işçi sınıfı kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

76
İŞÇİ SINIFI “KÜRTLEŞMESİ” VE “ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ” TEMEL DEMİRER TEMEL DEMİRER KIZIL DAYANIŞMA KIZIL DAYANIŞMA

Upload: stephen-redstone

Post on 30-Mar-2016

255 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

TÜRKİYE İŞÇİLERİNİN HÂL-İ PÜR MELALİ Türkiye’de işçilerin güncel durumu, dünya genelinde öne çıkan çizgilerden azade olmadığı gibi, TEKEL işçilerinde somutlanan 4/C uygulama ve şiddetinde olduğu üzere, daha ağırdır denilebilir… TEKEL işçilerinin mücadelesi ve 4/C deyip geçmeyin! Birkaç örnek verelim…

TRANSCRIPT

Page 1: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

İŞÇİ SINIFI “KÜRTLEŞMESİ” VE “ULUSAL İSTİHDAMSTRATEJİSİ”

TEMEL DEMİRERTEMEL DEMİRER

KIZIL DAYANIŞMAKIZIL DAYANIŞMA

Page 2: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Kızıl Dayanışma Yayınları

Kitap Serisi: 4

Temel Demirer Kitapları: 1

Page 3: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

İŞÇİ SINIFI “KÜRTLEŞMESİ” 

VE “ULUSAL İSTİHDAMSTRATEJİSİ”

TEMEL DEMİRER“Sormaz ki bilsin

Sorsa bilirdi

Bilmez ki sorsun

Bilse sorardı.”

KIZIL DAYANIŞMA 

Page 4: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Kızıl Dayanışma Yayınları

1- Qilaban Katliamı

2- 28 Kanunisaniyi Unutma

(Mustafa Suphi ve Yoldaşlarını Unutma)

3- Devrimci Mücadelede Kadın

Page 5: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

İŞÇİ SINIFI, “KÜRTLEŞMESİ” 

VE “ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ”[1]

“Sormaz ki bilsinSorsa bilirdi

Bilmez ki sorsunBilse sorardı.”[2]

Sermayenin emeği tahakküm altına alma sürecinin küreselölçekte derinleştiği, emperyalist küreselleşme ile sermayeevrenselleşmiştir.

Bu bağlamda sermaye toplumsal bir güçken; emperyalizmde, sermayenin politik küresel gücüdür.

İşçi sınıfı ve soru(n)ları tam da bu kapsamda tartışılmalı-dır; ne bir eksik ne de bir fazla!

I. AYRIM: “İŞÇİ SINIFI” DEYİNCE

Tarihsel (teorik) ve güncel (pratik) bağlamlı iki düzlemdeirdelenmesi mümkün olan sınıf gerçeği, emeği sınıfsızlaş-tıran, başka bir deyişle, bir “sınıf” olmaktan çıkartarak,insan(i) olmakla özdeşleştirilen bir dil tarafından kurgulan-malıdır.

Ancak burada anlatılmak istenen, “Türkiye ‘patron’ kılıklıişçilerle, ‘işçi’ kılıklı patronlar arasında bocalayan bir garipekonomik ve siyasi yapının esiri olduğudur…

“Bilinçsiz bir kalabalığa dönüştürülmüştür…” türünden iti-razlarla karşılaşabiliriz!

5

Page 6: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Bunun gibi benzetmeler, işçi sınıfının konjonktürel güncel-liğine (pratiğe) mündemiçtir ki, buradan yapısal sonuç veilkeler üretilemez.

Devrimci bir çerçeve için önemli olan: İşçi sınıfının, top-lumsal bir vektör olduğu; sermayeyle sistemli ve süreklibir mücadele içinde ve burjuvaziye karşı dik durup, diklen-diği kadar sınıf olabildiği; uygarlığın yükünü omuzlarındataşıdığı; asla yurdu olmayıp, enternasyonalizm ile nitelen-diği; nihayet, kesinlikle “ücretli kesim”e indirgenmemesigerekliliğidir!

Mustafa Pamukoğlu’nun dahi, “Kapitalist sistemde işçininörgütlü gücü yoksa, donanımı eksikse sermayedar ile mü-cadele edemez,” gerçeğinin altını çizdiği durumda; sınıf ha-reketinin, “El emeği değersizleşen, toprağından kopan,elinde çocukları dışında bir şeyi kalmamış, giderek çoğalanve hızlanan makineler karşısında çaresiz insan yığınlarının;kadın, çocuk ve erkeklerin hikâyesidir Sanayi Devrimi.Yoksul ve çaresiz yığınlar, önce çaresizlikle makinelere sal-dırdılar. Sonra bunun anlamsızlığını görüp örgütlenmeyebaşladılar ve işte bu örgütlenme, hak arama çabaları, yüz-yılın siyasal hareketliliği, işçi hareketleri ile birleşip yaklaşıkyüz yıllık bir süreçte, bugün emekçi hakları olarak adlan-dırılan hak demetini yarattı,”[3] diye betimlenen tarihselbir mücadelenin kendisi ve birikimi olduğu herkesin bilgisidahilindedir…

Bu durumda işçi sınıfının tarihsel misyonunu göz ardı edip,onu güncelliğe feda eden yaklaşımların “Elveda” söylence-lerine kendini kaptırmaya eğilimli olduğunu bilmeyen yok-tur; “elveda” söylencesiyle taçlanan inkârcılığın, yenilgi/gericilik dönemlerinde sola musallat edilen bir hafıza kay-bıyla beslenen kaçıştan başka bir şey olmadığının da altıçizilmelidir.

6

Page 7: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Hatırlanır: İşçi sınıfının yok olduğu iddiaları 1980’lerde deAndre Gorz’un ‘Elveda Proletarya’ başlıklı kitabında gün-deme getirilmişti.

Yine hatırlanır: 1980’lerde sermayenin dünya ölçeğindekineo-liberal saldırısına muazzam bir ideolojik saldırı kam-panyası eşlik etmişti.

80’lerde ve 90’larda pek revaçta olan “yepyeni bir dönem”masallarının argümanlarından biri de zamanla canlı işçile-rin yerini robot-işçilerin alacağı, “Bilimsel-Teknolojik Dev-rim”in kapıda olduğu şeklindeydi. Neo-liberal solcular butür mevzuları, gelecekte insanlığı işçisiz ve bunalımsız birkapitalizmin beklediği yalanına sözde bilimsel bir gerekçeyaratmak için öne sürer hâle gelmişlerdi.

Robot işçilerin yerine neyin geldiği malum: Her türlü gü-vence ve güvenlikten yoksun olarak günde 14-15 saat ça-lıştırılan kadın ve çocuk işçiler...

Şu halde açık olan: Teknolojinin sınıf çelişkilerini ortadankaldıran bir güç olmadığı ve kendi başına insanlığın gidi-şatını belirleyemeyeceğidir. Belirleyici olan, teknolojininhangi egemen güçler tarafından ve hangi çıkarlar doğrul-tusunda kullanıldığı ve yönetildiğidir.[4]

İşçi sınıfı yok olmuyor, tam tersine, büyüyor!Kolektif proletarya toplumsal özellikler kazanarak, hayatıkucaklıyor.

Bunu özellikle “Sınıf ilişkileri”ne[5] yansıyan “Kapitalizminsınırları ve toplumsal proletarya”da[6] görebiliriz.

İşçi sınıfına “elveda” diyen saçmalığın unuttuğu şey: Ha-yatta her şeyin karşıtıyla var olduğudur.

7

Page 8: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Kapitalizm çağında ücretli işçiyi tanımlamakta kullanılanproletarya kavramının tarihsel kökü çok eskilere uzanmak-tadır. Bu kavram, antik Roma’da orduya katılabilecek dü-zeyde mülkü olmadığı için, topluma tek katkısı çocukdoğurarak nüfusu arttırmaktan ibaret olan proletarii keli-mesinden gelmektedir. Marx da, modern çağın proletarya-sını tanımlarken, kapitalist birikimin genel yasasındanhareket etmiş ve sermayenin kendisini genişletmesi içinsermaye ile durmadan kaynaşmak zorunda kalan, serma-yeden kopup ayrılması mümkün olmayan işgücü kitlesinedikkat çekmiştir. Bu kitlenin sermayeye köleliği, kendi iş-gücünü sattığı bireysel kapitalistlerin başka başka olmalarısayesinde gözden gizlenmektedir ve onun yeniden üretimi,bizzat sermayenin yeniden üretiminin kökü ve esasıdır.[7]

Bilmeyen var mı? Sermaye ve ücretli-emek de çelişkileriiçinde diyalektik bir bütündür. Sermayenin üretimi aynı za-manda ücretli-emeğin de üretimi demektir. İşçi sınıfı olma-dan burjuvazi var olamaz. Kapitalizm ilerleyiş çizgisiboyunca kırı çözerek, kırsal emekçileri proleterleştirerek,eski üretim tarzlarını-ilişkilerini tarihe gömerek ve de ulu-sal sınırları aşıp evrenselleşerek kapitalist bir dünya sis-temi yaratmıştır. Kapitalizmin kaçınılmaz küresel gelişimi,modern toplumun iki temel sınıfını oluşturan burjuvazi veproletaryaya da dünyasal bir karakter kazandırmıştır.

Böyle bir dünyada işçi sınıfının gücünü yok saymaya, bugücü görmezden gelmeye çalışan yaklaşımlar kendilerinibeyhude yere kandırmaktadırlar. Gerçekte bugün tümdünya nüfusu içinde ağırlığını hissettiren kolektif proletar-yadır.

Ahmet İnsel’in, “Mali sermayenin egemenliği ve emek pi-yasasında dayatılan büyük değişimler ilave olunca, sol par-tilerin işçi sınıfıyla kurdukları simgesel aidiyet ilişkisi

8

Page 9: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

giderek boşlukta kaldı… Thatcher-Reagan döneminden iti-baren yaygınlaşıp egemen olan iktisat politikaları netice-sinde ortaya çıkan bu yapısal değişiklik, ilginçtir, işçisınıfının sol partilere giderek daha fazla sırtını dönmesiyleparalel gelişti,” vurgusunun altını çizen “İyi de kolektif pro-letaryanın bugünü” sorusuna gelince…

Söz konusu soru(n) üzerine düşünürken kişi, “kendiliğin-den sınıf ile kendisi için sınıf” gerçeğinin ayırdında olmalıve şunu asla unutmamalıdır: Devrimci sınıf, ancak dünyayıdeğiştirme doğrultusunda siyasal bilinçle donanıp örgüt-lendiğinde, tarihsel misyonunu yerine getirebilir.

Proletarya taşıdığı potansiyel bakımından, insanlık tarihiiçinde özel bir devrimci niteliğe sahip olan, evrensel bir sı-nıftır. Marx proletaryanın bu özel konumunu şu sözlerle dilegetirir:

“Köklü zincirleri olan, sivil toplumun içinde bir sınıf olduğuhâlde sivil toplumun bir sınıfı olmayan, bütün sınıfların çö-zülüşünü simgeleyen, acıları evrensel olduğu için evrenselbir nitelik taşıyan, kendisine yapılan haksızlık özel olmayıpgenel bir haksızlık olduğu için yalnız kendisinin kurtuluşunudeğil tüm toplumun kurtuluşunu amaçlayan bir sınıf... Ge-leneksel bir statü değil sadece insanca bir statü isteyen,siyasal düzenin kimi sonuçlarına değil bütün sonuçlarınakarşı olan ve kendisini bütün alanlardan kurtarmadıkçakurtulmasına olanak bulunmayan, kısacası insanlığın top-tan yitirilmesi demek olan ve ancak insanlığın toptan kur-tulması hâlinde kendisini kurtarabilecek olan bir sınıf... İştebu özel sınıf proletaryadır.”[8]

Evet işçi sınıfı, kendinden önce gelen sömürülen sınıflardanfarklı olarak, kendi çıkarlarını tüm insanlığın çıkarları olarakevrenselleştirme niteliğine sahip bulunan tek sınıftır; po-tansiyel olarak devrimci bir sınıftır.

9

Page 10: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

I.1) DÜNYA İŞÇİLERİNİN GÜNCEL DURUMU

Dünya işçi sınıfının durumu, III. Büyük Bunalım ile dahada ağırlaşırken Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre,küresel istihdam krizi artık kronik ve çok sayıda ülkedeyakın vadede iyileşme ihtimali yok gibi…

ILO Nisan 2012 Küresel İşsizlik raporunda “alarm verici”tahminlerde bulundu. Buna göre, ekonomilerdeki, özelliklede AB ekonomilerindeki küçülme, hem işsizliği arttırıyorhem de işi olanların ücret ve diğer haklarını kısıtlıyor. Ekolarak ILO, devlet ve şirketlerin gider kısma çaresi olarakişçi çıkarmayı görmesinin büyümeyi olumsuz etkileyerekkaos etkisine yol açacağı endişesi taşıyor.

Söz konusu çerçevede küresel işsizlik oranı 2013’te yüzde6.2’ye yükselecekken, 2008-2009’daki kişi küresel finansalkrizden beri 50 milyon kadar kişi işinden oldu.

Bu durum, 2010’dan bu yana ülkelerin üçte ikisinde işsiz-liğin arttığı Avrupa’da özellikle kaygı verici. Japonya veABD gibi ülkelerde istihdamda düzelme yok.

Ayrıca Arap bölgesi ve Afrika’nın büyük bölümünde istih-dam açığı kronik hâle geldi.

Ekonomik krizin hafifleyeceği yönündeki iyimserliklere ka-tılmayan ve krizin etkilerinin 2016’ya kadar süreceğine dik-kat çeken ILO, tedbirlerin krizi derinleştirdiğine dikkatçekip, sayısı artan işsiz gençlerin toplumsal mücadeleyeyönelebileceği ve isyanların patlak verebileceği uyarısındabulundu.

2008’de baş gösteren mali kriz yüzünden dünya çapında50 milyon kişinin işini kaybettiğini hatırlatan ILO, 2011’de

10

Page 11: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

196 milyon olan işsiz sayısının 2012 sonu itibariyle 202milyon olacağını öngördü. Kuruluşa göre 2013’te ise bu ra-kama bir 5 milyon daha eklenecek. Gelişmiş ülkelerde 25-49 yaşları arasında iş arayanların yüzde 40’nın bir yıldırişsiz olduğuna dikkat çeken ILO, dünya çapında özelliklegençler arasında işsizlik oranının arttığını duyurdu.

ILO raporu, dünyada işsiz gençlerin oranının yüzde 13’eyaklaştığını ortaya koyarken; en az dört yıl daha bu duru-mun düzelmesinin beklenmediğini belirtti.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde da,dünyada 200 milyon insanın işsiz olduğunu ve yaklaşık 75milyon gencin toplum içerisinde kendilerine bir yer edin-meye çalıştığını belirterek, “Güney Avrupa ülkelerinde, herbeş kişiden biri ve her iki gençten birisi işsiz. Bu ekonomik,sosyal ve insani açıdan potansiyel bir facia,” demek zo-runda kalıyor!

Yani derinleşen işsizlik “esnek çalışma” dayatmasını dev-reye sokarken; dünya işçi sınıfının köleliliği daha da derin-leşiyor.

Örneğin ILO’ya göre dünyada:

• Her sene 2.300.000’den fazla kadın ve erkek çalışırken ölüyor

• Çalışanlar senede yaklaşık 337 milyon kazaya maruz ka-lıyorlar ve yaklaşık 160 milyon kere çalışma nedenli has-talıklara yakalanıyorlar

• İşyerinde kullanılan toksik maddeler her sene 440.000işçiyi öldürüyor

• Sadece asbest kullanımına bağlı senede hayatını kaybe-den işçi sayısı 100.000.

11

Page 12: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

• Her 15 saniyede bir bir işçi çalışırken ölüyor!

• Her 15 saniyede bir 160 işçi iş kazası geçiriyor!

• Dünyada çalışırken ölen insan sayısı, savaşta ölenlerdenfazla!

Evet, evet WHO ve ILO raporuna göre dünyada her yıl 270milyon iş kazası meydana geliyor ve her gün 5 bin kişi bukazalarda yaşamını yitiriyor. Türkiye’de ise her iş saatinde32 iş kazası gerçekleşirken, her 80 dakikada bir işçi sürekliiş göremez duruma geliyor, bunun yanı sıra her 2 saat 40dakikada bir işçi iş kazası sonucu yaşamını yitiriyor.

Ayrıca yine ILO verilerine göre, her yıl dünya genelinde 2milyon kişi, iş kazaları ve yetersiz çalışma koşulları yüzün-den yakalandığı hastalıklar nedeniyle ölüyor.

BM Enformasyon Merkezi’nden yapılan açıklamada, 160milyon kişinin yetersiz ve kötü çalışma koşulları nedeniylehastalanıyor.

Çalışma saatleri uzayıp, güvencesiz çalışma arttıkça iş ka-zaları da artarken dünyada işçi ölümleri: İngiltere’de her100 bin çalışandan 0.7, İsveç’te 1.4, İsviçre’de 1.5, Nor-veç’te 1.4, Almanya’da 2.9, Fransa’da 3.5, Yunanistan’da5, Bulgaristan’da 6, Güney Kıbrıs’ta 7, Türkiye 17 kişidir.

Bunlara eklenmesi gereken bir diğer veri de dünya gene-linde 2008 yılı itibari ile 5-17 yaş arasındaki çocuk sayısı 1milyar 586 milyon iken çalışan çocuk sayısı (5-17 yaş) 306milyon düzeyinde. Söz konusu sayı 2004 yılına göre sa-dece 17 milyon daha az. Ancak bu azalma tüm gruplar içingeçerli değil.

