fakoemülsifikasyon cerrahisi sırasında vitreus içine düşmüş lens
TRANSCRIPT
T.C. Sağlık Bakanlığı
Prof. Dr. N. Reşat Belger
Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi
1.Klinik Şefi: Prof. Dr. Ömer Faruk Yılmaz
2.Klinik Şefi: Doç. Dr. Ziya Kapran
Başhekim: Prof.Dr.Hülya Güngel
FAKOEMÜLSİFİKASYON CERRAHİSİ SIRASINDA
VİTREUS İÇİNE DÜŞMÜŞ LENS PARÇALARI OLGULARINDA
PARS PLANA VİTREKTOMİ SONUÇLARI
(Uzmanlık Tezi)
Dr. BAŞAK YILMAZ SUYADAL
İstanbul 2007
1
ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimim süresince bilgi, deneyimlerinden ve desteklerinden
faydalandığım değerli hocalarım sayın Prof. Dr. Ömer Faruk Yılmaz ve Doç. Dr. Ziya
Kapran’a, başhekimimiz sayın Prof. Dr. Hülya Güngel’e sonsuz teşekkür ve
saygılarımı sunarım.
Eğitimime katkıda bulunan başta Doç. Dr. Şükrü Bayraktar olmak üzere Op.Dr.
Mehmet Ali Kevser; Op. Dr. Hakan Eren, Op. Dr. Yaşar Küçüksümer ve Doç. Dr.
Vedat Kaya’ya
Asistanlık dönemim boyunca beraber çalıştığım tüm başasistan ve
uzmanlarıma ,birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum asistan arkadaşlarıma
hastanemizin bütün hemşire ve çalışanlarına ve bana her zaman her koşulda destek
olmuş olan aileme teşekkür ederim.
Dr. Başak Yılmaz Suyadal
2
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ 4
GENEL BİLGİLER 5
MATERYAL VE METOD 27
BULGULAR 30
TARTIŞMA 42
SONUÇ 53
ÖZET 54
KAYNAKLAR 56
3
GİRİS Katarakt dünyada önlenebilir körlük nedenleri arasında birinci sıradadır. En etkili
cerrahi prosedürler arasında katarakt ekstraksiyonu yer almaktadır (1). Operasyonun
küçük insizyonla yapılması, kısa sürmesi, düşük postoperatif astigmatizma olması,
hızlı postoperatif rehabilitasyon, ekspulsif hemorajinin daha az görülmesi
fakoemülsifikasyon cerrahisinin popüler hale gelmesindeki en önemli nedenlerdir
(2,3). Fakoemülsifikasyon yöntemi ile katarakt ekstraksiyonu ülkemizde de tercih
edilen metod haline gelmiştir.
Fakoemülsifikasyonun tercih edilmesi ile birlikte; lens parçalarının vitre kavitesine
düşme insidansında cerrahinin öğrenme dönemlerinde artış görülmüştür
(2,4,5,6,7,8,9). Arka kapsül rüptürü ve vitreusa lens materyali dislokasyonu; retina dekolmanı,
göz içi basıncında artış, kronik üveit, kornea ödemi, kistoid makula ödemi, gibi görme
keskinliğinde azalmaya neden olan komplikasyonlara neden olmaktadır.
Retina dekolmanı, persistan göz içi basıncı yüksekliği, vitreus inflamasyonu,
opaklaşması ve hemorajisi, büyük lens materyali ve persistan üveit durumlarında
pars plana vitrektomi (PPV) en geçerli ve en başarılı yöntemdir
(7,8,9,10,11,12,13,14).
Bu çalışmada fakoemülsifikasyon cerrahisi esnasında arka kapsül rüptürü gelişen
ve lens materyalinin vitreye düştüğü hastalarda; pars plana vitrektominin
komplikasyonların tedavisindeki etkinliğine ve sonuç görme keskinliğine etkisi
retrospektif olarak incelendi.
4
GENEL BİLGİLER
LENS ANATOMİSİ Kristallin lens; ışığı kırmak, saydamlığı devam ettirmek, akomodasyon yapmak
gibi görevleri olan saydam ve bikonveks bir yapıdır. Korneadan sonra gözün en kırıcı
ortamı olan lensin (16- 20 D), kırıcılık indeksi santralde 1.4, periferde 1.36’dır.
Lens, irisin arkasında, vitreusun önünde ön hyaloid membran tarafından
oluşturulan patellar fossaya yerleşmiştir.
Lensin ön ve arka yüzünün çepeçevre birleştiği anatomik bölgeye ekvator denir.
Lensin doğumda 6-6.5 mm olan ekvatoryal çapı, genç yetişkinlerde 9 mm’ye, 3-3.5
mm olan ön arka uzunluğu ise 4-4.5 mm’ye ulaşır. Hayatın ilerleyen dönemlerinde
ekvatoryal çap sabit olup, ön-arka uzunluk artış gösterir (15).
Lens zonul fibrilleri vasıtasıyla bulunduğu arka kamaraya asılmıştır. Pars
planadan kökenlenen ön ve arka zonül fibrilleri lensin içine 2 mikron girerek yapışır
Kapsül: Lensin ana elemanları olan epitel hücreleri ve fibrilleri saran elastik, şeffaf bir
bazal zardır. Kapsül kollajen fibrilerden yapılmış olup bu fibrillerin çoğu tip 4, az bir
kısmı ise tip 1 ve 3 kollajendir Vücuttaki diğer bazal zarlardan farklı olarak sürekli
kalınlaşır ve insan vücudunun en kalın bazal zarıdır. Ön kapsül doğum anında 8
mikron kalınlığında iken erişkin insanda 14 mikron kalınlığa ulaşır. Arka kapsül ise
epitel hücrelerinin uzantılarıdır Arka kapsül 4 mikron kalınlığındadır. Ekvator
bölgesinde ise perifere göre daha kalındır.
Epitel: Ön kapsül altında tek sıra halinde dizilmiş yüzeyel ektodermal kökenli hekzogonal
hücrelerdir Epitel hücreleri fonksiyonel açıdan farklılık gösterir, ekvatorda bulunan,
bölünebilen ve lens fibrillerine dönüşen hücreler ile bölünmeyen, aköz ile lens
arasında madde alışverişi sağlayan, kapsül materyali salgılayan merkez hücrelerdir.
Lens epiteli, ATP yapımı ile lensin enerji ihtiyacını karşılar. Epitel hücreleri mitotiktir.
Mitoz aktivitesinin en yoğun olduğu yer lensin ön kapsülünün preekvatoryal bölgesini
çevreleyen germinatif zon denen bölgedir. Yeni oluşan hücreler ekvatora doğru
ilerleyerek hacimce genişlerler sonrasında hücreler nükleus, mitokondri, ribozom gibi
organellerini kaybederek fibriller yapıya farklılaşır.
5
Lens fibrilleri: Lensin ana yapı elemanıdır. Bunlar ekvator çevresinde bulunan ve mitotik olarak
aktif lens epitelyum hücreleridir. Yeni lens fibril hücreleri eski hücrelerin üzerine
yığılırlar.
Yapılan çalışmalar neticesinde lens kalınlığının hayat boyu arttığı gösterilmiştir.
Doğumda 65 mg ağırlığında olan lens; 20 yaşında 152 mg ve 90 yaşında 260 mg ‘a
ulaşır. Ön arka kalınlığı 3.5 mm’den erişkinde 5.5 mm’ye; çapı ise 5mm‘ den
erişkinde 10 mm‘ ye ulaşır.
Zonüler lifler Pars plananın non-pigmente epitelinin bazal laminasından ve silier cisimciğin pars
plikatasından orijin alırlar. Ekvator bölgesinde lens kapsülüne önde 1.5 mm ve
arkada 1.25 mm bölgede yapışır. Silier cisimden kaynaklanan ekvatoryal zonül
fibrilleri lensin ekvatoruna yapışarak, uyum mekanizmasında rol alırlar. Ön-arka
zonüller ise destek görevinde çalışırlar.
Nükleus ve Korteks İntrauterin hayatın ilk üçüncü ayında lens vezikülünden gelişen birincil lens
fibrilleri embriyonik nükleusu; embriyonik nükleusu saran ikincil lens fibrilleri ise fötal
nükleusu oluşturur. Fötal nükleusta fibrillerin birleştiği yerde önde Y, arkada ters Y
şeklinde birleşerek sütürleri oluştururlar. Apikal hücrelerin uzantılarının birleşimi
anterior Y sütürü, bazal hücrelerin uzantılarının birleşimi ise posterior Y sütürü
oluşturur. Dört yaşına kadar devam eden kabuklaşma sonucu infantil nükleus belirir.
Lensten hiçbir zaman hücre ölümü olmaz. Yeni oluşanlar en dışta iken eski üretilen
fibriller merkezde toplanmış halde kalırlar Bu olayın devam etmesiyle erişkin nukleus
ortaya çıkar.
LENS BİYOKİMYASI : Proteinler lens ağırlığının %33‘ünü oluştururlar. İnsan vücudunda proteinlerin en
yüksek bulunduğu yer lenstir. Lens, aminoasit gereksinimini hümör aközden karşılar.
Proteinler iki ana grupta toplanır:
1. Suda eriyenler (kristalinler)
2. Suda erimeyen
a. ürede eriyen
b. ürede erimeyen
6
Lensteki proteinlerin %80 suda eriyen tipte olup kristalin olarak adlandırılır.
Kristalinler lens fibriller hücrelerinin, lens epitelyumunun yapısındaki intrasellüler
proteinlerdir. Alfa (α), beta (β), gama (γ) olmak üzere üç alt tipi vardır.
Alfa kristalinler lens proteinlerinin %32’si ve en ağır olanıdır (600-4000 kD ). Alfa
kristalinler epitelyum hücrelerinin lens fibrillerine dönüşümde görev alırlar.
Suda eriyen proteinlerin %55‘ini beta proteinler oluşturur. Gama kristalinler ise en
küçük yapıda (20 kD) ve lens proteinlerinin %1,5‘ini oluşturur.
Membranın yapısal proteinleri ve hücre çatısındaki proteinler suda çözünemeyen
proteinlerdir. İki tip suda erimeyen protein vardır:
1. Ürede eriyen; lens hücrelerinin hücresel çatısını oluştururlar.
2. Ürede erimeyen; lens fibrillerinin plazma membranlarının yapısında
bulunurlar, membran proteinlerinin %50’sini oluşturan Major Intrinsic
Protein ( MIP ) ile beraber bulunmaktadırlar.
MIP epitel hücrelerinin lens fibrillerine dönüşümünde gap junction rolü oynar.
Yaş ilerledikçe lens proteinleri suda erimez hale gelir ve agregatlar oluşturur, bu
da lens opasitelerine ve ışığın daha çok saçılmasına neden olur. Yaşla beraber
ürede erimeyen proteinlerin miktarında da artış görülür. Belirgin kahverengi
kataraktlarda lens proteinlerinin %90’ının ürede erimeyen formda olduğu görülmüştür.
Zamanla lensin toplam protein miktarında azalma olsa da kataraktlı gözlerde ürede
erimeyen protein artışı belirgindir. Bu durum lens kapsülünden kristalin kaybını
düşündürür. Kataraktlı gözlerde humör aközde α ve γ kristalinler artmış olarak
bulunmuştur.
KARBONHİDRAT METABOLİZMASI: Lens metabolizmasının amacı saydamlığını korumaktır. Enerji yapımı glukoz
metabolizmasına bağlıdır. Glukoz aköz hümörden basit diffüzyon ve kolaylaştırılmış
diffüzyonla alınır. Hekzokinazla hemen Glukoz -6- Fosfata dönüşür. Bundan sonra
Glukoz -6- Fosfat iki farklı yola girer:
1) Anaerobik Glikoliz Yolu
2) Hekzoz Monofosfat Yolu ( HMP )
Anaerobik Glikoliz Yolu, daha aktif olarak laktata giden yolda adenozin difosfatı
( ADP ) adenozin trifosfata ( ATP ) iki yerde dönüştürerek metabolizmaya gerekli
enerjiyi kazandırır. Glukozun sadece %3’ü aerobik glikolize girip lens ATP’sinin
%25’ini oluşturur.
7
Hekzoz Monofosfat Yolu, Pentoz Fosfat Yolu olarak da bilinir. Lens glukozunun
%5’i bu yola girer. HMP yolu yağ asidi metabolizması için NADPH ve nükleotid
biyosentezi için riboz oluşturur.
Glukoz lenste çok arttığında oluşan glikoliz son ürünleri ile anaerobik glikoliz
durdurulurken glukoz aldoz reduktaz enzimi ile sorbitol’e dönüşür. Lensin sorbitole
geçirgenliği az olduğundan oluşan sorbitol birikir. Ayrıca sorbitol yolu ile NADPH’ın
NADP’ye çevrimi HMP yolunu aktive ederek fruktoz birikimine de yol açar. Galaktoz
da aldoz redüktaz enzimi aracılığıyla galaktitole dönüşür. Lenste osmotik basınç
artışı ile içeri su girer ve sonuçta fibrillerde şişme, lens yapısında değişim ve
opasifikasyon görülür.
OKSİDATİF HASAR VE KORUYUCU MEKANİZMALAR: Lenste biriken serbest radikallerin etkileri:
I. DNA hasarı
II. Lens fibril hasarı
III. Protein sentezi blokajı
IV. Membran ve plazma lipidleri peroksidasyonu
V. Korteksteki protein ve lipidlerin hasarı
VI. Protein ve lipidlerin birbirine bağlanması ve polimerizasyonu ile suda
çözünmeyen agregat oluşumuna neden olur
Lensin koruyucu enzimleri ise;
I. Katalaz
II. Glutatyon peroksidaz
III. Superoksid dismutazdır
Bu enzimlerin yanısıra askorbik asid ve vitamin E de lensi oksidatif hasara karşı
korumaktadır (16). LENS FİZYOLOJİSİ: Hayat boyu lens epitel hücreleri ekvatorda çoğalıp lens fibrillerini oluştururlar.
Lensin damarsal yapısı ve innervasyonu yoktur. Aköz hümör beslenme ve
artıklarının atılması için tek yoldur. Lensin sadece ön yüzü aköz hümörle irtibat
halindedir.
Su ve Elektrolit Dengesi: Lensin su içeriği %65 dir; yaşla beraber bu oran çok az değişir. Kortikal
kataraktlarda bu oran artar ve su miktarının %5’i interselüler mesafededir.
Lens Epiteli; Aktif Taşıma Yeri:
8
Lensteki katyon dengesi lensin hücre membranlarının geçirgenliği ve Na – K
ATPaz pompasına bağlıdır.
Pompa – Sızıntı Teorisi : Epitel aktif transprotun yapıldığı ana yerdir Na lens arkasından konsantrasyon
farkına bağlı olarak diffüzyonla lense girer ve K ile aktif taşıma aracılığıyla yer
değiştirerek ön yüzdeki epitelden aköz hümöre girer. K ve amino asitler gibi
moleküller lensin ön yüzündeki epitelde aktif taşıma ile lensin içine alınır; diffüzyonla
konsantrasyon farkına göre lens arkasından vitreusa geçer.
Lensin içindeki dışarıya göre daha yüksek olan kalsiyum ( Ca ) konsantrasyonu
ise hücre membranındaki Ca – ATPaz ile sağlanır. Hücre zarı kalsiyuma geçirgen
değildir. Glukozun lens içine girişi kolaylaştırılmış diffüzyon ile sağlanır. Artıklar pasif
diffüzyonla atılır. Askorbik asid, myoinositol ve kolinin özel taşıma sistemleri vardır
(17). AKOMODASYON : Uzaktaki bir cismin yakına odaklanmasına denir. Siliyer kasın zonüler liflerle olan
etkileşimi sonucunda lens şeklindeki değişikliğe yol açar. Lensin bu şeklini değiştirme
özelliği yaşla beraber giderek azalmaktadır.
Akomodasyonda değişikliğin çoğu lensin ön santral yüzeyinde olur.
Akomodasyonda ön santral bölge bombeleşir. Siliyer kas kasıldığında zonüler lifler
gevşer, lens daha sferik hale gelir; aksiyel kalınlığı ve dioptrik gücü artar.
Gevşediğinde ise lens düzleşir, lensin dioptrik gücü azalır ( Helmholtz Teorisi ).
Akomodasyon III. Kranial sinirin parasempatik lifleri aracılığıyla sağlanır.
Parasempatik ilaçlar akomodasyona neden olurken ( pilokarpin ), parasempatolitik
ilaçlar akomodasyonu bloke ederler ( atropin ).
Akomodasyon amplitüdü yaşla beraber azalır. Adolesan çağda 12 – 16 D olan
akomodasyon dioptrisi 40 yaşına gelince 4 – 8 D, 50 yaşından sonra ise 2 D’den
azdır. Yaşla beraber lensin sertleşmesi akomodasyon gücünü azaltır, bu presbiyopi
olarak adlandırılır (17).
LENSİN EMBRİYOLOJİSİ : Gestasyonun 25. gününde ön beyin ve diensefalondan optik vezikül oluşmaya
başlar, genişledikçe yüzey ektodermden oluşan tek katlı küboid hücrelerce tamamen
çevrelenir. Gestasyonun 27. gününde optik vezikülü çevreleyen bu yüzey ektoderm
hücreleri uzayarak kalınlaşırlar, bu alana lens düzlemi veya lens plakodu denir.
9
Nöroektodermden salınan kimyasal mediatörler lens plakodunun oluşumunda
görev alır. 29. günde lens düzleminin santralinin alt kısmında içeri çökme sonucu lens
piti oluşur ve invajinasyon ile lens piti gittikçe derinleşir. Lens pitinde invajinasyon
devam ederken yüzey ektodermi daralır ve lens piti ile ektoderm arası bağlantının
kopması sonucunda bir bazal membran ( lens kapsülü ) ile çevrili tek sıralı küboidal
hücreler küresel bir yapı oluştururlar, buna lens vezikülü denir. 33. gestasyonel
günde lens vezikülünün çapı 0.2 mm’dir. Lens vezikülü oluşurken optik vezikülde de
içe çökme meydana gelir ve iki katlı optik kadeh oluşur.
Primer Lens Fibrilleri ve Embriyonik Nükleus : Yüzey ektoderminin içe invajinasyonu esnasında küboid hücrelerin lümenleri içe
dönük kalır. Lens vezikülünün posterior hücreleri daha da uzayıp kolumnar hücrelere
döner ve lümeni tamamen doldururlar. 40. gestasyonel günde uzayan bu hücreler
primer lens fibrilleri adını alırlar. Nükleusları bazalden daha anteriora doğru kayarak
kaybolur, böylelikle primer lens fibrilleri embriyonik nükleusu oluşturur.
Bu esnada anterior lens vezikülü hücrelerinde değişim olmaz ve bu hücreler tek
katlı küboidal lens epitelini oluştururlar. Bundan sonraki büyüme ve farklılaşma lens
epiteli aracılığıyla olur. Lens kapsülü anteriorda lens epiteli; posteriorda lens
fibrillerinin oluşturduğu bazal membrandır.
Sekonder Lens Fibrilleri ve Fetal Nükleus : Gestasyonun 7. haftasında lens epitelinin ekvator bölgesinde çoğalması ve
uzamasıyla sekonder lens fibrilleri oluşur. Ekvatorda oluşan her fibrilin anterior
bölümü anterior kutba, posterior bölümü posterior kutba doğru ilerler ve kat kat
dizilirler. 2–8. gestasyonel ay arası fetal nükleusu yaparlar. Ön ve arkada lens
fibrillerinin karşılaştığı noktalarda ön ve arka sütürler meydana gelir. Y sütürleri
gestasyonun 8. haftasında belirginleşir; önde düz Y, arkada ters Y sütürü mevcuttur.
