islam - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d074282/2000/2000_tamimia.pdfÇaÖdaŞ arap dÜnyasinda...
TRANSCRIPT
TARTlŞMALI İLMİ TOPLANTlLAR DİZİSİ: 31
isLAM ve
DEMOKRASi
Prof. Dr. MehmetAYDIN Prof. Dr. Hans KÖCHLER
Doç. Dr. Ahmet DAVUDOGLU Prof. Dr. Taık el-BİŞRİ
Prof. Dr. Richard FALK Prof. Dr. Es'ad es-SAHMERANİ
Dr. AZzam TAMİMİ Prof. Dr. Munıtaz AHMAD
Prof. Dr. AtillaYAYLA Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ
Doç. Dr. Cezmi ERARSLAN Prof. Dr. Ali Yaşar SARIBAY
İstanbul - 2000
ENSAR NEŞRİY AT : 64
İSLAMi İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI
Tartışmalı ilmi T~plantılar Dizisi: 31
Milletlerarası ilmi Toplantılar Dizisi : 5
Tebliğlerin,
bilim ve dil bakımından sorumluluğu
tebliğ sahiplerine aittir.
Y ayına Hazırlayanlar:
Prof. Dr. Ali BARDAKOGLU
Dr. İsmail KURT
Seyid Ali TÜZ
Kapak Resmi : Yunuslann Dansı
iSBN 975-6794-06-2
Dizgi: Selahaddin Uslucan
Baskı: Umut Maf!?&isı
İstanbul - 2000 ·
ENSAR NEŞRİY AT ·
Süleymaniye Cd. 13 Beyazıt 1 İSTANBUL
Tel- Fax: (0 212) 513 ~3 41
ÇAÖDAŞ ARAP DÜNYASINDA DEMOKRASiYE GEÇİŞİN ÖNÜNDEKi ENGELLER*
GİRİŞ
Dr. Azzam TAMİMİ Direktor of Liberty for the Muslim World
Müslüman ülkelerde insan haklan ve demokratikleşmeyi izlemeyi kendine mesele edinen Londra merkezli bir kuruluş olan Müslüman Dünya İçin Özgürlük (Liberty for Muslim World) hareketine katılınam sayesinde, İslam ve demokrasi konusunu akademik olarak takip etmeğe ilgi duymaya başladım. Pekçok Müslüman gibi ben de Cezayir'deki demokratikleşme sürecinin zorla sona erdirilmesi sebebiyle çok büyük hayal kınklığına uğramış ve demokrasiyi düşman,lanndan yani İslamcılardan korumak için kaçımlmaz olduğu gerekçesiyle Ocak-1992 askeri darbesinin bazı çevrelerce haklı gösterilme çabalanyla da dehşete düşmüştüm.
Ben bu çalışmaya demokrasinin İslam ile uygunluk içinde olduğuna inanarak ve bu uygunluğu akademik araştırma yoluyla ispatlamayı ümit ederek giriştim. Düşünce, demokrasinin İslam ile uygunluğunu savunmak ve bazı .Müslüman siyasi yazarların İslam ve demokrasinin bağdaşmadığı yolunda çıkardıklan sonuçlan çürütmeye çalışmaktı. Ürdün'deki en son demokratik denemeler sonucu bu araştırma dizisini takip etmeye sevk olunmuştum. Ürdün'deki siyasi sürece tam bir İslamcı katılım olmasına rağmen hala İslami hareket halkalan içerisinde demokrasinin İslam çatışıp çatışmadığı konusunda tartışma vardı.
* İngilizce'den tercüme: Recep Şentürk
216 İslam ve Demokrasi
Bu tartışma aslında Arap dünyasında, bölgede baştan başa bir demokratikleşme rüzgannın esiyor görünmeye başladığı seksenierin ortalarından beri devam ediyordu. Bu akımın getirdiği en önemli gelişme, politik İslam'ın içinden demokratik sürecin içinde yer almayı isteyen, seçim sonuçlanna saygı göstereceğine, oyunu kurallanna göre oynayacağına söz veren gruplann ortaya çıkması olmuştur. Bu konunun araştınıması Batı literatüründe demokrasi kavramımn tetkik edilmesini takiben, konu üzerinde çeşitli mezheplerin (İslami düşünce ekollerinin) konumunun incelenmesini gerektirdi.
Müslüman dünyamn büyük çoğunluğundaki Batı sömürgeciliğine bir tepki ve modernleşmenin çekici altında kimlik kaybı endişesi sonucu olarak Batı'da ortaya çıkan fikirlere karşı İslami diriliş hareketlerinin bir antipatİ sergilediği bir sır değildir. Seyyid Kutup, Muhammed Kutup ve belli bir dönemde Said Havva gibi 1960'lann ortalanndan yetmişler boyunca ve seksenierin ortalanna kadar Arap-İslami hareketlerinin üzerinde en çok tesir eden yazarlar, demokrasinin İslam'a ters düşen yabancı bir ideoloji olduğu konusunda ısrar etmişlerdir.
