(gÖrh) taramasi

133
T. C. İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI 0-12 AY ARASI KKH TANISI ALAN İNFANT HASTALARDA DÜZELTİLMİŞ GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ ANKETİ (I-GERQ- R) İLE GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ HASTALIĞI (GÖRH) TARAMASI UZMANLIK TEZİ Dr. MEHMET SEMİH DEMİRTAŞ TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. CEMŞİT KARAKURT MALATYA 2018

Upload: others

Post on 09-Dec-2021

21 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: (GÖRH) TARAMASI

1

T. C.

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ

ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI

0-12 AY ARASI KKH TANISI ALAN İNFANT

HASTALARDA DÜZELTİLMİŞ GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ ANKETİ (I-GERQ-R) İLE GASTROÖZOFAGEAL REFLÜ HASTALIĞI

(GÖRH) TARAMASI

UZMANLIK TEZİ

Dr. MEHMET SEMİH DEMİRTAŞ

TEZ DANIŞMANI

Prof. Dr. CEMŞİT KARAKURT

MALATYA 2018

Page 2: (GÖRH) TARAMASI

i

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

İÇİNDEKİLER .................................................................................................................. i

TEŞEKKÜR ..................................................................................................................... iii

ÖZET ............................................................................................................................... iv

ABSTRACT ..................................................................................................................... vi

TABLOLAR DİZİNİ ..................................................................................................... viii

ŞEKİLLER DİZİNİ .......................................................................................................... x

SİMGELER VE KISALTMALAR ................................................................................. xi

1. GİRİŞ ve AMAÇ .......................................................................................................... 1

2. GENEL BİLGİLER ...................................................................................................... 4

2.1. Konjenital Kalp Hastalıkları .................................................................................. 4

2.1.1. Tanım ............................................................................................................... 4

2.1.2. İnsidans ve Epidemiyoloji ............................................................................... 4

2.1.3. Etyoloji ............................................................................................................ 5

2.1.4. Risk Faktörleri ................................................................................................. 6

2.1.5. Konjenital Kalp Hastalıklarının Sınıflandırılması ........................................... 7

2.1.5.1. Siyanotik Konjenital Kalp Hastalıkları: .................................................... 9

2.1.5.1.2. Pulmoner Atrezi ............................................................................... 11

2.1.5.1.3. Triküspit Atrezisi ............................................................................. 12

2.1.5.1.4. Büyük Arter Transpozisyonu (BAT) ............................................... 14

2.1.5.1.5. Total Pulmoner VenözDönüş Anomalisi (TPVDA) ........................ 16

2.1.5.1.6. Trunkus Arteriyozus ......................................................................... 18

2.1.5.1.7. Tek Ventrikül ................................................................................... 20

2.1.5.1.8. Hipoplastik sol kalp sendromu ......................................................... 21

2.1.5.2. Asiyanotik Konjenital Kalp Hastalıkları ................................................. 22

2.1.5.2.1. Patent Duktus Arteriyozus ............................................................... 22

2.1.5.2.2. Ventriküler Septal Defekt ................................................................ 24

2.1.5.2.3. Atriyal Septal Defekt ....................................................................... 26

2.1.5.2.4. Aort Stenozu (Darlığı)...................................................................... 28

2.1.5.2.5. Aort Koarktasyonu ........................................................................... 30

Page 3: (GÖRH) TARAMASI

ii

2.1.5.2.6. Pulmoner Stenoz (Darlık) ................................................................ 31

2.2. Gastroözofageal Reflü Hastalığı .......................................................................... 33

2.2.1. Tanım ............................................................................................................. 33

2.2.2. Epidemiyoloji ................................................................................................ 33

2.2.3. Patofizyoloji .................................................................................................. 35

2.2.4. Klinik ............................................................................................................. 37

2.2.5. Tanı ve Tanı Yöntemleri ............................................................................... 41

2.2.5.1. Anketler .................................................................................................. 42

2.2.5.2. Baryumlu özofagografi ........................................................................... 42

2.2.5.3. Sintigrafi ................................................................................................. 43

2.2.5.4. Manometre .............................................................................................. 43

2.2.5.5. Endoskopi ............................................................................................... 43

2.2.5.6. Ph monitorizasyonu ................................................................................ 44

2.2.6. Konjenital Kalp Hastalığı Olan Çocuklarda Beslenme ve Görh İlişkisi ....... 45

3. GEREÇ VE YÖNTEM ............................................................................................... 49

3.1. Çalışmanın çeşidi ................................................................................................. 49

3.2. Çalışmanın protokolü ........................................................................................... 49

3.3. Anket formu ile ilgili bilgiler ............................................................................... 50

3.4. Gerekli izinler ....................................................................................................... 51

3.5. İstatistiksel analiz ................................................................................................. 51

4. BULGULAR ............................................................................................................... 52

5. TARTIŞMA ................................................................................................................ 83

6. SONUÇLAR ............................................................................................................... 92

KAYNAKLAR ............................................................................................................... 94

EKLER .......................................................................................................................... 107

Ek-1 Kontrol grubu için Düzeltilmiş İnfant Gastroözefageal Reflü Anketi ............. 107

Ek-2 KKH grubu için Düzeltilmiş İnfant Gastroözefageal Reflü Anketi ................. 110

Ek-3 Pittsburg Üniversitesi’nden alınan izin ............................................................ 115

Ek-4 Malatya Klinik Araştırmalar Etik Kurulu Başkanlığı’ndan Alınan İzin .......... 118

Page 4: (GÖRH) TARAMASI

iii

TEŞEKKÜR

Hekimlik mesleğinin öğrenilmesinde ara kademelerden biri olan asistanlık

eğitimimin sonuna, uzmanlık eğitimimin ise başına gelmiş bulunuyorum. Mesleğimin

ayrıntılarını öğrenmek ve hastalarıma faydalı olmak için çaba sarf etmem gerektiğinin

farkında olarak;

Uzmanlık eğitimi boyunca ilminden faydalandığım, insani değerleri ile de örnek

edindiğim ve tezimin tüm aşamalarında yanımda olan değerli danışman hocam, Prof.

Dr. CEMŞİT KARAKURT' a,

Tecrübelerinden yararlanırken göstermiş olduğu hoşgörü ve sabırdan dolayı,

yardım ve katkılarını benden esirgemeyen, mesleki becerilerimin oluşmasında büyük

pay sahibi olan değerli hocam, Prof. Dr. AYŞE SELİMOĞLU' na,

Diğer branş rotasyon eğitiminde ve akademik çalışmalarda bana yardımcı olan

tüm hocalarıma ve ekiplerindeki herkese; birlikte çalışmaktan zevk aldığım asistan

arkadaşlarıma; değerli uzman hekimlere, klinik-poliklinik hemşire ve çalışanlarına,

Bu günlere gelmemde büyük pay sahibi olan, varlıkları ile bana güç veren,

desteklerini hep yanı başımda hissettiren anne ve babama,

Dünü bugünü paylaştığım, daha da paylaşacak uzun bir ömür temenni ettiğim,

yaşam enerjisi ile yüzümü güldüren, varlığı ile çoğaltan sevgili eşim Esin’e,

Sevgilerimle, sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Dr. Mehmet Semih DEMİRTAŞ 2018

Page 5: (GÖRH) TARAMASI

iv

ÖZET

Konjenital kalp hastalığı tüm canlı doğumların % 0,8-1’inde görülmektedir.

Cerrahi tekniklerde ve yoğun bakım yönetimindeki önemli ilerlemeler, KKH’lı

çocukların hayatta kalma oranlarının artmasına neden olmuştur. Beslenme problemleri,

malnütrisyon ve büyüme geriliği KKH’lı çocuklarda görülen önemli komplikasyonlar

arasında yer almaktadır. Gastroözefageal reflünün beslenme ile yakından ilişkili olan bir

komplikasyon olup, büyüme geriliğine de sebep olmaktadır. Gastroözofageal Reflü

(GÖR), KKH’lı bebeklerde sık görülen komplikasyonlardan birisi olup, tekrarlayan

akciğer enfeksiyonlarına, büyüme ve gelişme geriliğine sebep olmaktadır. GÖRH, geniş

bir yelpazede karşımıza çıkabilen, patofizyolojisi ve tedavisi konusunda çalışmaların

sürdüğü ve çocuk hekimlerinin yaygın olarak karşılaştıkları, çocuklarda en sık görülen

özofagus hastalığıdır. GÖRH semptomlarının özgül olmaması ve tanıda altın standart

bir yöntemin bulunmamasından ötürü, tanı amacıyla klasik veya modern pek çok

yöntem kullanılmaktadır. GÖRH tanısında kullanılan modern yöntemler arasında son

yıllarda üzerinde çalışılan ve geliştirilmekte olan anketler yer almaktadır. Bu anket

uygulamalarındaki sorular ebeveyenlerin, bebeklerindeki gözlemlediği bulgulara göre

şekillenmektedir. Öykü, anketler ile kolaylaştırılıp standartize edilebilir. Bu çalışmada

ülkemizdeki çocuklara ve yaşa uygun reflü semptomlarını içeren reflü soru formu

oluşturuldu.

İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

bünyesindeki Pediatrik Kardiyoloji ve Genel Pediatri polikiniklerine Aralık 2016-2017

tarihleri arasında başvuran, 0-1 yaş arası bebekler arasından randomize olarak,

ebeveynlerin onay ve izinleri dahilinde seçilenler çalışmaya dahil edilmiştir.

Çalışmaya, 95'i (47 kız, 48 erkek) asiyanotik ve 14 'i (4 kız, 10 erkek) siyanotik

konjenital kalp hastalıklı olmak üzere toplam 109 (51 kız, 58 erkek) hasta ve kontrol

grubundan da 81 (37 kız, 44 erkek) sağlıklı çocuk dahil edildi. Her iki grubun ortanca

yaşı 5 ay idi. Çalışmamızda reflü skoru ≥ 7 olan bebekler reflü açısından anlamlı kabul

edildi. Konjenital kalp hastalığı tanısı olan hastalar için reflü oranı %26,6, kontrol

grubunda ise %23,5 olarak saptandı. Çalışmamızda, 6 KKH hastasında (%20,7) ve

kontrol grubundaki 5 bebekte (%26,3) 4 aylıkken GÖRH saptandı. Çalışmamızda,

reflünün en fazla görüldüğü yaş, her iki grupta da bebeklerin 4 aylıkken olduğu

Page 6: (GÖRH) TARAMASI

v

dönemde görüldü. KKH da reflü skorunu artıran durumlar (yaş, cinsiyet, persentil

değeri, KKH yapısal anomali tipi) lojistik regresyon analizi ile birlikte değerlendirildiği

zaman, KKH’da yapısal anomalinin reflüyü etkilediğini bulduk. Siyanotik pulmoner

kan akımı artmış olan hastaların 3,93 kat daha fazla reflü skorunu artırdığını

çalışmamızda bulduk (OR: 3,727, 95%CI: 1,016-19,169, p=0,035).

Çalışmamız KKH olan hastalarda Gastroözefageal reflü hastalığının araştırması

ile ilgili çok az sayıdaki çalışmadan biridir. I-GERQ-R anketi GÖRH tanısında

kullanılan non-invaziv, aile memnuniyetinin olduğu ve kolaylıkla uygulanabilen

modern bir yöntemdir. Konjenital kalp hastalığı olan bebeklerde büyüme geriliği ve

malnütrisyona sebep olan faktörlerden biri olan GÖRH’e dikkat çekilmesi ve ailelerin

GÖRH konusunda bilinçlendirilip eğitilmesi gerekmektedir.

Anahtar kelimeler: KKH, Doğumsal kalp hastalığı, GÖRH, reflü, anket,

skorlama, kusma, bebek

Page 7: (GÖRH) TARAMASI

vi

ABSTRACT

The incidence of congenital heart disease (CHD) varies from about 8/1,000 to

10/1,000 live births. Significant advances in surgical techniques and intensive care

management have led to increased survival for children with CHD. Nutritional

problems, malnutrition and growth retardation are among the major complications

which is seen in children with CHD. Gastroesophageal reflux is a complication closely

related to nutrition and causes growth retardation. Gastroesophageal reflux (GER) is

one of the common complications in infants with CHD and causes recurrent pulmonary

infections, growth and development retardation. GERD, we encountered a wide range,

commonly encountered by pediatricians and still continues to work on pathophysiology

and treatment, is the most common esophageal disorder in children. Because of the non-

specificity of GERD symptoms and the lack of a gold-standard method of diagnosis,

many diagnostic methods that classical or modern are used for diagnostic purposes.

Among the modern methods used in GERD, there are still ongoing surveys. The

questions in this questionnaire are shaped by the findings of the parents on their babies.

The story can be facilitated and standardized by questionnaires. In this study, reflux

questionnaires were prepared including the children in our country and their age-

appropriate reflux symptoms.

Infants aged 0-1 years who were admitted to Pediatric Cardiology and General

Pediatric Polyclinics of the İnönü University School of Medicine Department of

Pediatrics were included in the study were selected randomly and with the permission of

their parents. 109 patients diagnosed with CHD and 81 healthy babies were included in

the study. A total of 109 patients (51 female, 58 male), of whom 95 (47 female, 48

male) were acyanotic and 14 (4 female, 10 male) were cyanotic congenital heart disease

and 81 boy) healthy child was included in the study. The median age of both groups was

5 months. Infants with a reflux score ≥ 7 were considered to be significant for reflux in

our study. The rate of reflux was diagnosed 26.6% for the patients with congenital heart

disease and 23.5% for the control group. GERD was seen at 4 months in 6 CHD patients

(20.7%) and at 5 months control infants (26.3%) in our study. The age at which reflux

was most visible in the period when the babies were 4 months old in both groups. We

found that structural anomalies affecting reflux in CHD when assessed with logistic

regression analysis for conditions that increase reflux score (age, sex, percentile value,

Page 8: (GÖRH) TARAMASI

vii

type of CHD structural anomaly) in CHD. We found that patients with CHD with

increased cyanotic pulmonary blood flow, increased the reflux score by 3.93 times (OR:

3,727, 95% CI: 1,016-19,169, p = 0.035).

Our study is one of very few studies on the investigation of gastroesophageal

reflux disease in patients with CHD. The I-GERQ-R questionnaire is a modern method

that is easy to apply and non-invasive, family-friendly, used in GERD. GERD one of

the factors causing growth retardation and malnutrition, should be kept in mind and

families should be aware of GERD in infants with congenital heart disease.

Keywords: CHD, congenital heart disease, GERD, reflux, questionnaire,

scoring, vomiting, infant

Page 9: (GÖRH) TARAMASI

viii

TABLOLAR DİZİNİ

Tablo 2.1. Major konjenital kalp hastalıklarının rölatif sıklığı ........................................ 5

Tablo 2.2. Konjenital kalp hastalıklarının etyolojisinde şüpheli veya bilinen risk

faktörleri ......................................................................................................... 7

Tablo 2.3. Konjenital Kalp Hastalıklarının Sınıflandırılması .......................................... 8

Tablo 2.4. Triküspit Atrezisi Sınıflandırılması .............................................................. 13

Tablo 2.5. Yaşa göre GÖR semptom ve bulguları ......................................................... 38

Tablo 2.6. Gastroözofageal reflünün sistemler üzerindeki semptomları ....................... 40

Tablo 2.7. GÖR tanısı konulmasında kullanılan standart parametreler ......................... 44

Tablo 2.8. Doğumsal kalp hastalıklarında beslenme bozukluğu nedenleri. ................... 46

Tablo 4.1. Çalışmaya alınan hasta ve kontrol grubunun cinsiyet dağılımı .................... 52

Tablo 4.2. Siyanotik ve asiyanotik hastaların cinsiyet dağılımı ..................................... 52

Tablo 4.3. KKH’lı ve sağlıklı çocuklarda ortanca yaş ve yaş aralığı ............................. 53

Tablo 4.4. Gruplara göre bebeklerin vücut ağırlığı ........................................................ 53

Tablo 4.5. Çalışmaya alınan hasta ve kontrol grubunun vücut ağırlığının persentil

değerlerinin karşılaştırılması ........................................................................ 54

Tablo 4.6. Çalışmaya alınan hasta ve kontrol grubunun vücut ağırlığının <3p

persentil değerlerinin karşılaştırılması ......................................................... 54

Tablo 4.7. KKH grubundaki olguların tanısal değerlendirilmesi ................................... 55

Tablo 4.8. Yapısal anomali türüne göre KKH’lı olguların tanısal değerlendirilmesi ...... 56

Tablo 4.9. KKH ve kontrol grubunda grupta reflü skoru≥ 7 hastaların cinsiyet

açısından dağılımları .................................................................................... 58

Tablo 4.10. Siyanotik ve asiyanotik hasta grubunda reflü skoru≥ 7 hastaların

cinsiyet açısından dağılımları ...................................................................... 58

Tablo 4.11. KKH ve sağlıklı grupların semptom açısından dağılımları ........................ 60

Tablo 4.12 Semptomların siyanotik ve asiyanotik gruplar içinde dağılımı ................... 63

Tablo 4.13. Semptomların siyanotik ve asiyanotik gruplar içinde dağılımı .................. 66

Tablo 4.14. Semptomların asiyanotik ve kontrol grupları içinde dağılımı .................... 69

Tablo 4.15. Semptomların siyanotik ve kontrol grupları içinde dağılımı ...................... 72

Tablo 4.16. KKH ve kontrol grubunda reflü skor eşiğine göre olgu oranları ................ 74

Tablo 4.17. KKH olan grupta reflü skoru ≥ 7 olanlarda hastaların puanlarının

karşılaştırılması .............................................................................................. 75

Page 10: (GÖRH) TARAMASI

ix

Tablo 4.18. KKH’lı ve sağlıklı çocuklarda reflü skoru ≥ 7 olanlarda ortanca yaş ve

yaş aralığı ...................................................................................................... 75

Tablo 4.19. KKH da reflü skoru ≥ 7 olan hastaların yaşa göre dağılımı ....................... 77

Tablo 4.20. KKH ve kontrol grubunda reflü skoru ≥ 7 olan hastaların vücut ağırlığı

persentil aralığına göre dağılımı .................................................................. 78

Tablo 4.22. KKH da reflü skoru ≥ 7 olan hastaların yapısal kalp anomalisine göre

dağılımı. ........................................................................................................ 80

Tablo 4.23. KKH da reflü skoru ≥ 7olan hastaların yapısal kalp anomalisinin

türlerine göre hasta dağılımı. ....................................................................... 81

Tablo 4.24. KKH da reflü skorunu etkileyen risk faktörlerinin değerlendirilmesi ........ 82

Page 11: (GÖRH) TARAMASI

x

ŞEKİLLER DİZİNİ

Şekil 2.1. Fallot Tetrelojisi ............................................................................................... 9

Şekil 2.2. Pulmoner Atrezi ............................................................................................. 11

Şekil 2.3. Triküspit Atrezisi ............................................................................................ 13

Şekil 2.4. Büyük Arter Transpozisyonu ......................................................................... 15

Şekil 2.5. Total Pulmoner Venöz Dönüş Anomalisi ...................................................... 17

Şekil 2.6. Trunkus Arteriozus ......................................................................................... 19

Şekil 2.7. Tek Ventrikül ................................................................................................. 20

Şekil 2.8. Patent Duktus Arteriyozus .............................................................................. 22

Şekil 2.9. Ventriküler Septal Defekt ............................................................................... 24

Şekil 2.10. Atriyal Septal Defekt .................................................................................... 27

Şekil 2.11. Pulmoner Stenoz ........................................................................................... 32

Şekil 4.1. Asiyanotik hasta gruplarındaki olguların tanısal dağılımı ............................. 56

Şekil 4.2. Siyanotik hasta gruplarındaki olguların tanısal dağılımı ................................ 57

Şekil 4.3. Kontrol ve KKH grupları arasındaki kusma oranları ..................................... 62

Şekil 4.4. Kontrol ve KKH grupları arasında beslenirken veya beslenmeden 1 saat

sonra huzursuzluk ve ağlama oranları ............................................................ 65

Şekil 4.5. KKH ve kontrol grubunda reflü skoru ≥7 olan olguların yaşa göre

dağılımı ........................................................................................................... 76

Şekil 4.6. Siyanotik ve asiyanotik grubun GÖRH açısından değerlendirilmesi ............. 80

Page 12: (GÖRH) TARAMASI

xi

SİMGELER VE KISALTMALAR

AK : Aort Koarktasyonu

AÖS : Alt özofagus sfinkter

ARK : arkadaşları

AS : Aort Stenozu

ASD : Atriyal septal defekt

AV : Atrioventriküler düğüm

BAT : Büyük Arter Transpozisyonu

DKH : Doğumsal Kalp Hastalıkları

EKO : Ekokardiyografi

FT : Fallot Tetralojisi

GÖR : Gastroözofageal Reflü

GÖRH : Gastroözofageal Reflü Hastalığı

HSKS : Hipoplastik Sol Kalp Sendromu

I-GERQ-R : Düzeltilmiş Gastroözofageal Reflü Anketi

IUGR : İntrauterin gelişme geriliği

İV : İntravenöz

KKH : Konjenital Kalp Hastalıkları

KKY : Konjestif kalp yetersizliği

KVS : Kardiyovasküler sistem

ÖRN : Örnek

PA : Pulmoner Atrezi

PDA : Patent duktus arteriosus

PFO : Patent foramen ovale

Page 13: (GÖRH) TARAMASI

xii

PGE : Prostaglandin E

PH : Pulmoner hipertansiyon

PS : Pulmoner stenoz

Qp/Qs : Pulmoner debi/sistemik debi

SSS : santral sinir sistemi

TA : Triküspit Atrezisi

TPVDA : Total Pulmoner Venöz Dönüş Anomalisi

ÜSYE : Üst solunum yolu enfeksiyonları

VSD : Ventriküler septal defekt

Page 14: (GÖRH) TARAMASI

1

1. GİRİŞ ve AMAÇ

Konjenital kalp hastalığı tanım olarak kardiyovasküler dolaşım sisteminde

doğum anında ya da doğumdan sonra tanımlanan, yapısal veya fonksiyonel kardiyak

anomalileri içermektedir. Yapısal bir kusur konjenital kalp defekti/anomalisi veya

kardiyovasküler malformasyon olarak tanımlanabilmektedir. KKH’ları tüm canlı

doğumların % 0,8-1’inde görülmektedir. KKH’lı bebeklerde Gastroözofageal Reflü

(GÖR) sık görülen komplikasyonlardan olup, tekrarlayan akciğer enfeksiyonlarına,

büyüme ve gelişme geriliğine sebep olmaktadır.

Konjenital kalp hastalıklarına sahip olan bebekler birçok nedenden dolayı

malnütrisyona yatkındırlar. Malnütrisyon ve gelişme geriliği KKH olan çocuklarda

artan oranlara morbidite ve mortaliteye sebep olmaktadır (124). KKH olan çocuklarda

yaşam kalitesinin artırılması, yaşam süresinin uzatılması, mortalitenin azaltılması

amacıyla birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar ışığında KKH olan çocuklarda

malnütrisyon ve büyüme geriliği ile ilgili çalışmalarda Gastroözefageal reflü hastalığı

ile ilişkisi bulunmuştur (123, 125, 126). KKH olan çocuklarda GÖR’ e sekonder olarak

gelişen, tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları malnütrisyona sebep olmaktadır. Kalp

yetmezliği gelişen doğumsal kalp hastalarında artan sıvı ve sodyum yükü, mevcut kalp

yetmezliğini arttırarak yetersiz beslenmeye ve hipermetabolizmaya sebep olur. KKH

olan çocuklarda görülen periferik hipoksi besin eliminasyonun ve enerji alımının

azalmasına neden olmaktadır. Ayrıca bağırsak mukozasını da etkilemesi

malabsorbsiyonu artırmaktadır. Bundan dolayı artan enerji ihtiyacını karşılamak

amacıyla nütrisyonel destek yapılan hastalarda, kullanılan yüksek enerji yoğunluğu olan

formulalar mide boşalmasını geciktirerek reflüye sebep olmaktadır (136,137).

Gastrik içeriğin, özofagusa geri gitme hareketi Gastroözofageal Reflü (GÖR),

olarak tanımlanmakta olup, bir motilite bozukluğudur. Gastrik içeriğin geri kaçışı,

reflüyü engelleyen gastroözofageal bariyerin yetersiz aktivasyonu sonucu olarak

oluşmaktadır. Bu anormal durum, fonksiyonlarını tam gösteremeyen alt özofagus

sfinkter (AÖS) ve/ve ya hiatal herni gibi patolojik sorunların varlığında meydana

gelebilir. Sağlıklı infantlarda ve çocuklarda GÖR gün boyunca kısa süreli ve

asemptomatik olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu durum fizyolojik olarak

değerlendirilmekte ve özofagusa kaça gastrik içerik distal özofagustan daha yukarılara

geçmemektedir. Eğer bu kaçış, çocukta semptomlara yol açıyor, hayat kalitesini

Page 15: (GÖRH) TARAMASI

2

etkiliyor ve mevcut semptomlardan dolayı bir hastalık tablosu oluşturuyorsa, bu durum

Gastroözofageal Reflü Hastalığı (GÖRH) olarak tanımlanmaktadır.

Dört aylık bebeklerin %70' inde her gün regürjitasyon olurken, bu bebeklerin

yaklaşık 1/4' ünün ailesi regürjitasyonu bir problem olarak algılamaktadırlar. Sağlıklı bir

bebekte regürjitasyon genellikle kendiliğinden geçtiği için, fazla sayıda olsa bile sorun

teşkil etmemektedir. Çalışmalarda GÖRH semptomları en sık olarak 0-2 yaş arasında,

özellikle de oniki ayın altında görüldüğü yer almaktadır. GÖRH’ nın özofagus

semptomları infantlarda, nedeni bilinmeyen huzursuzluk, beslenme isteksizliği, uyku

değişiklikleri ve yaşına göre yetersiz kilo alımı olabilir. Astım, apne, bradikardi,

larenjit, tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları, inatçı öksürükler, tekrarlayan otit ve

sinüzitler özofagus dışı semptomlar arasında gösterilmektedir.

Günümüzde GÖRH’ında tanı koymayı sağlayan yöntemler, etkinliği ve

kullanbilirliği kanıtlanmış olan anketler (I-GERQ-R, GSQ-I), üst gastrointestinal sistem

baryumlu görüntülemesi, intraözofageal pH monitörizasyonu, çok kanallı intraluminal

impedans, nükleer sintigrafi ve özofajit varlığını ortaya koymak için endoskopidir.

Mevcut tanı yöntemleri arasında kabul edilen tanısal değeri en yüksek yöntemlerden

birisi özofagus içi pH monitörizasyonu fizyolojik ortamda ölçebildiği için

intraözofageal pH monitörizasyonu işlemidir. Literaturde 0-1 yaş arası konjenital kalp

hastalığı olan infantlarda Gastroözofageal Reflü sıklığı veya birlikteliği ile ilgili anket

yolu ile yapılan çalışmaya rastlamadık.

Çalışmamızda KKH tanısı alan 0-12 ay arası bebeklerde GÖRH görülme

sıklığının %40 olacağı öngörüsüyle %95 güven düzeyinde ve d:0.10 sapma payı ile bu

oranın kestirilmesi için çalışılması gereken minimum hasta sayısının 92 hasta olacağı

hesaplandı. Ayrıca sağlıklı grupta da reflü görülme sıklığının %20 olacağı öngörüsüyle

d:0.10 sapma payı ve %95 güven düzeyinde bu oranın kestirilmesi için çalışmaya

alınması gereken minimum sağlıklı bebek sayısı da 61 olarak hesaplanmıştır. Çalışma

için Çalışma için Malatya İli Klinik Araştırma ve Yayın Etik Kurulu’ndan 08.03.2017

tarihli 2016/178 karar numarası ile gerekli etik kurul onayı alınmıştır. Çalışmaya dahil

edilen aileler hem çalışma hakkında hemde Gastroözofageal reflü açısından tarafımızca

bilgilendirilmesi planlandı.

Çalışmamızda uygulayacağımız Düzeltilmiş Gastroözofageal Reflü Anketi (I-

GERQ-R), sağlıklı ve KKH bebek gruplar için ayrı olarak düzenlenmiş ve

uygulanmıştır. KKH olan grupta 7 ve üzeri puan alınan bebeklerde GÖRH açısından

anlamlı kabul edilmesi ve bu hastaların 2 aylık periyot dahilinde takip edilerek, anketin

Page 16: (GÖRH) TARAMASI

3

tekrar uygulanması planlanmıştır. Bu süre zarfında puanlaması yüksek devam eden,

solunum sıkıntısı, persentil değerlerinde gerileme olan hastalar patolojik GÖRH

açısından anlamlı kabul edilip, Pediatrik Gastrotenroloji ve Beslenme bölümüne

yönlendirilmesi planlandı. Patolojik GÖRH olan hastaların, ailenin onam ve rızasının

olması halinde, Pediatrik Gastrotenroloji bölümünde 24h pHmetre yapılması planlandı.

Sağlıklı bebek grubunda uygulanan anket sonrasında pHmetre uygulaması

planlanmamış olup, sadece anket uygulaması yapılması planlandı. Sağlıklı grupta 7

puan ve üzeri alanlar GÖRH açısından anlamlı olarak kabul edilecektir.

Page 17: (GÖRH) TARAMASI

4

2. GENEL BİLGİLER

2.1. Konjenital Kalp Hastalıkları

2.1.1. Tanım

Konjenital kalp hastalığı tanım olarak kardiyovasküler dolaşım sisteminde

doğum anında ya da doğumdan sonra tanımlanan, yapısal veya fonksiyonel kardiyak

anomalileri içermektedir. Yapısal bir kusur konjenital kalp defekti/anomalisi veya

kardiyovasküler malformasyon olarak tanımlanabilmektedir (1,2).

2.1.2. İnsidans ve Epidemiyoloji

Konjenital kalp hastalıkları en sık görülen major doğumsal anomalilerden birisi

olup, her geçen gün daha fazla bilgi sahibi olduğumuz bir hastalık grubudur. Konjenital

kalp hastalığı (KKH) prevelansının literatürdeki çalışmalara göre, canlı doğumların

yaklaşık % 0,5–0,8 arasını oluşturmaktadır (2,9).

2002–2003 yılları arasında Güven ve arkadaşları (23) tarafından yapılan

çalışmada Yenidoğan yoğun bakım servisine yatırılan bebeklerde konjenital kalp

hastalığı (KKH) sıklığı % 4,9 olarak bulunmuştur. Atriyal septal defekt (ASD) ve

ventriküler septal defekt (VSD) Güven’in çalışmasında en sık saptanan asiyanotik

konjenital kalp hastalığı grubunu oluşturuken, siyanotik KKH grubu arasında Fallot

tetralojisi ve büyük arterlerin transpozisyonu en sık olarak bulunmuştur (6).

Irka bağlı olarak, konjenital kalp hastalıklarının sıklığı değişkenlik

göstermemektedir. Bununla birlikte KKH dağılımında cinsiyet faktörünün bazı hastalık

tipleri ile ilişkisi olduğu bildirilmiştir. Siyanotik ve kompleks kalp defektlerinin

doğumsal sıklığı, erkeklerde kızlara nispeten daha fazla olarak rastlanmaktadır. Tablo

1.1 en yaygın görülen konjenital kalp defektlerinin rölatif frekansını

özetlemektedir(3,10).

Page 18: (GÖRH) TARAMASI

5

Tablo 2.1. Major konjenital kalp hastalıklarının rölatif sıklığı

2.1.3. Etyoloji

Konjenital kalp defektlerinin çoğunun nedeni bilinmemekle birlikte bu konuda

yapılan çalışmalarla hızlı bir ilerleme kaydedilmiştir. KKH vakalarının % 85-90’ının

oluşumunun çevresel ve/veya genetik faktörlerin temelde etkileşiminin bir neticesi

olarak, multifaktöryel bir durum olarak izah edilmektedir (9).

Birinci dereceden akrabalarında KKH olanlarda KKH riskin artması, beyaz ırkta

BAT’ın daha yaygın gözükmesi genetik faktörlerin rolünü kanıtlayan örneklerdir.

Otozomal resesif, otozomal dominant, ya da X’e bağlı olarak oluşan tek gen

mutasyonuna örnek olarak; Holt-Oram, Ellis van Creveld, Apert, Ullrich-Noonan,

Duchenne müsküler distrofisi gibi çeşitli sistem anomalileriyle belirlenen nadir

Lezyon Tüm lezyonların %’si

Ventrikuler septal defekt 25–30

Atriyal septal defekt (sekundum) 6–8

Patent duktus arteriyozus 6–8

Aort koarktasyonu 5–7

Fallot tetralojisi 5–7

Pulmoner kapak stenozu 5–7

Aort kapak stenozu 4–7

Buyuk damar transpozisyonu 3–5

Hipoplastik sol ventrikul 1–3

Hipoplastik sağ ventrikul 1–3

Total anormal pulmoner venöz dönüş 1–2

Trikuspid atrezisi 1–2

Tek ventrikul / Çift cıkışlı sağ ventrikül 1–2

Diğerleri 5-10

Page 19: (GÖRH) TARAMASI

6

hastalıklar gösterilmektedir. Kromozomal anormalliklerde KKH’ na kompleks

sendromların bir parçası olarak sebep olurlar. Özellikle trizomiler ( 21, 23 ve 18) ve

Turner sendromu ile ilişkilidir. Trizomi 21 de (Down sendromu) konjenital kalp

hastalığı görülme sıklığı % 40 iken, trizomi 13 ve 18 de bu oran % 100’e yakındır. Bu

defektler endokardiyal yastık defektinden, VSD ve PDA ya kadar yaygın bir dağılım

gösterirler. Annenin gebelikte kızamıkçık (Rubella) hastalığı geçirmesi, hamilelikte

lityum, etanol, varfarin, talidomid gibi ilaç kullanımı öyküsü bulunması, annenin

diyabetes mellitus, fenilketonüri, sistemik lupus eritematosis gibi hastalıklarının olması

KKH gelişiminin %2-4’ünden sorumlu olarak gösterilmektedir (11).

2.1.4. Risk Faktörleri

Düşük doğum ağırlığı ile kardiyak anomali arasındaki bağlantı tanımlanmıştır.

Pulmoner stenoz, aort koarktasyonu Fallot tetralojisi, atriyoventriküler septal defekt,

hipoplastik sol kalp sendromu, gibi konjenital kalp anomalisi ile doğan bebeklerin, aynı

gestasyon haftasına sahip olarak doğan bebeklere oranla, düşük doğum ağırlığına sahip

olması beklenen bir durumdur (Tablo 2.2) (10).

Hamilelikte alkol ve kokain kullanımı kalp defektlerinin oluşma riskini

artırmaktadır. Özellikle hamilelik sürecinde fazla miktarda alkol kullanan hamilelerin

bebeklerinde ortalama %0,5 gibi bir oranda kalp malformasyonlarının eşlik ettiği

bilinmektedir. Annenin hamilelik sürecinde sigara kullanımın ise ASD, PDA gibi

yapısal malformasyonların oluşmasında önemli bir risk faktörü olduğu

düşünülmektedir. Hamilelik sürecinde kullanılan bazı ilaçların kalp anomalileriyle

ilişkisi kuvvetli olarak görülmektedir. Bu ilaçlar arasında; talidomid-konotrunkal defekt,

lityum- triküspit atrezisi, antiepileptik ilaçların ise konjenital kalp defektlerininin

tamamıyla bağlantısı saptanmıştır (12, 13).

