edepsiz draje || draje dergi

66
draje edepsiz Aylık Ücretsiz İnternet Dergisi Sayı 9 • Kasım 2009 sakin “EDEPSİZ KOMEDYA” ÜSTÜNE EDEPLİ BİR SOHBET... Syf. 16 ERSİN KARABULUT BİR DE UYKUSUZ’UN “İYİ ÇOCUĞUNA(!)” SORDUK Syf. 26 AĞIR MİSAFİR: ALİ ERDOĞAN NAMUSLUNUN BÖYLESİ SÜTUNUMUN KENARI (Say Yayınları) ...YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAH ÇAĞLA ELEKTRİKÇİ syf. 12

Upload: draje-dergi

Post on 29-Jan-2016

246 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

edepsiz draje draje derg

TRANSCRIPT

Page 1: Edepsiz Draje || Draje Dergi

drajeedepsiz

Ayl

ık Ü

cret

sizİn

tern

et D

ergi

siSa

yı 9

• K

asım

200

9

sakin“EDEPSİZ KOMEDYA” ÜSTÜNE EDEPLİ BİR

SOHBET... Syf. 16

ERSİNKARABULUT

BİR DE UYKUSUZ’UN“İYİ ÇOCUĞUNA(!)”

SORDUKSyf. 26

AĞIR MİSAFİR:ALİ ERDOĞAN

NAMUSLUNUNBÖYLESİ

SÜTUNUMUN KENARI (Say Yayınları)

...YEDİ ÖLÜMCÜL GÜNAHÇAĞLA ELEKTRİKÇİ syf. 12

Page 2: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Draje DergiPoşette

Her işin bir yordamı vardır… Bir algı çerçevesine gerilmiş topluluğun üzerine tartışılmaz doğrular boca

edilir ve topluluktaki tüm birimler ışığa hassas duruma getirilir. Işık gören yerler sertleşir ve farklılıkları alta geçirmez. Işık görmeyen yerler ise üzerine dökülen budalalıkları alta sızdırarak baskıyı gerçekleştirir. Çoğunluk denen zebellah böylece kendini çoğaltıp duran bir baskı aracına dönüşür.

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Hep o bildik bir varmış bir yokmuş hikâyesi… Topluluk içinde yapılması hoş karşılanmayan şeyleri yapıp duran kişiye dostlar arasında edepsiz deniyor. Ama şeyler biçim ve anlam değiştirmekten de geri kalmıyor hiçbir zaman… Yine de “değişmeyen tek şey değişimdir” diyenler halt etmiş. Değişmeyen tek şey insanoğlunun ikiyüzlülüğü aslında. İnsankızının da hakkını yememek gerek…

Edepsiz Draje için mouse oynatırken en çok Almanca konuşmaktan korktuğumuzu itiraf etmeliyim. Topluluğun edep sınırı bel altı seviyesine

çekilmişti çoktan. İçine tıkıldığımız bataklıkta sadece arka sayfa güzeline bakmak sevaptı artık, hepimiz 3. sayfa pornografisinde rol almaya da adaydık. Tedip efendi hazretleri, ayıkken yapmaya cesaret edilmemesi gereken şeyleri bize öğreteli çok olmuştu. Bu yüzden alkole abananlarıysa kimse kınamıyordu. Yordam bilirlik, şekil değiştire değiştire yolunu bulmaya dönüşmüştü… Dedim ya değişmeyen tek şey insan neslinin ikiyüzlülüğü…

Edepsiz Draje, çoğunluk adabına nanik çekmek üzere tarayıcınızda… Bizim için edepsizlik türlü türlü. Bazen herkesin ortasında sakız çiğneriz, bazen ağzımızı şapırdatarak yeriz hastası olduğumuz közde patlıcanı… Uluorta öpüşmek arlandırmaz bizi… Ağız dolusu kahkahamızı ya da sinir krizlerimizi ahaliden saklamayı aklımıza getirmeyiz. Turşu kurarken lahanaları kütür kütür yemekten geri durmayanlar da yok değildir aramızda… Başkalarının ayıkken yapmaya cesaret edemediği türlü türlü hareketler çekeriz U

LUS

A S

ES

LE

NİŞ

Foto

ğraf

: Alic

an E

rkol

Page 3: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Draje DergiPoşette

çekilmişti çoktan. İçine tıkıldığımız bataklıkta sadece arka sayfa güzeline bakmak sevaptı artık, hepimiz 3. sayfa pornografisinde rol almaya da adaydık. Tedip efendi hazretleri, ayıkken yapmaya cesaret edilmemesi gereken şeyleri bize öğreteli çok olmuştu. Bu yüzden alkole abananlarıysa kimse kınamıyordu. Yordam bilirlik, şekil değiştire değiştire yolunu bulmaya dönüşmüştü… Dedim ya değişmeyen tek şey insan neslinin ikiyüzlülüğü…

Edepsiz Draje, çoğunluk adabına nanik çekmek üzere tarayıcınızda… Bizim için edepsizlik türlü türlü. Bazen herkesin ortasında sakız çiğneriz, bazen ağzımızı şapırdatarak yeriz hastası olduğumuz közde patlıcanı… Uluorta öpüşmek arlandırmaz bizi… Ağız dolusu kahkahamızı ya da sinir krizlerimizi ahaliden saklamayı aklımıza getirmeyiz. Turşu kurarken lahanaları kütür kütür yemekten geri durmayanlar da yok değildir aramızda… Başkalarının ayıkken yapmaya cesaret edemediği türlü türlü hareketler çekeriz

aklımız yerindeyken ama kendini bilmezlik var ya… İşte o kızartır yüzümüzü… Edepsiz Draje için hazırlanırken edebin adabın köküne inmemiz gerekiyordu ama inemedik… Cilt cilt ansiklopedi dizsek, oraya inmek zaten mümkün olmayacaktı da… Ama konu konuyu açtı ve içerik olarak en etli butlu sayılarımızdan biriyle yüz yüze kaldık. Etler butlar ortalığa saçıldı. Klasörlerimizde her şey vardı edebiyattan başka. Sahi

edeple edebiyatın aynı kökten gelmesi dilbilimcilerin bizlere yaptığı küçük bir şaka olamaz mıydı?

Konu konuyu açarken Draje Dergi’nin bir edebiyat dergisi filan

olmadığını belirtme fırsatını da bulduk ya mutluyuz. Bu vesileyle Draje Dergi’yi kategorizasyon işlemlerine tabi tutmadan takip

eden tüm edepsizlere teşekkür etmek istiyorum. Aramıza yeni katılan Çağla Elektrikçi’ye de elbette… Bununla birlikte Edepsiz

Draje’yi Tuğba Hanım Şanlı’nın şirinlerine ithaf etmek istiyorum.

Sihirli Draje’de görüşmek üzere…

Erdinç Yücel Genel Yayın Yönetmeni

Genel Yayın YönetmeniErdinç Yücel

Yazı İşleri MüdürüBirkan Can Evirgen

Art Direktör - Grafik UygulamaSongül Yücel

[email protected]

RedaktörDerya Yücel

Koordinasyon Sorumlusu - Menajerİlknur Seda Bendeş

İnternet UygulamaOnur Şevket Bendeş

Editörlerİlknur Seda Bendeş • Birkan Can

Evirgen • Erdinç Yücel • Songül Yücel

Yaratıcı DrajelerAlican Erkol • Alpay Erdem • Alper

Günay • Ali Erdoğan • Bahadır Çevikel • Cem Güventürk • Cem Vurnal •

Ceren Gül Çıtak • Çağla Elektrikçi • Demet Özge Aykan • Ece Naz İlkin •

Ece Dericioğlu • Emrah Sarıgöl • Engin Arınan • Gökhan Erakın • Hayalcan İncesağır • Hayriye Gülle • Levent

Sindel • Mark Town • Mustafa Akman • Özge Ç. Denizci • Pınar Karaaslan,

Tayfun Bayrakçı • Tuğba Hanım Şanlı • Utku Atalay

Gelecek ay konsept konumuz: “SİHİRLİ DRAJE” Herhangi bir yazı, illüstrasyon paylaşımı ve diğer katkılar için bizimle

[email protected] adresinden iletişime geçebilirsiniz.

[email protected]

draje

Page 4: Edepsiz Draje || Draje Dergi
Page 5: Edepsiz Draje || Draje Dergi
Page 6: Edepsiz Draje || Draje Dergi

deforme deforme deforme deforme deforme deforme de deforme deforme deforme deforme deforme deforme def6

Page 7: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Küçük bir bakış ve belki biraz imren-me. Ardından hafif suçluluk duygusu eklenir. Sakın ben yapmadım deme.

Kocaman bir çift meme, yolda yürürken yanın-dan geçerse başka ne yapılabilirdin. Ardından telefonun çalar, annen arar, nerde olduğunu sorar. Ne gerek var gerçeğe, okuldasındır tabi ki. İki tarafı da mutlu edecek beyaz bir yalan. Otobüs durağında sıra olmuş sana uzun ince bir yol. Bekleyip okula geç kalman daha mı iyi, hemen sıranın başlarındaki arkadaşa kaynak yapmalı! Reddetme şimdi burada, ayıplamıyorum seni. Hepsine bir mazeretin var. İşin garip tarafı bu edepsizliklere maruz kalan da olabilirsin icra eden de. İşin neresinde durunca ahlak polisi

kesileceksin ve peki bu durumda bir gün icap ederse kendi bileğine vurabilir misin kelepçe-yi? Başkalarının özgürlük alanlarınlarından arda kalan yer senin oyun alanını mı gösterir yoksa hapishanenin duvarları mı? Uzayda kayda değer bir yer bile teşkil atmeyen senin o küçücük benliğin sınırlandırıldığı oranda yok’a yaklaşıyor. Senin dünyanda sonsuz sayı-da nokta bile bir doğru oluşturmayı beceremi-yor. O diğer değersiz, b.ktan, egoist toz tanele-ri seni aşındırıp kendi büyük foseptik okyanusu kenarındaki plajına uygun hale getiriyor.Şimdi sen, kullanılmaktan başka bir amacı ol-mayan, git bir ayna bul ve ona haykır: “içinde iki kilo ağırlığında kokuşmuş kocaman bir bok kütlesi var, kime ahkam kesiyorsun?”.

deforme deforme deforme deforme deforme deforme de deforme deforme deforme deforme deforme deforme def

içindenevar?

Ressam: Salvador Dali

7Ya

zı: B

irkan

Can

Evi

rgen

- E-

mai

l: bi

rkan

ce@

gmai

l.com

- İl

lüst

rasy

on: B

irkan

Can

Evi

rgen

Bu sayıda size şu an okuduğunuz sayfa altlarının nasıl yapıldığını açıklamak istiyorum. Efenim şimdi önce dergimizin tüm sayfaları hazırlanır. Tabi ki her görselimiz ve yazımız aynı boyda olmadığından bazı sayfalarımızda irili ufaklı bazı manasız boşluklar oluşur. Buraların boş kalması bizim geveze ekibimiz tarafından bir israf kabul edildiği için biz buraya dergi’nin tamamlandığı gece gerek yazarların yardımıyla

gerek tümden mabadımızdan uydurarak bişeyler yazarız. Olayımız budur!

Page 8: Edepsiz Draje || Draje Dergi

8“o

rdA

Bİr

Y vA

r uz

Akt

A”

tayf

un B

ayra

kçı

- http

://v

alje

anje

an.d

evia

ntar

t.com

Page 9: Edepsiz Draje || Draje Dergi

9

Page 10: Edepsiz Draje || Draje Dergi

10

Edep olmadan -siz oldum.Çıktım dışarı, yağmurda yürüyenlerin yanındaki gölcüklere zıplayıp üzerlerine

çamur sıçrattım.Boğucu kalabalıktaki belediye otobüslerinde en ufak bir frene dayanamayıp yolcuların üzeri-ne abandım.Kedim Nar’ın tırnaklarına nar rengi oje sürmeye yeltendim.

Edepsiz oldum bugünlerde iyice...

Oysa hep beraber toplum hakkında konuşa-caktık.Toplumun iki bacak arasına bakıp kadınlara ‘edepsiz’ damgasını yapıştırarak aslında onların edepsizlik yaptığından yakınacaktık.Her yeni doğan ‘kadın’ cinsiyetli bebeğin, gele-cekte ‘doğmak isteyip istemediği’ sorulduğun-daki cevabını merak edecektik.

Çoğu insan toplum amcanın ellerinden öper.Ama biz öpmeyecektik.Ufacık, başla temasında can bile

acıtmayan dertlerimizi unutmaya karar verip kadın doğmanın

bedelini edepsizlik olarak öde-yenlere hak verecektik.

Edepsiz oldum iyice.“Çok yıkıldım, zor avundum, zor kadındım, gel unuttum.”Herkese hak ettiği yalanları söyledim.Kafaları vajinalarına ‘girdirilmiş’ kadınlar çizdim.Bazı hayalet kimseler tarafından edepsiz sıfatını üstlenmeyi bekledim,Durdum.

Oysa edepsizliğin aslında ne demek olduğunu anlatacaktım onlara.Kendilerini anlatacaktım.Beyinlerindeki örümcek ağlarını...Elektrikli süpürgenin borusuyla içime çekecek-tim. Yasak elmayı ben yiyecektim.Yani.Onlara yargılama şansı vermeyecektim.Dişlerimin arasına sıkışmış kurtçuğu çıkartmanın hazzını yaşayacaktım.Şeytana cinsiyet verecektim.Bacağını kırmayacaktım.Kuyruğunu kopartmayacaktım.Ateşlere atmayacaktım.Kırmızı rujumdan ona da sürecektim.

Demiştim size;İyice edepsiz oldum ben.

Yazı ve illüstrasyon: demet özge Aykan - E-mail: [email protected] - http://xanthippee.deviantart.com

YASAK ELMA KURTLUYMUŞ!

Demet Özge Aykan, Edepsiz Draje için adeta kendini paraladı. Bir yazı, iki illüstrasyon ve bir röportajla Edepsiz Draje’ye dahil olmakla kalmayıp röportaj fotoğraflarını da bizzat çekmiş bulundu. Hepsi iyiydi hoştu ama Edepsiz Drajelerin hakkı olan sakızı söyleşi yaptığı konuğumuz Ersin Karabulut’a çiğnetmesi tamamen kabul edilemez bir davranıştı. Kırmızı Başlıklı Kız, Hayriye Gülle ve Ceren, Özge’yi protesto ediyorlar. Konu açılmışken bu ay Edepsiz Draje’ye türlü türlü halleriyle konuk olan Kırmızı Başlıklı Kız’ı ve resmi fotoğrafçısı Levent Sindel’i selamlar mübarek ellerinden öpmeyi bir borç biliriz.

Page 11: Edepsiz Draje || Draje Dergi

11

Page 12: Edepsiz Draje || Draje Dergi

12

Sürrealist Lacan illüzyon terimleri, hızlıca ge-lişmekte olan ‘’jouissance’’ şirketokrasi’siyle, kainatin milyarlarca geçmis tarihinde

‘’edepsiz’’ tanımlanamayacak kadar uygunsuz normlarla işlemektedir.

Marquis de Sade, 1875 yılında ‘’sapık’’ olarak gönderildiği krallık zindanlarında ‘’Maria Sophia Margerete Christina Von Erthal ve yedi ölümcül günah’tan esinlenerek ‘’Sodom’un 120 günü’nü tasarladı.

Sodom’a gelince, incil’deki Sodom ve Gomorah bölümünden ensest aile ilişkisini hatırlayabiliriz. ‘’Yedi günah’’ bu size birşeyler çağrıştırmıyor mu? Grotesk pornografik hikayeler; çocukları nasıl bir dejenerasyona iteklemiştir sizce?

Cinsel sapkınlıkları, hatalı doğrularla yerleşen her düzlemi paradoks ve talepkar yapılandırılmış med-ya simsarlari bu boşlukları belirli derecede açgöz-lülük karmaşalarıyla ilişkilere yansıyışını başka Freud arayarak anlamaya çalışmıyor musunuz hiç?

Postmodernizm masali herşeye cevabını vermek-tedir. Dante’nin ‘’İlahi Komedya’’sı mesela, hatta Ediz Hun, Filiz Akin filmleri... Pırıltılar, konformist hayal-ler dünyası Hollywood, tüm bunlar hısmı bulunma-

yan tekli bir satranç oyununun yenilgisiz bir oyuncu-su gibi hareket etse de, bir ekonomik tetikçinin yeni dünya düzeni tehditlerinden öteye geçmedi.

Öncelikle, klasikleşmiş ‘’bir varmış’’ ve ‘’bir yokmuş’’la daha önce okuduğunuzu zannettiğiniz masalların kimlik yüceltme androit davranış biçim-lerini anlatmak istiyorum. Gökten elmalar yağması-nın, kronik bir biçimde havva ve ademin günahını simgeleyen eylemin kutsanmasının nasıl bireyler yetiştirdiğini düşünün?

Frejya iskandinav mitolojisinde aşkın ve cinselliğin tanrıçasıydı. Dante’nin hikayesiyle beyaz kadın ticaretinin gelişimi daha da ileriye dönük bir yatırım-dı. Nasıl bir açılım ve hikayeyle dönüştürülebilece-ği malum bir mevzu.

İncil’de bahsedilen yedi ölümcül günah ve yedi cücelerin arasındaki fark nelerdir? Öfke, açgözlü-lük, kıskançlık, oburluk, şehvet, gurur ve tembellik fakat bizim pamuk, günahtan kaçmak yerine aslın-da hikayede günahlarla bezenmesi gerekiyordu.

