21-Faught WE, Mattos MA, Van Bemmelen et al. Color flow duplex scaning of
carotid arteries: new velocit criteria based on receiver operator characteristic analysis
55
for 51 threshold stenoses used in the symptomatic and asymptomatic carotid trials. J
Vasc Surg;19:818-828. 1994
22- European Carotid Surgery Trialist’s Collaborate Group (ESCT): MRC
European Carotid Surgery Trial. Interim results for symptomatic patients with
severe(70-99%) or with mild(0-29%) carotid stenosis. Lancet 337.1235-1243,1991.
23- Mattos MA Summer DS, Bohannon WT, et al: Carotid endarterectomy in
womwen: Challenging the results from ACAS and NASCET Ann Surg. 234:438-
446,2001
24- Toole JF, Chambless LE, Heiss G, et al. Prevalence of stroke and transient
ischemic attacks in the Atherosclerosis Risk in Communities(ARIC) study. Ann
Epidemiol 3:500-503,1993.
25- Executive Committee for ACAS Study. Endarterectomy for asemptomatic
carotid artery stenosis. JAMA 1995;273:1243-1421
26-Allen BT,Anderson CB, Rubin BG,et al: The influence of anesthetic
technique on perioperative complications after carotid endarterectomy. J Vasc Surg
19:834-843, 1994
27-Moore WS,Hall AD: Carotid artery back pressure. Arch Surg 99:702,1969
28- Hertzer NR, Beven EG, O’Hara PJ, et al: A prospective study of vein patch
angioplaty during carotid endarterectomy. Ann Surg. 206:628,1987
29- Hart RG:Cardiogenic embolism to the brain. Lancet 339:589,1992
30- Link H, Lebram G, Johannson I, Radberg C: Prognosis in patients with
infarction and TIA in carotid territory during and after anticoagulant therapy. Stroke
10:529,1979.
31- Torrent A, Anderson B: The outcome of patients with transient ischemic
attacks and stroke treated with anticoagulation. Acta Med Scand 208.359,1980
32- Canadian Cooperative Study Group: A randomized trial of aspirin and
sulfinpyrazone in threatened stroke. N Engl J Med 299:53,1978.
56
33- CAPRIE Steering Committee: A randomized, blinded trial of clopidogrel
versus aspirin in patients at risk of ischaemic events(CAPRIE). Lancet 348:1329,1996.
34- Di Mascio R, Marchioli R, Tognoni G. Cholesterol reduction and stroke
occurrence: an overview of randomised clinical trials. Cerebrovascular Diseases 2000;
10: 85-92.
35- Bonetti PO, Lerman LO, Napoli C et al. Statin effects beyond lipid
lowering: are they clinically relevant? Eur Heart J. In press.
36-Callow AD. Recurrent stenosis after carotid endarterectomy. Arch Surg
1982;117:1082-1085
37-Mattos MA, Hodgson KJ, Londrey GL, et al. Carotid endarterectomy:
operative risks, recurrent stenosis, and long term stroke rates in a modern series. J
Carovasc Surg 1992;33:387-400
38- Civil ID, O’Hara PJ, Hertzer NR, Krajewski LP, Beven EG. Late patency of
thecarotid artery after endarterectomy. Problems of definition, follow-up
methodology, and data analysis. J Vasc Surg 1988; 8: 79–85.
39- Moore WS, Kempezinski RF, Nelson JJ, Toole JF. Recurrent carotid
stenosis. Stoke 1998;29:2018-2025
40- Hunter GC. Edgar J. Poth Memorial ⁄ W.L. Gore and Associates, Inc.
Lectureship. The clinical and pathological spectrum of recurrent carotid stenosis. Am J
Surg 1997; 174: 583–8.
41- Horrocks M. When should I operate for recurrent stenosis? In: Naylor AR,
Mackey WC, eds. Cartid Artery Surgery: A problem-Based Approach. London, UK:
Harcourt Publishers Ltd, 2000: 371-4.