Annede bulunan diyabetes mellitus hastalığının çift fallot tetralojisi, BAT ve

VSD başta olmak üzere konotrunkal defektlerle ilişkisi saptanmıştır. Annenin kollajen

vasküler hastası olması (romatoid artrit ve sistemik lupus eritematozus) veya

koagulopati gibi hematolojik bozukluklara sahip olması bebekler için KKH riskini

artıran diğer önemli etkenlerdir (14, 15).

Page 20: (GÖRH) TARAMASI

7

Tablo 2.2. Konjenital kalp hastalıklarının etyolojisinde şüpheli veya bilinen risk faktörleri

2.1.5. Konjenital Kalp Hastalıklarının Sınıflandırılması

Doğumsal kalp hastalıkları siyanotik ve asiyanotik grup olmak üzere iki temel

kategoride sınıflandırılmaktadır (16).

Asiyanotik doğumsal kalp defektleri sistemik arteriyel doygunluğunun normal

olduğu obstrüktif ve sol-sağ şantlı lezyonlar gruplarını da içeren kalp defektleridir. Bu

hastalıklar aort stenozu, aort koarktasyonu, pulmoner stenoz gibi sağ ya da solda basınç

yüküne neden olan obstrüktif lezyonlar ile ventrikül septum defekti, atriyal septal

Annenin ilaç kullanımı

Talidomid

Lityum

Folik asit antagonistleri

Antiepileptik ilaclar

Annenin beslenme durumu

Folik asit içeren multivitamin kullanma (düşük risk)

Her gün >10.000 IU retinol alma

Çevresel

Trikloretilen, dikloretilen ile kontamine su içilmesi

Tehlikeli atık yerlere yakın yaşama

Bazı herbisidler

Annenin kötü alışkanlıkları

Ağır alkol kullanımı

Kokain kullanma; Sigara içmek

Annenin sağlığı veya hamilelikle ilgili faktörler

Düşük doğum tartışı

Stresli yaşam/ Kollajen vaskuler hastalıklar

İnsulin bağımlı diyabet / Kollajen vaskuler hastalıklar

Enfeksiyon (rubella, toksoplasmosis, Coxsackie B, Epstein-Barr, kabakulak)

Page 21: (GÖRH) TARAMASI

8

defekt, patent duktus arteriyozus gibi volüm yüküne sebep olan sol-sağ şantlı

lezyonlar’dır.

Siyanotik konjenital kalp defektlerinde ise, sistemik venöz kanın akciğerlerde

oksijenlenmesini tamamlamadan, sistemik arteriyel dolaşıma geçmesinden

kaynaklı oluşan sağdan sola şant mevcuttur. Bu durumdan kaynaklı olarak oluşan

arteriyel desatürasyon hastada siyanozun oluşmasına sebep olmaktadır. Siyanotik KKH’

da fallot tetralojisi, pulmoner atrezi, triküspid atrezisi, pulmoner stenoz gibi pulmoner

kan akımının azaldığı durumlar ile büyük arter transpozisyonu, trunkus arteriyozus, tek

ventrikül, total pulmoner venöz dönüş anomalisi gibi pulmoner kan akımının artmış

olduğu hastalıklar gözlemlenir (Tablo 1.3) (7, 8).

Tablo 2.3. Konjenital Kalp Hastalıklarının Sınıflandırılması

KKH

ASİYANOTİK

Sol-sağ şantlı

Patent duktus arteriyozus

Ventriküler septal defekt

Atriyal septal defekt

Obstruktif lezyonlar

Aort stenozu

Aort koarktasyonu

Pulmoner stenoz

SİYANOTİK

Pulmoner kan akımı

artan

Büyük arter transpozisyonu

Trunkus arteriyozus

Tek ventrikül

Total pulmoner Venöz Dönüş

anomalisi

Pulmoner kan akımı azalan

Fallot tetralojisi

Pulmoner atrezi

Trikuspit atrezisi

PSve VSD ile birlikte olan büyük arter transpoziyonu

Page 22: (GÖRH) TARAMASI

9

2.1.5.1. Siyanotik Konjenital Kalp Hastalıkları:

2.1.5.1.1. Fallot Tetralojisi (FT)

Siyanotik konjenital kalp hastalıkları içerisinde bir yaşından sonra en sık görülen

hastalık Fallot tetralojisidir. Etyolojide kesin bir neden bilinmemekle birlikte gebeliğin

ilk üç ayında geçirilen kızamıkçık, thalidomide kullanılması, diabetik embriyopati ve

Down sendromu, Turner sendromu, Klippel Feil ve Noonan sendromu gibi bazı genetik

malformasyonların rol oynadığı ileri sürülmektedir. Fallot tetralojisinin karakteristik

özellikleri VSD, PS, sağ ventrikül hipertrofisi ve ata-biner tarzda aortadır. Eğer bu

özelliklere ASD de eşikli ediyorsa bu durum Fallot pentalojisi olarak

isimlendirilmektedir. FT’li hastalarda pulmoner stenozun büyüklüğüne bağlı olarak; sağ

ventrikül hipertrofisi gelişmekte, sağdan sola şant meydana gelmekte ve sonuç olarak

siyanoz oluşmaktadır. Küçük pulmoner stenoz (PS) olması durumunda soldan sağa

doğru şant görülebilir (17,18).

Şekil 2.1. Fallot Tetrelojisi

Klinik belirtiler: Pulmoner stenozun derecesi semptomların şiddeti ile yakından

ilişkilidir. Doğumda siyanoz karşımıza çıkabilir ve ya bebekliğin geç dönemlerinde

pulmoner stenozun çapının artmasına bağlı olarak izlenebilir. Genellikle 5 hafta ile 6 ay

arasında mukoz membranlarda, ağız ve tırnak uçlarında gözlenen siyanoz ile fark edilir.

Efor dispnesi, çomak parmak, gelişme geriliği çömelme ve hipoksik nöbetler oluşabilir.

Tipik çomak parmak 6 aylıktan önce görülmez. İlerleyen dönemlerde anemi veya

Page 23: (GÖRH) TARAMASI

10

enfektif endokardit gibi hastalıklar eşlik etmediği sürece konjestif kalp yetersizliği

bulguları (taşikardi ve taşipne) ortaya çıkmaz. Sağ ventrikül aktivitesinin artış

gösterdiği izlenir. Sistolik tril, sternumun sol orta sınırında palpasyonla hissedilebilir.

Aortadan kaynaklı ejeksiyon kliği de işitilebilir. 2. kalp sesi tek olarak işitilir. Sistolik

ejeksiyon üfürümü, sternumun sol kenarında 3–5/6 şiddetleri arasında duyulur ve sol

omuza yayılım gösterebilir. PDA ile birlikteliğinde ise yenidoğanlarda sürekli bir

üfürüm duyulabilir (19).

Elektrokardiyografi: Sağ aks deviyasyonunu ve sağ ventriküler hipertrofi bulgularını

gösterir. Genelde QRS aksı +120 ile +180° arasında yer almaktadır(11).

Ekokardiyografi: FT’nin komponentleri olan PS’nin lokalizasyonu ve derecesi, VSD,

Aorta dekstrapozisyonu, sağ ventrikül hipertrofisi bulguları saptanır.

Telekardiyografi: Akciğer grafisinde damarlanmanın kaybolduğu, pulmoner konusun

ise belirsiz olduğu görülür ve kalp apeksi sola ve yukarı kalkıktır. Bu görünüm tipik

olup tahta pabuç (sabot) görünümü olarak adlandırılmaktadır. Sağdan sola şanttan

kaynaklı olarak pulmoner artere, dolayısıyla akciğerlere giden kan akımı azaldığından,

pulmoner konus çökük olarak görülür. Hastalarda sağ üst kontur % 25’de belirgin

görülebilir (20).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Sağ ventrikül çıkış yolu

Obstruksiyonun, VSD’nin ve aort anotomisini gösterilmesi, özellikle aortada oksijen

saturasyonunun düşüklüğü ( % 75–85) belirlenibilir (17,21).

Prognoz ve komplikasyonlar: Hipoksik nöbetler ve gelişme geriliği siyanozu ciddi

olan vakalarda görlebilir. Bu sebepten dolayı hastalar demir eksikliği anemisi yönünden

takibe alınması gerekmektedir. Beyin apsesi, bakteriyel endokardit ve serebrovaskuler

olaylar nadir olan komplikasyonlardan olmakla beraber gelişebilmektedir. Sistemik-

pulmoner arter şantı olan hastalarda bakteriyel endokardit ciddi bir komplikasyon olarak

karşımıza çıkabilmektedir. Siyanozun geç bir sonucu olarak pıhtılaşma bozukluğu

ilerleyen dönemdekopmlikasyon olarak karşılaşılabilmektedir. Cerahi uygulanamayan

vakaların büyük bir çoğunluğu hipoksi ve enfektif endokardit gibi komplikasyonlarla

erken dönemde ex olmaktadır (19).

Tedavi: Tanı ve tedavini hızlı olması Fallot tetrolojisinde olası sekel riskini en aza

indirir. Siyanotik nöbetleri olan vakalarda olası en erken zamanda cerrahi işlem

uygulanmalı; diğer durumlarda ise 1 yaşından sonra operasyonun yapılması

planlanmalıdır. (17).Siyanozun şiddetli olarak görüldüğü yenidoğanlarda prostaglandin

uygulanması duktusun açık tutulması ile cerrahi işlem yapılana kadar fayda

Page 24: (GÖRH) TARAMASI

11

sağlayacaktır. Kan değerleri (hematokrit ve hemoglobin) yakından takip edilmeli,

dehidratasyona sebep olan hastalıklar acilen tedavi edilmelidir. FT’li bir bebekte gelişen

hipoksik atakta hasta ilk olarak diz-göğüs pozisyonuna getirilmeli, sonrasında ise

hastaya oksijen ve morfin sülfat tedavileri verilmelidir. Dirençli bir asidoz varlığında

intravenöz sodyum bikarbonat verilmelidir. (17-18).

2.1.5.1.2. Pulmoner Atrezi

Pulmoner atrezi, özellikleri çok değişken olabilen ventriküler septal defekt veya

intakt ventriküler septumla birlikte görülebilen KKH arasında ender olarak görülen bir

konjenital kalp hastlığıdır.

Pulmoner atrezi ve VSD birlikte görüldüğü durumlarda; Bronşiyal kollateral

dolaşımla veya PDA yoluyla pulmoner kan akımı gerçekleşir. Sağ ventrikül belirgin

şekilde hipoplastik olarak görüldüğü Pulmoner atrezi ile ventrikül septumunun normal

görüldüğü durumda, sağ atriyum basıncının yükselmesine bağlı olarak kan sol

atriyumdan aorta aracığılıyla pulmoner venöz kanla birleşerek vücuda pompalanır.

Şekil 2.2. Pulmoner Atrezi

Klinik belirtiler: Ciddi siyanoz ve solunum sıkıntısı hsatalığın kliniğinde gözlenen bir

tablodur. Üfürüm sıklıkla işitilememesine rağmen, duktal akımın etkisiyla devamlı

üfürüm duyulabilir. Pulmoner atrezi ve VSD birlikteliğinde bulgular Fallot tetralojisinin

ciddi formuna benzemektedir ama tetralojideki gibi sistolik üfürüm yoktur. Siyanoz

doğumdan sonraki ilk saatler veya günler içinde gözlenebilmektedir. 1. kalp sesini

ejeksiyon kliği takip etmektedir. 2. kalp sesi ise tek şeklinde duyulmaktadır.

Page 25: (GÖRH) TARAMASI

12

Duktus arteriyozu kapanmaya başladığı hastalarda ilk zamanlarda siyanoz

giderek belirginleşir. (19,22).

Elektrokardiyografi: VSD ile olan durumda sağ ventrikül hipertrofi bulguları ön

plandadır; ventrikül septumu normal olduğu durumlarda ise frontal QRS aksı 0 ile 90o

arasında ve sağ atriyal genişleme saptanır (9).

Ekokardiyografi: Atrezik pulmoner kapak, sağ ventrikül duvarının kalışlaşması ve

doppler eko ile pulmoner kapaktan akım olmadığı gösterilebilir.

Telekardiyografi: VSD’ nin eşil ettiği durumda pulmoner kan akımının ile ilişkili

şekilde kalp küçük veya çok geniştir. Ventrikül septumu sağlam olduğu durumda ise

kalp boyutu değişkenlik göstermektedir (7,9).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Sağ ventrikül basıncı genellikle sistolik

sol ventrikül ve aorta basıncınından daha yüksek olarak ölçülmektedir. Sağ ventrikül

anjiyografisinde triküspit kapak hipoplazisi görülebilmektedir. (9).

Tedavi ve Prognoz: Hastalığın prognozu pulmoner dolaşıma göre şekillenmektedir.

Cerrahi işlem uygulanmayan olgular ilk iki ayda genelde kaybedilir. Tedavide öncelikli

amacımız duktusun prostaglandin infüzyonu ile operasyona kadar kapanmamasını

sağlamaktır (7). VSD’li olan pulmoner atrezili olgularda ise, vakaların uygunluk

durumlarına göre transkateter valvotomi veya valvuloplasti cerrahiye alternatif olarak

kullanılabilecek bir yöntemdir (22).

2.1.5.1.3. Triküspit Atrezisi

Triküspit atrezisi sağ atriyum ve sağ ventrikül arasında yer alan triküspit kapağın

olmaması veya imperfore olmasından kaynaklı olarak görülen siyanotik grup içinde yer

alan bir konjenital bir kalp hastalığıdır. Prevalansı 1000 canlı doğumda 0,05’ olarak

gösterilmektedir. Triküspit kapağın olmamasına bağlı olarak sistemik venöz kanın sağ

ventriküle geçememesi ve bir atriyal septal defekt veya foramen ovale ile sol atriuma

açılmasıdı. Bu durumdan kaynaklı olarak sağ ventrikülün gelişim geriliği, sol

ventrikülün hipertrofisi olmaktadır. Sol ventrikülden sağ ventriküle kan VSD vasıtası iel

geçmektedir. Bundan dolayı siyanozun derecesi, VSD’ nin ve PS’nin varlığı ve

şiddetiyle ilişkili olarak gözlenir. Ventriküler septumun sağlam olduğu durumlarda sağ

ventrikül tamamen hipoplazik tamamen hipoplazik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Pulmoner ve Sistemik venöz kanlar PDA ve/veya ASD aracılığıyla ile sisteme karışır.

(23).

Page 26: (GÖRH) TARAMASI

13

Şekil 2.3. Triküspit Atrezisi

Tablo 2.4. Triküspit Atrezisi Sınıflandırılması

Tip-I Transpozisyonsuz tip Tip-II Transpozisyönlü tip Tip-III- Trunkus

arteriouzuslu tip

Normal büyük arteriel yapı ile

birlikte olan Triküspit atrezisi

Büyük arterlerin D-loop

transpozisyonu ile Triküspit atrezisi

Büyük arterlerin D-loop

transpozisyonu haricindeki

büyük arterlerin malpozisyonu

ile birlikte olan,kompleks

lezyonlar ile ilişkili Triküspit

atrezisi

a – Pulmoner atrezili a – Pulmoner atrezili

b – Pulmoner veya

subpulmoner stenozlu

b – Pulmoner veya subpulmoner

stenozlu

c – Pulmoner veya

subpulmoner stenozu olmayan

c – Pulmone veya subpulmoner

stenozlu olmayan

Klinik belirtiler: Klinik buguların görüldüğü yaş ve semptomları primer olarak

pulmoner kan akımı ve VSD’nin boyutları ile ilişkilidir. Siyanoz, pulmoner kan

akımının kısıtlılığının derecesine bağlı olmak koşuluyla, genellikle doğumda mevcuttur.

Çoğu zaman artmış sağ ventriküler vuru ile seyreden konjenital kalp hastalıklarının

aksine, artmış sol ventriküler vuru tespit edilebilir. Hastaların büyük bir kısmında, sol

sternal sınır boyunca holosistolik üfürüm duyulabilir ve 2.kalp sesi genellikle tek olarak

işitilmektedir. Hastaların % 80-90 arasında 2 aylık olmadan tanıdan şüphelenilir.

Page 27: (GÖRH) TARAMASI

14

İlerleyen yaşlarda, pulmoner kan akımının bozulmasına bağlı olarak, siyanoz,

polisitemi, çabuk yorulma, eforlu dispne ve aralıklı hipoksik ataklar görülür(9).

Elektrokardiyografi: EKG’de; frontal QRS aksının sol ve superiora doğru yönelmesi

sağ atriyal hipertrofi bulgularının görülmesidir (24).

Ekokardiyografi: Eko'da sağ ventrikül hipoplazik yapıda olduğu ve sol ventrikül

hipertrofisi ile atrezik triküspit kapak yapısı saptanabilir. Ayrıca pulmoner akım VSD

ile birlikte olarak değerlendirilebilir. Doppler eko ile kan akımının sol atriyumdan sol

ventriküle ASD vasıtasıyla geçtiği görülebilir.

Telekardiyografi: Göğüs grafisinde ya azalmış pulmoner vaskülerite veya artmış

pulmoner dolaşım (genellikle transpoze büyük damarları olan hastalarda) görülür. Ön-

arka pozisyonda sağ atriyum genişlemiştir (23).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Kateterizasyon işleminde sağ atriyum

üzerinden sağ ventriküle geçilememesinden ötürü, sol ventriküle ASD yolu girilir.

Anjiyokardiyografide vena cava inferiora verilen opak maddenin sağ ventrikül ve

pulmoner arterleri doldurduğu gözlemlenir (25).

Tedavi ve Prognoz: Pulmoner kan akımı azalan hastalarda tedavi planı acil olarak

yapılmalıdır. Tedavide ana unsur prostaglandin infuzyonu ile duktusun kapanmasına

engel olmaktır. Yenidoğan döneminde dolaşım küçük bir PFO aracılığyla devam

ediyorsa, balon atriyal septostomi işlemi uygulanmalıdır. Triküspit atrezisinde yapılan

ameliyatlardan birisi Fontan operasyonu olarak adlandırılan; pulmoner arter ile sağ

atriyumun bir konduitle anastomozudur.. Kalp yetersizliği gelişen olgularda, pulmoner

arterin bantla daraltılması yöntemi palyatif olarak uygulanabilecek yöntemler arasında

yer almaktadır (7,24).

2.1.5.1.4. Büyük Arter Transpozisyonu (BAT)

Yaygın bir siyanotik kalp hastalığı olan büyük arterlerin transpozisyonu,

doğuştan kalp hastalıklarının yaklasık % 5’ini oluşturan tam veya düzeltilmiş formda

oluşabilen konjenital bir kalp hastalığıdır. Tam transpozisyon; basit transpozisyon veya

atriyo-ventriküler konkordans ve ventrikülo-arteriyeldiskordansile seyreden anomali

olarak tanımlanır. Atriyo-ventriküler ve ventrikülo-arteriyel diskordans, düzeltilmiş

transpozisyonda yer almaktadır. Sistemik dolaşımdan pulmoner dolaşıma geçen kan

miktarı efektif pulmoner kan akımını belirler. Efektif sistemik kan akımını ve anatomik

sol-sağ şantı ise pulmoner dolaşımdan sistemik dolaşıma geçen kan miktarı belirler.

Hastanın klinik ağırlığını pulmoner/sistemik akım oranı ve dolaşımdaki kan miktarı

Page 28: (GÖRH) TARAMASI

15

belirlemektedir. Sol atriyum ise sağ ventriküle açılırken, sağ atriyum sol ventriküle,

pulmoner arter solventrikülden köken alırken, aorta sağ ventrikülden orjin almaktadır

(26,27).

Normal bir kalp anatomisinde aorta arkada ve pulmoner arterin sağında yer

alırken, BAT’ ta önde ve pulmoner arterin sağında yer alır. Tam BAT’ da yaşamın

sağlanabilmesi için iki dolaşım arasında bir birleşimin olması ile mümkündür. VSD,

ASD, PDA gibi bağlantılardan biri mevcut değilse, ybu durum hayatla

bağdaşmamaktadır. Yenidoğan bebeklerde en sık görülen siyanotik KKH olarak yer

almaktadır. Ayrıca erkeklerde ve diyabetik anne bebeklerinde BAT 3 kat daha fazla

görülmektedir (17,28).

Şekil 2.4. Büyük Arter Transpozisyonu

Klinik belirtiler: Siyanoz bebeklerde doğumda mevcut olarak görülmektedir.

Yenidoğan döneminde beslenme güçlüğü, dispne ve en önemlisi konjestif kalp

yetersizliğinin (KKY) bulguları görülmektedir. BAT’lı hastada sağ ventrikül

hipertrofoso ve hiperdinamisini güçlü olarak gösteren bir bulgu olarak parasternal vuru

alınır. 2. kalp sesi tek ve şiddetli olarak oskültasyonda duyulmaktadır. Ventrikül

septumu normal olan bebeklerde üfürüm olmamakla birlikte, VSD eşlik ettiği vakalarda

pansistolik üfürüm işitilir. Hipoksemi durumu oksijen tedavisiyle düzelmez. Bazı

vakalarda hipoglisemi ve hipokalsemi gelişebilmektedir. Düzeltilme işlemi yapılan

BAT’lı hastalar, ek anomali yoksa asemptomatik olarak seyreder. Ancak yaşamın ilk

haftalasında defekt bulunan hastaların çoğu siyanoz ile semptomatikhale gelmektedir

(28,29).

Page 29: (GÖRH) TARAMASI

16

Elektrokardiyografi: VSD’nin varlığına, varsa PS’ un derecesine göre değişkenlik

göstermektedir. Sağ aks sapması görülür ve doğumdan sonraki ilk günlerde sağ

ventrikül hipertrofisi gelişir. (30). Sol prekordiyal derivasyonlarda Q bulunmaması ve

V4R ve V1’ de Q dalgası bulunması (sağventrikül hipertrofi bulguları olmaksızın)

Düzeltilmiş BAT’ da, tipik olarak ekg’de görülmektedir. Değişik derecelerde AV blok

görülebilmektedir. Wolf Parkinson White sendromu ve atriyal aritmi nadir olarak bazen

görülebilmektedir. (7,28).

Ekokardiyografi: Hastalığı tanısı, arkadaki büyük arterin sağ ve sol pulmoner arterlere;

öndeki büyük damarın ise innominate, karotid ve subklavian arterlere dallandığını

göstererek kesinleştirilir.

Telekardiyografi: BAT’lı hastalarda kalp konturunu büyük, kalbin görünümü yatay

yerleşimli ve oval (yan yatmış yumurta) şeklinde görülmektedir. Ayrıca bu hastalarda

üst mediasten, hipoksi vebüyük damarların ön-arka pozisyonda yerleşmesinden

kaynaklı olarak dar görünüm oluşturmaktadır(20).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Büyük damarların yanlış ventriküllerden çıktığı

anjiyokardiyografilerinde görülmesiyle tanısı konulur. Cerrahi yaklaşımın belirlenmesinde

ventrikül basınçlarının ölçümü de önemli yer tutmaktadır (27).

Tedavi ve Prognoz: Tedavi asidoz ve kalp yetmezliği planı içinde düzeltilmelidir.

Yenidoğan hastalarda duktusun kapanmaması için iv (intravenöz) olarak prostaglandin

infüzyon tedavisi uygulanabilir. Dolaşımın sadece PFO ile olduğu vakalarda acil olarak

balon atriyal septostomi ile yeterli dolaşımın sağlanması olmalıdır. Bu gruptaki vakalar

tedavi edilmediği takdirde % 98’inin ilk iki yılda kaybedildiği göz önünde

bulundurulmalıdır. Günümüzde BAT’ da değişik cerrahi teknikler uygulanmaktadır.

Mustard operasyonu ve arterlerin çıkış yerlerinin değiştirildiği arteriyel switch

operasyonu gibi tekniklerde yuygulanmaktadır (28).

2.1.5.1.5. Total Pulmoner VenözDönüş Anomalisi (TPVDA)

TPVDA tüm konjenital kalp hastalıklarının yalnızca % 1-3 arasında

gözlemlenen oldukça ender gözlemlenen bir siyanotik KKH ‘dır. Diğer konjenital kalp

hastalıkları ve polispleni ile birlikte görülmektedir. Anormal drenaj sistemi, direkt sağ

atriyum veya sistemik venlerin içine olmaktadır.

Page 30: (GÖRH) TARAMASI

17

Şekil 2.5. Total Pulmoner Venöz Dönüş Anomalisi

Klinik belirtiler: Sistolik ejeksiyon üfürümü, sol sternal kenar boyunca ve triküspit

kapaktan geçen akıma bağlı olarak da middiyastolik üfürüm muayenede işitilebilir.

Geniş ve sabit ikilenmiş 2. kalp sesi olarak duyulabilir. TPVDA ile takip edilen

hastalarda temel olarak doğum sonrasında PFO veya ASD gereksinim duymaktadır.

Klinik bulgular; interatriyal septumun genişliği, pulmoner venöz obstrüksiyon olup

olmamasına göre değişkenlik göstermektedir. Doğumdan sonraki ilk haftalardan

itibaren, TPVDA’ lı hastalarda kardiyomegali, artmış pulmoner kan akımı ve siyanoz

görlebilmektedir. Bundan ötürü hastalarda gelişme geriliği başta olmak üzere, taşipne,

tekrarlayan ciddi pulmoner konjesyon bulguları klinik tabloya eklenmektedir (34).

Elektrokardiyografi: Sağ ventrikül hipertrofisi ile birlikte, sağ aks deviasyonu ve sağ

atriyal genişleme ekg deki bulguları arasında yer almaktadır. (34).

Ekokardiyografi: TPVDA’lı hastalarda pulmoner venlerin sol atriyuma drene

olmadıkları gösterilebilir (30).

Telekardiyografi: TPVDA’ nın tüm tiplerinde pulmoner vaskuler gölgelerde artma ve

kardiyomegali belirleneiblir. Suprakardiyak tipte ″8 görünümü″ adı verilen: ana

pulmoner venin sol üstte, vena cava süperiorun ise sağ üstte mediasten görüntüsünü

Page 31: (GÖRH) TARAMASI

18

genişletmesinden dolayı kalp gölgesi bilateral şişkin bir vaziyette görülen oldukça tipik

bir biçimde görülür. (9,33).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Anormal bağlantı yerlerinde oksijen

saturasyonunda artış ölçülmekle birlikte; kalbin sağ-sol taraflarındaki odaklarda benzer

saturasyon ölçümleri yapılabilir. Pulmoner arter basıncı değişik derecelerde artış

gösterir.(35).

Tedavi ve Prognoz: TPVDA ile takipli hastalarda gelişen kalp yetersizliği ve pulmoner

ödem tedavi edilmektedir. Bu tedaviler arasında oksijen uygulaması, solunuma yardım

açısından respiratör desteği ve diüretik tedavisi gerekebilir. TPVDA’lı hastalarda

hayatın ilk yılları içerisinde cerrahi girişim yapılmadığı durumlarda yaşama şansı son

derece nadirdir. TPVDA tanısı alan bir yenidoğanın, siyanoz ve ciddi yetmezlik

bulguları varsaacil olarak cerrahi işelm ihtiyacı gerekmektedir. Operasyonda asıl amaç

bir anastomoz ile ortak pulmoner venöz trunkus ile sol atriyum arasında kan akımı

sağlanarak, sol-sağ kalp arasındaki şanta sebep olan defektin bu anastomoz yardımıyla

kapatılmasıdır. Cerrahi işlem sonrası olumlu sonuçlar var olmakla birlikte ölüm oranları

literatürdeki farklı kaynaklarda % 4–20 arasında farklılık göstermektedir (9,31,34).

2.1.5.1.6. Trunkus Arteriyozus

Trunkus arteriyozusta ventriküllerden bir tek arteriyel trunkus olarak çıkar ve

pulmoner, sistemik ve koroner dolaşımların yapılmasını sağlar. Bir VSD her zaman

bulunur, trunkus bu defektin üzerinden geçer ve her ikiventrikülden kan alır. Trunkal

kapağın yaprak sayısı iki ila altı arasında değişkenlik göstermektedir. Pulmoner arterler

persistan trunkusun arka sol kenarından birlikte çıkıp sonra sağ ve sol pulmoner arterler

olmak üzere ikiye ayrılabilirler (Tip I trunkus arteriozus). Tip II ve Tip III trunkus

arteriozusta ana pulmoner arter yoktur, sağ ve sol pulmoner arterler, ayrı deliklerden

trunkus arteriozusun posterior (tip II) veya lateralinden çıkarlar. Tip IV trunkusta kalp

ile pulmoner arterler arasında tanımlanabilen bir bağlantı yoktur, pulmoner kan akımı,

transvers ya da desendan aortadan cıkan major aorto-pulmoner kollateral arterlerden

sağlanır; bu tip aynı zamanda pseudotrunkus olarak adlandırılır fakat aslında VSD ile

birlikte olan pulmoner atrezinin bir formudur (36).

Klinik belirtiler: Trunkus arteriozusun klinik bulguları yaş ve pulmoner vaskuler

direncin seviyesine göre değişir. Yenidoğan döneminin hemen başlangıcında kalp

yetersizliği bulguları genelde bulunmaz; üfürüm ve minimal siyanoz, başlangıçtaki

bulgulardır. Daha büyük bebeklerin çoğunda pulmoner kan akımının çok artması ve

Page 32: (GÖRH) TARAMASI

19

klinik olarak tabloya kalp yetersizliği eklenmektedir. Siyanoz minimaldir. Trunkustan

pulmoner dolaşıma kanın kaçışı, geniş nabız basıncı ve sıçrayıcı nabızlara yol açar.

Trunkal kapak yetersizliği bu tabloya eklenirse semptomlar daha şiddetli hale

gelmektedir. İkinci kalp sesi tek ve şiddetlidir. Bazen bir trilin de eşlik ettiği bir sistolik

ejeksiyon üfürümu sternumun sol kenarı boyunca duyulabilir. Üfürümün öncesinde

sıklıkla bir erken sistolik ejeksiyon kliği bulunur. Trunkal kapak yetersizliğinin

varlığında, yüksek frekanslı bir erken diyastolik dekreşendo üfürüm sternal kenarın sol

ortasında duyulur. Mitral kapaktan geçen kan akımının artması nedeniyle apikal, mid-

diyastolik, kaba bir üfürüm duyulabilir. Pulmoner vaskuler obstruktif hastalığa bağlı

olarak pulmoner kan akımı sınırlanmış olan daha büyük çocuklarda ilerleyici siyanoz,

polisitemi ve çomaklaşma meydana gelir. Trunkus aretriozus DiGeorge sendromu ile

ilişkili olabilir (9,37).

Şekil 2.6. Trunkus Arteriozus

Elektrokardiyografi: Sağ, sol veya kombine ventriküler hipertrofi görülür (7,17).

Ekokardiyografi: Trunkal kapağın hemen altında VSD direkt görülür. Kalpten geniş ve

büyük çaplı bir arterin ayrıldığı saptanır. hastalığın alt tipleri de ekoda saptanabilir (36).

Page 33: (GÖRH) TARAMASI

20

Telekardiyografi: Kalbin konfigürasyonu oturan ördeğe kardiyomegali, ana pulmoner

arter segmentinin konkav olması ve sağ aort arkusu ile birlikte olmasından dolayı

benzetilmiştir (20).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Kateter pulmoner arterlere trunkus

Arteriyozus yoluyla genelde geçer. Sistolik basınçların eşitlendiği düzeyde ise sol-sağ

ve sağ-sol şantlar oluşur (12).

Tedavi ve Prognoz: 1 yıl içerisinde opere edilmeyen vakalar genelde ¾’ü ilk kalp

yetersizliği nedeniyle erken dönemde kaybedilir. Cerrahi girişim, pulmoner

hipertansiyon gelişmeden ilk 3–4 ay içinde önce yapılmalıdır. Uygun vakalarda Rastelli

düzeltme ameliyatı uygulanmaktadır (7,37).

2.1.5.1.7. Tek Ventrikül

Tek ventrikül, triküspit, mitral kapakların veya ortak AV kapağın tek ventriküle

açıldığı bir konjenital kalp hastalığıdır (17). Hastalar atriyoventriküler kapakların

durumu, ventrikül tipi, ve büyük damarların patolojileri yönünden yakın olarak izleme

alınır. Hastaların büyük çoğunluğunda sol ventrikül tipi ( % 65–78) ile izlenirken, %

10–15 oranında sağ ventrikül tipi ile izlenen olgularla birlikte, % 10–20 arası olguda ise

hem sol hem sağ ventrikül özelliği görülür. Hastaların büyük bir kısmında büyük

arterlerin malpozisyonu görülmekte iken, ender hasta grubunda büyük arter ile normal

ventrikül ilişkisi gözlenebilmektedir. Tek ventriküllü hastalarda ventrikül sistolik

fonksiyonu, sistemik dolaşımı ile birlikte pulmoner dolaşımı da gerçekleştirmektedir.

Eşlik eden başka patolojilerin ve basıncın negatif etkisiyle, başlangıçta normal olan

seyreden ventrikül fonksiyonu ilerleyen dönemde bozulur. (38).

Şekil 2.7. Tek Ventrikül

Page 34: (GÖRH) TARAMASI

21

Elektrokardiyografi: Tüm prekordiyal derivasyonlarda benzer ventriküler hipertrofi

paterni, anormal Q dalgaları ve QRS kompleksleri ile gözlenir. Ayrıca 1. veya 2.

derecede AV bloklar ve aritmiler oluşabilir (18).

Ekokardiyografi: Ekokardiyografi tanı koydururken, kalp kateterizasyonu ve

anjiyokardiyografi kompleks malformasyonları göstermek için gerekebilir (40).

Telekardiyografi: Kardiyomegali ve pulmoner vaskülarite pulmoner kan akımının

arttığı durumlarda artmış olarak saptanır (20).

Tedavi ve Prognoz: Prognozun hafif derecede PS 'de surveyin oranının daha fazla

olduğu saptanmıştır. Hastaların %50’si ilk 1 yıl içinde kaybedilir. Tıbbi tedavi olarak

kalp yetersizliği tedavisi ve palyatif girişimler arasında aortopulmoner şant, pulmoner

artere band yerleştirilmesi yer almaktadır. Enfektif endokardit profilaksisi tüm hastalara

kesin şekilde uygulanır. Ventriküler septasyon, Fontan operasyonu ve modifikasyonları

uygulanacak düzeltici operasyonlar içinde yer almaktadır. (38, 39, 40).

2.1.5.1.8. Hipoplastik sol kalp sendromu

Hipoplastik sol kalp sendromu (HSKS), kalbin sol tarafının yapısal hipoplazisi

ile birlikte mitral atrezi, aortik atrezi, aortik stenoz ve aort koarktasyonunun eşlik

edebileceği bir sendrom olarak tanımlanmaktadır (41). Canlı doğumların %0,016 ila

0,036’sında izlenir. Yaşamın ilk haftasında kardiyak kaynaklı ölümlerin %25’inden

sorumludur. 8-24. gebelik haftalarında yapılacak olan fetal ekokardiyografiyle prenatal

olarak tanı almaktadır. Hastalığa Turner sendromu gibi çeşitli kromozomal hastalıklar

veya Noonan sendromu Smith-Lemli-Opitz sendromu ile birlikte olabilir (42).

Beraberinde ekstra kardiyak anomaliler, omfalosel, korpus kallosum agenezisi ve büyük

arterlerin transpozisyonu, atriyal izomerizm, total anormal pulmoner venöz dönüş

anomalisi gibi ek kardiyak bozukluklar izlenebilir.

