yerel yönetimler tezsiz yüksek lİsans programı tÜrkİye’de...

10
Kente Karşı Suç, Kentsel Rant ve Türkiye Ünite 5 1 TÜRKİYE’DE KENT HAKKI Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı Doç. Dr. Ahmet MUTLU

Upload: others

Post on 02-Aug-2020

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

Kente Karşı Suç, Kentsel Rant ve Türkiye Ünite 5

1

TÜRKİYE’DE KENT HAKKIYerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı

Doç. Dr. Ahmet MUTLU

Page 2: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

2

Ünite 5

İçİndekİler5.1. KENTE KARŞI SUÇ, KENTSEL RANT VE TÜRKİYE .................................................................. 3

5.1.1. Kente Karşı Suç ..................................................................................................................................................... 35.1.2. Kentsel Rant ve Gerilimler ................................................................................................................................. 55.1.3. Kente Karşı Suç, Kentsel Rant ve Türkiye ..................................................................................................... 7

5.2. KAYNAKÇA ................................................................................................................................. 9

KENTE KARŞI SUÇ, KENTSEL RANT ve TÜRKİYEDoç. Dr. Ahmet MUTLU

Page 3: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

Kente Karşı Suç, Kentsel Rant ve Türkiye Ünite 5

3

5.1. KENTE KARŞI SUÇ, KENTSEL RANT VE TÜRKİYE

5.1.1. Kente Karşı Suç Kentbilim Terimleri Sözlüğü’ndekente karşı suç kavramı konusunda yapılan tanımlardan birisi, “bir kentin doğal, tarihsel ve güzelduyusal değerlerine, bireyler, türlü örgütler ve hatta yönetici-ler tarafından, değerlerini azaltıcı ve tümden yitirici zararlar verilmesi sonucunda, kamu duyun-cunda (vicdanında) yarattığı rahatsızlıklar bu etkilere, yasalarda bu etkinlikler suç olarak tanım-lanmış olmasalar bile, verilen ad” biçimindedir. Bu tanım çerçevesinde kente karşı suç, kentin sahip bulunduğu ve temsil etmekte değerleri veya kentli haklarını zaafa uğratmak, bozmak ya da ortadan kaldırmak sonucunı doğuran kasıtlı ya da kusura dayanan eylemlerdir. Dolayısıyla olgu, temelde kent yaşamına ve kentin temsil ettiği değerlere yönelik her türlü olumsuz girişimi ifade eder.

Kente karşı suç, kentin fiziksel, ekonomik, toplumsal ve kültürel vd. boyutlarıyla ilgilidir. Yani kenti kent yapan değer ve durumların hepsiyle ilgilidir. Bu bağlamda kent yönetiminden kent planlamaya, kentte yaşayanların haklarından doğal, tarihi ve kültürel yapıya, toplumsal ya-şamdaki enformel yapılardan (mafyatik ilişkiler gibi) kent kültürüne kadar geniş bir alandaki olumsuzluklar biçiminde kendisini gösterebilir. Buna göre kent karşı suçu yalnız kentte yaşayan insanlar tarafından işlenen bir suç olarak algılamamak gerekir. Kente karşı suç; yöneticiler, si-yasetçiler, teknokratlar, kentliler; yani bir şekilde kentle ilgisi olan herkes tarafından işlenebilir. Nitekim kente karşı suç kavramı içinde yer alan eylemlerden bazıları “kent planlarının nesnellik, ussallık, açıklık ilkelerine uygun olarak yapılmaması, planların denetlenmemesi, plan dışı ge-lişmelerin kabul görmesi, kent hizmetlerinin yetersizliği, gecekondulaşmaya göz yumulması, kent mobilyalarının ve ortak kullanım alanlarının tahribi, kent tarihine sahip çıkılmaması, tarih-sel dokuyu ve yapıları, çevreyi korumak konusunda gösterilen vurdumduymazlık, kente kaçak olarak sokulan kömür, et, akaryakıt gibi kentlilerin sağlığını ve kent estetiğini etkileyen olumsuz unsurlar” olarak sıralanmaktadır. Tabi ki kente karşı suçun, kent sakinleriyle de ilgi bir boyutu vardır. Örneğin; balkonlara çamaşır asılmasını, yollara çöplerin atılmasını, yapıları birer beton yığınına dönüştüren mimari anlayışını da kentin estetik görünümünü bozduğu için kente karşı suç saymak gerekir. Çünkü burada zarara uğrayan yalnızca fiziksel mekân olarak kent değil, aynı zamanda kentlilerdir. Ancak, kentliler burada hem kente karşı suçun mağduru, hem de faili olabilmektedirler. Buradan da anlaşılacağı üzere, kente karşı suçlar daha çok yerleşik bir kent kültürü olmayan/zayıf olan ve dolayısıyla kentlilik bilinci düşük toplumlarda ortaya çıkmaktadır.