Prenses pamuk, cücelerin evine adım attığında küçücük masada duran yedi tabaktan birer kaşık alıp, tek tek o günahlardan aldığı hazla uykuya dalar. Yazarın tek yapması gereken obur, öfkeli ve

Yazı: Çağla Elektrikçi - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Page 13: Edepsiz Draje || Draje Dergi

13

tembel dışındaki cücelerin ismini değiştirmekti.

Sade’nin yazdıkları daha çok kara mizahtı, burjuva-zinin elmasların ardındaki gizli patolojik rahatsızlıkla-rıyla dalga geçmekteydi.

‘’Pamuk’’ masalında ise, karısı ölmüş bir kral , kralın kızı, aynı zamanda büyücü olan yeni kraliçe karısı ve yedi erkek cüce var. Hiç düşündünüz mü neden bakire bir prenses bu yedi erkek cücenin arasına sığındığını? Ve bir de tüm hikaye ve masallardaki tanıdık nekrofilyak prens.

Hikayelerde yazılan ve sonunda onlardan bahse-dilmeyi unutturan şeyler neler? Hollywood ve diğer ilişkilerle ilgili filmlere romanlara bir bakın. O anda yaratılıp, unutulan karakterler...

Dostoyevski’nin ‘’bir kentin mutluluğu her gün bir küçük çocuğa işkence edilmesine bağlı olsaydı kent halkı ne yapardı?’’ sorusuyla cevaplanıyor. Tanrılara hergün bir tane değil onlarca çocuk kurban veriliyor. Sadece masallarla değil işin kötü tarafı. Masallar sadece sizi olmak istenilen kimliklerle özdeşleşmenizi sağlamaktadır. Kimlikleri yüceltir, Abraham Maslov’un ihtiyaç hiyerarşisini ayaklar altına alarak. Stanley Kubrick kadrajını ve melodi-lerini dışlayarak, hayattaki mükemmele yakın ve

mükemmel olan tüm yaratılışlarla.

Neden yan karakterler tapmak ve kutsamak dışında herhangi bir eylem sarfedemezler?

Hayata dahil olmak yerine aşıkları ve jönleri kutsayan manikler olarak hayatlarına devam eder-ler?

Şimdi soruyorum, bu masalı daha önce okumuş olan biri var mı? Masalı okurken, kurtarılacak ve prensiniz, prensesiniz olacak olanı bilinçaltınıza yerleştirilmemiş mi? Bu masallar sayesinde her türlü bedeli ödemeye hazır, konformist günahlarla yoğ-rulmus bir talep geliştirmektedir. Masallarda söyle-nenin aksine masum da olmamaktadır.

Narsizm’e gönderme yapan ayna fetişi, Adem ve Havva’yı cennetten kovulmasina neden olan yasak elmanın sembol olması, bir prensesin çevre-

sinde yedi cüce erkeğin bulunması, prensin nek-rofilyak olması uyuyan güzeldeki diğer nekrofilyak prens gibi. Cücelerin gümüş madenine hergün girerek yine iskandinav mitolojisindeki gümüşün anlamı vajinayi sembolize eden eylemi metaforik olarak gerçekleştirmeleri. Pamuk da ölüp dirildikten sonra zombi sayılmakta değil mi? Ve narsistik, ayna fetişi kraliçe onun geleceği, prensesse kraliçenin geçmişi olmaktadir.

Bu şekilde düşündüğümüzde, Slavoj Zizek’in ne kadar haklı olduğunu görüyoruz. Lacan ve ‘’jouis-sance’’ açıklamalarında, ideolojinin yüce nesnesi adlı kitabında tartışmalarını okuduktan sonra bakış açınızının değişimiyle yaşamakta zorlanabilirsiniz.Slavoj daha çok ideoloji, aşk, fenomen, Marx ve postmodern devrimler hakkındaki tezlerini sunuyor.

Benim şahsi düşünceme gelirse yarısı çıldırmış kai-nat hakkında.

Kendisi, dişi, üretimi ve ilişkileri üzerinde düşünen in-san, sadece var olan yaşam koşullarını tutmak için ilişkilerini sürdürmeyle kalmaz, aynı zamanda onu değiştirmeye ve daha iyi yapmaya calışır. Materyal ve düşünsel hayatı üzerine düşüncesini yansıtan ve bu düşüncelerle örgütlü yaşamını ve ilişkilerini ken-disi ve diğerleri için tanımlayan ve açıklayan insan, böylece, var olan, materyal ve düşünsel,duygusal dünyasıyla birlikte kendi tarihini yazar. Bir oksit gibi kağıtlar üzerinde küflenmek yerine, kendini, toplu-munu, ilişkilerini nasıl üretiyorsa kendisi, toplumu ve ilişkileri öyledir. Bunu iyice düşünüp, kaofik bir sarsıntı geçirdikten sonra doğum sanrılarıyla iyiye adamak gerek.

Kendinizi, sevdiklerinize önem verip, Marx’in ‘’gerçek içinde hayalet görmek’’ semptomunu buluşunu, sö-zün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediğiyle, işitenin yararlandığı sözde arayın.

Can Çağla’nın yazısını ilk okuyuşunda hiçbir şey anlamadı. Fakat ikinci seansın sonunda bilgi ışığıyla aydınlanmıştır. Evet, siz de bu yazıyı okuduğunuzda o bilindik prensese manalı bakışlar atıp küçük şerefsizlere de türlü el hareketleri yapacaksınız. Ayrıca sıcak yatağında uyku öncesi küçük bir masal isteyen o küçük çocuğa okuduğunuz şey artık sizi çeşitli paranoyalara sürükleyecek. O prensin atı yoksa metafor mu?

Page 14: Edepsiz Draje || Draje Dergi

14Fotoğraf: Levent Sindel - E-mail: [email protected]

Page 15: Edepsiz Draje || Draje Dergi

15http

://ww

w.d

rajedergi.co

m

http

://ww

w.d

rajedergi.co

m

http

://ww

w.d

rajedergi.co

m

http

://ww

w.d

rajedergi.co

m

http

://ww

w.d

rajedergi.co

m

27

http://www.drajedergi.com

BU ALANDA SİZİN DE REKLAMLARINIZ YAYINLANABİLİR! İRTİBAT

[email protected]

Pencüse...Severler dergiyi gencüse!

Kendisi genç Ruhu olgun Hacmi dolgun Internet dergisi

drajewww.drajedergi.com

Page 16: Edepsiz Draje || Draje Dergi

16

“Edepsiz Komedya”üstüneedepli bir sohbet

...evinde silah bulunduran bir insanı edepsiz olarak tanımlayabilirim fakat sokakta sevişen bir insanı edepsiz olarak görmem. Benim sınırım gerçekten silah bulundurma

olabilir. Olabildiğince böyle bir insanı hayatıma sokmamaya çalışıyorum ve ilişki kurmak istemiyorum. Bu benim için aşılması çok zor bir sınır. Kendi hayatımı da bunun

üzerine kurmuşumdur.

Hayat isimli albümleriyle müzik çalarlarımızda yer edinen Sakin’le müzik, edep ve edepsizliği konuştuk. Ortalama algının edep sınırlarını çok takmayan bir grupla söy-leşmek ne kadar keyifliyse, bu söyleşiyi sayfalarımıza sığdırmak o kadar zordu. Siz bu satırları okurken biz çok yakınlarda bir yerde Edepsiz Komedya dinliyor olacağız. Ke-

yifli okumalar sayın okur...

Söyleşi İlknur Seda Bendeş • E-mail: [email protected] Fotoğraflar: Mustafa Akman • E-mail: [email protected]

İçinde bulunduğumuz zamanda aşırı bir tüketim alışkanlığı var ve bu da her şeyi hızlıca tüketmeye

yönlendiriyor insanları. Sürekli yeni bir şey istiyoruz, sürekli tüketecek bir şeyler arıyoruz. Böylece elinde olan

şeylere daha az değer vermeye başlıyoruz. Daha yeni şeyler öğrenmek, görmek istiyor insanlar.

Page 17: Edepsiz Draje || Draje Dergi

17

“Edepsiz Komedya”üstüneedepli bir sohbet

...evinde silah bulunduran bir insanı edepsiz olarak tanımlayabilirim fakat sokakta sevişen bir insanı edepsiz olarak görmem. Benim sınırım gerçekten silah bulundurma

olabilir. Olabildiğince böyle bir insanı hayatıma sokmamaya çalışıyorum ve ilişki kurmak istemiyorum. Bu benim için aşılması çok zor bir sınır. Kendi hayatımı da bunun

üzerine kurmuşumdur.

Hayat isimli albümleriyle müzik çalarlarımızda yer edinen Sakin’le müzik, edep ve edepsizliği konuştuk. Ortalama algının edep sınırlarını çok takmayan bir grupla söy-leşmek ne kadar keyifliyse, bu söyleşiyi sayfalarımıza sığdırmak o kadar zordu. Siz bu satırları okurken biz çok yakınlarda bir yerde Edepsiz Komedya dinliyor olacağız. Ke-

yifli okumalar sayın okur...

Draje: Sakin kimdir nasıl bir araya geldiniz?Özdemir: Onur’la ortak bir arkadaşımız vardı. Önce üç kişi beraber çalmaya başladık. Onur Boğaziçi, ben İTÜ’de okuyordum. 2001’de Soner ve Cenker’le tanıştık ve grubumuzu kurduk. Toplam sekiz senedir beraberiz.Draje: Sekiz yılda hiç albüm yapmayı düşünmediniz mi?Onur: Tabi ki düşündük. Albüm yapma fikri ve çalışma-ları 2005 yılında başladı ve zaten 2008’de albümümüz çıktı. Geriye kalan sürede de müziğimizi yaptık ve sevdi-ğimiz şeylerle ilgilendik.Soner: Bu dönemde zaten her şarkısı olup albüm yap-mak isteyene kapısını açan yerler de yoktu. Biz de o dö-nemde daha çok şarkı yapıp, müziğimizi tanımlamakla uğraştık. Sahne dönemimiz de zaten 2005 yılı civarında başladı. Draje: Malum şarkının adı neden Edepsiz Komedya?Onur: O şarkı aslında belirli bir şahıstan bahsetmiyor daha çok bir his veriyor. Bulunduğu durum hakkında pek ipucu yok, çok detay vermiyor. Ama bu insan çok edepsiz şeyler düşünüyor, isminde bu belirtilmiş ama şarkının genelinde diyelim ki pek öyle erotik bir şey yok. O isme sahip olması ilişkinin bu bağlamına kapı açarken diğer bir taraftan komedya olması, durumu tam basit-liğiyle algılamasıdır. Şarkı içerisinde sürekli gelip giden bir hissiyat görüyoruz, bir ilişki var ortada sanırım ve bu isimle şarkıyı söyleyen kişinin edepsiz bir tavır içinde oldu-ğunu görüyoruz ayrıca dertleriyle dalga geçmesini de sergiliyor isim.Soner: İlahi Komedya’ya gönderme yaptığını da hatır-latmak lazım. Herkes tarafından çok yüksekte görülen bir durumun aslında çok da ilahi olmayıp hatta edepsiz dahi olabileceğini anlatıyor. Draje: Şarkının klibinde niye çingene konseptini işlediniz?Özdemir: Şarkıyı olabildiğince renkli bir şekilde yansıt-mak istemiştik. Çeşitli şeyler aklımız geldi fakat klibin Sulukule’de çekilmesinin bir başka sebebi daha var. Soner: ulukule’nin son dönemleriydi klibin çekildiği za-manlar. Bir şekilde o atmosferin içinde yer almak istedik. O ana kadar hiç gerçekleştiremediğimiz bir şeydi. Klip vasıtasıyla biz de, yok olmakta olan o kültürün bir par-çası olabildik.Draje: Aşkın ömrü üç yıl diyorlar bu konuda ne düşünü-yorsunuz?Özdemir: Pek belli bir şey değil o aslında, benim dört senelik bir ilişkim var aslında. Onur: Üç yıl bile olmayabilir bana göre. Âşık olduktan sonra bir anda kesintiye uğramazsa o devam ediyor fakat bir süre sonra var olan şeye aşk denebilir mi bilmi-yorum. İçinde bence erotizm çok var ve başka çeşitli şeyler. Zaman sınırı koyamıyorum ama aşkın üç yıl süre-bileceğini sanmıyorum.

Söyleşi İlknur Seda Bendeş • E-mail: [email protected] Fotoğraflar: Mustafa Akman • E-mail: [email protected]

İçinde bulunduğumuz zamanda aşırı bir tüketim alışkanlığı var ve bu da her şeyi hızlıca tüketmeye

yönlendiriyor insanları. Sürekli yeni bir şey istiyoruz, sürekli tüketecek bir şeyler arıyoruz. Böylece elinde olan

şeylere daha az değer vermeye başlıyoruz. Daha yeni şeyler öğrenmek, görmek istiyor insanlar.

Page 18: Edepsiz Draje || Draje Dergi

18 Draje: Aşkı genel olarak algılarsak. Siz sekiz yıldır berabersiniz, birbirinizden sıkılmaya başladınız mı zamanla?Onur: Ben öyle algılamıyorum aşkı. Aşk çok farklı bir şey bence, yani bizim aramız-daki ilişkiyi tanımlayan kelime bu değil. Aşk çok cinsellik dolu bir şey, tamamı bu değil ama yoğun bir şekilde barındırıyor bunu. Bizim hissettiğimiz daha çok dostluk ve belki sevgilimden daha öne koyabileceğim bir duygu. Tanrısal aşk da bence yanlış bir söylem, benim dünyamda aşk çok erotik.Draje: Sekiz yılın verdiği bir samimiyet durumu da mevcut. Aranızdaki sınırlar nedir, örneğin birbirinize sulu el şakaları yapar mısınız?Onur: Çok fazla! Yani kastettiğim şey genel geçer edep sınırlarının dışında bir ilişki-miz var, kendimize kurmak isteğimiz hayat böyle bir şey zaten. Çevremizdeki kalıcı insanlarla olan ilişkilerimizi de bu şekilde yapılandırıyoruz. Örneğin herhangi birimizin iyi bir arkadaşı varsa, beraber çok vakit geçirdiği… Diğerlerinin de arkadaşı oluyor. Genel bir kafa yapısı uyumu var çevremiz ve kendi aramızda.Draje: Duruşunuzdan, örneğin yıllarca birlikte çaldıktan sonra albüm çıkarma-nızdan yola çıkarsak piyasayı ve dayatmalarını pek önemsemiyormuşsunuz gibi geldi.Onur: Genel olarak kaygımız birilerinin ne istediğinden ziyade, iyi olanı yapmak. Sonuçta müzikle ilgileniyoruz ve profesyonelce yapıyoruz, bu sebeple bizim için önce gelen müzik aslında.Soner: Ve ayrıca yaptığımız müziği ilk bu dörtlünün beğenmesi gerekiyor. İşimizi yapmadan önce bir kesime veya piyasaya uymak ya da uymamak gibi bir tavrımız yok.

Özdemir: Bir de bu edep-adap kuralları çok garip bir şekilde değiş-kenlik gösterebiliyor. Örneğin ben albümümüzde çok edepsiz bir şey bulamıyorum ama TRT’ye röportaja gittiğimizde 6-7 şarkımız kendi sebepleri doğ-rultusunda çalınmak istenmedi. Draje: Hazır değişkenlikten söz etmişken peki sizce edepsiz kimdir?Soner: Bizim pek sınırlarımız olmadığı için bunun tanımını yapmak zor. Çünkü insan-lar kendisini bir edep abidesi olarak görüp kendi sınırları dışındakileri edepsiz olarak tanımlarlar.Onur: Ben örneğin evinde silah bulunduran bir insanı edepsiz olarak tanımlayabili-rim fakat sokakta sevişen bir insanı edepsiz olarak görmem. Benim sınırım gerçek-ten silah bulundurma olabilir. Olabildiğince böyle bir insanı hayatıma sokmamaya çalışıyorum ve ilişki kurmak istemiyorum. Bu benim için aşılması çok zor bir sınır. Kendi hayatımı da bunun üzerine kurmuşumdur.Soner: Bana göre de başkalarının hayat tarzlarına saygı göstermeyip, onları kendi çizgisine çekmeye çalışan insanlar edepsiz sayılabilir. Özdemir: Bu son zamanda yaşanmış bir durum aklıma geldi, sel baskınlarının oldu-ğu dönemde evlerinde mahsur kalmış ve belki de ölmüş insanların mallarını yağ-malayan kişiler edepsiz olarak tanımlanabilir.Draje: Telif hakkı korsanlığına bakışınız nedir? Özdemir: Korsan, emeğe saygı açısından düşünürsek edepsizlik olarak görülebilir fakat o insanların da hayatlarını kazanmaya ihtiyaçları var sonuçta. Bir noktada senin de reklamını yapmış oluyorlar ve önüne geçilmesi çok zor bir durum.Cenker: İnsanların kendi vicdanıyla da alakalı bir durum aslında. İnternetten indir-

Başkalarının hayat tarzlarına saygı göstermeyip, onları kendi çizgisine çekmeye çalışan insanlar edepsiz sayılabilir.

Page 19: Edepsiz Draje || Draje Dergi

19

diğin bir şarkıyı çok be-ğenirsen o albümü gidip satın alabilirsin. Filmler de bu şekilde düşünülebilir. Yani korsan bir araç ola-rak görülebilir. Onur: Sanatçı günü kurtarıp belli bir seviyeye eriştikçe bence bir sorun yok. Sanatçının ürettiği şey birebir paraya dönüş-türülebilecek bir şey değil sonuçta. Draje: Peki sizce zamane gençleri kadir kıymet biliyor mu?Cenker: Eskiye göre belki biraz daha az olabilir. İçinde bulunduğumuz zamanda aşırı bir tüketim alışkanlığı var ve bu da her şeyi hızlıca tüketmeye yönlendiriyor insanları. Sürekli yeni bir şey istiyoruz, sürekli tüketecek bir şeyler arıyoruz. Böylece elinde olan şeylere daha az değer vermeye başlıyoruz.

