24 İslam'a hakettİĞİ deĞerİ vermelİyİz · 554 tasawuf edebiyarında...

8
Vermeliyiz" -Adelbert REIF'in Anne mane Schimmel ile Çevirenler: Doç. Dr. Recai DOGAN/ Ar. Gör. ÇAPCIOGLU Ankara ü. ilahiyat Fakültesi Bugün Avrupa'da 8 mi lyonu Balkanlarda ve 12 mil yonu Avrupa ülkele- rinde olmak üzere toplam 20 milyon Müslüman Sadece Fransa'da vatan- 7.3'ü Müslümanlar, Kataliklerden sonra en büyük dini cemaati ise, 1.5 milyonu Türk kökenli 2 milyon Müslüman 600.000 çocuk ve genç, iki dünya ve dil Bütün bunlara halk dini ve kültürel ile ilgili derin bir bilgisizlik mühkarta, ünlü Prof. Dr. Annemarie spesifik ön -Prqfesör Scbirnmel, genellikle bit· tebdit olarak lan- se ediyor. Sizce bu '1slami tehdit" gerçek midir? Kurgu mudur? veya bu, yeni bir yaratma olabilir mi? Schimmel: ve tehdit" yeni bir fonksiyonu icra etmesi mümkün ola- bilir, ancak bu tehdidi salt bir fantezi olarak ele Orta beri, daima Bau olarak al- O zamanlar, çok bir süre içinde Müslümanlar ta- istila edilen sözde büyük bölümü hayal içindeydi. Üstelik, sonra gelen ve teolojisine göre gereken ya da en iyimser ifadeyle bir söz edi- Bu tutumun izlerine, orta hatta 20. Ianna gelinceye kadar mümkündür. Nihayet, 1529'da Türkler edilmesinin Bu dönem lam, "Türk dini" olarak görüldü. 1683 kadar bir buçuk boyunca Al man

Upload: others

Post on 22-Oct-2019

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 24 İSLAM'A HAKETTİĞİ DEĞERİ VERMELİYİZ · 554 tasawuf Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes telenciL Aynca, Türklerden

"İslam'a Hakettiği Değeri Vermeliyiz"

-Adelbert REIF'in Annemane Schimmel ile Mülakatı-

Çevirenler: Doç. Dr. Recai DOGAN/Ar. Gör. İhsan ÇAPCIOGLU Ankara ü. i lahiyat Fakültesi

Bugün Avrupa'da 8 milyonu Balkanlarda ve 12 milyonu Batı Avrupa ülkele­rinde olmak üzere toplam 20 milyon Müslüman yaşıyor. Sadece Fransa'da vatan­daşların% 7.3'ü Müslüınan 'du·. Müslümanlar, Kataliklerden sonra en büyük dini cemaati oluştumıaktadır. Alınanya'da ise, 1.5 milyonu Türk kökenli 2 milyon Müslüman yaşamaktadır. Yaklaşık 600.000 çocuk ve genç, iki farklı dünya ve dil arasında yetişmektedir. Bütün bunlara rağmen, halk arasında İslam'ın dini ve kültürel boyurları ile ilgili derin bir bilgisizlik vardır.

Aşağıdaki mühkarta, ünlü doğu araştırmalan uzmanı Prof. Dr. Annemarie Schiınmel, İslam'a karşı Batılıların bazı spesifik ön yargılarını düzeltıneye çalışıyor.

-Prqfesör Scbirnmel, Avn~pa medyası İslam 'ı genellikle bit· tebdit olarak lan­se ediyor. Sizce bu '1slami tehdit" gerçek midir? Kurgu mudur? veya bu, yeni

bir düşman yaratma girişimi olabilir mi? Schimmel: Medyanın tanımlad ığı ve yaydığı "İslami tehdit" onların gösterdiği

şekilde değild i r. İslam'ın yeni bir düşman fonksiyonu icra etmesi mümkün ola­bilir, ancak bu tehdidi salt bir fantezi olarak ele a lmıyorum.

