kamu emekçileri bülteni-2010 eylül

12
M K Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz! Aylık bülten * Sayı 37 * Ekim 2010 * Fiyatı 25 Kr k k amu e e mekçileri b b ülteni “İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi, sermayenin neo-liberal saldırılarının göğüslenememesinin temelinde, emekten yana ilerici güçlerin sınıf hareketinin önderlik ihtiyacını karşılayamamasının bulunduğunu tespit etmektedir. Özellikle de 4688 sayılı sahte sendika yasası sonrasında hareketin ileri kesimleri içerisinde gelişen eğilimler, kamu emekçileri hareketinde eksen kaymasına yol açmış, fiili-meşru-militan mücadele çizgisinin yitirilmesine hizmet etmiştir. KHK, kamu emekçileri hareketinde yaşanan güç kaybının ancak ve ancak, önderlik boşluğunun devrimci temellerde doldurulması, ‘diyalogcu’, ‘görüşmeci’ eğilimlerin aşılması ve militan bir mücadele çizgisinin benimsenmesi ile önlenebileceği tespitini yapmaktadır.” Kamu emekçileri hareketinin son bir yıllık tarihi dahi 15 Mayıs’ta gerçekleştirilen İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı’nın bu tespitini doğrulamaya yetmektedir. Kuşkusuz kamu emekçileri hareketinde “önderlik” sorunu yalnızca son bir yılın değil, ‘90’lı yılların ortalarından itibaren yaşanmaya başlayan ve katmerleşerek bugüne kadar gelen on yılların sorunu durumundadır. Fakat son bir yıllık dönem, uzlaşmacı sendikal çizginin ulaştığı boyutları göstermesi açısından önceki yıllardan farklı bir anlam taşımaktadır. Uzlaşmacı anlayışların pratikleri Kamu emekçileri hareketi, KESK ve devrimci muhalefeti örgütleme görevi!

Upload: sosyalist-kamu-emekcileri

Post on 21-Feb-2016

233 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

TRANSCRIPT

Page 1: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

Mart 2008 H Sayı 25 He-mail: [email protected]

M K

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

Aylık bülten * Sayı 37 * Ekim 2010 * Fiyatı 25 Kr

kkamu eemekçileri bbülteni

“İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi, sermayenin neo-liberal saldırılarınıngöğüslenememesinin temelinde, emekten yana ilerici güçlerin sınıf hareketinin önderlik ihtiyacını

karşılayamamasının bulunduğunu tespit etmektedir.Özellikle de 4688 sayılı sahte sendika yasası sonrasında hareketin ileri kesimleri içerisinde gelişen eğilimler,kamu emekçileri hareketinde eksen kaymasına yol açmış, fiili-meşru-militan mücadele çizgisinin yitirilmesine

hizmet etmiştir. KHK, kamu emekçileri hareketinde yaşanan güç kaybının ancak ve ancak, önderlik boşluğunundevrimci temellerde doldurulması, ‘diyalogcu’, ‘görüşmeci’ eğilimlerin aşılması ve militan bir mücadele

çizgisinin benimsenmesi ile önlenebileceği tespitini yapmaktadır.”

Kamu emekçileri hareketinin son bir yıllık tarihi dahi 15 Mayıs’ta gerçekleştirilen İstanbul Kamu EmekçileriKurultayı’nın bu tespitini doğrulamaya yetmektedir. Kuşkusuz kamu emekçileri hareketinde “önderlik” sorunuyalnızca son bir yılın değil, ‘90’lı yılların ortalarından itibaren yaşanmaya başlayan ve katmerleşerek bugünekadar gelen on yılların sorunu durumundadır. Fakat son bir yıllık dönem, uzlaşmacı sendikal çizginin ulaştığıboyutları göstermesi açısından önceki yıllardan farklı bir anlam taşımaktadır. Uzlaşmacı anlayışların pratikleri

Kamu emekçileri hareketi, KESK vedevrimci muhalefeti örgütleme görevi!

Page 2: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

son bir yıl içerisinde çok daha açık biçimlerkazanmıştır.

Bilindiği gibi kamu emekçileri hareketi açısındangeçtiğimiz yıla damgasını vuran 25 Kasım grevi idi.Kamu-Sen ile birlikte ilanı yapılan 25 Kasım grevikamu emekçileri hareketinde yeni bir çıkışın dayanağıolabilecekken, sonrası boş bırakılarak hava boşaltmaeylemine döndürülmüş, kamu emekçilerinin birikenöfke ve tepkisi bir kez daha tüketilmiştir. Öyle ki, grevnedeniyle görevden uzaklaştırılan demiryoluçalışanları, KESK ve bağlı sendikaların eylemli desteğiolmaksızın, 16 Aralık’ta yaptıkları grevde yalnızbırakılmışlardır. Benzer bir biçimde sağlık emekçileriKamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı’na karşıverdikleri mücadelede yalnız bırakılmışlardır. Söz

konusu yasa tasarısı ile tüm emekçilerin sağlık hakkıhedefe konmasına karşın, bu yasa saldırısı KESK vebağlı sendikalarca (kısmen SES hariç) mücadelekonusu haline getirilmemiştir. Bu son bir yıllıkdönemde, tarihinde ilk kez KESK, mücadele edenişçiler karşısında Türk-İş hainlerinin arkasında yeralmış, TEKEL işçilerinin 1 Mayıs’ta sendikabürokratlarına yönelen tepkisini kınayan açıklamayaişçi sendikaları konfederasyonları ile birlikte imzaatmıştır. Mevcut KESK yönetimi TEKEL işçilerinindirenişini kıran ve işçileri eylemsizliğe-parçalanmayamahkum eden Türk-İş bürokratlarına cephe alacağına,sendika bürokratlarını konuşturmayarak ihanete tepkigösteren TEKEL işçilerini hedef alan açıklamaya imzaatmıştır. İşte bu KESK’in tarihinde bir ilktir, Türk-İş’leşme eğiliminin açık bir biçimidir.

