post marksizim çerçevesinde radikal demokrasi ve kimlik
TRANSCRIPT
1
TC
KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI
Radikal Demokrasi ve Kimlik
Demokrasi Teorileri Dersi Ödevi
Musa AĞGÜL
Ankara-2
2
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ…………………………………………………………………………………….... 2
I. Bölüm : Demokrasi Tanımı ve Çeşitleri
A. Demokrasi…………………………………………………………………………....3
1.Demokrasi Çeşitleri ve Liberal Demokrasi ……………………………………..…3
II. Bölüm : Liberal Demokrasinin Krizi ve Radikal Demokrasi
A. . Liberal Demokrasinin Krizi üzerine………………………………………….…..…5
B. Radikal Demokrasi Çeşitleri ve Kavramsal Değerlendirmeler
1. Kavram………………………………………………………………………..6
2. Sorgulayıcı Radikal Demokrasi……………………………………………....8
3. Agonistik Radikal Demokrasi……………………………………………...…9
C. Radikal Demokraside “Sınıf” kavramı ve “Yönetime Katılım”…………………..…12
D. Post Marksizim ve Radikal Demokrasi ……………………………………………..14
III. Bölüm : Kimlik
A. Kavramsal Olarak Kimlik………………………………………………………..….17
B. Radikal Demokraside Kimlik……………………………………………………..…17
IV. Bölüm : Radikal Demokrasinin Uygulanabilirliği ve Eleştiriler
A. Radikal Demokrasi Üzerine Genel Eleştiriler …………………………………...20
B. Radikal Demokrasinin Türkiye’de Uygulanabilirliği …………………...….......22
V. Bölüm : Sonuç ………………………………………………………………………...…22
Kaynakça…………………………………………………………………………………….24
3
GİRİŞ
Bu çalışmada, demokrasinin ideal anlamı çerçevesinde, günümüz demokrasi anlayışının tarihi
süreç içerisindeki seyri ve bu seyir kapsamındaki gelişmeler göz önünde bulundurulacaktır.
Ayrıca, konumuzun esasını teşkil eden “Radikal Demokrasi” teorisine fikri anlamda
ulaşabilmek ve konunun anlaşılabilmesini kolaylaştırmak amacıyla “demokrasi”nin kısa bir
tanımı üzerinde durulacak ve genel anlamda bugüne kadar tanımlanan demokrasi kavramları
özet halinde sunulacaktır.
İlerleyen bölümlerde, Radikal Demokrasi teorisyenlerince bu demokrasi düşüncesini
meydanda getirdiği iddia edilen liberal demokrasinin içine düştüğü kriz ve bu krizden
kurtulma yolları üzerinde durularak krizi aşabilmenin en önemli yolu olduğu iddia edilen
Radikal Demokrasi kavramı üzerinde durulacak ve teoriyi oluşturan kavramsal değerler
üzerinde değerlendirmeler yapılacaktır.
Üçüncü Bölümde ise, “Kimlik” kavramının sosyolojik incelemesi üzerinde demokrasilerde
birey, yurttaş, vatandaş olabilmenin kişilerin kimlikleri ile olan bağlantıları ve ideal
anlamında demokratik bir ortamda olması gereken kimlik politikasının ne olduğu üzerinde
durulacaktır. Bunun üzerine konumuz gereğince “Radikal Demokraside Kimlik” olgusu
değerlendirilerek bu demokrasi türünün kendine münhasır kimlik politikası ve uygulamaya
koymayı hedeflediği insani ilişkileri anlatılacaktır.
Ve son olarak dördüncü ve beşinci bölümlerde, Radikal Demokrasi ve Kimlik üzerine yapılan
eleştiriler üzerinde durularak bu eleştiriler maddesel anlamda ele alınacak ve Türkiye’de
uygulanabilirliği ile kıyasen anlatılacak ve sonuca varılacaktır.
Yazımızın konusu ile ilgili incelemeler yaparken, öncelikle Radikal demokrasi ile ilgili
teorinin kurucuları sayılan LACLAU ve MOUFFE tarafından yazılarak ilk kez 1985 yılında
yayınlanan “Hegemonya ve Sosyalist Strateji, Radikal Demokratik bir Politikaya Doğru” adlı
eser başta olmak üzere Fuat Keyman’nın “Türkiye ve Radikal Demokrasi” ile yine Gökhan
Demir’in “Postmarksizim ve Radikal Demokrasi” adlı eselerlerinden yararlanılmış, ayrıca
4
konu ile ilgili olarak akademik makaleler ve Türkiye gündemi ile sınırlı olmak üzere gazete
ve dergi gibi yayınlar taranarak yazımız son haline getirilmiştir.
Konuyu oluştururken belirli bir sistematik takip edilerek tümden gelim yöntemi kullanılmaya
çalışılmıştır. Genel anlamıyla “Demokrasi” tanımından yola çıkılmış, Radikal Demokrasi
Kuramının oluşmasında başat rol oynayan Liberal Demokrasi kavramsal düzeyde açıklanmış
Kuramın fikri zeminini oluşturan Liberalizm Krizi ve bu krize Radikal demokratların
getirdikleri eleştirilerek ele alınmış ve esas konumuz olan “Radikal Demokrasi ve Kimlik”
üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır.
I. Bölüm : Demokrasi Tanımı ve Çeşitleri
A. Demokrasi :
Klasik anlamı ile halkın kendi kendini yönetme biçimi1
olarak tanımlayabileceğimiz
demokrasi, Eski Yunanlılardan günümüze kadar gelişen toplumsal ve siyasal ihtiyaçlar
karşısında kendini sürekli yenileyerek günümüze farklı yorumları ile ulaşmıştır. Her ne kadar
Eski Yunan’la başlayan bu süreç Orta Çağda kesintiye uğramış ve demokrasi düşüncesinin
yeniden çekicilik kazanması aydınlanma felsefesinin sonuç vermeye başlamasıyla yeniden
yaygın bir ideal haline gelmişse de 2 tarihi süreci içerisinde dünyanın her bölgesinde ve her
dönem farklı şekillerde kendini göstermiş, demokrasi üzerine getirilen yorumlar ve
demokrasiyi siyasal/sosyal hayata aktarabilme kabiliyetine göre ise devletler gelişmişlik
düzeyine ulaşmıştır.
1. Demokrasi Çeşitleri ve Liberal Demokrasi
Demokrasinin bu kısa tanımından sonra tarihsel sürece bakıldığında toplumların gelişme
düzeyine bağlı olarak demokrasi kavramına farklı anlamların atfedilmeye başlandığı ve
demokrasinin farklı şekillerde tezahür ettiği3 söylenebilir. Bu çalışmada konumuzun dışına
çıkılmaması amacıyla bu demokrasi türlerinin büyük çoğunluğunu saymakla yetinecek ve
konumuz itibari ile önemli olan üç demokrasi türü üzerinde durulacaktır.
1 EJDER, Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınları, Genişletilmiş Beşinci Baskı, Ankara 2011, sf 200
2 BULUT, Nihat, Demokrasiyi İdeal Anlamına Yaklaştırma Çabası Olarak Radikal Demokrasi, AÜEHFD,C.VII,
S.1-2 ( Haziran 2003) 3 TUNÇ, Hasan, Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, GÜHFD C.XII, Y. 2008, Sa.1-2 , sf
1116
5
Yukarıda da bahsedildiği gibi demokrasi kavramının farklı şekillerde yorumlanması ülkelerin
gelişmişlik düzeyine göre değişiklik göstermiştir. Bu kapsamda yapılan çalışmalar sonucunda;
doğrudan, temsili, yarı doğrudan, çoğulcu, çoğunlukçu, Marksist, liberal, plebisitçi, radikal,
siber, düşük yoğunluklu, militan, uzlaşmacı, delegasyoncu, westminister modeli, oydaşmacı
ve müzakereci4 olmak üzere birçok demokrasi yorumu ortaya çıkmıştır.
Sayılan demokrasi içerisinde esas konumuzu oluşturan Radikal Demokrasi Kuramını daha iyi
açıklayabilmek amacıyla Liberal Demokrasi Kuramından bahsedilmesi ve bu kuramın içine
düştüğü iddia edilen krizden bahsetmek bizim için büyük önem taşımaktadır. Bunun nedeni
ileriki bölümlerde de görüleceği üzere Radikal Demokrasi Kuramına getirilen en büyük
eleştirilerden birinin yeni bir kuram getirmesinden ziyade Liberal Demokrasinin
derinleştirilmesi ve bir anlamda Post-Marksizim çizgisi dahilinde bazı eklemlenmeler
yapılarak eski modelin bir devamı niteliğine büründürülmesi olacaktır.
