cadı kazanı 3 (kasım-aralık 2008)

18
Cadı Kazanı Cadı Kazanı Cadı Kazanı Anadolu Speleoloji Grubu (ASPEG) E-bülteni'dir Sayı 3 Kasım-Aralık 2008 Küre Dağları Böcek Gezisi Neden Mağaralar? Bir Zihni Sinir Procesi Enteresannn..

Upload: anadolu-speleoloji-grubu-dernegi

Post on 10-Mar-2016

242 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

ASPEG (Anadolu Speleoloji Grubu) e-bülteni

TRANSCRIPT

Page 1: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Cadı KazanıCadı KazanıCadı Kazanı Anadolu Speleoloji Grubu (ASPEG) E-bülteni'dir

Sayı 3 Kasım-Aralık 2008

Küre Dağları Böcek Gezisi Neden Mağaralar? Bir Zihni Sinir Procesi Enteresannn..

Page 2: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Bülten ekibinden... "Neden?" derler yaşayamadıklarını anlayamayanlar. Nasıl soğuk, karanlık ve ıslak bir yere gitmeye can atarsın? "Serüven meraklısı" diyen de çıkar. Harita elinde define arayanlarla karıştırırlar. Ya da ışığı arayan huzursuz ruhlardan zannederler. Oysa ki harita aramay ız, yolun ve mağaranın haritasını biz çizeriz. Işığa doğru yürümüyoruz, önümüzü aydınlatan ışık beynimizin üzerinde. Serüven peşinde değiliz. Serüven biziz! Neden basit : Ben bir mağaracıyım ve mağarada olduğumda mutluyum. Dibi görmek istiyorum. Dibin de dibini, En dibi. Güneşin altında parlayan her şey aynı. Yalnız gerçek güzellikler saklanır mutlak karanlıkta. Sarkıtların ve sabrın sanatına tanık olmaya, Bir fısıltının gücünü duymaya Yaratan ve yıkan, suyu anlamaya gitmeli. Çok geç olmadan İnmeli, Dip, en dip, dibin de dibi, istediğim bu. Ben bir mağaracıyım Ya sen kimsin? Gülşen Küçükali

Bu sayıda

Gezilerden kısa kısa .......... 3

Faaliyetlerden kısa kısa .......... 4

Küre Dağları Böcek Gezisi .......... 5

Bilgi Kırıntısı ......... 10

Biliyor muydunuz? ......... 11

Yaşadıklarımız ......... 12

Speleosanat ......... 13

Neden Mağaralar? ......... 14

Bir Zihni Sinir Procesi ......... 16

Enteresann ......... 17

© Tüm hakları saklıdır. Bülten içeriği kaynak belirtmek şartıyla ticari olmayan amaçlarla kullanılabilir. Ön kapak fotoğraf : Ender Usuloğlu, Aksu Mağarası Arka kapak fotoğraf : Çağan Çankırılı, Peynirçiçeği Mağarası

ASPEG Anadolu Speleoloji Grubu

www.aspeg-tr.org

Page 3: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Dupnisa Mağarası Eğitim Gezisi

1-2 Kasım tarihinde Dupnisa mağarasına yapılan gezide, yeni üyelerimiz mağara ve mağaracılık ile tanıştı. Teorik olarak aldıkları bilgileri, eğitmenler gözetiminde pratiğe dökerek tecrübe edindiler.

Bolu Yığılca Döşeme Eğitim Gezisi

Ekim ayı içindeki Ankara teorik ve Hamamboğazı mağarası pratik döşeme eğitimlerinin ikinci ayağı, 15-16 Kasım'da Yığılca'da bulunan Belen Kokurdanı Mağarası'da yapıldı. Eğitimi alanlar aktif bir mağarada döşeme konusunda deneyim kazandılar. Ayrıca civarda bulunan Sarıkaya ve Aksu mağaralarına girilip fotoğraf çalışması yapıldı ve yeni üyelerimiz almış

oldukları eğitimlerini pekiştirme fırsatı buldu.

Tuluntaş Mağarası Yeni Üye Eğitim Gezisi

8-9 Kasım'da Ankara grubumuza yeni katılan arkadaşlarımıza teorik mağara eğitimleri verildi. 16 ve 26 Kasım tarihlerinde Tuluntaş mağarasında pratik uygulaması yapıldı.

Temirözü Mağarası Yeni Üye Eğitim Gezisi

1 Aralık'ta Ankara grubumuzun yeni üyelerine yönelik eğitim gezisi Temirözü Mağarası'na düzenlendi. Bu gezide yeni üyelerimiz mağara konusunda deneyim kazandılar. Ayrıca biospeleoloji çalışmalarımız

doğrultusunda mağaradan canlı örnekleri alındı.

Küre Milli Parkı Pınarbaşı/Kastamonu Gezisi

6-14 Aralık Kurban Bayramı tatilinde Pınarbaşı'na araştırma gezisi yapıldı. Bu gezide 14 yeni mağara bulundu. Kasım ayında ölçmek için gittiğimiz ama ölçümünü bitiremediğimiz Atak Mağarası'nın ölçümünün tamamlanmasının yanında Gökdeli, İnönü, Mursini, Yumruçal, Balcak ve Kınakayası mağaraları ölçüldü ve çizimleri yapıldı. Atak mağarasından örnekler toplandı. Bunun dışında İntürbesi Mağarası'nın kesin yeri tespit edildi ancak giriş yapılmadı. 12 mağaracının katıldığı bu etkinlik çok verimli bir araştırma gezisi oldu.

Gezilerden kısa kısa...

Page 4: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Harita Çizim Eğitimi 10 Kasım'da İstanbul'da deneyimli mağaracı Metin Albükrek yeni üyelere ölçüm ve harita çizim teorik eğitimi verdi. Eğitim, harita okuması ve çizimi konusunda detaylı bilgilerin yanında mağara oluşumları

hakkında temel bilgileri de içeriyordu. Bu eğitime yeni üyelerimizden 4 kişi katıldı.

Yemek ve Film Gösterimi

12 Kasım'da Beyoğlu Hamam Lokantası'nda ASPEG ekibi olarak toplandık ve hep birlikte yemek yedikten sonra uluslararası mağara ekspedisyonları ile ilgili video gösterimi yaptık.

Mağara Oluşumu ve Jeolojisi Eğitimi

17 Kasım'da biraraya gelinmesi fırsatını kaçırmayan Ali Yamaç, üç kişinin daha Mağara Oluşumu ve Jeolojisi eğitimlerini tamamladı.