Elbette ki, bu eğilim burada kalmayacaktı. Her nekadar KESK yönetimi, yönetimdeki farklı tutumlarnedeniyle Anayasa referandumu karşısında net birtutum açıklamamış olsa da, toplu görüşmelerdeizlenen çizgi ile zımnen referandum pazarlığınaoturmuştur. Daha düne kadar her toplu görüşmedöneminde “Toplu sözleşme hemen şimdi” diyenKESK, bu toplu görüşmeye “referandum sonrasınatoplu sözleşme” talebiyle çıkmıştır. Bu açık birbiçimde “toplu sözleşme” talebini referandumgölgesine almak anlamına gelmektedir. Düzengüçlerinin iktidar dalaşının ürünü olarak gündemegelen Anayasa referandumu, kamu emekçileri hareketiiçerisindeki sendikal çizgilerin konumlanışlarını dabelirlemiştir.

AKP’nin arka bahçesi Memur-Sen açık bir biçimdeAnayasa değişikliğinin arkasında konumlanmış,Kamu-Sen ise misyonuna uygun olarak “Hayır”cıdüzen güçleri arkasında yerini almıştır. Anayasadeğişikliği konusunda parçalı bir tavır sergileyenyalnızca KESK olmuştur. KESK yönetiminde önemlibir yer tutan EDP “yetmez ama evet” çizgisi ilehükümetin yedeğine düşerken, diğer reformcuakımların önemli bir kısmı (ÖDP, TKP, EMEP,Halkevleri) “ona da buna da hayır” diyerek düzenmuhalefetinin “Hayır” cephesinin arkasındakonumlanmışlardır. Kuşkusuz bu anlayışların düzengüçleri arkasına yedeklenmeleri niyetleri ile değil,aldıkları tutumun somut durum karşısındakisonuçlarıyla ilgilidir. Tüm bu akımların kenditutumlarına yine kendi çizgilerine uygun yanıtlarüretebilecekleri kesindir. Ne var ki sınıflarmücadelesinde aslolan “söylem” değil “eylem”dir.

Page 3: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

Sermaye düzeni cephesinden referandum üzerineyürütülen hummalı çalışmaların, işçi ve emekçileri“Evet-Hayır” denklemi içerisindekutuplaştırdığı/böldüğü açık ve yadsınamaz birgerçektir.

Emek güçlerinin ve emekten yana grupların, düzengüçlerinin propagandası altında yaşadıkları bukutuplaşma karşısında emekçileri uyarmaları, işçi veemekçilerin gözünü sandıkta alınacak tutuma değil,referandum sürecinin yarattığı politik ilgiden deyararlanarak talepler uğruna mücadeleye çevirmeçabasına girişmeleri gerekirdi. Ne var ki bu, “12 Eylülanayasası” ile “AKP yaması”na sıkıştırılmış birreferandum oyununda sandığı göstererek yapılabilecekbir iş değildir. Sandık karşısında alınacak tutum bir

yana KESK’in yapması gereken referandum

gündemi vesilesiyle “grevli toplu sözleşmeli sendika

hakkı” talebi başta olmak üzere yıllardır uğruna

mücadele edilen talepler doğrultusunda kamu

emekçilerini fiili bir mücadeleye çekmek ve burjuva

propagandanın etkisi ile yaşanan bölünmeyi bu

mücadele içerisinde en aza indirmeye çalışmak

olmalıydı.

Sermayenin emekçiler üzerindeki etkisini kırmanınbaşka bir panzehiri bulunmamaktadır. Oysa KESK vebağlı sendikalar, referandum süreci boyunca demokratiktalepler doğrultusunda tek bir işyeri eylemi dahiyapmamış, gözünü emekçilerin demokratik hakları içinfiili mücadelesine değil, sandıkta alınacak tutumadikmiştir. Bunun toplumsal yaşamdaki pratik karşılığıise emekçiler içerisindeki kutuplaşmaya kan taşımak,

onları burjuva düzen partilerinin propagandalarınınetkisine açık hale getirmek olmuştur.

Kamu emekçileri hareketinin güncel durumu

“Önderlik” sorununun katmerleştiği bu aynı dönemkamu emekçileri hareketinin kapsamlı saldırılarla yüzyüze kaldığı bir dönem olarak yaşanmıştır. Sağlıktaözelleştirme, iş güvencesinin kaldırılması,taşeronlaştırma ve sözleşmeli çalışma vb. saldırılardevam etmektedir. Bugün kamuda onbinlerce emekçisözleşmeli ve taşeron olarak çalışmaktadır. Sağlıkemekçilerinin çalışma saatleri 45 saate çıkartılmıştır.Toplu görüşmeler hiçbir somut kazanım elde edilmedensonuçlanmış bulunmaktadır. Saldırılar kapsamlıolmasına karşın kamu emekçileri hareketi parçalı birseyir izlemektedir. KESK’in uzun soluklu bir mücadeleprogramı ile saldırıları göğüsleme ve hak elde etmeyedönük bir hazırlığının olmaması, bir yandan kamuemekçilerini bu saldırılar karşısında hazırlıksızbırakırken, öte yandan da gerici Memur-Sen ve Kamu-Sen’e bağlı sendikaların güç kazanmasına zeminhazırlamaktadır.