Klinik belirtiler: postnatal birkaç gün içinde dispne, hepatomegali gibi konjestif kalp

yetersizliği bulguları ortaya çıkar ve genelde hastaların çoğu yaşamın ilk

saatinde/günlerinde tanı almaktadırlar. PDA’nın kapanmaya başlamasıyla birlikte,

siyanozun ağırlaşması, asidoz ve hipotansiyon ve şok tablosu ortaya çıkar. Periferik

nabazanların alınması zorlaşır, böbrek ve SSS anomalileri hastalığa eşlik eder, kardiak

hipertrofi saptanır ve sistolik bir üfürüm işitilir.

Elektrokardiyografi: Sağ ventrikül hipertrofi bulguları ile birlikte, P dalgalarının

belirgin olduğu elektrokardiyografide saptanır. (18, 41)

Page 35: (GÖRH) TARAMASI

22

Telekardiyografi: Akciğer damarlanmasında artma, pulmoner arter ve dallarında

genişleme sağ ventrikül ve sağ atriyumda genişleme, görülür. (20)

Tedavi ve Prognoz: Hipoplastik sol kalp sendromu (HSKS), prognoz kötü seyreder ve

mortalite oranı yüksektir. Hastaların büyük bir çoğunluğu postnatal ilk birkaç gün

içerisinde ya da haftalarda kaybedilir. Tedavide, PDA’nın devamı istenir ve iv

(intravenöz) olarak prostaglandin infüzyon tedavisi ile birlikte oksijen, bikarbonat gibi

destekleyici tedaviler başlanmalıdır ve sonrasında düzeltici ameliyatların yapılması

planlanır. İlk evrede pulmoner arter ile hipoplastik assandan aorta arasında anastomoz,

ikinci aşamada ise Fontan ameliyatı uygulanır. Alternatif tedavi yöntemleri arasında

Kalp transplantasyonu yer almaktadır. (41,42).

2.1.5.2. Asiyanotik Konjenital Kalp Hastalıkları

2.1.5.2.1. Patent Duktus Arteriyozus

Fetal yaşam süresince pulmoner arteryal kanın çoğu duktus arteriozus

aracılığıyla aortaşant yapar. Duktusun fonksiyonel kapanması, normalde doğumdan

hemen sonra gerçekleşir, fakat eğer pulmoner vasküler direnç düstüğü zaman, duktus

açık kalırsa, aort kanı pulmoner artere şant yapar. Bu şekilde duktus arteriozusun açık

kalmasına patent duktus arteriozus denir. PDA premaüre bebeklerde yaygın olarak

görülebilen, cinsiyet olarak ise kızlarda erkeklere oranla 2 kat fazla görülen ve tüm

konjenital kalp hastalıkları içinde % 6–8 oranında rastlanan bir konjenital kalp

anomalisidir. Ciddi hemodinamik bozukluklara ve çeşitli major sekellere neden

olabilmektedir (43).

Şekil 2.8. Patent Duktus Arteriyozus

Page 36: (GÖRH) TARAMASI

23

Klinik belirtiler: Duktusun çapına (Soldan sağa şantın miktarına) ve pulmoner basınca

bağlı olarak değişir. Genellikle küçük PDA’da semptomlar bulunmaz. Tek bulgusu 1.ve

2. interkostal aralıkta duyulan sistol sonunda kuvvetlenmesi, diyastol sonunda ise azalan

tarzda devamlı üfürümdür. PDA’ sı büyük olan vakalarda ise kalp yetmezliği bulguları,

tekrarlayan respiratuvar enfeksiyon öyküsü ve GÖRH yer almaktadır. Muayenede canlı

ve sıçrayıcı nabız alınmaktadır. İkinci kalp sesi (S2) Pulmoner hipertansiyon (PH)

gelişen vakalarda sertleşir (44).

Elektrokardiyografi: Eğer soldan sağa şant küçükse normaldir. Eğer duktus büyükse

sol ventrikül hipertrofisi ve sol aks deviasyonu saptanır. Pulmoner hipertansiyon gelişen

olgularda biventriküler hipertrofi bulguları görülmektedir (7).

Ekokardiyografi: Küçük PDA’da odacıkların ekokardiyografik görünümü normaldir.

Büyük PDA’da pulmoner arter, sol atriyum, sol ventrikül daha geniş görülebilmektedir.

Duktus eko ile lezyonun yeri saptandıktan sonra çapı ölçülebilir. Doppler eko

incelemesinde, devamlı akım ana pulmoner arterde alınır (43,45).

Telekardiyografi: Büyük PDA’da kardiyomegali, pulmoner konusta belirginleşme

(sol-sağ şant bulguları) saptanırken, küçük PDA’da normal görülür (20).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Pulmoner arterdeki saturasyon sağ

atriyum ve ventrikülle mukayese edildiği zaman şantın boyutuna göre artış göstermiştir

(45).

Prognoz ve komplikasyonlar: Küçük PDA’lı hastalar az veya hiç kardiyak semptom

olmaksızın normal bir yaşam sürebilirler, ancak geç belirtiler ortaya çıkabilir. En büyük

riski enfektif endokardittir. Bazı PDA vakalarında (büyük) Eisenmenger sendromu

gelişmebilmektedir (43).

Tedavi: Kalp yetersizliği tanısı alan PDA olgularında antikonjestif tedavi verilmeli ve

prematurede ise destek tedavisi, sıvı kısıtlaması ve diüretik verilmesi tedavi de önemli

basamaklar arasında yer almaktadır. % 1–2 kilo kaybı olacak şekilde ilk 5 gün içinde

uygulanacak sıvı kısıtlaması yenidoğan olgularında uygun bir tedavi biçimi olarak

gösterilmektedir. Duktus kapanmamışsa postnatal 3. günden sonra intravenöz (IV)

indometazin, oral veya IV ibuprofen uygun dozlarda, hastada engel teşkil edecek bir

durum olmadığı hallerde (kanama, oligüri, NEK, trombositopeni) (43). Bu tedavi

yönlemleriyle kapanmamışsa küçük PDA da olsa, enfektif endokardit riski nedeniyle

genelde (tercihen) ilk 1 yıl içerisinde, en geç okul çağı başlangıcından önce kapatılması

gerekmektedir. Acil ameliyat PH gelişen, medikal tedavi ile kalp yetersizliği bulguları

düzelmeyen hastalarda her yaşta (yenidoğan dönemi dahil) önerilir. (44,46).

Page 37: (GÖRH) TARAMASI

24

2.1.5.2.2. Ventriküler Septal Defekt

Ventriküler septal defekt (VSD) en yaygın rastlanıla kardiyak malformasyondur

ve konjenital kalp hastalığının % 25’inden sorumludur (12). Sağ ve sol ventriküller

arasındaki septumda defekt vardır. VSD’ler değişik ebatlarda, septumun tamamen

yokluğu biçiminden septumun herhangi bir yerinde olacak şekilde değişik biçimlerde

olabilir. VSD’ler inlet, outlet ve muskuler (trabekuler), perimembranoz defektler

(membranoz septum ve civarı), olmak üzere dört gruba ayrılır. Bu defektlerin % 80’ini

perimembranöz VSD oluşturmaktadır. VSD’ler diğer konjenital kalp defektleriyle

birlikte veya tek başına görülebilir. BAT gibi bazı hastalıklarda eşlik eden anomalinin

bir komponenti olarak yer almakta iken, bazı KKH hastalıklarında da (FT, trunkus

arteriyozus vs.) görülmektedir (47,50).

Şekil 2.9. Ventriküler Septal Defekt

Klinik belirtiler: VSD’li hastaların klinik bulguları defektin büyüklüğüne ve

pulmoner kan akımı ve basıncın değişimine göre ve her iki parametrenin birlikte yaş ile

değişimine bağlıdır. Önemsiz soldan sağa şant ile birlikte olan küçük VSD’ler

genellikle asemptomatiktir ve kardiyak lezyon genellikle rutin fizik muayene sırasında

bulunur. Karakteristik olarak; gürültülü, sert veya üfleme tarzında holosistolik üfürüm

bulunur ve en iyi sol sternal alt sınır üzerinde duyulur ve buna sıklıkla bir trill eşlik

eder. Akciğerler fizik muayeneyle temizdir, juguler venöz distansiyon, hepatomegali

saptanmaz. Aşırı pulmoner kan akımıyla birlikte olan büyük VSD’ler ve pulmoner

hipertansiyon, erken bebekil dönemdeki dispne, beslenme güçlükleri, yetersiz büyüme

aşırı terleme, tekrarlayan pulmoner enfeksiyonlar ve kardiyak yetersizlikten

Page 38: (GÖRH) TARAMASI

25

sorumludur. Sol ön toraks duvarı dışarıya doğru şantı büyük hastalarda daha uzun bir

dönemde kabarır. Birinci kalp sesi normal, ikinci kalp sesi güç duyulmakla birlikte,

pansistolik şiddetli vasıfta duyulan üfürüme eşlik eden tril bulunmaktadır. Splenomegali

gözlenmezken hepatomegali saptanabilir, konjestif kalp yetmezliği ya da pnömoninin

göstergesi olarak akciğerlerde raller duyulabilir. (9, 48, 49).

Telekardiyografi: Biventriküler büyüme, sol atriyal dilatasyon, pulmoner konjesyon,

kardiyomegali görülmektedir (20).

Elektrokardiyografi (EKG): Küçük defektlerde ekg genellikle normaldir. Sol atriyum

hipertrofisi, kombine ventriküler hipertrofi ile birlikte veya birlikte olmadan büyük

defektlerde gözlenir (12).

Ekokardiyografi: VSD’nin ayırıcı tanısının kesinleştirilmesi, VSD’nin yeri, genişliği,

Qp/Qs (pulmoner debi/sistemik debi) oranı ve VSD'ye eşlik eden diğer patolojilerin

tespiti için eko kesin olarak gereklidir (47).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Pulmoner vaskuler obstruktif hastalık

şüphesinin kesinleştirilmesi ve kompleks anatominin değerlendirilmesinde yer

almaktadır (49).

Prognoz ve komplikasyonlar: Bir VSD’nin doğal seyri, büyük ölçüde defektin

büyüklüğüne bağlıdır. Küçük defektlerin belirgin bir miktarı (%30-50), en sık yaşamın

ilk 2 yılı sırasında kendiliğinden kapanır. Küçük müsküler VSD’ler (%80’e kadar)

membranöz VSD’lerden (%35’e kadar) daha fazla kapanma eğilimindedir. Kapanan

defektlerin büyük çoğunluğu (erişkinlerde spontan kapanma bildirilmiş olmakla

birlikte) bunu 4 yaşından önce gerçekleştirir. Küçük defektleri bulunan çocukların çoğu,

kalp büyüklüğünde, pulmoner arteriyel basıncta veya dirençte bir artışa dair kanıt

olmaksızın asemptomatik kalırlar (9,50). Aort kapak prolapsusu ve aort yetersizliği

küçük VSD defektlerden subarteriyel olanlarda; subaortik ridge gelişebilir (17,48).

Enfektif endokardit oranı takip ve tedavi edilen, komplikasyon gelişmeyen VSD’ li olan

olgularda yaşamın ilk 25-30 yılı için % 4–10 arasında bulunmuştur (51). Eisenmenger

Sendromu, pulmoner damar direncinin geniş defektli VSD olgularının bir kısmında

fazla artmış olması sonucu gelişir (9,51).

Tedavi: Küçük VSD defektlerinde ameliyat endikasyonu yoktur. Bu tip defektlere sahip

olan hastalarda hastalara (ailesine) ameliyat gereksiniminin olmadığı ve yaşamlarını

normal olarak sürdürülmesi detaylı olarak anlatılmalıdır. Hastaların takibe alınması,

ağız/diş temizliği, dental ve cerrahi girişimler öncesinde enfektif endokardit profilaksisi

kullanmaları ve 1-2 yıl arayla rutin kontrol yaptırılması önerilmelidir. Kalp yetersizliği

Page 39: (GÖRH) TARAMASI

26

bulguları olan orta çaplı defektlerde ise kalp yetersizliği tedavisi ile hastaların yakın

izlem altında tutulmaları gerekmektedir. Qp/Qs 2:1 olduğu ve defektin kapanmadığı

olgularda ise okul öncesi dönemde operasyon önerilir. Bu dönem zarfında yoğun kalp

yetersizliği tedavisi ile takip altına alınır. Açık kalp ameliyatı ile VSD yama veya

primer sütur ile 1 yaşın üzerine çıkarılan olgularda kapatılır. Sık akciğer enfeksiyonu

olan, pulmoner hipertansiyon gelişmişen, kalp yetersizliği kontrol altına alınayan ve

yaşam tehlikesi oluşan durumlarda yaşına bakılmaksızın acilen ameliyat edilmesi

gerekmtektedir (48,49).

2.1.5.2.3. Atriyal Septal Defekt

Atrial septal defekt (ASD), atriyumlar arasındaki septumun yapısal olarak

açıklığından kaynaklı, sol ve sağ atriyum kan geçişinin görüldüğü, sık karşılaşılan bir

KKH'dır. defektin lokalizasyonuna bağlı olarak koroner sinüs tipi, primum ve

sekundum ASD şeklinde görülebilmektedir. Sekundum ASD; ASD’nin en sık rastlanan

formu olup ve yapısal olarak normal atriyoventriküler (AV) kapaklar ile ilişkilidir.

Primum ASD; atriyal septumun alt bölümünde yerleşmiştir ve mitral ve triküspit

kapakların üzerinde uzanır. Sinüs venözus tipi ASD; superior vena cava giriş yeri ile

yakın ilişki içerisinde olup, atriyal septumun üst kısmında yerleşmiştir. İzole foramen

ovale açıklığı genellikle hemodinamik açıdan anlamlı değildir ve bir ASD olarak kabul

edilmez. ASD olgularının çoğu sporadiktir; ancak Hold-Oram sendromu gibi bazı

sendromların bir parçası olarak kalıtımsal olabilirler (9, 17, 53, 54).

Page 40: (GÖRH) TARAMASI

27

Şekil 2.10. Atriyal Septal Defekt

Klinik belirtiler: ASD’li bebeklerin çoğu asemptomatik olark bulunur fark edilmezler.

Bu olgularGeniş ve sabit çift olarak işitilen ikinci kalp sesi, 6 ile 8. haftada duyulan

sistolik ejeksiyon üfürümü ortaya çıkarılabilirler. Dispne ve hafif yorgunluk orta

derecedeki sol-sağ şantlı hastalarda saptanabilir. Büyükşantı olanlarda ve çocuklarda ve

bu semptomlar daha belirgindir. Büyüme geriliği genellikle nadir olarak

gözlemlenmektedir. İnspeksiyonda özellikle sol-sağ şantın fazla olduğu büyük

çocuklarda göğsün daha prekordiyal çıkıntı gösterilebilir. Prekordiyumun

palpasyonuyla dilate sağ ventriküle bağlı belirgin sistolik uyarı alınır. Tipik genişlemiş

ve sabit çiftleşmiş ikinci kalp sesi, sistolik ejeksiyon üfürümü, sol alt sternal kenarda

middiyastolik üfürüm ASD’nin oskültasyonla üç önemli özelliği olarak yer almaktadır..

Sistolik ejeksiyon üfürümü crescendo-decrescendo şeklinde, pulmoner kapaktan geçen

artmış kan akımına bağlı olarak şiddetlenip-hafifleyen vasıftadır. Şanta bağlı artmış kan

volümünün triküspit kapaklardan geçişinin bir sonucu olarak ise middiyastolik üfürüm

işitilir. Şant miktarının pulmoner hipertansiyon geliştiği durumlarda azalmasına

bağlıolarak üfürümlerin şiddeti azalır. Bebeklik döneminde kalp yetmezliği semptom ve

bulguları, primum ASD’de major mitral kapak yetersizliği ve multipl kardiyak

defektlerle birlikte olduğu zaman meydana gelebilir. Tekrarlayan solunum yolu

Page 41: (GÖRH) TARAMASI

28

enfeksiyonları, yorgunluk erken dönemde görülebilir. Primum ASD’de büyüme geriliği

oranı sekundum ASD’ye göre daha fazladır(13,52). Komplet AV septal defekt

varlığında bulguları primum ASD’ye benzer ama birinci kalp sesi tek işitilir ve tek

kapağın yetersizliği daha belirgindir. (53,55).

Elektrokardiyografi: ASD’ de sağ aks deviasyonu (95 ile170oarasında) ile birlikte,

primum ASD’ de kuzeybatı veya sol (0-120o), sinüs venozus tipinde sol aks (30 ile

90oarasında) deviasyonu görülür. Hemen daima V1’ de inkomplet sağ dal bloğu paterni

izlenir (7).

Ekokardiyografi: Sağ ventrikül diyastol sonu boyutlarının arttığı ve sağ atriyum

genişlemesi görülür. Defektin yerinde interventriküler septumun paradoks hareketi,

görülür. İlave defektler ile birlikte Qp, Qs hesaplanabilir. (9).

Telekardiyografi: Sağ atriyumda ve Sağ ventrikülde genişleme, akciğer

vasküleritesinde görülür (20).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Kalp debisi, basınç gradienti, oksimetri

yöntemiyle şantın şiddeti ve lokalizasyonu defektin yeri, boyutları, şantın debisi ve

diğer anomalilerin olup olmadığı kalp kateterizasyonu saptanır (12,13).

Prognoz ve komplikasyonlar: Normal bir yaşam süresi ve hayat kalitesi zamanında

ameliyat edilen olgularda beklenir. Yirmili yaşlarda veya daha geç yaşlarda bulgular

pulmoner hipertansiyona bağlı olarak ortaya çıkar. Konjestif kalp yetmezliği

Eisenmenger Sendromuna sekonder olarak gelişen bir komplikasyon olup, ölümlere en

çok sebep olan durumdur. Tromboemboliler, pulmoner vaskuler tromboz, beyin

abseleri, enfeksiyonları diğer başta gelen ölüm nedenleri arasında gösterilmektedir (53).

Tedavi: Pulmoner arter/aorta akım oranı 1,5’in üzerinde olan semptomatik olgularda,

pulmoner hipertansiyon varsa ASD kapatılmalıdır. Sekundum defektler yaşamın ilk 2

yılına kadar kapanabilir (54). Mevcut komplikasyonlara göre Medikal tedavi palyatif

olarak planlanır ve uygulanır. Cerrahi tedavi seçeneği, atriyal aritmileri olmayan,

triküspit yetmezliği olmayan, sağ ventrikül yüklenmesi olmayan vakalarda takriben 5 ile

10 yaş arasında yapılmalıdır. Septal okluder (şemsiye vs) ile perkutan olarak ASD

kapatma işlemi cerrahiye alternatif olarak son yıllarda, seçilmiş olgularda

uygulanabilmektedir (52, 54, 55).

2.1.5.2.4. Aort Stenozu (Darlığı)

Konjenital aort stenozu (AS) çocukluk cağında karşılaşılan kardiyak

malformasyonların yaklaşık % 5’inden sorumludur. Valvüler stenoz en sık olarak sol

Page 42: (GÖRH) TARAMASI

29

ventrikülün çıkış yolundaki obstruksiyon en sık aort kapağı hizasında iken, subvalvüler

stenoz daha seyrek olarak kapak altında veya üstünde bulunur (9).

Valvuler aort stenozu: Erkeklerde 3 kat oranında daha fazla görülen konjenital valvuler

aort stenozu küçük çocuklarda genelde asemptomatik seyreder. Bu nedenle hastalık

tanısı çoğu zaman genç erişkin yaşta konulur. En çok kapakların kalınlaştığı biküspit

kapak sonucu oluşan aort darlığı görülmektedir. Komissürler birbirleriyle birleşmiştir ve

deformite ve obstruksiyon zamanla ilerler. Oluşan obstruksiyonu aşmak ve yeterli

kardiyak debiyi sağlamak için sol ventrikül basıncının artmasından dolayı sol ventrikül

hipertrofisi gelişir (55)

Subvalvuler aort stenozu: Aort kapağının altında fibroz halka şeklinde görülen

lezyondur. Aort yetersizliği subaortik darlığın kaynaklı, sol ventrikül jet akımının sebep

oluğu aort kapaklarının hasarı sonrasında oluşabilir (56).

Supravalvuler aort stenozu: Klinik olarak üç şekilde görülen aort darlığının diğer

tiplerine göre daha ender ortaya çıkmaktadır. (55,57).

Klinik belirtiler: Aort stenozlu hastalarda semptomlar obstruksiyonun şiddetine

bağlıdır. Küçük darlığı olan hastalarda genelde semptom izlenmez ama kritik aort

stenozu oluştuğu zaman semptomlar ortaya çıkar. Soluk görünüm, senkop, anjina, efor

dispnesi, çabuk yorulma, göz kararması, aritmiler,ve kalp yetmezliği bu vakalarda

saptanabilir. En iyi parasternal bölgede duyulan crescendo-decrescendo (şiddetlenip-

hafifleyen) sistolik bir ejeksiyon ve karotislere yayılan üfürüm işitilir. Kalp seslerinde 1.

kalp sesi hafifler ve bazen işitilemez; İleri aort stenozlu olgularda paradoks çiftleşme 2.

kalp sesinde solunumla duyulur. Dördüncü kalp sesi (S4) darlık şiddeti artış

gösterdiğinde duyulabilir. Ayrıca diyastolik üfürümü aort yetersizliğinin bir bulgusu

olarak sıklıkla mevcuttur (56).

Elektrokardiyografi: Eğer aortik kapaktaki basınç gradienti hafif ise,

elektrokardiyogramın normal olması beklenir. Elektrokardiyogram bazen daha ciddi

obstrüksiyonla bile normal olabilir, ancak ciddi stenoz uzun zamandır varsa genellikle

sol ventriküler hipertrofi ve zorlanmaya (sol prekordiyal derivasyonlarda ters dönmüş T

dalgaları) dair kanıt bulunur. Sol dal bloğu ya dasol anterior hemiblok görülebilir.

(57,58).

Ekokardiyografi: Obstrüksiyonun hem yerini hem de şiddeti ölçülür. İki boyutlu

görüntüleme sol ventrikül hipertrofiyi, kalınlaşmış ve kubbelesmiş aort kapağını, kapak

yaprakçıklarının sayısını ve eğer varsa supraaortik membran saptanır (57).

Page 43: (GÖRH) TARAMASI

30

Telekardiyografi: Sıklıkla belirgin bir çıkan aort görülür, fakat aort topuzu normaldir.

Bu bulgu valvuler stenozda bulunurken, subvalvuler ve supravalvulerde beklenmez.

Kompanse evrede kalp normal büyüklükte saptanırken, terminal evrede dilatasyona

sekonder kardiyomegali saptanır (20,55).

Kalp kateterizasyonu ve anjiyokardiyografi: Çoğu kez kalp kateterizasyonuna gerek

kalmaz. Sol ventrikül ile aorta arasındaki basınç farkının büyüklüğü sol ventrikül

kateterizasyon yardımıyla gösterilebilir (9,55).

Prognoz ve komplikasyonlar: Aort stenozu olan olgular yıllarca asemptomatiktirler.

Hastalığın prognozu ise semptomlar ortaya çıktıktan sonra prognoz kötü bir şekilde

seyretmektedir. Ölüm oranı ciddi aort stenozu olan vakalarda yılda %2-3 civarında

görülmektedir (25).

Tedavi: Hastaların enfektif endokardit profilaksisi gereksinimi ömür boyu sürmektedir.

Ayrıca klinik takiplerinde hastalarda, kalp yetmezliği bulguları gelişmişse tedavi olarak

diüretik preparatları verilir. Atriyal fibrilasyon gelişen olgularda kardiyoversiyon,

aritmisi olan olgularda antiaritmik tedavi verilir. Sportif faaliyetler ve ağır bedensel

aktiviteler, ciddi aort darlığı olan asemptomatik olgularda yapılması önerilmemektedir.

Valvuloplasti veya kapak replasmanı aort kapak alanı ölçümü < 0,5 cm2/m2 olan tüm

semptomatik hastalarda endikasyon nedenidir (57, 58, 59).

2.1.5.2.5. Aort Koarktasyonu

Aortun transvers arktan iliyak bifurkasyona kadar herhangi bir noktada meydana

gelen konjenital darlığı olup, tüm konjenital kalp hastalıklarının yaklaşık %5'ini

oluşturmaktadır.

Vakaların büyük bir kısmında (%98) duktus arteriozusun baslangıç yerinde sol

subklavian arterin baslangıç yerinin hemen altında meydana gelir (jukstaduktal

koarktasyon). Erkeklerde daha sık olarak görülmektedir (59). AK’lu hastaların yarısına

yakınında aort kapağı biküspit olarak izlenmektedir. PDA ve VSD bu hastalarda sık

görülen diğer anomaliler arasında yer almaktadır (59, 60).

Klinik belirtiler: Hastaların büyük bir kısmında hipertansiyon, efor dispnesi, başağrısı,

burun kanaması gibi bulgular vardır. Muayenede üst ekstremitelerde radial arter nabzı

belirgin palpe edilirken, eş zamanlı bakılan alt ekstremite nabızları zayıf olarak palpe

edilir; aynı zamanda üst-alt ekstremite arasında sıcaklık farkı da saptanacak muayene

bulguları arasında yer almaktadır. Bu farklılığın altında yatan temel etmen alt ve süt

ekstremiteler arasında sistolik tansiyon farkının >20 mmHg olmasından

Page 44: (GÖRH) TARAMASI

31

kaynaklanmaktadır. Oskültasyonda sırt bölgesinde daha belirgin olan sistolik üfürüm

işitilir (61).

Elektrokardiyografi: V-5’te büyük R dalgası, V-1’de belirgin S dalgasnın olması sol

ventrikül hipertrofisinin bulgularından olup, özellikle büyük çocuklarda gözlenir (18).

Ekokardiyografi: En iyi suprasternal olarak değerlendirilir. Koarktasyonun yeri,

gradienti, solventrikül fonksiyonları değerlendirilebilir (59).

Telekardiyografi: Semptomatların eşlik ettiği vakalarda kardiyomegali ve akciğer

konjesyonu gözlenirken; asemptomatik olan daha büyükçocuklarda kalp normal ya da

hafif büyük olarak telekardiyokrafide görülür (20, 59).

Prognoz ve Komplikasyonlar: Opere edilmeyen olguların 30–40 yaşına kadar olan

yaşam surveyleri vardı. İzole AK’ lı hastalarda 5 yıllık ameliyat sonrası yaşamoranı

%100 iken, assosiye anomalileri olanlarda %75 civarındadır. Bu hastalarda subaraknoid

kanama (Willis poligonunda konjenital anevrizma sıktır), aort rüptürü, aort disseksiyonu

sol kalp yetmezliği, enfektif endokardit ve miyokart enfarktüsü gibi komplikasyonlar

gözlenebilir (60).

Tedavi: Hastalara Enfektif endokardit profilaksisi verilmeli, altta yatan varsa kalp

yetmezliği gibi semptomlarının tedavisinin verilmesi gerekmektedir. belirgin semptom

veren olgular bekletilmeden operasyona alınmalıdır. Semptom vermeyen çocuklarda en

geç okul döneminden önce ameliyat yapılmalıdır (59, 60).

2.1.5.2.6. Pulmoner Stenoz (Darlık)

Pulmoner stenoz (PS) konjenital kalp hastalıklarının yaklaşık % 7-12’sini

oluşturan ve vakaların %80’inde darlığın kapakseviyesinde olduğu ve erkeklerde daha

sık görülen bir KKH’dır. VSD ile birlikte olabileceği gibi tek başına da bulunabilir.

Darlık supravalvuler, valvuler, subvalvuler (infundibuler) olmak üzere üç grupta

incelenmektedir (17, 62).

Valvuler PS; Pulmoner kapak yaprakçıkların yokluğu veya füzyonu ile kalınlaşmının

sonucunda oluşmuştur. Noonan sendromunda sıklıkla displastik kapaklar görülür.

İnfundibuler PS; Genellikle geniş VSD ile giden izole nadir olarak görülen PS çeşitidir.

Supravalvuler PS; Bazen rubella ve Williams sendromu ile görülen pulmoner arterin

darlığı için isimlendirilen PS çeşitidir (63).

Page 45: (GÖRH) TARAMASI

32

Şekil 2.11. Pulmoner Stenoz

Klinik belirtiler: Hafif, orta ve ağır PS’e göre semtopmlar değişknelik göstermektedir

hafif PS’da asemptomatiktir, orta şiddetteki hastalarda efor dispnesi ve çabuk yorulma

görülebilirken, gürültülü seyreden vakalarda efor dispnesi, kalp yetmezliği bulguları

gelişebilir. Hastaların çoğu iyi gelişmiş ve asiyanotiktir. Pulmoner komponenti

hafiflemiş 2. kalp sesi geniş çiftleşmitir. Sol ikinci interkostal aralıkta 2–5/6

şiddetindeki sistolik ejeksiyon üfürümü en iyi işitilir. Hepatomegali Konjestif kalp

yetersizliği gelişenler olgularda muayenede palpe edilir.

Elektrokardiyografi: Ekg bulguları hafif PS’de normal olabilir. Sağ aks deviasyonu,

sağ atriyal hipertrofi, sağ ventrikül hipertrofisi bulguları Pulmoner gradient 50

mmHg’dan fazlaysa, olabilir (8).

Ekokardiyografi; Sistolde kalın pulmoner kapak yaprakçıkları kısıtlanmış hareketleri

ile İki boyutlu Eko’da gözlenir. Ana pulmoner arter sıklıkla dilate olmakla birlikte

pulmoner kapak anulusunun boyutu hesaplanabilir (7, 8).

Telekardiyografi: Bu hastalarda, pulmoner konus genişlemekle birlikte; diğer sol-sağ

şantlı KKH lezyonlarından farklı olarak hepatomegali gözlenmez (9, 20).

Prognoz ve komplikasyonlar: Hafif ve orta pulmoner stenozlarda genellikle iyi

prognoz ile seyretmekle birlikte, ağır obstruksiyon yıllar içinde yetmezlik, aritmilere ve

erken

Page 46: (GÖRH) TARAMASI

33

ölümlere yol açabilmektedir. Beyin apsesi ve enfektif endokardit riski yönünden sağdan

sola şant gelişen vakalarda artış anlamlıdır (64).

Tedavi: Pulmoner stenozu olan 1 yaşın altındaki olgularda sık takibe alınmalı, ağır

valvuler PS’ler hariç 6 ayda bir periyodik eko/klinik muayenesi tüm hastalara

yapılmalıdır. Kritik PS'li olan KKH'lı hastalarda, kalp yetmezliği bulguları var ise kalp

yetmezliği tedavisinin primer olarak verilmesi gerekmektedir. Kapak gradienti 70

mmHg’yı aşanlarda elektif balon valvulotomi veya cerrahi kapak onarımı/ myomektomi

uygulanır. Kritik pulmoner darlığı olan yenidoğanlarda prostaglandin E1 infüzyonuyla

duktus arteriyozusun kapanmamasına sağlar. Enfektif endokardit profilaksisi cerrahi

öncesi ve sonrasında dagereklidir (64).

2.2. Gastroözofageal Reflü Hastalığı

2.2.1. Tanım

Gastroözofageal reflü (GÖR), asit mide içeriğinin kendiliğinden yemek

borusuna kaçması şeklinde tanımlanmaktadır. Sağlıklı süt çocuğu ve/veya çocuk yaş

grubunda görülebilen, günde bir kaç kez tekrarlayabilen ve çoğunluğunun kısa sürdüğü,

herhangi bir semptom ve/veya doku yaralanmasına bağlı bulgu olmaksızın ortaya çıkan

postprandial reflü dönemleri hastalık değil, ancak fizyolojik bir durum olarak kabul

edilmektedir. Buna karşılık reflü ataklarının rahatsız edici semptomlara ve

komplikasyonlara yol açması halinde bu duruma gastroözofageal reflü hastalığı

(GÖRH) adı verilir (65).

2.2.2. Epidemiyoloji

GÖRH, gelişmiş ülkelerde gastrointestinal sistemin en sık karşılaşılan

hastalıklarından birisi olup, semptomları arasında tanısal anlamda altın standart olarak

kabul edilen bir klinik bulunmadığından dolayı, GÖRH insidans ve prevalansının

bilinenden daha fazla olduğu ileri sürülmektedir. Çocuk yaş grubunda tipik GÖR

semptomları (retrosternal yanma ve regürjitasyonu ön planda olan hastalar) GÖRH

tanısı almış hastaların % 5-10’unu oluşturmakta olduğundan (65, 66), yakınmaları

devamlılık göstermeyen, yakınmalarını hekime yeterli miktarda aktaramayan hasta

kısım dahil edildiğinde, insidans ve prevalansının yüksek çıkacağı tahmin edilebilir.

Atipik GÖRH ise bulgu verdiği organ ve sistemlere göre çeşitli klinik şekillerde

görülebilir. Bu GÖRH tipinde özellikle larenks, farenks, oral kavite, nasal ve pulmoner

Page 47: (GÖRH) TARAMASI

34

sisteme ait semptom ve bulgularla karşılaşılabilir. Atipik GÖRH de oral kavite

aftlarından, gingivitlere, diş çürüklerinden, , kronik interstisyel akciğer hastalıkları ve

ani bebek ölümlerine kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkabilmektedir (67,68).

GÖR’nün hafif formunda ağır klinik formuna kadar değişken bir yelpazede karşımıza

çıkabilmesi, fizyolojik regürjitasyon ile hayatı tehdit edebilecek hastalık tablosunu ayırt

etmemizi sağlayacak duyarlı ve non invazif bir tanı yöntemini kullanmamızı

gerektirmektedir. 24 saatlik intraluminal özofagial pH monitörizasyonu altın standart

test olarak kabul edilmektedir (69).

GÖRH prevalansı ve etnik köken (ırk)arasındaki ilişki değerlendirildiğinde;

Afrika ve Amerikalı kökenli bebeklerin Kafkasya kökenli bebeklere göre daha az

oranda GÖRH’ yesahip olduğu gösterilmiştir (71).

GÖRH’nin otozomal dominant genetik komponente sahip olduğu ile ilişkili

çalışmalar yapılmıştır. Hu ve ark. yaptıkları çalışmada şiddetli GÖRH'lü olguların

genetik haritalanmasında GÖRH için genin 13. kromozom lokusunda (13q14)

haritalandığını bulunmuştur. Özofajit ile ilgili yapılan son çalışmalarda 9q22-9q31' de 9.

krozoma bağlı olarak ortaya çıktığını saptanmış (70).

1971-1995 yılları arasında 25 yıllık periyotta yapılan bir çalışmada, hastanede

yatan bebeklerin GÖRH prevelansını normalden 20 kat fazla bulunmasını; hastalığın

sıklığının farkında olunmasına fazla tanı konulması ile izah etmişlerdir (72).

GÖR çocukluk çağında tekrarlayan kusma ve regürjitasyonun en sık nedeni

olup, sağlıklı bebeklerde genellikle fizyolojik bir olaydır ve ilk 18 ay içinde %85’ inden

fazlasında kendiliğinden düzelmektedir (74). Günlük regürjitasyon, 3-4 aylık normal

bebeklerin % 40-60’ında meydana gelen fizyolojik bir hadisedir. hastalar 1 yaşında

doğru geldikçe bu oranın % 5 veya daha azında olduğu bilinmektedir. 18. aydan sonra

regürjitasyon oranı gittikçe azalır. Fizyolojik reflünün aksine GÖRH’nın görülme sıklığı

ise 1/300 olarak bildirilmektedir. Bu oran prematüre bebekler, GİS’de anatomik

bozukluğu olan çocuklar, nörolojik sorunları olan çocuklar, KKH çocuklar ve ciddi

hastalığı olan çocuklarda daha yüksektir (83). Trakeaözofageal fistül, nörolojik

bozukluk, oral motor disfaji gibi bazı durumlarda GÖR insidansı %70'lere varan

oranlarda artırabilmektedir. Gastroözefageal reflü; büyüme geriliği, solunum sistemi

hastalıkları ve özefajit gibi hastalıklara neden olduğunda veya yaşam kalitesini

düşürdüğünde patalojiktir ve gastroözefageal reflü hastalığı (GÖRH) olarak adlandırılır.

