· web viewen iyisi sabahleyin, aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. sizin gibi dindar...

176
(facebook.com/talihliyilmazgurol) (twitter.com/yilmazgurol) yilmazgurol1947.com İçindekiler: 1) Özet/Summary 2) yilmazgurol.com (10 yazı) 3) Felsefem (kitap) 4) Zirve Fırın Dayağı 5) Notlar (19 adet) 6) Günlük (16 Temmuz 2012'den başlayarak...) ======================================= ÖZET/SUMMARY Gizli Dünya Devleti'nin amacı, Devlet sayısını 193'den 1'e indirip, beni Başkan yapmak. Bunun için ezdirdi beni MİT (arkasında CIA, KGB...) yıllardır İzmirli'ye. Birinci Dalga 1987-89'da. Dördüncü dalga 31 Mart 2000'den beri (Taciz, Tehdit, Dayak). Seçmiş beni Kurban diye, 1966'da Harp Okuluna girişimde. 1986'da Hapishanede "Tanrı Emridir" diye beni yanıltarak, bana beni Hadım ettirdi, "yapmazsan pişman olursun" tehdidiyle. Şimdi 64 yaşımdayım, 38 yaşımdan beri Hadım. Televizyona çıkınca, "ırzıma geçtiler, onun için kestim, diyeceksin" diyor. İşi kabul etmezsen, seni gene (bu sefer temelli) tımarhaneye kapatıp, "öldürüldü" ilan edip, işi senin adına kardeşine yaptırırız, diyor. Yol Haritası, önce İzmir'de intikama dayalı Klasik Terör, ardından Dünya'da şantaja dayalı Nükleer terör. ABD'ye iki, Rusya'ya 1 Atom Bombası yeter, diyor. Niyeti, işin zorunu bana yaptırıp, beni (essahtan öldürerek) tasfiye etmek. Ama öldürülmeyeceğimden eminim. Çünkü Gizli Dünya Devleti'nin Başı'nın asıl niyeti, beni değil Gizli Dünya Devleti'ni essahtan tasfiye etmek. Sosyalizm temelinde, ama "Dörtlü Aile" ye dayalı yeni bir Dünya Düzeni için. (31 Mart 2012) The purpose of the Secret World State, is to decrease the number of the states from 193 to 1, and to make me the President. For this, MİT (with CIA, KGB ... behind) has made the İzmir-people oppress me for years. First wave, 1987-89. The fourth wave, since March 31st,2000 (harassment, threat, beating). It chose me (without my knowledge) as the victim, while I entered the Military school (to be an officer), in 1966. In 1986, in the prison, it deceived me, by God's Commandment, and made me make myself eunuch, with the threat, "if you don't do it you will regret". Now I am 64. Eunuch, since 38 years old. It says, when on TV, "you will say, I cut it because I was raped." It says "if you don't accept the job, we will again put you in the asylum (this time permanently), will declare that you were killed, and will make your brother do the job, in your name." Road Map: First in İzmir Classical Terror depending on Revenge, afterwards in the World, Nuclear terror depending on blackmail. Atomic Bombs, two to the USA, one to Russia are sufficient, it says. Its intention is to make me do the worst part of the job, an then to liquidate me (by killing really). But I am sure I will not be killed, because the real intention of the Head of the Secret World State is to really liquidate the Secret World State, but not me. For a new World Order, on the basis of Socialism, but depending on the "Family of Four". (March 31st,2012) ------------------------------ Her aileye önce iki oğlan, sonra iki kız dört evlat. Bunlar doğumdan birbirine eş. Bunun için seçmiş beni, Gizli Dünya Devleti'nin Merkez'i, doğumdan Tanrı Rolü oynatmak üzere. Doğumdan seçildiğimi, 18 Mart 1986'da Çanakkale'de Hapishane'de buldum. Tanrılığın başlangıcı 28 Temmuz 1986. 28 Temmuz 1914, 1.ci Dünya Savaşı'nın başlangıcı. 28 Temmuz 1976, Çin TANGŞAN depremi (750.000 ölü). Başlangıçta kendimi

Upload: others

Post on 27-Dec-2019

45 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(facebook.com/talihliyilmazgurol)       (twitter.com/yilmazgurol)

yilmazgurol1947.com 

İçindekiler:

1) Özet/Summary   2) yilmazgurol.com (10 yazı)   3) Felsefem (kitap)   4) Zirve Fırın Dayağı   5) Notlar (19 adet)  6) Günlük (16 Temmuz 2012'den başlayarak...)

=======================================

ÖZET/SUMMARY

Gizli Dünya Devleti'nin amacı, Devlet sayısını 193'den 1'e indirip, beni Başkan yapmak. Bunun için ezdirdi beni MİT (arkasında CIA, KGB...) yıllardır İzmirli'ye. Birinci Dalga 1987-89'da. Dördüncü dalga

31 Mart 2000'den beri (Taciz, Tehdit, Dayak). Seçmiş beni Kurban diye, 1966'da Harp Okuluna girişimde. 1986'da Hapishanede "Tanrı Emridir" diye beni yanıltarak, bana beni Hadım ettirdi,

"yapmazsan pişman olursun" tehdidiyle. Şimdi 64 yaşımdayım, 38 yaşımdan beri Hadım. Televizyona çıkınca, "ırzıma geçtiler, onun için kestim, diyeceksin" diyor. İşi kabul etmezsen, seni

gene (bu sefer temelli) tımarhaneye kapatıp, "öldürüldü" ilan edip, işi senin adına kardeşine yaptırırız, diyor. Yol Haritası, önce İzmir'de intikama dayalı Klasik Terör, ardından Dünya'da şantaja

dayalı Nükleer terör. ABD'ye iki, Rusya'ya 1 Atom Bombası yeter, diyor. Niyeti, işin zorunu bana yaptırıp, beni (essahtan öldürerek) tasfiye etmek. Ama öldürülmeyeceğimden eminim. Çünkü Gizli

Dünya Devleti'nin Başı'nın asıl niyeti, beni değil Gizli Dünya Devleti'ni essahtan tasfiye etmek. Sosyalizm temelinde, ama "Dörtlü Aile" ye dayalı yeni bir Dünya Düzeni için. (31 Mart 2012)

The purpose of the Secret World State, is to decrease the number of the states from 193 to 1, and to make me the President. For this, MİT (with CIA, KGB ... behind) has made the İzmir-people

oppress me for years. First wave, 1987-89. The fourth wave, since March 31st,2000 (harassment, threat, beating). It chose me (without my knowledge) as the victim, while I entered the Military

school (to be an officer), in 1966. In 1986, in the prison, it deceived me, by God's Commandment, and made me make myself eunuch, with the threat, "if you don't do it you will regret". Now I am 64. Eunuch, since 38 years old. It says, when on TV, "you will say, I cut it because I was raped."  It says

"if you don't accept the job, we will again put you in the asylum (this time permanently), will declare that you were killed, and will make your brother do the job, in your name."  Road Map: First in İzmir Classical Terror depending on Revenge, afterwards in the World, Nuclear terror depending on blackmail. Atomic Bombs, two to the USA, one to Russia are sufficient, it says. Its intention is to make me do the worst part of the job, an then to liquidate me (by killing really). But I am sure I will not be killed, because the real intention of the Head of the Secret World State is to really liquidate

the Secret World State, but not me. For a new World Order, on the basis of Socialism, but depending on the "Family of Four". (March 31st,2012)

------------------------------

Her aileye önce iki oğlan, sonra iki kız dört evlat. Bunlar doğumdan birbirine eş. Bunun için seçmiş beni, Gizli Dünya Devleti'nin Merkez'i, doğumdan Tanrı Rolü oynatmak üzere. Doğumdan

seçildiğimi, 18 Mart 1986'da Çanakkale'de Hapishane'de buldum. Tanrılığın başlangıcı 28 Temmuz 1986. 28 Temmuz 1914, 1.ci Dünya Savaşı'nın başlangıcı. 28 Temmuz 1976, Çin  TANGŞAN depremi

(750.000 ölü). Başlangıçta kendimi essahtan Tanrı sandım. 1988'de buldum Tanrı rolü oynayacağımı. 31 Temmuz 1986 Amputasyon ve ardından Hadımlık. Annem Arife, Mevlana'nın 800.cü doğum yılı içinde vefat etti, 28 Ocak 2007'de. 28 Ocak 1986 (Ben Çanakkale'de iken)

Challenger uzay kazası. Annemin kızlık soyadı Çal. Halley 1986 ilk yarıda geldi. 76 yılda bir gelir. (Tersten Yellah), ve Challenger-Halley kelime benzerliği. 28 Ocak 1955 doğumlu Sarkozy, babası

Macar. 1975'de annem ve ben ikimiz Macaristan'daydık, 4 gün. Annemin vefatının 444.cü günü, 4 bacalı Tirtanic'in batışının yıldönümüne denk geldi. Annemin vefatından 13 gün sonra, teyze kızı

Fatma'nın bana eş olmak üzere seçilmiş olduğunu buldum. 1000.ci günü Bülent Ecevit'in vefatının 3.ncü yıldönümüne, 777.nci günü, "Ben Allah'ım (Enel Hak) dediği için, Hallac-ı Mansur'un idam edilişinin yıldönümüne, ve 555.nci günü babam Adem'in vefatının 13. yıldönümüne denk geldi.

Babam 17 Ağustos 1995'de vefat etti. 4 yıl sonra 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi (25.000 ölü). 17 Ağustos 1986 (Ben Çanakkale'de Hastanede iken) Japonya'da deprem ve Tsunami (25.000 ölü). Kardeşim Demir ve eşi Gül'ün evlatları iki kız yeğenim var. Barış, 2.ci Dünya savaşı'nın başlangıç

yıldönümünde, 1 Eylül 1976'da doğdu. Sevgi, Benim Demirbank soygununu yapışımın 3.cü

Page 2:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

yıldönümünda (ben Çanakkale'de iken) 18 Nisan 1986'da doğdu. Sosyalizm temelinde, ama Dörtlü Aile'ye dayalı, yeni bir Dünya Düzeni için. Barış ve Sevgi Olsun.... (11 Mayıs 2012)

To every family, first two boys, then two girls, four children. They are mates to each other, by birth. For this, The Center of the Secret World State chose me by birth, to make me play God. I found out, on March 18th,1986, in Chanakkale, in the prison that I was chosen by birth. The beginning of being God on July 28th,1986. July 28th,1914 the beginning of World War I. July 28th,1976 China Tangshan

earthquake (750.000 deads). First I thought I was really God. In 1988, I found out that I will play God. On July 31st,1986 the Amputation, and consequently being Eunuch. My mother Arife died on

January 28th,2007 within the 800th birth year of Mevlana ("Mevla" means God, "ana" means Mother). On January 28th,1986 (When I was in Chanakkale) Challenger space accident. My Mother's maiden surname is Chal. Halley came in the first half of 1986. It comes every 76 years. (From the

reverse, Yellah. ellah=Allah), and the resemblence of the words Challenger & Halley. January 28th,1955 the birthday of Sarkozy. His father is Hungarian. In 1975, my mother and I both were in

Hungary, for 4 days. The 444th day of my mother's death coincided with the anniversary of the sinking the 4-chimney Titanic. 13 days after my mother's death, I found out that Fatma, the

doughter of my Aunt, was chosen as mate for me. 1000th day coincided with the 3rd anniversary of the death of Bulent Ecevit ("Ece" means Queen). 777th day, with the Anniversary of the execution

of Hallac-ı Mansur, because he said "I am God" (in Arabic, Enel Hak), and 555th day, with my Father's 13th anniversary of death. My Father died on August 17th,1995. 4 years later, on August

17th,1999, Golcuk earthquake (25.000 deads). August 17th,1986 (When I was in Chanakkale, in the Hospital) earthquake and tsunami in Japan (25.000 deads.) I have two nieces, the children of my

brother Demir and of his wife Gul, Baris (means Peace) and Sevgi (means Love). Baris was born on the anniversary of the start of World War II., on September 1st,1976. Sevgi was born on April 18th,1986 (when I was in Chanakkale), on the 3rd anniversary of my robbery of Demirbank. A new World Order, on the basis of Socialism, but depending on the "Family of Four". Let there

be Peace and Love... (May 11th,2012)

------------------------------

Türkiye'nin İstihbarat Örgütü, MİT'den (dolayısıyla arkasındaki Gizli Dünya Devleti'nden) taleplerim: Hadımlığımdan, kişisel geçmişimden, toplumların siyasi geçmişlerinden söz edilmeyecek. Benden

önceki dönem için, politikacılar dahil, Genel Af. Hiç kimseye eski suçları için soruşturma yok. Uygun gördüğüm eski yöneticiler, göreve devam. Yönetici-Komutan rütbeleriyle, kardeşim Demir'i ABD'nin teslimi için Washington D.C.'ye (1.ci Bölge'ye), kuzenim Turgut'u Rusya'nın teslimi için Moskova'ya (2.ci Bölge'ye) göndereceğim. Son olarak, kalan 10.cu bölge (Merkezi Bölge) Ortadoğu'ya, Yönetici-Komutan olmak üzere, Prens Charles'ı atayacağım, ve Ankara'ya çağıracağım. Ateist uygulama yok.

Dinler serbest, Laiklik esasına göre. Bu şartlarımla, bekliyorum "Karargah Personelimi". Beni "Hadım" olarak kullanamazsınız, "Yılmaz" olarak kullanacaksınız. Dünya'nın İnsanları, beni geçmişte ne yaptıklarımla tanımayacaklar, gözleri benim üzerimde iken, ne yapacaklarımla tanıyacaklar. "-

Kim o?..."  "-O, Yılmaz!..." (4 Kasım 2012)

My demands from the Intelligence Organization of Turkey, MIT (and consequently from the Secret World State, its behind): No mentioning about my being Eunuch, about my personal past, and about the political pasts of the societies. For the era before me, General Amnesty, including politicians. No

interrogation of anybody for their earlier wrongdoings. Those administrators whom I consider proper, will continue their jobs. With the ranks of Administrators-Commanders, I will send my

brother Demir to Washington D.C. (1st Region) for the surrender of the USA, and my cousin Turgut to Moscow for the surrender of Russia (2nd Region). Finally, for the remaining 10th Region (Central Region) MiddleEast, I will appoint, as Administrator-Commander, Prince Charles, and will call him to Ankara. No Ateist applications. Religions are free, on the basis of Secularism. With these conditions of mine, I await "my Headquarters-Personnel". You can not utilize me as "Eunuch", you will utilize me as "Yilmaz". The Humans of the World will not know me from what I have done in the past, but

will know me from what I will do, while their eyes are upon me. "-Who is it?..." "-It is Yilmaz!..." (November 4th,2012)

=======================================

********************************************************

Tamamı, elyazımlı fotoğraflardan oluşan yilmazgurol.com web sitemdeki yazılarımın tümünü, aynen buraya aktarmaya başlıyorum. Şimdi, 7 Kasım 2012

1) Hakkımdaki Hakikat

Page 3:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Gizli Dünya Devleti 'nin amacı, devlet sayısını 193'den 1'e indirip, beni Başkan yapmak. Bunun için ezdirdi beni MİT (atkasında CIA, KGB ...) yıllardır İzmirli'ye. Birinci dalga 1987-89'da. Dördüncü

dalga 31 Mart 2000'den beri (taciz, tehdit, dayak). Seçmiş beni kurban diye, 1966'da Harp Okulu'na girişimde. 1986'da hapishanede, tanrı emridir diye beni yanıltarak, bana beni hadım ettirdi, yapmazsan pişman olursun tehdidiyle. Şimdi 64 yaşımdayım, 38 yaşımdan beri hadım.

Televizyona çıkınca, ırzıma geçtiler, onun için kestim diyeceksin, diyor. İşi kabul etmezsen, seni gene (bu sefer temelli) tımarhaneye kapatıp, öldürüldü ilan edip, işi senin adına kardeşine yaptırırız,

diyor. Yol Haritası, önce İzmir'de intikama dayalı Klasik Terör, ardından Dünya'da şantaja dayalı Nükleer Terör. ABD'ye iki, Rusya'ya bir Atom Bombası yeter, diyor. Niyeti, işin zorunu bana

yaptırıp, beni (essahtan öldürerek) tasfiye etmek. Ama öldürülmeyeceğimden eminim. Çünkü, Gizli Dünya Devleti'nin Başı'nın asıl niyeti, beni değil, Gizli Dünya Devleti'ni essahtan tasfiye etmek. Sosyalizm temelinde, ama Dörtlü Aile'ye dayalı yeni bir Dünya Düzeni için. (31 Mart 2012)

2) Family of Four

The best way is two mates to everybody. Let the brothers and sisters be mates to each others, by birth. First two boys, then two girls, to every family. Possible, genetics. The elder couple, the

younger couple. The primary mate, the secondary mate. First, love without sex. When adolescent, this love will turn into Sexual Love (in Turkish ASHK). Nobody will say "I didn't like this mate, and I

want somebody else", just as they they don't want other parents. Sexual-Love governs one's relations (including sex) with the mate and with the others. Therefore there will be no sexual

problems in the society, if there is no economic problems, of course. The two basic instincts are sex and food. The Children-Love is the continuation of the Sexual-Love for the mate, to the children,

without libido. Its reciprication is the Parent-Love. The Chain-Family. Children, Parents, Grandparents and the other elderly, all at the same home from birth to death, happily. In case of

early death, don't let anybody be without mate, any child without parent. That's why two mates to each. Th Family of Four. Every body loves most, one's own children and one's own parents, but

there are places in the hearts for other children and parents. Similarly, among those of the same generations, let there be always some places in the hearts, and in the beds. Let's forget the

jealousy, the homosexuality, the sex and so called Sexual-Love between the different generations. The availability of normal sex relations, from the very beginning closes the ways to become

homosexual. And no libido for one's own children and parents necessitates spontaneously no libido for the children and parents of the others loved. Parents are the main teachers of life for their children. This should include the Sexuality. Children will learn it from them, also seeing their

copulations. At home, and in the suitable public places, the nakedness should be essential. Thus, by family of four, we will return to our naturalness, which we lost during civilization, by realizing equal numbers of children of the opposite sex for every "nest", which the Nature couldn't do, during the Evolution, which also contributed to the fight for mates. The Civilization made the female mates commercialized, and consequently the prohibition of sex and sexual love between brothers and

sisters came to society. The family of Four, for the happy society. To live in such proper conditions doesn't lead anybody to develop any hate towards anybody. Concrete love towards th known

humans, and cosequently abstract love toward the rest unknown humans. In short, to live loving the others. The Society of "Love". (April 15th, 2012. Added afew lines May 21st,2012).

3) Sevgi niye 18 Nisan'da doğdu

Şimdi 64 yaşımdayım. Çocuklarım yok. Ama iki "kız" yeğenim var: Barş ve Sevgi. Kardeşim Demir'in ve Gül'ün çocukları. Demir ve Gül, 10 Nisan 1975'de evlendiler. Üçümüz 30 Mayıs 1975'de, Doğu

Berlin havaalanına indik. Berlin'in 30.ncu kurtuluş yıldönümü kutlamaları varmış. Bizi almadılar. Batı Berlin'e yolladılar.    

Demişlerki: Barış'ın doğumu ile, Almanya'nın 2.ci büyük savaşı başlatması aynı gün-ay'da olsun 1 Eylül 1939/1976 (Dünya Barış günü). Atatürk 1900-19=1881 doğumlu olsun. 2x19= 38 yaşında

1919'da, laik Türkiye devleti'ni kurmak için, Samsun'a çıksın. 3x19=57 yaşında ölsün. Çanakkale'de parlasın. 57.nci alaya "ölmeyi" emretsin. Yılmaz bilsin, Atatürk'ün 19'larının bizden mesaj olduğunu.

Yılmaz'ın subay sicil No.su 38'le bitsin. 1968/138. Ve yılmaz 38 yaşında Çanakkale'de kendisini hadım etsin, gaipten gelen mesajın zorlamasıyla. Hadımken iki kadına yönelik büyük aşk yaşasın, 3 yıl kadar. AŞK'ı herkesten daha doğru bilsin diye. Çünkü, Dünya'da Dörtlü Aile'ye dayalı (Sosyalizm temelinde) Aşk ve Sevgi Toplumunu kuracak. Bunun için, Yılmaz GÜROL'ün ROL'ü Tanrı'yı oynamak olacak. İki yıl kadar kendisini, yeryüzüne insan kılığında inmiş, Tanrı sansın. Çanakkale hapishanede başlasın tanrılık. Halley 76 yılda bir gelir. 1986 ilkbaharında da gelecek. HALLEY (tersten) YELLAH,

ellahüekber. 1986 uygun. Gün-ay 28 Temmuz olsun. Yıldırım-Timur, Ankara savaşı (1402) yıldönümünde. 1.ci büüyük savaş da 28 Temmuz (1914) de başlasın, Avusturya tarafından. (Ustura

işleri). Tanrılığın tam 10 yıl öncesine de, deprem, 28 Temmuz 1976, Çin TANGŞAN, 750.000 ölü. 1986'da 38 yaşında olabilmesi için 25 Eylül 1947, Yıldırım'ın Niğbolu zaferi (1396) yıldönümünde

Page 4:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

doğsun. Kardeşi Demir, iki yıl kadar sonra doğsun, ama Demir'in doğum tarihi ile Sevgi'nin doğum tarihi bağıntılı olsun. Hayattaki gün sayılarının son iki rakamı aynı olsun. Sevgi, amcası

Çanakkale'de iken, 1986 ilk yarıyılda doğsun. O sırada Demir ve ailesi Kırıkkale'de. (Kırık Kalpler) Birlikte bakalım 1986 ilk yarıya, ve 1949 son yarıya. Uygun 18 kasım 1949. Kanije zaferi (1601) yıldönümü. Üstelik her 18 Kasım Leonid meteor yağmurlarının en yoğun olduğu gece. (Halley'e

karşılık Leonid...) Öyleyse Sevgi, 18 Nisan 1986'da doğsun. (18 Nisan 2012'de, Demir'in gün sayısı 22797, Sevgi'nin gün sayısı 9497 olur.)

Ben, "seçilmiş" bir kişi olduğumu, doğumdan seçilmiş olduğumu 18 Mart 1986'da, Çanakkale'de "buldum". 28 Nisan 1986'da, akrabam Ayla'nın karım olduğunu "buldum" Amaçlı yanıltılmışım. Ona delice AŞK orada başladı.. 28 Temmuz 1986'da, MİT'den ve Misyon Koyucudan gelmekte olduğuna

inandığım mesajlar "gaipten gelen" biçimine dönüştü. Zorlayıcı. Kes öl, yoksa pişman olursun. Kestim, ölmedim, 31 Temmuz 1986'da. Çanakkale Hastanede, o Tanrı benmişim kanaatine ulaştım,

ulaştırıldım. Gaipten gelen tanrısal emir, aslında benim eserimmiş, dedim. Dolayısıyla Tanrılığın başlangıcı 28 Temmuz 1986'dır. Ayla'yı karım sanmam, ve aşkım devam etti. Tahliye'den sonra,

İstanbul'da Semra'yı tanıdım. İşinden emekli olabilmesi için geçici resmi nikah dolayısıyla. Ona da aşık oldum. Aşklar 1990 başına kadar devam etti. "Sonra" yanıltmaca olduğunu kavradım. 1988

ortalarında, tanrı olmadığımı, tanrı rolü oynayacağımı kavradım, burda İzmir'de. Bekliyorum, hala START'ı.

Sevgi'nin doğum tarihini "böylece" kararlaştırdıktan sonra, doldurmuşlar 18 Nisan'ları: Yılmaz'ın banka Soygunu günü 18 Nisan 1983 olsun. Yılmaz İstanbul'da DEMİRbank soygununu yaparken aynı

gün,İzmir'de Belediye Başkanı Cahit günAY istifa etmiş, yerine Ceyhan DEMİR atanmış. (İZMİR/DEMİR/MİR: MİR rusça Barış demek) Öteki önemli 18 Nisan'lardan 10 tanesi şöyle: 1) 1906. San Francisco depremi, 7.7 şiddet, 500 ölü.  2) 1943. HAFIZ BURHAN SESYILMAZ öldü.

(AF/UR/YILMAZ)  3) 1954. NASIR, MISIR. Krallığı devirdi. (SIR/SIR) 4) 1955. Einstein öldü (76). 5) 1989.Türkiye'de ilk Tüp bebek, İzmir'de. ECE. (gelECEk hep tüp bebek). 6) 1998. KARAMANLİS öldü (91) 7) 2001. "Tavukçu" İsmail KESKİNOĞLU 100 yaşında öldü. (KES SKİN) 8) 2002. Mesut Yılmaz,

İtalya FLORAnsa'da iken, AFgan kralı Zahir Şah, 29 yıl aradan sonra, İtalya'dan ülkesine uçakla döndü. İtalya'da MİLANO pirelli binasına bir küçük uçak çarptı. İçindeki pilot ve gökdelenden 2 kişi öldü. İlk anda İtalyanlar, 11 Eylül 2001 gibi sanıp panik yaşadılar. AFganistan'da, Amerikan uçağı yanlışlıkla Kanada askerlerini bopmbaladı. 4 asker öldü. Çeçenistan'da, POLİS konvoyuna ateş. 21

polis öldü. (FLORApolis, çiçekkent)(AF/Süper terör)  9) 2006. SURİ doğdu. SEVGİ'den tam 20 yıl sonra. (UR) Bilahare DEMİR'in doğum yıldönümünde (18 Kasım 2006'da) babası TOM CRUISE ve

annesi KATIE HOLMES İtalya'da evlendiler. Tom Cruise, Scientology tarikatı. (Science + Theology: "işimiz") 10) 2010. J.Astsb.Çvş. Muhammet DEMİRBAŞ şehit oldu. (Yılmaz'ın yokluğunda, birinci

vekil DEMİR).

One hundred thousands Flower-cities all over the world (...) Home for everybody, Food for everybody, "Love" for everybody (...) Let there be no more killings (...) Let there be PEACE and

LOVE. (18 Nisan 2012)

Ve, 19 Nisan 2012 tarihli TÜRKİYE gazetesi'nin ön sayfasından bir bölüm, yazılarım gibi fotoğraf olarak. LOGO altında manşet, ve manşet altı haberi: "Lodos Fırtınası (...) YIKTI GEÇTİ çatılar uçtu,

ağaçlar kökünden söküldü, Kara, deniz ve Hava ulaşımı durdu. 5 kiş can verdi. Türkiye dün kabusu yaşadı. Megakent İstanbul'da aniden bastıran fırtınanaın hızı 117 km.ye ulaştı. (...)

Boğaz köprüleri 39 yılda ilk defa fırtına yüzünden kapatıldı.(...) Onlarca kişi yaralandı.(...) Konya'da kum fırtınası zincirleme kazaya yol açtı, 2 kişi öldü.. Bolu'da çatıdan düşen bir kişi can verdi.

Kırıkkale'de uçan çatı öldürdü. Denizli'de rüzgarın motosikletiyle şarampole uçurduğu 1 kişi hayatını kaybetti. Fırtına AK Parti İstanbul milletvekili GÜLAY DALYAN'ı meclis bahçesinde yerlerde sürükledi.

Yaralanan vekil hastaneye kaldırıldı."

4) MİSYON: AŞK (ve buna bağlı) SEVGİ Toplumu

İngiltere'de, FABRİKA ilk kez ortaya çıktığında, GİZLİ DÜNYA DEVLETİ'nin merkezi artık İngiltere'ydi. Bu yeni durumla başa çıkabilmek için, önce Fransa Devrimi ve ABD Devleti olaylarını gerçekleştirdi. (1789-1776). Ardından, 3 büyük savaşla Dünya Sosyalist Devleti'ne ulaşma projesini yaptı. Birinci

savaşla, Rusya'da Sosyalist devlet, ikinci Savaşla bu devletin Avrupa'da Asya'da genişlemesi. Üçüncü savaşla, ALASKA üzerinden Amerika kıtasının fethiyle (....) Dünya Sosyalist Devleti'ni

tamamlaması. Ama sonra, Merkez, Dörtlü Aile'ye dayalı "en güzel dünya" yı da tasarladı, ve bunu gizlice mevcut projeye monte etti. Örgüt'e "yol haritası değişti" dedi sadece. İkinci aşamada

genişleyen Sosyalist Blok çökertilecek. Kurban olarak seçilecek bir Türk, kitlesel terörle Dünya Sosyalist devleti'ni kuracak. Kurban olduğunun örgüt tarafından iyice bilinmesi için, önce HADIM

Page 5:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

edilecek. İş ona yaptırıldıktan sonra öldürülerek tasfiye edilecek. Geçiş döneminin aşırılıkları ona yüklenerek, ılımlı uygulamayla, Dünya Sosyalist Devleti olarak yola devam edilecek.

Yol Haritası'nın değiştiğini Yılmaz bilsin diye, 1867'de ALASKA 'nın satılışı var. 100 (Yüz) yıl sonra 1967'de Hava Harp Okulu'nu bizim devre (1968 devresi) taşıdı, İzmir'den İstanbul'a. 2 yıldı o zaman Harbiye. Biz bir yıl İzmir'de, bir yıl İstanbul'da eğitimden sonra, subay olmuştuk. (9 Kasım 2012'de

ilave: Ben bu yazıyı 26 Nisan 2012'de yazdım. Sonra 1 Ağustos 2012'de Alaska'nı satılış tarihini gün-ay olarak da öğrendim. 1 Ağustos 1867. Ama 145.nci Yıldönümü 1 Ağustos 2012, aynı zamanda

FATOŞ 'u "karım olarak buluşumun" da 2000.ci günüydü. Yani, 1867'deki 1 Ağustos'u, 2012'deki 1 Ağustos'tan kararlaştırmışlar. (İkisi de Yılmaz için en önemli konular.)

Demişler ki : Yılmaz, Tanrı rolü oynayacak. MEVLANA (Mevla-Ana). Annesi ARİFE 'nin vefat yılı Mevlana'nın 800.cü doğum yılı içinde olsun. Yılmaz'ın Tanrsal gününde (28 Temmuz'da) olmasın,

ama yarım yıl önce olsun. Çünkü Yılmaz, Hadım olacak (Yarım Adam), 28 Ocak 2007 olsun. Yılmaz'ın karısı, teyze kızı FATMA olsun. Annesinin vefatından hemen sonra öğrensin bunu. 13 gün sonra, 10

Şubat 2007 uygundur, çünkü Fatma'yı buluşunun 777.nci günü, "Ben ALLAH'IM" (Enel Hak) diyen Hallac-ı Mansur'un, bu yüzden, 27 Mart 922'de idam edilişinin yıldönümüne denk geliyor. (Sevgi

Mesajı: YEDİ,SEVEN,ZİEBEN) Yılmaz'ın babası ADEM 'in ölümünün 13 .ncü yıldönümü de Fatma'yı buluşunun 555.nci gününe denk gelsin. (BEŞ/EŞ). Öyleyse Yılmaz'ın babasının vefat tarihi 17

Ağustos 1995 olsun.

BEN, 1990 başında ikinci Tımarhane çıkışında, Misyon bilincimi yitirdim.(....) Semra'ya, Ayla'ya olan AŞKLAR da, hiç yaşanmamış gibi, bir anda bitti. Çünkü misyon koşullarına göre oluşmuşlardı.  3 yıl

kadar aradan sonra, 1992 sonlarında , Misyon bilincim aynen geri geldi, ama aşklar  (duygu oldukları için) otomatikman geri gelmediler, ve biraz düşünme ile, "DUMMY" olduklar anlaşıldı. Misyon programını bulabileyim, iyice kavrayabileyim diye, amaçlı yanıltmış, Misyon koyucu. 28

Nisan 1986'da, Çanakkale'de Hapishane'de bulmuştum AYLA'nın karım olduğunu. Fatma'nın 444.cü günü 28 Nisan 2008'e denk geldi. Yani 28 Nisan 1986'yı, 28 Nisan 2008 dolayısı ile seçmişler.

( Karın, Ayla ve Semra değil, Fatma mesajı.) 10 Şubat 2007'de Almanya'dan Huriser teyzem telefon açmıştı. Tülay'ın da o gün doğum günü varmış., onu da söylemişti. Sonra düşünürken, yaşgünü,

yaşlar, Alev, Fatma... Fatma'nın 40 yaş civarında bir kadın olduğunu hesapladım. Eşinden boşanmıştı, çocukları yoktu. Müsait'di yani (bana eş olmaya). Ben 59'dum ama 40/59 uyar, dedim. Sonunda kavradım. Eş olarak Fatma'yı seçmiş bana Misyon-Koyucu. ( merci & danke ). 1975'de,

FRANKfurt'da, HANAU'da, ERLENSEE'de 3 ay kadar kaldım, Huriser teyzemin, Alev'in ve Fatma'nınyanında. Anlaşılan o zaman 9 yaş civarındaymış Fatma. (Ben 28). Sonra annemi çağırdım, Türkiye'den. İkimiz önce Macaristan'a gittik. 4 gün kaldık orda. (HUNGARY=HUNGRY) SARKOZY'nin,

babası Macar, doğum tarihi 28 Ocak 1955 (Gün-ay, annemin vefat gün-ayı). (SARKOZY=SARkızı) Annemin vefatının 99.cu günü 6 Mayıs  2007'de FRANsa cumhurbaşkanı oldu. Sonra annemle

BULGARİSTAN'a geçtik. Babamın köyü KARAKÖSE (yeni adı ÇERNO-OK) Birkaç hafta kaldık orda. Orda da amacıma ulaşma imkanı bulamayınca mecburen Türkiye'ye döndüm, döndük annemle.

1986 ilk yarıda, Çanakkale'de, 28 Ocak 1986 CHALLENGER uzay kazası ve 26 Nisn 1986 CHERNOBİL Nükleer kaza olaylarının benim için (misyon için) yapılmış olduklarını orda iken

kavramıştım. Annem 28 Ocak 2007'de vefat edince, CHALLENGER'in annem için yapılmış olduğu ortaya çıktı. Annemin kızlık soyadı ÇAL (=CHAL) Ayrıca, CHALLENGER/HALLEY kelime bağıntısı da

vardır. İkisi de 1986 ilk yarıda. Annemin vefatının 444 .ncü günü TİTANİC 'in batışının 96.ncı yıldönümüne denk geldi. 4 bacalı yapmışlar 15 Nisan 1912'de batırmışlar ki "denk gelsin". ("Dörtlü Aile" mesajı). Babamın vefat tarihini 17 Ağustos 1995 olarak kararlaştırdıktan sonra,yaptıkları 17

Ağustos'lardan 2 tanesi çok önemli: 17 Ağustos 1999 (Babamın vefatından 4 yıl sonra, gene 4 vurgusuyla) Türkiye-Gölcük depremi, 25.000 ölü). Ve 17 Ağustos 1986 (Ben, Amputasyon'dan 17 gün sonra, Çanakkale'de hastanede iken) Japonya'da Okyanus'ta deprem ve ardından TSUNAMİ, 25.000 ölü. Bir benzerini geçen yıl 11 Mart 2011'de, Nükleer faktörü de ekleyerek (FUKUŞİMA)

tekrarladılar, 25.000 ölü.

17 yaşımda bilinçli ateist olmuştum meğer TANRI rolü oynayacakmışım. En güzel Toplum Düzeni'ni kurmak için. O "meçhul ebede" yolculuğumuzda....... (26 Nisan 2012)

5) 25 Eylül 1947'de Doğdum

25 Eylül 1999 'da Org. MUHSİN BATUR vefat etti. Beni 1972'de üçlü kararname ile, "yasadışı görüşleri vardır" gerekçesiyle ordudan ihraç eden Hava Kuvvetleri Komutanı'm. O gün, ben annem

ve Mesrure tayzemle, KIBRIS'tan, İstanbul üzerinden aktarmalı uçakla İzmir'e döndüm. 1975 sonrası, bu benim ilk uçuşumdu, gidiş geliş olarak. (Yani Beni ordudan ihraç eden Hava kuvvetleri Komutanı "vefat" ederken, ben "havadaydım"). 25 Eylül 2002 'de, Sibirya Baykal Gölü yakınlarına,

büyükçe bir GÖKTAŞI düştü. Geniş bir alanı yaktı. Gazeteler yazdı, Londra'ya düşmüş olsaydı,

Page 6:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

kentin üçte biri yok olurdu diye. (3 yıl arayla iki "Gök" olayı. İkisi de Misyon koyucunun eseri, mesajları büyük.) (21 Mayıs 2012)

6) Anneler Günü

Babam, MİT'in bana yönelik işlerinden haberdardı. Annem hiçbirşey bilmiyordu. Ben ezilirken, o da benim durumumdan dolayı ezildi hep. Son yedi yılını,"bu" evde mahsur yaşadı, "asri

hapishanedeyim" diye diye. Son bir yılnı ise, "bu" salonda, "şu" çekyatta, kendi deyimi ile "dikelemeden" yaşadı hep. "Ne olurdu sanki, şu balkona çıkabilseydim" diye diye. Her türlü

bakımını ben yaptım, gece gündüz. "Getirive" derdi, sanki suçlu gibi ezik, birşey isteyince benden. Gene de bana sitem ederdi, yapabileceğimi ama yapmadığımı sandığı işler için. "Elim kolum bağlı, anne" dediğimde inanmaz, "hani göster" derdi. Tesellim, arasıra da, "sen olmasan ben yanmıştım" da derdi. Ne var ki, mutlak mecburiyetten, Şirinyer'deki bakımevine giderken, "evden" çıkmadan,

"Beni Kovuyorsunuz", dedi bana. Bu bana söylediği son sözleri oldu. Ölmeye gidiyorum kararlılığıyla gitmiş, besbelli. Ertesi sabah (28 Ocak 2007'de) geldi çağrı, telefondan. Takside hep ağlayarak

gittim, son kez görmeye annemi. "Güle Güle anneciğim" diyerek öptüm yanaklarından.

Sevgi aradı, Saygı aradı. Bulamadı. İnsan bile bulamadı. "İnsan yüzü görmek istiyorum" diye diye. Ezilme koşullarında, elimden gelen herşeyi yaptım, annem için. Sevgili Anneciğim!...... (Anneler

günü ve Türkçe günü)  (13 Mayıs 2012)

7) Geleceğin Mektubu (Yılmaz'dan İnsanlara)

Biranda yaratmışım herşeyi. otomatiğe bağlamışım. Ve biranda yok olacak herşey, zaman gelince. Ezelden ebede kadar, Evrensel süreç, otomatik, bir başka deyişle kader. Bu otomatiklik içinde,

gelmişim Dünya'ya insan kılığında, en güzel toplum düzenini kurmak için. 1986 yılında, 38 yaşımda, işaretlerden buldum Tanrı olduğumu. 40 yaşımda tasarladım Aşk ve buna bağlı Sevgi Toplumu

'nu, zaman gelecek, şartlar oluşacak, insanlar da öğrenecek Tanrı olduğumu diye düşünerek. "Şimdi" (Dünya Devleti'nin Başkanı olarak) görüyorum ki, zaman geldi. İşaretler, insanlara benim

Tanrı olduğumu göstermekte. Tanrıyım, ama tanrısal gücüm yok. Sizin gibi bir insanım. Dolayısıyla bana ibadet etmeyin. Sadece Tanrısal gerçekliği ve mesajı kavrayın, ona göre davranın. Yoksa, kişisel yada kitlesel, tanrısal öfke ile karşılaşabilirsiniz. Bugüne kadarki yaşantılarımdan ve olup

bitenlerden dolayı, bu kanaatteyim. Benden önce inandığınız veya inanmadığınız Tanrılar ve Tanrıçalar, Tanrısal Oyunun bir parçası. Aslında herşey Tanrısal Oyun. Ama insan için, Hayat oyun

değil, gerçek. Acı var, Haz var. Amaç, acılar olmasın, hazlar olsun. Bunun için doğru davranmak gerek, yanlış davranmak değil. İyiyi seçmek gerek, kötüyü değil. İnsan seçme yapmakta özgür. İnsan özgürlüğü ile Kader çelişkili, Tanrısal Sır, Kavrıyamıyoruz. Uzayın sonsuzluğunu, cansızın canlıya dönüşmesini, uzun evrim sürecinde canlını iki göz geliştirmesini kavrıyamadığımız gibi. Evrensel süreç Tanrısal sırlarla dolu. Tanrısal bilinçle, ama insani özelliklerimizle, geliştirdiğimiz Bilim 'in olanakları ile, hep beraber kuracağız, o meçhul ebede yolculuğumuzda, bundan böyle

içinde yaşayacağımız toplum düzenini. Sosyalist ekonomi temelinde, standart çiçekkentlerde, her aileye önce iki oğlan, sonra iki kız, dört evlat, ve doğumdan bu kardeşlerin birbirine eş olması

ilkesiyle, Dörtlü Aile 'ye dayalı toplum düzeni. Kavgasız, ve birbirimizi severek  yaşamak için. (24 Mayıs 2011)

8) Babalar Günü

1986 Sonbaharı Çanakkale'den İstanbul'a eve döndükten bir süre sonra, hapishanedeki gibi, dolaylı söz ve davranışlarla Ezme gene başladı. Aşağılama, taciz, tehdit. Evde, yolda, heryerde. Sokakta

yabancının yaptığını evde babam yapıyordu. Dolayısıyla suçu onlarınkinden büyüktü. Baş düşmanın olmuştu babam, 1987 sonbaharında, İstanbul'dan İzmir'e transfer edildiğimde. Babam ve annemle gelip dedem ve anneannemden kalan evde, Eşrefpaşa'da yaşamaya başladığımda. START'ta önce

babamı öldürecektim. Bekliyordum, misyon bilinciyle. İZMİR'de 1.ci dalga ezme, aslında İstanbul'daki ezmenin devamıdır. Bir yıl kadar "ÇAL EVİ" Eşrefpaşa, ardından altı ay kadar

Gümüşpala, kiralık ev. Sonra Mayıs 1989, Nergiz, "kendi evimiz" (şimdiki ev.) Ama ben hepsinde de bana ayrılan yerde, odada. Annem yemeklerimi getirirdi, o kadar. Ezmenin en büyüğü, evin

içindeydi çünkü. 31 Ekim 1989'da Polis, Karşıyaka'da şimdiki YUNUSLAR'ın yerinden beni aldı. 2 Kasım 1989, Manisa Tımarhane. Anneme haber vermemişler. Ne polis, ne babam. Benden, on gün

sonra gelen mektuptan öğrenmiş annem nerde olduğumu. (....) Eve dönüş, ve aynı yılın sonuna doğru ikinci kez tımarhane. Polis gelerek evden aldı beni. Babamın vefatından çok sonra, annem bana söyledi. "Baban beni ikna etti, ikinci tımarhane için" dedi. 1990 başında, ikinci tımarhane çıkışında, ben misyon bilincimi yitirdim. Çünkü tımarhaneler çok ağırdı. beni bir yandan amaçlı

olarak ezdirirken, kollayan da bir Misyon Koyucu eğer gerçekten var olsaydı, tımarhaneler olmazdı, kanaatiyle. Misyon yokmuş, Misyon koyucu yokmuş, bana yönelik dolaylı söz ve davranışlarla ezme

Page 7:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

yokmuş, ben öyle sanmışım, deliymişim dedim. Başka bakımlardan çok zor durum. Herşeye yeniden sıfırdan başlamak durumundaydım. Babam başta olmak üzere çevremle ilişkilerimi

düzelttim (....) 1992 Sonbaharında, Ümit Ticaret'te çalışmakta iken, Misyon bilincim aynen geri geldi. Ama ben pozisyonumu bozmadım. Ümit Ticaret'te çalışmaya devam ettim. Çevremle olan normal ilişkilerimi de sürdürdüm. Öncekiler gibi ezme de yoktu, tabi. İşte babam bu şartlarda, 17 Ağustos 1995 gecesi vefat etti. Normal ilişkilerle, ama nötr duyguyla "uğurladım" babamı "öbür

dünyaya". İzmir'de ikinci dalga ezme Haziran 1996'yı izleyen günlerde başladı. Yani babam öldükten sonra. Ve ben de tabiatiyle çevreye yönelik davranışlarımı ona göre değiştirdim. Ümit Ticaret'ten bir

hayli Beyaz Eşya vesaire almıştık, iki hesap açmıştım, biri kendime, biri babama, taksitler için. Babamınkiler daha çok olduğu için, eski kullanılmayan 1000 numaraya nakletmiştim, babamın

hesabını. Babamın vefat günü, Kasa görevlisi Zehra hanım, telefon açtı bana yukarıya. "9999 bitti, ne yapayım" diye. Benim Quickbasic'le yaptığım bilgisayar programı kullanılmaktaydı. Sormakta

haklı, hane sayısı artacak. "10000 numarayı ver" dedim. Ve hemen misyon bilinciyle merak ettim, sordum, ""KİM" diye. KURTUL DENİZ dedi. (Aslında senetler sonunda bana gelecek, bekleyip o

zaman bakabilirdim.) O gece babam vefat edince, 1000/10000 bağıntısıyla, KURTULDUNUZ diye yorumladım, olayı. Yalan da değildi. 30 küsur gündür, 9 Eylül Hastanesinde babam. Annem hep

yanında, perişan. O gece nöbeti, Huriser teyzeme bırakarak, eve gelmişti, yıkanmak ve dinlenmek için. Saat 22.00 sıralarında telefon geldi. Teyzem bana babamın vefat ettiğini söyledi. Anneme

aktardım bilgiyi. Ağlayacak gibi oldu, ama ağlamadı. Bizzat babam da kurtulmuştu, ölmekle. O gün başka bir olay daha oldu. Saat 19.00'da Radyo-1'i açtım, odamda, haber özetlerini dinlemek için,

sadece. Spiker (erkek) başladı özetleri okumaya, ve TRT görevlisi Hakan Gülcü 'nün intihar ettiğini de söyledikten sonra, başladı ağlamaya. Başka bir spiker devam etti. (35 yaş civarındaydı, inthar

eden.) Son derece ender bir olay. Babamın birkaç saat sonra vefat etmesinin ardından, her iki olayın bağıntılı olduğu anlaşıldı. Babamın ölümüne ağlamadım, tabi. Benim yerime TRT-spikeri

ağladı. Soyadımız GÜROL, intihar edeninki GÜLCÜ. Benzerlik. Babamın 9.cu vefat yıldönümünde, 17 Ağustos 2004'te, Türkiyeli Türk dağcı Hakan Güvenç  Kırgızistan'daki TANRI dağlarında UÇURUM'a düşüp öldü. Tabi, babamın vefatından sonra, ben her 17 Ağustos yaklaşırken, misyon bilinciyle, ne koyacaklar merakı içinde oldum, hep. En önemlisi 4.cü yılddönümünde geldi. Gece saat 03.32'de GÖLCÜK depremi, (25.000 ölü). İşin ilginci , o sabah aldığım gazetede Günün Tarihi bölümünde

1949 Bingöl depremi (250 ölü) haberi vardı. Yani Gölcük depreminin 50 yıl öncesine (işaret olarak) Bingöl depremini koymuşlar. 50.ci yıl dönümü için. Her iki kelime de GÖL'lü, ve ÖL'lü. Ben

Amputasyondan sonra Çanakkale'de Hastane'de iken, Japonya'da deprem ve Tsunami. (25.000 ölü.) Babamın vefatından sonra, onun da tarihini 17 Ağustos 1986 olarak öğrendiğimde, onun da

babamın vefat tarihi ile bağıntılı olduğu anlaşıldı. 17 Ağustos 1999 TÜRKİŞ  eski Başkanı ŞEVKET YILMAZ 'ın vefat var. 17 Ağustos 1988'de de, PAKİSTAN başkanı, ZİYA ÜL HAK 'kın sözde uçak

kazasıyla sahte ölümü var. Bu ikisi birlikte, "YILMAZ, İŞ, TANRI" mesajı. Tanrılığın başlangıcı (essah sanarak) 28 Temmuz 1986. Ama 1988 ortalarına doğru Tanrı değilmişim, Tanrı Rolü

oynayacakmışım, dedim, burda, İZMİR'de. (GOD is I. The Biggest Lie. Why ?) 10.cu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER'in eşi SEMRA SEZER, ve Aktör ROBERT de NİRO 17 Ağustos

doğumlular, ve galiba her ikisi de 1944 yılında. Ayla SEZER akrabam (SEZER/SEVER) GustavE fluBERT/SALAMbo romanını alıp okumuştum, lise yıllarımda. Çanakkale'de bir  "görüş gününde", Annem (ARİFE) "SALAMları kestiriyorlar" demişti. Babam (ADEM) "DEMli çayları içeceğiz" demişti.

Babamla ilgili (şimdi) söyleyeceklerim bu kadar. (17 Haziran 2012)

9) STELLA

Çanakkale'de,18 Mart 1986 ve sonrası günlerde peşpeşe şunları buldum: 1) ABD ile SSCB aynı merkeze bağlı. Gizli Dünya Devleti (Global Çete). 2) Gündem, Dünya Sosyalist (ve Ateist) Devleti. 3) Bu iş için doğumdan seçilmişim. 4) Kafama elektrot (yani chip) takmışlar, beyin

dalgaalarımı bilgisayarla çözerek, beyin faaliyetlerimi, davranışlarımı, düşüncelerimi izliyorlar, ve hatta "feed-back" yoluyla yönlendiriyorlar, gerektikçe. Bu aletin adını Stella koydum. İstemeselerdi

asla bulamazdım Stella'yı. Bu da hiçbir şeye uymazdı. Sonra bunu chip'siz de başarabildiklerini buldum. Tüm insanların, beyin elektromanyetik dalgalarını karıştırmadan, uzay teknolojisi, ve gelişmiş bilgisayar ile kaydediyorlar. İnsanlar "canlı robot" durumundalar. Personel kullanarak, istedikleri kişiye, istedikleri işi yaptırabiliyorlar. Kitlesel olarak da kullanıyorlar, Stella'yı. Hedef

kitle'nin tamamını bilgisayarın komutasına bırakıyorlar. Beyinleri izliyor, uygun zamanda, Anahtar Kelime ile yönlendiriyor onları bilgisayar, "programları" sayesinde. Kanıt olarak bir örnek: ABD'de

Loto. Çok çok haftalar çıkmadı (O da bilgisayarın marifeti). Birikti, Tarihin en büyük piyangosu oldu. 31 Mart 2012 'de 3 kişye birden çıktı. İZMİR'de bana 4.cü dalga ezmenin başlatılmasının 12.ci

yıldönümünde. SABAH gazetesi (1 Nisan tarihli): BALTIMORE, MARYLAND, KANSAS. Hürriyet Gazetesi (1 Nisan): ILLINOIS, MARYLAND, KANSAS. Hürriyet (3 Nisan): KANSAS,  Bill Isles (48) Perşembe 3 bilet alıyor, sonra arabasına binerken arkadaşına, "insanın bu piyangoda kazanma

ihtimali başına yıldırım düşmesinden daha düşük" diyor. Birkaç saat sonra, evine Yıldırım düşüyor (Yeni Meteoroloji imkanlarıyla), birkaç kas spazmıyla atlatıyor, ve Cumartesi, 3 talihiden biri oluyor. Hürriyet (7 Nisan): 3 talihliden biri olduğunu iddia eden, HAİTİ'li göçmen Mirlande Wilson biletini kaybettiğini açıkladı. Maryland 'da restoranda çalışıyor, 7 çocuk annesi. (7 Sevgi'nin en sevdiği

Page 8:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

sayı). mariLAND/mirLANDe (land/land). mirlANDe=DEmirle. (AND, "ve" demek) Sevgi ve babası Demir'i işaret ediyor. Henüz Maryland'da kimse ikramiyeyi almadı. (Bileti kaybetmesi de Stella işi.)

Vatan gazetesi (20 Nisan): MERLE ve PAT BUTLER çifti ilk kez ortaya çıktı. (mirlande/merle) MERLE BUTLER adına çekin fotğrafı 18 Nisan 2012 tarihli (Sevgi'nin 26.cı Doğum günü)

218.666.667 Dolar. Bileti 3 Dolara almışlar. Kazanınca 4 saat gülmüşler. İkisi de emekli. Erkek 65, Kadın 62. Sevgi'nin annesi GÜL, babası DEMİR. Demir'in en sevdiği türkülerden biri: "Çıkrık benim, tel benim, KAHYA'm mıdır el benim..." (Butler,Kahya demek.) Çanakkale Hastanede Yozgat 66'dan,

"O yılmaz GOD" yorumuyla, 66'yı (ve tabi 666'yı, 6666'yı) Tanrısal Sayım kabul etmiştim. Piyango'da 66666 var. Son rakam bir fazla, 7. Başı 217'den 1 fazla. P.K.217 Kadıköy/İstanbul.

GÜROL EXPORT, 1979'li yıllar. Bilgisayar, ikramiye 3'e bölünsün ama 218.666.667 olsun diye de iş yapmış, ona göre oynatmış, LOTO'yu Amerikalılara, Yılmaz'la bağıntılı olsun diye. Çanakkale

dönüşü, İstanbul'da, Demir gelince Kırıkkale'den, ona "Sevgi'nin en sevdiği sayı 7 (ve, Barış'ın en sevdiği sayı 5)"demiştim. İnanmamıştı. "Sevgi'nin sevdiği sayı filan yok" demişti. "Belki de" haklıydı.

Sevgi henüz 1 yaşında bile değildi. Yıllar geçti, Sevgi 7 yaşında iken, Kırıkkale'den, benimle telefonda konuşurken "amca, benim en sevdiğim sayı 7" dedi. "Biliyorum, Sevgi" diyemedim. Gene

yıllar geçti. Milli Piyango Genel Müdürü İHYA BALAK (ihya oldu, en büyük ikramiye ona çıktı) makamında kurşunlanarak öldürüldü. Sabah gazetesi 7777.nci sayısını yayınladığı gün (16 Kasım 2007). Yani Sevgi'nin en sevdiği sayı ile bağıntılı, Stella marifetiyle (BALAK=BALIK) Sonra, Diyanet "envanterimizde 77.777 cami var" duyurusu yaptı. Envanter açıklama ihtiyacından dolayı. "Sayı

ilginç, şimdi duyuru yapmayalım" demek olmazdı.

Başka bir 31 Mart'ta, İzmir'de 4.cü dalga Ezmenin 8.ci yıldönümünde 31 Mart 2008 'de 1) EXPO 2015 için, Paris'te 2 Şehir yarıştı. İzmir ve Milano. İzmir kaybetti, Milano kazandı. 2) İtalya'dan

(galiba Milano'dan) "Barış" için Gelinlik'le otostop yaparak, İsrail'e gitmek üzere yola çıkan PİPPA BACCA Türkiye'de KOCAeli'de bindiği kamyonun şoförü tarafından ırzına geçilip öldürüldü. 3) Eski

ŞİŞLİ belediye Başkanı GÜLAY ATIĞ ÇOKAY ASLITÜRK'ün eski kocası İspanya'da Malaga'da tutuklandı. 4) Türkiye'de 3 asker şehit oldu. Yzb. HASAN HATILI, Bşçvş. FARUK KAYA, üsçvş. CENGİZ GÜLCÜ. Aslıtürk belediye başkanı iken farketmiştim teyze kızı Fatma ile benzerliğini.

Misyon için doğumdan seçilen sadece ben değilim. Çok çok sayıda insan var (orda, burda), misyon için doğumdan seçilmiş (şu yada bu amaçla). Şehit askerler, o isimlerle ogün tesadüfen şehit

olmadılar. Doğumdan seçilmişlik ve Stella marifetiyle. FATMA kim? Dünya Devleti'nin başı olacak kişinin eşi (olacak). O "benzerlik" de "genetik müdahale" ile. (Bugün, 10 Kasım 2012, Stella

marifetiyle önemli bir olay oldu. Sona, 10 Kasım 2012 sayfasına yazdım). Gizli Dünya Devleti üyelerinin, Obama'nın, Putin'in, Tayyip'in,...., asıl misyomu bilmedikleri gibi, Stella'nın olanaklarını da tam bilmiyorlar. Onlar, beni kafamdaki chip'le düşüncelerimin izlendiğini biliyorlar, ama ben de

onların chip'siz izlendiklerini biliyorum. "Karşısındakinin" ne düşündüğünü bilebilmek insanlığın kadim tutkusu. Bilimci, Stella'yı ne zaman armağan etti Gizli Dünya Devleti Merkezine, bilmiyorum. Ama ilkel de olsa, ben doğmadan önce stella vardı. Salihli'de ben 6 yaşımdan önce, istasyonda üst

kattaki lojmandan, evimizden, aşağıdaki "manzarayı" seyrederken, anneme sorduklarım, ve sonunda "öyleyse ben Reisicumhur olacağım" demem de Stella ürünü. İşaret, ve de "büyük işlere"

yöneltmek için. İşletme Müdürü gelmiş, babam dahil memurlar "esas duruşta". Demekki gelen adam babamdan büyük. (yıl 1953'den önce.)      Denizli Lisesi, 3.ncü sınıftayım. Pansiyon. Çalışma masası. YUVARLAK TARAK. Alıp fırdöndü gibi çevirdim masada. Sahibi gördü, " kenef " dedi bana. Hakaret. Karşılık veremedim. İlişkim olmayan iki arkadaştı onlar. İkinci sınıftalardı. Liseden sonra, 2 yıl ODTÜ. Hv.H.O.'na girdiğimde ne göreyim., ikisi de orda. "Kenef" diyen 2.ci sınıfta. Ben ve öteki

(Aydın CİN) 1.ci sınıf. Aydın, bir yıl kaybetmiş, belli ki. TARAK/KENEF olayı da stella ürünü. 1964'den, 1986'da Çanakkale'de Kenef'te amputasyonun işareti.      1986 ilk yarıdan beri Stella bilinciyle

yaşıyorum. Düşüncelerimin, davranışlarımın ne kadarı benim eserim, ne kadarı misyon-koyucunun, bilemem. Ama hepsi, benim. Stella bilincimde kesintiler de oldu. 28 Temmuz 1986'da Tanrılığın başlamasıyla, Misyon bilinci ve Stella bilinci gitti. 31 Temmuz 1986, Tuvalette Amputasyon'dan sonra, bir buçuk saat kadar ayıktım. Sonra bayılmışım. İki uzun AAAAH çığlığıyla biraz ayıldım.

Çığlıkları kendimin attığını farkettim. Duyup, koşup geldiler, ve beni yarı baygın, hastaneye yetiştirdiler. 2 yıl kadar sonra, burda İzmir'de, Tanrı değilmişim, Tanrı rolü oynayacakmışım,

dediğimde, Stella bilinci de geri geldi. Ve o çığlıkların da stella ürünü oldukları anlaşıldı. İkinci Tımarhane çıkışında, 1990 başında, Misyon bilinci gidince, tabiatiyle stella bilinci de gitti. Aslında gitmemesi gerekirdi. Stella'nın gerçek olduğuna dair kanıt olarak çok şey yaşamıştım. Ama stella

gitmezse, misyon bilinci de gidemezdi. Gitmesi gerekiyormuş misyon bilincinin. Stella'yı sorgulamak bile hatırıma gelmedi. O da stella marifetiyle. 3 yıl kadar sonra, misyon bilinci aynen geri gelince, Stella bilinci de geldi. 1992 sonlarından beri kesintisiz sürmekte, Stella bilincim. (18 Haziran 2012)

10 Kasım 2012'de İLAVE: İki yeğenim var: Barış ve Sevgi. Barış'ın "en sevdiği sayı" 5, Sevgi'nin "en sevdiği sayı" 7. Tarihin, en büyük ikramiyeli LOTO çekilişi, ABD'de, 31 Mart 2012'de. İkramiye üçe

bölündü. Kişi Başına 2.186.666.67 Dolar. Talihlilerden biri, ikramiyesini 18 Nisan 2012'de, Sevgi'nin doğum gününde aldı. Tarihin, ikinci büyük ikramiyeli LOTO çekilişi, gene ABD'de, 1 Eylül 2012'de,

Barış'ın doğum gününde. Bir talihli bildi. Aynı gün aldı ikramiyesini, 337.000.004 Dolar. Birincisinde 5 tane 6 peşpeşe (66666) ikincisinde 5 tane 0 peşpeşe (00000). Yani, Stella'nın "kitlesel

Page 9:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

kullanımı" ile ilgili Kanıt, tamamlanmıştır. (İkincisine ait, daha fazla bilgi, yerinde, yani 1 Eylül 2012 sayfasında yazılı).

10) Talihli, Salihli doğumlu

Demişler ki, Talihli, Salihli'de 25 Eylül 1947'de doğsun, erkek olsun, kolları ince olsun. Kardeşim Demir de Salihli'de doğdu. O da Talihli sayılır. 6 Yaşımda başladım, ilkokula. İki yıl orda. Okul

tiyatrosunda rolüm TANJU'yu oynamaktı. (TANRI). Ordan Tokat-Zile-Silis köyüne tayin olduk. (Sixis). Köyün yarısı Türk (=Alevi) yarısı Çerkes (Sünni). (Amputasyon). 6 yıl orda. Ortaokulu dedemin

yanında, İzmir'de. Sonra Denizli-Üzerlik köyüne tayin olduk. (Üzmek/erkeklik/amputasyon). Lise, Denizli'de. Demir de orda. Lise-1. Sınıfım 4-L (Dörtle, dört yap). Biyoloji laboratuvarıydı, o sınıfımız. Sıralar yok, masalar var. Her masada 4 kişi. Bizim masa, OSMAN ARSLAN, YILMAZ GÜROL, HALİL

VAROL, EROL AKSEKİLİ. (Rol Tanrı, dörtlü Aile). Tersten KES ve LAH (ellah) da var isimlerde. Üzerlik'de 16 yaşımda KURAN'ın türkçesini okuyunca bilinçli ateist oldum. Politikleştim de. Sosyalist.

Lise bitince, İzmir'e tayin olduk. Önce kira, sonra 384 sokaktaki kendi evimiz. 2 yıl ODTÜ. Hazırlık okulunu, Yaz Okulunda bitirdim, 1965'de. O sırada T.İ.P. üyeliğim. İkinci yılda, bir yıllık rapor aldım.

(Prof. RASİM ADASAL) (=MİRAS ADA AL= İngiltere). Hv.Astsb. Ruhi eniştem, Hv.H.O.'na girmemi önerdi. Sınav. Kazandım. Ve girdim, Sosyalizm için. Sonradan kavradım ki, MİT beni Ankara'da

"seçmiş", eniştem vasıtasıyla beni Harbiye'ye transfer etmiş, Dünya Sosyalist Devleti'ni kurdurmak için, yaşlılığımda. Bunu da, annem hariç, babama eniştelerime teyzelerime halama amcama yengeme, yani bir nesil önceki yakın akrabalarıma söylemiş. "Mücadele içinde geçen hayat"

görünümü için, hapishaneler de, tımarhaneler de olacak, Yılmaz için. Ezilecek, hazırlıklı olun da demiş. O andan itibaren, kısmen "yabancılaştılar" bana, yaşlı kuşak akrabalar. MİT'in güdümündeler

artık. Tabi sonunda öldürüleceğimi söylemedi MİT, onlara. Bu "sırrı" çocuklara, yani Yılmaz'ın kardeşine ve kuzenlerine duyurmayacağız, onlar zaman gelince öğrenecekler, ona göre, demiş MİT. Sosyalist olduğum için, Sovyet-Çin çatışması üzüyor. İlgi. Sonunda buldum. Kızıl Çin "BATI" nın ajan

devleti. Harbiye'deki Devrimci faaliyetlerim de sonuç vermedi. Arkadaşlar, Çin İdeolojisi'ne yakın, yanlış yola girince, koptum onlardan. Önce Pilotaj. Kusmadan dolayı, KONYA jetler de iken ayrılmak.

Füze sınıfına geçmek. 1 Ocak 1971'de, İstanbul ÜVEZLİ 1.ci Filo'da görev, kıta subayı (EZLİ). İstanbul'a gidince, kardeşim Demir'i (önce Orman, sonra Kimya Fakültesi öğrencisi iken) benim kopmuş olduğum grubun içinde olduğunu gördüm. Ona da uyarı. Ama o devam etti. Sonradan kavradım ki, benim koptuğum grup, benim başkan yapılacağımı, önceden hadım edileceğimi,

sonunda öldürüleceğimi biliyorlarmış, o zaman. Demir'e şunu söylemişler: Abin kendi kafasına göre davranıyor. Bize uymaya niyetli değil. Onun için aramıza alamıyoruz. Birgün, Dünya Sosyalist

Devleti kurmak gerekirse onu da gene (Gizli Dünya Devleti olarak) biz kuracağız. Abine, bizim ve senin aslında MİT görevlisi olduğumuzu söyleme. Neyse ki ben subayken, Demir eve (ve okuluna)

döndü. 1972 ilkbaharında "arkadaşlar" tutuklandılar. Orduda bana imkan kalmadığını görerek, ayrılma çabasına girdim. Ama Sonbahar'da, ÖNER'in önerisi vesilesiyle ben de tutuklandım, 256

Sanıklı THKP davasına dahil edildim. 100 kadar asker, 30 kadarı devre arkadaşım. Tutukluluk ardından ordudan ihraç. Bir yıldan birkaç gün eksik tutukluluk. Selimiye. Tutukluluğun son

döneminde, asker tutukluların tamamının, ve sivillerin de (muhtemelen) tamamına yakınının MİT görevlisi olduğunu buldum. Sonradan kavradım ki, bunu bulmamı onlar istemiş. Çünkü, tutkumdan dolayı, benim ne yapacağım belli. Elime "koz" verdiler yani, kullanayım diye. Tahliye. Ocak 1974'de

ECEVİT ilk kez iktidar (ERBAKAN'la koalisyon). Hemen Ecevit'e (elden) Jurnal mektubu. Fiyasko. Korku. Sonra Ecevit Affı. Hakkımdaki dava düştü. Benim ardımdan 1971 yılı içinde, annem babam da evi satıp, İstanbul'a gelmişlerdi. Önce Çolak İsmail Sokak'ta, sonra onu satıp, ERENKÖY, ERALP sokakta ALP apartmanından "ev" (daire) almıştık, ben subayken. Tutukluluk sonrası da aynı ev.

1971'de Pakistanlı Muhammed vesilesiyle GÜROL EXPORT Fatma Arife Gürol, kişisel firması. İşyeri ev. Lületaşı Pipo ile başlangıç. Jurnal mektubu sonrası, "bir olay" ardından "zehirlendim paniği", ve

yaygara. Bir hafta sonra ağır hastalık. 5-6 kilo verdim. Yaygara nedeniyle Panzehirini verdiler kurtuldum, kanaati. (Sarılık mikrobu verip, sonra tedavi etmişler.) Ve zehirlenme korkusuyla yaşama dönemi başladı. 5 yıl kadar sürdü. Yaşlı kuşak zaten biliyor zor şartlar yaşayacağımı.

Demir'e ve kuzenlerime de, "kötü işler yapmaktansa zehirlenme korkusu ile yaşaması iyidir", demişler. Ordudan ayrılıp, Doğu Almanya'ya gitmek istiyordum. Aynı şey, bu kez can güvenliği için

de elzem oldu. Para yok. Annemin evini satmak şart. Annem de ikna oldu. (İkna etmişlerdir, sırrı söylemeden). Evi sattık, MARK'a çevirdik. Doktor Esat Işık Caddesinde kiraya çıktık. Demir-Gül

evlendiler. Hemen ardından, Ben, Demir, Gül ve Huriser teyzem, Mayıs 1975'de Viyana'ya uçtuk. Huriser teyzemin MİT güdümünde olduğunu biliyorum. Onun için ESKORT aldım yanıma. Bana (bize) birşey yapamasınlar, diye. Bir gece Viyana. Sonra teyzem Frankfurt'a, biz Doğu Berlin'e. Almadılar.

Batı Berlin'e yolladılar. Mecburen Frankfurt'a. Demir-Gül hemen döndüler, Türkiye'ye. Ben 3 ay kadar orda. Sonunda annemi çağırdım. Onunla önce Macaristan'a, sonra Bulgaristan'a ve en son

mecburen Türkiye'ye döndüm. Ev gitmiş, para bitmişti. Babam arasıra takılırdı, müzikli söyleyerek, "eskilerden ne haber". Biraz daha export işi, (Deri Giysi). O da bitince, bitirilince, 1978 Öğrenci Affı.

2.ci ODTÜ öyle başladı. Elektrik Mühendisliği. 1979 Sonbaharı, Üniversiteyi bırakıp eve döndüm. Amacım bir (politik) öngörümüm doğru çıkacağını yakınlarıma (Demir'e, Turgut'a,...) göstermek.

Üniversiteyi kapatacaklar, dedim. Kapanmadı, yalancı çıktım. Yeni bir dönemi başlatmak için,

Page 10:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

MİT'çiler, Demir'e "belli et MİT görevlisi olduğunu. Seni, Turgut'u kendisine benzetmeye uğraşmaktan vazgeçsin. Başının çaresine baksın, okulunu bitirip elektrik mühendisi olsun", demiş

olmalılar ki, Demir belli etti buna bana. Tabi ben o sırada kendim buldum sandım. Yoğurtçu Parkı'na doğru ikimiz yokuş aşağı yürüyorduk. Ta tepemden, ayak parmaklarımın ucuna kadar bir

elektriklenme hissettim, ilk anda. Aralık 79 'da bir gün. Demir de Turgut da MİT görevlisiymiş, MİT güdümündeymiş kanaati ve duygusu. Zehirlenme korkusu, anında bitti. ODTÜ anlamsızlaştı. Ama

yine de döndüm okula. 6 ay kadar oyalandıktan sonra, temelli bırakıp döndüm, İstanbul'a eve. Talip psikolojisindeydim artık. MİT'den ve arkasındaki Emperyalist bloktan, "hakkım olan" en büyük pozitif

politik görev. Türkiye ve hatta gerekiyorsa Orta Doğu için. "Sosyalist kimliğimle", ve geçmiş yaşantılarımla. Orda beklerken, ATATÜRK'ü de kavradım. O da "BATI" adına yapmış işleri. 1982

sonunda "Açıklığa Kavuşması Gerekli Bazı Konular" adlı kitap yazıp, fotokopiyle çoğalttım. Dağıtım yaptım, çeşitli yerlere, MİT kullansın diye. Yetmedi. 18 Nisan 1983 de Demirbank soygunu olayını yaptım. MİT kullansın diye. Tabi MİT'den (kesin) yeşil ışık alarak. Alimallah, insan hele tek başına banka soyayım derken, canından bile olabilir. Demir'e Turgut'a demişler ki "iyi bir dersi haketti.

Hapishaneye çekeceğiz, yeşil ışık yakıp." Ve hapishaneler başladı. Hapishaneye talip olmamıştım ben. Üstelik hapishanede yeni bir durum ortaya çıktı. Ezme. Dolaylı söz ve davranışlarla aşağılama,

taciz, tehdit. Tehdide aldırış etmiyorum ama, ötekiler kötü. Hatta yumruk bile var. Son yumruk Çanakkale Adi Suçlular Koğuşunda, kıçıma parmak atıldıktan sonra. Ve o olay ardından Revir'e nakil,

Aralık 1985. 28 Temmuz 1986'ya kadar, MİT'e olan güvenimi hiç yitirmedim. Ezdiriyordu beni çok ağır, sonra kullanacak "cezalandırma" biçiminde kanaatiyle. 18 Mart 1986 ve izleyen günlerde

herşey değişti. Seçilmişim doğumdan, Dünya Sosyalist Devleti'ni kurmak için. Ama 28 Temmuz 1986'da mesajlar "gaipten gelen" biçime dönüştü, dönüştürüldü. KEOPS, KEFREN, MİKERİNOS'tan

mesaj okumaya başladım, ama gücelle bağıntılı. Misyon koyucunun beni yanıltmaya çalıştığını bulmama imkan yoktu. Mesaj yağmuru ve baskısı. Erkeklik organını Kes ve Öl. Yoksa pişman

olacaksın, Ezme daha da artacak. Nasıl? Permatik'le. Havalandırmada sağlam ip var yerde. Kökten bağla, dibinden kes. 31 Temmuz 1986 ölmek kararlılığıyla gittim tuvalete, 16.30 sıraları. Gitmeden önce hatırıma geldi: "Yılmaz, ya yanılıyorsan. Gaipten gelen mesaj filan yoksa, boşu boşuna ölmüş

olacaksın" diye; anında, "farketmez" dedim. Yaşadığım şartlar çok ağırdı. Ezilmeden dolayı, 65 kilodan 55 kiloya düşmüştüm üçbuçuk yılda. Gittim tuvalete, istenileni yaptım, suyu tam açarak.

"Kuş", bir bütün halinde, tuvalet deliğinden gitti. Kan bitsin de öleyim diye bekliyorum. Bu arada, hiç ama hiç fiziksel acı duymadım. "Hayret, acı duymuyorum" dedim. Saate bakıyorum. Bir buçuk saat

kadar geçti. Sonra bayılmışım. "Çığlıklar" (....), Hastane. Süreyya Yurdakul, ÜROLOG, kendi kanından vererek (0 RH+) ameliyata almış hemen. Sonra geldiğinde yanıma, "ölmek üzereydin" dedi. "Niye yaptın" diye sordu. "Ölmek için" dedim. Bir ayda bitmişti tedavi, ama üç ay kadar hastane. Sonra aynı gün, hem hastaneden taburcu, hem hapishaneden tahliye edildim. Hastanede ezme yoktu.

Yemekler de güzeldi. Verdiğim kiloları aldım orda. Ama, taburcu ve tahliye sırasında, büyük korku yaşadım, tımarhaneye naklediliyorum sanarak. Çünkü misyon bilincim yitikti, Tanrısal bilinç var. İstanbul'da, evde, Demir'e Turgut'a müjdeledim tanrılığımı. Sert tepki. Anladım ki ömür boyu kimse bilmeyecek Tanrılığımı. Ama bu kadarı yetti onlara, "delirdiğimin kanıtı" olarak. MİT'çiler Demir'e Turgut'a (ve öteki kuzenlerime) "cinnet geçirdi, kesti, delirdi" dediler. Yaşlı kuşağa da

(annem hariç) program da bu da vardı, size söylemedik, ağır gelir diye. Sonunda takacağız daha güzelini", dediler. Ama İstanbul'da bir süre sonra, tıpkı hapishanelerdeki gibi ezme tekrar

başlayınca, Misyon bilinci geri geldi. Ama ikili durum. Dünya Sosyalist Devleti'nin başı olacağım, lâkin tanrılığımı kimse bilmeyecek. İzmir'e transfer. Bu kanaatim değişti. Mademki kaderimi

Dünya'nın başı olmak üzere yazmışım, öyleyse tanrılığımın insanlar tarafından bilineceği zaman da gelecek. Ve düşünsel hazırlık yaptım, o zaman insanlara ne sunacağıma. 1988 ortalarına doğru,

Tanrı değilmişim, Tanrı rolü oynayacakmışım deyince ikilik kalktı. Zaten misyon programını, Dörtlü Aile'yi Çiçekkentleri, kendimi essahtan tanrı sanarken bulmuştum. Sonra Tımarhaneler. İkinci

tımarhane çıkışı, 1990 başı, Misyon bilinci gitti. 1992 sonuna kadar yitik. Ama ne kadar güzeldi, o yeni dünya tasarımı. 1992 ilkbaharında, " A World with Flower-Cities " kitabımı yazdım.

Yurtdışında yayınlatmaya çalıştım. Başaramadım. İzmir'de 2.ci dalga ezme Haziran 1996'yı izleyen günlerde başladı. 1 Eylül 1996'da (girişimin 5.ci yıldönümünde) çıkışım oldu, Ümit Ticaret'ten, bu yüzden. Ama Haziran 1997'de tekrar döndüm, çaresizlikten. Dönünce de ezme bitti. Olsaydı fark

ederdim. 27 Ekim 1998'de, 3.ncü dalga ezme başladı. Temmuz 1999'da, ikinci kez terkettim, Ümit Ticaret'i. Terkedince de ezme bitti. Olsaydı farkederdim. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra,

Mesrure teyzem geldi. O, annem ve ben turistik geziler yaptık. (Akademik tur). Sonra Mesrure teyze evine İstanbul'a döndü. 12 Kasım 1999 Düzce depremi oldu. O sırada turistik gezilerin devamı olarak Mesrure teyzem AKÇAKOCA'daymış. Depremin şiddetinden hemen evine dönmüş. İşin ilginci, öteki teyzem, Huriser teyzem de bizdeydi, o akşam, ve ben saat 19.00'a geliyor diye, televizyonlardan ATV'yi açtım. ALİ KIRCA  haberleri sunmaya başlamadan, stüdyo başladı

sallanmaya. Gördük üçümüz de, canlı yayında, Düzce depreminin, İstanbul'da ATV stüdyosundaki sarsıntısını. O sırada bilmiyordum, Huriser teyzemin küçük kızı FATMA 'nınn bana eş olarak

seçildiğini. Misyon-koyucu, iki teyzem, Ali Kırca, ve hatta Muazzez Ersoy, ve DEPREM'i kapsayan, Fatma ile ilgili bir işaret koymuş o akşam. AKÇAKOCA/ALİ KIRCA= KARI-KOCA. Huriser teyzen,

Kaynanan. KAYNAŞLI'da yakalandı Muazzez Ersoy depreme, kara yolu ile, loto çekilişi için Ankara'ya giderken. Cumartesiydi. Loto çekilişi sırasında anlattı, depremin şiddetini. (Bir türkü: Çekemedim

Page 11:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

AKÇA kızın göçünü...") Ali Kırca, Sarp Kuray takımından. 1968'de, silah üzerine (törenle) yemin etmiştik, sözümona Havacı-Denizci devrimci birleşmesi. O da vardı orda mutlaka. FATMA'nın karım

olduğuna dair bir işaret de Düzce depreminden iki ay kadar önce, KUŞADASI'nda gelmişti. MİT marifetiyle, ve de bile bile "boş" iş. Ama anısı önemli. Turistik gezilerin bir ikisinde Huriser teyze de

vardı. Kuşadası'ndakinde de. Masada Mesrure teyze, annem ve ben. Akademik tur rehberi yaşlı kadın FERHAN hanım getirdi bana evlilik teklifini, dul ve bir (küçük kız) çocuklu öğretmen kadından.

Mesrure teyzem hemen "OLMAZ" dedi. Bana da söyleyecek laf kalmadı. Tarih "dokuzlu", 19.09.1999 (Olmazdı Yılmaz, çünkü karın FATMA). Kuşadası olayını, Fatma için işaret kabul ettim, bu yazıyı yazarken, çünkü Depremde esas unsur iki teyze. Kuşadası'nda da iki teyze.  3 Ocak 2000 Sabriye  halam vefat etti. Cenazesine gittik annemle, Ankara'ya. 31 Mart 2000'de, İzmir'de ezme tekrar başladı. 4.cü dalga. (Halen devam etmekte.) MİT'çiler, Demir'e demişler ki: "Abine piyango

çıktı. Dünya Sosyalist Devleti'ni kurma zamanı geldi. En uygun kişi abin. Ama önce affetmesi lazım, seni ve bizi." 31 Mart 2000'i izleyen günlerde, Demir Ankara'dan telefonla, dolaylı sözlerle bu

müjdeyi verme telaşı ve heyecanı içindeydi. Bir iki ay sonra, Gül'le bize geldiklerinde de bu heyecan vardı, her ikisinde de. Ben yüz yüze kendilerine doğrudan veya dolaylı bir tepki vermedim, bu konuda. Ama ezme başlayınca, başlamıştım zaten (tekrar) yazmaya gazetelere, kahvelerde gemilerde. Yazdıklarımın Demir'lere de ulaştırılacağı düşüncesiyle. Misyonu ve işin esasını

anlatarak, "kazın ayağı öyle değil, böyle" dercesine. Şu anda yazdıklarım da yilmazgurol.com için. HEPSİ BU KADAR. "Hepsi bu kadar mı" diye sormuştu, bir keresinde, genelev'de kadın. Başka bir

kadın da (Birgül, İzmir Genelevi'nde) eliyle dokunarak " kökü burası " demişti. Meğer, BİRGÜN KÖKTEN KESİP ATMIŞ OLACAKSIN, demek istemiş. ATMIŞ olduğum gün, 25 Eylül 2007'de Radikal

gazetesi 4000 .ci sayısını yayınladı. Çözüm: RADİKAL (Radical), yani türkçesiyle KÖKTEN. 4 lü Aile.

ALTI OK/ALTI YOK/ALTI YOL  Çanakkale'den, İstanbul'a döndükten "az sonra" soyduğum bankanın, DEMİRbank ALTIyol şubesinin Tabelası düştü. (Tabela, ingilzcesi Facia) ALTInda bir kadın öldü.

Kuzen Turgut'un bile dikkatini çekti. "Bu senin banka değil mi" diye sormuştu. "Evet" diyebildim sadece. "Söyledim, inanmadınız. O Tanrı Ben. Evine Hoş Geldin mesajı" diyemedim.

Turgut'cuğum, VİCDAN'la beraber hazır olun MOSKOVA'ya gitmeye, 5-yıldızlı yönetici komutan olarak, yönetimi devralmaya; Demir'le Gül'ün, Washington'da yönetimi devralmaları ardından. (19

Haziran 2012)

Ve şimdi, 11 Kasım 2012, bitirdim yilmazgurol.com'u aktarmayı.

*********************************************************

@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@

Şimdi, 20 Haziran 2012, 1-24 Eylül 2008 de yazdığım 92 sayfa "Felsefem" adlı kitabımı aktarmaya başlıyorum

----------------------------

F E L S E F E M

(60 yaşım biterken)

Eylül 2008

Sevgili Annemin Anısına

 

(1 Eylül'deki)

Bugün 2.ci Dünya Savaşı'nın "resmen" başlamasının yıldönümü (1939). 6 yıl  içinde, 20 milyonu Sovyet, 50 milyon kadar insan öldü, öldürüldü. Suçsuz  insanlar. Bu sebeple sonra, 1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak kabul edildi.  1 Eylül 1976'da, Barış Günü'nde doğunca yeğenim, biz de BARIŞ

koyduk  adını. İlk yeğenim. Hepsi toplam iki. İkincisi SEVGİ. 1986'da, Çanakkale'de,  hapishanede, 2.ci Dünya Savaşı'nın aslında, Proje gereği, Global Çete'nin işi olduğu kanaatine vardım.  Ve Barış

kızın, doğum tarihinin de,misyon gereği ,Global Çete Merkezi (yani Misyon Koyucu) tarafından önceden kararlaştırıldığı kanaatine vardım, yine orda 1986 yılında. O zaman ben 38 yaşımdaydım. Bugün Barış 32 oldu. Kutlu Olsun.... Benim 61 olmama da 24 gün kaldı. (25 Eylül 2008)         Son 8

Page 12:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

yıldır, hergün gazete yapraklarına vesaireye, misyonla ilgili yazdığım yazılara 17 Ağustos 2008 ardından 18 Ağustos'ta son verdim. Ama sonra, bu yazdıklarımdan "felsefi" olanlarını, hatırımda kaldığı kadarıyla toparlamak, ve toparlarken de mevcut felsefemi yazarak anlatmak ihtiyacını

hissettim. Dolayısıyla bugünden, Barış'ın gününden başlıyarak, en geç benim günüme, 25 Eylül'e kadar, hergün sabahları, "ev" de, bir saat kadar yazmayaa karar verdim.        Bugün aynı zamanda

Ramazan ayının ilk günü. Denk geldi, Barış gününe. (Şu anda düşündüm) Denk mi geldi. Yoksa (2008'de) denk gelsin diyemi kararlaştırıldı önceki 1 Eylüller.  En önemli bir tanesi, (baktım takvim yaprağının arkasında) yazıyor (gene): 1 Eylül 1923. Tokyo ve Yokohama da deprem. 300.000 ölü. Kanaatim denk gelmemiş, denk getirilmiş.        Aklımdaki Ramazanla ilgil yazacaklarım şunlardı,

yazayım: İslam takviminde(ay takviminde, kameri takvimde) aylar mevsimlere uymaz. Dolayısıyla Ramazan ayı da, yazın ortasına veya kışın ortasına gelebilır. Gün doğumu ve batımı arasında

tutulan oruç da ülkemizde mevsim kışsa 8 saat, mevsim yazsa 16 saat olabilir. İslam'ın doğum yeri Mekke, Ekvatora daha yakın olduğu için orada bu farklılık bu kadar büyük değildir, ama bizden de kuzeyde kutupa yakın ülkelerde, örneğin Norveç'te Güneşin doğuşu ve batışı esas alınarak, "oruç

tutmak" imkansızdır. Yani, Bergen'de geçmez "ramazan imsakiyeleri". Evet bugün, 6 milyarlık Dünya Nüfusunun 1 milyar kadarlık müslüman bölümü için, Ramazanın ilk günü. Bu 1 milyar

müslümanın çoğunluğu, bugünden başlayarak 30 gün oruç tutacaklar. Nüfus cüzdanımda, dinim İslam yazıyor ama ben oruç tutmayacağım tabi. Şeriatla yönetilen bir ülkede, örneğin Suudi

Arabistan'da sıradan bir insan olsaydım, oruç tutmamam mümkün olabilirmiydi. Tabi ki hayır. "Müslüman olarak doğmuş"  bir insan olarak. Ama yine de Ramazan ayı içinde sokakta sakız

çiğnemiyeceğim.        Annem dindardı. Silis köyünde, bizi (beni ve kardeşimi)  makasçının kızkardeşi Hamide ablaya "göndererek", Kuran'ı "okumayı" öğrettirdi. İlkokul zamanı. Yaşlarımız ben 9,

kardeşim Demir 7 civarı. Arapça yazıdan, Arapça olarak okumayı öğrendik, ama Arapça bilmeden. Birkaç kez "hatim" ettik, Kuran'ı (hiç bir şey anlamadan tabi). O sıralarda söylediğimi hatırlıyorum. "Büyüyünce İslam dinini inceliyeceğim", diyordum. Bu sözler ilk kuşkunun sonucu söylenmişti.        Denizli Lisesi'nde (15 yaşım civarında) arkadaşım Halil Varol başka bir öğrenciyi göstererek, Allah'ın var olduğuna inanmıyor demişti. Bu beni çok etkiledi. Evet başka dinden insanlar, ve hatta dinsizler vardı dünyada, biliyordum ama, onlar bana uzaktaydılar. Bu ise yakınımda (ilişkim olmadığı) ama hep gördüğüm, benim gibi bir öğrenci. etkilendim tabiatiyle. Ama yetmez kanaat için. 16 yaşımda

(Lise sonda) abone olduğum gazetenin ekte, Kuran'ın türkçe tercümesini verince, o yetti. Sorgulayarak dikkatlice okudum. Ve böylece "ateist" oldum. Bilinçli dinsiz. Tabi ki bu bilinç

değişikiliğini sadece kendime saklayamazdım. Başta kardeşim olmak üzere, yakın akrabalarımı da "kendime uydurmaya" çalıştım. Kardeşim Demir, ve kuzenim Turgut'un, "erken zamanda" "ateist"

olmaları, benden dolayıdır. Niye öncelikle akrabalar. Çünkü, insanların (tüm insanların) önünde önce onlar var, benim için. Ballıkuyu'daki evde, bir din tartışmasında, çaresiz kalan babamı ağlatmıştım.

Yıl 1965. Yaşım 17 veya 18.

(2 Eylül'deki)

Kendidinimi kaynağındanKuran'dan sorgulamış, ve Kuran'ın "kelamullah"(yani Tanrı sözü) olmadığı, Muhammed'in sözü, sözleri olduğu kanaatine varmıştım. Böylece "dinsiz" olmuştum. Ayrıca tarih

bilinciyle biliyordum ki, Kuran        değişmeden aynı kelimelerle gelmişti günümüze. Gelirken insanlar tarafından tahrifata uğramamıştı yani.Oysa, İncil'in çok çeşitli yazılmış biçimleri olduğu, ve bunlardan doğru olanını seçilmesi için, 400 yılı civarında, İznik'te bir dinsel kurulun toplandığını ve bu kurulun mevcut inciller arasında bir iki tanesinin gerçek incil olarak seçildiğini de biliyordum. Aynı durum Kuran için de olsaydı, işim daha zor olurdu.        Kuran'ı sorgulamam bana yetmişti. İslamı reddederken, tabiatıyla İslamın Tanrısını da red-etmiştim. Tanrısız (Ateist) olmuştum yani.

Başka dinleri sorgulamaya, acaba benimki yanlış, belki onlarınki doğru demeye de gerek görmedim. Kabaca biliyordum, öteki dinleri de, Hristiyanlık, Musevilik, Budizm, Hinduizm, eski dinler vesaire.

Tabiatiyle Tanrı (Tanrılar, Tanrıçalar) yoktur. "Allah yoktur" (La ilahe) kanaatindeydim. İslamın Tanrısını reddederken, Tanrı kavramını da reddetmiştim. Bilimdi "tek hakiki mürşit". Ama o

zamanlar dahi, yani 17-18 yaşlarımda da, şunu da söylüyordum, Evren nasıl varolmuş, gibi sorular için. Ben bilmiyorum, sen biliyormusun. Evet biliyorum, Allah yarattı. Hayır arkadaş. Sen bir

bilinmeyeni, başka bir bilinmeyenle açıklamaya çalışıyorsun. Sonra bir ömür boyu Ateist Felsefeyle yaşadım. Ateist Felsefeden "Bilinemezci" (Agnostik) Felsefeye geçişim yeni oldu. Yani yanlış

hatırlamıyorsam bu son 8 yıl içinde, yani 50li yaşlarımda. O terimleri  (bilinemezcilik, agnostisizm) kullanıyorum, felsefemi tanımlamak için. Ama benim tanımladığım bir biçimde. Çok eskilerden hatırımda şöyle bir tanım: Agnostisizm: Ruh mu önce vardı Madde mi önce vardı, bilinemez.

Materyalizm: Önce Madde vardı. Maddede ruh oluştu, insan ruhu. Ama büyük ruh yani Tanrı yok. İdealizm: Önce ruh vardı, büyük ruh, Tanrı. Maddeyi oyarattı. İnsana da ruh verdi. Bu tanımlar

benim tanımım dışında. Mutlak nihai realiteyi asla bilemiyeceğiz (kesin) kanaatindayim. Nerden geldik, Nereye gidiyoruz. Ezel'i ve Ebed'i asla kavrayamıyacağız. Sonsuzluğu zaman ve mekan olarak kavrayamıyacağız. "Sonsuz" deyip (tanımlayıp) geçiyoruz.  Asla bilemiyeceğimiz başka

konular da var. Örneğin, (dünya'da) hayat nasıl başladı. Cansız varlık nasıl canlı varlığa dönüştü. Uzağı görme yeteneğimiz, teleskoplarlr, ne kadar artarsa artsın, hep, ama hep, uzayda en uzakta görebileceğimiz uzay nesnelerinin, ötesinde de göremediğimiz nesnelerin var olma ihtimali hep

Page 13:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

geçerli olacak. Asla göremiyeceğiz uzayın "sonunu". Gelişmiş teleskoplarımızla, uzayda gördüğümüz nesnelerin, tümünün, (varsa, ki var, teleskop gücü artınca yenilerini görüyoruz) kaçta kaçı, yüzde biri mi, milyarda biri mi diye bir tahmin yapabilirmiyiz. Asla. Bu bilinemezlik ortamında, "her şeyi biliyormuş gibi" , Bu evrenin bir ) yaratıcısı yoktur, Tanrı yoktur (Tanrılar yoktur) diyebilir

miyiz. Hayır. Ama Tanrı vardır da diyemiyoruz. İnsanların Tanrı (Tanrılar, Tanrıçalar) kavramına nasıl ulaştığını biliyoruz çünkü.        Çok değil, yakın geçmişte, insanlar ne sanıyorlardı. Altımız yer

(toprak), üstümüz Gök. Gökte Güneş ve Ay var ışık saçan. Ve geceleri Yıldızlar. Gökte süs. Sonra ne öğrendik, bilim vasıtasıyla. Altımız yer değilmiş. Dünyamız bir büyük yuvarlak kütleymiş, üstelik boşlukta (uzayda) duruyormuş. Durmuyormuş, hem kendi ekseni etrafında dönüyor, hem öteki 8

gezegenle birlikte, Güneşin etrafında dönüyormuş, dolanıyormuş. Ay da bizim  (Dünya'nın) etrafında dolanıyormuş. Dünya'nın uydusuymuş. Dahası da var: Dünya ve öteki Gezegenler aslında ateş topu

olarak Güneşten kopmuşlar, ama "çekim" dolayısıyla uzaklaşamamışlar, uydu olmuşlar Güneşe. Zamanla, Dünya soğumuş, "kabuk" bağlamış, Toprak, su, hava oluşmuş. Ama hala içi Güneşinki gibi. Mağma. Ateş topu. Ay da dünyadan kopmuş. Uydu olmuş Dünyaya. Bunlar kesin (bilimsel)

kanaatler.         Bu Astronomik bilgiye ulaşmadan önce, mevcut dinlerin "yaratılış" a ait farklı anlatımları vardı, muhakkak. Şimdi biz Tanrı kavramını kabul edersek, eskilerin yaratılış

anlatımlarını (kesin olarak) kabul edemiyeceğimize göre, yeni yaratılış anlatımına, mutlaka, güneşten kopma işini eklememiz gerekli. Tanrı Güneşten kopardı Gezegenleri. Peki öncesi. Ve hatta

sonrası. Gene belirsiz. Mevcut Astronomik bilimsel bilgi, gezegenlerin güneşten kopmuş olması. Güneşin de aslında bir Yıldız olduğu, ve öteki yıldızların bazılarında da gezegenler olduğu gerçeği

bizi bir varsayıma götürüyor. Uzaydaki nesneler aslında "bir" kütlenin patlamasıyla oluştu. (Big Bang teorisi). Kabul edelim ki doğru. Peki bu tek kütlenin "evveliyatı" ne. Ve neden patladı. Bunu

kavramamaız asla mümkün değil. Burada gene tosluyoruz Bilinemezliğe. Tanrı kavramını kabul edersek, bu durumda şöyle bir yaratılış anlatımı gerekecek. Tanrı o ilk kütleyi yarattı, ve patlattı.

Ondan sonrası "malum". 

Evet, Misyon-Koyucu, 1 Eylül'leri (Start'tan önceki son) 2008'deki Ramazan Ayının ilk gününden almış. Kanıt, dünkü Yeni Çağ gazetesinin "Günün Tarihi" nde. raMAZan yılMAZ / MAZhar Osman Usman (Dr.-Bakırköy Ruh Hastanesi kurucusu) 1951, 1 Eylül'de vefat  / 1951, 1 Eylül'de LİBYA

bağımsızlığını ilan etti. (LİB-YA  AY-BİL) / 1969, 1 Eylül'de  Muammer Kaddafi, Libya'da askeri darbe ile Kral İDRİS'i devirdi. O gün Kral İdris Bursa'daydı. (Kaplıca).  bURsa. (İDRİS:DİRİS..) muammER

kaddAFi  (GAD dafi)  Libya Akdeniz ülkesi (AF-rica'da). Barış kız AKDENİZ anemisi. / 1 Eylül doğumlular: 1956 Alev Kaftancı (kuzen), 1976 Barış Gürol (yeğen), Yaşar Büyükanıt (önceki

Gnl.Kurm.Bşk.Org.), Aliekber VAGİT (Rus petROL milyarderi).

(3 Eylül'deki)

Angut kuşunun eşi ölünce bir süre başında yas tutarmış. (beklermiş belliki üzüntüyle). Sonra çaresiz bırakır gidermiş tabi. Ama geri kalan ömründe başka eş aramazmış. (ölen eşine olan sevgisinden,

ve üzüntüsünden olsa gerek.) Sevilenin ölümü insanı da üzer. Ağlar insan, sevilenin ölümü ardından. "İlk insanlar" için de geçerliydi bu. Angut kuşu ölümü gördü. Acıyı hissetti. Ama o kadar. Ölüm ne,

Hayat ne, Ölüm sonrası ne, diye düşünmedi, düşünemedi.        İnsan, "insan olurken", bunu düşündü. Sevilenin öldüğü anı ve olayı gördü, gözledi. Son nefesini verdi bir daha (nefes) almadı. NEFES GİDERKEN, CANLILIK DA BİTTİ, CAN GİTTİ. Can "çıktı". Demek ki Can, Nefes gibi, Hava gibi

görünmez bir şey."Ruh" dedi buna. İnsanlık, insanlar Ruh'u böyle buldu. Ruh ve Beden kavramlarını ayırdı. Ruhu ölümsüzleştirdi. Akıl yoluyla hepsi. İyi insan, kötü insan olduğu gibi, iyi ruh, kötü ruh

ayrımı da yaptı sonra. İyi rıuhların, yaşayanlara iyilik, kötü ruhların yaşayanlara kötülük "yaptıklarını" da buldu. Kötü ruhların şerrinden kurtulmak, iyi ruhların hayrını sağlamak için

"yöntemler" buldu.        Din, böyle ortaya çıktı, insanlık tarihinde. Din işlerinde "ehliyetli" insanlar ortaya çıktı, toplumda, topluluklarda. Yalnız insanlarda mı ruh. Besbelli hayvanlarda da var.  O aslanda, kaplanda da... Ya peki o dağ niye ateş püskürüyor arasıra, ve öldürüyor insanlardan

bazılarını. Öyleyse, onda da bir ruh var. Pele adını vermişler, Hawaii yerlileri, Volkan Tanrıçasına. Ruhlardan, Tanrılara Tanrıçalara ulaştı insanlık. İnsan ruhlarının erkek yada dişi olabildikleri gibi,

büyük ruhların da dişi yada erkek olduklarını böylece bildi. Doğal felaketleri, hastalıkları, kötülükleri kötü ruhlara, şeytana ve hatta insanlara ceza olsun diye yapılmış kabul edilerek Tanrılara

Tanrıçalara bağladı insanlık. Yıldırım çarptı, öldü. Tanrı cezalandırdı. Volkan Tanrıçasının gazabından kurtulmak için, çok kişinin ölmesini önlemek için, dua ile volkan Tanrıçasına yalvararak içlerinden

bazılarını "kurban" ettiler ona. Değişik topluluklarda, birbirinden farklı, çok değişik nitelikte, büyüklü küçüklü "tanrısal" nitelikli varlıklar ortaya çıktı.  Çok tanrılık şartlarında, mecburen biri "en büyük" kabul edildi, bazı topluluklarda. Örneğin Eski Yunan'da baş tanrı ZEUS, eski Araplar'da baş tanrı ELLAH. Ama Ellah'ın kızları da var, ELlat ELmenat ELuzza. Ayrıca her kabilenin kendine öxgü bir

tanrısı da var. Muhammed ne dedi. ELlah vardı, ona inanın, demedi. ELlah'tan başka tanrı yoktur, dedi, ve ekledi "Ben de onun elçisiyim, bana itaat edin." Yunan tanrılarında da vardı, evlenmek,

"çoluk çocuk sahibi" olmak. Hatta insanlardan bile çocukları olabilirdi. Herkül, Zeus'un insanlardan olma oğluydu. Yunan tanrılarının tanrıçalarının hepsinin görevleri işleri farklıydı. Poseidon, deniz ve

Page 14:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

deprem tanrısı, örneğin. İnsan aklı bazı yörelerde, çok tanrıdan tek tanrıya yöneldi. Bunlardan biri de, Ortadoğu kökenli, 5000 yıllık Musevilik. Tam bilmiyorum ama mutlaka o dinde de çok tanrıcılığın

izleri vardır. Bizim İslam'da bile var. Allah can almayı Azrail'e yaptırır. Bir melek, bir büyük ruh. İnsanlık tarihinde, dinler tamamen kendiliğinden, akıl yoluyla ortaya çıktılar, farklı farklı

biçimlerde. Ama ortaya çıktıktan sonra, din adamları tarafından kişisel çıkarları için "kullanılmaya" da başlandı. işe "sahtekarlık" da karıştı yani. Bu giderek toplumları yönetenler düzeyine çıktı.

Egemenliği sürdürebilmek için, dini kullanmak, "esas" haline geldi. Bu durumdaki yöneticiler artık aslında "kullandıkları" dinin gerektirdiği inançlardan da tamamen uzaklaşmış durumdaydılar, tabi. Halk bilmiyordu ama onlar artık kavramışlardı, Fırtınanın "Gök-Tanrı'nın işi" olmadığını.        Mısır Firavunları, kendilerini Tanrı soyundan gelmiş, yarı-tanrı ilan etmekten çekinmediler. Günümüzde hala çok etkili, çok tanrılı din, Hinduizm. 1milyar kadar insanın ddini. En büyük tanrıları, Brahma,

Vişnu, Şiva. Hepsinin işi ayrı. Vişnu arasıra, "insan kılığında" yeryüzüne iner, insanlara "iyilik" yapmak için. Vişnu olduğunu da bilir insanlar, o insanın, ve ona göre davranırlar. Hinduizm'de

(ölümsüz olan) insan ruhunun, çeşitli defalar, farklı insan bedenlerinde ortaya çıkmaları (Reenkarnasyon) inancı da vardır. "Hatırlamıyorum ama, acaba önceki hayatımda ne idim" diye

sormak çok normaldir, Hindu inancına göre. Akla aykırı mı. Ruhun varlığını kabul etmişsin, ölümsüzlüğünü kabul etmişsin. Bedenden çıktığını kabul etmişsin, öyleyse bedene girdiğini de kabul edeceksin. Ve bu niye sadece bir defa olsun. Çeşitli defalar da olabilir. Ruhun varlığı kadar normal, ruhun tekrar tekrar bedenleşmesi. Bunun için BUDA, yaşadığı toplumun dini Hinduizmin tanrılarını reddedip, "tanrısı olmayan" bir "din" kurarken, hatırına bile gelmemiş, Reenkarnasyon'dan kuşku duyup sorgulamak. Sorgulamış ama "niye" diye. Ve bulmuş sonunda, "mükemmel ruh durumu"

NİRVANA niteliğine, ruhun ulaşabilmesi için, tekrar tekrar bedenleşiyor ruh, önce hatta böcek ruhu, sırasıyla yükselerek insan ruhu... Amaç Nirvana niteliği. Hiç acı hissetmeyen beden. Nirvana

niteliğini kazanmış ruh sayesinde.  2500 yıl kadar önce, BUDA Hindistan'da. Şimdi 1 milyar kadar insan kendisine Budist diyor. Ne kadarı tam olarak Buda'nın öğütlerine uyuyor, belli değil. Vietnam savaşı sırasında, "protesto" için, kendisini yakan Budist rahipleri görmüştük. Yanıp bitinceye kadar,

kımıldamadan (acıya direnerek) acı duymadan dimdik durdular. Buda iyi niyetliydi, ama öğretisi "negatif". Acıdan uzak durmak için, zevklerden, nimetlerden, ve hatta sevgiden bile uzak durmak.

Dünyamızdaki mevcut Budizm, çeşitli ülkelerde, başka dinlerin de etkisine girmiş durumda biraz.        Ama aynı yıllarda, yani 2500 yıl kadar önce, Çin'de Konfüçyüs'ün kurduğu "din", bir

başka. (okuduğum kadarıyla) Tanrı kavramı yoktur, Konfüçyüsçülük'te diye bir söz hatırlamıyorum, ama anlaşılan o da "tanrısız" bir din. Ruhun varlığını kabul ediyor, ama ölümsüzlüğünü reddediyor. Beden ölürken ruh da ölüyor. Ansiklopedi deyimiyle "materyalist" bir din. Din yerine felsefi öğreti

demek daha doğru ama, 500 milyon kadar kişi (bugün) dinim Konfüçyüsçülük dyor. Öyleyse din. İşin ilginç yanı Konfüçyüsçülük'de de, amaç mükemmel ruh durumuna ulaşmak. JUNZİ niteliği

kazandırmak ruha. Ama yaşarken. Esas olan Sevgi. Aile'sinden başlayarak,topluma doğru insanları sevmek. Yaşlıya saygı. Erdemli, bilgili, iyi insan olmak. Konfüçyüs hem iyi niyetli, hem öğretisi "pozitif".       Japonya var ilginç. Ulusal dinleri Şintoizm. İrili ufaklı binlerce tanrı, tanrıça var. En

büyükleri Güneş Tanrıçası AMATERASU. Tabi ki köken çok eski. Ama süreç içinde, Japon imparatorluğu sülalesinin, Amaterasu'nun soyundan olduğu inancı da eklenmiş, dolayısıyla

imparatorlar insan ama, aslında yarı-tanrı. Ona da ibadet ediyorlar. Ölülere de ibadet ediyorlar. Müslümanların Allah'a ibadet ettikleri gibi. Ve imparatorlar, bana ibadet etmeyin, ben de sizin gibi

insanım, demiyorlar. !945'e kadar durum böyle. 1945'de General Mc.Arthur, teslim alınca Japonya'yı, halkın imparatora ve ölülere ibadetini yasakladı. İmparator'un tanrısal niteliklerini iptal

etti. İmparator (Hiro Hito) da buna ses çıkarmadı. Ve "devlet dini" olan Şintoizm, "tapınak dini" biçimine dönüştürüldü. Bugün 100 milyon Japon'un dini Şintoizm. Ama Budizm de karışmış biraz. Yine Güneş Tanrıçası en büyük. Öyle anlaşılıyorki, bugün Şintoizm, evet, din Japonlar için, ama

gelenek görenek özelliğine dönüşmüş kültürün bir parçası haline gelmiş aslında.

(4 Eylül'deki)

Budizm'de Tanrı yok ki "Tanrı Korkusu" olsun. Ama başka bir korku var: Yaşarken acı (:pain) çekmek korkusu. Dolayısıyla gerçek Budist, mümkün olduğu kadar çabuk, tüm acılardan kurtulmayı,

mükemmel ruh durumu, Nirvana niteliği kazanmayı amaçlar, yaşarken. Çünkü bilir, bunu beceremezse, öldükten sonra, ruhu yeniden bedenleşecek, yeni hayatında yine acı çekecektir.

Nimetlerden, zevklerden, ve hatta sevgiden uzak durmak. "Bir lokma, bir hırka", yalın ayak, başı kabak" yaşamak şarttır. Böcekler, (sivrisinekler dahil) öldürülmez. Çünkü önceki hayatlarda belki kendisi de böcekti. Acı "yaşarken" (hayatta iken) vardır yani, Budizm'de. Hinduizm'de de durum

böyledir. Ama, hayatta iken yaşanılan acılar, ve hazlar, Tanrıların yaptıkları işlerdendir.Bu yüzden tanrılara dua ederler, ibadet ederler, kendilerini cezalandırmamaları için, ve ödüllendirilmeleri için.

"Hayır ve Şer" tanrılardandır çünkü. Özellikle cezalandırıcı tanrı, ŞİVA'dır. VİŞNU iyilik tanrısıdır. Vişnu arasıra, insan kılığında yeryüzüne iner, insanlara iyilik yapmak için. Birkaç ay önce Nepal

Krallığı sona erdirildi. Nepallilerin çoğunluğu, krallarını hep Vişnu tanrı olarak kabul ettiler. Kral da hiçbir zaman, Hayır ben de sizin gibi bir insanım demedi, halkına, Nepal'de.       Ortadoğu kökenli,

birbirinin devamı üç büyük din MUSEViLİK, HRİSTİYANLIK ve İSLAM'da, insanın ikinci bir hayatı yoktur. Ama öldükten sonra, Tanrı'nın insana "hesap sorması" vardır. Hayatta iken işlediği

Page 15:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

günahlara karşılık Cehennem, sevaplara karşılık Cennet vardır. Cehennem'de ateşte yanmak var. "Cehennem azabı". Bu dinlerde dindarlığın asıl nedeni Cehennem Korkusudur. Cennet hayali de

didarlığa katkı sağlar. Dolayısıyla bu dinlerin dindarları, yaşarken din kurallarına uygun yaşamaya çalışırlar. Koyu dindar (Musevi) Yahudilerin erkeklerinin kulaklarını yanında, sap gibi bir miktar saç uzatmalarının sebebi, öldükten sonra Melek, o sap gibi saçlarından (kolaylıkla) tutup, Cennete atsın diyedir. Nüfus olarak Musevilik, bugün (yok kabul edilecek kadar) azdır. 10-15 milyon. (İsrail'dekiler

ve ötekiler). Dinin büyüklüğü, onun devamı dinlerden ötürüdür. Hristiyanlık 2 Milyar, İslam 1 Milyar.         Ben 17 yaşımda, sorgulayarak Kuran'ı okuyup, Kuran'ın Tanrı sözü değil de

Muhammed'in sözü, sözleri olduğu kanaatine vardığımda, problem bitmişti. Muhammed, kendis için bir din kurmuştu. Onun gibileri vardı, başaramayanlar. O başarmıştı. Tabi ki yakın çevresi biliyordu,

işin aslını, ve bu gerçek günümüze kadar gelmişti, gizli olarak, din ve siyaset işlerinin "tepelerindeki" insanlara. Tabi, ben hemen, Muhammed'den önceki İSA ve MUSA konusunu da

aynen değerlendirmiştim. İsa'nın meşhur "çarmıha gerilme işi" var. Roma'ya ters düşmüşte ondan. Musa ile ilgil fazla bilgim yok. Firavun'dan kaçarken Kızıldeniz'in yarılarak ikiye ayrılması, ve yol açması "efsanesi" var tabi. En güzel efsaneler, Yunan Mitolojisinde. Bu üç dinde, hayat sonrası

Cennet ve Cehennem konusuna ek olarak, hayatta iken de Tanrı tarafından cezalandırılmak veya ödüllendirilmek konusu da vardır (tabiatiyle). Dualar ibadetler, bu açıdan da esastır. "Hayrı hi ve

Şerrı hi minallahü teala". Tabi ki 17 yaşımdan başlayarak, ben bu 3 dinin de bir siyaset aracı olarak, ötedenberi kullanılageldiğini de bilyordum, hep. Tarih'i  yapanlar, tepedekiler, dini egemenlik aracı

olarak kullanmışlardı, hep. Ortaçağ papalığının yaptıkları malum. Papa 2. Jean Paul, essahtan dindar olsaydı, kurşunlatırmıydı kendini, "bizim" Mehmet Ali Ağca'ya. Ağca essahtan "Mesih" olsaydı,

kurşunlarmıydı Papa'yı. Politik amaçlı istihbarat işiydi, besbelli (iki  oyuncusu ile).        İsa, Hristiyanlığı kurmuş, ama ROMA ile ters düşmüş, ve çarmıha gerilmişti. Sonra Roma, Hristiyanlığa

karşı mücadele etmiş (Hristiyanları aslanlara yedirmiş) ama engel olamayınca, mecburen kendi dini olarak kabul edip, (inanmadığı halde) kullanmaya başlamış, Hristiyanlığı. Aşağı yukarı böyleydi,

kanaatim yıllarca. Bu son zamanlar da (Ansiklopediden) ek (tarihsel) bilgi edinince "buldum" Hristiyanlığın aslında Roma'nın işi olduğunu. İki temel bilgi yetti. Birincisi, SEZAR'ın

imparatorluğundaki çeşitli halkların dinlerini de bizzat inceleyip not tuttuğunu (savaş için, ziyaret için gittiğinde). Mısır'a gidişinde, Yahudilerin Musevilik dinini de incelediğini öğrenmem. İkincisi

İsa'nın 12 Havarisinden birinin PETRUS'un, "mesaisini" Filistin ve çevresinde değilde, İmparatorluğun merkezi Roma şehrinde yapmış olması, Roma şehrindeki ilk Hristiyanların, toplumun tepesindeki "Aristokratlar" olması bilgisi. Aziz Petrus, nasıl, ne zaman öldüğü belli değilmiş (sözde).

1.ci Papa kabul ediliyor.        Durum şuydu yani:  Roma imparatorluğu, Akdenizi çevreleyen topluluklarda Egemen'di. Para Birliği sağlamıştı. Ama din birliği yoktu. Çeşitli halkların çeşitli dinleri vardı. Roma'nın Resmi Dini, eski yunan dininin bir versiyonuydu. Zeus yerine Jupiter, Ares yerine Mars, Afrodit yerine Venüs. Ve bu dini artık, egemenlik aracı olarak kullanmak imkanı kalmamıştı.

İmparatorluk topraklarında yaşayan halklardan bir tanesinin, Yahudilerin dini çok ilginçti. Hem "Bir" tanrıya inanıyorlar, hem de zaman gelince, dünyaya bir kurtarıcı, yani Mesih geleceğine

inanıyorlardı. Sezar fırsatı gördü. Mesih'i getirmek gerekiyordu, (imparatorluk için)  yeni bir din olarak. Ve Proje'yi başlattı. 300 yıl kadar sürdü, Hristiyanlığın, Roma imparatorluğunun resmi dini

olması. İmparator Konstantin'in, başkenti, Roma'dan İstanbul'a taşıması, Konstantinopolis'te (İstanbul'da)  bizzat Hristiyanlığı kabul etmesine kadar. Az sonra, Doğu'da Batı'da 2 ayrı din

merkezinin olması ihtiyacından, ikiye böldüler Hristiyanlığı (Katolik-Ortodoks). Biri Roma'da, biri İstanbul'da (Papa ve Patrik). Karşılıklı birbirlerini "dinsiz" ilan ettiler (Aforoz diyorlar işleme). 1000 yıl

kadar öyle kaldılar. Sonraki yeni mezhepler de gene ihtiyaçtan yaratıldı. 1517'de, Martin Luther, papalığın, para karşılığı Günahları affetme uygulaması, Endülüjans'a karşı çıkması (bahanesiyle) Aforoz edildi. Ve Protestanlık doğdu. 1517'de, Osmanlı imparatoru Yavua Sultan Selim, Mısır'a giderek ("savaşla" tabi) Halifeliği devraldı. Ve İslamın merkezi İstanbul oldu. Türkler. Osmanlı

İmparatorluğu, İslamın merkezi. Yani Avrupa'da Protestanlığın ortaya çıkarılışı ile, Doğu'da İslamın merkezinin İstanbul'a taşınması olayı birbiriyle bağıntılı olarak gerçekleştirildi. Tek projenin iki

ayağı. Son islam halifesi Abdülmecit efendi. Osmanlı hanedanında Veliaht prensdi. Mustafa Kemal, Saltanat'ı kaldırınca, ((İslam Dünyası "halifesiz kalmasın diye") veliaht prensi, Halife ilan etti.

Vahdettin, yurtdışında, Evet ben "kaçtım" ama hala halifeyim, demedi. Abdülmecit de kabul etti halifeliği. Bir süre de böyle idare ettikten sonra, Mustafa Kemal Halifeliği (Hilafeti) de kaldırdı. İptal

etti. Abdülmecit Efendi de, Hayır benim halifeliğim devam ediyor, demediği için, İslam alemi, "başsız" (halifesiz) kaldı. (Halife: Peygamberin vekili) 

(5 Eylül'deki)

(Salihli'nin "Kurtuluş" Yıldönümü)        Hristiyanlara göre, İsa, Tanrı'nın kendisidir. İnsan kılığında yeryüzüne inmiştir. Bazen "Tanrı'nın oğlu" da diyorlar. Çünkü "babasız" doğdu, bakire Meryem'den.

Biraz kafaları karışık yani. Ama kesinlikle Tanrı'nın peygamberi, yani elçisi değildir. Oysa, müslümanlara göre, İsa, peygamberdi, peygamberlerden biri. Sonuncusu da Muhammed'dir.

Sonuncudan kasıt, başka peygamber gelmeyeceğidir. Musevilerden, İsa'nın, kendi dinlerinin Mesih olarak geleceğini müjdelediği kişi olduğuna inananlar, eski dinlerini bırakıp yeni dine dönmüşlerdir, tarih boyunca. İnanmayanlar Musevi olarak kalmışlardır. Yani Museviler, Hristiyanlığın gerçek din

Page 16:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

olduğuna, ve İsa'nın doğru söylediğine inanmazlar. Tabi, Müslümanlığa (İslam'a) ve Muhammed'e de inanmazlar. Hristiyanlar tabiatiyle, Museviliğin gerçek din olduğuna inanırlar ama, Hristiyanlık

gelince, Musevilik "batıl" oldu derler. Ve d, Muhammed'in doğru söylediğine, ve İslam'ın gerçek din olduğuna inanmazlar. İnansalar, islama dönmeleri gerekirdi. Müslümanlar, hem Museviliğin, hem Hristiyanlığın "hak" dini ("Semavi" din) olduğuna inanırlar. Hem Musa, sonra da hem İsa, Tanrı'nın

(Allah'ın) peygamberleridir. Ama İslam gelince, batıl olmuşlardır, bu dinler. İnananları İslam'a dönmek zorundadırlar. Tabiatiyle, bu üç dine göre, öteki dinler, Hinduizm, Budizm, Şintoizm

vesairenin "hak dini" olmalarının uzaktan yakından hiçbir ilgileri yoktur. "Putperestlik" vesairedir.        Hristiyanlık inancına göre, Tanrı İsa, "ahir zamanda" gene, insan kılığında yeryüzüne inecek ve "adil düzeni" kuracaktır. (SONG: yeah yeah God was one of us). İsa ile Vişnu benzerliğine dikkat. İsa ile Herkül benzerliğine dikkat.        Ben !7 yaşımda, Muhammed'i kavrayınca, İsa da onun

gibi olmalı, dedim, ve uzun yıllar bu kanaatle yaşadım ama, bu yıllar içinde İsa konusunda, dikkat çekici özellikleri de göz önünde tuttum. Yaşayıp yaşamadığı konusunda bile söylenti vardı, bir. Dini ilan ettikten sonra hemen öldürülmüş, ama dini yokolmammış, tam tersine gelişmiş, daha sonra da Roma'nın dini olmuştu. Hristiyanlık tarihi de malumdu. Yani kuşku için işaretler vardı ama, kanaat için yetmezdi bunlar. Son zamanlarda, ansiklopediden arayıp bulduğum  ek (tarihsel) bilgiler yetti bana, İsa'yı doğru olarak kavramama. SEZAR'ın SIRRI'ydı yani Hristiyanlık. Bu aşamadan sonra,

gözlerimi tekrar Muhammed'e çevirdim. Essahtan kendi başına mı becermişti, İslamı. YOksa İslam da, "politik bir ihtiyaçtan" dolayı mı ortaya çıkmıştı, Hristiyanlık gibi. Bu merakla karıştırdım,

(elimdeki) ansiklopediyi. Ve buldum. Evet, SASANİLER. Muhammedin yıllarına yakın bir zamanda, Bizans İmparatoru Jüstinyen , o zamana kadar bir hayli dağılmış olan imparatorluğu, (yani, Roma İmparatorluğundan kalanı) toparlamış, İtalya'yı İspanya'nın bir bölümünü Kuzey Afrika'yı tekrar

imparatorluğa katmış, Anadolu'da Ortadoğu'da durumunu sağlamlaştırmış, ve imparatorluk yeniden hemen hemen Akdeniz'i tamamen çevreleyen hale gelmişti. Ama Doğu'da Sasaniler(İranlılar)

belaydı. Mecburiyetten onlarla "müebbet barış" antlaşması yapmıştı, ama Hazine'nin "yarısını" (!) onlara (yıllık) HARAÇ olarak vermek şartıyla. Baktım Harita'ya, Jüstinyen İmparatorluğunun. Sınırları dışındaydı Arabistan Yarımadası. Tabi İran'daki gibi bir devlet de yok orda. Araplar dağınık kabileler halinde yaşıyorlar. Jüstinyen bunu gördü: Arapları birleştirip, Sasanilere karşı kullanmayı. Ama nasıl?

Zaten biliyor, Sezar'ın Sırrı'nı, bizzat kullanmakta Hristiyanlık dinini. Onun gibi bir çözüm gerekli. Arapları Hristiyanlaştırıp, sasanilere karşı kullanmak dikkat çeker, uymaz. Öyleyse yeni bir din

Araplara. O yeni din çerçevesinde birleştirilip, Sasanilere karşı (Doğu sınırlarının güvence altında tutulabilmesi için) kullanılması. Sasaniler bilmeyecek gerçeği, ama yeni dinin Arap devleti, Bizans'ın

(gizli) müttefiki olacak.  JÜSTİNYEN'in SIRRI'nı böyle buldum. Ve herşey yerli yerine oturdu.         Mekke doğumlu Muhammed, küçükken yetim kalmış, akcasının deve kervanlarıyla Kuzeye (Bizans

toprakları Suriye'ye), Güney'e (Yemen'e) gidip gelmekteydi. O sırada dikkat çekmiş, uygun kişi olarak seçilmiş olmalı. Daha sonra Mekke'nin zengin dul kadını Hatice'nin deve kervanlarında

çalışmaya başlamış. Yine aynı güzergahlarda, Bizans ülkesine) gidip gelmiş. Kanaatimce, Bizans meseleyi önce Hatice'ye açmış. Muhammed'in Haticenin kervanında çalışmasını sağlamış. Yani

Hatice önce işe almış Muhammed'i sonra da onunla evlenmiş, kendisine koca yapmış. Muhammed 25, Hatice 40 yaşında, o sırada. Ve evlilik olayı ile birlikte mesele Muhammed'e açılmış olduğu

kanaatindeyim. Ondan sonra, Hazırlık dönemi. 40 yaşında iken Muhammed, peygamberliğini ilan ediyor. Bizzat islam kaynaklarına göre şöyle anlatılıyor olay. Muhammed'e "vahiy" geliyor. Bazı

sözler, düşünceler. Önce, bunu gidip Hatice'ye söylüyor. Hatice de diyor ki "Tanıdığım" bir Hristiyan keşiş var, Mekke'de, gidip ona soralım, nedir bu, diye. Gidiyorlar. Keşiş diyor ki, Bu sana gelen

sözler, vahiy, Tanrı'dan geldi. Tanrı'nın elçisisin sen. Böyle başlıyor, İslam. O sırada, Arap dininin Hristiyanlıkla, Musevilikle ilgisi yok. Yakınlarda Hristiyanların da, Musevilerin de olmasına rağmen.

Her kabilenin kendisine özgü bir tanrısı var. Ama bütün tanrıların  en büyüğü  el Lah. El lah'ın kızları var, el Lat, el Menat, el Uzza. El lah'ın evi (Beytullah) Kabe'de, gerek kabilelerin tanrılarının, gerek el Lah'ın ve kızlarının simgeleri (tahta vesaireden yapılmış putları) var. (Tıpkı Hristiyanlardaki, İsa'nın

çarmıha gerildiğini simgeleyen resimler gibi.) (Hristiyanlar, o resimlerin önünde dua ederken, resimlerin kendisine mi tapıyorlar, hayır, İsa'ya.) Araplar da o putların kendisine değil de temsil ettikleri tanrılara, ve özellikle de baş-tanrı el Lah'a tapıyorlardı. Şimdi söylenen Bismillah yerine,

Bismeketullah derlerdi, bir işe başlarken. Ve her yıl belli bir zamanda, el Lah'ın evini ziyaret edrlerdi. Buna Hac derlerdi. Kendilerine özgü namazları bile vardı.       (Proje gereği) Muhammed onlara ne

dedi. Ellah'tan başka tanrı yok, ve böylece, Hristiyanlık gibi, Tek tanrılık sundu, Araplara. Ve ekledi. Ben de onun elçisiyim, peygamberiyim. Bana itaat edin. Bununla da kalmadı. Arapların dinini

"putperestlik" olarak tanımlarken, Hristiyanlığı ve Museviliği "Hak Dinler" olarak tanımladı. Onların inananlarına "ehli Kitap" ünvanını verdi. Musa da peygamberdi, kitabı Tevrat. İsa da peygamberdi,

kitabı İncil. Yani Muhammed, mevcut Arap dini ile Musevilik ve onun devamı Hristiyanlığı birleştirerek, yeni bir din kurmuştur. Tabi (proje gereği) İsa'nın, tanrının kendisi, ya da oğlu

olduğunu reddetmek suretiyle. Kuran'da Hristiyan keşişlerine büyük övgüler var. Kuran'da bir yerde şöyle bir ayet de var: "Rum yenildi, ama gene yenecek". Rum'dan kasıt Bizans. Kime yenildi, (herhalde İranlılara). Bu ayet, bu sözler, aslında Bizans'a (gizli) bağlılığın eseri. 40 yaşından

ölümüne kadar, 65 yaşına kadar, Kuran ayetleri (sureler) gelmeye devam etti, değişen şartlara uygun olarak. Ölümünden sonra, üçüncü halife Osman tarafından, dağınık olan bu yazılı sayfalar,

Page 17:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

derlendi, istenilen bir sıraya konuldu. Tek bir kitap halinde toplandı. Ve Kuran olarak, bugüne kadar "değişmeden" geldi.