TMB Genel Kurulu

21-23 Kasım tarihlerinde Antalya'da yapılan Türkiye Mağaracılar Birliği (TMB) Genel Kurulu'na üyelerimizden Ali Aytan ve Murat Eğrikavuk izleyici olarak katıldılar. ‘Tüzel kişiliğimiz olmadığı' açıklaması ile katılmamıza izin verilmeyen ve federatif yapıya geçmek gibi kritik kararların alındığı oturum, bir katılımcı

tarafından "tarihi" bir gün olarak tanımlanıyordu. Organizasyonu üstlenen TAMAG (Toros Anadolu Mağara Araştırma Grubu) üyeleri başta olmak üzere emeği geçen herkese tebriklerimizi sunarız.

Eğitim dolu bir gün 30 Kasım'da İstanbul'da eğitim ve sohbet dolu bir gün daha geçirdik. Katılımın çok yüksek olduğu programda gün boyunca farklı seviyelerde TIT çalışmaları arkasından Ilgarini gezisi diaları

seyredildi ve Pınarbaşı gezisi planlama toplantısı gerçekleştirildi. Aspeg Ankara Toplantısı 30 Kasım'da Ankara ASPEG ekibi Kocatepe Kahve Evi'nde toplandık. Yeni üyelerimizle bir kaynaşma toplantısı niteliğinde olan toplantımızda hep beraber kahve içtik, ASPEG çalışmaları ve projeleri hakkında yeni üyelere bilgiler verdik.

Aspeg Genel Kurul ASPEG Genel Kurulu 27 Aralık'ta, İstanbul Bizimtepe toplantı salonunda gerçekleştirildi. 2008 dönemi faaliyetlerinin, mali raporun ve malzeme durumunun değerlendirilmesi sonrası 2009

dönemi için yeni yönetim ve denetim kurulu seçimleri yapıldı. Web sitemiz tekrar yayında

Web sitemizi geçici bir görsellik ve kısıtlı bir içerikle olsa da tekrar yayına soktuk. Gün geçtikçe geliştireceğiz.

Lütfen ziyaret edin, kayıt olun ve anketlerde oy kullanın.

http://www.aspeg-tr.org/

Etkinliklerden kısa kısa...

Page 5: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Bir grup mağaracının on gün boyunca kayıp olmaları yetkililerce hiç dikkate alınmadı. Kastamonu Kazla Köyü sınırlarındaki Topmeydanı'nda kamp yaptıkları tespit edilen mağaracıların telefon, elektrikli ev aletleri ve koladan yoksun yaşadıkları serüven gerçek olay ve kişilerle çok alakalıdır. Ancak, mağaracıların yurdumuz insanıyla pek bir benzerliğinin olmadığını düşündüğümü de bilmenizi isterim. Bir serüven havasında kişiliklerini daha iyi bulacak bu kahramanların toplumsal yapımıza uymadığı da bir gerçektir. Eyleme geçmeye hevesli, yiyeceklerini paylaşabilen, yapılacak işler konusunda deneyim ve bilimsel konularda fikir sahibi olan ekip net ifadelerle de anlaşabiliyor. Bu grubun araştırılması ileride ayrı bir tez konusu olacaktır.

Uykusuz geceler ve ayakta uyuyarak geçirilen günler pahasına, Ejder, Mantar, Sorkun, Kapaklı, Döngelyanı, Ilgarini ve Çovurmatepe Mağaraları'nda biyoçeşitlilik araştırmaları yapan, Çovurmatepe'de mağara sistemi bulan ekip üyelerinin, en az beş yeni canlı türü ve farklı yerlerde mağaralar keşfetmiş olsalar bile devletten bir onur veya madalya beklemediği de bir gerçektir.

Güneşi asfaltın arkasında gördüğüm son gün. İstanbul'dan uzaklaştıkça zaten bünyemizde az miktarda bulunan sükut, yerini sınırsız bir coşkuya bıraktı. Arabanın içinde dört kişiyiz. Koltuğumuzu paylaştığımız ve tepemize düşen çantaların varlığına rağmen dar alanların kısa pasçıları olarak hareketlerimizi hiç kısıtlamadık.

- Ender, lütfen araba kullanırken göbek atmak güvenli değil! - Niye ki? - Simge, dans ederken pişti yapabiliyorsun tebrikler.. - Barbaros arabayı devralınız yoksa göbek atarak öleceğiz.

Tutarsız bir coşkunluk bu... İlk molada Murat Derin ve Emine'yle buluşuyoruz. Yemek yersek sakinleşiriz belki.

Babam beni parka götürürdü. Murat, kızı Derin'i mağaraya götürüyor. Mağaracılık babadan kıza geçen bir şey olmalı. Osman'ın mağaracı kızları Elif (6) ve Ayşe (11) bu teorimi ispatlıyor. Ben de atalarımı araştırsam mağaracı olan birini bulurum elbet. En azından geçmişte mağarada yaşayanları bulacağıma eminim. Gece iki sularında kamp yeri Topmeydanı'ndayız. Ekibin ilk hamlesi keneyle mücadele yönünde. Elimiz, ayağımız, yüzümüz keneye karşı spreylendi. Ama bu ilk ve son

mücadelemiz. Sonrasında keneden öleceğimize mağarada ölürüz deyip mağaralardan başımızı çıkarmadık. Kişisel gözlemimde çekik gözlü olan Kırımlı kenelerin bizim semte pek uğramadığı yolunda. Ya da işime öyle geldi.

Kampta ilk sabah... Bu sefer Balkanlardan başımıza iyi bir şey gelmiş. Peter Beron, Bulgaristanlı biyospeloji uzmanı. Kırk yıllık deneyime sahip. Milena, hidrobiyoloji uzmanı ve Oanna, Romanyalı biyospeleolog. Anlaşıldığı üzere speolojinin biyo kısmında bilgi açığımız var. Biz de beyin gücü ithal ettik, aydınlanacağız.

İlk günden (son güne kadar) Ender, Sorkun'a döşemeye girdi. Milena başına geleceklerden habersiz yanında. Osman, Peter'le Topmeydanı Kulyucu'nda. Murat, Barbaros ve Simge Kapaklı Kuylucu'nda -100 metreye döşeme yapmak için indi.