Gerici sendikaların üye sayısını artırarak güçkazanmaları onların “yetenekleri”nin değil, hareketinönderlik ihtiyacının karşılanamamasının sonucudur.Yıllardır izlenen uzlaşmacı çizgi, somut sorun vetalepler uğruna mücadeleyi örgütlemek şöyle dursun,saldırı yasalarının göğüslenememesini beraberindegetirmektedir. “Hak elde etme” kavramı kesintisiz fiili

3

Page 4: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

bir mücadele ile anlam kazanmaktayken, saldırı yasaları karşısında dahi günübirlik-protestocu eylemler ile yanıtverilmektedir. Geçmişten beri klasik eylem biçimi haline getirilen kadrolara dayalı günübirlik/protestocu eylembiçimleri, yalnızca kamu emekçilerinin ana gövdesinin sendikalardan uzaklaşması ve ümitlerinin tükenmesine yolaçmakla kalmamakta, aynı zamanda harekette etkin bir rol oynayan kadrolarda da bıkkınlığa yol açmaktadır. Sonuçolarak bu çizgi, yalnızca kamu emekçilerinde biriken tepkinin günübirlik eylemler içerisinde boğulmasını değil,sendikaların yönetim ve organlarının işlevsizleşmesini ve işyeri örgütlülüklerinin zayıflamasını da beraberindegetirmektedir.

Devrimci muhalefetin örgütlenmesi görevi

KESK ve bağlı sendikaların genel kurul süreçleri yaklaşıyor. Genel kurul süreçlerine Devrimci SendikalDayanışma (DSD) ve Demokratik Emek Meclisi (DEM) arasındaki çatışmanın damga vuracağını, diğer reformcuakımların da kendilerini bu çatışmanın bir tarafı olarak konumlandıracaklarını söylemek kahinlik olmayacaktır.

Devrimci kamu emekçileri bir yandan önümüzdeki bir yılıngenel kurul gündemi ile harcanmasına izin vermemek, öteyandan da genel kurul süreçlerini hakim sendikal çizgininaşılması ve fiili-meşru mücadele çizgisinin benimsenmesiyönünde değerlendirmek zorundadırlar. Bu bir yandansendikalar ve KESK’i somut talepler ekseninde uzun vadelibir mücadele programına yönlendirmek üzere tabanbasıncının örgütlenmesini, öte yandan da genel kurulsüreçlerini koltuk savaşlarına hapseden anlayışlarlahesaplaşmayı zorunlu kılmaktadır.

Bugün KESK’in saldırı yasaları karşısında somut birmücadele programı olmadığı gibi, sendikalar da bututumsuzluk karşısında hiçbir tepki geliştirmemektedir.Sendika merkez yönetimleri de KESK’in tutumsuzluğunususkunlukla karşılamakta, KESK’in kapsamlı birmücadeleye hazırlanması yönünde bir çalışmayürütmedikleri gibi kendi önlerine de somut bir eylemprogramı koymamaktadırlar. Bunun olağan sonucu ise birbütün olarak kamu emekçileri hareketinin sendikalönderlikten yoksun bırakılması, sendikalarımızın kamuemekçilerinin temel talepleri karşısında çözümsüzlüğe,eylemsizliğe mahkum edilmesi olmaktadır.

KESK’in ve sendikalarımızın kapsamlı bir mücadeleprogramının oluşturulması yönünde harekete geçirilmesiönem taşımaktadır. Bu ise öncü, ilerici, devrimci kamuemekçilerinin önünde duran görevdir. Üyesi olduğumuzsendikaların şube ve merkez yönetimlerinin hareketegeçirilmesi yönünde taban basıncının örgütlenmesi çabasıiçerisine girilmeli, kapsamlı bir mücadele programı ihtiyacışubeler platformu, sendika kurulları vb. organlardatartışmaya açılmalı, KESK’in ve sendikalarımızınorganlarını toplayarak bu ihtiyacı gündeme almaları

yönünde çaba harcanmalıdır. Böyle bir çalışma kuşkusuz taban çalışması ile bir arada yürütülmeli, öncü-devrimcikamu emekçilerini yan yana getirecek platformlar oluşturulmalı, basın açıklamaları, imza kampanyaları vb.aracılığıyla taban basıncının örgütlenmesi sağlanmalıdır.

Sosyalist Kamu Emekçileri

4

Page 5: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

Dünya Ticaret Örgütü ile 1994 yılında imzalanan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) ile eğitim vesağlık başta olmak üzere tüm kamu hizmetlerinin piyasaya açılması ve özelleştirilmesi öngörülüyordu. Bugünekadar sermaye iktidarı, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasında önemli adımlar attı ve bu adımlar AKPhükümeti ile birlikte hız kazandı. Parça parça gerçekleştirilen yasal düzenlemeler ile kamu hizmetleri önemlioranda özel sektör tarafından gerçekleştirilir hale getirilirken, bu amaca uygun olarak da sözleşmeli-esnekçalışma yaygınlık kazandı. Mecliste yasalaşmayı bekleyen Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması HakkındaKanun tasarısı, özetle, hastanelerin özerk birlik yönetimlerine devredilmesi, sağlık bakanlığının sağlık hizmetiveren bir kurum olmaktan çıkartılması, bütçeden sağlığa pay ayrılması yönündeki mevcut uygulamanınkaldırılması, bütçeden pay ayrılmaması nedeniyle oluşacak açığın sağlık hizmetlerinin fiyatlandırılması yoluylagiderilmesi ve oluşturulan birlik yönetimlerine verilen yetkiler çerçevesinde hastanelerin özelleştirilmesiamacını gütmektedir. Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması ve hizmet kurumlarının tasfiyesi temelinde gündemegelen “Personel Rejimi Reformu”nun adımlarından biri olarak hazırlanan ve Plan ve Bütçe Komisyonu’ndagörüşmeye açılan 657 sayılı yasaya ilişkin tasarıda ise özelleştirme hedefine uygun olarak, performans sisteminedayalı ve esnek bir çalışma yaşamının yerleştirilmesi, kamunun özele açılması çerçevesinde kamu kurumlarınadışarıdan yönetici atanmasının önünün açılması, disiplin cezalarının artırılarak işten çıkarmanın kolaylaştırılmasıve çalışılan kurumun özelleştirilmesi-tasfiyesi nedeniyle açıkta kalacak kamu emekçilerinin havuza alınması vb.bulunuyor.

