committees/kurullar - bscongress.combscongress.com/wp-content/uploads/2017/11/abs_1.pdf ·...
TRANSCRIPT
COMMITTEES/Kurullar
Chairmans/Kongre Başkanları
Prof. Dr. Osman YALDIZ (Chairman of IWCB 2017, Akdeniz University)
Prof. Dr. Recep KÜLCÜ (Chairman of ICAE 2017, Süleyman Demirel University)
Organizing Committee/Organizasyon Kurulu
Prof. Dr. Osman YALDIZ ( Akdeniz University)
Prof. Dr. Recep KÜLCÜ (Süleyman Demirel University, KAKAD)
Prof. Dr. Can ERTEKİN (Akdeniz University)
Prof. Dr. Günay KOCASOY (Boğaziçi University, KAKAD)
Prof. Dr. Bülent TOPKAYA (Akdeniz University, KAKAD)
Assoc.Prof. Dr. Nuriye Altınay PERENDECİ (Akdeniz University)
Aylin Zeren ALAGÖZ (Ph.D.c.) (Boğaziçi University, KAKAD)
Res. Asst. Emre AKMAN (Akdeniz University)
Ahmet SÜSLÜ (Süleyman Demirel University)
Fatıma ÇELİK (Boğaziçi University, KAKAD)
Ekin YURDAKUL (Boğaziçi University, KAKAD)
Scientific Comittee/Bilim Kurulu
Prof. Dr. Osman YALDIZ (Akdeniz University, Turkey)
Prof. Dr. Recep KÜLCÜ (Süleyman Demirel University, KAKAD, Turkey)
Prof. Dr. Can ERTEKİN (Akdeniz University, Turkey)
Prof. Dr. Günay KOCASOY (Boğaziçi University, KAKAD, Turkey)
Prof. Dr. Martin Libra (Czech University of Life Sciences Prague)
Prof. Dr. Eng. Sorin BIRIS (Univeristy of Politehnica Bucharest, Romania)
Prof. Dr. Nuri AZBAR (Ege University, KAKAD, Turkey)
Prof. Dr. Nuray BALKIS (İstanbul University , KAKAD, Turkey)
Prof. Dr. Ayşe FİLİBELİ (Dokuz Eylül University, KAKAD, Turkey)
Prof. Dr. Dilek SANİN (METU, KAKAD, Turkey)
Assoc. Prof. Dr. Ta.YEONG (Monash University, Malaysia)
Assoc. Prof. Dr. Nuriye Altınay PERENDECİ (Akdeniz University, Turkey)
Assoc. Prof. Dr. Merja KONTRO (University of Helsinki, Finland)
Assoc. Prof. Dr. Wojciech Budzianowski (Wrocław University of Science and Technology, Poland)
Assist. Prof. Dr. Ghaffar ALI (University of Agriculture FAISALABAD, Pakistan)
Assist. Prof. Dr. N.L. PANWAR (Maharana Pratap University of Agriculture and Technology,
India)
Dr. Stefanie SIEBERT (Executive Director of the European Compost Network, GERMANY)
Dr. Eng. Mihai MATACHE (INMA Bucharest, Romania)
Dr. Eng. Valentin VLADUT (INMA Bucharest, Romania)
Dr. Antoni SÁNCHEZ (Universitat Autònoma de Barcelona, Spain)
Dr. Konstantinos MOUSTAKAS (National Technical University of Athens, Greece)
Dr. Abdullah YASAR (University Lahore, Pakistan)
Erwin Binner, Dipl. Ing. (MsC). (BOKU-University of Natural Resources and Life Sciences,
Austuria)
1
İçindekiler İçindekiler ........................................................................................................................................................................... 1
Aydın Yöresi Jeotermal Suları ile Emprenye Edilmiş Karaçam (Pinus nigra Arnold) Diri Odunlarında Bazı Özelliklerin
İncelenmesi ......................................................................................................................................................................... 4
Türkiye’de Pamuk Üretiminde Yakıt Tüketimine Bağlı Olarak Gerçekleşen Karbondioksit Emisyonlarının
Değerlendirilmesi ............................................................................................................................................................... 5
Fusarium culmorum Kültür Filtratı Konsantrasyonlarının Pratylenchus thornei Üzerine Etkisi ...................................... 6
Meloidogyne Incognita Irk 2'nin Farklı İnokulasyon Yoğunluklarının Bazı Dayanıklı Biber Hatlarında Reaksiyonu ...... 7
Kurak Bölgelerde Su Etkin Peyzaj Düzenlemeleri Yaklaşımıyla ‘Xeriscape’ ................................................................... 8
Antalya İli Demre İlçesi Domates Seralarından Toplanan Tetranychus urticae Koch (Acari:Tetranychidae)
Popülasyonlarında Gelişen Abamectin Direnci ve Detoksifikasyon Enzim İlişkisi ........................................................... 9
Bazı Bitki Ekstraktlarının Predatör Akar Neoseiulus californicus (McGregor) (Acari: Phytoseiidae)’a Kontakt
Toksisiteleri ...................................................................................................................................................................... 11
Konduitli Flotasyon Hücrelerinde Hücre Boyunun Havalandırma Performansına Etkisi ................................................ 13
Türkiye’de Pirinç Biti (Sitophilus oryzae, Coleoptera: Curculionidae) Popülasyonlarının Malathion ve Deltamethrin’e
Karşı Direnç Durumunun Belirlenmesi ............................................................................................................................ 15
Problems And Prospects Of Milk Market Functioning in Ukraine ................................................................................... 16
Anaerobik Arıtmadan Biyogaz Eldesinin Hızlandırılması ............................................................................................... 17
Türkiye’nin İki Farklı Coğrafyasından İzole Edilen Elma Kara Lekesi Hastalığı Etmeninde (Venturia inaequalis)
Genetik Çeşitliliğin İncelenmesi ....................................................................................................................................... 18
Türkiye’de Pirinç Biti (Sitophilus oryzae, Coleoptera: Curculionidae ) Popülasyonlarında Endosimbiyont Bakteri
Wolbachia Enfeksiyonunun Belirlenmesi ......................................................................................................................... 19
Isparta'da Elma Kara Leke Hastalığı (Venturia inaequalis (Cke) Wint.)'na Karşı Bazı Mikrobiyal Preparatların
Etkinliğinin Belirlenmesi .................................................................................................................................................. 20
Domates Hat ve Çeşitlerinin Fusarium Oxyporium F.Sp Lycopersici (FOL)’ye Karşı Dayanıklılığı .............................. 22
Endüstriyel Simbiyosis Çalışmalarında Veri Madenciliği Uygulamaları ......................................................................... 23
Bolu İli Fasülye Ekim Alanlarından İzole Edilen Pseudomonas spp. ve Xanthomonas spp.’nin Multiplex PCR ile Tanısı
.......................................................................................................................................................................................... 24
Effect of Wheat Grass (Triticum aestivum L.) Juice on Seed Germination ...................................................................... 25
Melezleme Yoluyla Elde Edilmiş Bazı Keten [Linum usitatissimum L.] Genotiplerinin Ham Yağ Oranları ve Yağ Asidi
Kompozisyonlarının Belirlenmesi .................................................................................................................................... 26
Dünya Crambe Gen Kolleksiyonuna Ait Crambe Hatlarının Samsun Ekolojik Koşullarında Uyum Yeteneklerinin
Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma ................................................................................................................................. 28
Farklı Kinoa Çeşitlerinin Bilecik Yöresinde Yeşil Ot Verimlerinin ve Verim Komponenetlerinin Belirlenmesi ............ 29
Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi (BKAY)’ın Türkiye için Temel Bulguları ve İlkeleri ............................................... 31
Soğuk Sterilizasyon: Isıl Olmayan Atmosferik Soğuk Plazma Teknolojisi ...................................................................... 32
Biyoaktif Peptitlerin Antimikrobiyal Etkisi ...................................................................................................................... 33
Determination of Fatty Acid Composition in Sea Bass (Dicentrarchus labrax) in Growth Period (the Aegean Sea and
the Black Sea) ................................................................................................................................................................... 34
Determination of Growth and Nutrient Composition Values in Meagre (Argyrosomus regius) Aquaculture .................. 35
Tarım İşletmelerinin Mısır Yetiştiriciliği Karar Kriterlerinin AHP Yöntemi İle Belirlenmesi: Konya İli Örneği ........... 36
Farklı Besin Solüsyonu Konsantrasyonlarının Yüzen Su Kültüründe Yetiştirilen Kuzukulağının Verim ve Kalitesi
Üzerine Etkileri ................................................................................................................................................................. 37
Depolanmış Hububatta Zararlı Böceklerle Mücadelede Moleküler Yöntemlerin Kullanım Olanakları ........................... 38
Yarı Entansif Koşullarda Yetiştirilen Farklı Genotipteki İneklerin Süt Bileşenlerinin Somatik Hücre Sayısına Göre
Değişimi ........................................................................................................................................................................... 39
Siyah Alaca İneklerde Bazı Kolostrum Bileşenlerinin Kolostrum Yoğunluğuna Göre Değişimi .................................... 40
2
Samsun İli Havza İlçesinde Özel Bir Kesimhanede Kesilen Sığırların Bazı Karkas Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi . 41
A Propose to Acceptation of Calchaenesthes primis Özdikmen (Coleoptera: Cerambycidae: Cerambycinae) as a
Threatened Long-horned Species at the European and European Union Level ................................................................ 43
Distribution of Callergates gaillardoti (Coleoptera: Cerambycidae: Prioninae) in the Eastern Mediterranean Region .. 44
Distribution of Calchaenesthes species (Coleoptera: Cerambycidae: Cerambycinae) in the Mediterranean Region ....... 45
Distribution of Calchaenesthes species (Coleoptera: Cerambycidae: Cerambycinae) in the South-Western Asia .......... 46
Mardin ve Şanlıurfa İllerinde Maydanoz Ekim Alanlarında Görülen Önemli Yabancı Ot Türleri, Yoğunlukları ve
Rastlanma Sıklıklarının Belirlenmesi ............................................................................................................................... 47
Effects of High Pressure Processing on the Quality Parameters of Marinated Herring .................................................... 48
Su Ürünlerinde Mikrobiyal Kalitenin Geliştirilmesinde Yüksek Hidrostatik Basınç İşleminin Kullanılması.................. 49
Sera İşçilerinin İş Sağlığı ve Güvenliği Farkındalık Seviyeleri: Fiziksel Meseleler ......................................................... 50
Süt ve Süt Ürünlerinde Yüksek Seviyede Aminoglikozid Dirençli (YSAD) Enterococcus spp. Yaygınlığının
Araştırılması ..................................................................................................................................................................... 51
Yüksek Seviyede Aminoglikozid Dirençli (YSAD) Enterococcus spp. İzolatlarının Antibiyotik Direnç Profillerinin ve
Aminoglikozid-modifiye Edici Enzim (AME) Genlerinin Belirlenmesi .......................................................................... 52
Profile-Based Variation of Plant Available Phosphorus Fractions In Different Soil Ordos ............................................. 53
Sera İşçilerinin İş Sağlığı ve Güvenliği Farkındalık Seviyeleri: Mekanik ile ilgili Meseleler .......................................... 54
The Effect of Particle Size on Ammonia Adsorption Kinetic and Desorption by Natural Zeolites .................................. 55
Yabani Hardal (Sinapis arvensis L.)’ın Çimlenme Biyolojisi .......................................................................................... 57
Rumen Düzenleyici Maddelerin Tampon Özelliklerinin Rumen Fermantasyonuna Etkisi .............................................. 58
Şeker Üretim Prosesinde Oluşan Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması ve Sürdürülebilir Tarıma Katkı Sağlanması.... 60
Doğal Şekerden Ne Anlamalıyız? Dünyada ve Türkiye’de Şeker Sektörünün Durumu .................................................. 62
Effects of Different Treatment on Germination of Poppy (Papaver Somniferum L.) Seeds ............................................ 64
Çoruh Havzası Su Kalitesinin Diskriminant Analizi Kullanılarak Değerlendirilmesi ...................................................... 66
Türkiye Sularına Sonradan Giren Gümüş Balığı (Atherina boyeri Risso, 1810)’nın Mevcut Durumu ve Ekonomik
Olarak Değerlendirilmesi .................................................................................................................................................. 67
Potasyum Dozlarının Yüksek Sıcaklığa Hassas Fasulye Bitkilerinde Klorofil, İyon ve Enzim Değişimlerine Ekileri .... 69
Correlation Between Sorptivity and Infiltration Rate as Affected by Land Use .............................................................. 70
Soil Chemistry as Affected by Climate Change ............................................................................................................... 71
Balın Kalite Karakteristikleri: Fiziko-kimyasal özellikleri yönünden değerlendirilmesi ................................................. 72
Effects of Different Biochar Application on Post Harvest Soil and Development of Dwarf Bean................................... 73
Farklı Toprak işleme sistemlerinin Toprağın Mikrobiyal Aktivitesi Üzerine Etkisi ........................................................ 74
Ağır Metal Arıtımı İçin Anaerobik Sürekli İki Aşamalı Sistem Kullanımı ve Uygulanması ........................................... 75
Örnek Bir Sera İçin Toprak Kaynaklı Isı Pompası Sistemi ile Isıtma Uygulamasının Tekno-Ekonomik Analizi ............ 76
Tarımsal Soğutma Uygulamalarında Yenilenebilir Enerji Kaynaklı Resorbsiyonlu Soğutma Sistemleri ........................ 77
The Nutritional Value of Traditional Foods in Mardin city (South East of Turkey) ........................................................ 78
Effect of Particle Size Distribution of Perlite on Antioxidant Activity of Lemon Balm (Melissa officinalis L.) under
Hydroponic System .......................................................................................................................................................... 79
Effect of Particle Size Distribution of Perlite on some Physiological Characters, and Essential Oil Content of Lemon
Balm (Melissa officinalis L.) ............................................................................................................................................ 80
Hayvansal Gıdalardan İzole Edilen Vankomisin Dirençli Laktik Asit Bakterilerinin Biyofilm Üretiminin Fenotipik ve
Genotipik Olarak Belirlenmesi ......................................................................................................................................... 81
Hayvansal Gıdalardan İzole Edilen Vankomisin Dirençli Enterococcus, Pediococcus ve Weissella İzolatlarının Biyojen
Amin Üretim Özelliklerinin Fenotipik ve Genotipik Olarak Araştırılması ...................................................................... 82
3
Aşılı (Rhizobium ciceri) ve Aşısız Toprak Koşullarında Linuron Etkili Maddeli Herbisitin Farklı Nohut Çeşitlerine
Etkileri .............................................................................................................................................................................. 83
Toprak Penetrasyon Direncinin Tahmini için Genelleştirilmiş Regresyon Sinir Ağı ve Radyal Tabanlı Fonksiyon
Yöntemlerinin Karşılaştırılması ........................................................................................................................................ 85
Aclonifen Etkili Maddeli Herbisitin Nohut Cicer arietinum L. Gelişimine Olan Etkileri ................................................ 87
Bazı Bitki Ekstraktlarının Farklı Malç Uygulamasında Yetiştirilen Domates Bitkisi Tohumlarının Çimlenme Gücü
Üzerine Etkileri ................................................................................................................................................................. 88
Düz ve Kıvırcık Marul (Lactuca Sativa L. Romana Gars.) Fidelerinin Gelişimi Üzerine Farklı Katkı Maddelerinin
Etkilerinin Belirlenmesi .................................................................................................................................................... 90
Sığır Barınaklarında Kullanılan Altlık Materyallerin Tercih Sürelerinin Belirlenmesi .................................................... 91
Irrigation Water Quality in the eastern part of the Göksu Delta (Silifke, Mersin), Turkey .............................................. 92
Arazi Toplulaştırması’nda Parsel Endeksinin Belirlenmesi ............................................................................................. 93
Balık Köftesi ..................................................................................................................................................................... 94
Antimicrobial Activity Of Some Yeasts And Lactic Acid Bacteria Strains Against Staphylococcus Aureus, Escherichia
Coli, Candida Albicans And Micrococcus ........................................................................................................................ 96
Gıda Ürünleri Üretiminde 3D (Üç Boyutlu) Yazıcı Kullanımı......................................................................................... 97
Antijen-Antikor Kompleksine Dayanan Hızlı Yöntemler Kullanılarak Gıdalarda Bulunan Patojen Mikroorganizmaların
Tespit Edilmesi ................................................................................................................................................................. 99
Bazı Fiğ Çeşiterinde Farkli Ekim Zamanlarının Ot Verimine Etkisi .............................................................................. 100
Kıyas Bitki Su Tüketiminin Hesaplanmasında Kullanılan Eşitliklerin Değerlendirilmesi ............................................. 101
Hesaplı Akışkanlar Dinamiği Yöntemi Kullanılarak Sera İçinde Farklı Noktalardaki ETo Değerlerinin Penman Eşitliği
ile Belirlenmesi ............................................................................................................................................................... 102
The in vitro Effects of Propolis Extracts Prepared with Organic Solvents on Macrophomina phaseolina .................... 103
Biyolojik Çalışmalar için Permütasyon Testleri ............................................................................................................. 104
Diyarbakır, Şanlıurfa ve Mardin İl’leri Buğday Ekim Alanlarında Arbüsküler Mikorizal Fungus Türlerinin Belirlenmesi
........................................................................................................................................................................................ 105
Çipura (Sparus aurata) ve Levrek (Dicentrarchus labrax) Etlerinin Esansiyel Mikro Element İçeriklerinin
Karşılaştırılması .............................................................................................................................................................. 106
Farklı Yöntemlerle Pişirilen Alabalık (Oncorhynchus mykiss) etlerinde E Vitamini (α-Tocopferol) Kayıpları............. 107
How Can Use Epigenetics in Insect Control? ................................................................................................................. 108
İnorganik Atıklar Kullanılarak Hegzaklorosiklohegzan'nın Mekanokimyasal Deklorinasyonu ..................................... 109
Manisa Bölgesi’nden Toplanan Asma Yapraklarında Pestisit Kalıntılarının Araştırılması ............................................ 111
Development of Sodium Carboxymethyl Cellulose Hydrogel System Containing Zinc Micronutrient and Investigation
of Its Effectiveness on Wheatgrass Growth .................................................................................................................... 113
Organik Tarımda Kullanılabilecek Alternatif Malç Materyalleri ................................................................................... 114
Organik Tarımda Kullanılan Esansiyel Yağların Bitkiler Üzerindeki Allelopatik ve Teşvik Edici Etkileri .................. 115
Nohut Ekim Alanlarında Sorun Olan Sinapis arvensis L. (Yabani hardal) Mücadelesinde Aclonifen Etkinliği ............ 116
Comparing Frying Quality of Olive Oil, Regular And Oleic Acid Sunflower Oils in A Repeated Frying .................... 117
Disintegration of Biological Sludge by Using Electro-Oxidation Process ..................................................................... 118
The Response of Water Quality of Karacaören-II Dam Reservoir to Climate Change .................................................. 119
Six New Criocerine and Donaciine Leaf Beetles for Çankırı Province (Chrysomelidae: Criocerinae and Donaciinae) 120
New Eumolpine Leaf Beetles Records for Turkey and Çankırı Province (Chrysomelidae: Eumolpinae) ..................... 121
Hayvanlarda Kendi Kendini Tedavi (Zoo Farmakognozi) ............................................................................................. 122
Coğrafi İşaret Tescilli Gıdaların Türkiye ve Dünya’daki Durumu ................................................................................. 123
4
Aydın Yöresi Jeotermal Suları ile Emprenye Edilmiş Karaçam (Pinus nigra
Arnold) Diri Odunlarında Bazı Özelliklerin İncelenmesi
Mehmet Yaşar YALDIZ1*
Ahmet Ali VAR2
1Süleyman Demirel Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü, Isparta,
Türkiye 2Süleyman Demirel Üniversitesi, Orman Fakültesi, Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü, Isparta,
Türkiye
ÖZET
Enerji kavramı ve enerji kaynaklarının sürdürülebilirliği geçmişten bugüne dünyanın en önemli
konularından biri olmuştur. Ülkemiz jeotermal kaynakları bakımından oldukça zengindir ve
dünyada 7. sırada yer almaktadır. Çalışmamızda jeotermal enerjinin kullanım alanının
genişletilmesi, orman kaynaklarının verimli kullanılması ve aynı zamanda dışa bağımlılığın
azaltılması amaçlanmıştır. Bu amaçlarla birlikte, ahşabın biyolojik özelliklerinden dolayı, ahşaba
zarar verecek etkenlerin en aza indirgeme çabası oluşmaktadır. Çalışmada Aydın Germencik
yöresine ait bazı jeotermal kaynaklardan alınan sular emprenye maddesi olarak değerlendirilmesi
ve farklı derişimlerdeki suların ahşap koruma maddesi olarak etkileri incelenmiştir.
Uygulamalarda Aydın Germencik yöresine ait Germencik 3 Alangüllü ve Çamköy jeotermal suları
kullanılmıştır. Ahşap malzeme olarak Karaçam (Pinus nigra Arnold) kullanılmıştır. Laboratuvar
ortamına getirilen üç farklı jeotermal kaynağa ait sular dört farklı derişim değerlerine getirilmiştir.
TSE’ne göre boyutlandırılmış örnekler farklı derişim değerlerindeki jeotermal sular ile daldırma
metodu uygulanarak emprenye edilmiştir. Emprenye işlemi sonucu örnekler üzerinde, teğet yönde
genişleme ve teğet yönde daralma, su alma oranı, eğilmede elastikiyet modülü testleri yapılmıştır.
Yapılan testler SPSS kullanılarak varyans analizleri, tanımlayıcı istatistik değerleri ve Duncan
testleri tabloları yardımıyla yorumlanmıştır. Derişimi artırılan jeotermalin, eğilmede elastikiyet
modülü direncini düşürerek performans kaybına neden olduğu söylenebilir. Su alma, teğet yönde
genişleme ve teğet yönde daralma değerlerinde, kontrol örneklerine göre azalma meydana
gelmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ahşap malzeme, Emprenye, Jeotermal, Aydın Germencik, Alangüllü,
Çamköy
5
Türkiye’de Pamuk Üretiminde Yakıt Tüketimine Bağlı Olarak Gerçekleşen
Karbondioksit Emisyonlarının Değerlendirilmesi
ÖZTÜRK H.H.1, GÖZÜBÜYÜK Z.
2, ATAY Ü.
3
1 H.Hüseyin ÖZTÜRK, Çukurova Üniversitesi, Türkiye
2 Zinnur GÖZÜBÜYÜK, Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Türkiye
3 Ümran ATAY, GAP Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Şanlıurfa
ÖZET
Bu çalışmada, Türkiye’de 2010-2015 yılları arasında, pamuk üretiminde yakıt tüketimine bağlı
olarak oluşan karbondioksit (CO2) emisyonları değerlendirilmiştir. Pamuk üretimi sonucunda
gerçekleşen CO2 emisyonları, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panelinde önerilen yöntem dikkate
alınarak hesaplanmıştır. Türkiye’de 20102015 yılları arasında ortalama 477365,4 ha olan pamuk
ekim alanlarından, ortalama 2,28 Mt kütlü pamuk üretilmiştir. Belirtilen yıllar arasında, birim
(hektar) üretim alanından 47,85 kg/ha ortalama verim sağlanmıştır. Birim (kg) kütlü pamuk başına
tüketilen dizel yakıtı miktarı (g) ortalama 36,5 gdizel/kgpamuk olarak hesaplanmıştır. Üretim için
tüketilen dizel yakıtı miktarına bağlı olarak, pamuk üretimi sonucunda yılda ortalama 278108,8 t
CO2 emisyonu gerçekleşmiştir. Kütlü pamuk üretiminde birim (kg) ürün başına CO2 emisyonu (g)
ortalama 119,28 gCO2/kgpamuk olarak hesaplanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Pamuk, Yakıt tüketimi, CO2 emisyonları, Türkiye
An Assessment of Carbon Dioxide Emissions related to Fuel Consumption
for Cotton Production in Turkey
ABSTRACT
The main objective of this study to quantify and evaluate CO2 emissions related to fuel
consumption for cotton cultivation in Turkey between 2010 and 2015. The methods were used for
calculating CO2 emissions recommended by the Intergovernmental Panel on Climate Change
(IPCC). In Turkey, an average 2.28 Mt of massive cotton were obtained with an average of
477365.4 ha of cotton cultivation areas between 2010 and 2015. An average yield was obtained
47.85 kg per hectare between indicated years. It was found that an average fuel (diesel)
consumptions for cotton cultivation was 36.5 g diesel per kg of massive yield. The total CO2
emission based on lower heating value of diesel fuel were 278108.8 t CO2 per year for cotton
cultivation. It was calculated that an average CO2 emissions for cotton cultivation was 119.28 g
CO2 per kg of massive cotton yield.
Keywords: Cotton, Fuel consumption, CO2 emissions, Turkey
6
Fusarium culmorum Kültür Filtratı Konsantrasyonlarının Pratylenchus thornei
Üzerine Etkisi
Fatma Gül GÖZE ÖZDEMİR1*
, Ş. Evrim ARICI
1, Bülent YAŞAR
1, İ. Halil ELEKÇİOĞLU
2
1 Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Isparta
2 Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Adana
ÖZET
Fusarium culmorum’un B4 nolu izolatından Badea vd., (1997) yöntemine göre kültür filtratı
elde edilmiştir. Kültür filtratı 1/10, 1/20, 1/30, 1/40, 1/50, 1/60, 1/70, 1/80, 1/90 ve 1/100
oranlarında 1.5 ml’lik efendorf tüpleri içerisinde sulandırılmıştır. Farklı konsantrasyonlarda kültür
filtratı içeren her efendorf tüp içerisine 250 P. thornei ergin+larva konulmuş ve 25±1°C‘de
bekletilmiştir. 48 ve 72. saatlerde canlı ve ölü sayımı yapılarak yüzde ölüm değeri hesaplanmıştır.
Uygulamadan 48 saat sonra yapılan sayımlarda 1/100, 1/90, 1/80, 1/70 ve 1/60 kültür filtratı
konsantrasyonlarında ölü sayısı yüksek bulunmuştur. Bu konsantrasyonlarda ölü birey sayısı LC50
değerinin üzerindedir. 1/50 konsantrasyonundan sonra ölü sayısında önemli bir azalış görülmekte
ve LC50 değerinin altında saptanmıştır. Fusarium culmorum kültür filtratı seyreltildikçe nematod
üzerinde baskılayıcı etkisinin azaldığı görülmektedir. 72 saat sonra yapılan sayımlarda ise 1/10 ve
kontrol hariç tüm dozlarda ölü sayısının arttığı görülmüştür. 1/40 ve altı konsantrasyonların ölü
sayısı ve yüzde ölüm değeri LC50 değerinin altında tespit edilmiştir. 72 saat sayımında 1/50
dozunun ölü birey sayısı LC50 değerinin üstüne çıkmıştır. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlar F.
culmorum'un P. thornei'yi sekonder metabolitlerin üretimi yoluyla antagonize ettiğini göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Fusarium culmorum, Kültür Filtratı, Pratylenchus thornei, Antagonizm
Effect of Fusarium culmorum Cultural Filtration Concentrations on
Pratylenchus thornei ABSTRACT
Culture filtrate was obtained from the B4 strain of Fusarium culmorum according to the
method of Badea et al. (1997). Culture filtrate was diluted in 1.5 ml efendorf tubes at ratios of 1/10,
1/20, 1/30, 1/40, 1/50, 1/60, 1/70, 1/80, 1/90 and 1/100. 250 P. thornei adults + larvae were placed
in eppendorf tube which containing different concentrations of culture filtrate and incubated at
25±1°C. At the 48th and 72nd hours, live and dead individuals counted and mortality was
calculated. The number of dead were high at 1/100, 1/90, 1/80, 1/70 and 1/60 culture filtrate
concentrations at 48 hours after application. These concentrations of the number of dead
individuals were above the LC50 value. After 1/50 concentration, a significant decrease was
observed the number of dead and was below the LC50 value. As the Fusarium culmorum culture
filtrate is diluted, the inhibitory effect on nematodes decreases. At 72 hours, the number of deaths
increased other doses except 1/10 and control. The number of deaths and mortality were
determined below the LC50 value at 1/40 and below concentrations. 1/50 doses of mortality was
found above the LC50 after 72 hours. This study have shown that F. culmorum antagonizes P.
thornei through the production of secondary metabolites.
Keywords: Fusarium culmorum, Culture filtrate, Pratylenchus thornei, Antagonizes
7
Meloidogyne Incognita Irk 2'nin Farklı İnokulasyon Yoğunluklarının Bazı
Dayanıklı Biber Hatlarında Reaksiyonu
Fatma Gül GÖZE ÖZDEMİR1*, Gülsüm UYSAL
1
1Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Isparta, Türkiye
ÖZET
Çalışmada, Meloidogyne incognita ırk 2'nin iki izolatı (G7 ve K4) 'nın farklı inokulasyon
yoğunluklarının Kök-ur nematodlarına dayanıklı Carolina Wonder, PM 217, CM334 biber hatları
ile M. incognita 'ya duyarlı Yolo Wonder hattında reaksiyonu kontrollü koşullar altında
araştırılmıştır. Denemeler, tesadüf blokları deneme desenine göre 5 tekerrürlü olarak kurulmuştur.
İnokulum kaynağı olarak yumurta paketi kullanılmış ve bitkiler 4 gerçek yapraklı fide dönemlerine
geldiklerinde bitki kök bölgesinde açılan 2 cm derinliğe 1-5-10-20 ve 50 yumurta paketi inokule
edilmiştir. Biber bitkileri inokulasyondan 9 hafta sonra sökülmüş ve kökler çeşme suyunda hafifçe
yıkanmıştır. Köklerdeki gal oranı 0-5 skalasına göre indekslenmiştir. Köklerde gal sayısı, yumurta
paketi ve yumurta sayısı ışık mikroskobu altında sayılmış ve üreme gücü hesaplanmıştır. Carolina
Wonder ve CM334 dayanıklı biber hatlarında G7 ve K4 izolatı tüm inokulum yoğunluklarında
avirülent reaksiyon göstermiştir. PM217 dayanıklı biber hattında G7 izolatının 50 yumurta paketi
inokulum yoğunluğunda üreme oranı 1.1 olarak bulunmuş ve dayanıklı biber hattında dayanıklılığı
kırdığı saptanmıştır. K4 izolatı PM217 dayanıklı biber hattında 10-20 ve 50 yumurta paketi
inokulum yoğunluğunda virülent reaksiyon göstermiştir. Bu inokulum yoğunluklarında üreme oranı
sırasıyla 1.4,3.5 ve 4.4 olarak bulunmuştur. Yolo Wonder biber hattında her iki izolatın patojenitesi
yüksek bulunmuştur.
Anahtar sözcükler: Meloidogyne incognita ırk2, Biber, Dayanıklılık, Inokulum yoğunluğu,
Patojenite
ABSTRACT
Reaction of Different Inoculation Densities of Meloidogyne incognita race 2 on
Some Resistant Pepper lines Reaction of different inoculation densities of two Meloidogyne incognita race2 isolates (G7 and
K4) was studied on the root-knot nematode resistant pepper lines Carolina Wonder, PM217,
CM334 and susceptible Yolo Wonder under controlled conditions. Experiments were conducted on
a randomized block design with 5 replications. Egg masses were used inoculum source and when
the plants reached 4 real leaf seedlings, 1-5-10-20 and 50 egg masses were inoculated into the 2 cm
depth of plant root zone. Peppers were harvested 9 weeks after inoculation and softhly washed the
roots under the tap water. Root gall ratio was indexed according to 0-5 scalae. Numbers of galls,
egg masses and eggs in a roots were counted under light microscopy and reproduction fitness were
evaluated. G7 and K4 isolates showed avirulent reaction in all inoculum densities in Carolina
Wonder and CM334 resistant pepper lines. In the PM217 resistant pepper line, Repreduction
fitness of G7 isolate was found 1.1 in the density of 50 egg masses inoculum densities, and the
durability of the pepper line is broken.10-20 and 50 egg mases inoculum densities of K4 isolate
showed virulent reaction in the PM217 resistant pepper line. Reproduction fitness in these
inoculum densities were 1.4, 3.5 and 4.4 respectively. The pathogenicity of both isolates in the Yolo
Wonder pepper line was found to be high.
Keywords: Meloidogyne incognita race2, Pepper, Resistance, Inoculum density, Pathogenicity
8
Kurak Bölgelerde Su Etkin Peyzaj Düzenlemeleri Yaklaşımıyla ‘Xeriscape’
Gülbin Çetinkale Demirkan1*
, Hülya Akat2
1Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü, Niğde, Türkiye
2Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Ortaca Meslek Yüksekokulu, Muğla, Türkiye
ÖZET
Doğal kaynaklar yaşamın devamlılığı için yok olması düşünülemeyen unsurlardandır. Ancak,
günümüzde hızlı nüfus artışına paralel tüketimin ve çevre kirliğinin artması, küresel ısınmaya bağlı
olarak iklim değişikliklerinin yaşanması doğal kaynakların kalitesinin bozulmasına ve hızla
tükenmesine sebep olmaktadır. Bu faktörlere bağlı olarak doğal kaynaklarda meydana gelen
bozulmalar ciddi sorunları da beraberinde getirmektedir. Özellikle su kaynaklarında meydana
gelen bozulmalar kurak ya da yarı kurak bölgelerdeki yeşil alanlarda bitki ölümleri ile
sonuçlanabilen problemler yaratmaktadır. Kuraklığın özellikle bitkiler üzerinde ölümcül etkisinin
bulunması sebebiyle yeşil alanlarda suyun daha etkin bir şekilde kullanılmasını sağlayan
uygulamaların yapılması ve kuraklığa dayanıklı bitki türlerinin tercih edildiği tasarımların
gerçekleştirilmesi çözüm niteliği taşımaktadır. Bu tip kurak bölgelerdeki peyzaj alanlarında
bulunan süs bitkilerinin su ihtiyacının karşılanması, tasarrufun sağlanabileceği yeni yaklaşımların
kullanımını gündeme getirmektedir. Bu yaklaşımlardan biri, doğal türlerin tercih edilmesinin yanı
sıra Xeriscape (Kurakçıl Peyzaj) uygulamaları ile suyun daha etkin bir şekilde kullanılmasını
kapsamaktadır. Bu çalışmada, sürdürülebilir çevre yaklaşımı doğrultusunda Niğde Ömer
Halisdemir Üniversitesi merkez kampüs yerleşkesinde bölge bitki örtüsünden kuraklığa dayanıklı
mevcut türler belirlenerek örnek bir Xeriscape alanının tekniğine uygun şekilde projelendirilmesi
amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kuraklık, Niğde, Suyun Akılcı Kullanımı, Xeriscape
The 'Xeriscape' Approach to Water Efficient Landscape Designs in Arid
Regions
ABSTRACT
Natural resources are the non-existent elements for the continuity of life. However, the increase
in consumption and environmental pollution in parallel with rapid population growth and the
recent climate change due to global warming cause the quality of natural resources to deteriorate
and to be consumed rapidly. Depending on these factors, the deterioration of natural resources is
accompanied by serious problems. Particularly, spoilage in water resources creates problems that
can result in plant deaths in green areas in arid or semi-arid regions. Particularly the deterioration
in water resources is causing problems in plant areas in green areas in arid and semi-arid regions.
Due to the lethal effect of the drought especially on the plants, it is a solution to implement the
applications that enable the water to be used more effectively in the green areas and to realize the
designs in which the plants resistant to drought are preferred. Meeting the water needs of
ornamental plants in the landscape areas of such arid regions brings about the use of new
approaches to saving. One of these approaches is to use water more efficiently with Xeriscape
applications besides preferring natural species. In this study, Niğde Ömer Halisdemir University
within the scope of sustainable environmental approach aimed to determine the existing plant
species resistant to drought from the regional vegetation cover and to project it according to the
technique of a sample Xeriscape area in central campus settlement.
Keywords: Drought, Nigde, Waterwise, Xeriscape
9
Antalya İli Demre İlçesi Domates Seralarından Toplanan Tetranychus urticae
Koch (Acari:Tetranychidae) Popülasyonlarında Gelişen Abamectin Direnci ve
Detoksifikasyon Enzim İlişkisi Sibel YORULMAZ SALMAN
1*, Onurcan TOPUZ
1, Yaşar ÇETİN
1
1 Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, ISPARTA
ÖZET
Bu çalışmada, Antalya ili Demre ilçesi domates seralarından toplanan Tetranychus urticae
popülasyonlarında abamectine karşı direnç düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Ayrıca akar
popülasyonlarında abamectin direnci ile esteraz ve GST enzim ilişkisi araştırılmıştır. Domates
seralarından toplam 7 adet Tetranychus urticae popülasyonu toplanmıştır. Sera popülasyonları S1,
S2, S3, S4, S5, S6 ve S7 popülasyonları olarak adlandırılmıştır. Bioassay denemelerde Tetranychus
urticae popülasyonlarının LC50 değerleri ilaçlama kulesi kullanılarak yaprak disk metodu ile
belirlenmiştir. Denemeler 1 kontrol+7 doz, 3 tekerrür olacak şekilde kurulmuştur. Her tekerrürde
25 adet ergin Tetranychus urticae dişisi aktarılmıştır. Hazırlanan akarisit konsantrasyonları
petrilere ilaçlama kulesinde 1 atm basınç altında yaprak üzerine 2 ml olacak şekilde
püskürtülmüştür. Kontrole sadece saf su uygulanmıştır. Kırmızıörümceklerde ölü-canlı sayımları
24. saatte yapılmıştır. Tetranychus urticae popülasyonlarının belirlenen LC50 değerlerinin hassas
popülasyonun LC50 değerine oranlanması ile direnç katları hesaplanmıştır. Tetranychus urticae
popülasyonlarında dirençle bağlantılı detoksifikasyon enzimlerinden esteraz ve glutathion S-
transferaz (GST) enzimleri kinetik yöntemle belirlenmiştir. Çalışma sonucunda, Tetranychus
urticae popülasyonlarında abamectine’e karşı S1 için 120.65, S2 için 115.75, S3 için 67.20, S4 için
83.78, S5 için 76.80, S6 için 62.90 ve S7 için 229,12 kat direnç oranları belirlenmiştir. Ayrıca
Tetranychus urticae popülasyonlarında 1.95-4.05 kat arasında esteraz, ˂1- 2,74 kat arasında ise
GST enzim oranları belirlenmiştir. Sonuç olarak, sera popülasyonlarının tamamında gelişen
abamectin direncinin esteraz enzimi ile bağlantısı olduğu belirlenmiştir. Ayrıca S1, S2, S4, S6 ve S7
popülasyonlarında gelişen abamectin direncinin GST enzimi ile de ilişkili olabileceği görüşüne
varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tetranychus urticae, Direnç, Abamectin, Esteraz, GST
Abamectin Resistance and Detoxification Enzyme Relation in Tetranychus
urticae Koch (Acari: Tetranychidae) Populations Collected from Tomato
Greenhouses in Demre, Antalya
ABSTRACT
The aim of this study was to determine the resistance levels against abamectine in Tetranychus
urticae populations collected from tomato greenhouses in Demre, Antalya. In addition, abamectin
resistance, esterase and GST enzyme relationship were investigated in mite populations. A total of
seven Tetranychus urticae populations were collected from tomato greenhouses. Greenhouse
populations are referred to as S1, S2, S3, S4, S5, S6 and S7 populations. In bioassay trials, LC50
values of Tetranychus urticae populations were determined by leaf disc method using the spray
tower. Trials were set up as 1 control + 7 doses, in three replications. Twenty-five female
Tetranychus urticae adults were transferred in each replication. The prepared acaricide
concentrations were sprayed on the petri dish spraying tower at a pressure of 1 atm to give 2 mL
onto the leaf. Only pure water was used in the control group. Dead/alive counts were made at the
24th hour. Resistance ratios were calculated by proportioning the determined LC50 values of the
Tetranychus urticae populations to the LC50 value of the sensitive population.The resistance-
associated detoxification enzymes in Tetranychus urticae populations, esterase and glutathione S-
10
transferase (GST) enzymes were determined using the kinetic method. As a result, resistance rates
for abamectine in S1, S2, S3, S4, S5, S6 and S7 Tetranychus urticae populations were determined as
120.65, 115.75, 67.20, 83.78, 76.80, 62.90 and 229.12 fold respectively. In addition, 1.95-4.05 fold
esterase and ˂1- 2.74 fold GST enzyme ratio levels were determined in Tetranychus urticae
populations. In conclusion, it was determined that abamectin resistance, which develops in all
greenhouse populations, is associated with the esterase enzyme. It was also concluded that
abamectin resistance in the S1, S2, S4, S6 and S7 populations may also be related to the GST
enzyme.
