İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

27
1 İNSAN SOYUNUN EN SON KAZANDIĞI DUYGU UTANMADIR Prof. Dr. Ali Demirsoy, 11.01.2014; ikincisi 07.01.2014 Evrim bilimi bize doğanın ve canlıların işletim sistemini öğretir. Ne zaman, nasıl, neden, ne için sorularının yanıtını bu yolla öğrenebiliriz. Canlıların yaklaşık 3,9 milyarlık yol haritasında bazı yapıların, işleyişlerin ve duyuların ne zaman ortaya çıktığını ve hangi yolları izlediğini öğrenebiliriz. Bu gözlemin en ilginç yönü, yolda ilk geliştirdiğimiz ya da bulduğumuz bir yapı, işleyiş ve duyuyu, yolun en sonunda; en sonunda bulduklarımızı da en önce terk etmemizdir. Bununla ilgili birkaç örneği yazının içinde vereceğiz. Eldeki bilgiler ilk oluşan ilkel bir hücreli canlılarda, dış ortam ile iç ortam arasındaki madde derişim (konsantrasyon) farkını dengede tutabilmek için ozmos düzeneğinin geliştiğini göstermektedir. Böylelikle, öncelikle suyun, daha sonra diğer anyon ve katyonların ve diğer maddelerin belirli bir dengede tutulması sağlanmıştır. Demek ki canlının ilk kazanmış olduğu fizyolojik işleyiş ozmostur. Bu

Upload: demirsoy

Post on 07-Apr-2016

247 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

Değerli Kardeşim Günlük çarpıklıkları gündeme getirme gına getirdi. Bu yazıda istedim ki, duyularımızın evrimi ile bir giriş yapıp, daha sonra bu süreci gündeme kadar uzatarak, “Utanma” duyusunun ne zaman ortaya çıktığını, insanı insan yapan değer olarak ne anlama geldiğini anlatayım. Bunun için en güzel örnekleri son günlerde yaşıyoruz. Keyifle okuyacağınızı umuyorum. Not: Bu yazı bir sene sonra bazı ekleriyle ikinci defa gönderiliyor. Saygılarımla

TRANSCRIPT

Page 1: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

1

İNSAN SOYUNUN EN SON KAZANDIĞI DUYGU UTANMADIR

Prof. Dr. Ali Demirsoy, 11.01.2014; ikincisi 07.01.2014

Evrim bilimi bize doğanın ve canlıların işletim sistemini öğretir. Ne

zaman, nasıl, neden, ne için sorularının yanıtını bu yolla öğrenebiliriz.

Canlıların yaklaşık 3,9 milyarlık yol haritasında bazı yapıların, işleyişlerin

ve duyuların ne zaman ortaya çıktığını ve hangi yolları izlediğini

öğrenebiliriz.

Bu gözlemin en ilginç yönü, yolda ilk geliştirdiğimiz ya da

bulduğumuz bir yapı, işleyiş ve duyuyu, yolun en sonunda; en sonunda

bulduklarımızı da en önce terk etmemizdir. Bununla ilgili birkaç örneği

yazının içinde vereceğiz.

Eldeki bilgiler ilk oluşan ilkel bir hücreli canlılarda, dış ortam ile iç

ortam arasındaki madde derişim (konsantrasyon) farkını dengede

tutabilmek için ozmos düzeneğinin geliştiğini göstermektedir. Böylelikle,

öncelikle suyun, daha sonra diğer anyon ve katyonların ve diğer

maddelerin belirli bir dengede tutulması sağlanmıştır. Demek ki canlının

ilk kazanmış olduğu fizyolojik işleyiş ozmostur. Bu nedenle, daha etkin

anestetik maddeler bulunmadan yapılan ameliyatlarda (eter gibi) çok

önemli evrimsel gözlemler yapılmıştır:

NARKOZ İLE EVRİMSEL GERÇEKLERİN AÇIKLANMASINarkoz, canlıyı öldürmeden belirli duyuların uyuşturulması anlamında kullanılır.

Beynin her bölgesi narkoz maddelerine farklı tepki gösterir. En tipik ve eski narkoz, eterli bayıltmadır. Bir insan bu maddeyle bayıltılırken değişik davranış evreleri gösterir. Kural olarak beynimizde en son gelişmiş merkezler ve bölgeler, daha eski olanlara göre, narkoz maddelerine ve diğer tehlikelere karşı daha dayanıksızdır. Teknik bir aygıtın geliştirilmesiyle birlikte bozulma olasılığının artması gibi.

Bir narkoz seansında, ilk olarak şuur (bilinç) yitirilir. Çünkü bilinç beynin en son ve en karmaşık evrimsel aşamasıdır. Dolayısıyla narkoz maddesine en az

Page 2: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

2

dayanıklıdır. Bilinçten sonra yitirilen ikinci duygu, korku ve kendini savunma duygusudur. Dolayısıyla bu tip bayıltmalarda bilincini yitiren hasta ilk olarak çırpınmaya, yırtınmaya ve bağırmaya başlardı. Narkozun bu evresine 'Eksitasyon Evresi' denir ve bu nedenle narkoz başlamadan önce, hasta, ellerinden ve kollarından sıkıca bağlanırdı. Hasta bilincini yitirdiği için kendi cinnetinden ve durumundan habersiz haldedir. İlk evrede büyük beyin, yani beynimizin en üst tabakası uyuşturulmuştur; dolayısıyla bilincimizi yitirmişizdir. Bunun üzerine daha alttaki beyin tabakası, yani beyin kökü "lüzum üzerine" komutayı eline almıştır. Beyin kökü, beynin eski kısımlarındandır; balıklarda ve sürüngenlerde de gelişmiştir. Büyük beyne göre daha eski ve daha az karmaşık olduğu için, karşı koyma gücü daha fazladır. Bu bölge içerisinde içgüdü ve kalıtsal tepkimelerin merkezi bulunur. Çevrenin uyarmalarına karşı otomatik olarak cevap verilmesi sağlanır.