(67).

Page 48: (GÖRH) TARAMASI

35

2.2.3. Patofizyoloji

Mide içeriğinin ösefagusa geçişini önleyen bir bariyer mekanizması mevcuttur

(75). Reflüyü önlemede yardımcı olan ana etmenlerden biri distal özofagusta artmış

basınç alanı yaratarak etki eden AÖS’tür. AÖS iki parçadan oluşmakta olup, dış

parçasını krural diafragmayı distal özofagusa birleştiren frenoözofageal ligamant; iç

parçasını ise, mide proksimali ile özofagusun distal kesiminin düz kasları

oluşturmaktadır. Çocuklarda AÖS yaklaşık 2 cm boyundadır ve anti-reflü bariyerin en

önemli bileşenidir. Miyojenik ve nörojenik mekanizmalarla tonik kasılma yüksek bir

basınç bölgesi oluşturmaktadır (75). AÖS basıncı derin inspiryumda basınç 50-150

mmHg’a artarken, tidal inspiryumda 10-20 mmHg civarındadır. Alt özofagus

sfinkterinin yutma hareketleri ile ilişkisiz, spontan olarak geçici alt özofagus sfinkter

gevşemesi reflü patogenezindeki en önemli etkendir (75, 76). Geçici alt özofagus

sfinkter gevşemesi yutma ile ilişkili sfinkter gevşemesine göre daha uzun süreli olmakta

ve basınç daha fazla düşmektedir. (77, 78). Geçici alt özofagus sfinkter gevşemesini

kontrol eden faktörler tam olarak bilinmese de gastrik distansiyon ve vagal uyarının

buna neden olabileceği düşünülmektedir. AÖS' deki geçici gevşemesiye uyarıcısı,

yemek sonrası veya anormal mide boşalması sırasında ya da hava yutulmasıyla

tetiklenen mide genişlemesidir. GÖRH, AÖS geçici gevşemesine sekonder olarak

oluşur (76).

Süt çocukları yetişkinlere göre kilo başına daha fazla hacimde besin almaktadır

(yetişkin 30-50 mL/kg/gün, bebek 100-150 mL/kg/gün). Buna bağlı olarak daha çok

mide distansiyonu yaşamakta ve sonucunda AÖS’nin geçici gevşemeleri daha sıklıkla

oluşmaktadır. Sağlıklı yetişkinlerde AÖS’nin geçici gevşemelerinin %30’unda asit reflü

atağı gelişiyorken, GÖRH varlığında, AÖS’nin geçici gevşemelerinin %65 inde reflü

atağı oluşmaktadır. Yatay pozisyonda oluşan AÖS geçici gevşemelerinin sayısı, sağlıklı

yetişkinler ve GÖRH hastaları arasında farklılık göstermemektedir ancak GÖRH

hastalarında bu gevşemeler sırasında daha sıklıkla asit reflü eşlik etmektedir.

Anti-reflü bariyer mekanizmasının şematik görünümü diyafragma krusu da

inspirasyon sırasında alt özofagus etrafında kasılarak basınç bariyerine katkıda

bulunmaktadır. Bebeklerde AÖS, diyafram seviyesinin yaklaşık 2 cm üzerinde

yerleştiğinden diyafragmanın bariyer fonksiyonunda azalma olmakta ve reflüye

yatkınlık artmaktadır. (75).

Page 49: (GÖRH) TARAMASI

36

Hiatal herni, GİS organlarının, diafragmanın özofageal hiatusu yoluyla,

herniyasyonu olması durumudur. Tip I veya sliding herni, gastrik kardiyanın bir

bölümünün yukarı doğru yer değiştirdiği, frenoözofagiyal membranın çevresel

laksisitesi ve müsküler hiatal tünelin genişlemesi olarak bilinen bir herni çeşitidir. Çoğu

tip I herni asemptomatik olmakla birlikte, herninin boyutları ile reflü hastalığı gelişme

riski bağlantılıdır. Hiatal herniler ciddi derecede reflü özofajiti, özellikle de Barret

özofajiti ile ilişkilidir (78). 930 erişkin ile yapılan GÖR semptomu olan hastaların

yapılan tetkiklerinin sonucunda % 17' inde hiatal herni saptanmıştır. Hiatal hernili

olguların % 49' unda reflü özofajiti saptanmış ve bu özofajitli hastaların % 60'ında ise

hiatal herni bulunmuştur (79). Anlaşılacağı gibi reflüsü daha az ciddi olgularda AÖS

geçici gevşemesi gibi fonksiyonel anormallikler düşündürürken, ciddi reflü hastalığı

semptomları daha çok hiatal herni gibi anatomik malformasyon daha muhtemeldir

(78,80).

Ayrıca özofageal asit klirensindeki azalma özofajit gelişme riskini de arttırmakta

ve özellikle geniş hiatal hernilerin şiddetli özefajit ve Barrett özofagusuna yol açtığı

bildirilmiştir (81). Gastrik boşalmadaki gecikme GÖR patogenezinde yer alan bir diğer

etken olup, gastrik boşalmanın gecikmesi distansiyona, asit sekresyonda artmaya ve

özofajit gelişimine yol açmaktadır (86,87).

Özofagusa kaçan mide içeriği peristaltik hareketlerle mideye geri iletilmekte,

özofagus duvarında kalan rezidüel asit ise tükürükte bulunan bikarbonat ile nötralize

edilmektedir. Asit klirensinin GÖR’lü hastaların yaklaşık %50’sinde bozulduğu

gösterilmiştir. Asit klirensinin uzamasında anormal özofagus peristaltizmi ve asit

nötralizasyon defektleri rol oynamaktadır. Aside maruz kalma süresinin artması ise

özofajit gelişimine neden olmaktadır (76, 78).

Nöromotor hastalığı olan veya özofagus cerrahisi geçirmiş olan hastalar GÖR

oluşumu açısından diğer hasta gruplarına göre daha yüksek risk altındadır. Nöromotor

geriliği olan hastaların yarısından fazlasında GÖRH semptomları görülmektedir. Bu

hasta grubunun çoğunda skolyoz gibi fiziksel deformiteler bulunmakta ve bu durum

özofagus ve gastroözofageal bileşkenin anatomisini olumsuz etkilemektedir.

Helicobacter pylori (H.pylori) enfeksiyonu ile GÖR arasındaki ilişki halen

tartışmalıdır (20). Helicobacter pylori’nin GÖRH’na karşı koruyucu etki yaptığı ve

H.pylori eradikasyonundan sonra GÖR hastalığı insidansında artma olduğu

gösterilmiştir (85) Helicobacter pylori’ye bağlı corpus gastriti asit sekresyonunda

azalma yaparak gastrik pH’ı arttırmakta ve koruyucu etki oluşturmaktadır (86). Son

Page 50: (GÖRH) TARAMASI

37

yıllarda yapılan çalışmalarda özellikle sitokin ile ilişkili gen (Cag)A+ suşların ”Barrett

özofagusu” oluşma riskini azalttığı rapor edilmiştir (87).

Beslenme sıklığı, hacmi ve içeriği de reflü oluşumunu etkilemektedir. Aşırı

miktarda ve yağ oranı yüksek yiyeceklerin alımı gastrik distansiyonu arttırıp mide

boşalmasını geciktirerek reflüye neden olabilmektedir (88).

2.2.4. Klinik

Huzursuzluk bir GÖR semptomu olarak kabul edilebilir ancak bu konuda

yapılmış çalışmaların kısıtlı olduğu inatçı ağlama, huzursuzluk, başını arkaya atma,

yeme ve uyku bozuklukları yetişkinlerdeki pirozise karşı unutulmamalıdır. Süt

çocukluğu ve erken çocukluk döneminde sözel ifadelerin yetersiz olması sebebiyle

pirozise denk olarak kabul edilebilir (92).

Süt çocukları, özofajit sonucu ortaya çıkan ağrıyı ağlama şeklinde

yansıtabilmektedirler. Sternum arkasında yanma hissi, çoğunlukla öğünleri izleyen ilk

60 dakika içinde olmak üzere, egzersiz ve yatma sonrası (özellikle sağa yatış pozisyonu)

ortaya çıkmaktadır. Kusmanın yanı sıra yemeği reddetme de kilo kaybında etkilidir.

Özofajit nedeniyle kanaması olan hastalarda hemetemez, melena ve demir eksikliği

anemisi gözlenebilir.

Disfaji yutmada güçlük, odinofaji ise yutma ile ağrı duyulmasıdır. Genel olarak

GÖRH’nin odinofaji ve disfajiye sebep olduğu düşünülse de, pediatrik popülasyonda

böyle bir ilişkiyi gösteren çalışma mevcut değildir. Ağrılı yutma olan odinofaji

özofageal inflamasyonun bir semptomudur. Disfaji ise eozinofilik özofajitte görülen

belirgin bir semptomdur. Emme ve yutmada koordinasyonsuzluk, öğürme, kusma ve

beslenmeyi reddetme durumu beslenme zorluğu ve/veya reddi olarak adlandırılır.

Beslenme zorluğunun GÖRH ile ilişkisi henüz gösterilmemiştir.

Page 51: (GÖRH) TARAMASI

38

Tablo 2.5. Yaşa göre GÖR semptom ve bulguları Semptom ve bulgular Semptom ve bulgular Çocuklar Yetişkinler

Yaşam kalitesinde azalma +++ +++ +++

Regürjitasyon ++++ + +

Ağlama/irritabilite +++ + -

Kusma ++ ++ +

Yeme bozukluğu/ anoreksi +++ + +

İnatçı hıçkırık ++ + +

Büyüme geriliği ++ + -

Anormal postür ++ + -

Özofajit + + +++

Devamlı öksürük/aspirasyon pnömonisi + ++ +

Hışıltı/larenjit/kulak enfeksiyonları + ++ +

Laringomalazi/stridor/krup + ++ -

Uyku bozuklukları + + +

Anemi/melena/hematemez + + +

Apne /desaturasyon + - -

Bradikardi + - -

Pirozis/göğüste yanma + + +++

Epigastrik ağrı + + ++

Göğüs ağrısı + + ++

GÖRH ile reaktif hava yolu hastalığı arasındaki etyolojik ilişki henüz

gösterilememiştir. Sinüzit, pulmoner fibrozis, farenjit ve tekrarlayan orta kulak

iltihabının patogenezinde, belirgin bir neden veya ortaya çıkmasını kolaylaştırıcı bir

faktör olarak GÖRH’nın rolü kesin olarak anlaşılamamıştır. Harding ve ark. yaptığı bir

çalışmada, astımlı yetişkinlerde havayolu hiperaktivitesi ve hava yollarında

obstrüksiyona yol açtığı öne sürülmüştür (92). Tam tersi düşünceyle, astımın GÖRH

şiddetini arttırdığını, astımlılarda olan hiperinflamasyon durumunun GÖRH

oluşumunda rol oynayan mekanizmaları kolaylaştırdığını gösteren az sayıda çalışma da

mevcuttur (93). Noktürnal hışıltı GÖRH ile daha çok ilişkilendirilmiştir. Astımlı çocuk

ve adolesanlarda yapılan bir çalışmada GÖR ataklarının gece yatar pozisyonda ve

gündüz ayakta yaklaşık olarak eşit dağılım gösterdiği saptanmıştır (94).

Page 52: (GÖRH) TARAMASI

39

Sağlıklı çocuklarda GÖRH’nin sebep olduğu tekrarlayan pnömoni olguları

raporlanmıştır. Altta yatan mekanizmalar reaktif hava yolunda oluşan mekanizmalarla

benzerlik göstermekle beraber, yutma sırasında oluşan direkt aspirasyon pnömoni

oluşumu ile daha ilişkilidir (94). Tekrarlayan pnömoni sebebinin GÖRH olduğunu

gösterecek bir test mevcut değildir. Üst özofageal ve faringeal pHmetre ve impedans

sonuçları çelişkili bilgiler vermektedir ve uygun tedaviyi belirleme konusunda yardımcı

olamamaktadır (95). GÖR sonrası akciğerlere olan aspirasyonu göstermek için çeşitli

testler geliştirilmiş olmakla beraber kesin sonuç gösteren bir çalışma bulunmamaktadır.

(97). GÖR, alt hava yollarında tekrarlayan wheezing atakları, kronik öksürük, pnömoni

ve astıma neden olabilir. Bronkokonstrüksiyonun patogenezinde esas olarak 2

mekanizma rol oynamaktadır (103). İlk mekanizma olarak mikroaspirasyonlar

gösterilmektedir. Mikroaspirasyonlar hava yolu direncinde ve cevabında artışa neden

olmaktadır. Bir hayvan çalışmasında özofagusa 10 ml asit damlatılması total akciğer

direncini 1,5 kat arttırırken, trakeaya damlatılan 0,5 ml asitin 5 kat arttırdığı

gösterilmiştir (98). Bronkokonstrüksiyonun temelindeki ikinci mekanizma ise vagal

refleks mekanizmasıdır. Özofagus ve bronş ağacının otonomik inversiyonu vagal sinir

tarafından birlikte sağlanmaktadır. Özofageal vagal liflerin asit ile uyarılması özofageal-

bronşial refleksi tetiklemekte ve bronkokonstrüksiyona sebep olmaktadır.

Gastroözofageal reflü solunum sistemi semptomlarına yol açtığı gibi solunum sistemi

hastalıkları da reflüyü kolaylaştırmaktadır. Zorlu inspirasyon –ekspirasyon ve öksürük

karın içi basıncını arttırarak GÖR gelişimine neden olmaktadır. Kistik fibrozis

hastalarında GÖR’ün normal popülasyona göre daha sık görülmesi buna bir örnektir

(67).

Page 53: (GÖRH) TARAMASI

40

Tablo 2.6. Gastroözofageal reflünün sistemler üzerindeki semptomları

Sindirim sistemi ile ilgili olanlar

Solunum sistemi ile ilgili olanlar

Kulak-burun-boğaz ile ilgili

olanlar Diğerleri

- Kusma Siyanoz atakları - Ses kısıklığı - Hıçkırık -

- Regürjitasyon - Apne - Sinüzit Dental erezyon

- Bulantı - Öksürük - Otit - Bebeklerde genel huzursuzluk

- Hematemez - Stridor - Larenjit - Ağlama nöbetleri, uyku bozuklukları

-melena - Aspirasyon pnömonisi (özellikle tekrarlayan)

- Farenjit - Demir eksikliği anemisi - Çomak parmak

-Disfaji - Vokal kord granülomu

- Protein kaybettirici enteropati

- Epigastik veya retrosternal ağrı

- Büyüme geriliği

Tekrarlayan pnömoni GÖR’ün iyi bilinen bir komplikasyonu olup, özellikle sağ

orta lob pnömonisi olan hastalar GÖR açısından araştırılmalıdır. Gastrik materyalin

aspirasyonu yabancı cisim reaksiyonuna ve akut nötrofilik inflamasyona yol açarak

pulmoner sorunlara neden olmaktadır. Lipid yüklü makrofajların bronkoalveolar lavaj

sıvısında gösterilmesi, sintigrafi ve radyoopak grafiler aspirasyonun tespitinde

kullanılmaktadır. Özellikle psikomotor retardasyon ve nörolojik problemleri olan

çocuklarda reflüye bağlı tekrarlayan pnömoni sık görülmektedir (99).

Hastaların yaşı ilerledikçe kulak-burun-boğaz ile ilgili semptomlarıda

görülebilir. Ses kısıklığı, tekrarlayan larenjit, otit, rinit ve sinüzit yakınmaları olan

hastalarda GÖR araştırılmalıdır. Gastrik içerik larinkse penetre olursa mukozal

inflamasyon, granülasyon ve vokal kord nodülleri meydana gelebilir (100). Ayrıca son

yıllarda asit reflünün dental erezyona da neden olabileceği bildirilmiştir (101).

GÖR’e bağlı mukozal değişiklerle bakterilerin yapışmasında artış ve lenfatik

direnajın bozulması sorumlu tutulan diğer mekanizmalardır. Adenoid hipertrofi, alerjik

rinit, anatomik faktörler, viral üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE) ve immün

yetmezlikler olaya katkıda bulunabilir. GÖR’de kesin olarak sinüzite neden olması

konusunda yeterince çalışma yapılmamıştır (102).

Page 54: (GÖRH) TARAMASI

41

Gastro-özofageal reflü bazen konvulsiyon, huzursuzluk, ağlama nöbetleri,

ajitasyon ve uyku bozuklukları gibi atipik bulgularla seyredebilir.

GÖR’e bağlı postür değişiklikleri Sandifer tarafından tanımlanmıştır. Sandifer

yenidoğanın baş, boyun ve gövde üst kısımlarında görülen klonik hareketlerini, ani

opistotonus postürünü ve başın iki yana sallanmasını ayrı bir hastalık tablosu olarak

tanımlamıştır. Hastanın baş ve boynu hiperekstansiyonda ve baş yere yönelmiş olarak

izlenen yatış şekli uzun süreli korunmakta ve anormal bir postür izlemi vermektedir. Bu

distonik, hareketlerin ve postürün özofageal peristaltizmi ve özofageal klirensi arttırıcı

ve GÖR hastalığından koruyucu etkisi olduğu ve aynı zamanda hastalığın belirtisi

olduğu düşünülmektedir (65).

Gastrik asit özofagus mukozasında değişik derecelerde zedelenme yapabilir.

Eritematöz yüzeyel erezyonlar ve ülserler oluşabilir. Özofajit bebeklerde huzursuzluk

ve yemeği reddetme, daha büyük çocuklarda ise retrosternal ağrı ve disfaji ile kendini

gösterir. Şiddetli özofajiti olan hastalarda çomak parmak, hipoalbuminemi ve protein

kaybettiren enteropati de tanımlanmıştır (104).

Kronik inflamasyona bağlı gelişen darlık sık görülmeyen, geç bir

komplikasyondur. Özofagusun çok katlı skuamöz epitelinin silindirik epitele dönüşmesi

ile karekterize “Barret özofagusu” da çocuklarda nadir görülür ve özofageal

adenokarsinoma dönüşme riski erişkinlere göre daha azdır (67). Gastro-özofageal

reflünün ayırıcı tanısında gastrointestinal sistem dışında anatomik, metabolik,

enfeksiyöz ve nörolojik hastalıklar mutlaka düşünülmelidir. Herhangi bir hastalık

nedeniyle de GÖR hastalığı oluşabilir, esas belirtisi kusmadır. Primer hastalığın tedavi

edilmesiyle reflü semptomlarının düzelmesi mümkündür. Bu hastalıkların başında

mental-motor disfonksiyon, gastrointestinal sistem allerjisi, kistik fibrozis, enfeksiyöz

veya metabolik karaciğer hastalığına bağlı hepatosplenomegali, orafasial

malformasyonlar ve solunum yolu hastalıkları gelir.

2.2.5. Tanı ve Tanı Yöntemleri

Gastroözofageal reflü hastalığında atılacak ilk adım reflü şüphesinin bizde

oluşmasıdır. Dikkatli ve detaylı alınan bir öyküde ile GÖRH açısından sorgulanma

yapılmalı ve dikkatle soru sorulmalıdır. Tedavinin temelini oluşturan anamnez ve fizik

muayene dikkatle yapılmalı, her önemli nokta not edilmelidir. Özellikle 0-1 yaş arası

bebeklerde tekrarlayan postprandial kusmaların varlığında, ebeveynlerin verdiği tipik

öykü ile birlikte, reflü teşhisi koyulabilir, ek tansal teste ihtiyaç yoktur. Ancak

Page 55: (GÖRH) TARAMASI

42

semptomlar atipikse ve GÖR şüphesi varsa (reflüye bağlı komplikasyon) spesifik tanı

yöntemlerine başvurulmalıdır. GÖR tanısı için kullanılan farklı metotlar vardır. GÖRH

tanısının klinikteki zorluğu, hastalığın tüm yönlerini açıklayacak tek bir tetkik

yönteminin bulunmamasıdır. Çocuğun yaşı, semptomların tipi ve şiddeti kullanılacak

testin seçiminde yardımcıdır.

2.2.5.1. Anketler

Yetişkinlerde GÖRH tanısı genel olarak anamnez ve klinik öykü ile konulabilir

(77). On iki yaş altı çocuklarda yakınmaların tanımlanması güç olduğu için öykü daha

az güvenilirdir (74). Oluşturulan anket formları tanı koymaktan ziyade öykünün

güvenilirliğini arttırmayı amaçlamaktadır. Bu anketlerden geçerliliği kanıtlanmış

olanlar; Orenstein ve ark. (105) tarafından hazırlanan ve daha sonra revize edilen süt

çocuğu reflü anketi (I-GERQ-R), Deal ve ark.’ nın (106) hazırladığı süt çocukları için

GSQ-I ve 1-4 yaş arası çocuklar için GSQ-YC gastroenterolojik semptom anketidir.

Dört yaşın üzerindeki çocuklar için hazırlanmış ve geçerliliği kanıtlanmış bir anket

formu bulunmamaktadır (107). Çocuk hastalarda anket formları ile elde edilen

öykülerin GÖRH tanısındaki yerleri kısıtlıdır (74). Bazı araştırmacılar, anket

formlarının GÖRH tedavisi başlanmış olan hastaların izlem ve tedavi takibinde

kullanılmasını önermektedirler (74).

2.2.5.2. Baryumlu özofagografi

Tanıda sık kullanılan en eski yöntemdir. Kontrast radyografik çalışmaların GÖR

tanısında duyarlılığı ve özgüllüğü düşüktür (108). Radyoopak maddenin yutulmasını

takiben provokasyon testlerinin (öksürme, valsalva manevrası, karına bası gibi)

yapılması duyarlılığı arttırmakta ancak yalancı pozitiflik oranını yükseltmektedir. Buna

rağmen özellikle yapısal anomalilerin, mukozal lezyonların ve özofagus fonksiyonun

gösterilmesinde yararlıdır. Şiddetli semptomu olan bebeklerde öncelikle anatomik

bozukluklar (hiatal herni, pilor stenozu, malrotasyon, atrezi gibi) üst gastrointestinal

sistem kontrast çalışması ile ekarte edilmelidir (66,67). Spesifitesi %21-83, sensitivitesi

%31-86’ dır (109 ). Tetkik radyasyon nedeniyle çok kısa bir süre içinde yapıldığı için

yanlış negatif olma oranı da %10-15 gözlenmektedir (110). Reflü derecesi fazla olan

olgularda doğruluk oranı artar. Baryumlu özofagografi grafisi mide boşalma süresinin

değerlendirilmesinde yardımcı değildir. Çünkü baryum inert bir madde olduğundan

Page 56: (GÖRH) TARAMASI

43

duodenal reseptör mekanizmalarını uyarmadığı için mide boşalmasını yeterince normal

olarak sağlayamaz.

2.2.5.3. Sintigrafi

Baryumlu özofagografiye göre çocuğu daha az radyasyona maruz bırakması ve

fizyolojik koşullarda uygulanması nedeniyle tercih edilen bir yöntemdir. Ancak

özofagus ve midenin anatomik bozuklukları hakkında bilgi vermez (69). Radyoaktif

99m Tc sülfür kolloid izotop eklenen gıdanın alınmasından sonra özofagogastrik

bölgenin 60-90 dak. boyunca taranması ile test yapılır. Bu yöntem ile özofagusa veya

akciğerlere giden reflü miktarı ve gastrik boşalma zamanı tespit edilebilmektedir. Buna

rağmen duyarlılığı pH monitörizasyonuna göre daha düşüktür. Ayrıca sintigrafi reflü

içeriğinin pH’ı ve mukozal zedelenme hakkında bilgi vermez. Ancak özellikle pulmoner

aspirasyonları ve gastrik boşalma zamanını gösterebilmesi nedeniyle yararlıdır (66,68).

Fizyolojik postprandiyal reflüleri de gösterir ve gereksiz tedavilere neden olur. Negatif

çıkması reflüyü dışlamaz. Yapılan çalışmalarda duyarlılığı %15-59, özgünlüğü ise %83-

100 olarak saptanmıştır (109,110).

2.2.5.4. Manometre

Manometrik çalışmalar refüyü gösteremez ancak GÖR nedeni olabilen AÖS

gevşekliği veya özofagusun akalazya gibi motor bozukluklarını ortaya koyabilir.

Gastroözofageal reflü tanısını koymak için yeterli değildir ancak fizyopatolojisini

araştırmak açısından önemlidir (74,75) Özofageal manometri özofagusun ve AÖS

basıncının ölçümünde kullanılan yardımcı bir yöntem olmakla beraber, GÖRH ile

basınç ölçümleri arasındaki ilişkinin her zaman korelasyon göstermemesi nedeniyle tanı

açısından yeterli kabul edilmemektedir.

2.2.5.5. Endoskopi

Endoskopi, özellikle özofajit, striktür ve “”Barret özofagusu” gibi

komplikasyonların saptanmasında değerli bir yöntemdir. Özofajiti düşündüren

yakınmaları (göğüs ağrısı, disfaji, hematemez ve demir eksikliği anemisi) olan ve

tedaviye dirençli vakalarda yapılması 13 gereklidir. Ayrıca GÖR hastalığı ile H.pylori

enfeksiyonu, peptik ülser ve gastrit ayırıcı tanısında yararlıdır (65,67). Özofagus

mukozasının makroskopik görünümü ile histolojik özofajit arasında zayıf korelasyon

bulunduğundan, mukoza normal olsa bile hastalarda biyopsi alınmalıdır (111).

Page 57: (GÖRH) TARAMASI

44

Histopatolojik olarak intraepitelyal eozinofilik infiltrasyonun görülmesi, çocuklarda

reflü özofajiti için oldukça spesifiktir (112).

2.2.5.6. Ph monitorizasyonu

Yirmidört saatlik özofageal pH monitörizasyonu duyarlılığı ve özgüllüğü en

yüksek olan ve tanıda altın standart olarak kabul edilen bir yöntemdir (113,114). İlk

defa 1969 yılında Spencer tarafından tanımlanmıştır (115). Distal özofagusa (burun

deliği ile AÖS arasındaki uzaklığın %87’sine) yerleştirilen ve pH değişikliklerini

saptayan katater ile özofageal pH’daki dağişiklikler kaydedilir.

Tablo 2.7. GÖR tanısı konulmasında kullanılan standart parametreler GÖR tanısı konulmasında kullanılan standart parametreler

- Özofageal pH’nın 4’den az olduğu sürenin total kayıt zamanına oranı (reflü indeksi),

- Yirmidört saatteki reflü sayısı

- Yirmidört saatteki 5 dakikadan uzun süren reflü sayısı

- En uzun reflü süresidir

Gastro-özofageal reflü ile hastanın semptomları arasındaki ilişkiyi

gösterebilmesi, çocuğu fizyolojik ortamında uzun süre (gece, gündüz, bedenin

pozisyonuna göre) izlemeye olanak sağlaması önemli avantajlarıdır. Özellikle

gastrointestinal sistem dışı semptomları (stridor, öksürük, ses kısıklığı, göğüs ağrısı

gibi) olan hastaların tanısında ve dirençli GÖR’ü olan vakalarda medikal tedaviye

verilen cevabın değerlendirilmesinde sık kullanılmaktadır (65,70).

Özofajitli hastaların, özofageal lezyonu olmayanlara göre asite maruz kalma

sürelerinin daha fazla olduğu gösterilmiştir (117). pH monitörizasyonunun asidik

reflülerin süresi, sıklığı ve özofagusun maruz kaldığı pH’nın derecesini vermesi

özofajitin değerlendirilmesinde yol gösterici olmaktadır (69).

Yaygın uygulama alanını bulması, reflü bulgularının ortaya çıkarılması ve

reflünün değerlendirilmesinde faydalı bir metot olduğundan altın standart tanı testi

olarak kabul görmektedir (74,105). Fakat mide içeriğinin süt çocuklarında beslenme

özelliklerine göre asit karekterde olmaması, pHmetre probunun yerleştirilmesinde

yaşanan hasta uyumsuzluğu ilgili problemler, özefajit tanısında yeri olmamasından

dolayı tek başına altın standart olarak yöntem olarak kabul edilmesini engellemektedir

(74).

Page 58: (GÖRH) TARAMASI

45

GÖR’ün atipik bulgularının olduğu durumlarda; tekrarlayan rekürren

pnömoni/astım , ‘’Sandifer sendromu’’, apne, solunum durması, büyüme geriliği, anemi

gelişmesi, faringeal kaşıntı, göğüs ağrısı ve daha az yaygın görülen semptomların

varlığında endikasyon oluşturmaktadır. (110).

Reflü epizotlarının süresini ve reflünün günlük yüzdesini ihesaplayabilir. Çift

sensörlü distal/özofageal ve faringeal/proksimal yerleşimli pH monitörizasyonu,

hastalığın otolaringolojik manifestasyonlarını daha iyi saptamaktadır. Yirmi dört saatlik

pH monitörizasyonunun, spesifitesi %93-97, sensitivitesi %87- 93’dür (110). Yanlış

pozitif ve yanlış negatif olarak, teknik nedenlerden, kateterin yanlış yerleştirilmesinden,

diyetin düzenlenmemesinden kayanklı olarak değerlendirilebilir.

Sonuç olarak;

Semptom ile GÖR ilişkisini en iyi tespit eden tanı aracı

Pahalı ve çocuklarda uygulaması zor

Normal sınırlar içindeki GÖR ile birlikteki komplikasyonları gösteremeyebilir.

Asit ve alkali reflü ölçümünde altın standart

Mukozal hasar varlığında yüksek duyarlılık

Supraözofageal reflü tanısınında konulabilmesi içindistal ve proksimal sensör

gerekmektedir.

Apne ve GÖR ile arasındaki ilişkiyi saptamada yeterli değildir.

Tanıda bunlardan başka ultrasonografi, elektrik impedans ve

mikroaspirasyonların gösterilmesinde bronkoalveolar lavaj sıvısında lipid yüklü

makrofajlar kullanılmaktadır (69).

2.2.6. Konjenital Kalp Hastalığı Olan Çocuklarda Beslenme ve Görh İlişkisi

Konjenital kalp hastalığı (KKH) prevalansı tüm canlı doğumlarda yaklaşık %

0,5–0,8 olarak bilinmektedir (9). Her yıl ülkemizde 11.500 kalp defektli çocuğun

dünyaya geldiği ve bu çocukların 3500-4000’inin tıbbi tedavi, girişimsel uygulamalar

ya da cerrahi tedaviye gereksinim duyduğu öngörülmektedir (140). Bu çocukların ilk yıl

için bakım ve izlenmeleri, mortalite ve morbidite oranlarını azaltmak için oldukça önem

arz etmektedir.

Doğumsal kalp hastalıklı çocuklarda, uygulanan tedavi, ameliyatlar ve prenatal

yaklaşımların sayesinde zaman içerisinde yaşam süreleri artmıştır. Bu artış ile birlikte

hastalığın karakteristik bulgularının yanında hastalığın getirdiği sekonder problemler de

ortaya çıkmıştır. Hastalığın mortalite ve morbiditesinin azalması amacıyla bu

Page 59: (GÖRH) TARAMASI

46

komplikasyonlara yönelik birçok çalışma yapılmıştır. Bu problemlerin en önemlileri

enfeksiyon, malnütrisyon, anemi ve büyüme gelişme geriliğidir (137, 138). Konjenital

kalp hastalıklarına sahip olan bebeklerin malnütrisyona yatkındırlar. Gelişen

malnütrisyondan dolayı gelişen morbidite ve mortaliteye sebep olmaktadır (124).

Ayrıca Cooper ve ark.’nın yaptığı çalışmada KKH’lı çocuklarda, erken süt çocukluğu

dönemindeki büyüme geriliğinin, bilişsel fonksiyonlarında ve okul başarasında kendi

yaşıtlarındaki sağlıklı çocuklara göre daha kötü olduğu gösterilmiştir (126). Konjenital

kalp hastalığı olan çocukların beslenmelerinin önemi büyüme ile ilişkili olduğundan

dolayı vurgulanmaktadır. Konjenital kalp hastası olan çocukların tedavilerinin önemli

bir paraçası olarak beslenme yer almaktadır. Bu nedenden dolayı KKH olan çocukların

erken dönemden başlanarak beslenme ve kilo persentillerinin yakın bir takip ile

yapılması gerekmektedir.

KKH çocuklarda beslenme sırasında ortaya çıkan sorunlar ile alakalı olarak

çalışmalar yapılmış. Beslenme sırasında yaşanan majör faktörlerden biri iştahsızlıktır.

Uzun dönemde kronik hipoksiye olan maruziyetten dolayı, KKH olan çocuklar genelde

iştahsız olmaktadır. Enerji gereksinimleri kendi yaşıtlarındaki sağlıklı bebeklere göre

enerji gereksinimine %20-40 daha fazla ihtiyacı olan konjenital kalp hastası olan

bebeklerde, iştahsızlıkta enerji alımını azaltmaktadır.

Tablo 2.8. Doğumsal kalp hastalıklarında beslenme bozukluğu nedenleri. 1. Kardiyak Lezyon Tipi 2. Yetersiz Enerji Alımı a. İştah azlığı, b. Besin kalitesi, c. Artmış beslenme gereksinimi, d. Anoreksi ve periferal asidoz, 3. Malabsorpsiyonlar 4. Hipermetabolizma a. Enfeksiyon sıklığı, b. Artmış besin tüketimi, c. Bazal vücut ısısında artma, d. Vücut yağ depolarının yetersizliği, Diğer etmenler

Beslenme sırasındaki artmış metabolizmadan kaynaklı olarak beslenme

sırasındaki erken yorulma KKH’lı çocukların enerji alımlarının az olmasına sebep

olmaktadır. Sağlıklı çocuklarda enerji tüketiminin %5-10’u bazal metabolizmaya bağlı

Page 60: (GÖRH) TARAMASI

47

iken, KKH’lı olanlarda bu oran %25-30’a çıkmaktadır. Bazal metabolizma hızı KKH

olan hastalarda süt çocukluğu döneminde kendi yaşıtlarına göre 2 kat artış gösterdiği

saptanmıştır. Artmış oksijen tüketim ihtiyacı, artmış bazal vücut ısısı ve depolanmış yağ

deposu rezervlerinin az olması bazal metabolizma hızınının artışı açıklayan sebeplerdir.

(126, 124)

Kardiyak lezyonun tipi KKH büyüme geriliği paternini etkilediğini gösteren

yayınlar mevcuttur. Değişik çalışmalarda konjenital kalp hastalıklı çocuklarda büyüme

geriliği ile ilgili farklı sonuçlar bulunmuştur. Kardiyak anomalinin tipine göre büyüme

geriliği farklı şekillerde ortaya çıkar. Siyanotik lezyonlarda (Fallot tetralojisi, büyük

arter transpozisyonu) genellikle boy ve ağırlık birlikte azalmıştır. Geniş sol-sağ şantlı

lezyonlarda ise (PDA, VSD, ASD) erken dönemde ağırlık boya göre daha fazla

etkilenmiştir. Sol-sağ şantlı çocuklarda kilo alımı siyanotik olanlara oranla daha az

bulunmasının pulmoner hipertansiyona bağlı olduğu ileri sürülmüştür (125, 127).