12

Page 13: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Örneğin çocuk istihdamı5-14 yaş grubu için2004-2008 yılları ara-sında 196 milyondan 176milyona gerilerken, aynızaman diliminde 15-17yaş çocuklar için istihdam2 milyon artarak 127 mil-yondan 129 milyonaçıktı. Erkek çocuklarda bu oran kız çocuklarına göre 4.5puan fazla olarak gerçekleşti. Buna göre 15-17 yaşındakiher 100 erkek çocuktan 16’sı istihdamda sayıldı. Top-lamda ise 5-17 yaş arasındaki her 5 çocuktan biri ise is-tihdamda görünüyor.

Çocuk emeğinin en kötü koşullarda istihdamı ise 2008 yılıiçin 115 milyon olarak gerçekleşti. Erkek çocuklarının 74milyonu, kız çocuklarının ise 41 milyonu bu tip çalışma ko-şullarına maruz kaldı. Bu tip çalışma biçimlerinde de 15-17 yaş grubunda artış gerçekleşti. Söz konusu yaş grubuiçin en kötü çalışma koşullarında çalışan çocuk sayısı 4yılda 52 milyondan 62 milyona çıktı.

Dünya geneli için çocukların istihdama katılımında birazalma söz konusu iken Sahra-altı Afrika’da çocuk işçili-ğinde artış gözlemleniyor.

O hâlde kısaca, dünya işçi sınıfı açısından sömürünün de-rinleşerek, yaygınlaşmasına paralel olarak, giderek netle-şen bir kötürümleşme hâlinden söz edebiliriz ki, bu da birreel bir gerilemedir!

13

Page 14: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

I.2) TÜRKİYE İŞÇİLERİNİN HÂL-İ PÜR MELALİ

Türkiye’de işçilerin güncel durumu, dünya genelinde öneçıkan çizgilerden azade olmadığı gibi, TEKEL işçilerinde so-mutlanan 4/C uygulama ve şiddetinde olduğu üzere, dahaağırdır denilebilir…

TEKEL işçilerininmücadelesi ve 4/Cdeyip geçmeyin! Bir-kaç örnek verelim…

4/C statüsüne geçi-rilmelerini 2010 yı-lında Ankara’daprotesto eden vepolisin coplu, gazlım ü d a h a l e s i n emaruz kalan TEKELişçileriyle onlara destek veren 111 kişi hakkında 8 yılakadar hapis istemiyle dava açıldı.

Kuralsız “esnek çalışma” çılgınlığı yanında; işçi sınıfının fi-ziki varlığında mutlak kötüleşmeye yol açan “çalışma ko-şulları” da bir başka soru(n)dur…

Maden işçileri örneğindeki üzere…

Türkiye’de özel sektörce işletilen madenlerde çalışan işçi-lerin hâli içler acısı. DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen’in araş-tırmasına göre işçilerin yüzde 58’i 6 gün, yüzde 41’i 7 günçalışıyor. Yüzde 62’si günde 8-10 saat çalıştırılan işçilerden,çelik korse, emniyet kemeri, baret, çelik burunlu bot, ku-laklık, maske gibi donanımların tamamını kullanabilenlerinoranı da sadece yüzde 10.4. Zonguldak, Siirt, Manisa,

14

Page 15: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Muğla, Eskişehir, Bursa,Kütahya, Edirne ve Diyar-bakır’da 510 işçinin katı-lımıyla gerçekleştirilenaraştırmanın sonuçlarışöyle:

* İşçilerin yaş aralıkları32 yaş ve altı yüzde 28.4,32-42 arası yüzde 34.3,42-52 arası yüzde 23.5.52 ve yukarısı da yüzde13.7.

* İşçilerin yüzde 24.5’igünde 6-8 saat, yüzde62.1’i de 8-10 saat çalışı-yor. Ortalama 7.5 saat.

* Sağlık sorunlarında en-feksiyonların oranı yüzde20.3, akciğer hastalıkları-nın oranı yüzde 32.9, bel-sırt rahatsızlıklarınınoranı yüzde 28.4, cilthastalıklarının oranı dayüzde 18.2.

* İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili sorunlarda en çok yar-dımı kimden alıyorsunuz sorusuna, emekçilerin yüzde32.9’u yine “işçilerden” yanıtını veriyor.

* İşçilerin yüzde 35.8’i işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzua-tını bilmiyor.

* İşçilerin yüzde 63.7’si işyerlerinde iş kazaları ile ilgili

15

Page 16: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

kayıt tuttuklarını, yüzde 15.2’si tutmadıklarını, yüzde20.9’u da sadece “ciddi kazalarda” tuttuklarını belirtiyor.

Bunlara bir şey daha eklenmeli:

Dünyada her 5 çocuktan biri çalışmak zorunda bırakılırken,Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araş-tırma Enstitüsü’nün (DİSK-AR) araştırmasına göre, Türki-ye’de 5-17 yaş arası toplam çalışan çocukların oranı yüzde49’a ulaştı. Yani Türkiye’de “Her iki çocuktan biri işçi”!

Şunların altını çizerek devam edelim: Türkiye’de gençnüfus işsizlik oranı yüzde 18.3 oldu. Umutsuzların sayısı40 bin kişi artarak 856 bine ulaştı. Gerçek işsiz sayısı 5milyon 90 bin olarak belirlendi.

İstatistiklerin ne kadar güvenilir olduğu sorusu bir tarafa,15 Mayıs 2012 günü açıklanan TÜİK verilerine göre çalışmaçağındaki (15+ yaş) kadınların yalnızca yüzde 27.4’ü işgü-cüne katılabiliyor. Çalışmak için başvuran yaklaşık 7.5 mil-yon kadından yalnızca 6.7 milyonu çalışma olanağıbuluyor; kalanı işsizdir. Çalışma olanağı bulan kadınlarınyarısından fazlası, yüzde 51.3’ü, hiçbir sosyal güvenlik ku-ruluşunun kapsamına giremiyor; kayıt dışı çalıştırılıyor. Çokdaha korkuncu, çalışanların iki milyonu da ücretsiz aile iş-çisi olarak, yani hiçbir ekonomik karşılığı olmadan çalışı-yor!

Ayrıca Şubat 2012’de, Türkiye genelinde istihdam edilen23 milyon 338 bin kişiden 8 milyon 741 bin kişinin kayıtdışıolduğu belirlendi. Bu dönemde çalışan her iki kadından bi-rinin herhangi bir sosyal güvencesi olmadan istihdam edil-diği tespit edildi.

Türkiye için 1950’de yüzde 65’lerde olduğu hesaplanankayıt dışılık oranı, 2000 yılına yüzde 31.96’ydı! Ve kayıtlı

16

Page 17: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

10 milyonu aşkın işçinin olduğu Türkiye’de sendikalı işçisayısının yaklaşık 922 bin düzeyinde… SGK’nin Nisan 2011verileri dikkate alındığında Türkiye’de toplam 10 milyon314 bin 95 kayıtlı işçi çalışıyor. Bu işçilerin 922 bin 188’ibir işçi sendikasına üye bulunuyor. Bu veriler çerçevesindesendikalaşma oranı yüzde 8.94’e karşılık geliyor. SGK’ninverileri, 2009’da yayımlanan bakanlık verileriyle büyükfarklılık gösteriyor.

Sendikalaşma oranının yüzde 59.88 olarak açıklandığı ba-kanlık verilerinde, Türk-iş’in 2 milyon 239 bin 341, Hak-iş’in 431 bin 550, DİSK’in 426 bin 232, bağımsızsendikaların ise 135 bin 556 olmak üzere toplam 3 milyon232 bin 679 sendika üyesi olduğu belirtiliyor.

Dünyada iş kazaları oranı yüzde 44, meslek hastalıkları oranıyüzde 56 iken Türkiye’de iş kazaları oranının yüzde 99.3meslek hastalıkları oranının ise binde 7 olduğunun belirtildiğiraporda iş kazaları ve meslek hastalıklarının, sermayeninaşırı kâr hırsı ile çalışma yaşamına yönelik politikaların emekaleyhine oluşmasından kaynaklandığı belirtildi.

Çok önemli bir şey daha: Gelir vergisi kesintisinin yüzde65’ini ücretliler ödüyor; buna göre:

i) Ücretlerden kesilen vergiler, 2009 yılında yüzde 62.7iken, 2010 yılında yüzde 66.1’e yükselmiş. 2011’de ise 65olmuş. 2011 yılında 5 milyon 129 bin ücretliden, asgariücret üzerinden 6 milyar 100 milyon TL, 2 milyon 264 binücretliden de 27 milyar 6 milyon TL gelir vergisi tahsil edil-miş. 2011 yılında her 100 liralık gelir vergisi kesintisinin,65 lirası ücretlilerden alınmış. Bunun da 20.15’i asgari üc-retliden, 44.85’i de diğer ücretlilerden kesilen vergiler.

ii) Banka mevduat faizlerinden kesilen vergiler, yüzde 9.4ile ikinci sırada yer alıyor.

17

Page 18: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

iii) İşyeri kiralarından kesilen vergiler (yüzde 7.1) üçüncü sı-rada. Ardından kâr dağıtımı nedeniyle kesilen vergiler (yüzde5.3) ve serbest meslek erbabından (avukat, mali müşavir,doktor vs.) yapılan (yüzde 2.9) vergi kesintisi geliyor.

Şunları da eklemeden geçmeyelim: “Ulusal İstihdam Stra-teji” belgesindeki değişikliğe göre kıdem tazminatı 20 yıllıkkıdeme 6 maaş olarak uygulanacak. Marmara ÜniversitesiİİBF öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu bu de-ğişikliğin işçinin tüm işgüvencesi hakkını yok edeceğini be-lirtiyor!

Nihayet Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanan tasarıyagöre, günde ortalama 4 işçinin yaşamını yitirdiği Türki-ye’de, iş güvenliği özel şirketlere devrediliyor!

Bu kadarla da sınırlı değil; sigortasız işçi çalıştırmanın çokyaygın olduğu Türkiye’de, kayıtdışı istihdam nedeniyleSosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) prim kaybı toplamı20.4 milyar liraya ulaştı. Özel sektörde istihdam edilen si-gortalı işçilerin yaklaşık yarısının sosyal güvenlik primi deasgari ücret üzerinden ödeniyor.

Türk-İş Araştırma Müdür Yardımcısı Enis Bağdadioğlu, Tür-kiye’de kayıtdışı istihdamın çok yaygın olduğuna dikkatçekti. Herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna kayıtlı ol-madan çalışanların 2011 ortalaması olarak 10 milyon kişiyigeçtiğine işaret etti.

Üzerine tüm baskı biçimleriyle tepinilen işçi sınıfı; örneğinDüzce Müftülüğü’nün camilerde okuttuğu hutbeden, “İşiyavaşlatmak ve işyerine zarar vermek, kârı azaltıcı davra-nışlarda bulunmak, çalışanı ağır dini mesuliyet altınasokar,” vaazı verilen dinsel muhafazakârlığın da doğrudanhedefidir.

18

Page 19: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

“Dindarlık, işçilerin ve patronların üretim sürecine bakış-larını ve karşılıklı konumlanmalarını nasıl etkiliyor?

Dinsel sosyalleşme, emek sürecinde tahakküm ilişkilerineve siyasi hegemonyaya elverişli bir zemin oluşturuyor mu?

Dindar-muhafazakârlık ekseninde şekillenen değerler sis-temi, çalışma ilişkileri açısından ne tür bir öneme sahip?”

‘Emeğin Tevekkülü’ başlıklı kitap,[9] dindar-muhafazakâr-lığın kalesi sayılan Konya’da işçi-işveren ilişkilerine mercektutarak bu sorulara yanıt arıyor.[10]

2011 yılında her 2 seçmenden 1’inin oyunu alarak 3. keziktidar olan AKP’nin Konya’daki oy oranı yüzde 70’e ulaş-mıştı. Yasin Durak’ın Konya Organize Sanayi Bölgesi’ndegerek işçiler gerekse işverenlerle yüzyüze görüşmelerin-den yola çıkarak yaptığı araştırma, Türkiye’de işçi sınıfıkültürünün puslu kalmış bir kesitini canlı gözlemlerle or-taya koyuyor.

Dindar-muhafazakâr burjuvazinin elde tuttuğu birikimintemel unsurlarını KOBİ’lerin oluşturduğuna dikkat çekenyazar, “Bu araştırma, Konya’da işçi sınıfının, dindar-muha-fazakâr manipülasyonunu açıklama girişimidir. Konya’yıseçme nedenim, dindar-muhafazakâr burjuvazinin etkili birbiçimde rıza ürettiği kentlerin başını çekmesinden dolayı-dır” diyor.

Herhangi bir konuda elinden geleni yapıp, gerisini Allah’abırakma anlamına gelen “tevekkül” kavramı, yazara göreKonya’da işçilerin mevcut eşitsiz ilişkiler ve ağır çalışmakoşulları karşısındaki genel tavrını yansıtıyor.

19

Page 20: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

I.2.1) İŞ CİNAYETLERİ

İşçilerin katili, güvencesiz çalışma sistemiyken; geldik“kaza” denilen iş cinayetlerine!

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Sosyal Gü-venlik Kurumu (SGK) kayıtlarına göre, 2002 yılından2011’e kadar geçen süre içinde meydana gelen iş kazala-rında 10 bin 804 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi…

SSK verilerine göre de, 12 yılda meydana gelen iş kazala-rında 12 bin 286 işçi hayatını kaybetti. Günde 172 iş ka-zasının yaşandığı Türkiye, Avrupa birincisi ve dünyaüçüncüsü…

Davutpaşa, Ostim, Karadon, Afşin, Erzurum, Van, Tuzla…İş cinayetleri sürüyor…

2012’inin Ocak’ında 62, Şubat’ında 42, Mart’ta 59… işçiölümleri bitmek bilmiyor…

Türkiye’de her gün 3 işçi ölüyor, üçü de sakat kalıyor…

20

Page 21: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Kolay mı? Türkiye’de 1946-2010 arasında 60 bin işçi iş ci-nayetlerine kurban gitmiş. 2000-2010 arasında ise 10.723işçi... Türkiye kapitalizmi büyüdükçe işçi ölümleri artmış.Giderek daha fazla işçi iş cinayetine kurban gider olmuş.Bu cinayetlere “iş kazası” diyorlar, “ihmal” diyorlar. Bunainanmamızı bekliyorlar. Yılda binden fazla iş cinayeti yaşa-nıyorsa burada artık ihmalden, kazadan söz edilemez. Bucinayetleri önlemekle, bu işçi cehennemlerini denetlemeklesorumlu olanlar cinayet sonrasında adeta cinayet masasıedasıyla olay yerini incelemesi yapıyorlar!

‘İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin hazırladığı bir raporagöre, sadece Nisan 2012’de toplam 57 işçi “iş kazaları” so-nucu hayatını kaybetmiş. Adana’da Baraj kazasında 10işçi, Esenyurt’ta AVM inşaatında çalışan işçilerin barındık-ları çadırın yanması sonucu 11 işçi, Tuzla’daki patlamada2 işçi, Eskişehir’deki maden göçüğünde 5 işçi, “takdiri ilahi”sonucu “öldüler”. Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre,2011’de toplam 1543 işçi hayatını kaybetmiş!

Toparlarsak: SGK verilerine göre Türkiye’de hergün iş ka-zalarında en az 4 kişi ölüyor ve 6 kişi iş göremez hâle ge-liyor. Günde ortalama 172 iş kazası oluyor.

Günde 4 işçinin öldüğü Türkiye’de yılda 1.460 işçi ölüyordemektir. Günde 6 işçinin iş görmez hâle geldiği Türkiye’deyılda 2.190 kişi iş göremez hâle geliyor demektir…

Sözgelimi, SSK verilerine göre, AKP’nin iktidarda olmadığıve toptan iflas ettiğimiz 2001 yılında bir yılda ölen işçi sa-yısı 1.333 idi. İnsan düşünmeden edemiyor doğrusu. Üre-timin neredeyse durduğu bir sene 1.333 işçi yaşamınıyitirirken, AKP’nin iddiasına göre dünyanın en büyük eko-nomilerinden biri hâline gelen Türkiye’de her nasılsa2011’de 1.460 işçi hayatını kaybetmiş görünüyor. Ya ara-

21

Page 22: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

dan geçen 10 yılda yine AKP iddiasına göre istihdam art-masına rağmen çok daha güvenli çalışılıyor ya da istihdamne kadar artarsa artsın her sene birbirine yakın sayıda işçiölüyor bu ülkede...

Türkiye’nin sadece AKP iktidarları döneminde yalnızca SGKkayıtlarına bakılırsa 14.000’den fazla işçi hayatını kaybet-mişe benziyor. Daha doğrusu öldürülmüş görünüyor…

İş kazası ve meslek hastalıkları sonucu ölümler 2008’denbu yana sürekli artıyor. 1997 ile 2011 arasında en fazla cankaybı 1601 ile 2006’da gerçekleşti. 2007 ve 2008’de düşenölümler 3 yılda yeniden artışa geçti. 2011’de meslek has-talıkları hariç iş kazalarında 1563 emekçi can verdi.

TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın (MMO) hazırladığı“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Raporu”na göre iş kazası vemeslek hastalıkları sonucu 1997’de 1473, 1998’de 1252,1999’da 1333 kişi yaşamını yitirdi. 1997 ile 2011 arasındaen az ölümün yaşandığı yıl ise 737 ile 2000 oldu.

Sonrasında ölümlerde yine artış başladı. 2001’de 1008,2002’de 878 kişi yaşamını yitirdi. AKP’nin iktidarda olduğu2002’den sonra 2003’te 811, 2004’te 843, 2005’te de1096 emekçi iş kazası ve meslek hastalıklarında can verdi.