Seksenierin ortalarında bu düşünce ekolü, yerini demokrasinin bir ideoloji değil, onlara göre bey'at ve şfıra gibi İslami kavramlarla gayet uyumlu olan hükümeti kontrol etmek için bir takım alet ve mekanizmalar grubu olduğunu savunan bir düşünce ekolüne terketmeye başladı. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu fi~ kirlerin tamamı yeni değildi; daha önce Afgani, Abduh, Kevakibi, Reşid Rıza ve Malik b. Nebi tarafından "uyumsuzluk" ekolünün hakim olmasından çok önce benimsenmişti. 20 Şubat 1933'te Londra'da Demokrasi Çalışmaları Merkezi ve Müslüman Dünya İçin Özgürlük grubu tarafından Westminster Üniversitesi'nde düzenlenen "Güç Paylaşan İslam" konulu uluslar arası sempozyumun ardından benim ilgi odağım hafifçe kaydı. Bu sempozyum pek çok entellektüeli ve İslami hareket temsilcisini ağırladı. İslam ve demokrasi, güç paylaşımı ve çoğulculuk kavramları ile Mısır, Ürdün, Cezayir, Malezya, Yemen ve Kuveyt'teki İslami hareketlerin tecrübeleri konulannda tebliğler sunuldu1.
1 Ben tebliğleri derledim ve İngilizce "Power-Sharing Islam?" ve Arapça "Muşaraketü'l-İslamiyyin fi's-Sulta" başlıklarıyla yayınladım.
Çağdaş Arap Dünyasında Demolırasiye Geçişin Önünde/ı i Engeller 217
Sempozyuma dayanarak, demokratikleşme sürecine katılımlan sırasında İslami hareketlerin karşı karşıya kaldıkları problemleri inceleme konusuna ilgi duymaya başladım. İslamcılann bu tip problemler karşısındaki tutumlarını incelemenin daha -ilginç ve aynı zamanda daha zor bir araştırma konusu olacağını ·düşündüm. Maksat, Ürdün, Mısır, Tunus, Cezayir ve Yemen gibi ülkelerdeki son demokratikleşme çabalarını bu ülkelerde bir takım ciddi engellerin beklediğini göstermekti. Benim görebildiğim kadarıyla bu engellerin çoğu İslami çevrenin dışından kaynaklanıyordu; bölgesel otoriter hükümetlerden ve mevcut düzeni korumayı amaçlayan global güçlerden. Bununla beraber, demokrasiyi reddeden ve onu Batı'dan ithal edilmiş bir sapkınlık olarakgören siyasal İslam olayının içinde bir takım radikal eğilimlerin ortaya çıkması sonucu oluşan İslaınl çevrenin kendi içinden kaynaklanan engeller de vardır.
Bu arada ben, çağdaş İslam düşünce dünyasının en önemli mütefekkirlerinden biri olan ve Tunus İslaınl hareketin lideri enN ahda'nın sürgündeki lideri Raşid Gannuşi ile temas halindeydim. Şubat-1992'de Londra'da kendisiyle ilk karşılaştiğımdan beri Gannuşl'ye ilgi duymaya başladım. O zamandan bu yana demokrasi, Hiiklik, sivil toplum, insan haklan, milll devlet, sivil özgürlükler, İslam ve Batı, İslaınl hareketlerin rolü ve geleceği, Müslüman azınlıklar ve Tunus ve Kuzey Afrika'daki siyası durum gibi konulan kapsayan, .onun tarafından yapılmış konuşma ve yazılmış metinleri Arapça'da İngilizce'ye tercüme ettim.
Gannuş!, demokrasinin milletin egemenliğini garanti eden, yolsuzluklara ve üstünlük taslayarak gücü tekelinde tutanlara karşı emniyet valflan oluşturan bir mekanizmalar manzumesi olduğunu savunur. D~mokı·asinin İslam'a uygunluğu üzerinde ısrar ederken, laik temelleri sebebiyle günümüzün liberal demokrasi şekillerinin Müslüman toplurnlara uymayabileceğine inanır. Onun en son ve en önemli kitabı olan el-Hürriye el-Amme fi'dDevlet'il-İslamiyye (İslam Devletinde İnsan HaklarıY, İslaınl halkalar içinde, İslam'da hükümetin doğası, vazifeleri ve sınırlan ko-
2 R. Gannuşi, el-Hürriyyat el- 'Amme fi 'd-Devleti 'l-İslfimiyye (İslam Devletinde Kamusal Haklar), Merkezu Dirasat el-Vahde el-'Arabiyye, Beyrut 1993.
218 İslam ve Demokrag_i
nusundaki tartışmalara önemli bir katkı olmuştur. Londra'ya yerleştiğinden beri İngilizce konuşan dinleyicileri için yaptığı bir çok konuşmayı veya yazdığı pek çok tebliği tercüme etmiş olarak, onun düşünceleri üzerinde kendimi bir otorite hissetmeye başladım. Onun siyasi düşünce zincirini ve Arap dünyasında, özellikle de Kuzey Afrika bölgesindeki demokratikleşme sürecine ve bunun karşısındaki engellere bakış açısım araştırma hususunda kendimi oldukça uygun bir konumda görüyordum.
Gannuşi'nin en büyük önemi, çağdaş İslam. düşüncesinde yeni boyutlar getirmek ve yaratıcılık, cesur girişimlerle temayüz eden üstün, kaliteli siyasi söyleı;ninden kaynaklanmaktadır. Onun ideolojik ve entellektüel alandaki tutumunun tesiri Tunus sımdarının çok ötesine geçmiştir. Onun modern İslam düşüncesine katkısı klasik İslam literatürünü ve modern Batı kavramlanın çok iyi kavramasına ve hükümet sistemi, insan hakları ve sivil özgürlüklerle alakah meselelerde İslam ve Batı düşüncelerinin uyum içinde olduğu teorisine kuvvetle inanmasına dayanmaktadır.
Müslüman entellektüel çevreler içerisinde Gannuşi ilk defa sivil toplumun İslami bir kavram olduğunu, dinin sivil toplumu desteklediğini, ancak sekülarizmin, özellikle İslam dünyasına modernizm kılıfı altında sokulan modelin, sivil toplumu zayıfl.attığım ortaya atımştır.