Kavramsal olarak açıklamakla yetineceğimiz ve liberalizm çerçevesinde ileri bölümlerde
üzerinde sık sık durulacak olarak Liberal Demokrasiler ise batılı toplumsal, siyasal
örgütlenme tarzının kurumsallaşmış niteliklerini ifade etmekte, insan hak ve özgürlüklerinin
varlığını esas almakta, bireysel özgürlük ve eşitliği tesis etmeye gayret eden toplumsal,
siyasal kurumsallaşmanın gerektiğini kabul etmektedir.5 Yine Atilla Yayla’nın ifadesi ile
liberal demokrasilerde bireyin varlığı, sınıf- halk gibi bütün’lerin varlıklarından daha
gerçektir.6 Bu tür demokrasilerde halk veya toplum denen soyut varlık, onu oluşturan tek tek
somut bireylerin toplamından daha üstün bir şey değildir.7
Bu çerçevede Liberal Demokrasi teriminin ikinci dünya savaşı sonrasında batı toplumlarında
varolan siyasal kurumları, bu kurumların varoluşlarını güvence altına alan hukuk kurallarını
ve bu kurum ve kurallar içinde işlemekte olan siyasal süreci anlatmak üzere kullanıldığını8
söyleyebiliriz. Bu anlamda liberal demokrasi genel ve eşit oy ilkesini çeşitli aralıklarla yapılan
gizli oy ve açık sayımlı seçimlerle siyasal iktidarın el değiştirebilmesini, halkın temsil edildiği
4 TUNÇ, a.g.e sf, 1116-1131.
5 TUNÇ a.g.e 1121
6 Yayla, A. (1992) Liberalizm, Ankara: Turhan Kitabevi.
7 ŞAHİN, Bican, Liberal Demokrasinin Temelleri: Güncel Demokrasi Tartışmaları, Oreon Yayınları, 2008
8 KÖKER, Levent, Demokrasi Üzerine Yazılar, İmge Kitapevi, 1992, sf 29
6
kurumların (parlamento gibi) varlığını, hukukun üstünlüğünü (ve dolayısıyla yargı erkinin
bağımsızlığını), düşünce, anlatım ve örgütlenme özgürlüğünü içermektedir.9
II. Bölüm : Liberal Demokrasinin Krizi ve Radikal Demokrasi
A.Liberal Demokrasinin Krizi Üzerine:
Soğuk Savaş yıllarının ardından birçok Doğu Bloku ülkesi, liberal bir yönetim modeli
benimseme gereği duyarak Liberal Demokrasi modelini uygulamaya başlamışlardır. Doğu
bloku ülkelerinin de liberal demokrasi modeline geçmesi ile birlikte her ne kadar
FUKUYAMA’nın “Tarihin Sonu” tezi çerçevesinde 21. Yüzyılın liberalizmin zaferi olarak
düşünülse de bazı yazarlar bu modelin demokrasi ile uyuşmadığını ve zamanın şartlarına göre
revize edilerek yeni bir model üzerinde çalışılması gerektiğini ifade etmişlerdir.
Liberal Demokrasinin klasik anlamdaki “Demokrasi” fikri ve uygulamaları ile uyuşmayan ve
dizayn edilmesi gereken yönlerinin olması gerektiğini savunan yazarlar içerisinde yer alan
Jurgen Habermas, John Rawls ve Chantal Mouffe gibi düşünürler, Liberal demokrasinin
“siyasal katılım, hesap verilebilir hükümet, gösteri ve reform özgürlüğü” gibi vaatlerini yerine
getirmediğini ileri sürerek kendi kurumları ve içeriği açısından bu demokrasi türünü
eleştirerek dönüşüme uğratmayı amaçlamışlardır.10
Radikal Demokrasi fikrinin kurucularından da olan Mouffe, liberalizmin topluma verdiği
bireysellik ilkesini sert bir şekilde eleştirerek “toplumun çoğulcu niteliği”ne önem verilmesi
gerektiğini ileri sürmüştür. Ona göre modern demokrasilerin temel karakteristik özelliklerini
bireyler değil çoğulcu toplum oluşturmaktadır. 11
Mouffe, liberal demokrasinin krize
girmesindeki ve demokrasinin temel varsayımlarına karşı uyumsuz olmasının temel sebebinin
“toplumsal özne” konusunda tarafının bireysellikten yana olarak belirlemesinde bulmaktadır.
Özellikle farklılıkların tanınmasına ve kolektif sorumluluğun ön plana çıkarılmasının
9 KÖKER, a.g.e, sf 29
10 KANATLI Mehmet, “Chantal Mouffe’un Radikal Demokrasi Projesi Üzerine Bir Değerlendirme”, Tesam
Akademi Dergisi, s.116 11
MOUFFE Chantal, Demokratik Paradoks, Epos Yayınları,2009, s.19
7
gerekliliğini vurgulayan Mouffe, bireyin bazı şartlarda engellenmesinin gerektiğini ve
“ engellenmemiş birey” görüşünün problemli olduğunu ifade etmektedir.12
B. Radikal Demokrasi Çeşitleri ve Kavramsal Değerlendirmeler
1. Kavram :
Demokrasi Tarihi boyunca ideal demokrasiye bir adım daha yaklaşabilme amacıyla birçok
model geliştirilmiştir. Bu modellerin her birisi gelişen siyasal ve toplumsal taleplere yanıt
verebilme adına farklı bir paradigmaya dayandırılmıştır. 21. Yüzyıla gelindiğinde ise özellikle
farklı kimliklerin yoğun olarak var olduğu coğrafyalarda siyasal ve toplumsal beklentiler
farklılaşmaya başlamıştır.13
İşte bu farklılıkların göz önünde bulundurulması ve kolektif bir yaşam sürdürülebilmesi
amacıyla çoğunluk hâkimiyetinin çoğulculuğa evrilmesi gerektiği fikri ile beraber halkın
karar mekanizmalarına daha etkin bir biçimde katılımını öngören ve demokratik kurumların
bu esasa göre oluşturulmasını hedefleyen bir yaklaşım olarak Radikal Demokrasi tezi ortaya
atılmıştır. Bu demokrasi çeşidinin karakteristik özelliği ise; Siyasal haklar ve oy kullanma gibi
prosedürleri demokrasinin bütünü ya da kesin şekli olarak görmemeleri, demokrasinin özünde
yatan siyasal idealleri pekiştirmeyi amaçlamaları ve ve liberal demokrasinin meşruiyet krizine
cevap vermeyi hedeflemeleri,14
bunu yaparken de Batı demokrasilerinde öne çıkan kimlik
farklılık politikası biçimlerini kurcalamalarınıdır.15
Bu kapsamda, Demokrasi içerisinde bireyi ön plana alan liberalizme karşı çoğulcu toplumu ön
plana alan, siyasetin sadece “ çıkar amaçlı” olarak yapılmaması gerektiğini ve toplumun
farklılıklarına aldırış etmeden bir bütün olarak var olması gerektiğini genel hatları ile öne
süren “Hegemonya ve Sosyalist Strateji, Radikal Bir Demokrasiye Doğru” adlı eserinde
sahibi olan Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe’ye göre Radikal demokrasi;
12
Kanatlı, a.g.e, s.119 13
ÖZDEMİR Gürbüz, “Farklılıkların Kesiştiği Coğrafyalar İçin Bir Öneri: Radikal Demokrasi”, Celal Bayar
Ünv. İİBF, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Yıl 2013, Cilt 20, Sayı 1, s.81 14
Bulut a.g.e, s.53 15
BENHABİB, “Demokratik Moment ve Farklılık Sorunu”, içerisinde Bulut, a.g.e, s.53
8
“Farklı boyunduruk altına alma biçimlerine karşı verilen çeşitli demokratik mücadeleler
arasında bir eşdeğerlilik zinciri yaratmak, cinsiyet, ırkçılık ve cinsel ayrımcılığa karşı
mücadeleler ve çevre mücadelelerinin yeni bir sol kanat hegemonik projede, işçilerin
mücadelesi ile eklemlenmesi”
Olarak ifade edilmiştir.
E.F Keyman tarafından “Liberal Demokrasinin siyasallaştırılması ve günümüzün sorunlarını
çözümleyici nitelikte yeniden yapılanması”16
olarakta tanımlanan Radikal Demokrasi, hem
liberal demokrasinin hem de liberal demokrasinin içinde yuvalandığı paradigmanın aşılması
yönünde bir istemi dile getirir. Bu arada radikal olan liberal olanı “demokratikleştirecek” ve
onu (dolayısıyla insanlığın modern siyasetini de) olduğu varsayılan meşruluk krizinden
kurtaracak geç modern zamanlara özü bir kurgu17
olarak düşünülecektir. Bu anlamda Radikal
demokrasi liberal demokrasiye karşı tamamen zıt bir duruş sergilememekte yalnızca eksik ve
sorunlu gördüğü kısımları modern bir şekilde yorumladığını iddia etmektedir.