MMO’nun hazırladığı rapora göre, 2010’da 62 bin 903 işkazası ve 533 meslek hastalığı vakası görüldü. 10’u meslekhastalığı, 1444’ü de iş kazası sonucu olmak üzere toplam1454 çalışan yaşamını yitirdi. 1976 çalışan iş kazası so-nucu, 109 çalışan da meslek hastalığı sonucu, toplamda 2bin 85 çalışan sürekli iş göremez duruma düştü. 2010’da62 bin 903 iş kazasının 49 bin 900’ü, oran olarak yüzde79.32’si binin üzerinde en fazla iş kazası yaşanan 14 ildemeydana geldi. Bu iller sırasıyla İstanbul, İzmir, Bursa, Ma-nisa, Zonguldak, Kocaeli, Ankara, Denizli, Eskişehir, An-

22

Page 23: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

talya, Aydın, Karabük, Balıkesir ve Bilecik…

“İyi de niye” mi?

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. ÖzgürMüftüoğlu, hükümetin “büyüme” politikalarına dikkat çe-kerek, sermayenin rekabeti adına işçinin öldüğünü söylü-yor!

Örneğin 2011 yılında İstanbul tam bir felaketti… İstanbulİşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre, 2011yılında en az 619 işçi, iş cinayetleri sonucunda yaşamınıyitirirken, Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre ise toplam1543 işçi hayatını kaybetti. Bu arada ölen işçilerin 28’i deçocuk işçi olarak kayda geçti.

Özetle TÜİK’in 2012 Şubat ayı için yayınladığı sanayi üre-timi artış endekslerinin en ilginç yanı, en çok artış gösterensektörlerin aynı zamanda iş cinayetlerinin de en yoğun ol-duğu sektörler olmaları. Madencilik, taşocakçıları, imalatve enerji! Sadece 2012 Nisan ayının ilk çeyreğinde bu sek-törlerde 16 işçi, iş cinayetleri sonucu öldü.

Türkiye’nin vahşi neo-liberal düzeninde iş cinayetleri ilesektörlerin gelişme çizgileri birbirine denk düşüyor. Türkiyeİstatistik Kurumu (TÜİK), 2012 Şubat ayı sanayi üretimendeksi sonuçlarını açıkladı. Buna göre, şubat ayında 2011yılının aynı ayına göre, madencilik ve taşocakçılığı sektörüendeksinde yüzde 6.9, imalat sanayi sektörü endeksindeyüzde 3.2 ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimive dağıtımı sektörü endeksinde de yüzde 12.5 artış kay-dedildi.

Ancak aynı sektörlerin iş cinayetleri bakımından gösterdiğieğilim de dikkatlerden kaçmadı. Yalnızca nisanın ilk beşgününde 16 işçi, iş kazaları sonucu hayatını kaybetti ve bu

23

Page 24: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

işçilerin tümü de Türkiye ekonomisinin “gelişen sektör-leri”nde çalışıyordu. Ölen 16 işçinin 8’i enerji işçisi, 4’ümaden işçisi, 2’si tersane işçisi ve 2’si de inşaat işçisi.

Nihayet ‘İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ninOcak 2012’de açıkladığı raporlara göre, günde 8 saat,yılda yaklaşık 300 gün çalışıldığı kabul edildiğinde inşaatsektöründe her iş günü yaklaşık 25, her iş saati 3, her20 dakikada 1 iş kazası meydana geliyor. Her iş günü1.2 kişi sürekli iş göremez duruma düşerken, 1 kişi“kaza” sonucu yaşamını yitiriyor. Türkiye’de tüm iş ka-zalarının yüzde 1.4’ü, inşaat sektöründeki kazalarınyüzde 4.2’si ölümle sonuçlanıyor. Tüm iş kazalarının yak-laşık yüzde 9.5’i inşaat sektöründe meydana gelirken,ölümle sonuçlananların ise yüzde 30’u inşaat sektöründemeydana geliyor.

Bu kadarı yeter mi? Burası Türkiye…[11]

I.2.2) SENDİKAL ÖRGÜTLÜLÜK

İşçi sınıfının her alanda öndersizlik ve örgütsüzlük kriziyledebelendiği Türkiye’de, “Örgütleniyor derken örgütsüzlü-ğün örgütlendiği bir garip ülkeye dönüşüyoruz.”[12]

‘Uluslararası Af Örgütü’, Türkiye yetkililerine gönderdiğimektupta işçi hakları konusunda gündemde olan yasa ta-sarılarının Uluslararası Çalışma Örgütü, ILO standartlarınıkarşılamadığı konusundaki endişelerini dile getirdi.

Mektupta, “işkolu, işyeri ve işletme düzeyinde, toplusöz-leşme için zorunlu tutulan üye sayısı barajı uygulamasınınsürdürülmesi, işçilerin kendi iradeleriyle ve özgürce örgüt-lenme haklarının ihlâli ve toplusözleşme hakkının makulolmayan bir şekilde kısıtlanması” anlamına geldiği belir-tildi.

24

Page 25: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Türkiye, üyesi olduğu ‘Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Ör-gütü’nün (OECD) kurucu 34 üyesinden biri. OECD, Tür-kiye’ye sosyal güvenlik ve işçi hakları konusunda sık sıkpiyasacı, neo-liberal reçeteler sunmasıyla da biliniyor.OECD piyasacılığın mabetlerinden birisi...

“Türkiye 34 OECD ülkesi içinde sendikalaşma açısından ne-rede” mi?

OECD’nin son sendikalaşma verilerine bakılacak olursaTürkiye’nin durumu içler acısı. Türkiye OECD’nin en kö-tüsü! Evet, en kötüsü… Türkiye yüzde 5.9’luk (yazıyla beşnokta dokuz) sendikalaşma oranıyla OECD ülkeleri ara-sında sonuncu durumda. Hayır hata filan yok. Sendika-laşma oranı öyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nınistatistiklerindeki gibi yüzde 59 değil, sadece yüzde 5.9.Takke bir kez daha düştü kel göründü. Türkiye OECD so-nuncusu!

İstatistiklere biraz daha yakından bakalım. Bir başka çar-pıcı nokta Türkiye’de sendikalaşmanın hızla düşmesi...OECD verilerine göre 2001 yılında yüzde 10 olan sendika-laşma oranı 2009’da 5.9’a gerilemiş. Zaten düşükmüş amaiyice düşmüş. Sendika üyeliği 2000’li yıllarda yüzde 40’tanfazla düşmüş!

25

Page 26: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Özetle SGK’nin Nisan 2011 verileri dikkate alındığında,Türkiye’de toplam 10 milyon 314 bin 95 işçi var. Bu işçile-rin 922 bin 188’i ise bir işçi sendikasına üyedir. Bu verilerçerçevesinde Türkiye’deki sendikalaşma oranı yüzde 8.94olarak tespit edilmekte. Dolayısıyla Türkiye’de yüzde 43.8gibi çok yüksek bir düzeyde olan kayıt dışı istihdam oranı,düşük sendikalaşma oranı ve iş güvencesi dışında kalanla-rın sayısının yüksekliği gibi göstergeler işgücü piyasasınınson derece esnek ve güvencesiz olduğunu kanıtlıyor.

I.2.3) DEVLET(İN) DİLİ/ ELİ!

Her düzeyde örgütsüzleştirilen, iş cinayetlerinin Türki-ye’sinde devlet(in) dili/ eli, emekçilerle dalga geçiyorsanki!

“Nasıl” mı?

Erzurum’da 5 TEDAŞ işçisinin öldüğü gölette incelemelerdebulunduktan sonra Pasinler ilçesine giden İçişleri Bakanıİdris Naim Şahin’in, kendisini gördüğü için sevindiğini be-lirten bir yurttaşa, “Nereden bileyim sevindiğini. Hadi birtakla at ya da oyna da göreyim” dediği gibi…

Ya da “Hava iş kolunda grev ve lokavt yasağı”nın Cumhur-başkanı Abdullah Gül tarafından jet hızıyla onaylanmasıgibi…

Veya Hükümetin gündeminde bulunan ve kıdem tazmina-tında değişiklik içeren yasa tasarısını değerlendiren iş vesosyal güvenlik hukuku uzmanı avukat Erzat Çiftçi’nin, “Butasarı Türkiye’yi ucuz emek cenneti yapar, Hindistan’a dö-neriz,” diye betimlediği tabloda DİSK Genel Sekreteri veBirleşik Metal-İş Sendikası Genel başkanı Adnan Serda-roğlu haklı olarak uyarıyor:

26

Page 27: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

“AKP iktidarı da uluslararası sermayenin sözcüsü olarakneo-liberal politikaları hayata geçirmeye çalışıyor. Serma-yenin mali yapısının, mali yüklerinin hafifletilmesini istiyor.Kıdem tazminatı kalksın diyor. Ücretler kontrol altına alın-sın istiyor. Asgari ücret düşürülsün diyor, özel istihdam bü-roları ile işçiler tamamı ile işçi olduğu bilincindençıkarılmaya çalışılıyor…”[13]

27

Page 28: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

II. AYRIM: “TÜRK(İYE) EKONOMİSİ”NDEN KARELER

İşçi sınıfının girdabında debelendiği “Türk(iye)ekonomisi”nden karelere gelince…

Öne çıkan ilk özellik eşitsizliktir…

Mesela 2010 yılı ölçümünde Türkiye “insani gelişmişlik”açısından 196 ülke içinde 83. sırada iken, 2011 yılında 187ülke içinde 92. sıraya düşmüştür.

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın ‘EnZenginler, En Yoksulların Türkiye Harcama Görünümü’ baş-lıklı raporuna göre, Türkiye’deki 19 milyon ailenin en zen-gin yüzde 20’lik ve en yoksul yüzde 20’lik kesiminin yaptığıharcamalar ekonomideki büyük uçurumu ortaya koyuyor.

En yoksul 3 milyon 761 bin aile yılda bir kez ayakkabı alır-ken, aynı sayıdaki zengin aile yedi ayakkabı alıyor. Yoksul-ların alabildiği araba sayısı yalnızca 377 olurken, zenginler651 bin 144 araba alıyor.

Halkın harcama yapısına bakıldığında en zengin yüzde20’nin, en yoksul yüzde 20’ye göre araç alımına ayırdığıpay 1729 kata ulaşıyor.

Öte yandan 2009’da yüzde 17 olan genel yoksulluk çizgisialtındaki nüfusun oranı yüzde 18’e çıktı. Gelir dağılımı ve-rilerine göre en üstteki yüzde 20’lik kesim gelirin yüzde45’ini elde etti.

‘Dünya Bankası Dünya Kalkınma Göstergeleri (WDI) 2012Raporu’na göre, Türkiye’de kişi başına milli gelir itibarıylaen üst konumda bulunan yüzde 10’luk bölümü, ülkedekitoplam gelir ya da tüketimin yüzde 29.4’ünü aldı.

28

Page 29: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Toplumun en yukarıdaki yüzde 20’lik kesimi ise Türki-ye’deki gelir ya da tüketimin yüzde 45.1’ini elde etti. İkinciyüzde 20’lik kesim gelirin yüzde 22.4’ünü, üçüncü yüzde20’lik kesim gelirin 15.9’unu, dördüncü yüzde 20’lik kesimyüzde 10.9’unu, kişi başına en az gelire sahip olanlarınoluşturduğu beşinci ve en yüzde 20’lik kesim ise tüm gelirya da tüketimin yüzde 5.7’sini aldı. Gelir skalasının dibin-deki aşırı yoksul yüzde 10’luk kesim tüm gelirin yüzde2.1’ini elde ediyor.

Nihayet Türk-İş’in ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’nagöre, 2012’nin Mayıs ayında dört kişilik ailenin açlık sınırı925 TL, yoksulluk sınırı 3 bin 14 TL oldu. Mayısta mutfakenflasyonu aylık bazda yüzde 1.52 oranında gerilerken,önceki 2011 yılına göre değişim oranı yüzde 7.72 olarakhesaplandı.

Zengin ile yoksul arasındaki gelir uçurumu yükselirken,verginin aslan payı yine asgari ücretlinin üzerinden toplan-maya devam ediliyor. İstanbul Serbest Muhasebeci MaliMüşavirler Odası’na (İSMMMO) göre, en zengin 100 kişininödediği gelir vergisi servetiyle karşılaştırıldığında yüzde 5.7oranındayken, asgari ücretli ise yüzde 15 vergi ödüyor.

Türkiye’de 15 milyon kişi açlık sınırının altında, 45 milyonkişi yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşamaktadır!

Tüketici vergisi olan dolaylı vergiler 32 yılda yüzde 37’denyüzde 67’ye çıkmış, büyük kazanç sahiplerinden alınan do-laysız vergiler ise yüzde 63’den yüzde 33’e düşmüştür!

2011 yılı vergi kaçağı en az 100 milyar TL!

TÜİK, 2010 yılı aylık ortalama açlık sınırını 318 TL, aylıkortalama yoksulluk sınırını ise 896 TL olarak açıklamıştı.

29

Page 30: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

TÜİK’in bu rakamlarına göre, 2010 yılının ortalama açlıksınırı 3.816 TL, ortalama yoksulluk sınırı ise 10752 TL’dir.

TÜİK’in yüzde 20’lik gruplar itibariyle 2010 yılı eşdeğerhane halkı kullanılabilir gelir dağılımı şöyledir: İlk yüzde20’lik hanenin ortalama yıllık geliri 2.841 TL… İkinci yüzde20’lik hanenin ortalama yıllık geliri 5.151 TL… Üçüncüyüzde 20’lik hanenin ortalama yıllık geliri 7.457 TL… Dör-düncü yüzde 20’lik hanenin ortalama yıllık geliri 10.658TL… Beşinci ve son yüzde 20’lik hanenin ortalama yıllık ge-liri 22.573 TL…

TÜİK’in sözü edilen yüzde 20’lik grupların ortalama yıllıkgelirleri ile gene TÜİK’in 2010 yılı ortalama açlık ve yok-sulluk sınırlarını karşılaştırdığımızda Türkiye nüfusunun ilkyüzde 20’lik hanelerinin açlık sınırının altında bir gelirle,ikinci-üçüncü ve dördüncü hanelerinin ise yoksulluk sınırı-nın altında bir gelirle yaşıyor.

TÜİK’in verilerine göre, Türkiye’nin 2011 yılı nüfusu74.724.269’dur. Yani, nüfusumuz bugünlerde 75 milyonayaklaşmıştır.

TÜİK’in 2010 yılındaki açlık ve yoksulluk sınırları ile eşde-ğer hane halkı kullanılabilir gelir dağılımının paralel artışgösterdiğini dikkate aldığımızda şu acı gerçeklerle karşıkarşıya kaldığımız görülmektedir. Türkiye’de en az 15 mil-yon kişi açlık sınırının altında, 45 milyon kişi ise yoksulluksınırının altında bir gelirle yaşamaktadır.

Türk-İş’in bilimsel ve doğru olan açlık ve yoksulluk sınırırakamlarını TÜİK’in eşdeğer hane halkı kullanılabilir gelirdağılımı ile karşılaştırdığımızda ise daha da acı bir gerçeklekarşılaştığımız görülmektedir. Türk-İş’in 2010 yılı ortalamaaçlık sınırı 10.071TL, ortalama yoksulluk sınırı ise32.804TL’dir. Buna göre ise, 45 milyon dolayında kişinin

30

Page 31: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

açlık sınırının altında bir gelirle yaşadığı, geri kalan 30 mil-yon nüfusun ise yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşa-dığı görülmektedir. Yani, bu duruma göre, Türkiye’debüyük sermaye grupları ile varlıklı kesimlerin gelir beyanınıdoğru yapmadıkları açıkça görülmektedir.

Eğer, gelir dağılımı yüzde 20’lik değil de yüzde 5’lik, yüzde10’luk kesimler şeklinde yayınlanmış olsaydı, çok daha acıgerçeklerle karşılaşmış olacaktık. Ancak, şu bir gerçektirki, ister TÜİK’in beyan ettiği açlık ve yoksulluk sınırı olsun,isterse Türk-İş’in beyan ettiği açlık ve yoksulluk sınırıolsun, ülkemizde en az 15 milyon kişinin açlık sınırının al-tında bir gelirle, en az 45 milyon kişinin ise yoksulluk sını-rının altında bir gelirle yaşadığı anlaşılmaktadır.

Türkiye’de bordro mahkûmları olarak adlandırılan ücretliemekçiler ile tüketicilerin ödemiş olduğu dünyanın en hak-sız ve en yüksek tüketici vergisi olan KDV, ÖTV gibi dolaylıvergilerin dışında büyük sermaye grupları komik denilecekdüzeyde vergi vermekte, kayıtdışı ekonomi sahipleri ise hiçvergi vermemekte ve çok büyük miktarlarda vergi kaçırıl-maktadır.

32 yıl içerisinde vergideki adaletsizliğin ve soygunun çokaçık bir göstergesi şöyledir: 1980 yılında tüketici vergisidenilen dolaylı vergilerin oranı yüzde 37 iken 2011 yılındayüzde 67’ye çıkmıştır. 1980 yılında yüzde 63 olan dolaysızvergilerin oranı ise 2011 yılında yüzde 33’e gerilemiştir.

Oysa, dolaylı vergilerin oranı AB ve OECD ülkelerindeyüzde 35’i geçmemektedir. Türkiye’de ise vergi yükü çalı-şan emekçilerin, işsizlerin, emeklilerin oluşturduğu yoksulve dar gelirli tüketicilerin sırtına bindirilmiştir. Bunun içindirki, dünyanın en pahalı akaryakıtı, en pahalı elektriği ve do-ğalgazı, en pahalı iletişimi, en pahalı ulaşımı Türkiye’dedir.