İnsanda bu içgüdü ve otomatik tepkimeler, büyük beynin süzgecinden geçtikten sonra ortaya çıkar. Kalıtsal tepkimeler bazı hallerde büyük beynin yargılaması sonucu baskı altında tutulabilir. Örneğin vücudumuzu kurtarmak için çok kızgın bir demir parçasını elimizi yitirme pahasına uzaklaştırmamız gibi.

Eksitasyon evresinde büyük beynin yargılayıcı-süzücü özelliği kalktığı için, beyin kökü tamamen kalıtsal özelliklerini göstermeye başlar. Bu nedenle artan narkoz zehrinden kurtulmak için kendiliğinden çırpınma, kaçma ve bağırma hareketleri ortaya çıkar. Hasta bu hareketlerin hiçbirini bilinçli yapmaz. Doğal olarak bu durumda ameliyat yapılamazdı. Dolayısıyla anestezist narkoz maddesini vermeye devam ederdi. Eter miktarı kanda gittikçe yükselerek belirli bir düzeye ulaştığında, beyin kökü de uyuşarak içgüdü ve refleksleri durdurdu. Hasta yeniden sakinleşir ve kasları gevşerdi. Ameliyat bu evrede başlardı. Anestezi uzmanının becerisi, ameliyat boyunca hastayı daha fazla uyuşturmadan bu evrede devamlı tutmaktı.

Büyük beyin ve beyin kökü bu son evrede tamamen uyuşuktur. Fakat beyin kökümüzün en eski kısmı (en alttaki kısmı) hâlâ uyuşmamıştır. Bu bölgede dolaşım sistemiyle, solunum sistemiyle, sıcaklık düzenlemeleriyle ve bazı madde dönüşümleriyle ilgili yaşamsal öneme sahip otomatik düzenleyici merkezler bulunur. Bu merkezler bireyin biyolojik olarak canlılığını sürdürmesini sağlarlar. Diğer beyin bölgelerine göre çok daha dayanıklıdırlar. Bu nedenle bir bireyi öldürmeden bayıltmak mümkündür. Bugün ameliyatlarda çok daha etkin narkoz maddeleri kullanıldığı için, eksitasyon (çırpınma) evresi hemen hemen hiç görülmez. Kullanılan ilacın terapatik (therapeutik) genişliğinin fazla olmasına dikkat edilir; yani yaşamsal merkezleri uyuşturmadan, acı ve bilinç merkezleri hızla uyuşturulabilmektedir.

Narkoza göre beynin gösterdiği tepki ile yapısı arasında bir ilişki kurulursa en karmaşık ve en yeni kısmının üstte, en kaba ve en eski kısmının da altta olduğu görülür. En içte temel yaşamsal işlevleri düzenleyen merkezlerin bulunduğunu söylemiştik. Bu merkezler uzun evrimsel gelişim süreci içerisinde dış çevrenin etkisinden koparak iç çevrenin etkisi altına girmiştir.

Page 3: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

3

En eski merkez olarak tanımlanan vücuttaki su miktarını düzenleyen ve kontrol eden merkez, böbreğin süzdüğü sıvının yoğunluğunu, dokulardaki su miktarını, ter salgılamasını ve susuzluk duygusuyla ortaya çıkan su alınmasını düzenler, denetler.

Yine aynı tabakada vücut sıcaklığını düzenleyen merkez bulunur. Bu merkez sıcakkanlıların, çevrenin sıcaklık değişimlerinden etkilenmemesini sağlar ve dolayısıyla madde değişiminin sabit hızla yürütülmesi sağlanır. Bu, aynı zamanda çevrenin etkisinden büyük ölçüde kurtularak kendi başına hareket etmeyi ve bireysel bilincin (benliğin) ve abstrak düşünebilmenin ortaya çıkmasını sağlar. Bu merkeze ısı gözü de denir. Karın kısmının sıcaklığına göre düzenleyici mekanizmayı çalıştırır. Eğer fazladan ısınırsak, su içeriz ve terleme suretiyle ısı kaybını sağlarız. Burada su miktarını düzenleyen merkez ile ısı düzenleyen merkezin, diğer işlevlerde de olduğu gibi bir sıraya göre ya da eşgüdümlü olarak çalışması gereklidir. Isındığımızda yüzümüz kızarır; çünkü derideki kılcal damarlar genişletilerek vücudumuzun iç tarafındaki fazla ısının, kan aracılığıyla yüzeye taşınarak bir radyatörde olduğu gibi soğutulması sağlanır. Soğukta renk uçuklaşır ve titreme başlar. Merkez, vücudun dışındaki damarları büzerek ısının yitirilmesini önlerken bir taraftan da kas hareketlerini hızlandırarak ısının artırılmasını sağlar. Dolayısıyla ek besine gereksinmemiz olur; bu sefer de başka bir merkez “açlık duygusunu veren merkez” devreye girer. Soğukta daha çok acıkmamızın nedeni budur. Keza bu beyin katmanında, tepe gözden (ilkel omurgalıların bir kısmında görülen; bugün yaşayanlarda da kalıntısı görülün kafatasının üstündeki bir açıklıkta bulunan ışın ölçer almaç) değişerek bez özelliği kazanmış epifiz bulunur. Epifizin salgıları, bazı sinyalleri dışarıdan alsa da, çoğunluk dış ortama bağımlı olmadan, vücudun gelişmesi için zaman düzenlenmesini sağlar.