(6 Eylül'deki)

Muhammed işte böyle İslam devletini kurdu, ve ilk "başı" oldu. Başlangıçta "kaçmak zorund akaldığı", Mekke'yi de (savaşsız) teslim aldı, sonunda. Mekke'yi ele geçirdikten bir süre sonra da,

eski Arap dininde kalmaya devam eden Mekkelilere dört ay süre tanıdı. Bu dört ay dolduğunda hala müslüman olmamış Mekkeli Arapların "bulunduğunda" öldürüleceklerini ilan etti. Bunlar Kuran'da

yazılı. (Hani, dinde "baskı" yoktu). Muhammed'den sonra Halifeler döneminde, Arap yarımadasında, Arap birliği tamamlandı. Suriye dahi artık, gizli müttefik Bizans'ın değil, İslam devletinin bir

vilayetiydi. 4.cü halife Ali zamanında, kişisel politik kavga nedeniyle, Suriye (Şam) valisi Muaviye , devlete (Halife Ali'ye) isyan etti. Mecburen Devlet Başkanı Ali, ordusunu Vilayet Başkanı (Vali)

Muaviye'nin üzerine gönderdi. Vali ordusunun yenilgisini önlemek için, askerlerinin mızraklarına Kuran sayfaları astırdı. SIFFİN olayı. Devletin askerleri bu yüzden, dini inançları dolayısıyla, asi

valinin askerlerine saldırmaktan korktular. Ve Muaviye ordusu ve kendisi böylece kurtulmuş oldu, cezalandırılmaktan. Muaviye biliyordu, Jüstinyen sırrını, yani dinsizdi. Ama askerleri bilmiyordu.

Kullandı İslamı apaçık, hem de islam devletine karşı. Ali de çaresiz kaldı. o da biliyordu Jüstinyen'in sırrını, oda dinsizdi, ama söyleyemezdi bunu askerlerine, çünkü askerleri inançlıydı, inançlı

kalmalıydılar. 4.cü halife Ali'nin ölümü (öldürülmesi) ardından, Muaviye Halifeliğini ilan etti. İslam devletini ele geçirdi yani. (Ali'yi kim öldürttü?) Ve böylece islam tarihinde, EMEVİLER dönemi başladı. 100 yıl kadar sürdü. Ve de Muaviye ile, Müslümanlar da ikiye ayrılmış oldu. Aliciler,

Muaviyeciler (Şıiler, Sünniler). Emeviler, bu yüzyıl içinde (gizli müttefik Bizans'la, proje gereği) islam devletinin topraklarını, dini ve kılıcı kullanarak çok genişlettiler. Anadolu'nun bir bölümü, Kafkasya, Hazar'ın doğusu, Şimdiki Türki devletlerin yerleri, şimdiki Pakistan, İran, Kızıldeniz'in batısı, Mısır, Kuzey Afrika'nın tamamı Fas dahil. Ve hatta (Avrupa'dan) İspanya yarımadası, İslam devletinin

toprakları oldu. Meşhur olay: Emevi komutan Tarık bin Ziyad, askerlerini Cebelitarık boğazından İspanya topraklarına indirdiğinde, "gemileri" yaktı. Dönüş yok, mesajı verip askerlerini gereği gibi "savaşmaya" zorlamak için. Kendisi için de bir risk yokmuydu. Yoktu. Biliyordu çünkü "engelleri"

aşacak , ve İspanya'ya yerleşeceklerdi. Proje gereği. Bizans ve Papalık. "Davet" di aslında, İspanya'nın Fethi. Ama askerleri bunu bilmiyorlardı. Biz Türkler de, yeni Egemen, Emevi İslam Devleti döneminde "müslüman" olduk, mecburen.       Sonunda, yine kişisel politik kavgadan,

Emevilerin zulmüne göz yumamaz hale gelmekten, Abbasiler , (Şam'da) Emevi hanedanının, çoluk çocuk demeyip kim varsa hepsini kılıçtan geçirdikten sonra, Halifeliği, yani İslam Devletini

devraldılar. Şam yerine Bağdat'tan yönettiler devleti, 1000 yıl kadar. Şam'daki kıyımdan "kaçabilen" Emeviler, İspanya'ya "sığındılar"", 1492'ye kadar Endülüs Emevi devleti olarak devam ettiler.

Abbasilerin buna razı olmaları, Bizans ve Papalık ricasıyladır. Kanaatim bu. Başka türlü iki ayrı İslam devletini kabul etmeleri mümkün değil. Bu uzun yıllarda, Papalığın "Haçlı Seferleri" var, "kutsal

topraklara". Ve Türklerin, (Müslüman Türklerin) Ortadoğu'ya ve Anadolu'ya gelmeleri var. Selçuklular ve sonra Osmanlılar. Bizans, Jüstinyen'in Sırrı'nı onlarla da paylaştı. Osmanlı Devletinin

(başlangıçta adı Osmanlı Beyliği) Bizans'ın "burnunun dibinde" Bursa'da (Söğüt'de) ikinci bey (sonradan padişah adıyla anıldılar), Orhan Gazi'nin eşlerinden biri de Bizans imparatorunun kızı. Ressam evlilik törenlerini, resim olarak ölümsüzleştirmiş. Yağlı boya tablo. Bundan daha iyi kanıt

olur mu, Osmanlı'nın ta başından beri, Bizans'ın gizli müttefiki olduğuna dair. Ve de Osmanlı yönetiminin başından beri, Jüstinyen'in sırrı'ndan (ve tabiatiyle Sezar'ın sırrından) haberdar

olduklarına dair. Dolayısıyla, 1453'deki İstanbul'un (evet "savaşla") fethi aslında "proje gereği" bir "devir-teslim" den ibarettir. Başka bir deyişle, İstanbul'un Fethi ile Ortaçağ denilen dönem

bitmemiş, bitmesi için o yaşanılan dönemin, İstanbul Türklere devredilmiştir.       Papalık(çoktan) biliyordu, Atlas okyanusu'nun ötesindeki Yeni Dünya'yı. Ama bu bilgiyi gizli tuttular., birkaç yüzyıl. Artık oralara açılma zorunluğu ve imkanı geldiğinde, İstanbul'u Türklere devretmekle başladılar işe

(1453'de). Kristof Kolomb'u İspanya bayrağı ile, Yeni Dünya'yı "keşfe" göndermeden önce, aynı yılda, hem Endülüs Emevi Devleti sonlandırıldı, hem İspanya'daki Museviler, Osmanlı topraklarına (İzmir'e) göçe zorlandılar. Amaç, İspanya'da dinin (tabi katolik Hristiyan dininin) güçlendirilip ön plana çıkması. Çünkü "keşfedilecek" Yeni Dünya'nın "ilkel insanları" Hristiyanlaştırılacak. 1492.

Hemen ardından, Avrupa Hristiyanlığında da, "ikilik" çıkarıp kullanmak için, !517'de Martin Luther'in Endülijans'ı reddetmesi bahanesiyle, Aforoz edilişi, ve böylece bir de Protestan mezhebinin ortaya çıkarılışı. Ama aynı yıl, Halifelik, yani İslam aleminin Başı sıfatı da İstanbul'daki osmablı Padişahı

Yavuz Sultan Selim'in oldu. (Mısır'a giderek (savaşla, tabi), son Abbasi halifesinden, halifeliği devralmasıyla. Mısır'ın "fethi". Böylece, Avrupa'da Hristiyanlık ikiye bölünürken, İslamın merkezi de İstanbul'a alındı. Büyük Türk devleti, Osmanlı İmparatorluğu, artık İslamın da merkezi yapıldı. Aynı Projenin iki ayağı. Din konularını Politikada (Savaşta) kullanmak kolaylaşsın diye.       Sanırım, bu

kadarı yeterli, niye "müslüman olarak doğmuş" olduğumu açıklamak için.

(7 Eylül'de)

Page 18:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

"Bu Dünya'da" insanın birbirinden farklı milliyetlerde, (hatta ırklarda) doğmuş olmaları normaldir. Farklı diller, Farklı kültürler. Ama Farklı dinler normal değildir.  Çünkü dinler genelde, insanüstü varlık, yada varlıklardan "ötürü" vardırlar.  İnsanlar, o insanüstü varlık yada varlıkların istediği biçimde yaşamaya, davranmaya çalışırlar, dindar olurlar. Hristiyan, Müslüman, Hindu, Şintoist

vesaire. Tek bir insanüstü varlığa karşı, değişik tapınma biçimleri değildir, dinler. Tek tanrılı Hristiyanlıkta, Tanrı İsa'dır. Oysa gene tek tanrılı İslam'da, İsa, Tanrı değil, Tanrı'nın ( el Lah'ın) bir

peygamberi elçisidir. Hinduların tanrıları çoktur. Dinlerdeki bu farklılıkların insanı düşünmeye zorlaması gerekir. Niye onun dini farklı. Onun dini mi benim dinim mi "essah" diye düşünmesi

gerekir. Başlangıçta Din Kavramı'nı reddetmeyeceği için, öncelikle kendi dinini sorgulaması, öteki dinlerle karşılaştırması, ve hatta öteki dinleri de inceleyip sorgulaması, bunlara göre bir yeni

kanaate varması gerekir. Ama sıradan "Dünya İnsanı" bunu yapmaaz. Doğmuş olduğu dinde, dindar olarak yaşamaya devam eder. Toplumun ve kendisinin durumuna göre, az dindar, yada çok (koyu) dindar olarak.       Ama Bilim'in bu kadar geliştiği, şimdiki zamanda, dinlerin hala ayakta kalabilmesi

"şaşırtıcıdır". Çoğu dinlerin, hayatla, Dünya ile ilgil temel bilgileri, Bilim ile kesinlikle çürütülmüş durumdadır artık. Avrupa'da Baş-Politik-Merkez, Papalık, Dünya'nın  aslında yuvarlak olduğunu, üstelik boşlukta "durduğunu", öteki gezegenlerle birlikte, Güneş'in etrafında dolandığını, kesin

olarak öğrenmişti, bilimcisi Koprnik'le. Ama bu, Dünya'nın Kainat'ın merkezi olduğu, Düz ve sabit olduğu, Güneş, Ay ve Yıldızların gökte hareketli olduğu, yani "Altımız yer, Üstümüz gök" düşüncesine, Hristiyanlığın temel düşüncesine aykırıydı. Ama yine de o "uyduruk" "Galilr

Mahkemesini" yaptılar. Ama hemen ardından (yada aynı zamanlarda) Martin Luther ile "Dinde Reform" işini başlattılar. Bilim ve sanatta da Rönesans'ı. Yani "uyarladılar" Hristiyanlığı, yeni

duruma.        Kuran'da ayet: "vel arda, bade, zalike, de ha ha".  Allah Dünya'yı yarattıktan sonra ne yaptığına dair sözler. İzmirli tercümesinde, "sonra da yeri yaydı" (yani tepsi gibi düz) Öztürk

tercümesinde, "sonra da yeri yuvarlattı". (Yani Bilime uysun diye Yuvarlattı kelimesini kullanmış Yaşar Hoca.)  Yaşar Hoca zaten, İzmirli'nin "yeryüzü" olarak çevirdiği her Arapça kelimeyi, "yerküre"

olarak çevirmiş.       Gelelim, EVRİM konusuna, bir zamanlar "maymun" olduğumuz  konusu. Evet zamanı geriye doğru çalıştırıp, bir zamanlar maymun olduğumuzu görmemize imkan yok. Ama

doğada canlılarda, mikroplar da vesairede, hızlı evrimi gözlemlemekteyiz.. Belli bir ilaca, aşıya karşı, bir süre sonra kendisini değiştirerek o ilaçtan etkilenmeyen hale gelen mikroplar. Bundan da öte

"herkes" biliyor artık. Genetik bilimi ile, mevcut canlıları değiştirerek, yeni özellikli (yan yeni) canlı türleri yapabilecek duruma geldiğimizi, özellikle tarımda bunun kullanılmakta olduğunu herkes biliyor. Bu ise aslında Yapay (suni) Evrim'den başka bir şey değil.       Tabi, dinlerin hala ayakta kalabilmelerinin asıl sebebi, Bilim'in Felsefe'nin esas sorusu'na cevap verememesi (ve de asla

veremiyeceği) dir. EVREN'le ilgili Nihai Realite nedir, sorusu. Ama dinlerin hala ayakta kalabilmeleri, Global Çete'nin (yani Gizli Dünya Devleti'nin) çabası iledir. Kapitalizm ortaya çıkınca, görmüş.  Bu

yolun sonu Sosyalizm, demiş. Öyleyse elden geldiğince geç bir zamanda, Dünya Sosyalist Devleti'ni de, biz kuralım. Egemenliğimiz devam etsin gene gizlice, demişler. Ve üç büyük savaş ile "yüz yıllık"

bir  Proje hazırlamışlar. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarını yaşadık, şimdi sıra üçüncüde, ve Dünya Sosyalist Devleti'nin ilanında.       Sosyalizm, Ürünlerin (ve hizmetlerin) hep birlikte üretildiği, ve  "eşit" olarak herkese dağıtıldığı bir ekonomi düzeni olduğu için, genelde dinlere aykırı değildir.

Felsefi bir yanı da yoktur. İslamın şartları (Beş şartından biri, Zekat vermek geçersiz hale gelir, o kadar. Ama bu "yüz yıllık projeyi" tasarlarken Global Çete demiş ki, Dinleri de artık ayakta tutmak imkansız, ama biz yine de bu "yzyıl" içinde, zorlayarak ayakta tutalım onları, ve "kullanmaya" da devam edelim, bir egemenlik aracı olarak. Ve dinlerin tasfiyesini son aşamada, Dünya Sosyalist

Devleti'ni kurarken yapalım. Yani Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti. Global Çete'nin son zamanlarda, Din adına "aşırı" işler yapması (örneğin, 11 Eylül 2001, Süper Terör olayı) (Örneğin Papa'nın

kendisini kurşunlatması) bu amaca, Dinlerin tasfiyesi amacına yöneliktir.        Tarih boyunca, Dünya egemenleri, egemenliklerini sürdürebilmek için "dini" kullanageldiler, hep. İki büyük sır, Sezar'ın

Sırrı (Hristiyanlık), Jüstinyen'in Sırrı (İslam) bugünün Global Çete'sine (Gizli Dünya Devlati'ne) "miras" olarak geldi, tarihten. O iki sır, sadece egemenliği sürdürmek amacıyla  tasarlandı,

dolayısıyla bu nitelikleriyle, "Negatif" tirler.       Zamanımızda, Yurdumuz Türkiye ve Dünya'da, Global Çete üyesi niteliği verilecek kişilere, her alanda toplumun tepe noktalarına yerleştirilecek kişilere, Yöneticiler, askerler, yargıçlar, bilimciler, sanatçılar (Müzik, Edebiyat), (Sinema, Tiyatro),

Patronlar, Para sahibi kişiler, Uyuşturucu, Fuhuş vesaire işleri, Kumar, Mafia işleri, Medya adamları, Gazeteciler, Televizyoncular,... ve "diğer" kişilere, bu iki sırrın, ispatlı olarak alenen öğretilmesi, dinlerin aslında ne olduklarının öğretilmesi esastır. Yani Global Çete Üyeleri (ve Uzantıları) önce

"açık eğitimle" (alenen) dinsizleştirilirler. Bu yapılmazsa, Global Çete'nin varlığını devam ettirmek imkansızdır. Dinsizleştirilen, bu kişiler genelde, "hizmet" (ve tabiatiyle meslek) alanlarına göre, dinsizleşmeden önceki dinsel davranışlarını (topluma karşı) devam ettirirler. Tabi Global Çete,

Hiyerarşik Piramitin bir alt bölümündeki her kesimden insanları da (dinsizleştirmeden) onların kabul edebileceği bir biçimde, onları açıkça veya dolaylı olarak da "kullanır". Global Çete üyeleri, böyle

öğrenirler, Sezar'ın Sırrı'nı, Jüstinyen'in Sırrı'nı. Ben nasıl öğrendim. anlattım şu ana kadar. "Buldum" yani kendi çabamla.

(8 Eylül'deki)

Page 19:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

14 milyon öğrenci (çocuk, genç)(erkek, kız) "Temel Eğitim'de" (ilk ve orta), 650.000 öğretmenleriyle, yeni öğretim yılına başlıyorlar, bugün, Türkiye'de (ülkemde, ülkemizde).

"Dünyamız'da", kaç milyon, ne zaman, hangi "Temel Eğitim"?        Sezar'ın Sırrı'nı, Jüstinyen'in Sırrı'nı, "bulmam" şart değildi, Global çete için. Ateisst olmam yeterliydi. Zaten, 18

yaşımda beni, bilinçli bir ateist, hırslı bir sosyalist genç olduğum için "seçtiler", ararken uygun bir kişi. Dünya Sosyalist ve Ateist Dünya Devleti'ni (zaman gelince) kurdurmak için. Bunun için MİT

marifetiyle transfer ettiler, Hava Harp Okulu'na. 60'lı yıllarımın "başında" , bana görevi tevdi etmek üzere. Global Çete'nin brnden beklediği şu: (60 yaşıma geldiğimde) Gizli Dünya Devleti (Global Çete) nin varlığını biliyor olmak. Üç Büyük Dünya Savaşı ile Dünya Sosyalist ve Ateist devletine

ulaşmak projesini biliyor olmak. Dünya Sosyalist ve Ateist devletini kurmak için, 18 yaşımda seçildiğimi biliyor olmak. O zamandan beri hayatımın MİT'in (Global Çete'nin) güdümünde,

yönlendirmesinde olduğunu biliyor olmak. 38 yaşımda iken, "Tanrı Emridir" diye MİT (Global Çete) tarafından kandırılıp, kendimi kendime Hadım ettirildiğimi biliyor olmak. Buna bağlı olarak, insanların önüne çıktığım zaman, Düşmanlarım hapishanede tuvalette ırzıma geçtiler, bunu gururuma yediremedim, erkeklik organımı kökten keserek intihar ettim, ama ölmedim. İyi ki ölmemişim. Hem düşmanlarımdan "intikam"ımı aldım Hem sizi onlardan (Global Çeteden)

kurtardım, demem gerektiğini, yoksa "s.kini kesen deli" imajından kurtulamıyacağımı, biliyor olmam.       Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti'ni ilan ettikten sonra başlamam gerekiyor, sosyalist ekonomiyi kurmaya, ve ateist kültürü yerleştirmeye. Birincisinin yöntemi brlli. İkincisinin yöntemi, insanlara "dinlerin" gerçekte ne olduklarını anlatmak. Global çete tarafından nasıl kullanıldığını,

özellikle son zamanlardaki dinsel olayları, ispatlı bir biçimde insanlara sunmak. Buna bağlı olarak, dinsel faaliyetleri yasaklamak, tapınakları yıkmak, Karşı gelenleri /en ağır şekilde cezalandırmak. (İdam).  Bu şekilde, dinlerin tasfiyesi (zor da olsa) mümkündür. Ama açıklamalara, aydınlatmalara rağmen, dinsel inançlarından "vazgeçemiyecek" insanlar, çok insanlar için uygulama, bir zulüm

olacaktır. İnsanların büyük çoğunluğundan, Sosyalizm için, "olumlu" tavır alırken, Ateizm için "olumsuz" tavır alacağım.         Ve "Yeni Dünya Devleti'nin" temelini attıktan sonra, Askeri Darbe ile tasfiye edilip, ÖLDÜRÜLECEĞİM. Bunu bilmemi istemiyor, tabiatiyle MİT (Global Çete). Yerimi alacak

kişi, özellikle Ateizm uygulamalarını yumuşatarak, Dünya Sosyalis Devleti olarak yola devam edecek. Dinler geri gelmeyecek tabi. Tamamen yok olmaları, biraz daha uzun bir zamana yayılmaış olacak. Global Çete varlığını (gizlice) sürdürmeye devam edecek. MİT'in (Global Çete'nin) benim bu

konuda, bilmemi istediği "ömür boyu" Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti'nin (ilk) Baş'ı olacağım. "Yap, Yılmaz, ideallerini gerçekleştir, ömrünün geri kalan kısmında" aldatmacasıyla. Aslında beni kullanmayı tasarladığı süre, sadece en çok 5 yıl kadar. (11.50 Jetler uçuyor dışarda. Yarın İzmir'in "kurtuluşu", prova).        Global Çete, daha doğrusu Global Çetenin Merkezi, bana Sezar'ın Sırrı'nı,

Jüstinyen'in Sırrı'nı bulabilmem için ikmkan sağladı, yönlendirdi, buldurdu. Elimde mevcut olmasaydı o ansiklopedi, mevcut (zor) şartlarımda, bulamazdım. Ne zaman "buldum" . Yanılmıyorsam, bu son

sekiz yılın başında, peşpeşe. Önce Sezar'ınkini, Sonra Jüstinyen'inkini.         Ama onlardan 10 yıl kadar önce, 1988 ortalarında, burda İzmir'de, bana VİCTORİA'nın SIRRI'nı buldurdu, Global Çete

Merkezi. Tanrı Rolü oynayacakmışım (zaman gelince), yeryüzünde Sevgi Toplumu'!nu kurmak için. Bu iş için doğumdan seçilmişim, Global Çete Merkezi tarafından. İşi 1988'de buldum, ama

doğumdan seçilmiş olduğumu, 1986'da Çanakkale, Hapishane, Revir'de bulmuştum.        Global Çete Merkezi (Windsor), "yüzyıllık" 3 Büyük Savaşla Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti projesini

tasarlayıp, bunu üyelerine bildirip, hazırlık çalışmalarına başladıktan sonra, Kraliçe Victoria'nın hem kuzeni hem eşi Prens Albert' olan büyük AŞK'ın dan da esinlenerek, bir "En Güzel Dünya" 

tasarlamış. Herkese Aşk. Her kadın (bilim sayesinde) önce oğlan sonra kız, iki sağlıklı çocuk doğursun, ve bunlar birbirine doğumdan eş olsunlar. Böyle bir çift daha. DÖRTLÜ AİLE. Herkese iki karı, iki koca. Ama herkes asıl eşini biliyor. (Primary, Secondary), (küçük çift, büyük çift).(Şarkı: taa

güccükten alıştım a gız seni sevmeye...gımıldan/bir Manisa türküsü)        Ama en güzel dünyayı, mevcut global çete üyeleri ile, (ve de onların yerini alacak yeni üyelerle) gerçekleştirmenin mümkün

olamıyacağını da görmüş. Ve bu misyonu , onlardan gizli, mevcut Üç Savaş Projesi, arkasına (üstüne) monte etmiş. Ben Dünya Sosyalist Devleti'nin Başı iken, Global Çete beni tasfiyeye

hazırlandığı sırada, ben erken davranıp onları tasfiye edeceğim. Ve ardından "tanrılığımı" ilan edip, Sevgi Toplumu'nu kurmaya yöneleceğim. Denizlerde 100.000 kadar, Çiçekkent. 25 yıl içinde. İnşaat ve Göç. Tüm insanlar peyderpey. Orada Yeni Hayat. Dörtlü Aile temelinde. "Sabit" nüfus. Ekonomi sosyalist.        Ben, "Talihli" Yılmaz. Tanrı rolü oynayacak. Aşk ve Sevgi toplumunu kuracak. Aşk nedir, herkesten daha iyi bilsin diye, Hadımlık koymuş hayatıma. 38 yaşıma. Ve erkeklik organı

yokken, iki kadına birden Aşk. Semra ve Ayla olmasaydı, onları koymasaydı hayatıma, Amputasyon'un hiçbir faydası olmazdı.        -Yılmaz'cığım, diyorsun ki Tanrı Rolü oynayacağım.

Bunun felsefe'yle ne alakası var?       -Var. en azından, İsa'nın Ben Tanrı'yım (yada Tanrı'nın oğluyum) demesi kadar alakası var.        Tekrarlıyayım: (Şarkı: Yeah Yeah, God was just one of

us...)        Evet, Sezar'ın Sırrı, Jüstinyen'in sırrı, sadece egemenlerin, egemenliğini sürdürebilmeleri için tasarlandığından, nitelikleri Negatif.        -Hiç mi iyi tarafları yok, Yılmaz?         -Var, hatırıma gelen, "evliliğin" (bir koca bir eş arasında) Ömür boyu için olması gerektiği, Boşanma'nın "yasak" olması, Hristiyablıkta. Ama o da sadece Katolik mezhepte kaldı, ve artık sadece sözde. "Katolik

Evliliği". İslam'da, hemen hatırıma gelen birini söyleyeyim. Alkol yasak.        Ama, Victoria'nın sırrı, insan aklının tasarlayabileceği en Pozitif yaşama biçimi. Gerçekleştirinceye kadar izleyeceğim

Page 20:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(izleyeceğimiz) Yol Haritası'nda, büyük Negatif işler de var tabi. Savaşçı yoldan. Savaş deyince, suçsuz insanların ölümü, en başta.         Ben, bu sebeple, Dünya Sosyalist Devleti'nin Başı olunca

Ateizm uygulamıyacağım. (Bu proje Revizyonunu mecburen kabul edecek "Global Çete"). Kendime uygun ,Laiklik'le devam. Tanrılığımın ilanına kadar. Durup dururken, "pat diye" çıkmayacağım

insanların karşısına, "o Tanrı ben" diye. Global Çete Merkezi (yani Misyon Koyucu), öyle olaylar, doğal afetler, depremler,..., yapacak ki, insanlar kolaylıkla kendiliğinden bir "bağıntı" görecek

onlarla, benim aramda. çok kolay anlaşılır mesajlı, mükerrer yıkıcı suni depremler, mesela. Gözler bana çevrildiğinde, çıkacağım televizyona, "evet, o tanrı ben" diyeceğim. 38 yaşımdan beri. (Halley kuyruklu Yıldızının geldiğinden beri). Ortadaki "işaretler", kendiliğinden insanları (insanların büyük

çoğunluğunu) benim doğru söylediğime inandıracak. "Mucize" gibi işler, yani. Bu durumda insanların kendi dinlerini bırakıp, yeni dine dönmeleri  çok daha kolay olacak.        Köprüyü geçene kadar, Yeni Din. Bir süre, yeryüzünde, Mezhepsiz, Tarikatsız, tek bir "Evrensel" din, tüm insanlar

için. Sonra Çiçekkentlerde, Yeni hayata alıştıktan sonra,"evrensel dinin" uygun açıklama, aydınlatma ile iptali. (Drop edilmesi). İnsanlığın "dinsizleşmesi" böyle olacak.         Ne dedik,

Sosyalizm, bir ekonomi biçimi olarak, genelde dinlere aykırı değildir. Ama öz-kardeşlerin birbirine eş olacağı, dörtlü aile yapısı, mevcut dinlerle bağdaşmaz, genelde. İnsanları, kendi dinlerini,

kültürlerini, geleneklerini bir yana bırakıp, bu yeni yaşama biçimine yöneltmek de, mevcut şartlarda, hemen hemen imkansızdır. Bunun için Misyon Koyucu "son bir defa daha" Tanrı'yı

yeryüzüne indirelim, demiş. "Evet, o tanrı ben" deyince insanlara, 2 Milyar Hristiyan, İsa'nın bir gün gene insan kılığında yeryüzüne ineceğine inandığından, 1 milyar Hindu, Vişnu'nu arasıra, iyilik için insan kılığında yeryüzüne indiğine inandığından, mevcut 6 milyar insanın hemen hemen yarısının, mevcut dini inançlarının da "yardımıyla", benim  insan kılığında yeryüzüne inmiş tanrı olduğuma inanmaları daha kola olacak. Öteki 3 Milyar da uyacak "genel havaya" Tabi ben, EZEL ve EBED

arasında, sadece bir kez gelmiş olduğumu vurgulayacağım.        (GOD is I. The biggest Lie. Why)

(9 Eylül'deki)

"Arap" kedi, balkon kapısında bekler, bizden korkusundan hiç içeriyae girmezdi.  Ama Gök Gürültüsü, o kadar şiddetliydi ki, onun korkusundan içeri sığındı.        Biz de Hayvanız, Bitkı değil. İnsan olurken, biz de korktuk Gök Gürültüsünden. Ama sadece korkmakla yetinmedik. Torumladık da. "Gök Tanrı'nın öfkesi, uyarısı", dedik, mesela. Biz Türklerin Baş-Tanrısı'ydı (İslam'dan önce gök tanrısı (Gök Tengri). Başka tanrılarımız da vardı tabi. (Kayagan Tanrı, Ülgen Tanrı...) Oysa sonra,

bilimle öğrendik ki, bulutların çarpışmasının sesiymiş, gök gürültüsü. Yıldırım da bu çarpışma sırasında farklı elektrik yüklerinden dolayı oluşan "büyük kıvılcım" mış. Yıldırım'ın çarpıp öldürdüğü

insanı, Gök Tanrı cezalandırdı, olarak yorumlamıştık, oysa. Gök Gürültüsü sesinden dolayı (çok) ürkütücü, ama (aslında)  kuru gürültü., Öldürücü, yakıcı olan, Yıldırım. Tek olayın iki görüntüsü

olduğunu bilimle öğrendik. Işık, hemen geliyor. Ses sonradan. Işık gözümüze, ses kulağımıza.        Yani, Gök Gürültüsü ve Yıldırım, "Felsefi Konularımız" arasındaydı, eskiden. Sonra, Bilimsel konular içine girdi. Felsefi özelliği kalmadı. Bilim yoktu, İnsanlık başlarken. Ateş yakmasını bile bilmiyorduk.

O günleri bizzat yaşamadım, ama mevcut bilincimle, kanaat olarak eminim, bir zamanlar Ateş yakmasını bilmiyordu İnsanlar. Ama "düşünme" başladı, insan, "insan" olurken.Bilinmeyen,

anlaşılamayan, işler olaylar durumlar "felsefi konular" olarak geldi, insanın gündemine. Ama bilim ortaya çıktığında ve geliştiğinde, felsefi konuların bir bölümü, bu niteliklerini kaybedip, bilimsel konular haline dönüştüler. Bilim'le başarmış olduğumuz işleri saymaya başlıyayım mı? Bugün, Dünya Egemeni, Gizli Dünya Devleti (Global Çete) nin elinde, insanlık kamuoyuna tam olarak

açıklamadığı, Meteorolojik olayları yönlendirme, engelleme yada yapma teknolojisi dahi var. Peki Felsefi konularımızın hepsini halletti mi bilim? Hayı. Gelecekte halledebilecek mi? O da Hayır. Çünkü, Akıl yoluyla biliyoruz ki, Evrensel Nihai Realite'yi asla kavrayamıyacağız. Ezel ne, Ebed Ne.         Teleskoplarımızın gücünü ne kadar arttırırsak arttıralım, hep göremediğimiz, "ÖTE'nin

ÖTESİ" olacak. Uzayda sonsuzluğu da kavrayamıyoruz. Dolayısıyla FELSEFE hep var olacak. Bilim'den de üstün. İşin ilginç yanı, Felsefe'de sadece AKIL (düşünme) var. Bilim için, tek başına Akıl

yetmez. Akılla geliştirdik Bilimi ama. Bilimsel "kanaatlere", kanunlara sadece akılla ulaşamayız. "Deney" yaparız. Gözlemleriz, ne olacak Bilmediğimiz, hayal edemediğimiz, durumlar ortaya

çıkabilir. Özellikle Fizik ve Kimya'da bu çok  belirgindair. Dört aşama: Hipotez (Varsayım). Önce Gözlem, sonra Hipotez, sonra Deney, sonra Kanun. Yarın İsviçre'de "ATLAS" Projesi başlıyor, yeraltı

büyük Laboratuvarında. Atom'u, Proton Nötron ve Elektron olarak biliyoruz ya. Şimdiki (bilimsel) merak konusu, Proton'dan da küçüç parçacık var mı? Büyük hızla çarpıştıracaklar protonları (kafa kafaya) ve gözleyecekler, acaba ne olacak. (tabi eğer bugüne kadar, Dünya Kamuoyundan gizlice

yapmamışlarsa, deneyi.) Tabi Bilim'e dahi "Hurafe" sokmak, Global Çete'nin egemenliğini sürdürebilme araçlarından biri olageldi, hep. Dinleri ayakta tutabilmek için, bu yola da

başvurdular.        Annem sağken, bir Ramazan ayı boyunca, bir TV kanalında, "Batı" yapımlı bir Dizi seyrettik. Ben de (ilgiyle) izledim, annemle birlikte. "Karıncaların becerdiği İşler", öteki Hayvanlar,

Bitkiler. "İnanılmaz" işler. Tabi ki çok çarpıcı, ilginç. Düşünmeyi, Felsefeyi gerektiren konular. Dünya'da Hayat. Evren'de (ve Dünya'da), herşey, birbiriyle bağıntılı bir "Zeka Tasarımı" (Intelligent

Design) felsefesinin televizyon dizisi. Hristiyanlık dinine inananlar için yapılmış, bell. Tanrı vardı, ispatlamaya çalışıyor. Bu "Zeka işi Tasarım", Tanrı'nın işi demek istiyor. Bizimkiler de Türkçeye

Page 21:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

çevirip uyarlamışlar. İslam'a da uygun olmuş. Anladığım kadarıyla, orijinalinde, İncil'den alıntılarla destekleme var. Türkçe Adaptasyonunda ise Kuran'dan alıntılar var. (Yanlış hatırlamıyorsam).       

Normal karşılanabilirdi, Tanrı konusunda, İslam ile Hristiyanlık arasında fark olmasaydı. İslam'a göre İsa, Tanrı'nın peygamberi. Hristiyanlığa göre, İsa, Tanrı'nın kendisi.  Ben, bu durumda diyorum ki:

Aynı dizi, Hinduizm'e de uyarlanabilir. Sadece, Tanrı yerine, "Tanrılar, Tanrıçalar" kelimelerini koyarak, ve hatta Hinduizm'e miras kalan eski "yazılar" la da desteklenerek. Ne oldu? "Intellegent

Design" ile , sağlam bir sonuca varabildik mi. Eskiden, Yıldırm niye düştü, Volkan niye patladı, felsefi sorularının yerine, şimdi, Karınca nasıl öğrendi, yeraltında "tarım" işiyle uğraşmayı, felsefi sorusu.

Aslında  değişen bir şey yok. "Denizin ortasında Gemi ile giderken siz, Rüzgarı durdursak ne yaparsınız" sözleri de var, İslam'ın kutsal kitabında. (Gemi, "yelkenli" tabi.)        İnsanlar, "akıl

yoluyla" bulmuşlardı zaten, Tanrıları, Tanrıçaları (ve Tanrı'yı.)  Şimdi, "yeni" diye (amaçlı olarak, dinleri ayakta tutmak için, amaçlı olarak sunulan) "Intelligent Design" açıklaması da, bu eski işlerin bir "yeni" biçimi.        Evet, İnsanın kendi dinini sorgulayıp (dinleri sorgulayıp) kendi dininin Tanrısını

(tanrıları tanrıçaları) reddetmesi kolay. Ben 17 yaşımda reddettim, İslam'ın tanrısını (el Lah'ı) dikkatli okuyunca Kuran'ı. Ama, İslam'ın tanrısından bağımsız "Tanrı Kavramını" da reddetmiş

oldum, böylece, fazla düşünmeden. Yıllarca böyle yaşadım. Tanrısız. Tanrı'nın (Tanrılar ve Tanrıçaların) varlığına inanmadan. Yani Tanrı (Tanrılar Tanrıçalar) Yok, kanaatiyle. Bu süre içinde de

haberdardım Uzay işlerinden, "Ezel" ve "Ebed" kavramlarından, Sonsuzluk kavramından. Ve biliyordum, Bilim nedir. Kendime bile ifade etmedim ama, Bilim yoluyla, herşeyin zamanla

bilinebileceği bilinciyle yaşadım. Felsefi problemim yoktu yani hiç. "Bilinmeyenler", vardı Bilimsel konular olarak. Tek yol gösterici Bilim, onun üstünde başka bir "bilgi" yok, "felsefe" yok, kanaatiyle

yaşadım. Hayatımın son zamanlarında düşünerek farkettim, Evrensel Nihai Realite'yi asla bilemiyeceğimizi. Ne zaman. Sanırım, bu son sekiz yılın başlarında. Böylece, "benim tanımıma göre", Bilinemezci (Agnostik) oldum. Felsefe'm oldu, yani. Ve bunu Bilim'in üzerine koydum. En

tepeye. Evrensel Nihai Realite'yi bilmediğimize (asla blemiyeceğimize) göre, Tanrı (Tanrıça, Tanrılar, Tanrıçalar) yoktur diyemeyiz. Ama vardır da diyemiyoruz. Ama yokmuş gibi davranmaya

devam ediyoruz. Bildiklerimize, Bilim'e göre, düşünmeye davranmaya, ve "yaşamaya" devam ediyoruz. Ve hep, bilmeye, bulmaya çalışıyoruz, çalışacağız. O, hep "meçhul" kalacak, Ebed'e doğru

yolculuğumuzda. Bilemiyeceğiz hiç, "Nerden geldik, Nereye gidiyoruz" Ezel ve Ebed olarak.        Bilmemek, bilememek insana ürküntü verir. Ama mevcut bilincimizle, en azından, "sorumlu" değiliz,

varsa eğer Tanrı (Tanrılar, Tanrıçalar), ona (onlara) karşı.        Evet, Felsefemiz, "Bilinemezci", tavrımız "Ateist". Dinsiz'iz yani.

(10 Eylül'deki)

BUL. BULUT çarpışması. Gök Tanrı.       Yeter mi Yılmaz, (dün )yazdıklarının, Karanlık konuların, Aydınlanmasına. Dün 14.. Radyo haberlerinde duydum. Karanlık istasyonunda çarpmış tren (TRAIN)

otomobile, ve sürüklemiş, sürüklerken otomobilin çarptığı Yeter Yılmaz, ve otomobildeki dört (soyadı) BULUT  ölmüş, iki yaralı. (Sivas, Kangal). Kaplıca'ya gidiyorlarmış. BULUT'lardan biri Yaprak.

(Talihli'yi Hadım yaparak. Yasak kalksın) (Türkü: Kaldır yarim peçeni göreyim doya doya)        "Yaprak sallanınca" demişti küçük çocuk, televizyonda psikolog sorunca, "Rüzgar nasıl olur" diye. "Nasıl yani" diye tekrar sordu. Çocuk yüzünün yanında elini salladı, Rüzgar yaptı. Gösterdi, nasıl

olduğunu rüzgarın, oluştuğunu.        Çocukta "Felsefe" yoktur. Öğrenme aşamasındadır. Toplumdan öğrenir, İnsanlığın biriktirdiği bilgileri, ve bu arada hazır devralır, kendi toplumaundaki felsefeyi,

erişkin olduğunda.        Bugün başlıyor ATLAS projesi, İsviçre'de. Protonların çarpıştırılması, gelecek ay yapılacakmış. "Bizim işlerleilgil" iki ayağı var Atlas Projesinin. Birisi 30 Kasım 2007. Isparta. Uçak

57 ölü. (Hepsi, yani). 6 Bilimciden ikisi Profesör ve kadın. Biri ENGİN ARIK /Atlas Projesinde de görevliydi) öteki FATMA ŞENEL BOYDAĞ. İkinci ayak, bugün. Deney'in "resmen başlaması. Ben, 8 yıl

kadar hergün Misyonla ilgili yazdıktan, ve !8 Ağustos'ta bıraktıktan, ama sonra Eylül içinde, "Felsefe" ağırlıklı (böyle, evde yazarken (en ahir zamana) denk getirildi, Atlas Projesi. Kasıtlı olarak,

"Hurafe" de katılarak.  "Sağır Sultan"a da duyurdular, bu "vesileyle" BIG BENG'i. Ben, Big Bang'i yanlış hatırlamıyorsam, 1965'de Ankara'da, galiba Gölbaşı'nda Yabancı (Amerikalı) profesörlerin ingilizce verdikleri bir bilimsel toplantıda duydum., (herhalde) ilk kez. Bir bilinçli ateist olarak o

günden beri dikkatimdedir, Big Bang. Zaten, mevcut "bilimsel bilgi" ile yüklü insan bilincinin, akıl yoluyla  ulaşabileceği son noktadır, Big Bang teorisi, Evren'in oluşumunda.        Protonları

çarpıştıracaklar, kırmaya çalışacaklar, daha da küçük Parçacık varmı diye. Ve bu olay sırasında olabilecek olayları, durumları gözleyecekler, öğrenecekler. Daha önce yapmadılarsa deneyi.

(Kanaatimce yapmışlardır, şimdi "sunuyorlar.) Sunarken de Hurafe katıyorlar, kasıtlı. "Anti-madde" kelimesini koydular. Enerji yada ruh. Madde'ye dönüşmüş (sözümona) Big-Bang sırasında. Şimdi

Anti-madde'yi arıyorlarmış, kainatın sırlarını çözmek için. "Ruh nasıl madde'ye dönüştü." Hem dinsel düşünen büyük çoğunluğa, hem bilimsel düşünren küçük azınlığa hitap eden "yaklaşım". Ama, asıl

bize yönelik, Yılmaz'a (Yılmazlar'a).        Özetle, Felsefemiz Bilinemezci, Tavrımız Ateist. Benim felsefem. Bizim felsefemiz. Ama çok daha önce, Misyon Koyucu'nun faelsefesi. Misyon  Koyucu'dan bana, benden size.        Felsefe'nin tamamını çöpe atmıştım. 17 yaşımda Ateist (Dinsiz) olunca. 50 li

yaşlarımda geri döndü Felsefe, bana. "Bilinemezci" olarak, ve  herşeyin (Bilim'in de üstüne , tepesine çıktı. Çıkmalıydı. Ben kendim "buldum" Felsefe'yi (tekrar). Ama bulduran, kuşkusuz,

Page 22:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Misyon  Koyucu. Dünya Egemeni'nin felsefesi, aktı bana, (bize). Biz devralacağız, Dünya2yı onlardan. Tabi, Global Çete üyelerini transfer ederken, yani dinsizleştirirken, yeterince onlara da

yansıyor, "Bilinemezci Felsefe". Ama insanlar habersiz, Bilinemezci Felsefe'den. "Sayayım mı" dedim, (şakalı olarak) bilimin başardıklarını. Bir tanesini burda hatırlatmakta yarar var. "STELLA".

İnsan Beyni'nin insandan gizli, uzaktan izlenmesi ve hatta yönlendirilmesi teknolojisi. Misyon Koyucu'nun (Global Çete Merkezi'nin) elinde. Dolayısıyla, herhangi bir insanı "Canlı Robot" olarak

kullanması mümkün. Dünkü Karanlık istasyonundaki çarpışma da Stella ürünü. Dünkü Vanuatu'daki 7 şiddetindeki Deprem de denizaltı (Okyanus dibi, pasifik) Nükleer patlama ile. Misyon koyucu'nun işi. (Gidiyorum bakmaya, Nüfusuna...) 200.000 Nüfuslu ada devleti. Pasifikte. İngilizce, Fransızca,

Bislama, resmi dilleriymiş. Belli ki asıl dil Bislama. Global Çete'ye bağlı, 200 kadar, irili ufaklı "devletlerden" biri. Dün İzmir'in "Kurtuluş" günüydü.       Doğumumdan bu yana, Stella bende de aktifti. 1986'da Çanakkale'de  "buldum" Stella'nın varlığını. Stella marifetiyle de yönlendirildim, hayat boyu. Kimi zaman, amaçlı yanıltmak, kimi zaman bir gerçeği bulmak için. İnsan aklının

ulaşabileceği, en üst düzey "felsefe" yi "bulabilmem için, Stella da kullanıldı, kuşkusuz. Bundan sonraki o meçhul ebede yolculuğumuzda, felsefemiz.        İnsan, insan olurken, tek tanrıyı bulması 

imkansızdı başlangıçta. Ruh'u bularak başladı (felsefeye), sonra tanrılar, tanrıçalar. En sonra tek tanrı. Bugün dahi 1 milyar Hindu, tek tanrı aşamasına ulaşamamış. (ulaştırılmamaış) (Öylece

muhafaza edilmiş, global çete tarafından, özellikle son zamanlarda.)        Eski İnsan Gök Gürültüsünden korkmuş, Gök Tanrı'yı bulmuş. Eski İnsan, Volkan'a (Yanardağ'a) bakmış, Volkan

Tanrıçasını görmüş. Volkan Tanrıçasını tanımlamış. Asıl özelliği cezalandırıcı. İnsanları toplu halde yakıyor, öldürüyor. Dua etmiş, yalvarmış Volkan Tanrıçasına bunu yapmaması için. Hatta içlerinden bazı insanları Kurban etmiş ona, öfkesini dindirmek için. Başka özellik vermiş mi volkan tanrıçasına,

eski insan.      Şimdi biz. (bu biliçle, bu bilimsel bilinçle) Evren'e bakıp bunun arkasında "bir güç" olmalı dersek o eski insanın durumuna düşeriz. O da patlıyan volkana bakıp, bunu arkasında "bir güç" olmalı demişti. Biz, şimdi Evren'e bakıp bunun arkasında bir güç olmalı derken, zaten "bir"

kelimesini telaffuz ediyoruz. Başka Evren de olmadığına göre, "Bir Tanrı" kavramı zaten kendiliğinden çıkıyor. Birinci özelliği, soruyu sorarken tanımlamış oluyoruz. Tanrı bir. (çok değil).

Erkek yada dişi olması hatırımıza bile gelmez. (Eski dinlerin yanlış kanaatleri, der geçeriz.) Tanrı'ya vereceğimiz ikinci özellik de kendiliğinden belli. Yaratıcı. "Herşeyi" (Evren'i ) o yarattı. Ama Big Bang'le.       Şöyle yada böyle çeşitli "yaradılış" anlatımları, bilincimize uymaz. Eminiz çünkü,

Dünyamız Güneş'ten koptu. Üçüncü sıradaki soru, kendiliğinden ortaya çıkar: Tanrı müdahaleci mi, Seyirci mi. Yani bir anda yarattı herşeyi, yaratırken kurallara bağladı, Fizik Kimya vesira kanunları. Sonra karışmadı hiç birşeye. Zamanın başlangıcından bu yana. (yani yaratılıştan bu yana) sürekli

değişmekte herşey. Ve dğişmeye de devam edecek, yeni durumlar, yeni oluşumlar olacak. Ne zamana kadar?   Yaradılış'ı kabul etmek Yokoluşu (Kıyamet'i) de kabul etmeye yönlendirir insanı. Başlangıç Ezel ise, Bitiş Ebed olmalı. Hayır, Ezel'den Ebed'e seyirci olamaz tanrı dersek, uygun gördüğü zaman ve yerde, müdahale ettiğini kabul etmemiz gerekir. Evren, Dünya, Hayat, İnsan

işlerine tanrısal bir biçimde müdahale. Bizim anlıyamadığımız bir biçimde, tıpkı Yaradılışı (ve Yokoluşu) anlıyamadığımız gibi. Müdahaleciliği kabul edersek, Tanrı'ya dua'yı da kabul etmemiz

gerekir. Kötülüklerden korunmak, iyiliklerden yayarlanmak için. Bu ise yaşarken, Tanrı tarafından ödüllendirilmek, yada cezalandırılmak konusunu getirir. Ne zaman ödüllendirilir, Ne zaman

cezalandırılır isan yaşarken, Tanrı tarafından. Kötülük yaparsa insan, cezalandırılır., iyilik yaparsa ödüllendirilir. Ama kötülük yaptı cezalandırılmadı, iyilik yaptı ödüllendirilmedi. Demekki sonra.

Öldükten sonra. Tanrı varsa bize de "ruh" verdi. Ölümden sonra Ceza yada ödül. (Cehennem veya Cennet) Cezalandırma hem hayatta iken var, hem öldükten sonra. Hemen bir soru gelir hatıra: Tanrı

yarın ne yapacağımı biliyormu". İyilik mi yapacağım, kötülük mü yapacağım, yarın? Bilmiyor derseniz, bu Tanrıluğa uymaz. Biliyor derseniz, buda insanın özgürce, iyi ya da kötüden birini

seçmesine, dolayısıyla ödül yada cezayı haketmesine uymaz. Ama mecburen Tanrı herşeyi bilir, Ati'yi (geleceği) de dersiniz. Buradan Kader'i (Alınyazısını) bulursunuz. Doğumundan ölümüne, her

insanın hayatı önceden Tanrı tarafından kararlaştırılmıştır, dersiniz. Ama yine de dua etmeye devam edersiniz. Dolayısıyla "ölüm zamanı" da önceden Tanrı tarafından kararlaştırılmıştır, dersiniz.

Ecel'dir. "Ecelsiz Ölüm" dediğiniz de aslında Eceldir.    

(11 Eylül'deki)

"Süper Terör" ün, 7.ci Yıldönümü, bugün. " Kutlu" olsun! Gizli Dünya Devleti (Global Çete) CIA marifetiyle, kurmuş olduğu, "EL KAİDE" örgütü etiketiyle yaptı. 19 kişi tarafından kaçırılan yolcu

uçakları, New York ikiz kulelerine çarptırıldı. 3000 kadar "Amerikalı" öldü. 19 kişi intihar eylemcisi, terörist, İslam Mücahidi) de öldü tabi. Bilmiyorlardı, El Kaide'nin CIA tarafıbdan kurulduğunu,

bilmiyorlardı, önderleri Usame bin Ladin, Zevahiri vesairenin CIA ajanı olduklarını. Kuran'da "Din, Allah'ın dini oluncaya kadar, onlarla savaşın" ayetine dayanarak feda ettiler kendilerini, ve

biliyorlardı iyice, İslam için ölenler doğruca Cennete gidecekler. "Dünya İslam Devleti'ni kurmak, amacımız" diye öğretilsi onlara.         Global Çete, bu Süper Terör'ü gerçekleştirerek, bir yandan

bana (bize), (Dünya Sosyalist Devleti'ni kuracak olan bize) "yol" gösterdi. El Kaide'nin elinde Atom Bombası olsaydı, "tepeden" teslim alabilecekti, Amerika'yı. Çünkü, misilleme imkanı yok, yeri belli değil lideriliğin, komuta merkezinin (sözümona). CIA ve "KGB" marifetiyle, Amerika ve Rusya'ya

Page 23:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(2+1) kentlere yerleştirilecek atom bombalarının, patlatma mekanizmalarının bana (bize) teslim edilmesi, ve bunların tarafımızdan devletsizken, "bilinmeyen" bir yerden patlatılması, yani Nükleer Terör'le, Amerika ve Rusya'nın, sonrada tehdide devam ederek, öteki devletlerin, (yani Dünya'nın)

"tepeden" tarafımızdan teslim alınması. "Yol Haritası, bu" diyor Global Çete.        İkinci amaç, Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti'nin ilanından sonra, ispatlı olarak, Ladin'in Zevahiri'nin... CIA ajanı

olduğunu insanlara göstermek. Dinin, (İslam'ın) Global Çete tarafından nasıl kullanıldığını göstermek.         Dönelim biz kendi konumuza. Nerde kalmıştık, dün.         Dünya dinlerini

(Hristiyanlığı, İslamı, Hinduizmi, Budizmi...) reddettiniz. Bilimin getirdiği bilgileri iyice özümsemiş olarak, kainata baktınız, ve dediniz ki, bunun arkasında "bir güç" olmalı. Akıl yoluyla düşünerek dediniz bunu. Bir güç, bir Tanrı. Sonra gene akıl yoluyla, niteliklerini buldunuz Tanrı'nın. Yarattı

kainatı, Müdahaleci, İnsanları cezalandırıcı ödüllendirici, gerek insan hayatta iken gerek öldükten sonra, cehennemde yada cennette. Böylece, kendinize özgü, akıl yoluyla bulmuş olduğunuz dinin, dindarı oldunuz. Dua ettiniz Tanrı'ya. Bir tehlike durumunda yardım istediniz Tanrı'dan. "Tanrım beni koru" dediniz. Bir ihtiyaç durumunda gene Tanrıdan yardım istediniz. "Tanrım maçta bizim

takımı kazandır". Bunlar, yaşarken "anlık" durumlarda Tanrıdan istediğiniz "yardımlar" olduğu için, ibadet (tapınma) sayılmazlar. Ama ne zaman öleceğinizi bilmiyorsunuz. Öldükten sonra Cehenneme

gitmemek, cennete gitmek, bunun için ölmeden, tanrıdan günahlarınızı affetmesi için, ona dua etmeniz de şart. Arasıra. Ama en iyisi, düzenli aralıklarla, belirli zamanda, örneğin her akşam yatarken, uykudan önce. İşte bu ibadettir, artık. Her sabah kalktıktan sonra, elinizi yüzünüzü

yıkadıktan sonra da günün "şersiz","hayırlı" geçmesi için de Tanrıya yalvarmayı ekleyebilirsiniz, bu ibadete. En iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar

komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda var, arasıra. Nerde. Özel bir binada. En iyisi o da düzenli aralıklarla. ve bu tür toplu ibadetler için de, bir görevli seçmeniz

uygun olur. Böylece TAPINAK ve DİN ADAMI'na kavuşmuş olursunuz. Ama tabi, hangi davranışlarınızın kötülük (günah), hangi davranışlarınızın iyilik (sevap) olduğunu, bizzat kendiniz bileceksiniz, çünkü Tanrıdan bukonuda yazılı yada sözlü yada başka biçimde, bir açıklama gelmiş

değil. Eski dinlerin "açıklamalarını" reddettiniz. "Doğru Yol"u, kendiniz bulmak durumundasınız, her halükarda. Ama siz, eski dinleri reddettiniz ama, cennet ve cehennem kavramını, o dinlerin birinden (birkaçından aldınız. Daha da önemlisi, ölümden sonra,"Ruh"un yaşamaya devam ettiği düşüncesini aldınız, eski dinlerin hemen hemen hepsinden. Oysa özümsediğiniz "çağdaş" bilimsel bilgiler içinde RUH (spirit) yoktur. Psiko (psycho) vardır. Ölüm yoluyla can çıkar, can biter. Ama ölüm yoluyla Ruh

çıkar, Ruh bitmez. Bunu insanlık ta başlangıçta, "insan olurken" "buldu", akıl yoluyla.  Yani sizin, bilimsel bilgileri özümsemiş bir insan olarak "Ruh" (Spirit) in ölmezliğini kabul etmeniz aslında çok zordur. Kabul ettiğiniz takdirde de, bu konuda düşünmezseniz, eksik iş yapmış olursunuz. Mesela şöyle düşünebilirsiniz İnsan ölüyor, Ruh çıkıyor ölmüyor. Demek ki Beden'e bir de girişi var. Her insan için ayrı bir ruh olduğuna göre, demek ki insanların (ezelden ebede) sayısı kadar Ruh da yaratmış Tanrı. Belki bir adım daha ileri gider, dersiniz ki: Tanrı maddi bir varlık değil. Gözle

görülmez, elle tutulmaz. Ruh da öyle. Demek ki yeni doğan insanlara, Tanrı kendisinden bir parça "üflüyor". İnsan ölüncede, bu üflenen parça (ruh) yeniden Tanrıyla birleşiyor. Bu durumda, insan için

aslolan sadece, yaşanılan hayattır. Bu durumda Tanrıya dua etmiyeceksiniz, ölümden sonra cezalandırılmamak, ödüllendirilmek için. Ne için dua ve ibadet edeceksiniz, "anlık" durumların

dışında? "Tanrım, bana acısız ve huzur içinde bir ölüm nasip et."        Ruh konusunda, akıl yoluyla, düşünerek, başka biçimler de bulabilirsiniz. Eski dinlerden Hinduizm'deki  aynı Ruh'un çeşitli

zamanlarda çeşitli insanlarda, ve hatta özellikle Budizm'de insnlardan önce hayvanlarda ve hatta böceklerde müteaddid defalar bedenleştiğini bile bulanilirsiniz. Değişik durumlardan hangisini

aklınız kabul edrse, onu seçersiniz.        Aslında siz, eğer gerçekten çağdaş bilimsel bilgileri özümsemiş iseniz, akıl yoluyla, EVREN'in (Evren'in, Dünya'nın, Hayat'ın, İnsan'ın) arkasında bir güç,

bir tanrı olmalı dedikten sonra, bir adım atıp, yarattı kainatı dedikten sonra, başka bir adım atamazsınız. Müdahaleciliğini kabul edemezsiniz. Tanrıya hiç bir ilave nitelik veremezsiniz.

Dolayısıyla, Evren'n arkasında bir güç olmalı, belirsizlipğine dönersiniz yine. Hiçbir niteliğini akıl yoluyla bulamamanız o Tanrının, "Evreni tanrı yarattı" demenizi anlamsız kılar. Doğru Felsefe

"Bilinememezcilik" tir. (Varsa gerçekten, Tanrı Tanrılar Tanrıçalar, bize varlıklarını "belli edinceye" kadar.)        Bugün 6 milyar insandan, 1 milyarı müslüman, 1 milyarı Hindu. Müslümanlar BİR

TANRI'nın varlığına inanıyorlar. Hindular ÇOK TANRI'nın varlığına inanıyorlar. Evet, dinsel inançlara "saygı" şart. Müslümanlar Hinduların, Hindular Müslümanların dini inançlarına saygılıdırla. Ama sor

bir Müslümana, Hindu inancı doğru mu. Hayır, der. Ama sor bir Hindu'ya, İslam inacı doğru mu. Hayır, der. Yani "DİN" br "İnanç Meselesi" değildir, (iddia edildiği gibi). Bir "Akıl meselesi" dir aslında.

(12 Eylül'deki)

Zikirde Fayda var: Dün sabah "patlatma mekanizması" dedim, "CIA" dedim, ve sonra gece, Hürriyet'te gördüm bir haber: "CIA" diyor, "Fünye" diyor.  Fünye, patlatma mekanizması, demek.

Yani Stella faaliyette. Ben bu yazıları yazarken bile, Misyon Koyucunun izlemesi, ve hatta yönlendirmesi devam etmekte. Ama bu, yazıların, "benim yazılarım" olduğu gerçeğini

değiştirmez.       (12 Eylül 2008 tarihli Vatan gazetesinnden bir haber kesip yapıştırmışım "buraya":" Yüzyılın deneyi başlayınca  24 saatte dünyada 4 büyük deprem oldu,..." diyor.)      CERN deneyi

Page 24:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

depremleri tetikledi mi?  Ya peki, Deney başladıktan "birkaç dakika sonra" İsviçre'de 7 şiddetinde bir deprem olsaydı, durum ne olacaktı. Hem tüm insanlar duyacak, hem de farklı yorumlarla "Deney yüzünden"diyeceklerdi. Misyon koyucu uygun görseydi bunu yapardı. Onun yerine uzaklarda yaptı. Deney ardından 24 saat içind 4 "büyük deprem şiddetleri İran 6, Şili 6, Endonezya 6.6 (TRT böyle

söyledi) Japonya 7. Dün Ankara'da da 4.1 şiddetinde (Bala), bugün Çanakkale açıkları, Ege denizinde de 4.1 şiddetinde 02.12'de. Deneyden bir gün önce de, Vanuatu'da 6 (nokta küsur) bir deprem olmuştu. Endonezya depreminin saati ilginç TSİ 03.00'da. Vurgu: 3. 17 Haziran 2008'de,

"Nereye gidiyorsun, Manyak" deyip eliyle kafama (şiddetlice ) vuran İZMİRLİ'nin kastettiği Tımarhane'ydi. "Üçüncü Tımarhane" tehdidini , gerek İzmirli Sivili, gerek İzmir Polisini kullanarak, MİT marifetiyle öteden beri yapmakta misyon-koyucu. ENDONEZYA (sen de onu ezdin ya), "EZ"

vurguludur. Son 4 gün olarak bakalım depremlere, çünkü bu son dört günün hepside "bizim işler" ile ilgili önemli günler. Üçü yıldönümü. 9Eylül (İzmir'in kurtuluşu) Vanuatu (7), Endonezya (6 küsur), 10 Eylül "Kainatın Sırları" deneyi başladı. İran (6), Şili(6). 11 Eylül "Süper Terör" (El kaide) Endonezya (6.6), Japonya (7). Japonya'daki Endonezya'dakinden 21 dakika sonra. Ve Ankara (4.1). 12 Eylül

"Evren" Darbesi. Askeri. Çanakkale açıkları (4.1)  02.12'de. Şili'dekinin saatini bilmiyorum. "24 saat içinde" diyor gazete. 11 Eylül'e sarkmışsa, ALLENDE'nin de yıldönümü (1973). Bu depremlerin,

misyon koyucu tarafından, günlerle bağıntılı, hem deneyi çağrıştıracak, hem ezmeyi vurgulayacak biçimde yapıldığı kanaatindeyim. Bugünkü Çanakkale depremini de küçümsemeyiniz. Ben

Canakkale'de iken Evren vardı başımızda, ve gözüm Evren'in üzerindeydi hep.        Ben Dünya Sosyalist Devleti'nin "Başı" iken (zaman gelince) insanların gözlerini bizzat bana çevirecek, (kolay

anlaşılır mesajlı) öyle olaylar olacak ki (misyon koyucu yapacak ki yani) (Yıkıcı depremler başta olmak üzere), Ben, çıkacağım Televiyona, ve " Evet, o Tanrı ben" diyeceğim. Tanrılığımın ilanı böyle başlayacak., ve misyon koyucunun, ("mucize" gibi) yapacağı olayların desteğinde, devam edecek yeterince. Peki, ben insanlara ne diyeceğim. Burda tekrarda fayda var. Diyeceklerimi yeni bulmuş değilim. 20 yıl önce,"Tanrı Rolü" oynayacağımı bulduğumda, (zaten) biliyordum. Hiç değişmediler. Tekrarlıyayım:       Hiçbirşey yokken ben vardım, Tanrı. Biranda yarattımherşeyi, EZEL. Otomatiğe

bağladım başlayan süreci. EBED'e kadar devam edecek, ve biranad yokolacak herşey, ve ben Tanrı, varolacağım gene sadece. Ezel'den Ebed'e olan süreç. KADER.  İnsan kılığında inmişim yeruüzüne.

38 yaşımda öğrendim, o tanrı ben olduğumu. Ve zamanla insanların da benim tanrı olduğumu öğreneceklerini bildim ve bekledim. Ben de zamanında, şimdi size yönelik "tanrısal" mesajlar gibi, bana yönelik "tanrısal" mesajlarla bulmuştum Tanrı olduğumu. Tanrı'yım, ama sizin gibi insanım.

Bizzat kendimin Tanrısal özellikleri yok. Dolayısıyla bana ibadet etmenizi değil, biat etmenizi istiyorum. Ben kendim anladım niye yeryüzüne indiğimi. Siz de anlayın ve ona göre davranın.

Davranmazsanız, kişisel yada kitlesel tanrısal cezalandırma ile karşılaşabilirsiniz. Belli ki işim, En Güzel Toplum Düzeni'ni kurmak yeryüzünde. Sosyalist Ekonomi yetmez. Herkese AŞK, en öncelikli konu. "DÖRTLÜ AİLE" düzenini kuracağız, Çiçekkentlerde. Evet, Kainat (ve olup bitenlerin hepsi)

aslında bir tanrısal oyun. Ama hayat "gerçek". İnsana, yaşarken ACI var, HAZ var. Acılardan kaçınmak, Hazları arttırmak, hayatın amacı. İnsan özgür. İyi ve Kötü işleri yapmak konusunda özgür.

Hem bu Özgürlük var, hem Kader var. Çelişki. Kavrıyamıyoruz. Tanrısal sır. Tıpkı Evren'in sonsuzluğunu kavrıyamadığımız gibi. Mevcut ve eski dinler de, aslında tanrısal oyunun bir parçası,

Ben yeryüzüne ininceye kadar. Dolayısıyla, mevcut dinler artık geçersiz. Ona göre davranın, kavramaya çalışın "reliteyi".         İşte böyle. Asıl maharet, misyon koyucuda olacak tabi, insanları

inandırmaya, ve "değişmeyi" kabul etmeye. Değişmeyi kabul etmek zordur. İnanmış olmak yetmez. Onun için suni doğal afetler, yıkıcı depremler, kazalar vesaire şart. Zaten Tanrılık ilanına kadar,

tanımış beni insanlık, Dünyayı "atomlayan" adam. (Çok etkin) bir politik otoritem zaten var insanlar üzerinde. Bir de buna Tanrısal Otoriteyi ekleyiniz. "Evet" diyecekler insanlar, dinlerini bırakmaya,

"EVRENSEL" tarikatsiz, mezhepsiz (ve ibadetsiz) tek bir din altında birleşmeye. Yasaklıyacağım tüm mevcut dinleri, hemen (Tarık bin Ziyad gibi). Ölülerimize saygıyla (tabi ki acıyla) Yakma işlemi (KREMATORYUM) (Küller denize). Hinduizm'den "çaldım". Başka çare yok. En uygunu bu.      

Otorite'nin oluşmasının başlangıcı İZMİR. "İntikam"a dayalı Klasik Terör. Onun için "ezdirildim" (ve ezdirilmekteyim) İzmirli'ye (ağır biçimde), MİT  tarafından, son 21 yıldır.

(13 Eylül'deki)

HELYUM henüz bilnmiyor iken, önce Güneş'te bulunduğunu (keşfedildiğini) öğrenince ben (bu son zamanlarda) çok "şaşırdım", çok sevindim. Çok ilginçti. Bilim'in güzelliği ihtişamı. Işık prizmadan

geçirilince 7 renge ayrılıyor. TAYF (Spektrum). Havada  Gökkuşağı (Rainbow). (İnsan, insan olurken neler hissetti, düşündü Gökkuşağı oluşunca...)  Ama akkor haline getirilen (metallerin), elementlerin de yaydığı "ışık" da prizmadan geçirilirse, hepsi kendisine özgü değişik Tayf yapıyormuş. Bunu da

bulmuşlar bilimciler sonradan. Ama bir bilimci Güneşi gözlerken, güneş ışığı ile gelen bir değişik tayf görmüş. Bilinmeyen. Demişki bu da bir element. Güneşte var. Öyleyse adı  Latince Güneş,

Helyus'dan dolayı Helyum olmuş, olsun demiş. Daha sonra Helyumu Dünyada da bulmuşlar bilimciler. Evet çok sevindim. Daha sonrada, "GÜNEŞTEN GELİYORUM, KÖKÜM HİDROJEN HELYUM" dedim. Çünkü bilimciler daha sonra, Güneşte (o sıcaklıkta, 6000 C derecede) Hidrojen atomlarının, sürekli Helyum atomuna dönüşmekte olduğunu da bulmuşlar. Yani Hidrojen bombası patlaması. Aynısını yryüzünde de yapyılar, Atom Bombasından sonra. Atom bombası, atomun parçalanması

Page 25:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(Uranyum atomu) ile. Fizyon diyorlar. Hidrojen bombası Atomların birleşmesi ile. Füzyon diyorlar. Hidrojen bombasını patlatabilmek için, yani 6000 C derece sıcaklık sağlayabilmek için, önce atom

bombası patlatıyorlar, hidrojen bombasına bitişik. Sonuç gene radyoaktif. Aslında iki  hidrojen atomunun birleşmesi Helyum olmasında Radyoaktivite yok. Temiz nükleer enerji. 1990 lı yılların

başında, ilk kez Füzyon olayını, "oda sıcaklığında" gerçekleştirdiklerini ilan ettiler. Ama sonra haberlerin devamını getirmediler, öyle kaldı. Teknoloji'yi "kasada" saklıyorlar kanaatindeyim. Bu ne

demek? Kolay, Temiz, "sonsuz" Nükleer enerji, insanlığın hizmetinde. Denizde su, suda hidrojen "sonsuz". (Hidrojen enerjisiyle karıştırmayınız). Soğuk Füzyon dediler buna. Ne zaman için

saklıyorlar. "Yeni Sünya" için.       Salihli'de doğmuşum, hatırlamıyorum doğumumu. Ama eminim. Kanaat. Toplumdan edindim bu kanaati. Dünyamız Güneşten kopmuş. Görmedim koparken.

Bilimden edindim bu kanaati.   "Ateş topu" olarak Güneşten kopmuş Dünya, ama madde'nin "çekim gücü" olarak kaçamamış uzay'a. Çevresinde kalmış, "uydu" olarak dolanmaya başlamış. Başka gezegenler de var, güneş etrafında dolanan. Onlar da "aynı". Bu uydu işni (peyk, satellite işini)

aynen biz insanlar da gerçekleştirdik sonra., kendi dünyamızın etrafın "sni peyk" ler yerleştirerek. Ne geri düşsünler, ne uzaya kaçabilsinler, öyle uygun bir yörüngeye. Dünyanın güneşten kopma

işinden hiç kuşku yok. Kesin. Öyleyse, "soğuyup", "kabuk bağlamış", bu da kesin. İçi hala areş topu. Arasıra volkanlardan dışarı taşıyor., sıkışmadan vesaireden. Nasıl bir "kabuk". Görüyoruz işte.

Toprak, su ve hava. (Uzayda hava yok. Dünyanın çevresinde, üst tabaka olarak var.) Buraya kadar kanaatler kesin. Öte yandan, Dünya üzerinde canlılar. (Akıl dolayısıyla) en üst düzeyde olan biz

İnsanlar. Yine akıl yoluyla, tarih bilincimizle, biliyoruz ki, eskiden şimdiki bilimsel olanaklar yoktu.. Bilim yoktu. Ateş yakmasını bile bilmiyorduk. Yaşama biçimimiz, öteki hayvanlardan özellikle "yapı" olarak bize en yakın olan hayvanlardan, pek farklı değildi. Hayvan'dık yani. Aslında hala hayvanız.

(Hayvan sensin yılmaz.) EVRİM (tekamül, Evolution) i bulmamız, bilmemiz için bu kadarı bile yeterli. Bizim de iki gözümüz var, kuşların da iki gözü var. Öyleyse kökenimiz ortak, besbelli. Evrim,

"Maymun'dan" sonra sadece insana doğru değil. Daha öncesi var. Sonra buluyoruz Hayvanlar ile Bitkilerin "ortak" özelliklerini. Diyoruz ki köken gene aynı. Sonra farkediyoruz, öğrenip buluyoruz bilimle, tek hücreli canlıları. Eski insanların (mikroskopları olmadoğı için) haberdar değildiler, tek hücreli canlılardan. Sonra, farkediyoruz, öğreniyoruz, bilimle, bizzat insan vücudu da hücrelerden

mürekkep. Çok hücreli. Ve insan hücreleri ile, tek hücreli canlılardaki hücre, her bakımdan birbirine çok benzer durumda. Buradan sonuç çıkarıyoruz. Çok hücrelilerden önce, tek hücreliler vardı. Tek

tek yaşıyorlardı. Sonra birleşerek, "iş bölümü" yaptılar, çok hücreliler ortaya çıktı. Demek ki Dünyadaki canlıların kökeni tek hücreli canlılar. Değişerek de olsa, günümüze kadar gelebilmiş tek hücreli canlı. AMİP klasik örnak, tek hücreli canlıyı annlayabilmemiz için. Bu kanaatlerimiz de kesin,

tek hücrali canlıdan türedik. Nerde. Dünya'da. Dünya kabuk bağladıktan sonra. Ve böylece birleşiyor iki kanaat, Güneşten kopma ve Evrim. Yani "uygun", şartlar oluştuğunda, Dünyada,

Cansız, Canlı'ya dönüşmüş. Bundan da eminiz. Ama nasıl olmuş bu, bilmiyoruz. (Kanaatimce hiç bilemiyeceğiz.) "Uygun şartlar" geniş bir alanda olduğu için, cansızın canlıya dönüşmesi, Hücre

olması birkaç yerde birden başlamış da olabilir. Üstelik ortamın "biraz" farklı olmasından dolayı ilk hücrelerin temelde aynı ama, ayrıntıda biraz birbirinden farklı da olmuş olabilir. Dolayısıyla

bilemeyiz, başlangıçta sadece tek bir hücre oluştu da ondan mı türedik, yoksa birkaç değişik hücre mi oluştu en başta, onlardan mı türedik bilemeyiz. O farklı hücreler çok hücreli olurken, sadece

kendi tipleriyle mi birleştiler, yoksa karışık melezleme mi oldu, onu da bilemeyiz. Bildiğimiz, Cansız Canlıya dönüştü. Hücre ortaya çıktı. Hücrede ne var. Cansızların, bir miktar elementin toplamı, Hidrojen, oksijen, Silisyum vesaire. Dolayısıyla ben, "Güneşten geliyorum, Kökenim Hidrojen

Helyum" derken, bundan kesinlikle eminim. (Bilimsel kanıt olarak). Bugün, (şu anda) bedenimi oluşturan Proton, elektron ve Nötronların tamamı, ne bir eksik ne bir fazla (kaç katrilyon küsur

bilemem) bir zamanlar Güneş'teydi. Şu anki kütlemin tamamı, Güneşteydi br zamanlar. 

(14 Eylül'deki)

Bu sabahın haberlerinden: Rusya'da urAL'larda uçak düşmüş, Aeroflot'a ait tamamı 88 kişi ölü. Biri de Türk'müş. Levent nurİ Koçak. Bundan önceki iki büyük yolcu uçağı kazasında birer Türk vardı ölenler arasında. İspanya, 20 Ağustos, Mustafa erDİL, Kırgızistan 24 Ağustos, Mehmet Şahin. İkisi

de İZMİRLİ'ydi. Levent Nuri de İzmirli mi acep? (28 Haziran 2008'de ilave: Evet İzmirliymiş. 16 Eylül 2008 tarihli  BUGÜN gazetesi "Ürperten İzmir Tesadüfü" manşeti altında yazmış:"... bir ay içinde...ve

bunların ortak özelliği 3'ünün de İzmir'de yaşıyor olmasıydı." Düşme tarihi 14 Eylül 2008, sabah, gün başlarken, karanlıkta.)        18 Nisan 1983, Demirbank, İstanbul, Altıyol Şubesi soygunundan

önce, gerçekçi olsun diye, Aeroflot'a gidip sormuştum, Moskova'ya uçak bileti ücretini.        Annelik içgüdüsü, Goril'de de, İnsan'da da aşağı yukarı aynıdır. Goril anne de, İnsan annne de yavrusunu kendisinin doğurduğunu bilir, onu emzirir besler, bakar, büyütür, korur, sever ve gerekli bilgileri

öğretir ona. Birkaç gün önce gazetelerde vardı haber: Almanya, hayvanat bahçesi. Goril. Yavrusu ölmüş. Kabullenememiş ölümünü, "günlerce" kucağında taşımış ölü yavruyu. Ama goril düşünmez,

"nerden geldik, kökenimiz ne" diye. İnsan, insan olurken düşündü bunu. Kendi doğumunu hatırlamıyor ama, doğmuş, doğurulmuş olduğundan emin. Görüyor yeni doğanları, doğum

olaylarını. ÖLÜM olaylarını da. Ve "akıl yoluyla" (düşünerek) buldular , insanlar "kökenlerini" insanın ortaya çıkışı, "yaradılışı" açıklamalarını. Farklı dinlerde farklı biçimlerde  bugüne kadar geldi, bu

Page 26:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

açıklamalar. Ama, Bilim'in gösterdiği EVRİM'le çelişiyor tabi bu eski açıklamalar. Ama ayakta tutuldular, dinlerin ayakta tutulması gereğinden dolayı. Müslüman nasıl biliyor, Hindu nasıl biliyor,

insanın başlangıcını?        Darwin, yanyana dizi şeklinde volkanik Galapagos adalarında aynı tür hayvanların farklı biçimde olduklarını gözlemlemiş. Ama yanyana olan o adaların da ortamlarının

farklı olduğunu da görerek. Hayvanların (tabi insanların da, ve genel olarak canlıların), ortama göre vücut yapılarının değiştiğini, canlılarda Evrim olduğunu görmüş. Bilim kitapları bile hala "Teori"

diyor. Nasıl yorumlarsan yorumla. İspatlanmış yada ispatlanmamış. Besbelli değilmi, Afrika'nın zenci insanı, güneşte yana yana kapkara olmuş, bu genlerine yansımış, değişmiş kara derili olmuş. Yada, insanın kökeni Afrika ise, ordan göçenlerin renkleri zamanla beyazlaşmış.  Zürefa'nın da Antilop'un da boyun kemikleri sayılarının aynı olmasına rağmen, vücutlarına oranla, zürefanın boyunun çok uzun olması. Besbelli ki, "savanlarda" ağaçlardan yaprakları yiyebilmesi için, boynunu hep yukarı uzatmak dolayısıyla, uzun bir evrimle uzamış zürefanın boynu. Birinci konu bunu görmek. Antilop öyle, Zürefa böyle yaratılmış da ondan değil. İkinci konu, bunu nasıl becerdi o bedenler. Bu Felsefi bir konu.         20liyaşlarımın başında, bir bilimsel kaynak kitpta okumuş olduğum iki konu var. Çok

önem vermiştim. Birincisi, az da osa, Afrika'da bazı bitki türleri. Hayvan özellikleri taşıyormuş. Üstüne konan kuşu kapıp da  "sindiren" (yani yiyen) ağaç. Sanırım "yalan" değildi. Çünkü (böyle söylüyorum şimdi) duymadım daha sonra aynı tür haber, bilgi. Yalan değil diye kabul ediyorum

şimdi de. Ve 20li yaşlardaki yorumum aynı. Bitkilerin, hayvanların kökeni de aynı. İkincisi Virüsler. Diyordu ki kaynak kitap, virüsler hem cansız, hem canlı özellikleri taşırlar. Ürerler canlılar gibi,

kristalleşirler cansızlar gibi. Bu ise cansız'la canlı'nın birbirinden kopuk olmadığını, cansız'n canl'ya dönüştüğünün belirtisiydi. Sofra tuzu, mikroskopla bakınca, hepsi "belirli biçimlerde kristal. Suda eriyince bitiyor kristal olmaları. Ama ortamdan su çekilince, gene kristalleşiyorlar. KAR aslında su

ama Kar Taneleri, çok güzel kritaller (miş, ben mikroskopla bakıp görmedim.) Canlılar içind kristalleşme, virüslerde varmış sadece. 35 yıl kadar sonra 50li yaşlarımın sonunda, Virüsler

hakkında "daha fazla " bilgi edindim. Belki bilimciler de bu 35 yıl içinde, Virüslerle ilgili bilgilerini daha da artırdılar, belki de biraz değiştirdiler.       Canlıların temel taşları GEN'ler.  Tek hücrelilerde de, biz insanlarda da. İnsanın genel "Gen Haritası'nın çıkarılmasının "resmi" ilanı "şerefini" 2001

yılında Bill Clinton'a verdiler, Başkanlığının ilk yılında (GENOM Projesi). Genler aktarıyor, bir sonraki nesile, canlının temel özelliklerini. Bu arada canlı evrim geçirirse, bu genlerine yansıyor. Genler

değişiyor Yeni gen ekleniyor, vesaire. (Bunun nasıl olduğu, felsefi bir konu.)  Çünkü Genler tamamen "kimyasal bileşikler". Yani tıpkılarını (henüz yapamıyorsak bile) Kimya laboratuvarlarında yapmamız mümkün. (ki yapıyoruz, eminim. Hiv Virüsü, AIDS laboratuvar ürünüdür. Amaçlı olarak

üretildi, I980'de salıverildi insanlar arasına. O günden bu yana 36 milyon insan öldü, ama 24 milyonu Kara Afrka'da. Dünya Sosyalist Devleti ilanı ile, Global Çete'nin insanlara yaptığı kötülükleri anlatırken, söylensin diye.)       Genlerin, birleşik olarak, DNA, adı. Amip'de de var İnsan'da da, DNA. İlkel ve gelişmiş, farklı farklı. İnsan DNA'sı herkeste (galiba %99 civarında) tamamen aynı. İnsanları birbirinden farklı kılan, o yüzdebir oranında. Tabi, Goril'in DNA'sı ile İnsan DNA'sı da büyük oranda aynı "benzer" biçimde. Tamamen aynı olan genlerimiz kaçta kaç oranında, bilmiyorum. VİRÜSLER sadece, bir DNA'dan ibaretmiş aslında. yani genler topluluğu. Çevresi bir zarla kaplıymış, okadar. Beslenme vesaire yok, hareket yok. Dolayısıyla canlı demek mümkün değil. Ama bir hücreye (bu

hücre tek hücreli canlı, veyaçok hücreli canlıda olabilir) girdiklerinde, hücre onu kendi  DNA'sı "sanıyor", ve onu sürekli şekilde çoğaltmaya başlıyormuş. Yani, virüsün "üremesi" böyle. Üreyen virüs, ya hücreyi patlatıp öldürüyormuş,,yada hücre zarından çıkıp, öteki hücrelere giriyormuş, ve tüm bedeni sarıyormuş. Zararlı virüs ise öldürüyor canlıyı. Örneğin, Kuduz. Ama faydalı virüsler de varmış. Bir insan genetik hastalıklı, yada  DNA'sında bir Gen eksik. Virüse yklüyorlar eksik geni, ve

"zer ediyorlar" insana (bir hücresine yani). Zamanla, insanın tüm hücreleri eksik gene kavuşup normalleşiyor. Farklı canlılardan Gen Nakli ile, "yeni tür" canlılar üretildiğini (özellikle tarımsal bitkilerde)  herkes biliyor artık. Gen Nakli. Gen Teknolojisi. (Suni Evrim). Kutuplara alışmış bir

balığın, ilgil genini, Fare'ye naklediyorlar, artık  üşümez oluyor, Fare, dondurucu soğukta. "Mevcut genleri" nakile ek olarak, tamamen yeni genler yapmak (Laboratuvarda) ve bunları bir canlı türünr

yüklemek de mümkün. Tabi ortaya çıkacak yeni canlı türünün önceden tahmin edilmesi zor. Şimdilik, Bilim, mevcut canlılardan, "yepyeni" canlı türleri yaratacak seviyede. Ama tamamen cansızdan, canlı üretebilecek mi. Bu konu belirsiz. Akla uygun geliyor. ilk tek hücreli canlıların

ortaya çıktığı "ortamı" kurarsak, yine cansız, canlıya dönüşebilir, diye. Ama, kesinlik yok. Tabi bilim bunu, yapmaya çalışacak. Bilim derken, bilimcileri, insanları kastediyorum, tabi. Uzayda

görebildiğimiz en uzak noktanın da ötesinde hep "göremiyeceğimiz" olduğundan  kesin olarak eminim.Teleskoplarımız ne kadar gelişirse gelişsin, Hep, Ötenin ötesi olacak. Ama cansızdan Canlıya

geçişi, laboratuvarda  insan gerçekleştirebilecek mi (Tek hücreli Canlıyı yaratabilecek mi, bilmiyorum. Emin değilim) Konu belirsiz.

(15 Eylül'deki)

Misyon Koyucu, MİT marifetiyle, "AFFEDERSE Baş olacak" kandırmacasıyla yıllardır ağır biçimde ezdirmekte beni İZMİRLİ'ye. Dolaylı söz ve davranışlarla, Aşağılama, Cinsel ağırlıklı Taciz, Dayak,

Tımarhane Hapishane Tehdidi biçiminde,  Hergün  Heryerde, İskelede, Vapurda... (28 Haziran 2012'de İlave: "dayak hergün değil tabi, ÖNEMLİ günlerde...")        Dün Pazar. Yani akşamleyin,

Page 27:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Üçkuyulara gitme zamanı, feribotla. 16.40 feribotu için Bostanlı iskeleye yaklaşmaktayım.  Yolumun üzerinde Feribota binen arabalar, ve onlara bilet kesen görevli. Ama yanına gelmiş feribotun

kaptanı, onunla (sözde) konuşmakta. EZME'nin bir parçası. Turnikeden dönüşte, Feribota değilde, kaptana yöneldim önce. Varınca yanına, "Burda bir arabalı vapur yanmıştı hatırladın mı" dedim,

elimle feribotu (ESENKÖY) göstererek. Biraz durdu cevap vermedi. Cevabını bekledim. Sonra, "Ne olmuş yani" dercesine, sorar gibi uzunca bir "evet" dedi. "Aynı gün, Van'da bir arabalı vapur ters

döndü, birkaç kişi öldü, aynı gün" dedim aynen ve yürüdüm "arabalı vapura". Bu sabah haberler bir arabalı vapur kazası ile başladı. Dün gece Bandırma'dan saat 23.00'de kalkan RO-RO gemisi

limandan uzaklaşamadan "ters dönmüş" (Alabora olmuş) 15 dakika içinde batmış. 1 ölü, 5 kadar kayıp. 73 kamyon, 2 TAXİ varmış toplam araç olarak. 27 personel, toplam 95 kişi. Ölünün adı da şimdiden belli,  özER ERdoğan. Sebep, "yük kayması". "Teşekkürler" misyon koyucu. "Allah razı

olsun"!  Geminin adı   "HAYAT-N". Kaptanı mitHAT altun. Gözaltına alınmış galiba. (Suçu ne?)  Düne ait başka bir haber, TARsus (mersiN) de  kahvehane TARanmış. iki ölü, biri serDAR altun. "KAN" davası meselesiymiş.   Nasıl becerdiler alaborayı? Ağır yüklü kamyonları "sol" tarafa yığmakla

(stella marifetiyle). Zaten, iskeleyle teması kesildiğinde, uani kalkış anında, gemi hemen sol tarafa yatmış. Kaptan düzeltmeye çalışarak "devam" etmiş harekete. Dün, Kocaeli Derince limanında,

Demir ÇUBUK yüklerken, "PANAMA" bandıralı bir gemi, "halatları" koparıp 15 dakika içinde batmış, içindeki 4 personel canlarını zor kurtarmışlar. RO-RO gemisindae kurtulan EMİN Demir anlattı olayı,

TV'de. Dün akşam Demir telefon açtı, konuştuk. Dün "ev"e dönerken, akşamleyin karanlıkta, Bostanlı iskelesinden Yalı caddesi boyunca yürürken, kenarda bekleyen Taksici ben yaklaşırken "davranış" sergiledi. Yanına yaklaştım, "Taksiciler bana çok acı verdiler, ne olur ne olmaz, suça

karışma" dedim ve yürüdüm. RO-RO gemisindeki "2" otomobil için, "taksi" demişti TRT. Ötekiler de kamyon. Başka tür araç yok. Yani kamyon çok. İKİ taksi. ("intkamyok" "si.itak) (taksiiki: taksi.i) mesajı, ona da mersi.        -Yılmaz, felsefeyle ne alakası var bu anlattıklarının?        -Haklısın, biz konumuza dönelim. "HAYAT-NE" onu anlatıyorduk.        VİRÜS, "editor at large (serbest gazeteci) bibi serbest bir DNA. Aslında canlı özelliği yok. Kimyasal madde, (Bileşik). Otel olarak kullandığı hücre yapıyor üremesini, kendi DNA'sı sanarak. Bu durumda şunu da söyleyebiliriz. Grip virüsü, aşıya karşı dayanıklı olacak biçimde değiştiriyor hemen kendini, evrim yapıyor, ve bilimcilerin

geliştirdikleri aşı, ikinci yıl işe yaramıyor. Yeni aşı hazırlıyorlar, bu yüzden. Demek ki virüs DNA'sındaki bu evrimi yapan da aslında virüs'ün misafir olduğu hücre. Kendi DNA'sı sanıyor ya,

"yokolmasın" diye korumak için mecburen tedbir alıyor, dış saldırıya, aşıya karşı ve ve değiştiriyor virüsün DNA'sını. Bir soru daha var tabi: cansız'dan canlı oluşurken, önce virüsler mi oluştu, yoksa

tek hücreli canlılar mı. Tek hücreli canlılardan kopan DNA'lar, serbest kalınca virüs olmuş da olabilirler. Bilimin, (Bilimsel yöntemin) güzelliği ile ilgili 2 örnek var, çok önemli. Biri gezegenlerle

ilgili. Eski insanlar çıplak gözle gözlemleyerek, ayırdetmişler gezegenleri, öteki yıldızlardan. Toplam 5 tane, isimlendirmişler de onları. (hatta tanrılaştırdılar, biliyorsunuz). Sonra Dünyamızında bir

gezegen olduğu anlaşılınca, toplam 6 olmo-uş, bilinen. Teleskopla bir tane daha bulununca, URANÜS'le toplam 7 olmuş. Ama gözlemleyerek farketmişlerki, gezegenlerin yörüngeleri,

birbirlerine yaklaştıklarında biraz bozuluyor. (öğrendiler ya, yenice, maddenin çekim gücünü, ondan) Ama bakmışlar, ilgisiz yerlerde Uranüs'ün yörüngesinde de böyle bozulma var. Akıl yoluyla demişlerki, anlaşılan  Uranüs'ün ötesinde göremediğimiz bir gezegen daha var."Hesaplıyarak" bu gezegenin yörüngesini de çizmişler. Daha sonra,(teleskopun gücü artınca) tam da o yörüngede görmüşler, bilinmeyen gezegeni. Neptün. Ve ardından Plüton'u da aynı yöntem ile bulmuşlar. Toplam 9 olmuş. Son günlerde birini gezegen sttüsünden "azlettiler" (küçük diye) hangisiydi?

Farketmez. Öteki gezegenlerin yörüngelerini etkilediğine göre.       İkinci örnek: Elementlerle ilgili. Demir, Bakır, Hidrojen, Helyum vesaire. İlk kez bunları MENDELYEV özelliklerine göre sınıflandırmış. Tablo haline getirmiş. Ama görmüş ki tabloda bazı yerler boş kalmı. Bu boş kalan yerlerde de henüz bilmediğimiz elementler olmalı demiş, ve 3 tanesinin özelliklerini anlatmış. Evet sonradn bulunmuş,

keşfedilmiş bu elementler ( o özelliklerle).        Şimdi, insanlığın önündeki büyük işlerden biri de, yeryüzündeki canlıların, tek hücrelilerden, tüm çok hücrelilere kadar "hepsinin" DNA'larını tesbit

edip, (bilgisayar yardımıyla da, bunları basitten karmaşığa doğru, sıralamak, sınıflamak, tablolaştırmak. Evet, "boş" kalan yerlere dikkat etmek. yoksa bile dünyada, o boşluklara uygun

DNA'lar yapıp, ilgil yakın canlılara (insan hariç) uygulamak, ve değişikliği gözlemek. Zaten, kısmen bu işlerin başladığına dair, işareteliyor geliyor medyadan arasıra. "Falanca" canlının gen haritası

bulundu, vesaire.       Aslında bugün, AMİP'ten başlayıp, İNSAN'a kadar "HAYAT NE" konusunu (tekrar) yazacaktım özetle, felsefi açıdan da bakarak. Ama RO-RO gemisi "HAYAT-N" dolayısıyla

vakit kaybettik biraz.        BARIŞ'cığım, dün DEMİR senden (sizden) de söz etti. O sözederken, (Hacettepe) BİYOLOJİ bölümü mezunu  olduğun hatırıma geldi önce. "Unutma Sakın"

öğrendiklerini. ("Lazım" olacak). Ben "malesef", ODTÜ elektrik mühendisliğinde (2 yılda)  öğrendiklerimin "hepsini" unuttum. OHM Kanununu bile. (29 Haziran 2012'de ilave: Şarkı: AŞK'ın

Kanununu yazsam yeniden...)  (Düşünerek bulabilirimama. Neydi OHM Kanunu.) Akım, Voltaj, Direnç arasındaki bağıntı. Orantılı değişim. Akım arttıkça direnç de artar. Demek ki Doğru Orantılı. V=RI

uyar. Çok saçmaladın Yılmaz aceleyle. Direnç sabit. Voltaj arttıkça akım da artar.  O.K.   R=V/I tabi bu akıl yürütme ile 1/R= V/I da mümkün. Zararı yok. 1/R de sabit.

(16 Eylül'deki)

Page 28:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Amip vardı sırada, ama "hareket", önceliği aldı. Cansız'ın (taşın toprağın) artık daha fazla bölünemiyen, ufalanamayan, en küçük parçasına, ATOM adını vermiş, bir eski (Yunanlı) insan,

felsefe yaparak. İçi (aynı yapıda) "dolu", hareketsiz zerre. Sonra Bilimle bulduk ki, Atom'da hareket var. Bir proton büyük, bir elektron küçük. (Hidrojen Atomu). Elektron protondan uzakta ama

çevresinde dolanmakta. Ama bu dolanma, o kadar düzgün, o kadar tekdüze ki, Zaman birimini, Dünyanın Güneş etrafında dolanmasından değil de, ondan almış olsak, kat kat daha fazla süre

(aslında sonsuz süre) değişmez kalır, seçtiğimiz zaman birimi. Sözgelişi elektronun, proto çevresindeki 1 milyon kez dönüşünü, 1 saniye kabul etsek.  (30 Haziran 2012, saat 12.20. İlave: bir saat kadar önce, SABAH gazetesinden kesip Bloknota yapıştırdıklarım arasında bu konuda bir haber

vardı. Özetle: "... bugün daha uzun...dünyanın ... hızı düzenli olmayan dönüş nedeniyle... KAYIP SANİYE...Atomik saate... gece yarısı eklenecek..."). Sonra ne bulduk? Bildiğimiz kadarıyla Evren'de (ve Dünyamızda) en çok Hidrojen atomu bulunduğunu, ve Hidrojenin (Güneşte ve öteki yıldızlarda) sürekli Helyuma dönüşmekte olduğunu. 2 elektronlu, 2 protonlu, bir üst düzey atom. Buradan şu

sonuca çıkarıyoruz, daha üst düzey atomların hepsi, bir zamanlar Hidrojendi. Üst düzey atomlardan türemiş olamaz alt düzeydekiler, ve Hidrojen.       Sonuç Evren'in başlangıcı oldu mu olmadı mı ASLA

bilemiyeceğiz. Ama başlangıçta Evren'de sadece Hidrojen atomları ve uzay vardı. Hidrojen atomlarında da "hareket" (movement).  Akıl bizi Big Bang (Büyük Patlama'ya) götürüyor ama,

Patlama öncesi, mutlak meçhul olduğundan, Big Bang Teorisi, teori olarak kalıyor sadece. Ama her halukarda, önce Hidrojen atomları vardı, sadece. Ve onlardaki "HAREKET". Dolayısıyla, Çağdaş Felsefe sorunları, aslında, bu Hidrojen atomundaki hareketi sorgulaamakla başlar. Evet bilimle 

bulduk. PROTON (+) artı  yüklü. Elektron (-) eksi yüklü. Çekiyor proton elektronu kendisine. Ama elektron çok hızlı hareket etmekte. Merkezkaç kuvveti. Düşemiyor proton'un üstüne, kaçamıyor da. Hızı ona göre. Uydu (satellite) olmuş Protona. Dolanıp duruyor çevresinde. Ve , bildiğimiz kadarıyla,

(ki bundan eminiz), bilmiyor niye dolandığını. Biz insanlar farkettik dolandığını. Bizden daha alt düzey canlılar (hayvanlar), örneğin Goril de farkında değil, habersiz, atomdaki hareketten. Bundan da eminiz. Buldyk, atomdaki hareketin "nasıl" olduğunu, ama "sebebini" bulamadık. Bulamıyoruz. Niçin çekim gücü var protonun. Niçin elektron, o hızla dolanmakta. "AMAÇ" ne? Bunları mecburen "pas geçerek" Atom'un özelliği, (Hidrojen Atomu'nun özelliği) diyoruz. Üst aşama atomlarda, yeni özellikler oertaya çıkıyor. Örneğin uranyum atomu, Radyoaktif. Radyasyon yayıyor çevreye. Ama onda da elektronlar, çekirdeğin (proton ve nötronların) çevresinde dolanmaktalar. Atomun temel özelliğini korumaktalar. Evrendeki tüm nesneler (cansız yada canlı) Atomlardan oluştuğuna göre,

Evren'de atomlardan dolayı, "hareket" esas (esential). Atomlardan meydana gelmiş kütleler (cansız kütleler) de de "kütlesel hareketler" var, başka kütlesel özellikler de. Fiziksel, kimyasal, nükleer değişmeler de var. Bu açıdan, Evrende "faaliyet" (Activity) sürekli. Bu "faaliyet" için de kopmuş Dünyamız, Güneş'ten. Sonra soğumuş. "Kabuk" da canlılar oluşmuş. Cansız, canlı'ya dönüşmüş. Önce tek hücreliler. Evrim. Ve biz insanlar, "en üst düzey" canlılar. Bu kadarından eminiz. Bilime

dayanan BİLİNÇ. Ama cansız, nasıl olup da Canlı'ya dönüştü, bilmiyoruz. (Sanırım hiç bilemiyeceğiz.) Veya niye dönüştü, hangi amaçla dönüştü. Hayat'ın Dünya'da başlangıcı da sanırım, Evren'in

Başlamgıcı gibi, hep bilinemez kalacak. Bildiğimiz kadarıyla, Hayat (şimdilik) sadece Dünyamızda var. Başka gök cisimlerinde de hayat olabilir. O ayrı bir konu. Dünyada oluştuysa, Dünya benzeri

başka gök cisimlerinde de, Dünyadakine benzer bir yolla, dünyadakine benzer yapıda canlılar türemiş olabilir. Yada Sünyadakine benzemez bir yolla, Dünyadakine benzemez bir yapıda (hiç hayal bile edemiyeceğimiz nitelikli) canlılar da olabilir başka "yerlerde". Tanrı Tanrıça türünden

değil ama, karşılaştırma mümkün olsa, bizden çok aşağıda, yada çok yukarda canlı türleri. Ağaca bakın, bir de kendinize bakın. İkisi de canlı. İlk bakışta benzer bir taraf var mı.        UFO konusunun, kafaları karıştırmak için, ötedenberi Global Çete tarafından (uyduruk haberlerle de) kullanulmakta

olduğunu da unutmayınız. İnsan Aklı, doğadaki, (Evrendeki) faaliyetin (bu faaliyetlerin en basiti hareketin) "nasıl" olduğunu, anlayabilecek duruma geldi. "Doğa kanunları", (Fizik, Kimya...) Ama

canlı'daki faaliyetin aslını kavramak hala mümkün değil.        AMİP, tek hücreli. "İlkel canlı". BİYOLOJİ ile öğrendik özelliklerini. O da atomlarda oluşmuş aslında. Ama bir bütün olarak da faaliyet içinde, ve bu faaliyeti cansız diğer kütlelerin ("anlaşılabilir") faaliyetlerine hiç benzemiyor. Kavramak daha zor. (Biz insanlar için, tabi). Sanki bir RUH'u varmış gibi davranıyor, Amip, dedim ve diyorum. Yanlış anlaşılmasın Ruh'u var demiyorum. Hayvanlar da ayırdeder canlıyı cansızı. Öğrenir annesinden yeni

doğan (örneğin Afrika'da ormanda doğan bir çakal) yavru bunu, büyürken. Ve de kendi çabasıyla da.  Hatta etobur oluşundan dolayı, hangi canlıları kendisine yem yapabileceğini, öte yandan hangi

canlılara yem olabileceğini de öğrenie, ona göre davranır. Ama belli ki hayvanların canlıları idrakleri, biz insanlarınkinden farklı. Biz, insan olunca, canlıları çoğalttık. Örneğin bitkilerin de canlı olduğunu

gördük. Dahası, gözle görülmeyen "tek hücreli" canlıları bulduk, en sonunda. Ama, insan, "insan olurken" Ruh'u da "buldu". Önce İnsan Ruhu'nu buldu, ölen sevdiğinin "son nefesinden". Nefes

çıkarken, Ruh da çıktı diye algıladı (30 Haziran2012, İLAVE: arapça RUH, "git" demek). Bu kadarla da kalmadı. Daha sonra, bazı cansızlara da "Ruh" yükledi. Yanardağın (Volkanın) Ruhu olmasaydı nasıl patlardı, ateş kusardı, (insanların üzerine)...        -Yılmaz, ilk insanlar, Ruh'u, insana bakarak "buldular" (Ve aslında bu "buluş" bugüne kadar geldi, ve hala yürürlükte) Sen de RUH'u Amip'e

bakarak mı buluyorsun?  -Hayır.     Neydi Amip? Gözle görülemeyen, (tek hücreli canlı). Çok küçük. Suda yaşıyor. Bir Çekirdeği var, onun çevresi yumurta akı gibi bir sıvı(stoplazma)ve en dışta esnek

bir zar. Suda (uygun sulu ortamda) hareketli. Uygun bir besine rastlayınca, esnek zarıyla onu

Page 29:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

çevreliyor, sıkıştırıyor (zarın geçici olarak delinmesiyle) içeri alıyor. Onu sindiriyor. Artıkları da aynı yolla dışarı atıyor. Beslenme böyle. Üreme ilginç, tabi. Belli bir büyüklüğe ulaşınca, sanki bir Ruh'u

varmış gibi bölünmeye "karar veriyor" Önce şunu da söyleyeyim. Çekirdekte Kromozom, kromozom'da genlerden oluşan DNA var. Kromozomyapısı simetrik. Bölünme sırasında zar, iki zıt yandan ortaya doğru büzülerek, kromozomu da simetri ekseninden ikiye ayırarak, iki yeni küçük

amip ortaya çıkarıyor. Ve yeni Amiplerde tek taraflı kromozomlar gene "artarak" çift taraflı simetrik kromozomlar haline geliyor. (Biraz yanlış anlattıysam dahi zararı yok. Aşağı yukarı böyle.) Bu anlamda, AMİP ölümsüz. İkiye bölünerek varlığını sürdürüyor, hep. Ortam uygun oldukça, ve

"kazaya" uğramadıkça (yem olmadıkça başka canlılara.) Burdan şunu da düşünebiliriz. İlk "tek hücreli" canlılar oluştuğunda, yemleri cansızlardı. Bir süre sonra, hala tek hüce aşamasında iken canlılar, "menülerine" canlıları da kattılar. Değişik türden tek hücreliler arasında "savaş" böyle

başladı.        Irak Savaşı'ndan ne haber, Yılmaz!

(17 Eylül'deki)

Cansız, canlıya dönüşmüş. Tek Hücreliler. TekHücreliler bir yandan çeşitlenirken, bir yandan da çok hücrelilere dönüşmüş. Böylece iki dal ortaya çıkmış canlılarda. Bu iki dal da yine çeşitlenmeye,

dallanmaya devam ederek bugüne kadar gelmişler. Amip tek hücreli, Çakal çok hücreli. Çok hücrelilerde, memeli hayvanlar dalında, İNSAN tüm canlıların en gelişmişi, akıl sebebiyle. O da beyin sayesinde. Koyunda da var beyin, bizimkine benzer. (Lezzetlidir, limonlu koyun beyin salatası). Tabi

başka özellikleri bizimkinden çok üstün hayvanlar(canlılar)da var. Hatta bizde olmayan "kıskandığımız" özellikli canlılar bile var. Kuşlar, mesela. Mecburen, uçak yaptık, biz de. Kuşlar gibi uçabilmek için. Geçmişte nesli tükenmiş canlı türleri de var. Kalıntılarından biliyoruz. Çarpıcı örnrk:

Dinozor. Günümüzde de, insandan dolayı sebeplerle de tükenmekte olan canlı türleri var. Dünyamız insan eliyle, insan için yaşanmaz hale gelmeden, "kurtarmammız" lazım, Dünyayı, vahşi hayatıyla birlikte. Yok olmasın ayılar, Balinalar, Filler, Kuşlar... Yağmur ormanlarının "sayısız" canlı türleri...

Ormanlar, Sulak alanlar, buzullar... Denizler, topraklar, hava.  Herşey "normal" kalmaya devam etse bile, birgün insan nüfusunun 600 milyar olmasına dayanabilir mi Dünya. Nüfusumuzu

"sabitlememiz" şart. 150 yıl kadar önce de gördü bunu Misyon Koyucu. Dönelim, HAYAT-NE konumuza: Tek yaşayan tek hücreli canlı. Bu arada şunu da tekrarlıyalım. Tabi hayatın SU'da

başladığı, akla realite'ye en uygun olanı. Beslenme. Su akışkan. Gerek ilk canlı, gerk besinler, su içind hareketli. Erişmek kolay. Sonra, herhalde, aynı türden iki tek hücreli canlı birilikte, birbirine yapışık yaşamayı"tercih" ettiler. Ve bir süre sonrada "işbirl,ği", "işbölümü" yaptılar. Mesela, biri

dışardan besin almayı, öteki sindirilen besin artığını dışarı atmayı üslendiler. (Ama buna nasıl karar verdiler!). Üremelerinide, bunu bozmayacak bir biçimde, uygun yerlerden "bölünerek" yaptılar.

Yeniler tıpkı eski yapıda oldu. Ve bu "biyolojik bilgi'yi" de genlerine ek yaparak, genlerine yansıttılar. Zamanla, Çok hücrelideki Hücre sayısı, daha da arttı. İşbölümü daha da çeşitlendi. Kollektif Canlı'daki hücreler birbirlerinden farklılaştılar. Hücre toplulukları, dokuları, dokular organları

oluşturdu. Her hücre tek başına bir canlıydı gene, ve sanki bir ruhu varmış gibi davranıyordu ama, kollektif canlının da sanki hücrelerininkinin üzerinde bir ruhu varmış, tüm hücreleri yöneten,

yönlendiren gibi sanki, dyebileceğimiz, bir aşamaya gelindi. Suyun içinde üreme biçimleri değişti. Bitki ve Hayvan biçiminde iki ayrı türe dönüştüler. Hem bitkiler hem hayvanlar, karaya çıktıktan

sonra, değişmeye devam ederek, kara-canlıları oldular. Bir kısmı da "Havacı" oldu. (Kuş). Denizde kalan akrabaları ile ortak özellikleri apaçık. Kuşlar ve balıklar... Üreme biçimi değişirken, iki cinse

ayrıldılar. Erkek ve Dişi. Erkeğin dişiyi, veya dişinin yumurtalarını döllemesi.  Bitkilerde de var, erkek ve dişi. Ve dölleme, döllenme. Onlar başka yollar da bulmuşlar döllenebilmek, dölleyebilmek için. Rüzgara veya böceklere (arılara) emanet etmişler erkeğin polenlerini, dişye ulaştırmak için. Yani demek istediğim, canlının iki cinse ayrılması olayı iki türe (bitkiye, hayvana) ayrılmasından önce

başlamış. Uzun bir süreçte, çeşitli canlılarda, çeşitli biçimlerde bugüne gelinmiş.  ("Malesef")  Tam bilmiyorum ama, bitkilerde döllenmiş tohumun ayrı bir yerde yeniden yeni bir bitki,(eskisinin

benzeri biçiminde) ortaya çıkması. Eski bitkinin zamanla hayatının sonlanması. (1000 yıl yaşayan ağaçlar var, biliyoruz. Ama doğa şartlarında, bitkiler de ölümlü. Yerlerine, benzerlerini bırakarak.

Hayvanlarda ölüm olayı çok daha belirgin. Kaplumbağalar mıydı, en uzun yaşayan hayvanlar (100-15- yıl). Ve hayvanlarda da (ve dolayısıyla  biz insanlarda da) ölmeden önce, yerlerine benzerlerini

(yavrularını, evlatlarını) bırakarak. Oysa tek hücreli de ölüm yoktu. Çok hücreli de "kaçınılmaz" oldu. Ama neslin devamı garantiye alındı. Tek hücrelide ölüm yok, ama eski tek varlık kayboluyor. Yeni iki

(genç) varlık ortaya çıkıyor. Bu anlamda çok hücreli için de durum aynı gibi. Yeni iki (veya daha fazla) genç varlık ortaya çıkardıktan sonra, eski tek varlık (artık tek diyemiyeceğiz, erkek ve dişi yani çift varlık) kayboluyor, ölüyor. Çok hücrelide, ölen aslında "kollektif" varlık. Beden. Beden ölünce, ardından hücreler de ölüyor, mecburen. Bedenin ölümünün sebebi de, aslında bedende

bir bölüm hücrre grubunun ölmesinden. Yani ölümün sebebi, Bedeni oluşturan hücrelerin, belli bir hacım içinde, sonsuz olarak yaşayabilmeleri, özellikle (bölünerek) üreyebilmeleri mümkün

olmadığından. Amip çok irileşince ikiye bölünüyor. Üreme temel özelliği. Hayvan bedenindeki hücrede de var bu temel özellik. Üreyemeyince (yer darlığından) ölüyor.  Doğmak, büyümek, Erişkin

olmak, yaşlanmak ve ölmek. Amacımız, tabiki dağlıklı ve uzun yaşamak. Bunu sağlamak için, Bilimle, çaba harcamaya devam edeceğiz. İnsan için ölümsüzlüğü gerçekleştirebileceğimizi

Page 30:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

sanmıyorum. Tıpkı cansız'ın canlı'ya nasıl dönüştüğünü bilip bulamıyacağımızı düşündüğüm gibi.        Ama farzedelim ki bulduk, ölmemeyi. Bu hiç uymazdı hayata değil mi. Yeniler doğup

büyümeyecekler mi. Nüfus dayanılmaz bir biçimde artacak. Durdursak doğumları, Bir süre sonra insanlar, beden yapısı olarak hemen hemen aynı (örneğin 50 yaş görünümünde). Ne ölen var, ne doğan.         (3 Temmuz 2012. İLAVE:       Sonra, gazetelerden kesip yapıştırmışım kitabımda ilgili syfaya:  22 Kasım 2008. Hürriyet. "Ebedi gençliğin formülü. İspanyol bilimciler... normal ölümlü bir

hücreyi, ölümsüz bir hücreye çevirmek...     24 Eylül 2009. Hürriyet. 20 yıl sonra sonsuza dek yaşayacağız, haberi.   6 Ekim 2009. Hürriyet. Nobel tıp ödülü ebedi hayat hayaline verildi, 3

Amerikalı profesör.    28 Ocak 2008. Annemin vefatının 1.ci yıldönümü. SABAH. Ölmeyen deniz ANAsı türü, karayiplerde. İnsanın bu yapıya bürünmesinin yolları...   Ve 10 mayıs 2010. STAR. ABD'li

bilim adamları, 17 yaşında olmasına rağmen 1 yaşında görünen Brooke Greenberg'in gen haritasından sonsuz gençliğin formülünü yazacak... bedeni 17 yıldır büyümeyi reddediyor...

BALTIMORE'de 3 çocuklu bir ailenin kızı... gen haritası, normal insanın genomuyla karşılaştırılarak, yaşlanmaya neden olan genler tek tek ayıklanacak, böylece kişi istediği yaşta görünümünü

donduracak.   Yürüyemiyor, konuşamıyor, 17 yıldır süt dişleri ile tam bir bebek, yani. Cüce değil. Bu son haber bana (bize) misyonkoyucudan işaret. Bilimcilerimiz yaşlanmayı durdurmayı, ve böylece normal şartlarda hiç ölmemeyi gerçekleştirdiler, diyor. Brooke kız onların eseri. "yaptık" diyorlar

yani.  BALTIMORE: AMORE/ALTIM      Evet, A.W.W.F.C. 1992 kitabımda 50 ailelik 600+ kişilik Birim topluluk /Unit Community/Oba'da, ROTASYON işlerini anlatırken, Obada her yaştan eşit sayıda erkek

ve dişi bulunsun diye, her iki uçtan başlayarak, 25 yılda bir gelecek her aileye doğurmak sırası, dedim. Ama yaşlılar yaşasın yaşayabildikleri kadar (tıbbın yardımıyla) sağlıklı ve uzun. Yani doğal

ölüm, öngördüm, kocama sebebiyle.  Ama FELSEFEM'i yazdıktan sonra, gelen uyarıların da etkisiyle, yeniden düşündüm konuyu. Sanırım Brooke kız haberinden önce kesinleşmişti, düşünerek vardığım sonuç.   Konuya yaşlanmayı durdurabilmek olarak bakmak gerekiyor. AMİP irileşip bölünme ihtiyacı

hissetmeden önce, onun irileşme imkanını ortadan kaldırmak. Böylece, normal şartlarda hep yaşamaya devam edecek, eskimeden, yaşlanmadan. Aynı yöntemi, belli bir yaşta, çok hücreliye (insana) uygulayabilmek. Farzedelim ki, bilimciler becerdi, dedim. Ölmemek uymadığına göre

insana, insan oluşumuza, yeni dünya şartlarında, yeni doğacaklara yer açmak ihtiyacından, sağlıklı iken, kendi isteğimizle veda etmemeiz, belli bir yaşa gelince, kaçınılmaz, dedim. Evlatlarımıza,

torunlarımıza olan sevgiden dolayı. 115 yaş uygundur, dedim. En yaşlı dörtlü 115 civarında iken, en genç dörtlü 15 yaş civarında olacak. Yeni Dünya'da, Hayata Veda da ROTASYON'la yani. Doğarken birer yaş farkla doğacağız. Veda ederken, (dörtlü) hep birlikte. Veda'da sadece evlatlar, bir sonraki

nesil hazır bulunsun. Bilimin yardımıyla, acısız "huzur" içinde...  "Size bırakıyoruz, Dünya'yı..." Sanırım, bunları düşünüp yazmam (bloknotlara), Brooke kız haberinden önceydi.   Ve 3 Şubat 2012 tarihli Hürriyet:   "Birlikte doğduk, Birlikte ölelim" Ötanazi kararı. Tek yumurta ikizleri Helen ve Alice

KESSLER ,75 yaş. Alman... "Hep, beraber yaşadık, birbirimizden başka kimsemiz yok. Artık yaşlanıyoruz. Aynı anda ölmeyeceğimizi düşünerek... kim komaya girerse diğeri tatlı ölümü

uygulayacak.  KESSLER/KES ER. Kessler olayı da aslında Misyon koyucunun işi, bana (bize) yönelik. Ama hayatları, ve "kararları" kendilerinin.  Bu uzun ilave'ye, bir ilave daha yapmak istiyorum:

Onları, "son kez", 14 mart 2008 Türkiye'de Tıp Bayramı, AKŞAM gazetesinde görmüştüm. 4 çocuklu kardeşler yine davayı kaybetti" haberinde. Sevgili Patrick ve sevgil Susan. Alman. Saksonyalı. Çocukken birbirlerinden ayrılmışlar, bir daha hiç görmemişler birbirlerini, erişkin olduklarında buluşunca, sevgiyle (libidolu sevgiyle) bağlanmışlar birbirlerine. YASAK yaşamadılar çünkü.

Reddetmemişler aşklarını, topluma bakıp. 4 de çocuk yapmışlar. Kendi imkanlarıyla, meydan okumaya çalışıyorlar, mevcut toplum düzenine. Ama işleri zor. Yargı hayır diyor....  Benim için

(Bizim için) çok özel, onlar. Onları çok seviyorum. Hayatları, aşkları onların. Misyonkoyucunun eseri olduğu halde.     saksonyasaksonyasaksonYASAKSON..    Bir üçüncü ilave'yide buraya yapayım, oldu

olacak: 30 Kasım 2007. Isparta ATLASjet havayolu uçağı düştü. içindeki 57 kişi öldü. Altısı bilimci, ikisi kadın, profesörler  ENGİN ARIK ve FATMA ŞENEL BOYDAĞ. Engin hanım, İsviçre'deki CERN'de ATLAS projesi'nde de görevliydi. Uçak düşmeden "saatler önce" basımı tamamlanmış gazetede ,

galiba Hürriyet gazetesinde, GülBEN erGEN'in oğlu ATLAS'la ilgili bir haber vardı. ATLAS Ocak 2007'de doğmuştu. annemin vefat ettiği ay içinde. Yani 3 Atlas çakışmıştı, "aynı" günde.  Teyze kızı

Fatma'nın, 10 Şubat 2007'de, annemin vefatından 13 gün sonra, bulmuştum "karım olduğunu" otuzkasım/okızkarım   ENGİN ARIK   arıkarıkarıKARI. Sonra, 1 Haziran 2009'da Air France uçağı, RİO-PARİS uçuşu. ATLAS okyanusunda düştü.içindekiler 228 kişi öldü. Sadece bir tanesi Türk'tü FATMA ceren necipoğlu, arp sanatçısı. Brezilya'dan konser'den dönmekteydi. 10 şubat 2007'den sonra,

aynı şubat ayı içinde, Almanya'dan Huriser teyzemle başka bir telefon konuşmamızda öğrenmiştim, FATMA'nın Brezilyada Portekizce öğreneceğini.)

(18 Eylül'deki)

Sor, "sıradan" bir insana:  "Hayvanların (ve insanların) Erkek-Dişi diye iki cins olmalarında bir amaç var mı, varsa ne?" "Evet, neslin devamı için, üreme için"" der, hiçbir dinin, felsefenin etkisinde

kalmaksızın, kendi aklıyla. Ama toplumdan öğrendikleri ile oluşmuş, bilnç sayesinde. Toplumdan soyutlanmış, üstün teknoloji ürünü, bir özel oda düşünün. Yeni doğan bir bebek, bu odaya alınıyor, ve uzaktan kumandalı özel robotlarla, bebeğin her türlü ihtiyacı karşılanıyor, büyümesi sağlanıyor.

Page 31:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Oda pencereleri tavanda, sadece gökyüzü görülebiliyor.. Ve de hiç insan hayva ve bitki görmeden bu bebek büyütülüyor ve erişkin oluyor. o oda içinde. Fizik (beden) olarak tamamen normal sağlıklı.

"Ruh durumu" (psikosu) nasıldır? Bilinci? Karnını doyurur. (kaka, çiş) Tuvalet yapar. Odada yürür. Oturur. Uyur, uyanır. (Robotlar gece uyumaya aşıştırmışlardır. Gece gökyüzünde yıldızlar görür. (Gündüz Güneşe bakıp kör olmasın, ona göre tertibat.) Bu özel insan , içgüdülerimi getirmiştir

(annesinden babasından). TV'de bir felsefe sohbetinde, felsefeci İçgüdü (Instinct) e, "kapalı kutu" demişti. Tabiri çok sevdim. Bu içgüdülerle davranır. Ama içgüdülerin aktif olmasını sağlayan

durumlar yoksa, o içgüdü çalışmaz. Örneğin, insan yok ki, Sevgi yada Nefret içgüdüleri çalışsın. ve sevgi ya da nefret duyguları oluşsun.  Vücut ergenliğe erişnce, (erkek veye dişi) kendiliğinden ilk orgazmı yaşayabilir mi. Eğer yaşayamazsa (robot desteğiyle) yaşatılsın. Orgazm ardından bedene

vereceği o rahatlamayı hazzı öğreneceğinden, devamı gelir. Masturbasyon yapar arasıra. "Rahatlar", haz duyar. Bilmez niye yaptığını. Zaten, fiziksel Haz ve acıları öğrenmiştir, büyürken.

Ona göre davranmaktadır. Ama yoktur, hiç "ruhsal" haz ve acıları. Bilmez onları. Acıktığında, beklerken, yemek gelince sevinir. O da ruhsal hazdır. Hoşlandığı meyva gelmeyince üzülür. O da ruhsal acıdır. Kavramıştır iyice odasını., odasının robotlarını, gökyüzünde gördüklerini. Ama bu

kavrama, sorular getirmez hatırına. Düşünmeyi bilmemektedir, çünkü. Düşünmek kelimelerle olur. Dil'den (Lisan'dan) habersizdir. Yoktur lisanı. Kavrarken çevresini, "merak" yürürlüktedir, ama basit

kavrama ile biter. Devamı gelmez, gelemez. Doğmuş olduğunu bilmediği için, Doğumdan ve Ölümden habersizdir. Bilmez onları. Ama kendisine fiziksel acı veren durumlardan kaçınır., öğrenmiştir onları.  "Ben neyim, nerden geldim, Niue burdayım" demez, asla. Kendisine ait

hatırladığı çocukken ki durumdur. Erkekse, sakalı yoktu, eskiden. Dişiyse memeleri yoktu, eskiden. Hatırlar onları. Özellikle vücudun değişmeye başladığı zamanlarda merakla bakar o değişikliklere,

ama alışır çabuk yeni duruma. Merak söner.  Ne Tanrı'dan haberi vardır, ne Ruh'dan.         Bu örnekleme, tamamaen gerçekçi, ve gösteriyor değil mi, Bilincimizin toplumdan geldiğini apaçık

olarak.Ben bu örneklemeyi aynen böyleyapmaya hazırlanırken, dün akşam TV (TNT'de) yeni bir dizi başladı. (KYLE). Bir erişkin insan, erkek, genç. Gözünü açıyor, kendisini bir ormanda buluyor. Ondan öncesi ile hiçbir anısı yok. O andan itibaren başlıyor, tanımaya "herşeyi". Çıplak. Ve kent(şehir) ve

devamı... insanlar, uygarlık... Dizinin ilk bölümü. Büyük ilgi ile izledim, tabi. (realist olmayan aşırılıklara aldırmadan). İçinde, "içgüdü", "evrim" sözlerinin de geçtiği bir dizi. Biraz konuşmayı öğrenince "çocukluğumu hatırlamıyorum" dedi. İlgiyle, şaşkınlıkla (biraz da) "kızarak" izledim.