Ankara ekibinin ( Çağan, Cansu, Hande, Esra ve Oanna) akşam yemeğine yetişmesi güzel bir sürpriz. Kamp budununun tebası mağaralarından çıkıp ateş başına toplandığında ertesi gün planı yapıldı. Planlamaya inanan bir topluluğuz.

Ertesi sabah, sanayi devrimini yaşamamış bir toplum olduğumuz yeniden ispatlandı. Hatta basit makinelerin icadını da ıskalamışız. Elektronik çağında ithal teknolojisini iyi kullandığımızdan bu açığımızı anlayamıyoruz. Tüm bunları kafamdan atmıyorum! İşte ispat:

Yararlılık sahibi insanlar olan Barbaros ve Murat işbirliğiyle bir sal yaptı. Amaçları, yiyeceklerimizi bu salla ağaca çıkarmak ve bu yolla kampımızın ayılar için bir cazibe merkezi olmasını önlemek. Buraya kadar plan kusursuz. Ancak,

Küre Dağları Böcek Gezisi (Kışın ortasında sıcak yaz gezisi güncesi) Gülşen Küçükali

Page 6: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

makara gibi basit bir ayrıntıyı atladıklarından 10 ayı gücünde yüklendiğimiz sal ağaçta ancak 50 cm kadar yükseldi. Ortaya çıkan manzara, koca oğlan için hazırlanmış açık büfe kahvaltı. Sal işe yaramayınca bizde onu parçalayıp yaktık. Basit makinelerin yapımını atlamış olabiliriz ama ateşin icadından beri en iyi ateş yakıcılar ve yangın çıkarıcılar bizde. Üstümüze çok gelmeyin sizi de yakarız!

Eğitim şart! Bilgi açığımız var. "Mağaracıyım" diye mahallede arkadaşlara hava atmakla olmuyor bu iş. "Mağarada hangi canlılar yaşar, ne yer, ne içer" bileceksin bastığın yerleri mağara diye geçmeyecek içinde yaşayanları düşüneceksin. Troglobiti, trogleksanı var. Peter Peron bugün bize hepsini anlattı. Nasıl avlayacağımızı... Yanlışlık oldu! Örnek toplayacağımızı da öğretti. Türk aklımla olayı sadeleştirip söylüyorum

"yumuşak cımbızla mağarada böcek toplayacağız. Erkek olsa iyi olur, zira penisten tür ve karakter tahlili yapılıyor." Cemiyetin en bilge insanı Petar Peron "illa ki erkek böcek illa ki penis "diye tutturdu. Biz de " neyse ki sünnetli böcek istemedi" diyerek sürek avını başlattık. Mağarada yaşayan cümle mahlûkat hedefimiz. Batılılar onlara başka isimler takıyor. Biz hepsine "börtü böcek" diyoruz kafamız karışmıyor. Ve aldığımız dersler, öğrendiğimiz bilgiler ışığında mağaralara hücum ediyoruz.

Ender nerede? Sorkun'da... Ender, "Sorkun bitmeli" başka bir şey demiyor. Bu sefer yanında Cansu ve Barbaros var. Petar Peron kampta vermiş olduğu derste böcek avlamak için kullanılan birkaç tuzaktan bahsetmişti.. Mağaraya bira, ekmek veya insan dışkısı örneği bırakarak canlıların belli yerlerde toplamasını sağlayan yöntemlerden yanlızca biri. Bu teoriye kafayı takan Barbaros'un Sorkun'un tek oturma yerine teharetül-numune bıraktığını öğrenen Simge'nin, örneği yakından incelemesi bilimsel bir çalışmaydı, ama boşa çıktı.

İkinci gün beni kampta bırakma gafletinde bulundular. Büyük hata . Dolma yaptım. Mercimek ve bulgur pilavı da... Tatlı olarak da bir kiloluk Nutella'yı kullanarak mozaik pasta. Tahmin edin bakalım mozaik pasta dağın başında n'erde dondurulur? Tabii ki doğal buzdolabımız Topmeydanı mağarasında... Hepsi kabız olur inşallah! "Bazen benimde yapanları seviyorum. Aslında bakarsanız her şey her şey

dâhil otellerde tenis kortlarında mutlu olacağım günler gelecek mi?" "Islak çamurlu ve karanlık yerlerde ne işim var, ne arıyorum buralarda?" Sonra etrafımdaki insanlara bakıp rahatlıyorum. Hepsi çiçek gibi insanlar hepsinin ayrı arızaları var. Kendi anormalliklerimizin normal görüldüğü tek yer burası. Burayı seviyorum. Burası dört dörtlük... Yiyecekler açık büfe, çadırlar iki kişilik, sonsuz animasyonlu mağaralar ve bütün Küre Dağları hareket alanı. Ferman padişahınsa mağaralar bizimdir!

Mağaralar güzeldir, mağaracılık da...

Mağarada erkek amfipod bulduk. Milena'yla sevinç içinde birbirimize sarıldığımız bir anda aklıma annem geldi. Görse, kızı hayırlı bir koca arayacağına, mağarada erkek amfipod arayan her anne gibi onun da gözleri yaşarırdı. Tür teşhisi falan desem? Faydası olmaz! Anlatamam... Zaten mağaracılığı anlatmak zor şey... Kilometrelerce yolu

tep, çadırda yat, kilolarca ip taşı, kayadan atla, sudan zıpla, soğukta üşü, TİT'de terle, sonra mağaracılığın ne kadar sportif, bilimsel ve güzel bir aktivite olduğunu kimseye anlatama... Bize duyurmadan birileri, insanlara mağaracılık hakkında olumsuz bir şeyler mi anlatıyor acaba?

Önemli haber: Bu gün minik mağaracılarımız, Derin ve Ayşe Kapaklı'da -70'e indi.

Gece olduğunda kampta şarkıların ardı arkası kesilmemekte, mağaracı milletimin insanları kendini yarasa opereti sanmaktadır. Yalnız şarkıları yazmak için gerekli duygu-düşünce birliğinden yoksun kalmaktadırlar. Bu durum şarkıların özünde olduğu kadar biçiminde de göze çarpmaktadır.

Page 7: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

"Sorkun sende gözüm yok / Döşemeye gönlüm yok" mısralarının Sorkun -120'de yazılması,

"Ejderim biçim biçim / Ölürem Ejder için" diyen ekibin 65 metreyi yusuf (Yusuf Yusuf!) eşliğinde korkuyla kat etmesi yeterince açık göstergeler.