Doğumda 90 mg olan lens her yıl ortalama 2 mg artarak gittikçe ağırlaşır ve sertleşir.
Tunika Vasküloza Lentis : Gestasyonun 1. ayından sonra hyaloid arter lensin arka yüzündeki
anastomozlarla lense ufak kapillerler uzatır ve böylece lens geliştikçe etrafında
besleyici destek yapı olan tunika vasküloza lentis tarafından sarılır.
Posterior vasküler kapsülün dalları ekvatora uzanıp koroidal venlerle anastomoz
yaparak tunika vasküloza lentisin kapsülopupiller kısmını, uzun silier arterin dalları
kapsülopupiller kısımla birleşip anterior vasküler kapsülü oluşturur (pupiller
membran). 9 haftada tamamen oluşmuş olan anterior vasküler kapsül doğumdan
10
hemen önce kaybolur. Bazen posterior vasküler kapsülün kalıntısı yetişkinlerde ufak
opasite olarak kalır, buna Mittendorf lekesi denir. Anterior vasküler kalıntılar ise
pupiller iplikçikler şeklinde görülür.
Zonüler Lifler : Gestasyonun 3. ayının sonunda siliyer epitelden üretilir. Lens kapsülü
gestasyonun 33. gününde oluşumu tamamlanan lens vezikülünü çevreleyerek lenf
damarları bulunmayan lensin gestasyonel hayatta ve doğum sonrasında
retiküloendotelial sistem tarafından tanınmasını önler. Böylelikle immün sistem lens
proteinlerini yabancı olarak algılar (18). VİTREUS ANATOMİSİ: Vitreus lens, arka kamara, silier cisim ve retina arasında yerleşen gözün en büyük
hacimli içyapısal elemanıdır. Erişkinde ortalama 4 mm³ yani göz küresi hacminin
%80‘i ve 4 gr dır. Vitreus ile retinanın komşuluklarını kalıcı kılan bağlantılar vitre
tabanı ve optik sinir başında güçlüdür. Bu bağlantılar daha zayıf olmak üzere, lensin
gerisindeki hyaloid fossa periferinde, pars plana silier epiteli yüzeyinde, retina
damarları ve maküla düzleminde de gözlenmektedir.
Vitreus, ona jöle kıvamını veren kollajen ve hyaluranik asit (HA) yapımını
yüklenen hyalositlerin daha yoğun olduğu vitreus korteksi ve bunun çevrelediği kor
vitreus ya da vitreus özü katmanlarından oluşmaktadır. Vitreus doğumdan itibaren
yaşlanma sürecine kadar morfolojik ve histolojik değişimlere uğrar. Genç vitreusun
%80’i jel iken, kırk yaşından sonra likefiye olmaya başlar ve 70-80 yaşlarında
vitreusun yarısı likefiye hale gelir.
EMBRİYOLOJİ: Vitreus intrauterin dönemde hücresel, moleküler ve yapısal değişime uğrar.
Vitrreusun hücresel değişimleri: Vitreus hücrelerinin mezodermal kaynaklı
olabileceği yaygın kabul görse de bunların hangi hücrelerden kaynaklandığı konusu
açıklık kazanmamıştır. Hyalositlerin primer hücresel vitreusun kalıntısı olduğuna
inanılmaktadır. Fibroblastların ise embriyonik optik fissürün kapanmasında açık kalan
optik disk başındaki aralıktan hyaloid arterle beraber vitreusa girdiği bildirilmektedir.
Vitreusun moleküler değişimleri: Kollejenin embriyonik yaşamda yüzey ektodermi,
mezoderm yada nöral ektodermden kaynaklandığı bildirilmiştir. Kollejen sentezinin
embriyonik yaşamın 7. haftasında başladığı bilinmektedir. HA embriyonik yaşamda
esas olarak galaktozaminoglikandan oluşmuştur ve hyalositlerce sentezlenmektedir.
11
Doğumdan sonra erişkin glikozaminoglikan yapısını alan HA erişkinde sürekli artış
halindedir.
Primer vitreus: Vitreusa ait ilk yapısal özellikler embriyoner yaşamın 3-4. haftasında (4-5 mm
dönemi) gözlenir. Bu dönemde yüzey ektodermi nöral ektodermden ayrılmaktadır.
Bunlardan bir kısmının kollajen, kalan kısmın ise glukoprotein ve
glukozaminoglikanları oluşturduğu belirtilmektedir. Hyaloid arter adventisyasında
mononükleer fagositler ve fibroblastlar bulunur ve bunların erişkindeki gibi kollajen
sentezlediği bilinmektedir. Hücresel yapıdaki primer vitreusun hyaloid arterin
adventisyasının uzantısı olduğundan söz edilir. İlerleyen dönemlerde optik fissür
kapanır. Bu kapanmadaki herhangi anormallik erişkinde kolobom olarak gözlenir.
Sekonder vitreus: Erişkin vitreusunu oluşturur. Sekonder vitreus, önde Berger aralığından arkada
papilla önünde huni şeklinde uzanan martegiani aralığina dek uzanmaktadır
Sekonder vitreusa ait ilk asellüler değişimler 6. haftada izlenmeye başlar. Primer
vitreus etrafında şekillenen sekonder vitreusun retina tarafından sentezlendiği
hayvan deneylerinde gösterilmiştir. 9 aylık dönemde hyaloid arterdeki kan akımı
durur ve yerini erişkinde içi boş damar benzeri yapı olan Kloket kanalına bırakır (19). HİSTOLOJİ: Vitreus tabanı: Vitreus korteksi fibrillerinin ora serratanın ön ve arkasına sıkıca yapışması ile
oluşturduğu özgün dizilimi sonucu kuvvetli vitreoretinal bağlantılar meydana gelir.
Kuvvetli vitreoretinal bağlantıların, retinanın direncinin zayıf, vitreoretinal
bağlantılarının güçlü olduğu bu alanlarda yırtıkların oluşumuna yol açması olasıdır.
Kortikal vitreus: Vitreus korteksini oluşturan sıkı kollajen fibriller internal limitan membrana yapışır.
PVD gelişimi ile prepapiller boşluğu sınırlayan arka hyaloid yüzü yuvarlağımsı Weiss
halkası olarak izlenebilir. Vitreus korteksi vitreusun metabolik merkezi olarak
tanımlanır. Burada yoğun olarak hyalositler mevcuttur.
BİYOKİMYA: Vitreus kapsamının %98’i su, %2’si çeşitli tuzlar, çözünmüş protein, kollojen ve
HA’tir. Vitreus yapısı oldukça farklıdır ve bu kollajen ve hyaluronik asitin kendine
özgün diziliminin sonucudur.
12
Kollajen: Vitreusun en önemli protein içeriğidir. Vitreusta tip-2 kollajen mevcuttur
ancak diğer tip-2 kollajen içeren dokulardan önemli farklılıklar içerirler. Kollajen
üretimine en çok vitreustaki fibroblastların katkısı bulunduğu bildirilmiştir. Vitreustaki
kollajen fibrilleri oldukça ince fakat HA tarafından doldurulan interfibriller aralık geniş
olup, bu fibriller dallanmaksızın ve çapraz bağlanmaksızın göz içinde ön-arka eksen
boyunca retinaya paralel olarak vitreus tabanından papillaya doğru seyrederler.
Hyaluronik asit (HA): (Sodyum glukoranat N –Asetil glikozamin) Vitreusun hem sıvı hemde jel kısmında majör glukozaminoglikandır ve doğumda
mevcut olup hyalositler tarafından sentezlenir. En çok kortikal vitreusta bulunur. HA,
elektriksel etkileşim alanı oluşturarak vitreusta iyon değişimini ve osmotik dengeyi
sağlayarak, kollajen fibrillerini stabilize ederek vitre çatısını kuran önemli bir
makromoleküldür. HA kollajen fibrillerinin etrafını sararak desteklemek dışında
vitreusun stabilizasyonunu, saydamlığını ve viskoelastik yapısını güçlendirir.
Vitreusta HA yanı sıra keratan sülfat ve kondroitin sülfatında varlığı bildirilmiştir (19).
VİTREUS FİZYOPATOLOJİSİ: Vitreusun optik özellikleri: Vitreusun kırıcılık katsayısı aköz hümöre benzer,
1.3349 dur. Vitreus dalga boyu 300-1400 nm‘ler arası olan ışığın %90‘ını geçirir.
Vitreusun mekanik özellikleri: Ani göz haraketlerinde vitreus diğer dokulara
mekanik yastık gibi davranmaktadır.ki bu özelliğin, vitreustaki kollajenin birbirine zayıf
çapraz bağlanma gösteren ancak HA ile doldurulan özgün vitreus çatısı ile ilişkili
olduğu düşünülmektedir.
Vitreusun immünolojik özellikleri: Vitritiste HA-kollajen çatısının antijen deposu
gibi davranarak kronik ve\veya tekrarlayan enflamasyonlara neden olduğu
bilinmektedir.
Vitreustaki yabancı hücreler ve membranlar: Vitreusta kan-retina ve aköz bariyer
yıkımı ile ortama salınan fibrin ve mitojenler membran gelişimini sağlayan bir etmen
olarak anormal bir yara iyileşmesi ile traksiyoner membranlar oluşturarak PVR ile
sonlanabilmektedir (19).
KATARAKT CERRAHİSİ VE KOMPLİKASYONLARI: 1971’de Dr. Charles Kelman tarafından geliştirilen fakoemülsifikasyon yönteminin
patenti alındı (20). Arka kapsülün korunması ile ön ve arka segmentin bağlantısının
kesilmesi ve bu sayede daha az endoftalmi gelişmesi, korteksin rahat ve kolay
aspirasyonu, küçük kesiden cerrahi imkanı, göz içi lensinin (GİL) daha kolay
13
implantasyonu, operasyonun kısa sürmesi ve hızlı postoperatif rehabilitasyon gibi
avantajları sayesinde tercih edilen bir cerrahi olmuştur.
İntraoperatif Komplikasyonlar I. Katarakt insizyonu ile ilgili;
a. Tünelin uzun / kısa; geniş / dar; derin / yüzeyel olması
b. Descemet membran dekolmanı
c. Tünel perforasyonu
d. Termal yanıklar (21,22)
II. Anterior kapsülektomi ( kapsüloreksis) sırasında;
a. Kapsüloreksisin perifere ilerlemesi (22,23)
b. Büyük kapsüloreksis
c. Küçük kapsüloreksis
III. Hidrodisseksiyon esnasında;
a. Aşırı şişirmeye bağlı:
1. Arka kapsül rüptürü
2. Ön kamaranın derinleşmesi
3. Nükleusun arka kamaraya geçişi
4. On kamaraya nükleus prolapsusu
b. Yetersiz şişirmeye bağlı:
1. Nükleusun çevrilememesi
2. Zorlama sonucu zonüler ayrılma (22,24)
IV. Fakoemülsifikasyon sırasında;
a. Arka kapsül rüptürü
Nükleus materyalinin vitreusa düşmesi
b. Kapsüloreksis rüptürü
Korneal yanık (dar kesi, düşük akım hızı, yüksek fako gücü, kesi
oklüzyonu
c. İris prolapsusu ve rüptürü
d. Ön segment hemorajisi (22,25,26)
e. Descemet dekolmanı
f. Endotel teması
V. Kortikal irrigasyon ve aspirasyon sırasında;
a. Arka kapsül rüptürü (22,27)
b. Kapsüloreksis rüptürü
14
c. Korteksin yetersiz alınması
VI. GİL implantasyonu esnasında;
a. Descemet dekolmanı
b. Endotel hasarı
c. Zonül dializi
d. Arka kapsül rüptürü
e. Kapsüloreksis rüptürü
f. İris hasarı
g. Ön segment hemorajisi (22,28)
h. GİL’ nin vitreusa düşmesi
Postoperatif Komplikasyonlar 1) Endoftalmi
2) Retina dekolmanı (22)
3) İntraoküler basınç artışı
4) Korneal ödem ve büllöz keratopati
5) Kistoid makülar ödemi
6) Hifema
7) Yara yeri sızıntısı
8) GİL desantralizasyonu ve dislokasyonu
9) Arka kapsül kesifleşmesi
10) Postoperatif astigmatizma
11) Kapsüler blok sendromu
12) Epitelial yürüme
13) GİL ‘inin yanlış hesabı
Arka Kapsül Rüptürünün Belirtileri;
a. Ön kamarada derinleşme (en sık belirti, nükleus arkaya doğru yer
değiştirir ).
b. Kapsüloreksiste oluşan yırtığın görülememesi
c. Aspirasyonda zayıflama (vitreus oklüzyonu nedeniyle)
d. Kalan nükleus parçasının daha küçük görünmesi
e. Nükleus parçalarından birkısmının kaybolması (29) Arka kapsül açıldığında ameliyatın devamında dikkat edilecek noktalar
15
Arka kapsül yırtılması ve lens parçalarının dislokasyonu fakoemulsifikasyon
cerrahisinin herhangi bir aşamasında olabilir, fakat en sık fakoemülsifikasyon ve
korteks temizliği sırasında görülmektedir (2,9,14,30,31,32,33,34).
Arka kapsül açıldığında durumun erken farkedilmesi; yırtığın büyümesi, vitreusun
öne doğru gelmesi ve lensin vitreusa düşmesi gibi komplikasyonların önüne geçer.
Arka kapsül bütünlüğü bozulduğu görüldüğünde, kesinin genişletilip, nükleus altına
viskoelastik madde verilerek nükleusun ansla çıkartılmasyla nükleus düşmesi
önlenebilir (11). Fakat bu yöntemle vitreus traksiyonu olursa perifer retinada yırtık
oluşma riski vardır.
A-Hemen fakoemülsifikasyon işlemi durdurulmalıdır.
B-Ön kamara basıncını azaltmak için şişe yüksekliği düşürülmelidir.
C-Arka kapsüldeki açıklığın yeri, genişliği gözlenmelidir.
D-Ön kamara derinliği sabit tutulmalıdır.
E-Fakoemülsifikasyon elciğinin nükleus üzerine direkt basısı önlenmelidir.
F-Elciğin ucuna çok fazla nukleus parçası alınmamalı, kapsüloreksis alanı içinde
yapılacak manevralardan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.
G-Eğer hyaloid intakt ve ön kamaraya vitreus prolapsusu yoksa dispersif bir
viskoelastik arka kapsülde açiklığın bulunduğu alana enjekte edilir. Sonrasında ön
kamara yüksek moleküler ağırlıklı viskoelastikle doldurulur. Böylece verilen
viskoelastik ön kamaradaki basıncı yükseltir ve kapsül açıklığını tampone eder
(SOFT SHELL TEKNİĞİ) (35). İris spatülü ile ön kamarada vitre olup olmadığı kontrol
edilmelidir.
H-Ortamda vitreus yoksa nükleus parçaları düşük akım, düşük şişe yüksekliği,
yüksek vakum, düşük fako gücü ile alınır.
I-Eğer hyaloid intakt değil ve ortamda vitre varsa adheziv bir viskoelastik
kullanılarak vitre geriye doğru itilir ardından anterior vitrektomi yapılarak bag içindeki
ve ön kamaradaki tüm vitre temizlenir. Ön kamara oluşması için koheziv bir
viskoelastik kullanılıp kalan nükleus emülsifiye edilir.
J-Kalan nükleer parça büyük ise cerrahi işlem ekstrakapsüler katarakt
ekstraksiyonuna (EKKE) çevrilerek tamamlanabilir.
K-Nükleus emulsifiye edildikten sonra ön kamara kohesiv viskoelastik ile
doldurulup kuru teknikle ( bir enjektör aracılığıyla manüel olarak) tüm korteks alınır.
L-GIL’i kapsül desteğine göre ön kamaraya veya sulkusa yerleştirilir. Vitrede lens
parçası bulunan hastalarda retina dekolmanı riski yüksektir, bu nedenle ileride retina
16
dekolmanı için gerekecek olan cerrahide hava–sıvı değişimi esnasında silikon GİL’nin
arkasında nem birikmekte, bu da cerrahi sırasında görüntü kalitesini düşürerek
ameliyatı zorlaştırmaktadır (9,36,37,38,39).
M-Yara yerine tek tek sütür konularak kesi kapatılır.
N-Tedavide topikal antibiyotik ve steroidli damlalar başlanarak vitreoretinal
cerraha yönlendirilir (9,40,41).
FAKOEMÜLSİFİKASYON SONRASI LENS DİSLOKASYONUNDA İNSİDANS: Hızlı postoperatif iyileşme, cerrahinin küçük kesiyle ve sütürsüz olması, kısa
operasyon süresi, ve katlanabilir GİL yerleştirilmesi gibi nedenlerle (2,3,9).
fakoemülsifikasyon cerrahisinin daha sık kullanımıyla vitreus kavitesine lens
parçalarının düşme insidansında artış görülmüştür (4,12,14,42,43). Bu komplikasyon
EKKE’de de (8,14) görülmesine rağmen fakoemülsifikasyon, en sık görüldüğü
cerrahidir (2,7,9,10,44,45,46). İnsidans 1994’te yayımlanan Amerikan Katarakt ve
Refraktif Cerrahi Derneği (ASCRS) araştırmasında %0.3 iken İngiltere (UK)
araştırmasında %1.1 olarak bildirilmiştir (2,4,47). Cerrahın tecrübesiyle insidans
azalmaktadır (4,6,7,9).
Lens parçalarının vitreusa düşme insidansını artıran nedenler (9,43);
1) Arka kapsül perforasyonunun geç fark edilmesi
2) Ön kapsuloreksiste yırtılma
3) Pseudoeksfoliasyon
4) Zonül zayıflığı
5) Sert nükleus
6) Dar pupilla
7) Ameliyat esnasında ani ön kamara değişiklikleri
8) Yüksek miyopi
9) Travmatik kataraktlar, konjenital arka polar kataraktlar
10) Daha önce vitreoretinal cerrahi hikayesi
11) Çukur göz
12) Marfan Sendromu gibi herediter hastalıklar
VİTREYE DİSLOKE OLMUŞ LENS PARÇALARININ OLUŞTURDUĞU KOMPLİKASYONLAR:
GLOKOM Lens proteinlerinin dağılması sonucu, bu proteinlerin, lens parçaları içeren
makrofajların ve diğer inflamatuar hücrelerin trabeküler ağı tıkaması sonucu dışa
17
akım engellenmektedir (48,49,50). Yüksek moleküler ağırlıklı ve çok miktardaki lens
proteinleri GİB’ını daha fazla artırmaktadır (9,51). Çeşitli yayınlarda lens parçalarının
vitreye dislokasyonu sonucu göz içi basınç (GİB) artışı olguların yaklaşık %50’sinde
görüldüğü bildirilmiştir (8,9,10,12,14,39,45). Üç farklı mekanizma ile GİB artışı
görülür:
1) Fakoanafilaktik üveite (fakoantijenik üveit) bağlı oluşan glokom: Çok miktarda
lens proteinin ön kamaraya yayılması sonucu immünolojik tolerans
mekanizması bozularak immün kompleks oluşumuna ve bunu takiben
granülamatöz karakterli inflamatuar reaksiyona neden olur. Bu glokom tipi geç
dönemde, haftalar veya aylar sonra oluşur (52,53), oluşan posterior sineşi
nedeniyle pupil bloğu, anterior sineşi nedeniyle de kronik açı kapanması
glokomu meydana gelebilir. Tedavide steroidlere cevap genelde zayıftır (54).
