cadı kazanı 1 (yaz 2008)

16
Cadı Kazanı Cadı Kazanı Cadı Kazanı Anadolu Speleoloji Grubu (ASPEG) E-bülteni'dir Sayı 1 Yaz 2008 Koçköy Mağarası Güncesi Uluyayla “Etkinli ği” ve operasyon planı Bir ölçüm macerası

Upload: anadolu-speleoloji-grubu-dernegi

Post on 31-Mar-2016

233 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

ASPEG (Anadolu Speleoloji Grubu) e-bülteni

TRANSCRIPT

Page 1: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Cadı KazanıCadı KazanıCadı Kazanı Anadolu Speleoloji Grubu (ASPEG) E-bülteni'dir

Sayı 1 Yaz 2008

Koçköy Mağarası Güncesi Uluyayla “Etkinliği” ve operasyon planı Bir ölçüm macerası

Page 2: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Başlarken... Farklı birşeyler yapacağız. Yazı yazacak, harita çizecek, böcekleri toplayıp inceleyeceğiz. Mağaraların kirletilmemesi veya yarasaların öldürülmemesi için kampanyalar düzenleyeceğiz. Projeler hazırlayacak, bu projeleri gerçekleştirebilmek için okuyacak ve araştıracağız. En az arazi kadar, masa başında da çalışacağız. “Bunların neresi farklı? Bunlar zaten yapılması gereken şeyler” mi dediniz? Evet, haklısınız, farklı olmaları ise, ne yazık ki şimdiye dek yapılmamalarından kaynaklanıyor. Türkiye mağaracılığının 50 yılı geride bıraktığı bugünlerde ülkemiz mağaracılığının bulunduğu yerden, yaptıklarından ve yarattıklarından gurur duyamıyoruz. “Mağaracılık” tan “mağarabilimcisi” ne uzanan yolda fazla ilerleyememiş, bilimselliği ve araştırma ruhunu geliştirememiş olmamızın üstüne, bir de son yıllarda patlak veren “rekor” merakının eklenmesi sonucu oluşan yolun, en az hedeflerin kendisi kadar verimsiz olduğunu düşünüyoruz. Bu şekilde düşünen bir avuç insanın bundan sadece sekiz ay kadar önce biraraya gelerek oluşturdukları Anadolu Speleoloji Grubu, geçen bu sekiz ay içinde 16 yeni mağarayı keşfetti, 12 sini haritaladı ve raporladı. Küre Milli Parkı içinde şimdiye dek hiçbir mağara kuruluşu tarafından gerçekleştirilmeyen ölçekte bir projeyi yürürlüğe koydu. Korumaya yönelik ilk çalışması ve derginin ilk sayısı bugünlerde basılıyor. Böyle olması ve böyle devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Ne dersiniz? Ali Yamaç

Bu sayıda

Gezilerden kısa kısa .......... 3

Faaliyetlerden kısa kısa .......... 4

Akçakoca Koçköy Mğ. Gezi Güncesi .......... 5

Uluyayla “Etkinliği” .......... 8

Uluyayla operasyon planı ......... 10

Biliyor muydunuz? ......... 11

Yaşadıklarımız ......... 12

Speleosanat ......... 13

Yaylacık Mğ., Bir ölçüm macerası ......... 14

Bir garip öneri ......... 15

© Tüm hakları saklıdır. Bülten içeriği kaynak belirtmek şartıyla ticari olmayan amaçlarla kullanılabilir. Ön kapak fotoğraf Bahadır Seyrekoğlu, Aksu Mağarası Arka kapak fotoğraf : Ender Usuloğlu, Döngelyanı Kuylucu

ASPEG Anadolu Speleoloji Grubu

www.aspeg-tr.org

Page 3: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Akçakoca Koçköy Mağarası gezisi

Milli Parklar Dairesi Mağara Araştırma Birimi (DKMPmab) çağrısı ve Aspeg katılımı ile 14-15 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilen incelemede

çevresine moloz dökülmesi ve yerleşim alanlarının içerisinde kalması nedeniyle büyük oranda zarar gördüğü belirtilen Koçköy mağarasında olası koruma önlemlerinin değerlendirilmesi amacıyla inceleme yapıldı.

Küre Milli Parkı Kuzey Cephe ön araştırma gezisi

28–30 Haziran tarihlerinde Kastamonu-Bartın bölgesinde Küre Milli Parkı’nın bugüne kadar pek az araştırılmış kısımlarında bir ön araştırma çalışması yapıldı. Milli parkın kolay geçit vermeyen coğrafyasına sınırlı erişim sağlanabilen iki ana bölgede en

az dört yeni mağara girişi tespit edildi, bir çok yeni ihbar alındı.