Keywords: Tetranychus urticae, Resistance, Abamectin, Esterase, GST
11
Bazı Bitki Ekstraktlarının Predatör Akar Neoseiulus californicus (McGregor)
(Acari: Phytoseiidae)’a Kontakt Toksisiteleri
Sibel YORULMAZ SALMAN1*, Semiha SARITAŞ
1, Recep AY
1
1 Süleyman DÜ, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, ISPARTA
ÖZET
Tarımsal üretimde ekonomik kayıplara neden olan ve birçok bitkide zarar meydana getiren
fitofag akarların kontrolünde insektisitlerin olumsuz etkilerinden dolayı alternatif mücadele
yöntemleri üzerinde durulmaktadır. Son yıllarda akarların önemli kayıplara neden olduğu örtüaltı
üretimde zararlı ile mücadelede predatör akarların ve bitki ekstraktlarının birlikte kullanımı önem
kazanmıştır. Ancak bu tür uygulamaların güvenle yapılabilmesi için bitki ekstraktlarının predatör
akarlar üzerindeki olası etkilerinin belirlenmesi gerekmektedir. Doğal düşmanların ve bitki
ekstraktlarının birlikte kullanılabilme olasılıklarını değerlendirmek amacıyla, Lamiaceae
familyasına ait lavanta (Lavandula x intermedia Emeric ex Loisel.), çördük otu (Hyssopus
officinalis L.), fesleğen (Ocimum basilicum L.), kekik (Thymus vulgaris) ve nane (Mentha spicata)
bitkilerinden elde edilen ethanollü ekstraktların fitofag akarların önemli ve etkili bir predatörü
olan Neoseiulus californicus üzerindeki kontakt toksisiteleri araştırılmıştır. Bitki ekstraktlarının
predatör akar üzerindeki kontakt etkilerini belirlemek amacıyla, yaprak disk-ilaçlama kulesi
yöntemi kullanılmıştır. Denemelerde bitki ekstraktlarının %1, 3, 6, 12 konsantrasyonları predatör
akarların yumurta, nimf ve ergin dönemlerine uygulanarak toksik etkileri belirlenmiştir. Bioassay
denemeler bir kontrol ile dört konsantrasyondan oluşmuş ve her deneme on kez tekrar edilmiştir.
Her tekrarda 5 birey bulunmaktadır. Ergin ve mimflerde toksik etki çalışmalarında, ölü canlı
sayımları 24, 48 ve 72. saatlerde yapılmıştır. Yumurta denemelerinde ise kontrol grubundaki tüm
yumurtalar açılıncaya kadar sayımlara devam edilmiştir. Ergin ve nimf toksik etki denemeleri
sonucunda en yüksek ölüm oranları kekik ekstraktında sırasıyla % 15,06 ve %16,06 olarak
bulunmuştur. Diğer dört bitki ekstraktında belirlenen ölüm oranları ise oldukça düşüktür. Bitki
ekstraktlarının predatör akarın yumurta açılımları üzerindeki belirlenen en yüksek etki %59,58 ile
nane ekstraktında bulunmuştur. Sonuç olarak, çalışmada kullanılan beş bitki ekstraktının da fitofag
akarlarla mücadelede Neoseiulus californicus ile birlikte kullanımına dair ümitvar sonuçlar elde
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Neoseiulus californicus, Bitki ekstraktı, Lamiaceae, Kontakt toksisite
Contact Toxicity of Some Plant Extracts on Neoseiulus californicus (McGregor)
(Acari: Phytoseiidae) Predator Mites
ABSTRACT
Alternative control methods are considered in the control of phytophagous mites causing
economic losses in agricultural production and causing harm to many plants due to the adverse
effects of insecticides. In recent years, the use of predator mites and plant extracts in control pests
have become important in greenhouse cultivation where mites cause significant losses. However, in
order for such applications to be carried out safely, the possible effects of plant extracts on
predator mites should be determined. To evaluate the effects of using natural enemies and plant
extracts in combination, lavender of Lamiaceae family (Lavandula x intermedia Emeric ex Loisel),
hyssop (Hyssopus officinalis L.), basil (Ocimum basilicum L.), thyme (Thymus vulgaris) and mint
(Mentha spicata) were investigated for their contact toxicity effects on Neoseiulus californicus, an
important and effective predator of phytophagous mites. The leaf disc-spray tower method was used
to determine the contact effects of plant extracts on the predator mite. In the trials, plant extracts at
12
1, 3, 6, 12% concentrations were applied to predator mites on their egg, nymph or adult periods
and their toxic effects were determined. Bioassays were carried out with one control group and four
extract groups at different concentrations and the procedure was replicated ten times.Each
replication contained five individuals. Dead/alive counts in toxic effect studies on adults and
nymphs were carried out on the 24th, 48th and 72nd hours. In egg trials, counts were performed
until all the egg hatched. As a result of the toxic effect trials on adults and nymphs, the highest
mortality rates were found in the thyme extract as 15.06% and 16.06%, respectively. The mortality
rates determined on the other four plant extracts were very low. The highest effect of plant extracts
on egg hatching of predator mites was found in mint extract with 59.58%. In conclusion, promising
results were obtained for the use of five plant extracts used in the study on Neoseiulus californicus
in combating phytophagous mites.
Keywords: Neoseiulus californicus, Plant extract, Lamiaceae, Contact toxicity
13
Konduitli Flotasyon Hücrelerinde Hücre Boyunun Havalandırma
Performansına Etkisi
M.C. Tuna1, A.Aytaç
2
1Y. Doc.Dr. Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, Elazığ, Türkiye
2 Msc, Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, Elazığ, Türkiye
ÖZET
Son yıllarda dünyamızda endüstrinin baş döndürücü bir hızla gelişmesine paralel olarak
mevcut yer altı kaynaklarının veya evsel ve endüstriyel kaynaklı atıkların değerlendirilmesine
yönelik farklı bilim dallarını da içine alan birçok çalışma yapılmaktadır. Malzeme mühendisliği,
maden mühendisliği, çevre ve inşaat mühendisliği bilim dalları bu konularda ortak çalışmalar
yürütmektedir. Bahse konu bilim dallarının bu ortak çalışmalarından en bilinenlerinden biri
flotasyon yöntemidir. Flotasyon yöntemi, metalik ve metalik olmayan cevherlerin işlenmesi, evsel ve
endüstriyel kaynaklı atık suların tasfiyesi, maden işleme tesislerinde cevher yüzdürme gibi onlarca
amaç için yapılmaktadır. Tüm bu işlemlerin yapılmasında havalandırma yöntemleri
kullanılmaktadır. Dolayısıyla flotasyon tesislerinde havalandırma ünitelerinin performansının
önemi oldukça büyüktür.
Suların havalandırılmasında birçok yöntem kullanılmaktadır. Kapaklı konduitler bunlardan
önemli bir tanesidir. Kapalı kesitteki yüksek hıza sahip akım yüksek miktarda hava-su kabarcığı
ihtiva eder. Konduitler vasıtasıyla akım içerisine büyük miktarda hava kabarcığı ve oksijen transfer
edilebilir. Böylece havalandırma verimi artırılabilir.
Bu çalışmada dairesel kesitli konduitlerle desteklenmiş flotasyon hücrelerinde havalandırma
verimi ve hava kabarcığı girişinin maksimize edilmesi için bir takım deneysel yöntemler uygulanmış
ve hücre boyunun havalandırma performansına etkileri deneysel olarak incelenmiştir. Sonuç olarak
konduitle desteklenmiş flotasyon hücrelerinde Froude sayısının havalandırma verimine önemli bir
etkisi olduğu belirlenmiştir. Ayrıca hücre boyunun artması ile havalandırma ve flotasyon
performansının azaldığı gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Havalandırma Verimi, Kapaklı Konduit, Flotasyon
The Effect on the Aeration Performance of Cell Height in Flotation Cells
Supported by Conduits
ABSTRACT
In recent years paralleling the rapid growth of industry, there have been several studies carried
out from a wide range of disciplines in order to assess waste caused by already existing
underground resources or waste from domestic and industrial sources. Branches of materials
engineering, mining, environmental and civil engineering engage in joint research on these issues.
One of the most well-known of these collaborative works is the method of flotation. Flotation is
used for various purposes such as the disposal of domestic and industrial wastewater, and the more
flotation in mineral processing plants. In all these operations, aeration methods are used. Therefore
the performance of aeration units in flotation plants has significant importance.
Water aeration can be accomplished in a variety of ways. Closed conduit aeration is a
particular instance of this. High-speed flow in closed conduit involves air-water mixture flow. The
air entrained into the flow in the form of a large number of bubbles accelerates oxygen transfer and
hence also increases the aeration efficiency.
This study presents maximum aeration efficiency and amount bubbles in high head gated
14
circular conduits supported by flotation cell was studied experimentally. This work focused on
determining the effect of cell height on aeration efficiency in flotation cells supported by conduits.
Experimental results showed that the Froude number had an important effect on the aeration
efficiency. It has also been observed that aeration and flotation performance decreases with
increasing cell height.
Keywords: Aeration Efficiency, Head Gated Conduit, Flotation,
15
Türkiye’de Pirinç Biti (Sitophilus oryzae, Coleoptera: Curculionidae)
Popülasyonlarının Malathion ve Deltamethrin’e Karşı Direnç Durumunun
Belirlenmesi
Nagihan YESİR1, Erhan KOÇAK
1*
1Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, ISPARTA
ÖZET
Ülkemizin coğrafi konumu, iklim özellikleri ve tahıl çeşitliliği çok sayıda depolanmış ürün
zararlılarının gelişmesine imkân vermektedir. Bu zararlılar arasında önemli bir yere sahip olan
pirinç biti Sitophilus oryzae, depolanmış hububat ürünlerinde büyük zarara neden olmaktadır.
Ülkemizde depolarda uzun zamandan bu yana koruyucu ilaçlamada malathion tek ilaç olarak
kullanılmıştır. Deltamethrin ise pek çok böceğin kontrolünde kullanılmaktadır. Depo ürün
zararlıları ile mücadelede insektisitlerin sürekli kullanılması böceklerin bu insektisitlere karşı
direnç kazanmasına neden olabilmektedir. Denemelerde kullanılan S. oryzae popülasyonları
Konya, İzmir, Manisa ve Samsun illerden elde edilmiştir. Çalışma sonucunda direnç faktörü
malathion’da 1.8-8.4 kat arasında değişirken, deltamethrin’de ise bu değer 1.0-34.8 kat arasında
değişmiştir. Uygulama yapılan popülasyonlar il bazında incelendiğinde, malathion’a en yüksek
direnç 8.4 kat ile Konya-Çumra popülasyonunda, en düşük direnç ise 1.8 kat ile Konya-Ilgın
popülasyonunda saptanmıştır. Deltamethrin direnç faktörüne bakıldığında yine Konya-Çumra
popülasyonu 34.8 kat direnç oranıyla belirlenen en yüksek direnci sergilemiştir. Bu durumda S.
oryzae’nin Çumra popülasyonunun iki farklı gruptan insektisit için güçlü çarpraz direnç
oluşturduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Sitophilus oryzae, İnsektisit, Malathion, Deltamethrin, Direnç, Türkiye.
16
Problems And Prospects Of Milk Market Functioning in Ukraine
Zharikova O.B.1*
Paschenko O.V.2
1Asst. Prof. in Banking of dept. National University of Life and Environmental Sciences of Ukraine
2Asst. Prof. in Economic Theory of dept. National University of Life and Environmental Sciences of
Ukraine
ABSTRACT.
This study discusses the development of the milk market. Specific features of milk commodities
functioning are considered in the article. Raw milk quality is characterized and pricing situation on
the milk market is analyzed. Ways of improving the profitability and competitiveness of the dairy
industry producers are suggested.
Keywords: Milk Market, Milk Production, Milk Raw Materials Quality, Agricultural
Enterprises, Farms, Competitiveness, Milk Production Efficiency.
Ukrayna Süt Piyasasının İşleyiş Sorunları ve Çözüm Önerileri
ÖZET
Bu çalışma süt pazarının gelişimini tartışır. Makalede, işlenen ham süt ürünlerinin spesifik
özellikleri ele alınmaktadır. Çiğ süt kalitesi karakteri ve süt piyasasındaki fiyatlandırma durumu
analiz edilmiştir. Süt endüstrisi üreticilerinin kârlılığını ve rekabet gücünü artırma yolları
önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler; Süt Pazarı, Süt Üretimi, Süt Ham Maddesi Kalitesi, Tarımsal İşletmeler,
Çiftlikler, Rekabet Gücü, Süt Üretim Etkinliği.
17
Anaerobik Arıtmadan Biyogaz Eldesinin Hızlandırılması
Günay Kocasoy*, Oktay Olcay
KAKAD, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul, Turkey
ÖZET
Doğal kaynakların gittikçe azaldığı günümüzde enerji darboğazı bütün dünyada en önemli
çevre sorunlarından biri olmuş, tüm dünyada alternatif enerji konularında yapılan araştırmalar
öncelik kazanmıştır. Atık suların anaerobik çözünmesi sonucu çıkan biyogaz, bilim adamları
tarafından geleceğin önemli bir alternatif enerji kaynağı olarak düşünülmektedir. Bu tebliğde aynı
düşünce ile yapılan araştırma sonuçları sunulmuştur.
Sentetik olarak hazırlanan atık su anaerobik çamurla aşılanarak anaerobik mikroorganizma
popülasyonu arttırılmış, anaerobik çözünmenin dolayısıyla gaz çıkışının hızlandırılması
araştırılmıştır.
Araştırmada kullanılan üç adet anaerobik reaktör sentetik atık su ile doldurulmuş ve
Paşabahçe Tekel Fabrikası’ndan alınan anaerobik çamurla aşılanmış ve 35̊C sıcaklıkta tutularak
dakikada 240 devirle karıştırılmış ve her gün sentetik besleme suyu ile beslenmiştir. Reaktörlerin
içindeki mikroorganizmaların reaktörün fiziksel ve kimyasal şartlarına uyum sağlaması için 40 gün
aklimatize edildikten sonra reaktörlerden ikisine farklı derişimlerde (80 mg/l ve 200mg/l) maya
çözeltisi eklenmiş, üçüncü reaktör ise kontrol reaktörü olarak kullanılmış, maya çözeltisi
eklenmemiştir. Bir ayın sonunda yapılan ölçümlerde yüksek derişimli maya çözeltisinin eklendiği
reaktörde bakteri büyüme hızı %26,3 iken kontrol reaktörde sadece %7,5 olmuştur. Aklimatizasyon
sürecinden sonra maya eklenmesi ile bakterilerin büyüme hızının artması mayanın olumlu etkisini
göstermektedir. Ayrıca atık sudan yüksek oranda KOİ ve BOİ giderimi sağlanmıştır. Mayanın
aklimatizasyon üzerindeki etkisini de ölçmek için aynı işlem yeni sentetik suyla tekrarlanmıştır.
Mayanın eklenmesi reaktör içindeki pH değerini yükselterek metan üreten bakterilerin büyümelerini
hızlandırdığı gözlemlenmiştir.
Tüm deney sürecinde reaktörlerdeki çözeltinin pH değeri, sıcaklığı ve KOİ analizi her gün, BOİ,
MLSS ve MLVSS analizi haftada bir gün yapılmış, reaktörlerde biriken gaz miktarı her hafta
ölçülmüştür.
Ölçüm sonuçları maya eklenen reaktörlerdeki BOİ ve KOİ gideriminin ve bakterilerin büyüme
hızının, gaz hacmi ve metan yüzdesinin kontrol reaktöründen daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
Tebliğde araştırmanın yöntemi ve elde edilen sonuçlar tablolar ve grafiklerle detaylı bir şekilde
sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Aklimatizasyon, Anaerobik, Aşılama, Biyogaz, Maya, Metan, MLSS
18
Türkiye’nin İki Farklı Coğrafyasından İzole Edilen Elma Kara Lekesi Hastalığı
Etmeninde (Venturia inaequalis) Genetik Çeşitliliğin İncelenmesi
Ali ÇELİK1*
Hamit KAVAK 2
1Abant İzzet Baysal Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Bolu
2Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Diyarbakır
ÖZET
Elma (Malus domestica), dünyanın çeşitli iklim kuşaklarında yaygın olarak yetiştirilen bir
meyve türü olup, yetişme periyodu süresince birçok fungal hastalık etmenlerinin saldırısına maruz
kalmaktadır. Bunlardan birisi, dünya genelinde ekonomik kayıp açısından belki de en önemlisi
elmalarda kara leke hastalığını oluşturan Venturia inaequalis dir. Bu çalışmada elma üretimi ve
mücadelesi açısından Türkiye’nin iki uç bölgesini temsil eden Bingöl ve Isparta illerinde elma kara
leke etmeninin genetik çeşitliliği incelenmiştir. Bu illere ait elde edilen 18 adet izolat 7 adet RAPD
primeri kullanılarak PCR ile çoğaltılmıştır. Peşine agaraoz jelde görüntüleme işlemlerine tabii
tutularak izolatlara ait polimorfik bantlar elde edilmiştir. Primer başına ortalama bant sayısı 3,91
olarak belirlenmiş olup, en fazla polimorfik bant OPF04 kodlu primerde, en az polimorfik bant ise
OPG15 kodlu primerden elde edilmiştir. Yapılan kümeleme analiz dendogramına göre iki ile ait
toplam izolat popülasyonu 5 farklı gruba ayrılmıştır. İki ile ait izolatlar arasında önemli ayrıcalıklar
gözlenmemiştir. V. inaequalis’in iki ile ait izolatlarının bölge içi ve bölgeler arası varyasyonunun
belirlenmesinde RAPD primerlerinin yüksek düzeyde olmamakla birlikte belirli derecede öneme
sahip olduğu düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Venturia inaequalis, RAPD, genetik çeşitlilik
ABSTRACT
Investigation of Genetic Diversity of Apple Scab Disease (Venturia inaequalis)
Isolated from Two Different Geographies in Turkey
Apple (Malus domestica) is a fruit species widely grown in various climate generations of
the world and is exposed to the attack of many fungal disease agents during the growing period.
One of them is Venturia inaequalis, which is probably the most important in terms of economic loss
worldwide, which makes apple scab disease in apples. In this study, the genetic diversity of apple
scab in Bingöl and Isparta provinces has been examined, which represent the two extremes of
Turkey in terms of apple production. The 18 isolates obtained from these regions and were
amplified by PCR using 7 RAPD primers. Polymorphic bands of the isolates were obtained by
subjecting to agarose gel imaging. The average number of bands per primer was determined to be
3.91, with the highest polymorphic bands obtained from OPF04 encoded primer and the least
polymorphic bands from OPG15 encoded primer. According to the clustering analysis, the total
isolate population belongs to 5 different groups. Significant privileges were not observed between
the two regions’s isolates. It is thought that RAPD primers have a certain level to determine the
diversity but not high levels of intra- and interregional variation in the isolates of V. inaequalis.
Keywords: Venturia inaequalis, RAPD, genetic diversity
19
Türkiye’de Pirinç Biti (Sitophilus oryzae, Coleoptera: Curculionidae )
Popülasyonlarında Endosimbiyont Bakteri Wolbachia Enfeksiyonunun
Belirlenmesi
Kübra TÜRKMEN1, Erhan KOÇAK
1*
1Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, Isparta,
TÜRKIYE
ÖZET
Sitophilus oryzae (Coleoptera: Curculionidae ) başta mısır olmak üzere tüm hububat
çeşitlerinde zararlıdır. Hububat danelerinde beslenmeleri sonucunda üründe kalite ve ağırlık
yönünden kayıplar meydana getirir. Endosimbiyont bakteri olan Wolbachia, eklembacaklıların
%66’sında tespit edilmiş olup konukçularının üremesi üzerinde partenogenesis, erkek öldürücülük,
feminizasyon ve sitoplazmik uyumsuzluk şeklinde üreme bozukluğuna neden olan önemli bir
bakteridir. Çalışmada Ege (İzmir, Manisa), İç Anadolu (Ankara, Konya), Karadeniz (Samsun),
Güneydoğu Anadolu (Diyarbakır, Şanlıurfa), Akdeniz(Adana) bölgelerinden toplam 12
lokasyondan S. oryzae popülasyonları toplanmış ve moleküler yöntemler ile Wolbachia varlığı
araştırılmıştır. Çalışmada DNA ekstrasyonunu takiben PCR reaksiyonları wsp primerleriyle
taranmıştır. Jel görüntülerine göre, taranan 120 örnekten 118 (%98,33)’inde Wolbachia tespit
edilmiştir. Şanlıurfa ve Adana(Çukurköprü)’da %90 oranında, Manisa, İzmir, Ankara(Haymana-
Karakeçeli) ,Diyarbakır, Samsun, Konya(Merkez-Alibey Köy) ve Adana(Ceyhan) illerinde ise %100
oranında Wolbachia varlığı tespit edilmiştir. Bu çalışma ülkemizde S.oryzae üzerinde Wolbachia
varlığının belirlendiği ilk çalışmadır.
Anahtar Kelimeler: Wolbachia, Endosimbiyont Bakteri, Wsp, Sitophilus oryzae, Türkiye
20
Isparta'da Elma Kara Leke Hastalığı (Venturia inaequalis (Cke) Wint.)'na Karşı
Bazı Mikrobiyal Preparatların Etkinliğinin Belirlenmesi Oğuzcan ÇALTILI
1 Ş.Evrim ARICI
1*
1 Süleyman Demirel University Agricultural Faculty Department of Plant Pathology, Isparta-
TURKEY
ÖZET
Bu çalışmada, Trichoderma harzianum (T-22), Bacillus subtilis (BS) ve mikorizal preparat
(Endo Roots Soluble (ERS) kullanılarak elma kara leke hastalığına [Venturia inaequalis (Cke.)
Wint.] karşı etkinliği araştırılmıştır. Biyolojik preperatlar farklı kombinasyonlarda yaprak ve
toprak uygulaması şeklinde uygulanmıştır. Deneme Eğirdir bölgesinde 3 yaşında Scarlet-Spur elma
çeşidi içeren bahçelerde kurulmuştur. Biyolojik preperatlar önerilen dozlarda erken uyarı
sisteminin uyarıları dikkate alınarak Nisan-Mayıs 2017 tarihlerinde 3 kez uygulanmıştır. Ticari
fungisit olarak ise Dikotom blue (Mancozeb)+ Nimbus (Micobuthanil) kullanılmıştır. Uygulamadan
21 gün sonra bitkilerde hastalık şiddeti 0-4 skalasına göre değerlendirilmiştir. Skala değerlerine
göre elde edilen sonuçlar Towsend-Heuberger formülü uygulanarak hastalık şiddeti (%), Abbott
formülüne göre de biyolojik preperatların yüzde etkileri hesaplanmıştır. Deneme sonuçları SPSS 16
istatistik programıyla varyans analizi kullanılarak Tukey çoklu karşılaştırma testi ile
değerlendirilmiştir. Yapılan çalışmanın sonucunda, kontrole göre tüm uygulamalar arasında fark
önemli bulunmuştur (p≤0,5). Deneme sonuçlarına bakıldığında Venturia inaequalis' e karşı %
hastalık şiddeti en düşük T-22 (yaprak ilaçlaması) (%12,2) uygulamasından elde edilmiştir.
Sırasıyla hastalık şiddeti yüzde etkisini Dikotom blue (Mancozeb)+ Nimbus (Micobuthanil) (%13,2)
ve mikoriza (%14.8) uygulamaları takip etmiştir. Kontrol bitkilerde hastalık yüzdesi %40,2 olarak
tespit edilmiştir. Deneme de biyolojik preperatların % etki değeri en yüksek sırasıyla T-22 (yeşil
aksam) (%69.65), T-22 (yeşil aksam)+ B. subtilis (%67.66), mikoriza (%70,79), Dikotom blue
(Mancozeb)+ Nimbus (Micobuthanil (67.19%) ve mikoriza+ B. subtilis (%64.18) olarak
belirlenmiştir. Biyolojik preperat uygulamaların da en düşük % etki değeri sırasıyla B. subtilis
(%48.76), T.harzianum (toprak uygulaması) (%53.23) ve T-22 (toprak uygulaması) + B. subtilis
(%58.71) uygulamasında tespit edilmiştir. Sonuç olarak biyolojik preperatların, ayrıca çevre ve
gıda güvenliği açısından olumlu yanları nedeniyle, kimyasal mücadeleye alternatifi olarak
kullanılabileceği düşünülmektedir.
Anahtar kelimeler: Mycorrhizza, Trichoderma hazrianum, Bacillus substilis, Biyolojik
mücadele, Elma
The Determination Of The Efficacy Of Some Microbial Preparations Against
Apple Scab Disease (Venturia inaequalis (Cke) Wint.) In Isparta
ABSTRACT
In this study, the effect of Trichoderma harzianum (T-22), Bacillus subtilis (BS) and
mycorrhizal preparations (Endo Roots Soluble -ERS) was investigated against apple scap disease
[Venturia inaequalis (Cke.) Wint.]. Biological preparations were applied as foliar and soil
application in different combinations. The experiment was established in gardens with a Scarlet-
Spur apple variety of 3 years old in Eğirdir. Biological preparations were applied at 3 times in
April-May 2017, taking into account the warnings of the early warning system at the recommended
doses. Dictotom blue (Mancozeb) + Nimbus (Micobuthanil) was used as commercial fungicide.
After 21 days of application, disease severity was assessed according to scale 0-4. The results
obtained according to the scale values were calculated to the % disease severity by applying the
21
Towsend-Heuberger formula and the% effects of the biological preparations according to the
Abbott formula. Test results were evaluated by Tukey multiple comparison test using variance
analysis with SPSS 16 statistical program. As a result, the difference between all the applications
was found significant (p≤0,5). Based on the results of the experiment, the lowest disease severity
was obtained from T-22 (foliar application) (12,2%) against Venturia inaequalis. Disease severity
was determinated in the application of Dicotom blue (Mancozeb) + Nimbus (Micobuthanil) (13.2%)
and Mycorriza (14.8%) respectively. The percentage of disease severity in control plants was
observed as 40.2%. In the experiment, it was determined that the the highest % efficacy values of
the biological preparations was for T-22 (foliar application) (69.65%), T-22 (foliar application)+
B. subtilis (67.66%), Dikotom blue (Mancozeb)+ Nimbus (Micobuthanil (67.19%) and mycorrhiza+
B. subtilis (64.18%) respectively. The lowest % efficacy values of the biological preparations were
determined in the application of B. subtilis (48.76%), T.harzianum (soil application) (53.23%) and
T-22 (soil application) + B. subtilis (58.71%). As a result, biological preperations could be used as
an alternative to chemical control, because of its positive aspects in terms of environment and food
safety.
Keywords: Mycorrhizza, Trichoderma Hazrianum, Bacillus Substilis, Biological Control,
Apple
22
Domates Hat ve Çeşitlerinin Fusarium Oxyporium F.Sp Lycopersici (FOL)’ye
Karşı Dayanıklılığı Ş.Evrim ARICI
1 Oğuzcan ÇALTILI
1 Özdinç SOY
1
1 Süleyman Demirel University Agricultural Faculty Department of Plant Pathology, Isparta-
TURKEY
ÖZET
Fusarium oxysporum f. sp. lycopersici (FOL) Snyd. et Hans. (FOL) domateslerde solgunluğa
neden olan fungal bir hastalıktır. FOL ile mücadelede en çok hastalığa karşı dayanıklı domates
çeşitler kullanılmaktadır. Bu çalışmada Fusarium oxysporum f. sp. lycopersici’ye karşı dayanıklı
olduğu bildirilen 18 ticari domates çeşidi (Merkür, Polaris, Tayfun, Alsancak, 112, Dort, 535,
Kuzeyköy, Alaturka, Tory + Arazi, Yakup; Seval, Arzum, Kahraman, Asil, H2274, SC2121, Toprak)
kullanılarak hastalığa karşı dayanıklılığı araştırılmıştır. Domates çeşitleri FOL ile inokule
edildikten 4 hafta sonra 0-4 skalasına göre değerlendirilerek, hastalık gelişimi üzerine etkileri %
Abbot formülü belirlenmiştir. Sonuç olarak Fusarium oxysporum f. sp. lycopersici’ye (FOL)
solgunluk hastalığına karşı en dayanıklı ilk üç çeşidin Merkür, Tory ve Seval olduğu ve hastalık
simptomunun gözlemlenmediği belirlenmiştir. Bu çeşitleri Polaris, Tayfun, Kuzeyköy ve Kahraman
çeşitleri izlemiş olup düşük oranda FOL tespit edilmiştir. Çalışmada FOL en fazla, hastalığa
duyarlı olduğu bilinen Toprak, SC2121 ve H2274 domates çeşitlerinde görülmüştür.
Anahtar kelimeler: F. oxysporum f.sp. lycopersici, domates, solgunluk hastalığı, dayanıklılık
Resistance of Tomato Lines Against Fusarium Oxyporium F.Sp Lycopersici
(FOL)
ABSTRACT
F. oxysporum f.sp. lycopersici (FOL) Snyd. et Hans. (FOL) is a pathogenic form that causes
soilborne vascular wilt disease in the tomato (Solanum lycopersicum L.). Resistant tomato varieties
are mostly used against FOL. In this study, it was investigated to the efficacy of 15 commercial
tomato varieties reported to be resistant to FOL and 3 suscebtible tomato variaties (Mercury,
Polaris, Tayfun, Alsancak, 112, Dort, 535, Northköy, Alaturka, Tory, Yakup, Seval, Arzum,
Kahraman, Asil, H2274, SC2121, Soil). Tomato varieties were noculated with FOL and were
assessed according to the scale of 0-4 after 4 weeks. The effects on disease development were
determined as% Abbot formula. As a result, As a result, the most resistance variaties were obtained
from Merkür, Tory and Seval to FOL disease and no symptom of diseases was observed. These
varieties were followed by Polaris, Tayfun, Kuzeyköy and Kahraman varieties and low disease
symptoms were observed. FOL was most commonly seen in Toprak, SC2121 and H2274 tomato
varieties, known as susceptible to disease.
Keywords: F. Oxysporum f.sp. lycopersici, Tomato, Wilt Disease, Resistance
23
Endüstriyel Simbiyosis Çalışmalarında Veri Madenciliği Uygulamaları
Aslıhan KATİP
Uludağ Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Bursa, Türkiye,
ÖZET
Nüfus artışının ve aşırı tüketimin etkisiyle dünyada üretime daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır ve
doğal kaynakların tüketimi her geçen gün artmaktadır ve bu nedenle, doğal kaynakların korunması
bir zorunluluk oluşturmaktadır. Doğal kaynakların etkin kullanımı, atıkların minimize edilmesi, atık
önleme, verimli kaynak kullanımı ve temiz üretim teknolojileri gibi tüm toplumun geneline katkı
sağlayan bir anlayış olan endüstriyel simbiyosiste, teknolojinin ilerlemesiyle birçok alanda olduğu
gibi sorunların çözümünde veri madenciliği uygulamaları kullanılmaktadır. Bu çalışmada,
endüstriyel simbiyoz yaklaşımının veri madenciliği ile entegre edilmesi ve çevre bilimlerinde veri
madenciliği uygulamaları araştırılmıştır. Ülkemizde sanayi şehirlerindeki OSB’lerde endüstriyel
simbiyoz olasılıklarının veri madenciliği yardımı değerlendirilmesinin ve uygulanmasının çevre
sorunlarını azaltacağı ve ekonomik açıdan gelişmeyi destekleyeceği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Endüstriyel Simbiyosis, Veri Madenciliği, Verimlilik
ABSTRACT
Due to population growth and over-consumption, there is a greater need for global production
and the consumption of natural resources is increasing day by day. For this reason, the protection
of natural resources is a necessity. Data mining applications are used in industrial symbiocysts,
such as efficient use of natural resources, minimization of waste, waste prevention, efficient
resource utilization and clean production technologies. In this work, the integration of industrial
symbiosis approach with data mining and data mining applications in environmental sciences have
been investigated. It has been observed that the industrial symbiosis probabilities in the organized
industrial zones of industrial cities in our country will support the evaluation and application of
data mining assistance to reduce environmental problems and promote economic development.
Keywords: Industrial Symbiosis, Data Mining, Efficiency
24
Bolu İli Fasülye Ekim Alanlarından İzole Edilen Pseudomonas spp. ve
Xanthomonas spp.’nin Multiplex PCR ile Tanısı
Fatih TEKİN1, Ali ÇELİK
1, Göksel ÖZER
1
1Abant İzzet Baysal Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bitki Koruma Bölümü
ÖZET
Fasülye (Phaseolus vulgaris) sahip olduğu besin değerleri bakımından insan beslenmesinde
oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bitki, yetiştirme periyodu boyunca birçok bakteriyel
organizmanın saldırısına maruz kalmaktadır. Pseudomonas ve Xanthomonas grubu bakteriler
fasülye bitkisinde verim ve kalite kaybına yol açan önemli bakteriyel hastalık etmenleridir.
Bakterilerin klasik yöntemlerle teşhisi bazen uzun sürebilmekte ve kısmen güvenilir olmayan
sonuçlar alınabilmektedir. Bu çalışmada, hastalıklı olduğu düşünülen fasülye kısımlarından
izolasyon sonucu kültür ortamında geliştirilen hale yanıklığı (Pseudomonas spp.) ile fasülye
bakteriyel yanıklığı (Xanthomonas spp.) etmenlerinin Multiplex PCR ile tanısı yapılmıştır. NCBI
veri bankasından söz konusu bakteri gruplarının genom yapısına ait veriler elde edilerek ilk defa bu
çalışmada kullanılan primerler dizayn edilmiş ve Multiplex PCR sonucunda beklenilen büyüklükte
bant profilleri gözlenmiştir. Çalışma Pseudomonas ve Xanthomonas grubu bakterilerin Multiplex
PCR ile hızlı ve pratik ayrımına yönelik söz konusu primer çiftleri ile yapılan ilk çalışma olma
özelliğindedir.
Anahtar kelimeler: Bolu, Fasülye bakteri hastalıkları, Multiplex PCR
25
Effect of Wheat Grass (Triticum aestivum L.) Juice on Seed Germination
İlknur AKGÜN1*
, Rabia AYATA1, Ruziye KARAMAN
1
1 Süleyman Demirel University, Faculty of Agriculture, Department of Field Crops, Isparta, Turkey
ABSTRACT
In this study, the possibilities of using wheat grass juice as encouraging of seed germination or
growth activator were investigated.. In order to obtain grass juice, wheat seeds 'bread wheat) were
sown in plastic crates and were harvested on the 10. day and the solid fruit juice was squeezed to
complete disintegration and grass juice was obtained. This research, two-row barley (Hordeum
vulgare), maize (Zea mays), wheat (Tritucum aestivum), bean (Phaseolus vulgaris), alfalfa
(Medicago sativa), perennial grass (Lolium perene), sheep fescue (Festuca ovina) and sugar beet
(Beta vulgaris) were used in germination experiment. Petri dishes with a diameter of 9 cm and
Whatman (No.3) filter paper were used as the germination medium. It was placed in 25 seeds of
beans and corn and 50 seeds of other (barley, wheat, alfalfa, perennial grass, sheep fescue and
sugar beets) in petri dishes and the seeds were germinated at room temperature. The seeds in the
control group of different species were given distilled water and the others were given wheat grass
juice. Germination times were determined according to ISTA rules. In the experiment, 64 petri
dishes [4 replicates x 8 species x 2 applications (control, wheat grass juice)] were used and
germination rate, germination index and root and stem lengths were determined.
In the result of the research, application of wheat grass juice reduced germination index,
germination rate and root and stem length. Germination rate, root and stem lengths reduction in
barley, perennial grass, sheep fescue, alfalfa and sugar beet were statistically significant, wheat,
beans and the corn was not significant.
Keywords: Wheat Grass Juice, Germination, Root and stem lengths
26
Melezleme Yoluyla Elde Edilmiş Bazı Keten [Linum usitatissimum L.]
Genotiplerinin Ham Yağ Oranları ve Yağ Asidi Kompozisyonlarının
Belirlenmesi
Merve GÖRE1, Orhan KURT
1, Tuba ÖZYILMAZ
1
1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Atakum, Samsun
*Sorumlu Yazar İletişim: [email protected]
ÖZET
Bu Araştırma, Samsun ekolojik koşullarında 49 farklı keten genotipinin ham yağ oranları ve
yağ asidi kompozisyonunun belirlenmesi amacıyla, 2015 ve 2016 yıllarında Ondokuz Mayıs
Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümünde yürütülmüştür. Deneme deseni olarak
Augmented Deneme Deseni kullanılmıştır. Çalışmada her iki yılda da genotiplerin ham yağ
oranları, palmitik, stearik, oleik, linoleik ve linolenik yağ asitleri incelenmiştir. Elde edilen
bulgularla SPSS programı kullanılarak iki yılın karşılaştırması olarak t testi yapılmış ve genotipler
arasında ortalama karşılaştırmaları yapılmıştır.
Yapılan t testi sonucunda stearik asit ve oleik asit bazında yıllar arasında çok önemli (p<0.01)
farklılıklar olduğu belirlenmiştir.
İki yılın ayrı ayrı değerlendirilmesi sonucu, incelenen genotiplerin yağ asidi
kompozisyonlarından palmitik asit oranının % 4.90-6.33, stearik asit oranının % 3.02-5.03, oleik
asit oranının % 16.01-23.30, linoleik asit oranının % 11.57-40.68 ve linolenik asit oranının %
32.50-60.42, arasında değiştiği belirlenmiştir. Ele alınan genotiplerin ham yağ oranlarının ise %
26.82-46.19 arasında değiştiği belirlenmiştir.
Sonuç olarak Samsun ekolojik koşullarına uygun keten genotiplerinin yetiştirilmesi ve
geliştirilmesi için en yüksek ham yağ oranına sahip keten genotipinin 8 numara olduğu belirlenmiş
olup, en düşük linolenik asit içeriğine sahip genotipin 23 numara olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Keten, Linum usitatissimum L., Ham yağ oranı, Yağ asidi kompozisyonu
Determination of Raw Oil Rates and Oil Acid Compositions of Some
Linum[Linum Usitatissimum L.] Genotypes Obtained with Hybrıdizitaion Metod
ABSTRACT
This research is conducted in Samsun ecologic conditions in order to determine raw oil rates
and oil compositions of 49 linums of different types in 2015 and 2016 at Department of Field
Crops, Faculty of Agriculture, 19 Mayis University. Augmented Trial Pattern is used as Trial
Pattern. Raw oil rates, palmitic, stearic, oleic, linoelic and linolenic oil acids of genotypes are
researched for each two years in the study. T test is performed using SPSS program with the
findings obtained to compare each 2 years and average comparisons among the genetype is made.
In consequence of T test, It is specified very important differences on stearic acid and oleic acid
basis between the years.
As a result of evulution of each 2 years, It is determined that palmitic acid rates is varying
between 4.90-6.33% , stearic acid rate is varying betweeen 3.02-5.03% , oleic acid rate is varying
27
betweeen 16.01-23.30% , linoleic acid raw is varing between 11.57-40.68% and linolenic acid rate
is varying between 32.50-60.42% of oil acid composition on analyzed genotypes. Raw oil rates of
analyzed genotype is varying between 26.82-46.19%.
As a conclusion, it is desingnated 8 number linum genotype which has highest raw oil rate and
23 number linum genotype which has lowest linolenic acid rate in order to grow linum genotypes
which are eligible for Samsun ecologic conditions.