Diğer taraftan, Laclau ve Mouffe, eserlerinde “radikal ve çoğulcu demokrasi” ile ilgili olarak
yeniden tanımlanması ve demokrasinin giderek artan sayıdaki toplumsal ilişkiyi kapsayacak
şekilde genişletilmesi olarak bu projenin tahayyül edilmesini önerdiler.18
Yazarların Radikal Demokrasi fikrini ortaya atarken üzerinde durdukları diğer önemli kavram
ise “toplumsal özne” kavramının tarihi süreç içerisindeki konumu olmuştur. Klasik
Marksizmin temel taşı olarak addedebileceğimiz “işçi sınıfı” nın post modern dönemde eskiye
nazaran bir hayli değiştiği, ve böyle bir dünyada etkinliğinin kaybolduğundan bahisle bu sınıf
mücadelesinin heterojen bir toplum yapısına yayılarak farklı etnik/dini/cinsi vb gruplar
nezdinde devam ettiği fikri ileri sürülmüştür.Bu anlamda, kendilerini “Post Marksist” olarak
tanımlayan yazarlar, işçi devrimi ile uygulamaya konulamayan sosyalist düşüncelerin evrim
ile (bir nevi liberal düşüncenin sosyalist düşünce yönünde evrilmesi ile) yapılabileceğini iddia
etmektedirler. Her ne kadar klasik marksizmin savunucuları tarafından büyük ölçüde eleştiri
alsalar da yazarlar, kendi beslendikleri entelektüel ortamı topyekun reddetmeden ve sosyalist
geleneğe içsel kimi olanakları vurgulamayı, ve sınıf, kimlik, özgürlük, demokrasi gibi
16
KEYMAN E.Fuat, Türkiye ve Radikal Demokrasi, Alfa Yayınları, İstanbul 2000, s.32 17
KEYMAN, a.g.e, s.136 18
DEMİR Gökhan, Post Marksizim ve Radikal Demokrasi, Patika Kitap, İstanbul 2014, a.168
9
kavramları bu olanaklar çerçevesinde yeniden ele alarak toplumsallığın yeniden
sorunsallaştırılmasını – ve dolayısıyla siyasallaştırılmasını- sağlamak istemişlerdir.19
Ancak bu noktada vurgulamamız gerekir ki, Radikal Demokrasi yeknesak bir teori değildir.
Kendi içinde farklı teorik açılımlara da maruz kalan bu teori, her ne kadar birbirleri ile
yakından ilişkili de olsa literatürde “Müzakereci (Sorgulayıcı) Demokrasi” ve “Agonistik
( Çekişmeci) Demokrasi” olarak iki farklı türde geçmektedir.
2. Sorgulayıcı ( Müzakereci) Radikal Demokrasi
Radikal Demokrasi çerçevesinde sunulan sorgulayıcı yaklaşımın; Mill, Dewey, Rawls ve
Habermas gibi düşünğürlerce ortaya konulan farklı bakış açıları vardır. Bunların arasında
özellikle Habermas sorgulayıcı demokrasinin en önemli temsilcisi olarak öne çıkmaktadır.20
Habermas’ın öncülüğünü yaptığı ve “Tartışma” kavramını merkeze alan Müzakereci
Demokraside yönetim biçiminde kolektif karar alma süreçleri açısından meşruiyete ve
rasyonelliğe ulaşmanın yolunu, bu yönetim biçimindeki kurumların, herkesin ortak çıkarı
olarak görülen şeyin, özgür ve eşit bireyler arasında rasyonel ve adil biçimde yürütülen
kolektif müzakere sürecinden kaynaklanmasını sağlayacak şekilde düzenlenmesinde görür.21
Daha açık bir ifade ile belirtmek gerekirse, Habermas ve diğer teorisyenler, temsili liberal
demokrasinin bir kriz yaşadığı varsayımı üzerine bu krizlerin farklılıklara dayalı diyalog ve
müzakere süreçleri ile ortadan kalkabileceği fikrini savunmaktadırlar. Onlara göre “meşru
demokratik bir yönetim” yalnızca yasalarla ya da hukukun üstünlüğü ilkesi ile sağlanamaz;
aynı zamanda farklılıkların diyaloğu, müzakeresi ve iletişimine dayalı karar alma
mekanizmalarının varlığı da olmazsa olmaz bir gerekliliktir.22
Siyasal katılımın niteliğini arttırmayı amaç edinen bu demokrasi çeşidi, özgür ve eşit
vatandaşların kamu müzakeresi yoluyla meşru siyasal karar alma ve vatandaşların doğrudan
öz yönetimini oluşturmasını hedeflemektedir. Müzakereci Demokrasi modelinde esas alınan
ilke demokratik kurumların şeffaflık ilkesi gereği tartışmaya açık bir şekilde
gerçekleştirilmesidir. Bu nedenle başta Habermas olmak üzere diğer bütün teorisyenler bu
19
ÖZSEL Doğancan, “Radikal Demokrasi, Temelsiz ve Paradoksal Bir Vaad”, s.3 20
Özdemir, a.g.e, s.85 21
BENHABİB, “ Müzakereci Bir Demokratik Meşruiyet Modeline Doğru” İçerisinde Bulut,a.g.e, s.53 22
Özdemir, a.g.e, s.85
10
demokrasi modelinin açık bir toplum oluşturacağı ve liberalizm krizine iyi bir alternatif
oluşturacağı fikrini ileri sürmektedir.
Demokratik kurumların yaşadığı sorunların diyalog ve müzakere ile çözülebileceğini temel
referans alan ve bu yöntemle liberal demokrasinin meşruiyet krizinin de çözülebileceğini
iddia eden bu demokrasi teorisine göre liberal demokrasideki sorunlar şunlardır.
- Liberal Demokrasinin aşırı bireysel niteliği ve sözleşmesi yapısı sonucu farklılıklar
konusunda çözüm üretmekten uzaktır.
- Liberalizmle desteklenmiş temsili demokrasilerde temsilin gerektiği gibi olmaması
ve vatandaşların kendi istekleri doğrultusunda temsil edilmedikleri.
- Devlet yönetiminde çoğulculuk yerine çoğunluk tahakkümünün olması ve devletin
her kademesinde bu tahakkümün devam etmesi,
- İktidar paylaşımında çoğunlukçuluk ilkesinin uygulanması sonucu eşit güç
dağılımının yapılamaması23
Liberal demokrasinin içine düştüğü bu çıkmazdan kurtulma çabası hem Radikal Demokrasi
hem de Müzakereci Demokrasi teorilerinin temel zeminini hazırlamaktadır. Geçmiş
konularımızda da bahsedildiği üzere liberal demokrasinin özellikle bireye verdiği değer,
kolektif yapıyı tehdit eder niteliğe geldiği fikri muteber olmaya başlamıştır. Ayrıca Radikal
demokrasi tezinin savunucularının klasik marksizmden ayrılarak post Marksizm diye
nitelenen bir sıfat takınmaları ve sonuç olarak sosyalist bir fikri altyapı ile donanımlı olmaları
Liberal/Radikal ( Müzakereci-Agonistik) Demokrasi modellerinin basit bir ayrım olmadığı ve
geçmişinin iki kutuplu dünya çağlarındaki iki kutubu temsil ettiği de görülmektedir.
3. Agonistik Radikal Demokrasi
Agonistik Demokrasi modeli, kamusal alanın demokratik yönetimine dair müzakereci modele
alternatif olarak geliştirilmiştir ve Mouffe’un yanı sıra William Colony, Mark Waren, Ann
Phlips, Claude Lefort, Zygmunt Baumann, Tom Bridges, L. Simon gibi yapısalcılık sonrası
23
Tunç, a.g.e, s.1124-1125
11
felsefi söylem etrafında toplanmış kuramcılar tarafından da geliştirilmeye devam etmiştir.24
Bu modelin savunucularına göre 21. Yüzyıla damgasını vuracak olan siyaset, “kimlik
siyaseti/savaşı” olacaktır.
Bu anlayış çerçevesinde, demokrasinin evrensel rasyonel bir uzlaşmayı hedeflemesi mümkün
değildir. İhtilafların nihai olarak uzlaştırılmasının mümkün olduğuna inanmak demokrasinin
ufkunun daraltılmasından ibaret kalacaktır.