Ender nerede? Sorkun'da. Bu kez yanında Cansu ve Hande var. Kadınların sayıca fazla olduğu bir kamp. Emine, Hande, Esra, Cansu, Simge hepsinin iç disiplinleri gelişmiş, kurdukları cümleler "gideriz, gireriz, yaparız, enginlere sığmaz taşarız" şeklinde noktalanıyor. Erkeklerin kas hücrelerindeki mitokondri hücrelerinin sayıca fazla olması burada işlemiyor. Kadınların gözü kara. Yine de biraz daha mitokondri hücresi fena olmazdı .

Çağan bu sefer Barbaros ve Oanna'yla kayboluyor. GPS'li GPS' siz fark etmez, ekip mütemadiyen kayboluyor. Bu seferki bahaneleri, "Vay efendim orman yolları sürekli değişiyormuş ( biri ekibi şaşırtmak için geceden yolları değiştiriyor olacak) mağara isimlerini mağaracılar uydurduğundan köylüden kimse bu isimleri bilmiyormuş –muş..."

Ekip, Çovurmatepe 1–2–3–4–5 ve Eşekçukuru 1–2 mağaralarının bulunduğu kaya resifinden geçerken yeni bir mağara sistemi bulduklarından şimdilik habersiz. Bunu kampa gelip haritalara baktıklarında anlayacaklar. Farkında olmadan buldukları mağarada birçok yeni canlı türüne de rastlıyorlar. Bu yolculukta bu üç kişilik dev kadronun küçük de bir macerası var.

Ormanda kendisine bakan bir çift göz fark eden Barbaros, Çağan'a "benim gördüğümü sen de gürdün mü?" diye sorar. Çağan " Evet gördüm" der. Onlara bakan bir ayı gördükleri halde "yok canım değildir" diyerek gerçeği inkâra giden bir savunma mekanizmasıyla mağaraya dalan ikili, Oanna'yı son anda yanlarına alıp çalışmaya başlar. İkili, kampa gelince gördüklerinin kedi değil ayı olduğunu ve yeni bir mağara bulduklarını aynı anda anlar.

Allah ayırmasın Barbaros ve Çağan iyi bir ekuri (TDK: Aynı damın atları) oldular.

Biz buraya ejderha avlamaya gelmemişiz! Onların nesli çoktan tükenmiş. Biz mağara canlısı arayacakmışız (Bkz: Petar Peron Küre Dağları Topmeydanı Arazi Ders Notları) Madem ejderha avlamıyoruz biz de Ejder Mağarasına gireriz (Ejder: Azılı bir mağara irisi, çok uzun boylu, iri yarı güçlü... Deneyenler bilir. Mağaracılık literatüründe mağaralar ikiye ayrılır; Ejder olanlar ve de olmayanlar)

En az iki stadyum genişliğinde Ejder mağarasına, boşlukta ampul gibi sallanarak 65 metrelik tek inişten giriliyor. İnişin başlangıcındayım,

akıl ve idrak dışı bir hadise. Tek bir ipte sallanan Homo Sapiens, kuş değil böcek değil bir deli mağaracı işte! Desandörüm ve hayatım iple düğümlü. Düğümü çözmeliyim kendimi bırakmalıyım. Vazgeçmemeliyim. Yaşamalıyım ve görmeliyim.

Aşağıda beni bekliyorlar. Benim ne işim var onların yanında, onlar beni ne yapsın, ben onları ne yapayım? Böyle düşünmemeliyim, beni görünce kim bilir ne kadar sevinecekler. Ya da selam söylesem kusura bakmayın acil bir işim çıktı dönüyorum ben desem? Ama onlar anlarlar...

Aklına karşı koyarsın bir anda. Ejder beni istiyor gidiyorum.

"Yanınıza geliyorum zavallı canım kardeşlerim!"

Düğümü çözüyorum kendimi bıraktım ama asılı kaldım. İp ağırlıktan yürümüyor. Aşağı iniş için ipi çekmek gerekli. İniş bile yorucu. Beş dakika kadar geçtiği halde hala ipteyim 50 şer cm iniyorum. Yeterince indiğimi düşündüğüm bir noktada aşağı bakmak gafletinde bulundum ki hasssss........r! Çağan'nın aşağıda söylediğine göre her inen, aynı yerde durup, aynı tepkiyi vermiş. Verilen tepkide din, dil, ırk farkı yok. Oanna da aynı şeyi söylemiş yine aynı tepkiyi vermiş. İpte uzun bir süre indikten sonra hala aşağıdakilerin ışıklarını nokta halinde görünce kaçınılmaz olarak böyle bir tepki veriyor insan. Mağaracıların ahlakı ipte bozuluyor demek ki.

Page 8: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Aşağıdakiler benim için şarkı söylüyor:

"Gel yanıma yanıma da yanı yanı başıma Şu gençlikte neler geldi cahil başıma"

Cahil evet cahil cesareti, sözlükte:

"Ejderden haberi olmadan giren mağaracı" anlamında kullanılan bir deyim. Aşağıya indiğimde Çağan kamerayla burnumun dibinde, "ne hissettin?" "Ejder'de olmak çok güzelmiş, burası oyun parkı gibiymiş", konuşuyorum ama bana "kendinde misin?" diye soran yok ki... Ejder'in yüzeyi mars yüzeyi gibi hızlıca canlı örnekleri alınıyor. Aklım başıma gelmeden çıkmam gerek yoksa birileri gelip beni buradan çıkarmalı. Çıkışta beynimi kapatıyorum. Yalnızca ip var, boşluk var, çıkış var. Bolta geldim göbek bağım karabine geçmiyor. Kendine göre döşeme yapan Çağan'ın göbek bağı çok uzun, İpekyolu'ndan da uzun, ben yetişemiyorum. Kendine göre döşeme yapmayı oracıkta yasak edip el jumarımın perlonundaki düğüme basarak yükseliyorum ve bolttayım. Tanrım, çok şükür, yeryüzüne 40 cm kaldı. Ve çıktım. Barbaros'la kampa doğru yola koyuluyoruz ve uzaktan kampımın tüten dumanı görünüyor. Kampta her şey olması gerektiği gibi darmadağınıklık yerli yerinde... Ve her mağaradan çıkana sevgi seli... Buradakilerle yüzyıllardır berabermişiz gibi. Sonu gelmez şövalye romanları gibi anlatmaya başladığımızda hikâyelerimizin ardı arkası yok. Ve bu yaşantımızın gerçek hayatla hiçbir alakası yok. O kadar

gerçek ve doğal yaşıyoruz ki gerçek hayat yalanıyla herhangi bir bağımız ve şehirde kalanların anlayabileceği bir dilimiz yok. Mağaradan çıkanların etrafı sarılıp anlattırılıyor. "Konuş mağaracı! Orada ne gördün ne yaşadın?" herkesin yaşadığı bir macera olur. Ve bütün maceralar paylaşıldığında hepimizin olur. Herkes kampına geri döner bütün kapıların bir bir kapandığı bu dünyada bir tek kampın kapısı açıktır.