42- Beard JD. Does serial postoperative clinical or duplex surveillance reduce
long- term stroke risk? In: Naylor AR, Mackey WC, eds. Carotid Artery Surgery: A
Problem- based Approach. London, UK: Harcourt Publishers Ltd, 2000: 360-6.
57
43- Beard JD. Does serial postoperative clinical or duplex surveillance reduce
the long-term stroke risk? In: Naylor AR, Mackey WC, eds. Carotid Artery Surgery: A
Problem-based Approach. London, UK: Harcourt Publishers Ltd, 2000: 360–6.
44- T.Reina-Gutierrez, F.J.Serrano-Hernando, L.Sanchez-Hervas, A.Ponce,
M.Vega de Ceniga and A.Martin Recurrent carotid artery stenosis following
endaretectomy: Natural history and risk factors
45- T.Reina-Gutierrez, F.J.Serrano-Hernando, L.Sanchez-Hervas, A.Ponce,
M.Vega de Ceniga and A.Martin Recurrent carotid artery stenosis following
endaretectomy: Natural history and risk factors
46- Katz D, Snyder SO, Gandhi RH et al. Long-term follow-up for recurrent
stenosis: a prospective randomized study of expanded polytetrafluoroethylene patch
angioplasty versus primary closure after carotid endarterectomy. J Vasc Surg 1994;
19: 198–205
47-Myers SI, Velentine RJ, Chervu A, Bowers BL, Clagett GP. Saphenous vein
patch versus primary closure for carotid endarterectomy :long-term assessment of a
randomized prospective study. J Vasc Surg 1994; 19: 15–22.
48- AbuRahma AF, Robinson PA, Saiedy S, Kahn JH, Boland JP. Prospective
randomised trial of carotid endarterectomy with primary closure and patch angioplasty
with saphenous vein, jugular vein, and polytetrafluoroethylene: long-term follow-up.J
Vasc Surg 1998; 27: 222–34.
49- Harris RA, Stow N, Fisher CM, Neale ML, Appleberg M. Carotid redo
surgery: both safe and durable. Anz J Surg 2003; 73: 1000–3.
50- Atnip RG, Wengrovitz M, Gifford RR, Neumyer MM, Thiele BL. A
rational approach to recurrent carotid stenosis. J Vasc Surg 1990; 11: 511–6
51-Anderson A, Padayachee TS, Sandison AJ, Modaresi KB, Taylor PR. The
results of routine primary closure in carotid endarterectomy. Cardiovasc Surg 1999; 7:
50–5.
58
52- Bond R, Rerkasem K, Naylor R, Rothwell PM. Patches of different types
for carotid patch angioplasty. Cochrane Database Syst Rev 2004: 1–36, Article no.
CD000071.
53- Rothwell PM, Eliasziw M, Gutnikov SA et al. Analysis of pooled data from
randomised controlled trials of endarterectomy for symptomatic carotid stenosis.
Lancet 2003; 361: 107–16.
54-Frericks H, Kievit J, van Baalen JM, van Bockel JH. Carotid recurrent
stenosis and risk of ipsilateral stroke: a systematic review of the literature. Stroke
1998;29:244–250.
55-Bertin VJ, Plecha FR, Rogers GJ, Mac Pherson K, Lund J. Recurrent
stenosis by duplex scan following carotid endarterectomy. Arch Surg 1989;124:866–
869.
56-Chang JB, Stein Ta. Ten-year outcome after saphenous vein patch
angioplasty in males and females after carotid endarterectomy. Vasc Endovasc Surg
2002;36:21–27.
57- Lane J, Shekherdimian S, Moore W. Does female gender or hormone
replacement therapy affect early or late outcome alter carotid endarterectomy? J Vasc
Surg 2003 ; 37 : 568–574.
58-Effect of age and gender on restenosis after carotid endarterectomy. Ann
Vasc Surg. 2006 Sep;20(5):602-8. Epub 2006 Oct 4.