Temel tedavi lens parçasının alınmasıdır.
2) Fakolitik glokom: Makrofajların denatüre yüksek moleküler ağırlıklı lens
proteinlerini içine alması ve trabeküler ağda birikmeleri sonucu hümör aközün
dışa akımının engellenmesi sonucu oluşur (55). Ön kamarada belirgin
hücresel reaksiyon ve kornea ödemi eşlik eder. Trabeküler ağda makrofajlar
ve eozinofilik protein benzeri materyal rağmen açı açıktır (56). Ön kamarada
biriken partiküllerin alınması, antiglokomatöz tedavi, inflamasyonu azaltmak
için topikal kortikosteroidler tedavinin temelini teşkil eder.
3) Lens partikül glokomu: Lensin herhangi parçasının (nükleus, korteks, kapsül)
trabeküler ağı tıkaması sonucu oluşur (48). Çoğu vakada glokom ameliyattan
günler veya haftalar sonra gelişir. Muayenede ön kamarada beyaz, pamuksu
kortikal materyal ve buna bağlı olarak gelişen hücresel reaksiyon saptanır.
Açıda, lens materyali bulunmasına rağmen açıktır. Tedavide
antiglokomatözler, sikloplejik ve kortikosteroidli damlalar kullanılır (52). Bu
tedaviye yeterli cevap alınmazsa lens partikülü ön kamaradan alınmalıdır.
İNTRAOKÜLER İNFLAMASYON / ÜVEİT
Lens materyalinin antijenik yapıya sahip olması nedeniyle (57,58,59),
ekstrakapsüler cerrahi veya travma sonucu lens materyalinin açığa çıkması sonucu
hafif makrofaj cevabından endoftalmitis anafilaktika denen ciddi klinik tablolara kadar
varabilen çeşitli reaksiyonlar ortaya çıkmaktadır (57,60). Lens materyaline karşı
gelişen reaksiyonların başlangıç zamanı ve şiddeti değişkenlik gösterir. Lense bağlı
faktörlerin her birinin inflamasyonun şiddetine olan katkısını belirlemek zordur (8,9).
18
İntraoküler inflamasyonun derecesinin lens parçasının büyüklüğü ve içeriği ile doğru
orantılı olduğu düşünülmektedir.
Lens proteinlerinin dağılması sonucu inflamatuar cevap saatler içinde olabileceği
gibi aylar sonra da görülebilir (9,61). Vitreye lens dislokasyonu sonrası inflamatuar
cevap 24 saat ile 14 gün arasında ortaya çıkar, yoğun ön kamara reaksiyonunun
yanısıra vitrit oluşması nedeniyle endoftalmi ile ayrımı için ön kamaradan sıvı
aspirasyonu ve mikroskobik inceleme yapılır (48,52,62). Postoperatif endoftalmiyi
taklit edebileceği gibi endoftalmi bu duruma eşlik de edebilir (9,13). Vitreus
opasifikasyonu olan hastalarda USG intravitreal parçaları göstermede etkilidir
(9,43,63). İntraoküler inflamasyonu, hipopiyon bulunması ve kültür sonucunda
patojen tespit edilmesi durumunda PPV, lens parçalarının alınması ve intravitreal
antibiyotik enjeksiyonu gerekmektedir (9,13).
Sitolojik incelemede; lens materyalini çevreleyen nötrofiller ve içinde lens
materyali bulunan köpüksü makrofaj hücreleri görülür. Epiteloid hücreler ve nadiren
dev hücreler vitrede bulunmaktadır (48,64) KORNEA ÖDEMİ Vitreye lens dislokasyonu sonrasında kornea ödemi görülme sıklığı değişik
yayınlarda %33 ile %85 oranında bildirilmiştir (8,9,11,12,13,14,38,65). Korneal
dekompansasyon nedenleri;
İntraoküler inflamasyon (9,12,66)
Katarakt cerrahisinde aşırı manipülasyon (9,12,66)
GİB artışı (9,12)
Ön kamarada kalan lens parçalarının direkt endotel hasarı (9,12) Hastaların %10’unda kornea ödemi sebat ederek büllöz keratopati ile sonuçlanıp
keratoplasti gerektirmiştir (12).
RETİNA DEKOLMANI Retina dekolmanı ve yırtıkları katarakt cerrahisi sırasında, sonrasında veya PPV
sonrasında oluşabilir. Lens materyali dislokasyonu sonrasında gelişen intraoküler
inflamasyon, vitre içi bantların ve preretinal membranların gelişmesine yol açarak
traksiyonel retina dekolmanına neden olabilir. Fakat retina dekolmanı gelişimine yol
açan temel mekanizma, arka kapsül rüptürü sonucu vitrenin ön kamaraya geçişi ile
oluşan vitreoretinal traksiyonlardır. Retina dekolmanı proliferatif vitreoretinopati (PVR)
görülme riskini arttırmaktadır. PVR’lı retina dekolmanı olan hastalarda retinanın
rekole olma şansı daha düşüktür ve anatomik ve fonksiyonel sonuçlar kötüdür (8,11).
19
PPV öncesi retina dekolmanı insidansı %0–11 (7,8,9,10,12,13,38,45) olarak
bildirilmekle beraber izole retinal yırtıklar daha sık görülmektedir (9,10,45,67).
Katarakt cerrahisi sırasında lens manipülasyonu ve/veya vitreus irrigasyonu gibi
girişimlerde retina hasarının daha sık oluştuğu bildirilmektedir (12,38,68). Katarakt
cerrahisi sırasında retinaya mümkün olduğunca az hasar vermek için minimal
manipülasyon yapılmalıdır (7,9,10,12,14,38,65,68).
VİTRE İÇİ HEMORAJİ Görülme sıklığı, çeşitli çalışmalarda farklı bildirilmiştir (8,9,11,12,67,69). Vitre içi
hemoraji diğer komplikasyonlara göre daha az görülür. Katarakt cerrahisi sırasında
vitreusa yönlendirilmiş irrigasyon ile lens parçalarının alımı nedeniyle ortaya çıkabilir
(9,11,65). Bu işlem irise, silier cisme ve retinaya hasarla kanamaya neden
olabilmektedir.
MUAYENE YÖNTEMLERİ BİOMİKROSKOPİ VE İNDİREKT OFTALMOSKOPİ: Fakoemusifikasyon sonrası takiplerde kornea ödemi ve/veya değişen derecelerde
ön kamara reaksiyonu görülebilir. Bunların yanısıra kortikal lens parçacıkları
trabeküler ağı tıkayarak GİB artışına neden olabilir. İndirekt oftalmoskopide lens
materyali vitreus içinde asılı halde değişik şekil, renk ve büyüklükte görülebilir.
Muayene esnasında retina dekolmanı ve koroid dekolmanı varsa gözden
kaçmamalıdır (57).
ULTRASONOGRAFİ ( USG ): Endoftalmi düşünülen ve fundus detayları seçilemeyen gözlerde vitrede disloke
lens parçalarını ekarte etmek için mutlaka USG yapılmalıdır (57,70).
Diffüz kortikal lens parçacıkları vitre kavitesinde " kar yağdı " manzarasına yol
açabilir. Nadiren nukleusun tümü veye büyük kısmı vitre içine disloke olursa retina
üzerine yerleşip koroidal melanom benzeri görünümle karşılaşılabilir. Lezyonun
hareketli olması ve A mod USG’de spontan vasküler hareket göstermemesi ile koroid
melanomundan ayırt edilebilir. Hipotoni ve inflamasyonun da eklendiği gözlerde
USG’de koroidde kalınlaşma görülebilir. Retina veya koroid dekolmanı USG’de daha
rahat değerlendirilebilir.
FUNDUS FLUORESEİN ANJİOGRAFİ ( FFA ) : Kornea ödemi ve vitre kavitesinde lens parçalarının yarattığı inflamasyon, ortam
bulanıklığı nedeniyle akut dönemde FFA’nın değeri azdır. Ancak kronik inflamasyon
ve lens parçaları nedeniyle oluşan kistoid maküla ödemini göstermede kullanılabilir.
20
VİTREYE DİSLOKE LENS PARÇALARINA YAKLAŞIM PPV’nin uygulanıp uygulanmayacağı ve uygulanacaksa ne zaman olması
gerektiği halen tartışmalı ve zor bir karardır. Görme kaybının derecesine ve disloke
lens parçalarının oluşturduğu hasarın medikal tedaviyle kontrolünün güçlüğüne göre
PPV ‘ye karar verilir. PPV, eğer vitreoretinal cerrah bulunuyorsa katarakt cerrahisi ile
aynı seansta olmalıdır. Eğer aynı gün mümkün olmuyorsa kornea ödeminin, GIB’ının
ve oküler inflamasyonun azalması için bir süre ertelemenin mantıklı olduğu
söylenmektedir (9,11,47). Son çalışmalarda geç dönemde yapılan PPV’nin daha iyi
görsel sonuçlar verdiği belirtilmekte (7), genellikle 2 hafta içinde müdahale tavsiye
edilmektedir.
• Takibi önerilen hastalar:
o Görme keskinliği iyi olanlar
o Sadece kortikal materyali olanlar veya lens parçaları ufak ve az olanlar
(< %25 veya < 2 mm) (47,70)
o Kortikosteroidlerle kontrol edilebilen üveit
o Normal GIB veya medikal tedavi ile kontrol edilebilen GİB
o Kistoid maküla ödemi olmayanlar
Küçük lens parçaları veya kortikal materyali olanlarda tüm parçalar emilinceye
kadar sık ve uzun takip gereklidir. Çünkü uzun dönem takiplerde bu hastaların
bazılarında medikal tedaviyle zor kontrol edilen üveit ve glokomun bulunduğu
görülmektedir (57).
• Cerrahi Tedavi Endikasyonları :
o Lens partikülleri veya opak vitreus nedeniyle görme keskinliğinde
azalma
o Persistan üveit
o Medikal tedaviye dirençli sekonder glokom
o Lens parçalarına bağlı kornea ödemi
o Retina dekolmanı
o Kistoid maküla ödemi
o Endoftalmi
o Suprakoroidal hemoraji
PPV, en sık büyük lens parçalarının görme ekseninde yer alması nedeniyle
görme keskinliği azalan hastalarda uygulanır. Diğer nedenler arasında başlıca
21
glokom ve üveit yer almaktadır. Nadiren, endoftalmiden şüphenilen olgularda tanı
amaçlı PPV yapılır (57).
Spontan koroid hemorajisi aktif inflamasyon bulunan gözlerde daha sık görülür.
Yara yerinin sağlam olduğunun tespiti bu gibi problemleri azaltır. PPV
uygulanmasıyla GİB’nın belli bir seviyede sabitlenmesi spontan koroid hemorajisini
azaltır.
PPV’nin ne zaman uygulanması gerektiği halen tartışmalı bir konudur. Bazı
cerrahlar artan glokom ve kornea ödemi riski nedeniyle erken vitrektomiden
yanadırlar (8,9,11,67). Retina dekolmanı saptanan hastalara PPV erken dönemde
yapılmalıdır (9). Geç vitrektomi yapılan diabetik hastalarda retinopatinin hızlı ilerlediği
görülmüştür (9).
PPV’nin intraoküler inflamasyonu ve glokom görülme sıklığını azalttığı yönünde
birçok çalışma bulunmaktadır (8,11,12,69). Lens dislokasyonunun ardından 3 hafta
içinde PPV yapılan gözlerde glokomun daha az olduğu bildirilmektedir (8,11). Geç
dönemde PPV yapılan olgularda retina dekolmanı sıklığında artış olduğu belirtilmiş,
erken dönemde PPV yapılanlarla aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamış;
muhtemel mekanizmanın uzun süren inflamasyonun vitreoretinal traksiyonu artırması
olduğu ileri sürülmüştür (38). Fakat bazı çalışmalarda PPV zamanı ile kronik glokom
görülme sıklığı arasında ve PPV zamanı ile sonuç görme keskinliği arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon bulunmamıştır (7,10,11,12).
PPV ÖNCESİ BULGULAR YAKLAŞIM ve YORUMLAR
Katarakt cerrahisi giriş yeri açılması Cerrahi sırasında kapatılarak
güçlendirilmeli
Koroid Dekolmanı
( hemorajik / eksudatif
PPV öncesi inflamatuar reaksiyonu
baskılamak için kortikosteroid tedavisi
verilmeli
*PPV esnasında hipotoni önlenmeli
Kornea Ödemi Geçici keratoprotez ve penetran
keratoplasti
Retina dekolmanı *PPV sırasında retina dikkatli incelenmeli
*Eğer retina iyi görülemiyorsa sklerotomi
giriş yerlerinin gerisindeki ora serrataya
22
profilaktik krioterapi yapılmalı
GIB artışı veya glokom *Erken dönemde PPV yapılmalı
Kistoid makula ödemi Genellikle diğer komplikasyonlarla
görülür (retina dekolmanı gibi)
* PPV üveit ve KMÖ’ni azaltır.
Hipotoni *Yeterli infüzyon basıncı sağlanmalı
*Sklerotomiler çok büyük açılmamalı
Endoftalmi *Ön kamara ve vitreustan kültür alınmalı
*İntravitreal geniş spektrumlu antibiyotik
uygulanmalı
Tablo 2 PPV öncesinde ve PPV esnasında görülebilecek bulgular ve yaklaşım
yöntemleri
PARS PLANA VİTREKTOMİ TEKNİĞİ Vitreye disloke lens parçalarının çıkarımı için standart yaklaşım üç girişli pars
plana vitrektomidir (7,8,10,11,12,14,43,65,66,67,69,71,72,73).
1) Katarakt cerrahisi sırasında yapılan kornel kesiye, açılma riskini azaltmak için
sütür konulmalıdır.
2) Sklerotomiler açılarak infüzyon kanülü, vitrektom ve endoilluminasyon probu
yerleştirilir.
3) Eğer infüzyon kanülünün ucu görülemiyorsa ortam opasiteleri temizleninceye
kadar ön kamaraya ek bir infüzyon veya infüzyonlu ışık yerleştirilebilir.
4) Ön kamarada ve yara yerinde bulunan vitre veya lens materyalini
uzaklaştırmak için vitrektom pars plana veya limbustan yerleştirilir.
5) Non kontakt veya kontakt lensle arka kutup görüntülenirken kor vitrektomi
yapılıp yumuşak kortikal lens parçaları alınır.
6) Vitre traksiyonundan kaçınmak için lens parçalarını çevreleyen vitre iyice
temizlenmelidir.
Vitrede bulunan lens materyalinin sertlik ve büyüklüğüne göre uygulanabilecek
vitrektomi yöntemleri şunlardır:
I. Vitrede sadece kortikal materyalin bulunduğu durumlarda vitrektom kullanılır.
II. Ufak ve çok sert olmayan nükleus parçasının varlığında; kor vitrektomi sonrası
perflorokarbon sıvısı ( PFCL ) ile nükleus yüzdürülerek, vitre orta hattına kadar
yükseltilir ve vitrektom ile alınır.
23
III. Vitrektom ile alınamayacak kadar sert ve büyük parça mevcut ise; kor vitrektomi
sonrası PFCL ile nükleus materyali yüzdürülerek fakofragmatom ile alınır.
Fakofragmantasyon esnasında fako probunun ucuna vitre gelmemelidir, geldiği
takdirde fako probu çıkarılıp vitrektom ile vitre iyice temizlendikten sonra fako
probu tekrar girilerek nükleus parçası emulsifiye edilerek alınır.
Fakofragmantasyon için ayarlanan parametreler %10-15 fako gücü, 60-80
mmHg vakum değeridir (70). Nükleus parçalarını fakofragmatomun ucuna yakın
tutmak için endoilluminatörün ucu yardımcı olarak kullanılabilir.
IV. Fakofragmatom veya vitrektom kullanılarak alınamayacak çok sert ve büyük
parçalarda ise PPV yapıldıktan sonra, nükleus parçasını PFCL ile yüzdürerek
limbal kesiden çıkartma yöntemi uygulanır.
Vitrektomi sırasında yüksek yüzey gerilimi, yüksek özgül ağırlık, düşük akışkanlık
gibi fiziksel ve kimyasal özellikleri nedeniyle vitreoretinal manipülasyonlarda PFCL
kullanılabilir (74,75,76). Kor vitrektomi tamamlandıktan ve lens fragmanları vitreden
serbestleştirildikten sonra optik sinir üzerine 0.5 cc kadar PFCL enjekte edilir. Lens
parçalarının periferdeki PFCL ve dengeli tuz solüsyonu birleşim yerine gitmelerini
önlemek için az miktarda PFCL verilmelidir. Yüksek özgül ağırlığı ile lens parçaları
retinadan kaldırılıp yüzdürülür, güvenli bir şekilde parçalar emulsifiye veya aspire
edilir (66,73,77,78). PFCL operasyon sonunda sıvı ile ya da gerekli olgularda gaz,
hava veya silikon yağı gibi taponadlarla değiştirilir (74,75,76). Hayvan çalışmalarında
posterior fakofragmantasyonun yol açtığı retinal yırtıklar ve retina dekolmanı, retina
pigment epiteli hasarı ve kan – retina bariyerinin yıkılmasının PFCL ile azaldığı
gösterilmiştir (78). PFCL’ in fiziksel bariyer oluşturarak ve USG dalgaları için reflektif
yüzey oluşturarak retinayı koruduğu öne sürülmüştür.
PFCL’un enjeksiyonu sırasında subretinal alana kaçması, fakofragmantasyon
esnasında köpüklenmesi ve görüntüyü bozması, retina yırtığı oluşumu, vitre içinde
tek ve büyük kabarcık elde edememe, lens parçalarını perifere itmesi gibi
komplikasyonlara rastlanabilir. Ameliyat sonrasında göz içinde PFCL kalmamasına
da özen gösterilmelidir. Vitrenin tamamına yakınının PFCL ile doldurulması ufak lens
parçalarının vitre bazına veya PFCL’un içine doğru yer değiştirmesine yol açabilir.
Sonrasında bu parçaları almak zorlaşır, retina dekolmanı ve dializ gibi ciddi
komplikasyonlara yol açabilir (79-82).
Eğer GİL yoksa vitrektomi esnasında veya sonrasında GİL implantasyonu
yapılabilir, bu nedenle lens kapsülü korunmalıdır. GİL implantasyonu ancak cerrah
24
tarafından güvenli bulunursa yapılmalıdır. İleri derecede sert bir nükleus, belirgin
kornea ödemi, koroid dekolmanı gibi diğer problemler varsa GİL implantasyonu
ertelenmelidir. Bu gibi durumlarda vitrektomiden sonra yapılacak ikinci bir cerrahi ile
uygun bir arka kamara GİL implantasyonu tavsiye edilmektedir. Arka kamaraya veya
sulkusa GİL implantasyonu için farklı yöntemler kullanılabilir:
I. Kapsüloreksis zarar görmemişse kapsül önüne GİL implantasyonu,
II. Kapsüloreksis hasar görmüş ancak yeterli periferik kapsül desteği varsa
ön kapsül kalıntısının önüne GİL implantasyonu,
III. Kapsül yeterliliği ile ilgili şüphe varsa skleral fiksasyon ile GİL
implantasyonu düşünülmelidir (9,67,83,84,85).