Misyon koyucu, tam da benim, "özel oda" örneklemesini yapmaya hazırlandığım bir sırada, ben yapmadan önce, KYLE'nin yayınlanmasını, denk getirmişti (Stella marifetiyle). (Ne olurdu yani, ben

"özel oda" örneklememi yaptıktan sonraya denk getirseydi.)        Evet, ne demiştik?  "Sıradan insan" bilir, hayvanların (ve insanların) erkek-dişi olarak iki cins olmalarında bir "amaç" vardır. Bu da neslin devamı içindir. Yani önce, erkek ve dişi olarak ikiye ayrılmışlar da, cinsel birleşmeyi bulmuşlar, ve

doğumlar o zaman başlamış, ve nesil devam, değil. Erkek ve diş olmalarından dolayı, cinsel birleşme (copulation) yapmak gerektiğini bulana kadar geçecek sürede doğum olmayacak, belki de

nesil son bulacaktı. Yani demek istediğim, Biyoloji'de olaylar, olgular belli bir amaç için. Yada en azından, (tarafımızdan) algılanışları o yönde. "sanki amaç önceden kararlaştırılmış gibi". Oysa

Fizik'te, Kimya'da olaylar (olgular) öyle değil. Belirli koşullar, durumlar oluştuğunda, ne olacağı belli. Amaç yok yani. Öyle algılıyoruz, mevcut bilimsel bilincimizle. Suyu ısıtırsan buharlaşır, "yok" olur. Soğutursan donar, "taş" olur. (Taş değil, buz olur, Yılmaz!). Tabi Eski İnsanlar, doğal olaylarda da "amaç" gördüler, hep. Mevcut insanlar da, hala (dinler dolayısıyla) görmeye devam ediyorlar. 17

Ağustos 1999 Gölcük Depremi'nin "amacı" neydi? "7.4 lük UYARI yetmedi mi"  (laf aramızda) 3 gün önce, pazartesi akşamı TNT'de yayınlanan SPOOKS dizisinde, yanılmıyorsam sadece bir tarih geçti. O da 17 Ağustos 1999'du. "Amacı" neydi acep?  Evet, "Biyolojik" olaylarda sanki bir amaç varmış gibi görünüyor, mevcut bilimsel bilincimizle (de) baktığımızda. KLASİK ÖRNEĞİM'i tekrarlıyayım: Evrim, kesin bilimsel doğru. Bundan eminiz. Ama, canlılar arasında "görme nedir" bilinmezken,

"göz" nedir bilinmezken, nasıl oldu da canlı (ortamda "yaşayabilmeui daha kolaylaştıran), "grebilmeye" karar verdi, ve de gözleri geliştirdi. Hem de iki tane. Balık ta da, bizde

de. Bir anda oluşmadı tabi gözler. Uzun evrim süreci. Ve sayısı iki ama farklılaştı, farklı yönlerde gelişti gözler. Arıda da 2 tane. Üstelik yaşama biçimi değişipte, artık görmeye gerek kalmadığı bir durumda, daha önce var olan gözler de yokoluyor. Gene uzun bir süreçte, bu da evrim. Yeraltına

indi Köstebek. Gözler yok oldu. Yeni bir karınca türü bulmuşlar, sadece yeraltında yaşıyormuş, ama gözleri yok. Dünkü gece gazetesinde gördüm, kesip  61.nci sayfa yaptım. Bitişik haber de ilginç. "Sayısız" gökcismi (yıldız) görüyoruz gökyüzünde (uzayda) teleskoplarımızla). Ama sadece 300

kadar gezegen tesbit edebilmişiz, uzaktaki "Güneşlerin" etrafında dolanan. Duymuştum daha önce, 300 sayısını, ama onuda sundum 61.ci sayfada. "Yeni bir gezegen daha bulundu" haberini.Ve onlara bitişik (aynı formatta üçüncü haberi de koydum. "3 çocuk annesi 37 yaşındaki Barbara CASE'in 15 yaşındaki genç erkekle cinsel ilişki haberini. (Niye?)  It's because, there will not be such CASEs, in

the new World. 13.00 Haberler başlıyor.

(19 Eylül'deki)

Azime kadına verdiğim gazeteler arasında gitmiş galiba. "Ev" dekilerde aradım, bulamadım bulamadım Birkaç gün öncesinin haberi. Bulsaydım kesip buraya yapıştıracaktım. İki (İkiydi galiba)

Page 32:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

bilimciye ödül vermişler. (Göze ait bir özellik bulunmuş, yani.) Keşif (discovery) denir buna. İnsan bunu keşfetti. Hayvanların haberi yok. Gözlerinde ışığın nasıl elektriğe dönüştüğünden. Ama Felsefi

Soru şu: Evrim sürecinde, canlı nasıl becerdi bu özelliği vermeyi. Çünkü yaptıği Keşif değil İcat (Invention).  EVRİM bir icatlar zinciri. Ve öyle görünüyor ki canlının bunu nasıl becerdiğini hiç

kavrıyamıyacağız. Gözün tıpkısını yapmayı becersek bile.      Karayipler'de Kasırgalardan sonra, hayatta kalabilen bir ağaç türü var, adını unuttum. Kökü suyun altında, kendisi üstte, ama bodur,

birbirleriyle kenetlenmişler. (Yani evrimle kasırgaya dayanıklı hale gelmişler.) Ama daha da ilginci, o bölgede, (yani o ağaçların bulunduğu bölgelerde) yaşayan bir balık türü. Hem suda, hem ağaçta, su

dışında canlılığını sürdürebiliyor. Havadan da Oksijen alabiliyor yani, öteki balıkların aksine. Nasıl olmuş bu. Besbelli kasırga fırlatmış onları o bodur sık dallı ağaçların üstüne. Ölmemek için

direnmişler sadece, ve gelişmiş özellikleri suyun dışında da oksijen soluyabilmek. Hızlı olmuş bu evrim, çok hızlı. İnsan'da evrim çok yavaş. Kendi hayatımızda gözleyemiyeceğimiz kadar yavaş.

Kuyruklarımız işlevsiz hale gelince yok oldular. Kaç yıl önce. Ama kuyruk sokumu kemiği hala yerinde. Adam Pazularını geliştirmek için, hergün ağırlık kaldırıyor. Amacı belli başarıyor da. Ve bu

bedensel değişiklik , çok az da olsa genlere yansıyor. Oğlu ve torunları da aynı şeyi yaparlarsa, birkaç nesil sonra, yrni doğanların pazuları, ötekilerden biraz daha kalın olacağı besbelli. Ne diyoruz: "Babasına çekmiş, Anasına çekmiş" Benziyor yani beden yapısı olarak, Kaşı, gzü... Buna Pazu'yu da

ekleyebilirsiniz. Oysa Adam sadrce kendisini düşünerek, kollarını geliştirmek amacıyla ağırlık kaldırmıştı. Vücudumuzda kendi isteğimizle (hemen) sonuç alabilecek (evrim türü) değişiklikler

yapamıyoruz. Örneğin, bir erkek, "keşke kadın olsam" dese bu olmuyor. Ama, evet (öğrenince çok sevindim) gene Karayipler'de bir balık türü (Hipoklityüs) istediği zaman tam dişi (yani yumurta yapabilecek vaziyette), istediği zaman tam erkek (yani sperm üretbilecek vaziyette) olabiliyor

(muş). Aynı anda iki cinsiyetli değil. Birinden diğerine dönüşme sözkonusu. Hipoklityüs şu bakımdan da önemli. Çok hücrelilerde başlangıçta dişi-erkek ferklılığı yoktu. Sonradan ortaya çıktı,

"ihtiyaçtan". İŞBÖLÜMÜ yapıldı. Ama bir zamanlar cinsiyetsiz olmalarının izleri tam olarak silinmedi. Dişinin de erkeğin de kökeni cinsiyetsizlikti. Hipoklityüs, bunu ispatlıyor.      Yeni üreme biçimi için ortaya çıktı, erkek ve dişi. Ama üreme olayının gerçekleşebilmesi için Cinsel İstek (Libido) da şarttı.

Bu da gelişti eklendi canlı'nın özelliklerine. Farklı dallarda farklı biçimlerde gelişerek bize kadar geldi. Kadında ve erkekte Libido olmazsa (olmasaydı) neslimiz devam etmez (etmezdi). En azından erkekte libido şart. If you cannot get up your husband's penis, you will not have babies, dear! (To

get it up, Türkçedeki gibi İngilizcede de kullanılıyormuş. Dün TNT'den (The Riches dizisinden duydum). Ama tabi kadın için libido şart değil (neslin devamı için). Çare var. (Irza tecavüz, "rape"). Keşke kadın olsaydım (yada erkek olsaydım) demekle erkek (yada kadın) olunmuyor ama, Ciselliğin

vazgeçılmez "parçası" LİBİDO (biz insanlarda )hemcinse yönelebiliyor. Erkek erkeğe (veya kadınkadıa) seks. (Homoseksüellik). Bunun, bazı şartlarda mümkün olması, çok eski kökenimizin

cinsiyetsiz olmasıyla bağıntılı. Bitkiler de canlı, Hayvanlar da. Ve kökenleri aynı. Ama bitkilerin CO2 (Karbomdioksit)e, Hayvanların O2( Oksijen)e iktiyaçları var. Hayvan, Oksijenin olmadığı ortamda, ihtiyacını karbondioksitle gideremez, Her halukarda, Oksijen ister sadece. Bunun gibi değil, yani

Libido. Karşı cinsin bulunmadığı, ulaşılmasının imkansız olduğu, özellikle ergenliğe geçiş sırasında, kişinin, (eski homoseksüel EĞİLİMLİLERİNİN de yönlendirmesiyle) homoseksüaliteye yönelmeleri

mümkün. En aşırı durum, karşı cinsine artık, hiç ama hiç cinsel ilgi duymaması. Sadrce kendi cinsine cinsel ilgi duyması. Tabi bu durum, insanlarda, UYGARLIK'la başladı. "PARA" yüzünden devam

ediyor. Biraz daha devam ederse, genlerimize yansıyacak, ve insan nesli yok olacak. Beslenme alışkanlıkaları (kötü yönde)değiştiğinden, insanlar (özellikle Amerikalılar) büyük oranda şişman

(obez) artık. Bu eğilim de devam ederse, bebekler de obez (şişman) doğacak. Dikkat yani. (Auchtung, Auchtung!...)  Hayvanlar da homoseksüalite yok. Doğal yaşantılarını sürdürebildikleri için. (Ama, giderek zorlaşıyor işleri, insanlar yüzünden.) Dış dünya'dan (toplumdan) soyutlanmış Özel Oda örneklememi düşünelim gene. Bir değil de iki aynı cinsten kişi (mesela erkek) olsalardı, besbelli ergenliğe geçiş sırasında libidoları birbirine yönelecekti. Yani Homoseksüalite'nin sebebi,

içinde yaşanılan şartlardır. Toplum koşullarıdır. "BOZUK DÜZEN" dir. Canlıların, dişi-erkek (Çok hücreli canlıların dişi-erkek) olarak ikiye ayrılmalarının "amacı" üremek için (Yeni Yol) o belli. Ama bazı canlılarda bu "Temel İçgüdü", Bireysel Hayat'ın amacını sadece üremeye dönüştürmüş. Ünlü

örnek: "Peygamber Devesi", böcek. Erkek dişiyi döllerken, dişi başlıyor erkeği yemeye. uzun sürüyor dölleme. Dölleme biterken, erkeğinide hemen hemen yemiş oluyor, dişisi. Ben görmedim şahsen. (Bilimsel çevreler) Öyle diyorlar. Doğrudur herhalde. Yani dölleyince işi bitiyor erkek peygamber devesinin. Örümcek türü de var (Karadul). O da seksten sonra, erkeğini yiyor. Erkeği bunu bildiği

için, yenilip yok olmamak için ona göre davranıyor, ama herzaman beceremiyor, bunu. Arı kovanında, az sayıda erkek arı da var. Bekliyorlar. Bir tane olan Kraliçe Arı'yı dölleyecekleri zamanı.

Dölleme bitince, işçi arılar (çok), erkek arıların hepsini öldürüp kovandan dışarı atıyorlar. Yanlış hatırlamıyorsam, Balık türleri de var Yeni nesillerin ortaya çıkması için, yumurtalarını bıraktıktan sonra ölen (intihar eden) dişi balıklar. Çeşitli canlı dallarında, çeşitli biçimler almış, üreme ile ilgili

işler, organlar, alışkanlıklar, yaşama biçimleri. Tavuklarda (kuşlarda) Anüs üreme organı, aynı zamanda. Yani dışkı (kaka-çiş birleşik zaten onlarda) ve üreme aynı "delik"ten. Horoz'unkini tam

bilmiyorum, malesef. Ama tavuğu, anüsünden döllediğinden eminim. Çok gördüm, tavuğun üstünde horoz. Memeli hayvanlarda (ve biz İnsanlarda) Çiş ve Üreme işleri (hem erkekte hem kadında) ilave bir "delik" vasıtasıyla. Erkekte Penis, Kadında Vagina. Biri dışarı doğru, öteki içeri doğru. Eski delik

Page 33:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(Anüs)e sadece  kaka (dışkı) atmak fonksiyonu kalmış. Dolayısıyla, memeli hayvanlar (artık) Anüs kullanmıyorlar, üremek için. Ama (malesef) biz insanlar (yeniden) keşfettik Anal seks'in "lezzetini". Özellikle, erkeklerarası homoseksüalitenin etkisiyle. Kızlık zarının "korunması" ihtiyacımız da katkı

sağladı tabi. Unutacağız anal seksi, yeni dünyada. Oral seks hep olacak, (insanlar yaşadıkça). Evet, öteki memelilerde Ağıza (ağızla) orgazm yok ama, ağızla yalamk, karşı cinsin cinsel organını yalamak, koklamak, "öpmek", sevişmenin esaslarından. Güvercinlerin ağız ağıza uzun uzun

öpüşmeleri çok ilginç. (Arasıra da ağızda orgazm olsun değil mi, biz insanlar için.) Başa çıkmışız mevsim zorluklarıyla. Giysi, konut. Onun için cinsel aktifliğimiz "sürekli". Tüm yıl boyunca.

Çocuğumuzun hangi mevsimde doğacağı problem değil. Ama Japonya'daki Kar Maymunları için, durum aynı değil. Çocuğun uygun zamanda doğması gerekiyor. Ona uygun "kızışma" zamanı var. Yani Libido sürekli değil. Yılın belli zamanlarında. Kar maymunları, yaşam biçimleri bakımından da

farklı, güneydeki sıcak bölgelerdeki akrabalarından. Japonya'ya nasıl geldiler. Belli ki sellerin sürüklediği ağaçlarla. Ama gelince yeni şartlara uyum için, değiştiler her bakımdan biraz. Afrika'da

Fil sürüleri. Erkek yok. Dişiler ve yavrular. Erkekler ayrı, tek tek. "Çiftleşme zamanı" biraraya geliyorlar. Aslan Ailesi'nin yaşam biçimi başka. Yavrular, babalaryla da oynuyorlar.  Bazı kuşlar,

ömür boyu tek eşli. Yavrularını birlikte büyütüyorlar, nöbetle, kuluçkada iken bile. Yumurtlama ve Doğurma. Hayvanlarda üreme biçimileri. 13.00 oldu!

(20 Eylül'deki)

(Bir şekil çizmişim) Canlıların "soy ağacı" (adıyla).(En tepeye)  İlk Canlı-lar, Tek hücreliler (yazmışım) (Dallardan birine) AMİP,tek hücreli (birine) İnsan,çok hücreli, (birine) Nesli tükenen

canlı (yazmışım).        Piri Reis'in "Dünya Haritasına" benzedi senin Canlılar soyağacı, Yılmaz! (Zararı yok, iş görür.)  Aklımdayken şunu da yazayım hemen: Ülkemizin balığı Çipura'lar erkek olarak

doğarlarmış, sora yarısından çoğu dişi olurlarmış. Birkaç gün önce okudum gazetede.    Zamanı geriye alıp Evrim sürecini aynen izlemek imkanı yok tabi. Ulaştığımız bilimsel bilgileri, akıl ile yorumlayarak buluyoruz, Canlılar soyağacını. Aşağı yukarı doru olduğundan eminiz. En yakın

akrabalarımız (gene memeliler sınıfından) "maymunlar", bundan da eminiz. Maymun türleri çok. Goril, Orangotan...  (Lisan çok önemli. Akraba yerine "öz Türkçe" Yakın, uygunsuz burda. "yakın

yakın") Gücenecek bir durum yok. Ben kendim farkettim. Afrikalı insanlar, genelde basık burunlu, o iri maymunların basık burunları gibi. Afrikalı zenci insan, genetik olarak daha yakın arkada kalan (maymun) akrabalara. İnsanlaşmanın da Afrika'da başladığı kanaatimiz de sağlam. (Kutuplarda değil). Kutup ayıları da sonradan gittiler, Kuzey kutbuna. Ve uydular ortama, öncelikle renklerini değiştirdiler. Güney Kutbuna kara canlılarından sadece Penguenler ulaşabildi. O çok zor şartlara uyum sağladılar değiştiler. Sadece bir tane olarak yaptıkları yavrularını, gerek yumurtada gerek

yumurtadan çıkınca, donmamaları için, hem kendi genetik yapılarını değiştirdiler, hem baba ve ana uzun süreli nöbetlerle ayaklarının üzerinde, kendi vücutları ile örterek korudular yavruları.. Nöbet değişim süresi uzarsa, yumurtanın yada yavrunun donacağını bildiklerinden, çok çabuk maharetle

yaptılar, nöbet devir teslimlerini.     Bugünkü insan özelliklerimiz, sadece insan olduktan sonra oluşmadı. Evrim sürecinin taa başından beri oluşageldi. Tek hücrelilerden çok hücreliler türedi. Tek hücreli kalanlar da devam ettiler, değişerek bugüne kadar geldiler. Bak ne gördüm şimdi: Zaman

içinde tek hücrelilerden kopup çok hücreli olma konusu, sadece bir defa ile sınırlı kaldı da diyemeyiz, değil mi?  Çok hücreliler sonra, Bitkiler ve Hayvanlar olarak ikiye bölündüler, değişerek,

Evrimle. Ama bunları hep, kendi doğal koşullarına daha iyi uyum sağlayabilmek için, biyolojik icatlarla becerdiler. Evrim canlıların kendi yapılarında biyolojik icatlar zinciri. Ayçiçeği

(Günebakan/Sunflower), hep Güneş'e doğru çeviriyor yüzünü. Bilimcilr buldular mı (keşfettiler mi yani) nasıl yüzünü güneşe çevirdiğini, günebakan bitkisinin. Peki, Ayçiçeği (Günebakan) nasıl icat

etti o yöntemi. Aklı yok, eminiz. Bitkilerde yok sinir sistemi. ACI ve HAZ duymazlar. Dolayısıyla duyguları yoktur. Sevgi, Nefret. Ama becerdikleri biyolojik icatları, o kadar çok o kadar ilginç. (Sanki Ruhları varmış gibi. (Çiçekler, renkleri, desenleri...) davranışları... Dedim y, erkek ve dişi olarak iki

cinse ayrılma süreci başlangıcı, hayvanlar ve bitkiler olarak iki dala ayrılmadan önce başlamış, kesin. Sonra hayvanlarda  (ihtiyaçtan dolayı) Sinir sistemi icat edilmiş. Ve Beyin. (Hepsi hücreler.

Farklı görev üstlenen hücreler.) Sinir sisteminin ortaya çıkışıyla, öncelikle, Fiziksel acı'yı hissetmeyi icat etmiş, canlı, ki tehlikeden kendini koruyabilsin. Bunun sonucunda da duygulardan korku'yu icat etmiş. Fiziksel Acı oluşmadan korkup kaçabilmesi için. Kaçamıyacağı durumlar var. Korkunun karşıt 

(duygulardan) Cesaret'i icat etmiş. Uygun ortama, uygun davranış biçimine yönelebilmek için, Fiziksel Acı'nın karşılığı Fiziksel Haz'zı icat etmiş. (Beslenince hissedilen haz, gibi.)  Bu üreme işini

artık tek cins olarak yapabilmem mümkün değil, diye "DÜŞÜNDÜĞÜNDE", (Erkek ve dişi) iki tamamlayıcı cinse bölünmeye "karar vermiş" (En büyük icadı, canlının). Ama Libido (cinsel istek)

olmadan olmaz. Erkek hayvanın spermlerinin, diş hayvanın "yumurtasına" ulaşabilmesi için Libido da koymuş. Çeşitli hayvanların çeşitli ortamlarda, cinsellik ve üreme işlerini de içeren yaşama

biçimleri, yalnız yada topluluk olarak hep farklı farklı. Dişi balıklar yumurtalarını (çokça) bırakıyorlar. Erkek balıklar da üzerlerine spermlerini. Ama horozlar spermlerini yumurtalar henüz vücuttan

çıkmadan bırakıyorlar (Yanlışım mı var yoksa. Tam bilmiyorum da!)  Yumurta tavuk içinde döllenip, dışarı çıkıyor. Dışarda sonra yavru çıkyor içinden. Aslında, memeli hayvanlarda da Yumurta içerde

dölleniyor. Ama dışarı çıkarken, yavrunun kendisi çıkıyor. Afrika'da antilop yavrusu ,"pat" diye

Page 34:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

düşerek çıkıyor, anasının karnından. Ama hemen kalkıp, sürü ile koşmaya başlıyor. Çünkü aslanlar beklemekte "karınların doyurmak" için, antiloplarla (yavrular dahil). Ama insan yavrusu dışarı

çıkınca, mutlak annesine muhtaç, ama her bakımdan. Yürüyebilmesi için "aylar" ın geçmesi gerekli. "KUCAK!"  Avustralya şartlarında evrimleşmiş Kanguru'nun icadı da ilginç. Kese yapmış vücudunda

yavrusunu taşıyabilmesi için. Doğumdan hemen sonra, Kese'ye alıyor yavrusunu, sonrası kolay. Maymunlar kucakta veya sırtta taşıyorlar yavrularını... Bir bölüm hayvanlarda, erkeğin dişiyi

döllemesi esas görevine ek olarak, dişiyi doğum sırasında koruması doğum sonrasında da , Anayı ve yavrusunu koruması, besin getirmesi görevi de (mecburen) ortaya çıkmış. Ama sadece libido, hayvanı buna yönlendirmeye yetmediğini görünce, hayvan "mecburen" bir duygu türü daha

geliştirmiş. EŞ SEVGİSİ. Erkekten dişiye. Karşılıksız olmaz. Dişiden de erkeğe Eş sevgisi. Yani Sevgi duygumuzun varlığının kökeni bu. Bizden çok önceki (bazı) hayvanlarda başlamış, bize kadar

gelmiş. "EŞ" dolayısıyla ortaya çıkmış sevgi. Libidolu olduğu için, AŞK yani. İlk sevgi türü. Sonra (tabi ki libidosuz) kendi hemcinslerini de kapsama alanına almış, Sevgi duygusu. Annenin yavrusuna

olan Sevgi (gerek babanın, gerek ananın sevgisi (tabi ki libidosuz) daha özel bir sevgi türüne dönüşerek ortaya çıkmış. Evlat sevgisi. Evlat Sevgisi (karşılık olarak) Ebeveyn Sevgisini (Ana Baba sevgisini) getirmiş. Ve bunlar uzun süreç içinde genlere yansıtılmış.. Doğan insan bebeğinde, ilk

andan itibaren, şartlar oluştuğunda, bu sevgi türleri somutlaşır. Ana'ya Baba'ya Kardeşlere arkadaşlara eşe (eşlere), evlatlara torunlara...   Yani insan doğarken "Sevmeye" hazır olarak doğar. Ama genetik şifresinde, Nefret duygusu da "yedekte" beklemektedir. Onun da şartları oluştuğunda,

o da somutlaşır. Sevmesi gereken kişiler "düşman" olur.

(21 Eylül'deki)

MERSİ!..  Dün (gece gazetem) Hürriyette gördüm haberi. Ceviz Ağacı, "Kuraklık ve aşırı sıcakla" başa çıkabilmek için, o sırad "metil slisilat" üretiyormuş. Acep bu biyolojik icadı kendisi için nasıl

yapmış. Metil Salisilat kimyasal madde. Ama onu gerektiğnde üraten, ağaç. Yani canlı. O canlı (bitki) nasıl biyolojik değişime sokabilmş ki kendisini, üretiyor o maddeyi gerektiğinde. Bilimciler de bunu

keşfetmişler yeni. Bu konuda ilk keşif, Ceviz ağacı.  Tabi ceviz ağacı, Doğayla başa çıkabilmek , daha doğrusu ortamla başa çıkabilmek, olumsuz etkilenmemek (hayatta kalabilmek) için bu

"DAVRANIŞ"ı yaparken, ortamı da değiştiriyor. Havaya, Metil Salisilat salıyor. (1 Temmuz 2012, İlave: Sayfaya, "ceviz ağacı aspirinini kendisi üretiyor" başlıklı haberi kesip yapıştırmışım, sayfaya)   Tüm canlılar, benzer davranış içindeler aslında. Kendileri değişirken, ortamı da değiştiriyorlar. Hatta

birbirlerini bile değiştiriyorlar, dolaylı olarak ama.  "EKO-SİSTEM" dedik buna. Bitkiler (Yağmur ormanları) CO2 alıyorlar havadan, O2 veriyorlar havaya. Hayvanlar (İnsanlar) O2 alıyorlar havadan, CO2 veriyorlar havaya. (Jetler atmosferi kirletmekte...) İnsan da "Canlı". O da insan olmadan önce, aynı şeyleri yaptı. Ortamla başa çıkabilmek için, kendisini biyolojik olarak değiştirirken, ortamı da

değiştirdi. İnsanlaşmaya başladıktan sonra da, bugüne kadar, yani Uygarlık sürecinde, bu defa "akıl yoluyla" (kendi bedeni vasıtasıyla değil, ve bedeninden bağımsız) teknolojik icatları ile, hem

kendisini hem de doğayı (yani ortamı) daha başka bir türlü değiştirme aşamasına ulaştı. "Doğayla başa çıkabilmek" yerine "Doğaya egemen olmak", kendi bedenine (teknoloji ie, bilim ile) daha

egemen olmak aşaması başladı. Sonuçta bizzat biz insanları olumsuz etkileyecek, olumsuz (kötü) uygulamalarla da. Öteki hayvanlara bitkilere yaşama imkanı bırakmayacak uygulamalar

yürürlükte.     "Doğa kanunları değişmez" demişti Barış, dedesine (babama). Burdaki Doğa kelimesi geniş anlamda, "Evren" anlamında. Dar anlamda, Doğa (Tabiat=Nature), Dünyadaki tüm canlılar, ve onların içinde yaşadıkları (ve de uygarlıktan etkilenip bozulmamış) ortam, yani Toprak su ve hava. Bilimsel düşünen insanlar, Bu canlı çeşitliliği için "Doğa yaptı" diyorlar. Anlatım biraz belirsizleşiyor.

Evet, Canlı da Doğa'nın bir parçası olduğu için, aslında doğru. Ama daha belirgin olsun diye, ben "canlının kendisi yaptı" demeyi uygun buldum. Evrim, bizzat canlının kendi eseridir. Dinsel düşünen

insanlar, "Tanrı yarattı" (veya "Tanrılar yarattı") diyorlar, canlı çeşitliliği için. Ama günümüzde de var, Hayvanları Tanrı kabul eden ve hatta (evrimden habersiz ve ilgisiz) insanların bazı

hayvanlardan türemiş olduğuna, örneğin Aslan soyundan geldiğine inanan insanlar da var. ANİMİST diyorlar onlara. Az da olsa varlar. Baktım dün akşam Almanak'a Afrika'nın 50 kadar ülkesinden

ikisinde (Liberya 3 milyon, Namibya 2 Milyon) insanların dini Animizm'miş. Toplam 17 kadar diğer Afrika ülkelerinde de, Hristiyanlık (Katolik, Ortodoks, Protestan) ve İslam dinlerine ek olarak

Animizm de varmış. Yani Animizm de bir realite, bugün. Bilmiyorum, 6 milyar insandan ne kadarı (kaç milyonu) animist. Aslam heybetli. Erkek aslanın duruşu, davranışları, yelesi, "kükreyişi". 

Sürüsünde (Ailesinde) tek. Bazen 2 (belki de 3) olabiliyorlar. Dişiler ve yavrular var Ailede. Aile Reisi, erkek aslan. Ailenin sahibi ve koruyucusu. Ama avlanma işi "alt düzey" bir iş olduğu için, dişilerin görevi. Dişiler yapıyor avlanmayı. Yakalanıp öldürülen Ceylan'dan, önce Aile Reisi (erkek aslan)

besleniyor. Sonra dişiler ve yavrular. "Aslan yürekli Richard". Genel Kurmayımızı, 2 Aslan (heykeli) "koruyor", kapıda. Namibya insanları Animistmiş ama, (Bakayım Kalahari Çölü, Namibya

topraklarından da kapsıyor mu?) Evet, baktım Atlas'tan, bitişik. Botswana içinde yer alıyor ama, belli ki Namibya ya da uzanıyor biraz. Evet, Kalahari Çölü yerlileri, Batılıların (sömürgecilerin) Çalı-Adam (Bushman) dedikleri insanlar. "Batılıların" etkisine girmeden önceki sosyal hayatları çok ilginç. Evet

animistler. Avcı avladığı geyiği öldürmeden önce, gereken dinsel işleri yapıyor. Ama kabilesine "büyük bir avla" dönen (erkek) avcı, öteki erkeklere fırsat verebilmek, böylece üstünlük, kıskançlık

Page 35:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

olmamasını sağlamak için, bir süre ava çıkmıyor. BARIŞÇI bir toplum, Kalahari çölü yerlileri Dışardan saldırı yok. Kendi aralarında da Barış içinde yaşıyorlar. Ne yazık ki Aile yapıları hakkında bilgim yok. Ama "Barışçılığa" uygun bir düzen olduğuna eminim. Tabi, Batı "uygarlığı" ile değiştiler. Parayı içkiyi

kumarı öğrendiler. Ama yinede eski kültürlerinin etkisi sürmektedir herhalde, animist olduklarına göre.        Bitkiler, cansızlarla beslenir. Hayvanlar iki grup. Otoburlar (bitkiler ve cansızlarla, yani su

tuz vesaire) ile beslenirler. Etoburlar, kendisi gibi öteki uygun  hayvanları yiyerek beslenirler. ÖLDÜRMEK esastır. En etoburların dahi, çok az da olsa ot yedikleri de doğrudur. (Kedilerde bizzat gözlemledim,çok) Bir de hem  etobur hem otobur olan hayvanlar var. Biz insanla bu "kategoriden" hayvanlarız. Öldürmek esastır. Otoburlar genelde daha az kavgacı, daha az savaşçı nitelikteler "ot

kavgası" pek yok. Doğada ot çok. Etoburlar kavgacı savaşçı. Öldürmek zorunda bir hayvanı herşeyden önce. Sonra yemini başka hayvanlara kaptırmamak için demücadele etmek, kavga etmek zorunda. Genelde aynı tür hayvanlar birbirlerini yiyerek beslenmiyorlar. Başka türden

hayvanları (öldürüp) yiyorlar. Ama bu "başka tür", Afrika'da "iri" bir maymun türü için, "küçük" maymun türleri de olabiliyor. (Belgeseli hatırlıyorum. Çok ilginç) Avcılar erkek. Ava hep birlikte

çıkıyorlar. Avladıkları, o küçük tür maymunları, sürülerine getirip hep birlikte yiyorlar (tabi pişirmeden) ve biraz et, biraz yaprak, birlikte. BBC yapımı belgesel. Yaşlı adam araştırmacı. "Bizim,

eti salatayla yediğimiz gibi" demişti.  Maymunlarda tamamen otobur olanlar da var (yanlış hatırlamıyorsam). Hem etobur, hem otobur olanlar da.        Aynı türden hayvanlar (ve dolayısıyla memeli hayvanlar) genelde birbirlerini yemiyorlar. Ama aralarında Yem Kavgası kaçınılmaz. Eş Kavgası en başta. Bir de Yer kavgası var, en önemli Kavgalar. Birbirlerini öldürmek de var, bu

kavgalar nedeniyle. Biz insanların kavgalarının, savaşlarının kökeni debu. Uygarlık başlarken de öldürüyorduk (gerektiğinde) birbirimizi, şimdi de hala öldürmekteyiz, "gerektikçe".

(22 Eylül'deki)

MİSYON'umuz, insanın insanı öldürmesini temelli sonlandırmak. Bunun için, uygarlıktan önce de var olan önem sırasına göre, EŞ, AŞ, YER sorunlarımızı çözmmemiz, yoketmemiz şart. Bu d denizlerde

standart çiçekkentlerde iskan, sosyalist ekonomi temelinde, dörtlü aile düzeni ile (en güzel biçimde) mümkün.       Uygarlıktan önce, karşı cinsten özkardeşler, belli ki ergenlikte birliktebirbirlerine eş

oluyorlardı. Özkardeş sevgisi, bu kez libidolu olarak eş sevgisi (AŞK) biçimine dönüşüp devam ediyordu. Niye özkardeşler? Çünkü en yakında, (yuvada) olan onlar. Onlar karşılıklı kalpleri doldurunca, başka eş aramak durumu olmazdı. Ama, her yuvada, eşit sayıda oğlan ve kız bulunmaması, ve de daha kötüsü bazı yuvalarda sadece bir cinsten çocukların bulunması,

mecburen başka yuvalardan (ailelerden, kabilelerden) kız alıp vermeyi (değiş tokuşu) mecbur kıldı. Bu durumun bir sakıncası da, beğenip beğenmemek (seçme yapmak) konusunu da getirmesidir.

Ama asıl problem, kız alıp verme işinin her zaman barışçı yolla mümkün olmamasıydı. Zaten Besin değiş tokuşu da var. Orda da her zaman barışçı değil yöntemler.  Uygarlıkla, üstelik, insan yapımı uygarlık ürünleri ortaya çıktı. Daha önce var olmayan Ticaret olayı başladı. Bu ortamda, Aile için,

evlatların birbirne eş olması Aile çıkarı (ebeveynlerin çıkarı, menfaatiiçin) bazı durumlarda kızı başka aileye vermek (satmak) karşısında daha avantajsız oldu. Kızlarını başkalarına vermeye

yöneldi aileler. Ama bunun için Kızlık zarlarının bozulmaması, kız olarak kalmaları gerekti. Sonuç, giderek, özkardeşler arasında seks ve aşk yasağına dönüştü. Dolayısıyla biz, öncelikle doğal yapımıza aykırı bu duruma düzelteceğiz. Ama, Evrim'le "eksik bırakılmış", becerilememiş, bir

konuyu da Bilim sayesinde hallederek. Her kadın önce oğlan, sonra kız iki sağlıklı çocuk doğursun. Sadece iki. Çünkü nüfusumuzu da sabitlemek zorundayız. Böyle bir çift daha, Dörtlü Aile. Niye 2

çift.. Erken ölürse eşlerden biri, eşsiz (aşksız) kalmasın insan. Anasız babasız büyümesin çocuklar. Dolayısıyla, Yeni Dünyada tüm doğumlar "tüp bebek" yöntemiyle. Laboratuvar ürünü yani. Gereken cinsiyette, genetik hastalıklardan arındırılmış... 30 yıldır uygulanmakta, dünyamızda tüp bebek. Ne kadar seviniyorlar, yıllarca "doğal yollardan" çocuk yapamayan evli çiftler, tüp bebek yöntemiyle,

ana baba olduklarında. Demiyorlar, bu doğal yolla olmadı, evlat sayılmaz.      Misyon Koyucu 150 yıl kadar önce Misyonu tasarladığında, tabi ki yoktu tüp bebekle istenilen cinsiyette çocuk doğurtmak.

Ama bunun Misyon'un ilk şartı olduğundan, sordu Misyon-koyucu bilimcilerine, mümkün mü becerebilirmisiniz, diye. "Mümkün görünüyor" cevabı ardından, devam etti tasarlama ve hazırlıklar.

Ama, uzun süreç içinde, bilimciler "extra" bir şey daha becerdiler. Gelişen Biyoloji, Genetik bilimi dolayısıyla. İnsanın koök hücresinden, bir organın tıpkısını, laboratuvarda üretmeyi başardılar. İnsanlara "yedek parça". Bunu henüz insanların hizmetine sunmadı misyon-koyucu. Ama bunu

becermiş olduğunun işaretlerini yeterince verdi. Bu organ, tabi ki, bir kadının kendi rahminin tıpkısı da olabilir. Bu da doğum olayının kadının karnında değil de, laboratuvarda olmasının yolunu açtı.

Bilimle, insanlığın gerçekleştirdiği, "muazzam" işlerden bir tanesi, ama çok önemli. Tıpkı annesinin karnında büyümüş gibi. Ama çok daha sağlıklı, güvenceli koşullarda labotatuvarda. Evrim'in

üremede, kadına yüklediği görev çok ağır. Bebeği 9 ay karnında taşı. Yük taşır gibi değil, aman dikkat. Yanlış bir hareketle, bebek düşebilir. Veya karnında ölebilir. Hatta ölüsü anneyi de zehirleyip

öldürebilir. Doğum kolay mı. Çok zor. Bebek ağlaya ağlaya doğuyor, ama anne de büyük fiziksel acılar yaşıyor doğururken. Anneciğim demişti: "sizi ağlaya ağlaya doğurdum". Şu anda Türkiye'de

(ülkemizde) doğumların %75'i Sezaryen yöntemi ile yapılıyormuş. (Uyuşturma, acısız doğum). Haksız mı kadınlar sezaryene yöneldikleri için. Değiller. Evlat istiyorum (istiyoruz eşimle) ama acısız

Page 36:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

doğum istiyorum. Madem ki (artık) mümkün, öyle olsun. Üstelik normal doğum sırasında, anne ölümleri de az değil. (Tabi özellikle az gelişmiş ülkelerde.) Bilm becerdi ise laboratuvarda doğumu,

neden olmasın. Misyona sonradan eklendi. Yeni Dünya'da kadınlar doğurmayacak. Doğumlar Laboratuvarda. (Müjde kadınlara). İşaret de verdi Misyon-koyucu (bize) bu konuda. Yazmıştı gazete, Kanada'da Laboratuvar ortamında "bir" doğum olayını. "Suni Rahim" demiş, ayrıntı vermemişti.        (2 Temmuz 2012, İLAVE: Bunun Misyona sonradan eklendiği gibi, kanaatimce, sonradan değiştirildi çiçekkentlerin yeri. Denizlerde değil Havada olsunlar. Bu konuda (bize) işaret de var. Japonya'da,

tasarı, gökte kentler. Ben, "A.W.W.F.C.-1992" kitabımı yazarken, çok düşündüm Standart çiçekkentler nerelerde olmalı. Standartlık esas öncelik. Bu yüzden, "su"ların her türlüsünden uzakta

"kara" kenti diye tasarladım onları. Bilahare, "bulup" karar verdim, Denizler daha uygun. Ve en sonrada Hava'yı bulduk. Zembil. Misyon koyucunun ilk tasarımı, Deniz'di, kanaatimce.)       Amaç: Herkese AŞK. Doğumdan itibaren belli herkesin eşi (Aşkı).. Dörtlü Aile ama, asıl eşini biliyor. Büyük çift, küçük çift. Birer yaş fark var hepsinin aralarında. Büyükler erkekler, küçükler kadınlar. Erkeğin

Dominant olmasına da uygun. Ailede "son söz" gerektiğinde, Büyük erkeğin sözü.  AŞK (cinsel sevgi), cinsellikten kaynaklanan, ama onu aşan, bir sevgi türü. Aşk varsa eşler arasında, herşey aşkın güdümünde olur. Cinsel ihtiyaçlar dahil. Gerek eşe yönelik, gerek toplumdaki (öteki) karşı

cinsten insanlara yönelik, cinsel davranışlar, kişinin (kendi) eşine olan Aşkını güdümünde olur. Ona göre davranır. Dolayısıyla toplumda cinsel sorunlar, suçlar olmaz. Kıskançlığı unutacağız, Yeni

Dünya'da. Kalplerde (ve buna bağlı olarak) yataklarda, hep, biraz "yerimiz" olacak, öteki yaşıtlarımıza da. Eşten başkasına, cinsel davranış, cinsel sevgi, cinsel birleşme yasağı olmayacak.

Aile için tehlike yok. Kalpler asıl olarak eşe duyulan aşkla dolu zaten. Ben bu anneyi bu babayı beğenmedim, başka anne başka baba istiyorum diyormuyuz. Tıpkı bunun gibi, ben bu eşi

beğenmedim, başka eş istiyorum da demiyeceğiz. Çocuklar, anne babalarının cinsel birleşmelerini (copulation) göre göre büyüyecekler. Ergenlikte, birlikte kendileri de cinsel birleşme yapacaklar,

anne bbabaları da onları görecek. Doğallığımız buydu, gene bu olacak. Evlat Sevgisi (Libidosuz), eşe duyulan Aşk'ın, evlatlarda devamı niteliğinde. Hep libidosuz kalacak. Karşılığı, ana-baba /ebeveyn)

sevgisi. Libidosuzdu, ve libidosuz devam edecek. Kişi evladının arkadaşına, yaşıtına da libido duymayacak. Kişi ebeveyninin arkadaşına, yaşıtına da libido duymayacak. Yasaklama ile değil, kendiliğinden. Nesiller arası seks yok, yani. Sevgi var (libidosuz). Saygı var yaşlılara, tıpkı ana

babaya olduğu gibi. En büyük saygı-sevgi (en somut olanı) Aile içinde. Aile merkez, oradan topluma doğru. Sonuç, İnsan sevgisi. Tanıdıklarımıza somut, tanımadıklarımıza soyut.       İnsanın insandan

korkması unutulacak Yeni Dünyada. Şimdi durum nasıl. "Ücra" bir yerde karşılaştığımız insan, "acaba bana bir kötülük yapar mı" yaklaşımı öncelikli. Evde ve "uygun" kamusal alanda çıplaklık

esas. Cinsellik konusunda, doğallığımızı yitirmemize katkı yapmış, en "masum" uygarlık ürünüdür, Giysi.  Giyindik (örtündük), soğuktan (sıcaktan) korunmak için. Özellikle Afrika'dan başka yerlere

(soğuk kıtalara) yayıldıkça.       Gerisi kolay. Sosyalist ekonomi ile üretiyoruz, ve paylaşıyoruz ürünleri. Kentimiz, konutumuz, "eşyalarımız", hepimiz için aynı. Hepimizin her türlü ihtiyaçları, aynı biçimde karşılanıyor.       Akıl sayesinde önüne geçtik canlıların. Egemen olduk onlara. En az 50.000

yıl önce başladı, insanın insan olması. İlk uygarlık ürünü aletlerin kalıntılarından, vesaireden, "tesbit" ediyorlar bilimciler (Antropoloji) bu tarihi.

(23 Eylül'deki)

Tilki'nin de, Goril'in de "aklı" var. Kullanıyorlar onu yaşarken. Ama bilmiyorlar akıllarının var olduğunu. AKIL(=MIND) (What's on your mind, Yılmaz?)  İnsan, insan olmadan önce, bilmiyordu aklının var olduğunu. Nasıl buldu, bildi? Öteki insanların durumlarından buldu. Bazılarında azdı,

bazılarında çoktu. Bu az olan, çok olan şeyi kavradı. (Unutmamak için)  ona isim verdi, "akıl" dedi. Sonra farketti, bacağı kopan, kolu kopan, ve hatta gövdesi kopan insanın aklı hemen gitmiyor, fğer adam hala sağsa. Öyleyse, "akıl baş'ta" dedi. Başta (kafada) ne var. Beyin. Yediği koyunlarda da var. Aklın, beynin bir işi olduğunu da kavradı. Goril bu aşamaya gelemedi hiç. İnsan, durumları

kavramaya çalışırken, "zorladı" beynini. Ve dolayısıyla Evrim o yönde de gekişti, ve insan beyni, vücuda oranla, Gorilin beyninin vücuduna oranını geçti.  Beyin insada daha çok büyüdü yani. Bu ise,

kavrama düşünme olanaklarını artırdı, insanın. Çok sonra, binlerce yıl sonra, (Biyoloji ile) insan, beynin diğer fonksiyonlarını da buldu. (Sinir sistemi ile birlikte) vücudumuzun hareketlerini yöneten

merkez organ. Bu sadece fonksiyonlarından biri. Ve günümüzde, insan bir başka insanın beyin faaliyetlerini uzaktan izlemek, ve hatta yönlendirmek, dolayısıyla o insana belli etmeden, onu canlı

robot gibi kullanabilecek teknolojiye bile sahip oldu. (Bilim sayesinde.)  Bu alete ben Stella adını verdim. Global Çete Merkezi'nin elindeki en önemli silahtır. "İnsanlardan" gizli. Ben 1986'da

Çanakkale'de Hapishanede buldum Stella'yı. Buldurdu yani Misyon-koyucu. Buldurmasydı, bu hiç bir şeye uymazdı.       Dil organı düşünelim. Belli ki asıl fonksiyonu, hayvanlarda, beslenme (yeme)

sırasında, besinin ağızda toparlanıp yutulabilmesine destek olmak. Bu asıl amaçla, evrim sonucu oluşmuş. Ama sonra başka fonksiyonlar da eklenmiş. Tatmak (Yemek için uygun mu değil mi).

Canlının çıkardığı sese "biçim vermek" fonksiyonu da  eklenmiş. Karga mevcut diliyle sizin söylediğiniz kelimeleri taklit edemez. Ama dilinin altını biraz keserseniz, dil daha oynak hale getirirseniz, bazı kelimelerinizi taklit eymeyi başarır.  Görüyoruz, kediler, köpekler. Hayvanlar

genelde çok iyi iletişm kuruyorlar, kendi aralarında. Duygularını, isteklerini iletebiliyorlar birbirlerine.

Page 37:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Ama Lisan'ları (dilleri, languages) yok. (Bak gördün mü Lisan'a "dil" dedin, ne kadar sıkıntıya düştüm.) Bizim de yoktu lisanımız. Biz de "rahatça" iletişim kuruyorduk birbirimizle (hatta özellikle evcilleştirdiğimiz hayvanlarla). Ama bize bu yetmedi. Gelmesi için yaptığımız davranış, ve o sırada her ne ses çıktıysa (tesadüfen), bir sonraki gelmesi için yaptığımız davranış sırasında da aynı sesi çıkarmak "uygun" gelmiş. "GEL" kelimesini böyle bulmuş. "GİT", sonra... Ve kelime sayıları artmış.

"Lisan sahibi" olmuşuz. Nesnelere isim vermişiz, karıştırmamak için. Birbirimize isim vermişiz. Kavradığımız (gözle görülmeyen) bazı şeylere simge olarak, kelimelerle isimlendirmişiz. Akıl, Ruh,...

Ve lisan, iletişim de bir üst düzey araç olmanın da ötesine geçmiş, ve "düşünme aracı" halina gelmiş. Tilki de kavrar durumları. Ama kavramanın ötesinde "düşünebilmek" için, mutlaka

kavramların kelimeleşmiş olması gerekir. Yani kelimeler ile düşünülebilir. Böylece, dil organımız, "yeni fonksiyonuyla" düşünebilmemizin yolunu açmış.       Aslanlar ava çıkınca, bilirler görürler

antilop sürüsünde çok antilop var. Birini sürüden ayırıp, yakalamaya çalışırlar. Çok yada bir biliyorlar. Ama sayıları bilmezler. Biz de bilmiyorduk. Yetmedi bu kadarı. Arkadaşımıza, kabilemize,

"tepenin arkasında" 2 ceylan olduğunu iletebilmek için (muhakkak ki) parmaklarımızla (iki parmakla) iki işareti verdik. Çıkardığımız ses de simgesi (kelimesi) oldu. İKİ: Böyle bulduk, (1,2,3...ve

10) Sayıları bulfuk, icat ettik, yani. Başlangıçta azdılar. İngilizcede ilk oniki sayı, farklı kelimeler. Anlaşılan onlarınki, ilk onikiyi tanımlayanlardan gelme. Sonra, sayıları (yokluğumuzda) belli etmek için, nesnelerin üzerine işaret koymak gerğini duymuşuz. Bir için bir çizgi, iki için iki çizgi. Derken böylece, bulduğumuz sayıları, şekillerle de ifade etmişiz. (1,2,3,4)(I,II,III,IV)(............) (2 temmuz

2012 İLAVE: ilk dört arap sayılarını da yazmışım. Göstermek için,birde bir, ikide iki, üçde üç, dörtte dört çizgi parçası var). Bilmiyorum ama, sanırım Yazı'yı bulmadan önce, sayıların şekillerini bulduk

kararlaştırdık. ve bundan esinlenerek, kelimeleri şekillendirerek, yazıyı bulduk. Nesneleri önce resimleriyle şekillendirdik. Bu şekillendirme işi de yol açtı, yazıy bulmaya. Gene kesin blmiyorum, ama sanırım mevcut dünya dillerinin tümü, tek bir başlangıç dilden (lisandan) türemiş değil. Ayrı

insan toplulularında, farklı zamanlarda farklı biçimde ortaya çıkmış ilk lisanlar, kanaatindeyim (şu an düşünürken). Çok sonra ondalık sistemi bulmuş insanlar, kendi parmaklarından gene. "sıfır"ı

tanımlamasaydı, mümkün değildi, ondalık sistem. Aritmetik. Toplama çıkarma. Sonra çarpma bölme. Matematik Tamamen akıl ürünü. Geliştiremeseydik, kesinlikle var olamazdı, fizik kimya bilimleri. BİLİM,yani, Matematik'e dayalı. Çok kullanışlı ondalık sistem. Ama ikili sistem (binary)

aritmetiği de bulmasaydık, mümkün değildi bilgisayarları geliştirmek. Bir tuhaf sayı var "karekök eksi bir", ona "i" diyorlar. Onun üzerina kurulan bir matematik dalı bile var. Ve elektrik bilimlerinde

çok işe yarıyor.       Ulaştığımız, bilimsel, teknolojik düzeyi "kanıksamış" vaziyette yaşıyoruz. Televizyon. Dünyanın bir ucundaki olanları başka bir ucundan, anında "canlı yayınla" izleyebiliyoruz.

Görüntü'yü "naklediyoruz" yani, anında. Televizyon, bir örnek.       Evet, bugün 23 Eylül. Güney yarım kürede Yaz, Kuzey yarım kürede Kış başladı (resmen) (2 Temmuz 2012 İLAVE: Yılmaz gene yanlış yazmışsın, aceleyle herhalde. Başlamış olanlar, İlkbahar ve Sonbahar, veya BAHAR ve GÜZ)

Kutlu olsun. Güney kutbunda, Penguenler, 6 ay süren karanlık ve aşırı soğuklardan kurtuluyor. Kuzey kutbunda, Kutup Ayıları ise 6 ay sürecek karanlık ve aşırı soğuklara hazırlanıyorlar. Ne

yapacaklar. Göçmen kuşlar, yaz kış durumuna göre, göçüp durmaktalar, "binlerce yıldır", Güneyden kuzeye, kuzeyden güneye. Çok mahirler yollarını bulmakta. Ama haberdar değiller, mevsimlerin

niye var olduğunu. Biz de bilmiyorduk. "Yeni" öğrebdik. Dünya, Güneş etrafında dönüyor. Ama kendi ekseni etrafında da dönerek. Ve kendi ekseni dik değil, eğik, Güneşin etrafında dönerken çizdiği

çemberin düzlemine. 21 Eylül 2008 tarihli Hürriyet'te çıkan "o haberi" kesip 80.inci sayfa yaptım. 30 milyon ışık yılı uzaklıktaki iki gezegenin "çarpışmasına" şahit olmuşlar, teleskop başında, uzayı

izlerken bilimciler (astronomlar). Bu ne demek? Herşeyden önce şu demek: Olay 30 milyon yıl önce olmuş. Görüntüsü (ışığı) yeni ulaşmış dünyaya, teleskopun merceklerine. 30 milyon yıl önce

dünyanın durumu neydi. (Yanlış hatırlamıyorsam) 70 milyon yıl önce, Dinozorlar "kaybolmuştu". Fosillerinden hesaplıyorlar. Peki uzak yıldızların mesafesini nasıl hesaplıyorlar!..  30 milyon işık yılı ne demek. (Hesapladım. Yanlış hesaplamadıysam) şu demek. Güneş'le Dünya arasındaki uzaklığı 1 milimetre kabul ederseniz, çarpışan gezegenlerin uzaklığının 5 milyar kilometre olması gerekiyor. Uzay'ın "haşmeti". Teleskoplarımız ne kadar gelişrse gelişsin, göremiyeceğimiz hep "ötenin ötesi

olacak" Asla bilemiyeceğiz, Nihai Realite'yi.Söz geliş, o çarpışan gezegenlerin bize olan uzklığının, 1 trilyon katı uzaklıkta, nesneler var mı, varsa neler oluyor oralarda.  Ve tabi "olay" bir de şu demek. Güneşin gezegenlerinin çarpışması da muhtemel. Çarpışmamasının garantisi yok. Birinde şu veya bu nedenle, yörüngede aşırı sapma, bunu gerçekleştirebilir. Gezegenlerarası (kütleler arası) çekim

gücü zaten var. Çok kısa bir zaman süresi içinde olabilir böyle bir durum.. Dünyamızla başka bir gezegenin çarpışması. Ve bir anda "yok olur" dünyada canlılık.  Ve tabi biz insanlar da. Uzaydan

gelebilecek tehlikelere karşı, var mı elimizde önleyici teknolojik bilgi ve imkan. Yaklaşan "iri" göktaşlarının tehlikesini bertaraf etmek işleri gündemimizde. Peki Güneşin şimdi (durup dururken)

bir büyük patlama ile (gene) parçalanmayacağına dair bilimsel bir güvence var mı. O da hayır. Kendi dünyamızın içi. Mağma. Arasıra, sıkışma vesaireden yeryüzüne çıkıyor volkanlardan.

Dünyamızdan, Ay kadar iri bir parça koparacak kadar bir ani mağma patlaması olmayacağına dair, bilimsel bir güvence var mı O da hayır. Herşeyi (İnsanlığı) yoketme ihtimalli, Astronomik ve Jeolojik

Riskler var, yani. Bir anda yok olma ihtimali.       Ama başka bir konu da var: Çok uzun vadede, tedricen (giderek) Dünyamızın, özellikle biz insanlar için yaşanması mümkün olmayan bir duruma

dönüşmesi ihtimali. Bu da gerçekçi bir ihtimal. Ve bu ihtimale hazırlıklı mıyız. "O son an" gelmeden,

Page 38:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

kendimizi kurtarabilecek, bilimsel ve teknolojik düzeye, ulaştık mı, ulaşabilecek miyiz. "Başlangıcı" yaptık. "Ay'a çıktık". Dünyamızın dışında, (yakın) uzayda, yeni yerleşkelere "hep birlikte" göç

etmenin yolunu açtık.       Ama şimdi gündemimizde, Dünya'da) Çiçekkentlere Göç var.

(24 Eylül'deki)

Evrim, dallanmadan olsaydı,  en mükemmel (yetkin, perfect) canlı, İnsan olacaktı. Başka canlı türü de olmayacaktı. En ilkelden, tek hücreli canlıdan, insana dönüşmek. (İnsanın beslenmesi imkansız olurdu derseniz, bitkiler cansızlarla besleniyor, derim.) Ama "sayısız" canlı türü var şimdi. Ve insan

en mükemmeli değil, en üstünü. Akıl yardımıyla bunu başardı. Çeşitli özellikler bakımından, insandakinden üstün olan canlılar var. Dün Takvim yaprağından öğrendim. Örümcek Tarantula'nın beslenmeden ikibuçuk yıl yaşayabildiğini. Kertenkele, kopan kuyruğunu yeniliyebiliyor. "kapalı kut" denen İçgüdü. Bizde de hayvanlarda da var. İçindekiler aynı mı farklı mı. Bizde hiç olmayanlar var mı onlarda. Yeni doğan insan bebeği, annesinin memelerinden süt emmeyi bilerek doğuyor. Ama deniz kaplumbağalarının yavruları, kıyıda kum içinde yumurtadan çıktıktan sonra, hemen denize

gidiyorlar. Tesadüfen değil. "Bilerek" Galapagos adalarındaki sönmüş ama kızgın krater boşluklarındaki kumlardan çıkan kaplumbağa yavruları ise, önce zor bir yokuşu tırmanıyorlar, sonra doğruca denize, acele ile. (Canavar kuşlar bekliyor çünkü, çıksınlar da yiyelim diye.) En mükemmel

değil, en üstünüz. Akıi araclığıyla Bilim'i geliştirdik. Bilim için akıl yetmez. Ama akılsız da bilim yapılmaz. Hipotezi (Faraziyeyi, varsayımı) ispat edip, sağlam kanaate (kanuna varmak için. Ama "ne

olacak" diye de deney yapmak vardır, bilimde. Bu uygulama karşısında denek (cansız yada canlı) nasıl davranacak, ne gibi bir sonuç çıkacak, diye de.  Bilimsel araştırmalar. Bilim (Science), genel

adı. Dalları var. Çok dallanmış. Genetik biliminde başardıklarımız. Dünya kamuoyuna duyurulmayanlar da var, Global çete Merkezi'nin elinde. Duyurulanlar neler: Genleri değiştirilerek,

özellikleri değiştirilen bitkiler, ve hatta hayvanlar. Bir hayvanınkini başka bir hayvana nakledip, örneğin Fareyi soğuğa dayanıklı, yada kediden korkmaz hale getirmek. Hibrid canlılar üretmek. İnsanlarda aleni uygulaamalar, şimdilik sadece, doğacak bebeğin, genetik hastalıklı olmamasını sağlayacak genetik müdahale. Bebeklerin erkek (yada kız) olmasını özellikle, israrla isteyenler,

ülkemizde (yasak olduğundan) Kıbrıs'a yönlendiriliyorlarmış.. İstenilen cinste bebek uygulaması, dünyada ALENİ OLARAK çok yeni, birkaç yıllık.  Ama 150 yıl önce tasarlanan misyonun temeliydi, ve

belli ki çoktan başarılmıştı.  Yeni Dünya'da, hem gereken cinsiyette doğacak bebekler, hem de (birkaç nesil sonra) ırk farklılıklarını ortadan kaldıracak bir biçimde genetik harmanlama olacak.  Daha büyük bir ifadeyle, Her doğacak olan kişinin Genetik Haritası önceden, (ailesi ve devleti) tarafından ("ihtiyaca göre") kararlaştırılacak. Doğumlar , Yedek organ "Suni Rahimde" olacak.

Kadınlar doğurmayacak. Bu müdahaleleri yapacağız, kendimize, kendimizin iyiliği için.  Tabi biz bu müdahaleleri yaparken, aklımızın kontrolünde olmayan doğal evrim süreci de (uzun vadede) devam edecek. Onun da değişimini izleyeceğiz. Gerekeni yapacağız. Şimdi soru şu: "en mükemmel olalım

diye evrim sürecinde bu noktaya gelmediğimize göre, ve genetik bilimin bu büyüklükte geliştirdiğimize göre, Kendi genetik yapımızda değişiklik yapmalımıyız, yapmamalımıyız. Eğer daha

iyi olacaksa, ve de beklenmedik kötü etkisi olmayacağı kesinleşmişse, tabi ki evet. Doğumlar laboratuvarda, kadının yumurtasından erkeğin sperminden. Doğurmak (kadınlar için) "tarih" olacak, unutulacak. I996'da doğdu DOLLY koyun. spermsiz. Ama Kaynak Koyun'un genetik haritasının tıpkısı

ile. Yani Kopya canlı. Kopya canlı üretmeyi beceren, spermsiz, istenilen genetik yapıda canlı üretmeyi de becerir. (Kahin değilim ama, belki de becermişler, ve kamuoyuna açıklamamışlardır.)

Demek istediğim şu: Doğumlar laboratuvarda olacağına göre, (ve eğer sperm ve belkide hatta yumurta gerkmeksizin) Embriyo yapmak mümkün olsa, yani ürememiz, kadına erkeğe bağımlı

olmadan gerçekleştirilebiliyor, duruma gelse, kendimizi genetik müdahale ile tek cinse (ne kadın ne erkek) dönüştürmemiz gerekir mi ? İyi mi olur, kötü mü olur. Kötü olur. Evrim sürecinin bize verdiği AŞK duygusunu koruyalım. Sevgi türlerinin kökeni. Kadınla erkek arasında. Libidolu. İki cins olarak,

(tam) erkek, (tam) kadın olarak, severek, sevişerek, uzanalım, o meçhul ebede doğru yolculuğumuzda.   Hiç kimse doğumunu hatırlamaz. Ama "aklı başında" herkes bilir, doğmuş

olduğunu. Bunu toplumdan öğrenmiştir. Bilgi'dir, ama aslında "kanaat" dir bu (conviction), ispatı mümkün olmayan bir bilgi. Ve kişinin felsefesini dibinde de bu kanaat vardır. Bunun üzerine kurulmuştur felsefesi. Bu açıdan, "aklı başında" herkesin felsefesi vardır. Felsef kelimesini

duymayanların dahi. Felsefesini toplumdan. toplumundan, yakın toplumundan, ailesinden, "hazır" olarak alır kişi genelde, Yaşadığı toplumsal çevreden.       Yaşadığı Hayat çizgisine göre değişirse

felsefesi biraz, bu değişikliği, en yakın akrabalarından başlamak üzere diğer insanlara da yapmaya çalışır. Çünkü, insan "sosyal" bir canlıdır (hayvandır, estağfirullah).        Ben doğumumdan bu yana, bu hayat çizgisini böyle yaşamasaydım, bugünkü Yılmaz olamazdım. Buna 38 yaşımdan beri Hadım olarak yaşamak, yıllarca zehirlenme korkusuyla yaşamış olmak, yıllarca insanlar tarafından ezilmiş

(ve halen) ezilmekte olmak dahil. Başka şeyler de dahil tabi. Subaylık, ODTÜ öğrenciliği, İngilizce.       Semra, Ayla.       Doğumdan seçilmiş olduğumu, 1986'da Çanakkale'de hapishanede buldum. Buldurdu yani, misyon koyucu. Doğumdan başlayarak izlemiş yönlendirmiş beni. Yani bir anlamda, ben bugün, Misyon Koyucu'nun "eseriyim." Rasgele seçilmemişim, doğanlar arasında. Evveliyatı var. Babam, Bulgaristan'dan gelmiş (getirilmiş). Annem Uşak'tan gelmş (getirilmiş).

Buluşmuşlar SALİHLİ'de. Buluşturmuşlar, TALİHLİ'yi (Yılmaz'ı) dünyaya getirmek için. Mutlaka 25

Page 39:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Eylül'de (1947'nin 25 Eylül'ünde) doğsun Yılmaz, mutlaka erkek olsun, mutlaka kolları ince olsun, demiş Misyon koyucu. Mutlaka sadece bir küçük kardeşi olsun, o da erkek, ve mutlaka o da 18

Kasım'da (1949'un 18 Kasım'ında) doğsun, adı Demir olsun, demiş misyon koyucu. (Demir de bu bakımdan, Talihli sayılır. Ama ikinci planda.) Tabi bu yazdıklarım, "kanaat" dir. Toplumdan,

toplumun egemeni misyon koyucudan öğrendim. Alenen değil. "Bulmaca çözer gibi", dolaylı yoldan. "Buldum" dediklerimi aslında misyon koyucu buldurdu. Bulmamı sağlayacak imkanları vermekle.

Elind Stella da var. Doğumumdan beri o alet de aktif üzerimde. (Şu anda dahi). Yani bir bakıma, şu yazılarımı, şu anda misyon koyucuyla birlikte yazmaktayım. Misyon koyucu, ailemle (yakın

akrabalarımla) ilk aleni (açık, doğrudan) teması, beni 18 yaşımda iken Hava Harp okuluna transfer ederken, MİT mARİFEtiyle yaptı. MİT benim için, yaşlı kuşağa (eniştelerime, teyzelerime, halama,

amcama,...,babama) söyledikleri farklıydı, kendi kuşağıma, (kardeşime, kuzenlerime) söylediklerinden. Ayrıca hepsine söylediklerinde Yalan da vardı. Anneme ise hiçbir şey söylemediler.

Bana, şu ana kadar, "herhangi bir şey" söylenmedi, tabi. Dolayısıyla, daha ben doğmadan önce, annem babam ve ilgil yakın akrabalarıma başlamış olan yönlendirme, ben doğduktan sonra da

devam etti, aileme yakın akrabalarıma yönelik, onların haberi olmaksızın. Bu hayat çizgisini yaşayabilmem için Babam, annem ve kardeşim ve ilgili öteki yakın akrabalarımın Hayat Çizgileri de belirlenmiş oldu yani önceden. Annem çok acılar yaşadı Salihli'de, Silis'te... Ve daha sonra, benden

dolayı. Son sekizbuçuk yılda burda İzmir'de, bana uygulanan 4.cü dalga ezme, dolaylı olarak anneme yansıdı. Hayatının son yedi yılını, bu yazıları şimdi yazmakta olduğum bu "ev"de, MAHSUR yaşayarak geçirdi. "Asri Hapishanedeyim" diye diye. Son bir yılını (2006'nın tamamını) hep yatağa

bağımlı, yalnız ve acılar içinde geçirdi. "Ne olurdu sanki şu balkona çıkabilseydim" diye diye. Annemi balkona çıkarabilecek, o "basit" imkanlara erişmekten dahi aciz duruma sokuldum. "Elim kolum bağlı, anne" dediğimde, "hani göster" derdi. Kabul etmezdi yani, beni suçlardı. İnledi, bir süre. Hiç tepki göstermedim. "İnlemek de suç mu" dedi sonra. "Beni hastaneye götürmüyorsun,

kendim gideceğim" dediği de oldu, koltuk değnekleri ile ayağa kalkamayacak durumda iken. Annemle birlikte toplum içine girince, annem de karıştırılarak uygulanan ezme daha dayanılmazdı çünkü.       Baysal Ambukans'a (Ambulans sahibine)(mecburiyetten) telefon açtım. Annemi alıp, hastaneye götürüp muayene ettirmelerini, yatırmalarını, ve orda bakım için bir özel hastabakıcı

bulmalarını, ben annem hastaneye yattıktan sonra anneme ziyaret için gideceğimi, annem evden götürülürken, ben evde kalacağımı, ilgili masrafları karşılayacağımı, söyledim. "mümkün mü"

dedim. "Olur" dedi, adam. 4 Temmuz 2006 sabahı (3 Temmuz 2012.İLAVE: Yarın 4 Temmuz 2012), annemi evden alıp götürdüler. Akşama doğru, telefon geldi. "Hastaneye yatırmadılar, burda bir Bakımevi var, oraya yatıralım mı" diye sordu. Dedim ki "ama hastanede, doktor var serum var". "Burda da var" dedi. "Ücret" dedim. "Sorup sana bildireyim" dedi. O gün başka telefon gelmedi. Demekki annemi Bakımevine yatırdılar kanaatiyle, ben de sormadım. Telefon açmayışımın asıl

nedeni de, mümkün olan en azilişkiyle yürütüyorum, insanlarla işlerimi. Ertesi akşam telefon geldi. "Annen, beni kaçırdılar diyor, telefonu ona veriyorum, konuş" dedi adam. Girne Migros'taydım.

Güleceğim geldi, önce. Bir sonraki gün gitmek kararındaydım, annemin yanına. Telefonda anneme, "anne kaçırma filan yok, onlara güven, ben zaten yarın sabah geleceğim" dedim anneme. BOZYAKA

uzak. Ertesi sabah ulaştığımda "İLGİ" bakımevi'ne, ve beni görünce annem, başladı ağlamaya. (Annemin ağladığı olmamıştı hiç, yirmi yıldır bu İZMİR'de). Daha önce biz çocukken SİLİS'te, babam dövünce kendisini, ağlamıştı. Onu hatırlıyorum. Bir de Almanya dönüşü. DEmir-Gül yeni evli. Hep birlikte, "kiralık" evdeyiz. Benim vaziyetim çok kötü. Annemin ki daha da kötü. "Dellendi" bi ara,

saçını başını yoldu annem. Herhalde ağladı da. Ve bunun üzerine Demir-Gül, başka eve taşındılar. Benim hatırladığım kadarıyla, bu üçüncü ağlamasıydı annemin. EVE GELDİK. evde anladım,

vaziyetin vahametini. Annem, "Yılmaz'la konuşmak istiyorum" dedikçe, "Oğlun seni istemiyor" demiş İLGİ Bakımevi'nin sahibi (O.Ç.). "Seni Karanlık odaya kapatırım" dahi demiş O.Ç. (3 Temmuz

2012.İLAVE: Or.... Ço....). Annem de karşılık olarak, "İMDAT diye bağıracağım", "Seni cezalandıracağım", diye karşılık vermiş. Yememiş içmemiş. Yani iki gün (4-6 Temmuz 2006)

"KABUS" yaşatmışlar anneme. İşte bu anneme yönelik doğrudan zulüm. MİT tarafından. İspatı: Telefonlarım dinleniyor. Bana telefon açan kişilerin bana ne söylemesi gerektiğini MİT'çiler

tembihliyor. Yani Baysal Ambulans'ın sahibinin yaptıkları, MİT'in talimatıyla. Ve anneme yaşatılan o kabus, kasıtlı amaçlı. Yaşatan MİT'çiler. İZMİRLİ'yi kullanarak.       Annemin "benim yüzümden" çektiği acılar, bu son döneminde, İZMİR'de... Dolayısıyla, İZMİRLİ2den intikam, benim için bir

anlamda, Misyon Gereği'ni aşmış, "Annemin Vasiyeti" haline gelmiştir. Zavallı anneciğim.......       26/27 Ocak 2008 gecesi, saat 01.00 sıralarında "ev"de, şimdi şu satırları yazdığım Çekyat'ın üzerinde, oturur vaziyette, çok bitkin olarak, söyledi bana bir şeyler (3 Temmuz 2012.İLAVE.

gözlerim yaşardı...): "Bana çok hakkın geçti, hakkını helal et" dedi. "Bir kardeşin var, onunla iyi geçin" dedi. "Bulgur çok mu" dedi,( rüyada konuşur gibi, sanki). Sonra, çok zorlukla, tek tek

kelimeleri söyleye söyleye, o şarkıyı söyledi aynen:    "AYRILIK ateşten bir ok, Nazlı yardan hiç haber yok, Benim derdim herkesten çok".    "Çok yoruldum, Yılmaz" dedi sonra, yatmasına yardım ettim.  Veda Şarkısıymış bana okuduğu o son şarkı. Ertesi sabah durmu daha da ağırlaştı. Elindeki kolay telefondan beni arıyamıyacak kadar kötüleşti durumu. Hep evde kalamıyacağıma, eve de bakıcı

getiremiyeceğime göre, mecburiyetten (mutlak mecburiyetten) açtım telefonu, o telefon rehberindeki "tek" bakımevine, Şirinyer'deki. Bir hafta önce, Tepecik Hastanesinden eve dönünce orda ona bakan kadına (Mürvet Hanıma) telefon açmıştım. "Kısmen bakabilirmisin anneme evde"

Page 40:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

demiştim. "Kocam izin vermiyor" demişti sonra telefon açıp. Ondan memnundu annem. Çocuklar gibi seviçliydi, Tepecik Hastanesinde iken. Çünkü, kendi deyimiyle, "insan yüzü" görüyordu. İlgi vardı, bakım vardı. Aynen bana, "Burda çok mutluyum" demişti (9 Ocak-20 Ocak arası). Yoğun

bakımla başlamıştı. Demir, Ankara'dan gelmişti de, çağırmam üzerine. Öyle götürebilmişti Hastaneye...  Şirinyer'deki bakımevinden, Sevgi Hanım çıktı telefona. Güzel konuştu. Ambulans

geldi. Öğleden sonra, akşama doğru. Ve annemi götürdük. Gitmeden önce anneme söyledim. Zaten duyuyor, biliyor olanları. İki kelime söyledi sadece. "beni kovuyorsunUZ" dedi. çOĞUL kullandı. Beni ve Demir'i kastediyordu yani. Demir, Ankara'da uzakta ama olsun, iki evladı vardı. Biri Yılmaz, biri Demir.       Çok sakin kabullendi, Bakımevi işini; meğer, "ölmeye gidiyormuş". Ölmeyi kabullenmiş

yani (şöyle veya böyle). Ertesi sabah, saat 10.15 sıraları, 28 Ocak 2007 Pazar sabhı, ben Karşıyaka, İstasyon Çay Bahçesinde iken telefon geldi. Annemin vefatını ima eden telefon....... Sevgili

anneciğimin hayata vedası böyle oldu....... (Gözyaşları. 14.06 şimdi)  Tek tesellim, annemin bu son süre içinde , bana arasıra "sen olmasaydın, ben yanmıştım" demiş olması. "Elimden geleni" yaptım

annem için....... Anne'yi yitirmiş olmanın acısı. Ama, "bu şartlarda" yitirmiş olmanın acısıyla birlikte.       Sevilenin ölümü ardında acı duymamak mümkün değil. Babamı (bilinen sebeple) "Nötr" duyguyla uğurlamıştım, öte dünya'ya.        İnsanlar yaşlanacak ve ölecekler. Dilek (ve amaç), hep

"aklı başında" olsun insan tüm hayatı boyunca. Bilincini yitirmesin. "Yaşlılıktan " veda etsin hayata, evinde "huzur" içinde, (uykuda). Yaşlananlar gidecek, kaln evlatlar, acıyla (gözyaşıyla)

uğurlayacaklar onları.  "Görmek istermisin" dedi hemşire. "Evet" dedim. Açtı çarşafı. Gördüm annemi son kez, öptüm yanaklarından.  "Güle Güle Anneciğim" dedim.         -Yılmaz,  "Felsefe

Konuları"?       -"Bilmiyorum"       -"Bilmiyorum" demek için mi yazdın bumları?       -Evet, Bilmiyorum, Bilemiyeceğim, Bilemiyeceğiz asla, Nihai Realite'yi. Yani Bilmiyorum derken, ispatlı bir

biçimde, kesin kanaat olarak, "Bilemiyeceğiz asla" da dedim. "Nihai Realiteyi". Yetm..mi?

17 Eylül'deki'nin sonuna uzunca bir ilave yaptıktan sonra, bugün 3 Temmuz 2012 tarihinde tamamladım FELSEFEM kitabımı aktarmayı.       Bugün, TOM CRUISE'un 50.ci doğum yıldönümü. 50

(ELLİ) oldu bugün.    "Song" ...congragulations and celebrations... 

@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@

ZİRVE FIRIN DAYAĞI (5 Ekim 2008'de)

"Felsefem" yazılarımı 2 fotokopi ile çoğaltıp, spiral ciltletip, birini hemen, Ankara'ya DEMİR'lere postaladım, birini KONAK Saat kulesi'ne en yakın çöp kutusuna koydum (Niye), birini de

Masama.    "Felsefem"den 11 gün sonra, Zirve Fırın olayı.   "Zirve" olayını kısaca anlatacaktım, ama, Yatak odamdaki Gardroptaki yazıyı aynen buraya aktarmayı uygun buldum. Aktarmaya

başlıyorum:       Beşekim Pazar sabahı, çamaşırları astıktan sonra, saat 09.00'dan az sonra,  "Ev" den çıktım, Dedebaşına doğru yürüyüş. "ALİ ALP BÖKE" caddesi. Yürürken, yanımdan yanyana iki bisikletli (arkamdan gelerek) geçti. Biri erkek, biri kadın (Karı-Koca herhalde). Ama olay, kasıtlı,

bana yönelik olduğu için, (dolaylı davranışla) Cinsel Taciz. BİSİKLET krlimesinde S.K var. Hadımlığımı çağrıştırdı yani karı-koca. Bunu da biliyorlar kendileri. Tepki vermedim. Biraz yürüdüm. "Üçyol ağzına" gelince, baktım tam karşımda, karının "g.tü". Bisikletinde oturu vaziyette hareketsiz.

Erkeğini aradı gözlerim. Yanındaki boş bisikleti gördüm. Kendisi yok, inmiş yani. Baktım sağa sola. Köşedeki marketin önünde bisikletler.  Marketin adı GÖK kelimesiyle başlıyor. Sağa baktım ADIM Şarküteri. Adım, Hadım'ı çağrıştırır. Karı'nın bana arkası dönük. "Git Yılmaz, şu karıya bi laf söyle"

demk geldi içimden. "Boş ver" dedim, yürüdüm. Sağdan yürüyorum. Soldaki Zirve Fırının tamkarşısına gelince, karşıya geçmek için, sola döndüm. Gene o iki bisikletli yanyana. İki hafta önce

ben Zirve'ye Boyoz almak için girdiğimde, Fırın küreğinin ucu (geçişimi engelleyecek kadar) uzatılmış vaziyetteydi. Dolaylı olarak, Sopa, Dayak mesajı. Parmağımla 1 santim kadar itmiştim

karşı-mesaj olarak. Şimdi bisikletliler tam orda karşıma çıktılar. Yürümeyi durdurmasam çarpacağım. Ama bu üçüncü karşılaşmammızda, anında tepki gösterdi. Hoplayıp aralarına

giriverdim. Ve, "Ben Kara Kediyim" dedim. İkisi de anında Fren yapıp durdu. Yürüdüm Zirve'ye doğru, boyoz almak için. Arkamdan bağırdı erkeği. "Dikkat et, s.kerler seni" dedi aynen. Başımı

çevirip, "Zaten s.kiyorlar, anamı da s.ktiler beni s.kerken" dedim aynen. Bu sözlerim üzerine bisikletinden indi adam. "Boğarım seni, öldürürüm seni" diyerek boğazımı sıktı. Yumrukladı, ya bir ya iki yüzüme. (alnıma vurmuş, çok sonra belli oldu, sol kaş altı az morarma ve az sızı.) Bu arada ben (boksör olmadığımdan) karşılık veremiyorum. Kaçmak da uymaz. Bekliyorum işini bitirmesini.

Boğmaya çalışırken epey sıkıntı çektim. Lafla tepki olarak sadece, "anam avradım olsun doğru söylüyorum, beni s.kerken anamı da s.ktiler" diyebildim sadece. Karı-Koca gittiler. Olay zaten

Zirve'nin kapısı önünde oldu. Bir adım attım, içeri girdim. "Gördünüz, işte dövdüler. İki hafta önce beni sopayla tehdit etmiştiniz" dedim aynen. Ve bu olay dolayısıyla, önce onları cezalandıracağıma dair, ağzıma gelen en ağır sözleri söyledim. Tepki vermediler. Kaptım orda bir BOĞAça, "sar şunu

gideyim" dedim. Sardı. (Önceden hazırlamış olduğum) 50 kuruşu da çarptım tezgahına, çıktım gittim.  Bu olay pazar sabahı oldu. Vaziyetin Vahameti, beni, sabahları evden çıkınca önce Zirve'ye gidip, BOĞAça alıp eve dönmeye, sonra hemen tekrar çıkıp o güne ait "rutin" yürüyüşe başlamaya

Page 41:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

yöneltti. Pazartesi sabahı vardığımda, BOĞAça dedim tek kelime. "Peynirlimi" dedi. BOĞAça" dedim gene. Kız seslendi adama. "Peynirli ver" dedi. Bu kadar. Salı sabahı, yani bu sabah, soldan

yürüyerek, Zirve'nin kapısına 5-6 adım kala, baktım tam karşımda bir Kadın-polis. Bana doğru geliyor. Kapının 5-6 adım uzağında. Girmedim içeri. Bir-iki adım daha attım. Yanyana

gelince,"Bugünkü Posta yazmış. Gene bir kadın kocasının s.kini kesmiş. Ben de bana s.k tutan sizin s.klilerden birkaç tanesininkini keseceğim" dedim, yüzüne karşı. "Ben kadınım, Bana böyle

konuşamazsın" dedi. "Önceki gün karısının yanında dövdü adam beni, onun için şimdi sen çıktın karşıma" anlamında bağırdım öfkeyle. Bu arada, o Zirve'den içeri girmişti. Dolayısıyla ben de girdim. Karşılıklı bağırma orda devam etti. "Şimdi gidip ekip getireceğim." dedi, çıktı. "Getir

bekliyorum" dedim. Oturdum kapı eşiğine, o giderken. Oturur oturmaz anında kalktım. Uymaz beklemek. Öylece gitmek de olmaz. İçeri girdim. Cüzdanımdaki telefon rehberini çıkardım. İlk

sayfasını koparıp, yapıştırırcasına vurdum, boyoz tepsisine. "Adresim Burda" diye bağırdım. Bir Boyoz kaptım. 50 kuruşu da vurdum tezgaha. Çıktım gittim. Demir'in adresi gitmiş Boyoz tepsisine.

POSTA'yı, sabahleyin Ekran'da görmüştüm. Hürriyet'e ek olarak Posta, ve Kırgızistan depremini aramak için Sabah'da aldım eve dönerken. İyi ki Sabah da almışım. Amputasyon'la ilgili malumat orda daha fazla. İsimleri yazmış açıkça, herşeyden önce, ve anlaşılan 5 Ekim Pazar sabahın erken

saatlerinde olmuş, Karşıyaka'da diyor, Sabah. Bağıntı'yı kaçırmayın. Beni bu şekilde dövdürme öncesine koymuş Amputasyon olayını, Misyon-koyucu. Ve de birkaç dakika öncesine de ÇINARCIK depremini. Şimdi saat 23.20, 7 Ekim 2008, Salı.      Gardroptaki yazı, bu kadar.  daha sonra, ben o

iki bisikletlinin sivil giyinmiş polisler olduğu kanaatine vardım.        5 Ekim 2008 günü olanlar:  1) Sabah olurken, erken, İzmir, Karşıyaka'da, Kadın NAİDE ŞEN (54), kocası AVNİ ŞEN uyurken, ekmek bıçağıyla, erkeklik organını kesti. Sebep, kocanın çapkınlıkta israrı. organ hastanede dikildi. Koca,

şikayetçi olmadı.       2)  Yalova, Çınarcık'da  deprem. 09.04'te, 4.1 şiddetinde.       3) KIRgızistan'da deprem.  18.53'de, 6.3 şiddetinde. Merkez OŞ kenti (Fatma'ya genelde FATOŞ derim, deriz

hepimiz). sarıTAŞ bölgesinin doğusu. Olağanüstü Hal Bakanı Kamçıbek TAŞiyev. 72 ölü, 100 kadar yaralı. 100 bin bina yıkıldı.       4) 15+2=17 şehitli Hakkari Terör olayı Şehitlerinden J.Kd.Çvş HAsan ay GÖR, KIRıkkale, KESkin, armutlu, beldesinde toprağa verildi. (DEMİR'ler, KIRıkkale'deydi, uzun

yıllar.)       5) Gnl.Kur.Bşk. Org. İlker Başbuğ' acil tAŞ KIR ma operasyonu. GATA'da, sAĞ böbrek.        6) YENİ zeLANDA, doğa harikası ASTROLABE resifi, kayalıklara çarpıp karaya oturdu, liberya bandıralı gemi RENA. 2012 Ocak ayında, fırtınada ikiye parçalandı, konteynerler denize. yeni

zelanda'nın en büyük çevre felaketi.         3 gün Sonra 8 Ekim 2008'de Diyarbakır'da Terör olayı, 5 Polis şehit. Biri Duran KARABOĞAÇ. TRT başlangıçta böyle verdi soyadını, sonra KARABUĞAŞ olarak verdi. KAHRAMANMARAŞ'ta 9 Ekim'de toprağa verildi. (Takvim gazetesi KARABOĞAŞ olarak vermişti

soyadını.)

**********

N O T L A R

NOT 1)     SİKLON, Bir alçak basınç çevresinde dolanan rüzgar sistemi. Bir örneği, eski adı bURma olan, Myanmar'da, 3 Mayıs 2008'de oluştu (oluşturuldu, yeni meteoroloji ile). Bir anda, ve siklonun sonuçları dolayısıyla izleyen günlerde, BM raporuna göre, 138 bin kişi öldü. Nergiz Siklonu dediler adına. (Nerde S.ktiler onu) (STARt NERgizDE) (şarkı: yıllardır bekliyorum...) Subay sicil numaram

138 (hava)

NOT 2)     30 Haziran 2006 (ikibinALTI), kemerALTI. İki İzmir çevik polisinden biri, "ağzını bURnunu kırarım senin" dedi. "hadi kır" dedim. (iyiki) kırmadı. O gün Eskişehir'de görevli Hv.Plt.Tuğg.BAYNUR

PEKAR, kalp krizinden öldü. Subay sicil Numarası 138 (pekağır).       (UR/NUR/ONUR/KONUR/BAYKONUR/BAYNUR)       UR: 1986 ilk yarı, misyon koyucu, erkeklik organım için UR simgesi kullanıyordu, öğrendim. 28 Temmuz 1986'da, mesajları "gaipleştirdikten" sonra, "O ur, kes at"mesajı ile beni tuvalete yönlendirdi. 3 gün sonra, Amputasyon ve Hadımlık. Şimdi de, MİT

marifetiyle, İzmirli'lere "O urdu, yani küçüktü, onun için kestin" dedirtiyor, dolaylı söz ve davranışlarla.    2000 il aylar. Üst kattan, gece yarısı  Genç evli çift, bURcu'dan, bURak'a, yüksek

sesle, tekrar tekrar, "vURDUm S.KİNi AMA" sözleri.    NUR: Kuzen Asım'ın kızı, Almanya'da, benim bir doğum günümde, erken doğdu. Kuvöz, aşırı oksijen, bir gözü görmez. Nur, türkçe ışık, Almanca sadece demek.   ONUR belli. Haysiyet, namus karşılığı seçilen "öztürkçe" kelime. İngilizcesine

benzer. honOUR/honor.   KONUR sokak ANKARA'da, İGEME var orda, haftalık bültenleri gelirdi, Gürol Export'a.   BAYKONUR Kazakistan uzay üssü. Gurur duyardım, Sovyetlerin uzay başarılarından. ve

BAYNUR: erkek adı, ender kullanılan. Bu diziyi, benden önce  (hazırlıyarak) Misyon koyucu yaptı, hiç kuşkusuz. Onlar DÖRT KIZ:  İkisi Kuzen Asım'ın, Figen'den doğma, ikisi Birader Demir'in Gül'den doğma.  BARIŞ, 1 Eylül Dünya Barış günü Doğumlu.  Talasemili doğdu.   BAHAR, 1 Mayıs Dünya

Emek günü doğumlu.   SEVGİ, 18 Nisan, benim Demirbank soygunumun yıldönümü doğumlu.   NUR, beni Doğum günüm doğumlu. PrematURe doğdu.   Bu tablo da hiç kuşkusuz, misyon koyucunun

eseri, (Yılmaz amcaları için).

Page 42:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

NOT 3)       Barış'ı en son, 29 Nisan 2001'de gördüm, bize (annemle bana) yalnız geldiğinde, Aksoy dayağı'ndan bir gün sonra. Ona o zaman, o dayağı, ve genel olarak "herşeyi" anlatmıştım. Tekin'le

Hollanda'dalar şimdi. Tekin'i hiç görmedim. Fotoğraflarından tanıyorum. 10 Temmuz 2007'de FAS'ta, büyükelçilikte, nikahla, birlikteliklerini (KARI-KOCA oluşlarını) resmileştirdiler. O gün, Balıkesir, Gönen, Tütüncüler merkezli 4.9 şiddetinde, 10.49'da deprem oldu, Türkiye'de. 1.ci

yıldönümünde de Devre arkadaşım Emekli Hv.Alb. CEMİL KOÇAŞ vefat etti. (300 kadardık, 1968 mezunu Hava Subayları). 5.ci evlilik yıldönümlerine, 3 gün kaldı. ( -Ne olmasını istersin o gün Yılmaz?    -Güzel şeyler olmasını).  2012 Yılbaşı kartı aldım onlardan. Oğulları olmuş, 1 Mayıs 2011'de, adını YABAN koymuşlar. Karttaki resim onun resmi (Gülüyor).  Demek ki Talasemiyi

atlatmış Barış. Nasıl. Bildiğim kadarıyla, ilik nakli, uygun Donörden. Herhalde kardeşi Sevgi'den. Demir-Gül, Barış ,Talasemi ile doğunca, ikici bir çocuk yapmaktan kaçındılar. 10 yıl kadar sonra, tıp

imkanı ile Gül, talasemiden muaf garantisiyle, hamile kaldı Gül. Ve Sevgi'yi doğurdu. Ben Çanakkale, Hapishanede iken, 1985'te, Televizyonda görmüştüm Gül'ü hamile halinde, bir

röportajda talasemi konusunda. O zaman sadece TRT'nin televizyonu vardı.

NOT 4)     1992 sonu, veya 1993 yılı içinde. Ürkmez. Huriser Teyzemin Yazlığı. Bir akşam. Salonda, Ben ve Gabriel, birde Barış vardı (Yani Barış, 16 yaşında iken). Gabriel'e A.W.W.F.C.(1992)

kitabımı sunmuş, ve İngiltere'de basımı için çaba harcamasını rica etmiştim. Kitaba biraz baktıktan sonra, "kutlamıştı" beni. Barış da sormuştu, "Amca neyi kutluyorsunuz" diye. Ben o kitabı, misyon

bilincim yitikken, yazmış, getirttiğim yayınevleri kataloğunu kullanarak, kitabımı, İngiltere ve Amerika'da basılmasını sağlamaya çalışmıştım. 1992 sonunda, Misyon bilincim aynen geri gelince,

kitabı yayınlatmaya gerek kalmamıştı, ama bir de Gabriel'e vereyim, zararı olmaz demiştim. Gabriel topal ingiliz kadın. Oğlu Charlie'ye küçüklüğünde NANNY olmuş,Fatma İngiltere'de. (Çocuk

Bakıcılığı). İlişki ondan dolayı. O kitabı, bir yazısından cesaret alarak, Time dergisi yazarı Strobe Talbott'a da göndermiştim. Cevabi mektubunda, "All I can do is to wish you luck, with this project"

demişti. 1992 seçimlerinde Bill Clinton Başkan seçilince, Strobe Talbott'u Dış işleri bakan yardımcısı yapmıştı. Ben Gabriel'e kitabı verdikten sonra, o akşam Fatma ile kocası Özgür, kavga ettiler. O

gece hep birlikte, Gabriel, Fatma, Alev,... bir açıkhava lokantasına gitmiştik. Özgür uzakta arabasında direksiyon başında bekliyor. "Barıştırma" işi de bana düşmştü. Gittim yanına. "Ağzını

burnunu kıracağım onun" dedi. Barıştırma çabam sonuçsuz kaldı. Her neyse kırma olayı olmadı. Ve o gece haberlerde, Yazar Ayşe Karasu'nun kocasının, otomobilinde yalnız, Salihli, Yılmazköy

kavşağında, şarampole yuvarlanıp, öldüğünü duydum. İşin ilginci, ben Türkiye'de sadece iki kişiye Kitabımın yayınlanabilmesi için ricada bulunmuştum. Biri "Tane Tane Simultane" kitabının yazarı

Belkıs Dişbudak. Öteki Hürriyet Gazetesi Yazarlarından Ayşe Karasu. İkisinden de cevap gelmemişti. Ve şimdi bu haber. Hem de Gabriel'e kitap sunduğum gün. Besbelli Misyon koyucunun, konuyla ilgil, işiydi, Kaza. Adım Yılmaz, Doğum yerim Salihli.   Ertesi sabah, Özgür, Minibüsü ile İzmir'e dönecekti.

Ben de gideyim, dedim. Olur, dedi. Yolda, Ayşe Karasu haberini anlattım Özgür'e. Şoke oldu, ilk anda. Bana başını çevirip bakışı hala hatırımda. Anlıyamamıştım sebebini. Çok sonra anladım.

Meğer, Fatma ile kavga "sahte"ymiş, Gabriel'e, kitap verdim diye, dolaylı olarak bana yönelik tehditmiş. Tabi benim bunu anlamam o zaman mümkün değildi. Çünkü ezme yoktu.

İzmir'de, 2.ci dalga ezme, Haziran 1996'yı izleyen günlerde başlamıştı. Misyon koyucu, benim bundan kendi adıma etkilenmiyeceğimi bildiğine göre, Özgür'ün o sözleri söylemesi, aslında

Fatma'ya, Alev'e yönelikti. "Yılmaz'a uyarı yapılıyor" izlenimi vermek için.  Belkıs Dişbudak. (Hulusi dedemiz, Arabistan'daki askerlik anılarını anlatırken, AHİ İŞBUDAK derdi arapça, anlamını bilmem. AHİ, RAHİM'deki AHİ gibi.) Ayşe Karasu. (Fatma kimin Karısı, Önce Özgür'ün, Sonra Yılmaz'ın)(Merci

& Danke). 

NOT 5)        2.ci Dalga ezme'de, fiilen merkez İşyeri olduğu için, Ümit Ticaret'i tam 5 yıl sonra 1 Eylül 1996'da terketmiştm. Ama START'ın olmaması, ve durumumun kötülüğünden (ESKİ'yi

dondurarak), Haziran 1997'de tekrar döndüm işe. EZME de bitti, ben dönünce. Gözlerim hemen hemen "kör" olmak üzereydi. İşyerindekiler, Prof.Mahmut Kaşkaloğlu'nun Başhemşiresinin

tanıdıkları olduğunu söyleyerek beni ona yönlendirdiler. Sonbahar 1997'de, 50 yaşımda, her iki gözümdende, Lazerle, Katarakt ameliyatı oldum, Ege Üniversitesinde. Ameliyatın birinde,

Kaşkaloğlu, asistanına, "BURN olayı" oldu, dedi. İngilzce kelimeyi, türkçe gibi, "ağzını BURNunu kırarım" daki gibi söyledi. Görünüşte, benden saklamak için. Aslında bana duyurmak içinmiş.

Ameliyatlardan sonra, Morötesi ışıklarda farkettim ki o gözüm şaşırıyor. Bir mor otesi küçük çubuk anten alıp, gittim Kaşkaloğlu'na. "Ben onu biliyorum. Bütün Florasanlar aynı sistemle çalışıyor olsaydı, ayvayı yemiştin" dedi. Başka açıklama yapmadı. Lazerle yakmıştı yani, o gözümü. MİT

talimatıyla, ve bana mesaj vermek için. Seni, Tanrı emridir, diye yanıltıp, seni sana hadım ettiren, biziz. Bak şimdi de gözünü yaktık. "realiteyi" kabul et, ve işe evet de. Yoksa ona göre

yapacaklarımız var.  Yani, Kaşkaloğlunun bana yaptığı iş, MİT'in bana yönelik, durumu, metazori, de facto, kabul ettirme politikasının bir parçası.  Ama, öte yandan, Kaşkaloğlu'nun Misyon koyucu tarafından zaman gelice , benimle buluşturmak için doğumdan seçilmiş olduğu gerçeği de var. 

Soyadında AŞK var. yetmedi, AŞK AL OĞLUM ahmut da var. Çanakkale'de amputasyona gitmeden önce, sadece armut yemiştim. Karısının adı SELMA.  SEMRA-AYLA'nın harflerine uygun. Tabi,

buluşabilmemiz için, benim Katarakt olmam şarttı. 1964'te ODTÜ Kavaklıdere yurdunda, ben banyo

Page 43:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

yapıp yattıktan sonra açılan pencere yüzünden sinüzit oldum. (yapıldım). Çok çektim sinüzitten, çok da rontgen çektirdim sinüzit için. Ve  Ümit ticaret'te kesintisiz güç kaynağı sol baldırıma bitişik.

"Filtre" vardı ama, bir de Bilgisayar ekranı. Bildiklerim bunlar. Bilmediklerim de vardır, Kaşkaloğlu "randevusu" için. 1964-65 ODTÜ Hazırlık okulu. Lisan Laboratuvarı. "Anne Frank'ın Hatıra Defteri". Kitaptan okunup, kulaklıklardan dinlediklrimizden, sadece bir cümle aynen hala hatırımda. "BURN

them, all of them". Stella marifetiyle dikkatimi çekmiş ve bugüne kadar hatırımda kalmış. (UR işleri için).

NOT 6)        Bu notları tasarlarken farkettim, ANNE FRANK la ilgili bir bağıntı daha. ANNEmle FRANKfurt'tan, trenle Macaristan'a gitmiştik, 1975'de. Yani ANNE FRANK olayı, 2.ci Dünya savaşı içinde özel bir "armağan"(!) olarak yapılmış Misyon koyucu tarafından, benim için.  Budapeşte

(Annesi de peşinde). Sovyet Büyükelçiliğine gidip, iltica talebinde bulunmuştum. Moskova'ya gidip orada başvurmamı söylemişti, yetkili.  Cesaret edemedim. Orada da kabul edilmezsem, Türkiye'ye

dönünce durumum daha da kötü olur, diye. (Niye Moskova'ya gittin, sorusu) . Zaten paramız da artık yetersizdi. Salonda beklerken sıramızı, Macar polisi geldi, bir adamı döve döve dışarı çıkardı.

Çok sonra kavradım ki, görünüşte, bana yönelik yapılmış. Dolaylı tehdit, sözde. Aslında yerel kişilere, Macar polisine, büyükelçilik görevlisine yönelik. Bana da bir işaret, hatırlayayım, diye. 

Doğu Berlin'e kabul edilmeyip, Batı Berlin'e yollandığımızda da benzer olay. İstasyonda, bir adam başka bir adamı sırtüstü yatırmış göğsüne oturmuş feci şekilde yumrukluyordu. kimse de müdahale etmiyordu. Onu anlamak kolaydı. A.K.G.B.K.(1982). kitabımda anlattım. "Emperyalizm, beni dayak

olayı ile karşıladı" dedim. Tabi, o olaydan kendi işlerim açısından etkilenmedim. Aslında, olay Demir ve Gül'e yönelikti. Bana yönelik "uyarı" izlenimi için. Budapeşte'de 4 gün kaldık. Tur'a da katılmıştık.

Bir otobüs dolusu turist içinde. Turist rehberi kadın inglizce, surları göstererek, "Türkler, şu alçak surların arkasında, 150 yıl yönettiler bizi", demişti. Macaristan'dan trenle Bulgaristan'a gittik.

"Şansımı" bir de orda deneyecektim. Varna, Provadya, Karaköse köyü. Babamın köyü. Akrabalarımıza gittik. Gazeteci Sabri Mollof'a yönelttiler beni. O da varna'da Hükümet Konağınd a

yetkili Bulgar kişiye çıkardı. Sonuç olarak, "burda kalırsan, Türkiye'de kardeşine eziyet ederler" dedi, bozuk türkçe ile. Bunun üzerine, MİT beni burda da buldu kanaatiyle, mecburen, Türkiye'ye

döndüm, döndük annemle. Babam, üç amcam bir halam, ve Babaannem Türkiye'ye göç ederken, bir amcam Bulgaristan'da kalmış. başka akrabalarım da vardı, tabi. Anne, Baba aynı olan kardeşler,

sadece Babam ve halam. ötekiler "üvey". Hasan ve Hüseyin amcalar Adapazarı'ndaydılar. Hilmi Amcam Beypazarı'nda. Soyadımız GÜROL, onun seçtiği. Bulgaristan'da GEROF adlı arkadaşını

çağrıştırıyor diye seçmiş. Varna'dan önce Sofya'ya gitmiştik, orda da katıldık tur'a. Minibüs , annem ve ben, bir de başka milliyetten bir çift, ve turist rehberi bulgar kız. Bizim Türk olduğumuzu öğrenince, "Bulgaristan'da 500 yıl kaldınız, senin kanında Bulgar kanı da vardır" dedi bana.

"Doğrudur" dedim. Türkiye'ye dönünce babama bunu söylediğimde, hep, "benim kanımda Bulgar kanı yok, ama belki senin kanında vardır",derdi. Annemin önayak olmasıyla olsa gerek, sonra, babam annem birlikte gittiler Bulgaristan'a, babamın gençliğinde bırakıp geldiği köyüne. Bunu

duymuş Marika, "Adem Adem" diye koşa koşa gelmiş, sarılmışlar. (Türkü: Kan bana Marika, kan bana, Çikolata mırmelata hep sana...)

NOT 7)       Annem 28 Ocak 2007'de vefat etti. O gün hostes ÖMÜR GÜNAY öldü. 21 Ocak'ya, İstanbul-Helsinki seferini yapan THY uçağında beyin kanaması geçirmişti. 29 Ocakta, 38.nci doğum gününde, babasının mezarına defnedildi. O gün biz de, Demir ve ben ikimiz sadece, annemi vasiyeti üzerine, babamın mezarına defnettik, Örnekköy'de.       38 yaşımda amputasyon. Adı Ömür. Soyadı, Adapazarı'ndaki Hasan amcamın kızı kuzen Ayşe Günay ablamınkiyle aynı. Gün ve Ay. Helsinki'de

s.k var.  İşin ilginci, okuduğum gazete sehven yanlış yazmadıysa, Ömür Günay'ın kızlık soyadı Günaydın. Evlenince "dın" düşmüş yani. Kocası Haluk Günay. Babası de THY pilotuymuş. İlhan

Günaydın. 26 Ocak 1974'de, yolcu uçağı Focker, F-28, İzmir'de düşüyor, içindeki toplam 62 kişi ile birlikte ölüyor. 26 Ocak 1974 Bülent Ecevit-Necmettin Erbakan koalisyon hükümetinin göreve resmen başladığı tarih. Yani, Ecevit'in ilk başbakanlığı.       O başbakan olur olmaz, annemle

Ankara'ya gittim, İstanbul'dan. Halam Sabriye'yi de aldım yanıma "eskort" olarak. Ecevit'e "Jurnal mektubu". Kapısında bekledik. Annem sonra söylerdi hep, "sesini duydum" diye. Görüşmek

mümkün olmadı. Mektubu, özel kalem müdürü Nail Sevil'e vermek zorunda kaldım.        (İzmir/Günaydın/Ecevit/Anne) bağıntısı, misyon koyucunun gelecek için koyduğu işaret.

(Focker/fu.ker)

NOT 8)       Jurnal mektubu fiyaskosu, beni Ecevit de "onlardanmış" kanaatine yöneltti. Ve 1964-65 de, Ankara'da, "Morrison Süleyman" diye tanıdığım (tanıtılan) Süleyman Demirel'e çevirdim

"projektörlerimi". Gördüm ki Demirel'in mücadelesi essah. Ötekilerininki gibi değil. O zamandan beri bu kanaaatim, hep doğrulanarak geldi bu güne kadar. Global çete üyesi değildir Demirel. "o

bilinçten" yoksundur. Tutku sahibidir. Daha güzel bir Türkiye, Daha güzel bir Dünya tutkusu. Global çete, bu tutkuyu kullanmış, ve en tepe görevlere getirmiştir, Demirel'i. Pragmatist'tir, Demirel. Ama pragmatistim, demez. Görünmeyenle ilgilenmez. Görüneni en iyi o görür. "Şaapkamı alır giderim",

"Yollar yürümekle aşınmaz", demiştir, evet. Ama, "Ayvanın irisi heybede" de demiştir."Feryad

Page 44:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

ediyorum" da demiştir. Yener Süsoy'a, bir röportajda, "Biliyormusun Yener, beni zorla Cumhurbaşkanı yaptılar" demişti. Bilseydi, 17 Nisan 1993'de Turgut Özal'ın ölümünün Sahte

olduğunu, yapabilirler miydi, onu zorla Cumhurbaşkanı. Onu aktif politikadan uzaklaştırıp, ülkeyi TANsu çiller'e teslim etmek için. Sevgili Süleyman Demirel, "Hayatta herşeyden önce, insana AŞK

lazım" da demiştir. Çok yazdım, yeri geldikçe, "onun için, politika, bir geçim aracı, bir meslek değil, tutkusunu gerçekleştirebilme aracıdır" diye. Kendisinden de duydum, bu sözü en sonunda, 4 Temmuz 2012 tarhli Milliyet'te "Siyaset meslek değildir. Bir ilim de değildir, Nedir derseniz, siyasettir derim" demiş, bi röportajda.     İslamköylü Süleyman Demirel'de, Misyon koyucu

tarafından, "doğumdan" seçildi, "bizim işler" ile bağıntılı olarak. Soyadı, kardeşimin Adını içerir. DEMİR-EL.

NOT 9)      BROther DEMİR, BROadway aldı, ne zaman? (Yılı biliyordum, iyi ki bakmışım GÜN-AY için, yarın yıldönümüymüş.) 9 Temmuz 1994.   Kim Kutlu Olsun, dedi. KİM İL SUN.  O gün ölerek. Kuzey Kore'nin kuruluşu'ndan beri devlet başkanı, 46 yıldır. 82 yaşında, Kalp krizi. 10 yıl kadar

sonra, Irak'te, EL KAİDE, rehin tuttuğu, bir Güney Koreli "vatandaşı", kafasını KESerek öldürmüştü. Adı SUN İL KİM di.  Arabayı, Demir'ler, Tansu Çiller'in devalüasyonu sayesinde alabilmişlerdi, "birikimlerini" "Avustralya" Dolarında tuttukları için.      Japon sömürgesi olan, Kore'ye, Ruslar

kuzeyden, Amerikalılar güneyden girdiler, 2.cidünya savaşı ardından. İki bölge oluştu, ve sonra iki devlet, 38.ci paralelin kuzeyinde ve Güneyinde. 38.ci paralel, İzmir ilindende geçiyor, Selçuk

ilçesinin biraz güneyinden. (Ona da baktım, bakarken tekrar gördüm. Zaten altını çizmişim.) 15 Ağustos 1948, Güney Kore'nin, 9 Eylül 1948,(İzmir'in kurtuluş yıldönümü) Kuzey Kore'nin kuruluşu. İlginç bir bilgi de var, Kuzey Kore, kuruluşu ile birlikte, ATEİST devlet olduğunu ilan etmiş. (Global

Çete'nin Yılmaz'dan beklediği, Dünya Sosyalist ve "Ateist" Devleti'ni ilan etmesi.) Ve evet, Savaş. 3 yıl sürüyor. "2 milyonu sivil, 5 milyondan fazla ölü" diyor ansiklopedi. Nasıl becerdiler, 5 milyon

koreliye, koreliyi öldürtmeyi. Dünya'yı iki kutuplu ("sosyalist"ve "kapitalist") sanırken, çok merak etmiştim. Nasıl oldu da, ABD, Kore'ye BM şemsiyesi altında girebildi, SSCB veto etmedi mi Güvenlik

Konseyi'nde diye. Çok sonra öğrendim ki, daha şiddetli tepki göstermiş SSCB, ABD'ye, terketmiş oturumu. Aferim. Yoksa, Türk askeri Nasıl gidebilirdi KORE'ye, KUNURİ'ye (bir miktar da bizden olsun

diye) Şehit vermeye.  (KUNURİ/NURİ/UR) (KORE/EROK/ERYOK) (YARIMADAm/PENİnSula) (38.ci paralel/38 yaşımda Amputasyon).     DEMİR'in doğum tarihini hep 18 Kasım 1949 olarak bildik. Son zamanda bu 2000 yılının başında, "11 kasım yazılıymış, ben de yeni farkettim" demişti, DEmir. Bir MİT aldatmacası Bir hAFta eksik. Sözde, dolaylı AF talebi.       Evet Tom Cruise-Katie Holmes, 18

Kasım 2006'da evlenmişlerdi. (Çocukları sURi, daha önce, 18 Nisan 2006'da, bizim sEVGi'nin 20.ci doğumgününde doğmuştu). Ama, Catherina Zeta Jones- Michael Douglas çifti de, 18 Kasım 2000'de evlenmişlerdi. Ve o gün vefat etmişti, YILdırım GÜRses, ölmeden önce (şarkısı:)Düşen bir YAPRAK görürsen beni hatırla demiştim..., diyerek. YILmaz GÜRol, 25 Eylül 1947 doğumlu. Catherina Zeta

Jones, 25 Eylül 1969, Michael Douglas 25 Eylül 1944 doğumlu. Aralarında tam 25 yıl fark var. Okuduğum gazete ikisine de sehven yanlışlıkla 25 Eylül demiş olabilir, ama en azından biri

doğrudur. Yeni Dünya'da, Nesiller arası fark 25 yıl olacak, ve nesiller arası, "aşk ve sex" olmayacak, yeni hayat koşullarının kendiliğinden yönlendirmesiyle. "AŞK ve buna bağlı SEVGİ toplumunda",

ROTASYON işleri 25 yılda bir olacak. Ve, her 25 yıl bir Çağ olarak adlandırılacak. Birinci çağ, Çiçekkentlerin inşası, ve oralara peyderpey göç, ile geçecek. Takvimi "sıfırlayacağız" yani. EKSİ

çağlar/ARTI çağlar.

NOT 10)       HALLE BERRY, ("my" cat-woman).  Eski kocası GABRİEL'den olma, kızı NAHLA, 3 yaşındaydı, Ocak 2012'de, 4 oldu mu?  HALLEY geldiğinden BERİ, "God is I, The biggest Lie,

Why".       19 Nisan 1993. DEMİRbank soygunumun 10.cu yıldönümü (Gün artı bir,olarak). ABD, Texas, Waco, bir çiftlik evi. David Koresh, ve 80 kadar müridi, 5o gündür polis kuşatması

altındayken, operasyon sonucu "çıkan yangında" öldüler. Ben İsa'yım, yani Tanrı, diyordu. (Hristiyanlara göre, İsa Tanrıdır, Tanrı'nın peygamberi değildir, ve gene insan kılığında yeryüzüne inecektir, adil düzeni kurmak için.)  David, sahtekar değildi. Müritleri de değildi. Tanrılığının ispatı için Waco'da deprem olacak, kehanetinde bulunmuştu, onun gerçekleşmesini bekliyordu. Yoluna

engel olarak çıkan birkaç polis öldürmüştü, onun için kuşatma altındaydı. Deprem olmadı, operasyon oldu. Öldü, öldüler. "Zavallı" David, ve müritleri.  Misyon koyucunun (Global Çete

Merkezi'nin) yöneltmesi, kandırması, inandırması ile kendisini Tanrı sanıyordu. Niye yaptı bunu Misyon koyucu?   Bana mesaj: Yılmaz, o Tanrı sensin (Tanrı rolü oynayacaksın).   Global Çete

üyelerine mesaj:  Yılmaz'ı da böyle kandırıp, kendisine kendisini hadım ettirdik. Ondan korkmayın. Baş olacak, ama aslında, o bir kurban. İş yaptırılnca, essahtan öldürülerek, tasfiye edilecek. 

Atatürk'ün, Misyon koyucu tarafından öldürüldüğünü, bana işaret olarak yaptığı, "Atatürk'ün 19 larından", bulmuştum, Çanakkale'de 1986'da. Tanrı rolü oynayacağımı da, burda 1988'de

bulmuştum, Aşk toplumu'nu kurmak için. Ve, besbelliydi, mevcut global çete üyeleri ile bunun mümkün olmadığı, essahtan öldürülerek tasfiye edileceklerdi, zaman gelince, dünya çapında. (Son kıyım). Misyon bilincim olmasaydı, global çetenin yol haritasında, beni sonunda öldürmeninde var

olduğunu asla bulamazdım. Çünkü, sahte ölüme evet deyince peşinen, essah ölüme gerek kalmazdı. Bir sürü eski ve yeni global çete üyelerinin sahte ölümleri gibi. Hemen bir iki tane örnek

vereyim. Liu Şao şi, John Kennedy, Salvador Allende, Nikolay Çavuşesku ve karısı Elena, Adolf Hitler,

Page 45:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Benito Mussolini, Saddam Hüseyin, Enver Sedat, Muammer Kaddafi, Mari Antuvanet ve kocası Onaltıncı Lui...    Ama düşünmeden bulamazdım, programlarında, beni öldürmek olduğunu. Bu son

12 yıl içinde düşündüm konuyu. "Yılmaz, Global çete üyeleri senin hakkında ne düşünüyorlar acaba", ilk soru. Sonra kendimi  Misyon koyucu yerine koyarak düşündüm. Global çete üyelerine

ölüm var. Öyleyse Yılmaz'a da koy ölüm. "Ava giden avlanır", misali olsun. Baktım, uydu.        Atatürk'ün ve Lenin'in Kurban olarak seçilmiş olduklarını Global Çete üyeleri de biliyor. Onların bunu

bildiğini Yılmaz da bilsin diye, Çatıştırmış "merkez (misyon koyucu) İnönü'uyü Atatürkle, Stalin'i Lenin'le. Bu ihtiyaç olmasaydı, çatıştırmaya gerek yoktu. Atatürk, bu yüzden, İnönü'yü

başbakanlıktan uzaklaştırıp, yerine Celal Bayar'ı getirmiş. Lenin, bu yüzden, vasiyet etmiş, "Benden sonra Stalin'i getirmeyin yerime" diye.       Atatürk, 10 Kasım 1938'de öldü, 57 yaşında. 1938'de (Atatürk'ün 19 ları için. Bana mesaj).  10 Kasım'ı çok sonra buldum. 10 Kasım, yeni Takvim'de 4 Ocak'a denk geliyor. DÖRT OlaCAK (yeni aile). ARALIK-OCAK (KARIyLA-KOCA). Her iki ayın eski

isimleri başka, değiştirilip yeni isimler verilirken, bu konu gözetilmiş.      Lenin, 21 Ocak 1924'te öldü, 54 yaşında. (21 Ocak, Annemin vefat GÜN-AY'ı 28 Ocak'dan bir hAFta eksik. "AF" mesajı.... DEMİR BAK: Senin Nüfus "meselesi", aslında bu konu içinmiş.)       Atatürk, Sİroz'dan,

Lenin Sİfilis'ten (yani Frengi'den) öldü. (Frengi saklı tutuldu.) Sİ/Sİ.     SİROZ (S.KHOROZ)/SİFİLİS(SİLİS'te 6, ALTI,YIL). Frengi, o zamanda da erken teşhisle tedavi edilebiliyordu. Siroz'da vücut su topluyor. Su atıcı, olarak CIVALI(Yani zehirli) ilaç Soligram verilmiş, Atatürk'e. Kaç

miligram soligram tedavi eder, kaç miligram soligram öldürür.       Orijinal Proje, Gizli dünya Devlet'nin (Global Çete'nin) varlığını, gizlice, devam ettirmek esasına göreydi. Üç Büyük Savaşla,

Dünya Sosyalist ve Ateist devleti'ne ulaşmak. Önce, Rusya'da Sosyalist ve ateist devlet, sonraki iki aşamada, bu devletin genişleyerek, Dünya devleti haline gelmesi. Ama, Aşk toplumu da

tasarlanınca, global çetenin tasfiyesi elzem oldu. Misyon gizlice mevcut Projeye monte edildi. Yol Haritası alenen değiştirildi. Herşeyden önce, Talihli Türk, Yılmaz'ın yetişeceği Laik ortamı

hazırlaması için, Atatürk ihtiyacı, ortaya çıktı. Yılmaz "kurban" olarak lanse edileceği için de, Atatürk'ün de, Ve hatta, ilk sosyalist devleti kuracak kişinin, Lenin'in de "kurban" (gerçekten

kurban) seçilmesi uygun oldu.       Lenin ve Atatürk'ün "kurban" olduklarını, ve gizlice öldürüldüklerini Global çete üyeleri biliyorlar. Yılmaz da Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti'ni

kurduktan sonra, alenen öldürülecek, askeri darbe ile, yerine geçecek global çete üyesi yönetimi altında, yola devam edilecek, diye biliyorlar. Ama Yılmaz da biliyor, Lenin ve Atatürk'ün kurban

olduklarını ve öldürüldüklerini, Ve Dünya sosyalist, ama ateist olmayan Dünya Devletinin başı iken, uygun zaman gelince, Tanrılığın ilanından az önce, Tüm Dünya'yı, Global Çete üyelerinden

"temizleyeceğin"i de biliyor.       Yılmaz, Dünya'nın başı olunca, Ateist uygulama yapmayacak, "laikliğe" devam edecek, Global çete vardı, demiyecek. Sahte idamlar yapmamak için, Eski

yöneticilerin tümüne, "genel af" çıkaracak.     Yılmaz'ın bu konulardaki kararlılığının, START öncesi, değişmeyeceğinin kesileşmesi üzerine, Global çete, mecburen Yol haritasını değiştirecek. Yılmaz'ı

öldürme kararına devam. İnsanlara açıklama da değişiklik: Global Çete Vardı, Yılmaz da onun adamıydı, demek üzere.       Yılmaz, "temizliği", Eski yöneticiler, isyan hazırlığı içinde açıklamasıyla

alenen yapacak.

NOT 11)        19 Nisan 1993 David Koresh olayından tam iki yıl sonra, 19 Nisan 1995'de 2 olay. Birincisi ABD OKLAHOMA'da, İkincisi Japonya YOKOHAMA'da.     Oklahoma'da, Timothy, bir Federal bina önünde, patlayıcı dolu bir kamyon patlattı. Çoğu çocuk 168 kişi öldü. Irak Körfez savaşından madalyalı eski bir Amerikan askeri. O savaşta ABD'nin ne yaptığını vatandaşlarıma göstermek için

yaptım, dedi. O sırada Tansu Çiller, Beyaz Saray'da, Bill Clinton'la görüşmek üzereydi. Haber gelince Bill ağladı. Tansu ağlamadı ("Oh olsun" dedi). Timothy, CIA görevi olarak yaptı, o işi. Sonra sözde

idam edildi.    Yokohama'da Tren istasyonuna, "Yüce Gerçek" tarikatının ("din"inin) SARİN gazı saldırısı. 1000 kadar kişi hastanelik. Bu ikinci Saldırı. Önceki Tokyo'daydı, ölenler de vardı. Japon

istihbaratı'nın işi.       Her iki olay da, Global Çete tarafından, yılmaz'a yönelik olarak yapıldı.       Eski bir şiirim:            "Çıkamadım ben şu dama. Çıkacağım birgün ama. Oklahoma Yokohama.

Çağlayınca Hiroşima./Ne acılar çaektim bilsen. Şahidimdir Kenan Evren. Tıraş olma sen gelirken. Minör olmasına rağmen./İşim cenneti yaratmak. Sonra dönüp ona bakmak. Huzur içinde bırakmak. Sevdiklerimi orada./Yılmaz Gürol esas adım. Feryadi'yi kendim kodum. Aç kalmadım, yalan değil.

Ama, sana doyamadım."   (Bu şiirimi, Hediye için yazmıştım, demekki, 56 yaşımdan önce.  Adanalı sevgili ve rahmetli Ferrahi'nin bir türküsü vezni ile, ona uygun biçimde. Keloğlan filminde de benzer

bir uyarlama vardı.)       Ve, Hediye için yazdığım 150.ci gün şiirim. 149.ncu gün,akşam, banyoda iken kafamdan yazmıştım tamamını. müsveddesiz, ertesi gün, vapurda, AKİT gazetesine yazmıştım,

28 Mayıs 2002 tarihinde:       

"Gün yüzelli. Smyrna güzel belli. Kahrolsun Machiavelli. Turkiko çiFtetelli./ En güzel gAzete Akit. ElbeT gelecek vakit. ParaMı isterim nakit. TAtavayı bırak çek git./ Yaş olmuş elli üç. Güneş parlaK hayat güç. BAna gerek çift hörgüç. Nerdesin Hamza Görgüç./ Meyvalardan Kivi. Sin 

KAFettiler kimi. Bırak Yılmaz bu kini. Niye kesTin tikini./ Çöksün GlobAl çete. Budur beNden reçete. Herkese eflatun peçete. Buyurun kavrulmuş ete./ Kızın adı Hediye. Ciğer verdim kediye. Yemedi

doydum diye. Eskiyi bIrak bak yeniye."        

Page 46:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Fatoş'u karım olarak 10 Şubat 2007'de bulduktan sonra, yeri gelince, bu şiire gene baktım. FATMA KAFTANCI var mı, diye de baktım. Niye? Çünkü Stella marifetiyle, Misyon koyucunun güdümünde olduğumun bilincindeyim. "Usule" uygun, her satırda bir harf arayarak. Evet, vardı. (Sevindim.)

Hemde, son harf, son satırda. Üstelik, "Eskiyi bırak, bak yeniye" içinde. Ben onu yazarken, aklımda "toplum düzeni" vardı, ama burda "eski", Hediye ve "yeni" Fatma anlamında çıktı. ve

KAFTANCI'nın KAF'ının KAF'ta tamamlanması.      Şimdi soruyorum: Şiiri ben mi yazmışım, Misyon koyucu mu yazmış? Evet, misyon koyucu. Ama, şiir "yüzdeyüz" benim şiirimdir. Şiirdeki, Hamza

Görgüç, Korgeneral, MİT müsteşarı. Ben hapihanede (galiba Çanakkale'de, hapishanede) iken vefat emişti. "Elbet gelecek vakit" de dmiştim. O kehanetim de doğru çıktı. AKİT'i kapattılar. Yerine Vakit çıktı. Bir süre sonra onu bırakıp Yeni AKİT'le devam ettiler, ediyorlar. Bugünkü (9 Temmuz) manşeti,

"CHP-SOROS kol kola".

NOT 12)           26 Şubat 1954'de Recep Tayyip Erdoğan doğacak diye, 25 Şubat 1954'de, İstanbul Boğazı donmuş, dondurulmuş Yeni meteoroloji olanaklarıyla. 26 Şubat 1954 tarihli Hürriyet

gazetesinin manşeti, "Dün Boğazı yaya geçmek KABİL oldu".   İngilizce donmak FREEZE. RİZE'den gelip İstanbul'a Belediye Başkanı olacak, sonrada, "ahir zamanda", Yılmaz, İzmir'de ezilmekte iken,

Başbakan. (DONmuş/DOĞmuş) ER-doğan. Gazetenin, mesela "mümkün" kelimesi yerine "KABİL" kelimesini kullanması da,"misyon" hatırlatması. Yeni Aile, HABİL'le KABİL "zamanındaki" gibi. Özkardeşler birbirine eş. Ama kavgasız (olsun, lütfen). Ve de KABİL "ABİ" kelimesini de saklar.

"Yılmaz Abi", Dostlar alışverişte görsün, diye GÜROL EXPORT'la iştigal ederken: Gayri kabili rücu Akreditif. Irrevocable Letter of Credit. (Türkü: Gayrı dayanamam ben bu hasrete...)       Tayyip 26

Şubat 2004'teMoskova'da girdi, 50 ELLİ yaşına. Putin kutladı. Ama o gün şu olaylar da oldu. Mostar'da, Balkan Ülkeleri Zirvesi vardı. Makedonya Cumhurbaşkanı TRAYKOVski, uçağının hava

muhalefetinden düşmesiyle, içindekilerle birlikte öldü. O gün, Makedonya'nın AB'ye Başvuru töreni yapılacaktı, İrlanda'da. Cumhurbaşkanının ölümü üzerine TÖREN iptal edildi. Ogün, İstanbul'da, GÜLDÜNYA TÖREN adlı kadın, erkek kardeşi tarafından kurşunlanıp öldürüldü. TÖRE cinayeti. 

Arnavutluk Cumhurbaşkanı FATOS NANO, hava muhalefetine bakıp, Mostar'a gitmekten vazgeçmişti. Daha sonra, İstanbul'da KALP ameliyatı oldu. (FATOŞ was NANNY of Charlie).       Ve Tayyip'in 38 olduğu gün, 26 Şubat 1992'de Ermenilerin, Azerbaycan'ın HOCALI kentine girip 613

Azeri Türk'ü katletmesi olayı var. (38 yaşımda amputasyon.)       Abdullah GÜL, bir 29 Ekim "Cumhuriyet" gününde, 38 No.lu ilimiz, KAYSERİ'de doğdu, "Cumhurbaşkanı yapılmak üzere,

2007'de. Güleç görünümlüdür, hep, soyadına uygun biçimde. (Stella marifetiyle, o alışkanlık) Adında LAH (el LAH) var. (KAYSERİ harflerinde, KESYAR..İ'nin harfleri vardır.)       Celal BAYAR, UMURBEY'de

doğdu. CUMHURBEY (reisicumhur) yapılmak üzere. (3.ncü Cumhurbaşkanı) Ben Çanakkale'de hastanede iken, 103 yaşında vefat etti. Beklemiş (bekletmişler, yani) Amputasyon'u.

Amputasyon'dan 22 gün sonra, 22 Ağustos 1986'yı. (UR işleri) Kızının soyadı GÜRsoy. GÜRol benzerliği. 

