cadı kazanı 6 (mayıs-haziran 2009)

20
ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 Sayı 6 Mayıs-Haziran 2009 ASPEG E-Bülteni'dir Karanlığı Fotoğraflamak– Chris Howes 4 KuĢkayası ilkler—Erkin Ozan Yıldız 7 Soğucak Mağaraları—Nuray ġahin 8 Mağara Çekirgeleri—M. Sait Taylan 10 BÜMAK’la Gurbettepe Kuylucu Gezisi 1988—Hadi Ġstanbullu 14 2 Film 1 EleĢtirmen—GülĢen Küçükali 17

Upload: anadolu-speleoloji-grubu-dernegi

Post on 24-Mar-2016

291 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

ASPEG (Anadolu Speleoloji Grubu) e-bülteni

TRANSCRIPT

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009

Sayı 6 Mayıs-Haziran 2009 ASPEG E-Bülteni'dir

Karanlığı Fotoğraflamak– Chris Howes 4

KuĢkayası ilkler—Erkin Ozan Yıldız 7

Soğucak Mağaraları—Nuray ġahin 8

Mağara Çekirgeleri—M. Sait Taylan 10

BÜMAK’la Gurbettepe Kuylucu Gezisi

1988—Hadi Ġstanbullu 14

2 Film 1 EleĢtirmen—GülĢen Küçükali 17

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 2

© Tüm hakları saklıdır. Bülten içeriği kaynak belirtmek Ģartıyla ticari olmayan amaçlarla kullanılabilir. Ön kapak fotoğraf : Ender Usuloğlu Arka kapak fotoğraf : Ender Usuloğlu

ASPEG

Anadolu Speleoloji Grubu

www.aspeg-tr.org

Bülten ekibinden..... Geziler hız kesmeden devam ediyor.

Mayıs ve Haziran aylarında da Küre Milli Parkına

gezilerimize devam ettik. Derin kuyluçlardan mi-

nicik mağaralara kadar önümüze ne çıkarsa hari-

talıyoruz. Ocak’dan bu yana 22 harita çizmiĢiz ve

son gezideki 12 mağaranın çizilecek (bu kelimele-

ri yazarken bile birileri biten haritaları gruba atı-

yor) haritaları dahil değil.

ASPEG, bir sevgi pıtırcığı grubu olduğu için hep

mağaraya da girmiyoruz hani..Sualtı AraĢtırma

Derneği Ġstanbul Ģubesi ile tanıĢıp, caz eĢliğinde

yemek yemek, Ali Aytan’ın stand-up (ayakta ya-

pılan) komedisi, gezi yemekleri, zihni sinir proje-

leri deneyelim derken zaman akıp geçti ve yine

bir bülten yayımlamaya geldik.

Arada bir nefeslendik ve kendimizi uzun zaman-

dan sonra Toroslar’a attık. Hazır oralara kadar

gitmiĢken, Balkan Federasyon kampına da katıldık

ve 3 tane sunum yaptık. Birçok yerli yabancı ma-

ğaracıyla muhabbet ettik ve tanıĢtık. Eskilerle bu-

luĢtuk (Eski BÜMAK’lı Hadi, Bülo), bizi kırmadı ve

Hadi güzel bir BÜMAK anı yazısı yazdı.

Ġyi okumalar, sevgiler.

Bu sayıda

Gezilerden ve Etkinliklerden kısa kısa ......... 3

Speleokültür-Karanlığı Fotoğraflamak ......... 4

KuĢkayası Ġlkler ! ......... 7

Soğucak Mağaraları; Aileboyu mağaracılık ......... 8

Bilgi Kırıntıları (Mağara Çekirgeleri) ........ 10

Mağara Fotoğrafları ........ 11

Biliyor muydunuz? ........ 12

Speleosanat ........ 13

BÜMAK’la Gurbettepe Kuylucu Gezisi ........ 14

2 film 1 EleĢtirmen ........ 17

Aramızdan Ayrılan ........ 18

YaĢadıklarımız ........ 19

Bülten Ekibi

Tuğçe Arık (Speleokültür, Biliyor muydunuz?)

Emine Azak (Son okuma)

Gülşen Küçükali (Gezi/Etkinlikler den kısa kısa, Yaşadık-

larımız)

Ender Usuloğlu (Yayına hazırlama, Speleosanat)

Katkıda Bulunanlar: Hadi İstanbullu, Gülşen Küçükali, Ender

Usuloğlu

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 3

GGGeziler ve eziler ve eziler ve EEEtkinlikler tkinlikler tkinlikler kısa kısa...kısa kısa...kısa kısa...

KuĢkayası Gezisi

16-20 Mayıs tarihlerinde, 22 kiĢilik bir ekip ile Bartın,

Yukarıdere Köyü, Göksu Mahallesi sırtında, Küre Dağ-

ları Milli Parkı sınırları içinde yer alan kamp yerini

merkez alarak daha önceden haber aldığımız mağara-

ları ve bölgedeki yeni ihbarlar araĢtırıldı. KuĢkayası 1

ismini verdiğimiz mağara, dikey olmasına rağmen

inanılmaz güzellikte oluĢumlara sahipti. KuĢkayası

1'in yaklaĢık 20 m uzağında ve aynı duvarda tesbit

edilen KuĢkayası 2 Mağarası ölçüldü, haritalandı ve

mağara içinden birçok canlı örneği toplandı.

Gölcük Mağarası ölçüldü ve haritalandı.

Soğacak Yaylası’nda KeĢif ve Harita ÇalıĢması

30 Mayıs 2009 günü Nuray Ada, Murat ġahin ve Bib-

lo'dan kurulu ASPEG aile ekibi Adapazarı / Soğucak

Yaylası'nda yeni keĢfedilen mağarayı araĢtırmak ve

ölçmek üzere yola çıktı. Ekip, Nuray'ın liderliği, Biblo'-

nun co-pilotluğu ve Murat'ın Ģöförlük ve malzeme ta-

Ģıyıcılığı ile Soğucak Yaylası'ndaki mağaraya ulaĢtı. Ġki

kiĢilik aile ekibimiz mağaranın ilk 175 metresini ölçtü.

ASPEG Antalya Ekibinin Akseki Faliyeti

ASPEG Antalya üyeleri ilk faaliyetlerini Akseki'de dü-

zenlediler. Ender, Özgür, Emel, Gökhan ve Sinan'dan

oluĢan ekibin ilk durağı Telefağa Obruk'u idi. Pazar

günü, Ender, Emel ve Sinan; diğer ihbar olan Güver-

cinlik Obruk'unu aramak için yola koyuldu. Obruk

aranırken yol üzerinde 2 mağara bulundu ve hemen

ölçümleri alındı. Ġki günün sonunda elimizde 4 harita

ve güzel anılar kaldı.

BaĢkan Ali Aytan’dan “stand-up” Gösterisi

5 Haziran akĢamı Beyoğlu'nda, Hamam'da idik. Ye-

mek güzel, sohbet çok keyifli idi. Ġlerleyen saatlerde

ise gecenin sürprizi olarak Ali Aytan mikrofonu eline

aldı ve "stand-up" ı yan iĢ olarak yapabileceğini he-

pimize ispat etti. Ayıpınarı Mağarası'nın isminin

Aylapınarı'na dönüĢmesi, PınarbaĢı Buzluk Ġni'nin

kendisi tarafından tek baĢına ölçülmesi hikâyeleri tüm

katılanları yerlere yatırdı.

