dÜŞÜk gelİrlİ Ülkelerde yoksulluk yanlisi gelİŞmeler · yoksulluk konusu üzerinde...
TRANSCRIPT
-
T.C.
ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ
ZİRAAT FAKÜLTESİ
TARIM EKONOMİSİ BÖLÜMÜ
DÜŞÜK GELİRLİ ÜLKELERDE YOKSULLUK YANLISI
GELİŞMELER
Kadir ELHAKAN
Tez Danışmanı:
Dr. Altuğ ÖZDEN
AYDIN
2015
-
2
T.C.
ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ
ZİRAAT FAKÜLTESİ
TARIM EKONOMİSİ BÖLÜMÜ
DÜŞÜK GELİRLİ ÜLKELERDE YOKSULLUK YANLISI
GELİŞMELER
Kadir ELHAKAN
Tez Danışmanı:
Dr. Altuğ ÖZDEN
AYDIN
2015
-
3
ÖZET
Kalkınma ekonomisinin temel alanlarından birisi olan düşük gelirli ülkelerde
yoksulluk yanlısı gelişmeler konusu ele alınmıştır. Yoksulluğu ölçmede kullanılan
yöntemler, yoksullukla mücadelede Dünya ve Türkiye’nin durumu, küresel
örgütlerin yapmış olduğu çalışmaları, yoksullukla mücadelede önem verilmesi
gereken politikaların neler olması gerektiği konu edilmiş. Bu politikaların; Ekonomik
büyüme, insani yatırım, bölgesel eşitsizliğin azaltılması, mikro kredi politikası,
sosyal yardım sistemi, uluslararası ekonomik istikrar, yatırımların teşviki, eşitsizliğin
azaltılması ve kurumsal kapasitenin geliştirilmesi gibi genel bilgiler verilerek,
yoksulluğu azaltmada kullanılması anlatılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Gelir dağılımı eşitsizliği, Yoksullukla mücadele,
Uluslararası kuruluşlar, Mikrokredi.
-
4
KISALTMALAR DİZİNİ
AB Avrupa Birliği
BELDES Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesinin Projesi
BKİ Beşeri Kalkınma İndeksi
BM Birleşmiş Milletler
DOKAP Doğu Karadeniz Projesi
DPT Devlet Planlama Teşkilatı
FAO Gıda ve Tarım Örgütü
FGT Foster Greer ve Thorbecke İndeksi
GAP Güneydoğu Anadolu Projesi
GYKA Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması
HBA Hane Halkı Bütçe Anketi
IMF Uluslararası Para Fonu
KOP Konya Ovası Projesi
KÖYDES Köy Altyapısını Destekleme Projesi
SHÇEK Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
SODES Sosyal Destek Programı
SRAP Sosyal Riski Azaltma Projesi
TGWP Türkiye Grameen Mikrokredi Projesi
TUİK Türkiye İstatistik Kurumu
TUSIAD Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği
UNDP Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
UNFPA Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu
UNICEF Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu
WFP Dünya Gıda Programı
-
5
ÇİZELGELER DİZİNİ
Çizelge 1. Örnek A ve B Ülkelerinde Yoksulluk Açığı Oranı .............................................. 20
Çizelge 2. Dünyada En Yoksul ve En Zengin Ülkeler ......................................................... 28
Çizelge 3. Dünyada Ülke Gruplarına Göre Kişi Başına Düşen Milli Gelir ($) ..................... 29
Çizelge 4. Yoksulluk Sınırı Yöntemlerine Göre Fertlerin Yoksulluk Oranları .................... 32
Çizelge 5. Gelire Dayalı Göreli Yoksulluk Sınırı, Yoksul Sayıları ve
Yoksulluk Oranları ................................................................................................................ 32
Çizelge 6. Türkiye İçin Hesaplanan Gelire Dayalı Göreli Yoksulluk Sınırına Göre Bölgesel
Yoksulluk Oranları ................................................................................................................ 33
-
6
İÇİNDEKİLER
ÖZET ..................................................................................................................................................... 3
KISALTMALAR DİZİNİ ...................................................................................................................... 4
ÇİZELGELER DİZİNİ .......................................................................................................................... 5
1.GİRİŞ .................................................................................................................................................. 8
1.2.Çalışmanın Amaç ve Kapsamı ......................................................................................................... 9
2.KAYNAK ÖZETLERİ ..................................................................................................................... 10
3. MATERYAL VE YÖNTEM ........................................................................................................... 12
4.BULGULAR ..................................................................................................................................... 13
4.1 Yoksulluk ....................................................................................................................................... 13
4.1.2 Göreli Yoksulluk ......................................................................................................................... 14
4.1.3 İnsani Yoksulluk ......................................................................................................................... 15
5. YOKSULLUĞUN BELİRLENMESİ VE ÖLÇÜLMESİ ................................................................ 16
5.1.Yoksul kişi oranı indeksi ................................................................................................................ 18
5.2. Yoksulluk Açığı Oranı (Poverty Gap Ratio) ................................................................................. 18
5.3. Sen Yoksulluk İndeksi .................................................................................................................. 20
5.4. Foster, Greer ve Thorbecke (FGT) Endeksi .................................................................................. 21
5.5. Gini Katsayısı ................................................................................................................................ 22
5.6. Dünyada Yoksulluk Durumu......................................................................................................... 22
5.7. Türkiye’de Yoksulluk Durumu .................................................................................................... 29
6. DÜNYADA UYGULANAN YOKSULLUKLA MÜCADELE POLİTİKALARI .......................... 34
6.1 Birleşmiş Milletler ......................................................................................................................... 34
6.2. Dünya Gıda Programı (WFP) ........................................................................................................ 34
6.3. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) .......................................................................... 36
6.4.Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ................................................................ 37
6.5. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ........................................................................................................ 37
6.6. Yeşil Devrim ................................................................................................................................. 38
7. TÜRKİYE’DE UYGULANAN YOKSULLUKLA MÜCADELE POLİTİKALARI ..................... 41
7.1.Türkiye’de mikro kredi politikası ve uygulanması ......................................................................... 42
7.2. Beşeri Sermayenin Gelişmesi ........................................................................................................ 44
7.3. Bölgesel Eşitsizliğin Azaltılması ................................................................................................... 45
7.4. Etkin Bir Sosyal Yardım Sisteminin Kurulması ............................................................................ 46
-
7
8. SONUÇ ............................................................................................................................................ 48
KAYNAKLAR .................................................................................................................................... 50
ÖZGEÇMİŞ ......................................................................................................................................... 52
-
8
1.GİRİŞ
Yoksulluk, tarihin her döneminde gerek gelişmiş, gerekse az gelişmiş
ülkelerin karşı karşıya olduğu sorunların başında gelmektedir. Son 100 yıldır Dünya
üzerinde büyük bir gelir artışı olmasına rağmen yoksulluk, günümüz ekonomilerinin
en önemli problemlerinden biri olmaya devam etmektedir. Dünyanın çeşitli
bölgelerinde ve ülkelerin mevcut yoksulluk oranları ile Türkiye’deki mevcut durumu
incelenmiş. Sosyal, kültürel ve ekonomik değişimlerle birlikte yoksulluk kavramı
kalkınma tartışmalarını ön plana çıkarmıştır. Yoksulluğun, uluslararası kuruluşlar
tarafından yapılan kalkınma raporlarında ana tema olarak işlenmesi, yoksulluk
çalışmalarını da hızlandırmış, konunun ekonomik bir sorun olmanın ötesine
geçmesiyle ülkelerin ve uluslararası kuruluşların da konuya ilgileri artmıştır.
Yoksulluk sorununu ortadan kaldırabilmek ve daha mutlu, refah bir yaşam
gerçekleştirebilmek her dönemde kamu politikalarının başlıca amacı olmuştur. İlk
bakışta akla gelen kanaatlerin aksine, yoksulluk sadece az gelişmiş ülkeleri
ilgilendiren bir sorun değildir. Değişik yönleri bakımından gelişmiş ülkelerde de
ortaya çıkabilen bir niteliği bulunmaktadır. Yoksulluğun ele alınma ve tanımlanma
tarzları ile yöntemlerinde, dönemler ve gelişmeler çerçevesinde ciddî değişim ve
dönüşümler yaşanmaktadır. Bu bağlamda tarihsel gelişim süreci içerisinde
yoksulluğun, maddi öğeler ve bağlantılı unsurların eksikliğini bireysel ve biyolojik
açıdan örnek alan temeldeki bir anlayıştan, toplumsal düzeydeki gelir seviyesini ve
bir takım sosyal gereksinimleri de hesaba katan göreli temeldeki bir anlayış dâhilinde
ölçülmeye ve değerlendirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bir başka deyişle,
günümüze yaklaşıldıkça yoksulluğun bireysel ihtiyaçları örnek alan tek boyutlu bir
kavram değil, coğrafi, uluslararası, çevresel ve toplumsal faktörleri de hesaba katan
çok boyutlu bir kavram olarak kabul görmeye başladığına tanık olunmaktadır.
Dolayısıyla da yoksulluğun doğru bir şekilde tanımlanması, yoksulluğa yol açan
faktörlerin objektif ve hatasız bir şekilde saptanması, yoksullukla mücadele yöntem
ve stratejilerinin belirlenmesinde ve uygulanan politikaların başarı düzeyleri üzerinde
doğrudan etki yapmaktadır.
-
9
1.1.Konunun Önemi
Yaşadığımız küreselleşme süreci giderek, özel servetin amansız birikimiyle
ve kitlelerin artan oranlarda yoksullaşması, azgelişmiş ülkeler ve zengin ülkeler
arasında tarihin hiçbir döneminde görülmediği ölçülerde artan ekonomik
adaletsizlikler ve bunun sonucunda insanların ölmesi yoksulluğu önemli kılmaktadır.
1.2.Çalışmanın Amaç ve Kapsamı
Son yıllarda yoksulluk ve yoksulluğun azaltılması, kalkınma sürecinin en
önemli gündem maddelerinden biri haline gelmektedir. Yoksulluk, tüm dünyada göz
ardı edilemeyecek sosyolojik bir gerçektir ve acilen çözümlenmesi gereken birincil
sorun haline gelmiştir. Araştırmada düşük gelirli ülkelerdeki yoksulluk boyutunun
hangi durumlarda olduğunu ve ülkelerin uyguladığı kalkınma programlarının
yetersizliğini gündeme getirmektedir. Tüm dünyadaki başarılı uygulamalarını
inceleyip diğer kalkınma programlarıyla birlikte mevcut durumunun ortaya
konulması amaçlanmıştır.
-
10
2.KAYNAK ÖZETLERİ
Yoksulluk konusu üzerinde yapılmış birçok çalışma bulunmaktadır. Bu
çalışmalar içinde araştırma konusu ile ilgili olanlar, tarih sırasına göre aşağıda
özetlenmeye çalışılmıştır.
Şenses, 2001 yılında Küreselleşmenin Öteki Yüzü Yoksulluk adlı çalışmasında
Mutlak yoksulluğun ortaya çıkarılması bireylerin hayatlarını sürdürebilmeleri için
gerekli olan minimum tüketim ihtiyaçlarının belirlenmesi gerektiğini ifade etmiş,
sadece gıda harcamalarını esas alan mutlak açlık sınırının hesaplanması; “minimum
temel gıda maddelerinden oluşan gıda sepetinin maliyetiyle” hesaplandığını
belirtmiştir. Tüm nüfus için önerilen kişi başına tüketilmesi gereken kalori miktarı
esas alarak, bundan daha az kalori alan kişiler bir yoksulluk çizgisi oluşturduğu
sonucuna varmıştır.
Gündoğan, 2003 yılında Yoksullukla mücadelede istihdam politikalarının rolü ve
önemi çalışmasında, Gelir dağılımında adaletsizlik ve uzun dönem işsizliğin
günümüz yıllarında kendini göstermeye başladığını ifade etmiş. Bunları ortadan
kaldırmak amacıyla çeşitli politikalar türetmiştir.