Mouffe ve Laclau-, bu demokrasi modelini açıklarken modelin tabiatı gereği barındırması
gereken bazı durumları da kendine has bir ifade biçimi ile ele almıştır. Örneğin kamusal alanı
“farklılıkların beraber yaşamasını” olanaklı kılan, dolayısı ile farklılık taleplerinin köktenci
kimlik siyasetini engelleyen bir “dolayım alanı” olarak kabul edilir. İşte bu farklılıkların
beraber yaşamasını olanaklı kılan düşünme tarzi “agonizma”, bu temelde kurulan kamusal
alana ise “ agonistik kamusal alan” olarak adlandırılmıştır.25
Diğer taraftan, Mouffe ve Laclau’nun teorisinde önemli bir yer tutan diğer iki kavram ise
“Siyasal” ve “Siyaset” kavramlarıdır. Mouffe, kendi projelerini Müzakereci Demokrasi
projesinden ayıran en önemli özelliklerden birini bu kavramlarla açıklamıştır. Öncelikle
kavramların Agonistik Demokrasi modelinde ne anlama geldiğinden bahsetmek gerekecektir.
Bu anlamda Mouufe Siyasal’ı ; insan ilişkilerinin ve çeşitli formlardaki sosyal ilişkilerin
temelindeki antogonizmaları belirtmek için kullanırken Siyaset kavramını ise; siyasi
söylemlerin, siyasi pratiklerin ve siyasi kurumların bir düzen oluşturmak için işlevsel olduğu
alanları tanımlamak için kullanmaktadır.26
Bu anlamda Mouufe için siyasal kuramsal olan, siyasi ise kuramsalın pratiğe dökülmüş halidir
diyebiliriz. Onun için siyasal siyasetin doğasını inşa eden ve siyasete fikri zemini hazırlayan
bir olgudur ve müzakereci demokrasi teorisinde siyasal alanda cereyan eden olayların siyasi
alanda çatışmasından ziyade müzakere edilerek anlaşılması fikrine karşı durmaktadır.
Mouffe’ye göre müzakereci demokrasinin en büyük eksikliği bu yönüdür.
24
Keyman, a.g.e, s.139 25
Keyman, a.g.e, s.145 26
Kanatlı, a.g.e, 124
12
Çekişmeci yaklaşım temel paradigmasını farklılık çelişki ve çekişme üzerine kurmaktadır. Bu
nedenle kamusal alanda müzakereyle çatışma ve gerilimin tamamen ortadan kalkmasının
imkânsızlığını kabul etmektedir. Ayrıca bu proje, demokrasinin varlık nedenini bizzat çatışma
ve gerilim olarak görmekte ve dolayısıyla farklı kimlikler arasında oluşabilecek tam bir
uzlaşma ortamının çoğulculuğa dayalı ideal demokrasiyi ortadan kaldıracağını
vurgulamaktadır. 27
Bu çerçevede çatışma ve çelişkiyi demokrasinin olmazsa olmaz bir şartı
olarak kabul eden bu model, bunları sonlandıracak olan her türlü uzlaşmanın demokratik
olmayıp hegemonik28
bir eklemlenme ile oluştuğunu savunmaktadır.29
Yazarın bahsettiği
çatışmaların, demokrasinin ana unsuru olduğu varsayımı ile beraber belirtmemiz gereken bir
diğer husus, Mouffe’nin eserlerinde yer verdiği bir diğer ikili kavram olan Antagonizma ve
Agonizm kavramlarının önemidir. Demokrasi modeline adını da veren Antagonizma
kavramının Mouffe’un teorisinde hayati bir önem taşıdığı ve teorinsin mihenk taşı olduğu
yukarıda ifade edilen hususlar çerçevesinde tartışmasızdır. Mouffe bu kavrama ek olarak 1995
yılında yazdığı bir makalede Antagonizmanın bir uzantısı olduğunu iddia ettiği Agonizmi;
“siyasal alanda olan çatışmaların (agonizmaların) siyaset aracılığıyla kurumlara, söylemlere
ve değerlere yansıması”30
olarak ifade etmiştir.
Agonistik Demokrasi modelinde siyasetin temeli çatışma üzerine kurulmaktadır. Bu
kapsamda karşı tarafı dışlama pratiği siyasal pratiğin özü olması nedeniyle siyasal pratikleri
demokratik veya anti demokratik ikiliğinden ayırmanın ölçüsü biz/onlar farklılıklarını
tamamen ayırmak değil “farklılıkların beraber yaşaması” temeli üzerine kuruludur.31
Yazarlarımız, öncü oldukları demokrasi modelindeki çekişmeyi açıklamak amacıyla Carl
Schmitt’ten ödüç aldıkları “dost” ve “düşman” kavramlarını “Antagonizma” ve “Agonizm”
kavramları zemini üzerinde yeniden değerlendirmeye almışlardır. Mouffe’a göre antagonzima
düşmanlar arasında gerçekleşirken agonizma ise hasımlar arasında gerçekleşmektedir. Bu
kavramsal değerlendirmeler sonucunda Mouffe, siyasetin içerisinde daima yer aldığını iddia
27
Özdemir, a.g.e, s.88 28
Mouffe ve Laclou, ilk kez 1985 yılında yayınlanan “Hegemonya ve Sosyalist Strateji, Radikal Demokratik bir
Politikaya Doğru” adlı eserinde hegemonya kavramı üzerinde özellikle durmuş ve bu kavramı açıklarken Lenin
ve Gramsci’nin tanımları üzerinde değerlendirmeler yapmıştır. Kitabının hegemonya başlıklı bölümünde bu iki
teorisyenin hegemonya tanımları içerisinde Lenin’in tanımının Gramsci’ye nazaran daha demokratik olduğunu
iddia ederek kendi tanımlarını da “Leninin tanımındaki yaklaşımın radikalleşmesi” olarak yorumlamışlardır. 29
MOUFFE, LACLOU, Hegemonya ve Sosyalist Strateji, Radikal Demokratik bir Politikaya Doğru, İletişim
Yayınları, s. 256 30
Kanatlı, a.g.e, s.124 31
KARAMAN Suna Güzin, “Radikal Demokrasi ve Vatandaşlık: Liberal ve Kominitaryan Yaklaşımlarla Bir
Karşılaştrma”, Ankara, 2014, s.83
13
ettiği dost/düşman ilişkisini bir alt seviyeye indirerek siyasala ait olan “düşmanlık ilişkisi” ni
siyasetin aracılığı ile “hasımlık ilişkisi”ne çevirdiğini iddia etmektedir.
C. Radikal Demokraside “Sınıf” kavramı ve “Yönetime Katılım”
Sınıf Kavramı :
Bir siyaset ve toplum kuramını tartışırken “sınıf” olgusu ve onun etrafında şekillenen diğer
unsurlar en önemli kıstaslardan biri olmaktadır. Toplumsal yapıyla ilgili oluşumlar, topluların
ekonomik ilişkileri, toplumsal çatışma, yönetime katılım ve iktidar gibi diğer önemli ayrımlar
sınıf ilişkilerinin etrafında şekillenir.32
Sınıfa ilişkin tezler, siyaset biliminin ve sosyal bilimlerin temelini oluşturmakla birlikte
sınıfın yadsınamaz olarak en fazla tesir ettiği ideoloji de klasik Marksizmdir. Marksist kuram,
Marx ve Engels’in “Kominist Manidesto” sunda belirttiği gibi insanlık tarihini sınıf
mücadeleleri tarihi olarak ele almaktadır. Bu fikri çerçeve içerisinde Marx, toplum analizini
ilkel komünal topluluk sonrasından başlayarak bütün tarihsel çözümlemelerini bu kural
üzerinden yapmıştır.
Klasik Marksizmin kimliğe bakış açısı farklılıkları göz ardı ederek tek biz özne üzerinden
açıklamaya çalışmasından dolayı “özne” kavramı bu ideolojinin gelişmesinde de büyük
öneme sahiptir. İşte bu özne tarihi çözümlemelerde de “işçi sınıfı “ olarak ele alınmış ve
devrimin itici gücü olarak bu sınıfın varlığı şart kılınmıştır. Ancak özellikle 1980’lerden sonra
işçi sınıfının kendisinden beklenen etkinliği gösterememesi, toplumdaki aktif rolünün yerini
pasif bir duruş sergilemesi ve kendi içerisinde bile farklı kimliklere ayrılması sonucu bazı
teorisyenler özne üzerinde yeniden durulması gerektiğini belirterek klasik marksizmin post
modern bir şekilde yeniden yorumlanması gerektiği üzerinde durmuşlardır.