Aspeg, Sad BuluĢması

9 Haziran 2009 SAD'ın Ġstanbul BuluĢması'nda

ASPEG olarak yer aldık. SAD üyeleri 15,

ASPEG üyeleri ise 8 kiĢi idi.

Küre Dağları Milli Parkalar Projesi ÇalıĢmaları

Devam Ediyor

AraĢtırma bölgesinde yeralan Armutlu, Zoni yaylası

çevresinde on kiĢilik bir ekibin yedi günde on iki ma-

ğara haritası ve bir yığın ihbarla döndüğü gezi olduk-

ça verimli geçti. Armutlu'da; Kayadibi Mağarası, Si-

nekli Mağara, Kurtyolu Düdeni, Kurtyolu 1 ve

Kurtyolu 2, Zoni'de ise Zoni Düdeni ölçüldü ve örnek-

ler toplandı.

ASPEG, BSU Kampında

TMB (Türkiye Mağaracılar Birliği) tarafından Antalya

Olimpos'da düzenlenen BSU (Balkan Speleological

Union) kampına katılan Aspeg ekibi iki gece boyunca

üç tane sunum yaptı. Aspeg tarafından yürütülen

araĢtırma projeleri ve mağara haritaları üzerine olan

sunumlar aynı zamanda belgesel niteliği taĢıdığından

izleyiciler tarafından ilgiyle karĢılandı.

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 4

SpeleoSpeleoSpeleo---KültürKültürKültür

GĠRĠġ

Mağaraları ziyaret edenler genellikle baĢlangıçta günı-

Ģığının olduğu ağızları ziyaret ediyorlardı ama özellikle

kraliçe Elizabeth döneminde merak düzeyi giderek ar-

tıyordu.

Meraklı insanlar, gerçek anlamda mağaraların ne ka-

dar ilerlediğini mağaraya girmeden, yüzeyden bir Ģe-

kilde değiĢik yöntemler bularak keĢfetmeye çalıĢıyor-

lardı. Mesela 1600 yılında Robert Dudley,

Derbyshire’daki Eldon Hole mağarasına merak sarmıĢ-

tı. Bu mağaranın ağzındaki karanlık deliğin, sonsuz bir

boĢluğa veya en azından bir iki bin feet derinliğe ulaĢ-

tığı zannedilirdi. Dudley, gerçeği bulmak için, kölesi

George Bradley’i bir ipin ucuna bağlayıp o karanlık de-

rinlikten aĢağı sallandırmıĢtı. Ne yapılsa da ip yetme-

miĢ, zavallı köle yüzeye geri çekilmiĢti. Köle’nin saçları

beyazlamıĢ ve delirmiĢti zaten bir iki gün sonra da

Ģoktan ölmüĢtü.

Böylesi durumlar zaten mağaraları çevreleyen mit ve

kahramanları aydınlatmak için yeterli değildi. 18 ve

19. Yüzyıllarda insanları okuma merakı sarmıĢtı. Bu

sayede kitap sayısı artmıĢ, yazarlara mağaraları öz-

gürce açıklama ve tasvir etme olanağı sağlanmıĢtır.

Gezginlerin uzakları dolaĢarak para kazanmaları ve

deneyimlerini ―oturanlar‖ için kitap haline getirmeleri

önemlidir.

Günümüzde olduğu gibi, resimler kitapların satıĢını

kolaylaĢtırıyordu. Fotoğraf öncesi, tahtaya çizimler ve

gravürler çok önemliydi. Hem çoğaltılabilirler hem de

kitabın içinde satılabilirlerdi. 1800’lerin baĢında gra-

vürcülük oldukça iyi bir iĢti. Yayımcı yayınlayacağı gra-

vürleri iĢ bilenlere havale ederdi. Örneğin, coğrafi bir

resim için, ressam o bölgeye gider, bir çizim veya su-

luboya ile resmeder daha sonra gravürcü bu resmi alır,

plaka üzerine çalıĢır ve baskıya hazır gravür haline ge-

tirirdi.

1900’lü yıllarda , kamuoyu giderek hem daha fazla çe-

Ģit hem de sayısal anlamda çok daha fazla gravürler

ve resimler talep etmeye baĢladı. Bazen bu resimler

renklendiriliyordu. Bütün bunlara rağmen gravür ve

benzeri resimlemelerin problemleri vardı. Bir kere her

zaman doğru değillerdi (çizilen objeye benzerlik) ve

çoğaltmak kolay olmuyordu. Bütün bu problemlere çö-

züm fotoğraftı ve baĢladığında gravür piyasasını tama-

men çökertti.

1839 yılında, Niepce’nin ilk buluĢu üzerine, Fransız

Louis Daguerre, ―daguerret tipi iĢlemi keĢfetti ve Fran-

sız ordusuna sattı. Ordu da bu buluĢtan herkes fayda-

lansın diye paylaĢtı. BuluĢ, metal bir plaka üzerine im-

ge oluĢturmaktı. Kamera büyükçe bir kutu gibiydi ve

önünde bir lensi vardı. BuluĢun, halkın üzerindeki etki-

si olağanüstüydü, özellikle ressamlar ve sanatkarlar

büyük bir ĢaĢkınlığa uğramıĢlardı. Parisli sanatçı Paul

Delaroche, ―bugünden itibaren resim ölmüĢtür‖ diye

beyanat vermiĢti.

Bugün, bu buluĢun yarattığı farfarayı hayal etmek zor.

Fotoğraf çekmek için artık bir ressamın veya gravürcü-

nün yeteneklerini öğrenmek gerekmiyordu. Gravürcü-

ler iĢlerinin engellenmesinden tedirgin oldular hatta

bazı dinlerde buluĢ aforoz edildi. Bununla birlikte,

Daguerre’nin yöntemi baĢarılıydı. Ġngiliz William Henry

Fox Talbot’un yöntemi de. Talbot, Daguerre’den ha-

bersiz yıllardır fotoğraf çekim iĢlemleri üzerinde çalıĢı-

KARANLIĞI FOTOĞRAFLAMAK (YERALTI VE

IġIKLI FOTOĞRAF ÇEKMENĠN TARĠHÇESĠ I)

Chris HOWES

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 5

yordu. Daguerre çalıĢmalarını ilan edince, kendisi

de geri kalmamak için aceleyle çalıĢmalarını yayın-

ladı. Azalmakta olan Ģansını buluĢu ile doğrultmaya

çalıĢan Talbot için neyse ki, iki buluĢ da birbirinden

farklıydı. Daguerre, gümüĢ kaplı bakır levha üzerine

fotoğraf üretirken, Talbot çektiği imge’nin negatifini

üretmek için kağıt kullanmaktaydı. Bu kağıt, yarı

geçirgen hale getirilmek için cilalanıp veya yağlan-

dıktan sonra baĢka bir hassas kağıtla temas ettirilip

normal pozitif fotoğraf elde ediliyordu. Talbot, bu

iĢlemi (sürece) ―Calotype- Kalotip‖ olarak isimlen-

dirdi. Bu iĢlem ümit vaat etmesine rağmen diğeri ile

karĢılaĢtırıldığında pek fazla tanınmadı.