Arpacıoğlu ve Yıldırım, 2011 yılında Dünyada ve Türkiye’de Yoksulluğun Analizi
çalışmasında Göreli yoksullar, yoksul olmaktan daha çok dar gelire sahip, asgari
yaşam seviyelerini ulaşmış olsalar da ortalama refah düzeyinin altında olan
insanlardır olduğunu ve Temel ihtiyaçlarını bir bölümünü karşılamakla beraber,
eğitim, sağlık, sosyal katılım yönünden yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Yoksulluğu
göreli bir kavram olarak belirleyen ve sosyal yönü daha fazla olan göreli yaklaşım,
yoksulluğu bireyin ihtiyaçlarını karşılama gücü yönüyle toplumun diğer bireyleri
karşısındaki durumuna göre tanımlamıştır.
Yıldırım 2012, Türkiye’de Yoksulluk ve Yoksullukla Mücadele Politikaları adlı
çalışmasında Gelişmiş, gelişmekte ve gelişmemiş olan tüm ülkeler için olduğu gibi
yoksulluk, Türkiye için de ciddi bir tehlike konumunda olduğunu söylemiş. Gelir
dağılımı adaletsizlikleri ile fazlasıyla belirginleşen bu durum, önemli bir sosyal sorun
niteliğinde sosyo-ekonomik olarak ne kadar zayıfladığının bir göstermiştir.
-
11
Çetiner, 2013 yılında Yeşil devrim de neymiş çalışmasında yeşil Devrimin sosyo-
ekonomik etkileri ülkeden ülkeye farklılık göstermekte, bu nedenle de genellemeye
giderek açlığı ve fakirliği gidermede başarılı ya da başarısız olmuştur demek doğru
olmadığını ifade etmiştir.
Acar, 2014 yılında Dünyada ve Türkiye’de açlık sorunu adlı çalışmasında Dünyada
açlık sorununun giderek derinleşmesinin ve bu konudaki endişelerin artmasının en
önemli iki nedeni olduğunu söylemiş, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak artan
kuraklık ve bölgesel anlaşmazlıklardan doğan çatışmalar olduğunu ifade etmiştir.
-
12
3. MATERYAL VE YÖNTEM
Çalışmanın ana materyali çeşitli kurum ve kuruluşlardan derlenen veriler ile
literatür taraması sonucu elde edilen makale, tez, kitap vb. kaynaklardan
oluşturmaktadır. Verilerin doğruluğu çeşitli kaynak ve kurumlardan kontrol
edilmiştir. Elde edilen veriler yorumlanarak bir sonuç çıkarılmıştır.
-
13
4.BULGULAR
4.1 Yoksulluk
Yoksulluk insanlık tarihinde sürekli olarak içinde bulunan ve çözüm aranan
bir sorundur. Fakat yoksulluğun çok karmaşık bir sorun olarak ortaya çıkması, farklı
tanımlamalara yol açmaktadır. Çeşitli kurum ve kuruluşların yaptıkları yoksulluk
tanımlamalarına bakıldığında;
Yoksulluk genel olarak bir halkın ya da onun belirli bir kesiminin asgari
yaşam düzeyini sürdürebilmek için gıda, giyim ve barınak gibi sadece en basit
ihtiyaç maddelerini karşılayabilmesi olgusudur (Dünya Bankası, 2012).
Toplumsal refah düzeyi ya da toplumun minimum yaşam standardı düzeyinin
altında kalan kişi statüsü olarak tanımlanmaktadır (TÜSİAD, 2000).
Gıda, temiz içme suyu, kanalizasyon tesisleri, sağlık, barınma, eğitim ve
bilgilendirme gibi temel insan ihtiyaçlarını karşılama durumudur (AB Kopenhag
Bildirisi, 1993).
İnsanların temel ihtiyaçlarını karşılayamama durumudur. Yoksulluğu dar ve
geniş anlamda olmak üzere iki türlü tanımlamak mümkündür. Dar anlamda
yoksulluk, açlıktan ölme ve barınacak yeri olmama durumu iken, geniş anlamda
yoksulluk, gıda, giyim ve barınma gibi olanakları yaşamlarını devam ettirmeye
yettiği halde toplumun genel düzeyinin gerisinde kalmayı ifade eder (TUİK, 2015).
Nüfusun bir kısmının çeşitli nedenlerle, değişik dönemlerde, tarihsel ve
coğrafi olarak belirlenmiş asgari bir yaşam standardını sağlamak için yeterli kaynağa
ulaşamaması nedeniyle yoksulluk oluşur (Mingione, 1992).
Yoksulluğu normal şartlar altında dahi beslenme ve giyim gibi temel
ihtiyaçların karşılanamaması ve bu yüzden de yaşamsal tehlikeyle karşı karşıya
kalınması olarak tanımlarlar (Rowentre, 1901).
BM, AB, IMF vb. önemli kuruluşlar ise belirli bir tanımlama yapmayıp, parça
parça sınıflandırma yaparak yoksulluk kavramını açıklamıştır. Günümüzde ise
Dünya Bankasının yapmış olduğu tanım sunulmaktadır. Tüm bu tanımlamalardan
yola çıkarsak;
Yoksulluk genel olarak belirli bir kesiminin asgari yaşam düzeyini
sürdürebilmek için gıda, giyim, barınak ve kişisel gelişim gibi en basit ihtiyaç
maddelerini karşılama durumudur (Dünya Bankası, 2012). Farklı kriterler göz önüne
-
14
alınarak yoksulluk kavramına farklı anlamlar katan yoksulluk türleri de mevcuttur.
Günümüz koşullarında farklı yoksulluk türlerini ifade eden mutlak yoksulluk, göreli
yoksulluk ve insani yoksulluk gibi tanımlarla karşılaşmak mümkündür.
4.1.1 Mutlak Yoksulluk
Mutlak yoksulluk, bir kısım toplum ya da bireyin asgari yaşam düzeyini
sürdürebilmesi için gerekli, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaması durumudur.
Yardıma ihtiyacı olarak algılanması gereken yoksullar temel insani ihtiyaçlarını bile
karşılayamamakta, hatta bu duruma düşen bir kişiye dışardan yardım edilmediği
zamanda ölüm riskiyle bile karşı karşıya gelme ihtimalinin olmasıdır. Mutlak
yoksulluğun dünyanın her yerinde var olmasına karşın, az gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkelerde daha fazla görülebilmektedir. Mutlak yoksulluğun ortaya çıkarılması
bireylerin hayatlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan minimum tüketim
ihtiyaçlarının belirlenmesini gerektirir. Mutlak yoksulluk gıda ve gıda dışı bileşenler
dikkate alınarak ayrı ayrı belirlenebilmektedir. Sadece gıda harcamalarını esas alan
mutlak açlık sınırının hesaplanması; “minimum temel gıda maddelerinden oluşan
gıda sepetinin maliyetiyle” hesaplanır. Tüm nüfus için önerilen kişi başına
tüketilmesi gereken kalori miktarı esas alınarak, bundan daha az kalori alan kişiler
bir yoksulluk çizgisi oluştururlar (Şenses, 2001).
Mutlak yoksulluğun dünyanın her tarafında var olduğu açıktır, ancak bunun
genel nüfusa oranlarında önemli farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Uluslararası
yoksulluk sınırı mutlak yoksulluk düzeyine giren nüfusu tahmin etmek için
kullanılmakta ve genellikle ABD doları olarak ifade edilmektedir. Örneğin 1985
yılında, 370 $’in aşağısını yoksulluk sınırı olarak belirlenmiştir. Bu ölçüye göre
dünyada yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısı 1987’de 1,2 milyar rakamıyla,
Dünya nüfusunun %30,1’ini temsil etmekteydi. Oran, 1993 yılında %29,4’e
düşmüştür. Aynı yıl itibariyle yoksulların toplam miktarının yaklaşık %80’i
dünyanın on iki ülkesinde yer almıştır (Todaro, 2000). Günümüzde ise 900 milyon
insan ise günlük bir $USD olan açlık sınırının altında yaşamaya çalışmaktadır
(Anonim, 2015).
4.1.2 Göreli Yoksulluk
Adam Smith’in tanımına göre, temel ihtiyaçlarını mutlak olarak
karşılayabilen ancak kişisel kaynakların yetersizliği yüzünden toplumun genel refah
-
15
seviyesinin altında kalan ve topluma sosyal açıdan katkıları kısıtlanmış olanlar göreli
yoksullardır. Göreli yoksullar, yoksul olmaktan daha çok dar gelire sahip, asgari
yaşam seviyelerini ulaşmış olsalar da ortalama refah düzeyinin altında olan
insanlardır. Temel ihtiyaçlarını bir bölümünü karşılamakla beraber, eğitim, sağlık,
sosyal katılım yönünden yetersizlerdir. Yoksulluğu göreli bir kavram olarak
belirleyen ve sosyal yönü daha fazla olan göreli yaklaşım, yoksulluğu bireyin
ihtiyaçlarını karşılama gücü yönüyle toplumun diğer bireyleri karşısındaki durumuna
göre tanımlamaktadır. Yani, bir kişinin yoksul olup olmadığı sadece ne kadar gelire
sahip olduğuna bağlı olmayıp, toplumdaki diğerlerinin ne kadar gelire sahip
olduklarını da bağlı olacaktır. Yoksulluğun göreli olarak tanımlanmasında ya
nüfusun düşük gelirli bir oranı yoksul olarak alınmakta ya da ortalama gelir
düzeyinde bir sınır belirlenerek bu sınırın altında bir gelire sahip olanlar yoksul
olarak tanımlanmaktadır (Arpacıoğlu ve Yıldırım, 2011).
4.1.3 İnsani Yoksulluk
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) insani yoksulluğun
kavramlaştırılması gayretine, hem yoksulluk kavramı etrafındaki mücadeleleri, hem
de yoksulluğun ölçülmesi yaklaşımlarını genişleterek katkıda bulunmuştur. UNDP’
nin 1997 İnsani Gelişme Raporu ilk defa ”İnsani Yoksulluk” (Human
Poverty) kavramı ortaya atılmıştır. İnsani yoksulluk, gelir yoksulluğu ile ilişkili
bulunmasına rağmen ondan farklıdır. Gelir yoksulluğu ölçümleri mutlak gelir
üzerinde odaklanırken “insanî yoksulluk” kavramı, okur-yazarlık, yetersiz beslenme,
kısa yaşam süresi, ana-çocuk sağlığının yetersizliği, önlenebilir hastalıklara
yakalanma gibi temel insani yeteneklerden kapasiteden yoksun olmak biçiminde
tanımlanabilir (Akdemir, 2003). Buna göre temel insan yeteneklerini sürdürebilecek
olan mal, hizmet ve altyapıya, enerji, hijyen, eğitim, iletişim, içme suyu erişimin
yokluğu ya da kısıtlanması yoksulluğun “insanî” boyutu olarak nitelendirilmektedir
(Anonim, 2009).
-
16
5. YOKSULLUĞUN BELİRLENMESİ VE ÖLÇÜLMESİ
Yoksulluğu belirleyen temel faktörler genel olarak bölgesel ve toplumsal
faktörler ile hane ve fertlere ilişkin faktörler olarak sınıflandırılabilir (Anonim,
2005). Yoksulluğu etkileyen birçok bölgesel faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerin
yoksullukla ilişkisi ülkeden ülkeye değişebilmektedir. Söz konusu faktörler bütün
olarak coğrafi yalıtkan, iklim, toprak özellikleri ve pazarlara yakınlık, çevre ve hava
koşulları, bölgenin yönetimi, bölge içindeki eşitsizlikler olarak özetlenebilir. Bu
hususlara göre olumsuz koşullara sahip olan yörelerde yoksulluk riski daha fazla
olmaktadır. Altyapı eksikliği, en önemli toplumsal etken olarak gösterilmektedir.