Kente karşı suç kavramı, özellikle sürdürülebilir kentleşme yaklaşımına paralel olarak, 1990’lar-dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin nasıl oluşturulabileceğine yönelik ara-yışların bir ürünü olarak gündeme gelen kente karşı suç olgusu, kentte işlenen suçlarla karıştı-rılmamalıdır . Şüphesiz ki kentte işlenen suçlar, kentsel yaşam kalitesini önemli biçimde etkiler ancak bunlar, hukuk sisteminde tanımlı, teşhisi ve kovuşturması görece kolay olan suçlardır. Oysa kente karşı suç olgusunun yeni ortaya çıkmış olması nedeniyle henüz hukuk sisteminde açık ve belirli biçimde tanımlanmış değildir.

Öte yandan kente karşı suçun yaptırımı ya da bu suçlar konusunda çözüm üretilmesi, diğer suç-lardan farklı olarak, salt hukuk sisteminin kapsamı içinde yer almaz. Çünkü bu tür suçların top-lumsal boyutu ön planda olduğundan, çözüm sürecinde herkesin söz hakkı ve katkı hakkı vardır.

Page 4: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

Türkiye’de Kent Hakkı

4

Nitekim gelişmiş toplumlarda kentsel sorunlar, yalnızca politikacıların ya da plancıların çözmesi gereken teknik sorunlar olarak değil, demokratik olarak karar verilmesi gereken politik bir ya-şam biçimi sorunu olarak görülür. GERÇEK’in Kaliforniya, Berkeley’deki Koruma Enstitüsü’nün kurucusu yazarı C. SIEGEL’in, “Planlamamak: Yaşanabilir Kentler ve Politik Seçimler” adlı kitabın-dan aktardığı gibi “Nasıl bir kentte yaşamak istediğimiz konusunda temel politik kararlar alma-lıyız. Kentlerimizi geri almak için yönetimlerin yanlış kararlarına karşı çıkıp yasaları değiştirmek, modernleşme ve büyümenin yıkıcı etkilerine politik sınırlar koymak zorundayız. Böylece kent-lerin sorunlarını plancıların çözebilecekleri ölçeklere indirmek mümkün olabilecektir. Yaşanabi-lir kentler kurmak, kentte yaşayanların demokratik biçimde verecekleri politik kararlara ihtiyaç gösterir.”

Her ne kadar niteliği adli suçlardan farklı olsa da kente karşı suç kavramının somut bir anlam taşıyabilmesi, kente karşı suçun ya da kent suçlarının yasalarda açık bir biçimde tanımlanma-sına bağlıdır. Bu yapılmadığı sürece ilgili kuruluşların siyasal ve etik sorumluluklarının ötesine geçmeyecek sorumluluklar söz konusu olabilir. Kişiler yönünden ise Medeni Kanunun komşuluk ilişkilerine ve haksız fiillere ilişkin kurallarına dayanmaktan başka çare yoktur.

Öte yandan, kente karşı suç yasalarda tanımlansa bile bunun etkin olarak uygulanabilmesi kent-te yaşayanların duyarlılığına bağlıdır. Dolayısıyla kente karşı işlenen suçlerin tespiti ve şikayeti, hayati biçimde bilinçli ve kentli haklarından haberdar kentlilerin varlığına bağlıdır. Bu noktada sözü edilmesi gereken bir diğer önemli kavram, kentli haklarıdır. Çünkü MENGİ’nin de belirttiği gibi “kente karşı suç eylemini gerçekleştiren kişi bir anlamda kentli haklarını da hiçe saymakta-dır.”