Mağaralar için, giriĢlerinin fotoğraflanması dahil

herhangi bir Ģekilde bir kameranın ne zaman kulla-

nıldığı bilinmemektedir. Fotoğraf daha çok iĢ dün-

yasına aitti. Avrupa ve Amerika’da birçok fotoğraf

stüdyoları açılıyordu ve birçoğu, Daguerre iĢlemini

Talbot’unkine tercih ediyorlardı. Kalotip iĢlemi pa-

tentli olduğu için kullanımı kısıtlıydı ve daha az has-

sas olduğu için daha kötü fotoğraflar çıkıyordu.

Louis Degauerre 1851 yılında öldüğünde, bir Fransız

kahramanı oldu ve Amerika’daki fotoğrafçılar, kolla-

rında siyah bir bantla tam 1 ay dolaĢtılar.

Fotoğraf çekme süresi, en aydınlık güneĢ ıĢığında

bile, her iki yöntem için hemen hemen aynıydı; 1

dakika. Stüdyoda portre fotoğrafı çektirmeye gelen

müĢterilerin kafaları oynamasın diye kelepçeleni-

yordu. Lenslerin iyi olmasına rağmen, fotoğraf çek-

me süresini kısaltmak için daha hassas iĢlemlere

ihtiyaç vardı.

Bu problem 1851’de Ġngiliz Frederick Scott Archer

tarafından kalotip iĢlemin üzerinde yaptığı geliĢme-

lerle çözüldü. Birkaç yıl sonra yaptığı ilerlemelerle

çekim süresi kısaltıldı. Negatif imge üretmek için

kağıt yerine cam plakalar kullanıldı. Bu Kalotip’e

göre çok daha iyi fotoğraf üretiyordu ve Deaguerre

yöntemine göre orijinal cam plakadan kopya alın-

ması daha kolaydı. Bu buluĢun adı ― Wet plate

Collodion Photography‖, ―YaĢ Levha kolodyan fotoğ-

raf çekim tekniği‖ konuldu. Bu teknik Degauerre

yöntemini silip attı.

SpeleoSpeleoSpeleo---KültürKültürKültür

Fotoğraftan evvel gravürler vardı. Gravürlerin dezavantajı her zaman tam olarak gerçeği yansıtmıyordu ve

gravürü yapanın hayal gücü zengin olabiliyordu.

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 6

1850’lerin sonuna doğru ―YaĢ Levha‖ metodu yaygın

kullanımda olmakla beraber, profesyonel fotoğraf

stüdyolarında fotoğrafçılar genelde makinalarını

stüdyodan dıĢarı çıkartmıyor ve yerinden oynatmı-

yorlardı. Dolayısıyla, stüdyolarda hala çözülecek

bir problem vardı. Stüdyolar, güvenilir bir yapay

ıĢık kaynağına sahip değillerdi ve tamamen gü-

nıĢığına bağımlılardı. GünıĢığı gitti mi, iĢte gi-

diyordu, duruyordu. Yapay ıĢık kaynaklarının

varolmasına rağmen, 1850’lerin sonunda

bile bu alanda geliĢime ihtiyaç duyuluyor-

du. Düzgün ve güvenilir bir yapay ıĢıklan-

dırma olmadan, madenlerde, mağaralarda

veya yeraltında, yani karanlık ortamlarda

fotoğraf çekmek hemen hemen imkansızdı.

1844’de, Fox Talbot birgün karanlıkların gizemini

açığa çıkarmak için fotoğraf kullanılacağını umdu-

ğunu yazmıĢtı.

Giz, ıĢığın yaratılmasındaydı. Düzgün bir ıĢık kaynağı

ile karanlığın fethi baĢlayabilirdi.

Tercüme eden ve derleyen: Ender Usuloğlu

* Fotoğraflar ve kaynakça: ―To photograph

Darkness, The History of Underground and Flash

Photography‖ Chris Howes, 324 sayfa, 1989, yayım-

cı Alan Sutton Publishing, Gloucester, Ġngiltere

Bir fotoğrafın üretilebilmesi için oldukça ağır malzemeler, karanlık oda için

çadır ve kimyasallar gerekiyordu.

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 7

Kuşkayası; İlkler !Kuşkayası; İlkler !Kuşkayası; İlkler ! Erkin Ozan YıldızErkin Ozan YıldızErkin Ozan Yıldız Ġlk dikey mağara deneyimim Bartın’ın Ulus ilçesinde

bulunan KuĢkayası Mağarası’nda 17 Mayıs 2009’da ol-

du. Bir önceki yazım ilk mağara deneyimimdi, üzerin-

den 6–7 ay geçmiĢ ilk dikey mağara giriĢimle ilgili bir

Ģeyler yazıyorum Ģimdi. Mağaracılık tam anlamıyla bir

heves iĢidir. Sevmeden yapılabilecek bir Ģey değil. Sev-

diğinizde de önünüze birçok engel çıkıyor ama bana

göre bunları aĢabilen dikey mağaracı da olur döĢemeci

de.

Her neyse, KuĢkayası Mağarası sürprizlerle dolu bir

mağara olarak göründü bize. Bu mağarada ilk dikey

mağara deneyimimin yanı sıra ilk kez ölçüm alan bir

gruba yardım da etmiĢ oldum. Çapı 50–60 cm olan bir

delikten girdik mağaramıza. Küçük bir Ģey olacağını

tahmin ediyordum ancak beklediğimizden farklı çıktı.

Ġlk giriĢten sonra 15 metrelik bir iniĢ vardı bu mağara-

da. TĠT yaparak değil merdiven ile gerçekleĢtirdik bu

iniĢi. Aslında TĠT yapmaya o kadar hevesliydim ki iniĢ

yaparken söyleniyordum neden böyle iniyoruz diye.

Hat sağlam değilmiĢ, merdiven kullanmak daha uygun

imiĢ, biz de merdiven kullanmıĢ olduk. Aynı zamanda

ilk kez de merdiven iniĢi gerçekleĢtirmiĢ oldum bu ma-

ğarada.

Merdiven iniĢinden sonra mağara büyük bir galeriye

açılıyor. Böyle bir galeriyi yatay mağaralarda da gör-

müĢtüm elbette. Biraz ilerledikten sonra mağara iki

kola ayrılıyor. Ġkisi de dikey iniĢ Ģeklinde. Barbaros,

eğitimimle ilgili sürekli sorular soruyor haklı olarak.

Ben o kadar hevesliyim ki inmeye onun sorduğu soru-

lara yanlıĢ bir yanıt verirsem indirmez mi acaba diye

düĢünüyorum. Her neyse döĢemeler tamamlandıktan

sonra ilk iniĢimi gerçekleĢtirmek için ipin bağlı olduğu

yere yanaĢtım. Ġlk indiğim iniĢ, spor salonunda çalıĢtı-

ğımız yerden çok farklı değildi. Dümdüz sayılabilecek

bir duvardan aĢağı doğru iniyordum. Spor salonunda

hep prusik ile iniĢ yapıyorduk ancak mağarada Barba-

ros prusik kullanmama izin vermedi. Bir güvenliğin

azalmıĢ olması çok heyecan yaratmadı bende. Zaten ip

ıslandığı için desandör çok zor kayıyordu. YavaĢ bir ini-

Ģin ardından 4 metrekare gibi küçücük bir odaya çık-

mıĢtı mağara ve orada son bulmuĢtu.