Küre Milli Parkı Topmeydanı Bölgesi biyospeleolojik örnekleme gezisi

12-20 Temmuz tarihlerinde yapılan ve toplamda 23 kişinin katıldığı gezi, Doğa Koruma ve Milli Parklar Dairesi Mağara Araştırma Birimi (DKMPmab) ile

imzalanan protokol ile başlayan ve iki seneye yayılması planlanan çalışmanın ilk önemli ayağı idi. Bu gezide dokuz mağarada biyolojik örnekleme çalışması yapıldı, Sorkun Düdeni’nin yeni bir kolu araştırılarak haritalandı (-147 mt), daha önceden bilinen Mantar mağarası haritalandı ve Çovurma Tepe bölgesinde daha önce bilinmeyen yeni bir mağara bulundu. Ama gezinin en büyük kazancı yurtdışından katılan biyospeleologlardan alınan eğitim ve bilgi ile birlikte yapılan çalışmalar ile kazanılan deneyim oldu.

Küre Milli Parkı Ilıca-Kurtgirmez Bölgesi ön araştırma gezisi

6-12 Ağustos tarihlerinde yapılan gezide altı yeni mağara tespit edildi ve ölçümlendi. Bunlardan Buzluk mağarasında biyospeleolojik örnekleme yapıldı. Ayrıca sonbaharda haritalamayı planladığımız ve

1992 yılında İngiliz FACC grubunun kısmen araştırdığı Uçurum Mağarası için konum tespiti yapıldı.

Marmara Adası ön araştırma

Ağustos ayı içinde Aspeg üyesi Gülşen Küçükali’nin bireysel çabası ile Marmara adasında iki yeni dikey girişli mağara tespit edildi. Bu mağaraların sonbaharda araştırılması planlanmaktadır

Küre Milli Parkı Ilgarini Bölgesi Gezisi

Temmuz ayı Topmeydanı gezisinde biyospeleolojik örnekleme amacıyla ulaşılan Ilgarini Mağarası yakınlarında yeni mağaralar tespit edilmiş ve ek ihbarlar da alınmıştı. 29 Ağustos-1Eylül tarihlerinde

bunları araştırmak amacıyla sekiz kişilik daha küçük bir ekip ile bölgeye tekrar gidildi. İki yeni mağara haritalandıysa da daha sonra bunların 1990 yılında İngiliz bir grubun araştırdığı mağaralar olduğu anlaşıldı.

Gezilerden kısa kısa...

Page 4: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Etkinliklerden kısa kısa...

“Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi” açılış toplantısına katıldık

UNDP desteğiyle yürütülen bu önemli projenin 11-12 Ağustos tarihlerinde Kastamonu ilinde düzenlenen açılış toplantısına katılımımız ile projenin parçası olan birçok insanla tanışma fırsatı bulduk. Açılışta gösterilen ve ASPEG adına Çağan Çankırılı tarafından

hazırlanan kısa belgesel film ise çok ilgi topladı.

Temel mağara oluşumu eğitimi

14 Eylül’de Ali Yamaç tarafından verilen temel jeoloji ve mağara oluşumu konusundaki teorik eğitime ilgi büyüktü. Katılamayanlardan gelen yoğun talep üzerine en kısa süre içinde tekrarlanmasına karar verildi.

TİT Eğitimleri

Yaz döneminde TİT eğitimleri yoğun olarak devam etti. Her fırsatta ipten sallanmaya istekli üyelerimiz olduğu sürece de aynı yoğunlukta devam edeceği anlaşılıyor.

Döşeme eğitimi

Teorik döşeme eğitimlerimizi Ağustos ayı içinde Gebze Ballıkayalar mevkiinde yapılan pratik çalışma ile geliştirme şansı bulduk

Dia gösterileri ve toplantılar

Kadıköy Liman Kahvesi galiba artık klasik sosyal mekanımız haline geliyor. Yaz döneminde çeşitli tarihlerde burada bir araya geldik, dia gösterileri, tanışma toplantıları yaptık.

Kınama Ağustos sonu Ilgarini mağarasına yaptığımız gezide bu büyük arkeolojik değere sahip mağaradaki son inişin dibinde hiç beklemediğimiz ve çok yadırgadığımız bir görüntü ile karşılaştık. Mağaralarda duvar yazılarına sıkça rastlanıyor tabii ama bu defa vandalizme girişenler defineciler ya da bıçkın köy delikanlıları değil sözde doğa sporcuları.

İlk resimdeki yazı 1990 yılında bu bölgeye bir araştırma gezisi düzenlemiş İngiliz Lancaster University Speleological Society (LUSS) grubundan. Bu gruba Aspeg adına resmi bir şikayet e-postası atıldı.

İkincisi resimdeki yazılar ise %100 yerli...

Bu çöküntünün öte tarafına geçmenin başka bir yolu yok mu?

Page 5: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Mağaracılıkla hiç ilgisi olmamış bir insanın en ürkebileceği, uzak durmak isteyeceği ortamlardan birisi de dar, çamurlu, inilmesi ve çıkılması güç dehlizler, kapalı kanallardır. Peki bu itici, zor, korkutucu koşulların hepsi bir yerde mevcutsa bir mağaracı ne yapar?