Orta çağlardan beri, İslam'ın daima Bau Hıristiyanlığının düşmanı olarak al­gılandığını unutmamalıyız. O zamanlar, çok kısa bir süre içinde Müslümanlar ta­r.ıfından istila edilen sözde birieşık Hıristiyan dünyasının büyük bölümü hayal kırıklığı içindeydi. Üstelik, Hıristiyanlıktan sonra gelen ve Hıristiyan teolojisine

göre varolmaması gereken ya da en iyimser ifadeyle zararlı bir öğretiden söz edi­yonız . Bu tutumun izlerine, orta çağlardanromantizmeve hatta 20. yüzyılın baş­

Ianna gelinceye kadar rastlamamız mümkündür. Nihayet, 1529'da Viyana'nın

Türkler tarafından işgal edilmesinin şoku yaşandı. Bu dönem Avrupa'sında İ.s­

lam, "Türk dini" olarak görüldü. 1683 yılına kadar bir buçuk asır boyunca Alman

Page 2: 24 İSLAM'A HAKETTİĞİ DEĞERİ VERMELİYİZ · 554 tasawuf Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes telenciL Aynca, Türklerden

554 tasawuf

Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes­

telenciL Aynca, Türklerden bahsedildiğinde bugün bile hala hissedilebilen ve

Avrupalıların zihninele '·islam karşıtı bir etkiye" yol açan ve bu yargıyı pekiştiren risaleler ve oyunlar yazıldı.

-Gerçekte ''İ<:Iam" hakkında konuşarak, onun kapalı hir sistem olduğunu varsaymak doğru mudur?

Schimmel: İsbın, o kadar çok yüzyıl yayıldı ve o kadar çok insana ulaştı ki,

çok sayıda farklı yorumu olmasaydı gerçekten şaşırtıcı olurdu. Örneğin, CHfford

Geertz, "Islam Observed'' adlı eserinde, Fas ve Endonezya arasındaki farklılıkla ­

n göstermiş ve Müslüman halkların kültürleri ~ır.ısında görülen bu farklıl.ık l arın,

giderek daha da belirginleştiğin i söylemiştir. Ayrıca, çeşitli ilahiyat ekolleri tara­

fından geliştirilen birbirinden çok farklı Kur'an yoıunıları vardır. Bir taraftan bü­

tünüyle "Sünni" bir ekol, diğer ta ratian yine çok çeşitli ifade şekillerini bünyesin­

de barındıran mistik gelenek vardu·. Bütün bunları göz önüne aldığımızda, is­

bm'ı monolitik bir y<tpı obrak ele almak oldukça güçtür.

Bununla birlikte, gerçek temellere inilirse, Allah'ın birliğinin ve Peygamber

Muhammed'in O'nun en son elçisi olduğunun ikran, sadece İslam'da vardır. Her

kim "Allalı'tan başka tanrı olmadığını ve Muhammed'in O'nun peygamberi oldu­

ğunu" aleni olarak ilan ederse, o Müslüman'dır. Bu bilinç, islam'm en temel iste­

ğidir. "İslaın'ın beş şartı" adı verilen esasların diğer dördü ise, günde beş vakit na­

maz, zekat, ramazan ayı boyunca oruç ve en az hayatta bir defa yapılması gere­

ken Mekke'ye kutsal yolculuktur. Gerçekte, bütün bu görevler her iki taraf için

de geçerlidir. Ancak, İslam , Hıristiyanlıkt::ıki gibi bir "onodoksi"ye sahip olmadı·

ğı, mesela Papa gibi bir dini otorite tarafından sınırlandırılmadığı için, bağlayıcı

olarak bu kuralları kabul etmek yeterlidir. Fakat, bir JV!üslüman hangi şan altında

olursa olsun Kur'an'ın bağbyıcı otoritesini sorgulayamaz. Harv:ırd Üniversite­

si'nden Harry Wo lfson inlibration (ınerinleştirıne) diye hoş bir kavram uydurdu.

Hıristiyanlar Allah'ın kelimesinin isa'da vücut bulduğuna inanırken, Müslümanlar

Allah 'ın kendi sözlerinin Kur'an'da kimplaştığına inanmakradır. Böylece, Allah'ın

sözleri metin haline getirilmiş olmaktadır. Bu. kelimenin klasik anlamıyla bütün

Müslümanhın ''fundaınentalist" olarak gören bir anlayıştır. Yani, onlar sözlü valı­

ye, Kur'an'daki her bir kelimenin ilahi kaynaklı olduğuna inanmaktadır.