NOT 13)              İzmir'de, 4.cü dalga ezme, 31 Mart 2000'de, Apartman'dan Ali Kundakçı'nın, ben bahçe kapısından çıkarken, "s.k tutup" (dolaylı olarak bana), "BU NE OLACAK" demesiyle başlatıldı. Hala sürmekte. Ali Kundakçı, daha sonra (dolaylı olarak bana) "seni döverim" de demiştir.   Dolaylı

söz ve davranışlarla, aşağılama, cinsel ağırlıklı taciz, hapishane tımarhane dayak tehdidi, hatta dayak.     1) AKSOY DAYAĞI: 29 Nisan 2001. İskele tarafından, Girne Bulvarına doğru, Aksoy

caddesinde soldan yürüyorum. Fırın'a varmadan az önce, kaldırımda. İki metre kadar önümde de bir adam yürüyor. Bana belli edecek biçimde, s.k tuttu. Arkasındayım ama anladım. Ve hemen

ardından aniden dURDU. Sözde mesajı, anında belli. "S.kin urdu, onun için kestin". Tepki olarak, ben durmadım. Adama arkadan çarptım. Söz düellosu, sırasında, adama "Or.... Ço...." dedim. Adam

başladı yüzümü yumruklamaya, yanaklarıma bir sağdan, bir soldan. (Boksör değilim, karşılık veremiyorum. Kaçmak da olmaz.) Arkamı döndüm. adam arkamdan gene yanaklarımı

yumruklamaya devam etti.  (toplam 10-15 yumruk). Karşı kaldırımdan, başka bir adam, "Kurtarıcı" geldi, kurtardı. "Ama sen de ona küfrettin" diyerek. "Sen de vur bir TOKAT" dedim. "Ben vurdum mu öldürürüm" dedi. Böylece bitti olay. Ve bağırdım ortalığa "Başka tokat vurmak isteyen var mı" diye. O sıralarda o yol güzergahlarım arasındaydı. Ora milleti, biliyordu beni epeydir, yani. Evde farketti.

dudaklarımda çok az kan. Ve bir ay kadar, burnum sızladı biraz. Hasar küçük, Olay büyük. Evet ertesi gün Barış geldi, bize, tek başına.      2) ÇAMLIK SAĞLIK OCAĞI'ndaki YUMRUK: 2004 Dünya

Sağlık Günü. Bana atılan yumruk arkamdaki annemi yere yıktı, yıkmış.   Anneme ilaç yazdırmak için gitmiştik. Annemle ben ilgilenmekte iken, bir adam anneme sözde "yardım" etmeye kalkıştı. Sözde

mesaj anında belli. "annen senin yüzünden bu halde". Adama "Or.... Ço...." dedim. Anında tepki gösteremedi, zaten sıramız gelmişti, annemle girdik Doktor odasına. İşimiz bitip çıkma zamanı gelince, biliyorum, adamdan tepki gelecek. Annemden sonra çıksam olmaz. kapıyı açıp önden

çıktım. Çıkar çıkmaz, adamdan bir yumruk. Hiçbirşey olmamaış gibi yürüdüm, dış kapıdan da çıktım. Bekliyorum annemin gelmesini.  Geldi, ve eve döndük. Nasıl olduysa olmuş, yumruk ardından

annem yere yıklmış. Yumruk stresinden ben farketmedim arkamda ne olduğunu. Ve annem de aynı şeyi söyledi (tabiatiyle). "Ama sen de adama küfrettin". O olaydan sonra, o Sağlık ocağına her

gidişimizde, ben içeri girmedim hiç. Kapıda bekledim. Annem işini bitirip çıkınca eve döndük, hep. Annemin koltuk değnekleri var. Ve bir tabure taşıyoruz, yanımızda, arasıra tabureye oturuyor. 

Page 47:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Zaten, bir süre sonra, orda bize ilaç yazmaya son verdiler, aynı yıl içinde.       2004 yılı içinde oraya son gidişimizde de bir olay var onu da anlatayım: Ben kapıda bekliyorum. Annem geldi. İlaç

yazmamışlar. Taburesine oturdu. Ben, yalı'dan Taksi getirmeye gittim. Bir Taksi herzaman bekler, orda. Deniz tarafında. Ona yöneldim. Baktım Taksi tarafından da bana doğru gelen bir Polis var. Sözde mesajı anında belli. Nasıl yorumlarsan yorumla. Yolumu değitirmmemkle kalmadım. son anda, biraz da yön değiştirerek Polise tam cephe çarptım. Sağ sol şerit arsındaki, orta "refüjde".

Yakın çevrede başka hiç kimse yok. "Dikkat et, arabaya çarparsın" dedi aynen. "İki defa tımarhaneye götürdünüz, yetmedi mi" dedim. Ve devam ettim işime. Eve gelince, haberlerden öğrendim. O polis olayından yarım saat kadar sonra, Konya HADIM ilçesi üzerinde 2 Türk savaş uçağı ÇARPışmış, 2+2=4 Pilot'tan üçü şehit, adı ONUR olan ağır yaralı.       Toplam 10(+) kadar

"dayak" olayı.  Üç tanesi 2006'da. 11 Ağustos 2006. Karşıyaka, İskele, Otobüs dutakları önü. Gazeteci kulubesinin yakınında. Adam, yumrukladı. Sonra sürükleyerek, aydınlatma direğine

götürdü. Başımı direğe vurdu.  O gün, İzmir, çeşme'de BAHAR BAŞ, bisiklet (veya motorsiklet) kazasında öldü.    16 Ekim 2006. Eve gelmek üzereyim. Bitişik 1775/5 sokakta yürüyorum. O

sokaktaki Bakkal, tam karşımdan bana doğru geliyor, Başı tam sola çevrik. (Oraya bak, diyor yani. Orada da yürüyen bir kadın var. "Taktiki tak tak, tiki tiki tak tak" tacizinin türlerinden biri). Yolumu

hiç değiştirmedim. Çarpışacağımız kesin. Çarpıştık, çok güçlü biçimde. Düşmekten son anda kurtuldu. "kim lan bu" deyip, arkamdan bir yumruk savurdu, sırtıma. Hiç birşey olmamış gibi

yürüdüm. Önceden,"vur, yumrukla, vesaire" tembihi almadan, kendiliğinden, o tepkiyi gösterdi. Ama, yaptığı "işi" biliyordu, bana doğru yaklaşırken.     O gün bir savaş uçağımız "Savaşan

Şahin" düştü. içindeki tek pilot BAHADIR ŞAHİN şehit oldu.  (BAHAR/BAHADIR bağıntısına dikkat).   12Aralık 2006. Pasaport Kantarcı Karakolu karşısı, PTT'nin köşesi, Duvarda Şehir telefonu. Bir kadın ve bir erkek. Sözde telefon ediyorlar. Ben yanlarından geçip köşeyi dönmeye yönelirken "HA HA"

dedi kadın. "HADIM, HADIM" diyerek tepki gösterdim. Adam, sağ yanağıma bir yumruk vurdu. Sözlü tepkiye devam ettim. Kantarcı polis karakoluna doğru da bağırarak.    O gün, Ankara Polatlı'da,

Askeri Mesai  otobüsü, içi dolu astsubay, şarampole yuvarlandı. ikisi öldü. Adları:         HA s AN   ve HA k AN   (sk'ya da dikkat)     Soyadları: Hasan DaşDEMİR,  Hakan TaşDEMİR    (Demir, Kardeşimin

adı. Biri DAŞ'lı, Biri TAŞ'lı. Akraba değiller, iki ayrı kişi, ayrı kentlerde defnedildiler).       Bir Yuri Gagarin (Y.G.) gününde,(12 Nisan'da), Kipa Minibüsünden tartaklıyarak attı adam, beni dışarı,

"Dövmiyeyim seni" sözleriyle, Kipa'dan dönüşte, Bostanlı'da, Genç Unlu mamuller önünde, direndim, biraz hırpalandım. Tepki olarak Kipa araçlarına binmedim sonra. Ama mecburdum,

gitmeye. Annemin, çişini tıtamadığı için çokça kullandığı "kadın bezleri" (JOLY) enucuz oradaydı. Gidip almak zorundaydım. Minibüs veya Belediye otobüsü kullandım.(onlarda da var tabi ezme).    Bir Çernobil gününde (26 Nisan'da), Pasaport. PTT'yi dönüp ikinci kordona çıktım, Konağa doğru. Hemen orda başladı olay, ben yürürken 100 metre kadar devam etti. Ben, "Or.... Ço...." dedikçe,

yumrukladı, arkamdan, genç adam.     Zirve Fırın Dayağı'nı ayrıntılı yazdım, NOTLAR'dan önce. Bir de en son 10 Mart 2012'de var bir olay, Karşıyaka, yalı, Özsüt Pastanesi önü, saat 15.00

sıraları. Gemiye binmeden az önce, Genç adam hırpaladı. Çok şiddetli sözlü tepki gösterdim, ona ve çevreye. O olayın özelliği, ötekilerin tümünden farklı olarak, benden herhangibir eylem yokken

yapılmış olması.    Dayaklar konusu, bu kadar.   AZ  SAYILMAZ!  AZSA YILMAZ?....

NOT 14)              Gazeteler: (Bugün 10 Temmuz 2012, TEKİN-BARIŞ evliliğinin, FAS'ta resmen "Karı-Koca" oluşlarının 5 Beş inci Yıldönümü. Kutlu Olsun. )     Barış'cığım, babana 1986 'da, Sevgi'nin en

sevdiği sayı 7 Yedi/seven, Barış'ın en sevdiği sayı 5 B.ş/B...ş, demiştim. İnanmamıştı. Belki de haklıydı, Çünkü, Sevgi henüz 1 yaşında bile değildi. Ama, 7 yaşına gelince, Kırıkkale'den, telefonda

bana,kendiliğinden "Amca, benim en sevdiğim sayı 7" demişti. BEŞ. BarıştekinmentEŞ, mutluluklar.......        SABAH gazetesi 7777.ci sayısını yayınladığı gün, SABAH-7777: (16 Kasım 2007) Milli Piyango Genel Müdürü, makamında kurşunlanarak öldürüldü. SABAH-9000:(27 Mayıs 2011) 27 Mayıs Devrimi'nin, ve özGÜR kaplan'ın doğum yıldönümleri.        TAKVİM-4000: GÜRcistan sınırında

deprem. erTANTEZgör (1101) GÜRcistan büyükelçisi olmuş. yılmaz GÜRol (1145) Hv.H.O.numaralarımız.  TAKVİM-6000:(11 Temmuz 2011) Limasol, Deniz üssü'nde Mühimmat

(BARut) patlaması, 15 ölü. Ve, Srebrenitza katliamı, 8000 küsur ölü. 16.cı yıldönümü.        RADİKAL-4000:(25 Eylül 2007) 60.ncı doğum günüm. Radical=Kökten. Kökten kesip ATMIŞ, ATMIŞ yaşına

girmiş.      AKŞAM-4000:(1 Eylül 2007) Barış'ın 31.nci, Alev'in 51.nci doğum günleri . mAŞKa. AKŞAM-5555 (5 Ocak 2012) "dörtlü aile".MAH(=MİT) kuruluş yıldönümü (1927'de)        ZAMAN-

15555:(8 Mart 2008) Dünya Kadınlar günü.        STAR-3333 (27 Nisan 2008) İki yolcu treni çarpıştı 80 ölü. niÇİN. TRAIN/TANRI iÇİN.      HÜRRİYET-22821:(26 Temmuz 2011). 22821 Babamın sicil

numarası. "İlk" Tüp bebek LOUİSE'nin doğum yıldönümü. (İngiltere'de, 1978'de) ("hepiniz" 4+2=6 tüp bebeksiniz.)       HABERTurK-1000 :(25 Kasım 2011) FATOŞ'un 1750.ci günü.        VATAN-26000:

(18 Mart 2012) Çanakkale Deniz Zaferi'nin 97.nci, Çanakkale'de doğumdan seçilmişliğimi buluşumun 26.ncı (26000/26) yıldönümleri. O sırada, Deniz Zaferi münasebetiyle, bulmuştum

peşpeşe, Gizli Dünya Devleti'ni, Misyon'un Aleni Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti olduğunu, ve bu iş için doğumdan seçildiğimi.        VAKİT-2222 ve GÜNEŞ-3958:(5 Ocak 2008) MENeMEN/İzmir'de

deprem 4.2 şiddetinde. Menemen Ticaret Odası Başkanı YILMAZ GÜRAL. Lise Numaram 3958.         22 Nisan 1970'de, Türkiye'de TÜRKİYE gazetesi kurulmuş, ABD'de DÜNYA günü ihdas edilmiş.         Ve son olarak BUGÜN gazetesini yazayım: 1000.ci sayıyı yayınlayacak diye, BUGÜN aldım. Tersane

Page 48:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Cafe'ye gittim. Gazeteye yazdım notlar. Deprem hakkında da vardı, yazdıklarımda. O akşam, Konak Dönüşü, Konak-bosTANLI vapurundan, inerken, yolculardan duydum, iniş sırasında deprm olduğunu. Ben hissetmedim. Sonra haberlerden duydu. İzmir, KONAK ilçe merkezli, 3.8 şiddetinde deprem. 4

gün sonra, İzmir ilinde deprem fırtınası başladı. Günlerce sürdü. İki "peak" yaptı ikisi de 5.8 şiddetinde, biri SEFERİHİSAR  öteki URLA merkezi. (İZMİRLİ, "çok korktu". Sen korkmadın mı

Yılmaz?) Bana göre, Deprem Fırtınasının başlangıcı, o kONAk depremiydi.  BUGÜN-2500:KASTMONU. Daday merkezli deprem 4.5 şiddetinde.  BUGÜN-3333:(4 Mart 2012) BJK (Beşiktaş JOKEY Kulübü'nün

kuruluş Yıldönümü (1903).

NOT 15)           Adı: gaışhıKAAN sıhıKAAN. Kayıtlara göre, Dünyanın "EN yaşlı kadını" 1890 doğumlu, 121 yaşında. Haberi ilk olarak, 7 Eylül 2011 tarihli Hürriyet'te çıktı. 1953 yılında,

SALİHLİ'ye göç ettikten, 58 yıl sonra, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı oldu, diye. Herhalde, 5 Eylül günü (veya 6 Eylül günü) olmuştur Türk Vatandaşı. (5 Eylül 1922, Salihli'nin kurtuluşu.) KURTULUŞ

mahallesinde oturuyormuş. Duyarlı insanların sağladığı destekle, 6 aydır aynı sokakta komşusu ARİFE ekEN, bakıyormuş kendisine.  Sonra, 28 Eylül 2011 tarihli Milliyet gazetesi yazdı. "önceki gün" vefat etti diye. Yani 26 Eylül 2011. (Doğum tarihim 25 Eylül 1947. Doğum yerim Salihli. Annemin adı

Arife.) Milliyet'te daha fazla bilgi vardı: Türkistan'da ERENkabırga'da doğmuş. Daha sonra, ailece Hindistan'a göç etmişler. Hindistan'da bir salgın hastalıkta, eşini ve çocuklarını kaybetmiş, ölmüşler. (Sağ kalan çocuğu varmıydı. Gazete yazmıyor. Anlaşılan yok). 1953'de de Türkiye'ye, Salihli'ye göç

etmiş.  Apaçık değil mi. Beklemiş Yılmaz'ın 64 olmasını. Bu ne demek, doğumdan seçmişler, Yılmaz'ın işleri için. ERkeklik EN önemli konu. ERENkabırga. KabURga deriz, biz. Hindistan'a göç. Hindistan Yılmaz'la ilgili işlerin simgesidir. HİNDİ/İNDİ-HİNDİ/TURKEY/TÜRKİYE  1947/din esasına

göre iki devlet. HİNDUİZM/İslam. "Sadece o" kurtuluyor, ("çıkarılan" salgın hastalıktan). Gözetiliyor, ömür boyu, yönlendiriliyor. Ve en önemlisi, beceriliyor, 121 yıl yaşaması. Sonradan, herhangibir

yaşta seçilmiş, değil. Yani, 1890'da güvenmiş "imkanlarına", onu 121 yıl yaşatabileceğine, Misyon koyucu. Hangi imkanları vardı, o zaman. Ve bu gün hangi imkanları var. Yaşlanmayı "durdurmayı" başardıkları, ve bunun sonucu "normal şartlarda" ölmemeyi mümkün hale getirmiş oldukları, artık

kesin. Bu yaşlı kadın "nine" hakkındaki bu haberlerde, bir hile, kandırmaca vesaire olduğunu düşünmüyorum.       Kuzen Ayşe'nin (Metin-Ayşe ERKOÇ'ların) iki oğlu var:Mesut ve Kaan. (Fatoş'un yeğenleri, yeğenlerimiz). Çok yaşasınlar, sağlıklı ve mutlu. MESUT KAAN YILDIZ adlı bir küçük çocuk. 1 Ağustos 1993'de, SİDE'de Yüzme havuzu rögarında boğulup öldü. Ailesi yıllarca her, 1 Ağustos'ta

anma ilanı verdi gazeteye. 2.ci tımarhane çıkışında 1990 başında misyo bilincimi yitirdim. ALEV geldi. SİDE'de Restoran işi yapacağım , sende gel, Yılmaz abi, dedi, "durumuma bakıp". Oyıl yaz

aylarında 6 ay kadar, Sİde'deydik. "KONAK restoran". Misyon bilicim 1992 sonlarına doğru, aynen geri geldi. 1 Ağustos 1993, Amputasyon'n 10.cu yıldönümüdür (gün artı bir olarak) Ölen çocuğun soyadı da simgemdir. YILDIZ/YILMAZ.          FATOŞcuğum, 1 Ağustos 2012, senin 2000.ci günün.

(şarkı: Bekliyorum yıllardır...) 1983'de, Sultanahmet'de hapishane'de, Kemal Elmacı, yaşlıca adam, hamal, "Sen daha çok beklersin" demişti, aynen. Adam haklı çıktı.  10 şubat 2007'de buldum seni.

(şarkı: Çayırda buldum seni...) 

19 Şubat 2007'de Vapur Gazetesi GÖZCÜ'ye yazdığım şiir:      

"Teyze Kızı Fatma/UçAğını satma/KaRpuzcuyla yatma/KaşlarInı çatma/ŞaMbalından tatma/BataKlığa batma/Derdİme dert katma/Beni çöpe atMa"    

Ve, 20 Şubat 2007'de gene vapurda, GÖZCÜ gazetesine yazdığım şiir:     

"Lots oF Money/ I sAid Honey/RaTher Funny/GoodMan Benny/She wAs Nanny/Weather Sunny/RaftIng any/Fee one Penny/ MonkEys Many"      

 İngiliz Komedyen BENNY GOODMAN 1986 yılında, "tanrılığımın" başlangıç yılında vefat etti.  ((Ben o "good man", yüzyıllardır, beklediğiniz)).  DELİ DANA (Mad cow) virüsü, 1986'daçıkarıldı, piyasaya,

önce İngiltere'de. Misyon'unadı "Deli Tanrı" (DELTA).    "Ich Liebe dich" since I knew you, just as you love me since you knew me, Fatoşcuğum. YALAN mı?.......

NOT 16)             4-5 yıl önce (yılını unuttum), bir 29 Mayıs sabahı, Rutin güzergahta yürüyorum, 1733 sokaktan, 1732 sokağa dönünce, ne göreyim. O "L" biçimindeki sokağın ilk kısa ayağının

sonunda polisler. Görünüşteki sebebi, her ne olursa olsun, asıl sebep, besbelli beni bekliyor olmaları. Yaklaşınca, "İki defa tımarhane" kelimeleriyle başlattım, söz düellosunu, sokağın ikinci

ayağına döndüğümde de devam etti, polis(ler)in "Araba geliyor" (dolaylı 3.cü tımarhane tehdidi") sözleriyle bitti. İkinci ayakta, gördüm, sözde sebebi. Yerde gazete ile örtülü, bir şey, insan ölüsü

"anlaşılan". MİT'in polise verdiği bilgi şu olmalı: 1732 sokak. 06 YU 732 plaka. Onu ameliyata alan Ürolog. 732'yi biliyor. Bugün İstanbul'un Fethi yıldönümü. FAtih. Onu da biliyor. Bağ kursun.

Affederse, "tak tiki tak tak" var. "öldürme" işlerini by-pass yapsın. Tesadüf (?!) bu ya,

Page 49:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

kızgınlığımdan, "ölü"nün üzerinden hoplayarak geçmiştim.   Misyon koyucu, MİT marifetiyle, "AF" aldatmacası ile, beni fena halde ezdirdi, İzmirli'ye (polis yada sivil) (Tabi ki polisin suçu daha

ağır)      Polise, MİT'in söylediklerini biliyordum ama, "daha fazlasını" da biliyordum. PLAKA-SOKAK bağıntısı, çok önceden kararlaştırılmıştı. Ahir zamanda Karşıyaka, Nergiz'de (NARCİSSUS'ta)

yaşayacağım, ve Karşıyaka istasyonu arkasındaki o sokağın bana "güzergah" olacağı da. Emeviler, İspanya ile yetinmeyip, FRANSA'ya girdiler, 732 yılında, (şimdi baktım) Puvatya'da durdurulabildiler. Ve geri. İspanya yarımadası ile yetindiler, ondan sonra. (Yarımadam) 732 ordan.  Süreyya yURdakul,

doktorum, ÜROLog (gÜROL'un doktoru). "ölmek üzereydin" demişti bana sonra. "kendi kanından" vererek, hemen ameliyata almış beni.31 temmuz 1986, Çanakkale.  Süreyya sERDENgeçti, eski

Merkez Bankası Genel Müdürü. (mERKEZ/çERKES). Süreyya(kadın) AYHAN, koşucu. "hem hocam, hem sevgilim, hem "babam" diyordu, Yücel KOP'a (s.k KOPtu, tuvalet deliğinden suyla gitti). Bir "Sevgililer gününde, ALBUolayı olmasaydı, amputasyon hiçbir şeye yaramazdı. Misyon'un özünü onlarla yaşayarak özümsedim. Amputasyonu koyarken onları da koymuş Misyon koyucu, 150 yıl

kadar önce. Onlar da doğumdan seçilmiş, benim işle ilgili. Kızlık soyadları TO rlak - TO pkaya. "AYLAvyuAYLAamasemrAYLApAYLAşaşkıveseksi" cümlesi PAYLAŞ vurgulu, dörtlü aile mesajı.

Amputasyondan önce 28 Nisan 1986'da buldum Ayla'nın "karım" olduğunu, Çanakkale'de. 26 Mart 1987'de kendi işi için, "danışıklı" Nikah'tan sonra buldum, İstanbul'da Semra'nın da "karım"

olduğunu, 3 ay sonra,26 Haziran'da, istanbul FATİH'te boşandık. Aşklar, ikinci Tımarhane çıkışına kadar devam etti (Aşkın gözyaşlarıyla), 1990 yılı başına kadar.      Annem, ustabaşı gibi çalışarak,

"boşuna" yaptırmadı, 1965'te, İzmir'deki evimizi, 384 numaralı sokağa. Ayla'yı 1970'de orda tanımıştım. Sonra bir daha görmedim, "Çanakkale'ye kadar. Ayla plakası 35 SV 324. Semra plakası

34 BFJ 60.  Toplam 384 (my ancient Love-number)  sokak-plaka bağıntısı. Biz o sokaktayken, 1969'da (20 Temmuz'da) AY'a ilk insan ARMstrong. AY'ın dünyaya ortalama uzaklığı 384 bin

kilometre. Annemler sattı o evi, 1970'de, ve İstanbul'a taşındılar, benim ardımdan.        Evet, 29 Mayıs 1453, İstanbul'un Fethi, ama, Misyon koyucu, EVEREST'in Fethi'ni de, onunla bağıntılı, onun

500.cü yıldönümü 29 Mayıs 1953'e koymuş. Mesaj açık. Orta Asya'dan geldik Anadolu'ya, İstanbul'u fethettik. Şimdi sıra Dünya'nın Fethinde. Ne için, Aşk ve buna bağlı Sevgi toplumunu kurmak için. Bundan sonra ki, o meçhul ebede yolculuğumuzda içinde yaşayacağımız, toplum düzeni. forEVER. for the REST of time, szleri EVEREST bağıntılı. Kim fethetti EVEREST'i. Edmund Hillary. Soyadındaki

Hill tepe, Himalaya'nın Everest tepesi ile bağıntılı. Bir bağıntı daha olsun diye, yapmış, Hillary Clinton'u "bugün" ABD dışişleri bakanı. CLImb/CLInton bağıntısı.  1961-64, Denizli.

Cumhurbaşkanlığı Senfoni orkestrası, Denizli'ye gelip konser vermişti. Ben de gitmiştim. ilk sefonik konserim. EDMOND üvertürünü çalmışlardı. (işaret'miş).     Kaç YILDIR beklemekteydi, Yılmaz,

polisler, onu 1732 sokakta beklerken?   Ogün, sevgili YILDIRay çınar, Samsun'da vefat etti.  Ogün, yurtta iki kişi YILDIRım çarpmasından öldü, Samsun'un bir köyünde. Galiba köyün adı "İDİ" idi.

NOT 17)          1972 Sonbaharında subayken tutuklandım. Selimiye Askeri Cezaevi. 256 sanıklı THKP davasına dahil edildim. 100 kadarı asker kişi. Hemen hemen tamamı havacı, 30 kadarı da,

devre arkadaşlarım.  Gün geldi, tutuklu Ütgm.MUSTAFA BİLGEN, ben Koridordan Koğuşa girerken, aynen "Birgün komünistler iktidara gelirse, hepimizi KITIR KITIR keserler" dedi koğuşa. İşaret ettiler

girdiğimi, sustu.  Gün geldi, tutuklu Ütgm.NURİ DORUK, alakasız biçimde, koğuşta, "AKdemir AKmut'un YA.AĞI" yok" dedi. (Akdemir Akmut, Dz.Alb.Hakim Mahkeme Başkanı).   Bu sözler, dolaylı olarak, bana yönelik, "yorumlamam için", besbelli. Yapalım şimdi o yorumları: Bilgen'in sözleri, bana anında, şu mesajı vermek içindi: "Sen hariç, hepimiz MİT görevlisiyiz". Ve tabi, o mesajı verdi,bana.

Ama, istemeden hata ile verdiler o mesajı kanaatiyle. Sonra, benden Ecevit'e başarısız Jurnal mektubu. aralık 79'da Demir de MİT güdümündeymiş kanaati ile "talip psikolojisi. Ve bunun gereği,

en sonda, Banka soygunu ve hapishanecilik. Ama, 1986 başında "yeni bilinç" Seçilmişim "doğumdan" (MİT'çiler, 18 yaşımda seçildim, diye biliyorlar). Bu durumda, Yeni Yorum: Bilgen o mesajı, bilerek amaçlı vermiş, sözde "kullanmam" için. Sonra, "Tanrısal Emirle" Amputasyon, ve Hadımlık. İki yıl kadar kendimi essahtan tanrı sanarak yaşadıktan sonra, burda İzmir'de,1988'de

Tanrı değilmişim (Tanrı rolü oyanacakmışım) kanaati. O tarihten itibaren Bilgen'in sözleri ile Doruk'un sözleri birlikte başka bir anlam kazandı ama, ama yorum yapıp durumu açıklığa

kavuşturmadım. Niye, çünkü, Amputasyonu yaptıran Misyon koyucu, diyorum, Aşk toplumunu kurmak için. Ve biliyorum, MİT'çiler bunu bilmiyorlar, amaç Hadım Yılmaz'a Dünya Sosyalist ve

Ateist devletini kurdurmak, diye biliyorlar. Ama, galiba 2004yılında, MİT'çiler (Global Çete üyeleri) hakkımda ne biliyorlar diye DÜŞÜNÜNCE, gündeme geldi o yorumu yapmak. Bilgen, o sözü

söylerken özellikle "seçmiş" kesmekle ilgili bir ölüm biçimi,çok değişik ölüm biçimleri arasından. Doruk'un sözleride tamamlayıcısı. Yani demek istemişlerki, Gün gelecek "s.kini keseceksin, biz bunu biliyoruz." Zaten, birinin adı UR'lu birinin AF'lı. Tabi, sonunda öldürğleceksin, mesajı vermemek için.

AF yılmaz, iş için mecburuz, mecburduk mesajıyla. Kendileri de biliyorlar, adlarını da yorumlayacağımı, zaman gelince.       Aklı başında bir erkeği kendisini hadım etmeye

zorlayamazsınız, tek yol "Tanrı emridir" diye kandırmazsanı. Yılmaz Ateist, nasıl kandırırız, tanrı emri diye de bir sorun yoktur. Öyle şeyler olur ki, Ateist de "bu iş tanrı işi" der, yanıltma ile. Yani Bilgen ve Doruk biliyorlardı, "Tanrı emridir" diye yanıltılacağımı. Bir süre de bu kanaatle yaşayacağımı.

Ama, sonra, mademki hep MİT'in gözetiminde, ve güdümünde yaşamışı, öyleyse bu Amputasyon işi de MİT'in işi diyeceğim de kesin. Buna da hazırlıklılar. Evet, biz yanılttık seni,yılmaz mesajıyla, taa

Page 50:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Selimiyeden. Nasıl mı? Tutuklulardan en kıdemliler, iki Binbaşı, ayrıca İki de Emniyet Müdürü vardı. Başka, alt rütbede polis varmıydı, tutuklular arasında, unuttum. Yani "resmi" Üniformalı Dört

Büyükler: Bnb. nURettin KESkin, Bnb. Mehmet Gencoğlu, Emn.Md. muzAFfer YILMAZ, Emn.Md.rAFet Kaplangı. (Zaman gelince adlarını da yorumlayacağımı hepsi de biliyordu) Muzaffer Yılmaz'ın,bana

duyurduğu sözleri "siLAHlı küLAHlı" mesaj burda, "LAH" (el lah, ALLAH,TANRI).       Tabi, ben ozaman (yani galiba 2004'de) bu yorumları yapmakla da kalmadım. Misyon bilinci ile, Sonunda (işi

yaptırdıktan sonra) beni öldüreceklerini de buldum. MİTçiler, Global Çete üyeleri bunu bulabileceğimi, bulabildiğimi asla bilemezler. Velevki, öğrenseler bile bildiğimi, "global çete

bilinçleri, ve tutumları" değişmez. "Kurban" olarak seçilmişim yani, onlara göre. Buna dayanarak, güvenerek, yaptılar bana kötülüklerini, "o devre arkadaşlarm", ve ilgili öteki, global çete bilincindeki kişiler.    FATOŞcuğum, Seni  10 Şubat 2007'de bulduktan sonra, bir yorum daha yaptım, biliyorsun,

Misyon koyucu'nun 4 Büyükler'de gizlediği: KAPLANGI. Kaplan'ınki, sana eş, yılmaz. GENCOĞLU.Genç.        1947-1969=19   doğrumu?.......

NOT 18)             Bir de, "Internet" konusunu yazayım:       Ezme dönemlerinde, ezen İzmirli'ye, elimden geldiğince dolaylı dolaysız tepki gösterdim, sözlerimle, davranışlarımla, ve hatta kıyafetimle, ve kıyafetimdeki simgelerle, yazılarla.  4.cü dalga ezme'nin 12.ci yıldönümü

yaklaşırken, bir hafta öncesinden de sırtıma, 25x25 santimetre, kare kartona iri harflerle yazıp yapıştırdım, ve öyle dolaştım, kentte, şu yazıyla:         

 "GİZLİ DÜNYA DEVLETİ'NİN AMACI, DEVLET SAYISINI 193'DEN 1'E İNDİRİP, BENİ BAŞKAN YAPMAK. BUNUN İÇİN EZDİRDİ BENİ MİT (ARKASINDA CIA,KGB...) YILLARDIR İZMİRLİ'YE. BİRİNCİ DALGA 1987-89'DA. DÖRDÜNCÜ DALGA 31 MART 2000'DEN BERİ (TACİZ, TEHDİT, DAYAK). SEÇMİŞ BENİ KURBAN

DİYE, 1966'DA HARP OKULUNA GİRİŞİMDE. 1986'DA HAPİSHANEDE, TANRI EMRİDİR DİYE BENİ YANILTARAK, BANA BENİ HADIM ETTİRDİ, YAPMAZSAN PİŞMAN OLURSUN TEHDİDİYLE. ŞİMDİ 64 YAŞIMDAYIM, 38 YAŞIMDAN BERİ HADIM. TELEVİZYONA ÇIKINCA, IRZIMA GEÇTİLER, ONUN İÇİN

KESTİM DİYECEKSİN, DİYOR. İŞİ KABUL ETMEZSEN, SENİ GENE (BU SEFER TEMELLİ) TIMARHANEYE KAPATIP, ÖLDÜRÜLDÜ İLAN EDİP, İŞİ SENİN ADINA KARDEŞİNE YAPTIRIRIZ, DİYOR. YOL HARİTASI:

ÖNCE İZMİR'DE İNTİKAMA DAYALI KLASİK TERÖR, ARDINDAN DÜNYA'DA ŞANTAJA DAYALI  NÜKLEER TERÖR. ABD'YE İKİ, RUSYA'YA BİR ATOM BOMBASI YETER, DİYOR. NİYETİ, İŞİN ZORUNU BANA

YAPTIRIP, BENİ (ESSAHTAN ÖLDÜREREK) TASFİYE ETMEK. AMA ÖLDÜRÜLMEYECEĞİMDEN EMİNİM. ÇÜNKÜ, GİZLİ DÜNYA DEVLETİ'NİN BAŞI'NIN ASIL NİYETİ, BENİ DEĞİL, GİZLİ DÜNYA DEVLETİ'Nİ

ESSAHTAN TASFİYE ETMEK. SOSYALİZM TEMELİNDE, AMA DÖRTLÜ AİLEYE DAYALI YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ İÇİN. YILMAZ GÜROL, 31 MART 2012."         

Her nasılsa, sonra hatırıma, bu yazıyı, İnternet'e koymak geldi. Bilgisayar işi zordu. İnternetli yeni cep telefonlarından haberdardım. Web sayfası açtırıp ordan (kolayca) bakıp görmem yeterliydi.

Samsung Cep telefonu aldım, bu amaçla. Ve daha önce tanımadığım, GÖKHAN arkadaş'a açtırdım sitemi 29 Mart 2012'de, aynı gün, yazımı da yüklemiş. Baktım cep telefonumdan. Tamam. İş bitti. Internet için, yazının başına, üzerinde "Talihli" yazan kaptan şapkamla çektirdiğim bir fotoğrafımı, HAKKIMDAKİ HAKİKAT başlığını da eklemiştim. 31 Mart'tan itibaren de sırtımdaki yazıyı kaldırıp,

kalbimin üstüne, yilmazgurol.com yazısı yapıştırıp öyle dolaşmaya başladım. 15 Nisan 2012 Pazar günü (tesadüfen, TİTANİK'in batı(rılı)şının 100.cü yıldönümünde, CarreFour'a gittiğimde, Telefonu

aldığım mağazada bir g-mail hesabı açtırdım telefonuma. Giderken oraya, VATAN gazetesi almıştım. Sonra, gazetede bir köşe yazısı: Yeni Moda bir kadın iki erkek. Yazarı, Mutlu Tönbekici.

Baktım, gazetede sadece onun g-mail adresi var. Aynı akşam evde, ona İngilizce olarak, "The best way is two mates to everybody" diye başlayan ve Dörtlü Aile düzenini anlatan uzunca bir g-mail

gönderdim. Sonra, o yazıyı, aynen internet sitemede koymayı uygun gördüm. bir önceki gibi kağıda yazıp, GÖKHAN'a götürdüm. O da eklendi. Sonra 18 Nisan tarihli ,"Sevgi niye 18 Nisan'da

doğdu", ve 26 Nisan tarihli, "Misyon: AŞK ve buna bağlı SEVGİ toplumu" yazım da eklendi.         Bir süre sonra da, START'ı beklerken, fırsat buldukça akşamları, CNBC-E'nin İngilizce filmlerini izlemek amacıyla, bir de Bilgisayar aldım. CASPER. Ama, Bilgisayar, Google'dan sitemi arayıp bulamayınca,

"Çakma internete" yükletmişler, sadece benim SAMSUNG'dan erişim var, kanaatine kapıldım. Yapacak bir şey yoktu. Kalbimdeki yazıya, "ÇAKMA" kelimesi ekleyip bir süre de öyle dolaştım. Daha

sonra, yeni bir site açıp, o siteye, daktiloda yazar gibi, yazıları yazmak fikri hatırıma geldi. Daha önce tanımadığım BARIŞ arkada'tan rica ettim. Aynı isimle. "O isim dolu" dedi. Öyleyse,"1947 ilaveli" olsun dedim. Açtı, güzel bir yazma sitesi, 15 Haziran'da. Ama, siteye yazabilmem için, http'den girmek gereği, ordaki 1947'siz sitenin, benim sitem olduğunu bulmamı sağladı. Bu

durumda, yeni siteme, eski yazıları girme gereği kalmadı. "Felsefem" i aktarmakla başladım. Eski yazılarımın evdeki kağıtlardaki örneklerine, 3 yazı daha eklemiş, ama tabi Gökhan'a götürmemiştim.

11 Mayıs tarihli, "25 Eylül 1947'de doğdum", 21 Mayıs tarihli, "ingilizce yazıma ek", ve 24 Mayıs tarihli, "Geleceğin Mektubu (Yılmaz'dan İnsanlara) yazılarım. 17 Haziran tarihiyle, "Babalar Günü", 18 Haziran tarihiyle "Stella", 19 Haziran tarihiyle, "Talihli, Salihli doğumlu" yazılarımı da yazarak hepsini, Gökhan'a götürdüm. Öncekilere ekledi. İyi oldu. Tamamlandı.       Bu siteme yazdığım

yazılarda şimdilik tamamlandı sayılır. "NOTLAR" ı, 7 Temmuz'dan beri yazmaktayım. Şimdilik, başka

Page 51:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

yazıya gerek görmüyorum.  "Güncelle" ilgili gerektikçe, siteme, tarih koyarak, yazmaya devam edeceğim tabi.        İnternet'in "anahtarı", Misyon koyucunun elinde. Yazdıklarıma kişilerin

erişmesine izin verir mi vermez mi, verirse, kimlere verir, aynen mi verir, değiştirerek mi verir, bilemem. Ben yapmam gerekeni yaptım. Zikirde fayda var. Internet işi de aslında misyon

koyucunun eseridir. Onun için ayrıntılı yazdım. En çarpıcı müdahale, Titanik gününde oldu. O gün g-mail açtır. Vatan al. Orda, işinle ilgil çok çarpıcı bir yazı başlığı gör. 20 kadar yazardan sadece o

yazıyı yazanın, MUTLU "kızın", g-mail adresi olsun. Yaz Yılmaz, ona güzel bir g-mail, ingilizce olsun. Yetiştirdim, o gün, gece çalışarak. 1947'li sitemin açılışı ardından, T-Shirt'lerin arkalarına, büyük boyda, İnternet adresimi baskı yaptırdım. Bir süredir. Başımda, "Talihli" yazılı, kaptan şapkam, T-Shirt'ün önünde  kalbimde, Kırmızı soru işareti, arkamda 1947'li internet adresim, Kısa pantolon,

ayaklarımda, beyaz çorapla sandalet kıyafetiyle dolaşmaktayım, günlük "rutin" güzergahlarda. Bu yaz şartlarında, devam edeceğim,"şimdilik", aynı kıyafetle dolaşmaya, bu şehr-i SMYRNA'da.

NOT 19)            Bugün, 11 Temmuz 2012. Dünya Nüfus günü. "sabitlemek" zorundayız nüfusumuzu, her çift'e, kendileri gibi, biri erkek, biri dişi, iki sağlıklı evlat vererek. Ve bugün Srebrenitza katliamının (başlangıcının) yıldönümü. Birbirimizi öldürmekten de "vazgeçmek"

zorundayız, artık.

BOŞUNA ölmedi BOŞNAK insanlar.....

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

G Ü N L Ü K     

(16 Temmuz 2012   :)     İdeal Nüfusumuz 21.806.016.000                      

Perşembe, yilmazgurol1947.com spiralli kitap oldu, 3 tane. Ertesi gün sabah, DEMİR'lere postaladım birini. Ama aynı gün, Cuma, yilmazgurol.com da 3 tane spiralli kitap olunca, bu

sabaha (Pazartesi'ye) kaldı, birini DEMİR'lere postalamak.       A.K.G.B.K.(1982) kitabımı, KIRIKKALE'ye (de) götürerek, elden vermiştim, DEMİR'lere.  O kitabı, İstanbul'da, Irak

Başkonsolosluğuna da götürüp vermiştim. Alan görevli'nin adı SEMİR muhammaed el ayas'dı.      2006 Nisan'da açıklandı, İngiltere'nin en zenginler listesi.  192.ci sırada, iki kişi vardı. Biri Kraliçe

Elzabeth, öteki NEMİR kırdar.   (DEMİR/SEMİR/NEMİR bağıntısı) (KIRdar/KIRıkkale bağıntısı).     ODTÜ numaram 23192'ydi. İkinci ODTÜ'ye kayıt sırasında 1978 Mayıs'ta, Kayıt kabul görevlisi, Numaranın

bu kadar büyük olmasının sebebi, Bilgisayara geçtikten sonra, eski öğrenciler de eklendi,yeni numaralarla, demişti.     A.W.W.F.C.(1992) kitabımda, Dünya başkenti, 6 yıldızlı çiçekkent'in ideal nüfusunu 192.000 diye yazmıştım. (192/23.192/192.000 bağıntısı).       ODTÜ 1956'da

kuruldu. 1964'de öğrencisi oldum. 1966'da ayrıldım. Hava Harp Okulu'na girdim. 1978 Öğrenci Affıyla, ODTÜ'ye döndüm. (O Affın görünüşte herkes için, ama aslında benim için çıkarılmış

olduğunu, A.K.G.B.K.(1882) kitabımda da yazmıştım. O sırada "misyon" dan haberim yoktu.) ODTÜ, uzun süre, politik sebeplerle kapalı kalmış olduğundan, hızlandırılmış eğitim yapılacaktı. 3 yılda

elektrik mühendisi olacaktım. "Şevkle" başladım 2.ci ODTÜ'ye. Ama, 2.ci sınıf'ın 2.ci dönemi açılışı, ve sonrası, "politik" olaylı oldu. Okul'un (gene) kapatılacağı "politik" kanaate vardım. Bu "önemli

politik kehaneti", Kırıkkale'ye Demir'e mektupla, Turgut'a da sözlü olarak bildirmekle yetinebilirdim. (Turgut'la beraberdik, zaten. 3.cü yurt, 508 No.lu oda). Ama, daha etkili bir şey yapmalıydım,

Turgut'la Demir'i yeterince "uyarabilmek" için, Onları da ötedenberi, kendime benzetme çabalarımdan biri olarak. Okulu bıraktı. İstanbul'a eve döndüm, orda beklemeye başladım, okulun kapatılması müjdesini. Heyhat. Kapatılmadı. Dönem Bitmek üzere iken, mecburen geri dönmeye karar verdi. "Rezil" olmuştum, yani. Üstelik, çok başarılı iken, o dönem, tüm derslerden FF (sıfır)

aldım. Ama, İstanbul'dan, Ankara'ya, tam dönmek üzere iken (Aralık 1979'da) Demir'in (ve Turgut'un) öteden beri, benimle ilgili işlerde, MİT'in aleni güdümünde olduklarını öğrenmiştim. Yeni bir durum ortaya çıkmıştı. ODTÜ, anlamsızlaşmıştı. Tabii FF'ler de. "Uzun Bekleyiş"  in başlangıcı.

Hala bekliyorum (Temmuz 2012'de).    Yılmaz, ODTÜ kapanacak diye, İstanbul'da EV-İNDE beklerken, İstanbulda bir olay oldu. Yunan yük gemisi EV-riali, Rumen Tanker İNDE-pendenta

gemisiyle haYDarpaşa, önlerinde çarpıştı. Büyük patlama.     50 kadar denizci öldü. İstanbul, büyük tehlike yaşadı, atlattı. Tanker günlerce yandı, Enkazı, yıllarca kaldı. Olay, 15 Kasım 1979'da oldu.

ODTÜ'nün 15 kasım 1956'da kuruluşunun 23.ncü yıldönümünde. Apaçık belli, ODTÜ'yü kapatmadılar, yerine TANKER patlattılar. Tabi ben bunu, benim için yapıldığını, Misyon bilincine

ulaştıktan sonraki zaman içinde anladım.    ODTÜ numaramdaki 23 de, 23.ncü yıldönümünden, değil mi.  Eğer bilgisayara geçtikten sonra, çokça yeni kayıt yaptıktan sonra, eskileri de kaydetmek

yoluna gitmeselerdi, öncelikle mevcut eski kayıtları girselerdi, 23 binli olmazdı, numaram.     Diğer önemli 15 kasım'lar: 1983'de, KKTC kuruldu, ben o zaman Sultanahmet'te, üçüncü olarak

konulduğum koğuştaydım.   2003'de, İstanbul'da EL KAİDE etiketiyle, 2 Sinagoga Bombalı eylem (5 gün sonra da, İngiliz Kosolosluğu ve HSBC bankasına ) Toplam 100 kadar ölü.    2007'de

Page 52:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Bangladeş.Akşam saatleri. Aniden "Süpersiklon". 5000 ölü.           Yeni Dünya, 4'lü Aile. 4 çocuk, 4 Ebeveyn, 4 büyük ebeveyn, ve ARTI daha yaşlılar. Yaşlılar yaşayabildikleri kadar yaşasınlar, sağlılklı

ve uzun. Çıkış noktası buydu. Dolayısıyla, Aile nüfusu 12(+)'ydı. OBA 600(+), Mahalle 2400(+), Sekizgen (tek yıldızlı kent için,Sekizgende 5 mahalle) 12000(+), Tek yıldızlı Kentte 96.000(+) Nüfus.

Uygun olan,(benim için de, 150 yıl kadar önce Misyon koyucu için de) buydu. Kent, ne küçük, ne büyük olmalıydı. Aile'den sonraki en önemli Sosyal birim (Oba) da, 10 apartmanda 50 aile, en uygunuydu, Rotasyonlar için.  Yönetim, Hiyerarşi, 10 lu düzen, en uygunu. Dünya başkenti'ne

bağlı alt yönetimler 10 tane, biri merkezde, ötekiler taşra. Bu sistem Hiyerarşinin altlarına doğru aynen devam. Kaç kademe olsun. 6 Kademe, 150 yıl öncesi için de uygundu. 5 kademe olsun

dersek, Toplam Dünya Nüfusunun 1 milyarı geçmemesi gerekecekti. Gerçekçi değildi. Ama, en alt kademe, tek yıldızlı kentlerden yukarı doğru artan yıldızlılara yükselirken, Kent nüfusununda biraz

fazla olması uygundu. Her kademede, Sekizgene, bir mahalle ilavesiyle. 6 yıldızlı Başkentte Sekizgenler, 10 mahalleli olacak. Nüfus da 192000(+) olacaktı. Fazla sayılmaz, öteki kentlere

uygun. Üstelik, Büyüklüğü de, tek yıldızlı'nın 2 Katı bile değil. Çevresinde gene dolanarak koşabilecekti, koşucular (Spor, herkese, programlı, yeni dünyada).  İşte  192 sayısı burdan çıktı.    İşin ilginci, artık o bir tesadüf, Her artış,19200 (8 mahalle toplamı).  Yukardan aşağı

Hiyerarşi,  1,10,100,1000,10000 bunlar tam bir soraki ençok 100000 olmak üzere, ençok 111111 yönetim yeri uygundu. Nerde, 1+9+99+999+9999+"ençok"99999, yani toplam olarak ençok

100000 kentte. Bu sistem de yaklaşık 100 bin X 100 bin !0 milyar yapar, tabi ARTI'sı da var. Okadar nüfusa uygun bir sistem. İdeal tam nüfus sayısını hesaplamaya gerek yok. Çünkü "ölüm"ler de

rotasyon yok. Aynı mantıkla, tek yıldızlı kentleri de ille 99999 a tamamlamaya gerek yoktu. GÖÇ sırasında, ne kadar varsa, okadar olsun düşüncesiyle.        Ama, Gün geldi, Yaşlanmayı durdurma imkanı ortaya çıktı. Buna bağlı olarak, Sevginin gereği, sonrakilere yer açmak için, belli bir yaşta, hayata,sağlıklı iken, gönüllü olarak veda etmek ihtiyacı ortaya çıktı. (Veda'lar da Rotasyona girdi, yani.) Birer yıl arayla doğdular, ama "hep beraber" veda etsinler, hayata. Ne zaman? Altıncı nesili

de gördükten sonra. 115 yaş civarı uygun. Dörtlünün yaşları, 114,115,116,117 iken. O sırada Ailede, en küçükler, 14,15,16,17 yaşlarında olacaklar. Misyon,ebede yolculuk için tasarlandığından, Tek yıldızlı kentleri de 99999'a tamamlamak yakışır. Şimdi, hesaplıyalım mı, İdeal Dünya Nüfusu'nu.

Oba'da, Her 25 yılda bir gelir doğum sırası her aile'ye, 4 yıl peşpeşe doğumlar olur o ailede. Rotasyon iki uçtan başladığı için, Her yıl (aynı gün-ay'da, iki yeni üye (bebek) gelir, Oba'ya. Oba'da, "hayata vedalar" da, normalde, Obada, 2 yeni çocuk doğduktan sonra, aynı gün içinde 2 en yaşlının

vedası ile olması gerekir. Ama "beraber gitme ihtiyacı" Her yıl değilde, Dört yılda bir 2x4=8 en yaşlının gitmesi biçiminde olur. Bu 8 en yaşlının "gitmesinin" ardından, OBA nüfusu, tam 1200

kişidir. tam yarısı dişi, tam yarısı erkek. Her yaştan eşit sayıda insan. (Erişkinler için, hayat çocuklarla güzeldir.) 160 oba tek yıldızlıda, 320 oba 6 yıldızlıda. kentteki obaların hepsi yılın farklı

günlerinde doğum olaylarını yaşasın ki, yığılma olmasın. konuyla ilgili uzmanlar, yıl boyunca mesleklerini düzenli olarak yapabilsinler. Bu ihtiyaç ise, tek bir ideal sayı belirlemeyi imkansız kılıyor, değil mi. Birbine çok yakın, peşpeşe birkaç günde değişik sayılar olacak. "Ortalaması" 21.806.016.000 olan. (Yazının başlığını değitirmiyorum.) Bu sayı da Tabi, biraz fazla gibi geldi gözüme. Rahatlayabilirmiyim diye ansiklopediye baktım. 1850'de Dünya Nüfusu, 1.1 milyar

dolayındaymış. Rahatladım. Yaklaşık 150 yılda, 7 kat artmış. Yeni Dünya koşullarında, bizim de, yeterince uygun bir süre içinde, şimdiki nüfusumuzu üçe katlayıp sabitlememiz, uygun ve gerçekçi.

Nasıl yapacağız. bazı aileler, 6 çocuk , belkide 8 Çocuk sahibi olacaklar, İdeal Rakam hedefimize yönelik yaşarken. Bir de şunu yazayım: A.W.W.F.C.(1992) kitabımda, Yöneticilerin kent merkezinde,

ayrıca, iskanını tasarlamıştım. Uygun değil. Onlarda, Sekizgenler içindeki Obalarda yaşasınlar. Yönetim yerleri, Kent merkezinde olsun. Öteki mesleklerden olan kişilerin durumlarına da uygun.

Ansiklopediye bakarken, şunu da gördüm:" Eski yunanlı Filozof Platon, "Cumhuriyet" adlı yapıtında, kentlerin nüfusunun 5040 yurttaşla sınırlandırılmasını, ve bu sınırın doğum kontrolu ile

denetlenmesini önermişti." (Niye "yurttaş" demiş, köleler de var da ondan, "sayım harici").       Bugün, İslam peygamberi Muhammed'in (Miladi yıl) 622'de, Mekke'den, Medine'ye Hicreti'nin (Göç etmesinin) yıldönümüymüş. Duvar takviminde gördüm.     Takvimi sıfırlayacağız. İlk 25 yılda,(1.ci çağda) peyderpey Çiçekkentleri inşa edip, peyderpey oralara göçeceğiz. Mevcut, sosyal yapımızın tamamı ile. 25 yılın uzunluğu, bize, ideal sayısal hedeflere en uygun göç kafilelerini hazırlamamıza imkan verecek. En son 6 yıldızlı kentin inşası, ve oraya göç. "Gemiyi en son kaptanın terkettiği gibi" Eski Dünya'yı da, en son, "ikimiz" terkedeceğiz, Fatoş'cuğum, (Hulusi dedemizin deyimiyle, "ölmez

sağolursak"), 6 yıldızlı kentin Nüfusunu oluşturacak kişilerle, birlikte . . . . . . .

*******************

(19 Temmuz 2012   :) "2012 yılında olsun START"

Bugün, annemin vefatının 2000.nci günü. Sevgili anneciğim .......       Z İ R V E   fırın dayağının 3.cü yıldönümü, 5 Ekim 2011'de, gazetede anma ilanı, Övgü kadın için. Tr af ik kazasında ölümünün

2000.nci günü münasebetiyle.  ( ö V gü   t ERZİ  başıoğlu)   (VERZİ/ZİRVE) (övgü/sövgü).        "150 yıl kadar" önce, demişler ki, Yılmaz 25 Eylül 1947'de doğsun. 28 Temmuz 1986'da, 38 yaşında

Page 53:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

kendisini Tanrı sansın. 3 gün sonra kendisini Hadım etsin.  O sıralarda, 2 kadına birden aşık olsun. İki yıl kadar sonra, İzmir'de iken, 1988'de Tanrı olmadığını, Dörtlü Aile'ye dayalı Aşk toplumunu

kurmak için Tanrı Rolü oynayacağını bulsun. Bu bilinçle, İzmir'de, ezilerek, 24 yıl daha yaşasın. 64 yaşında iken, 2012 yılında olsun START. Çünkü, O yıl annesinin 2000.ci vefat günü ve ertesi gün 20 Temmuz'da Ramazan başlıyor. START'ı annesini "hatırda tutarak" yapsın. O yıl, Ramazan Yaz'ın tam

ortasına denk geliyor, hem en sıcak günler, hem en uzun günler. Yani Oruç tutmanın "en zor" olduğu zaman.      İşaret koyalım, gün yaklaşırken, bilsin Yılmaz.      Türkçede Gökteki ay (moon) ile

Yılın onikide biri ay, aynı kelime. Bunu kullanalım. 20 Temmuz'lara "ay" (moon) ile ilgili işaret koyalım. Aşık olacağı kadınları da bağlıyalım işarete. AYLA olsun, birinci kadının adı. İkincisi SEMRA

olsun. SEVDA ve SONRA çağrışımlı. SONRA da "SON" var. Yılmaz'ın "Uzun Bekleyişi" nin SON'u mesajı.       Ben, bir hafta önce, Ramazan hangi gün başlayacak diye (belli ki Stella marifetiyle) bakmasaydım Takvime, bugün bu yazıyı yazamıyacaktım belki.        Moon ve Month karşılığının

türkçede aynı kelime olması yüzünden, HONEYMOON kelimesi türkçeye girerken (aslında "sokulurken") bunun HONEYMONTH olarak algılanacağı belliydi. Evliliğin ilk ayı, 30 gün.  Demir ve

Gül, 10 Nisan 1975'de POLİS günü (polis/penis) evlendiler, Hemen Antalya'ya gittiler, balayı. Dönüşte, 29 Nisan'da, Demir, Gül, Ben, Ve Huriser Teyzem, dördümüz viyANA'ya uçtuk. Niyet, Doğu

Berlin. İltica talebi. Bir gece Viyana. Sonra Teyzem Frankfurt'a, biz Doğu Berlin'e. Berlin'in Kurtuluşu'nun 30.ncu yıldönümüymüş. Üstelik Vize gerekiyormuş. Alacaklardı ama, Otellerde hiç yer kalmamış. Bizi gönderdiler, Batı Berlin'e. Orda bir gece. Sonra mecburen Frankfurt'a. Demir ve gül,

birkaç gün sonra döndüler Türkiye'ye. Ben orda kaldım, aynı "niyetle". Dolayısıyla, Avrupa işi, Demir-Gül için  Balayı'nın devamı niteliğinde oldu.       HONEY'nin söylenişi "Hani", Türkçede güzel

bir kelime. Ben, Çanakkale'de, 18 Mart 1986'da, doğumdan seçilmiş olduğumu bulunca, (yaşı ilerlemiş, 38 olmuş bir kişi olarak)"HANİ bana eş, aşk, aile..." diye soracağım belliydi. Al sana eş,

AYLA dediler, 28 nisan 1986'da. Akrabamdı Ayla. Anneannelerimiz kardeştiler. 1970 yılında tanımıştım onu, sonra da görmemiştim hiç. Aldığı mesaj şuydu. Ayla senin karın, Senden habersiz,

senin spermlerinden iki de çocuk yaptı sana, bekliyor, son günü, bekledi bekliyor seni 16 yıldır, aşkla. Karımmmış yani Ayla. O da benim gibi seçilmiş doğumdan bana eş olmak üzere. Bu durumda

derin bir aşk duygusuyla, bağlandım Ayla'ya orda, yokluğunda, arasıra aşkın gözyaşlarıyla, ama (amputasyon öncesi) Libidolu aşk. Onu hayal ederek, masturbasyonlarla da.  Sonra, İstanbul.

İstanbul Havayolları'nda çalışırken, Kayıp Eş-ya bürosunda "çalışan" SEMRA'nın, "tazminat alarak emekli olabilmesi için" sonradan boşanmak üzere, danışıklı resmi nikah ricasına evet, dedim. 26

Mart 1987'de Nikah.       (10 Şubat 1987'de, Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ABD'de Houston'da, Kalp By-pass ameliyatı oldu. 20 yıl sonra, 10 Şubat 2007 'de FATMA'yı "karım" olarak buldum. Turgut

Özal, Houston'da, taburcu olduktan sonra, karısı SEMRA ÖZ-AL'la birlikte, 26 Mart 1987'de, Londra'ya gitti, benim SEMRA ile evlendiğim gün. 4 gün sonra da Türkiye'ye döndü, Özal Çifti.)  

Nikahtan sonra, Semra'ya da aşık olduğumu farkettim. Sıfır Libido ile yaşıyordum o sırada. (çanakkale'den, hastaneden taburcu, Hapishaneden tahliye aynı gün olmuştu. İstanbul'a eve

dönünce, Masturbasyon denedim. Olmuyor. Ve kanaat (yanlışmış aslında) artık orgazm olamadan yaşayacağım. Bu kanaat beni kendilğinden "aseksüel" yaptı. Mutlak sürekli Sıfır Libido, Ne kadar tahrik edici olursa olsun Cinsel uyarılara hiç tepki vermemek. Şikayetim yoktu. Kendimi essahtan

Tanrı sanmakta iken. 5 yıl kadar sürdü, Sıfır libido ile hayat. Meğer, Orgazm olabiliyormuşum. 1991 yıl içinde olsa gerek, tesadüfen (?!) gece TV  RTL/SAT karıştırırken, rastladım porno yayına. Bakayım biraz dedi, öylesine. Ama 5 yıldan sonra, ilk kez uyarı aldım. Biraz el hareketiyle de ilk kez orgazm

oldum.  AAAA orgazm olabiliyormuşum. Ardından aynen geri döndü Libidom. Seksüel hayat yeniden başladı, masturbasyonlarla.) Semra'ya aşk, Hadımken (üstelik sıfır libido ile) başladı. Ayla'ya da Aşk aynen yoğun devam, ama artık libidosuz. 28 Temmuz 1986'da "Tanrılık" başlayınca, Misyon bilinci

gitmişti. Ama İstanbul'da, Hapishanelerdeki gibi "ezme" tekrar başlayınca, geri geldi. Dünya'nın başı yapılacaktım. Ama Tanrı olduğumu kimse bilmeyecekti kanaati. Semra'ya da aynen söylemiştim "MİT benimle flört yapıyor" diye. Bu sebeble, doğumdan benim için seçilmiş Ayla'ya ek olarak,

Semra'yı da karım olarak almaya karar verdim, START'ta. Ama sonra, 1987 Sonbaharında İzmir'e transfer edildikten az sonra, Kendimi hala essah tanrı sanmakta iken, Semra'nın da aslında benim için doğumdan seçilmiş olduğu, onun da benim için benim spermlerimden bana iki çocuk yaptığı, onunda yıllardır aşkla beni beklemekte olduğu, Ayla'nın ve Semra'nın birbirlerinden "haberdar"

oldukları, yıllardır "YILMAZIMIZ YILMAZIMIZ" diye mızmızlanıp "ah" çekmekte olduklarını da buldum. Aşklarım, "tanrıçalarıma", daha da yoğunlaştı, arasıra aşkın gözyaşlarıyla, beklerken START'ı.     1990 başında, İkinci Tımarhane çıkışında, Misyon bilicim (geçici olarak) gidince, AŞKLAR da, bir anda, hiç yaşanmammış gibi gittiler. Bir daha da geri dönmediler. Misyon bilinci dönünce, biraz

düşünme ile, AŞKLAR'ın "dummy" olduğu anlaşıldı.       "Niyete" uygun olarak, Teknoloji mümkün kılınca, 20 Temmuz'ların birine, AY'la ilgili olarak, Dünya'yı ilgilendiren "en büyük" bir olayı, AY'a

AYAK basma olayını koymuşlar. 20 Temmuz 1969,  Neil Armstrong. AY'ın, Dünya'ya ortalama uzaklığı 384 bin kilometre olduğu için, almışız biz, İzmir'de, 384 sokak'taki arsayı 1965 de, ve annem "ustabaşı" gibi çalışmış, yapmışız o evi, o ev'de tanıştım (tanıştırıldım, misyon koyucu

tarafından) AYLA ile 1970'de. Semra ve Ayla plakaları toplam 384   (34 BFJ 60  -  35 SV 324)   Önce 60 kararlaştırılmış, "kesip atmış" bağıntılı, sonra tamamlamak için, 384'e 324.  Bu yüzden, İzmir Orta Dalga Radyosunu da 324 metre'den yapmışlar. 60 TOkat la da bağıntılı, her ikisinin kızlık

soyadları TO ile başlar. (TOrlak-TOpkaya) (kral/yapak)(kalp/ya.ak) (kat, ingilzce "kes" CUT. 1965'de

Page 54:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

TBMM'yi izlemeye gitmiştim, gözlemlemek için, ne yapıyorlar diye. KAT mülkiyeti'ni kabul etmişlerdi.) Bizim devre, 1968 Hava devresi, Harbiye 2 yıl. Bir yıl İzmir, Güzelyalı, bir yıl İstanbul Yeşilyurt. (Biz taşıdık Hava Harbiyeyi İstanbul'a.  AYLA güzelyalı'da muKİM, SEMRA yeşilyurt'ta

muKİM.       Ve bir 20 Temmuz'a da Türkiye'yi ilgilendiren "çok önemli" bir olayı koymuşlar. Kıbrıs'a askeri müdahale, ve kuzey kıbrıs'ın işgali. 20 Temmuz 1974. O gün Ecevit aynen şöyle demişti,

TV'de: "The Turkish Armed Forces have STARTed a peace operation on Cyprus". (START kelimesi ordan, benim için işaretmiş.)   Yoldaşı, 15 Temmuz'da, Kıbrıs'ta darbe yapıp, Ecevit'e imkan

sağlayan kişinin adı da "SON" la bitiyor. Nikos SampSON (o dahi, işaretmiş).      İzmir Alsancak'ta 5+2=7 yıl yanlarında çalıştığım, Ümit Ticaret'in "patronunun" küçük oğlunun, doğum gün-ayı de 20 Temmuz. TANKUT YILMAZER. Tanrı var, Kutlamak var, Yılmaz var, Erkeklik var adında.       Ayla ile tanışmam şöyle oldu: Ayla ve Ailesi Uşak'talar. Uşak'ın il Numarası 64. Şimdi yaşım 64. (UŞAK'ta AŞK'ın harfleri vardır. Zaten aslı da uşşak'mış, aşıklar anlamında) Ayla, Liseden sonra, İzmir Buca eğitim eenstitüsü'ne girmeya hak kazanıyor. Yurtta kalmak yerine, akrabası olan bizde kalmak

istiyor, okurken. Ben çok istedim kalmasını. Kalırsa, mutlaka benim karım olur sezgisi ve duygusuyla. Ev ortamı çok müsait olacaktı, çünkü. Her ne kadar, genelevlere gitmekte idiysem de, psikolojik yapım dolayısıyla, karşı cinse, normal şartlarda ulaşıp, evlenme ihtimalim, hemen hemen

yok gibiydi. Ama, babam (belli ki, MİT güdümünde olduğu için, ve MİT talimatıyla,) şiddetle karşı çıktı, Ayla'nın bizde kalmasına. Ve yanlış hatırlamıyorsam, Demir de (görünüşte) bu yüzden babama tepki gösterdi. Lise den sonra, İzmir'de kaydolduğu DİŞÇİLİK fakültesini belki aynen "B  ır  AKICAM" demedi, ama bırakıp, (İŞÇİLİK orada diye) İstanbul'a gitti. Orman Fakültesine kaydoldu. Sonra'da

KİM ya fakültesine geçti. Önceki gün, ERGİN bey dişimi doldurdu. Cuma günü (yani yarın, 20 Temmuz'da) gelmemi söyledi,  "B  AKICAM" diyerek, aynen. (on/son bağıntısı da var.) (Yarın ra MAZ an 1. Bu yıl ki raMAZAn ayı, herzmankinden daha da sıcak geçecek gibi. "Acep" niye. Ellerinde Yeni Meteoroloji imkanları var.) Bu yılki Ramazan'ın başlangıç Gün-ay'ına koymuş Aya Ayak basma yılının Gün-ay'ını. Bunu hemen farkettim. Ama sonra, "niye" diye düşündüm. Ahir zamanda olduğumu da,

göz önüne alarak (bu kaçıncı "ahir zaman", yılmaz?), olsa olsa bu START'ın mesajıdır, dedim. Ve "bilgiler" içinde bu yönde araştırdım. Ve yeterince kanıt buldum. "has STARTed/sampSON/64 uşak,

64 yaş/SEMRA,SONRA,SON)"  SONRA'daki SON'u buluşum şöyle oldu. Aya Ayak basma 1969'da, Acaba Ayla ile tanışmam da 1969 da mıydı, çünkü o yıl daha uygun. Düşünürken, buldum özellikle

"Yıl Artı Bir" olsun demişler, çünkü iki tane eş. İkincisini de çağrıştırsın önce Ayla, SONra Semra. Ama, yine kuşku gitmedi içimden. Demir'i hatırladım. Demir, "Ayla olayından" hemen sonra gitmişti,

İstanbul'a, Ben, 1 Ocak 1971'de, 1.ci Füze Filo'da Kıta subaylığına başlamak üzere, İstanbul'a gitmeden birkaç ay önce gitmişti, İstanbul'a Demir. Demek ki Ayla olayı, 1970 yılı içinde olmuş.

Önce Demir gitti, İstanbul'a, Sonra ben, Bizim arkamızdan, 1971 yılı içinde, annemler de İzmir'deki evi satıp, İstanbul'a geldiler. Çolak İsmail Sokak'tan BİLGE OLGAÇ'ın evini (giriş kat dairesini) satın aldık önce. Sonra, ERENköy, ERalp sokak'ta ALP  apartmanından bir daire alıp, eskisini sattık. Biz o

evdeyken, 1972 sonbaharında, tutuklandım, THKP davasına dahil edildim, ve ordudan ihraç edildim. Hatta, annemlerin ardından, Ruhi eniştemler de, İzmir'den İstanbul'a göç ettiler, Bağdat

caddesi, ÇİFTEhavuzlarda, GÖZE apatmanında, alt katta, bahçeye dönük tarafta, bir daire alarak. Hava Astsubayıydı Ruhi eniştem. Oda benim gibi Pilotaj'la başlamış (ETİMESGUT'ta), ama ayrılmak zorunda kalıp Oto-makinist sınıfına geçmişti. (ahmETruhİMESrureGülturgUT). Ben, İstanbul'a Kıta

subayı olarak gittiğimde, "yanlış yoldasınız" diyerek, çoktan ayırmıştım, yolumu, (sözde) "devrimci" Devre arkadaşlarımdan. Saffet A L P   ortadan kaybolup, Kızıldere'de (sözde) "ölü" olarak ortaya

çıkmadan önce, benimle, yüzyüze "ikili" bir görüşme yapmıştı. Hv.H.O. Subay Misafirhanesi, yemekhanesinde. "Karadenize gidiyoruz, sen de gel" demişti. "Hayır, yanlış yoldasınız" demiştim.

Bilmiyordum, o zaman onların, aslında MİT görevlisi olduklarını. Ve, ben, Kıta subaylığına başlamak üzere, İstanbul'a gittiğimde, Benim çoktan kopmuş olduğum arkadaşların, Demir'i de aralarına aldıklarını öğrendim. Yanlış yolu, dolayısıyla, onları bırakmasını bekledim, Demir'in. Bıraktı, eve

döndü, ben subayken, henüz tutuklanmamışken.       Bugün annemizin vefatının 2000.ci günü.......

20 Temmuz 2012, saat 16.45             Just now, I learned, through this computer of mine, from CNN-International, a mass shooting, by a man dressed in black, in the city AURORA of Denver Colorado, in the "Colorado Movie Theater", during the Premiere of a Batman movie "Dark Night Rises", killing

12 people, with 38 wounded, just after Midnight, (seven hours ago, from now). The man was identified, by the Police as JAMES HOLMES, 24 years old.           Yani, 20 Temmuz'un ilk saatlerinde. BATMAN. YARASAADAM, belli ki YARA.SIZADAM için, misyon koyucu tarafından, "Armağan"!....       (21 Temmuz 2011, saat 08.15   :) Anlaşılan, bu olay da, "öncekiler" serisinden. Timothy, biliyordu,

"Hadım Yılmaz'a Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti'nin kurdurulacağını (19 Nisan 1995, ABD, Oklahoma, 168 ölü), Anders de o "bilinçle" yaptı (22 Temmuz 2011, Norveç, Oslo/Utoya, 77 ölü), ve James de aynı bilinçle, (20 Temmuz 2012, ABD, AURORA, Denver, Colorado, 12 ölü). Her üç olayda

da, (sözde) "topluma yönelik" mesaj (da) var. Bu sonuncusundaki, "dolaylı". ABD seçimlerinden birkaç ay önce, ABD'de, Silah taşıma özgürlüğü'nün tarışılması.

*******************

Page 55:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(22 Temmuz 2012, Pazar   :) Annemin Vefatının 2000.ci günü için 2 Olay

Biri GÜN ARTI BİR olarak, 20 Temmuz'da. AurORA katliamı. Film Yerel saat 00.00 da başlamış, az sonra, sinemada kurşunlar, 12 ölü. Polise ilk  ihbar 00.39'da. Zamanlama bile gösteriyor, "Gün artı

bir" tesadüfen değil. 200 yıl kadar önce (25 yıldır, 150 yıl kadar diye yazdım, hep. Artık 200 yıl kadar diyeyim.) Misyon koyucu, özellikle görmüş, 19-20 Temmuz 2012 bağıntısını. (Film'in adını da

The Dark Night Rises, diye yazmışım, duyduğum gibi, değiştirmedim. Knight, Night söyleniş aynılığı.)

Biri de GÜN EKSİ BİR olarak, 18 Temmuz'da. Salihli'de, annem Arife'den doğdum. 2 defa Manisa'ya tımarhaneye götürüldüm. Tımarhane, SPİL dağına bakar.   Dünkü Hürriyet'te haber: SALİHLİ'de, BİNTEPELER mevkii'ne araştırma yapmak için, BOSTON üniversitesinden gelen ARKEOLOG Chad

Michael Gillis Digregolio'nun cesedi (dün, diyor gazete ama, perşembe diye de yazmış), YARIKKAYA mevkiinde bulunmuş. Manisa'da, Çarşamba günü mağaraları gezmek için çıktığı, SPİL dağında.

Ölüm sebebi, düşmeye bağlı Boyun KIRIlması. HAMALINKIRI mekiinde bulundu cesedi demişti, 20 Temmuz tarihli Takvim gazetesi. (yaşı 27).

Önnemli Bazı günler için, yıldönümlerinde,"Gün artı bir/Gün eksi bir" usulünü sıkça kullanıyor, Misyon koyucu. Banka Soygunum 18 Nisan 1983. 10.cu yıldönümü için, Gün artı bir, DAVİD KORESH, Gün eksibir TURGUT ÖZAL gibi. Tanrısal gün 28 Temmuz 1986, 20.ci yıldönümü

Güneksibir. Konya'dan 3.nü Ana jet Üssü' (3 üssü 3, 27 dir. 3x3x3) nden kalkışta öğleden sonra saat 3.33'de, pistin üzerine düşerek şehit  olan Yüzbaşı (3 yıldızlı) AKgün SezGİNER olayında olduğu gibi. Uçak Pistin üstüne düştü. Pistteki 2 asker (er) de şehit oldu. Toplam 3 şehit. Sezgin Yüzbaşı, daha

önce Türk Yıldızları Akrobasi Timinde 3 numara olarak uçuyormuş. Son olarak 133.ncü filoda görevli. (Zikirde fayda var, 3'leri kullanarak yapmış olayı.)       Şimdi, bir tanede YIL ARTI BİR bulduk değil

mi.  AY'A AYAK 1969'da, AYLA ile tanışmam. 1970'de.    Hindistan Yarımadası. Hindi/Turkey/Türkiye Bağıntısı. Hindistan'da "indi" var. Hindu tanrılarından Vişnu, arasıra insan kılğında yeryüzüne iner.

Son olarak ne zaman İNDİ. Müslümanlarda vardı, yarmadada.  Yılmaz'ın doğum yılında,özellikle 1947'de, kurdu 2 devlet, Hint yarımadasında, Misyon koyucu. Ama, nasıl Pakistan

(müslümanlar için) Doğuda, Batıda , 1600 km aralıklı 2 parça. Haritaya bakarsanız, bu Siyasi durumu "KOÇ" a da benzetebilirsiniz, (Kurban), İki yanda Testislerle, Erkeklik organına da

benzetebilirsiniz, bu büyük yarımada Peninsula) yı. Ordudan ayrıldığım yıl, 1972'de Doğudakini ayırdı, Bangladeş adıyla. Pakistan'ın milli dil URDU dilidir. "Ur" işleri.  Demir için de, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşu'nu özellikle 1949 olarak kararlaştırmış. Bir de kendisi küçük, ama,

Yılmaz'ın bölgesinde kurulmuş, ama bölgede hep baş rol oynamış, bir çok önemli devlet daha var. İsrail. Global Çete, İkinci Dünya Savaşı sırasında, savaşsız, milyonlarca Yahudi'yi özellikle katletti.

Hitler'e verdiği programla. Savaş ardından da, Filistin'de bir Yahudi devleti kurdu, özellikle, Filistin'e göç ettirilen Yahudilere. 1948 yılında. Doğum yılımdan 1 yıl sonra. Ama ""Yıl artı bir" yorumu

yapmadım hiç, göz önünde tuttum sadece. Dün ("bu") gece buldum. O da CHARLES içinmiş. Onun doğum yılında. Charles, bunu da benden öğrenecek, Misyonu benden öğrendiği gibi.       200 yıl kadar önce, Misyon tasarlandı, Global Çete Merkezi (Misyon koyucu) tarafından. İngilz yönetimi

WİNDSOR (o zamanki adıyla Hannover) hanedanı, tarafından, ve Misyon gizli tutuldu, Teşkilattan, yani Global Çete üyelerinden, bugüne kadar. Yani Misyon koyucu aslen "ingiliz", ama "Talihli" ulus,

Türkler olsun, "Talihli" kişi Türk olsun, tecihini yapınca, süreç içinde, büyük ölçüde, "Türkleşti", misyon koyucu. Tabi her ulustan, her ülkede, var Misyon koyucu kişiler, ülkelerindeki, İstihbarat

örgütlerinin kimlikleri ile "iştigal" ederler. Bugünkü, İngiltere Kraliçesi, Global Çete'nin "sembolik" Başkanı. Onun adına yürütüyor, Dünya işlerini, "merkez". Ama, "misyon koyucu sıfatıyla", ondan da gizledi merkez, misyonu, O da öteki "üyeler" kadar biliyor işleri. Hadım Yılmaz'a Dünya Sosyalist ve

Ateist devleti kurdurulacak, sonra da Yılmaz öldürülecek, "kurban" olarak seçildi. Tabiatiyle, CHARLES'ın da politik bilinci aynıydı.        Yılmaz'ın (Yılmazlar'ın), Misyon koyucu kişilerle, astlık-

üstlük ilişkisi olmayacak. Biz ayrı onlar ayrı çalışacak, süreç içinde yönetim tamamen bizim olup da, onların devreden çıkmasına kadar. Kuruluşta, 2+1= 3 kentin atomlanmasını biz yapacağız. Tantrılık

ilanından önce, ve gerektiği kadar sonra, "Depremleri",..., onlar yapacak. (Eskiden beri yaptıkları gibi.) Ama tabiatiyle, o kişilerin, evlatları, evlat derecesindeki akrabaları, "bizim" yanımızda yer alacak, bir şartla, "Misyonu", benden (bizden) öğrenmeleri şartıyla. En başta  tabiki Charles.     

Misyon koyucunun kökeni Windsor. Tabiki uygunsuz olurdu, kendi en yakın akrabalarını harcamak. Misyonun selameti için, onlardan (CHARLES'dan,...) gizledi Misyonu. Ama, sonra "gerçek" ortaya

çıkınca, Charles'ın,..., "realite"yi kabulu de kolay olmazdı. Bir numara, Yılmaz olacak. Çözüm: Öyleyse, Yılmaz ve kardeşini, Charles ve kardeşleri ile "kardeş" yap. Uyduruk anlamda değil,

genetik, essah anlamda, ve de Yılmaz'ı yaşça "en büyükleri" yap. Bu durum, sadece kurtarırdı, CHARLES'ı,...       Misyon'un tasarlanabilmesinin ön koşulu, "doğurulacak bebeğin" cinsiyetinin

önceden kararlaştırılabilmesi. Bu ise, mümkün göründü, hemen geçekleştirilemediyse bile. Yöntem belli. A.W.W.F.C.(1992) kitabımda yazdığım gibi, Spermleri ve yumurtaları, laboratuvarda birleştir. Mikroskopla gör, erken zamanda, hangisi dişi hangisi erkek, Ve istenilen cinsiyette olanı Rahime

yerleştir, doğal doğum için. Yani Tüp bebek. 1900 yılından önce bunu gerçekleştirdkleri

Page 56:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

kanaatindeyim. Dünya'da (aleni) ilk tüp bebek, LOUİSE 26 Temmuz 1978'de. Türkiye'de ilk Tüp Bebek, DeMİR'in küçük kızı, küçük yeğenim, SEVGİ'nin doğumunun 3.ncü Yıldönümünde, 18

Nisan 1989'da, izMİR'de Ege Üniversitesi'nde. Adı ECE.  Demişler ki, Talihli mutlaka 25 Eylül 1947'de doğsun, mutlaka erkek olarak. Yani, tüp bebek ürünüyüm, bizzat ben de, Demir de, Charles da,

Andrew da. Anneler, babalar dan habersiz, gerçekleştirmişler bunu, çaprazlama sperm değişikliği ile. Kanaatimce, birinciler, bilinen babalarından. ikinciler çapraz. Demir, Philip Baba'dan, Andrew,

Adem babadan. Filipinler, Filipinkiler ve Ademinkiler. Toplam 6 kardeş. 2 si Arife Anneden doğma, 4 ü Elizabeth anneden doğma. Hürriyet Gazetesinin, 22821.nci sayısını 26 Temmuz 2011'de,

Louise'nin doğum gününde yayınlaması, tesadüf değil, misyon koyucudan, bize onaylayıcı işaret. Babamın (Babamızın) TCDD sicil Numarası 22821. (türkiye cumhuriyeti devlet DEMİR yolları).(Yılmaz

47, Charles 48, Demir 49, Andrew .., Anne .., Edward .. DOĞUMLU).  Tabi, vurgulayarak, tekrarlıyayım, Charles, Misyonu (ve bunları) benden önce biliyor olsaydı, bu defa da benim için çok zor (imkansız) olurdu, Charles'ı kabullenip yanıma almak. Benden öğrenmesi şarttı yani. Ne zaman

öğrendi?.        Çanakkale dönüşü, İstanbul'da yazmadım. Mesaj alıcısıydım, sadece. Kendimi essahtan tanrı sanarken. Gerek tanrısal mesajlar, gerek MİT marifetiyle, misyon koyucudan gelen

mesajlar. 1987 Sonbaharı İzmir'e transfer. Yazmaya başladım. Sigara paketinin kağıdına, gazetelere, vesaire, postalama çöple, uygun yerler bırakarak vesaire. Semra'ya Ayla'ya selam/mektup mahiyetinde çoğu, bazılarıda, "misyon koyucuya", MİT'e, "evet anladım"

mahiyetinde. Ama, 1988 ilkbaharında, Tanrı değilmişim, Tanrı rolü oynayacakmışım, dediğimde durum değişti. Anlamış olduğum, ve programını da essahtan tanrılık sırasında bulduğum misyonu, öğretmeye gelmişti sıra, Ayla'ya Semra'ya, Demir'lere, Turgutl'lara, ve hatta, Charles ve Diana'ya.

Yazdıklarım onlara da gidiyordu yani. O kanaatteydim, beklerken START'ı. 1989 ilk yarıı, Gümüşpala'dayım. Charles, Türkiye'ye geldi, GÖCEK'e gidecek, önce bir günlüğüne İZMİR'e uğradı. Yalnız gelmişti. "Bana selam" olarak algılayıp, Girne caddesinden aşağı Denize kadar, coşkumu belli ederek, inmiştim. Vardığım yerde de güzel bir çıta (tahta parçası) bulmuştum. ve bunu AÇTI olarak yorumlamıştım. Yani onay mesajı. Misyon koyucu, Charles'a konuyu açtı. Artık Charles'da öğrendi

misyonu Yılmaz'dan. Bu birinci yazma dönemi, İzmir'de, 1.ci dalga ezme süresince devam etti. 1990 başında 2.ci tımarhane çıkışında, misyon bilinci gidince, yazma da bitti, tabiatiyle. Misyon bilinci yitikken yazdığım A.W.W.F.C.(1992) kitabım başka bir konudur. Misyon bilincim 1992 sonlarında, aynen geri döndü. Ama yazmaya başlamadım. Mesaj alıcı pozisyonu tekrar başladı, direkt Misyon

koyucudan, veya MİT marifetiyle. Ezme yok.       1996 Haziran ayında, işyeri (Ümit Ticaret) merkezli, bir hareketlenme başladı. Hareketlenmeden kasıt, MİT gerçek kişileri devreye soktu. Dolaylı söz ve

davranışlarla, bana mesaj iletme. Tabi, o gerçek kişilere aleni talimatla. Ben bunu START yakın, diye yorumladım, ve başladım tekrar yazmaya, "misyonu sunmaya", şevkle. Benden de dolaylı anlatım.

Kime?. İşyerinin sahibine dahi. Tunç Yılmazer'i, kardeşim Demir Gürol'un yanına koymuştum. Demir'lere, Turgut'lara, Charles'lara, Bana Personel olarak gönderilecek askeri kişilere. Ama, bir süre sonra, bu hareketlenme, aynen tımarhaneler öncesi biçime dönüştü. EZME'ye dönüştü. 24 Temmuz 1996, Alev-Tülay evlililği, İzmir, EGE-palas'ta. O sırada, belirginleşmişmiydi, 2.ci dalga

ezme, şimdi hatırlamıyorum. Ama, mevcut şartlarda, düğüne gitmem uygun olmaz diye gitmemeiştim. Yazmaya da devam ediyordum. 1 Eylül 1996'da işyerini terkettim. Ezme devam, yazma devam. Bakktım, START'ın olacağı yok, durumumun zorluğundan, "eskiyi dondurarak"

işyerine geri döndüm. Dönünce, ezme de bitti, yazma da. Kanaatimce,  o 1996-97 de yazdıklarımdan öğrendiler, ilk kez, Misyonu Charles'lar.  28 Ekim 1998'de 3.dalga ezme başladı.

işyerini terketmemeye direndim, 9 ay kadar. Temmuz 1999 başında direnme anlamsızlaşınca, ikinci kez terkettim işyerini. Ezme de bitti. Olsaydı farkederdim. 3. dalga ezme sırasında da yazdıklarım

oldu. 3 Ocak 2000 de vefat eden Sabriye halamın vefatı dolayısıyla, Ankara'ya gittiğimizde, O güne kadar yazdıklarımdan, Demirler'e herhangi bir şey iletilmemiş olduğu kanaatine vardım. 31 Mert 2000'de de, 4.cü dalga ezme başlayınca, bende başladım gene yazmaya, bu kez yazdıklarımın, Demir'lere ulaştırılacağını düşünerek. Çünkü, bana "dolaylı" müjde verme çabasındaydılar. "Abi

sana piyango çıktı" anlamında. (Not: Demir bana, hep Yılmaz, der. OKEY.)  Yani Demirler, TUrgutlar "misyonu" benden öğrendiler, bu 4.cü dalga ezme sırasında yazdıklarımdan. 12 yıldır, hem ezme,

hem yazma devam etmekte. Son yazma biçimi, şu anki gibi, İNTERNET'e. Yazılarımda hitap ettiklerim arasına (en başa) Fatma da katıldı. 10 Şubat 2007'den bu yana. (Türkü: O yana da dönder

sar beni, bu yana da dönder sar beni, yar yanımda olmazsa olurum vallah deli...)

Aslında, şöyle demişler: Arife, çok geçken evlensin Adem'le. Arada 10 yaş kadar fark olsun. Aşk oluşmasın yani. İlk çocuğu kız olsun. ve doğumdan az sonra ölsün. Doğum yapacak genç beden için alışma. Yılmaz'ın "istenilen" kişilikte olabilmesi için evde "kızkardeş veya abla" olmaması gerekiyor.

Bir erkek kardeş yeterli, ve gerekli. Nüfusuna göre, annem yaklaşık birbuçuk yaş daha küçük olduğuna göre, Nüfus doğumu 14 Ocak 1927. Ben 25 Eylül 1947. Demekki, gerçekte beni 18 buçuk yaşında doğurmuş. BİLGE ablamızı da 17 yaşında doğurmuş olmalı. 40 gün kadar yaşamış. Annem

17 yaşındayken, babam 27 yaşında. O yaşlarda, o yaş farkıyla, gerçek anlamda aşk oluşmaz. Annem bana çok söylemiştir. "Gidebileceğim yer olsa sizi alıp kaçardım" diye. Ama, babamın

mezarına gömülmeyi vasiyet etti. Karı-Koca....

Page 57:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(23 Temmuz 2012   :)      Hicri yıl hep 354 günmüş (ansiklopediden). Baktım Duvar takvimine, geri kalan aylar, bazıları 30, bazıları 29 gün. Anlaşılan 6 ay 29, 6 ay (Ramazan dahil) 30 gün. Bu durumda, annemin, gerçek doğum tarihini hesaplıyabilirim dedim.     Bir Ramazan Bayramı

Arife'sinde doğmuş. Adını RAİFE koymuşlar, CENNET babaannesi (100 yaş dolayına kadar yaşamış sonra), ARİFE olsun, arife gününe uygun, demiş (Annem, Cennet Ebem, derdi).  Uşak Nüfus Müdürü Hulusi dedeme, "Usta (dedem, sobacıydı, iyi ustaydı), yeni kütük açmak yerine, ölen bir çocuk var, o

kütüğe kaydedelim, böylece kızını erken de evlendirebilirsin" demiş, dedem de kabul etmiş. Dolayısıyla, Nüfus doğum tarihi 14 Ocak 1927 olmuş. "En az bir yaş büyük kaydedildi" diye bildik

hep. 19 Ağustos 2012 Ramazan Bayramının 1.ci günü.  8 Mayıs 1927 de, 25 Nisan 1928 de, Ramazan Bayramlarının birinci günleri. Bu durumda, annem ya 7 Mayıs 1927'de doğdu, ki bu yaşı dolmadan evlenmesi için uygun değil, ya da 24 Nisan 1928'de doğdu, ki o "dileğe" uygun olan bu

tarih.

("15 Kasım" 2012'de internet'e baktım: 3 Nisan 1927 = 30 Ramazan 1345, 22 Mart 1928 = 30 Ramazan 1346, 12 Mart 1929 = 30 Ramazan 1347 diyor. Bu durumda Annemin gerçek Doğum tarihi, galiba 22 Mart 1928. Ama, belki de 12 Mart 1929. 12 Mart 1971, Yılmaz için, Türkiye Tarihi için, Misyon için çok önemli bir tarih. Muhtıra. Herşeyden önce, Muhsin Batur. Ama ötekiler: Faruk GÜRLER, Celal EYİCEOĞLU , Memduh TAĞMAÇ. Eğer öyleyse, Evlilik 16 Yaşında (Ağustos 1945),

BİLGE 17 yaşında, Yılmaz 1947'de,18 yaşında iken,. (Doğru olanını Misyon koyucu biliyor, ona soralım). 12 Mart 1929 uydu galiba. Beni 18 yaşında iken doğurmuş oluyor, o durumda.(Benim

hesapladığım tarihl(ler)le ilgili aşağıdaki birkaç "yanlış" yorumlu satırı siliyorum:)

 Arife kelimesi. "harfleri değiştir, ara" mesajı, taa o günlerden. RAife, ARife.  "AF" vardır Arife'de. AF-ERi. Sessiz harfleri FR (Fransa bağıntılı) Nicolas Sarkozy, bu bağlamda, 28 Ocak 1955 doğumlu,

annemin vefat tarihi onun yıldönümünde, 28 Ocak 2007.       Peki 14 Ocak 1927'nin mesajı ne? Eski tarihten almış başlangıcı. Küba İspanya (ESPANA)'nın sömürgesi olmuş, 14 Ocak 1539. Sonra,

Küba'yı doldurdu, Amputasyon konusuyla.  Fidel Castro, "Castration" bağıntılı. Hastaneye kaldırılıp, görevi kardeşi Raul Castro'ya devretme tarihi, Amputasyon'un 20.ci yıldönümünde, 31 Temmuz

2006'da.  "En büyük Türk" ün ATATÜRK'ün  annesinin ZÜBEYDE hanımın, vefatını da 14 Ocak 1923'e koymuş, hem de İzmir'de, Talihli Yılmaz'ın annesi de İzmir'de vefat "edecek", etti. Ermeni asıllı

besteci ONNO TUNÇ, 2 kişilik uçağı, Armutlu-bozbURun'da düştü, 14 Ocak 1996'da. Yanındaki Hasan KANIK'la birlikte öldü. O sırada, ben TUNÇ Yılmazer'in yanında çalışmaktaydım, ve İzmir'de henüz 2.ci dalga ezme başlamamıştı. (Amputasyona gitmeden önce, 16.30 sıraları, erken gelen akşam

yemeğinde küçük armutlar de vardı, sadece onlardan yemiştim, bir iki tane). Bir önemli ermeni asıllı Türk'ün vefatı daha var, 14 Ocak'ta (1994). Nubar tER-ziyan, siNEMACI. SAFİYE AYLA'nın vefatı

1998, Türkiş (Turkish) Genel Başkanı Seyfi DEMİRsoy'un, 54 yaşında Londra'da, hastanede vefatı 1974, onları da 14 Ocak'lara koymuş.          Annemler, 3 Kız kardeş, evlerinde erkek kardeş, yada abi yok. ARİFE, mesrURe, hURiser. Varmış abileri, AHMET dayım. Gençken, "BİSİKLET" kazasında

ölmüş, belli ki, Yılmaz'ın Amputasyon'u için. Dedem "Velesbit" derdi, Bisiklete. O zamanlar, türkçe'de sadece velesbit kelimesi kullanılıyordu olsa bile, sonra, ingilizcesine uygun "Bi...LET"

yaparız demişlerdir.            Babam adem'in doğum yılı  1918, Gün-ay tarafımdan belli değil. Misyon koyucunun, kayıtlarında vardır. Bulgaristan, VARna, PROVAdiya, Karaköse (yeni adı Çerno-ok) köyünden. Salihli'de BUL muş KARI'yı, annem Arife'yi. Aslında, Babaannem (ninem) FATMA,

"bulmuş". Sokakta görünce beğenmiş, izlemiş annemi evine kadar. Öyle, evlenmişler, Babam annem. Babamın vefatı 17 Ağustos 1995.          Bugün, 23 Temmuz, Cenk Koray'ın vefat

yıldönümüymüş, (2000). Ve Hatay'ın anavatana katılışının da yıldönümü (1938).  Cenk Koray da bulmuş, Atatürk'ün 19'larını, bu konuda bir de kitap yazmış. Ben, görüp alıp okumadım. "İlahi iş"

demiştir herhalde. Hatay günü ölmüş, KORAY (tersten YAROK). 1938, 102 tane 19. Atatürkün ölüm yıldönümü. 57 yaşında öldü, 3 tane 19.  Samsun'a 38 yaşında çıktı. Yılmaz Çanakkale'de 38 yaşındayken bulmuştu Atatürk'ün 19'larını, ve 38 yaşındayken amputasyon. 38, 2 tane 19.

*******************

(24 Temmuz 2012   :)   TÜLAY-ALEV evliliği (1996)  16.cı yıldönümü.  KUTLU OLSUN

Haziran 1996'da, işyeri merkezli "hareketlenme" başlayınca, START işareti olarak algılayıp, ben de "yazmaya" başlamıştım. Bilahare, "hareketlenme", "ezme"ye dönüştü. Düğün'den öncemiydi, sonramıydı, şimdi hatırlamıyorum. Ama, ben düğüne gitmemeyi tercih etmiştim. EGE Palas'taki

düğüne.   Düğün öncesi (görünüşte) düğünü Ordu Evi'nde yapma isteği vardı. Annem, ben, Huriser Teyzem, Uğur eniştem, dördümüz, bizim (bu) evde iken de bu konu konuşulmuştu. Teyzem, aynen,

"Bir Subay Aranıyor" demişti. Eniştem de beni işaret ederek, aynen, "İşte subay orada" demişti. Anında belliydi yorumu, "START yakında yılmaz".     "Oraya buraya" bıraktığım "notlar" la da

kutladım, o gün, Alev'le Tülay'ı.  2.ci dalga ezme belirginleşip yoğunlaşınca, 1 Eylül 1996'da, işyerini terkettim.  25 Eylül 1996 'de 49.cu Doğum günümde, İzmir Valisi KUTLU  aktaş'ın karısı

TÜLAY AKTAŞ vefat etti. (Şimdi tam hatırlamıyorum, gün artı-eksi bir olabilir). Bunu hem Doğum

Page 58:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

günümü, hem Tülay-Alev evliliğini "Kutlama" olarak yorumladım. (Ama "beğenmemiştim".)    Bir gece, Konak Saat Kulesi alanında, KUTLU payaslı yönetiminde Türk Sanat Müziği Konseri yapılmıştı.

Vali KUTLU aktaş'ta katılmıştı. İzmir TV'lerinin birinde "canlı" yayında izlemiştik evde. Ekranda 2 KUTLU yanyanaydı.  Tülay Aktaş'ın vefatına işaretmiş.  O doğum günüm için, ZEKİMÜREN de vefat etmişti. Bodrum'dan İZMİR'e gelmiş, TRT'de canlı yayında, 24 Eylül 1996 gecesi saat 22.00 sıraları,

konser, ve TRT'den  "mikrofon" ödülü. Ama ağırdı eline aldığı mikrofon. KALP krizi, ve vefat. (EZKİMİÖĞREN).       Alevciğim, Tülaycığım, AKTAŞ'ta AŞK vardır.   

AKTAŞAKTAŞAKTAŞAKTAŞ     Lületaşı Pipo ile başladı 1971'de GÜROL EXport. Eskişehir'de önce İSMET BEKLER'den aldığım(ız) pipolarla, Sonra, biraz da NEŞET AKTAŞ'tan da almıştık. NEŞET

ERTAŞ, Kırşehirli'li. (Ondan bir türkü: ... Dünya neye yarardı da seveni olmasaydı ...)                               Bugünkü Takvim yaprağında, Geçmişte Bugün'de toplam 3 Olay var: 1923 LOZAN antlaşması imzalandı.  lausANNE.  1941 İlk (müslüman) kadın Tiyatro sanatçımız AFİFE JALE, 39 yaşında vefat etti. ARİFE. 1980 İsrail Kudüs'ü ebedi başkent ilan etti. JA rusa LE m.  

(Misyon Koyucu'nun, "annemin takvimi", ÜLKÜ takvimi ile, 24 Temmuz 2012'de bana verdiği mesaj: "Annenini vefatından, 13 gün sonra, 10 Şubat 2007'de, TÜLAY'ın doğum gününde, FATMA'yı bulacaktın, "karın" olarak, buldun.")            (25 Temmuz 2012   :) Dün, 24 Temmuz 2012'de, Hamas'ın Siyasi Lideri Halid Meşal, Ankara'ya gelerek, Dışişleri Bakanı ile, MİT müsteşarı ile

görüşmüş, ve akşam, Başbakanla İftar yapmış.  50.ci Doğum yıldönümümde, 25 Eylül 1997'de, Ürdün'de, kendisine uyduruk bir suikast teşebbüsü yaptırmıştı. İsrail ajanları, kendisine şırınga

saplayıp zehir enjekte etmişlerdi. Ürdün ilr İsrail arasında "diplomatik sorun" olmuş, ve İsrail, zehirin PANZEHİR'ini göndererek, "ölmesini" engellemişti, sözde.

*******************

(26 Temmuz 2012    :)  UNICEF kartları kutusu'ndaki NOTLAR'dan

 Annemin vefatının 1.ci yıldönümünde, 28 Ocak 2008'de, 2 Dinsel Olay var. Annem Dindardı, ve işimiz "dinsel".     1) Erzurum. TAŞMAĞAZALAR semti, şAFiler camii. İmam isrAFil yılmaz. Öğle

namazı sırasında, cemaatten hilmi GÜRsoy (70), farz kılınırken 3.cü rekatta, KALP krizinden düşüp öldü. Ses duyuldu. Namaz bozulmadı. 4.cü rakat ardından, müdahale.   (Hilmi Gürol amcam, 1 Temmuz 1976, gün artı/eksi bir tarihinde vefat etti. Hong Kong'un 99 yıllık kira sözleşmesinin bitiminde, İngilter tarafından Çin'e iadesi günü. O günü ben, bir iki yıl öncesinden beklemeye

başlamıştım, START umuduyla.)       2)Saat o5.15'de, Yunan kilisesi Başpiskoposu HIRİSTODULOS, 69 yaşında öldü. (karaciğer kanseri. Diğer organlara yayıldığından organ nakli yapılamamış.)

Annemin vefatının 444.cü günü, 15 Nisan 2008, 4 Bacalı tiTANic'in ilk seferinde, batı(rılı)şının (96.cı) yıldönümüne "denk geldi". Misyon koyucunun, 4'lü aile ile ilgili çok önemli işareti. 1979'da, İran'da

"islam devleti" kurulunca, ABD büyükelçiliği'nden 50 kadar kişi rehin alınmıştı. 444 gün sonra, Ronald REAGAN, Ocak 1981'de Başkanlık görevini devraldığı gün, serbest bırakılmışlardı. Carter'ın uyduruk, "rehine kurtarma operasyonu" da Sertlik yanlısı REAGAN'ın seçilmesine katkı

sağlamıştı.  Annem, biz SİLİS'te (ŞARK hizmetinde) iken, 4444 defa ayetül kürsü duasını okumuştu, "İzmir tarafına" naklimiz çıksın diye. (Ayetullah Humeyni/AyetülKürsü.) 

Fatma'yı "karım" olarak buluşumun, 443.ncü günü, Türkiye saatiyle 23.43'te, Yerel saatle 04.43'te, yerel takvimle 28 Nisan 2008'de (yani Fatma'nın 444.cü gününde), Kızıl Çin'de 2 yolcu treni çarpıştı. 66 ölü. ÇİN.İÇİN.NİÇİN.  vurgu 4.lü aile. TRAIN/TANRI.  ve o gün 28 Nisan 2008'de, antALYA'ya dolu

yağdı saat 21.00'de, 10 santim kalınlığa ulaştı. AYLA'yı, 28 Nisan 1986'da bulmuştum "karım" olarak, Çanakkale'de. (DUMMY'miş) 28 Nisan 1986, 28 Nisan 2008'den alınmış. 28 Nisan 1996

(10.cu yıldönümü 'nde avustrALYA, "tasmanya canavarı", rasgele ateşle 35 tOURist'i katletmişti. 28 Nisan 1993'te ÜMRANİYE çöplüğü patladı. 39 ölü. semRANİYE,aylaniye. BENito mussolini ve metresi

CLARA'nın sahte kurşuna dizilme olayının Gün-ay'ını da, 28 Nisan 2008'den aklmışlar. (28 Nisan 1945.) 28 Nisan 2008'de ayrıca,Karadeniz'e Ukrayna heliKOPTER'i düştü 19 ölü. Fatoş'un 2000.ci

gününe 6 gün kaldı.

Misyon KOyucu, NATO ile de, işaretledi, 4'lü aile'yi. Herşeyden önce, simgesi, 4 köşeli Yıldız. tersten okunuşu OTAN de özellikle kullanılıyor, Fransızcasında (O TANrı.) Kuruluş tarihi 4 Nisan 1949.(4/4/1949) gene dört vurgusu. Aynı gün, hİNDİstan'a da bir büyük deprem koymuş. 4/4/1949,

370.000 ölü. 4.cü yıldönümü'ne de, 4/4/1953'e de DUMLUPINAR faciası. NATO tatbikatından dönen, Denizaltı'mız, Çanakkale Boğazı'nda NAra bUR nu açıklarında, isveç şilebi, NABOland ile çarpışıp

battı. 80 denizcimiz, havasızlıktan boğularak şehit oldular. (Son dakikaya kadar, telsiz konuşmalarıyla.) (Çanakkale'de Amputasyon.) 1949 Demir'in, !953 Turgut'un doğum yılları. MHP

genel başkanı, ALPARSLAN TÜRKEŞ'in de vefatını 4/4/1997'ye koydu. 80 yaşında iken. Vurgu, Türkler yapacak 4 eş işini dünyada. SEKS EN. (O gün, İzmirde, 2.ci dalga ezme süreci içinde, Kent'te

dolaşırken, Konak tarafında, yerel İzmir gazetelerinin birinde gördüm, Türkeş'in vefat haberini.

Page 59:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Hemen aldım bir tane, Gümüşpala'ya gidip "bizim"(?!) sokak başına bıraktım. Niye.)    Ve Abdullah ÖCalan'ın doğumu da, NATO'nun kuruluş günü. 4 Nisan 1949 URFA HALFETİ ÖMERLİ köyü. Abdullah

Öcalan kim. 40.000 kişi niye öldü, 15 Ağustos 1984'den beri.

******************* 

(27 Temmuz 2012    :) TANRISAL GÜN yıldönümü (Gün eksi bir)

Herkesin en önemli tarihi Doğum tarihidir. Öldüyse en önemli tarihler ikidir. Doğum ve Ölüm tarihleri. Yaşarken de önemli tarihler olur. Yılmaz'ın yaşarken en ama en önemli tarihi sorulunca, akla 31 Temmuz 1986, amputasyon ve ardından hadımlık tarihi, akla gelir önce. Ama değildir. 28

Temmuz 1986'dır, Yılmaz'ın hayattaki en önemli tarihi. Üç gün sonraki amputasyon, Tanrısal gün'ün getirdiğinin sonucudur. Ben o gün, "O tanrı ben" kanaatine varmadım, ama mesaşlar "gaipleşti", o

gün. Ve izleyen mesajlarla, amputasyon. Bilahare, hastanede edindim o kanaati, "o tanrı ben mişim." Sürecin başlangıcı 28 Temmuz olduğu için, Tanrılığın başlangıcı da aynı gün. 24 Nisan

1915'in Ermeni "soykırım/tehcir" günü olduğu gibi. O gün başladı süreç. Aynı gün ölmedi 1.5 milyon Ermeni. Sayı abartılı bile olsa, ölmüş değil mi yüzbinlerce ermeni, o münasebetle, ve o süreç

içinde.   Misyon-koyucu, Tanrısal Gün yıldönümlerinde, "gün eksi bir" olarak da "olaylar" yaptı, "kutlamak" (!). 27 Temmuz 2006 (20.ci yıldönümü kutlaması.) Yazdım, bu web siteme, Yzb. AKGÜN SEZGİNER olayı.   27 Temmuz 1996'da da (10.cu yıl kutlaması)  TRT bAŞKameraman'ı MELİH uzun-

yol'un ölümü var. ATLANTA (ABD) yaz olimpiyatları, Bomba patladı. 1 kişi öldü. Ama Melih kamerasıyla tesadüfen(?!) (aslında Stella marifetiyle) olayın yakınında. Görüntü almak için

"heyeCAN"la koşarken "KALP" krizinden (stella marifetiyle) CAN verdi. Sağlam Misyon bilincim olmasaydı (Stella bilinci dahil), kavrayabilirmiydim, benim için öldüğünü. Ve bu kanaatim, olayın ilk gününde, yani anında, kesindi. Genel değerlendirme ile, Misyon koyucudan bana gelen mesajlardan biri. Önemli biri. "kutlama mesajı". Baktım bu sabah, Almanak'a. 19 Temmuz'da başlamış ATLANTA olimpiyatları. (Londra,İngiltere yaz olimpiyatları da, bugün, özellikle bugün, başlıyor.) Almanak'a not

düşmüşüm,9 Mart 2005'te. ERİC RUDOLF itiraf etmiş, bombayı patlattığını. (erik/erkeklik-RU/UR). Bugün, SABAH gazetesi aldım. Çünkü manşeti "Buse artık Üniversiteli", ve ilgili haberi (hatırlatıyor misyon koyucu), 4 yıl önce, 27 Temmuz 2008'de, "masum sivilleri" hedef alan, istanbul GÜN-GÖR-en'deki 17 kişinin öldüğü, bombalı patlamada, yaralı kurtulan genç kız BUSE HAZARLI'nın hikayesi.

Belli ki, olay MİT marifetiyle, ama yine belli ki, Misyon-koyucu, özellikle seçmiş, tarihi ve yeri.

Tuhaftır, 1965'de, Ankara'da TİP üyesi olmuştum, 1966'da Hv.H.O.'da "örgüt kurma" çabasına girmiştim, 1970'de Öner beni, Ekrem Acuner'e götürmüştü, sol cunta askeri darbesine katılmam için, ama ben 1973'de Selimiye'de tutuklu iken, suçlandığımız THKP davasında yer alan, devre

arkadaşlarımın, MİT görevlisi olduklarını öğreninceye kadar, MİT'in beni "izlemekte" olduğundan haberim yoktu. Daha doğrusu, hiç düşünmemiştim, "acaba izleniyormuyum" diye. Bu sebebten de,

izlendiğimi bilmiyordum. "arkadaşların" Mit görevlisi olduğu ortaya çıkınca, Harbiye'deki benim "örgüt kurma" çabamla ilgili gerçek de ortaya çıktı. önce ERTAN TEZGÖR'ü bulup örgüt kurmaya

onunla başlamıştım. Meğer, onlar beni almışlar aralaraına. Bu ne demekti. Mİt tarafından izlenmenin de ötesinde, apaçık yönlendirilmişim, MİT tarafından. Sonuç, hapishane, Selimiye. Sonra bir olay, ve

ardından 5 yıl kadar, "zehirlenme korkusu". Bu olay, ve ardından Zehirlenme korkusu, MİT'den Yılmaz'a, (kötü anlamda) bir mesajmıydı. Hayır. Bebni öldürmeye teşebbüs etmişti. Ben "YAYGARA" yapınca, zehirin PANZEHİR'ini vererek, beni ölmekten kurtarmak zorunda kalmıştı. Sonra, Demir'in de MİT güdümünde olduğunu kavradığımda, durum değişti. "Talip" psikolojisine girdim. Ve MİT'den bana, dolaylı söz ve davranışlarla, MESAJ dönemi başladı, ilk kez. 18 Nisan 1983 Banka Soygunu'nu, o mesajlardan gelen, "yeşil ışıkla" yaptım. Yanılgı yok. "yap" dedi MİT. Alenen değil. Dolaylı. MİT'e güvenerek yaptım. Delimiyim ben, böyle bir güvence olmadan, üstelik tek başıma, her ne sebeple olursa olsun, banka soymaya kalkışmaya. "Alimallah" insan canından bile olabilir, banka soyayım

derken. Ve bu "olumlu" mesajlara, hapishanelerde, bir de olumsuzlar eklendi. İlk kez tanıştım, dolaylı söz ve davranışlarla, ezilmeye,(aşağılama,taciz,tehdit, hatta yumruk). Ama güvenim

değişmedi, işin gereği eziyorum seni, mesajı, kendiliğinden belli. İşte bu ortamda, Çanakkale'de, 18 Mart 1986'da peşpeşe bulduğum konular. Global çete (Gizli Dünya Devleti),Gündem Dünya

Sosyalist ve Ateist (aleni) Devleti, Bu iş için seçilmişim Doğumdan, Global Çete Merkezi (Misyon koyucu) tarafından. Tüm hayatım, onun güdümünde geçmiş. MİT'den gelen mesajlar, MİT

marifetiyle, aslında ondan gelmiş. Ve hemen ardından Stella bilinci, Beyin faaliyetlerim (ve de insanların beyin faaliyetleri) uzaktan izleniyor, ve hatta yönlendiriliyor.  28 Temmuz'da, Mesajlar

"gaipleşti". Mısır piraMİTlerinden de mesaj okuyunca, mesaşların MİT mesajları olmadığı "anlaşıldı". Konuya şöyle bakmak gerekli: Ben, acaba Piramitlerde de bana mesaj var mı demedim. Misyon-

koyucu, "bak, piramitlerde de sana mesaj var" dedi. Baktım gerçekten var. Aklıma gelmesi imkansızdı, Misyon koyucunun beni (amaçlı) yanıltmaya çalıştığı. Eski mesajlar essah'tı. Yeni mesajlar da essah, ama gaipten gelmiş hepsi, Ne misyon koyucu, ne MİT varmış, bana mesaj gönderen. Üç gün yoğun mesaj "yağmuru" sonucu , gittim Tuvalete, istenildiği gibi, "ölmek

amacıyla", amputasyon.  O üç gündeki mesajları, yaşamış olduğum çok ama çok stresli bir durum

Page 60:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

dolayısıyla, şimdi tam olarak hatırlamıyorum, ama, güncel mesajlarla da bağıntılandığından eminim. Piramitler, en son ve esas oldu. Ondan önce Amerigo Vespuci'den de mesaj yorumladığımı hatırlıyorum. Piramitleri nasıl yorumladım, bilmiyorum. Ama şu an baktığımızda, besbelli ne

görüyoruz: KEFREN/KEFEN-KEOPS/KOPSİ KEFALİ/KOP/KES-MİKERİNOS/ERİN/ERKEKLİĞİN/NOS/SON.

Dün, Konak'ta, 9 Eylül adlı Vapura binerken. Çok kalabalık değil. Vapur'un merdivenlerinden, çıkmaya hazırlanırken, sağımdaki adam "S.K tutma" davranışı yaptı. Mit marifetiyle. Kendisine, ne için yapması gerektiği hakkında ne söylenmiş olursa olsun. Anında, davranışla tepki gösterdim. O

bırakır bırakmaz, ben tuttum, adamın s.kini sağ elimle. Ben tutarken de, adam, "korunmak amacıyla" REFLEX olarak anında, elimi tutarak, s.kine bir zarar gelmesini önleme davranışı yaptı.

Başka, bir tepki yok. İşte size bir mesaj örneği. Taze.

İstanbul'dan, İzmir'e transfer, 1987 Sonbaharı'ndan 1989 Sonuna kadar, İzmir'de 1.ci dalga ezme, "çok ağırdı".  Yaşadığım ezilme, oyun değil gerçekti. Ve ağırlığının asıl sebebi de, "evin içinde" de

devam etmekte olmasıydı. Ve de bizzat, en yakınım babam tarafından. Sokakta, sıradan İzmirli'nin yaptığını, evde babam yapıyordu. Dayanılmazdı. O iki yıl. Eşrepaşa, Gümüşpala, ve Nergiz. Bu üç evde de, annemden babamdan "izole" yaşadım, bana ayrılan yerde, odada. Annem yemeklerimi

getirirdi, o kadar. 1989 yılı ortalarında, "bu yazıları yazdığım salonun" kapısından, içerdeki babama öfke ile bağırdım: "Tut S.kini". Tuttu s.kini. Bağırdım: "Öksür". Öksürdü "Öhö Öhö". (Her nedense)

Ardından "Secdeye kapan" diye de bağırdım. Secdeye kapandı. Sonra da, Balkona kaçtı. "Şamata"yı bütün mahalle duydu. O olaydan bir süre sonra, İzmir polisi beni (şimdiki Yunuslar'dan) sokaktan

alıp tımarhaneye götürdü. 2 Kasım 1989'da Manisa (Magnesia). Tımarhaneler (iki kez) öyle ağırdı ki, İkinci Tımarhane çıkışında, 1990 başında, "misyon bilincimi" yitirdim. Beni (ezdirerek de olsa)

aslında kollayan bir misyon koyucu var olsaydı, bu tımarhaneler olmazdı, diye düşünerek. Meğer, Tımarhaneler de "istiap haddi" içindeymiş. Çeyizmiş yani, düğünde kullanılmak üzere. 3 yıl kadar,

misyon bilincim yitik yaşadım.

Evlatlar, eşe olan aşkın ürünüdürler. Aşk yoksa, evlat sevgisi de yoktur, ya da eksiktir. Misyonun selameti açısından, babamla annem arasında Aşk olmaması gerekliydi. Bunun için, annem çok

gençken (adeta çocuk iken),(şimdi baktım Evlenme Cüzdanına) 15 Ağustos 1945'te evlendirilmiş babamla.(Not: iki tarih var, cüzdanda. Öteki 19 temmuz 1945. Doğrusu hangisi anlaşılmıyor.) Yani (gerçekte) annem 17 yaşında, babam 27 yaşında iken. O yaşlarda okadar büyük yaş farkı, gerçek

aşka imkan vermez. Ve nasıl başlamışsa duygusal ilişki, öyle devam eder. Annem genç ve güzel kız. Ama babamdan aşk yok. Annemden de olamazdı zaten. Dolayısıyla, Babamın annemle ilişkilerinde, Aşkın gereklerine göre davranmak yoktu. Daha evliliğin başlangıcında, Salihli'de bile olmuş,babamın

evlilik dışı seks arayışları. Annem anlatırdı. Ama asıl 1955-61 arası Silis'te. "Cehennem azabı" yaşattı anneme, bu yüzden. TCDD personel lojmanları köyden uzak, İstasyonun sağında uzakta,

solunda uzakta. İstasyon lojmanında sadece biz. Personel. Babam istasyon şefi. Hareket memuru var. İki makasçı, iki yol çavuşu, yol bekçisi,ve geçitbekçisi. Bu kadar. Ve personelin, geç kız, kızkardeşleri veya kızları, bekar. Babamın onlara yönelik davranışları ve kızların da ona göre

davranmaları. Annemin korkusu, "pozisyonunu" kaybetmek. Çünkü gidebileceği yer yok. Kızların (belki de) umudu, "Şef karısı" olabilmek. Kavgalar. Hamide abla'ya "Kuru" adını takmıştı,

annem. Çok zayıf olduğu için. Zayıf filan farketmezdi babam için, anlaşılan. Eyüp çavuş'a "Nemrut" adını takmıştı, annem. Evde mecburen konuşuluyor. Eyüp bey diyecek hali yok ya. Küçük kızı gelir,

Bahçe parmaklıklarına çıkar, anneme bağırırdı,"İtim ürür, g.tüm dinler" diye. Kaç defa geldi, müfettişler, soruşturmalara, kavgalar nedeniyle.  Aşk olsaydı, babam annemi gözlerimi(zi)n önünde dövmezdi annemizi, çamaşır yıkamadı diye. O leğeni hatırlıyorum. Gri sac leğen, 1 metre çapında. O

leğende yıkadı sonra "o" çamaşırları ağlayarak.     Annem anlatırdı, şikayet ederek. Babama, çocukları erkenden evlendirelim dediğinde, aldığı cevap şuymuş. "Ben kendi paramla evlendim,

kendi paralarını kazansınlar evlensinler." Bu sözlerde, açıkça belli, evlatlara kısmi "yabancılık" var. Olmasıgerekiyordu, misyon için. Çünkü Yılmaz, "ezilecek". Evlat sevgisi tam olan ebeveyn, anne

veya baba buna bile bile razı olmaz, dayanamaz, hangi sebeple olursa olsun.     Çanakkale dönüşü, İstanbul'da, 1987'de, tıpkı Hapishanelerdeki gibi "ezme" başlayıncaya kadar,babam benim

düşmanım değildi. A.K.G.B.K.(1982) kitabımda da yazdığım gibi, "olumsuzluğun simgesi" ydi sadece. Ezme orda başlayınca, 1990 yılı başına kadar, "Başdüşmanım" haline geldi. Kardeşim

Demir, Kuzenim Turgut "Düşman statüsü" kazanmadılar, hiç.

*******************

(28 Temmuz 2012   :) Tanrısal Gün, 26.ncı Yıldönümü. 1986-2012

Bu sabah, Kanal-7 de meteorolog, ankara'da hava sıcaklığının 41 derece olduğunu söyledikten sonra, aynen, "Bu TARİHİndeki en sıcak gün oluyor, Ankara'nın", dedi. Belli ki dün için, 27

Temmuz/7 Ramazan. Yeni Meteoroloji imkanlarıyla, ama niye? DEMİR'ler artık Kırıkkale'de değilde,

Page 61:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Ankara'da mukim diye mi. Yoksa, TARİHin belkide tek, ama çok önemli bir meydan savaşının, bugün, Yıldönümü diye mi. İki Türk ordusu. YILDIRIM Bayezit ve TİMUR arasında. 28 Temmuz

1402'de. Timur yeniyor. Osmanlı'da, 12 yıl sürecek, "fetret" (belirsizlik, karmaşa) dönemi başlıyor. Esir düşüyor Yıldırım. Lise yıllarından Tarih derslerinden hatırladığım kadarıyla, Timur, Yıldırım'ı çıplak olarak bir kafese kapatıp sergiliyor. Ve Yıldırım yüzüğündeki zehiri içerek intihar ediyor.  

Tanrısal Gün'ün Gün-ay'ını, Ankara savaşından almışlar. Yılını da Halley'den. !986'da geldi en son, Ve yılın ilk yarısı ortalarında (ben Çanakkale'de iken) Dünyaya en yakın noktaya geldi. 76 yılda bir gelirmiş. O sırada 38 (yani 2x19) yaşında olmam istenmiş, Atatürk'ün 19'larıyla bağlantı için. Uyan yıl 1947 olmuş, ordan da 25 Eylül'ü seçmişler. Yıldırım'ın 25 Eylül 1396'daki niğBOLU zaferinden.

Talihli'nin adı da YILDIRIM'la bağıntılı, YILMAZ olsun demişler.

Bunları dedikleri zaman, yani 200 yıl kadar önce, ellerinde Stella aleti yoktu. Ama bunları gerçekleştirebileceklerinden emindiler. Klasik yöntemlerle, Yılmaz'ı "Tanrısallığa" yöneltip

kandırarak, kendisine kendisini hadım ettirebileceklerinden emindiler. Ama, Stella'nın icadı ile işleri daha da kolaylaştı. Ben doğmadan bu alet ellerindeydi, ilkel biçimde de olsa. 6 yaşımdan önce,

"öyleyse ben reisicumhur olacağım" sözlerim (kesin ) stella marifetiyle. Bu bilgisayar aracılığıyla, Tivibu'dan, CNBC-E'de seyrettiğim, "Man of Interest" dizisi, STELLA'yı (tam değil kısmen)

çağrıştırmak için yapılmış.

Adımı, babam koymuş, YILMAZ. "yılmaz Demiryolu erleri" marşından esinlenerek. Kardeşimin adını TİMURLENK olarak, Hulusi dedemiz koymak istemiş. "Lenk" kelimesinin "Topal" anlamında olduğu anlaşılınca, TİMUR'a çevirmişler. Ama babam, Nüfusa DEMİR olarak kaydettirmiş. Belki de gene o marşla ilgili. Dedem, söylemişti bana, Kuran'da "men temur" gördüm diye. Dedemiz, Demir'e hep

Temur dedi.  Demir'in adı'nın, Timur'dan dolaştırılması, Tanrısal gün bağlantısı içindir. TİMUR başka bir cümleye de çok uyar. (kesTİMURdu.)     Cihan Harbi'nin (1.ci Dünya savaşının) başlangıcını 28

Temmuz 1914'e koydular, bağıntı için. 28 Temmuz 1986'dan tam 10 yıl öncesine, 28 Temmuz 1976'ya, TANgşan depremini koydular. 750.000 ölü (Çin,için, niçin) (Herhalde,) en büyük insan

kaybının olduğu deprem. 28 Temmuz 1986'dan tam 10 yıl sonrasına da Teğmen YILMAZ UYANIK'ın, galiba ADANA'da, terör olayında "şehit" olmasını koydular. İşin ilginci, ben 28 Temmuz 1996 başladığında, gece 00.00 dan itibaren 3-4 saat uyanıktım. Yatağımda uzunca bir yazı yazıp, sabahleyin postalamıştım, galiba çöpçü kamyonuyla. Tğm.Yılmaz Gürol/Tğm.Yılmaz Uyanık.

(Uyanık'da yanık da vardır.)       -Yılmaz, Hadımlığın Telafisi nasıl olacak?         -Ruh nakliyle. Benimle aynı genetik şifreye sahip, yani benden klonlanmış, benden 20 yaş kadar küçük, halen

yaşamakta olan kişilerden en uygun olanına ruh nakli. Ben ve o, uyutulacak. Onun hafızası silinecek, benim hafızam ona nakledilecek. Benim beden çöpe. Gözlerimi açınca, hadımlığımın giderilmiş olduğunu göreceğim, üstelik "gençleşmiş" olarak.        -İnsanlığa Aykırı değil mi bu?         -Evet, 2 ABD ve 1 RUS kentini atom bombalarıyla yok etmek kadar.                     (30

Temmuz 2012'de İLAVE   :) Bugünkü SABAH gazetesinin manşeti ve altındaki haberi: BİR SİLECEĞE İKİ KURBAN. Tekvando Milli Takımı Antrenörü Ahmet Sarı spor salonu önüne park eden aracın

SİLECEĞİNİ KALDIRDI diye fitness hocasıyla birlikte öldürüldü. (önceki gece, saat 23.00 sıralarında, yani 28 Temmuz günü. İstanbul, Maltepe, Altayçeşme Mahallesi, Saldıray sokak'ta.  Kendisine ait

YANKI GYM spor salonu önünde otururken, üst katta oturan komşusu BURÇİN EREN(38), arabasıyla gelip, arabasını spor salonu önüne park etmiş, uyarı için Ahmet Sarı, Cam sileceğini kaldırmış. Bunu

gören Burçin Eren, önce küfür, sonra dairesinden tabancayla gelip AHMET SARI(46)'yı 4, fitness hocası EMRAH KAYGUSUZ(33)'u 2 kurşunla yaralamış. Yaralılar hastane yolunda ve hastanede ölmüşler.) YORUMUM: 1)tanrısal günde. 2) Kuzenim AHMET SARI adıyla 3) Asıl konu Sİ.ECEK ve kaldırmak . cAM sileceği. (hadımlığın telafisi mesajı, ereksiyon destekli, kalkmak kaldırmak). 4)

BURÇİN (burda erkek adı) BURÇİN, UR İÇİN. Burçin'in yaşı 38. Amputasyon 38 yaşımda. Soyadı ER-EN. 5) EMRAH kaYGusuz  (iki uzun AH, tuvalette, YG, Yılmaz Gürol)....... İşte bu da Misyon koyucudan, Stella marifetiyle mesajlara "taze" bir örnek. (Fitness:Fitnesiz bir dünya için.)