Bazı post Marksist kuramcılar ve özellikle bu çalışmamızın konusunu oluşturan radikaller, tek
tip özne konumunda olan işçi sınıfının (anonim özneler) yerine tekil özneleri koyarak
devrimin itici gücünün değiştirilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. İşçi sınıfının kendinden
beklenen misyonu yerine getirmemesi ve gelişen Batı şartlarına göre zenginleştikleri ve artık
32
BATI Uğur, “Lişberal Demokrasinin Dönüşümü ya da Post-Marksist Teorinin Zafiyeti: Radikal Demokrasi
Projesinin Eleştirisi”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı : 22, Aralık 2010, s.7
14
o eski işçi sınıfı olmadığı varsayımı üzerine yeni toplumsal sınıf olarak eşcinseller, feministler,
aktivistler, çevreciler gibi farklı kimlikleri temsil eden bireyler olarak belirlenmesi gerektiği
ifade edilmiştir.
Radikal Demokratları özne kavramı ile ilgili olarak klasik markszimden ayıran temel fark
anonim öznelerin bireysel öznelere çevrilmesi isteğidir. Marksizmin amacına ulaşabilmesinin
pasif bir işçi sınıfı ile çok zor olacağı bunun içinde post modern biz zaman diliminde öznenin
de yeniden yorumlanması gerektiği belirtilerek post Marksist bir yorum getirmenin elzem
olacağı üzerinde durulmuştur.
Yönetime Katılım :
Toplumun ihtiyaçları, beklentileri ve isteklerinin her gün değişmekte olduğuna sürekli vurgu
yapan Radikal Demokratlar, bu nedenle toplumsal sistemin ve bunun paralelinde yönetimlerin
sürekli olarak kendilerini yenilemek durumunda olduğu nu ifade ederler.33
Projenin derinden
incelenmesi neticesinde radikallerin iddialarının aslında yönetime katılım bağlamında Liberal
Demokrasi’den çok farklı bir anlayış sergilemedikleri görülecektir. Özellikle klasik
marksizmde var olan işçi sınıfı ve lider parti kavramlarının işleyişini eleştiren radikaller,
patinin askeri disiplinle işçi sınıfını baskı altında tuttuğunu ve bu nedenle faşit bir yönetim
modeli sergilediğini ifade ederek kendi projelerinde bu baskının olmayacağını çünkü
toplumsal özne olan çevreciler, eşcinseller, feministler, aktivistler gibi farklı kimliklerdeki
kişilerin yönetime katılımları sonucunda daha demokratik bir yönetim oluşacağını iddia
etmektedirler.
Radikaller projelerini her ne kadar “Liberal Demokrasiyi reddetmek yerine onu radikal ve
çoğul bir demokrasi çizgisinde genişletmek” 34
olarak ifade etseler de klasik marksizmin
baskıcı rejim eleştirilerinde liberal demokrasilerde olan baskıları da görmezden geldikleri
aşikardır. Devlet partisinin olması ve yanlış uygulamaların yapılması sadece Marksizme has
bir olumsuzluk olmadığını savunan klasik Marksist yazarlar, radikal teorinin yönetime katılım
hususunda liberalizmin kötü bir taklidi olduğunu belirtmektedirler.
33
Batı, a.g.e, s.9 34
Laclau/Mouffe, Hegemonya ve Sosyalist Strateji , s. 216
15
Yukarıdaki tartışmaları bir kenara bıraktığımızda konumuzun esasını teşkil eden Radikaller,
yönetime katılım konusunda toplumun tüm öznelerinin özgür ve eşit bir şekilde yönetime
katılmasının elzem olduğu fikrinde birleşmektedirler.35
Toplumsal öznelerin kimlik ve farklılıklarına da dikkat çeken radikaller, bu farklılıklar
sayesinde yönetimin heterojen olarak toplumun bütün katmanlarına yayılacağına ve bu sayede
beklenilen devrimin bu özneler vasıtasıyla gerçekleşeceğine inanmaktadırlar. ileriki
bölümlerde projeye yapılan eleştiriler kısmında da görüleceği üzere, Radikal Demokrasi
Teorisine yapılan eleştirilerden en önemlisi hayata geçirilmesinde sorunlara yaşanacak ve bir
nevi hayali/ütopik bir teori olmasıdır. Bu nedenle yönetime katılım konusunda günümüz
şartlarının da göz önüne alınması sonucu bu tarz bir yönetim modelinin olması da bu
eleştiriler kapsamında olduğu aşikârdır.
D.Post Marksizim ve Radikal Demokrasi:
Post-Marksizm'in iki ilişkili fakat farklı kullanımı vardır. İlk olarak, Post-Marksizm Doğu
Avrupa ve Sovyetler Birliğinde komünizmin çöküşü sonrasında ortaya çıkan duruma işaret
edebilir.
1960'ların sonlarında ise komünizmin Sovyet paradigmasının zayıflaması, Maocu teorinin
yükselişi ve Vietnam ile 1968 öğrenci isyanlarını yayınlayan ticari televizyonların ortaya
çıkmasıyla başlamıştır. Devrimin büyük öykülerinin kitle kültürünün ve komünizmin etkisini
yitirmesi birçok teorisyenin çalışmalarını temellendirmek için bu kavramları kullanmasını
zorlaştırdı. Bu da Post-Marksizmin ikinci anlamına neden olan düşünce akımını tetikledi.
Böylece, Post-Marksizm, teorilerini Karl Marx 'ın çalışmaları veya Marksistler üzerine
kurmuş, fakat birçok açıdan bu teorilerin sınırlarını aşmış filozoflar ve sosyal
teorisyenlerin çalışmalarını nitelendirmeye başladı.
Bu bağlamda Post-Marksizm, başka bir deyişle söylem kuramsal yaklaşım ya da Essex Ekolü
olarak da bilinen kuramsal ve felsefi yaklaşımı ifade etmektedir.
35
Batı, a.g.e, s.10s
16
1985 yılında yayınlanan Hegemonya ve Sosyalist Strateji adlı çalışmalarıyla post Marksist
konuları ifade eden Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe tarihin itici gücü olarak sınıf
mücadelesi, sosyalist değişimin faili olarak işçi sınıfı, nesnel sınıf çıkarları, üretim
ilişkilerinin belirleyiciliği, toplumsal bir proje olarak sosyalizmin güncelliği ve nihayet siyasal
devrim gibi temel Marksist tezlerden kısacası Marksizmin kendisinden kopuyorlardı 36
Post Marksizm kuramcıları, ve özelliklede Laclau ve Mouffe’un Radikal Demokrasi fikrini
ileri sürmelerindeki kalkış noktası, Klasik Marksizmin içine düştüğünü iddia ettikleri “kriz”
durumunun varlığıdır. Yazarlar kuramsal müdahalelerini sosyalizmin tarihsel krizi olarak
gördükleri yerde konumlandırırlar. Yeni bir sol için siyasal strateji, yani radikal ve çoğul
demokrasiye dair yeni bir siyaset ortaya koyarak sosyalizmin krizine bir son vermeyi
amaçlamışlardır.37
Sosyalizmin içinde bulunduğu kriz ortamını aşmak isteyen Post Marksist kuramcılar, temel
anlamda klasik Marksizmin kuramsal bir paradigma yaşadığı iddiası ve güncel şartlara cevap
vermediği düşüncesi ile özellikle yukarıda da belirtildiği gibi toplumun itici gücü olarak “işçi
sınıfı” nı almayı bırakarak toplumsal farklılıkların gerçekliğine yönelmişlerdir. 1970 li
yıllarda ortaya çıkan Marksist Paradigmaya bağlı olarak bu sorunlu paradigmayı onarmak
üzere 1980 li yıllarda Laclau ve Mouffe tarafından temel ilkeleri konulan Post Marksizm,
Alain Badiou, Etienne Balibar, Paul Hirst, Barry Hindes ve Slavoj Zizek gibi felsefeciler
tarafından da kabul edilmektedir.
Hem kuramsal/felsefi hemde toplumsal önermeleri bakımından Post Marksist Kuram yeni bir
takım perspektifler ve kavramsal önermeler öne sürer. Bu kuram, temelde 3 kavram üzerinde
örülüp örgütlenmektedir. Bunlar; söylem, hegemonya ve toplumsal antagonizmadır.Bu
kavramlar sırasıyla; yapı, siyaset ve çatışma kavramlarını ikame etmek eğilimi
göstermektedirler.38
Teorinin oluşmasında yadsınamaz bir öneme sahip olan temel kavramların oluşmasında
yazarlarımız başka felsefecilerden ve teorisyenlerden de yararlanmışlardır. Bu teorisyenlerden
özellik “hegemonya” kavramını oluştururken Antonio Gramsci den yararlanılmış, konumuza
esas teşkil eden Hegemonya ve Sosyalist Strateji adlı eserde de bu konu hakkında yoğun
36
ADAKLI Gülseren “ Post Marksizmin Kuramsal ve Siyasal Açmazları” , Praksis 2001- s.1 37
Demir, a.g.e.34 38
Demir, a.g.e, s. 35
17
düşünsel verilere yer verilmiştir. Diğer taraftan yine kuramın temel zeminini teşkil eden
yapısalcılık ideolojisi ile ilgili olarak Louis Althusser’in fikirlerinin son derece belirleyici bir
yer teşkil ettiğini de söyleyebiliriz..