Arka kamara GİL implantasyonu yapılan gözlerde görme keskinliği ön kamara GİL
implantasyonu yapılanlara göre daha iyi bulumuştur (5). Bu durumun nedeni, arka
kamara GİL implantasyonu yapılabilmesi için minimal manipülasyon yapılarak yeterli
kapsül desteği bırakmak olabilir. PPV yapılacak olgularda ön kamara GİL
implantasyonu önerilmez çünkü kullanılacak tamponadlar ile kornea hasarı çok daha
fazla olur.
PARS PLANA VİTREKTOMİ SONRASI GÖRÜLEBİLECEK KOMPLİKASYONLAR RETİNA DEKOLMANI Genellikle vitreusa düşen lens parçaları retina dekolmanı riskini artırmaktadır (10).
Bu nedenle vitrektomi sonrası periferal retinadaki yırtıklar ve perifer vitreusta kalan
parçalar açısından skleral çökertme ile inceleme yapılmalıdır.
Çeşitli yayınlarda PPV sonrası kümülatif retina dekolmanı oranı %9 olarak
saptanmıştır( toplam 616 gözde 56 ). PPV öncesi ve sonrası düşünüldüğünde
kombine oran %17 olarak bulunmuştur ( toplam 616 gözde 106 )
(7,8,9,10,11,12,13,14,38,45,67,69). Rekürren retina dekolmanı, dev retinal yırtık veya
proliferatif vitreoretinopati gibi durumlarda prognoz kötüdür (9,11,12,13,68). Retina
dekolmanı varlığı prognozu kötüleştirdiğinden fakoemulsifikasyon ve PPV esnasında
retina dekolmanı insidansını azaltmak için bütün önlemler alınmalıdır (9,12,13,45,68).
Retina dekolmanı genelde katarakt cerrahisi esnasında, vitreus kavitesine sıvı
enjeksiyonu, arka kamarada aletle uğraşı nedeniyle olmaktadır. Bu nedenle lens
parçalarının düşmesi esnasında fako probu ile vitreus manipülasyonu yapılmamalıdır.
25
GLOKOM Komplike katarakt ekstraksiyonu sonrası erken dönemde yapılan PPV glokom
görülme sıklığını azaltmaktadır. PPV sonrası kronik açık açılı glokom insidansı %0–
31 olarak rapor edilmiştir (7,8,9,11,12,13,67,69). Vilar ve arkadaşları PPV öncesi
%36.8 olan artmış GİB ( GIB> 30 mmHg) görülme sıklığının PPV sonrasında %3.2‘ye
düştüğünü göstermiştir (7). Glokom görülme sıklığının PPV ile %50 ‘den %25’e
düştüğü, ancak glokom gelişen bu %25 ‘lik hasta grubunda GİB’nın kontrolü için
genelde uzun süreli tedaviler gerektiği bildirilmiştir (12). KORNEA ÖDEMİ
PPV sonrası gelişen persistan kornea ödemi ve dekompansasyon sıklığını
bildiren birçok yayın mevcuttur (8,9,12,13,38,67,69). Margherio ve arkadaşlarının
raporunda PPV sonrasında düşük görme keskinliğine en sık neden olan
komplikasyonun kornea ödemi olduğu bildirilmiştir (38).
DİĞER KOMPLİKASYONLAR PPV sonrasında persistan inflamasyon, kistoid maküla ödemi, santral retinal
arter ve ven tıkanıklığı gibi komplikasyonlar da ayrıca rapor edilmiştir
(8,9,12,13,38,67,69). Kistoid makula ödemi görme keskinliğinin azalmasının sık
nedenlerinden biridir. Çoğunlukla ilk PPV sonrasında gelişen retina dekolmanı
sonrasında tekrar PPV yapılan hastalarda görülür (12).
Yaşa bağlı makula dejenerasyonu, diabetik retinopati, maküler delik, epiretinal
membran PPV sonrası görme keskinliğinin düşük olmasının nedenleri arasında yer
alır. Hastaların 20/200 veya daha düşük görme keskinliğine sahip olmalarının
nedenleri korneal problemler, retina dekolmanı, persistan kistoid makula ödemi ve
diğer maküler disfonksiyon yapan durumlardır.
PARS PLANA VİTREKTOMİ SONUÇLARI Vitre içine düşmüş lens parçaları nedeniyle PPV yapılan hastalarda PPV sonrasında
görme keskinliği artmaktadır. Daha önceki yayınlarda 20/40 ve üzeri görme keskinliği
%42 (69); 20/60 ve üzeri görme keskinliği %41 (8) olarak rapor edilmiştir. Yakın
zamanlı raporlarda ise 20/40 ve üzeri görme keskinliği oranı %60–68 olarak
bildirilmiştir (7,9,10,13,14). Görme keskinliğindeki bu artış katarakt cerrahisindeki ve
PPV’deki tekniklerin gelişmesine bağlıdır. Retina dekolmanı gelişimi, görme
keskinliğini düşüren en sık neden olarak bulunmuştur (8,10,11,12,13,68).
26
MATERYAL VE METOD Çalışmamızda Haziran 2001 - Ocak 2007 tarihleri arasında Beyoğlu Göz Eğitim
ve Araştırma Hastanesi’nde fakoemülsifikasyon yöntemi ile katarakt cerrahisi
uygulanırken vitreus kavitesine lens materyali düşmüş veya aynı nedenle başka
merkezlerden kliniğimize sevkedilmiş ve pars plana vitrektomi uygulanmış 60
hastanın 60 gözü incelendi.
• Hastaların tümünün PPV öncesinde ayrıntılı anamnezleri alındı, mutlaka
fakoemülsifikasyon yeri ve tarihi sorgulandı.
• Görme keskinliği ölçümlerinde Snellen eşeli kullanıldı.
• Biyomikroskopik muayene ile kornea, ön kamara reaksiyonu, intraoküler
inflamasyon, iris, pupilla ve lens kapsülünün durumu değerlendirildi.
• Göz içi basıncı (GİB) Goldmann aplanasyon tonometrisi ile ölçüldü.
• Fundusu seçilebilen olguların muayeneleri kontakt, non-kontakt lensler
kullanılarak biyomikroskopik oftalmoskopi ya da binoküler indirekt oftalmoskopi
ile yapıldı.
• Fundusu aydınlanmayan olgularda A/B System Mentor Advent marka B mode
ultrasonografi yapıldı.
• Aksiyel uzunluğu 21 - 24 mm arasında olanlarda SRK II, 21 mm altında ve 24
mm üzerinde olanlarda SRK T formülü ile göz içi lens gücü hesaplandı.
Oftalmolojik muayeneleri sonucunda şu hastalarda PPV yapılması kararı alındı:
I. Retina dekolmanı gelişen
II. Endoftalmi gelişen
III. Lens partikülleri veya opak vitreus nedeniyle görme keskinliği azalan
IV. Vitrede, nükleusun toplam büyüklüğünün 1/4’ünden daha büyük nükleus
materyali bulunan
V. Medikal tedaviye rağmen persistan üveit, intraoküler inflamasyon veya
yüksek göz içi basıncı bulunan
VI. Lens partiküllerine bağlı yoğun kornea ödemi gelişen
PPV tüm hastalarda aşağıda belirtilen şekilde uygulandı:
I. Olgulara lokal ya da genel anestezi altında PPV uygulandı.
II. Periorbital bölge ve göz kapakları antiseptik solüsyonla temizlendi. Kirpikler
altında kalacak şekilde disposable drape ile örtüldü. Kapak retraktörleri ile
kapakların açık kalması sağlandı.
27
III. Zeiss S 88 model ameliyat mikroskobu kullanıldı.
IV. Konjonktiva üst nazal ve üst temporalden forniks tabanlı açıldı. Episkleral
damarlar koterize edildi.
V. Alt temporalde limbustan 3-3.5 mm uzaklıktan 20G MVR bıçağı yardımı ile
sklerotomi yapılıp 7/0 vicryl sütür ile infüzyon kanülü skleraya tespit edildi.
İnfüzyon kanülünün ucunun vitre boşluğunda olduğundan emin olunca sıvı
akışına izin verildi. İnfüzyon kanülü olarak 4 veya 6 mm’lik kanül kullanıldı.
VI. İnfüzyon sıvısı olarak 0,5 ml 1/1000’lik adrenalin ilave edilmiş BSS plus ®
veya Aqsia ® kullanıldı.
VII. Vitrektomi probu ve endoilluminasyon için üst temporal ve üst nazalde,
limbustan 3-3.5 mm geriden sklerotomiler yapıldı.
VIII. Yetersiz pupiller açıklığı olan hastalarda iris retraktörleri kullanıldı.
IX. PPV esnasında. Optikon Antares 2000 ve Accurus cihazı ile birlikte diatermi,
fakofragmatom, halojen ışık kaynağı, silikon ve hava pompası ünitelerini
içeren vitrektomi üniti kullanıldı. Endolaser cihazı olarak 532 nm dalga boylu
Lightlas kullanıldı.
X. Kor vitrektominin ardından lens materyalinin durumuna göre 3 yol izlendi ;
a. Nükleus parçalarının retinaya yakın veya oturmuş olduğu vakalarda
perfluorokarbon sıvısı (PFCL), kanül ile sklerotomiden girilerek optik
sinir başı hizasından nükleus parçaları ve retina arasına verildi.
Nükleus parçaları vitre kavitesinin orta kısmına yüzdürülerek
vitrektomi ünitinin emici-kesici probu (vitrektom) yardımı ile aspire
edildi. Bu işlem için vakum 250-300 mmHg, kesici hızı 100-150/sn
olacak şekilde ayarlandı. Endoilluminasyon probu nükleus parçalarını
stabilize etmek amacıyla yardımcı enstrüman olarak kullanıldı.
b. Nükleus materyalinin yeterince yumuşak olmadığı için vitrektomun
yetersiz kaldığı vakalarda, PFCL verildikten sonra sklerotomi yerinden
girilen fakofragmatom probu ile nükleus emülsifiye edilip aspire edildi.
Fakofragmantasyon için yaklaşık %10-15 fako gücü, 60-80 mmHg
vakum değerleri kullanıldı.
c. Nükleusun çok sert olduğu vakalarda kor vitrektomi sonrası vitre
boşluğu nükleus parçaları pupilla düzleminde görülene kadar PFCL
ile dolduruldu. Limbal korneal kesi sonrası ön kamaraya viskoelastik
28
madde verilerek ön kamara oluşturuldu ve kornea endoteli korunmuş
oldu. Nükleus materyali ön kamara yolu ile limbustan dışarı alındı.
XI. Sklerotomi yerinden girilen back flush iğne yardımı ile PFCL ve infüzyon
sıvısı arasında pasif olarak değişim yapıldı.
XII. Primer katarakt cerrahisi sırasında göz içi lens (GİL) takılmamış hastalarda
kapsül desteği varsa sulkusa GİL implante edildi.
XIII. Yeterli kapsül desteği olmayan hastalarda skleral fiksasyon cerrahisi,
suprakoroidal hemoraji riski düşünülerek ikinci seansa bırakıldı. Bu
hastalarda PPV ile aynı seansta lens implante edilmedi.
XIV. Sklerotomi yerleri 7/0, konjonktiva ise 8/0 vicryl sütür ile kapatıldı.
XV. Subkonjonktival antibiyotik ve steroid enjeksiyonu yapıldı.
XVI. Göz antibiyotikli pomadla kapatıldı.
XVII. Retina dekolmanı varlığında olgulara çevresel çökertme uygulandı. Bu
olgularda tüm vitrenin özellikle vitre tabanının tamamen temizlenmesine
özen gösterildi. Olgunun PVR derecesine göre silikon yağı veya intraoküler
gaz enjeksiyonu yapıldı.
XVIII. Ameliyat sonrası 8x1 steroidli damla, 6x1 antibiyotikli damla başlandı.
Korneal ödemi olan hastalara Oftasiloksan ® damla 4x1, GİB yükselen
hastalara antiglokomatöz damlalar başlandı.
İncelenen parametreler :
1. Yaş, cinsiyet, ameliyat öncesinde en iyi düzeltilmiş görme keskinliği, GİB,
kornea ödemi, intraoküler inflamasyon, retina dekolmanı, koroid dekolmanı,
vitre içi hemoraji olup olmadığı, fakoemülsifikasyonun yapıldığı yer,
fakoemülsifikasyon ve PPV arasındaki geçen süre, GİL durumu
2. PPV sırasında lens materyalinin alınması için kullanılan teknik (vitrektom /
fakofragmatom / PFCL ile yüzdürerek çıkarım) ; GİL ile ilgili girişimler
(çıkarılma, repozisyon veya yeni GİL takılması), retina dekolmanı veya
yırtığına uygulanan girişimler (retinotomi, tamponad, bant serklaj)
3. Ameliyat sonrası birinci gün ve son kontrol muayenesinde en iyi düzeltilmiş
görme keskinliği, GİB, GİL durumu, kornea ödemi, intraoküler inflamasyon,
retina dekolmanı, koroid dekolmanı, vitre içi hemoraji olup olmadığı, ek
operasyonlar ve eşlik eden fundus patolojileri
4. Gelişen komplikasyonlar, reoperasyon endikasyon ve sonuçları incelendi.
29
BULGULAR Bu çalışmada 16’sı Beyoğlu Kuledibi Göz Eğitim ve Araştırma hastanesinde
opere, 44’ü diğer merkezlerden refere, fakoemülsifikasyon yöntemi ile katarakt
cerrahisi uygulanırken vitreus kavitesine lens materyali düşmüş ve bu nedenle pars
plana vitrektomi uygulanmış 60 hastanın 60 gözü incelendi (tablo 1). 28’i (%46,7)
kadın, 32’si (%53,3) erkek olan hastalarımızın yaşları 28 ile 85 arasında
değişmekteydi (ortalama 67,3± 9,84) (grafik 1,2). Hastaların %78’i 61-80
aralığındaydı ve ortalama takip süresi 7 ± 0,8 ay idi.
Kadın (% 46,7)Erkek (% 53,3)
Grafik 1: Hastaların cinsiyet dağılımı
0
5
10
15
20
25
20-30 31-40 41-50 51-60 61-70 71-80 81-90
Grafik 2: Hastaların yaş dağılımı
30
Fakoemülsifikasyon yeri Hasta sayısı %
Beyoğlu Göz Hst. 16 26,7
Devlet Hst. 28 46,7
SSK 8 13,3
Özel Hst. 7 11,7
Tıp Fak. 1 1,7 Tablo 1: Fakoemülsifikasyon cerrahisinin yapıldığı yer
5 hasta fakoemülsifikasyon cerrahisi ile aynı seansta opere edildiğinden PPV
öncesi bulgular rapor edilmedi. Kalan 55 hastanın PPV operasyonu öncesi görme
keskinliği el hareketi ile 0,9 arasında değişmekteydi. 43 hastada 0,05 ve altında, 11
hastada 0,05–0,5 arasında, 1 hastada 0,5 ve üzerinde görme mevcuttu (tablo 2).
Hastaların PPV öncesi en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK) ortalama 0,08 ±
0,02 idi.
Görme keskinliği Hasta sayısı %
0,05 ve altı 43 71,7
0,05 – 0,5 11 18,3
0,5 ve üzeri 1 1,7 Tablo 2: PPV öncesi görme keskinliği
0
5
10
15
20
25
30
0 - 10 11 - 20 21 - 30 31 - 40 41 - 50 51 - 60
GİB (mmHg)
Grafik 3 : PPV öncesi GİB oranları
31
PPV öncesi 55 hastanın 15’inde (%27,2 ) evre 1 ve 4 arası değişen derecelerde
intraoküler inflamasyon, 19’unda (%34,5 ) kornea ödemi ( korneal kalınlık normalin
1,5 kat üzerinde), 4’ünde (%7,2) retina dekolmanı, 2’sinde (%3,6) vitre içi hemoraji,
1’inde (%1,8) koroid dekolmanı tespit edildi (tablo 3). 21 gözde (%38,2) ön kamarada
korteks mevcuttu. İntraoküler inflamasyonu olan bir hastada hipopiyon mevcuttu.
Alınan örneklerden yapılan incelemede hiçbir etken saptanmadı, bu hastaya PPV
sırasında intravitreal antibiyotik enjeksiyonu yapıldı.
Aynı seansta opere edilen 5 hasta hariç 55 hastanın 40’ında (%73) GİB 25
mmHg’nin altında, 15’inde (%27) GİB 25 mmHg ve üzerinde idi (grafik 3).
Bulgular Hasta sayısı %
GK 0,05 ve altı 43 78,2
İntraoküler inflamasyon 15 27,2
Kornea ödemi 21 38,2
GİB artışı 15 27,2
Retina dekolmanı 4 7,2
Vitre içi hemoraji 2 3,6
Koroid dekolmanı 1 1,8
Tablo 3: PPV öncesi bulgular
Fakoemülsifikasyon cerrahisi ile PPV arasında geçen süre 0 ile 240 gün arasında
değişmekteydi. 5 hastaya (%8,3) fakoemülsifikasyon ile aynı seansta, 13 hastaya
(%21,7) 1 hafta ve altında, 21 hastaya (%35) 1 hafta ile 1 ay arasında, 21 hastaya
(%35 ) 1 ay veüzerinde PPV uygulandı (grafik 4).
0
5
10
15
20
25
aynı seans (% 8,3) 1hafta ve altı (%21,7) 1hafta - 1 ay (%35) 1 ay ve üzeri (%35)
Grafik 4: Fakoemülsifikasyon ve PPV arasında geçen süre
32
Lens parçalarının vitreusa düşmesi sonucu operasyona hazırlanan hastaların 41’i
afak iken, 12 hastada sulkusta arka kamara GİL mevcuttu. 2 hastaya ise ön
kamaraya GİL implante edilmişti (tablo 4). Kalan 5 hastada ise fakoemulsifikasyon ile
aynı seansta PPV uygulanmıştı.
Preoperatif GİL durumu Hasta sayısı %
Sulkus GİL 12 21,8
Afak 41 74,5
Ön kamara GİL 2 3,7
Toplam 55 100 Tablo 4: Preoperatif GİL durumu
Vitreus içindeki lens materyalinin alımı için değişik yöntemler kullanıldı. 40
hastada (%66,6) vitrektom, 16 hastada (%26,6) fakofragmatom kullanıldı ve 4
hastada (%6,6) vitreus PFCL ile doldurulup parçalar pupil düzlemine getirilerek limbal
kesiden yüzdürerek çıkarıldı (grafik 5).
Vitrektom (% 66,6)Fakofragmatom (% 26,6)Yüzdürerek (%6,6)
Grafik 5: Lens parçalarının alınma yöntemi
PPV sonrası ilk gün yapılan muayenede 10 hastada (%16,7) tespit edilen
intraoküler inflamasyon ve 27 hastada (%45) tespit edilen kornea ödeminin, ilerleyen
günlerde gerilediği görüldü.
PPV sonrası takiplerde, sadece 1 hastada (%1,6) son kontrolde büllöz keratopati
saptandı ve keratoplasti önerildi. 11 hastada (%18,3) 25 mmHg ve üzerinde GİB
mevcuttu. Bu hastalardan 10’unda GİB medikal tedavi ile kontrol altına alındı, 1
hastada ise medikal tedaviye cevap alınamadığından trabekülektomi yapıldı.
33
PPV sonrası takiplerde 4 hastada (%6,6) retina dekolmanı, 1 hastada (%1,6) vitre
içi hemoraji, 3 hastada (%5) koroid dekolmanı saptandı. Vitre içi hemorajisi olan
yukarıda belirtilen hastada PPV sonrasında 3. ayda yapılan kontrolünde vitreus
hemorajisinin gerilediği görüldü. Koroid dekolmanı olan hastalardan birinde
beraberinde retina dekolmanı da vardı, ikinci pars plana vitrektomi yapıldı. Diğer
hastada lokalize koroid dekolmanı mevcuttu, kendiliğinden resorbe oldu, ek
müdaheleye ihtiyaç duyulmadı. Koroid dekolmanı olan diğer hastada ise seidel
müspet idi fakat tekrar operasyon yapılmasını kabul etmedi.