Keywords: Linum, Linum usitatissimum L., Crude Fat, Fatty Acid Composition
28
Dünya Crambe Gen Kolleksiyonuna Ait Crambe Hatlarının Samsun Ekolojik
Koşullarında Uyum Yeteneklerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma
Tuba ÖZYILMAZ1, Merve GÖRE
1, Orhan KURT
1
1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Atakum, Samsun
ÖZET
Yağlı tohumlu bitkiler dünyada ve ülkemizde stratejik öneme sahiptirler. Türkiye her yıl önemli
miktarda döviz ödeyerek ham yağ ve yağlı tohum ithal etmektedir. İthalatı azaltabilmek için yağlı
tohum üretimini daha fazla destekleyen, yeterli ve ucuz girdi kullanımı sağlayabilen ve ülkemizde
henüz tarımı yapılmayan ancak yağ bitkisi olarak önemli bir potansiyele sahip olan Crambe gibi
bitkilerin mutlaka devreye sokulması gerekir (Kurt ve ark., 2006). Bu düşünceden hareketle “Dünya
Crambe Gen Koleksiyonu’nda” yer alan 177 Crambe hattının Samsun ekolojik koşullarında
çimlenme süresi, çiçeklenme ve olgunlaşma süresi, olgunlaşma periyodu gibi adaptasyona temel
teşkil eden karakterlerin belirlenmesi amacıyla Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,
Araştırma-Uygulama Sera Ünitesinde, kontrollü koşullarda yetiştirilmiştir. Her hat, 7 numaralı
plastik saksıya, saksıda 3 bitki olacak şekilde, sera koşullarında ekilmiştir. Bitkilerin gelişme
periyodu boyunca gerekli sulama ve bakım işleri günlük olarak kontrol edilerek gerekli olması
durumunda yapılmıştır Böylece ülkemizin doğal florasında bulunan Crambe bitkisinin tarım
sistemine entegre edilmesi ve ekonomimize kazandırılması yönündeki çabalara az da olsa katkı
sağlanmış olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Crambe, Crambe abyssinica Hochst, Adaptasyon
A Research on The Determination of the Adaptability at the Samsun Ecological
Conditions of Crambee Lines From the World Crambe Gene Collection
ABSTRACT
Oil seed plants have a strategic importance for our country and the world Turkey imports
crude oil and oil seeds every year by paying a significant amount of foreign currency. In order to
reduce imports, plants such as Crambe, which support oil seed production more, provide sufficient
and cheap input use and which have not yet been cultivated in our country but have an important
potential as oil plant, must be considered (Kurt and et al., 2006). With this in mind, 177 Crambe
lines in the "World Crambe Gene Collection" were controlled by the Ondokuz Mayıs University,
Faculty of Agriculture, in the Research and Application Sera Unit in order to determine the basic
characters of the adaptation such as the germination period, flowering and maturation period,
ripening period in Samsun ecological conditions. Each line was cultivated the number 7 of plastic
pot under greenhouse conditions wıth 3 plants in the pots. The necessary irrigation and the
maintenance works during the development period of the plants were carried out on a daily basis if
necessary. Thus, the effort to integrate the Crambe plant which is in the natural flora of our country
into the agricultural system and bring it to our economy at least will be contributed.
Keywords: Crambe, Crambe abyssinica Hochst, Adaptation
29
Farklı Kinoa Çeşitlerinin Bilecik Yöresinde Yeşil Ot Verimlerinin ve Verim
Komponenetlerinin Belirlenmesi
Esra KAYA1*
Serap KIZIL AYDEMİR 2
Nurgül ERGİN3
1
Şeyh Edebali Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoteknoloji ABD, Bilecik, Türkiye 2 Şeyh Edebali Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Bilecik,
Türkiye 3 Şeyh Edebali Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Bilecik,
Türkiye
**Bu çalışma Bilecik Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından
desteklenmiştir.
ÖZET
Kinoa genellikle tohumu için yetiştirilen bir bitki olmakla beraber otu için de yetiştirilebilir.
Özellikle sığırların sevdiği bir yemdir. Çeşitlere bağlı olarak kuru madde verimi 800 kg/da’ın
üzerine çıkabilmektedir. Otun kuru madde oranı % 26-28, ham protein oranı % 13-22 civarındadır.
Hasat devresinde kuru madde sindirimi % 63-69’dur Kinoa hızlı büyüyen ve kolay silolanan bir
bitkidir. Fakat silaj kalitesi mısır kadar yüksek değildir. Ancak yetiştiriciliği kolay olduğundan
organik tarımda yem kaynağı olarak yetiştirilmektedir.
Farklı kinoa çeşitlerinin Bilecik yöresinde yeşil ot verimlerini ve verim komponentlerini
belirlemek amacıyla yürütülen bu çalışma 2017 yılında Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi
Biyoteknoloji Araştırma ve Uygulama alanıında yürütülmüştür. Mart ayında öncelikle tohumlar
viyollere ekilmiş, viyoler de köklenen bitkiler tesadüfü blokları deneme desenine göre 3
tekrarlamalı olacak şekilde sıra arası 70 cm sıra üzeri 50 cm olarak açılan ocaklara şaşırtılmıştır.
Parseller 4 sıralı ve parsel boyu 5 m uzunluğunda planlanarak, parsel büyüklükleri 2.80x5=14 m2
boyutunda kurulmuştur. Araştırma kapsamında çıkış süresi, çiçeklenme süresi, bitki boyu, salkım
sayısı, salkım uzunlığu, yaş ot verimi, kuru madde verimi özellikleri incelenmiştir.
Araştırma sonunda, çeşitlerin bitki boyları 160.07-118.13 cm, salkım sayısı 20-16 adet, salkım
uzunluğu 45.7-34.7 cm arasında olduğu tespit edilmiştir. ‘Black Negro’ ve ‘Salcedo Inıa’ çeşitlerin
çiçeklenme süresi olarak daha geççi, ‘Valiente’ çeşidinin daha erkenci olduğu belirlenmiş ve ‘A
Heloud’ ve ‘Valiente’ çeşitlerinden en iyi yeşil ot ve kuru ot verimi alınmıştır. A Heloud, Innia ve
Pasankalla çeşitleri ise kaliteli ve besleme değeri yüksek çeşitler olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Adaptasyon, Çeşit, Kinoa
Determination on Forage Crops and Yield Components of Different Quinoa
Varieties in Bilecik Region
ABSTRACT
The quinoa is usually grown for seeds as well as for the grass. It is a favorite animal,
especially cattle. Depending on the varieties, the dry matter yield can exceed 800 kg / da. The dry
matter content is 26-28% and the crude protein content is around 13-22%. Dry matter digestion in
the harvest cycle is 63-69%. Quinoa is a plant that grows rapidly and is easily silaged. But silage
quality is not as high as corn. However, since it is easy to grow, it is grown as a feed for organic
agriculture.
This study was carried out in Bilecik Şeyh Edebali University in the field of Biotechnology
Research and Application in 2017 in order to determine the forage yields and forage yields
components of different quinoa varieties in Bilecik region. In March, seeds were first planted in
30
violets, and plants rooted in violets were surprised by the quarries opening 50 cm above the row 70
cm in order to be 3 repetitions according to the design of random blocks. The parcel is planned in 4
rows and the parcel length is 5 m and the parcel sizes are 2.80x5 = 14 m2. In the scope of the study,
the characteristics of the emergence time, flowering time, plant height, number of panicle, length of
panicle, forage yield and dry matter yield were investigated.
At the end of the research, it was determined that the plant species is 160.07-118.13 cm, the
number of cluster is 20-16, and the cluster length is 45.7-34.7 cm. 'Black Negro' and 'Salcedo Inia'
varieties were found to be more frequent as flowering period, 'Valiente' varieties were earlier, and
'A Heloud' and 'Valiente' varieties yielded the best forage and hay. A Heloud, Innia and Pasankalla
varieties have been identified as high quality and nutritional value varieties.
Keywords: Adatations, Varieties, Quninoa
31
Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi (BKAY)’ın Türkiye için Temel Bulguları ve
İlkeleri
Oylum Gökkurt Baki1*
1Sinop Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü, Sinop,
Türkiye
ÖZET
Kıyılar ve sahiller, vatandaşların artan rekreasyon taleplerinin ihtiyaçlarına cevap veren
önemli kaynaklardır. Kıyı alanlarının planlanması ve korunmasının amacı kıyı bölgelerinin
sürdürülebilirlik içerisinde geliştirilmesidir. Sürdürülebilirlik için BKAY'nin temel faktörleri
çevresel, ekonomik ve sosyal faydalardır ve kıyı yönetiminde kıyısal alanları deniz ve kara olarak
iki yönlü şekilde yönetim sürecine dahil etmek gereklidir. Sürdürülebilir kalkınma ilkesine göre kıyı
bölgelerinde etkili olabilecek her türlü prosesin çevresel etkilerinin belirlenmesi ve sonuçların
analiz edilip sorunlara yönelik yeni önlemler üzerinde karar verilmesi, önemli temel kıyı yönetim
uygulamalarından biridir.
Türkiye'de kıyı bölgesi yönetimi anlayışının başlangıç aşamasında olması nedeniyle, tüm
taahhütler sadece araştırma veya planlama aşamasındadır. Bu veriler ışığında, bu çalışmanın
amacı, Türkiye için BKAY'nin temel sorunlarını ve ilkelerini incelemek, tartışmak ve ilkelerin
uygulanabilirliğini araştırmaktır.
Anahtar Kelimeler: Kıyı Bölgesi Yönetimi, Kıyı Bölgesi, İlkeler, Sürdürülebilirlik
Key Findings and Principles of Integrated Coastal Zone Management
(ICZM) for Turkey
ABSTRACT
Shorelines and coasts are important resources to respond to the needs of citizens’ increasing
recreation demands. The aim of the planning and preservation of coastal areas should be their
development of the coastal zones in sustainability. The environmental, economic and social benefits
are key factors in ICZM for sustainability and the necessity of incorporating the areas in two ways
towards the sea and land into management process in coastal management as possible arise.
Determining the environmental effects of any kind of process that could have an impact in the
coastal areas according the principle of sustainable development and deciding on the new
measures having analysed the results to appear is one of important basic coastal management
practices.
The fact that the coastal zone management understanding is on the onset in Turkey, all
commitments are just at the research or planning stage. In the light of them, the aim of this study,
investigate and discuss the key findings and the principles of the ICZM for Turkey and the
investigate the applicability of the principles.
Keywords: Integrated Coastal Zone Management, Coastal Area, Principles, Sustainability
32
Soğuk Sterilizasyon: Isıl Olmayan Atmosferik Soğuk Plazma Teknolojisi
Hüseyin ÖZTÜRK1*
, Banu ÖZDEN TUNCER1, Yasin TUNCER
1
1Süleyman Demirel Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta, Türkiye
ÖZET
Plazma, maddenin dördüncü hali olup katı, sıvı ve gaz halinden farklı biçimde kısmi
iyonize gaz olarak bilinmektedir. Son yıllarda plazma teknolojisi; yeni, çevre dostu, vakumsuz,
düşük maliyetli ve yüksek etkili bir yöntem olması nedeniyle yoğun araştırmaların odağı haline
gelmiştir. Atmosferik soğuk plazma teknolojisinde helyum (He), argon (Ar), oksijen (O2), azot
(N2) ve hidrojen-metan karışımı (H2-CH4) gibi farklı gazlar ile birlikte radyo frekans dalgaları
kullanılarak soğuk sterilizasyon uygulaması yapılabilmektedir. Atmosferik soğuk plazma
yönteminin mikroorganizmaların inhibisyonu üzerine etkisinin araştırıldığı çalışmalarda, ısıl
işlem kullanılmadan gerçekleşen sterilizasyonun etkin sonuçlar verdiği gözlemlenmiştir.
Atmosferik soğuk plazma tekniğinin, gıdalarda istenmeyen mikroorganizmaların inhibisyonu ile
mikrobiyel yükün azaltılması ve gıdanın raf ömrünün artırılması, patojenlerin inhibisyonu, gıda
üzerinde ve gıda prosesinde istenilmeyen enzimlerin inaktivasyonu, gluten gibi alerjik
reaksiyon gösterebilecek proteinlerin uzaklaştırılması, sentetik polimer kullanımının azaltılması
ve biyo-bozunabilen yenilebilir protein bazlı tekno-fonksiyonel filmlerin üretimi, bu filmlerin
mekanik ve fiziksel özelliklerinin geliştirmesi gibi alanlarda kullanım potansiyeli
bulunmaktadır. Atmosferik soğuk plazma tekniği ile son ürün kalitesi ve gıda güvenliği koruma
altına alınabilmekte ve aynı zamanda gıdanın besin değerinin de korunduğu bildirilmektedir.
Ayrıca, atmosferik soğuk plazma teknolojisinin biyomedikal alanlarda, restoratif diş teknolojisi,
tıp, çevre, tekstil, elektronik ve doğa bilimlerinde yaygın kullanım potansiyeli olduğu
öngörülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Atmosferik soğuk plazma, Soğuk sterilizasyon, Gıda güvenliği
33
Biyoaktif Peptitlerin Antimikrobiyal Etkisi
Hüseyin ÖZTÜRK1*
, Banu ÖZDEN TUNCER1, Yasin TUNCER
1
1Süleyman Demirel Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Isparta, Türkiye
ÖZET
Antibiyotik kullanımındaki artış ve yapay antioksidantların uygulamalarındaki güvenlik
sorunları bilim insanlarını alternatif koruyucular üzerine yoğun araştırmalar yapmaya
yönlendirmektedir. Biyoaktif peptitler; enzim düzenleyiciler, inhibitörler, immunoaktifler,
nöroaktifler ve antimikrobiyal bileşikler olmak üzere çeşitli peptit gruplarını içermektedirler.
Biyoaktif peptitler 2-20 arasında aminoasit içeren ve ortalama 2000 Da moleküler büyüklüğe sahip
olan özellikle süt proteinlerinden kazein (Prolin, Glutamik Asit, Lösin, Valin, Treonin) ve peynir altı
suyu proteinlerinden (Lösin, Lisin, Alanin, Arjinin, Sistein, Valin) elde edilen bileşiklerdir. αS1-
kazein, αS2-kazein, κ-kazein, α-laktoalbumin, β-laktoglobulin ve laktoferrin gibi protein
fragmentleri mikrobiyal fermantasyon, enzimatik hidroliz ve gastrointestinal sindirim yolu ile
kolaylıkla üretilebilmektedir. Bu protein fragmentlerinden elde edilen α-laktorfin, β-laktorfin,
kazoksinler, laktokininler, immunopeptitler, laktoferrisin, magainin, kimosin, dermaseptin S4 ve
birçok biyoaktif peptidin farklı etki mekanizmaları bulunmaktadır. Biyoaktif peptitlerin anti-
laktiasidozis, anti-hipertansiyon, anti-oksidasyon, anti-mutajenik, anti-obezite, anti-diyabet, anti-
trombotik, iltihap ve tahriş önleyici, hipokolesterolemik, kemoterapi hassasiyeti, immunomodulant
ve antimikrobiyal etki gibi koruyucu, terapötik ajan, fonksiyonel diyet içerikleri, nutrasetikal ve
eczacılık uygulamaları bulunmaktadır. Süt proteinlerinin lizozimler, laktoperoksidaz ve laktoferrin
koruyucu sistemleri, immunoglobulin ve immunoglobulin olmayan antimikrobiyal peptit bileşikleri
bulunmaktadır. Biyoaktif peptitlerin sentezlendikleri proteinlerden yüksek antimikrobiyal aktiviteye
sahip bileşikler oldukları bildirilmektedir. Biyoaktif peptitler, Helicobacter, Salmonella,
Staphylococcus, Escherichia, Listeria, Streptococcus, Bacillus, Pseudomonas ve Micrococcus gibi
Gram (+) ve Gram (-) patojen ve patojen olmayan bakterileri, Candida ve Cryptococcus gibi
fungusları ve herpes simplex gibi virüsleri inhibe eden metabolitler olduğu gözlemlenmiştir.
Potansiyel antimikrobiyal aktivitelerinden dolayı özellikle fermantasyonda etkin olarak
değerlendirilebilecek yapılar olduğu belirlenmiştir. Ayrıca suda çözünebilen ekstraktlar şeklinde
alınarak bakterilere karşı doğal antibiyotik ajan olarak kullanılması ve insan sağlığını iyileştirmede
besin takviyesi ile gıda içeriğine ilave edilmesi hedeflenmektedir.
Anahtar kelimeler: Biyoaktif peptit, Antimikrobiyal ajan, Mikrobiyal inhibisyon
34
Determination of Fatty Acid Composition in Sea Bass (Dicentrarchus labrax) in
Growth Period (the Aegean Sea and the Black Sea)
Birol BAKİ1*
, Dilara KAYA ÖZTÜRK1, Murat KERİM
1
1Sinop University, Faculty of Fisheries, Department of Aquaculture, Sinop, Türkiye
ABSTRACT
The aim of this study was to determine the fatty acid composition of the sea bass (Dicentrarchus
labrax) in the Aegean Sea and in the Black Sea from the cage stocking until the harvest weight.
The study was conducted between June 2014 and September 2015 in the marine cage system.
Same feed was used in the farms. Fish samples representing the stock were taken in certain
intervals accordingly and biometric measurements were carried out at the laboratory. Fish meat
fatty acid analyses were carried out at TUBITAK Marmara Research Center according to IUPAC
gas chromatography method.
The differences in the crude protein (21.44±0.19%, 19.37±0.01%), crude fat (6.77±0.08%,
9.72±1.35%), SFA (23.74±0.02, 23.40±0.01), MUFA (28.81±0.01, 30.66±0.03), EPA (3.60±0.04,
2.26±0.01), DHA (4.75±0.05, 4.39±0.01), PUFA (38.65±0.01, 38.09±0.02), Omega-3 (12.31±0.10,
10.47±0.01), Omega-6 (25.55±0.01, 26.75±0.03), Omega-3/Omega-6 (0.48±0.01, 0.39±0.01),
Omega-9 (24.85±0.01, 27.21±0.02) values between the production areas in sea bass harvested in
the Aegean Sea and the Black Sea were found to be significant (p<0.05).
As a result, in addition to the difference in growth in production regions, significant differences
were also determined in fatty acid composition values.
Keywords: Seabass, Dicentrarchus labrax, Aegean SEA, Black SEA, Fatty Acid Compositions
35
Determination of Growth and Nutrient Composition Values in Meagre
(Argyrosomus regius) Aquaculture
Birol BAKİ1*
, Dilara KAYA ÖZTÜRK1, Murat KERİM
1
1Sinop University, Faculty of Fisheries, Department of Aquaculture, Sinop, Türkiye
ABSTRACT
The aim of this study was to determine the growth and nutrient composition values of the
meagre (Argyrosomus regius) from the cage stocking until the harvest weight.
The study was conducted in a private farm operating in the Aegean Sea between 26 September
2015 and 30 November 2016. Fish were taken from the cages according to the random sampling
method at specific periods and their growth values were calculated and biochemical analyzes were
carried out.
At the beginning, the fish weighing 8.22±0.13 g reached 373.96±15.65 g at the end of the study.
During the study, feed conversion rate was found to be 1.92±0.19. At the end of the study, carcass
yield value was 31.63±0.82%, crude protein value was 20.10±0.04% and crude fat value was
3.19±0.13%.
Weight gain, specific growth rate and thermal growth values were found to be higher in the fry
period of the fish compared to those obtained in the other periods. Also, changes in the seawater
temperature had a significant effect on feed consumption and net feed conversion rate.
While rapid weight gain is an advantage in meagre fish aquaculture, low carcass ratio, low fat
ratio, unsuitable expensive feed, market status and consumer preferences have a negative effect on
widespread meagre aquaculture. Increasing the fat content of the meagre and adopting different
marketing techniques for meagre fish that will be fed economical feed suitable to the species
requirements will help meagre to find a place in cultured fish market.
Keywords: Argyrosomus regius, Growth, Meat yield, Nutrient composition
36
Tarım İşletmelerinin Mısır Yetiştiriciliği Karar Kriterlerinin AHP Yöntemi İle
Belirlenmesi: Konya İli Örneği1
Zeki BAYRAMOĞLU¹ Merve BOZDEMİR²
1Selçuk Üniversitesi / Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Konya, Türkiye
2Selçuk Üniversitesi / Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Konya, Türkiye
ÖZET
Mısır yetiştiriciliğine karar verilmesi ve karar sürecinde hangi kriterlerin daha belirleyici
olduğunun analiz edilebilmesi amacıyla çalışmada Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) yöntemi
kullanılmıştır. AHP karmaşık yapıya sahip çok kriterli ve çok alternatifli problemleri çözümlemekte
nicel ve nitel kriterleri bir arada kullanmaktadır. Çalışmada mısırın ve mısırla birlikte münavebede
bulunulan ürünlerin yetiştiricilik tercihinde etkili olan kriterlerin sıralaması belirlenmiştir. AHP
“üretim süreci açısından en avantajlı bitkinin belirlenmesi”ni amaçlanmıştır. Ürün seçiminde
mısır ve bölgedeki alternatifleri; şeker pancarı, fasulye, ayçiçeği, buğday ve arpa olarak
seçilmiştir. Ürün seçiminde karar kriteri olan faktörler ise mekanizasyon, sulama olanakları, girdi
temini, pazarlama olanakları, yetiştiricilik bilgisi, ürün fiyatları, girdi fiyatları ve işgücü olarak
belirlenmiştir. Çalışmada yetiştiriciliği en çok tercih edilen ürün şeker pancarı olarak
belirlenmiştir. Şeker pancarını mısır, arpa ve buğday takip etmektedir. Çalışmaya konu olan mısır
yetiştiriciliğinin tercih edilmesinde ise %19,70 oranında işgücü kullanımı, %16,03 sulama
olanakları, %13,10 yetiştiricilik bilgisi, %13,00 pazarlama olanakları, %10,46 girdi fiyatları,
%10,30 girdi temini, %10,24 ürün fiyatları ve %7,17 mekanizasyon kullanımının etkili olduğu
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Analitik Hiyerarşi Prosesi, Karar Kriterleri, Mısır, Tarım İşletmeleri
Determination of Agricultural Enterprises and Agricultural Criteria by AHP
Method: Case of Konya Province
ABSTRACT
The Analytical Hierarchy Process (AHP) method has been used in the study to determine the
decision of corn cultivation and which criteria are more determinative in the decision process. AHP
uses both quantitative and qualitative criteria to solve complex and multi-criteria problems with
complex structures. The ranking of the criteria that are effective in breeding preference of the
products which are found in maize and maize in the study were determined. The AHP aims to
"determine the most advantageous plant in terms of production process". Alternatives in maize and
region in product selection; sugar beet, bean, sunflower, wheat and barley. The factors that
determine the selection criteria are mechanization, irrigation facilities, input facilities, marketing
possibilities, aquaculture information, product prices, input prices and labor force. The most
preferred product in the study was sugar beet. Sugar beet is followed by maize, barley and wheat.
In the case of maize production, which is the subject of study, it is preferred to use 19,70% labor
force, 16,03 irrigation facilities, 13,10 aquaculture information, 13,00% marketing opportunities,
10,46% input prices, 10,30% , 10,24% product prices and 7,17% mechanization usage were found
effective.
Keywords: Agricultural Enterprises, Analytical Hierarchy Process, Decision Criteria, Maize.
1 Bu makale tez çalışmasından derlenmiş ve Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) tarafından 16201022 Nolu proje ile
desteklenmiştir.
37
Farklı Besin Solüsyonu Konsantrasyonlarının Yüzen Su Kültüründe Yetiştirilen
Kuzukulağının Verim ve Kalitesi Üzerine Etkileri
Tuğba Uludağ1, Gölgen Bahar Öztekin
1, Yüksel Tüzel
1
1Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Bornova-İzmir, Türkiye
ÖZET
Vitamin ve mineral içeriği yönünden zengin olan yaprakları tüketilen sebzeler, tüketime hazır
salatalar olarak tüketicilerin ilgisini artan oranda çekmektedir. Bu sebzelerin yüzen su kültüründe
üretilmesi temiz ve tüketime hazır ürün, yüksek su ve besin maddesi kullanım etkinliği sağlaması ve
çevreye olan olumsuz etkisinin az olması nedeni ile tercih edilmektedir. Bu araştırmada farklı besin
solüsyonu konsantrasyonlarının kuzukulağının verim ve kalite üzerine etkilerinin saptanması
amaçlanmıştır. 2016-2017 kış-erken ilkbahar dönemlerinde serada yürütülen çalışmada,
yetiştiricilik teknelerde, havalandırmalı besin solüsyonu üzerine yerleştirilen köpük viyoller
üzerinde yapılmıştır. Viyoller ithal torf ile doldurulmuş ve tohum ekimi her göze 1 tohum gelecek
şekilde (957 bitki/m2) 1. dönem 24.11.2016, 2. dönem 21.02.2017 tarihinde yapılmıştır. Çimlenme
sonrası tohumlar adaptasyon serasına alınmış, çıkışlar tamamlandıktan sonra fideler 1. dönem
07.12.2016, 2. dönem 10.03.2017 tarihinde su kültürüne aktarılmıştır. Besin solüsyonu “tam doz”
(komple besin solüsyonu), “yarım doz” (makro elementleri %50 azaltılmış besin solüsyonu) ve
“dozsuz” (su) olarak uygulanmıştır. Her konu için 2 viyol kullanılmış olup, değerlendirmeler 4
tekrar üzerinden (n:105) yapılmıştır. Minyatür yapraklı olarak yetiştirilen bitkiler su kültürüne
aktarıldıktan sonra 1. dönemde 43, 2. dönemde 20 gün sonra ve her iki dönemde de birer hafta ara
ile 3 kez hasat edilmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar, bitki gelişimi, verim ve kalite
özellikleri ile bitki su tüketimlerinin hem besin solüsyonu konsantrasyonu, hem de yetiştirme
dönemindeki sıcaklıklara bağlı olarak değiştiğini göstermiştir. Özellikle sıcaklıkların daha yüksek
olduğu 2. dönemde tohum ekiminden 4 hafta sonra hasatlar gerçekleştirilmiş, verim artışı ve
erkencilik sağlanmıştır. Besin solüsyonu konsantrasyonu azaldıkça verim değerlerinin azaldığı;
ölçülen birçok parametrede tam doz ve yarım doz uygulamaları arasında istatistiksel bir farklılığın
olmadığı görülmüştür. Besin solüsyonu konsantrasyonu azaldıkça vitamin C içeriği artmış, nitrat
içeriği azalmıştır. Yaprak N, P, K ve Fe element içeriği besin solüsyonu konsantrasyonu azaldıkça
azalmış; Ca ve Mg ise artış göstermiştir. Araştırmadan elde edilen tüm veriler birlikte
değerlendirildiğinde; kuzukulağının yüzen su kültüründe yetiştirilebileceği, bu sistemde nitrat
içeriğinin azaltılabileceği ve yarım doz uygulamasının tercih edilebileceği; yüksek verim ve kalite
eldesi için üretimin sera koşullarında erken ilkbahar döneminde yapılmasının daha uygun olduğu
sonucuna varılmıştır.
Anahtar kelimeler: Su kültürü, Doz, Yetiştirme dönemi, Besin elementi, Nitrat, Vitamin C
38
Depolanmış Hububatta Zararlı Böceklerle Mücadelede Moleküler Yöntemlerin
Kullanım Olanakları
Şevki ERTÜRK1, Erhan KOÇAK
1*
1Süleyman Demirel UniversityFaculty of Agriculture, Department of Biotechnology Isparta-Türkiye
ÖZET
Depolanmış ürün zararlısı böcekler, gelişmiş ülkelerde depolanan tahılın %5-10'unu gelişmekte
olan ülkelerde ise yaklaşık olarak %30'unu yok etmektedir. Şu anda, dünya genelinde depolanan
ürünlerde zarar yapan böceklere karşı en yaygın kullanılan yöntem, fumigant fosfin uygulamasıdır.
Fosfin dışında boş ve dolu depo ilaçlamaları için ülkemizde birçok sentetik insektisit
kullanılmaktadır. Zararlılarla mücadelede kullanılan insektisitlerin insan ve çevre üzerindeki
olumsuz etkisi ile böceklerin pestisitlere direnç kazanması nedeniyle alternatif mücadele
stratejilerinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. RNA İnterferans (RNAi) çift zincirli RNA
(doublestrand RNA, dsRNA) ile post transkripsiyonel gen ifadesinin düzenlenmesinde kullanılan bir
yöntemdir. RNAi teknolojisi ile zararlıya spesifik hedef gen bölgeleri susturularak, başarılı bir
şekilde gerek böcek zararının gerekse böcek populasyonlarının azaltılması hedeflenmektedir.
CRISPR kılavuz bir RNA (gRNA) eşliğinde özgül bir genomik bölgeye hedeflenen Cas9 nükleaz
enziminin kullanıldığı bir genom düzenleme sistemidir. Genom düzenleme yöntemi olarak CRISPR
sisteminin kullanımı aslında Cas9 proteinin kısa bir rehber RNA molekülü ile birlikte DNA’ya
bağlanarak çift zincir kırıkları oluşturabilme yeteneğine dayanmaktadır. Gen ekspresyonunu bozan
RNAi'nin aksine, CRISPR-Cas9, yalnızca gen ifadesini bozmakla kalmayıp, aynı zamanda kodlama
dizilerini değiştiren güçlü bir DNA düzenleme teknolojisidir. araştırmada 12 adet Tribolium
castaneum’un RNA-Seq yöntemi kullanılarak RNA’larını sekanslamışlardır. Dirençli ve dirençsiz
bireyleri karşılaştırdıklarında sekiz farklı genin ekspresyon düzeyinde farklılıklar saptamışlardır.
Araştırmacılar bu genlerin sitokrom P450 enzimlerini kodlayan gen familyası içinde yer aldıklarını
tespit etmişlerdir. Bu gen familyası ileri ki çalışmalarda RNAi ve CRISPR-Cas9 ile hedef alınarak
depolanmış ürün zararlısı böceklerin insektisitlere karşı oluşturdukları direnç genleri
susturulabilir. İnsektisit direncinin dışında RNAi ve CRISPR teknolojileri kullanılarak feromonal
veya reseptör genler hedef alınarak böceklerin eşlerini bulma ve üremesi engellenerek zararlı
böcek popülasyonu düşürülebilir. T. castaneum ve Tenebrio molitor gibi böcekler besinlerini
sindirebilmek için sistein peptidaz enzimlerini kullanırlar. Bu enzimleri kodlayan genler hedef
alınarak bu iki önemli depo zararlısının sindirim sistemi bloke edilip büyüme yavaşlatılabilir.
Ayrıca bağışıklık sisteminde rol alan genler hedef alınarak, enfeksiyona karşı depo zararlısı
böceklerin direnci zayıflatılabilir. Böylece entegre zararlı mücadelesi (IPM) yapılarak Bacillus
thuringiensis'in ürettiği böcek öldürücü toksinlere karşı direnci zayıflayan zararlılar enfeksiyona
karşı savunmasız bırakılabilir.
Anahtar Kelimeler: Böcek, İnsektisit, Fosfin, Direnç, RNAi, CRISPR-Cas9.
39
Yarı Entansif Koşullarda Yetiştirilen Farklı Genotipteki İneklerin Süt
Bileşenlerinin Somatik Hücre Sayısına Göre Değişimi
İbrahim Cihangir Okuyucu1, Hüseyin Erdem
1*
1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Samsun-TÜRKİYE
ÖZET
Bu çalışma, Samsun ili Bafra ilçesinde yarı entansif koşullarda yetiştirilen üç farklı genotipteki
sığırların sütlerindeki somatik hücre sayısına (SHS) bağlı olarak süt bileşenlerinde hangi yönde ve
ne ölçüde değişim gösterdiğinin belirlenmesini amaçlamaktadır. Samsun ili Bafra ilçesinde küçük
ölçekli işletmelerde yetiştirilen 32 baş Holstein (H), 46 baş Simental (S) ve 37 baş melez sığırdan
(HS) Haziran-Eylül 2015 tarihleri arasında ayda bir kez olmak üzere sabah sağımından yaklaşık 50
ml süt örneği alınmıştır. Süt örnekleri; kuru madde (KM), yağ (Y), yağsız kuru madde (YKM),
protein (P), laktoz (L), mineral (M), yoğunluk (SY), donma noktası (DN) ve somatik hücre sayısı
(SHS) yönünden analiz edilmiştir. Ortalama SHS değerinin 181339.1 hücre/ml olarak tespit edildiği
çalışmada 100 bin hücre/ml’nin altında ve üzerinde değer gösterenler şeklinde iki ayrı grup
oluşturulmuş ve süt bileşenlerinin değişimi bu gruplara göre analiz edilmiştir. Analiz sonucunda
KM, Y, YKM, P, L, M, SY ve DN için ortalama değerler sırasıyla %11.76, %3.49, %8.32, %3.02,
%4.19, %0.882, 1.0261 g/ml ve -0.528oC olarak belirlenmiştir. YKM, P, L, SY ve M oranlarının
SHS düzeylerinden önemli ölçüde etkilendiği, diğer bileşenlerin ise etkilenmediği belirlenmiştir.
SHS miktarının artması YKM, P, L ve SY düzeyini düşürürken, M miktarında artışa neden olmuştur.
Bu çalışmada düşük ve yüksek SHS grupları için belirlenen M miktarları sırasıyla % 0.851 ve %
0.942 olarak belirlenmiş, en fazla değişimin de M miktarında olduğu gözlemlenmiştir.
Anahtar kelimeler: İnek, Süt bileşeni, Somatik Hücre Sayısı, Çiğ Süt
Change of Milk Components by Somatic Cell Count in Cows with Different
Genotypes Reared under Semi-Intensive Conditions
ABSTRACT
The aim of this study is to determine if milk components change by somatic cell count (SCC) in
three different cattle genotypes reared under semi-intensive conditions in Bafra dictrict of Samsun
province. For this purpose, approximately 50 ml of milk samples were taken from 32 head Holstein
(H), 46 head Simental (S) and 37 head crossbreed (HS) cows reared in smallholder farms in Bafra
district of Samsun province between June and September 2015 by monthly. The milk samples were
analyzed by dry matter (DM), fat (F), non-fat solids (NFS), protein (P), lactose (L), mineral (M),
density (D), freezing point (FP) and SCC. In this study, while the mean SCC value was determined
as 181339.1 cell/ml, the change of milk components was analyzed by two groups occurred by SCC
values lower or higher than 100 thousand cells/ml. As a result of the analysis, mean values for DM,
F, NFS, P, L, M, D and FP were determined to be 11.76%, 3.49%, 8.32%, 3.02%, 4.19%, 0.882%,
1.0261 g/ml and -0.528 oC, respectively. Besides, it was determined that NFS, P, L, and D were
significantly affected by SCC levels, but the other components were not affected by SCC levels. The
increase in the SCC value led to an increase in the amount of M, however, decreased the NFS, P, L,
and D levels. In this study, the amount of M for low and high SCC groups were determined as 0.851
% and 0.942 %, respectively, and also the maximum change was observed in M values.
Keywords: Cow, Milk component, Somatic cell count, Raw milk
40
Siyah Alaca İneklerde Bazı Kolostrum Bileşenlerinin Kolostrum Yoğunluğuna
Göre Değişimi
İbrahim Cihangir Okuyucu1 Hüseyin Erdem
1*
1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Samsun-TÜRKİYE
ÖZET
Bu çalışma, Siyah Alaca ineklerde kolostrometre ile yapılan ölçümlerde belirlenen yoğunluk değerlerinin kolostrum bileşenleri üzerine ne düzeyde etki ettiğini ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla özel bir işletmede yetiştirilen 58 baş Siyah Alaca inekten doğurmasından itibaren ilk 2, 24, 48 ve 72. saatlerde kolostrum örnekleri toplanmıştır. Alınan örneklerde kuru madde (KM), yağ (Y), yağsız kuru madde (YKM), protein (P) ve yoğunluk (D) belirlenmiştir. Analizde kolostrum yoğunlukları her dönem için sırasıyla ortalama 1.0581 g/ml, 1.0417 g/ml, 1.0313 g/ml ve 1.0266 g/ml olarak belirlenmiştir. Her dönem için kolostrum yoğunlukları ortalamanın altında ve üstünde olanlar şeklinde iki gruba ayrılarak bu gruplara göre diğer kolostrum bileşenleri istatistiki analize tabi tutulmuştur. Analiz sonucunda ilk üç dönemde KM, YKM ve P değerleri Y gruplarından P<0,0001 düzeyinde etkilenmiş, düşük yoğunluktaki kolostrum örneklerinde bu bileşenler önemli ölçüde düşük çıkmıştır. Ancak yağ oranı her üç dönemde de kolostrum yoğunluğundan etkilenmemiş ve istatistiki açıdan önemsiz bulunmuştur. Doğumdan sonraki 72. saat olan 4. dönemde de benzer sonuçlar elde edilmiş, ancak kolostrum yoğunluğunun bu dönemde KM üzerindeki etkisi P<0.05 düzeyinde gerçekleşirken, YKM ve P üzerindeki etkisinin P<0.01 önem derecesinde olduğu belirlenmiştir. Kolostrum yoğunluğu, 4. Dönemde de yağ oranını etkilememiştir Birinci dönemdeki kolostrum bileşenleri KM, Y, YKM ve P için ortalama %25.77, %5.78, %19.96 ve %19.19 olarak bulunurken, dördüncü dönemde aynı bileşenler %12.17, %3.94, %8.67 ve %7.99 düzeyine gerilemiştir. Yağ oranı hariç diğer kolostrum bileşenleri ile yoğunluk arasında 0.419-0.782 aralığında korelasyonlar belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kolostrum, Yoğunluk, Kuru madde, Yağ, Protein
Change of Some Colostrum Components by Specific Gravity of Colostrum in
Holstein Cows
ABSTRACT
The aim of this study was to determine the effect of specific gravity values determined by
colostrometer measurements on the colostrum components in Holstein cows. For this purpose,
colostrum samples were collected from Holstein cows. This samples were determined by dry matter
(DM), fat (F), non-fat solids (NFS), protein (P) and specific gravity (SG). In the analysis, SG of
colostrum was determined as 1.0581 g/ml, 1.041 g/ml, 1.0313 g/ml and 1.0266 g/ml, respectively
for each period. For each period, the SG of colostrum was divided to two groups as lower and
higher the mean, and other colostrum components were statistically analyzed according to these
groups. As a result of the analysis, DM, NFS and P values were affected at P<0.0001 levels in the
first three periods and these components were significantly decreased in the low SG of colostrum
samples. However, fat percentage was not affected statistically by SG of colostrum in all three
periods. Similar results were obtained in the fourth period, 72 hours after birth. However, the effect
SG of colostrum on DM was at the level P<0.05 but the effect on NFS and P percentage was at
level of P<0.001. Also the SG of colostrum did not affect the fat proportion during the fourth
period. Although the means of colostrum components in the first period were found 25.77%, 5.78%,
19.96% and 19.19% for DM, F, NFS and P, the same components in the fourth period were
declined to 12.17%, 3.94%, 8.67% and 7.99%, respectively. Corelations were found in the range of
0.419 and 0.782 between the colostrum components and specific gravity except for the fat
percentage.