Kentli hakları, diğer insan hakları dışında, kentlilerin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal hak-larını kentsel mekânda kullanabilmesi, kent yaşamının gerektirdiği şart ve imkânların kentlilere sağlanması olarak tanımlanabilir .Henüz resmi bir uluslararası belge niteliği kazanamayan, ancak uluslararası ve ulusal düzeyde pek çok politikaya temel teşkil eden, Avrupa Konseyi’nin hazır-ladığı 1992 tarihli Avrupa Kentsel Şartı’nın ilkelerinden pek çoğu, başta 1996 yılında İstanbul’da yapılan Habitat II olmak üzere, bazı konferansların bildirgelerinde yinelenmiştir. Kadınlar, ço-cuklar, yaşlılar ve engelliler için de öncelikli kentli gruplar olarak bir dizi politikalar önerilmekte ve yaşama geçirilmesi beklenmektedir. Yerellik, katılım, demokrasi, yaşam kalitesinin korunması ve çevreye karşı duyarlılık ve sürdürülebilirlik de kentli haklarıyla birlikte anılmaktadır.

Kentli hakları, hukuki niteliği gereği “hak” ve sorumluluk” gibi iki temel özelliğe sahiptir. Bun-lardan ilki, kentte yaşayanların ekonomik, toplumsal, çevresel ve siyasal gereksinmelerinin kar-şılanması bağlamında yönetici erkin (merkezi devlet ya da yerel yönetimler) yükümlülüklerini içermesidir. İkincisi ise kentlilerin bu hakların gerçekleştirilmesine, korunmasına, geliştirilmesi-ne ilişkin taleplerini kent yönetimine bildirebilmelerinin, bununla ilgili eylem ve etkinliklerde bulunmalarının, örgütlenmelerinin, bunlara ilişkin kararlara katılmalarının, bilgi istemelerinin ve denetlenmelerinin güvence altına alınmasıdır. Diğer deyişle, kentsel hizmetlere erişmek “hak”, kente karşı sorumluluk ise “görev”dir. Kentli haklarının bu iki niteliğiyle gerçekleşmesi, yöneti-min olabildiğince özerk, katılımcılığa dayalı ve demokratik olmasına bağlıdır.

Kentli haklarının karakteristiği “ortak kullanılabilecek bir hak” oluşudur. Bu hakların sağlıklı ger-çekleşmesi ve sağlıklı işleyişi, dayanışma ve işbirliğini gerekli kılar. Kentte yaşayan bireylerin ve toplumsal grupların birbirleriyle ve toplumla olan ilişkilerinin yanı sıra merkezi yönetim ve yerel

Page 5: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

Kente Karşı Suç, Kentsel Rant ve Türkiye Ünite 5

5

yönetimlerle olan ilişkilerinde dayanışma ve işbirliği ilkesinin gerçekleşebilmesi ise demokratik ve hak arama özgürlüğüne sahip bireyler ve onları koruyabilecek hukuk kurallarını gerektirir. Dolayısıyla kentli haklarının pratiğe aktarılabilmesi, yönetimin özerk, katılımcılığa dayalı ve de-mokratik olmasının yanısıra hukuk devletinin varlığını da gerektirir.

Yukarıda da değinildiği gibi kente karşı işlenen suçların farkına varabilmek ve bu durumda kentli haklarını kullanabilmek, kentte yaşayanların duyarlılığına bağlıdır. Bu noktada “kentte yaşamak”la “kentli olarak yaşamak” arasında ayrım yapmak gerekir. Çünkü kabul edilmelidir ki kentte yaşayan herkes, böyle bir duyarlılığa sahip olmadığı gibi bizzat bu tür suçları işleyenler olabilmektedir. Oysa kentli birey, niteliksel olarak bunlardan farklıdır çünkü kentlilik bilincine sahiptir. Kentlilik bilinci, “bireylerin kente yaşadıklarını ve kentli olduklarını bilmeleri ve bun-dan dolayı kente özgü tutum ve davranışları benimseyerek, bunları uygulamaları gerektiğinin farkında olmaları” durumu olarak tarif edilebilir. Başka ifadelerle kentlilik bilinci, kent kültürünü anlamak, kendini kente, kentin dinamiklerine ait ve güvende hissetmek, kentsel oluşumlardan sorumluluk duymak olarak ifade edilebilir Kentlilik bilinci, “kent kültürü”, “kentsel kimlik ve aidi-yet”, “kültürel çeşitlilik”, “kentsel mekân” ve “kente karşı sorumluluk” gibi unsurların bir bileşimi olarak görülebilir.