Bulgular Hasta sayısı %
GK 0,05 ve altı 11 18,3
Erken dönemdeki intraokuler inflamasyon 10 16,7
Erken dönemdeki kornea ödemi 27 45
Erken dönemdeki GİB artışı 11 23,6
Retina dekolmanı 4 6,6
Vitre içi hemoraji 1 1,6
Koroid dekolmanı 3 5 Tablo 5: PPV sonrası bulgular
Yapılan son kontrolde hastaların en iyi düzeltilmiş görme keskinliği el hareketi ile
1,0 arasında değişmekteydi. EİDGK, 11 hastada (%18,3) 0,05 ve altı iken, 14
hastada (%23,4) 0,05–0,5 arasında, 35 hastada (%58,3) ise 0,5 ve üstü idi (tablo 6).
PPV öncesi %71,7 olan 0,05 ve altında EİDGK’ne sahip hasta sayısı son takipte
%18,3’e düşerken, %1,7 olan 0,5 ve üzeri görme keskinliğine sahip hasta sayısı
%58,3’e yükseldi (tablo 6). PPV öncesi ortalama 0,08 ± 0,02 olan görme keskinliği,
son kontrolde ortalama 0,4 ± 0,037 olarak bulundu. PPV öncesi EİDGK ile PPV
sonrası EİDGK kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı artış görüldü (eşleştirilmiş t
testi, p< 0,001).
34
EİDGK PPV öncesi hasta sayısı
% PPV sonrası hasta sayısı
%
0,05 ve altı 43 71,7 11 18,3
0,05 – 0,5 11 18,3 14 23,3
0,5 ve üzeri 1 1,7 35 58,3
Toplam 55 100 60 100
Tablo 6: PPV öncesi ve sonrası görme keskinliği
Aynı seansta PPV olan 5 hastanın 4’ü 0,5 ve üzerinde, 1 ’i 0,05 ve altında; 1 hafta
ve altında PPV olan 13 hastanın 8’i 0,5 ve üzerinde, 4’ü 0,05-0,5 arasında, 1’i 0,05
ve altında; 1hafta ile 1 ay arasında PPV olan 21 hastanın 12’si 0,5 ve üzerinde, 6’sı
0,05-0,5 arasında, 3’ü 0,05 ve altında; 1 ay ve üzerinde PPV olan 21 hastanın 11’i
0,5 ve üzerinde, 4’ü 0,05-0,5 arasında, 6’sı 0,05 ve altında görme keskinliğine sahip
idi (Tablo7, grafik 6).
0 – 1 hft PPV 1 hft – 1 ay PPV 1. aydan sonra PPV Görme
keskinliği Hasta sayısı
% Hasta sayısı
% Hasta sayısı
%
0,05 ve altı 2 11,1 3 14,3 6 28,6 0,05 – 0,5 4 22,2 6 28,6 4 19 0,5 ve üzeri 12 66,6 12 57,1 11 52,4 Toplam 18 100 21 100 21 100 Tablo 7: Fakoemülsifikasyon ve PPV arasındaki süre ile sonuç görme keskinliği
35
0%10%20%30%40%50%60%70%80%90%
100%
aynıseans
1 hftve altı
1hft -1ay
1ay veüzeri
0,5 ve üzeri0,05 - 0,50,05 ve altı
Grafik 6: Fakoemülsifikasyon ve PPV arasında geçen süre ile sonuç görme keskinliği
Fakoemülsifikasyon sonrası ilk hafta içinde opere olan grupta 0,05 ve altı görme
keskinliğine sahip hasta oranı %11,1 iken 1 aydan sonra opere olan hasta grubunda
oran %28,5 idi. İlk hafta içinde opere olan hasta grubunda 0,5 ve üzeri görme
keskinliği oranı %66,6 iken ; bu oran 1 ay ve üzerinde opere olan hasta grubunda
%52,4 olarak bulundu (tablo 7). Katarakt cerrahisi ve PPV ameliyatı arasında geçen
süre ile sonuç görme keskinliği arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı
saptandı (Pearson korelasyon p=0.24).
0,05 ve altında görme oranı vitrektom grubunda %15 iken fakofragmatom
grubunda bu oran %18,7 yüzdürerek korneal kesiden alınanlarda %50 olarak
bulundu. Bu gruplarda 0,5 ve üzeri görme keskinliği oranı en yüksek %65 ile
vitrektom grubunda iken, en düşük %25 ile yüzdürerek yapılan grupta bulundu (tablo
8). Lens materyalinin vitreustan alınma tekniği ile sonuç görme keskinliği arasında
istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmadı (Spearman korelasyon p=0.095 rho=0,21).
36
Vitrektom Fakofragmatom Yüzdürerek Görme keskinliği Hasta
sayısı % Hasta
sayısı % Hasta
sayısı %
0,05 ve altı 6 15 3 18,75 2 50 0,05 – 0,5 8 20 5 31,25 1 25 0,5 ve üzeri 26 65 8 50 1 25 Toplam 40 100 16 100 4 100 Tablo 8: Kullanılan teknik ve sonuç görme keskinliği
Aynı seansta opere olan 5 hasta hariç 55 hastanın 12’sine fakoemülsifikasyonla
beraber sulkusa GIL implantasyonu, 2’sine ise ön kamara GİL implantasyonu
yapılmış, 41 hasta afak bırakılmıştı (tablo 9). PPV esnasında 1 hastada ön kamarada
olan GİL retina dekolmanı nedeniyle, 1 hastada ise sulkusda olan GIL kornea ödemi
nedeniyle çıkarıldı. PPV esnasında toplam 21 hastaya sulkusa GİL implantasyonu
yapıldı. GİL implantasyonu yapılan 17 hastada görme keskinliği 0,5 ve üzerinde, 4
hastada görme keskinliği 0,05-0,5 aralığındaydı (tablo 10). PPV öncesi göz içi lens
durumunun sonuç görme keskinliğine etkisi, yapılan istatiksel analizde anlamlı
bulundu. (Spearman korelasyon p=0.018 rho=0,32) İstatiksel olarak, son takiplerde
en iyi görme keskinliği değerleri, PPV öncesi sulkus GIL’ine sahip hastalarda; en kötü
görme keskinliği değerleri ise PPV öncesi ÖK GIL’ine sahip hastalarda saptandı.
PPV öncesi PPV sonrası Sulkus Afak ÖK GİL* Sulkus Afak ÖK GİL* Görme
keskinliği # % # % # % # % # % # % 0,05 ve altı 1 8,3 8 19,5 1 50 0 0 11 40,7 0 0 0,05 – 0,5 1 8,3 13 31,7 0 0 5 15,6 9 33,3 0 0 0,5 ve üstü 10 83,4 20 48,8 1 50 27 84,4 7 26 1 100 Toplam 12 100 41 100 2 100 32 100 27 100 1 100 Tablo 9: Görme Keskinliği ile Preoperatif ve Postoperatif GİL Durumu
Fako sırasında GİL impl. PPV sırasında GİL impl. Görme keskinliği Hasta sayısı % Hasta sayısı % 0,05 ve altı 2 14,3 0 0 0,05 – 0,5 1 7,1 4 19 0,5 ve üstü 11 78,6 17 81 Toplam 14 100 21 100 Tablo 10: GİL implantasyonu ve görme keskinliği durumu
37
PPV yapılan 37 hastada operasyon sırasında PFCL kullanıldı. Bu 37 hastanın 4’ü
retina dekolmanı mevcut olan hastalardı. PFCL kullanılan hastaların 7’sinde (%19)
görme keskinliği 0,05 ve altında, 11’inde (%29,7) görme keskinliği 0,05 – 0,5
arasında, 19’unda (%51,3) 0,5 ve üzerinde görme keskinliği mevcuttu (tablo 11).
PFCL kullanımı ile sonuç görme keskinliği arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmamıştır (Spearman korelasyon analizi p=0.5 rho=0,08).
0,05 ve altı 0,05 – 0,5 0,5 ve üzeri PFCL kullanımı # % # % # % Kullanılan 7 19 11 29,7 19 51,3 Kullanılmayan 4 17,4 3 13 16 69,6 Tablo 11: PFCL kullanımı ile görme keskinliği
PPV sonrasında 4 hastada retina dekolmanı görüldü. PPV esnasında bu
hastaların 2’sinde fakofragmatom, 2’sinde korneal kesiden yüzdürerek çıkarım
kullanıldı. Kullanılan operasyon tekniğinin postoperatif retina dekolmanı gelişimine
etkisine bakıldığında yeterli sayı olmadığı için istatistiksel test uygulanamadı. Bu 4
hastanın tümü fakoemulsifikasyon cerrahisiden 1 ay veya daha uzun süre sonra PPV
olmuştu (tablo 12). Bu 4 hastanın 2’sinde PPV öncesinde de retina dekolmanı
mevcuttu. Fakoemülsifikasyon ve PPV arasındaki süre ile retina dekolmanı gelişimi
kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (Spearman korelasyon
testi p=0.16, rho= 0.18).
Aynı seans 1 hafta ve altı 1hft – 1 ay 1 ay ve üzeri RD # % # % # % # % Preop. RD 0 0 1 25 1 25 2 50 Postop RD 0 0 0 0 0 0 4 100
Tablo 12: Preoperatif ve Postoperatif Retina Dekolmanı ve Fakoemülsifikasyon ile PPV arasında geçen süre
PPV öncesinde retina dekolmanı bulunan 4 hastanın, 1’inde sadece PPV, 3’ ünde
(%75) çevresel çökertme ve PPV uygulanırken 3 hastada silikon ve 1 hastada gaz
(C3F8) tamponad kullanıldı. PPV sonrasında yapılan kontrollerinde 2’sinde retinanın
tekrar dekole olduğu saptandı. Bu 2 hastanın birinde proliferatif diabetik retinopati,
diğerinde ise PVR’lı retina dekolmanı mevcuttu, bu nedenle ikinci PPV esnasında
hastalardan birinde 180º, diğerinde 360º retinotomi yapıldı. PPV sonrasında retina
38
dekolmanı tespit edilen diğer 2 hastada ise ikinci PPV esnasında çevresel çökertme
yapıldı.
PPV öncesi retina dekolmanı bulunan bu hastalarda fakoemülsifikasyon ve PPV
arasında geçen süre 1 hastada (%25) bir haftadan az, 1 hastada (%25) bir hafta ile
bir ay arasında, 2 hastada (%50) bir aydan fazla idi. PPV öncesi retina dekolmanı
bulunan 4 hastanın 1’inde ön kamarada GİL varken, 3 hasta afak idi. PPV sonrası
retina dekolmanlı 4 hastanın 1’inde sulkusta GİL mevcuttu, 3 hasta afak idi (tablo 13).
PPV öncesi PPV sonrası Sulkus Afak ÖK GİL Sulkus Afak ÖK GİL
Retina dekolmanı
# % # % # % # % # % # % Var 0 0 3 7 1 50 1 3 3 11 0 0 Yok 12 100 38 93 1 50 31 97 24 89 1 100 Toplam 12 100 41 100 2 100 32 100 27 100 1 100 Tablo 13: Retina dekolmanı varlığı ve GİL durumu
Ortalama GİB; PPV öncesi ortalama 21,38 ± 1,6 olan GİB, postoperatif dönemde
17,45±1 olarak bulundu. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (Eşleştirilmiş
t testi p=0,049). PPV sonrası GİB ile fakoemülsifikasyon ve PPV arasında geçen süre
kıyaslandığında aynı seansta opere edilen grupta 25 mmHg altı 4 hasta (%80), 25
mmHg ve üzeri 1 hasta (%20); 1 haftadan az sürede opere edilen grupta 25 mmHg
altı 12 hasta (%93,4), 25 mmHg ve üzeri 1 hasta (%6,6); 1 hafta ile 1 ay arasında
opere edilen grupta 25 mmHg altı 18 hasta (%85,7), 25 mmHg ve üzeri 3 hasta
(%14,3); 1 ay ve üzeri opere edilen grupta 25 mmHg altı 15 hasta (%71,4), 25 mmHg
ve üzeri 6 hasta (%28,6) mevcuttu (tablo 14). PPV sonrasında GIB artışı ile
fakoemulsifikasyondan PPV’ye kadar geçen süre arasında istatiksel olarak anlamlı
fark saptandı (Pearson korelasyon p=0.02). Bu istatiksel analize aynı seansta opere
edilen hastalar veri yetersizliği nedeniyle dahil edilmedi.
Aynı seans 1 hft ve altı 1 hft – 1ay 1 ay ve üzeri GİB # % # % # % # % <25 mmHg 4 80 12 93,4 18 85,7 15 71,4 25 mmHg ve üstü 1 20 1 6,6 3 14,3 6 28,6
Toplam 5 100 13 100 21 100 21 100 Tablo 14: PPV sonrası GİB ve Fakoemülsifikasyon ile PPV intervali
39
PPV öncesi intraoküler inflamasyon 15 hastada (%27,2) mevcut iken PPV sonrası
1. günde 10 hastada (%16,6) görüldü. Son muayenede ise hiçbir hastada intraoküler
inflamasyona rastlanmadı. PPV sonrası erken dönemde gözlenen intraoküler
inflamasyon ile PPV’ ye kadar geçen süre kıyaslandığında aynı seansta opere edilen
grupta hiçbir hastada; 1 hafta ve altında opere edilen grupta 4 hastada (%30,8); 1
hafta ile 1 ay arasında opere edilen grupta 3 hastada (%14,3); 1 ay ve üzerinde
opere edilen grupta 3 hastada (%14,3) mevcuttu (tablo 15). Erken ve geç opere
edilen hastalar arasında PPV sonrası intraoküler inflamasyon açısından istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmadı (Spearman korelasyon p=0,9 rho=0,01).
Aynı seans 1 hft ve altı 1hft – 1 ay 1 ay ve üzeri İntraoküler İnflamasyon # % # % # % # % Var 0 0 4 30,8 3 14,3 3 14,3 Yok 5 100 9 69,2 18 85,7 18 85,7 Toplam 5 100 13 100 21 100 21 100 Tablo 15: PPV sonrası intraoküler inflamasyon ve Fakoemülsifikasyon ile PPV
intervali
PPV öncesi kornea ödemi 19 hastada (%34,5) mevcut iken PPV sonrasında
birinci günde 27 hastada (%45) görüldü. Erken dönemde görülen bu kornea ödemine
PPV’nin de katkısı olduğu unutulmamalıdır. Son muayenede sadece 1 hastada
kornea ödemi mevcuttu ve bu hasta keratoplasti için refere edildi. Bu hastada
fakoemulsifikasyon ile PPV arasında geçen süre 1 aydan fazla idi. PPV sonrası
kornea ödemi ve fakoemülsifikasyon ile PPV arasında geçen süreye bakıldığında
aynı seansta opere edilen grupta 2 hastada (%40); 1 hafta ve altında opere edilen
grupta 7 hastada (%54); 1 hafta ile 1 ay arasında opere edilen grupta 11 hastada
(%52,4); 1 ay ve üzerinde opere edilen grupta 7 hastada (%33,3) kornea ödemi
mevcuttu (tablo 16).
Aynı seans 1 hft ve altı 1hft – 1 ay 1 ay ve üzeri Kornea Ödemi # % # % # % # % Var 2 40 7 54 11 52,4 7 33,3 Yok 3 60 6 46 10 47,6 14 66,7 Toplam 5 100 13 100 21 100 21 100
Tablo 16: PPV sonrası kornea ödemi ve Fakoemülsifikasyon ile PPV intervali
Aynı seansta opere edilen hastalar kendi içinde ayrı olarak incelendiğinde
Görme keskinliği Hasta sayısı 0,05 ve altı 1
40
0,05 – 0,5 0 0,5 ve üzeri 4
Tablo 17: Son görme keskinliği
GİB Hasta sayısı < 25 mmHg 4 25 mmHg ve üzeri 1
Tablo 18: Son kontrolde GİB
Hasta sayısı Bulgular Var Yok İntraoküler inflamasyon 0 5 Retina dekolmanı 0 5 Kornea ödemi 2 3
Tablo 19: Postoperatif Bulgular
PPV sonrası son kontrolde EİDGK 50 hastada en az 1 sıra olmak üzere artmış, 9
hastada aynı, 1 hastada azalmış bulundu. EİDGK’nde azalma görülen hastada koroid
dekolmanı ve seidel mevcuttu, fakat hasta 2. operasyonu kabul etmemişti.
Son takiplerde EİDGK en iyi görme keskinliği 0,05 ve altında olan 11 hasta ayrı bir
grup olarak değerlendirildiğinde 3’ü PPV sonrası retina dekolmanı bulunan
hastalardı. Bir hastada yaşa bağlı makula dejenerasyonu, 1 hastada diabetik
retinopati ve kistoid makula ödemi, 1 hastada koroid dekolmanı, 1 hastada kornea
ödemi, 1 hastada makulada epiretinal membran, 1 hastada periflebit ve retinal
yüzeyde inflamatuvar birikimler, 1 hastada medikal tedaviye cevap vermeyen glokom,
1 hastada iris ve koroid kolobomu olduğu görüldü. (tablo 20)
Bulgular Hasta Sayısı % Retina Dekolmanı 3 27 Koroid ve iris kolobomu 1 9 Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonu 1 9
Diabetik Retinopati ve kistoid makula ödemi 1 9 Glokom 1 9 Koroid Dekolmanı 1 9
Kornea ödemi 1 9 Makulada Epiretinal Membran 1 9 Periflebit, Retinal Yüzeyde İnfl. Birikimler 1 9 Tablo 20: Çalışmamızda PPV sonrası düşük görme keskinliği görülme nedenleri (
0,05 ve altı)
41
TARTIŞMA Geçmişte fakoemulsifikasyon sırasında lens parçaları vitreye disloke olduğunda
ne yapılacağı konusunda bir görüş birliği yoktu. Maloney ve Grindle (86) siklodializ
spatülünü pars planadan yerleştirerek nükleusun yukarıya çıkarılmasını ve loop
yardımıyla dışarı alınmasını önermişlerdir. Hutton ve ark. lens parçaları vitreye
disloke olan olgularda pars plana vitrektominin kullanımını rapor etmişlerdir (69).
Fakoemulsifikasyon sonrası intravitreal lens parçalarının çıkarılması ve üveit,
intraoküler inflamasyon, glokom gibi komplikasyonların azaltılması için standart
yaklaşım üç girişli pars plana vitrektomidir (7,8,10,11,12,14,43,65,66,67,69,71,72,73).
Vitreusa düşmüş lens materyali görme keskinliğinde azalma, retina dekolmanı,
kornea ödemi, intraoküler inflamasyon, GİB artışı gibi komplikasyonlara neden
olmaktadır (8-14).
Hastaların operasyon sonrası en sık şikayetleri görme keskinliğinin azalmasıdır
(8,10,13). Vitre içine lens parçalarının düşmesi nedeniyle vitrektomi yapılacak
hastalarda ameliyat öncesi görme keskinliği 20/400 ve altında olan hastaların oranı
Blodi ve ark.’da %89 (8); Margherio ve ark.’da %73,8 (38); Borne ve ark.’da %64
(10); Scott ve ark.’da %66 (87); Vilar ve ark.’da %66,6 (7); Uyar ve ark. (88) %75
olarak bildirilmektedir. Bizim çalışmamızda PPV öncesi 20/400 ve altında görme
keskinliği oranı %72 olarak bulundu (tablo 21). Kim ve arkadaşlarının serisinde ise
operasyon öncesi görme keskinliği 20/200 ve altında olan hastaların oranı %68 (13),
Yanyalı ve ark. serisinde %46,6 (89) olarak bildirilmektedir.