Bu koşullardaki bir mağaraya gireceğini öğrenen mağaracı müjdeli haber almışçasına sevinir. Bu nedenle sıklıkla “deli” olarak nitelendiriliriz. Oysa içeride alınan haz, bütün bu güçlüklerle boğuşmak, zaman zaman yaşanan tehlikeler, buram buram karpit kokusu, ama sonuçta tekrar yüzeye çıkıldığında bulutlu bir havada bile gün ışığından gözlerin kamaşması her şeye değer. Bir mağaracının yoğun karpit kokusuyla saatler geçirdikten sonra çıkış ağzına geldiğinde hissettiği o temiz toprak kokusunun tarifini başka kaç kişi yapabilir ki?

Limitleri zorlamak, hem doğanın hem de insanın kendisinin limitlerini. Belki de sonuçta “katlanabileceğim bu kadar” dediğiniz noktanın kat be kat üstüne çıkabileceğinizi görmek, yani gücünüzün aslında sandığınız kadar sınırlı olmadığını anlamak, saatler süren zifiri karanlıktan ve küçük bir dikkatsizlikte sizi yaşamdan koparabilecek tehlikelerden tekrar sevdiklerinizin yanına dönmek. İşte insanın yaşama aslında dört elle sarılması ve her nefes alış verişinden keyif alması gerektiğini hatırlatan o küçücük, daracık, pis, tehlikeli dehlizler bizi hayata bağlayan yerlerdir.

Ekim 2007 döneminde Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne ulaşan bir başvuruda Düzce İli, Akçakoca İlçesi Yenimahalle mevkiinde bulunan Koçköy Mağarası’nın çok önemli bir jeolojik zenginlik olduğu, bununla birlikte çevresine moloz dökülmesi ve yerleşim alanlarının içerisinde kalması nedeniyle büyük oranda zarar gördüğü belirtilerek acil olarak koruma önlemlerinin alması talep edilmekteydi. Söz konusu talep Milli Parklar Dairesi Mağara Araştırma Birimi (DKMPmab) tarafından çalışma programına alınmış,

ancak mağaranın gerçekte bir düden olması nedeniyle daha kuru bir dönemde incelenmesine karar verilmişti.

Haziran 2008 döneminde çalışmanın gerçekleştirilebilmesi amacıyla Anadolu Speleoloji Gurubu (ASPEG) ile temasa geçilerek ortak bir mağara inceleme ekibi oluşturuldu. Söz konusu ekipte Milli Parklar Dairesi Mağara Araştırma Birimi (DKMPmab)’nden Selim ERDOĞAN (ben), Duygu ERDOĞAN (eşim), yılların tecrübesi ve “Oynak Beyimiz” Ender USULOĞLU (ASPEG), Murat EĞRİKAVUK (ASPEG), Emine AZAK (ASPEG), Fatih ŞEN (ASPEG – MADAG) ve Ertan KÖSEOĞLU (ASPEG – MADAG) yer almaktaydı. Ender, Murat ve Emine yapılacak inişin planlamasını yapacak olan beyin takımını, Fatih ve Ertan ise ekibin gerektiğinde mağara dalışı da yapabilecek tam donanımlı özel gücünü oluşturuyor.

Akçakoca girişinde İstanbul’dan gelen Ender, Emine ve Murat’la buluşulduktan sonra Düzce İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’ne ait araçlarla Yenimahalle’ye geçiliyor. Mağaraya ilişkin ilk şok burada yaşanıyor. Çünkü mağara yol ile evlerin arasında kalan boş bir arsanın tam ortasında bulunuyor ve geçmişte karstik bir çöküntü (dolin) durumundayken dökülen tonlarca moloz nedeniyle neredeyse dolmuş olan arsanın mağara ağzını tamamen kapatmaması için 1 metre çapında büzlerle bir kule inşa edilmiş. Mağaraya giriş bu kulenin içerisinden yapılacak ve kulenin ağzında da girişi çok zorlaştıran demir bir mazgal bulunuyor. Yapılacak fazla bir şey yok, derhal gerekli malzeme mağara ağzına taşınmalı.

Tulumlar giyiliyor, kullanılacak karpit hazırlanıyor, karpit lambaları ayarlanıyor ve ilk iniş için SRT (tek ip yöntemi) yerine çelik merdiven kullanılmasına karar veriliyor.