Zaten bir kapısı da yoktur. Şimdi bekleme vakti. Sabırsız bir merak, hafif de bir endişeyle mağaradan gelecekleri bekleme..

Çağan ve GPS karmaşası. Cansu GPS Ejder'in ağzından alıp kampa getirmiş. Çağan ve Oanna karanlıkta yolu GPS'siz bulacaklar? Biz onlar için endişelenirken Romanya halk türküleri ormanda yankılanıyor. Bir de arada Shakespeare soneleri. Entelektüel mağaracılar Çağan ve Oanna güle oynaya kampa vardılar bile. Mağarada kalan son ekip Sorkun döşemesine inen Murat ve Simge... Kurtarma saati 24.00 vermişlerdi. Söz verdikleri saatte geleceklerine şüphemiz yok. Ama Sorkun bu, ıslak ve şakayı seven bir mağara... Nice mağaracı Sorkun'un cadı kazanlarına düşerek serinledi. Döşeme beklerken titredi. Herkesin hafif acılı acıklı bir hikâyesi oldu Sorkun'da... Bu bilgiden hareketle termosa sıcak çayı koyup Ender, Cansu ve ben Sorkun'un çıkışına, ıslak ekibe servise gidiyoruz. Kim demiş? "mağaracılar kaba insanlardır." Kimse demese bile ben açıklıyorum : birbirimize gayet itina ve ihtimamla yaklaşıyoruz. Mağara önüne çay servisi bile yapıyoruz. İncelikten kırılacağız. Kibarlıktan ve sıra vermekten mağaralara giremeyeceğiz sonunda. Biz Sorkun'a giden orman yoluna girdiğimizde, Murat ve Simge çoktan çıkmış. Karşılaştığımız yerde ellerine sıcak çayı tutuşturup bütün ekibi sağlam ve tek parça olduğu bir günü atlatmanın iç huzuruyla hep beraber kampımıza döndük.

Gündüz mağaraların, gece muhabbetin dibinin bulunduğu son yılların en renkli ve heyecanlı kampında günler düden suyu gibi akıyor. Kampta pişen bütün yemeklere sevgi katılıyor Küçük bir sır; sanırım ekip sucuğa tapıyor.

Topmeydanı'na Milena'yla baş başa giriyoruz. Bu gezide Milena Türkçe öğrendi. Hem de çekirdekten ilk kelimesi "has....r" bizim gibi naif bir toplulukta bu ayıplı kelimeyi kimden duyup öğrendiği anlaşılamadı. Bize de "Pişman Priştinyak"ı (Türkçe meali : çakma mağaracı) öğrendik. Bu Bulgar güzeli bize "Pişman Priştinyak" diye bir şey mi ima etmeye çalışıyor? Aman canım, bilmem kaç yüzyıl Osmanlı bunları haraca kesti ya! onun ezikliğindendir. Olur, o kadar. Bizimkiler de ona "Canım sen çakma mağaracısın" demeyi

öğretti. Memleketine gittiğinde sağda solda bunları söyleyecek. Neyse kültür alışverişi güzel bir şey...

Çovurmatepe'den oyun havaları eşliğinde gelen Çağan, Barbaros, Milena ve Cansu, ayakları yere basar basmaz göbek atmaya başladı. Hemen aralarına katıldım. Arada attıkları nidalarda anladığım kadarıyla beş girişi olan bir

Page 9: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

mağara sistemi bulmuşlar. Bunu kutluyormuşuz. Daha sonra edindiğim bilgilere göre: girişlerden birinden iki kola ayrılan darallar ileride bacaya bağlanmakta yukarıdan su girişi olduğu tespit edilmekteymiş. İleride galeriyle ve geniş bir salona bağlandıktan sonra kol sola doğru kıvrılıyor ve mağara devam ediyormuş.. Döşemenin gerekmediği yatay mağarada semender kurbağa ve yengecin yanı sıra semendere benzeyen triton isimli bir canlı bulan ekibin keyfini buldukları sülük ve amfipodular iyice arttırmış. Tahmin gücü yüksek olan ekip, Eşekçukuru Mağarası'nın da bu sisteminde yer aldığını düşünüyor.

Toplumsal bir işte yararlılık gösteren adsız kahramanların yaşantısından içtenlikle kaleme alınan bir belge...

Belge mi istiyordunuz sayın tarihçiler? İşte size belge;

Özel mülkiyet hırsından arınmış bir topluluktu ve fakat bütün Küre Dağları'nı onların sandılar. Ölüme ve yaşama aynı ipte bağlanmaya tutkulu bir cemiyet bu. Yok efenim! Mağaralar uterusa benzermiş, sonsuzlukmuş miş... Anlamlandıramadığımız duyguları

libidoya lapidoya bağlamayı gönlüm razı olmuyor. Freud'u unutun. Mesele basit: Allah aklımızı başımızdan aldı, yerimize düşünmek için bizi mağaralara gönderdi.

Hikaye tekrar devam etmek üzere şimdilik burada bitiyor. Diğerleri ne mi yapıyor? Kimileri kampta kalıp malzeme temizliği yaparken birileri İstanbul yoluna düşmüş tekrar geri döneceği günü saymaya başladı.

Fotoğraflar : Gülşen Küçükali

Page 10: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Bilgi KırıntılarıBilgi KırıntılarıBilgi Kırıntıları

WD-66 Avrupa'daki mağaraları kültür, doğa ve çevre mirası olarak koruma altına almak amacıyla, Avrupa Mağara Koruma Komisyonu (European Cave Protection Commission-ECPC) ve Avrupa Speleoloji Federasyonu (European Speleological Federation-FSE)'nun birlikte hazırladıkları ve 4 Aralık 2008 tarihine kadar Avrupa Birliği Parlementosu Parlamenterlerinin imzasına açık bulunan yazılı bir deklarasyondur (Written Declaration-66).