Daha yeni şeyler öğrenmek, görmek istiyor insanlar.Soner: Ayrıca bu tüketilen şeylerin çok faz-la olması ve ayrıca hayat içinde yeni yeni faktörlerin devreye girmesi, bazı şeylerin senin zaman pastandaki payını azaltabiliyor. Draje: Yaşlar kaç? Soner: 28 – 29 Draje: Dinleyici profoliniz nedir? Özellikle yaş

aralığı olarak…Onur: Her yaştan dinleyen var. Ama genel ola-rak 15-25 yaş arası. Bir de konsere gelen insanlar genelde bu yaş grubunda olduğu için belki bize öyle geliyordur. Belki evinde oturup dinleyen 30-40 arası insanlar da vardır fakat onlar barda müzik dinlemeyi tercih etmedikleri için, gördüğümüz bu şekilde. Draje: Bir röportajınızda 10 yıl sonrasını hayal et-mekten bahsediyordunuz. Bir on sene sonra siz geleceksiniz 40 yaşına. Dinleyicilerle yaş farkı muh-temeldir ki açılacak, o zaman siz bu kadar rahat olabileceğinizi düşünüyor musunuz? Yoksa biraz muhafazakârlık başlayacak mı? Özdemir: Böyle devam edersek 50‘ye de gelsek o şekilde olmayacakmış gibi geliyor bana. Onur: Biraz da hayata nasıl baktığınla alakalı bir şey bu. Hem çizgisel hem de ruhsal olarak... Hani eğer çok yaşlanmış bir ruhun varsa hep yaşlı takılır-sın ama biz hala çocuk gibiyiz. Soner: Bir de müzisyenler çocuksuluklarını hep

koruyorlar. Draje: Sizin bir yedi yıl önceki müziğinizle şimdi ara-sında çok büyük bir kopuş var mı? Onur: Teknik olarak bir keskinlik var diyebiliriz. Çok daha iyi çalıyoruz tabii ki eskisine göre. Daha net, daha tecrübeli bir ses geliyor kulağa. Kendimize yenilik yaratma dahilinde bir şeylerin hayalini kuru-yoruz. İlk günkü şartların tadı hala kalıyor ve kala-cağını zannediyorum bundan sonra. Draje: Draje’ye kitap tavsiye eder misiniz? Onur: Edepsiz komedya’nın “Aşk bir kaza dedin, bizse sağ kurtulduk” kısmını ödünç aldığımız Sevgi Soysal’ın “Yenişehir’de bir öğle vakti” var. Bunu doğrudan referans verebilirim. O kitabı okuduğum zaman yazdığım bir şarkıydı. Sevgi Soysal’ı bir öde-vim için okumuştum ilk kez. Bütün kitaplarını seve-rim. Çok ince işler kitaplarında konuları.Özdemir: Homeros. Soner: Bilge Karasu’dan “Göçmüş kediler bahçe-si” /J. D. Salinger “Çavdar tarlasında çocuklar”/ Laurence Sterne’den Tristram Shandy var bir de. 1700lü yıllarda yazılan ve şu anda bile edepsiz ola-rak tasvir edebileceğimiz bir içeriğe sahiptir. Draje: Peki müzikal olarak edepsizleriniz kimlerdir? Onur: Peaches . Cenker: Akla hemen Boy George geliyor…

SAKİN’İN ETKİNLİK TAKVİMİ ŞÖYLE• 5 kasım 2009 Sakin tüyap kitap Fuarı’nda sevenleriyle buluşuyor. Salon 2 - 606 A Yüxexes standında gerçekleşecek bu etkinlik saat 12:00’de start alacak.• 9 kasım 2009 Pazartesi - Lokal Anestezi konuk: Sakin Yer: Babylon (konser değil fakat canlı performanslar da olacak).•10 kasım 2009 Salı - Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi (SGM)•13 kasım 2009 Cuma - İzmir Bios Bar

Cenker, Birkan Can, Özdemir, Soner, İlnur Seda, Onur ve Erdinç bir arada...

Page 20: Edepsiz Draje || Draje Dergi

20

Evet, memelerim var ve onları küçük oyun-larıma alet ederim ara sıra. Ama suç be-nim değil, memem var ne yapabilirim ki?

Koşsam zıp zıp zıplarlar, bu yüzden genellikle iç çamaşırı kullanmayı ihmal etmem. Evet, koşuyo-rum. Her insanın sağlığı için ve biraz da aklında-kileri çözümleyip rahatlaması için ihtiyacı oluyor. Koşuyorum, zıplatıyorum ve düşünerek rahatlıyo-rum.

“Meme kanseri olacağım!” korkusuyla henüz memelerimi kesmiş değilim. Sağlıklıyım ve

şizofreniden de az miktarda uzak sayılırım.

Pencereden memeleri sarkıtmıyorum. Ayıptır. Ve henüz kapıya gelen posta-cıyı da ee almış değilim. Evim yok.

Altlarına kalem sıkışmıyor hala ama önemli mi? Elbet sıkışacak beş on yıl

sonra. Korkmamak lazım kalemin göğüslerle taşındığı yaşlardan. Öyle bir yaşanacak ki o on

sene, sıkıştığını fark etmeden ve çocukları öpe-rek. Öpmek lazım ve “merhaba” demek lazım arada bir, senden sigara isteyen beş yaşındaki yerden bitme sokak serserisine. O, iki sene önce-sine kadar annesini emiyordu istemsiz kas ha-reketi olarak. Şimdi yine neden sigara içtiğini bilmiyor kendisinin, istemsiz olarak. Ona şarkı söyle. Ona de ki; oğlum gel beraber siga-ra içelim, oğlum, gel beraber içmemeyi deneyelim.

Herkesin memesi var ama bir diğerininkini merak ediyor insan. Ve bir diğerininkini. Eğer uslu bir çocuksan bundan hiç bahsetmezsin biliyorum. Ne sen yoldan geçen teyzenin şeh-vet sınırlarını tahmin edebileceksin, ne de edep uğruna üzerine geçirdiği kıyafetlerinden karak-tersizliğini. Boşver, zaten cesaretsizsin.

Bana bak, yaşlanmadan bir sürü meme gör eğer doksan yaşında görmediğine üzülmek is-temiyorsan. Yoksa yakarım seni o kıyafetlerinle, yakarım ve dönüp arkama bakmam bile.

MEMELER ÜZERİNE MEMELER ÜZERİNE Yazı: Hayriye Gülle - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Draje Dergi okuruyla, yazar çizeriyle el ele kol kola macerasına devam ederken insanların kendisini etiketleme çabasını da elemle ve tarifsiz bir kederle takip etmektedir. Neymiş, Draje Dergi edebiyat dergisiymiş! Yok efendim mizah dergisiymiş, Şu dergisiymiş bu dergisiymiş,... Ne gerek varsa böylesi sıfatlara... Bu yakıştırmalara çok içerleyen Erdinç Draje Dergi’nin meme sevenlerin dergisi olduğu konusunda ısrar etmekte hatta Memeli Draje’yi çıkaracakları günün hayalini kurmaktadır. Cem Güventürk ve Mark Town’ın bu konudaki desteğini de hissetmekten büyük mutluluk duymaktadır.

Page 21: Edepsiz Draje || Draje Dergi

21

sene, sıkıştığını fark etmeden ve çocukları öpe-rek. Öpmek lazım ve “merhaba” demek lazım arada bir, senden sigara isteyen beş yaşındaki yerden bitme sokak serserisine. O, iki sene önce-sine kadar annesini emiyordu istemsiz kas ha-reketi olarak. Şimdi yine neden sigara içtiğini bilmiyor kendisinin, istemsiz olarak. Ona şarkı söyle. Ona de ki; oğlum gel beraber siga-ra içelim, oğlum, gel beraber içmemeyi deneyelim.

Herkesin memesi var ama bir diğerininkini merak ediyor insan. Ve bir diğerininkini. Eğer uslu bir çocuksan bundan hiç bahsetmezsin biliyorum. Ne sen yoldan geçen teyzenin şeh-vet sınırlarını tahmin edebileceksin, ne de edep uğruna üzerine geçirdiği kıyafetlerinden karak-tersizliğini. Boşver, zaten cesaretsizsin.

Bana bak, yaşlanmadan bir sürü meme gör eğer doksan yaşında görmediğine üzülmek is-temiyorsan. Yoksa yakarım seni o kıyafetlerinle, yakarım ve dönüp arkama bakmam bile.

MEMELER ÜZERİNE MEMELER ÜZERİNE Yazı: Hayriye Gülle - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Draje Dergi okuruyla, yazar çizeriyle el ele kol kola macerasına devam ederken insanların kendisini etiketleme çabasını da elemle ve tarifsiz bir kederle takip etmektedir. Neymiş, Draje Dergi edebiyat dergisiymiş! Yok efendim mizah dergisiymiş, Şu dergisiymiş bu dergisiymiş,... Ne gerek varsa böylesi sıfatlara... Bu yakıştırmalara çok içerleyen Erdinç Draje Dergi’nin meme sevenlerin dergisi olduğu konusunda ısrar etmekte hatta Memeli Draje’yi çıkaracakları günün hayalini kurmaktadır. Cem Güventürk ve Mark Town’ın bu konudaki desteğini de hissetmekten büyük mutluluk duymaktadır.

Page 22: Edepsiz Draje || Draje Dergi

22

“duvArA kArŞI” - Alican Erkol - [email protected]

Page 23: Edepsiz Draje || Draje Dergi

23“duvArA kArŞI” - Alican Erkol - [email protected]

Page 24: Edepsiz Draje || Draje Dergi

24

Yazı ve illüstrasyon: Cem Güventürk - E-mail: [email protected]

UNLU KURABİYESİ YİYİP KAYISI SUYU İÇEN BİR SAPIK OLDUĞUM İÇİN

KENDİMDEN NEFRET ETTİM...

• Kafaya koymuştum, bu gece bu sapıklığı yapa-caktım!..• “Bir söz vardır rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır umarım sen de uykundan uyanır ve etrafındakilerinin farkına varırsın” diye gecenin körün-de mesaj attım. Uyumuştur cevap gelmez dememe kalmadan telefonun ışığı yandı. Hayvan gibi interne-tin en içli sitelerinden bulduğum bu söze “Uyumuyo-rum ki o yüzden rüya da görmüyorum” diye cevap yazmış.• Belli ki mesajı yanlış yorumlamıştı...• Halbuki bu sözde çok iddialıydım, tahminimce bu mesajı sabah okuyacak>gözleri dolacak>ve beni arayıp evet evet binlerce kere evet diyecekti.• Son zamanlarda annemlerle birlikte kaldığımdan, ya annemle dizi izleyecek ya da babamla futbol

programlarını...Tercihimi annemden yana kullandım ama dizilerde kim kimin nesidir bilmediğimden ve sürekli olarak dizi içi akrabalık ilşkilerini sorduğumdan annem güzel bir dille beni kovmuştu. Ben de babam-la maç yorumlarını izledim, sabaha dek süren programların etkisinde “uyumuyorum ki” diyen sevdiceğime şöyle bir mesajla cevap verdim: “Böyle yapma ama, gol yollarında kabızlık çeke-riz, anlama kabiliyetim yükselen bir grafik çiziyor, keza senin de öyle, ağır saha şartları ve taraftar baskısı olabilir ama olmaz beceremez denilen bu ekip niye tüm bahisçileri yanıltmasın, o kaliteye ve güce sahibiz, bu takım ikimizin” şeklinde bir mesaj daha attım.• Bi süre cevap gelmedi.• Ben bu sırada 12 kere telefonun galerisine girip

Page 25: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Yazı ve illüstrasyon: Cem Güventürk - E-mail: [email protected]

UNLU KURABİYESİ YİYİP KAYISI SUYU İÇEN BİR SAPIK OLDUĞUM İÇİN

KENDİMDEN NEFRET ETTİM...resimlere göz attım, 5 kere takvim/saat’ten kurban bayramının tarihine baktım, 2 kere de ayarlardan telefonunun ışığını kısıp açtım.• Acaba mesaj geldi de telefon mu titremedi diye emin olmak için gelen kutusuna girdim ama en son gelen mesajlar o “uyumuyorum ki” ve ortaokul arkadaşım Serhat ın ısrarla attığı kandil mesajlarıydı.• “Bir damla ümit serpilsin yüreğine, bir damla mutluluk dolsun günlerine, binbir duan kabul ve kandilin mübarek olsun” mesajını okuyunca bi sure sapıklık yapasım kaçtı.• Konsantrasyonumu kaybetmiş gibiydim. Mesaja cevap beklerken, Serhat’ın mesaj evveliyatını araş-tırmaya karar verdim ve farkettim ki Serhat bana sürekli içli, duygu dolu mesajlar atıyormuş. Serhat’ın habire bu tip mesajlar atması beni içten içe kıllandır-mıştı. Bana acaba “o şekil” mi yaklaştığı düşüncesi beni çok tedirgin etti ve ertesi gün kendime yepyeni bir hat almak gibi radikal bir karara itti.• Serhat’la çok vakit kaybetmiştim. Bu süreç içeri-sinde “sapıklık yapmak istediğim sevdiceğim kesin uyumuştur” diyerek mutfağa gidip annemin dün yaptığı un kurabiyesinden yedim ve yanında da kayısı suyu içtim.• Un kurabiyesi yiyip kayısı suyu içen bir sapık olduğum için kendimden nefret ettim. Rol model olarak seçtiğim tecavüzcü coşkun uyuşturucu alemleri yapıp, ayrık iki ön dişi arasından “fıskieee fıskieee” tükürürek kızların korkulu rüyası olurken, ben muşamba ekoseli sofra örtüsünün üzerinde un kurabiyesi yiyip kayısı suyu içiyor ve sapık olmak istiyordum.• Sonra “niye sapık oluyım ki?” diye düşündüm, özel bir kamu kuruluşunda sabah 9 akşam 5 çalı-şan bir bir insan olayım, hem devlete sırtımı daya-rım hem sosyal güvencem olur düşüncesiyle sapık olmaktan vazgeçtim. Sonuçta rol modelim olan tecavüzcü coşkun bile sapıklığı bırakmış, Antalyas-por amigosu olup hayatını o şekilde idame ettir-meye başlamıştı.

• Ertesi gün yepisyeni bir benle okula gidip, sivilce diyarı sınıfımda porno filmlerdeki (onların tabiriyle at gibi) hatunlar hakkında konuşan gençlerimizle, porno sektörü hakkında uzun soluklu bir konuşma yaptım. Onları 2 konu hakkında bilgilendirdim.1- Bu filmlerin bir kurgu olduğunu kesilip biçildiğini o yüzden erken boşalma depresyonuna girmeme-lerini...2- Sapıklıkla bir yere varılamayacağını......anlattım ve bilgi birikimime inansınlar diye, g.tümden dünya siyaseti ve dış borçlar hakkında bi şeyler uydurdum.• Ben bunları yaparken telefonum kıpradı. “1 me-saj alındı” ibaresini görünce herbiriniz ne hissediyor-sanız ben de onu hissettim ve canhıraş bir tavırla mesajı açtım. Sevdiceğim “slm naps okldan kçtık içiyruz ashkım sonra bize gidicez gel mck by!” gibi bir mesaj göndermişti. Belli ki alkole alışık olmayan bünye bi birada mortingen olmuştu…• Bu bende adeta bir şok etkisi yaratmıştı. Bir anda düzgün ben gitmiş, yerine iflah olmaz o sapık geri gelmişti. Uyuyan devi uyandırmıştı adeta (burası yanlış anlaşılmasın içimdeki sapıklık duygusunu kastediyorum). Hemen porno film hakkında konuş-tuğum sivilce anavatanı çocukların yanına gidip şimdiki dersin ne olduğunu sordum… “İngilizce” diyince ingilizceci’yi bulup, babannemi az once kaybettiğimizi, merhumeyi son yolculuğuna uğurlamak için git-mem gerektiğini söylerek kendisinden izin istedim. Yani bu iğrenç oyuna aile bireylerimi de kattım, çünkü ben iflah olmaz bir sapıktım artık, dur durak bilmiyordum! İdareden kağıdı aldığım gibi okul kapısından çık-tım, sanki o kağıt bir izin kağıdı değil, edepsizlikle kazanılmış edepsizliğe giden yol gösterici bir haritaydı…

Page 26: Edepsiz Draje || Draje Dergi

26

Bir de UykUSUz’Un“iyi çocuğuna(!)”

SordUkSöyleşi ve Fotoğraf: demet özge Aykan

E-mail: [email protected] - http://xanthippee.deviantart.com

Bakınız sakızı vermeden nasıl ciddi görünüyor. birazdan değişimi göreceksiniz.

Page 27: Edepsiz Draje || Draje Dergi

27

Draje: Edepsizliğin sınırlarını nasıl belirlersiniz?Ersin Karabulut: Edepsizlik kendine hakim olamama durumunun tarifi olduğu için tabii ki olumsuz bir kelime ama niyeyse bende hafiften bir sevimlilik hissi uyandırıyor. “Muzır” ya da “haylaz”da olduğu gibi. Densizlik bana edepsiz-likten daha fena gelmiştir her zaman. O yüzden densiz olarak nitelendiril-mek istemem, edepsizi biraz daha tercih ederim sanki. Ya da niye edepsiz’i tercih ediyorsam? Onu da etmiyorum. Ama günün birinde biri bana edep-siz ya da densiz demek arasında kalırsa, haberi olsun ben densiz denmesini isterim. Edepsizliğin sınırlarını bilmiyorum bu nasıl soruymuş böyle? Şurdaaan şuraya kadar edepsizliktir, şurdan şurası da edeplilik. Elimle gösterebilirim fakat bu röportajı okuyanların ellerimi görebileceği bir teknolojiniz yok sanı-yorum.