Sonuncu bölgenin üzerinde de beyin kökünün üst kısmı "büyük gangliyon kökleri" ve "talamus" bulunur. Milyonlarca sinir hücresinin bir araya gelmesiyle, bir zamanlar öğrenilen işlevlerin, bir çeşit bilgisayar merkezini oluşturur. Kaba bir tanımlama ile beynin bu kısmı, geçmiş atalarımızın deneyimlerinin programlandığı ve depolandığı bir yerdir. Bu program, dış uyarılar sonucu belirli davranış şekillerinin ortaya çıkmasını sağlar. Örneğin, düşmanca bir bakış ve tavra ya da karşı eşeyden bir bireyin yaptığı kura, ilgili hormonları salgılayacak programı (daha önce hazırlanmış programı) devreye sokmakla yanıt verilir ve bu da belirli davranış şekillerinin ortaya çıkmasına neden olur. Daha önce, narkoz sırasında hastanın bilinçsiz olarak kendini savunması ve kaçma hareketinde bulunması gibi. Buna çoğunluk içgüdü denir. Geçmişte kazanılmış reflekslerin bir dizi halinde peş peşe devreye sokulmasıyla kendini gösterir. Düşünmeden –akla danışılmadan- yapılan hareketlerin (davranışların) hemen hepsi bu tiptir. Son zamanlarda yöneticilerimizin, ani olarak ortaya çıkan olaylar karşısındaki konuşma ve davranışına baktığımda, öğrenilmiş davranışlardan öte, içgüdüsel davranış şeklini görüyorum. Bilinçsiz ya da sadece reflekslerle yönetilen bir koruma içgüdüsü gibi…

Page 4: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

4

Biz evrimsel yolda yürümeye devam edersek. Bu yolda ozmostan

sonra kazanılan en önemli duyu, açlık duyusudur. Canlıların tümünde en

etkin duyudur. Ölüm korkusunun bile bu duyudan yaklaşık 1,5 milyar yıl

sonra ortaya çıktığı varsayılmaktadır. Bu nedenle bir insanı tehdit

ederken seni öldürürüm sözünden çok daha etkili olanı seni işinden atar,

çoluğunla çocuğunla aç bırakırım tehdididir.

Elimizdeki bilgiler, bir insanın embriyosunun gelişmesi sırasında,

organ düzeyinde fizyolojik işlev olarak iş görmeye başlayan ikinci yapı, iki

damarın yan yana gelip bir nabız gibi atmaya başlayarak daha sonra

kalbi meydana getirmeleridir. Yani bizde ilk iş gören organ dolaşımın

pompasını sağlayan “kalp”tir. Yolun başında kazandığımız ilk organ

olduğu için yolun en sonunda onu bırakırız. Bu nedenle bir insanın

ölümünü ilan etmek için, kalbi durdu ve çalışmıyor diyerek kesin sonucu

açıklarız. Diğer organların işlev görmesi ve devre dışı kalması, yine

gelişme ve yaşam sürecinin içindeki bir sıraya ve protokole göre olur. İlk

akla gelen önemli duyu organlarımızın kazanılıp, terk edilmesinde de

aynı protokol işler. Örneğin tat ve koku en son, görme ondan biraz daha

önce, işitme ise en erken terk edilir ya da zayıflar. Çünkü bunların ortaya

çıkışında da aynı sıra söz konusudur. Tatma en eski, işitme ise en yeni

fiziki duyu yapımızdır. Organ işlevi olarak en son kazandığımız yapı ise

eşeysel organlarımızdır (onları ancak ergenlikte kullanmaya başlarız). Bu

nedenle ilerleyen yaşlarda kural olarak en erken bırakılan organımız da

eşeysel işlevlerimiz olur. Dünyadaki canlıların tümü bu evrimsel kurala

bağlıdır. Hepsinde şekli farklı olsa bile mantığı aynı olan bir yapı ve işlev

görülür.

İnsani duyular ortaya çıkıyor

Page 5: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

5

Bundan 7,5 milyon yıl önce, ayağa kalkan bir canlı grubunda o güne

kadar hiçbir canlıda görülmeyen duyular belirmeye başladı.

Sosyologların, psikologların ve antropologların insanı insan yapan

değerler olarak sunduğu bu yeni duyu ağı, çoğumuzun bildiği,

aramızdaki ilişkileri düzenlemeyi ve doğal koşulların egemenliğinden

kısmen de olsa kurtulmamızı sağlayan değerler olarak yapımıza katıldı.

Bunlardan birkaçını verelim.

Merak: Neden sonuç ilişkisini araştırmaya bağlı olarak bir şeyin neden,

niçin, nasıl oluştuğunu araştırmadır. Galiba kazandığımız ilk insani duyu

olmalıdır. Bilimsel gelişme bu duyudan kaynaklanmıştır. Yalnız insana

özgüdür.

Karaborsa: Gözde bir nesneyi, fırsat bulduğunda gereksinmesinden çok

biriktirip, onu, gerek duyana yüksek bir karşılıkla vermedir. Kaynak

oluşturmaya yaramıştır. Sanatın ve bilimin gelişmesine –kaynak

sağlayarak- katkısı olduğuna inanılır. Yalnız insanlarda görülür.

Empati (duygudaşlık): Belki en son kazandığımız duyulardan biridir.

Başkasının duyuları ile düşünebilmedir. Başkasının acısını ve sevincini

içinde hissedip, onu anlayabilmedir. Sosyal yaşamı sağlamıştır. Yalnız

insanlarda görülür.