Benim ardımdan Emine iniĢ yaptı ve ölçümü tamamla-

dık. Ardından Kemal indi. Dar alanda çoğaldık Ali Ya-

maç’ın deyimiyle. Orada iĢimiz bittikten sonra çıkıĢa

geçtim. Barbaros yukarıda beni bekliyordu. ÇıkıĢın so-

nuna geldiğimde güvenliğimi alarak düz bir yere geç-

miĢtim. Ardımdan Emine ve Kemal geldiler. Ġlk mağara

iniĢim 4 metrekarelik bir odaya açılmıĢtı, eğlenceliydi

fakat tatmin olmamıĢtım. Çok yetersiz gelmiĢti. Diğer

koldan da inmek istiyordum. Kendime göre ilk ama kö-

tü olmayan bir iniĢ gerçekleĢtirdiğimi düĢünüyordum.

Nitekim diğer kola da inmeme izin verildi. Bu iniĢ biraz

daha farklı idi. Bir tane istasyon geçiĢi yaptıktan sonra

bir sütun ile karĢılaĢıyorduk. Travertenler döĢeme ya-

pılmasını zorlaĢtırıyordu. DöĢeme ipi sütuna sürtüyor-

du, Barbaros sütunu kırarsam bana yapacaklarını yuka-

rıda anlatmıĢtı Sütunun sağından ve solundan olmak

üzere iniĢ sırasında da ikiye ayrılıyordu bu mağara. Biz

ilk gün sağından gittik. Çok derin olmayan bir göl ile

sonlanıyordu. Ali Ethem abi fotoğraf çekiyordu onunla

karĢılaĢtık bu kolda. Modellik de yaptım o gün bu ma-

ğarada. Her iĢe yaradım sayılır. Fotoğraflama iĢi bittik-

ten sonra Emine gelmiĢti. Ölçümü tamamlayıp çıkıĢa

geçtik. Sütunun solundan giden kolu çok merak ediyor-

dum ama Barbaros kimsenin girmesini istemedi o kola.

Çok fazla sarkıt ve dikitlerin olduğunu söylemiĢti. Ġpin

çok sürttüğünü travertenlerden dolayı dübel çakamadı-

ğını söylüyordu. Neticede o gün o kola giremedik. Ġkin-

ci yaptığım iniĢ ilk yaptığım iniĢe göre daha keyifliydi.

Sütuna gelmeden desandörü kilitleyip yürümek gereki-

yordu. Farklı bir geçiĢ vardı. Keyif vericiydi. Ġlk dikey

mağaram minicik bir delikten sonra büyük galerisi olan

ve iniĢleri kısa sayılmayacak bir oluĢumdu. Ölçüm, mo-

dellik, örnekleme, TĠT ve merdiven iniĢi yapmıĢ oldum

KuĢkayası Mağarası’nda.

Ġkinci mağaram Kadıharmanı Kokurdanı olmuĢtu.

KuĢkayası’ndan daha heyecanlı idi orası. Kocaman bir

delik nasıl da oluĢur öyle çözememiĢtim. Her neyse, ilk

dikey mağara deneyimim baĢarılı bir Ģekilde sonuçlan-

mıĢtı, yardım eden herkese teĢekkürlerimi sunarım.

Fotoğraf: Ġlker Gürbüz, Kadıharmanı Kokurdanı

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 8

Bilindiği gibi Murat, ben (Nuray) ve

Biblo gezmeyi çok severiz. Yaylalar,

göletler tercihimizdir. Ġlkbahar geldi,

yaylalar Ģenlendi ve biz yaylalara çık-

mazsak olmaz. Tabii ki artık sadece

yaylalara gidip gezmek yok. Artık biz

birer ASPEG üyesi olarak bölgede var

olan mağaraları da bulmak ve incele-

mekle yükümlüyüz. Bir gün öncesinden

Soğucak Yaylası incelemesi yaparken

googlemaps’te yaylanın kuzey tarafın-

da bir bölgede, bir mağaranın iĢaretle-

miĢ olduğunu görerek heyecanlandık.

Fotoğrafları da vardı. Fotoğraflarda

mağara çok güzel aktif bir mağara Ģek-

linde gözüküyordu.

Sabah erkenden yola koyulduk ve

ASPEG ruhu ile mağara aramaya baĢla-

dık. Tahmini koordinatlar elimizde,

google-maps haritası elimizde ilerliyo-

ruz. Gün boyunca ormanın içinde ara-

dık aradık, ancak bulamadık. Biz ümidi-

mizi kesmedik ve yaylanın yamacını

baĢka bir yoldan aĢarak geçelim iste-

dik. Bir yol denedik , kapanmıĢ. Ġkinci

bir yol daha denerken yolda su istas-

yonlarını kontrol eden bir ekip gördük

ve ― biz buralarda bir mağara arıyoruz‖

diye bir umut ıĢığı bekleyerek sorduk.

Ġçlerinden bir amca bizim aradığımız mağaranın var-

lığını biliyor ama bu yol gitmez oraya diye de söylü-

yor. Ama yaylanın güneyinde baĢka bir mağaranın

tarifini veriyor. Biz heyecanlanıyoruz ve o mağaranın

yoluna koyuluyoruz. YaĢasın diyoruz elimiz boĢ dön-

meyeceğiz. BeĢ

saatlik bir arama-

dan sonra bir ma-

ğara bulma heye-

canı ile enerji do-

luyoruz. Amcanın

bize tarif ettiği

mağarayı buluyo-

ruz. Mağaranın

ağzında balçık ve

hayvan izleri var.

Murat ile ben taze

mağaracı heyecanı

ile giriyoruz ama

acemilik baĢa bela

fenerimiz yetersiz.

Bir de giriĢte hay-

van ayak izleri

gördük ya.. Biz

yusuf yusuf… Eli-

mizdeki fotoğraf

makinesinin flaĢı

ile bir iki fotoğraf

çekip kendimizi dıĢarıya atıyoruz

ama sonuçta bir MAĞARA BULDUK…

Bir sonraki hafta sonu gideceğimiz

mağara hazır. Ali’den tulumları Mu-

rat’tan ölçüm setlerini ve eğitimini

aldık ve ilk ölçümün heyecanı ile gü-

zel mağaramızın yoluna koyulduk.

Ağzından dolayı mağaranın gitmeye-

ceği Ģeklinde bir önyargımız oluĢtu.

Hemen ölçüp bitiririz biz bu mağara-

yı ayaklarındayız ve sonra da o defi-

necinin bulup bizim bulamadığımız

mağara aklımızda. Biz o mağarayı

nasıl bulamayız. Hırs yaptık bir ke-

re .

Mağaranın ağzına geldik. Bu defa

her Ģeyimiz var. Tam bir mağaracı

Ģeklinde, yedek fenerlerimizi unut-

madık tabii ki. Girdik ve hadi bir yü-

rüyelim dedik. Mağara gidiyor. Su

kanalının ağzını değiĢtirmek için içe-

ride tahribat yapmıĢlar belli ki. Bir

geçide geldik taĢlar oynuyor, ve su

sesi. Murat ― Dönelim taĢlar oynuyor

bir Ģey olmasın. Sonra ekiple tekrar

geliriz.Aman akan suya düĢmeyelim‖

Ben ısrar ediyorum ―Duvar kenarın-

dan geçelim‖.