(29 Temmuz 2012   :) TANRISAL GÜN. Yıldönümü (Gün artı bir)

Objektif (nesnel) koşullar üzerinde oluşur Subjektif (öznel) koşullar. Bu, toplum için geçerli olduğu gibi, kişi için de geçerlidir. Beden yapısı, Ruh yapısının oluşumunu etkiler. Küçüklüğünden beri "iri yapılı" bir erkeğin psikolojisiyle, küçüklüğünden beri "ufak tefek" yapılı bir erkeğin psikolojisinin farklı olduğu gibi. "Güzel" kadının, "çirkin" kadının psikolojilerinin birbirinden farklı olduğu gibi.

Bedensel farklılıkar, pozitif veya negatif yönde etkiler, kişiliğin oluşumunu. Aşırı negatif durumlar, kişide "aşağılık duygusu" (inferiority complex) oluşturur. Bunu aşmak için, ötekilerden farklı bir konuda, onlardan üstün olma çabasına girişir. (Kendisini yüceltme, Sublimation). Tabi, Bedensel farklılıkardan en etkili olanı, Cinsellikle ilgil olanlardır. Kadınlar için de, erkekler için de.  Erkekler

için, herkesin bildiği gibi, içinde yaşanılan topluluktaki, ortalama penis büyüklüğünün altında penisi olanlar (küçük penisliler), bundan dolayı, "aşağılık duygusu" yaşamaya yatkın kişilerdir. Normal cinsel hayatlarını da etkiler bu durum. Karşı cinsle, sağlıklı iletişim kuramazlar. Cinsel ilişkileri (copulations), "stress" altında olacağı için,tam doygunlukla sonuçlanmayacağı gibi, "stress"in

Page 62:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

şiddetine göre, cinsel ilişkiyi gerçekleştirememe durumu da ortaya çıkabilir. "ya yapamazsam" korkusu da yerleşebilir.

Dolayısıyla, benim Erkeklik organımın, Türkiye ortalamasına göre,ı, ereksiyon halinde "on santim kadar" küçük olması, Misyonun ihtiyaçları gereği, Misyon koyucunun işidir. İşi, seks konuları ile bağıntılı AŞK ve Sevgi toplumunu kuracak olan Talihli (erkeğin) (Yılmaz'ın) ŞEY'i küçük olsun.

Böylece, Sublimation'a yönelsin.  200 yıl kadar önce bunu kararlaştırdıklarında, klasik yöntemlerle, bunu gerçekleştirebileceklerini biliyorlardı. Anasını, babasını küçük penisli kişiler soyundan

gelenlerden seçeriz diyerek. (Bilgi: Babamınki de aşağı yukarı benimki kadardı. Son günlerinde, yatalak, çişini yaptırırken gördüm.) Ama, Bilimin gelişmesi ile buna da gerek kalmadı. Laboratuvar ürünü, yani tüp bebek olduğum, kesin. Çünkü mutlaka erkek olarak doğmam gerekiyordu. Cinsel

organı oluşturan genleri değiştirmişler yani, Japon erkeklerinin cinsel organlarını oluşturan genlerle, işi garantiye almak için. Epey Japon pornosu'da seyrettim, bu son oniki yıl içinde, ortalama penis büyüklükleri, benimki kadar. (Bilgi: bu durum onları olumsuz etkilemez. Çünkü, genel ortalamaya

uygun.)

Ama, bir konu daha var. Yönelinecek Sublimasyon alanları çeşitli. Bunlardan "politika" yı seçmeli. Peki Nasıl? "Aşağılık duygusuna" ek olarak bir de "suçluluk duygusu" ekleyelim. Bundan da

kurtulmak için suçu topluma atsın, toplum düzenine atsın,  ve "BOZUK DÜZEN" i değiştirmeye yönelik Sublimasyon yapsın. Misyon koyucu'nun, Kişiliğime yerleştirdiği "kısmi Homoseksüalite"nin ikinci amacı bunun içindir.  7 yaşımda ayrıldım, Salihli'den, 2.nci sınıfı bitirince. Kardeşim Demir 5 yaşında iken. O, Silis'te başladı, ilkokula. Salihli'de de Silis'te de, evimiz, toplumdan soyut. Her iki yerde de, öteki Demiryolu personeli lojmanları birarada. Biz tek. Ve evde kız çocuk yok.  Salihli'de, taa en küçüklüğümden başlamıştı, Hulusi dedem(iz), "aç s.kini seveyim" demeye. Ergenlik öncesi çocukta da vardır cinsellik. (Bilgi: Çok sonra, Eşrefpaşa Çal evi'nde, Ben Orta okul 2.ci sınıfta iken,

yaşım 12 iken, Kuzen Alev'in yaşı 3 iken, ve ben Alev'in "şeyini" emerken, şeyi ereksiyon oluyordu.) Dedemin bu davranışları, beni taklide yöneltti, evde. Ben de Demir'e aynı şeyi yapmaya başladım.

Bebeklikten yeni çıkmışız zaten. Yani, her çok küçük çocuk gibi "emzik" işine alışığız. Kimseden öğrenmeden, buldum Demir'in şeyini emmeyi. Eregenliğe böyle girdim. Ve Demir'inkini "emme" işi

Lise yıllarımda da devam etti, Üzerlik'te. Ve tabi bıraktım uygulamayı, "büyük bir suçluluk dugusuyla". 1964-65'de, 17-18 yaşlarımda, Ankara'da T.İ.P. üyesi iken Demir'e, "Bu bozuk düzen

değişecek" diye mektup yazdığımı da hatırlıyorum. Politikleşmiştim yani. Uygulamayı bıraktım ama, uygun durumlar bulsaydım devam ederdim, "başkalarıyla" da. Ve süreç devam ettikçe de, sadece

"şey" emmekle kalmayıp, Homoseksüalite'nin öteki aşamalarına da geçerdim.  Benim yaşım ilerledikçe, ilişkide olduğum kişilerin de yaşı ilerliyeceğinden, sonunda kendi cinsi yerine, sadece, veya öncelikle, karşı cinse ilgi duyan, erişkin bir homoseksüel (veya biseksüel) olurdum. Misyon

koyucu, bu konuda, bana engel koydu. Uygun ortam vermedi, hiç. Dolayısıyla, benim homoseksüel eğilimim, bıraktığım yerde kaldı. Ama Libidomun vazgeçilmez bir negatif parçası olarak. Tabi,

"libidom" var olduğu sürece. Sözgelişi, Amputasyon sonrası, 5 yıl kadar ki Sıfır libido döneminde, Pozitifi de negatifi de, hepsi de sıfırdı. Geri gelince libido, gene negatifiyle, pozitifiyle birlikte geldi.

Eğer, Homoseksüalite başlangıcı için "süje" kardeşim olmasaydı, sözgelişi köyden arkadaşlarla olsaydı, suçluluk olmazdı. Amaç da gerçekleşmemiş olurdu. Kardeşim , en yakınımda olduğu için

oluştu suçluluk duygusu. O süreç içinde, kısa dönem ALEV'de var. Aynı uygulama. (imkan bulduğum için) geçici olarak, dedemlerin yanına bırakmışlardı. Ama, Alev'e yönelik bir suçluluk duygusu

yaşamadım. O da akrabam, ama biraz "uzakta". 3 yaşındaydı. Hatırlar mı bilmem, diyemiyeceğim. Konu seks. Hatırlatıcı izleri kalmıştır. Dahası, hem Demir'de, hem Alev'de Homoseksüalite varsa, ki

olmaması kaçınılmaz, müsebbipi yılmaz, kaçın yılmaz. Bir de İstanbul'da, yüzlerce kez gittiğim Randevüevleri döneminde, 20'li yaşlarımda, özellikle aramıştım, "homo". Yeşilçam sokağında da

bulmuştum, otellerin birinde, uygun bir genç  homo. Arzulu uygulama, kaldığım yerdeki gibi. Ama, işin gereği, sonunda ona "anal" uygulamak da var. No problem. Zaten, o haz da var, randevü evi

kadınlarından. O kişiyi bulamadım, bir daha. Başka bir iki tane daha. Aynı haz yok. Aramadım başka. O bir iki taneden biri de özellikle bana anal seks uygulamak istemişti. Kabul etmemiştim. Çok

kızmıştı. "Hep böyle yapıyorsunuz" diye. (Emip bırakmak konusu). Şimdi şunu da belirtmeliyim. Türk, ayırır. Aktif-Pasif homoseksüel, diye. Aslında. Ayrım anlamsızdır. Homoseksüalite. Ayrıca şunu da belirteyim. Ne kadar yakışıklı olursa olsun, Normal Erişkin bir erkeğe yönelik libidom olmadı hiç.

Yok yani. Cinsel organını görsem dahi. "Şarta bağlı" bendeki kısmi homoseksüalite.

Tabi, Misyon koyucunun, bana "homoseksüalite" de koymasının birinci, yani asıl sebebi, Aşk toplumunu kuracak kişinin, homoseksüalite işlerini de, bizzat yaşayarak, en doğru biçimde bilmesi, o konuda hata yapmaması için.  Canlı, uzun evrim sürecinde, erkek ve dişi diye kendisine iki cinse ayırırken, Libido'nun her halükarda sadece karşı cinse yönelik olmasını sağlayamamış. Karşı cinse yönelik libido oluşmadan, şu veya bu sebeple Kendi cinsine yönelebiliyor Libido. Homoseksüalite, insanlarda, uygarlığın başlamasıyla ortaya çıktı. Karşı cinse ulaşılamadığı, ve bu arada, mevcut homoseksüel kişilerin yönlendirmesiyle. Bulaşıcıdır yani, homoseksüalite. İnsan doğasına aykırı. Peki, tamamen doğal olarak homoseksüel kişi de olabilir mi. Hem erkeklik organı, hem kadınlık

Page 63:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

organı olan kişiler bile, son derece az oranda olsa bile, var olduğuna göre, o da mümkün. Ama Doğanın "şaşırması" olarak kabul etmek zorundayız.

Yeni Dünya'ya taşımayacağız homoseksüaliteyi. Orda herkes, doğumdan "normal seks ilişkiler" ortamında başlayacağı için hayata, "homoseksüalite koşulları hiç olmayacak. GÖÇ, 25 yıl. Süre

uzun. Göç kafilelerini, en uygunlardan başlayarak hazırlayacağız. Eski Dünya'da da, Anti-homoseksüel bir politika uygulayacağız. Homoseksüalite yasak. Homoseksüel ilişki hayal ederek,

Masturbasyon yapmak serbest (Benim yaptığım gibi, çaresizlikten.) Eski Dünyadakileri de göç sırası gelene kadar, yeni Dünya koşullarına, elden geldiğince hazırlamaya çalışacağız. Örneğin,

Evlenmemişler kalmasın. Geç yaşta evlensinler. Ve iki çocuk yapsınlar. Önce oğlan sonra kız. Kendileri beceremiyorsa eş bulmayı, devlet bulsun. Ve tabi, tüm evlilikler, devlet onayı ile. Fahişelik,

Genelevler de yok tabi. Eski Dünya'da Aile, "negatif unsurlardan arındırılmış" Klasik Türk Ailesi olacak. Eve para getiren, Aile Reisi Karı'nın kocası, çocukların Babası. Yeni Dünya'da para yok tabi.

4'lü aile. Karı-koca, birlikte eğitim, birlikte askerlik, birlikte meslek...

Global Çete'nin Hadım Yılmaz'dan beklediği, Dünya Sosyalist ve Ateist ve hatta anti-homoseksüel  Devleti'ni kurması. Bu amaçla özellikle yaygınlaştırıp yoğunlaştırdı, son zamanlarda, kapitalizmi,

dinciliği, homoseksüaliteyi. "Akla ziyan" dyorlar ya, işte onun gibi erkek-erkeğe resmi nikah, kadın-kadına resmi nikah, gayet normalmiş gibi takdim edildi insanlara. 3 gün son sonra, Kuzen Fatma'yı karım olarak buluşumun 2000.ci günü. 1 Ağustos 2012. Bu son 12 yılın ilk yıllarının birinde, galiba

2002'de, ama 1 Ağustosta kabul etti  Almanya, "Yasal" homseksüel resmi nikahı. (Fatoşcuğum, bana pasaportunu göstermiştin, bak "DEUTSCH" yazıyor diye. Sen de Alman sayılırsın, aslın Türk olsa da). Ve ne yaptılar. Bir homoseksüel erkeği, Westervelle'yi, özellikle Dışişleri bakanı yaptılar,

bununla da yetinmeyip, yasaya uygun, bir homoseksüel erkekle resmi nikahla evlendirdiler. Bundan daha güzel reklamı olur mu homoseksüalitenin Dünya'ya. Westervelle ne biliyor. Hadım Yılmaz

Dünya Devleti'ni kuracak. Dinleri yasaklayacak, homoseksüalite'yi yasaklayacak. Sert uygulamalar yapacak. Sonra Askeri darbe ile essahtan öldürülerek tasfiye edilecek. Yapmış olduğu uygulamalar yumuşatılarak, "Sosyalist dünya Devleti" olarak yola devam edilecek.  Dinleri yasaklamıyacağım. Kendime özgü "Laik" uygulama ile başlayacağım. Homoseksüalite'yi yasaklayacağım ama, sert 

uygulama yok. "Yardımcı uygulama" ile. Bu konulardaki tutumumun değişmeyeceği, START öncesi, iyice anlaşılınca, Global Çete mecburen "yol haritasını" revize edecek, sanki hiç revize etmemiş gibi

görünerek.

Fatoşcuğum, o 1 Ağustos günü, yani Almanya'da Homoseksüel nikah'ın yasallaştığı gün, Vapur gezintisi için Pasaport'ta vapurdan inince, Hava da bir anormallik yoktu. Ben konağa yaklaşırken

yağmur başladı. Saat kulesi alanına gelince de "TUFAN" a dönüştü. Son derece şiddetli fırtına Güney'den. Saat kulesine varmamıştım henüz . Kendimi, hemen solumdaki İZSU Sütununun

arkasına zor attım. Önümde genç karı-koca onlarında önünde çocuk arabası, içinde bebekleri. Fırtınanın şiddetinden 5-6 adım arkamda solda, bazı insanların sığındığ İZSU girişine ulaşmam mümkün değil. Şiddetli yağış. Fındık büyüklüğünde dolu yağışı. Büyük çatırtı sesleri. Önümdeki

kadın ağlıyor. Arkadan ben de abanmışım onların üzerine. Benim bile hatırıma geldi. "galiba öleceğiz" diye. 5-6 dakika sürdü. Sonra sakinleşti hava. Ve Karşıyaka'ya geldiğimde, orda herhangi

bir şey olmadığını farkettim. Kemeraltı'nda 2 ölü. Biriken suda elektrik çarpmasından, ve galiba asma tahta yıkılmasından. Ertesi gün, Hürriyet gazetesi, "İzmir, böyle TUFAN yaşamadı" diye yazdı. Hem zamanlama, hem mekan olarak baktığımda, Misyon koyucunun, ben saat kulesine yaklaşırken, saat kulesi merkezli bu tufanı, yeni meteoroloji imkanlarıyla yaptığı kanaatine vardım, çünkü o gün, Almanya'da o yasa kabul edilmişti. Almanya'da onu yaparken, İzmir'de de bunu yapmıştı. Misyon

koyucu'nun mesajı açıktı. Homoseksüalite "Nein!..."

İşte böyle Fatoşcuğum, 17 yaşımda politikleş(tiril)dim, 40 yaşımda Misyon'la tanış(tırıl)dım, şimdi 64 yaşımdayım. Yaşadığım hayat benim. Tutku, benim. En güzel toplum düzeni, tüm insanlara, bundan

sonrası için.    Ama, seninle beraber, "Yılmazlar" la beraber, "Hep beraber".

Pansiyon 19'da, Mari öyle güzel "Oral seks" yapıyordu ki kaç defa gittiysem ona, Vajinal seks kısmet olmadı. Hep ağıza orgazm. (BJ, Blow Job).  Hotel Kamer'deki Şule'nin memeleri. Hotel Varol'daki Hülya'ya, "Seni Seviyorum Hülya" demiştim aynen, ve gerçekti. Filizlenen Cinsel Sevgi, yani aşk

ama filizlenirken bile belli "umutsuz durum".

(Aleko, acute. Aliki cronic.)(SAVE a few for "him", so he can SAVE the rest.)

as long as the libido exists

severek, sevişerek uzanalım, o meçhul ebede

Page 64:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

*******************

(31 temmuz 2012   :) AMPUTASYON'un 26.cı Yıldönümü (1986-2012)

"Kutlu", "mutlu", ve "armutlu" olsun. Tuvalete gitmeden önce, saat 16.30 sıralarında erken gelen akşam yemeğinde, küçük armutlar vardı. Sadece onlardan yedim biraz.    Sınıf arkadaşım ZAFER DOĞU,( ben 1145, o 1138), Hv.H.O. 2.nci (ve son sınıfta) iken, İstanbul'da, beni YALOVA'daki "MİT dinlenme kampına" götürmüştü, günübirlik, bir pazar günü olsa gerek. 1967 veya 1968 yılı içinde.

Sadece ikimiz gitmiştik. O sırada, babası MİT müsteşarı, Tümgeneral Fuat Doğu. 38 yaşımda amputasyon. Zafer'in Harbiye numarasına uygun. (Benim subay sicil numarama da uygun, 138).

zAFer, af-ER. Yalova, o zaman İstanbul iline dahildi. Şimdi il. Numarası 77. (seven-seven,yedi-yedi). Yalova-"LOVe".    Zafer benim, "politik olmayan" Nejat Şansal (1146, sıra arkadaşım) grubu

içindeydi. Hv.H.O., İzmir'de iken, (yani biz 1.ci sınıfta iken), bizim 384 sokaktaki evimizde de, bu grup arkadaşlarla toplanır konken oynardık. Zafer, oyuna katılmaz seyrederdi. O eve, Nejat'ın

Babası, ve annesi de geldi. Babası, Akif amca, Emekli (27 Mayıs 1960'da, resen) Hv.Plilot Albay, annesi Ayhan teyze. Ben tam hatırlamıyorum, annem söylerdi, Zafer'in annesi de geldi diye. Bir

deşöyle hatırlıyorum, Fuat Doğu'nun ikinci eşiydi. Yani Zafer'in üvey annesi, eğer yanlış hatırlamıyorsam. Özetle, 1965-66 yılında, MİT müsteşarının eşinin, bizim evi ziyareti, her bakımdan önemli bir işaret. Ben Zafer'lerin evine gitmedim hiç. Ama Nejat'ların, Ankara'daki evine gitmiştim. 

384 sokaktaki evimizde, "Devrimci" arkadaşlarla da toplanırdık. Hasan Özgen grubu.   "Açıklığa kavuşması gerekli Bazı Konular, 1982" adlı, kitabım, talip psikolojisi ile yazılmış olduğundan, görünüşte, o "devrimci" arkadaşları "harcayan", ama aslında "harcamayan" bir "niyet" ifade

ediyordu. O kitabımı, Nejat'a da götürüp vermiştim. Kara Harp Okulunda, İstihbarat öğretmeniydi, o sırada.

Milli İstihbarat Teşkilatı'ndaki "Bilgi", 1965 yılnda "seçilmiş" olduğum biçimindedir. Lise'den sonra, 1964-65 öğretim yılı için, Orta doğu Teknik Üniversitesi, Hazırlık Okuluna, Ankara'da başladığım yıllar içinde.  Milli Emniyet Teşkilatı MAH'ın, devamı olan, MİT bu adını, yeni bir kanunla, 1965

yılında aldı. Başka bir deyişle, MİT'in kuruluş amacı, asıl amacı (tabi ki gizli), Dünya Sosyalist ve Ateist Devletini kuracak kişiyi seçmek, ve seçtikten sonra zaman gelene kadar onu yönlendirmek, Türkiye'deki yaşanacak olayları, onun işine göre geliştirmekti. Tempo Kronolojisi, 6 Temmuz 1965

diyor, MİT kanununun kabul ediliş tarihi olarak. (benim hatırımda da, bir yerlerden, 31 Temmuz 1965 diye var. Doğrumu yanlışmı şimdi bilmiyorum. Doğru olabilir. Meclis'te kanun kabul edilince, hemen yürürlüğe girmiyor, bir süreç sonunda giriyor. 31 temmuz'da yürürlüğe girmiş olabilir. Eğer

öyleyse, buda tabi, Amputasyon tarihi 31 Temmuz 1986 için.   Az önce Tempo Kronolojisine bakarken gördüm. Alt alta iki olay var: 23 Haziran 1965, 634 sayılı KAT mülkiyeti kanununun kabulü,

6 Temmuz 1965, 644 sayılı MİT kanununu kabulü. İşin ilginç yanı, Kat mülkiyeti Kanunu kabul edilirken, ben, gözlemci olarak Meclisteydim. Tek başıma gitmiştim, gözlem için. Tabi, tesadüf değil. Stella marifetiyle yönlendirilme sonucu, ama benim eylemim. İngilzce CUT (KAT diye söylenir), KES

anlamındadır. İki kanun arasında fark 10, ve MİT kanununda 44 var, önünde de 6 (ALTI/SİX).

Tarih'te bugün'den, gazetelerden, iki seçim yapıyorum: 1) 1932 KERİMAN HALİS, Belçika'da Dünya Güzellik Kraliçesi seçildi. Atatürk, ona ECE soyadını verdi. (vurgu: "DÜNYA",kER-İMan, hal İSKERİM

an, silah-ilah-lah, h AL is keri  MAN, kraliçe, ece)  2) TÜRK-İŞ Konfederasyonu kuruldu (Vurgu:Turkish,UR-İŞ).   Ama, aklımda bir olay var, yakın geçmişte, bu son 12 yıl içinde, ama tarihini hatırlıyamıyorum. İskenderiye Patriği PETRUS'u taşıyan Helikopter, AYNOROZ Adasına inmek üzere

yaklaşırken, Ege Denizine düştü. İçindekiler öldü. (heliKOPT-ER).  Bir de şunu yazayım: Amputasyon'dan (herhalde birkaç gün) sonra, ben hastanede iken, Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in "Yaver"ini taşıyan, Helikopter düşmüş, içindekiler ölmüştü. Kenan Evren toplum önünde ağlamıştı.

(O sırada kendimi essahtan tanrı sanıyordum. HELİKOPTER kelimesini yorumlayıp, benim Amputasyon bağıntılı, "tanrısal" bir iş olarak yorumlamıştım. Yani, Evren aslında benim için

ağlamıştı, farkında olmadan). Tabi Misyon koyucunun işiymiş.        (1 Ağustos 2012'de İLAVE  :) İnternet'ten haberlerde de duydum iki gündür. Bugünkü Hürriyet'te de yazılı. Hindistan'da elektrik kesintisi. İki gün. Pazartesi 370 milyon kişi elektriksiz, Salı yani dün (31 Temmuz, Yılmaz'ın Erkeklik

organı Kesiliş yıldönümünde) 670 milyon kişi elektriksiz. Toplam nüfus 1 milyar 200 milyon. hİNDİsTAN.)            (2 Ağustos 2012'de İLAVE   :) Bugünkü akşam gazetesinde bir haber: Sibel Can,

önceki gün 42 yaşına basmış. 31 Temmuz demiyor ama, önceki gün kelimeleri yanlış kullanılmadıysa, bu 31 Temmuz demek. Vefat etmiş annesinin Doğum günü de aynıymış. (Yani 31 Temmuz). şimdi, babamın vefat ettiği yaştayım yani 42 yaşımdayım, demiş Sibel Can.   Çanakkale Cezaevi'nde, 2 kez yumruklandım. İlki, ilk konduğum, büyük ("100" kişilik kadar) "siyasi" koğuşta. Soyadı Gül. Basit taciz yüzünden. Ne yapmıştı, başkasınınkiyle karıştırıp, yanlış yazmayayım diye

yazmıyorum şimdi. Sonra beni bir iki koğuş daha gezdirip, sonunda Adi suçlular büyük koğuşuna (o da "100" kişilik kadar) verdiler.  Orada bir gün, bir grup 6-7 kişi beni pencere kenarında, adeta sıkıştırmış köşeye, biri de alenen kıçıma parmak atmıştı, olayı iyice farkettirecek biçimde. İşin ilginci, bitişikteki iki katlı Ranzanın üstünde ayakta, dikelmiş bir Or.... Ço.... da, aşağıya "bize"

Page 65:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

bakarak, aynen 3 kelime HA HA HA diye bağırmıştı. Teşvik edici ses tonuyla. O da farkettirecek bir biçimde.  Orda da bir "yumrumlaşma" olmuş, tabi dayağı ben yemiştim, parmak atan kişden, soyadı CAN. Bu olaydan hemen sonra, beni o koğuştan da aldılar. Revir'e koydular, Aralık 1985'de. Misyon

bilincim yok. "Talip Psikolojisi" içinde, MİT' tam güven içinde olduğum zamanlar. Ama bu iki özel kişinin hiç olmazsa soyadlarını hatırda tutmak amacıyla, TRT spikeri GÜLenbiCAN'a bağlamıştım

soyadlarını.  Tabi Revirde 18 Mart 1986'dan itibaren, Bilinç değişikliği, doğumdan seçilmişlik, Misyon koyucu tarafından. Ne zaman gördüm Revirde şimdi hatırlamıyorum ama, 1986 ilk yarı içinde

olduğu kesin. Masanın üzerine bir gazete koymuşlardı. Yarı-porno tipi gazetelerden. Ve bir resim. Büyük yazı, "KAY KAY SİBEL" yazıyordu, Kayak yapan kız.  Adı Sibel Can. Parmak atanla aynı soyad

olsuğu için, hatırımda kaldı hep. Belki de o sırada, MİT'in bana mesajı olarak da yorumlamış olabilirim. "Parmak attırdık, yılmaz, ama can verecek. Zaman gelince canını alacaksın, karşılık olarak" diye. O Sibel, bu Sibel mi. Evet. O pozisyon'dan aldı MİT, bu pozisyona getirdi. Misyon

koyucunun, MİT marifetiyle işi, benimle ilgili. Ama Misyon koyucu daha önce ne hazırlamış, hem annesinin, hem kendisinin doğum günaylarını Amputasyon günayına koymuş. Demek ki, Ben Revir'de, Tuvalette erkeklik organımı kestiğim gün 31 Temmuz 1986'da, Sibel Can 16 yaşına

girmiş.  (Herşeye rağmen 31 Temmuz değilse, doğum günü, GÜN artı bir/eksi bir olarak aynı işi görür.)

*******************

(1 Ağustos 2012   :) FATOŞ'u "KARIM" olarak buluşumun 2000.ci günü

(sonG: Congragulations and Celebrations.......)

Teyze kızı Fatma Kaftancı. Küçük dişi kuzen. Hulusi dedemiz ve Fatma anneannemizin 9 torunundan en büyüğü Ben (erkek) en küçüğü o (dişi). Adını ve gözlerinin rengini anneannemizden almış

("blau"). Karıcığım,  AŞK yasak, SEX serbest   ona göre, unutma.    (rost-frei,sex-frei) (paralı sex-parasız aşk)     Bugün bosTANLI günü, ve de kafTANCI günü.  Asım ne der bu işe Yılmaz?  "Yılmaz abi, sen bilirsin." der. Alev ne der? "Al-evlen" der. Ayşe ne der? "Keşke kraliçe ben olsaydım" der.

Fatma ne der, diye sormuyorum, Yılmazcığım. Seninki "boş", Fatoşunki "hoş". Merci & Danke.

ALASKA'nın, yıl olarak 1867'de satılışı, Yılmaz için çok önemli. FATMA'nın 2000.ci günü de Yılmaz için çok önemli. Dolayısıyla, Misyon koyucu, 1867'nin Gün-Ay'ını, 1 Ağustos 2012'den almış. ("Teyze

kızı Fatma, Uçağını satma,...")

Fatoşcuğum, 1000.ci gün ECEVİT'in vefatının 3. yıldönümüne denk ge(tiri)lmişti. (with-ECE mesajıyla). 2000.ci gün de, Suudi Arabistan kralı FA-HD'ın vefatının 7.ci yıldönümüne denk

ge(tiri)lmiş. (Yedi/SEVEN/ZieBEN). 

(Bugün, 1 Ağustos 2012, İLAVE   :) Akşam, alt yazıda okudum. TRThaber.com'dan baktım. Bugün akşama doğru olmuş anlaşılan. Atatürk'ün Manevi Kızı ÜLKÜ ADATEPE trafik kazasında ölmüş.

Otomobili Bariyerlere çarpmış, Sakarya-Akyazı-Kuzuluk mevkiinde. 1932 doğumlu. 2012-1932= SEKS-EN.  Sürücü Adnan Selçuk ve Emin Öke Adatepe, yaralılar ve hastanedeler.    Fatoşcuğum,

annenin (teyzemin) KUZULUK'ta bir işi olmuştu. Unuttum ayrıntıları. Bize de teklif etmişti. KUZULUK anahtarlığı, uzun süre çekmecemizde durmuştu. Bugün içinmiş. Galiba "Devre-mülk" konusundaydı.

Bize teklf derken, annemle bana, ama aslında, bana yönelik yapmıştı teyzem teklifi. Tabi, ben de olumsuz cevap vermiştim. Kuzu-Kızı bağıntısı var Fatoşcuğum. Kuvvetli işaret. Tabi, o sırada,

bilmiyordu annen de, senin aslında benim karım olduğunu.("olacağını" de, Yılmaz!) (şarkı: OLUR görürsem söylerim...) Yılmazcığım, Huriser teyzen ne der bu işlere?  "OH" der....

(SAKARYA,KARYASA,YAKARSA,YARA. SA,SAYARAK) severek...  SAKARYA 54, aynı harflerle AKSARAY yeni eklenenlerden ilki ZONGULDAK 67, ardından 68. Babam, soranlara ADAPAZARLI'yım derdi, Bulgaristanlıyım demezdi. ADApazarı, ADAtepe ülkü. 6 yaşına kadar,Atatürk'ün vefatına kadar, Atatürk'ün yanındaymış.... (Türkü:KUZUya verin tuzu, kuzu tuzu neylesin, Bekara verin KIZI).

ALFAtma'yı Yılmaz! (ALFAbe önünde "Atatürk ve Ülkü" fotoğrafı onun içinmiş, FAtoşcuğum.)       (2 Ağustos 2012 İLAVE   :) Evet, gazete saat 18.00 sıraları diyor, dünkü, ülkü ADAtepe olayı için. Ve bir

haber daha: Dün  62 yaşındaki SUAVİ'nin eşi gönül saYGan'dan bir çocuğu olmuş. Adını suADA koymuşlar. (ADAtepe ile bağıntılı yapmış, misyon koyucu). Önceki eşinden de 3 çocuğu daha

varmış, Suavi'nin.

2 Ağustos - 25 Eylül 2012 Takvimi:

(6 A.1945 Hiroşima Atom), (9 A.1945 Nagazaki Atom), (17 A.1995/1999 Babamın vefatı/Gölcük Depremi), (19/20/21 A.2012 Ramazan Bayramı), (26 A.1071 Malazgirt), (30 A.2012 TSK

Page 66:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

günü), (31 A.1968/20.. Subay oldum/DIANA "trafik". Kocasının aşkını kabullendi sonunda, ama saklanarak DAYANAbilirim diyerek), (1 E.1976/1956 Barış/Alev doğumgünleri), (3 E.2004 Kuzey Osetya, İlkokul eylemi, Çeçen.), (9 E.1922 İzmir'in "kurtuluşu"), (11 E.2001 "süper" terör), (12

E.1980 "Ordu" yönetime el koydu.), (23 E.2012 Güz/Bahar başlangıcı), (25 E.1947, Doğum günüm. 65 yaşıma gireceğim)....

*******************

(2 Ağustos 2012   :)        Bugün, spiralli kitaplarda, yer almayan, buraya kadarki yazdıklarımın çıktısını aldırdım. Birini spiralli ciltletip, DEMİR'lere postaladım, ötekileri mevcutlara eklettim. (Well

done, Yılmaz!)...

*******************

(3 Ağustos 2012   :)       Bu sabah, ilk kez gördüm. Tabela. Ahmet Piriştina. Karşıyaka eski Tren istasyon geçiti yerine yapılan Park'ta. Baktım, vefat tarihi var mı diye. Var, 15 Haziran 2004, "Kalp"

krizi, yazıyor.   O gün öğleden sonraki "vapurlu gezinti" sırasında, Konak İskele'ye yaklaşırken, Valilik önünde, Ege Ordu Komutanının "forsu" açık, aracını görmüştüm. Valiliği ziyaret ettiği

anlaşılmıştı.  Ama sonra iki haber daha duydum. Aynı tarihte, ve benim Konak'ta olduğum saatlerde, 1) İzmir Büyükşehir BELEDİYE Başkanı Ahmet Piriştina vefat etmişti.  2) İran'da Deprem olmuştu.

Depremin merkezi BELEDE köyünde, 10 kadar kişi ölmüştü. (Zikirde fayda var,  yaklaşık aynı saatlerde olan bu dört olay, birbiriyle bağıntılı, misyon koyucunun işi, benimle ilgili, "iş"le ilgili.) 

Mısır'a ait bir şarkı var (Arapça tabi), "BELEDİYE BELEDİYE..." sözleriyle. Türkiye'ye ait bir de türkü var, "VER HEDİYE..." sözleriyle. "BELhEDİYE" yorumu/mesajı, 28 Nisan/4 Mayıs 1986 arasında.

Ayla'yı karım olarak "bulduktan" sonra, iki de "evladımın" olduğunu öğrenirken. Sperm'e "bel" denir, türkçe'de. "E peki nasıl çocuk sahibi oldum" sorusu."BEL EN KOLAY yılmaz, unuttunmu, Rus Pilot

BELENKO, en gelişmiş bir MİG uçağıyla, Japonya'ya iltica etmişti, ama Amerikalılar, uçağı incelemek için söküp, kendi ülkelerine götürmüşlerdi,ne kadar üzülmüştün."  Arnavut kökenliydi, Ahmet

Piriştina. Kendisini, yakından bir kez görmüştüm. Bu 4.cü dalga ezme, ilk yıllar. Karşıyaka İstasyon Çay Bahçesi'nde otururken, Rayların öte yakasına tam karşıma çıkmıştı, Karşıyaka Belediye Başkanı Şebnem Tabak'la. Öldüğü tarih de "seçilmiş" bir tarih. Sevgili Attila İlhan'ın doğum yıldönümü. Attila

İlhan (15 Haziran 1925-11 Ekim 2005) "Ben sana Mecburum", "Kimi sevsem Sensin", "Ben ne kadınlar sevdim zaten yoktular". Menemen doğumlu, ama İzmirli.  Şimdi kendi adındaki, eski 1744 Sokak başındaki 2 Numara'lı "KALYON" apartmanında yaşamış. (..44/misYON). Ben onu, sadece,

TRT-2 deki, "Zaman içinde bir yolculuk" adlı programlarından tanıdım. Annemle izlerdik, her hafta, "vaktinde". "Yandan Şapkalı" derdi annem.  Benim, Misyon koyucu kişileri "teşhis etme" imkanım

yok. Bildiğim üst düzey MİT kimliği taşırlar, Türkiyedekiler, doğrudan benimle ilgili işleri yürütenler, ve ülkenin işlerini, misyona uygun yürütenler. Ama, Attila İlhan, bir işaret verdi bana, sağlam.

Misyon koyucu kişilerden olduğuna dair. Tüm programlarında, "tam" bir Atatürk'çüydü, esas olarak. Ve, ona hep "Gazi" derdi. Ama bir programında, bir olay anlattı. Atatürk ve arkadaşları, Çankaya köşkünde. Salona dans için kadın giriyor, kolunda Morfinman olduğuna dair iğne izleri var. Dans, oyun, eğlence, Kadın. Çankaya köşkü. O programı uymadı, öteki programlara. Anlatmamalıydı o

olayı. Anlattı, ben anlayayım diye. "Gazi, Gazi demem aslında Maske" demek istemişti.

(Not: Kitaplara dünkü eklerin yazıları çok küçük punto ile olduğundan, bugün tekrarladım olayı. Eklerin puntoları, eklenenlerinkiyle aynı oldu. Tabi, Demir'lere de gönderdim gene. Parantez içindeki

bu not yazısı hariç, bugünkü yazı da yer aldı, spiralli kitaplarda.)

*******************

(5 Ağustos 2012   :)     Dün,04/08/12 (dört + dört + dört vurgusyla) Film yönetmeni Metin Erksan, 83 yaşında vefat etmiş. 1929 Çanakkale doğumlu. (Çanakkale, amputasyon- ERK:

power/ERKEKLİK). suSUZ Y...AZ/ YILanlarIN ÖCÜ.  Bu filmleri gösteriyor diye, CEM sineması'nın taşlanması sözkonusu olmuştu, ben de katılacaktım. Nasıl sonuçlandı hatırlamıyorum şimdi. Denizli. 1963-64 öğretim yılı. Lise Son öğrencisiyken ben. Galiba, o sırada sadece o sinema vardı, Denizli'de.

Sahibinin oğlu da sınıf arkadaşım. CİHAN CEM. (Cihan:Dünya/CEM toplamak). Süblimasyon ihtiyacımdan, suçu topluma atabilmek için, "politikleşmek" ihtiyacım vardı. O yıl başladı. Lise

son'da. Vesile, Fizik ve Sosyoloji öğretmenimiz NAİD DİNÇER. Derslerde, politika yapardı. Yunanistan'ın MEGALİ İDEASI, vesaire. ondan dolayı AYDINLAR OCAĞI'na gitmeye başlamıştım.

Ve "TANRITÜRKükorusun" rozeti takmıştım yakama. Naid Dinçer'in BURNU eğriydi, galiba sola yatık, belirgin biçimde (UR mesajı, gelecek için) Karısı müzik öğretmenimizdi. Ruh hastanesinde tedavi

olduğunu öğrenmiştim, arkadaşlardan. (hem musiki, hem delilik mesajı). Söylediği iki kelime aynen hatırımda. "ruhlar kabardı". Yıllar sonra, sheepSKİn AFghan coat ihtiyacı için, (1970'li yıllar)

istanbul'da, zeytinBURNU'nda, Türkistanlıları bulmuştuk. orda da amanALLAHTÜRKkan. benzer

Page 67:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

mesajlar.  Aydınlar ocağı, Türkçülük, Bozukdüzen'i vurgulamıyordu. Amacıma uygun değildi. Amacıma uygun olanı, gazetelerde buldum. Çetin Altan'ın "TAŞ" yazılarında, gene Lise sonda iken. Artık, "sosyalist" tim. Rozeti değiştirdim... Kırmızıgül taktım. Üstelik, aynı yıl, Kuranın Türkçesini de okuduktan sonra Ateist de omuştum. Sonra, 1964-65 ODTÜ Hazırlık Okulu/TİP üyeliği. 65 seçimleri. TİP 15 milletvekili çıkardı. Çetin Altan, Kızılay'daki TİP Genel merkezinde, Radyo'nun başında, kendi yaptığı seçim konuşmasını dinlerken ben de oradaydım. "Ben halkıma yalan söyleyemem" demişti.

TİP genel başkanı Mehmet Ali Aybar, TANDOĞAN meydanı mitinginde, "Maya tuttu" demişti. Kalabalık içinden "konuşmacıları" kürsüye götüren korumalar arasında ben de vardım. Lise'den

sonra, Naid Dinçer'i bir defa gördüm. Ben yalnız, o yalnız. İstanbul Taksim'de. bURun la ilgili TAK-Sİ.İ mesajı gelecekte yorumlanmak üzere. 1965 seçimlerine milletvekili adayı olarak katıldığını, ama kazanamadığını bilyoırdum, basından. Dolayısıyla, görünce onu, aynen, "tebrik ederiz" dedim,

nedense (tabi aklımda, mücadelesine devam ettiği için,başarısız da olsa). Haklı olarak "neyi" diye sordu.      Cihan Cem. Lise arkadaşım. Cihan Türsen, 1988 sonlarında, Eşrefpaşa'dan, Gümüşpala'ya (Karşıyaka'ya) transfer edildiğimde  Karşıyaka Belediye Başkanıydı. Dünya'yı SEN TÜRkleştireceksin mesajı. 1987 Sonbaharında İstanbuldan İzmir'e (Eşrefpaşa'ya) transfer. ilk Vali Nevzat Ayaz. (Cezayı Nevzat'a Yaz, yILMaz). Belediye Başkanı bUR-HAN(i) öz FATurA (Ama, Honey Fatma Fatoş mesajı da

varmış. ÖZ.al/öz). Metin Erksan ölmüş. Sevenlerinin "başı sağ olsun".... (Naid Dinçer'de, Din var değil mi. Evrensel Din, Mezhepsiz, Tarikatsız. Yeni Dünya'yı kurabilmek için. Ama, "ben halkıma

yalan söyleyemem" ki. GOD is I, The biggest Lie, Why.)

Saat 20.45 de CNN international'i açtım: Breaking news. Wisconsin, Oak Creek (near Milwaukeee). Sikh temple. Shooting. One gunman was shot and killed by Police. One in hospital. (later, was told

three, all in critical condition). Happened at 10.30 local time, "two hours ago" (which is 18.30 Turkish time). Police cordoned the temple.  Around 100 people inside the temple are hostage. How

many gunmen inside, unknown. Around 20 people inside are thought to be wounded. The Sikh community (congragation) are around 400 people, in the vicinity. "Peaceful" community. Saat

21.45'de kapattım. Durumda değişiklik olmadı. Bu sabahki yazdıklarımın ardından, yazdıklarıma en azından şu bakımdan uydu. Türkçe yazılış Sih. Söylenişi de aynı. İngilizce yazılışı Sikh. Söylenişi,

siklet'teki ilk hece gibi.

*******************

(6 Ağustos 2012   :)       At  8.00 sharp, I turned on CNN international, with CURIOSITY of what happened in the Sikh Temple, but expectedly there was the happenning of the landing of CURIOSITY on Mars. It happened on 01.17 local time (08.17 Turkish time). I waited for the

confirmation time of 01.31 and afterwards, seeing the first image of Mars, which CURIOSITY sent to us, I turned it off. By the way, in the meantime, I also learned that, the shooter of the SİKH temple proved to be "one person" (white man, age around 40) who had been killed in front of the temple by the police. He killed 6 people in the temple. 3 wounded. (Why did he do it? Apparently for the differenece of pronunciation of the word Sikh, in Turkish and in English.  PROOF: six sikhs.) And

Today the 67th anniversary of the Atomic Bomb to Hiroshima, by the "Americans".

Üç büyük savaşla, Dünya Sosyalist devleti projesi, Global Çete'nin öteden beri "savaşlarla" egemenliğini sürdürme politikasının devamı niteliğinde. Ama Merkez, daha sonra, "en güzel dünya" 

misyonu'nu da bu projeye monte etti, üyelerden gizli olarak, onlara "yol haritası değişti" dedi sadece. Rusya, son savaşla, Amerika'yı (ve Dünya'yı) fethetmek, yerine, Türkler (onlardan birinin

öncülüğünde) kitlesel terörle, Dünya'yı tepeden ele geçirerek, Dünya sosyalist Devletini kuracak...., dedi.   Merkez, bu yol haritası değişikliğini yaptığı gibi, "en güzel dünyayı" kurma yolunda, o iki büyük savaşın, boyutlarını da küçültebilirdi. Küçültmedi, çünkü, herşeyden önce, o "en güzel

dünyayı" kurabilmek için, seçilen kişinin, Tanrı" olduğunu ispatlayabilmek için, extra, büyük kıyımlar yapmak gerekiyordu, bu kez "Tanrı işi" olarak sunulmak üzere. Mesajı, kolay anlaşılır, yıkıcı büyük depremler başta olmak üzere. Kanaatimce, Global Çete'nin ilk atom Denemesi, 1900'lü yılların en başında, Sibirya'da yapıldı. "Göktaşı düştü" diye gizlendi. İnsanlar, Atom bombasının varlığından

Hiroşima ile haberdar oldular. İkinci Dünya Savaşı, 1939-1945, 6 yıl. 50 milyon ölü. ABD, 2 yıl sonra girdi savaşa. Amerikan halkını  savaşa girmaye ikna edebilmek için, Japonya'nın Pearl Harbour

"Baskını", 7 Aralık 1941.  Ve, Atom bombası kullanımını ABD halkına (ve Dünya'ya) kabul ettirebilmek için, Atom kullanmadan önceki aylarda, ABD yönetimi, 100.000 kadar Amerikalı'yı feda etti, Japon adalarını, tek tek fethetme "çabası" sırasında, özellikle Okinawa adasında. TRUMAN, önce

Hiroşima'yı atomlattı (100.000 ölü bir anda, Kadın erkek, genç ihtiyar, "çoluk çocuk", öldüler.  Ve radyasyonlanıp sonradan ölenler...) 3 gün sonra, Nagazaki (70.000 ölü), Ve Japonya'ya ültimatom.

"Teslim olmazsanız, üçüncüsü Tokyo'ya". "Çaresiz (!)" teslim oldu Japonya. Batı'da Atom Kullanılmadı. Doğu'da(Japonya'da) kullanıldı. Kitle imha silahı. Asıl amaç, Dünya Devleti'ni kuracak kişiye yol göstermek. Japonya'ya karşı kullanıldı, Devletten Devlete. Devletsizken kullanacak, Türk (TRUE MAN) kitle imha silahını (Asimetrik savaş diyorlar şimdi ona). Önce bir Amerikan kentinde

patlatacak Atomu, 3 gün sonra ikincisi. Ve "bilinmeyen (!)" bir yer'den komuta ile, ABD'ye, "Teslim

Page 68:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

olmazsanız, üçüncüsü NEW YORK'a". "Çaresiz (!)" Teslim olacak ABD. Ve başta Japon Halkıolmak üzere (Dünya). "Yaptınız, size de yaptılar" diyecek. (Bir ölçüde, "oh" diyerek, kabullenecek, atomu.) Ardından, aynı şey, bir atomla Rusya'ya. "Yeter". İki büyük Nükleer devletin, Nükleer silahlarını ele

geçirdikten sonra, öteki nükleer devletler de "atomlamadan" teslim alınacak. Sonrası kolay....

Global Çete, Çin'de birkaç bin yıllık imparatorluk yönetimini, 1912'de Mançu Hanedanını Sun Yat Sen öncülüğünde iktidardan uzaklaştırarak, sonlandırdı. Birinci Dünya savaşıylada, Rusya'da

Romanov, Avusturya'da Habsburg, Osmanlı'da da Osmanlı hanedanlarını iktidardan uzaklaştırdı. İkinci Dünya Savaşı sonunda, ABD eliyle Japonya'daki İmparatorluğu da sonlandırabilirdi.

Sonlandırmadı, Dinsel niteliği olduğu için, Misyon açısından. Japonya teslim olana kadar, Japonlar için, imparator yarı-tanrıydı, gerçek anlamda. Güneş Tanrıçası soyundan geldiğine, yani onun torunu oldğuna inanılırdı, ve ona da ibadet edilirdi, itaatin yanısıra. Tıpkı, Hristiyanların İsa'yı Tanrı'nın oğlu da kabul ettikleri gibi. Kafaları biraz karışıktır. İsa, onlara göre, Tanrı'nın peygamberi asla değildir.

Tanrı'nın kendisidir. İnsan kılığında yeryüzüne inmiştir. Ama Tanrı'nın oğlu da diyorlar, çelişkili olmasına rağmen. Ve İsa'ya ibadet edrler. Japon ulusal dini, Şintoizm'de irili ufaklı binlerce Tanrı Tanrıça vardır, ama en büyükleri AMATERASU'dur. Japon bayrağındaki Güneş, Güneş tanrıçasının

simgesidir. Japon imparatoru HİRO HİTO, İşgalden önce, halkına, "bana ibadet etmeyin, ben de sizin gibi insanım. Ben de sizin gibi, kar maymunları soyundanım" dememiş olması, sahtekar olduğuna

delildir. İşgal ardından, İşgal komutanı Amerikalı General Mac Arthur, kayıtsız şartsız, Japonya yönetimini, tepeden" devralınca, imparatorluk kurumuna dokunmamış ama, halkın imparatora (ve

ölülere) ibadet etmesini yasaklamıştır. İmparatorun, tanrısal gücünün elinden alınmasına karşı çıkmammış olması, durumu kabullenmesi de, işgalciyle aslında işbirliği içinde olduğuna delildir. O

şekliyle, devlet dini olan Şintoizm, işgalden sonra "tapınak dini" biçimine dönüşmüştür. Bilindiği gibi, Şintoizm, Budizm'in de etkisi altında kalmıştır. Bugünkü biçimiyle, 120 milyon Japonun dini, dinden çok bir kültür biçimine dönüşmüştür. Genelde toplumlarda, Kültür, dinin bir parçası iken, Japonyada

Din, kültürün bir parçası haline dönüşmüştür.

Ötedenberi, global çete dinleri de bir egemenlik aracı olarak kullanageldi. Savaşların çoğunu din adına yapageldi. Ama, bilimin bu kadar gelişmiş olduğu (200 yıl kadar önceki koşullarda da) artık

dini kullanmanın, dinleri ayakta tutmanın zorlukları belli olmuştu. Üç savaş projesini tasarlarlarken, ilk sosyalist devlet Rusya Ateist olsun, onun üçüncü aşamada Dünya'yı ele geçirmesiyle, dinler de sonlandırılmış olsun, dediler. Ama, Sonradan merkez, "en güzel dünyayı" tasarlayıp,bunu gizlice

mevcut proje'ye monte edince durum değişti. Dinlerin fonksiyonlarının giderek azaltılması yerine, dinlerin elden geldiğince, zorlamalarla korunması ihtiyacı ortaya çıktı, Tanrı'yı bir kez daha ve son

olarak, yeryüzüne insan kılığında indirmek ihtiyacından.  2 milyar hristiyan'ın İsa'nın tekrar yeryüzüne ineceğine inanmakta olması, 1 milyar Hindu'nun, Tanrılardan Vişnu'nun arasıra, iyilik

yapmak için insan kılığında yeryüzüne indiğine inanması, benim işim açısından, işimi kolaylaştırıcı nitelikte. Hristiyanlar ve Hindular, hemen hemen Dünya nüfusunun yarısı kadar....

*******************

(8 Ağustos 2012   :)      ALASKA'nın satılışının 100.cü yıldönümünde, Hv.H.O.'nu İzmir'den İsrtanbul'a taşıyan devrenin subayı olabilmem için, 1966'da Hv.H.O.'na girmem gerekliydi. Ama, önce Türkiye'nin kalbi ANKARA'ya gitmeliydim. 4 (DÖRT) dersi ikmal'de (bütünleme'de) geçerek,

1964 sonbaharında, DEnizLİ lisesinden, 17 yaşıma girerken mezun olmuştum. Ankara'da ORTADOĞU teknik üniversitesini "kazanmıştım". Zamanlamalar, "misyon ihtiyaçlarına uygun"

yapılmıştı. Ben'de, Türkiye'de, Dünya'da. Ben hazırdım, Ankara'ya gitmek için. Lise son'da, hem sosyalist hem ateist olmuştum. Ankara da hazırdı. 1960 (27 Mayıs),(cemal GÜRseL/GÜRoL) darbesi yaptırılmış, yeni anayasanın getirdiği "Özgürlük"(20.ci madde) ortamında, öteki partilerin yanısıra, "sosyalist" ideolojili bir "legal" parti de kurulmuştu, Türkiye İşçi Partisi. Ve ülke, 1965 seçimlerina

hazırlanıyordu. Dünya da hazırdı. 1962'de ABD'nin Küba'yı ablukaya almasıyla, Dünya (görünüşte) NÜKLEER SAVAŞ tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Sovyetler'in Küba'dan, Amerika'nın Türkiye, İzmir,Çiğli'den FÜZELERİ karşılıklı geri çekmek anlamasıyla, "sorun" çözümlenmişti, ama "soğuk

savaş" devam ediyordu. ABD, 1964 yılında, 9 yıl sürecek VİETNAM savaşını başlatmıştı.

ODTÜ, Hazırlık Okulu öğretmenlerinin çoğu ABD'li "Barış Gönüllüleriydi" (Peace CORPS). Ama, Üniversite'de, "sosyalist fikir kulübü" de Vietnam ağırlıklı faaliyetteydi.  27.nci sınıftaydım. (27

Mayıs'a uygun) 1986/87 de 27'yi (.İKİ "SEVEN") diye yorumlayacaktım.) Öğretmenim, benim gibi ince yapıl Mr.BRINGedahl. Getirmak var soyadında,( Getirdik Yılmaz sana. ama AHL-ı)

Michigan'lıydı. (işigan) (Türkü: Vanlıyam,şanlıyam, gılıcı ganlıyam...). Sınıfta 20 kadar öğrenciden sadece biri kızdı. Lale BÖLÜKbaşı. Amerikan ingilizcesinde, Ö/Ü sesleri olmadığından, öğretmenimiz,

söyleme kte güçlük çekerdi, Penis'i çağrıştıran ses çıkardı. Lale UTANIRDI. (UR işleriyle bağıntı). (Türkü: Beni çavuş sanmayın Bölüğün başkanıyım...) Ben, Üniversite'deki "politik" faaliyete

katılmaktansa, işin merkezini "seçtim". Kent'te, Kızılay'da, TİP Genel Merkezine giderek kaydoldum. Seçimler 10 Ekim 1965'deydi. O tarih ve öncesi ay(lar) partinin en faal olacağı zamandı. O zamanda

Page 69:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

benim de Ankara'da olmam elzemdi. Bu da, Benim,devamsızlık ağırlıklı tutumum yüzünden, sınıfı geçememek, ve Yaz Okulu'na kalmamla "mümkün" oldu. Yaz okul öğretmenim de bir Amerikalı

"Barış Gönüllüsü", genç kız. Kızıl saçlı, çilli, çok güzel. Derste, politika da konuşulurdu. "Yılmaz, are you a COMMUNIST" diye sormuştu bana aynen.  Adı, söyleniş biçimiyle, Miss "FULCIM" dı.

Fulyacığım Fulyacım, der gibi. ( No, Miss "Fulcım", I am not a communist, but in Love with you, demeliydim. Ne dedim, şimdi hatırlamıyorum.)  Kendisini, bir kere TARHAN kitabevinde görmüştüm.

O yalnız, ben yalnız. MENDİL'ini düşürmüştü (veya "atmıştı" yere). Alıp vermiştim. handkırCHIEF. CHIEF/Şef,başkan mesajı. (Baş tarafta da EL/KIRIKkale saklı) TARHAN/TAHRAN/TARHANA/TANR-AH.

Ankara'da, önce Kavaklıdere'deki öğrenci yurdunda kaldım. Orda iken tanıştı(rıldı)m Pakistanlı Muhammed Ali Khan ile. Pakistan asıl dili URDU dili. (UR konusu). Muhammed, benle ilişkiyi

kesmedi. İzmir'de  Ballıkuyu'da kiralık eve, 384 sokaktakai evimize de geldi, 1971'de İstanbul'da, GÜROL EXPORT Muhammed aracılığıyla başlatıldı, 1972'de Ben tutuklanıp ordudan ihraç edilmeden önce. Dostlar alışverişte görsün, diye bana sözde "iş" imkanı hazırladı, Muhammed. gürol eXport,

1971-1978. toplam ihracat Yarım milyon dolara yakın. Türkiye'nin yıllık ihracatı, o zamanlar 2 milyar dolar. Yani onun yaklaşık İkibinde biri kadar. Elde var "SIFIR" (Not: hepsi, Randevüevlerine gitmedi, yanlış anlaşılmasın.)  Sonra, Gar'daki Devlet Demiryolları Öğrenci yurduna geçtim. Kalabalık. Ama yaz okuluna kalınca ben, sadece ben kalmıştım, yurtta. Ve beni üst katlarda, dışardan görünüşle

köşede, Kale suru gibi yuvarlak çevreli, küçük odaya koymuşlardı. Ve odada bir de Alman Demiryolu Teknisyeni. Adı CLAUS (KLAUS da yazılır demişti.) "Arkadaş" olmuştuk. Epey sosyalizm

propagandası yaptım ona, faydalanmıştır herhalde. Ardından da MARK'larını çaldım. Kabahat bende değil. Bavulunun bir kilidini açık bırakmış. Biraz aralayıp elimi sokunca, MARKLar. geçmez. Döviz serbest değil o sırada. Ama Para Paradır."Çaldım" Götürdüm bir ağacın altına sakladım. Gören olmamıştı, hiç kimse ispat edemezdi, benim çaldığımı. Ama,"evdeki hesap çarşıya uymadı" Gar

Polisi'nin tehditli (elektrik vermekten sözetti) sorgusu üzerine, itiraf etmek, ve parayı geri vermek zorunda kalmıştım. İyiki, KLAUS "şikayetçi" olmadı da ucuz atlattım, Hırsızlık olayını. Şikayetçi

olması uymazdı, Yılmaz. Mit marifetiyle, bilerek açık bırakmıştı, bavulunu. Ayrıca, Misyonu da çöpe atmak zorunda kalırdık, Hırsızlıktan tutuklansaydın. Sözün Özü, KILAVUZ olacak yılmaz bu deneyimi yaşasın demiş, misyon koyucu. Ordakilere de "korkutalım", fazla uğraşıyor, politika ile demişlerdir.  Orda yazın kalmakta iken, bir de Fransız genç kız Turist geldi, Kaplumbağa VolksWagen biçiminde

eski bir Citroen'le, bir iki gün kaldı. Ben de, ona arabasında, mihmandarlık yaptım, Ankara'yı dolaşırken. Yurt Müstahdemi, Yurdun Hamamında çıplak gördüm, demişti. Onunla sex yapabilmeyi

çok arzu ettim, mümkün olmadı tabi. Müstahdemden öğrendim sonra, "kel" kafalı yurt Müdürü, atmış yatağa.  (Fatoşcuğum, onda da senle ilgili mesaj var. Bekle SARKOZY zamanını,sarmak için

teyze kızını, diyor. Alman Klaus da bile var senle ilgil mesaj. Deutsch,DOYÇ. (kLAUs) Geceleri pencereleri açık yatardı Klaus (Yaz kış ben hep böyle derdi.) Yıldıray Çınar'ın sesi duyulurdu, Gençlik Parkındaki Gazinolardan. Türkü: Ferhata dilber hey...) Bir kere gördüm kendisini, Yurda bitişik Çay

ocağında, OTURAK'ta otururken. Bir 29 Mayıs'ta, bu İzmir'de 4.cü dalga ezme içinde vefat etti. Anlatmıştım, bağıntılarını.

Demiryol yurdunda iken, TİP'teki faaliyetlerim sırasında, biri, istersen seni İsviçre'ye transfer edebilirim, demişti. "Hayır işim burada" demiştim. Sonra beni TİP yenimaHALLE şubesine transfer ettiler, bi süre de orda çalıştım. TİP'le, yani işimle bağıntılı, Ankara Sanat Tiyatrosu'nun oyunlarına da gittim, yalnız olarak. "Bozuk Düzen", "Ayak Bacak Fabrikası", vesaire. Ayrıca, GENCO ERKAL'ın,

tek kişilik oyunu "bir DELİnin hatıra defteri" ne de gittim. Denemek için, Gençlik parkında,yalnız olarak, NARGİLE de içtim.(zorla, çok). Az daha ölüyordum. Bir daha içmedim. İyiki karşıma esrar,

eroin de çıkarmadılar, denemek için. (Kalk gidelim YAR GİLE) (ve Türkü: Kağızmana ısmarladım Nar gele...) Ve gene Yalnız, ULUS'taki, Atatürk döneminden ünlü, KARPİÇ restoran'da yemekli VOTKA

içtim, çok. Gene az daha ölecektim. Zor iyileştim birkaç günde. Bir daha votka içmedim. içkileri de "sınırlı" içtim, gerektikçe. Annem, genç kızken çocukları, "seni piç seni" diyerek severmiş. Biri

uyarmış, "sen piçin ne demek olduğunu biliyormusun" diye. O zaman öğrenmiş, Piç'in anlamını. KAR-PİÇ mesajı: KARdeşin İngiliz. Hv.H.O. 2.ci Sınıfta iken İstanbul'da, Nejat Şansal Grubu

arkadaşlar, "Taksim'e gidiyoruz, KARI için. Sen de gel" dediler. Mecburen, "evet" dedim. Gece yarısı, sivilleştirilmiş giysilerle okuldan kaçtık. taXim'e. "Piç Yılmaz" ı buldular. O da iki evden karıları

topladı. İki taXi ile Arnavutköy'e gittik. Polis Karakoluna yakın, sahilde bir otele. Paraları vermiştik. Kadınlar otele girince, otelciler bizi almadılar içeri. "kandırılmıştık" yani. Bizim arkadaşlarla, otelciler arasında, sonucu belirsiz bir kavga başlamak üzereydi. Ben güçlükle önledim.(tabii, tertipmiş, bana

yönelik). Taksicilerden biri, getirdi bizi ger, Yeşilyurt'a. Bu olayda da Misyon koyucunun vurgusu, İngiliz kardeş(ler). Hepimiz 6 Kardeşmişiz. 1988'de öğrendim. (Türkü: Biz hepimiz üç kardaşız, ben

ayrı anadanum, ben ayrı ana). IRONY de var olayda. İşin gerçekleşmemesine sevinmiştim. "Ya kalkmazsa korkusu" yüzünden. Denizli'de, Genelev'e beni arkadaşlar götürmüştü, Lise 2'de veya

lise 3'de. Yaş 15 veya 16. İlk "copulation" Neyseki, başarılıydı. Adı Nedret. (Nefret'i çağrıştırır). Paralı seks. O ilk den başka, ben hep yalnız gittim, genelevlere, ve İstanbul'da keşfettikçe

Randevuevlerine, aynı korkudan dolayı. (Fatoşcuğum, Arnavutköy'de bile senle ilgil mesaj da varmış. Bekle FATOS NANO, zamanını, demiş.) (AVRATun, FATOŞ). Stella marifetiyle 3 olay daha

var, kayda değer. Üçüne de yalnız gittim.  Bir gece, cmhUR başKANlığı SENfoni orKEStrası

Page 70:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

konserine. Bir gün, Meclis'e politik işlerim açısından gözlem için. KAT mülkiyeti'ni kabul ettiler. (Anlattım) (CUT: Kesmek, Kes). BOLŞOY Bale topluluğu gelmişti. "Sovyet" (Gitmemek olur mu.) Bir

gece de ona gitmiştim. "Tabiatiyle, erkek baletlerin erkeklik organları, tam salkım olarak, snki üzerlerinde giysi yokmuş gibi belirgindi. Kalabalık içinde Miss "FULCIM" ı da görmüştüm. O da

gitmiş, penis ve testisler seyretmeye. Tabi, asıl mesaj: BOLŞOY. BOŞ-OL-Y. (amputasyon mesajı yani).  Ve tabi Ankara Genelevi. O da beni bekliyordu, Türkiye işçi Partisi gibi. BEN t DE re Sİ. ben de s.k vardı, o zamanlar. (Bak kesin kanaat, Bent deresi'ne yapmışlar ki, Yılmaz birgün "ben de ...  ....."

desin diye.) Denizli'de başlayan, genelevcilik Ankara'da devam etti. Daha sonra, İzmir Kemer'de, sonra  İstanbul'da Yüksek Kaldırım'da, ve İstanbulun Randevuevlerinde. Yüzlerce kez. 1000'i

aşmıştır. 18 Nisan 1983'e kadar, 15 yada 16 yaşımdan 35 yaşıma kadar. Randevuevlerinde, daha rahat ortam buldum. Daha iyi tatmin oldum. Ama Tatminlik hep çok kısa süreli. Paralı, sınırlı

zamanlı, seks. Doya Doya yok. Yazdım, A.K.B.G.K.(1992) kitabımda, Paralı seks, masturbasyon'un üst aşaması. Eş yok, Aşk yok... Beyoğlu Emniyet Müdürü iken, Sadettin TANTAN, bana büyük

kötülük yapmıştı. Randevüevlerini kapatmıştı. "TAN-TAN duymasın" demişti kadın. Oda çok genişti. Bir köşede boy aynası. O çıplak, ben çıplak. Kadını kollarımın üstüne alıp aynanın önüne gitmiştim. Hayatta kucağıma aldığım tek kadın. "düşmekten korkmuştu". (Türkü: alır seni kaçarım kollarımın üstüne...)  Ankara genelevi ile ilgili 3 anı: 1) bir evde iki kız kardeş. Bazen birine, bazen öbürüne giriyorum. Bir keresinde, biri sormuştu: "Hangimizin ÇAMI daha güzel" diye. Ne cevap verdim,

bilmiyorum, ama, "ikinizinki de birbirinden güzel" demeliydim. (Burda da, Dörtlü aile ile ilgili işlerle bağıntılı mesaj var-mış.) 2) Bir kişi beni tanımış, benimle konuşmuştu, genelev'de, Salihli'den sınıf

arkadaşımmış. 7 yaşımda ayrılmıştım, Salihli'den. Nasıl olup da beni hatırladığını sordum. "Sen meşhurdun" anlamında cevap vermişti. Doğru ya, ben Reisicumhur olacağım diyordum,

öğretmenimiz Melahat Atalay'ın kızı Derya da "Kraliçe" olacağım" diyordu. 3)Bir defasında, Kapıda, yaşı küçük erkek çocuk kalabalığı içinden içeri girmeye çalışırken, çocukları kovalamak için Copla

saldıran Bekçinin coplarından bana da isabet etmişti. En yakın karakola giderek şikayette bulunmuştum. Genelevlerle ilgili şunu söyleyeceğim, son olarak. Toplumda Genelevlerin varlığını ve

ne olduklarını öğrenen, büyümekte olan genç kız çocuklar, bundan, olumsuz etkilenirler, Cinsel kişilikleri bir miktar, hasarlı olarak oluşmaya başlar.

Ev'den yeterli para gönderiyorlardı ama, geneleve yetmezdi o para. Çare de vardı: KİLİS. 79 No.lu ilimiz olmuş şimdi. O zamanlar Gaziantep'in bir ilçesi. Suriye sınırı. Kaçakçılık.  Herhalde 4-5 kez

gittim Kilis'e. Özellikle "oyun kağıdı" (yani eski deyimle İSK AM BİL kağıdı) getirmek için. Kahvelere satıyordum, Ankara'da. Kadınlar için Parfüm vesairede getirdim. Biri hatırımda SWAN Krem. Onları da Yurt müstahdemine devrediyordum, (kar'la), o da apartmanlara satıyordu. Niye KİLİS. anlaşıldı değilmi. 1955'de SİLİS (Tokat-Zile'nin köyü) orda 6 (Altı/Six) yıl. 1965'de KİLİS. Silis/Kilis bağıntılı

(esas mesaj sixis) ama KİLİS'E (kilise) derken bir önemli mesaj daha var: Orta çağda Katolik Kilisesi,  Kilise korosunda, sesleri güzel olsun diye, oğlanları ergenlik çağından önce HADIM ederdi. Ve onlara

KASTARAT denirdi. (amputasyon bağıntısı yani).

Bu kadar yazıyı niye yazdım?. Yarın, 9 Ağustos 2012. NAGASAKİ'ye Atom Bombası, 67.nci Yıldönümü (1945-2012). İkinci Atom. Ve Yarın, Sevgili NEJAT UYGUR'un da yaş günü 9 Ağustos. Yılı galiba 1927.

Ve Nejat Uygur, Kilis doğumlu. Tesadüf değil. Misyon koyucunun işi. En önemli işaret: gün-ay: 9 Ağustos. İkinci önemli işaret adında. JAT /JAponya-ATom. üçüncü işaret: NagasaKİ. N ile başlar, Kİlis'in Kİ'si ile biter. İki oğlu var: behzAT ve süheyl. (orda da AT var). Soyadlarında benim ilk

harflerim var: YG. Ayrıca UYGUR kelimesinde "ur" var. Ve de "uygur" kelimesine en yakın kelime "uygun" kelimesidir. AT(om) AT uygun, mesajı da çıkar. Genel Misyon bilincim de bu

değerlendirmelerimi destekler. Ve kanaat kesinleşir. İki tarih bağıntılı. Üstelik, ikincisi, birincisine göre değilde birincisi ikincisine göre kararlaştırılmış. Yani, Nejat Uygur'un, 9 Ağustos 1927'de Kilis'te doğması, 9 Ağustos 1945'de Nagasaki'nin atomlanacağının işareti. Bu ise başka bir konunun, Atom

bombasının varlığının, 1945'den çok çok önce olduğunun da ispatıdır. Biraz "terbiyesizdir" Nejat Uygur, genelde, seks ağırlıklıdır, oyunları "replikleri", ama yine sevgilidir. Güzel oyunlar yaptı. Ben, Televizyonlardan izledim, oyunlarını. Tiyatrosuna, yanılmıyorsam, sadece iki kez, ve burda İzmir'de iken gittim. Ümit Ticaret'e ikinci girişimde, yeni bir genç arkadaş da gelmişti, "eleman" olarak Atilla

Çiloğlu. O sırada ezme yoktu tabi. Ama yine de ben onun ötekilerden "farklı" olduğu kanaatine varnıştım. Bu yüzden, onu, Fuar'da Nejat uygur'un "ÜÇÜN BİRİ" oyununa götürmüştüm. o vesileyle,

bende seyretmiş oldum. 3.ncü dalga ezme başlayınca, Atilla da aynen, "çükünü keserim" sözü kullanmış olmakla, "yanıldın, ben de onlardanım" demek istemişti. Tıpkı, Apartmandaki, Ali

Kundakçı gibi.  2.nci, ve 3.ncü dalga ezmelerde, apartmandan sadece Ali'ye selam veriyordum, rastladığımda. Kendisinden bir "ezme" hissetmemiştim. Niyetim, Apartmana "toptancı" olmadığımı

göstermekti. Ama, Misyonkoyucu, 4.cü dalga ezme'yi, 31 Mart 2000'de, MİT marifetiyle, Ali Kundakçı'yı kullanarak başlatıp, "Ama biz toptancıyız" demek istemişti. (4.cü dalga ezme, bilindiği

gibi halen devam etmekte.) Bir de DEMİR'ler bize geldiklerinde onları, Karşıyaka açıkhava Tiyatrosu'na götürmüştüm. Ben de seyretmiştim yani. Amputasyon sonrası mı, yoksa öncesi mi

şimdi hatırlamıyorum ama, İstanbul'da dolaşırken, bir iki defa Nejat Uygur'la karşılaşmıştım. O da benim gibi yalnız dolaşmaktaydı yollarda. (Tophane tarafı hatırmda) bu da, Nejat uygur işleri ile, misyon koyucunun bağıntılı yaptıklarından. Nejat Uygur. Kelimeleri değiştirir, veya bozar yeniden

Page 71:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

yapar. Birleşmiş Milletler, yerine Çiftleşmiş Milletler. BILDIRCIN, yerine CILBIRDIN. Çok oldu, hasta olduğunu duyalı. Malesef, biraz da Bellek Yitimi ile.

1965-66 öğretim yılı başlarken, "Bir yıl ara vereceğim" okula, bunun için "rapor" alacağım" dedim. Annem de benimle beraberdi, o işleri yaparken.  Profesör Rasim Adasal karşısına çıkmıştık. Raporu

vermişti "disosyatif reaksiyon" teşhisiyle. Anneme de "tedavi ettirin bunu", demişti.  Teşhis doğruydu aslında. (Reaction to the Society of out of order). Verdiği mesajı ise çok sonra

yorumladım: RASİM/MİRAS ADA'dan SANA, AL (Ada dediği ingiltere/windsor). Ve bir yıl İzmir'de ev'de. Yıl biterken, Hava Astsubay Eniştem RUHİ SARI, Hava Harp Okulu sınavlarına girmemi önerdi.

Girdim. Sınav sonuçları açıklanmadan, Eniştem bana müjdeledi. "Bir astsubay arkadaşımdan öğrendim, 5 kişinin içinde TERCİHAN alınmışsın, Hava Harp Okulu'na" dedi. Sonuçlar açıklanıp,

kazandığım kesinleşince de yeni  bir karar verdim. "Sosyalizm için" girecektim, Hv.H.O.'na. Olay, aslında Misyon koyucunun Transferiymiş. MİT için de "seçilmişliğimin" başlangıcı. Ankara'da iken, herhalde birkaç muhtemel aday arasından, en uygun olanı, diye. (Miss "Fulcım"ın da "Yes, That's

true" demiş olmasıyla.) ODTÜ'den kaydımı alırken, gene annem yanımdaydı. Yeri geldikçe söylerdi, Rektörün söylediklerini: "Hanımefendi niye alıyorsunuz oğlunuzu Üniversiteden...) diyerek. Rektör: Kemal KURDAŞ. Mesajı: UR ama KUR. ve de KARDAŞ. Kur kardeşlerin birbirine eş olduğu, toplum

düzenini,yılmaz. Dörtlü Aile düzeni. AŞK ve buna bağlı Sevgi Toplumu.......

*******************

(10 Ağustos 2012   :)          İngilizcede, YANGIN ve ATEŞ kelimeleri aynı: "FIRE". Komutanın askerine verdiği komut da Türkçede "Ateş!", imgilizcede "Fire!"  8 Ağustos 2012 saat 19.00 sıraları,

İzmir-Foça'da orman yangını. 10 hektar alan zarar gördü (Kızılçam,...)  9 Ağustos 2012, 08.00 sıraları, Foça'da, Askeri personel otobüsüne, Bombalı  "PKK" terörist saldırı. Bir asker şehit (özkan

ATEŞli), 10 yaralı. 9 Ağustos 2012, öğleden sonra Muğla-Köyceğiz'de orman yangını. Müdahale eden Helikopter, 15.20 sıraları düştü. içindekiler 3 Rus,2 Türk öldü. Türklerden biri, Hava Kuvvetlerinden emekli, Pilot atıf ATEŞok. 9 Ağustos, hem Nagasaki, hem Nejat Uygur günü.  Orman Genel Müdürü

Mustafa Kurtulmuşlu, kaza BAMBİ'nin (yani su haznesinin)bir ağaca veya taşa takılması sonucu oldu demiş. Nejat Uygur'un gelininin takma adı BAMBİ'ydi, evlenmeden önce. 31 Temmuz 1986 Amputasyon'dan birkaç gün sonra, ben hastanede iken, Cumhurbaşkanını yaverini taşıyan

helikopterin düşüp içindekilerin ölmesinden beri, Helikopter, amputasyon simgesi. (heliKOPTuER). Nejat Uygur'un Kilis'li olması dolayısıyla, birinci olarak Nagasaki ile bağıntılamıştım, ama ikinci olarak, Silis/Kilis/Kilisten iskambil/Kilise'nin Kastaratları... ile de Amputasyona bağıntılamıştım.

Orman genel Müdürü Kurtulmuşlu. Ama Atıf Ateşok, 28 Ağustos 2006'da, antalya-KAŞ'ta orman yangını söndürma sırasında, helikopteriyle GÖMBE göletine düşmüş, ama içindekilerle birlikte

KURTULMUŞ.

Özetle, Nagasaki günü iki olay (ATEŞLİ ve ATEŞOK olayları) bağıntılı, ve öncelikle Nagasaki için. ATEŞLİ olayı, MİT marifetyle. (PKK'yı MİT'in kurduğunu unutmayınız, ve Bu önemli terör olayının, PKK

yönetiminin, dolayısyla MİT'in işi olduğunuda görünüz.) Niye FOÇA? İzmir'de 4.cü dalga ezme, 31 Temmuz 2000'de, FOÇA'lı Ali Kundakçı vasıtasyıla başlatıldı da ondan. ATEŞOK olayı, Stella

marifetiyle. Ama hem ATEŞLİ'nin hem ATEŞOK'un, ikiz olayda buluşturulması, Misyon koyucunun işi. Yani sürecin evveliyatı var.

Foça'da yaralananlar arasında 3 tane soyadı "DEMİR" li olan var. ÖZdemir, GÖKdemir, demirER. Yılmaz 1947-Demir 1949 doğumlu. Çok zaman önce yazmıştım, tekrarlıyayım: 46-47-48 sıra 49'da. (Kahramanmaraş Mardin MUĞLA / Haydi Sen De Koy Birkaç Tuğla).  (Kastamonu otuzyedi, Kestim

onu öküz yedi / Ve sonra gemide çaycı, Önüne bak öküz dedi).

Ve dün Nagazaki günü, Londra olimpiyat. İlk ALTIN madalya, Tekvando. Servet Tazegül. 28 Temmuz 2012 Tanrısal gün de, Tekvandocu Ahmet Sarı'nın kurşunlanıp öldürülmesi ardından. Servet,

ingilizce FORTUNE. Talih anlamı da var Fortune'ın. (MİTA MİTA FORTUNA, ispanyolca. Çanakkale'de, Revir'de öğrenmiştim, TV'den, İspanyollar yollarken Futbol takımlarını, MEKsikA'ya.

1986'da,"Amputasyon'dan" az önce.

*******************

(11 Ağustos 2012, Cumartesi   :)        16.10 civarı, CNN international'ı açtım. "Breaking News" Romney Campaign, in Norfolk Virginia. The governer of Virginia is speaking to the crowd.

Background a warship. He finished his speech. And Mitt Romney, came from the warship, to speak. And he announced  Paul Ryan, as his vice-president pick. I am watching the event,"live".  Just e few

minutes later, below another "breaking news", Two earth quakes, in Iran, measured 6.2 and 6.3, around Tabriz. My clock 16.23, the watch on the TV 09.23. Five minutes later Paul Ryan came from

Page 72:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

the warship. "wow" was his first word, to the crowd. He finished his oration, at 9.46 local time. I didn't turn off. Later around 17.10 I heard about th earthquakes, but not any report was taken yet

for the results of the tremours. And I turned it off.

Taksim'de, Naid Dinçer'e, "Tebrik ederiz" demiştim nedense(!?). Tebrik ederim, demeliydim. Bu yüzden hatırımda kaldı, o sözlerim. Tarihini hatırlamıyorum. 1965 seçimlerinden az sonra. Ne

için İstanbul'daydım onu da hatırlamıyorum. 1967'de Hv.H.O. 2.ci sınıf öğrencisi olarak İstanbuldaydım. Ondan önce mi, Sonra mı, bilmiyorum.    Ve Misyon Koyucu'nun varlığını bulduktan sonraki süreç içinde, yani 1986 ve sonrasında, TEBRİZ kentini TEBRikederiZ biçiminde yorumladım,

güncelde yaşadıklarımla bağıntılı olarak.

Ve bugün bir yenisini daha yaşadım. Tebrik ederiz dedi, Misyon-koyucu,Romney'in açıklamasının hemen ardından, İran depremleriyle. Kelime benzerliğine de dikkat: RYAN/IRAN (YRAN/IRAN). Şimdi

saat 17.55.

20.20 de trthaber.com'dan: 50 ölü, 400 yaralı.     (İlave, 12 Ağustos 2012   :) Sabah Gazetesi'nden: (en az) 180 ölü, 1300 yaralı. 11 dakika arayla. Yerel saat 16.49 da 6.0 şiddetinde, 17.00 da 6.2

şiddetinde. TEBRİZ'in 60 km yakınında.  (Türkiye saati ile İran saati arasında birbuçuk saat fark var) anlaşılan TEBRİK, Ryan'ın açıklanışından az önce gelmiş, ama TV'ye açıklanış ardından gelmiş. Hürriyet gazetesinin dediği gibi "ikiz deprem". Artçı değil yani. Vurgu "iki". 11 dakika ara, ayın

11'inde, ikincisi (yerel) tam 17.00'de. TEBRikederİZ, veya TEBRİkederiZ. Birinci biçimde, iki eder mesajı. ikincisinde kederlenme mesajı.

26/27 Aralık 1939. Türkiye-Erzincan depremi. 35 bin ölü. TC tarihinin en büyük can kaybı, depremde. Özelliği, Eski günde başlayıp yeni günde bitmesi. Tam gece yarısı. Mesajı: Eski dünya

yerine Yeni dünya, geçişi Türkler yapacak. ERzİN-can. 26 Aralık 2003 İran-bAM, deprem 30 bin ölü. 26 Aralık 2004 endonEZya, deprem ve tSUNAMI, Sumatra adası açıklarında. Asya'da 250 bin ölü.

aySUN kayaci, maldivler'de yakalanmisti, depreme. EMRE aşık'a SUNami yaparken. ( İlahi EMRE ita-t-izl--). Çok korkmuştu. Sonra geçti korkusu. Maldivler, Hint okyanusu'nda WERcan adaları, ve de

devlet, 300.000 nüfuslu "cumhuriyet".

13 Ağustos 2012 tarihli Hürriyet Gazetesinde bir vefat ilanı: YANya eşrafından merhum abdurrahman dURu, ve merhume avNİYE dURu'nun kızları,... diye başlıyor. BEDİA YEPREM, 11

Ağustos'ta İzmir'de vefat etmiş, 14 Ağustos'ta İstanbul'da toprağa verilecekmiş. Anneanne. Çok torunu var. Anladığım kadarıyla, beş kızı var. Sevenlerinin başı sağolsun. (DEPREM günü. YEPREM. / 

RYAN günü.YANya)

*******************

(16 Ağustos 2012   :)        Dün, "Tiyatrocu" MÜŞFİK KENTER 80 (seks en) yaşında vefat etti. Ama, dün iki kişi daha vefat etmiş, vefat ilanları Hürriyet'te. İsimleri bağıntılı: GÖKÇE ARIKUT ve AYKUT

GÖKÇE. Sevenlerine başsağlığı dilerim.  ArıKUT-AyKUT benzerliğine de özellilke dikkat. Misyon koyucu, "üçleme" yapmış yani. hİNDİsTAN'ın kuruluş yıldönümüydü, dün. Onu "kutlamak" için. 

aRIkut-aYkut, değişik harfler, kızkardeşinde: yıLDIZKENTEr.  Onu hep YILDIZLI KENTLER'le bağıntılı algıladım. 6 yıldızlı, bir tane, 1 yıldızlılar 90000, hepsi 100000 çiçekkent. YILdıZ, YILmaZ'la da bağıntılıdır, ve de Yılmaz'ın birinci simgesidir. (* YILDIZ, star, zvezda, stella, "ulduz"). SUNA

YILDIZOĞLU aslen ingilizdi (yanlış değilse). Ben Kenter'leri de aslen İngilz olarak biliyordum, Misyon bilincimin başlarından beri. Ama, Hürriyet gazetesi, baba diplomat Ahmet Naci Kenter, anne Olga Cynthia diyor. İngilizcede (baktım sözlüğe) yok Olga kadın adı. Biliyorum Rusçada var Olga kadın adı. Her neyse... Tabii hep sempati duydum, Kenter'lere.  Misyon Koyucu, Üçleme'yi, dün çekilen Şans Topu ile de desteklemiş. 3 Talihli, üçü de Ankara'dan: gÖLbaşı,  ALTINdağ, keçiÖREN. Çıkan

sayılar: Dört tanesi, dizi halinde 3'lü. 3, 13, 23, 33. öteki ikisi 4-15. Ama, her talihliye 415 bin küsur ikramiye. Sayılar, mekanik hile ile. Sadece 3 Ankara'lıya çıkması, ve 415 bin küsur ikramiye işi,

STELLA'nın kitlesel kullanımı marifetiyle. Yani,Çok gelişmiş bilgisayarlı, ve mükemmel programlanmış, anahtar kelimelerle, insan beyinlerini yönlendiren bilgisayar. Artı, uzay teknolojisi.

Tüm insanların, beyinsel faaliyetleri kayıt ediliyor. Gerektiğinde bir bölüm insanlara, kitlesel kullanımla yönlendirme. Şans topu oyna/oynama. Şu sayıları seç. İşi yöneten kişi, operatör kişi,

değil. Bizzat Bilgisayar. (Makinaya oynatma durumu, Mekanik hile kapsamında.)

15 Ağustos'lar, FATİH'in Trabzon Rum Pontüs "imparatorluğu"nu sonlandırdığı tarih, 15 Ağustos 1461'den alınmış. İngiltere, Sömürgesi Hindistan Yarımadası'nı "Din esasına göre", benim doğum

yılımda, 1947'de, ikiye bölüyor. 14 Ağustos 1947'de Pakistan Bağımsız oluyor. 15 Ağustos 1947'de de Hindistan. Pakistan iki parça. Doğu, Batı. Arada 1600 km. Büyük nüfus mübadelesi. Göç. 1972'de, Benim tutuklanıp ordudan ihraç edilş yılmda, 1972'de, Doğu Pakistan, "savaşla"

Page 73:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Batı'dan "bağımsızlığını" ilan ediyor. Muciburrahman önderliğinde, BANGLADEŞ devleti adıyla. Ama 3 yıl sonra, gene bir 15 Ağustos'ta (15 Ağustos 1975'de) Muciburrahman tüm aile fertleriyle birlikte (sözde) öldürülüyor, ve yerine "Yeni Adam" getiriliyor, PLAN mucibi. Yılmaz da, plan MUCİBİ, Dünya Sosyalist devletini kurduktan "kısa bir süre sonra", tüm aile fertleriyle birlikte, öldürülecek. Pardon yanlış oldu, kardeşi tarafından Askeri darbe ile (sözde) öldürülecek, ve yerine "Yeni Adam" kardeşi

Demir geçecek. PIŞŞŞŞT. Sakın inanma Demir. Plan Mucibince, hepimiz essahtan öldürüleceğiz. Misyon mucibince, onlar bizi tepelemeden, biz onları tepeleyip, kurtaracağız insanları, bu

sahtekarların elinden....

Misyon koyucu, PKK'nın Teröre ("silahlı mücadeleye") başlamasını da bir "15 Ağustos'a koymuş. 15 Ağustos 1984. "Kutlu"(!) olsun. 40.000 ölü, 28 yılda. Misyon mucibince....

(18 Ağustos 2012, ilave   :) Bugünkü Hürriyet. yılmaz ÖZdil'in, "AŞK" başlılklı yazısını okudum. KENTER'lerin, ingiliz kökenli (daha doğrusu, anne ingiliz, baba türk) oldukları bilgimin doğru olduğu anlaşıldı. Sevgili YILDIZ KENTER'in de, "Hep Aşk Vardı" tiyatro-oyununu yazmasında da haklı olduğu

anlaşıldı.

*******************

(17 Ağustos 2012   :)      Babam ADEM GÜROL'un vefatı (1995), TRT'ci haKAN GÜLCÜ'nün intiharı (1995), Dağcı haKAN GÜVENÇ'in Kırgızistan'da TANRI dağları'nda uçurum'a düşüp ölmesi (2004)

(=GÜrol,GÜlcü,GÜvenç).        Japonyada, Deprem ve Tsunami, 25000 ölü,(amputasyon'dan 17 gün sonra)(1986), Gölcük depremi 20000 ölü (1999) (=aDEM, DeprEM).  (17 Ağustos'lar....)

(18 Ağustos 2012, ilave   :) Dün gece (17 Ağustos'ta), VAN, EDREMİT ilçesi'nde, depremzedeler için kurulan Konteyner-kent'in giriş noktasında nöbet tutan polislere PKK ateşi, bir polis, ABDURRAHMAN DOĞAN şehit.(Ailesine, sevenlerine başsağlığı dilerim. Zordur...) Babamla iki açıdan "bağıntılı": 17

Ağustos, hem tarih, hem Depremle ilgili mekan, hem ilçe adındaki MİT kelimesi, bu birinci açı. İkinci açı da şu, babam adem 1972 yılında, abdurrahman doğanSOY için, aynen şu sözleri kullanmıştı:

"yesinler, içsinler". 1 Ocak 1971'de, İstanbul, 1.ci Fz.Filo'da kıta subaylığı görevine başlarken ben, Bilgin İltan (devre arkadaşım) da 2.ci Fz.Filo'da başlıyordu. Birlikte bir ev tuttuk. Moda'da, mühürdar caddesi, Başak apt. Giriş katındaki tek daire. ORHAN ergenekon'a ait. 31 Aralık 1972'de de boşalttık

evi. İkinci yarıda, eve Bilgin'in Filosundan, Abdurrahman Doğansoy da geldi. Üçlü olduk.  Biz teğmen, o üsteğmen. Siyasi niteliği "yoktu". Ama başka bakımlardan komutanlarıyla "kavgalıydı". Eve isveçli kız getirip, karı-koca gibi, ama karı-koca olarak değil, uzun süre onunla kalarak, bana, "manevi" işkence yapmasının yanısıra, kendi öteki sorunlarına beni karıştırması, onu "arayanlara"

karşı benim evde kalıyor olması da rahatsız etti beni. Ama katlanmak zorunda kaldım. Biz evi boşaltınca, Ben tabiatiyle annemlerin İzmir'den gelip aldıkları, Çolak İsmail sokaktaki evimizde

kalmaya başladım. Ama mecburiyetten, Abdurrahman'ı da bir gece, "düşmanlarına karşı", o evde "saklanmasına" izin vermiştim. "silahlı" olarak bekliyordu, muhtemel bir "saldırı"yı her kimlerdense.

Galiba, MİT'in takibinde olduğunu söylüyordu. O geceden sonra, alenen söyledim. Beni bir daha arama dedim. Babam da, "o sözlerle" şikayette bulunmuştu bana. "Yani bizim üzerimizden geçiniyor(lar)" anlamında. Tabi, ben, MİT'çi olduğunu, ve yaptıklarının, MİT'in işi olduğunu

bilmiyordum o sırada. Bilmediğim için, "İsveçli kız" olayını da, bana manevi işkence olarak değil de, "arkadaş için" katlanmam gereken bir durum olarak kabullenmiştim. Ben "aç", o benim gözümün

önünde, hem de benim evimde "döner" yerken.

(Ve, saat 17.00'de)  TRTHABER.COM'a baktım: "Şehit polisin annesi tabutuna sarılarak, oğluna KÜRTçe ağıtlar yaktı... Şehit polis Bitlis'in GÜROymak ilçesine bağlı Değirmenköy'de toprağa verildi" yazıyor.  (Bir bağıntı daha. Babamın SOYadı, soyadımız GÜROl. üstelik bu, doğanSOY'la da bağıntılı.)

(Şimdi saat 22.00) Geçici görevle gitmiş, istanBUL'dan Van'a, polis DOĞAN. Ve  erDOĞAN, açılışını yaptı, dün İstanbul'da, "Türkiye'nin en uzun" Metrosunun, "Ya Allah, Bismillah" diyerek, KADIKÖY-

KARTAL metrosunun.  Yarın Ramazan Bayramı'nın 1.ci günü:

(19 Ağustos 2012, İlave   :) "Önceki gün (yani 17 Ağustos'ta), Kendisine boşanma davası açan karısı Asiye ALTUNay'ı Balıkesir'in, EDREMİT ilçesinde, ŞEHİTLER parkına çağırdı Mehmet ALTUNay, ve

tartışmadan sonra, 8 bıçak darbesiyle yaraladı" diyor özetle, bugünkü SABAH gazetesi.  Yani VAN-Edremit'te, Abd UR rahman DOĞAN'ın "Şehit" olduğu gün, BALI KES İR-Edremit'de, "Şehitler"

parkında, bıçaklama olayı. Apaçık, iki olay "connected"(bağıntılı). Türkiye'de, bin kadar ilçeden, ikisinin adı EDREMİT. UR/KES destekli. (ALTUN/ALT'ın).    Ve, "Önceki akşam (yani 17 Ağustos'ta),

Filipinler içişleri Bakanı Jesse Robredo'yu taşıyan pervaneli uçak denize düştü. İçindekilerden koruma polisini denizden balıkçılar kurtardı, ötekiler, 2 pilot ve bakan kayıp" diyor özetle bugünkü HÜRRİYET gazetesi. Bu da, aynı seriden bağıntılı. Ademinkiler, Filipinkiler bağıntısı var burda, 17

Page 74:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Ağustos dolayısıyla. Ve abdurrahman doğanSOY'daki "SOY" bağıntısıyla da. (Demir, Philip babadan; Andrew, Adem babadan. Onay mesajı). Bunun için, 17 Ağustos'ta KİLYOS'ta toprağa verildi Müşfik

Kenter. (Baba Türk, anne ingiliz) (KİLYOS/SOYlik).

(20 Ağustos 2012,sabah, İlave   :)  Babamın ölüm yıldönümü "son derecede" önemli. "Bekliyorum", ne olacak, (ne koyacaklar) diye. 16 ağustos'a veya 18 ağustos'a, "Adem Gürol, Trafik kazasında

öldü" koysalardı, "günartıbir/güneksibir" olarak envantere koyardım. Ama polis DOĞAN için yapmazdım bunu. 17 Ağustos gecesi "şehit", saat 24.00 den önce. Eminim, çünkü TRTHABER.COM

24.00'den önce açmıştı, "taziye" sayfasını. Öncelikle Tarih dolayısıyla aldım DOĞAN'ı . Sonra ne oldu. Ona bağlı, "mesajlar topluluğuna" dönüştü, konu.  Son olarak, Filipinli bakan'ın da

eklenmesiyle. Her akşam, SKY-tv'ye bakmıyorum, tivibu'da. Ama dün akşam baktım. Ve ne gördüm? Edinburg Dük'ü (Yani Philip Baba) Pazar ayinine katılamamış. Kraliyet ailesi "onsuz" katılmış. Çünkü,

5 gündür hastanedeymiş, Dük. Bu ne demek?. Hemen ilk olarak, Filipinli Bakan ardından söylediklerimin doğru olduğunu gösteriyor. Çünkü "peşpeşe". 5 gündür, ne demek. Hastaneye, 15

Ağustos'ta yatırılmış. Yani, Müşfik Kenter'in öldüğü gün. Yani "mesajlar bütünü" nün süreci, 15 Ağustos'ta başlatılmış. Ve dün 19 Ağustos'ta (bana/bize) Philip haberi ile bitmiş. Bitmiş mi, yoksa

devam mı ediyor, ayrı bir konu. Babamın vefat tarihi, "Azrail bozmasın" dileğiyle önceden kararlaştırıldı. 77 yaşında vefat etti babam. Philip Baba, 90 (veya 90 küsur) yaşında. Misyon Bilinci yok, "Global çete bilinci" var.  Onun da vefat tarihinin, "Azrail bozmasın" dileğiyle, Misyon koyucu

(yani kökeni, Philip'in akrabaları olan Misyon koyucu) tarafından önceden kararlaştırıldığı kanaatindeyim. Bu "mesajlar bütünü"nün asıl ve son mesajı, Philip Baba'nın vefat zamanının

geldiğini haber vermek mi (bana/size)? "Bilemem". Bir konu daha: Şu yada bu sebeble, DOĞAN'ın "şehit" olması nın MİT'in bir "Sahte" işi olması durumunda da, Bu "Mesajlar Bütünü" bozulmaz.  Ziya ül Hak'kın uçağını patlamasıyla ölmüş olduğu da "sahte" olay. İstihbaratçı işi. Ama 17 Ağustos 1988

dolayısıyla, son derecede önemli. 17 Ağustos 1995/1999'dan çok önce. Ben, "Tanrı değilmişim, Tanrı rolü oynayacakmışım" dedikten, Yani Misyonu (Misyonun doğrusunu) bulduktan birkaç ay

sonra. Ziya ül Hak, TANRI'nın IŞIĞI demek, değilmi.  Ziya ül Hak'kın ölüm ayrıntılarını bilmememe rağmen, politik bilinç dolayısyla, uçak olayının sahte olduğundan eminim. Şimdi, Filipinler

Cumhurbaşkanı Benigno Akino'ymuş. Anlaşılan, "oğul" Benigno. "Babası" Benigno, iktidara muhalif, sürgünde. İktidarda MARCOS'lar var (karı-koca). BENigno, "ille ülkeme döneceğim" dedi, ve döndü, Uçaktan inince, havaalanında "öldürüldü" (BEN o sırada, hapishanede, yıl 1984 veya 1985) Anında

bildim, sahte olay olduğunu, Politik bilincimle. Üstelik o sırada, Global Çete bilincinden dahi yoksundum. İki süper güç önderliğinde iki kutuplu dünya bilincindeyken. Sonra ne oldu, Benigno

öldürüldü "diye", karısını  CORAZON akino'yu başkan yaptılar Filpinler'e Marcos'ların yerine. (Baktım şimdi tarihine, 21 Ekim 1986). 25 Eylül 1986'da, Çanakkale, Hastanede iken, Doğum

yıldönümümde, olay olarak, bir POLİS'in ölmesi vardı. Ayrıntıları unuttum. Trafik kazası belki. O sırada, Misyon bilincim de yitikti. (PolİS/PenİS). 21 Ekim 1986'dan az önce, Tahliye (aynı gün hem

hastaneden taburcu, hem hapishaneden tahliye) oldum. CORAZON'un başkan oluşunu duysam bile, yorumlayamıyacak durumdaydım yani. Yorumlama, Misyon bilinci tekrar geldikten sonra, ve "yeri"

gelince.... (20 Ağustos,saat 15.30'da, CNN Int.dan duydum, Prens Philip Hastaneden taburcu olmuş.) Ve bu sabah (20 Ağustos'ta) Kanal 7'de duydum ilk kez, sonra da baktım HABER7.COM'dan: Yazar FATİH BAYHAN, "Mustafa'dan, Kemal'e: ATATÜRK'ün Büyük sırrı" adıyla hazırlamakta olduğu

kitap. Babası Mehmet Reşat, annesi Ayşe, Doğum yeri Malatya, Akçadağ. Baba savaşta şehit. Selanik'e halası Zübeyde'nin yanına. Annesi de ölünce, Zübeyde'nin nüfusuna kaydediliyor. Bilinen kardeşi Makbule. Ama Ömer de var. Çanakkale'de şehit. Onun oğulları Ahmet ve Mehmet'ten,şimdi Akçadağ ilçesinde, 50 kadar akrabası var, diyor. Geçenlerde Trafik kazasında ölen Manevi kızı ÜLKÜ

ADATEPE de bunu doğrulamış, 2007'de Malatya'da iken. Ata'nın evinde bu konuşmaları duydum, demiş. Bu konuyu, benim bugün duymam dahi, AbdurRAHMAN doğan polis odağında oluşturulan

mesajlar bütünü'nün bir parçası. ARİFE'den DOĞAN-lar, ELİZABETH'den DOĞAN-lar....

"H E R K E S E    İ Y İ    B A Y R A M L A R"

*******************

BAYRAM-1 (19 Ağustos 2012,Pazar... 3 Olay:)

1) Tekirdağ. Bayram namazı çıkışı, Cami Avlusu bayramlaşmak üzere toplanan insanlar, Bayram kutlaması için "havaya" ateş açan maganda tURhan Samast'ın kurşunuyla, mURat Serdar öldü.

Hrant Dink "cinayetinin" sanığı Ogün Samast'ın kuzeniymiş, maganda. OGÜN'ünki MİT marifetyle, sahte ölüm. TURHAN'ınki STELLA marifetiyle essah ölüm. (Vurgu: "O" gün/ hangi gün?)

2)Kastamonu. V-ALLA Kanyonu. 6 kişilik grup. Biri, Anıl BAKAN, dereye düşüp SUDA kayboldu.Ötekiler mahsur. Ertesi sabah kurtarılabildiler: BAYRAM sönmez, Füsun Sönmez, Yalçın

Akbulut, Necla Tatlı, Ahmet YARLIgan.

Page 75:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

3)SUDAn, Ramazan Bayramını kutlamak için Güney Kordofan eyaletine giden uçağın,sabah Talodi kentine iniş sırasındaki patlamada, 3 BAKAN öldü. Toplam 32 ölü.  Gençlik ve Spor Bakanı Rahim

Tutu, Kültür ve Turizm Bakanı Eiassa dayf-ALLA-h, DİN işleri Bakanı GAZİ el Saddık. (17 Ağustos'ta da Filipinler'de uçağının denize düşmesiyle, BAKAN, suda kaybolmuştu. İçişleri Bakanı,

"memleketine" giderken).(21 Ağustos, 14.15 te TRTHABER.COM'dan, Bakanın cesdine ulaşılmış, Uçağın içinde)

*******************

BAYRAM-2 (20 Ağustos 2012,Pazartesi... 2 Olay:)

1) Ağrı (04 no.lu il) Deprem 4.0 şiddetinde, saat 02.08'de, diyaDİN ilçesi YENİçadır köyünde. (ilde, daha düşük şiddetlerde,art arda hissedilen toplam 31 depremden biri). Evrensel DİN, mezhepsiz

tarikatsiz herkese, YENİdünya için. Sosyalist ekonomi temelinde, standart çiçekkentlerde, ikisi erkek ikisi kız 4 tane özkardeşlerin, doğumdan birbirlerine eş olacağı, toplum düzeni. "Tanrı" böyle istiyor. Kolay anlaşılır mesajlar, yıkıcı (suni) depremlerde... Global Çete Merkezi'nin (=Misyon Koyucu'nun)

işi, "teknoloji" marifetiyle.

2)GAZİantep. Saat 19.45 sıraları. Bomba yüklü araç patlaması. 9 ölü, 65 yaralı. Global Çete Merkezi'nin, MİT marifetiyle, PKK etiketiyle, sivil halka yönelik yaptığı eylem. Global Çete

Merkezi'nin (MİT'in) "Hadım" Yılmaz'dan beklediği: Dünya Sosyalist ve "ateist" devletini kurması. Önce İzmir'de "intikama" dayalı Klasik Terör, ardından Dünya'da "Şantaja" dayalı Nükleer terör.

ABD'ye 2 Atom, onun teslim alınması adrdından Rusya'ya 1 Atom... Dünya devletinin kuruluş "Yol haritası".

********************

BAYRAM-3 (21 Ağustos 2012,Salı... İki "VEFAT", bir "KAZA":)

"Kaza": trAFik. (AF "trick"). Şırnak, Uludere, Gülyazı köyü yakınları. Göreve giden askerleri taşıyan sivil plakalı minibüs, virajı alamıyarak UÇURUM'a. Sürücü Köy Korucusu Mehdi Tosun, ve 9 asker

"şehit". (8 j.uzm.çvş, 1 j.uzm.onb.) ER YOK.

Meliha ER. Başbakan ERdoğan'ın teyzesi. Vefat. Sabaha karşı. Kalp krizi. Yaş TRTHABER.COM'dan 67.  Ve, Perihan KIYmık, AİLE bakanı Fatma Şahin'in annesi. Hastanede Kalple ilgil tedavi sırasında.

Vefat. Bakan, G.Antep'te kriz masasında iken öğrendiğine göre, vefat tarihi 21 Ağustos. Yaş 64 (Yaşıtım). (perihan-erhan- erkeklikhani)

"Son KIYım"... İnsanın insanı öldürmesini temelli sonlandırmak için... Yolaçan koşulları yokederek...

FATOŞcuğum, kABİNe'de 25 Bakan var. İKİ/bEŞ. Biri Kadın. "Aile" Bakanı. Adaşın, FATMA. Asil iş Aile. Yeni Aile... Toplumun temeli 12+ kişi. Bir de "Birim topluluk tanımladık, gerçekleştireceğiz. 50

aile'den oluşan. 600+kişi. Hayat, "Rotasyon'la geçecek" OBA'da (Birim topluluk'ta) (in the "Unit community").

*******************

(23 Ağustos 2012   :) Önceki gün, Hastanede ölen, Bakan Fatma Şahin'in annesinin, ve gene önceki gün Gaziantep'te sivilere yönelik terör olayında ölen 9 kişiden 6 sının cenaze

namazlarının Gaziantep'te, dün aynı dakikalarda, aynı camide kılınması ardından toprağa verilmeleri, "ilginç, kaderin cilvesi" bir tesadüf değil, misyon-koyucu'nun iki ayrı

olayı özellikle çakıştırması, vurgulayarak bağlantılandırmasıdır. Mesajı (bana/bize) büyük...  

*******************

(26 Ağustos 2012   :)   Bugün, Malazgirt Zaferi'nin (1071), ve Büyük Taarruz'un Başlangıcı'nın (1922) yıldönümü. Biz Türkler, Orta Asya'dan geldik Anadolu (Anatolia) ya. Ve şimdi sıra Dünya'nın her yanına gitmekte. Dünya Devleti'ni kurmak için. Asimetrik nükleer savaşla, Dünya'yı "tepeden"

teslim alarak...

Page 76:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

İkinci osmanlı padişahı (=beyi) Orhan Gazi'nin eşlerinden biri de Bizans İmparatoru'nun kızı. Bursa'yı (savaşla) alıp başkent yaptıktan sonramı aldı Bizans imparatorunun kızını, yoksa daha önce

mi. Uygun olan, sonra. Ama (belli ki) anlaşma önce olmuş. Anadolu Selçuklu devleti son zamanlarında parçalandı. 20 tane beylik kuruldu, Anadolu'da. Biri de Bizans'a komşu, Bilecik,

söğüt'te, 1299'da kurulan Osmanlı beyliği. Bu yeni durumda, Bizans Osmanlı'yı seçmiş yeni (gizli) partner'i olarak. İyi ki, "o" ressam, "o" yağlıboya tabloyu yapmış, Orhan Gazi'nin İmparatorun kızıyla evlenme töreninin. Tek başına o tablo bile yeter, 1453'de  Padişah 2.Mehmed'in, İstanbul'u Fethi'nin

aslında, Bizans tarafından Osmanlıya (gizli işbirliği ile) devri olduğunu ispatlamaya.   Bizans'ın Türklerle gizli ibirliği, 1071'de başladı. "Büyük" Selçuklu (Türk) devleti, Horasan'da (Bugünkü İran ve Afganistan) 1038'de kuruldu. 1157'ye kadar 119 yıl. Alp Arslan 1063'de ikinci hükümdarı oldu. Taht

kavgası sırasında öldürdüğü kişinin oğlu Süleyman'ı ve kardeşlerini Diyarbakır civarına sürgüne gönderdi. 1071 Malazgirt. 1072'de bıçaklı saldırıda ağır yaralanıp ölüyor Alp Arslan. Selçuklu

davletinin kuruluşuyla, Bizans egemeliğindeki Anadolu'ya Türk baskısı artıyor. Bizans, bu durumun kendi kontrolü dışında gelişmesini istemediğinden, Alp Arslan'la gizli işbirliği başlatıyor imparator Romen Diyojen, 200.000 kişilik ordusuyla Malazgirt'te Alp Arslan'ı beklemeye başlamadan önce.

(Ansiklopedi diyorki, Alp Arslan 60.000 kişilik ordusuyla, Malazgirt'e yönelmeden önce, imparatora elçiler gönderip Barış önermiş. Bu ne demek, elçiler Bizans'tan da belli ki gelmiş, Alp Arslan'a. Daha da doğrusu, önce Bizans başlatmış, elçi gönderme işini.) Savaş. Bizans ordusu "yeniliyor". İmparator

"esir". Aleni antlaşma yapılıyor. Bizans, Antakya Urfa ve Malazgirt'i Selçuklulara verecek, her yıl vergi verecek, ve hatta Selçukluların düşmanlarına karşı, Selçuklulara askeri yardım yapacak. Ama

bir şartla, İstanbul'a dönebilip imparator sıfatını devam ettirebilirse. Serbest bırakılıyor, ama "dönemiyor" İstanbul'a. Yerine İmparator olan kişi, onun yaptığı antlaşmayı kabul etmiyor. Ve

böylece, Anadolu'nun (Bizans'ın kontrolünde) Türklerin eline geçmesinin yolu açılıyor. Bizans'ın garantisi ne? "Sır ortaklığı" (Hatta, eski sırlarında ortaklığı, Sezar'ın sırrı: Hristiyanlık, Jüstinyen'in

sırrı: İslam). Böylece, çoğu Alp Arslan'ın komutanları olan kişilerin yönetiminde, 7 tane Beylik kuruluyor Anadolu'da, akınlarla. Bağımsız beylikler ama selçuklu'ya "bağlılar".   Alp Arslan'ın

öldürülmesini fırsat bilen Süleyman faaliyete geçiyor. Ve Anadolu'da en güçlü konumda bu kez o oluyor. 1075'de de İznik'i alıp Başkent yaparak, Anadolu Selçuklu Devleti'ni kuruyor. Besbelli ki, Yakın Bölgede "Güç" Süleyman'ın eline geçince, Bizans bu kez ona yöneliyor. "Al İznik'i, kur yeni devleti". Anadolu Selçuklu devleti 1318 yılına kadar 243 yıl. Osmanlı Devleti 1299-1923, 624 yıl.

Süleyman şah,Bizans'ta Botaniates'in tahta çıkmasına "yardım ettiği için", karşılığında Batı Anadolu'yu da almış. Ve hatta, Bizans 1081'de,bir antlaşma ile, Maltepe'yi sınır kabul edip

Anadolu'nun tamamını Süleyman Şah'a armağan etmiş. Tabi savaşsız da olmaz.  Bizans "Selçuklu tehdidine karşı" Papadan yardım istiyor. Ve Böylece Haçlı Seferleri başlıyor. 1097'de, Birinci Haçlı Seferi orduları İstanbul'da buluşuyorlar. Selçuklu'nun ikinci hükümdarı 1.ci Kılıç Arslan, Başkent'i Konya'ya "taşımak zorunda" kalıyor. Toplam 19 hükümdar yönetmiş, Anadolu Selçuklu devleti'ni. Beşinci hükümdar, 2.ci Kılıç Arslan, İstanbul'da 3 ay kalarak, Bizans'la Barış Antlaşması yapmış.

Ama Buna rağmen, "bir bahaneyle", Bizans Büyük bir orduyla Anadolu'ya yürümüş. Yürümüş ama, 2.ci Kılıç Arslan, Bizans ordusunu, Miryokefalon (Şimdiki Afyon yakınlarında) "pusuya" düşürüp

dağıtmış, 1176'da. Ansiklopedi diyorki: Bizans'ın (Türklere karşı) iki büyük Bozgunu. 1071 Malazgirt, 1176 Miryokefalon. Miryokefalon'dan sonra, Bizans saldırmaktan vazgeçip, "savunmada" kalmış

hep, Türklere karşı, (Yani İstanbul'u teslim edene kadar.)  İlk haçlı Seferi'nden sonra, Haçlı seferleri devam etmiş. 7-8 defa. 1291'de son bulmuş. (1299 Osmanlı'nın kuruluşundan önce, yani). 1212'de adı "Çocuk Haçlı Seferi" olan, ve büyük çoğunluğu 12 yaşından küçük, çocuklardan oluşan bir haçlı

seferi bile yapılmış. Çocukların çoğu güç koşullara dayanamıyarak ölmüş, kalanlarda köle pazarlarında satılmış. ("Din adına".) The Crusades...

1.ci Dünya savaşı'nın amacı: Rusya'da Sosyalist Devlet, Anadolu'da Laik Devlet. Hem 3 büyük savaşla Dünya Sosyalist ve Ateist Devleti Kurmak Proje'sine uygun, hem Sosyalist ekonomi

temelinde Sevgi toplumunu kurmak (global çete üyelerinden gizli) Misyonu'na uygun. Alenen görevlendirilen iki kişi. Biri "Mağdur" edildi, LENİN. (abisi, çar tarafından sözde öldürüldü). Biri

"Mağrur" yapıldı (Çanakkale'de). Aslında ikisi de (gizli) kurban, biri 54 yaşında Sİfilis'ten, biri 57 yaşında Sİroz'dan öl(dürül)dü. Global çete üyeleri biliyor lar öldürüldüklerini. Proje'ye göre Yılmaz da

kurban, ve öldürülecek, iş yaptırıldıktan sonra, ama gizlice değil, alenen. 15 Mayıs 1919'da Yunan İzmir'e çıkarıldı (İzmir'in işgali). Ve ertesi Gün 16 Mayı'ta, Mustafa Kemal İstanbul'dan yola çıkarıldı, deniz yoluyla, Samsun'a doğru, Yunan'ı "denize dökmek", ve Laik cumhuriyeti kurmak üzere. Yola çıkmadan önce, Padişah, Mustafa Kemal'i makamında kabul etti, başarılar diledi, ve saat armağan etti. Hedef Ankara'da Meclis toplamak. Bunun için İngilzler, İstanbul'daki Meclis'i 18 Mart 1920'de

kapattılar, vekiller Malta'ya sürgüne. 36 gün sonra, 23 Nisan 1920'de Meclis (TBMM adıyla) Ankara'da toplandı. Birkaç ay sonra Padişah, "Vatan'ın parçalanmasını" öngören SEVR antlaşmasını

imzaladı. (Yeni Meclis'e armağan). SEVR, ilgili ülkelerin parlementolarında kabul edildikten sonra yürürlüğe girecekti, ama zahmet edip imzalamadılar. Onaylayan sadece bizim Padişah. 26 Ağustos 1922, Yunan'a "büyük taarruz", 30 ağustos1922 "Zafer", 9 Eylül 1922 İzmir'in kurtuluşu. 18 Eylül'de

Anadolu'da hiç Yunan askeri kalmadı. (Yanan, Yunan oldu). İngilizler ateşkes istediler. 11 Ekim 1922 Mudanya mütarekesi, en önemli maddesi, Yunan Trakya'yı "hemen" (15 gün içinde)

terkedecek. (İngilzlerin armağanı) 1 Kasım 1922'de, Meclis "Saltanatı kaldırdı". 16 gün sonra'da 17

Page 77:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Kasım 1922'de, Padişah ("korkusundan"!) bir ingiliz savaş gemisiyle İstanbul'dan, "kaçtı". Ama halk dindar. Halifesiz kalmasın. Ertesi gün 18 Kasım 1922'de Meclis, Veliaht prens Abdülmecit'i tahta

çıkardı, pardon "Halife" ilan etti. Ne yurtdışındaki Padişah, "ben hala Halifeyim" dedi, ne de Abdülmecit efendi, "iki tane halife olmaz" dedi. (18 Kasım 1949, Demir'in doğum tarihi). 24 Temmuz 1923 Lozan antlaşması. 29 Ekim 1923 Cumhuriyet'in ilanı. Sıra geldi, laikliğe. 3 Mart 1924 "Hilafet kaldırıldı" ve Osmanlı hanedanı yurtdışı edildi. Aynı gün,"Tevhid-i tedrisat" (din okulları iptal), ve Şeriye vekaleti iptal, yerine "Diyanet işleri Başkanlığı. 1925 Tekkeler Türbeler kapatılıyor. 1928

Anayasa'dan "Türk devleti'nin dini islamdır" sözleri çıkarılıyor. 1933 Okullarda Din dersleri kaldırılıyor....     Atatürk, Yılmaz'ın yetişeceği "ortamı" hazırladı.

*******************

(27 Ağustos 2012   :)   Bugünkü Hürriyet Gazetesi bir haber, aynen: (eşeKARISI öldürdü. BAYRAMda memleketi KASTAMONU'nun çatalZEYTiN ilçesine bağlı KIZIlcakaya köyüne giden FATMA

kesKİn'i 2 EŞekarısı soktu. fenalaşan keSKİN, ÇATALzeytin ilçe hastanesi'ne kaldırıldı ama kurtarılamadı. kesKİN'in ALerJİ nedeniyle ANAflaktik ŞOKa girerek yaşamını yitirdiği belirlendi.)    

Hayvanların... kuşların ve hatta böceklerin de "stella" marifetiyle yönlendirilebildikleri bilincim yaşadığım tecrübelerle, eskidir. Ama, konuyu daha somutlaştırabilmek için şunlarıda yazayım: Beyinlerina yerleştirilen chip'lerle farelerin, sağa sola istenilen yöne hareket

ettirilebildikleri haberi, kuşların istenilen yere uçurtularak kondurulabildikleri konusunda iki ayrı haber gazetelerde çıkmıştı. Ve dahası. El Kaide, CIA'nı taşeronu, ama gazetelerde şu haberde

çıkmıştı. CIA, El kaide'nin Afganistan'daki TORO BORA mağaralarında gizlenen militanlarını izlemek için bir proje üzerinde çalışmakta. Kelebek (galiba "Güve") üzerine, mikro kamera, ve Kelebeği

yönlendirebilmek için, "chip". Her ne kadar, proje başarıldı demediyse de, bunun (bana/bize) mesajı "başarıldı" anlamındaydı, kuşkusuz. Yani İKİEŞ ek arısı, chip'le yönlendirildi. Ama Fatma'nı alER*i'li

olması çok önceden sağlandı. Soyadı apaçık(bana/bize) mesajlı KES-SKİN. Olay bayrAM'da. (Bayramda başka neler oldu) "Kastamonu 37,kestimonu öküzyedi" sözlerim çok eskidir. (Zaten  o

ilimize o numaranın, çok çok eski zamanda 37'ye denk getirilmesi de "kestimonu" içindir.) 2 eşekarısı. (iki/s-ki). ZEYTİN/TEYZİN= Teyzenin kızı/ KIZI lcakaya/ Kızıl=kızılyıldız. aler J i.(=er).

ÇATAL/ÇATLA/alTAÇ. ŞOK="Sakin görünüyor" Odasında Dr. GÜLER YILMAZ'ın, hemşiresinin sözleri. Sadece üçümüz vardık. Manisa/Magnesia. (2.ci tımarhane başlangıcı) "Şoka sokup sokmamak

konusunda. Devlet hastanesine göndermişlerdi, Şoka sokulabilir raporu almışlardı. GÜROL YILMAZ, "nasıl" GÜLER.....

********************

(29 Ağustos 2012   :)    Bugün, Vatan gazetesini "seçtim". Milli Voleybolcu Neslihan Darnel varmış gazetede. "Kızımı ip atlarken doğurdum" diyor. Anlatıyor: "Kızım Zeynep'in doğumu biraz KOMİK

oldu. Ben 9 aylık hamileydim ama doğum beklenenden 17 gün erken oldu. O sırada İSPANYA'daydık Eşimin spor yapası gelmiş,gidip İP almış atlamak için. Terasa çıktı. Ben de izliyorum ama

atlayamıyor yani, olmuyor. Göstereyim dedim, kimse de beni durdurmadı, ne yapıyorsun diyen olmadı. İşte ben atlayınca doğdu zeynep."     Evet komik olduğu kadar, son derecede ender bir olay.

Ne var bunda? "DOĞUM" var, "İP" var. Kızlık soyadında da "DEMİR" var (tam kelimeyi unuttum). Daha önce ispanya'da TENERİFE takımında oynamışlığı var. Adı NESLİHAN, Nesllihangisi sorusunda

var. İspanya/esPANA. Bunları "birleştirirsek" şöyle olur:     DEMİR NESLİ FİLİP TEN ERİFE DEN DOĞMA  (erife, Arife demek burda). Evlilik soyadı DARNEL, DARDANEL'i (Çanakkale'yi) çağrıştırır.(17 no.lu il/17 gün). İşi VOLEYBOL (VOLE/LOVE). Eşinin adı ORKUN.  Vatan gazetesinde Bulmaca olarak,

Çengel Bulmaca'nın ortasındaki fotoğrafın sağını ve altını kesip yapıştırmıştım, bloknota. Yani Çengel Bulmacanın 3/8 in den de az kısmını. Ve o az kısım içinde ARİFANE kelimesi çıktı. "F"

harfinin sorusu "DEMİR'in simgesiydi, (cevabı: "FE"). Ve sorulardan biri de "nesil" di (cevabı: "KUŞAK"). Ve biri de "rusça evet" (cevabı da "DA"/darDAnel). Özetle, Birader Demir'in aslen "ingiliz" olduğuna dair, Misyon koyucudan "Onay Mesajı" (Merci.)  Malum çözümler de var gazetede. Kimin

Fotoğrafıymış diye de baktım, muratBOZ'unmuş. "Z" harfi de izMİR'in "Z"si. (izMİR/deMİR). Bak Demir: Tanrısal Emir. oyunu BOZ....... 

*******************

(31 Ağustos 2012   :)  Dün TSK günü'ydü. "Asker Millet" tir, Türk Milleti. Bu yüzden seçti Misyon Koyucu, Türk Milletini, Dünya Devleti'ni kurmak için. Bugün Subay oluşumun 44.ncü yıldönümü.

Temel Psikolojim "Türk Subayı Psikolojisi" dir. Türk Subayı erkektir. İşi, meslek tanımını aşar. Erleri eğitmek, Vatanı korumak için gerektiğinde savaşmak, erlerine komuta etmek. İşiyle ilgili "korkusu" yoktur. Erleri de erkektir. "Askerlik" erler için, sırası gelince yapılacak bir "Vatani görev" dir. Türk

askeri, bu bilinç ve duyguyla, hiyerarşik yapı içinde, mutlak itaate dayalı "disiplin" le davranır. Türk kimliğimizle kuracağız Dünya Devleti'ni. Kalmasın Dünya'da Milliyet Farkı amacıyla. Kuracağımız

Page 78:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Yeni Dünya'da, gene "Askerlik" meslek tanımını aşmaya devam edecek. "Askerlik", en geniş anlamda "Güvenlik Konuları". Toplum için, hayatı feda etmek riski gene var olacak. Ama, tüm "mesleklerin", ebeveynlerden, evlatlara kalacağı gibi, Subaylık da, Karı koca birlikte. Çiftler,

çocukları belli bir yaşa gelince, onları öteki çifte emanet ederek, "Askere gidecekler", karı-koca birlikte. Orada onları karı-koca Subayları karşılayacak, eğitecek, komuta edecek. Subay olacak

çiftler de önce "askerlik" yapacaklar, ardından meslek okulları, Subaylık okuluna. Görev süresi biten karı-koca asker "çiftler" de kendi meslek okullarına. Meslek okullarını bitirenler, ebeveynlerinden

devralacaklar, mesleği. 25 tam yıl, meslek hayatı. Yeni Dünya'da, doğallığımıza uygun olarak, Aile'de erkeğin "Dominant" olması, Toplum içinde de öyle, toplumun kurumları, en baştada

"Güvenlik" kurumunda (Ordu'da) da öyle. Askere giden çiftler, kendilerinden yaşça büyük Subay "çiftler" bulacaklar karşılarında. "İtaat" (Disiplin) için uygun durum. Ama erkeğin "dominant"

oldüğunu gözeterek, eğitim, komuta.

Ve bugün, Diana'nın Paris'te, "trafik kazasında" sözde "ölmesinin" 15.ci yıldönümü. Niye saklandı, DAYANA. "DAYANAMAM bu durumda toplum önüne çıkmaya, en iyisi toplum beni öldü bilsin" dedi.

Sonunda kabullenmişti, kocasının AŞK'ını. Gençti, güzeldi Diana. Charles'ın ailesi bulmuştu eş olarak Charles'a. Ama Charles'ın kalbi doluydu o sırada, Camilla'ya. Kocasına "yolu" açtı. Kocasıda

dayanamazdı, Camilla'ya olan aşkının toplum önünde somutlaşmamasına. "8 yıl kadar" sonra, 9 Nisan 2005'te Evlendiler Charles ve Camilla. Kutladım. Ertesi gün de 10 Nisan 2005'te Demir ve

Gül'ün 30.cu Evlilik yıldönümlerini kutladım.  AŞK, cisellikten kaynaklanan, ama onu aşan bir sevgi türü. Biz insanlar için Sevgilerin kaynağı. Bitkilerde yok sinir sistemi. Fiziksel acı duymazlar. Hayvanlarda gelişti sinir sistemi. Fiziksel acı duyarlar. Uzun evrim süreci. Ruhsal acı da var.