Buna örnek olarak borulu suyun veya asfalt yolun bulunmaması verilebilir.
Altyapının yanı sıra arazi dağılımı, eğitim, sağlık gibi başlıca kamu hizmetlerine
ulaşım, beşeri kaynaklar diğer toplumsal etkenler arasındadır. Hane halkı ve
bireylerin özellikleri ise demografik, ekonomik ve sosyal özellikler olmak üzere üç
grupta incelenebilir. Demografik özellikler arasında hane halkı büyüklüğü, hane
halkı üyelerinin yaş yapısı bağımlılık oranı ve hane halkı reisinin cinsiyeti
yoksulluğu etkileyen faktörler arasındadır (Anonim, 2005).
Geçmişte kentsel yoksulluk, genellikle gelişmiş ülkelerde kentlerin yapısal
özelliği olarak görülmüş, yoksulluk da kentin çöküntü alanlarında yerleşmişti. Az
gelişmiş ülkelerde bu durum tarımdaki yapısal değişmelerle ve göçlerle
açıklanmaktaydı. Yoksulluğun sebepleri kırdan büyük nüfusların göçü ile hızlı
kentleşme ve düşük sanayileşme hızlarıydı. Göç eden kesim enformel sektörde
çalışıyor, eğitim, sağlık, konut gibi olanaklardan yoksun kalıyordu. Mingione göre
geçmişte evsizlik ve yoksulluk, toplumsal ve mesleki hareketlilik ve sosyal devlet
programları yoluyla yatıştırılmaktaydı. Yoksul hane halkları çoğunlukla daha
kalabalık olmakta ve daha fazla bağımlı nüfus barındırmaktadır. Hane halkı reisinin
kadın olması durumu da yoksulluk riskini artıran faktörlerden biri olmaktadır.
Ekonomik özellikler istihdam durumu ve hanenin serveti gibi faktörleri; sosyal
özellikler ise eğitim, beslenme ve sağlık durumu gibi faktörleri barındırmaktadır.
Uygulamada yoksulu yoksul olmayandan veya aşırı yoksul olandan ayırmak için bir
yoksulluk sınırı belirlenmektedir. Bu sınır yoksulluk ölçümlerinin köşe taşınır
oluşturur. Klasik tanımıyla yoksulluk sınırı yoksul olarak sınıflandırılan bir kişinin
altındaki hayat standardı seviyesidir. Ancak yoksulluk sınırı, yoksulluk ölçümlerinde
-
17
her zaman yeterince açıklayıcı olmamaktadır. Örneğin yoksulluk sınırı 360 $ olarak
belirlendiğinde mutlak yoksulların çoğunun yıllık üç yüz US$ mı, yoksa üç yüz elli
US$ mı kazandıkları açığa çıkmayacaktır. İşte bu amaçla yoksulluk sınırının altında
kalan nüfusun oranını belirlemeye yönelik yeni bir ölçü getirilmiştir (Mingoene,
1992).
Yoksulluk açığı şeklinde tanımlanan bu ölçü ile yoksulluk sınırı altında kalan
herkesin bu sınıra ulaşmasını sağlayacak toplam gelir miktarı belirlenmektedir. Bir
başka anlatımla yoksulluk açığı, yoksulluk sınırı ile bu sınır altında yaşayan tüm
insanların gerçek gelir düzeyleri arasındaki farkın toplamını ifade etmektedir. Kişi
başına tüketim veya gelir açısından yoksulluk sınırının altında kalanların oranıyla
ifade edilen bu orandan hareketle Yoksulluk Açığı İndeksi hesaplanmaktadır. İndeks
yoksulluk sınırı altındaki fakirlerin daha alt düzeyde sınıflandırılması için de
kullanılmaktadır. İndeks yoksullarla yoksulluk çizgisi arasındaki açığı yüzdelik
olarak ortaya koymaktadır (Anonim, 1991).
Yoksullukla ilişkin olarak daha değişik indeksler de hazırlanmaktadır. Bu
indekslerin doğruluğu konusunda tartışmalar olmasına karşın uluslararası
karşılaştırmalar için günlük bir US$, yoksulluk sınırı olarak kullanılmaktadır.
Böylece günlük bir US$ altında gelire sahip olanlar yoksul olarak adlandırılmaktadır.
Bazı uluslararası örgütler yoksulluğu, insani gelişme için zorunlu olan fırsatlardan
(hayat boyu sağlık, yaratıcı bir hayat, ortalama bir hayat standardı, özgürlük, kendine
güven, saygınlık) mahrum olma şeklinde tanımlayarak, kavramın sadece parasal bir
içeriğe hapsedilmesini engellemiştir. Şüphesiz ki yoksulluğun bu boyutuyla
incelenebilmesi için çok geniş ve özellikle sosyal nitelikli istatistiklere ihtiyaç
bulunmaktadır. Bu amaçla hayat beklentisi, okuma yazma, çocuk ölüm oranları ve
reel satın alma gücü gibi göstergeleri kullanmaktadır (Philip, 1999).
Bu faktörler Beşeri Kalkınma İndekslerine eklenerek insani gelişme
derecesinin ölçülmesinde temel oluşturmaktadır. Beşeri Kalkınma İndeksleri (BKİ) 0
ile 1 arasında ifade edilmektedir. Bu açıdan Kanada en yüksek değere (0,960), Sierra
Leone ise en düşük değere (0,185) sahip durumdadır. BKİ 1997 yılından beri Beşeri
Yoksulluk İndeksi ile desteklenmektedir. Bu indeksle belirli bir toplum içerisindeki
yoksulluğun ölçülmesi hedeflenmiştir (Philip, 1999). Ölçüm yapılırken, önemli üç
unsur dikkate alınmakta ve böylece gelir dışında unsurları hesaba katan farklı bir
-
18
yoksulluk tanımı getirilmektedir. İndekste ortalama hayat seviyesi, temel eğitim,
sağlık ve temiz su gibi temel ihtiyaçların ne ölçüde karşılanabildiğini dikkate alan
farklı bir ölçüm sistemi kullanılmaktadır (Todaro, 2000).
5.1.Yoksul kişi oranı indeksi
Geliri yoksulluk sınırı altında olan nüfusun toplam nüfusa oranını ifade
etmektedir. Yoksulluk göstergeleri arasında en fazla tercih edilen yoksul kişinin
oranının hesaplanması yorumu çok kolay olduğundan, veri gereksinimi de fazla
olmadığı için yoksulluk ölçümü ile ilgili çalışmalarda en sık kullanılan yöntemdir
(Kumar, Gore ve Sitaramam, 1996). Yoksul kişi oranı indeksi zaman içinde
geliştirilen diğer yoksulluk ölçüt yöntemlerinin de yapılanmasına önemli katkılar
sağlamıştır. Yoksul kişi oranı ölçütü, yoksulluk sınırı altında kalan yoksulların
oranında meydana gelen değişmeleri izlemekte kullanılabilen bir ölçek türüdür.
Böyle bir ölçüt sonucu, yoksulluğun oransal olarak azalmasına yönelik olarak
geliştirilen politikaların etkisini ölçmek amacıyla kullanılması durumunda bir anlam
kazanmaktadır. Yoksulluk ölçümünde genel olarak bilgi sağlayan yoksul kişi oranı
ölçütünün en önemli eksikliği, yoksulluğun şiddeti hakkında bilgi vermemesidir.
Ayrıca yoksulluk sınırı altında kalan yoksul nüfus arasında ki gelir dağılımına ve
yoksulluk sınırı altındaki bireylerin gelirindeki düşüş bu indeks yardımıyla
hesaplanmamaktadır (Kakwani, 1993). bu indeks (H) yoksulluk sınırı altındaki
toplam nüfusu (q) toplam nüfusa (n) oranlayarak hesaplanmaktadır (Kumar, Gore ve
Sitaramam 1996).
5.2. Yoksulluk Açığı Oranı (Poverty Gap Ratio)
Yoksulluğun ölçülmesinde kullanılan bir diğer yöntem yoksulluk açığı
oranıdır. Yoksulluk açığı oranı, toplumdaki yoksulluğun ortalama boyutunu
yoksulluk sınırının yüzdesi olarak ifade etmekte ve yoksulların ortalama gelirinin
yoksulluk sınırından ne kadar farklılaştığını göstermektedir. Yoksulluk açığı oranı
hesaplanırken öncelikle yoksul bireylerin gelir açığı hesaplanır. Gelir açığı yoksulluk
sınırı ile kişinin geliri arasındaki farka eşittir. Yoksulluk açığı oranı, yoksulluk sınırı
altındaki kişiler için hesaplandığından negatif (-) olmaz. Yoksul olmayanların
yoksulluk açığı ise sıfıra eşittir. Yoksulluk açığı, yoksulluk sınırına bölünüp tüm
yoksul bireyleri kapsayacak şekilde toplandıktan sonra toplam nüfusa bölünerek
-
19
yoksulluk açığı oranına ulaşılır (Anonim, 2005). Yoksulluk açığı oranını, z yoksulluk
sınırını yi i-inci bireyin gelirini, Ny geliri yoksulluk sınırının altında kalan nüfusu,
N ise toplam nüfusu göstermektedir.
P2= ∑
(1)
Yoksulluk açığı oranı kullanılarak yoksulluğun derinliğini ölçülebilir ve
yoksulluk çizgisine duyarlılık azaltılmış olur. Yoksulluk oranının aksine, yoksulluk
sınırı altındaki bir kişinin gelirindeki değişim, diğer koşullar aynı kalmak şartıyla,
yoksulluk açığı oranını değiştirecektir. Ayrıca, yoksulluk açığı oranı hesaplamasında
kişilerin gelirinin yoksulluk sınırına uzaklığı esas alındığı için yoksulluk sınırındaki
değişiklikler oranda büyük değişikliklere yol açmayacaktır. Oran, ayrıca, yoksulların
gelirinin yoksulluk sınırına getirilmesi için gereken transfer miktarının bulunmasında
kullanılabilir. Böylelikle bu oran kullanılarak yoksulluğun giderilmesinin asgari
maliyeti (doğrudan yoksulların hedeflendiği nakdi transferler) hesaplanabilir.
Yoksulluk açığı ölçümünün dezavantajı, yoksulluğun şiddetindeki değişimleri tam
olarak kapsayamamasıdır. Bu durum, aşağıdaki verilen örnekte görülebilir. Çizelgede
varsayımsal A ve B ülkelerindeki gelirler ve yoksulluk açığı oranları verilmektedir.
Her iki ülke için de yoksulluk sınırının aynı (125 birim) olduğu varsayılmıştır
(Çizelge 1). İki ülkenin yoksulluk ve yoksulluk açığı oranları aynı olmasına rağmen
çok yoksul bir bireyi barındırması sebebiyle B ülkesi A ülkesinden daha yoksuldur.
Bunun yanında A ülkesindeki gelir dağılımının B ülkesindeki dağılımdan, yoksul
kişiler arasındaki 20 birimlik bir transfer yoluyla, üretilmiş olduğu düşünülebilir.
Yoksulluk açığı oranı iki ülke arasındaki bu farkı yansıtmamaktadır (Anonim, 2005).
-
20
Çizelge 1. Örnek A ve B Ülkelerinde Yoksulluk Açığı Oranı
Kaynak: Dünya Bankası 2005
5.3. Sen Yoksulluk İndeksi
Günümüzde en fazla bilinen yoksulluk ölçütlerinden biriside sen indeksidir.