Ölçemeden çıktık demek de yiğitliğe sığmıyor hani.

Baskın çıktım, ve ilerledik. Bu arada kafamızda çift

led ile ilerliyoruz. Ġlerledik ve mağara güzelleĢmeye

biz sakinleĢmeye baĢladık . Alttan Ģırıl Ģırıl su akıyor

ve biz yüksek tavanlı koridorda güzel güzel ilerliyo-

ruz.

SakinleĢtik ama

g ö r d ü ğ ü m ü z

kollara girmek

hala Murat’ın

vizesine bağlı.

G i r m i y o r u z .

Sonra bir kaya

bloğunun önün-

de durduk ve

tırmanamaya-

cağımızı anla-

dık.

Ben bile anla-

dım. Tamam

dedik ölçüme

baĢlıyoruz.

GiriĢe ilerliyo-

ruz.

Soğucak mağaraları; Soğucak mağaraları; Soğucak mağaraları; Aileboyu mağaracılıkAileboyu mağaracılıkAileboyu mağaracılık Nuray ġAHĠNNuray ġAHĠNNuray ġAHĠN

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 9

Murat’a klino ve pusulayı

verdim.- Bir gece öncesin-

den öğretmiĢim. Ben hem

not alacağım hem uzunluk

ölçeceğim.

Murat ―sen yanlıĢ yapıyor-

sun. Ölçüm böyle yapıl-

maz!‖.

Tamam gerginleĢtik yine he-

yecanımız gitmemiĢ sakin-

leĢmemiz gerek.

Ben ― Murat burada bu iĢi

ben biliyorum. Ali ve Lumi

ile ölçüm yaptım ve dün de

Eğrikavuk bana tekrar anlat-

tı. Bu iĢi biliyorum‖.

Evet yine sakinleĢtik. Kollara

girmek için vize kalkmadı

ama biz kaya bloğuna kadar

3 saatte 175m ölçerek çık-

tık.

Mağaradan çıktığımızda Biblo gözleri yaĢlı bir Ģekil-

de bizi bekliyordu ve içimiz eridi. Onu sakinleĢtirdik

ve diğer mağarayı aramaya koyulduk. Aklımızdan

gitmemiĢ ki o mağara. Onu bulmalıyız…

Bu defa doğu tarafından dolanarak yamacı inmeye

karar verdik. Aracımız iyi güzel gidiyor. Ama yollar

hep kullanılmamaktan kapanmıĢ. Araç çamurlara

giriyor. Biz bulacağız. Ancak 2 saatlik bir

offroad’dan sonra yine ulaĢamamanın hüznü ile dö-

nüĢ yoluna koyulduk. Bir sonraki gezide o mağara

bulunacak…

Ekip Lideri ve ekip: Murat ġahin, Nuray ġahin

Ölçüm: Nuray ġahin

Kurtarma: Biblo

Fotoğraflar: Murat, Nuray ġahin

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 10

* Bizimle ilginç bir bilgiyi paylaĢmak isterseniz; [email protected]’a e posta atın lütfen.

Bilgi KırıntılarıBilgi KırıntılarıBilgi Kırıntıları

Mağara Çekirgeleri

Dünya üzerinde geniĢ bir yayılıĢa sahip olan mağara

çekirgeleri (Orthoptera, Rhaphidophoridae), 9 alt fa-

milyaya ait birçok cins ve tür ile temsil edilmektedir.

Ülkemizde bulunan mağara çekirgelerinin de dâhil ol-

duğu Dolichopodinae ve Troglophilinae alt familyaları,

2 cinse ait 10 tür ile temsil edilmektedir.

Mağara çekirgeleri morfolojik olarak birbirine oldukça

benzeyen, uzun bacaklı ve uzun antenli, küçük gözlü

ve zayıf pigmentasyon gösteren türler içerir. Gece ak-

tif olan mağara çekirgelerinin yakalanmasında

―dikkatli yüzey tarama‖ metodu kullanılmaktadır. Ma-

ğara çekirgelerinin, mağara içerisinde yarasa dıĢkısı

ile beslendikleri, gece ise mağaradan çıkıp mağara

giriĢine yakın yerlerdeki bitkiler, likenler vb besinlerle

beslendikleri tespit edilmiĢtir. Mağara içerisinde bulu-

nan örümcekler için önemli bir besin kaynağı oluĢtu-

ran mağara çekirgeleri, ana galerilerden ziyade yan

galerileri ve mağara ağzına yakın yerleri tercih etmek-

tedirler. Akdeniz, Ege, Ġç Anadolu, Güneydoğu Anado-

lu, gibi sıcak bölgelerde mağaralarda bululan bu çekir-

geler, Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgeleri gibi soğuk

iklime sahip bölgelerde orman vejetasyonunda da bu-

lunabilmektedirler.

Türkiye'de yaklaĢık 40.000 civarında mağara olduğu

düĢünülmektedir ancak bunların yaklaĢık 2400’ü keĢ-

fedilmiĢtir. Bu kadar önemli sayıda karstik alan ve

mağaraya sahip olan ülkemizde, mağara çekirgeleri

en az çalıĢılmıĢ ve incelenmiĢ gruplardan birisidir. Ya-

pılmıĢ olan bu kısıtlı çalıĢmalar da yabancı araĢtırma-

cılar tarafından yapılmıĢtır. Bu eksikliği gidermek

amacıyla hazırlamakta olduğum doktora tezi kapsa-

mında Türkiye mağara çekirgelerinin detaylıca araĢtı-

rılması hedeflenmiĢtir.

AraĢ. Gör. Mehmet Sait TAYLAN

Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

Biyoloji Bölümü

0242 3102250

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 11

Fotoğraflar: Sami Ayhan, Ender Usuloğlu

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 12

Biliyor Biliyor Biliyor muydunuzmuydunuzmuydunuz???

ORTADOĞU’NUN EN ESKĠ MAĞARA-CILIK DERNEĞĠ NEREDEDĠR? Kimine göre Türkiyemiz bir Ortadoğu ülkesidir, bazen

küçük Asya diye geçer, bazen Avrupalısınız derler ama

çoğu zaman birçok literatürde Ortadoğu ülkelerinin için-

de sayarlar. ġimdi, Ortadoğu’daki en eski mağaracılık

derneği deyince büyük ihtimalle aklımıza Mağara AraĢtır-

ma Derneği gelecek…Maalesef…

Ortadoğu’nun en eski derneği, LÜBNAN MAĞARABĠ-

LĠM KULUBÜ (Speleo Club Du Liban)’dür.

Lionel Gorra diye genç bir Lübnanlı’nın, Fransızlarla be-

raber 1940’larda Jeita mağarasına girmesi ile derneğin

tohumları atılmıĢtır. Mağaranın içinde gördüklerinden o

kadar çok etkilenmiĢtir ki, döner dönmez yakın arkadaĢ-

ları ile beraber organize olup mağaraları keĢfetmeye

baĢlarlar. Girdikleri Jeita mağarasında ilerledikçe, grup-

ları çoğalmaya baĢlar, yavaĢ yavaĢ mağaracılık hakkında

bilgiler toplanır ve dernek fikri ortaya çıkmaya baĢlar.