Bir mağaracı için karşılaşılabilecek en can sıkıcı durum Selim’in başına

Akçakoca Koçköy Mağarası Gezi Güncesi Selim Erdoğan Milli Parklar Dairesi Mağara Araştırma Birimi (DKMPmab)

Page 6: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

geliyor. Mazgaldan sığamayacağı için girişte kurtarma elemanı olarak o kalmak zorunda. Dizindeki sorun nedeniyle mağaraya giremeyen Duygu ve bu sırada “5 kilo daha vermeliyim” diye düşünen Selim ekibi buruk bir şekilde uğurluyorlar: “Selametle!”. Sonra aşağıdan Oynak Beyimiz Ender’in sesi duyuluyor: “Selim emniyet saati 20:00”. Bunun anlamı, saat sekize kadar bizden haber alamazsan kurtarma operasyonu için hazırlıklarını yap, saat 22:00’de gerekli yerlere haber ver”. Yani Ender saat 22:00’ye kadar ekip çıkmazsa Türkiye Mağaracılar Birliği’ne haber verilmesini ve en yakındaki, kurtarma konusunda deneyimli mağaracıların çağırılmasını istiyor. Bu standart, alınması gerekli bir önlem.

Giriş ağzından itibaren yaklaşık 10 metrelik bir inişten sonra ekip dar ve çamurlu bir dehlizle karşılaşıyor. Bol miktarda çöp ve atık bulunan bu kesim öylesine dar ki kolaylıkla kapanabilme olasılığı söz konusu. Atıkların arasında otomobil dış lastikleri bile var. Bu noktada, mağaranın kenarında bulunduğu yolun öteki tarafından mağaraya açılan ve dolgu alanda heyelan riskini azaltmak için yapıldığı anlaşılan bir yatay kanal

bulunmakta. Bol miktarda atığı mağaraya taşıdığı anlaşılan bu kanalın diğer ağzına bir mazgal yapılmasının gerekliliği bu lastiklerden anlaşılmakta.

Türkiye’nin her yerinde mağaralarda sıkça rastlanan duvarlardaki yazılar ilginç bir şekilde burada da mevcut. Maalesef bilinçsiz şekilde define aramak amacıyla mağaralara girenler hayata bu şekilde bir imza atmayı tercih ediyorlar. İlginç olan, bu mağaraya ancak profesyonel şekilde girilebilmesi. Yani yürüyerek içeri girip etrafa bakıp çıkmak, yazı yazmak söz konusu değil. Yine de başarmışlar!

Mağara yer yer genişleyerek de olsa 200 metre kadar bu şekilde devam ediyor. Pek çok yan kol, galeri, mağarayı incelenmesi daha da güç bir hale getiriyor. Ne var ki bu süreçte görülen, mağarayı cazip hale getirebilecek hiçbir şey yok! Eğilerek, sürünerek, bazen doğrularak, ama genelde sıkıcı bir ortamda saatlerce ilerleniyor. Herkesin aklında “haydi artık, biraz sarkıt, biraz dikit, biraz cazibe” düşüncesi var. Mağarayı heyecanlı kılan bir iki çatlak geçişi dışında o ana kadar Koçköy Mağarası tam bir düş kırıklığı! Bu baca geçişleri de olmasa sadece saatlerce çile çekip çamur içinde sürünmüş olmakla kalacaklar. Hele hele mağara dalışı yapma umuduyla gelen Fatih ve Ertan’ın durumu daha da beter!

Derken karşınıza aniden çıkıveren ve “oh be, sonunda” dedirten bir büyük galeri. Duvarlarda akmataşlar, güzel

sarkıtlar, dikitler! Sonunda mağara gerçekten mağaraya benzemeye başlıyor. Ekipte herkes rahatlıyor: “bunca çileye değdi!”. Artık birkaç fotoğraf çekilebilir.

Ekip ilerlerken bir yanda akıllarda “daha ne kadar gidecek acaba” sorusu var. MTA Karst ve Mağara Araştırmaları Birimi’nin 1991 yılında çizdiği haritada mağaranın uzunluğu 360 metre olarak görülüyor ve sonu da bir sifonla, yani dalmadan geçilemeyecek bir gölle tamamlanıyor. Ekibin umudu mağara ağzının doldurulması sonrasında düden niteliğini büyük oranda yitiren mağaranın sonundaki sifonun düşmüş olması. Yani en azından botla burayı geçebilmeyi ve mağaranın ilerlenemeyen, haritalanamamış kısmını da keşfetmek istiyorlar. Ve en acı sürpriz: Bir çöküntü yolu kapatıyor. O ana kadar kendilerini zorlayarak geçtikleri dar boğazlar, çöküntüler gibi değil bu sefer. Küçücük bir açıklıktan mağaranın biraz daha devam ettiği görülüyor. Hatta öbür taraftan gelen kuvvetli bir su sesi de var. Ama bütün çabalara rağmen diğer tarafa geçme olanağı yok!

Herkeste bir düş kırıklığı var. Bir yandan diğer taraftan gelen su sesinin sistemi nerelere götürdüğünü merak ediyor, bir yandan da “acaba başka bir geçiş olabilir mi” diye kendi aralarında tartışıyorlar. Bu tür durumlarda inisiyatifi üzerine alan Oynak Beyimiz Ender acı haberi veriyor: “Beyler buraya kadar. Dönüyoruz”.