Referans 20/400 ve altında görme keskinliği (%) Blodi 89 Margherio 73,8 Borne 64 Scott 66 Vilar 66,6 Uyar 75 Kim 68 Yanyalı 46,6 Öztürk 84 Bizim çalışmamız 72
Tablo 21: PPV öncesi 20/400 ve altında görme keskinliği oranları
PPV sonrası görme keskinliği 20/40 ve üzerindeki hasta sayısı Lambrou ve
Stewart’ın (67) 12 vakalık serisinde %100 olarak; Blodi ve ark.’nın (8) 36 vakalık
42
serisinde 20/200 ve üzerinde gören hasta oranı %63 olarak bildirilmiştir. 20/40 ve
üzerinde görme keskinliğine sahip hasta oranı Yang ve ark’da (90) %54, Kim ve
ark’da (13) %68; Margherio ve ark.’da (38) %44,4; Yanyalı ve ark.’da (89) %80;
Borne ve ark.’da (10) %68; Scott ve ark.’da (87) %56; Vilar ve ark.’da (7) %59,5,
Smiddy ve ark’da %53 (91) olarak bildirilmektedir. Öztürk ve ark.’da ise bu oran %18
olarak bildirilmiştir (92). Bizim çalışmamızda 20/40 ve üzerinde görme keskinliğine
sahip hasta oranı %58,3 olarak bulundu (tablo 22).
Referans Vaka Sayısı 20/40 ve üzerinde görme keskinliği (%) Lambrou 12 100 Kim 62 68 Margherio 126 44,4 Borne 121 68 Yanyalı 15 80 Aslan 10 70 Scott 343 56 Vilar 126 59,5 Öztürk 55 18 Uyar 43 56 Bizim çalışmamız 60 58
Tablo 22: PPV sonrası 20/40 ve üzeri görme keskinliği oranları
PPV’nin ne zaman uygulanması gerektiği halen tartışmalı ve zor bir karardır.
Cerrahinin endikasyonu görme kaybının derecesine ve disloke lens parçalarının
oluşturduğu hasarın medikal kontrolünün güçlüğüne göre değişir. Wallace ve ark.
uzun dönemde ortaya çıkabilecek komplikasyonları azaltmak için disloke olan lensin
mümkün olduğunca erken çıkarılması görüşündedirler (73). Kim ve ark,
fakoemülsifikasyon ile aynı günde PPV olan 8 hastanın %75’inde son kontroldeki
görme keskinliğinin 6/9 veya üstü, daha sonra PPV olan kalan 54 hastanın %63’ünün
son kontroldeki görme keskinliğinin 6/12 veya daha üstü olduğunu rapor etmişlerdir
(13). Terasaki ve ark (93) aynı seansta PPV olan 4 hastanın %75’inde son takipteki
görme keskinliğinin 6/9 veya daha üstü olduğunu, Kageyama ve ark (94) ise yine
aynı seansta PPV olan 17 hastanın %82’sinin son takipteki görme keskinliğinin 6/12
veya daha üstü olduğunu bildirmişlerdir. Aslan ve ark. tümü katarakt cerrahisi ile aynı
seansta PPV uygulanan 10 hastada retina dekolmanı oranını %0 olarak
bildirmektedir (95). Aynı seride son kontrolde görme keskinliği 20/40 ve üzerindeki
hasta yüzdesi %70, kronik glokom oranı %0 olarak bildirilmekte, aynı seansta
müdahalenin görme prognozunu pozitif yönde etkilemekte ve komplikasyonları
43
azaltmakta önemli olduğu belirtilmektedir. Tommila ve Immonen PPV bir hafta içinde
yapılırsa daha iyi sonuç görme keskinliği elde edileceğini ifade etmişlerdir (14) Yeo
ve ark. fakoemülsifikasyon ve PPV arasındaki süre kısaldıkça görme keskinliğinde
artış görüldüğünü, geç operasyonda ise GİB artışı meydana geldiğini ifade etmişlerdir
(96). Al-Khaier ve ark’nın yaptıkları çalışmada fakoemulsifikasyon cerrahisinden 4
hafta sonra PPV yapılan hastalarda görme keskinliğinin kötü olduğu, görme
keskinliğinin zamanla ilişkisinin istatiksel olarak anlamlı bulunduğu rapor edilmiştir
(97). Hansson ve ark. ise erken ve geç dönemde yapılan PPV arasında elde edilen
sonuçlar bakımından belirgin fark bulamamalarına rağmen erken PPV’yi
önermektedirler (98). Fakat uygun koşullar mevcut değilse, kornea ödeminin ve
oküler inflamasyonun azalması için vitreoretinal cerrahiyi bir süre ertelemenin
mantıklı olduğunu bildiren yayınlar da vardır (11,47,65). Fastenberg ve ark. GIB artışı
ve inflamasyonun medikal tedavisi sonrasında uyguladıkları PPV vakalarında daha iyi
sonuç görme keskinliğine sahip olduklarını bildirmektedir (11). Literatürde
fakoemülsifikasyon ile PPV arasında geçen sürenin sonuç görme keskinliğini
arttırmak ve gelişen komplikasyonları azaltmak açısından istatistiksel olarak anlamlı
etkisinin olmadığını bildiren yayınlar da mevcuttur (7,8,10,11,12,13,38,67,79,88, 98,99,100). Bizim çalışmamızda fakoemülsifikasyon sonrası ilk hafta içinde opere
olan grupta 0,05 ve altı görme keskinliğine sahip hasta (n=2 hasta 18 hastada) oranı
%11 iken, 1 aydan sonra opere olan hasta grubunda oran %28,6 (n=6 hasta 21
hastada) idi. İlk hafta içinde opere olan hasta grubunda 0,5 ve üzeri görme keskinliği
oranı (n=12, 18 hastada) %66,6 iken; bu oran 1. ay ve üzerinde opere olan hasta
grubunda %52 (n=11, 21 hastada) olarak bulundu. Katarakt cerrahisi ile PPV
arasında geçen sürenin sonuç görme keskinliği üzerine etkisi istatistiksel olarak
anlamlı olmasa da klinik olarak dikkate alınması gereken bir durumdur. Tablo 23’de
bu konuyla ilgili çeşitli çalışmalardan veriler sunulmaktadır.
44
20/40 ve üzerinde görme keskinliği oranı (%) Referanslar Hasta sayısı 1hft ve altı >1 hafta
Vilar 121 59 56 Kim 62 70 54 Borne 121 73 63 Marghreio 126 43,3 45,7 Hutton 78 61 57 Öztürk 55 13 21,8 Bizim çalışmamız 60 66,6 55
Tablo 23: Katarakt cerrahisi ile PPV arasında geçen sürenin sonuç görme keskinliğine etkisi
Çalışmamızda PPV’den önce vitreusa lens parçası düşmesi sonucu oluşan en sık
komplikasyon %31,7 oran ile kornea ödemi ve %25 oran ile intraoküler
inflamasyondu. Blodi ve ark. %61 (8), Borne ve ark. %35 (10); Kim ve ark. %46 (13);
Margherio ve ark. %50,8 (38) oranlarında kornea ödemi bildirmişlerdir.
Bizim serimizde PPV sonrası erken dönemde kornea ödemi %45 ve intraoküler
inflamasyon %16,7 olarak bulundu. Postoperatif birinci günde operasyona bağlı
ödem de tabloya eklendiği için oran daha yüksek bulunmuştur. Son kontrolde ise
sadece 1 hastada büllöz keratopati nedeniyle keratoplasti kararı alınmıştır. Blodi ve
ark. serilerinde vitrektomi öncesi üveit oranını %86, Borne ve ark. %56 (10), Kim ve
ark. %87 (13), Ross ve ark. serilerinde %85 (65); Hutton ve ark. %56 (69); Wallace
ve ark. %100 (73); olarak bildirmektedir. Wilkinson ve ark. (101) en çok saptanan
hücre tipinin fakolitik hücreler olan makrofajlar olduğunu (%48) ve ilk 3 günde PPV
yapılan 19 hastada hiç hücre saptanmadığını ifade etmişlerdir. Yeo ve ark’nın yaptığı
çalışmada intravitreal lens parçalarının erken dönemde alınmasıyla intraoküler
inflamasyonun belirgin olarak azaldığı görülmüştür (96). Fakoemülsifikasyon ve PPV
arasında geçen süre arttıkça hücresel cevap arttığını, lense bağlı üveitin geç tip
hipersensitivite reaksiyonu olduğunu vurgulamışlardır (96). Klinik ve histopatolojik
incelemeler sonucunda kapsülü olmadan düşen lens materyalinin intakt kapsülü ile
beraber disloke olan lensten daha fazla inflamasyon yarattığı saptanmıştır
(8,68,101,102,103). Bizim çalışmamızda oranlar karşılaştırıldığında erken ve geç
opere edilen gruplar arasında inflamasyon görülme sıklığı açısından istatistiksel
olarak anlamlı fark bulunmadı.
45
Vitreusa lens materyali düşmesi sonucu GİB artmakta ve PPV ile sekonder
glokom tedavi edilebilmektedir (8,13,38). Kim, Kageyama, Lai fakoemulsifikasyon ile
aynı seansta PPV olan hastaların hiçbirinde sekonder glokom görmediklerini
bildirmişlerdir (13,94,105). Blodi ve ark. ilk 3 haftada opere olan grubun takiplerinde,
3 haftadan sonra PPV olan gruba oranla daha az kronik glokom geliştiğini
bildirmişlerdir (8). Yeo ve ark. geç müdahalenin GİB’nı artırdığını ifade etmişlerdir
(96). Fakat Vilar, Borne, Gilliand, Kim, Margherio ve Hansson PPV zamanı ile GİB
artışı arasında istatistiksel anlamlı bir sonuç bulamamışlardır (7,10,12,13,38,98).
Bizim çalışmamızda aynı seansta opere edilen grupta PPV sonrası takiplerde 25
mmHg ve üzeri GİB oranı %20 iken, 1 aydan sonra opere olan grupta bu oran %28,6
olarak saptandı. Çalışmamızda erken opere edilen ve geç opere edilen gruplar
arasında GIB artışı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu ( Pearson
korelasyon p=0,02). Bu istatiksel analize aynı seansta opere edilen hastalar dahil
edilmedi.
Seçilen vitrektomi tekniği cerrahın tercihine, nükleusun sertliğine ve vitreustaki
yerine göre değişmektedir. Michels ve Shacklett 10 vakalık serilerinde 3 ana
yaklaşım belirlemişlerdir: 1) ultrasonik fragmantasyon 2) nükleusun 2 alet arasında
parçalara ayrılıp alınması 3) limbal çıkarım (102). Scott ve ark. çalışmasında
fakofragmatom kullanımının görme keskinliği ve GiB sonuçlarına etkisi olmadığını
bildirmiştir (87). Bazı cerrahlar vitreusa düşen lens parçalarını PFCL kullanmaksızın
fakoemülsifikasyon yöntemi ile vitreus kavitesinde aspire etmeyi tercih etmektedir
(11). Greven ve Blodi yaptıkları çalışmada fakofragmatom kullanılan ve vitrektom
kullanılan 2 grup arasında sonuç görme keskinliği açısından fark bulamamıştır
(8,100). Biz çalışmamızda 40 hastada vitrektom, 16 hastada fakofragmatom ve 4
hastada PFCL ile yüzdürerek limbal kesiden çıkarım yöntemini kullandık. Sonuç
görme keskinliğine bakıldığında 20/40 görme oranı vitrektom grubunda %65;
fakofragmatom grubunda %50 ve yüzdürülerek çıkarılan grupta %25 olarak bulundu.
Çalışmamızda lens materyalinin vitreustan alınma tekniği ile sonuç görme keskinliği
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı.
İntravitreal lens parçalarının alınması için fakofragmatom kullanımı retina
dekolmanı oranını artırmakta (10) ve fakofragmantasyon işlemi esnasında retinayı
korumak için PFCL kullanılması önerilmektedir (73,78). Fakofragmatom kullanımının
düşük görme keskinliğine neden olduğu ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmasa da
retina dekolmanı riskini artırdığı Fastenberg ve al Khaier’in yayınlarında
46
bildirilmektedir (11,97). Kapusta ve ark. 25 vakalık serilerinde tüm vakalarda PFCL
kullanmadan fakofragmatomla lens parçalarını almışlar ve hiçbirinde postoperatif
retina dekolmanı görmemişlerdir (45). Borne, çalışmasında fakofragmatom kullanılan
hastaların %24’ünde retina dekolmanı gelişirken kullanılmayan grupta %12 oranında
retina dekolmanı geliştiğini, aradaki farkın istatiksel olarak anlamlı olmadığını
belirtmiştir (10). Scott, Greven ve Hansson ise yayınlarında fakofragmatom
kullanımının retina dekolmanı oranını artırmadığını ifade etmektedir (87,98,100).
Bizim çalışmamızda fakofragmatom kullanılan 16 hastanın 2’sinde (%12,5) retina
dekolmanı gelişmiştir. Kullanılan operasyon tekniğinin postoperatif retina dekolmanı
gelişimine etkisine bakıldığında yeterli sayı olmadığı için istatistiksel test
uygulanamadı.
Vitrektomi yapıldıktan ve lens fragmanları vitreden serbestleştirildikten sonra optik
sinir üzerine 0.5 cc kadar PFCL enjekte edilir. PFCL vitreustaki lens parçalarının
çıkarımında yüksek özgül ağırlıklı olması nedeniyle dibe çökerek retina yüzeyine
yayılması ve lens parçalarını retina yüzeyinden yükseltmesi nedeniyle tercih
edilmektedirler. PFCL’in arada fiziksel bariyer oluşturarak ve USG dalgaları için
reflektif yüzey oluşturarak retinayı koruduğu öne sürülmüştür (66,73–78). Eğer
disloke lens parçaları ile beraber retina dekolmanı da eşlik ediyorsa PFCL’in
tamponlama gücü kullanılarak yırtıktan subretinal sıvının dışarıya çıkışı ve retinanın
yatışması sağlanır (106,108). Margherio PFCL yüzeyinde oluşan menisküsün
periferine kaçan ufak parçaların alınmasının daha zor olacağını, bu nedenle PFCL’in
sadece retina dekolmanı veya dev retinal yırtıklı olgularda tercih edilmesi gerektiğini
vurgulamıştır (38). Wallace ve Greeve PFCL’in sonuç görme keskinliğine olumlu
etkisinin olmamasına rağmen manipülasyonları kolaylaştırdığını bildirmektedir
(73,77). Bessant ve ark. %53 hastada PFCL kullanmışlar ve %18 retina dekolmanı
oranı rapor etmişlerdir (109). Borne ve ark. PFCL’in kullanımının görme keskinliği ve
retina dekolmanı üzerine etkisi olmadığını belirtmişlerdir (10). Bazı çalışmalarda ise
PFCL sıvıları kullanılarak yapılan PPV’nin daha iyi sonuçlar verdiği gösterilmiştir
(73,78,106,107). Bizim çalışmamızda PFCL kullanımı ile sonuç görme keskinliği
arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmamıştır.
Vitreusa düşen lens fragmanlarının retina dekolmanına yol açması; lens
parçasının retinayı yırtması, vitreus traksiyonu veya lensle ilgili gereksiz
manipulasyonların yapılması gibi nedenlerle ilişkili olabilir. Vitre içi hemoraji,
inflamasyon ve lens partikülleri hücre çoğalmasını uyararak, vitreoretinal traksiyonu
47
arttırır ve retina dekolmanına yol açabilir (90). Daha önceki raporlar da
birleştirildiğinde PPV sonrası kümülatif retina dekolmanı oranı %9 olarak saptanmıştır
( toplam 616 gözde 56 ). PPV ve sonrası düşünüldüğünde kombine oran %17 olarak
bulunmuştur ( toplam 616 gözde 106 ) (7,8,9,10,11,12,13,14,38,45,67,69). Başarılı
yatıştırma oranı yüksek olduğu halde rekürren retina dekolmanı, dev retinal yırtık
veya proliferatif vitreoretinopati durumlarında prognoz kötüdür (9,11,12,13,68). PPV
öncesi ve sonrası retina dekolmanı düşük görme prognozuna yol açtığından, ilk ve
ikinci cerrahide insidansı azaltmak için bütün önlemler alınmalıdır (9,12,13,45,68).
Limbal insizyondan derin anterior vitrektomi ve yoğun dengeli tuz solüsyonu ile
irrigasyon, fakoemülsifikasyon probunun vitreusta kullanılması retina dekolmanı ve
dev yırtık insidansını artırmaktadır (8,13,38,45,68). Javitt ve ark. çalışmalarında
fakoemülsifikasyon yöntemi ile katarakt cerrahisi sonrasında %1,17 olan retina
dekolmanı oranı, anterior vitrektomi yapılan olgularda %5 olarak tespit edilmiştir
(110). Moore ve ark’nın çalışmalarında komplike olmayan katarakt cerrahisinde %1 –
1,5 olarak bildirilen retina dekolmanı oranı, anterior vitrektomi yapılan grupta %6,8 –
8,6 olarak ve PPV öncesinde retina dekolmanı sıklığı %7,3, PPV sırasında veya
sonrasında ise retina dekolmanı sıklığı %5,5 olarak bildirilmektedirler. Yine aynı
çalışmada retinal yırtığı olup PPV öncesi veya sırasında tedavi edilenlerin hiç yırtığı
olmayanlara göre PPV sonrası retina dekolmanı insidansı anlamlı olarak daha
yüksek bulunmuştur (111). Smiddy ve ark.’nın 100 vakalık serilerinde PPV öncesi
hastaların %4’ünde, PPV sonrasında da %4’ünde retina dekolmanı görüldüğü
bildirilmiştir (91). Oruç ve ark. 85 vakalık serilerinde 7 (%8,2) retina dekolmanının
%4,7’sinin PPV öncesinde, %3,5’inin PPV sırasında veya sonrasında geliştiğini
bildirmektedirler (112). Öztürk ve ark. 55 vakalık serilerinde toplam %16,3’lük retina
dekolmanının, PPV öncesinde hastaların %12’sinde, PPV sonrasında hastaların
%5,4’ünde geliştiğini rapor etmişlerdir (92). Bizim çalışmamızda retina dekolmanı
PPV öncesi 4 olguda (%7,3) vardı, PPV sonrası 4 olguda (%6,6) RD gelişti. (
Toplamda %10) (tablo 24). Bu hastalardan 2’sinde hem PPV öncesinde hem PPV
sonrasında RD mevcuttu.
Aslan ve ark. tümü katarakt cerrahisi ile aynı seansta PPV uygulanan 10 hastada
retina dekolmanı oranını %0 olarak bildirmektedir (95). Fakoemülsifikasyon cerrahisi
ile PPV arasında geçen süre ile retina dekolmanı gelişimi arasında Moore ve ark.’nın
yaptığı çalışmada istatistiksel olarak anlamlı korelasyon bulunmamıştır (111).