Kent kültürüne sahip birey, kendini daha iyi ifade edebilen, kentle ilgili her konuda fikrini söy-leyebilen, kentsel hakları ve sorumluluklarını bilebilen, sivil toplum örgütlerinde yer alabilen, toplumsal sorumluluk alabilen ve toplumsal dayanışmaya önem veren kişiliğiyle kendini göste-rir. Kentli bireylerin varlığı kentleri daha yaşanılır mekânlar kılacağı gibi insanlık erdemlerinin de gelişmesine katkı sağlar.

5.1.2. Kentsel Rant ve GerilimlerKentlerin hızlı ve aşırı büyümesine bağlı sorunların çoğu kent topraklarıyla ilgilidir. Kente yö-nelen göçlerle birlikte, geçmişte boş olan araziler arsalara dönüşerek değer kazanmaktadırlar. Bu değer artışından kaynaklanan rant, kent alanlarının kullanım kararlarında önemli yer tut-maktadır. Oluşan rantın bölüşümü ve bölüşüm sırasında ortaya çıkan adaletsizliklerin gideril-mesi, sorunlu konulardır. Gelişmekte olan ülkelerde, rantın oluşum ve bölüşümünün ekonomik süreçlerden çok siyasal süreçler tarafından belirlendiği için söz konusu sorunlar daha çok ve karmaşıktır. Bu ülkelerde kent toprağı bir spekülasyon aracı olarak kullanılmaktadır. Kent topra-ğının spekülasyona konu olması ise kent planlaması uygulamalarından, düşük gelirlilerin konut edinmesine kadar bir çok konuda sorunlar yaratmaktadır.

Kent planlarıyla getirilen düzenleme ve sınırlamalar, kentin belli bazı yerlerindeki toprak değe-rini, diğer yerlerdekilerden daha fazla artırabileceği gibi bazı yerlerdeki toprakların da değerini düşürebilir. Yani, toplumsal yara adına hareket eden kamu yönetimleri ve planlama örgütlerinin vermiş olduğu kararlarla, arsa sahiplerinin çıkarları olumlu ya da olumsuz biçimde etkilenmiş olur. Şu durumda, arsa üzerindeki bireylerin çıkarları ile toplumun çıkarları arasında bir çelişki vardır. Bu iki zıt çıkarın bağdaştırılması ve uzlaştırılması, arsalardaki değer artışlarını sağlayan devletin öncülüğüyle olur. Çünkü böyle bir değer artışının kaynağı, kamunun kendi eylem ve işlemleri sonucunda arsalar üzerinde “imar hakları” yaratmasıdır. İmar hakkı, toprak üzerindeki bireysel mülkiyetin, sahibine, imar ve inşaat eylemleri sonucunda sağladığı tüm hakları anlatır. Belediyeler ve kamu yönetimleri, arsalara belediye hizmetleri götürerek ve alt yapı sağlayarak

Page 6: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

Türkiye’de Kent Hakkı

6

imar haklarını yaratmalarından dolayı, arsaya değer kazandırmış olmaktadırlar. Bundan dolayı, kazanılan bu değerin kamu ile bireyler arasında bölüştürülmesinde, kamu söz ve hak sahibidir.

Toprağın mülkiyetine sahip olan bireyler, kamunun eylem ve işlemlerinden çıkarları bozuldu-ğunda birey olarak ya da topluca, planlı çalışmaların başarıya ulaşmaması için büyük baskılar yaparlar. Bunların aynı zamanda zengin kişiler olması durumunda, genellikle siyasal alanda etki-li olmak suretiyle, planların kendi çıkarları doğrultusunda değiştirlimesini sağlarlar. Bu durum, arsa sahibi olup, zengin ve nüfuz sahibi olmayanların aleyhine gelişne bir durum olduğundan, kentsel süreçlerde bir takım çelişkileri ve sorunları besleyebilmektedir.