Saldırılara süresiz grev ve direnişle yanıt verilmelidir

Tasarının gündeme geldiği günden bugüne, KESK ve bağlı sendikalardan hiçbiri sınırlı aydınlatma çalışmasıdışında bir sürece ve hazırlığa sahip görünmemektedirler. Genel bir alışkanlık haline getirilen “tasarı meclisegeldiğinde” ile başlayan nutuklar dahi atılmamaktadır. Ne zaman bir saldırı yasası gelse, yasanın meclisegelmesine endeksli ve grev hedefinden kopuk bir tutum geliştirilmekte ve bunun sonucu olarak da saldırıyasaları birer birer hayata geçmektedir. Geçmiş deneyimler bu türden bir mücadele anlayışı ve kadro eylemlerinedayalı eylem biçimleri ile saldırı yasalarının püskürtülemediğini göstermektedir. 4688 sayılı yasanın çıktığı

657 değişikliklerine, iş güvencesinin gaspına ve

özelleştirme saldırısına karşı;

Süresiz grev ve direniş!

5

Page 6: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

6

dönemlerde kamu emekçileri hareketi üzerindetam bir hakimiyet kuran mevcut mücadeleanlayışı, yasa sonrasında da devam etmiş veneredeyse hiçbir saldırı yasası püskürtülememiştir.Hemen tüm saldırılar karşısında işyeri temelindenkopan, hak alıcı değil protestocu eylem biçimleriile yanıt verilmiş, “grev” olarak nitelenen birgünlük iş bırakmalar da “uyarı” amaçlıolagelmiştir. Bunun doğal sonucu ise sendikalarınişyerlerinden kopması kadar, üyenin desendikadan kopması, kamu emekçilerinde“kazanım elde edilebileceğine” dair ümitlerintüketilmesi olmuştur. Bu izlenen çizgininhazırladığı zemin üzerinde ve devlet desteği ilegerici sendikalar güç kazanmış, KESK’in kamuemekçileri içerisindeki güvenilirliği zayıflamıştır.

657 sayılı yasaya ilişkin değişiklik tasarısınınyasalaşması halinde, bugün üçüncü büyükkonfederasyon durumundaki KESK’in, tümüyleetkisizleştirilmesi sonucunu doğuracaktır. Yasatasarısında, toplu görüşme mantığının bir devamıolarak ve grev hakkı tanımayan bir “toplusözleşme hakkı” tanımlanmaktadır. Yapılandeğişiklik ile toplu görüşmelerdeki son kararmercii hükümet olmaktan çıkartılmakta veuzlaştırma kurulu karar mercii olaraktanımlanmaktadır. Grev hakkının olmaması biryana, tasarıda ortaya konulan “toplu sözleşme”, 4688sayılı yasanın tanımladığı “toplu görüşme”den dahatehlikelidir. Toplu görüşmelerde hangi sendikatarafından imzalanırsa imzalansın, tüm kamuemekçileri uzlaşılan maddelerden yararlanabilmekteiken, toplu sözleşme mantığında ise kamu emekçileri,imzalanan sözleşmeden yararlanabilmek için toplusözleşmeyi imzalayan sendikaya üye olmak ya dadayanışma aidatı ödemek zorunda kalacaklardır.Bunun doğal sonucu ise KESK’in üye tabanının gericisendikalara yönelmesi olacaktır.

657 sayılı yasaya ilişkin gündeme gelen değişikliktasarısı özünde, özelleştirme ve kamu hizmetalanlarının piyasalaştırılmasına dönük neo-liberalsaldırıların bir parçasıdır. Bu açıdan da 657 değişikliktasarısına karşı mücadele, gündemde bulunan diğersaldırı yasaları ile kopmaz bağı içerisinde ele alınmakdurumundadır. Saldırı yasalarının bir yanında işgüvencesinin kaldırılması ve esnek-kuralsız çalışmayaşamının yaygınlaştırılması var ise, öte yanında dakamu hizmetlerinin özelleştirilmesi hedefibulunmaktadır. Bu saldırı yasalarının sivri ucu kamuemekçilerine yönelmekle birlikte, özü itibariyle tüm

işçi ve emekçilerin kazanımlarını hedef almaktadır.657’ye ilişkin değişiklik tasarısına karşı mücadele,mecliste yasalaşmayı bekleyen Kamu HastaneBirlikleri Yasa Tasarısı’na karşı mücadele ile bir aradaele alınmalı, bu anlamıyla da, bu saldırı yasalarınıntemel hedefleri kamu emekçilerine kavratılmalıdır. 657değişikliklerine karşı mücadelenin, Hastane BirlikleriYasa Tasarısı’na karşı mücadele ile birleştirilmesi, aynızamanda geniş bir toplumsal desteğin sağlanmasıanlamına da gelmektedir.