Bu indeks refah karşılaştırılmaların da ordinal yaklaşıma dayanan bir yoksulluk
indeksidir. Sen indeksi diğer yoksulluk ölçüm araçlarının eksiklerini gideren bir
ölçüm aracıdır. Yoksul kişi oranını yoksulluk açığı oranını ve yoksullar arası gelir
eşitsizliğini bünyesinde taşıyan bir yoksulluk ölçütüdür. Bu indeks yoksulluğun
genişliğini, yoksulluğun şiddetini ve yoksullar arasındaki gelir dağılımını
yansıtmakta olup, tekdüze aktarma ve odak aksiyomlarını sağlamaktadır (Sen ,1976).
Yaptığı çalışmada yoksulluğun ölçülmesi için iki sorunun cevaplanması
gerektiğini ve ilk soru, kimlerin yoksul olduğunun bulunmasıdır. İkinci soru ise
yoksulların tek bir gösterge altında nasıl toplanacağıdır. İlk sorunun çözümü için
gelir/ harcama düzeyleri kullanılarak asgari seçim düzeyine sahipse yoksul
sayılmaktadır. ikinci sorunun çözümü için ise kafa sayım oranı (yoksulluk sınırı
altında bir gelir/harcamaya sahip insanların oranı) ile gelir açığı oranını (yoksulların
ortalama geliri ile yoksulluk sınırı arasındaki farkın yoksulluk sınırına olan oranı )
önermiştir. Fakat bu iki göstergenin yoksullar arasındaki gelir dağılımına duyarlı
olmadığı için, sen daha sonra sen endeksi olarak bilinen daha iyi bir endeks
geliştirmiştir. Ayrıca, neoklasik teorideki ve yoksulluk sorununun
çözümlenmesindeki noksanlıkların farkını anlayan Sen, yoksulluğu çok boyutlu
olarak inceleyen kapasite yaklaşımını da kurmuştur (Chakravarty, 1997).
Yoksulluk indeksi olarak bilinen sen indeksi(P); Yoksul kişi oranı veya
hanehalkı oranı (H), yoksulluk açığı oranı (I) ve yoksullararası gelir eşitsizliği
katsayısı’nı (G) birlikte dikkate almaktadır. Hesaplama formülü ise:
Her bir bireyin geliri Yoksulluk açığı oranı Kafa
sayım
oranı
A Ülkesindeki Gelir
99 101 150 150 0.1
0.5
B Ülkesindeki Gelir 79 121 150 150 0.1 0.5
-
21
P=H{I+(1-I)G} (2)
Değerleri alınarak sen yoksulluk indeksi hesaplanmasına ulaşabiliriz (Sen, 1976).
5.4. Foster, Greer ve Thorbecke (FGT) Endeksi
Foster, Greer ve Thorbecke (FGT) Endeksi yoksulluk ölçüm yöntemleri
içerisinde en kapsamlı yöntemlerden biri olarak değerlendirilmektedir. Yoksulluk
oranı, yoksulluk açığı oranı ve yoksulluk açığının karesi oranı, FGT eşitliğinden elde
edilebilir. Endeks aşağıdaki formül kullanılarak hesaplanmaktadır:
Pα= ∑
(3)
FGT endeksini, z yoksulluk sınırını ,Yi -inci bireyin gelirini, geliri yoksulluk
sınırının altında kalan nüfusu, N toplam nüfusu, α ise yoksulluk tepki parametresini
göstermektedir. Yoksulluk tepki parametresi α, endeksin yoksulluğa karşı
hassaslığını göstermektedir. Görüleceği gibi, endeks,α = 0 ise, yoksulluk oranına, α =
1 ise, Yoksulluk açığı oranına, α=2 ise, yoksulluk açığının karesi oranına
dönüşmektedir. Yoksul bir bireyin geliri düştüğünde veya yoksul bir bireyden daha
yoksul bir bireye gelir transferi olduğunda FGT endeksi artacaktır. Ayrıca, α>1
olduğunda endeks, daha yoksul grupların gelirindeki artış durumunda diğer grupların
gelirindeki artış durumuna oranla daha fazla azalmakta ve yoksulluğun şiddetine
duyarlılık göstermektedir. Söz konusu duyarlılık α’nın aldığı değer arttıkça
artmaktadır. FGT endeksinin bir diğer önemli katkısı ise yoksul kitlenin değişik alt
gruplara ayrılabilmesi ve bunlara ilişkin yoksulluk oranlarının ayrı ayrı
hesaplanabilmesidir. Alt gruplara ilişkin endeksler nüfuslarıyla ağırlıklandırılarak,
toplam yoksul oranı türetilebilmektedir. Bu şekilde yoksulluğun derinliği ve değişik
alt gruplar arası göreli yoksulluğun ölçümü yapılabilmektedir. Bununla birlikte,
literatürde FGT endeksinde kullanılması en uygun α değerinin ne olduğu konusu
belirsizliğini korumaktadır (Doğan, 2014).
-
22
5.5. Gini Katsayısı
Gini katsayısı ise bütün nüfusun gelir dağılımı yerine sadece yoksulların gelir
dağılımı ile ilgilenmektedir. Yoksulluk ölçütü olarak yoksullar arasındaki gelir
dağılımının dikkate alınması çok önemlidir. Gini katsayısının bu eksikliği
tamamlayabilecek ideal bir gelir eşitsizlik ölçütü olduğu kabul edilmektedir.
Yoksullar ile zenginler arasındaki gelir eşitsizliğinin artması ve yeterince
beslenemeyenlerden, iyi durumdaki yoksullara yapılan transfer ile yoksullar arası
gelir eşitsizliğini artıran bir gelir transferine işaret ederken, aynı zamanda
yoksulluğun şiddetini artırmış olduğunu göstermektedir. Bu ölçüt, yoksulluğun
dağılımını veya etkisini ölçmektedir. Gini katsayısının yalnızca eşitsizlik indeksi
olarak değil, aynı zamanda yoksulluk indeksi olarak kullanabilmektedir. Gini
katsayısı bir Lorenz eğrisiyle 45 derecelik doğru arasında kalan alanın
hipotenüsünün, dik üçgen alanına olan oranının rakamsal olarak ifade edilmesidir.
Gini katsayısı gelir dağılımında eşitsizliği ölçmeye yarayan katsayıdır. Katsayı 0 ile
1 arasında değerler alır ve yüksek değerler daha büyük eşitsizliğe denk gelir örneğin
herkesin aynı gelire sahip olduğu bir toplumun gini katsayısı 0 iken tüm gelirin bir
kişide toplandığı (birden çok kişinin mensup olduğu) toplumun Gini katsayısı 1’dir
(Tıkayama, 1979).
5.6. Dünyada Yoksulluk Durumu
Dünya, zenginliğin yanı sıra derin ve şiddetli bir yoksullukla karşı karşıyadır.
İnsanoğlunun tarih boyunca en büyük endişelerinden birini açlık sorunu oluşturmuş;
yoksulluk, sefalet ve ölümle birlikte açlık “mahşerin dört atlısından biri’’ sıfatıyla
anılır olmuştur. Bunun gayet anlaşılabilir nedenleri vardır. İnsan hayata tutunabilmek
ve varlığını devam ettirebilmek için karnını doyurmak zorundadır. Sadece ölmeyecek
kadar karın doyurmak yetmemektedir. İnsanın hayatını anlamlı kılacak ekonomik,
siyasi, kültürel ve sanatsal faaliyetlere katılabilmesi, üretebilmesi ve değer
yaratabilmesi sağlıklı olmasına, sağlıklı olması da iyi beslenebilmesine bağlıdır
(Acar, 2014).
Konu üzerine çalışan uzmanlar 2.Dünya Savaşı sonrası yaşanan yoksulluk
sürecini iki alt döneme ayırma eğilimindedir. İkinci Dünya Savaşı sonrasından
1970’li yılların sonlarına kadar uzanan dönem, gelişmiş ülkelerde refah devletinin
-
23
hakim olduğu ve keynezyen büyüme stratejilerinin uygulandığı bir dönemdir. Bu
dönemde yoksulluk sorunu büyüme sürecinden pay alamayan kesimlerin sorunu
olarak görülmüş, bu kesimlere yönelik devlet merkezli destekleme politikaları
uygulamaya sokulmuştur. Öte yandan 1980 sonrası uygulanan neo-liberal politikalar,
toplumsal sonuçları ve yoksulluk süreçleri açısından çok daha farklı kurgu ve
sonuçlara sahiptir. Bir yanda büyüme sürecinin daha dar bir toplumsal tabana
yönelmesi ve toplumun geniş kesimlerini dışarıda bırakması, diğer yanda dışarıda
bırakılanlara yönelik bütünleştirici politikaları geliştirmesi beklenen refah devletinin
kendisinin çözülmesi yoksulluk sorunun hem nicelik hem de nitelik olarak önceki
dönemlerden çok daha karmaşık bir sorun haline getirmiştir (Kursuncu, 2006).
Dünyada açlık sorununun giderek derinleşmesinin ve bu konudaki endişelerin
artmasının en önemli iki nedeni, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak artan
kuraklık ve bölgesel anlaşmazlıklardan doğan çatışmalardır. Dünyada açlıktan en çok
etkilenen halkların dörtte üçü savaşların tahrip ettiği ülkelerin halklarıdır.
İnsanoğlunun hemcinsleriyle geçinememesi ve saldırgan ideolojilerin peşine
takılarak komşularıyla kavgaya girişmesi, birçok başka maliyeti yanında, açlık
sorununu da kronik hale getirmektedir. Daha özelde, az gelişmiş ülkelerdeki gıda
üretiminin yetersiz oluşu, bir yandan doğal gelir kaynaklarının yetersizliğine ve iklim
koşullarının elverişsizliğine, öte yandan nüfus yoğunluğuna bağlanmaktadır (Acar,
2014).
Tarihte insanoğlu için derin izler bırakan kıtlıklarda yaşanmıştır. Yaşanan bu
olaylar açlığa ve bununla beraber yoksulluğa yol açmıştır. Bunlar arasında önemli
olanları şunlardır; 1200-1202 yılları arasında Mısır halkı, Nil deltasında ürün
yetişmesi için Nil'in yükselmesini beklemişler, ancak yağışların olmaması nedeniyle
beklenen yükselme olmamıştır. Halk ürün yetiştiremeyince kıtlıktan ölmeye başlamış
ve 2 yılı içinde, açlıktan, kendi türünü yemekten (yamyamlık) ve hastalıktan dolayı,
toplam 110.000 insan yaşamını yitirmiştir. İkinci önemli kıtlık olayı İrlanda'da 1845-
1849 yılları arasında yaşanmıştır. İnsanların temel gıdasını oluşturan patateste, bir tür
mantar hastalığı görülmüş ve hastalık, İrlandalı çiftçilerin ektikleri patateslerin
tümünü zayi etmiştir. İnsanların temel gıdası olan patatesin yokluğu, ülkede büyük
kıtlık yaşanmasına sebep olmuş ve bu kıtlıkta 15 milyon insan ölmüş ve ayrıca 1
milyondan fazla insan da Amerika'ya göç etmiştir 20.yüzyılın en uzun süren kıtlığı,
-
24
A.B.D' de 1930'lu yıllarda görülmüştür. Kıtlık 1930, 1934, 1936, 1939 ve 1940
yıllarında doruğa ulaşmıştır. 1934 yılında kurak bölgeler New York ve
Pennsylvania'dan Büyük Ovalara ve oradan Kaliforniya kıyılarına kadar
genişlemiştir. Büyük "Toz Çanağı", 1935-1936 kışı esnasında güney merkezi
ovalarda 50 milyon hektarlık alanı kaplamıştır. Güçlü rüzgârlar, kuru toprağı' büyük
bulutlar halinde estirmiştir. Ekili ve dikili alanlar toz bulutlarından etkilenerek tam
bir yıkım yaşanmış ve insan hayatı için büyük tehlikelerin ve sıkıntıların
yaşanmasına sebep olmuştur. Kuzey Çin' de, 1959-1961 yılları arasında, dünyanın en
büyük kıtlığı yaşanmış ve 30 milyon Çinli kıtlıktan hayatını kaybetmiştir. Kuraklık
sonucunda insanlar açlıktan, açlıktan birbirini yiyerek ve aşırı zayıflıktan dolayı
hastalanarak ölmüşlerdir. Kıtlık haberleri, 1981'e kadar dünyada pek fazla
duyulmamış ve dünya kıtlık yönünden huzurlu yıllar geçirmiştir. Afrika'da Biafra
(günümüz Nijeryası)'da yaşanan sivil savaşın sonucunda, kıtlık baş göstermiş ve
tahminen 1 milyon insan ölmüş ve 3,5 milyon insan kötü beslenmeden dolayı acı
çekmiştir (Hamsun, 1992).