"Yeraltı Dünyasını Kurtarın!" sloganı ile yola çıkan ECPC ve FSE; WD-66'nın Avrupa Birliği Parlamentosu Parlamenterlerinin salt çoğunluğunun imzası ile kabul edilmesi halinde, Avrupa'daki mağaraların ve karstik bölgelerin kültürel, doğal ve çevresel SİT-Alanı olarak koruma altına alınacağını duyurmaktadırlar. ECPC ve FSE bu amaçla; tüm Avrupa ülkelerinde, internette ve Avrupa Birliği Parlamentosu'nda yoğun çalışmalar yapmaktadır.

ECPC ve FSE, çalışma kapsamında;

4 Kasım 2008 tarihine kadar, Avrupa Speleolojistleri ile işbirliği yaparak kendi Parlamenterleri ile temasa geçmiş ve destek için söz almışlar,

5 Kasım 2008'de, planlanan iki günlük Basın Konferansı için Basına duyurular dağıtmışlar,

7 Kasım 2008'de Kampanya Prezentasyonu ve Fragman ı yayınlamışlar,

11-12 Kasım 2008 tarihlerinde Brüksel'de Avrupa Birliği Parlamentosu Genel Kurul Salonu girişinde, ilgili parlamenterlerin, bürokratların, gazetecilerin ve diğer ilgililerin katılımıyla, başarılı bir Basın Konferansı vermişler ve Parlamenterlerden destek istemişler,

19 Kasım 2008'de Avrupa Birliği Parlamentosu'nda Avrupa'daki mağaralar ve karstik bölgelerle ilgili 2000 Kartpostal, 2000 Yazılı Deklarasyon ve 1000 Flyer ve 1000 paket çubuk makarna dağıtmışlar ve bu çalışmanın resimlerini Picasaweb'e yüklemişler,

20 Kasım 2008'de kampanyanın özel kartpostallarını hazırlamışlar ve elde edilecek gelirin "Yeraltı Dünyasını Kurtarın!" kampanyası için kullanılacağını bildirilmişlerdir.

20 Kasım 2008 tarihine kadar 53 Parlamenter WD-66'yı imzalamıştır.

28 Kasım 2008'de 112 Parlamenter WD-66'yı imzalamıştır.

4 Aralık 2008 itibariyle 140 Parlamenter WD-66'yı imzalamıştır.

ASPEG olarak ECPC ve FSE başkanlarına ve kampanya yöneticilerine 25 Kasım 2008 tarihinde mail atılarak çalışmalarına destek verdiğimiz belirtilmiş ve kampanyaya destek olmak için yapılabilecek faaliyetler hakkında bilgilendirme istenmiştir.

ECPC Başkanı Christiane Grebe tarafından kampanyayı desteklediğimize dair bir mektubun he zaman hoş karşılanacağının belirtilmesi üzerine ASPEG imzalı bir destek mektubu ECPC'ye gönderilmiştir.

Kampanyanın başarıya ulaşabilmesi için en az 393 Parlamenterin deklarasyonu imzalaması gerekirken, oylama günü olan 4 Aralık 2008 tarihi itibariyle deklarasyonu sadece 140 Parlamenterin imzalamış olması nedeniyle, ECPC ve FSE Avrupa'daki mağaraları ve karstik bölgeleri koruma altına alma amacına, ne yazık ki ulaşamamıştır. Deklarasyonu imzalayan ülkelerin Parlamenterlerine bakıldığında; Sloven Parlamenterlerin %86'sının deklarasyonu imzalamasına karşın, Çek Parlamenterlerin sadece %4'ünün imzalaması dikkat çekmiştir.

ECPC ve FSE, gelecek seçimden sonra Avrupa Parlamentosu'nu mağara koruma projelerine ikna edebilmek için, Avrupa'daki mağaraları ve karstik bölgeleri koruma adına daha yapılacak çok işin olduğunu göstermek amacıyla, mağara ve karstik bölgelerin yerlerini elektronik ortamda gösteren Coğrafi Bilgi Sistemi (GIS) çalışmalarına başlayacaktır. ECPC ve FSE tarafından 2009 yazında Brüksel'de Parlamenterlere yapılacak prezentasyonda geliştirecekleri GIS projelerini sunabilecek girişimciler aranmaktadır. ECPC ve FSE'nin GIS projesi ile ilgilenen mağara koruma gönüllülerinin ASPEG Yönetim Kuruluna başvurmaları beklenmektedir.

Avrupa Birliği Parlamentosu WD-66 Deklarasyonu "Yeraltı Dünyasını Kurtarın!"

Ceyhun Uludağ (ASPEG Mağara Koruma Proje Lideri)

Page 11: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Biliyor muydunuz?Biliyor muydunuz?Biliyor muydunuz?

Türkiye'de mağaracılık hakkında ilk gazete haberi 16 Ekim 1959'da İstanbul'da yayımlanan Hayat dergisi sayı 42, "Türk basınında ilk defa Hayat, bir yeraltı nehrinde, Yerköprü mağarası- Konya" olarak,

İlk mağara/mağaracılık ile ilgili gazete röportajı ise Temuçin Aygen tarafından "Maraspoli mağaraları" hakkında 20 Kasım-3 Aralık 1955 tarihinde Yeni sabah gazetesinde çıkan Vural Sözer'in yapmış olduğu tam sayfa röportaj olarak yapılmıştır.

Page 12: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

YaşadıklarımızYaşadıklarımızYaşadıklarımız

Çaktırmayın, tuluma sığamıyorum ama bende hala iş var!!!, ıgghhhh...

Bırakın lan beni!!!, siz kime örnek diyosunuz haa!! Ayy, ayyy, kıdıklama kıdıklama, hiiihoohoo..

Evet, şampiyon –100 metre ile Derin. Babası bilerek koymuş adını !!.

Yorum yok Kırkağaç kavunu gibi....

Gülşen, çoçuklar mağaracı olmak istiyor, edebiyatçı değil !!

Fotoğraflar: Gülşen Küçükali, Ender Usuloğlu, Emine Azak, Oanna Kachula

Page 13: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Sahibinin Sesinden.... Sorkun'da bestelenen mağara makamındaki şarkının sözleri: Kürenin mağaraları Döşenir duvarları Bize de derler çakıcı Yar fidan boylum Döşeriz duvarları Sorkun senden serin yok Döşemeye gönlüm yok Aman bırak Ender döşesin Yar fidan boylum Ankara'dan destek yok. Şarkı sözleri ve yorum Cansu Yılmaz Barbaros Acartürk Şarkıyı dinlemek için tıklayın: http://www.facebook.com/video/video.php?v=42228939211&oid=27616913575

SpeleosanatSpeleosanatSpeleosanat

Page 14: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Neden Mağaralar? Sebahat Bahadır

Ya da farklı bir şekliyle insanoğlu o karanlıklarda ne arıyor? Bence cevap bilinmeyenden kaynaklanıyor.