Toshiyuki ve ark.’nın çalışmasında fakoemülsifikasyon ile aynı seansta çıkarım
48
yapılan olgularda bile retina dekolmanı gelişebildiği (113), hatta Kageyama ve ark
yaptıkları çalışmada (94) aynı seansta PPV olan hastaların %18’inde retina
dekolmanı bildirilmiştir. Margherio ve ark. katarakt cerrahisi ile PPV arasındaki süre
arttıkça retina dekolmanı riskinin arttığı ifade etmişler ve bunu uzun süren
inflamasyonun artmış vitreoretinal traksiyona neden olmasına bağlamışlardır (38).
Bizim çalışmamızda fakoemülsifikasyon ve PPV arasındaki süre ile retina dekolmanı
gelişimi kıyaslandığında; istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (Spearman
korelasyon testi p=0.16, rho= 0.18), fakat sadece 2 hastada PPV öncesinde RD
olmayıp, PPV sonrasında görüldüğü için sayı azlığından dolayı istatistiksel sonuç
güvenilir bulunmadı.
Referans (yıl) PPV öncesi ve PPV sırasında RD(%) PPV sonrası RD (%) Toplam (%)
Hutton (1978) 5/26 (%19,2) 5/26 (%19,2) 10/26 (%38,4) Blodi (1992) 4/32 (%12,5) 3/32 (%7,1) 7/32 (%21,9) Gilliand (1992) 4/56 (%7,1) 4/56 (%7,1) 8/56 (%14,3) Kim (1994) 1/54 (%2) 2/62 (%3,2) 3/62 (%4,8) Vilar(1996) 11/114 (%9,6) 11/126 (%8,7) 22/126 (%17,5) Kapusta (1996) 0/25 (%0,0) 0/25 (%0,0) 0/25 (%0,0) Borne (1996) 8/121 (%6,6) 11/121 (%9) 19/121 (15,7) Ross (1996) 2/52 (%3,8) 0/52 (%0,0) 2/52 (%3,8) Margherio (1997)* -- -- 20/126 (%15,9) Stilma (1997) 0/63 (%0,0) 10/63 (%15,9) 10/63 (%15,9) Bessant (1998) 1/29 (%3,4) 5/29 (%17,2) 6/29 (%20,6) Aslan (1998) 0/10 (%0,0) 0/10 (%0,0) 0/10 (%0,0) Olsson (2000) 20/125 (%16,0) 6/125 (%4,8) 26/125 (%21,5) Oruç (2001) 4/85 (%4,7) 3/85 (%3,5) 7/85 (%8,2) Moore (2001) 25/343 (%7,3) 19/343 (%5,5) 44/343 (%12,8) Kageyama (2001) 1/17 (%5,8) 2/17 (%11,6) 3/17 (%17,4) Kwok (2002)* -- -- 7/65 (%11) Scott (2002) 25/343 (%7,3) 19/343 (%5,5) 44/343 (%12,8) Hansson (2002) 2/66 (%3,0) 5/66 (%8,0) 7/66 (%11,0) Greven (2004) 2/42 (%4,7) 5/42 (%11,9) 7/42 (%16,6) Öztürk (2007) 6/50 (12) 3/55 (5,4) 9/55 (16,3) Bizim çalışmamız 4/55 (%7,3 ) 4/60 (%6,6) 6/60 (%10 )
Tablo 24: Çeşitli yayınlarda belirtilen retina dekolmanı oranları
Göz içi lensi implantasyon zamanı ve GİL tipi konusunda birçok yayın mevcuttur.
Arka kamara GİL implantasyonu yapılan gözlerde görme keskinliği ön kamara GİL
implantasyonu yapılanlara göre daha iyidir (5). PPV yapılması planlanan olgularda ön
kamara GİL implantasyonu önerilmez çünkü kullanılacak tamponadlar ile kornea
hasarı çok daha fazla olur. GİL implantasyonu cerrah tarafından güvenli bulunursa
yapılmalıdır. Belirgin kornea ödemi, retina dekolmanı, koroid dekolmanı veya
49
hemorajisi gibi problemler varsa GİL implantasyonu ertelenmelidir ve PPV’den sonra
yapılacak ameliyatla arka kamara GİL implantasyonu tavsiye edilmektedir. Scott ve
ark. (87) katarakt cerrahisi sırasında GİL yerleştirmenin, sonuç görme keskinliğinin
20/40 veya daha üstü olması üzerinde belirleyici olduğunu ve arka kamara lensi
yerleştirilen olguların çoğunda görme keskinliğinin 20/200 üzerinde olduğunu ifade
etmektedir. Kwok ve ark. (99) PPV sonrası yapılan son takiplerde arka kamara GİL
yerleştirilenlerde afak olanlara göre EİDGK’nin anlamlı olarak daha iyi olduğunu
belirtmektedirler. Margherio ve ark. (38) arka kamara GİL yerleştirilen grubun en iyi,
afak bırakılan grubun ise en kötü görme keskinliği değerlerine sahip olduğunu ve
istatistiksel anlamlılık taşıdığını bildirmektedir. Diğer taraftan Borne (10), Kim (13),
Lambrou (67), Wallace (73) ve Hansson (98) katarakt cerrahisi esnasında GİL
implantasyonu yapılmasının ve GİL’inin tipinin sonuç görme keskinliğine etkisinin
olmadığını bildirmektedir. Kim (13), katarakt cerrahisi esnasında arka kamara GİL ve
ön kamara GİL implante edilmiş ve afak bırakılıp PPV esnasında GİL implantasyonu
yapılmış 3 grup arasında en iyi görmenin arka kamara GİL implante edilen grupta
olduğunu ama istatistiksel anlamlılığının olmadığını bildirmektedir. Watts ve ark.
katarakt cerrahisi sırasında GİL yerleştirilmesinin sonuç görme keskinliği üzerine
etkisi olmadığını ve GİL yerleştirmenin uygulanacak PPV’yi zorlaştırdığını bu nedenle
PPV sırasında silier sulkusa GİL yerleştirmenin daha kolay ve güvenli olacağını ifade
etmişlerdir (114). Silikon GİL’i, PPV esnasında hava–sıvı değişimi yapılırken
buharlanıp görüntüyü bozacağı için tavsiye edilmediğine dair yayın da mevcuttur
(115). Bizim çalışmamızda PPV öncesi sulkus GIL olan hastalar, afak ve ön kamara
GIL olan hastalara göre daha yüksek sonuç EİDGK’ne sahipti, aradaki fark istatiksel
olarak anlamlı idi.
Katarakt cerrahisi sonrası vitre içine lens düşmesiyle beraber endoftalmi de
karşımıza çıkabilir. PPV uygulanırken alınan vitreusun mutlaka kültür incelemesi
yapılmalıdır (116). PPV’nin vitreusa disloke olan lens parçaları sonrası oluşan
inflamasyonu azalttığı çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir (12,13,85). Irvine ve ark.
intraoküler sıvılardan alınan örneklerde kültür sonuçlarının negatif çıkmasına rağmen
vitreus içindeki lens parçalarına bağlı belirgin inflamasyon ve hipopiyon olabildiğini
bildirmektedir (43). Bakteriyel endoftalminin tipik bulguları ağrı ve hipopiyon iken, Kim
ve ark.’nın çalışmalarında, bazı hastalarda hiç ağrı olmamasına rağmen daha
sonradan USG yapıldığında endoftalmi olduğu anlaşılmıştır, bu nedenle endoftalmi
ayırıcı tanısı için USG’nin önemli bir muayene yöntemi olduğunu ifade etmişlerdir.
50
Yapılan mikrobiyolojik incelemede bu serideki 5 hastada koagulaz negatif Stafilokok,
1 hastada Proteus mirabilis ve Escherichia coli saptanmıştır (116). Scott ve ark. 343
olguluk çalışmalarında 12 hastada hipopiyon ve 13 hastada klinik olarak teşhis
edilmiş endoftalmi bildirmişlerdir ve alınan örneklerden yapılan mikrobiyolojik
incelemelerde 7 hastada Stafilokok epidermidis, 1 hastada koagulaz negatif
Stafilokok, 1 hastada Corynebacterium, 1 hastada Enterococcus faecalis
saptanmıştır, 3 hastada ise herhangi bir etken bulunamamıştır. Bu çalışmada,
muayenede saptanan hipopiyon varlığı ile klinik olarak belirgin endoftalmi arasında
bağlantı bulunmuş ve PPV öncesi hipopiyon varlığı, görme keskinliği açısından kötü
prognostik faktör olarak bildirilmiştir (87).
Joondeph ve ark.(117) enfeksiyöz endoftalmiyi düşündürecek hiçbir bulgusu
olmayan 14 hastadan kan kültürü şişelerine örnekler almışlar ve 3’ünde koagulaz
negatif Stafilokok, diğer 3’ünde Propionibacterium acnes, 1’inde Staphylococcus
hominis ve Staphylococcus epidermidis izole etmişlerdir ve lens materyali ile beraber
endoftalmi bulunmasını 3 mekanizmaya bağlamışlardır:
1) Lens materyali aköz humorun dışa akımını etkileyerek bakterinin ortamdan
uzaklaştırılmasını engelleyebilir.
2) Bakteriyel ajanlar lens materyali içine hapsolup immün sistemde görev alan
hücrelerden, immünoglobulinlerden ve antibiyotiklerden kaçabilir.
3) Lens materyali bakterilerin üremesi için substrat görevi görebilir.
Bizim çalışmamızda 1 hastada PPV öncesi hipopiyon mevcuttu. Fakat bu hastada
PPV esnasında alınan örneklerden yapılan mikrobiyolojik incelemede hiçbir etken
saptanmadı.
PPV sonrası son takiplerde EİDGK’ni düşüren nedenler araştırıldığında kornea
ödemi, retina dekolmanı ve kistoid makula ödemi en sık nedenler olarak karşımıza
çıkmaktadır (12,40,48). Retina dekolmanı bir çok seride sonuç görme keskinliğini
düşüren en sık nedendir (7,10,13,92,98,100,111,113). Bizim çalışmamızda da görme
keskinliğini düşüren en sık neden olarak bulunmuştur. Scott (87) ve Uyar’ın (88)
çalışmalarında kistoid makula ödemi; Kwok (99) ve Blodi’nin (8) çalışmalarında
glokom ve Margherio’nun (37) çalışmasında persistan korneal ödem EİDGK’ni
düşüren en sık nedenler olarak gösterilmiştir. Bazı çalışmalarda, fakoemulsifikasyon
ile aynı seansta PPV yapılan hastaların hiçbirinde kistoid makula ödemi
görülmemiştir (13, 105).
51
Referans Hasta sayısı
EİDGK 20/40 ve üzeri (%)
PPV sonrası retina dekolmanı (%)
Glokom (%)
Kistoid makula ödemi
Gilliand (1992) 56 50 7 25* 5 Blodi (1992) 32 63 9 31 9 Kim (1994) 62 68 3 13˚ 11 Kapusta(1995) 25 71 0 0 -- Borne (1996) 121 68 9 0 3 Vilar (1997) 126 60 7 3 3 Margherio(1997) 126 44 10 25* 27 Terasaki (1997) 15 73 6,7 -- -- Stilma (1997) 70 61 14 -- -- Wong (1997) 18 78 28 11 -- Bessant (1998) 34 54 18 25 -- Stenkula (1998) 19 50 0 42 -- Yeo (1999) 22 59 5 41** 0 Hansson (2000) 66 53 11 18 -- Al-Khaier (2001) 89 69 17 18 -- Toshiyuki (2001) 17 82 12 0 12 Alvin (2002) 27 15 3 6 -- Scott (2003) 343 56 5,5 2 29 Craig (2004) 42 50 17 21 14 Öztürk (2007) 55 18 5,4 24* -- Bizim çalışmamız 60 58 6,6 23* 1,7 Tablo 25: PPV sonrası bulgular
* GİB>25mmHg ˚ GİB>30mmHg ** GİB>20mmHg
52
SONUÇLAR Fakoemülsifikasyon cerrahisi sırasında vitreus içine lens parçaları düşmüş
olgularda PPV yöntemi ile lens materyalinin çıkarılması sonucunda;
1. En iyi düzeltilmiş görme keskinliğinde artış elde edilmiştir. EİDGK’ni düşüren
en sık neden retina dekolmanıdır.
2. Göz içi basıncında düşüş saptanmıştır.
3. Kornea ödemi, intraokuler inflamasyon, retina dekolmanı komplikasyonlarının
tedavisinde başarı sağlanmıştır.
4. Fakoemülsifikasyon cerrahisi ile PPV arasında geçen sürenin postoperatif
sonuç görme keskinliğine, retina dekolmanı gelişimine ve intraoküler
inflamasyon gelişimine etkisi açısından anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.
5. Kullanılan operasyon tekniği ve PFCL kullanımı ile sonuç görme keskinliği
arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır.
6. PPV öncesinde sulkus GİL ‘i olan hastalarda vitrektomi sonrasında EİDGK,
afak ve ön kamara lensi bulunan hastalara göre istatiksel olarak anlamlı
yüksek olarak bulunmuştur.
Sonuç olarak; fakoemülsifikasyon cerrahisi esnasında arka kapsül rüptürü ve lens
materyalinin vitreusa düştüğü hastalarda; pars plana vitrektominin oküler
komplikasyonların tedavisinde, görsel rehabilitasyonun sağlanmasında etkin bir
yöntem olduğu sonucuna varılmıştır.
53
ÖZET Biz çalışmamızda fakoemülsifikasyon cerrahisi esnasında arka kapsül rüptürü
gelişen ve lens materyalinin vitreusa düştüğü 28’i (%46,7) kadın, 32’si (%53,3) erkek
toplam 60 hastada gelişen komplikasyonlar ve bu komplikasyonların tedavisinde pars
plana vitrektomi sonuçlarımızı değerlendirmeye çalıştık.
PPV öncesi tüm hastalardan alınan anamnezde fakoemülsifikasyon yeri ve tarihi
sorgulandı. Hastaların yaşı, cinsiyeti kaydedildi. En iyi düzeltilmiş görme keskinliği
ölçümü için Snellen eşeli kullanıldı. Biyomikroskopik muayene ile korneanın durumu,
ön kamara reaksiyonu, intraoküler inflamasyon, iris, pupilla ve lens kapsülünün
durumu değerlendirildi. Göz içi basınçları (GİB) Goldmann aplanasyon tonometrisi ile
ölçüldü. Fundusu aydınlanan olguların muayeneleri kontakt ya da non-kontakt
biyomikroskopik oftalmoskopi ya da binoküler indirekt oftalmoskopi ile yapıldı.
Fundusu aydınlanmayan olgularda A/B System Mentor Advent marka B mode
ultrasonografi yapıldı. PPV öncesinde, aksiyel uzunluğu 21-24 mm arasında
olanlarda SRK II, 21 mm altında ve 24 mm üzerinde olanlarda SRK T formülü
kullanılarak göz içi lens gücü hesaplandı ve bu ölçümlere göre GIL hazırlandı.
Tüm operasyonlar Optikon Antares 2000 ve Accurus cihazı ile yapıldı. Bütün
hastalara pars plana’dan standart üç girişli vitrektomi yapıldı Ameliyat tekniği ve
tamponad madde kullanımı, yapılan ek işlemler, ameliyat esnasında gelişen
komplikasyonlar kaydedildi.
Ameliyat sonrası birinci gün ve son kontrol muayenesinde en iyi düzeltilmiş görme
keskinliği, GİB, kornea ödemi, intraoküler inflamasyon, GİL durumu, retina
dekolmanı, koroid dekolmanı, vitre içi hemoraji varlığı, ek operasyonlar ve eşlik eden
fundus patolojileri değerlendirildi.
Hastaların PPV öncesi ortalama 0,08±1,16 olan görme keskinliği, son kontrolde
ortalama 0,4±0,29 olarak bulundu. PPV öncesi görme keskinliği ile postoperatif
görme keskinliği kıyaslandığında istatistiksel olarak anlamlı artış görüldü
(eşleştirilmiş t testi, p= 0,001). Ortalama GİB; PPV öncesi 21,38±11,87 iken PPV
sonrası 17,45±7,68 olarak bulundu. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu
(Eşleştirilmiş t testi p=0.049).
PPV sonrası erken dönemde kornea ödemi %45 ve intraoküler inflamasyon
%16,6 olarak bulundu. Erken dönemdeki kornea ödeminin yüksekliği PPV’ye bağlı
ödemin de eklenmesine bağlandı. Son kontrolde ise 1 hastada büllöz keratopati
nedeniyle keratoplasti kararı alındı.
54
Vitreusa lens dislokasyonu sonrasında gelişen intraoküler inflamasyon, retina
dekolmanı, GIB artışı komplikasyonlarının tedavisinde PPV ile başarı sağlandı.
Katarakt cerrahisi ile PPV arasında geçen sürenin sonuç görme keskinliği üzerine
etkisi istatistiksel olarak anlamlı olmasa da klinik olarak dikkate alınması gereken bir
durumdur. Ayrıca geçen süre ile retina dekolmanı ve intraoküler inflamasyon görülme
sıklığı arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Katarakt cerrahisi ile PPV arasında
geçen sürenin GIB artışı üzerine etkisi istatistiksel olarak anlamlı olarak bulundu.
Vitrektom kullanımı, fakofragmatom kullanımı ve limbal yoldan çıkarma teknikleri
arasında sonuç görme keskinliği açısından istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmadı. PFCL kullanımının da sonuç görme keskinliği üzerinde etkisi bulunmadı.
PPV öncesinde GIL yerinin sonuç görme keskinliğine etkisi Spearman korelasyon
testi ile yapılan analizde anlamlı bulundu. PPV öncesinde GİL sulkusta olan
hastalarda, PPV sonrasında EİDGK istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu.
PPV’nin zamanlamasının eğer vitreoretinal cerrah bulunuyorsa, koşullar uygunsa
katarakt cerrahisi ile aynı seansta olmasını önermekteyiz. Eğer aynı gün mümkün
olmuyorsa hastanın kornea ödemi, oküler inflamasyonu ve göz içi basıncı
izlenmelidir. Medikal tedavi ile akut inflamasyon bulgularının tedavisi sonrası
hastanın daha elektif şartlarda yaklaşık 7 gün sonra vitreoretinal cerrahiye alınması
gerektiğini düşünmekteyiz.
55
KAYNAKLAR: 1) Weingeist TA, Liesegang TJ, Grand MG: American Academy of
Ophthalmology, Basic and Clinical Science Course 2000-2001, Lens and
Cataract Anatomy, Chapter 1: 5–9.
2) Leaming DV: Practice styles and preferences of ASCRS members – 1994
survey. J Cataract Refractive Surg 1995; 21: 378–385.
3) Koenig SB, Mieler WF, Han DP, Abrams GW: Combined
phacoemulsification, pars plana vitrectomy and posterior chamber
intraocular lens insertion. Arch Ophthalmolgy 1992; 110: 1101–1104.
4) Pande M, Dabbs TR: Incidence of lens matter dislocation during
phacoemulsification. J Cataract Refractive Surg 1996; 22: 737–742.
5) Fung WE: Phacoemulsification. Ophthalmolgy 1978; 85: 46–51.
6) Cruz OA, Wallace GW, Gay CA: Visual results and complications of
phacoemulsification with intraocular lens implantation performed by
ophthalmology residents. Ophthalmology 1992; 99: 448–452.
7) Vilar NF, Flynn HW, Smiddy WE, et al: Removal of retained lens fragments
after phacoemulsification reverses secondary glaucoma and restores visual
acuity. Ophthalmology 1997; 104: 787–792 .
8) Blodi BA, Flynn HW, Blodi CF et al: Retained nuclei after cataract surgery.