Bilebildiğim kadanyla Arap dünyasında demokrasiye geçişin önündeki engelleri ele alan ilk Müslüman düşünürdür. O bu konudaki teorisini kendi ülkesi olan Tunus'ta demokrasi tecrübesinin başansızlığa uğramadan iki sene önce, 1992'de Cezayir'de demokrasiye karşı askeri darbeden sonra başladı. Arap dünyasında demokrasiye geçişin önündeki engelleri inceleyen bu makale, Londra'da Westminister Üniversitesi Demokrasi Çalışmalan Merkezi'nde doktoraım yaptığım Raşid Gannuşi'ııin hayatı ve düşünceleri hakkında yaptığım araştırınama dayanmaktadır.
Demokrasi anlayışında, demokrasi ve İslam arasındaki uyum teorisinde Gannuşi, Malik b. Nebi'ye medyundur; Malik b. Nebi'nin Demokrasi ve İslam hakkındaki denemesi Gannuşi'nin kalkış noktası ve onun muazzam eseri el-Hürriyye el-'Amme'ye vucut veren tohumdur. Fakat, Gannuşi sadece son zamanlarda ve
Çağdaş Arap Dünyası.nda Demokrasiye Geçişin Önündeki Engeller 219
özellikle de benim kendi araştırınarn için yaptığım röportajlar veailesiyle demokrasiye geçiş hakkındaki teorisini geliştirmiştir. Ona göre, Arap dünyasındaki demokratikleşmeyi yavaşlatan en önemli engeller sekülarizm, modern bölgesel devlet, Yeni Dünya Düzeni ve Müslümanlar arasındaki köktenci akımlardır.
Gannuşi'nin teorisini daha ayrıntılı bir şekilde tartışmadan önce onun demokrasiyi nasıl algıladığım ortaya koymak istiyorum.
Demokrasi hakkında konuşmalannda Gannuşl'nin hedefi ilk olarak demokrasinin bazı insaniann zannettiği kadar basit olmadığı ve hürriyet hakkında bir takım kavramlar ve bunlan uygulamak ve modern ınilli devlette mutabakata ulaşmak için bir takım mekanizmalar önermesine ve "kötü-değil" diye tammlanabilmesine rağmen bir çok ihtimalden biri olmaktan öteye geçemez. İkinci olarak, İslam demokrasiyle çelişmez, tam tersine içinde menfaatlerin mübadele yapıldığı, karşılıklı çıkariann gerçekleştirildiği ve birlikte var olma hakkında bir formüle vaniabilen sağlam bir te- · mel oluşturmaya yönelik ortak bir zemin yaratma konusunda onunla birçok ortak özelliği paylaşır3 •
Bu ikinci ifade demokrasi ve İslam arasında bir evlilik düşüncesini kabul edemeyen bazıliberaller arasında hala tartışılmaktadır. Bununla beraber, bu hiçbir şekilde herkesin kabul ettiği bir tutum değildir. Sayıları giderek artan düşünürler, İslam'ın hakikaten XVI. Yüzyıl Hıristiyan Reformu, XVIII. Yüzyıl Amerikan ve Fransız Devrimlen, hatta XX. Yüzyıl Özgürlükçü Teoloji Hareketi gibi çok çeşitli gelişmelerde önemli rol oynayan eşitlik, adalet, insana saygı gibi idealleri tamtıp savunduğunu fark etmektedirler. İslam'ın demokrasi ve çoğulculukla uyum içinde olan ilke ve uygulamalardan yoksun olmadığı gözlenmektedir. Bunlar arasında ictihad, icma ve şura vardıı-4.
Gannuşi demokrasiyi tarihi evrimin bir neticesi olarak görmektedir. Demokrasi hiçbir şekilde siyasi düşünürlerin, hukukçuların ve teoristlerin inşa ettiği sun'i bir yapı değildir. Onun kurallarımn çoğu Orta Çağ Avrupa'sında hakim kurallardan ve yeni bir
3 R. Gannuşi, Araştırmacı ile mülılkat, Londra-Haziran 1995. 4 R. Wright, "Islam and Liberal Demokrasi: Two Visions of Reformation",
Journal of Demokrasi, Cilt 7, Sayı 2, Nisan 1996.
220 İslam ve Demo/ırasi
·sisteme temel·sağlayıncaya kadar tedricen tarim gelişmeye uğramış olan insanlık medeniyet mirasından beslenmiştir. A vrupalılann ürünü liberal demokrasinin ortaya çıkışı olan derinden aydınlanmış sosyal değederin ·kavramlarını yaratmada İslam medeniyetİnden istifade ettikleri farzedilmektedir.
Demokrasinin İslami kökleri olduğu, birtakım İslam düşünürü tarafından .paylaşılmaktadır. Dr. Tevfik eş-Şavi'nin Fıkhu 'ş-Şura ve'l-İstişare adlı kitabı, demokrasinin İslam şurasının Avrupa versiyonu olduğu iddiası ile başlar. O, Hillefa-yı Raşidin döneminden sonra şfrra dışı yollarla iktidarı ele geçiren bazı eski Müslüman yöneticilerin, lider seçiminde şfrra uygulamasını askıya aldıklannı açıklar. Bu askıya alma, diğer milletierin ifade hürriyetine saygı gösterme ve siyasi ö~gürlülderi garanti altına alma konusuna geçmelerine kadar sürdü. Avrupalı milletler demokrasi diye adlandırdıkları .şüra temelli bir hükümet sistemi kurmayı başardılar. Başka'bir ifadeyle "İslam dünyasında şura ağacı, bakımsızlıktan kuruyunca, onun tohumları Rönesans döneminde demokrasinin büyüyüp tomurcuklandığı Avrupa topraklarına düştü"5 .