Burada özetle her iki kuramcının kuramlarından yazarlarımızın etkilendikleri kuramlarının da
tanımının yapılmasının uygun olacağını düşünmekteyiz. Öncelikle Post Marksist ve Radikal
Demokrat kuramcıların fikri zeminini oluşturan Louis Althusser’in yapısalcılık tanımına yer
verelim.
Althusser,yapısalcılık konusunda Fransa'daki genel felsefi eğilimden etkilenmiş bir düşünürdür ve
Marksizmi bu eğilimle değerlendirilmeye yönelmiştir. “Yapısalcı Marksizm” adıyla da anılan bu
akım Ortodoks Marksizmin temel argümanlarını reddeder. Althusser'in Marks okuması, bilginin
niteliğinden ideolojinin tanımına, altyapı-üstyapı kategorilerinin niteliklerinden öznenin
kökenlerine kadar temel Marksist kategorilerin anlaşılmasında farklılaşmakta kalmaz, Marksist
öğretinin bütünsel olarak anlaşılmasında diğer Marksizmlerden ayrılır.39 Klasik Marksizmin bir
krizi içerisinde olduğunu düşünen yazarlarımız da Althusser’in yapısalcı söyleminden etkilenerek
kuramı yapısalcı Marksizm temeline dayandırmışlardır.
Kuramda etkilenilen bir diğer kavram ise Antomnio Gramsci’nin hegemonya kavramıdır.
Gramsci, "güç" ve "iktidar" üzerine düşünmüştür. Gücün nasıl elde edildiği ve kuşaktan
kuşağa nasıl aktarıldığını inceler. Devleti formüle ederek “Devlet = Politik Toplum + Sivil
Toplum' dur”, der. Ona göre devlet, Marks'tan farklı olarak tepeden inme değildir.
Hegemonyayı, topluma egemen güç ya da güçler olarak tanımlayarak temel kavramları;
baskın fikirler, ideolojiler, felsefe olarak ifade eder Yine ona göre Hegemonya mutlak bir güç
değil, değişen ittifaklar sonucu oluşan, her an değişebilen ve sivil topluma danışarak
oluşturulan egemen güçtür. Hegemonyalar sivil toplumdaki değişimlerle değişebilir.
"İttifaklar", "Değişebilirlik", "Pazarlığa tabilik", "Sivil toplumun rızası" hegemonya
kavramını açıklamakta önemli sözcüklerdir.40
39
BELGE Murat, “Marksizm ve Yapısalcılık” Birikim Dergisi, s.16-30 40
http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi163/gul.buyukbay_163.html
18
III. Bölüm : Kimlik
A. Kavramsal Olarak Kimlik
Kavram olarak kimlik, kolektif aidiyetlerden başka arzularımız, hayallerimiz, kendimizi
tasavvur etme, yaşama ilişki kurma, tanınma biçimimiz gibi hayattaki duruş yerimizi bildiren
niteliklerin toplamını ifade etmektedir.41
Bu anlamda kimlik kavramının sosyolojideki yeri
çok önemlidir. Yakın planda bakıldığında sosyolojideki teorik bölünmelerin, karşıtlıkların
neredeyse tamamen bu bölüm etrafında geçtiğini görürüz. Comte’un “Pozitif Toplum” u,
Parsons’ın “Aktör” ü, Mead ‘ın “Ben, Bireysel Ben, Toplumsal Ben” i ve Marx’ın
“Toplumsal Sınıf” ı hatlıkla toplumsal kimlik içerisinde ele alınabilir.42
Kimlik her ne kadar sosyolojiyi ilgilendiren önemli konulardan birini oluştursa da siyaset
bilimi içinde üzerinde durulması önem arz eden konulardan birisidir. Özellikle toplumsal
kimliğin oluşmasında bireysel kimliğin rolü bu konuda üzerinde durulması gereken
konulardandır. Kimliğin sosyolojik açıdan yorumlanmasının yanı sıra siyaset biliminde
özellikle uygulanan ideolojiden etkilenerek yorumlanması toplumsal kimliğin yorumuna da
etki etmektedir. Örneğin Liberal toplumlarda bireye verilen önem ve hak ve özgürlüklere
verilen geniş hareket alanı toplumu daha özgürlüklü bir kimliğe büründürmektedir. Yine
Marksist toplumlardaki “toplumsal kimlik” i oluşturan işçi sınıfına verilen misyon onu
bireysel olmaktan çıkararak toplumun karakteristik özelliği haline getirmektedir.
B. Radikal Demokraside Kimlik
Kimlik kavramının bu kısa tanımından sonra kavramın konumuz olan Radikal Demokrasi ile
olan yakın ilişkisi üzerinde durmamız yerinde olacaktır.
Daha önceki konularda da bahsedildiği üzere Post Marksizm teorisyenlerini klasik Marksist
teorisyenlerinden ayıran en önemli özelliklerden biriside toplumsal öznenin
anonimleştirilmesinden çok daha nesnel hale getirilmesi olmuştur. Klasik Marksistlerin tarihi
41
BOSTANCI N. “Etnisite, Modernizm ve Milliyetçilik” içerisinde YANIK Celalettin, “Etnisite, Kimlik ve
Milliyetçilik Kavramlarının Sosyolojik Analizi”, Kaygı Dergisi, 2013/20, s.226 42
ÖZDEMİR Cevdet, “Kimlik ve Söylem” OGÜ SOS BİL DER, 2001/2, s. 108
19
“sınıf farklılıklarının çatışması” çerçevesinde değerlendirmesine rağmen post Marksistler
toplumsal kimliğin belirlenmesinde önemli rolü işçi sınıfından ziyade farklı kimlik
temsilcilerine vermektedir.Radikal demokratlar bu anlamda, kimlik kavramının yeniden
tanımlanmasında post modern yaklaşımı zorunlu görmekte ve modern aydınlanmacı
düşüncenin soyut evrenselciliğinin, özcü bir toplumsal totalite anlayışının ve üniter bir özne
görüşünün artık bırakılmasını savunmaktadırlar.43
Farklılıklarının önemi konusunda Radikaller liberalizmin diğer konularda olduğu gibi bu
konuda da bir tür kriz yaşadığı varsayımı üzerine yeni bir kimlik yorumunun getirilmesi
gerektiğini düşünmektedirler. Bu konuda günümüz liberal demokrasilerine yöneltilen
eleştirilerden en can alıcı noktası, kimliklerin cinsiyet, ırk, kültür ve sınıf gibi vatandaşlık
dışında kalan kurucu öğelerini söylemden dışlamış olması gerçeğidir.44
Kamusal alanın
aynılığına dayalı ve vatandaşlık kavramı ekseninde örgütlenmesi, bu alanın
sömürgeleştirilmesi olarak nitelendirilmekte ve liberal demokrasinin sivil toplumu farklılıkları
tanıma alanı olarak görmeyip çıkar gruplarının var olduğu bir mekana indirgediği kabul
edilmektedir. Son tahlilde vatandaş birey kavramının farklı kimlik konumlarının taleplerine
yanıt vermediği ve bu konumların temsil edilmesini engellediği kabul edilmekte ve bunun da
ciddi br katılım sorunu doğurduğu kabul edilmektedir.45
Radikal Demokrasi teorisyenleri de bu katılım sorununa çözüm bulmak amacıyla kimliklerin
farklı yorumlanması gerektiği inancından yola çıkarak “toplumsal kimlik” olgusunu tabana
yayarak daha geniş bir katılım perspektifi oluşturmak istemektedirler. Bu kapsamda, “toplum”
olgusunun liberal demokrasilerdeki gibi “vatandaş” olmaktan ibaret olmadığı toplumu
vatandaş teriminin göz ardı ettiği renk, ırk, cinsiyet gibi daha spesifik konularında ele alınarak
yeniden yorumlanması gerektiği üzerinde durmaktadırlar. Kimliklere bakış açısının nasıl
olduğuna ilişkin olarak konuya ışık tutacak bir değerlendirme yapan Anne Philips fikirlerin
temsili ile mevcudiyetin temsilini iki başlık altında ele alarak liberalizmin fikirlerin temsilini
sağladığı ancak kimliklerin temsili için aynı şeyin söylenemeyeceğini ifade etmektedir.46
Farklı kimliklerin tanınması hususu Radikal Demokrasi içerisinde yer alan
Sorguyayıcı/Müzakereci Demokrasi ve Agonistik Demokrasilerde de farklı uygulama
43
Özdemir, a.g.e, s.84 44
KEYMAN, “Nasıl Bir Liberal Demokrasi” ,içerisinde Bulut, a.g.e, s.51 45
Keyman, a.g.e, 99 46
Aktaran, Bulut, a.g.e, s. 52
20
örnekleri üzerinde durmuşlardır. Örneğin müzakereci demokrasinin savunucularından Jurgen
Hubermas ve diğer teorisyenler, toplumu oluşturan bu farklı kimliklerin temsilde ve
demokrasinin diğer durumlarında oluşacak sorunların çözümü içi,n bir paydada toplanarak
müzakere edilebileceğini ve bu müzakerede önemli bir yer tutan parlementodan çıkacak
kararlarla demokrasinin ilerleyeceğini öne sürmesine rağmen Mouffe ve Laclau gibi
Agonistik teorinin kuramcılarına göre müzakere süreçleri bireylerin farklılıklarını yok edeceği
ve bir anlamda kişilerin kendilerine münhasır özelliklerini törpüleyeceği için bu farklılıklar
bir antoganizma içerisinde çatışma yaşayacaklarını ve en iyi olan fikirlerin ortaya çıkacağı
fikri üzerinde durmuşlardır.