Utanma: Herhalde en son ortaya çıkan duyumuz olmalı. Utanma, hiçbir

ceza korkusu olmadan, herhangi bir baskı nedeniyle yapılmayan, alınıp

satılamadan, bir insanın iç dünyasının güzelliğini, insani değerlerini

yansıtan en önemli duyudur denebilir. Yasa korkusu olmadan, baskı

olmadan, bir çıkar için yapılmadığından dolayı en asil duygu olarak

bilinir. Hayvanlarda utanma duyusu yoktur. Sadece insana özgüdür.

Diğer duyuları eser halinde diğer canlılarda görebilmemize karşın,

utanma ile ilgili hayvanlarda hiçbir duyunun oluşmadığı bilinmektedir.

Page 6: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

6

Bu evrimsel sıralamaya göre, insan soyunda en son kazanılmış, en

değerli, en saygın, olmaz ise olmaz, insanı insan yapan, her şeyin

üstünde olan şey utanma duyusudur. Bu nedenle hiçbir yasal, dinsel ya

da zorlayıcı bir kural göstermeden bir insanın, insani değerlerinden

uzaklaşmasını, utanmaz, ar damarı çatlamış, yüzsüz, tükürsen yağmur

yağıyor gibi kelimelerle tarifleriz. Bu sözlerin aslında o kişiye yasal bir

yaptırımı yoktur; sadece toplum içindeki düzeyini ve o kişinin ahlak ve

tıynet yapısını ortaya koymak için söylenir.

Bu durumda bir kişinin en çok önem vereceği, dikkat edeceği şey,

utandıracak bir şey yapmamadır. Hata düzeltilebiliyor, ancak utanmazlık

düzeltilemiyor.

Pekâlâ, insan soyu utanmayı nasıl öğrendi ya da öğrendi ve yitirdi?

Utanma yasal zapturapt içine alınmamış ahlak kuralarının

bütünüdür. Dünyanın değişik bölgelerinde belirli farklılıklar olsa bile

herkesin her dönemde önem verdiği değerler olduğu açıktır. Yalancılık,

hırsızlık, ahlaksızlık, rüşvet, düzenbazlık hangi din olursa olsun hangi ırk

olursa olsun hangi coğrafya olursa olsun, hangi kültür olursa olsun utanç

verici eylemler olarak tanımlanmıştır.

Bu açıdan bakıldığında “ne güzel benim dinim, benim kültürüm,

benim geleneğim ya da milletim ya da ırkım yalancılığı, dolandırıcılığı,

ahlaksızlığı, düzenbazlığı, rüşveti yasaklamıştır” sözü

anlamsızlaşmaktadır. Çünkü bunları kutsayan bir din, ırk ya da kültür

yoktur. O zaman iki şeye bakmamız gerekir.

Bir, kişinin herhangi bir dine, ırka, kültüre, millete mensup olup

olmamasına bakmadan, onun evrensel değerleri taşıyıp taşımadığına

bakmalıyız. O zaman o kişi hakkında gerekli notu verebiliriz.

Page 7: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

7

İki, bir milletin, kültürün, ırkın ve en önemlisi dinin mensuplarının bu

ahlaki yapıları ne ölçüde gösterip göstermediğine bakarak, onların

ırkçılıktan, kültüründen ve dininden gelen kusurları anlayabiliriz. Eğer bir

kültürün ya da dinin mensupları (ırkına, coğrafyasına bakılmaksızın) her

yerde ahlaken çökük durumda ise insani değerlerimizin en önemli

koşullarından biri olan merak duygusu ile onu araştırmamız gerekir.

İslam coğrafyasını cesaretle tarafsız gözle incelememiz gerekiyor.

Artık “her şey en mükemmel de biz yanlış uyguladığımız için böyle

oluyor” safsatasından kurtulmamız gerekiyor. Bin küsur yıl doğruyu

bulamayan toplumların masaya yatırılma zamanı geldi. Aslında bunun

için son aylarda ülkemizde yaşanan akıl almaz olaylar, bunun kibriti

olabilir. Bu coğrafyanın güzide insanları! Bir yerden doğru düşünmeye

başlayalım; geç kalıyoruz; yarın hiçbir şansımız olmayabilir. İlk olarak

utanmaz insanları tanıyarak yola çıkmalıyız.

Laikliği hala anlamadınız ise, hiçbir zaman anlayamayacaksınız

Sarhoş olarak takdim edilen Atatürk, laikliğe en çok önem verdiği

için anayasamızın ilk maddelerinden biri bu oldu. Sokak satıcılığından

gelen yöneticiler bunu anlayamadıkları için bunu din düşmanlığı olarak

anlayıp, halka da öyle anlattılar. Bugün bu ülkenin önemli bir kısmı hala

laikliği dinsizlik olarak bilir. Hâlbuki Atatürk’ün laikliği getirmesindeki en

önemli amacı, dini söylemlerle başa gelen insanlar rüşvete, hırsızlığa,

yalana, dolana bulaştıklarında mensup oldukları dinin ya da inanç

sisteminin zarar görmesini önlemeydi. Yani dini korumak için laikliği

getirmişti. Nitekim öyle de oldu; batının gazeteleri, öncelikle Fransa’nın

en yüksek tirajlı gazetesi Le Mond, 2013’ün sonlarında bir sayısında,

İslamiyet yolsuzluk, rüşvet, yalan, talan demektir diye başlık attı. 58

Page 8: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

8

İslam ülkesinin hiç birinden “gık” çıkmadı. Çünkü hepsi yalanın, talanın,

rüşvetin, ahlaksızlığın bataklığı içinde debeleniyor. En az ülkemiz için

bunun bir rastlantı ve münferit bir olay olduğunu düşünsek de, dini

söylemlerle yola çıkmış Demokrat Parti (Menderes ve yandaşlarının),

Doğru Yol Partisi (Demirel, Çiller ve çevresinin), Refah, Milli Görüş ve

Selamet Partisinin (Erbakan ve çevresinin), Milli Hareket Partisinin

(Türkeş’in çocuklarının miras kavgalarından anlıyoruz), Anavatan

Partisinin (Özal, Yılmaz ve çevrelerinin), Adalet ve Kalkınma Partisinin

(Erdoğan ve çevresinin) doğru ya da yanlış (birkaçı hariç soruşturma

açılmadığı için gerçeği bilemiyoruz) hepsinin az ya da çok bu suçlarla

damgalanmasını basit bir rastlantı ile açıklayamıyoruz.