Bu düşünce çizgisi, modern demokratik düşüncenin İslami kökenini vurgulayan ve onu bey' at andlaşmasına bağlayan b!r başka tanınmış İslam düşünürü olan Dr. Hasan Türabi tarafından da .desteklenmiştir. Türabi, modern demokratik düşüncenin İslami kökenini vurgular ve onun kökünün bey'at andiaşmasında olduğunu ileri sürer. Turabi, ibtidai, doğrudan demokrasi döneminde bazı siyasi uygulamaların bilindiğini savunur. Bunlar sadece Orta Çağ'ın sonuna doğru Avrupa düşüncesi, demokrasinin teorik temelini ifade edecek bir anayasal ilke keşfedince anayasal düşünceyi etkilerneye başladı.
Avrupalılar bu demokratik teorinin kökenini, demokrasinin esasını veya halk yönetimini ilk baştan beri Müslümaniann Allah Teala'yı kendilerinin Rabb'ı olarak kabul edip O'nun kanunu olan Şeriat'ın üstünlüğünü tanımasıyla kurmuş olan İslam siyasi fıklnndan (hukukundan) almışlardır. Müslümanlar kendilerinin eşit olduklarını ve yeryüzünde Allah'ın halifesi olduklarını bildiler.
----~~ ~ \. . 1 5 Tevfik eş-ŞiM', Fjqhu'ş-Şura ue'l-Istişare, s. ll, el-Vefa Yayınevi, Kahire
f 1992. ~-' i ------~~--
'--
Çağdaş Arap Dünyasında Demokrasiye Geçişin Önündeki Engeller 221
Ümmetin çoğunluğunun şeriatın üstünlüğü inancına dayalı olarak karar verdikleri bir şeye inanan bir ferdin veya küçük bir grubun tercihinden farklı olamaz. Dünyevi iktidarın meşru kaynağı mutabakattı ve bu, halkın inançlan gereği şeriata uygun olurdu. Siyasi ilişkiler ümmet ile yöneticiler (vulat) arasındaki bir anlaşma üzerine kurulurdu. İktidann vulatu'l-emr (yöneticiler)e devredilmesi siyasi bey'at andlaşmasına dayanırdı. Bunun ismi Kur'an'da, Sünnet'de ve Fıkıh'ta böyledir. Toplumda birçok anlaşma, anlaşmaların en aşinası olan alış-veriş (bey') anlaşmasına benzerdi. Belki de diyor Turabi, bu kavrarnda tıpkı ilahiyat, siyaset, tabiat ilimleri ve sosyal bilimlerdeki birçok kavram gibi Batı'ya ulaşmıştır6 •
Gannuşi'ye göre, demokratik sistem "şekil" ve "muhteva"dan oluşmaktadır. "Şekil" onun "halk hakimiyeti" dediği şeyin kabul edilmesiyle temsil edilir. Bu da aynntılan muhtelif sistemlere göre değişen fakat eşitlik, seçim, güçlerin aynmı, siyasi çoğulculuk, ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, çoğunluğun yönetme ve azınlığın muhalefet etme hakkı ilkeleri üzerinde birleşen bazı anayasal teknikler yoluyla ifade edilir. Diğer yandan, demokratik sistemin "muhtevası" insanın şerefini kabul etmektir. Bu onu, saygınlığını koruyan ve kamu yönetimine katılınnın garanti altına alan, bir yandan yöneticilere baskı yapma ve onlan etkileme gücünü muhafaza ederken diğer yandan baskı ve despotizme karşı güvence sağlayan, birtakım haklara sahip kılar7 • Ancak demokratik bir sistemin, despotizmi gemleme ve Gannuşi'nin "modern kölelik" dediği şeyi önlemede başanlı olabilmesi, onun, eğer insaniyeti ve şerefi muhafaza edilecekse insanın ruhi ve ahlaki yönlerini, onun Yaratıcı'sına olan daimi ihtiY,acım veya onsuz yapamayacağını kabul eden "sağlam bir felsefe"ye ve "asil insani değerler"e dayanması gerekir. Böylesi sağlam bir felsefe ve asil değerler sadece İslam'da bulunabilir8.
Tam olarak gelişmiş İslami modelin mevcut olmadığı bir zamanda ve böylesi bir model tatbikata konuluncaya kadar, Gannuşi başlangıç noktası olarak Batı demokratik modelini tavsiye et-
6 A.g.e., s. 77. 7 A.g.e., Aynı yer. 8 A.g.e., s. 88.
222 İslam ve Demollrasi
mekte hiç tereddüt göstermiyor. Gannuşl'nin kendi ülkesi olan Tunus da dahil olmak üzere, İslam dünyasının muhtelif yerlerinde otoriteryenizme karşı halen yürütülen mücadeleyi göz önüne aldığımızda, Batılı bir liberal demokrasi modeli daha güzel bir seçenek olur. Çünkü "tutulmamış vaadler"ine rağmen, liberal demokı·asi hala "makul" bir yönetim biçimidir; halkın demokratik devlette kendi kaderini belirleme hakkı kabul edilir ve saygı duyulur. Gannuşi'nin İslam ve demokrasinin uyumu hakkındaki teorisi İslam'da hükümetin siyasi hareketleri hakkında kamuya karşı hesap vermek mecburiyetinde olan bir sivil otoriteden oluştuğu varsayımına dayanmaktadır. Bunun tabii sonucu, İslam'da teokrasiye yer olmayacağıdır; çünkü, eğer kararlarında yanlış yönlendirildikleri veya kendilerine yanlış tavsiyelerde bulunulduğu düşünülüyorsa o takdirde karar verenlere karşı muhalafet edilebilir veya edilmelidir. İslam'da en önemli vazifelerden biri de, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker (iyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmek) kavramından kaynaklanan, yöneticiler yanlış yaptıklannda onlara karşı durmak veya onları düzeltmek için çalışmaktır.