Kentsel rantın önemli bir boyutunu konut oluşturur. Konut, kentlerde eşitsizlik üretiminde etkili olan önemli bir rant aracı olarak işlev görebilir. Konut merkezli bu tür sorunların bir boyutunu, tarihi, kültürel ve çevresel değerlerin daha fazla rant elde etmek amacıyla yok edilmesi oluştu-rur. Bu bağlamda, özellikle büyük kentlerde alışveriş merkezi, lüks konut siteleri, büyük oteller, gökdelenler yapmak üzere, yapı yoğunluğu artar; buna karşılık, kültürel tesisler, yeşil alanlar ile dinlenme alanları azalır. Bu durum, yasa dışı eylemleri de doğurabilir. Özellikle ranta ortak ol-mak isteyen yasa dışı çevrelerin türemesi ve bu amaçla, haraç almak, başkasının arazisini parsel-leyip satmak, çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, rüşvet, görevi kötüye kullanmak gibi yöntemler geliştirebilirler. Bütün bu olumsuzluklar ise kent sakinlerinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler ve kentsel gerilimlere neden olur.

Kentsel rantın bir başka ve daha fazla gerilim potansiyeli taşıyan boyutu, çeşitli nedenlerle çö-küntüye uğrayan eski kent içi alanların “kentsel dönüşüm”, “kentsel yenileme”, “kentsel can-landırma”, kentsel koruma” ve “soylulaştırma” gibi çeşitli yeniden yapılandırma çalışmalarıyla kentsel dokunun dönüştürülmesiyle ilgilidir. Kenti yeniden yapılandıran söz konusu yöntemler, sadece fiziksel bir yenileme ve dönüştürme faaliyeti olmayıp, aynı zamanda toplumsal ve siyasal bir nitelik taşımaktadır. Çünkü bu değişim ve dönüşümler, oradaki toplumsal yaşamı da dönüş-türmektedir. Mesela “soylulaştırma (gentrification)” ile eski kent içi alanların hem mekansal hem de sınıfsal değişimini ifade eden bir kavramdır. Batı’da soylulaştırma, yeni orta sınıf ve işçi olmak üzere, iki farklı sınıfın karşılaşması biçiminde başlayıp, işçi sınıfının yerinden edilmesiyle sonuç-lanmıştır. Genel olarak tüm dünyadaki görünümü ise yaşam koşulları iyice gerilemiş işçi sınıfı ve gelir düzeyi gerilemiş diğer marjinal grupların kent içindeki konut seçeneklerinin kısıtlanması biçimindedir. Soylulaştırmanın bir diğer görünümü de eski kent içi alanlarında mülkiyet ve arazi değerleri üzerinden kentsel rantlar yaratılarak, bunların belirli sınıfların kullanımına ve talebine açık hale getirilmesidir. Nitekim bu alanların soylulaştırma neticesinde çöküntü alanlarının ye-rini, lüks konutlar, alışveriş merkezleri, oteller ya da turizm merkezli tesisler almaktadır.

Kentsel yeniden yapılandırmayla mekansal ölçekte gerçekleşen fiziksel ve toplumsal dönüşüm, kaynakların bölüşümü açısından sınıflar arasında eşitsiz bir ortam yarattığı gibi oranın eski sa-kinlerinin de yerinden edilmesine yol açmaktadır. Kentsel mekandaki sınıfsal ayrışma ve yerin-den edilme meselesi, ciddi bir gerilim nedeni olmaktadır. Çünkü bir kere, kentsel yenileme ile niteliği değişen ve rant değeri yükselen bölgelerde, bu bölgede daha önce yaşayan yoksul ve dar gelirlilerin ucuz konut edinme ve barınma olanakları azalmaktadır. Ayrıca bu kesimin sınırlı satın alma gücü dolayısıyla da buralarda yaşaması güçleşmektedir. Öte yandan, bu sınıfın konut sorununun yanısıra buralarda çalışma yaşamlarına ve iş olanaklarına yönelik de çözüm üretil-

Page 7: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

Kente Karşı Suç, Kentsel Rant ve Türkiye Ünite 5

7

memektedir. Dolayısıyla kentsel yenileme ile yerinden edilenler, ucuz konut ve yaşam sağlama amacıyla kentin çevresinde, hatta dışında yaşama durumuyla karşı karşıya kalmaktadırlar . Bu bakımdan, özellikle soylulaştırma gibi yöntemler, her ne kadar gerilemiş bir semtin ya da ma-hallenin iyileştirilmesi gibi görünse de toplumsal niteliği itibariyle yoksul ve marjinal grupların yerlerinden edilmesine yol açmakta, bu da toplumsal gerilim potansiyelini yükseltmektedir.