1951 yılında kurulan kulüp, 1957 yılında resmileĢir.

Derneğin kurucu üyeleri Lionel Ghorra, Sami Karkabi,

Raymond Khawam ve Albert Anavy’dir.

Lübnan Mağarabilim Kulübü, bugüne kadar hiçbir ulusla-

rarası kongreyi kaçırmamıĢ ve en son 2006 yılında 2.

Ortadoğu Mağarabilim Sempozyumunu düzenlemiĢlerdir.

Çok detaylı bir kütüphaneleri ve müzeye sahip olmaları

da ayrıca takdire Ģayandır.

Türkiye’deki ilk derneğin 1964 yılında kurulduğu düĢü-

nülürse, Temuçin Aygen’in, kurucu üyelerden Sami

Karkabi ile uluslararası sempozyumlardan tanıĢması ve

dost olmaları, Türkiye’de dernek kurma fikrine eminim

olumlu katkıda bulunmuĢtur.

1997 yılında katıldığım uluslararası mağaracılık sempoz-

yumunda, en çabuk ve en hızlı Lübnan’lı mağaracılar ile

kaynaĢmıĢtık. Kan çekiyor galiba...

Detaylı bilgi için: http://speleo.org.lb/new/index.php

Derleyen ve çeviren: Ender Usuloğlu

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 13

SpeleosanatSpeleosanatSpeleosanat

S a r k ı t l a r ı n d a

Beni hiçbir zaman sevmedin

Dudak burmaların Kaya gibi bakıĢların

Bana yarasaları sevdirdi _adıysa sen benim yarasa sevgilimdin

_çünkü gecelerin rüyalarımı dizginleyemediği anda sevdim Sev dememiĢtim ama umarsız haline kabil değildim

Titreyen dudaklarımda kusursuz değildim

Sana göre cansız bir yaprak mı neydim

Gazelini kovan ağaç mı

Yoksa kuzey kısmında çimlenen üĢüyen çayır m ı

Ben karanlığındım senin

Mağara tortusu olmuĢ sanki tenim Sen sevmesen, ben seni

____s a r k ı t l a r ı n d a

____d i k i t l e r i n d e

En kor aleve düĢmüĢ yarasa yanını sevdim…

Kör sevdamı sevdim…

Kadir Yasan (ÇağdaĢ ġair)

Fotoğraf: Ender Usuloğlu

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 14

BÜMAK’la Gurbettepe Kuylucu BÜMAK’la Gurbettepe Kuylucu BÜMAK’la Gurbettepe Kuylucu AraştırmasıAraştırmasıAraştırması--- Bir Gezinin Öyküsü

Hadi İSTANBULLU*

20/7/1988

Gezi Öncesi

Her Ģey Osman Tunalı’ya telefon etmemle baĢladı.

Ne zamandır uzun bir geziye ihtiyacım vardı. Sıkıntılı

iĢ ortamı ve monotonluk beni rahatsız ediyordu. Os-

man telefonda yaz kampı için Kastamonu’ya gide-

ceklerini, bayram tatiliyle on gün sürecek bir gezi

olacağını söyledi. Bir diğer grup da Toroslara gidi-

yormuĢ fakat benim için tarihler uygun değildi. Kala-

balık bir grupla gideceğiz geziye. BÜMAK’ın emektar

mağaracıları, yeniler ve dıĢarıdan benim gibi mağa-

racılığa kulüp dıĢından ilgi duyanlar. Bölgenin daha

önce çekilmiĢ fotoğraflarını görünce gitmek için sa-

bırsızlanıyorum.

1.Gün

Boğaziçi Üniversite bahçesinde gece 23:00’e doğru

araba ufukta görünüyor. Otobüs beklerken küçüğü

geliyor. Hepimiz ĢaĢırıyoruz. O kadar çok eĢya var

ki; mağara malzemeleri, sırt çantaları, yiyecek mal-

zemeleri, küçük otobüsün sadece eĢyalara yeteceği-

ni düĢünüyorum. Genel bir moral bozukluğu var.

Aracı bulan arkadaĢa isyanlar baĢlıyor. Gidip gitme-

me konusunda kararsızlıktan sonra arabanın arka-

sından dört koltuğu sökerek eĢyaları arabaya doldu-

ruyoruz.

Toplam 14 kiĢiyiz. Yola 3 kiĢi daha biniyor. Grupta

3’te Amerikalı var. Biri Tucker. Daha önceleri de

BÜMAK’la gezilere katılmıĢ. Deneyimli biri. Kız arka-

daĢı ve kardeĢiyle beraberler. Grup arkadaĢlarımızın

çoğu BÜMAK’tan. DıĢarıdan olanlar ise Sabah gaze-

tesinden bir bayan arkadaĢ. Tübitak’ta çalıĢan Se-

mih ve arkadaĢı, CerrahpaĢa’dan biri ve ben. Ben

pek yabancı sayılmam artık önceki geziden-AYVAĠNĠ

-çoğu Bümak’lı arkadaşları tanıyorum. Sanırım bu

gezi de aynı tatlılıkla geçecek. Özellikle ateĢbaĢı mu-

habbetleri. 24’te yola çıkıyoruz, gündüz 2’de kampa

gelebiliyoruz. Yol sık kullanılmadığından dar ve bo-

zuk. Dar ve çukur yerlerden Ģoförün ustalığı ve de-

neyimi sayesinde aĢıyoruz. Uzun bir yolculuktan

sonra hepimiz yorgun ve açız fakat gördüğümüz gü-

zel manzara bunları unutturuyor. Bulunduğumuz yer

bol ormanlık geniĢ bir alan çevresi ağaçlarla kaplı bir

geniĢ bir çukur. Mağara hemen önümüzde. Her taraf

yemyeĢil. KuĢ cıvıltıları güzelliği bütünlüyor.

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 15

Köylülerden bir kaçı mandalarını otlatıyorlar. Bize

bölge hakkında bilgi veriyorlar ve birçok baĢka ma-

ğaralar olduğundan bahsediyorlar. Zamanımız olursa

diğerlerine de bakacağız. Buraya gelince meraktan

hemen mağaraya gittik. Mağaranın çok büyük bir

giriĢ ağzı var. Bana Mersin-Erdemli deki Cennet ma-

ğarasını hatırlatıyor fakat burası daha büyük. Çok

dikkatli yürüyoruz, Buna rağmen birkaç kiĢi kayıyor.

Önden gidenler kaygan taĢlara dikkat etmemizi söy-

lüyorlar. 30 metre aĢağıdan giriliyor. Yukarıdan bak-

makla yetiniyoruz. Su yaz olduğu için çok az. KıĢın

çok suyun aktığı belli, bölge çok yağmur aldığından

büyük bir su kütlesi mağaradan giriyor. Kısa bir ma-

ğara turundan sonra yemek hazırlıkları baĢlıyor.