Radikal demokratların, liberallerin aksine vatandaşlık tanımlarında da farklılıklar
bulunmaktadır. Liberallerin toplumu oluşturan bireyleri yalnızca “vatandaşlık” bağı ile
bağlayan görüşlerinin aksine radikal demokratlar toplumun oluşmasında ve özellikle de
siyaset bilimi açısından temsilin var olmasında “vatandaşlık” gibi suni bir bağdan ziyade ırk,
renk, cinsiyet gibi doğal bağların var olmasını daha gerekli görmektedirler.
Radikal Demokratik bir vatandaş, kendisini kolektif girişimlerin katılımcısı olarak tanımlayan
bir vatandaştır ve bu, bireycilik temeline uyumsuz bir toplum/birliktelik perspektifini
geliştirmiş olmayı gerektirir. Dolayısıyla Komüniteryanların ( toplulukçuların) vatandaşlığın
“hakların pasif taşıyıcısı” olarak değil siyasal kararlara ve toplum içindeki çeşitli cemaatlere
aktif katılım temelinde yeniden düzenlenmesi talebi de Radikal Demokratlar için yerinde bir
talep olacaktır.47
Bu kapsamda, Radikal Demokrat teorisyenlerinin kimlik politikalarının daha geniş tabanlı ve
toplumun her kesiminin temsil edilmesini amaçladığını söylemek mümkün olmakla birlikte
yine ileriki konularda bahsedileceği üzere böyle bir temsilin günümüz koşullarında özellikle
çatışmacı bir ortam vesilesiyle ( antagonizma) bir araya gelemeyecekleri de teori üzerindeki
eleştirilerden birisi olacaktır.
47
Kahraman, a.g.e, s.98
21
IV. Bölüm : Radikal Demokrasinin Uygulanabilirliği ve Eleştiriler
A. Radikal Demokrasi Üzerine Genel Eleştiriler
Radikal model, yirminci yüzyılın sosyal ve liberal demokrat olmayan ama Rus Kominizmini
de kabul etmeyen siyasal ve entelektüel mirasın dünyaya ve demokrasiye bakışını
simgelemektedir.48
Bu anlamda klasik Rus Kominizminden tam anlamıyla kopukluk
göstermeden ve liberal bir kriz varsayımı üzerine kurulan, liberalizmin bazı ögelerinin
değiştirilerek post Marksist bir yapıya kavuşturulmasını hedefleyen bu teoriye karşı birçok
eleştiri yapılmıştır.
Bu eleştirileri modelin teorisine ve pratiğine dair yapılan eleştiriler olarak yorumlamak yanlış
olmayacaktır. Örneğin pratik anlamdaki en büyük eleştirilerden birisi, modelin her ne kadar
halkın temsilini bir gruptan alıp tabana yayma gibi bir fikri olsa da ve insanların refah ve
mutluluğa ulaştıracak uygulamaların olacağını savunsa da günümüz dünyasında modelin
hayata geçirilmesinin son derece zor olduğu eleştirisidir. Pratiğe yönelik yapılan “hayalcilik”
eleştirisine karşı Mouffe “ Demokratik Paradoks” adlı kitabında “Bizler her zaman gelecek
olan demokrasi üzerinde konuşacağız ama hiçbir zaman ona ulaşamayacağız” diyerek bu
eleştirilerin haklılığını da benimsemiştir.
Diğer taraftan modelin teorik açılımı içerisindeki kavramsal değerlendirmelere karşı da bir
takım eleştiriler yapılmıştır. Örneğin bunlar içerisinde en kapsamlısı, Laclau ve Mouffe’un
her ne kadar liberalizmin krizinin çözülmesi gerektiğinden bahsetmesine rağmen bazı
durumlarda bu krize kendilerinin de düştüğü iddia edilmektedir. Buna benzer olarak bu
modelin “radikal bir model” olmaktan ziyade “yeniden yorumlanmış liberalizm” olduğunu
iddia eden yazarlarda mevcuttur. Kaldı ki yine bu bu eleştiri ile ilgili olarak Laclau ve Mouffe
Radikal Demokrasi Tezini ortaya attıkları ve bu konudaki en önemli yazılardan oluşan
kitaplarında radikal Demokrasiyi “Liberal Demokratik ideolojiyi reddetmek yerine onu
radikal ve çoğul bir demokrasi çizgisinde genişletmek” olarak tanımlamaktadırlar.49
Konu ile ilgili olarak yazarların kavramsal değerlendirmelerine ilişkin eleştirilerde
bulunmaktadır. Buna ilişkin verebileceğimiz ilk örnek, Mouffe’un geliştirdiği “siyasal” ve
48
Keyman,Türkiye ve Radikal Demokrasi, s.122 49
Laclau/Mouffe, a.g.e, s.216
22
“siyasal” kavramları üzerinedir. Bilindiği üzere Mouffe’un bu kavramları Antagonizma ve
Agonizm kavramlarına tekabül etmektedir. Siyasal alanda cereyan eden bir takım dini, felsefi,
etnik antagonizmalar, siyasal alanı oluştururken siyasetin bunları agonizme çevirmesi
gerekmektedir. Mouffe, bu çevirmenin gerçekleşebilmesi için etik-politik prensiplere bağlılık
gerektiğini iddia etmiş ancak bu etik-politik’in kendi teorisine göre yorumlamasını
yapmamıştır. Her ne kadar bu prensiplerin genel anlamının eşitlik ve özgürlük olduğu
söylense de bu prensiplere eleştirilen liberallerden farklı olarak nasıl bir anlam yükledikleri
belirlenememiştir. Bu nedenle de Antagonizmanın Agonizme çevrilmesi sürecinde teorik
sıkıntıların olacağı eleştirilerin temelinde yer almaktadır.50
Bir diğer eleştiri noktası, radikallerin devlet-toplum ilişkisine biçim veren kurumlar ve
politikaların ilgili kamuoyunun oluşturduğu kamusal alanda, çoğulcu ve çok boyutlu bir
iletişim, sorgulama ve diyalog süreci yardımıyla oluşturulması durumunda farklılıkları baskı
altına alan homojenize edici “aydınlık mantığı”nın eşit özgürlükler düzeni ile yer
değiştireceğini düşünmeleridir.51
Burada Radikallerin asıl düşündükleri ve iddia ettikleri şey
şudur; Radikaller, liberalizmin uygulamalarıyla kişilerin farklılıklarını baskı altına aldığını,
tek tipleştirici bir unsur oluşturduğunu, bu nedenle de homojen bir toplum oluşturduğunu
iddia ederek bunun farklılıkları asimile ettiğini iddia etmektedir. Onlar için bu farklılıkların
diyalog ve müzakere gibi durumlarda aynı paydada birleşmesi demek liberalizmin amacına
hizmet etmek anlamına geldiği için faydaların çatışması sonucu elde edilecek yararın kişilerin
farklılıklarını koruyacağını ve asimile etmeyeceğini iddia ederler. Kaldı ki önceki bölümlerde
de gördüğümüz gibi Agonistik Radika Model kuramcılarının Müzakereci Radikal Model
kuramcılarından olan Hubermas ve Rawls’a karşı yaptıkları en büyük eleştiride bu yöndeydi.