59-Clagett GP, Robinowitz M, Youkey JR, et al. Morphogenesis and
clinicopathologic characteristics of recurrent carotid stenosis. J Vasc Surg 1986;3:10-
23
60-BARI investigators. Seven-year outcome in the by-pass angioplasty
revascularization investigation (BARI) by treatment and diabetic status. J Am Coll
Cardiol 2000; 35:112–119.
61-Cho JS, Pandurangi K, Conrad MF et al. Safety and durability of redo
carotid operation: an 11-year experience. J Vasc Surg2004; 39: 155–61.
59
62-AbuRahma AF, Jennings TG, Wulu JT, Tarakji L, Robinson PA. Redo
carotid endarterectomy versus primary carotid endarterectomy. Stroke 2001; 32:
2787–92.
63-Conrad MF, Shepard AD, Pandurangi K et al. Outcome of carotid
endarterectomy in African Americans: is race a factor? J Vasc Surg 2003; 38: 129–37.
64-O’Donnell TF, Rodriguez AA, Fortunato JE, Welch HJ, Mackey WC.
Management of recurrent carotid stenosis: should asymptomatic lesions be treated
surgically? J Vasc Surg 1996; 24: 207–12.
65- Cho JS, Pandurangi K, Conrad MF et al. Safety and durability of redo
carotid operation: an 11-year experience. J Vasc Surg 2004; 39: 155–61.
66-Hobson RW, Goldstein JE, Jamil Z et al. Carotid restenosis: operative and
endovascular management. J Vasc Surg 1999; 29: 228–38.
67-Hashiya N, Aoki M, Tachibana K et al. Local delivery of E2F decoy
oligodeoxynucleotides using ultrasound with microbubble agent (Optison) inhibits
intimal hyperplasia after balloon injury in rat carotid artery model. Biochem Biophys
Res Commun 2004; 317: 508–14.
68- Mattos MA, Hodgson KJ, Londrey GL, et al. Carotid endarterectomy:
operative risks, recurrent stenosis, and long term stroke rates in a modern series. J
Carovasc Surg 1992;33:387-400
69-Moore WS, Kempezinski RF, Nelson JJ, Toole JF. Recurrent carotid
stenosis. Stoke 1998;29:2018-2025
70-R. Ganesan R. Cote A. Mackey Significance of Carotid Restenosis
following Endarterectomy Cerebrovasc Dis 1998;8:338–344
71-Glenn M. LaMuraglia, MD,a Michael C. Stoner, MD,a David C. Brewster,
MD,a Michael T. Watkins, MD,a Kendra L. Juhola, BS,a Christopher Kwolek, MD,a
David J. Dorer, PhD,b and Richard P. Cambria, MD,a Boston, MassDeterminants of
carotid endarterectomy anatomic durability: Effects of serum lipids and lipid-lowering
drugs J Vasc Surg 2005;41:762-8.)
60
72- Erl W, Hristov M, Neureuter M, Yan ZQ, Hansson GK, Weber PC. HMG-
CoA reductase inhibitors induce apoptosis in neointima-derived vascular smooth
muscle cells. Atherosclerosis 2003;169:251-8.
73- Laws PE, Spark JI, Cowled PA, Fitridge RA. The role of statins in vascular
disease. Eur J Vasc Endovasc Surg 2004;27:6-16.
74- Durazzo AE, Machado FS, Ikeoka DT, De Bernoche C, Monachini MC,
Puech-Leao P, et al. Reduction in cardiovascular events after vascular surgery with
atorvastatin: a randomized trial. J Vasc Surg 2004;39:967-75; discussion 975-6.
75- Collins R, Armitage J, Parish S, Sleight P, Peto R. Effects of
cholesterollowering with simvastatin on stroke and other major vascular events in
20536 people with cerebrovascular disease or other high-risk conditions. Lancet
2004;363:757-67.
76- Lattimer CR, Burnand KG. Recurrent carotid stenosis after carotid
endarterectomy. Br J Surg 1997;84:1206-19.