Dünya nüfusunun % 10’u, toplam mal ve hizmetlerin % 70’ini üreterek dünya
gelirinin % 70’ini elde etmektedir ki, bu yaklaşık kişi başına yıllık ortalama 30,000
US$’ına denk gelmektedir. Öte yandan 7,2 milyarlık (Haziran 2018 yılı itibari ile
dünya nüfusunun 8 milyar civarında olacağı tahmin edilmektedir) dünya nüfusunun
göre 2013 yılından sonra 2,8 milyarı -yaklaşık yarısı- günlük iki US$ yoksulluk
sınırının altında yaşamaktadır. Bu nüfusun 1.2 milyarı ise (yaklaşık altıda biri),
günlük bir US$ sınırın altında yaşamlarını idame ettirmek zorundadır. Zengin
ülkelerde 100 çocuk içinde 1’den az oranda çocuk beş yaşına ulaşamamaktadır.
Yoksul ülkelerde ise, 100 çocuk içinde 5’den fazla oranda çocuk beş yaşına
ulaşamamaktadır. Zengin ülkelerde beş yaş altı çocuk nüfusunun yüzde beşi yetersiz
beslenme ile karşı karşıyadır, fakir ülkelerde ise bu oran yüzde ellinin üstündedir.
Dünya Bankası tarafından yayımlanan yeni bir raporla küresel alanda yaşanan
fakirlik sorununun çocukları nasıl etkilediği ele alındı. Geçtiğimiz günlerde
kamuoyuna duyurulan rapor az gelişmiş ülkelerde yaşayan çocuklar açısından
oldukça karamsar bir çizelge çiziyor. Rapora göre günde 1.25 US$ gelire sahip olan
1.2 milyarlık nüfusun 400 milyonunu ya da diğer bir deyişle yaklaşık üçte birini 13
yaşının altındaki çocuklar oluşturuyor. “ Fakirlerin Durumu” başlıklı rapor 1981 ile
-
25
2010 yılları arasında az gelişmiş ülkelerde fakirliğin azaltılması konusunda
çalışmaların bazı ilerlemeler sağladığını ortaya koysa da istatistiklerin genelde
gelişmekte olan ülkelerde ciddi bir iyileşmeye işaret ettiği görülüyor. Özellikle
Afrika’nın güney ve orta kesimindeki ülkelerde nüfusun yüzde 35’i fakirlikle
boğuşurken bu durumdan en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor. Dünyada fakirliğin
genel olarak azalma trendi bu bölge için geçerli değil. Son 30 sene içinde Afrika’nın
güneyindeki ülkelerde fakir nüfus 103 milyon arttı. Fakirliğin en çok vurduğu ülke
ise dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi olan Hindistan. Nüfusun neredeyse üçte
birinin fakirlik içinde yaşadığı ülke küresel istatistiklere de büyük etki ediyor.
Rapora göre fakirlik kırsal kesimlerde daha yaygın. Fakir nüfusun yüzde 78’i kırsal
bölgelerde yaşarken gelişmekte olan ülkelerde ise bu oran yüzde 58 dolaylarında. En
fakir kesimler içinde kadınların oranı erkeklerden daha yüksek. Çocuklar ise
gelişmekte olan ülkelerdeki fakir nüfusun yüzde 33’ünü, az gelişmiş ülkelerde ise
fakir nüfusun yarısını oluşturuyor (Anonim, 2014).
Dünyada kıtalara göre bölge bölge yoksulluk durumuna bakarsak Kuzey
Amerika’da çok üst düzeylerde bir yaşam kalitesi olup yoksulluğun az olduğu
bölgelerden birisidir. Orta Amerika’da ise bu durum nispeten daha aşağıda bir
durumdur yine de ortalamanın üst düzeyinde olduğunu söyleyebiliriz. Güney
Amerika da ise bu durum insani gelişmişlik ortalamasının üst düzeylerinde olduğunu
söyleyebiliriz. Batı Avrupa ise insani yaşam yüksek seviyelerde ve yoksulluk
durumu az seviyeler gözükmektedir. Orta Avrupa da ise nispeten barı Avrupa ya
göre daha düşük bir insani gelişmişlik söz konusudur. Doğuya doğru gidildikçe
gelişmişlik düzeyi azalmaktadır ama bu seviyeler ortalama seviyenin üzerinde olan
seviyelerdir. Ortadoğu diye adlandırdığımız bölge ise bazı ülkelerde ortalamanın
üzerinde olmasına rağmen bazılarında bu durum pek iç açıcı değildir yoksulluk
durumu daha yüksektir. Rusya federasyonun da ise bu durum normal seviyelerin
üzerinde bir durum ortaya koymaktadır. Asya bölgesinin bazı ülke ve bağımsız
yerleri hariç durum pekiyi değildir. Özelliklede orta ve doğu Asya için insani
gelişmişlik ve yoksulluk normal seviyelerin altında tehlikeli bir durum söz
konusudur. Avustralya kıtasına bakacak olursak seviye oldukça yukarlarda olup
yoksulluk seviyesi çok az durumda gözükmektedir. Son olarak Afrika kıtasına
gelecek olursak birkaç ülkenin insani gelişmişlik düzeylerinin orta seviyelerinde geri
-
26
kalan ülkelerin çok düşük olduğunu görmekteyiz. Yoksulluk durumlarının çok
yüksek seviyelerde olduğunu ve açlığın gittikçe daha kötü hastalıklara ve ölümlere
sebep olduğunu görmekteyiz (Human, 2015)
Bahsettiğimiz gibi Afrika'da Biafra (günümüz Nijeryası)'da yaşanan sivil
savaşın sonucunda, kıtlık baş göstermiş ve tahminen 1 milyon insan ölmüş ve 3,5
milyon insan kötü beslenmeden dolayı acı çekmiştir. Birleşmiş Milletler Dünya
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), 2001 yılında 16 Afrika ülkesinde yiyecek stoklarının
tükenme tehlikesi olduğunu 28 milyon Afrikalıyı açlık bekliyor açıklamasını
yapmıştır. Afrika'nın doğusunda tarımsal üretimde artış gözlendiğinden ve bu
bölgenin gıda yardımına olan ihtiyacının azalma eğilimi gösterdiğinden umutla söz
ederken, kıtanın güneyinde açlık tehlikesinin giderek büyümesinden endişe ediyor.
FAO raporuna göre birbiri ardına gelen kuraklıklara ve savaşa rağmen, Etiyopya' da
gıdaya erişebilmek kolaylaşma eğilimine girmiş. Fakat son 60 yılın en büyük
kuraklığın yaşayan Kenya tehlike sinyalleri veriyor. FAO raporunda ayrıca, 2001 yılı
içinde Afrika'nın güneyindeki tahıl üretiminde keskin bir düşüş olacağı tahmini yer
alıyor. Bunun sebebi olarak da hem uzun süren kuraklık dönemi, hem de ürünlere
zarar veren şiddetli yağışlar gösteriliyor. FAO, iki yıldır sellerle boğuşan
Mozambik'in zarar gören altyapısının onarılması için de mali yardım çağrısında
bulunmuştur. Gıda kıtlığından ağır biçimde etkileneceği öngörülen Afrika ülkeleri de
şöyle sıralanmıştır: Angola, Burundi, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kongo,
Eritre, Gine, Kenya, Liberya, Madagaskar, Ruanda, Sierra Leone, Somali, Sudan,
Tanzanya, Uganda'dır (Anonim, 2002).
İnsani fakirlik açısından yapılan değerlendirmelerde özellikle gelişmemiş ve
gelişmekte olan ülkelerde oldukça ürkütücü bir grafik ile karşılaşılıyor. BM
Uluslararası Çocuk Fonu (UNICEF)'in araştırmasına göre gelişmemiş ülkelerde
doğan çocukların yaklaşık yarısı 5 yaşına gelmeden ölüyor. Bangladeş'te yeni doğan
bebeklerin yarısı, Pakistan ve Sri Lanka'da dörtte biri, Hindistan'da üçte biri normal
kilosunun altında doğuyor. Bu rakam birçok Afrika ülkesinde % 20, Irak ve Orta
Amerika ülkelerinden Guatemala'da % 15'e kadar varıyor. Dünyanın üçte birinden
fazlası, en temel ilaçlardan bile mahrum. Gelişmekte olan ülkelerde her yıl 600
binden fazla kadın, hamilelikte veya doğum sırasında ölüyor. Gelişmiş ülkelerde
ortalama yaşam süresi 75 yıl ve Latin Amerika ile Çin'de 69 iken, bu süre Uganda'da
-
27
41, Gine'de 46, Mozambik'te 47 ve Bangladeş'te 57 yıldır. Afganistan nüfusunun
yalnızca % 12'si temiz su içebiliyor. Bu oran Etiyopya'da % 25; BM, UNFPA
tarafından açıklanan bir araştırma raporuna göre son birkaç yıl içinde bütün dünyada
doğum oranlarında önemli bir düşüş görülmektedir. Ancak, bu gelişme, zenginlerle
yoksullar arasındaki uçurumu azaltmıyor; tersine daha da arttırmaktadır. Brezilya,
Meksika, Malezya ya da Hindistan'daki ekonomik kalkınma oranlarına bakıldığında,
yeni yene elde edilen zenginliğin çok küçük bir üst kesimin elinde toplandığı
görülmektedir. Meksika'nın en zengin kişisinin serveti 6,6 milyar US$ civarındadır.
Bu, o kişinin en yoksul kesimden 7 milyon vatandaşının toplam gelirlerinin
karşılığıdır. Küresel bolluk (servet), küresel iletişim ve teknolojik kabiliyetler gibi
insani koşullar son yüz yılda tarihin geri kalanına kıyasla karşılaştırılmayacak ölçüde
ilerleme göstermesine karşın, yokluk ve/veya yoksulluk olanca şiddetiyle devam
etmektedir. Ayrıca bunlara benzer şekilde küresel kazanımların dağılımı eşit
olmaktan oldukça uzaktır. En zengin 20 ülkenin ortalama geliri, en fakir 20 ülkenin
gelirinin 37 katıdır ve bu fark son kırk yılda ikiye katlanmıştır. Dünya Bankası 2014
yılı itibariyle dünyadaki en yoksul ve en zengin 10 ülkesinin kişi başına düşen
GSMH rakamlarını ortaya koymaktadır. Dünyanın en yoksul ülkelerinde kişi başına
düşen GSMH 1000 US$ altındadır. Dünya Bankası verilerine göre 2014 yılı
itibariyle dünyanın en yoksul ülke sıralamasında kişi başına düşen GSMH oranı en
düşük olan 290 dolarla Kongo Demokratik Cumhuriyeti yer almaktadır. Dünyanın en
yoksul 10 ülkesinin kendi aralarındaki kişi başına düşen GSMH ikinci sırada yer alan
Liberya’da 300 dolar ve 10. sırada yer alan Malavi’ de ise sadece 830 dolardır. 2014
yılı itibariyle Dünya Bankası’nın belirlemiş olduğu dünyanın kişi başına düşen
GSMH rakamı en yüksek olan ülke 163.026 dolar ile Monaco’dur. Dünyanın en
yoksul ve en zengin ülkesi arasındaki kişi başına düşen GSMH rakamlarına
bakıldığında aradaki inanılmaz uçurum göze çarpmaktadır. 290 dolar ile Kongo
Dem. Cum. en yoksul GSMH sıralamasında iken, 163.026 dolar ile Monaco en
yüksek kişi başına GSMH sıralamasında yer almaktadır (Çizelge 2). GSMH
bakımından dünyanın en zengin bölgesi en yoksul bölgesinden yaklaşık 380 kat daha
büyüktür. Böylece bir kez daha yoksulluğun küresel bir boyutu, ülkeler arasındaki
inanılmaz gelir uçurumu açıkça görülmektedir (Taş ve Özcan, 2012).