Page 7: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

mümkün? Sonunda ekibin pikabın arkasına yüklenmesine (!) ve doğrudan denize atılmasına karar veriliyor. Karadeniz’i bir parça çamurla kirletmeyi göze alarak yola çıkıyoruz. Güzergahımız çaresiz Akçakoca kent merkezinden geçiyor ve tamamen çamurla kaplı, kafalarında baret bulunan ilginç insanlar çarşıda ilgi odağı oluyor.

Koçköy Mağarası inceleme ekibi bu şekilde halka teşhir edildikten sonra Kale Plajı’na ulaşılıyor. Kumsalda güneşlenen ve denize girenlerin şaşkın bakışları altında Ender, Ertan ve Fatih kendilerini denize atıyorlar. Yine de çamur çıkacak gibi değil! İmdada pikaptaki fırça yetişiyor. Akçakoca’daki tatilcilerin ömürleri boyunca unutamayacakları bir manzarayla arkadaşlarımız birbirlerini fırçalıyorlar!

Sonuç olarak, turizm amacıyla, ya da başka bir şekilde değerlendirilmesi mümkün görülmeyen Koçköy Mağarası’ndan bizlere sıkıntılı, çamurlu, ama ne olursa olsun heyecanlı, bol karpit kokulu, güzel anılar kalıyor. DKMPmab – ASPEG – MADAG ekibi bir başka etkinlikte buluşmak üzere sözleşiyor. Ender, Murat ve Emine İstanbul’a, Fatih, Ertan, Duygu ve Selim de Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Akıllarda ise hala tek bir soru var: “Acaba o çöküntünün öbür tarafına geçmenin bir yolu var mıdır?”

Fotoğraflar: Emine Azak, Selim Erdoğan

Saat 18:30. Yaklaşık 5 saat geçmiştir ve aynı çamurlu, süssüz, dar dehlizlerden geçilerek giriş ağzına dönülüyor. Kulenin içinden yukarı doğru 10 metrelik tırmanış ve yüzeye ilk olarak Murat çıkıyor. Yeni yapılmış kil heykel gibi, yani tamamen çamurla kaplı! Ardından Emine ve Ertan geliyor.

Çıkanlarda beklediğini bulamamış olmanın verdiği hoşnutsuzluk göze çarpıyor. Yine de o tertemiz toprak kokusu, parlak gün ışığı ve yaşama geri dönüş çok güzel bir duygu. Herhalde ekibin en karmaşık hisler içinde olanları mağaraya girememiş olan Duygu ve Selim. Fazla bir şey kaçırmamış olmanın verdiği rahatlamanın yanında, yine de bu maceraya tam anlamıyla ortak olamamanın burukluğu var.

Fatih’in ardından son olarak teçhizatı toplayarak dönen Oynak Beyimiz Ender çıkıyor Koçköy Mağarası’ndan. Ertan’ın “abi ben galiba aşağıda bir karabin düşürdüm” şeklindeki feryadı gülüşmelere neden oluyor. Çünkü kimse (Ertan dahil) mağaraya tekrar girmek istemiyor. Aslında bu olay, mağaranın ne kadar sıkıcı, ne kadar cazibeden uzak olduğunun en somut göstergesi. Bu karabin de Koçköy Mağarası’nda bizden bir hatıra olarak kalsın.

Dışarıda bir sürü çamurdan adam. Süratle teçhizat toplanıyor, ön temizlik yapılmaya çalışılıyor. Ama ne

Page 8: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Gecenin bir saati, Ovacuma kahvesinde Ankara’dan gelecek olan MADAG ekibini bekliyoruz. Ben, Didem, Taha ve Ali Aytan’la kahvede çay içip okey çevirirken, Ender dışarıda buz gibi havada köyün genç delikanlılarından mağara ihbarı almaya çalışıyor. Sokakta bira içip volta atan gençlik ise, “Buralarda mağara var mı? Yani subatan, düden, kokurdan gibi şeyler?” diye soran kazık kadar bu adama garip gözlerle bakıyorlar. Artık “ilerleyen saatleri” geçmiş, iyice “ileri” bir saate gelmişken MADAG minibüsü her zamanki yük hacmi ile beliriyor. Bu, bir minibüsün içine girebilecek tüm eşya konduktan sonra, kalan boşluklara insanların sıkıştırılması demek. Bu görüntüye artık alıştık. Buluştuk, öpüştük ve gecenin bir saatinde zifiri karanlık Uluyayla yollarındayız.

Ali – “Hava durumuna baktın mı?” Ender- “Hava mis gibi abicim, mis gibi” Ali- “Ooolum, ya kar varsa?” Ender- “Yahu daha yılbaşında buraya bizimkiler geldi, ne karı?”

Hemen ardından ilk kayboluş. Allahın unuttuğu ufacık bir mahallede insanları uyandırıp Uluyayla yolunu soruyoruz.

Camdan bakan teyze- “Aneyyyy, siz oraya cikamaaniz, yollarda kar vardir.”