Draje: Ersin Karabulut edepsiz biri mi?E.K.: Aha bir röportaj klişesi. “Ersin Karabulut edepsiz biri mi?” diye bir soruyu Ersin Karabulut’un kendisine sormak. Bence röportaj veren insanlar buna bayılıyorlar. Kendilerinden, kendilerinin bile ötesinde, hatta kendilerinin dahi tanımadığı karmaşık bir varlık gibi bahsetmeyi çok seviyorlar. Bir Aykut’a gidip “Aykut nasıl biridir? bize Aykut’u anlatır mısınız?” dediğinde yüzünde güller açacaktır. “Ne desem bilmem ki... Aykut kafası karışık bir insan, ba-zen deli bazen çılgın, bazen hayattan korkan bir insan” diye konuşmayı ne kadar çok ister. İnsan çok zayıf varlık, hele bir de böyle şehir hayatında yaşayanlar falan... Ama o da normal, ne yapsın adam, kendini varlayacak. Her neyse, konudan çıkıyorum biliyorum. Ama ben bunlara nasıl cevap ve-reyim? Ersin karabulut edepsiz biri mi? Bilmiyorum. Ama evet bazen edep-sizim. İnsanlara rahatsızlık verecek derecede edepsizlik yaptığım olmuştur tabii ki.

Draje: Hayranlarınızın sizi “ayy ne masum, ne kadar kibar” diye tanımlama-sından şikayetçi misiniz? Çalışmalarınızda göstermek istediğiniz bir “edepsiz-lik” var mı aslında?E.K.: Ürün verdiğim platform bir popüler kültür dergisi. Pop bir dergide yazıp çiziyorsanız her türlü insanın tepkilerine göğüs germeniz ya da bunları umur-samamanız gerekiyor. Evet ben yıllardır kendimi tip olarak çiziyorum, kimisi nefret eder kimisi çok sever, kimisi de arada sırada okur. Bunların bir kısmı beni, benim anlattığımı düşündüğüm kimliğimin çok dışında görebiliyorlar. Eskiden bunu çok yadırgar ve anlam veremezdim. Bir süredir bu şaşkınlık hali nispeten azaldı. Ben herkesin herşeyini anlayabiliyor muyum ki okuyan-lar da benim anlattıklarımı tam benim gibi anlasınlar? Bir kere ses tonumu mimiklerimi görmüyorlar, birkaç tane kare ve onların aralarındaki bazı ya-zılardan ibaret okudukları gördükleri şey. Doğal olarak hiç sevimli birşey anlatmadığımı düşündüğüm bir hafta “bu hafta çok tatlıydı” deyip sevimli birşey anlattığımı düşündüğümde de “çok garipti” denilebilir, bu normal. Beni bazen rahatsız eden tek şey, “şöyle yap, bunları çiz” denmesi. Ama bir kişiye dergi yapmıyoruz ki biz. 70 bin insana yapıyoruz. Senin istediğini bir başkası istemez. O yüzden kısacası, eğer sezgilerine güveniyorsan, doğru hissettiğin şeyleri yapıyorsun. Çalışmalarınızdaki edepsizlikler sorununa ge-lince, çoğu zaman birilerini rahatsız etmemeye gayret gösteriyorum ama bence toplamda o sayfada hiç de düzgün bir insan yok. Sürekli herşeye laf yetiştiren, birşeylerden sızlanan bir adamın anlattıklarını okuyorsunuz.

...çoğu zaman birilerini rahatsız etmemeye gayret gösteriyorum ama bence toplamda o sayfada hiç de düzgün bir insan yok.

Sürekli herşeye laf yetiştiren, birşeylerden sızlanan bir adamın anlattıklarını okuyorsunuz...

Page 28: Edepsiz Draje || Draje Dergi

28Draje: Kendinizi tanımlayan edepsiz bir cümle söyleyin.E.K.: Bilmiyorum bulamadım bu cümleyi. Çok zormuş.

Draje: Son zamanlarda size yapılmış bir edepsizlik var mı?E.K.: Ama şimdi başta dediğim gibi edep-sizliği tam anlamıyla kötü bişey gibi göre-mediğim için bana yapılmış edepsizliklere de tam karar veremiyorum. Keşke en başta onları söylemeseydim. Valla dün taksiciyle şakalaşırken (niye şakalaşıyorsam taksiciy-le?) bir anda gerildik ve tartıştık. 5 dakika içerisinde oldu bunlar. İndim taksiden. Gerekçesi de çok çok komik bir şey. Anlat-mayacağım, belki çizerim. Ekmeğime göz mü diktiniz oğlum herşeyi anlatacağımı mı sandınız? Dergiye beklerim.

Draje: Hayatınızda olan veya olmayan biri veya birilerine-isim vermeden tabii ki- içi-nizden gelen edepsizce bir şey söyleyin.E.K.: Fak yu.Draje: “Süperkahraman” ve “edepsiz” kavramlarını bağdaştırabiliyor musunuz? Edepsiz bir süperkahraman(olabiliyorsa sizce) olmayı kabul eder miydiniz?E.K.: Örümcek adam benim anladığım an-lamda biraz edepsizdir mesela. Dövmeden önce sinsi gibi gelir dinler sizi. Kendi fotoğ-raflarını çekip gazeteye satar filan. Ama herhalde satacak. Ne yapsın yani? Süper kahraman olmasa da Otisabi de edepsiz bir kahraman, ya da Kötü Kedi Şerafettin.

Ama bence, gelmiş geçmiş en edepsiz kahraman kimdir

biliyor musunuz? Memo Tembelçizer’in çizdi-ği “rrospu çocuğu Memo” karakteri. Dünya bu kadar kötüsünü görmedi. Edepsiz bir süper kah-raman olmak ister miy-din sorusuna gelirsek de, ben süper kahra-man olayım da, edepli edepsiz farketmez. Her

şekil kabulümdür.

Draje: Aşağıda-ki kelimelerin

size çağ-rıştırdığı

anlamlar neler?E.K.: *Zilli: Eskiden beraber uyuduğum güzel-ler güzeli kedim ‘Kede’. Zilli diye severdim, Acayip bir kadındı.*Beden: Lisedeki beden eğitimi hocamız Hay-rettin Gayrettin. Yıllarca “La oğlum bizim Hay-rettin Gayrettin diye hocamız var ehe ehe” diye anlattıktan sonra adamın adının aslında Hayrettin Gayretli olduğunu öğrenmiştim.*Argo: Sosyal hayatta insanları test etme yöntemi. Argo bilmeyen insanın genel kültü-ründen ya da hayat görüşünden de şüphe et.(“küfreden iyidir” anlamında söylemedim ama, argo bilmek diye bir şey var, argo zaten küfür de değil. Öyle bir şeyler.)*Kırmızı: Don. Hahah. Yılbaşı donu. (al edep-sizlik yaptım)*Ahlak memuru: Komşu teyzeler.*Jartiyer: Yine don. (yaşasın düz kafa)

Draje: Son olarak Draje’ye 3 kitap tavsiyesin-de bulunur musunuz?E.K.: İlk aklıma gelenler, iki gün önce oku-duğum ‘Güvercin’ (Patrick Süskind), ‘Tarihi-mizde Garip Vakalar’ (Reşad Ekrem Koçu), Gösteri Peygamberi (Chuck Palahniuk). Ve bonus olarak da en sevdiğim kitap, Lolita (Nabokov tabii ki)

Sakız sayesinde mutluluk dolu bakışlar.

Ne çıktığını bana söyledi ama bu kadar edepsizlik yeter. Söylemiyorum.

Zorla içindekini okuttum.

Page 29: Edepsiz Draje || Draje Dergi

29de

met

özg

e A

ykan

- E-

mai

l: d.

ozge

.ayk

an@

gmai

l.com

- ht

tp:/

/xan

thip

pee.

devi

anta

rt.co

m

Page 30: Edepsiz Draje || Draje Dergi

30

Bu cümlemi takip eden satırlar boyunca yara-tıcılık kisvesi altında libidomu üzerinize salmayı planlıyorum. Hayatın ve karşılıklı temasa da-

yalı ilişkilerin bazı püf noktalarından ve sebeplerinden bahsetmek istiyorum çünkü ben her şeyi biliyorum siz hiç bir şey bilmiyorsunuz. Erkeklerde hep bir kadınları “yatağa atmak” arzusu vardır ve bu liseden başlayıp (bazıları uyarılmaya üniversite 1 gibi de başlayabilir daha kötüsü birilerinin uyarması sonucu uyarılanlar da vardır, beterin beteri var) çeşmeden su gelme-yinceye kadar devam eder (artık ne zaman kalk-mıyorsa işte, emin değilim) Bazıları bu konuda çok başarılıdır mesela ben bunu yazarken bile iş üstünde-yim, hatta fantazi yapıp yazının sonuç bölümü ile eş zamanlı bir final yapmayı bile düşünüyorum. Bazıları ise soğuk gecelerde kendi vücuduna yaptığı teca-vüzlerle yetinir. Peki tombalacı arkadaşımız ya olur da bir gün kendininki dışında bir vücut ile (konumuz karşı cins seyrinde, şerit değiştirmek isteyenler Can’ı ara-yabilir) yakın temasa geçme şansı bulursa? (otobüs, metro gibi toplu taşıma araçlarındaki sinsi mesaisi dışında) İşte o zaman eşe dosta haber verir bu dostu-muz evde güreş olduğu üzere, en yakın eczaneden zırhını kuşanır, öküz değilse evinde bir takım roman-tik hazırlıklar yapar, kendine bir hafta öncesinden dokunmayı keser. Peki o gün geldiğinde, o yatağa girildiğinde, ya o zaman? İşte hikayenin en hüzünlü kantat’ı burada çalmaya başlar. FİLMLERDEKİ ABİLER-LE SEN BİR MİSİN BE ADAM?! Hayatı boyunca izlen-miş ve günler boyunca tekrardan çalışılmış egzotik sevişme pozisyonlarını 3 boyutlu hayata geçirmeye çalışmak elde vites izlerkenki kadar kolay olmuyor işte... İşin daha da kötüsü kızın kompozisyondan ha-beri yoksa çocuğu spazm geçiriyor zannetme ihtimali bile mevcut. İşte yürümeden koşmaya çalışmak, cin olmadan adam çarpmak ve sk**me takmadığım birçok deyiş bize tekrar tekrar bir Gerçek Kesit havası yaşatmıştır ki, bunlardan alınacak en iyi ders her za-man misyoner ile başlamaktır. Rampada 1’e takma-yı, yokuşta “okey”e basmayı bileceksin arkadaş...

Yazı: Mark town - E-mail: [email protected] İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

amateurwildhornywomanbritnyspearsexfacialcrampie.avi

Buradan bu vesileyle sevgili Mark’a OHA! demeyi bir borç biliriz. Tabi ki hastasıyız ve Çağla’nın deyimiyle pastasıyız. Bu arada Mark arkadaşımızın bahsettiği Can hayali bir karakterdir efenim, lütfen yarın öbürgün abuk fantazilerle kapımı çalmayın! Bu arada sevgili okur, başlığa baktıça hala gülmekteyim ve bu başlığın bu ay bize kaç hit sağlayacağını merak etmekteyim.

Page 31: Edepsiz Draje || Draje Dergi

31Ev

eryt

hing

is...

...ut

ku A

tala

y - h

ttp:/

/dra

mod

.dev

iant

art.c

om

Page 32: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Uzmanlardan Manevi Dünyamızı Kurtaracak Yeni Buluş

TURŞU MU? HAYIR LÜTFEN!

Habe

r: Ha

yriy

e G

ülle

- E-

mai

l: as

para

jans

@gm

ail.c

om -

Fot

oğra

f: A

s Pa

raja

nssıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak

Sofralarımızdan eksik etmediğimiz turşunun genç kızlarda karakter değişimine yol açtığını biliyor muydunuz? As Parajans yöneticilerinden Aslan Pekşeker’in özel bir sağlık kuruluşuna yaptırdığı araştırmanın sonuçları manevi dünyamızdaki büyük yıkımın nedenlerini ortaya koy-mayı başardı. 20 Ekim 2009 günü Antalya Ortanca Çaltıcak’ta düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna duyurulan araştırma, turşunun genç kızlarda ilginç etkilere neden oldu-ğunu gösterdi.

T urşu yüz kızarkıyor Sirke ve tuzun değişik sebzelerle bir araya gelmesi halinde oluşan kimyasal tepkimenin turşu severler üzerinde ne gibi

etkilere yol açtığını inceleyen uzmanlar şaşırtıcı sonuçl ara ulaştılar. Söz konusu araştırmanın ilk etabında turşu yiyen erkeklerde sadece iştah artışı ve midede hassasiyet gözlemlenirken, kadınlarda çok de-ğişik etkiler görülebiliyordu. Bu gözlem üzerinden araştırmayı kadınlar üzerinde yoğunlaştıran uzmanlar, genç kızların turşuya çok daha farklı tepkiler verdiklerini bulguladı. Buna göre hayatında hiç turşu yememiş olan genç kızlar yemeklerini büyük bir nezaketle yerken her türlü sofra adabına uyuyorlar. Bir hafta boyunca yemeğin yanında turşu yedirilen 15 – 25 yaş arası genç kızların ise turşularını ağızlarını şapırdatarak yemeğe başladıkları gözleniyor. İkinci haftadan

32

Draje Dergi’nin uluslararası haber ortağı As Parajans’ın son günlerde ağır bir saldırı altında olduğunu derin bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Kamuoyunu bilgilendirmek için her türlü bedeli göze alarak çırpınan cesur kalemler oldukça çirkinlikler, ahlaksızlıklar, kirli oyunlar karanlıkta kalmayacak tek tek aydınlanacaktır.

Kirli emellerini gerçekleştirmek için her türlü yalana dolana ve ayak oyunlarına başvurmaktan çekinmeyen şer odakları, elbette As Parajans’a saldırmaktan geri durmayacaklardı. Bizi asıl şaşırtan şey ise bazı şer odaklarından aldığı astronomik paralarla gününü gün eden kimi meslektaşlarımızın vurdumduymazlığı oldu. Draje Dergi’nin her geçen gün artan popülaritesini hazmedemeyen S. Yalçın ve A. Üstündağ Bonibon Dergi isimli bir dergi ile yayın dünyasına atılmaya çalışmış fakat Draje Dergi karşısında tutunamayarak hüsrana uğramışlardı.

As Parajans tarafından yapılan yazılı açıklama bu meslektaşlarımızın karanlık yüzünü bir kez daha açığa çıkarmış bulunuyor. Draje Dergi olarak uluslararası haber ortağımız As Parajans camiası adına Muhterem Gülle’nin imzasıyla yapılan açıklamayı aynen yayımlamayı bir görev biliyoruz. Uzaylı şer odaklarınca sistematik bir saldırıya tabi tutulan As Parajans’ın yılmakszın yıkılmaksızın sonsuza dek karanlığa ışık tutacağına olan inancımızla cesur haberciliğin yükselen yıldızı ile dayanışmayı bir görev biliriz. Bu vesileyle As Parajans’ın e-posta hesabının bloke edilmesini de şiddetle kınıyor, e,posta hesabımızı As Parajans camiasının hizmetine sunduğumuzu gururla bildiriyoruz.

Draje Dergi

Page 33: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Uzmanlardan Manevi Dünyamızı Kurtaracak Yeni Buluş

TURŞU MU? HAYIR LÜTFEN!

sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak gündem sıcak

33

itibaren sofrada geğirmeye başlayan deneklerin, açık saçık fıkralar anlatmaya başla-masından endişe eden uzmanların araştırmayı kısa kesmek zorunda kaldıkları da öğre-nildi.

G ülsüm Pekşeker: Reklamın Kötüsü Olmaz Araştırmanın gerçekleri yan-sıtmadığını iddia eden Turşu Hayattır Vakfı sözcüsü Gülsüm Pekşeker ise

23 Ekim 2009 günü yaptığı yazılı açıklamada şöyle dedi: “Araştırmada imzası olan uzmanlar Aslan Bey’in maç izlemek için gittiği kahveden

arkadaşları olup, tek uzmanlık alanları Kurtlar Vadisi’dir. Turşunun ve turşucunun adını lekelemeye çalışan bu araştırmanın gerçekleri yansıtmadığı ortada olduğu halde Aslan Bey’i ve arkadaşlarını kınamıyorum. Reklamın kötüsü olmaz. Turşu hayattır…”

Aslan Pekşeker: Gerçek Gerçektir Araştırma sonuçlarına ge-len itirazlar üzerine 24 Ekim’de yeni bir açıklama yapan Aslan

Pekşeker ise güneşin balçıkla sıvanamayacağını belirterek; “Madem turşu genç kızların adabını bozmuyor o halde neden Gülsüm hanım

alt kattaki komşularıyla turşu kurarken hep beni çekiştiriyor. Gerçek ger-çektir üç kuruşluk dizi keyfimiz kimsenin gözüne batmasın” diye konuştu.

İmza attığı şok haberlerle gündemi sarsmaya devam eden Hayriye Gülle’nin uzaylılarca kaçırılmasının ardından meydana gelen olayları okurlarımıza duyurmuşuk.