Dinleri siyasi otorite ve halk arasındaki idad ilişkilerde · şftraya başvurmayı bir ilke olarak emreden çağdaş Müslümanlara
demokraside uygun vasıtaları (seçimler, parlamenter sistem, güçlerin ayırımı vs.) bulabilecekleri tavsiye olunmaktadır; bunların devlet düzeyinde uygunlanması asırlardır askıya alınmış veya en azından sınırlanmıştır.
Gannuşi, demokrasi fikrini, bazı dönemlerde aşırı bir tarzda düşman olan bir ortamda yaymak için, pragmatik bir bakış açısı bile olsa, İslami hareket kendi çıkarlarına hizmet için demokrasiyi mudafaa etmelidir; çünkü, geriye kalan tek alternatif diktatörlük olacaktır. Gannuşi, İslami bir demokrasi modelinin İslami değerler ve demokratik aletlerin evliliği sonucu ortaya çıkacağını ummaktadır. O bunun imkansız olmadığını savunmaktadır. Demokratik sistemin Hıristiyan değerler içerisinde faaliyet göstermesinden Hıristiyan demokrasiler, sosyalist değerler içinde faaliyet göstermesinden sosyalist demokrasiler ortaya çıkmıştır. Öy-
Çağdaş Arap Dünyasında Demohrasiye Geçişin Önündelıi Engeller 223
leyse, neden demokrasi İslami değerler içerisinde işlev görerek İslam1 bir demokrasi üretmesin ?9
Demokratikleşme Önündeki Engeller '
Demokrasinin içeride ve dışanda düşmanlan vardır. Demokrasİnin Arap dünyasında gelişmesini müteaddit engeller yavaşlatmaktadır. Arap dünyasında demokrasiye geçiş konusunda ya hiç bir inceleme yapılmamış veya çok az çalışma yapılmıştır10• Son dönemlerde demokrasiye geçiş ve demokrasinin tatbiki konusundaki çalışmalar başlıca üç bölge üzerinde odaklanmıştır: Güney Avrupa, Güney Amerika'mn Güney köşesi ve Avrupa'nın eskiden komünist olan bölgeleri. Linz ve Stepfan tarafından tespit edilen kriteriere göre Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da demokrasiye hakiki bir geçiş meydana gelmemiştir. Belki de bu sebepten, bölge bu alandaki çalışmalar dışında kalmıştır. "Seçilmiş bir hükümet kurmak için siyasi süreçler hakkında yeterli mutabakat sağlandığında, hür ve doğrudan bir seçim sonunda bir hükümet iktidara geldi~nde, bu hükümet yeni politikalar üretmek gücüne bilfiil sahip olduğu zaman, yeni demokrasi tarafından üretilen yürütme, yasama ve yargı organlan, o anda mevcut başka organlada iktidarlanın paylaşma zorunda olmazlarsa"11 bir demokratik dönüşüm tamamlanmış demektir.
Bazı Arap ülkelerinde seksenierin sonu ve doksanlann başında görülen bazı ümit verici reform işaretleri bu kriterlerle değerlendiriliğinde eksik kalır; en iyimser bir değerlendirme ile onlara liberalleşmenin isaretleri denebilir. Linz ve Stephan' a göre liberalleşmeden mak;at, basımn daha az s~nsür edilmesi, işci sınıfının faaliyetlerine daha fazla serbestlik tanınması, fertlerin korunmasına yönelik bazı hukuki güveneelerin ortaya konması, siyası
9 P.C. Schmitter, "Is it Safe for Transitologists & Consolidologists to Travel to the Middle East and North Africa?", Conference on Legitimacy and Governance: Transformatian of Societies and Political Systems in the Middle East and North Africa, Paris 11-13 Temmuz 1995.
10 Linz, J. & Stephan, A., Problems of Democratic Transition and Consolidation, John Hopkins University Press, Baitimore, 1996, s. 3.
ll A.g.e., s. 88.
224 İslam ve Demokrasi
malıkumiann -serbest bırakılması, sürgünlerin geri dönmesi, muhtemelen· gelir dağılımının düzeltilmesi için tedbirler alınması ve en önemlisi, muhalefete musamaha gibi karmaşık sosyal politikalar ve değişiinlerdir. Demokratikleşme onlara göre liberalleşmeyi gerektirir, ancak o daha geniş bir alanı kuşatan ve özel manası itibarıyla siyasi bir kavramdır. Demokratikleşme, hükümetin kontrolünü ele geçirmek için sonuçları yöneticilerin kim olacağını belirleyecek olan açık rekabeti gerektirir12•
Linz ve Stephan çalışmalarında öncelikle otoriteryen rejimleri çöküşe götüren şartları ve uygulamaları, otoriteryen rejimlerden demokratik rejimiere geçiş sürecini ve özellikle de otoriteryen rejim sonrası demokrasilerin yerleşmesini incelemektedirler. Onlar demokrasinin yerieşebilmesi için karşılıklı etkileşim içinde olan beş alana ihtiyaç olduğu sonucuna ulaşmışlardır: Canlı bir sivil toplum, nisbeten bağımsız siyasi toplum, hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim, kullanışlı bir devlet ve ekonomik toplum13
• Bu alanlardan en az bir-iki tanesi bütün Arap ülkelerinde mevcut değildir. Neredeyse hiçbirisinde hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim yoktur.