Son olarak modele karşı getirilen eleştirilerden birisi de Mouffe’un modelde “vatandaşlık”
kavramının içini dolduramamasıdır. Yazarlar eleştirilerinde her ne kadar toplumun hangi
unsurlardan oluşacağı hususunu irdeleseler de Radikal Demokrat bir toplumda kişinin devlete
hangi bağlarla bağlanması gerektiğini belirten vatandaşlık bağının tanımlanmaması projede
büyük eksiklik olarak belirtilmektedir. 52
50
Kanatlı, a.g.e, s.130 51
Keyman ,a.g.e, s.138 52
Kanatlı, a.g.e, s.130S
23
B. Radikal Demokrasinin Türkiye’de Uygulanabilirliği
Radikal Demokrasi, “fark” siyasetini ön plana çıkararak demokrasinin meşruluk krizini
çözmeye çalışmaktadır.53
Bu kapsamda sosyalist düşüncenin post modern dünyaya açılımı
olarak yorumlanan ve post Marksist bir yapıya kavuşturulan radikal teorinin Türkiye’de
uygulanabilirliği üzerinde durulmasında fayda görülmektedir.
Bilindiği üzere, Türkiye tarihi süreçleri de göz önünde bulundurularak gerek coğrafi konumu
gerekse stratejik önemi gereğince ülke sınırları içerisinde birçok farklı kimlik barındıran bir
ülke niteliğinde olmuştur. Ancak her ne kadar farklı kimliklerin bir arada yaşadığı bir devlet
olsa da genel anlamda liberalizm ideolojisinden etkilenmiş ve farklılıkları göz ardı ederek
“toplum” bilincini “vatandaşlık” kavramı üzerine inşa etmiştir. Bu nedenle, teorik olarak
Türkiye gibi farklı kimliklere sahip bir ülke, Mouffe ve Laclau’nun radikal tezlerinin
uygulanabileceği bir ülke gibi görülmektedir. Ancak, farklı kimliklerin bir arada bulunma ve
anlaşma kültürlerinin olmaması ve ülkenin ideolojik altyapısının sosyalist eğiliminin
olmaması nedeniyle bu teorinin pratiğe geçirilebilme olasılığı son derece zor görünmektedir.
Genel anlamda radikallerin demokrasiden anladığı kimliklerin olduğu gibi kabul edilmesi ve
dünyanın bugününün tümüyle kucaklanması olmasına rağmen uygulamada müzakereci
modelden ziyade antagonist bir ortamda bu kucaklamanın olmasının zor olacağı
anlaşılmaktadır.
V.Bölüm: Sonuç
Radikal Demokrasi, farklılıkları ön plana çıkararak demokrasinin krizini çözmeyi amaçlamış
bir projedir. Ancak proje, günümüz dünyasına hitap etmeyen ve Mouufe’un da dediği gibi
“olması hayal edilen” bir proje olarak kalmaktadır. Bunun temel sebeplerinden birisi “fark
siyaseti”nin modelin odağına oturtulmuş olmasında yatmaktadır.
İncelediğimiz kaynaklarda, liberal demokrasinin aksayan yanlarının olduğu ve bazı
kavramların ( temsil vs.) tam anlamıyla kriz içerisinde olduğu ekseriyetle kabul edilmektedir.
Ancak Bu krizin nasıl aşılması gerektiği konusunda ortaya atılan modellerden biri olan
Radikal Demokrasi Modelinin krizi önlemekten ziyade daha da derinleştireceği fikri de yine
53
Öztürk, a.g.e, 18
24
ekseriyetle kabul edilmektedir. Bunun nedeni ise öncelikle modelde yer alan kavramsal
değerlendirmelerin çok fazla teorik kalması olmuştur. Örneğin Antagonzimaların Agonizme
çevrilmesi, bu çevrilmenin etik-politik değerler ile yapılması ve özellikle de müzakere ve
diyalog mantığının tamamen reddedilmesi gibi hususlar toplumsal birlikteliği büyük oranda
sekteye uğratacaktır. Fark siyasetinin uygulanması ve her bir bireyin kendi şahsına münhasır
özellikleri korumak suretiyle toplumun içerisinde yer alması tamamen farazi bir ütopyadan
ibaret kalmaktadır. Bu anlamda temel özne olarak “toplum” u alan Komünist ideolojilerle
“birey” i alan liberal ideolojiler arasında bir yer edinmeye çalışan yazarların bu iki kavramı
birbirine denk oranda yorumlayarak bağlayamamışlardır. Toplumsal öznenin tabana yayılması
( çevreciler, gayler, eşcinseller, sivil toplum kuruluşları, cemaatler gibi) temsili demokrasi
açısında da uygulanması hayli zor bir anlayıştır.
Bu anlamda Radikal Demokrasi için ezcümle söylenebilecek söz; Bugünü anlatmayan,
toplumların kendilerine ait özelliklerini hiçe sayarak yeni bir demokrasi modeli oluşturmaya
çalışan ve farklılıkları ön plana alarak eleştirdiği “liberalist bireycilik”ten daha çok bireyciliğe
önem veren bir demokrasi modelidir.
25
Kaynakça:
ADAKLI Gülseren “ Post Marksizmin Kuramsal ve Siyasal Açmazları” , Praksis
2001- s.1
BATI Uğur, “Lişberal Demokrasinin Dönüşümü ya da Post-Marksist Teorinin Zafiyeti:
Radikal Demokrasi Projesinin Eleştirisi”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı : 22, Aralık
2010, s.7
BELGE Murat, “Marksizm ve Yapısalcılık” Birikim Dergisi, s.16-30
BENHABİB, “ Müzakereci Bir Demokratik Meşruiyet Modeline Doğru” İçerisinde
Bulut,a.g.e, s.53
BENHABİB, “Demokratik Moment ve Farklılık Sorunu”, içerisinde Bulut, a.g.e, s.53
BOSTANCI N. “Etnisite, Modernizm ve Milliyetçilik” içerisinde YANIK Celalettin,
“Etnisite, Kimlik ve Milliyetçilik Kavramlarının Sosyolojik Analizi”, Kaygı Dergisi,
2013/20, s.226
BULUT, Nihat, Demokrasiyi İdeal Anlamına Yaklaştırma Çabası Olarak Radikal
Demokrasi, AÜEHFD,C.VII, S.1-2 ( Haziran 2003)
DEMİR Gökhan, Post Marksizim ve Radikal Demokrasi, Patika Kitap, İstanbul 2014,
a.168
EJDER, Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınları, Genişletilmiş Beşinci Baskı,
Ankara 2011, sf 200
http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi163/gul.buyukbay_163.html
KANATLI Mehmet, “Chantal Mouffe’un Radikal Demokrasi Projesi Üzerine Bir
Değerlendirme”, Tesam Akademi Dergisi, s.116
KARAMAN Suna Güzin, “Radikal Demokrasi ve Vatandaşlık: Liberal ve
Kominitaryan Yaklaşımlarla Bir Karşılaştrma”, Ankara, 2014, s.83
KEYMAN E.Fuat, Türkiye ve Radikal Demokrasi, Alfa Yayınları, İstanbul 2000, s.32
KEYMAN, “Nasıl Bir Liberal Demokrasi” ,içerisinde Bulut, a.g.e, s.51
KÖKER, Levent, Demokrasi Üzerine Yazılar, İmge Kitapevi, 1992, sf 29
LACLAU Ernesto, Mouffe Chantal, Hegemonya ve Sosyalist Strateji, Radikal
Demokratik Bir Politikaya Doğru,” İletişim Yayınları, İstanbul, 2008
MOUFFE Chantal, Demokratik Paradoks, Epos Yayınları,2009, s.19
26
ÖZDEMİR Gürbüz, “Farklılıkların Kesiştiği Coğrafyalar İçin Bir Öneri: Radikal
Demokrasi”, Celal Bayar Ünv. İİBF, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Yıl 2013, Cilt 20,
Sayı 1, s.81
ÖZDEMİR Cevdet, “Kimlik ve Söylem” OGÜ SOS BİL DER, 2001/2, s. 108
ÖZSEL Doğancan, “Radikal Demokrasi, Temelsiz ve Paradoksal Bir Vaad”, s.3
ŞAHİN, Bican, Liberal Demokrasinin Temelleri: Güncel Demokrasi Tartışmaları,
Oreon Yayınları, 2008
TUNÇ, Hasan, Demokrasi Türleri ve Müzakereci Demokrasi Kavramı, GÜHFD C.XII,
Y. 2008, Sa.1-2 , sf 1116
YAYLA, Atilla. (1992) Liberalizm, Ankara: Turhan Kitabevi.