-Son bMeaç _y·üzyılda Hıristiyanlık, çeşitli derin krizlerle sarsılmıştır. - Fmn­

sız ihtilali ve sekt'Uerleşme süreci htmlardan sadece ikisidb·. -İslanı 'z gelecekte bu tür krizter bekliyor mu?

Schimmel: Bu zor bir soru. Müslümanlarca Allah yeryüzündeki yegane gerçek

otorite olarak görüldüğü ve O'nun sözleri ve iradesi Kur'an'da yazıld1ğı şekliyle

dünyarun kaderini belirlediği sürece, Fransız ihtilalinde olduğu gibi bir takım ya­

pay görüşlerin, İslam açısından uygul anması zor olacakrır. Lord Cromer }rüzyılı aş-

Page 3: 24 İSLAM'A HAKETTİĞİ DEĞERİ VERMELİYİZ · 554 tasawuf Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes telenciL Aynca, Türklerden

adelbert reif/armemarie schimmel ile müliikat 555

kın bir süre önce şunları söylemişti: "Reforme edilmiş İslam, artık İslam olmaktan

çıkmıştır." Sanırım, Müslümanlar, peygamber zamarnndan gelen her şeyi ve her bir

geleneği körü körüne taklit etmeye çalışmamalı, aksine Pakistanlı alim Fazlurrah­

man'ın "yaşayan sünnet" adını verdiği kavramın izinelen gitmelidirler. Bu kavram

ile, günümüz Müslümanının yaşadığı çağı yorumlayabilınesi için, peygamberin ya­

şadığı toplumu ve ondan kısa süre sonra, onun sözlerinin ve örnekliğinin nasıl yo­rumlanclığının anlaşılınasını amaçlayan canlı bir gelenek kastedilmektedir.

-Bazen, islam. refonnu ya da islam. i yenilenmenin Avrupa veya Amerika 'da baş/atılabileceği tezleri geliştirilmektedir.

Schimmel: Bunun İslam dünyasında kabul görüp görmeyeceği konusunda

kuşkularım var. Bununla birlikte, Amerikan üniversitelerindeki birçok Müslü­

man öğrenci ve profesörün sayısı, sadece İslam araştırma l arı alanında değil, ay­

nı zamanda diğer bütün alanlarda da her geçen gün artmaktadır. Avrupa üniver­

sitelerinde de dunım bundan farklı değildir. Buralarda bir araya gelen akademik

güçler, biraz gecikmeyle de olsa, bir bütün olarak İslam hakkında yaptıkları ça­

lışmalar sayesinde bir tür islami canlarımanın yolunu açabilmişlerdir. Ayrıca,

uwn vadede bir kültürel ve dini anlayış geliştirmeyi başamıışlardı r. Fakat, bu ye­

ni gelişmedeki asıl önemli nokta, bu başarıların Amerika ya da Avrupa'da hem

iyi bir Müslüman ve hem de başarılı bir bilim adamı olunabileceğini kanıtlamış

ve hala kanıtlamaya devam eden kişiler tarafından gerçekleştiritmiş olmasıdır.

-Şayet, beşeri ideolojiler -ve diğer siyasi hedefler- islam'ın dinsel temelleri­nin bir parçası değilse, İslam'da din-s~yaset ilişkisine nasıl bakıyorsunuz?

Schimmel: İslam'da din ve devielin her zaman nuıdeni paranın iki yüzü gibi

olduğu söylenir. Peygamberin 622 yılında Mekke'den Medine'ye göç etmesinin

ardından, artık o, sadece dinler tarihinden aşina olduğumuz bir peygamber ola­

rak kalmamış, aynı zamanda kendisine gönderilen vahiylerdeki esaslar üzerine

bir devlet kurmaya çalışan başarılı bir siyaset adamı haline gelmiştir. Bununla

birlikte, pek çok Müslü­

man , İslam 'ın kesinlikle

devlet kurmak gibi bir

görevinin olmadığına

inanır. Peygamber tara­fından Mekke'de ve d:ı­

ha sonraki dönemlerde geliştirilen "saf İslam"

anlayışı, bütünüyle in­

san ve Allah arasındaki

ilişkiye dayanır ve müm­

kün olduğunca çok sa-

Page 4: 24 İSLAM'A HAKETTİĞİ DEĞERİ VERMELİYİZ · 554 tasawuf Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes telenciL Aynca, Türklerden

556 rasawuf

yıda insana kuıtuluşa giden yolu gösterıneyi amaçlar. Kurtuluşun en iyi şekilde

bir inananlar topluluğu içinde gerçekleştirilebileceği iddia edilebilir. Ancak,

böyle bir toplumun nasıl oluşturu lacağı, dini hukukta tartışılmamıştır.