5.1.3. Kente Karşı Suç, Kentsel Rant ve TürkiyeNetice itibariyle Türkiye kentleşmesinde 1980’le başlayan ve günümüze kadar gelen süreç, kentlerin bir yandan önceki dönemden devraldığı gecekondulaşma, enformel ilişkiler ve sektör-ler gibi çeşitli kentleşme sorunlarını, diğer yandan da yeni dönemin kentsel yoksulluk, mekansal ayrışma, cemaatleşme gibi sorunları içeren bir niteliğe sahiptir.

Yukarıdaki sorunlu süreç, doğal olarak kente karşı suç bağlamına da sahiptir. Türkiye’de kente karşı suçların daha çok “imar suçları” üzerinde yoğunlaştığı tespit edilmektedir. İmar suçları çe-şitli biçimlerde gerçekleşmektedir.

Bunlardan birisi, kent planlarının, bir araç olarak kullanılmasıyla gerçekleşmektedir. MENGİ’ye göre imar kararları ile kentsel topraklarda ve öteki taşınmazlarda değer artışı yaratılması imar planlarını kentsel rantın yaratılması ve paylaştırılması/dağıtılması aracı haline getirmektedir. İmar kararlarının alınmasında ve değiştirilmesinde bazı kişilerin ya da grupların etkili olması, bireysel yararların kamu yararının önüne geçmesine, kentin kültürel değerlerinin yok olmasına, kent kimliğinin yitirilmesine, kentsel toprakların spekülasyona konu olmasına, gelir dağılımında adaletsizliğin ortaya çıkmasına, kentin fiziksel altyapısının yetersiz hale gelmesine ve pek çok çevresel soruna neden olarak kente karşı suç işlenmektedir.

İmar uygulamaları yoluyla kente karşı işlenen suçların ikinci türü, imar kararlarına uyulmayarak, bu kararlar hiçe sayılarak yapılan eylemlerdir. Bu kümedeki suçlar, aslında, tam anlamıyla imar suçlarıdır. Kişilerin bireysel yararlarını ön planda tutarak imar planlarına, yürürlükteki imar mev-zuatına aykırı olarak gerçekleştirilen imar faaliyetleri söz konusudur. İmar planlarında yer alan yapı yasaklarına uyulmaması, kent topraklarının çok fazla parçalara ayrılması, kullanım, yükseklik ve yoğunluk bölgelemesi kurallarının çiğnenmesi, yapı yapma ile ilgili getirilen kurallara aykırı davranılması hep imar planlarına ve kararlarına uyulmayarak işlenen suçlardandır. Kamu yöne-timlerinin imar planlama sürecinde kendisine verilen izin ve denetleme yetkilerini mali, teknik, personel yersizliği ve kimi zaman partizanca ve çıkar gruplarının baskıları sonucu yeterli biçim-de kullanamamalarının yanında, bu suçları bizzat işlemeleri de ilginçtir. “Zorunluluk”, diğer bir deyişle “bağlayıcılık” ilkesinin göz ardı edilmesi sonucu, planları yapan kamu yönetimleri, hem öteki toplumsal aktörlerin imar planlarına uygun davranmasını sağlayamamakta, hem de çoğu zaman plan kararları ile kendilerini bağlı saymamaktadır.

Öte yandan bu konuda kent sakinlerinin bilinçlilik durumu da sorunludur. Bir ampirik (uygu-lamalı) çalışmaya göre Türkiye’de kentsel yaşamın gerektirdiği çeşitli talepleri ve sorumluluk-ları içeren “yaşanabilir kent” olgusuna yönelik anlayışların ve uygulanmaların, yaygın biçimde yaşama geçirildiği söylenemez. Yaşanabilir kent anlayışının uygulanamamasında, bu anlayışın kent yöneticileri tarafından “uygulanabilir”, kentte yaşayanlar tarafından da “öncelik” olarak görülmemesinin önemli payı vardır. Bu bakımdan, Türkiye’de “kentli haklarına uygun kentsel

Page 8: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

Türkiye’de Kent Hakkı

8

hizmetlerin sunulduğu”nu söylemek doğru olmadığı gibi “kentli haklarının gerçekleşmesine yönelik talepler olduğu”nu söylemek de gerçekçi değildir. Bunun temel nedenlerinden birisi de ülkemizde kentlilik bilincinin gelişmiş olmaması olarak gösterilmektedir.