31

Page 32: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Evet bu tabloda yoksulluk kutbunun karşıt ucunu da zen-ginlik (ve sömürü) oluşturuyor.

Mesela Sabancı Holding, 2011 yılında, 2010 yılına göreyüzde 13 artış ile 1 milyar 878 Milyon TL net kâr gerçek-leştirdi!

Mesela Koç’un 2012’nin ilk çeyreğindeki kârı 537.9 milyonTL oldu!

Mesela ‘Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ Baş-kanı Tevfik Bilgin, sektörün dönem kârının, 2011 başındakiyüksek düşüş beklentilerinin tersine, ikinci yarıdaki olumlutrende paralel yüzde 10.3 düşüşle 19.8 milyar liraya geri-lediğini açıkladı!

Mesela Garanti Bankası’nın 2011 net kârı 3.3 milyar lira oldu!Ayrıca Garanti’nin 2012 ilk çeyrek kârı 962.2 milyon TL oldu!

Mesela Akbank, 2012’nin ilk çeyreğinde 531 milyon lira netkâr elde etti!

Mesela Yapı Kredi Bankası, 2012 yılının ilk çeyreğinde415.5 milyon TL net kâr açıkladı!

Mesela Vakıfbank, 2012 yılının ilk çeyreğinde 420 milyonlira kâr etti!

Mesela Ziraat Bankası’nın 2012 ilk çeyreğindeki kârı 658milyon TL oldu!

Mesela İş Bankası 2012 yılının ilk çeyreğinde 708 milyonTL net kâr etti!

Mesela Finansbank’ın 2012 yılı ilk dönem net faaliyet kârı206 milyon TL olarak gerçekleşti!

32

Page 33: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Mesela Türk Ekonomi Bankası, 2012 yılı ilk çeyreğe ilişkin115.4 milyon lira kâr açıkladı!

Mesela Turkcell’in 2012 yılı birinci çeyrek net kârı, yüzde56 artışla 515 milyon lira oldu. Yani Turkcell kârını yüzde56 artırdı!

Mesela Türk Telekom’un 2012’nin ilk çeyreğinde net kârıbeklentilerin üzerinde gelerek yüzde 26.7 artışla 771.6milyon TL oldu!

Mesela Vodafone Türkiye’nin toplam gelirleri, 2011-2012mali yılında önceki mali yıla göre yüzde 28.1 artışla 4.7milyar TL oldu!

Mesela Tüpraş’ın 2012 ilk çeyrek net kârı 288.3 milyon TLoldu!

Bunlara bir üç şey daha eklemek gerek: Türkiye’de her beşkişiden biri icralık!

2010 yılında 46 milyar 643 milyon dolar cari açıkla ABD,İngiltere, İtalya, İspanya, Hindistan, Kanada, Brezilya’nınardından 8’inci olan Türkiye, 2011 yılında 77 milyar 89 mil-yon dolar cari açık vererek, 473,4 milyar dolar açık verenABD’nin ardından ikinci sırayı aldı.

Ve nihayet, Sayıları 5 milyona yaklaşan asgari ücretlilerTürkiye’nin en büyük 90 firması kadar vergi ödemekte.OECD üyesi 9 ülke, asgari ücrete vergi uygulamazken, 6ülkedeyse vergi oranı yüzde 10’un altında, Türkiye’de isevergi oranı yüzde 15 civarında seyrediyor!

Birde tüm bunlara bağıntılı olarak yoksulluğun etnikleşme-sinin çizmek gerek.

33

Page 34: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

II.1) ÖNEMLİ EK: YOKSULLUĞUN KÜRTLEŞMESİ

Sibel Özbudun’un işaret ettiği gibi, Türkiye’de yoksullukKürtleşirken; yakından bakıldığında, bölgeler arası denge-sizliklerin önemli payı derhâl göze çarpar.

Örneğin en gelişmiş il olan İstanbul ile en geri bırakılmış ilolan Muş arasında küçük bir kıyaslama, iller ve bölgelerarasındaki eşitsizliği daha net görmemizi sağlayacaktır.Devlet Planlama Teşkilâtı’nın en son 2003’te yaptığı İllerinve Bölgelerin Gelişmişlik Sıralaması Araştırması sonuçla-rına göre, istihdam göstergeleri açısından karşılaştırdığı-mızda tarım, sanayi ve ticaret iş kollarındaki çalışanlarıntoplam istihdama oranları sırasıyla İstanbul’da yüzde 8.13,yüzde 32.15 ve yüzde 18.73’tur. Muş’ta ise aynı sıraylayüzde 84, yüzde 1.56 ve yüzde 1.86. Bir başka deyişle İs-tanbul’da çalışanların yüzde 50’den fazlası sanayi ve ticaretsektörlerinde istihdam edilirken, Muş’ta bu oran ancakyüzde 3 dolaylarındadır.

Eğitim göstergelerine bakıldığında bu iki kent arasındakieşitsizlik daha da açığa çıkar: Muş’ta okur-yazarlık oranıyüzde 69.5, İstanbul’da ise yüzde 93’tür. Üniversite me-zunlarının 22 yaş üstü nüfusa oranına bakıldığında ise busayı Muş’ta yüzde 3.35, İstanbul’da yüzde 12 dolayları, liseokullaşma oranı ise sırasıyla yüzde 13.31-yüzde 42’dir.

Sağlık göstergeleri bakımından, bebek ölüm oranları Muş’tayüzde 5.5, İstanbul’da yüzde 3.9, on bin kişiye düşen hekimsayısı Muş’ta 2.76, İstanbul’da 20.58, on bin kişiye düşenhastane yatak sayısı Muş’ta 7.94, İstanbul’da 34.14’tür.

Ve nihayet, kişi başına elektrik tüketimi Muş’ta 0.33, İs-tanbul’da 1.77 Mws iken, on bin kişiye düşen özel otomobilsayısı İstanbul’da 1000, Muş’ta ise 71’dir…

34

Page 35: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Muş verileri, ülkenin Kürt bölgeleri konusunda bir fikir ver-mekte!

Ancak uçurum yalnızca bölgeler arasında değil. Ülkeninbaşlıca kentleri de, yoksul-zengin ekseninde yarılırken, İs-tanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin… varoşları, büyük ço-ğunluğu 1990’lı yılların “özel harp uygulamaları” sonucugöçmek zorunda kalmış/bırakılmış yoksul Kürtlerle dol-maktadır.

KONDA’nın 2008 yılında gerçekleştirdiği bir araştırma, bubakımdan önemli göstergeleri içermektedir. Araştırmayagöre, 15 yaş üstü nüfusta, Kürtlerin sadece yüzde 39’u ça-lışmaktadır. Bir başka deyişle, çalışabilir nüfusla kıyaslan-dığında Kürtler arasında issizlik oranı 29.6’dır. Bununyanında, Kürtlerin yüzde 27’sinin her türlü sosyal güven-likten yoksun olduğu kaydedilmektedir. Sosyal güvenliğesahip olanların da yüzde 25’iyse Yeşil Kart sahibidir.

Kürtlerin yüzde 15.8’i 300 TL’den az bir parayla geçin-mekte, yani en düşük gelir diliminde yer almaktadır. Türk-ler arasında bu oran, yüzde 4.6’dır. Kürtlerin yüzde 32’siise 700 TL’nin altında ücret almaktadır. Yani Konda araş-tırması Kürtlerin yarıya yakını ciddi biçimde yoksullukiçinde olduğunu ortaya koymuştur. Üstelik bu oranlar şe-hirlerden köylere gidildikçe daha artmaktadır.

Ancak hane geliri hanede yaşayanların sayısına bölündü-ğünde, daha kalabalık hanelerde yaşayan Kürtler açısındandurumun çok daha vahim olduğu ortaya çıkar. KONDA’nınTÜİK verilerini esas aldığı hesaplamalarına göre Kürtlerinyüzde 23,4’ü, aylık 64 TL ve altı gelirdedir (günlük 1 dolarve altı), yüzde 29.4’ü de aylık 65 -138 TL gelir dilimindedir(günlük 2.15 dolar). Bu oranlar Türkler de ise 64 TL ve altıgelir diliminde yüzde 4.65 - 138 TL gelir diliminde yüzde

35

Page 36: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

15,1 şeklindedir. Bir başka deyişle, kişi başı gelir üzerindenbakıldığında, Kürtlerin yüzde 23’ü açlık sınırı altında, yüzde53’ü yoksulluk sınırı altında yaşamaktadır. Bu oran Türklerarasında ise yüzde 19.1’dir.[14]

Kürtlerin toplumun en az eğitim alan, en az para kazanan,en zor şartlarda yaşayan toplumsal kesimi olması olgususalt Kürt bölgeleri değil, Kürt göçlerine sahne olan Batı,Ege ve Akdeniz için de geçerli. KONDA araştırması, İstan-bul’daki Kürtlerin yüzde 22.3’ünün, Mersin ve Antalya’da-kilerin yüzde 72.2’sinin, İzmir’deki Kürtlerin ise yüzde59.3’ünün varoş olarak tanımlanan bölgelerde yaşadığınıortaya koymuştur.”[15] Bir kez daha vurgulayalım, 1960-70’li yılların toplumsal hareketliliğine denk düşen, sosyaltırmanma ve kentle entegrasyonun mekânları olan “gece-kondu”ların tersine “varoş”lar geçirimsizliğin ve dışlanmış-lığın başat olduğu mekânlardır. Günümüz Türkiye’sindebüyük kentlerin bir yandan girişinde güvenlik görevlilerininbeklediği AVM’li, yürüyüş parkurlu, yüzme havuzlu lüks si-teler ile yine kentin uzağında, sokaklarında polis arabala-rının devriye gezdiği, erkeklerinin büyük çoğunluğukıraathanelerde vakit öldürdüğü, okullarında gençlik çete-lerinin kol gezdiği, köşebaşlarında tinerci çocukların uyu-duğu varoşlar arasında kutuplaştığı unutulmamalıdır.

Ülkenin Batı kesimlerinde varoşlarda yoğunlaşan Kürtlerin,yoksulluğun yanı sıra, sıkça ayırımcılığa ve zaman zamanda ırkçı saldırılara maruz kaldığı, sır değil. Yeni yetme de-likanlıların Kürt gençleri köşede sıkıştırıp dövmeyi bir “er-genlik ayini” saydığı Ege kasabalarından, göçer fındıkişçilerinin il sınırlarından sokulmadığı Karadeniz kentlerine,her şehit cenazesinin ardından Kürtlerin işlettiği bilinen iş-yerlerinin cam çerçevesinin indirildiği Marmara bölgesine…Kürtler giderek yoğunlaşan ve ne yazıktır ki “sivilleşen” birşiddetin hedefi kılınmış durumda.

36

Page 37: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Şiddetin hedefiolmayan Kürtlerise en azındançevrelerini sar-malayan “Kürtlergeldi, buralar ya-şanmaz oldu,”“Kürtler geldigasp, hırsızlıkarttı,”[16] “Kürt-ler geldi kentingörüntüsü bozuldu” söylemlerinin muhatabı ve süreğen birkriminalizasyonun konusu olarak sürdürmekteler yaşam-larını.

“Kürt sorunu”nu bir türlü çözemeyen Türkiye’de etnikleş-miş bir yoksulluk, hem yoksullarla zenginler, hem de Kürt-lerle Türkler arasında giderek geçirimsizleşen bir duvarınyükseldiği anlamına gelmektedir. Yoksulluk ile Kürtlüğünsınırları çakıştıkça, hem yoksulluk hem de ayırımcılıktankaynaklanan dışlanma duygusu kaçınılmaz olarak yoğun-laşmaktadır.[17]

II.2) KÜRTLER’İN İLLERİ…

Kürtler’in illerindeki duruma gelince…

Şükrü Kızılot gibi kimileri, Kürt illerini şu “gerekçeler”le,“rantabl” bulmaz:

“Bazı illerde, o ildeki toplam harcamaların 10 katı hatta 13katı vergi toplandı. Bazı illerde de harcamaların onda birihatta 75’te biri kadar vergi toplanabildi.

2011 yılında yaklaşık 254 milyar TL vergi toplandı.

37

Page 38: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Bu gelirlerin yüzde 44’ü İstanbul’dan tahsil edildi. İstan-bul’a harcamalardan yüzde olarak düşen pay ise sadece4.8.

Başka bir anlatımla, İstanbul bütçeye 10 verdi, 1 aldı.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki toplam 22 il ise İstan-bul’un tam tersi; bir verip dört almış.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki 22 ilin vergi gelirleri,Türkiye’nin toplam vergi gelirlerinin yüzde 2.3’ü kadar.Buna 22 ildeki kamu görevlilerinin ücretlerinden tahsil edi-len gelir vergisi de dahil. Onu düşersek oran daha da iner.Doğu ve Güneydoğu’daki 15 ilin vergi gelirleri içindeki payıbinde birin bile altında kalırken, yedisinin katkısı binde 5’inaltında kalıyor.

Sadece Hakkari’de toplanan vergiler (12 milyon 845 binTL), Türkiye’de toplanan vergilerin yüz binde 5’i kadar.Başka bir anlatımla, on binde 1’i bile değil! Hakkari 1 ver-miş 75 almış.”

Gerçekten de Kürt illeri “alan” mı?

Asla! Kürt illeri daima verendir!

Öncelikle “göç” ile…

Bu konuya az ileride daha geniş biçimde değineceğim;ama öncelikle “Kürt Realitesi”ne değinelim:

“Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu 13 il dikkate alındığında2007-2011 arasında nüfus artışının yüzde 7.2 ile Türkiyeortalaması olan yüzde 5.9’un üstünde olduğu dikkati çeki-yor. Bölge nüfusu 2007’de Türkiye toplamının yüzde 11’iidi. 2011’de azalmadığı gibi, yüzde 11.1’e çıkmış durumda.

38

Page 39: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Bu sürede bölge nüfusundaki artış 557 bin kişi. Bölgedekinüfus artışının, Türkiye ortalamasının üstünde olmasında,doğurganlık hızının yüksek olması tabii ki etkili... Ayrıca,bazı Kürtlerin bölgeye döndükleri gerçeği de var, ama netgöç yok. TÜİK, iç göç verilerini yayımlayınca bunu dahanet görmek mümkün hâle gelebilir.

Bölgedeki nüfus artışında iki il ön plana çıkıyor: Diyarbakırve Urfa. 2007-2011 döneminin 557 bin kişilik nüfus artı-şında Urfa yüzde 35, Diyarbakır yüzde 20 pay sahibi. UrfaMerkez’in nüfusu yüzde 20 artarak toplamdaki payı yüzde42’ye çıkmış durumda. Siverek ve Viranşehir, nüfusu hızlaartan diğer ilçeler. Diyarbakır’da ise Bağlar, Kayapınar, Ye-nişehir ve Sur’dan oluşan merkezin, Büyükşehir’in, il nü-fusundaki payı yüzde 56’ya yükseldi.

Güneydoğu ile ilgili dikkat çeken bir yan da kentleşmeninçok hızlanması. 2007’de yüzde 57 olan kent nüfusu2011’de yüzde 59’a ulaştı. Bu Türkiye ortalaması olanyüzde 77’nin gerisinde ama bazı iller, ortalamaya yaklaştı-lar. Mesela Diyarbakır’da bu oran yüzde 72, Batman’dayüzde 74’dür.”[18]

Kürt illeri olarak adlandırılması gereken “Doğu ve Güney-doğu’nun 18 ili, Türkiye nüfusunun yüzde 14’üne yakınınıbarındırmasına karşın Türkiye milli gelirinin sadece yüzde6’sını üretecek kadar yoksullar. Toplasanız 18 ilin üretimibir İzmir’in üretim gücüne erişmiyor. Bölgenin kişi başınageliri, 4 bin dolar kadar ve İstanbul’unkinin dörtte biri biledeğildir.”[19]

Buralarda “Güneydoğu Anadolu Projesi”nin (GAP) desoru(n)lara “çare” olduğundan söz edilemez…

Mustafa Sönmez’in ifadesiyle, “… ‘Yedi küpeli gelin’ güzel-lemesi yapılan GAP, Fırat ve Dicle sularından elektrik üret-

39

Page 40: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

meyi, suya muhtaç topraklara su götürmeyi amaçlıyordu.Elektrik, enerjide dışa bağımlılığı artan Türkiye kapitalizmiiçin acil ihtiyaçtı; sulama ile tarımsal kapitalizm gelişecekve onun üstünden gıda endüstrisi bölgede boy atacak, feo-dalitenin hüküm sürdüğü bu coğrafyaya uygarlık gele-cekti...

Uygulamada ise öncelik, enerji projelerine verildi, sulamageride kaldı. 1980’lerden 2000’lere Türkiye’nin yıllıkkamu yatırımlarının yaklaşık yüzde 7’si GAP yatırımların-dan oluştu. GAP, güya bir bölgesel kalkınma projesiydiama ‘nalıncı keseri’ gibi kendine yontmuştu iktidarlar...Bölgeye ilk elde pek hayrı olmayan, baraj yapımlarına,sudan üretilecek elektriğe öncelik vermişlerdi. GAP baraj-larından üretilen enerji, Türkiye elektrik üretiminin yüzde7’sine denkti ama sulama projeleri ağır ilerliyordu ve2007 sonuna kadar hedefin ancak yüzde 15’i tamamlan-mıştı.

GAP’ın mali portresi 2008 yılı fiyatlarıyla toplam 41.2 mil-yar TL olarak hesaplanmıştı. 2007 sonuna kadar ise 26milyar TL harcama yapılmış ve nakdi gerçekleşme yüzde62.2 düzeyinde kalmıştı. Bundan sonra ne olacaktı?