-ls lanı 'ın egemen. olduğu bir devlet, Batı tarzı bir tür demokratik çoğulculu­

ğa istekli olabilir ve bunu gerçekleştirebilir nıi?

Schimmel: Evet, diyebilirim. Müslümanların çoğu, demokrasinin açık b ir ilke

olduğunu düşünmektedir. Çünkü, Kur'an'da "şura" (konsil)'dan söz edilmekte­

dir. İslam ve demokrasi üzerine yapılan her taıtışma, genellikle Kur'an'ın bu aye­

tine dayanmaktadır.

-Peki, İslam, Müslüman bir devlet ve toplum içinde yaşayan Gayr-i Müslim­

lerin statüsü hakkında neler söylemektedir?

Schimm el: Müslüman olmayanların statüsü, Kur'an ve İslam hukukunda ay­

rınrılarıyla açıklanmıştır. İki büyük dini topluluğun üyeleri olan Yahudiler ve Hı­

ristiyanların özel bir statüye sahip oldukları düşünülür. Çünkü onlar, "Ehli Kitap­

tır". Yani, onların elinde ilahi vahye dayalı kutsal bir metin vardır. Daha sonra ay­

nı statü Zerdüştler, Hindular ve Budistler için de tanınıp tespit edilmiştir. Bu din­

lerin mensupları, özel bir vergi ödemek zorundadırlar. Bununla birlikte, asker­

likle yükümlü değillerdir ve kendilerine özgü mahkemeleri vardır. Bu açıklama­

lar, bu rür bir uygulamarun batı tarzı bir demokrasi ile uyuşup uyuşmayacağı so­

rusunun kapısını aralamaktadır. Batılı anlamda "çoğulculuğun korunması" soru­

nuna gelince, burada bir tanı ın problemiyle karşı karşıyayız. Ancak, her halükar­

da Müslüman olmayanların hakları güvence altına alınmıştır.

-Fakat bu, tüm dinlerin eşit haklara sahip olması konusunda, hata boşg6-

rülü olma anlamına gelmiyor, değil nıi?

Schimmel: Hayır, şeriat, Allah'ın kanunu , titizlikle uygulanırsa, böyle bir bek­

lenti içinde olamayız.

-islam 'm batılı eleştirmen/eri genellikle, kadınm düşük statüsü üzerinde durmaktadır/ar.

Schimmel: İslam'la ilgili herhangi bir konuda , medyada ve hatta oıyamalist­

ler arasında biJe yanlış anlarnalara yol açan ifadeler, çoğu zaman eksik bilgi ve­

ya bilgisizlikten kaynaklanmakradır. Bu tespit, özellikle İslam'da kadının duru­

mu konusunda geçerlidir.

Bir kadının bir İslam ülkesinde devlet başkanı olabilmesi, bazılarının düşün­

düğü kadar şaşırtıcı değildir . Pakistan'da Benazir Butto ve Bangladeş'te Halide

Ziya hükümetin başındadır. Oıtaçağın başlarında pek çok bağımsız kadın yöne­

tici vardı. Bunun örnekleri, 13. ve 19. yüzyıllar arasında Hint İslam Tarihinde ko­

laylıkla görü lebilir. Dolayısıyla, daha karı bir hukuk yorumu yaygın olduğu hal­

de, bir kadının devlet başkanı olması, İslam hukukuyla tezat teşkil etmez. Bir ka­

dının yapamayacağı tek görev, namazda ve savaşta halkın gerçek liderliği olan

Page 5: 24 İSLAM'A HAKETTİĞİ DEĞERİ VERMELİYİZ · 554 tasawuf Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes telenciL Aynca, Türklerden

adelbert reif/annemarie scb-immel ile mü/akat 557

halifeliktir. Başka bir ifadeyle, İslam 'da kadının siyasi fonksiyonu idari dununuy-

1a .sınırlıdır. Diğer diniere karşı nntımda olduğu gibi, buradaki temel sorun,

Kur'an hükümlerinjn nasıl yorumlanacağıdır.