Yok ya? Bizden daha iyi mi bileceksin? Ender bakmış, kar filan yokmuş. Yola devam. Daha ilk viraj, aha, gerçekten kar varmış. Bir araba yol dönüp diğer köy yolundan Uluyayla’ya saldırıyoruz. Burası ilkinden daha fena karlı.

“Fena karlı” ne kelime? En az yarım metre karlı.

Ali- “Ender, bir “B” planın var mı? Ender- “Çıkacaaaaz” Ali- “Yahu, anladım da, bir “B” planın var mı? Ender- “Çıkacaaaaz” Ali- “Tamam, anladım”

Aslında anlaşılan şu: Çıkamayacağız. Gecenin bir saatinde geri dönüp yol kenarında kamp atıyoruz. Ertesi sabah pırıl pırıl bir hava ve güneş. Kahvaltı sırasında dün geceki sohbet aynen tekrarlanıyor.

Ali- “Ender, bir “B” planın var mı? Ender- “Çıkacaaaaz” Ali- “Yahu, anladım da, bir “B” planın var mı? Ender- “Çıkacaaaaz” Ali- “Tamam, anladım”

Çıkıyoruz. Bu kelime, dize kadar varan bir karda, sırtta tüm malzemelerle karda iz açarak 5 saat yürümek anlamını taşıyor. Eğer Ender size 300 metre yolumuz kaldı diyorsa bunu en az dörtle çarpın. Sonunda, tam iki ayaktan dört ayağa inmek üzere iken uzaktan yaylanın evleri gözüküyor.

Ali- “Lan Ender, burası neresi?” Ender- “Yayla” Ali- “Anladım da hangi yayla?” Ender- “Uluyayla” Ali- “Allah allah, pek benzemiyor” Ender- “Yok yok burası. Ben hatırlarım. İleride soldan Karlık’a gidiyor”

Uluyayla “Etkinliği” Gezi Güncesi Ali Yamaç

Page 9: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Yayla, pek Uluyayla’ya benzemese de, çıkış canımıza okumuş olsa da, en azından artık bir evimiz vardı. Hem sobalı, hem de ocaklı, sıcacık bir salon, yataklar ve kilimler. Odun stoğu da canavar gibi. Ali Aytan’ın, Safranbolu kasabının travma geçirmesine neden olan etler açılıp pişirilmeye başlanıyor. Bu etlerin alınış hikayesi ise çok basit: “İnsan başı yarım kilodan, 14 kişi 7 kilo et eder” şeklinde satın alındılar.

Ali- “Ender, yarınki plan ne?” Ender- “Karlık Düdeni” Ali- “Yok deve!” Ender- “Ne var yahu, birinci ekip gider, döşemeye başlarız. 4-5 saat sonra ikinci ekip gelir, döşemeye devam eder” Ali- “Oldu, o zaman ben üçüncü ekipteyim”

Gece, evde bulunan karsuyu stoğu leğenlerle takviye edilerek kavurma yanı makarna yapılır. Eğer dağda, karlı bir havada üşümekten korkarsanız 14 kişi ufak bir yayla evinde kalın. Hatta bu da yetmezse ocakla birlikte sobayı da yakın. Emin olun, 15 dakika sonra sıcaktan havale geçireceksiniz. Isınıp tulumlara girilince, yatılan yerden sohbet başlar. Ender’in macera olarak anlattığı olayları kenardan sessizce dinleyen Fatih Şen bir süre sonra dayanamaz ve katkıda bulunmaya başlar. Katkı? Ne katkısı? Stephen King’e taş çıkartacak ya da ilham kaynağı olacak bir tecrübe. Tüm delikler, sular, kanallar, ıslak olan her yer ölü dolu ve Fatih tüm ölüleri tek tek çıkartıyor. Bu neşeli sohbetin ardından uyunur. Sabah, ilk ekip karlar içinde yola koyulur. Öğleden sonra da ikinci ekip. Ali Yamaç, üçüncü ekip olmanın, yani evde tek başına ense yapmanın rehaveti ile kalan biraları bitirir, yayılır, uyur, uyanır, bulgur pişirir, etleri kavurma yapar, tekrar uyur ve sıkılır. Ali Aytan’ın test sorusu ile: “Ali Yamaç’ın yayla evinden, herkesin aksine 2 gün boyunca hiç çıkmaması neye delalettir?”

a- Artık çok yaşlıdır. b- 14 kişinin arasındaki en akıllı ve mantıklı kişidir. c- Aslında sakin bir kişiliktir ve sessizliği sever. d- Diz boyu karda sırtında aşırı yükle yapılan yürüşten sonra onu Ender bile gaza getiremez. e- Gece kendisinin çıkarttığı sesten uyuyamamış ve erken kalkamamıştır.

Akşam saat 19:00, ne gelen var, ne giden. Uzakta, çok uzakta, rengi yavaşça laciverte dönmekte olan karlar arasında ışıklar gözükür. Geliyorlar! Yavaşça eve yaklaşırlar.

Görüntüleri 2. Dünya Savaşı’nda Moskova’dan çekilen Alman orduları gibidir.