2008’de adına GAP Eylem Planı denilen yeni bir hamle baş-latıldı. ‘Kürt Açılımı’nın ekonomik ayağı’ diye de nitelendi-riliyordu. Plan, 2008-2012 döneminde yaklaşık 27 milyarTL harcanarak konulan hedeflere ulaşmayı amaçlıyordu.

Kaynağın bir kısmı merkezi bütçe dışından bulunacaktı.‘Nereden?’ diye merak edilirken AKP iktidarı elini İşsizlikFonu’na daldırdı ve 2008-2011 döneminde işsizler için kul-lanılması gereken fondan 9 milyar TL’ye yakın kaynak çe-kilip GAP’a aktarıldı. Toplamda ise harcanan kaynak 12milyar TL’de kaldı. Böyle olunca, öngörülen finansmanınancak yüzde 51’i bulunabildi.

40

Page 41: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

2012’de eksik 15 milyar TL bulunup harcanamayacağınagöre, GAP yatırımlarının tamamlanması bir başka baharaertelenmiş demektir. Gerçekleştirilemeyen plan hedeflerineleri öngörüyordu?

GAP Eylem Planı yaklaşık 27 milyar TL’lik yatırımın yüzde43’ünü sulamaya ayırmış bulunuyor. Enerji yatırımlarıyüzde 12 ile yine ön plandaydı. Eğitim ancak yüzde 11,sağlık ise yüzde 4’ün altında pay almıştı planda. İstenildiğikadar bir bölgesel kalkınma projesi olarak takdim edilsin,GAP son tahlilde enerji ağırlıklı ilerledi ve hiç de ‘bölgesel,bölge ihtiyaçlarını ön plana alan’ bir proje olmadı. İleridesulama ayağı tamamlansa bile, toprak dağılımındaki büyükeşitsizlik nedeniyle, sulu tarımdaki gelişme büyük topraksahiplerinin daha çok işine yarayacak. Geri kalan sosyalalanlara yapılması öngörülen ve kaynak bulunamadığı içinsürüncemede kalan yatırımların, bu boyutuyla, toplumunrefah düzeyini geliştirici özellikte olduğunu söylemek isepek mümkün değildir.”[20]

“Neden” mi?

“Türkiye’de geniş ve potansiyeli yüksek topraklar deninceakla hemen Güneydoğu gelir. Yeraltı ve yerüstü su potan-siyeli yüksek bu coğrafyanın toprakları, Türkiye toprakla-rının yüzde 10’u, ekonomik olarak sulanabilir arazisi iseTürkiye toplamının yüzde 20’si büyüklükte. GüneydoğuAnadolu Projesi alanında 3.2 milyon hektar ekilebilir arazivar. Bu alanın yaklaşık 1.7 milyon hektarı sulanabilir arazi,kalanı ise kuru bitkisel üretim alanı. 2008-2012 dönemineait GAP Eylem Planı, 1 milyon 60 bin hektar sahada sula-mayı hedefliyor ve bu kapsamda 1232 km. uzunluğundaana kanal yapımı öngörüyor. Ne var ki, bunların ancak ya-rısının inşaatına başlanabilmiş durumda.

41

Page 42: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Toprak suyu beklerken, mülkiyet ne durumda? Bölgedeözellikle Diyarbakır ve Urfa, toprak eşitsizliğinin en yüksekolduğu merkezler. TÜİK’in tarım sayımı verilerine göre, Di-yarbakır’da topraksız ve az topraklı ailelerin oranı yüzde42, (22 bin aile.) Bunlar, toprakların ancak yüzde 4’ünesahip. Buna karşılık, Diyarbakır’da toprakların yüzde41’den fazlası ailelerin yüzde 3’ünün kontrolünde. Urfa’dada 10 milyon dekara yakın arazinin yüzde 30’una yakınınınailelerin yüzde 1.5’ine ait olduğu görülüyor...

Kürt nüfus, tarım kökenli. Şimdilerde çoğu, açlık ve şid-detten yılarak kent merkezlerine işsiz kitleler olarak yığıl-mış durumda. Kentteki bu potansiyelin yanındaGüneydoğu nüfusunun hâlâ yüzde 45’i kırlarda ve önemlibir kısmı topraksız ya da yeterli toprağa sahip değil.

Bölgede resmi olarak yüzde 15’in üstüne çıkmış olan tarımdışı işsizliği azaltmanın yolu, tarıma dönüşte yatıyor. Etkilibir toprak reformu ile devletin toplulaştırdığı 2 milyon hek-tar araziye, büyük toprak sahiplerinden kamulaştırılacakbaşka arazilerin katılması ve bunların topraksız, az topraklıköylünün tasarrufuna verilmesi, onların demokratik koo-peratiflerde örgütlenerek üretim, pazarlama, kredi alanla-rında bu örgütlülükle hareket etmelerinin zeminininyaratılması gerekiyor.

Bir de bölgenin mayınlı toprakları var. Toplamı 13.600 hek-tarı bulan bu bereketli toprakların mayından arındırılmasıile ortaya topraksız köylüye dağıtılacak önemli büyüklüktebir arazi çıkıyor. Mayınları temizleme işi TSK’ye bırakılmışama parası merkezi bütçeden ödenecek. Gelin görün ki,AKP iktidarı, her nedense, bu işi de ağırdan alıyor.”[21]

Geçerken bir ek daha: Gerçekten de, Türkiye-Suriye-Iraksınırı arasında boylu boyunca uzanan, 510 kilometrelik birmayınlı bölge bulunuyor. Devlet, 1950’li yıllarda, iki ülke

42

Page 43: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

arasında kaçakçılığı önlemek gerekçesiyle Mardin’de 49 bindönüm, Urfa’da 55 bin dönüm, Hatay’da 36 bin dönüm, G.Antep ‘te 15 bin dönüm, Kilis’te ise 34 bin dönüm araziyikamulaştırarak sınıra mayın döşedi. Kendi yurttaşını öldü-rerek önlem almayı hedefleyen devlet anlayışına yabancıdeğiliz…

‘Mayınsız Bir Türkiye Girişimi’nin koordinatörü Muteber Öğ-reten, Türkiye’de mayın mağdurlarının gerçek sayısınınbile doğru dürüst bilinmediğini belirtti. Öğreten, devleteyapılan başvurularda bu konuda bir kayıt tutulmadığınıaçıkladı. Gazete haberlerinden derledikleri rakamları vere-bileceklerini söyledi... Yıllara göre rakamlar şöyle: 2005 yı-lında 22 çocuk, 60 sivil, toplam 168 kişi; 2006 yılında 31çocuk, 11 sivil, toplam 220 kişi; 2007’de 10 çocuk, 30 sivil,toplam 145 kişi; 2008’de 11 çocuk, 27 sivil, toplam 222kişi yaşamını yitirdi. Mayınlı veya mayınlı olduğundanşüphe edilen alanların etrafı işaretlenmiyor.

2010 yılında, Türkiye’de mayın veya patlamamış askeripatlayıcılar nedeniyle 47 kişi yaşamını yitirdi, 95 kişi yara-landı. Ölenlerin 17’si sivil, 4’ü çocuk, yaralananların 15’isivil, 25’i çocuktu.[22]

Tüm bunlardan ortaya çıkan sonuç: Bir sömürge ekonomi-sinde yaşanan yıkım ve göç(ertme) hikâyesidir!

II.3) MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLERİ

Türk(iye) toplumu göçen/ göçerten zorunluluk hicretlerinincoğrafyasıdır!

Örneğin 2011 yılında Türkiye’de her 1000 kişiden 32’si yerdeğiştirdi. Az buz şey değil aslında. Böyle bir mobilitenin ya-rısını bile mesela Avrupa’da göremezsiniz. İş, aş derdi ya dabaşka beklentilerle o ilden bu ile göçen bir toplumuz hâlâ...

43

Page 44: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Türk(iye) toplumundaki zorunluluk hicretlerinin özne venesnesi büyük ölçüde -”Mevsimlik Tarım İşçileri” diye anı-lan yarı-proleter- Kürtler’dir…

Evet askeri şiddet, siyasal baskı ve ekonomik sömürününkıskacında yaşam mücadelesi veren ve batı illerine gidenmevsimlik Kürt işçiler, yoksullukla boğuşuyor. ‘BM NüfusFonu’ (UNFPA) Türkiye raporunun sonuçlarına göre 3 milyonmevsimlik tarım işçisi Türkiye ortalamasından 3 kat dahafazla yoksulluk yaşıyorken; mevsimlik tarım işçileri her yılağırlıklı olarak “güneydoğu”dan ülkenin dört bir yanına bir-kaç aylığına çalışmak için göç ederler. Bu göçler genellikleiki merkez arasında gerçekleşmez. Tarım işçileri hasat mev-simine göre birkaç yer değiştirdikten sonra kış aylarını ge-çirmek için evlerine dönerler. Bu sürekli yer değiştirme hâlibireysel olarak gerçekleşen bir süreç değildir. Mevsimliktarım işçiliği küçük çocukları ve yaşlıları da içerecek şekildetüm aile bireylerinin birlikte göç etmelerine dayanır.

44

Page 45: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Mevsimlik tarım işçilerinin işçileşme süreçleri çalışılan böl-geye bağlı olarak farklılıklar göstermekteyse de, tarımdaişçileşme süreci, bir toprak mülkiyetine sahip olmayan ke-simi tam proleterleştirirken; “yarı proleter” olarak isimlen-dirilecek bir başka grubu yani mevsimlik tarım işçileri deyaratır.

Her sene Ege’de, Karadeniz’de ve Çukurova gibi bölge-lerde, tarlalarda “mevsimlik” olarak çalıştırılan Kürt illerin-den gelen işçilerin maruz kaldıkları “ikinci sınıf”muamelesi, kamyon kasalarında kurbanlık koyun gibi ta-şınırken yaşanan ailece ölümler, çocukların ve kadınlarınçektikleri basına konu olmaktadır.

Kürt tarım işçilerine yapılanlar, sadece bugünün meseleside değildir. 1998’de dönemin Ordu Valisi olan Kemal Yazı-cıoğlu’nun Kürt illerinden gelen mevsimlik işçilere yaptığıırkçı, şoven ve baskıcı uygulamalar mecliste tartışma ko-nusu olmuştu.

Bu şahıs aynı zamanda 12 Eylül’ün ünlü işkencecilerin-dendi ve polislikten valiliğe terfi ettirilmişti. İçişleri Bakan-lığı 2 Kasım 1998 tarihli cevabında valiyi ve uygulamalarınısavunmuştu.

Yazıcıoğlu 2006’ya kadar valilik yaptı. Kürt işçi aileleriningittikleri yerlerde şehir merkezine sokulmadığı, kamyonkasalarında konaklatıldığı, polis ve jandarma tarafındanözellikle Karadeniz’de tacize uğradıklarına dair haberler yıl-larca gelmeye devam etti.

AKP Hükümeti döneminde ise bu defa Çalışma Bakanlığıbürokratlarından biri Mayıs ayı başlarındaki bir basın açık-lamasında şöyle demektedir: “Tarımda en büyük sorunmevsimlik tarım işçileri. Ülkemizde en az 300 bin insan,

45

Page 46: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

yaklaşık 50-60 bin aile, mevsimlik işlerde çalışmak üzerebulundukları ilden başka illere gidiyorlar.”

Marabadan ücretli mevsimlik işçiliğine Kürtler’i, mevcutekonomi-politika durmadan proleterleştirmektedir…

II.4) İŞÇİ SINIFIN “KÜRTLEŞMESİ”

Türkiye işçi sınıfının “Kürtleşmesi”nden söz edilebilir.

Kürt illerindeki köy yakılması ve boşaltılmasıyla Şırnak,Hakkâri ve bir iki bölgede başlayan zorunlu göç ile hare-ketlenenler yaklaşık dört milyon kişi civarındaydı.

Kendi hanelerinde, kendi iklimlerinde yaşayan dört milyoninsan yoksulluklarıyla muhacir edildi metropollere; bin birtürlü aşağılama, zulüm ve sıkıntıyla...

İlk göç ettirilen köy, geldi, Adana’da Tuzla bölgesine yer-leşti. Tarım işçiliğinin yoğun olduğu bir yerdi. Devlete aitbir araziye yerleştiler. Adanalılar onlara göçer dedi, Kürtdemedi.

“Göçerler” geldiğinde tarım işçisinin yevmiyesi 34 liraydı, gö-çerler geldikten sonra o bölgedeki mukim işçinin ücreti 17 li-raya düşürüldü. Kürt’e 17 lirayı da vermediler, 9 lira verdiler.

Bu örneği tüm Türkiye sathına yayarsanız, işçi sınıfınınnasıl “Kürtleştiği”ni anlarsınız.

Yani kimsenin yapmayı tenezzül etmediği işlere, Kürtlerintalip olmak mecburiyetinde kaldığı devasa bir sömürüdürsöz edilen…

Evet, bugün işçi sınıfının büyük bölümünün Kürtlerdenoluşmasının nedeni sömürge ekonomisiyle tanımlanır.

46

Page 47: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Zorunlu göç sonucunda büyük Kürt kitlelerin yaşar hâlegeldiği Mersin, Adana, İzmir ya da İstanbul ve Ankara gibimetropollerde “Kürtlük”, bir ezilmişlik ve mağduriyet de-neyimi olduğu kadar bir kolektif siyasallaşma ve radikali-zasyon pratiğidir de.

Basitçe söylemek gerekirse, Kürtler sadece ulusal ve sınıf-sal baskılara maruz kalmış bir kitle değil, aynı zamandakendi kimliğini siyasal ve toplumsal mücadeleler içerisindeinşa etmekte olan siyasal öznelerdir. Dolayısıyla Kürtlük hiçdeğilse alt sınıflar nezdinde pekâlâ sosyal ve sınıfsal ezil-mişliği ve ona karşı mücadeleyi de içerir.

Bu konuda Sırrı Süreyya Önder de şunlara işaret eder:

“Türkiye işçi sınıfı Kürtleşmiş durumda. 4.5 milyon Kürt,göç ettirilerek ya da göç ederek metropollerin ucuz işgücüstokuna eklenmiş bulunuyor. BM verileriyle, yakılıp yıkılıpboşaltılan köy sayısı 4500. Bu insanlar kentin en dış çe-perlerinde kendine yer bulabildi, çünkü hiç varlık transferiyapamadılar.

Varsılı da köyünde varsıldı, yüz tane davarı vardı, ama ahı-rını yaktılar, öyle gönderdiler. Keşke emekçilerin etnisiteyegöre dağılımına biri baksa. Tuzla tersanesine gidip baktı-ğında, ben gidip baktım, kaba gözlemle üçte ikiden fazla-sının Kürt işçi olduğu görülüyor. (Ankara’da direnen Tekelişçileri arasında da çok sayıdaydılar.)

Hadi tütünün yetiştiği ya da işlendiği coğrafyadan denebilir.Ama genel olarak tarım işçiliği daha önemli. Tarım işçiliğibizde mevsimlik işçiliktir. İklim koşullarından dolayı, ülke-nin farklı noktalarında yılın 12 ayı tarım işçisi olarak iş bu-labilirsiniz. Engebeli yerlerde orak biçmeye gelir işçiAdana’ya. Artık pamuk pek ekilmiyor Adana’da. Amik ova-

47

Page 48: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

sında pamuğu toplarlar, Çukurova’da biber, sebze-meyvetoplar, geçerler Nevşehir, Kırşehir, Polatlı’ya, patates top-larlar, giderler soğana, dönerler Antalya-Mersin hattına,narenciye toplarlar. (Karadeniz’e çıkıp fındığa giderler)…

Göçer diyorlar bu işçilere. Geldiklerinde boş buldukları yereyerleşiyorlar. İlk boşaltılan köy Şırnak’taydı. Adana’ya ilktoplu göç olduğunda tarım ücreti 34 lira. Göçerler geldiktenbir-iki ay sonra yövmiye 17 liraya düşüyor.

Ama kimin yövmiyesi? Hâlihazırda orada sabit çalışan Ada-nalı işçinin yahut Adana’ya yerleşmiş işçinin yövmiyesininyüzde 50’si uçup gidiyor.

Niye? Üç-beş bin göçer gelmiş, dilenmez dilenci durumun-dalar. Adana’dakilere 17 lira veriyorlar, göçerin yövmiyesi7 lira. Kürt, 5 lira da verseler çalışacak durumda. Yoksul-laşma süreci ve işçi sınıfının Kürtleşmesi böyle başladı. Gi-diyorum, bakıyorum, nerede sıkıntılı bir iş varsa Kürtlervar. Kot kumlama işçilerinin içinde bir tane Çorumlu olmazmı?

Yok. Peki niye? Kürtler slikozise bağımlılar mı? Çünkü birtık daha fazla para veriyorlar ve Kürt için ölmek artık di-ğerleri için taşıdığı anlamı taşımıyor. Öyle bir rezaletiniçinde. Sınıf bu kadar Kürtleşecek, hazırda bekleyen yoksulişgücü stoku Kürt olacak ve sen sınıf siyaseti yaparken bukimliği görmezden geleceksin ya da ıskalayacaksın! Sa-dece DİSK’e bağlı sendika yönetimlerine bakın, yeter. Bir-çok sendikanın yönetimi ağırlıklı olarak Kürtlerden oluşur.Örgütlenmeyi bildikleri için mi? Hayır, tabandan gelenböyle bir niteliğin sonucunda.”[23]

Bu tabloda “İşçi sınıfının, yüzde 50’sinden fazlası Kürt’tür.Nerden biliyoruz? Bazı sendikaların işçi kayıtlarına baktık.İnşaat sektöründeki sendikalı işçilerin yüzde 80’i, gıda sek-

48

Page 49: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

törünün yüzde 56’sı, tekstilin yüzde 72’sinin, ki çoğunlukadındır, Kürt kökenli olduğunu gördük,”[24] diyen ErhanGöksel’in saptamalarını anımsa(t)makta yarar var…

Görülüp, kavranması gerek: Günümüzde en anlamlı sınıf-sal deneyimleri biriktirmiş olanlar Kürt alt sınıflardır. Dola-yısıyla bu siyasallaşma alanıyla kurulacak doğrudan birbağın sosyalist hareketin yeniden inşasında çok anlamlı birgirdi oluşturacağı aşikârdır.