Duygular gelişti. Sevgi ve Nefret duyguları gelişti. Hayvanların bazılarında sevgilerin anası, ananın yavrusuna olan sevgisi olarak kaldı. Baba ilgilenmedi yavruyla, ve hatta anasıyla da ilgilenmedi, zamanı gelince seks yapmaktan başka. İnsanda, eşe olan aşk (erkekten kadına, kadından erkeğe karşılıklı) sevgilerin kaynağı biçimini aldı. Evlat sevgisi, gerek anada gerek babada eşe olan aşkın (libidolu cinsel sevginin) evlatlarda (libidosuz) devamı biçimini aldı.  (Türkü: Atem tutem men seni, şekere katem men seni, akşam baben gelende ögüne atem men seni...) Evlat sevgisinin karşılığı

Ebeveyn sevgisi. (Şarkı: Aşkın ka NU NU NU NU yazsam yeniden, kimi ümitleri yel alır gider...) Kanun 1) Ortamda karşı cinsten kişi(ler) olacak. 2) Kalpler BOŞ olacak. 3) Başta yaş olmak üzere

uygunluk. 4) "Karşılıklılık" (reciprosity) 5) Birazda CANADIAN Dollars. Unutmayalım, Doğa becerememiş bir konuyu: Normal koşullarda gelişmesini tamamlayamayan kişilerde Libido kendi

cinsine de yönelebiliyor. AŞK cinsellikten kaynaklandığından, homoseksüel "AŞKLAR" da mümkün. Normal koşulların varlığında yaşadığımızda, olmayacak hiç böyle aşklar.  Aşk, duygu olduğu için,

akıl yoluyla Aşk'a ulaşılmaz. Ama akıl yoluyla aşkın oluşması engellenebilir. Örneğin, mevcut toplum düzeninde, "hiç kimse", karşı cinsten, kendi öz kardeşine aşk duygusuyla bağlanmaz. Kişi, aşksızken, aşksızlık çekmez. Cinsel ihtiyacını hisseder sadece. Tıpkı Vitamin ihtiyacımızı

hissetmeyip, yemek yeme ihtiyacımızı hissettiğimiz gibi. Ama, yeterli D vitamini almazsak, sonuç belli. Bunun gibi "Aşksız yaşam" da Eksik yaşamdır, insan için. Aşkın oluşabilmesi için akıl yoluyla koşullar hazırlanabilir. Yeni Aile, Dörtlü Aile, "Doğumdan Aşk" herkese. Sıfır Libido ile yaşarken,

Semra'ya da aşık olduğumu farkedince, "üzüntümden" ağlamıştım, İstanbul'da. Benim aşkım vardı çünkü, Ayla. Sonra karar verdim. Semra'yı da alacaktım Karım olarak yanıma. Kalbimde iki kadın olacaktı. Meğer Misyon'un programıymış, iki eş (herkese). CHARLES-DIANA durumunda "mümkün değildi", başka çözüm. Tabi, Diana da aramızda.......   Ve, zikirde fayda var: Charles'ın da hayat

çizgisi, benimki gibi, Misyon koyucunun eseri aslında.

31 Ağustos 2012'den iki olay: 1) (1 Eylül tarihli Sabah gazetesinden)  FİLİPİNLER'de denizde deprem. yerel saat 20.50, TSİ 15.47 (öyle yazmış) 7.9 şiddetinde, "Denizde" 16 santim Tsunami

dalgaları. Hasar var, 1 ölü. Bağıntı: FİLİP'İN gelini Diana. KURTuluşu, toplumdan gizlenmekte buldu. "Trafik Kazası", sözde erkek arkadaşı Dodi el Fayed'le, kocası Charles'a "yolu açabilmek" için. 2) (1

Eylül tarihinde trthaber.com'dan) Bir düğün ve nikah olayı. Ayni ad ve Soyadlı Damat ve Gelin. Elbistan'da evlendiler. Samsun'da, özel bir bankada çalışan Bayan ÜLKÜ KURT, bir SEMİNER

için Antalya'ya gidiyor. Otel'de, adıma oda ayrılacaktı deyip gösterilmesini istiyor. Resepsiyon görevlisi, Aynı ad ve soyadla, Otelin inşaatında görevli, Kahramanmaraş-Elbistanlı Bay ÜLKÜ KURT için bir oda ayrılmış olduğunu söylüyor, ve bunun bir ŞAKA olup olmadığını soruyor. Bilahare, iki

ÜLKÜ resepsiyonda tanışıyorlar, 3 yıl kadar sonrada evleniyorlar. Asıl Bağıntı kURt'lar daki UR. Ve Türkçede kökü KURT olan sadece iki fiil var. KURTarmak, KURTulmak. Kurtulmak'tan da KURTULUŞ kelimesi. Kurtuluş Savaşı, "aslında" 19 Mayıs 1919'da, SAMSUN'da başladı. 30 Ekim 1918 Mondros

Mütarekesi ardından, MARAŞ, önce İngiliz, sonra Fransız işgaline uğradı. TBMM askerleri Fransızlarla çarpışmadı, ama "Maraş" halkının Fransızlara "direnişi" dolayısıyla, Fransızlar Maraş'ı "terketmek

zorunda" kaldılar. Onun için, Maraş'ın da "Kurtuluş Savaşında" rolü var. (Sonradan 1972 veya 1973'de şehire, bu yüzden "Kahraman" ünvanı verildi. Baktığım 2 farklı kaynakta 2 farklı yıl. Gün-ay

aynı:7 Şubat). Yani İkinci Bağıntı:"KURTULUŞ". Zikirde Fayda var, TBMM'yi ilk tanıyan FRANSA olmuştur, Ankara antlaşması ardından çekip gitmişlerdir. Muğla, ve Antalya'yı işgal eden İtalya,

direniş bile görmeden erkenden işgalden vazgeçip gitti. Ve hatta Ankara hükümetine Savaş uçağı bile verdi ("sattı" yani), Yunan'a karşı kullanması için. GRASYA... Üçüncü Bağıntı ÜLKÜ. ÜLKE'yi

Page 79:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

çağrıştırır. Ülke-Kurtuluş yorumunu destekler. Ve, Ülkü İdeal demektir. Ülküm, "en güzel dünya" dersem eksik olur. Tutkum diyorum. Tutku (Passion) kişiseldir. En Güzel Dünya'yı "ben varken"

başkası kuracaksa, tutkum söner. Gücüm olsa bile, ne desteklerim ne kösteklerim. Konuya yabancılaşırım yani. Ama ülkü "herkes" için olabilir, kişisel değildir. Dolayısıyla "Tutkum" derken

"ülkümüz" de demiş oluyorum ben. (Düğün, özellikle Subay olduğum gün-ay, 44.cü yıldönümünde Dört-Dört) FATOŞ'cuğum, "tutkumuz" kelimesini de kullanabilirim, sakıncası yok.  Dördüncü bağıntı:

Diana'nı soyadı SPENCER/s pens er/ "PENİS" çağrışımlıdır. SEMİNER kelimesiyle benzerlik taşıyor. Seminer'de de EMİN var. Emin misin Yılmaz?  Ha Ha...

İLAVE: 11 Eylül 2012 tarihli Sabah gazetesinde de var iki ÜLKÜ'nün haberi. Ek bilgi de var: "Aynı YIL doğdular...35 yıl önce" (YIL/YILmaz bağıntısı, Ve Barış kız'ın 35 yaşının son gününde evlendiler. İzmir

plakası da 35. "Yaş 35, yolun yarısı eder" demişti şair.

Yarın, Yeğen Barış'ın 36.ncı ve Kuzen Alev'in 56.ncı Yaşgünleri.  Kutlu Olsun...

*******************

(1 Eylül 2012   :) Barış kız 36 Alev dayısı 56 oldu.

Küçük yeğen Sevgi bana "Kalemlik" hediye etmişti (Ne zaman?) ABD'de "Lotto" (Mega Millions) 31 Mart 2012 çekilişi, LOTTO tarihinde en büyük ikramiye, üçe bölünmüştü. Sevgi ve babası Demir ağırlıklı mesajla.     Büyük yeğen Barış da bana "Space Ball" hediye etmişti (Ne zaman?) ABD'de "Lotto" (Michigan Power Ball) 1 Eylül 2012 (Barış Kız'ın 36.ncı yaş günü) çekilişi, LOTTO tarihinde 3.ncü en büyük ikramiye, bir kişi kazandı. Barış ve babası Demir ağırlıklı mesajla. Tarihi belliydi ama, 1 Eylül'ü göremediğim için, Michigan Power Ball'a baktım. Evet tarih doğru. Ve ordan bir

"metni" aynen aktarıyorum:   ***Donald Lawson decided to have a little bit of fun with his mother TWO WEEKS ago. I called her and said, "I got a surprise for you. I won 200.000 Dollars in the

POWER BALL". She goes: "Oh my GOD; Yay!" I said, "All right. Are you reday, Ma, Well the truth is, I won 337 millions and 4 Dollars, in the Powerball. Ha, ha.***    Buradan İkramiyenin tamamını

öğrendik: 337000004 Dolar. "Dört" vurgulu, beş Sıfır peşpeşe. "SIFIR"(SIR) vurgulu. 31 Mart'takiyle de bağıntılı. Kişi başı 218666667 Dolardı beş tane 6 peşpeşeydi. Sevgi henüz Bir yaşına gelmemişti, Babasına söylemiştim, İstanbul'da, 1986 sonlarında, Sevgi'nin en sevdiği sayı 7, Barış'ın en sevdiği sayı 5 diye. Talihli Donald LAWson, aynı gün almış yani ikramiyesini. 44 yaşında. (dört-dört) Çıkan

sayılarda da var  (08-11-21-44-49-22) 49 da var. Demir 1949 doğumlu. Donald DEMİRyolu mühendisiymiş. DEMİR KİMya "yüksek" mühendisi. LAW hukuk, yasa anlamında ama LOVE'yi

çağrıştırır, burda "o" mesajla. SON, ingilzce oğul, türkçesi belli. Şöyle yorum uygun: SON amaç SEVGİ toplumu. "Son Kıyım" olarak da yorumlanabilir. Yer Michigan. (işi gan). Donald'ın annesine 2 hafta önce söyledikleri. 2 yüzbin dolar demesi, Mother and "SON". Bu dört işarette de Annemizin iki

oğlu mesajı var: Ben ve Demir. Annesiyle gitmiş İkramiyeyi almaya. Galiba, evli değil, annesiyle yaşıyor, yalnız. Öyleyse, ben gibi, yani. "McDonalds'dan yemek yemeye devam edeceğim" demiş.

Adına uygun. (Children's song: Mac McDonald had a Farm...). Piyango'yu SAKIZ'la kutlamış, duyunca işinden istifa edip bir paket sakız almış. "BARIŞ KIZ" diye yazdım çoğunlukla bugüne kadar

yazdıklarımda, Barış'tan sözederken. Ona uygun: saKIZ'la kutlamak. İkramiyesini, TAKsit TAKsit değilde, peşin aldığı için,Vergi kesintisi büyük. Şöyle demiş: "SAM AMCA'ya biraz

kızgınım...vergilerin ardından elime sadece ... dolar geçecek. Telefonda sormuştum Barışa, "How many uncles do you have?" diye. "one" demişti, Turgut ve Ahmet de var, demiştim (dayıları). Ve Bir defasında, telefonda babası ve annesiyle konuştuktan sonra, telefona Barış kız geldi. "Amca sesini

duyayım" dedi. Anında, "Duy Bakalım" dedim. Negatif'ti tavrım yani. Anında, şoke oldu, sorarcasına tekrarladı sözlerimi aynen. İşin aslı şu: "Ağır ezilme şartlarında" yaşıyorum. Halimi sormak dahi "ezme" vesilesi olarak kullanılıyor. "iyimisin" (yoksa tımarhaneye geri gönderelim mi). Demir ve

Gül'den, ezme'de kullanılan söz ve davranışları istemediğim gibi, "Boş" konuşma da istemiyorum, tabiatiyle. Ama, konuşmayı kesmek, olumsuz değerlendirilmesin diye, devam ediyorum onlarla "boş" konuşmalara, telefonla, gerek onların beni aramasıyla, gerek arasıra benim aramamla. Ama,"Zırhlı" (hazırlıklı) olarak, hep. Telefonu Barış alınca, Zırhsız (hazırlıksız) yakalandım. Bu, "miserable" şartlarda, sevdiklerimle, "boş" konuşmak istemememin gereğiydi o sözler. Hangi

tarihteydi Barış'çığım. Kızmakda haklıydın. Donald da haklı, "Uncle Sam" a kızmakta. Evet galiba ben açmıştım telefonu o gece Demir'lere, 4 Mayıs 2009 gecesi. Sevgi'nin, Hollanda'ya Barış'ların yanına gideceğini öğrenmiştim. Telefondan bir saat kadar sonra. BİLGE köyü katliamı oldu. (sivil olay) 44 ölü. MARDİN-MAZIdağı ilçesi-BİLGE köyü. Bilge, 40 günlük kadarken ölen ablamızın adı.

YILmazı/mazıDAĞI bağıntısı. Ölenlerin çoğunun soyadı ÇELEBİ. Fatoş'un İzmir'de iken "ilk" işi. O olayı "Başlangıç" yaptım, ogünden beri, telefonlara cevap vermiyorum, "hiç kimseye" telefon açmıyorum.

Tabi asıl DEMİR'ler söz konusu. Hem onları "Boş" konuşmaktan kurtarmak, hem onlara "Boş" konuşmaktan kurtulmak için. 3 yılı geçti. Demir, Demiryolu'nda. Ama Demiryolu'nun Barışla bir

bağıntısı da Adem dedesi. Demiryolcuydu babamız. Barış severdi Adem dedesini. Adem dedesinin 17 Ağustos 1995'de vefatının ardından Demir'lerin "bize" ilk gelişlerinde, Barış bana sormuştu,

Page 80:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

"Adem dedem nerde" diye. Haberi olmamış yani vefatından. Ben vefat ettiğini söylediğimde, üzüntüsü yüzüne yansımıştı. Haklı olarak severdi dedesini Barış. Dr.Esat ışık'taki kiralık evde, en çok

babam "baktı" ona, bebekliğinde. Yoğurtçu parkına götürürdü. Bir anı: Salondayız, Babam Barış'a "Dede" diyor ve eliyle kendisini gösteriyordu. "Dedeyi öğretmek" için. Ama Barış da sesle onu taklit etmeye çalışırken eliyle de dedesini değil kendisini gösteriyordu.... Misyon Koyucu'ya, POWER ball

için Merci...

Alev'ciğim, Misyon koyucu seni de unutmadı:  4 Eylül 2012 tarihli Hürriyet gazetesinden aktarıyorum: *** ABD'nin IOWA eyaletinde...Hava Şovu...Hoppers Flight Jet Team... Cumartesi (yani

1 Eylül) günkü gösteri sırasında Piloy Glenn A. Smith'in (58) kullandığı... eSKİ çekosLOVak yapımı...uçak, iki uçakla birlikte gösteri yaparken... tarlaya çakıldı...uçak ALEV topu'na dönerken,

pilot yaşamını yitirdi...Binlerce izleyicinin tanık olduğu...*** Bunun için de Misyon koyucuya Merci...

*******************

(4 Eylül 2012   :)  Bugünkü Sabah Gazetesinin Manşet Haberinden aktarıyorum: *** Suriye Devrimiyle Dayanışma Ağı, Esad'a direnişin başladığı Mart 2011'den bu yana sivillere yönelik kanlı bilançoyu açıkladı...29 bin 388 ölü...*** Abartma olsa bile, sayının gerçeğe yakın olduğu belli. "Arap

Baharı" adı altında, Tunus, Libya, Mısır ve Suriye'de olanlar, Global Çete'nin işi. Dolayısıyla, gerçekleştirilmesi esas itibariyle, bizzat o ülkelerin yöneticileri, ve onların emrindeki istihbarat örgütlerinin becerileri. Bölgesel bir plan için gibi görünmekte ise de aslında, Hadım Yılmaz'ın

"başkanlığında" Türklere, Dünya Sosyalist ve Ateist devletini kurdurtmak büyük planının hazırlık aşaması. Türkiye'de, Orta Doğu'da ve Dünya'da olup bitenler, Büyük Planın "Yol Haritasına" uygun.

Sabah Gazetesinde, önceki gün akşamı, PKK'nın ŞIRNAK'ın Beytüşşebap ilçesine yaptığı saldırı haberi de var, tabi. 10 asker Şehit, 20 terörist ölü. Devlet, MİT marifetiyle, 1970'li yıllarda kurdu

PKK'yı, ve PKK 15 Ağustos 1984'de "silahlı mücadeleye" (=teröre) başladı. Bugüne kadar 40 bin civarında ölü. 28 yıldır. Hadım Yılmaz'ın işlerinin başlatılmasına kadar, Büyük Plana uygunluk

içinde... 

Bugün, 4 Eylül 2012, Spiralli kitaplarda yer almayan, buraya kadarki yazılarımın çıktısını aldım. Birini Demir'lere postaladım, ötekiler kitaplara eklendi. Ve o iki kitaptan birini, ve yilmazgurol.com

kitaplarından biriyle birlikte, bugün Fuar'da, "Holler"deki Polis Standı'ndaki polislere verdim, "bugün imza günüm" diyerek. İmzaladım, "Türk Polisine" kelimelerini de yazarak. 81.ci Fuar. 31 Ağustos-9

Eylül arasında. Hergün gidiyorum, "Şıra içmeye"....

*******************

(6 Eylül 2012   :) Bugünkü Sabah Gazetesi'nden bir haber: Adana, DEDEkorkut mahallesi'nde berberlik yapan Sedat özTEMUR, arkadaşı marangoz Erkan DEMİR tarafından "senet meselesi"

yüzünden, 3 Eylül 01.30'da bıçaklanarak öldürülmüş.   (Hulusi DEDEmiz, DEMİR'e hep TEMUR dedi.)

Dün, 5 Eylül 2012, Salihli'nin Kurtuluşu (1922'de). Talihli'nin Kurtuluşu (Ne Zaman). Dün olan 4 olay: 1) 01.00 sıralarında, ESKİşehirspor  oyuncusu Ediz Bahtiyaroğlu (26 yaşında) KALP krizinden öldü. 2)

KOSTA RİKA açıklarında yerel saatle 08.42'de 7.6 şiddetinde deprem. 2 kişi panik nedeniyle KALP krizinden öldü. 3) AF yonkarahisar, Merkez Kanlıca mahallesi yakınındaki Askeri Mühimmat deposu

patladı, el bombalarının tasnifi sırasında, saat 21.15'de. 25 asker şehit. 12 hafif yaralı (8 asker 4 sivil), "Deprem gibi" tariflerle. Şehit askerlerden üçü, emrAH (arAL/kartAL/sandALcı). 4) CAMILLA, 6 kişilik bir grupla (akrabaları, ve bir sanatçı ile, "Mavi Tur" için BODRUM'a gelmiş. (Haber Hürriyet Gazetesinden, Gün belirtmemiş. Herhalde, dün, Salihli'nin kurtuluş gününde.) (CHARLES'ın da bir

süre sonra gelip geziye katılabileceği belirtilmiş.) WELCOME...

*******************

(7 Eylül 2012   :)  5 ve 6 Eylül'de, ülkemizde bir gün ara ile peşpeşe 2 önemli olay. Afyon'da Mühimmat Deposunda patlama, 25 asker şehit. İzmir'de, Kaçakları taşıyan teknenin batması, 61 kişi

öldü. (Suriye, Irak ve Filistinli). Birbiriyle bağıntılı (AFyon/İZmir), Kaza görünümünde, ama Misyon koyucu'nun "Yılmaz'la ilgili işler için" becerdiği 2 olay. Bugünkü Milliyet gazetesinin ön

sayfasında, bu iki olayla ilgili şunlar yazılı: Afyon'daki patlama Türkiye'yi yasa BOĞdu./İnsanlık İZmir'de BOĞuldu. (5 Ekim 2008'de, BOĞaça almak için Zirve Fırına girmek üzere iken, "adam" beni

yumrukladıktan sonra, BOĞmaya çalışırken epey sıkıntı çektim...)

*******************

Page 81:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(8 Eylül 2012   :)  iTALYA'da da, İzmir'deki gibi Tekne Faciası'nın, İzmir'dekinden 1 gün sonra olmuş olması, onun da 5-6 Eylül olaylar zinciri'nin devamı olduğunun işareti. Dün, 7 Eylül'de,

136 TUNUSlu'dan, 56 sı kurtarılmış ötekiler, ve tekne kayıp. Dün 7 Eylül'de, Milli MOTOsikLET'çi  MustAFa Kemal MerKİT (lakabı Çöl Kaplanı) Meke gölü etabında "kazada" ölmüş,  onu izleyen

arkasındaki İtalyan hafif yaralı, Çarpan Hollandalı da ölmüş. 5 Eylül'de anTALYA'da başlayan, 11 Eylül'de Alanya'da bitecek olan  Transanatolia Rallisi yarışması da kaza dolayısıyla iptal edilmiş. Dün

7 Eylül'de, Milli Futbol takımı, Hollanda'da, Hollanda'ya 0-2 yenilmiş. Dün 7 Eylül'de, Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu, İstanbul'da, Hollanda Dışişleri Bakanı ROSEnthal'e, Türkiye-Hollanda diplomatik ilişkilerinin 400.cü yılı münasebetiyle basılan HATIRA PULU'nu vermiş. TEKİN-BARIŞ

menteş (yeğenlerim) HOLLANDA'dalar, KAÇ yıldır?  YABAN, 1 Mayıs 2011'den beri, onu biliyorum, bu yılbaşında öğrendim, yılbaşı kutalama kartı olarak gelen fotoğrafından...

Bugünkü Milliyet, toz bulutu içinde yarışmacıları göremeyen, İtalyan yarışmacı, arkadan çarparak iki yarışmacının (Hollandalı ile Türk Merkit'in) ölümüne sebep oldu, diyor. Merkit, 1960 İstanbul

doğumlu. Yurtdışında katıldığı Ralliler arasında 1997'de TUNUS da var. Merkit haberine bitişik bir haber daha var Milliyet'te. ABD'li Merritt Belçika'da, 110 metre engelli yarışta, kendi Dünya

Rekorunu yenilemiş, (anlaşılan, dün 7 Eylül'de). Soyadını yazdım sadece. İki soyad arasındaki benzerliğe dikkat. 

*******************

(9 Eylül 2012   :) İzmir'in Kurtuluşu, 90.cı yıldönümü. 09.09.09 yazısı sırtımda çıkmıştım dışarı, 87.ci yıldönümünde. "seksen yılın en yoğun yağışı" ile İstanbul'da SEL CAN aldı, 21 ölü, özellikle

AYAMAMA deresinde, ben o yazıyla çıktım diye. Bugün ne var?

5 Eylül'de İzmir'de batan teknedeki iki Türk, kaptan bURhan yılmaz, ve yardımcısı mustAFa mucuk tutuklanmışlar. Gazetede Vefat ilanı FATih PEKİn  7 Eylül'de vefat. Pekin Çin'in başkenti. 7 Eylül'de Çin'de deprem, yerel saat 11.30'da 5.6 şiddetinde, 80 kadar ölü.(Eski bir film: Pekin'de 55 gün, Ava Gardner. Peki de... Bir de şarkı: Peki Peki anladık...) 8 Eylül'de, dün maraş, PAZARcık ilçesi akDEMİR köyü merkezli,13.01'de, 4.1 şiddetinde deprem, Bugün 9 Eylül'de, izMİR, URla ilçesi YAĞcılar köyü

merkezli 01.32'de 3.6 şiddetinde deprem. (Süreç, KOSTA RİKA depremiyle başlamıştı.)

10 Eylül 2012, Hürriyet Gazetesi'nden: *** Türk Basınında sayfa TASARIMının önde gelen isimlerinden Yaşar Tufan Aksoy (65) dün İZMİR'de vefat etti.*** (vefat ilanında 9 Eylül... Gazeteci - Mason, yazılı).  Ve dün (9 Eylül), Bilecik-Söğüt, Ertuğrul Gazi'yi anma ve Yörük şenliklerinde (Bu yıl

731.nci) Devlet Bahçeli yere kapaklandı, ayağı kabloya takılarak. (Stella marifetiyle, niye).

Bahçeli, Sabah gazetesinin deyimiyle "yüzükoyun yere KAPaklANDI". Ve KAPANDI dün (9 Eylül) 81.ci İZMİR "enternasyonal" FUAR'ı, bu yıl ki ana teması, "Yaşamın her alanında TASARIM",

yaşaRtUFAnaksoy'un vefat günü. 15 gün sonra yaşım 65 olacak.  Dörtlü Aile'ye dayalı Sevgi Toplumu "ne zaman" TASARlandı?  "Is there" an Intelligent Design (TASARIM), as a whole, in the

Universe? (Bir türkü: URFAlıyam ezelden...)

11 Eylül 2012 tarihli Hürriyet'ten, 9 Eylül'de, 2 şehit, ve 1 Vefat ilanı: Vefat: Emekli İSTİHKAM kıdemli Kurmay Albay ER-DOĞAN usuloğlu. Sehitler: Piyade uzman çavuş güner ER-dem, Piyade er

çetin -DOĞAN. Albay'ın Cenaze namazı, 12 Eylül'de, İzmir, Balçova, UĞUR camiinde kılınacak ve ardından, Manisa, Kırkağaç, GELENBE belediyesi mezarlığına defnedilecek. (12 Eylül 1980, TSK'nın

"bir bütün halinde" yönetime el koyması).

*******************

(12 Eylül 2012   :) Ben kimim? Dünya Sosyalist ve Ateist Devletini kurmak üzere, 18 yaşımda MİT tarafından, ama aslında Misyon Koyucu tarafından, Sosyalist ekonomi temelinde Dünyada Sevgi toplumunu kurmak için doğumdan seçilmiş, özetle 7 milyar insana "Baş" olacak kişi. Tarihin en

büyük politik olayı'nın baş aktörü. 11 Eylü 2001 Süper Terör olayı da Tarihin en büyük Terör olayı. Dolayısıyla Yılmaz'la (Yılmaz'ın işleri ile) "Bağıntılı" yapıldı, "Süper Terör" olayı. Herşeyden önce,

Dünya Devleti'ni kurmanın Yol Haritası'nı gösteriyor. Sözde El Kaide'nin amacı Dünya İslam Devleti. Elinde "Atom" olsa, tepeden şantajla, Dünyayı teslim alabilir. Bu model, Dünya Sosyalist Devletini kurmak için öngörülmüş. Bağıntı sadece bu kadar mı. 19 kişiydi, intihar eylemcileri, (Atatürk ve

arkadaşları da 19 kişiydi, Samsun'a "çıkarlarken" Atatürk'ün 19'ları ile, Bana/Bize mesaj). 4 Uçak kullanıldı, üçü çarptı (2+1), biri düştü.(Dörtlü Aile Mesajı). Bir mesaj daha var: Toplam ölü sayısı

2998.

Page 82:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

"1968 hareketi" Uluslararası bir hareket olarak, Fransa'da başlatıldı. En çok, Türkiye'yi etkiledi. Sağ-sol çatışması biçiminde Türkiye'de 1.ci Terör, 1500 kadar ölü, 1968-1972 yılları arasında. Belirleyici

"Sol"du. "Sağ" buna tepki olarak gelişti. SOL'un belirleyici örgütü'de THKP oldu, onunla ilgili en büyük dava da içine benim de dahil edildiğim, 30 kadarı devre arkadaşım toplam 100 kadar asker kişinin yer aldığı 256 sanıklı dava, 1972-73 yılları, Selimiye-İstanbul. Tutukluluğum sırasında asker

kişilerin tamamının, sivillerinde tamamına yakınının MİT görevlisi olduğunu kavramıştım. Yani 1972'de Kızıldere'deki ölümler (Tğm.Saffet Alp, ve Mahir Çayan başta 9 sivil'in ölümleri) sahteydi.  THKP daha sonra, DHKP adı altında varlığını sürdürdü, bugüne kadar. Türkiye'de 2.ci Terör, gene

sağ-sol çatışması biçiminde, 1975-1980 yıllarında, 5000 ölü. 12 Eylül 1980'de TSK'nın yönetime el koyması ile son buldu. Ama, 12 Eylül yönetimi döneminin başlarında Türkiye'de 3.Terör başlatıldı,

1984'de, "bölücü" (Kürt Bağımsızlığı) temelinde. Halen sürmekte, 40000 kadar ölü. 12 Eylül'ün 3.ncü Yıldönümünde, tutuklu olarak, hemoroid nedeniyle, Haydarpaşa Askeri Hastanesindeydim

(Şimdi GATA'nın bir kolu). Yanılmıyorsam, yazılı olarak kutlamıştım. (Gazeteye filan yazarak). Talip psikolojisi içinde, 18 Nisan 1983'de Banka Soygunu olayı ardından. MİT'e güvenerek, ve onun "yeşil

ışığıyla". Bugün 12 Eylül'ün 32.nci yıldönümü, gene "kutlu" olsun... 11 Eylül 2001 Süper terörü, İzmir'de bana, halen devam eden 4.cü dalga ezme'nin başlarında oldu. Ama 10 Eylül 2001'de de Türkiye'de İstanbul Taksim'de, Polis noktasına, DHKP'nin bir intihar saldırısı olmuştu. 2 polis şehit

olmuştu. Ben bu iki olayın hemen ardından, yazmıştım açıkça (KİPA'da, Karşıyaka Park'ta)  "11 Eylül 2001 olayı CIA işi, 10 Eylül 2001 olayı MİT işi" diye. Dün 11 Eylül 2012'de, 10 Eylül 2001'deki olayı "tekrarladılar". İstanbul, Sultangazi Polis Merkezi'ne DHKP'nin intihar saldırısı, 1 Polis şehit. Terör

örgütlerinin yöneticileri, EL KAİDE, DHKP, PKK,... istihbaratçı kişiler. Ve gerektiğinde, örgüte aldıkları sıradan kişileri "intihar eylemine" yönlendiriyorlar. El Kaide, İslam dinini kullanarak. DHKP, Sosyalizm ülküsünü kullanarak. PKK, Kürt kurtuluşunu kullanarak. Tabii Nihai olarak "terör

örgütleri", İstihbarat örgütleri aracılığıyla, Global Çete'nin (Gizli Dünya Devleti'nin) emrinde. Bu sağlam misyon bilinciyle, 11 Eylül 2001 "Süper Terör" ardından, hemen (anında) teşhisimi

koymuştum. Ama sebebi daha sonra açıklığa kavuştu. İzleyen zaman içinde Kesin ölü sayısı da açıklandı. Dikkatimi çekmişti, ilginç sayıydı, ama önem vermedim. Kitlesel bir yıkımdı. Sayı'dan

"mesaj" çıkarmak olmazdı. Dün akşam Takvim yaprağında tekrar gördüm, "sayıyı". Gene ilgilenmedim, çöpe attım. Ama sabahleyin fikrimi değiştirip, çöpten çıkardım, sonra da bloknota yapıştırdım. Mesaj vardı, o "sayıda" da bana/bize. Misyon koyucudan. Sayı 2998. İlk dikkat çeken 3000'den İKİEKSİK. (tikieksik,yılmazın.) Biraz daha dikkatli bakınca 3000 deki 3. Hem 3.ncü Dünya

Savaşı mesajı, hem 3.ncü tımarhane tehdidi hatırlatması. Nasıl becerdi, Misyon koyucu. Tabi ki STELLA marifetiyle, ve özel bir "bilgisayar programı" ile. Yani, 2998'i makina becerdi. Tıpkı 31 Mart 2012'de Tarihin en büyük Lotto çekilişinde, ikramiyeyi 3'e bölüp, kişi başına 218666667  ve 1 Eylül 2012'de, Tarihin 3.cü en büyük Lotto çekilişinde sadece 1 kişiye 337000004 Dolar'ı becerdiği gibi.

Sayının mesaj olduğunu bu sabah farkettim. Ama, onay mesajına da ihtiyacım vardı. O da geldi, günün gazetelerinden. 2298 kişiden biri, sadece özellikle biri Türk'tü. Olay olduğu sıralarda "önemsiz" olan konu, çok önemli oldu, bir anda. Adı ZÜHTÜ İBİŞ. "İŞ" var soyadında, Binanın

103.ncü katında İMİŞ o sırada. (103 de, "3"lü). Cesedine ait birkaç parça bulunmuş, ve "memleketi" SARIYAPRAK'da toprağa verilmiş, sonra. (YAPRAK, y.rak bağıntısı) NEwYOrK yılmaz sende? Karısı

Leyla UYAR ibiş, şimdi ünlü bir PİZZA markasını yöneten firmada yöneticilik yapıyormuş. Pİ zza K ul ES i,  İkiz Kuleler, WORLDtradeCENTER. Sayı'daki mesaj Stella ile ilgili. "Stella bu", diyor, Misyon

koyucu "bize"...

13 Eylül 2012 tarihli Sabah Gazetesinden: (İZMİR, Ödemiş, Birgi Beldesi. Raşit Taşpazar 2 yıl önce komşusu İbrahim Özdağ'ın incir bahçesinden kendi bahçesine "SU" geçirmek istemiş, komşusu kabul etmemiş... İhtilaf... Raşit, önceki gün, bahçelerinde çalışmakta olan, İbrahim'i eşi sEZer'i, gelini ÖMRÜye'yi, ve onların yanında çalışan İsmail SU'yu pompalı tüfekle öldürmüş, beldeye

dönmüş, bakkaldan SİGara alıp tekrar olay yerine dönmüş ve kendini de aynı tüfekle öldürmüş.)  Önceki gün, yani 11 Eylül 2012, süper terör'ün 11.ci yıldönümü. Ben, hep Süper Terör dedim, olaya, ta başından beri. İngilizcesi SUperterror. (Su yüzünden İsmail SU). ödem İŞ/BİR gi de, zühtüib İŞ/BİR

türk'e uydu. 4+1 ölü. onbirİNCİ yıldönümünde, İNCİr bahçesinde. "Hayat" reel, ama Stella marifetiyle, "Misyon koyucunun" eseri, 2998 sayısı için onay-mesajı. Bir şey daha var. 40 günlük

kadarken ölen ablam(ız)ın adını, yanlış hatırlamıyorsam, Huriser teyzemiz koymuş, BİRGİ'deki, Birgi dede'den esinlenerek, BİLGE olarak. Annem(iz) BİLGİ derdi.

Dün, 13 Eylül, ben "SU"lu konuyu yazdıktan sonra, "SU parası" geldi, herzamankinden 100 TL fazla. Bu sabah baktım, SAYAÇ'a 263 yerine 283 yazdırmış, Misyon koyucu, MİT marifetiyle, "İzmirli" için

kullanmak üzere. Az sonra gideceğim, 1737 sokak'taki İZSU'ya, "düzelttirmek için", Giriş'inde reklam var: "YILMAZ Sayaç" diye. Bana da uyarısı: SU konusuna daha kapsamlı bak, diyor. 11 yıl önce, ben adlandırdım "SUper terror" diye, ama belli ki aslında Stella ile onun işi. Bugünler için.

SUriye için. Bak orda da 2 var. İkinci yıl. yani yıl 2. İç savaş, ölü sayısı 30000 e yaklaştı. Birgi'deki olayı da 2 yıl önce başlatmış, bu günler için, ama evveliyatı da var. İsimlerdeki mesajlar. SUperman

(Christopher Reeve) ile doğum günlerimiz aynı (25 Eylül). (Tom & Katie'nin kızı) SURİ'YE, ve (yeğenim) SEVGİ'ye aynı doğum günü (18 Nisan) 20 yıl arayla (S..İ/S...İ) Sİ/DA/JA/YES/evetevet. TOM (aTOM).......  2998 kişi (ikieksik) biri ibiş/birgi ödemiş. Pakistan'da da, Pakistan Tarihinin en büyük 2

Page 83:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Fabrika yangını, 11 Eylül 2011'de, Karaçi, dAYAKkabı fabrikası ölü 289, LAHor tEKStil fabrikası ölü 25, Toplam 314, YAnaRAK öldüler, 2998'e "yakın" sayı. İKİz kuleler. Doğum yılımda kuruldu

Pakistan, URDU dili asıl dilleri. (URdu yılmaz, onun için destin yanak)(destiny). 11 Eylül 2011'de Türkiye'de pkk TERROR'una toplam 2 Şehit asker (daha), HAKkari'de. İkisi de Uzman Onbaşı.

erSANSANcı Ladik'li, haKANbalta Anamur'lu. Ladik, Ladin'i çağrıştırır,(=El Kaide). Anamur (burda öncelikle) UR çağrıştırır. ++++Düzelttirdim. bAYLAn sayaç'mış, Yılmaz Baskül'le karııştırmışım.

Zühtü İbiş'in karısının kızlık soyadı da uYAR'mış....

Demir; "Bu" yazının hemen ardından internet'te (ilk kez) arayıp buldum. Biliyordum ama, unutmuştum. CHARLES'ın doğum tarihi, 14 Kasım 1948. Yani senden 1 yıl, ve 4 gün daha büyük. 4

burda, "Dörtlü Aile" işareti.

Sonra, "biraz daha bilgi":  CAMILLA'nın doğum tarihi, 17 Haziran 1947. (1947 doğumlu olduğunu biliyordum. (Charles & Camilla AŞK'ı). (1995 Camilla Boşanıyor, 1996 Diana boşanıyor, 1997 Diana "trafik kazası", 9 Nisan 2005 Charles-Camilla evliliği) Camilla'nın bir oğlu (1974 doğumlu,Thomas)

ve bir kızı (1978 doğumlu, Laura) var. Thomas Eylül 2005'te, Laura Haziran 2006'da evlenmişler. Ve 5 torunu varmış şimdi Camilla'nın. Charles'ın "malum" iki oğlu var William (1982 doğumlu), Harry

(1984 doğumlu). William 2011'de evlendi. Harry, halen "bekar". Sevgi için düşünmüştüm, yaşları da uygundu (Harry 1984, Sevgi 1986). Halen o "niyetimi" sürdürüyorum, Sevgi'nin Sevgilisi olduysa bu

arada, niyetim geçersizdir. Ve günün sürprizi, yarın (15 Eylül) Harry'nin yaş günü. (song: Congragulations and celebrations...)  Ve CHARLES 1948, ANNE 1950, ANDREW 1960, EDWARD

1964.

*******************

(15 Eylül 2012   :) Bu sabah, Harry'ye,  "webeditörATroyal.gsx.gov.uk" (AT= @) aracılığıyla, Doğumgünü kutlama mesajı gönderdim, e-posta ile:  "Today you became 28 be HAPPY HARRY MARRY Sevgi if she is still available she is 26 and pretty Yilmaz one of your

uncles"

"Bu" yazıyı yazdıktan hemen sonra, bir bağıntı olmalı düşüncesiyle, hesapladım, aklımda da 100 sayısı vardı, Camilla ile aramdaki Gün Farkı'nı. Evet, tam isabet, Camilla'dan 100 gün sonra

doğmuşum. 17 Haziran 1947-25 Eylül 1947. Yani demişler ki, Camilla, Yılmaz'da 100 gün önce doğsun. (y ü z / y ılma z)

Ve, Annem Arife'nin bir ramazan Bayramı Arifesinde doğduğu bilgisinden hareketle, geçenlerde hesapladığım gerçek doğum tarihi 24 Nisan 1928 doğruysa, (ki doğru olduğu kanaatindeyim)

Kraliçe Elizabeth'in doğum tarihi 21 Nisan 1926 ile, Demir'le Charles'ın doğum tarihleri arasındakine benzer bir bağıntı var. Demişler ki, Elizabeth, Arife'den 2 yıl 3 gün önce doğsun. Demir-Charles

ikilisinde 4 gün, burda 3 gün. BİREKSİK burda 40 günlük kadarken ölen BİLGE ablamızın işareti. Yıl farkı 2 de, 2 anne işareti.

Bugünkü GÜNEŞ gazetesinden bir haber: "Çankırı'da Kurşunlu-Çankırı demiryolunda Devlet Demiryolları işçilerinin bulunduğu tren, karşı yönden gelen tren çekicisi ile çarpıştı. işçilerden İhsan özDEMİR olay yerinde, Yılmaz Demir hastanede hayatını kaybetti."  Aynı gazeteden başka bir haber: "Konya'da hemzemin geçitte Hızlı Tren ile TIR'ın çarpışması sonucu 1'i ağır 3 kişi yaralandı. Meram ilçesinde..." (TRAIN/TANRI)... Demir, annemiz  Silis'te bizi, "Yılmaz Demir" diye çağırırdı.  (Ve, şimdi

trthaber.com'a baktım: "Çankırı, ILDIZIM köyü istasyonu yakınlarında, 08.45 de" diyor. Anlaşılan "dün"... (YILDIZIM çağrışımlı).

Yılmaz Yılmaz, eski subay, şimdi KOTON firmasının sahibi. Silis'te de (1955-61 yılları arasında) Demir Demir vardı, Demiryol personeli arasında, galiba "yol çavuşu". Salihli'den, tayinimiz Samsun-Sivas hattında Çamlıbel'e olmuştu, önce. Bir ay kadar kaldık orda. 7 yaşımda, 2.ci sınıfı bitirinceben,

ayrıldık Salihli'den. Ordaki okul arkadaşlarımdan, öğretmenimizin kızı Derya Atalay, dan başka, sadece iki isim var hatırımda kalan. Biri Şerif (sheriff), öteki EDİP ÇAMLI (çamlıbel bağıntılı). Şimdi,

Karşıyaka 1875 sk, başlangıcı 2 Numarada, tabela. "Edip Çamlı-Mimar" yazıyor. Belki o arkadaşımdır. Niye adı hatırımda kaldı. Evine gitmiştim. Ders çalışmak için, birlikte. Eve dönerken, tel örgülerden,oyun olarak, atlarken, bacağımı kanatmıştım. Evde azar işitmemek için, Ediplerin

köpeği ısırdı, demiştim. Küçük bir ev köpekleri vardı. (DOG/GOD bağıntısı) (YILMAZ/ZAMLIY=çAMLI bağıntısı). Edip, Edebiyatçı=Yazar demek. Ama şuna da uygun: "Onu hadım EDİP, başkan

yapacağız, ondan korkmayın, o aslında bir kurban, (Global çete merkezinden, üyelerine izahat)". Çamlıbel'de lojmanımız, istasyonun üst katında. Camlar çift. Rüzgar hep ıslık çalıyor. Arkamızdaki Dağın tepesinde görünür tren. Orada durur. Makinist, durduğuna dair, kutuya imza bırakır. Sonra, frenle, döne döne, İstasyona gelirdi. İstasyona bitişik kar tünelleri vardı. Bir ay kadar kaldık orda.

Page 84:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

"Bizim" okul durumundan dolayı, sonra bizi aynı hat üzerinde, SİLİS'e tayin ettiler. Tabi oraya da, eşyalarımızı, Kapalı Yük vagonu ile, biz de içinde, taşıdık. Silis İstasyon Şefliği'ne babam. Varınca, Eşyalarımızı Vagondan, Demiryolu işçileri indirdi, Makasçı'da onları yönlendirdi. Makasçının adını

unuttum soyadı YILMAZ'dı, çerkes. Vagonun Açık kapısından, aşağıdaki işçilere, eşyaları taşımaları için, gayretlendirici kelimeler arasında, onlara "UŞAKLAR" diye seslenmişti. Yanlış olmasın, galiba

"Hadi Uşaklar Hadi" gibi. "UŞAKLAR" kelimesini, herhalde ilk kez orda duymuş olmalıyım ki, hatırımda kaldı. (1985'te Çanakkale'de, soyadı Can, kıçıma parmak atarken, Ranza üstünde "gayretlendirici" ses tonuyla, Ha Ha Ha diyen kişi benzerliği.) Hala gözümün önünde, Çerkes

makasçı Yılmaz'ın,Vagonun kapısından aşağıya bakışı, ve seslenişi. Çanakkale'deki de gözümün önünde.

Salı günleri, epeydir, Kemeraltı yoluyla dönüyorum, Basmane'den Konak'a. Ve KEStelli sokağı köşesindeki Bozacıdan Boza içerek. Geçen Salı, Bozacı sordu, ŞANS Topu'nda hangi numaralar

çıkacak, bir sayı söyle, dedi. "38" dedim. Ertesi gün 12 Eylül'de çekilişte 38 çıkmadı ama, 30 ve 8 vardı. Ondan da önemlisi bir kişiye çıktı ankara/ETİMESGUT.  ahmETruhİMESrureGülturgUT.

SARI'ların işaretini vermiş Misyon koyucu, Bozacıyla. Ruhi Eniştem de "asker"di, 12 Eylül 1980'de "askERiye"nin yönetime el koyması. 12 Eylül 2012'de, PKK terörü'ne 2 Şehit daha. 14 Eylül  tarihli

Hürriyet'te çıktı Şehit ilanı, P.Uzm.Çvş. fERhat KAPLANgiray (Kayseri,Yahyalı ilçesi, Burhaniye köyünde defnedildi), ve P.Uzm.Onb. ERol ERdi (Balıkesir, ivrİNDİ ilçesi,Büyükyenice beldesinde defnedildi.) Yani 11 Eylül'de 2 Şehit daha, 12 Eylül'de de 2 Şehit daha. Fatoş'un evlilik soyadı

Kaplan'dı. Kayseri 38, balıKESir 10. Sabriye Halamın oğlu, Kuzen Alaattin ve eşi Emel'in, 3 çocuğu var. ERDİNÇ-EROL ve kızkardeşleri ELİF (yorumlar, çok eski ERdi, ERol...), Erdinç de, Erol da

"İSTATİSTİK" bölümü mezunları. (astıkkestik...) Şans topu, Havan topu...   Halam, 3 Ocak 2000'de vefat etti. Hala, hâlâ bekliyorum ben...

*******************

(16 Eylül 2012   :)  Dün, 15 Eylül 2012, Harry'nin 28.ci Yaşgününde olanlar: 1) AFganistan'da Harry'nin görev yaptığı NATO üssüne, Taliban Saldırısı, 2 Amerikalı Asker, ve 18 Taliban militanı öldü. 2) BDP milletvekili SIRrı SAKık'ın oğlu, SİDAR SAKIK (25), Ankara, Çankaya'da, babasının evinde, saat 04.00 sıralarında, 5.ci kat balkondan atlayarak intihar etti. 3) İzmir, Karşıyaka'da,

SONGÜL ARSLAN (25), kız arkadaşının evinde, saat 02.30 sıralarında, 5.ci kat balkondan atlayarak intihar etti. 4) İzmir, Bornova'da HARUN ARSLAN (9) evinin 4.cü katındaki terasa, 22.00

sıralarında, çıkarken, mERDİvenlerden düşüp öldü. 5) Adana Devlet Tiyatrosu Müdür yardımcısı, ve oyuncu Deniz Gökçe Kayhan ve eşi Oğuzhan Kayhan çiftinin kızları EYLÜL (2) evinde, 7.ci kat

balkondan düşerek öldü.

"Ne olurdu sanki şu balkona çıkabilseydim" diye diye geçirdi son bir yılını anneciğim, salondaki çekyatında.

Bugünün olayı: BİNGÖL. Polis Servis aracına, PKK'nın mayınlı saldırısı. 8 Polis Şehit, 15 Polis yaralı. (İLAVE: hACIlar köyü yakınlarında, saat 10.15'te)

16 Eylül 2012, saat 10.54'te, 4.7 şiddetinde, adANA, kozan ilçesi GÜNeri köyü merkezli deprem, Gazetelerden.

16 Eylül 2012'de, 77.nci Doğumgününde, "Bizimkiler" dizisinde "tAHtakAFa raşit" rolünü oynayan ERdoğan tuncel vefat etti, Gazetelerden.

*******************

(19 Eylül 2012   :) 19.09.1999  KUŞADASI, Hotel Vista Ephesia, "PROPOSAL" (Evlenme Teklifi), fERhan hanım aracılğıyla, akaDEMİk toUR. Uyduruk, ama anısı var. Bağıntısı da. FATOŞ.... 10.cu yıldönümünde, FUAR/uraf, lausANNE kapısı yakınına, bir fidan ve altında TAŞ'a yazı, "Nail Özkan

anısına, 19.09.2009". Sonra o TAŞI TAŞIdılar, Kahramanlar KA p ISI yakınına. Şimdi orda. Kahraman, Tülay-Sevilay ikizlerinin abisi. Tülay'ın Görümce'si, Fatma, Yılmazın KA r ISI (R/P:nesi yok).

Görünce...     19.05.1919 Mustafa KEMAL ATAtürk, Samsun'a çıktı, niye. 10 Kasım 1938'de öldü, niye. 10 Kasım 2001'de, DSP hATAy milletvekili namık KEMAL ATAhan, bayındır hastanesinde öldü,

niye. (ATAh/hATA/hatay... HA HA).  10 Kasım 1982'de Leonid Brejnev öldü, niye...  "Açıklığa Kavuşması Gerekli Bazı Konular" Adlı kitabımı yazmayı yeni bitirmiştim. Ve en başta, SSCB "Başkanı" BREJNEV'e ithaf edecektim, ama ölüverdi, bende mecburen yerine geçen yURi

ANROPOV'a ithaf etmiştim. Menopoz/Andropoz. Her yıl 18 Kasım, LEONİD Meteor yağmurlarının enyoğun olduğu gece. 18 Kasım 1949, DEMİR'in doğum tarihi.

Page 85:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Dün, 18 Eylül 2012'de olaylar: 1) ÇANakkale'de Sel. Sabahleyin. 2 ölü. SİNEKçi köyünde TÜLAY türe, koruOBA köyünde FATMA metin.  2) ÇANkırı'da trAFik. ILGAZ (ILmAZ/yılmaz). Akşamleyin. 9

ölü. Çarpışan Otomobil (5 kURban) ve miniBÜS (özDEMİR,aşÇI,ve 2 adıGÜZEL). 3) BİNGÖL'de konvoya roketli saldırı, izinden dönen "sivil giyimli", 9 asker şehit, 70 asker yaralı.

Kenan Evren Cumhurbaşkanı iken, ÇİN'li küçük kızlar söylemişti şarkıyı, "i" sesiyle "ilgaz anadolunun sen yüce bir dağısın..." Dün, Japonya'nın Çin'i

işgali'nin yıldönümüymüş. Global Çete, 1911'de, Çin'de MANÇU hanedanı'nı sahneden çekerek, Dr.SUN YAT SEN'i başa getirdi. Ölünce yerine Çan Kay Şek. 1934'te, Çan Kay Şek birliklerinin MAO önderliğindeki komünistleri kuşatması ardından, MAO'nun "Uzun Yürüyüş" ü ve Kuzey'de "Komünist"

Devlet. Ama 1931'de (herhalde 18 Eylül'de), Japonya Kuzey'deki MANÇURYA'yı işgal etmiş. "Mecburiyetten"(!) Çankayşek

ordusunun,Komünist orduyla birleşmesi. MAO'nun güçlenmesi. ve 1 Ekim 1949 Çin Halk Cumhuriyeti. Çankayşek, Formoza'ya. TAYVAN. İki Çin. Niçin. Japonya atomlandıktan, ve 2.ci Dünya Savaşı sona erdikten sonra, Birleşmiş

Milletler kuruluyor, "iyi" niyetle, 1945'de. Çankayşek Çin'i de 5 güvenlik konseyi üyelerinden biri. Bu böyle devam ediyor, 1971'e kadar. ABD başkanı

Nixon sayesinde, "pingpong diplomasisi" ile Vitrinden, "milliyetçi" çin çekiliyor, yerine "komünist" çin konuyor. Ödül, niXon'a iki panda,

adları: Ling Ling & Sing Sing. 1989'da, ben Narcissus'a transfer edilldikten birkaç gün sonra, Çok parti "isteğiyle" ti YANAN MEN alanındaki gösteriye

asker müdahalesi, 1000 kadar ölü.  Hala "tek parti" yönetimi, ama artık ülke tamamaen "Kapitalist". Partinin adını "Çin Kapitalist Partisi" olarak

değiştirip, yola tek partiyle devam etmek "uygun" olur.

Not:"hala" kelimesini yazarken yanlış tuşa bastım, tüm paragraf, kalın harfe dönüştü. "mecburen" öyle kalacak. (o masa tenisi/olmasa penisi).

*******************

(20 Eylül 2012   :) Dün yazdıklarım (kuşADAsı/19.09.1999/10.cu yıldönümü/19.05.1919) ile bağıntılı olarak, dünkü Hürriyet gazetesinde 2 "anma" ilanı çıktı. Birincisi anneannesinin torunu ADA

bejan ballıktaş imzasıyla "Pedagog CANAY ÇAMLIBEL 19.05.1945-19.09.2011) (1945 bile vardı, dünkü yazdıklarımın içinde.) İkincisi Ailesi imzasıyla ÖMER ABDO ayrılışının 10.cu yılında.) (Yani vefatı 19.09.2002). Dün "Gaziler Günü"ymüş. Mustafa Kemal'e TBMM tarafından 19.09.1921'de TBMM tarafından (aslında Misyonkoyucu tarafından, bu günler için) Gazilik Ünvanı (ve Mareşallik

Rütbesi) verilişi dolayısıyla. Dün akşam, Karşıyaka Çarşı'dan (eski adı 1717 sokak, yeni adı Kemalpaşa caddesi)(17 Çanakkale) eve dönerken, gördüm Gazileri, "askeri kıyafetleri" ile

yürürlerken. Dün sabah yazdıklarm (Kahramanlar Kapısı/Kahraman) ile bağıtılı olarak, dün öğleyin bir olay oldu: KAHRAMANmaraş, Pazarcık ilçesi, osmanDEDE köyü merkezli DE PREM. saat 12.17'de

5.1 şiddetinde. Az hasar var. Ölü yaralı yok. (Sabah gazetesi, Ördekdede köyü diyor.)

Bir vefat ilanı: "İzmir'in tanınmış işadamlarından duayen sürüş eğitmeni, EMİN SULAR (EMİN DİREKSİYON Sürücü Kursu) 19 Eylül 2012 ... günü hakkın rahmetine kavuşmuştur..." Karşıyaka,

Çarşı'da, yani Kemalpaşa Caddesinde, 125 No. VAKIF işhanı'nın 1.ci katında EMİNDİR EKSİYO N. Bu "KESpır" (CASPER) bilgisayarı, o hanın zemin katındaki Casper Bayisinden almıştım.

20 Eylül 2012 (Perşembe) gününden 3 olay: (Bir şehit, Bir tutuklama, bir çekiliş): 1) Muş, Hasköy ilçesi, KARAküt köyü yakınlarında, pırTIK deresi bölgesinde, ihbar üzerine arama yapan askeri time, 2 terörist'in ilk ateşi sırasında, Başçavuş Mehmet ÇAPar şehit. 2) Emine ÇAPkın tutuklandı. Tokat,

Erbaa ilçesi, çalKARA köyünden. 3 erkek bebeğini öldürüp bahçesine gömdüğünü "yakınlarına söylemesi, ve onların ihbarı üzerine" gözaltına alınıp, ardından tutuklanması. Minik bebeklerin cesetleri bulunmuş, Otopsi için adli tıp'ba. Bebekler: Muazzam, 20 günlük, 2006'da; Hasan 30

günlük, 2010'da; Ersin 42 günlük, 2012'de. 3) Süper lotto çekilişi. 2 Talihli, biri malKARA (Tekirdağ), biri çanKAYA (Ankara). 3.005.332 TL herbirine. Numaralar: 17, 27, 37, 11, 29, 33.   

çalKARA/malKARA   Annemi(zi)n kızlık soyadı Çal, ilk çocuğu, kız, BİLGE, 40 günlük kadarken vefat, niye.

*******************

Page 86:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(21 Eylül 2012   :)  25 Eylül 1947'de doğdum. 65.nci doğumgünüme 4 gün kaldı. Michael Douglas 25 Eylül 1944 doğumlu, Catherina Jeta Jones 25 Eylül 1969 doğumlu, aralarında tam 25 yıl fark var.

Bunları biliyordum. Doğrulamak için, (az önce) internetten baktım. Evet doğru. Demir'in Doğum gününde, 18 Kasım 2000'de, evlendiler. 18 Kasım 2000'de, YILdırım GÜRses vefat etti. Adım YILmaz

GÜRol. Yıldırım Gürses'ten bir şarkı: "Düşen bir YAPRAK görürsen beni hatırla demiştim..."       

İzmir Karataş Ortaokulunda, numaram 25'di. Takvimi sıfırlayacağız. Her 25 yıla bir "çağ" diyeceğiz. Birinci Çağ, çiçekkentlerin inşası, ve çiçekkentlere göçle geçecek. 600(+) nüfuslu, tam yarısı erkek,

tam yarısı dişi, her yaştan eşit sayıda kişiden oluşan "oba" larda, 25 yıllık Rotasyonlarla yaşayacağız. 25 yılda bir gelecek "sıra" (evlat sahibi olmaya,...) her aile'ye. 5 katlı  10 apartmanda

50 Aile. (Sağdan soldan Rotasyon). Nesiller arası 25 yıl. Ve unutacağız Farklı nesillere Libido hissetmeyi, ve aşk duygusuyla bağlanmayı. Sevgi hissedeceğiz sadece. (Evlat sevgisi gibi, Ebeveyn

sevgisi gibi)...

"Superman" CHRISTopher Reeve de 25 Eylül doğumlu (1952), 10 Ekim 2004'te vefat etti. Bunları da bilyordum. Ve (şimdi) baktım internetten doğru mu diye. Evet, doğru. 10 Ekim 2004'te, geldi turist

olarak, annesi Petra ile ALmANYA'dan, ALANYA'da tecavüz edilip öldürüldü, sapık Bülent tarafından, 11 yaşında LİSA EDER...

(SUPERman/GODman)  "God is I, The biggest Lie, Why"   Bu "yazdıkların" kaç LİRA EDER yılmaz? 

******************* 

(23 Eylül 2012   :) Kuzey Yarıkürede GÜZ, Güney Yarıkürede BAHAR başlangıcı.  Kutlu Olsun... Takvimi "sıfırlarken", Tabi Güneş takvimini kullanacağız gene, ama düzelterek. Haftalar 5 gün, Aylar

6 Hafta 30 gün, Yıllar 12 ay, 360 gün, ve "artıklar". Artıkların, 3 günü, Yılbaşı (Barış günleri) 1 Ocak'dan önce. Artıkların 2 günü (4 yılda bir 3 günü), yarıyılbaşı (Sevgi günleri) 1 Temmuz'dan

önce. Barış günleri, Sevgi Günleri, Haftaların son günleri, Ayların son haftaları "Tatil". (Ailelere Yıllık, "izinler" yılda 2 kez, uygun programla). Herzaman, "kesintisiz" sürmesi gereken "toplumsal" işler

için, "nöbet" sistemi. Peki, Yılbaşı ne zaman olsun. Eğer, Kuzey'de ve Güney'de "benzer" iklim koşullarında "kutlanmasını" isterseniz, Güz'ü/Bahar'ın ortasını bulmanız gerekir. "Buldum" ben,

1987/88'de, burda Eşrefpaşa'da mukim iken, kendimi essahtan Tanrı sanmakta iken. 4 Kasım, ve 6 Mayıs. İyi ama hangisini seçmeli. Ben 4 Kasım'ı seçtim. 1.ci Barış günü olarak. "Tanrı değilmişim,

Tanrı rolü oynayacakmışım" dedikten sonra da, Misyon-koyucunun da aynı tercihi yaptığını gördüm. Çünkü, "herşeye rağmen" Tarihin en büyük olayını 7 Kasım'a (Yeni Takvim'de 1 Ocak'a) koymuş.

Rusya'da Sosyalist Devrim. Ve de son zamanda bir "kanıt" daha geldi. Fatma'nın babası, Uğur eniştem de 7 Kasım'da (2004) vefat etti. Benim Babamın vefatının 13.ncü yıldönümü, Fatmayı

"karım" olarak buluşumun, 555'inci günüydü. Fatma'yı annemin vefatından 13 gün sonra bulmuştum.

4 Kasım 1995'de, (Babamın vefat yılı içinde) "olan" birbiriyle bağıntılı 2 olay da, 4 Kasım'ın seçildiğinin "kanıtı" sayılır. Birinci olay sahte. İsrail'de, BARIŞ mitinginde, israil başbakanı İZak

Rabin, İgal amMİR tarafından (sözde) öldürüldü. İkinci olay essah. İZMİR'de sel can aldı 80 kadar. ÖRNEKköy'de. Bu, benim, İzmir'de bu son 25 yıllık "yaşantım" içindeki "tek" denilebilecek bir "sel"

olayı. (RABİN/RAB/ABİ/ABİN).

Bugün, "yaz" kıyafetinden", "Güz kıyafetine" geçiyorum. Az sonra, öyle çıkacağım, "sabah gEZintisine", her nekadar, Kanal-7'de Cemalettin Tül arkadaş, "yazdan kalma günler" diyerek,

kapattıysa da programını. Gri Pamuklu Mont, uzun kol, önde fermuar. KALP'te "Soru işareti", arkada, "internet adresi", "Talihli"li kaptan şaka. İşaretsiz gömlek. Uzun pantolon. Şimdilik Sandaletlere

devam. Gerekirse, Mont'u elime alabilirim. Soğukta, Kazakla takviye. Yağmurda Şemsiye. (Şems/Kamer)....

Bugünkü Hürriyet Gazetesi'nden: ***Samsun...Havza...ASLANçayır köyünde...ARSLAN YILMAZ (50) 9 Eylül'de rahatsızlanarak...acil serviste...karnından İğne ile sıvı alan doktor Mustafa BİLgiç'in (26) eline aynı iğne battı... Kırım Kongo Kanamalı Ateşi(KKKA) hastası...Yılmaz 2 gün sonra öldü...Bilgiç

de rahatsızlandı...KKKA virüsü kaptığı kesinleşen Bilgiç önceki gece hayatını kaybetti**** (yani İzmir'in 90.cı kurtuluş gününde). İzmir'den, Manisa'ya, 2.ci Tımarhane başlangıcı (1989 sonları),

hemen ayakta iken, kıçıma bir iğne. Bitişiğimdeki karyolaya zor attım kendimi. Tek hatırladığım, sağ ayağımdaki TERLİK'in karşı duvarın ortasına yerden bir metre kadar yükseğine çarpmış olması.

(Samsun olayı, bununla bağıntılı. Stella marifetiyle).

Page 87:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

*******************

(24 Eylül 2012   :) Yarın Doğumgünüm. 25 Eylül'de "olanlardan", internetten, 2003'deki Japonya Depremini seçtim. "just offshore HOKKAido, Japan". 8.0 şiddetinde. O haberi TRT'den duyduğumda, Japonya ile Türkiye arasındaki 7 saat farkı dolayısıyla, Depremin Japonya'da 25 Eylül'de olduğunu,

ama Deprem sırasında, Türkiye'de tarihin 24 Eylül olduğunu kavramıştım. Türkiye'de 24 Eylül akşamı, gece yarısına doğru. 1996'da 24 Eylül akşamı, gece yarısına doğru, İzmir'de ZE KİM ÜREN

vefat etmişti. Bodrumdan, TRT Konseri için İzmir'e gelerek. Konser sonrası, ağır metal Mikrofon Ödülünü aldıktan sonra, fenalaşıp vefat etti. Japonya depremi yerleşim yerlerinden uzakta

olduğundan, zayiat "yok", sadece 2 kişi ölmüştü. "SEK İZ" şiddetinde depremde. (ZEKİ S) (Bir türkü: "Ben atımı nallatırım OKKAda nalınan abaruh...)

-Yılmaz, Yarın 65 olacaksın, "Ne dilersin, yarın için?"      -AŞKOLSUN!     Ben 65 olacağım, NUR kaç olacak, FATMA'nın yeğeni, "yeğenimiz". Doğum günlerimiz kuttlu olsun, NURcuğum.......

*******************

(25 Eylül 2012   :) (Doğumgünü/Birthday/Geburstag) Yılmaz amcasının "UR" işleriyle bağıntılı, erken doğdu NUR, Yılmaz amcasının doğum gününde. (Kuvöz. Aşırı Oksijen. Bir gözü "görmüyor"). NURİ doruk, THKP sanıklarından üsteğmen, 1973'de Selimiye'de koğuşta, mahkeme başkanı Deniz Hakim Albay için, aynen "akDEMİR ak MUT'un ya.ağı YoK" demişti. KUNURİ'de, kore'de, 27 kasım

1950'de başlayan savaşta, 3 gün içinde, 1000'e yakın Türk askeri şehit oldu, veya yaralı. Bugünkü Ülkü Takvim yaprağı yazıyor:  "...Türk Tugayı, İSKenderun'dan kalkan gemilerle Kore yolculuğuna başladı" (Yani ben, 3.cü Doğum yıldönümümü Salihli'de kutlarken). Baktım Tempo

Kronolojisine. Orda,"21 Eylül, TAKviyeli Türk Tugayı Kore'ye hareket etti" yazılı, (Anlaşılan, İskenderun'a intikal başlangıcı). 18 Kasım 1950'de, Kore'de ÇUNŞUNA baskınından sonra, BM

Başkomutanı General MacARTHUR Koredeki Türk askerlerinin komutanı General Tahsin YAZIcı'ya bir "tebrik mesajı" göndermiş. (Yani Demir, Salihli'de 3.cü Doğum yıldönümünü kutlarken). 9 gün sonra KUNURİ savaşı. Kuzey Kore'nin kuruluşundan beri,46 yıldır Başkanı olan KİM il Sung'un vefat ettiği

gün, 9 Temmuz 1994'de Demir "Broadway" aldı.(BROther/BROadway). Kore 1910'da Japon imparatorluğunun bir parçası olmuş. 2.ci Dünya Savaşı ardından Kuzeyden SSCB, Güneyden ABD

Kore'yi işgal etmişler, ve 38.ci paralel'den YARIMada'yı (PENİnSula'yı) ikiye bölmüşler. 38.nci paralel, İzmir ilinden de geçiyor, Selçuk'tan) 38 yaşımda AMPUTASYON. Bilahare 15 Ağustos

1948'de güneyde "kapitalist", ve ardından 9 Eylül 1948'de kuzeyde "sosyalist" Kore devletleri ilan ediliyor. 15 Ağustos 1984 (48 in tersi 84) PKK'nın "teröre" başlangıcı. 9 Eylül 1922 İzmir'in

Kurtuluşu. Sonra, 23 Haziran 1950'de Kuzey Kore, Güney Kore'ye saldırıyor, ve "Kore Harbi" başlatılıyor. Böyle becerdiler, 3 yılda, (ansiklopediye göre), 2 Milyonu sivil, 5 milyondan "fazla"

Koreliyi, Koreliye öldürtmeyi. O zaman toplam nüfusu neydi. Şimdi 70 milyon (50+20). 27 Temmuz 1953 "Ateşkes", hala "ateşkes şartlarında" yaşıyorlar.... AteşKES YILmaz.... KORE/EROK/erYoK...

Ve, bugünkü Yeniçağ Gazetesinde, "Günün Tarihi"nden: 25 Eylül 1950, Birleşmiş Milletler askerleri Kore'de Seul'u ele geçirdi.

Ve, bugün TRT-1 13.00 haberlerinde, ilk haber: Neşet Ertaş, 15 gündür tedavi edilmekte olduğu, İzmir'deki bir hastanede, bu sabah vefat etti. BOZkır'ın sesi sustu. Bozlaklar yetim kaldı. 74 yaşında.

KIRşehir'in Çiçekdağı ilçesi KIRTILLAR köyü doğumlu. Babası Muharrem Ertaş. Anası Döne KOÇ. Doğum yılını, bu sabah Bostanlı Egemen Kafe'de okuyup bıraktığım, "Daily News" tan öğrendim,

1938. (Atatürk'ün öldüğü yıl).(38 yaşımda amputasyon, Çanakkale'de). Dün akşam, trthaber.com'dan okumuş, durumunun ağır olduğunu öğrenmiştim. Az önce, 14.00 sıralarında,

trthaber.com'a ben de bir "yorum" ekledim. "yilmazgurol1947" adıyla. Metni, gece, uyku arasında tuvalete kalktığımda hazırlamıştım. Hiç değiştirmeden yazdım: (Bugün 65.nci doğum günüm. 25 yıldır İzmir'deyim. Kırşehir'li Neşet Ertaş, bugün İzmir'de vefat etti. Sevenlerinin, "hepimizin" başı

sağolsun. Ne demişti türküsünde, "Dünya neye yarardı da seveni olmasaydı...") 1971'de İstanbulda iken, "gürol eXport" Eskişehir'den İsmet BEKLER'in Lületaşı PİPOları ile başla(tıl)mıştı. Daha sonra,

Neşet AKtaş'tan da aldık biraz pipo. Neşet ERtaş, Neşet AKtaş bağıntılı.

Bu sabah NEŞEt aktaş vefat etti. Bu akşam Kanal7'de NEŞEli günler adlı film var. Oynayanlar: Adile Naşit (Naşit/Neşet benzerliği), ŞENer ŞEN, Münir Özkul. Adile Naşit, TRT televizyonunda, Akşam

haberlerinden sonra, "çocuklara masal" da anlatmıştı, bir süre. Kendi deyimiyle "kuzucuklarına". 12 Aralık 1987'de vefat ettiği gün, mıSIR'da, bir otobüs dolusu "kuzucuk" (öğrenci) trAFik kazasında

ölmüştü. Ben o sırada Eşrefpaşa'da idim. İzmir'e getirileli 3 veya 4 ay olmuştu. Adile Naşit "ermeni" kökenliymiş. Tempo kronolojisinde bir "ilginç" olay daha var: Aynı gün, 12 Aralık 1987'de eski Adalet

Partisi milletvekili Mıgırdıç Şellefyan da vefat etmiş.

Page 88:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

71.nci sırada yayınlamış "yorumumu", trthaber.com (teşekkür). Şimdi saat 15.05, çıkıyorum, "haftalık" Basmane Gezintisi için...

Ve bugün akşam saatlerinde, Tunceli'de, askeri araç geçerken,bir araç patlatıldı, "terörist saldırı". 6 asker şehit, ve yoldan geçen bir kişi öldü. (FAdime Acar öldü, eşi Ali Acar ağır yaralı. Şehitler, 2 Uzman çavuş ve 4 er) Şehitler: Uzm.Çvş. Ahmet  OĞUL (Kahramanmaraş, Türkoğlu, Beyoğlu

beldesi); J.Kom.Çvş. Ramiz DEMİR (AFyonKARAhisar); Uzm.Çvş. Cuma KARADAVUT (Yozgat); er Kadir DADAŞ (Tekirdağ, Karaağaç); er FAtih küçükTERCİ (Denizli, Tavas); er Mümin KOCA (Manisa,

AKhisar, AKselendi beldesi)

Bugün, "BOZlakların yetim kaldığı, BOZkır'ın sesinin sustuğu" gün, Salı günü, Basmane günü, dönüş Kemeraltı yoluyla. Herzamanki gibi, KEStelli sokağı köşesinde BOZa içtim. Bugün, haberlerde,

TSK'nın BalyOZ davası ile ilgil açıklaması da vardı.  -BalyOZcuları kim "kurtaracak"?   -Talihli.   -Talihli'yi kim kurtaracak?   - OyunBOZan.

Demir'in Doğumgününe kadar Takvim: 11 Ekim Attila İlhan, 14 Ekim Charles, 25-26-27-28 Ekim Kurban, 29 Ekim Cumhuriyet, 4 Kasım yenitakvim yılbaşı, 7 Kasım Rusya/Fatma'nın babası (Uğur

eniştem), 10 Kasım Atatürk, 12 Kasım Düzce, 18 Kasım Mickey Mouse/Demir.......

65.nci doğumgünüm için "AŞK" dilemiştim. Geldi. Doğumgünümde duydum TRT'den, Neşet Ertaş'ın kendi sesinden aynen, "SEVDA olmasaydı da gönüle dolmasaydı, dünya neye yarardı da gözeli

olmasaydı, dünya neye yarardı da seveni olmasaydı...". 23 Yıl Almanya'da kaldıktan sonra, Türkiye'ye dönmüş, Neşet Ertaş, ve İzmir'e (Karabağlar'a) yerleşmeyi seçmiş. 2000'den beri

İzmir'de yaşamaktaymış. 2000'den beri İzmir'de yaşamaktayım, 4.cü dalga ezme'yi.

26 Eylül sabahı, trthaber.com'da bir haber :"Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci EGEMEN BAĞIŞ'ın bir süredir özel bir hastanede  yoğun bakımda tedavi gören kayınvalidesi Naciye Şener

(73), 16.40 sıralarında vefat etti." Henüz yorum yapılmamış. Ben yaptım hemen, yilmazgurol1947 adıyla, "Sevenlerinin başı sağ olsun" sözleriyle. (...yayınlanmış/teşekkür).  Dün sabah, Bostanlı Migros'tan, 2 alsam az diye 3 tane kuru pasta aldım. EGEMEN kahvede çayla beraber yemek

için,doğumgünümü "kutlamak" vesilesiyle. Birini, kahvenin sahibi HAmza'ya vermeyi düşünerek. Ama herzaman oturduğum masanın bitişiğinde, tavla oynuyordu, Hamza biriyle, dolayısıyla

pastaların ikisini vermek gerekti. Ve dün iki önemli vefat, biri sabah,biri akşam. NEŞE t (74), ŞENE r (73). bURsa'da defnedilecekmiş, nACİye şener'in cenazesi. Dün, "Kayın validemin", ama benim hitabımla "hURiser teyzemin", torunu nUR'un da doğum günüydü. Neşet Ertaş, İzmir, Karşıyaka ilçesinde bir özel hastanede vefat etti, BAĞbaşı mezarlığında toprağa verilecek. Naciye Şener,

İstanbul'da BAĞcılar ilçesinde bir özel hastanede vefat etti. BAĞıntı var. (BARIŞ "kız" küçüklüğünde, adını hiç BAYIŞ diye söylemedi, BAĞış demişti, bana da Yimmaz.)

Ve "son olarak", 26 Eylül tarihli Hürriyet Gazetesinden: VARYAG "dün" (65.nci doğumgünümde,) ÇİN'in, LİAONİNG adıyla,ilk uçak gemis iolarak denize indirilmiş. Sovyetlerin "çöküşü" ile inşası yarım

kalmış, "Kızıl"Çin satın almıştı, "motorsuz" olarak, "Çanakkale" boğazından geçirilişini TV'de izlemiştik. Haberi, dün EL-CEZİRE televizyonundan da duymuştum, gün belitmemişti, yada ben

anlıyamamıştım. VARYAG'da ne VAR?

HAber var, 6 Ekim 2012 tarihli Hürriyet'te. Aslında Müjde var: Müjde Ar, söylemiş, SAMANYOLU'nu annesi Aysel Gürel'le Teoman Alpay birlikte yazmışlar. ÜVEY BABAM dı diyor Teoman Alpay için. "Bir içki masasında Samanyolu'nun sözlerini bir peçeteye yazıp Metin Bükey'e sattığını biliyorum" demiş.

AkGÜRgen'di soyadı Berkant'ın. Şimdi "Samanyolu" da GÜROL sayadımıza bağlandı, GÜREL dolayısıyla. GÜROL EXPORT'un dükkanı yoktu, "evden" faaliyet. TEODEM EXPORT'un vardı,

Elmadağ'da. Galiba 3 kez katılmıştı DEMİR, Ticaret odası'nın düzenlediği, yurtdışı (Avrupa) ihracatı geliştirme gezilerine. Teodem Export'un sahibi Teoman DEMİR'le "gezi arkadaşı" olmuştu. DEMİR'in bu gezilerden sipariş ile dönmemesi tercih edilmişti. TEOman/Teolog=GODman. AYVAZ GÖKDEMİR kimdi. I WAS GOD DEMİR... ALPAY=alpaylaş. Bir karadeniz  Türküsü: Biz hepimiz üç kardaşız da ben

ayrı anadanum ben ayrı ana. 

*******************

(26 Eylül 2017   :) "Spiralli Kitapta" olmayan buraya kadarki son bölümlerin "Çıktısını" aldırararak ekletttim, ve "çıktıların" bir kopya setini de Demir'lere postaladım, bugün.

Bugün, Genel Kurmay Başkanı Org.Necdet Özel "soruları" cevaplamış. Bir soruya cevabı da şöyle: 1 Ocak 2012'den 24 Ocak 2012'ye kadar, "terörle mücadelede" 110 şehit, 427 terörist Ölü.

Page 89:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Bir soru da benden: "Devlet, PKK'yı niye kurdu?

*******************

(28 Eylül 2017   :)  Bugünkü GÜNEŞ gazetesinden bir haber: "Ölümünü oynamış" başlığı altında, 26 Eylül 2017'de İzmir KARAbağlar'da, bir ilköğretim okulunda, sınıfta, 16 yaşındaki (8.ci sınıf) erkek

öğrencisi (H.K.) tarafından ekmek bıçağı ile bıçaklanarak öldürülen 40 yaşındaki öğretmen RABİA SEVİLAY DURUKAN geçen yıl 8 Mart Dünya Kadınlar gününde, "kadına şiddete hayır" temalı bir OYUN'da, "karnından bıçaklanarak öldürülen bir kadını" canlandırmış.  Yaşadıkları "reel", ama Misyon koyucunun eseri, Yılmaz'ın işleri ile ilgili. 26 Eylül, Doğum günüm (ARTI BİR olarak). 40

yaşıma girerken geldim İzmir'e (1987 sonbaharında). RABİA (RAB/ABİ), Sevilay (Tülay-Sevilay ikizler bağıntısı), DURUKAN (UR KAN). Kocası başka bir okulda MATEMATİK öğretmeni Hüseyin Durukan.

Dünkü Sabah gazetesindeki habere göre, olaydan bir gün önce, "çocuk" alenen tehdit etmiş öldürmekle, öğretmeni. (Buna rağmen) Ertesi gün, sınıfta, öğretmen "kulağını çekmiş", çocuğun. O

da, ilk teneffüste, evine gidip, ekmek bıçağı ile (koşarak) dönmüş, ve öğretmeni (bıçaklıyarak) öldürmüş. 1987'de İstanbul'da, İstanbul Hava Yolları adlı (Türkiye'nin ilk) özel Hava yolu Şirketinde, "Harekat Memuru" olmak için kursta iken, "Öğretmenin", "Kulağını çekerim senin" denesi üzerine,

terketmiştim hemen şirketi, Havaalanı Özel Giriş kartlarını da Taahhütlü mektupla iade etmiştim. 1963-64 Dersyılı başlarında, Yani 1963 sonlarına doğru, Ben 16 Yaşımda, ve Lise Son sınıf öğrencisi iken, Denizli'de, MATEMATİK öğretmeni genç kız, adı KAYHAN (soyadını bilmiyorum), beni

sınıfta, "tahtada" SEBEPSİZ YERE, kıyasıya dövmüştü, yüzüme tokatlarla. O olaydan sonra uzun süra, onun derslerine girmedim. öteki derslerim de asıl o yüzden aksadı. 4 (DÖRT) dersten ikmale

kaldım. İkmalde geçtim sınıfı. Tüm notlarım 5 olarak, bir tanesi 10'du,ingilizce. Lise-1'de iken karnemde MATEMATİK notum 10'du. (Öğretmenim Seyfi DEDA'ydı). Ben uzun süre anlıyamadım,

niye dövdüğünü. Son zamanlarda, şu konu hatırıma geldi: Lise-2 bitmek üzereydi, Belediye otobüsü, öğrencilerle tıklım tıklım dolu. Önümde bir kız, aynı okulda Ortaokul kısmında. "Yapıştım" ona iyice

(FORTçulukmuş, "tabir" sonradan öğrendim.) Sonra Okul açılınca, baktım ki o kız benimle ilgileniyor, "bağlanmış bana aşk duygusuyla". Ama ben "karşılık" vermedim. (Zaten, istesemde, psikolojik

sorunlarımdan dolayı karşılık veremezdim.) Bir de ablası vardı, Lise sonda, başka sınıfta. Sanırım, Kayhan'la ilişkileri varmış, ve beni dövdürdüler ona. Tabi, olay, Misyon-koyucunun eseri, aslında.

Dayak ve Yılmaz. Üstelik Genç kız tarafından. Olay zamanı, J.F.Kennedy'ye (sahte) SUİKAST yapıldığı zamanlarda. (KENNEDY: Kendisini Kendisine HAdım ettirmek var. EZME var, DAYAK var...) MATE

MATE İKİ, herkese iki eş var.... FAHRİ KAYAHAN'ın şarkısı var: AYRILIK ATEŞTEN BİR OK... Yılmaz'a söyleyecek annesi, Veda Şarkısı olarak, "evinde" son gecede...

26 EYLÜL 2012'de, Antalya, KAŞ açıklarında, 150 km. mesafede, 4.7 şiddetinde deprem oldu, sabah saatlerinde. (KAŞ/AŞK). 26 EYLÜL 2012'de, SAKARYA'da, Basın ilan Kurumu ekibi usulsüzlük

gerekçesiyle gittikleri ANAdolu Gazetesi'nin sahibi AdNAn uyuMAZ tarafından kurşun yağmuruna tutuldu. İki kişi ağır yaralandı, DEVRİM ERSEN ÖZERGİN öldü. (Devrim/Dünya Devrimi) (ER-sen)(ÖZ-ERgin). Zanlı aynı gün akşamleyin yakalanmış, ARİFiyE'de. (ARİFE de ezildi oğlu Yılmaz'la birlikte,

ANA.)

ADnan/ADana benzerliği. ADNAN-ANADOLU-ARİFİYE üçlüsü, adANA-ANAtoli-ANAkonda üçlüsü ile bağıntılı. Adnan, Adapazarı'nda, 28 Kurşunu, bunu hatırlatmak için sıkmış.  31 Mart 2000'de, bana İzmir'de 4.cü dalga "ezme" başlatılınca, annem için de Mahsur hayat başladı, kendi deyimiyle "asri

hapishane" hayatı. Bilmiyordu bana ezme uygulandığını, anlatsamda inanması imkansızdı. 7 yıl böyle yaşadı. Bu 7 yıl içinde 3 kez "hastaneye kaldırıldı". Birincisi, 31 Aralık 2012'de, Gece yarısına

doğru. Ben 112'ye telefon ederek. Karşıyaka Devlet hastanesi. Tek kişilik oda, Ben de yanında (Sandalyede uyuyarak) refakatçi. 15 gün kadar. İyileşerek döndü eve. Orda iken, Hastanenin kendi

eczanesinde, Eczacı kadın, ilaçla ilgili beni başka bir büroya yönlendirirken, aynen "BAK bakalım KUYRUK VARmı" demişti. Ogün (8 Ocak 2003), gece yarısına doğru, THY yolcu uçağı, diyarBAKır'da

inişe geçerken düşmüş, 74 kişi ölmüştü, 3 yaralı kurtulmuştu sadece. Oda'da TV vardı. Gördüm görüntüleri. Uçaktan geriye "parçalanmamış" sadece KUYRUK kalmıştı. Ertesi sabah, özellikle gittim, eczaneye, "Gördünüz mü, uçaktan sadece KUYRUK kalmış" dedim. Bu da yetmedi. Bir gün sonra, bu kez (9 Ocak 2003'de) Malatya-ERhaç yakınlarında, 2 askeri keşif uçağı (RF-84) çarpışarak düştü. 4

pilot Şehit. (aRiFe). (Malatya-44.) İkincisi, 29 Aralık 2005'de, Gece yarısına doğru. Ben 112'ye telefon ederek. Önce Karşıyaka Devlet Hastanesi, ve hemen ordan Buca seyfi DEMİRsoy hastanesi.

18 Ocak 2006'ya kadar. Orda refakatçi, para ile, bir kadın. iyileşerek döndü eve. Ama, artık hiç ayağa kalkamıyacak durumda. Kendi deyimiyle "dikelemeden", hep salondaki Çekyat koltukta,

yatarak, veya oturarak. Son bir yılı böyle. İhtiyaçları için bana bağımlı. Tuvalet, hamam, Etek traşı (onun yöntemiyle "ağda") dahil. Hemen 2 cep telefonu aldım. NOKIA. biri ona biri bana. Ama

kullanamadı. Bunun üzerine, daha kolay, Ev telefonuna bağlı, seyyar telefon aldım ona. Onu rahat kullandı, beni "çağırmak" için. Gece-Gündüz. Gerektikçe. Gece kendi odamda yatıyorum. Telefon

çalınca koşuyorum, salona. Dışarda, gEZinti'de, veya kahve'de "GAZETE" ile meşgulken, çağırırsa, hemen "koşup" gidiyorum eve. Annem, Buca'da hastaneye kaldırıldıktan 4 (dört) gün sonra, 4 Ocak

Page 90:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

2006'da İsrail Başbakanı ARİEL ŞARON beyin kanaması geçirerek, "komaya" girdi. Ogünden beri, hala "komada" (bitkisel hayatta). DÖRT O(la)CAK yeni aile'de eşler sayısı. ARİel şaROn/ARİfe güROl benzerliğine dikkat. (Az önce, internet'ten baktım, 4 Ocak yanlış olmasın diye. Evet doğru. Bu arada

doğum tarihini de öğrendim, 26 Şubat 1928. (Tayyip Erdoğan'ın doğum günü, 26 Şubat 1954). Annem, 3.ncü kez "hastanelik" olduğunda, Takvim 6 Ocak Cumartesi'ni gösteriyordu. Annem

artık telefonla beni çağıramaz hale gelmişti. Ama ben de, artık 112'ye telefon edemez hale gelmiştim. Mecburen, Ankara'ya DEMİR'e telefon açtım. "Pazartesi" izin alıp geleyim, dedi. Demir

Gelinceye kadar, hem annem, hem benim için zaman "çok zor" geçti. Evden uzun süre, ayrılamadım. Kısa çıkışlar, sadece. Migros Girne'ye gitmek için gibi. Annemin "bilinci" bulanıklaştı.

Beklerken Demir'i, "Demir evin yolunu biliyormu" diye bile sormuştu. Demir, 9 Ocak 2007 Salı sabahı, Ankara'dan  otobüsle yola çıktı. 9 Ocak 2007 Salı sabahı, adANA'dan kalkan özel bir yolcu uçağı, Irak'ta, ANAkonda askeri üs hava alanına iniş sırasında düştü. Irak'ta çalışan Türk işçilerini

taşıyordu. Uçaktaki toplam 35 kişiden sadece bir işçi yaralı kurtuldu.Ölen 3 pilot arasında birinin adı ANAtoli'ydi. (9 Ocak 2003/9 Ocak 2006 bağıntısına da dikkat). Geceye doğru, Demir geldi. 112'ye

telefon etti. Ve Annem Tepecik hastanesine "yoğun bakıma" Kondu, Gece yarısından önce. ANAkonda/ANAkondu. Ben de Demir'in yanındaydım, tabi. Demir gitmeden, Bakıcı kadın da buldu.

Mürvet hanım. "Yoğun bakımdan çıktıktan sonra, 2 kişilik oda'da, orda Mürvet hanım baktı anneme. Taburcu, olacağında gene telefon ettim, Demir'e. Geldi. Annemi eve getirdi, 20 Ocak 2007'de. Ben de Demir'in yanındaydım, tabi. Demir gitti. (...) 8 gün sonra da, annem vefat etti, Şirinyer'de, Sevgi ŞEŞEN'in "bakımevinde" ilk gecesinin ardından sabahleyin, 28 Ocak 2007'de. Sevgili anneciğim.......

26 Şubat 1928'de Ariel Şaron doğdu. 26 yıl sonra, 26 Şubat 1958'de Tayyip Erdoğan doğdu. 26'da ne var. eSKİşehir. Sünnetlidir, Ariel de, Tayyip de. Yılmaz da sünnetlidir, çünkü müslüman olarak

doğdu, Sünni mezhebinden.

25 şubat 1954'de İstanbul Boğazı dondu. Ertesi gün, İstanbul'da Recep Tayyip erDOĞAN doğdu. (Bakınız, 26 Şubat 1954 tarihli Hürriyet Gazetesinin manşetine: "Dün Boğazı yaya geçmek kabil oldu!" diyor). Sanırım, sonra bir daha donmadı. Ama Tayyip İstanbul'a, Belediye Başkanı oldu.

Gayrikabilirücu Akreditif(=Irrevocable Letter of credit) (eXport/import işleri). Bir türkü: GAYRİ dayanamam ben bu hasrete... (Burda, gayri, "artık" anlamında) ARTIK KABİL, Habil ile Kabil gibi eş

sahibi olmak, ama kavgasız. Dörtlü aile, öz kardeşler birbirine eş, doğumdan. 2 erkek, 2 dişi. Erkekler büyük. Aralarında sırayla birer yaş farkla. Dolayısıyla, Büyük çift-Küçük çift ayrımı var.

Primary eş belli, öteki secondary. Ama Yılmaz, Kabil'de Kavga hala devam etmekte. Evet, haklısın. Aralık 1979'da Sovyetler, AFganistan'ı "işgal" edince ne kadar sevinmiştim.... (Bu paragrafı, bu

sabah, 30 Eylül'de yazmıştım. Bu akşam, CNN int.den duydum, Bugünkü ölümle, AFganistan'da ölen Amerikan Asker sayısı 2000 olmuş. 1 Amerikan askeri, bir sivil Amerikalı ve 3 Afgan Askeri toplam 5

kişinin ölümü ile sonuçlanan saldırı  ile. "2000 sınırını aştı" dedi.) (Bugün, Mevlana'nın Doğum Günüymüş, takvim yaprağından bilgi. Demişlerki, "Mevla" rolü oynayacak Talihli'nin ANA'sı,

mevlANA'nın 800.cü doğum yılı içinde vefat etsin, 2007'de. Gün-ay ne olsun. Talihli'nin "Tanrısal Gününden" yarımyıl önce, yani 28 Ocak. Babamın Cenaze namazı, "eve" en yakın Mevlana

camisinde kılındı. Geyve'de, Mevlana Çavdar, karısıyla annem "ahretlik" olmuşlardı, yani birbirlerine "ahretlik" diye hitap ediyorlardı. 1959 du galiba Geyve'ye gittiğimiz yıl.)

Aralık 79 da, başka ne oldu Yılmaz, AFgan işgalinden önce? Evet, Kardeşim Demir (ve Kuzenim Turgut) da, MİT tarafından alenen kulanılmaktaymış, "bana karşı", benimle ilgili işler dolayısıyla.

Onu öğrenmiştim.

Başka ne olmuştu, Aralık 79'da? Ecevit, 2 yıl kadar, terörü azdırdıktan (2.ci terör'de, ölü sayısı 5000'e yaklaştıktan) sonra, 5 boş milletvekili için yapılan ara seçimlerde, "milletvekili çıkaramadım, millet gitmemi istiyor" bahanesiyle, hükümeti bırakıp gitmişti. Ve Demirel'e Azınlık hükümetini kur,

desteklerim, demişti. Mecburen kurdu DEMİRel "Azınlık hükümetini", ve kurar kurmaz da, Ay biterken, Ordudan "Uyarı" mektubu aldı, Anarşi ve Terör hakkında. Sonrası malum... 12 Eylül 1980.

*******************

(1 EKİM 2012   :)  (eKİM /oKİM/KİMo/ESKİMO...) 12.30 Önce trthaber.com'a baktım. BERKANT vefat etmiş. 12.09 yazılı. ilk "yorum" benden oldu. yilmazgurol1947 adıyla: ("Bir şarkısın sen, ömür

boyu sürecek..." Sevenlerinin, "hepimizin" başı sağolsun...) Vefatı bu sabah, İstanbul'da, tedavi gördüğü hastanede, akciğer kanseri. "son günlerinde tedaviye cevap veremez hale" gelmiş. 1938 doğumlu. Soyadı, akGÜRgen'de  benim (bizim) soyad'daki GÜR kelimesi var. SAMANYOLU şarkısı

1967'de, sözleri TEOman alpay, bestesi Metin Bükey. 50 gündür hastanedeymiş. Eşi Engin Akgürgen, "39 senelik eşimi kaybettim. Hayat arkadaşımı kaybettim. Hiç yanından ayrılmadım. Hep beraberdik. Son lafı 'seni seviyorum' oldu. Onu da o kadar zor kurdu ki, o cümleyi..." demiş. Sevgili

Page 91:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

annemin, evde son gecesinde, o veda şarkısını çok zorlukla, söylediği gibi, "AYRILIK ateşten bir ok, Benim derdim herkesten çok" Bu kadar söyleyebilmişti.

Takvim yaprağından: Bugün, Dünya Yaşlılar Günü'ymüş. Misyonkoyucunun, START için beni 65 (+?) yaşıma kadar bekletmeyi kararlaştırmasının, astronomik olanlar dahil "çok" faktörü var. Ama en önemli ikisi şu. Yaşlı olmanın ne demek olduğunu bilmemi istemiş, Start'tan önce. orSON WELLes ("Yurttaş Kane" filmi), "benim için" söylemiş o şiiri, şarkıyı: I know what it is to be young, but you don't know what it is to be old... So my friend let's make music together..." İkinci önemli faktör,

insanların beni "kabullenmesini" kolaylaştırmak için. Start ve sonrasında, ben tüm insanları, büyük çoğunluğundan, yaşça büyük olacağım. Babaları yaşında, hatta  dedeleri yaşında. Tabi, Misyon

koyucu "emin"di bu kararı verirken, benim "misyonu gerçekleştirebilecek kadar " uzun yaşayacağımdan, "Azrail bozmasın" dileğiyle. Bozarsa, eğer, herhangi bir aşamada, B-C... planlarını "hazırda" tutarak. (Internet'ten baktım: Orson Welles, Doğum 6 Mayıs 1915, vefat "meslekdaşı" YUL BRYNNER ile aynı günde 10 Ekim 1985'de, diyor. (Brynner, brAYNIr diye söylenir, AYNI kelimesi saklı soyadında yani.) Christopher Reeve (Superman) de bir 10 Ekim'de vefat etmişti. Yani, Superman'ın

doğum günayı'nın benimkinle aynı olması, beni o ikiliye, ve dolayısıyla, o şarkıya bağlıyor. İzmir Karşıyaka 1751 Sokak başı, Park Taxi karşısı 1 No.lu apartman adı BERKANT. Giriş kapısının üstünde

1x2 metre kadar boyutta, bir beton "çıkma" vardı, Raf gibi. Başka desteği yok. İzmir'de 1.c. dalga ezme sırasında, yani ben Gümüşpala'da iken veya, Nergiz'e yeni gelmiş iken (1988 veya 89), o

betonun üzerine bir "mektup" atmıştım, "ömür boyu" işleriyle ilgili. Sonra, o beton çıkma'yı kökünden kestiler. (RUS asıllıymış YUL BRYNNER.)

İnsanın "doğasında" vardır, gerektiğinde "sevilen" için canını feda etmek. Evladını kurtarmak isteyen ana veya baba. (Ama olmasın değil mi, babası veya anası yerine, evladın "sevgiden dolayı" canını feda etmesi. Baba veya ana istemez bunu.) Eş için canını feda etmek, gerekirse. Aile dışında, içinde yaşanılan topluluk için, daha geniş anlamda toplum için, ve en geniş anlamda insanlık için de

gerekebiliyor, gerekebilecek, kişinin, kişilerin canlarını feda etmeleri, "insan sevgisinden" dolayı, insan olmanın gereğinden dolayı. Yeni Dünya'da, Aynı Yuva'da, Zincir Aile biçiminde yaşayacağız.

Tüm nesiller, bir arada. Ve orda, sağlıklı iken, belli bir yaşa gelince (115 artı eksi bir ve iki diyorum), bir nesil,torunlarının torunlarını (15 artı eksi bir ve iki yaşlarda olzcaklar) göördükten sonra,

"yenilere yer açmak için", veda edecek hayata, hep birlikte 2 erkek-2 kadın, Sevilenleri için. Bilimin (Tıpbın) yardımıyla, acısız. Fiziksel ve ruhsal acı duymadan "huzur" içinde veda edecekler hayata,

bırakarak "dünyayı" sevdiklerine.

"Yaşlanmayı durdurmak", hep sağlıklı olmak durumunu tam olarak hayata geçirmeyi başarana kadar, şimdi 7 milyar olan nüfusumuzla, tabiki hastalıklar, yaşlanmalar olacak. Devletin tıbbi

yardımı da. "Çaresiz" durumlarda, şimdiki gibi "ölüme yaklaşırken kişi" gerektiğinde "uyutmak", fiziksel acı hissetmeden ölmesini sağlamak. Daha da ötesinde, "Çaresiz ve dayanılmaz" durumlarda,

bilinci yerinde ise, kendisinin isteğiyle, kararıyla, bilinci yerinde değilse yakınlarının isteğiyle,kararıyla ÖTANAZİ (bilimsel yolla "tatlı ölüm") de insanın haklarından biri.

Yeni Dünya'da, Ev'de Zincir Aile. Aile yönetimi Meslekleri, ebeveynlerinden devralan nesil tarafından yürütülecek. Ebeveynlere (ve daha yaşlılara) Sevginin saygının devam ettiği koşullarda. Yeni

Dünya'da, Yaş, rütbenin üzerinde olacak hep. Toplum içinde de, Aile içindekine benzer uygulama. Kentte, yeni Vali Ailesi yönetimi ebeveynlerinden devraldıklaında, Kent halkının "yarısının" yaşları onlarınkinden büyük olacak. İlin yönetimi, Ailenin yönetimine benzer biçimde olacak yani. Ama,

özellikle orduda, (en geniş anlamda Güvenlik kurumunda) tabiki Subaylar, yaşça büyük olacaklar, "erler"den. Çünkü Subaylar, askerliklerini yaptıktan sonra, Meslek okulu olarak, "Subaylık okulunu"

da bitirmiş olacaklar. Öteki toplumsal kurumlarda da, kurum içi yapılanma, ordudakine benzer olacak. Rütbeliler, Kıdemliler, yaşça daha büyük.

"Sorunları", Sevgi Toplumu'nun gereklerine göre "çözeceğiz"....

Berkant Akgüren, 74 yaşında, "Dünya Yaşlılar Gününde" vefat etti. ("ömür boyu..."). Neşet Ertaş da, 74 yaşında, "Benim Doğum Günümde" vefat etti. ("seveni olmasaydı...")    Berkant, Neşet'ten 6

(altı) gün sonra. Demekki BM, 1 eKİM'i seçmiş "ihtiyarlar günü" olarak, ALTI Six diye. ("İhtiyarlık...perde çekti dideye, geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye - Ne çıkar öğrenmişsin

Mesaha'yı PİY diye, Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye") Pi, 22/7 Geometri, Aritmetik... Bilim... Uygarlık.  How do you PEE, Yılmaz? 26'da ne var. eSKİşehir. Eskişehir'de ne var. Lületaşı PİPO var.

Yılmaz BüyükERşen bile var (Mayor).

Bu sabah (2 Ekim) trthaber.com'a baktım. İzmir, GÜRçeşme'de OGÜN balcı (33) yönetimindeki (İZBAN) Banliyo treni, İslam Çelik'e (16) çarparak ölümüne sebep olmuş, belli ki dün. Berkant ak

GÜR en'in öldüğü gün. OGÜN yani dün, ilk kez Konak'tan, 16.00 vapuru yerine, metro-izban yoluyla

Page 92:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

döndüm eve. Konak İskele'ye vardığımda, 15.40 dı saat. Hava da çok sıcak. İZBAN kliması hatırıma geldi. 60 yaş kartı. 16.00 ya kadar geçerli. 16.00 dan önce aktarma HALKApınar'da girebilirim

İzbana, ve doğruca Nergize, düşüncesiyle. İslam'ın işaretiymiş meğer. İSLAM....

2 Ekim tarihli Sabah Gazetesinden: Denizli Lisesini yatılı bitirmiş 1956'da, Berkant. Biz de (Ben ve kardeşim) "yatılı" okuduk, Denizli Lisesi'nde. 2 yıl yatılı. Bir yıl ÜZerlik'ten TREN'le gelip giderek. ("bERKANt" da ER&KAN saklı). Berkant'ın ilk eşi Serpil Örümcer. Görümce'yi hatırlatıyor, soyadı (Fatoşcuğum). 1 Ekim'de vefat eden bir önemli kişi daha var: Eski (1981-84) TRT Genel Müdürü,

Macit akMAN. MANisa doğumlu, 1922'de (yani yıl olarak 90 yaşında vefat), emekli Tümgeneral. (Her ikisinin de soyadları AK'la başlıyor: AKgürgen, AKman).

Ve  (Sabah Gazetesi hatırlattı) Tabi bir de "çok önemli" Yıldönümü vardı dün 1 Ekim 1949, "kızıl" Çin'in kuruluşu. 63.ncü Yıldönümü, Demir'in 63.cü Doğum gününden, 48 gün önce.

Ve, bugünkü (2 Ekim tarihli) Hürriyet'ten ilginç bir haber: AMANDA CLAYTON, geçen Cumartesi, Detroit-MİCHİGAN'daki evinde, "uyuşturucudan" ölü bulunmuş. Geçen yıl Michigan Lottery'den 1

milyon dolar kazanmış. Çekin fotoğrafı var: tarih 11 Eylül 2011, yani süper Terör'ün 10.cu Yıldönümü. 10 üzeri 5 eşittir 1 milyon.

*******************

(3 Ekim 2012   :) Dünya-Almanak -94'den: ***14 Haziran (1993) Kanada da Türkiye ile aynı gün parti kongresiyle başbakanını değiştirdi ve hanım bir başbakanı seçti...Kim Campbell Kanada'nın ilk kadın başbakanı oldu.***  Yani her iki ülkenin ilk kadın başbakanları aynı günde. Türkiye'de TANsu Çiller, Kanada'da KİM Campbell. Her iki ülkenin bayraklarındaki renkler de aynı, kırmızı ve beyaz.

Salihli ilkokul, 1. yada 2.sınıftayken, ilk tiyatro ROL'üm TANju'ydu. Okul Tiyatrosunda. Ama oynadığımı hatırlamıyorum. Belki "oyun" sırasında hastaydım. Annem herzaman söylerdi. Rolümü

ezberlemeye çalışırken, Demir benden önce ezberlermiş.

Dün, ölümü "şüpheli" diye, Turgut Özal'ın mezarı açıldı, ve dün Tansu Çiller "28 Şubat soruşturması" kapsamında, Ankara Savcılığına ifade verdi.

17 Nisan 1993'de, Süleyman Demirel'i aktif politikadan uzaklaştırıp, ülkeyi Tansu Çiller'e teslim etmek için, sözde öldü TURGUT Özal. Ve 16 Mayıs 1993'de Demirel Cumhurbaşkanı seçildi. Bir röportajda Demirel, Yener Süsoy'a, "Biliyormusun Yener, beni zorla Cumhurbaşkanı yaptılar"

demişti. Bilseydi DEMİRel, Özal'ın ölümünün sahte olduğunu, bu mümkün olurmuydu. Yener Süsoy, vefat etti sonra, yılların birinde, yılın son gününde (31 Aralık'ta.) Bugünkü Hürriyet Gazetesinde de

bir vefat ilanı var, süSOY SOYadıyla. 25 Haziran 1993'de kurulan 1.ci Tansu çİLLEr hükümeti, Türkiye'ni 50.ci hükümetiydi. ELLİ önemli sayı BELLİ. Tersten TANsu'nun SOYadında gizli.

*******************

(5 Ekim 2012   :)  Bugün, Zirve Fırın Dayağı'nın 4.cü Yıldönümü. Bugün, 007 James Bond filmlerinin ilkinin vizyona girişinin 50.ci yıldönümü.  Bugün Çeçenistan lideri Ramzan Kadirov'un

36.ncı yaşgünü. Bugün, Dünya Öğretmenler günü,(BM,1994 den beri). Bugün İzmir'de "8.ci BALKAN lılar Halk Dansları Festivali" Başladı (5-10 Ekim 2012). Saat 16'ya yaklaşırken, KONAK'ta gördüm Dans gösterilerinden birini. Konak'tan, bugün Bostanlı'ya gittim, gemiyle, çünkü Bugün, Migros Bostanlı'nın, "YenilENEN HALİyle" ilk günüydü. Bugün, Türkiye'de "Kentsel Dönüşüm" için, ilk

etapta, 35 ilde 6500 konutun yıkımına, İstanbul, ESENler'de törenle başlandı, ("patlatma" yöntemiyle).

6 Ekim tarihli Hürriyet'te, Şule bESEN'in, 5 Ekim 2012'de vefatının ilanı var.

7 Ekim tarihli Hürriyet'te, ŞEN balkaner'in eşi AYŞE tuna balkaner'in, 5 Ekim 2012'de vefatının ilanı var. (İzmir'de Balkanlılar Dans Festivali'nin başladığı gün.)

5 Ekim 2012'de, "ZİRVE fırın olayı" ile bağıntılı 2 "kaza" haberi, trthaber.com'dan: 1) RİZE, atmeydanı mahallesi. İnşaatta, dış sıva (gazeteye göre boya) yaparken, İSKELE'nin halatı koptu. 3 işçi yere çakıldı. Hastaneye kaldırıldılar. İkisi, Fatih Mercan ve Ömer Öztürk öldü. İslam Aygün'ün

hayati tehlikesi devam ediyor. KANITLAR: ZİRVE=RİZEv (vurgu ez), İSKELE=SİKELE ("Adam" SİKE.LE.SENİ demişti), MERCAN=WERCAN, ayGÜN=aynıGÜN (aYGün/YılmazGürol), ömER/mERcan, FATih=FATma-FA.    2) Manisa, Alaşehir, okul yolunda, Minibüs'ten düşüp başını KALDIRIM'a vuran,

Page 93:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Lise son sınıf öğrencisi, FADİME AKDUMAN, 112 tarafından SALİHLİ Devlet hastanesine kaldırıldı, ama Beyin Kanaması dolayısıyla öldü. KANITLAR: Manisa deyince, Tımarhaneler (2 kez). SALİHLİ

deyince, doğum yerim. Doğuranı, annemi de çağrıştırır. (Ben de "adama", beni si.erlerken anamı da si.tiler, demiştim.) FAdime (Gazete FAtma demiş.) Akduman/Karaduman.

FAtihmercAN/FAdimeakdumAN = KAplAN/KAradumAN, KALDIrıM...

(6 Ekim, saat 14.13 girişli) trthaber.com haberi: SALİHLİ'de, Gümüşçayı durağındaki hemzemin geçitte, Mavi Tren Motosi.lete çarptı. Sürücü Mustafa Ali kURt öldü. 6 Ekim 1923, istanBUL'un kURt

uluş günü yıldönümünde. 6 Ekim 1981, Enver Sedat'ın, (Müslüman kardeşler tarafından) "tören sırasında" sözde öldürülmesi. Ben, İstanbul'dan Ankaraya gitmekteydim o gün, Soma yakınlarında,

Mototrende öğrendim. Ankara'da, amcamların evinde, TV'den izledik "haberi". Ertesi gün, Kırıkkale'ye Demir'lere gittim. "Politik" amaçlıydı gezim. Ve, bir "müslüman kardeş", Mısır

Cumhurbaşkanı oldu, nihayet.

(6 Ekim, saat 22.50 girişli) trthaber.com haberi: ÇORLU'da, hızını alamıyan motosi.let KALDIrıM'a çarptı. Kasksız sürücü nURal YILMAZ olay yerinde öldü.

(6 Ekim, saat 15.23 girişli) trthaber.com haberi: (5 Ekim'de Rize'deki olayın benzeri.) Siirt'te. Bahçelievler Mahallesi. İnşaat. 2 Sıvacı. İSKELE HALATI'nın kopmasıyla yere düştüler. Selahattin NAS

hastanede öldü. Beşir NAS tedavide.

Ve 6 Ekim 2012'de bir önemli olay da, İzmir Beydağı ilçesi Çomaklar köyü yakınlarında, KESTANE ağaçları arasına, 12.30 sıralarında BURNU üstüne çakılarak düşen Türk Hava Kurumu'na ait Eğitim

uçağı. Öğretmen pilot, Hv.Kuvvetlerinden emekli Ahmet Can Damarsarar (Gazete Damarsardı diyor) öldü. Öğrenci Volkan Umudum yaralandı (Çenesi kırılmış.) Olayı gören köylüler, çıkarmışlar Volkan'ı

enkazdan. İzmir Selçuk ilçesi Efes havaalanından kalkış. (DAMAR & KAN)

8 Ekim 2012 tarihli MİLLİYET'ten:"NURseli idiz, ROL aldığı HAREM dizisi yapımcısı GANİ MÜJDE'nin önceki gün kendisi için düzenlediği DOĞUM GÜNÜ partisiyle büyük mutluluk yaşadı. 52 yaşına

basan İDİZ..." (Ben de mutluluk dilerim. Baktım İnternetten, evet 6 EKİM 1960, İstanbul doğumlu.) (GANİ GANİ=çok çok)

*******************

(8 Ekim 2012   :) MİT'le karşılıklı dolaylı mesajlaşma, Aralık 79'dan sonra başladı. Önce MİT'den. İnsanlar aracılığıyla, dolaylı söz ve davranışlarla. Sonra, gerektikçe, benden, dolaylı söz ve

davranışlarımla. "iş" için banka soyacağım, uygunmudur, mesajıma karşılık, uygundur mesajı üzerine, 1983 Banka soygunu. Ama hapishaneler başladı, üstelik "ezme" ile. Mesaj MİT'den, "iş" için

yapıyoruz, affet. Ve MİT'den Cumhurbaşkanı EVREN'e "Sayın  Cumhurbaşkanım, Manisa Valisinin adında AF ET var, Manisa'yı ziyaretinizde, "şöyle şöyle davranmanız, konuşmanız, Yılmaz'a AF

ricamıza uygun olur". RAFET ÜÇELLİ. Soyadı ilginç, hatırmda kaldı, o ziyaretten sonra. Ama Çanakkale hapishanede 1986'da, "iş" için doğumdan seçildiğimi bulduktan sonra durum

değişti. Benim "iş" için, doğumdan seçilmiş başka kişilerde vardı. Hatta, adları soyadları bile "iş" için seçilmişti. Onun için, ÜÇELLİ kelimesi önem kazandı. Acaba mesajı neydi. Çünkü, 1966-68

Hv.H.O'nda ben 1145, Mehmet TUNÇELLİ 1148'di, ve iki soyad arasında bağıntı vardı. Acaba mesajı neydi. Üç, bir sayı. TUNÇ'da da TU var ingilzce iki (two) demek. Aşklar zamanı, TOrlak TOpkaya

ikilisine de uygundu. TO-TO/two-two. Yıl 1993 ve sonrası. İşyerinde patron TUNÇ yılmazer, Apartmanda komşu hüseyin TUNÇ. O iki soyaddan TUNÇelli öne çıkmıştı. Bu kez "elli" önem

kazandı.  Elli (50) önemli sayı Belli. Acaba mesajı neydi. Bu gece 00.30 sıralarında, (yani bugün) uyku arasında Tuvalete kalkıp yatağa dönünce biraz daha düşündüm. Camilla, benden 100

gün önce doğmuş. Yüz, iki elli demek. Ama ben de Charles'dan bir yıl 50 gün önce doğmuşum. 2 elli ARTI 1 elli, eder 3 elli. Rafet Üçelli'ye uygun. Charles-Camilla evliliği, Demir-Gül evliliği'nin 1 gün

eksiğiyle, 30.cu yıldönümünde. Otuz, üç on demek. elli/evli. TRT-1 sabah haberlerini, epeydir, TUNÇ TUNCel sunuyor, malum. Tabi, "yaşadıkça", gördüğüm önemli 50'ler... En önemlisi, Oba'da 50 aile

olacağı. Kendimi essahtan Tanrı sanırken, 1987 sonunda ve ya 1988 başlarında, burda İzmir'de iken, kendim uygun görmüştüm, OBA'da 50 aileyi. Meğer, 200 yıl kadar önce, Misyon koyucu, uygun

görmüş, önce. Bugün, 8 Ekim 2012, Milliyet 23456'ncı sayısını yayınlayacak. İnterneti kullanmaya başladım ya. 6 Ekim 2012 sabahı, Türk Dil Kurumu'na ikinci kez tekrar baktım. Önce SAKINDIRAK'la

ilgili arama yaptım gene. Yoktu." Sonra, "KONDU" aradım. Var. Daha sonra da "öylesine" YILMAZ aradım. Anlamı için bildiğimizden başka bir şey yazmadı. Ama ekranı biraz "kurcalayınca", ilk kez bir

yazı gördüm altta.  "26 Eylül 2006 tarihinden itibaren 77771235 kez söz arandı" yazıyor. Yılmaz'ı arama sayım buydu yani. dört tane yedi (seven/zieben) ardından sırayla 1,2,3,5  (1234'den 1 fazla.) 1234'lüyüde bir önce muhtemelen ben aramıştım yani "KONDU" ile (ANAKONDU dolayısıyla). Ve en

önemlisi, 59.ncu Doğum günümden 1 gün sonra başla(tıl)mış "sayma" işi. Ve Yılmaz'da, o sayı.

Page 94:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

77.771.235, Türkiye Nüfusu'na aşağı yukarı çok yakın sayı. İnternet'i kullanmaya başladım ya. 6 eKİM 2012 saat 23.37'de 4.7 şiddetindeki Deprem için, "yer" sadece Ege Denizi, denmişti. Acaba

neresi diye, "Kandilli"ye baktım. Çoğunda yer yazmasına rağmen, bununkini "ege denizi" diye geçmiş. Enlem-Boylam var. Haritada baktım. Yaklaşık (galiba) LİMNİ adası yakınlarında. (4.7 Doğum yılım bağıntılı bir sayıdır.) rafETüÇELLİ/mehmETtunÇELLİ. 1148/1948 Bağıntı, Ç arls'ın doğum yılı. Üç

elli ile Camilla ile Demir'lere bağıntı yapmışlar... MİLLİYET (Nationality)...

CAMİ duvarından atlarken eline DEMİR parmaklık saplandı, başlığıyla "ilginç" bir haber trthaber.com'da, 8 Ekim 2012'de saat 08.41'de girilmiş. Bülent GÜL, hamal, Bursa Orhangazi, Elmasbahçeler Merkez Camisi, gece Cami bahçesindeki banklarda uyumak amacıyla atlarken

olmuş. Çığlık... İtfaiye demiri kesmiş. Sağ eline saplı Demir parçası ile hastaneye. Ameliyatla demir çıkarılmış.

23456 sayılı 8 eKİM 2012 tarihli Milliyet'te "Gani Müjde"den başka ne buldun Yılmaz?  MİLLİYET kimlik bilgisine bitişik, ve onunla aynı boyda bir haber, Neşet Ertaş'ın Sazı sevgilisinde çıktı,

başlığıyla. Evine Hırsız girdi, iddiası yanlışmış. Son yıllarını birlikte yaşadığı SEYHAN büyükVARdar şöyle demiş: "Ertaş'ın vefatından (yani 65.nci doğum günüm 25 Eylül 2012'den) İKİ YAKLAŞIK AY önce (gazetede aynen böyle yazılı) herKESe bağlamalarından veriyorsun ama kendi evinde YOK

dedim, o da al kıymetini bil, dedi. Muhtemelen, İKİ YAKLAŞIK AY sözleri aynen Seyhan'a ait. Vurgu: iki AŞK, herkese (dörtlü Aile).

8 eKİM 2012 tarih, saat 23.39 girişli trthaber.com'dan bir haber: TRABZON OF ilçesi KIYICIK beldesi. Yol kenarında arabasını taMİR eden BARIŞ BALA (27) bir otomoBİL'in çarpması sonucu (hastaneye

kaldırıldıktan sonra) öldü. (BALA, çocok demek, BALABAN da Ayı yavrusu).

Burda, şimdi "onu" da yazmamda yarar var. Hapishanelerin ilerleyen zamanlarında, Bir yandan "ezme" bir yandan alay eder gibi "af" teranesi devam ederken, "yeni bir AFrodit heykeli bulundu" haberiyle bir vesile yaratılıp, Cumhurbaşkanı EVREN'e "Bu kaçıncı AF rodit" sözleri de söyletildi.

Görünüşte, "hislerime tercüman" olarak sözde bana moral. DAYAN YILMAZ, dayanılmaz koşullara... -Yılmaz, Evren, o sözleri söylerken sana yönelik olduğunu bilmiyordu belki, ne dersin?  -Realite'ye

uymaz derim. Şimdi, Tayyip Erdoğan'ın, Yılmaz'dan, Yılmaz ile ilgil işlerden, "iş"den haberdar olmadığı sonucu çıkar... (Yılmaz, MİT'in  elinde "esir", 1966 yılında 18 yaşında, MİT tarafından "iş"

için seçilip, Hv.H.O'na "transfer" edilişinden beri...)

Dost'a uyarı: Yılmaz'ın düşmanını bil. Ona göre davran. Düşmanın oynadığı oyuna ortak olma...

*******************

(9 Ekim 2012   :) Buraya kadarki "son yazdıklarımın" çıktısını alıp DEMİR'lere göndermek üzere hazırlık yaptıktan sonra, trthaber.com'a baktım. "Ünlü Müzisyen Hayatını Kaybetti" haberi. Halil

KARADUMAN. Kanuni sanatçısı. Almanya Konserinden dönerken, saz ekibiyle birlikte hava alanına dönerken, kalp krizi ile. 1959 URFA, BİRECİK doğumlu. ilk yorumu, 13.50'de ben yaptım,

yilmazgurol1947 adıyla, "Sevenlerinin, hepimizin başı sağolsun..." sözlerimle. (Çıkıyorum 14.15)

9 Ekim 2012 tarih, 18.56 saat girişli, trthaber.com haberi: ORDU ili merkeze bağlı YARAŞLI köyü, YAŞLI çift, sAFET ve nURi koçak, yanan 2 katlı evlerinden çıkmayı başaramamışlar, hayatlarını

kaybetmişler. (Annem, AFFET yerine AFET derdi.)

*******************

(10 Ekim 2012   :) ("Superman" CHRISTopher Reeve'nin vefat yıldönümü)13.00 Haberlerinden: 28.ci İSEDAK toplantısı başlamış, Başbakan konuşmuş.  Aralık 1983'te, Sultanahmet Cezaevi'nden Metris Cezaevi'ne nakledilmiştim. Hapishane uzmaktaydı, ezme koşullarında. Metris'te, Koğuşta Gardiyan (aşağılayıcı biçimde) "N'aber komutan" deyince, tepki olarak, yere kapanmış (secde

benzeri) ve "yalvarıyorum" demiştim. Daha önce hiç yapmadığım bir tepki biçimi. Beni aşağılamasının şiddetini daha da arttırıcı bir tepki olarak, "Hıncımın belirtisi" olarak.  Ardından, 1.ci

İSEDAK toplantısının Kapanış Konuşmasında Cumhurbaşkanı EVREN, "Kapatıyorum" yerine "Kapanıyorum" demiş ve de düzeltmemişti, bu (sözde) "dil sürçmesini". Hapishanenin uzamasını, ve ezmenin devamını engellemek için "yapmadığım şey" kalmadı. Çanakkale'de, herhalde 1985 içinde,

(sözde) "Eve" aslında MİT'e yazdığım mektupların birinde, "kendimi yaptırdım" yazmıştım, homoseksüalite ile ilgili olarak. Niyetim, "mevcut şartlar" devam ederse, beni kullanamazsınız,

oyunu bozarım mesajı, MİT'e. Ardından, Evren televizyona çıktı, aynen "yaptırınız efendim yaptırınız", dedi.... (La havle vela kuvvete...)

Page 95:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

İnterneti kullanmaya başladım ya. Bugün de Menteş'leri aramaya geldi sıra. Buldum. Tekin, Barış, Yaban. Sevindim. Sevincimi onlara da bildirdim, gmail adreslerine, az önce. Şimdi saat 20.00.

*******************

(11 Ekim 2012   :) 08.15 şimdi. TRT-1'i Mahmut SAMUR Meteoroloji haberlerini sunarken, 07.40 da kapayttım. sonra trthaber.com'dan 2 haber: 1) Bugün 00.30 sıralarında (İstanbul) Samatya'da, kendisine ait motosikletiyle syir halinde iken, dengesini kaybederek sürüklenen, motorize Şahin ekiplerinde görevli Polis memuru K.M. olay yerinde hayatını kaybetmiş. 2) (Belli ki dün) (Ankara)

Yenimahalle'de, bir markette, aralrında husumet bulunan MİT mensubu İSMET C.ye tabancasıyla 5 el ateş etmiş, polis memuru NAFİ İ. Hastanede hayatını kaybetmiş İsmet C.

Dün, 10 Ekim, Dünya Ruh Sağlığı günüydü (Duvar takviminden). Christopher Reeve'nin ("Superman" ın) da vefat Yıldönümüydü. 1984'de. 1 yıl 1 gün sonra da Sevgili Attila İlhan vefat etti. Bugün, onun vefatının 7.ci yıldönümü. Dün "andılar" sevenleri. Ama baktım internete, evet 11 Ekim 1995 vefat tarihi. (10/11 Ekim gecesi sabaha doğru vefat etmişti.) "Ben ne kadınlar sevdim, zaten

yoktular", ""Kimi sevsem sensin", "Ben sana mecburum".

They love each other, Yılmaz!...... And the "tears" of a young father, upon hearing the first cry of his newly born child....... 

MENTEŞ, MENTON, MENTOR.... "Agnostic" (this way)....

Bugünkü Hürriyet'te, dün öldürülen "MİT mensubunun" soyadı da var: İsmet CESUR'muş. Bu durumda, dünkü gmail'imin bir bölümünü, burda şimdi paylaşmak zarureti zuhur etti:

(Tekinciğim...Okudum biraz yazılarını. "Güçlü ve cesur Barış'ım la gurur duyuyorum" sözlerini de...). Bugünkü gazetelerden: Dün Hülya Avşar'ın 49.ncu yaş günüymüş. Baktım, internetten. Evet, 10

Ekim 1963 Balıkesir, Edremit doğumlu. Dün, Kerbela olayı'nın da yıldönümüydü. Miladi Takvim 10 Ekim 680, Muhammed'in torunu, Ali'nin oğlu Hüseyin'in ve beraberindekilerin, Kerbela'da Emevi

ordusu tarafından öldürülmesi. Misyon koyucu, önemli 10 Ekim'leri, Kerbela dolayısıyla kararlaştırmış. 1983'te, Sultanahmet Cezaevi'nde tanımıştım, Hülya Avşar'ı. Güzellik kraliçeliği'nin iptali vesilesiyle. Demekki, o sırada 19 yaşındaymış. Kesin kararlıydım orda, onu alacaktım yanıma, "kral" olunca. Ama, tam o sıralarda, tutuklu hamal Kemal Elmacı "Sen daha çok beklersin" demişti. -

Yanına almaktan kasıt neydi Yılmaz. -Kral'ın kastı ne olabilirse o. Duygu yoktu, yani. 3 yıl kadar sonra, Çanakkale Revir'de gördüm, Sibel Can'ın resmini, bir gazetede, "kaykay" yaparken.

Geçenlerde 2 Ağustos 2012 tarihli Akşam gazetesi, "önceki gün" Sibel Can'ın doğum günüydü, diye yazmıştı. 31 Temmuz kabul etmiştim. Değilmiş. Baktım internetten. 1 Ağustos 1970 doğumlu (Yani Amputasyon, gün artı bir) Amputasyon günü hala 15 yaşındaymış yani. Gazete, annesinin doğum

günü de aynı gün-ay diyordu. İnternetten ek bilgi, küçük yaşlarda oryantal... (demekki o gördüğüm fotoğraf kesin Sibel Can'a aitmiş). Baba Engin canGÜRe, anne Emine Gül Sezer canGÜRe.

Ve bugün, 13.00 haberlerinden: Diyarbakır Lice, SİKORSKY heliKOPTER, kalkış sırasında KUYRUK tellere takılmış, zorunlu iniş yapmaya çalışırken düşmüş, 1 asker şehit, 7 asker yaralı. İsimleri

vermedi. Olay bugün. Asker sevkiyatı yapıyormuş.