Bizim istediğimiz çok zor bir şey değil, bugün dünyanın uygar

ülkelerinde hatta dün yamyamlık yapan ülkelerde bile uygulanan erdemli

davranışı göstermeleridir. Eğer bir suçlama varsa, yetkinizi

soruşturmanın sonunu kadar bırakır, adaletin tarafsız işlemesini

sağlarsınız. Savcı taraflı ise, mahkemeleriniz var, mahkemeleriniz taraflı

ise Yargıtayınız var, Yargıtayınız taraflı ise Anayasa Mahkemeniz var,

Anayasa Mahkemeniz taraflı ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var.

Diyelim ki, yetkilerini yeniden düzenlediğiniz savcı ve mahkemelere,

bileşimini yeniden oluşturduğunuz Yüksek Yargı organlarına

güvenmiyorsunuz, sizinle hiçbir alışverişi olmayan Avrupa İnsan Hakları

mahkemesi eminim ki sizin hakkınızı yedirmeyecek, önemli bir tazminat

almanızı da sağlayacaktır. Mahkemelerce aklanmayan hiçbir insan ve

makam, temiz sayılmaz. Bunu, değiştirilen yasalarla ya da

yönetmeliklerle sağlamak da olanaksızdır. Dini söyleme devam etmek

için önce insan önünde aklanacaksınız. Ahrette aklanmayı öne sürenler,

kural olarak dini istismar eden ve bu dine en büyük zararı veren

melunlardır.

Page 9: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

9

Bütün bunların yaptığı çok büyük bir yıkım oluşuyor ki, bunun

molozlarını bu ülke çok zor kaldırır. Sırasıyla:

Kolluk kuvvetlerine, mahkemelere, adalete, yasalara olan güven

yitirilmiştir (bizzat bu kurumları korumakla yükümlü olanların ağzından).

Çalanın yanında kar kalacağına olan inanç güçlenmiştir. “Bal tutan

parmağını yalar” sözcüğünün tam anlamıyla uygulamaya geçtiğine

inanılmıştır. Yetkililer atını dağdan aşırır (soruşturmadan kurtulmak için

yasa ve yönetmelikler çıkarılanlar), çaresizler (Silivridekiler) düz yolda

yolunu şaşırır. Daha önce ara ara söylenmiş olan “demokrasi bizim için

amaç değil araçtır, zamanı gelince bu trenden inilir” sözünün ne anlama

geldiği, adaletin kılıcı birilerine yaklaştığında, alelacele değiştirilen ya da

değiştirilmeye çalışılan yasa ve yönetmeliklerle çok net anlaşılmaya

başlanmıştır. Yöneticilerimizin aklının, bir sorun ya da bir mekanizma

kendilerine uzandığı ya da dokunduğu zaman, en iyi çalıştığı

anlaşılmıştır. Birçok kişinin açıklamasına, uyarmasına karşın ıvır zıvır ek

maddelerle süslenmiş anayasa değiştirme paketinin halka sunulduğu

zaman, yöneticilerimizin HSYK ve Yüksek Yargı organlarının yapısının

yeniden tasarlanmasının demokrasinin temel unsuru olduğunu

meydanlarda bağıra bağıra halka anlatmalarından kısa bir süre sonra,

adaletin mızrağı yakınlarının gırtlağına yanaşınca feryat figan etmelerinin

ve çeşitli çağdışı tanımlarla ve arkasına sığındıkları güya yeniden

demokrasi tarifi çarpıtmalarıyla aynı kurumları düzeltmeye kalkışmaları

belli ki en son kazandığımız duyunun yitirildiğini göstermektedir. Demek

ki bizi yönetenlerin aklı, boyunlarına mızrak değdiği zaman çalışmaya

başlıyormuş. 17 Aralıktan önce, bu kurumlar, savcıların yetkileri, yüksek

mahkemelerin bileşimi için söylediğiniz övücü sözler hala kulaklarımızda.

Kişisel olarak ben bu tutarsızlıkları dinlemekten utanıyorum. Bunları

söyleyenlerin, bu mantığa sahip olanların, yüzümüze baka baka yalan

Page 10: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

10

söyleyenlerin ve bugün söylediklerini yarın inkâr edenlerin, benden farklı

kimyasal bileşime, farklı moleküllerden oluşmuş yapıya ve bizi oluşturan

güçlerin farklı olduğuna, en önemlisi adı bir olsa da farklı bir inanç

sisteminden (siz ona din deyin) geldiğimize inanmaya başladım.