Yüzyıllar boyunca birçok kadının; şair, bilim adamı, sanatçı ve öze1likle hat­

tat o larak çalıştığını ve çeşitli şekillerde mistisizmi etkilediğini vurgulamak iste­

rim Burada -son derece önemli bulduğunı şey- kadınJara, 7. yüzyılın başları gi­

bi erken bir dönemde, evienirken getirdikleri ve evienelikten sonra kazandıkları

serveti kontrol etme hakkının, Kur'an tarafından verilmiş olmasıdır. Kocanın ka­

rısının servetinde hiçbir hakkı yoktur. Bu durum, Avrupa'daki kadıniann bütü­

nüyle erkeklere bağımlı olmaya zorlandığı bir dönemde, İslam'ın nasıl ilerici ol­

duğunu göstermektedir. Peçe takma ve kadının tecri t edilmesi ile ilgi kurallar,

ancak daha sonraları ortaya çıkmıştır.

-Profesör Schimmel, son birkaç yıldır İslam sanatı ve kültürüne ve dolayısz.y­

lcı İsia·m dinine ilgiyi arttımıayı amaçlayan, ''Avrupa 'da Araplar" veyt;t "İslam. sanatı" gibi konulard.cı, çeşitli etkinlikler düzenlerımektedir. Bunlar, mütevazi çabafar olarak tanımlanabilir. Ayrıca, Gerbard Konzelmann, Peter Scboll-La­tout· ve diğerleri gibi yazarlar tarajindan günümüz Arapları ve İslami m.esele­lerle ilgili olarak yazılanlar, Batılı okuyucuyu,, İslam. ve Arap dünyası bakkın­da aydınlatmaktan çok şaşır'tıyor görünmektedir.

Schimmel: Aslında, bu eserler sadece bir dereceye kadar aydınlatıcı oluyor.

Yazarların çoğunun iddialan kısmen yanlış ya da müphem ve bazen gazeteci üs­

lubuyla verilen bilgiler tarihsel birikimi yetersiz olan okuyucunun kafasını karıştı­

rıyor. Fakat, genellikle, İslami konu ve gerçekler hakkında, uzmanlar arasmda bi­

le, şaşırtıc ı bir bilgisizlik olduğunu görüyoruz. İslam'dan bahsedild iğinde yapılan

en büyük hatalardan birisi, onu neredeyse bütünüyle Arap·ve hatta İran kültür ve

siyasetiyle sınırlandırmaktır. Bu tutum, her zaman ve özellikle bu bölgelerele dra­

mmik bir olayın meydana geldiği her dunımda aşikar hale gelmektedir. Hint-Pa­

kistan alt kırasında ve Endonezya'daki Müslümaniann sayısının Arap Müslüman­

lardan çok daha fazla olduğunu kaç kişi biliyor? Muhtemel gelişıneler üzerine tar­

tışmaktan çok, bu tür temel bilgiler veıilseydi, daha iyi ve daha yararlı olabilirdi.

-Arap İslam Dünyasının problemleri konusunda uzmanlarm bile bir dere­ceye kadar bilgisizliğini gözler önüne seren yomnıunuz, şu sorunun mutlaktı :soı-ulm.asını gerektiriyor: Almanya 'da, islam ve Amp araştırmalarının dutumu

nedir' Genel olarak Arap dünyası ve özelde, Islam bakkındaki yaygın bilgisiz­lik, bu alaniardcık i ilmi standan/ın çok fazla yüksek olmamasının bir sonucu

olabilir mi? Schimmel: Hayır, bu varsayım doğru değil. Almanya, her zaman İslam'ın sa­

dece bilimsel kaygılarla incelendiği ve sıkı filolojik-tarihsel metodun gelişip yay­

gınlaştığı bir ülke olmuştur. İkinci Dünya Savaşı gibi zo r bir dönemin ardından,