Saldırı yasalarının meclise sevk edilmesi veyameclis genel kurulunda görüşmeye açılmasıbeklenmemelidir. Böyle bir tutum açık bir biçimde vebilinçli olarak saldırı yasalarına kapı aralamakanlamına gelecektir. Bilinçli olarak diyoruz, çünküböyle bir tutumun bugüne kadar gündeme gelen saldırıyasalarını püskürtmeye yetmediğini ve bugün deyetmeyeceğini konfederasyon ve sendikalarınyöneticilerinin bilmedikleri düşünülemez. Bu saldırıyasalarını püskürtmenin ve mücadeleyi kazanımlasonuçlandırabilmenin tek yolu, geniş emekçikesimlerin mücadeleye seferber edilmesidir. Bu isegrev hedefine dayalı kapsamlı bir mücadele

Page 7: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

7

programının ortaya konmasını, vakit kaybetmeksizin saldırı yasaları konusunda kamu emekçilerininaydınlatılmasını, taban örgütlenmelerine dayalı olarak emekçilerin mücadeleye hazırlanmasını gerektirmektedir.Meclisin tatile girmeyip çalışmalarına devam edecek olması, saldırı yasalarına hazırlıksız yakalanma ihtimalinigüçlendirmektedir. Saldırılara karşı izlenecek mücadele programı bugünden ilan edilmeli, saldırı yasalarınınmeclis genel kurulunda görüşüleceği gün beklenmemelidir.

Saldırı yasalarına karşı mücadele, yalnızca saldırıların püskürtülmesine indirgenmemeli, aynı zamanda temeltaleplerimizin de kazanılmasına bağlanmalıdır. Tasarılar karşısındaki mücadele, “Toplu sözleşme ve grevhakkı!”, “Asgari geçim standartları ile belirlenen temel ücret!”, “Sözleşmeli çalışanlara kadro verilmesi!”,“Sözleşmeli-esnek-kuralsız çalışma biçimlerinin kaldırılması!”, “Herkese eşit ücretsiz sağlık hizmeti!” vebenzeri talepler ile birleştirilmelidir.

Gerek hastanelerin özelleştirilmesine dönük yasa tasarısı, gerekse de 657 değişiklik tasarısı kitlelerden kopuk“militan” kadro eylemleri ile püskürtülemeyeceği gibi, böyle bir çizgi geniş emekçi kesimleri mücadelenindışına itmekte, onların örgütlenmesi ve mücadele bilincinin gelişmesini engellemektedir. Üstelik bu tür eylembiçimleri, geniş emekçi kesimleri mücadeleye hazırlamak üzere değil, onları seyirci konumuna düşüren biranlayışla ve hiçbir eylem programına ve grev hedefine bağlanmamış günübirlik çağrılarla yürütülmekte,emekçilerin sendikalara güvensizleşmesine ve kadroların da ümitlerinin tüketilmesine yol açmaktadır. İşyeritemeline dayanan ve sonuç alma ekseninde şekillenecek bir eylem programı ise yüzbinlerce emekçininmücadeleye katılması, aydınlatılması ve gerici sendikaların etkisinden kurtarılmasında, saldırı yasalarınınpüskürtülmesi ve taleplerin elde edilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Yapılması gereken kesintisiz bir grevve direniş eksenine oturmuş bir mücadele takviminin vakit kaybetmeksizin ilan edilmesi, işyeri komiteleri vetaban örgütlenmeleri aracılığıyla kamu emekçilerinin mücadeleye hazırlanması ve seferber edilmesi yönündegeniş bir taban çalışmasının örgütlenmesidir.

KESK’in ve sendikalarımızın, kesintisiz bir grev ve direniş hattına çekilmesi ise bir başka sorundurumundadır. Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı karşısında bugüne kadar KESK bütünlüğü içinde hiçbirkarşı koyuş örgütlenmediği gibi, 657 değişiklik tasarısı karşısında da KESK ve bağlı sendikalar su götürmez birbiçimde atalet içerisindedir. Sendikalarımızın ve KESK’in harekete geçirilmesi yönünde tabanbasıncının örgütlenmesi öncü kamu emekçilerinin önündedurmaktadır.

Page 8: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

8

2005 yılında yürürlüğe giren 5345 sayılı yasa ileMaliye Bakanlığı’na bağlı gelir birimleri, MaliyeBakanlığı’nın ilgili kuruluşu olarak kurulan Gelirİdaresi Başkanlığı’na bağlanmış, lisans eğitiminitamamlamış personele kanunun yürürlük tarihindenitibaren 5 yıl içinde açılacak özel sınavlardan üçünegirme hakkı tanınarak Gelir Uzmanı olarakatanmalarına hak tanınmıştır. 178 sayılı KanunHükmünde Kararname kapsamında çalışan giderbirimleri taşra teşkilatında ise (malmüdürlükleri ilemuhakemat, muhasebe, saymanlık ve milli emlakmüdürlükleri ) en az iki yıllık yüksekokul mezunuolmaları kaydıyla, açılacak özel sınavlarda başarılıolanların uzman yardımcısı olarak göreve başlamalarıve yeterlilikle Muhasebe ve Milli Emlak Uzmanı olmahakkı tanınmaktaydı. 5345 sayılı yasanın öngördüğü 5yıllık süre 2010 yılı Mayıs ayında sona ermiş ve bu sürezarfında gelir birimlerinde Gelir Uzmanı sayısı yaklaşık15 bine yükselmiştir. Bu uzman kadrolara atananlardiğer personeller ile aynı işi yapmaya devam etmelerinekarşın, diğer kadrolarda çalışan personelden yaklaşık500 TL daha fazla ücret almaktadırlar. Gelir ve giderbirimlerinde, aynı işi yapmalarına karşın 500 TL dahaaz ücret alan ve uzman kadrolara geçiş olanaklarıbulunmayan yaklaşık 40 bin personel bulunmaktadır.Bunun 25 bini gelir birimlerinde çalışmaktadır.