Bir zamanlar savcısı olduğunu söylediği ve toz kondurmadığı

mahkemelerin bu gün suçsuz insanları mahkûm ettiğini Malezya’dan bu

yana dönerek söyleyen bir başbakanın etik değerlerini masaya yatırma

zamanı geldi demiyorum, geçti diyorum. Bu sözler 17 Aralıktan önce

söylenmeliydi. Bir başbakan, yönetiminin 11’ci yılında ben bu ülkenin

kolluk güçlerine ve mahkemelerine güvenmiyorum diyorsa ve bu

makamların daha önce tabii olduğu yasaları tüm itirazlara karşın

değiştirmiş ve anayasal bir düzenleme de çıkarmışsa, yani bu güçleri

kendi isteği doğrultusunda yeniden düzenlemişse, daha son yolsuzluk

mızrağı çuvala giremeyip de çuvalı delip bu yönetimin boğazına

dayanmışsa, bu yöneticilerin kalkıp bu kurumlardan şikâyet etme

hakkının olduğunu düşünmüyorum. 17 Aralığa kadar birlikte iş

gördüğünüz (daha doğru bir söyleyişle iş çevirdiğiniz) bu güçler, bir

gecede mi satıldılar, ahlakları, namusları, doğrulukları ve bilinen tüm

değerleri bir günde mi değişti ki, siz 17 Aralık soruşturmasından sonra

onlarca savcıya soruşturmadan el çektirdiniz, yerlerini değiştirdiğiniz,

yüzlerce kolluk amirini bulunduğu yerden uzaklaştırdınız, yetkilerini

aldınız, binlerce polisin yerini değiştirdiniz? Doğrusu yüreğinde bir nebze

Allah korkusu kalmış yandaşların bile buna inanacağını düşünemiyorum.

Olsa olsa size bulunduğunuz yer gereği çıkar sağlamaya devam eden

kesimler her koşulda destek olacaklardır. Çünkü onların dini para, ahlaki

değeri de olsa olsa ayakkabı kutuları içindeki paralardır. Kasalarda ise

ne bulunduğunu (belki yönetimin bir kısmı biliyordur) ben de dâhil

halkımız hala merak etmeye devam ediyor. Doğrusu insanı insan yapan

Page 11: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

11

önemli özelliklerden biri olduğunu söylediğimiz duyuya istinaden siz o

kasalarda ne bulunduğunu merak etmiyor musunuz? Eğer bu kasalarda

sağa sola yardım paraları saklanıyorsa, doğrusu bu halkın sırtı yere

gelmez; eğer rüşvet parası ise sırtı yerden kalkmaz. Televizyonlarda

gördüğümüzde tiksindiğimiz insanları hala ortalıkta konuşurken görmek

doğrusu acı veriyor. Herhalde tiksintimiz artmasın diye yeni atanan savcı

ve kolluk güçleri, soruşturma konusu olan ve tutuklama kararı çıkan

insanları yakalamak istemiyorlar.

Mantık dersinin orta eğitimden neden kaldırıldığını şimdi daha iyi

anlıyorum. O zamanlar bize saçma sapan gelen bazı önermeleri bugün

yaşıyoruz. Örneğin A, B’nin nedeni, B, C’nin nedeni ise, C, A’nın

nedenlerinden biridir. Yöneticilerimiz kalkıp ilk olarak –alelacele- şöyle bir

yönetmelik çıkardılar: Bir soruşturma yapılacağı zaman, ilk olarak

soruşturma yapılacak kişiye, doğrudan ya da dolaylı olarak haber

verilecek; bu durumda soruşturulan izin verirse bu soruşturma

yürütülmeye devam edilecek. Korkarım ki bu uygulamalardan sonra batı

gazetelerinde şöyle bir haber daha çıkacak: Müslüman geçinen

yönetimlerde etik değerlerden öte mantıklı düşünme sorunları da

bulunmaktadır. Anadolu’da bu tip insanlara söyle denir “yüzüne öküz

gönü mi geçirdin”?

Önemli son not: Türkiye’de uzun zamandır dini örgütlenmelerin

olduğu bilinmektedir. Aydın, gerçek demokrat, dünyadan haberi olan ve

özellikle Kemalist düşünceyi anlayabilmiş olanlar sürekli yönetimleri

uyardılar. Her defasında dinsizlikle, dini değerlere aykırı hareket etmekle

suçlandılar. Dini örgütlenmeleri demokrasinin bir gereği olarak

gösterdiler. Yönetimlerin başındakiler, Allah cemaatleri ve onun

hocalarını (hoca efendimizi) başımızdan eksik etmesin diye sayla sümük

ağlayarak bu halka sevdirdiler. Çünkü onların aracılığıyla toplumun

Page 12: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

12

büyük bir kısmını güdebileceklerini, gerektiğinde blok olarak oylarını

alabileceklerini biliyorlardır (tersinin de olabileceğini anlayacak kadar

akıllı olmamaları nedeniyle). Bu nedenle de desteklediler, göz yumdular.

Ancak İslam dini diğer semavi dinlerden farklı olarak devlet dinidir.

Diğer dinlerde faiz, miras, medeni hukuk maddeleri bulunmazken, bizim

dinimizde bir devleti idare edecek hukuksal düzenlemelerin önemli bir

kısmı bulunmaktadır. Dolayısıyla kendini güçlü hissettiği bir zamanda

devlete talip olma doğasında bulunmaktadır. İslam ülkelerine bakınız,

istisnasız hemen hepsi ya dini kurallarla yönetiliyorlar ya da belirli bir dini

görüşün (mezheplerin) uzantısı olarak iktidarda bulunuyorlar. Büyük

Atatürk bu nedenle dünya ve din işlerini birbirinden ayırdı. Bu tehlikeyi

sezinlemişti. Ancak Menderes ile başlayan din sömürüsü sağ iktidarlarca

beslendi ve bu güne geldi. Başbakanımız bile, “ne istediler ise verdik,

zamanımızda 9 kat büyüdüler” dedikleri bir dini cemaat doğal olarak

iktidarı ele geçmek istiyor. Belli ki devletin bütün kurumlarına sızmış,

kadrosunu yetiştirmiş, eğitim dünyasını başarılı bir şekilde ele geçirmiş,

kendi bankasını, basın örgütünü kurmuş, iç desteğini sağlamış ve dış

desteği olduğu da söylenen cemaat, ortaklığı burada noktalamış.