Çünkü Kürtlerin önemli bir kesimi, savaş ve neo-liberaliz-min kümülatif tahribatına maruz kalmış kent yoksulların-dan, mevsimlik işçilerden, genç işsizlerden, esnek vegüvencesiz işlerde çalışmaya mahkûm edilmiş emekçiler-den oluşuyor.

Neo-liberal yapısal dönüşüm devrinde Kürtlerin enformel,güvencesiz işlerde yoğunlaşmasının sınıf hareketi üzerindeciddi etkiler söz konusudur.

“İşçi sınıfının Kürtleşmesi” şeklinde tarif edilmeye çalışılandurum, kapitalizmin önceki evrelerinde de varolan, ancakbilhassa neo-liberalizm devrinde daha belirleyici hâle geleniş pozisyonlarının, kaynakların ve maddi ya da semboliködüllerin dağılımında etnik/ kültürel bir işbölümünün oluş-masının bir örneği olarak görülebilir.

Bilindiği gibi, Kürtlerin zorunlu göçe tabi tutulması, met-ropollerde emek piyasasının esnekleştirilmesi ve çalışmailişkilerinin deregülasyonuna dönük neo-liberal siyasalarazemin hazırlayan bir ucuz iş gücü yığılması yarattı. Savaşnedeniyle göçe zorlanarak mülksüzleştirilen yüzbinler, belkimilyonlarca Kürt enformelleşen üretim ve hizmet sektör-lerinde iş güvence ve güvenliğinden yoksun bir biçimde is-tihdam edildi ve işçi sınıfının ücretler ve çalışma koşullarıaçısından en alt katmanlarında yer tuttu.

49

Page 50: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Savaşın yarattığı demografik çalkantılar, Türkiye’de özel-likle işçi sınıfının etnik kompozisyonunda önemli değişimlermeydana getiren bir sürece neden oldu. Zorunlu göçlebüyük kentlere gelen Kürtler, güvencesiz ve ucuz emek ar-zını muazzam ölçüde artırdı ve bu şekilde enformel taşeronağları ucuz ve güvencesiz emek ile doldu.

Aslında hikâye, 1990’lar sonrasında dünya kapitalizminiçine girdiği yeni yönelimle ilgiliydi... 70’lerden sonra kri-zine çözüm ararken giderek neo-liberal bir süreci inşa edensistem, büyük fabrika modelinden işin ve iş zamanının par-çalanmasına doğru geçmeye başlayınca, ortaya çıkan yenibir üretim işleyişiydi. Bütün işin tek bir mekânda yapıldığıbir işleyişten, esnek üretime, işin belli parçalarının dışa-rıda, daha ucuz yoldan yaptırılmasına doğru gidildi. Biryandan büyük tekeller işlerini ucuz emek cenneti ülkeleredoğru kaydırırken, diğer yandan da atölyelere, üretiminbelli bir bölümünü yapan işletmelere yöneldiler.

Elbette, adına iktisatçı denen ve çoğunlukla zaten olmaktaolanı parlatmakla görevli “uzmanlar” ilk anda o kadar uzakgörüşlü değildiler ama daha sonra bu sistemin politik ola-rak ne kadar işe yaradığını da fark ettiler. Üretimin ve üre-tenlerin parçalanması, onların büyük kitleler hâlinde birarada bulundukları ve dayanışma duygusuna sahip olduk-ları bir düzeni de çöküntüye uğrattı. Öte yandan bu düzen,her zaman ve her ülkede yurttaşlık pozisyonu daha zayıf,yasal haklarını aramakta zorlanan, aradığında başka şey-lerle suçlanması mümkün olan (kaçak olmak, başka din-den olmak, “terörist” olmak, vb...) topluluklara ihtiyaçduydu. Açlıktan nefesi koksa da kendini “memleketin sa-hibi” sayan “yerli”lerden daha zayıf bir kategoriydi bu. Hergün göçmenlerden yakınan ama onların merdiven altla-rında çalıştırılmasına sahtekârca göz yuman metropol dü-zeni böyle oluştu. Göz yumulmak zorundaydı, çünkü işin

50

Page 51: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

belli parçalarının yan işletmelere yaptırılmasının mantığı,daha ucuza mal edilmesiydi ve ucuz maliyetin temel koşuluda “her şeye razı olacak kadar kötü durumda” olan insan-ların varlığıydı. Asya’dan, Ortadoğu’dan, Kuzey Afrika’danmilyonlarca insanın Paris’e, Berlin’e, Atina’ya akmasındanyakınan kibarlar da bu ihtiyacı hep biliyorlardı aslında; yal-nızca “yerli” yoksullara yağcılık yapmak için arada bir mı-zıldanıyorlardı.

1990’larda Kürtlerin, (1960’lı yılların “ekonomik” göçündenfarklı olarak) uçurum gibi derin bir yoksullukla metropol-lere yığılması ve taşeron düzeninin yapı taşı hâline gelme-leri de aynı sürecin parçası oldu. Ara sokaklara kadaruzanan atölyeler, vahşi inşaat işleri, tarım işçiliği... YalnızcaKürtler değil ama; Türkiye tarihinde görmediği ölçüdebüyük bir “kaçak göçmen işçi” gerçeğine tanık oldu (yak-laşık 1 milyon kişi).

Hükümetten, muhalefetten arada bir yükselen “kayıtdışı”gevezeliklerinin de, çocuk işçiliği üzerine edilen ikiyüzlü laf-ların da bu yüzden hiçbir hükmü yoktur. Sistem budur, böyleişlemektedir. O binlerce atölye, bunun için vardır; binlercetaşeron firma bunun için vardır; işi ucuzlatmak! Altın kuralbudur! Bu işletmelerin yüzde doksanı, sıfır öz kaynakla çalışırve “kurallara uygun” çalıştıkları anda batarlar! Atölye sahibiya da taşeron firma patronu, “namuslu” olamaz; yarın ilahibir güç bu işletmelere müdahale edip tamamen kuralauygun çalıştırırsa, ertesi gün Türkiye mezarlığa döner.

Sonuçta işi ucuzlatmak, ucuza çalışabilenleri gerektirir veonlar, aç olmak zorundadırlar bir, “ikinci sınıf yurttaş” ol-malıdırlar iki. Metropollere yığılmış olan Kürt yoksulları buiki özelliğe de sahiptirler ve o yüzden güvencesiz işçi yı-ğınlarının büyük bölümünü oluşturuyorlar. Irkçılığın pis birsahtekârlık olması da, bütün ırkçı provokasyonlarda “yerli”yoksulların sokakları doldurması da bundandır.[25]

51

Page 52: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Toparlarsak: Kürtler en yoksul kesimi oluşturuyorken; işçisınıfında Kürtleşme oranı yükseldi. Bu bağlamda metro-polde Kürt sorununun “esasında emekçi sorunu”na tahvilolurken; Kürt sorunu dendiğinde artık Kürt emekçilerin an-laşılması gerekiyor.

Özellikle de büyük kentlerde Türkiye işçi sınıfı Kürtleşti. Enyoksul işçiler Kürtlerdir. Çünkü en alttaki işleri bu kesimleryapmaktadır. Emek sömürüsüne en yoğun maruz kalan ke-simler Kürtler iken; Kürt çocuk işçileri, Kürt kadın işçilerihiçbir güvencesi olmadan büyük kentlerde, berbat koşul-larda çalıştırılmaktadır.

Bu durum da “işçi sınıfının Kürtleştiği” vurgusunu öne çı-karıyor. Çünkü etnikleşen yoksulluk ile sınıf aidiyeti ara-sında dinamik bağlar vardır.

52

Page 53: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

III. AYRIM:  “ULUSAL  İSTİHDAM STRATEJİSİ”NİNTÜRKÇESİ (YA DA MENŞEİ!)

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ABD’li CEO’lara “teşvik”ianlatırken; S. Çiftyürek de, emperyalizme pazarlanan“Ulusal İstihdam Stratejisi”ni, “Sermayeye güvence, işçiyeesneklik, Kürde asimilasyon” olarak özetliyor.[26]

Bu çerçevede “Ulusal İstihdam Stratejisi”nin Türkçe’sine(ya da menşeine) ilişkin gerçekleri sıralarsak: “Ulusal İs-tihdam Stratejisi”, ücretli emeğe, Çin’in uyguladığı kapita-list birikim modeliyle bir kez daha diz çöktürmek istiyor.

“Düşük ücretlerin, Çin’in yükselişindeki önemi yadsına-maz,” vurgusunun altını çizen Burak Gürel ekliyor: “Çin’in2010’da Japonya’yı geçerek dünyanın en büyük ikinci eko-nomisi hâline gelmesiyle tescillenen ekonomik yükselişi,uluslararası medyadan akademik yayınlara kadar heryerde en çok tartışılan konulardan biri! Bu tartışmalardaüzerinde en çok durulan temalardan biri, Çin’in ucuz işgü-cüne sahip olmasının ekonomik yükselişine yaptığı katkı.Buna göre, Çin’in ucuz işgücü cenneti olarak görülmesi, ül-keye yapılan doğrudan sermaye yatırımlarını sürekli arttır-mış ve ekonomik büyümenin yolunu açmıştır.”[27]

Ki burada Türk(iye) burjuvazisi tarafından Çin’e yapılangöndermenin amacı, postfordist (ya da esnek, yalın vb.)emek rejimlerine geçiştir.

Bununla hedeflenen küresel rekabette Türk(iye) sermaye-sinin elini güçlendirmektir.

Mesela, asgari ücret akıl almazca esnetiliyor.

Tabir caiz ise köle ticaretini andıran “kiralık”, “ödünç”, “ge-

53

Page 54: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

çici” işçilik; özel istihdam büroları, kısmi zamanlı çalışma,işin paylaşılması gibi taşeronlaştırılma “olağanlaştırılıyor”!

Bütün bunlar daha fazla iş cinayeti, daha fazla işsizlik,daha fazla yoksulluk, daha fazla örgütsüzlük ve köleliktir.

Söz konusu saldırıyla çalışma hayatındaki “katılıkların es-netilmesi” alt başlığında iş güvencesinin yok ediliyor!

Kapitalistler, beşeri yaşamı topyekûn zapt-ü rapt altına alı-yorlar.

Toparlarsak “Ulusal İstihdam Stratejisi” dedikleri işçi sını-fını bölüp parçalayan, “ucuz işgücü stratejisi”dir…

Esnek, güvencesiz ve ucuz emeği meşrulaştıran söz ko-nusu yöneliş, sermayeye “İşçimiz ucuzdur, hasta bileolmaz” diye haykırmaktadır sanki…

Formel istihdamı, enformelleştirme girişimi olarak da yo-rumlanması gereken “Ulusal İstihdam Stratejisi”, dört dört-lük bir işverenler sendikası belgesidir.

Yani “kuralsızlık”la malûl “UİS” belgesi, ucuz, esnek ve gü-vencesiz çalışmanın da bir diğer adıdır.

Çünkü onların “İşgücü piyasası katı” derken kast ettikleri,eksiklikleriyle, bozukluklarıyla, kısmiliğiyle çalışanları ko-ruyucu ve düzenleyici yasa hükümleridir. Örneğin kıdemtazminatını katı bulmaktalar, asgari ücreti katı bulmaktalar,alt-işveren (taşeron) çalıştırılmasının belirli kısıtlamalaratabi olmasını katı bulmaktalar. UİS bu ve benzeri “katı” hü-kümleri eritmeyi ve buharlaştırmayı hedeflemektedir.

İstihdam ilişkilerinin esnekleştirilmesinin anlamı ücret ma-liyetlerinin düşürülmesidir. Bunun açık ifadesi ise daha

54

Page 55: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

ucuz işçiliktir. Evet, evet “UİS” ile daha ucuz, daha esnekve daha güvencesiz bir çalışma ortamı yaratılacaktır.

Bu bağlamda “UİS”e bir TİSK belgesi demek de mümkündür.

Çünkü “UİS” ile i) Geçici işçilik yaygınlaştırılacak (Bununanlamı güvencesiz-eğreti istihdamın daha da yaygınlaşma-sıdır.); ii) Alt işveren (taşeron) uygulamasına ilişkin kısıt-lamalar hafifletilecek (Taşeron uygulaması çalışmahayatının her alanını saracak); iii) Kiralık işçilik (modernkölelik) yasalaşacak (Özel istihdam büroları iş bulmayaaracılık eden kuruluşlar olmak yerine bizzat kendileri işve-ren olacak ve kendilerine kayıtlı (işvereni oldukları) işçileribaşka şirketlere kiralayabilecekler); iv) Yeni esnek çalışmabiçimleri yasalaşacak (Düzenli-güvenceli çalışma giderekistisnai bir çalışma biçimi hâline gelirken, esneklik tipikhâle gelecektir.); v) Kıdem tazminatı fonu kurulacak (Yanibu yolla kıdem tazminatı budanacak.); vi) Asgari ücretteyaş ayırımı yeniden düzenlenecek (18 yaş altı genç işçileredaha düşük asgari ücret ödenecek.)…

Bu uygulamalarla; 800 milyonluk ucuz istihdam nüfusuyla,küreselleşmeye “dünyanın atölyesi” olarak hizmet veren -”büyüme rekorları kıran- Çin’in ardından “Tayyip’in küçükÇin”i yaratılmak isteniyor!

Türkiye’nin, Güneydoğu ve Doğu Anadolu diye anılan Kürtillerinin “Çin’e çevrileceği”, Maliye Bakanı tarafından ilanedildi.

Çin’in “köle işçi cenneti” olduğunu bilmeyen var mı?

Evet, evet Maliye Bakanı 38 ülkeden gelen şirket temsilci-lerine, “Türkiye’nin neresine yatırım yaparsanız çok güçlüdestekler var neredeyse vergileri sıfırladık,” derken geriyeÇin “işi” emek tanzimi kalmıştı.

55

Page 56: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

O da Kürt illeri üzerinden kotarılırken; çalışma hakları, sü-relerini, koşulları, iş sözleşmeleri baştan aşağı neo-liberalsistemin taleplerine uydurulup, Çin modeli yedek iş ordusuda oluşturularak, toplam işgücünü kontrol altına almayıhedefleyen “UİS” dayatması kapitalist vahşetin ne demekolduğunun da yanıtıdır!

Çünkü bu dayatma ile XXI. yüzyılda küresel rekabet gücü,XIX. yüzyıl ilkel birikim modellerinden ilhamla kotarılmak-tadır.

Kaldı ki sürdürülemez kapitalizm ulaştığı aşamada artık“esnek çalışma”, genel kural hâline getirilmektedir ki, bubir köleliktir!

“UİS” ile esnek işgücü piyasası istihdamı artırmakla bir-likte, yoksulluğu da artıracak ve çalışanların gelirlerini deazaltacaktır.

Bununla birlikte yine “UİS” ile sermayenin toplumun çalış-mak ihtiyacında olan; yaşamları çalışmalarına bağımlı kı-lınmış mülksüzleri üzerindeki egemenlik ve sömürüsünüartırılacaktır.

Toparlarsak “UİS”, işçi sınıfına karşı sermayenin saldırıstratejisinin önemli bir mevzisi ve uluslararası mali serma-yenin, emperyalist devletlerin ortak programının bir par-çasıdır. Ayrıca da evrensel insan haklarına karşı birsaldırıdır.

Kaldı ki Bölge’nin içi boş teşviklere değil, barışa ihtiyacınınolduğunu vurgusuyla, AKP hükümetinin 6. Bölge adı al-tında Kürtlere yönelik politikalarını da içeren 4. Teşvik Pa-keti’ni değerlendiren İstanbul Üniversitesi Siyasal BilgilerFakültesi Öğretim Görevlisi Yar. Doç. Dr. Sezai Temelli, “Bu

56

Page 57: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

teşvik iktisadi değil, politiktir ve diğerleri gibi tutmayacak-tır,” diyor.