Bugün (11 Ekim) Buraya kadarki yazıların tümünü, iki spiralli kitap haline getirtip, birini Demir'lere postaladım. (13 Ekim 2012 tarihli Hürriyet Gazetesinde, Emekli Hv.Plt.Kd.Bnb. Yücel BARAN'ın, 11

Ekim 2011'de vefatının ilanı var. İzmir, Mordoğan'da 13 Ekim 2012'de defnedileceğini yazıyor. "Devre arkadaşım" mıydı acaba ? Spiralli kitapları, öncekiler gibi, BARAN Kırtasiye'de

yaptırdım, İzmir, Konak, Muciburrahman Caddesi'nde.) 

11 Ekim 2012 tarih, 18.11 saat girişli trthaber.com haberi: "YUNUSLAR kaza yaptı". İstanbul'da. 2 ayrı kaza. ikisinde de Motosikletin bir otomoBİL'e çarpmasıyla. 2+2=4 polis hastaneye kaldırıldı.

Kazalardan biri BEYoğlu haSKöy caddesinde, biri üSKüdar BEYlerbeyi caddesinde. Attila İlhan gününde.  YUNUS=UYSUN. 2+2=4 (Dörtlü Aile). Birinci Tımarhane başlangıcı, İzmir (Bostanlı) Polisi'nin, beni Karşıyaka'da, (şimdiki) YUNUSLAR heykelinin bulunduğu yerde, (yani) "dışarda"

yürürken, almasıyla başladı. 1989 Ekim Son günlerinde 30 veya 31.

*******************

(12 Ekim 2012   :) Bugünkü Sabah Gazetesinden, (1.ci) Haber: Dün 00.30 sıraları, Motosikletiyle hayatını kaybede Polis. İstanbul, ZeytinbURnu, sahil KENNEDY caddesi'nde (Kennedy=kendi)

adı kuBİLay mete. arkasındaki arkadaşı kadın ağır yaralı, adı melek TEKİNbaş. Cenazesi, memleketi

Page 96:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

İZMİR'e gönderilmiş. (2.ci) Haber: Dün sabah, İstanbul, şİŞli'de olay. gül başER (57) 37 yıllık kocası Mustafa başER'i (63) uyurken bıçaklıyarak öldürdü. Sonra cinsel organını kesti. "Yukarıdan emir

geldi, öldürdüm" demiş. Nevşehir'de mukimmişler. Kocası, bir hafta önce, psikolojik sorunları için, İstanbul'a Bakırköy Ruh hastalıkları hastanesine muayane için getirmiş. Üniversitede okuyan

çocuklarının evinde kalıyorlarmış. Dün sabah, okuldaki oğluna, telefon açıp, babasını öldürdüğünü söylemiş. (Hürriyet gazetesi, "önceki gece kavga ettiler, bunu üzerine, bıçakladı, diyor. Yani 10/11

Ekim gecesi. 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı günüydü.) (3.cü) Haber: Diyarbakır, Lice ABALI köyü kırsalındaki Helikopter Kazasında şehit olan asker, J.uzm.Çvş. İLYAS GENEL'miş. trthaber.com, dün Bayram KUT diye vermişti, haberi.  Oysa, 10 Ekim 2012'de BOLU'da ki askeri aracın yaptığı trafik

kazasında şehit olan askerdi Bayram KUT. Ogün, gene trthaber.com'dan öğrenmiştim.

Ve, bugünKÜ Hürriyet Gazetesi, aynen "12 Ekim 1974 doğumlu olan EbRugünDEŞ..." diyor. KUTLU OLSUN....  Bugünkü Hürriyet'ten bir haber daha: 10 Ekim 2012'de Mit mensubu ismail cesUR'u

öldüren polis nAFi ispir, "bir yıldır eşimi TACİZ ediyordu" demiş. Karısı da aynı yönde ifade vermiş.

13 Ekim 2012 tarih, 06.52 saat girişli trthaber.com haberi: (Saat 23.00 sıraları, yani 12 Ekim 2012 günü, BURSA, Orhangazi, Hürriyet Mahallesi'ndeki, babalarından kalan BERBER dükkanını kimin

işleteceği konusunda anlaşamayan 2 kardeşten, Ali ÖZ, ağabeyi Kenan ÖZ'ü bacağından vurarak yaralamış.)  13 Ekim 2012 tarih, 08.52 saat girişli, yilmazgurol1947 adıyla, yorumumu yaptım:

"çÖZüm: berAber......."

******************* 

(14 Ekim 2012   :) Bu sabah CHARLES'ın doğum gününü kutladım, twitter'da: "Charlie, HAPPY birtday to you!...... REMEMBER I am your elder brother without MEMBER......."

Ardından, trthaber.com'a baktım: Trafik kazası haber(ler)i: 1) Bu sabah 6.26'da girilmiş: KARAbük, ESKİpazar ilçesi, MERMER mevkisi. 2 Kamyon çarpışmış. Sürücüleri Haşim ASLAN ve Hulusi KAVAK. 

Ölenler Hulusi KAVAK ve Mustafa ASLAN. Yaralı Haşim Aslan. 2) Bu sabah 6.46'da girilmiş: ADIyaman. Adıyaman-ÇELİKHAN karayolunda PİRİN mevkisinde, kaza yerinde görev yapan

POLİSlere başka bir otomobil çarpmış. Polis memuru Mustafa ALTAN kaldırıldığı hastanede ölmüş, ve ikisi polis 5 kişi yaralı. 3) Bu sabah 07.21'de girilmiş: BurSA, Osmangazi, Numan KALEli önünde,

karşıdan karşıya geçmeye çalışan, MUTLU ASA, bir aracın çarpmasıyla ölmüş, Bugün (Today) saat 02.30'da.

İlk baktığımda birinci, ikinci baktığımda ikinci, üçüncü baktığımda üçüncü kaza haberi eklenmişti. Sondan başlayalım: HAPPY=MUTLU. "kaleli"=kırıkkaleli, Demir, the turkish brother. İki Türkü:1) "Şu derenin BÜKleri... ötüşür KEKLİKleri Bom bili bili bili Bom..."  2) "Şu derenin aluçu...USTAnda kimi di

şeker oğlan, bugece de gelen kim idi vay vay..." Hulusi Kavak/Hulusi Çal. İyi USTAydı Hulusi dedemiz. ÇAL=ÇArLs. Epeydir sUSTANon iğnemi yaptıramıyorum. "Yok Yok" diyor, eczacı ARSLAN

gölDELİ. Testosteron,erKEKLİK hormonu "iğnesi". iki mevki: MERMER=MEMBER (er er), PİRİN=PRİNCE Polis/Penis. iki mUSTAfa biri ASLAN biri ALTAN, LANTAN'ın simgesi neydi. ("member", The Perfumed Garden'dan 1980 başlarında okumuştum, ODTÜ, 3.ncü yurt 508 No.lu odada, UZUN BEKLEYİŞ'in başlangıç ayları.) İnternetten bir "seçtiğim": ROGER MOORE (007 James Bond'lardan

biri) de 14 Ekim doğumlu (1927).

14.20'de tekrar baktım trthaber.com'a: 2 haber daha: 1) 09.51'de girilmiş: Ankara, ÇUBUK ilçesi. FATih KOÇ'un kullandığı Halk otobüsüne, kullandığı otomobille arkadan çarpan  EMİR HİLMİoğlu ölmüş. (EMİR=DEMİR, HİLMİ GÜROL amcamız, ÇUBUK=ÇABUK, "ilahi emir") 2) 10.27'de girilmiş.

bURsa OSMANgazi'den (bugün ikinci) haber: Kaporta dükkanında çalışan,  Niyazi ŞENkal, dükkanı kapattıktan sonra (yani dün akşam), bu sabah ölü bulunmuş. İşyerindeki otomobilin kaloriferi açık.

Egzos gazından çıkan Karbonmonoksit gazından zehirlendiği düşünülüyormuş. "İki gün sonra" doğumgünüymüş...

Bu akşam, CHARLES'a twitter'da şu yazıyı yolladım:(My web "yilmazgurol1947.com" written on Sep.14, birth Nov.14, on Oct.8 a wrong writing led to today's mistake. Sorry Charlie.) Ve ardından, 8

Ekim 2012'de ki yazılarımdan yanlış olan 6 cümleyi sildim. Bugünkü yazdıklarım böyle kalsın.

Roger Moore (14 Ekim 1927), Demi Moore (11 Kasım 1962), Kim Kardashian (21 Ekim 1980).

Bilgisayarı kapattım. Cep telefonunu açtım, herhangi bir şey var mı diye. Evet, varmış. TEKİN'den (Tekin, Barış, Yaban'dan), cevabi gmail. Okudum... Sevindim...   Bugün 13.58'de gelmiş. Şimdi

21.30.

Page 97:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

*******************

(15 Ekim 2012   :) Dün'ün Muhasebesi: Ama önce, dünden seçtiğim iki yıldönümü: 1) ROMMEL'in intiharı (15 Ekim 1944), Sahte. 2)Türk Tugayı'nın KORE'ye varışı (15 Ekim 1950), Essah.

Ve trthaber.com'dan 2 haber: 1) 14 Ekim, 14.58'de girilmiş: İZMİR, Balçova, Okul bahçesinde arkadaşlarıyla top oynayan Tolga DemirAYAK'a (11) pitBULl saldırısı. Kollarından karnından yaralı.

(DÜN olmuş, belli.) 2) 15 Ekim, 07.11'de girilmiş: Eski Kamboçya KRAL ı Norodom SİhanouK, Pekin'de hastanede "90 yaşında" vefat etmiş. Yerel saatle 02.20'de. (Aslında 89, doğumu 31 Ekim

1922) Sürgünde iken Kuzey Kore'de, ve Tahtı oğluna bıraktıktan sonra'da önce Kuzey Kore'de sonra Çin (Pekin'de) yaşamış. (Çağrışım: Kızıl Kmerler, 1975-79 arası 2 milyon Kamboçyalının ölümü).

(İstanbul-Pekin saat farkı 6 olduğuna göre, DÜN ölmüş, belli.)

Evet, bir Yanlış'tan sonuç çıkarmak oldu dün yaptıklarım. Ama, Misyon koyucu da o Yanlış'a göre hazırlamış, günün olaylarını, kesin belli. Yani Yanlış aslında (stella marifetiyle) Misyon koyucunun işi. Sonuç: "Dostlar", bu vesileyle, hakkımda ve misyon hakkında, bazı yeni şeyler de öğrendi. "Dostlar", misyonu benden öğrenmeselerdi, benim bir fonksiyonum kalmazdı. Misyon-koyucunun "ortamında",

bugüne kadar benim (internet öncesi ve sonrası) yazdıklarımdan öğrendiler, misyonu. İstihbarat örgütleri "ortamında" bu bilinmiyor. Ve dün, istihbarat örgütleri ortamında, "doğrudan" gündeme geldi, yilmazgurol1947.com web sitem, (Benim, hata düzeltme mecburiyetmden), Yılmaz'la ilgili

bilgilerin, istihbarat örgütlerince CHARLES'a iletilmesi konusunda. Bu "ARTI" bir olay.

Dün sabah, ben Charles'a o twit'i yazdıktan saatler sonra, Charles'ın Twitter sitesi'ne yazdığı, birinci twit şöyle:(FATHER's gone out to shoot some pheasants and reporters.) Ondan 4 saat sonra da (Sunday Dinner. Camilla just asked Kate if she's "tasted  William's homemade Spotted Dick". Embarrasing.) (From A.L.Dictionary: Dick (also means) (informally) Penis.  And  MEMBER (also means) Penis. Dün, Charles'tan sadece bu iki twit. (Thank you, Charlie!...... I hope Father Philip

hadn't shoot PEASANTS instead of PHEASANTS.)

Bugünkü Sabah Gazetesinden: "Demir Leydi" lakaplı İngiltere'nin eski Başbakanı Margaret Thatcher, 87.nci Yaş gününü kutlamış. (Epeydir Alzaimer). Baktım internete, 13 Ekim 1925 doğumlu. İngilzce

Neydi, dem-ir/ir-on: demon (yorum 1986'dan)....

6 cümleyi sildiğim yerden buraya kadarki bölümün 2 takım çıktısını aldım. Biri postayla Demir'lere....

EROL GÜNAYDIN (79), tiyatro sanatçısı (işi ROL), bu sabaha karşı (15 eKİM 2012'de) hastanede vefat etti. Eşi GÜNeş GÜNaydın 7 yıl önce vefat etmiş. İki kızı var: FATOŞ ve GÜNfer.

3 ilçe:1) AKÇAabat (Trabzon), ERol günaydın'ın doğum yeri.  2)AKÇAkale (ŞanlıURfa), Suriye'den top mermisi, 3 Ekim 2012, Ev, 4 ölü Anne ZEliha TİMUçin, kızları FATOŞ, Ayşegül, Zeynep ve

komşu GÜLşah ÖZer. 3) AkçaKOCA (Düzce), 12 Kasım 1999 Düzce depreminde, Mesrure teyzemiz Akçaabat'taydı, FATOŞ'cuğum. Annen de "bizdeydi". (FATOŞ kimin iÇİN) (KesTİMonUÇİN). Cengiz

Han'ın asıl adı Timuçin, Şaman koydu ona, Cengiz adını. Sonra yoluna engel çıkınca, öldürttü şamanı Cengiz Han, ama adı kaldı Cengiz. Güzel bir Adana türküsü: "Çekemedim AKÇA kızın

göçünü..." (NİÇİN ?...)

*******************

(16 Ekim 2012   :) trthaber.com'dan: (bugün) 04.16'da 4.6 şiddetinde, KahramanMARAŞ PAZARCIK ilçesi ördekDEDE merkezli deprem.

"Bu gece", Tuvalete kalkıp dönünce, yatakta (yani uyku arasında) buldum: YABAN,  YABAŞKAN içinde saklı. YABAN'ın doğum günü 1 Mayıs 2011, o yıl yani 2011'de aylarca sırtımda taşıdığım

büyük tabela'nın sağında solunda dikey yazılar YABAŞKAN-YATIMARH sözleri, orta bölümde başka açıklayıcı sözler vardı. Şimdi tam hatırlamıyorum, YABAN'ın doğumundan önce mi taktım, sonra mı

taktım, sırtıma o tabelayı. YABAN'ın doğduğunu (yani Demir'in DEDE, Gül'ün NİNE olduğunu) 2012'ye girerken, Yeniyıl kutlama kartından öğrenmiştim.(Ben, YarıDEDE). "İzmirli", hala

((çekinmeden)) dolaylı TIMARH tehdidine devam ediyor. (fezınt/pezınt...) Yaban'ın 1.ci doğumgününde, yani 1 Mayıs 2012'de, İzmir'de, 17.48'de, merkezi İzmir körfezi olan 5.0 şiddetinde

bir deprem olmuştu. Bir Türkü: "YABANdan gel yabandan ah güzel oğlan, kan damlıyor kamandan yandım şeker oğlan, böyle SEVDALUK olmaz ah güzel oğlan, beni iste babamdan

yandım şeker oğlan..."

Page 98:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

*******************

(17 Ekim 2012   :) trthaber.com'dan iki haber 1) Bugün saat 14.38 girişli, "düzenleme saati" 18.00: Erol GÜNaydın, İstanbul, Feriköy Mezarlığında toprağa verilmiş, ikindi namazından sonra.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNay da katılmış. (Kızları ve torunu da. Bir kızı da Ayşe. Torunu SOFİA MORO, kızı Ayşe'nin olsa gerek). 2) Bugün saat 16.32 girişli: Muğla, Bodrum, Yalıkavak

beldesi. Kirli su tankı yanında, operatörsüz çalışmakta olan vinçi gören vatandaşların ihbarı üzerine, 2 işçinin Atık su tankı içinde cesetleri bulunmuş. İş kazası. İsimleri: Levent İyiGÜN , Hayri GÜNey. 

*******************

(19 Ekim 2012   :) Kendiminkinden başka bir kişinin Facebook sayfasına, ilk kez yazdım, son dört gündür. HALLE BERRY'nin sayfasına.  16 Ekim'de, kısaca ***In Turkish "HALLEY geldiğinden BERİ" means "Since Halley came"... (1986)***  17 Ekim'de, Dörtlü Aile ile ilgili "Tanrısal" işaretleri yazdım. 18 Ekim'de, Dörtlü Aile'yi yazdım. yilmazgurol.com'daki 15 Nisan 2012 tarihli "Family of Four" adlı yazımı ve "ekini" aynen aktardım. Uzun olduğu için, Sayfa numarası vererek, 3 Sayfada. Ve Bugun, 19 Ekim'de Şu yazıyı yazdım: ***The center steering the World Affairs now plans, instead of the United Nations, to establish a State of all the Nations. To realize this, it is I who was chosen by the Center. Indirect negotiations of what they want and what I want has been

continuing, on the Road Map, and the kind of Social Order desired...***  Dünkü yazılarım ardından, Bruce Spiway'dan iki kelimelik "good Morning" mesajı geldi, Halle'nin sayfasına.

Baktım, eski kayıtlara, 14 Ağustos 2012 (Halle'nin doğum günü) tarihine kadar. Bruce'un sık sık "GÜNaydın" dediğini gördüm. Ama bu sabah, Yeni yazımı yazmadan önce baktım, Bruce'un Günaydın'ı yok. Silmiş Halle. (Teşekkürler, Halle'ciğim). Böylece, Benim yazdıklarım topluca,

peşpeşe. Bruce'un bir önceki "Günaydın" mesajı, 15 Ekim'de, duruyor, sayfada.

Sonra, bugün, 14.10'da CNN-int.'de International Desk'de "Anchor" HALA GORANI'ye şu tweet'i yolladım: ***Are you informed "center" steering int.affairs plans World State, for this

chose me, STILL (in turkish HALA) waiting in misery?..*** Bu, Hala'ya ikinci Tweet. Birincisi 9 Ekim'de "greetings...yilmazgurol1947". O benim ilk tweet'imdi. Twitter Sayfamdaki, ilk görünen

tweet, CNNturk.com'da, "yorum" dolayısıyla, onlar tarafından, Kenter Tiyatrosu'na, 16 Ağustos'ta. HALA'ya gönderdiğim tweetler, sayfasında görünmüyor.

"Son yazdıklarımın" da çıktısı... ve biri Demir'lere, bugün postayla.

Bu yıl içinde: 25 Mart: Samsung "cep", CarreFour'dan. Hemen ardından, Türkcell-Konak'ta, Facebook. (kullanamadım). 29 Mart: yilmazgurol.com web sitem, ve "Hakkımdaki Hakikat".

Yazımı, Samsung'da gördüm. 30 Nisan: Casper "bilgisayar", Karşıyaka Çarşı'dan. 3 Mayıs: TTNET ve tivibu, aynı yerden. 9 Mayıs: Bilgisayarımdan ilk kez baktım, web sitem "yok". 11 Mayıs: Karşıyaka

Teknonet'ten bilgisayarıma facebook, "facebook.com/talihliyilmazgurol" adıyla, ve ilk yazılarım, kendi sayfama. 15 Nisan: Mutlu Tönbekici münasebetiyle, Samsung'a, Carrefour'da

gmail, yilmazgurol47ATgmail.com (AT=@) adıyla (e-posta adresim) ve ilk gmail'im, Mutlu "kıza". 15 Haziran: yilmazgurol1947.com web sitem. 20 Haziran'da yazmaya başladım. Yazma işlemi dolayısıyla, yilmazgurol.com sitemin de bilgisayarımda mevcut olduğunu gördüm. Sonradan sebebini de anladım, "görüntülenmesin" komutuyla girilmiş. 16 Ağustos: CNNturk'te, Müşfik

Kenter'in vefatı dolayısıyla, yazdığım Başsağlığı "mesajı", benim adıma "tweet" olmuş. Bu vesileyle, twitter hesabı, Teknonet'ten. "twitter.com/yilmazgurol" adıyla. 9 Ekim: Tarafımdan ilk tweet, Halla

Gorani'ye. 16 Ekim: Facebook'ta başkasının sayfasına ilk yazım, Halle Berry'ye. 20 Ekim: Samsung'da Facebook hesabı açtım, kendim. "yilmaz.gurol.5" adıyla açtı, "samsung". Sonra,

"Talihliyilmazgurol" sayfasına girdim. Tüm yazdıklarıma, ve hatta Halle Berry'nin sayfasına yazdıklarıma da, ama onun sayfasından, ulaşılıyor. Sevindim. Ve bir deneme mesajı attım, kendi

"talihli" sayfama. Ardından baktım Casper'e. Evet mesaj gitmiş. Facebook sayfama gelen "ilk" mesaj, yani. Bir türkü: "Kendim ettim, kendim buldum..." Ve BARIŞ MANÇO'nun bir şarkısı: "Nazo

gelin ayağına takar HALHAL..."

*******************

(22 Ekim 2012   :) FATOŞ'cuğum, bugün aylık günüm, dün aylak günümdü. 885.84 tl. Bonus artık sadece Elektrik, su, Telefon, ttnet, ve taksitler (samsung, casper) bu ay 300.75 tl. ödedim. Soğuk başlayıp radyatörleri yakmazsam, gelecek ayda yaklaşık aynı olacak. Kredi borçları, yaklaşık aynı

tarihte, ve aynı miktar, aynı vade ile, ama ödemeleri farklı, Ziraat 117.00 tl, Garanti 152.54 tl. toplam 269.54 tl. ödenecek. Aylıktan kalan, 315.55 tl. 30 gün için, market harcamaları ve harçlık.

Şu an Banka ve cepte toplam yaklaşık 1500 tl. param var. İlk kez Lidyalılar kullanmış para'yı.

Page 99:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

SART. Salihli'yakınlarında. İlkokuldayken, okul götürmüştü, SART harabelerine. Para'yı son kullanan "biz" olacağız...

Dün, yapımı üçbuçuk yıl süren tünellerden, boğazın "temiz suyu", Haliç'e akmaya başlatııldı, törenle. Artık Haliç "masmavi". Bedrettin Dalan, İstanbul Belediye bAŞKanı iken, söylemişti aynen, HALiçiçin "Haliç, gözlerimin rengi gibi mavi olacak", diye. Hayali gerçek oldu. "İçi mizde" sadece

senin gözlerin mavi, anneannemizinkiler gibi....... Şarkı: "içtim aşkın şarabını yudum yudum gizlice..."

Baktım, internetten: DALAN, bel ediye başkanı, 29 Mart 1984-29 Mart 1989. O sözlerini, Ruhi Eniştemizin evinde duyduğumu hatırlıyorum. Demekki, 1986 sonu veya 1987 içinde söylenmiş.

Yakın zamanda da kuzen(imiz) Ahmet SARI'dan işi ile ilgili duymuştum, "Dalan Sabunları" kelimelerini. Ama Bedrettin Dalan'la bağıntı kurmamıştım. Galiba "Panasonic" vesilesiyle, İstanbul'a gittiğimde, 1993'te. Ve Fatoşcuğum, "bugün", Engin ALAN, "28 Şubat soruşturması" kapsamında da tutuklanmış. O sırada, Genel Kurmay, Özel Kuvvetler (Bordo Bereliler) Komutanıymış. Şimdi, hem

BALYOZ, hem 28 Şubat'la ilgili tutuklu, Emekli general. MHP milletvekili. (ALAN/DALAN) (Alain Delon gibi oldu, yılmaz!...)

Ahmet'in işi deterJAN. JANdarma olarak yaptı askerliğini, ŞIRNAK'ta. (ŞIRNAK/KARŞIN/ŞARKIN=karın./aşkın.) SAR. 28 Temmuz 2012 (Tanrısal gün) de, İstanbul'da,

bURçin ERen, otomobilinin Sİ.ECEKlerini KALDIRıp, buraya park etme diyen komşusu milli tekvandocu AHMET SARI'ya ve fitness antrenörü Emrah Kaygusuz'a kurşun yağdırdı, ikiside öldü.

Biri hastaneye götürülürken, biri hastanede. 3 gün sonra 31 Temmuz 2012 (Amputasyon günü) nde, hİNDİsTAN'da elektrİK KESintisi. 670 milyon kişi elektrikSİZ KALDI. Hatırlarmısın Fatoşcuğum. Yıl

galiba 1988. Sizin ev, MANOLYA apartmanı. Salonda sadece ikimiz varız. Televizyonda da, Hindistan konusunda bir belgesel. Hadım edilmiş erkekler de var belgeselde. Kadın sesiyle duyduk

"Hidistan'da 500.000 YUNIK" olduğunu. YUNIK kelimesini kullanıyordu.(Lüksemburg'un nüfusu kadar. Acaba şimdi nekadar). I am not the UNIQUE EUNUCH on Earth, I mean.

FATOŞ'cuğum, önemli günmüş, 22 Ekim. 23 Ekim 2012 tarihli Sabah Gazetesi'nden: Mısır, Asvan kenti, Ebu Simbel tapınağı. Yılda iki kez Firavun 2.ci RAMSES'in Doğum günü olan 22 Ekim'de, ve Taç giyme günü olan 22 Şubat'ta 20 dakika boyunca, sabah Güneş Işığı alıyormuş, binlerce yıldan

beri. 22 Ekim sabahı, olayı yaklaşık 1300 turist izlemiş.

22 Ekim 2012'nin olayları:Yurtta, YILDIRIM çarpması sonucu, 2 ölü. MUŞ, Arıköy köyü'nde Muhacir AYDEMİR(21), MARDİN, Alımlı köyünde Kemalettin GÜN. Yurtta, Sel sonucu 3 kişi öldü. Üçü de

KIRKlareli, LÜLEburgaz ilçesi, büyükKARIŞTIRAN beldesinde. Zehra DEMİREL (93) evinde, Siyami ve Semih YENİ (baba ve oğul) sele kapılarak. EDİRNE, İpsala ilçesinde, 2 motosiklet çarpıştı. Sürücüleri

öldü. Soyadları ÖZSOY ve GEÇTİ. İstanbul Bahçelievler'de, Bisikletiyle akşam sporuna Mehmet Arslanoğlu (24) bir aracın çarpması sonucu öldü. ZONGULDAK, Ayiçi Mahallesi, kÖMÜR ocağı, akşam

saatleri, GÖçük. 2 işçi "mahsur". İSMETEsen kurtarıldı. (15 saat sonra) sonERKAN'ın cesedine ulaşıldı. Hollanda, Dronten kasabası yakınında, iki küçük uçak çarpıştı, düştü. Birinde 2 ölü, birinde 2

ağır yaralı. 

*******************

(23 Ekim 2012   :) VAN depremi, 1.ci Yıldönümü. 9 Kasım'daki ikncisiyle birlikte toplam ölü 644. Yeni konutlar,bugün hak sahiplerine teslim edildi, törenle.

FATOŞ'cuğum, bugün Salı, Basmane günü. Aylık ve Bayramlık saç traşımı da oldum, DOSTLAR berber dükkanında, herzamanki gibi. Sonra köşedeki ÖZtatKARDEŞLER tatlı dükkanında, bu kez kemalpaşa tatlısı yerine, 2 "çiye" BurMA BAKlava yedim. Yemeye başlarken BAKtım, önümden

bisikletliler geçiyor. Sağımdan gelip önümden geçtiler, Basmane Garına doğru. Anafartalar Caddesinde. Çok. Onlarca bisikletli. Yabancı, kadın-erkek. Ben baklavayı bitirip çıkıncaya kadar. Konak'tan,17.00 GÖLCÜK adlı Vapurla Karşıyaka'ya dönerken, uzakta, suda, Alsancak iskelesi

önlerinde topluca 7 PELİKAN gördüm. Epeydir, "çokça" görmeüyordum.

FATOŞ'cuğum, biliyorsun, 19 Aralık 2009'daki "7 Pelikan" olayını. Ama burda hatırlamakta yarar var: İhsan alYANAK adlı vapurda, ön açık güvertedeyim. Benden başka kimse yok. Karşıyaka iskelesine

varmak üzere iken,  suyun biraz üzerinden, 7 peliKAN "birerlekol" düzeni içinde, önüm(üz)den geçerek körfEZ'e giriş yaptı. Çok muhteşemdi olay. (Zikirde fayda var, "stella"

marifetiyle.) (Karton duvar takvimine not düşmüşüm, o gün ZEKİ ÖKTEN vefat etmiş. Pelikan/körfez bağıntılı. ZEKİÖKTEN=EZİKÖKTEN, hem EZ, hem EZİK, hem KÖKTEN mesajlı). O vapur daha sonra,

Page 100:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(internette gördüm tarihi) 25 Temmuz 2011'de battı. Konak iskeleden kalkıştan az sonra, Mendirek'e çarpıp geri döndü, yolcuları boşalttıktan hemen sonra. (Çarpma olayı da, stella

marifetiyle). (Baktım Ansiklopediye) İzmir Belediye Başkanları: İhsan ALYANAK 1973-80, Cahit Günay 1980-83, Ceyhan DEMİR 1983-84, Burhan ÖZFATURA 1984-89, Yüksel ÇAKMUR 1989-... Ben bURhan öz fatURa döneminde geldim istanbul'dan izmir'e. (FATurA/FATmA). cahit GÜN-AY'ın istifa edip yerine ceyhan DEMİR'in atandığı gün, 18 Nisan 1983 tarihinde, ben İstanbul'da DEMİRbank

soygunu olayını yapmıştım.  

Bugünün iki olayı: 1) Diyarbakır Dicle ilçesi Uğrak köyü. Saat 16.20'de, Bir otomobili durdurup, içindekileri otomatik silahlarla öldürmüşler. Toplam 5 ölü. Ramazan-Latife BİLGE, Ramazan-Hacer-İbrahim(5 Yaşında) AKELMA. "Kız kaçırma meselesi sebebiyle". 2) Muğla Bodrum ilçesi. Saat 08.00

sıralarında, bacanağının damadı EMİN özkan'ı (50) av tüfeğiyle öldüren EMİN ömür (75) aynı av tüfeğiyle yaşamına son vermiş. Emin özKAN bulGARİSTAN göçmeniymiş.  Bir türkü: EMİNEMİN

güğümleri kalaylı... Ve pardon, DÜRİYEMİN...

*******************

(24 Ekim 2012   :) Bugün, Birleşmiş Milletler Günü'ymüş. Yarın, Kurban Bayramı başlıyor. "Herkese" iyi bayramlar...

*******************

(25 Ekim 2012   :)  Perşembe. Kurban Bayramı, 1.ci Gün.   Bir Barış Manço Şarkısı: "Bugün Bayram, erken kalkın çocuklar..." Erken kalktım bugün, yazmak için. Düriye değil DURiye'ydi adı, bir önceki Merkez Bankası Başkanı DURmuş yılmaz'ın karısının adı. (dURdURun dünyayı inecek var: Bir tiyatro oyununun adı). Adları, ve hayatları, Yılmaz'ın işleri ile bağıntılı. uŞAK'lı, Durmuş Yılmaz, ve 1947 doğumlu, Yılmaz Gürol gibi. (iş AŞK ylmaz!) 18 Nisan 2006'da TCMB Başkanı oldu. Sevgi'nin

20.ci yaş gününde (ve de Suri'nin doğduğu gün.) 19 Nisan 2011'de erDEM BAŞçı'ya devretti, TCMB Başkanlığını. Bir Ajda Pekkan şarkısı: "Kimler geldi kimler geçti..." Durmuş'dan önce Süreyya

Serdengeçti (2001-2006) Bir deyim:"Ser verip sır vermedi". Yılmaz ne verdi, ne vermedi. Süreyya Yurdakul, Ürolog, 31 Temmuz 1986, Çanakkale. (Merkez/ÇerKES/hERkes). Süreyya Ayhan-Yücel KOP, evlendiler bir Sevgililer Günü'nde, ALbuquERque'de. Barış-Tekin, evlendiler, 10 Temmuz

2007'de, Rabat'ta.

Birgün, (25 Ağustos 1993'müş) işyerinde önüme senetler arasında, üst üste iki senet geldi ("işim", senetleri bilgisayara işlemek) Ama ilginçti: Birinin soyadı ARGItekin ötekinin soyadı OĞULtekin.

Üstelik her ikisi de İzmir Merkez Bankası'nda görevliydiler. Yani, beraber ÜMİT Ticaret'e gelip "mal" almışlardı, ve bu ilk alışlarıydı, yeni hesap açacaktım, her ikisine de. Olay, bu kadarla da kalmadı.

Ertesi gün (26 Ağustos 1993, MALAZgirt günü) TCMB Başkanlığına  Bülent GÜLtekin getirildi. ÜÇLÜ'yü yorumlamıştım. GÜL, belli bizim GÜL (Gülendam) Barış'ın ve Sevgi'nin annesi. ARGI'da ARI var, BARIŞ. OĞUL da öyle kalmıştı. TEKİN'in işaretiymiş. Yanlış hatırlamıyorsam, Sabahleyin Radyo-

1'den 07.30 Haber özetlerinden duymuştum. Rüşdü SARacoğlu yerine, Bülent Gültekin. (SAR-AÇ yorumu zaten kadim...). Yazmaya başlamadan önce, internete baktım,TCMB'ye. Ve sonra, ALMANak

94'e. 26 Ağustos 1993 müş Gültekin'in atanma tarihi. "Tesadüf" bu ya, 10.cu yıldönümünde 26 Ağustos 2003'de, o sayfaya not düşmüşüm, konuyla ilgili, ve de eklemişim, "Barış-Tekin tanışmamışlardı daha" diye.  (Saat şimdi 06.10, "kahvaltı" hazırlamak için kalkıyorum.) 

GülTEKİN'den SONRA, BAŞKAN Yaman TÖRÜNer. YABAN TORUNner de doğdu, GÜL?...... (Saat şimdi 09.10, "bayram" için çıkıyorum.) Sadece şapkayı değiştirdim, Bayram kıyafeti olarak, önceki bayram gibi, Lacivert cowboy şapka ile. Attila İlhan sokağı yoluyla, Bostanlı'da EGEMEN kahve'de,

Daily News ile, "kutladım" Kurban Bayramını.

"Sosyalizm için" girmiştim Hv.H.O.na. Sonuç olarak, Subay Psikolojisi (Türk Subayı psikolojisi) temel psikolojim oldu. Astın üste, mutlak itaatine dayalı disiplin esası. Üstlerime karşı disiplinliydim

ve astlarımda bana ve üstlerine karşı disiplinli olmalıydılar. Görev yaptığım, Üvezli'de 1.ci Füze Filosu'nda, Bir nöbetçi subay, ve birkaç nöbetçi astsubay olurdu, mesai sonrası. Bir olay hatırımda. Nöbetçi Subayı iken, Kıdemli Nöbetçi Astsubay, Kd. Bş.Çvş. DURMUŞ gökTEKİN'e  sabahleyin beni zamanında uyandırmasını söylemiştim. (Emir.) Uyandırdı, sabahleyin. Uyandırıken, olması gerektiği

gibi, "Esas DURUŞ"u hala gözümün önünde DURMUŞ başçavuşun. İki konu 1) Füze subaylığının, teknik tarafına, Hv.Savunma Okulu'nun başından beri ilgim, en alt düzeydeydi. Türk Subayı Psikolojisine uymaz. Sebebi, Harbiye'ye giriş amacımdan dolayı. Sosyalizm için girmiştim,

Harbiye'ye. 2) Tutkum için, "Ordu"da bana imkan kalmadığını farkettikten sonra da, yeni imkanlar aramak için Ordu'dan ayrılma çabası içinde iken, Lançer Kıta Komutan Yardımcısı Odamın

Kasasındaki NATO "top secret" belgelerinden, İstanbul'daki 8 Füze Filosunun yerlerinin haritalarını Pelür kağıda kopyalamam, ve bunları, Ordudan ayrıldıktan sonra, Doğu Almanya'ya giderken,

Page 101:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

yanımda "çeyiz" olarak götürmeyi planlamam da Türk Subayı Psikolojisiyle çelişiktir tabi, ama Tutku Psikolojisi gereğidir, ve buda Türk Subayı Psikolojisinin üzerindedir. (Not: Ben onları kopyalarken,

Ütgm. ERhanÖRGE, benden 1 yıl kıdemli diğer Kıta Komutan Yardımcısı, bitişikteki Komutan odasındaydı. Yani biliyordu benim yaptığım işi. Yıllar sonra kavradım bunu tabi.) Ayrılmak için

yaptığım "disiplinsizlikler" sadece, mesaiye gitmemek biçiminde oldu. ("Zararsız" disiplinsizliklerdi, yani.) Askeri Mahkemeye konu olmayacak biçimde, Oda hapisleri ile.  Son zamanda, Üs Komutanı Tuğg. NecATİ gülTEKİN beni çağırdı. Makamında, ben ve o, başka kimse yok. Ayrılmaya çalışma

sebebini sordu... Ama hiç ilgisiz, bana şunu da söyledi: "BATUR paşaya güvenmiyor musunuz?" Yani ima etti apaçık, "solcusun, solcusunuz, biliyoruz hepinizi..." Buna rağmen, ben hiçbir zaman MİT'in takibindemiyim değilmiyim diye hiç düşünmedim, yaptığım onca işlere rağmen, ta ki Selimiye'de,

Askeri hapishanede 1973 yılında, devre arkadaşlarım "devrimci" subayların MİT görevlisi olduklarını öğrenene kadar.

Tabi şimdi "tutku", Sosyalizm'in de üzerinde, "Sevgi Toplumu" tutkusu, Ve onunla ilgili psikoloji. En üstte o. Temelde Türk Subayı Psikolojisi ile. EGEMEN kahvede, gazetenin Bulmacasında iki kelimeyi yazdım sadece, "Among" için AMID, "False God" için IDOL. Ortak harfleri "I" yı boş bırakarak.  Bir de

"Tanrısal Psikoloji" var tabi, tepede, "Tutku"yu gerçekleştirebilme aracı olarak. GOD is I. The BIGGEST LIE. WHY.... (Saat şimdi 12.30, bırakıyorum.)

Daily News'da Charles'ı görünce, aramızdaki yaş farkını, 1 yıl 50 gün farkını da yazdım. Ama, 8 Ekim 2012 tarihli yazımda, sonra silme yaparken biraz bilgi azalması oldu. Şu an ki yazıdan önce orada kısa bir ek yaptım. Şimdi burda konuyu "toparlamak" da yarar var: 5 tane Doğum Tarihi: 25 Eylül

1947 Yılmaz, 18 Kasım 1947 Demir, 18 Nisan 1986 Sevgi, 14 Kasım 1948 Charles, 17 Haziran 1947 Camilla. Yılmaz'ın Doğum tarihini, kararlaştırmışlar önce. Demişler ki Kardeşi Demir, ondan 2 yaş küçük olsun. Sevgi, 1986 ilk yarıda doğsun, ama babasının Hayat günü sayısının son iki rakamı 00 olduğu zaman. Ve buna bir faktör daha eklemişler. Yılmaz'la Demir'in doğum gün-ay'ları arasında,

46 veya 54 gün fark olsun. 1949 yılına, ve 1986 yılına birlikte bakmışlar, Demir ve Sevgi için o Doğum tarihlerini uygun bulmuşlar. Özellikle, eskilerden 18 Kasım 1601 Kanije Zaferi yıldönümü dolayısıyla, tabi bir de Leonid meteor yağmurlarının en yoğun olduğu gece, her yıl. Yılmaz'la gün farkı 54. Bundan 4 çıkar 50 kalsın, 14 Kasım 1948'e de Charles'ın Doğum tarihini koy. Yılmaz'ın

Doğum tarihinden 100 gün öncesine de Camilla 'nın Doğum tarihini koy. 3 "elli"(=50) böyle kararlaştırılmış. Rafet Üçelli (Kenan Evren'in Cumhurbaşkanlığı sırasında, Manisa Valisi.) (Saat şimdi

19.40, bırakıyorum.)

Bayram 1.ci Gün OLAYLARI: 1) trthaber.com'dan, 21.23'de girilmiş. İZMİR, Bergama'dan Aliağa yönüne giden bir araç, YENİŞAKRAN girişinde virajı alamayarak, şarampole uçtu. Samiye GÜRLEK

öldü, 3 yaralı. 2) Hürriyet Gazetesi'nden: İZMİR, Konak ilçesi, SABİT Bey Camisi önünde, saat 09.30 sıralarında, S.A.(56), Hacı Eyüp DENİZ'e (64) tabancayla ateş etmiş, ölmediğini görünce, kurbanının,

kURban kesmek için elinde olan bıçağını kapıp boğazını keserek öldürmüş. 30 yıl önce (1982'de) kardeşi HAYDAR'ı öldürdüğü için. İntikam. S.A.nın Alanya'daki evinde bulunan mektupta, "Cinayeti onun işlediğinden şüphelendim. Şüphelerimin doğru olduğuna inandım. Kardeşimin katilini bugün öldürdüm. Bu benim bayramım" diye yazmış. Polis kayıtlarında, HAYDAR'ın "Türk İNTİKAM Tugayı"

tarafından öldürüldüğü, ve faili meçhul olduğu yazılıymış. 3) Hürriyet Gazetesi'nden: MERSİN. MEVLANA mahallesi. NUR camisi. Camide gönüllü olarak "temizlik" yapan AbdülHALİM ÖZKAN, bayram namazını cemaatle kıldıktan, ve cemaat gittikten sonra, camide "kafası kesilmiş halde"

bulunmuş. Cami imamı Hasan AYTEN, "kendi HALİnde kimsesiz bir kişiydi" demiş.

*******************

(26 Ekim 2012   :) Cuma, Kurban Bayramı 2.ci gün. Depremler: Saat 07.34'de, 4.0 şiddetinde. BURSA Gemlik açıklarında. Merkez Gemlik KörfEZi. Ve saat 12.40'da, 4.1 şiddetinde. Merkez

Antalya KörfEZi.

ARİFE günü, 24 Ekim Çarşamba, 15.10 gemisi için, evden çıkmak üzere iken, çok fazla Gök Gürültüsü vardı, havanın güneşli olmasına rağmen. Yağmur yağacak belli. Şemsiyemi aldım çıktım. Bahçe kapısından çıkarken il çok iri taneli yağmur damlaları başladı. Şemsiyemi açtım. Karşıyaka

Çarşı da yürürken, "Bardaktan boşanırcasına", Sağanak haline dönüşmüştü, hava rüzgarsız. Gemiye bindim. Körfez'in ortasında yağmur dindi. Pasaport'ta inince, baktım yerler ıslak değil. Konak

İskeleye kadar öyle. Yağmammış yani o tarafa yağmur. Bu benim "bu mevsim" İzmir'de yaşadığım ilk yağmur oldu. 23 Ekim Salı günü, Konak'tan vapurla, Karşıyaka'ya döndüğümde, yerler ıslaktı, çok. Yani o gün de yağmur yağmış, Karşıyaka'ya, ben karşı tarafta iken. Aslında Karşıyakaya ilk

yağmur o, ama ben Karşıyaka'da değilken. ARİFE günü gecesi ANTEP'te sel, URfa karayolu, HAYRAT karakolu mevkisi. Sele kapılan otobüs devrildi. 3 ölü: Firayet GÜL, Ayşe AKSOY, Halime

ASLAN. Bayramın 1.ci günü gecesi, URfa Harran ilçesi, GÖKTAŞ köyü, otomobil sele kapıldı,

Page 102:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

içindeki 2 amca çocuğundan (kuzenlerden) Ahmet Çakır öldü. Bayramın 2.ci günü akşamı, URfa BOZova ilçesi Otomobil Sel sularında stop etti. Sürücü Mehmet Şükrü ASLAN. Eşi  Meliha ASLAN ve

akrabaları Rahime ASLAN  otomobili itmek için indiler, ama sel sularına kapılıp öldüler. (HALİME/MELİHA/İLAHEM/HAMİLE  aynı harflerle) Mersin'de Bayram namazı ardından AbdulHALİM'in

başına gelen... (Bir şarkı: "HALİME bak çal kemancı...")

1) Halime ASLAN'ın soyadı ARSLAN olarak da ifade edildi. 2) 26 Ekim 00.46 girişli trthaber.com haberinde, GÖKTAŞ köyü yazılıydı.  27 Ekim tarihli Takvim gazetesi, KARATAŞ köyü diyor.  Bayramın üçüncü günü, Manisa DEMİRci ilçesi'nde Hüseyin ÇELİK'in kullandığı kamyonet karşı yönden gelen

2 MOTOSİKLET'e birden çarptı. Sürücüleri Hasan SABANCI ve Ömer GÖKTAŞ öldüler. (Yani 25 Ekim'deki olayda, (doğru veya yanlış) köy adı olarak geçen GÖKTAŞ kelimesi, 27 Ekim'deki olayda Soyadı olarak geçti.) (Hatırlamakta yarar var: Doğum günümde 25 Eylül 2002'de, Sibirya Baykal

gölü yakınına düşen GÖKTAŞI...) 3) BOZova ilçesi'nde, Atgüden köyünden Sİnekli köyüne "kız istemeye" gidiyorlarmış.

*******************

(27 Ekim 2012   :) Cumartesi, Kurban Bayramı 3.ncü Gün: TRT-1 13.00 haberlerinde söyledi, Sabah Gazetesi,"Bayramın 3.ncü gününde Trafik kazalarında 8 kişi hayatını kaybetti" haberi içinde: MANİSA, DEMİRci ilçesi. Hüseyin Çelik'in kullandığı kamyonet karşı yönden gelen 2 MOTOSİKLET'e birden çarptı. Sürücüleri Hasan SABANCI ve Ömer GÖKTAŞ öldüler. Cengizhan TUNCER ve Samet

KOÇ ağır yaralandılar. (Kamyonet sürücüsünün ad ve soyadının Bakan Hüseyin Çeli'le aynı olamasına dikkat) (KOÇ ve Kurban bağıntısı) 

*******************

(28 Ekim 2012   :) Pazar, Kurban Bayramı 4.cü Gün: Saat 03.04 UTC (herhalde GMT), Kanada, 7.7 şiddetinde deprem. Pasifik Okyanusunda, British Colombia'nın açıkları, Liman kenti Prince Rupert'in 198 km. güneybatısı. TSİ 05.04 olmalı. 06.00 saat girişiyle haber verdi trthaber.com. 5 saat sonra, Hawaii adalarında 1 metre yüksekliğinde TSUNAMİ. Hasar, zayiat yok. Belli ki Canada takvim ve

saatiyle 27 Ekim'de.

29 Ekim 2017, saat 00.03 girişli, bir haber: İstanbul ESENLER. Çalıştığı otelin Asansör kapısına iş önlüğü sıkışan temizlik işçisi kadın GONCA GAFLI, asansör kapısı ile kabini arasında SIKIŞARAK öldü.

(Bayramın son gününde).

Sabah Gazetesi'nin, Bayramın Son gününe ait, verdiği trafik kazalarından ikisi: İstanbul Sultanbeyli, hatalı sollama yapan Burhan Turnagöl karşıdan gelen Arif Köse'nin kullandığı otomobille

çarpıştı. Hayriye KÖSE öldü, 5 kişi yaralı. Düzce Çamlısu köyü yakınları, idarsindeki otomobil ile yol kenarındaki fındık bahçesine yuvarlanan Hasan KÖSE öldü. (31 Temmuz 1986'da Çanakkale'de ben Tuvalete "gaipten gelen sağlam (!)" KES ve ÖL (KESÖL/KÖSEL/KÖSE) mesajıyla gittim, o günün "günceli" ile bağıntılı "mesaj yağmuru" ile. Babamın BULgaristan'daki köyünün adı karaKÖSE. Şimdi

ÇERNOOK, ne Yok, ERYOK).

Sabah gazetesi'ne göre, 4 günlük Kurban Bayrmı Trafik bilançosu, 49 ölü. Bunlardan Benimle, misyonla, bağıntısı apaçık olan 5 tanesini yazdım şimdiye kadar. Bir tane daha yazayım 6 olsun:

Bayramın Son günü. URFA İbrahim DEMİR 'in kullandığı otomobil devrildi, Nida DEMİR (10) öldü, 9 yaralı. Arife günü dahil, SEL dolayısıyla Bayramda ölenleri de yazdım onlarda toplam 6, ve hepsi

trafik kazası biçiminde. Ve de Yılmaz'la (UR işleriyle,...) bağıtılı. (URFA/URAF/FUAR/RAUF denktaş...RAİF denktaş tRAFİk kurbanı... AF"trick". SAFTİRİK kelimesini sevgili ATTİLA İLHAN da

kullanmıştı.) Bir türkü: "URFA'lıyam ezelden..."

Bayramda, yurtta 2 yaşlı kadın "yanarak" öldü. İkisi de 82 yaşında. Bayramın ikinci günü Muğla Fethiye Kemer beldesi Paşalı köyü, tek katlı müstakil evinde yalnız yaşayan ŞAHSENE KONUKÇU, AYAKlarını ısıtmak için kullandığı elektrikli battaniyenin alev almasıyla, çıkan yangında. Yarı felçli

olduğu için kaçamadı. Ve (herhalde Bayramın üçüncü günü) Adapazarı'nda evinde et Pişiren Muhriban GÜRpınar, elbisesinin piknik tüpünden alev almasıyla. Koşan yakınları alevleri

söndürdüler, ama yaşlı kadın öldü. (Annem, babamla birlikte, Örnekköy'de "yatmakta". Onların mezarına bitişik bir de soyadı GÜRpınar olan kişi yatmakta.) (GÜRol/GÜRpınar)

*******************

(29 Ekim 2012   :) CumhURiyet Bayramı: (89.cu Yıldönümü).

Page 103:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL, 29 Ekim 1950, Kayseri doğumlu. Cumhurbaşkanı yapılmak için, Cumhuriyet günü doğmuş. Yılmaz'ın, misyon'un, işleri ile bağıntılı olarak. Soyadı GÜL. GÜroL

benzerliği. GÜL hem çiçek adı, hem de Gülmek'ten emir. Mutlu ol, anlamında da. Demir'in eşi'nin adı da GÜL.(Teyze kızımız, kuzen) Tam adı GÜLENDAM. Abdullah Gül önce Başbakan oldu, Demir'in

Doğum gününde, 18 Kasım 2002'de. Soyadımız GÜL'lü. Ama, "ROL" de var içinde. Tanrı Rolü oynayacakmışım. 1988 ilkbaharında "buldum". GÜL'ün adında, İslam'ın Tanrı'sı ALLAH'ın (el LAH'ın) adı var Abdullah. Kayseri 38 no.lu ilimiz. 38 yaşımda kestim kuşu.(KAYSERİ, aynı harflerle KASİYER,

KESYARİ ve KESİYAR=KES.İ-YAR..)

Akrabamız. Anneannelerimiz kardeş, Fatma ve Emine'nin torunlarıyız, biz ve ALİ KULİĞCAN. O da 29 Ekim doğumlu. Galiba benden 1 yaş büyük. Mehmet amca, ve Hatice Teyze'nin büyük oğlu.

GÜRçeşme'de otururlardı. Ben Ortaokulda iken, Ruhi eniştemlerle giderdik ziyaretlerine. Ali'nin asıl mesleği KASA imalatçılığı. Yorumu da eski. KASA/KESE/KES, CumhURiyet bağıntılı. Soyadındaki

CAN kelimesinin yorumu da eski (kadim). Ama "bu gece" bulabildim nihayet, KULİĞ ne demekmiş. Tanrı ve Kullar'ı çağrıştıran, "KUL" kelimesini çıkarırsak geriye, İĞ kalıyor. İĞDE'deki İĞ değil de

İĞDİŞ'deki İĞ içinmiş, Alinin soyadındaki İĞ. (Ali, Doğum günün kutlu olsun, eğer hala hayattaysan. "Kanserim" demiştin, kaç yıl oldu?...)

Bugün "kışlık" giysi. Yeni Kaptan şapka, "Talihli" yazılı. Su geçirmez, kapişonlu yeşil Mont. Kalp'te Soru işareti, sırtta Web Adresi. (Yani, Şemsiye kullanmayacağım. Çok soğukta, kazak takviyesi.)

Kışlık Kıyafetle, kutladım, Cumhuriyet Bayramını, HAMZA'nın Yeri, EGEMEN kahve'de, Daily News'la, herzamanki gibi. Bulmacasında iki kelime yazdım. AGORA ve AGES. Ortak harfleri G. Abdullag Gül,

62 oldu, belli. Herhalde Ali Kuliğcan da 66 oldu. Hürriyet gazetesi ilanından: Mehmet HABERAL'ın da doğum günüymüş, bugün. O, kaç oldu?... Ve ardından baktım internete: Joseph Goebbels de 29

Ekim (1897) doğumluymuş. Nazi Almanyası'nın "Propaganda" bakanı. Sözde intihar etmiş, 1 Mayıs 1945'te, Berlin'de. Önce 6 çocuğunu "zehirledikten" ardından karısını "kurşunladıktan" sonra. Yalan Tarih. Gerçek olan ne, İkinci Dünya savaşında 50 milyon kadar insanın öldüğü, öldürüldüğü....      

Propaganda ne demek. Haber al, gerekirse üret, haber ver. Apaçık değil mi GÖBELS/HABERAL bağıntısı. Yani 29 Ekim 1923 de çok önceden kararlaştırılmış bir tarih(=date). Öğleden sonra, Günün Tarihi için, Yeni Çağ gazetesi de aldım. 1863 İsviçreli Henri DUMANt Kızıl haç'ı kurdu, diyor. Sanırım,

Türkiye Cumhuriyetinin işareti o. 60 yıl sonra kurulsun demişler. 60 (atmış)/ Sixty. Bir tarih daha var: 1911 ünlü Amerikalı gazeteci JOSEPH pulitzer, Güney caROLina'da öldü, diyor. Haberal'da ne

var: BAŞKENT üniversitesi'nin kurucu Rektörü.

29 Ekim 2012'de saat 17.30'da, Manisa Spil Dağında Orman Yangını. Şiddetli rüzgarın etkisiyle söndürme çalışmaları güçlükle yürütülürken, gün bitmeden, aniden başlayan yağmur sayesinde

kontrol altına alınabildi. 30 Hektar orman kül oldu. 11 orman işçisi dumandan etkilenerek, biride ellerinde vebileklerinde yanıklar sebebiyle hastaneye kaldırıldı, durumları iyi. Haberi,

trthaber.com 2 defada iki başlık altında verdi. Önce "Manisa Spil Dağı alev alev yanıyor", sonra "Spil Dağının imdadına Yağmur yetişti".

29 Ekim 1989'da (İzmir'de 1.ci dalga EZME içinde), Pasaport'ta, KANtarcı polis karakolu kapısına asılı büyük Bayrağı, polislere "mesaj" anlamında iki parmağımın arasında ovuşturarak tutmuştuım.

Ezme'ye karşı, Kırmızı ile "kan" vurgulamak için. Polislerden biri, gülerek "beğenmedi" demişti. Amiri de "Buraya daha önce geldin mi hiç" diye sordu. "Buraya gelmedim, ama karşıdaki Pasaport kahve'ye çok geldim" demiştim. Pasaport Kahvede dışarda oturduğum sıralarda, İzmirli'nin dolaylı

ezme fiillerine, Kantarcı polisleri de davranışlarla katılıyordu. İki gün sonra, 31 Ekim'de Bostanlı Polisi, beni "dışarda iken" aldı. (.....) 2 Kasım 1989'da Manisa'ya. 1.ci Tımarhane. O sıradaki politik

bilincim, şimdikiyle aynıydı. Sadece Yol Haritası şimdikinden farklıydı, yani yanlıştı. (TANRI'nın harfleri de var, KANTARCI'da.).Manisa, Tımarhane, Spil Dağına karşı.

29 Ekim 2012, CumhURiyet günü vefat etmiş, AvuKAT Kamil KES. TURgutreis/Bodrum/Muğla'da 31 Ekim'de toprağa verilecekmiş. (31 Ekim tarihli Hürriyet'ten vefat ilanı.)

1 Kasım 2012'de ilave: KANTARCI durağı, İstanbul'da, Bağdat caddesinde, bizim eve giden yolda. İzmir, Pasaport'taki KANTAR Polis Karakolu.

*******************

(30 Ekim 2011   :) Saat şimdi 08.10, NewYork saati 02.10. Yazmaya başlamadan CNNint.i açtım. Evet, "beklenen" SANDY kasırgası, ABD'yi vurmaya başlamış. Ora tarihiyle, 29 Ekim 2012 günü

biterken. Şimdilik 13 ölü. 6.5 milyon insan elektriksiz. Ben 11 Eylül 2001 terör olayına "Süper terör" adını vermiştim, hemen. Onlar da bu kasırgaya "Süper kasırga" (Super Storm) adını vermişler.

Öldürmeye başladığı için de "Killer Super Storm" diyorlar, şu anda. Başkanlık seçimlerinden önce

Page 104:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

"Fırtına Sürprizi" de dendi, aynı TV'de, daha önce. Sürpriz değil "Yeni Meteoroloji" ürünü. Burda, Kurban Bayramı Arifesini yaşarken, Karayipler'de, Jamaica'da başlatildı, Karaiplerde toplam 67 can aldıktan sonra, ABD'ye yöneltildi. Ama nereye. En "merkeze". Newyork, ve Washington D.C.'nişn bulunduğu, Kuzeydoğu ABD'ye. 29 Ekim 2012-6 Kasım 2012. Başkanlık seçimlerinden "bir hafta"

(tam sekiz gün) önce. Seçimleri "besbelli etkileyecek", OBAMA lehine, ROMNEY'de biliyor bunu. Her ikisi de Global Çete'nin oyununu oynamakta. "Yeni Meteoroloji" bilincim de kadimdir. "Kulaklarımla"

duymuştum, VOA'dan, 1989 yılında, burda Nergiz'de ilk yılım içinde, Uzayda, mekik'ten astronotların, Lazer kullanarak, karayipler üzerinde oluşmakta olan bir kasırganın oluşumunu engellediklerini.... Tabi "Yeni Meteoroloji" de büyük Müjde de var, bana, bize, insanlığa. Artık Meteoroloji, Havanın "nasıl davranacağını" anlamak için değil, "nasıl davranması gerektiğini"

belirtmek için, bir bilim dalı olacak, "Yeni Dünyada".

Bugün saat 02.12'de Kütahya, Simav'da 4.1 şiddetinde deprem. Merkez ŞENköy beldesi. Bugün saat 20.07 de, İzmir, MENDERES'te 3.6 şiddettinde deprem. Merkez Çataltepe köyü. MONDROS

mütarekesi'nin yıldönümünde (30 Ekim 1918, 1.ci Dünya savaşından "yenik" çıkan Osmanlı Devleti. Ordusu dağıtılacak, İtilaf devletleri uygun gördükleri yerleri işgal edecekler.) Yunanistan'a da İzmir'i

işgal etmek düştü, öncelikle. Deprem, MONDROS=MONDOROS/MENDERES bağıntısıyla, misyon koyucu tarafından, niye?...

Aynı gün, 30 Ekim, Çanakkale, Eceabat, Alçıtepe köyü. Koyunlarını otlatan çoban ŞEN er Gezmez'e yıldırım çarptı, öldü. Ve aynı gün, Çanakkale, EZine ilçesi Kızıltepe köyünde cemaat namaz

kılarken, fırtınadan, caminin minaresinin KÜLAH kısmı düştü, yaralanan yok. (Çanakkale 1985/86...)

*******************

(31 Ekim 2012   :) Az önce, trthaber.com'a baktım: "ABD kasırgayı ucuz atlattı" haberi. Yapılan 3 yorumdan esinlenerek, bir yorum da ben yaptım, 08.10'da, yilmazgurol1947 adıyla: "1989'da

VOA'dan dinlemiştim. Astronotlar, uzaydan, mekikten, lazerle, Karayipler'de oluşmakta olan bir Fırtına'yı önlemişlerdi. METEOROLOJİ, eskisi: Hava nasıl "davranacak", yenisi: nasıl "davranmalı".

Obama'yamı, Romney'emi "yarayacak", seçimlere bir hafta kala, karayipler'den gelen "Süper Fırtına" (aynen yazdım SANDY yazmaya başladım, ardından noktayı koyacaktım. Yazmadı, baktım altta "0" yazılı, yer bitmiş yani, öylece bırakıp gönderdim.)". Sabah gezinti'sinden dönünce, baktım trthaber.com'a yayınlamış mı mesajımı diye. Ama o haberi kaldırmış, yerine "ölü sayısı 50 yi aştı"

heberini koymuş. toplam 1 yorum var. Önceki yorumumu aynen yazıp gönderdim, 11.20'de. Bu kez sığdırdım "SANDY" ve "nokta"yı...

******************* 

(1 Kasım 2012   :) Dün sabah, 31 Ekim 2012'de, HÜRRİYET gazetesinin "Çift Baş Olmaz" manşet haberinin, ön sayfadaki tamamını, dikdörtgen kestim, Bloknota yapıştırdım. Dikdörtgen içinde,

Başbakan'la ilgili karikatür'ün üzerine de kağıt yapıştırdım, ve üstüne 4 satır mavi kalemle aynen şunları yazdım: "ECEVİT, "kendi takımından" SEZER'i cumhurbaşkanı yapmıştı. Sonra SEZER,

ECEVİT'e "kitap" fırlattı." Altına da 1 satır kırmızı kalemle aynen şunları yazdım: "BENZER DURUM". Ve bugünkü SABAH gazetesi'nde bir haber: "Eşini öldürüp intihar etti" haberi. Gaziantep'te,

Özgürlük Mahallesindeki evlerinde, Dün sabah, 31 Ekim 2012'de, Sinan BENZER (35), çocuklarını komşuya gönderdikten sonra, pompalı tüfekle önce bir kurşunla eşi Şenal BENZER'i (34), sonra bir

kurşunla da kendisini öldürmüş. (İki olay arasındaki Bağıntı'ya dikkat...)

Bağıntı'yı biraz "açmakta" yarar var. Esas kelime "Benzer" kelimesi. MisyonKoyucu'nun mesajı: "Yılmaz, sen, 'Benzer Durum' yazarken, o sıralarda, Sinan, eşini ve kendisini öldürüyor olacak". Ben, herzaman yazmıyorum, Tayyip'in işlerini. Ama bu kez yazmak ihtiyacını hissettim, o kadarını. Yazı benim. Ama yönlendirme, Stella marifetiyle, Misyon koyucunun. Tabi, Hürriyet de, benim o yazıyı

yazabilmem için, Stella marifetiyle, o Manşet haberini koymuş. Aslında, ben bir gün önce, haberlerde bizzat Başbakan'ın sözlerini duyunca, hatırıma geldi SEZER olayı. Konuşması, "Gül

yapmamıştır" ın ötesinde "Gül'ü eleştirmeye" dönüşmüştü.. Yazmak da hatırıma geldi ama, "boş ver Yılmaz" dedim. Ertesi gün, manşette görünce, "dayanamadım", kestim haberi, yazdım yazıyı. Ve

tabi ertesi gün, Sabah gazetesine de Stella marifetiyle Gaziantep haberi kondu. Her gazetede yok. Ve Ben de SABAH aldım. Şu veya bu sebeple başka gazete alabilirdim. Ama SABAH almam

gerekiyordu. Düzenleme Stella marifetiyle. Ve tabi, Sabah gazetesinde haberi okuyunca, birgün önce yazdıklarım içinde "Benzer" kelimesinin de var olduğunu hatırlamam şarttı. "Benzer" sıradan

bir kelime, hatırımda kalmayabilirdi. Kalması "Stella marifetiyle". Böylece, Antep olayı'nın, benimle, misyonla bağıntılı olarak, aslında, misyonkoyucu tarafından gerçekleştirildiği kesin kanaat olarak

ortaya çıkınca, Mesajı ne Sorusu: Hemen hatıra gelen, belli. "Global Çete üyelerinin sonları da BENZER DURUM". Onay mesajı, yani. Biraz daha dikkatli bakınca SEZER/BENZER benzerliği. EZER

Page 105:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

kim, kimi niye. Global Çete'nin, MİT'in, yıllardır, Yılmaz'ı EZmesi konusu. Düşman BENiEZER, DOST bunu iyi bilsin. Adlar da ilginç. Sİ-nan. (inan) ŞEN-al. (Al yılmaz bak senin için.) Kurban Bayramının,

4.cü son günü barışmışlar, ve kadın evine dönmüş. 3 gün sonra gene kavga sonucu cinayet ve intihar. Yaşları da aslında, birbirlerine çok uygun. Ama "geçimsizlik". ÖZGÜRlük mahallesi'ndeymiş evleri. ÖZGÜR deyince, Fatoş'un eski kocası. O da mesajın içinde. Dolaylı dayak tehdidi yapmadımı

sana Yılmaz?. Yetm ez mi.....

Bayramın 4.cü son gününde, iki ayrı ilde, soyadları KÖSE olan iki ayrı kişi Trafik kazasında ölmüştü. 4 gün sonra, 1 Kasım 2012'de, İzmir Karabağlar'da saat 23.30 sıralarında, emekli astsubay, Balçova

ilçesi, KONDOR taksi durağına bağlı 15 yıldır TAKSİCİLİK yapan Ethem KÖSE, bıçaklanarak yol kenarına bırakılmış, Taksisi gaspedilmiş. Vatandaşların görmesi üzerine, bırakıldığı yerde, kan

kaybından öldüğü anlaşılmış. (Haber, trthaber.com'dan) (KÖSE/KESÖL) İntihardı aslında, amputasyon, Çanakkale'de 31 Temmuz 1986'da. Tuvalette birbuçuk saat kadar beklemiştim, kanın boşalıpta ölüm olayının gerçekleşmesi için. Arasırada zıplıyordum, bu amaçla. Sonra bayılmışım (....)

Ruhi Eniştemiz, emekli astsubay, İstanbul Selamiçeşme TaXi durağında, taksicilik yaptı, Sonbahar 1997'ye kadar. 34 DT 077 plaka. DT=Demir Turgut, SIfır/Seven/Seven. Az mı çektim, İzmir'in

Taksikicilerinen....

2 Kasım 2012 tarihli Hürriyet, "önceki akşam" diyor (yani 31 Ekim 2012'de) KIRIKkale, AHılı köyü, Coşkun Albayrak (45), bahçede alkol alan oğlu Emrah (21) ile tartışıp vurmaya başlayınca, Emrah'ın arkadaşları araya girmiş. Çıkan arbedede, Emrah'ın arkadaşı Abdullah Köksal, Coşkun Albayrak'ın

salladığı bıçakla ağır yaralanmış,hastanede ölmüş. Abdullah Köksal, Eski İZMİR valisi (sonra Emniyet Genel Müdürü, şimdi de AKP Kırıkkale milletvekili) OĞUZ KAĞAN KÖKSAL'ın yeğeni.

Gazete hatırlattı: 1 Kasım, Sevgili Süleyman DEMİREL'in yaş günü. (Kutlu Olsun...) (1924 doğumlu, 88 yaşında şimdi). Yine Gazete'den bilgi, 1 Kasım 1912, Karşıyaka Spor Klübü'nün (KSK'nın) 100.cü

kuruluş yıldönümüymüş. Yüz yaşını aşan, 5.ci klüp. BJK, GS, FB, AG, KSK.

*******************

(3 Kasım 2012   :) "Cinnet" sözüne baktım, TDK'dan, tek kelime ile "delilik" diyor. Dün akşam 2 cinnet olayı, yurtta: 1) İstanbul, Bağcılar, Barbaros Mahallesi Engin SARGIK (34), evde, karısını, 7 çocuğunu, kardeşi Bayram'ı (29), ve sonra kendisini silahla vurmuş. Kardeşi, 3 çocuğu hemen, 2 çocuğu hastanede ölmüş. Kendisi ağır yaralı. BATMAN'lıymış Aile.("batman" yara.s..adam'n aşkı).

(Aile Reisi, tEKSTİl işinde VARdiyalı çalışıyormuş.) Önce sabah haberlerinde duydum, sonra trthaber.com'a baktım. 3 yorum yapılmış: AZİM TAŞ 01.21'de "kimbilir ne sorunu vardı" diyor ve devam ediyor. gEZegen42 aynen "cok yazık" demiş. IRMAK 02.24'de "kimbilir ne sıkıntısı vardı:(" diye yazmış aynen. İki kimbilir'den esinlenip, Ben de yazdım, 08.35'de: tek kelime "KİMBİLİR...." Sonra baktım, yayınlanmış mı diye, evet. Ama, benden önce iki kişinin daha yorumu var: fuAT:

"normaldir.hiç acımam" demiş aynen (not: trthaber.com nasıl onay verdi bu acaip yoruma). yaHya:"Nasıl bu hale geldik" demiş aynen. 6.cı (ALTINcı) sırada çıkmışım yani. 2) Adıyaman,

ALTINşehir mahallesi, Alper ATMACA, evde, annesi Gülay ATMACA'yı, başına mutfak tüpü vura vura öldürmüş, kendisi balkonda, elinde bıçak, boğazı kesik, bulunmuş. Hastaneye kaldırılmış, durumu

"iyi". (AL per. -"Ben de Ful As". -"Bende de As dö per"!) (Yorum yapmadım, tabi buna. "No comment" yazabilirdin, Yılmaz!). Zikirde fayda var: Dün 2 Kasım 2012, Tımarhaneye "ilk"

götürülüşümün, 23.ncü Yıldönümüydü.

4 Kasım 2012 gazetelerinden: Engin SARGIK, eşi ile aşk yaşadığından şüphe ettiği kardeşi Bayram'la ilgili yapmış katliamı, önce kardeşini öldürerek. Misyonumuzun özü ile bağlantılı değilmi!... (Öz kardeşler birbirine eş, dörtlü aile). (Uygulama ne zaman? Yeni Dünyada, çiçekkentlerde. Göç

süresince, 25 yıl, Eski Dünyada, Klasik Türk Aile yapısına devam.) ("SARGardaşImKarımı" demiyeceğiz yani, Eski Dünya'da.) Ama Yılmaz, eğer doğruysa, ESKİMO'lar gelen erkek konuğa, eşlerini sunuyorlarmış, karşılıklı mutluluk için...Eski'den Yeni'ye geçiş, Transformasyon. Bir anda

olmayacak tabi.

*******************

(4 Kasım 2012   :) Yeni Takvim, YILBAŞI kutlu olsun , 3 gün Barış günleri, ardından, 1 Ocak Pazartesi. Bugün, bu web sitemin en başına, 3 bölümden oluşan ÖZET/SUMMARY ekledim. Güzel

oldu...

Page 106:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Günün iki olayı: 1) UŞAK. Tabancayla "ŞAKalaşan" İsmail ŞENTÜRK (18), arkadaşı İbrahim TINAS'ın (18) ölümüne sebep oldu.  2) HAKKARİ. Polis aracı Kobra'ya yönelik bombalı saldırı, Faris

DEMİRcan'ın (11) ölümüne sebep oldu.

*******************

(5 Kasım 2012   :) Bugün, "ÖZET/SUMMARY" çıktısı. 2 takım Demir'lere, postayla.  Bugün, BEŞİKTAŞ, DİKİLİTAŞ'ta market işleten Kenan AKTAŞ, Boğaziçi Köprüsünden atlayarak intihar etmiş.

******************* 

(6 Kasım 2012   :) ABD'de Başkanlık Seçimi günü. Bu sabah, CNNint.'de "anchor" HALLA GORANI'nin Facebook sayfasına girdim, ilk kez. Ve "Summary" deki bilgileri yazdım. Ama, henüz

sayfasına girmeden, ekranda, Hala Gorani altında, aynen şu yazı vardı: "Hi Hala. Since Sandy caused a lot of damage at the sea shore, there is a lot impregnated wood around. I hope people do not burn this type of wood since the ..." Alt yazının tamamı bu kadar. Anlaşılıyor, bir kişi sayfasına

bunları yazmış. Sonra girdim sayfasına, ve gördüm, adı Jussi Kuortti. Ondan sonra Somesh R.Roddi 2 kez girmiş ve yazmış. Ve benim yazılarım onlardan sonraya denk geldi. 4 yazı peşpeşe.

Tabi, bu (igisiz) "burn" kelimesi dikkat çekti. Dün, gazetelerde "ilginç" bir haber vardı. Orda da dikkat çeken "burn" kelimesiydi. Kestim, bloknota yapıştırdım. Olayın, aslında Misyon koyucunun işi olduğunu sezinledim. Ama internet'e yazacak kadar, "işaret" yoktu. Dün ve bugün, peşpeşe (belli ki ikiside Misyon koyucudan gelen) "burn" kelimeleri, dünkü sezinleyişimi "kanaate" dönüştürdü. Şimdi

o dünkü haberi yazayım: İngiltere. sURrey kenti. 4 yaşında çocuk. Adı Soyadı Ethan BURN. 4 aylıkken ailesi farketmiş. Bir eli ne yaparsa diğeri aynısını yapıyor. Yani bir eli "kopyacı". 2 yaşında teşhis konulmuş. Ama sebep yeni bulunabilmiş. Retinablastoma hastalığı. Sol gözünün arkasında kanserli tümörler bulunmuş. Hemen hastaneye yatırılıyor. Tedavi. Kemoterapi, lazer, kriyoterapi

ardından geçen yıl Nisan ayında sağlığına kavuşmuş.

Çocuğa bu hastalığı, doğumdan Misyon Koyucu vermiş. Misyonla, benimle, UR işleriyle bağıntılı, ve de özellikle, Gözlerime katarakt Ameliyatı yaparken, Prof.Dr. Mahmut KAŞKALOĞLU'nun, bir gözümü, MİT'in talimatıyla, lazer'le yakmasıyla bağıntılı olarak. Çocuğun adı etHAN (Hani'yi

çağrıştırır). Annesinin adı ORME başına bir harf eklemeyle, GORME="görme" yi çağrıştırır. Gözlerin işlevi: Görme. ORme/GORani bağıntısı da Hala'nın Facebook sayfasındaki "burn" kelimesinin, mesaj

olduğunun işareti. GORAN, incelt: GÖREN varmı? GÖR-EN. Amerikan ingilizcesi seslerinde Ö ve Ü yoktur. GÖRDÜM diyemezsiniz, GORDUM diyeceksiniz mecburen. GORdunmu Hala GORani...

Ameliyat sırasında (İngilizce bildiğimi bildiği için, ben anlıyayım diye) asistanına,"BURN olayı oldu" demişti. "Börn" demedi aynen Kuşburnundaki BURN gibi söylemişti. O gözüm şimdi "enfraruj"

(morötesi) ışık görünce şaşırıyor.  Elimde "enfraruj" ampulle kendisine gittiğimde "Bütün floresanlar aynı sistemle çalışıyor olsaydı, AYVA'yı yemiştin" demişti. 50 yaşımın başlangıcında. 1997

Sonbaharı. Kaşkaloğlu'nun verdiği esas mesaj şuydu: Bu olay gibi, Amputasyon olayını da biz yaptırdık sana, seni yanıltarak, "O ur. Kes at" komutu bizdendi. Sen "Tanrıdan" sandın. Ve ikinci mesajı: İşi kabul et, yoksa, daha başka şeyler de yapabiliriz, pişman olursun kabul etmediğine.

Tehdit yani. Sağlığına dikkat et Kaşkaloğlu, sen bana lazımsın!....

Bir haber, trthaber.com'da: 15.28'de girilmiş. Herhalde Bugün oldu. KARS KAĞIZMAN ilçesi. KÖTEK köyü. 2 Çoban, arazide 800 koyun. Öndeki Koyun, sarp yamaçta, UÇURUM 'dan atlayınca, ötekiler de peşinden atlamış. Atlayanlardan 200 tanesi telef olmuş. (Misyon Koyucu / Koyuncu / Oyuncu /

Oyunlu) (Koyunlar, koyun koyuna) (Bir Rumeli türküsü: "Gel yanıma gir koynuma, ayletme beni...")

Bugün, Dünya Şehircilik Günü'ymüş. Çok eski kısa bir yazımı tekrarlıyorum "One hundred thousands flower-cities all over the world. One language, one race. Families of two men, two women, two boys, two girls, together with the elderly. Home for everybody. Food for everybody. Love for everybody. Let there be no more killings, no more exploitations, no more humiliations. Let there be PEACE and

LOVE."

*******************

(7 Kasım 2012   :) Yeni Takvim: 1 Ocak (pazartesi). Rusya'da Sosyalist Devrim'in 95.ci yıldönümü (1917). Uğur Eniştemin (Fatma'nın babasının) vefatının 8.ci yıldönümü (2004).

Page 107:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Obama'nın yeniden başkan seçildiğinin kesinleştiği saatten, yaklaşık 1 saat kadar sonra, bugün 07.02 (GMT) de İran TEBRİZ'de 4.4 şiddetinde deprem. Misyon koyucunun TEBRİkederiZ mesajı

böyle. Ve 10 saat kadar sonra da Guatemala açıklarında, PASİFİK'te,  16.35 (GMT) de, 7.4 şiddetinde deprem. O ne için Yılmaz?  İran'daki Tebriz kentinin 50 km. kuzeyi, deprem merkezi.

Guatemala'daki Liman kenti Champerico'nun 24 km. açığı. Şimdi (8 Kasım sabahı) itibariyle, Guatemala'dakinde en az 39 ölü, çok sayıda kişi enkaz altında. İran'daki ile ilgili Hasar Zayiat haberi

gelmedi, anlaşılan yok. İran'daki 4.4. şiddet (USGS'ye göre) Obama'nın 4'lerina uygun. Guatemala'daki (USGS'ye göre) 7.4 (her ne kadar TRT 7.5 dediyse de). 7.4 şiddet Babamın vefatının 4.cü yıldönümünde Gölcük Depremi'nin şiddetiyle aynı. Yani Guatemala Depremi aslında Fatma'nın

Babası'nın vefatının 8.ci yıldönümü münasebetiyle. 4x2=8. Ben ve Fatma.

Obama'nın ilk kez başkan seçildiğinde, 2008'de medyada yer almıştı. Sanırım Obama da konuşmuştu o konuda. Obama'ya 4 lerin uğuru. (Misyon koyucudan, Dörtlü aile ile bağıntılı

oluşmuş Obama'nın 4'leri.) Bugün okudum, trthaber.com'daki Obama'nın hayatını: 4 Ağustos 1961 Hawaii Honolulu doğumlu 4 Kasım 2008 seçimlerinde ABD'ni 44.ncü Başkanı oldu. Babası Kenya'lı.

Hawaii'de yabancı öğrenci iken annesiyle tanışmış, evlenmişler. Sonra boşanıyorlar. Babası Kenya'da tekrar evlendikten sonra trafik kazasında 1982'de vefat ediyor. Annesi gene Yabancı öğrenci olarak gelen bir Endonezyalıyla evleniyor. Obama ilkokulu Endonezya'da okuyor. Liseyi anneannesinin ve dedesinin yanında Honolulu'da. Annesi Endonezyalıdan da boşanıp Hawaii'ye

dönüyor. 1995'de vefat ediyor. Obamanın anne tarafından 1, baba tarafından 7 üvey kardeşi varmış. Üç üniversiteye gidiyor, ikisinden mezun. Siyasal bilgiler ve Hukuk. Avukat oluyor. Kendisi

gibi avukat Michele ile  3 Ekim 1992'de evleniyor. 2 Çocukları var. Babası ve Üvey Babası Müslüman. Obama annesi gibi "hristiyan". Önce Senatör. Sonra Başkan (ABD'nin ilk siyahi başkanı),

Ve şimdi 2.ci kez gene başkan. Demokrat. BARACK (=BARAK) Anadolu "Barak" havası...(BARAK/TARAK vesaire...) endonEZya/AFrica... OBAMA, söyleme BOBAMA... (Babasını bir

kez görmüş OBAMA 1971'de, ABD'ye ziyarete geldiğinde.)

*******************

(8 Kasım 2012   :) Fatoş'cuğum: 6 Kasım'da HALA'nı facebook sayfasına ben yazdıktan, sonra ilk yazı yaklaşık 12 saat sonra, aynı gün, "P Ou ST" den "Sorry for all that.. Halie!!" diye aynen bir yazı. Sonraki yazı TAMMAM İSSA 'dan. ("Tamam İsa" der gibi). Sonra gene "P Ou ST" 12 yazı, aynı gün içinde, yazılar birer harften ibaret (N-O-G-C-F-O-R-P-O-U-S-T). Sonraki üç yazı, Jonathan Spencer,

Alireza ZAMANi ve ZORAN JAKOVCEV tarafından, dün baktığımda hepsi bu kadardı. Bu sabah gene baktım, yenileri eklenmiş, ilgilenmedim. Sadece "P Ou ST" aradım. Buldum aşağılarda iki tane, 20

Eylül'de girilmiş peşpeşe. Birincisi: "I'm sorry Halie (those tweets)". İkincisi "Je vous prie d'accepter mes excuses".  Ve ardından, bu sabah, Hala'ya şu tweet'i attım: "For GOD's sake delete those

entries of 1+12 (on Nov.6th) and 2 (on Sep.20th) of "P Ou ST" on your Facebook-page. Greetings......." Yazım bitince baktım 7 boşluk kalmış, noktalarla doldurdum.

Bu sabah, trthaber.com'dan yeni deprem haberi. KANADA 6.3 şiddet. USGS'den baktım: Pasifik'te Port Alice bölgesinin 137 km güneybatısı'nda, saat GMT 02.01'de (yerel, 7 Kasım 18.01'de).

*******************

(10 Kasım 2012   :) Atatürk'ün vefatının Yıldönümü. (10 Kasım 1938, saat 09.05). Bugün Askeri heliKOPTER dağa çarparak düştü, içindekiler toplam 17 Asker şehit oldu. 13'ü Jandarma Özel

Harekat askerler, 4'ü mürettebat. Operasyona giderken. Helikopter Sİkorskiy, Sİs yüzünden, Sİirt, Pervari ilçesi HEREKOL bölgesi, Hasantepe yakınlarında, Köprüçay köyünün güneyinde. TRT 13.00

haberlerinde saati söylemedi, trthaber.com'da da yoktu. Aradım, TGRT'nin internet sayfasında buldum. "07.25" diyor. Yani 09.05 den tam 100 ( yüz ) dakika önce. YÜZ,YAZ,YILMAZ... (Yüz, benim

sayım yani.) Sonra bugünkü, Hürriyet'te, Emrehan Halıcı'nın, Bulmaca'sını hatırladım. "ilginç an" başlığı, ve "...Atatürkü...anıyoruz" açıklamasıyla, soru şu: "Bugün saat 8'i 9 geçe ilginç bir özelliğe

sahip. Acaba ne?" Bu soru da, Helikopter Kazasının Stella (artı yeni meteoroloji) marifetiyle gerçekleştirildiğinin kanıtı oldu. Henüz şehitlerin kimlikleri açıklanmadı. Şimdi, saat 15.15.

17 şehitten, 4 tanesinin (soyadları değil) adları, ER'le başlıyor: ER san, ER kan, ER dal, ER en. 10 Kasım, yeni Takvim'de 4 ocak OlaCAK, Yeni Aile karı-koca toplam 4 olacak. Eski isimleri neydi

ARALIKOCAK = KOCAKARALI= KOCAKARILA= KOCAlarKARILAr.

"10 Kasım Konuşmasında", Cumhurbaşkanı GÜL: aynen, "TERÖR VASITASIYLA, MİLLETİmizi devletimizi HİZAYA GETİReceklerini zannedenler..." dedi. Kulaklarımla duydum, ama kulaklarıma

inanamadım. "Hizaya geeeel!..."

Page 108:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

17 şehitten en kıdemlisi, Mürettebat'tan, Kr.Plt.Yzb. ANIL BARIŞ ÇETİN. Ertesi gün, 11 Kasım 2012 Pazar, İstanbul'da 34.ncü Avrasya Maratonu'nda bir kişi, 15 kilometre koşusunda, Gülhane PARK ı

PARK ur unda, bir anda yere yığıldı öldü, KALP krizi. 34 yaşında, ODTÜ mezunu, Akbank Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu'nda görevli, ALİ FERDA ANIL. (Atatürk ANIL ırken helikopter kazası) 17

şehit içinde memleketi aynı vilayet olan sadece iki kişi var: Kayseri'den. Onlardan biri Uzm.Çvş. On ur Karasung ur. KAYSERİ, 38 no.lu ilimiz. (KASİYER/KES.İYAR.. yılmaz, 38 yaşında, Çanakkale'de).

Atatürk, 38 (2x19) yaşında Samsuna çıktı. 57 (3x19) yaşında 19 38 yılnda öldü. Subay sicil numaram 1968/1 38 (Çanakkale il No: 17).

*******************

(13 Kasım 2012   :) Dün akşam, CNNint.den Güneş tutulacağını öğrendim, bu sabah, internet'ten daha fazla bilgi: "On Nov.14th, Australia and Southern Pacific Ocean will witness a total solar

eclipse..." Charles-Camilla düğünü 8 Nisan 2005 olarak kararlaştırılmıştı. (2005'in iki güneş tutulma olayının ilkinin tarihinde.) Ama Papa 2.ci jean Paul "ölünce" bir gün ertelemek durumu ortaya çıkmıştı, 9 Nisan 2005'e, yani Demir-Gül evliliğinin 30.ncu yıldönümünün Arife'sine (bir gün

öncesine). Düzenleme'nin Misyon koyucu'nun eseri olduğu kanaati(kesin olarak) o zamandan beri var olduğu için, şimdi öğrenince, yarın ki Güneş tutulma olayını, yarın Charles'ın (64.ncü) Doğum

günü de olduğundan, Charles'ın Doğum yılını 1948 olarak kararlaştırdıktan sonra, Doğum Gün-ay'ını da Yarınki (2012'ninki) Güneş tutulmasından almışlar, besbelli. Charles-Camilla da 3 Kasım'dan beri,

13 günlük "Pasifik" turundalar... Ve az önce, Charles'ın twitter sayfasına, şu tweet'i attım: "they decided birth from tomorr's eclipse.you deci.wed from Apr.8 ecl.they put

pope.so,eve,Apr.10,Demir's wed,30th ann.HAPPY BD." (şimdi, saat 09.30 çıkıyorum...)

Song: "The total eclipse of the heart..."

-Beşar Esad'ın suçu ne, Yılmaz?...    -"Öldürüleceğimi" biliyor olması!...

*******************

(14 Kasım 2012   :) Az önce, Demir'i buldum, internette. Fotoğrafından tanıyıp girdim. Facebook Sayfasına.... Zincirleme reaksiyon oldu. Gül'ün, ve sonra Fatoş'un da Facebook sayfalarına ordan.

Çıktım, bu kez adresinden f/demir.gurol.7'den girdim, "mesaj" için, "God is I..." dedim. (Fatoş'cuğum, Sonra FATOS KAPLAN olarak seni aradım, ama bulamadım, sonra tekrar

ararım... Herhalde, Demir'in sayfasından bulabileceğim, sadece, anlaşılan... Ayıp olmaz mı Demir'in sayfasına tekrar girmek, seni bulmak için...) 09.30 şimdi. Çıkıyorum...

18.05 girişli bir trthaber.com haberi, "Denizli'de Koç Vahşeti" başlığı altında: Denizli, ÇAL ilçesi, Bayıralan köyü. Halasının oğlu Ömer DEDA'nın (75) yanında yaşayan Fatma ÇITAK (76), otlattığı koyun sürüsünü eve getirdiği sırada, Sürüdeki BOYNUZSUZ koç'un saldırısına uğramış. Kuzeni

Ömer, kurtarmaya çalışınca ona da saldırmış. "Darbelerle" diyor, yere yıkmış, ağır yaralamış her ikisini de, her ikisi de hastanelerde hayatlarını kaybetmişler. "Darbe" kelimesini kullanmış, daha

doğrusu "TOS", değil mi FATOŞ'cuğum. ÇAL, Hulusi DEDE'mizin memleketi. "Boynuzsuz Koç" olurmu hiç. DEDA/DEDE. Seyfi DEDA, Lise-1, Denizli, 4-L "dörtle" sınıfı. Matematik Öğretmenimdi. Demir'in Facebook sayfasından, sonunda senin facebook sayfana ulaşmıştım. Çıkınca, "Orda" geçen adınla, yani FATOS KAPLAN olarak, aradım. Çok fazla Fatoş Kaplan var, bulamadım onların arasında seni... (Bayıralan'da ne var? Bayılan var, bir... Yalan var, iki... Bay/Bayan var, üç...) I am tired and sick of

TOSSing off myself. Madonna,54, sahnede Masturbasyon yapmış, bugünkü gazetede, HabertURk'da, vardı. ("fake" değilse. ROL'dür yani, Orgazm olduğunu sanmıyorum.) 12 yaşındaki

oğlu da seyirciler arasındaymış... (Boynuzsuz koçun resmi de vardı. Başı kanlı, toslayıp yaraladıklarının kanları. İki yaşlı kuzen.) Arnavutluk Cumhurbaşkanı FATOS NANO, havanın

durumuna bakıp, MOSTAR'daki, Balkan Ülkeleri Zirvesine gitmemişti, 26 Şubat 2004'te... ÇITAK'ta ne var, TAK tiki TAK TAK, tiki tiki TAK TAK... Boynuzu Tak, Ren Geyiklerininki uygundur... Bugünkü,

Hürriyet'te İspanya, Medinaceli kasabasındaki, "yüzyıllardır" devam eden, "Boğa Festivali" de vardı: Boğanın boynuzlrı arasına, kimyasal karışımlı odun. Tutuşturuluyor. Boğa bitkinlikten, düşünce,

kesilip yeniliyor, afiyetle. Boğaça almaya girerken, Zirve Fırına (5 Ekim 2008, Pazar günü), Adam, "Boğarım seni" dedi, yumrukladı, BOĞAzımı sıktı. Boğmaya çalışırken, birtaz sıkıntı çektim...

Bugün, Türk Milli Futbol Takımının, 89 yıllık tarihinde 500.cü maçı, Türkiye-Danimarka. Tesadüf değil. Charles'ın doğum gününde, Demir'i internette bulduğum gün. İkisiyle de bağıntılı. Football'un

(Ayaktopu'nun) memleketi, İngiltere. Match. A good match, He and She. Fatma ÇITAK. Fatma KAÇTI,Yılmaz. Korkuttun kızı. Kocaya mı kaçtı. Hayır "dağa" kaçtı... Maç, 1-1 BERABER e bitmiş...

GOLler: Dakika 69 MEVLÜT (Fatoşun eski kayınpederi), Dakika 65 BENdtNER (BEN şimdi 65,

Page 109:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Bentderesi'ne gittiğim zamanlar 17-18) "dt" nerde yılmaz? 34 DT 077'de... What was "our GOAL"?......

Bugün, (gün başlarken) 01.55 Maraş, PAZARCIK ilçesi, çöçELLİ köyü merkezli, 4.7 şiddetinde deprem. çöÇELLİ/üÇELLİ/ikiELLİ bağıntısından Camilla-Charles'a bağıntı. Camilla benden iki elli yani

yüz gün büyük. "Kahrolsun Machiavelli". Charles, bugün kendi doğum gününü kutladı twitter'da, Dört Mısralık, bir dörtlüklü şiir oldu yazdıkları: 3.ncü Mısra: Happy Birthday His Royal Highness,

ötekiler aynı, Happy Birthday to one. Charlie is Humourous, I found it out from his tweets...

Bugün, akşam eve dönerken, gaRANTI banka uğramak için, Bahriye üçok'a sapınca, gördüm, Et ve Balık Kurumu'nu, "ne var" diye girdim. Bir tabak, Tavuk Ciğeri ile çıktım.(....) Pişirdim 2 KAŞIK (ciğer yürek KARIŞIK) zeytinyağı ile. Dörtte birini yedim, Yıllardır ilk kez... Ötekiler 3 tabak, dolaba. Bundan böyle, bir süre, Akşam yemekleri, Sarımsaklı (karımsaklı) yoğurtlu Ispanak (az) devam ama, ikinci

yemek, çift günler, "tavuk ciğeri" olsun ("Kurumdan", tek günler ""tavuk salamı" (KESKİNoğlu'ndan)...

What a day, it was!......

15 Kasım 2012 tarihli YENİ ASIR Gazetesi'nin manşeti "ÇAL CANAVARI" (sadece onu görünce gazeteler arasında, SAİM'den  Hürriyet'e ek ikinci gazete olarak onu aldım). (Yeni Asır, Yönetim

Kurulu Başkanı Ahmet ÇALık) Ek bilgi, gazeteden: Olay önceki gün olmuş. Fatma Çıtak, önceki gece yarısı, Ömer Deda, dün yani 14 Kasım'da ölmüş. Bir önemli bilgi daha, gazete aynen şöyle diyor: "Olay, 1985 yılında yine ÇAL ilçesinde, intikam için aynı aileden 9 kişiyi öldürdüğü için adı "ÇAL

CANAVARI"na çıkan Nurettin Akşit'in başına gelenleri hatırlattı." Seyfi DEDA matematik öğretmenimdi, Denizli Lisesinde. İlhan AKŞİT de Fizik öğretmenim. İlhan Akşit, Ben ve Demir, yatılı

olarak başlarken "Belletmen" sıfatıyla, bizi Okul pansiyonuna da yerleştiren kişiydi. Gazeteden başka bir haber "Dün" (olsa gerek) DSP'nin 27.nci yaş günü kutlanmış. Genel Başkan Masum Türker. yani 14 Kasım 1985. O günlerde Kasım sonu, veya Aralık başı, Çanakkale'de "kıçıma parmak" (....) (MASUM TÜRKLER = ÖNCÜ ULUS OLMANIN BEDELİ. Bendeli, inanmazsan İzmirli'ye sor...) Gazetede, şu da var:"TZOB Genel Başkanı, Şemsi Bayraktar, Et ve Balık Kurumu 'nun Et ve Süt Kurumuna

dönüşmesinin... yararlı olacağını" söylemiş, belli ki, dün.

16 Kasım 2012, TRT-1 13.00 haberlerinden:"Dün Akşam" dedi olay için, (yani ben Masum Türker ve ilgili devamını yazdıktan sonra, 24 saat dolmadan) Adını söylemedi, ama trthaber.com yazmıştı,

TÜRKER K. (27) Ankara, Kızılay Yenişehir Tren istasyonuna yakın yerde, Tren yoluna girmiş, Eskişehir'den Yozgat'a Kömür taşıyan Yük Treninin altında kalarak ölmüş, Bedeni ortadan ikiye

ayrılmış. Makinist görünce durumunu "şoka" girmiş. 04.00 sıraları diye yazmıştı, trthaber.com. (önce "yazdırdı" bana "Türker", Sonra yaptı "olayı") (Bir Masum Türk'ün ölümü...) TRAIN=TANRI (e SKİ

şehir, Y o Z gat "God is I", 66. k ÖMÜR  ESKİ şehir /  YENİ şehir )

17 Kasım tarih, 06.15 saat girişli trthaber.com haberi: Adana, Seyhan ilçesi, Yeşilevler Kontrollü  hemzemin geçide Bariyerin kapanmasından sonra ters şeritten geçmeye çalışan alkollü sürücü

YILMAZ Aslan'ın kullandığı otomobile, Adana-Ankara Seferini yapan Mavi Tren çarpıp 300 metre sürüklemiş. YILMAZ'ı sıkıştığı yerden Cankur ekipleri çıkarmış. (Anlaşılan yaralı değil.)

17 Kasım tarih, 06.37 saat girişli trthaber.com haberi: Adana, Kozan ilçesi, VarSAKLAR mahallesi, Tufanlı köyü yolu kavşağında, Nadir BOZkurt'un (23) kullandığı Motosiklet ile Doğan YILMAZ 'ın

(54) kullandığı kamyonet çarpışmış. BOZKURT ağır yaralı.

17 Kasım tarih, 20.07 saat girişli trthaber.com haberi: ANKARA, PurSAKLAR 'da, yol kenarında adres soran minibüse beton MİXER 'i çarptı. Mikser'de 1 ölü, toplam 12 yaralı. BESTEM ve YARIKAN

aileleri, düğün dönüşü, ERZurUM'a giderlerken.

*******************

(15 Kasım 2012   :) Takvim yaprağiından, Bugün Hicri Yılbaşı'ymış. 1 Muharrem 1434. (Yani Hicri Yılbaşı, bu defa, 15 Kasım 2012'ye denk gelmiş, her zaman farklı...) Hicri Takvim Başlangıcı da, yani

1 Muharrem 1, Miladi 16 Temmuz 622.

15 Kasım 1933'de Aydın'ın DEMİRcidere köyünde GÜL HANIM, Türkiye'nin il kadın muhtarı olmuş. (Türkü: "Yenge yenge kezban yenge, muhtarm'oldun kezban yenge...")

Page 110:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Takvim yaprağı "Hicri Yıllarda da artıklı gün var" dediği için, Annemin Gerçek Doğum tarihi için, İnternet'e baktım: Nüfusa göre Doğum tarihi: 14 Ocak 1927. 3 Nisan 1927 = 30 Ramazan 1345, 22 Mart 1928 = 30 Ramazan 1346, 12 Mart 1929 = 30 Ramazan 1347 diyor. Annemin Gerçek

doğum tarihi, bu üç tarihten biri, eğer internetteki hesap yanlış değilse, bu kesin, ama hangisi? Galiba 22 Mart 1928, annemin gerçek doğum günü.  (ilgili yazımda da düzeltme yaptım.)

******************* 

(17 Kasım 2012   :) Yarın Demir'in Doğum günü. Baktım İnternet'ten, onun 23011.nci, Sevgi'nin 9711.nci günü. (23000.nci, ve 9700.ncü günlerini, 8 Kasım 2012'de yaşamışlar.) 1996'dan önce,

Ümit Ticaret'te, kendi yaptığım programcık'tan bakmış, ve görmüştüm, "arasıra", son rakamlarının toplam 5 tane SIFIR olduğunu.

Benim seçtiğim "gebzekocilkogretim.com/kgun" dü. Basit, güzel, tek sayfada küçük bir program. Öğrenciler yapmış, besbelli. Yılmaz amcaları 17 Kasım 2012'de bakacak diye,

Kasym yazmışlar, Mayis, Aralik yazdıkları gibi Kasim değil yani.

Sadece bir kere de son rakamlarının toplamı 6 tane sıfır olmuş. (20000/6700). İki kere daha olacak (30000/16700 ve 40000/26700, bu sonuncusu, Demir 109 yaşında iken.) Çiçekkentlerde, 125 "artı/eksi 2" yıl yaşayacağımıza göre. "Uzun Ömür Geni Bulundu" diyor, bugünkü SABAH gazetesi: Alman Profesör BOŞ (Bosch) açıklamış, birkaç milimetre uzunluğundaki su canlısı

HYDRA'nın ölümsüzlüğü'nün sırrı'nı bulmuş, onun başkanlığındaki ekip. Bir Gen dolayısıyla. Fox0 geni. (Fox SIfıR yani)

18.40'da, TRThaber, altyazılardan iki Haber: MıSIR 'da kritik görüşme: Başbakan Erdoğan Mısır'da, Mısır Cumhurbaşkanı Mursi ile Gazze ve Suriye'yi konuştu. MıSIR 'da feci kaza: Tren ile otobüs

çarpıştı, çoğu çocuk 50 kişi öldü. (Erdoğan, bugün gitti, Mısır'a, herhalde bugün döner. Kaza, bu sabah olmuş, MENFALUT kenti yakınlarında. 4-6 yaş grubu ana okul öğrencilerini taşıyan otobüs,

trenin yaklaşmasına rağmen bariyerin kapanmamasından dolayı. Ayrıntıyı, trthaber.com'dan öğrendim. Bugünkü Takvim yaprağı yazıyor: Süveyş Kanalı, bugün (1869'da) açılmış. SUEZ CANAL.

FATOŞcuğum, trthaber.com'dan, 17.26 saat girişli bir haber de şöyle: Ekrem Adlı yönetiminde, Tarım işçilerini taşıyan Minibüs, iş dönüşü, Antalya'da SERİK istikametine giderken,

YUKARIKOCAYATAK kavşağında lastiği patlamış, takla atıp ters dönmüş. 2 Ölü: Selvi Adlı, Yıldız Akgöz, ve 6 yaralı, onlar da kadın.

*******************

(18 Kasım 2012   :) Demir'in Doğumgünü. KUTLU OLSUN.......

Onun facebook sayfasından "mesajla" da kutladım, doğum gününü, sabah erken, "HAPPY BD......." diyerek, aynen.

FATOŞcuğum, "Fırsattan istifade", Demir'in sayfasından, ilk seferki gibi "zincirleme reaksiyonla", senin sayfana ulaştım, Facebook adresin için. "fatos.kaplan" olarak bulabildim. Ama Google'dan bu

adresle seni bulamadım. Search Results...'dan Fotoğrafından bulabildim, girdim sayfana, ama "Mesaj gönder" yok, "Arkadaşını ekle" var. Tekrar, Demir vasıtasıyla girdim sayfana, orda da aynı. Demir'de "mesaj" yeri var, seninkinde yok. Sana yazmayı tasarladığım mesajı gönderme imkanı bulamadım, yani. Ve mecburen, "Arkadaşını ekle +1" bölümünü tıkladım. "+1 Arkadaşlık isteği gönderildi" yazdı. Oysa, "Senin de doğumgününü kutlamak için sabırsızlıka bekliyorum" diye

yazacaktım.......

"Bugün", FATOŞ'tan, Facebook sayfama, ilk GÖNDERİ(ler) geldi. Önce bir Video, MARTILARLA SEYeHAT, Goldstein-Hessen yakınlarında, "bugün" çekilmiş."Danke meine Fatosch......." hemen

ardında,(yani altında), MARTINA JÜRGES, onunla "arkadaş" olmuş, Fatoş, bugün, MARTILARIN çekimi dakikalarında. "Arkadaş", Facebook tabiri, öğrendim. Biz de Fatoş'la, "bugün" ARKADAŞ olduk, Allaha Şükür....... MARTINA NAVRATILOVA, işi tenis 'di. ARTIN AVRAT O LOV....... Dean Martin de

Şarkısında, "... you're in love sinyoröö..." demişti. Daha da altta, daha fazla "gönderiler".... Ve ben de "konularla ilgili" 2 yazı gönderdim, FATOŞ karıma, onun "Zaman Tüneli" nden, "bugün". (Aleme

ilan olunur: Karımın doğum tarihi, 18 Mayıs 1964'müş.) Yani, sandığımdan da daha yaşlıymış. Olsun ben de yaşlıyım, zaten.

Page 111:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Bugün Demir'in Doğumgünü "münasebetiyle", yurtta olan olaylardan üçü: 1) Amasya, Amasya-Erzincan Karayolu 45.ci km. DUTLUK köyü mevkii, saat 02.00 sıraları. İki otomobil kafa kafaya çarpışmış, birinde iki KADİR, Kadir ALAN (33) sürücü, ve Kadir ÜN ölmüş, ötekinde 2 yaralı,

Mahmut ERDOĞAN (34) sürücü ve Şefika COŞKUN (2+2=4 yani). (AMASYA 05 No.lu ilimiz, B EŞ ).  2) Sabah saatlerinde olsa gerek: HAKKARİ, Şemdinli ilçesi, SİLO yaylası, PKK saldırısı, 5 Asker Şehit, J.Ütgm. Gökhan KORKUT,  J.Astsb.çvş. Nihat GÜN, J.Uzm.Çvş.lar Bilal AKGÜN, Bekir ÇAVUŞ, Mehmet BOSTANCI. 3) TU NCELİ, Pülümür ilçesi, Dağyolu köyü merkezli Deprem, 4.0 şiddetinde, 17.44'te.

(Öğleden sonra, B EŞ 44'de.)

*******************

(19 Kasım 2012   :) Sabah erken, baktım Facebook sayfama,Fatoşcuğum, yüklemiş gene, Çok fazla gönderi. Bazılarına, "ben de beğendim" komutu vermek istedim, ama, henüz "bilmiyorum"

nasıl yapılacağinı, "fucking" güzeldi, beğendim. Demirciğim, Gül'ün Zeytinağacı altındaki fotoğrafı da güzeldi, "ben de beğendim". Ama, türküyü yanlış yazmışsın, doğrusu: "Bir finduğun içini yar

sensiz ayrı yemem..." olacak.

FATOŞ'cuğum, başa "yilmazgurol.com"(...) da eklenince, hacmi artıp, yenilenen, "yilmazgurol1947.com" web sayfamın tamamının  3 takım çıktısını alıp, spiralli ciltli olarak, biri

bana, ve APS ile biri Demir'lere, biri de sana. Biraz sonra, bu iş için çıkacağım. Şimdi saat yaklaşık 13.15. Annenin bendeki mevcut adresine göndereceğim, mecburen. "Frankenallee 152, 62306

Frankfurt".

Yılın geri kalan süresi içinde, Dört Tarih seçiyorum: 1) 12 Aralık (12/12/12 diye) 2) 21 Aralık (Maya Takvimi'nin sonu, "Kıyamet") 3) 22 Aralık (KIŞ/YAZ başlangıcı 4) 25 Aralık (İSA'nın kabul edilen

Doğum Günü).

Good Luck, for all of us! 

*******************

(20 Kasım 2012   :) Hindistan, Bihar eyaleti'nin başkenti Patna'da, "kutsal" Ganj nehri kıyısında, Güneş Tanrısı için yapılan Chhath Festivalinde'de toplanan yüzlerce Hindu'nun "ani elektrik

kesintisi" sebebiyle panikleyip koşuşturmaya başlamalarıyla yaşanan panikte, 6 sı çocuk 14 kişi ölmüş, yaralılardan 20 kişinin durumu ağırmış. 06.41 saat girişli, trthaber.com haberi. Belli ki bu

sabah, erken, karanlıkta, olmuş olay. Yorum yapan yok, henüz. Ben yaptım, 08.15'de, "yilmazgurol1947" adımla, "1 milyar Hindu. Hinduizm çok tanrılı. Brahma, Şiva, Vişnu en büyükler.

Vişnu, arasıra, insan kılığında yeryüzüne iner, insanlara "iyilik" yapmak için.

Bugünkü tarihli, HABERTURK gazetesinde de vardı, haber. Anlaşılan "dün" olmuş olay.

*******************

(21 Kasım 2012   :) Bu Sabah, Sevgi 'ye "arkadaşlık" teklifi  amacıyla, SAMSUNG telefonumda açtığım, "yilmaz.gurol.5" facebook hesabıma "bir türlü" giriş yapamadım. Ve yeni bir hesap açtım, orda. "yilmaz.gurol.39" adıyla açtı. ilk yazım "yeni başlangıç" oldu. Sonra, (öğrendim ya, usulünü) Demir-Gül "zincirinden" Sevgi'ye ulaştım, ilk kez. Onun facebook sayfasına. Ve yaptım teklifimi... (Sevgiciğim, fazla bakamadım, sayfana. Sonra tekrar bakacağım...) Şimdi saat 10.30. Çıkıyorum,

Bugün BOSTANLI günü...

Sonra, "gurol.5" de aktif hale geldi. Açınca "gurol.39" devreye giriyor. Her ikisinde de "aynı muhteva görüntüleniyor".(birinde, ilaveten, yazdığım,"yeni baslangıc") Ordan, Sevgi'ye ulasmak için, Gül'ün

sayfasından da geçmiştim. Dönüşte, Biraz baktım, Gül'ün sayfasına, ve bir de Şarkı dinledim, Mehsem Özşimşir'den, ve mesajla söyledim, bunu Gül'e (22 Kasım Sabahı.)

22 Kasım sabahı, yazmaya devam ediyorum: Dün, 20 Kasım 2012'de bir Gazze Hikayesi  daha bitti, 150 kadar filistinli, ve 5 israilli'nin ölümüyle. 21.00'de Ateşkes. 8 gündür. CHARLES'ın doğum yıldönümünde 14 Kasım'da başlamıştı. Bir Tünel Hikayesi yaşanmıştı, 25 Eylül 1996'da Doğum günümde başlamış 3 gün sürmüştü. İsrail'in Mescid-i Aksa altına Tünel açma girişimi. Filistinli ve

İsrailli toplam 80 kadar kişi ölmüştü.

Page 112:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Dün, 20 Kasım 2012'de, AFYON, Sandıklı ilçesi, AKİN köyü yakınları, "akşam" vakti, Demiryollarında Ray ve Travers taşlarının altına döşenen Balas Taşı üreten bir TAŞ OCAĞI şantiyesinde, Araç içinde taş yükleme sırasını bekleyen kamyon sürücüsü HELİM KÜÇÜK, oluşan GÖÇÜK altında kalıp ölmüş.

(Bir trthaber.com haberi). (Ateşkes/Cease-Fire).

Ve, TAŞ OCAĞI haberini yazdıktan sonra, Sabah gezintisi dönüşü, Alaybey TANSAŞ. Ben kasada iken, Kasiyer kızın "arkadaşı" başka bir kız, 2 tane Afrika Meyvası getirdi, önce kasiyer kıza söyledi

satmasını, sonra bana teklif etti. AVAKADO'ymuş, meyvaların adı. Görüyordum, ve Avakado adını da görüyor okuyordum. Ama, meyvanın kendisiyle birleştirmemiştim adını henüz. Sunuş nedeni, "anında" belliydi. İki "Koç Yumurtası" nın simgesi olarak. "Duruma uyar" diye düşünerek kabul

ettim, teklifi. Kız, iri olanını verdi. "Nasıl yiyeceğimi" de tarif etti. "Kabuğunu soyacakmıyım" diye sordum, ben bu arada sadece. Tabi, düzenleme,MİT marifetiyle. Ama, dipte, Misyon-koyucu'nun, TAŞOCAGI olayı ile kurduğu bağıntı var. Bugünlerde, ikinci gazetem Haberturk. Ama, girdiğimde Tansaş'a, o gazete yoktu. Sabah alayım dedim, o da yoktu. AKŞAM seçtim rastgele. Manşetini

gördüm alırken, "Evlendiler". (Ev'de, tamamını gördüm: üç noktadan sonra,"... ve evlendiler" miş tamamı.) Manşet altı haber ön sayfa: "Beni sevmediğim adamla evlendiremezsiniz, mücadelesinde bozgun... ÖZGE aile baskısına yenildi... Ve evlenme akdi'nin fotoğrafından bir bölüm. Okunanlar: Kadın ÖZGE AVCI 1994 (=doğum) Erkek TAŞKIN (=Adı.Soyadı okunmuyor) 1984 (=doğum).  Yani

TAŞOCAĞI bağıntılı TAŞKIN "buldum" gazetede. TAŞKIN=AŞKIN. Zaten, TANSAŞ yorumu, çok eskidir. Ağustos-Ekim 1986, Çanakkale Hastane Günlerinde, doğmuştur, "TANRISAL AŞK" kavramı, Ayla ile ilgili olarak. Sonra, 1987 Sonbaharında, İstanbul'dan İzmir'e "transfer" edilişimden sonra, İzmir'deki TANSAŞ, Tanrısal Aşk'ın kısaltılmış simgesi olarak çıktı karşıma. Daha sonra öğrendim.

TANSAŞ'ın, 1985'de (veya 1986'da) İzmir  B.Şehir Belediyesi tarafından kurulduğunu. (Şimdi Migros'a bağlı). Ve Ben İzmir'e geldiğimde, Belediye Başkanı Burhan Özfatura'ydı. Tansaşı kuran o,

yani. Adı soyadı UR'lu. Ama Soyadında ÖZ vurgusu da var. Hem misyonun ÖZ kardeşlerin eş olmasıyla ilgili. Hem benim öz yakınımın bana eş olacağıyla ilgili. Çünkü FATurA'da FAtMA gizli. İzmir

B.Şehir Belediye Başkanları: 1984-1989: Burhan Özfatura. 1989-1994 Yüksel Çakmur.1994-1998: Burhan Özfatura. 1998-2004: Ahmet Piriştina. 28 Mart 2004 seçimlerinde tekrar Ahmet Piriştina.

Ama 15 Haziran 2004'de "KALP krizinden" vefat. (Not: Onun vefat ettiği saatlerde, İran'da Deprem. Merkez BELEDE köyü. 10 kadar ölü. BELEDE/BELEDİYE). Yerine Aziz Kocaoğlu, 2009'a kadar. Ve

2009 seçimlerinde, tekrar Aziz Kocaoğlu, halen devam. Çakmur da UR'lu. Yüksel harflerinde "kes" var. Ahmet Piriştina,Arnavut. (Arnavutluk eski Cumhurbaşkanı FATOS NANO'nun "ilgili"

anısı.FATOŞ/FATOS). Fatoşcuğum, KOCAoğlu'nda da "KOCA O" yazılı, ona göre...

Ve evde, trthaber.com'dan bir haber: (14.36 saat,22 Kasım tarih'li girişle): SAMSUN, Tekkeköy ilçesi. Özel bir Bakır işletmesi. AMONYAK tankının, 300 tonluk kapağı, işçilerin üzerine düştü. 5 ölü, biri

ağır, 11 yaralı. Ölen işçiler: FATih açıkEL, Hüsamettin TOYsümer, Hüseyin bayRAK, Güven demirEL, Sadık kURuçay.

Ve akşamleyin,(22 Kasım'da), İnternettten baktım, FATOŞ'un doğum gününde (18 Mayıs'ta) başka kimler doğmuş. Üçü dikkatimi çekti: Bertrand Russell (1872): 20 yaş civarında okumuştum, "Din ile Bilim" adlı kitabını. Pope Jean Paul II.(1920). Onunla da ilgili "anılar" var, önemli. (Essahtan dindar

olsaydı, kendisini kurşunlatırmıydı, "bizim" Ağca'ya. Ağca, essahtan "mesih" olsaydı, kurşunlarmıydı, Papayı.) En son anısı da, öyle bir zamanda öldü ki, 8 Nisan 2005 (Güneş tutulma

günü) planlanan Charles-Camilla düğünü, birgün ertelenmek zorunda kalındı. Demir-Gül evliliğinin 30.ncu yıldönümü ARİFE'sine, 9 Nisan 2005'e ertelendi. Ve üçüncüsü, aynen şöyle yazılı: FAT,Chow

Yun(1955). Kimmiş diye baktım ayrıca. Chow Yun-FAT olarak yazılı: Hongkong'lu aktör. Bu üçüncüsünü, ve filmlerinden üçünü (A better tomorrow, The killer, Pirates of the

Caribbean) seçerek, Fatoş'un zaman tüneline "yükledim". Bilahare, "Fatoş mesajı beğendi" haberi geldi, bilgisayardan. Danke...

Ve gene akşamleyin, CNN'de görmüştüm, ABD'deki "Thanksgiving day" kutlama haberini. 23 Kasım sabahı, trthaber.com'dan öğrendim, 400 yıldır kutlanıyormuş, ABD'de, "Şükran günü", her yıl Kasım

ayının "son perşembesi" yazmış, ama, 4.cü perşembesi olacak doğrusu. Bu yıl 22 Kasım'a denk geldi. Yani Fatoşcuğum, 22 Kasım 2012, "Thanksgiving" günüymüş. (Şimdi, saat 10.00, 23 Kasım.

Az sonra çıkacağı, sabah gezintisi...)

Fatoşcuğum, Bugünün gazetelerinden öğrendim,: 8 haftadır devreden, Süper Loto, dün (22 Kasım, perşembe akşamı) 9.ncu hafta çekilişinde, 6 bilen, 1 Talihli. Kuponu, KAYSERİ-KOCASİNAN

ilçesinden yatırmış. ("Kocasıyla" diyor Tanrısal Mesaj.......)

Dün sabah, ABD, TEXAS, Houston kenti yakınları, Karayolu. "Şükran Günü" tatili dolayısıyla yoğun trafik, ve yoğun sis, sebebiyle en az 140 araç, zincirleme kaza, 2 ölü, 8 i ağır, 80'den fazla yaralı.

Page 113:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

*******************

(23 Kasım 2012   :) Saat 20.00 ye geliyor. Samsung telefonumdan, her iki facebook sayfam kayboldu. Gene, "giriş" yap diyor. Vazgeçtim, ordan Facebook işinden. Casper bilgisayarımdan,

Demir'in Facebook sayfasına girebiliyorum. Ordan, Gül'ün, Sevgi'nin sayfalarına ulaşabiliyorum. "facebook arkadaş listelerinden" diğer akrabalarıma, tanıdıklarıma ulaşma imkanım

da var. Demir'e, Gül'e gerekirse, "mesaj" gönderebilirim. Mesaj bölümleri açık. Benim mesaj bölümü'de açık. (Samsung'dan deneme mesajı gönderdiğimden beri biliyorum) Yani, gerekirse onlar da bana mesaj gönderebilirler. Yani, bu kadarla yetineceğim.( Çok bile, Yılmaz! Facebook denizinde

kaybolmayasın!) "Facebook arkadaşı" olarak, şimdilik "Bir tane", FATOŞcuğum, yeterli. Sevgi'nin sayfasından, kendi "Zaman Tünelime", Sevginin, annesiyle, yemek masasındaki güzel fotoğrafı

aktardım. Sonra, baktım, onunla birlikte toplam 6 fotoğraf gelmiş, Demir ve Gül'e ait. 

"Bugün", Larry HAGMAN öldü (21 Eylül 1931-23 Kasım 2012). 1978-1991 de yayınlanan DALLAS dizisinin JR Ewing'i. Bu yıl tekrar yayınlanmaya başlandığında da gene dizide rol aldı. 23 Kasım

2012'de İstanbul, ESENLER'de, bir apartmanın çatı katında çıkan yangında, Mehmet-Bedia TOKA çifti, 7 aylık bebeklerini alevlerden kurtarabildiler, ama öteki çocukları, Melisa Nur TOKA için

"zaman yetmedi". İtfaiye, küçük kızın cansız bedenine ulaştı. 23 Kasım 2012, 5.ci doğumgünüymüş, onu kutlamaya hazırlanırken... (İki olay bağıntılı: JR-JR CEYAR CEYAR / "CAYIR CAYIR") 25 Kasım

2012, Pazar sabahı, TRThaber, haberlerinde, bir haberle, Misyon koyucu, hem o olayı hatırlattı, hem de dedi ki "Yılmaz, o olayın tarihini de 23 Kasım 2012'den aldık": 23 Kasım 1992'de Almanya'nın

MÖLLN kentinde, "neonazilerin yaktığı türk evinde, ARSLAN ailesinden, ölen 2 Türk kadını, ve konukları Ayşe YILMAZ, ölümlerinin 20.ci yıldönümünde" anılmışlar. Tımarhaneler sonrası, yaklaşık

3 yıl süren, Misyon bilinci yitikliği, 1992 sonlarında bitmiişti. Yani 20 yıldır kesintisiz, sürmekte Misyon bilincim, temelde, aynı olarak. Bir yıl sonra da SOLİNGEN olayı var: 29 Mayıs 1993

(İstanbul'un Fethinin Yıldönümünde) GENÇ ailesi'nin evi yakılmış, Aileden 5 kişi ölmüştü. (Yanarak). Bir Hafta sonra, 5 Haziran 1993'de Azarbaycan, GENCE isyanı, 50 kadar ölü. (Solingen Makasları,

ünlüydü. Mesrure Teyzemizin makası Solingen'di)

*******************

(24 Kasım 2012   :) Bu sabah, Fatoş'un Facebook sayfasından, ona bir mesaj yazdım, şöyle: "Fatoşcuğum, Samsung telefon facebook sayfalarım "gitmişti", bugün baktım, "gelmişler".

Kurcalarken, Gül'ün Facebook arkadaşlarından, anneni buldum, Huriser teyzemi, ve ona "selam, sevgi" mesajı yolladım. Yeni durumda, Ne Demir'de, ne Gül'de, facebook arkadaşı olarak olarak

"küçük yeğen Sevgi" yok. Facebook arkadaşlığı teklif etmiştim, sayfasından, bekliyordum. Anlaşılan"silmişler". Sevgi biraz beklesin, diyorlar yani. Uygundur.......

Evet, Bugün Öğretmenler Günü, 1928'de bugün, Meclis'in Atatürk'e "Başöğretmenlik" ünvanı vermesi dolayısıyla. Ve bugüne denk geldi, bu yıl Hicri Takvim'de 10 Muharrem. Aşure

Günü. (Kerbela olayı'nın, hicri Takvime göre yıldönümü) Çok önemli İslam'da Şıi/Sünni ikiliği. Ve bugüne denk geldi, gazete STAR 5000.ci sayı. Takvim yaprağında bir önemli yıldönümü daha var:

1859'da bugün. Darwin'in Evrim Teorisini anlattığı "Türlerin Kökeni" kitabını yayınlanışı.

Kanaatimce, 1859'da, Misyonla, ve benimle ilgili temel bilgiler, ve tarihler kararlaştırılmıştı. Bu bakımdan, Türlerin Kökeni'nin yayınlanış, tarihinin, "Ahir zamandaki", 2012'deki Aşure Günü tarihinden alındı. Tabi ötekiler de. Atatürk'e "Başöğretmenlik", ve STAR'ın yayına başlaması.

YILMAZ=YILDIZ/STAR/ZVEZDA/STERN/STELLA.

Bugünün bir olayı (TRT haberi): Bugün, saat 01.30 sıraları. İstanbul, Kartal, E-5 Karayolu. Mesut YILMAZ yönetimindeki otomobil aşırı hız nedeniyle, YAYA üst geçidi giriş MERDİVEN lerine çarptı.

Mesut YILMAZ ve Sinan SÖNMEZ öldüler, Semih İBİŞ ağır yaralı. (Eski Başbakan Mesut Yılmaz, FLORANSA'daydı, 18 Nisan 2002'de, Sevgi'nin 16.ncı yaş gününde, Türkiye'nin AB üyeliği için

"propaganda" gezisinde.)

FATOŞcuğum, 5000.ci STAR'da Halle BERRY var, aynen aktarıyorum: "İlk eşinden şiddet gördüğü için ayrılan ünlü aktris Halle Berry'nin eski sevgilisi ve nişanlısı kavgaya tutuştu. Berry'nin kızının

babası ve eski sevgilisi Gabriel Aubry ile nişanlısı Olivier Martinez, Şükran Gününü kutlamaya hazırlandıkları sırada birbirine girdi. Gabriel Aubry, kızı Nahla'yı almak için, Halle Berry ile Olivier

Martinez'in birlikte yaşadığı California'daki eve gitti. İçerde başlayan tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Olayın ardından Gabriel Aubry önce hastaneye götürüldü, sonra gözaltına alındı. Olivier Martinez de hastanede tedavi edildi." (Ve üçünün fotğrafları) Altta da şu yazı: "Gabriel Aubry'den

2010'da ayrılan Halle Berry, Fransız aktör Olivier Martinez'le nişanlandı."

Page 114:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

24 Kasım 2012'de yurtta "iki" deprem: VAN, merkeze bağlı akÇİFT köyü merkezli, saat 18.04'te, 4.5 şiddetinde, ve MUĞLA, Marmaris ilçesi, BOZbURun beldesi açıklarında tam 5 (beş) saat sonra,

23.04'te, 4.4 şiddetinde. (Çift eş vurgusu)

26 Kasım 2012, Pazartesi sabahı öğrendim: 23 Kasım akşamı BORSA 71004' den kapanmış. 4, çift sıfırla vurgulanmış yani. Bir gün sonra, Yurtta, 4.4 ve üstü şiddetinde olacak depremlerin işareti. İki

ayrı yerde oldu, ve ve oluş dakikaları 04.

24 Kasım 2012'de ("Saturday night" dedi CNNint.) BANGLADEŞ, Dakka, Tekstil Fabrikası, Yangın. 120 işçi (yanarak) öldü. ("Men Dakka Dukka"/Muciburrahman caddesi,Konak-İzmir).