Keywords: Colostrum, Specific gravity, Dry matter, Fat, Protein
41
Samsun İli Havza İlçesinde Özel Bir Kesimhanede Kesilen Sığırların Bazı
Karkas Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi
Alpay Ertekin1, Hüseyin Erdem
1*
1 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Samsun-TÜRKİYE
ÖZET
Bu çalışma ile Samsun ili Havza ilçesinde faaliyet gösteren özel bir kesimhanede kesilen
sığırların bazı karkas kalite özelliklerinin belirlenerek, buradan tüketime sunulan etlerin bu
kriterler açısından nasıl bir değişim gösterdiğinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Kesimhaneye
Aralık 2016 - Temmuz 2017 aralığında ayda bir kez gidilerek o gün kesim için gelen sığırlarda
kesim öncesinde besinin yapıldığı bölge (Amasya, Havza ve Suluova), hayvanın ırkı (Simmental,
Holstein, Esmer), besi süresi (6 aydan kısa ve uzun olanlar), cinsiyet ve besici beyanına göre
hayvanın yaşı (18 aylıktan küçük ve büyük olanlar) belirlenmiştir. Kesimden sonra ise karkaslarda
sıcak tartım karkas ağırlığı (KA), mermerleşme derecesi (MD), deri altı yağ kalınlığı (DAYK),
belgözü sahası kas derinliği (BSKD) ve kas genişliği (KG) belirlenmiştir. MD için 1-12 aralığındaki
görsel skala ile puanlama yapılırken, DAYK, BSKD ve KG için basit kumpas ölçüm cihazı
kullanılmıştır. Toplam 199 hayvanda yapılan ölçümler sonucunda MD, DAYK, BSKD, KG ve KA
için ortalama değerler sırasıyla 1.77, 0.97 cm, 10.99 cm, 12.53 cm ve 279.0 kg olarak
belirlenmiştir. Ölçüm yapılan aylardan en yüksek MD Temmuz, en düşük ise Aralık ayında
belirlenmiştir. DAYK, BSKD, KG ve KA için de benzer sonuçlar bulunmuş olup en düşük değerler
Aralık ayında ölçülmüştür. Ancak KA için en yüksek değerler Ocak (297.8 kg) ve Mart (296.6 kg)
aylarında belirlenmiştir. Besinin yapıldığı bölgenin karkas özellikleri üzerinde bir etkisinin
olmadığı, ancak Simmental ve Esmer ırk hayvanların Holstein ırkına göre tüm özellikler için daha
yüksek değerler gösterdiği tespit edilmiştir. Benzer şekilde besi süresi ve hayvanın yaşı da KA
üzerinde etkili olurken, diğer özellikler bu faktörlerden etkilenmemiştir. Cinsiyet ise her bir karkas
kalite özelliği üzerine istatistiki anlamda etki yaratmış, tüm özellikler için erkek hayvanların
ortalama değerleri dişilerden daha yüksek bulunmuştur. Bunun yanında BSKD ile KG ve KA
arasında sırasıyla r= 0.532 ve r= 0.323 düzeyinde ilişki belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sığır, Mermerleşme, Karkas Ağırlığı, Karkas Kalitesi
Determination of Some Carcass Quality Characteristics of Cattle Slaughtered in
A Private Abattoir in Havza District of Samsun Province
ABSTRACT
The objectives of this study were to determine some carcass quality characteristics of cattle
slaughtered in a private abattoir operating in Havza district of Samsun province and to reveal how
the meats produced here changed by these traits. The abattoir was visited monthly between
December 2016 and July 2017 and location of pre-fattening (Amasya, Havza and Suluova), breed
of cows (Simmental, Holstein, Brown Swiss), length of fattening (shorter or longer than 6 m), sex
and age of the cow by breeder’s information (lower or higher than 18 m) were recorded in the test
days. After the slaughter, hot carcass weight (CW), marbling grade (MG), subdermal fat thickness
(SFT), muscle depth of longissimus dorsi area (MDLA) and muscle width (MW) were determined in
the carcasses. The MG was scored using the 1-12 range visual scale, and the simple caliper meter
was used for SFT, MDLA and MW. The mean values for MG, SFT, MDLA, MW and CW were
determined as 1.77, 0.97 cm, 10.99 cm, 12.53 cm and 279.0 kg, respectively, as a result of
42
measurements in 199 animals. The highest MG was determined in July and the lowest in December
among the test months. Similar results were also found for SFT, MDLA, MW and CW, and the
lowest values were measured in December. However, the highest values for CW were determined in
January (297.8 kg) and March (296.6 kg). It was found that location of the fattening was not
effective on the carcass characteristics, but Simmental and Brown Swiss breeds were superior than
Holstein by all traits. Similarly, fattening period and the age of the animal were effective on CW,
but other characteristics were not affected by these factors. Gender was found statistically
significant on each carcass quality characteristics, the mean values of male animals were found to
be higher than females for all traits. In addition, correlation coefficients of MDLA with MW and
CW were estimated to be r=0.531 and r=0.323, respectively. were determined.
Keywords: Cattle, Marbling, Carcass Weight, Carcass Quality
43
A Propose to Acceptation of Calchaenesthes primis Özdikmen (Coleoptera:
Cerambycidae: Cerambycinae) as a Threatened Long-horned Species at the
European and European Union Level
Naciye Cihan Tüzün1*
, Hüseyin Özdikmen1
1Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara, Türkiye
ABSTRACT
Calchaenesthes primis Özdikmen (Coleoptera: Cerambycidae: Cerambycinae) has not been
classified on the European Red List of Saproxylic Beetles yet, is reported from Cyprus and Turkey
in Eastern Mediterranean Region. In Cyprus, it exists in Paphos and Larnaca Districts. In Turkey,
it occurs in Adıyaman, Amasya, Burdur, Gaziantep, Hatay, İçel, Mardin, Niğde and Siirt provinces.
Known host plants include kermes oak (Quercus coccifera L.) probably also other Quercus species
(Fagaceae).
Keywords: Calchaenesthes primis, Cerambycidae, Threatened Long-horned Species.
44
Distribution of Callergates gaillardoti (Coleoptera: Cerambycidae: Prioninae) in
the Eastern Mediterranean Region
Naciye Cihan Tüzün1*
, Hüseyin Özdikmen1
1Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara, Türkiye
ABSTRACT
Callergates gaillardoti (Chevrolat) (Coleoptera: Cerambycidae: Prioninae), an endangered
species on the European Red List of Saproxylic Beetles, is reported from Greece (Rhodes, Samos
and Lesbos Islands), Cyprus, Lebanon, Syria and Turkey. It also has been introduced into Egypt
(North Africa). In Turkey, it occurs in Adana, Antalya, Aydın, Hatay, İçel, Konya, Muğla and
Osmaniye provinces. Known host plants include the species of Pinus (Pinaceae), e.g. Pinus brutia,
Pinus halepensis, Pinus nigra, Pinus pinea, Pinus sylvestris.
Keywords: Callergates gaillardoti, Cerambycidae, Eastern Mediterranean Region.
45
Distribution of Calchaenesthes species (Coleoptera: Cerambycidae:
Cerambycinae) in the Mediterranean Region
Hüseyin Özdikmen1*
, Naciye Cihan Tüzün1
1Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara, Türkiye
ABSTRACT
Three of five species of Calchaenesthes Kraatz are distributed in the Mediterranean Region.
Calchaenesthes oblongomaculata (Guérin-Méneville), a data deficient species on the European Red
List of Saproxylic Beetles, is reported from Bulgaria, Greece, Romania, Cyprus, Jordan and Turkey
in the Eastern Mediterranean Region. In Turkey, it occurs only in İstanbul province. Known host
plants include the species of oak (Fagaceae: Quercus) and blossoming hawthorn (Rosaceae:
Crataegus). Calchaenesthes sexmaculata (Reiche), an endangered species on the European Red
List of Saproxylic Beetles, is reported from Spain, Morocco, Algeria and Tunisia in the Western
Mediterranean Region. Known host plants include the species of oak (Fagaceae: Quercus). In
addition, Calchaenesthes primis Özdikmen (Coleoptera: Cerambycidae: Cerambycinae) has not
been classified on the European Red List of Saproxylic Beetles yet, is reported from Cyprus and
Turkey in the Eastern Mediterranean Region. In Cyprus, it exists in Paphos and Larnaca Districts.
In Turkey, it occurs in Adıyaman, Amasya, Burdur, Gaziantep, Hatay, İçel, Mardin, Niğde and Siirt
provinces. Known host plants include kermes oak (Quercus coccifera L.), probably also other
Quercus species (Fagaceae).
Keywords: Calchaenesthes, Longhorned Beetles, Distribution, Host Plants.
46
Distribution of Calchaenesthes species (Coleoptera: Cerambycidae:
Cerambycinae) in the South-Western Asia
Hüseyin Özdikmen1*
, Naciye Cihan Tüzün1
1Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara, Türkiye
ABSTRACT
Two of five species of Calchaenesthes Kraatz (Coleoptera: Cerambycidae: Cerambycinae) are
distributed in the South-Western Asia. Calchaenesthes pistacivora Holzschuh, an endangered
species, is reported only from Iran in the South-Western Asia. Known host plants include the
species of pistachio (Anacardiaceae: Pistacia), e.g. Pistacia vera, Pistacia atlantica mutica and
Pistacia khinjuk. Calchaenesthes diversicollis Holzschuh, an endangered species, is reported from
Iran, ?Iraq and ?Turkey in the South-Western Asia. In Turkey, if present, it probably occurs only in
South-Eastern Anatolia. Known host plants include Brant’s oak or Persian oak (Quercus brantii),
and probably also other Quercus species (Fagaceae).
Keywords: Calchaenesthes, Longhorned Beetles, Distribution, Host Plants.
47
Mardin ve Şanlıurfa İllerinde Maydanoz Ekim Alanlarında Görülen Önemli
Yabancı Ot Türleri, Yoğunlukları ve Rastlanma Sıklıklarının Belirlenmesi
İslam Emrah SÜER1, Erdal ATEŞ
1
1Diyarbakır Plant Protection Research Institute, Diyarbakır, Turkey
ÖZET
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde önemli bir yeri olan maydanozun üretimini sınırlayan önemli
faktörlerden biri de yabancı otlardır. Bu çalışmada Mardin ve Şanlıurfa illerinde maydanoz ekim
alanlarındaki yabancı ot türleri, yoğunlukları ve rastlanma sıklıklarının belirlenmesi
hedeflenmiştir. Bu amaçla 2015 yılında maydanoz bitkisinin fenolojik dönemi ve hasat zamanı
dikkate alınarak üretimin yaygın olduğu Mardin ili Nusaybin ilçesi ve Şanlıurfa ili siverek ilçesinde
tesadüfü olarak seçilen tarlalarda sürveyler yapılmıştır. Sürvey çalışmalarında 0,25 m2’lik çerçeve
kullanılarak yabancı ot sayımları yapılmıştır. Bu alanlarda 15 familyaya ait 45 farklı yabancı ot
türü belirlenmiştir. Maydanoz alanlarında sorun oluşturan yabancı otlar en fazla Poaceae,
Asteraceae, Brassicaceae ve Solanaceae familyalarından olduğu belirlenmiştir. Sürveylerde;
Mardin ilinde ortalama olarak m2
‘deki en yoğun türler; Solanum nigrum L. (1,3 bitki/m2),
Convolvulus arvensis L (1 bitki/m2), Portulaca oleraceae L. (0,6 bitki/m
2) ; rastlanma sıklığı en
yüksek olan türler sırasıyla; Solanum nigrum L. (% 27), Convolvulus arvensis L. (% 15) ve
Portulaca oleraceae L. (%13 )’ın olduğu belirlenmiştir. Şanlıurfa ilinde ise m2
‘deki en yoğun
türler ; Amaranthus retroflexus L.(0,6 bitki/m2), Xanthium strumarium L. (0,4 bitki/m
2) Rananculus
arvensis L. (0.2 bitki/m2) ;rastlanma sıklıkları en yüksek türler sırasıyla Amaranthus retroflexus L.
(%13), Xanthium strumarium L. (%10) Rananculus arvensis L. (%10) olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Maydanoz, Yabancı Ot, Yoğunluk, Rastlanma Sıklığı
Determination of Important Weed Species, their Density and Frequency of
Coincidance in Parsley Cultivation Areas in Mardin and Şanlıurfa Provinces
ABSTRACT
This study was carried out to determine the weed species, density and frequency of weeds seen
in areas where significant parsley production was done in Mardin and Şanlıurfa provinces. In this
study, in 2015, considering the phenological period and harvesting time of the parsley plant,
surveys were made on the fields selected as random in the provinces of Mardin-Nusaybin and
Şanlıurfa-Siverek. Weed counts were carried out in surveys using a frame of 0.25 m². In these
areas, 45 different weed species belonging to 15 families were identified. It was determined that
most of the weeds that cause problems in the parsley areas are from Poaceae, Asteraceae,
Brassicaceae and Solanaceae family. In this study; In Mardin, on average, the densest species;
Solanum nigrum L. (1.3 plant/m2), Convolvulus arvensis L (1plant/m
2), Portulaca oleraceae L.
(0.6plant/m2); The species with the highest frequency of coincidence are Solanum nigrum L. (27%),
Convolvulus arvensis L. (15%) and Portulaca oleraceae L. (13%) respectively. The densest species
in Şanlıurfa are Amananthus retroflexus L. (0.6 plant /m2), Xanthium strumarium L. (0.4 plant/m
2),
Rananculus arvensis L. (0.2 plant/m2); The species with the highest frequency of coincidence are
Amaranthus retroflexus L.(13%), Xanthium strumarium L. (10%) and Rananculus arvensis L.
(10%) respectively.
Keywords: Parsley, Weed, Density, Frequency of coincidence
48
Effects of High Pressure Processing on the Quality Parameters of Marinated
Herring
İlknur UCAK1*
, Nalan GOKOGLU2, Stefan TOEPFL
3
1Faculty of Agricultural Sciences and Technologies, Nigde Omer Halisdemir University, Nigde,
Turkey 2Akdeniz University, Fisheries Faculty, Antalya,
Turkey
3German Institute of Food Technologies, Quakenbrück, Germany
ABSTRACT
There has been continued interest in the food industry in using high pressure processing (HPP)
as a non-thermal preservation technique. HPP is an emerging technology used in the preservation
of many food products since it has the capacity to inactivate product-spoiling microorganisms at
low temperatures with fewer changes in texture, colour and flavour of the product as compared to
conventional technologies. The aim of this study was to evaluate the effect of HPP on the quality of
marinated herring. Herring fillets were obtained from a local market in Germany and transported
under ice to the laboratory. Fillets were rinsed with sterile distilled water and filled in jars for
marination process. Marination solution was prepared with 2% acetic acid (v/v) - 8% NaCl (w/v)
and 4% acetic acid (v/v) - 8% NaCl (w/v). After marination process herring fillets were removed
from the marination solution and were vacuum-packed. Samples were treated with HPP in batches
at 100, 300 and 500 MPa for 5 and 10 min. One batch (control) was left untreated. Samples were
stored at 4oC during 3 months. As a conclusion, at the beginning of the storage, the highest total
volatile basic nitrogen (TVB-N) values were observed in control samples and this value reached
140.00 and 72.62 mg N/100 g in marinated herring prepared with 2% acetic acid and 4% acetic
acid, respectively, on 90th
day of the storage. HPP application significantly (p>0.05) suppressed the
increase of TVB-N value and the most effective pressure level was detected as 500 MPa in
combination with 4% acetic acid. Trimethylamine (TMA-N) value was remained under 5 mg/100 g
(which is acceptable limit for fish) in all HPP treated samples prepared with 4% acetic acid and
500 MPa pressure treated samples prepared with 2% acetic acid.
Keywords: High Pressure Processing, TMA-N, TVB-N, Marinated Herring, Chemical Quality
49
Su Ürünlerinde Mikrobiyal Kalitenin Geliştirilmesinde Yüksek Hidrostatik
Basınç İşleminin Kullanılması
İlknur UÇAK
Faculty of Agricultural Sciences and Technologies, Nigde Omer Halisdemir University, Nigde,
Turkey
ÖZET
Geleneksel ısıl işlem uygulamaları sırasında gıdanın maruz kaldığı sıcaklığın su ürünlerinde
istenmeyen kalite değişimlerine yol açması nedeniyle ısıl olmayan ileri muhafaza tekniklerinin
geleneksel yöntemlere birlikte veya tamamen geleneksel yöntemlere alternatif olarak kullanılması
yaygın hale gelmiştir. Su ürünleri muhafazasında genel olarak yapılması gereken iki temel
uygulamadan birincisi mikrobiyolojik aktivitenin durdurulmasıdır. Bu uygulama
mikroorganizmaların tamamen uzaklaştırılması, gelişmelerinin engellenmesi veya öldürülmesi ile
mümkün olmaktadır. Diğeri ise dokulardaki kimyasal olayların (enzimatik reaksiyonlar, su
aktivitesi, oksidatif olaylar vb.) kontrol altına alınmasıdır. Bu kimyasal olaylar hem su ürünlerine
bulaşan mikroorganizmalardaki hem de su ürünlerindeki tabii enzimler ve kimyasal
reaksiyonlardan ileri gelmektedir. Bu noktada su ürünleri işleme teknolojisi açısından en önemli
husus kalitesinde ve besleyicilik değerinde en az değişim ile gıda güvenliğinin en üst noktaya
ulaştırılmasıdır. Yüksek hidrostatik basınç uygulamaları (YHB), termal yıkımları ortadan
kaldırarak gıdaların ‘tazelik’ karakterinde minimum değişimler sağlamaktadır. Isıl işlemlere
kıyasla, YHB uygulamaları gıdalarda daha taze lezzet, daha iyi görünüş, tekstür ve besin değeri ile
sonuçlanmaktadır. Tüketici tarafından su ürünlerinin kabul edilebilirliğinde, ürünün duyusal
özellikleri büyük bir rol oynamaktadır. YHB uygulamaları ortam ya da buzdolabı sıcaklıklarında
gerçekleştirilebildiği için ısıl işlemler sonucu ortaya çıkan istenmeyen kötü değişimleri elimine
etmektedir.
YHB, katı veya sıvı gıdaların ambalajlı veya ambalajsız olarak düşük sıcaklıklarda basınca
maruz bırakılmasıyla mikrobiyal inaktivasyonun sağlandığı bir teknolojidir. Basınç uygulaması ile
beraber önemli olan hücre fonksiyonları tehlike altına girer ve mikroorganizmaların bu zor
koşullara dayanması gittikçe imkânsız hale gelir. Bu bildiride yüksek hidrostatik basınç
uygulamasının mikroorganizmalar üzerine etkileri ve su ürünleri kalitesinin geliştirilmesi amacı ile
kullanımı üzerine bilgi verilmiştir. YHB teknolojisinin geliştirilmesi ve YHB ile işlenmiş ürünlerin
ticarileştirilmesi ile bu yeni teknolojinin uygulanmasından daha fazla faydalar elde edilecek,
günlük yaşamımızda tükettiğimiz gıdalar gelecekte daha olumlu etkilenerek sağlıklı ve güvenli ürün
tüketimine yardımcı olacaktır.
Anahtar kelimeler: Yüksek hidrostatik basınç, mikrobiyal kalite, ısıl olmayan işlem
teknolojisi
50
Sera İşçilerinin İş Sağlığı ve Güvenliği Farkındalık Seviyeleri: Fiziksel Meseleler
İbrahim Alpay Sakartepe, Çiğdem Kıvılcımdan Moral*,
Akdeniz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Antalya, Türkiye
ÖZET
Muhtemelen seralar artan nüfusu beslemek için yakın gelecekte önemli rol oynayacaktır.
Genellikle seralardaki çevresel koşullar ürünlerin ihtiyacına göre optimize edilir. Ancak, iş sağlığı
ve güvenliği açısından bakıldığında koşullar sera işçileri için de uygun olmak zorundadır. Bu
çalışmada, sera işçilerinin iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları hakkındaki farkındalık seviyeleri
araştırılmıştır. Antalya’da 179 işçi ile yüzyüze görüşülerek anket düzenlenmiştir. Anketin ilk
kısmında bazı kişisel bilgiler elde edilmeye çalışılırken, ikinci kısmında sorular seralardaki
biyolojik, kimyasal, fiziksel, mekanik, psiko-sosyal ve sağlık ile ilgili meselelerin uygulanmasıyla
ilgilidir. İşçilerin fiziksel konulardaki algısı ile ilgili sorular toz gibi olumsuz çevresel koşullar
sırasında ne kadar uygun davrandıklarına cevap aramaktadır. İşçilerin verimli ve sağlıklı
olabilmesi için seralardaki çevresel koşulların uygunluğu çok önemlidir. Bazen yüksek nem ve
sıcaklığa uzun süreli maruz kalma işçi sağlığını etkileyebilir ve çalışanları yaptıkları işe karşı
dikkatsizleştirebilir. Bulgular göstermiştir ki işçilerin % 96,1’i elverişsiz çevresel koşullarda
çalışmaması gerektiğinin farkındadır ancak % 75,9’u bu koşullarda ara vermektedir. Ek olarak,
sera işçilerinin sadece % 58,7’si gece aydınlatması konusunda dikkatlidir. Bu açıdan, sonuçlar
alınması gereken önlemler bağlamında incelenmekte ve sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tarım, Sera, İş sağlığı ve Güvenliği, Fiziksel, Çevresel koşullar.
Awareness Levels of Greenhouse Workers on Occupational Health and Safety:
Physical Concerns
ABSTRACT
Greenhouses will probably play an important role to feed the growing population in near
future. In general, environmental conditions in greenhouses are optimized according to product
requirements. However, in terms of occupational health and safety, the conditions must also be
suitable for greenhouse workers. In this study, the awareness levels of greenhouse workers on
occupational health and safety practices were investigated. A survey was conducted with 179
workers face-to-face in Antalya. In the first part of the survey, some personal information was tried
to be obtained and in the second part, questions were dealt with the applications of biological,
chemical, physical, mechanical, psychological-social and health concerns in greenhouses. The
questions related to the perception of workers on physical issues are looking for answers on how
much appropriate they behave under adverse physical conditions such as dust. It is very important
for workers to have favorable environmental conditions in greenhouses to be productive and
healthy. Sometimes prolonged exposure of high humidity and temperature might affect workers
health and it made the workers careless towards their work. The findings revealed that although
96.1 % of the workers were aware that they should not work under adverse environmental
conditions, 75.9 % of them had a break under these circumstances. Furthermore, only 58.7 % of
greenhouse workers were careful about lighting during night. In this respect, the results are
evaluated and presented in the context of precautions needed to be taken.
Keywords: Agriculture, Greenhouse, Occupational health and safety, Physical,
Environmental conditions
51
Süt ve Süt Ürünlerinde Yüksek Seviyede Aminoglikozid Dirençli (YSAD)
Enterococcus spp. Yaygınlığının Araştırılması Rahime ÖZDEMİR
1, Yasin TUNCER
1*
1Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 32260,
Isparta, TÜRKİYE.
ÖZET
Bu çalışmada, Isparta ve Antalya illerinde yerel pazar ve marketlerde satışa sunulan süt ve süt
ürünlerinde (10 çiğ süt, 70 peynir, 10 tereyağ ve 10 yoğurt) yüksek seviyede aminoglikozid dirençli
(YSAD) Enterococcus spp. yaygınlığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Toplam 100 adet gıda
örneğinden YSAD Enterococcus izolasyonu için 500 µg/mL gentamisin veya 2000 µg/mL
streptomisin içeren Enterococcosel agar ve de Man, Rogosa Sharpe agar (MRS) besiyeri ortamları
kullanılmıştır. 100 adet gıda örneğinin 21 adedinden toplam 59 adet YSAD muhtemel Enterococcus
suşu izole edilmiştir. YSAD izolatların en yaygın (54 adet) peynir örneklerinden izole edildiği tespit
edilmiştir. Geri kalan 5 adet izolat ise çiğ süt örneklerinden izole edilmiştir. Yoğurt ve tereyağı
örneklerinden ise hiç YSAD suşu izole edilememiştir. YSAD izolatlarının Gram boyama, katalaz
testi, kültürel testler (10°C, 45 °C, pH 9.6 ve % 6.5 NaCl içeren besiyerinde gelişme) ve ısıl direnç
testi (60°C’de 30 dakika) sonucu Enterococcus cinsi üyesi olduğu belirlenmiştir. İzole edilen 59
adet YSAD suşundan 39’u (% 66.1) streptomisin, 20’si (% 33.9) ise gentamisin içeren besiyerinden
izole edilmiştir. YSAD izolatlarının tür düzeyinde tanısı E. casseliflavus, E. faecalis, E. faecium, E.
durans, E. gallinarum, E. hirae ve E. mundti türlerine özgü primerler kullanılarak polimeraz zincir
reaksiyonu (PZR) ile araştırılmıştır. PZR denemeleri sonucu izolatların 18 adedinin (% 30.51) E.
faecalis, 18 adedinin (% 30.51) E. faecium, 13 adedinin (% 22.03) E. durans ve 2 adedinin (%
3.39) E. gallinarum olduğu tespit edilmiştir. 8 adet (% 13.56) izolat ise kullanılan primerler ile bir
amplifikasyon vermemiştir.
Anahtar Kelimeler: Süt ve Süt Ürünleri, Enterococcus, Yüksek Seviyede Aminoglikozid
Direnci
52
Yüksek Seviyede Aminoglikozid Dirençli (YSAD) Enterococcus spp.
İzolatlarının Antibiyotik Direnç Profillerinin ve Aminoglikozid-modifiye Edici
Enzim (AME) Genlerinin Belirlenmesi
Rahime ÖZDEMİR1, Yasin TUNCER
1*
1Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 32260,
Isparta, TÜRKİYE.
ÖZET
Bu çalışmada, çiğ süt ve peynir örneklerinden izole edilen 59 adet YSAD Enterococcus spp.
izolatının antibiyotik direnç profilleri 18 adet ticari antibiyotik diski kullanılarak disk difüzyon
yöntemi ile belirlenmiştir. Daha sonra söz konusu suşlarda aminoglikozid-modifiye edici enzim
(AME) genlerinin varlığı polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ile araştırılmıştır. Disk difüzyon testi
sonucu, izolatların en çok tetrasiklin (% 89.83), streptomisin (% 55.93), doksisiklin (% 52.54),
eritromisin (% 52.54), minosiklin (% 52.54), penisilin G (% 50.85) ve rifampine (% 47.46) dirençli
olduğu tespit edilmiştir. Diğer taraftan YSAD Enterococcus suşlarına karşı en etkili antibiyotiğin
teikoplanin olduğu belirlenmiştir. Enterococcus suşların %98.31’i teikoplanine duyarlı
bulunmuştur. Disk difüzyon testi sonucu izolatların %96. 61’inin 2 ile 14 arasında değişen sayıda
antibiyotiğe çoklu direnç gösterdiği tespit edilmiştir. YSAD Enterococcus izolatlarında AME
genlerinin varlığının araştırıldığı PZR denemeleri sonucu en yaygın (% 94.92) bulunan genin
aph(3ʹ)-IIIa olduğu tespit edilmiştir. aph(3ʹ)-IIIa genini % 47.46 ile ant(6ʹ)-Ia ve % 20.34 ile
aph(2ʹʹ)-Ic ve % 10.17 ile ant(4ʹ)-Ia genleri takip etmektedir. aph(2ʹʹ)-Ib, aph(2ʹʹ)-Id ve aac(6ʹ)-Ie-
aph(2ʹʹ)-Ia genleri hiçbir suşta tespit edilememiştir.
Anahtar Kelimeler: Enterococcus, Yüksek Seviyede Aminoglikozid Direnci, Aminoglikozid-
modifiye Edici Enzim Geni
53
Profile-Based Variation of Plant Available Phosphorus Fractions In Different
Soil Ordos
Burak DURGUN1, Veli UYGUR
1, Enise SUKUŞU
1,*
1Soil Science and Plant Nutrition Department, Agricultural Faculty, Süleyman Demirel University,
Isparta, Turkey *[email protected]
ABSTRACT
One of the important problems of Turkish soils is low phosphorus availability. Thus crop-based
and/or yearly application of the phosphorous fertilizers is commonly practiced to alleviate this
problem. This practice leads to changes in the magnitude of P and induce inter-fraction mobility
among geochemical fractions of phosphorus depending on the occurrence of various soil
components along with differences in pedo-transfer functions. In this experiment profile based soil
samples were taken from16 soil series, locating at Denizli, Afyon, Burdurand Antalya cities of
Turkey, belong to 4 Ordos formed under different climatical conditions (Mediterranean to
continental climate) and parent materials. Physico-chemical properties and the amounts of labile-P
fractions in soils were determined. The distribution of the labile-P fractions were subjected to
ANOVA and the difference between the labil-P fractions was compared with the Duncan multiple
comparison test. The relationships between geochemical fractions and soil physical and chemical
properties were revealed by means of conventional correlation and chemometric analysis. The
results showed that, the partition of phosphorus in different fractions were likely to be related to
parent material, soil genesis and classification, current management systems and physico-chemical
properties of soils at any horizon. The amount of available phosphorus fractions varied according
to the soil series along the profile.Generally, organic matter increased the phosphorus availability
whereas carbonates, amorphous iron oxides, clay content, and pH reduced the available portion of
phosphorus in soils.
Keywords: Plant Available Phosphorus Fractions, Parent Material, Soil Ordos.
Farklı Toprak Ordolarında Bitkiye Yarayışlı Fosfor Fraksiyonlarının Profil
Bazlı Değişimi
ÖZET
Türkiye topraklarında önemli problemlerden biri fosforun yarayışlılığının düşük olmasıdır. Bu
nedenle fosfor eksikliğini gidermek için bitki bazlı ve/veya gelişme dönemi öncesi gübreleme
yapılmaktadır. Bu uygulama, toprak bileşenlerindeki ve pedotransfer fonksiyonundaki farklılıkların
etkisiyle fosforun profildeki miktarı ve jeokimyasal fraksiyonlar arasındaki geçişlere neden
olmaktadır. Yapılan çalışmada Denizli, Afyon, Burdur, Isparta ve Antalya illerinden farklı ekolojik
koşullar (Akdeniz ve İç Anadolu) altında meydana gelmiş farklı ana materyaller üzerinde oluşmuş
dört farklı ordoya ait 16 toprak serisinden profil bazlı toprak örnekleri alınmıştır. Toprakların
fiziko-kimyasal özellikleri ve labil-P fraksiyonu belirlenmiştir. Labil-P fraksiyonunun profil
boyunca dağılımı varyans analizi ile incelenmiş ve labil-P fraksiyonları arasındaki farklılık Duncan
çoklu karşılaştırma testi ile karşılaştırılmıştır. Jeokimyasal fraksiyonlar ile toprakların fiziksel ve
kimyasal özellikleri arasındaki ilişki konvansiyonel korelasyon ve kemometrik analiz yöntemleriyle
incelenmiştir. Yapılan analizler sonucunda fraksiyonlardaki fosfor miktarının toprakların fiziko-
kimyasal özellikleri, toprağın ana materyali, toprak ordosu ve arazinin kullanım şekli ile ilişkili
olduğu belirlenmiştir. Yarayışlı fosfor fraksiyonlarının miktarı profil boyunca toprak serilerine göre
farklılık göstermiştir. Genel olarak organik madde topraklarda fosforun yarayışlılığını arttırırken
kireç, amorf demir oksitler, kil içeriği ve pH fosforun yarayışlı miktarını azaltmıştır.
Anahtar Kelimeler: Bitkiye Yarayışlı Fosfor Fraksiyonları, Ana Materyal, Toprak Ordoları.
54
Sera İşçilerinin İş Sağlığı ve Güvenliği Farkındalık Seviyeleri: Mekanik ile ilgili
Meseleler
İbrahim Alpay Sakartepe, Çiğdem Kıvılcımdan Moral*,
Akdeniz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Antalya, Türkiye
ÖZET
Dünya nüfusu sürekli arttığından dolayı gelecek yüzyılda toplum daha fazla besine ihtiyaç
duyacaktır. Bu nedenle tarımsal aktivitelerin verimi arttırılmalıdır ve seralar çözüm için bir
alternatif olabilir. Sera çalışanları genellikle iyi eğitimli olmadığı için günlük işler ile ilgili
risklerin farkında olmayabilir. Sonuç olarak, bu çalışma Antalya’daki, Türkiye’deki seraların
neredeyse %37’sine sahiptir, sera işçilerinin iş sağlığı ve güvenliği hakkındaki farkındalık
durumlarını araştırmayı amaçlar. İki kısımdan oluşan bir anket 179 işçi ile yüzyüze görüşerek
uygulanmıştır. Anketin birinci kısmında bazı kişisel bilgiler elde edilirken ikinci kısım seralardaki
biyolojik, kimyasal, fiziksel, mekanik, psiko-sosyal ve sağlık ile ilgili meselelerin uygulanmasına
dair soruları kapsamaktadır. İşçilerin mekanik konulardaki algısı ile ilgili sorular ekipman
kullanımları sırasında ne kadar uygun davrandıklarına cevap aramaktadır. Genel olarak sera
işçileri makinaları nasıl kullanacağına dair yeterli mesleki eğitime sahip değildir. Çoğunlukla
kişiler kazalara da sebep olabilecek geçmiş deneyimlerine güvenmektedir. Anketin sonuçları
göstermiştir ki işçilerin % 81,5’i yeni bir ekipmanın el kitabını okumanın öneminin farkında
olmasına rağmen sadece % 59,3’ü talimatları okumaktadır. Ek olarak, sera işçilerinin % 48’i
çalışma alanlarında bulunan uyarı işaretleri hakkında kısıtlı bilgi sahibidir. Bu açıdan, sonuçlar
alınması gereken önlemler bağlamında incelenmekte ve sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tarım, Sera, İş sağlığı ve Güvenliği, Mekanikle ilgili, Ekipman.
Awareness Levels of Greenhouse Workers on Occupational Health and Safety:
Mechanical Concerns
ABSTRACT
Since population of the world is continuously increasing, the society will need more food in the
next century. For this reason, the efficiency of agricultural activities should be improved and
greenhouses would be an option for the solution. Because workers in greenhouses are not usually
well educated, they may not be aware of the risks related with daily works. Therefore, the aim of
this study is to investigate the awareness situation of greenhouse workers on occupational health
and safety practices in Antalya which has about 37 % of greenhouses in Turkey. A survey having
two sections was conducted with 179 workers face-to-face. Some personal information was
obtained in the first part of the survey while the second part was comprised of questions about the
applications of biological, chemical, physical, mechanical, psychological-social and health
concerns in greenhouses. The questions related to the perception of workers on mechanical issues
are looking for answers on how much appropriate they behave during usage of equipment. In
general, greenhouse workers do not have enough occupational education on how to use machines.
They usually rely on their past experiences which might lead accidents. Results of the survey
showed that although 81.5 % the workers were aware that reading manual of a new equipment is
essential, only 59.3 % of them read the instructions. Furthermore, 48 % of greenhouse workers had
limited knowledge about warning signs in working area. In this respect, the results are examined
and shown in the context of precautions required to be taken.
Keywords: Agriculture, Greenhouse, Occupational health and safety, Mechanical, Equipment
55
The Effect of Particle Size on Ammonia Adsorption Kinetic and Desorption by
Natural Zeolites
Veli Uygur1, Canan Şanli-Çelik
1, Enise Sukusu
1,*
1Soil Science and Plant Nutrition Department, Agricultural Faculty, Süleyman Demirel University,
Isparta, Turkey *[email protected]
ABSTRACT
Natural clinoptilolite-zeolite is cheap and environmentally friendly specific adsorbent for some
nutrient elements and therefore it is frequently used for enhancing crop production potential of
soils by improving chemical and physical properties and improving the quality of the polluted water
sources. Reducing the particle size of any adsorbent can reveal new sorption sites for ions and it is
an efficient way of manipulating the adsorption/desorption characteristics of the sorbed ions.
Therefore we tested the effect of micronisation of two natural clinoptilolite-zeolite samples on
ammonia (NH4+) adsorption/desorption. Batch adsorption experiments were conducted using 1 g of
adsorbent with 20 mL solution containing 0-600 mg NH4L-1
prepared in 0.01 M CaCl2 background
solution.The adsorbed ammonia was extracted by 1 M KCl solution to evaluate the effect of particle
size and initial concentration on the desorbability of ammonia. Sorption kinetic was studied at 50,
300 and 600 mg L-1
initial concentrations for 5, 10, 20, 30 min; 1, 2, 4, 8, 16, and 24 h equilibrium
time. Both Freundlich and Langmuir sorption models fitted the sorption data well; however
Freundlich model described the data with better determination coefficient. The Langmuir
adsorption capacities (16667 mg kg-1
) of both zeolites were similar but the sorption maximum of
Gordes zeolite with 250-500 µm was smaller (14286 mg kg-1
). The particle size dependency of
sorption capacity was apparent for Gordes zeolite. Desorption ratio was dependent on initial
ammonium concentration, particle size and zeolite type. In general there was an increase in
desorption ratio up to 300-400 mg L-1
initial ammonium concentrations. Results of kinetics study
indicated that the adsorption data fitted the pseudo second-order kinetic model better than the
Elovich model. The sorption data indicated that these natural zeolite mineralsmay be used for NH4
removal from the polluted water sources or improving sorption capacity of coarse soils to alleviate
ammonia leaching.
Keywords: Natural Clinoptilolite-Zeolite, Ammonia, Adsorption, Desorption, Particle Size,
Sorption Kinetics.
Doğal Zeolitlerde Tanecik Boyutunun Amonyum Adsorpsiyon Kinetiği Ve
Desorpsiyonuna Etkisi
ÖZET
Doğal klinoptilolit-zeolit bazı bitki besin elementleri için ucuz ve çevre dostu bir adsorbenttir.
Bu nedenle zeolitler sıklıkla toprakların verim gücünü fiziksel ve kimyasal özelliklerini geliştirerek
artırmak ve kirletilmiş su kaynaklarının temizlenmesinde kullanılmaktadır. Herhangi bir
adsorbantın tanecik boyutunu küçültmek, iyonlar için yeni adsorpsiyon yüzeyleri oluşturur ve
adsorbe edilen iyonların adsorbsiyon/desorpsiyon karakteristiklerini değiştirmede etkin bir
yöntemdir. Dolayısıyla bu çalışmada mikronizasyon işleminin iki zeolit örneğinde amonyum
adsorpsiyon/desorpsiyonuna etkisi test edilmiştir.0.01 M lık CaCl2 içerisinde hazırlanmış 0-600 mg
L-1
amonyum içeren 20 mL çözelti 1 g zeolit batch sorpsiyon tekniği kullanılarak adsorpsiyon
denemesi kurulmuştur. Adsorbe edilen amonyum 1M KCl çözeltisi ile ekstrakte edilerek tanecik
56
boyutu ve başlangıç konsantrasyonunun amonyum desorpsiyonuna etkisi değerlendirilmiştir.
Sorpsiyon kinetiği 50, 300 ve 600 mg L-1 amonyum konsantrasyonlarında 5, 10, 20, 30 dak.; 1, 2,
4, 8, 16 ve 24 saat çalkalanarak dengeye getirilerek çalışılmıştır. Hem Freundlich hem de
Langmuir izoterm modeli sorpsiyon verilerini tanımlamıştır. Ancak regresyonların determinant
katsayıları Freundlich modelinin göreceli olarak daha iyi tanımladığını göstermiştir. Langmuir
adsorpsiyon maksimumları farklı tanecik boyutlarında genelde aynı (16667 mg kg-1
) olmakla
beraber Gördes zeolitinde 250-500 µm tanecik boyutunda daha düşük (14286 mg kg-1
)
bulunmuştur. Sonuç olarak Gördes zeolitinde amonyum adsorpsiyonutanecik çapı ile ilişkilidir.
Kinetik çalışmanın sonuçları adsorpsiyon verilerinin pseudo-ikinci derece modeliyle Elovich
modeline kıyasla daha iyi tanımlandığını göstermiştir. Desorpsiyon oranı başlangıç
konsantrasyonu, tanecik boyutu ve zeolit kaynağına göre önemli derecede farklılıklar göstermiştir.
Genelde boyut ne olursa olsun desorbe olan amonyum miktarı 300-400 mg L-1
başlangıç
konsantrasyonuna kadar sürekli artış göstermiştir. Sonuç olarak adsorpsiyon verileri doğal zeolit
mineralinin kirli sulardan amonyum arıtılmasında ya da kaba bünyeli topraklarda amonyum
yıkanmasının önlenmesinde kullanılabileceğini ortaya koymuştur.
Anahtar Kelimeler: Doğal Klinoptilolit-Zeolit; Amonyum, Adsorpsiyon, Desorpsiyon,
Tanecik Boyutu, Sorpsiyon Kinetiği.