Odunlar geliyor. Baltayla odun kırıyorum. Odun çok,

ateĢ sürekli yanacak. Yiyecekler yavaĢ yavaĢ ince-

lendiğinde türlü konservelerinin gelmediği anlaĢılı-

yor. Yiyecek sorumlusu arkadaĢ araba sorunuyla

ilgilendiği için fazla ilgilenememiĢ. Yağ sorunu da

var fakat cumartesi Jeep’lerle gelecek olan grup ol-

duğundan fazla dert etmiyoruz. Çorbadan sonra su-

cuklar geliyor. Apikoğlu, tam 60 kangal. Hepimiz

saldırıyoruz. Sucuklar çok baharatlı olduğundan yi-

yenlerin çoğu midelerinden Ģikayetçi oluyor. Hava

kararmaya baĢladı. Bir grup mağaraya girmek isti-

yor fakat herkesin çok yorgun olunduğu söyleniyor.

Grubun hazırlanması gitmesi çok vakit alacağından

bundan vazgeçiliyor. En iyisi yarın sabahtan gitmek.

AteĢ muhabbeti ateĢli ateĢli devam ediyor. Muzır

fıkralar gırla gidiyor. Dalga, gırgır, Ģamata devam

ediyor. NeĢeli bir gece geçiriyorum. Yağmur hafiften

çiselemeye baĢladı. Yatma vaktinin geldiği söyleni-

yor. Herkes buna uyarak çadırlarımıza dönüyoruz.

Uzun ve yorucu bir yoldan sonra güzel bir uyku çeki-

yoruz.

2.GÜN

Sabahleyin yorgun bir Ģekilde uyanıyorum. ArkadaĢ-

ların çoğu kalkmıĢ bile. Kahvaltıda tahin, peynir, ek-

mek ve çay var. Zevkle kahvaltımızı yapıyoruz. Ek-

mek tükenmek üzere, iki arkadaĢ gönüllü olarak kö-

ye ekmek almaya gidiyorlar. Diğer grup çevre gezi-

sine çıkıyor. Ben kalmayı tercih ediyorum.

Metin su kaynağı uzakta olduğundan suyu bir boruy-

la taĢıyan icadını yapıyor. Temizlik ve içimlik suyu-

muz bile ayrı. Su kaynağı çok soğuk, kana kana içi-

yorum. Su, bir yerlerde toplanıyor ve Metin uzman

ve mucitliği ile bunu iyi değerlendiriyor. ArkadaĢımız

yeni bir Ģeyler keĢfetmeye ve yaratıcılığa meraklı.

AkĢama doğru köylüler çok lezzetli mısır ekmeği ge-

tirmiĢler, bizlere yardımcı olmaya istekliler ve me-

raklılar. Yıllardır birlikte yaĢadıkları, büyüdükleri ma-

ğaralara girmek istemiyorlar. Onlar için bizler Ģehir-

den gelmiĢ cesaretli gençleriz. Gezi grubu döndü çok

yorulmuĢlar. AkĢam gene ateĢ baĢı tatlı muhabbet-

ler ve yemek faslı sonra herkes yatıyor.

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 16

* Hadi ĠSTANBULLU eski bir BÜMAK’lıdır. Kendisiyle BSU Kampında karĢılaĢtık, ricamızı kırmadı ve eski ge-

zilerden bir anı yazdı. Eminim okuduğunuzda kendi hikayenizi okuyormuĢ gibi olacaksınız.

AraĢtırma yaptığımız ―Gurbettepe Kuylucu‖

mağarası’na geldiğimiz günden beri girmek için

sabırsızlanıyordum. SRT kullanmasını öğrendim.

Mağaralar kimilerince karanlık ve ürkütücü gel-

se de beni hiç etkilemiyor. Maceraya, değiĢikli-

ğe olan tutkumu nedir bilemiyorum mağarada

fazla güçlük çekmeden 240 metre derine gidip

gelebildim, tecrübesizliğime rağmen. Bu durum

bende kendine güven ve güçlülük hissi verdi.

Mağara bir sürü engellerle doluydu. Levent,

MKB ve benden oluĢan 3 kiĢilik ekiple girdik

mağaraya. Bizden önceki ekibin kaldığı yerden

mağaranın haritasını çıkarmaya devam etmekti

görevimiz. Ekip arkadaĢlarım mağaraya önce-

den iki kez gidip geldiklerinden yolu iyi biliyor-

lardı. Zaman zaman bot kullanmak gerekiyordu,

cadı kazanlarını geçmek için. Mağarada yol üze-

rinde su dolu küçük göllere ―cadı kazanı‖ deni-

yor. Bot sürekli yanımızdaydı. Sürüyle oluĢmuĢ

küçük gölleri botla, bazen yürüyerek bazen de

baca geçiĢleriyle aĢıyorduk. Botu taĢımak ayrı

bir dertti. Hem mağaranın haritasını çıkarmaya

çalıĢıyor, hem de bot taĢıyorduk ve sırtımızdaki

ağır malzeme çantalarıyla birlikte. Çantamda

yedek karpit, yiyecek, enerji için Ģekerleme, ilk

yardım malzemeleri, piller, kuru giysiler, tamir

malzemeler vs. vardı. Bir sürü engeli aĢıp so-

nunda dibe ulaĢtık. Dipte küçük bir göl karĢıladı

bizi, bu mağaranın Ģimdilik sonu demekti çünkü

malzemelerimiz buraya kadar yetiyor. DalıĢ el-

bisesi ve malzemeleriyle mağara devam edilebi-

lir ama çok tehlikeli.

Biraz dinlendikten sonra geriye dönüĢ baĢlıyor.

DönüĢümüz daha zorlu olacak çünkü yokuĢ yu-

karı gideceğiz. Mağaradaki yardımlaĢmayı, da-

yanıĢmayı yaĢamda çok az yerde görebilirsiniz.

Tek baĢımıza geçemeyeceğimiz yerlerden, aĢıl-

maz kayalardan, geçit vermez cadı kazanların-

dan yardımlaĢarak ilerleyebiliyoruz. Tarif edile-

mez bir mutluluk bu. Yerin kat kat derinliklerin-

de bizler bitiĢe ulaĢmaya çalıĢan sporcular gibi-

yiz. Zifiri karanlıkta karpit lambasının yolumuzu

aydınlatan az ıĢığında canla baĢla ilerledik. Hari-

ta iĢi bitmiĢti. Ben yazıyordum, uzunluk, yük-

seklik, en, klino, pusula… Bunlar her istasyonda

ayrı ayrı hesaplanıyordu. Ġçerisi soğuktu, her

birimiz en az belimize kadar ıslanmıĢtık. Ben

yün don ve kazaklarla, sıkı sıkı giyindiğim ve

devamlı hareket ettiğimden üĢümüyordum. On

iki saattir içerdeydik. Hiç farkında olmadan sü-

rekli çalıĢtığımızdan ve yürüdüğümüzden çabu-

cak akmıĢtı zaman. Öğlen ikide girmiĢ sabaha

karĢı iki de kampa dönmüĢtük.

Islak, yorgun, bitkin, üzerimizde bir sürü ağır-

lıkla kampta bizi neĢeyle karĢıladılar. Bu karĢıla-

madaki coĢkuyu yaĢamak tüm yorgunluğumuza

değdi. ġansımıza sıcacık çorba ve yemek de

var. ArkadaĢlarımızdan bir kısmı bizi çıkıĢımıza

kadar beklemiĢ. AteĢin çevresine toplanmıĢlar

bize bakıyorlar; ―mağara savaĢçılarına !!‖.