MUTLU’nun yapmış olduğu bir başka ampirik çalışmada, ülkemizde kentlileşmenin görece ya-vaş seyrettiği tespit edilmiştir. Bir diğer deyişle, kentleşme süreci kentlerde geleneksel kültürel değerleri hızla aşındırırken, kentlilik özellikleri çok yavaş kazanılmaktadır. Hem geleneksel de-ğerlerin, hem de kentlilik değerlerinin yaşanmıyor oluşu, özellikle metropollerde kültürel bir boşluğa, kimliksizliğe ve yabancılaşmaya yol açmaktadır. Öte yandan,kentlilik bilincinin kentsel yaşam kalitesini artırmaya yönelik olarak davranışa dönüşmediği tespit edilmiştir. Bunun temel nedenlerinden birisinin de kentli bireyin, hukukun ve yönetsel kolluk güçlerinin desteğini arka-sında hissetmemesi olduğu ortaya çıkmıştır. Kentteki bireylerin kentsel haklarını koruma/ara-ma sürecinde can ve mal bütünlüğüne, kişisel ve ailevi onuruna zarar gelmeyeceğinden emin olmadıkları; bunların, kolluk gücünün daha duyarlı olmasına ve olaylara zamanında müdahale etmesine ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkmıştır.

Page 9: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

Kente Karşı Suç, Kentsel Rant ve Türkiye Ünite 5

9

5.2. KAYNAKÇA

• KELEŞ, R. (1998), a.g.e., s.79.• KARASU, M.A. (2009), Kente Karşı Suç, Savaş Kitabevi, Ankara, s. 27. • ERTAN, K.A.(2008), “Kentli Hakları Ve Kente Karşı Suç Bağlamında Kentli Etiği”, Muğla Üniver-

sitesi• Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (İLKE), Bahar, S: 20, s. 12.• MENGİ, A. (2007), “Kente Karşı Suç-İmar Suçu”, Dosya 06, Bülten 55, Kasım-Aralık, s.47.• GERÇEK, H.(2011), “Kente Karşı İşlenen Suçlar, Radikal İki, 22 Mayıs.• KELEŞ, R. (2007), “Kente Karşı Suç”, Dosya 06, Bülten 55, Kasım-Aralık, s.46.• MENGİ, a.g.e., s.47.• MUTLU, A. (2010), a.g.e., s.105.• MENGİ, a.g.e., s.47• GERAY, C.(2000), “Kenttaşlık Hakları”, Türkiyede İnsan Hakları, Haz. O. Çitici, TODAİE Yayını,

Ankara, s. 499-510.• DUR, V. (2009), “Kentli Hakları çerçevesinde Kentleşme”, Çalışma Ortamı, Mayıs-Haziran, s.

8-10.• KENTLEŞME ŞURASI 2009, a.g.e.• ERTÜRK;SAM, a.g.e., s.147.• KELEŞ, R. (2012), .a.g.e., s. 543.• KELEŞ, R. (2012), .a.g.e., s. 542.• KARASU, a.g.e., s. 88. • ŞEN, B. (2005), “Soylulaştırma: Kentsel Mekanda Yeni Bir Ayrışma Biçimi”, İstanbul’da Kentsel

Ayrışma, Bağlam Yayınları, İstanbul, s. 128.• ŞEN, a.g.e., s.156.• MENGİ, a.g.e., s. 47-48.• MUTLU, A. (2010), a.g.e., s. 271.

Page 10: Yerel Yönetimler Tezsiz Yüksek Lİsans Programı TÜRKİYE’DE ...portal.uzem.omu.edu.tr/dersler/2014-2015/YY2/YER... · dan itibaren ortaya çıkmaya başladı. Yaşanabilir kentlerin

Türkiye’de Kent Hakkı

10