57
Yabani Hardal (Sinapis arvensis L.)’ın Çimlenme Biyolojisi
Erdal Ateş1*
, İslam Emrah Süer¹, İlhan Üremiş
2
1Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Diyarbakır, Türkiye
2Mustafa Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Hatay, Turkiye
ÖZET
Buğday insan beslenmesinde kullanılan kültür bitkileri arasında dünyada ekim alanı ve üretim
miktarı bakımından ilk sırada yer almaktadır. Buğday üretimini sınırlandıran yabancı otlar önemli
verim kayıplarına neden olmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin buğday alanlarında yoğun
görülen yabani hardal (Sinapis arvensis L.) gerek tarım alanında gerekse hasat sonrası ciddi sorun
oluşturmaktadır. Yabani hardalın kontrol altında tutulabilmesi için biyolojik bazı özelliklerinin
bilinmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla yabani hardal tohumlarının çimlenme biyolojisi
üzerine bu araştırma yapılmıştır. Çalışmada kullanılan yabani hardal tohumları Diyarbakır
ilçelerinde bulunan buğday üretim alanlarından toplanmıştır. Toplanan olgun tohumlar 12 ay oda
sıcaklığında bekletilmiştir. Çimlenme denemeleri 2016 – 2017 yıllarında laboratuvar koşullarında
4 tekerrürlü olarak yürütülmüş ve 3 kez tekrar edilmiştir. Yapılan çimlendirme denemelerinde
yabani hardalın minimum, optimum ve maksimum çimlenme sıcaklıkları sırasıyla; 5 0C, 15 – 25
0C
ve 35 0C olarak bulunmuştur. Yabani hardal tohumlarının optimum koşullarda çimlenme oranı %
32.5 gibi düşük çıkması bu tohumlarda dormansi olduğunu göstermiştir. Tohumlardaki dormansiyi
ortadan kaldırmak amacıyla yapılan çalışmalarda farklı yöntemler (% 85’lik fosforik asit, % 8’lik
clodınafop-propargyl ve % 50’lik NaOH) denenmiştir. Uygulamalar arasında % 50’lik NaOH
çözeltisinde 10 dakika bekletme işlemi kontrole göre (% 32.5) tohumların % 100 çimlenme oranıyla
en etkili yöntem olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Sinapis arvensis, Dormansi, Çimlenme sıcaklığı, Buğday, Diyarbakır
Germination Biology of Wild Mustard (Sinapis arvensis)
ABSTRACT
Wheat is cultivated in the world between cultivated plants used in human nutrition and the first
place in terms of production. Weeds that limit wheat production cause significant yield losses. Wild
mustard (Sinapis arvensis L.), which is concentrated in the wheat areas of Southeastern Anatolia, is
a serious problem both in agriculture and after harvest. In order to keep wild mustard under
control, some biological properties are needed. For this purpose, this research was carried out on
germination biology of wild mustard seeds. Wild mustard seeds used in the study were collected
from wheat production areas in Diyarbakır districts. The mature seeds collected were kept at room
temperature for 12 months. Germination experiments were carried out in laboratory in germination
cabinets 4 times in 2016 - 2017 and repeated 3 times. The minimum, optimum and maximum
germination temperatures of wild mustard in the germination experiments were; 5 0C, 15 - 25 0C
and 35 0C respectively. The rate of germination in wild mustard seeds was as low as 32.5%,
indicating that there was dormancy in these seeds. Different methods (85% phosphoric acid, 8%
clodinafop-propargyl and 50% NaOH) were applied in studies to remove dormancy from the seeds.
Among these, 10 minutes of incubation in a 50% NaOH solution has been determined to be the most
effective method (100% seed germination) compared to the control plot.
Keywords: Sinapis arvensis, Dormancy, Germination Temperature, Wheat, Diyarbakır
58
Rumen Düzenleyici Maddelerin Tampon Özelliklerinin Rumen
Fermantasyonuna Etkisi
Fatih Şahiner1, Musa Yavuz
2*
1Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Isparta, Türkiye
2Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Isparta, Türkiye
ÖZET
Yemlerin ruminantlar tarafından alınımını takiben rumende çeşitli faaliyetler meydana
gelmektedir. Rasyon içerisinde nişasta içeriğinin yoğun olduğu durumlarda rumen pH’sı
düşmektedir. Rumendeki pH değişimi mikroorganizmaların faaliyetine ve çeşitliliğine etki
etmektedir. Ruminant beslenmesinde metabolik problemlerden biri olan düşük pH (asidosiz) veya
yüksek pH (alkalosiz) düzeyinin oluşması bazı durumlarda kaçınılmaz olmaktadır. Bu gibi
durumlarda uygun pH aralığını da korumak için yemleme stratejisinde rumen (pH’sını) düzenleyici
maddelerin ilave edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla kullanılan sodyum bikarbonat, kalsiyum
karbonat, amonyum bikarbonat ve magnezyum oksit gibi maddelerin ticari olarak satışı vardır. Bu
maddelerin rumen ortamında (suda ve nötr pH’da) çözünürlükleri farklı olduğu için rumen pH’sı ve
sindirim sistemine etkisinin hangi zamanda ve ne kadar olduğu bu çalışmada araştırılmıştır.
Rumen düzenleyiciler laboratuar ortamında ayarlanmış pH solüsyonuna 39-40 °C sıcaklıkta
farklı miktarlarda ilave edilip 3 dakika bekletilmiş ve pH’yı ne kadar değiştirdiği incelenmiştir. pH
4,0 seviyesi 100 ml solüsyona sodyum bikarbonatın 0,5 gr ilavesi ile pH 6,94’e, amonyum
bikarbonatın 0,5 gr ilavesi ile pH 6,81’e, kalsiyum karbonatın 0,5 gr ilavesi ile pH 6,19’a,
magnezyum oksidin 0,5 gr ilavesi ile pH 7,02’ye değişmiştir. 100 ml solüsyona pH 5 düzeyindeyken
0,5 gr sodyum bikarbonatın ilavesi ile pH 7,60’a, 0,5 gr amonyum bikarbonatın ilavesi ile pH
7,56’ya, 0,5 gr kalsiyum karbonatın ilavesi ile pH 7,88’e, 0,5 gr magnezyum oksidin ilavesi ile pH
8,18’e yükselmiştir. Çözünürlük hızı ve miktarı tamponlama özelliğine etki ettiği için bu katkı
maddelerinin çözünürlüklerine bakılmıştır. Saf su içerisinde çözünürlük seviyeleri en yüksekten en
düşüğe sıralanırsa sodyum bikarbonat, amonyum bikarbonat, kalsiyum karbonat ve magnezyum
oksit olarak sıralanmaktadır. Magnezyum oksit tamponlama özelliğine bağlı olarak pH’yı 8,18
çıkarmakla birlikte çözünürlük seviyesi bakımından düşüktür. Kalsiyum karbonat tamponlama
özelliği ve suda çözünürlüğü yüksek olmasından dolayı ticari olarak tercih edilmektedir. Amonyum
bikarbonat benzer özellikleri olsa da amonyak kokusu baskındır.
Anahtar Kelimeler: Rumen, Asidosiz, Katkı maddesi, pH
The Effect of Buffer Additives on Rumen Fermentation
ABSTRACT
After feeding ruminant animals various activities take place in the rumen. When the content of
starch is intense in the ration, the pH of the rumen decreases. The pH change in the rumen affects
the activity and diversity of microorganisms. The occurrence of low pH (acidosis) or high pH
(alkalosis) levels are one of the metabolic problems which are inevitable in some cases. In such
cases it is necessary to add rumen (pH) regulators in the feed as a strategy to maintain the proper
pH range. Commercially available sodium bicarbonate, calcium carbonate, ammonium
bicarbonate and magnesium oxide used for this purpose. Since the solubility of these substances in
the rumen environment (in water and neutral pH) is different, the time and the extent of the effect on
the pH of the rumen and the digestive system were investigated in this study.
59
Different amounts of rumen buffer additives were added to constant pH solutions to see the pH
changes in the laboratory at 39-40 °C after 3 minutes. The 100 ml of solution at pH 4.0 addition of
0.5 g of sodium bicarbonate increased to pH 6.94, 0.5 g of ammonium bicarbonate increased to pH
6.81, 0.5 g of calcium carbonate increased to pH 6.19 and 0.5 g of magnesium oxide increased to
pH 7.02. The 100 ml of solution at pH 5.0 addition of 0.5 g of sodium bicarbonate increased to pH
7.60, 0.5 g of ammonium bicarbonate increased to pH 7.56, 0.5 g of calcium carbonate increased
to pH 7.88 and 0.5 g of magnesium oxide increased to pH 8.18. Measurement of the solubility rate
and the quantity of buffer additives are given important values for buffering capacity. The solubility
of these additives as Sodium bicarbonate, ammonium bicarbonate, calcium carbonate and
magnesium oxide are listed as the highest to lowest solubility levels in purified water. Depending
on the magnesium oxide buffering property the pH increased to 8.18, but solubility of magnesium
oxide is low. Calcium carbonate is commercially preferred due to its buffering properties and high
water solubility. Ammonium bicarbonate has similar properties, but ammonia odor is dominant.
Keywords: Rumen, Acidosis, Additive, pH
60
Şeker Üretim Prosesinde Oluşan Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması ve
Sürdürülebilir Tarıma Katkı Sağlanması
Hülya HERDEM1*
, Halis DEVİREN2, Gonca ERTUĞRUL
3, Abdulkadir AYANOĞLU
4
1Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. / Ar&Ge Merkezi Müdürü, Kayseri, Türkiye 2 T.C. Şırnak Üniversitesi / Şırnak Meslek Yüksekokulu, Şırnak, Türkiye
3Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. / Ar&Ge Merkezi Araştırmacı, Kayseri, Türkiye
4T.C Mardin Artuklu Üniversitesi / Meslek Yüksek Okulu, Mardin, Türkiye
ÖZET
Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. 1955 yılından bu yana şeker pancarından şeker üretimi
gerçekleştiren ve günümüzde ülkemizin şeker ihtiyacının %14’ünü karşılayan çok ortaklı bir
kooperatif kuruluşudur. Kayseri’de bulunan şeker üretim işletmemizin atık su arıtma ünitesinde,
kampanya döneminde üretilen biyogazın, biyometana dönüştürülmesi ve bu enerji kaynağından
çeşitli yollarla faydalanılması hedeflenmektedir. 300 m3/h debideki biyogazımız ortalama olarak
%75 CH4, 677 ppm H2S, %20 CO2, %0,7 O2 ve eser miktarlarda diğer gazlardan oluşmaktadır.
Fabrikamızda kuracağımız pilot tesisimizde, CO2 ve H2S gazları 20 – 30 0C ve 1 atm – 10 atm
basınç aralığında, sudaki çözünürlük farklılıkları prensibinden yararlanarak biyogazdan
ayrıştırılacak olup böylece ısıl değeri biyogazdan çok daha yüksek olan biyometan elde edilmiş
olacaktır.
Biyogaz içindeki CO2, H2S ve NH3 gibi gazlar, su içinde çözünürlük farklılıkları prensibi
kullanılarak fiziksel absorbsiyonla giderilebilirler. Tüm saflaştırma teknolojilerinin amacı, düşük
enerji tüketimi ile yüksek metan saflığı ve düşük metan kayıpları sağlamaktır.
Suyla yıkama yöntemi, Avrupa'da en çok tercih edilen yöntemdir ve bütün tesislerin % 41'inde
(123 tesis) suyla yıkama yöntemi, %25'inde (77 tesis) kimyasal temizleme yöntemi, %18'inde (53
tesis) basınç salınımlı adsorpsiyon yöntemi, %8'inde membran ayırma yöntemi ve %7'sinde fiziksel
yıkama yöntemi kullanılmaktadır. Kriyojenik ayrıştırma ise Avrupa'da sadece birkaç tesiste
kullanılmaktadır.
Projemiz kapsamında, biyogazın biyometana dönüştürülmesine ilaveten, insan sağlığı ve çevre
üzerinde olumsuz etkileri olan ve korozyona neden olan, su içerisinde çözündürülmüş olan CO2 ve
H2S gazları, ayrı süreçlerde ayrıştıracak ve katma değere sahip yeni ürünlere dönüştürülecektir.
Anahtar Kelimeler: Sera Gazı, Biyogaz, Biyogaz Saflaştırılması.
Evaluation of the Company Wastewater for Decreasing the Greenhouse Gas
Emissions and Contribute For Sustainable Agriculture
ABSTRACT
The Kayseri Sugar Factory is a multi-partner cooperative organization that has been producing
sugar from sugar beet since 1955 and now covers 14% of our country's sugar needs. In our factory
in Kayseri, during the campaign period, biogas produced in our wastewater treatment plant is
aimed to be transformed into biomethane and benefited from this energy source. At 300 m3/h our
current biogas consists of 75% CH4, 677 ppm H2S, 20% CO2, 0.7% O2 and other gases in trace
quantities on average.
In our pilot plant, CO2 and H2S gases will be separated from the biogas by using the principle
of solubility differences at 20 - 30 0C and 1 atm - 10 atm pressure range so that the biomethane
will be obtained which thermal value is much higher than biogas.
61
Gases such as CO2, H2S and NH3 in the biogas can be removed by physical absorption using
the principle of solubility differences in water. The goal of all purification technologies is to
provide high methane purity and low methane losses with low energy consumption.
Washing method with water is the most preferred method in Europe. 41% of biogas purification
plants (123 plant) use water washing method, 25% (77 plant) of it chemical cleaning method, 18%
(53 plant) of it pressure swing adsorption method, 8% of it membrane separation method and 7% of
it uses physical scrubbing method in Europe. Cryogenic separation is only used in a few plants.
In the scope of our project, in addition to converting the biogas to biomethane, the CO2 and
H2S gases which are soluted in the water, which have negative effects on human health and
environment and also cause corrosion, will be decomposed in separate processes and converted
into products that will generate added value.
Keywords: Greenhouse Gas, Biogas, Biogas Purification.
62
Doğal Şekerden Ne Anlamalıyız?
Dünyada ve Türkiye’de Şeker Sektörünün Durumu
Hülya HERDEM1*
, Gonca ERTUĞRUL2,
1Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. / Ar&Ge Merkezi Müdürü, Kayseri, Türkiye
2Kayseri Şeker Fabrikası A.Ş. / Ar&Ge Merkezi Araştırmacı, Kayseri, Türkiye
ÖZET
Şeker kelimesinin geçtiği her yerde, doğal şekeri mi akla gelmektedir? Şeker, kristal şeker,
sakkaroz, mısır şurubu, glukoz şurubu, fruktoz şurubu gibi kelimelerin ne anlama geldiği hakkında
ne kadar bilgiye sahibiz? Tüketici olarak kullandığımız ürünlerin içindekiler bölümüne dikkat
ediyor muyuz?
Günlük hayatımızda tükettiğimiz birçok üründe, şeker ve şeker olarak nitelendirilen fakat
pancar veya kamıştan üretilen şekerden çok farklı olan tatlandırıcılar bulunmaktadır. Şeker sektörü
sadece içtiğimiz çayda veya pişirdiğimiz kekte kullandığımız kristal şeker (sakarozdan)den ibaret
olmayıp, tükettiğimiz birçok üründe kullanılan çok farklı formlardaki şeker ve tatlandırıcılar
grubunu da kapsamaktadır. Tükettiğimiz birçok ürün grubunun içindekiler kısmında şeker ifadesi
yer almaz. Çünkü bu şekerlerin yüksek fruktozlu mısır şurubuna (HFCS) göre maliyetleri yüksektir.
Bu nedenle üreticiler tarafından yoğun olarak HFCS tercih edilmektedirler.
Şeker üretimi, Türkiye, Avrupa Birliği, Rusya, Ukrayna gibi ülkelerde pancardan, ABD,
Japonya, Çin gibi ülkelerde hem pancardan hem kamıştan; Brezilya, Hindistan, Meksika, Pakistan,
Tayland ve Avustralya başta olmak üzere birçok ülkede ise kamıştan gerçekleştirilmektedir.
Üretimdeki hammadde girdisinin farklı olmasının temel sebebi, iklim koşulları ve coğrafi şartlardır.
2016/2017 döneminde dünyada pancardan üretilen şeker miktarı 29.210.000 Ton olarak
gerçekleşirken kamıştan üretilen şeker miktarı bunun yaklaşık 4,5 katı seviyesinde, 138.076.000
Ton olarak gerçekleşmiştir.
Ülkemiz için şeker üretimi ve şeker pancarı tarımı stratejik ve ekonomik önem arz etmektedir.
Şeker sektörü, aileleri ile birlikte yaklaşık 3 milyon çiftçinin yanı sıra; hayvancılık, ilaç, et, süt,
işlenmiş temel gıda ürünleri, nakliye ve hizmet sektörlerini de etkileyen ekonomik bir değerdir.
Doğal şeker, alternatif ürünlere göre, dış pazar değeri ve tarıma dayalı sanayiler arasında
verimlilik, kârlılık ve katma değer yönünden karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir. Tarım ve endüstri
kesiminde yarattığı istihdam, alternatif ürünlerle kıyaslanamayacak kadar yüksektir. Şeker
sanayinin GSMH olarak Türkiye genelindeki payı % 0,2, imalat sanayi içindeki payı ise % 0,8
düzeyindedir.
Şeker fabrikalarının, gelişmekte olan bölgelerimizde ve özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde,
bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması ve istihdama katkısı bakımından da önemi büyüktür.
Fabrikalarda yaklaşık 35 bin işçi çalışmakta, bu da tüm sanayi kesiminde çalışanların % 1,2'sine
tekabül etmektedir. Nakliyecilik sektörüne ise, yılda yaklaşık 25-30 milyon ton iş hacmi
yaratmaktadır. Ülke ekonomisine toplam ekonomik katkı payı ise yaklaşık 1,2 milyar dolardır.
Anahtar Kelimeler: Şeker, Şeker Pancarı, Şeker Kamışı, Pancar, NBŞ, HFCS.
63
What Do We Understand From Natural Sugar?
Status Of The Sugar İndustry İn The World And Turkey
ABSTRACT
Wherever we say "Sugar", does natural sugar come to mind? How much information do we
have about products such as sugar, crystal sugar, sucrose, corn syrup, glucose syrup, fructose
syrup? Are we paying attention to the fraction of the products we use as consumers?
There are many sweeteners in our daily life that are very different from sugar, which is
described as sugar and sugar but produced from beet or cane. The sugar sector is not just about the
crystal sugar (sucrose) we use in our teas or baked biscuits, but it also includes the sugar and
sweeteners group in very different forms that are consumed in many foods we ingreconsume. When
we look at the ingredients of many product groups we consume, we can not see sugar. Because the
natural sugar which is product from cane or beet, have higher costs than high fructose corn syrup
(HFCS). For this reason, HFCS is preferred by the producers intensively.
Turkey, European Union, Russia, Ukraine and similar countries produce natural sugar from
beet. Countries such as USA, Japan, China produce natural sugar from both beet and cane. Brazil,
India, Mexico, Pakistan, Thailand and Australia produce natural sugar from only cane. The main
reason why the input of raw material in production is different is the climatic conditions and the
geographical conditions. During the period of 2016/2017, the amount of sugar produced from beet
in the world was 29.210.000 tons while the amount of sugar produced from cane was about
148.076.000 tons.
For our country, sugar production and sugar beet farming has strategic and economic
importance. The sugar sector, together with its families, has about 3 million farmers. Sugar sector
affacts livestock, pharmaceuticals, meat, milk, processed basic food products, transportation and
service sectors. Natural sugar has a comparative advantage in terms of productivity, profitability
and added value among foreign-market value and agricultural-based industries, according to
alternative products. The employment created in the agricultural and industrial sectors is too high
to be compared with alternative products. The share of the sugar industry in Turkey as GNP is
0,2% and its share in manufacturing industry is 0,8%.
Sugar factories, developing regions and especially in Eastern Anatolia Region, it is also
important to reduce regional development disparities and to contribute to employment.
Approximately 35 thousand workers work in the factories, which corresponds to 1.2% of all
workers in the industrial sector. On the other hand, it generates approximately 25-30 million tons
of business volume per year for the relocation sector. The total economic contribution to the
country's economy is about 1.2 billion dollars.
Keywords: Sugar, Sugar Beet, Sugar Cane, SBS, HFCS.
64
Effects of Different Treatment on Germination of Poppy
(Papaver Somniferum L.) Seeds
R.Refika Akçalı Giachino1*, Hülya İlbi
2
1Department of Field Crops, Faculty of Agriculture, Central Laboratory, Ege University, 35100
İzmir, Turkey 2 Department of Horticulture, Faculty of Agriculture, Ege University, 35100 İzmir, Turkey
ABSTRACT
Poppy (Papaver somniferum L.), which belongs to the Papaveraceae family is an annual
industrial crop and is cultivated for its alkaloids and seeds. The most important feature of poppy
seed is that it has 45-54 % oil and 20-30 % protein content. Seeds are used in the food, oil,
cosmetics and paint industry. Poppy production is controlled by the United Nations Office in the
world, Turkish Soil Product Office (TMO) in Turkey. Turkey is the largest producer having 45% of
legal poppy cultivation areas of the world. Turkey annually exports about 20 thousand tons (~ 55
million dollars) of poppy seeds, while it changes according to years. The aim of this study was to
determine the seed treatment which enables to lose of seed germination capacity in order to prevent
the use of exporting poppy seeds as genetic material. In this research, seed treatments which are
not harmful to the environment-human health and non-destructive the marketable properties of the
seed have been selected. White, Blue and Yellow poppy seeds obtained from Aegean Exporters'
Association (EİB) were used as material. As the seed treatments, different combination of dose and
duration of blue light (365 nm) which is used in determination of aflatoxin in fig, ozone gas and
high temperature were used. The standard germination test, tetrazolium staining test (1% 2, 3, 5-
triphenyl tetrazolium chloride) and microscopic examinations (Zarbeco-140X) were carried out
after the treatments. While blue light and ozone gas treatments did not reduce the germination
capacity of the seeds, high temperature treatments resulted in the loss of germination capacity of
seeds. As a result, it can be said that the most effective and economic seed treatment on seed
viability lost was high temperature treatment at 120°C for 2 minutes.
Keywords: Poppy, Papaver Somniferum, Germination Ability, Temperature, Ozone, Blue
Light Treatment
Haşhaş (Papaver somniferum L.) Tohumlarında Yapılan Çeşitli Uygulamaların
Çimlenme Üzerine Etkileri
ÖZET
Haşhaş (Papaver somniferum L.) Papaveraceae familyasına ait alkoloidlerinden ve
tohumundan yararlanılan tek yıllık endüstriyel bir bitkidir. Haşhaş tohumunun en önemli özelliği %
45–54 yağ ve % 20–30 protein içeriğine sahip olmasıdır. Tohumlar gıda, yağ, kozmetik ve boya
sanayinde sanayisinde kullanılmaktadır. Dünyada, haşhaş ekimi Birleşmiş Milletler Teşkilatı,
Türkiye’de, Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) denetiminde yapılmaktadır. Türkiye, dünya yasal
haşhaş ekim alanları bakımından % 45’lik bir pay ile en büyük üretici konumundadır. Türkiye’den
yıllara göre farklılık göstermekle birlikte yıllık 20 bin ton (~ 55 milyon dolar) civarında haşhaş
tohumu ihracatı gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmada, ihracata yönelik olan haşhaş tohumlarının
tohumluk ve genetik materyal olarak kullanımının engellenmesi için tohumların canlılığını
kaybetmesini sağlayıcı uygulamaların belirlemesi amaçlanmıştır. Bu nedenle, haşhaş tohumlarının
çimlenme ve canlılıklarını kaybettiren, aynı zamanda tohumun pazarlanabilme özelliklerine ve
çevre-insan sağlığına zarar vermeyen uygulamalar seçilmiştir. Ege İhracatçı Birliklerinden (EİB)
temin edilen Beyaz, Mavi ve Sarı renkli tohumlarda yapılan farklı süre ve dozlardaki
65
uygulamalarda; incirde aflatoksin belirlenmesinde kullanılan mavi ışık (365nm), ozon ve yüksek
sıcaklık kullanılmıştır. Uygulamalardan sonra tohumlarda standart çimlenme testi, tetrazolium
boyama testi (%1’lik 2,3,5-triphenil tetrazolium chloride) ve tohumda mikroskobik incelemeler
(Zarbeco-140X ) gerçekleştirilmiştir. Mavi ışık ve ozon gazı uygulamaları tohumların çimlenme
gücünü istenilen düzeyde azaltmamıştır. Farklı dozda yüksek sıcaklık uygulamalarında canlılık
kaybı olmuş, 120C’de 2 dakika uygulaması canlılık kaybında etkili yöntem olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Haşhaş, Papaver Somniferum, Çimlenme Kabiliyeti, Sıcaklık, Ozon,
Mavi Işık Uygulaması
66
Çoruh Havzası Su Kalitesinin Diskriminant Analizi Kullanılarak
Değerlendirilmesi
Ayla Bilgin11,*
1Artvin Çoruh Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Artvin Turkey
ÖZET
Bu çalışmada, Türkiye’nin Doğu Karadeniz Bölgesinde yer alan Çoruh havzası su kalitesi
discriminant analizi(DA) kullanılarak değerlendirilmiştir. Çoruh havzasında verileri Devlet Su
İşleri 26. Bölge Müdürlüğü’nden tarafından dört noktada ölçülen 2011-2014 yılları arasındaki 4
yıllık su kalitesi verileri ölçüm sonuçları kullanılmıştır. Diskriminant analizi bireyleri ya da
nesneleri farklı gruplara ayırmayı ve onceden belirlenmis gruplara atamayı amaclayan cok
değiskenli analiz tekniğidir. Yapılan analiz sonucunda DA analiz sonucunda; su kalitesini
belirlemede iki fonksiyonun iyi bir ayırımcılık sağladığını ve Çoruh havzası için su kalitesi
belirlemede Ca ve SO4 önemli parametreler olduğu belirlenmiştir. DA analizinin başarısı doğru
sınıflandırma yüzdesidir. Analiz sonucunda birinci ölçüm noktasında %23’ü, ikinci ve üçüncü
ölçüm noktasında %69.2’si, dördüncü ölçüm noktasında ise %76.9’u doğru sınıflandırılmıştır.
Dördüncü ölçüm noktası bakır madeni deşarj edilen nokta olduğu için ölçülen su kalite
parametrelerinin bu noktadaki kirliliği tespit edilmesinde doğru sonuç verdiği söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Su Kirliliği, Su Kalitesi, Diskriminant Analizi
Evaluation of Water Quality of Coruh River Basın By Using Discriminant
Analysis Method
ABSTRACT
In this study, the water quality of Coruh Basin, which is located in Turkey's Eastern Black Sea
Region, was evaluated by using discriminant analysis (DA). Water quality data measurement
results obtained by State Hydraulic Works 26th Regional Directorate from four different sites
between the years of 2011-2014 for 4 years in Coruh Basin were used as the data. Discriminant
analysis is a multivariate analysis technique used to divide individuals or objects into different
groups and assign them into pre-determined groups. As a result of DA; Ca and SO4 were
determined to be significant parameters in determination of water quality of Coruh Basin. The
success of DA is the percentage of correct classification. As a result of the analysis, 23% of the
parameters in the first measurement point, 69.2% of the parameters in the second and third
measurement points and 76.9% of the parameters in the fourth measurement point were classified
correctly. Since fourth measurement point is the discharge point of a copper mine, it can be said
that the water quality parameters measured may provide accurate results in detecting pollution at
this point.
Keywords: Water Pollution, Water Quality, Discriminant Analysis
67
Türkiye Sularına Sonradan Giren Gümüş Balığı (Atherina boyeri Risso,
1810)’nın Mevcut Durumu ve Ekonomik Olarak Değerlendirilmesi
Zehra Arzu BECER1*
, Şengül BİLGİN2
1Akdeniz Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, ANTALYA, TÜRKİYE
2 Süleyman Demirel University, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi, ISPARTA, TÜRKİYE
ÖZET
Bu çalışmada, Akdeniz kökenli bir tür olan gümüş balığının mevcut durumu ve ekonomik olarak
değerlendirmesi vurgulanmıştır. Bu tür doğal olarak Kuzeydoğu Atlantik, Akdeniz, Karadeniz,
Ege, Marmara ve Hazar Denizi bulunur. Ülkemizde ise bu tür doğal yayılış alanı olarak, Akyatan
ve Tuzla lagünü (Adana), Bafa Gölü (Aydın), Köyceğiz Gölü (Muğla), Gediz Nehri (nehir ağzı),
Büyükçekmece ve Küçükçekmece gölleri (İstanbul), Peso Gölü (Edirne), Sapanca Gölü (Sakarya)
ile Doğu Karadeniz’deki bazı akarsuların nehir ağzı bölgelerinde (Yeşilırmak, Karadere ) bulunur.
Ayrıca son yıllarda ülkemizin farklı bölgelerindeki birçok doğal ve yapay göllere balıklandırma
suretiyle girmiştir. Gümüş balığı ekonomik balık olmasına rağmen, ülkemizde istilacı bir tür olarak
kabul edilmektedir. Çünkü besin ve habitat tercihlerinin geniş olması sayesinde, girdiği ortama çok
iyi uyum sağlayarak hızlı bir şekilde üremekte ve geniş populasyonlar oluşturmaktadır.
Gümüş balığı iç pazarda tüketilmemesine rağmen, yurt dışına ihraç edilerek, gerek yöre
gerekse ülke ekonomisi açısından önemli bir tür haline gelmiştir. Bu şekilde birçok doğal ve yapay
gölde gümüş balığı avcılığı oldukça yaygınlaşmıştır. Özellikle 2000’li yılların başından itibaren
içsulardan avlanan gümüş balığı miktarı denizlerden avlanan miktardan daha yüksek olduğu
görülmektedir. TÜİK verilerine göre 2007-2016 yılları arasında içsulardan avlanan gümüş balığı
miktarı yıllık 2007’de 6540 ton ve 2016’da 4640 ton olarak tespit edilmiştir. Gümüş balığı üzerinde
aşırı av baskısı bulunmasına rağmen, içsularımızda kalabalık populasyonlar oluşturmaya devam
etmektedir. Böylelikle bu türün içsu ekosistemleri ve balıkçılığı açısından olumsuz etkiler
yaratabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle göllerimizden yoğun avcılığı yapılarak uzaklaştırılması
gerekmektedir. Avlanan balıklar daha sonra balık unu, balık yemi, marinat yapımı gibi değişik
şekillerde değerlendirilebilir ve ülke ekonomisine katkı sağlayabilir.
Anahtar Kelimeler: Gümüş Balığı, Atherina boyeri, Mevcut Durumu, Ekonomik
Değerlendirme, Türkiye
Current Situation and Economic Evaluation of Sand Smelt (Atherina boyeri
Risso, 1810) Introduced Inland Waters of Turkey
ABSTRACT
In this study, it is emphasized that the current situation and economical evaluation of sand
smelt, a species of Mediterranean origin, in Turkey. This species is naturally found in the Northeast
Atlantic, the Mediterranean, the Black Sea, the Aegean, the Marmara and CaspianSea. In Turkey, it
is found in Akyatan and Tuzla lagoon (Adana), Bafa Lake (Aydın), Köyceğiz Lake (Muğla), Gediz
River (river mouth), Büyükçekmece and Küçükçekmece lakes (Istanbul), Lake Peso (Edirne) Lake
(Sakarya and the river mouth regions of some rivers in the Eastern Black Sea (Yeşilırmak,
Karadere) as natural spreading areas. In recent years, sand smelt, has entered into many natural
and artificial lakes in different parts of Turkey by fishing. Although the sand smelt is an economical
fish, it is accepted as an invasive species in Turkey. Because of the wide range of food and habitat
preferences, the incoming environment is very well adapted and grows rapidly and creates large
populations.
68
Although not consumed in the inland market, it has been exported abroad and has become an
important species in terms of region and economy. In this way, in many natural and artificial lakes
sand smelt fishing has become quite common. Especially since the beginning of the year 2000, the
amount of sand smelt caught from the inland waters is higher than the amount of fishing from the
sea. According to Turkish Fish Statdata, the amount of sand smelt caught from inland water
between 2007 and 2016 was determined as 6540 tons in 2007 and 4640 tons in 2016. Despite the
over fishing of the sand smelt in inland waters of Turkey, we continue to create crowded
populations in our inland waters. Thus, it is thought that this can lead to negative effects on inland
water ecosystems and fisheries. For this reason, our lakes need to be removed by intensive fishing.
Caught fish can then be evaluated in various form such as fish meal,fish flour fish oil and
contribute to the country's economy.
Keywords: Sand Smelt, Atherina boyeri, Current Situation, Economical Evaluation, Turkey
69
Potasyum Dozlarının Yüksek Sıcaklığa Hassas Fasulye Bitkilerinde Klorofil,
İyon ve Enzim Değişimlerine Ekileri
Turgay KABAY*
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Erciş Meslek Yüksekokulu
ÖZET
Serada yapılan üretimde en önemli problemlerin başında yüksek sıcaklığın olumsuz etkisi
gelmektedir. Yüksek sıcaklık, özellikle gövdede nekrotik berelenmelere; yapraklarda ve meyvelerde
sarı lekelere neden olmaktadır. Sera fasulye yetiştiriciliğinde yüksek sıcaklık verimi ve kaliteyi
olumsuz etkileyen stres faktörlerinin başında gelmektedir. Üretim dönemindeki yüksek sıcaklık
nedeniyle fasulyede oluşacak verim ve kalite kayıplarını azaltmak amacıyla potasyum
uygulamalarını ne derece etkili olduğunu tespit etmek amaçlanmıştır. Çalışmada yüksek sıcaklık
stresine hassas olan zulbiye çeşidi ile önceki çalışmalarımızda yüksek sıcaklığa hassas çıkan V71
genotipi kullanılmıştır. Fasulye tohumlarının ekimi 1 kısım perlitle ve 2 kısım torf olacak şekilde
doldurulmuş 2 litrelik saksılara yapılmıştır. Doldurulan her saksıya uygulanan potasyum (K)
dozları : 0 (sıfır yani kontrol) ppm K, 500 ppm K, 100 ppm K ve 2000 ppm K dozları şeklinde
uygulanmıştır. Çalışma da kullanılan her saksıda iki bitki olacak şekilde ve dört tekerürlü her
tekerrürde 4 saksı şeklinde tesadüf parselleri faktöriyel deneme desenine göre kurulmuştur.
Tohumlar ekilip deneme sonlandırılıncaya kadar Hogland besin çözeltisiyle sulanmıştır. Fide
aşamasına geldiğinde konrol bitkileri’ nin sıcaklığı serada 20 - 25 0C’ de değişirken yüksek sıcaklık
denemedindeki bitkiler ise fide döneminden itibaren sera içinde ek bir tünele alınarak sıcaklık ise
30 – 35 0C’ de değişmiştir. Fide döneminden itibaren 12 gün sonra deneme fasulye genotiplerinde
katalaz (CAT), süperoksit dismutaz (SOD), askorbat peroksidaz (APX), malondialdehit (MDA),
Klorofil-a, Klorofil-b, toplam klorofil, K, Ca, Cu, Mn, Mg ve Fe içeriklerindeki değişimler
incelenmiştir. Yüksek sıcaklığa duyarlı genotipler potasyum dozlarının özelliklede
1000 ppm K dozunda iyi gelişmelerin olduğu ve Yüksek sıcaklık zararının olumsuz etkisinin azaldığı
gözlemlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Phaseolus vulgaris, Yüksek Sıcaklık Stresi, Besin Elementi, Klorofil,
Enzim
70
Correlation Between Sorptivity and Infiltration Rate as Affected by Land Use İrfan OĞUZ
1, Gülay KARAHAN
2*, Mustafa YARILAN
3, Sabit ERŞAHIN
4
1 Gaziosmanpaşa University, Faculty of Agriculture, Department of Soil Science and Plant
Nutriation, 60250 Tokat, Turkey 2Çankırı Karatekin Universitesty, Faculty of Forestry,Department of Landscape Architecture,
Çankırı, Turkey 3Middle Black Sea Transition Region Agricultural Research Institute, Tokat, Turkey
4Çankırı Karatekin University, Faculty of Forestry, Departmeny of Forest Engineering,Çankırı,
Turkey
ABSTRACT
Sorptivity is a measure of the initial water uptake, while infiltration rate (IR) defines the steady
state water uptake of the soils. Measuring IR is cost and time consuming. Sorptivity-IR relation
may be used to predict IR from sorptivity. The objective of this study was to assess IR-sorptivity
relations across different land uses and cultural practices in a catchment. Infiltration tests were
conducted in sixtysix sites comprising different cultural practices such as wheat, grassland, fallow,
crop residue, plow, and vetch land uses using double-ring variable-water level infiltrometers.
Values for IR and sorptivity were correlated separately across soil surface conditions. The
strongest correlation occurred for fallow (0.94) followed by plowed (0.85), crop residue (0.84),
wheat (0.72), and grassland (0.71) soils. No significant correlations occurred between IR and
sorptivity in other land uses. The result suggest that land use-sorptivity-IR relations may be
considered in water management models.
Keywords: Sorptivity, Infiltration Rate, Land Use, Semiarid Catchment
ÖZET
Sorptivite ilk su alımının bir ölçüsüdür, infiltrasyon oranı (IR) ise toprakların kararlı durumda
su alımını tanımlar. IR'yi ölçmek maliyet ve zaman alıcıdır. Sorptivite-IR ilişkisi, sorptiviteden IR'yi
tahmin etmek için kullanılabilir. Bu çalışmanın amacı, bir havzada farklı arazi kullanımları ve
kültürel uygulamaları karşısında IR-sorptivite ilişkilerini değerlendirmektir. İnfiltrasyon testleri,
buğday, mera, nadas, anız, sürülü ve fiğ ve ekili araziler gibi farklı kültürel uygulamalar içeren
altmışaltı bölgede çift halka değişken su seviyeli infiltrometreler kullanılarak yürütülmüştür. IR ve
sorptivite değerleri toprak yüzey koşullarında ayrı ayrı korele edilmiştir. En yüksek korelasyon
nadas arazide (0.94) bulunmuş, bunu sırasıyla buğday ekili (0.85), buğday kalıntısı olan (0.84),
buğday (0.72) ve mera (0.71) topraklar izlemiştir. Diğer arazi kullanımlarında IR ile sorptivite
arasında anlamlı korelasyon bulunmamıştır. Sonuç, su yönetimi modellerinde arazi kullanımı-
sorptivity-IR ilişkilerinin dikkate alınabileceğini göstermektedir.
Anahtar kelimeler: Arazi kullanımı, İnfiltrasyon hızı, sorptivite, yarıkurak havza
71
Soil Chemistry as Affected by Climate Change Gülay KARAHAN
1*, Sabit ERŞAHIN
2
1Cankırı Karatekin University, Faculty of Forestry, Department of Landscape Architecture, Plant
Material and Cultivation, Cankırı, Turkey 2Cankırı Karatekin University, Faculty of Forestry, Department of Forest Engineering, Soil Science
and Ecology, Cankırı, Turkey
ABSTRACT
Many studies have been conducted on effects of climate change, especially global warming, on
functioning and structure of plants, forests, and water. In recent studies, multiple feedbacks have
been reported between climate change and soil hydrologic functioning and soil structure, while
knowledge on the feedbacks between climate change and soil chemical properties is limited.
Feedbacks among the processes of elevated atmospheric CO2 concentration, soil acidification, soil
organic matter decompozition, soil structure, and plant fuctioning need understanding across land
uses, soils, and environmental condiditons for developing prosperous sustaniable plans to mitigate
climate change impacts. Narrow and broad processes should be evalatued to identify pathways and
reasons behind these feedbacks. In this paper, we reviewed pathways and processes among soil
chemisrty and climate to foresee likely effects of climate change on soils. In specific, we focused on
result of studies of intractions among soil chemical variables such as soil pH, cation exchange
capacity, and soil carbon, and atmosheric CO2 in terms of climate change and soil chemistry
relations.
Keywords: Soil Chemistry, Climate Change, Carbon Cycle, Soil pH, Forecasting
72
Balın Kalite Karakteristikleri: Fiziko-kimyasal özellikleri yönünden
değerlendirilmesi
Semra GÜRBÜZ1
1 1Mardin Artuklu Universitesi, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü, Mardin, Türkiye
ÖZET
Binlerce yıldır bilinen ve insanlar tarafından tüketilen bal yüksek besleyici değere sahip bir
gıda maddesi olması yanında, tıbbi ve koruyucu özelliklere de sahiptir. Bal başlıca früktoz, glikoz
gibi karbonhidratlar olmak üzere organik asit, amino asit, vitamin, mineral, enzim ve fenolik
bileşenler olmak üzere çok sayıda madde içermektedir. Balın bileşimi, başlıca onun flora kaynağına
bağlı olmakla birlikte sezon ve çevresel faktörlerde balın karakteristiklerini etkileyebilmektedir.
Balın kalitesi onun fiziko-kimyasal, duyusal ve mikrobiyel karakteristikleri ile belirlenmektedir.
Uluslararası düzeyde belirlenmiş standartların yanında, Türkiye dahil bazı ülkelerde ticari olarak
pazara sunulacak balların bir kısım kalite parametrelerini belirleyen yasal düzenlemeler
bulunmaktadır. Balın nem, şeker, elektrik iletkenliği, hidroksimetilfurfural ve diastaz aktivitesi gibi
fiziko-kimyasal kalite karakteristiklerinin belirlenmesi güvenli gıda tüketimi ile tüketicinin ve
üreticinin ticari olarak zarar görmemesi açısından önem taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: Bal, kalite karekteristikleri, fiziko-kimyasal özellikler, HMF.
Quality Characteristics of Honey: Assessment of physicochemical properties
ABSTRACT
Honey, which has been known for thousands of years and consumed by humans, has medical
and protective properties as well as being a foodstuff with high nutritional value. Honey contains a
large number of substances consisting of mainly carbohydrates such as fructose and glucose,
organic acids, amino acids, vitamins, minerals, enzymes, and phenolic compounds. Although, honey
composition mainly depends on its flora source, season and environmental factors can also affect
honey composition and characteristics. Honey quality is determined by its physicochemical, sensory
and microbial characteristics. In addition to internationally determined standards, some countries,
including Turkey, have legislative regulations that set some of the quality parameters for honey that
will be offered commercially. Determination of the physicochemical quality characteristics such as
moisture, sugars, electrical conductivity, hydroxymethylfurfural and diastase activity of honey is
important for safe food consumption and for the protection of consumer and the manufacturer
commercially.