Page 6: 24 İSLAM'A HAKETTİĞİ DEĞERİ VERMELİYİZ · 554 tasawuf Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes telenciL Aynca, Türklerden

5 58 ICISCJVVı!f

İslam araştırmalarında yeni bir dönem başlamıştır. Kendileri için başarı ve resmi

makamlardan elestek teınennisinde bulunduğum çok sayıda yetenekli bilim ada­

mı vardır. Beyn.ıt'taki Doğu Enstitüsü (Oriental Institute) ve onun İstanbul'daki

kolları, sadece Alman bilim adamlarına yönelik merkezler değildir. Ancak, bu

enstitüler tarafından yapılan araştırmalar yeterince takdir edilememiştir. Üzüldü­

ğüm tek şey, benim zamanunda yaygın olan akademik konolardaki kombinas­

yonun, Arapça, Farsça, Türkçe, Urcluca hariç, bu günlerde pek göıi.ilmeınesidir.

Diğer bir nokta ise, modern siyasete yapılan vurgulardır. Öyle inanıyorum ki, şa­

yet klasik kaynaklar bilinseydi, bu gün İslam Dünyasınd::ı yaşanan pek çok olay

çok daha iyi anlaşılabilir ve böylece teoloji ya da felsefenin temel konuları , en

:ızından kategorize edilebilirdi. Ayrıca, başlangıçta en ünlü bilim adamları ara­sında Friedrich Sarreve Ernst Kühnel gibi Almanların da yer aldığı bir alan olma­

sına rağmen, İslam Sanat Tarihinin neredeyse hiç okutulmamasını üzüntü verici

buluyorum. Bütün zenginliğiyle sanatı anlamak, İslam dünyasının daha iyi tanm­masına ve dolayısıyla biraz daha iyi anlaşılınasına katkıda bulunur.

-İslam 'ın kültıü·el imajını düze/tmekı için Alman klasiklerinin yeniden keş­fedilmesi gerekmez miydi? Her şeyden önce, İs tam şiiri, edebiyatı, bilimi ve ma­neviyatının Almanlara daha yakından tanılılmaya çalışıldığı dönemler vardı .

Schimmel: Müslüman Doğu'ya karşı olumlu tavır, Alınan klasikleri açısından

son derece önemlidir. Batı üzerindeki İslami etkilerin tarihini bütünüyle okuna­bilir bir forma dönüştürmek, çok zevkli bir görev olurdu. Zaten, hemen hemen

her konuda mükemmel monografiler vardır. Sadi'nin (ö.1292) klasik eseri Gülistan 'ın (Gül Bahçesi) Adam Olearius tara­

fından I653'de yapılan Almanca tercümesi, sadece birkaç tercüme üzerinde ça­

lışmasına rağmen, Arap ve Fars şiiri hakkında şaşırtıcı derecede doğn.ı tespitleri

olan Herder açısından bir Truva hazinesi gibiydi. Herder, son araştırmalanndan birinde, tarih ve edebiyat tarihi konularında yaptığı sayısız araştırmaların yanı sı­

ra, Hafız'ın (ö.l389) "Divan"ının 1812/13 tercümesiyle Gothe'nin "Doğu-Batı Di­

vanı"nı yazmasına ilham kaynağı olan ve ayrıca üç İslam dili Arapça, Farsça ve Türkçe'den tercümeleriyle tanınan Avusturyalı Joseph Von Haınmer (Purgs­

tall)'den söz eder. Bu gün , Gothe'nin "Noten und Abhandlungen''ini okuyan herkes, onun İslam kültür ve eclebiyatııu nasıl doğru bir ~ekilde tanıdığını ve ta­

nımladığını hayranlıkla görecektir. Gothe'nin şu sözlerini sık sık hatırlamalıyız:

Şayet islam, Taıırı'nın iradesine kayıtsız şartsız teslim olmaksa; O zammı hepimiz islam olarak yaşıyor ve ölüyoruz.