Ayrıca sol-sağ şanta bağlı kalp yetmezliği gelişmesi durumunda oluşacak hemodinamik

değişiklikler de beslenme durumunu etkiler. Mehrizi ve Drash (127) doğumsal kalp

hastalığı ile büyüme geriliği arasındaki ilişkiye yönelik ilk geniş kapsamlı araştırmayı

yapmışlar ve 890 siyanotik ve asiyanotik hastanın %27’sinin boy ve ağırlıkça 3

persentilin altında (<3p) bulmuşlardır. Aynı çalışmada ayrıca, özellikle kompleks

siyanotik gruptaki hastalarda en belirgin olmak üzere, siyanotik KKH olan grupta

hastalarda büyüme geriliğinin daha fazla olduğunu belirtmiştir. Sol-sağ şantı olan

hastaların daha çok vücut ağırlıklarının etkilendiğini bildirmişlerdir. (125, 136).

Konjenital kalp hastalığı olan çocuklarda besinlerin alımındaki sıkıntıya ek

olarak besin elimasyonunda da sıkıntı oluşabilmektedir. Periferik hipoksi, bu durumun

yaygın nedenleri arasında gösterilmektedir. Ayrıca konjestif kalp yetmezliği gelişen

olgularda, gastrointestinal sistemde gelişen sistemik konjesyondan dolayı

gastrointestinal mukoza ödemlenmekte ve besin eleminasyonu azalmaktadır. Emilimin

bozulması ve enerji alımını azaltmaktadır. KKH artmış kardiyak ve solunumsal iş

yüküne, gastrointestinal konjesyonun da eklenmesi malnütrisyon derecesini artıran

durumlardan biridir (136).

Konjenital kalp hastalığı olan bebeklerdeki en önemli tedavi parçalarında biri

olarak beslenme kabul edilmektedir. Gastroözefageal reflünün beslenme ile yakından

ilişkili olduğu ve hastaların büyüme geriliğine sebep olmasından ötürü oldukça önem

arz eden bir durumdur. GÖR bu hastalarda aspirasyon pnömonisine ve pulmoner

hipertansiyone sebep olabilmektedir. (144).

Page 61: (GÖRH) TARAMASI

48

KKH olan hastalarda malnütrisyon ve büyüme geriliğine sebep olan başka bir

durum sık geçirilen tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonudur. Weesner ve Rosentalhal

(123) in yaptığı çalışmada sık solunum yolu enfeksiyonu geçiren KKH tanısı alan 19

hastayı 1 ila 3 yıl arasında takip etmişlerdir. Bu 19 hastadan 16 hastaya reflü

operasyonu yapılmış ve %56’sında 1 yıl içerinde solunum yolu semptomlarının geliştiği

gösterilmiştir.

KKH olan çocuklarda reflünün ve malnütrisyonun önlebilmesi için bir diyet

planının olması gerekmektedir. Hastaların yaşına göre önce nütrisyonel durumun

değerlendirilmesi belirlenmeldir. Sonrasında beslenme yolu ve hedef kilosu

belirlenmelidir. Daha sonrasında hastanın malnütrisyon derecesi ve bazal metabolizma

hızı hesaplanılmalıdır. Hesaplama için indirek kalorimetre kullanılabilir. Beslenme

diyeti oluşturulduktan sonra, diyete uyum ve beslenme davranışlarının kontrolü de

gerekmektedir. Anne sütünün intenstinal mukozadan en iyi emilen ve intestinal

mukozayı iyileştirici özelliği olduğu bilinmektedir. Fakat KKH’lı bebeklerde yeterli

enerji desteğini tek başına sağlayamamaktadır. Bundan dolayı artmış olan enerji

ihtiyacını karşılamak amacıyla nütrisyonel destek yapılan hastalarda, özellikle

kullanılan yüksek enerji yoğunluğu olan formulalar mide boşalmasını geciktirerek

reflüye sebep olmaktadır (136,141).

KKH olan çocuklarda büyüme eğrisini yakalamak için normal çocuklara göre

%50 daha fazla enerji verilmesi uygun olmaktadır. Burada önemli bir konu da bu

yüksek enerji gereksinimini bebeğin almasını sağlamak ve tüketilen besinlerin günlük

hesaplamasını yaparak bebeği izlemektir. Enerji alımı için, enerji veren formulalar

içeriğinde karbonhidrat ve yağlar kullanılmakta, fakat bebeğe verilen hacim küçük

tutulmalıdır (136).

Özellikle kalp yetmezliği olan hastalarda artan sıvı ve sodyum yükü yetmezliği

arttırarak yetersiz beslenmeye ve metabolik tüketimde artışa neden olur. Hepatomegali

veya asit varlığında basıya bağlı mide boşalmasında gecikme ve gastroözefageal reflüye

sebep olmaktadır (124,126).

Page 62: (GÖRH) TARAMASI

49

3. GEREÇ VE YÖNTEM

3.1. Çalışmanın çeşidi

Çalışmamız, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları

Anabilim Dalı bünyesindeki, Pediatrik Kardiyoloji polikliniğine başvuran 0-1 yaş arası

KKH tanısı almış ve Pediatri kliniklerimizde takip edilen sağlıklı bebeklerde GÖRH

sıklığını saptamak amacıyla, ayrı iki grup olarak kesitsel türde bir çalışma olarak

planlanmıştır. Çalışmamız, GÖRH tanısında yer alan anket metotlarından birisi olan

Düzeltilmiş Gastroözofageal Reflü Anketi (I-GERQ-R; Infant Gastroesophageal Reflux

Questionnaire Revised) uygulanarak yapılmıştır (107).

3.2. Çalışmanın protokolü

Gastroözofageal reflü sağlıklı süt çocuklarında %40-65 oranında görülebilmekte

ve bu oran bir yaşında %1’e kadar düşmektedir. Gastroözofageal reflü hastalığının

görülme sıklığı ise 1/300 olarak bildirilmektedir. Bizim çalışmamızda İnönü

Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı bünyesindeki

Pediatrik Kardiyoloji ve Genel Pediatri polikiniklerine, Aralık 2016-2017 tarihleri

arasında başvuran, 0-1 yaş arası bebekler arasından randomize olarak ebeveynlerin onay

ve izinleri dahilinde seçilenler çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmamıza dahil edilecek

minumum hasta sayısının KKH tanısı alan grup için, GÖRH görülme sıklığının %40

olacağı öngörüsüyle %95 güven düzeyinde ve d:0,10 sapma payı ile bu oranın

kestirilmesi için çalışılması gereken minimum hasta sayısının 92 olacağı hesaplandı.

Ayrıca sağlıklı grupta da reflü görülme sıklığının %20 olacağı öngörüsüyle d:0,10

sapma payı ve %95 güven düzeyinde bu oranın kestirilmesi için çalışmaya alınması

gereken minimum sağlıklı bebek sayısı da 61 olarak hesaplanmıştır. Sağlıklı ve hasta

grup için ayrı olarak düzenlenen Düzeltilmiş Gastroözofageal Reflü Anketi (I-GERQ-R)

bebek gruplarına uygulanmıştır (Ek-1, Ek-2). Çalışma için Malatya İli Klinik Araştırma

ve Yayın Etik Kurulu’ndan 08.03.2017 tarihli 2016/178 karar numarası ile gerekli etik

kurul onayı alınmıştır. Çalışmaya dahil edilen ailelere detaylı olarak çalışma hakkında

bilgi verilmiş olup, çalışmanın sadece bilimsel amaçlı olarak yürütüldüğü ifade

edilmiştir. Çalışmadan herhangi bir bilgi vermeden ve kendi rızaları ile ayrılabilecekleri

bilgisi de verilmiştir.

Page 63: (GÖRH) TARAMASI

50

3.3. Anket formu ile ilgili bilgiler

Düzeltilmiş Gastroözofageal Reflü Anketi (I-GERQ-R) tarafımızca

Türkçeleştirildi ve kullanım onamı Pitsburg Üniversitesi’nden alındı (Ek-3).

Çalışmaya başlamadan önce anket, KKH ve kontrol gruplarında 30 (15 KKH, 15

kontrol) hasta üzerinde iki metot yöntemi ile uygulandı. Birinci uygulama yönteminde

tek anketör ile bir hafta arayla aynı bebeklere anket uygulandı ve aynı sonuçlar alındı.

Diğer uygulama biçiminde ise iki farklı anketör tarafından eş zamanlı olarak, aynı

bebeklere anket uygulandı. İkinci anketörün uygulamasında da belirlenen reflü skor

eşiğine göre aynı hasta sayıları saptandı.

Anket 13 soru içermektedir.

1-2-3. sorularda regüjitasyon ve reflü ile alakalı olarak sayı ve miktarı soruldu.

4-5. sorularda bebeklerin aç iken beslenme reddi ve yemeyi bırakması soruldu.

6-7. sorularda bebeklerin beslenma anında ve sonrasında ağlaması soruldu.

8. soruda bebeklerin bir gün içinde olan huzursuzluk ve ağlama süresi soruldu.

9. soruda bebeklerin bir gün içinde olan hıçkırık süreleri soruldu.

10-11-12. sorularda, başını arkaya atma, solunum durması veya morarma

soruldu.

13. soruda ebeveynlere GÖRH semptomlarının şiddetini kendi açılarından

değerlendirilmeleri istenildi.

Anketin puanlama sisteminde, 8. soru haricindeki ilk 10 soruda ailelere

yöneltilen soruların cevapları hiç, nadir, bazen, sık sık ve genelde şeklinde olan

cevaplardır. Bu sorulara verilen yanıtlar (hiç=0 puan, nadir=1 puan, bazen=2 puan, sık

sık=3 puan ve genelde=4 puan) en az 0, en çok 4 puan olacak şekilde puanlandırıldı.

Sadece 8. soruya verilen cevaplar 0 ila 3 arasında değişen puan aldı. 11. ve 12. sorular

bebeklerin son bir hafta içerisinde solunumlarında durma, cilt renginde morarma gibi

soruları içeren, yanıtlarının sadece evet ve hayır şeklinde olduğu sorulardır. Bu

sorularda verilen evet cevabı 2 puan olarak, hayır cevabı ise 0 puan olarak

değerlendirildi. 13. sorunun puanlama sisteminde yeri olmayıp, ebeveynlerde reflü

hakkında farkındalık oluşturmak için sorulmuştur. Bu puanlama sistemiyle anket

uygulanan bir bebeğin alabileceği puanın en az 0, en çok 43 olacağı hesaplandı.

Anket uygulanan iki grubun ayrı olarak ele alınması planlandı. Çalışmamızda

reflü ve kontrol grubu arasında puanlama anlamlı olarak saptandı. Çalışmamızda cut-off

değeri, 68 bebek (37 KKH, 31 Sağlıklı) ile; reflü skoru ≥ 7 olanlar için sensitivite ve

Page 64: (GÖRH) TARAMASI

51

spesifite %51,3 ve %83,8 olarak, ROC analizine göre (%95 CI = 0530 – 0,766)

bulundu. Çalışmamızda reflü skoru ≥ 7 olanlar reflü açısından anlamlı kabul edildi.

KKH olan grupta 7 ve üzeri puan alan bebeklerde sonuç GÖRH açısından

anlamlı kabul edildi ve bu hastalar iki aylık periyot dahilinde takip edilerek, anket tekrar

uygulandı. Bu süre zarfında puanlaması yüksek devam eden, solunum sıkıntısı, persentil

değerlerinde gerileme olan hastalarda, ailenin onam ve rızasının olması halinde,

Pediatrik Gastroenteroloji bölümünde 24 saatlik pHmetre yapılması planlandı.

Sağlıklı bebek grubunda uygulanan anket sonrasında pHmetre uygulaması

planlanmadı. Sağlıklı grupta 7 puan ve üzeri alanlar GÖRH açısından anlamlı olarak

kabul edildi, 16 puan ve üzeri alanlar pediatrik gastroenteroloji bölümüne yönlendirildi.

3.4. Gerekli izinler

Çalışma için Malatya İli Klinik Araştırma ve Yayın Etik Kurulu’ndan

08.03.2017 tarihli 2016/178 karar numaralı onayıyla alınmıştır (Ek-4). Düzeltilmiş

Gastroözofageal Reflü Anketi (I-GERQ-R)’nin tarafımızca Türkçeleştirilmiş halinin

kullanılması için gerekli yazılı izinler Pittsburg Üniversitesi İnovasyon Enstitüsü’ nden

(1st Floor Gardner Steel Conference Center (GSCC) 130 Thackeray Avenue Pittsburgh,

PA) alınmıştır (107).

3.5. İstatistiksel analiz

Veriler ortanca (min-maks), ortalama (standart sapma) ve sayı (yüzde) ile

verildi. Normal dağılıma uygunluk Shapiro-Wilk testi ile yapıldı. İstatistik analizlerde

Pearson ki-kare testi, Spearman ve Pearson korelasyon katsayısı uygun olan yerlerde

kullanıldı. p <0,05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Analizlerde IBM

SPSS Statistics 22.0 programı kullanıldı.

Page 65: (GÖRH) TARAMASI

52

4. BULGULAR

Bu çalışma, 95’i (47 kız, 48 erkek) asiyanotik ve 14’ ü (4 kız, 10 erkek)

siyanotik konjenital kalp hastalıklı olmak üzere toplam 109 (51 kız, 58 erkek) hasta ile

81 (37 kız, 44 erkek) sağlıklı çocuk üzerinde yapıldı (Tablo 4,1). Çalışmada hasta ve

sağlıklı grup arasında cinsiyet açısından anlamlı bir fark yoktu (p=0,879).

Tablo 4.1. Çalışmaya alınan hasta ve kontrol grubunun cinsiyet dağılımı Gruplar KKH Kontrol Toplam

Cinsiyet Erkek Sayı 58 44 102

% %56,9 %43,1 %100,0

Kız Sayı 51 37 88

% %58,0 %42,0 %100,0

Toplam

Sayı 109 81 190

% %57,4 %42,6 %100,0

p p>0,05

Siyanotik ve asiyanotik hasta grupları arasında cinsiyet açısından anlamlı fark

saptanmadı (Tablo 4.2) (p=0,143).

Tablo 4.2. Siyanotik ve asiyanotik hastaların cinsiyet dağılımı

Gruplar Asiyonotik Siyanotik Toplam p

CİNSİYET Erkek Sayı 48 10 58

0,143

% %82,8 %17,2 %100,0

Kız Sayı 47 4 51

% %92,2 %7,8 %100,0

Toplam Sayı 88 21 109

% %80,7 %19,3 %100,0

Page 66: (GÖRH) TARAMASI

53

Çalışmada konjenital kalp hastalıklı ve sağlıklı grupta ortanca yaş değeri

arasında bir fark bulunamamış olup her iki grupta da ortanca yaş değeri 5 ay olarak

bulundu. Gruplara göre yaş değerleri Tablo 4.3’ te gösterildi.

Tablo 4.3. KKH’lı ve sağlıklı çocuklarda ortanca yaş ve yaş aralığı Gruplar Yaş (ay) Ortanca (min. - maks.)

KKH 5 (0,5-11)

Kontrol 5 (0,5-12)

Kontrol ve konjenital kalp hastalığı olan grupların vücut ağırlığına bakıldı.

Sağlıklı bebek grubunda ortalama vücut ağırlığı 6,90 kg, ± 2,0 olarak, KKH grubunda

ise 6,1 kg, ± 1,7 olarak saptandı (Tablo 4.4)

Tablo 4.4. Gruplara göre bebeklerin vücut ağırlığı Gruplar Vücut ağırlığı (kg) Ort. ± SD

KKH 6,1 kg, ± 1,7

Kontrol 6,9 kg, ± 2,0

P 0,02

Konjenital kalp hastalığı olan grupta bakılan persentil değerlerinde < 3p altında

13 bebek (%11,9) olduğu görüldü. Sağlıklı bebek grubunda 3-90p aralığında 71 kişi

(%88,8) < 3p persentil değeri altında 2 bebek (%2,5) olduğu görüldü. >90p üstündeki

sağlıklı ve hasta bebeklerin sayısı 7 (%8,8) idi (Tablo 4.5).

Page 67: (GÖRH) TARAMASI

54

Tablo 4.5. Çalışmaya alınan hasta ve kontrol grubunun vücut ağırlığının persentil değerlerinin karşılaştırılması

Persentil aralığı

Persentil

Toplam <3p 3-90p >90p

TANI KKH Sayı 13 89 7 109

% %11,9 %81,7 %6,4 %100,0

Sağlıklı Sayı 2 71 7 80

% %2,5 %88,8 %8,8 %100,0

Toplam Sayı 15 160 14 189

% %7,9 %84,7 %7,4 %100,0

p 0,56

Çalışmaya alınan hasta ve kontrol grubunun vücut ağırlığının sadece <3p

olanlarının karşılaştırılmasında, toplam 15 bebeğin <3p olduğu saptandı. Bunlardan 13

hastanın (%86,7) KKH grubunda, 2 bebeğin (%13,3) ise kontrol grubunda olduğunu

saptandı (p=1,0) (Tablo 4.6.).

Tablo 4.6. Çalışmaya alınan hasta ve kontrol grubunun vücut ağırlığının <3p persentil değerlerinin karşılaştırılması

Persentil aralığı Persentil <3p Toplam

KKH Sayı 13 13

% %86,7 %86,7

Sağlıklı Sayı 2 2

% %13,3 %13,3

Toplam Sayı 15 15

% %100,0 %100,0

p 1,0

Konjenital kalp hastalığı olan 109 hasta grubu içerisinde, 37 hastada (%33,9)

VSD, 30 hastada (%27,5) ASD, 15 hastada (%13,8) PS, 7 hastada (%6,4) AVSD, 5

hastada (%4,6) oranında FT, 5 hastada (%4,6) PDA saptandı. Asiyanotik hasta grubu

Page 68: (GÖRH) TARAMASI

55

içinde en sık olarak VSD saptanırken, siyanotik hasta grup içerisinde en sık FT

saptandı. Tablo 4.6’da hastaların tanılara göre dağılımı gösterildi (Tablo 4.7).

Tablo 4.7. KKH grubundaki olguların tanısal değerlendirilmesi

TANI Sayı % Toplam

Müsküler Vsd

VSD

PDA

6

31

5

%5,5

%28,4

%4,6

%5,5

%33,9

%38,5

Primum Asd 8 %7,3 %45,9

2. ASD 22 %20,2 %66,1

AVSD

Pulmoner Stenoz

7

15

%6,4

%13,8

%72,6

%86,4

Aort Koarktasyonu

Tek Ventrikül

BAT/TGA

TPVDA

Fallot Tetralojisi

Toplam

1

3

3

3

5

109

% 0,9

%2,8

%2,8

%2,8

%4,6

100,0

%87,3

%90,1

%92,9

%95,7

%100,0

KKH olan hastaların yapısal kalp anomali türüne göre sınıflanıdırılmasında,

asiyanotik sol-sağ şantlı olan grupta 79 hasta (%72,5), asiyanotik obstruktif olan grupta

16 hasta (%14,7) olmak üzere toplam 95 hasta (%87,2), siyanotik pulmoner kan akımı

azalmış olan grupta 5 hasta (%4,6), siyanotik pulmoner kan akımı artmış olan grupta ise

9 hasta (%8,3) saptandı (Tablo 4.8).

Page 69: (GÖRH) TARAMASI

56

Tablo 4.8. Yapısal anomali türüne göre KKH’lı olguların tanısal değerlendirilmesi

GRUPLAR Sayı % Toplam %

Asiyanotik sol-sağ şantlı 79 72,5 72,5

Asiyanotik obstrüktif 16 14,7 87,2

Siyanotik pulmoner kan akımı azalmış 5 4,6 91,7

Siyanotik pulmoner kan akımı artmış 9 8,3 100,0

TOPLAM 109 100,0

Asiyanotik konjenital kalp hastalığı olan grup içerisinde 31 hastada (%32,6)

VSD, 6 hastada (%6,3) müsküler VSD olmak üzere toplam 37 hastada (%38,9) VSD, 8

hastada (%8,4) primum ASD, 22 hastada (%23,1) da sekundum ASD olmak üzere

toplam 30 hastada (%31,5) ASD, 7 hastada (%7,3) AVSD, 5 hastada (%5,2) PDA, 15

hastada (%15,7) PS, 1 hastada (%1) AK saptandı (Şekil 4.1).

Şekil 4.1. Asiyanotik hasta gruplarındaki olguların tanısal dağılımı

Siyanotik konjenital kalp hastalığı olan grup içerisinde 5 hastada (%35,8) Fallot

Tetralojisi, 3 hastada (%21,4) BAT, 3 hastada Tek Ventrikül (%21,4) ve 3 hastada

(%21,4) da TPVDA tanısı konulmuştu. Siyanotik grupta hastaların tanılarına göre

dağılımları Şekil 4.2’ de gösterildi.

0

5

10

15

20

25

30

35

SAYI YÜZDE %

VSD

Müsküler VSD

Sekundum ASD

PRİMUM ASD

PDA

AK

PS

Page 70: (GÖRH) TARAMASI

57

Şekil 4.2. Siyanotik hasta gruplarındaki olguların tanısal dağılımı

Çalışmaya alınan 48 bebekte reflü skoru ≥7 olarak saptandı. KKH’lı grupta

toplam 29 bebekte (%60,4), sağlıklı grupta ise 19 bebekte (%39,6) reflü skoru ≥7 idi.

KKH olan grupta 13 erkek (%44,8) ve 16 kız (%55,2)’ da reflü skorunun ≥7 olduğu

bulunmuştur. Kontrol grubunda ise 11 erkek (%57,9) ve 8 kız (%42,1)’ da reflü

skorunun ≥7 olduğu bulunmuştur. KKH ve kontrol grubu arasında cinsiyetin reflü skoru

üzerindeki etkisinde anlamlı fark bulunamamıştır (p=0,376) (Tablo 4.9).

0

5

10

15

20

25

30

35

40

SAYI YÜZDE %

FT

BAT

Tek Ventrikül

TPVDA

Page 71: (GÖRH) TARAMASI

58

Tablo 4.9. KKH ve kontrol grubunda grupta reflü skoru≥ 7 hastaların cinsiyet açısından dağılımları

GRUPLAR CİNSİYET

Toplam Erkek Kız

KKH Sayı 13 16 29

Gruplara göre %

Cinsiyete göre %

%44,8 %54,2

%55,2 %66,7

%100,0 %60,4

SAĞLIKLI Sayı 11 8 19

Gruplara göre %

Cinsiyete göre %

%57,9 %45,8

%42,1 %33,3

%100,0 %39,6

Toplam Sayı 24 24 48

% %50,0 %50,0 %100,0

p 0,376

KKH grubunda reflü skoru≥ 7 siyanotik ve asiyanotik hastaların, cinsiyet

açısından değerlendirilmesinde anlamlı sonuçlar bulunmuştur. Siyanotik hasta grubunda

6 hastanın (%85,7) erkek, 1 hastanın (%14,3) kız olduğu, asiyanotik hasta grubunda ise

7 hastanın (%31,8) erkek, 15 hastanın (%68,2) kız olduğu bulunmuştur (p=0,013)

(Tablo 4.10).

Tablo 4.10. Siyanotik ve asiyanotik hasta grubunda reflü skoru≥ 7 hastaların cinsiyet açısından dağılımları

GRUPLAR CİNSİYET

Toplam Erkek Kız

ASİYANOTİK Sayı 7 15 22

% %31,8 %68,2 %100,0

SİYANOTİK Sayı 6 1 7

% %85,7 %14,3 %100,0

Toplam Sayı

%

24 24 48 %50,0 %50,0 %100,0

p 0,013

Page 72: (GÖRH) TARAMASI

59

Sağlıklı ve konjenital kalp hastası olan gruplar semptomlar açısından

incelendiğinde, KKH olan grupta beslenmeyi reddetmenin 89 olguda (%81,7) hiç

olmadığı, 10 olguda (%9,2) nadir olarak olduğu, 8 olguda (%7,3) bazen olduğu ve 2

olguda (%1,8) ise sık sık şeklinde olduğu saptandı. Sağlıklı olan grupta ise 67 bebekte

(%82,7) hiç olmadığı, 7 bebekte (%8,6) nadir olarak olduğu, 4 bebekte (%4,9) bazen

olduğu, 3 bebekte (%3,7) ise sık sık şeklinde olduğu saptandı. Her iki grup arasında

anlamlı fark saptanmadı (p=0,82).

Bebeklerdeki ağlamanın geçen haftaya göre artmış olması değerlendirildiğinde,

KKH olan gruptaki 61 olguda (%56,5) hiç fark olmadığı, 31 olguda (%28,7) nadir

olarak olduğu, 12 olguda (%11,1) bazen olduğu, 2 olguda (%1,8) sık sık olduğu ve 1

olguda (%0,9) ise genelde ağlama ve huzursuzluk şikayeti olduğu saptandı. Kontrol

grubunda ise %61,7 (n=50)’de hiç olmadığı, %21 (n=17)’de nadir olarak, %12,3 (

n=10)’de bazen, %3,7 (n=3)’de sık sık, %1,2 (n=1)’de genelde olduğu saptandı. Ağlama

ve huzursuzluk açısından her iki grup arasında anlamlı bir fark saptanmadı (p=0,64)

(Tablo 4.11).

Page 73: (GÖRH) TARAMASI

60

Tablo 4.11. KKH ve sağlıklı grupların semptom açısından dağılımları Semptom KKH N=109 Kontrol N=81 p

Günlük kusma sayısı 1 den az 1 -3 kez 4 -6 kez 6 dan fazla

%76,1 (n=83) %8,3 (n=9) %12,8 (n=14) %2,8 (n=3)

%69,1 (n=56) %21 (n=17) %8,6 (n=7) %1,2 (n=1)

0,070

Kusma miktarı kusma yok 0-1 yemek kaşığı 1-2 yemek kaşığı arası 1 yemek kaşığı ile yemeğin yarısı yemeğin yarısından fazlası

%76,1 (n=83) %10,1 (n=11) %11 (n=12) %2,8 (n=3)

%0 (n=0)

%69,1 (n=56) %17,3 (n=14)

%7,4 (=6) %3,7 (n=3) %2,5 (n=2)

0,231

Kusma sıklığı hiç nadir bazen sık sık genelde

%73,4(n=80)

%7,4(n=8) %12,8( n=14)

%6,4(n=7) %0 (n=0)

%72,8 (n=59)

%7,4 (n=6) %9,9 (n=8) %9,9 (n=8) %0 (n=0)

0,717

Aç olduğu dönemde beslenme reddi hiç nadir bazen sık sık genelde

%81,7 (n=89) %9,2 (n=10) %7,3 ( n=8) %1,8 (n=2) %0 (n=0)

%82,7 (n=67)

%8,6 (n=7) %4,9( n=4) %3,7(n=3) %0 (n=0)

0,786

Aç olduğu zamanda, yemeğe başladıktan sonra ne sıklıkla yemek yemeyi bıraktı hiç nadir bazen sık sık genelde

%82,6 (n=90) %6,4 (n=7)

%9,2 (n=10) %0,9 (n=1) %0,9 (n=1)

%86,4 (n=70) %9,9 (n=8) %0 (=0)

%2,5 (n=2) %1,2(n=1)

0,42

Beslenirken veya beslenmeden sonraki ilk 1 saat içinde ağlama hiç nadir bazen sık sık genelde

%76,1 (n=83) %10,1 (n=11) %11 (n=12) %1,8 (n=2) %0,9 (n=1)

%63,0 (n=51) %18,5 (n=15) %17,3 (=14) %1,2 (n=1) %0(n=0)

0,219

Ağlama ve huzursuzluk hiç nadir bazen sık sık genelde

%56,5 (n=61) %28,7 (n=31) %11,1 (n=12)

%3,7 (n=4) %0 (n=0)

%61,7 (n=50) %21,0 (n=17) %12,3 (=10) %3,7 (n=3) %1,2(n=1)

0,711

Ağlama süresi 10 dakikadan az 10 dakika- 1 saat arası 1 -3 saat arası 3 saatten fazla

%62,4 (n=68) %23,9 (n=26) %11 (n=12)

%2,8 (n=3)

%51,9 (n=42) %21 (n=17) %25,9 (n=21) %1,2 (n=1)

0,057

Page 74: (GÖRH) TARAMASI

61

Hıçkırık hiç nadir bazen sık sık genelde

%53,2 (n=58) %22,9 (n=25) %22 (n=24) %1,8 (n=2) %0 (n=0)

%46,9 (n=38) %23,5 (n=19) %22,2 (=18) %6,2 (n=5) %1,2(n=1)

0,394

Başını arkaya atma hiç nadir bazen sık sık genelde

%85,3 (n=93)

%5,5 (n=6) %6,4 (n=7) %1,8 (n=2) %0,9 (n=1)

81,5 (n=66) %11,1 (n=9) %6,2 (n=5) %1,2(n=1) %0 (n=0)

0,594

Solunum durması ve morarma hayır evet

%90,8 (n=99) %9,2 (n=10)

%98,8 (n=80)

%1,2 (n=1) 0,020

Cilt renginde morarma soluklaşma hayır evet

%92,7 (n=101)

%7,3 (n=8)

%100 (n=81)

%0 (n=0) 0,013

Ebeveynlerin görüşüne göre Reflü semptom derecesi Bulgusu yoktu Çok hafif Hafif Orta Ağır Çok ağır

%62,4 (n=68) %19,3 (n=21) %14,7 (n=16)

%2,8 (n=3) %1,1 (n=1) %0 (n=0)

%63,0 (n=51) %19,8 (n=16)

%11,1 (=9) %4,9 (n=4) %1,2(n=1) %0 (n=0)

0,894

Siyanotik, asiyanotik ve kontrol grubu semptomlar yönünden incelendi. Sağlıklı

grubun %69,1’de günde 1 den az kusma, %21’inde 1 ile 3 arası kusma saptanırken

6’dan fazla kusma %1,2 oranında gözlemlendi. Asiyanotik grupta %77,9 oranında 1 den

az kusma, %3,2 de 6’ dan fazla kusma gözlemlenmiş olup, 3 grup arasında anlamlı bir

fark saptanmamıştır. Günlük kusma sayısında, 3 grup için bir farklılık saptanmadı

(p=0,150) (Şekil 4.3).

Page 75: (GÖRH) TARAMASI

62

Şekil 4.3. Kontrol ve KKH grupları arasındaki kusma oranları

Asiyanotik grubun %53,7 (n=51)’ inde hıçkırığın hiç olmadığı, %21,1

(n=20)’sinde nadir olarak, %22,3 ( n=22)’ inde bazen, %2,1 (n=2)’ ünde sık sık olduğu;

siyanotik grubun %50 (n=7)’ unda hıçkırığın hiç olmadığı, %35,7 (n=5)’ sında nadir

olarak, %14,1 (n=2)’ sında bazen olduğu; sağlıklı grupta ise %46,9 (n=38)’ unda

hıçkırığın hiç olmadığı, %23,5 (n=19)’ inde nadir olarak, %22,2 ( n=18)’sinde bazen,

%6,2 (n=5)’sinde sık sık, %1,2 (n=1) ‘de genelde saptandı. Hıçkırık açısından 3 grup

açısından anlamlı bir fark saptanmadı (p=0,665) (Tablo 4.12).

0

10

20

30

40

50

60

70

80

90

1 den az kusma 1-3 kez kusma 4-6 kez kusma 6 dan fazla kusmakontrol asiyanotik siyanotik

Page 76: (GÖRH) TARAMASI

63

Tablo 4.12. Semptomların siyanotik ve asiyanotik gruplar içinde dağılımı Semptom Asiyanotik

N=95 Siyanotik

N=14 Kontrol

N=81 p

Günlük kusma sayısı 1 den az 1 -3 kez 4 -6 kez 6 dan fazla

%77,9 %7,4 %11,6 %3,2

n=74) (n=7) (n=11) (n=3)

%64,3 %14,3 %21,4 %0

(n=9) (n= 2) (n=3) (n=0)

%69,1 %21 %8,6 %1,2

(n=56) (n=17) (n=7) (n=1)

0,150

Kusma miktarı kusma yok 0-1 yemek kaşığı 1-2 yemek kaşığı arası 1 yemek kaşığı ile yemeğin yarısı yemeğin yarısından fazlası

%77,9 %7,4 %10,5 %2,1 %0

(n=74) (n=9) (n=10) (n=2) (n=0)

%64,3 %14,3 %14,3 %7,1 %0

(n=9) (n=2) (n=2) (n=1) (n=0)

%69,1 %17,3 %7,4 %3,7 %2,5

(n=56) (n=14) (=6) (n=3) (n=2)

0,506

Kusma sıklığı hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%75,8 (n=72)

%4,2(n=4)

%13,7( n=13)

%6,3(n=6)

%0 (n=0)

%57,1 (n=8)

%21,4 (n=3)

%14,3 (n=2)

%7,1 (n=1)

%0 (n=0)

%72,8 (n=59)

%7,4 (n=6)

%9,9 (n=8)

%9,9 (n=8)

%0 (n=0)

0,300

Aç olduğu dönemde beslenme reddi hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%82,1 (n=78)

%7,4(n=7)

%8,4( n=8)

%2,3(n=2)

%0 (n=0)

%78,6 (n=11)

%21,4(n=3)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%82,7 (n=67)

%8,6 (n=7)

%49( n=4)

%3,7(n=3)

%0 (n=0)

0,500

Aç olduğu zamanda, yemeğe başladıktan sonra ne sıklıkla yemek yemeyi bıraktı hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%82,1 (n=78)

%5,3 (n=5)

%10,5 (n=10)

%1,1 (n=1)

%1,1 (n=1)

%85,7 (n=12)

%14,3 (n=2)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%86,4 (n=70)

%9,9 (n=8)

%0 (=0)

%2,5 (n=2)

%1,2(n=1)

0,111

Beslenirken veya beslenmeden sonraki ilk 1 saat içinde ağlama hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%78,9 (n=75)

%8,4 (n=8)

%10,5 (n=10)

%1,1 (n=1)

%1,1 (n=1)

%57,1 (n=8)

%21,4 (n=3)

%14,3 (n=2)

%7,1 (n=1)

%0 (n=0)

%63,0 (n=51)

%18,5 (n=15)

%17,3 (=14)

%1,2 (n=1)

%0(n=0)

0,184

Page 77: (GÖRH) TARAMASI

64

Ağlama ve huzursuzluk hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%62,8 (n=59)

%23,4 (n=22)

%10,6 (n=10)

%3,2 (n=3)

%0 (n=0)

%28,6 (n=4)

%50 (n=7)

%14,3 (n=2)

%7,1(n=1)

%0 (n=0)

%61,7 (n=50)

%21,0 (n=17)

%12,3 (=10)

%3,7 (n=3)

%1,2(n=1)

0,367

Ağlama süresi 10 dakikadan az

10 dakika- 1 saat arası

1 -3 saat arası

3 saatten fazla

%64,8 (n=62) %23,2 (n=22) %8,4 (n=8) %3,2 (n=3)

%52,4 (n=6) %28,6 (n=4) %28,6 (n=4) %0 (n=0)

%51,9 (n=42) %21 (n=17) %25,9 (n=21) %1,2 (n=1)

0,058

Hıçkırık hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%53,7 (n=51)

%21,1 (n=20)

%22,3 (n=22)

%2,1 (n=2)

%0 (n=0)

%50 (n=7)

%35,7 (n=5)

%14,1 (n=2)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%46,9 (n=38)

%23,5 (n=19)

%22,2 (=18)

%6,2 (n=5)

%1,2(n=1)

0,665

Başını arkaya atma hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%88,6 (n=83)

%4,2 (n=4)

%6,3 (n=6)

%2,1 (n=1)

%0 (n=0)

%76,2 (n=10)

%14,3(n=2)

%7,1 (n=1)

%0(n=0)

%7,1 (n=1)

%81,5 (n=66)

%11,1 (n=9)

%6,2 (n=5)

%1,2(n=1)

%0 (n=0)

0,031

Solunum durması ve morarma hayır evet

%93,7 (n=89) %6,3 (n=6)

%71,4 (n=10) %28,6 (n=4)

%98,8 (n=80) %1,2 (n=1)

0,001

Cilt renginde morarma soluklaşma hayır evet

%93,7 (n=89) %6,3 (n=6)

%85,7 (n=12) %14,3 (n=2)

%100 (n=81) %0 (n=0)

0,017

Ebeveynlerin görüşüne göre Reflü semptom derecesi Bulgusu yoktu Çok hafif Hafif Orta Ağır Çok ağır

%65,3 (n=62) %16,8 (n=16) %14,7 (n=14) %2,1 (n=2) %1,1 (n=1) %0 (n=0)

%42,9 (n=6) %35,7 (n=5) %14,3(n=2) %7,1(n=1) %0 (n=0) %0 (n=0)

%63,0 (n=51) %19,8 (n=16) %11,1 (=9) %4,9 (n=4) %1,2(n=1) %0 (n=0)

0,727

Page 78: (GÖRH) TARAMASI

65

Çalışmamızda bir önceki haftaya göre kıyasla, ağlama ve huzursuzluk açısından

bakıldığında, KKH olan grupta 48 (%43,5) bebekte herhangi bir zamanda; asiyanotik

grupta 35 (%37,2) bebekte, siyanotik grupta 10 (%71,4) bebekte ve kontrol grubunda

ise 31 (%38,3) bebekte, ağlama ve huzursuzluğun herhangi bir zamanda olduğunu

bulduk. Gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0,36) (Şekil 4.4).