Gannuşi'ye göre Arap dünyasında sekülerleşme demokrasiye geçişi yavaşlatan en ciddi engeldir, Kuzey Afrika'da ise özellikle sivil toplumun yokluğudur. Burada demokratikleşmeden maksat, otoriteryen hükümet sistemlerinden insan haklarına saygılı, konuşma ve toplanma özgürlüğü sahip bir ortamda serbest seçimler yoluyla hükümetin kontrolünü ele geçirme hakkı üzerinde açık rekabetin gerçekleştiği demokratik sisteme geçiştir. Bu süreç her şeyden önce hükümet tarafından empoze edilen ve sivil toplumun temelini ortadan kaldıran "modernleşme" de denilen sekülerleşme siyaseti tarafından yavaşlatılmaktadır. Batı'da demokrasiye geçiş sekülerleş~e tarafından yavaşlatılmadığı halde Arap dünyasında aynı süreç tam tersi bir sonuç doğurdu. Arap örneğinde diktatörlükler ortaya çıktı, adalet yerine zulüm, hürriyet yerine baskı, gelişme yerine iflas hakim oldu14•
12 A.g.e., Aynı yer. 13 A.g.e., s. 7. 14 A.g.e., Aynı yer.
Çağdaş Arap Dünyasında Demokrasiye Geçişin Önündeki Engeller 225
Sekülarizrnin Batı'da doğuşunun, özellikle Rönesans döneminde reformİstler tarafından toplumlarını kilisenin empoze ettiği sınırlardan kurtarma ihtiyacı ile aynı zamanda olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle, Orta Çağ Hıristiyanlığı Batı'da sekülarizrnin doğuşu ve yükselişinden mesuldür. Hıristiyanlık, hayatın Allah'a ve Sezar'a ait alanlara aynimasını kabul etmiş, dünyevi işlerin düzenlenmesini sağlayacak bir yasama ve düzenleme sisternine sahip olmamış ve yüzyıllardır baskı rejimleri ve müstebit teokrasilerle özdeşleşmişti. Bundan da öte, Orta Çağ Hıristiyanlığı yeryüzünde Tanrı'nın vekilieri olduklannı iddia eden, kendi iddialanna göre Tann'nın sözlerini yorumlayan ve din! güçlerini kullanarak toplumu temel haklarından mahrum bırakan din adamlanndan oluşan özel bir sınıfa sahipti. Bu nedenle Hıristiyan teokratik sistem ilerlemeyi, gelişmeyi ve sonuçta demokrasiyi yavaşlatan önemli bir engel haline geldi15• Bunun aksine, İslam dünyasında sekülarizrnin doğuşu tamamen farklı bir ortamda gerçekleştP6 •
19. Yüzyılın başına, özel olarak N apoiyon 1 798'de Mısır'ı işgal edinceye kadar bütün Arap dünyası normlan, kanunları, değer ve adetleriyle İslam! idi. Diğer emperyalist güçlerin önünü açan Fransız hücümu ile başlayan Batı kolonyalizmi döneminde Arap coğrafyası bölgeye Batılı kolonyalistler tarafından getirilen davranış ve düşünce biçimlerinden etkilenme sonucu tedrici entellektüel, sosyal ve siyası değişime uğradı 17 •
Sekülarizm, en azından teoride, siyası olanı din! olanın otoritesinden kurtarmak demektir. Arap bölgesindeki uygulamada ise toplumun kültürel köklerini kesmeyi getirmektedir; onun hedefi geçmiş ile toptan alakayı kesrnek olmuştur18 •
Modernite ve modernleşme adına laik Arap devletleri sivil toplumu tamamen kontrolleri altına almışlardır. Carniler, vakıflar, mahkemeler, dindar kurumlar, sendikalar, partiler, hayır müesseseleri ve basın tamamen teslim alınmıştır. Polis ve ordunun vazifeleri genişletilmiş ve onlara aşırı güç verilmiştir. Ekonomik kurumlar yönetici seçkinler tarafından ele geçirilmiş, devlet mafya-
15 A.g.e., s. 15 16 A.g.e., Aynı yer. 17 R. S. Ahmed, ed-Din ve'd-Devle ve's-Sevre (Din, Devlet ve Devrim), ed
Dar eş-Şarkiyye, 1989, s. 31. 18 A.g.e., Aynı yer.
226 İslam ve Demokrasi
ya benzer bir şekilde aile çıkarlan haline dönüşmüştür. Toplumun uygun bir şekilde idaresinin mekanizmalan ve bir güç paylaşımı mekanizması olarak demokrasi reddedilmiş ve sadece ve çoğunlukla malıcup bir duruma düşen Batı'dan gelen baskılarla dekoratifbir "demokrasi" biçimi kurulmuştur. Baskı halkası giderek büyümüştür. Siyası malıkumiann sayısı giderek artmıştır19 • Arap laiklerinin sivil toplum kavramım laiklikle özleştirdiklerini belirtmek gerekir. Basit ifadesiyle, laikler, demokrasinin ön şartı olan bir sivil toplumu, sadece ve sadece din özel alana haps edildiği zaman gerçekleşebilir görmektedirler.