Ayrıca, Arapça, Farsça, Sanskritçe gibi sayısız dilden hankulade tercümeleri

olan şair ve doğu bilimci Friedrich Rückeıt (ö. 1866> vardır. Rückert'e, eksik kalan

bölümleri daha sonra tamamlanan mükemmel Kur'an tercümesi için şükran borç-

Page 7: 24 İSLAM'A HAKETTİĞİ DEĞERİ VERMELİYİZ · 554 tasawuf Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes telenciL Aynca, Türklerden

adelhert reif/aımemaı"ie schimmet ile mıUiikat 559

luyuz. Maalesef, Gothe'nin hayal ettiği dünya literatürünün gerçek bir örneğini

oluşturan Friedrich Ri.ickert'in çalışmasıAlmanya 'da yeterince iyi tanınmıyor.

-Profesör Schimmel, şimdi de islam 'ın salt dini yönüneyeniden dönmek is­ti:yon-tm. Bir süredir Batılı dini Lider/er, tealoglar ve entelektüeller, Müslüman­

lada yapıcı bi1· di:yaloga istekli görünüyor/ar. Acaba, siz, Müslümantarla Hıris­tiyanlar cırasında diyalog açısından somutjirsatlar görz:iyO?· mu sı muz?

Schimmel: Evet, bu "somut fırsatlar" kesinlikle mevcuttur. Fakat, şimdiye ka­

dar bu diyalogların sonuçları, genellikle teolojik tanımlar, temel meseleler ve

inancın pratik boyutunun dışarıda tutulduğu, üç, döıt veya beş büyük dinin te­

orik temellerinjn tartışılmasından ibaretti.

-Bıt bağlamda, Batıda etkisi giderek dahafazla hissedilen islam mislisizmi­nin ne derece önemli olduğuna inanıyorsunuz? Gerçekte durum nedir?

Schimmel: Bu, sadece Batı açısından doğn.ı değildir. Çeşitli ülkelerde giderek artan sayıda Müslüman, İslam'daki mistik akmılara katılmaktaclır. Onları (özellik­

le daha popüler kollarını), genellikle eleştirel açıdan inceleyen norınatif teolog­bra rağmen , bu akımlar İslam dünyasının bir köşesinde her zaman varlığını s i.ir­

düımüştür. Mistisizm olmaksızın Hindistan veya Pakistan İsiarnı düşünülemezdi. Bu bölgelerde İslamı yayan mistikler, bunu ateşle ve kılıçla yapmadılar. Aksine, onların metodu; sevgi ve merhametti. Yaklaş;k yüz yı l önce, 1896 yılınd;:ı , Sir

Thomas Arnold tarafından "The Preaching of Islam" adlı harika bir eser neşredil­di. Ru kitapta yazar, mjstiklerin Allah, Peygamber ve İnsan sevgisini ve İslam'ın özünü nasıl anlattıklarını göstermektedir. Dogmatik ya da normarif olarak kılı kırk yarına anlayışı , onlara yabancı idi. Misrisizınin ve takipçilerinin bu görevi, bu gi.ın daha fazla vurgulunmalıdır.

Günümüz Avrupa'sında sufi grupların sayılarının gittikçe artması , H ıristiyan­

lık veya genel olarak modern bir dünya görüşünden dohıyı hayal kırıklığına uğ­ramış pek çok insanın, sufizın adı altında İslam'a sığınmanın yollarını aradığını

göstennektedir. Elbette, bu "grupların" bazıları aşırı derecede batılılaşmış ve ma­nevi içerikleri sulandırılmıştır.

Asıl tehlike, bir çok gn.ıbun İsbın'ı bilmediği halde, kendilerini "sufiler'' ola­rak nitdendirmesi ve mistik şiirler okuyarak sufi törenler vs. icra etmesiclir. On­lar, örneğin "Sufizm" kelimesinin, sadece İslam için kullanılınası gerektiğini ve

bu kavramla kesinlikle İslam'a dayalı bir mistik akımın kastedildiğini bilmemek­tedir. Fakat bütün bunlardan önemlisi, onlar, asıl sufizınin tamamen gönül işi ol­

duğundan ve ritüel kurallarına yakından bağlı olmayı gerektiren zühdi bir yaşam tarzı anlamına geldiğinden haberdar değillerdir. Bunlar, ''öylesine" yapılabilecek şeyler değildir. Kişi kendini bütünüyle sufizme ait hissetmelidir. Ne var ki, Batı­

lıların bazı sutl pratiklerinin sorgulanabilir olması, Batılı bireylerin iç çatışma la­

rından kurtulabilme yollarını aradıklannın bir göstergesidir.