Ali- “Ne oldu lan?” Fatih- “!!#½%(L/!^/” Ertan- “L/!?=&+’L” Durmuş- ?/!!+{L!!^’” Cansu- “Iyyyyk!”

Ve ekip macerayı özetler:

O yayla, aslında bu yayla değildir (Bu ne demekse?)

Dolayısıyla ortalıkta bir Karlık Düdeni yoktur.

Sadece, birkaç saatlik yürüyüş uzaklığında Uluyayla Mağarası vardır.

O mağaraya da nehir giriyordur.

Hal böyle olanda, Ender’in liderliğindeki ekip 10 saat kadar karda iz açarak yürümüştür.

Yol üstünde değişik büyüklüklerde ayı ayak izleri vardır.

Ender, Uluyayla Mağarası’na girilemediğini görünce yan duvara ip döşeyip SRT yapmaya kalkışmıştır.

Bu da becerilemeyince geri dönülmüştür.

Ekipde kesici ve yaralayıcı bir alet olmaması Ender’in can güvenliği açısından hayırlı olmuştur.

Ekip, evde ıslaklarını çıkarır. Bu kelime herşeylerini çıkartmak anlamında okunmalıdır. Ardından kurunma, ısınma ve yemek yeme işlemi başlar. Bu defa fazla sohbet olmadan, sadece diş gıcırtıları ile uyunur. Bu arada, kuş uçmaz, kervan geçmez ve bizden başka salak gelmez bu isimsiz yaylada, bütün gece elektrik direklerindeki lambaların yanması ayrı bir güzellik ve gerzeklik örneği olarak literatürde yerini alır.

Sonuç? Sonuç: Bir kısmı Ankara’dan, diğer kısmı İstanbul’dan gelen mağaracı ekibi, Uluyayla civarında mağara görmeden yürümüş, yürümüş, et yemiş, tekrar yürümüş ve geri dönmüştür.

Fotoğraflar: Ender Usuloğlu

Page 10: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

ULUYAYLA “FAALİYETİ” Operasyon Planı Stratejisyen: Ali Aytan

Fotoğraf: Ender Usuloğlu

Page 11: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Toroslardaki “Macar” Yaylası’nın ismi nereden geliyor? Bir rivayete göre 1789 Fransız Devriminden sonra Avrupa'da gelişen milliyetçilik akımları sonucunda ayaklanan Macarlar, Avusturya ve Rusya tarafından işgal edilince ayaklanmanın liderlerinden bazıları Türklerden sığınma istemişler ve bu çerçevede Lajos KOSSUTH (1849-1851) ve mahiyetindekiler Kütahya'ya yerleştirilmişlerdir. İki yıl Kütahya'da kaldıktan sonra Ermenek'e gelmiş ve buraya yerleşmişlerdir. Acaba yaylanın ismi buradan mı

geliyor?

Uyarlayan: Gülşen ve Güliz

Macar Yaylasına doğru giderken... Fotoğraf: Ender Usuloğlu

Biliyor muydunuz ?Biliyor muydunuz ?Biliyor muydunuz ?

Page 12: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Abi, yemin ediyorum, 7

ton su boşaldı kafama?

Yaa, rüya değil yemin

ediyorum

Hadi hayırlısı, mağaraya iniyoz diye kanalizasyona mı yollandık acaba...

...aranan anfibik tür bulundu: Chambrellus Pembeus Duohedus

YaşadıklarımızYaşadıklarımızYaşadıklarımız

Tam teşeküllü speleobiyolog Metin, görev başında...

Abi bir daha seni dinlersem ABHAZ

olayım !!

Hadi ilerle, sırada biz de

varız !!!

Page 13: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

MAĞARAMDAN SESLENİYORUM

Alıp götüren adressiz bir kaybın tarifisin

İçinde binlercesinin yüzünü unutturan zaman eriyor.

Ve tek unutulmadık kalan Duvarlarındaki insan ellerin.

Dünyadan artakalan

Günahsız kocaman ve simsiyah bir hayal

Ve saçma sapan hayalinin cayır cayır sarkıtları ellerin Tutunamamam bundan.

Peşi sıra götürdükleri kadardır ya insan

Kumdan kallelerine hüzünlü tekmeler atan Tırnaklarıyla yaptığı kalelerinin kapısını açık unutan

Ne de olsa insan, yanılan

Ama unutamayan... Bittiğini sanıp içine sığmayan.

Sana mağaramdan sesleniyorum

Yankım bundan.

Ne kadar yoksan, o kadar güzelsin Ne kadar yakınsan, korkunç oluyor yüzün.

Karanlığında rotamı yüreğine doğru çizdim

Yolum taş, yolum kaygan.

Gülşen Küçükali (Mağaracı-ASPEG)

Fotoğraflar: Ender Usuloğlu, Emine Azak (sağ üst)

SpeleosanatSpeleosanatSpeleosanat

Page 14: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

ULEN BU MAĞARA ÖLÇÜLMÜŞ MÜ?