Keywords: Honey, Quality charecteristics, Physicochemical properties, HMF.
73
Effects of Different Biochar Application on Post Harvest Soil and Development
of Dwarf Bean
Noyan EKEN1, Sait GEZGİN
1, Mehmet HAMURCU
1, Anamika PANDEY
1, Mohd Kamran
KHAN1, Erdoğan Eşref HAKKI
1*
1The University of Selcuk, Faculty of Agriculture, Department of Soil Science and Plant Nutrition
Konya/Turkey
ABSTRACT
Global warming and others similar environmental conditions are hazardous for ecological
growth and threaten all the living species. Nutrition is crucial for healthy existence of these species
that can be constrained by adverse environmental conditions. Soil pollution has become one of the
most critical examples of such constraints due to the difficulties in its recycling. In most of the
places in the world, including Turkey, farmers use excessive amounts of chemical fertilizers that
increases salt absorption in the soil and reduce plant development and yield. In recent years,
biochar applications gained attention due to their significance in maintaining ecology and
sustainable agriculture. Thus, we are working to determine the effects of biochar obtained from
different raw materials on the postharvest soil and obtained number of pods. An increment of
5937.04 % and 4196.30 % in plant NO3 – N uptake, 182.86 % and 235.71 % in soil organic matter
content and 115.63 % and 134.38 % in number of pods was observed respectively on comparison of
barnyard biochar and poultry biochar treatment with control group. We determined that biochar
application improves plant developmental rate and post-harvest soil properties. Results attained
from these experiments can be employed in future biochar applications to improve soil
characteristics and plant growth.
Keywords: Barnyard Biochar, NO3 – N, Plant Nutrition, Poultry Biochar, Soil Remediation,
Organic Matter.
74
Farklı Toprak işleme sistemlerinin Toprağın Mikrobiyal Aktivitesi Üzerine
Etkisi
Önder Kabaş*, Salih Sözer, İlker Ünal
Akdeniz Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, Antalya, Türkiye *[email protected]
ÖZET
Bu çalışmada, Antalya, Aksu ilçesinde yerfıstığı tarımında farklı toprak işleme yöntemleri ile
tohum yatağı hazırlığının toprağın mikrobiyal aktiviteleri üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Batı
Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü arazilerinde 2012-2014 tarihleri arasında üç yıl
yürütülen denemede tesadüf parselleri deneme deseni ve 4 farklı toprak işleme yöntemi (T1;Kulaklı
Pulluk+ Kültüvatör + Tapan+Ekim, T2; Kültivatör + tapan+Ekim, T3 Diskaro Toprak frezesi +
tapan+Ekim makinası, T4; Doğrudan ekim) kullanılmıştır. Farklı toprak işleme yöntemlerinin
toprağın organik madde miktarı ve mikrobiyal aktivite değişiminde istatistiksel olarak önemsiz
olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Korumalı toprak işleme, Yer fıstığı, Mikrobiyal Aktivite
The Effect of Different Soil Tillage Systems on Microbial Activities of Soil
ABSTRACT
This study was determined to investigate the effect of seed bed preparation on microbial
activities of soil by different soil tillage systems on peanuts production at Aksu, Antalya. These
studies were carried out at Batı Akdeniz Research Institute within 2012-2014 years, in randomized
blocks experimental design and used four different soil tillage systems (T1; mouldboard plough +
cultivator +float+ sowing machine, T2; Cultivator + float+sowing machine, T3 Disc harrow +
rotovator + float+sowing machine; T4 No tillage).The results show that the effects of tillage system
for seed bed preparation were not signification on soil microbial activities
Keywords: Conversation Tillage, Peanuts, Microbial Activity
75
Ağır Metal Arıtımı İçin Anaerobik Sürekli İki Aşamalı Sistem Kullanımı ve
Uygulanması
Ayla Bilgin1*
1Artvin Çoruh Üniversitesi, Çevre Mühendisliği Bölümü, Artvin, Turkey
ÖZET
Bu çalışmada, sulfat indirgeyen bakteri kültürü kullanılarak bakır giderimi araştırılmıştır. Bu
nedenle öncelikle sulfat indirgeyen bakteri kültürü zenginleştirme kültür yöntemi kullanılarak elde
edilmiştir. Arıtma sistemi olarak iki aşamalı sürekli arıtma sistemi tercih edilmiştir. İki aşamalı
arıtma sisteminde birinci rektör sülfat indirgenmesinin olduğu reaktör olup biyolojik reaktördür.
İkinci reaktörde birinci reaktörden gelen solüsyon ikinci reaktöre verilerek kimyasal çöktürme
gerçeklemiştir. Bu sistemin tercih edilmesinin sebebi ağır metallerin bakteri üzerindeki toksisitesini
ve tek aşamalı arıtma sisteminden oluşan metal çökelti, biyojenik sülfat redüksiyonunu inhibe
etmektedir. Anaerobik reaktör içine yüksek konsantrasyonda bir sülfür birikimi hem sülfat
indirgenmesini hem de metan üretim proseslerini engelleyebilir. O nedenle bu sistem ile
oluşabilecek bu olumsuz etki ortadan kaldırılmış olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Anaerobik Arıtım, Bakır Kirliliği, Su Kirliliği
Application of Anaerobic Continuous Two Stage System for Heavy Metal
Treatment
ABSTRACT
In this study, copper removal using sulfate reducing bacteria (SRB) culture was investigated.
For this reason, firstly sulfate reducing bacteria culture was obtained by using enrichment culture
technique. A two-stage continuous treatment system was preferred as the treatment system. In a
two-stage treatment system, the first reactor is a biological reactor, in which the sulfate is reduced.
In the second reactor, chemical precipitation is obtained by putting the solution coming from the
first reactor to the second reaction. The reason for preferring this system is to inhibit the toxicity of
heavy metals on the bacteria and the biogenic sulfate reduction of metal precipitate formed by the
one-stage treatment system. The accumulation of sulfur at a high concentration in the anaerobic
reactor can both inhibit sulfate reduction and methane production processes. For this reason, this
negative effect that can be caused by this system has been removed.
Keywords: Anaerobic Treatment, Copper Pollution, Water Pollution
76
Örnek Bir Sera İçin Toprak Kaynaklı Isı Pompası Sistemi ile Isıtma
Uygulamasının Tekno-Ekonomik Analizi
Bilsay PASTAKKAYA1,*
, Kürşat ÜNLÜ2
1Uludağ Üniversitesi, Orhangazi YAÇ MYO, Makine Prg., Bursa, Türkiye
2Uludağ Üniversitesi, Orhangazi YAÇ MYO, Gaz ve Tes. T. Prg., Bursa, Türkiye
ÖZET
Örtü altı yetiştiriciliğinde, ısıtma ihtiyacının karşılanması için kullanılan enerjinin temiz ve
yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması, enerji ile ilinti teknik, ekonomik ve çevresel
sorunların çözümünde önemli faydalar sağlamaktadır. Isı pompası sistemleri, birincil enerji
kaynaklarını en yüksek verimle kullanan sistemler olması ve hem ısıtma hem de soğutma amaçlı
olarak kullanılabilmeleri nedeni ile seraların ısıl ihtiyaçlarının karşılanmasında geleneksel ısıtma
sistemlerine çok daha kullanışlıdır. Bu çalışmada Diyarbakır/ Eğil ilçesinde kurulmuş örnek bir
tünel tip seranın yıl boyu ısıtma ihtiyacının toprak/su kaynaklı ısı pompası sistemi ile karşılanması,
tekno-ekonomik açıdan incelenmiştir. Çalışma sonucunda, ithal kömür ile çalışan kazan vasıtasıyla
ısıtılacak şekilde tasarlanan ve inşa edilen seranın, elektrik enerjisi kullanan ısı pompası ile
ısıtılması durumunda, yıllık toplam 191 024 TL ekonomik tasarruf sağladığı ve elektrik maliyetinin
kömür maliyetinden %76 oranında daha düşük olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca enerji ihtiyacının
karşılanmasında kömür yerine elektrik kullanımına bağlı olarak CO2 salınımında % 81 oranında
azalma sağlandığı görülmüştür. Buna göre, toprak/su kaynaklı ısı pompası sisteminin, geleneksel
ısıtma yöntemlerine göre çok daha uygulanabilir nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sera Uygulaması, Isı Pompası, Isıtma, Yenilenebilir Enerji
Techno-Economic Analyses of a Heating Application with Ground Sourced Heat
Pump for a Sample Green House Application
ABSTRACT
The use of clean and renewable energy for heating applications in greenhouse cultivation,
provides significant benefits for the technical, economic and environmental problems related to the
energy. Heat pump systems use primary energy sources with the highest efficiency and they can be
used both for heating and cooling, thus they are more advantageous than the conventional heating
systems in greenhouse heating applications. In this study, the energy requirement for heating of a
sample greenhouse constructed in Diyarbakır/Eğil with water/ground sourced heat pump heating
system for a heating period, was investigated in technical and economic aspects. It was concluded
that, in sample greenhouse application that is designed and built as being heated with imported
coal –fired boiler, electrically driven heat pump system provides 191 024 TL economic savings, and
the power cost is 76 percent less than the coal cost. Moreover, the use of electricity instead of coal
decreases the CO2 emission by 81 percent. Consequently, water/ground sourced heat pump systems
are much more feasible than the conventional heating devices.
Keywords: Greenhouse Application, Heat Pump, Heating, Renewable Energy
77
Tarımsal Soğutma Uygulamalarında Yenilenebilir Enerji Kaynaklı
Resorbsiyonlu Soğutma Sistemleri
Kürşat ÜNLÜ1,*
,Bilsay PASTAKKAYA2
1Uludağ Üniversitesi, Orhangazi YAÇ MYO, Gaz ve Tes. T. Prg., Bursa, Türkiye
2Uludağ Üniversitesi, Orhangazi YAÇ MYO, Makine Prg., Bursa, Türkiye
ÖZET
Tarımsal ürünlerin soğutulmasında kullanılan enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarından
elde edilmesi, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve ürün maliyetlerinin iyileştirilmesi
noktasında büyük faydalar sağlamaktadır. Resorbsiyonlu soğutma sistemleri, güneş enerjisi ve
jeotermal enerji gibi enerji kaynaklarından elde edilen uygun sıcaklıktaki ısıl enerji vasıtasıyla
soğutma olayını gerçekleştirebilmektedir. Sistemde soğutucu akışkan olarak amonyak-su eriyiği
kullanıldığından, tarımsal ürünlerde soğuk depolama ve 0 C’nin altındaki diğer soğutma
uygulamaları verimli bir şeklide gerçekleştirilebilmektedir. Sistemin çalışma basıncı, diğer
alternatif soğurmalı soğutma sistemlerine göre daha düşük olduğundan, daha uygulanabilir, daha
ekonomik ve daha güvenli projelerin hayata geçirilmesi mümkün olmaktadır. Ayrıca yenilenebilir
enerji kaynaklı resorbsiyonlu sistemin kullanımı ile tarımsal üretimde soğutma maliyetleri önemli
ölçüde azaltılarak ülke ekonomisine önemli katkılar sağlanmakta ve şebekeden bağımsız, işletim
maliyetleri son derece düşük tarımsal soğutma uygulamaları gerçekleştirilebilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Resorbsiyon, Soğutma, Yenilenebilir Enerji, Tarımsal Üretim
Renewable Energy Powered Resorption Cooling Systems in Agricultural
Cooling Applications
ABSTRACT
Renewable energy use in agricultural cooling applications provides significant benefits in
reducing the dependence on foreign-source energy and amending the product cost. Resorption
cooling systems can perform the cooling applications with thermal energy such as solar or
geothermal energy with relevant temperature. Since the system uses ammonia-water solution, cold
storage for agricultural products and other cooling applications below 0 C can be actualized
efficiently. Operating pressure of the system is lower than the other alternative sorption cooling
systems, thus it enables to realize more feasible, economic and safer projects. Moreover, the use of
the renewable energy powered resorption cooling systems, provides substantial benefits for
national economy by reducing the cooling cost in agricultural production and enables to carry out
off-grid agricultural cooling applications with lower operational cost.
Keywords: Resorption, Cooling, Renewable Energy, Agricultural Production
78
The Nutritional Value of Traditional Foods in Mardin city
(South East of Turkey)
Hala HASSAN1, Semra GÜRBÜZ
1*, Lokman TOPRAK
1, Aslı ÇELİKEL
1
1 Mardin Artuklu University, School of Tourism and Hotel Management, Mardin/Turkey
ABSTRACT
Traditional foods play an important role in the attraction of tourists and provide lasting
memories that define a holiday or travel experience whereas food offers a gateway into other
cultures through taste and food preparation. Traditional foods are prepared from locally
available, low priced raw materials with simple cooking methods that are often depended on
experiences. Many countries have their specific and characteristic traditional foods depending on
food consumption habits and methods of processing. Turkey enjoys certain advantages in offering
local and foreign consumers new tastes. It is essential that traditional foods become trade marks
carrying region indications, and geographical indications play an important role in this.
Some publications are found on food and tourism attractions but there is a lack of information
on healthy traditional food and tourism. Therefore, it is interesting to investigate the nutritive
values of traditional food and influence of traditional food on tourism due to attraction and
nutritional basis for touristic cities like Mardin. Mardin is a city in southeastern Turkey.
In this study, Ingredients of some traditional foods which are the most famous in Mardin as,
bulgurlu bread, egg tirit, stuffed winter paprika, lahmacun, stuffed ribs, yoghurt soup, molasses
syrup, almond dessert, cheese grilled were analyzed to get the nutritive values of each of them by
using Turkish Food Composition Database. From the the results of raw materials of each dish as
well as nutritive value profile, traditional Mardin foods consists of many different ingredients
including various vegetables, herbs and spices. Accordingly, many different dishes under
investigation are rich in large amount of the main nutrients needed by the body of carbohydrates,
protein and fat to protect the body and to supply the body energy necessary throughout the day
with high nutritive value. The nutritive values of some traditional dishes were in highest score and
were highly accepted from tourists. Moreover, the results of this study could be improve the
tourists' image of traditional Mardin food in terms of their quality and nutritive value.
The results obtained in the study suggest:
1- Consolidate the results of this study when preparing meals for tourists, especially those
traditional foods with high nutritive values in accordance with different nationalities.
2- Urged the major hotels and restaurants for traditional Turkish food in their menus.
3- Increase nutritional awareness of workers in the field of tourism (travel agents and tourist
guides) of the importance of food, especially traditional foods in tourism programs accordance
with different nationalities.
Keywords: Traditional foods, Turkish foods, Tourism, Nutritional value, Tourism attractions.
79
Effect of Particle Size Distribution of Perlite on Antioxidant Activity of Lemon
Balm (Melissa officinalis L.) under Hydroponic System
Elham Farrokhi1, Abbas Samadi
1, Amir Rahimi
2, Farrokh Asadzadeh
1, Hussein Ahmed
3*
1Department of Agronomy, Faculty of Agriculture, Urmia University, Urmia, Iran
2Department of Field Crops, Faculty of Agriculture, Urmia University, Iran
3Department of Field Crops, Faculty of Agriculture and Natural Sciences, Uşak University, Uşak,
Turkey
ABSTRACT
Phenols and flavonoids as antioxidant are essential compounds of medicinal plants containing
antibacterial, antioxidant and antitumor properties; actually these compounds have been proved as
potential preservatives. Evaluate effect of different particle sizes of perlite as medium on
antioxidant activity of lemon balm (Melissa officinalis L.). In this study growth media including
different perlite size: <5.0 mm, 0.5-1mm, 1-1.5mm, 1.5-2mm and >2mm as a randomized complete
block design with three replications under greenhouse condition. Phenol content was measured by
the Folin-Ciocalteau reagent using gallic acid (GA) as standard. Contents of flavonoids were
determined by the NaNO2 –Al (NO3)3 -NaOH colorimetric assay and using the standard curve
quercetin (Q) by reference to Rutin, and wave length in spectrophotometer was set at 510 nm.
Inhibition of free radical by DPPH in percent (%) was calculated with the formula as: DPPH % =
[(A blank – A sample) / A blank] x 100. Results indicated that the average of total phenol ranged
0.261-0.406 (g/100g GA); total flavonoid ranged 0.041-0.092 (g/100g Q); DPPH ranged 63.52-
67.4%. The most of content phenol (0.406g/100g GA) were treated with perlite 1.5-2 mm. The
highest flavonoid (0.092g/100g Q) and DPPH free radical scavenging activities (67.4%) was in 1-
1.5 mm perlite size.
Keywords: Perlite Size, Phenol, Flavonoid, DPPH, Lemon Balm.
80
Effect of Particle Size Distribution of Perlite on some Physiological Characters,
and Essential Oil Content of Lemon Balm (Melissa officinalis L.)
Elham Farrokhi1, Abbas Samadi
1, Amir Rahimi
2, Farrokh Asadzadeh
1 Hussein Ahmed
3*
1Department of soil science, Faculty of Agriculture, Urmia University, Iran
2Department of Field Crops, Faculty of Agriculture, Urmia University, Iran
3Department of Field Crops, Faculty of Agriculture and Natural Sciences, Uşak University, Uşak,
Turkey
ABSTRACT
Growing medium is one of the most important decisions in the culture of hydroponic crops. The
suitable medium for hydroponic Lemon balm (Melissa officinalis. L.), Growing media containing
different particle size of perlite as: 1) very fine perlite (<0.5 mm), 2) fine perlite (0.5-1 mm), 3)
medium perlite (1-1.5 mm), 4) course perlite (1.5-2 mm), 4) very course perlite (>2 mm) as 100%
by volume. To extraction of chlorophyll and carotenoid, one gram of finely cut fresh leaves were
taken and ground with 10 ml of 80% acetone. Carbohydrate content determined by phenol sulfuric
acid method at wavelength 485nm. Leaves of lemon balm (10 g) were separately subjected to hydro
distillation using a clevenger apparatus for 3 h. The results showed that average of chlorophyll a
ranged 15.23-22.47 (mg/gfw), chlorophyll b ranged 7.08-10.7 (mg/gfw), total chlorophyll ranged
24.38-31.05 (mg/gfw), Carotenoid ranged1.95-5.86(mg/gfw), Carbohydrate ranged 0.97-
2.03(mg/gfw) and essential oil ranged 0.01-0.44(%). Highest Chlorophyll a, Chlorophyll b, total
chlorophyll and Carotenoid were obtained in perlite 1.5-2 mm as medium. Highest carbohydrate
was very course perlite (>2mm) and highest essential oil was in perlite 0.5-1mm. In conclusion
particle size of perlite changes some characters of plant as pigments, carbohydrate and essential oil
content.
Keywords: Perlite size, Lemon Balm, Carbohydrate, Chlorophyll, Essential Oil
81
Hayvansal Gıdalardan İzole Edilen Vankomisin Dirençli Laktik Asit
Bakterilerinin Biyofilm Üretiminin Fenotipik ve Genotipik Olarak Belirlenmesi
Didem AKPINAR KANKAYA1*
, Yasin TUNCER1
1Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 32260,
Isparta, TÜRKİYE *[email protected]
ÖZET
Bu çalışmanın amacı daha önce hayvansal gıdalardan izole edilen vankomisin dirençli
Enterococcus, Pediococcus ve Weissella türlerinde biyofilm üretiminin fenotipik ve genotipik olarak
araştırılmasıdır. İzolatların biyofilm üretimlerinin fenotipik olarak belirlenmesinde mikrotitre plaka
test yöntemi kullanılmıştır. Ayrıca izolatlarda ekstraselüler yüzey proteini (espfm ve espfs),
enterokokal polisakkarit antijen (epaB ve epaE), endokarditis ve biyofilm-ilişkili pili (ebpA, ebpB ve
ebpC) ve D-alanin lipoteikoik asit (dltA) genlerinin varlığı spesifik primerler kullanılarak
polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ile araştırılmıştır. Çalışma kapsamında incelenen 26 adet
Enterococcus izolatının % 11.54’ünün güçlü, % 76.92’sinin orta, % 11.54’ünün zayıf, 18 adet
Pediococcus izolatının % 66.67’sinin orta, % 27.78’inin zayıf biyofilm üreticisi olduğu tespit
edilirken, 3 adet Weissella izolatından 1 adedinin güçlü, 1 adedinin orta, 1 adedinin de zayıf
biyofilm üreticisi olduğu tespit edilmiştir. İncelenen 26 adet enterokok izolatında biyofilm
üretiminden sorumlu genlerin varlığının araştırıldığı PZR denemeleri sonucu izolatların hiçbirinde
kullanılan primerlerle espfm, espfs, ebpA, ebpB, ebpC, ve dltA genlerinin varlığı tespit edilmemiştir.
Enterokok izolatlarından 4 adedinin (E. gallinarum DYE13, DYE14, E. casseliflavus/E. gallinarum
DYE42 ve DYE44) enterokokal polisakkarit antijen genlerinden epaB’yi taşıdığı belirlenirken, E.
gallinarum DYE6 izolatının ise sadece epaE genine sahip olduğu tespit edilmiştir. Çalışma
kapsamında incelenen Pediococcus ve Weissella izolatlarının hiçbirinde kullanılan primerlerle
espfm, espfs, epaB, epaE, ebpA, ebpB, ebpC, ve dltA genlerinin varlığı tespit edilememiştir.
Anahtar kelimeler: Biyofilm, Laktik Asit Bakterisi, Vankomisin Direnci, Hayvansal Gıda,
PZR
82
Hayvansal Gıdalardan İzole Edilen Vankomisin Dirençli Enterococcus,
Pediococcus ve Weissella İzolatlarının Biyojen Amin Üretim Özelliklerinin
Fenotipik ve Genotipik Olarak Araştırılması
Didem AKPINAR KANKAYA1*
, Yasin TUNCER1
1Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü, 32260,
Isparta, TÜRKİYE *[email protected]
ÖZET
Biyojen aminler bitki, hayvan ve mikroorganizmalar tarafından üretilebilen ve gıdalar
aracılığıyla yüksek oranlarda tüketildiği zaman toksikolojik sonuçlara neden olabilen biyoaktif
moleküllerdir. Ayrıca gıdalarda biyojen amin varlığı istenmeyen mikrobiyal aktivitenin, gıdaların
bozulduğunun veya hatalı üretildiğinin de kanıtı olarak değerlendirilmektedir. Yapılan bu çalışma
kapsamında daha önce hayvansal gıdalardan izole edilen toplam 47 adet vankomisin dirençli laktik
asit bakterisinin (26 adet Enterococcus, 18 adet Pediococcus, 3 adet Weissella) biyojen amin
üretim özelliklerinin fenotipik ve genotipik olarak incelenmesi amaçlanmıştır. İzolatların biyojen
amin üretiminin fenotipik olarak belirlenmesinde histidin, lizin, ornitin veya tirozin öncü amino
asitlerini içeren bazal besiyerleri hazırlanmış ve izolatların bu besiyerlerinde oluşturduğu renk
değişimi veya presipitasyon halkalarının varlığı incelenmiştir. Ayrıca izolatlarda histidin (hdc),
lizin (ldc), ornitin (odc) ve tirozin (tdc) dekarboksilaz genlerinin varlığı spesifik primerler
kullanılarak polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) ile araştırılmıştır. Biyojen amin üretim özelliği
incelenen 47 adet izolattan sadece 1 adedinin (E. gallinarum DYE22) tirozin içeren besiyerinde
presipitasyon halkası oluşturduğu tespit edilirken, izolatların hiçbirisinde histidin, lizin ve ornitin
dekarboksilasyonu tespit edilememiştir. İzolatlarda dekarboksilaz genlerinin varlığının araştırıldığı
PZR denemeleri sonucu tdc geninin varlığının tespit edildiği E. gallinarum DYE22 izolatı hariç
hiçbir izolatta kullanılan primerlerle herhangi bir dekarboksilaz geninin varlığı tespit
edilememiştir.
Anahtar kelimeler: Biyojen Amin Üretimi, Laktik Asit Bakterisi, Vankomisin Direnci,
Hayvansal Gıda, PZR
83
Aşılı (Rhizobium ciceri) ve Aşısız Toprak Koşullarında Linuron Etkili Maddeli
Herbisitin Farklı Nohut Çeşitlerine Etkileri
Nurdoğan TOPAL1*
, Derya ÖĞÜT YAVUZ2, Muhammet Soner ATEŞ
1,
1Uşak Üniversitesi/Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi/Tarla Bitkileri Bölümü, Uşak, Türkiye
1Uşak Üniversitesi/Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi/Bitki Koruma Bölümü, Uşak, Türkiye
ÖZET
Uşak ili iller bazında Nohut ekim alanı bakımından (297,093 da) ilk sırada yer alırken üretim
bakımından ise (35,898 ton) ile ikinci sırada yer almaktadır (Tuik, 2016). Verim açısından yabancı
otlar ile mücadele önemli bir kültürel işlem niteliğindedir. İlimizde nohut ekim alanlarında sorun
oluşturan yabancı otların kimyasal mücadelesinde Linuron etkili maddeli herbisitin kullanımı söz
konusudur. Söz konusu hebisitin farklı dozlarının üç farklı nohut çeşidinde (Azkan-Hisar-Sarı 98),
kullanılmasının nohut gelişiminde bazı parametreler üzerine etkisinin değerlendirildiği çalışma
Uşak Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi elek ev koşullarında 2017 yılında tesadüf
parselleri deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Söz konusu nohut çeşitleri,
steril edilmiş topraklarda aşılı (Rhizobium ciceri ) ve aşısız olmak üzere iki farklı koşulda herbisitin
etkileri ele alınmıştır. Linuron etkili maddeli herbisit 25 l/da su hesabıyla 3 atm basınçlı sırt
pülverizatörüyle tavsiye dozu esas alınarak %0, 50, 75 ve 100 dozlarında çıkış öncesi
uygulanmıştır. Yapılan uygulamaların Nohut’un gelişimine olan etkilerinde klorofil oranı (KLO),
yaprak alanı (YA), kök uzunluğu (KU), nodül ağırlığı (NA), nodül sayısı (NS), bitki boyu (BB), bitki
çıkış oranı (BÇO) ve kök kuru ağırlık (KKA) parametrelerine etkileri incelenmiştir. Elde edilen
sonuçlara göre; Bakteri aşılaması KKA, KU, NS, NA ve BB parametreleri için istatistiki olarak
önemli bulunmuştur. Çeşitler incelendiğinde KKA, KU ve BB istatistiki olarak önemli bulunurken
diğer parametreler farksızdır. Herbisit dozları açışından ise KLO harici tüm parametrelerde
istatistiki farklılık önemli bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Nohut, Cicer arietinum L., Rhizobium ciceri, Linuron, Herbisit
The Effects of Herbicide with Linuron on Different Cultivars of Chickpeas in
Soil Conditions with and without Inoculation (Rhizobium ciceri)
ABSTRACT
The province of Uşak is ranked as the first on the basis of provinces among the other provinces
in terms of the chickpea cultivation areas (297.093 da) but it is ranked as the second in terms of its
production (35.898 tons) (TSI, 2016). Weed control in terms of yield is in a significant cultural
practices. The herbicide with Linuron is used for chemical control for weeds that create problems
in the chickpea cultivation areas in Uşak. The study, assessing the effect of using different doses of
herbicide on three different cultivars of chickpeas (Azkan-Hisar-Sarı 98), on some parameters in
the development of chickpeas, was conducted as three replications based on the randomized plots
trial design in 2017 in the screen house Faculty of Agriculture and Natural Sciences, Uşak
University. The effects of the herbicide was examined for these chickpea cultivars, under two
different conditions as with inoculation (Rhizobium ciceri ) and non-inoculated sterilized soil. The
herbicide with Linuron was applied pre-emergence doses of 0% 50%, 75% and 100% through 25
l/da water account with 3 atm pressurized pulverizator based on the recommended dosages. Among
the effects of the applications on the development of chickpeas, their effects the parameters of
chlorophyll ratio (CLR), leaf area (LA), root length (RL), nodule weight (NW), nodule number
84
(NN), plant height (PH), emergence rate (ER) and root dry weight (RDW) were analyzed. Based on
the results, the inoculation of bacteria was found to be statistically significant for the parameters of
RDW, RL, NN, NW and PH. When the cultivars were analyzed, RDW, RL, and PH were found to be
statistically significant, but the other parameters were insignificant. In terms of herbicide doses,
however, the statistical differences were significant in all the parameters except for CLO.
Keywords: Chickpea, Cicer arietinum L. Rhizobium ciceri, Linuron, Herbicides.
85
Toprak Penetrasyon Direncinin Tahmini için Genelleştirilmiş Regresyon Sinir
Ağı ve Radyal Tabanlı Fonksiyon Yöntemlerinin Karşılaştırılması
İlker ÜNAL1*
, Önder KABAŞ1, Süleyman ÇETİN
1, Salih SÖZER
1
1Akdeniz Üniversitesi, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, Antalya Türkiye
ÖZET
Toprak sıkışıklığı, bitki kök gelişimine olumsuz yönde etki eden önemli bir problemdir. Toprak
sıkışıklığının belirlenmesi amacıyla çeşitli cihazlar geliştirilmiştir. Penetrometre, toprak
penetrasyon direnci ölçümünde yaygın olarak kullanılan bir cihazdır. Ancak, büyük tarımsal
alanlarda penetrometre kullanımı araştırmacılar için sıkıcı ve zaman alıcı bir çalışmadır. Ayrıca,
çalışma yapılan tarlanın büyüklüğüne göre tarlanın tamamının değerlendirilmesinde kaç noktadan
ölçüm yapılması gerektiği de belirsizdir. Bu belirsizliğin ortadan kaldırılması için, ölçülmemiş
noktalardaki toprak penetrasyon direnç değerlerinin de tahmin edilmesi gerekmektedir. Bu
çalışmanın amacı, toprak penetrasyon direnci tahmininde yapay sinir ağlarının kullanımını
araştırmaktır. Yapay sinir ağları, bilinen farklı türden veri değerleri ile bilinmeyen veri değerlerini
tahmin etmek için kullanılan popüler matematiksel hesaplama ve modelleme yöntemlerinden
biridir. Bu çalışmada toplam 153 adet nem, hacim ağırlığı, boşluk oranı, derinlik ve toprak
penetrasyon direnci verileri çalışma alanından toplanmıştır. Toplanan bu verilerden, toprak
penetrasyon direnci hariç diğer veriler kullanılarak toprak penetrasyon direnç verilerinin
MATLAB' da Genelleştirilmiş Regresyon Sinir Ağı (GRNN) ve Radyal Tabanlı Fonksiyon (RBF)
yöntemi kullanılarak tahmini gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, ölçülmüş toprak penetrasyon direnç
verileri ile tahmin edilen toprak penetrasyon direnci verileri her iki yöntem kullanılarak
karşılaştırılmıştır. Çalışmada toplanan 153 değerin 102 tanesi eğitim verisi, kalan 51 tanesi ise test
verisi olarak kullanılmıştır. Tahminlendirme işlemi random eğitim ve test verileri kullanılarak 10
tekerrürlü olarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Ortalama Karesel Hata (MSE), Karesel Hataların
Ortalamasının Karekökü (RMSE) ve Ortalama Mutlak Hata (MAE) istatistiksel yöntemleri her iki
yöntemin tahmin kesinliğinin değerlendirilmesi için kullanılmıştır. Sonuç olarak, GRNN yöntemi ile
tahmin edilen veriler ile ölçülen gerçek toprak penetrasyon direnci verileri arasında çok iyi bir
uyumun olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Toprak sıkışıklığı, yapay sinir ağları, Genelleştirilmiş Regresyon Sinir
Ağı, Radyal Tabanlı Fonksiyon
Comparison of Generalized Regression Neural Network and Radial Basis
Function Methods for Prediction of Soil Penetration Resistance
ABSTRACT
Soil compaction is a major problem affecting plant root growth. Several devices have been
developed for determining soil properties in the field, aimed at managing compacted areas.
Penetrometer is a widely used device to measure soil strength in the Field. Soil penetration value
collection from large production areas is time-consuming and tedious application for researchers.
Also, the number of measurement points to what extent will be sufficient to evaluation on whole
production area is not clear. To eliminate this ambiguity, soil penetration values of the unmeasured
points should be estimated to evaluate the whole area. The objective of this study was investigated
to use artificial neural networks on the prediction of soil penetrance resistance. Artificial neural
networks are one of the most popular mathematical computing and modelling method used to
86
estimate unknown data values with known different type data values. In this study, we collected
total 153 samples of moisture, volume weight, porosity, depth, and soil penetration resistance
values. Soil penetration values with the help of 4 other parameters were estimated using
Generalized Regression Neural Network (GRNN) and Radial Basis Function (RBF) method in
MATLAB. In addition, the measured soil penetration values were compared predicted soil
penetration resistance values with both methods. From the 153 values, 102 records were selected
for training and the remaining 51 records were used for testing. The estimation process was carried
out in 10 replications using randomly selected test and training data. In addition to mean squared
error (MSE), root mean square error (RMSE) and mean absolute error (MAE) has been also used
for evaluation of prediction accuracy on GRNN and RBF method. The results showed very good
agreement between the predicted and the measured real values of soil penetration resistance with
GRNN method.
Keywords: Soil compaction, artificial neural networks, generalized regression neural
network, Radial basis function
87
Aclonifen Etkili Maddeli Herbisitin Nohut Cicer arietinum L. Gelişimine Olan
Etkileri
Derya ÖĞÜT YAVUZ1*
, Nurdoğan TOPAL2, Oğuzhan CERİT
1, Osman ÇETİN
2
1Uşak Üniversitesi/Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi/Bitki Koruma Bölümü, Uşak, Türkiye
2Uşak Üniversitesi/Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi/Tarla Bitkileri Bölümü, Uşak, Türkiye *
ÖZET
Nohut ekim alanlarında sorun olan yabancı otların kimyasal mücadelesinde Aclonifen etkili
maddeli herbisitin tavsiye ve azaltılmış dozlarının ilde yaygın olarak yetiştirilen üç farklı nohut
çeşidinde (Azkan-Hisar-Sarı 98) kullanılmasının nohut gelişiminde bazı parametreler üzerine
etkisinin değerlendirildiği çalışma Uşak Üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi elek ev
koşullarında 2017 yılında tesadüf parselleri deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak
yürütülmüştür. Çalışmada steril edilmiş toprak koşullarında (Aşılı (Rhizobium ciceri) ve Aşısız)
yetiştirilen nohut çeşitlerine herbisitin etkileri ele alınmıştır. Aclonifen etkili maddeli herbisitin 25
l/da su hesabıyla 3 atm basınçlı sırt pülverizatörüyle tavsiye dozu (125ml/da) ve azaltılmış dozları
% 0, 50, 75 ve 100’ünü içeren dozlarda uygulaması yapılmıştır. Yapılan uygulamaların nohutun
gelişimine olan etkilerinde klorofil oranı (KLO), yaprak alan (YA), kök uzunluğu (KU), nodül
ağırlığı (NA), nodül sayısı (NS), bitki boyu (BB) ve kök kuru ağırlığı (KKA) parametrelerine etkileri
incelenmiştir. Yapılan uygulamalar sonucunda aşılamanın NS ve NA, çeşitler içerisinde ise NA ve
YA, parametrelerine etkileri istatistiki olarak önemli bulunmuştur. Herbisitin incelenen
parametreler üzerinde nohut gelişimine olumsuz bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Aclonifen, Nohut, Rhizobium ciceri, Herbisit
88
Bazı Bitki Ekstraktlarının Farklı Malç Uygulamasında Yetiştirilen Domates
Bitkisi Tohumlarının Çimlenme Gücü Üzerine Etkileri
Burcu Begüm KENANOĞLU*1, Aslı KOR
2, Mustafa Erdem ŞAHİN
3
1: Uşak üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Uşak/Türkiye 2: Uşak üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Uşak/Türkiye 3: Uşak üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Bilimleri Anabilim dalı, Uşak/Türkiye
ÖZET
Bu çalışmada; kırmızı lahana, beyaz lahana, roka gibi sebzelerin yaprak (suları) ekstraktları
ile farklı organik (saman, çam ve kavak talaşı) ve inorganik (siyah ve gri naylon) malç ve el çapası
parsellerinde yetiştirilen domates (Lycopersicon Iycopersicum L.) fidelerinden alınan tohumlar ön
çimlendirme uygulamasına tabi tutularak çimlenme oranları belirlenmiştir. Bitki yaprak
ekstraktları; belirtilen bitkilere ait sebze yapraklarının parçalanarak bir gün süresince oda
sıcaklığında çeşme suyunda bekletilerek elde edilmiştir. Tohumlar ise; tesadüf blokları deneme
desenine göre 4 tekerrürlü olarak 12 m2’lik parsellerde (4 blok (B), 8 parsel (P)) farklı malç
uygulamalarından elde edilmiştir. Önçimlendirme (priming) uygulamasında yaygın olarak
kullanılan suya (saf su/kontrol grubu) alternatif olarak Brassicaceae familyasına ait kırmızı
(Brassica oleracea var. capitata f. rubra) ve beyaz (Brassica oleracea var. capitata f. alba) lahana
ile roka (Eruca sativa L.) yapraklarının suyu kullanılmıştır. Önçimlendirme uygulamasının
ardından petri kaplarında 4x25 tohum üzerinden çimlendirme denemesi kurulmuştur. Denemede
ortalama çimlenme oranı ve zamanı ölçülmüştür. Sonuçlara göre; ortalama tohum ağırlığı
(gr/adet) ve çimlenme oranı (ön çimlendirme uygulaması yapılmadan önce) bakımından el çapası
ve siyah malç parsellerinden elde edilen tohumlar en yüksek değere sahip olmuştur. Yapılan
priming sonuçları değerlendirildiğinde; 2B1P ve 1B5P den elde edilen tohumların çimlenme
oranlarında (%90) uygulamalar arası fark yokken, 1B8P, 1B7P deki tohumlarda en iyi sonuç
(%89) kırmızı lahana priming grubunda, 3B7P, 4B3P, 1B2P, 2B2P ve 2B8P deki tohumların
çimlenme oranları tüm uygulamalarda kontrolden daha iyi sonuç vermiştir (p≤0.05). Ortalama
çimlenme zamanı bakımından ise 2B1P ve 3B4P deki tohumların priming uygulanmış grupları
kontrol grubuna göre daha erken çimlenirken, priming olarak ise roka ve saf su, kırmızı ve beyaz
lahana gruplarından daha erken radikul çıkışı sağlamıştır. Genel olarak sonuçlar göstermiştir ki;
siyah malç ve el çapası uygulaması tohum gelişimi ve çimlenme gücü üzerine olumlu etki yapmıştır.
Priming olarak ise kullanılan brassica familyası ait türlerden roka ortalama çimlenme zamanı
açısından bazı parsellerdeki tohumlarda daha erkencilik sağlamıştır.
Anahtar kelimeler: Domates, Organik ve inorganik malç, Bitki yaprak ekstrakları, Priming
Effects of Some Plant Extracts on Germination of Tomato Plant Seeds Grown in
Different Mulch Application
ABSTRACT
In this study; after priming application with vegetables such as red cabbage, white cabbage
and rocket leaves extract, germination rates were determined of tomato (Lycopersicon
Iycopersicum L.) seeds which grown in different organic (straw, pine and poplar sawdust) and
inorganic (black and grey plastic) mulches and hand hoe plots. Plant leaf extracts; the vegetable
leaves of the plants were broken into pieces and stored in the tap water at room temperature for
one day. Seeds are from (4 blocks (B), 8 parcels (P)) in 12 m2 parcels (4 replicates) according to
randomized blocks trial design. Red (Brassica oleracea var. capitata f. rubra)and white (Brassica
oleracea var. capitata f. alba)cabbage, rocket (Eruca sativa L.) belonging to Brassicaceae family
leaves extracts were used as an alternative to water (distilled water/control group) which is widely
used in priming application. After priming application, 4x25 seed germination experiment was
89
established in petri dishes. The mean germination rate and time at the study were measured.
According to the results; the highest value of mean seed weight (gr/per seed) and germination rate
(before priming) obtained from the seeds which belong to the hoe and black mulch plot’s plants.