-Profesör Schimmel, Avrupa 'da, göç yoluyla gelen Müslüman nüfusun 2000

Page 8: 24 İSLAM'A HAKETTİĞİ DEĞERİ VERMELİYİZ · 554 tasawuf Edebiyarında ''Tw·kenlieder" ('fürkler hakkında şarkılar) adı verilen şarkılar bes telenciL Aynca, Türklerden

560 rasawuf

yılına kadar birkaç milyon artması bekleniyor. Müslümanların sayısındaki bu hızlı artışın Batı Avrupa ülkeleri açısından muhtemel sonuçları neler olabilir?

Schimmel : Bütün bunlar, Müslümanların belirli kültürel çevretere entegrasyon­

larının nasıl olacağına bağlıdır. Örneğin, Almanya'da şu an çeşitli mevkileri işgal

eden Müslüman Türklerin sayısı şaşııtıcıdır. Onlar sadece düşük veya orta d(izey

işlerde çalışan sıradan işçiler değildir. Aralarında sanatçı, doktor, müzisyen vs.

olanlar da vardlf. Eğer dış görünüş aldatıcı değilse, o zaman bu insanlar kısmen iyi

entegre olmuş görünüyorlar. Fakat, Müslümanlar kendi kabukianna çekilerek bir tür gerrolaşma eğilimi sergilerlerse, işte o zaman gelecekte büyük problemler ya­

şanabil ir. Özellikle, sıradan bir geçmişe sahip ve daha önce farklı bir din ve kültür

ortamında yaşaınanuş genç Müslüman anne-babalann, çocuklannı modern geliş­

melere kapalı bir hayata yönlendirip yönlendirmeyeceğini henüz bilerniyonız.

Ancak, entegrasyonun gerçekleşeceği konusunda oldukça iyimserim. Türklerin

ve Müslümanların ne dinietine ve ne de kültürlerine karşı olınadığımızı gösteren

küçük bireysel jestler yapılabilir . Bu tür hareketler, karşılıklı anlayışın ilk adımla­

ndır. Ayrıca, onların da buna karşılık vereceğinden kesinlikle emin olabilirsiniz.

Diğer taraftan, Almanya , Fransa, H.ollanda veya her hangi bir bölgede yaşa­

yan çok iyi eğitim almış Türkler içinde bile, hala iki farklı dünya arasında yaşa­dığını düşünenler vardır. Ancak, hepimiz karşılıklı ön yargıların, yanlış anlama­

ların ve parçalanmışlıkların azaltılması için bir şeyler yapabiliriz.

Pof. Dr. Annemarie ScWınmel'in Biyografisi

Pof. Dr. Annemarie Schiınmel, İslam Araştırmaları alanında Almanya'nın en önemli

uzm:ınıd ır. Schimmel, 1922'cle doğdu . 15 yaşında Arapça öğrenmeye başladı. 19 yaşında

Berlin'de İslam Araştırmaları ve 1951'de M:ırburg'cla Dini Araştırmalar doktoru oldu.

1954'den 1959 yılına kadar Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi'nde Dinler Tarihi ders­

leri oku mı. 1961 'de profesör oldu ve Bonn Üniversitesi Arap-İslam Araştırmaları Bölü­

mü'ne bilim danışmanı olarak arandı. 1970 yılında Harward Üniversitesi H indu-Müslü­

man Kültürü Bölümünün ilk hocası olarak ödüllendirildi. Londra İsınaili Araştırmalar Ens­

titüsü dahil, çeşitli üniversitelerde konferanslar verdi.

Annemarie Schiınınel, 1980'clen 1990'a kadar Uluslararası Dinler Tarihi Derneği'nin

başkanlığın ı yaptı. Kendisine Pakistan'daki üç üniversiteden ve diğer pek çok yabancı

üniversitelerelen "fahri doktora" derecesi verilmiştir. Ayrıca , 1980'de Bundesverdienstk­

reuz Erster Klasseve 1989'da ise, GroBe Bundesverdienstkreuz ünvanını almışur.

Schiınmel 'irı en önemli eserleri arasında, "Mystische Diınensionen des Islam" ve ilk

kez 1985'cle basılan "Die Geschichre des Stıfizın" sayılabilir.