Doğru, seviyeli ve objektif haberciliğin kalesi As Parajans’ın kamuoyunun bilgisine sunduğu yeni gelişmeler, mendebur uzaylıların biz dünyalılara karşı yürüttüğü asimetrik

psikolojik savaşın tırmandırılmakta olduğunu göstermektedir,

Hayriye Gülle’nin kaçırılmasının ardından networkumuza sızdırılan bir virüs, Hayriye Gülle’nin kaçırılması ile ilgili tüm belge ve fotoğrafların silinmesine yol açmış, silinen fotoğrafların yerine Samantha Fox’un uygunsuz fotoğrafları yerleştirilmiştir... Mendebur uzaylıların saldırısı bununla nihayet bulmamış e-posta adresimiz olan [email protected] üzerinden çeşitli partner sitelerine üye olunmuş ve bazı insanlara webcam şakaları yapılmıştır.

Cesur ve güvenilir haberciliğin kaptan gemisi As Parajans bu saldırılardan yılamazdı ve yılmadı da ancak Google’ın uzaylılarca düzenlenen komploya ortak olarak e,posta hesabımızı bloke etmesi camiamızın yüreğini dağlamış oldu. Dahası, yukarıda andığımız gelişmeleri kamuoyuna duyurmak için yaptığımız basın bilgilendirme toplantısı bazı kendini bilmezlerce alay konusu edilmeye bile çalışılmıştır. Ajansımız bilgisayarlarından sürekli uygunsuz sitelere erişim yapıldığı için sistemimizin çöktüğünü iddia eden Bonibon Dergi Genel Yayın Yönetmeni Kermit Yalçın’ı kınıyor, bu saldırılarının hesabını bağımsız yargı karşısında vereceğini değerli kamuoyumuza saygıyla sunuyoruz.

As Parajans ailesi adına Muhterem Gülle

Page 34: Edepsiz Draje || Draje Dergi

34

Apartman kapısından çıktım ve gördü-ğüm manzara karşısında hayretler içinde kaldım. Sokak köpeklerinin pisliğinden

sokakta neredeyse adım atacak yer kalmamış. İşe yetişebilmek için acele etmem gerekiyor, bu yüzden hiç vakit kaybetmeden düşünmeye başla-dım. Acaba otobüs durağına kadar köpek bok-larının arasından slalom yaparak mı geçsem yoksa sek sek oynamak zaman açısından daha karlı olur mu? Bu ikilemin içinde kafam karma karışık şapşal olmuş bir halde düşünürken, sokağın diğer köşesin-de hiç yoksa 20-25 tane sokak köpeği artık benim tam olarak neremi beğenmedilerse bana doğru koşmaya başladılar. Haliyle ben de arkama bile bakmadan, köpek boklarının arasından nasıl ge-çeceğimi hiç önemsemeden kaçmaya başladım. Köpeklerden kaçarken bizim mahallenin muhtarlık binasını gördüm ve can havliyle kapısının kırarak içeri girdim. Üniversite yıllarımda medeni hukuk dersinden biliyorum ki böyle bir durumda zaruret hali oluyor ve sanırım ben suçlu duruma düşmüyorum.

Bizim mahallenin muhtarı Sadık amca çok baba adamdır. Bir Tahtakale ağzıyla konuşur herkes hay-ranlıkla dinler. Hatta bir efsaneye göre Tahtakaleli bir işportacı Sadık amcayla tanıştıktan sonra, Sadık amcanın onun gibi bir işportacı değil de bir muhtar olduğunu öğrenince gururunda işportacılığa şişlide devam etme kararı almış.

Sadık Amca- Lan dallamanın önde gideni, kırdın yumurta gibi kapıyı.- Sadık amca köpekler peşime düştü, bilemedim ne yapacağımı kusura bakma.- Ulan ne iti ne kedisi kapının şirazesi kaydı be.

Yaklaşık 20 dakikalık bir çabalama sonucunda Sadık amcaya sokak köpeklerinin bu başa çıkılması imkânsız artışının konusunu açabildim. Ayrıca bana göre ortada çözülmesi gereken bir sorun vardı, çünkü bu

köpeklerin saldırganlığı bir bela pisliği başka bir bela.

Sokak köpeklerinin bu denli artışının aslında uzun bir hikâyesi varmış. Bunda sadece 6 ay öncesine kadar bizim Beykoz belediyesi ile Sarıyer belediyesinin ilişkileri son derece iyi durumdaymış. Fakat sokak köpekleri yüzünden bu iyi ilişkiler sonlanmış ve yerini düşmanlık almış. Bu düşmanlık, Sarıyer de sokak köpeklerinin sayısının bir hayli artması sonucu bir kendini bilmezin bu köpekleri Beykoz belediyesinin kamyonlarının ge-tirdiğini gördüğünü iddia etmesi ile başlamış. Daha sonra Sarıyer Belediyesi kamyonları Beykoz’a gelip Sarıyer’deki köpeklerin yarısında fazlasını Beykoz sokaklarına salmışlar. Daha sonra uzunca bir süre boyunca karşılıklı olarak belediyelerin kamyonları arasında bir köpek toplama ve köpek salma yarışı gerçekleşmiş. Hatta bir söylentiye göre Sarıyer belediyesi bütçesinin yarısını kamyonların masraf-ları için değerlendirme kararı almış. 6 ay boyunca devam eden bu düşmanlık geçen hafta olan Sarıyer Spor ile Beykoz Spor maçında son nokta-sına ulaşmış. Sarıyerli sporsever kardeşlerimiz, bizim Beykoz’a ve Beykozlulara küfür etmiş-ler. Büyük olay olmuş herkes birbirine girmiş, bir sürü insan yaralanmış, polis her zaman olduğu gibi yetersiz kalmış, 360 kişi gözaltı-na alınmış ama nezarethanede yeterince yer olmadığı için sadece küçük bir kısmını yatılı olarak ağırlayabilmişler. 2 gün önce-ki gece Sarıyer belediyesinin kamyonları gelip bütün Sarıyer’deki köpekleri bizim Beykoz’a salmışlar, gitmeden önce de bizim belediyenin kamyonlarının tekerlekle-rini patlatmışlar.

Ama Sadık Amca bu mevzunun bu şekil-de devam etmeyeceğini düşünüyordu. Çünkü seçim dönemi yaklaşıyordu ve oy kaybetmemek için iki belediyenin de oturup bir çözüm bulması gerekiyordu. Çünkü bu sorun iki belediyenin de ortak sorunuydu ve belediyeler bu it dalaşın-

Yazı: Bahadır Çevikel - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Hayalcan İncesağır

KÖPEK SORUNSALI

Page 35: Edepsiz Draje || Draje Dergi

35

Bu yazıda bahsi geçen kişi ve kurumların gerçekle hiçbir ilişkisi yoktur!

Yanu cidden nedir bu sokak köpeği bolluğu diymi sevgili okur. Çok dertliyim bu konuda, bir dokun bin ah işit o derece. Fikrimden geceler yatabilmiyrem zira bu hayvanların havlamaları da ayrı bir dert. Öte yandan bazısı da pek bi tatlı oluyor kerataların, ağzı var dili yok. İşte böyle bir ikilem içerisindeyim canımdan bir can okur. Bu ne

yaman çelişkidir, off yine kederlendim.

dan dolayı, asıl vazifeleri olan vatandaşa hizmet götürmeyi ikinci plana atıyorlardı.

Hakikaten de bizim mahallede hiç köpek kal-mamıştı. Sadık Amca’nın dediği gibi belediyeler

oturup ortak bir karara varmışlar. Belediyelerdeki insanlar çok yüce bir düşünce yetisine sahip oldukları için sokak köpeklerini Belgrat Ormanına

salma kararı almışlar. Ben kendi adıma çok takdir ettim bu kararı, adamlar öyle haybeden yere be-

lediyelerin başına geçmiyor. İçimden “helal olsun” dedim, iş bitirici dediğin böyle olur dedim.

Bir sene geçti ve nereden ortaya çıktığını bilme-diğimiz sokak köpekleri yine bizim mahallelerde gezinmeye başladılar. Belgrat Ormanına salınan ve artık yaban köpeğine dönüşen bizim eski sokak köpekleri de tavşanların ve karacaların neslini tüketmişler. Ben demiştim dedim iş bitirici dediğin böyle olur diye.

Page 36: Edepsiz Draje || Draje Dergi

minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje36

EDEPSİZ ALİ

Alli yaramaz ve edepsiz bir çocukmuş o yüzden hiç arkadaşı yokmuş.Birgün teneffüste Zeynep saklambaç oynamayı önermiş. Ali:

-Ben de oynayabilir miyim, diye sormuş.

Zeynep: Hayır, oynayamazsın çünkü sen çok yaramaz ve edepsizsin, demiş.Ali buna çok üzülmüş ve oradan uzaklaşmış.

Ali arkadaşlarının neden onunla oynamadıklarını düşünmüş. Sonra aklına Zeynep’in ona yaramaz ve edepsiz dediği gelmiş. Ali arkadaş-larının onunla neden oynamadığını anlamış. Sonra gerçekten de edepsiz ve yaramaz olup olmadığını düşün-meye başlamış. Gerçekten de öy-leymiş. Bazen küfür ediyor, bağırıyor, derslerine çalışmıyor, hatta bazen

arkadaşlarına vuruyormuş.Ertesi gün Ali Ayşe’nin yanına gidip ona uslu olmayı öğretmesini istemiş. Ayşe kabul etmiş.

Bir hafta sonra Ali’yi arkadaşları oyuna alıyormuş. Ali Ayşe’ye teşekkür etmiş. Beraber çok iyi arkadaş olmuşlar.

Yazı: Ceren Gül Çıtak – 3. Sınıf öğrencisi - İllüstrasyon: Ceren Gül Çıtak

• Ceren üç aylık bir Draje tatilinden sonra yeniden aramıza katılırken kendisiyle pek çok küçük kavgacık etmek zorunda kaldık. Radikal ve Akşam gazetelerinde yayımlanan haberlerde Draje Dergi’nin genç yüzü olarak öne çıkarılmış olması bile kendisi için yeterince motive edici olamamıştı.

• Ödevlerinden ve oyundan arta kalan zamanda yazıp çizdiği bu hikayede edepsiz çocuklarla kimsenin oynamayacağını belirten Ceren’in uyarısını dikkate almayan İlknur, kimsenin niçin kendisiyle oynamadığını umarız bir gün anlayacaktır.

Page 37: Edepsiz Draje || Draje Dergi

minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje minik draje

37

Page 38: Edepsiz Draje || Draje Dergi

DÜNYAYI IPLAKGÖRDÜM

Kamilhan- Edepsiz nedir Kamilhan?- Suyu üstüne dökmek demek. Bi de karpuzun kabuğunu yemek demek.- Nasıl yani?- Karpuzun kabuğunu yersen, ölürsün. Ölmek olmaz.- Hmm anladım (mı acaba?). Peki edepsiz insan olur mu?- Olur.- Nasıl olur?- Yürüyemez. Topal olur. Gidemez. Ankara’ya

da gidemez. Araba da süremez. Kalemleri kutusuna koyamaz. (deyip,yan tarafta kalemlerini toplamaya çalışan Sevdayı işaret etti. ☺) - Sen gördün mü hiç edepsiz insan?- Gördüm. Kuşları öldürürken gördüm öğretmenim. Koyunları da

ürküttü. (…)

38

Yazı: tuğba Hanım Şanlı - E-Mail: [email protected] İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Sevda- Edepsiz nedir Sevda?- Çok kötü bi şey. Böyle edepsiz çok ayıp bişey olur. Annelerimize kızmak demek. Kardeşlerimizi dövmek yok. Ablalarımızın saçını yolmak yok.- Peki edepsiz insan nasıl olur sence?- Alnı kırık olur. Çok kötü olur.- Alnı kırık insan nasıl olur? (bu soruma “edepsiz olur” yanıtını vermesini bekledim. ☺)- Böyle olur (dedi ve kaşlarını çatarak baktı.)- Sen hiç edepsiz insan gördün mü?- Evet.- Anlatır mısın bana,nerde gör-dün?- Isparta’da gördüm. Pazarda. Böyle alnı kırık (kaşlarını çatmaya alnı kırık dedik-lerini böylece öğrenmiş oldum.) bişeydi.- Peki sen hiç edepsiz oldun mu?- Olmadım. (…)

ocuklarımla edepsiz hakkında uzunca sohbet ettik aslında. So-nuna üç nokta koydum sohbet-lerimizin, ve devamını yazmadım. Edepsizin eş anlamlarını konuşup

bu sohbeti ondan sonra gerçekleştirmeyi dü-şündüm önce. Ama sonra vazgeçtim. Direk daldım edepsiz ne diye. O yalın kafalarda ne belirirse onu duymak istedim.

Ve sohbet sırasında geldi aklıma. Ben bi kere-sinde dünyayı çıplak görmüştüm. Bizim sokak-ta ve çırılçıplaktı. Dünyanın savaşlar giyerek edepsizleştiğini, diplomasi sayfalarıyla avret mahallini örtmeye çalışırken çirkinleştiğini an-

ladım zamanla. Bizim sokakta böyle değildi dünya. İşte şimdi çocuklarım ne güzel söylü-yorlar, kaşlarını çatıp sinirli bakanların, kuşları öldürüp,koyunları ürkütenlerin edepsiz oldu-ğunu. Edepsiz olanların gözünün, ayaklarının bi değişik olduğunu. Onların, öldürebilecekle-rini, evleri yıkabileceklerini bili-yorlar. Dünyayı tanımaya mı başladılar ne? İlerde bu şişman hayaletlerin,alnı kırık insanların dünyaya füze giydirdiklerini de görecekler (hatta gö-rüyorlar.) Onlar gerçek edepsizleri tanıyorlar.

Page 39: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Hatica- Edepsiz nedir Hatice?- Edepsiiizz.. niye sesim böyle çıkıyo benim yaa..- Noldu sesine? (her zaman sinirlenebileceği bi durum mevcuttur. ☺)- İşte böyle çıkıyoo..- Anladım canım. Birlikte öksürelim, sesini bi düzeltelim, sonra bana edepsizin ne demek olduğunu söyle. Anlaştık mı?- Tamam. (birlikte öksürdük.) Hayalet.- Hmm. Peki edepsiz hayalet nasıl olur?- Karnı şişman olur.- Sen gördün mü hiç edepsiz?- Gördüm. Aslan çok edepsizdi. Kedi de çok edepsizdi. Köpek de edepsizdi. Kaplan da edepsizdi. Yılan da edepsizdi. Tavşan da edepsizdi. Maymun da edepsizdi. Başka iki tane var, ama onları bilemedim.- Hmm. Peki sen hiç edepsizlik yaptın mı?- Yaptım.- Ne yaptın?

- Taş attım.- Nereye attın taşı?

- Aslana attım. - Aslanı nerde gördün?

- Ova da.- Ovada ne yapıyordun?- Salatalık topluyodum. (…)

Alper- Edepsiz nedir Alper?- Edepsiiiiiizzz…..ııııı… edepsiz mi? Ya, o kötü bişey ya. - Nasıl?- Kötü bişey dersin öyle olur. Küfür edilmez. Edepsizi döverim ben.- Edepsiz insan nasıl olur peki?- Edepsiz mi?.. insan mıııı?.. Gözü değişik olur. Ayakları değişik olur.- Sen hiç böyle bi insan gördün mü Alper?- Gördüm tabi. Ben dilsiz insan bile gördüm. Yüzünü hep çamur yapmış. Besaneye (tam olarak böyle söyledi, ama neresi olduğunu anlayamadım.) gitmişti.

Avucuna çamur almış. Sonra onu sabun gibi yapmış

elinde. Benim suratıma da sürdü öğretmenim. Ama sevicem diye yaptı.

Hee, bi de parasız simit almış o.- Peki Alper, sen hiç edepsiz oldun mu?-Ben miii?..yoo.. (…)

39

Şule- Edepsiz nedir Sevda?- Ben onu bilmiyorum ama.- Anladım canım. (bunu söyledikten sonra edepsiz insanın nasıl olduğunu sormama gerek yok diye dü-şündüm, velâkin Şule ilginç bi öğrencim. Ne zaman ne çıkacağı belli olmaz.) Peki şulecim,sen edepsiz insanın nasıl olduğunu biliyo musun?- Şeyy… Küçüklerimi korumak. ☺ (...)

Egemen- Edepsiz nedir Egemen?- Kötü, kaba bişey edepsiz.” ..mına ko…m” demek oluyo. (bunu o kadar kısık sesle söyledi ki,önce anlayamadım ve tekrar sormak zorunda kaldım. ☺)- Edepsiz insan nasıl olur peki?- Evleri yıkabilir. Öldürebilir. Öyle olur.- Sen hiç edepsiz insan gördün mü egemen?- Cık.- Peki nerden biliyosun neler yaptığını?- Ya aslında gördüm de, burda görmedim.- Nerde gördün?- Ama şimdi söylemek istemiyorum.- Tamammmm. Peki sen hiç edepsiz oldun mu?- Hayır öğretmenim, olmadım. (…)

Page 40: Edepsiz Draje || Draje Dergi

40

+ 18+ 18

Yaşımızın bu tanımın altında kaldığı günlerin en başında başladı edepsizliğe meyil verişimiz. Kaldırımın sapı, adımın karışı hesabı yürüdüğümü yollarda, etek-leri sağa sola savrulan ablaların, etek altında ne var diye çok merak etmiştik

küçükken. Lügatimizi daha ilk sayfasından, bismillah deyip argoyla başlatırken, yolda gördüğümüz her kadına önce bacımız diye bakar, ardından şu fıstığın marizine bir kay-sam da neşemiz yerine gelse derdik. Daha çok küçükken, üstümüze vurulan erkeklik sıfatının önsözü olan, yiğidin malı meydanda lafından hep çektik üstelik. Yiğidin bir malı olmalıydı, ama kamu malı olmamalıydı. Bunu dayımıza, amcamıza gösterip, cebimize harçlık koyan babamızın, o mağrur komutan edalı gülüşlerini hala unutamayız. Tüfek sağlamdır paslanmaz, Türk malıdır yıpranmaz diye, az asılmadık hayatın bekârlık çar-kına. Dilimizde kurutmaktan çekindiğimiz tükürüğü, ya kürek sallamak için kullanırdık, yâda hacı şakir den yoksun bulunduğumuz alanlarda, rüyaları bedene dökmek için.