Bana mağaracılığı tanıĢtıran, sevdiren, ilk gün-

den beri sıcak dostluğunu ve ilgisini hep duydu-

ğum BÜMAK’lı dostlarıma sevgi ve saygıyla…

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 17

2 Film 1 Eleştirmen2 Film 1 Eleştirmen2 Film 1 Eleştirmen ! Cavern (Mağara)

Mağaraya cenabet girerek hakkın rahmetine kavu-

Ģan ―survivor‖ insanlarının baĢına gelenleri ibretle

izleyeceğiniz bir yapım. Yönetmen, gerilim ve korku-

yu karanlıkta çığlık atan insanlar ve titreyen kamera

olarak algılamıĢ olacak ki filmde baĢka bir atraksi-

yon yok. Durup dururken zannedersin mağara

adamların baĢlarına yıkılıyor da kamera o nedenle

sallanıyor. Bir de elemanlar kaçarken kameranın

ters durması bu da baĢka bir dahiyane fikir.

Ekibin mağara giriĢindeki arenaya çıkmıĢ gladyatör

tavrı kahramanca ancak karanlık darallarda dengeyi

sağlayamayan kameraman izleyenlerin kâbusu ola-

cak. Ġlk olarak Mağara keĢfi (!) yapma hevesindeki

mağaracılar birbirilerine karĢı önceden garez besle-

diklerinden kendilerini iç çekiĢmelerin göbeğinde bu-

lur. EleĢtirilerin merkezindeki ekibin lideri sevgilisini

sel kazasında öldürmekle hükümlüdür. ― Allah belanı

verir‖ diyerek ileride yaratığa karĢı yem olarak kul-

lanılan çikolata renkli lider bu sırada ekipteki diğer

kızla kırıĢtırmayı da ihmal etmez. Film beyaz perde-

ye kan, intikam, dost kazığı, aĢk ve ihtiras gibi ma-

ğaracılıkla uzaktan yakından alakası olmayan duy-

guları baĢarıyla yansıtıyor.

Ekipte sağ erkek kalmadığında ―dünyayı kurtaran

adam‖ filminden kalma kostümlerle gezen yaratığın-

da gerçek yüzünü görüyoruz. Ġki mağaracı kadını

cariye yapma hevesindeki cani, romantik bir kamp

ambiyansında piĢirdiği mağaracıyı ikram ederken

kızlara gerçek niyetini belli eder. Filmde cinsel açlığı

olan mağara canlılarının mağaracılara zararlarına

vurgu yapılmıĢ. Yetersiz ıĢıklandırma yüzünden ge-

rim gerim gerileceğiniz daha fazla saçmalar mı kor-

kusuyla yerinizde duramayacağınız film, yeni edini-

len sevgilinin elini tutmak için götürebileceğiniz bir

tür değil.

The Descent (Cehenneme Bir Adım) Besin kaynağı mağaracılar olan korkunç yaratıklar

mağaralarda korku salmaya devam ediyor. Güzel

özgür ve tutku dolu beĢ kadın kafalarına kasklarını

geçirip bilmeze doğru yolculuğa çıkar. Ancak ihtiraslı

bir mağaracının oyunuyla bilinmeyen bir mağarada

bilinmeyen yaratıklarla baĢ baĢa olduklarını anladık-

larında kaçıĢ için çok geç olacaktır. Yarasanın sonar

sistemine sahip, suda uyuyan ve tahminen romatiz-

ma hastası olan bu mağara canlılarının tür teĢhisi bu

filmin bilinmezlerinden. Sürekli çığlık attıklarından

yaratıkların nokta atıĢı yaptıkları kızlar yine tutama-

dıkları çenelerinin kurbanı olacaktır.

Mağarada japone kollu ve dekolteli kıyafetleriyle

üĢüme belirtisi göstermeyen ekibi korkutan mağara-

daki yarasalar olduğunda mağaracıların arasının za-

ten mağara canlılarıyla pek iyi olmadığı anlaĢılıyor.

Prodüksiyonun kostüm ve makyaj konusunda mas-

raftan kaçmadığı anlaĢılan film, izlerken birkaç kez

sıçrama birkaç saniye nefes tutma ve ―vah vah, ayy

yazık‖ dedirtme baĢarısına sahip.

Filmin alt metninde ―Kız baĢınıza bilmediğiniz mağa-

raya girmeyin. Mağarada koĢarsan düĢersin, düĢer-

sen seni yerler. Mağara canlıları kusmuklu olur. Ba-

banın döĢemesi bile olsa güvenme Ģeklinde‖ Ģeklin-

de mesajlar da var.

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 18

Aramızdan AyrılanAramızdan AyrılanAramızdan Ayrılan

CLAUDE CHABERT

BÜMAK’ta mağaracılık yaparken artık tarihini hatır-

lamadığım bir zamanda Claude Chabert Istanbul’a

gelmiĢti. Ayvaini Mağarası’nın haritasını bitirebil-

mek için gittiği geziden dönmüĢtü. Bizimle tanıĢ-

mak istemiĢ ve Bebek kahvesinde buluĢmuĢtuk.

Daha evvelden hiç görmediğim Claude Chabert’i

görmek beni heyecanlandırmıĢtı çünkü aldığım ilk

mağaracılık kitaplarından (Atlas of The World

Caves) birisinin yazarıydı. Oral’lar dan çok duyar-

dık ismini. Claude Chabert, Fransa’nın 1970-1990

arasında çok sık mağaracılık yapan, Türkiye’yi ve

Türk mağaracıları tanıyan ve uluslararası mağara-

cılık camiasında tanınan bir mağaracıydı.

Heyecanlı mağaracı dediğimiz mağaracılardandı.

Oturur oturmaz ilk dersimi aldım. Bir mağarada

sıfır noktası nereden alınır onu öğretti. Ardından

bizzat kendisinin de araĢtırmaya katıldığı Tilkiler

Düdeni’nin bitmediğinden, bazı yerlerin devam et-

tiğinden bahsetti. Ġkinci dersimi de aldım. Mağara

bitmez. Biz gidemeyiz o kadar.

Onu ikinci görüĢüm 1997 yılında Uluslararası Ma-

ğaracılık Kongresi’nde Ġsviçre’deydi. Bir kokteylde

karĢılaĢtık ve muhabbet ettik biraz.

En son Bülent ağabey’den haberi geldi, öldü diye..

Musevilerin bir lafı vardır, çok beğenirim. ―Bir kiĢi

ancak ismi anılmadığı zaman ölür‖.

Claude Chabert, toprağın bol olsun !.

Ender Usuloğlu

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 19

YaşadıklarımızYaşadıklarımızYaşadıklarımız

Mağaracılık yan gelip yatma yeri değildir ! :)

BSU kampı bahane, kızlar Ģahane di mi Sinan ! Uyuyan güzel ! bazıları ayrıcalıklı galiba !

GeviĢ getiren,etinden sütünden kılın-dan faydalanılan bir hayvan: Yalakta domaltozorus, beee!

Kavimler göçünde araya kaynamaya çalıĢan Aspeg’liler bulundu

Ben mağaracının zeki çevik ve de dans edebileni-ni severim

Minareden at beni in aĢağı tut beni

Kelebek öpücüğü

Lejyoner Stili TırmanıĢ

Fotoğraflar: Egemen Erkanlı, Ender Usuloğlu

ASPEG Cadı Kazanı Mayıs Haziran 2009 20