Büro Emekçileri Sendikası (BES) gelir idaresindeyapılan ilk özel sınav sonrasında “Eşit İşe Eşit Ücret”talebi ile çeşitli eylem ve kampanyalar örgütlemeyebaşlamış, 6 Nisan 2007 tarihinde yaklaşık 3 bin kişininkatıldığı Ankara eylemi, bu beş yıllık zaman zarfındadüzenlenen en kitlesel eylem olmuştur. Bu eylemin birtekrarı biçimindeki 6 Haziran 2008 tarihindeki Ankaraeylemine ise yalnızca 530 kişi katılmıştır. Bu dönemzarfında çeşitli basın açıklamaları, dilekçe kampanyalarıvb. türden eylemler gerçekleştirilmiştir. Takip edenyıllarda 18 Mart 2009 tarihinde zayıf geçen iki saatlik işbırakma, 14 Nisan 2009 tarihinde yarım günlük işbırakma, 17 Kasım 2009 tarihinde Defterdarlıklar veVergi Dairesi Başkanlıkları önünde basın açıklamaları

gerçekleştirilmiştir. 5. Olağan Genel Kurul öncesindegerçekleştirilen Mart eylemleri ise önceki eylembiçimlerinin bir tekrarı olmuştur. 17 Mart 2010tarihinde Gelir İdaresi Başkanlığı vedefterdarlık/başkanlıklar önünde basın açıklamalarıyapılmış, 25 Mart’ta “yarım günlük iş bırakma” kararıile birlikte başkanlık/defterdarlık önlerinde bir kez dahabasın açıklaması yapılmıştır.

“Eşit işe eşit ücret” eksenli mücadelenin temelsorunu, uzun aralıklarla kendini tekrar eden eylemler ilesürecin geçiştirilmesi ve sonuç alıcı bir eylemsel süreceyönelinmemesi olmuştur. Bunun doğal sonucu iseoluşan tepki ve dinamiklerin harcanması, çalışanlardakazanım elde edilebileceğine dair inançların zayıflamasıolmuştur.

Mart ve Haziran süreci

Gelir birimlerinde şubat ayı içerisindegerçekleştirilen uzmanlık sınavı sonrasında yeniden bir

Maliye emekçilerinin “Eşit işe eşit ücret!” talebi ve BES

Page 9: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

tepki açığa çıkmış, bu tepkilerin ürünü olarak BES Martayı içerisinde yarım günlük iş bırakma da içinde, çeşitlieylemler örgütlemiştir. Eylemler bakanlıkla yapılangörüşme ile son bulmuş, bir kez daha tepki eylemlerininötesine geçilememiştir. Bu görüşmede bakanlıktan“ücret adaletsizliğini giderme” yönünde söz alınmıştır.Kimi merkez yöneticileri Mart sonrasına ilişkin eylemprogramı konulmamasını “bizden sonraki yönetimibağlayıcı karar almak istemedik” diyerek genel kurulabağlamış, genel kurulda yalnızca bir kişilik değişimleaynı yönetici kadrosu MYK’ya seçilmiş olmasınarağmen, eşit ücret eksenli bir mücadele programı ortayakonulmamıştır. Mayıs ayında yapılan son sınav ve 6009sayılı torba kanun tasarısının gündeme gelmesi ilebirlikte İstanbul şubeleri Haziran ayı içerisinde bir kezdaha harekete geçerek çeşitli eylemler örgütlemişlerdir.26-27 Haziran 2010 tarihinde yapılan Başkanlar Kurulusonrasında BES MYK tarafından, basın açıklamalarıeksenli eylem kararları alınmıştır.

Başkanlar Kurulu toplantısı

Başkanlar Kurulu (BK) toplantısı sınırlı sayıda gelenönerileri tartışmadan sona erdirilmiştir. Bu toplantıdamerkez yöneticilerin “eşit ücret” mücadelesi konusundasomut öngörülere sahip olmadığı, yöneticiler arasındaeylem tarzı konusunda farklılıklar olduğu açığaçıkmıştır. Toplantıda “gelen önerilerin tartıştırılması”yönündeki talep de karşılanmamış, yalnızca isteyenebeşer dakikalık ek konuşma süresi tanınarak BKtoplantısı normal süresinden önce bitirilmiştir. BKsonrasında alınan günübirlik eylem kararları ile “eşitücret” mücadelesi bir kez daha soğumaya bırakılmış,uzun soluklu bir mücadele programı çıkartılması

yönündeki talepler MYK bileşenlerinin anlaşamadığıgerekçesi ile Merkez Temsilciler Kurulu (MTK)toplantısına havale edilmiştir. Kimi şubelerden iletileneylem programı taslakları ve öneriler ise “sessizlikle”geçiştirilmiştir. MYK şubelerden gelen önerileri tümörgütte tartışmaya açmak ve eylem programı konusundasomut bir yönelime girmek, MYK bileşenlerininanlaşmazlıklarını örgütün bütünüyle paylaşmak yerine“oportünist uzlaşma” yoluyla geleceğe erteleme yolunuseçmiştir.