-
28
Çizelge 2. Dünyada En Yoksul ve En Zengin Ülkeler
Kaynak: Dünya Bankası, 2014
Dünyada yapılan araştırmalarda 2012 verilerine göre, dünyanın en varlıklı
%5’lik kesimi dünyadaki gelirin 1/3 üne sahip ve dünya zenginlerini %10’luk
kısmının ise %50’lik bir gelire sahip oldukları tespit edilmiştir. Buna karşılık
Dünya’daki alt gelir grubunda bulunan nüfusun %50’lik kesimi ise dünyada ki
gelirlerin ancak %8.5 ine ve en alt seviyede bulunan nüfusun ise gelirlerin ancak
%0.8’ine sahip olduğu belirtilmektedir (Çizelge 3). ise kişi başına düşen milli gelir
düzeyleri bakımından ülke grupları verilmiştir. Ülkemiz bu gruplar arasından kişi
başına düşen 10.518 US$ ile Avrupa & Merkezi Asya grubundadır (Taş ve Özcan,
2012).
En Yoksul 10
Ülke
Kişi Başı Milli Gelir
ABD $
En Zengin 10
Ülke
Kişi Başı Milli Gelir
ABD $
Malavi 830 Lüksemburg 111.162
Togo 820 Norveç 100.819
Mozambik 770 Katar 93.352
Sierra Leone 750 İsviçre 84.477
Orta Afrika
Cum.
730 Avustralya 69.468
Nijer 680 Danimarka 67.003
Etiyopya 481 San Marino 62.188
Burundi 380 İsveç 61.098
Liberya 300 Hollanda 57.410
Kongo Dem.
Cum.
290 Kanada 57.147
-
29
Çizelge 3 Dünyada Ülke Gruplarına Göre Kişi Başına Düşen Milli Gelir ($)
Kaynak: Dünya Bankası, 2014
5.7. Türkiye’de Yoksulluk Durumu
Türkiye’de yoksulluk ölçümleri, birçok ülkede olduğu gibi, gelir ya da
harcama bazlı yapılmakta olup yoksulluk sınır ve oranlarının hesaplanması
çalışmaları Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yürütülmektedir. Yoksulluk
ile ilgili çalışmaların en temel veri kaynağı, hane halklarının gelir, harcama ve sosya l
durumlarıyla ilgili bilgilerin derlendiği hane halkı gelir ve tüketim harcamaları
araştırmalarıdır. TÜİK ilk defa 1987 yılında Hane halkı Gelir ve Tüketim
Harcamaları Anketini yürütmüştür. Bir sonraki Gelir ve Tüketim Harcamaları Anketi
ise 1994 yılında gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında ise düzenli olarak her yıl,
Hanehalkı Bütçe Anketleri (HBA) yürütülmeye başlanmıştır. 2001 yılında başlayan
Sosyal Riski Azaltma Projesi (SRAP) kapsamında yer alan Kurumsal Gelişim
Bileşeninde, kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesi hedeflenen kurumlardan biri de
TÜİK’tir. HBA çalışması da bu kapsamda başlatılmıştır. TÜİK, 2005 yılına kadar
yoksulluk ve gelir dağılımı istatistiklerini HBA’dan üretmiştir. Bu kapsamda mutlak
yoksulluk ile harcamaya dayalı göreli yoksulluk verileri açıklanmıştır (Anonim,
2014).
Ülkeler Grubu
Yıllık Kişi Başına Milli Gelir Toplamı
Düşük gelirli ülkeler 580
Orta gelirli ülkeler 3.397
Alt orta gelirli ülkeler 2.321
Üst orta gelirli ülkeler 7.502
Alt orta gelirli ülkeler 2.968
Doğu Asya & pasifikler 4.163
Avrupa & merkezi Asya 7.793
Latin Amerika & Karayipler 9.007
Orta doğu & kuzey Afrika 4.597
Güney Asya 2.107
Alt sahra Afrika’sı 1.125
Yüksek gelirli ülkeler 53.990
-
30
Ankette her ay değişen hanehalklarının, aylık tüketim harcaması kapsamında
alınan bilgiler ile anket ayı bitiminde fertlerin anket ayı ve son bir yıl içindeki
istihdam durumu, iktisadi faaliyeti, mesleği, işteki durumu ile elde ettikleri faaliyet
ve faaliyet dışı gelir bilgileri alınmıştır. Kişisel kullanılabilir gelir kapsamı içinde,
hanehalkı fertlerinden gelir getirenlerin çalıştıkları işlerden kazandıkları gelir,
sermaye ve mülk (ücret, kâr, faiz, kira) geliri ile emekli maaşı, dul-yetim aylıkları ve
yaşlılara yapılan ödemeler, karşılıksız burs vb. transfer gelirleri gibi parasal gelirleri
ve ayni gelirlerin toplamı yer almaktadır. (Anonim, 2007). 2006 yılından itibaren ise
Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde panel anket yönteminin kullanıldığı Gelir ve
Yaşam Koşulları Araştırması’nı (GYKA) uygulamaya başlamıştır. Araştırma ile gelir
dağılımı, gelire göre göreli yoksulluk, yaşam koşulları ve sosyal dışlanma
konularında veri üretmek amaçlanmaktadır. Alan uygulamasının her yıl düzenli
olarak gerçekleştirildiği araştırmada, örnek fertler 4 yıl boyunca izlenmektedir (Taş
ve Özcan, 2012).
2002-2005 yıllarında uygulanan HBA’dan sadece kesit veri elde edilebilirken
GYKA’dan her yıl için kesit ve panel veri olmak üzere iki veri seti elde edilmektedir.
Bunun yanında, 2003 yılı HBA çalışmasında anket sayısı bölgeler bazında tahmin
üretilmesine olanak sağlarken sonraki yıllarda anket kapsamındaki hanehalkı sayısı
azaltılmış ve çalışma sonucunda yalnızca ulusal bazda tahminler üretilmiştir.
GYKA’daki kesit veriler ise bölgeler bazında tahminler üretilmesi mümkün
olmaktadır (Anonim, 2007). TÜİK tarafından harcama bazlı gıda ve gıda dışı mutlak
yoksulluk sınırları ve yoksulluk oranları açıklanmıştır. TÜİK, gıda yoksulluğunun
temelini teşkil eden gıda sepetinin belirlenmesinde 2003 yılı HBA verilerini
kullanmıştır. Gıda harcamasına göre sıralı üçüncü ve dördüncü yüzde 10’luk
hanehalkı dilimleri, referans grup olarak alınmış ve bu hanelerin gıda tüketiminde en
önemli paya sahip 80 madde gıda sepeti olarak tespit edilmiştir. Bir ferdin günlük
asgari 2.100 kalori almasını sağlayacak miktarlar, bu 80 maddeden oluşturulmuştur.
Bu sepetin maliyeti gıda yoksulluk sınırı olarak tanımlanmıştır. Gıda dışı yoksulluk
sınırı ise HBA verilerine göre toplam harcamaları gıda yoksulluk sınırının hemen
üstünde olan hanelerin toplam harcamaları içindeki gıda dışı harcama payının
ortalaması dikkate alınarak hesaplanmaktadır. Bu oranlar kullanılarak gıda ve gıda
dışı mal ve hizmetleri kapsayacak şekilde yoksulluk sınırı belirlenmektedir. Gıda ve
-
31
gıda dışı yoksulluk oranı ise, eşdeğer fert başına tüketim harcaması mutlak yoksulluk
sınırının altında kalan hane halklarının oluşturduğu nüfusun toplam nüfusa oranı
olarak hesaplanmaktadır (Eda Doğan 2014 ). Gıda ve gıda dışı yoksulluk oranlarının
yanı sıra kişi başı günlük 1,215 ve 4,3 US$ yoksulluk sınırlarına göre hesaplanan
yoksulluk oranları da TÜİK tarafından açıklanmaktadır. (Çizelge 4). TÜİK
tarafından açıklanan mutlak yoksulluk oranları verilmektedir. Aşağıdaki örnekte de
görüldüğü üzere, Türkiye’de açlık sınırının altında yaşayan nüfus oranı 2002-2013
dönemi sonunda oldukça düşük seviyelere gerilemiştir. Başka bir deyişle, az gelişmiş
ülkelerde sorun olmaya devam eden gıda yoksulluğu konusunda Türkiye’de önemli
oranda iyileşme kaydedilmiştir (Taş ve Özcan, 2012).
Çizelge 4. Yoksulluk Sınırı Yöntemlerine Göre Fertlerin Yoksulluk Oranları
Kaynak: TUİK, 2013
Gıda ve gıda dışı harcamalar esas alınarak hesaplanan yoksulluk oranı ise
2002-2009 döneminde yüzde 27’den yüzde 18’e gerilemiştir. Bunun yanında,
yoksulluk sınırının altında kalan nüfus büyüklüğü 2007 yılında 12,3 milyon iken
2009 yılında 12,8 milyon kişidir. Bu durum 2009 yılı itibarıyla mutlak yoksulluğun
Türkiye’de yüksek seviyelerde olduğunu göstermektedir. (Anonim, 2010). Gıda
yoksulluğuna benzer şekilde, günlük geliri bir US$ altında olan nüfus oranları
oldukça düşüktür. Söz konusu değerler, 2006 yılından itibaren yüzde 0,01’in altında
değer almıştır. Günlük geliri 2,15 ve 4,3 US$ altında kalan nüfus oranları da verilen
Yöntemler 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
Gıda
Yoksulluğu
(1)
1.35 1.29 1.29 0.87 0.74 0.48 0.54 0.48 . . . .
Yoksulluk
(gıda + gıda
dışı) (1)
26.96 28.12 25.6 20.50 17.81 17.79 17.11 . . . . .
Kişi başı
günlük
1 $’ın altı (2)
0.20 0.01 0,02 0.01 . . . . . . . .
Kişi başı
günlük
2.15 $’ın altı
(2)
3.04 2.39 2.49 1.55 1.41 0.52 0.47 0.22 0.21 0.14 0.06 0.06
Kişi başı
günlük
4.3 $’ın altı
(2)
30.30 23.75 20.8 16.36 13.33 8.41 6.83 4.35 3.66 2.79 2.27 2.06
NOT: (1) 2010 yılından itibaren metodolojik revizyon çalışmaları nedeniyle hesaplanmamaktadır.
(2) 1 $’ın Satın alma gücü paritesi (SAGP) üzerinden TL karşılığı olarak ilgili yılın cari değerleri kullanılmıştır.
-
32
dönemde önemli derecede azalmıştır. Bunun yanında 2007 yılında 5,8 milyon kişi
günlük 4,3 US$ altında gelire sahip iken bu sayı 2009 yılında 3,1 milyon kişiye
gerilemiştir. Bu durum, 2002-2011 döneminde Türkiye’nin harcama bazlı mutlak
yoksulluk oranları itibarıyla önemli ilerleme kaydettiği şeklinde yorumlanabilir.
Bunun yanında, kırsal ve kentsel yoksulluk oranları arasında belirgin bir fark
bulunmamaktadır (Çizelge 5). Her iki oran da 2006-2011 dönemi sonunda azalmıştır.