Gannuşı şunda ısrar etmektedir: Eğer sivil toplum, gücün devlet tarafından tekele alınmadığı, aksine siyası otorite olan hükümet ve toplum tarafından, denge ikincisinin lehine olmak şartıyla, paylaşıldığı bir toplumsa; eğer sivil toplumda özel mülkiyetİn garanti altına alınabilmesi, ferdl ve kollektif girişimlerin serbest olabilmesi için devlet, halkın geçimi üzerinde tekele sahip değilse; devlet ne eğitimi ne de sosyal ve kültürel hizmet sunan diğer müesseseleri tamamen kontrol altına almıyorsa, bu İslam toplumu-: nun aynlmaz özelliklerinden biridir.
Sivillik ve inanç bir İslam toplumunu diğerlerinden ayıran şeylerdir. Gannuşı'ye göre, İslam inancı inananlar üzerinde kuvvetli bir medenlleştirici etkiye sahiptir ve bunun sonucu olarak sivil toplum iyice yerleşmiştir. İslam inancı bütün insanların Hz. A.dem'in soyundan gelmeleri, sadece bir ve tek yaratıcımn eseri olmalan hasebiyle eşit olduklanm ilan eder. Yaratan'ın önünde insanlar renk, ırk ve cinsiyetlerine bakmaksızın arnellerine göre hesaba çekilecektir. İlahl şeref herkese verilmiştir ve hiç kimse akıl ve hürriyet sahibi olmadıkça mesül kabul edilmemiştir.
İslam inancı mü'minlerde bir hürriyet aşkı meydana getirir. Malik b. Nebl'nin demokrasi hakkındaki çalışmasına atıfta bulunarak, Gannuşı onun İslam inancımn iki hedefi gerçekleştirdiğini söylediğini nakleder: İlk olarak o insam kölelikten kurtarır ve bir daha hiçbir zaman köle haline getirilemez hale getirir; ikinci olarak, İslam, onun başkalanın köleleştirmesini yasaklar. Ona göre cihad kavramımn kökeni buradadır. Cihad ekonomik ve siyası tiraniye karşı daimi bir mücadeledir; çünkü, baskımn gölgesinde hayatın hiçbir manası yoktur. Bundan da öte, İslam inancı bir Müslümana, despotizme karşı gelme ve ona karşı direnme müsaa-
Çağdaş Arap Dünyasında Demokrasiye Geçişin Önündeili Engeller 227
desi vermekle kalmaz; fakat sahip olduğu bütün vasıtalarla böyle yapmasım zorunlu kılar.
Bir Müslümamn baskıya karşı mücadele ederken hayatını kaybedebileceği anlaşılabilir, bundan dolayı akide onlara ahirette büyük mükafat vaat etmiştir. Bundan dolayı İslami açıdan şehitlik başarısızlık değildir ve şehit, kaybeden biri değil, aksine hayatım daha değerli ve aynı zamanda ebedi olana feda eden bir ümitvardır. İslami sivil toplumda inanç, katılımın ana kaynağı olduğu halde, Batılı bir toplumda sivil toplum kurallarımn idame ettirilmesi, dini caydırıcıların tesirinin aşınmasından dolayı, akıl almaz maddi kaynakların bu yolda harcanmasım gerektirir. Dini değerler giderek da.ha önemsiz ve bunun sonucu olarak da daha az müessir hale geldiği için, insanların pasifleştirilmesi "terhib" (Arapça rehebe kökündendir, korkutmak ve terörize etmek manasma kullamlır) ve "terğib" (Arapça reğabe kökündendir ve istetmek, arzu ettirmek manasma gelir) yani bir elde havuç bir elde sopa yöntemi ile gerçekleştirilir.. İslam toplumunda ise inanç, ferdi üyelerin şuurları üzerinde bir tesire sahiptir. Başka bir deyişle, o bir caydırıcı, fertleri kanuna karşı gelmekten alıkoyucu bir güce sahiptir. İnananlara göre, hukuka saygı o anda ve ilerde faydalar getirir. Bir yandan hukuka saygılı bir vatandaş emniyet ve koruma altında yaşayıp birçok sosyal hizmetlerden yararlamrken öte yandan ölümden sonra kıyamet gününde dürüst bir vatandaşı büyük bir mükafat beklemektetlir. Bundan dolayı, bir Müslümana göre hukuka riayet sadece vicdan! bir rahatlık getirmekle kalmaz; fakat, her şeyden önce Allah Teala'mn rızasım kazanmaya vesile olan bir ibadettir. Hasılı İslam devletinde dünyevi cezalar tek başlarına şuçu önleyici, caydırıcılar olmakla kalmaz; hukuka saygı, iyilik yapmak, kötülükten·· sakınmak veya Gannuşi'nin sivil bir yaklaşımla öze tl ediği gibi takva tarafindan desteklenir20
•
Diğer Engeller
Modern bölgesel Arap devlet yapısı ve Yeni Dünya Düzeni, demokratikleşme önünde birbirine bağlı iki engeldir. Bölgesel Arap
19 R. Gannuşi, Secularism in the Arab Maghreb& What Secularism? 20 R. Gannuşi, "Taqwa is the Best Remedy for Fear", The Fear and Politics
Seminerine sunulmuş bir tebliğ, Londra 7 Temmuz 1995.