Ek ödeme düzenlemesi veBES’in eylem takvimi

Erken bir zamanda kendisine gelen öneri ve eylemtasarılarını gündemine almayarak, bu önerileri şubelerintartışmasına açmayarak sendikaya geniş bir zamanıkaybettiren MYK, MTK toplantısı öncesinde bir eylemtakvimi oluşturmuş bulunmaktadır. MYK’nın bugünekadarki tutumu göz önüne alındığında, bu eylemkararlarının idari personelin ek ödemelerinde 90 ila 230TL arası artış öngören ek ödeme düzenlemesininyarattığı tepki ve basıncın eylem kararlarında önemli birrol oynadığı anlaşılmaktadır. Maliye Bakanı 1 ve 2.derecede yer alan müdür yardımcıları ile daha üstkadrolarda görev yapan idare amirlerinin eködemelerinde artış yaparken, diğer tüm çalışanları gözardı etmiş ve “ücret adaletini sağlayacakları” yönündekisöylemlerini yerine getirmemiştir. MYK eylemkararlarını bir ilk tepki olarak ele almış, daha kapsamlıve süre şartı olmaksızın grev eksenine dayalı birmücadele programının ortaya konulmasını MTKtoplantısına bırakmış bulunmaktadır. Uzun bir zamankaybedilmiş olsa da, MYK tarafından atılan bu adım

9

Page 10: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

10

anlamlıdır ve geliştirilmesi yönünde çaba harcanmalıdır.

Merkez Temsilciler Kurulu ve uzunsoluklu bir eylem programı ihtiyacı

BES Merkez Temsilciler Kurulu 7-8 Ekim 2010tarihlerinde gerçekleştirilecek. BES MYK, vakitkaybetmeden şubelerden gelen görüş, eylem taslağı veönerileri MTK öncesinde tüm örgütle paylaşmalı vetartışmaya açmalıdır. Bu tartışmalar ışığında MTK’nınuzun vadeli somut eylem programları çıkarmasıyönünde çaba gösterilmelidir. Maliyede “eşit ücret”sorunu, Adliye’de “havuz paraları” sorunu vb. baştaolmak üzere büro emekçilerinin temel sorunları, bütçedönemi, sağlıkta özelleştirme ve 657 değişiklikleri gibigündemlerle birleştirerek tartışılmalı, grev eksenli uzun

vadeli bir eylem programı ortaya konulmalıdır. Eylemtakvimi birkaç aylık bir süreci kapsamalı, işyerikomiteleri oluşturulmalı ve etkin bir taban çalışması ileemekçiler hazırlanmalıdır. Eğer MTK kapsamlı birmücadele programı ortaya koyamazsa, ek ödemedüzenlemesi ile maliye emekçilerinde ortaya çıkantepkilerin kırılmasına yol açacaktır. Bilinmelidir ki bu,maliye emekçileri açısından “eşit ücret” mücadelesindeyol alabilmenin ve maliye emekçilerini bu talepekseninde mücadeleye sevk edebilmenin son fırsatıdır.Bu fırsat doğru değerlendirilmezse, “eşit işe eşit ücret”talebi ekseninde maliye emekçilerini ilerleyen zamaniçinde yeniden ayağa kaldırmak zorlaşacak, bakanlıktanalınan sözün karşılığının alınamaması sendikaya vemücadeleye olan güvensizliği daha da derinleştirecektir.

BES üyesi bir maliye emekçisi

BES MYK tarafından

hazırlanan eylem programı:

1- 29 Eylül günü; ülke genelinde tüm Maliye

Bakanlığı birimlerinde Şube ve Temsilcilikleri

tarafından belirlenecek olan zaman dilimlerinde, 1

saat iş bırakılarak işyerleri önünde kitlesel basın

açıklamaları yapılacak.

5- 5 Ekim günü; tüm Şube ve Temsilciliklerimizce

İl Defterdarları ve/veya Vergi Dairesi Başkanları

ziyaret edilerek, maliye emekçilerinin talepleriyle

ilgili görüşmeler gerçekleştirilecek.

6- 7 Ekim günü; ülke genelinden Ankara’ya

gelecek olan Büro Emekçileri Sendikası Merkez

Temsilciler Kurulu üyeleri ve Ankara’daki maliye

emekçileriyle birlikte Maliye Bakanlığına gidilerek

maliye emekçilerinin haklı talepleri Maliye Bakanlığı

önünde yapılacak olan kitlesel basın açıklamasıyla

ifade edilecek ve onbinlerce dilekçe Maliye

Bakanlığına MYK tarafından oluşturulacak olan bir

heyet aracılığıyla elden teslim edilecek.

7- Maliye Bakanlığınca tüm maliye emekçilerinin

taleplerini karşılayacak yeni bir ek ödeme

düzenlemesi yapılmaması halinde Merkez Temsilciler

Kurulu tarafından belirlenecek olan program dahilinde

grev hakkı, süre şartı konulmaksızın uygulamaya

konulacak.

Page 11: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

Sermayenin saldırıları kamu alanında da kesintisiz olarak devam etmektedir. Bu saldırılardan eğitim emekçileri depayını almaktadır. Öğretmenlik mesleği ülkemizde “statüsü en düşük meslek” pozisyonuna getirilmiştir. Sermayedevleti bu durumu yayınladığı raporlarda açıkça ifade etmektedir. Yıllardır eğitim emekçilerine dayatılan yoksulluksınırının altındaki ücretler bu durumun en açık göstergesidir. Yapılan son toplu görüşme rezaleti ve ortaya çıkansefalet zammı var olan durumun devam edeceğinin en açık kanıtıdır.

Sermaye devleti eğitim emekçilerine saldırıyor. Zira, eğitim emekçileri fiili-meşru mücadeleden, örgütlülükbilincinden yoksunlar. Gelinen noktada sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinin en ileri mevzisi olan Eğitim-Sen’in içinde bulunduğu bunalım sermaye devletinin cüretini arttırmaktadır. Bu karanlık tablo devlet güdümlü

sendikalar olan Türk Eğitim-Sen ve Eğitim Bir-Sen’in uzlaşmacı yaklaşımıyla tamamlanmaktadır.Eğitim emekçilerinin sorunlarını çözmekten uzakolan sendikalar şu anda sermaye devletinin istediğiyöne doğru hızla ilerlemektedir. Bu noktada devletgüdümlü sendikaların aldığı tutum anlaşılırdır. Asılpolitik planda sıkıntı verici olan fiili-meşrumücadele zemininde kurulmuş olan Eğitim-Sen’inhızla uzlaşmacı politikalara yönelmesidir.