Yoksul fert sayılarına bakıldığında ise 2011 yılı itibarıyla kentsel nüfus içindeki
yoksul fertlerin sayısının (10,5 milyon) kırsal nüfus içindeki yoksul fert sayısından
(5,1 milyon) oldukça yüksek olduğu görülmektedir (Taş ve Özcan 2012).
Çizelge 5. Gelire Dayalı Göreli Yoksulluk Sınırı, Sayıları ve Oranları
Kaynak: TUİK, 2013
Yıl
Yerleşim yeri Yoksulluk sınırı
(TL)
Yoksulluk sayısı
(bin kişi)
Yoksulluk oranı
(yüzde)
2006
Türkiye
Kır
Kent
2.821
1.999
3.262
16.932
5.222
11.320
25.4
25.7
23.9
2007
Türkiye
Kır
Kent
3.649
2.596
4.213
15.589
4.583
10.181
23.4
22.1
21.3 2008
Türkiye
Kır
Kent
3.797
2.754
4.359
16.381
4.976
10.366
24.1
22.0
22.2
2009
Türkiye
Kır
Kent
4.227
3.009
4.830
16.381
4.994
10.898
24.3
23.1
22.3 2010
Türkiye
Kır
Kent
4.457
3.171
5.071
16.746
5.101
10.410
23.8
23.0
21.2
2011
Türkiye
Kır
Kent
4.883
3.627
5.521
16.390
5.110
10.527
22.9
22.6
21.1 2012 Türkiye
Kır
Kent
5.418
3.938
6.163
16.741
5.309
10.621
22.7
22.9
21.1
2013 Türkiye
Kır
Kent
6.012
4.470
6.830
16.706
4.952
10.521
22.4
21.0
20.7 Not: Yoksulluk sınırı hesaplamasında medyan gelirin yüzde 60’ı esas alınmaktadır.
-
33
Aşağıdaki örnekte Belirtildiği üzere Gelir yaşam koşulları anketi (GYKA)
sonuçları kapsamında yoksulluk sınırları, yoksul kişi sayısı ve yoksulluk oranları,
bölgeler bazında da açıklanmaktadır. Bölgeler bazında, hem Türkiye için hesaplanan
yoksulluk sınırına göre hem de her bölge için ayrı ayrı hesaplanan yoksulluk
sınırlarına göre yoksul kişi sayısı ve yoksulluk oranlarını hesaplamaktadır. Burada,
Türkiye için hesaplanan yoksulluk sınırına göre açıklanan yoksulluk oranları, yoksul
fertlerin bölgeler bazında dağılımına ilişkin bilgi vermektedir. Bölgeler için
hesaplanan yoksulluk sınırına göre açıklanan yoksulluk oranları ise her bölge için,
bölgenin ortalama refah seviyesinin altında kalan nüfus oranını (yoksulluk oranını)
belirtmektedir (Doğan 2014 ).
Çizelge 6. Türkiye İçin Hesaplanan Gelire Dayalı Göreli Yoksulluk Sınırına
Göre Bölgesel Yoksulluk Oranları
Kaynak: TUİK 2014
Bölge adı 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
İstanbul 5.3 1.6 4.4 4.1 6.3 4.9 5.2 5.3
Batı Marmara
3.0 3.2 3.4 3.6 3.4 3.3 3.2 2.7
Ege
9.8 9.7 9.9 8.1 7.9 7.5 6.8 7.0
Doğu Marmara
4.3 4.2 3.5 4.3 5.9 5.3 5.2 4.4
Batı Anadolu
5.7 4.8 6.1 6.0 6.2 6.1 5.4 5.1
Akdeniz
16.4 17.7 15.1 14.3 11.4 13.5 15.8 16.2
Orta Anadolu
4.0 5.0 5.4 6.0 5.5 5.5 5.0 5.8
Batı Karadeniz
7.7 6.5 7.4 7.1 6.1 5.5 5.1 5.4
Doğu Karadeniz
2.5 2.3 2.6 2.4 3.2 3.0 2.6 2.3
Kuzeydoğu Anadolu
5.7 5.3 5.7 6.1 5.7 5.7 6.3 6.2
Ortadoğu Anadolu
9.7 10.5 10.6 11.4 11.3 12.3 11.6 11.5
Güneydoğu Anadolu
25.9 29.2 26.0 26.7 27.2 27.5 27.7 28.0
-
34
6. DÜNYADA UYGULANAN YOKSULLUKLA MÜCADELE
POLİTİKALARI
Günümüzde dünya genelinde yoksulluk oranlarının oldukça yüksek düzeylere
ulaşması yoksullukla mücadeleyi de hiç olmazsa olumsuz etkileri nedeniyle son
derece kaçınılmaz kılmaktadır. Yoksullukla mücadelenin kurumsal yapıtaşları
olarak; resmi kurumlar, sivil örgütler, uluslararası kuruluşlar karşımıza çıkmaktadır
(Dansuk, 2003). Sırasıyla kuruluşlar ve yoksullukla ilgili çalışmalara bakalım;
6.1 Birleşmiş Milletler
24 Ekim 1945'te kurulmuş dünya barışını güvenliğini korumak ve
uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan
uluslararası bir örgüttür. Bu kuruluşlardan Birleşmiş Milletler, yoksulluk ile
mücadelesini birkaç platformda sürdürmektedir. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda
Programı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), FAO, UNICEF bu
platformlardandır. Dünya Gıda Programı, tüm bu çalışmalar arasında en çok dikkat
çeken ve yoksulluk ve açlığa direkt olarak yardımlar ile cevap verebilen bir
programdır. Bunların yanında Dünya Bankası ve IMF ile ortak yürümektedir. BM
kurmuş olduğu bu örgütleri tanıyalım;
6.2. Dünya Gıda Programı (WFP)
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO)
ortak bir projesi olarak 1961'de kurulan ve 1963'te çalışmaya başlayan Birleşmiş
Milletler örgütüdür. Örgütün hedefi açlık içindeki yoksul insanları beslemek ve bu
kişilerin açlık ve yoksulluk döngüsünü kırmaya yardımcı olmaktır. WFP insani ve
kalkınma çalışmalarını yürütmek için tamamıyla gönüllü katkılara bağlıdır katkılar
nakit, gıda veya gıdayı yetiştirmek, saklamak ve kullanmak için gerekli temel
maddelerden oluşabilmektedir. Örgüt hâlihazırda, 82 ülkede acil yardım ve kalkınma
projesi yürütmektedir.2005 yılında operasyonlar sayesinde 97 milyon kişiye yardım
sağlanmıştır.1999-2002 yılları arsında 30 yılın kuraklığını yaşayan Afganistan’da
açlık ve yoksulluk mücadelesi yaşayan insanlara 337 milyon US$ tutarında 9,2
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ekonomihttp://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%BClt%C3%BCrhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fmi%C5%9F_Milletler_Genel_Kuruluhttp://tr.wikipedia.org/wiki/G%C4%B1da_ve_Tar%C4%B1m_%C3%96rg%C3%BCt%C3%BChttp://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fmi%C5%9F_Milletlerhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fmi%C5%9F_Milletler
-
35
milyon kişiye bir program yürütmektedir. Günümüzde ise örgüt çeşitli ortak
kuruluşlarla hareket edip yılda 2 milyar US$ yardım yapan 75 ülkede 80 milyon zor
durumda olan insanlara çeşitli yardımlar yaparak yoksulluğun ve açlığın önüne
çıkmaya çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Örgütü (FAO), Çevre
Programı (UNEP) ve dünyadaki ortakları “Düşün, Ye, Koru. Yemeğinizi Bırakma”
(Think, Eat, Save, Reduce Your Foodprint) adıyla bir kampanya başlattı. FAO'ya
göre 2050'de 9,3 milyar insanın doyurulması için yüzde 60 daha fazla gıda üretilmesi
gerekecek. Bu artışın sağlanabileceği şüphesiz fakat asıl amaç dünyayı daha azıyla
doyurmak olmalı. Çünkü günümüzde yeterli gıda olmasına rağmen ihtiyacı olan
insanların gıdalara erişimi sağlanamadığından açlık sürüyor. Tarımsal üretim 2050'ye
kadar yüzde 60 artırılsa bile gıdaya erişim olmaması sebebiyle 300 milyon insan
açlık çekiyor olacak. Bunun önüne geçmek için sürdürülebilir üretim teşvik edilip
sürdürülemez üretim cezalandırılarak gıda güvenliğini sağlamak gerekiyor.
Sürdürülebilir gıda üretiminden başlıca kasıt, halihazırda yaygın olan hayvan proteini
ağırlıklı beslenmenin önüne geçmek. Nitekim 9 milyar insanın hayvan proteinli
beslenmeyle doyurulması mümkün değil çünkü bir kilogram tahıl üretilmesi için bin
500 litre su gerekirken bir kilogram et üretilmesi için 15 bin litre su gerekiyor. Her
yıl üretilen gıdaların yaklaşık 1,3 milyar tonu, yani üçte biri, ziyan oluyor.
Endüstrileşmiş ülkelerin israfı yılda 670 milyon ton iken gelişmekte olan ülkelerdeki
israf 630 milyon ton olarak hesaplanıyor. Endüstrileşmiş ülkelerde 680 milyar,
gelişmekte olan ülkelerde 310 milyar Amerikan doları değerinde gıda israf ediliyor.
Gıda israfı asıl olarak endüstrileşmiş ülkelerde önemli bir sorun teşkil ediyor.
Küresel bazda yıllık olarak tahılların yüzde 30'u, sebze ve meyvelerin yüzde 40-50'si,
yağlı tohumların yüzde 20'si, et ve süt ürünlerinin yüzde 30'u israf ediliyor.Her yıl
israf edilen gıda miktarı dünyadaki yıllık tahıl üretiminin yarısından fazlasına eşit.
Zengin ülkelerde kişi başı yıllık gıda üretimi 900 kg ile yoksul ülkelerdeki üretimin-
yıllık kişi başı 460 kg- iki katına ulaşıyor. Avrupa ve Kuzey Amerika'da yıllık kişi
başı 95 ila 115 kg arası gıda israf edilirken Aşağı Sahra ülkelerinde, Güney ve
Güneydoğu Asya ülkelerinde israf yıllık 6-11 kg olduğu görülüyor. Gelişmekte olan
ülkelerde gıda kaybının yüzde 40'ı hasat sonrası aşamada israf olurken endüstrileşmiş
ülkelerde gıda kaybının yüzde 40'ı perakendeci ve tüketici aşamasında gerçekleşiyor.
Gelişmekte olan ülkelerde gıda kaybı hasat teknikleri, depolama ve soğutma
-
36
olanaklarındaki finansal, idari ve teknik sorunlardan kaynaklanırken; endüstrileşmiş
ülkelerde sorun perakendeciler bazında ürünün görüntüsüne gereğinden fazla önem
atfeden kalite standartlarına ve sonraki aşamada tüketici davranışlarına bağlanabilir.