Uyarlayan: Gülşen ve Güliz

Yaylacık Mağarası Bir ölçüm macerası... Gülşen Küçükali

Karanlıkta sürünerek karşımızdakini göreceğimiz ilk nokta istasyon olur. Bir köşeye büzüşürsünüz bir elinizde pusula, diğerinde klino. Bir göz yarı açık karşıda diğeri pusulada görünmeyen sayıları seçme çabasında. Bir ben miyim darallarda yolunu kaybeden, bir ben miyim her istasyonda bir başına duvarı seyreden? Akıllı işi mi? Koca mağarayı ölçmeye geldik! hem de kimse bizi vazifelendirmemişken. Birileri vazifelendirseydi gelmezdik “bu iş çok zahmetli yapamayız abi” derdik. İşe gider gibi hatta daha da beteri sabahın yedisinde yola düşmüşüz. İstikamet Çatalca. Ayıpınar, Ayıini ve Yaylacık Mağaraları ölçülecek.Yolda poğaçayla edilen acele kahvaltı öğle olmadan mağarada bulmuşuz kendimizi. Yaylacık Mağarası’nda karşımda Ali Aytan ve Ender. Gerilen metreler, guano tepelerinden yükselen kesif koku, tepemizde pike yapan yarasalar ve biz, ölçümdeyiz. Eğile büküle darallarda, soğuk ve nemli zeminde yüzükoyun bin bir maymunsu hareketlerle ilerliyoruz. “Ben ayaktayım sen de ayakta dur”, “Oturuyorum otur” gibi yaptırımlarımız var. Bu kadar gelmişiz doğru ölçelim. Görev bilincimiz var kuzeye ilerleyen mağarayı güneye çizmeyelim. Yanlış olur. Sonra adam alır haritanı eline, gelir bakar. Çizdik diye teşekkür edeceğine içinden kim bilir neler sayar. Her taraf kahverengi, biraz renklendirmek gerek ortamı, ölçüm işi de pekâlâ zevkli olabilir. Mesela şarkılar söyleyip koro olabiliriz. Ben bir moda fotoğrafçısı olurum, mağarada imkânlar kısıtlı, Ali Aytan fotomodel olur. Her klino tutuşumda gülümsüyor poz veriyor Aytan. Hafta sonu magazinlerinde kapak güzeli olacağını hayal ediyor. Ender “durun ortam gergin” diye bağırıyor. Hiç sallamıyoruz kendisini. Zira o metrenin gerildiğine işaret ediyor. Oyun oynuyoruz dedik

ya! İstasyonları isimlendiriyoruz. Darala bağlanana, “psikopata bağlayan”, Gayet dik bir işareti olana, “Ereksiyon” , 31. İstasyona da “Cenabet” ismini vermemiz bizim bu oyunda ne kadar ciddi olduğumuzun ispatı. Mağara ilerledikçe ölçüm defteri yıpranıyor biz yoruluyoruz. Ölçüm işi bittiğinde defter de biz de çamur içindeyiz. Arka arkaya dizilen sütunlardaki sayılar birleşip anlamlı hale geldiğinde Yaylacık Mağarası haritası olacak. Bu sebepten kutsal defterimize gözümüz gibi bakıyoruz, herkesi unutabiliriz defterimizi asla! Çıktığımızda hava çoktan kararmış. İçimizde bir iş yapmanın saadeti, kol ve bacaklarımızda ertesi sabah kendini belli edecek olan ağrıların ilk dokunuşları ve arabanın koltuğunda uykuya teslim bir beden. Geldik, mağaralarımızı ölçtük. Evimize dönüyoruz !!

Page 15: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Kadın Mağaracılarımızdan Üyelik Kriterleri ASPEG’li kadın mağaracılar, Türkiye Mağaracılığına yararlılık adına üyelik sisteminde bazı kriterler geliştirmiştir ve değerlendirmelerin bu kriterlere göre yapılacağını beyan etmişlerdir. hem yakışıklı hem bilgili hem keyifli hem karizmatik hem zeki hem çevik hem de geyik hem musluk tamir edebilen hem sanatın ve sanatçının dostu hem caz dinleyen hem de halay çeken hem düşerken güldürebilen hem güldürürken düşürebilen hem doğa dostu hem köpekten tırsan hem kesme şekeri tek hamlede ikiye ayırabilen hem de pilavı tane tane yapan hem maymun yüzlü hem cybershot’la kuş, böcek, ev çekecek kadar fotoğrafçı hem mutfakta aşçı hem sokakta beyefendi hem hem hem hem... Mağaracı

Fotoğraflar: Ender Usuloğlu Oana Chachula

Peki, böyle herifler sizinle

niye......

Page 16: Cadı Kazanı 1 (Yaz 2008)

Bülten Ekibi Gülşen Küçükali

Güliz Aksoy Cansu Yılmaz

Durmuş Yarımpabuç Ender Usuloğlu