Bir devlet politikası olarak her dönemde etkinolarak kullanılan böl-parçala-yönet taktiği eğitimemekçilerine dönük olarak da sistemli bir şekildekullanılmaktadır. Gelinen noktada eğitimemekçileri arasında çeşitli rütbe ve kademelerbulunmaktadır. Eğitim emekçileri arasındaki statüfarklılaşması sermaye devleti tarafındankörüklenmektedir. Baş öğretmen, uzman öğretmen,vekil öğretmen, sözleşmeli ve köleliğin katmerliolduğu ücretli öğretmenlik statüleri sermayedevletinin politikansın en açık göstergesidir.

Statü farklılaşması zaten özgüven ve mücadeleruhundan uzak olan eğitim emekçileri arasındakirekabeti arttırmakta, dayanışma duygusunuörselemektedir. Yanlış uygulamalara karşı eğitimemekçilerinin mücadele birliğini dinamitlemektedir.Tüm bu olup bitenler karşısında Eğitim-Sen neyapmaktadır? Yapılanlar açıktır; göstermelikdavalar, ön çalışması ve hazırlığı iyi yapılmamış

basın açıklamalarından ibarettir. Daha kısa bir süre öncesine kadar sözleşmeli öğretmenler sendikalara üye olma hakkından mahrumdu. Dahası

kendilerinin sendikalarda ifade bile edemiyorlardı. Şu anda sözleşmeli öğretmenler sendikalara üye olabiliyorlar. Ortada sözleşmeli öğretmenlerin iş güvencesinden yoksun olmaları gibi temel bir sorun vardır. Eğitim emekçileri

sendikaları bu konuda meşru-militan bir mücadele yürütmek bir yana, sözleşmeli öğretmenlerin katılımını sağlayacakönlemler almaktan bile kaçınmaktadırlar. Görünürde sözleşmeli öğretmenlerin üye olması önemsenmekle birlikte,sorunları söz konusu olduğunda ise sendika yönetimleri “üç maymun” taktiğini uygulamaktadırlar. Sözleşmeli

Güvencesizlik kıskacındaki eğitimemekçileri ve sendikaların tutumu!

11

Page 12: Kamu Emekçileri Bülteni-2010 Eylül

M K

Kamu Emekçileri Bülteni 37 * Fiyatı: 25 YKr * Ekim 2010 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Ayten Özdoğan * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Simsar Sk No:5/3 Fatih/İstanbul* Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92

öğretmenler sendikaların sahiplenici tutumunu yanlarında hissetmemektedirler. Eğitim emekçilerini bölmeye dönükdevlet politikası, sendikalarımızda hızla kanıksanmaktadır.

Eğitim emekçileri arasında yaşanan diğer bir vahim tablo da ücretli öğretmenliktir. Onlar piramidin en alt atındayer almaktadırlar. Devletin en ağır kölece koşullarda çalıştırdığı, ekonomik ve sosyal haklardan yoksun olan ücretliöğretmenler eğitim emekçileri örgütü olan sendikaların gündeminde dahi yer almamaktadırlar.

Farklı statüde çalışmaya karşı eşit işe eşit ücret talebiyle eğitim emekçileri mücadele alanlarında yerlerinialmadıkları sürece sermaye devletinin güvencesiz çalıştırma saldırısı devam edecektir. Eğitim emekçilerininmücadele birliği, sermaye devletinin saldırılarını boşa çıkarmanın, sendikal bürokrasinin güvencesiz çalışmakonusundaki duyarsızlığının kırılmasının biricik yoludur.

Sözleşmeli bir eğitim emekçisi/Kayseri

Güney Afrika’daki emekçiler, başta öğretmenler vesağlık çalışanları olmak üzere bir milyondan fazlakamu emekçisi, ücret artışıve konut yardımı talebiyle20 gün boyunca greve gitti.

Grev tüm ülkede etkiliolurken Güney Afrikalıemekçiler arasında sınıfdayanışmasını da güçlendirdi.Emekçilerin yüzde 8,6oranındaki zam talebinekarşılık hükümet yüzde 7’likzam öneriyor.

Egemenler mahkeme yoluylagrevin “yasadığı” olduğunu ilanetmeye çalışsalar da emekçiler neyasaları ne de yasakları dinledi.Mahkemenin karakollar vemahkemeler gibi önemli yerlerde“yeniden işbaşı” yapılmasınıemreden kararına rağmen bu çağrıya kimse uymadı.

İş güvencesinin gaspı, esnek çalışma ve istihdamuygulaması, sendikasızlaştırma, sosyal haklarıntırpanlanması, düşürülen ücretler, paralı eğitim vesağlık vb. saldırılarla karşı kalan Türkiyeli emekçilerinise tıpkı Güney Afrikalı emekçiler gibi mücadeleyi

büyütmesi, militan ve hak alıcı eylem biçimleriyletaleplerini kazanana kadar eyleme, greve, direnişegeçmesi gerekmektedir.

Yunanistan, İtalya, İngiltere, Fransa’dan sonraşimdi de Güney Afrikalı emekçiler izlenmesi gerekenyolu göstermektedir.

Ülkeyi saran grev dalgası…

Güney Afrikalı emekçiler izlenmesigereken yolu gösterdi!