Mahallede salına salına yürüyen, Necibe ablanın, şase numarası kendinden, kaportası ise tanrı tarafından imal edilmiş kasasını görünce, aklımızın çözülmeyen düğümü kal-mazdı. Arkasından bağırdığımız bedford necibe lafı, bu gün en kral delikanlıların ağ-zına alınmayacak kadar, edep dışıydı. Hoş necibe ablada kırıtırdı sağ olsun. Ya bilirdi, elimiz dâhil hiçbir uzvumuzun ona kalkmayacağını, yada çok işveli kadındı. Bacak kadar boyumuzla, banyo pencerelerine asılıp el âlemi gözetlediğimiz zamanlarda, ne görürsek o kardır, geleceğe yatırımdır deyip düşler yaratırdık. Daha o zamandan belliydi, bizim ne halt olacağımız. Dilimizde çayın şekeri gibiydi, haybeden gerçek üstü sallamalarımız. Bir hatun tavladım, dilim dilim yemelik diyen arkadaşlarımızın, pazardan portakal kıvamındaki anlatışlarıyla, palavradan’da olsa ağzımızın suyunu az akıtmadık. Yaptığımız çapkınlıklarla övünürdük, benim senden daha çok sevgilim var yarışların-da, en önce kim göğüslerse ipi, o erkekti küçük gözlerimizde. Oysa boynuzlanışlarımızı hiç saymazdık. Erkek adama boynuz gitmez derken, suratımızda sevdiğimiz kadınların parmak izini taşırdık.

Her hikâyenin en sonunda, birini bulurdu büyüklerimiz. Yan mahalleli bilmem ki-min kızı diye tanıtırlardı. Sonra isterlerdi Allahın emriyle bize, evlenirdik o kadın-

la. Evden işe, işten eve gelirdik. Mesai saatlerinin dışında, tek formalitemiz, evde pijamayla televizyon izleyip, uyku gelmezse tek atımlık sevişme-

mizdi. Ata sporumuzdu sevişmek ve her birimizin birden fazla çocuğu olurdu. Çocuğumuza edep tavsiye eder, kulak çekerdik sonra. Oysa kimin malına, kimi anlatıyorsun. Kaportası doğuştan bozuk, neyi dü-zeltmeye kalkıyorsun. Öyleyse göster oğlum büyüklerine yiğidin malını, edepsizlikten ötürü kimseden eksik yanımız kalmasın.

Yazı: Emrah Sarıgöl - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Page 41: Edepsiz Draje || Draje Dergi

41

Birinci Geleneksel Draje Dergi toplantımızı da yaptık, sürekli maille bıdıbıdı konuşup, sayfa sayfa yazı yazan insanların biraraya gelince tutulup kalması pek komikti. Fakat mekan değişikliği ve adam başı bir birayla bu durumun da önüne geçtik efenim. Madem Emrah’ın sayfasındayız, kendisinin Carleone şapkasına değinmeden

de geçemiycem hatta Facebook hesabımızın toplantı fotoğraflarında siz de görebilirsiniz .

Mahallede

salına salına yürüyen,

Necibe ablanın, şase

numarası kendinden,

kaportası ise tanrı tarafından imal

edilmiş kasasını görünce, aklımızın

çözülmeyen düğümü

kalmazdı. Arkasından

bağırdığımız bedford

necibe lafı, bu gün

en kral delikanlıların

ağzına alınmayacak

kadar, edep dışıydı.

Page 42: Edepsiz Draje || Draje Dergi

42

501...Alpay Erdem - [email protected]

Page 43: Edepsiz Draje || Draje Dergi

43

ÇIPLAKÇIPLAKBalkondayım

Yağmur sağanakKaranfil kokuyor dumanım

Beyaz bir tişört üzerimde ıslakVe çıplak

Yola düşen ayaklarımSabaha karşıEzan sonrası

Bu sarhoşBu âşık halim

Ne desemBoş

Gem tutmuyorSana koşan bedenim

YüreğimBeterden daha fenaSabaha karşı bu şehirDaha davetkâr aşka

Her zerrem sana seslenirVarlığın zehir!

Seni çağırır her demBen sırılsıklam; sokaklar ıslak

En az ben kadar…

Kapın açıkSen önyargısız, pir-ü pak

Bekle beni…

Önce gözlerime bakOnlar daha ıslak

Ve daha hırçın, daha cüretkârAnlatacaklar…

Sonra izlersin istediğin kadar…

Yazı ve İllüstrasyon: Ece Naz İlkin- E-mail: [email protected]

Page 44: Edepsiz Draje || Draje Dergi

44

Page 45: Edepsiz Draje || Draje Dergi

45

http://monstreperdu.deviantart.com

Page 46: Edepsiz Draje || Draje Dergi

46EDEPSİZ ADAM!

Gecenin bir yarısı gelen telefonla yollara düştük. Saat 1 buçuk sıralarıydı, kilometre sayacı artık gittiği mesafeyi hesaplaya-

mayacak duruma gelmiş, eski bir Albéa aldı bizi. Yola çıktıktan sonra öğrendik gideceğimiz yeri. Çavuşbaşı sırtlarında, ormanlık bir arazide, ocak ayında vizyona gireceği söylenen, birincisini he-pimizin severek izlediği Kutsal Damacana filminin ikincisinin setine getirdiler bizi.

Telefon edeni tanımıyoruz, sudan çıkmış balık gibi duruyoruz bir ağacın dibinde. Neyse bizi çağırtan Aslı Hanım yanımıza geldi, siz şöyle ateşin kena-rına oturun sıranızın gelmesini bekleyin, ben size haber vereceğim dedi. İzci ateşi kıvamında bir ateş yakılmış, hepimizin severek takiplediği oyun-cular ellerinde kağıt bardakta birer çay, birer nikotin oturmuş, çekimi bekliyorlar.

Bizde ortama uyup birer bardak çay alıp kıvrıldık ateşin bir köşesine. Hemen yanımızda, laf arasın-da ölüm lafını duyunca kanının çekildiğini söyle-yen 70 küsürlü yaşlarında usta oyuncularımızdan biri oturuyor. Üstünde uzun gri palto, başında kasket, kır saç ve sakalları birbirine girmiş, bir yan-dan İbo’yu diğer yandan Zeki Müren’i dinliyor, bir taraftan da anlattıkça anlatıyor.

‘Ben İbo ile tanışmadan önce sıçan bir adamdım, tuvalete gittim mi löp löp yapardım. Ne zaman bu İbo ile tanıştım avradını s…im her gün kebap yemekten sıçamaz oldum. Ankara’dayken bir gün tuttum şu şerefsizin kolundan; la yürü gidelim sulu yemek yiyelim, bünye bir kendine gelsin, ye-ter ulan senin yüzünden hacet göremez oldum. Gittik bir dolma, bide ıspanak patlattık kendimize

geldik. Herif medeniyet gördü sayemde. Sonra İstanbul’a geldiğimizde balık ye-meye götürdüm onu, bir balık temizliyor. Yemin ederim en kibar İstanbullu o kadar ayıklayamaz balığı, sonra müptelası oldu.’

Ardından sanat güneşinden bir parça başladı çalmaya. Yeni bir hikaye daha; ‘Bir gün Zeki, ben bi de şu an hatırlamadığım birkaç kişi daha birlikte gazinoya gittik. Benim acilen tuvalete gitmem lazım ama Zeki’nin yanından kalkılmaz öyle. Baktım bu hareketlendi ben kos-tüm değiştireceğim falan diye hemen koştum tuvalete, dönüşte bir baktım Zeki sahneye çıkmış, aha dedim sıçtık. Çünkü o dönemleri siz bilmez-siniz Zeki Müren sahneye çıktığı zaman çatal bile kımıldamaz, herkes pür dikkat onu dinler. Sessiz sakin aralardan sıyrılıp yerime geçeceğim. Zeki’ye bir selam verdim, arakadan saz ekibi hemen beni gösterip aralarında fısıldanmaya başladı, işte tokmakçısı geldi diye. Adımız sevgiliye çıktı ondan sonra. Ama şunu açık ve net söyleyeyim benim hayatım boyunca tanıdığım en düzgün konuşan insanlar, İbo ve rahmetli Zeki.’

Şimdi ben bunları anlattım ama şunu da söyleye-yim ben hayatımda bu kadar keyifli birkaç saat geçirmedim. Yüzündeki kırışıklardan belli çok sav-rulmuş, çok savaşmış hayatla, çok yorulmuş ama dimdik ayakta, ne olmuş konuşurken fazladan kü-für etmişse. Yıllarca emek vermiş Yeşilçam’a, yeri gelmiş erotik dönemin yıldızı olmuş, hor görülmüş insanlarca. Kim olduğunu söylemeyeyim ama bu adama geçmişinden ötürü edepsiz diyenler benim yaşadığım o anı yaşasın isterim. Üstad’a saygılarımla.

Yazı: Engin Arınan - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Hayalcan İncesağır

Page 47: Edepsiz Draje || Draje Dergi

47

Page 48: Edepsiz Draje || Draje Dergi

48

EDEPSİZ TINLAYAN 3 ŞARKI(HADİ 4 OLSUN “BİZİM” OLSUN)!

Yazı: özge Ç. denizci - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Page 49: Edepsiz Draje || Draje Dergi

49

EDEPSİZ TINLAYAN 3 ŞARKI(HADİ 4 OLSUN “BİZİM” OLSUN)!

Yazı: özge Ç. denizci - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

Özge Aktüel dergisinde ve başka bi milyon yerde müzik üstüne yazılar yazmaktadır. Başka bi sürü yerde de türlü türlü konularda yazılar kaleme almakta, bununla da yetinmeyip kitap falan çıkarmayı düşünmektedir. Özgenin renkli yazı hayatından kafasını kaldıramaması nedeniyle dünya turuna tek başına çıkmak zorunda kalan Kırçıl’ı selamlıyoruz.

Aylar önce yazdığım bir yazı vardı: ‘Ahlaksız Şarkılar’ . Aklıma gelen ne kadar ahlaksız şarkı varsa hepsini

sıraladıydım geçmiş zamanlardan birinde. O olmasaydı Türkçe kanadına da dokunur-dum işin ya “her neyse belki de dokunulur” diyorum ve Draje’mizin Edepsiz şarkılarına Erdinç’le konuştuğumuz üzere el atıyorum. Yazının oluşum sürecini de edepsiz bir biçim-de yazmak istedim ama siz de “bize ne!” diyerek edepsizlik yapmayın. Ya da yapın yapın ne de olsa edepsiziz bu sayı.

Edepsiz diyince nedense aklıma ilk Amy Wi-nehouse ve fena ama fena güzel şarkısı ‘You Know That I’m No Good’ geliyor. Şarkıda da dediği gibi pek uslu bir kız değil. Zira eğlen-mese de eski erkek arkadaşıyla yukarıda bulunan yatağında olduğunu söylemekten çekinmiyor. Öte taraftan en sevdiğim şarkısı ‘F.ck Me Pumps’ tam bir edepsizlik abidesi-dir ve şarkının sözlerine bir daha bakayım” dediğimde tıkladığım ‘Ekşi Sözlük’te şöyle bir cümleyle karşılaşıp o zaman ben bunu alın-tılayayım zaten aynını yazacağım dedim: “ilgi manyağı, sinir hastası, anaokulu çocuğu şımarıklığından muzdarip, hiiiç kendi ayakları üzerinde durmayı beceremeyen, ancak birisi-ne yaslanarak yasayabilen sidikli kızlardan daraldığımda dinlediğim şarkı”. Eh Amy’de veriyor hani bu hissi söylerken. Zaten edepsiz-liği sözlerinden çok icrasında değil mi ki?

Aslında Amy’e varasıya edepsizlik yapan o kadar çok şarkı var kiiii… Ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Yazıyı 1 sayfada toplayacağım da bu yüzden maksimum birkaç şarkıdan dem vurabileceğim anca. Ama Nouvel-

le Vogue’un ‘ateşler içinde yanan sarhoş kadının şarkısı’ biçiminde Türkçeye çevirebile-ceğim ‘Too Drunk To F.ck’ından bahsetmem lazım. 16 bira içip kendini dövüşe hazırlayan sözlerin adeta durumu yaşayan vokalle bü-tünleşmesi şarkı içinde şişe kadeh gibi seslerin yanı sıra kullanılan parti ambiyansının sesi başlı başına bir olay zaten. Eh işte şarkıdan da bahsettim gibi gibi (otosansüüür: annean-nem bu şarkıların anlamlarını anlasa yüzüme tükürürdü. Zira annem anlayınca benzer şeyi de yapmıyor değil). Ortaçgil abimizin de de-diği gibi “bu şarkılar da adam olmaz” hani!

Edepsiz diyince içinde illa seks olması da ge-rekmiyor. İstediğini alamayan herkesin yaptığı edepsizlik olabilir. Bu yüzden asla bitmeyecek konuyu burada nihayetlendiriyorum “draje olsun diye de biraz. Edepsizliğin lüzumu yok!

Son sözü de konunun hâkimi yerel bir sese Umay Umay’a bırakıyorum:

“Yanıma uzan ve isteBedenini çöz ve emri bekle

Tenini eğit benimle Elini eğit ki aksın tenimde

Akıl fikir yok gereksizBu günde ruh çok edepsizBiraz çabuk ol canım tezAzar azar kaybolup gez”

Page 50: Edepsiz Draje || Draje Dergi

50

Page 51: Edepsiz Draje || Draje Dergi

51

Yazı: Ece dericioğlu - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

UCUZLUK VAR!UCUZLUK VAR!

Hiçbir gerekçe göstermeden hayvan öldürmenin cezası beş yüz lira. Bu cezanın pek uygulanmaması ise her ölümün bir gerekçesi olduğunu gös-teriyor. Her gün yol kenarlarında gördüğümüz cansız kedilerin ölüm gerek-

çesi insanların ‘bir yerlere yetişme çabası’ muhtemelen. Trafik kazası sonucu ölen kedilerin haline şükretmeli; birkaç çocuğun ‘can sıkıntısı’ da olabilirdi ölüm sebepleri. Peki sokakta kavga ettikleri için öldürülen iki köpeğe müstahak değil midir bu son? Yapmasalardı ‘it dalaşı’. Bir kasa civcivle canlı canlı beyzbol oynama zevkinden kim mahrum edebilir ki gençleri. Her bir civciv için ayrı ceza uygulanırsa biraz pahalıya gelebilir bu eğlence. Olsa olsa hepsi bu. Hayat pahası işte her şeyin bir bedeli var. Köpekleri ormana götürüp topluca zehirlemenin bedeli ise yok. Çünkü orada şahit yok. Hayvanların ağzı var dili yok durumunda olması ne kadar da iyi, yoksa kim susturabilirdi dile gelen civcivleri... Peki ya sırf caniliğine gözleri oyulan eşşeğin göz-

yaşları kalmış mıdır ağlamak için; kalsa da neresiyle ağlasın bu eşşek? İnsanların en doğal hakkı olan bazı ‘zevkler’ uğruna telef olan at, inek, koyun hatta tavuk küfür edebilmiş midir acaba içinden?

Hayvan olmanın dayanılmaz ağırlığına dayanmak ne de zor... Ve biz insanlar tıpkı ilkokulda öğretildiği gibi ‘hayvanların etinden, sütünden, derisinden’ faydalanırız. Hala geçerli bu tanım yalnız bir eksikle; kendi özel zevklerimiz için de hayvanlardan faydalanabiliriz. Bir hayvanı öldürmek isterse canınız üzerinde çok da düşünmeye gerek yok. Bir gören olmazsa bedavaya kapatırsınız bu işi. Yok eğer yakalanırsa-nız kapalı alanda beş tane sigara içtiniz farz edin çok pahalı değil yani. Gerekçe

uydurmaya değmez. Hem altı üstü bir hayvan için olay çıkarılmasına ne gerek var. Hayvanların suçu öyle çok ve bizler öyle masumuz ki istenirse neden çok ama iste-meye gerek yok. Hiç kimse hesap sormasın oldukça edepli bir mahallenin sakinlerin-den ‘edepsiz davranışlarda bulunma’ gerekçesiyle öldürdükleri köpekler için; ‘Onlar mı daha edepsiz, siz mi?’ diye.

Görüldüğü üzre Ece uzun bir aradan sonra yeni bir yazıyla aramıza döndü. Biz bu işe çok sevindik. Ama cidden şunu söylemeliyim ki İlknur bu sayıda kaytarıp memlekete dönünce bütün sayfa altları Erdinç ve bana kaldı. Bundan bana ne deme sayın okur, burada içimi döküyorum sana. Yahu Songül de sağolsun böyle koca koca çerçeveler bırakınca bunaldım resmen. Bi de yanımdaki koltuktan bana çemkiriyor ne zaman bitecek sayfa altları diye. İçim çürüdü resmen lan! Bak bir de aklıma ne geldi, bir dizi bulmuşum acayip güzel, ekrana kitledi beni resmen. Adı da Supernatural. İzle bak bunu, korkulu morkulu lokum gibi gidiyo. Neyse al yanaklı, bülbül sesli okurum benim, uzatmayalım.