When the priming results are evaluated; while the germination rates (%90) of 2B1P and 1B5P
seeds were not different between the applications, the best results (89%) taken from the red
cabbage priming group of 1B8P, 1B7P seeds, germination rates of 3B7P, 4B3P, 1B2P, 2B2P and
2B8P seeds were better in all applications than control (p≤0.05). In terms of mean germination
time, the 2B1P and 3B4P seeds of primed groups germinated earlier than the control group,
whereas priming resulted in earlier radicul emergence of rocket extract and pure water than red
and white cabbage groups. Overall the results showed that; the application of black mulch and hoe
had a positive effect on seed development and germination vigor. As a priming, the rocket from the
species belonging to the brassica family used for earliness in mean germination time of seeds in
some plots.
Keywords: Tomato, Organic ve inorganic mulch, Plant leaf extracs, Priming
90
Düz ve Kıvırcık Marul (Lactuca Sativa L. Romana Gars.) Fidelerinin Gelişimi
Üzerine Farklı Katkı Maddelerinin Etkilerinin Belirlenmesi
Burcu Begüm KENANOĞLU1*
, Emine Seda KOPTUR1, Şeyda TEKİN
1
1: Uşak üniversitesi Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Uşak/Türkiye
ÖZET
Ülkemizde sebze fidesi üretimi 3,5 milyar civarında olup, sebze üretiminde kalite ve verim için
tohuma nazaran fide ile üretiminin tercih edildiği türler; domates, biber, patlıcan, pırasa, kereviz,
lahana, karnabahar, brokoli, marul ve kırmızı pancar gibi sıcak ve serin iklim sebzelerdir. Organik
yada inorganik kökenli toprak düzenleyicilerinin kullanımı ile fidecilikte kalite ve verimin artışı
sağlanmaktadır. Bu konuda fide yetiştiriciliği için alternatif olabilecek ortam ve yöntemler
konusunda çalışmalar mevcuttur. Çalışmamızda düz ve kıvırcık marul (Lactuca sativa L. romana
Gars.) fidelerinin yetiştirme ortamlarına tavuk gübresi, zeytin posası, barbunyanın kurutulmuş
meyve kabukları ve domates yaprak ekstraktları uygulanmıştır. Denemede iki hafta ara ile toplam
üç ölçüm alınmıştır ve yapılan ölçümlerde; yaprak sayısı, yaprak ayası genişliği, kök boğazı
kalınlığı ve klorofil miktarı belirlenmiştir. Düz ve kıvırcık marul çeşidine ait fidelerde; yaprak aya
genişliği ve klorofil miktarında tavuk gübresi uygulaması diğer uygulamalara ve kontrole göre
daha iyi sonuç vermiştir. Kök boğazı kalınlığı ölçümünün en yüksek değerleri düz marulda domates
yaprak ekstraktından alınırken, kıvırcık marulda barbunya kuru meyve kabukları ile hazırlanan
büyüme ortamından alınmıştır. Barbunya meyve kabukları uygulamasındaki fidelerde kloroz
görülmüş ve marul yaprak uçları sivrileşmiştir. Zeytin posasında yabancı ot çıkışının daha fazla
engellendiği görülmüştür. Genel olarak bakıldığında; uygulamaların hepsi kontrole göre
ölçümlerde avantaj sağlamıştır (p≤0.05).
Anahtar kelimeler: Fide üretimi, Organik ve inorganik toprak katkı maddeleri, Lactuca
sativa L.
Determination of the Effects of Different Additives on the Development of
Straight and Curly-Leaf Lettuce (Lactuca Sativa L. Romana Gars.) Seedlings
ABSTRACT
In our country vegetable seedling production is around 3.5 billion and for this production they
prefer to seedling than seed, especially for these species; tomato, pepper, eggplant, leek, celery,
cabbagge, broccoli, lettuce and red beet as like cool and warm vegetables. In the seedling sector,
use of organic and inorganic soil conditioners provides an increase in quality and efficiency. There
are studies which are about for media and methods that can be alternative for seedling growing in
this subject. In our study, the chicken manure, olive pulp, kidney bean’s dried fruit shells and
tomato leaf extracts were applied to straight and curly-leaf lettuce (Lactuca sativa L. romana
Gars.) seedling’s growing medias. A total of three measurements were taken in the experiment with
two weeks interval; leaf number, leaf width, root throat thickness and chlorophyll amount were
determined. In straight and curly-leaf lettuce seedling's lamina width and chlorophyll amount better
results were taken from chicken manure than other applications and control. While the highest
values of the root-throat thickness measurement were taken from the tomato leaf extract in the
straight-leaf lettuce, in curly-leaf lettuce it was taken from the growth medium prepared with dried
fruit peels. Chlorosis was observed in the seedlings which were growen in the kidney bean’s dried
fruit shells and the tips of the lettuce leaves were sharpened. It has been observed that the
emergence of weed was more inhibited in the olive pulp. Generally; all of the applications provide
advantages over measurements compared to controls (p≤0.05).
Keywords: Seedling production, organic and inorganic soil additive matters, Lactuca sativa L.
91
Sığır Barınaklarında Kullanılan Altlık Materyallerin Tercih Sürelerinin
Belirlenmesi
Kenan Büyüktaş1*
, Ahmet Tezcan1, Cihan Karaca
1, Suna Büyükkök
1
1 Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Antalya / Türkiye
ÖZET
Süt sığırı barınakları, yapıldığı yerin iklim koşullarına uygun bir şekilde ve içinde yaşayan
hayvanların refahını sağlayacak şekilde planlanmalıdır. Hayvanlar için yapılan duraklar ve
bölmeler hayvanların hareketlerini kolaylaştıracak şekilde yapılmalıdır. Ülkemizdeki süt sığırı
barınaklarında genellikle durak tabanı beton malzemeden yapıldığından, hayvanlar bu tip sert
zeminlerde yatmamakta ve çoğu zamanlarını ayakta durarak ya da barınak dışındaki alanlarda
geçirmektedirler. Oysa durak tabanındaki altlık materyalin yumuşak malzemelerle yapılması
durumunda ineklerin gün içerisinde ayakta kalma süreleri azalacak buna karşın duraklarda yatma
süreleri artacaktır.
Bu çalışma ile ineklerin gün içerisinde farklı durak materyali üzerinde ayakta dikilme ve yatma
süreleri belirlenmiştir. Çalışmada 2 farklı altlık malzemesi her biri 25 adet durakta olmak üzere
toplam 50 durakta uygulanmıştır. Serbest durak tabanlarına yerleştirilmiş sert plastik kauçuk ve
yumuşak plastik kauçuk (kıvırcık paspas) altlık malzemelerinin tercih durumları 1 ay boyunca her
gün 24 saat yapılan ölçümler, gözlemler ve barınak içerisine yerleştirilen kameralarla kaydedilerek
en fazla tercih edilen altlık materyali belirlenmiştir. Yapılan kayıtlar ve gözlemler sonucunda,
kullanılan 2 farklı altlık materyalinin tercihleri, tercih zamanları ve süreleri arasında büyük
farkların olduğu gözlenmiştir.
Anahtar kelimeler: Altlık materyal, İnek, Kauçuk Paspas, Konfor, Serbest Durak.
Determination of Preference Time of Base Materials used in Cattle Shelters
ABSTRACT
Cattle shelters should be planned in accordance with the climatic conditions where they are
made and in such a way as to ensure the well-being of the animals. Freestalls and sections should
be made to facilitate the movement of animals. In the dairy shelters in our country, since the stall
base is usually made of concrete, the animals do not lay on such hard floors and spend most of
their time standing up on this floor or outside the shelter. However, if the base of the stall is made
of soft material, while laytime of cows will increase, standing time will decrease likely to during
the day.
It was determined laytime and standing time on different base materials of cows during the day
with this study. In this study, 2 different base materials were applied in total of 50 stall, including
the stall 25 each. Preference conditions of hard plastic base material and soft plastic base material
placed to shelter base were recorded with cameras placed in the shelter, measurements and
observations during 24 hours a day for 1 month. Then, the most preferred base material was
determined. As a result of the recordings and observations made, it was observed that there were
great differences between the preferences, preference times and durations of the 2 different base
materials used.
Keywords: Base Material, Cow, Comfort, Freestall, Rubber Mat.
92
Irrigation Water Quality in the eastern part of the Göksu Delta
(Silifke, Mersin), Turkey
1Güvenç DEMİRKIRAN,
2Süleyman Selim ÇALLI,
2Şebnem ARSLAN and
2Mehmet ÇELİK
1Mineral Research and Exploration East Mediterranean Territory Directoriate, Cukurova, Adana
2Ankara University, Faculty of Engineering, Geological engineering Department, 06830, Golbasi,
Ankara
ABSTRACT
In this study, field chemical parameters and major ion chemistry data of 28 groundwater, 2
spring and 2 surface water (Göksu River) samples were used to evaluate irrigation water quality in
the eastern part of the Göksu Delta located in Silifke, Mersin. The total drainage area of the basin
is around 320 km2. The geologic units in the study area are Paleozoic basement rocks, Upper
Devonian Gümüşali Formation, Lower-Middle Carboniferous Ziyarettepe Formation and Triassic
Sarıyarma Formations in Geyikdagı unit. The outcropping formations are Sarıyarma formation and
the Neogene-Quaternary cover units in the study area. The water bearing units are the Miocene
limestones and Quaternary alluvium. Alluvium contains some clayey layers between sandy-pebbly
levels. These units constitute an unconfined aquifer system at the upper parts and the parts below
the clay layers might form a confined aquifer system and the samples might represent water coming
from both the unconfined and the confined levels. Irrigation wells have been drilled in Quaternary
alluvium but the screen depths of these wells with detailed logs are unfortunately unavailable. The
agricultural products of the basin are mostly citrus, wheat grains and various other vegetables. To
determine the irrigation water quality in the basin, water sampling was carried out in July 2011
and June 2012. During these two field trips, 32 samples were collected from sampling points and
water chemistry analyses were carried out in the laboratory. According to the Electrical
Conductivity (EC) values obtained during the field studies, EC values range between 549-3,480
μS/cm in groundwater and between 402-5,780 μS/cm in surface waters. The hydrogeochemical
facies of the samples include Ca-HCO3, Mg-HCO3 facies for fresh waters, Na-HCO3 facies for
mixture waters and Na-Cl facies for salinized waters. According to the results, the groundwater
resources of eastern Göksu Delta have low sodium hazard in both sampling seasons, however, 78%
are very hard in nature due to the dominant presence of Ca+2
, Mg+2
and HCO3- ions. In general,
samples are suitable for irrigation according to various indices like sodium adsorption ratio (SAR),
permeability index (PI), magnesium ratio (MR) and potential salinity (PS). The presence of nitrate
in the northern part of the study area between Neogene and Quaternary units should be
investigated in detail in future studies. Moreover, some of the water samples located in the eastern
and southern part of the study area (located closer to the Mediterranean Sea) are salinized because
of the over pumping. The high turbidity associated with Göksu River make this river water
unsuitable for the drip-irrigation technique. There should be a water management plan suited to the
study area in order to keep sustainable usage of groundwater in the Göksu Delta and remediate the
salinization problems caused by the over pumping.
Keywords: Irrigation Water Quality, Major Ion Chemistry, Hydrochemical Facies/Water
Type, Göksu Delta
93
Arazi Toplulaştırması’nda Parsel Endeksinin Belirlenmesi
Ahmet Tezcan1, Kenan Büyüktaş
1*, Ş.Tülin Akkaya Aslan
2, Hikmet Avcı
3
1Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Antalya
2Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü, Bursa
3DSI 21. Bölge Müdürlüğü, Aydın, Türkiye
ÖZET
Arazi toplulaştırma projelerinin en önemli aşamalarından biri arazi derecelendirme olup,
projenin başarısı ve zamanında tamamlanabilmesi; derecelendirmenin arazi sahipleri tarafından
kabul edilebilir, sağlıklı ve adil olmasına bağlıdır. Dünyanın birçok ülkesinde arazi derecelendirme
amacıyla çeşitli yöntemler geliştirilmiş ve uygulamaya konulmuştur. Arazi toplulaştırmasına
yönelik derecelendirme haritası oluşturulurken kullanılan yönteme göre toprak endeksi, verimlilik
ya da varlık ve konum endeksi değerleri belirlenir. Bu değerlerden yararlanarak parsel endeksi
belirlenir. Elde edilen parsel endekslerinin belirli grup aralıklarında değerlendirilmesiyle
derecelendirme haritası oluşturulur. Parsel değer sayısı; toprak, verimlilik ve konum endekslerine
göre bulunan parsel endeks değeri ile parselin alanının çarpımı ile bulunur.
Yapılması planlanan bu çalışma ile Antalya ilinde bulunan Kozan köyü arazileri için mevcut
yöntem ile belirlenen parsel endeksleri ile daha hassas ve detaylı olan yeni bir yöntemle belirlenen
parsel endeksleri karşılaştırılmış, toplulaştırma işlemlerinin en önemli aşamalarından bir tanesi
olan parsel endeksi belirleme aşamasına yeni bir yöntem önerilmeye çalışılmıştır.
Sonuç olarak bu çalışma ile ülkemizde yapılan arazi toplulaştırması çalışmalarına sistem ve
yöntem bazında yeni bir bakış açısı kazandırılmaya çalışılmış ve hatta mevcut yöntemlerin eksik
yönleri değerlendirilmiş, yeni bir yöntem önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Antalya, Arazi toplulaştırması, Kozan, Parsel endeksi, Parselasyon.
94
Balık Köftesi
Orhan Onur AŞKIN*, Gülce Bedis BAKANOĞULLARI, Sultan CULUM
Kırklareli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Kırklareli, Türkiye
ÖZET
İnsan beslenmesinde en önemli problemlerden biri sağlıklı, dengeli ve ekonomik besin
öğelerine ulaşma zorluğudur. Su ürünleri ise bu probleme çözüm olması açısından önemli ve ucuz
protein kaynaklarındandır. Ayrıca su ürünleri, başta balık olmak üzere besleyici yağ asidi içeriği
ile de önem taşımaktadır. Balık yağı, % 20 oranında doymuş, %80 oranında doymamış yağ asidi
içermektedir. Balık, eikosapentanoik asit (EPA) ve dekosahekzaenoik asit (DHA) gibi omega-3
serisi yağ asitleri ve kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, magnezyum, iyot, demir, bakır, flor,
kobalt ve çinko gibi önemli mineral maddeler bakımından zengin bir besin kaynağıdır. Ancak, kısa
raf ömrü ve hassas fiziki yapıları nedeniyle su ürünlerinin işlenmesinde ve depolanmasında
zorluklarla karşılaşılmaktadır. Bu gibi olumsuzluklar, araştırmacıları yeni işleme teknikleri
geliştirmeye ve kullanmaya itmektedir.
Ergenlik ve gelişme dönemindeki çocukların sağlıklı gıdalar tüketmede seçici oluşları hazır
yemek sektörünü, tüm yaş grubundan tüketicilere hitap edecek ürünler üretmeye yöneltmektedir. Bu
bağlamda Karadeniz Bölgesi’ nde tüketilen gelenekselleşmiş hamsi köftesi çeşitli balık türlerinden
üretilerek tüketici beğenisine sunulmalıdır.
Balık köftesi, balık etinin haşlanıp kıyma haline getirildikten sonra çeşitli baharatların ilavesi
ile elde edilmektedir. Balık köftesi soğukta muhafaza, dumanlama, vakum altında paketleme,
yenilebilir film kaplama ve çeşitli bitki ekstralarının ilavesi ile uzun süre depolanabilmektedir.
Balığı taze halde tüketemeyen veya tercih etmeyen tüketiciler için alternatif bir ürün olan balık
köftesi, hazır yemek endüstrisine farklı bir alternatif olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Balık, Köfte, Su Ürünleri.
Fish Meatball
ABSTRACT
One of the most important problems in human nutrition is difficult to reached healthy, balanced
and economical food products. Aquaculture are important and cheap protein sources for solution to
this problems. Aquaculture, especially fish are important on nutritive fatty acid content. Fish oil
contains 20% saturated, 80% unsaturated fatty acids. Fish is a rich food in eicosapentanoic acid
(EPA) and decosahexaenoic acid (DHA) which are omega-3-fatty acid series and essential minerals
such as calcium, phosphorus, sodium, potassium, magnesium, iodine, iron, copper, fluoride, cobalt
and zinc. Processing and storing of aquaculture are difficult due to their short shelf life and
sensitive physical structure. Such negatives, researchers have been pushed developing and using of
new processing techniques.
Ready to eat food sector have been tended to produce products for consumers from all age
groups, because children during adolescence and growing are selective on consuming healthy
foods issue. In this context, traditionalized anchovy meatballs consumed in the Black Sea Region
must be submitted consumer satisfaction to producing from various fish species.
95
Fish meatball is obtained with addition of various spices after boiling of fish meat and being
made into mince. Fish meatball can be stored with cold storage, smoking, packaging under
vacuum, edible film coating and addition of various plant extracts for a long time.
Fish meatball that is an alternative product for consumer who can’t consume and not prefer to
fresh fish is been a different alternation to ready to eat food industry.
Keywords: Aquaculture, Ball, Fish.
96
Antimicrobial Activity Of Some Yeasts And Lactic Acid Bacteria Strains
Against Staphylococcus Aureus, Escherichia Coli, Candida Albicans And
Micrococcus
Tuba Büyüksırıt Bedir,1
Duygu Alp,*1
Hakan Kuleaşan1
1Süleyman Demirel Üniversitesi Gıda Mühendisliği Isparta, Türkiye
ABSTRACT
Nowadays, emerging interest of consumers for chemical additive free, natural products
influencing health in a positive aspect. In this sense, lactic acid bacteria which are mostly used in
processing of milk, meat, and vegetable products, attracted attention especially due to their
metabolic properties such as lactic acid and bacteriocin production. Lactic acid bacteria (LAB) are
capable of producing a wide variety of antimicrobial compounds such as organic acids, diacetyl,
acetone, hydrogen peroxide, reuterine, antifungal peptides and bacteriocins. So they have been
particularly interested in their use as food preservatives for the last 15 years. It has been reported
that some yeast strains secrete a number of extracellular proteins and glycoproteins that inhibit cell
zygomatic functions and are lethal. Some species have been found to have enzyme activity which
inhibits the growth of some undesired bacteria. For this purpose, the inhibition effects of 12 lactic
acid bacteria and 6 yeast strains against Staphylococcus aureus, Escherichia coli, Candida
albicans and Micrococcus luteus were investigated by agar well diffusion methods. As a result,
while no zones were observed in the yeast, the lactic acid bacteria gave the best results especially
against C. albicans and S. aureus.
Keywords: Agar Well Diffusion Methods, Lactic Acid Bacteria, Glycoproteins
97
Gıda Ürünleri Üretiminde 3D (Üç Boyutlu) Yazıcı Kullanımı
Orhan Onur AŞKIN
Kırklareli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Kırklareli, Türkiye
ÖZET
3D (Üç Boyutlu) yazıcılar günümüzde artan kullanım alanları ile yaygınlaşan
teknolojilerdendir. İlk olarak model ve basit şekillerin üretimi ile başlayan bu teknoloji, artık
yüksek çözünürlüklü prototiplerin üretiminde ve hatta ürünlerin direkt olarak üretimin hattında
kullanılmaktadır. Gelişen teknoloji sayesinde artık çok farklı hammaddelerinde 3D yazıcılar da
kullanılması olanaklarının artması ile de bu teknoloji gıda sektörüne de yeşil ışık yakmıştır.
3D yazıcılarda kullanılacak olan gıda maddelerinin, kullanılacak olan 3D yazdırma tekniğine
göre modifiye edilmesi gerekmektedir. Seçici Lazer Sinterleme (Selective Laser Sintering), Katmanlı
Yığın Modelleme (Fused Deposition Modelling), Bağlayıcı Yazdırma (Binder Jetting), Inkjet
Yazdırma olmak üzere 4 farklı teknik gıda üretimi için kullanılabilmektedir. Bu tekniklere göre
kullanılacak olan gıda maddesinin kimyasal ve yapısal özelliklerinin, yazdırma tekniğine göre
ayarlanması gerekmektedir. 3D gıda yazıcılarında kullanılabilecek ham maddelerde istenen
özellikler, ham maddenin yazıcı kartuşundan yazdırma platformuna doğru sorunsuz bir şekilde
akabilmesi ve platformda oluşturduğu katı yapıyı koruyabilmesidir. Gıda sektörü için yeni bir
teknoloji olduğundan dolayı hammadde kaynaklarının belirlemesine yönelik çalışmalara devam
edilmektedir.
3D gıda yazıcıları et ve fırıncılık sektöründe, makarna, eritme peynir, çikolata ve kaplamaların
üretiminde kullanılabilmektedir. Yapılan çalışmalar el değmeden, kişiye özel, farklı şekil ve
boyutlarda gıda ürünleri üretmenin 3D gıda yazıcıları ile mümkün olduğunu göstermektedir.
Gelişen bu yeni teknoloji ile gıda sektöründe daha az insan gücü kullanarak, butik ürünlerin
üretim olanağı sağlanacaktır. Bu konu ile ilgili çalışmalar arttıkça, farklı gıda sektörlerinde de
kullanım imkanları gelişecektir. İlerleyen zamanlarda bu teknoloji ile bizleri daha önce
görmediğimiz şekil ve boyutlarda yeni gıda ürünlerinin beklediği görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Üç Boyutlu Yazıcı, Gıda, Teknoloji.
3D (Three Dimension) Printer Usage in Food Products Production
ABSTRACT
The use of 3D (Three Dimension) printer technology are increasingly used today. This
technology which is the first started with the production of models with simple shapes is now used
in the production of high-resolution prototypes and even in direct production lines of products. This
technology has also became attractive fort he food industry via developing technology which is now
possible to use 3D printers for very different raw materials.
The food material that used in 3D printer has to be modiefied before printing. Four different
technique can be used in 3D food printing. These are Selective Laser Sintering, Fused Deposition
Modelling, Binder Jetting and Inkjet Printing. The chemical and structural properties of food
material to be used with these techniques needs to be standardized according to the printng
98
technique. The desired properties of the raw materials that can be used in 3D food printers are the
raw material can flow smoothly from the print cartridge to the printing platform and must protect
the solid build on the platform. 3D food printing is a new technology for the food industry, so
researchers are continuing to determine new sources of raw materials.
3D food printers can be used in the meat and bakery industry, the production of pasta, melted
cheese, chocolate and coatings. The studies show that it is possible to produce food products
untouched, personalized, in different shapes and sizes by using 3D food printers.
By this new developing technology, it will be possible to produce boutique products by using
less human power in the food sector. When the studies are increased about 3D food printing, the
possibilities of use in different food sectors will develop. In the future, with this technology it is seen
that new food products are waiting for us in the shapes and sizes we have not seen before.
Keywords: Food, Technology, Three Dimension Printer.
99
Antijen-Antikor Kompleksine Dayanan Hızlı Yöntemler Kullanılarak Gıdalarda
Bulunan Patojen Mikroorganizmaların Tespit Edilmesi
Duygu Alp1*
, Tuba Büyüksırıt Bedir,1
Hakan Kuleaşan1
1Süleyman Demirel Üniversitesi Gıda Mühendisliği Isparta, Türkiye
ÖZET
Gıda kaynaklı patojenler, halk sağlığı ve gıda güvenliği açısından ciddi bir tehlike
oluşturmaktadır. Bu mikroorganizmalar, neden oldukları gıda zehirlenmeleri gibi sağlık
problemlerinden dolayı, toplum sağlığı yönünden oldukça önem taşımaktadırlar. Gıda
patojenlerinin aranmasında kullanılan pek çok yöntem bulunmakla beraber özellikle sıkça
kullanılan klasik yöntemler, hızlı sonuç alabilme konusunda yetersiz kalmaktadır. Koliform grup
bakteriler gibi hızlı gelişen mikroorganizmalar sıvı ve katı besiyerlerinde 16 saat içinde
belirlenirken, küflerin analizi 4-5 gün sürmektedir. Bu nedenle, gıda ürünlerinde kaliteyi belirlemek
için, hızlı, gerçekçi ve güvenilir yöntemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Son zamanlarda teknolojideki
gelişmelerle birlikte bakteri türlerini hızlı ve doğru tanımlayacak yeni tanısal testlere ağırlık
verilmiş, yaygın biçimde kullanılan nükleik asit temelli yöntemler, mikrobiyolojik tanıda en hızlı
gelişen alanlardan birisi olmuştur. Bunlar içerisinde biyosensörler, ELISA, lateral migrasyon
immunoassay ve immüno manyetik seperasyon yöntemleri bulunmaktadır. Bu çalışmada antijen-
antikor kompleksine dayanan ELISA, benzer bir prosedürüne dayanan ancak ELİSA’dan farklı
olarak ikinci antikor lateks partikülleri veya koloidal altın ile bağlanma gösteren, lateral migrasyon
immunoassay ve hedeflenen mikroorganizmayı gıda matrislerinden doğrudan ayırarak
yoğunlaştırma özelliği taşıyan immüno manyetik seperasyon yöntemleri, çeşitli kaynaklardan
yararlanılarak özetlenmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Lateral Migrasyon İmmunoassay, İmmüno Manyetik Seperasyon,
Biyosensörler, ELISA
100
Bazı Fiğ Çeşiterinde Farkli Ekim Zamanlarının Ot Verimine Etkisi
Çetin TURNA, Mehmet Macit ERTUŞ1*
1Hakkari Üniversitesi Çölemerik Meslek Yüksekokulu Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü,
Hakkari, Türkiye
ÖZET
Bu çalışma, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanında kurak
koşullarda 2014-2015 yetiştirme sezonunda farklı ekim zamanlarının tüylü fiğ (Vicia villosa
Roth.) ve macar fiği (Vicia pannonica Crantz.) çeşitlerinde verime etkisini belirlemek amacıyla
yürütülmüştür. Deneme bölünmüş parseller deneme deseninde dört farklı fiğ çeşidi (Seğmen,
Efes, Altınova, Egebeyazı) ve üç ekim zamanında (20 Eylül, 10 Ekim ve 30 Ekim) üç tekrarlamalı
olarak kurulmuştur. Çalışmada bitki boyu, metrekarede bitki sayısı, yaş ot verimi, kuru madde
oranı ve kuru madde verimleri incelenmiştir. Metrekarede en fazla ve en az bitki sayısı üçüncü
ekimden farklı çeşitlerden elde edilmiştir. En yüksek bitki boyu ve yaş ot verimini Seğmen (Vicia
villosa) çeşidi 20 Eylül ekiminden sırasıyla 91.70 cm ve 2292,33 kg/da vermiştir. Ekim zamanı
geciktikçe verimin düştüğü, ot verimi açısından Van ilinde Eylül ayında ekim yapılmasının uygun
olacağı belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ekim Zamanı, Fiğ, Vicia Pannonica, Vicia villosa, Verim
Effect of Hay Yield of Some Varieties of Vetch on Different Planting Time
ABSTRACT
This study was carried out in the 2014-2015 growing season to determine the effect of
different sowing times on the hairy vetch (Vicia villosa Roth.) and hungarian
vetch (Vicia pannonica Crantz.) varieties in the experiment are of the Agriculture Faculty of
Yüzüncü Yıl University in Van province. The experiment was conducted with three replications
in four different vetch types (Seğmen, Efes, Altınova, Egebeyazı) and three sowing times (20
September, 10 October ve 30 October) in split plot trial desing. The study examined plant
height, number of plants per square meter, yield of green grass, dry matter ratio and dry matter
yields. The maximum and minimum number of plants per square meter were obtained from
different cultivars from the third plantation. The highest plant height and green yield were found
to be Segmen (Vicia villosa) variety as 91.70 cm and 2292.33 kg/da, respectively. It was also
found that appropriate sowing date is September in the province of Van in terms of grass yield,
where the yield decreases as the sowing time is delayed.
Keywords: Sowing Date, Vetch, Vicia Pannonica, Vicia Villosa, Yield
101
Kıyas Bitki Su Tüketiminin Hesaplanmasında Kullanılan Eşitliklerin
Değerlendirilmesi
Cihan KARACA*1
, Begüm TEKELİOĞLU1, Dursun BÜYÜKTAŞ
1, Ruhi BAŞTUĞ
1
1Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Antalya, Türkiye
ÖZET
Su kaynaklarının yönetimi, sulama sistemlerinin tasarımı, uygun bir sulama programlamasının
yapılması ve çevrenin korunması için bitki su tüketiminin (ETc) belirlenmesi önemlidir. Açık tarla
koşullarında iklimsel veriler yardımıyla belirlenen kıyas bir bitki su tüketiminin (ETo) bitkiye özel
geliştirilmiş bir katsayı (kc) ile çarpılmasıyla ETc’nin belirlenmesi son yıllarda yaygın olarak
kullanılan bir yöntemdir. ETo belirlenmesi amacıyla günümüze kadar çok sayıda eşitlik
geliştirilmiştir. Bu çalışmada geçmişten günümüze kadar geliştirilmiş ETo eşitliklerinin büyük bir
bölümünü temsil eden 71 adet eşitliğin derlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla 9 adet pan katsayısına
dayalı, 15 adet sıcaklığa, 22 adet radyasyona, 14 adet kütle transferine ve 11 kombinasyona dayalı
yöntem olmak üzere toplam 71 adet ETo eşitliliği belirlenmiştir. Ayrıca bu eşitlikler farklı
bölgelerde yapılmış olan çalışmaların incelenmesiyle bağlı olduğu yöntemdeki ve diğer
yöntemlerdeki eşitlikler arasında karşılaştırma yapılarak farklı iklim koşullarında ETo değerini
doğru tahmin etme performansları incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kıyas Bitki Su Tüketimi, Penman Monteith, Karşılaştırma, En İyi
Yöntem, ETo.
Assessment of the Equations Computing Reference Crop Evapotranspiration
ABSTRACT
Determination of plant water consumption (ETc) is important for water resources management,
design of irrigation systems, appropriate irrigation planning and protection of the environment.
Determination of ETc by multiplying a comparative plant water consumption (ETo) determined by
climatic data in open field conditions with a coefficient (kc) developed specifically for the plant is a
widely used method in recent years. Numerous equations have been developed to compute ETo. In
this study, it was aimed to compile 71 equations representing a large part of ETo equations
developed from the past to the present day. For this purpose, a total of 71 ETo equations 9 of them,
based on pan coefficients, 15of them based on temperature, 22 of them based radiation, 14 of them
based on mass transfer and finally 11 of them based combination one or two of them, were
determined. In addition, these equations are examined by comparing the performance of estimated
ETo values in different climatic conditions.
Keywords: Referans Evapotranspirasyon, Penman Monteith, Comparison, Best Method, ETo
102
Hesaplı Akışkanlar Dinamiği Yöntemi Kullanılarak Sera İçinde Farklı
Noktalardaki ETo Değerlerinin Penman Eşitliği ile Belirlenmesi
Ahmet TEZCAN1, Cihan KARACA
*1, Kenan BÜYÜKTAŞ
1,
Dursun BÜYÜKTAŞ1
1Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Antalya, Türkiye
ÖZET
Açıkta yetiştiricilikte kıyas bitki su tüketimini (ETo) belirlemek amacı ile çok sayıda araştırma
yapılmış olmasına karşın sera içinde bitki su tüketiminin belirlenmesine yönelik az sayıda araştırma
mevcuttur. Mevcut olan söz konusu çalışmaların bir kısmında ETo’yu belirlemek için ile Penman
eşitliğinin kullanılabileceği önerilmiştir. Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği (HAD) yöntemi sera
dışı iklimsel verileri kullanarak sera içi iklimsel koşulları simüle etmektedir. Bu yöntem sera içinde
istenilen noktalarda iklimsel parametreleri yüksek doğruluk oranı ile elde edebilmektedir. Bu
çalışmanın amacı, Akdeniz Bölgesinde yaygın olarak kullanılan Kuzey-Güney doğrultusunda
yöneylenmiş 1 da alana sahip tekil bir cam seranın 9 farklı noktası için (kuzey yönünde, orta
noktada ve güney yönünde 3 er noktada) Penman eşitliği ile kıyas bitki su tüketimi belirleyerek bu
noktalar arasındaki ETo değerleri karşılaştırmak ve farkları ortaya koymaktır. Bu amaçla, sera
içerisinde belirlenen 9 farklı noktada ETo değerlerini belirleyebilmek için gerekli olan iklimsel
parametreler HAD yöntemine göre simülasyon yapan SolidWorks Flow Simulation yazılımı ile dış
iklimsel parametreler sınır koşulları kabul edilerek analiz edilmiş ve analiz sonuçlarından ilgili
noktaların iklimsel değerler elde edilmiştir. Elde edilen iklimsel parametreler Penman eşitliğinde
kullanılarak kıyas bitki su tüketimi hesaplanmıştır. Çalışma sonucunda, sera içerisinde farklı
noktalarda hesaplanan ETo değerleri arasında farklılıklar belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: ETo, HAD, Kıyas Bitki Su Tüketimi, Sera, Simülasyon
Determination of the ETo values inside greenhouse with Penman equation by
using Computational Fluid Dynamic Method
ABSTRACT
Numerous studies have been conducted to determining Reference Evapotranspiration (ETo) in
open field conditions but there are a few studies under the greenhouses conditions. Some of the
existing studies suggested to use the Penman equation to determine ETo under greenhouse
conditions. Computational Fluid Dynamics (CFD) method simulates in greenhouse climatic
parameters in real conditions by using outside climatic data. This method obtains the climatic
parameters at the desired points in the greenhouse with high accuracy. The aim of this study is to
determine ETo using Penman equation for 9 different points (at 3-point in north, 3-point in middle
and 3-point in south of greenhouse) of a single glasshouse whose area is 1 da, located in the North-
South direction, widely used in the Mediterranean Region. Then, ETo values at these points have
been compared to each other and differences between them have been determined. Climatic
parameters required to determine ETo values at 9 different points determined inside the greenhouse
have been simulated by using external climatic parameters as boundary condition with the
SolidWorks Flow Simulation software that simulates according to CFD method. Climatic data
related points inside greenhouse have been obtained from the simulation results. The climatic data
obtained by CFD is used to compute ETo using Penman method. As a result of the study,
differences between ETo values which is calculated in different points inside greenhouse have been
determined.
Keywords: CFD, ETo, Evapotranspiration, Greenhouse, Simulation
103
The in vitro Effects of Propolis Extracts Prepared with Organic Solvents on
Macrophomina phaseolina
Havva DİNLER1,*
, Canan ERDEM2, Nuray ŞAHİNLER
3
1Department of Plant Production, Faculty of Agriculture and Natural Sciences, Uşak University,
Uşak, Turkey 2Department of Plant Production, Faculty of Agriculture and Natural Sciences, Uşak University,
Uşak, Turkey
3Department of Animal Science, Faculty of Agriculture and Natural Sciences, Uşak University,
Uşak, Turkey
ÖZET
This pathogen can infect roots, stems, leaves and pods of different plant species, affecting more
than 500 economic crops. Macrophomina phaseolina is the cause of charcoal rot, a disease of
emerging importance in strawberry production systems. This study was conducted to determine the
antifungal effects of propolis extracts on pathogenic Macrophomina phaseolina obtained from
strawberry planting of propolis extracts obtained using different organic solvents (ethanol,
methanol and acetone). Different concentrations of propolis (3%, 5% and 8%) dissolved with
ethanol, methanol and acetone. Ethanol, methanol and acetone extracts of propolis dissolved in
70% ethanol and added which was autoclaved Potato Dextrose Agar (PDA) media at 25, 50, 100
and 200 μl doses. 5 mm mycelium discs of Macrophomina phaseolina were then placed in the
prepared media and allowed to incubate for 7 days in the dark at 25 ° C. For control purposes petri
dishes with PDA media not containing propolis extract was used. In the study, the trials were
conducted in 3 replicates and the miselial development of the pathogen was measured by digital
compass. None of propolis organic solvent extracts tested completely inhibited mycelial growth of
fungi used in experiment. methanol and ethanol extracts at 8% concentration of propolis , the
highest concentration of propolis in both solvents (200 μl) inhibited miselial development of the
fungi. Both solvent extracts of propolis are effective at 20-24% against Macrophomina phaseolina.
Keywords: Propolis, Macrophomina phaseolina, Organic solvent, Strawberry
104
Biyolojik Çalışmalar için Permütasyon Testleri
Hasan ÖNDER1,*
1Ondokuz Mayıs University, Agricultural Faculty, Animal Science, Samsun, Turkey
ÖZET
Bu derlemede pek çok durumda parametrik testlerin kullanılamadığı durumda dağılımdan
bağımsız olması nedeniyle kullanılabilen permütasyon testleri tanıtılmıştır. Permütasyon testlerinin
kullanım alanları ve bazı özelikleri araştırmacıları çalışmalarında daha güvenilir sonuçlar elde
edebilmesi amacıyla açıklanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Pemütasyon Testleri, Yeniden Örnekleme
Permutation Test for Biological Studies
ABSTRACT
In this review we describe the permutation test which is successful in many cases where
parametric tests are not because of its independency from the distribution. Some properties and
usage fields of permutation tests were reviewed for researchers to lead them having more reliable
statistical results in their studies.
Keywords: Permutation Tests, Resampling
105
Diyarbakır, Şanlıurfa ve Mardin İl’leri Buğday Ekim Alanlarında Arbüsküler
Mikorizal Fungus Türlerinin Belirlenmesi
Aysel BARS ORAK1*
, Fatih ÖLMEZ2, Younes Rezaee DANESH
3, Semra DEMİR
4
1Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Diyarbakır, Türkiye
2Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 06172, Ankara, Türkiye
3 Department of Plant Protection, Faculty of Agriculture, Urmia University, İran 4Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Van, Türkiye
ÖZET
Arbüsküler Mikorizal Funguslar (AMF) hem tarımsal hem de tarım dışı alanlarda toprak
ekosisteminin çok önemli bir parçasıdırlar. AMF’lar birçok bitki türünün köklerinde her iki tarafın
da fayda sağladığı simbiyotik bir yaşam kurarlar. Bu özelliklerinden dolayı tarım alanlarında,
ekosistemdeki olumsuzlukları gidermek için AMF’lerin kullanımı ile ilgili son zamanlarda artan
oranda çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışma ile Diyarbakır, Şanlıurfa ve Mardin illeri ve
çevresinde buğday alanlarında Arbüsküler Mikorhizal Fungusların izole edilmesi ve teşhisi
hedeflenmiştir. Bu amaçla, Diyarbakır İl’inde 40, Şanlıurfa il’inde 40 ve Mardin il’inde 20 olmak
üzere 100 toprak örneği alınmıştır. Laboratuvar ve iklim odası çalışmaları sonucunda 100 örneğin
74 tanesinde mikoriza varlığına rastlanmıştır. Bu örneklerin içinden tüm mikorizal yapıları (spor,
hif, vesikel vb.) bulunduran 29 örnek belirlenmiş; bunlardan 13 tanesinin ise en yüksek oranda
kolonizasyon gösterdiği tespit edilmiştir. Yapılan mikroskobik tanılamada Glomus cinsine ait 7 tür
(G. mossea, G. intraradices, G. constrictum, G. microcarpum, G. macrocarpum, G. fasciculatum,
G. etunicatum) elde edilmiş olup; bunun yanında 4 lokasyonda Glomus cinsi ile birlikte Gigaspora
spp.’de tespit edilmiştir. Sonuçlar Güneydoğu Anadolu Bölge’sinde ilk kayıt olup, buğday
alanlarında mikorizal varlığının sürdürülebilir tarım için ümitvar olduğunu ortaya koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Buğday, Arbüsküler Mikorizal Fungus, Ekosistem, Sürdürülebilir Tarım
Determination of the Arbuscular Mycorrhizal Fungus at Wheat Production
Areas of Diyarbakır, Şanlıurfa and Mardin
ABSTRACT
Arbuscular Mycorrhizal Fungus (AMF) is an important part of soil ecosystem in agricultural
and non-agricultural areas. AMFs have a symbiotic life cycle in which both side have some
adventages on roots of different plants. Because of their these characteristics, number of
mycorrhiza studies have increased to decrease problems at agricultural soils. In this study, it is
aimed to isolation and identification of AMF species from Diyarbakır, Şanlıurfa and Mardin
provinces’ wheat production areas. During the study, totally 100 soil samples were collected from
Diyarbakır (40), Şanlıurfa (40) and Mardin (20). Presences of mycorrhiza were found out on 74 of
100 samples after laboratory and climate room studies. It was determined to presence of the 29
samples having all mycorrhizal structures (spore, hyphae and vesicle etc.) and 13 of 29 samples
shown maximum rate of colonization on trap plants. After the microscopically diagnosis studies
were determined 7 species (G. mossea, G. intraradices, G. constrictum, G. microcarpum, G.
macrocarpum, G. fasciculatum, G. etunicatum) of Glomus genus. Morever, Gigaspora spp. were
also determined. at the four location. Results of the study are the first reports of these species at
Southeast Anatolia and prevalence of the mycorrhiza at wheat production areas at Southeast
Anatolia were hopeful for sustainable agriculture.
Keywords: Wheat, Arbuscular Mycorrhizal Fungus, Ecosystem, Sustainable Agriculture
106
Çipura (Sparus aurata) ve Levrek (Dicentrarchus labrax) Etlerinin Esansiyel
Mikro Element İçeriklerinin Karşılaştırılması
Osman Kadir TOPUZ*1
, Pınar YERLİKAYA1, H. Aydan YATMAZ
2, Adem KAYA
1, Ali Can
ALP1, Murat KILIÇ
2, Berru ETLİ
1, Gizem Nazlı URAL
1
1Akdeniz Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi
2Akdeniz
Üniversitesi, Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi, Antalya, Türkiye
ÖZET
Balık eti protein, omega-3 yağ asitleri, yağda çözünen vitaminler ve esansiyel amino asit, yağ
asiti ve mineral bakımından zengin bir kaynaktır. Son dönemlerde sağlıklı ve kaliteli besinlere olan
ilgi nedeniyle balık ürünlerine olan talep oldukça artmıştır. Pek çok sağlık ve beslenme otoritesi
sağlıklı bir yaşam için haftada iki porsiyon balıketi tüketimini önermektedir.
Çipura ve levrek ülkemizde Ege ve Akdeniz kıyı bölgelerimizde yetiştiriciliği yapılan ve
sevilerek tüketilen balık türlerimizden en önemlileridir. Balık eti büyüme ve gelişme için elzem olan
ancak insan vücudunda üretilemeyen esansiyel mikro elementleri içermektedir. Demir (Fe), Bakır
(Cu), Mangan (Mn) ve Çinko (Zn) gibi elementler biyolojik sistemlerde önemli görevler üslenmeleri
ve mutlak dışardan alınmaları nedeniyle elzem mikro elementlerdir. Bu çalışmada ülkemizde yaygın
bir şekilde tüketilen çipura ve levrek etinin esansiyel mikro element içerikleri tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çipura, Levrek, Demir, Bakır, Mangan, Çinko
107
Farklı Yöntemlerle Pişirilen Alabalık (Oncorhynchus mykiss) etlerinde E
Vitamini (α-Tocopferol) Kayıpları
Osman Kadir TOPUZ*1
, Pınar YERLİKAYA1, H. Aydan YATMAZ
2, Adem KAYA
1, Ali Can
ALP1, Berru ETLİ
1,
1Akdeniz Üniversitesi, Su Ürünleri Fakültesi, Su Ürünleri Avlama ve İşleme Teknolojisi
2Akdeniz
Üniversitesi, Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi, Antalya, Türkiye
ÖZET
Su ürünleri protein, omega-3 yağ asitleri, vitamin, mineral ve doymamış yağ asitleri
bakımından zengin bir kaynaktır. Su ürünlerinde bulunan yağda çözünen vitaminlerden birisi olan
E vitamini (α-tocopherol) etkili bir antioksidan olmasının yanı sıra kas ve üreme sistemi için önemli
görevleri bulunmaktadır. Alabalık (Oncorhynchus mykiss) çipura ve levrek gibi diğer su
ürünlerimizin yanı sıra ülkemizde yaygın bir şekilde yetiştirilen balık türlerimizden birisidir.
Alabalıklar genellikle ızgara, fırın ve yağda pişirilmekle birlikte son dönemlerde diyet ve az
işlem görmüş gıdalara olan ilgi nedeniyle suda haşlama ve buğulama şeklinde de pişirilmektedir.
Bu çalışmada alabalık etinin pişirme öncesi ve 5 farklı yöntemlerle pişirildikten sonra E vitamini
içeriğindeki kayıpların tespit edilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: E Vitamini, Alabalık eti, Pişirme Yöntemleri
108
How Can Use Epigenetics in Insect Control?
Mehmet Oğuz YAMAN1, Hüseyin ÜNAL
1, Erhan KOÇAK
1*
1Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü, Isparta,
TÜRKIYE
ÖZET
The determination of phenotype maps of insects has an important place in the control of them.
Phenotypes also affect insect body structure, host-finding, mating and self-defense. Epigenetic has
an important place in occurring of phenotypes inherited by biotic-abiotic factors. Epigenetic
mechanisms in insects are studied under two title as mechanisms which control the direct gene
expression such as modifications at DNA level and chromatin modifications, and affect the
mechanisms, indirectly such as posttranscriptional mechanisms. In insects, the most investigated
epigenetic mechanism is DNA Methylation Method. DNA methylation is a chemical reaction that
occurs when methyl is added to DNA. So, CpG (cytosine-phosphate-guanine) regions are seen
much in DNA. In the different developmental stages of Drosophila melanogaster, DNA methylation
was investigated and it was determined that DNA methylation was mostly in the early embryonic
period. The increase in CpG regions has a great influence on gene expression. DNA methylation by
heat shock in Tribolium castaneum and tolerance to oxidative stress of Spodoptera exigua can be
shown as good examples. In a recent study, it is thought that malaria infection can be prevented by
histon modification at the begining of gametogenesis in mosquitoes. In D. melanogaster, the non-
protein-coding RNAs (ncRNAs) roX1 and roX2 (RNA on X) show activation on X-linked genes in
males. So, male lethality is realized by increasing not silencing. The epigenetic mechanisms try to
reveal promising new model systems while investigating the nature and reasons of developmental
flexibility in insects. We want to contribute to insect control by mentioning from the effects of
epigenetic mechanisms on physiological and morphological changes in insects in this review.
Anahtar Kelimeler: Insect control, DNA methylation, direct gene expression,
posttranscriptional mechanism
109
İnorganik Atıklar Kullanılarak Hegzaklorosiklohegzan'nın Mekanokimyasal
Deklorinasyonu
Volkan Pelitli1,*
, Uğur Kurt2, Oltan Canlı
1
1TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Çevre ve Temiz Üretim Enstitüsü, Kocaeli, Türkiye 2Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü, İstanbul, Türkiye
ÖZET
Ülkemizde tarımsal amaçlı insektisit olarak kullanılan teknik Hegzaklorosiklohegzan (t-HCH,
C6H6Cl6) üretimi 1963 yılında başlamış ve 1982’i yılına kadar devam etmiştir. Bu yıllar arasında t-
HCH üretimi 2.000 ton mertebesinde gerçekleşirken, elde edilen ürünün 100 ton kadarı daha etkili
olduğu bilinen lindan (γ-HCH) izomeridir. Ancak diğer AB ülkelerine benzer olarak ülkemizde ki t-
HCH kullanımı da, insan ve çevre sağlığına olan zararlı etkilerinden dolayı 1957 yılında
yayınlanan Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanunu ile 1979 yılında sınırlandırılmış ve tarımsal
kullanımı da 1985 yılında sonlandırılmıştır. Ancak yasaklama sonrasında yaklaşık 3.000 ton
mertebesinde açığa çıkan t-HCH stoğu bertaraf edilmek üzere üretim sahasında depolanmıştır.
Baskın olarak α-, β-, γ- ve δ- izomerlerinden oluşan t-HCH stoğunun sebep olduğu problemlerin
çözümü amacıyla yıllar içerisinde bu kimyasalın düzenli depolanması ya da yakılarak bertaraf
edilmesi amacıyla çeşitli deneme ve kapasite geliştirme projeleri yürütülmüş ancak günümüze
kadar herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir. Bu sebeple bu çalışmada termal olmayan, solvent
kullanımı/geri kazanımı gerektirmeyen ve ikincil kirletici oluşumunu azaltacak/önleyecek
mekanokimyasal deklorinasyon ile geçmişte insektisit olarak kullanılan t-HCH'nin inorganik atık
sınıfındaki uçucu kül ve refrakter tuğla atığı kullanılarak mekanokimyasal yöntem ile laboratuvar
ortamında giderim verimi araştırılmıştır. Çalışma sonucunda t-HCH'ın oda sıcaklığında ilave bir
ısı ihtiyacı olmaksızın inorganik atıklar kullanılarak mekanokimyasal deklorinasyon ile giderildiği
görülmüştür. Bu sebeple mekanokimyasal deklorinasyon t-HCH’ın ekonomik bertaraf yöntemi
olarak kullanılabilecek çevre dostu bir prosestir.
Anahtar Kelimeler: Hegzaklorosiklohegzan, Kalıcı organik kirleticiler, Mekanokimyasal
deklorinasyon.
Mechanochemical Dechlorination of Hexachlorocyclohexane Using Inorganic
Wastes
ABSTRACT
In Turkey, the technical Hegzachlorocyclohexan production (t-HCH, C6H6Cl6), which is used
as an agricultural insecticide started in 1963 and continued until 1982. During these years, the
production of t-HCH was 2.000 tons, while the production of lindan (γ-HCH) was 100 tons.
However, similar to other EU countries, the use of t-HCH in Turkey was restricted due to harmful
effects on human and environmental health in 1979 by the Law on Agricultural Pest Control and
Agricultural Quarantine which was published in 1957, and its agricultural use came to an end in
1985. But after the restriction date, approximately 3,000 tonnes t-HCH stock has been stored in
production site for disposal. In order to solve t-HCH stocks problem which are composed
predominantly α-, β-, γ- and δ- isomers, several trials and capacity building projects have been
carried out but no progress could obtain up to now. For this reason, in this study mechanochemical
110
dechlorination efficiency of t-HCH which was used an insecticide in the past was investigated by
mechanochemical method which did not require the use of solvents/recovery process and cause
secondary pollutant production using inorganic wastes like fly ash and refractory brick. At the end
of the study it has been shown that t-HCH is removed by mechanochemical dechlorination using
inorganic wastes without the need for additional heating. Therefore, mechanochemical
dechlorination is an environmentally friendly process that can be used as an economical disposal
method for t-HCH.
Keywords: Hexachlorocyclohexane, Persistent organic pollutants, Mechanochemical
dechlorination.
111
Manisa Bölgesi’nden Toplanan Asma Yapraklarında Pestisit Kalıntılarının
Araştırılması
Ezgi Çınar1,*
, Senem Karakaya1, Gözde Türköz Bakırcı
2
1Gıda Kontrol ve Araştırma Laboratuvarı, Edge, 35020 Bornova, İzmir, Türkiye
2Gastronomi ve Mutfak Sanatları Anabilim Dalı, Dokuz Eylül Üniversitesi, 35460 Seferihisar,
İzmir, Türkiye
ÖZET
Ülkemiz ve Yunanistan’ın yanı sıra özellikle Akdeniz ülkelerinde ve dünyanın birçok ülkesinde
asma yaprağı, mutfaklara girmiştir. Gerek insan sağlığına gerekse birçok kültürün damak tadına
uygunluğu asma yaprağının insan beslenmesindeki değerini ortaya koymaktadır. Bağcılık, bugüne
kadar ticari olarak meyvesi olan üzümle öne çıkmıştır. Bu nedenle bağ hastalık ve zararlılarına
karşı kullanılan ilaçların Maksimum Kalıntı Limitleri (MRL) taze olarak tüketilen üzüm esas
alınarak belirlenmiştir. Sonraki dönemde AB ülkelerinde asma yaprağında Kodeks değerlerinin
belirlenmesiyle birlikte ülkemiz Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da Asma yapraklarında
bulunmasına izin verilen MRL değerlerini açıklamıştır.Bağlarda hastalık ve zararlılar, hava
sirkülasyonu olmayan, güneşin iç kısımlara nüfuz edemediği ortamlarda çok daha iyi gelişerek
üretimi tehdit ederler. Üreticiler, bu hastalık ve zararlılardan korunabilmek adına sürekli ilaçlama
yapmak durumunda kalmaktadırlar. Bu durum gıda olarak tüketilen asma yapraklarında bazen ilaç
kalıntı sorunu yaşanmasına neden olmaktadır.
Bu çalışmada, 2016 yılında Manisa'dan toplanan 251 asma yaprağı örneğinde 327 pestisit
kalıntısı, sıvı kromatografisi-tandem kütle spektrometrisi (LC-MS/MS) ile QuEChERS yöntemi
kullanılarak analiz edilmiştir. Elde edilen sonuçlar, Türk Gıda Kodeksi (TGK) Pestisit MRL’ne
göre değerlendirilmiştir. Yüz yedi (% 42.6) numunede pestisit kalıntısına rastlanmış olup toplam 66
numunede (% 26.3) TGK MRL'lerin üzerinde pestisit etken maddesi tespit edilmiştir. Asma
yapraklarında analiz edilmiş olan 327 pestisit etken maddesinden, 37 farklı pestisit ve 225 farklı
sonuç elde edilmiş olup bu sonuçların 116 ‘sının ise MRL değerlerinin üzerinde olduğu
belirlenmiştir. Analiz edilen asma yapraklarında en çok rastlanan etken maddenin metalaxyl, TGK
MRL değerleri üzerinde çıkan etken maddenin ise azoxystrobin olduğu çalışmalar sonucunda
ortaya çıkmıştır.
Sonuçlar, asma yapraklarında pestisit kalıntısının yüksek oranda tespit edildiğini
göstermektedir. Daha da önemlisi, pestisit kalıntılarının sürekli izlenmesi ve titizlikle kontrol
edilmesi, gıda güvenliğini artırmak için oldukça önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Üzüm, Yaprak, LC-MS/MS, Pestisit kalıntısı
Investigation of Pesticide Residues in the Grape Leaves Collected from Manisa
Region
ABSTRACT
Our country, especially in the Mediterranean countries as well as Greece and many countries
around the world, grape leaf has entered the kitchens. The value of the grape leaf as suitable for the
112
tastes of a person is revealed by human nutrition to whether it is for human health or for many
cultures. Viticulture is in the foreground with grapes. For this reason, Maximum Residue Limits
(MRL) of pesticides used against diseases and pests are fresh based on the consumption of grapes.
In the next period, Codex values have been determined in the grape leaf in EU countries. On this
application, our country Food, Agriculture and Livestock Ministry also announced the MRL values
allowed to be on the grape leaves. Illness and harmfulness in the vineyard threaten production by
developing much better in environments where there is no air circulation and the sun can not
penetrate the interior. The producers are constantly spray to protect themselves from these diseases
and harmful effects. This sometimes causes pesticides residue problems in grape leaves consumed
as food.
In this study, 327 pesticide residues were analyzed in 251 grape leaf samples collected from
Manisa in 2016. In these analyzes, QuEChERS method was used by liquid chromatography-tandem
mass spectrometry (LC-MS/MS). The results obtained were evaluated according to Turkish Food
Codex (TFC) Pesticide MRL. Pesticide residues were found in one hundred seven (42.6%) samples
(26.3%) in total 66 samples detected pesticide active substance above MRLs it was. Of the 327
pesticide agents analyzed in the grape leaves, 37 different pesticides and 225 different results were
obtained, and 116 of these results were compared with the MRL values. The most common factor in
the analyzed grape leaves metalaxyl of the substance, the active ingredient on the MRLs of TGK is
azoxystrobin as a result of the studies that it is.
The results show that pesticide residues in the grape leaves are detected at high amount.
Continuous monitoring and rigorous control of pesticide residues is very important in increasing
food safety.
Keywords: Manisa, Leaf, LC-MS/MS, Pesticide residue
113
Development of Sodium Carboxymethyl Cellulose Hydrogel System Containing
Zinc Micronutrient and Investigation of Its Effectiveness on Wheatgrass Growth
Gülen Oytun Akalın1*
, Mehlika Pulat2
1Aksaray University
/Scientific and Technological Application and Research Center, Aksaray,
Turkey, 2Gazi University
/Department of Chemistry, Faculty of Sciences, Ankara, Turkey
In this study, the production and the agricultural usage of sodium carboxymethyl cellulose
(NaCMC) hydrogel system containing Zinc micronutrient was investigated. NaCMC hydrogel was
synthesized by using FeCl3 as a ionic crosslinker. The swelling and degradation behaviors of
hydrogel were investigated at pH 7.0 and 30ºC. Initially swelling degree (S%) increased with time
and then remained stable at nearly 24 hours. It was detected that hydrogel completely degraded at
the end of the 36th day of degradation test. Zinc micronutrient was loaded into NaCMC hydrogel by
using soaking method for release studies and agricultural usage. In vitro and soil release studies
were carried out with Atomic Absorption Spectrometer (AAS). In vitro and soil equilibrium release
values of NaCMC hydrogel were found to be 95% and 86%, respectively. After the release studies,
Zinc loaded NaCMC hydrogel was used for wheatgrass growth. The effect of the number of
hydrogel on plant growth was evaluated using different numbers (5, 10 and 15) of NaCMC
hydrogels. Plant growth yield, length percentage, the average number and length (cm) of seedling
plant were determined for each samples. It was found that as the number of Zinc loaded NaCMC
hydrogel was increased, plant growth yield, length percentage, the average number and length (cm)
of seedling plant were increased significantly. At the end of the 12th day of 1st fertilization, the
wheatgrasses were mowed. The 2nd fertilization process was performed by repeating the
fertilization procedure. After the 2nd fertilization, the plant growth was found to be affected
positively, but not as high as 1st fertilization.
Keywords: Micronutrient, Zinc, Hydrogel, Wheatgrass
114
Organik Tarımda Kullanılabilecek Alternatif Malç Materyalleri
Sevinç ŞENER1,*
, Kamile ULUKAPI1
1Akdeniz Üniversitesi/Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Organik Tarım Programı, Antalya,
Türkiye
ÖZET
Organik tarım; insan sağlığını koruyan, çevre dostu bir üretim yöntemidir. Tüm dünyada her
geçen gün organik tarımsal ürünlere olan talep artmakta ve buna bağlı olarak verim ve kaliteyi
arttırıcı yenilikçi organik yetiştiricilik tekniklerine ihtiyaç duyulmaktadır. Tarımsal üretimde önemli
yetiştiricilik tekniklerinden biri olan malçlama, organik tarımda da önemli bir yer tutmaktadır.
Organik tarımda kullanılan malç materyalleri sınırlıdır. Genellikle ülkemizde bir petrol ürünü olan
ve çevre üzerine olumsuz etkileri bulunan polietilenden üretilen plastik malç; kolay temin
edilebilmesi ve ucuz olması gibi nedenlerden dolayı tercih edilmektedir. Plastik malça alternatif
olabilecek canlı ve cansız malç tipleri konusunda her geçen gün yeni çalışmalar yapılmaktadır.
Dünyada; bitkisel atıklar, gazete ve atık kağıtlar, taş, saman, talaş ve canlı bitkilerin malç olarak
kullanımının yanı sıra nişasta ürünlerinden elde edilen geri dönüşebilir 'biodegreable' malç
materyallerinin kullanımı yaygınlaşmaktadır. Bu malç materyalleri ve bunların kullanımı ülkemizde
pratiğe yeterince aktarılamamıştır. Bu çalışmada organik tarımda kullanılabilecek malç
materyalleri ve bunların etkinlikleri ile ilgili araştırmalar irdelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Malç, Organik Tarım, Bitkisel Atık, Bitkisel Üretim.
Alternative Mulch Materials for Organic Farming
ABSTRACT
Organic farming is an environmentally friendly production method that protects human health.
The demand for organic agricultural products is increasing day by day all over the world and
accordingly innovative organic farming techniques are needed to increase yield and quality.
Mulching, an important cultivation technique in agricultural production, also has an important
place in organic agriculture. The mulch materials used in organic agriculture are limited.
Generally plastic mulch which is a petroleum produced by polyethylene and has adverse effects on
the environment is used in our country. Plastic mulch is preferred because of its easy availability
and cheapness. New works are being made about live and non-living mulch types which may be
alternatives to plastic mulch. In the world; 'biodegreable' mulch materials containing starch as well
as mulch is made from plant wastes, newspapers and waste papers, stone, straw, sawdust and living
plants are becoming widespread. The use of these mulch materials is not sufficient in practice in
our country. In this study, researchers about the effectiveness of these mulch materials which can
be used in organic agriculture have been examined.
Keywords: Mulch, Organic Agriculture, Plant Waste, Plant Production.
115
Organik Tarımda Kullanılan Esansiyel Yağların Bitkiler Üzerindeki Allelopatik
ve Teşvik Edici Etkileri
Sevinç ŞENER1,*
, Ayşe Gül NASIRCILAR2, Kamile ULUKAPI
1
1Akdeniz Üniversitesi/Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Organik Tarım Programı, Antalya,
Türkiye 2Akdeniz Üniversitesi/Eğitim Fakültesi Matematik ve Fen Bilimleri Eğitimi Bölümü, Antalya,
Türkiye
ÖZET
Aromatik bitkilerin sekonder metabolit olarak ürettikleri esansiyel yağlar, oldukça kompleks
yapılı doğal bileşenler olup, uçucu ve eterik yağ olarak da adlandırılmaktadır. Bu yağlar bitkilerin
yaprak, çiçek, kök gibi kısımlarından farklı ekstraksiyon yöntemleri kullanılarak elde edilmektedir.
Antibakteriyel, antiviral, antifungal ve insektisidal özellikleri nedeniyle tıpta ve ilaç sanayisinde
oldukça önemli bir kullanım alanına sahip olmalarının yanı sıra, parfüm, kozmetik, gıda ve tarım
gibi farklı alanlarda da kullanılmaktadır. Günümüzde bilinçli tüketicinin organik ürünlere talebinin
artışına paralel olarak, organik tarımda bu yağların kullanımında belirgin bir artış görülmektedir.
Bu doğal maddeler bitkiler üzerinde farklı etkilere sahip olup, bazıları içerdikleri terpenoid
bileşikler nedeni ile yabancı otlar üzerine inhibe edici etki yapmakta ve bu özellikleri ile organik
tarımda doğal ot öldürücü olarak kullanım potansiyeli bulmaktadır. Bazılarının ise bitki
tohumlarının çimlenme ve gelişimi üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu
derlemede esansiyel yağların organik tarımda allelopatik ve teşvik edici olarak kullanımları
incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Organik Tarım, Uçucu Yağ, Çimlenme, Stimulant.
Allelopathic and Promotional Effects of Essential Oils Used in Organic Farming
on Plants
ABSTRACT
Essential oils, produced by aromatic plants as secondary metabolites, are highly complex
natural component, also called volatile and etheric oils. These oils are obtained from different parts
of plants such as leaves, flowers, roots using different extraction methods. Due to their
antibacterial, antiviral, antifungal and insecticidal properties, these compounds have a very
important usage area in medical and drug industry and they are also used in different fields such as
perfume, cosmetics, food and agriculture. Nowadays, in parallel with the increase in demand for
organic products by the conscious consumer, there is a marked increase in the use of these oils in
organic agriculture. These natural substances have different effects on the plants
Keywords: Organic Farming, Essential Oil, Germination, Stimulant.
116
Nohut Ekim Alanlarında Sorun Olan Sinapis arvensis L. (Yabani hardal)
Mücadelesinde Aclonifen Etkinliği
Derya ÖĞÜT YAVUZ1*
Derya KÖKTAŞ
1Uşak Üniversitesi/Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi/Bitki Koruma Bölümü, Uşak, Türkiye
ÖZET
Ülkemizde yemeklik dane baklagil ekim alanları içinde nohut %47.9 paya sahiptir (TÜİK,
2014). Uşak ilinin coğrafi konumu, iklim ve rakım değerlerine uygunluğu bakımından nohut en çok
yetiştirilen baklagil bitkisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Nohut yetiştiriciliğini sınırlandıran
faktörlerden biri de yabancı otlardır. Uşak ili nohut ekiliş alanlarında verim kayıplarına sebep olan
yabancı otlardan Sinapis arvensis L. yaygınlık ve yoğunluk bakımından ilk sıralarda yer
almaktadır. Bu amaçla Aclonifen etkili maddeli herbisitin 25 l/da su hesabıyla 3 atm basınç altında
tavsiye dozu ve azaltılmış dozlarının (% 0, 50, 75 ve 100) yalnız başına ve katkı maddesi (Aspir
yağı) ilavesi ile birlikte Azkan nohut çeşidinde kullanılmasının nohut gelişimi ve S.
arvensis kontrolündeki etkinliği saksı koşullarında değerlendirilmiştir. Uşak Üniversitesi Ziraat ve
Doğa Bilimleri Fakültesi elek ev koşullarında 2017 yılında tesadüf blokları deneme desenine göre
dört tekerrürlü olarak yürütülmüş ve iki kez tekrarlanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre herbisit
uygulaması yapılan bitki grupları, kontrol ile kıyaslandığında nohut kuru ağırlığında olumsuz etkisi
görülmezken söz konusu yabancı otun mücadelesinde etkili bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Aclonifen, Nohut, Sinapis arvensis, Herbisit
117
Comparing Frying Quality of Olive Oil, Regular And Oleic Acid Sunflower Oils
in A Repeated Frying
B. Aşkın*1, Y. Kaya
2, G. Özkan
3
1Kırklareli University, Department of Food Engineering, Kırklareli, 39100
2Trakya University, Department of Genetics and Bioengineering, Edirne, 22100
3Suleyman Demirel University, Department of Food Engineering, Isparta, 32100
ABSTRACT
In this research, three types of refined oils (olive oil, regular sunflower oil and oleic sunflower
oils) were used in a repeated frying model using frozen potatoes as food model. The repetition was
done until 10 batches at 180 °C with 7 minutes frying time in each batch and 35 minutes
intermittent time between each batch. In all assays, acidity, peroxide values, iodine values,
saponification values, p-anisidine values were performed for each frying day. The fatty acid profile
was estimated before heating or frying as well as at the end of the experiment. The results showed
that the type of fat as well as the type of sunflower seed was determinant for the all chemical values
(acidity, peroxide values, iodine values, saponification values, p-anisidine values, total oxidation,
conjugated diene and triene, total polar compounds, iodine values, saponification value etc.) of oils
found. Gas Chromatography analysis showed decrease in linoleic acid in all oils, particularly in
those abundant in poly-unsaturated fatty acid, so there was a significant increase in palmitic,
stearic and oleic acids throughout the frying because of PUFA deterioration.
Keywords: Deep-frying, linoleic, oleic, olive oil, refined, seed, sunflower oil.
118
Disintegration of Biological Sludge by Using Electro-Oxidation Process
Gulbin Erden*, Pelin Alicanoğlu
Department of Environmental Engineering, Pamukkale University, Kinikli Campus, 20070 Denizli,
Turkey
ABSTRACT
Bildiri kapsamında bir ileri oksidasyon yöntemi olan elektro-oksidasyon prosesi, evsel nitelikli
arıtma çamurlarının anaerobik yöntemle stabilizasyonu öncesinde çamur dezentegrasyonu
amacıyla kullanılmıştır. Yürütülen çalışmada elektro-oksidasyon prosesi, Denizli’de bulunan bir
evsel atıksu arıtma tesisinden alınan biyolojik çamurlara uygulanmıştır. Elektro-oksidasyon
yönteminde Rutenyum dioksit ile kaplanan titanyum elektrotlar (Ti/RuO2) kullanılmıştır. Uygulanan
yöntemin çamur dezentegrasyonu açısından verimi dezentegrasyon derecesi (DD) parametresi
kullanılarak yanıt yüzey istatistiksel deney metodu ile değerlendirilmiştir. En yüksek
dezentegrasyon derecesi (%13,7) 30 dakika süreyle 20 volt uygulamasında elde edilmiş olup,
elektrolit ilavesinin dezentegrasyon derecesini arttırdığı belirlenmiştir. 10 g/L Na2SO4 ilavesi ile
dezentegrasyon derecesi %16,6 olarak saptanmıştır. Dezentegrasyon uygulaması sonrasında
çamurların anaerobik çürüme işlemindeki performansları Biyokimyasal Metan Potansiyeli (BMP)
Testi kullanılarak değerlendirilmiştir. BMP Testi sonuçları, Ti/RuO2 elektrotları kullanılarak
yürütülen elektro-oksidasyon prosesisin ham çamura oranla %34,1 daha fazla metan gazı üretimine
neden olduğu tespit edilmiş olup, elektro-oksidasyon prosesinin dezentegrasyon amacıyla
kullanıldığında çamurların anaerobik çürüme performanslarını arttırdığı sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Anaerobik Çürüme, Biyolojik Çamur, Dezentegrasyon,
Elektroksidasyon, Yanıt Yüzey Metodu
119
The Response of Water Quality of Karacaören-II Dam Reservoir to Climate
Change
Yenilmez, F.,1*
1Akdeniz University, Engineering Faculty, Department of Environmental Engineering, 07058
Antalya, Turkey
ABSTRACT
Karacaören-II Dam Reservoir with an average depth of 20.5 m is a relatively deep reservoir
which is located in Burdur, Turkey. It has a surface area of 2.34 km2. The reservoir is a natural
recreational and culture fishing area for the region. While it is being used for irrigation and supply
energy in the present, the reservoir is considered as a drinking water supply for Antalya in near
future. However, the water quality in the Aksu River which is major tributary of the reservoir and
water quality in the reservoir are under stress due to point and non-point pollution sources within
the borders of Isparta and Burdur provinces. According to recent studies, the reservoir suffers from
eutrophication problem. Therefore, the water quality in the reservoir should be improved and
precautions supported with scientific studies should be determined.
The water quantity and quality in a watershed could be significantly affected by climate
change, including changes of precipitation and temperature patterns. It is important to understand
the impact of climate change on water quantity and quality. Reservoirs are open ecosystems and
their quantity and quality could be dramatically affected by climate changes. Their negative
consequences may lead to decline in the services it provides. In this study, the relationships between
meteorological conditions like air temperature, precipitation, etc. and water quality parameters
such as total suspended solids, dissolved oxygen, nitrate nitrogen, etc. are evaluated for
Karacaören-II Dam Reservoir using correlation analysis. The results of this study indicate that
water quality of Karacaören-II Dam Reservoir is severely affected by meteorological conditions.
Keywords: Climate Change, Karacaören-II Dam Reservoir, Water Quality
120
Six New Criocerine and Donaciine Leaf Beetles for Çankırı Province
(Chrysomelidae: Criocerinae and Donaciinae)
Neslihan Bal1*
, Meltem Demirer1, Hüseyin Özdikmen
1
1Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara, Türkiye
ABSTRACT
We had the opportunity to study material of the subfamilies Criocerinae and Donaciinae
(Chrysomelidae) collected during the expedition of Çankırı province in 2013-2015. Donaciine leaf
beetles have never been reported from Çankırı province until now. Criocerine leaf beetles have
been represented with only one species [Oulema duftschmidi (Redtenbacher, 1874)] from Çankırı
province. In a result of this work, 2 new records [Crioceris duodecimpunctata (Linnaeus, 1758) and
Oulema melanopus (Linnaeus, 1758)] of the subfamily Criocerinae and 4 new records [Plateumaris
consimilis (Schrank, 1781), Donacia bicolora Zschach, 1788, Donacia cinerea Herbst, 1784 and
Donacia vulgaris Zschach, 1775] of the subfamily Donaciinae for fauna of Çankırı province were
detected. Especially, Plateumaris consimilis (Schrank, 1781) has been recorded only from Bolu
province in Turkey until now.
Keywords: Criocerinae, Donaciinae, Chrysomelidae, new records, Çankırı, Turkey.
121
New Eumolpine Leaf Beetles Records for Turkey and Çankırı Province
(Chrysomelidae: Eumolpinae)
Neslihan Bal1*
, Meltem Demirer1, Hüseyin Özdikmen
1
1Gazi Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara, Türkiye
ABSTRACT
We had the opportunity to study material of the subfamily Eumolpinae (Chrysomelidae)
collected during the expedition of Çankırı province in 2013-2015. Eumolpine leaf beetles have been
represented with only one species [Macrocoma rubripes (Schaufuss, 1862)] from Çankırı province
until now. In a result of this work, Pachnephorus corinthius Fairmaire, 1861 was detected as a new
record for Turkey. In addition, Pachnephorus villosus (Duftschmid, 1825) was detected as a new
record for Çankırı province.
Keywords: Eumolpinae, Chrysomelidae, New Records, Çankırı, Turkey.
122
Hayvanlarda Kendi Kendini Tedavi (Zoo Farmakognozi)
Emre BIÇAKÇI1*
, Mevlüt TÜRK1
1Süleyman Demirel Üniversitesi/Ziraat fakültesi, Isparta, Türkiye
ÖZET
Hayvanların hastalıklara yahut parazitlere karşı kendi sağlığını iyileştirme amaçlı bitkileri,
böcekleri, kil ve bakterileri tüketmesi ya da farklı şekillerde kullanma davranışları
Zoofarmakognozi ve de hayvanlarda kendi kendini tedavi olarak adlandırılmaktadır. Bu
davranışlar profilaktik (hastalık öncesi tedbir maksatlı materyal kullanımı) ve terapötik (hastalık
sonrası iyileşme maksadıyla materyal kullanımı) olmak üzere başlıca ikiye ayrılmaktadır.
Hayvanların kürklerine bitki, reçine, turunçgil sürmeleri, karınca yemeleri, çamur yemeleri gibi
özel kendi kendini tedavi davranışları, araştırmacıları yeni ilaçları keşfetmek için daha fazla
çalışmaya teşvik etmektedir. Hayvanların bu davranışları insanlar ve çiftlik hayvanları için yeni
tedaviler ve ilaçlar bulunması açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Bu yazıda
Zoofarmakognozi ve Zoofarmakognozinin çeşitleri, çeşitli hayvan türlerindeki örnekleri ile bu
davranışların arkasında yatan sebepler anlatılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Zoofarmakognozi, Kendi kendini tedavi, Hayvanlar.
Selfmedication In Animals (Zoopharmacognosy)
ABSTRACT
The behavior of animals to consume plants, bugs, clays and bacteria or to use them in different
ways to improve their health against diseases or parasites is called Zoopharmacognosy and self-
treatment in animals. These behaviors are divided into two main groups, namely, prophylactic (use
of material pre-sickness as a precautionary measure) and therapeutic (use of material post-sickness
for recovery). Special self-treatment behaviors, such as plant fur, animal fur, citrus slugs, ants, mud
fodder, encourage researchers to work harder to discover new medicines. These behaviors of
animals have great potential for new treatments and medicines for people and farm animals. This
article describes the types of Zoopharmacognosy and Zoopharmacognosy, examples in various
animal species and the reasons behind these behaviors.
Keywords: Zoopharmacognosy, Selfmedication, Animals.
123
Coğrafi İşaret Tescilli Gıdaların Türkiye ve Dünya’daki Durumu
Perihan Yolcı Ömeroğlu1,*
, Elif Koç
1
1Uludağ Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Bursa, Türkiye
ÖZET
Dünya genelinde nüfus artışına bağlı olarak yeni toplumsal şekillenmeler, insan ihtiyaçlarının
ve alışkanlıklarının değişmesi, yeni teknolojilerin kullanımı küreselleşen dünya ticaretinde çok ve
çeşitli ürünlerin üretimini beraberinde getirmiştir. Aynı zamanda üreticilerin ve tüketicilerin
bilinçlenmesiyle gıdaların izlenebilirliği ve sürdürülebilirliği büyük önem kazanmıştır. Kültürel
miras ve geleneksel üretimle birlikte tohumu, toprağı, suyu, iklimi korumayı amaçlayan bir sistem
olan coğrafi işaret kırsal kalkınmayı destekleme, turizme katkıda bulunma ve ürün taklitçiliği ile
mücadelede tüketici tercihlerini etkileyen bir etmen olarak ortaya çıkmıştır.
Coğrafi işaretler, ilk olarak Ticaretle Bağlantılı Fikrî Mülkiyet Hakları Sözleşmesi (TRIPs)’nde
“Üye bir ülkenin toprağından veya bu toprak üzerinde yer alan bir bölge veya yöreden kaynaklanan,
belirgin bir niteliği, ünü (itibarı) veya diğer özellikleri itibarıyla esas olarak bu coğrafi menşeye
atfedilen ürünleri tanımlamak için kullanılan işaretlerdir” şeklinde tanımlanmıştır.1.
Coğrafi işaretler “menşe adı” ve “mahreç işareti” olarak ikiye ayrılır. Menşe adına sahip olan
ürünler, temel niteliklerini sınırları belirlenmiş bir coğrafi alandan sağlayan ve üretimleri
bütünüyle o sahada gerçekleşen ürünlerdir. Ürünün belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri
itibari ile bir coğrafi bölge ile özdeşleşmesi; üretimi, işlenmesi ve diğer işlemlerinden en az birinin
sınırları belirlenmiş coğrafi alanda yapılmasını gerektiren coğrafi işaretlere de “mahreç işareti”
denir2.
2003 yılında Cenevre’de kurulan ve 40 ülkeden 400 üyenin coğrafi işaret çalışmalarını
yürüttüğü Uluslararası Coğrafi İşaretler Ağı/OriGIn verilerine göre, dünyada yaklaşık 10 bin,
Türkiye’de de yaklaşık 150 coğrafi işaret tescili almış ürün bulunmaktadır. Gaziantep Baklavası,
Aydın İnciri, Malatya Kayısısı Türkiye’nin, Avrupa Birliği Coğrafi İşaret Mevzuatına uygun olarak
tescil alan ürünleridir3. Avrupa’da ise Alman birası, Fransız ve İtalyan şarabı ve peyniri, İsviçre
çikolatası, Rus votkası tescil alan ürünlere örnektir.
Türkiye’de coğrafi işaretler, 1995 tarih ve 555 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
kapsamında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı olan Türk Patent Enstitüsü (TPE)
tarafından tescil edilerek korunmaktadır. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 10 Ocak 2017’de
yürürlüğe girmesiyle birlikte önemli düzenlemeler getirilmiştir.
Bu bildiride coğrafi işaret tescil, başvuru şartları, koruma hakkının kapsamı, kullanımı ve
denetimi, konuyla ilgili ulusal ve uluslararası yönetmelikler, Türkiye’den ve dünyadan tescillenen
gıdalar ele alınıp kapsamlı şekilde incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Coğrafi İşaretler, Menşe adı, Mahreç İşareti
Analysis of Geographical Indicated Foods in Turkey and in the World
ABSTRACT
New social patterns that depending on population growth in worldwide, changing human needs
and habits, and the use of new technologies have led to the production of many different products in
globalized world trade, At the same time, with the awareness of producers and consumers, the
traceability and sustainability of food have gained great importance. Geographical indication, a
system that aims to protect the seeds, land, water and climate with its cultural heritage and
traditional production, has emerged as a factor affecting consumer preferences in combating rural
development, tourism contribution and product imitation.
124
The geographical indications shall firstly be referred to in the Trade-Related Intellectual
Property Rights Conventiona1 (TRIPs) as "the territory or territory of a Member State, or of a
territory or territory situated thereon, are Marks used to identify attributed products ".1
The geographical indications are divided into "protected designated origin” and "protected
geographical orgin". Products possessing the name of origin are products whose basic qualities
provide from a defined geographical range and whose productions take place entirely in that field.
Identification of a product by a geographical area with its distinctive character, reputation or other
characteristics; geographical indications that require the production, processing and other
operations or at leastone of them to be carried out in the geographical area within the boundaries
are also referred to as "protected geographical origin"2.
According to the International Network of Geographical Indications/Origin, which was
established in Geneva in 2003 and carried out the geographical sign studies of 400 members from
40 countries, there are 10 thousands registered products in the worldand 191 geographical
registered products in Turkey. Gaziantep Baklavası, Aydın İnciri, Malatya Kayısısı3 are products
registered in accordance with the European Union's Geographical Indication Legislation. In
Europe, German beer, French and Italian wine and cheese, Swiss chocolates, Russian vodka are
examples of products that are registered.
Geographical indications in Turkey are protected and registered by the Turkish Patent Institute
(TPE), which is affiliated to the Ministry of Science, Industry and Technology, under the Decree
Law No. 555 dated 1995.
In this declaration, geographical indication registration, application conditions, the protection
right, use and supervision, relevant national and international regulations, Turkey and
international registered foods will be examined in a comprehensive manner.
Keywords: Geographical Indications, Protected Designation of Origins (PDO), Protected
Geographical Indication (PGI)