Opthalmology 1992; 99: 41-44.
9) Moshizadeh R,Nasrollah S,Haimovici R: Management of retained intravitreal
lens fragments after cataract surgery. Survey of Ophthalmology 1999; 43:
397–404.
10) Borne MJ, Tasman W, Regillo C, et al: Outcomes of vitrectomy for retained
lens fragments. Ophthalmology 1996; 103: 971–976.
11) Fastenberg DM, Schwartz PL, Shakin JL, Golub BM: Management of
dislocated nuclear fragments after phacoemulsification. Am J Ophthalmol
1991; 112: 535–539.
12) Gilliand GD, Hutton WH, Fuller DG: Retained intravitreal lens fragments
after cataract surgery. Ophthalmology 1992; 99: 1263–1269.
13) Kim JE, Flynn HW Jr, Smiddy WE, et al:Retained lens fragments after
phacoemulsification. Ophthalmology 1994; 101: 1827–1832.
14) Tommila P, Immonen I: Dislocated nuclear fragments after cataract surgery.
Eye 1995; 9: 437-441.
56
15) Karel F,Lens hastalıkları, Aydın P, Akova YA(Ed). Temel Göz Hastalıkları.
Öncü Basımevi. Ankara 2001: 190-203
16) Weingeist TA, Liesegang TJ, Grand MG: American Academy of
Ophthalmology, Basic and Clinical Science Course 2000-2001 Lens and
Cataract. Biochemistry, Chapter 2: 10–17.
17) Weingeist TA, Liesegang TJ, Grand MG: American Academy of
Ophthalmology, Basic and Clinical Science Course 2000-2001 Lens and
Cataract. Physiology, Chapter 2: 10–17.
18) Weingeist TA, Liesegang TJ, Grand MG: American Academy of
Ophthalmology, Basic and Clinical Science Course 2000-2001 Lens and
Cataract. Embryology, Chapter 2: 10–17.
19) Sobacı G, Vitreusun Anatomi, Embriyoloji, Biyokimya, Histoloji, Fizyoloji ve
Patofizyolojisi, Özçetin H (Ed).Vitreoretinal Cerrahi.Scala Basım
Yayım.İstanbul.2005:1-17
20) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Cataract Surgery
Development and Techniques, 3–21, USA, 1998.
21) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
214, USA, 1998.
22) Yanoff M, Duker JS: Ophthalmology. USA, Mosby, 2004.
23) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
217, USA, 1998. 24) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
224, USA, 1998.
25) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
225, USA, 1998.
26) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
235–236, USA, 1998.
27) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
257, USA, 1998.
28) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
253, USA, 1998.
29) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
239, USA, 1998.
57
30) Allison RW, Metrikin DC, Fante RG: Incidence of vitreous loss among third –
year residents performing phacoemulsification. Ophthalmology 1992; 99:
726–730.
31) Gonvers M: New approach to managing vitreus loss and dislocated lens
fragments during phacoemulsification. J Cataract Refract Surg 1994; 20:
346–349.
32) Yaycıoğlu RA, Pelit A, Evyapan Ö, Aydoğan N, Akova YA:
Fakoemülsifikasyon cerrahisinde öğrenme eğrisi: Dört cerrahın sonuçlarının
karşılaştırılması. T. Oft. Gaz. 2004; 33:173–180.
33) Ersöz TR, Özdemir N, Yağmur M, İşigüzel İ, Özdemir HG: Cerrahi
deneyimin fakoemülsifikasyon sonuçlarına etkisi. MN Oftalmoloji 1998; 5:
173–176.
34) Şencan S, Pekel H, Velioğlu H, Seylan MA: Fakoemülsifikasyon ile katarakt
cerrahisinde zorluklarımız. T. Oft. Gaz. 1997; 27: 100–104.
35) Sudarshan AP: Management of retained intravitreal lens fragments after
cataract surgery (letter). Survey Ophthalmology 2000; 44 (4): 363–364.
36) Eaton AM, Jaffe GJ, McCuen BW II, Mincey GJ: Condensation on the
posterior surface of silicone intraocular lenses during fluid–air exchange.
Ophthalmology 1995; 102: 733–736.
37) Hainsworth DP, Chen SN, Cox TA, Jaffe GJ: Condensation on polymer and
silicone intraocular lenses after fluid–air exchange in rabbits. Ophthalmology
1996; 103: 1410–1418.
38) Margherio RR, Margherio AR, Pendergast SD, et al: Vitrectomy for retained
lens fragments after phacoemulsification. Ophthalmology 1997; 104: 1426–
1432.
39) Slusher MM, Seaton AD: Loss of visibility caused by moisture condensation
on the posterior surface of a silicone intraocular lens during fluid-gas
exchange after posterior vitrectomy (letter). Am J Ophthalmol 1994; 118:
667.
40) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
233–238, USA, 1998.
41) Buratto L: Phacoemulsification Principles and Techniques. Complications,
238–248, USA, 1998.
58
42) Emery JM, Wilhelmus KA, Rosenberg S: Complications of
phacoemulsification. Ophthalmology 1978; 85: 141–150.
43) Irvine WD, Flynn HW, Murray TG: Retained lens fragments after
phacoemulsification manifesting as marked intraocular inflammation with
hypopyon. Am J Ophthalmol 1992; 114: 610–614.
44) Guzek JP, Holm M, Cotter JB, et al: Risk factors for intraoperative
complications in 1000 extracapsular cataract cases. Ophthalmology 1987;
94: 461–466.
45) Kapusta MA, Chen JC, Lam W-C: Outcomes of dropped nucleus during
phacoemulsification. Ophthalmology 1996; 103:1184–1187.
46) Natcihar G, Robin AL, Nalgirkar AR: Posterior capsule tears during
extracapsular cataract surgery in India. Arch Ophthalmol 1993; 111: 706–
708.
47) Posterior Segment Complications of Anterior Segment Surgery. Course #
226, Senior Instructor: Dennis P Han, MD. 10/24/2004. AAO & SOE.
48) Epstein DL, Jedziniak JA, Grant WM: Obstruction of aqueous outflow by
lens particles and by heavy molecular weight soluble lens proteins. Invest
Ophthalmol Visual Sciences 17: 272,1978.
49) Rosenbaum JT, Samples JR, Seymour B et al: Chemotactic activity of lens
proteins and the pathogenesis of phacolytic glaucoma. Arch Ophthalmol
1987; 105: 1582.
50) Goldberg MF: Cytological diagnosis of phacolytic glaucoma utilizing milipore
filtration of the 27. Richter C, Epstein DL: Lens – induced open angle
glaucoma. In Klein EA (ed): The Secondary Glaucomas/Glaucomas
Associated With Ocular Disease, p 1017. St. Louis, CV Mosby, 1989.
51) Streeten BW: Pathology of the, in Albert DM, Jakobiec FA (eds): Principles
and Practice of Ophthalmology: Clinical Practice. Philadelphia, WB
Saunders, 1994, pp 2180–2239.
52) Smith RE, Weiner P: Unusual presentation of phacoanaphylaxis following
phacoemulsification, Ophthalmic Surg 1976; 7: 65.
53) Riise P: Endophtalmitis Phacoanaphylactica. Am J Ophthalmol 60: 911,
1965.
54) Wohl LG et al: Pseudophakic Phacoanaphylactica endophthalmitis.
Ophthalmic Surg 1986; 17: 234–237.
59
55) Flocks M, Littwin Cs, Zimmerman LE: Phacolytic Glaucoma: A
clinicopathological study of one hundred thirty eight cases of glaucoma
associated with hypermature cataract. Arch Ophthalmol 54: 37, 1995.
56) Hogan MJ, Zimmerman LE: Ophthalmic Pathology: An Atlas and Textbook,
Philadelphia, WB Saunders, 1962.
57) Duane’s Clinical Ophthalmology, Lippincott Williams & Wilkins, 2005
58) Little J, Langman J: Lens antigens in the intraocular tissues of the human
eye. Arch Ophthalmol; 72: 820, 1964.
59) Rahi AHS, Miska RN, Morgan G: Immunopathology of the lens. Humoral
and cellular immune response to heterologous lens antigens and their roles
in ocular inflammation. Br J Ophthalmology; 61:164,1977.
60) Verhoeff FH, Lemoine AN: Endophthalmitis phacoanaphylactica. Am J
Ophthalmol 5:737,1922.
61) Chacko DM, Rosenquist RC: Lens–induced glaucoma, in Albert DM,
Jakobiec FA (eds): Principles and Practice of Ophthalmology: Clinical
Practice. Philadelphia, WB Saunders, 1994, pp 1444–1448
62) Apple DJ et al: Phacoanaphylactic endophthalmitis associated with
extraocular cataract extraction and posterior chamber intraocular lens. Arch
Ophthalmol 102: 1528, 1984.
63) Hodes BL, Stem G: Phacoanaphylactic endophthalmitis: echographic
diagnosis of phacoanaphylactic endophthalmitis. Ophthalmic Surg 1976; 7:
60–64.
64) Spencer WH: Ophthalmic Pathology: An Atlas and Textbook, 3rd ed, pp
473–475. Philadelphia, WB Saunders, 1985.
65) Ross WH: Management of dislocated lens fragments following
phacoemulsification surgery. Can J Ophthalmol 1993; 28: 163–166.
66) Shapiro MJ, Resnick KI, Kim SH: Management of the dislocated crystalline
lens with a perfluorocarbon liquid. Am J Ophthalmology 1991; 112: 401–405
67) Lambrou FH, Stewart MW: Management of dislocated lens fragments during
phacoemulsification. Ophthalmology 1992; 99: 1260–1262.
68) Aaberg TM Jr, Rubsamen PE, Flynn HW Jr, et al: Giant retinal tear as a
complication of attempted removal of intravitreal lens fragments during
cataract surgery. Am J Ophthalmology 1997; 124: 222–226.
60
69) Hutton WL, Snyder WB, Vaiser A: Management of surgically dislocated
intravitreal lens fragments by pars plana vitrectomy. Ophthalmology 1978;
85: 176–189.
70) Peyman Ghulam A: Vitreoretinal Surgical Techniques. Dunitz 2001.
71) Girard LJ: Pars plana vitrectomy for subluxated and dislocated lenses.
Ophthalmic Surg 1981; 12: 491–495.
72) Michels RG, Schacklett DE: Vitrectomy technique for removal of retained
lens material. Arch Ophthalmol 1977; 95: 176 –1773.
73) Wallace RT, McNamara JA, Brown G, et al: The use of
perfluorophenanthrene in the removal of intravitreal lens fragments. Am J
Ophthalmol 1993; 116: 196–200.
74) Chang S: Giant retinal tears: Surgical management with perfluorocarbon
liquids, in Lewis H, Ryan SJ (eds): Medical and Surgical Retina: Advances,
Controversies and Management. St Louis, Mosby, 1994, pp 199–207.
75) Chang S: Low viscosity liquid fluorochemicals in vitreous surgery. Am J
Ophthalmol 1987; 103: 38–43.
76) Sparrow JR, Chang S: Vitreous substitutes, in Albert DM, Jakobiec FA
(eds): Principles and Practice of Ophthalmology: Clinical Practice.
Philadelphia, WB Saunders, 1994, pp 1142–1159.
77) Greve MD, Peyman GA, Mehta NJ: Use of perfluoroperhydrophenanthrene
in the management of posteriorly dislocated crystalline intraocular lenses.
Ophthalmic Surg 1993; 24: 593–597.
78) Movshovich A, Berrocal M, Chang S: The protective properties of liquid
perfluorocarbons in phacoemulsification of dislocated lenses. Retina 1994;
14: 457–462.
79) Chang S: perfluorocarbon liquids in vitreoretinal surgery. Int Ophthalmol Clin
1992; 32: 153–163.
80) Peyman GA, Schulman J, Sullivan B: Perfluorocarbon liquids in
ophthalmology. Surv Ophthalmol 1995; 39: 375–395.
81) Loewenstein A et al: Perfluoroperhydrophenanthrene versus perfluoro-n-
octane in vitreoretinal surgery. Ophthalmology 2000; 107: 1078–1082.
82) Scott IU et al: Outcomes and complications associated with perfluoro-n-
octane and perfluoroperhydrophenanthrene in complex retinal detachment
repair. Ophthalmology 2000; 107: 860–865.
61
83) Berler DK, Friedberg MA: Scleral fixation of posterior chamber intraocular
lens implants combined with vitrectomy. Trans Am Ophthalmol Soc 1991;
89: 215–234.
84) Hykin PG, Gardner ID, Corbett MC: Primary or secondary anterior chamber
lens implantation after extracapsular surgery and vitreous loss. Eye 1991; 5:
694–698.
85) Smiddy WE: Intraocular lens insertion during vitrectomy. Ophthalmic Surg
1992; 23: 808–810.
86) Maloney WF, Grindle L: Text Book of Phacoemulsification. Fallbrook,
Lasenda, 1998, pp 121-122
87) Scott IU, Flynn HW Jr, Smiddy W, Murray TG, Moore J, Lemus D, Feuer W:
Clinical features and outcomes of pars plana vitrectomy in patients with
retained lens fragments. Ophthalmology 2003; 110: 1567–1572
88) Uyar OM, Kapran Z, Akkan F, Cılsım S, Eltutar K: Vitreoretinal surgery for
retained lens fragments after phacoemulsification. European J Ophthalmol
2003; 13: 69–73.
89) Yanyalı A ve ark: Katarakt cerrahisi sırasında gelişen lens
dislokasyonlarında vitrektomi ve intravitreal fakoemülsifikasyon. Oftalmoloji
2003;2.
90) Yang C, Lee F, Hsu W, et al: Management of retained intravitreal lens
fragments after phacoemulsification surgery. Ophthalmologica 2002; 216(3):
192-197.s
91) Smiddy EW, Guererro LJ, Pinto R, et al: Retinal detachment rate after
vitrectomy for retained lens material after phacoemulsification. Am J
Ophthalmol 2003;135(2):183-187.
92) Öztürk GK, Kapran Z, Pınarcı EY, et al: Fakoemülsifikasyon Cerrahisi
Sırasında Vitreus İçine Düşmüş Lens Parçaları Olgularında Pars Plana
Vitrektomi Sonuçları. Retina-Vitreus 2007; 15 (2): 115-121.
93) Terasaki H, Miyake Y, Miyake K. Visual outcome after management of a
posteriorly dislocated lens nucleus during phacoemulsification. J Cataract
Refract Surg 1997; 23: 1399-1403.
94) Kageyama T, Ayaki M, Ogasawara M, Asahiro C, Yaguchi S. Results of
vitrectomy performed at the time of phacoemulsification complicated by
intravitreal lens fragments. Br J Ophthalmol 2001; 85: 1038-1040.
62
95) Aslan Ö, Coşar B, Çekiç O, Özalp S, Zilelioğlu O: Fakoemülsifikasyon
sırasında disloke olan nükleusların aynı seansta pars plana vitrektomi ve sıvı
perfluorokarbonlar ile çıkartılması. Retina–Vitreus 1998; 6: 189–193.
96) Yeo LMW, Charteris DG, Bunce C, Luthert PJ, Gregor ZJ: Retained
intravitreal lens fragments after phacoemulsification: a clinicopathological
correlation. Br J Ophthalmol 1999; 83: 1135–1138.
97) Al – Khaier A, Wong D, Lois N, et al: Determinants of visual outcome after
pars plana vitrectomy for posteriorly dislocated lens fragments in
phacoemulsification. J Cataract Refract Surg 2001; 27: 1199–1206.
98) Hansson LJ, Jörgen L: Vitrectomy for retained lens fragments in the vitreous
after phacoemulsification. J Cataract Refrac. Surg. 2001; 28: 1007–1011.
99) Kwok A KH, KW Li Kenneth, YY Lai T, SC Lam D: Pars plana vitrectomy in
the management of retained intravitreallens fragments after cataract surgery.
Clinical and Experimental Ophthalmol 2002 ; 30: 399–403.
100) Greven MC, Piccione K: Delayed visual loss after pars plana vitrectomy for
retained lens fragments. Retina, The Journal of Retinal and Vitreous
Diseases 2004; 24: 363–367.
101) Wilkinson CP, Green WR: Vitrectomy for retained lens material after
cataract extraction, The relationship between histopathologic findings and
the time of vitreous surgery. Opthalmology 2001; 108,9: 1633-1637.
102) Michels RG, Shacklett DE: Vitrectomy technique for removal of retained
lens material. Arch Ophthalmol 1977; 95: 1767–1773.
103) Flynn HW Jr: Vitrectomy in the management of dislocated crystalline
lenses. In: Blankenship GW, Binder S, Gonvers M, Stirpe M, eds. Basic and
Advanced Vitreous Surgery. Padova Liviana Press 1986; 111–8.
104) Alward WLM, Byrne SF, Hughes JR, Hodapp EA: Dislocated lens nuclei
simulating choroidal melanomas. Arch Ophthalmol 1989;107: 1463–4.
105) Lai TYY, Kwok AKH, Yeung Y-S, et al: Immediate pars plana vitrectomy for
dislocated intravitreal lens fragments during cataract surgery. Eye
2005;19(11): 1157-1162.
106) Lewis H, Blumenkranz MS, Chung S: Treatment of dislocated crystalline
lens and retinal detachment with perfluorocarbon liquids. Retina 1992; 12:
299–304.
63
107) Verna L, Gogoi M, Tewari HK, Kumar A, et al.: Comparative study of
vitrectomy for dropped nucleus with and without the use of perfluorocarbon
liquid. Clinical, electrophysiological and visual field outcomes. Acta
Ophthalmol 2001; 79. 354-358.
108) Lewis H: Management of dislocated crystalline and intraocular lenses, in
Lewis H, Ryan SJ (eds): Medical and Surgical Retina: Advances,
Controversies and Management. St Louis, Mosby, 1994, pp 229–238.
109) Bessant DA, Sullivan PM, Aylward GW: The management of dislocated
lens material after phacoemulsification. Eye 1998; 12 : 641–645.
110) Javitt JC, Vitale S, Canner JK, et al: National outcomes of cataract
extraction. I. Retinal detachment after inpatient surgery. Ophthalmology
1991; 98: 895–902.
111) Moore JK, Scott IU,Flynn HW Jr., et al:.Retinal detachment in eyes
undergoing pars plana vitrectomy for removal of retained lens fragments.
Ophthalmology 2003; 110: 709–714.
112) Oruç S, Kaplan HJ: Outcome of vitrectomy for retained lens fragments after
phacoemulsification. Ocular Immunol Inflamm 2001; 9: 41–47.
113) Toshiyuki K, Masahiko A, et al: Results of vitrectomy performed at the time
of phacoemulsification complicated by intravitreal lens fragments. Br J
Ophthalmol 2001; 85: 1038–1040.
114) Watts P, Hunter J, Bunce C: Vitrectomy and lensectomy in the
management of posterior dislocation of lens fragments. J Cataract Refract
Surg 2000; 26: 832–837.
115) Powell SK, Olson RJ: Incidence of retinal detachment after cataract
surgery and neodynium:YAG laser capsulotomy. J Cataract Refract Surg
1995; 21: 132-35.
116) Kim JE, Flynn HW, Rubsamen PE, Murray TG, et al: Endophthalmitis in
patients with retained lens fragments after phacoemulsification.
Ophthalmology 1996; 103: 575–578.
117) Joondeph BC, Myint S, Joondeph HC: Positive vitreous cultures in eyes
with retained lens fragments. Retina, The Journal of Retinal and Vitreous
Diseases 1999; 19: 354-355.
64