Şekil 4.4. Kontrol ve KKH grupları arasında beslenirken veya beslenmeden 1 saat sonra huzursuzluk ve ağlama oranları

Siyanotik ve asiyanotik gruplar semptomlar yönünden incelendi. Beslenme

sırasında başını arkaya atma asiyanotik grupta 83 hastada (%88,6) hiç görülmezken, 4

hastada (%4,2) nadir olarak, 6 hastada (%6,3) bazen, 1 hastada (%2,1) sık şeklinde

görüldü. Siyanotik grupta başını arkaya atma 10 hastada (%76,2) hiç görülmezken, 2

hastada (%14,3) nadir olarak, 1 hastada (%7,1) bazen, 1 hastada (%7,1) ise genelde

olduğu görüldü. Beslenme sırasında başını arkaya atmada siyanotik grup lehine fark

saptandı. (p=0,046).

Bir gün boyunca süren ağlama ve huzursuzluk süreleri açısından KKH grupları

karşılaştırıldığında, asiyanotik gruptaki 62 hastanın (%64,8) günde 10 dakikadan az

ağlama ve huzursuzluğu olduğu, 22 hastada (%23,2) 10 dakika ile 1 saat arasında

olduğu, 8 hastada (%8,4) 1-3 saat arasında olduğu, 3 hastada (%3,2) ise 3 saaten fazla

sürdüğü saptandı. Siyanotik grupta ise ağlama ve huzursuzluk sürelerinde, 6 hastada

(%52,4) günde 10 dakikadan az ağlama ve huzursuzluğu olduğu, 4 hastada (%28,6) 10

0

10

20

30

40

50

60

70

hiç nadir bazen sık sık genelde

kontrol asiyanotik siyanotik

Page 79: (GÖRH) TARAMASI

66

dakika ile 1 saat arasında olduğu, 4 hastada (%28,6) 1-3 saat arasında olduğu saptandı.

Her iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0,108) (Tablo 4.13).

Tablo 4.13. Semptomların siyanotik ve asiyanotik gruplar içinde dağılımı Semptom Asiyanotik

N=95

Siyanotik

N=14

p

Günlük kusma sayısı

1 den az

1 -3 kez

4 -6 kez

6 dan fazla

%77,9 (n=74)

%7,4 (n=7)

%11,6 (n=11)

%3,2 (n=3)

%64,3 (n=9)

%14,3 (n= 2)

%21,4 (n=3)

%0 (n=0)

0,5

Kusma miktarı

kusma yok

0-1 yemek kaşığı

1-2 yemek kaşığı arası

1 yemek kaşığı ile yemeğin yarısı

yemeğin yarısından fazlası

%77,9 (n=74)

%7,4 (n=9)

%10,5 (n=10)

%2,1 (n=2)

%0 (n=0)

%64,3 (n=9)

%14,3 (n=2)

%14,3 (n=2)

%7,1 (n=1)

%0 (n=0)

0,602

Kusma sıklığı

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%75,8 (n=72)

%4,2(n=4)

%13,7( n=13)

%6,3(n=6)

%0 (n=0)

%57,1 (n=8)

%21,4 (n=3)

%14,3 (n=2)

%7,1 (n=1)

%0 (n=0)

0,101

Aç olduğu dönemde beslenme reddi

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%82,1 (n=78)

%7,4(n=7)

%8,4( n=8)

%2,3(n=2)

%0 (n=0)

%78,6 (n=11)

%21,4(n=3)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

0,249

Page 80: (GÖRH) TARAMASI

67

Aç olduğu zamanda, yemeğe

başladıktan sonra ne sıklıkla yemek

yemeyi bıraktı

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%82,1 (n=78)

%5,3 (n=5)

%10,5 (n=10)

%1,1 (n=1)

%1,1 (n=1)

%85,7 (n=12)

%14,3 (n=2)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

0,504

Beslenirken veya beslenmeden sonraki

ilk 1 saat içinde ağlama

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%78,9 (n=75)

%8,4 (n=8)

%10,5 (n=10)

%1,1 (n=1)

%1,1 (n=1)

%57,1 (n=8)

%21,4 (n=3)

%14,3 (n=2)

%7,1 (n=1)

%0 (n=0)

0,233

Ağlama ve huzursuzluk

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%62,8 (n=59)

%23,4 (n=22)

%10,6 (n=10)

%3,2 (n=3)

%0 (n=0)

%28,6 (n=4)

%50 (n=7)

%14,3 (n=2)

%7,1(n=1)

%0 (n=0)

0,097

Ağlama süresi

10 dakikadan az

10 dakika- 1 saat arası

1 -3 saat arası

3 saatten fazla

%64,8 (n=62)

%23,2 (n=22)

%8,4 (n=8)

%3,2 (n=3)

%52,4 (n=6)

%28,6 (n=4)

%28,6 (n=4)

%0 (n=0)

0,108

Page 81: (GÖRH) TARAMASI

68

Hıçkırık

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%53,7 (n=51)

%21,1 (n=20)

%22,3 (n=22)

%2,1 (n=2)

%0 (n=0)

%50 (n=7)

%35,7 (n=5)

%14,1 (n=2)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

0,665

Başını arkaya atma

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%88,6 (n=83)

%4,2 (n=4)

%6,3 (n=6)

%2,1 (n=1)

%0 (n=0)

%76,2 (n=10)

%14,3(n=2)

%7,1 (n=1)

%0 (n=0)

%7,1 (n=1)

0,046

Solunum durması ve morarma

hayır

evet

%93,7 (n=89)

%6,3 (n=6)

%71,4 (n=10)

%28,6 (n=4)

0,007

Cilt renginde morarma soluklaşma

hayır

evet

%93,7 (n=89)

%6,3 (n=6)

%85,7 (n=12)

%14,3 (n=2)

0,286

Ebeveynlerin görüşüne göre Reflü

semptom derecesi

Bulgusu yoktu

Çok hafif

Hafif

Orta

Ağır

Çok ağır

%65,3 (n=62)

%16,8 (n=16)

%14,7 (n=14)

%2,1 (n=2)

%1,1 (n=1)

%0 (n=0)

%42,9 (n=6)

%35,7 (n=5)

%14,3(n=2)

%7,1(n=1)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

0,341

Page 82: (GÖRH) TARAMASI

69

Asiyanotik KKH ve kontrol grubunda aç olduğu dönemde beslenmeye

başladıktan sonra beslenmeyi bırakma açısından bebekler incelendiğinde, 78 asiyanotik

KKH (%82,1) hastasında beslenmeyi bırakmanın hiç olmadığı, 5 olguda (%5,3) nadir

olarak olduğu, 10 olguda (%10,5) bazen olduğu, 1 olguda (%1,1) sık olduğu ve 1

olguda (%1,1) ise genelde olduğu saptandı. Kontrol grubunda 70 bebekte (%86,4)

beslenmeyi bırakmanın hiç olmadığı, 8 olguda (%9,9) nadir olarak olduğu, 2 olguda

(%2,5) sık olduğu ve 1 olguda (%1,2) ise genelde olduğu saptandı saptandı. İki grup

arasında anlamlı fark saptandı (p=0,029) (Tablo 4.14)

Tablo 4.14. Semptomların asiyanotik ve kontrol grupları içinde dağılımı Semptom Asiyanotik

N=95

Kontrol

N=81

p

Günlük kusma sayısı

1 den az

1 -3 kez

4 -6 kez

6 dan fazla

%77,9 (n=74)

%7,4 (n=7)

%11,6 (n=11)

%3,2 (n=3)

%69,1 (n=56)

%21 (n=17)

%8,6 (n=7)

%1,2 (n=1)

0,058

Kusma miktarı

kusma yok

0-1 yemek kaşığı

1-2 yemek kaşığı arası

1 yemek kaşığı ile yemeğin yarısı

yemeğin yarısından fazlası

%77,9 (n=74)

%7,4 (n=9)

%10,5 (n=10)

%2,1 (n=2)

%0 (n=0)

%69,1 (n=56)

%17,3 (n=14)

%7,4 (=6)

%3,7 (n=3)

%2,5 (n=2)

0,223

Kusma sıklığı

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%75,8 (n=72)

%4,2(n=4)

%13,7( n=13)

%6,3(n=6)

%0 (n=0)

%72,8 (n=59)

%7,4 (n=6)

%9,9 (n=8)

%9,9 (n=8)

%0 (n=0)

0,559

Page 83: (GÖRH) TARAMASI

70

Aç olduğu dönemde beslenme

reddi

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%82,1 (n=78)

%7,4(n=7)

%8,4( n=8)

%2,3(n=2)

%0 (n=0)

%82,7 (n=67)

%8,6 (n=7)

%49( n=4)

%3,7(n=3)

%0 (n=0)

0,738

Aç olduğu zamanda, yemeğe

başladıktan sonra ne sıklıkla

yemek yemeyi bıraktı

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%82,1 (n=78)

%5,3 (n=5)

%10,5 (n=10)

%1,1 (n=1)

%1,1 (n=1)

%86,4 (n=70)

%9,9 (n=8)

%0 (=0)

%2,5 (n=2)

%1,2 (n=1)

0,029

Beslenirken veya beslenmeden

sonraki ilk 1 saat içinde ağlama

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%78,9 (n=75)

%8,4 (n=8)

%10,5 (n=10)

%1,1 (n=1)

%1,1 (n=1)

%63,0 (n=51)

%18,5 (n=15)

%17,3 (=14)

%1,2 (n=1)

%0(n=0)

0,121

Ağlama ve huzursuzluk

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%62,8 (n=59)

%23,4 (n=22)

%10,6 (n=10)

%3,2 (n=3)

%0 (n=0)

%61,7 (n=50)

%21,0 (n=17)

%12,3 (=10)

%3,7 (n=3)

%1,2(n=1)

0,840

Page 84: (GÖRH) TARAMASI

71

Ağlama süresi

10 dakikadan az

10 dakika- 1 saat arası

1 -3 saat arası

3 saatten fazla

%64,8 (n=62)

%23,2 (n=22)

%8,4 (n=8)

%3,2 (n=3)

%51,9 (n=42)

%21 (n=17)

%25,9 (n=21)

%1,2 (n=1)

0,016

Hıçkırık

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%53,7 (n=51)

%21,1 (n=20)

%22,3 (n=22)

%2,1 (n=2)

%0 (n=0)

%46,9 (n=38)

%23,5 (n=19)

%22,2 (=18)

%6,2 (n=5)

%1,2(n=1)

0,475

Başını arkaya atma

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%88,6 (n=83)

%4,2 (n=4)

%6,3 (n=6)

%2,1 (n=1)

%0 (n=0)

%81,5 (n=66)

%11,1 (n=9)

%6,2 (n=5)

%1,2(n=1)

%0 (n=0)

0,363

Solunum durması ve morarma

hayır

evet

%93,7 (n=89)

%6,3 (n=6)

%98,8 (n=80)

%1,2 (n=1)

0,086

Cilt renginde morarma soluklaşma

hayır

evet

%93,7 (n=89)

%6,3 (n=6)

%100 (n=81)

%0 (n=0)

0,021

Ebeveynlerin görüşüne göre Reflü

semptom derecesi

Bulgusu yoktu

Çok hafif

Hafif

Orta

Ağır

Çok ağır

%65,3 (n=62)

%16,8 (n=16)

%14,7 (n=14)

%2,1 (n=2)

%1,1 (n=1)

%0 (n=0)

%63,0 (n=51)

%19,8 (n=16)

%11,1 (=9)

%4,9 (n=4)

%1,2(n=1)

%0 (n=0)

0,787

Page 85: (GÖRH) TARAMASI

72

Siyanotik ve kontrol grubunda bir hafta içinde olan solunum durması ve/veya

morarma semptomu açısından değerlendirildiğinde, siyanotik hasta grubunda 10 hastada

(%71,4) olmadığı, 4 hastada (%28,6) ise olduğu saptandı. Kontrol grubunda ise sadece

1 solunum durması ve/veya morarmanın olduğu, geri kalan 80 bebekte (%98,8) ise

olmadığı saptandı (p<0,001). Diğer semptomlar arasında ise iki grup arasında anlamlı

fark saptanmadı (Tablo 4.15).

Tablo 4.15. Semptomların siyanotik ve kontrol grupları içinde dağılımı Semptom Siyanotik N=14 Kontrol N=81 p

Günlük kusma sayısı

1 den az

1 -3 kez

4 -6 kez

6 dan fazla

%64,3 (n=9)

%14,3 (n= 2)

%21,4 (n=3)

%0 (n=0)

%69,1 (n=56)

%21 (n=17)

%8,6 (n=7)

%1,2 (n=1)

0,506

Kusma miktarı

kusma yok

0-1 yemek kaşığı

1-2 yemek kaşığı arası

1 yemek kaşığı ile yemeğin yarısı

yemeğin yarısından fazlası

%64,3 (n=9)

%14,3 (n=2)

%14,3 (n=2)

%7,1 (n=1)

%0 (n=0)

%69,1 (n=56)

%17,3 (n=14)

%7,4 (=6)

%3,7 (n=3)

%2,5 (n=2)

0,834

Kusma sıklığı

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%57,1 (n=8)

%21,4 (n=3)

%14,3 (n=2)

%7,1 (n=1)

%0 (n=0)

%72,8 (n=59)

%7,4 (n=6)

%9,9 (n=8)

%9,9 (n=8)

%0 (n=0)

0,361

Aç olduğu dönemde beslenme reddi

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%78,6 (n=11)

%21,4(n=3)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%82,7 (n=67)

%8,6 (n=7)

%49( n=4)

%3,7(n=3)

%0 (n=0)

0,378

Aç olduğu zamanda, yemeğe başladıktan sonra ne sıklıkla yemek yemeyi bıraktı hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%85,7 (n=12)

%14,3 (n=2)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%86,4 (n=70)

%9,9 (n=8)

%0 (=0)

%2,5 (n=2)

%1,2(n=1)

0,864

Page 86: (GÖRH) TARAMASI

73

Beslenirken veya beslenmeden

sonraki ilk 1 saat içinde ağlama

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%57,1 (n=8)

%21,4 (n=3)

%14,3 (n=2)

%7,1 (n=1)

%0 (n=0)

%63,0 (n=51)

%18,5 (n=15)

%17,3 (=14)

%1,2 (n=1)

%0(n=0)

0,540

Ağlama ve huzursuzluk

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%28,6 (n=4)

%50 (n=7)

%14,3 (n=2)

%7,1(n=1)

%0 (n=0)

%61,7 (n=50)

%21,0 (n=17)

%12,3 (=10)

%3,7 (n=3)

%1,2(n=1)

0,145

Ağlama süresi

10 dakikadan az

10 dakika- 1 saat arası

1 -3 saat arası

3 saatten fazla

%52,4 (n=6)

%28,6 (n=4)

%28,6 (n=4)

%0 (n=0)

%51,9

(n=42)

%21

(n=17)

%25,9

(n=21)

%1,2

(n=1)

0,872

Hıçkırık

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%50 (n=7)

%35,7 (n=5)

%14,1 (n=2)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%46,9 (n=38)

%23,5 (n=19)

%22,2 (=18)

%6,2 (n=5)

%1,2(n=1)

0,712

Başını arkaya atma

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

%76,2 (n=10)

%14,3(n=2)

%7,1 (n=1)

%0(n=0)

%7,1 (n=1)

%81,5 (n=66)

%11,1 (n=9)

%6,2 (n=5)

%1,2(n=1)

%0 (n=0)

0,183

Page 87: (GÖRH) TARAMASI

74

Solunum durması ve morarma

hayır

evet

%71,4 (n=10)

%28,6 (n=4)

%98,8 (n=80)

%1,2 (n=1) 0,000

Cilt renginde morarma soluklaşma

hayır

evet

%85,7 (n=12)

%14,3 (n=2)

%100 (n=81)

%0 (n=0)

0,001

Ebeveynlerin görüşüne göre reflü

semptom derecesi

Bulgusu yoktu

Çok hafif

Hafif

Orta

Ağır

Çok ağır

%42,9 (n=6)

%35,7 (n=5)

%14,3(n=2)

%7,1(n=1)

%0 (n=0)

%0 (n=0)

%63,0 (n=51)

%19,8 (n=16)

%11,1 (=9)

%4,9 (n=4)

%1,2(n=1)

%0 (n=0)

0,633

Hasta ve sağlıklı grup arasındaki alınan puanlar incelendiği zaman, KKH olan

grupta min. 0, maks. 23 puan, ortalama olarak 4,81 ± 5,06; sağlıklı grupta ise min. 0,

maks. 24, puan ortalama olarak 5,1 ± 5,71 olarak bulundu. 0-1 yaş reflü skor eşiği ≥ 7

kabul edildiğinde KKH tanısı olan hastalar için pozitiflik %26,6 (n=29) ; sağlıklı grupta

ise %23,5 (n=19) olarak saptandı. Reflü skor eşiği ≤ 7 KKH tanısı olan grupta %73,4

(n=80), kontrol grubunda ise %76,5 (n=62) olarak saptandı. İki grup arasında reflü

skorları arasında anlamlı fark saptanmadı (p=0,62) (Tablo 4.16).

Tablo 4.16. KKH ve kontrol grubunda reflü skor eşiğine göre olgu oranları

GRUPLAR Reflü skor eşiği

TOPLAM <7 =>7 KKH Sayı 80 29 109

% %73,4 %26,6 %100,0 KONTROL Sayı 62 19 81

% %76,5 %23,5 %100,0 TOPLAM Sayı 142 48 190

% %74,7 %25,3 %100,0 p 0,62

Page 88: (GÖRH) TARAMASI

75

Konjenital kalp hastalığı olan ve reflü skoru ≥ 7 olan hastalar, gözlem altına

alınıp aynı anket soruları ile 2 ay sonra yeniden değerlendirildi, hastaların bu dönem

zarfında kilo alım ve persentilleri; almış olduğu puanlar kendi aralarında, bir önceki

sonuçlarıyla mukayese edilmiştir. Reflü skoru ≥ 7 olan 29 KKH hastasından 23 hastaya

ulaşılmıştır. Ulaşılamayan hastalardan 3 tanesinin ex olduğu öğrenildi, diğer hastalara

ulaşılamadı. İlk puanlamada ortalama reflü skor puanın 11,95 ± 0,91 olduğu, minumum

değerin 7, maksimum değerin ise 23 olduğu tespit edildi. Yeniden değerlendirmede

sonrasındaki reflü skor puanın 5,30 ± 0,48 olduğu, minumum değerin 1, maksimum

değerin ise 9 olduğu tespit edildi. 2 hastanın reflü skoru ≥ 7 ve semtomalrı olduğundan

pediatrik gastroenteroloji kliniğimizde pHmetre/impedans yapılmak istendi, aileri onay

vermedi. Hastaların klinik izlemlerine devam edildi. 1 ay sonra yapılan değerlendirme

sonrasında, hastaların semptomlarının gerilediği ve tekrarlanan ankette reflü skorlarının

<7 olduğu saptandı. (p=0,03) (Tablo 4.17).

Tablo 4.17. KKH olan grupta reflü skoru ≥ 7 olanlarda hastaların puanlarının karşılaştırılması Gruplar Puan Ort. ± SD

1. puan 11,95 ± 0,91

2. puan 5,30 ± 0,48

p 0,03

Çalışmamızda konjenital kalp hastası olan ve sağlıkı grupta reflü skoru ≥ 7

hastalarının yaşa göre karşılaştırılması yapıldı, hem KKH hem de kontrol grubu için

ortanca yaş 4 ay olarak saptandı. KKH alt gruplarında ise siyanotik KKH olan grupta

ortanca yaş 5 ay olarak; asiyanotik olan grupta ise 4 ay olarak saptandı (Tablo 4.18).

Tablo 4.18. KKH’lı ve sağlıklı çocuklarda reflü skoru ≥ 7 olanlarda ortanca yaş ve yaş aralığı Gruplar Yaş (ay) Ortanca (min. - maks.)

KKH 4 (1-10,5)

Siyanotik 5 (2-10)

Asiyanotik 4 (1-10,5)

Kontrol 4 (1-9)

Page 89: (GÖRH) TARAMASI

76

KKH ve kontrol grubundaki reflü skoru ≥ 7 hastaların yaşa göre dağılımlarına

bakıldı. KKH grubunda 4 aylıkken pik değere ulaştığı, 1 yaşına doğru azaldığı tespit

edildi. Sağlıklı grupta da benzer şekilde GÖRH oranı en sık 4 aylıkken %26,3 (n=5)

oranında saptandı. 1 ve 2 aylıkken %10,5 oranında, 3 aylık iken ise %21,1 oranında

tespit edildi. İki grup arasında anlamlı fark bulunamadı (p=0,302) (Şekil 4.5) (Tablo

4.19).

Şekil 4.5. KKH ve kontrol grubunda reflü skoru ≥7 olan olguların yaşa göre dağılımı

0

5

10

15

20

25

30

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12

% O

RAN

LARI

AY

KKH ve kontrol grubunda reflü skoru ≥7 olan olguların yaşa göre dağılımı

KKH KONTROL

Page 90: (GÖRH) TARAMASI

77

Tablo 4.19. KKH da reflü skoru ≥ 7 olan hastaların yaşa göre dağılımı

PUAN TOPLAM

AY 7,00 8,00 9,00 10,00 11,00 12,00 13,00 14,00 16,00 17,00 18,00 19,00 23,00

1,00 0 0 1 0 0 0 0 0 1 0 0 0 1 3 (%10.3)

2,00 2 0 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 3 (%10.3)

3,00 0 0 0 2 0 0 1 1 0 0 0 0 0 4 (%13,8)

4,00 0 0 0 0 1 1 2 0 2 0 0 0 0 6 (%20,7)

5,00 0 2 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 3 (%10.3)

6,00 0 1 1 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 3 (%10.3)

7,00 0 1 0 0 0 1 0 0 0 0 1 0 0 3 (%10.3)

9,00 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 0 0 1 (%3,4)

10,00 0 2 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 2 (%6,9)

10,50 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 1 0 1 (%3,4)

TOPLAM 2 6 4 3 1 2 3 1 3 1 1 1 1 29 (%100)

Çalışmamızda GÖRH ile vücut ağırlığının persentil değerleri arasındaki ilişki

incelendi. Konjenital kalp hastalığı olan grupta 3 hastanın (%10,3), kontrol grubunda ise

2 hastanın (%10,5) <3p değerinin altında olduğu bulundu. KKH olan grupta 26 hastanın

(%89,7), sağlıklı grupta ise 17 hastanın (%89,5) 3-90p aralığında olduğu bulundu

(p=1,0) (Tablo 4.20).

Page 91: (GÖRH) TARAMASI

78

Tablo 4.20. KKH ve kontrol grubunda reflü skoru ≥ 7 olan hastaların vücut ağırlığı persentil aralığına göre dağılımı

TANI

Persentil Aralığı

Toplam <3p 3-90p

KKH Sayı 3 26 29

% %10,3 %89,7 %100,0

Kontrol Sayı 2 17 19

% %10,5 %89,5 %100,0

Toplam Sayı 5 43 109

% %10,4 %89,6 %100,0

p 1,0

Çalışmamızda reflü skoru ≥ 7 olan KKH grup içerisindeki olguların tanılara göre

dağılımlarına bakıldığında, sekundum ASD’si olan hastaların 6 tanesinde (%27,3),

PDA’sı olan hastaların 2 tanesinde (%40), Pulmoner Stenozu olan hastaların 3 tanesinde

(%20 ), VSD’si olan hastaların 4 tanesinde (%12,9) reflü skorunun ≥ 7 olduğu saptandı

(Tablo 4.21). Hasta grupları arasında anlamlı bir fark saptanmadı (p=0,424).

Page 92: (GÖRH) TARAMASI

79

Tablo 4.21. KKH da reflü skoru ≥ 7olan hastaların tanılara göre hasta dağılımı

TANI

Reflü skor puanı

Toplam <7 =>7

Müsküler VSD Sayı 5 1 6

% % 83,3 % 16,7 % 100,0

VSD Sayı 27 4 31

% % 87,1 % 12,9 % 100,0

PDA Sayı 3 2 5

% % 60,0 % 40,0 % 100,0

Primum ASD Sayı 5 3 8

% % 62,5 % 37,5 % 100,0

Sekundum ASD Sayı 16 6 22

% % 72,7 % 27,3 % 100,0

AVSD Sayı 4 3 7

% %57,1 %42,9 %100,0

Pulmoner Stenoz Sayı 12 3 15

% % 80,0 % 20,0 % 100,0

Aort Koarktasyonu Sayı 1 0 1

% %100 %0,0% %100

Tek Ventrikül Sayı 1 2 3

% %33,3% %66,7% %100,0%

BAT/TGA Sayı 1 2 3

% %33,3 %66,7 %100,0

TPVDA Sayı 2 1 3

% %66,7 %33,3 %100,0

Fallot Tetralojisi Sayı 3 2 5

% % 60,0 % 40,0 % 100

Toplam Sayı 80 29 109

% %73,4 %26,6 %100,0

p 0,424

Page 93: (GÖRH) TARAMASI

80

Çalışmamızda reflü skor eşiği ≥ 7 olan KKH olan olguların, yapısal kalp

anomalisi (asiyanotik-siyanotik) ile reflü skor puanı arasındaki ilişkisi incelendi.

Asiyanotik KKH’lı olguların 22 tanesinin (%23,2) reflü skorunun ≥ 7 olduğu, siyanotik

KKH’lı grupta ise 7 hastanın (%50) reflü skorunun ≥ 7 olduğu saptandı. KKH’lı

olguların yapısal anomalisi ile reflü skoru arasında anlamlı bir ilişki siyanotik kalp

hastalığı olan grup lehine saptanmıştır. (p=0,034) (Tablo 4.22) (Şekil 4.6).

Şekil 4.6. Siyanotik ve asiyanotik grubun GÖRH açısından değerlendirilmesi

Tablo 4.22. KKH da reflü skoru ≥ 7 olan hastaların yapısal kalp anomalisine göre dağılımı.

0%

10%

20%

30%

40%

50%

60%

70%

80%

90%

100%

asiyanotik siyanotik

Reflü skor =>7

Reflü skor <7

TANI

Reflü skor puanı

Toplam <7 =>7

Asiyanotik Sayı 73 22 95

% %76,8% %23,2 %100,0

Siyanotik Sayı 7 7 14

% %50 %50 %100,0

Toplam Sayı 80 29 109

% %73,4 %26,6 %100,0

p 0,034

Page 94: (GÖRH) TARAMASI

81

Çalışmamızda reflü skor eşiği ≥ 7 olan KKH olan olguların, yapısal kalp

anomalisinin alt tipleri ile reflü skor puanı arasındaki ilişki incelendi. Asiyanotik sol-sağ

şantlı KKH’lı olguların 19 tanesinin (%24,1) reflü skorunun ≥ 7 olduğu, asiyanotik

obstrüktif KKH’lı grupta ise 3 hastanın (%18,8) reflü skorunun ≥ 7 olduğu, siyanotik

pulmoner kan akımı azalmış KKH’lı grupta 3 hastanın (%50) ve siyanotik pulmoner

kan akımı artmış KKH’lı grupta ise 4 hastanın (%50) reflü skorunun ≥ 7 olduğu

saptandı. KKH’lı olguların yapısal anomalisi ile reflü skoru arasında anlamlı bir ilişki

saptanmamıştır (p=0,107) (Tablo 4.23).

Tablo 4.23. KKH da reflü skoru ≥ 7olan hastaların yapısal kalp anomalisinin türlerine göre hasta dağılımı.

TANI

Reflü skor puanı

Toplam <7 =>7

Asiyanotik sol-sağ şantlı Sayı 60 19 79

% %75,9 %24,1 %100,0

Asiyanotik obstrüktif Sayı 13 3 16

% %81,3 %18,8 %100,0

Siyanotik pulmoner kan akımı

azalmış

Sayı 3 3 6

% %50,0 %50,0 %100,0

Siyanotik pulmoner kan akımı

artmış

Sayı 4 4 8

% %50,0 %50,0 %100,0

Toplam Sayı 80 29 109

% %73,4 %26,6 %100,0

p 0,107

KKH’da reflü skorunu artıran faktörler (yaş, cinsiyet, persentil değeri, KKH

yapısal anomali tipi) birlikte değerlendirildiği zaman, asiyanotik hasta grubu temel

alındığında, siyanotik pulmoner kan akımı artmış olan hastaların asiyanotik sol-sağ

şantlı hastalara göre 3,72 kat daha fazla ≥ 7 puan alma riski olduğu (1,08-14,2 arası

güven oranında) saptandı. Reflü skorunu değiştiren faktörler açısından konjenital kalp

hastalığının yapısal anomalisinin bir risk faktörü olduğu bulundu. (Tablo 4.24)

Page 95: (GÖRH) TARAMASI

82

Tablo 4.24. KKH da reflü skorunu etkileyen risk faktörlerinin değerlendirilmesi

RİSK FAKTÖRLER

P değeri Odds oranı

%95 güven aralığında

Odds oranı

En düşük En yüksek

Yaş

Cinsiyet

0,748

0,191

0,968

1,853

0,796

0,736

1,178

4,666

<3p 0,854

3-90p 0,574 1,504 0,362 6,253

>90p

Asiyanotik Sol-Sağ Şantlı 0,999

0,185

0,000 0,000 .

Asiyanotik Obstrüktif

Siyanotik Pulmoner Kan Akımı Azalmış

0,688

0,393

0,751

2,378

0,186

0,326

3,038

17,324

Siyanotik Pulmoner Kan Akımı Artmış

Sabit 0,035

1,298

3,727

0,273

1,016 19,169

Page 96: (GÖRH) TARAMASI

83

5. TARTIŞMA

KKH terimi kardiyovasküler sistemde doğumda ya da doğumdan sonra

tanımlanan, doğuştan olan yapısal veya fonksiyonel anomalileri içermektedir. Kalpteki

yapısal bir kusur konjenital kalp defekti, konjenital kalp anomalisi veya kardiyovasküler

malformasyon olarak isimlendirilmektedir. KKH tüm canlı doğumların % 0,8-1’inde

görülmektedir (1,2). Hastaların yarısından fazlası yaşamlarının ilk bir ayı içerisinde tanı

almaktadırlar (2,3). Cerrahi tekniklerde ve yoğun bakım yönetimindeki önemli

ilerlemeler, konjenital kalp hastalığı olan çocukların hayatta kalma oranlarının

artmasına neden olmuştur. Hastalığın karakteristik bulgularına ek olarak sekonder

problemler de artan yaşam süresiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Bu problemlerin en

önemlileri arasında enfeksiyon, malnütrisyon, anemi ve büyüme gelişme yer almaktadır.

Konjenital kalp hastalıklarına sahip olan bebeklerin malnütrisyona yatkın olması ve

malnütrisyonun morbidite ve mortalite de artışa sebep olmasından dolayı, KKH’lı

hastalarda malnütrisyon ve beslenme ile ilgili çalışmalar yapılmıştır (124, 137, 141).

Cooper ve ark.’nın yaptığı çalışmada KKH’lı çocuklarda, erken süt çocukluğu

dönemindeki büyüme geriliğinin, bilişsel fonksiyonlarında ve okul başarısında negatif

etkilerinin olduğu gösterilmiştir (126). Naef ve ark. okul çağındaki KKH’lı hastalar

üzerindeki çalışmada, konjenital kalp hastalığı olan çocukların nörogelişimsel

risklerinin devam ettiğini belirtmiştir Yapılan bu çalışmada genetik hastalığı

bulunmayan KKH’lı 37 çocukta (% 21,9); genetik hastalığın eşlik ettiği 24 (%37,5)

KKH’lı çocukta preoperatif beslenme zorluğu saptanmıştır (146).

KKH ve büyüme geriliği arasındaki etkileşim farklı çalışmalarda yakında

incelenmiş olup, birçok etken suçlanmaktadır. Bebeklik ve süt çocukluğu döneminde

artmış olan bazal metabolizma hızı, kronik hipoksiye sekonder gelişen iştahsızlık

suçlanan faktörler arasında yer almaktadır (126, 136). Besinlerin eliminasyonunda

periferik hipoksiden kaynaklı problemlerin, büyüme geriliği ve malnütrisyonda yer alan

temel faktörlerden biri olarak gösterilmektedir. Düşük oksijen saturasyonu, kronik

hipoksi, asidoz, bunlara bağlı gelişen kalp yetmezliği ve gastrointestinal sistemdeki

konjesyon ve ödem besin alınımını ve besinlerin hedef organlardaki kullanımını

kısıtlayarak, büyüme geriliğine neden olmaktadır (136).

KKH’lı bebeklerde gastroözofageal reflü (GÖR) sık görülen

komplikasyonlardan olup, tekrarlayan akciğer enfeksiyonlarına, büyüme ve gelişme

Page 97: (GÖRH) TARAMASI

84

geriliğine sebep olmaktadır. Weesner ve Rosentalhal (123) in yaptığı çalışmada KKH

olan bebeklerde tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonlarının, gastroözefageal reflü

hastalığı ile ilişkili olduğu belirtilmiştir. GÖR’e sebep olan mekanizmalar arasında,

artmış olan enerji ihtiyacını karşılamak amacıyla, nütrisyonel destek yapılan hastalarda

kullanılan yüksek enerji yoğunluğu olan formulalar mide boşalmasını geciktirerek

reflüye sebep olmalarından bahsedilmektedir. Hepatomegali veya asit varlığında basıya

bağlı mide boşalmasında gecikme olmakta ve gastroözefageal reflüye sebep olmaktadır

(124,126).

GÖRH, hafif formdan en ağır forma kadar geniş bir yelpazede karşımıza

çıkabilen, patofizyolojisi ve tedavisi konusunda hala çalışmaların sürdürüldüğü ve

çocuk hekimlerinin yaygın olarak karşılaştıkları, çocuklarda en sık görülen özofagus

hastalığıdır (105).

GÖRH semptomlarının özgül olmaması ve tanıda altın standart bir yöntemin

bulunmamasından ötürü, tanı amacıyla klasik veya modern pek çok yöntem

kullanılmaktadır. GÖRH tanısında klasik yöntemler içinde en etkin olanları pH

monitorizasyonu ve impedans analizidir. Özofajit varlığında endoskopi kullanabilmekte,

tedaviden tanıya gidiş yöntemi de zaman zaman kullanılmaktadır. Sintigrafinin tanıdaki

yeri, kullanım yaygınlığının aksine çok gerilerdedir. Ba’lu özofagus grafisi, GÖRH

tanısında en düşük etkinliğe sahiptir ve anatomik bozuklukların saptanmasında

önemlidir. GÖRH tanısında kullanılan modern yöntemler arasında son yıllarda üzerinde

çokça çalışılan ve halen geliştirilmekte olan anketler yer almaktadır. Bu anket

uygulamalarındaki sorular ebeveyenlerin bebeklerinde gözlemlediği bulgulara göre

şekillenmektedir. Özellikle kliniklerde GÖRH’den şüphelenilen olgularda anamnezlerin

geniş ve zaman alıcı olmasından dolayı GÖRH tanısında yardımcı olmak için

semptomlarla ilgili olarak I-GERQ anketi 1992 yılında, Orenstein ve arkadaşları

tarafından geliştirilmiştir (105). Yapılan çalışma ve geliştirmeler sonrasında I-GERQ

tekrar modifiye edilerek kullanıma daha uygun hale getirilmiştir. Bununla birlikte başka

anketler de bebekler için geliştirilmiştir. 2005’de Linda ve arkadaşları, GÖRH

semptomlarınının sıklığı ve şiddetinin yaşa göre değişmesinden dolayı iki farklı yaş

grubuna (1-11 ay ve 1-4 yaş) göre anket soruları geliştirmişlerdir (106). Orjinal I-GERQ

formu, Kleinman ve arkadaşları tarafından tekrar düzenlenmiş olup, bizim

çalışmamızda I-GERQ – R’nin Türkçeleştirilmiş formu kullanılmıştır. Çalışmamızda

KKH olan hastalarda reflü sıklığının araştırılması amacıyla, hasta ve kontrol grubundan

Page 98: (GÖRH) TARAMASI

85

oluşan 0-12 ay arası toplam 190 bebek çalışmaya dahil edilmiştir. Literatürde

yaptığımız çalışmaya benzer bir çalışma bulunmamaktadır.

GÖRH insidansının belirlenmesi zordur ve bu konuda yapılan çalışmalarda

değişik oranlar bulunmuştur. Bunun en temel sebepleri arasında GÖR insidansın yaşa

bağlı olarak değişkenlik göstermesidir. Reflünün bebeklik döneminde daha sık olması

ve 12. Aydan sonra giderek azalması çalışmalardaki farklılıkları ortaya koyan ana

etmenlerden birisi olmuştur (138). GÖRH ve fizyolojik reflü ayrımının da klinisyenler

tarafından belirlenmiş olması gerekmektedir. Tanrıverdi ve ark.’nın yaptığı anket bazlı

çalışmada 0-2 yaş arası bebeklerde reflü oranını Ege Bölgesinde %14 oranında

saptamıştır (120). Bir başka çalışmada Göker ve ark. ‘nın yaptığı Bursa ili Nilüfer

ilçesindeki bebeklerde (2 ay-2 yaş) GÖRH insindansını 24s pHmetre ve sintigrafi

yöntemleri kullanarak % 5 olarak tespit etmiştir. Bizim çalışmamızda da reflü skoru ≥ 7

olan bebekler reflü açısından anlamlı kabul edilmiş ve Konjenital kalp hastalığı tanısı

olan hastalar için bu oran %26,6; kontrol grubunda ise %23,5 olarak saptanmıştır, her

iki grup arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır (p=0,62).

Özellikle sol-sağ şantlı ve siyanotik hastalarda daha belirgin olmak üzere

kardiyak lezyon tipinin KKH’da büyüme gelişmeyi etkilediğini gösteren yayınlar

mevcuttur. (125,127). Çil ve ark. 130 Konjenital kalp hastası ile yaptığı malnütrisyon ile

alakalı çalışmada, özellikle siyanotik hasta ve sol-sağ şantlı hasta grubunda belirgin

olmak üzere, KKH 'da ağırlık ve boy ölçümlerinde normal çocuklara göre oldukça geri

kaldığını belirtmiştir (138). Bizim çalışmamızda, KKH ve kontrol grubundaki

hastaların persentil değerlerinin GÖRH ile olan ilişkisi incelendiğinde, konjenital kalp

hastalığı olan grupta 13 hastanın (%10,3), kontrol grubunda ise 2 hastanın (%10,5) <3p

değerinin altında olduğu bulundu. 3-90p aralığında KKH olan grupta 26 hastanın

(%89,7), sağlıklı grupta ise 17 hastanın (%89,5) 3-90p aralığında olduğunu bulduk

(p=1,0). İki grup arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı.

Yaş ile reflü arasındaki ilişki, yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmış ve reflünün,

yaşamın ilk aylarında semptom verdiği, yaklaşık 4.ayda pik yaptığını belirtilmiştir.

Reflüsü olan olguların 12. aylıktan itibaren azaldığı ve 18-24 ay arası dönemde ise

neredeyse tamamının geçtiği bildirilmektedir (130, 132, 134). Çalışmamızda 4 aylık

olan 6 KKH hastasında (%20,7), kontrol grubunda ise 5 hastada (%26,3) GÖRH

saptandı. Bizim çalışmamızda reflünün en fazla görüldüğü yaş, literatürle benzer şekilde

her iki grupta da 4 aylık dönemde saptandı. (p>0,05). Kontrol ve KKH olan grupta

Page 99: (GÖRH) TARAMASI

86

benzer şekilde, bir yaşına doğru gidildiğinde GÖRH oranın azaldığı, literatürle benzer

şekilde bizim çalışmamızda da kaydedildi. İki grup arasında anlamlı fark bulunamadı.

GÖRH ile cinsiyet arasındaki ilişki ile alakalı, erişkin çalışmaları daha fazladır

ve bu çalışmalarda gastroenterolojik patolojilerin daha çok erkeklerde görüldüğünü

bulmuştur (99). Vandenplas ve arkadaşlarının 2500 hasta üzerinde yaptıkları çalışmada,

erkek/kız oranı 1,3 / 1 olarak saptanmış olup, istatistiksel olarak kız erkek cinsiyet

arasında anlamlı fark bulunamamıştır (74). Çalışmamızda KKH olan grupta 13 erkek

(%44,8) ve 16 kız (%55,2)’ da reflü skorunun ≥7 olduğu, kontrol grubunda ise 11 erkek

(%57,9) ve 8 kız (%42,1)’ da reflü skorunun ≥7 olduğu bulunmuştur. Çalışmamızda

Vandenplas ve ark. yaptığı çalışmayla benzer şekilde iki grupta da cinsiyetin GÖRH ile

ilişkisinin olmadığı görülmüştür (p=0,376). KKH alt gruplarının cinsiyet açısından

GÖRH’e olan etkisi incelendiği zaman ise, reflü skoru ≥ 7 olan olgular arasında anlamlı

sonuçlar bulundu (p=0,034). Bu sonucun GÖRH’den değil, konjenital kalp

hastalığından kaynaklı olduğunu düşündük. Ulusoy’un çalışmasında, asiyanotik KKH

olan çocukların ağırlıklı olarak 26 kız hasta (% 68,4) olduğunu bulmuştur (19).

Çalışmamızda da asiyanotik gruptaki reflü skoru ≥ 7 olan olguların kızlarda daha sık

görülmesini, bu grupta PDA, ASD gibi kızlarda daha fazla görülen konjenital kalp

hastalığının bulunması ile açıklanabilir. GÖRH’ün siyanotik KKH grubunda %85,7

oranında erkeklerde daha fazla görülmesi, literatürdeki siyanotik ve kompleks kalp

defektlerinin erkeklerde daha fazla görülmesi bilgisi ile açıklanabilir (145).

Nelson ve arkadaşlarının (132) (3 yaş - 9 yaş) 566 çocukta yaptıkları 16 merkezli

bir çalışmada kusma semptomunu ortalama %2,3 oranında saptamıştır. Gupta ve

arkadaşlarının (133) Amerika Birleşik Devletlerinde 1–3 yaş arasındaki çocuklarda

yaptıkları bir çalışmada kusma oranını %18 oranında bulmuştur. Göken ve ark. yaptığı

çalışmada (134) ise kusma semptomunu ilk 2 yaş çocuklarda % 23,9 olarak bulmuştur.

1996’da Orenstein ve arkadaşları yaptıkları anket bazlı çalışmada, GÖRH olan gruptaki

bebeklerin % 80’inde günde 1’den fazla regüjitasyon, % 51’inde günde 3’den fazla

regüjitasyon ve % 31’inde günde 5’den fazla regüjitasyon olduğu saptanmıştır (121).

Bizim çalışmamızda ise asiyanotik KKH grubunda bebeklerin %78,4 ‘ünde günde 1 den

az kusma olduğu, %9,5 ‘unda günde 1-3 kez kusma olduğu, %19’unda günde 4-6 kez

kusma olduğu, %4,8’inde ise 6 dan fazla kusma olduğu saptandı. Siyanotik KKH olan

grupta ise %66,7’sinde günde 1 den az kusma olduğu, %8‘inde günde 1-3 kez arası

kusma olduğu, %11,4’ünde 4-6 kez kusma olduğu, %2,3’ünde ise 6’dan fazla kusma

olduğu saptandı. Kontrol grubunda ise %69,1’inde günde 1 den az kusma olduğu,

Page 100: (GÖRH) TARAMASI

87

%21‘inde günde 1-3 kez kusma olduğu, %8,6’sında 4-6 kez kusma olduğu, %1,2’sinde

ise 6’dan fazla kusma olduğu saptanmış olup 3 grup arasında anlamlı bir fark

saptanmadı.

2005 yılında Linda ve arkadaşlarının geliştirdiği yaşa göre GÖRH semptomların

sıklığı ve şiddeti ile ilgili anket soruları ile yapılan çalışmada 0-11 ay GÖRH olan

bebeklerde kontrol grubuna göre en sık semptom kusma-regüjitasyon (% 90), en az

semptom beslenme reddi (% 42) olarak bulunmuştur ( 109). Çalışmamızda KKH olan

grupta açken beslenmeyi reddetmenin 89 olguda (%81,7) hiç olmadığı, 10 olguda

(%9,2) nadir olarak olduğu, 8 olguda (%7,3) bazen olduğu ve 2 olguda (%1,8) ise sık

olduğu saptandı. Sağlıklı grupta ise 67 bebekte (%82,7) hiç olmadığı, 7 bebekte (%8,6)

nadir olarak olduğu, 4 bebekte (%4,9) bazen olduğu, 3 bebekte (%3,7) ise sık olduğu

saptandı (p=0,78). Çalışmamızda Linda ve ark. farklı olarak, herhangi bir zamandaki

beslenme reddini KKH olan grupta %18,3 (n=20), sağlıklı olan grupta ise %17,3 (n=14)

oranında saptadık. Konjenital kalp hastalığında beslenme reddinin GÖRH’de, kontrol

grubuna göre farklı olmadığı bulunmuştur.

Ağlama atakları ve huzursuzluğun kendini ifademeyen süt çocuklarında GÖRH

açısından anlamlı bir bulgu olup olmadığı yönünde birçok çalışma mevcuttur. Salvatore

ve arkadaşları (62) 200 hastayla yaptıkları, GÖRH semptomlarının 24 saat pH metre

monitorizasyon ve endoskopi ile karşılaştırdığı çalışmasında, ağlama atakları ve

huzursuzluğun GÖRH ile zayıf bir korelasyon gösterdiğini ortaya koymuştur. Ağlama

ataklarının ve huzursuzluğun reflü atakları ile ilgili olduğunu destekleyen nadir

çalışmalardan biri Feranchack (131)’nın 10 hastayı, 24 saat pH metre monitorizasyonu

ve video görüntüleri ile takip ettikleri çalışmadır. Bu çalışmada ağlama atakları ve

huzursuzluğun reflü atakları ile ilişkisi tespit edilmiştir. Orenstein ve arkadaşlarının

1996 yaptığı çalışmada beslenme sırasındaki huzursuzluk oranı % 66 olarak

bulunmuştur. Çalışmamızda bir önceki haftaya göre kıyasla, ağlama ve huzursuzluk

oranlarına bakıldığında, KKH olan grupta 48 (%43,5) bebekte herhangi bir zamanda

olduğu; asiyanotik grupta 35 (%37,2) bebekte, siyanotik grupta 10 (%71,4) bebekte ve

kontrol grubunda ise 31 (%38,3) bebekte olduğunu bulduk (p=0,36). Bebeklerdeki

beslenirken veya beslenmeden 1 saat sonraki huzursuzluk ve ağlama oranlarında, KKH

ve kontrol grubu arasında istatiksel olarak fark bulamasak da, siyanotik grupta ağlama

ve huzursuzluk oranlarının daha fazla olduğunu bulduk.

GÖRH’e sekonder olarak gelişen eroziv özofajit durumlarının hıçkırık ile ilişkili

olduğu ve tedavi edildiğinde mevcut şikayetlerin gerilediği bilinmektedir. Aşırı hıçkırık

Page 101: (GÖRH) TARAMASI

88

ataklarında, diyafragma kasılmalarından ötürü gastrik basıncın artması ve negatif

özofageal basınçla birlikte alt özofageal sfinkter basıncının azalmasının, GÖRH

şikayetlerini artırdığı bilinen bir durumdur (129). 1992’de Orenstein’in yaptığı

çalışmada (105) GÖRH’ü olan bebeklerin % 28’inde aşırı hıçkırık; 1996 yılında yaptığı

çalışmada ise (121) reflü grubu bebeklerin % 38’inde hıçkırık saptamıştır.

Çalışmamızda, herhangi bir dönemde olan hıçkırık oranlarını, KKH olan grupta %46,8

(n=51), sağlıklı olan grupta ise %53,1 (n=43) oranında tespit ettik (p=0,394). Konjenital

kalp hastalığında hıçkırığın kontrol grubuna göre, farklılığı tespit edilememiştir.

Özofajit, persiste eden asit reflüsü olan hastalarda gelişen bir komplikasyondur

ve bebeklerde anormal postür alma durumuna sebep olur. Reflü süresince görülen

anormal hareketlerin, hava yollarını reflüden korumak veya asit reflünün neden olduğu

karın ağrılarını azaltmayı amaçlayan mekanizmanın sonucu olduğu bilinmektedir.

Frankel ve ark. yaptığı çalışmada, Sandifer sendromlu olgulardaki anormal postürün

özofagustaki klirensi arttırmayı amaçlayan bir koruma mekanizması olduğu

belirtilmiştir (128). 1996’da Orenstein’in yaptığı çalışmasında reflü grubu bebeklerin %

60’ında kendini geriye atma postürü olduğu görülmüştür (121). Bizim çalışmamızda

sağlıklı bebeklerde %14,7 (n=15) oranında başını arkaya atma oranı görülürken, bu oran

KKH olan grupta ise %18,5 (n=16) olarak saptandı (p=0,59). KKH alt gruplarında ise

bir hafta içindeki beslenme sırasında başı geriye atma postürünün, asiyanotik grupta 11

hastada (%12,6), siyanotik grupta ise 4 hastada (%23,8) olduğu görüldü. Beslenme

sırasında başı arkaya atma postüründe, siyanotik KKH grup lehine anlamlı fark saptandı.

(p=0,046).

Animasahun ve ark. yaptığı Nijerya bölgesindeki yaptığı çalışmada, siyanotik

KKH’nın saptanması ve kardiyak hastalıkları araştırma açısından en yaygın bulgunun

siyanoz olduğunu belirtmiştir (122). Bizim çalışmamızda solunum durması veya varlığı

sorgulanmış ve kontrol grubunda %1,2 (n=1), asiyanotik grupta %6,3 (n=4), siyanotik

KKH olan grupta, siyanoz bulgusu %28,6 (n=6) olarak, siyanotik grup lehine

(p<0,0001) saptanmıştır. Bu bulgunun siyanotik kalp hastalığı lehine sonuç vermesi,

gastroözofageal reflü hastalığındaki komponenti olmasından ziyade, konjenital kalp

hastalığın bir semptomu olmasına bağlandı.

Bebeklik döneminde artmış olan bazal metabolizma hızı, iştahsızlık ve kardiyak

lezyon tipinin, konjenital kalp hastalığında büyüme gelişimi etkilediğini gösteren

çalışmalar mevcuttur (125,126, 136). Bu etkileşimin GÖRH kaynaklı bir temel üzerinde

olabileceği düşüncesiyle, çalışmamızda konjenital kalp hastalığındaki tanıların GÖRH

Page 102: (GÖRH) TARAMASI

89

ile olan ilişkisine baktık. Reflü skoru ≥ 7 olan konjenital kalp hastalığı olan grup

içerisindeki olguların tanılara göre dağılımlarına bakıldığında, sekundum ASD’si olan

hastaların 6 tanesinde (%27,3), PDA’sı olan hastaların 2 tanesinde (%40), Pulmoner

Stenozu olan hastaların 3 tanesinde (%20), Fallot Tetrolojisi olan hastaların 2 tanesinde

(%40) GÖRH saptadık (p=0,424). Konjenital kalp hastalığı tanılarının GÖRH

üzerindeki istatiksel olarak anlamlı sonuçlar bulamamıza rağmen, siyanotik ve

asiyanotik gruplara göre dağılımlarına baktığımızda asiyanotik KKH’lı olguların 22

tanesinin (%23,2) reflü skorunun ≥ 7 olduğu, siyanotik KKH’lı grupta ise 7 hastanın

(%50) reflü skorunun ≥ 7 olduğunu bulduk. KKH’lı olguların yapısal anomalisi ile

GÖRH arasında anlamlı bir ilişki siyanotik kalp hastalığı olan grup lehine saptanmıştır

(p=0,034)

Jung ve arkadaşlarının (65) çalışmasında fizyolojik GÖR ilk bir yaşında % 40 –

60 arasında rapor edilmiştir. Nelson ve arkadaşlarının 155 vaka ile yaptıkları

çalışmalarında süt çocuklarında ve kusma ilk 4 ayda % 67 gibi yüksek oranda

saptanmıştır. Takip eden aylarda ise bu oranın %21’e düştüğü ve fizyoloji reflü

açısından anlamlı olduğu belirtilmektedir (134). Bizim çalışmamızda da, 4 aylık sağlıklı

ve KKH’lı olgularda farklı sıklıklarda olan kusma semptom oranı % 66,7 ve % 42,3

olarak bulundu. Tüm aylar için oran % 19,2 ve % 24 idi. Bu iki çalışmadaki yüksek

semptom oranları hastalık ile beraber fizyolojik reflünün de değerlendirilmesi sebebiyle

olabilir. Ayrıca yaş büyüdükçe kusmanın yüksek oranda azalması reflü karşıtı

mekanizmaların gelişmesi ile açıklanabilir. Jung ve ark. yaptığı çalışmayla benzer

şekilde GÖRH olan KKH grubundaki hastaların, takiplerinde bulgularının ve reflü

puanlarının azalmasını fizyolojik reflü tanısı ile açıklayabiliriz.

KKH da reflü skorunu artıran durumlar (yaş, cinsiyet, persentil değeri, KKH

yapısal anomali tipi) lojistik regresyon analizi ile değerlendirildiği zaman, persentil

değeri, yaş ve cinsiyet faktörlerinin konjenital kalp hastalığında GÖRH’ü etkilemediğini

tespit ettik. Bununla birlikte KKH’da yapısal anomalinin reflüyü etkilediğini, siyanotik

pulmoner kan akımı artmış olan hastaların asiyanotik sol-sağ şantlı hastalara göre 3,93

kat daha fazla reflü riskine sahip olduğunu bulduk (OR: 3,727, 95%CI: 1,016-19,169,

p=0,035). Reflü skorunu değiştiren faktörler açısından, yapısal anomali bir risk faktörü

olduğu bulundu.

Tekrarlayan komplikasyonsuz rejütirasyonları olan bebeklerde, büyümeyi

etkilemeyen, eforsuz ve ağrısız olan fizyolojik reflü tanısı koymak oldukça önemlidir.

Bundan dolayı, çocuk doktorları fizyolojik reflüyü göz önünde bulundurarak fizyolojik

Page 103: (GÖRH) TARAMASI

90

reflüde minimum test ve kapsayıcı yönetim üzerinde odaklanmalıdır (135). Özellikle

"mutlu başarı" olarak adlandırılan ilaçların aşırı kullanımı, tüm pediatrist hekimler

tarafından kaçınılması gereken bir husustur. Bunun yerine, pediyatristlerin GÖR’ü

teşhis etmesi ve aileleler ile iltişim kurarak, ebeveyn eğitimi ve rehberlik eğitimi

vermesi tercih edilmesi gereken bir yöntemdir. Bu yöntemle birlikte yüksek masrafların,

gereksiz tetkik ve işlemlerin ve en önemlisi, hastaya verilecek zararların önüne geçilmiş

olur. Bizim çalışmamızda 0-12 ay arasındaki KKH ve sağlıklı bebek grubunun GÖRH

açısından karşılaştırılmasında anlamlı bir fark bulunamadı. KKH olan gruptaki iki aylık

izlem süresinde uygulanan ilk anketteki puanlamada ortalama puanın 11,95 ± 0,9

olduğu, minumum değerin 7 maksimum değerin ise 23 puan olduğu tespit edildi. İkinci

değerlendirmede ortalama puanın 5,3 ± 0,48 olduğu, minumum değerin 1 maksimum

değerin ise 9 olduğunu (p=0,03) tespit ettik. Bulduğumuz sonuçlar fizyolojik reflü

açısından anlamlı kabul edildi.

Çalışmamız bebeklik döneminde konjenital kalp hastalığı olan hastalarda

gastroözefageal reflü hastalığının araştırması ile ilgili az sayıdaki çalışmadan birisi olup,

anket bazlı çalışmada literatürdeki tek araştırmadır. Araştırmamızda anket metodu

kullanarak, invaziv bir işlem uygulamadan, aileler ile koopere bir şekilde çalışmış ve

ailelere GÖRH açısından bilgi ve eğitim vermiş olmamız hastaların ağırlık, persentil ve

reflü skorlarını takip etmemiz önemli olmakla birlikte, literatürdeki çalışmalara göre

daha az sayıda hastamızın olması en önemli eksikliklerimizden birisi olmuştur. Ayrıca

çalışmamızda kullandığımız anketeki bazı soruların yanıtlarının GÖRH de rastlanılan,

aynı zamanda konjenital kalp hastalığınında görülebilecek semptomları içermesi

çalışmamızdaki diğer bir engelleyici unsur olmuştur.

Sonuç olarak KKH ve GÖRH arasındaki ilişkili ile alakalı olarak gelişmiş ve

gelişmekte olan ülkelerde birçok çalışmada araştırılmıştır (123, 125, 126). Konjenital

kalp hastalığı olan bebeklerde büyüme geriliği ve malnütrisyona sebep olan faktörlerden

biri olan GÖRH’e dikkat çekmek ve ailelerin bu konuyla alakalı olarak bilinçlendirilip

eğitilmesi gerekmektedir. Ülkemizin sosyoekonomik durumu ve geleneksel beslenme

özellikleri de dikkate alındığında gözden kaçırılabilen bir patoloji olan gastroözefageal

reflü hastalığını tespit amacıyla, daha çok ailelerin memnun olacağı ve hastaların daha

az invazif yöntemlere maruz kalacağı anketlerin kullanılması gerekmektedir.

Ülkemizinin demografik özellikleri, ailelerin eğitim seviyeleri ve anket sorularınının

aileler tarafından anlaşılabilecek durumda olması koşuluyla, anketlerin geliştirilip revize

Page 104: (GÖRH) TARAMASI

91

edilmesi ve anketlerin kullanımının pediatristlere ve aile hekimlerine yönelik olacak

şekilde öğretilip, onlar tarafından kullanılması gerektiği ortaya çıkmıştır.

Page 105: (GÖRH) TARAMASI

92

6. SONUÇLAR

1. Çalışmaya dahil edilen KKH ve kontrol grubunun demografik özellikleri

incelendiğinde sağlıklı bebek grubunda ortalama vücut ağırlığı 6,90 kg, ± 2,0

olarak, KKH grubunda ise 6,1 kg, ± 1,7 olarak saptandı kontrol grubuna göre

kilosunun daha düşük olduğu saptandı (p=0,02).

2. Siyanotik ve asiyanotik hasta grubunda reflü skoru ≥ 7 hastaların cinsiyet

açısından dağılımları incelendiği zaman, siyanotik hasta grubunda 6 hastanın

(%85,7) erkek, 1 hastanın (%14,3) kız olduğu, asiyanotik hasta grubunda ise 7

hastanın (%31,8) erkek, 15 hastanın (%68,2) kız olduğu bulunmuştur.

3. Reflü skoru ≥ 7 eşik olarak alındığında konjenital kalp hastalığı tanısı olan

hastalar için reflü oranı %26,6; kontrol grubunda ise %23,5 olarak saptandı.

4. Konjenital kalp hastalığı tanısının, GÖRH’e olan etkisi bulunamadı.

5. Çalışmamızda, 4 aylık sağlıklı ve KKH’lı olgularda farklı sıklıklarda olan

kusma semptom oranı % 66,7 ve % 42,3 olarak bulundu. Tüm aylar için oran %

19,2 ve % 24 olarak saptandı.

6. Çalışmamızda, herhangi bir dönemde olan hıçkırık oranlarının, KKH olan

grupta %46,8 (n=51), sağlıklı olan grupta ise %53,1 (n=43) oranında tespit

ettik. İki grupta da en sık semptomun hıçkırık olduğu saptanmış olup, hıçkırık

semptomunun GÖRH üzerinde etkisi saptanmadı.

7. KKH olan grupta solunum durması ve/veya morarma semptomunun %9,2

(n=10), sağlıklı bebek grubunda %1,2 (n=1) olduğu ve KKH grubunda daha sık

olduğu bulundu (p=0,02).

8. KKH’lı hastaların yapısal anomalisi ile GÖRH arasındaki ilişki incelendiğinde,

asiyanotik KKH’lı olguların 22 tanesinin (%23,2) reflü skorunun ≥ 7 olduğu,

siyanotik KKH’lı grupta ise 7 hastanın (%50) reflü skorunun ≥ 7 olduğunu

bulduk. KKH’lı olguların yapısal anomalisi ile GÖRH arasında anlamlı bir

ilişki siyanotik kalp hastalığı olan grup lehine saptandı (p=0,034).

9. KKH ve kontrol grubunda GÖRH görülme yaşının her iki grupta 4 aylık

dönemde en sık olduğu saptandı. İki grupta da yaş faktörünün GÖRH

üzerindeki etkisi açısından anlamlı fark saptanmadı (p=0,302).

10. Herhangi bir zamandaki beslenme reddi oranı KKH olan grupta %28,3 (n=38),

sağlıklı olan grupta ise %27,3 (n=14) oranında saptandı. Konjenital kalp

Page 106: (GÖRH) TARAMASI

93

hastalığında açken beslenme reddinin, kontrol grubundan farklı olmadığı

bulunmuştur.

11. Solunum durması ve/veya morarma kontrol grubunda %1,2 (n=1), asiyanotik

grupta %4,5 (n=4), siyanotik KKH olan grupta %28,6 (n=6) olarak, siyanotik

KKH olan grup lehine (p<0,0001) olarak saptanmıştır. Bu bulgunun siyanotik

kalp hastlığı lehine sonuç vermesi, gastroözefageal reflüden ziyade, konjenital

kalp hastalığına bağlandı.

12. KKH’da yapısal anomalinin reflüyü etkilediğini, siyanotik pulmoner kan akımı

artmış olan hastaların asiyanotik sol-sağ şantlı hastalara göre 3,93 kat daha fazla

reflü riskine sahip olduğu bulundu (p=0,037). Reflü skorunu değiştiren faktörler

açısından konjenital kalp hastalığının yapısal anomalisi, bir risk faktörü olarak

saptandı. Ancak bu da kalp hastalığının kendi semptomu olarak yorumlandı.

13. Çalışmamızda I-GERQ-R anketinin reflüye yönelik olarak tasarlanmış olan

sorularının özellikle siyanotik konjenital kalp hastalıklarının semptomlarını da

içeriyor olması, KKH olan grupta bu anketin kullanılmasını çekinceli kılmıştır.

KKH’lı olgular için modifiye anketlere ihtiyaç olduğunu göstermiştir.

Page 107: (GÖRH) TARAMASI

94

KAYNAKLAR

1. Candan İ, Oral D.Kardiyoloji. Ankara: Antıp AŞ-Baran ofset, 2002:1065–84.

2. Botto LD and Correa A, Decreasing the burden of congenital heart anomalies:

an epidemiologic evaluation of risk factors and survival. Prog Pediatr Cardiol

18 (2003), pp. 111–121.

3. Flanagan MF, Yeager SB, Weindling SN. Cardiac disease. In: Avery BG,

Fletcher MA, MacDonald MG (eds). Neonatology Pathophysiology &

Management of the Newborn (5th ed). Philadelphia: Lippincott,

Williams&Wilkins, 1999:577–596.

4. Goel M, Shome DK, Singh ZN, Bhattachariee J, Khalil A. Haemostatic

changes in children with cyanotic and acyanotic congenital heart disease.

İndian Heart J 2000;52(5):559 – 63.

5. Tempe DK, Virmani S. Coagulation abnormalities in patients with cyanotic

congenital heart disease. Journal of Cardiothoracic and Vascular Anesthesia.

2002; 6:pp.752-765.

6. GüvenH, Rahmi Bakiler A, Kozan M, Aydınlıoğlu H., Helvacı M, Dorak

C.Yenidoğan servislerinde konjenital kalp hastalıkları. Çocuk Sağlığı ve Hast.

Derg 2006;49:008-011

7. Tanman B, Cantez T, Dindar A. Doğumsal kalp hastalıkları. Neyzi O, Ertuğrul

T (Editörler) Pediatri. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri 2002:pp.947-73.

8. Ferencz C,Rubin JD, McCarter RJ, et al. Congenital heart disease: prevalence

at livebirth. The Baltimore- Washington Bebek Study. Am J Epidemiol

1985;121:31–36.

9. Bernstein D. Congenital heart disease. In: Behrman RE, Kliegman RM, Jenson

HB (Eds.). Nelson textbook of pediatrics. 17th ed. United States of

America:Saunders; 2004:1499-1554.

10. Gürkan B. Konjenital kalp hastalıklarının değerlendirilmesi. In: Yurdakök M,

Erdem G (eds). Türk Neonatoloji Derneği Neonatoloji Kitabı.1. baskı. Ankara.

2004:503-512.

11. Neill C, Pierpont M, Moller J(editors). Congenital cardiac malformations and

syndromes. The genetics of cardiovascular disease. (1st edition). Martinus

Nijhoff, Boston. 1987:95-112.

Page 108: (GÖRH) TARAMASI

95

12. Levy A, Matok I, Gorodischer R, Sherf M et al. Bias toward the null

hypothesis in pregnancy drug studies that do not include data on medical

terminations of pregnancy: the folic acid antagonists. J Clin Pharmacol. 2012

Jan;52:78-83

13. Interrante JD, Ailes EC, Lind JN et al. Risk comparison for prenatal use of

analgesics and selected birth defects, National Birth Defects Prevention Study

1997-2011. Ann Epidemiol. 2017:645-653

14. Perspectives in Pediatric Cardiology. Vol 4. Epidemiology of congenital heart

disese: the Baltimore-Washington Bebek Study, 1981–1989. Mount Kisco, NY:

Futura, 1993.

15. Levy HL, Guldberg P, Guttler F, Hanley WB, Matalon R and Rouse BM,

Congenital heart disease in maternal phenylketonuria: report from the maternal

PKU collaborative study. Pediatr Res (2001), pp. 636–642.

16. Yang HL, Chen YC, Mao HC, et al. Effect of a systematic discharge nursing

plan on mothers' knowledge and confidence in caring for infants with

congenital heart disease at home. J Formos Med Assoc. 2004;103(1)

17. Demirağ MK, Keçeligil HT. Fallot tetralojisi ve cerrahi tedavisi. Türkiye

Klinikleri J Pediatr Sci 2006;(12):51-58.

18. Heper C, Heper Y, Moğol E. Kardiyoloji 2000. 1. baskı. İstanbul: Alfa

yayınları, 2000:75-110.

19. Ulusoy S, Siyanotik ve asiyanotik konjenital kalp hastalığı olan çocuklarda

hemostatik değişiklikler. Uzmanlık Tezi. T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim

ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği, İstanbul 2008

20. Cil E. Cocukluk cağında ″ telekardiyografik değerlendirme ″ Güncel Pediatri

2003;1:42-49.

21. Moss and Adams: Graham TP, Gutgesell HP. Ventricular septal defect. In:

Emmanouilides G, Riemenschneider TA, Allen HD, Gutgesell HP (eds). Heart

disease in infants, children, and adolescents. 5nd ed. Vol I. Baltimore:

Williams & Wilkins, 1995:724-746.

22. Celebi A, Yalcın Y, Erdem A, Zeybek C, Polat TB, Akdeniz C. Normal

ventriküler septumlu pulmoner atrezinin üç olguda farklı teknik ve

yaklaşımlarla transkateter tedavisi. Turk Kardiyol Dern Ars 2006;34:432-438.

23. Acıkel U, Erdal C. Trikuspit atrezisi, cerrahi tedavi seçenekleri ve fontan

dolaşımı. Turkiye Klinikleri J Pediatr Sci 2006;2(12):59-63.

Page 109: (GÖRH) TARAMASI

96

24. Rosenthal A, Dick II M. Tricuspid atresia. In: Emmanouilides G,

Riemenschneider TA, Allen HD, Gutgesell HP (eds). Moss and Adams; Heart

Disease in Infants, Children, and Adolescent (5th ed) Vol I. Baltimore:

Williams and Wilkins, 1995:p.902-919.

25. Candan i, Oral D. Kardiyoloji. Ankara: Antep AS-Baran ofset, 2002:1065–84.

205034

26. Markov D, Ivanov S, Diavolov V. Transposition of the great arteries--

difficulties in prenatal diagnosis. Akush Ginekol (Sofiia). 2008;4:62-6.

27. Aydemir NA, Guven MA, Bakır I, Enc Y, Bilal MS. Büyük arterlerin

transpozisyonunda prenatal tanının onemi. Perinatoloji Derg 2007;15:68-72.

28. Neches WH, Park SC, Ettedgut JA. Transposition of the great arteries.

in:Garson A, Bricker JT, Fisher DJ, Neish SR (eds). The Science and Practice

of Pediatric Cardiology (2nd ed) Baltimore: Williams and Wilkins, 1998:1463-

1503.