Cemaatle gelen cemaatle gideceğe benziyor. Bu aşamadan sonra böyle

bir örgütü çete olarak görmeniz komik oluyor…

Hükümet yetkilileri sürekli dış ve iç destekli komplodan dem vuruyor.

Bu ülkede Türkiye’ye (bu kelimeden hükümetimizin uygulamaları sonucu

artık çoğu insan hoşlanmasa da) komplo kurulmuş olunmasından

kuşkusu olan hiç kimse yok. Ancak hükümetimiz bu komplonun şimdi

olduğunu düşünüyor, ulusalcılar ise bu komplonun 2001 yılında, hiçbir

önemli sıfatı olmayan bir yöneticimizin, Beyaz Saray’a kırmızı halı

üzerinde girdiğinde, bu günkü Cumhurbaşkanımızın imzaladığı iki

sayfalık gizli anlaşmanın yapıldığı gün kurulduğunu düşünüyor. Türkiye

Page 13: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

13

üzerinde bir komplo kurulduğu artık her kesimce biliniyor. Bu komplonun

bir parçası olan ya da böyle bir ortağı olan bir hükümetin birden devrim

niteliğinde değişikliklere kalkması pek kolay olmayacağa benziyor.

Çünkü ordunun en mahrem yerlerine aracılığınızla giren, o söylediğiniz

dış gücün isteklerine karşı çıkan şerefli, milliyetçi, asil subayları ağır

cezalara çarptıran, köşe başlarına aracılığınızla kendi yandaşlarını

yerleştiren bir güçle karşı karşıyasınız. Tabiri caiz ise devlet içinde

devletle karşı karşıyasınız.

Bu komplonun hiç kurulmaması gerekiyordu, kuranlara müsamaha

edilmemesi gerekiyordu, bu komplonun parçası olmamak gerekiyordu,

bu komploya destek sağlayan cemaatlerle kol kola gezmemek

gerekiyordu. Ama, oldu. Temizlenmeli mi kesinlikle temizlenmeli, önce,

din ile devlet işleri birbirinden ayrılmalı. Cemaat (ler) gerekirse kendi

dünyasına döndürülmeli. Bunun, laikliği içine sindiremeyen partiler için

zor olacağını biliyoruz; çünkü varlıkları bugüne kadar din sömürüsü ile

şekillenmiştir; türban, cami, hac, kurban, olur olmaz yerde söylenen

Allah, Billâh, Maşallah kelimelerinin toplumları uyuşturan haplara

dönüşmüş olduğunu yaşadığımız son olaylarla daha iyi anlamaya

başladık. İnanan bir insan yalan söyler mi, rüşvet yer mi, rüşvet yiyene

göz yumar mı, yetkisini kötüye kullanır mı, günahsız insanların mahkûm

edilerek sürünmesine göz yumar mı, ya da o tezgâhın içinde olur mu,

hukuku, adaleti ayaklar altına alır mı?

Bugünkü yöneticilerimizin tabiriyle paralel devlet ortadan kaldırılmalı

(ancak alışkanlığınızı bırakamadığınız için doğuda bir başka paralel

devlet hızla yeşeriyor ve yerleşiyor; onu da yakında tüm çıplaklığıyla

göreceğiz). Bu bayrak altında yaşamak isteyenler, her ne kadar andımız

kaldırıldı ise de ortak ülkümüz ile birlikte yaşamaya devam etmeyi arzu

edenler, bu topraklarda yaşayanları Türk kimliği ile benimseyenler, bu

Page 14: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

14

komplonun ve paralel devletin ortadan kaldırılmasını ya da etkisiz hale

getirilmesini en çok arzu etmektedirler. Kuşkunuz olmasın böyle bir

girişimde gerçek Atatürkçüler ve Türk ulusunun aydınlık yüzü (öbür yüzü

çıkar için zaten hep yanınızda) sizinle birlikte olacaktır.

Ancak sapla samanı birbirine karıştırarak, komployu, Türk tarihinin

en büyük yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet gibi yüz kızartıcı suçlarla suçlanan

evlatlarınız ve yakınlarınız için açılmış olan soruşturmalardan ya da

yargılanmalardan bir kurtuluş yolu olarak görüyorsanız, bu millete

yapacağınız en büyük kötülük bu olacaktır. Önce siyaseten değil, adalet

önünde hukuken temize çıkmalısınız. Kirli elle temiz operasyon

yapılamaz.

Buraya kadar yazılı olanlar daha önce paralel yapı denen

örgütlenmeye karşı yapılan operasyonda kaleme alınmıştı. Aslında bu

örgütlenme birilerinin oğul ve uşağına uzanmasaydı, paralel ile kucak

kucağa, sarmaş dolaş yaşıyor olacaktık. Silivri zindanında yıllarca azap

çeken insanlar, onun bunun uşağına dua etsinler; onlar olmasaydı,

güneş yüzü göremeyeceklerdi. Sorun bizim için Türkiye sorunu;

iğrenerek sadece seyretmek durumunda kaldığımız bir kesim için oğul

uşağı kurtarma sorunu.

Anadolu’da irinleşmiş bir enfeksiyonun iyileşmesi için uç vermesini

bekle derler. Çünkü uç verince yara deşilebilir ve vücut kurtulur; deşilmez

ise bünyeye dağılır ve tüm bünyeyi zehirler. Türkiye’nin sorunları 5 Ocak

2015’te uç verdi. Çeşitle belgelerle sunulan organize hırsızlık, rüşvet,

yetkiyi kötüye kullanma davası sonunda Büyük Millet Meclisine ulaştı ve

araştırma komisyonu kuruldu. Belirli bir partinin üyelerinin oylarıyla

suçlananların Yüce Divana gitmesi ret edildi; meclis oylamasında da

farklı bir sonuç beklenmiyor.

Page 15: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

15

O zaman bir biyolog olarak geriye dönüyorum. Evrimsel gelişmede

temel özellikler acaba canlılara farklı bir şekilde mi paylaştırıldı da bizim

haberimiz yok. Örneğin utanma duyusu bir kesime verilirken, başka bir

kesime hiç bulaştırılmadı mı? Birilerinin yüzü kızarırken; birilerinin yüz

kılcalları farklı bir dokuda mı yapıldı?

Aslında kabullerimizi belki yeniden gözden geçirmeliyiz. Bir insanın

aklanma yeri yargı değil de, çeşitli kanallarla beslediğimiz dilencilerin

parmakları ya da çaresiz insanların sığındığı dinin istismarı ile kazanılan

kesimin oyları mı olmalı? Bir insan kendini suçsuz olarak biliyorsa, neden

ve kimden korkusu olabilir? Alnım açık sözü boşuna mı söylenmiş

acaba?

Bir öğretim üyesi olarak benim de sorgulamam gereken bazı

hususlar ortaya çıkmış durumda. Soruşturma komisyonunda Yüce

Divan’a gitmesin diye ret oyu veren 9 üyenin hepsi avukat ve 8’i İstanbul

Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Ne kadar acı ve utanç verici,

hukukçu adalete gitmekten kaçınıyor…

Ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı olsaydım, en geç

6 Ocak 2014’de fakültenin eğitim kadrosunu toplar onlara: “Arkadaşlar

biz bir şeyi galiba yanlış yapıyoruz. Bu okuldan çıkanlara eğitim

veriyoruz; ancak belli ki öğretim verememişiz. Adalet insanın

ulaşabileceği en kutsal ilkedir. Bunu çıkarları için satacak insanları bu

okuldan mezun edemeyiz. Yasa maddelerin öğretmeden önce ilk olarak

utanma, arlanma, ahlak, doğru olma, tarafsız olma, evrensel olma, özgür

düşünme ve özgür karar vermeyi öğretmeliyiz” demelidir. Diğer

fakültelerin farklı olduğunu düşünmüyorum. Ancak merak ediyorum

acaba Wilhelm Röpke, Fritz Neumark, Alexander Rüstow, Gerhard

Page 16: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

16

Kessler, Alfred Isaac, Joseph Dobretsberger, Umberto Ricci, Albert

Malche, Andreas Schwartz, Ernst Hirsch ne diyeceğiz?

Sayın dekanım, lütfen, fakültenizin giriş kapısına denk gelen karşı

duvara şu sözlerimi yazdırınız:

Korkan insan özgür olamaz

Özgür olmayan adil olamaz

Adil olmayan insan olamaz; hukukçu hiç olamaz.

Parasız pulsuz devlet olur, askersiz devlet olur, hatta okulsuz devlet

bile olur; ancak hukuksuz devlet olamaz. En ilkel devletlerin bile yazılı ya

da sözlü hukuk ilkeleri vardır. Hukuk silahsız güçtür ve tüm güçlerin

üzerindedir; buna demokrasilerde oy da diyebilirsiniz. Eğer bir yönetim,

ben halkın oyunun %50’sinden fazlasını aldım, istediğimi yaparım,

hukuku da yönlendiriyorum diyorsa, orada demokrasi tükenmiştir. Hele

bunu insanlık tarihinin bilinen en iğrenç davranışları (hırsızlık, rüşvet,

yetkiyi kötüye kullanma, çevreye ve akrabaya çıkar sağlama vb) için

fütursuzca yapıyorsa, orada insanı insan yapacak hiçbir değerin anlamı

kalmamıştır denebilir. Böyle bir sistemde bütün insani değerleri unutarak,

görmezlikten gelerek, kişisel çıkarları ya da korkuları için zalimlere

hizmet edenlerin çocuklarının yüzüne bakabilmeleri, olsa olsa algılama

eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir. Bütün bunların özeti: Hukuksuz güç, çetedir.

Şu anda sarhoş-marhoş diyerek cumhuriyeti kuranları suçlayanların

ve ne yazı ki gücü elinde bulunduranların anlayacağını pek

düşünmüyorum; ama yine de bu halkın Yüce Atatürk’ü (ve Nutkunu) bir

daha okumalarını dilerim. Orada sadece Türkiye’nin değil, tüm İslam

coğrafyasının kurtuluşunu, nasıl saygınlığa kavuşacağını, insan olmanın

yolunu ve erdemini öğrenebileceğiz.

Page 17: İnsan soyunun en son kazandiği duygu utanmadir

17

Değerli Kardeşim

Günlük çarpıklıkları gündeme getirme gına getirdi. Bu yazıda istedim ki,

duyularımızın evrimi ile bir giriş yapıp, daha sonra bu süreci gündeme

kadar uzatarak, “Utanma” duyusunun ne zaman ortaya çıktığını, insanı

insan yapan değer olarak ne anlama geldiğini anlatayım. Bunun için en

güzel örnekleri son günlerde yaşıyoruz. Keyifle okuyacağınızı

umuyorum.

Not: Bu yazı bir sene sonra bazı ekleriyle ikinci defa gönderiliyor.

Saygılarımla