228 İslam ve Demokrasi
devleti yapay ve keyfi bir eser olarak görünmektedir. Onun böyle dizayn ediliş sebebi, Arap dünyasında Batı kontrölünü devam ettirmektir. Bu devletin hayatını devam ettirmesi, toplumun ve onun kaynaklannın tamamımn kontrolünü tekelinde tutan baskıcı ve otoriteryen bir devleti gerekli kılar. Modern Arap devletinin iktidardaki azınlık seçkinlerin çıkarlarına hizmet dışında tamamen bir başansızlık olduğu ortadadır.
Milliyetçiliğe gelince -ki, modern bölgeeilikle bağlantılıdır-, Gannuşi onun koloniyal güçler tarafından Ümmet'i bölmek maksadıyla ithal edilip empoze edildiğini ifade eder. Arap bölgesel devleti ile Arap sivil toplumu arasındaki ilişki, baştan beri tezat ve düşmanlık olagelmiştir. Yüzyılın başından bu yana, bölgesel devleti yerleştirme çabalan sivil toplum aleyhine olmuş ve onu zayıflatma sonucunu doğurmuştur. Bölgesel Arap devleti yabancı güçler tarafından yaratıldığından ve bir "dünya düzeni" yani bu güçlerin tümünün dengesi tarafından idame ettirildiğinden dolayı, bu "düzen" Arap dünyasında demokratikleşme önünde önemli bir engel oluşturur.
Yeni Dünya Düzeni demokrasinin, modernitenin, insan haklannın ve uluslar arası hukukun değerleri üzerine inşa edilmiş değildir. Bugün ABD önderliğinde Batılı güçlerin sadece, İslam dünyasında savunma zorunda olduklan çıkarlan yok, fakat, ayın zamanda onlar İslam gücünün canlanmasından da korkmaktadırlar. Bu onlar için gerçek alınasım önlemeye çalıştıklan bir korkulu rüyadır. Etkili "bencil güçler"in İslam ve Batı arasındaki husumeti devam etttirmek için çalıştıklan suçlaması yapılmaktadır. İslam fobisi bu güçler tarafından beslenen yeni bir fenomendir. Bunlar arasında İslam'a en düşman olan ise İsrail ve onun siyonist lobisidir.
Batı dünyasındaki imtiyazlı konumunu kaybetmemek için İsrail, İslam'ı yeni tehdit olarak aday gösterdi. Benzer şekilde, soğuk savaşın sona ermesinden sonra işlerinin bozulınasındari endişe duyan silah tüccarlannın, İslam'ın yeni düşman olarak tasvir edilmesinde çıkan var. Her iki grup da çıkarianın ters etkileyebilecek sonuçlan doğurabileceği ihtimalinden dolayı İslami bir yönetim ortaya koyma ihtimali yüksek olan demokratikleşmeden kormaktadırlar.
Çağdaş Arap Dünyasında Demolırasiye Geçişin Önündeki Engeller 229
Nihayet demokratikleşme önünde bir de İslami engel var. İslam siyası düşünüş ve faaliyetlerinde demokrasiyi İslam'a zıt olarak görmekten, onun Müslümanlara karşı Batılılar tarafından ortaya atılmış bir düzen olarak görmeye kadar muhtelif sebeplerden dolayı demokrasiye karşı bir muhalefet vardır .. Gannuş1 bazı İslamcıları sadece demokratikleşmeye değil, ilerleme ve kalkın-· maya da toptan engel olduklarım söylemektedir. Onların probleminin iki ayağı var: Bir yandan onlar insan bilimlerinde yeterli bilgiye sahip değildirler; diğer yandan onlar İslam'ı, içinde hakimiyet ve cahiliyye gibi tartışmalı kavramların çokça geçtiği basit bir söyleme indirgeyen bir literatüre sahiptirler. Ben Gannuşl'nin ferağ kavranıımn, demokrasiyi İslam'a yabancı olduğu gerekçesiyle reddeden bu İslamcıların aslında İslam'ın tabiatım anlamaktan yoksun olduklarını göstermekte nasıl kullamlabileceğini gösterdim. İslam'ın insanların içinde yaşadıkları zaman ve mekamn icaplarına göre doldurmaları gereken "ferağat" kavramım (Arapça ferağ kelimesinin çoğuludur ve mekan manasma gelir) içerdiği söylenir. Bu ictihat olarak bilinen süreçtir. Bu alanlar birlikte içinde ictihada geniş yer bulunan ve Gannuş1'nin es-siyası (politik) dediği alam oluşturur. Buna mukabil onun ed-dilli (dini) 'dediği küçük bir alan İslam'ın özünü içerir ve ona dakunulamaz veya orada ictihada hiç bir yer yoktur.
İslamcılık içindeki engellerin İslam'ın bizzat kendisinden kay-· naklanmadığı; fakat, baskı ortamın ürünü olduğu vurgulanmalıdır. İnsan örnek ~larak, Kuveyt'te Selefiler ve Mısır'da Cemaat gibi bir çok radikal İslamcı grubun serbest olarak faaliyet göstermelerine ve demokratik sürece katılmalarına müsaade edildiği zaman nasıl bir dönüşüm yaşadıklarına bakabilir. Her iki örnekte de kendilerinin meşhur aşırı görüşlerine rağmen, radikal İslamcılar kendi ideolojik ve siyası kanaatleri uğrunda sistemin içinde mücadele etme yolunu tuttular. Onlar kendi muhalifleri tarafından belidendiği şekilde "oyun"u kuralları içinde ayrıarnayı kabul ettiler21
•
21 R Gannuşi, "Our View of Modernity and Democracy", The Syrnposium of Islam and Democracy in North Africa, London School of Economics, 29 Şubat 1992 (Azzam Tamimi tarafından tercüme edilmiştir.)