Kaldı ki bir yatırımın da söz konusu olmadığını söyleyenTemelli, teşvik eliyle Anadolu sermayesinin değerlendiril-mesinin söz konusu olduğunu belirterek, bu teşviklerinyoksullukla ne kadar mücadele edeceğinin de meçhul ol-duğuna dikkat çekip ekledi:

“Türkiye haritasını renklere boyamanın bir anlamı yoktur.Sonuçta aslolan stratejik yatırımlardır, büyük ölçekli yatı-rımlardır. Büyük ölçekli yatırımları Rize’de Kastamonu’dagöremezsiniz. O renklerin bir anlamı var; şimdi haritayabaktığınızda Kürt illeri bu sefer kahverengiye boyanmış veötekiler. Öteki illerin arasındaki farklar iktisadi farklar, yok-sulluk farkları, gelir dağılım farkları var ama Kürt illeriyleTürkiye’nin geri kalanı arasındaki fark siyasi farktır…

Bu teşvikte devlet kendisi yatırım yapmıyor, yatırımcıyıdestekliyor. Burada İsmail Beşikçi’yi hatırlamamız lazım.Kendi bölgesine yatırım yapacak bir Kürt burjuvası var mı?Beşikçi’nin önemli analizlerinden biridir. Kürt burjuvası bi-linçli olarak yaratılmamıştır, dolayısıyla Diyarbakır’da, Hak-kâri’de, Şırnak’ta bir Kürt iş adamı çıkıp bu teşviklerdenyararlanıp ve bu söylediğimiz anlamda yatırım yapabilecekdurumda mıdır? Vardır tabi! Ama bu söylediğimiz stratejikönemde olacak büyük ölçekli olacak yatırımlar yapacak birsermaye değildir. Çünkü kahverengiye boyalı olan Kürt il-leri bölgesidir. Batı burjuvası ya da Batı’daki Kürt zenginleriya da Türk zenginleri gidip sırf teşvik için 6. bölgede yatı-rım yapar mı? Yapmaz…

Türkiye’nin en yoksulu 6. bölge ama 5 ve 4. bölgelerdegördüğünüz iller de çok yoksul. Dolayısıyla sosyal açıdanyaratılacak iş imkânlarıyla yoksulluğu yönetmek ve politi-kasını da yürütmek istiyor. Nasıl bir teknoloji nereye üre-

57

Page 58: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

teceksiniz, hangi pazarda ne satacaksınız, bütün bu soru-lara da yanıt üretmiyor. Konuşulan şu: Çin’le rekabet ede-bilmek ancak şu koşullarda olabilir; bütün bu teşviklerinbu söylenen senaryoya uyabilmesi için her şeyden önceçok düşük bir ücretle bu işlerin yapılması lazım. O hâldeteşvikler ve istihdam arasındaki ilişkinin anlamlı olabilmesiiçin ücretler aşağıda olacak. 4. 5. ve 6. bölgelere baktığı-mızda burada yoksulluk ücreti, hatta asgari ücretin altındaçalışabilecek bir nüfusun olduğunu görüyoruz. Hem teşvikuygulayacaksınız hem de ona bu yoksulluk üzerinden artıdeğer sağlayabilecek. Ucuz emek olarak çalışacaklar.” [28]

Ayrıca Mustafa Sönmez, AKP’nin gündeme getirdiği teşvikpolitikalarını da yorumlarken, “Bu teşvik politikalarının Kürtillerindeki işsizliği azaltacağı iddiası tamamen dayanaksız-dır” dedi.

Hükümetin, Çin ile Kürt illerini mukayese eden anlayışatepki gösteren Sönmez, şu değerlendirmeyi yaptı: “İktidar,Kürt illerinde gerçekleştirilecek istihdamın vergi ve sigortaprimi maliyetlerini üstlenmeyi vaadetmekte ve yatırımcı-lara, ‘ucuz emek ülkesi Çin’e gideceğinize, Doğu, Güney-doğu’ya gidin’ demektedir. Emeğin insafsızca sömürüldüğü

Çin ile Kürt illerinibir tutan bu zihni-yet, sömürgeci birkafanın ürünüdür.Kürt illerinin, Ka-radeniz illeri, OrtaAnadolu illerikadar işe ve ek-meğe ihtiyacı var-dır elbette vedevlet eşit yurttaş-lar olarak Kürtyurttaşlarının ça-

58

Page 59: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

lışma hakkını sağlamak zorundadır. Bunun için de elbetteistihdam imkânlarını genişletmelidir. Ama bunun, Çin ikli-mini bölgeye taşımakla yapılmasına gerek yoktur. Bu Kürtemekçilerini aşağılamaktır ve böyle bir aşağılanmayı hiçbiremekçi hak etmemektedir.”

Sönmez, Kürt illerinde kamu altyapı yatırımlarının eksik ol-duğunu söyleyerek, çözüm önerilerini şöyle özetledi: “AKPiktidarı, öncelikle yerel yönetimlerin bütçelerini artırarak,yerel yönetimlere yeni istihdamlar yaratma imkânı verme-lidir. Kamu kuruluşları bölgede eksik konut, yol, su, elek-trik, doğalgaz yatırımlarına, sağlık ve eğitim yatırımlarınaağırlık vererek istihdama katkıda bulunmalıdır. Bölgeninmahrumiyeti dikkate alınarak bölge çalışanlarından dahadüşük vergi ve daha düşük sigorta primi alınmalıdır.”[29]

Özetle genelde işçi sınıfını, özelde Kürtler’i sermayenin kö-lesi kılma strateji olan AKP’nin “cici” paketi işçi sınıfının veKürtler’in nasıl sömürüleceğinin özeti gibidir…

Azize Aslan’ın çok güzel izah ettiği gibi, “Kapitalist sistememek gücünü sadece işçi olmak üzerinden sömürmez.Kadın olmanız, çocuk olmanız, öğrenci olmanız, göçmenolmanız yahut bir başka etnik kimlikten olmanız daha dakolay ve daha da fazla sömürülmenizin koşullarını yaratır.Bu yüzden Türkiye’de Kürt olmak sistem tarafından sömü-rülmenin bir diğer ayağıdır.

Batı illerinde en ucuz, güvencesiz işlerde çalışmaya mah-kûm olmaktır Türkiye’de Kürt olmak. Topraklarından zorlagöç ettirilenlerin kaderi olmuştur İstanbul’un merdiven altıatölyelerinde çalışmak, hamallık yapmak, Silikozis’ten her-gün damla damla zehirlenip ölüme mahkûm kılınmak.Diğer taraftan Bölge’de kalmak ise işsizliğe razı olmak de-mektir.

59

Page 60: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Şimdi devlet çıkmış, diyor ki, ‘artık İstanbul’da Bursa’daseni istemiyoruz ey Kürt işçisi, sen geri dön memleketine.İşsiz kalırım diye de korkma yatırımlar artacak’. Göç et-meye niyetli olanlara yahut başka niyeti olanlara ise diyorki, ‘dur bekle, açıkladığım bu son teşvik paketiyle yatırım-lar artacak, iş sahibi olacaksın.’

Şimdi gelin biraz yakından bakalım o hâlde bu teşvik pa-ketine. Devlet gerçekten Kürt emekçi sınıfına ne vaat edi-yor bir görelim:

Sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasına göre 6 bölgeyeayrılan 81 il içerindeki 15 Kürt ili 6. Bölge olarak belirlen-miş. Yani Türkiye’nin ‘en geri’ bölgesi olan 6. Bölge yeniteşvik sistemiyle birlikte ‘en avantajlı’ bölge olacak. Kimiçin?

Tabiî ki bu bölgeye yatırım yapacak cengâver girişimcileriçin. Bu bölgeye yatırım yapan işverenler 10 yıl süreyle[30]SSK işveren payı, SSK işçi payı ve Gelir Vergisi stopajındanmuaf kılınacak. Başbakan soruyor: ‘Yani bu ne demektir?

Asgari ücretle toplam maliyeti işgücünü satın almaktadır.Emeği satın almaktadır. Her şeyi, burada artıları devlet üst-lenmiş oluyor ve işverene sadece asgari ücret kalmış olu-yor net olarak.’[31] Bu hesaba göre bu bölgede yatırımyapan bir işveren için bir işçinin maliyeti net 634.64 liraolacak. Tabi eğer işveren sigorta yaparsa!

Bununla beraber vergi indirimi ile ekstra bir finansmandesteği de sunuluyor. Örneğin Kocaeli’nde yatırımı olan biryatırımcı, gidip Muş’a da yatırım yaparsa yatırıma katkıoranının yüzde 80’ini Kocaeli’nde elde ettiği kazancın ver-gisinden düşebilecek.

Buradan bakılınca Kürt emekçisi gerçekten iş, aş sahibi

60

Page 61: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

olacak diye düşünülebilir ama Çağlayan ekliyor: ‘Her sek-töre destek vermeyeceğiz yalnız özellikle emek yoğun sek-törlere ağırlıklı olarak teşvik vereceğiz.’[32] Tekstil gibimesela, üstelik tekstil için 1. Bölge’den 6. Bölge’ye taşına-cak yatırımcılara taşınma desteği bile sunuluyor.

Tekstil sektörü bilindiği üzere en ucuz işçiliğin, en uzun ça-lışma saatlerinin, en sağlıksız çalışma koşullarının olduğuen güvencesiz iş kollarından biridir. Yıllardır Batı illerindebu koşullarda çalışan Kürt emekçilerine şimdi aynı koşul-larda çalışmaya devam edin ama bu kez kendi memleke-tinizde çalışın deniyor.

Katıldığı bir toplantıda teşvik planı üzerine konuşan Çağla-yan, ‘Konfeksiyon sektörü gibi emek yoğun sektörler bayanistihdamının en fazla olduğu sektörlerin başında geliyor. Busektörlerde Doğu ve Güneydoğu’da belirlenecek olan illeribiz Çin’le, Pakistan’la, Bangladeş’le ve Vietnam’la rekabetedebilecek bir bölge hâline getireceğiz. Bilhassa terör an-lamında, istihdamın sağlanması, insanların kahve köşele-rinden alınarak ekonomiye katılması önemli... Böyle birgüzel sistem açıklanacak ki bu sistem açıklandığında in-sanlarımız Çin’de Vietnam’da Bangladeş’teki gibi onlarınköle maaşlarıyla değil asgari ücreti eline net alacağı bir sis-tem olacak,’[33] diyor.

Yine Bakan benzer bir ifadeyi yıllar önce de kullanmış ve‘Türkiye’nin en uzak köşesi bile AB pazarlarına, Çin ya daHindistan’dan daha yakındır. Düşük gelirli illerimizde yerelasgari ücret uygulamasına geçerek, bu bölgelerimizi Tür-kiye’nin Çin’i yapabilir; özellikle emek yoğun sektör yatı-rımlarını düşük gelirli bölgelerimize kaydırarak, hemişsizliği azaltıp hem de ihracatta rekabet gücümüzü des-tekleyebiliriz,’[34] demiş.

Bu ifadelere bakılırsa devletin Bölgeye dair planını bellidir.

61

Page 62: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Üstelik bunu ifade etmekten gram çekinilmiyor bile. Doğuve Güneydoğu Anadolu Çin olacak, Türkiye büyüyecek. Buiktisadi manevranın en önemli dayanağı ise, gerçekleşecekyatırımların ‘terör’ ün ‘panzehiri’ olacağı iddiası.

Bölgeyi yıllardır uyguladığı/uygulamadığı politikalarla ucuzemek gücü deposu hâline getiren devlet şimdi de bunu birfırsata çevirmeye çalışıyor. Sermayeye 6. Bölge diye işaretettiği Kürt Bölgesi’nde yıllardır sürdürdüğü sömürgeci po-litikaları derinleştirmek, bundan nemalanmak istiyor.”[35]

Değiştirilmesi geren durum tamı tamına budur; böyledir!

62

Page 63: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

IV. AYRIM: DEĞİŞİMİN GERE(KLİLİ)Ğİ

Karl Marx değişimin bir diyalektik süreç olarak her an ya-şandığının farkındadır.

Marx’ın vurgu yaptığı değişim, insanın özgürlüğü önündekiengelleri yıkılması ve sınıfsız-sömürüsüz-sınıfsız bir dünyayolunda, devletin sönümlendirilerek, eşitlikçi özgürlüğünyaratılmasıdır.

Bunu gerçekleştirmek ise ancak, dünyayı değiştirirkenkendisini de nihayete erdirecek bir sınıfın elindedir ki;Marx’ın insanın özgürleşmesini merkeze aldığı düşünce-sinde işçi sınıfı büyük değişimi gerçekleştirecek “özne” ola-rak konumlandırılmıştır.

Yoksa Marx’ın temelde ilgilendiği mesele işçilerin sömürü-lüyor olması, zor şartlarda yaşaması değildir. Tarihte köle-lerin, serflerin, işçilere nazaran çok daha sefil bir hayatsürdüğü dönemler olmuştur. XIX. yüzyılda ise lümpen pro-letarya toplumun en derin sıkıntılar içinde yaşamını sürdü-ren kesimidir. Marx’ın ise bunların hiçbirine belirleyici birönem atfetmediği bilinmektedir.

İşçi sınıfına atfedilen tarihsel önem devletin ve sınıflarınsönümlenmesinde oynayacağı roldür. Bu yüzden daha son-raları sola sirayet eden işçicilik, işçi fetişizmi, işçiliğin ahlâkîolarak yüksek görülmesinin Marx’ın bakış açısıyla hiçbir il-gisi yoktur.

Marx bizatihi siyaset üzerinde çok fazla durmadığı gibi, işçisınıfı hareketinin gelişimi mefhumunu bir örgüt ve hege-monya sorununa indirgememiştir.

63

Page 64: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Meseleyi bir eşitlik ve özgürlük sorunsalı (ve buna bağıntılıyeni bir siyasal örgütlenme[36]) olarak formüle etmiş-tir.[37]

O hâlde kolektif proletarya ile tarihsel bloğunun iktidarını,değişimin gerekliliği yolunda eşitlik ve özgürlük için bir “ik-tidarsızlık” olarak formüle etmek kilit önem arzetmekte-dir…

64

Page 65: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

IV.1) “SONUÇ YERİNE”

Burjuvazinin topyekûn saldırısı altındaki işçi sınıfının, “de-ğişimin gerekliliği”ne içkin zorunlulukları kavrayarak, poli-tikleş(tiril)mesi için antagonizma (sınıfsal uzlaşmazlık),emeğin öznelliği (emeğin politik bağımsızlığı), örgüt vedevrimci pratik üzerine yeniden düşünmek gerekiyor. Özel-likle kapitalist üretimin “olmazsa olmaz”lığı olan kâr ora-nının düşmesi eğilimi yasasın, işçi sınıfı mücadelesinin vekapitalizmin sürdürülemezliğinin işaretiyken![38]

Hem de anti-kapitalizmin, toplumsal antagonizmanın tözüolduğu ve sınıf antagonizmasıyla toplumsal antagonizmaarasında artık bir dolayım kalmadığını asla göz ardı etme-den!

İşçi sınıfının politikası, yeniden kurulacak ise, bu perspek-tiften kurulacaktır…

Bu da toplumsal antagonizmanın tözünü, artık anti-emper-yalizm ve anti-faşizmin oluşturmadığını kavramayı gerek-tiriyor.

Her şeyin anti-kapitalizm eksenin de tanımlanmasını “ol-mazsa olmaz”laştığı güzergâhta toplumsal antagonizmanınpolitik bedeni -siyasal demokrasi gücü olan!- “halk” değildir.

İşçi sınıfı kavramı ve gerçeği, “halk” ve “ulus” kavramlarıiçine (anti-emperyalist ve anti-faşist eksenlerde) sıkıştırıl-madan kavranmalı/ kavratılmalıdır.

Hatırlayın: Sınıf, emperyalizm karşısında “ulus”a, faşizmkarşısında “halk”a monte edilerek, ne emeğin sınıflaştırıl-masına ne de emeği sınıfsızlaştıran devrimci söylem ile ey-leme geçilemedi.

65

Page 66: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Bu da sınıf kavramını politik olarak komünist güç olmaktançıkarıp, siyasal demokrasi gücüne indirgedi. Ücretli emeğinreddi üzerinden komünizm politik talep hâline getirilemedi.(Oysa emeğin özgürlüğü ücretli emeğin reddi idi!)

Sınıfı politik olarak kuranın toplumsal antagonizmanın tözüolduğu; devrimciliğin de bu tözde yattığı unutuldu…

Kaldı ki işçi sınıfını politik olarak kuran da böylesi (Leninist)politikliktir.

Ancak şunu da eklemeden geçersek meseleyi eksik sun-muş oluruz: Karl Marx, hiçbir zaman komünistliği temsili-yette, öncüde, önderlikte görmedi. O, komünistliği, sınıfınbugünden sınıf olarak kendini reddeden örgütlü somut po-litik pratiği olarak gördü. “Bize göre komünizm, ne yaratıl-ması gereken bir durum ne de gerçeğin ona uydurulmakzorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü duruma son ve-recek gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketinkoşulları, şu anda var olan öncüllerden doğarlar,” dedi.

Bu noktada kapitalizm koşullarında nesnel ve öznel olmaküzere, toplumsal gerçekliğin iki farklı görünümünden bah-seder György Lukacs: Nesnel anlamda, nesneler, nesnelerarası ilişkiler ve bütün bunların oluşturduğu “nesneler dün-yası” söz konusudur.[39] Bu koşullara bağlı olarak özneler,nesneler tarafından kuşatılmışlardır ve koşullar nesne-ba-ğımlı bir yaşam için son derece uygundur. Böylece öznelernesnel gerçeklikle karşılaştıklarında iki olanakları vardır:Tanıma (recognition) veya reddetme (rejection). Bu nok-tada tanıma, insanın teorik ve pratik açıdan nesnel koşul-lara boyun eğmesi ve uyum göstermesi anlamına gelir.Tanıdık bir kavram kullanırsak, insanın şeyleşmesi anla-mına gelir. Şeyleşme, nesnel gerçekliğe uyum gösteren öz-neler ve özneler arası ilişkilere karşılık düşer. Bu noktada,Lukacs açısından şeyleşmenin ilk adımı nesneleşmedir.