İnsanoğlu yüzyıllarca varoluş nedenini aradı. En korktuğu şey hep bilinmeyenden kaynaklandığı için. Dünya o kadar çok bilinmeyenle doluydu ki!

Peki insanın varoluşunun cevabını bulabilme ihtimali var mıydı? Mutlaka vardı. Çünkü her oluş bir neden barındırıyordu içinde.

Diğer canlılar bir alt varlıktır. Yani insanoğlunun hükmedebildiği ve ona bir varoluş nedeni yaratabildiği varlıklardır. İnsanoğlu hayvan ve bitkilerin tanrısıdır. Çünkü onların varoluş nedenini bilir.

Ama kendi varoluş nedenini bilemez. Bu yüzden kendisinin tanrısı değildir. İşte bu noktada büyük güç, yani insanın kendisinden daha büyük güç olan, "İnsanın Tanrısı" devreye girer. İnsanın varoluşunun nedenini ancak o bilir.

Ve insan araştırır çünkü varoluşunu bilmek onu kendi kendisinin tanrısı yapacaktır. Sırrını çözecek ve tanrının boyunduruğundan kurtaracaktır. Ama tanrı söylemez. Söylediği an tanrılığını kaybedeceğini bilir. Ve insanoğlu bilinmeyenin peşine düşer..

Çünkü bu sır "onu özgürleştirecek ve kendinin tanrısı yapacak" demektedir. Bu yüzden elimizdeki en güzel kanıt olan dünyayı incelemek bizi varoluşumuza götürecek en güzel yol bence. Ama tabi insanoğlu bunu pek çok farklı şekilde dener. DNA ile oynamasının, koyun Doli'leri yaratmasının altında bence bu neden yatıyor.

Olayı Big Bang'e kadar götürmeye de gerek yok . En güzeli onun içinden başlamak. Yani tam üzerinde durduğumuz noktadan.

İşte beni dağlardan bayırlardan mağaralara getiren nedende biraz buradan başlıyor. Tabi biraz da adrenalin arayışımdan.

Küçükken ilk okuduğum hikaye olan "Alice Harikalar Diyarında" da Alice'in bir tavşanın ardından ağaç kovuğundan harikalar diyarına düşmesine bayılmıştım. 28 yaşında tahmin edersiniz ki o tavşandan ümidimi kesmeye başlamıştım

Ve çok doğru bir söz olan "hoca hocayı tekkede, deli deliyi dakkada bulur" misali benzeri amaçlarla yola çıkmış insanlarla yollar bir yerlerde kesişiyor.

Kendini insanların korktuğu karanlıkdaki güzellikleri göstermeye adamış, oradan yüzlerce ustanın ince ince işlediği eşsiz sanat eserleri gibi su damlacıklarının yüzlerce yıl uğraşarak yaptığı, tanrının sanat eserlerini gelecek kuşaklar için yaşatmaya çalışan ve bunu hiçbir karşılık beklemeden yapan insanlar! Bu zamanda aklına şaşılacak insanlar!

Bir mağara serüvenine katıldım...

Günlük yaşantımdaki günü kurtaran ve önüme hazır gelenlerle yetinme duygusundan arınmak üzere doğanın güzelliklerine yüzümü çevirdim.

Teşvikiye'de elinde kadehlerle sanat galerisini gezip harikalar yaratmışsınız diye sanatkârı pohpohlayan kalabalığın aklına şaşarak tanrının sanki varlığına kanıt olarak yarattığı bir diyar olan mağaraya...

Bir gün yalnız ve kendini hayattan sıkılmış hisseden, başını sadece toprağa gömerek sorunlardan kaçamayacağını öğrenmek isteyen herkesin gitmesi gereken yere. Karanlıkta yanınızda olacak ve her karşılaştığınız engelde elinizden tutacak, sizi varlığını bilmediğiniz diyarlara

Page 15: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

götürecek ve görmediğiniz güzellikleri gösterecek birilerini ararsanız tavşanı beklemeyin. Derinliklere gitmenin bir yolunu bulun.

Kendini bu yola adamış deli bir çok insan tanıyorum artık. Ama en kaçık olanları ve sanırım en doğru noktada olanları derinliklere gönül verenler. Yani mağaracılar..

Yazımı Alice ve ona yol gösteren Cheshire kedisinin hikayedeki bir diyalogu ile bitirsmek istiyorum.

Alice Deli insanların arasına gitmek istemiyorum.

Cheshire Kedisi Bunun sana pek bir yararı yok. Hepimiz burada deliyiz. Ben deliyim. Sen delisin.

Alice Benim deli olduğumu nereden biliyorsun?

Cheshire Kedisi Öyle olmalısın. Öyle olmasaydın buraya gelmezdin.

... ... Alice Buradan gitmek için bana hangi yolu

izlemem gerektiğini söyler misin? Cheshire Kedisi Nereye gitmen konusunda iyi bir

anlaşmaya bağlı bu. Alice Neresi olduğunun önemi yok! Cheshire Kedisi O zaman hangi yol olduğunun da bir

önemi yok. Alice Sonunda herhangi bir yere varsın da. Cheshire Kedisi Elbette varacaksın. Eğer yeterince uzun

yürürsen. Bir gün bir yerlerde karşılaşmak dileğiyle,

Fotoğraflar : Engin Selamsız, Gülşen Küçükali

Page 16: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Porof. Dr. Barbaros Acartürk el emeği göz nuru "Ev yapımı ip yıkama makinesi"ne imzasını attı. Ürün çok yakında müşterilere sunulacak. Binlerce plastik çipin yardımı sayesinde kiri emen ve tamamen ortadan kaldıran makine, teknoloji alanında bir ilke imza atıyor. ASPEG ailesi olarak gururla sunarız.

Bu gelişmeyle birlikte ASPEG'in yaptığı çalışmalar gezegenin sınırlarını aşmış durumda, duyumlarımıza göre uzaydan yaptıklarımızı izleyen her 100 Siriusludan 92'si "huzuru kendi iç evreninde arıyormuş"

"Yavrum şu kriz ortamında suyu haybeye harcamamak lazım" diyen Porof. Barbaros, Leeds Üniversitesi'nden araştırmacılarla ortak çalışma yaparak bir bardak suyla ip yıkayan makineyi geliştirdi.