24 Kasım 2012, 5 000 sayılı, STAR gazetesinde, bir haber daha: VATAN BİLGİSAYAR, 30.ncu kuruluş yıldönümü dolayısıyla, 24-25 Kasım, Cumartesi-Pazar, "indirimli" Satışlar, haberi. Yıldönümü tam 24 Kasım olmayabilir. Verdiği mesaj, 30.ncu yıllarla ilgili: Birincisi, 10 Nisan 1975'de Demir-Gül

evlendikten sonra, 30 Mayıs 1975'de Doğu Berlin Havaalanına indik, Ben-Demir-Gül. Berlin'in kurtuluşu'nun, (Sovyet Ordusu tarafından ele geçirilişinin 30.yıldönümü kutlamaları, varmış. Bizi

kabul etmeyip, Batı Berlin'e yollamışlardı. 30 Mayıs diyorum. Ama Belki 29 Mayıs. Artı-Eksi bir gün hatam olabilir. Kutlama günü değilde birgün öncesi, yani arifesi olabilir. İkincisi, Demir-Gül

evliliğinin 30:ncu yıldönümü arifesinde, 9 Nisan 2005'de, Charles-Camilla evliliği oldu.

*******************

(25 Kasım 2012   :)  Demir'in, Facebook hesabına, CASPER'den (bilgisayardan) girince, Sevgi "çıkıyor", onun Facebook hesabına girebiliyorum. Bugün, TURGUT'un ve ALEV'in fotoğraflarını yükledim, onların facebook sayfalarından, kebdi facebook sayfama. Bu arada, Tülay'ın Doğum

gününün, 10 Şubat değil de 7 Şubat olduğunu öğrendim. Dolayısıyla, ifadem artık şu şekilde: "Ben Fatoş'un, benim Karım olduğunu, Tülay'ın doğum günü vesilesiyle, Tülay'ın doğum gününden 3

gün sonra, buldum".

Bugün, trthaber.com'da yer alan, "trafik haberlerinden" birini seçtim: 10.44'te girilmiş. SAKARYA, ERENLER ilçesi, D-100 karayolu. Otomobil, kırmızı ışıkta bekleyen YAĞ TANKERİ'ne çarpmış. Sürücü

Erhan DEMİRkıran, olay yerinde, arkadaşı Yavuz DEMİRalay hastanede ölmüşler.

26 Kasım tarihli Hürriyet'ten bir haber: Hürriyet Yurtdışı Yayınlar Servisi Çalışanı, Fikret DEMİR (47) 25 Kasım'da toprağa verilmiş. 24 Kasım'da, İstanbul Sarıyer'de, Lisede okuyan kızının "veli

toplantısına" katıldıktan sonra, eve dönüşünde, KALP krizi sonucu, evde vefat.

*******************

(26 Kasım 2012   :) Bu sabah, Yaban'ın "açtığı" kendi Facebook sayfasından, babasının sırtında olduğu fotoğrafını, kendi facebook sayfama aktardım.

"Demirel'den Özal yorumu" başlığıyla, bir trthaber.com haberi, 15.42'de girilmiş. Süleyman Demirel, Güniz Sokaktaki Çalışma Ofisinde gazetecilerin sorularını cevaplamış. "Turgut Özal'ın

başkaları tarafından öldürüldüğü iddialarının hiç birine katılmıyorum", demiş. 4 yorum yapılmış, 4.cüsü 17.00'da. Ben de bir yorum yaptım, 18.32'de, yilmazgurol1947 adımla:

"Sevgili Demirel, bir iddia daha var. Özal ölmedi aslında, 17 Nisan 1993'de. Sizi aktif politikadan uzaklaştırmak için sahte ölüm. Buna ne dersiniz. Rahmetli Yener Süsoy'a, 'Yener, biliyormusun, beni

zorla Cumhurbaşkanı yaptılar' demiştiniz. Saygılar..."

  Sonra baktım, 2 yorum daha eklenmiş. 6.cısı, "Gezgin" adıyla, 17.50'de yapılmış. Şöyle: "Aktif politikadan çekilmiş olmasına rağmen, hala konuşmaları fazla politik. Özal konusunda da zaten farklı bir şey söyleyeceği beklenemezdi." 20.45'de tekrar baktım. Evet, 8.ci sırada yayınlanmış,

yorumum. (teşekkürlerimle).

19.35'de, (gene) Muğla, MAR MAR is, Bozburun açıkları, deprem. 4.8 Şiddetinde.

"Bugün", Almanya'nın güneyinde, Scwarzwald (KARADUVAR) bölgesinde, Titisee-NEUSTADT (YENİKENT) kentinde, engellilerin ahşap işletmeciliği yaptığı bir atelyede, bodrum katında patlama

ardından çıkan yangın (FEUER) da 14 kişi (yanarak) öldü, 7 yaralı. (FEUER!...)

Page 115:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Bugün, New York'ta, Kentin Polis Teşkilatının kurulduğu 1845 yılından beri, ilk kez kimse öldürülmemmiş. CNNint. "murder-free Monday" tabirini kullandı. Acaba niye. Stella'nın kitlesel kullanımının bir başka uygulaması olduğu kanaatindeyim, "bu durumda". 26 Kasım'da ne var?

Göremedin mi Yılmaz? Bak yukarda, daha önce yazmışsın: NEUSTADT(YENİKENT) diye. Onunla bağıntılı NEWYORK (YENİKENT)...

*******************

(27 Kasım 2012   :) Bir trthaber.com haberi, bugün 05.11'de girilmiş. Olay fotoğrafı "gece" görüntülü. Yani bu sabah, erken saatlerde olmuş: Kütahya, Tavşanlı ilçesi, Moymul mahallesi,

kontrolsuz hemzemin geçit. Kütahya AYVAlı köyünden, Eskişehir'e hasta ziyaretine giden otomobile, Tavşanlı-TUNÇbilek beldesi seferini yapan Yük Treni çarpmış. İçindekilerden sürücü,

AYVALI köyü eski Muhtarı İsmail TUNÇ hastanede ölmüş. Eşi Hafize TUNÇ (67), akrabaları Emine Özer, ve onun oğlu İbrahim Özer, ağır yaralı,hastanedeler.

"AYVAyı yemiştin" demişti, Prof.Dr.Mahmut Kaşkaloğlu (1997'de).

"Kerata..." demişti, Apartmandan Hüseyin TUNÇ,babama beni kastederek (1996'dan önce.) "Ağzını burnunu kırarım senin" demişti, işyerinde TUNÇ yılmazer, Sitare'ye, dolaylı olarak bana. (1996'dan

sonra).

TU-TU (Two-Two) ÖZ-ÖZ (Toplam Dört) (Dörtlü Aile)

Bu sabah, evde, Samsung'la iki fotoğrafımı çektim. Karşıyaka-Çarşı-Türkcell yardımıyla, onları, Samsungdaki Facebook sayfama aktardım. Ardından evde, o iki fotoğrafımı, Samsung'dan Casper bilgisayarımdaki Facebook sayfama aktardım. Sonra, Karşıyaka-Teknonet, benim bilgisayarımdan, fotoğraflarımdan birini, "Profil fotoğrafı" yaptı. Seçtiğim, Fatoş'un bir fotoğrafını da "Kapak

Fotoğrafı". Güzel oldu. (Ve, Fatoş'dan da "beğendi" bildirimleri...)

"PROFİL resmim", FATOŞ Karım'ın Kolları Altında...

Bugün, Salı Basmane günü. Ve "aylık" saç traşımı oldum, Basmane'deki berberimde. Dönüşte, akşam karanlığında, 17.30 vapurunda, Konak ve Gökteki Dolunay'ı fotoğrafladım. (Yarın tam

Dolunay). Ve evde, Samsung'daki mevcut fotoğraflardan ikisini, annemin fotoğrafını, ve benim bir fotoğrafımı, son olarak da Vapurda çektiğim fotoğrafı Bilgisayar facebook sayfama aktardım.

Bugün, Yulia Tymoshenko'nun, doğum günüymüş (27 Kasım 1960). 28 Kasım sabahı trthaber.com "münasebetiyle" öğrendim. 2007-2010 arasında UKRAYNA başbakanı oldu diye, şimdi

"Hapishanede". Hapishane yetkilileri, Doğum gününde, kızı Yevgenia ile görüşmesine "izin" vermişler. AF ERİM...

bugÜN SALI (27 kasım). ÜNSALLI köyü Jandarma Karakolu, Mardin. Sabah saatleri. PKK saldırısı. İlk ateşte, bir şehit. J.AstSb.Üsçvş. İLKER DÜZOVA şehit.  Ve çatışmada,2 PKK'lı ölü.) Şehit Astsubayın

memleketi HATAY İSKENDERUN.

HATAYDI yılmaz, erkeklik organını kesmen!

Misyon-koyucu'nun, Misyoner'e (Misyonu gerçekleştirecek kişiye) AMPUTASYON "koyması", biraz "aşırı" değil mi? Şu bakımdan, değil. Adam zaten, Ahir Zaman'a kadar, "kadınsız" yaşayacak bazı temel konularda "yoksunluk" içinde yaşayacak, ve hatta "ezilerek" yaşayacak. Bu durumda, 38 yaşından başlayarak HADIM yaşaması da "Aşırı" sayılmaz, çünkü ARTI'sı "büyük". Aşk ve Sevgi

Toplumunu kuracak kişinin, AŞK'ı, başkalarından dinleyerek, yada başkalarında görerek "öğrenmesi" yerine, bizzat yaşaması, üstelik bunu hadımken yaşaması, ona AŞK'ı herkesten daha

doğru kavramasını sağlayacak.

Bu bağlamda (in this context), çocukluğunda ona, onun kişiliğine, oluşacak libidosuna, "bir miktar" homoseksüalite koymak da, Homoseksüalite işlerini, (kısmen de olsa), bizzat yaşayarak, iyice bilmesi, o konuda "en doğru" değerlendirmeleri yapabilmesi, yanlışa düşmemesi içindir, birinci

öncelikle. Ergenlikten çok önce kardeşi Demir'le, ona yönelik "Oral Sex" le başlaması, ve bunun 16 yaşına kadar devam etmesi, sonucu yaşayacağı "suçluluk duygusu", onu Süblimasyona yöneltecek, Suçu topluma atarak, Politikleşmesine "katkı" sağlayacak. Bu da ikinci öncelik. Dolayısıyla, Demir'in

Page 116:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

de, çocukluktan başlayarak, kişiliğinde "homoseksüalite" olması kaçınILMAZ. "Hangi derecede", "Ne zamana kadar", bilemem. Zaten, bu konuda, Demir'den (yada Demir'le ilgili başkasından) bir haber,

bir işaret almış değilim. Bir istisna şu: Çok eski bir zamanda, konuşma sırasında, Demir,ilgisiz bir biçimde "Fikrat Hakan İBN éymiş" demişti. Sanırım, o işaret ("sign")dı.

Yazdım, çok. İkinci kişi, kuzen ALEV.ÇALEVİ, dedemlerin evi, ben "KARATAŞ" ortaokulunda 1. yada 2.sınıf. Yaşım:12-13, Alev'in yaşı 3-4. Bir süre ona da benden "oral sex". (İlginç olan şu, o yaşta, o muamelede, "ereksiyon") Yani, Alevciğim'in de kişiliğinde "homoseksüalite"nin varlığı kaçınILMAZ,

Yılmaz Abi'si sayesinde.

FATOŞ'cuğum, ben şimdi bunları niye tekrarladım? Şunun için: "Dün" (26 Kasım) ilk kez "yeni" bir tesbit yaptım. Bir İşaret (sign) daha gördüm. Eşrefpaşa, Tatar Mahallesi'ndeki, 384 Sokak'taki

evimiz. Annen (=Huriser teyzem), benim annemle (=Arife teyzenle), kavgalı bir şekilde tartıştı. Öfkeli. O tartışmadan hatırımda kalan, "en çarpıcı" tek konu şu: Ali'nin babası, Mehmet amca için, evet öfkeyle, parmaklarıyla da "O" işareti yaparak, homoseksüalite suçlaması yapmış olması. Bu

bana işaretmiş anlaşılan. Olayın 1966 ve sonrasında olmuş olması gerekiyor. Bana işaret olabilmesi için. Çünkü, MİT beni 1966'da "seçti", vo e tarihte, büyük yakınlarımla ilişki kurdu, ve onlara, benim "ahir zamanda" başkan yapılacağımı söyledi. Yani, Huriser Teyzem, Alev'in "homoseksüel" tarafının

farkına varmış, ve ondan öğrenmiş müsebbipimin, ben olduğunu. Ama 1966'dan sonra. Önce olsaydı, Huriser teyzemin bana karşı tutumu değişirdi. Benim "seçilmiş" kişi olduğumu öğrendikten sonra, öğrenmiş Alev'in durumunu. Ve 384 sokak'taki, o "işaret" de, MİT yönlendirmesiyle. Annemin

son yıllarında, Ali ile buluştuk tekrar. Bir sözü çok önemli: Bu zamana kadar, "Bekar Kalmam" konusunda, kullandığı kelime, "Oğlan kalmak" olmuştu. Homoseksüaliteyi çağrıştırır. (Türkçede,

"Oğlancı" diye bir kelime de vardır). Yani 384 sokak işaretinin devamı. Hem, Mehmet amca dolayısıyla, Alev'le, hem de asıl benimle bağıntılı "Aleko-Aliki işleri". Alev-Tülay evliliği (24 Temmuz 1996) sonrası, bize geldiklerinde, Tülay'ın bana söylediği sözlerden biri önemli: "Size geçirsinler"

demişti, aynen, söz arasında. MİT marifetiyle, görünüşteki anlamı şu: "Anneni ve Seni ezsinler". Öyle biliyordu, Tülay. Yani konu ezilme,neden, düşün, falan... Tabi 1996'da, benim-nesil yakınlarım,

seçildiğimi falan bilmiyorlardı. Ama, Misyon-koyucunun, "o sözler" dolayısıyla, arkada gizlediği konu, "geçirmekten" dolayı, "homoseksüalite". O konuda düşün, Yılmaz. Düşündüm, Tülay'ın, Alev'in

"realitesini" bilmeden evlenmesinin mümkün olmadığını gördüm. Ve Alev'in, "bizim evde", evlilikle ilgili konuşurken, "erkeklik bitti" kelimelerini aynen kullanması da önemli. İlk çağrışım, Yılmaz'ın

amputasyonu, hadımlığı. (Çanakkale dönüşü, İstanbul'da, kiralık evimizin, giriş katına bitişik, KAPORTACI'de, "askerlik bitti mi" demişti, ilk görüşünde beni. Sözde kastedilen, cezaevi, dolaylı kasıt "erkeklik") "Erkeklik bitti", sözü ikinci olarak Homoseksüalite bağıntılı. Sonuç olarak, Alev

Tülay'ı seçti. Tülay da Alev'e evet dedi. ("Mutluluklar" Alev'ciğim, Tülay'cığım) (Tolgahan ve Batuhan'a da sağlık,mutluluk, uzun ömür dileklerimle).

"We were so GAY, down in the Mexico BAY..." Şarkısı söylendiği yıllarda, Homoseksüeller, henüz "GAY" (=neşeli) değillerdi. Sonradan "neşelendiler". Hatta şimdi, yasal olarak "evlilik" bile yapıyorlar. Almanya Dışişleri Bakanı, WESTERWELLE erkek, resmi nikahlı eşi de erkek.

"Kahrolsun Machiavelli","Yaşasın Westerwelle".

FATOŞ'cuğum, Libidom "aktifken", negatif unsurlarıyla aktif. (Aleko-Aliki)... Libido'nun "pasif" olduğu durumlar: Koşullar gereği bilinçle, doygunluk sebebiyle, hastalık sebebiyle, yaşlılık sebebiyle...

FATOŞ'cuğum, 28 Kasım tarihli HaberTurk Gazetesinden: 1) Mardin, Ünsallı karakoluna saldırıda, 27 Kasım'da şehit olan Astsubay İLKER DÜZOVA'nın, "bir gün öncesi" (26 Kasım), doğum günüymüş.

Saldırıda yaralanan öteki askerin kimliği de şu: Ütgm. ALPER FERDİ TANRITANIR. 2) Gününü yazmış, "perşembe" (yani Thanksgiving day), Kavga Olayı. Halle Berry'nin yeni ve eski sevgilileri arasında.

Sebep: Wahla'nın babası, eski sevgili. Velayet Baba ve Ana üzerinde ortak. Halle, Olivier'le Fransa'ya taşınabilmek için, Baba'nın velayetten vazgeçmesini istiyor. Ama Baba Gabriel bunu

kabul etmiyor. Gazetede, Halle Berry'nin evlilikleri de yazılı David Justice (1992-1997), Eric Benét (2001-2005).

FATOŞ'cuğum, 27 Kasım 2012 Salı akşamı, BORSA 71 999 'dan kapanmış. Vurgu: "Bir"-"Eksibir"-"Bireksik".......

*******************

(28 Kasım 2012   :) Bugün, Hürriyet'te, Emrehan HALIcı'nın 3333 .ncü "Akıl Oyunu". Onun için, sorusu da, "4 tane 3 kullanarak, nasıl 100 yapabilirsiniz?"  Geçen yıl sonu, 31 Aralık 2011'e 3000.nci

Page 117:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Akıl oyunu denk gelince, kendisi de "şaşırmıştı". Demek ki, bugün yılın 333.ncü günü. Tam bir ay sonra, 27 Aralık 2012'de, 3363 .ncü akıl oyunu'nu koyacak Emrehan. Ama o gün, Westerwelle'nin doğumgünü. (Baktım, internet'ten.) 27 Aralık 1961'de doğmuş. Yani şimdi ELLİ, o gün 51 olacak. Annemin vefatının 2.ci yıldönümü 28 Ocak 2009 'dan beri, ANGELA MERKEL'in 2.ci kabinesinde

Dışişleri Bakanı. "Hayat Arkadaşı" Michael Mronz ile birlikteliğini, resmi evlilik olarak tescilletti, 17 Eylül 2010'da. (19 Aralık 2012 ilave: 28 Kasım 2012'den tam bir ay sonrası 28 Kasım 2012. Düzeltiyorum.Başka yazdıklarımı da değiştirmiyorum. Yazdıklarım geçersiz hale gelmez.)

"Since 1 August 2001, GERMANY has allowed registered partnerships (Eingetranege Lebenspartnerschaft) for same-sex couples. As of 22 October 2009, the Constituitional Court of

Germany has ruled that all the right and obligations of MARRIAGE be extended to same-sex registered partners."

1 Ağustos 2001, Amputasyon'un 15.ci yıldönümü (Gün Artı Bir). O gün, İzmir, Konak merkezli bir "Tufan" yaşadı. Ben o sırada, o "beş dakika kadarlık" tufan sırasında, orda, Konak'taydım. (Anlattım

daha önce) 2 kişi öldü.

Çanakkale'de, 18 Mart 1986 ve izleyen günlerde, peşpeşe, Gizli Dünya Devleti'ni, İş'in Dünya Sosyalist Devleti'ni kurmak olduğunu, ve bu iş için Doğumdan Seçildiğimi buldum. Bir ay sonra, 18 Nisan 'da, yaptığım Banka Soygunu'nun 3.cü yıldönümünde, küçük yeğenim SEVGİ doğdu. (Annem babam her hafta geliyorlar görüş gününde, onlardan öğrendim). GÜL'ün hamileliği sırasında, onunla yapılan bir röportajı, hapishanede,TV'de izlemiştim. O zaman Türkiye'de tek TV kanalı vardı, TRT. İlk

çocukları BARIŞ kız, Talesami'li doğmuştu, 1 Eylül 1976'da. Her 15 günde bir kan alarak yaşamaktaydı. Bu yüzden anne Babası, yeni bir çocuk yapmaktan kaçınmışlardı, on yıl kadar. Ama,

Bilim (Tıp), Talesamisiz bebek doğurma imkanını sununca, ikinci çocuğa karar vermişlerdi.

Mademki, doğumdan seçildim, tabiatiyle soracaktım: Hani bana eş, aşk, çocuklar, aile. Çünkü 38 yaşıma gelmiştim. "Buldum" 28 Nisan 'da. AYLA benim karımmış. (Ve, benden habersiz, benim

spermlerimden, bana, "bize", 2 çocuk da yapmış. Bekliyor (lar)mış beni, "yıllardır", AŞK'la, sevgiyle. Bu bilinç karşılığı, AYLA'ya "deli gibi aşk", Ve anlamlı hatırlatmalarda, Gözyaşları, AŞK için.

Hapishanede ilk göz yaşları, AŞK için. Sonra, BARIŞ kız'ın "öldüğünü" de buldum. Ve ona da gözyaşı. Annem Görüş Günü'nde, "Biliyorsun değil mi", deyince konuşmasının bir yerinde, "Evet" dedim, ve başladım ağlamaya. "Ağla ağla açılırsın" dedi, annem. Daha sonra, verilen "işaretlerden", BARIŞ'ın

kaç gün yaşadığını da hesapladım: 3363 gün. Sonra 28 Temmuz 'da mesajlar "gaipten gelen" biçimine dönüştü. "Erkeklik organını Kes ve Öl, Aksi takdirde, yaşadığın ezilme öylesine artacak ki,

intihar etmediğine pişman olacaksın". Tehditli, yani. Ve de Teşvikli'ydi. BARIŞ seni çağırıyor: "Amcaaaa, ben senin için öldüm. Sen de öl gel, buraya, orada işin bitti." Ve kararlılıkla gittim

tuvalete, 31 Temmuz 'da, ölmek için. Ama ölmedim. Hastanede, bunu "Tanrısal Oyun" olarak yorumladım. Hastaneye gelen annem ve babamın konuşmalarından da Barış'ın ölmediğini de

farkettim. O da "Tanrısal oyun" muş, diye yorumladım.

Evet, bugün Emrehan 3333.ncü Akıl Oyunu'nu sordu. Ve Bugün, 27 Kasım 2012 trthaber.com'da 22.11 saat girişli bir haber: "Yaşlı Çift Soba Kurbanı": Manisa. Merkeze bağlı SİYEKLİ köyü. Musa

(85)-Kerime(84) BARUT çiftinin evine akşam saatlerinde gelen gelini, onları "baygın" bulmuş. Eve gelen 112 Acil servis ekibi, yaşlı erkeği ölü olarak tesbit etmiş, yaşlı kadın da, müdahalelere

rağmen, olay yerinde ölmüş. Olayın, bugün, 27 Mart'ta, gündüz vakti, olduğu belli.

Bu akşam, yatmadan önce, Duvar'da T-37 eğitim uçağı içindeki fotoğrafımın üzerine ekli, "Ben, Huriser teyzem, ve Fatoş" fotoğrafının, "fotoğrafını" çektim, Samsung'la. Ve Facebook "Zaman Tünelime" aktardım. 1968 yılı girerken. Ben Huriser teyzemle, Harbiye Resmi elbisemle DANS

ediyorum, (kutlama gecesinde). Başka dans edenlerde var belli ama belirgin değil. Teyzem gülerek objektife bakıyor. Ama en önde FATOŞ, o da objektife bakıyor. Ben de "gülümseyerek" FATOŞ'a

bakıyorum.

29 Kasım sabahı baktım, Facebook'a, "Yılmaz abi, bu ne güzel bir resim böyle" diye yazmış Fatoş, ve kendi Zaman Tüneline de aktarmış. "Neyin kanıtı acaba bu 'güzel' resim, Fatoşcuğum?"

diye cevapladım.

28 Kasım 2012, Çarşamba, ABD'de önceki 16 çekilişte çıkmayıp, birikerek, "tarihin ikinci büyük loto ikramiyesi" olan, Powerball çekilişinde, 2 talihli: Arizona ve Missouri eyaletlerinde.

 Internet'ten: (30 Kasım akşamı itibariyle) (Powerball: Çarşamba/Cumartesi - MegaMillions: Salı/Cuma). Powerball: 28 Nov.2012 (çarşamba) ARİZONA pending, annuity $587.500.000,00

Page 118:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

cash $384.747.857,92  MİSSOURİ pending, annuity $587.500.000,00 cash $384.747.857,92. 15 Aug.2012 (çarşamba) MİCHİGAN Donald Lawson, annuity $337.000.000,00 cash $224.655.690,17.

Megamillions: 30 Mar.2012 (Cuma) MARYLAND The three Amigos, KANSAS "anonymous", ILLINOIS Merle and Patricia Butler. (Her üçü içinde: annuity $656.000.000 cash $473.646.209,--)

Böylece, 1 Eylül 2012 olarak bildiğim ve yazdığımı 15 Ağustos 2012 olarak, ve 31 Mart 2012 olarak bildiğim ve yazdığımı da 30 Mart 2012 olarak düzeltmiş oluyorum , internet Powerball sayfası

bilgilerinden.

30 Mart 2012 çekilişi, Tarihin en büyük Piyangosu, 3'e bölünmüştü. BUTLER çifti ikramiyelerini, Sevgi'nin Doğum Günü'nde, 18 Nisan 2012'de almışlardı. Bu açıkça belliydi. Çek'in büyütülmüş resmi, gazetelerde yer almıştı. hem 18 Nisan 2012 görünüyordu, hem miktar: $218.666.667 Dolar.

15 Ağustos 2012 çekilişi, Tarihin en büyük üçüncü Piyangosu, 1 kişiye çıkmıştı. Ben, bunu 2 Eylül 2012 tarihli Hürriyet gazetesinden öğrendim: "dün, bir talihliye" diye yazdığı için, çekilişi 1 Eylül

olarak anladım. Ama açıkça "1 Eylül çekilişi" demediği için, Internet'ten Powerball'a baktım. Bu web sayfamın, "günlük" bölümünde, 1 Eylül 2012 tarih başlığı altına şunları yazmışım: "Michigan Power

Ball'a baktım. Evet tarih doğru" Yani görmüşüm orda 1 Eylül 2012 tarihini. O çekiliş tarihi olmadığına göre belli ki Çek üzerinde yazılan tarih. Ama Çek üzerindeki Dolar miktarını tam olarak herhalde ekranda görememişim ki, talihli'nin, Donald Lawson'un, kendi sözlerini de yazmışım: "I won 337 millions and 4 Dollars". Yani Çek miktarı $337.000.004 Dolar. Özetle, Donald Lawson, ikramiyesini (annesiyle birlikte giderek), Barış'ın Doğum Günü'nde, 1 Eylül 2012'de almıştı.

İki yeğenimin 2012'deki doğumgünlerinde, İki büyük Lotto olayı. Üstelik Dolar miktarı olarak, her ikisinde de peşpeşe aynı rakamlar, ve de aynı yerlerde. Birinde 66666 ötekinde 00000. Bu da

başka bir önemli kanıt, o lottoların, yeğenlerimle, (benimle) bağıntılı olduğuna dair.

E peki, yılın üçüncü önemli Lotto olayı, "bugün" 28 Kasım 2012 çekilişli, Tarihin en büyük ikinci ikramiyesi, ne ile bağıntılı. Herşeyden önce, Emrehan Halıcı'nın, 3333.ncü Akıl Oyunu ile bağıntılı.

İki eyalete çıktı. Henüz kişiler, ve alacakları ikramiyelerin Çeklerindeki miktarları belli değil. Ariz ona ve Miss ouri. Fatoş Zaman Tüneli'ne yazmıştı: " I am missing the summer time" diye, ben de cevaplamıştım: "Who is missing on the Love-Train" diye. Baktım: "Çarşamba" günü yazmışız,

bunları. Yani, 28 kasım LOTTO çekiliş günü. ABD ile Avrupa saat farkı 6-7 saati de düşünürsek, aynı günde ama çekiliş "yapılmadan", önce. FATOŞ'un, "missing" li ifadesi, Lotto ile "missouri" ile

bağıntılı (Stella marifetiyle). Our "mission" is LOVE, meine Fatosch!...

1 Aralık'ta öğrendim, gazetelerden: Talihlilerden biri belli olmuş. MARK & CINDY HILL çifti. Çek Resmi büyük. İkisi adına, 28 Kasım tarihli $293.750.000 yazıyor. Asıl çekin fotoğrafı değilde onu temsil eden bir "belge" olduğunu düşünüyorum. Kazananlar listesindeki rakamları değiştirmedi,

Powerball. Sadece Pending yaerine Çiftin adını yazdı. Aynı satırda, tutarlar öncesindeki "pending" duruyor. Ordaki bilgilerden: "A Dearborn couple" diyor. Cindy (51) worked Office-manager, now

jobless. Mark (52)  a mechanic for Hillshire Brands. The couple adopted a daughter from China, five years ago.

4 Aralık sabahı erken, bilgisayarı açınca, önce Powerball'a baktım. "ikinci talihli" merakı. Sayfasında, "birinci" ile lilgili yazı yerine yeni yazı koymuş. 28 Kasım Çekilişinde $10.000,-- Dolar kazanan kişi (lerden), NEW MEXICO, Santa Fe'den, Marcellus Davis. "Just a few hours before the drawing,... put

family birthdates on his ticket... He MATCHed the five winning numbers 5,16,22,23,and 6 (29 haricinde yani). The following Morning...comimg...to claim his ...prize" yazıyor. Çek, HILL çiftininkine benzer, ama tarih, 11-29-2012. Bu şu demek oluyor. HILL çifti, çekiliş günü almışlar ikramiyelerini. Bu tesbit için sevindim. Baktım altta bi tane daha var, 10.000 dolarlık, 28 Kasım çekilişi talihlisi, O da NEW MEXICO ve Albuquerque'den. Albuquerque'nin anı'sı var: Süreyya AYHAN "kız", orda oldu

KOP, bir sevgililer gününde. Talihli'nin adı Gary Shuckahosee. (Şaka gibi yani) (HOSE/TRUNK/TWISTER). Ama bir altta, bir üçüncü NEW MEXICO talihlisi, $10.000 Dolarlık.

Aztec'ten. 28 Kasım çekilişinden diye yazmamış. Ama, Çekte, tarih 11-27-12 yazılı. Yani "bir gün önce". ABD'de, Farklı saat bölgeleri olduğunu düşünerek, Başvuru yaptığında, orda gün hala 27

Kasım olduğu kanaatine vardım. Talihli'nin adı: Michael Jaramillo.  Üç tane 10.000 Dolarlık ikramiye, NEW MEXICO. Mesajı Ne?. MEKSİKA 1986'dan beri, "EKSİK"li yorumludur.  Bu ne diyor, "Yeni Meksika". Üstelik, 28 Kasım'dan 3 gün sonra, AYŞE'nin Doğum gününde, 1 ARALIK 2012'de,

Meksika'da, Başkan değişti. Yeni Başkan Enrique  PENA NİETO  Yemin ederek göreve başladı. (Hepsi de birbiriyle bağıntılı) (ERKOÇ).  O üç talihli'den son ikisinde, "Hikaye yok. Sadece adları ve nereli oldukları yazılı.Onlarında altında,28 Kasım çekilişinde $2.000.000 dolar kazanan 1 kişi, onun

da altında, aynı çekilişte,bir başlık altında 3 adet $1.000.000 Dolar ikramiye ile ilgil haber var. Onun altında, Cumartesi çekilişi ile ilgili bir açıklama, onun altında da HILL çiftinin haberi var, orijinal

Page 119:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

şekliyle. Demek istediğim. 10.000 Dolarlıklar 3 tane, ve hepsi New Mexico'dan. Önümüzdeki günlerde, New Mexico veya başka eyaletlerden, yeni 10.000 Dolarlıklar eklenebilr, veya eklenmez. Bugünkü Mesajı etkilemezler. Facebook'u karııştırırken, Tülay'ın kızlık soyadının da KOÇ olduğunu

öğrendim. (KOÇLAR/ERKOÇLAR).

5 Aralık sabahı, önce Powerball'a baktım. Bilgi eklenmiş en başa. Hepsi de 28 Kasım çekilişi ile ilgili. 6 talihli daha, 5 tanesi 1'er milyon dolar kazananlar. Bir tanesi de, 5.ci sıradaki (yeni bir) 10.000

Dolar kazanan. İşin ilginci, O da NEW MEXİCO'dan (Las Vegas). Ernesto MARTINEZ. Ve işin daha da ilginci, o da "played family birthdays". Çek 30 Aralık tarihli. New Mexico'lar, 10.000 dolarlıklar oldu

toplam 4 kişi. HILL çiftinden önce girilmiş bilgilere bakmamıştım. Mavi başlık, kişiler değilde, çekilişlerle ilgili. Hill çifti haberi altına baktım, Mavi Başlık, "Winners in AZ and MO" yazısına kadar.

toplam 8 talihil var, 1'er veya 2'şer milyon dolar kazananlar 6 tane. Ve ilginç bir başlık altında 10.000 dolar kazanan iki kişi. Beni "ilgilendiren" onlar. Başlık şöyle: "Two of Six $10.000 tickets

claimed". (Yani, anlaşılan, 10.000 dolarlık ikramiyeler toplam 6 taneymiş. SİX.ALTI.) Ve hikayeleri: Burlington'lu bir çift Connie & Randy LEAL çifti, "drove from Burligton to TOPEKA to have lunch. in

Topeka, for the very first time, played Powerball. And won $10.000 Dollars. İkinci Talihli'de TOPEKA'da oynamış lotosunu, ikramiyesini almış,ama adının açıklanmamasını istememiş. Yani, 2

talihli de TOPEKA'dan. Vurgu: TO/TO. TOPEKA hangi eyalette,(baktım ATLAS'tan). KANSAS eyaletinde. (4 New Mexico, 2 Topeka... Misyon-koyucu'ya merci.)

*******************

(29 Kasım 2012   :)

"Ayakkabı Kavgası: 1 Ölü" başlığıyla, trt.haber.com'dan bir haber. Bugün, 17.30 sıraları olmuş. İstanbul, Küçükçekmece. Üst kat, ev sahibi Döndü BOZKURT, ve gelini Sevda BOZKURT. Alt kat

kiracılarına, Efrahim KIZILTAN (65) eşi ve kızına, "binanın temiz kalması gerekçesiyle", ayakkapları apartman girişinde çıkarmaları yönünde uyarısıyla başlayan tartışma sonucu, Efrahim KIZILTAN,

Kalp Krizinden ölmüş.

Bugün, "Filistin Günü". BM'de 138 "evet" oyuyla kabul edilmiş, Filistin'in Gözlemci Devlet Statüsü. trthaber.com'daki ilgili habere ben de bir yorum ekledim, yilmazgurol1947 adımla. (30

Kasım sabahı, 08.44'de) "29 Kasım 1947, BM Filistin'in bölünmesini, ve bir İsrail devletinin kurulmasını kararlaştırdı. 29 Kasım 2012, BM Filistin'i gözlemci Devlet olarak kabul etti. Toplam 2

Gözlemci Devlet: Filistin ve Vatikan." 7.ci sırada çıkmış yorumum.

29 Kasım, anlaşılan, NARİN ailesi'nin (bazı fertleri için), "hayata veda" günüymüş. 30 Kasım tarihli Hürriyet'te bir Anma İlanı: "Aramızdan ayrılışlarının yıldönümlerinde kendilerini saygı, rahmet ve

hasretle anıyoruz. 29.11.2012" diyorlar. Üç fotoğraf ve altlarında yazılar, isimler ve tarihler: Nurullah NARİN (1903-1977), Pakize NARİN (GERMİRLİ) (1906-1995), İnci NARİN (YERLİCİ) (1957-

1991). Bir türkü: "Söğüdün yaprağı narindir, narin. İçerim yanıyor dışarım serin.... Arife gününde...zeynebim zeynebim..." (Zeynep'li bu türküyü, babam söylerdi, kısmen... "Arife"

kelimesinin farkındamıydı, bilmem.)

*******************

(30 Kasım 2012   :) Bu sabah, 04.32'de, 4.2 şiddetinde Deprem, "merkezi", Muğla merkeze bağlı ÇAKMAK köyü yakınları.

Bu sabah, Yatak odamda, Duvar aynasındaki Fotoğraf'ın, Uğur eniştem, Huriser teyzem ve Ben Masada, Fatoş ayakta eğilmiş babasına dogru, benim arkamda yanımda olduğu bir "düğün

fotoğrafının" fotoğrafını çektim, Samsung'la, ve "Zaman Tünelime" yükledim. Fatoş'tan cevap: "Nerden buluyorsun böyle resimleri", "Saklamıştım bugünler için, Fatoşcuğum", dedim. 

2 Aralık 2012 tarihli Milliyet'ten: İki haber: 1) "Cuma erken saatlerde" (Yani 30 kasım'da) ABD New Jersey eyaleti. Bir yük treni. Kimyasal malzeme taşıyan vagondan sızıntı. Zehirli Gaz. Sızıntıdan

etkilenenler. Hastanedekilerden en az 8 kişinin durumu ağır. Yakın çevre boşaltılmış. 2)   "Cuma sabahı" ABD Wyoming eyaleti, CASPER üniversitesi. Bir saldırgan. Sınıfa girerek, bir eğitmen ve bir

öğrenciyi hedef alarak ateş ediyor, sonra intihar ateşi. 3 ölü.

*******************

Page 120:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(1 Aralık 2012   :) Bu sabah, 05.51'de, 4.1 şiddetinde Deprem, "merkezi", Adıyaman Samsat ilçesi KIZILÖZ köyü.

Ve, 20.56 saat girişli, başka bir trthaber.com haberi: KURSAK çayı aşırı yağış sebebiyle taştı, mahsur kalanlar oldu. Çanakkale Bayramiç ilçesi ZEYTİNLİ köyünden Cengiz KOÇ ise kayboldu.

Bugün, MEKSİKA'ya, "yeni başkan". Enrique Pena Nieto. Yemin ederek göreve başladı.

Bu akşam, Facebook'ta, Metin ERKOÇ'un "facebook arkadaşlığı" isteğiyle karşılaştım. Hemen "O.K" ledim, ve onun sayfasına girerek, zaman tüneline yazdım, kısaca iyi dileklerimi ERKOÇ ailesine.

Ve bu akşam, Facebook'ta, kendi zaman tünelime, "yilmazgurol1947.com" un başında yer alan ÖZET/SUMMARY'in 3.cü bölümünü, (yani MİT'den, ve dolayısıyla arkasındaki Gizli Dünya

Devleti'nden taleplerimi), önce Türkçesini, sonra ingilizcesini aktardım.

1 Aralık, Ayşe'nin Doğumgünüymüş, 2 Aralık sabahı, öğrendim Fatoş'tan. Ben de kutladım.

*******************

(2 Aralık 2012   :) Günlerden Pazar. Bu güne ait, trthaber.com'dan iki trafik haberi: ikisi de Aşırı yağış, kayganlaşan yollar, aşırı hız sebebiyle. Biri Bursa'da, saat 02.00 sıraları, otomobil Refüje çarpıyor. Sürücü BERNA ZEHİR. Otomobilde sıkışan TUFAN KIZILSU öldü. Öteki İstanbul'da, saat

02.30 sıraları, otomobil Beton Bariyere çarpıyor. Sürücü ÖMÜR DOĞANAY öldü. Hamile eşi SEZEN DOĞANAY'ın durumu "iyi".

Bu akşam, SEVGİ'nin facebook sayfasından, bir fotoğraf aktardım, kendi facebook sayfama. "BARIŞ ve kucağında 14 günlük bebeği YABAN" (Biyoloji/Hacettepe Üniversitesi Biyoloji mezunu Barış kız.)

Bugün, 21.33 saat girişli bir trthaber.com haberi: "Balık tutarken elektrik akımına kapıldı" başlığıyla: HATAY-İSKENDERUN. Tren yolu kenarı, Deniz kıyısı, HASAN GÖKMEYDAN, oltası 5 buçuk metre yükseklikte, yüksek gerilim hattına temas ediyor. Patlama sesi. Yakındaki AKÇAY kışlasındaki

askerleri harekete geçiriyor. Cansız bedeni bulunuyor. Bir türkü:"Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, aşrı aşrı memlekete kız vermesinler...ben annemi özledim, hem annemi hem..." (Çözüm Dörtlü Aile). 3 Aralık tarihli Haberturk, "raylarda yürürken" diyor, ama patlamayı da

söylüyor.

Barış ve bebeği'nin fotoğrafı, Barış'ın evinde çekilmiş, anlaşılıyor. Ve duvardaki Kayık tablosunun altında, siyah beyaz bizim resim de var. Salihli'de iken, Ben-Demir-Babamız-Annemiz. Yani kendimi de gördüm, Barış'ı ve Yaban'ı gördükten sonra, Barış'ın odasında, Sevgi'nin facebook sayfasındaki

fotoğrafta. Aktarırken, kendi sayfama, "ve kayığın altındaki" diye de not düştüm. Sonra sayfamda, o fotoğrafa tekrar bakınca, "bir isim yaz" komutu gene çıkınca, "Yılmaz-Demir" yazdım. Cevap olarak "onay bekliyor" yazdı facebook. Daha sonra tekrar bakınca, "onaylanmıştı" ve imleç Barış'ın üzerine gelince, yazdığım yazı çıkıyor. (Galiba, Facebook tabiri, ile "etiketleme" işi). Onayı kim verdi. Kimin

Facebook sayfasından aldıysam, o. Yani SEVGİ. Dolaylı olarak, SEVGİ'den,"bir işaret" aldım yani. Good! (Bu paragrafı 4 Aralık, saat 21.45'de tamamladım). 

******************* 

(3 Aralık 2012   :) Sabah TV haberleri, "Putin Geliyor" haberi üzerine önce, Internet'te Putin'e baktım. Sonra, trthaber.com'a girerek, haberi "beğendim" facebook tabiriyle. Yani kendi Facebook

sayfama aktardım (Bu, bu tür işlemimin ilki). Sonra Facebook sayfama, "internet bilgileri" çerçevesinde yorum yaptım. Ardından, tekrar trthaber.com, ve yorum ekledim, "yilmazgurol1947" adımla, "Hoşgeldin, Putin 'Yoldaş' ", diye 09.26'da. (Benden önce 3 yorum yapılmıştı.) VlaDİMİR

PUTİN. Tanrısal Gün'de evlenmiş, Lyudmila ile, 28 Temmuz 1983'te.

Samsung Telefonumdaki Facebook adresim farklı. Ordan baktım, asıl Facebook sayfama. PUTİN fotoğtafı var, ama, yazdığım yorum görüntülenemiyor. Dolayısıyla, Casper'deki, asıl facebook

sayfamın Zaman Tüneli'ne aktardım, yorumumu. Buraya da aktarmayı uygun buluyorum:

VlaDİMİR Putin, LENİNgrad born, on Oct.7th,1952 (Age now 60=Sixty). Formerly a KGB officer (Lieutenant Colonel). Acting President, on the LAST DAY of the 20th Century, when Yeltsin resigned

unexpectedly. Currently President of RUSSIA. A member of the Global Gang (=The Secret World

Page 121:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

State) Married KALİNİNgrad born Lyudmila on the "Divine Day" of 1983 (July 28th) On its 3rd anniversary, I found that "God was I". Two Children: Mariya, born April 28th,1985. On its first

anniversary I found that "AYLA was my wife". YeKATarina, born August 31st,1986 just one month after my CUTting of my genitals, on July 31st,1986. Her birthday is also the 18th anniversary of my becoming Officer.    WİLLKOMMEN İN DER TURKEİ, HERR PUTİN...  Bir türkü: "KALENİN bedenleri...

Hoppa şina şinanay şinanay..."

"Bugün" akşam, Facebook sayfama, "Demir + Gül" fotoğrafı koymak istedim. Onların sayfalarında, beğenmiş olduğum fotoğraf aklımda. Evet, Putin gününe denk geldiği için, yazacağım yazıyı da hazırlayıp, girdim Demir'in sayfasına, ama ulaşamıyorum, o fotoğrafa. Gül'ün sayfası tamamen "ulaşılmaz" vaziyette. Demir'in Sayfası, çok kısıtlı. Sevgi'nin sayfasına girebiliyorum ama, Gül'e

ulaşmak imkansız. Diğer "facebook arkadaşlarından" denedim. Nafile. Internet yönetimi, "Yasak" getirmiş yani. Önce "kızdım", (çok sonra "sevindim"), Demir-Gül Fotoğrafı için, Demir'in "Kapak

Fotoğrafını" çalmaktan başka çarem kalmadı. Güzel oldu ama, sakın benim Kapak fotoğrafımı çalan olmasın,çok kızarım. Profil fotoğrafımı kullanabilirler, arzu eden facebook'çular...  Fatoşcuğum,

Teknonet'deki "kız", resimleri Facebook sayfama eklerken, ön sayfaya da soldakiler büyüklüğünde, sağ tarafa da koymuş, fotoğrafları, alt alta. üstte ben, altta sen. Açınca bilgisayarı, tabi, onlar da

çıkıyor. O da güzel oldu.

4 Aralık Sabahı, trthaber.com'u açınca, PUTİN'in günübirlik Türkiye (İstanbul) ziyareti kapsamında, İstanbul'da bulunan Rusya Dışişleri bakanı Sergey LAVROV'un "bileğin kırdı" haberini görünce  ona

da sevindim. (Stella marifetiyle, Misyon koyucudan, günün armağanı). Otelinde düşerek, kırmış bileğini (BİLek). MERDİVEN lerden yuvarlanmış. Saat 18.00 sıralarında, Taxim Hastanesine gelmiş

makam aracıyla. Röntgen, ve Alçıya alınmış "SOL" bileği. Ordan, Putin haberini yaptığım gibi, Lavrov haberini de yükledim, Facebook sayfama. Ve trthaber.com'dan, 7.ci sırada "yilmazgurol1947"

adımla, "KIRIK kalpler LAV..." yorumumu ekledim. Birinci yorum, EMRE'den, aynen: "Hahaha:D"

3 Aralık'a ait (Putin İstanbul'da iken) bir haber de İngiltere'den geldi, William'ın eşi Kate'in hamile olduğu, William tarafından "resmen" açıklandı. Ben haberi, "akşamleyin", CNNint.den "breaking news" olarak duydum. Kate, hamilelikle ilgili "morning sickness" sebebiyle, hastanede haberiyle

birlikte. 4 Aralık tarihli Haberturk gazetesinde de var bu haber. Ve buna ek olarak, "Her Majesty, Queen Elizabeth II" kitabından da sözediyor. Kitaptan, bazı önemli tarihleri aktarıyorum:

Doğum: 21 Nisan 1926. Prens Philip'le Evlilik: 20 Kasım 1947. Tahta çıkış: (Babası Kral 6.cı George'nin vefatı ardından) 6 Şubat 1952. Taç giymesi: 2 Haziran 1953. Çocukları: Prens Charles, Galler Prensi) (14 Kasım 1948), Prenses Anne (15 Ağustos 1950), Prens Andrew (York dükü) (19

Şubat 1960), Prens Edward (10 Mart 1964). Her Çocuğundan 2'şer olmak üzere toplam 8 torunu var. (Charles, Anne ve Andrew boşandılar.) 2002'de hem annesini hem de kızkardeşi Prenses

Margareth'i kaybetti. Diana'nın 1997'de (31 Ağustos'ta), Paris'te Dodi el Fayed'le "trafik kazasında ölmesi"...

3 Aralık, Putin'in Türkiye ziyareti'nde, Putin'in Bel Ağrısı ön plana çıktı. 3 Aralık'dan başlayarak, Hürriyet Gazetesi de Bel Ağrısı konusunu işlemeye başladı. İşin ilginç yanı, hiç yazmadım,

yazmıyacaktım da, ama ben de, Kurban Bayramı günlerinden beri, yani bir aydan fazla süredir, "Bel Ağrısı" sorunu yaşıyorum, "çok kötü". Özellikle sabaha doğru, ve sabah kalkışlarda. Son bir iki gündür, biraz daha iyiyim. Gül'ün de "Bel Ağrısı" olmuştu, o da hatırımda. (şimdi 4 Aralık, saat

21.50)

"Bir 3 Aralık Olayı": İstanbul, Bağcılar, amcasına ait  BOZANLAR Gömlek imalathanesi ve Mağazasında ağabeyleriyle birlikte çalışan 18 yaşındaki Üzeyir Aziz BOZAN, aynı yerde çalışan 13

yaşındaki Gülistan TOSUN'a aşık oldu. Küçük kız da bu aşka karşılık verdi. Bozan ailesi 3 ay önce kızı ailesinden istedi. Van Depremi ardından gelip İstanbul'a yerleşen kızın ailesi de razı oldu, ama yaş küçüklüğü nedeniyle "biraz beklemelerini" istedi. Bir süre sonra, tartışma sonucu Üzeyir, Gülistan'a tokat atınca, kız evlenmekten vazgeçti. Üzeyir'in ailesi de, "sakinleşmesi" için Üzeyir'i, bir süreliğine

Adıyaman'a gönderdi. Gizlice geri dönen Üzeyir, saat 11.00'de elinde  tabancayla, işyerine geldi. Kız, "Artık seni istemiyorum" deyince, tabancayla ateş ederek kızı kovalamaya başladı. Araya giren

ağabeylerine de kurşun yağdırdı, sonunda kızı vurdu, ardından da kendisini. 5 yaralı hemen hastaneye. Burada, Gülistan, Üzeyir, ve ağabeyleri Abdullah ve Mehmet öldüler. Ağabey Şehmuz

ağır yaralı. Haberturk gazetesi, "AŞK için 3 kişiyi öldürdü ve canına kıydı" diye yazmış.

*******************

(4 Aralık 2012   :) Dünyanın en yaşlı insanı, ABD, Georgia eyaleti, MONROE kentinde yaşayan,116 yaşındaki kadın Besse COOPER öldü. Haberi, 5 Aralık'ta, trthaber.com'dan öğrendim (saat 08.43'de

Page 122:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

girilmiş.) "Dün öğleden sonra" diyor, oğlu Sidney Cooper tarafından açıklanmış. Açıkça tarih yazmadığı için, internet'ten araştırdım. Önce "tuesday afternoon" buldum. Doğum tarihini 26

Ağustos 1896 olarak buldum, ve son olarak da "Guinness" sayfasından, "artı 100 gün" yaşadığını öğrendim. (Ordaki yazıyı, ordan kendi facebook sayfama aktardım.) 26 Ağustos, zaten ilginçti. 26 Ağustos 1071 MALAZGİRT. (Türkler Anadolu'ya). Bir anlamda benim sayım olan 100 ile ilginçliği

daha da arttı. TENESSEE doğumlu, BESSE/TENESSEE benzerliği. Soyadı Cooper(=Bakır). "Doğumdan" almış, "bugüne kadar yaşatmış" yani Misyon koyucu. Yeterince işaret var. Yeni

Dünya'da, sağlıklı yaşayıp, 5.ci nesili de gördükten sonra, 115 (artı,eksi bir-iki) yaşında, zincir ailenin en yaşlı "Dörtlü" sünün, topluca hayata veda etmesi, yenilere yer açabilmek için, Kendi nesillerinden sonraki aile nesillerine olan sevgilerinden dolayı, yeni nesillere "yer açmak" için....

6 Aralık'ta konu ile ilgili İLAVE: "Yüz" benim sayım. Camilla, benden tam 100 gün büyük. Böylece, 2 tane "Yüz gün" oldu önemli. Ve, Guinnies'te kayıtlı değildi ama, elindeki belgelere göre, "Dünyanın

en yaşlı kadını" Türkistan'lı  GaışhıKAAN SıhıKAAN 121 yaşında,(hem benim doğum yerim) Salihli'de, (hem de 64.ncü Doğum günüm'den 1 gün sonra) 26 Eylül 2011'de vefat etmişti. Apaçık benimle

bağıntılı misyon koyucunun becerdiği, bir büyük işti.

(Devam:) BESSE ile "YÜZ" vurgusu şunun için: Türkçe'de ikinci anlamı "Face". Türkiye'de ilk "Yüz nakli", LENİN'in 21 Ocak 1924'de vefatının 88.(SEKSENSEKİZ inci) yıldönümünde, Antalya'da yapıldı. Prof.Dr.Ömer ÖZkan, eşi Doç.Dr.ÖZlenen ÖZkan (LENİN/LENEN) ve ekibi tarafından UŞAK (ŞAK/AŞK)

'ta beyin ölümü gerçekleşen AHMET KAYA (türkücü AHMET KAYA ile adaş, soyadaş: "Saza niye gelmedin") 'nın yüzü, UĞUR ACAR' nakledildi. (UR). Başarılı da oldu. SORU: Uğur ACAR (ve

akrabaları), başkasının yüzüyle yaşamayı kabullenip alışabildimi. Evet. Ve eğer, UĞUR'un tek yumurta ikizi bir kardeşi olsaydı, ve kazada ölen o olsaydı, onun yüzü, UĞUR'a nakledilseydi,

kabullenme daha kolay olmazmıydı. Evet, daha kolay olurdu. Ve hatta gerekmez ama gerekirse, UĞUR'a yüz nakli yapıldığı, "toplumdan" gizlenerek, kazada ölenin UĞUR olduğu söylenebilir miydi.

Evet.

(Devam:) Bunları şunun için yazdım: Misyon Koyucu, 200 yıl kadar önce, Talihli için Amputasyon koyunca, Telafisini de hazırladı. Ölüden yada diriden organ nakli. Ama Deneyler, vücudun yeni organı reddettiği için, bir üst aşama, Talihli'nin Organını, "takılacağı" zamana kadar, "makinaya

bağlayıp" canlı tutmak aşamasına geçildi. Daha sonra, Vücudun yeni organı reddetmesini önleme imkanları çıkınca, tekrar, yabancı bedenden organ nakli çaresine dönüldü. Ama, Bilimciler, kök

hücreden istenilen organı üretme imkanını sununca, misyon koyucuya, eski yöntemler "obscelete" oldu. (organ üretme imkanı, şimdilik kamu oyuna, çok sınırlı bir biçimde yansıtılmış durumda.). Ve sonra, bilimin başka bir dalında beklenmedik bir başarıya daha ulaşıldı. STELLA aleti bulunmuştu. Bir kişinin, beyin faaliyetleri, ondan gizli olarak izlenebiliyor, ve hatta yönlendirilebiliyordu. İnsan

beyninin yayınladığı elektromanyetik dalgalar sayesinde, yönlendirme de "feedback" yoluyla. (Stella da şimdilik kamuoyuna, çok sınırlı bir biçimde yansıtılmış durumda). Sonra ne oldu, "RUH NAKLİ"

nin yapılabilmesi imkanı çıktı, Stella ile ilgili "bilimin" ulaştığı en son aşamada. Bu durumda, Talihli'ye, Amputasyon'un telafisi için, mevcut "organ üretme" işi dahi "obscelete" oldu.

(Devam:) Ben, 1988'den başlayarak, Telafi'nin "makinaya bağlı" kendi organımla yapılacağı kanaatiyle yaşadım yıllarca. Organ üretme imkanına ulaştıklarını farkettikten sonra ona, Ve üçüncü olarak da, "Ruh Nakli"ni gerçekleştirdiklerini farkettikten sonra da ona döndüm. Bu üçüncü aşama

ne zaman oldu? Annemin vefatından (28 Ocak 2007'den) sonraki dönem içinde. Annemin Vefatından sonra, evde de yazmaya başladığımda, Bloknotlarda, anlattım, Ruh naklini,

"kanıtlarıyla", Nasıl bulduğumu, vesaire. Tarihi hatırımda tutmak için "çaba harcamadığımdan" tam olarak bilmiyorum, hangi tarihte "Ruh Nakli" telafi yolunu gördüğmü. Bloknotlarda var. (Bilgi için yazayım: 2011 yılının Bloknotlarını, Yalı'da, Attila İlhan'ın heykelinin yanına götürebilmek için, bir

Pazar Arabası almıştım. İyice dolmuştu. Daha önceki yıllarda da benzer durum). Bu konuyu, bu web sayfama çok kısaca yazmıştım, 75 kelime kadarlık bir açıklama ile 28 Temmuz 2012 tarihi

altındaki yazım içinde. O açıklamam aynen yürürlükte, ama bugün, bir saptama daha yaptım.

(Devam:) Ruh nakli, direkt, insandan insana mı. Hayır. Arada Makina var. "RUH" önce Makinaya, Makinadan da yeni bedene naklediliyor, mecburen. Yani kişinin, hergün güncellenen Beyin bilgileri,

Nakil anında, bilgisayardan, "boşaltılmış" yeni beyine yükleniyor. Bu ne demek. Benim Beyin bilgilerim hergün güncellenip, bilgisayarda mevcut olduğuna göre, beklenmedik bir "ani" ölüm

ardından da "Ruh naklim" mümkün.

(Devam:) Yılmaz, sen ve yakın akrabaların kabullenebilecekmisiniz, "yeni bedende" yaşamayı. EVET. "İşimizin" bilinciyle.

Page 123:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

4 Aralık 2012'de Türkiye'de, İstanbul Şile açıklarında, FIRTINA'dan kuru yük gemisi battı, saat 10.30 sıraları. 11'i ukraynalı 1'i Rus 12 mürettebattan 4'ü kurtarıldı. (Ötekiler, ölü veya kayıp).

Kurtarma çalışmalarına katılmak üzere, bir "Kıyı Emniyet Botu" daha Şile'den ayrıldı, ama  Limandan çıkmak üzere iken, şiddetli dalga  yüzünden mendirekteki kayalıklara çarptı. 4 Personel'den  Ahmet KATARACI kurtarılabildi. Ötekiler öldüler: Bot Kaptanı Cemil ÖZBEN, ve Turgay SARIBOĞA, Mehmet

GENÇ.

6 Aralık tarihli gazetelerden: 1) Botun nöbetçi kaptanı Rıfkı ÇIRTLIK'mış. "Bu havada açılmam" deyince, İzinli kaptan Cemil ÖZBEN ile ekibi çağrılmış. 2)  Balıkçı Mümin AKGÜN, kayalıklarda Cemil

ÖZBEN'i kurtarmaya çalışırken kendisi de dalgalarda kaybolmuş.

4 Aralık 2012'de ABD'de TEXAS, Richmond kentinde 63 yıldır "kesintisiz" Belediye Başkanlığı yapan Hilmar MOORE, görevi başında vefat etmiş. 10.000 nüfuslu kent. Haberi, 6 Aralık akşamı,

trthaber.com'dan gördüm. Vefat tarihini yazmadığı için, araştırdım, buldum. Besse Cooper'ın vefat ettiği gün. Daha fazla bilgi de buldum. Doğumu, "Tanrısal günde" 28 Temmuz'da (1920). 22 Eylül

1949'dan beri Belediye Başkanı. Demir doğmadan, 57 gün önce. Demir'in Facebook sayfasında da, Doğum tarihi (Nüfusa uygun olarak) 8 Kasım 1949 olarak yazılı. Ama aslı 18 Kasım 1949. Annem ve ben hep öyle bildik. Hatta Demir'de söylemişti, "Ben de öyle biliyordum, ama nüfusta böyle yazılı".

Demi MOORE'a da baktım tekrar şimdi. Doğumu 11 Kasım1962. Demir'in Doğum günay'ndan 1 hafta önce, Demi'ninki. Zikirde fayda var: 4 kişi de birbiriyle bağıntılı: Demir, Demi, Hilmar, Besse.

*******************

(6 Aralık 2012   :) Dün akşam geç saatlerde, FATOŞ'un, Facebook sayfasına, dolayısıyla da benim Facebook sayfama, "Frankfurt by Night" yazarak eklediği Frankfurt'un gece görünüşü fotoğrafını,

ondan 2 saat kadar sonra, ("good" night) yazarak, kendi zaman tünelime aktardım. Bu sabah, erken, Bilgisayarı açınca, önce Powerball'a baktım. Yeni bilgileri not ettim. (Daha sonra da, 28

Kasım tarihi altındaki yazılarıma ekledim.) Powerball'dan sonra, trthaber.com'a baktım. Saat 05.37 girişli bir haber: "Dünyayı hiç böyle görmemiştiniz" başlığı altında. Gece karanlığında yeryüzünün

bulutsuz ve en berrak görüntüleri elde edildi, diyor. Kentlerdeki ışıklar ışıl ışıl, tüm dünyada. NASA'nın Suomi uydusu elde etmiş görüntüleri.Tabi çok ilginç. İkinci ilginçliği, Dün akşam ki,

Frankfurt fotoğrafıyla, ve o fotoğrafla ilgili Fatoş'un ve beni yazdığımla bağıntılı olması. Hemen, haberi, kendi facebook zaman tünelime aktardım. Ve de bir yorum yazdım trthaber.com'a ("Bir"

dünya... "Tüm" insanlara...) diye, yilmazgurol1947 adımla. Saat 09.49'da. 3.ncü sırada yayınlandı. 1. ÖMER  aynen "masallah" yazmış, 2. Anıl Erdoğan "Tebrikler" yazmış. 4. ADEM yazısı onay almamış.

5. GOOD MAN bir uzun yazı yazmış. 6. HAMELE-İ KUR'AN "etkileyici" demiş. 7. RİZE53 "Sanki yıldızlar yeryüzüne inmiş" demiş. Bu akşam 19.00'da baktım tekrar, başka yorum yapılmamaıştı. 7'de kalmıştı, yani. Saat 12.00 sıraları Facebook'a tekrar baktım. FATOŞ'un bir yazısı: "Alles liebe

zum Nikolaus!". Bing'le tercümesine baktım "Noel Babayı seviyorum" diye yazdı. Hernekadar, "ALLES liebe"nin "Herkes Sever" olabileceğini düşünmeme rağmen, hemen, cevap yazdım, "I love Santa Claus!" diye. FATOŞ da anında cevapladı, "beğendi" işaretiyle. Ona da sevindim, ve bende anında, "Danke meine Fatoş" diye yazdım. FATOŞ'cuğum, bugünkü Takvim Yaprağında, Geçmişte

Bugün, başlığı altındakilerden biri şöyle: (Yıl) 343:Tüm Dünyada Noel Baba olarak bilinen, Antalya'nın DEMRE beldesinde yaşamış Hristiyan din adamı olan Aya Nikola öldü. Bugün öğle

yemeğinden sonra, 4 Aralık tarihi altında, dün BESSE COOPER'la ilgili yazdıklarımın altına "uzun bir ilave" yaptım. Ve Bugün akşam, gene 4 Aralık tarihi altına Hilmar MOORE yazısını ekledim. Şimdi

saat 21.30, ve son olarak Facebook sayfama bakıp, bilgisayarımı kapatacağım.

*******************

(7 Aralık 2012   :) Japonya, deprem, 7.3 Şiddet, Saat (earthquake.usgs'den:) Yerel 18.18'de, GMT 08.18'de. KAMAİSHİ açıklarında. Ölen, yaralanan yok. Japonya'nın Pearl Harbor'u bombalamasının

yıldönümünde (1941).

Bugün, HAMAS'ın 25.nci kuruluş yıldönümünde ("45 yıl aradan sonra") HAMAS lideri Halit MEŞAL, Gazze'ye geldi. "1956 da doğdum. 1997'de Suikastten kurtuldum, ikinci doğumumdu. Bugün

üçüncü doğumum. Filistin Devletinin kuruluşu dördüncü doğumum olacak" demiş. 25 Eylül 1997'de Ürdün'de İsrail ajanlarının şırınga ile vücuduna zehir ejekte etmeleri, ve sonra da İsrail'in Panzehir'i

göndererek ölümden kurtarması sahte olayı, aslında, Misyon koyucunun, Yılmaz'a (bana), Aralık 1979'a kadar yaklaşık 5 yıl "zehirlenme korkusu" ile yaşatılan Yılmaz'a, 50. (ELLİ) nci Doğumgünü

armağanıydı. Yeni Takvimde çağlar 25'er yıl. OBA'de 25x2=50 Aile, 10 Apartmanda.

Bugün, Güney Koreli BM Genel Sekreteri BAN Kİ MOON Türkiye'ye geldi. Fatoş'cuğum, BABAN, BAN Kİ MOON'a benziyor, epeyce. (Facebook'a koyduğum fotoğrafa, tekrar bak). UĞUR eniştem. UR

Page 124:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

işlerinden dolayı Kore Bağıntısı. Annenin, HURİSER teyzemin adı da UR'ludur. Mesrure teyzemizin de. 1988'de, Erkeklik organımın "canlı ve makinaya bağlı" olduğunu bulduğumda, "sevinçten",

zamana bir işaret olarak adında UR olduğu için "URCU" Turgut'a Bereket Tanrısı kartpostalı göndermiştim zarf içinde. Çalıştığı yere, KOPAŞ'a. Arkadaşlarının yanında açınca zarfı, "çok kızmış",

annemden öğrenmiştim sonra. Aynı tarihte, Kırıkkale'ye, Demir'e de bir telgraf çekmiştim. "Palandöken'de buluşalım" diye. Hâlâ bekliyorum...

Hey Brother, Be a good sport-spoil. I have still been waiting!...

7 Aralık 2012'de 2 intihar olayı: 1) Kate'ın kaldığı hastanede hemşiresi, Kate taburcu olduktan bir gün sonra, ölü bulunmuş."İntihar" ettiği düşünülüyor. Kraliçe'nin ve Charles'ın sesleri taklit edilerek,

Avustralyalı radyocular tarafından "işletilmişti". Adı: JacintHA SaldanHA. 2) İzmir, Balçova ilçesi, İncirALTI semtinde, otomobilinde tabancayla intihar etmiş, UĞUR MENEMENLİOĞLU. "Bu hayattan bunaldım beni affedin" notuyla. ALTINdağ'da TEKStil atölyesi varmış, ve de piyasaya çok borcu.

Kimlik bilgilerinden, Doğumgününde intihar ettiği anlaşılmş. 8 Aralık tarihli Haberturk gazetesi, "dün doğum günü" diyor.

*******************

(8 Aralık 2012   :)  13.00 haberlerinden: VAN BAŞKALE ilçesinde askeri araç devrildi, 6 asker yaralı. (anlaşılan bu sabah olmuş olay). 4 Aralık 2012 sabahı da VAN BAŞKALE ilçesinde askeri araç

devrilmiş, 7 asker yaralanmıştı. Aralık ayında, yurtta toplam 2 askeri araç devrilmesi sonucu yaralanmalar. İkisi de BAŞKALE'de. Mesajı açık. "Aşk" ile. Dörtlü Aile. 4 ve 8 Aralık'ta. 4+4=8. Ayrıca, ASKER= ASK ER= AŞK ERkeklik.... (Bunları, Facebook'ta, FATOŞ'un yüklediği "YASAK

ELMA" beğeni'sine de yazdım.)

Haber, 13.40'da trthaber.com'da da yayınlanmış. "8 yaralı" diyor. 16.48'de ben de bir yorum yazdım, yilmazgurol1947 adımla "Aralık'ta, yurtta askeri araç devrilmesiyle yaralanma olayları toplam iki. İkisi de Başkale ilçesinde. Önce 4 Aralık, 7 asker yaralı. 4 gün sonra 8 Aralık, 8 asker

yaralı." 4.cü sırada çıkmışım. Benden öncekiler: ozgur arslan, bila.l mersin, tayfun. Yorumu yazarken trthaber.com'a, "aralık" ve "yaralı" kelimelerinin benzerliğini (ve dolayısıyla mesajını) farkettim:

ARALIKOCAK. "amaçlı". (Hakuna Matata ½)

9 Aralık tarihli Takvim gazetesi ve 9 Aralık saat 15.28 girişli trthaber.com haberi: (Anlaşılan) 8 Aralık 2012'de, Frankfurt  yakınlarında, 2 küçük uçak havada çarpışmış, 3'ü çocuk 8 ölü. 10 Aralık tarihli

Haberturk gazetesi, uçakların inmek üzere alçaldıklarını, kazanın teknik problemlerden kaynaklandığı düşünülüyormuş. Pilotlardan birinin "güneş nedeniyle" diğerini göremediği ihtimali

üzerinde de duruluyormuş. 8 Aralık günü olduğu kesin.

9 Aralık günü, (CNNint "Sunday" dedi) bir küçük uçak da MEKSİKA'da düştü. Monterrey'den Toluca'ya giderken. 2 pilot, 5 yolcu. yolculardan biri BANDA müziğinin Diva'sı Meksika asıllı Jenni

Rivera (42 yaşında July 2,1969-Dec.9,2012) Aynı gün uçağın enkazına ulaşıldı. Kurtulan yok.

Yerel saat, 01.53 11 Aralık (GMT.16.53 10 Aralık- TSİ 18.53 10 Aralık), Endonezya, BANDA denizinde TANIMBAR adalarının 134 mil açığında, 7.1 şiddetinde deprem. (Şimdi TSİ saat 21.30)

Apaçık değilmi, "bağıntılar"..... "BANDA denizinde deprem" ve "BANDA müziğinin divası" sözleri internet'ten. (Türkiye 8 Aralık / Almanya 8 Aralık / Meksika 9 Aralık / Endonezya 11 Aralık). Dört

olay.

******************

(9 Aralık 2012   :) MuSEVİ'lerin Hanuka bayramı. İbrani takvimine göre, bu yıl bugün. 8 gün sürecek.

Bugün, Pazar. Yarından itibaren bir süre, akşam yemeklerim sadece yoğurtlu sarımsaklı ıspanak yemeği olsun. Öncesinde 1 portakal, 1 elma. Sonrasında "KARMEN" çikolata kaplı Hindistan Cevizi (küçük). Öğle yemeklerim, Marul,Maydonoz,Havuç karışımı salata'ya, Domates ve soğan'a, yemek ardından Tarçın'lı güllaç'a devam, Pt.-Pe.: Polonez Sucuk, Sa.-Cu.: Keskinoğlu Salam, Ça.-Ct.: Ton Balık, Pa. Patates yemeği olsun. Pazar hariç hergün (az) Fasulyeli(veya Nohutlu) Pirinç Pilavı olsun.

(Tabi haftalık pişirilecek). Kahvaltılar, 2 yerine 1 yumurtalı Menemen (sadece Domates ve

Page 125:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Biberli) olsun, diğerleri devam:(az) Hıyar ve Peynir, zeytin, Çay. En önce Çorba'ya devam: Pt.Pe.: Mercimek, Sa.-Cu.:Mantar, Ça.-Ct.:Domates, Pa.:Tarhana. Afiyet Olsun...

"Bugün, saat 16.00 sıraları, İzmir Çeşme açıkları. Balıkçı gemisi alabora. Kaptan Selami BAĞCI, kendi imkanlarıyla (4 saat yüzerek) kurtulmuş. Ömer CİNSTAŞ'ın (58) cesedine ulaşılmış. Her hafta

düzenli "balığa çıkarmış", İzmir Gıda Çarşısı, Esnaf Derneği Başkanı. Üçüncü kişi Bülent TUTAL kayıp.

Salı, Salam. "Şalom from Jarusalem"

*******************

(10 Aralık 2012   :) Bu sabah, FATOŞ'un kendi Facebook Zaman Tüneli'ne, 9 Eylül 2009 tarihinde koyduğu 3 Albümü, kendi Zaman Tünelime aktardım. Güney Afrika Albümüne, "09.09.09

Ayamama Deresi, İstanbul, Sel, 34 ölü" yazarak, Brezilya Albümüne, "09.09.09 İzmir'in (87.nci) KURtuluş günü" yazarak, ve Hindistan Albümüne, "09.09.09 sırtımda 09.09.09 yazısıyla dolaştım

İzmir'de" yazarak.

Bugün, "İnsan Hakları Günü".  10 Aralık 1948, "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin BM tarfından kabul edilişinin yıldönümü.

Right and Duty, Right or Wrong, Right to left.

*******************

(11 Aralık 2012    :) 8 Aralık'ta, trthaber.com'a BAŞKALE olayı ile ilgili yorum yazarken farkettiğim konu, aslında bildiğim konu: FATOŞ da "biraz" karıştırıldı, geçmişte "ezme" işlerine. "Yılmaz için caydırıcı olsun, daha kötü işler yapmasın" aldatmacasıyla, Dolaylı dayak tehdidi, Hapishaneleri, Tımarhaneleri, ... hatırlatmak yoluyla. Hadımlığımla ilgili "ezme" ye de karıştırılması, "Alışsın"

aldatmacasıyla. "El gibi" duygusuzca kötülük yapmadı bana FATOŞ. Üstelik, ben Fatoş'un bana yönelik tutumundan herhangi bir acı da yaşamadım. Ama FATOŞ, realiteyi benden öğrendikten

sonra, bana yönelik, o davranış ve sözlerden dolayı acı hissetti. "Keşke olmasaydı", dedi. "Elzem" di Fatoşcuğum, "biraz" bu çerçevede "ezme" ye dolaylı katılman. TANRI'nın TANRIÇA'sı olabilmen için.

"Bütünleşebilmemiz" için. Onun için şarkının dediği gibi "Don't worry, be happy".

BAŞKALE, ve FRANKFURT yakınındaki iki "küçük" uçak olayı. Asıl mesajın "bu" konu olduğunu, Meksika ve Endonezya olaylarıyla, BANDA anahtar kelimesiyle, onayladı, Misyon koyucu. BANDA ilk

anda, "BANADA BANADA" özlemini çağrıştırır, ama sesli harfleri inceltince "BENDE endonEZya" mesajı anlaşılır.

Bu sabah, önce trthaber.com'a baktım, "konu" ile ilgili bir trafik haberi: Bugün saat 02.00 sıralarında olmuş. İstanbul, SARIYER, BALABANDERE Caddesi, ESENLİK sokak'ta, Mehmet Murat OĞUZ, lüx

arabasıyla, site otoparkından, bilinmeyen bir sebepten dolayı, 15 metre aşağıdaki sokağa uçmuş, ve ölmüş. (Bu arada, dünkü Haberturk gazetesi, "HESSEN eyaleti" diyor. Frankfurt'un içinde olduğu

eyalet olsa gerek).

Her yılbaşı yaklaşırken, annem "bi yarım bilet al" derdi. İki tam alırdım. çıkmazdı. Annemin anısıyla, bugün, bir yarım bilet aldım. (9561556). Kemeraltı, Kestelli caddesi, köşede BOZA içtikten sonra,

tam karşıdaki, Müzik-shop'tan. (Salim Turan/İstanbul-Bahçekapı bileti).

Bogün, MHP Grup Başkan Vekili Oktay VURAL'ın, GATA'da tedavi görmekte olan annesi HARBİYE VURAL vefat etmiş. (19.17 saat girişli trthaber.com haberi).

*******************

(12 Aralık 2012   :)  12.12.12   Şekerköy depreminin tarih ve saatine bakmak için, bu sabah, "Kandilli" sayfasına girdim. Ve önce, bugünkü depremi gördüm. Osmaniye, Düziçi, Çerçioğlu

merkezli, 4.0 şiddetinde, saat 03.18'de. Sonra, 9 Aralık, Ankara, Şereflikoçhisar, Şekerköy depremi, 3.5 şiddetinde, saat 19.59'da. Arada, 3.5 şiddeti aşan varmı diye de baktım. Evet var, 10 Aralık,

Aydın, Kuşadası, Yeniköy merkezli, 3.8 şiddetinde saat 11.48'de. 

Page 126:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Saat şimdi 09.30, Konu: FATOŞ. Alev-Tülay evliliğinde (24 Temmuz 1996'da), Fatoş da vardı herhalde, ama ben hatırlamıyorum. Ondan sonra da, FATOŞ'u hiç görmedim. İzmir'de, 2.ci dalga

ezme, Alev-Tülay evliliğini izleyen günlerde "belirginleştiğine" göre, 2.ci, 3.ncü ve yaklaşık 13 yıldır süregelen 4.cü dalga diezme  sırasında Fatoş yoktu yani. İzmir'e, 1987 sonbaharında geldiğimde, İzmir'de 1.ci dalga ezme başladı (İstanbul'dakinin devamı olarak). Çok yoğun. 1989 başında, ikinci

tımarhane çıkışında, ben "misyon bilincimi" yitirene kadar. Bu süre içinde Fatoş İzmir'deydi. Anlattığım "koşul ve çerçevede", "Ezme" olaylarına katılmış olabilir, bir ikisini hatırlıyorum. Ama

bende herhangi bir acı bırakmamıştı. Misyon bilincimin yitik olduğu 1990 başı ile 1992 sonu arasında da Fatoş, İzmir'deydi. Gene devam etmiş, ettirilmiş olabilir, Ezme işine katılması. Ama,

Misyon bilincim kapalı olduğu için benim, dolaylı ezme fiillerini farketme imkanım yoktu. Dolayısıyla, yaptıysa bile farketmedim. Farketmem mümkün değildi. Bir önemli olay var. Bu web sayfamda da anlattım ayrıntılarıyla. Tekrarlamıyacağım hepsini. GABRİEL'e kitap verdiğim gece. Özgür-Fatma Kavgası. Özgür'ün, "Ağzını burnunu kıracağım onun" demesi. Tarih, 1992 sonu veya 1993 başı. Misyon bilincim geri gelmişti. Çünkü, aynı Gün Salihli, Yılmazköy kavşağında olan Trafik kazasını

"yorumlayabilmiştim". Büyük olaydı, Kitap vermemle bağıntılı. Ama, Özgür-Fatma kavgasının sahte olduğu, ve aslında bana yönelik, dolaylı "caydırma" (dayak işlerini hatırlatarak, caydırma) eylemi

olduğunu farkedememiştim. Kavga MİT marifetiyle, Kaza Stella marifetiyle. Farkedememiştim, çünkü genelde "ezme" yaşamıyordum, o sırada. Yani Kavga'dan, kendim olumsuz etkilenmemiştim. 2.ci dalga ezme başladıktan sonra, farkettim, Kavga bana yönelikmiş. Farkettikten sonra da, Fatoş'a

yönelik bir olumsuz duygu hissetmedim. Özgür'ü, 2.ci dalga ezme başladıktan sonra, zaten "düşman" listesinin başına koymuştum, eski yaptıklarını da hatırlayarak. Yani İzmirli'nin bana

yaptıklarını yaptığı için, yakın akrabam olduğundan dolayı, onlara "kalkan" pozisyonuna girdiği için. (Saat 10.00, sonra devam). BOSS TAN*I günü bugün.

Bugün Bostanlı Turu'nu, Fatoş ve Özgür'ün "ilk" evlerinin sokağından yaptım. Cemal GÜRsel Caddesinden 6347 sokağa girişte soldan birinci 1 No.lu apartmandaydı, daireleri. Münevver Hanım

apartmanı. Şimdi,Giriş katı, Kapının solunda HSBC ve sağında Helen Boron, Çocuklara ingilizce kursu var. ÖZGÜR/GÜROL.

Yılmaz, "Dayak" hatırlatmakla, "Caydırma" nasıl mümkün? Şöyle: Tımarhane'de, "Ben Allahım" diyen genç adamı, müstahdem "eşek sudan gelinceye kadar" dövüyordu, sık sık. Ve ben de

Tımarhaneler sonrası, "süt dökmüş kedi gibi" olmuştum. Eski halim gitmiş, "uslanmıştım". Nasıl? Besbelli, Tımarhanede yaşadıklarımdan ötürü. Ama, gene kıpırdanmaya başlamış, kitap filan

vermeye kalkışmıştım. Hatırlatmak gerekti, dayakla bağıntılı konuları. Yani çağrışımla, Özgür'ün o sözleri, beni Tımarhaneyi hatırlamamı da sağlayacaktı. MİT marifetiyle yapılan buydu. Ve bunu Özgür de (Fatoş da) biliyordu. Misyonkoyucu, benim bundan etkilenmiyeceğimi biliyordu tabi.

Özgür'ün, Ürkmez'de Metin'e "Damat" yerine "Damyat" demesi de aynı amaçla. Türküde var "Dam" ın ne olduğu: "Bizim için yapılmış şu Muğla'nın damları..."

Şimdi, Kardeşim Demir, Kuzenim Turgut ve öteki Kuzenlerimin, "en baştan beri" beni hangi gözle gördüklerine bakalım: 1966 yılında, MİT beni "iş için" seçip, Hv.H.O'na transfer ettikten

sonraki zaman içinde, MİT onlarla temasa geçerek, "Yılmaz, kendi kafasına göre davranıyor, bize uymaya niyeti yok, uysa onu da alacağız aramıza, ama mümkün değil. Dolayısıyla, onu "kötü işler"

yapmaması için, ondan habersiz, onu yönlendirmek durumundayız. Siz de bu konuda yardım edeceksiniz bize. Ve tabi, bunu belli etmeyeceksiniz ona." Başlangıç böyle. Yoğunluk Demir'de.

Turgut da sonra eklenerek ikinci durumda. Diğer kuzenlerim de yeterince aynı doğrultuda bilgilendirildi. 1975'de, Almanya'da, Alev'e "bilgisi olsun" diye, durumumu anlattığımda, "Çetenin

eline düşmüşsün" demişti. Sonradan belli oldu ki, MİT'in tavsiyesi bir yorum. "Caydırıcı" nitelik taşıyor. Alev o zaman 18 yaşındaydı. Zaman geldi, "Banka Soygunu" işine. MİT, Demir-Turgut başta, onlara, "Yılmaz'a iyi bir ders vermek zorundayız. Onu hapishaneye çekeceğiz" dedi. Ve Amputasyon

ardından (31 Temmuz 1986), MİT onlara, "Eyvah, Yılmaz cinnet geçirdi, erkeklik organını kökten kesti. Zor kurtardık hayatını" dedi. Bu Onlar için, bir "dönüm noktası" oldu. Yılmaz, artık cinnet

geçirmiş bir kişi. Delilik var artık. Üstelik, Hapishane sonrası, İstanbul'da, ben, Demir ve Turgut'a, "Tanrılığımı müjdeleme" çabasına da girişince, "Deliliğim", onların katında, ve bilgilendirme yoluyla öteki kuzenlerimin katında da kesinleşmiş oldu. FATOŞ'a da ulaştı yani, "kendimi Tanrı sandığım". Yılmaz'ın işi "bitik" ti artık. İzmir'de, İlk Tımarhane öncesi, Demir başta onlara, "başka çare yok,

Tımarhaneye alacağız" dediler. Bu süreçte, normaldi artık, Tımarhanelik olmam. Tımarhane öncesi, Kuzen Asım gelmişti. "Yılmaz Abi, sana her ay 100 mark göndereceğim, Tütünbank vasıtasıyla"

demişti. Bekledim, soruşturdum yeterince. Gelmedi 100 Marklar. Sonra Asım'ın kendisinden duydum. "Gönderme, paraları atıyor" dediler, o yüzden göndermedim, dedi. Paraları atma konusu şöyle, Tımarhaneler öncesi, 1.ci dalga ezme. Misyon bilncim var. Ben de yazıyorum, şuna buna, gönderiyorum mesaj "ilgili" gördüklerime, Ayla Semra başta olmak üzere, Demir'lere ve Hatta

Charles'lara. Bazı müjdeli haberlerimi de Kağıt para üzerine yazarak "postalıyordum" . Gümüşpala'ya Alev'in geliş var. "Çek arabayı, Dere sokağa" demiştim. Yarı yoldan döndü. Niyetim kötüydü belli. Tımarhaneler sonrası, dikkat çekici biçimde "uslanmıştım". Eski Yılmaz yoktu artık.

Page 127:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Belli ki Tımarhane koşulları korkutmuş, ve onu değişmeye zorlamıştı. Ama Deli etiketi (Şizofren kişiliği) devam. Yani Tımarhaneler sonrası Onların (Demir, Turgut ve öteki kuzenlerimin) bana

bakışları artık "iyileşmiş deli" biçimindeydi. Ve tabi, gene de MİT'in takibinde, güdümünde olmam gerekiyordu. Onlar da ona göre davrandılar. Yeri geldikçe, bana yönelik, MİT'in kendilerinden

yapmalarını istediği işleri yaptılar. Yaptıklarının, Bana uygulanan geniş çapta bir ezme olayının parçası olduğunu bilmeden. Yani, İzmir'de 1.ci dalga, 2.ci dalga, 3.cü dalga 4.cü dalga filan

bunlardan habersiz. 2000 yılına kadar.

31 Mart 2000'de, İzmir'de 4.cü Dalga ezme başlatılırken, MİT, Demir'e şöyle dedi: "Müjde, abine piyango çıktı. Dünya Sosyalist Devleti'ni kurmak zamanı geldi. Önder olarak, en uygun o. Artık

"deliliği de yok". Ama "bizi" ve seni, Gül'ü öteki kuzenlerini, akrabalarını AFFETMESİ gerek önce. Affedince onu Başkan yapacağız, Dünya'ya. Hadımlığı için de çare var. Tak tiki Tak Tak, Tiki Tiki Tak Tak. (Canıma Tak, dedi. Çalevi'ndeyken, 1987-88'de, İnönü caddesinde, TAKTAKOĞLU dükkanının

varlığından beri). Bu sevinçle, Demir Telefonda bana müjdeyi dolaylı sözlerle vermeye çalıştı. Aynı  Sevinç ve Heyecan, O yaz, "bize" geldiklerinde de vardı. Ve Birader, s.k tuttu. Acı vermiyecek miydi, İzmirli'nin bunca yıldır s.k tutmasının ardından. Verdi tabi. Ben Demir ve Gül'e doğrudan bir işaret vermedim. Zaten başlamıştım gene yazmaya. Yazılarımla verdim cevabımı. "Kazın ayağı öyle değil

böyle" dercesine. Ve yazılarımdan, (yavaş yavaş) öğrendiler işin aslını, benden, başta kardeşim olmak üzere Turgut ve diğer kuzenlerim... FATOŞ'a da ulaştı tabi bilgi. "Yılmaz abi, doğumdan

seçilmiş, tanrı rolü oynayacakmış, Aşk ve Sevgi Toplumunu kuracakmış, yeryüzünde" diye. Demir başta, kuzenlerimin, bana bakış açıları değişti. Ve geçmişi yeniden değerlendirdiler. Bana yönelik

yapmış oldukları işleri, sözleri ve davranışları için acı hissettiler, "keşke yapmasaydık" dediler. Never mind. "Yılmaz Ruhu için" elzemdi. Lokman Ruhu Eter, Yılmaz Ruhu Yeter. (Saat 15.30. Sonra devam) Nergiz'den Metro ile Naldöken'e gideceğim. Ordan, "yalı", çarşı yoluyla eve döneceğim. Son

günlerde, bu güzergahı da kullanıyorum, sık sık.

Şekerköy depremini duymuştum, ama pas geçmiştim. Sonra, Endonezya BANDA denizi depreminden sonra, "bağıntıyı" gördüm. Misyon koyucu, Ankara'dakini (Demir'i) unutma, aynı

bağlamda, diyordu. Evet biliyordum, aynı bağlamda olduğunu, ama onu da yazmam gerekiyordu, yazdım o sebeple. ŞE KERKÖY'de ER var, "Biraz Şeker koy, Yılmaz". ŞE REFLİKOÇHİSAR. Saat de

ilginç: 20.00'den bir dakika "eksik".

Tabi, Demir ve kuzenlerim, yavaş yavaş, misyonu benden öğrenirlerken, benim doğumdan seçilmiş olduğumu, ve tüm hayatımın aslında misyon koyucunun yönlendirmesiyle oluştuğunu görürlerken,

kendilerinin de, misyonla, Yılmaz'ın hayatıyla bağıntılı bir şekilde, doğumdan seçildiklerini, vede hayatlarının aslında Misyon koyucunun yönlendirmesiyle oluştuğunu da kavradılar. Fatoş'da

kavradı, tabi. Ve, 10 Şubat 2007 geldi, Fatoş'un, bana eş olarak doğumdan seçilmişliğini de buldum. Tabi, yazılarımla, bilgi "yeterince" Fatoş'a da ulaştı. Tıpkı, nasıl ben Fatoş'u "bulunca" sevindiğim

gibi, Fatoş da "öğrenince" bana eş olarak seçildiğini o da sevindi. (Nerden bilyorsun Yılmaz, yanındamıydın?) 1975 yılı Mayıs ayı başından itibaren, 3 ay kadar, Fatoş'un yanındaydım. Frankfurt, Hanau, Erlensee'de. Huriser Teyzem, Alev, Fatoş, ve ben. Uğur eniştem ve Asım yoktu. Demekki o

sırada, 11 yaşına yeni girmiş Fatoş. Ben 27 yaşımda iken. Kavga ederdik Fatoş'la, "Televizyon" yüzünden. Almancası için değilde, Dünya'da neler oluyor, "uzak kalmıyayım" diye haber saatinde, haberleri açardım. Başka kanalda "spielfilm" (dizi film) var. Fatoş izleyemiyor, kızardı bana. Küçük dişi kuzendi benim için Fatoş. Duygum ve ilgim ona göre. Onun ötesinde hiç bir şey yok. Ben de

onun için Büyük erkek kuzendim. Duygu ve ilgi ona göreydi, diyemiyeceğim. Çünkü, Fatoş ergenlik dönemine tam da geçiş sırasındaydı. Tuvalette bir gün, küvetin içinde donunu da görmüştüm, bir

damla "kanlı". Belli ki yeni başlıyordu, "adet" görmeye. Çıkarıp atmış, küvete, yıkansın diye. Kanaatimce, ergenliğe geçiş sırasında benim aynı evde olmam dolayısıyla, bana "aşk" duygusuyla

bağlandı. İlk aşkı, çocukluk aşkı. Çünkü yanındaydım, o dişi ben erkek. Alev abisi de erkek, ama sağlam bilinçle biliyorki o "yasaklı". Ben değildim. O sırada benim yaşça ondan çok büyük olmam da engellemedi, bana olan bu duygunun oluşmasına. Açıkça hiç belli etmedi bana bunu. Ama bir olay

oldu, sanırım Aşkının kanıtıydı o olay. Bir akşam televizyon seyrediyoruz. Alev varmıydı, hatırlamıyorum. Huriser teyzem, Fatoş ve ben. Film'de adam, duş alıyor. Tabi erkeklik organı

görüntüde yok. Çekim yandan yapılmış, Sol bacağını kaldırınca, baldırın altından adamın aş.kları göründü. Sadece o kadarı. Huriser teyzem, yorum yapmak ihtiyacını hidssetti anında, ve " bu da

erkek seksi" dedi yani hep "kadın seksi" olacak değildi ya. Ama olay anında, Fatoş, utanarak, bana baktı, başını sola çevirerek. İngilizce deyişle, "if she didn't care for me, she wouldn't have looked at me". Bakışı hâlâ hatırımda. Düzenleme, tabi ki misyonkoyucunun işi. FATOŞ'un bana olan o AŞK'ının işaretini, o filmdeki adamın AŞ.Klarına koymuş. Sonra ben gittim, Frankfurt'tan. Belli ki, Fatoş da yaş

faktörünü de daha doğru değerlendirerek, akıl yoluyla, uygun durum değil dedi, ve baskıladı duygusunu, ve o "Aşk" ı sonlandırdı. Tabi, o "yaşantı", anı olarak hep kaldı belleğinde. Ve de

kanaatimce, o aşkı sonlandırdığı için, yani kalbi bir kere dolmuş olduğu için, daha sonra, o kalbe başkasının girmesi de mümkün olmadı. Yani Aşk duygusuyla başka birine bağlanmadı,

bağlanamadı. Özgür'le evliliği dahil. Aşk olsaydı Özgür'e, "boşanma" olmazdı. Ve gün gelip de,

Page 128:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Yılmaz abisinden, Yılmaz abisinin karısı olarak seçilmiş olduğunu öğrenince,kanaatimce tıpkı benim Çanakkale'de, Ayla'nın benim karım olduğunu bulduğumda yaşadığım durumu yaşadı. 1969'da Ayla, bizim evde kalmak istemişti. Babam razı olmadı. Kalmasını çok istemiştim, ona yönelik filizlenen aşk duygusuyla. Necip'le evlendi sonra. Tabi bende de herhangi bir AŞK duygusu da kalmadı tabiatiyle.

Zaten, kendisini, daha sonra da hiç görmedim, Çanakkale'de onu "karım" olarak bulana kadar. Bulunca, filizlenip te küllenmiş olan aşkım, yeniden canlandı. Sanırım Fatoş'da da aynısı oldu.

Bastırmış olduğu çocukluk aşkı, yeniden canlandı. Hadım oluşum dabuna engel olmadı. Çünkü AŞK cinsellikten kaynaklanan ama onu aşan bir Sevgi türü. Ne diyordu reklamda, hosteslerinin arasında

SKY havayollarının Kaptan pilotu. "Mutluluktan uçuyoruz". Şimdi  saat 21.00'e gelmek üzere, FATOŞ'un facebook sayfasından, "mutluluktan uçtuğu" fotoğraflarından birini, kendi facebook

sayfama aktarayım.

Evet, aktardım o fotoğraflardan birini, "mutluluktan uçuyoruz..."  sözlerimle.

Bugün 12.12.12, öğle yemeğinden önce açınca trthaber.com'u, gördüğm, Türkiye'de, bugün ilk doğan bebek haberini, facebook sayfama aktardım (Beğeniler arasında yer alıyor, o tür aktarmalar,

öğrendim) Adıyaman'lı  NURSEL ve BİLAL EKİNCİ çiftinin bebeği. Doğum sancıları başlayınca, hastaneye ve hemen doğumhaneye. 00.04'te doğmuş, adını YAREN koymuşlar. (Hoş geldin, YAREN bebek. Çok yaşa, sağlıklı yaşa, mutlu yaşa...) Ardından, "Bugün Dev Göktaşı Dünyanın yakınından

geçecek" haberini de aktardım, facebook sayfama. "Denk geldi, 12.12.12'ye diyerek, göksel tehlikelerin önemi dolayısıyla. 5 km uzunluğunda, 2.5 km genişliğinde göktaşı (asteroid). 7 milyon

km uzaktan geçecekmiş. 4 yılda tamamlıyormuş, Güneş etrafındaki turunu, ve dünyamızın yakınından geçiyormuş, tabi 4 yılda bir. Sonra, tekrar düşündüm, bu yılki geçişinin 12.12.12'de "tesadüf" olmadığı kanaatine vardım. "Ben yazayım diye" yapmışlar. (Bu tür uzay tehlikelerini

savuşturabilecek bilimsel, teknolojik imkanlarımız var, mesajıyla.) Öğleden sonra da bağıntılı bir haber daha çıktı, trthaber.com'da: Dün gece 11/12 Aralık gecesi,(ama tarih vermemiş), ORDU ili Perşembe ilçesi açıklarına denize Göktaşı düşmüş. Çevre aydınlanmış. Gürültü ve Sarsıntı olmuş.

Düşme anını MOBESE kameraları kaydetmiş. İnsanları korkutmuş. Onu da aktardım, Facebook sayfama, ve uzaktan geçecek Göktaşı hakkındaki kanaatimin doğru olduğunun "işareti" olarak yorumladım, "Perşembe" göktaşını. (19 Aralık 2012 ilave: Bugünkü Hürriyet, "11 Aralık gecesi"

diyor, Perşembe Göktaşı için.)

12.12.12 çok özel bir sıralanış. Tek haneli sıralanışlar, mesela 1.1.1 aynı yıl içinde çok 4+3=7 kez tekrarlanıyor, ama farklı yıl içinde sıralanışı, 10 yıl sonra. Ama çift haneli sıralanışlar, mesela

01.01.01 aynı yıl içinde sadece bir kez. Farklı yıl içinde sıralanışı ise 100 yıl sonra. Ve 12 yıl peşpeşe, her yıl mutlaka bir tane çift haneli sıralanış var. Ama, 12.12.12 den sonraki ilk çift haneli sıralanış,

son 01.01.01 sıralanışından 100 yıl sonra. Böylece, bugünkü Hürriyet Gazetesindeki, Emrehan Halıcı'nın "Akıl Oyunları" sorusunu da cevaplamış olduk. Bundan sonraki 12.12.12 sıralanışı, tam

100 yıl sonra.

09.09.09 sıralanışı için, Meteorolojik bir olay koymuşlardı. İstanbul'da sel, 34 ölü. 12.12.12 sıralanışı için de Astronomik bir olay koydular. 5 km uzunluğundaki bir Göktaşı'nın, Dünya'nın yakınından geçmesini. 07.07.07 sıralanışında 7 olay seçmiştim. Şimdi hatırlamıyorum, nelerdi. Bloknotlarda

yazılı. Bloknotlar da yanımda değil, "Arşivde".

NASANASANASANASANA..  oniki/oniki/oniki  onunki/onunki/onunki  ONİKS

15 Aralık sabahı, POWERball'a baktım.  12/12/12 çarşamba  günü çekilişi. önceki çekilişte bilen yoktu. 2.ci devir haftası ("historic 12/12/12" de) bir bilen. Sayılar:08-10-25-36-48-28.

MASSACHUSETTS eyaletinde. Waltham yakınlarında (who are coworkers at Costco), ROSA DeLEON of Arlington, ve REGINALD LeBLANC of Lexington ,(prize from one of the jointly purchased two tickets.) ROSA (52) (evli 5 çocuk annesi), herzaman iki bilet alırmış, ve arkalarına REGINALD'ın

(54) (Bekar,erkek) adını yazar, fotokopilerini çektirip, Reginald'a verirmiş. Prize $50.000.000 Dolar. Birlikte fotoğrafları var, ellerinde $50.000.000 dolar'lık temsili çeklerle. Bir defada almayı seçmişler.

$33.003.300, Vergiler düşünce $23.102.310 Dolar. They plan to split the winnigs evenly. (Hesapladım:$11.551.155, herbirine net. Dört tane 1, Dört tane 5 var, üstelik çift çift dizilişli

11551155) Herşeyiyle "Dörtlü Aile" mesajı, beş-beş,eş-eş. Bu çok özel günde. Merci....

*******************

(13 Aralık 2012   :) BALIKESİR'de ER, İZMİR'e gelmiş izinli. M.O.Y. (22), otomobiliyle, yol verme meselesi yüzünden, KARŞIYAKA, 1738 sokak'ta, saat 23.30 sıralarında, DOĞUKAN BOZKUŞ'un

(20) kullandığı otomobille çarpışma tehlikesi atlatmış. Ardından tartışma sonucu, DOĞUKAN'ı, ve

Page 129:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

yanındaki SEMİH KÜLEKÇİOĞLU'nu (21), bıçaklamış. DOĞUKAN hastanede ölmüş. SEMİH'in durumu ağır. Kovalamaca sonucu, M.O.Y. polis tarafından yakalanmış. Haber, trthaber.com'dan.

DOĞUKAN-BATIKAN, BARIŞ MANÇO'nun iki oğlunun adları.

14 Aralık 2012 tarihli Hürriyet Gazetesinden bir haber: "Aniden yola yığılan genç öldü" başlığıyla: İZMİR, KARŞIYAKA, ŞEMİKLER'de 13 Aralık saat 01.00 sıralarında DOĞUŞ EKİN ŞENKAL (18) bir yakını

ile yürürken aniden fenalaşarak yere yığılmış, Karşıyaka devlet hastanesinde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamış.

DOĞUKAN/DOĞUŞ 13 Aralık, İzmir, Karşıyaka.  Ve, DOĞUkanbozkuŞ.

*******************

(14 Aralık 2013   :) 07.07 girişli bir trthaber.com haberi: "TİTAN'da, NİL'e benzeyen bir nehir bulundu". İlk yorumu ben yaptım, yilmazgurol1947 adımla,08.30'da: Uzayın derinliklerini görebilme

imkanımız ne kadar artarsa artsın, trilyonda birini görebildik, diyebilirmiyiz. Hayır. Evrensel Nihai Realite'yi asla bilemiyeceğiz. Dünya, Güneş'ten koptu, eminiz. Bu bizi "big bang" e götürüyor. Öncesi, gene meçhul. Ama hep, bilmeye çalışacağız "herşeyi", bilim yoluyla." Haberi, facebook

sayfama da aktardım.

Felsefemiz: BİLİNEMEZCİ (Agnostic), ama "bizim tanımladığımız" biçimde. Herşeyin üstünde Felsefe, onun altında Bilim.

Saat 19.00'da tekrar baktım, başka yorum var mı, diye. Evet var. 3 tane daha üçüde benimle ilgili: 1) 09.58'de Erdal Baggal,"Yılmaz sen ne söylediğinin farkındamısın" diye başlıyor.  2) 13.13'de

Yılmaz, "Adaş sen harbiden saçmalamışsın" diye başlıyor. 3) 13.35'de Selçuk, Erdal bey, her fikre saygı duyulması gerkiyorsa Yılmaz beyinkine de duyulması lazım" diye başlıyor. İsimlerini yazarak,

"Yorumumla ilgili yorumlara teşekkür ediyorum" yazacaktım. Vazgeçtim. Uymayacak duruma.

Facebook sayfamdan da baktım. Yorumlar orda da mevcut. "Yakındaki beğeniler" bölümünden eski "beğeniler" kalkıyor. Ama tarih sırasında aşağılarda yer alıyor. Bu tür "ilk" beğenim "Putin Geliyor"

yok. Ama hareketler'de var. Metni ve yorumlarıyla. Demek ki onu "paylaş" komutuyla, aktarmamışım.

19.50'de CNNint.i açtım, "breaking news". Hep o haber, bir saat sonra kapattığımda da. Okulda Katliam. CONNECTICUT eyaleti (New York eyaletine komşu), NEWTOWN kenti.  "SANDY HOOK

elementary school". Kesin resmi rakam verilmedi. 20 kadar ölü. yarısı çocuk. Saldırgan 20 yaşında, ve ölü. 2 tabanca bulunmuş. 100 kadar mermi sıkılmış. Yerel saat 09.30 sıraları. (TSİ 16.30) (Dikkatimi çeken, Okulun adı, SANDY... Bir ay önceki SANDY kasırgası ardından) ( Ve türkçe

kullandığım kelime "bağıntı", ingilizcesi CONNECTION. Eyaletin adıyla ne kadar benzer değilmi. Ortak harfleri çıkarırsak CUT ve ON artıyor). (CUT özellikle dikkat çekiyor. "dick cut") ABD'den bir

haber de bu sabah trthaber.com'da vardı. DEPREM. Internet USGS'den baktım şimdi: 6.3 Şiddetinde, BAJA California açıkları (250 km. kadar açıkta) yerel saat 02.36 da (ABD'de Doğu saati, Batı Saati

var.)

15 Aralık sabahı, trthaber.com "Okulda katliam" haberiyle ilgili, 20'si çocuk (5-10 yaşlar arasında) öğrenci, toplam 28 ölü" diyor. Ölenler arasında, saldırganın okulda öğretmenlik yapan annesi de var. Saldırgan'nın çocuğu da aynı okulda öğrenci. Okul Müdürün hedef aldığı söyleniyor. Rasgele

ateş açmış. Güvenlik güçlerince öldürülmüş.

16 Aralık günü, Gazetelerden, ve TV'den, "Okulda katliam" la ilgili bilgiler: Adamın adı ADAM. Soyadı LANZA. Otistik olduğu söyleniyor. Ailesi zengin. Baba ve anne ayrılmışlar. Baba PETER, General

Electric'te Başkan Yardımcısı. Anne NANCY, o okulda öğretmen. Abisi RYAN, başka yerde mukim, epeydir kardeşiyle konuşmuyormuş. ADAM, önce evde annesini öldürüyor. Sonra, okula

gidiyor katliam yapmak üzere. Sonunda intihar ediyor. Kendisiyle birlikte 27 kişiyi öldürerek. 20 si (küçük) çocuk, öğrenci. Okulda önce Müdüre DAWN (=şafak) HOCHSPRUNG'u ardından psikolog

kadın MARCH (=Mart,Marş) SHERLACH'ı öldürüyor. Kullandığı silahlar, annesi üzerine kayıtlı. İki isim: Silah seslerini duyan öğretmen, 1.ci sınıf öğretmeni VİCTORİA SOTO, öğrencilerini sınıfta bir köşeye

toplayıp, onlara siper olarak can veriyor. Müzik öğretmeni MARY KRİSTOPİK, 20 çocuğu tuvalete kilitleyerek kurtarmış. (Müzik, Musiki, Tuvalet, KriStopİK,Krist, Christ). 27.000 nüfuslu NEWtown,

NEWyork'a 100 km. mesafede. (LANZA, RANZA'nın LAN'lısı. Çanakkale, 1985 Ranza'da "ha ha ha" diye tempo tutan...) (ADAM=Adem...)

Page 130:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

(15 Aralık 2012   :)

15 Aralık sabahı, önce Powerball'a baktım, vardı yeni haber. 12 Aralık 2012 tarihi altına ekledim.

15 Aralık sabahı, trthaber.com'a baktıktan sonra, üçüncü olarak Facebook sayfama baktım. Fatoş'tan bildirim: "beğenmiş" benim "YAŞı 11miş KIZın" diye  onun koyduğu Fotoğrafa yeni ilavemi

de. Danke, meine Fatosch...

Şimdi, Facebook'a tekrar girip, TİTAN haberine yaptığım yorumu, ön sayfaya da tekrarlıyacağım. (Saat şimdi 10.10, sonra sabah gezintisi, bugün Cumartesi, BOSTANLI günü.)

ÖFKELİ de bir yorum yapmış, dün 22.41'de: "BİLİM ile DİN tarihler boyunca hep BİLİM ADAMLARI tarafından TABİRİ CAİZSE DÜŞMAN olarak gösterilmiştir." sözleriyle başlayan. (Şimdi saat 10.30).

*******************

(16 Aralık 2012   :) Bugün, FATOŞ'un Facebook'a katılışının, 4.cü yıldönümü. "Kutladım". 4 Aralık 2008'de katılmış, ve aynı gün Hicran Yasmin ile "Facebook arkadaşı" olmuş.

Bu sabah, TV haberlerinde, İran Genel Kurmay Başkanı'nın o sözlerini duyunca, trthaber.com'da, öncelikle o haberi aradım. "Firuzabadi'nin 'Dünya Savaşı planları' sözleri doğrudur. Niyet 'Gizli

Dünya Devleti' yerine, Dünya'da 'aleni' Tek bir devlet" yorumunu yaptım, "yilmazgurol1947" adımla. Ardından, "beğeni" yoluyla facebook sayfama aktardım. Aynı yorumu, orda ön sayfama da

aktardım. 08.30'da 16.cı sırada çıkmış yorumum. İlginç "tesadüf": iki gün önceki TİTAN yorumum da 08.30 saatiyle çıkmıştı. 12.30'da baktığımda, benden sonra iki yorum daha yapılmıştı: Adanali, ve

Turkiye adlarıyla. Turkiye'ninkinde "bu iranlı dogru soyluyor" sözleri de var.

Saat 14.33 girişiyle, trthaber.com'da bir haber: Çin uydusunun Asteorit'in fotoğraflarını çektiğine dair. Hemen yorum yazdım: "Asteorit'in 12/12/12 tarihinde dünyanın en yakınından geçeceği

açıklanmıştı. Çin uydusu, ertesi gün Asteorit'in en yakınından geçmiş. Bu tür asteoritlerin yörüngelerini değiştirmek mümkün. Birkaç küçük roket ekleyip kumanda ederek." Ve "beğeni"

komutuyla, facebook sayfama aktardım, haberi. Orda ön sayfaya da yazdım, aynı yorumu. Yorumum 14.33 saatiyle, 1.ci yorum. 21.30'da tekrar baktım. Toplam 5 yorum daha yapılmış. ilk

üçünde "benziyor" kelimesi kullanılmış.

Yani son üç günde üç habere üç yorum, farklı konularda. Sırayla, 1. Felsefi (Titan), 2. Siyasi (İran), 3. Bilimsel (Göktaşı). Misyonkoyucunun, Göktaşının geçişini 12/12/12'ye "koymasının" ardından bir gün sonra, Çin uydusunu göktaşının yakınından geçirmesi, o bilimsel yorumu yapmamı kolaylaştırdı (ve

teşvik etti).

*******************

(17 Aralık 2012   :)  MEVLANA'nın vefatının yıldönümü (1273). Demişler ki, Talihli'nin annesinin vefat yılı, MEVLANA'nın 800.cü doğum yılı içinde (2007'de) olsun...

Bugün, trthaber.com'dan, Kamçatka'da, 36 yıl aradan sonra ilk kez tekrar "LAV" püskürtmeye başlayan volkan haberini, internetten ek bilgiyle, facebook sayfama aktardım.

*******************

(18 Aralık 2012   :) Bugün, Facebook sayfamda, Metin Erkoç'un beğenilerinden ikisini, "yazı" da ekleyerek, Facebook sayfama aktardım. Biri, Funda Avcı fotoğrafı, Metin'in bir "gösteri" deki

görüntüsü. FATOŞ'un, bugün çokça koyduğu "beğenilerden" bir kaçına, ben de "yorum" ekledim. Birine, "Fatoooş!..."

Bugün Facebook sayfama son olarak şunu yazdım:

 "Bugün 12.00'de açamadım bilgisayarımı. Virüs girmiş. Deli Dana virüsü, ay pardon yanlış oldu, TRUVA virüsü. Neyseki, temizledi, servisteki arkadaş bilgisayarımı,"çabukça". 16.00'da getirdim eve. Bilgisayarı eve bıraktım hemen çıktım. Bugün Salı, Basmane günü. 18.30'da döndüm eve.

Page 131:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

Gizli Dünya Devleti Merkezi'nin (Misyonkoyucu niteliği ile), Gizli Dünya Devleti ("Global Çete") üyeleri arasına soktuğu TRUVA ATI pozisyonondayım, aslında"

*******************

(19 Aralık 2012   :) Bugün, Hürriyet Gazetesi 23333 .ncü sayısını yayınladı. Bugün, 7 Pelikan olayının 3 .ncü yıldönümü. İHSANALYANAK gemisi, ben ön güvertede tek başıma. Karşıyaka

iskelesine yaklaşırken, önüm(üz)den "birerle kolda", suyun az üzaerinden uçarak körfeze giriş yapan YEDİ (Seven/Zieben) PELİKAN. O gemi sonra MENDİREK'e çarptı, döndü, yolcuları boşalttı, ve hemen ardından battı, Konak iskelesinde. Bu yılın 333 .ncü günü, Hürriyette, 3333 .ncü Akıl oyunları günü,

28 Kasım 2012'de ne olmuştu?. ABD'de tarihin ikinci büyük loto çekilişinde 2 talihli kazanmıştı, büyük ikramiyeyi. ARİZONA ve MİSSOURİ'den. Biri, Mark & Cindy çifti, ikramiyesini aldı. Biri hala

almadı.

Bu sabah, saat 09.00 sıraları, Facebook sayfamda mevcut, FATOŞ'un ve 14.000 küsur kişinin "beğendi" komutuyla, önemsediği bir fotoğrafa, yazı ekleyerek, "paylaş" komutuyla, kendi Zaman tünelime aktardım. Fotoğraf, ABD'deki okul katliamı ile ilgili. Yükleyen kişi (ler): Elizabeth Berry

Cockrell & Celina MJ Davilo. Yazdığım yazı şu:

"SANDY HOOK elementary school, Dec.14th,2012-local time 09.30 aproximately. Afterwards, Secretary of State Hillary CLINTON had a concussion, and fainted, probably on the same day, about

4 hours later than the "massacre". Her Brain activities are watched, and if necessary guided, by means of the "instrument" Stella. (The concussion, injury to the brain, by remote control)"

14.00 şimdi saat. Azönce son olarak, Facebook'u açtım. ilkhaber, FATOŞ'tan. Tek kelime yazmış: "KRANK", ve altında, "2 dakika önce" yazılı. Anlamını biliyorum. Hangi amaçla yazdığını bilmememe rağmen hemen cevapladım "Krankenhaus" kelimesiyle. Ve daha fazla oyalanmadan, hemen çıktım,

ve web sayfamı açtım, "yazacaklarım" vardı:

FATOŞ'cuğum, "bu" gece bir rüya. Sonunda, bir ses: "KALFA" tek kelime, bunu rüyamda senin adınla bütünleştirerek "KALFATMA" dedim, ve (çiş/gaz) için uyandım. Saat 02.00 sıraları. Daha önce bu

kelimeyle bu tür "işlem" yapmadığım için, Rüyanın Misyonkoyucu'dan Stella marifetiyle yüklendiğinden emin, ama niye diye düşünmeden, tekrar yattım ve uyudum. Gene bir rüya. Sonları şöyle: uzakta 3 kişi gidiyor arkaları görünüyor. Sağdaki, bana yakın olan kişilerin aradıkları adam.

Farkedince, tabancalarla ateşe başlıyorlar, ve o üç kişide dönüp tabancalarla karşılık veriyorlar. Bu sırada, bir "kadın sesi" duydum. o "sağdaki" kişiye seslendi. ilk cümlesi iki kelime, birincisini

unuttum, ikicisi "ölürsün". Sonraki cümle "sonra da mutlu olursun", ve ardından gene (çiş/gaz) için uyandım. Saat 04.00 sıraları. E tabi bu da Misyonkoyucu'dandı, ne demek istemişti acaba, yatınca

uyumadan, ilk hatırıma gelen "sağlık sorunlarım" oldu."HASTA"(=Krank) yım belli, ama idare ediyorum. Özetle söyleyeyim. Ötedenberi devam eden, barsak problemi, dışkılama ve gaz çıkarma

zorluğu, Tuvalet işi adeta işkence."Parmaklama". Mecburen aşırı "ıkınma", bunun Beyine olan olumsuz etkisini biliyorum. Ve buna ek olarak, Kurban Bayramı sırasında başlayan bel ağrısı. İlk bel ağrısı 1975'de. Bunun kaynağı da o, ama Barsak sorunuyla da karşılıklı bağıntılı. Kesin olarak şimdi

nasıl başladı hatırlamıyorum. Sabaha doğru artıyor. Gündüz zorluk vermiyor. Rahatça yürüyebiliyorum. Ama zafiyet de yaşadım, bağıntılı. Metro'nun merdivenlerini çıkamıyacak kadar. Dizlerimin bağı çözüldü, derler ya, aynen öyle. Daha önce hiç olmayan yeni durum, sol bacağımda

uyuşukluk. Sabah Zor, sonra etkisi geçiyor. Ama Kurban Bayramı öncesi gibi, 250 mekik çekme imkanım, mecalim yok, şu sıralar. Yürüyüşlerle idare ediyorum, "hareket ihtiyacımı". Gaz problemi, Besin programımla da ilgili tabi. Ama değiştirmeye de yanaşmıyorum. Tabi, Stella marifetiyle, sağlık

durumumu biliyor, Misyon koyucu. Ve bu son rüya da onunla ilgili. "Yeniden doğmak" (rebirth) 'ü işaret etti, dedim. Sonra hatırma Hillary Clinton geldi. CNNint. "Breaking News" olarak "Okul

katliamı" haberi devam ederken, bir alt yazı, gene "Breaking News", Clinton'un, "Beyin sarsıntısı" geçirip bayıldığına dair haber. Önemsemedim, "pas geçtim". Ama bu gece önemli olduğunu

farkettim. Beyin faaliyetleri izlenip yönlendirilmiyormuydu. Evet gerektikçe yönlendiriliyordu. Bağıntı vardı, Katliam'la ilgili. Ama tam hatırlayamadım, Cuma akşamı mıydı, Cumartesi

akşamımıydı. Peki mesajı neydi, Beyin sarsıntısı. Türkücü Kamil SÖNMEZ'i hatırladım, Beyin kanaması ardından "felç", hastanede yoğun bakımda. İnternetten öğrendim tarihini 4 Aralık. Ve 17

Aralık akşamı TALABANİ'nin benzer durumu. Bütün bunları, "Yılmaz, bedeninin durumu, beynine fazla zorlama yapıyor" mesajı olarak algıladım. "Beden eskidi..." mesajı kısaca. Hillary Clinton'un hangi gün Beyin Sarsıntısı geçirdiğini ararken, Doğum tarihini buldum: 26 Ekim 1947. İşyerinde,

TUNÇ YILMAZER'inkiyle aynı. Bu da çok özel bir dolaylı kanıt bana. 27 Ekim 1998'de, İzmir'de, 3.ncü dalga ezme başlamıştı, işyeri ağırlıklı. Dün, Duvar takvimine yazdıklarıma bakarken, 31 Mart

2012'de, 4.cü dalga'nın 12.ci yıldönümünde, Hillary Cilinton'un, Suriye konusuyla ilgili, İSTANBUL'a

Page 132:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

gelmiş olduğunu da görmüştüm. Zaten, Hillary Clinton adı (daha önce anlattığım gibi) Edmund Hillary ile de bağıntılı. 1453+500= 1953, 29 Mayıs, EVEREST'in fethi.

"Yeniden Doğuş" u, Apandisit ameliyatına giriyormuşum gibi, tercih ederim. Evet, idare edebiliyorum şu andaki "sağlık sorunlarımla", ve beklemeye, misyonun şu anda benden beklediklerini yapmaya devam ederek. Bir söz var: "Yarın ölecekmiş gibi ibadet et, hiç

ölmeyecekmiş gibi işine devam et. İbadet'e ve iş'e devam, yani Fatoş'cuğum. "KRANK" kelimesine ne dersin. Gülüyorum, şu an yazarken. Saat 15.00 oldu.

Saat şimdi 21.00. Hâlâ gülüyormusun Yılmaz? Evet, ama bu sefer, acaba benden başka bir kişi daha çıkabilirmi, "krank" kelimesiyle FATOŞ'un "hastayım" demek istediğini anlamayan. 19.00 sıralarında

tekrar açınca, anladım hasta olduğunu, görerek "geçmiş olsun" dileklerini. Ve ben de hemen "Geçmiş olsun Fatoşcuğum" dedim. Benim "Krankenhaus" yazışıma, hemen cevap vermiş:

"Hastanede değil evde hasta yatıyorum" demiş ama, ben web sayfama geçtiğimden okuyamadım tabi. Saat 20.00'ye yaklaşırken, 17.ci sıra itibariyle, bir yazı daha yazdım: "... Hastalık konusunda

web sayfama yazmaya başlamadan önce, facebook'ta tek kelime 'krank' görünce, üstelik 2 dakika önce girilmiş, düşünmeden hemen 'krankenhaus' yazdım ve web sayfama geçtim. Düşüncesizlik

ettim yani... Stella'yı vurgulamayı, 'Fatoş ne demek istedi' konusunun önüne aldım, yani... Sorry!..."

Fatoş'cuğum,burda tekrar "Geçmiş olsun" diyorum sana öncelikle. Bugün, Sustanon iğnemi oldum. 6 ay önce, Basmane'deki GÖLDELİ eczanesi, 2 tane vermişti, onlardan sonra, ne iğne, ne hap

"testesteron" almam mümkün olmamıştı. Malum, beden "hiç" testesteron ürretmiyor. Testesteron erkek için, sadece cinsellikle ilgili değil. Yokluğu, başka genel sağlık sorunlarına yol açıyor, mesela "ateş basması" gibi. Hem yaşadığım için hem de okuduklarımdan hatırmda kaldığı için biliyorum. Eczanelerde, hiç aramadım, Sustanon var mı diye. MİT'in güdümünde, "Yok" dediklerini bildiğim için. Birkaç yıl önce, Karşıyaka Çarşı'da, Ferah eczanesininin önünden geçerken, Kapının önünde

oturan eczacıya, "Sustanon 250 var mı" dedim, "yok" dedi. Ardından "Ecopirin 100" dedim. Ona da "yok" dedi. Kanı sulandırıcı aspirin türü. Ona da "yok" demesiyle,MİT'in güdümünde "Yok" demiş

olduğu kanıtlandı, anında. Yürüdüm, tepkisiz. Bir süre sonra, ordan geçerken, bir ses, "İlacın geldi, gel al". Başımı arkaya doğru çevirip bağırdım. "Geleceğim, sonra", dedim yetmedi hemen ekledim

"Canını almaya". Dün, Basmane dönüşü, Kemeraltı Polis karakolu'nu geçince Sıhhat eczanesi. Sorayım şuraya dedim. Sordum. "Yok" dedi,"Muadili iğne veya hap varmı" dedim. Gene "Yok" dedi, ama  "Hap da var, iğne de var, yazayım isimlerini, doktoruna danış" dedi. "Kalsın, doktora danışma imkanım yok" dedim çıktım. GÖLDELİ eczanesi, bir ara hap vermişti, onla idare etmiştim, bir süre. Bugün, onun kutusunu götürdüm, Sıhhat eczanesine, "Sustanon yerine bu varmı" dedim. "O yok ama, Sustanon var" dedi."Dün yoktu, yeni mi geldi" dedim. "Dün de vardı, ama vermedik" dedi. Yani, Karaborsa iması yaptı. "Kaç tane" diye sordu "Çok" dedim. "Çok olmaz" deyince,"5 tane",

dedim 6 tane verdi. Ve hemen Bostanlı'da Tayfun Kent'e yaptırdım ilk iğnemi, bu akşam.

*******************

(20 Aralık 2012   :) Bu sabah, öncelikle, FATOŞ'un Facebook sayfasında, onun dün " KRANK:-((( " yazısıyla açtığı bölüme, dünkü 17.ci sıradaki yazımın altına 18.ci olarak şunları yazdım:

" I hope you are better today, Fatoş! One of the shields of the mission-maker to "protect" me from the people for some of my doings (and writings) is the word "sick" (mentally sick). I am used to

hearing it, directly or indirectly, from the people during the oppression. So, I first thought "Krank" was for me. But I instantaneously STOPPED the thinking, not to be negatively affected. I

wrote "Krankenhous" to show I know this german word. And I passed to my web-site, to write "yes I am sick, but this way", and to show that while  I intend to write about my sickness, your writing of

"Krank" was done by STELLA. My laughter was for it. In short, my not understanding the real meaning of your word "Krank" is because I CARE for you, Fatoş! " 

Sonra Powerball'a baktım: Dünkü (Çarşamba) çekilişinde, 1 kişi tam bilmiş, KANSAS eyaleti'nden. Kim henüz belli değil. Ardından, trthaber.com'a baktım. "Son Dakika" yazısıyla, KAMİL SÖNMEZ'in hastanede vefat ettiğine dair haber. 09.05 saat girişli. Anlaşılan, bugün vefat etmiş. Ve iki haber

daha ordan: 1) MANİSA'da yalnız yaşayan ERTAN ÇETİNKAYA 'nın işe gelmemesi üzerine, MUTLU mahallesindeki evine gidildiğinde, boğazı kesilmiş olarak ölü bulunmuş. 00.27 saat girişli. Belli,dün

olmuş olay. 2) VAN BAŞKALE ERENLER köyü, amca çocukları arasında silahlı kavga. 3 ölü. Kadir DELİ olay yerinde, Abdülkerim DELİ ve Cengiz DELİ hastanede ölmüşler. Jandarma köyde önlem almış. 21.05 saat girişli. Belli, dün olmuş olay. Bu haberlere bakarken, sağda "kaymakta olan"

yorumlardan, birine ama sadece birine gözüm ilişti. YILMAZ DEMİR adıyla girmiş "Genel af istiyoruz. Biz artık islah olduk" yazılı. Bekledim, tekrar çıkmasını, çıkınca tıkladım. "Mahkumlara eş ve Hastalık

izni" haberi altında, 04.44 saatte, 18.ci sırada yapılmış son yorum. Sonra, Dünkü Haberturk

Page 133:  · Web viewEn iyisi sabahleyin, Aile fertlerinin tümüyle yapğmak, bu ibadeti. Sizin gibi dindar komşularınız, hemşerileriniz'le bir araya gelip, topluca ibadette de fayda

gazetesindeki haberi, "bulup" getirdim. Kesmişim, işlem yapmadan bırakmışım, iyiki kıvırıp çöpe atmamışım. Haber özetle şöyle: "Öldükleri 3 gün sonra ortaya çıktı" başlığı altında. BURSA,

Osmangazi ilçesi, soba zehirlenmesi. ÇETİNKAYA ailesi. CEMİL (60)-CEVRİYE(49) çifti, ve Çocukları İBRAHİM (11), Cuma gecesi, Sobanın yandığı odada uykuya daldılar. 3 gün sonra Cevriye

Çetinkaya'nın kardeşleri Osman ve Metin BOSTAN tarafından bulundu cesetleri. Ailenin büyük oğlu NEDİM, Cuma akşamı geç gelince, eve girmeyip, terastaki odada yatmış, ve de Cumartesi Pazar eve gelmemiş. Ölüm haberlerini, Pazartesi akşam iş çıkışında öğrenmiş. ("işe gitti kurtuldu" diyor onun

için, gazete.)

*******************