Bir sonraki sayfaaltında görüşürüz, öptüm!

Page 52: Edepsiz Draje || Draje Dergi

52

Page 53: Edepsiz Draje || Draje Dergi

53

http://monstreperdu.deviantart.com

Page 54: Edepsiz Draje || Draje Dergi

54

BEN BİR

Küçük olayları tartışır insanımız. Büyük toplumsal durumlar O’nu ilgilendirmediğinden değil, hele hele aklı

yetmediğinden hiç değil*, sadece edepsizlik yapmamak için! Hem tüm filmi izlemek varken, edepsiz sahnelere ne hacet?

Page 55: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Evcenek oturup film izlemek gibisi yoktur hani! En ufak bir öpüşme sahnesinde anneyle babanın

gözleri açılırken,çocuğun gözlerini ka-patma girişimi bürür odayı. İzlenecek şey aslında budur, filmden dışarı. Çocu-

ğun filme kayan gözleri, edepsiz olmakla yargılanırken, filmin en heyecanlı kısmı kaçırılmış, tat damakta bırakılmıştır. Çocuk olmak edepsiz olmayı gerektirir nitekim.Bir de lafını esirgemeyen çocuk vardır. Hani şu ‘amaaan pek de bilmiş’ denilen cins. Ya da “üke-la” der büyükler pek de ükela olmayan bir tavırla! Bir şeyler bilmek suçtur bazen toplumlarda. Ve hatta neden? demek üst üste. Ama.., diyecek olur zavallı boyu küçük aklı büyük çocukçuk! Aması

maması yokla gelen tepki ise, merak uyandırır. Ulan bari yemekten olmasaydık!Edepsizdir meraklı ve neden diyen insan.Aklın olsun der annem hep. Edepsiz olduğumu düşündüğünden değil, aklımı pek normale çalış-tırmadığımdan daha çok. Sonra da ekler; bir sen akıllısın zaten. Pek bir kinayelidir bu son cümle. An-lamamazlığa veririm. Çünkü anlarsam, edepsizliğe kaçar.

Evim olsun, yatak odasını kırmızıya boyatacağım!Edepsizleşme! Şunun ettiği lafa bak!Niye, evim olmasın mı benim? Ya da sevdiğim renk? Yatak odasıyla mı sorun yoksa? E peki maviye boyatsam yatak odasını? Haa demek o da prob-lem! O zaman evim olsa ve sadece duvarlarını farklı

renklere boyatsam? Çeşitli odaların? Hah, bunu be-ğendin demek! Ne güzel, anne/baba ben de senin için alacağım evi ve senin için boyatacağım duvar-ları ve senin için yaşayacağım içinde zaten. Edepsiz miyim yine? Neden? Peki tamam sormadım!

İnsan küçük şeylerle mutlu olmasını bilmeli. Çevre-mizde o kadar kocaman ve o kadar çirkin şey olu-yor ki, o büyük inekleri sevmeye, yararlarından pay biçmeye çalışmaktansa, buzağılara yoğunlaşmak lazım. Azla yetinmek, çok istememek lazım. Şükret-meyi bilmeli insan yani, kıssadan hisse. Sorgulamaya başladın mi işin zor. Nedenlerdir, evet, olayları ente-resan kılan. Ama yine nedenlerdir, insanı üzen çoğu zaman. He, de geç! Küçük olayları tartışır insanımız. Büyük toplumsal durumlar O’nu ilgilendirmediğinden değil, hele hele aklı yetmediğinden hiç değil*, sadece edepsizlik yapmamak için! Hem tüm filmi izlemek varken, edepsiz sahnelere ne hacet?Her şey de tartışılmaz ki zaten. Bazen kabul etmek gerek. Gelişim, kabullenmişlik getirir bazen. Sadece oranını iyi ayarlamak lazım. Yoksa olduğu yerde sa-yar insanoğlu maazallah; ama en azından neden aramamaya alışır. Edeplileşir; evcilleşir yani.Atız ya biz!* Ki bunun altını çizmek istiyorum. Bizim insanımızın aklı her şeye yeter; ama yorgundur, uğraşmak işine gelmez çoğu zaman.

Yazı: Pınar karaaslan - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Hayalcan İncesağır

BEN BİR ATIM!

55

Küçük olayları tartışır insanımız. Büyük toplumsal durumlar O’nu ilgilendirmediğinden değil, hele hele aklı

yetmediğinden hiç değil*, sadece edepsizlik yapmamak için! Hem tüm filmi izlemek varken, edepsiz sahnelere ne hacet?

Pınar yazısını yazarken kendi kendine gülüp durmuştur. Soğuktan kendini şaşıran Kuzey ülkelerinde bunun

normal karşılanan bir durum olup olmadığı hakkında elbette bir fikrimiz bulunmamakta ancak Draje Dergi ailesi olarak sevgili yazarımıza acil şifalar dilemekten

kendimizi alamıyoruz. Pınar’dan söz açılmışken (Pınar’ın yazısına sayfa altı yazıyoruz kimden söz

açılcaktı ki başka?) kendisinin iş aramakta olduğunu belirtmek gerekiyor. İsveçli multimilyoner okurlarımıza

duyurulur.

Page 56: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Çaresiz teslim olmuşum baharın gelişine. Ruhum değil ama bedenim kirlenmiş bir kere soğuk yaprakların esintisinde. Yine aşkı aramak istiyor kurumuş dudak-larım, ama bulamıyor, intikamını ıslanmamış bedenlerden alıyor terlemiş kirli

çarşaflar üzerinde. Pişmanlığın verdiği keyifle yatakta içtiğim o sigaranın dumanı, çıp-lak tenimin üzerinde sarhoşça dans ediyor. Saatler öncesinden kalan biradan birkaç yudum alıp, deviriyorum etrafa dökülmesine aldırmadan. Yorgunluğuma yenik düşüp uykuya dalıyorum... Uyandığımda saatler bir saat geri alınmış. Ruhum bir oyuncu gibi rol yapıp güçlü davransa bile, geceden yorgun düşmüş bedenim ayağa kalkmakta zorlanıyor. Mont-martre tepesinden daha gözünü açmamış şehre küçümseyici bir bakış,masumca sırtı dönük yatan bedene karşı. Ellerimi salıvermişim camdan dışarı. Kilisenin eski taş duvarında Verlaine’nin Yorgunluğundan bir kaç mısra..Bakışlarım baygın bir şekilde duvardan tekrar yatağa ulaşıyor. Gülücüklerden yardım alan pişmanlıklarım,içten içe

ağlayan bedenimin altında eziliyor. Aklım hala duvardaki yazıda,uzanan so-ğuk parmaklar tekrar beni yanına çekerken.. Terliyorum damla damla

gene. Şakaklarımdan süzülüp,çenemin ucunda pes ediyor ve atlıyor onun bembeyaz tenine usulca. Sonunda anlıyorum ki,artık taşıya-

mıyorum, gecenin olmasını beklemeden...

Ansızın bir tokat, filmi geriye sarıyor, sanki hiç ileriye gitmeme-sini ister gibi. Ancak anılar ,bütün özlemleri yeniden aklıma sokuyor. Yüzleşmek için cesaretim var, sensizliğimde yapma-dıklarım için. Başka bir yüzde,belki başka bir seste, belkide başka bir tende seni yaşadığımı düşünebilirsin ama yalnız

kalan boynumda hissediyorum nefesini, yetmezmiş gibi dudak-larımda da hissediyorum. Asla hayır diyemiyorum onlara çünkü her

zaman ihtiyacım olduğunu biliyorum....

Yazı: Cem vurnal - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

56

Cem bu sayıda yazısını biraz geç gönderdi, neden diye soracak olursanız, özrü kabahatinden beter. Neymiş, ufak bir tatil yapayım demiş, birkaç günlüğüne Fransa’da kafasını dinlemiş. İyi hoş da yani bizimki de can değil mi sevgili okur? İçimden bir parça kopup gitti resmen. Bak yine duygusallaştım... Bak sana saati söyliyim, saat dakika itibariyle 03:22. Daha piii bi ton iş var. Bu gece uyku haram he! Ama biliyo musun acayip keyifli bir yandan da, böyle bir b.ka yaradığını

falan düşündürtüyor bu iş insana... By optm mcxx!

BAŞKA BİR TEN’DE

Page 57: Edepsiz Draje || Draje Dergi

57

BAŞKA BİR TEN’DE

Page 58: Edepsiz Draje || Draje Dergi

60

Ozamanlar yavaş zamanlarımdı. Sadece bakıyor olmaktan, bir türlü harekete geçemiyor olmaktan çok sıkılmıştım. Bir

gün umutsuzca düşünürken aklıma çok cin bir fikir geldi. Bir kız dedim kendi kendime, azıcık seksi olup bir sürü erkeği peşinden sürükleyebiliyorsa, düz mantık şunu gösterir ki bir erkek de birazcık seksi olup pek çok kadını tavlayabilir. Bir an için böyle bir fikir bulduğum için kendimle gurur duy-dum. Bravoydu doğrusu bana.

Ancak ufakça bir sorun vardı. Neydi bu seksi-lik? Kadınları bu kadar çekici yapan neydi, hani erkekleri onlara yapıştıran? Bunun üzerine kafa yormalıydım biraz ama tam da o sırada bi bayan geçti önümden ve cevabı resmen suratıma ya-pıştırdı : meme. Dünyanın en enteresan yükseltile-ri. İyi ama adam dedim kendi kendime senin me-

men yok ki yani var da öyle seksi değil. Olsun balon koyarım bende dedim ve koydum. Üstüne de v yaka bir tişört ama arkadaş o ne biçim v yaka, balonların yarısı dışarıda. Çıktım o halde sokağa. Kadınları kesip durdum. Göz kırptım onlara. Öpücük attım. Önce güldüler sonra dövdüler. Anlamadım.

Sonra başka bir şey olmalı dedim. Meme değilse ne acaba dedim bu sefer cevap Asuman Krause’den geldi. Bacak ! Gittim kendime şu yeni moda şortlardan aldım. Hani poponun yarısını açıkta bırakanlar yok mu? Bunları giyen bayanları seyretmeye doyum olmuyordu. Öyleyse ben giyince de kadınlar beni seyretmeye doyamayacaktı. Çok düşünmedim. Giydim. Çıktım sokağa

Yazı: Alper Günay - E-mail: [email protected] - İllüstrasyon: Birkan Can Evirgen

SEKSİ

Page 59: Edepsiz Draje || Draje Dergi

59Seksi kelimesi TDK Sözlüğüne göre cinsel çekiciliğe sahip olan demekmiş efenim. Gayet net ve doğru bir açıklama aslında. Ben Alper’in o yavaş zamanlarını biliyorum, beraber çok maceralarımız olmuştur. Üniversite koridorlarında adeta iki ergen liseli gibi kızları keserdik, bacak felan görünce birbirimizi böyle dirseklerimizle dürterdik falan. Çok acayip zamanlardı onlar. Okur be senden bi güzellek istesem yapar mısın? Bak şimdi ben bu sayfaaltını burada kessem, sen de kimseye söylemesen? Olmaz mı be, yap bi babalık. Lan harbi mi? Sağol moruk, senin bende kredin var artık. Bi sorunun olursa beni ara. Hadi c u!

ancak yine dayak yedim. Aslında çok yakışmıştı kılları saymazsak. Anlamadım.

Ufak ufak sıkılmaya ve sinirlenmeye başlamıştım. Neydi bu işteki terslik? Neden bir türlü seksi olamı-yordum arkadaş? Attım kendimi sokağa. Vurdum kendimi yollara. Karşımdan gelen ilk seksice ha-

nımefendiye yanaşarak sordum. Sayın bayan, sorun nerde? Ah işte verdiği cevap bütün so-

runlarıma derman olmuştu. Evet evet. Ben bayanların güzel duran kısımlarını sanki

kendimde de duruyormuş gibi ön plana çıkarmıştım. Halbuki benim de erkeksili-ğimi ön plana çıkarmam gerekiyordu, işte buydu. Sarıldım kadına ve öptüm

sonra. Karşı koyması beklenemezdi tabi. Çünkü ben seksiliğin sırrını çözmüştüm artık.

Gittim günlük kıyafetlerimi giydim hiç seksiliği

olmayan kıyafetlerimi. Ancak erkeksiliğimi ön plana çıkaracak hareketi çok iyi biliyordum. Geç-tim aynanın karşısına ve fermuarımı açtım. Öyle ya seksi kadınlar memelerinin yarısını popolarının üçte ikisini göstererek seksi olabiliyorlardı öyleyse bende sellomun bir kısmını göstererek son dere-ce seksi olabilirdim. İşte tamda bana yakışacak dahiyane bir fikirdi. Üç santim kadar çıkardım pencereden dışarı. Attım kendimi sokaklara. İlk başta pek fark edilmediğini düşünüyorum çünkü kimseden olumlu ya da olumsuz bir tepki alma-dım. Ancak karşımdan benden daha seksi oldu-ğu anlaşılan bir kadının geldiğini gördüğümde içinde bulunduğum durumu tamamen unutup manzaraya kilitlenmiştim. Ve az önce bahsettiğim üç santim olmuştu sana on santim. Sana derken üstünüze alınmayın lütfen. Ama sokakta üstüne alınanlar oldu. Dayak yedim. Artık bazı şeyleri daha iyi anlar olmuştum.

Page 60: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Metin Akpınar’a

Dikiz aynasından bakıp yolcuları bir daha say-dı şöför Salih. Yolcu tamamdı ama para eksikti. Bir kişi parasını vermemişti. Salih, hırsla gaza bastı. Ön koltukda oturan yolcu kör kütük sarhoştu.Salih fren yaptığında öne doğru yaylanıyor, araba düze çıktığında o da düzeliyordu. Dolmuşun üçlü koltuğunun sol başında oturan yolcu parasını uzatmış, üzerini almış, cama kafasını dayamış uyu-maya başlamıştı. Onun hemen yanında oturan gençlerden erkek olanı da parasını uzatmış, üzeri-ni alıp cebine koymuş. Elini yanındaki kızın omuzu-na atıp, omuz başını okşamaya başlamıştı.

Arka koltuğun ortasında oturan mutaassıp amca, onların bu edepsiz hareketine sinir oluyor, oğlanın kızı her okşamasında renkten renge giriyor, morda karar kılıp sinirinden morarıyordu.

Mutaassıp amcanın sinir olması için önüne bak-ması gerekmiyordu. Kafasını sağa sola çevir-diğinde de sinir küpüne dönüyordu. Sağında oturan travesti, parfüm kokusuyla onu gıcık ediyor,solunda oturan bunak teyze de sorduğu ipe sapa gelmez sorularla onun cinlerini tepesine getiriyordu.

Salih, kimsenin para verme niyetinde olmadığını görünce

“Beyler” dedi.

“Bir kişi parasını vermemiş. Parasını vermeyen,üstünü almayan. Parasını vermeyen var mı sorusunu üstüne almayan kalmasın.”

“Ben verdim kurtuldum” dedi kafasını zar zor kal-dırıp konuşan sarhoş

“Ben verince herkes alnımdan öpüp, tebrik etti beni. Vermeseydim de bu kara leke alnımda öle-

ne kadar kalsa mıydı? “Ne lekesi ya?

“Keççap lekesi… Ne lekesi olacak, namus lekesi. En samimi arkadaşımı karımla koyun koyuna ya-kaladım. Koyun koyun seyretmedim tabi. Verdim mahkemeye tek celsede boşadım.

“Haaaaa, sen mahkemeye verdin

“Sen ne zannettin?

“Ben dolmuşta verdin mi diye soruyorum…

“Affedersiniz, bu travesti personel servisi mi? “Değil!”“O zaman niye verdin mi diye soruyorsun. Sapık!”

“Ya ben dolmuşa bindin, paranı verdin mi diye soruyorum!”

“Verdim ya, sarhoşşşşşş musun nessin yaaa? Sarhoş lafını bitirip uyumaya devam etti… Bir sure dışarıya bakan bunak teyze birden önüne döne-rek sordu.

“Evladım bu ne dolmuşuydu?

“ Sarıyer teyze.

“Yalan söylüyorsun burası Sıracevizler.”

“Nerden anladın teyze?

“Na şurda duran simitciden.Bu Sıracevizler’de ki simitçi.

“Simitçilerin iki ayağı vardır teyze. Ben bir yerde okumuştum iki ayağı olan canlılar yürüyebiliyorlar-mış. Yani simitçiler bir yerden bir yere yürüyerek gidebilirler. Semtler yer değiştiremezler. Çünki

Yazı: Ali Erdoğan (Yazar, oyuncu, senarist)

ALİ ERDOĞAN/SÜTUNUMUN KENARI/SAY YAYINLARI

NAMUSLUNUN BÖYLESİ 60

Page 61: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Yazı: Ali Erdoğan (Yazar, oyuncu, senarist)

ALİ ERDOĞAN/SÜTUNUMUN KENARI/SAY YAYINLARI

NAMUSLUNUN BÖYLESİ

61

yürüyemezler.

Şoförün alayından yüz bulan genç erkek dalga geçerek

“Teyze semt körü galiba” deyince mutaassıp amca birden patladı

“Yok, elinin körü! Terbiyesiz! Lafa bak, hürmet diye bir şey kalmamış… Sevgi, saygı, dumura uğramış. Kibarlığın yerini kabalık, magandalık edepsizlik almış. Ve maalesef ahlak iflas etmiş…

Bir sure daha dışarıyı seyreden bunak teyze bir-den şoföre dönerek

“Ben senin paranı verdim mi evladım?” dedi. Salih “Vermedin teyze, yarım saattir oturuyorsun para vermek daha yeni aklına geldi” diye çıkışın-ca mutaassıp amca hemen olaya müdahale etti.