29. Rosenzweig EB, Gersony WM, Barst RJ. Eisenmenger syndrome in ventricular

septal defect patients. Progress in Pediatric Cardiology 2001;14:175-80.

30. Park MK. Pediatric cardiology for practitioners. 3nd ed. St. Louis: Mosby,

1996: 131-245.

31. Vanderlaan RD, Caldarone CA. Surgical Approaches to Total Anomalous

Pulmonary Venous Connection. Semin Thorac Cardiovasc Surg Pediatr Card

Surg Annu. 2018;21:83-91

32. Drinkwater DC, D’Agostino HJ. Anomalous pulmonary and systemic venous

connection. In: Glenn’s Thoracic and Cardiovascular Surgery. Sixth edition.

Appleton & Lange A Simon & Schuster Company Connecticut USA

1996:1105-1114.

33. Magalhães SP, Moreno N, Loureiro M, et al. Anomalous pulmonary venous

connection: An underestimated entity. Rev Port Cardiol. 2016;35:697

34. Krabill KA, Lucas RV. Abnormal pulmonary venous connections. In:

Emmanouilides G, Riemenschneider TA, Allen HD, Gutgesell HP (eds). Moss

and Adams; Heart disease in infants, children, and adolescents. 5nd ed. Vol I.

Baltimore: Williams & Wilkins, 1995:839-874.

35. Fuster V, Alexander RW, O’rourke RA. (ceviri: AN Dursun, AM Esen).

Hurst’s The Heart. 10th ed. Istanbul:2002:1846-1906.

Page 110: (GÖRH) TARAMASI

97

36. Outcomes of Truncus Arteriosus Repair in Children: 35 Years of Experience

From a Single Institution. Naimo PS, Fricke TA, Yong MS, d'Udekem Y,

Kelly A, Radford DJ, Bullock A, Weintraub RG, Brizard CP, Konstantinov IE.

Semin Thorac Cardiovasc Surg. 2016 Summer; 28(2):500-511.

37. Long-term Outcomes after Truncus Arteriosus Repair: A Single-center

Experience for More than 40 Years.Asagai S, Inai K, Shinohara T, Tomimatsu

H, Ishii T, Sugiyama H, Park IS, Nagashima M, Nakanishi T.Congenit Heart

Dis. 2016;11:672-677.

38. Belgi A, Kardelen F, Kabukcu M, Sancaktar O. Opere edilmeden erişkin yaşa

ulaşan tek ventrikül olgusu. Ana Kar Der 2002;2:70-72

39. Long-term use of left ventricular assist devices: a report on clinical

outcomes.Raju S, MacIver J, Foroutan F, Alba C, Billia F, Rao V.Can J Surg.

2017 Aug;60(4):236-246.

40. Marrone C, Ferrero P, Uricchio N, et al. The unnatural history of failing

univentricular hearts: outcomes up to 25 years after heart transplantation.

Interact Cardiovasc Thorac Surg. 2017;25:892-897

41. Management of Tricuspid Regurgitation in Patients With Hypoplastic Left

Heart Syndrome.Pigula FA, Mettler B.Semin Thorac Cardiovasc Surg.

2017;2964-69

42. Erkonen GE, Hanfland RA. Hypoplastic Left Heart Syndrome: The Case

Against Palliative Surgery. Am J Bioeth. 2017;17:71-72.

43. Morbidities associated with patent ductus arteriosus in preterm infants.

Nationwide cohort study. Härkin P, Marttila R, Pokka T, Saarela T, Hallman

M. J. Matern Fetal Neonatal Med. 2017;11:1-8.

44. Gupta A, Kothari SS. Operable patent ductus arteriosus even with differential

cyanosis: a case of patent ductus arteriosus and mitral stenosis. Cardiol Young.

2017; 27: 1-4

45. Arlettaz R.Echocardiographic Evaluation of Patent Ductus Arteriosus in

Preterm Bebeks. Front Pediatr. 2017;21;5:147

46. Cil E. Yenidoğan ve prematürelerde patent duktus arteriyozus. Güncel Pediatri

2006; 3: 69-71

47. Saylam GS. Ventrikuler septal defektlerde ekokardiyografik değerlendirme.

Türk Kardiyol Dern Ars 2006; 34: 110-125

Page 111: (GÖRH) TARAMASI

98

48. Gumbiner CH, Takao A. Ventricular septal defect. In: Garson A, Brıcker JT,

Fisher DJ, Neish SR (eds.). The science and practice of pediatric cardiology.

2nd ed. Vol I. Baltimore: Williams & Wilkins, 1998: 1119-41.

49. Moss and Adams: Graham TP, Gutgesell HP. Ventricular septal defect. In:

Emmanouilides G, Riemenschneider TA, Allen HD, Gutgesell HP (eds). Heart

disease in infants, children, and adolescents. 5nd ed. Vol I. Baltimore:

Williams & Wilkins, 1995:724-746.

50. Waqar T, Rizvi MFA, Baig AR. Doubly committed Subarterial Ventricular

Septal defect repair: An experience of 51 cases. Pak J Med Sci. 2017;33:1112-

1116

51. Gersony WM, Hayes CJ. Bacterial endocarditis in patients with pulmonary

stenosis, aortic stenosis or ventricular septal defect. Circulation 1977; 56: 184-

187.

52. Mutlu H, Kucukoğlu S, Yiğit Z, Küçükoğlu H, Okcun B, Bavcic A ve ark.

İnmede risk faktorü olarak foramen ovale açıklığı. 1998; 26: 0-0.

53. Porter CJ, Feldt RH, Edwards WD, Seward JB, Schaff HV. Atrial septal

defects. In: Emmanouilides G, Riemenschneider TA, Allen HD, Gutgesell HP

(eds). Moss and Adams; Heart disease in bebeks, children, and adolescents.

5nd ed. Vol I. Baltimore Williams & Wilkins, 1995:687-703.

54. Feldt RH, Porter CJ, Edwards WD, Puga FJ, Seward JB. Atrioventricular

septal defects. In: Emmanouilides G, Riemenschneider TA, Allen HD,

Gutgesell HP (eds). Moss and Adams; Heart disease in infants, children, and

adolescents. 5nd ed. Vol I Baltimore Williams & Wilkins, 1995:704-724.

55. Latson LA: Aortic stenosis: Valvar, supravalvar and fibromuscular subvalvar.

In: Garson A, Bricker JT, Fisher DJ, Neish SR (eds). The Science and Practice

of Pediatric Cardiology (2nd ed) Vol I. Baltimore: Williams and Wilkins,

1998:p.1257- 1277.

56. Ethical considerations of transparency, informed consent, and nudging in a

patient with paediatric aortic stenosis and symptomatic left ventricular

endocardial fibroelastosis. Mavroudis CD, Cook T, Jacobs JP, Mavroudis C.

Cardiol Young. 2016;26:1573-158

Page 112: (GÖRH) TARAMASI

99

57. Risk of Pregnancy in Moderate and Severe Aortic Stenosis: From the

Multinational ROPAC Registry.Orwat S, Diller GP, van Hagen IM, Schmidt R,

Tobler D, Greutmann M, Jonkaitiene R, Elnagar A, Johnson MR, Hall R,

Roos-Hesselink JW, Baumgartner H; ROPAC Investigators.J Am Coll Cardiol.

2016;68:1727-1737.

58. Bejiqi R, Bejiqi H, Retkoceri R . Echocardiography as a Predicting Method in

Diagnosis, Evaluation and Assessment of Children with Subvalvar Aortic

Stenosis.Open Access Maced J Med Sci. 2016;15:4(1):74-8

59. Law MA, Bhimji SS. Aortic, Coarctation. Treasure Island (FL): Stat. Pearls

[Internet].; 2017.

60. Dijkema EJ, Leiner T, Grotenhuis HB. Diagnosis, imaging and clinical

management of aortic coarctation. Heart. 2017;103:1148-1155.

61. Boris JR. Primary-care management of patients with coarctation of the aorta.

Cardiol Young. 2016;26:1537-1542.

62. Dogan OF, Demircin M, Ozkutlu S, Pasaoglu. Surgical management of infants

with isolated supravalvular pulmonary stenosis: case reports. I. Heart Surg

Forum. 2006;9(4)

63. A management strategy for mild valvar pulmonary stenosis.Drossner DM,

Mahle WT. Pediatr Cardiol. 2008;29:649-52.

64. Lee ML, Peng JW, Tu GJ, et al. Major determinants and long-term outcomes

of successful balloon dilatation for the pediatric patients with isolated native

valvular pulmonary stenosis: a 10-year institutional experience. Yonsei Med

J. 2008;49:416-21

65. Jung AD. Gastroesophageal reflux in infants and children. Am Fam Physician

2001; 64: 1853-60.

66. Mousa H, Hassan M.Gastroesophageal Reflux Disease.Pediatr Clin North Am.

2017;64:487-505.

67. Mehta P, Furuta GT, Brennan T, et al. Nutritional State and Feeding Behaviors

of Children With Eosinophilic Esophagitis and Gastroesophageal Reflux

Disease. Journal of Pediatric Gastroenterology and Nutrition. Publish Ahead

of Print:2017

68. Davidson GP, Omari TI. Reflux in children. Bailliere’s Clin Gastroenterol

2000; 14: 839-55.

Page 113: (GÖRH) TARAMASI

100

69. Singendonk MMJ, Tabbers MM, Benninga MA. Pediatric Gastroesophageal

Reflux Disease: Systematic Review on Prognosis and Prognostic Factors. J

Pediatr Gastroenterol Nutr. 2018;66:239-243.

70. Hu FZ, Preston RA, Post JC, White GJ, Kikuchi LW, Wang X, et al: Mapping

of a gene for severe pediatric gastroesophageal reflux to chromosome 13 q14.

Jama 2000;284: 325-334.

71. Orenstein SR, Shalaby TM, Finch R, et al. Autosomal dominant infantile

gastroesophageal reflux disease: exclusion of a 13q14 locus in five well

characterized families. Am J Gastroenterol 2002;97:2725-232..

72. Ristic N, Milovanovic I, Radusinovic M. The comparative analyses of different

diagnostic approaches in detection of gastroesophageal reflux disease in

children. PLoS One. 2017;12(11):e0187081.

73. Ghezzi M, Silvestri M, Guida E. Acid and weakly acid gastroesophageal

refluxes and type of respiratory symptoms in children. Respir Med.

2011;105:972-8.

74. 6. Rosen R, Vandenplas Y, Singendonk M, et al. Pediatric Gastroesophageal

Reflux Clinical Practice Guidelines: Joint Recommendations of the North

American Society for Pediatric Gastroenterology, Hepatology, and Nutrition

(NASPGHAN) and the European Society for Pediatric Gastroenterology,

Hepatology, and Nutrition (ESPGHAN). J Pediatr Gastroenterol Nutr. 2018

Jan 25. doi: 10.1097

75. Holloway RH. The anti-reflux barrier and mechanisms of gastrooesophageal

reflux. Bailliere’s Clin Gastroenterol 2000; 14: 681-699.

76. Papachrisanthou MM, Davis RL. Clinical Practice Guidelines for the

Management of Gastroesophageal Reflux and Gastroesophageal Reflux

Disease: Birth to 1 Year of Age. J Pediatr Health Care. 2015;29(6):558-64.

77. Salvia G, De Vizia B, Manguso F. Effect of intragastric volume and osmolality

on mechanisms of gastroesophageal reflux in children with gastroesophageal

reflux disease. Am J Gastroenterol. 2001;96:1725-32.

78. Pensabene L, Miele E, Del Giudice E, Strisciuglio C, Staiano A. Mechanisms

of gastroesophageal reflux in children with sequelae of birth asphyxia. Brain

Dev. 2008;30(9):563-71

Page 114: (GÖRH) TARAMASI

101

79. Wu JF, Hsu WC, Tseng PH,et al. Combined multichannel intraluminal

impedance and pH monitoring assists the diagnosis of sliding hiatal hernia in

children with gastroesophageal reflux disease. J Gastroenterol.

2013;48(11):1242-8

80. Kahrilas PJ, Lin S, Chen J, Manke M. The effect of hiatus hernia on gatro-

oesophageal junction pressure. Gut 1999; 44: 476-482.

81. Gorenstein A, Cohen AJ, Cordova Z, et al. Hiatal hernia in pediatric

gastroesophageal reflux. J Pediatr Gastroenterol Nutr. 2001;33(5):554-7.

82. Liu JJ, Saltzman JR. Refractory gastro-oesophageal reflux disease: diagnosis

and management. Drugs. 2009;69:1935-44.

83. Hyman PE. Gastroesophageal reflux: one reason why baby won’t eat. J Pediatr

1994; 125:103-9.

84. Demir H, Ercis S, Koçak N, et al. Detection of Helicobacter pylori with stool

antigen test in children with gastresophageal reflux disease. Am J

Gastroenterol 2001; 96: 1944.

85. Fallone CA, Barkun AN, Friedman G, et al. Is Helicobacter pylori: eradication

assaciated with gastroesophageal reflux disease. Am J Gastroenterol 2000; 95:

914-20.

86. Lupu VV, Ignat A, Ciubotariu G, et al. Helicobacter pylori infection and

gastroesophageal reflux in children. Dis Esophagus. 2016;29(8):1007-1012

87. Vaezi MF, Falk GW, Peek RM, et al. CagA-positive strains of Helicobacter

pylori may protect against Barrett esophagus. Am J Gastroenterol 2000; 95:

2206-2211.

88. Gilger MA, Tolia V, Vandenplas Y. Safety and Tolerability of Esomeprazole

in Children With Gastroesophageal Reflux Disease. J Pediatr Gastroenterol

Nutr. 2015;60:S16-23

89. Barnhart DC. Gastroesophageal reflux disease in children. Semin Pediatr Surg.

2016;25(4):212-8

90. Vandenplas Y. Salvatore S. Hauser B. The diagnosis and management of

gastrooesophageal reflux in infants. Early human development 2005; 81,1011-

1024

91. El-Mahdy MA, Mansoor FA, Jadcherla SR. Pharmacological management of

gastroesophageal reflux disease in infants: current opinions. Curr Opin

Pharmacol. 2017;37:112-117

Page 115: (GÖRH) TARAMASI

102

92. von Schoen-Angerer T, Madeleyn R, Kiene H. Improvement of Asthma and

Gastroesophageal Reflux Disease With Oral Pulvis stomachicus cum

Belladonna, a Combination of Matricaria recutita, Atropa belladonna, Bismuth,

and Antimonite: A Pediatric Case Report. Glob Adv Health Med.

2016;5(1):107-11.

93. Sigala-Robles R, Aguayo-Patrón SV, et al. Genetics, environment, and asthma

associated with celiac disease in the extended family of an affected child. Rev

Gastroenterol Mex. 2017;18. pii: S0375-0906(17)30118-0

94. 94.Tolia V, Vandenplas Y. Systematic review: the extra-oesophageal

symptoms of gastro-oesophageal reflux disease in children. Aliment Pharmacol

Ther 2009;29:258–272.

95. Button BM, Roberts S, Kotsimbos TC, et al. Gastroesophageal reflux

(symptomatic and silent): a potentially significant problem in patients with

cystic fibrosis before and after lung transplantation. J Heart Lung Transplant

2005;24:1522–1529.

96. Ramaiah RN, Stevenson M, McCallion WA. Hypopharyngeal and distal

esophageal pH monitoring in children with gastroesophageal reflux and

respiratory symptoms. J Pediatr Surg 2005;40:1557–1561.

97. Bozbas SS, Eroglu S, Ozyurek BA, Eyuboglu FO. Coronary flow reserve is

impaired in patients with obstructive sleep apnea. Ann Thorac Med.

2017;12(4):272-27.

98. Young RJ, Lyden E, Ward B, Vanderhoof JA, DiBaise JK. A retrospective,

case-control pilot study of the natural history of pediatric gastroesophageal

reflux. Dig Dis Sci. 2007;52:457-62.

99. Faubion WA, Zein NN. Gastresophageal reflux in infants and children. Mayo

Clin Proc 1998;73:166-73.

100. Sidwa F, Moore AL, Alligood E. Surgical Treatment of Extraesophageal

Manifestations of Gastroesophageal Reflux Disease. World J Surg.

2017;41(10):2566-2571.

101. Vandenplas Y, Hauser B. Extra-digestive symtoms of gastroesophageal reflux

in children. Digest Liver Dis 2000; 32: 657-9.

102. W.J. Issing, P.D. Karkos. Atypical Manestation of Gastro-oesophageal reflux. J

R Soc Med 2003; 96: 477-80

Page 116: (GÖRH) TARAMASI

103

103. Houghton LA, Smith JA.Gastro-oesophageal reflux events: just another trigger

in chronic cough? Gut. 2017.pii: gutjnl-2017-314027.

104. Dziechciarz P, Szajewska H., Horvath A, The effect of thickened-feed

interventions on gastroesophageal reflux in bebeks: systematic review and

meta-analysis of randomized, controlled trials. Pediatrics. 2008; 122:1268-77.

105. Orenstein SR, Cohn JF, Shalaby T. Reliability and validity of an infant

gastroesophageal questionnaire. Clin Pediatr 1993;32:472–484.

106. Deal L, Gold BD, Gremse DA, Winter HS, et al. Age-specific questionnaires

distinguish GERD symptom frequency and severity in bebeks and young

children: development and initial validation. J Pediatr Gastroenterol Nutr.

2005;41:178-185.

107. Kleinman L, Revicki DA, Flood E. Validation issues in questionnaires for

diagnosis and monitoring of gastroesophageal reflux disease in children. Curr

Gastroenterol Rep. 2006;8:230-236.

108. Aydın E, Özcan R, Erdoğan E, Tekant G. Comparison of the efficiencies of

esophageal manometry, vector volume analysis and esophagus pH monitoring

in the diagnosis of gastroesophageal reflux. Turk Pediatri Ars. 2015;50(4):226-

33.

109. Rudolph CD, Mazur LJ, Liptak GS, Baker RD, Boyle JT, et al. North

American Society for Pediatric Gastroenterology and nutrition. Guidelines for

evaluation and treatment of gastroesophageal reflux in infants and children

recommendations of the North Amercan Society for Pediatric Gastroenterology

and Nutrition J.Pediatr Gastroenterol Nutr 2001; 32: S1-31

110. Rocksane C. Norton, Francisco J. Pena. Gastroesophageal reflux. J Pediatr

(Rio) 2000; 76: 218-24.

111. Cheng E, Souza RF, Spechler SJ. Eosinophilic esophagitis: interactions with

gastroesophageal reflux disease. Gastroenterol Clin North Am.

2014;43(2):243-56

112. Briganti V, Oriolo L, Calisti A. Reflux strictures of the oesophagus in children:

personal experience with preoperative dilatation followed by anterior

funduplication. Pediatr Surg Int. 2003; 19:544-7.

Page 117: (GÖRH) TARAMASI

104

113. Sari YS, Koc O, Tunali V, Erkan E, Uzum G, Sayilgan C, Koksal G, Ugurlu S

Endolaparoscopic approach in the management of gastroesophageal reflux

disease: an experimental study in pigs. J Laparoendosc Adv Surg Tech A. 2007;

17:639-44.

114. Working Group of the European Society of Pediatric Gastroenterology and

Nutrition. A standardized protocol for the methodology of esophageal Ph

monitoring and interpretation of the data fort he diagnosis of gastroesophageal

reflux. J Pediatr Gastroenterol Nutr 1992; 14: 467-71

115. Van Herwaarden MA, Smout AJPM. Diagnosis of reflux disease. Bailliére’s

Clin Gastrenterol 2000; 14: 759-74.

116. Prachuapthunyachart S, Jarasvaraparn C, Gremse DA. Correlation of

Gastroesophageal reflux disease Assessment Symptom Questionnaire to

impedance-pH measurements in children. SAGE Open Med. 2017;12:5

117. Putnam PE, Rothenberg ME. Eosinophilic esophagitis: concepts, controversies,

and evidence. Curr Gastroenterol Rep. 2009;11:220-5.

118. 118. Costa F.J.A, Silva P.A. G, Gouveia A. C. P et al. Prevalence of pathologic

gastroesophageal reflux in regurgitant infants. J Pediatr (Rio J). 2004;80:291-

5.

119. Narayanan SK, Cohen RC, Karpelowsky JS. Patterns of reflux in

gastroesophageal reflux disease in pediatric population of New South Wales.

Dis Esophagus. 2017;30(2):1-8.

120. Tanrıverdi S. Çocuklarda gastroözofageal reflü semptom skorlaması ve

Menderes bölgesi 0-6 yaş grubu çocuklarda gastroözofageal reflü sıklığının

belirlenmesi (Turkish). Uzmanlık Tezi (Doctorate thesis). İzmir 2005.

121. Orenstein SR, Shalaby TM, Cohn JF. Reflux symptoms in 100 normal infants:

diagnostic validity of KLEINMAN, questionnaire. Clin. Pediatr 1996;35:607-

614

122. Animasahun BA, Madise-Wobo AD, Kusimo OY. Cyanotic congenital heart

diseases among Nigerian children. Cardiovasc Diagn Ther. 2017;7(4):389-396.

123. Weesner KM, Rosenthal A. Gastroesophageal reflux in association with

congenital heart disease. Clin Pediatr (Phila). 1983;22(6):424-6.

124. Costello CL, Gellatly M, Daniel J, Justo RN, Weir K. Growth Restriction in

Bebeks and Young Children with Congenital Heart Disease. Congenit Heart

Dis. 2015;10(5):447-56.

Page 118: (GÖRH) TARAMASI

105

125. Kuwata S, Iwamoto Y, Ishido H, Taketadu M, Tamura M, Senzaki H.

Duodenal tube feeding: an alternative approach for effectively promoting

weight gain in children with gastroesophageal reflux and congenital heart

disease. Gastroenterol Res Pract. 2013;2013:181604

126. Medoff-Cooper B, Ravishankar C. Nutrition and growth in congenital heart

disease: a challenge in children. Curr Opin Cardiol. 2013;28(2):122-9.

127. Mehrızı A, Drash A. Growth disturbance in congenital heart disease. J Pediatr.

1962 Sep; 61:418-29.

128. Eric A. Frankel, Theresa M. Shalaby, Susan R. Orenstein. Sandifer Syndrome

Posturing: Relation to Abdominal Wall Contractions, Gastroesophageal

Reflux, and Fundoplication. Dig Dis Sci. 2006;51(4):635-40.

129. DelRosso L, Hoque R. A case of obstructive sleep apnea, gastroesophageal

reflux disease, and chronic hiccups: will CPAP help? J Clin Sleep Med. 2013;9

(1):92-5

130. Hyams JS, Ricci A Jr, Leichtner AM, et al. Guidelines on eosinophilic

esophagitis: evidence-based statements and recommendations for diagnosis and

management in children and adults.. United European Gastroenterol J.

2017;5(3):335-358.

131. Feranchak AP, Orenstein SR, Cohn JF. Behaviors associated with onset of

gastroesophageal reflux episodes in infant. Prospective study using split-screen

video and pH probe. Clinical Pediatrics 1994;33(11):654–62

132. Nelson SP, Chen EH, Syniar GM, Christoffel KK. Prevalence of symptoms of

gastroesophageal reflux during childhood: a pediatric practice-based survey.

Pediatric Prac Res Group Arch Pediatr Adolesc Med 2000; 154: 150–4.

133. Gupta SK, Hassal E, Chiu YL, Amer F, Heyman MB. Novel developments in

non-erosive and erosive gastroesophageal reflux disease. Dig Dis Sci, 2006; 51:

858-863.

134. Cenk göker. Bursa İlinde 2 Ay-2 Yaş Çocuklardaki Gastroözefageal Reflü

İnsidansının Belirlenmesi. Uzmanlık Tezi. Bursa 2007

135. Lightdale JR, Gremse DA. Gastroesophageal reflux: management guidance for

the pediatrician. Section on Gastroenterology, Hepatology, and Nutrition.

Pediatrics. 2013; 131 (5): e1684-95

136. M. Ayşe Selimoğlu. Sağlıkta ve hastalıkta çocuk beslenmesi. İstanbul 2014.

358-363

Page 119: (GÖRH) TARAMASI

106

137. Ergün ÇİL, Mürşide ZİNCİRCİ, Özlem M. BOSTAN. Konjenital Kalp

Hastalıklarında Malnütrisyon Prevalansı ve Bunu Etkileyen Faktörler. Turkiye

Klinikleri J Cardiol 2000;13(6):426-33.

138. Thomas EJ, Kumar R, Dasan JB, Bal C, Kabra SK, Malhotra A. Prevalence of

silent gastroesophageal reflux in association with recurrent lower respiratory

tract infections. Clin Nuc Med 2003;28:476-479

139. Gibbsons TE, Stockwell J, Kreh RP, et al. Population-based epidemiology of

gastroesophageal reflux disease in hospitalized U.S. children, abstracted

Gastroenterology 2001;120:419

140. Özkutlu S. Günal N. Türkiye’de doğumsal kalp hastalıkları prevelansı, tanıdaki

sos-yoekonomik ve kültürel problemler yeni tanı metotlarının uygulanabilirliği

çözüm-ler. Türkiye Klinikleri Kardiyoloji 2003;4(16):369-71.

141. Carrie Daymont, Ashley Neal, Aaron Prosnitz and Meryl S. Cohen. Growth in

Children With Congenital Heart Disease. Pediatrics 2013;131;s 236.

142. Black MM, Dubowitz H, Krishnakumar A, Starr RH Jr. Early intervention and

recovery among children with failure to thrive: follow-up at age 8. Pediatrics

2007; 120:59–69

143. 143. Bhoomika K, Shobini R, Chandramouli B. Cognitive development in

children with chronic protein energy malnutrition. Behav Brain Funct Biomed

Central 2008; 1–12

144. R.K. Cribbs, K.F. Heiss, M.L. Clabby and M.L. Wulkan. Gastric

fundoplication is effective in promoting weight gain in children with severe

congenital heart defects. Journal of Pediatric surgery. 2008. Vol. 43, no.2, pp.

283-289,

145. Bulut G, Ballı Ş, Atlıhan F, Meşe T, Çalkavur Ş, Olukman Ö. Yenidoğan

servisinde izlenen doğumsal kalp hastalığı olanların retrospektif

değerlendirilmesi. İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hast. Dergisi 2012;2:141-7

146. Naef N, Liamlahi R, Beck I, Bernet V, Dave H, Knirsch W, Latal B.

Developmental Profiles of Children with Congenital Heart Disease at School

Age. J Pediatr. 2017;188:75-81. 147. Leitch CA. Growth, nutrition and energy

expenditure in pediatric heart failure. Prog Pediatr Cardiol. 2000;11:195-202.

Page 120: (GÖRH) TARAMASI

107

EKLER

Ek-1 Kontrol grubu için Düzeltilmiş İnfant Gastroözefageal Reflü Anketi

İNFANTLARDA REFLÜ ANKETİ

1-ONAM FORMU

Sayın veli;

Bu anket İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı

tarafından infant (0-12 ay) çocuklarında reflü sıklığını saptamak için planlanmıştır.

Gastroözofageal reflü (GÖR) çocuklarda mide içeriğinin istemsiz olarak yemek borusuna

geçişi olarak tanımlanır. 6 aydan küçük bebeklerin %40 nda, 6-9 ayda % 40-70’inde var

olduğu düşünülmektedir. Elde edilen veriler sadece bilimsel amaçla kullanılacak olup gizli

tutulacaktır. Bu ankete katıldığınız için teşekkür ederiz.

Veli İmza Tarih: / / 2017

Veli telefon:

Hastalığın tanısı:

Hastanın yaşı: Kilo: Dosya no:

Araştırmacı: Dr. M.Semih Demirtaş Danışman: Prof. Dr. Cemşit Karakurt

Düzeltilmiş Infant Gastroesophageal Reflü Anketi

(I-GERQ-R; Author I-GERQ, Susan Orenstein, MD, © 2004, University of Pittsburgh)

Page 121: (GÖRH) TARAMASI

108

Bebeğin birincil bakıcı tarafından doldurulacaktır. Lütfen soruların her birini dikkatli bir şekilde okuyun, sizin için en uygun cevapları vermeye çalışın ve sorularınızı atlamayın. Doğru veya yanlış cevap yoktur. 1. Geçtiğimiz hafta, 24 saatlik bir süre zarfında bebeğiniz ne sıklıkla (ağızdan çıkan herhangi

bir şey) kustu ? 1 den az 1 -3 kez 4 -6 kez 6 dan fazla

2. Geçtiğimiz hafta, genellikle tipik bir atak sırasında bebeğiniz ne kadar (ağızdan çıkan herhangi bir şey) kustu ?

kusma yok 1 yemek kaşığından az 1-2 yemek kaşığı arası 1 yemek kaşığı ile yemeğin yarısı arasını kustu. yemeğin yarısından fazlasını kustu.

3. Geçtiğimiz hafta, bebeğinizi mutsuz edecek (ağlama, huzursuzluk vs..) şekilde ne sıklıkla kusma/geri çıkarım(ağızdan çıkan herhangi bir şey) oldu?

hiç nadir bazen sık sık genelde

4. Geçtiğimiz hafta, çocuğunuz aç iken bile beslenmeyi ne sıklıkla reddetti ? hiç nadir bazen sık sık genelde

5. Geçtiğimiz hafta, bebeğiniz aç olduğu zamanda, yemeğe başladıktan sonra ne sıklıkla yemek yemeyi bıraktı ?

hiç nadir bazen sık sık genelde

6. Geçtiğimiz hafta, bebeğiniz beslenirken veya beslenmeden sonraki ilk 1 saat içinde ağladı mı?

hiç nadir bazen sık sık genelde

Page 122: (GÖRH) TARAMASI

109

7. Geçtiğimiz hafta, Bebeğiniz her zamankinden daha fazla ağlıyor muydu?? hiç nadir bazen sık sık genelde

8. Geçtiğimiz hafta, 24 saatlik bir süre boyunca bebeğiniz ne kadar bir süre ağladı veya huzursuz oldu?

10 dakikadan az 10 dakika ile 1 saat arası 1 saatten fazla 3 saatten az 3 saatten fazla

9. Geçtiğimiz hafta, bebeğiniz ne sıklıkla hıçkırdı ? hiç nadir bazen sık sık genelde

10. Geçtiğimiz hafta, bebeğinizde ne sıklıkla başını arkaya atma atağı oldu ? hiç nadir bazen sık sık genelde

11. Geçtiğimiz hafta, bebeğinizde solunum durması ve morarma oldu mu ? hayır evet

12. Geçtiğimiz hafta, bebeğinizin renginde morarma veya soluklaşma oldu mu? hayır evet

13. Genel olarak, Geçtiğimiz hafta boyunca bebeğinizin Gastroözofageal Reflü Hastalığı (GERD) semptomlarının şiddetini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bulgusu yoktu Çok hafif Hafif Orta Ağır Çok ağır

Page 123: (GÖRH) TARAMASI

110

Ek-2 KKH grubu için Düzeltilmiş İnfant Gastroözefageal Reflü Anketi

İNFANTLARDA REFLÜ ANKETİ

1-ONAM FORMU

Sayın veli;

Bu anket İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Çocuk Kardiyoloji Bilim Dalı

tarafından infant (0-12 ay) çocuklarında reflü sıklığını saptamak için planlanmıştır.

Gastroözofageal reflü (GÖR) çocuklarda mide içeriğinin istemsiz olarak yemek borusuna

geçişi olarak tanımlanır. 6 aydan küçük bebeklerin %40 nda, 6-9 ayda % 40-70’inde var

olduğu düşünülmektedir. Elde edilen veriler sadece bilimsel amaçla kullanılacak olup gizli

tutulacaktır. Bu ankete katıldığınız için teşekkür ederiz.

Veli İmza Tarih: / / 2017

Veli telefon:

Hastalığın tanısı:

Hastanın yaşı: Kilo: Dosya no:

Araştırmacı: Dr. M.Semih Demirtaş Danışman: Prof. Dr. Cemşit Karakurt

Düzeltilmiş Infant Gastroesophageal Reflü Anketi

(I-GERQ-R; Author I-GERQ, Susan Orenstein, MD, © 2004, University of Pittsburgh)

Page 124: (GÖRH) TARAMASI

111

Bebeğin birincil bakıcı tarafından doldurulacaktır. Lütfen soruların her birini dikkatli bir şekilde

okuyun, sizin için en uygun cevapları vermeye çalışın ve sorularınızı atlamayın. Doğru veya

yanlış cevap yoktur.

1. Geçtiğimiz hafta, 24 saatlik bir süre zarfında bebeğiniz ne sıklıkla (ağızdan çıkan herhangi

bir şey) kustu ?

1 den az

1 -3 kez

4 -6 kez

6 dan fazla

2 Geçtiğimiz hafta, genellikle tipik bir atak sırasında bebeğiniz ne kadar (ağızdan çıkan

herhangi bir şey) kustu ?

kusma yok

1 yemek kaşığından az

1-2 yemek kaşığı arası

1 yemek kaşığı ile yemeğin yarısı arasını kustu.

yemeğin yarısından fazlasını kustu.

3. Geçtiğimiz hafta, bebeğinizi mutsuz edecek (ağlama, huzursuzluk vs..) şekilde ne sıklıkla

kusma/geri çıkarım(ağızdan çıkan herhangi bir şey) oldu?

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

Page 125: (GÖRH) TARAMASI

112

4. Geçtiğimiz hafta, çocuğunuz aç iken bile beslenmeyi ne sıklıkla reddetti ?

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

5. Geçtiğimiz hafta, bebeğiniz aç olduğu zamanda, yemeğe başladıktan sonra ne sıklıkla

yemek yemeyi bıraktı ?

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

6. Geçtiğimiz hafta, bebeğiniz beslenirken veya beslenmeden sonraki ilk 1 saat içinde

ağladı mı?

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

Page 126: (GÖRH) TARAMASI

113

7. Geçtiğimiz hafta, Bebeğiniz her zamankinden daha fazla ağlıyor muydu??

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

8. Geçtiğimiz hafta, 24 saatlik bir süre boyunca bebeğiniz ne kadar bir süre ağladı veya

huzursuz oldu?

10 dakikadan az

10 dakika ile 1 saat arası

1 saatten fazla 3 saatten az

3 saatten fazla

9. Geçtiğimiz hafta, bebeğiniz ne sıklıkla hıçkırdı ?

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

Page 127: (GÖRH) TARAMASI

114

10. Geçtiğimiz hafta, bebeğinizde ne sıklıkla başını arkaya atma atağı oldu ?

hiç

nadir

bazen

sık sık

genelde

11. Geçtiğimiz hafta, bebeğinizde solunum durması ve morarma oldu mu ?

hayır

evet

12. Geçtiğimiz hafta, bebeğinizin renginde morarma veya soluklaşma oldu mu?

hayır

evet

13. Genel olarak, Geçtiğimiz hafta boyunca bebeğinizin Gastroözofageal Reflü Hastalığı (GERD)

semptomlarının şiddetini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bulgusu yoktu

Çok hafif

Hafif

Orta

Ağır

Çok ağır

Page 128: (GÖRH) TARAMASI

115

Ek-3 Pittsburg Üniversitesi’nden alınan izin

Page 129: (GÖRH) TARAMASI

116

Page 130: (GÖRH) TARAMASI

117

Page 131: (GÖRH) TARAMASI

118

Ek-4 Malatya Klinik Araştırmalar Etik Kurulu Başkanlığı’ndan Alınan İzin

Page 132: (GÖRH) TARAMASI

119

Page 133: (GÖRH) TARAMASI

120