Türk mağaracılığına iftiharla sunacağımız bu yapıt tamamen Türk kıvrak zekasının ürünüdür.

Malzeme:

*Yarı-iletken pille çalışan altı adet halı yıkama fırçası

*Bahçe hortumu (iki metre) ve beş metre fiber optik kablo

*Su şebekelerinde kullanılan dirsek

*Vida, çivi

*Boraks minerali katkılı yapıştırıcı

*İki adet otomatik makara

*Somunlar

*Elektronik başlıklı menteşe

*Sunta levha

*Vanadyum nikel alaşımlı metal askılar

Öncelikle fırçaların ebatlarına uygun, suyun girişi ve tahliyesine uygun kapaklı bir kutu yapılmalı. 1 cm

kalınlığındaki kontrplaktan kutu, menteşelerin yardımıyla açılıp kapanabilme özelliğine sahip olmalı. Kutunun üzerine, duvara ya da ağaca asılabilmesi için halkalar yerleştirildi. Bu sayede makinenin zorlu doğa koşullarına uyumlu olması sağlandı.

Önemli olan ipin içeride rahat hareket edebilmesi, fırçaların kısa surede deforme olmaması. Bunun için ipin farklı noktalardan geçişini sağlayacak makaralar yerleştirildi. Son teknolojili labaratuvarımızda matkap bulunmadığı için tornavida darbeleri sonucu somunların yerleştirileceği delikler açıldı. Makaradan sonra sıra geldi fırçaları yerleştirmeye.

Fırçalar karşılıklı iki kapağa kapandığında üst üste gelecek şekilde yerleştirildi.

Şunu öğrenmiş olduk ki halı fırçası denilen nane harbiden sert ve sağlam bir şeymiş.

Vidayı batırmak mümkün değil. Laz damarı ve inadı kabardığı gibi ocakta ısıtılan çiviler imdada yetişti. Fırçalardan sonra suyu dağıtacak hortumların yerleştirilmesine geldi sıra.

Hortumları T aparatlara yerleştirilmek istendiğinde farklı çaplarda olduğunu anlaşıldı ama iş işten geçmişti. Gece saat iki olmuş ve bu saatten sonra bu işe çare bulmak Türk mağaracılığı adına ulvi bir görev olmuştu. İlerleyen dakikalarda hortumların çapını büyütmek için mutfakta ocağın üstünde bir elde tatlı kaşığı, diğer elde hortum ısınan plastiği büyütmeye çalıştık.

Azıcık lastik kokusu ve gözleri yaşartacak kadar is olmuştu ama olsun görev bu. Azimle verilen mücadele sonunda hortumlar aparatlara uyuyordu.

Bu iş de bittiğinde fırçaların üstüne su dağıtacak şekilde yerleştirildi. Her şey tamam, ip güzel işliyor, suyun dağılması güzel ama kutunun kapağına kilit almayı unutmuşuz.

Gece saat 3,5 ama görev beklemez bu iş bu gece bitecek. Evde valiz aranır, etrafta sökülüp kullanılmak üzere her yer taranır. Ama nafile, bir sigara ve kahve eşliğinde düşünürken kafadaki ampül yanıverdi.

Evdeki tadilattan kalma inşaat çivileri eğilip büküldü ve iki adet kilit yapıldı, Bunun bir örneğini köyde ahırın kapısında görülmüştü, ip yıkama aleti yapım fantezisi sabahın ilk ışıklarıyla son buldu.

Katlanabilir ekranlı el bilgisayarı, sessiz çalışan çalar saat, roket kemerinden sonra en büyük icat, Türk mağaracılığına armağan olsun.

Bir Zihni Sinir Procesi !! (İp yıkama edevatı) Porof. Dr. Barbaros Acartürk

Page 17: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Enteresannn...Enteresannn...Enteresannn...

Ekim ayı içinde Ekşi Sözlük web sitesinde ASPEG ile ilgili bir madde girişi yapıldı. "Speolog" rumuzlu malum kişi neden sonra kaldırmayı seçti bilemiyoruz. Ama bizi çok güldüren bu komedyadan kimse mahrum kalmasın diye düşündük ve bir kamu hizmeti olarak yazının yayında kaldığı süre içinde aldığımız bir kopyasını noktasına virgülüne dokunulmamış haliyle aşağıDa sunuyoruz.

ASPEG hakkında mı yoksa yazanların psikolojisi hakkında mı daha fazla bilgi içerdiğini lütfen siz yorumlayın.

Olayın traji-komik yanı bir yana, nasıl bir psikolojik sorun ve/veya çekemezlik ve/veya kuyruk acısı bu tür bir dışa vuruma yol açar tahayyül etmek zor. Ama asıl acı olan bu kişinin mağaracılık camiası içinden olması.

Neyse fazla ciddiyete gelir bir yanı yok konunun, eğlenmeye devam edelim. Yazının içerdiği kişisel hakaretler bir yana yeni başlayan mağaracılar için öneriler ve tavsiyeler içermesi nedeniyle mümkün olduğunca geniş kitlelere ulaştırılması gerektiğini düşündük ve bültenimize aldık. Lütfen özellikle yeni üyelerimiz okusun, sonra "ama bizi uyarmamıştınız" diyen olmasın.

Sıralanan hakaretler arasında en enteresanlarından biri de "bir tüzel kişiliği olmayan" ifadesi. Utanılası bir zaafımız daha işte... Bir daha trafikte yolunuzu kesen taksi şöförüne camınızı açıp avazınız çıktığı kadar "tüzel kişililiksiz" diye bağırabilirsiniz. Ama yazıda geçen diğer terimleri kullanırken dikkat edin, karşı taraf beyzbol sopasıyla inmesin.

Aslında zeki, çevik ve ahlaklı doğa sporcuları olarak bu tür ifadeleri kimse için kullanmayacağınızı biliyoruz. Ama görüldüğü üzere camiamızda bu yaratıklardan bir miktar var.

Dip Not: Tekrar arama ihtiyacınız olursa bu ibret belgesini yenilenmiş web-sitemizde de bulabilirsiniz.

Page 18: Cadı Kazanı 3 (Kasım-Aralık 2008)

Bülten Ekibi Cansu Yılmaz

Durmuş Yarımpabuç Ender Usuloğlu Gülşen Küçükali