66

Page 67: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Nesneleşme, insan emeğinin üretim sırasında nesneye ak-tarılması, içerilmesi ve hay alet/ heyula bir niteliğe bürün-mesidir. Emek, nesneleşmeye bağlı olarak, özneninkendisinden çıkar, nesneye aktarılır. Kapitalist toplum ko-şullarında, diğer toplum biçimlerinden farklı olarak nesnelerpazarda satılmak üzere üretilirler. Böylece nesne, öznedenkopardır, ona dışsal bir nitelik kazanır ve kendiyle ilişkisizbir biçimde farklı öznelerle ilişkilenir. Bu sonuncu dolayı-sıyla, emek-gücü de pazar ilişkileri içinde alınıp-satılan birmetaya dönüşür. Bütün bunların neticesi, insanın başat et-kinliği üretime bağlı olarak, emek-gücünün insanın kendi-sine yabancılaşmasıdır.[40] Bu noktadan sonra emek tıpkıdiğer metalar gibi “nesneler dünyası”nın bir parçası hâlinegelir. Burada nesneleşmeye bağlı olarak şeyleşen işçi,emek-gücünü satın alarak şeyleşen burjuvayla toplumsalgerçekliğin öznel görünümünü oluştururlar. Lukacs için işçive burjuva açısından şeyleşme farklı biçimlerde olsa da içe-rik olarak pek fazla farklılık göstermez. Ancak işçinin, bur-juvadan ayrıldığı elzem nokta, toplumsal ilişkilerin temeletkinliğini oluşturması ve olası bir değişimin olanağını,başta anılan reddetme edimiyle tohum hâlinde taşımasıdır.

Kendilerini şeyleşmiş ilişkilerin içinde bulan özneler ne bukoşulların dışında olabilirler ne de kaçabilirler, çünkü nes-nel koşullar, öznel koşulları belirleyecek derecede kuvvet-lidir. Bunun anlamı, nesnel koşulların, özne ilişkilerini uyumgöstermesi, kendi nesneler dünyasının bir parçası olmasıve denetimi altında kalması için zorlamasıdır. Bu noktadaözneler toplumsal gelişmenin olanaklarına bağlı olarak,önce şeyleşmeyi aşabilme koşullarına sahip değillerdir.Ancak işçi toplumsal ilişkilerin dayanağı olan başlıca özne,belirli bir tarihsellik içerisinde bu koşula sahip olarak, taşı-dığı tohumu açığa çıkarabilir. Böylece şeyleşmiş İlişkileriparçalayarak öz bilince sahip bir şekilde alternatif toplum-sal ilişkiler kurar.[41]

67

Page 68: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Bu noktada, “Sen çalışıp çabalarsın, çoluk çocuğunun kar-nını doyuramazsın; o yan gelip yatar, elini ılık sudan soğuksuya vurmaz, bir eli yağda bir eli baldadır. Bir de sen gö-türür de arkadaş reyin bu padişah hayatını sürenlere ve-rirsin. Olur mu? Benim bu fukara kısmının gidişine dedavranışına da aklım ermedi gitti,” diyen Yaşar Kemal’intutumu karşısında; V. İ. Lenin’in, “İşçilere politik bilinç gö-türmek için sosyal-demokratlar [komünistler-y.n] nüfusunbütün sınıfları arasına gitmeli, ordu birliklerini bütün yön-lere göndermelidir,” uyarısı anımsanmalıdır…

Evet, evet, işçi sınıfının soru(n)larını, György Lukacs’ınuyarılarını “es” geçmeyen, böylesi bir perspektiften ele al-maktan başka çare(miz) kalmamıştır…

12 Mayıs 2012 10:49:20, Ankara.

68

Page 69: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

N O T L A R

[1] Özgürlük ve Sosyalizm Partisi’nin 9 Haziran 2012’de Adıya-man’da, 10 Haziran 2012’te de Antep’te düzenlediği “Ulusal İs-tihdam Strateji” başlıklı panelde yapılan konuşma… Newroz,Yıl:6, No:213, 22 Haziran 2012…

[2] Sadi.

[3] Murat Sevinç, “İşçinin Adı Var mı?”, Radikal İki, 18 Mart2012, s.12.

[4] Karl Marx, “Nihayet, bizzat sermaye-emek ilişkisinin, kapi-talist ile işçi arasındaki ilişkinin yeniden-üretimi ve yeni-üretimi,üretim ve değerlenme sürecinin başlıca sonucu olarak görül-mektedir. Bu toplumsal ilişki, bu üretim ilişkisi, gerçek sürecinmaddi sonuçlarından çok daha önemli bir üründür. Gerçekten,bu süreçte işçi kendi kendini emek kapasitesi olarak ve kendikarşıtı olarak sermayeyi üretmekte, kapitalist ise kendi kendinisermaye olarak ve kendi karşıtı olarak canlı emek kapasitesiniüretmektedir. Her biri kendini yeniden üretirken, kendi olum-suzlamasını da yeniden-üretmektedir. Kapitalist, emeği yabancıemek olarak üretmekte; emek, ürünü yabancı ürün olarak üret-mektedir. Kapitalist işçiyi, işçi de kapitalisti üretmektedir, vb.”diyerek, çelişkinin bir ilişki üretimi olduğunu ortaya koymuştur.

[5] Sınıf İlişkileri, Hazırlayan: M. Nedim Süalp-Aslı Güneş-Z. TülAkbal Süalp, Sınıf İlişkileri, Bağlam Yay., 2011.

[6] Haluk Yurtsever, Kapitalizmin Sınırları ve Toplumsal Prole-tarya, Yordam Kitap, 2012.

[7] K. Marx, Kapital, C:1, Sol Yay., 1975, s.652.

[8] K. Marx, 1844 Elyazmaları’ndan aktaran: Orhan Hançerli-oğlu, Felsefe Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 1979, s.113.

[9] Yasin Durak, Emeğin Tevekkülü, İletişim Yay., 2012.

69

Page 70: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

[10] Elbette “din adına”, çeşitli “farklı söylenceler de mevcut-tur:

* “Ezilenleri özgürlüğe kavuşturun. Her türlü boyunduruğu vezinciri kırın. Yiyeceğinizi açla paylaşın.” (Tevrat/ Yaşeya 58/ 6-7.)

* “Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin.” (İncil/ Matta;6/ 19.)

* “Hem Tanrıya hem mamona (paraya) kulluk edemezsizin.”(İncil; 6/ 24.)

* “Allah ve Elçisi faiz yiyenlere savaş açmıştır.” (Kur’an/ BakaraSuresi; 279.)

* “Biriktirdiklerinizle dağlanacaksınız. Kenz ateştir.” (Kur’an/Tevbe Suresi; 34-35.)

* “Biz istiyoruz ki ezilenleri yeryüzünde önderler yapalım.”(Kasas Suresi; 5.)

* “İnsan için emeğinden başkası yoktur.” (Kur’an/ Necm Suresi;39.)

* “Kölelere özgürlük.” (Kur’an/ Beled Suresi; 13.)

* “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” (Hz. Muhammed.)

* “İşçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz.” (Hz. Muham-med.)

* “Her zaman yoksuldan yana ol, sömürücü zenginin yanındaolma.” (Hz. Ali.)

* “Başkaldırıyorum o hâlde varım.” (Ali Şeraiti.)

*TEM

70

Page 71: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

[11] Türkiye iş kazalarında dünya üçüncüsü ve Avrupa birinci-siyken; Türkiye İnsan Yönetimi Derneği (PERYÖN) ve TowersWatson, “PERYÖN üyeleri arasında bir anket yaptı. “İş Sağlığıve Güvenliği” konulu ankete 104 şirketin orta ve üst düzey yö-neticileri yanıt verdi. Ankete göre, şirketlerin çoğunluğunun işsağlığı ve güvenliği ile ilgili tanımlı prosedürleri ve uygulamalarıbulunuyor. Şirketlerin yüzde 29’unda bu uygulamalar çalışanlaraseminerler ve çalıştaylar, yüzde 22’sinde panolara asılan duyu-rular, yüzde 17’sinde e-posta, yüzde 9’unda ise hazırlanan ki-tapçık ve broşürler aracılığıyla duyuruluyor. Şirketlerin yüzde13’ü ise iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önemler ile ilgili çalışan-larla iletişimde bulunmuyor. Anket, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgiliölçümlerin şirket genelinde veya departmanlar bazında perfor-mans hedeflerine yansıtılmadığını ortaya koyuyor. Şirketlerde işsağlığı ve güvenliğine ilişkin uygulamaların var olduğu görülsede, bu uygulamalar şirketlerin yüzde 45’inde işletme genelindeveya departman bazında hedeflerle ilişkilendirilmiyor. (Fatoş Ka-rahasan, “İş Güvenliğinde Sınıfta Kaldık”, Milliyet, 21 Mayıs2012, s.9.)

[12] Koray Çalışkan, “Rekortmen Sendika Grevi Yasakladı”, Ra-dikal, 17 Nisan 2012, s.6.

[13] “Faşizme Karşı Omuz Omuza Bir Mayıs’a Bir Mayıs Meyda-nına…”, Galata Gazete, 27 Nisan 2012.

[14] Eren Putlar, “Türkiye’de Kaç Kürt Yaşıyor?”http://www.t24.com.tr/haberdetay/124914.aspx

[15] KONDA yöneticisi Bekir Ağrıdır ile söyleşi: “Türkçe Bilme-yen Kürt Derdini Nasıl Anlatsın?”,http://yenisafak.com.tr/Yorum/?i=207651

[16] Oysa ne Kürt coğrafyası ne de diğer bölgelerde Kürtler ta-rafından işlenen suçların ülke ortalamasının üzerinde olmadığınıgösteren bir çalışma için bkz: İsmail Azboğlu, “Kürtler Daha mıÇok Suç İşliyor?” Özgür Gündem, 25 Eylül 2011, s.11.

71

Page 72: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

[17] Sibel Özbudun, “… “Yeni” Yoksulluk ve Etnisite”, Newroz,No:192, 10 Kasım 2011, s.8; Newroz, No:193, 17 Kasım 2011,s.9.

[18] Mustafa Sönmez, “Güneydoğu: İçe Kapanmaya Devam!”,Cumhuriyet, 3 Şubat 2012, s.11.

[19] Mustafa Sönmez, “Özerklik İspanya’yı Böldü mü?”, Cum-huriyet, 3 Haziran 2011, s.13.

[20] Mustafa Sönmez, “… ‘Açılım’, GAP’ta da Çuvalladı...”, Cum-huriyet, 25 Kasım 2011, s.11.

[21] Mustafa Sönmez, “GAP Ağaları ve Yoksul Kürtler...”, Cum-huriyet, 26 Kasım 2011, s.10.

[22] Oral Çalışlar, “Mayınlar Öldürüyor...”, Radikal, 1 Mart 2011,s.17.

[23] Siren İdemen ve Yücel Göktürk’ün Express’in seçim özelsayısı için yaptığı röportajdan.http://kafaradyo2.tumblr.com/post/6422107728/s-rr-abemiz-expressin-harika-secim-ozel

[24] Melda Başçakır, “Erhan Göksel ‘Giderayak’ Hükümeti Bom-baladı!”, 25 Ocak 2010…http://www.devadim.com/pagelist/konu.php?id=7312&sayfa=1#lastMessage

[25] M. Ender Öndeş, “Güvencesizlik ve Kürtler...”, Gündem, 22Mayıs 2012, s.4.

[26] S. Çiftyürek, “Ulusal İstihdam Stratejisi”, Newroz, Yıl:6,No: 209, 26 Nisan 2012, s.1-4.

[27] Burak Gürel, “Asya Devinin Sonunu Ucuz İşgücü mü Geti-recek?”, Radikal, 11 Şubat 2012, s.18-19.

[28] Sedat Yılmaz, “Bölge’ye Boş Teşvik Değil, Barış Gerekli”,

72

Page 73: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Gündem, 16 Nisan 2012, s.5.

[29] Ali Barış Kurt, “Çin Benzetmesi Sömürgeci Bir Kafanın Ürü-nüdür”, Gündem, 14 Nisan 2012, s.4.

[30] Yatırım Organize Sanayi Bölgesi (OSB)’ye yapılırsa 12 yılsüreyle!

[31] Turkish Yatırım Günlük Haber Bülteni, 6 Nisan 2012.

[32] http://www.berlinturk.de/berlin/news/berlin/zafer-cayüzdeC4yüzde 9Flayan-turkler-kendi-otomobillerini-uretecek-zekaya-sahip

[ 3 3 ]http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=19679921,12.04.2012

[34] Ankara Sanayi Odası (ASO), İşsizlik ve Bölgesel Gelir Da-ğılımı Eşitsizliğiyle Mücadele İçin “Yerel Asgari Ücret” Uygula-ması, Haziran 2005.

[35] Azize Aslan, “Kürt Coğrafyası’nda Kapitalizm”,Kaynak:(jiyan.org), http://www.jiyan.org/2012/04/13/kurt-cografyasinda-kapitalizm

[36] Karl Marx - Friedrich Engels, Komünist Partisi Manifestosu,Çev: Işık Somer, Kaynak Yay., 2, basım., 2003, s.62.

[37] Can Ulusoy, “Etik ve Adalet Merkezli Yeni Bir Siyaset Ara-yışı: Türkiye’de Özgürlükçü Sol”, Doğu Batı, Yıl:15, No:59,Kasım-Aralık-Ocak 2011-12, s.210-213.

[38] Kapitalist üretim sisteminde toplam kâr miktarını arttırma-nın iki yolu vardır: Ya artı değer (işçinin emeğinin değerinin ka-pitalist tarafından çalınan kısmı) oranını yükseltmek, ya daemeğin sermaye tarafından sömürülme yoğunluğu aynı kalmakkaydıyla, sömürülen işçi sayısını arttırmak.

73

Page 74: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Artı değer oranını yükselterek kâr miktarını arttırmanın belirlisınırları vardır. Bu sınırlar aşıldığı takdirde kâr oranının artışı datehlikeye girer. Üretim ve çalışma tarihinde bunlar çok sayıdadenenmiş yollardır.

Sömürülen işçi sayısını sürekli arttırarak, aynı artı değer oranıyladaha fazla toplam kâr miktarına ulaşabilmenin yolu vardır. Fakatbunun için sabit sermaye yatırımı denilen yeni sermaye yatırım-ları gereklidir. Çünkü aynı sabit sermaye miktarıyla daha fazlasayıda işçi sömürülemez. Çalışacak işçi sayısı bakımından dasistem için bir sürdürülebilirlik sınırı vardır. Bu yüzden eski üre-tim araçlarını ve metotlarını geliştirerek veya değiştirerek üre-timdeki verimliliği arttırmak gerekir. (Böylece daha az sayıdaişçi ile aynı miktarda iş veya aynı sayıda işçi ile daha fazla işüretilebilir.)

Ancak bu durumda yeni teknolojiyle ilgili olan yatırım sermayesitoplam sermayeyi arttırmış olacağı için, değişen sermayede (üc-retlerde vb.) sabit sermayeye ve dolayısıyla da yatırılan toplamsermayeye oranla görece bir azalma olmuş olur. Bu durumdakâr oranı azalır.

Teknik yenilenme yatırımı, hem yeni iş alanları yaratarak işçi sa-yısını fazlalaştırabileceği, hem de üretim maliyetini düşürerekdaha ucuza satılabilmesini sağladığı mal miktarını arttıracağı için(kâr oranında düşmeye yol açsa bile) toplam kâr miktarındaartma sağlayacaktır.

Kâr oranının azalması eğilimi yasası, hem teknolojik yeniliklerin,hem de sermaye yatırımlarının yayılmasının ana itici güdüsüdür.Karl Marx (1818-1883) tarafından ortaya konulan bu basit yasa,kapitalizmin temel bir dinamiğini açıklayıcı niteliktedir.

Kapitalizm, yayılmadan duramaz. Kapitalisti hangi kâr oranıylapara kazandığı ilgilendirse de, onun asıl ilgisini çeken şey, eldeedeceği toplam kâr miktarıdır. Bu nedenle üretimi arttıracak tek-nolojik yenilikleri destekle(yebili)r (tarihteki teknolojik icatlarınve yeniliklerin itici güçlerinden biri) ve yeni yatırım alanları vemeta pazarları elde etmek için yayıldıkça yayılmak ister.

74

Page 75: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Sermayenin yayılmasını kısıtlayan veya engelleyen faktörler onuçeşitli derecelerde ve biçimlerde bunalıma sokar. Bu bunalım sa-dece ekonomik değil, çok şiddetli siyasi ve askeri biçimler dealabilir. XX. yüzyılın sonlarına kadar bu tür gelişmelerin çok sa-yıda örneğini gördük.

Ama XX. yüzyılda uluslararası sermayenin yayılabilmesi için hâlâelverişli olan yeterince bölge ve pazar vardı. Onun açısından buimkân günümüzde daha da azalmıştır. Kapitalist küreselleşme,artık doğa ve insan kaynaklarının daha fazla sömürülmesindefiziksel sınırlarına doğru yaklaşmaktadır. Bu nedenle uluslararasısermaye, yayılmasını engelleyecek veya zayıflatacak her türlüfaktöre karşı çok daha hassastır. (Osman Bahadır, “Kâr OranınınAzalması Eğilimi Yasası”, Cumhuriyet Bilim Teknoloji, No:1312,11 Mayıs 2012, s.12.)

[39] György Lukacs, Tarih ve Sınıf Bilinci, çev: Yılmaz Öner,Belge Yay., 2004, s.157.

[40] yage, s.174.

[41] Önder Kulak, “Dilthey ve Lukacs’da Anlama-YorumlamaMeselesi”, Felsefe Yazın, Yıl:8, No:20, Mayıs-Temmuz 2012, s.8-9.

75

Page 76: işçi sınıfı Kürtleşmesi ve ulusal istihdam stratejisi

Sermayenin emeği tahakküm altınaalma sürecinin küresel ölçekte de-rinleştiği, emperyalist küreselleşmeile sermaye evrenselleşmiştir.

Bu bağlamda sermaye toplumsal birgüçken; emperyalizm de, sermaye-nin politik küresel gücüdür.

İşçi sınıfı ve soru(n)ları tam da bukapsamda  tartışılmalıdır;  ne  bireksik ne de bir fazla!

TEMEL DEMİRERTEMEL DEMİRERİŞÇİ SINIFI 

“KÜRTLEŞMESİ” VE “ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ”

KIZIL DAYANIŞMA