Bu durumun iyileştirilmesi için çiftçi ve perakendeci arasında kordinasyonun
artırılması ve gıda temini zincirindeki bütün halkaların çiftçi, perakendeci, tüketici
vb. bilinçlendirilmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra bu aktörlere israf olan gıdanın
faydalı şekilde kullanılması için duyarlılık kazandırmak gerekiyor. Bu duyarlılık bazı
sayılar dikkate alındığında daha etkili şekilde oluşturulabilir: Halihazırda Latin
Amerika'da israf olan gıdayla 300 milyon kişi, Avrupa'dakiyle 200 milyon kişi ve
Afrika'dakiyle 300 milyon kişi beslenebilirdi ve tüm dünyada gıda israfı sadece
yüzde 25 azaltılabilirse, 870 milyon insanın yıllık gıda ihtiyacı karşılanabilir. Açlıkla
mücadelenin israfın önlenmesinden başka bir çözümü de yerel seviyede açlıkla
mücadele, çünkü dünyada açlık çeken insanların yüzde 70'ten fazlası kırsal alanlarda
yaşıyor. Kooperatifleri ve çiftçi birliklerini güçlendirip onların daha iyi organize
olmasını ve ihtiyaç duydukları olanaklara ulaşmalarını sağlamak hem kırsal
bölgelerde insanların kendi kendilerini beslemesini hem de yerel pazarlara gıda
teminini sağlayacaktır. Bunun sağlanması için geliştirilen yaklaşımlardan biri küçük
ölçekli çiftçilikle nakit para akışını bir araya getirmektir. Yoksul ailelerin yerel
üreticilerden gıda satın alması veya okul öğünü için gıda alım programlarının küçük
ölçekli üreticilerle bir araya getirilmesi bu çözüme örnek verilebilir (Anonim, 2014).
6.3. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, 22 Kasım 1965’te, EPTA( Teknik
Yardım Genişletilmiş Programı) ve Birleşmiş Milletler Özel Fonu’nun ortaklığı ile
kurulmuştur. 1971’e gelindiğinde, iki kurum da UNDP adı altında birleşmiştir. Özel
Fon Birleşmiş Milletler’in teknik yardımının kapsama alanını genişletmek için
çalışırken, EPTA da gelişmemiş ülkelerin ekonomik ve politik problemlerine
yardımcı olmak için çalışır. Kurumun 166 ülkede, yerel hükümetlerle birlikte
çalışarak kalkınmaya destek olan ofisleri bulunur. UNDP aynı zamanda, uluslararası
düzeyde yaptığı çalışmalar ile Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmaları yolunda
ülkelere yardımcı olur. UNDP, uzman görüşleri, eğitimler ve destek fonları sunarak
özellikle az gelişmiş ülkelere destek olur. UNDP, Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne
ulaşmak ve küresel kalkınmayı desteklemek için yoksulluğun azaltılması, demokratik
-
37
yönetişim, enerji ve çevre, sosyal kalkınma, kriz önleme ve atlatma konuları üzerinde
çalışır. Aynı zamanda, insan haklarının korunmasını ve kadının güçlendirilmesini de
destekler. Tüm bu çalışmaları ve projelerinin yanı sıra, Birleşmiş Milletler İnsani
Gelişme Raporu ofisi de, her yıl kalkınma sürecini değerlendiren ‘İnsani Gelişme
Raporu’nu yayınlar. Bu küresel rapora ek olarak, bölgesel, ulusal ve bölgesel İnsani
Gelişme Raporları da yayınlanır (Anonim, 2014).
6.4.Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF)
1946 yılında Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Acil Yardım
Fonu adıyla kurulmuş ve daha sonra 1954 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
tarafından çocuk haklarının korunması adına tanıtım ve savunu çalışmaları yapmak,
çocukların temel gereksinimlerinin karşılanmasına yardımcı olmak ve çocukların
potansiyellerini eksiksiz biçimde gerçekleştirmek için fırsatlar yaratmak üzere
görevlendirilmiştir. Siyasal kararlılığı ve maddi kaynakları harekete geçirerek, başta
gelişmekte olanlar olmak üzere ülkelerin kapasitelerini geliştirmelerine, böylece
çocuklara birinci önceliği tanıyıp gerek onlara gerekse ailelerine gerekli hizmetleri
sağlayabilecek duruma gelmelerine yardımcı olmaktadır. En dezavantajlı konumda
olan çocuklara, aşırı yoksulluk içindekilere, doğal afetlere uğrayanlara, şiddet ve
sömürünün her biçiminden zarar görenlere ve engellilere özel koruma sağlanmasına
büyük önem vermektedir. UNICEF 1982'de basit ve çok ucuz yöntemlerle dünyada
milyonlarca çocuğun hayatını kurtaracak çalışmaya hız getirecek bir seferberliğe
başladı; bunlar bebeklerde ve çocuklarda büyümenin ölçülmesi, ağızdan sıvı tedavisi,
anne sütü ile beslenme ve bağışıklıktır (Anonim, 2014).
6.5. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
FAO açlığı yok etmek ve beslenme şartlarını iyileştirmek amacıyla 1943'te
kurulan ve 1946'da Birleşmiş Milletlerin uzmanlık kuruluşu haline gelen bir örgütü.
Açlığa karşı mücadelede çok yönlü etkinlikleri vardır. Hükümet ve teknik
kuruluşların tarımı, ormancılığı ve balıkçılığı geliştirme projelerine aracı ve yardımcı
olur. Bu tip konularda ülkeler düzeyinde teknik yardımlar sağlar. Eğitsel projeler
geliştirerek, araştırmalar yapar ve seminerler verir. Dünyadaki tarımsal ürünlerin
üretimi, tüketimi, ticareti kaynakların geliştirilmesi, ağaçlandırma gibi konularda
danışmanlık yapar. İstatistikler tutarak bültenler yayınlar. FAO’nun araştırmalarına
http://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fmi%C5%9F_Milletler_%C3%87ocuklara_Yard%C4%B1m_Fonuhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fmi%C5%9F_Milletler_%C3%87ocuklara_Yard%C4%B1m_Fonuhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fmi%C5%9F_Milletlerhttp://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ocuk_haklar%C4%B1http://tr.wikipedia.org/wiki/Yoksullukhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fal_afethttp://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eiddethttp://tr.wikipedia.org/wiki/Birle%C5%9Fmi%C5%9F_Milletlerhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Tar%C4%B1mhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Ormanc%C4%B1l%C4%B1khttp://tr.wikipedia.org/wiki/Bal%C4%B1k%C3%A7%C4%B1l%C4%B1khttp://tr.wikipedia.org/wiki/A%C4%9Fa%C3%A7land%C4%B1rma
-
38
göre dünyada iki milyar insan “gizli açlık” olarak adlandırılan kötü/hatalı beslenme
girdabına düşmüş durumdadır. Bu kötü beslenme 1,4 milyar insanın aşırı kilolu,
bunun üçte birinin de obez olmasına yol açar. Bu grup içinde kalp-damar hastalıkları,
diyabet ve benzeri sorunlar sıkça görülür. Aşırı beslenme durumunun açlık konusuna
doğrudan etkisi olduğunun unutulmaması gerekir. Yine bir araştırmaya göre küresel
ısınmanın getirdiği iklim değişikliği nedeniyle önümüzde ki 20 yıl içinde % 50
oranında artacak olan gıda gereksinimi karşılamak imkansız olacaktır. Dünyada ki
tüm yoksulluğu ve açlığı kökünden yok etmek için ise yaklaşık 135 milyar dolar
gereklidir.Bu çerçevede başlatılan ‘Sıfır Açlık’ projesi 2011 yılında taşınmış hedef
olarak bin yıllık kalkınma planı olarak 2015 hedef gösterilmiştir. Proje’nin sistematik
amacı şunlardır; iki yıldan az bir süre içinde çocuklarda büyüme yetersizliğini yok
etmek, yıl boyunca ihtiyaç olan besine yüzde yüz erişim sağlamak, tüm gıda
kaynaklarını sürdürebilir kılmak, küçük hissedar/ çiftçi verimliliğini ve gelirini yüzde
yüz artırmak ve de yemek israfını sıfıra indirmek. Bunlar çok büyük ve kesin
hedeflerdir bu nedenle gerçekleştirmek için güçlü bir yöntem gerekli olacaktır.
Tarım, yerleşim, sosyal güvenlik, fırsat eşitliği gibi alanlara yapılması gereken
yatırımlar kaçınılmazdır. Aynı zamanda birleşmiş milletlerin insan hakları yüksek
kurul ofisinin besin hakkı dokümanı, sıfır açlık bildirisi ve besin programı
yönergelerine uyarak her bağımsız insan, her sivil toplum kuruluşu, her şirket ve her
devlet projesinin bir parçası olabilir (Anonim, 2014).
6.6. Yeşil Devrim
Dünyada 1940-1970 yılları arasında tarımsal üretim artışını ifade eden bir
terimdir. 2. Dünya savaşından sonra milyonlarca insan ölmüş ve yoksulluk sorunları
baş göstermeye başlamıştır. İnsanlar kaynak bulmakta zorlanmış ve açlık sorunu
meydana gelmiştir. Başlangıç olarak bakarsak yeşil devrimin babası kabul edilen
Norman borlaug Meksika da bulunduğu sırada ıslah çalışmalarında bulunarak
hastalığa dayanıklı buğday çeşitleri geliştirmeye baslar. Başka yerden getirdiği
çeşitlerle melezlemeye başlar ve daha verimli ırklar geliştirir bunun etkiside şuradan
anlaşılıyor o zamanlar Meksika buğday ithalatçısı iken bu çalışmayla birlikte 6 kat
verim artarak ihracatçı konumuna gelmiştir. Buda yeşil devriminin başlangıcı sayılır.
Çin, Hindistan gibi ülkeler pirinçte de bu uygulamayı başlatarak iki kat verim
artırımı yapmışlardır. Norman Borlaug’un geliştirdiği buğday çeşitleri kıtlıktan
-
39
mustarip Pakistan ve Hindistan’da da buğday üretimini kısa sürede ikiye katlayarak
açlıktan ölen milyonlarca insanın hayatını kurtarır. Daha sonraları dünyaya yayılarak
milyonlara yoksul ve açlık çeken uluslara ilaç olmuştur. Fakat yeşil devrim tüm
bölgelere eşit miktarda gidememiştir. Hindistan, Pakistan ve Filipinler gibi ülkelerde
mısır, çeltik ve buğday üretimleri büyük ölçüde artmıştır. Bu çeşitlerin ve hizmetlerin
ulaştırılamadığı çoğu Afrika ülkesinde ise aynı üretim artışı sağlanamamış dolayısı
ile Yeşil Devrim kıtlık sorununa çözüm olamamıştır. Örneğin Çin dahil Asya
ülkelerinde bu modern çeşitlerin ekim alanları % 82 olarak belirlenen 1998 yılı
itibariyle Afrika’da bu oran % 27 ile sınırlı kalmıştır. Özetle, Yeşil Devrim
çeşitlerinin dolayısı ile bunların üretim artışına olan etkileri küresel ölçekte her ülke
ya da bölge için aynı olmadığı kesindir. Bu çeşitlerin adaptasyonunun ve bununla
ilgili tarımsal teknolojilerden yararlanma oranı yüksek olan gelişmiş ülkelerdeki
üretim artışları da bu nedenle gelişmekte ve gelişmemiş olan ülkelerden çok daha
fazla olmuştur. Yeşil Devrimin başarıyla uygulandığı ülkelerde insanların günlük
kalori ihtiyaçlarını daha az para ödeyerek karşılayabiliyor olmaları refah düzeylerine
de önemli katkıda bulunmuştur ( Demir, 2010).
Bunun yanında, Yeşil Devrimin belki de en başarılı tarafı verim artışları
sonucu oluşan üretim düzeyleri nedeniyle yeni tarım arazileri açılmasının büyük
ölçüde önüne geçmiş olmasıdır. 1960’lardan günümüze geliştirilen yeni çeşitler ve
benzeri tarımsal uygulamalarla çok fazla tarım alanına ihtiyaç duyulmadan artan
nüfusu beslemeye yetecek buğday üretimi sağlanabilmiştir. Öyle ki, 1960’da 450
milyon olan Hindistan nüfusu 2010 yılında iki buçuk kat artmışken, 1960’da 161
milyon hektar tarım alanı sadece % 5 artarak 171 milyon hektara ulaşmıştır. Dolayısı
ile Yeşil Devrim sayesinde 65 milyon hektar alan tarımsal alana dönüştürülmekten
kurtulduğu gibi kentlere göçen bir kısım kırsal nüfus sayesinde