“Olabilir canım. Her insan hata yapabilir. Dalgın olabilir. Biraz hoşgörülü olmak gerekir. Olgunlukla karşılamak gerekir. Ah işte her şeyin başı ahlak. Bir adamın ahlakı yerli yerine oturmamışsa ondan ne ailesine, ne çevresine ne de toplumuna bir yarar gelir. Münasebetler laçkalaşır. Edep hayâ diye bir şey kalmaz. Böyle olunca da canım memleket ahlak yönünden sıfırı tüketir.”

Mutaassıp amca, kendi lafının gazına gelerek genç kızın omuz başını okşayan gencin eline esaslı bir şaplak yapıştırdı. Sıçrayan genç neye uğradığını şaşırdı.

“Noooluyo ya?”

“Nooolacak kızın namusu gidiyor.”

“Siz ne karışıyorsunuz?”

“Karın mı?”

”Değil.”

“Nişanlın mı?”

“Değil.”

“Sözlün mü?”

“Değil.”

“Helalin değilse elin kızın omuz başında ne arıyor evladım?”

“Sanane ya?”

“Sana ne diyerek atılıyor zaten tohumlar… Önce omzunu tutuyorsun. Sonra bir kafa kol, bir kule, köprüye getiriyorsun. Sonra tuş! Ben yemem. Bu-rası aileye mahsus bir yerdir. Burada böyle şeyler istemem.”

“Kim bu adam şoför bey ya?”

“O dolmuşumuzun aileden sorumlu yolcusu Muta-assıp amca…”

“Sorumluyum. Sorumlu olmaya da devam ede-ceğim. İpin ucu hepten kaçtı. Yalnız burada de-ğil. Rezillik her yerde. Okuyoruz işte gazetelerde. Rüşvet verip el etek öpen tefecisi, vergi kaçakçısı, faizcisi, silikonlu silikonsuz karılarla, manken müs-vetteleriyle vur patlasın çal oynasın eğleniyorlar. Yüksek sosyete gecelerinde aşk gecelerinde, diskoteklerde kadın kadına öpüşmek moda olmuş. Kızların hepsi açık. Etekler bellerde. Meme-ler bıngıl bıngıl. Defilelerde transparan kıyafetler. Hele televizyonlarda yayınlanan o filimler. Kimin eli kimin şeyinde belli değil. Yalnız biz seyretsek yine iyi. Çoluk çocuk seyrediyorlar. Dönüp bir de soru soruyorlar. Dede “Bu ne ?” diyorlar. Açık açık “Meme” diyemiyorsun. Göğüs evladım diyorsun geçiştiriyorsun. E kadın hep öyle durmuyor ki, bir-den gerisini dönüveriyor. “Bu ne ?” diye soruyor.

Page 62: Edepsiz Draje || Draje Dergi

İnsan ne diyeceğini bilemiyor.”

Travesti bir kahkaya atarak

“Sen de şey de ,motor!”

Mutaassıp amca buna daha fazla sinirlenerek bağırdı travestiye

“Bana bak benimle dalga geçme senin motoru-nu bir kırarım. İki ay trafiğe çıkamazsın. Edepsiz!”

Mutaasıp amca, gencin eline bir şaplak daha attı “Çeksene elini ulan bey oğlum hala okşuyor yahu!”

“Okşamıyorum omzunu tutuyorum ya.”

“Sen onu benim külahıma anlat. Ben buradan görüyorum senin neyi tuttuğunu. Yaşlılar azarlanı-yor. Biri gözümün önünde fuhuş yapıyor. Zilzurna, karısına sahip çıkamıyor boynuz taktırıyor. Erkek-ten kesin dönmüş biri ucuz parfümüyle burnumun direğini kırıyor. Yoooo, böyle ahlaka mugayir bir yerde kesinlikle duramam, derhal dur şoför bey biraderim ineceğim.”

“Bey baba, edepsizlik ahlaksızlık diyorsun da…Ahlakı ne dolmuşta ara, na barda, ne pavyonda, ne iş yerinde, ne de evde… Ahlak dediğin naneyi iki bacağın arasında da arama. Ahlak dediğin nane beybaba akılda ve vicdandadır… Aklı, eli, vicdanı temiz olmayan bir adamın da ahlak dersi vermesi ahlaksızlığın dik alasıdır!

Salih’in bu sözüne iyice sinirlenin mutaassıp amca, hızla indi dolmuştan… Mutaassıp amca inince dolmuş gazlayıp yoluna devam etti. Herkes çok memnun olmuştu onun inmesinden.

Dolmuş bir müddet gittikten sonar, yaşlı teyze

“Eyvah!” diye bağırdı. “Para cüzdanım yok şoför bey!”

“İyi bak teyze iyi bak”

“Baktım oğlum bunak mıyım ben! Yok işte!”

“Önden kimse alamaz abi zilzurna. Gençlerin pa-

rayı düşünecek durumları yok. Travesti bey ablam senin yanında oturmuyor.”

Bir anda şoförün jetonu düştü

“Şansına küs teyzeciğim” dedi.

“Senin cüzdanı ahlak abidesi mutaassıp amca kaptı!”

62

ALİ ERDOĞAN 1964 te Ankara’da doğdu. Ankara Halk Tiyatrosu, Devekuşu Kabare Tiyatrosu, Nokta Tiyatrosu’nda yirmiden fazla oyunda oynadı.2001’de kendi topluluğu Kabare Dev Aynası’nı kurdu.

Tiyatrosuyla yolculuğuna devam ediyor.

YAZDIĞI OYUNLARİlişkime İlişme, Sansasyonun Kadar Konuş,Tıpkısının Aynası,Külahıma Anlat,Yolumuzu Bulalım,İnsanoğlu insan

YAZDIĞI TV DİZİLERİNDEN BAZILARI• Hastane• Zeki-Metince• Yasemince• Başka Istanbul Yok• Bizden Söylemesi•Her Şey Dahil…

YAZMADAN OYNADIĞI DİZİLER• Portatif Hüseyin• Şaban Askerde• At Kestanesi

YAZDIĞI KİTAPLAR• Gökyüzünde Yanlış Gezen Yıldızlar(Kabare Dev Aynası Yayınları)

• Lütfen Fark Etmeyiniz(Kabare Dev Aynası Yayınları)

• Sahibinden Az Kullanılmış Yürek (Ada Müzik Yayınları)

• Böyle Buyurdu Hayrüş (İkarus Yayınları)

• Sütunumun Kenarı (Say Yayınları)

• Bildiğin Gibi Değil (Papürüs Yayınları)

• Yolumuzu Bulalım(Kabare Dev Aynası Yayınları)

• Bırak Bu Uyakları (Kabare Dev Aynası Yayınları)

Page 63: Edepsiz Draje || Draje Dergi

65

Okuması artık basit, fekat göze hâlâ faidelidir!

Bu alana reklam vermek için: [email protected]

Page 64: Edepsiz Draje || Draje Dergi

64

STRAIGHT AHEADUZUN METRAJ POLİSİYE MACERA

2genç, evleri kadar karanlık olan soka-ğa çıktıklarında, Türkiye’de elektriklerin neden bu kadar sık kesildiğini tartış-maktaydı. Duruma alışık her Türk genci gibi onlar da birkaç küfür sallayıp

konuyu kapatmıştı. Kısa süren sessizliği biri bozdu; - Bu gece nasıl olacak acaba? Çok merak ediyo-rum, bir yandan da fena tırsıyorum.- Korkma oğlum erkeğiz biz!!- Erkeğiz di mi lan! Haklısın abi.Sokağın sonunda beklemekte olan boş bir taksiye atlayan 2 genç, arkalarında keskin bir parfüm kokusu bırakmışlardı.Uzun boylu, kaslı ve bir solaryum esmeri olan dansçı adam, kuliste, her gece içtiği enteresan kokteylinin ardından kostümünü giymeye başladı. Kollarının üzerinden sarkan, altın sarısı ve siyah ton-larındaki saçaklar ile bir kuşu andırıyordu. Vücudu neredeyse çırılçıplaktı. Altında dar, sarı bir slip, suratında da altın sarısı bir firavun maskesi vardı. Kulis kapısından içeri giren garson çocuk, adama sırasının geldiğini hatırlatarak, makyaj masanın üzerine minik bir torba bıraktı. Adam, hızlıca sah-neye yöneldiğinde, torba avucundaydı...Dar asansörün içinde yavaşça yükselen gençler hemen yanlarında duran bir çiftten gözlerini ka-çırmaktaydı. Ateşli bir şekilde öpüşen bu iki erkek onları endişelendirmişti. Asansörde geçen bu 1 dakika onlara çok uzun gelmişti. Kapı açıldığında 2 genci, arkadaşları karşıladı ve onları barın sigara içilen kısmında bir kenara yerleştirdi.Mekanın tam ortasında geniş bir platform vardı ve çevresi güzel

kızlarla doluydu. Aslında bir gay barda bu kadar fazla kızın olmasını beklemeyen gençler, halle-rinden şikayetçi değillerdi. Sadece onları kesen erkeklerin bakışlarından kurtulabilmek için arada bir birbirlerinin omuzlarına kollarını atmaları gere-kiyordu. Bu bir işaretti ve işe de yarıyordu. İlk defa böyle bir yere gelmişlerdi ve bu tecrübeyi birden fazla kez yaşamak niyetinde de değillerdi.Birdenbire ışıklar söndü ve müzik kesildi. O anda yeniden elektriklerin kesildiğini düşünen gençler homurdanmaya başladı. Ancak ışıklar platformun üzerini aydınlattığında bir şovun başlamakta oldu-ğunun farkına vardılar.Platformun üzerine çıkan, mısır tanrıçasına ben-zeyen adam, müziğin eşliğinde kıvrak danslarına başladı. Erkeklerin ve kadınların bakışları üzerin-deydi. Bu onun için paha biçilemez bir şeydi. Müzik hızlandıkça, platformun etrafında çılgınca dans eden kızlardan birkaçını yanına alan adam, bir tanesiyle ateşli bir şekilde dans etmeye başladı. Elleri kızın üzerinde dolaşırken, bütün straightlerin gözleri parlamaktaydı. Kız ise durumundan mem-nun bir şekilde, tam bir profesyonel gibi, kalçalarını dansçıya dayayarak tüm esnekliğini sergiliyordu. Bakışların üzerinde toplanması ona ayrı bir haz veriyor, kendisini kraliçe gibi hissediyordu.Kız, sahneden indikten sonra yavaşça barın bir köşesine çekilerek elini göğüs dekoltesinden içeri soktu. Böyle bir yerde pek aldırış edilmeyecek bir hareketti. Elini göğüslerinden çektiğinde hızlıca tu-valete doğru yöneldi. Bu yolculukta bütün bakışlar bu seksi kızın üzerindeydi.2 genç içtikleri 3. biranın ardından çakırkeyif bir

Yazı: Gökhan Erakın - E-mail: [email protected]

Page 65: Edepsiz Draje || Draje Dergi

65

STRAIGHT AHEADYazı: Gökhan Erakın - E-mail: [email protected]

halde tuvalete doğru yöneldiler. Şovun bitmesini bekleyemeyecek kadar sıkışmışlardı. Tuvalette şoka uğradılar. Pisuvarlar arası bariyer yoktu. Za-ten tuvalette alacakları konumdan dolayı kendi-lerini oldukça savunmasız hisseden gençler, şimdi de bu durumdan ötürü rahatsızlık duyuyorlardı. Gözlerini karartıp, işe koyuldular. Korktukları başlarına gelmeyen gençler, barda-ki eski konumlarına dönmek üzere ritme uygun adımlarla yürümeye başladılar. Bir anda içlerin-den birinin koluna çok seksi bir kız girerek onu piste doğru sürüklemeye başladı. Genç şaşkın bir halde ama karşı koymayarak piste yöneldi. Diğeri ise bara dayanarak onları açık bir kıskançlık içinde seyretmeye başladı.

Kız, tuvalete giderken kulise giren bir takım adam-lar gördü. Halleri dikkatini çekmişti. Buraya eğ-lenmek için gelmedikleri çok açıktı. Gürültülü ve kalabalık bir ortam olduğu için onları duyması da imkansızdı. Yoluna devam edip etmemekte kararsızdı. Biraz bekledi ve sonra tuvalete girmek için adımlarını hızlandırdı. Tam kulisin önünden geçerken kapı açıldı ve içeriden çıkan uzun boylu, epey büyük burunlu esmer adamı hemen tanıdı. Ona görün-memek için yanından geçen ilk çocuğun kolu-na girerek onu dans pistine doğru sürüklemeye başladı. Birazdan burası çok karışacaktı. Hızlı düşünmeliy-di…

Kız, bir yılan gibi erkeğin vücuduna sürünmeye başladı. Elleriyle ensesinden kavradığı genci şeh-vetli dansıyla büyülemekteydi. Kız, ellerini erkeğin kalçalarına indirdiğinde, pantolonunun arka cep-lerinden kavrayarak onu kendisine sıkıca çekti. Bunun üzerine erkek kızın dudaklarından biraz tadabilmek için bir hamle yaptı. Bunun karşısında kız, genci iterek, arkasını döndü ve hızla oradan uzaklaştı. Neye uğradığını anlayamayan genç, arkadaşının yanına gelerek şaşkınca olan biteni anlattı.Birkaç dakika sonra müzik bir kez daha kesildi an-cak bu sefer bütün ışıklar açılmıştı.Pistin ortasında ve etrafında birçok polis sağa sola bağırmaya başlamıştı. Gençlerin hemen yanında bulunan bir sivil polis, az evvel seksi ve gizemli kızla dans eden genci aramaya başladı ve çok geç-meden kotunun arka cebinden bir torba kokain çıkardı.Genç ve arkadaşı şaşkına dönmüştü. Polise itiraz etmeye ve seslerini yükseltmeye başlamışlardı. Sürekli olarak bu torbanın kendilerine ait olmadı-ğından bahsediyorlardı. Ancak bu, polislerin onları göz altına almasına engel olamamıştı. Ekip arabasına bindiklerinde taşlar yerine otur-muştu ama her şey için çok geçti. 2 Straight genç, bir gay barda, çok edepsiz bir kızın oyununa gelmişti... (Garsondan dansçının odasına, Dansçının avuçla-rından seksi kızın göğüslerineKızın göğüslerinden bir erkeğin arka cebine erotik bir uyuşturucu transferi)

Page 66: Edepsiz Draje || Draje Dergi

Ufaklığının o puslu hayallerini bir hatırla bakalım. Sen de oynamadın mı tek başına bir çimenlikte. Biliyorum boyu-nu ölçtün kapı eşiklerinde her gün ve gün saydın bir santim daha yukarı çizik atmak için. Neden sürekli onu bir göz kırpış uzaklığı ötemde görmek zorundayım? Hiç düşünmeden hatta önüne bile bakmadan enstrümanınla oynamana pek izin ver-miyorlar. Bunun bedeli, gerçeklik sirkinde otobur bir kapla-na dönüşmektir Şimdi içine girdiğimde bana aslında hiç de o kadar korkutucu ve büyük değilmiş gibi gelen antropologlar, pedagoglar ve mahallenin al yanaklı, tombul göbekli kabada-yı çocukları babasının yolda ezdiği beyaz, yumuşak ve soğuk tavşana dokunuyor. Hani kolunu koymak bile yasaktı? 3 se-nelik bir bar hayatından sonra kucağımda tuttuğum merdi-venle sevişirken yakalamışlar. Olacak iş değil doğrusu! Böyle bir durumda yapabileceğiniz çok bir şey kalmaz, yapacağınız tek şey sizi dürten şeyin yarattığı çekime kendinizi bırak-mak. Yine de ilerleme için, denemek; denemek için de cesur olmak gerekiyor. Oysa Amelie Poulain öyle düşünmemekte-dir. Vivaldi’den sonra Çinliler tarafından görevlendirilen bir casusla birlikte kaçıp çoluk çocuğa karışınca seri davranmaz-sanız maazallah yakalanıp ebe de olabilirsiniz. Lafı daha fazla uzatmayacağım ama 7 yıl boyunca her gece yorganımın altın-da usulca Shakespeare’in fotoğrafını çekerken yakalanmış ve casusluk yaptığı şüphesiyle sınırdışı edilmişti. Nasılsa senden bunu beklemiyorlar mı?. Doğru anı yakalamak, dakik olmak, doğru stratejiler belirleyip bunların üstünde dikkatle çalış-mak… Ama başım ağırlaşmış parmaklarımın arasında küçük kızı içeri sokmaya çalışırken, küçük kızın bir Hamlet hazır-layışını gördüm. Al Pacino böylece bütün evreni yöneten tek bir kanun olduğunu kanıtlamıştır. Büyük, yetişkin, ergin, re-şit, abi, abla, teyze ve klasik fizik onunla doruğa erişmiştir. Çok uzun sürmeden kara çarşaflı, kısa boylu bir kadın kapıyı açtı ve terden sırılsıklam sırtı buz kesmişti. Ya sen, ya sen karşımdaki, beni izlerken zevk alacak mısın? Kusura bakma ama bir boka benzemiyor. Sen yapınca tadı varmış sadece. Seni tanıyorum, sen o yan binada oturan, saklambaçta hep ilk sobelenen çocuksun. Bana tam da böyle yazdığım için kı-zacak bir sürü insan tanıyorum ya umurumda bile değil. Hani çok iyi arkadaşlar bu cümleyi kurarlar ya: Sadece bir tane beyniniz var, o da bana ait. Ben OYUNCU diye fok balığına derim arkadaş.

Çıkan kısmın özeti: