tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · web viewbugüne ne kadar çok benziyor...

144
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI ESAS NO :2008/209 CELSE NO :164 CELSE TARİHİ :26.10.2010 BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909 ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298 ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266 C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954 C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924 KATİP :ONUR YİĞİT 134033 Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 26 Ekim 2010 tarihli oturum açıldı. Tutuklu Sanıklardan Mehmet Fikri Karadağ, Osman Yıldırım, Ergün Poyraz, Hayrettin Ertekin ile başka suçtan tutuklu sanıklar Sedat Peker ve Semih Tufan Gülaltay dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı. Sanık Müdafilerinden Sanık Veli Küçük müdafii Av. Zeynep Küçük, Sanıklar Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek müdafii Av. Osman Aydın Şahin, Danıştay Başkanlığını temsilen Hazine Vekili Av. Şerife Usta ile tutuksuz Sanık Güler Kömürcü Öztürk’ün geldiği görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı. Açık yargılamaya devam olundu. Bugünkü oturumda sanıklar ve müdafilerin alınacak beyan ve talepleri dikkate alınarak tanık dinleme işlemi yapılmadı. Sanıkların beyanlarının alınmasına geçildi. Sanık İsmail Yıldız söz istedi verildi:” Sayın Başkanım, ben müsaade isteyim daha sonra konuşayım mümkünse. İzin verirseniz daha sonra konuşayım ben.” Sanık Muzaffer Şenocak söz istedi verildi:” Tahliyemi istiyorum.” Sanık Erkut Ersoy söz istedi verildi:” Sayın Başkanım, huzurda konuşabilir miyim?” Mahkeme Başkanı:" Tabi konuşursun.”

Upload: others

Post on 28-Feb-2020

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI

ESAS NO :2008/209CELSE NO :164CELSE TARİHİ :26.10.2010

BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924KATİP :ONUR YİĞİT 134033

Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 26 Ekim 2010 tarihli oturum açıldı.

Tutuklu Sanıklardan Mehmet Fikri Karadağ, Osman Yıldırım, Ergün Poyraz, Hayrettin Ertekin ile başka suçtan tutuklu sanıklar Sedat Peker ve Semih Tufan Gülaltay dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.

Sanık Müdafilerinden Sanık Veli Küçük müdafii Av. Zeynep Küçük, Sanıklar Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek müdafii Av. Osman Aydın Şahin, Danıştay Başkanlığını temsilen Hazine Vekili Av. Şerife Usta ile tutuksuz Sanık Güler Kömürcü Öztürk’ün geldiği görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.

Açık yargılamaya devam olundu.Bugünkü oturumda sanıklar ve müdafilerin alınacak beyan ve talepleri dikkate alınarak

tanık dinleme işlemi yapılmadı. Sanıkların beyanlarının alınmasına geçildi.

Sanık İsmail Yıldız söz istedi verildi:” Sayın Başkanım, ben müsaade isteyim daha sonra konuşayım mümkünse. İzin verirseniz daha sonra konuşayım ben.”

Sanık Muzaffer Şenocak söz istedi verildi:” Tahliyemi istiyorum.”Sanık Erkut Ersoy söz istedi verildi:” Sayın Başkanım, huzurda konuşabilir miyim?”Mahkeme Başkanı:" Tabi konuşursun.”Sanık Erkut Ersoy:”Sayın Başkanım ve Değerli Heyet Üyeleri, Sayın Savcılar Zekeriya Öz,

Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın ve Sayın Hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu Beyin sözde Ergenekon davası sürecinde tutum ve davranışları hasebiyle artık bu davada adil bir yargılama imkanı kalmamıştır. Eylül ayında yapılan celsede bu nedenle Sayın Hasan Hüseyin Özese ve Sayın Sedat Sami Haşıloğlu’unun çekilmelerini talep etmiştim ve bu konuyla ilgili ayrıntılı gerekçemi de sundum. Ancak Sayın Heyet yeterli gerekçe göstermediğimi ileri sürerek talebimi reddetti. Ağustos ayında yapılan celsede ise sözde Ergenekon davası sürecindeki hukuk ihlalleriyle ilgili 150 sayfalık dilekçe arz etmiştim. Tek tek dava sürecinde sayın heyetin özellikle Sayın Sami, Sayın Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu Beyin yaptığı reel hataları dilekçemde eklediğim halde halen sayın heyet reddi hakim talebimle ilgili yeterli gerekçen yok diyor. Bunu anlamak mümkün değil. Sayın Başkanım, sözde Ergenekon davası sürecinde ilk gözaltı dalgasından itibaren sanıkla yönelik takdir bahanesiyle keyfi uygulamaların yapıldığını, hukukun çiğnenerek sanıkların lehine olan delillerin göz ardı edildiğini ve gerek soruşturma ve gerekse kovuşturma esnasında birçok usul ve reel hatasının yapıldığını sanıklar ve müdafileri bugüne kadar olan celselerde defalarca dile getirdi. Durum böyleyken yani bunca hukuk ihlali varken doğal olarak şüpheler Sayın Savcılarımız ile soruşturmayı yürüten

Page 2: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:2

terörle mücadele ve organize suçlarla mücadele şubelerindeki bazı polis yetkililerine çevrildi. İnsanların aklına cemaat bağlantılı bazı polislerin cemaatten ve makamlarından güç alarak ulusalcı ve vatansever insanlara komplo kurulduğu ve göz altına aldığı kanısı yerleşti. Bugüne kadar takdir yetkisi adı altında yapılan keyfi uygulamaları düşünecek olursak bu durum artık somut bir hale gelmiştir. Sayın Başkanım, ben Aralık 2009 tarihli celsede yüce mahkemeye arz ettiğim savunmamda asıl Gladyo’nun dışarıda aranması gerektiğini ifade etmiştim. Buna dair bir şemayı incelemeleri için sayın heyete arz ettim. Emniyet ve diğer kamu kurumlarının içinde bulunan çeşitli cemaat ve tarikatvari yapıları örtülü destek veren bir gurubun varlığına dikkat çekmiştim. Şemayı tekrar arz ediyorum Sayın Başkanım. Sırası gelmişken kamuoyunda bu konuda konuşulanları paylaşmak istiyorum. Ama önce yandaş medya gazetesi olan Yeni Akit Gazetesinde 17 Ekim 2010 tarihinde yayınlanan ve Fethullah Gülen Cemaatini göklere çıkaran bir haberi okumak istiyorum. Ondan sonrada Fethullah Gülen Cemaati hakkında kamuoyunda söylenenleri arz edeceğim. Yeni Akit Gazetesinde çıkan haberin başlığı Gülen Cemaati neden hedef oldu: Kısa bir bölümü okuyorum. Fethullah Gülen Cemaatine karşı adeta bir linç kampanyası sürdürülmekte. Bugünün meselesi değil bu. Müntesibi oldukları Said Nursi’den de hiç haz etmemişlerdi. Bırakın dirisini, ölüsüne bile tahammül edemeyip mezarından bile çıkararak meçhul bir yere defnetmişlerdi. Dinler arası diyalogun ateşli müdafisi gene Gülen Cemaati olmuştu. Sıkça papazlar ve hahamlarla yabancı akademisyenlerle görüşülür manifestolar deklare edilirdi. Haklarında dosyalar oluşturuldu. Bitirme planları yapıldı, kadrolaşma planları ortaya atılıp, sindirme, yıldırma operasyonlarına tabii tutuldular. Fethullah Gülen Cemaati özellikle 27 Nisan Muhtırası ve 367 garabetine karşı net bir tavır aldı. Eğilip bükülmedi, saflarını netleştirdi dik durdu. Sonra arkası geldi. Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven, Yakamoz, yer altından fışkıran silahlar, HSYK, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’daki hukuk skandallarıyla ortaya dökülen ses kayıtlarıyla cemaatin yayın organlarında bolca işlenmeye başlandı. Bu Ergenekoncuları onun siyaset ve medyadaki uzantılarını müthiş rahatsız etti. Dünün silik edilgen cemaati bugün hakkı haykırıyor. Tamda olması gerektiği gibi. Elbette ki bedeli olacaktır ama değecek yani Türkiye’de mutlaka hayırla yad edilecektir. Yazı bu şekilde devam ediyor. Yazı içeriğinden görüleceği gibi Fethullah Gülen Cemaatinin mağdur olduğu ve bu nedenle cemaatin hakkını aradığı anlatılıyor. Ama bugün gelinen noktada artık cemaatin hedef olmadığı tam tersine ulusalcı ve vatansever insanların cemaatin hedefinde oldukları çok iyi bir şekilde anlaşılmıştır. Uyduruk delillerle ve masa başında kurgulanmış tezgahlarla ulusalcı ve vatansever insanlardan alınan intikam operasyonları halen devam etmektedir. Bunun en son örneğini de cemaatin ipliğini pazara çıkaran Sayın Hanefi Avcı’dır. Şimdi yüksek müsaadenizle bu konuda kamuoyunda paylaşılanları arz edeceğim. Eski Başbakan yardımcısı Sayın Abdullatif Şener 24 Ocak 2010 tarihinde konuk olduğu Star Tv’deki Her Açı’dan programında bu konuyla ilgili şöyle diyor; Bu süreç de hem Türk Silahlı Kuvvetleri hem de Emniyet yıpratıldı. Aynı programda Milliyet yazarı Sayın Mehmet Teskere ise şu değerlendirmelerde bulunuyor; İktidarın orduya karşı polisi güçlendirerek demokrasinin güvencesi olarak polisi ilan etmeleri çok yanlış. Yine aynı programda Hürriyet yazarı Sayın Cüneyt Ülsever ise şu değerlendirmede bulundu; Polisin içinde bölünme var. Polisin içinde cemaat gurupları sızıyor. CHP Millet Vekili Sayın Süha Okay ise emniyete ki kadrolaşmaya dair şöyle dedi; Emniyet içindeki kadrolaşma adliyeyi teslim aldı. Bu kadro belge imal ediyor. CHP Konya millet vekili Sayın Atilla Kart ise gizli yapılanmaya dair şunları söylemişti; Türkiye Türkiye’den yönetilmiyor. İllegal bir karargahtan yönetiliyor. İstihbarat işbirliği için gelen 35-40 ABD’li şuan neler yapıyor belli değil. İçişleri Bakanı şuan bilgim yok diyor. Bütün bu gelişmelerden MİT, Genelkurmay ve İçişleri Bakanı habersiz ama illegal karargah her şeyi organize ediyor. Yandaş medyaya servis yapılıyor. Ramazan Akyürek’in Fethullah Cemaatiyle olan bağı tescillendi. Türkiye’deki, Türkiye illegal kadroları meşrulaştıran bir yasal çalışma var. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı bunun için kuruluyor. Ergenekon sürecinde amaç bilgi kirliliği yaratarak, gerçek dışı iddialarla kamuoyunu yönlendirmektir. Belli bir karargah çalışması var.

2

Page 3: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:3

Okyanus ötesindeki Türkiye’deki işbirlikçileri mevcut siyasi iktidar üzerinden bu süreci organize bir şekilde yürütüyor. Bu fotoğrafı görmemiz lazım. Derin faaliyetlerin içinde savcılarda var. Onlardan habersiz bunlar yapılamaz. Emekli Tümgeneral Sayın Haldun Solmaz Türk ise gizli yapıya dair şöyle demişti; Devlet içinde çöreklenmiş kendini gizleyen bir yapılanma bir merkezi teşkilat var. CHP Mersin Millet Vekil ve Anayasa Komisyonu Üyesi Sayın İsa Gök ise emniyet içindeki gizli yapıya dair şu ifadeleri kullandı. İmzasız ihbar mektuplarıyla Türkiye’nin geleceği şekilleniyor. Emniyet içindeki yapılanma nereye gitse delil imal edip bir şeyler buluyor. Bu sürecin arkasında İsmail Ağa ve Fethullah Cemaati var. Ama hangisi daha güçlü onu kamuoyu düşünsün. Türkiye Cumhuriyeti Tarihçisi Sayın Profesör Doktor Ergün Aybars da; Devlet kurumlarındaki F tipi örgütlenmeye karşı şu ifadeleri kullandı; Daha önce F tipi örgütlenmenin 1984’de çalışmaya başladığını ve hedefinin 2010 olduğunu açıkladı. AKP’den geçtiğimiz ay istifa eden Elazığ Millet Vekili Sayın Fevzi İşbaşaran ise 25 Aralık 2009 tarihinde basına verdiği demeçte şöyle dedi; İşbaşaran kendi ifadesinde emniyetin içinde tarikatvari bir yapı ve tarikat dışı bir yapının güç mücadelesi içinde olduğunu ve emniyet ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin arasını açmak ve karşı karşıya getirmek için çeşitli senaryolarla komplolar kurduğunu söyledi. Ayrıca Ankara Emniyet Müdürü Sayın Orhan Özdemir’in de bu cemaat bağlantılı gurubun baskısı altında olduğunu ve hedefi haline geldiğini ifade etti. İşbaşaran 2009 Aralık ayında bu sözleri söylemişti. Aradan geçen 10 ayda sözlerinin nedenli isabetli olduğu görüldü. Zira Sayın Orhan Özdemir şuanda yolsuzluk soruşturması nedeniyle görevinden alındı tutuklandı ve serbest bırakıldı. Yine aynı şekilde eğer hatırlarsanız Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Sayın Yavuz Donat’da kendi köşesinde bu senaryoların Türkiye Büyük Millet Meclisine yürüme mesafesindeki derin karargahtan yürütüldüğün yazmıştı. Yeni Hürriyet köşe yazarı Sayın Mehmet Yılmazda 8 Ocak 2010 Cuma günü CNN Türk Televizyon kanalında yayınlanan Basın Odası programında polis içerisindeki bir yapının askeri köşeye sıkıştırmak ve imajını bozmak amacıyla AKP’lilerin emriyle hareket ettiklerini ifade etmişti. Yeni İstanbul Eski Emniyet Müdürü İstanbul Valisi Sayın Hayri Kozakçıoğlu 18 Ocak 2010 tarihinde Star Tv kanalına verdiği demecinde polisi kullanan güç odakları var demişti. Aynı şekilde Yeni Şafak Gazetesi yazarı Mustafa Bümin’de 21 Ocak 2010 tarihinde CNN Türk kanalında Medya Mahallesi programına verdiği demecinde emniyet içerisinde 3 gurubun olduğunu ve Fethullahçı, tarikatvari ve ülkücü gurupların bir güç mücadelesi içerisinde olduğunu söylemişti. 27 Nisan 2010 tarihli Taraf Gazetesindeki iddiaya göre ise polis içerisinde Fethullahçı, Ergenekoncu ve tarikatvari ve diğer guruplardan oluşan bir yapı olduğu ve ülkücü gurubun etkisinin azaldığı söyleniyormuş. Yine kamuoyundaki başka bir iddiada Ankara Emniyet Müdür Sayın Orhan Özdemir’in emniyet içindeki yapılan güç mücadelesine kurban edildiği şeklinde. Taraf Gazetesi yazarı Önder Aytaç bu konuda daha önce şöyle söylemişti; Emniyet Genel Müdür Yardımcı Sayın Mustafa Gülcü emniyetteki en kritik şubelerin başında bulunuyor. Bundan rahatsızlık duyuyoruz. İşte Orhan Özdemir bu güç mücadelesi yüzünden hakkında temizlik ihalesine fesat karıştırmak iddialarından hakkında dava açıldı görevinden alındı. Kendisi bu konuda şunları ifade etti; Komploya maruz kaldım. Sayın Özdemir’i savcı Sayın Cemil Toktekin sorguladı. Sayın Özdemir’in davada adı sanık olarak adı geçen Türker Horoz ile yaptığı görüşmeler dinlenmiş. Sayın Özdemir komployla ilgili olarak görüşmediğim kişilerin adları ziyaretçi defterine işlendi dedi. Benzer komplo iddialarını Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Sayın Emin Aslan’da dile getirdi. Sayın Emin Arslan basına verdiği demecinde şöyle demişti; Hrant Dink cinayeti gibi konularda sorumluların kim olması gerektiğini çok rahat dile getirdiğim için bazı kişiler bundan çok rahatsız oldular. Dink cinayeti konusunda bana gelen bilgilerle cinayeti zamanla aydınlatacaktım. Bu konuda çalışma yürütürken başıma bunlar geldi. Emniyet içinde artık varlığına inandığım malum gurubun beni gözden düşürmek için böyle bir operasyon yaptığına inanıyorum. Bu yapılan operasyon değil bana pusu kurmaktır. İstihbarat Daire Eski Başkanı Sayın Hanefi Avcı ise tahkikat aşamasında bazı eksiklikler yapıldığını belirtmiş ve şöyle demişti; Özel bir kasıt görülüyor. Muhbir ile emniyet ilişkisini suça yorumlandığını gördüm. Bütün

3

Page 4: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:4

olarak bakıldığında suç olarak görülmeyecektir. Tahkikatı yapan Ahmet Bey ile görüştüm. Emin Arslan’ın suçu yoktur. Ayrıca Sayın Avcı Haliçte Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat adlı kitabında da polis içindeki cemaat yapılanmasına dair çok önemli bilgiler veriyor. Sayın Hanefi Avcı’nın iddialarına göre emniyet içindeki Fethullahçı yapılanma başta istihbarat birimleri olmak üzere çok kritik şubelere egemen olmuş. 26.8.2010 tarihinde NTV kanalında Yazı İşleri adlı programa katılan Emniyet İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Sayın Hanefi Avcı polis içindeki yapılar hakkında çok detayı şeyler söyledi. Ama kısaca bir cümlesini okuyacağım. Sayın Hanefi Avcı şöyle diyor; O tarikatların içine girdiğinizde inanılmaz şeyler göreceksiniz. Bu hukukun çıldırmasıdır. Ergenekon’da yöntemde pervasızlık var. Ayrıca emniyetin başında Gülen Cemaatinin imamı var. Kozanlı Ömer kod adlı Osman Hilmi Özdil cemaatin polis içindeki imamıdır. TSK ve MİT’in adamları var. MİT’in imamı ise Sinan Bedir diyor. Bunları söyledikten kısa bir süre sonra 28 Eylül 2010 tarihinde Çarşamba günü apar topar Devrimci Karargah adlı sol bir örgütle irtibatı var iddiasıyla tutuklanarak Silivri Cezaevine gönderiliyor. Yine aynı şekilde Sayın Hanefi Avcı kamuoyuna tutuklanmadan önce yaptığı röportajında ise şunları söylemişti; Emniyet içindeki bazı polisler sicil amirine bağlı olması gerekirken maalesef sicil amirine bağlı olarak hareket etmiyor. Onun yerine cemaat imamına bağlı olarak hareket ediyor. Emirleri onlardan alıyor. İstihbarat dairesinin denetlenmesi lazım. Zira istihbarat dairesinde demirbaşa kayıtlı olmayan özel dinleme ve takip cihazları var. Ve bu özel cihazlara cemaatin istihbarat şubedeki polisleri kullanıyorlar demişti. Benzer ifadeler yine aynı şekilde gazeteci ve tv programcısı Sayın Cüneyt Özdemir’in Önemli İşler Dairse adlı kitabının 240 ile 252. sayfaları arasında yer almaktadır. O kitaptan bazı bölümleri daha önceki celselerde dosya içerisinde dikkatinize arz ettim. İncelemenizi talep ediyorum. O kitabın 242. sayfasında çok çarpıcı bir ifade var. Kısaca bu bölümü okuyorum. DGM Savcısı Nuh Mete Yükse11 Eylül 1999 gece yarısı Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesini bastı. İstihbarat şubesi içinde 8. katta oluşturulan dinleme odasında eski 12’lik dinleme setinin içinde kaset yuvasında teyp kaseti bulundu. Kasetteki konuşmanın Naci Ünver’e ait olduğu tutanaklara geçirilldi. Yapılan soruşturma sonrasında Ankara Emniyet Müdürlüğünün 9. Katında ki yasal dinleme odasından ayrı olarak 8. katta izinsiz bir dinleme odası belirlendi deniyor. Sayın Cüneyt Özdemir kitabında istihbarat dairesinde nasıl bir illegal dinleme ağı kurduğunun açık, net ve somut olaylarla anlatıyor. Benzer ifadeleri Emniyet Genel Müdürlüğü Eski İstihbarat Daire Başkanı Sayın Sabri Uzun’da vermişti. İfadesini daha önceki celselerde dikkatinize arz ettim bu nedenle tekrar okumayacağım. Aynı şekilde Taraf Gazetesinde 16 Nisan 2010 tarihinde yayınlanan habere göre Sayın Öz’ün Ali Fuat Yılmazer, Dink suikastını bilerek engellemedi diyor. 17 Şubat 2006 tarihinde Yasin Hayal Ömer’in Hrant Dink’i öldüreceği bildirilmiş ama bilerek engellenmemiş. Ayrıca Dink cinayeti raporunu Sayın Sabri Uzun hazırlamış ama istihbarat daire başkanından gizlenmiş. Yine aynı şekilde Eski Organize Şuçlar Şube Müdürü Sayın Adil Serdar Saçan’ın 17.2.2002 tarihinde hazırlayarak İstanbul Devlet Güvenli Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Aykut Cengiz Engin’e gönderdiği resmi yazıda da şöyle ifadeler var; Yazıyı daha önceki celselerde dosya içerisine arz ettim. Bir kısmını kısaca okuyacağım. Fethullah Gülen ve gurubunun İstanbul ilindeki faaliyetlerinin izlenmesi için makamınızdan projeli çalışma gurubu oluşturması talimatı istenmiş ve buna izin verilmişti. Ancak çalışma izninin alındığı 23.7.2007 tarihinden itibaren birkaç defa ilgili gurubun izlenmesi için takip ve tarassut faaliyeti icar edilmeye çalışılmış ve inanılmaz baskı ve engellemelerle karşılaşılmıştır. İlgi A yazımızda iletildiği üzere Fethullah Gülen Gurubunun emniyet içindeki yetkinliği özellikle İstihbarat Şube Müdürlüğü ve daire başkanlığının teknik takipteki birimlerine odaklanmaktadır deniyor. Yazı bu şekilde devam ediyor. Ayrıca Sayın Adil Serdar Saçan 27.8.2010 tarihinde Ulusal Kanalda katıldığı Yolsuzluk ve Yoksulluk adlı programda emniyet içindeki Fethullahçı yapılanmanın önemli bir bölümünün Özal döneminde çıkarılan yasa ile Polis Koleji ve Polis Akademisinden mezun olup önemli dairelerin başına getirilenlerin olduğu ileri sürüyor. Sırası gelmişken, şunu da belirtmek isterim; İstihbarat Daire

4

Page 5: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:5

Başkanlığı polis içindeki malum gurubun baskıları ile kısa bir süre içinde 4 kez el değiştirdi. Son olarak İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay ise bu iddialara dair emniyet içinde de TSK içindede suç işlemiş kişiler bulunabilir bunlar geniş kitlelerdir. Sayıları çok fazladır. Gereği yapılır şeklinde bir açıklama yaptı. Ama bu kadar somut olaylar yaşanmasına rağmen halen biz İçişleri Bakanlığından somut bir adım göremedik. Yaşananlar daha çok örtme ve gizleme faaliyeti gibi algılandı. Sayın Başkanım, emniyet içindeki cemaat polisleri ile ilgili kamuoyunda dile getirilen iddiaları olduğu şekliyle aktardım. Ancak Rus Hükümeti bile Fethullah Gülen Cemaati ve Nur Tarikatının derin çalışmalarından rahatsız olmuş olacak ki geçtiğimiz aylarda Nurcuların Rusya liderini tutuklama kararı aldı. Haberi Rusya’nın etkili gazetelerinden Konsos Moskova gazetesi manşetten verdi. Habere göre tutuklanma sebebi istihbarat topla amacıyla organize bir yapı kurmakmış. Hemen bu noktada bir hatırlatma daha yapmak isterim. Atv kanalı devlet desteği ile el değiştirmeden önce 21 Haziran 1999 tarihinde Fethullah Gülen Hocanın müritleriyle yaptığı gizli bir toplantını görüntülerini yayınladı. Bu görüntüler yayınlanıp alenileşince ertesi gün Zaman Gazetesinde hocanın ne kadar Türk dostu olduğu Atatürk’e ne kadar saygılı olduğu ile ilgili yazılar çıktı. Günlük 173 bin baskısı olan gazete 1 Milyon adet bastırılarak ücretsiz olarak dağıtıldı. Daha sonra da Fethullah Gülen Hoca ABD’ye gitmek zorunda kaldı. Fethullah Gülen Hocanın müritleriyle yaptığı gizli toplantıda hoca neler söylemişti onda bir hatırlayalım. Ankara Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’in 99/420 nolu dava iddianamesinde yer alan 8-9 ve 10 numaralı kaset çözümünden bir kısmını okuyorum. Bir adliyede bir mülkiyede hayati müessese de bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti böyle ferdi mecburiyetler gibi ele alınıp değerlendirilmelidir. Yani gelecek adına bizim o ünitelerde garantilerimizdir. Bizim varlığımızın nabzıdır. Muntazam terfilerin arkasında bir ölçüde bu vardır. Sizin ileriki dönemde daha hayati daha önemli yerlere gelmenizin arkasında da bu vardır. Yani sivrilmeden mevcudiyetimizi hissettirmeden çok ilerilere gitmek işte bu iki müessese de olduğu gibi hayati dinamik bir kısım müesseselerde söz konusudur. Ta ilerilere gitme böyle can damarları içinde dolaşma ve eğer dönülüp gelinecekse yara alınmadan hissettirmeden dönüp geriye gelme. Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün Anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. Sırrınız sizin esirinizdir. Söylerseniz siz esir olursunuz diyor. Sanırım bu sözler üzerine herhangi bir yorum yapmaya gerek yok. Ayrıca 17.8.2010 tarihinde Ulusal Kanal’da gazeteci Sayın Merdan Yanardağ’a konuşan Fethullah Gülen’in eski yardımcısı Sayın Nurettin Veren’in de yukarıdaki konuşmaları teyit eden bilgiler vermesi durumun ciddiyetini net olarak ortaya koymaktadır. Dilerse Sayın Heyet 17.8.2010 tarihli Yolsuzluk ve Yoksulluk adlı programının dijital bir kopyasını ilgili kanaldan talep edebilir. Görüleceği üzere Rusya bile cemaatlerin ve tarikatların ulusal bir güvenlik tehdidi olduğunun farkında. Ama laik Türkiye Cumhuriyeti olarak biz ne yapıyoruz? Mili Güvenlik Siyaset Belgesinden, meşhur kırmızı kitaptan cemaat ve tarikatları tehdit olmaktan çıkartıyoruz ve irticayı yeniden tanımlıyoruz. Sayın Başkanım, Kökeni Said’i Nursi’ye dayanan Fethullahcılık Türkiye’de sırtını Amerika’ya dayamış ılımlı İslam tasarımının en güçlü koludur. İslamcılığın çeşitli dallarında iktidar savaşı değişik biçimlerde yürütülüyor. Almanya’da Cemalettin Kaplan yandaşları siyasal parti kurmanın İslam da milat olduğunu söylüyorlar. Erbakan’ın başını çektiği dinci kesim parti üstüne parti kurarak savaşımını yürütüyor. Hizbullahcılar terörü en geçerli yöntem sayıyorlar. Fethullahcılar ise devleti içinden ele geçirmek için bürokraside örgütlenme modelini uzun yıllardan beri yürütüyorlar. Hizbullah dehşet örgünün devleti içinden ele geçirmesi elbette söz konusu değildir. Ancak Hizbullah Türkiye’yi Cezayir’e çevirme tasarımının silahlı örgüt olarak tehlikelidir. Fethullah Gülen’in örgütü ise devleti içinde ele geçirme planlamasını uzun yıllardan beri sinsi sinsi yürüttüğü için tehlikelidir. Üniversitelerde öğretim üyeleri arsında örgütlendiği için tehlikelidir. Orta öğretiminde açtığı okullarda eğitim alanında rejimi hedef alan uzun vadeli ve sabırlı bir hazırlığı geliştirdiği için tehlikelidir. Askeri okullara sızmak ve polisi içeriden fethetmek amacıyla uzun yıllardan beri çalıştığı için tehlikelidir. Yurtdışında ve içinde iyi niyetli insanları kandırarak ağına

5

Page 6: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:6

düşürdüğü için tehlikelidir. Bir siyasi partiye dayanmadığı halde siyasal partiden bile daha etkili propaganda imkanına sahip olduğu için tehlikelidir. Takiyye silahını her türlü İslamcıdan daha ustalıkla kullana bildiği için tehlikelidir. Medya gibi sivil toplum örgütlerinin istediği gibi maniple edebildiği için tehlikelidir. Amerika’da ve Balkanlarda, Orta Asya’da, kişi ve kurum olarak güçlü yandaşları olduğu için tehlikelidir. Fethullah Hocanın kimliğine daha sabırlı, daha taktikçi, daha esnek, görünüşte zavallı ama içinden pazarlıklı bir lidere sahip olduğu için tehlikelidir. Sırtını dünyanın egemen gücü Amerika’ya dayayarak stratejisini süratle uyguladığı için tehlikelidir. Hedefledikleri kişileri ve gurupları cemaate bağlı imam polisler, savcılar ve hakimlerle ordan kaldırmaya ve bu amaçla hukuku kullanmayı çalıştıkları için tehlikelidir. İşte bizde yani buradaki saygın insanlarda cemaatin bu planlarını deşifre ettiğimiz için hedeflerindeyiz. Sayın Başkanım, özetle cemaatin polis içindeki yapılanması konusunu konunu yetkilerine bırakıyor ve merhum Hrant Dink’e Allah’tan Rahmet diliyorum. Sayın Başkanım, şuana kadar celselerde müteaddit kereler arz ettiğim bir konu var. Ben tekrar hatırlamanız için bir kere daha değiniyorum. Özel büro mail gurubu istihbarat, güncel, siyaset, teknoloji, sözde Ermeni soykırımı gibi çeşitli konularda 7 yaşından 70 yaşına kadar farlı yaşlardan ve farklı meslek guruplarından vatandaşların üye olduğu ve internet üzerinde az evvel arz ettiğim konularda mail paylaşımı yapan sanal bir guruptur. Özel büro mail gurubunun bulunduğu yer ise uluslar arası mail paylaşım ağı olan Yahoogroupstur. Adresi ise www.yahoogroups.comdur. Ayrıca üyelerimin açık kaynaklardan derlediğim çeşitli makaleleri okuması ve benimle istedikleri zaman iletişim kurmaları için birde web sitesi açmıştım. www.özelbüro.com. Burada şunu vurgulamak istiyorum. Web sitemle ilgili yüce mahkeme kanalıyla web sitemin domein bilgilerinin ilgili kurumdan talep edilmesini istemiştim. Talebimi aldım ve inceledim. Gelen cevabi yazıda şu belirtilmiş; Web sitesinin 24.10.2007-14.11.2007 ve 2.12.2007 tarihinde kayıtlarına rastlanmıştır deniliyor. Yani emniyet müdürlüğünün, organize suçlar bölümünden gelen resmi yazı incelenecek olursa web sitemin açık olduğu 26 Mart 2006 ile 12 Haziran 2008 tarihleri arasında hiçbir şubenin web sitemle ilgili herhangi bir teknik takip yapmadığı ve imajlarını arşivlemediği anlaşılıyor. Bu nedenle sayın savcıların iddia ettiği gibi web sitemin üzerinden örgüt propagandası yaptığım, dezenformasyon yaptığım ve site üzerinden örgüte eleman kazandırdığım iddiaları külliyen yalandır. Sayın Başkanım, özel büro mail gurubuma zaman içerisinde 5500 civarında farklı yaştan, farklı coğrafyalardan, ve farklı meslek gruplarından insanlar ve hatta yabancı ülke vatandaşları bile üye oldular. Çünkü mail gurubumda Türkçe dışında İngilizce ve diğer dillerde de örneğin teknoloji konularında da çok sayıda yazı paylaşıldı. Mail gurubunun kurucusu olarak ben üyelerimi sanal ortam dışındada tanışmaları ve arkadaş olabilmelerine imkan sağlamak amacıyla 2006 ve 2007 yıllarında toplam 6 kez İstanbul, Düzce ve Ankara illerinde tanışma toplantısı düzenledim. Bu toplantılarımıza ilgi alanımıza giren çeşitli konularda üyelerimize sunum yaptık. Fikir ve yorum paylaştık. Paylaşılan konularda açık kaynaklardan yani web sitesi, gazete, dergi gibi toplanmış, Powerpoint sunumu halinde iştirakçilerle paylaşılmış, kamu yararı gözetilmiştir. Toplantılarımızda ülkemize faydalı olabilmek adına birçok proje hakkında yeni fikir ve yorum paylaşılmıştır. Yine aynı şekilde devletin ilgili resmi kurumlarına arz etmek üzüre terör örgütleri ve organize suçlarla mücadele etmek amacıyla birçok proje gerçekleştirdim. Bu projelerden bir tanesini basit teknik çizimli incelemenizi arz ediyorum. Projemin ismi hassas bölgeler için şüpheli faaliyet, kişi, erken uyarı sistemi. Sayın Başkanım, son 3 yılda PKK Terör Örgütünün saldırıları sonucunda birçok sivil vatandaşımız hayatını kaybetti. Osmaniye’de 12 Haziran 2010’da Kanlı Geçit Jandarma Komutanlığına yapılan saldırıda 22 yaşındaki Pınar Akdağ şehit oldu. 22 Haziran 2010’da İstanbul Halkalı’da bir servis aracına düzenlenen saldırıda 3 askerimiz ile birlikte lise öğrencisi Buse şehit oldu. 1 Ağustos 2010’da Batman’da PKK petrol kuyusunu ateşe verdi. Yangını söndürmek için bölgeleye giden Batman Barosu Eski Başkanı Sedat Özevin ile yanındaki 3 vatandaşımız araçları mayına çarpınca şehit oldu. 27 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul Güngören’de patlayan bombalar 5’i çocuk 1 daha doğmamış bebek 18 vatandaşımızı katletti.

6

Page 7: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:7

150 kişiyi yaraladı. 30 Eylül 2007 tarihinde Şırnak’ın Beşağaç Köyü yakınlarında su kanalında çalışan işçiler ile silahsız köylüleri taşıyan minibüs tarandı. 7’si korucu 12 vatandaşımız şehit oldu. 3 Ocak 2007 tarihinde Diyarbakır’da dershane önünde patlayan bomba 6’ıs öğrenci 7 vatandaşımızı şehit etti. Daha bunun gibi nice örnek var. İşte bende bu nedenle bilgisayar programcılığı yapmış 20 senelik bir bilişim uzmanı olarak ülkemin en önemli sorunu olan terör konusunun çözümüne bu projemle katkıda bulunmak istedim. Soruna analitik bir gözle bakarak, bakarak yardımcı olmaya çalıştım. Bu projemin amacı ülkemin kanayan bir yarası olan terör konusunda özellikle metropollerde güvenlik güçlerimizin olası saldırıları ve eylemleri önceden haber almasını sağlayarak gerekli tedbirlerin oluşmasını temin etmektir. Bu amaçla hatırlanmış bir bilgi işlem projesidir. Allah kısmete ederde tahliye olursam, ilgili güvenlik kurumlarına bu konuda detaylı bir sunum yapacağım. Temmuz 2010 tarihinde MİT Müsteşarlığına incelmeleri amacıyla projemi arz ettim. Yüce Mahkeme dilerse MİT Müsteşarlığına resmi yazı yazarak projemin detayları hakkında bilgi alabilir. Yine aynı şekilde 333. delil klasörünün 142 ile 193. sayfaları arasında kamu yararı için hazırladığımız başka bir projemiz detaylı olarak yer alıyor. Projenin ismi Gençliğe Ulaşım Paketi. Projenin detaylarını anlatmayacağım isteyen delil klasöründen okuyabilir. Kısaca bahsetmem gerekirse bir gencin çocukluk çağından itibaren ülkesine nasıl faydalı olabileceğini ve nasıl doğru şekilde yönlendirilebileceğini anlatan kapsamlı bir projedir. Bu projemizi de incelemenizi talep ediyorum. Görüleceği üzere Sayın Savcım, Sayın Başkanım özel Büro mail Gurubu kamu yararı gözeten, sanal bir fikir ve düşünce platformudur ve birçok sosyal kampanya gerçekleştirmiştir. Şimdi yüksek müsaadelerinizle bu bireysel çalışmalarımızdan bahsetmek istiyorum. Böylece özel büro mail Gurubunun tüm hukuk çerçevesinde yapılmış olan legal faaliyetleri hakkında sayın heyetimiz bilgi sahibi olmuş olur. Sayın Başkanım, internette gönüllü üyelerin katılımıyla birçok kampanya yaptık. Youtube kampanyası, sosyal kampanyalar, Kıbrıs Rum ve Yunan adası değildir kampanyaları, söze Ermeni soykırımı konusunda çeşitli kampanyalar, terör örgütlerinin tüm dünyada pasifize edilmesi için çeşitli kampanyalar, Güneydoğudaki ilköğretim okulları için kitap toplama kampanyaları. Bu kampanyayla ilgili 4043 tape numaralı konuşmam komik bir şekilde delil klasörüne kondu. Örneğin Youtube kampanyalarından PKK Terör Örgütü sempatizanları tarafından uluslar arası video paylaşım sitesi Youtube’a konulan başta Atamız olmak üzere CHP Eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin ve birçok siyasi parti liderimiz ile ilgili karalayıcı ve hakaretamiz montaj görüntülerini kaldırılması için site nezdinde girişimlerde bulunduk. Youtube com sitesinde liderlerimiz ve devlet adamlarımız ile ilgili aşağılama amaçlı çok kötü montajlanmış resim ve videolar vardı. Örneğin, Atamızın birçok fotoğrafından ve videosunda baş fotoğrafı kesilerek, çok affedersiniz yerin gay resimleri konulmuştu. Bunu fark ettiğimizde hemen Youtube sitesinin yetkilerine binlerce mail göndererek bu tür videoların kaldırılmasını sağladık. Yine aynı şekilde diğer parti liderleriyle ilgili de benzer montaj videoları vardı ve site üzerinde baskı kurarak bunlarında kaldırılmasını sağladık ve emniyet yetkilerine bu hususta defalarca bildirim yaptık. Bugün ise Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım, bu siteye öfke kusuyor ve sitenin hukuk sistemine karşı saygılı olmadığını söylüyor. Halbuki biz daha o zaman bu konuda ilgili resmi kurumlara birçok başvuruda bulunup önlem alınmasını talep etmiştik. Aradan geçen 4 senden sonra hükümetin resmi yetkilileri durumun daha yeni farkına vardılar. Yani o zaman iktidar partisi duruma el koymamışken biz milli değerlerimizi ve Atamıza sahip çıktık. Onurumuz ve milli değerliğimiz ile oynayan hakaret eden ve aşağılayan bölücü kesimlere karşı haklı mücadelemizi ortaya koyduk. Tüm yazışmalarım el konulan bilgisayarım içinde bulunan kampanyalar adlı klasör içinde kayıtlıdır. Ayrıca bu kampanyalarımız ile ilgili olarak yaptığım birçok konuşmada TİB başkanlığı tarafından dinlenerek kayıt altına alınmıştır. Örneğin, Dinçer Baş Komisere yurtdışındaki PKK militanlarının Atatürk’e hakaret ettiği web siteleri ile ilgili bilgi verdim. Bu konuşmam TİB tarafından dinlenerek 104630829 numara ile kaydedildi. Daha önceki celselerde huzurda bu tür videoların kaldırılması

7

Page 8: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:8

için neler yaptığımız anlatan diğer konuşmalarımı da Sayın Heyet huzurunda hep beraber dinledik. Aynı şekilde sosyal kampanyalar yaptık. Örneğin, sokak hayvanlarını korumak için gönüllüleri organize ettik. Yine aynı şekilde Sözde Ermeni Soykırımı konusunda gazete, dergi, web siteleri, kitap ve benzeri açık kaynaklardan milli tezlerimizi içeren birçok sayıda, çok sayıda araştırma ve akademik yazı derledik. Ve gerek yerli, gerekse yabancı muhataplara mail olarak gönderdik. Ayrıca bölücü örgütle ilgili resmi kurum yetkilileri ile yaptığım bazı konuşmalarımda TİB başkanlığı tarafından kayıt altına alındı. Yine aynı şekilde yabancı makam ve ilgililere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ve Kıbrıs Adasının bir Yunan adası olmadığını ve Türk askerin işgal için değil hem Rum tarafı hem de Türkler için barış amacıyla adada bulunduğun kendi dillerinde anlattık. Ada da bulunan askerlerimizin orda barış için bulunduklarını ve işgalci olmadıklarını söyledik. Ve bu konuda yapılan anti propagandalara engel olduk. Ayrıca kara para trafiği konusunda da devlete elimden geldiğince yardımcı oldum. Tekrar ifade ediyorum ki tüm bu bireysel çalışmalarım açık ve aleni bir şekilde kamuya açık olarak internet üzerinden yapıldı. Hiçbir şekilde gizli ve yasadışı bir çalışma içine girmedim. Bu çalışmalarımın aleni bir şekilde yapıldığına dair bir konuşmamı yüksek müsaadenizle dinletmek istiyorum. Sayın Savcılarımız mail grubu üyem Özel Korkmaz ile yaptığım bu konuşmamı lehime delil olmasına rağmen 4031 nolu tape çözümü olarak delil klasörüne ilginç bir suç unsuru olarak ekledi. Dinleyebilir miyiz Sayın Başkanım bir konuşmam var. Huzurda dinletilecek dosya içerisinde bir nolu konuşma dosyası. 1 nolu konuşma.” Salonda sesli telefon kaydı dinletildi.

Sanık Erkut Ersoy:” Evet Sayın Başkanım, ben 20 yıllık bir bilişim ve network uzmanıyım. her şeyden önce derin devlet olduğu iddia edilen bir gizli örgüt için hiçbir zaman kendi üzerime kayıtlı bilgisayarı ve cep telefonunu kullanmam. O kadar amatör değilim. Bunu da dip not olarak ekleyim. Görüleceği gibi Sayın Başkanım bu konuşmamda ve delil klasörlerine tape çözümü olarak giren diğer konuşmalarımda da açık ve net olarak gizlemeden bireysel faaliyetlerimle ilgili olarak mail gurubu üyelerime bilgi veriyorum. Çünkü hiçbir faaliyetim bireysel, gizli ve örgütsel değildir. Tüm çalışmalarımın bugünde arkasındayım. Allah kısmet ederde tahliye olursum yine bildiğim şekilde devletime ve milletime çorbada tuz misali faydalı olmaya gayret edeceğim. Bu konuşmam sözde Ergenekon üyesi olmadığımı ve tüm çalışmalarımın bireysel olduğunu gösteren net bir karşı delildir. Ama ne ilginçtir ki bu konuşmam da suç unsuru denilerek delil klasörlerine ve iddianameye eklenmiştir. Sayın Başkanım, bunun yanı sıra yolsuzluklar ve usulsüzlükler konusunda da birçok kampanyalar yaptık. Yolsuzluklar konusunda kendi imkanlarımızla gerek üyelerimden gelen duyumlara, gerekse kendi tespitlerimle edindiğim birçok bilgiyi yine devletin resmi ve güvenlik birimlerine vatandaş duyarlılığı ile hareket ederek bildirdim. Bu konuyla ilgili yazışmalarım, el konulan dahili ve harici hard disklerimde mevcut bulunan yolsuzluklar ve usulsüzlükler adlı klasörün içindedir. Ama Sayın Savcıların sanıyorum suçlama getirecekleri ifadeler bulamadılar ki delil olarak aleyhime kullanılmadı. Şimdi görüyoruz ki iktidar hükümeti kendi dönemlerinde hiç yolsuzluk ve usulsüzlük yapılmamış gibi beyanlar veriyorlar. Sayın Başbakan Erdoğan yolsuzluklar için ne demişti hatırlatayım. Belediyeleri arka bahçeleri yapanlar hiç mi suç yok demişti. Ama AKP döneminde yolsuzluklar aldı başını gitti. Birkaç örnek vermek istiyorum. Örneğin AKP hükümeti döneminde TOKİ’den ihale alan firmaların yüzde 90’ının Türkiye İş Adamları ve Sanayicileri Konfederasyonu TUSKON, Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği MUSİAT, Anadolu Aslanları İş Adamaları Derneği ASKON olduğunu gördük. 2008 yılında 100 Milyon ve üzerinde 30 tane ihale yapılmış. Bunlara katılan firma sayısı 36 bunu haricinde TOKİ’den iş alan toplam 400 tane firma var. Yalnız bu yatırımların harcanan paraların yüzde 49’u 36 firmaya veriliyor. Geriye kalan yüzde 51 hisse yaklaşık 360 küsur firmaya veriliyor. Başka bir örnek. En değerli arazilere sahip okullarımız üç otuz paraya peşkeş edildi. İstanbul’un en güzel ve en değerli yerlerinde bulunan 22 okul 2 milyar dolara satılacak. Bilirkişiler bu arazilerin değerini en az 5 milyar Amerikan Doları olarak hesapladığı halde. Başka bir örnek,

8

Page 9: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:9

Başsavcı İlhan Cihaner’in tutuklanmasına neden olan, cemaat soruşturmasında adı geçen Mehmet Çelik adlı kişinin firması Tek Çelik A.Ş. Adalet Bakanlığına lojman olarak kullanmak üzere 192 daire sattı. İstanbul Başakşehir’de bulunan MİS İstanbul Evlerinden toplam tam 192 adetinin teslimatı yapıldı. Satış 18 ay önce tamamlandı. Başka bir örnek, Tekel’in Kartal Cevizli’de ki sigara ambalaj, puro fabrikasının lojmanlarının, kreşlerinin, futbol, basketbol sahaları, yüzme havuzlarının, konuk evinin, araştırma enstitüsünün için de yer aldığı toplam 46 bin dönüm arazinin 29 binlik dönümü üzerine sadece 4100 ağaç olan fakat hiçbir yapı olmayan boş bir arazidir. Bu araziyi özelleştirme yüksek kurulu ki bunlar Başbakan Erdoğan, Maliye Bakanı Şimşek, Devlet Bakanı Babacan, Devlet Bakanı Binali Yıldırım ve Devlet Bakanı Yılmaz. Maliye Bakanlığına hibe etme kararı verdi. Maliye Bakanlığı da bu değerli araziyi 49 yıllığına kiraladı. Ortada üniversite yok ama kuracak olanın adı var. Peki kim bu şanslı kurucu; Yeni Şafak Gazetesi yazarı Profesör Doktor Mustafa Özel. Önceki Başkanı ise Dışişleri Bakanı Profesör Doktor Ahmet Davut Oğlu. Başka bir örnek 17 bin satış noktası maliye baskısı nedeniyle alkolü içki satışını bıraktı. Efes Türkiye Genel Müdürü Sayın Tuğrul Ağrıbaş son 4 yılda 17 bin iç satış noktasını baskılar yüzünden alkollü içki satışını durdurduğunu açıkladı. Ayrıca geçtiğimiz günlerde İstanbul’un göbeğinde Tophane’de bir sanat galerisinde bulunan misafirlerin mahalle baskısıyla nasıl darp edildiğini televizyonlardan seyrettik. Daha bunun gibi yüzlerce örneğini bir çırpıda sayabilirim ama Sayın Heyetin değerli zamanını almak istemiyorum. Bir örnek de yeşil sermaye diye adlandırılan İslami sermaye guruplarının AKP dönemlerinde nasıl palazlandıklarını, nasıl söğüşlediklerini, söğüşlediklerini anlatarak vereceğim ve bu konuyu kapacağım. Yurtdışında bildiğiniz gibi irili ufaklı birçok holding gurbetçilerden faizsiz kar payı adı altında para topladı. Bu holdinglerden bazıları şunlardı. 1 Kombassan Holding, Yimpaş, 2. Yimpaş Holding, 3 Endüstri Holding, 4 jet Holding, 5. Demirkaya Holding, 6. CMK Holding, 7. Say Holding. Kombassan Holding geçtiğimiz günlerde 20 gurbetçiye 142 bin Avro tazminat vermeye mahkum oldu. Say Holding ise 6500 Lira tazminat ödeyecek. Kombassan Holding Başkanı Haşim Bayram’ın binlerce gurbetçiden topladığı paraları iade etmemesi üzerine arka arkaya davlar açılmıştı. Avrupa Türkleri Dayanışma Derneği Başkanı Sayın Hasan Tepegöz bu davaların açılmasına ön ayak olmuştu. Davacı Avukatı Sayın Coşkun ise bu konuda şöyle söylemişti. 600 dava açıldı. Bunların hepsi tarikat ve cemaat bağlantılı. Ayrıca Deniz Feneri gibi yolsuzluk konularına değerli zamanınızı almamak için değinmiyorum bile. Kısacası hazine arazileri torba kanunlarla yabancılara peşkeş çekildi. Vakıf Gureba gibi hastanelerin gayri menkulleri üç otuz paraya satıldı AKP iktidarı döneminde. Hangi birini sayayım. Hatta yolsuzluklarla ilgili olarak örneğini Ankara Belediye Başkanı Sayın Melih Gökçek hakkında mail gurubumdan arkadaşım olan Ümit Beyin yaptığı bir araştırma dahi TİB başkanlığı tarafından 110714319 kayıt numarasıyla dinlenerek kayıt altına alındı. Ama ilginçtir Sayın Savcılar Melih Gökçek’in yolsuzluğunu araştırmak yerine bu konuda araştırma yaptıran beni 33 aydır terör örgütü üyesi olmak suçundan tutuyorlar. Bu trajikomik durumu da takdirinize arz ediyorum. Sayın Başkanım şimdi yüksek müsaadenizle bu konuşmanın 37 saniyelik bir bölümünü dinleyebilir miyiz. Görüştüğüm kişi mail gurubu modülatörü Ümit Beydir. 2 nolu konuşma dosyası.”

Salonda sesli telefon kaydı dinletildi.Sanık Erkut Ersoy:”Evet bu konuşmamda Sayın Savcılar tarafından dinlenmediği için ve

aleyhime delil olarak kullanılmadı. Şimdi Sayın Başkanım ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak gözümün önünde cereyan eden bu yolsuzluklara seyircimi kalayım. Aman ne iyi etmişler götürmüşler mi diyeyim. Devletin malı deniz yemeyen domuz anlayışını peşinen kabul mü edeyim. Ben sadece demokratik haklarımı kullanarak ülkemin sorunlarına karşı duyarlılık gösterdim ve bir muhalif duyarlılığıyla söylenmesi gerekenleri söyledim. Fakat kanunlarımızın bana tanıdığı eleştiri hakkımı yaptığım halde ironik olarak 33 aydır terörist olarak yargılanıyorum. Acaba alkış tutup bravo iyi yaptınız iyi götürdünüz deseydim şimdi bende devlet bürokrasisi içinde kendime bir koltuk kapmış mıydım cevabı takdirinize arz ediyorum. Ama ben muhalif bir

9

Page 10: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:10

tavır sergilediğim için uyduruk delillerle tutuklandım ve suçsuz olduğum delillerle sabit olduğu halde iktidarın yargı üzerindeki baskı kurma çabaları yüzünden 33 aydır tahliye taleplerim reddediliyor. Bende tahliye talebi istemiyorum zaten. Tahliye talebinde bulunmayacağım. Çünkü Sayın Heyetin belli bir kronolojisi var o kronolojiye uyduğu zaman tahliye olacağımı biliyorum. Çünkü Sayın Heyetin tahliye kararlarında keyfiyet olduğun anlamış bulunuyorum. 2 buçuk yıllık sözde Ergenekon sürecinde hala Sayın Heyetin tahliye kriterlerini anlayamadım. Sözlerime burda son verirken son olarak şunu söylemek istiyorum Sayın Başkanım bu dava artık sanıklar tarafından kabul edilmek noktalara gelmiştir. Lütfen artık adaleti tecelli ettiriniz burada eğer delillere sabit kalırsanız, delillere bakarsanız burada bir örgüt olmadığı çok aşikar. Ama siz delilleri görmek yerine takdir yetkisini adı altında tamamen keyfi uygulamalara yönelirseniz burda adalet sağlanmaz ve bizlerde mağdur oluruz teşekkür ederim.”

Sanık Muzaffer Tekin söz istedi verildi:”Sayın Başkanım, Değerli Üyeler, geçen celse yarım kalan savunmama devam ediyorum. Öncelikle tutanaklara geçmeyen önemli bir hususu arz edeceğim. Osman Yıldırım 20.5.2006 tarihinde Ankara TEM şubede 3 Mayıs 2006 günü Üsküdar’da Alparslan Arslan ile buluşup Cumhuriyet Gazetesine yapacakları eylem şeklini kararlaştıktan sonra devamlı aşağıdaki ifadeyi vermiştir. Bu çok önemli olduğu için geçmemiş yarış atı gibi koşturarak devam ettim geçen çelse fark ettim. El bombaları ile eylem gerçekleştirilmesi kararı aldıktan sonra, el bombasının temini konusunda konuştuğumuzda Alparslan Arslan isimli arkadaş kendisinde el bombalarının olduğunun söyledi ve gazetenin bahçe kapısına uzak ancak binaya da uzak bir noktaya atılarak daha az zarar ön görülen bir eylem planladık. Bomba atılırken beraberinde bahçeye baş örtüsü atılmasını planladık. Ve her 3 eylemde de patlayan dahil olmak üzere baş örtüsü de bahçeye atılmıştı. Biz böylece eylemin sebebinin baş örtüsü karikatürünün yayınlanması nedeniyle mesaj olarak ilettik demektedir. Bu ifadelerden çok net anlaşılacağı gibi Osman Yıldırım’a 3 mayıs 2006 gününe kadar henüz bomba verilmemiştir. Bombaların nereden temin edileceği konusundaki sorusuna Alparslan Arslan bende var diye cevap vermiştir. Osman Yıldırım sorgusunda bombaları aldıktan bir gün sonra Cumhuriyet Gazetesine attırdığını ifade etmiştir. Yukarıdaki ifadelerin bütünü göz önüne alındığında Osman Yıldırım, Alparslan Arslan’dan 4 Mayıs 2006 günü bombaları teslim almıştır. Sayın Avukat Zeynep Küçük Hanımefendinin baz istasyon kayıtlarını esas alarak ortaya koyduğu maddi delilde bombaların 4 Mayıs 2006 günü gece 22:30’dan sonra Osman Yıldırım’a teslim edildiğini net olarak kanıtlamaktadır. Dolayısıyla Osman Yıldırım’ın 1Mayıs 2006 günü kendini Ataşehir’de bir toplantı da bombaları verdiğim iftirası baz istasyon kayıtları, tanık ifadeleri, en önemlisi de kendi ifadeleri göz önüne alındığında maddi olarak çökmüştür. Hala savcıların Ataşehir’de toplantı olduğu yalanını kendilerince yasallaştırmak için yaptıkları hukuk dışı faaliyetler onların ne kadar çıkmazda ve tertibi devam ettirebilmek içinde hiçbir kural tanımadıklarının göstergesidir. Bu fikrimi somutlaştırmak için bir örnek arz edeceğim. Mahkemenin almadığı bir ara kararı mahkemeyi yok sayarak Ataşehir’de toplantı yapıldığı iddia edilen ev ve civarında polisi kullanarak delil üretme çabalarına girmeleridir. Bu tutmayınca yeni ev arayışları hele hele 160. celsede o evin keşfinin Osman Yıldırım’a yaptırılması teklifi yüz karasıdır. 2 buçuk sene sonra mı keşif yaptırmak akıllarına geldi. Ama Osman Yıldırım istemiş savcılar da bu teklifi yapma mecburiyetinde olduklarını bir kez daha ispatlamışlardır. Çünkü Osman Yıldırım bombası infilak ettiğinde hepsi berhava olacaklarını çok iyi biliyorlar. Saygın Başkanım, 160. celsede iddia makamının Ataşehir’de toplantı yapıldığı iddia edilen evin Osman Yıldırım’a keşfinin yapılması ile ilgili teklifini almış olduğunuz bir ara karar ile kabul ettiğinizi basından öğrendim. İddi makamının bu teklifini uygulamasaydınız özellikle de yandaş medyada hedef tahtasına oturulmanız, oturtulmanız kaçınılmazdı. Konunun en önemli muhataplarından olmama rağmen ne ben nede avukatım bu keşiften haberdar edilmedik niçin? Üstelikte Osman Yıldırım’ın avukatının resen olay mahallinde hazır edilme hassasiyeti de gösterilmişken. Bugün toplantı yapıldığı iddia edilen evin keşfinin yaptırılmasının bu davaya hiçbir katkısı olmayacağını

10

Page 11: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:11

çok iyi algılayabiliyorum. Aksi olsaydı mahkemeniz bu iddianın araştırılması için bir karar alır ve gereğini bugüne kadar da yapardı. Baz istasyon kayıtları Alparslan Arslan’ın ifadeleri huzurda iki defa dinlenen toplantı olduğu iddia edilen evin o dönem kiracısı Recep Özkan ve Orhan Kadı’nın tanık ifadeleri Osman Yıldırım’ın iftiralarını çürütmüştür. Olmayan evde, olmayan toplantıda, olmayan bombaları yan odadan alıp getiren ve iddia makamınca benim korumam olduğu iddia edilen Rasim Görüm’ü mahkemenizin baz istasyon kayıtlarının sizlere ulaşmasından sonrada tahliye etmesi tertibe inanmadığınızın bir kanıtıdır. Savcıların 2 buçuk sene sonra Osman Yıldırım’a keşif yaptırmalarının hiçbir hukuki gerekçesi yoktur. Bugün keşif yaptırmalarının tek nedeni çöken tertibe medya desteği sağlamak içindir. Bununla da psikolojik savaşa malzeme vermeyi amaçlamışlardır. Bunu anlamamak içinde zeka özürlü olmak gerekir. Tarafsız medya mensuplarının keşfe iştiraklerinin önlenmesi, keşfedilecek evin, TEM şube polisleri ve yandaş medya mensupları tarafından önceden keşfedilip orda tertibat alınması onlarca araba, onlarca görevliyle yollar kesilerek büyük bir sansasyonla keşfe başlanması tertipçilerin niyetini ortaya koymaktadır. Bu kadar hazırlık ve masrafın tek gayesi mutlaka bahse konu olan evin Osman Yıldırım’a buldurulmasıdır. Ama tertipçiler işareti koydular ne yazık ki Osman Yıldırım parolayı unuttuğu için kozmik eve giremedi. Tabi son anda meydan savaşı verircesine keşif aracına Sayın Avukat Zeynep Küçük Hanımefendi binmeseydi bu tertibin bozulması da mümkün değildi. Kendilerine huzurlarınızda şükranlarımı arz ediyorum. İşin diğer bir skandal boyutu Osman Yıldırım’a olmayan evi Savcı Nihat Taşkın buldurmak konusundaki Taşkın’ın inadıdır. Bu basında Savcı Taşkın iddianamede adı geçen Pınar Sitesindeki evin önüne gidilerek buranın tutanağa geçirilmesini istedi. Avukat Küçük buna Osman Yıldırım’ın bulamadığı evi siz mi bulacaksınız diye itiraz etti şeklinde yer buldu. Bir hukuk adamını meslek ahlakını ve insan olma erdemini böylesine, gözü dünmüşçesine yitirmesinin arkasındaki nedenler benim beynimi çok meşgul ediyor. Ama hiçbir şey gizlenemediği gibi bu tavırların arkasındaki gerçek sebeplerde bir gün mutlak yazılıp çizilecek. Onunla da kalınmayıp mutlak bu sanık sandalyesine bir gün oturacaklar. İddianamede Pınar Sitesi hiç telaffuz ediliyor muydu Saygın Başkanım. Savcı bunu nerden biliyor. Yoksa gerçekte bir toplantı oldu da o evde Savcı Nihat Taşkın mı vardı? Bombaları Osman Yıldırım’a o mu verdi de şimdi bana iftara atıyorlar. Alparslan Arslan’ın bombaları aldığım dediği Süleyman Esen’i bu iddianameden koparıp hakkında sevk maddesi düzenlemeyen ve masum insanları hazırladıkları iddianameler ile özgürlüklerini çalan savcılardan ben şahsen her şey bekliyorum. Savcı Nihat Taşkın’ın oyununu Avukat Zeynep Küçük bozmasaydı ne mi olacaktı. Ertesi gün çukur medya Osman Yıldırım evi bulamadı onu savcılar getirdi diye yazmayacaklardı. Haberin doğru adresi diye yayına başlayan, yalanın kuyruklusunu söyleyen bir yıldız kümesini ad olarak alan görsel medyada keşif aynı gün akşam haberlerinde şu cümlelerle yer buldu; Osman Yıldırım Ataşehir’de Cumhuriyet Gazetesine bombaların atılması talimatı ile para vaadinin Veli Küçük tarafından yapıldığını söylediği ikinci evi hatırlamadı. Biliyor da hatırlamadı. Bombaların kendisine Muzaffer Tekin tarafından Ataşehir’de verildiğini söylediği Pınar Sitesindeki evde daha önce keşif yapıldığı için keşif yapılmadı. Doğal olarak tertibin en önemli ayağında bulunan bu dinci yayın organından ahlak, fazilet ve erdem beklemiyorum. Osman Yıldırım’a tertipçiler evi buldurmakta başarılı olsalardı flaş haberler ile görsel medyalarında alt ve üst yazılar geçerek yazılı basınlarında 8 sütuna manşetten Osman Yıldırım eliyle koymuş gibi örgüt evini buldu. Osman Yıldırım Muzaffer Tekin’den bombaları aldığı evi gösterdi, tüm zihinlerini şer sloganlar bulmaya zorlayacaklar her gün bizleri gündemde tutacaklardı ayrıca köşe yazarları bu konuyu işlemekten geri kalmayacakları gibi açık oturum programlarında çok bilmiş kendisine yazar çizer, strateji diyen Ergenekon soruşturma ve kovuşturma sürecinde mantar gibi çoğalan aydın bozuntularının hayasızca salvo atışlarını görecektik. İktidar sahipleri ise bak gördünüz mü gerçekler gün be gün açığa çıkıyor. Cumhuriyet Gazetesini Ergenekoncular bombalatmış. Danıştay’ı da bastıran onlar. Ama o günlerde bizlere nasılda saldırdılar. Camilere bile gidemedik. Gerçek Cumhuriyete sahip olan insan camilere gider

11

Page 12: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:12

bedenini siper eder ama yinede gider. Diye yüzümüze baka bak yine yalanlarını katmerleştireceklerdi. Bizleri bugüne kadar hukuk yargılamadı ki medya ve siyasetin tutsağıyız. Sayın Hüsamettin Cindoruk’un 26 Eylül 2010 günü bir televizyon kanalında sarf ettiği şu sözle yargının içinde bulunduğu durumu açıklamak bakımından çok önemlidir. Sayın Cindoruk tecrübeli bir siyasetçi olarak onların istihbaratları kadar bizimde istihbarat kanallarımız var. Devlet bürokrasisinden bilgi alıyoruz. Silivri mahkemelerinin arkasında Başbakan ve Adalet Bakanı var. Tahliyeleri durduran, tahliyeleri temin etmek için güçlü otoritelerle görüşme yapan odur. Menfur Danıştay saldırısına malum güç odakları tarafından ismim karıştırılıp medya linçine tabi tutulduğum günlerde iktidar sahipler tutuklanmam adına kuvvetler ayrılığını yok sayarak her türlü ahlak ve hukuk dışı baskılar yapar iken gerçek hukuku işleterek beni serbest bırakan yargıç için Çanakkale’yi denizden geçmek isteyen emperyalist güçlerin yenilmez gördükleri armadalarına kilit vuran kahramanlar kadar önemli bir görevi yerine getirmiştir demiştir. O zaman mahkemeniz ise bu tertibe son verdiği takdirde Mustafa Kemal Atatürk’ün Gelibolu yarım adasının tamamında elde ettiği büyük zafer ile tarihin sayfalarında yer aldığı haklı onura eş bir görevi yerine giteceğinizi arz etmiştim. 2. Cumhuriyetçilerin, yeni Osmanlıcıların vesayetçi ve statükocu ilan ettikleri Anayasamızın temel ilkelerini savunan kurumları niçin hedef alındı? Türkiye Cumhuriyeti rejiminin değiştirilmesi için. Oyun kurucuların önündeki en büyük engel oldukları için. Saygın Başkanım, bugün celselerde hala tertip içinde olanların oyunlarını bozmak için büyük çaba gösterseniz de artık çok geç. Daha önceki celselerde arz ettiğim gibi birleştirme kararı aldığınız gün Sayın Veli Küçük ve Muzaffer Tekin için sadece sizin veya bir üyenizin tahliye istemesi bile birçok şeyi değiştirecekti. Başbakanın geçtiğimiz ay medya mensuplarıyla yaptığı toplantıda sarf ettiği bir söz ve Cumhurbaşkanı da sıkça gündeme getiriyor. Silivri’de adaletin gecikmesini istemiyoruz. Siyaseten yürüyen bu dava ile ilgili bana bir ipi ucu vermiştir. Şöyle ki; Yakında gerçekleşecek tahliyeler için Başbakan icazet vermektedir. Fakat ne benim nede Sayın Veli Küçük’ün tahliyelerini gerçekleştirmek bir yana isteme cesaretini bile gösteremeyeceksiniz. Çünkü, her zaman söylediğim gibi kirli siyasete bizi malzeme etmeniz gerekiyor. Özelikle genel seçimlere kadar Danıştay’ı Ergenekoncular bastırdı ifadeleri büyük pirim yapacak. Böylece de, mağdur ve mazlumu oynamaya devam edecek. Seçimlerden sonra da bölücülere pazarlık konusu yapılmamız için rehin tutulmamızda fayda var. Almanya’da Gaymar Cumhuriyetini kim yıktı? Adolf Hitler. Hitler kurduğu cumhuriyet in adı neydi? Demokratik cumhuriyet. Hitler’in parlamento darbesiyle kurduğu cumhuriyetin silahlı güçü neydi polis güçü. Hitler’in diktatör olarak olmak istediğini anlamayıp ona yetki kanunu veren kimlerdi? Merkez sağ partiler. Hitler’e diktatör yapacak yasalar ve uygulamalara mecliste karşı çıkan kimdi 88 sosyal demokrat milletvekili. Hitler’in arkasındaki meclis gücü kimdi? 441 milletvekili. Hitler’e karşı çıkan basının ve muhalefetin başına ne geldi? Hepsi cezaevlerine tıkıldı. Hitler sivil diktatörlüğün ilk adımını basını susturmakla attı. Öncelikle hedefinde Vozişs Zeytung Gazetesi ve onun genel yönetmeni Corc Bennart vardı. 4 Ekim 1933’de Alman Basın Kanunu çıkarıldı gazetecilik kamu mesleği sayıldı bu yasayla basın devlet, dolayısıyla Nazi propagandası yapmak zorundaydı. Böylece gazetecilik devlet görevlisi haline dönüştürüldü. Öncelikle de Ouştayn ailesinin amiral gemisi Vozişs Zeytunga büyük bir kıyım yapıldı arkasından değerleri geldi. Almanya’da yaşanan kıyım süreci bugün Ergenekon operasyonuyla Türkiye’de yaşanıyor. Türkiye’deki yandaş medyanın bazı köşe yazarları solcuların köşe yazarı olmasından rahatsızlık duyup gazete patronlarına bunların işine son verirseniz AKP ile ilişkileriniz düzelir diye yazabiliyorlar. Bu yetmediği gibi Ergenekon savcılarına bu yazarları hedef gösteriyorlar. Bunları sorgulayın diye yazmaktan utanmıyorlar. Almanya’da yaşanan olaylar ile İran’da da yaşananlar aynıydı. Ayetullah Humeyni İran’ın hürriyeti olan Ayendegan Gazetesinin yalanlar yazdığını söyleyerek İran halkını bu gazeteyi boykot etmesini istedi söylem sizlere bir şeyler çağrıştırıyor mu? Ayendegan Gazetesi niçin hedefteydi? Kamusal alanda kadınlara baş örtüsü zorunluluğu getiren yasalara Ayendegan karşı çıktı. Türban kararı ile ilgili Anayasa Mahkemesinin aldığı karar öncesi bir gazetenin 411 el kaosa

12

Page 13: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:13

kalktı başlığı sıkça eleştirilmektedir. Ne benzerlik değil mi? Peçesiz dolaşan kadınların çığlıklarını duyan tek gazete Ayendegandı. İçki satan büfelere, fabrikalara yapılan saldılar Ayendegan’da yer buldu. Kızların evlenme yaşının 18’den 13’e düşürülmesine Ayendegan karşı çıktı. Yıllarca şaha karşı mücadele veren gazete sonunda Amerikan’cı Siyonist ilan edildi ve kapatıldı. Hala biri Hitler, biri Humeyni ve Türkiye ‘de Doğan Medya’nın başına gelenler. Hala darbeyi yalnız askerlerin yaptığına inanıyor musunuz? Yeri gelmişken İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetenlere tarihten bir not düşmek istiyorum. Ankara’ya götürülmek üzere İzmit’e getirilen Ali Kemal linç edilmiş ve cesedi beyaz önlük giydirilerek dar ağacına asılmış. Boynuna Altın Kemal yazılı levha konmuştu. Lozan’a barış görüşmeleri için giden İsmet Paşa mola verdiği İzmit’te bu manzarayı görünce çok sinirlenerek şehitlerin, kahramanların, soylu hatırlarını böyle bir cinayetle lekelemeye kimsenin hakkı yoktur. İnsan cephede savaşarak ölür. Mahkeme kararlarıyla idam olur böyle bir şey kabul edilemez diyerek tepkisini dile getirmiştir. Cumhuriyet rejimine Atatürk ilke ve devrimlerine alerji duyanların bu gerçekleri bilmemeleri çok doğal. Bugün ülkemizde bir sivil darbe süreci yaşanmaktadır. Bu sürece de maalesef en büyük katkıyı maalesef mahkemeniz sağlamıştır. Aldığınız kararlar ile yargının bölünmesine, etkisizleştirilmesine aşağılanmasına sebep oldunuz. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir şekilde ordunun asimetrik psikolojik bir savaşa maruz bırakılmasına olanak tanıdınız. Üniversitelerin susturulmasına, yurtseverlerin terörle anılmalarına alet oldunuz. Anayasamızın değiştirilmesi çığırtkanlığı ihtiyaçtan mı yoksa dış güçlerin dayatmalarından mı kaynaklanmıştır. İhtiyaç olsa da dayatma dışardan olmuştur. Örnek mi, Hatsın Üniversitesi Üyesi Joun Sülvin Türkiye’nin laiklik anlayışı artık değişmek zorunda ve değişimi garanti altına alıp koruyacak bir anayasa gelmek zorunda diyebilmektedir. CIA Ajanı Türkiye Masası şefliği yapmış Paul Henzi ise hazırladığı raporunda Türkiye’yi federalizm büyütecek İstanbul başkentli yakın doğu federasyonu kurulabilir ama önce Kürtlerle yakınlaşmak gerekiyor ifadelerini kullanıyor. Niye Ankara’nın İstanbul’a taşınma söylemleri gündemde çünkü Ankara Milli Mücadelenin kalesi Başkanım, burası da Bizans’ın. Yukarıdaki ifadeler Anayasa değişikliğinin hangi odaklarca düğmeye basıldığını açıklamaya yetmiyor mu? Bugün sıkça demokratik özellik, federasyon kelimeleri telaffuz edenlerinde ilham kaynakları, akıl hocaları ortada. 12 Eylül Anayasasını son değişiklik öncesi 90’a yakın maddesi değiştirildiği halde son kampanya da yargının ve ordunun devamlı yıpratılmasının altındaki gerçek neydi? Nihai hedef Anayasamızın değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesidir. Başbakan öyle bir şey düşünmüyoruz diyebiliyor. Ne demek düşünmüyoruz. Anayasa Mahkemesinin başındaki zat bunu gündeme tartışmaya açıyor. Ona da yavaş yavaş kamuoyu hazırlıyor. Nasıl olsa ulusal devlet ve üniter yapıyı koruyacak yüksek yargıda artık can çekişiyor. Taleplerime geçmeden çok kısa bir tarihten not düşmek istiyorum Sayın Başkanım. Almanlar, Fransızlardan hep şamar yiyorlar gel git, gel git diyorlar ki hata nerde? Bakıyorlar hata diyorlar gençlerimiz, çocuklarımız tarihini bilmiyorlar. Tarih bilinci enjekte edildikten sonra da ibre bu sefer tersine dönüyor. Şimdi yakın tarihimize bakarsak bugün yaşadıklarımızı birebir motamot görebiliriz. Malum birinci paylaşım savaşı, dünya savaşından sonra İngilizlerin Osmanlı üzerinde emelleri vardı. Neydi bu emeller? Hem siyasi hem de iktisadiydi. Siyaseten Arabistan’ı, Suriye’yi Mezopotamya’yı Osmanlı’dan koparmak, Osmanlı’yı milliyetçilik esaslarına göre parçalayıp federalitik bir devlet yapısına dönüştürmek ve doğuda kukla Ermenistan ve Kürdistan kurdurmaktı. İktisadi hedefleri kapitülasyonları tekrar gündeme sokmak Osmanlı maliyesini de Duyunu Umumiye’nin emrine vermek. Bunun için ne yaptılar biliyor musunuz? Öncelikle milliyetçi, ulusalcı olan İttihatçılarla anlaşıp anlara zor şartları dayatıp halkın gözünde itibar kaybetmelerine neden olmak istediler. İttihatçılar bu tuzağa düşmeyince bu sefer milliyetçi, ulusalcı, bu kesimleri tasfiye etmek için padişahla, Vahdettin’le anlaşarak önce İttihatçı hükümeti devirdiler, Fethi Paşa Hükümetin kurdular. İlk yaptıkları neydi biliyor musunuz? 2500 kişilik bir liste ve suçlamada Ermeni ve Rum tehcirinde dahli oldukları için bunların yargılanmaları. Aynen bugünkü gibi, Peyami Safa, Alemdar, çok büyük yayınlarla hükümeti uyuşuklukla itham ederek tutuklulukların artmamasını,

13

Page 14: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:14

arttırılmasını istediler. O günlerde Diyarbakır Cezaevinden Doktor Reşit firar etmişti. Hah dediler darbe yapacaklar. Darbe söylentileri ağızlarından salyaları akarak yayıldı bütün yurtta ve Mili Kongrenin Başkanı Doktor Esat Küçük ve arkadaşları bugün olduğu gibi pijama terlik, otuz kişi tutuklandılar darbeci diye. Ama esas amacı kişiler değildi. Çünkü kurumlar yıpratılmazsa esas hedefe gidilemezdi. Bunun içinde tuttular Enver Paşa’nın 1. Dünya Savaşında İngilizlere en büyük zayiatı veren Müsallahı Müdafaayı Milli adı altındaki istihbarat teşkilatın küçülttüler Harbiye Nezaretine bağladılar. Deniz Kuvvetlerin güçlendirmek için kurulmuş Donanma Cemiyetini Bahriye Nazırlığına küçülterek bağladılar. Jandarmayı küçültülür, Jandarmayı Dahiliye Nezaretine bağladılar. Ve bugün olduğu gibi, bugün olduğu gibi Tetkiki Hesabat ve Feyyat Komisyonları kurarak Genelkurmay’ın kozmik odalarına girdiler. Ve birer birer evrakları didik didik ettiler. Mektepli subayları rütbelerini indirerek ordudan onları istifaya zorladılar. Alaylı subayları orduya aldılar. Yayın organlarında onlara haydut başları diyebilecek kadar ileri gittiler ve iftiralar attılar. Bugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet İtilaf Fırkası Damat Ferit Başkanlığında hükümeti kurdu. Damat Ferit’in ilk söylediği yaptığı iş Divanı Harpteki görevlilerin maaşlarını arttırdı ve dedi ki aradığımız bir savcı bulamıyoruz. Bunlar tarihin sayfalarında var. Yine bugünkü gibi. Ondan sonra da daha da artı yayınlar. Bu adamlara dediler sehpaları as. İdama sehpaları asın öldürün Kaymakam Kemal Bey’de asıldı. Ne oldu sonra? Siyaseten ve iktisaden İngilizler istediklerini elde ettiler. Ama her daimde darbe söylentileri gündemde kaldı. Milli bankalar el değiştirdi, milli kuruluşular el değiştirdi, birçok aydın bile artık çıkmaz.Ya İngiliz mandası ya da Amerikan mandası dediler. Ve bir halk oyması yapıldı yüzde 60’ın üstünde insanlar İngiliz himayesini istiler. Bakınız basının ne kadar etkin olduğuna. Ama o zaman birileri halkına inanıyordu. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bugün 29 Ekim 1923’de kuruldu 2008’de tasfiye olan, oluyor diyen alçaklar unutmasın. O özgürlük ateşini içindi taşıyan on milyonlarca insan var. Onlarda bir gün Samsun’a çıkacaklardır. Taleplerime geçiyorum başkanım. Taleplerime geçmeden söylediğim konuları 1 değil, 10 değil, çok tekrar ettim. Ama kendime anlatamadığım düşüncesiyle sizinde geçen gün bir beyanımda okuruz ifadenize hakikaten lütfedip okuyacağınızı bildiğim için teknolojiyi de kullanamadığım için elimle yazdığım bu davayı baştan sona kadar çökerten notlarımı arz ediyorum. Savunma mahiyetinde. Biraz öncede arz ettiğim gibi taleplerimde daha önce huzurda ifade edeceğim hususları birçok kez geçmiş celseler de dile getirdim. Fakat bugün bile asgari zeka seviyesinde insanların anlayabilecekleri hususların anlaşılmadıklarını görünce itibarlı tanık ve gizli tanıklar kadar kendimi anlatma bahtiyarlığına erişememenin üzüntüsünü yaşadım. Onun içindir ki bu celse bazı konuların üzerinde bir kez daha durarak belgeler ile kendimi savunmaya çalışacağım umarım bu kez başarırım. Şimdi birincisi başkanım, 156. celsede mütalaasında Savcı Mehmet Ali Pekgüzel bende internetten indirilen Ergenekon lobi belgesi olduğunu bir kez daha yeniledi. Benim örgüt lideri yapılmamın tek kaynağı bu belgedir. İlk günden beri de canhıraş haykırdım. Yok dedim yok yok. Yalan söylüyor dedim iddia makamı. Şimdi benim mi doğru iddia makamının mı doğru olduğunu ispatı için bu belgeyi görmek istiyorum bir. İndirebilirler hemen. Bununda önlenmesi için bilgisayarımın bilir kişi incelemesinin yaptırılarak böyle bir belgenin benim tarafımdan indirilip indirilmediğini talep ediyorum. İki, şimdi Sayın Mehmet Ali Pekgüzel 161. celsede Alparslan Arslan’ın telefon numarasının benim telefonumda kayıtlı olmadığını söyleyerek yalan beyanda bulunmuştur. Amaç tutanaklara müphem ifadeler sokarak kendince hala iddianamesine malzeme sağlamaktır. Ataşehir’de durumdan vazife çıkararak iddianame formatında tutanak hazırlayan polislerin zihniyeti de budur. Bir başka teflon cihazı ile ve hattı ile konuştuğum şüphesi devem ettirilmek istenmektedir. Halbuki savcıların elinde ve 1190426 dosyası mevcut olup 2001-2006 yılları arasındaki görüşmelerimin tamamı kayıtlıdır. Bunlar da toplam 44441 adettir. Orada benim hangi telefon cihazı hattından Alparslan Arslan ile görüştüğüm net olarak görülür. 2000 yılında gözetime alındığımdaki telefon fihristime bakarak. Yok denilmesi yanıltma amaçlıdır. Halbuki evimde kızımla beraber kullandığım masa üstü

14

Page 15: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:15

bilgisayarı arızalı olduğu için orada Alparslan Arslan’ın daha önce avukat kimliği ile tanıştığım dönemdeki telefonları mevcuttur. Bir telefonla. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Avukat Burhan Gür’ün sorgusunda Ayhan Parlak, Doğuş Factoring’le fiilen irtibatlımıydı sorusunu sorarken. İstediği cevabı alabilmek için biran heyecanlandı. Ve adrenalinin yükseldiğini oturduğum yerden ben hissettim. Amacı Ayhan Parlak ile beni irtibatlandırarak hala bu kirli tertibi devam ettirmektir. Ben Ayhan Parlak ile hiçbir ticari faaliyet içinde olmadığımı defalarca arz ettim. Ayhan Parlak’ın ise herhangi bir dönemde hissedar olup olmadığını bilmiyorum dedim. Savcı ticaret sicil gazetesinden hala bunu tespit edemedi mi? Ayrıca beni sadece ve sadece şirket vasfı düşmesin diye rica ile ortak olmak teklifini kabul etmeme rağmen noterden devir teslim işlemi yapılmadığı şirkete sahte imzalar ile ortak edildiğimin hiçbir dönemde yönetim üyesi olmadığımın mahkeme kararlarını arz ettim. Savcıların lehe olan hiçbir bilgeye itibar etme özellikleri olmadığı için bugün bu konuya tekrar değineceğim. Mahkemenize arz ettiğim bu belgelerin ara kararlarınızda savunmalarıma dahil edildiğini duymadım bunu da talep ediyorum. İstanbul Ticaret Odası şirketin son tescilini 6.11.2009 tarihinde yaptırdığını belirtmiştir. Ergenekon örgütünün finans kaynağı olduğu haberleri yaptırılan, alçak adamların iftiraları ile ve hazırlatılan sahte belgeler ile beni karalamak isteyenlerin bu şirketin battığını kapandığını bilmemeleri mümkün değil. 2007’de sahneye bir kez daha konan tertibe 2003’de faaliyetini durdurmuş olan bir şirket hala malzeme yapılmak isteniyor. Amaç esas örgütü perdelemek, onlara da bu örgütü perdeleyenler de operasyonun arkasında olanlarda esas her zaman dediğim dışarıdaki asıl Ergenekonlar. Ergenekon ifademde yanlış Gladyo. Peki bu şirket faaliyetteyken herhangi bir gayri yasal işlemi olmuş mu? Var ise niçin gereği yapılmamış. Ahmet Çekelkıran krizdeki bir şirketin şirket vasfının düşmemesi için diplomamı istediğinde ilk sözüm sakın bana yasal bir sorun çıkarmayın oldu. Öyle bir şey olsa abi ben kızımı bu şirkete hissedar yapar mıyım dedi. Ben savcıların yaratmak istediği profildeki gizemli örgüt yöneticisi vesair konumunda bir adam olsam niçin o şirket ile kendimi deşifre edeyim. Bu tertibin medyadaki bednaya adamları efaik ve fazialar ile bana suç isnat etmek için benim şirket yönetim kurumu başkanı olduğumu yazdılar. Bir meslektaşının bidon kafalı dediği Şamil Tayyar Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin nihai karar vereceği gün televizyonlarda kanal kanal dolaşarak ağzından salyalar akıtarak kitabında yer verdiği ve benim açtığım mahkeme kararıyla da tescil olan iftiralarına utanmadan devam etti. Hukuk devletinde bu adamların bu gayreti bu telaşları nedendir. Bir tek iftira ile insanların dengesi bozulurken son örneği Arda Turan. Ben 4 yıldır bu hayasızca saldırılara maruz bırakıldım. Adalet limanınıza sığındım dedim ama bugüne kadar bu sefillere karşı bizleri koruyamadınız. Hele hele duruşmalarda yaşanan trajikomik olaylara artık tahammül gösterecek halimiz kalmadı. Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi Doğuş Factoring, Doğuş Finans ile ilgili açtığım davada, esas no: 2004/660 kar no. 2009/93 ile verdiği hüküm gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere 26.12.2001 tarihli 2002/22 sayılı 23.4.2002 tarihli 4 ve 5 sayılı 12.6.2002 tarihli 2002/9 sayılı yönetim kurulu kararlarının geçersizliğinin ve davacının davalı şirket yönetiminde hiçbir dönem de yöntem kurul üyesi olarak görev almadığı olmuştur. Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi Doğuş Factoring ile ilgili açtığım davada esas no: 2004/662 karar no: 2009/383 davacıya atfedilen imzaların davacı imzaları ile karşılaştırıldıklarında aynı el ürünü olduğunu gösterir yeterli uygunluk ve benzerlik bulunmadığının bildirildiği görülmüştür. Hüküm, davanın kabulü ile davacının davalı şirket yönetiminde hiçbir dönemde yönetim kurul üyesi olarak görev almadığının tespiti verilmiştir. Talip Doğan Karlıbel’e imar merkezlerinde hazırlatılan sahte belgeler ile şahısıma iftira attırıldığını. Henüz iddianame hazırlanmadan resmi makamlarca yapılan yazışmalar ile bunların çürütüldüğünü, savcılar bu gerçeği bildikleri halde niçin bunları iddianame eklerine koyduklarını bunların eklerden çıkarılmasını talep ettim. İftiracı hakkında da suç duyurusunda bulundum. Gereğini yapmadınız. Niçin? Sayın Özese bana arsa konusunu sordu. Tüm samimiyetimle arz ettim. Hala sormanızın amacı nedir. Bugün 1997 yılındaki dinleme kayıtları ortaya çıkarılabiliyor ise Müfteri Karlıbel’in iddia ettiği konuşma kayıtlarının ki yok varsa mahkemenizce istenmesini

15

Page 16: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:16

talep ediyorum. Merak etmeyin gerçekten kara para aklasa idim bey muamelesi görür, gözetimde iken ekonomik ve sosyal konumum itibariyle toplumdaki saygınlığım göz ününe alınarak serbest bırakılırdım. Şimdi müfteri Şamil Tayyar’ın Avukat Mehmet Ener ile yaptığı bir tertibi ihbar kabul edip bu davaları birleştiren savcılar yüreği varsa 93 yılından beri Eşref Bitlis’in suikast olayına karıştığını iddia eden yayın organının bugüne kadar tüm yayınlarının gerçekleştiği ortada somut bir veriyken aynı yayın organının Fethullahçılar kara parayla Türkiye’yi teslim alıyor gitsinler üzerine. İşte bunlar gizlenmek için burada bizler doğuşla, batışla malzeme yapılıyoruz. Gitsinler daha fazla uzatmamağım çünkü başkanımın bakışları şey yapıyor ama bitirmem lazım başkanım. Yani bunların çünkü en çok (bir kelime anlaşılmadı).”

Mahkeme Başkanı:" Süre geçti epeyce yani toparlayın lütfen.”Sanık Muzaffer Tekin:” Geçti de başkanım hep benim şimdi bir Erkut Ersoy’la, Hüseyin

Görüm’le.”Mahkeme Başkanı:" Demek ki siz yapıyorsunuz onu o zaman.”Sanık Muzaffer Tekin:” Efendim?”Mahkeme Başkanı:" Yani hep siz değil, size özel bir şey değil yani. Bu genel bir şey.”Sanık Muzaffer Tekin:”Evette en çok benim hedefte yani. Hep de Danıştay konuşuluyor

ya.”Mahkeme Başkanı:" Onun için 15 dakika da süre arttı.”Sanık Muzaffer Tekin:” 15 dakikada toparlarım başkanım.”Mahkeme Başkanı:" Efendim artı 15 dakika fazla zaten. Süreyi geçirdiniz, toparlayın

lütfen.”Sanık Muzaffer Tekin:” Öylemi çok az 15 dakikada toparlarım başkanım. Şimdi önemli

bunlar talep çünkü bunlar. Bunlar talep başkanım. Şimdi beni duruşmaların ilk gününde başkanım mahkemenize özelliklede savcılara bir sitenin adını vererek araştırılmasını talep etmiştim. Bizlerin telefon konuşmalarımız, mesajlarımız, günlük notlarımız, ajandalarımız, didik didik edilerek bilgisayarlarımızdaki en masum ifadele suça dönüştürülmeye çalışılırken. Gerçek örgütü perdelemek için biraz önce arz ettim. Doğuşla batışla hedef saptırarak iddia makamından ümidimi kestim ve mahkemenizden talep ediyorum. Bu cumhuriyet yıkıcılarının mercek altına alınmasını talep ediyorum. Öylesine cesurlar ki bakınız pervasızca neler söylüyorlar. İşte size örgüt, www.network54.com sitesi bu kafirler Müslümanlara senelerce kan kusturdu artık yetti, bardak taştı bundan sonra susmak yok. Aslında hedef 4 tanesinin birden gebertmekti ama olmadı, olmadı neyse sağlık olsun ey ümmeti İslam şimdi bir konuyu oylamaya açmak istiyoruz. Bundan sonra türban düşmanlarından hangisinin hesabını görüp defterini dürelim. Burada vereceğiniz cevaplar bize ışık tutacak. Yine bence bundan sonraki isim türbanlıları başın poposu, onlar daha ahlaksızca yazmış açmaları için Atatürk’ü kafir ikna odalarının baş mimarı Türkan Saylan olmalı. Öldürdünüz. Bence şimdide Erdoğan Teziç haklansın. Uyguladığı türban yasağı ile on binlerce Müslüman kızın eğitim hakkını elinden aldı. Bence öncelikle Kemal Alemdaroğlu ve devam ediyor. Burda yargıladığınız hiçbir sanığın şunun binde biri bir söylemini duydunuz mu başkanım. İşlem yapsın dedim araştırmadı savcılar sizden şey yapıyorum işte örgüt. İşte örgüt, benim 2004 yılında Alparslan Arslan’la 3 telefon görüşmem var. Biri bayram. 2005’de yok 2006’da yok, aramamışım ama son güne kadar 145 telefon görüşmesi araştırdılar mı burda gayretlerinizle avukatların gayretleriyle ortaya çıktı. İşte o yayınlar gerçeği biliyor. Danıştay 7. Daire Başkanı hedef yapılmasa Mustafa hayattaydı. Geçiyorum. Bu talebimi incelenmesini, mercek altına alınmasını tekrar arz ediyorum. Bana Alparslan Arslan ile ilişkinizi niye gizliyorsun diyen savcılar benim hiçbir şey gizlemediğimi çok iyi biliyorlar. Maddi delilleri ile çok açık ortada olan tarikat bağını kesmek için her türlü entrikalar ile Süleyman Esen’i bu iddianameden soyutladılar. İddianameyi hazırlayanlar ile hala bu tertibin devam etmesine çaba gösterenlerde hiç vicdan olmadığını biliyorum. Bu yaşananlar ile sabit. Bir düşünür bir yargıçta önce vicdan olmalıdır diyor. İnsan olma erdemini yitirenlerde meslek ahlakı olmadığı gibi onların vicdanlı

16

Page 17: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:17

olmaları da beklenemez. Osman Yıldırım’ın bitmek tükenmek bilmeyen iftiraları konusunda mahkemenizin dikkatini çekmek içini 160. celse bir sunum yaptım. Bildiğiniz konulardı. Ama niye yaptım çünkü aynı konular temcit pilavı gibi döndürülüyor, döndürülüyor, döndürülüyor ortamıza geliyor. Artık en son yumruğu kim vurursa o kazacak. Savcılarla biz artık bu çekişmeye girdik. Biz delileri yok ediyoruz onlar delil yaratamaya. Bende oturdum gece gündüz bunları hazırlardım sundum. Şimdi diyelim ki başkanım hala bu davaların birleştirmesi konusunda bu kadar gerçeklere rağmen iftiralarını çözemediniz Osman Yıldırım’ın öyle var sayalım. Huzurunuzda yaşananları peki nasıl izah edeceksiniz? Bankın bir iki örnek; Ulusal Birlik Partisinin açılışında katıldığım iftirasını attı. Kayıtlar geldi var mıyım başkanım. Niye işlem yapmıyorsunuz? Teoman Ekşioğlu’nu kendisine gönderdiğimi ve dini içerikli konuşmalar yapsın iftirasını attı. Niçin işlem yapmıyorsunuz başkanım? 160. celsede gıyabımızda mahkemenize sunduğum bir dilekçede Saygın Başkanımız hassasiyetle bunu bizlerin öğrenilmesini sağladı ve bizde bunu bu şekilde öğrendik yoksa öğrenemeyecektik. Örgüt üyesiyim diye bu davaları birleştiren, sorgusunda ben örgüt üyesi değilim, çıkar amaçlı iş aldım diye ısrar eden adamın bu kez yine örgüt şemaları yapıp bizlere iftira atması yaklaşmakta olan tanık, gizili tanık ifadesi için bir alt yapı oluşturmak için midir? Dilekçesine Saygın Yargıç Köksal Şengün okumak isteyince niçin salondan kaçmaya kalkıştı niçin dilekçemi geri çekiyorum dedi? Niçin ifadelerimi kabul etmiyorum dedi? Bunların bu mahkeme nezdinde hiçbir önemi yok mudur? Hala bir sürü fırıldaklar ile mahkemeyi yönlendirmek isteyen bu adama bu davranışlarının hesabını niçin sormuyorsunuz? Osman Yıldırım’ın hapishanelerde beklentisi kalmamış, ahlaki değerlerini yitirmiş insanlar için iftiracılık müessessinin başlatılmasına kötü bir örnektir. Bu tip insanlara cezaevi, müeyyide, cezai müeyyide uygulamadıkça daha bir sürü Osman Yıldırımlar peydah olacaktır. Nitekim burda çöken tertibe yeni bir malzeme, Erhan Özer diye bed mayi adam kanallarda ve gazete sütunlarında yer almaktadır. Bir kez daha huzurunuzda şahsıma attığı iftiralar için suç duyurusunda bulunuyorum. İtirafçı ve iftiracı olmadığım için savcılar bu talebimi kale almayacaklardır. Talebim mahkeme heyetinedir. Menfur Danıştay saldırısından sonra tertipçilerin aynen Osman Yıldırım karakterinde ve meziyetinde olan bir adam Engin Balbars’ı aleyhime delil üretmek için çok çalıştıklarını fakat aklı selim yargıçların buna itibar etmediklerini çeşitli vesileler ile arz etmiştim. 53. celsede kendisine silah, cephane temin ederek bazı kişileri öldürmesi için benim talimat vermediğimi ikrar ederek ben böyle bir şey söylemedim savcıma, savcı ekleme yapmış, savcı ekleme yapmış ifadesiyle savcıyı suçladığını, halbuki bahse konu savcı tertip içinde olsa benim hakkımda işlem yapılacağını arz ederek bu evrakta sahtecilik yapanları lütfen bulun talebinde bulunmuştum. Zatıaliniz de dosya numarasını aldınız, bilmiyorum bu tertipçilere ulaşabildiniz mi? Bu talebimi de yineliyorum. 41 ay sonra şahsım için lehime tanıklar eşim olmak üzere çevremde insanların dava dosyasına tanık olarak girmeleri istendi ve girdi. Ben artık o tanıkların tanık ifadelerinden feragat etmelerini istiyorum. Benim hiçbir tanıkla bu mahkemeden tahliye olacağım düşüncem yok. Ve onlarında bu mahkemenin uzatılmasına sürecine alet olmalarını istemiyorum. Bütün benim lehime olan tanırların bu dava dosyasından düşürülmesini istiyorum. Şimdi Sayın Başkanım, biraz sonra söz vereceksiniz akşam mütalaada bulunacak sayın savcılar, suç şüphesi mevcut delil durumu ve işte bulundukları durum filan bir şeyler o cümleyi sevmediğim için toparlayamıyorum. Halbuki Yargıtay 4. Ceza Dairesi, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi özür dilerim esas no: 2009/3007, kara no: 2010/6633 savcıların şüpheli olduğunu tescil etti mahkeme kararıyla. Ben şüpheli değilim, savcılar şüpheli. Yine ısrarla benim hiç devlet rejimi demiyor hep hükümete karşı. Halbuki hükmet şey karşı olmuş, laiklik karşıtı eylemlere karşı ben şey yapıyorum. Beni takdir etmesi lazım ki öyle benim gayri yasal bir işlemim yok. Savcılar Atatürk’e hakaret davasından haklarında şey yapılmış, suç duyurusunda bulunmuş. Şimdi geliyoruz bu da çok önemli İstanbul 2. Hukuk Mahkemesini 2010/126 esas sayılı tazminat davasında Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in 22.4.2010 tarihli cevabi dilekçesinde 2. sayfasında diyor ki polisin gönderdiği kayıtları soruşturma dosyasına aynen dahil etmenin bir diziye

17

Page 18: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:18

sakıncası olabileceğinin kabul ve itiraf ediyor. 4. sayfasında didik didik okudum diyor ki polisin gönderdiği kayıtlara incelemeden iddianameye dahil ettiğini beyan ediyor. Bende hep bugüne kadar diyorum ki savcılar bu iddianameyi hazırlamadılar ki, bakın belgeli. Yine bir belge Sayın Başkanım. Burda da Savcı Zekeriya Öz hakkında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü Galip Tuncay Tatar imzalı 7 Ocak 2009 tarihli ve 13207 sayılı müfettiş raporunda Zekeriya Öz’ün suç teşkil eden eylemleri olsa bile zaman aşımına uğradığı tespitinde bulunmuş. Ha beni bu devamlı karalamak isteyen savcılar var ya başkanım beni, şimdi bakın onlar hakkında neler var? Diyor ki avukatlık yaparken 94 yılında hakimlik mesleğine geçmesine rağmen 18.12.97 tarihine kadar baro kaydını sildirmedi. Cine Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığı dönemde Mehmet Ocaklı isimli iş adamından haraç ve bu kişiye ait benzin istasyonundan ücretsiz benzin aldı. Haraç ve ücretsiz benzin alması nedeniyle Mehmet Ocak tarafından rehin alındığı halde şikayetçi olmadı. Çine’de görev yaptığı sırada diğer Cumhuriyet Savcısına ATGV adına bu nedir herhalde avukatların bir şeyi başkanım, ada, vakfıymış edilen gelirleri paylaşma teklifinde bulunduğu. Çine’de görev yaptığı sırada İstanbullular Nakliyat isimli firma ile araba alım satım işi yaparak ticari faaliyette bulunduğu, Fethullahçılar tarikatıyla ilişkisi olduğu, Mustafa Kemal Atatürk’e beton Kemal diye söz ettiği İstanbul’da geçekleştirilen çeşitli terör eylemlerinin sanığı olarak Koceli 1. nolu F tipi yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumunun tutuklu bulunan Lauis Saka ile ABD’den gelen 4 CIA ajanıyla 15.11.2005 tarihinde görüşüldü. Şimdi burda da bir darbü mesel aklıma geldi. Ey ne günlere kaldık gazi hünkar eşek murdar başı katır hükümdar. Şimdi bitti başkanım. Daha çok var konuşacağım ama sabrınızı zorlamak istemiyorum. Son olarak şunu söylüyorum; Kim katlanırdı, kim katlanırdı yoksa zalimin kırbaçlarına, küfürlerine, zorbanın haksızlığına, kibirli adamın hakaretlerine, hor görülen vatan aşkının acılarına, adaletine gecikmesine, devlet görevlisinin kendini bilmezliğine, sabırla bekleyen erdemli kişinin değersiz insanlardan gördüğü muameleye. İnsan yalın bir hançer darbesiyle hesabı kesebilecekken kim katlanırdı bu yorgun yaşamın yükü altında homurdanıp terlemeye, yukarıdaki sözleri yıllarca önce Hamlet söylemiş. Lakin bugün benim yaşadıklarımı ve duygularımı öylesine güzel anlatıyor ki, dursun keyfi hükmünde terazzüyü adalet. Haffın var ise mahkemeyi ruzu keza da. Ziya Paşa kıyamet günün mahkemesinden korkun var ise adalet terazisin daime avucunun içinde tut. Orada bulunsun diyor. Ziya Paşa doğru diyor da bu terazi şimdi nerde beni sabırla dinlediğiniz için saygılarımı arz ediyorum.”

Sanık Veli Küçük söz istedi, verildi:” Sayın Başkanım, Değerli Üyeler burda birkaç kez savunma yapmaya çalıştım yani, çalıştım da olmadı demek. Pek anlatamadım söylediklerimi demek. Burda halen bekliyoruz bir şeyler söyleyecekler, bir şeyler yapacaklar, bana bir bilgi verecekler diye bu bilgiyi verende yok. Kısa keseceğim Sayın Başkanım geçen süremi aşmışım onu telafi ederim. 2 senedir yargılanıyoruz. O kadar çok aksaklıklar tespit ettik ki. O kadar çok yanlışlar ortaya çıktı ki. Bunu siz çok açık gördüğünüz gibi artık kamuoyuna da mal oldu bu mahkeme bu dava. Ama bu yanlışlardan bir türü geriye dönülmedi ve dönülmeyecek. Sayın Başkanım bütün samimiyetimle söylüyorum sizi anlıyorum ben. Savcılar dahil olmak üzere. Şu salonda oturulması en zor olan yer orası ben orda rahatım yatacağım. Niye tutturdular, bunun ne davası olduğunu ben anlayamadım. Yargıtay dedi ki bakın dedi şu Osman Yıldırım dediğimiz güvenilir, itimat edilir, aslan gibi adamımız, diyor ki biz Ergenekoncularla beraberdik diyor. Şunu bir araştırın diye size buraya dosyayı gönderdi. Osman güvenilir kişi. Bir bakın dedi irtibatları var mı bunların biz irtibatı araştırmıyoruz şimdi. İrtibat yok. Biz doğrudan doğruya bu Ergenekon dediğimiz çakma sözde örgütün tutuklu sanıklarını Danıştay’ın sanıkları gibi yargılıyoruz. Şimdi onu yapıyoruz. Halbuki Yargıtay dedi ki bir bakın irtibat diyor bu dedi. Biz onun yapmıyoruz şuanda yargılıyoruz. Ha irtibat varsa devam edin yoksa bu davayı ayırın dedi. Ayıramıyoruz niye sizin oturduğunuz yer zor bir yer. Siz de görüyorsunuz ki bu davada bir irtibat kalmamış. Ama komşusunun komşundan bir şey bulabilirsek. Komşusunun komşusu ben Veli Küçük’ü veyahut da Doğu Perinçek’i o mahalleden geçerken gördüm. Bir güzüm ısırıyor yüzde 10 falan derse diye

18

Page 19: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:19

bekleme durumundasınız niye e yukarısı diyor ki bunu ayırma, mecbursunuz. Bunu ayırma diyor. Bunu devam ettireceksiniz. E siz bakıyorsunuz. Yav devam ettirecek bir şey yok. İki arada bir derede değimi bu sizin kürsü için geçerli. Ben orda rahatım. Ama bu böyle gitmeyecek Sayın Başkanım, bu böyle gitmez. İlanihaye gitmez. Ben bugün 26 Ekim benim ve benimle beraber olanların 1000. günü. 1000. gün bugün. Kutlama yapıyorum ben. 1000. günü, ben 1000 günde neler olduğunu anlatacağım. 1000 günde yalnızca burda değil, bu mahkemede değil, Türkiye’de neler olduğunu söyleyeceğim. Efendim, şimdi Osman’ı geçtik. Gizli tanıklar başlayacak şimdi. Osman bitti diyelim. Bitmezde. Osman çok itimat edilir, güvenilir birisi. Bitmezde bittiğini kabul edelim, yeni gizli tanıklar çıkacak. Size geçenlerde savunmamda bir şeyler söylemiştim. Bana Erzurum’dan meşhur Erzurum’dan gelen cezaevinden gelen bir mektubu savcılığa göndermiştim. Cezaevi mührüyle. O şey olacaktı. Gizli tanık olma peşinde zarf atmıştı. Savcılığa müracaat ettim gereken yapıldı. Şimdi yine gelen bir mektup var. Bu alır mı burdan ne bileğim. Ha alıyor bak ha. Bir mektup daha var. Bu mektup diyor ki bakın bu da cezaevinden Adana’dan geliyor. Adana’da hani ben gene Jandarma Genel Komutanlığı yapan Aytaç Yalman’la beraber 500 milyon doları getirmiş bir bankanın deposuna koymuştuk ya. Trenle getirmiştik yayın yapılmıştı. O bölgeden geliyor mektup diyor ki; Beni çok iyi tanıyan sözde birisi bu. Benim hakkımda bazı suçlamalar oldu ama ben hiçbirini kabul etmem. Etmeyeceğimde. Değerli komutanım ben burada bu burada bir şey yazmış karalamış sonra, yahut da birisi karaladı. Ben bu için çok olaylara karıştım. Çok faaliyet, faili meçhullerim oldu. Ama yıkılmadım. Ayaktayız. Hiçbir zaman yıkılmayacağız. Bunu cezaevinden yazıyor. Cezaevi bu mektubu gördüm diyor. Bir de şiir yazıyor arkasına benim için. Mühürlüyor, basıyor. Tanımıyorum. Ha bu gizli tanık olacak bir tertip daha var. Birisi çıkıyor diyor ki, cezaevinde yine, ben diyor Erhan Özen diye birisi. Bununda Cumhuriyet Savcılığının, özel yetki, Malatya Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığının talimatıyla tutuklu bulunduğu Amasya Cezaevinde ifadesini alınmış. Diyor ki; Ben diyor JİTEM’de çalıştım diyor. JİTEM’in adamıyım diyor. E kimle çalıştın, ben diyor 97 ile 2005 yılları arasında JİTEM’de gayri resmi istihbarat elde etmek amacıyla Veli Küçük ve Muzaffer Tekin birde Levent Ersöz emrinde çalıştım diyor. Ben 97’de Giresun Bölge Komutanıydım. 2000’de de emekliydim. Bu 2005’de benimle çalışmış. Muzaffer Tekin’le çalışmış. Levent Ersöz’le çalışmış. Bunun ifadesi alınıyor. Ve bu da karşımıza bir Osman getirilecek. Bu mahkeme böyle gidiyor. Bu dava böyle devam ediyor. Böyle devam edecek. Efendim şöyle düşünüyorum Sayın Başkan, buraya komşunun komşusu da getirildi. Dendi ki bakın dendi, bakıldı. Olmadı. Dendi ki bir ayağı kalkın dendi. Ayağı kalktık gene olmadı. Birde dediler ki Veli Küçük sen kalk. Menemen bocudu gibi geldim şuraya dikildim, kalktım. Geldi kadın baktı baktı baktı. Gene benzetemedi bir şeye. Birisi dedi ki savcıda herhalde gözlüklü ismini hatırlayamıyorum. Güzlüklü bıyıklı olan savcı. Yaşı neydi, bıyığı nasıldı falan gibi de soruldu. Gene bir şeye benzetemedi beni. Ya deseydi ki şöyle düşünüyorum; Deseydi ki eh yüzde 10 gibi bir benzetmem var birazcık, bir tarafı bir tarafı bıyığı benziyordu. Dava bitmişti Veli Küçük Danıştay’a saldırı olacaktı. Komşusunun komşusu. Ve birileri maalesef Sayın Başkanım, bakın kesinlikle söylüyorum birileri o Tunceli Valisi var ya. Ankara havası oynayan meydanda. Çıkacak birileri meydanlarda yakaladık diye Ankara havası oynayacaklardı. Böyle dava olur mu böyle duruşma olur mu? Böyle dava, böyle mahkeme olur mu? Ya öyle bir şey deseydi. Amma Alparslan Arslan’ın 100 kere 300 kere görüştüğü Süleyman’a kimse sormadı bu telefon kimin diye. soramazlardı. Talimat yukardan öyle gelmişti. Amerika’daki bahayi şeyhi İslamiyeti yok etmeye çalışan o bahayi şeyhi, o İslam’ın dışındaki adam öyle talimat vermişti. Yapmayın Sayın Başkanım, yeter artık. Sizin yerinizi biliyorum çok zor oturuyorsunuz ama yapmayın böyle. Ben İslamiyet’ten vazgeçmeyeceğim. Bahayi şeyhinin o Fethullah denen şeyhin dinine geçmeyeceğim. Onun için burda bekleyeceğim. Ve devamlı soruluyor şimdi savcıların imza attığı emniyetin hazırladığı iddianamede 929. sayfada diyor ki Veli Küçük’ün suçu olarak. Örgütsel suçu diyor başlık. Güzel bir şey yazmış oraya. Diyor ki örgütün köprü elemanı olduğu, köprü elamanının şöyle şöyle olduğu, üstten aldığı talimatları örgütün alt kademesine ilettiği. Alttan

19

Page 20: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:20

organizeyi yaptığı. Talimatları ve kontrolü götürdüğü kişidir diyor. Veli Küçük. Bunun için ne diyor ha. Bunun için şöyle bir liste yapmış. Listeyi yapan ortada. Liste yapmış, diyor ki işte diyor bak Veli Küçük’ün talimat aldığı organizeyi yaptığı üstündeki kişiler. İşte diyor altında, 60 kişi 64 kişi ve altında 5 kişi üstünde 64 altında 69 kişi. Bir Doğu Perinçek ile Veli Küçük’ün ismini açmışlar. Diyor ki işte gördünüz mü diyor bunlar diyor, bu işi götürenler diyor. Bende diyorum ki tamam ben örgütün köprü elemanıyım, yukardan bir talimat alıyorum aşağıdakileri dövüyorum. Aşağıdan talimat alıyorum yukarıdakilere iletiyorum emriniz var mı diyorum. Benim şu aşağıdakilerle yukarıdakileri kimden emir alıp nereye ne verdiğimi bir söyleyin diyorum ki ben savunma yapabileyim. Efendim diyorlar yok, ben diyorlar. Kapatırım üstünü diyorlar. Buyurun. Ben üstünü kapatırım. E ben nasıl savunma yapacağım bana ne diyor. Sen terörsün. E açığı da burda diyorum. Açığı da burda. Bu açığında her şey var. Bu basında yayınlandı. Ben bunlarla hangisiyle konuşmuşum bana bir gösterin diyorum. Yok sen gel sıkarsa kendini savun diyor. Sayın Başkanım, biraz espri olacak ama ben Türk müziğinden de ilgileniyorum. Udum da var burda. Ud da şarkıyı hüzzamı değiştirdim. Yine açmış iddianamenin ucunu sıkıyorsa savunmanı yap diyor diye şarkıyı değiştirdim böyle çalıyorum artık. Değiştiremiyoruz. Sayın Başkanım, az önce söyledim. Biz burada şuanda benimle beraber tutuklananlar 1000. gününde 1000 gün doldu. Bu 1000 gündür, onurları ile neyle suçlandıklarını bilmeden, olmayan adaletin tecellisini bekliyoruz benimle tutuklananlar ve değerli arkadaşlar. Silivri adasındaki bu tutsaklarda 1000 günde gerek aile yapılarında gerekse sıhhatlerinde oldukça değişiklikler oldu. Başta ben olmak üzere. Ama hiçbir zaman hastayım diye gitmedim, gitmeyeceğim. Ancak bu değişiklikler yalnızca bu tutsaklarda, bizlerde olmadı Sayın Başkanım. Türkiye’de ve Asil Türk Milleti üzerinde de çok büyük değişiklikler oldu. İşte Sayın Başkanım 1000 günde meydana gelen değişiklikleri söylüyorum size bakın. Bu vatan bölünmez. Türk milliyetçisiyim, ulusalcıyım, yabancı hegemonyasını kabul etmiyorum diyenlerin yok edilmesi için planlı bir şekilde hazırlanan senaryolar uygulama safhasına konuldu 1000 günde. Bunun için hazırlanmış ekiplerle. Gece yarıları evler, işgal ordularının askerlerini aratır şekilde basıldı ve nice askerler, akademisyenler, vatanseverler örgüt militanı diye göz altına alındı 1000 günde. Bu vatanseverleri yargılamak amacıyla Silivri Cezaevinin içerisine özel bir mahkeme kuruldu. Her ne kadar mahkeme başkanı biz özel mahkeme değiliz bu sözü söyleyenin anlının karışlarım dediyse de Sayın Başkanım, karışlama kararından daha sonra vazgeçildi. Yok öyle bir karar. Zira Partişah Recep Bey ve Adalet Bakanı da biz özel mahkeme kurdurduk, özel yargılama yaptıklarını açıkça söylediler. Kamuoyuna söylendi bu. 1000 günde yalnızca bunlar mı oldu Sayın Başkanım, 40000 vatandaşımızın ölümüne neden olan PKK militanları açılım çevresinde örgüt giysileriyle geldiler ve devletin yetkilileri tarafından törenle karşılandılar bu 1000 günde oldu. Bu örgüt militanları futbol maçlarında şeref tribünlerinde ağırlandılar. Onlarla mücadele edeler ise maalesef tavuk hırsızı gibi tutuklandılar 1000 günde. Çadır tiyatrosu değil, Sayın Başkanım çadır mahkemeleri icat edildi. Seyyar hakimler ve savcılar göreve çağırıldı ve böyle bir seyyar mahkeme heyeti kuruldu. Dağdan inen mintanlardan korkulduğu için Sayın Başkanım, çadır mahkemesindeki Atatürk’ün resmi ve Türk Bayrağı kaldırıldı. Evet. PKK’nın şehir örgütlenmesi olan KCK alenen faaliyetlerine başladı. 1000 günde. Bu 1000 gün içerisinde polise karşı her türlü direniş her türlü müsamaha sergilendi. Molotof kokteyli atıldı, taş atıldı her şey yapıldı. Türk Bayrağı bu 1000 günde gönlerden indirildi gözümüzün önünde. Buna demokratik hak dendi. Polisi taşlamalarından dolayı tutuklanan ve yaşları 18-20 olan PKK sempatizanlarına çocuk muamelesi yapılarak yasa çıkarıldı ve serbest bırakıldılar. Bu çocukların sözde yerlerine vatanseverler ve BOP eş başkanına muhalif olanlar hepsi toplanıp konuldu. Bu 1000 günde Anayasa’nın değiştirilemez olan ilk 3 maddesi değiştirilme çalışmalarına başlandı. 1000 günde. PKK’nın ele başlarından Murat Karayılan Türkiye’nin bir türlü bulamadığı Kandil Dağında basın toplantısı yaptı. Satılmış basın koşarak gitti ve çok rahat da buldular. Biz bulamadık. Bebek katili ile devletin görüştüğünü, Recep Beyin açıklamalarından bu toplum öğrendi bu 1000 gün içinde.

20

Page 21: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:21

Devlet görüşüyor dedi. Devlet Barzani ile Apo’yu bu 1000 gün içinde muhatap olarak kabul etti. Silivri’de tutuklulara bayram da yasal hakları olan açık görüşmeye müsaade etmeyen Adalet Bakanlığınca PKK koruyucusu olduğu herkesçe bilinen Aysel Tuğluk’a İmralı’da Apo’yla rahat görüşmesi için gemi kiralandı. 1000 günde. Bu 1000 gün içerisinde PKK’nın yapmış olduğu şehir eylemleri suç olarak görülmedi, yapanlar örgüt elemanı olarak sayılmadı. Camlar, çerçeveler kırıldı, molotof kokteylin, onlar örgüt elemanı olarak kesinlikle sayılmadı bu 1000 günde. Hiç eylemi olmayan kendiside olmayan sanal bir örgüt yaratılarak vatanseverler örgüt üyesi olarak tutuklandı. Onlar örgüt üyesi olarak kabul edilmesi taş atan çocuklar. Bin günde Öcalan ile pazarlıklara girişildi Kürtçe Tv’den sonra Kürtçe eğitimin kapısı aralandı. Atatürk’ün Cumhuriyetine yeni isim aranmaya başlandı bu bin gün içerisinde. Partişahın başkanlığı, kapısı aralandı. Amerika’daki başkanlık sistemi getirelim partişahımız başkan olsun diye. Öcalan dinlenmemesi kaydıyla kırmızı telefon istedi İmralı’ya bin günde. Bu bin günde Sayın Başkanım, neler olmadı ki ağlayarak kandıranlar partisinin yani AKP’nin ağlamakla ün yapan bakanı Bülent Arınç, Ergenekon Davasında yargılananlar için Türkiye bağırsaklarını temizliyor dedi. Evet. Öyle dedi. O ağlayan bakan. Ancak Bülent Arınç’ın hakkını da Sayın Başkanım yememek lazım. Ergenekon tutuklularına yaptığı destek de inkar edilemez bu kişinin. Bu kez haşin tavrı ve uyarıcı endamıyla sert bir beyanat verdi. Ne dedi tahliye olanlar kuzu kuzu gitsinler evinde otursunlar. Televizyonlarda konuşuyor, konuşma yapıyorlar sonrada tutuklanıyorlar, tekrar tutuklanıyorlar diyerek tahliye olanların yapmaları gerekeni anlattı. Bu iyiliği unutulmaz. Yani bir acıdan bize biat edenlerin tavuğuna kışt demeyiz dedi. Ağlayan politikacının bu iyiliği unutulmayacak Sayın Başkanım. Verdiği öğütün ötesinde tutuklamaların ve tutukluluğun devamı kararının kimler tarafından verildiği de kesinlik kazandı. Gidin otunun, televizyona konuşmayın değilse tekrar tutuklatırım diyor. Evet öyle dedi. Ben demiyorum. Hasan Cemal’de geri kalmadı. Sifon çekiliyor şeklinde yazdı. Evet. Amerika’daki bahayi şeyhi İslamiyet’i Museviliğin emrine vermek faaliyetini biraz daha ilerletti. Humeyni’nin Fransa’dan dönüşüne benzer şekilde dönüş hazırlığına başladı. Bin günde oldu bunlar. 23 Nisan Bayramında Sayın Başkanım Atatürk’ün makamına usulden olan bir çocuğun oturtulması uygulamasına cemaatin bir sempatizanı sakal tıraşı yapılarak çocuk diye oturtuldu. Bin günde oldu bu. 23 Nisanda Başbakanlık koltuğuna oturtulan öğrenciye BOP eş başkanı ve Başbakan artık Başbakansın ister asarsın, ister kesersin diyerek Atatürk’ün Cumhuriyetinde gerçekleştirmek istedikleri yönetim şeklini açıkladı. Bin günde oldu bu. Bu bin günde devletin yasal dinlemelerinin suç, cemaatin dinlemelerinin normal olarak karşılandığı görüldü. Bu bin günde maden de göçük altında kalan işçilerin cesetlerine parasızlık nedeniyle ulaşılamıyor iken partişahın bir yetkilisi ölenler için çok güzel öldüler dedi. Ancak Türkiye’de bulunan yıkıntılar kilise olarak değerlendirildi. Milyon dolarlar masraf yapılarak kilise açılımları yapıldı. Gariban işçiler için bulunamayan paralar bu kiliseler için su gibi aktı. Bu bin günde oldu bunlar. Bu bin günde uluslar arası sözleşmelerde açıkça konumu belirtilen Fener Rum Ortodoks Kilisesinin Baş Papazı devlet büyüğü olarak muamele gördü. Ağlayarak kandıranlar partisini yetkilileri sık sık ziyaretine gitti. Fatih Kaymakamlığına bağlı olan papaza ekümenik sıfatı verilmesi çalışmalarına başlandı bu bin günde. Bu durum devam ederken Atatürk’ün Türk Milletine emaneti olan ben Türk dostu değil Türk oğlu Türküm diyen Türk Ortodoks Patrikhanensin kurucusu Baba Eftim’in torunu Patrikhane sözcüsü Sevgi Erenerol Bartelemosun isteği doğrultusunda tutuklandı ve şuanda bin gündür içerde. Evet bin günde çok güzel şeylerde oldu Sayın Başkanım hep bunlar değil çok güzel şeyler oldu. Mesela emeklinin, memurun, esnafın, gelir düzeyi çok artı. Öyle ki parayı harcayacak yer bulamadılar. Bol bol gezip eğlensinler aradıkları mücevherleri kolayca bulabilsinler diye gemi filomuza yeni gemiler katıldı. Pırlanta ithalatından vergi kaldırıldı KDV’si sıfırlandı pırlanta dükkanlarımız arttı. Bin günde köylümüzün refah seviyesi çok yükseldi köyden şehre göç ettiler spor olsun diye hamallığa başladılar. Bin günde Yüce Allah yalnızca birilerine yürü ya kulum dedi. Bin günde itibarımız çok yükseldi. Partişahımıza yurtdışından da birileri tarafından BOP eş başkanlığı görevi verildi. Bin

21

Page 22: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:22

günde akrabalarımız da çoğaldı. Postal yalayıcısı dediğimiz kişi ağabeyimiz oldu. Bu bin günde adı Türkiye olan ülke de Türkler azınlık oldu. Bin güne damgasını vuran yöneticilerimiz daha önce Türk düşmanı bir kardinalin gölgesinde teslimiyet imzası atmışlardı. Bu bin günde Sevr’in ayak sesler tekrar duyulmaya başlandı. Bin günün sonunda vatanına sahip olanlar ve bitaraf olanlar bertaraf oldular. Evet bin günün sonunda partişahlığın, padişahlığın yerine partişahlık rejimi geldi. Şuanda rejim sistemimiz partişahlık rejimi. Bin gündür ülke açıldıkça açıldı. Sayın Başkanım, şimdi boğulmak üzere evet. Bin günün sonunda Bizans’ın surlarını Fatih’in topları döverken kardinallerin, meleklerin cinsiyetini tartıştıklarına benzer şekilde ülkede türban mı eşarp mı kavgası birinci mesele oldu. Şuanda bizim bin günün sonunda birinci meselemiz türban meselesi. Fatih’in topları döverken de kardinaller melekler dişi mi erkek mi diye mücadele ediyordu. Bin gündür Sayın Başkanım Ergenekon Örgütünün Ergenekon’un örgüt olup olmadığına karar verilemedi. Bin gündür hala olmayan suç aranıyor, suç aranıyor bin gündür. Bir davada Sayın Başkanım delillerin üstü kapatılarak yargılama yapılmasını sanık diye esir alınanlar bu bin günde gördüler öğrendiler. Delilerin üstü kapatılarak yargılama olur dendi. Bu bin günde toplum bir davada savcılığı partişahın yaptığını gördü. Partişah ben savcıyım diye çıktı. Evet bu davada görüldü. Bin günde Adalet Bakanı mahkemeye korkamayın arkanızdayım dediğini toplum duydu. Türk hukukuna bu bin gün içerisinde yeni bir kavram olan gizli tanık, aleni gizli tanık, yalancı gizli tanık, sistemi bu bin gün içinde girdi. Bin günde Sayın Başkanım, 160 kere savcının kuvvetli suç şüphesi nedeniyle tutukluluk hallerinin devamına diyen sesi duyuldu 160 kere. Nedir kuvvetli suç şüphesi belli değil gizli o. Bin gündür hala suçum bana söylenemedi Sayın Başkanım. Bin gündür Tuncay Güney’in ifadesi alınamadı ve alınamayacak. Bin gündür Osman Yıldırım’ın söylediklerine inanıldı hale inanılıyor. Bu davanın bu duruma geleceğini Sayın Başkanım baştan beliliydi. Nasıl mı? Bakın biricisini söyleyeyim; Bin gün önce, bin gün önce sanıkları sözde dinleyen Nöbetçi Hakim Sedat Sami Haşıloğlu, formalite olarak gördüğü sorgu sürecinde uyandığı bir anda önceden yazılan tutuklama kararını okuduğunda ki peşinen verilmiş karardı peşinen. Bakın Sayın Başkanım, bütün buradaki sanıklar şey yapıyor. Sanık niye dinlenir? Bu sanık bu suçu işlemiş mi işlememiş mi karar vermek için dinlenir. Sedat Sami Haşıloğlu bir kere olsun bir sanığı dinledi mi hayır. Önceden karar verilmiş. Önceden ona bir şeyler söylenmiş bu karar kesin artın onda. Kesinlikle dinlemez hala devam ediyor bu. İkincisi, ikincisi 2455 sayfa Sayın Başkanım bakın. 2455 sayfa iddianameyi ve 200 bin sayfa eklerini 14 günde inceleyerek kabul eden mahkeme heyetinin başkanına zatıalinize duruşmada sanıkların keşke iddianameyi okuyarak ve inceleyerek kabul etseydiniz. Şeklindeki önerilerine başkanımız zatıaliniz hem de iki defa okudum dediğinde bu davanın bu duruma geleceği belli olmuştu. Evet bin gündür kimsenin tavuğuna Sayın Başkanım bin gündür kimsenin tavuğuna kışt denmedi. Çünkü tilkilere kümese bekçi yapıldı, kümeste tavuk kalmadı. Kimsenin tavuğuna kışt demedik. Doğru, kışt mı dedik dedi birisi denmedi çünkü kümese tilkiler bekçi. Evet. bin günde PKK yasallaştı. PKK’nın 30 senede yapamadığını birileri evet PKK’nın 30 senede yapamadığını birileri bin günde yaptı. Evet. Şimdi nice bin günlere mi denilecek. Hayır, hayır, Sayın Başkanım, şaşmayan bir kural vardır. Çok önemli, şaşmaz bu kural. Sular çekildiğinde karıncalar balıkları yer. Ama sular geri geldiğinde balıklar karıncaları yer. Ben Türk adaletinin geri geleceğine kesinlikle inanıyorum. Türk adaleti geri gelecek. Türk adaletini bu kürsülerde oturan bağımsız hakimler, yargıçlar yerine getirecek. Ankara’daki değil, BOP Eşbaşkanı değil. Sular geri gelecek Sayın Başkanım. Sayın Başkanım çok kısa bir arzım daha var, bir dilekçem var. Şimdi bir yasadan söz ediliyor. Yüce Adalet Bakanımızda bunun açıklamasını yaptılar. Ben bu konuda bir dilekçe veriyorum. Lütfen kabul buyurunuz. Uygulamamasını yapınız. Dilekçe mi arz ediyorum. 28 Ocak ayından 28 Ocak ayından bu yana tutuklu olarak yargılanmaktayım. Ne suç işledim bilmemekle beraber ısrarla sorularıma rağmen işlediğim suçun ne olduğu tarafıma bildirilmediği gibi. Olmayan Ergenekon örgütü üyesi olarak suçlanmaktayım ki olmayan örgütünde ne eylemi olduğu açıklanmamaktadır evet. Defaten gerek şifahi gerek yazılı kime bağlı olarak çalıştığımı

22

Page 23: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:23

kimden talimat aldığımı kime talimat verdiğimi ısrarla sormama rağmen tarafıma bildirilmediği gibi polisin Tuncay Güney’le hazırladığı ve üstü kapatılan Ergenekon şemasıyla yargılandığım ima edilmektedir. Direkte söylenmedi öyle ima ediliyor, Tuncay Güney’in şemasıyla yargılanıyor iken bu kez Danıştay saldırısından dolayı müebbet hapis cezasıyla hükümlü iddia makamının Osmanım dediği hem gizli hem açık tanık hem de sanık olan Osman Yıldırım’ın hazırladığı mahkemeye sunduğu yeni bir Ergenekon şemasının daha mevcut olduğu 159. duruşmada Mahkeme Başkanı tarafından açıklanmıştır. Devam eden Ergenekon davasının tamamen içi boş bir dava olduğu ağlayarak kandıranlar partisine muhalif olanların vatanseverlerin, milliyetçilerin susturulmasına terörist başı Öcalan’ın affına, AKP’nin gayri milli politikalarına karşı olanların yok edilme amacına yönelik olduğu özellikle Ergenekon örgütü diye bir örgütün olmadığı tamamen uydurma olduğunun kamuoyunda açıklık kazanması üzerine başta BOP eşbaşkanı olmak üzere ağlayarak kandıranlar partisi yetkililerinde panikleme başladı. Evet panikleme başlamıştır gelinen son durumda basına da intikal ettiği şekilde Adalet Bakanı tarafından 3 yılı doldurulan tutuklular için elektronik kelepçe takılarak belli kurallar dahilinde tahliye edilecekleri açılması yapıldı, yapılmıştır bu konumda tahliye olacaklar içerisinde benimde olacağım gazete haberlerinde belirtilmiştir. Ben Sayın Başkanım ben Türk ordusunda 35 sene onuruyla, şerefiyle hizmet vermiş vatanım sözünü dahi ibadet vecdi içinde telaffuz eden emekli bir general olarak böyle bir uygulamanın şahsıma ve yüce Türk ordusuna hakaret olduğunu kabul ediyorum. Ordunun emekli bir generali ayağında prangayla dolaşmaz, ordunun başına çuval geçiren emperyalistler ordunun ayağına pranga takma gayreti içerisindedirler maalesef. Ancak takamayacaklardır, yüce Atatürk'ün ordusu buna müsaade etmeyecektir. Veli Küçük olarak ölünceye kadar cezaevinde kalsam dahi Türk ordusunun ayağına pranga takma zevkini kimseye tattırmayacağımın bilinmesini isterim. Veli Küçük emekli olmuş olsa da Türk ordusunun bir neferi asil Türk milletinin hizmetkarıdır. Taleplerim bir, hangi eylemimden dolayı yargılandığımın tarafıma bildirilmesini. İki, Aralık ayında yürürlüğü girme ihtimali olan yasanın şahsıma uygulanmamasını arz ediyorum ve ıslak imzamı atıp zatıalinize veriyorum.”

Duruşmaya saat 13:30’a kadar ara verildi. Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.Bu arada tutuklu sanık Mehmet Fikri Karadağ ile tutuksuz sanık Ferit İlsever ve bir kısım

sanıklar müdafileri Av. Vural Ergün, Av. Atilla Cengiz Ceylan, Av. Gönül Kerinçsiz ve Av. Tolga Akalın’ın da geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.

Sanık Doğu Perinçek söz istedi, verildi:"Şimdi efendim iddianamedeki bizimle ilgili suçlamalardan biri de bu yani saymadım ama 7-8 yerde belki daha fazla ileri sürülmektedir Doğu Perinçek Abdullah Öcalan’la görüşmüştür, bu bir suç kanıtı olarak ve fiil olarak yani suçu kanıtlayan eylemlerden fiillerden biri olarak ısrarla işlenmektedir. Şimdi bakınız bugün gazeteler daha yaygın olarak veriyormuş dünkü Vatan Gazetesi. Aydın Bey nereye gösteriyoruz bunu kayda girmesi için, şuraya mı dünkü Vatan Gazetesi, dünkü Vatan Gazetesinde BOP eş başkanlığının Abdullah Öcalan’la bir barış protokolü yaptığı yazılı. Bunu Aysel Tuğluk açıklamaktadır çok sayıda zat tarafından açıklanmıştır artık ortaya dökülmüştür. Yani ben onu Türk hükümeti olarak kabul etmiyorum Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’nin tepesine oturttuğu ve kendi tarafından da 34 yerde ben Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanıyım diyor Türk hükümetinin başkanı değil artık o. Amerika Birleşik Devletleri’nin hiyerarşisi içinde bir memur orada kendisini tarif ediyor ben tarif etmiyorum. İşte o zatın başında bulunduğu kurum Abdullah Öcalan’la sürekli görüşmenin ötesinde bir barış protokolü imzalamış veyahut da pardon düzeltiyorum imzalamış imzaladıklarını bilmiyorum ama bir barış protokolü yapmışlar. Ve barış protokolüne göre önümüzdeki süreç belirleniyor bu protokoller Abdullah Öcalan’la görüşmelere göre Türkiye’nin yargı süreci de belirleniyor. Yani şu mahkemenin vereceği kararların bile BOP eşbaşkanlığı ile Abdullah Öcalan ve PKK arasındaki görüşmelerle belirlendiği artık apaçık bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Hatırlanacaktır yine iddianamede, Doğu Perinçek’in 1999 yılında

23

Page 24: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:24

Abdullah Öcalan Kenya’da yakalandığı ve ondan sonraki süreçte Doğu Perinçek’in denetiminde Abdullah Öcalan’la Genelkurmay’ın görüşmelerinin 3 görüşmenin yapıldığı iddiası var. Bu da iddianamede birkaç yerde geçiyor. Şimdi bu da aydınlandı, Milliyet gazetesi 29 Eylül 2009, 3 gizli toplantı gizli toplantıyı yapanlar kim, Başbakanlık, Milli İstihbarat Teşkilatı, Genelkurmay Başkanlığı, Jandarmadan temsilciler, MİT Müsteşarlığı. Başbakanlık MİT Müsteşarlığı ve askeri kurumlar Abdullah Öcalan’la 3 gizli toplantı yapmışlar ve tutanakları var, tutanak da tutulmuş. Toplantı tarihlerini 3 Haziran 1999, 2 Temmuz 1999, 7 Ekim 1999 bu tarihlerde Doğu Perinçek nerede onu da Sayın Mahkemeniz sordu ve cevabını aldı Doğu Perinçek o zaman Haymana Cezaevinde. Hakikaten birileri o toplantıları yapmış ve onun belgeleri şimdi 2009 yılında ortaya çıkıyor. Yapanlarda Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı, Genelkurmay, Jandarma. Burada bir enteresan bulgu daha ortaya çıkıyor. Tuncay Güney o 3 gizli toplantıyı nereden biliyor Doğu Perinçek yok Doğu Perinçek’le ilgili bir şey yok ama bu 3 gizli toplantıyı Tuncay Güney’e kim söylüyor. Nasıl biliyor bu da Tuncay Güney’in söylettirildiğini kendisine dikte ettirilen bir ifadeyi verdiğini ispatlayan çok önemli bir delil çünkü 3 gizli toplantı var. Tuncay Güney’e birisi diyor ki, 3 gizli toplantı var sen bunu söyle tarihi de şu; ama Doğu Perinçek’i de buna dahil et. Tuncay Güney’in yönlendirildiğini konuşturduğunu zaten MİT’le bağlantılarını MİT’in yazılarından biliyoruz kod ismi var Tuncay İpek. Buda buradan anlaşılıyor. Şimdi bu görüşmelerin Abdullah Öcalan’la Türk devletinin çeşitli kurumlarının yaptığı görüşmelerin tarihinin çok eski olduğu da artık ortaya çıktı. Özal’dan beri Özal zamanından beri bu irtibatlar kurulmuş yine Hürriyet Gazetesi 28 Ağustos 2010 Cumartesi burada Özal’dan beri Türkiye’nin hükümetlerinin Abdullah Öcalan’la görüştüğü belirtiliyor. Delilleriyle aracılar, aracılar kim Cengiz Çandar’lar şunlar bunlar falan hepsinin adları var tabi Milli İstihbarat Teşkilatı da burada aktif bir rol oynuyor. Demirel kravat hediye gönderiyor, onun da belgesi var, Erkan İmset bizzat anlatıyor Demirel’in hediye kravatı ben götürdüm pardon düzeltiyorum, İsmet İmset ben götürdüm Abdullah Öcalan’a verdim kravatsız gözükmesin yakışıklı gözüksün diye bir iltifatla gö… Ben bunları eleştirerek söylemiyorum bazı olguları söylüyorum. Sonra Çiller, Çiller’in bütün ilişkileri basında uzun uzun anlatıldı onunda biraz sonra kesitlerini göstereceğim ve Erbakan’ında Fethullah Erbaş, Erbakan şeyken Başbakanken o zaman daha Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanlığı kurulmamıştı Başbakanlar vardı Türkiye’de Erbakan Başbakanken Erbaş’ı milletvekili Erbaş’ı yolluyor ve onunla da görüşmeler yapılıyor. Sonra bütün bu görüşmeleri yetkili şahıslar gazete haberleri değil yetkili şahıslar açık açık belirtiyorlar hangi yetkili şahıslar; MİT Müsteşarı Sönmez Köksal; MİT Müsteşarı Sönmez Köksal biz diyor Abdullah Öcalan’la o zamandan beri görüşüyoruz devlet herkesle görüşür müsteşar olarak söylüyor. Ve ama burada niçin görüşüldüğü çok önemli onun üzerinde duracağız zaten Sönmez Köksal aynen şöyle söylüyor; tabi bunu Kuzey Irak perspektifi çerçevesinde yapıyorduk şuan ki konjonktür de buna uygun Türkiye Kuzey Irak'la ilişkilerini geliştirmeye çalışmalı ekonomik entegrasyon geliştirilebilir. Antep, Diyarbakır, Mardin gibi bir takım kentler bölgesel entegrasyonu kolaylaştırıcı bir ekonomik planlama içinde vesaire. Kürdistanı kuruyor bunlar, bunlar büyük Kürdistan dedikleri Amerika’nın kuklası olan devleti kurmaya daha 1990’ların sonu 99’lardan itibaren başlamışlar açıkça söylüyor. Antep’i, Mardin’i, Urfa’yı Kuzey Irak'la entegrasyonu ne demek, ne demek Antep, Urfa, Diyarbakır, Mardin Kuzey Irak'la ekonomik bakımından entegre edeceğiz. Efendim yerel yönetimleri güçlendireceğiz yerel hükümetler orada oluşturacağız bugün yerel hükümetler oluşmadı mı? Diyarbakır’daki hükümet Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti mi? Yoksa yerel beylik mi? Kürt beyliği mi, Kürt beyliği de değil Amerika’nın bir prensliği diyelim bunu da MİT müsteşarı söylüyor. MİT Müsteşar Yardımcısı, Cevat Öneş, PKK ile görüşmeleri MİT yapar uzun uzun anlatıyor görüşmeleri biz görüşmeleri yaptık, yapıyoruz, bu Amerika’nın planları çerçevesinde açık açık ve çok daha önemlisini söyleyeyim bu sizleri çok yakında önemle ilgilendirmektedir. Diyor ki; eğer diyor biz Ergenekon soruşturmaları bilmem davalarını açmasaydık bu Kürt açılımı yürür müydü bunu MİT Müsteşar Yardımcısı söylüyor. Ergenekon davaları diyor; işte bu entegrasyon projesi için yani büyük

24

Page 25: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:25

Kürdistan projesi için başlatıldı eğer bu açılım yapılmasaydı Ergenekon yapılmasaydı bu açılım yürümezdi Ergenekon bunun için yapıldı açık açık söylüyor. Yine aynı MİT Müsteşarı Cevat Öneş, bunu da takdim ediyorum Apo’yla sık sık görüşülürdü. Amerikan projeleri çerçevesinde Apo’yla görüşüyorduk diye açık açık söylüyor yine T.C. Türkiye Cumhuriyeti’nin PKK’a ile görüşmeleri diye bu sefer öbür cepheden Günay Aslan, Abdullah Öcalan’ın basın işleriyle görevli Vanlı çocuk Günay Aslan Vanlı yurttaşımız PKK cephesinden bütün bu görüşmelerin tarihçesini tarih tarih olay olay olgu olgu isim isim zikrederek burada açıklıyor. PKK’da aynı şeyi doğruluyor bir yandan MİT bir yandan PKK. Basında Fatih Altaylı ne varmış tabi ki görüşecekler Öcalan’la görüşmenin nesi garip anlamadım tabi görüşecekler şeklinde Fatih Altaylı da gazeteci olarak gitmiş görüşmüştür yani basında da bunu destekleyen bir kamuoyu var kamuoyu yaratan bir basın var. Şimdi bu görüşmelerin amacı ne bu görüşmelerin amacını biz daha 1987 yılında Pentagon’un Kürt senaryosu diye 88 Martında düzeltiyorum bir yıl yanlış söyledim 1988 Martında yani bundan 22 yıl önce 2000’e Doğru Dergisinde açıkladım ve bu açıklamayı yaparken ben Genelkurmay o zaman yeni emekli olmuştu bir sene önce emekli olmuştu Sayın Orgeneral Nejdet Uruğ’la ve o sene emekli olan yine Sayın eski Kara Kuvvetleri Komutanı yeni kaybettik rahmetli Orgeneral Nejdet Öztorun’la görüşerek onların bilgilerini alarak ve onların da basına açıklama izinlerini de alarak ayrıca açıkladım. Orgeneraller de şunu söylüyor bize daha 1986 Yılında George Taft geldi Amerika’nın Kürt senaryosunu getirdi biz görüşmeyi kabul etmedik git hükümetle görüş dedik diye buna bizzat Orgeneral Nejdet Öztorun ve sırayı düzeltiyorum Orgeneral Nejdet Uruğ ve Orgeneral Nejdet Öztorun yani bir dönemin Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı Sayın Orgeneral Nejdet Uruğ’un evinde teybe alınan bir konuşmada söylemişlerdir ve yazılmıştır. O zamandan beri biz bu planın üzerinden duruyoruz bu plan yürüyor ve bu plan Türkiye’ye nasıl kabul ettiriliyor ya bak biz genişliyoruz büyüyoruz Kerkük’ü de alacağız Kerkük’ü alırken Diyarbakır’ı verme planı. Kerkük’ü alacağım diye Türk milletini aldatarak Diyarbakır’ı verme planı zaten MİT Müsteşarı da söylüyor Urfa’yı, Mardin’i, Diyarbakır’ı, Gaziantep’i diyor; ben Kuzey Irak'la entegre ediyorum yoksa Kuzey Irak'ı Türkiye’yle entegre etmiyorum zaten o olmaz bu dünya koşullarında Türkiye’nin Araplara ve İran’a karşı aşağıya doğru sarkıp bazı yerleri yutması mümkün değil o Türkiye’nin önüne bir havuç olarak uzatılıyor kamuoyu ondan sonra oldu bittiler sonuçlandığı zaman aha Diyarbakır gitti büyük Kürdistan kuruldu. Amerika’nın Ortadoğu planı budur ve bu uygulanmaktadır ve Türkiye’nin tepesindeki hıyanet içindeki artık gafletin falan ötesine geçmiş bu hıyanettir ve tarih buna hıyanet diyecektir ve bugünden demektedir. Sözde yöneticiler de bu planın içindedir Kürt açılımı da budur işte. Bunun karşısında bir tek kararlı olarak duran kurum İşçi Partisi olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri bile değil Türk Silahlı Kuvvetleri bile bunun karşısında gerekli direnci gösterememiştir ve gösteremediği için bakın şuanda durum nedir, Türk ordusu fuhuş düşmana gizli savaş belgelerini vermek vesaire yani bir itibarsızlaştırma saygınlını yok etme, sonuç itibariyle plan nedir. Amerika savaşmadan Türkiye’yi yenme şuanda da Türk Silahlı Kuvvetleri savaşmadan yenme stratejisine savaşmadan yenilme stratejisiyle cevap vermektedir. Abdullah Öcalan İmralı’ya konduktan sonra bu görüşmeler yoğun bir şekilde devam etmiştir Emre Taner MİT Müsteşarı bunu açıkça itiraf etmiştir. Gazetelerde bunlar uzun uzun yazılmıştır ve kayıtlara geçmiştir bakın, KCK iddianamesinde konuşma kayıtları var bu konuşma kayıtlarında Tayyip Erdoğan’ın ağzından bakın Özal’ın başını yediler ben biliyorum bu işin tehlikesini buna rağmen ben görüştüreceğim bunu söylüyorum yani Abdullah Öcalan’la MİT’i görüştürüyor bunu BDP milletvekillerine ve şeye söylüyor PKK’ya söylüyor yani merak etmeyin ben görüştüreceğim JİTEM falan değil yüzbaşı falan değil MİT Müsteşarı düzeyinde sizi görüştüreceğim. Bunu da aralarında PKK mensupları konuşuyorlar Tayyip Erdoğan bize bunu söyledi diye milletvekilleri. Alican Önlü de diyor ki o telefon konuşmasında MİT Müsteşarı düzeyinde bu defa farklı dedim MİT Müsteşarı düzeyinde arkadaşlarını ikna etmeye çalışıyor, anlamıyorsunuz hala ordu üzerinde bir inisiyatif oluşturmuş bunlar Tayyip Erdoğanlar. Öyle olmasa MİT Müsteşarı özel izinle ve tasarruf ile götürüp başkanla

25

Page 26: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:26

görüştürdüler Apo’yla görüştürüyorlar bunlar kayda geçmiş durumda mahkeme dosyalarında bulunuyor. Şimdi ben size daha önce hangi amaçla niçin görüştüğümü söyledim onu uzun uzun tekrar etmeyeceğim. Nasıl bir Amerikan planı var bu Türkiye’yi bölme ve bir büyük Kürdistan planıdır Amerika’nın dünya planının merkezindedir bu. Türkiye planı değil dünya planının merkezinde bugün büyük Kürdistandır yani Diyarbakır’ı da Urfa’yı da alabildikleri kadar mümkünse Karadeniz’e kadar çıkarak Kuzey Irak'a bütünleştirmek ve o orayı kurmak. Biz ne yaptık biz bunu 1987’den beri biliyoruz yayınlamışız açıklamışız bizde bununla o zamandan beri savaşıyoruz. Bizde Abdullah Öcalan’a bu büyük Kürdistan planına karşı Amerika’ya alet olma Avrupa’ya alet olma, İngiltere’ye, İsrail’e alet olma sonra ayak altında kalırsınız vesaire. Biz de bunun mücadelesini veriyoruz kimin adına İşçi Partisi adına partimiz adına parti olarak. Ha devlet Türk Devleti, Türk Devleti bazıları hayaller görüyor işte bir tane milli Türk Devleti var hayır Türkiye’nin milli bir devleti 1980-90’lardan sonra kalmamıştır. Hiç kimse hayal falan kurmasın böyle derinde bir milli devlet falan yoktur hani bazılarını belki hüsrana uğratıyorum ama yoktur arayan bulamayacaktır onu böyle bir direnci yoktur. Ancak bu millet ayağa kalkacak falanda bu direnci sağlayacak şimdi onun için mücadele ediyoruz. Ve görüşmelerimizde o zaman işte görüşme böyle yapılır milletin menfaatleri için halkın menfaatleri için görüşme bir o zaman 89-90’da yaptığımız görüşmeleri o zamandan fotoğraflarıyla vesaire yayınlamışız iftiharla bugünde iftiharla 6. basımını yapmışız ve size de mahkemenize de sunuyorum görüşme böyle yapılır. Burada ne var burada Avrupa’ya Sevr Anlaşması’na karşı çıkartıyoruz Apo’yu Sevr diyor, Turgut Özallar Sevr peşinde diyor doğru biz Sevr’e karşıyız diyor şimdi Sevrci oldular. Bu görüşmelerle PKK Sevrci yapıldı Türkiye’ye parçalama planının içine çekildi Suriye’nin denetiminden kurtarılarak Suriye’nin denetimindeyken hiç olmazsa Sevrci değillerdi. Çünkü Suriye Amerika’ya karşıydı ve Türkiye halkıyla birleşeceğiz fikri Ortadoğu ülkeleriyle birlik Amerika’ya karşı fikri Kemalist devrimin aydınlanması içinde biz yetiştik ve Kemalist devrim ortak zemindir fikri, Türkçe bizim ortak dilimizdir fikri bakın şimdi Türkçe eğitim deniliyor, Türkçe yargılama deniyor burarda Apo öyle demiyor ben diyor rüyamı bile Türkçe görüyorum diyor ne Kürtçesi diyor Kürtçe diyor eğitim dili olmaz. Biz diyor PKK’da bile Beka’da bile eğitimi Türkçe yapıyoruz Beka’da yapamadığımız Kürtçeyi Türkiye’de mi yapacağız. biz diyor bağımsız bir devlet kursak bile 50 yıl Türkçe bizim ortak anlaşma dilimiz biz bunları bunları söyletiyoruz bunları kitap yapıyoruz ve bunlar Türkiye’de fikir olarak yayılıyor ve Türk ismini benimsemek bu kitapta göreceksiniz Türkler bizim ağabeyimizdir elbette bu milletin adı Türk milleti olacaktır bu cumhuriyetin adı Türkiye Cumhuriyetidir. Şimdi aynı tarihlerde Sayın Başkan, ben yalnız Beka’ya gitmedim ben Avrupa’nın en büyük siyasi merkezi tarafından kurumları tarafından ve Avrupa’nın liderleri tarafından Lüksemburg’a davet edildim. Avrupa Parlamentosunda konuşan ilk Türküm, Ligra diye bir kurum vardır Liga Enternasyonel Konturasizmdi yani ırkçılığa karşı mücadele ligasıdır. Bu Avrupa büyük sermayesinin holdinglerin en büyük kurumudur yani Avrupa bankaları, Avrupa holdingleri ve ikide basın kurumu vardır gazeteciler federasyonu, sahiplerin federasyonu bir de gazeteciler federasyonu bu üç kurum beni belgelerini sunacağım 10 Temmuz 1991 tarihinde bana bir mektup yazarak Avrupa Birliği’nin zirvesindeki bir nolu yani Avrupa’nın bir nolu lideri Puuz’la görüşmek üzere ve bir konferans vermek üzere Avrupa Parlamentosunda ve aynı zamanda Plamdor denen altın tüy ödünü vermek üzere Lüksemburg’a davet ettiler. Ben bu daveti kabul ettim gittim bu da onun davetin programıdır bakın ben gittiğim zaman Kürdistan haritalarıyla haberler yapılıyor, Doğu Perinçek geliyor insan hakları savaşçısı altın tüy ödülünü Plamdor Avrupa ona veriyor ondan sonra konferans verecek şeklinde haberler Avrupa basınında. Gittik ve Avrupa’nın bir nolu adamı o zaman Puuz’la Lüksemburg Dışişleri Bakanıydı aynı zamanda bu 3 Troyka üçlü bir yönetim vardır Avrupa’nın tepesinde bunun bir yıl süreyle bir lideri olur o zamanki lideri Puuz’du işte benim Puuz şu zattır Puuz’la birlikte Avrupa’nın liderleriyle fotoğrafım onun tarafından kabul edildim bu da başka bir gazetede bu görüşmeyi yaptım, bu da Avrupa Parlamentosunun giriş kartı. Giriş kartında ne yazıyor problem Kürt sorunu Doğu Perinçek

26

Page 27: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:27

tarafından konuşma yapılacak. Ben bu seyahatimde burada hepsi belgelidir bize karışmayın dedim Ey Avrupalılar Ey Amerikalılar. Ben buraya bizim Kürt meselemize parmağınızı sok… Bu bizim meselemizdir biz çözeriz buna karışmayın. Kokteyller oluyor, toplantılar oluyor bana diyorlar ki yalvarıyorlar Sayın Perinçek evet ya Amerika’nın Avrupa’nın aleyhine bir şey söyleme deki; komünizmi öv, komünistimde, komünistlik savun her şeyi söyle Amerika’nın Avrupa’nın aleyhine lütfen, olur mu öyle şey ya siz benim, benim kişilik olarak çağırdınız benim fik… Sen Kürt meselesi diyorsun kürt meselesi konusunda bizi aydınlat diyorsun ben burada doğru fikri söyleyeceğim. Ben Abdullah Öcalan’a ne söylediysem Türkiye’de ne yazdıysam Avrupa Parlamentosunda da onu söyledim işte bu da onun resmidir. Bakın, bu Avrupa Parlamentosu salonudur üstte koymuş The kürden frage, işte türgen frage yani Kürt sorunu Türk sorunudur. Doğu Perinçek diyor; Kürt sorunu bizim sorunumuzdur Türk sorunudur bu benim sorunum dinleyiciler kürsüde, yine bir başka gazete kupürü, Körfez Savaşı hala devam ediyor bitmedi, kürsüde Doğu Perinçek ve Avrupa’nın 2 lideri. Yine başka bir gazete o da aynı başlığı atmış Avrupa Parlamentosunda konuşuyorum ve Kürt sorunu Türk sorunudur başlığını atmış bu da başka bir gazete. Hepsi içinde şunu söylüyor; Doğu Perinçek dedi ki bu soruna burnunuzu sormayın karışmayın. Hatta böyle aleyhime haberler şeklinde ve bir gazetede yanlış tribün yanlış kürsü yani sen geliyorsun Avrupa kürsüsünden Avrupa, Amerika’ya diyorsun ki buna karışma. Yine başka bir gazete ve bir gazetenin başlığı da yani Amerika’yı hedef aldı şeklinde başlıklar işte o da bu şunu iyice göstereyim Türk nasyonalizm, Türk milliyetçiliği iki nokta üst üste Amerika’ya karşı tavrı yansıtıyor bu da Fransızca çıkan bir Avrupa gazetesi ve burada da Puuz’la benim görüşme fotoğrafım. Şimdi ben Orhan Pamuk olmayı kabul etmedim. Bakın Türk aydınına bu operasyonlar yapılır Avrupa kürsüleri açılır, o alacağım ödülü de söyleyeyim bana altın tüy ödülünü verecekler. Altın tüy Nobel Barış Ödülünden çok daha kıymetli önemli bir ödüldür altın kalem, altın kamış diye de çevrilebilir Plamdor Fransızcası, bütün bunlar oldu işte bana Amerika’ya karşı konuşma şudur budur falan ben hiçbirini kabul etmedim. En son bir kokteyl ve resepsiyonla toplantı şey bir 5-6 günlük bir süreç bağlanıyor. Programa göre orada bana ödül verilecek bana ödül verilmedi bende Türk milletimin gururuyla bana hani ödül verecektiniz demedim ödül almadan döndüm. Ödül verilmek için yapılan resepsiyon bütün Avrupa büyükleri toplanmış en sonda adamlar, ödül verilecek onun için Doğu Perinçek geliyor diye manşet atan Avrupa basını gösterdim demin, ödül verilmedi ve bende hani ödül verecektiniz demedim kendi kendime dedim ki oh doğru bir tavır almışsın. Kendimi onayladım ve döndüm ha ben orada şey yapsam onların dediği gibi yapsam Amerika, Avrupa’dan daha böyle dikkatli bahsetsem yuvarlatsam lafları falan onu da ima ediyorlar seni Türk politikasında büyüteceğiz yani Türk politikacıları nasıl büyütülüyor. Turgut Özallar, Tansu Çillerler, Tayyip Erdoğanlar hangi süreçlerde yumuşatılarak kucağa alınarak o koltuklara oturtuldu. Ben bunu kendi kişiliğimde bu olayda yaşadım. Ve buna boyun eğmedim ve bunun için buradayım buna boyun eğmediğim için buradayım ve size hükmedenler size bu kararları aldırtanlar, size bunları dışarı bırakmayacaksın, biz büyük Kürdistanı kuruyoruz Türkiye’yi bölüyoruz sizinde göreviniz bunları burada tutmaktadır diyenler işte bu süreçlerde kucağa alındı. Bunu iyi bilin ve böyle yetkiler altında bu yargılama yürütülmektedir. Şimdi bunun çözümü vardı bakın ben size niçin burada olduğumuzu anlatmak için bi 5 dakikalık bir görüntü arz edeceğim biz on binlerce Kürt’e Sayın Başkanım şimdi görüntüsünü göreceksiniz Diyarbakır’da hadi bugün bağırsınlar kahrolsun Amerika’da diye slogan on binlerce Kürt 40-50 bin Kürt, Kürt’ümüz öyle 10 kişi, 30 kişi, 40 kişi falan değil. Orada var mı bugün PKK’dan başka oralara girebilen parti Türkiye’nin birliğini savunan bir parti olarak o halkımızla birleştik Kürt halkını kazandık 91, o yüzden operasyonlarla karşılaştık liderlerimiz öldürüldü ve bugünde aynı operasyonun bir devamı olarak buradayız bazı görüntüleri daha önce göstermiştim. Fakat bunlar farklı görüntülerdir yeni arkadaşlarımdan rica ettim, hepsi beş dakikadır sanıyorum zamanımı da aşmadım ha benim savunmam budur Sayın Başkan, şu 5 dakikadır benim savunmam bu davayı İşçi Partisi açısından da burada içeri atılan diğer

27

Page 28: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:28

yurtseverler açısından da aydınlatan olay budur Türkiye’nin birliğini bütünlüğünü, savunan halkıyla birleşmek isteyen halkını kazanmaya çalışanlar burada hapse atılmıştır ve o devam etmektedir ne zamana kadar işte o büyük Kürdistanı adamlar kuramayacaklar onu da söyleyeyim evet buyurun.”

Salonda sesli ve görüntülü video izletildi.Sanık Doğu Perinçek:”Bunun kitabını da hem sizlere hem Sayın Savcılara Kemalist

devrim 4 ve 7 olarak 6 kasetle birlikte CD’siyle yoğun diskle birlikte kitaplarını da avukatlarım size arz edecek. Kürt milliyetçiliğine tavır alıyoruz net bir şekilde, bu Cizre’ydi, Cizre’nin tamamı oradadır ve PKK barikatını yararak o kalabalık gelmiştir ona dikkatinizi çekiyorum PKK barikatını yararak gelmiştir o kalabalık. Batman bugün herkes oralarda yapılan haksızlıkları söylüyor o zaman marifetti Kürt’e yapılan haksızlığa tavır almak. Sosyalist Parti Genel Başkanı olduğu bakın on binler Sosyalist Parti diyor PKK demiyor. Var mı bugün oralarda Amerikan emperyalizminden bahseden kaldı mı Amerikan emperyalizmi seni kurtarır diyorlar. Kahrolsun Amerika sloganı bakın on binler kahrolsun Amerika diyor, teşekkür ederim. “

Salonda sesli ve görüntülü video izletilmeye son verildi.Sanık Doğu Perinçek:”Burada aynı zamanda ben milletime ve Türkiye’nin bugünkü

çaresizliğine bir çözüm modeli sunuyorum Kürt nasıl kazanılır, nasıl Türkiye’yle birleştirilir, nasıl bütünleştirilir, nasıl emperyalizmin planlarına karşı bu halk birleştirilir sayarak, severek, haksızlıklara karşı çıkarak ona Ege’den, İstanbul'dan, Zonguldak’tan, Ankara’dan el uzatarak bu modeli o zaman biz oturttuk bu modeli oturttuğumuz zaman bunun arkasından bizim 10 liderimiz öldürüldü, onları size izlettim resimlerini gösterdim Diyarbakır liderimiz, Şırnak liderimiz, Tunceli liderimiz, Maraş liderimiz, Nusaybin liderimiz 10 liderimiz öldü kim öldürdü, Gladyo öldürdü kontra gerilla öldürdü, bir kısmını da PKK öldürdü biz iki cephede savaştık ona rağmen bu büyük gücü biz bunları yaptığımız zaman Abdullah Öcalan, sosyalist parti benim altımı kazanıyor çekiyor ve biz bunu yaptığımız zaman Türk Devleti şu formülü üretti. Cumhuriyet Halk Partisine dedi ki; sen PKK’ya anlaş 22 mebusunu, mebus ver Özal çağırdı o zaman milletvekili olmamışlardı hep yöneticilerini bunu bana isimlerini de veriyorum, Mahmut Dalanak daha sonra Kars milletvekili oldu Adnan Ekmen daha sonra Mardin milletvekili oldu, bizi Özal çağırdı dedi. Sizden bir şey istiyorum demiş Özal bunlara Doğu Perinçek’le birleşmeyeceksiniz, neden? Çünkü Doğu Perinçek Amerika’ya karşı onların Büyük Kürdistan projesini federasyon ve Türkiye’yi bölme projesinin karşısındaki güç abartmıyorum bu güçtür. Cizre’de kendi gözlerimle gördüm PKK’nın kurduğu barikatı halk yardı geçti bunun arkasından ne oldu. Bir, o proje uyarınca Cumhuriyet Halk Partisinin içine 22 milletvekili verdiler bize de 4 milletvekili önerdiler Murat Karayılan bana Avrupa’dan telefon etti herhalde MİT’te dinlemeleri vardır kayıtları çıkar bir gün. Cumhuriyet Halk Partisinden 4 milletvekili Şırnak, Diyarbakır, listenin başı onu da reddettik. Cumhuriyet Halk Partisi Türk Devletinin o, o zamanki Amerika’nın planı çerçevesinde PKK’yla işbirliği yaptı Abdullah Öcalan milletvekillerini yazdı söyledi ben dedi o 22 milletvekilini tayin ettim yani Türkiye mi seçti zannediyoruz Abdullah Öcalan yazdı 22 milletvekilini, milletvekili yaptı. O planın da içinde yer almadık onun için şuan sizin mahkemenizin sorumluluğu çok büyüktür, sizin mahkemeniz öyle birtakım insanların hakkında yok tahliye edecekmiş etmeyecekmiş falan filan değil siz Amerika Birleşik Devletleri’nin BOP eşbaşkanlığıyla birlikte ve PKK ile birlikte bakın bu üçlü oluşmuştur Amerika, BOP eşbaşkanlığı, PKK bu üçlü. Ve Kürdistanın başına da öyle Barzani falan getirilmeyecek PKK getirilecek onu da hayal kuruyor ben basında okuyorum. Efendim Kürdistan kurulacakmış Barzani onun tepesine oturtulacakmış. Barzani bir aşiret lideri PKK, Kemalist devrimin nimetlerini almış bir Türkiye Kürt’ünün örgütüdür ulusaldır toplayıcıdır aşiretçi değildir. Amerika’nın planında Kürdistanın başı PKK’dır. Bunu da göreceğiz yok Amerika PKK’yı tasfiye edecekmiş bunlarda büyük hayallerdir. Türkiye bir devletin yaptırım gücü devlet kuvvetli olacak öyle mağdur falan değil devlet kuvvetli olacak kuvvetli olan birliği sağlayabilir. İki, Kürt’ünü kazanacak Kürt’ünü bağrına basacak işte İşçi Partisi'de bunu Sosyalist Parti ve İşçi

28

Page 29: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:29

Partisi bunu ispatlamıştır benim genel başkanı olduğum parti. Sizin mahkemeniz, sizin mahkemeniz bu süreçte ne yapacak bizim hakkımızda bir karar verecek değilse o hiç önemsiz bir karar hiç önemi yok onu tarih yazmayacak. Ama şunu tarih yazacak İstanbul'da bir mahkeme kurulmuştu o mahkemede Türkiye’nin bölünmesi ve Amerika’nın güdümünde bir sözüm ona ona Kürt de demiyorum ben kukla devlet, o kukla devletin kurulmasında öyle bir mahkeme vardı ve onlarda böyle bir rol oynadı. Ona hala ona karar vereceksiniz yani ben sizden umudu kesmiş değilim yani burada arkadaşlar konuşuyorlar onlardan farklı düşünüyorum onlar tamam siz bittiniz, yoksunuz, siz olumlu karar veremezsiniz ben o ümidi kesmiş değilim ben insandan ümidi kesmem. Bakın bunlar çok önemlidir bugünler gelir geçer Sayın Yargıçlar. Şu yaşanan günler geçer ufak ikballer bilmem neler şunlar bunlar falan bunların hepsi geçer ama büyük bir hakikat vardır bu Türkiye Cumhuriyeti yeniden bir devrim yaparak bütünlüğünü birliğini sağlayacak Türkünü Kürt’ünü birleştirecek tek bir Türk milleti içinde tek bir Türk milleti içinde, Kürt’ün gerçekliğini de kabul ederek. O zamanla tarih içinde o kaynaşacak ve gidecek bu olacak ha bu olduktan sonra sizin çocuklarınız, torunlarınız, siz yaşayacaksınız bunları göreceğiz hep birlikte. Oralarda gurur duyacağınız bir tavır alın ve kararlar verin benim sizden talebim budur, teşekkür ederim.”

Sanık Oktay Yıldırım söz istedi, verildi:" Sayın Başkanım, yaklaşık 41 ay oldu ben tutuklanalı. Konuşmaya nereden başlamak lazım neyi anlatmak lazım açıkçası onu saptamakta çok zorluk çekiyoruz. Çünkü bu geçen zaman içerisinde anlatmadığımız söylemediğimiz bir şey kaldı mı bizde bilmiyoruz kalmadı. Davanın bu ülkedeki hukuk sistemini ve mahkemeyi ne hale düşürdüğünü mü anlatsak, ülkenin kendisini ne hale düşürdüğünü mü anlatsak, neresinden başlasak bilmiyorum. Şuna dikkatinizi çekmek istiyorum Sayın Başkanım, bakın burada yaptığımız yargılamada biz bir şey yapıyoruz biz fiili ve eylemi sorgulamıyoruz biz süreci sorguluyoruz, zamanı bir düzlem olarak düşünün Sayın Başkanım düz bir çizgi olarak düşünün. O çizginin sonu da suç oluşturan fiil olsun suçun eyleme dönüştüğü fiil olsun o çizginin başında da bir adam olsun bir yere gitsin çizginin biraz ilerisinde birisiyle buluşsun suç mudur? Değildir, biraz daha ilerlesin zaman çizgisi o adamla bir kere daha karşılaşsın bir kere daha toplantı yapsın bir kere daha otursun suç mudur? Hayır değildir. Biraz daha ilerletin bu çizgiyi başka bir şey daha yapsın suç olmayan suç mudur? Değildir biz neyi sorgulamalıyız o çizginin sonundaki suçu oluşturan eylemi sorgulamalıyız. Ha bu çizginin o suç eylemine varıncaya kadar ki bölümleri eğer suç gerçekse suç gerçekten o kişiler tarafından işlenmişse. Ancak o suçun varlığını destekleyici karineler olabilir tanık bile olamaz karineler olabilir ancak. Şimdi burada hayali bir suç var, suçu işleyen belli, suç belli, fakat biz bu suçu hayali kişiler üzerine atarak fiilide bırakıp o sürecin ta başına dönüp 2 kişinin birbiriyle konuşması üzerinde yoğunlaşıyoruz. Sorular bunlar, filancayı tanıyor musun, tanıyorum size ne, falan yere gittin mi, gittim kimine suç mu? Hayır, ama insanlar öyle bir noktaya geldi ki Sayın Başkan, öyle bir noktaya geldi ki insanlar artık suçun oluştuğu o zaman çizgisinin sonundaki eylemi konuşmuyor o, oraya gitmiş olması da iftira o kişiyle konuşmuş olması da iftira ama iftiradır kendi şalınla dolaş oyna demiyor, diyemiyor artık insanlar. Hayır, gitmedim hayır konuşmadım bunu ispatlamaya çalışıyor insanlar ve ola ki hasbelkader savcılık makamı o 2 kişinin birbiriyle görüştüğüne dair bir tek imaya rastlasa bir tek imaya rastlasa eylemi oluşturan suçu oluşturan eylemle hiç kimse ilgilenmeyecek Sayın Başkanım, ona gerek kalmayacak çünkü. Suç teşkil etmeyen bir karşılaşma bir konuşma doğrudan o eylemi yapmış olduğu yolunda hüküm kurmaya karine sayılacak iş o noktaya dönüştü artık, sorulan sorular bunlar. Bütün sorular şunun üzerine toplanmış sayın üyeler ve savcılık makamı Alparslan Arslan içki içiyor muydu? Sanane, sanane Alparslan Arslan’ın dini eğilimleri yoğun muydu? Kime ne günde 2 şişe şarap içen bir adamın başörtüsü yüzünden adam öldüremeyeceğine dair hukuksal bir karine var mı? Ben size bir örnek anlatayım; Neyzen Tevfik bir gün büyükte bir mutasavvıftır, bir gün Allah’a sitayiş ederken şöyle demiş; Ey demiş büyüklüğüyle övünen, şu halime bak da büyüklüğünden utan yanındaki arkadaşlarından biri

29

Page 30: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:30

dürtmüş hemen manyak mısın demiş Neyzen ne biçim konuşuyorsun çarpılırsın demiş. Sanane lan demiş ben o kapının köpeğiyim, ister çemkiririm, ister yamanırım demiş, her gün şarap içen bir adam. Şimdi iş öyle bir noktaya geldi ki biz oturduk işi gücü bıraktık bütün sorular bunun üstüne kurulu, Alparslan Arslan namaz kılar mıydı? Kaç gün önce başladı namaza, 6 ay önce mi başladı 1 sene önce mi başladı. Size ne size ne o belki takla atarak ibaret ediyor, size ne kime ne buradan nasıl bir karine oluşturacaksınız, ha buradan şu çıkacak; hükümeti kurtaracak cinayet dini motivasyonlarla işlenmemiştir. Çünkü o adam içkicidir çünkü o adam keştir sonucu çıkarılacak bütün sorular bunun üzerine kurulu herkese Alparslan Arslan içki içer miydi? Kaç gün önce namaza başladı, şöyle miydi böyle miydi. tanık cevapları da standart gelen Süleyman Esen efendim safın tekiydi çok saftı. Hiç böyle şeyleri olmazdı, yani içki içmezdi ama oturur kağıt oynardık falan tanık cevapları da tamamen Süleyman Esen’i korumaya yönelik. Bu o kadar kolay görünüyor ki Sayın Başkanım o kadar bariz ortadaki bu artık biz burada Alparslan Arslan’la veya Osman Yıldırım’la bizim ilişkimizi konuşmuyoruz artık. Bizim iddia edilen ilişkimizi bir ilişkimiz var mı yok muyu konuşmuyoruz bu oradan çıkalı çok oldu. Hatta belki de hiç o düzleme girmedi bu o ilk günden itibaren belliydi, mahkeme öyle bir duruma düştü ki artık eylemleri meylemleri konuşmuyoruz bunları konuşuyoruz. Şimdi en son bir Ataşehir keşfi yapıldı Sayın Başkanım. Sayın Başkan, bu olur mu ya bu anlatılır Sayın Başkanım siz bunu kimi anlatabilirsiniz, benim avukatıma niye yazmıyorlar biz Ataşehir’e keşif yazmaya gideceğiz ey avukat gel de müvekkilinin haklarını kolla diye niye yazılmıyor savcı nasıl teklif edebiliyor o arabanın içinde devletin hakimine sayın hakimim gel biz bulamadık ama şu eve gidelim diye nasıl yapıyor bunu. Biz burada bas bas bağırdık zamanında bomba bomba bo… Nerde kim imha etti kardeşim bu bombaları bu kararı nasıl verdiniz dedik, kimin haberi var bu karardan benim bunu görmeye hakkım var, o delil torbası açılırken müvekkilim, avukatımın orada olmaya hakkı var, imha kararı verdiğinden avukatımın haberi olmak zorunda, itiraz etme hakkı var. Parmak izi incelemesi yapmamışsın, avukat görmemiş, imha kararı veren hakim görmemiş, bir tane holdingin bahçesinde 2 tane polis masa başında bir tutanak tutmuşlar biz bunları imha ettik, nasıl benziyor değil mi Sayın Başkanım. Benim avukatlarım o gün gelip Beşiktaş Adliyesinin kapısında nöbet tutamadığı için ondan haberdar olamadılar. Avukat Zeynep Küçük gelip burada nöbet tutmasaydı bu keşiften de kimsenin haberi olmayacaktı. Gazeteciler evin önünde pusuya yatmış, polis orada pankart açmış neredeyse, Osman bak biz buradayız. Osman Yıldırım gelecek evi bulacak ondan sonra orada bir şov Osman Yıldırım evi gösterdi falan. Zavallıca çabalar bunlar başkanım yazık yazık ayıp. Şimdi biz burada aylarca 41 aydır tutukluyum 2 yılı geçti biz burada size yoku anlattık Sayın Başkanım, yoku anlatmaya çalıştık biz burada bir imkansızı yapmaya çalıştık yok nasıl anlatılır. Osman var ya size yoku gösterdi aldı bu muteber Osman, tamam mı aldı bir ifade verdi bu dedi ki; ben dedi biliyorum dedi koca devlet koca devlet düştü bu Osman’ın peşine bak şimdi ben size bir şey söyleyeyim Sayın Başkanım. bakın, bir şey okuyayım ben size bu muteber Osman burada çıkartmışız zamanında, 12 Mart 2008 de diyor ki; dubleks villalar, gizli tanık 9 diyor ki; dubleks villalar, aynı ifadenin 132. sayfasında diyor ki; villa değil diyor site diyor ki; ikili daireler vardı karşılıklı, 122. celsede diyor ki; yine villa diyor aynı celsede diyor ki; yok bu defa site değil diyor tekrar vazgeçiyor siteden villa villa diyor tamam mı Sayın Başkanım, 125. celsede tekrar bu defa diyor ki; dubleks diyor yeni yapılan dubleksler diyor. Bu defa bir sayfa sonra diyor ki, 3 katlı, 2 katlı, 4 katlı yani 3 ay mı desem, 3 gün mü desem, 3 yıl mı desem böyle bir şey yerseniz. Bir soruyoruz burada o da nasıldı ev nasıldı, falan filan dubleks olduğunu kanıtlayabilmek için burada bana cevap veriyor oturduğum odanın diyor balkona açılan kapısı var mıydı yok muydu bilmiyorum diyor şeye mutfağa açılan kapısı yani dubleks evlerde mutfak genelde salonun orta yerinde olur oradan bir giriş çıkış olur falan ya ona şey yapmak için. Devam ediyor Osman Yıldırım ondan sonra tekrar geliyor bir daha diyor ki; hayır siteydi falan bu adamın ifadelerine güvenerek siz koca devlet düşüyorsunuz Sayın Başkanım bu adamın peşine sonra bu adam bu evden de vazgeçiyor burada yok diyor o ev değildi diyor 2. bir ev vardı diyor

30

Page 31: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:31

düşüyorsunuz kilometrelerce koca devlet orada yol geziyor Sayın Başkanım. Onun sonucuna gelmeden sonra burada bütün o fiyaskodan sonra bütün o utançtan sonra Savcı Fethullah Kaya’ya soruyor; Recep Özkan'ın diyor hangi evine gittiniz diyor, Sayın Başkanım Recep Özkan'ın diyor hangi evine gittiniz diyor Fethullah Kaya’ya soruyor burada. Yazıktır ya devletin Savcısına yazıktır Sayın Başkanım vallahi yazıktır, burada sonra Osman bize yoku gösteriyor size yoku böyle çatır çatır gösteriyor size bütün mahkemeye Türk hukuk sistemini oradaki hakime, savcıya herkese. Sonra biz yokun komşularını dinlemeye başlıyoruz Sayın Başkanım, yokun komşusu bunlar. Şimdi bu adam burada dedi ki; o ev değildi dedi 2. bir ev vardı dedi başka bir ev, ve buna itibar edilerek o 2. evi dedi elimle koymuş gibi bulurum buna itibar edilerek gidildi keşif yapıldı. Şimdi eğer biz Osman Yıldırım’ın 1. beyanına itibar ettiysek yani Recep Özkan'ın evini kastettiğini itibar ettiysek bir o keşfe niye gittik niye gidildi o keşfe. Yok, 2. beyanına biz itibar edip o keşfe gittiysek bize 2. bir gösterecek şeyiyle umuduyla gittiysek o komşular neyin nesiydi niye dinledik o karardan neden rücu edilmedi. Adam burada ayan beyan kalktı dedi ki; bu ev değildi başka bir evdi dedi bende onu elimle koymuş gibi gösteririm size dedi, polisler orada pankart açtılar basın pusuya yattı, şurada her söylediğimi tam tersinden yazan adamlar bunlar her söylediğimizi tam tersinden yazan adamlar pusuya yattı. Bulunamadı biz niye dinledik o komşuları geldi buraya bir kadıncağız. Sayın Başkanım o kadın burada hüngür hüngür ağladı ben tanımıyorum bu adamların hiçbirisini görmedim diyor kadın, kadına soruyor kafasında şapka vardı diyor kadın, saçı ne renkti diyor. Şapka vardı kafasında şapka görmedim, şapka ucu görünüyordur belki saçının zorla belki Veli Küçük’e benzer. Belki ucundan çıkarırız bir ima alırız belki, Sayın Hakim soruyor; biz bu soruyu bilgisayarda Excel programına sorarız, bir liste hazırlarsınız rakamları yazarsınız, sorarsınız size yüzdesini verir Excel programı o rakamları kıyaslar birbiriyle yüzde kaç benziyordu diyor otomasyon sistemi mi bu kadın Sayın Başkanım. Bu kadın böyle bir rakam verebilir mi, burada diyor bu kadın ben yüzde rakamı vermedim bunu polis eklemiş diyor. Böyle bir şey veremem ben yani ben şimdi şurada herhangi birisinin suratıyla Türkiye’nin en ünlü ressamlarından birisidir Nurettin Orhan, rahmetli oldu benim öğretmenimdir ben onun atölyesini girmeye izin verdiği nadir birkaç öğrencisinden biriyim böyle karakalem falanda çalışırım. Hakikaten bir fotoğrafınızı herhangi birisinin fotoğrafını önüme koysanız ben fotoğrafın üzerinde yüzde 50 oranında yüzde 40 oranında oynama yapsam sizi temin ediyorum o fotoğrafı Bülent Ersoy’a benzetirim ben. Yüzde 40’la Bülent Ersoy’a benzetirim ben o fotoğrafı böyle bir şey var mıdır? Burnu benzemiyorsa o adam değildir tanıma ve teşhis güvenlik birimlerinde bir kurstur bir uzmanlıktır, alnı üst dudağı, çenesi, bunlardan biri benzemiyorsa o adam değildir. Ama yüzde kaç benziyordu diye sorduğunuzda, otomatik olarak benziyordu algısını kabul etmiş olursunuz benzemenin oranını belirlemiş olursunuz. Biz ne diyelim buna çok zekice bir hilemi mi diyelim ayıp mı diyelim Başkanım ne diyelim biz buna. Gözlerim aynı renktir ama benim burnum Gargamel burnudur, aynı adam değilimdir ben. Ama çaba şuysa eğer bunu anlayabilirim o iki evden birinden hangisi uyuyorsa onu uyduralım yani gidelim Osman’la o evlerden hangisini gösterirse bir tanesinde karar kılarız. Evde mi gösteremedi komşuları dinleyelim belki onların ağzından imalı bir şeyler duyarız. O da olur yani imalı şöyle bir baksa ya bu adam andırıyordu dese o da olur mu amacımız bu mu bizim Sayın Başkanım. Bomba davası mahkemenizden tefrik edildi Sayın Başkanım ben burada 1000 sayfalık bir kitap tutarında konuştum bunun 420 sayfasını yazdım onu gideceğim o mahkemede yine konuşacağım onları Sayın Başkanım nasıl parmak izi raporu 3 gün sonra çıkıyor nasıl jandarma kriminal raporu, bunların hepsini tek tek konuşacağız burada değil artık onu konuşmayacağız burada. Burada neyi konuşacağız ben Osman Yıldırım’la bir yerde oturdum mu, Osman Yıldırım’a talimat verdim mi, bomba verdim mi, Danıştay cinayetine giden adamları ilişkim var mı benim bunlarla onu konuşacağız değil mi Sayın Başkanım. Bir de burada bir Ergenekon örgütü var mı ben onun üyesi miyim ve bütün bu ifadeleri şeylerin iddiaların yegane kaynağı Osman Yıldırım’ın ifadesi. Osman Yıldırım muteber adam, polis Osman’ın ifadelerine dayanarak 2007 yılında dayanıyor

31

Page 32: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:32

Ataşehir’in kapısını 2007, bu kışta olabilir yazda olabilir güzde olabilir tarihini hatırlamıyor. Ama kesin 2007’ydi diyor; oradaki komşu hayırlı olmuş yani komşuyu dinlediğimiz doğru değil ama hayırlı olmuş 2007’de polis dayanmış oraya o kapıya. Bu durum polisin nasıl büyük bir rahatlıkla soruşturma Ergenekon olduğu zaman ben hakimi de savcıyı da sinkaf ederim demesini açıklıyor Sayın Başkanım işte. Açıklıyor yani polis kafaya koymuş, bu durum Savcı Zekeriya Öz’ün ben 12 Haziranda gözaltına alındım 15 Haziranda Ankara’dan Danıştay dava dosyasını niye istediğini açıklıyor. 15 Haziranda dava dosyasını istiyor Savcı Zekeriya Öz müneccim mi savcı. Bu durum savcının polislerle beraber bütün yasaları çiğneyerek Sincan Cezaevine geceleyin gidip gece tutukluları sizi revire götüreceğiz diye kandırıp odalara gelip onlarla nasıl ilişki kurduğunu nasıl bugüne gelen sürecin taşlarını döşediğini açıklıyor Sayın Başkanım. Bu hepsini açıklıyor işte ve bunun gibi açıklayan bir sürü burada olay var. Ama biz bunların hepsini anlattık Sayın Başkanım, ne hikmetse biz şey olamadık bu burada bir ikna duvarını mı yıkamadık, başka bir bizim aşamadığımız bir şey mi var bilmiyorum yani 41 ay 41 ay Sayın Başkanım adam öldüren çıkıyor 41 ay. Ondan sonra ne oldu biliyor musunuz, biz bunları size anlatamadık Osman yoku da gösterdi yetmedi Osman bizi yumrukladı sonra siz anlamıyor musunuz dedi bak ben size bi anlatayım dedi Osman yolda Doğu Perinçek’i yumrukladı. Ben Doğu Perinçek’le burada en fazla fikri tartışmaya giren adamlardan biriyim yazılarımızla birbirimizi eleştiririz, çok büyük bir zevkle yaparız bunu. Onu tanıdığım her dakikadan onur duydum, ne dedi biliyor musunuz; o yumruğu yedikten sonra ne dedi biliyor musunuz, dağda dedi Mehmetçik ölüyor dedi ya dağda asker kurşun yiyor dedi ben burada bir yumruk yemişim çok mu ne olacak. O yumruk size atıldı, bize atıldı, o yumruk mahkemeye atıldı, o yumruk Doğu Perinçek’e atılmadı ki Sayın Başkanım. Ama bizim bunu anlamamız gerekirdi nereden anlamamız gerekirdi biliyor musunuz, savcının korumasının şurada Türk askerini dövdüğü gün bizim bunu anlamamız gerekirdi. Ha bu süreç nereye gidiyordu dememiz gerekirdi, o polis burada o askere giriştiği gün bizim onu anlamamız gerekirdi Sayın Başkanım, biz anladık da zaten, anlattık da sonra Osman yumruk attı. Şimdi memleketin geldiği duruma bakınız ve bu Osman Yıldırım’ın şeyleri ifadeleri ne kadar muteberse bakın buraya çıkarttım tek tek anlatmayacağım size artık ben yoruldum bunları işte 12 Martta diyor ki; Muzaffer Tekin’in koruması verdi, 3 sayfa sonra kendisi verdi diyor, sonra diyor ki; Veli Küçük verdi, ondan sonra tekrar diyor Muzaffer Tekin verdi öbürü talimat verdi, sonra diyor ki; bizzat Oktay Yıldırım verdi bombaları, sonra tekrar diyor ki; hayır diyor Veli Küçük verdi, böyle bir reza… Bunu nasıl anlatayım burada işte Sayın Başkanım burada, burada şu kadar ben bunu anlatmayacağım artık siz bunu dinlediniz Sayın Başkanım bu muteber adam bu adamın beyanları ifadeleri koca devleti peşine taktı keşfe götürdü bu adamın beyanları ifadeleri bizi burada tutuyor. Bu adam yumruklarını biz muhatap oluyoruz burada, bu adamın tekmelerine Mehmetçik burada muhatap oluyor dışarıda da Mehmetçik bu devleti bölmek isteyenlerin tekmelerine, alçakça saldırılarına muhatap oluyor Sayın Başkan. Türkiye Cumhuriyetinde bir tane adam kalması bunu savunacak, ben bunu ölünceye kadar savunacağım. Şimdi Ogün Samast şey olmuş çocuk yasasından yararlanacakmış Sayın Başkanım, taş atan çocuk sınıfına girecekmiş Ogün Samast. Ogün Samast ne yaptı biliyor musunuz, Hrant Dink’i öldürdü, ben ne yapmıştım biliyor musunuz, Hrant Dink’in Türklüğe hakaret ettiği bir davaya müdahil olmuştum ve bu mahkeme huzurunda şöyle demiştim; Ogün Samast, Hrant Dink bugün mezardan kalksa Türk milletine aynı hakareti gene etse ben bugün yine gider o mahkemeye müdahil olurum. Ben bugün o dava açılmamışsa bizzat kendim gider açarım ama dava açarım, dava ederim onu Ogün Samast Hrant Dink’i öldürdü, 19 Ocaktı Sayın Başkanım ben 20 Ocakta, 20 Ocakta Yeni Hayat Dergisinde yayınlandı bakın bu yazı, ben ne yazdım biliyor musunuz? Ben şöyle yazdım; Hrant Dink vuruldu başına 4 el ateş edilerek gazetesinin önünde vuruldu. Elbette çok üzüldüm Hrant Dink’in vurulmasının hem de bu ülkede vurulmasının doğuracakları sonuçları tahmin edebildiğim için çok üzüldüm. Bu ölümün bu ülkeye verebileceği zararı bildiğim için çok üzüldüm, benim kaygım, marjinalleştirilmeye çalışılan milli duruşla ilgilidir. Benim kaygım, bundan sonra oluşacak

32

Page 33: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:33

olan tüm milli tepkilerin bu tramvaya takılıp kalacağıyla ilgilidir. Benim kaygım namus bayrağını taşıyan namussuzların namus kavramına zarar vermesiyle ilgilidir. Benim kaygım bu olaydan önce neredeyse suç sayılan ben Türküm cümlesinin bu olaydan sonra belki de en provokatif cümle olarak algılanabileceğiyle ilgilidir. Bu ortamı fırsat bilen millet ve vatan düşmanlarının ise pervasızlık sınırlarının nereye kadar genişleyeceğiyle ilgilidir ve sadece sonunda şu bölümü okuyayım. Şimdi Irak’taki Türkmen katliamına gösterilecek tepki bu tramvaya takılacak. Kıbrıs için oluşmaya başlamış olan hassasiyet bu olaya kurban edilecek. Türk varlığı için söylenecek her söz ve yazılacak her kelime derhal Şişli’deki kanlı sokağın müsebbibi olması suçlamasıyla karşılaşacak. Hrant Dink vuruldu ve öldü. Basılan bu düğmeden sonra ölecek her şey için ölecek Türk ulusunun başı sağ olsun. Bu ölümden ve bundan sonrakilerden kim nemalanacaksa onlar sevinecek, mutlu olacak biz çok üzüldük. Çünkü kayıp çok büyük olacak Hrant Dink’ten daha büyük olacak bu kaybı önlemek için sessizce toprağa düşen kahramanlar ise ölmeye devam edecek sessizce Türk ulusu basın sağ olsun. Şimdi o kahramanlara fuhuş çetesi, suçlamasıyla Sayın Başkanım baskınlar yapılıyor, her gün gazetelerde sayfa sayfa manşet manşet ve demişim ben sizin bu kitabı okuduğunuz tarihte yaşananları tanık olduğunuz hukuk katliamını dahi o zamandan görüp yazmışım işte bugün, Atatürkçüyüm, milliyetçiyim, AB’ye, ABD’de mandasına karşıyım diyenler derhal Ergenekoncu diye yaftalanarak sabaha karşı evinden alınmıyor mu. Sayın Başkanım, Ogün Samast serbest kalacak, Ogün Samast, Hrant Dink’i öldürdü. Ben Hrant Dink’in ölmesini istemezdim Hrant Dink’in söylediği sözden dolayı utanarak özür dilemesini isterdim Türk milletinden ben bu yaşıma kadar Türk milletinin ekmeğini yedim beraber yaşadık. Bu kastını aşan bir sözdü demesini isterdim, bunun için uğraştım ama o gitti Hrant Dink’i öldürdü o şimdi serbest kalacak biliyor musunuz. Çocuk o yargılayacaklar onu taş atan çocuklar, geçen gün polisi vuran çocuk taş attığı için serbest bırakılan çocukmuş biliyor musunuz. Yarın Osman Yıldırım’da serbest kalacak yarın Osman Yıldırım da bu davada şu kadar tutukluluk, bu kadar tutukluluk diye serbest kalacak Sayın Başkanım. biz çünkü rehineyiz KCK, PKK, Kürdistan projesinin rehinesiyiz biz bak adam çıkmış orada diyor ki Sayın Başkanım, ben diyor Kürdistanı kuracağım diyor. Bayrağını da sallandıracağım diyor biz bunların hiçbirisini söylemedik Sayın Başkanım. Adam diyor ki; cumhuriyet rejiminin bu ülkeye dayattığı zulüm bu hale getirdi bizi diyor, diyor ki; 2. cumhuriyetin kurulacağı bu dönüşümü anlamayan statükocular diyor, herkes ikiye bölündü Sayın Başkanım bir hukukçu Anayasa Mahkemesi Başkanı da çıkıyor diyor ki; statükonun kibirli temsilcileri diyor, bakar mısınız hukukçular bölündü hukukçular doktorlar bölündü. Ben burada 2,5 yıldır uzun oturduğum zaman çok yoğun ağrılara muhatap olmak zorunda kalıyorum ve ara ara yürüyorum siz bunu biliyorsunuz, gidiyorum çok daraldığım zaman bir iğne vurduruyorum kendime ve devam ediyorum sürece. Çünkü artık tamamen kaslar yok oldu neredeyse geçen gün yine 19 Ekimde dayanılmaz hale geldi ağrılarım akşama doğru, ben yine doktora gittim Sayın Başkanım. Nasıl karpuz gibi bölünmüşüz ortadan ikiye bir doktor ne hale gelmiş onu anlatıyorum size, anlattım uzun bir hikaye özetleyerek dedim ki; hocam sadece bir iğne vurun ağrı kesici adını da söyledim bir de etkisini gösterene kadar 10 dakika o şeyin ambulansın sedyesinde yatayım sonra duruşmaya geleceğim. Beni bir odaya soktular doktor, doktor dedi ki sizin durumunuz ambulansta yatmayı gerektirecek bir durum değil peki iğneyi nerde vuracaksınız dedim, buradakiler dedi iğnenin vurulacağı bir yer tesis etmemişse bu benim sorunum değil dedi. O tahtanın üzerine yatıp orada iğne, ben dağda ayakta da iğne vurdurdum Başkanım şöyle 45 derece eğildim doktor geldi pantolonun üstünden vurdu iğneyi ama ben o intikalden geriye kalmadım onu yapardım da doktor böyle dedi Sayın Başkanım. Kendi kendime dedim ki senin vuracağın iğnenin de, senin doktorluğunun da, bıraktım çıktım 10 dakika sadece orada uzanacağım ve iğne vuracak nefret ediyor adam nefretle bakıyor adam bana. Ben 40 yaşındayım hayatım boyunca asker eğittim insanların bakışlarından ne dediklerini anlayabilirim ben. Benim sorunum değil diyor senin iğne vurduracak bir yer burada olmaması durumunuzda diyor; ambulansta yapmaya uygun değil, gaddarlığa bakar mısınız, jandarma geldi biz güvenliğini

33

Page 34: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:34

sağlarız dedi. Size bir şey olmaz biz güvenliğinizi sağlarız dedi, sonra beni ikna ettiler ve ben iğnemi vurdurdum sadece Sayın Başkanım. Doktor bu doktor, bu kafa bir de hakim oluyor işte bu kafadan polis var Sayın Başkanım, bu kafadan gazeteciler var, geldiğimiz duruma bir bakar mısın ülke ikiye bölündü Sayın Başkanım. Zekeriya Öztürk çıkıyor burada anlatıyor, ne işe yarayacaksa efendim 350 tane telefon varmış gibi göstermiş hakimde aslında 9 telefonmuş da falan filan Oktay Yıldırım çıkıyor, Avukat Zeynep Küçük çıkıyor efendim telefon irtibatları şöyleymiş de bunu gösteriyormuş da neyi değiştirecek ki, neyi değiştirecek neyi değiştirdi Başkanım bugüne kadar. Olmayan dava dosyaları üzerinden karar verilmiş mahkeme kararları gösterdik size sahte mahkeme kararı gösterdik neyi değiştirdi. Polis pazarlık yapıyor biz bu tutanağa şurada tutarsak mahkemede ne açıklama yaparız diyor, o da diyor; siktir et boş ver diyor bir şey söyleriz diyor sinkaf ederiz diyor gerekirse bunları dinlettik size neyi değiştirdi Sayın Başkanım, neyi değiştirdi 5 yaşında benim oğlum 5 yaşına geldi benim oğlum. Şimdi Türk ordusu fuhuş çetesi muamelesi görüyor, basında perde perde manşet manşet alçakça ve hayasızca bir saldırı aynı basın burada şuanda konuştuğumu 180 derece çarpıtarak yazacak ve Adalet Bakanı çıkacak şöyle diyecek Sayın Başkanım; Şamil Tayyar’ı veya bir başkasını kurtarmak için o gazeteciler için yeni yasa hazırlığı yapıyoruz diyecek, diyecek ki bunlara sövün iftira atın biz sizi kurtaracak yasaları da çıkarırız diyecek işte bu hale geldi Sayın Başkanım bu ülke. Son bir cümle kuruyorum Sayın Başkanım, halk artık duyduğunu gördüğünü anlayamaz duruma geldi halka gözlerine kulaklarına ve aklına ihanet etmesi telkin ediliyor ve halk ne yazık ki bunu yapıyor ne acı ki bunu yapıyor. Türk milleti muhatabı olduğu hedefi olduğu her gün saldırısını uğradığı alçakça bir savaş karşısında savaşmadan kaybetmeyle mahkum ediliyor savaşmadan, kendini savunmadan kaybediyor Sayın Başkanım Türk milleti. Bu savaşın farkında bile olmaması sağlanarak bu savaş değil diyorlar sırtında toz var biz o tozları alıyoruz vururken öyle diyorlar Sayın Başkanım. Ben artık bu mahkemede bu kadar kanıt belge ortaya konduktan sonra duruşmaların başında lehime tanıklık edeceğini duyurduğum insanların yapacakları hiçbir tanıklığın Osman Yıldırım gibi bir adamın bu mahkemede gördüğü itibar karşısında kıymeti harbiyesi olmayacağına inandığım için o tanıklıkların artık hiçbir anlamı olmadığına inandığım için onların tanıklıktan feragat etmelerini istiyorum. Hiçbir tanığım yok benim Sayın Başkanım bu mahkemede dinletecek hiçbir tanığım yok onlara da bildireceğim bunu beni sabırla dinlediğiniz için size çok teşekkür ederim Sayın Başkanım sağ olun.”

Sanık Mehmet Demirtaş söz istedi, verildi:"Değerli Başkanım, beyanıma geçmeden önce bir serzenişim olacak. Ben sizin çocuğunuz yaşındayım ama çocuk değilim, biliyorum ki mahkememiz asla geri dönmüyor ama sıkıntı şu biz bir santim ileri gidemiyoruz başkanım siz bize gözlüğünüzün üzerinden böyle hafif baksanız biz buna alınıyoruz Başkanım, alınıyoruz. Niye çünkü bizim de yaşımız 40’a geldi artık az çok nerede nasıl oturulur nasıl kalkılır bu bilinçteyiz bunu bilebiliyoruz. Sürekli söylüyorum ben bir çobanım ama oturup kalkmamı bilirim siz yarım baksanız bize yeter Başkanım. Bize bana daha doğrusu kabadayılık yapma diyorsunuz ben kimim ki kabadayılık yapayım Sayın Başkanım, kabadayılık son dönemde siyasette konuşulan bir kavram haline geldi. Şimdi büyük siyasetçimiz kabadayılık yapmasınlar tahliye keyfini sürsünler demiş ve eklemiş çıkıp konuşanlar tekrar içeriye alınma riskiyle karşı karşıyadır bunu da bilsinler demiş. Değerli Başkanım, ben tahliye olmadım ki kime kabadayılık yapayım nasıl yapayım yani. Benden kabadayı olmaz Sayın Başkanım, mutlaka bir kabadayılık örneği istiyorsanız onu da vereyim yine dosya içerisinden sizin kararlarınızdan Sayın Başkanım uzak tarihli de değil 01.10.2010 tarihli karar, kararda diyorsunuz ki; sanık Aykut Metin Şükre müdafiinin müvekkilinin duruşmadan vareste tutulma talebinin halen Danıştay saldırısı ile ilgili olarak tanık beyanları alındığından bu aşamada talebinin reddine. Nerde bu adam Sayın Başkanım bundan yüzlerce var nerede bu adam oturuyorum mu salonda yok şu çıkıyor; biz yapamayız yapmayız zaten Sayın Başkanım, siz benim babam yaşındasınız üzerinizde devletin cüppesi var kimliği var olmaz. Ama bu adamlar yani sizin aldığınız kararlara kabadayılık yapan adamlar belli Sayın

34

Page 35: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:35

Başkanım belli sonra polislerimiz var kabadayılık yapan çok büyük kabadayılık. Başlamadan söyleyen bizden olmaz Sayın Başkanım bizden kabadayı olmaz. Şimdi talebime geçmek istiyorum, neticede burada yapılan hiçbir konuşmanın savunmanın şeyh onaylı Osman tasdikli olmadıktan sonra bir anlam ifade etmeyeceğini biliyoruz. Neticede burada Türkiye’nin en iyi hukukçuları savunma adına söylüyorum en iyi hukukçuları savunmalarını yapmış olmalarına rağmen bir arpa boyu yol alamadığımız aşikardır. Açıklamam gereken bir iki konu var, bu konular hakkında bir şeyler aktarmaya çalışacağım. 2 teşekkürüm olacak birisi, savcıların hakkında diğeri de Özese Başkanlığındaki 13. Ağır Ceza Mahkemesinin hakkında olacak. Öncelikle teşekkürü bildiğim 2 konu hakkında açıklama yapacağım. İlki, 27.08.2010 tarihli celsede Sayın Özese Başkanlığındaki 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyetine talebim doğrultusunda yaptıkları korkunç tahliyeleri için teşekkür ediyorum. Benim talebim şöyleydi; Özese Başkanlığındaki heyet korkunç tahliyeler vermekte o gün için tahliyeler beklediğimi iletmiştim Özese Başkanlığındaki heyet o celsede bombayı atanı tahliye etmiştir, bana da teşekkür etmek kalmıştır. Sayın Özese Başkanlığındaki Heyete teşekkür ediyorum, teşekkürün ikincisi ve büyüğü de sayın savcılarımıza olacak Başkanım. Ben yıllardır düşünüyorum acaba akıllarda kalan hangi şey var ki yıllardır düşünüyorum. Çünkü yıllar oldu 3 yıl bitti 4. yıla giriyoruz 41 ay. Acaba akıllarda kalan hangi şey var ki şahsıma düşmanlığı olamayacak olan savcılar her celse sonu o malum tek düze ifadelerle tutukluğa devam mütalaası vermekteler. Bu soruma cevabı Sayın Savcılar 27.08.2010 tarihli celsede yaptıkları mütalaayla ihsası rey yapmışlardır. Beni bu cevabını bulamadığım soru için aydınlattıklarından dolayı savcılarımıza da müteşekkirim 27.08.2010 tarihli celsede savcılık mütalaasında şöyle deniyor Sayın Başkanım; özetle soruşturmanın en başında 27 adet el bombasıyla ilişkilendirilenler şüpheli olarak yer almıştır. Bunlardan birisi bomba sandığındaki bantta parmak izi bulunan Oktay Yıldırım bir diğeri bombaların bulunduğu evde tasarruf sahibi olduğu anlaşılan Mehmet Demirtaş’tır. Bu anlaşılan konusuna geri döneceğim tekrar anlaşılan. Savcılar, anlıyorlar Sayın Başkanım anlıyor, görüyorlar ve anlıyorlar. Şimdi devam edersek yani buraya kadar tamam devam ediyor mütalaa soruşturmanın ilerleyen bölümlerinde Oktay Yıldırım ve Muzaffer Tekin’de internetten aldıklarını söyledikleri lobi isimli belge falan filan öyle gidiyor. Ya hepsini bir tarafa bırakın Muzaffer Tekin’e nasıl ulaşıldı bunu da bir açıklayın bunu da bir açıklayın. Adam geldi dedi; Ümraniye Polis Karakolundan Muzaffer Tekin’in bana fotoğrafı gösterildi, büstü de ağırdı belki bilmiyorum kollarının altında taşıyorlar. Onu da geçiyorum sorulacak çok soru var aslında ama onu da geçiyorum. Ben merak ettim Türk Dil Kurumu sözlüğünden tasarruf kelimesinin acaba bizim bilmediğimiz veya 40 aylık esaret döneminde kelime anlamının değişip değişmediğine baktım. Değişmemiş aynı kullanım hakkı yani, aynen okuyorum, tasarruf; bir şeyi istediği gibi kullanma yetkisi, kullanım bu kadar. Sözlük anlamı bu, bu kelimenin bir yerde yanlışlık var deyip tekrar düşünmeye başladım bir belge sunabiliyorlar mı benim tasarrufum altında olan yerler hakkında, ben bana ait olan her yerin belgesini sunabilirim. Ha derlerse ki ait olmayan yerlerin belgesini de sun bize böyle bir şey yok Başkanım olmayan şeyin belgesini zaten sunamıyoruz onu onların adamları biliyor sunuyor, gösteriyor onlara soracaklar. Dışarıda işler emniyet ve adliye koridorlarında yürüdüğü gibi yürümemektedir, öğrendik ki birtakım insanlar birilerinin tasarrufu ve tahakkümü altında çirkin işlere bulaşmışlardır. Ben babamdan kalan arazilerde bile tasarruf sahibi değilken bir dönem kiracı olarak oturduğum 2005 yılında taşınmış olduğum bir yerin tasarrufunu nasıl bana mal ediyorlar açıklamak zorundadırlar Sayın Başkanım. Polisin savcılıkta, savcılığın mahkemede, cemaat denen varlığında her tarafta tasarrufu vardır ama dışarıda normal hayatta işler böyle yürümez maalesef. Olmayan şeyin belgesini Osmanları bile sunamıyor. Savcılar sunabiliyorlarsa şuraya masaya koymalıdırlar Sayın Başkanım. Sonra araştırmaya devam ettim acaba biz savcıyı mı yanlış biliyoruz tasarruf tamam baktım sözlükten tamam, bir sıkıntı yok. Acaba biz savcıyı mı yanlış biliyoruz yine Türk Dil Kurumu sözlüğünden savcı kelimesinin anlamını bulup çıkardım aynen okuyorum Sayın Başkanım, Savcı; devlet adına ve yararına davalar açan, kamu haklarını ve

35

Page 36: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:36

hukuku yerine getirmek üzere yargıç katında sanıkları kovuşturan görevli, müddei umumi. Birkaç tane anlamı var hepsi eşdeğer sözcü, mektupçu. Adalet Bakanlığına bağlı olarak tüze yargılıklarında yürütme organının temsilcisi ve türe örgütünün yönetimiyle görevli yasaların uygulanmasına yar, yardımcı ve daha çok ceza türesiyle uğraşan kişi, diyor Türk Dil Kurumu sözlüğünde. Bütün sözlüklerde anlamlar hemen hemen aynı birkaç kaynağa baktım çünkü sonra rastlamadığım bir savcı tanımı var yani burada fiili yaşadığımız bir savcı tanımı var. O da birden fazla var savcı; uyduran, uydurduğunu da iddianame adını verdiği metne uyduran hiç uymayacak olanları da Osman’ın takviyesiyle uyduran cüppeli şahsa savcı denir. Diye bir kelime anlamı hiçbir yerde yok, baktım. Başka bir anlam savcı; kraldan çok kralcı polislerin uydurma tutanaklarını biraz daha uydurarak iddianame diye adlandırılan uydurma olduğu ispatlanınca da maddi hatadır diyen cüppeli şahsa savcı denir diye hiçbir yerde bir kelime anlamı yok. Devam ettim 1. iddianamesinde uydurma olduğu ispatlanan yalanları geri çekip, aynı yalan ve uydurmaları 2. iddianamesine de uyduran cüppeli şahsa savcı denir, diye bir kelime anlamı da yok. Devam ettik iddianamesini ve delil klasörlerini yargılama başlangıcında teslim edip, yargılamanın 1. yılını geride bıraktıktan sonra Başkan ben yeni bir şey buldum deyip dosyaya sıkıştırmaya çalışan cüppeli şahsa savcı denir diye de bir sözlük anlamı hiçbir yerde yok. Olmayan şikayet dilekçesini varmış gibi gösteren ve bunu dayanak yaparak kısıtlama kararı aldıran asılsız olduğu delilleriyle ispatlandıktan sonra pardon bu da matbuu hatadır deme yetkisine sahip cüppeli şahsa savcı denir diye de hiçbir yerde bir sözlük anlamı yok. İmar kirliliği yaratmak suçundan yargılanan bir vatandaşın dava dosyasını isim benzerliği dahi olmaksızın başka biri adına silahla müessir fiil ve tehdit suçları olarak uydurup sözde suç vasfını kabartmak adına başka dava dosyasını aradan sıkıştıran cüppeli şahsa savcı denir diye de bir kelime anlamı hiçbir yerde yok Sayın Başkanım. Kralcı polis memurunun hakimine de savcısına da sövdüğü bir ses kaydı için önce biz duymadık deyip sonra bunları sanıklar monte etmiştir diyerek tekrar analiz ettirmek isteyen cüppeli şahsa savcı denir diye de bir kelime anlamı hiçbir sözlükte yok Sayın Başkanım. Bütün bu anlattıklarımı dava dosyamıza fiili olarak sıkıştıran ve celse sonunda da iddianamede gösterilen iftiralar ve yalanlar içi boş kağıt dolu kapsamlı dosya durumu, kaçma şüphesi, delillerin doğurabilme özelliği diyerek esaret isteyen cüppeli şahsa savcı demekte benim içimden gelmiyor maalesef. Savcı iftira etmez Sayın Başkanım itham eder, bence tabi. Şimdi tekrar tasarruf kelimesine dönelim, bahse konu yerin benim tasarrufumda olmadığını gösteren ve size sunabileceğim onlarca belge var elimde aksini gösteren savcının belgesini istiyorum. Şunu söyleyeyim peşinen bendeki belgeler önceden resmi kurum olan özelleştirmeyle hakkın rahmetine kavuşan kurumların belgeleri. Savcılık katında geçerli olur mu bilmem. Çünkü bu belgelerin tamamı dosyadan almış olduğum belgelerdir, Şeyh onayı ve Osman tasdiki yok yani. Bu belgelerin bir bölümünü daha önce gördünüz Sayın Başkanım bende almadım zaten yani bunlar bizim dosyamızda mevcut belgeler görmedikleriniz var ikametgah 12.06.2007 tarihli muhtardan alınma ikametgah bunu polisler aldı dosyaya koydu tarihi 12.06.2007 adresi Mithatpaşa Caddesi 219/7 yani savcıların hayal ettiği adres değil. İşin garibi o tarihte ben bu adreste de değilim ben buradan da taşınmışım, ispatı var belgeli elimde 3 adet fatura var, fatura tarihleri ve adresleri, 219/7 adresli olan faturanın tarihi 06.06.2007 ve üzerinde benim kimseye borcum olmaz Sayın Başkanım üzerinde 3 tane ödenmemiş fatura vardır ben burayı terk ettiğim için faturalar gelmiş ama ödenmesi yapılmamıştır. Yani bu şunu gösterir; 06.06.2007 tarihinde 2-3 ödeme yani 3. aya tekabül eder anlamak isteyene tabi. Ve diğer iki fatura, İstiklal Mahallesi Mihrac Sokak numara: 14 daire: 10 geleceğim tekrar ötekinin tarihi de aynı, adresi de aynı tarihi de 16.08.2010, 17.09.2010 yani günümüze yakın yani şuan hala orada ikamet ediyorum. Başka bir belge İgdaş’tan yine Şeyhten tasdiksiz onaysız, adres olarak yine Mithatpaşa Caddesi 219/7 geçiyor savcıların hayal ettiği yer değil. Yine terörle mücadelenin düzenlemiş olduğu belgeler var, ikametinde yapılan aramada diyor parantez içinde Ümraniye ilçesi İstiklal Mahallesi Mihrac Sokak diyor. İşyeri de var Ümraniye ilçesi Atakent Mahallesi

36

Page 37: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:37

Mithatpaşa Caddesi Gün Sitesi numara: 100 diyor bu benim işyerim. Yine başka bir belgede ev adresi veriliyor, aynı adres Ümraniye ilçesi İstiklal Mahallesi Mihrac Sokak olarak ev arama tutanağı ev arama tutanağı adres olarak İstiklal Mahallesi Mihrac Sokak numara: 14 diye geçiyor Sayın Başkanım oturduğum ev halen de oturduğum ev mülkiyeti, zilliyeti, illiyeti her şeyi bana ait olan ev belgeli olarak. Bu saymış olduğum belgelerin tamamı bahsi geçen tarihte nerede tasarruf sahibi olduğumu görmek isteyene gördürür anlamak isteyene de anlatır durumdadır. Bunca gözle görülür belge ortadayken anlamakta güçlük çekenlere tavsiyelerim olacak Sayın Başkanım. Ulemaya sorsunlar, döngel namazı kılsınlar veya kıldırsınlar, zamanın kutbuna gitsinler başka çare yok ne dediysek olmadı Sayın Başkanım yine de olmazsa cinlerine baktırsınlar zira kafir cin musallat olmuşsa bütün kötülükleri o yaptırıyor olabilir. Bir insanın bu kadar kötülük yapması mümkün değil Sayın Başkanım bir şeye maruz kalmıştır ona bir şey musallat olmuştur. Allah bu milleti cin tutan cinlerden korusun Sayın Başkanım. Peki, bahsi geçen adreste kim ikamet etmektedir ve meşguliyeti nedir, Değerli Başkanım eskiden töre konuşur han susardı. Şimdi belge konuşuyor kim susacak belgeleri konuşturalım Sayın Başkanım. Adres veriyorum kira sözleşmesi, Çakmak Mahallesi Mithatpaşa Caddesi Güngör sokak numara: 1, manav dükkanım sebze meyve satışı tarih veriyorum 01.03.2006 isim veriyorum Ali Yiğit, Mehmet Demirtaş demiyor imza sirküsü noterden, resmi belge. İmza beyanı, adresi Ali Yiğit Çakmak Mahallesi Mithatpaşa Caddesi Güngör sokak numara: 2 daire: 1 tarih veriyorum 24.03.2006 Maliye Bakanlığı yoklama fişi Yiğit Ticaret aslı sizin dosyanızda var Sayın Başkanım bunun aslı sizin dosyanızda var ama orada zor oluyor evrak çok Çakmak Mahallesi Mithatpaşa Caddesi Güngör sokak numara: 2, Yiğit Ticaret geçersiz. Tekel Ruhsatı Çakmak Mahallesi Mithatpaşa Caddesi numara: 2 daire: 1, isim olarak Yiğit Ticaret Gıda Tekel diyor olmuyor. Bunların hepsi organize Sayın Başkanım organize, buraya geleceği zaten biliniyordu polisler söylemiş hakim karşısına gidince şöyle diyeceksiniz demiş, demiş duyduk biz bunu. Hepsi düşünülmüş olduğu için ara ara yanlışlar olmuş onlarda dosyaya girmiş Sayın Başkanım. Bu İçişleri Bakanlığı şüpheli ve sanık hakları formu Ali Yiğit polisler düzenlemiş ben düzenlemedim savcı da düzenlemedi. Adres yazmış Ümraniye ilçesi Samanyolu Caddesi Gürgör Sokak tarih 12, 13’te olabilir 06.2007, imza var sağ terörle mücadele büro amirliğinin evrakı sonra bakmışlar ki bu olmadı bunu olursa hani elimizde olursa olmayacak bunu tekrar değiştirmişler o adresi beni yerleştirmişler bir şeyle yapmışlar olmuş mu olmuş Başkanım olmuş 10 numara olmuş 40 ay oldu olmuş. Sayın Başkanım ben burada zaman zaman sizlere ben bir çobanım derken içi boş olarak söylemiyorum bundan 25 yıl önce Kaçkar Dağlarının eteklerinde Anzer Yaylasında 130 küçükbaş, 20 büyükbaş, 2 at ve 1 itle çobanlık yapmışlığımda var bir dönem. 2500 rakımlı yaylalarda koyun güderken ara ara köpeğimiz gelir yabanilerden korunmak için elimizde tuttuğumuz kalın sopaya sürtünür dururdu, çocuk aklıyla buna anlam veremezdik günün birinde yaşlı bir çoban amcaya rastladık ve bu hayvancağızın neden böyle yaptığını sorduk o da bize Karadeniz’de bilinen bir atasözünü söyledi itin kafası kaşınınca çobanın sopasına sürünür derler bizim oralarda. Demem o ki; o dilden de anlarım biraz peki bunu neden anlattım şimdi açıklayayım, malum ben burada bir kişi dışında hiç kimseyi tanımıyorum Sayın Başkanım. ne kimseyle bir derdim olur ne de bilip bilmeden kimseye iftira atmam, atamam yapım buna müsait değil sizler solunun ahengi bozulmasın diye azami gayret gösteriyorsunuz bu da bir gerçek. Ama bu hiç kimseye bize iftira atma hakkını vermez hele bu her celse tekrarlanan hale gelir ve Özese Başkanlığında sayın heyet buna müsaade etse ben buna müsaade etmem Sayın Başkanım, salonun ahengi de bozulur. Bu savcıların Osman’ı heyetinizin de Osman Bey tarafından yapılırsa buna asla müsaade etmem. Dikkat buyurun çobanım dedim, koyunum demedim Sayın Başkanım. Olay şudur birçok celsede temcit pilavı gibi savcıların Osman’ı, heyetinizin Osman Beyi tarafından sıkça dile getirilen şu metni okuyorum; 27.08.2010 tarihli 156 celse tutanağından aynen okuyorum Sayın Başkanım sayfa 60, bunu sık sık yapıyor bu adam; el bombaları ETÖ soruşturmasının başlamasına neden olan el bombaları yakalatan Oktay Yıldırım ve Mehmet

37

Page 38: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:38

Demirtaş cezaevinde Cumhuriyet Gazetesine atılan el bombaları bizim verdiğimiz anlaşılırsa yanarız şeklindeki iftiralarını, itiraflarını Trabzon Jandarması yaptıkları ses kaydını burada hep birlikte dinledik. Ayrıca yakalattıkları el bombaları parmak izi tespit edildiği balistik raporu dosyada mevcut olmasına rağmen ihbarcıların ihbarını değerlendiren polislerin tutanak tutma şeklini çarpıtarak kendilerine dayanak yapıp alenen devlet, devlet çatıştılar. Ümit Sayın’ın niçin tayin edildiği, Ümit Sayın Cumhuriyet Gazetesine atılan el bombalarının bizim verdiğimiz anlaşılırsa yanarız şeklindeki itiraflarını ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin içerisinde gizli illegal bir oluşumun varlığını dile getirip beni teyit ettiği için tahliye edildi Ümit Sayın bu nedenle tahliye edildi. Böyle durup durup bunu konuşuyor bu adam burada şunu söyleyeyim Sayın Başkanım, ben bu talebimi bir ay önce yani hazırlamıştım. Yani şu anlaşılmasın arkasıdır o dur budur bu çıkmasın buradan ben bunu bir ay önce hazırlamıştım. Yalnız acı bir olay yaşadım o yüzden geçen celse hazır olmasına rağmen dile getirmedim bu beyanımı yalnız bu siz izin vermezseniz sevinirim Başkanım. Herkes çıksın kendi savunmasını kimseye iftira etmeden okusun, biz dinleriz ama Özese Başkanlığındaki Sayın Heyetiniz yapılan itiraza herkesi dinledik, Osman Beyi de dinleyeceğiz dedi ve ben salonu terk ettim. Mademki dinlenecek benim hakkımda verilmiş mahkeme kararı varsa dileyen okusun ama birinin savcılarla yaptığı pazarlık sonucu attığı iftirayı hiç alakası olmayan biri çıkar tekrarlarsa bende size her celse mahkeme kararı okurum. İftira atmam burada 65. celsede okunan mahkeme kararlarını ve okuyanın beyanını aynen okuyorum tek kelimesi bile bana ait değildir bununda altını çiziyorum. Osman Yıldırım’ın yalanlarına, yalanlarına geçmeden önce savcıların çok inandırıcı bulduğu, itibar ettiği Osman’ım diyerek yakınlıklarını hissettirdikleri Osman Yıldırım’ın kim olduğuna bir bakalım. Bir, Eyüp Ağır Ceza Mahkemesinin 1995/78 esas sayılı dosyasında kasten adam öldürmeye teşebbüs ve ruhsatsız silah taşıma suçundan 9 yıl 4 ay 15 gün hapsine karar verilmiştir. İki, Akhisar Ağır Ceza Mahkemesinin 1989/32 esas sayılı dosyasından ablasını öldürmek suçundan 20 yıl hapis cezasına mahkum olmuştur. Üç, Kırklareli Asliye Ceza Mahkemesinin 98/215, 98/391 esas sayılı dosyasından fuhuşa aracılık etmek suçundan 2 yıl 6 ay savcıların kıymetli Osmancıkları 13.07.93 tarihinde 18 yaşındaki öz yeğeni Zübeyde Güzelce’yi gezdirmek maksadıyla Erzurum’a getirdiği bir evde 200 TL karşılığında 3 erkeğe fuhuş yaptırdığı sabit bulunarak mahkumiyetine karar verilmiştir. Böyle bir nitelikte bir insan yeğenini pazarlayan, ablasını öldüren, sahtecilikten sabıkalı bir sahtekar, pezevenk, dolandırıcının savcılığın önünde muteber adam olmasının nedenini engin tecrübelerinizle heyetinizin değerlendireceğini düşünüyorum, diyor. mahkeme kararı okuyorum bir şey yok, peki savcıların Osman’ı heyetinizin Osman Beyi neden böyle yapıyor. Ben anlıyorum Sayın Başkanım savcılar da anlıyor da anlamamazlıktan geliyor. Ümit Sayın iftira etti, pazarlık yaptı tehdit etti, tahliye oldu Sayın Başkanım gözümüzün önünde e Osman’da onun yüz katını yaptı niye tahliye olmasın ki Osman, Ümit Sayın’ın yaptığının yüz katını yaptı bu mahkemede. Tahliye olmak onun tek karın ağrısıdır Sayın Başkanım o yüzden oraya sarıyor buraya sarıyor ona bir de yumruk işi başladı yani şimdi. Neticede biz savcıların pazarlığından sual edemeyiz Sayın Başkanım, Osman biliyor ve yaşatıyor savcı takviyesi olmadan Osmanları elimle koymuş gibi bulurum dediği yeri bile bulamadı Sayın Heyet. Sayın Heyet, Osman’ı açık açık tahliye etmek zor, siz gizli tanık Osman’ı tahliye edin ona o da yeter veya başka bir yol o savcıların Osman’ı, heyetinizin Osman Beyini bir de gizli tanık olarak götürün Ataşehir’e o zaman avukat da olmaz yanında ve size bir ev mutlaka buluverir Sayın Başkanım, bizde bunu izleriz. En azından bir yıl daha o Bulunacak olan evin tanıklarını, tavuklarını, kazlarını dinleriz. Zaman kazanır mahkeme faydası olur Sayın Başkanım bu sefer faka basmaz kesin Sayın Heyet, siz iki Osman’dan birini tahliye etmelisiniz nasıl olsa sizden hiç kimse hesap soramaz meslektaşınızı şehit eden silahı satan dışarıda, bu ticarete aracılık eden dışarıda, azmettiricinin ben bombayı şu adamdan satın aldım dediği şahsı ifadesi dahi alınmadan sizin tarafınızdan tahliye ettiniz. yetmedi bombayı atanı da tahliye ettiniz ee Osman tahliye beklemesinde haksız mı Sayın Başkanım. Ne yapsın yani şimdi sayın savcılar hala tasarrufun

38

Page 39: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:39

peşinde böyle bir bakışta anlayıveriyorlar her şeyi, her şeyi anlıyorlar bir baksınlar yeter Sayın Başkanım. Doğrusu haktan, hukuktan, adaletten elbirliği ve oy çokluğuyla bayağı tasarruf ettiniz Sayın Başkanım, geride bıraktığımız 40 ay sonunda bir nal bulabilseydiniz işiniz kolaydı. Geriye 3 nal 1 at kalırdı ama maalesef elinizde Ali, Osman ve Tuncay’ın polis takviyeli savcı uydurmalı yalanlarından başka hiçbir şey yok Sayın Başkanım. Başladığımız noktaya döndük şuan hiçbir şey yok bu malzemeleri de bu kadar yani. Değerli Başkanım, size bir çoban olarak acizane birkaç tavsiyede bulunmak istiyorum. Bundan 10-15 yıl sonra bana çoban olduğunu söyleyen biri söylemişti dersiniz; hukukçu katiliyle hukuku bir safta tutmayın artık, hatırlarsınız 2 yıl kadar önce sizi etki altında kalabilirsiniz diyene biz etki altında kalacak yaşı çoktan geçtik dediniz Sayın Başkanım. Bunu öyle bir söylediniz ki buna inanmamak mümkün değildi Sayın Başkanım, bakınca insan gözünden anlaşılır biz bu söyleme inandık Sayın Başkanım evet bizim Başkanımızı hiç kimse etki altında bırakamaz lakin sanırım bizimde göremediğimiz sizinde göremediğiniz ama zamanla kendini gösteren bir şeyler oldu evet etki altında kalmadınız Sayın Başkanım. Ama etkisiz hale getirildiniz bir üye sağda hayır, bir üye solda hayır etkisiz hale getirildiniz Sayın Başkanım. İkinci tavsiyem şudur, bunu benim konumumda olan hiç kimse istemez Sayın Başkanım hiç kimse. Çünkü ben istiyorum ama çünkü siz bu heyetten gidince siz bu heyetten çekilin ve bu oyuna artık ortak olmayın. Benim için siz heyette olunca ikiye bir mahkemesi siz yoksanız Osman’ın yeri halini alan bu mahkemeden çekilin Sayın Başkanım. Çekilin ki çocuklarınıza anlatabileceğiniz güzel bir şeyleriniz olsun. Toparlarsak ben 40 aydır tutuklu esirim Sayın Başkanım size insanın 40 ayda neleri kaybedebileceğinin küçük bir tablosunu sunayım. Biliyorum heyet için bir anlam ifade etmez ama ben yine de sunayım insan anneannesini kaybedebilir 40 ayda, insan çocukluk arkadaşını da kaybedebilir, insan halasını kaybeder 40 ayda, insan ağabeyini kaybeder Sayın Başkanım 40 ayda insan ağabeyini de kaybedebilir hiçbir şey kaybetmezse ki bu mümkün değildir. Ömürden 40 ay kaybeder Sayın Başkanım. Ve sizler Osman’ınızdan veya Osman Beyinizden acaba 40 yalan daha duyabilir miyiz gayretiyle sürükleyip götürüyorsunuz bizleri bu 40 ayda şahsıma ayırdığınız sorgulama süresi nedir biliyor musunuz Sayın Başkanım tamı tamına koca 2 saat, ben 40 ay bitti 41 aydır esirim 2 saat konuştuk Sayın Başkanım siz sordunuz 2 saat bu kadar. Aksesuar gibi oturuyorum ben burada oturuyorum git diyorsunuz gidiyorum gel diyorsunuz geliyorum kabadayılıkta yapmıyoruz ha yapmayız. Siz buna adil heyet adil yargılama diyebiliyorsanız Sayın Başkanım söz çoktan bitmiştir, teşekkür ediyorum.”

Sanık Hikmet Çiçek söz istedi, verildi:"Sayın Başkan, bu ay içinde Belma Akçura isimli bir yazarın teşkilatın adamları isimli bir kitabı çıktı bu kitabı ben okudum. Kitapta eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür’ün heyetinize 19 sayfalık bir mektup gönderdiği belirtilmekte bu mektupta kitaba göre Doğu Perinçek ve Aydınlık Grubu hakkında heyetinize bilgiler ilettiği ifade edilmektedir. Ben kitabı okudum ve her ne kadar Eymür’ün bu davayla uzaktan yakından hiç ilgisi olmayan ve Mehmet Eymür’den aşağı yukarı 40 yıldır duyduğumuz İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve İşçi Partisi ve Aydınlık Grubu hakkındaki yalanları ifade ediliyor. Sözünü ettiğim mektup halen dava dosyamızda olan 8 sayfadan ibaret Eymür’ün savcılara verdiği bilgi alma tutanağı değil heyetinize sunulan 19 sayfalık bir mektuptan söz ediliyor.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim 19 sayfalık bir mektup gönderilse muhatabına verilmez mi bilgilendirilmez mi olur mu öyle şey öyle şey olur mu, gönderdi bize ne yaptık biz kapadık mı gizledik mi, ne yazıyor devamında ne yazıyor.”

Sanık Hikmet Çiçek:”Arz edeyim efendim, kitabın 108. sayfasında Eymür, Ergenekon davalarının duruşmalarında davanın sanıklarından başta Doğu Perinçek olmak üzere Aydınlık Grubu hakkında mahkemeye 19 sayfalık bir mektup gönderdi, denilmekte 114. sayfada da, yazar yargıçlara 19 sayfalık açık bir mektup yazdınız ilginç hatta inanılmaz iddialar var diye soruya devam ediyor. Ben bu mektup eğer sizin dosyanızdaysa savunma hakkım kapsamında bunun bir örneğinin tarafıma verilmesini talep ediyorum, arz ederim efendim.”

39

Page 40: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:40

Mahkeme Başkanı:" Buyurun, öyle bir şey olsa sizin teklifinize kalmaz size verilir muhakkak.”

Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi, verildi:" Değerli Başkanım Sayın Üyeler, sorgum sırasında yargıçların mutlak surette sahip olması gereken bir kısım nitelikleri arz etmiştim. Şimdi sunacağım konuyla alakalı bu özelliklerinden bir kısmına değinmek zorunluluğunu hissediyorum. Yargıç duruşma salonuna girerken bütün inançlarını, dünya görüşlerini, zaaflarını, eşikte bırakmak zorundadır. Yargıçların suçlulardan tiksinme ya da hayran olma hakları yoktur. Yargıçlar sadece eylemi iddianamede belirtilen fiili yargılarlar sanığın yaşam biçimini, dünya görüşlerini, politik fikirlerini ve inançlarını yargılayamazlar. Yargıçlar, yansız ve nesnel hukukun soğuk kanlı mantığıyla düşünmek ve karar vermek zorundadırlar. Kişisel yargılarını işlemlerine ve kararlarına yansıtamazlar aksi halde adaletin en küçük yabancı katkıdan kirlenmesi de engellenmesi mümkün olamayacaktır. Yargıç kendi vicdanının sanığın en büyük güvencesi olduğunu unutmamalıdır. Yargıcın psikolojik her tasarrufun keyfi ise yargıcın takdir yetkisini etkileyebilecek her davranışta hatalıdır. Bu hatalı davranışlardan doğan keyfi tasarruflar sadece adalete olan güveni sarsacaktır. Yargıç kendi duygu, öfke, kızgınlık, şahsi düşünce, bireysel menfaat ve tutkularına karşı da bağımsız ve suretle yansız olması gerekir. Onurlu bir yargıcın adil bir şekilde hukukun ve yasaların yorumunu yapabilmesi için öncelikle sabırlı ve soğukkanlı olması gerekir. Yargıç çıkar gözetmeksiniz hukukun buyruğunda ve gerçeğin ardında olmalıdır. Yargıç yargıladığı sanığa öç, öfke, taassup, kin, gibi adaleti kirleten duyguları beslemekten mutlaka imtina etmek zorundadır. Yargıçlar Tanrısal adaleti yeryüzüne indiren kimselerdir, bu sebeple de önemsiz işlerle uğraşmamaları gerekir. Bir insanın yine bir insan tarafından yargılanması korkunç bir mesuliyeti mükemmel bir azameti mukaddes bir gücü de beraberinde getirir. İşte böylesine kutsal bir görev ifa ederken yargıcın beşeri zaaf ve İhtirasların fevkinde bulunmak, nefsin yol açacağı olumsuzluklardan arınarak vicdanın kendisine sağlayacağı sakin bir huzur ortamı içerisinde olmalıdır. Sizlerin kafası beklentisiz yüreği kaygısız belleğinizin de önyargılardan arındırılmış olması gerekir. Yargıçlar onurlu insanlardır, asla başlarını kuma gömmezler bu özelliklerin değerli Mahkeme Başkanında fazlasıyla olduğu konusunda hiçbir kaygım yoktur. Ancak huzurunuzda yargılanan bir sanık olarak diğer üye hakimlerin de aynı özellikleri taşımasını beklemem bir sanık olarak en tabi hakkımdır. Maalesef üye hakimler açısından bu beklentilerimin karşılandığını söylemek mümkün değildir. Değerli Başkanım Sayın Üyeler, tüm bu hususlara belki neden değindim merak edeceksiniz, Sayın Üye Hakimimiz Özese 25.01.2010 tarihli celsede bir yıldan bu yana Danıştay sanığının çevresiyle ilgili onlarca tanık ve sanık dinlenmesine rağmen hiç sormadığı ortadaki tüm mevcut deliller dikkate alındığında sorunun davaya hiçbir katkı sağlamayacağının bilenmesine rağmen sorulması karşısında Üye Hakim Özese ile diğer Üye Hakim Sedat Beye Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2010/37 esas sayılı dosyasından yargılanmamda gösterdikleri kişisel kusur nedeniyle hukuk usulü mahkemeleri kanununun 573/2. maddesi uyarınca şahsiyet haklarımın ihlalinden ötürü aştığım manevi tazminat davasının dava dilekçesinin kendilerine tebliğ edildiğini anladım. Bir davanın delili o dava kapsamında ve dosyasında toplanmalıdır, Sayın Üye Hakimlerin tazminat davasına delil toplamak amacıyla iş bu ceza davasındaki şahsıma karşı olan tutum ve davranışlarını yukarıda belirttiğim bir hakimde olması gereken özellikleri bir kenara iterek kişisel kin, öfke, hınç, kızgınlık göstererek beşeri zaaf ve zafiyet dahilinde gösterdikleri takdirde büyük bir vebal ve vicdani sorumluluk taşıyacaklarının da idraki içerisinde olduklarını tahmin ediyorum. Bir sanık olarak yasal haklarımı kullanarak 2 Üye Hakim hakkında hukuka aykırı eylem ve işlemlerinden ötürü dava açmam şahsıma husumet duymalarının bir gerekçesi asla olmamalıdır. 2 yıllık yargı süreci içerisinde verdikleri kararlara hukuka aykırı olsa da beni yargılayan devletime, anayasaya, yasalara, kurumlara ve kutsal yargıya bağlılığımdan ötürü bir sanık olarak nasıl saygı gösteriyorsam Sayın iki Üye Hakiminde anayasanın 36. maddede belirlenmiş hak arama özgürlüğü çerçevesinde dava açma hakkına saygı göstermeli bugün burada yürüyen ceza

40

Page 41: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:41

davasıyla açtığım manevi tazminat davasını birbirine karıştırmamalı ceza davası hukuk davasının delil toplama aracı ve tazminat davasını akamete uğratacak bir platform olarak kullanılmamalıdır. Dün olduğu gibi Üye Hakimlerce bu ayrım yapılamıyorsa o takdirde şahsıma karşı tarafsızlıklarını koruyamayacakları anlamına gelecektir. Bir hakimin sanığını yargılarken kendisinin de bulunan o azametli yargılama yetkisinin mükemmelliği ve muhteşemliği karşısında içinin titremesi gerekir. Çok sıkıntılı bir görevdir bu yapılmadığı takdirde yukarıdaki beyan ettiğim hususların hiçbirine riayet edilmediği takdirde elbette ki adalet temizlenmeyecek ölçüde kirlenmiş olacaktır. Değerli Başkanım, bu konudan sonra 2. bir konu olarak değinmek istedim ilk yargılanmamızın başladığı 20.10.2008 tarihinde ben burada bulunan geçmiş dönemde şüpheliyken müdafilik görevi yapmış olduğum Muzaffer Tekin ve Ergün Poyraz'ın müdafisi olduğumu müdafilik görevimin tutuklanmam sebebiyle engellenmesinin mümkün olamayacağını ifade etmiştim. Sizler, 23.10.2008 tarihinde sadece bir gerekçe göstererek bunun mümkün olamayacağını ifade ettiniz ve engellenilmemesi gereken o talebimi reddettiniz gerekçenizde sadece tutuklu olmam ve tutukluluğumun söz konusu salonda müdafilik görevlerini fiziken yerine getirmeme engel olacağı gerekçesiyleydi. Ancak herhangi bir yasa hükmü belirtmediniz, aradan bir yıl geçti ben ikinci bir talepte bulundum ikinci talebimde de eğer söz konusu yasak kararını CMK 151. madde kapsamında vermişseniz o takdirde bir yıllık süre söz konusudur o bir yıllık süre dolmuştur o takdirde söz konusu yasağı kaldırınız diye ikinci bir talepte bulunmuş. Siz bu talebimi de 30.12.2009 tarihli celsede yine aynı şekilde tutukluluk halimi gerekçe göstererek bu talebimi de reddettiniz. Ancak yine herhangi bir yasa hükmü belirtmediniz. Bugün gelinen noktada 26.10.2010 tarihi itibariyle kamu davasının açıldığı iddianamenin kabul edildiği 25.07.2008 tarihinden itibaren geçen süre 2 yıl 3 aydır. Sizlerin ilk talebimi reddettiğiniz 23.10.2008 tarihinden geçen süre 2 yıl 3 gündür. Bugün gelinen tarihte 151. maddede belirtilen bir yıllık ana süre yine ek olarak verilebilecek altışar aydan iki ek sürenin toplam iki yıllık süresi de dolmuş bulunmaktadır. Eğer sizler 151. maddeye göre yasaklama kararı vermişseniz artık bu anlamda bu süreler dolduğundan bu yasağın mutlak surette kalkması gerekir. Yok eğer biz 151. maddeye göre değil tamamen takdir hakkımızı kullandık derseniz Ceza Hukukunda ve Ceza Usul Hukukunda sizlerinde çok iyi bildiği halde mutlak bir hakimin yasa koyma, yasayı yorumlama yetkisi, daha doğrusu kıyas yapma yetkisi yoktur. Özel hukukta medeni kanununun 1. maddesinde belirtilen hakimin yargıcın hukuk yaratma yetkisi ceza hukukunda son derece sınırlıdır. Bu ancak sanık lehine kıyas hallerinde tatbik edilebilir ama asla ceza usulü hukukunda veya ceza hukukunda siz bir yasak hükmünü yasada açıkça belirtilmediği takdirde getirmeniz yorum yoluyla nakletmeniz mümkün değildir. Sizlerden özellikle bu konuda eğer bu yasağı devam ettirecekseniz açık net bir maddeyi Ceza Muhakemeleri Kanununda şu hükme istinaden ben sizin yasaklamanızı devam ettiriyorum demenizi arz ediyorum. Çünkü Değerli Başkanım, eğer 151. maddenin ötesinde başkaca bir maddeye gitmediyseniz yasanın hiçbir hükmünde sadece tutukluluk bir avukatın müdafilik görevini ortadan kaldıran bir sebep olarak öngörülmemiştir. Hatta 151. maddede kriter kıstas olarak tutukluluk değil kamu davasının açılması olmuştur, orada tutuklama bir gerekçe değildir. Ancak siz takdir hakkını kullanırken orada bir takdir hakkını vermiştir tutukluluğu takdir hakkına gerekçe yaptınız. Ama süreler doldu başka bir madde de olmadığına göre bu takdirde bu yasağın kalkması gerektiği kanaatini taşıyorum Değerli Başkanım. Diğer değineceğim bir konuda, Sayın Başkanım iddianamenin şahsım ile ilgili 1841. sayfasında, şahsımın iştirak ettiği etkinliklerin içerisinde yer alan 5. sırada bulunan Fener Rum Patrikhanesinin önünde yapmış olduğumuz basın açıklaması ve buna istinaden başlatmış olduğumuz Patrikhanenin Yunanistan’a taşınması kampanyasıydı. Bu kampanya çerçevesinde yaklaşık 4 aylık süreç içerisinde Türkiye’nin genelinde basın ve yayın organlarıyla birlikte yaklaşık 3 milyona yakın imza topladık. Bu 3 milyona yakın buradaki bütün sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yapılan bir etkinliktir bu 3 milyona yakın imza Cumhurbaşkanlığına ve Başbakanlığa gönderilmiş ve ayrıca bu dilekçelerin ekinde de bizatihi

41

Page 42: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:42

tarafımdan hazırlanmış Patrikhanenin 1924 yılından itibaren Lozan Antlaşmasına aykırı düşen tüm faaliyetleri tek tek belirtilmiştir. Bu sebeple bu aykırı faaliyetlerinden ötürü uluslar arası sözleşmenin gerektiği müeyyidenin yürütme organı tarafından tatbik edilerek söz konusu kurumun dışarı çıkarılmasını kapatılmasını istemiştik, idari bir işlem yoluyla bu dilekçeye şahsım olarak ben ve büyük hukukçular birliği dernek başkanı olarak da imza atmıştım. Söz konusu idari talebimiz Başbakanlık tarafından reddedildi, bu ret işlemine karşı tarafımdan Ankara 1. İdare Mahkemesine dava yoluna gidildi. Ankara 1. İdare Mahkemesi 2570 sayılı idare yargılama usul yasasının 2. maddesinin b bendi uyarınca ortada etkin icrayı kesin yürütülebilir bir işlem olmadığı gerekçesiyle bu davamızı reddetti bunun üzerine söz konusu karar tarafımdan temyiz edildi ve Danıştay 10. dairesine gitti bu dava yaklaşık 5 yıldan bu yana da devam ediyor en nihayet kısa bir süre önce Danıştay 10. Dairesi Başbakanlık işleminin kesin icrai ve yürütülebilir özelliği sahip olduğunu bu sebeple davanın esasına girilerek Patrikhane’nin 1924 tarihli Lozan Antlaşmasına aykırı davranıp davranılmadığının esas yönünden de tartışılması gerektiğine dair bir karar verdi bu kararda şahsıma yeni tebliğ edildi. Bu durumda mahkeme tabi bu aşamada Patrikhane’nin Cumhuriyet dönemindeki eylem ve işlemlerini Lozan Antlaşmasına aykırı olup olmadığını incelemek ve yapacağı araştırma sonucunda da esasa ilişkin bir karar vermek zorunda. Uluslar arası güçlerin desteğini almış Patrikhane’nin hemen her gün Lozan Antlaşmasını kemiren faaliyetlerini gördükçe içimizin karardığı bir dönemde yaptığı aşikar hukuk ihlallerin yargı nezdinde tartışma konusu yapılması Atamızın vasiyetinin yerine getirilmesi noktasında da önemli bir hukuki kazanım olarak görmekteyim. Atatürk’ün Türk milletinin evlatlarına bıraktığı en önemli vasiyetlerden biri ihanet odağı olarak gördüğü bu köhne fesat yuvasının topraklarımızdan atılması olmuştur. Bu uğurda yapmış olduğu hukuki mücadele asla sözde örgüt mücadelesi olarak da kabul edilmesi mümkün değildir. Her Türk hukukçusunun da yapması gereken Lozan antlaşmasının ki bu devletin temeli olan antlaşmadır bu antlaşmanın hukuki kazanımlarının mutlak suretle korunmasının sağlaması olmalıdır. İstanbul’da Bizans artığı feodal bir Hıristiyan devletçiğinin kurulması Sevr’in yeniden hortlanmasından başka bir neticede vermeyecektir. Bu davaların açılması içinde iddianamede belirtildiği gibi tarafıma hiçbir kimse ne bir emir ne bir talimat vermesi mümkün olmadığı gibi olmadığı gibi asla da olmamıştır. Nitekim bu hukuk mücadelesi ki bu davada diğer davalarımda devam etmektedir 5 yıllık süreç içinde birçok hukuki işlemlerim temyizlerim tamamen tarafımdan cezaevinden devam etmiştir. İşin ilginç yönü bu hukuk mücadelesi dindar ama laik yapıda bir Türk hukukçusu tarafından sürdürülürken bu orta çağ Hıristiyan kalıntısına en fazla desteği veren kurumlarında başında bir cemaatin gelmiş olmasıdır. Bu tablo bile Türk milletinin sözü edilen cemaat ve cemaatler eliyle dini düşünceler üzerinde oynanarak nasıl oyna getirildiğini açıkça göstermektedir. Cemaat ve Patrikhanenin el ele vererek köhnemiş bir Hıristiyan devletçiğini ekümeniklik adı altında İstanbul’un göbeğinde kurma girişimlerine karşı hukuk mücadelesini yapmak, sahte din tüccarlarına rağmen Atatürk’ün evlatları olan dindar ama laik Türk hukukçularına kalmaktadır. Değerli Başkanım, bu konudaki kararları dosyayı sizlere takdim ediyorum bunu takdim etmemin sebebi bu faaliyetimin şahsımla ilgili iddianamenin bölümünde sözde örgütsel faaliyet olarak gösterilmesidir. Yüksek yargı makamlarının dahi yapmış olduğum bu hukuk mücadelesine onaylamaları hukuki açıdan onay vermeleri temyiz veya diğer aşamalarda beni haklı çıkaracak şekilde kararlar vermeleri zaten yapılan mücadelenin tam bir hukuksal mücadele olduğunu yeterince ortaya koymaktadır. Bu anlamda da tüm tavır ve davranışlarım Anayasanın 36. maddesindeki hak arama özgürlüğü ve avukatlık yasasının ikinci maddesi belirtilen mesleki görevimin içerisinde değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Değerli Başkanım, bir başka hususta özellikle davada bir kısım sanıklarda şahsımın telefonunun fihristlerinde çıkmış olması veya şahsıma bir veya iki telefon açılmış olması veyahut resmim bulunması bir sözde örgütsel bağlantı olarak öngörülüyor ve bu suallerde sanki bu telefonlarla bir örgüt oluşmuş gibi bir intiba yaratılmak isteniyor. Değerli üye yargıçlarımın sualleri hep bu yönde gelişiyor. Oysa şahsım olarak telefonlarım ve adresim son

42

Page 43: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:43

derece maruf olup, ulusal basında birçok etkinlik nedeniyle yayınlanmıştır. Bu sebeple telefon ve adresime birçok kişi tarafından ulaşılması son derece kolay ve basında yer alan sosyal faaliyetler nedeniyle olduğundan sözde örgütsel ilişki olarak değerlendirilmesi hayatın olağan akışına da uygun değildir. Buna bir örnek vermek istiyorum bu örnekleri de çoğaltmak mümkündür değerli başkanım. Örneğin 2005 yılında az önce bahsetmiş olduğum patrikhanenin Yunanistan’a taşınması kampanyasında bugün 55 bin tirajı olan yaklaşık en az 250-300 bin insanın okuduğu internetle birlikte Türkiye’nin dört bir tarafında yarım milyon insanın Yeni Çağ gazetesinin ilk manşetinde birinci sayfasında ki bu dört ay boyunca devam etmiştir. Şu sür manşetin üstünde yer alan telefon numaralarının tamamının bana ait olduğu görülecektir. Burada cep telefonum, faks numaram, büro numaralarım ve adresimde mevcuttur. Yani bu, bu kadar aleni bir telefon numarasının Türkiye’nin genelinde okunan ve dağılan bir gazeteden çok rahatlıkla bu tür sosyal etkinliklere katılan insanların notları arasında yer alması son derece tabi ve doğal karşılanmalıdır. Örnek olarak, ikinci ve üçüncü iddianamenin sanıklarından Kemal Aydın’a soruluyor deniliyor ki; sizin herhangi bir irtibatınız var mı tanıyor musunuz? Tanımıyorum diyor. Ancak diyor düzenlenen söz konusu kampanyaya katıldım. Kampanyaya katıldıktan sonra bir teşekkür telefonu açtım diyor. Bu tabi derhal defalarca sorgulanıyor. Sayın Sedat Bey Kemal Aydın’a bu konuda tam 7 defa soru soruyor, 7 defa soru soruyor. İki sayfa iki buçuk sayfa boyunca bu konu işleniyor veya Neriman Aydın. Yine aynı şekilde doğrudan beni hiçbir şekilde tanımadığı, sırf bu gazetede görmüş olduğu kampanya nedeniyle göndermiş olduğu faksa binaen şahsımın geri döndüğünü teşekkür ettiğimi söylüyor. Ama buda aynı şekilde bir sözde örgütsel ilişki olarak değerlendirme gayretine giriliyor. Bu noktada telefon numaralarımın Türkiye’nin genelinde özellikle aynı düşünceye sahip olan benzer düşüncelere sahip olan insanların hiç tanışmadığımız halde, bulunması son derece tabidir. Bir veya iki telefonun açılması da son derece doğaldır. Bununda asla değerli mahkeme tarafından bir sözde örgütsel bağ olarak değerlendirilmemesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Değerli Başkanım son olarak, şunu arz etmek istiyorum. Daha önce savcılara karşı ikame etmiş olduğum İstanbul 2 Asliye Hukuk Mahkemesindeki manevi tazminat davasında, Sayın savcılarımız vermiş oldukları cevap dilekçelerinde çok net bir şekilde, söz konusu tapelerin çözümlerin seçimlerinin doğrudan doğruya emniyet tarafından yapıldığını, kendilerinin görevinin sadece seçilen telefon tapelerinin iddianameye koymak olduğunu ifade etmişlerdir. Bu anlamda zaten 251/1. maddedeki görevlerini ihlal ettikleri açıkça ortadadır. Ancak burada sıkıntı şu seçilen şahsım olarak dosyada binlerce on binlerce telefon tapesinin çözülmemiş telefon tapesinin olduğu bir gerçektir, dosyada delil olarak vardır. Bu dosyada ki mevcut çözümlenmemiş telefon tapelerini dinlediğimizde iddianamede belirtilen iddiaların tamamının gerçek dışılığı sadece bu telefon konuşmalarıyla dahil ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan cezaevindeki imkan şartları dahilinde bu telefon konuşmalarını dinleyerek iddianamede belirtilen hususların tek tek gerçeğe aykırı olduğunu, çözümlenmemiş bu telefon kayıtlarıyla dahi ispat etmenin gayreti içine girmiş bulunmaktayım. Bu konuda birkaç hususa değinmek istiyorum değerli başkanım. örneğin, iddianamenin birçok bölümünde hatta onlarca diyebilirim. Çünkü hem kişilerin hususi bölümlerinde hem genel bölümde Semih Tufan Gülaltay tarafından Dağlık Karabağ katliamının kınanmasına ilişkin bir etkinliğin düzenlendiğini, bu etkinliğe bu kişi tarafından çağırılmış olduğumuzu ve orada bulunmamız nedeniyle de bu kişiyle de sözde örgütsel bağlantı kurulmaya çalışılmıştır. Oysa burada gerek Semih Tufan Gülaltay gerekse ben sorgumda kesinlikle birbirimizi tanımadığımızı görmediğimizi ilk defa burada tanıştığımızı ifade etmiştik ve nitekim bu etkinliğin de Semih Tufan Gülaltay tarafından değil, Azerbaycanlılar derneği tarafından Azerbaycanlılar dayanışma derneği tarafından düzenlendiğini ifade etmiştim. Burada sunacağım bir telefon tapesi de söz konusu Taksim’de yapılan bu kınama olayına doğrudan doğruya söz konusu Azerbaycanlılar dernek başkanı tarafından çağırıldığımın bir kanıtı olarak sunuyorum. Sadece bu telefon tapesi de yeterli değil onun ötesinde yine kayıtlarımın arasından bulduğum o mitingin dernek tarafından düzenlendiği

43

Page 44: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:44

bizatihi şu karttan da anlaşılıyor. Bu bakımdan bu telefon tapesinin dinlendiği takdirde sorgumdaki beyan etmiş olduğum savunmamın da doğru olduğu ortaya çıkacaktır. Yine iddianamenin 1863. sayfasında belge ve dokümanları İstanbul adliyesinde görevli şüpheli Atilla Aksu’nun kardeşine iş bulma vaadiyle cumhuriyet başsavcılıkları adli yargı ilk derece ceza muhakemeleri kalem hizmetlerinin yürütülmesine dair yönetmenliğin 45. maddesinde belirtilen prosedürün dışında el altından gizlice temin ettiğim ve bunun karşılığında da bu kişiye iş bulma konusunda yardımcı olduğum veya taahhütte bulunduğum ifade edilmiştir, bu da gerçek dışıdır. Bunun da kanıtı olarak değerli mahkemenize bu konuda sayı itibariyle yaklaşık 10 konuşmayı sunuyorum. Bu 10 konuşmada görülecektir ki benim siyasi faaliyetlerimden ötürü bulunduğum çevrede gerekse müvekkil çevremden iş arayan insanlara yine müvekkil çevremden fabrika sahiplerini veya işyeri sahiplerine imkan nispetinde yardım insani yardım dolayısıyla bu insanları buralara gönderdiğim bu telefon konuşmalarımda da görülecektir. Tamamen insani bir maksatla yapılan iş bulmanın nasıl kötüye yorumlanarak bir örgütsel bağ içerisinde yorumlandığını da bu 10 tapenin dinlenmesiyle ortaya çıkacaktır. Yine değerli başkanım bir başka iddianamede suçlandığım konu 1824. sayfasında müdafilik görevini yapmış olduğum Muzaffer Tekin ‘in delilleri emniyet tarafından tarafıma teslim edilmiş bu delillerin arasından üç tanesi benim bilgisayarımda çıkmıştır. Hangileridir kızının CV’sidir diğeri kendi dönemine ait subayların tayin listesidir. Bir diğeri de yeniyıl.doc isimli Muzaffer Tekin‘e gönderilmek üzere hazırlanmış yeni yıl tebrik mesajlarıdır. Bunların söz konusu bu üç dosyanın da diğer dosyalarla beraber emniyetten hard disk yoluyla tarafıma teslim edildiğine ilişkin beyanda bulunmuştum. Nitekim ona ilişkin belgeleri de sunmuştum. Ancak o dönemde yapılan konuşmalar alınması sırasından, alınmadan önce, alındıktan sonra bütün bunlarda bu yaklaşık 19 adet tape var. Bu 19 adet tapede de bunların doğrudan doğruya emniyetten müdafilik sıfatıma istinaden alındığını kanıtlamaktadır. Yine bir başka suçlandığım konu iddianamenin 1825 sayfasının 12. sırasında bilgisayarımdaki dava çalışmalarım maalesef yine sözde örgütsel bağ olarak değerlendirilmiştir. Örgütsel doküman faaliyeti olarak görülmüştür. Benim soruşturma aşamasında müdafii sıfatıyla dinletmek istediğim tanıklara ilişkin çalışmalarım, ki bunlar tamamen mesleki bir çalışma. Bir yönlendirme gayreti olarak görülmüştür. Oysa o dönemde tanıklar dinlenirken yine eklerde bulunan iki sayfalık bir belge tanıklar dinlenirken hazır bulunmam konusunda savunma tanıkları olduğundan yasada bu konuda yasaklayıcı bir hüküm yok sadece soruşturmanın gizliliği konusu var. Tabi Zekeriya Öz kabul etmemiştir. Soruşturma gizlidir savunma tanıkları dahi olsa siz müdafii sıfatıyla savunma tanıkları dinlenirken bulunamazsınız demişti. Ben bu konuda iki sayfalık dilekçe yazmıştım. Bu talebimi reddetti. Tabi bu da söz konusu eklerin arasında bulunmaktadır. Ancak bunun ötesinde benim değerli bir meslektaşım Hüseyin Buzoğlu ile yapmış olduğum bir telefon görüşmesi de zaten ben bu tanıklara özgü yapmış olduğum çalışmamın neler olduğunu o telefon içeriğinde bahsetmişim konuşmuşum. Bu da bunun delili olarak söz konusu iddiayı çok rahatlıkla çürütmektedir. Yine değerli başkanım az kaldı. 1866 ve 67. sayfalarında gözaltına alındığım tarihten 7 gün önce Doğubey Akıncı isimli hiç tanımadığım daha önce bir zatın bana bir idare mahkemesinin dosyasını gönderdiğini ifade etmiştim ve idare mahkemesinin dosyasını tetkik ettikten sonra kendisine bilgi verdiğimi ifade etmiştim. Bu da bir delil olarak kullanılmıştı ve her nedense bu şahısla ilgili yapmış olduğum telefon konuşmaları eğer iddia doğru olmuş olsaydı, doğrudan doğruya iddianameye konması gerekirken konulmamıştı çünkü gerçekten iddiayı çürüktü sakattı ve nitekim söz konusu konuşmalarda benim bu şahsı bir hafta önceden tanıdığım tamamen avukatlık mesleğinin gereği olarak bir danışma olarak bu dosyanın gönderildiğini bu konuşmalarda ortaya koymaktadır. Değerli başkanım yine bir başka iddianamede suçlandığım 1865. sayfasında 5. paragrafında sanıklardan Asuman Özdemir ile güya yapmış olduğum konuşmada telefonda konuşmayalım diye kullanmış olduğum iddia edilen bir tabirden ötürü güya sözde örgütün gizlilik prensiplerine uymuş olduğumdan dolayı bu tabiri kullandığım iddia edilmiştir. Oysa ben mesleki hayatımda hiçbir sorunu mesleki sorunu hukuksal sorunu telefonda

44

Page 45: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:45

konuşmadığımı birçok defa burada sorgumda da dile getirdim. Nitekim tarafınıza ibraz ettiğim üç adet tapede de bu tür hukuksal sorunlarımı, lütfen hatta konuyu açmıştır bir iş davasıdır, ceza davasıdır lütfen gelin büromda ayrıntılı konuşalım. Çünkü telefonda vereceğim bilgi sizi yanlış yere yönlendirebilir. Ben meseleyi algılayamam ve tedavi etse de yanlış yaparım demişimdir. Bu da bunun kanıtı olarak bu tapeleri de sunuyorum. Değerli mahkemenin dinleyeceğini umut ediyorum. Yine değerli başkanım burada söz konusu oldu Türk Dünyası Vakfında yapılan konferansların seminerlerin katılımların sözde örgütün toplantı yeri olduğu iddia edildi. Burada bende bir defa konferans vermiştim Türk Dünyası Vakfında, buradaki konferans verilen konuların seçimi, kimlerin katıldığı konusunda son derece net bir bilgi var, tarihleri kimlerin saptadığı bu konuların kimler tarafından belirlendiği Sayın Turan Yazgan tarafından vakıf başkanı ve müdürüyle yapmış olduğum telefon tapeleri ve konuşmalar buradaki konferans konularının belirlenmesi gününü, zamanının belirlenmesi, kimlerin katılacağı bütün bu konular telefon tapelerinde var. Bu tapelerin dinlenmesi halinde de Türk Dünyası Vakfındaki konferansların asla bir sözde örgüt toplantısı olarak değerlendirilemeyeceğini ortaya koyacaktır. Değerli başkanım yine yanımda geçmiş dönemde 20 yıldan beri benim müvekkilim olan bir dönem benim bürolarımın bulunduğu iş hanında çalışmış bulunan Dursun Koç’un bana açmış olduğu bir telefon nedeniyle ki sabıkaları olan bir kişidir. Nefsini ıslah etmişimdir, doğru yolu göstermişimdir, iş imkanları vermişimdir. O doğrultuda da bu insan kendi hayatını kurtarmıştır. Orada kullandığı bir kelime nedeniyle iddia makamı bu tür geçmişte sabıkası olan insanları suça itmem veya suç yolunda kullanmam kullandığım iddiasıyla iddianamede belirtilmiştir. Oysa kendisine ne böyle bir talimatım olmuştur ne bunun bir ispat vesikası vardır, ne bir telefon konuşması vardır. Tam aksine bu kişiyle benim şahsi ilişkilerimin ne olduğunu ortaya koyan iki adet telefon konuşması o da bu şahısla olan ilişkimin somut olarak ortaya koyar. O iddiaları çürütecek mahiyette. Yine değerli başkanım, Aydın Yüksek’in benim ofisime getirdiği hukuki danışma amacıyla getirdiği o CD’nin ki bilgisayarımda kalan kısmını Genelkurmay Başkanlığına bu belgelerin mahiyetinin ne olduğunu öğrenmek amacıyla gönderdiğimi ifade etmiştim ki onlar zaten dosyada mübrez. Eğer temin maksadıyla olsaydı zaten böyle bir gönderme yapmazdım. Bu konuda bu belge, Aydın Yüksek’in söz konusu o CD’yi bana neden getirdiği. Benim ne yaptığım Genelkurmay Başkanına hangi maksatla gönderdiğim oradan gelen belgeler bu konuda yapmış olduğum konuşmalar var 3 adet görüşme onlarda somut olarak öyle bir belgeyi, CD’yi temin etme gayretiyle asla herhangi bir faaliyet göstermediğim tamamen doğrudan doğruya hukuki danışma maksadıyla bana geldiğini yani bir suç kastımın ve irademin olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Üç adet telefon konuşması. Son olarak değerli başkanım, Ali Yiğit’in Kardak lokantasında ne şekilde ve hangi şartlar altında geldiği nasıl buluştuğu kimlerin huzurunda beyanda bulunduğu, ne beyanlarda bulunduğu, benim o söz konusu lokantaya nasıl intikal ettiğim ve yine Ali Yiğit’in cezaevinden çıktıktan sonra Muzaffer Tekin ‘in Sayın eşi Müge Tekin ve ağabeyi Rıza Tekin ile yaptığı görüşmeler. Mahmut Öztürk’ün yeğeniyle yapmış olduğu kardeşiyle yapmış olduğu görüşmeleri ihtiva eden burada 7 adet tape vardır. Bunların tamamı bu 7 adet tapede benim sorgumda belirttiğim tüm hususları net bir şekilde kanıtlamaktadır. Bu konuşmalarda benim tutuklanma tarihimden önce soruşturma aşamasında müdafilik görevimi yaptığım sıradaki samimi görüşmelerdir değerli başkanım bu tapeleri de mahkemenize sunuyorum. Delil olarak dosyama insak edilmesini arz ediyorum, çok teşekkür ederim.”

Duruşmaya kısa bir ara verildi.Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.Bu arada bir kısım sanıklar müdafileri Av Taner Uzun ve Av. İsmet Koç’un geldiği

görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi, verildi:” Sayın Başkanım, hem talep hem de

birkaç beyanım olacak. Aslında beyan dediğim şey teorik olarak hukuksal olarak her ne kadar savunma kapsamında da geçse asıl savunma değil ortaya çıkan son durumlar gelişmeler

45

Page 46: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:46

ışığında bir durumu tekrar kronolojik şekilde arz ederek başlamak istiyorum. Sayın Başkanım, bir önceki yani Eylül ayı itibariyle yapmış olduğum beyanımda, buradaki pozisyonumuzun bir etki sonucu heyetinizin ve hazırlanmış iddianamenin üzerimizde yaratmış olduğu bir etki, bunun karşılığında da bizim etkinin neticesinde davranış tarzımız savunmalarımızın doğal olarak bir tepki olduğunu aslında isnat edilen suçların geçerli ve doğru olmadığını bu nedenle de durumun mağduru olduğumuzu söylemiştim. Etkinin bir diğer tanımı da fiil, fiilin karşılığı da infial. Ama çağdaş nedenselcilik konuya ve neden sonuç ilişkisinde baktığı zaman, etkileyen açısıyla neden. Etkilenme açısıyla da sonuç şekline dönüşüyor. Bugün Danıştay davasının hala burada tüm sanıkların beyanlarına, savunmalarına tanıkların dinlenilmesine toplanan delillerin incelenmesine bakıldığında ve aynı zamanda bu ülkede Danıştay benzeri bir Hrant Dink cinayetini göz önüne aldığımızda ki onun da buraya ısrarla yamanması veya burada görülmesi yönünde kamuoyunda ciddi çalışmalar var basın medya bu konuda hatta çeşitli reel kişiler, belli makama sahip kişiler bu konuda çok aşırı uç noktada hukuk dışı ama eminlermiş gibi yaptıkları konuşmalarla sanki o da buranın davasıymış gibi gösteriyorlar. Temelde bakıldığında mantıkçılar, felsefeciler şöyle diyor; iki sonuç aynı ise nedenleri de benzerdir. Ama bugün Danıştay davasının sonucu itibariyle failini burada yargılıyor olmamız ve failiyle beraber hareket eden kişilerin daha önce yargılanıp tekrar bir bozma kararıyla burada bulunması aslında sizin aradığınız ya da iradenin istediği arama veya kamuoyunun veya medyanın istediği esas aranan unsurun fail olmadığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla etkileyen etki kapsamında failin değil bu işin tasarımcısının arandığı ortaya çıkıyor. Neden sonuç ilişkisinden hareket edecek ve iki şeyin sonucu aynıysa nedeni de benzerdir dediğimiz zaman ortada bir Danıştay cinayetinin sonucu diğer tarafta Hrant Dink cinayetinin sonucu bize nedenlerin aslında ne kadar benzer olduğunu gösteriyor. Bugün derin devlet diye bahsedenler bugün kamuoyunun belli bir kesimi siyasi aktörler sonucu belli olan iki olayı bir tanesini buraya da yamama gayreti içerisinde olsalar da aslında buraya yamama durumunda değiller. Şu salona Hrant Dink davası da geldiği anda iki sonucun aynı yerde irdelenmesi nedenlerinin ne olduğunu ortaya çıkaracaktır ki bir vaka daha var Zirve davası. Onu da buraya aynı şekilde yalamaya çalıştılar. Sonuçta üç tane sonucu benzer vakanın nedenlerinin de ne kadar benzer olduğunu göreceksiniz aslında bunu bütün ülke görecek bütün hukuk insanları görecekler mantıkçılar ve felsefeciler aralarındaki bu neden sonuç ilişkisini şöyle birazcıkta nüktedan bir fıkra ile anlatıyorlar kendi aralarında tartışırken. 90 yaşında adam doktora gidiyor, doktor eşim 18 yaşında hamile diyor. Doktor da diyor ki ben size bir hikaye anlatayım diyor bugün avcı ava gitmiş ama aceleyle çıkarken yanına av tüfeği yerine şemsiyesini almış diyor ve karşısına birden bir ayı çıktığında çekmiş ateş etmiş ve ayıyı vurmuş diyor. 90 yaşındaki adam diyor ki, doktor diyor onu diyor başka birisi vurmuştur. Bende onu söylüyorum diyor. Şimdi Danıştay ve Hrant Dink cinayeti, Zirve Yayınevi ve hatta Rahip Santoro cinayetlerinin Ergenekon davası üzerinden bir başka şekilde pazarlanması hatta bu davaların mağduru olan insanların da ısrarla buraya yönelmesi bu fıkradaki durumu ortaya koyuyor. Neden sonuç ilişkisine bakıldığı zaman sonuçları aynı olan şeylerin nedenlerinin de birbirine ne kadar yakın tasarımcılarının ne kadar aynı merkezden olduğu ortada. Ama bütün bunları yaşarken biz aynı zamanda ülkenin genel durumu içinde şu yargılanmamızın da ne kadar paralel gittiğini görüyoruz. Paralel giden bizim bu yargılanmamız ve dışarıdaki gelişmelerin ortaya başka bir durumu çıkardığını görüyoruz. Paralel iki tane Türkiye var. Paralel iki tane devlet var adeta. Devletin biri paralel gözükmeye çalıştığı bir diğer devleti bir şekilde ele geçirmeye çalışıyor. Özellikle bugün yine gündemde olan ve anlamsız bir şekilde tartışılan öz ve biçim arasındaki ilişki yani kafanın içindeki ile kafanın dışındaki şeklin bağlantısını kurmaya çalışmak ve aynı zamanda gerçekte ülkenin Güneydoğusunda Diyarbakır ilinde 6. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden bir KCK davasında PKK, BDP ile Türkiye’nin bütünlüğünü düşünmek burada da Özerk demokrasi etnik milliyetçilik açısından ne kadar nitelik ve nicellik açısından sonuca gidilmeye çalışıldığının yanlışlığını tekrar ortaya koyuyor ve yine yaklaşık bir yıl önce Dersim’de Aleviler üzerinden

46

Page 47: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:47

başlatılan süreç bugün geldiğimiz noktada Dersim’i cumhuriyet yaptı Atatürk yaptı zımni söylemi ve İnönü’nün öne atılmasıyla bir cumhuriyete bir cumhuriyet kurucularına karşı başlatılan mücadele bugün Yavuz Sultan Selim Şah İsmail arasındaki savaşı, ülke nezdinde barışa dönüştürmeye çalışan insanların aslında temelde cumhuriyete düşman olup, Osmanlının hatalarını da gelin barışarak çözelim anlamındaki tavırlarına dönüşmektedir. Aslında istedikleri Osmanlıcılıkta değil, Osmanlı olmakta değil. İstedikleri bir monarşi, hanedanlık. Yaratmak istediği kulluk. Nereden görüyoruz, buradan görüyoruz. Hukukun kabul etmediği insan haklarının kabul etmediği bir kulluk anlayışıyla burada yaşıyoruz. Hiçbir hukuk kuralının bizi burada bu kadar tutamayacağı gerçekken, kanunların hiçbirisinin kuvvetli suç şüphesi parantezinin içerisine sığdırılamayacağı gerçeğinden hareket edecek olursak burada duruşumuz aslında bizden istenen kulluk edin anlayışıdır. Bunun nereden sağlamasını yapıyoruz, çok basit Sayın Bülent Arınç’ın defalarca konuşmasının sonucunda en son söylemini çok rahatlıkla bunu yorumlamaya denk bir şekilde cümle meal olduğunu görebiliyoruz. Kabadayılık yapanlar tekrar içeri. Var mı böyle bir hukuk tanımı, var mı böyle bir kanun tanımı ki ülkenin Başbakan yardımcısı ve devlet bakanı çıkacak Ergenekon davasını bizzat işaret ederek diyecek ki sen dışarı çıktığında kabadayılık etmeyeceksin. İşte bu kulluk anlayışının sonucudur. Geldiğimiz noktada Güneydoğu’da bir KCK davası burada bir Ergenekon davası ama temelde nerede birleştirecekler bir ümmet anlayışının altında ben çözdüm diyecekler. Bunu demek için bu davaları açıyorlar. Ama aynı zamanda bir İngiliz projesi olan Gazze’ye yardım gemisinin İngiliz aktivistlerin planlayıp bizim öne çıkıp. Kayıplar verdiği arkasından da Başbakanın ve hükümetin Hamas’ı koruması bir başka anlamda PKK ve KCK’ya seni de koruyorum demektir. Bugün onun yargılaması orada devam ediyor. O yargılama devam ederken milletvekilliği elinden alınmış Ahmet Türk bu davayı işaret ediyor. Oradakiler suçlu buradakiler mahkum diyor. Ahmet Türk kendi suçuna baksın. Cezaevindeyken milletvekili oldu. Bir subayı Kası Kancunun kapısında öldürdüğü için Ahmet Türk yargılandı ve cezaevindeyken milletvekili oldu. Bugün o dava üzerinden buraya ulaşılmaya çalışılıyor. Ama ademi merkeziyetçi anlayışa doğru gidiyoruz ya. Ülkenin 12 tane kalkınma ajansı oluşturduğu bölgeler var ya bunun üzerinden demokratik özerklik sağlanacak ya, her türlü her türlü faydacı yaklaşımla iradenin devam ettiği bu süreçte bu dava malzeme olarak kullanılıyor ve bu konuda da çok ciddi anlamda şu davanın iddianamesinde mevcut anlaşılmayacak şekilde sapma derecesine varacak kadar, kanun ihlalleri var. Bunları yapan savcı ve Sayın heyetiniz bu iddianameyi kabul etmiş durumda. Birazdan açıklayacağım bunu ama ne olması gerekiyor? Bütün bunların aşılabilmesi için gelinen noktada küresel askerlik. Nedir küresel askerlik, süre kısılacak. Sayın Başkan, 92-93 süresinde askerlik 18 aydan 15 aya indirildi. Ateşkes süreci vardı yine 18 aydan 15 aya indirildi. Özellikle Güneydoğu’daki kıtalar çok büyük sıkıntıya düştüler. En son 33 asker şehit edildi, katledildi. Askerliği 15 aya çıkardılar. Bu tecrübeye bu hafızaya sahip devlet bugün her nedense askerinin de irade belirtemediği sebeplerden dolayı aynı oyunun içerisine o tırnak içinde söylediğim ateşkes sürecinde aynı oyunu oynuyorlar. Devamı da var bunun ama bedelli askerlik. Devamı var bunun profesyonel askerlik, devam da var bunun küçülecek ordu küçülecek, ordu küçültülecek. Amaç, amaç biraz daha pasifize edilmiş silahlı güç üzerine gidilerek, istedikleri sonucu çıkarmak. Burası onlar için ideal bir yer. Biz burada kaldığımız sürece bu anlayışı hizmet ediyoruz. Bu siyasi düşünceye bu siyasi emellere hizmet ediyoruz. Bizim varlığımız bu kulluk. Beni kul olarak onların kullanmasına müsaade eden mahkemeniz Sayın heyetiniz. Amerika Birleşik Devletleri örnek ordu. Küreselleşiyoruz ya askerlikte de küreselleşeceğiz. İngiltere örnek ordu. İngiltere’de postravmatik stres diye bir hastalık var savaşa katılan askerlerin travma sonrası stres bozukluğu diye tanımlanan sendrom. Türkiye’de Güneydoğu’da görev yapan askerler için söyleniyor. Amerika birleşik devletleri bugün hala ordusundaki eşcinselleri koruma ve askerliğini yapması yönünde eski uygulamasını devam ettiriyor. Eşcinseli soramazsın eşcinselde söylemesin anlamında. Küreselleşiyoruz ya yakında bakın Kanada ordusunun albayı zannediyorum şu hale gelmiş bir ordumuz olmaya yönelik

47

Page 48: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:48

çalışmaları var. Arkasından ülkeye getirilen füze kalkanı. Ne olacak füze kalkanı geldiği zaman, İran İsrail’e füze gönderdiği zaman Türkiye füze kalkanını kullanmayacak mı? İktidar bunu mu engelleyecek ya da bu düşünceyle füze kalkanını mı yok edecek? Bütün bu oyunlar oynanırken, bizler burada aktörüz. Her yol buraya çıkıyor. En son vickylips adlı bir internet sitesi Amerikanın gizli belgelerini açıklıyorum diye devam ederken birden Türkiye’ye ait 2000’e yakın gizli belge olduğunu ve bunlardan yüzde 14’ünün neler olduğunu açıkladı. Daha devamı geliyor. Irak, Güneydoğu, Suriye, Afganistan başımıza neler geleceği belli değil. Buranında üzerinden açılmış askeri sanık kanalları üzerinden yeni suçlamaların yapılmayacağını kimse garanti edemez. Ve Batının bize oynadığı oyunlar, bugün özde simge arasındaki tartışmayı kafanın içindekiyle kafanın dışındakini şekillendirme anlaşması devam ederken, Avrupa’dan sanatçı geliyor. İbadet bölgesi diye şöyle bir afiş yapıyor. Atatürk’ü de oraya koyuyor. Evet Türk insanının kutsal değeri Atatürk. Cumhuriyetinin kurucusu önderi önder diyor, ulu önder Atatürk diyor. İbadeti kadar inancı kadar önem verdiği kutsal saydığı bir varlık. Ama bu topraklarda Atatürk’ü de bir dini simge haline getiriyor. çünkü artık batının makro anlamda değerlere ihtiyacı yok dine ihtiyacı yok, mezhepler olacak. E diğer tarafta Alevi kardeşlerimize açılımlar yaptılar. Bakın taraf gazetesinin yayınladığı reklam bu. Mahmut Usta Osmanoğlu. İsmi heyetinize tanıdık gelmiştir. Küçük Salih’in eğitim aldığı şahıs bu adam. Reklamını yapıyor. Aynı gazete mart ayından itibaren bakın, Gazze’ye gemi alıyoruz Gazze’ye gidecek yardım için gemi alıyoruz demişti. Bu taraf gazetesi, hangi servise hizmet ettiği veya çok servise hizmet ettiği ya da hangi örgüte dahil olduğu belli olmayan bu gazete, bakın üç ay yaklaşık gemi alıyoruz diye reklam yaptı ve sonucunu gördük. Bir İngiliz projesiydi. Bugün Türkiye ticaret olarak Doğu’ya açılıyor deniyor, diplomasi adına değil uluslar arası ilişkiler adına değil, mevcut hakim iktidarın kendi ticari alanını genişletmek adına açılımlar bunlar. Ama bizler hepimiz burada aktörüyüz bunların. KCK davası devam ederken ibadethanesini ben tanımlayacağım diye bağıran Alevi’ye cem evini ibadethane olarak tanımıyor. Ne istiyor ehli sünnet ehli alevi istiyor. Ne istiyor ehli sünnet, ehli KCK istiyor ehli Ergenekon istiyor. Bunun üzerinden anlaşma yapmaya çalışıyor. Şimdi bütün gerçekler böyleyken çok özür dileyerek iblis diyeceğim durmuyor. Bakın heyetinize iki tane davamın Kadıköy ikinci asliye ceza mahkemesinde devam ettiğini söyledim ve benim hakkımda açılan bir tanesi sözde porno görüntülerinin olduğu söylenen hard disk ki heyetiniz onun görüntülerini göndermeyi kararlaştırdı. Mahkeme bu yönde karar veremez ki. Delilin kendisini görmeden karar veremez. Ama buraya daha gelmeden önce ortaya çıkan şu gerçek var, benim Nisan 2009’dan itibaren heyetinize benim hakkımda hala savcılık ve polis tarafından kontrol edilen suç unsuru aranan bilgisayar hard disk, CD, Compact disk vesaire dijital malzeme olup olmadığının sorulmasını istedi, heyetiniz bu konuda dört defa karar aldı, yazdı. Savcı Zekeriya Öz ben burada yargılanırken bakın ne yapmış biliyor musunuz Haziran 2009’da benimle ilgili olarak yazı yazıyor İstanbul emniyet müdürlüğü terörle mücadele şube müdürlüğüne. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayısına kayden yargılaması halen devam eden bakın savcı bunu yazıyor yargılaması halen devam eden ve kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen dava dosyasında adı geçen şüpheli Mehmet Zekeriya Öztürk’ten ele geçirilen müstehcen görüntüleri içeren bilgi, belge ve diğer tahkikat evrakların gereği için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi rica olunur diyor ve bunun üzerine iki ay sonra hakkımda dava açılıyor. Ve bunun üzerine polis arkadaşlar benimle ilgili olarak bu savcı talebine binaen iki tane tespit tutanağı hazırlıyorlar ikişer ay arayla aynı şeritli ve bunun üzerine ben Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanıyorum. Sayın Başkan 10 Nisan 2009’da vermişim size yazılı talebimi sizin 10 Nisan 2009 madde 5 CMK 250 maddesiyle yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak dosyamız sanıklarıyla ilgili ellerinde incelemesi devam eden herhangi bir bilgi ve belgenin olup olmadığının sorulmasına var ise gönderilmesinin istenmesine karar vermişsiniz. Nisan 2009 Savcı Zekeriya Öz buna yanıt vermediği ve gereğini yapmadığı gibi Haziran 2009’da benimle ilgili olarak terörle mücadele şube müdürlüğüne yazı yazarak rapor hazırlattırıp bir başka

48

Page 49: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:49

dava açtırıyor. Böyle hukuk mu olur böyle adalet mi olur. Abresyon içerisinde dedim çok uygun bir kavram abresyonun anlamı şu; özel bir görevi, doğal kanun, doğal yasalar içerisinde olağan hale gitmesini engelleyen sapkınlık demektir abresyon. Kanuni haklarımı çiğniyor. Ama yok kuluz ya devlet kul olmaya zorluyor ya. Yeni anlayış zihniyet kul olmaya zorluyor ya. Monarşi buna zorluyor ya ve diğer davam. Sayın Başkan, mahkemenizin kalemine mahkemenize bakınız 15.10.2010 tarihli dosya no 2009/1613 olan duruşma tutanağı. Gereği düşünüldü istem gibi diyor, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine yazılan müzekkerenin tekidine hard disk ile ilgili. Ve soruyoruz kaleme ne diyorlar biliyor musunuz? Biz UYAP’ı kullanmasını bilmiyoruz UYAP’ı kullanmıyoruz. Sayın Başkanım, nasıl çözebileceğim. Savcımız illegal olarak hakkımda sizin istediğiniz hard diski yolluyor suç unsuru olarak koyuyor dava açtırıyor. O mahkeme burada sizin elinizde olduğunu bildi hard diski istiyor yazı size ulaşmıyor aylardır dördüncü defa ifade verdim bu konuda. Ha keza hakkımda faili meçhul cinayetlerle ilgili haber yapan taraf gazetesiyle ilgili davada da aynı sıkıntıyı yaşıyorum. Mahkeme karar alıyor, mahkemenizden cevap yok. Elden gelip istiyoruz onu da vermiyorlar. Benim kendim oraya gidip alma şansım yok, vermiyorlar. Hayır nasıl bir şey cehenneme dönüyor artık hayat anlamıyorum.”

Mahkeme Başkanı :” Bizim kalemle ilgili bu bahsettikleriniz.”Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Evet UYAP’I kullanmıyoruz kullanamıyoruz, elden

getiriniz diyorlar.”Mahkeme Başkanı :” UYAP’a ulaşmıyor mu diyorlar size?”Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Cevapları bu Sayın Başkanım.”Mahkeme Başkanı :” UYAP ulaşmıyorsa.”Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Mahkeme bunu normal yazıyla da gönderdi.”Mahkeme Başkanı :” Yazıyla geldiğini gelen şeyin cevabını mutlaka veririz, mutlaka veririz

yani nasıl oldu ki.”Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Bakın dördüncü defa diyorum bunları ben.”Mahkeme Başkanı :”Buraya ulaşan bir şeyin cevabın mutlaka verilir.”Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”UYAP’ın ulaşıp ulaşmaması da ilginç yani.”Mahkeme Başkanı :”UYAP’ın değil yani öbür normal prosedürde mutlaka cevap veririz

bize ulaştığında.”Sanık Güler Kömürcü Öztürk söz istedi verildi:” Sanık mikrofonsuz konuştuğu ve sesi

algılanamadığı için anlaşılamadı.”Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Sayın Başkanım Danıştay, Danıştay tanıklarını dinledik.

Daha önce Danıştay ile ilgili cezası eksik hesaplandığı savcı tarafından da Yargıtay savcısı tarafından da tespit edilen Süleyman Esen’in tahliye edildiğini. Süleyman Esen’in ergenekon şeması denen şemaya yerleştirildiğini. 11. Ağır Ceza Mahkemesinin Alparslan Arslan’ın lider olarak iddianameye kaydettiğini bunun üzerinden cezalandırma ve yargılama yaptığını. Aynı zamanda diğer sanıklar hakkında da karar veren 11. Ağır Ceza Mahkemesine rağmen birinci, ikinci, üçüncü iddianamelerde bu bahsettiğim şahıslar yönünden Alparslan Arslan’ın lider değil Osman Yıldırım’ın lider olduğunu. Hatta Süleyman Esen’in iddianameye o öykü anlatılan kısma konulmadığını defaatle belirttik. Şimdi geldiğimiz noktada tuhaf şeyler yaşıyoruz. Ben mahkemenize 4 Aralık 2008 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğünün Amerika Birleşik Devletleri hava kuvvetlerinin veya ordu birimlerinin istihbarat birimleriyle ortak istihbarat paylaşımı faaliyeti içerisinde olup olmadığının ile bu durumun hangi kapsamda yapıldığının ve yasal dayanağının ne olduğunun mahkemenizce sorulmasını önemle arz ve talep ederim demiştim. Heyetiniz dosyayla ilgisi olmadığından reddetmişti. Bakın Danıştay davasından sonra çıkan haberler silahların Amerikan ordusuna ait olduğu yönünde. Polisin yani Emniyet Genel Müdürlüğünün Amerikan hava kuvvetleri istihbaratıyla ortak faaliyet sonucunda bunu ortaya çıkarttığını haberler yaptılar gazeteler. Şimdi bir Emniyet Genel Müdürlüğü düşünün Amerikan hava kuvvetlerinin istihbaratıyla çalışacak ve Türkiye’deki adli bir olayı çözecek. Facia bir şey olaylar burada

49

Page 50: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:50

başlıyor. Alparslan Arslan’ın komşuları dinlendi. Onlar hakkında onlarla ilgili olarak polis rapor hazırlamış keşif yapmış resimler gösterilmiş şimdi ilginç olan bir şey var bir silsile devam ediyor gidiyor. Rapora ilişkin olarak 20.8.2009 tarihinde kroki çiziliyor ve apartmanın ve sitenin resimleri çekiliyor. Heyetinizden dosyalarını aldığım bilgilere göre söylüyorum bunu resimlerin üzerinde yazıyor. O zamana kadar daha önceki duruşmada okumuştum Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan’ın oğlunun bunu hangi amaçla yaptığını oğlunun bu işi yaparken inancından dolayı yaptığını doğru yolda olduğunu ve bu yüzden suçu ve suçluyu övmekten dolayı cezalandırıldığını söyleyen baba bu resimler çekildikten bir ay sonra ne diyor biliyor musunuz? 24.8.2009 tarihinde birinci ergenekon davasıyla birleştirilen Danıştay ve cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan oğlunun yaşadığı sağlık sorunlarıyla ilgili olarak bu işin içinde ergenekonun parmağı var diye düşünüyorum acaba ilaç mı verdiler dedi. Şimdi daha burada 11. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararla cezalandırılan sanıklar bu salonda ifadesi alınmaya başlanmadan önceki tarih. Polis gidip resim çekiyor ve resim çektikten bir ay sonra babanın bu söylemi gazetecinin dikkatini çekiyor diyor ki gazeteci soruyor İdris Arslan Danıştay saldırısından sonra oğlum bunu türban için yaptı dediniz. Şimdi ise daha farklı değerlendiriyorsunuz sorusu üzerine şunları söylüyor. olayı ilk etapta Danıştay baskını şeklinde duydum cumhuriyet gazetesiyle bir ilgim yoktu. Araştırdım inceledim birde baktım olay farklı o zamanlar bu arada baba Salih Kurter ile görüşüyor. Ve emekli bir asker olan zihin kontrolü ilaçla oğlunun yönlendirilebileceğini söyleyen şahısla görüşüyor ve baba 2008 Şubatında taraf gazetesinin provokatör gazetecisi muhabiri Mehmet Baransu ile görüşüyor. Bunlardan sonra polis gidip resim çekiyor ki, 2007’den itibaren polisin siteye musallat olduğunu o apartmana ve Alparslan Arslan’ın komşularına musallat olduğunu burada tanıkların bizzat ifadelerinde duyduk gerçi Sayın üye Sedat Sami Haşıloğlu en son gelen market sahibinin 2007’deki ifadesini 2008’e çekmeye çalıştı etkiyle ama burada bütün gerçekler çıplaklığıyla ortaya çıktı 2007. yani kestirme aldığınız zaman tanıkların söylemesiyle 2007. Çok önemli değil ama baba devam ediyor diyor ki, o zamanlar öyle düşünüyordum bu işin içinde ergenekonun parmağı var diye düşünüyorum acaba ilaç mı verildi uzmanlar zihin yönlendirmesinden bahsederler diyor. Şimdi bu raporun arkasından burada tanıkları sorguladık ve Alparslan Arslan’ın çelişkili onlarca ifadesi var bunlara girmeyeceğim artık. insana yılgınlık bıkkınlık veriyor. Ve onlarca ifadesi onlarca dediğim yani birazcık abartılı oldu belki ama altı yedi ifadesi var Alparslan Arslan’ın ve Sayın heyet bakın daha 2007 tarihi önemli neden önemli ve dedikleri tarihler doğru Savcı Zekeriya Öz bu konuda da talebim olmuştu konunun başlığı devletin yeniden yapılandırılması. Savcı Zekeriya Öz ergenekonda değil daha devletin yeniden yapılandırılması dokümanıyla ilgili olarak araştırma başlatıyor ve bu arada tarih ne 19, 20 ve 23 Temmuz 2007. O sırada Danıştay’dan dosyaların gelmesini istenmesi getirilmesi fakslanması yönünde yazılar yazıyor daha ergenekon yok. Ama savcı Zekeriya Öz daha o tarihlerde Danıştay projesini geliştiriyor kafasında. Şimdi devam ediyor Alparslan Arslan 12.3, 11.3 tarihlerinde ifade veriyor ama 12.3’de ifade veren Alparslan Arslan’a çok paralellik arz eden 12.3’de yine gizli tanık ifade veriyor. İlginç olan bir şey var. 11 Mart yani 11.3.2008’de Avukat Mehmet Ener’de ifade veriyor bu konuyla ilgili olarak. Heyetiniz dinlemeyi düşünmedi ama onu. Bu yönde talebim olacak zaten ama önce şunu söylemek istiyorum ve en son Alparslan Arslan’ın düzeltiyorum Osman Yıldırım’ın 15 düzeltiyorum 05.11.2008 tarihinde bir görüntülü ve sesli mülakatı var ve savcı şöyle söylüyor diyor ki, çok ilginç burası neden olduğunu söyleyeceğim. Mahkemenizce görülmekte olan 2008/209 esas sayılı dava dosyasıyla ilgili olarak Gizli tanık 9’un emniyet müdürlüğüne vermiş olduğu beyanların kasete alınmış halini yazıya dökülmesi sonucu elde edilen metnin yalnızca cumhuriyet gazetesine bomba atılması ve Danıştay saldırısı olaylarına ilişkin anlatımları ekte sunulmuş olup diğer anlatımları halen görülmekte olan 2008/1756 soruşturma çerçevesinde olduğundan ekte sunulmamıştır. Acaba bu soruşturma Danıştay’ı kapsıyor mu? Neden bu soruyu soruyorum. Yine mahkemenize 2009 yılı içerisinde vermiş

50

Page 51: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:51

olduğum bir yazılı taleple Adem Taşdemir’in hakkında fiziki takip ve teknik takip yapılıp yapılmadığının tespit edilmesiydi Adem Taşdemir Tuncay Güney’in eşinin kardeşi ve aynı zamanda her zaman onu işe götürüp getiren her zaman yanında olan şoförlük yapan şahıs. Mahkemenizin bu yazısına da İstanbul cumhuriyet savcılığı esnetiyor cevap vermiyor aslında İstanbul cumhuriyet savcılığı hemen cevabı alıyor terörle mücadele şube müdürlüğünden ve organize suçlarla mücadele şube müdürlüğünden ama heyetinize göndermiyor. Heyetiniz tekrar bir yazı daha yazıyor yine sizin imzanızla Sayın Başkan 11.6.2009 tarihinde ilki de 2.2.2009 tarihinde yazı. 4 ay sonra tekrar yazıyorsunuz. Ama ellerinde sizin istediğiniz yazının cevabı alınmış bize gönderilmiyor. İletişimin dinlenilmesi kararı kimle ilgili Adem Taşdemir ile ilgili. Şimdi bu soruşturmanın da Osman Yıldırım’ın sesli ve görüntülü anlatımlarının gönderilmeyen kısmının dahil edildiği 2008/1756 sayılı soruşturmayla ilgili idi bir bakıyoruz Adem Taşdemir de aynı şekilde 2008/1756 sayılı soruşturma kapsamında iletişim dinlenmesi ve kayda alınması talebinin sebebi şöyle anlatılıyor diyor ki, yukarıda ismi geçen şahsın ergenekon terör örgütü içindeki konumunun tam olarak ortaya konulabilmesi ergenekon terör örgütünün mali kaynaklarının tespit edilerek 2007/2023 sayılı soruşturma dosyası kapsamında ergenekon terör örgütüyle irtibatta olduğu değerlendirilen şahısların tespit edilerek deşifresinin ve faaliyetlerinin takibinin yapılabilmesi ile önümüzdeki günlerde kamuoyunu rahatsız edecek ve toplumu kutuplaşmaya iterek istenmeyen olayların meydana gelmesini önleyebilmek amacıyla faaliyetlerinin izlenerek mevcut yapının takibiyle deşifre edilmesi fiziki takip ve tarassut çalışmalarıyla mümkün olmadığından iletişimin dinlenilmesine karar verilmesi talep edilmiştir. Tarih 17.3.2008. Şimdi Danıştay ile mi ilgili ergenekon ile mi ilgili bilmemiz gerekiyor. Şimdi Sayın savcıların kuvvetli suç şüphesi mütalaası ve Sayın heyetinizin iki üyesinin aynı mütalaa doğrultusunda kuvvetli suç demesi acaba bu mu? bir yazıda size gönderilen soruşturma belgesinin savcılık tarafından gönderiliyor. Mehmet Murat Yönder soruşturma no 2008/1756 tarih 01.7. 01.07.2009 organize suçlar şube müdürlüğüne yazmış ve konu Adem Taşdemir. Sizin yazınızın akıbetinin araştırılması bilgi edinilmesiyle ilgili yazı. Ve bir diğer soruşturma numarası 2007/2023 eğer Danıştay’la ilgili ise bu iki soruşturma da eğer ergenekonla ilgiliyse bizim bunu bilmeye hakkımız var bunları bilmeden bunlara dahil olma ihtimalimiz var olarak burada yine kul olarak yargılanmaya devam etmek büyük bir hukuksuzluk. Heyetinizin buna müsaade etmemesi lazım. Sayın Başkan bu yönde Danıştay davasının seyriyle ilgili talebim şudur. Daha önce de beyanda bulunmuştum 10 Kasım 2009 tarihinde Danıştay davasının sanıklarından hatta bu sanığın avukatı Mehmet Taşdelen’in Sayın savcı Mehmet Ali Pekgüzel tarafından aynen şöyle denmişti verdiği bilgilerden Danıştay saldırısıyla ilgili olarak verdiği bilgilerden dolayı kendisine teşekkür ederiz demişti Sayın Mehmet Ali Pekgüzel. Ben Mehmet Taşdelen’in tanık olarak dinlenmesini talep etmiştim. Heyetiniz bu talebime almış olduğu ara karar doğrultusunda ileride düşünülüp karar verilmesi yönünde karar tesis etmişti. Şimdi o ilerisi dediğiniz zamanın geldiğini düşünüyorum. Avukat Mehmet Taşdelen ile Süleyman Esen’in avukatı olan Savcı Zekeriya Öz’e tanık olarak ifade veren medya da boy gösteren Danıştay davasının ergenekon yönünde yapıldığının provokasyonunu yapan Avukat Mehmet Ener’in de heyetiniz tarafından dinlenmesini talep ediyorum tanık olarak. Bu yöndeki talebim bu. Son olarak bir talebim var Sayın Başkan. O da şu, şimdi bir örgüt şeması var malumunuz. Bu örgüt şemasında PKK terör örgütünün ergenekon terör örgütünün genel yapısı altında başlığı altında yönetimi altında irtibatlı olduğu söylenen terör örgütü PKK terör örgütü şemada bu var. Şemayı birçok uzantı ergenekon denen davalarla ilgili olarak mahkemelere de sordunuz. Ordan bu şemanın yürütülmediği cevabı geldi ancak bu davada hala o şema geçerli ama onun kadar çok daha önemli bir şey var o da şudur. Şimdi Sayın heyetiniz iddianameyi kabul ettikten sonra örgüt şeması bu, iddianameyi kabul ettikten sonra iddianamenin ekindeki 418. klasörü de kabul ediyor. 418. klasörün dizi pusulası şöyle. Soruşturma no 2007/1536 418. klasör 1-35. sayfaları arasında PKK-Kongragel terör örgütüyle ergenekon terör örgütü arasındaki ilişkisini gösterir rapor diyor. Şimdi dizi pusulasının

51

Page 52: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:52

arkasındaki birinci sayfa şu. Ergenekon terör örgütü PKK-Kongragel terör örgütü ilişkisi. Yani bu örgütte ilişki olduğuna dair bir rapor. Nasıl hazırlanmış bu rapor. İstanbul cumhuriyet başsavcılığının 250 madde yetkili 16.5.2008 tarihli talimatında 2007/1536 sayılı soruşturma kapsamında elde edilen dokümanlar tanık ve şüpheli beyanları doğrultusunda Hizbullah PKK-Kongragel ve DHKPC terör örgütleriyle alakalı raporların hazırlanarak ivedi gönderilmesi istenilmiş olup diyerek ergenekon terör örgütü PKK-Kongragel terör örgütü ilişkisi başlığıyla bu rapor başlıyor. Rapor burada başlıyor. Ve raporun içerisinde şuan Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın şeması var Sayın Başkan. Sayfa 99 raporun sayfası ilgili şemanın sayfası 99 418. klasörün koma civagen Kürdistan örgütlenme şeması. Yasama kongragel yürütme yargı hepsini anlatıyor burada. Sayın savcı anlatmış heyetiniz kabul etmiş bununla da kalmıyor diyor ki Sayın savcılar bu raporda. 146. sayfa B- Abdullah Öcalan’ın terör örgütünü yönlendirdiğine dair avukat görüşme notlarından bölümler. Diyor ki Abdullah Öcalan terörist Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüşüp terör örgütünü yönetiyor diyor. Şimdi nasıl yönetiyor terör örgütünü 2 Nisan 2007 tarihli görüşme notu. Devam ediyor ve şöyle söylüyor DTP kendi kararını kendisi vereceğini BDP oldu kapatıldı. Kapatılma sebebinin bu olup olmadığını bilmiyoruz. Seçime bağımsız milletvekilleriyle girebileceklerini. Şurası çok önemli Sayın Başkan Sayın heyet bakın dikkatinizi çekiyorum. Kürtler için KCK sistemini önerdiği. Komage civage Kürdistan adlı bir örgütlenmeye gidilmesini söylediği bunu kim yazıyor savcıların talimatı doğrultusunda ya polis ya da Sayın savcıların kendileri. Devam ediyor görüşme notları 6 Nisan 2007 tarihli görüşme notu. KCK sisteminin demokratik toplumsal diyalektik bir sistem olduğu. Kürtlerin demokratik ulus anlayışıyla mücadele yürütmelerini KCK’nın tüm Kürtleri temsil ettiğini KCK’nın İran’la, Suriye ile Türkiye ile hatta Irak ile Kürtler adına görüşmeler yapmasını. 4 Mayıs 2007 tarihli görüşme notu 20 günlük hücre cezası alıyor. Çok tehlikeli bir süreçte olduklarını toplumsal savaşa gideceğini yazıyor belirtiyor bu görüşme notunda. Şöyle özetliyor rapor durumu 02-06 Nisan ve 4 Mayıs 2007 tarihlerindeki avukat görüşme notlarında DTP’nin seçimlere bağımsız milletvekilleriyle girmesini ve örgüte KCK sistemini önerdiğini belirtmesi üzerine DTP’nin seçimlere bağımsız milletvekilleriyle gireceği ve terör örgütünün sistemi olan Koma komili Kürdistan değiştirilerek KCK olarak değiştirdiği tespit edilmiştir savcılık tespit etmiş neyi tespit etmiş şuan Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın başlangıcını tespit etmiş. Ve bunu diyor ki bu ergenekonun beraber çalıştığı faaliyet yürüttüğü terör örgütü. Ve Abdullah Öcalan diyor örgütü cezaevinden yönlendiriyor. Şimdi soruyorum ben Abdullah Öcalan’ı veya buradaki sanıklar Abdullah Öcalan’ı PKK’yı KCK’yı temizlemekle de mi görevli aynı zamanda. Geçiyor mu bu davada PKK terör örgütünün cezaevindeki liderinin sevk maddeleri düzenlenmiş bir suç unsuru var mı iddianamede yok. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde var mı yok. E peki ben mi aklayacağım Abdullah Öcalan’ı ben mi aklayacağım. Heyetiniz buna vesile mi olacak. Şimdi soruyorum hani bu örgütle ilişkisi vardı KCK’nın. Niye o zaman Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine bu örgütün burada yargılanan şahıslarla ilgili tek bir basına sızan ki her tarafı didik didik ediyor basın kamuoyu olsa bugüne kadar on defa kafamıza vururlardı. Şimdi talebim bu yönde Sayın Başkan. İddianameye konulan bu 418. klasörle ilgili olarak mahkemenizin yargılanmasına devam ettiği 2008/209 esas nolu davaya ilişkin olarak İstanbul cumhuriyet başsavcılığı CMK’nın 250 maddesiyle görevli ve yetkili bölüm soruşturma no 2007/1536 kapsamında 418. ek delil klasörü tanzim edilmiştir. 16.05.2008 tarihli talimat ile. 1, söz konusu ek delil klasörü dizi pusulasından da dizi pusulasından da belirtildiği gibi 1-35 sayfaları arasında PKK-Kongragel terör örgütü ile ergenekon terör örgütü arasındaki ilişkisi gösterir rapor tanzim edildiği açıktır. 2, 418. ek delil klasörü 1. sayfasında ergenekon terör örgütü PKK-Kongragel terör örgütü ilişkisi başlığı altında rapor bu iddiayı ortaya koymaya çalışmıştır. 3, yine 418. ek delil klasörünün 99. sayfasında Koma civaken Kürdistan örgütlenme şeması yer almakta ve devam eden sayfalarda bu örgütlenmeyle ilgili kişiler ve diğer örgütsel bilgiler bulunmaktadır. 4, aynı ek delil klasörünün 146. sayfasından başlayarak 190. sayfa dahil olmak

52

Page 53: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:53

üzere ve Abdullah Öcalan’ın terör örgütünü yönlendirmeye dair avukat görüşme notlarından bölümler başlığı altında teröristbaşının örgütü yönettiği ve koma civaken Kürdistan örgütünü talimatlarıyla kurdurduğu belirtilmektedir. 5, 208/209 esas no ile mahkemenizin yürüttüğü davaya ilişkin olarak savcılığın yürüttüğü 2007/1536 sayılı soruşturma neticesinde hazırlanan ergenekon terör örgütü şeması ek delil klasörleri içerisinde yer almaktadır. Ve şema içeriğinde terör örgütleri irtibatı başlığı atında PKK terör örgütü gösterilmektedir. Buna göre A, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamasına devam edilen ve kamuoyunda KCK olarak anılan davaya davayla ilgili hazırlanan iddianame ve ek delil klasörlerinin istenilmesine. B, mahkemenizin 2008/209 esas no ile yürüttüğü davanın 418. ek delil klasörü ve ek deli klasörünün içerisinde yer alan ergenekon terör örgütü şemasının gönderilerek bu yönde ellerinde bir delil belge doküman beyan vesaire olup olmadığının sorulmasına. C, İstanbul cumhuriyet başsavcılığının CMK 250 maddesiyle görevli ve yetkili bölüm 16.5.2008 tarihli talimat ve 2007/1536 sayılı soruşturma kapsamında elde edilenler doğrultusunda hazırlanan ve mahkemeniz 2008/209 esas nolu davasının 418. ek delil klasörü içinde yer alan rapor doğrultusunda 1, 418. klasörün 99. sayfasından itibaren hazırlanan koma civaken Kürdistan örgütlenme şeması ve devamı bilgileri Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine de rapor olarak sunulup sunulmadığının sorulmasına. 2, 418. ek delil klasörü 146-197 sayfaları arasında yer alan B Abdullah Öcalan’ın terör örgütünü yönlendirdiğine dair avukat görüşme notlarından bölümler başlığı altında ortaya konulan rapor bilgileri doğrultusunda mahkemenizde terörle mücadele kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında Abdullah Öcalan ve avukatları hakkında bir suç isnadı bulunmadığı dikkate alındığında A, İstanbul cumhuriyet başsavcılığı CMK 250 maddesiyle görevli yetkili bölüm tarafından 2007/1536 sayılı soruşturması doğrultusunda elde edilenlerden oluşturulan rapor ek delil klasörü 418. klasör sayfa 146-197 arasında bulunan rapor bilgileri olan Abdullah Öcalan’ın avukat görüşme notlarıyla örgütü yönlendirdiği yönünde TCK ve TMK ilgili maddeleri gereği Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi ya da bir başka mahkemeye suç dosyası gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına. B, yukarıdaki a fıkrasında belirttiğim hususlar doğrultusunda ilgili savcılık tarafından Abdullah Öcalan’ın avukatlarının kimler olduğunun ve hangileri vasıtasıyla örgütü yönlendirdiğinin tespiti ve bu avukatlar yönünde de suç dosyasının tanzim edilerek Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi ya da bir başka mahkemeye suç dosyası gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına. C, a fıkrasında belirttiğim ilgi sayı ilgili sayfalardan 196. sayfada 2 Nisan 2007 tarihli görüşme notu başlığı altında bulunan bilgiler içeriğinde Abdullah Öcalan’ın DTP kendi kararını kendisi vereceğini belirttiği kaydedilmiştir. Bu siyasi partiyi yönlendirdiği ve 2009 yılı içerisinde DTP’nin kapatıldığı gerçeği ve hukuki durumu göz önüne alınarak ve notun devamında Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden KCK yargılamasının delili sayılan Kürtler için KCK sistemini önerdiği belirtilen raporun Abdullah Öcalan’ın avukatları vasıtasıyla KCK örgütlenmesini oluşturduğu yönünde suç dosyasının Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine ya da ilgili bir başka mahkemeye gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına. D, mahkemenizin 2008/209 esas sayılı dava iddianamesinde bu yönde suç unsurları bulunmadığı ve bir başka mahkemede de bu suç unsurları ile ilgili olarak dava açılmadığı son olarak da 6. Ağır Ceza Mahkemesi Diyarbakır da bu yönde bir suç unsuru ile Abdullah Öcalan ve avukatları hakkında ilgili konular nezdinde bir yargılama veya suçlama yok ise mahkemenizin 2008-209 ek delil klasörü 418 ile sadece Abdullah Öcalan PKK terör örgütü ve onun alt örgütleri olan KCK, HPG gibi aparatların suçtan arındırılması aklanması sonucu doğacağı açıktır. Sayın heyetinizin 1, 2, 3, 4 ve 5 maddeler ve gerekçeler ışığında sıraladığım A, B, C1, C2A, C2B, C2C olarak işaretlediğim altı ayrı talebimin C2D fıkrasında da belirttiğim hususların dikkate alınarak her bir talebim için ayrı ayrı karar tesis edilmesini arz ve talep ederim saygılarımla. Sayın Başkan ekinde 6 adet 418. klasörle ilgili suç unsurları oluşturduğu dediğim sayfalar bulunmaktadır. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum saygılarımla.”

53

Page 54: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:54

Sanık Erhan Timuroğlu söz istedi, verildi:”Sayın Başkanım tahliyemi istiyorum. Sayın Başkanım tahliyemi istiyorum.”

Sanık Nusret Senem söz istedi, verildi:”Sayın Başkan öncelikle şunu ifade edeyim Sayın Hikmet Çiçek’in talebi ile ilgili olarak Mehmet Eymür’ün 19 sayfalık bir mektubu mahkemenize gönderildiği şeklindeki talebine bizde yok dediniz. Bu belgenin savcılarda olup olmadığı konusunu açıklığa kavuşturmalarını rica ediyorum.”

Mahkeme Başkanı:" Avukatınızla görüştük aldı onu. Müdahil olarak müdahil dilekçesi var yani avukat tarafından verilen müdahil dilekçesi.”

Sanık Nusret Senem:”Anladım o zaman peki. Anladım efendim avukatın verdiği.”Mahkeme Başkanı:" Verdiği müdahil dilekçesi ret oldu o müdahiller.”Sanık Nusret Senem:”Evet kendisinin bir kendisinin bir şeyi yok ve ret oldu.”Mahkeme Başkanı:" Ret oldu onu avukatınıza verdik. Avukatınıza verdik aldı.”Sanık Nusret Senem:”Tamam efendim açıklığa kavuşmuş oldu. Anladım efendim açıklığa

kavuşmuş oldu ben fırsat bulamadım görüşme imkanı bulamadım. Sayın Başkan geçen Perşembe günü burada bir saldırı olayı cereyan etti. Ben yaklaşık 40 yıldır gerek yargı düzleminde gerek siyaset düzleminde çalışıyorum. Çok itirafçı gördüm. Çok tetikçi tanıdım. Kullanılan çok it kopuk tanıdım. Bunların daha sonra bizlere gelip ayağımıza kapandıklarını da biliyorum. Onun için bunları ciddiye almayız biz. Arkasındaki güçtür bizim esas muhatabımız. Bu son olayda da farklı bir durum yok. Bu şahsı kimlerin kullandığını biliyoruz. Hangi siyasi kuvvetin bunların arkasında olduğunu da biliyoruz. Özel mahkeme kurup davayı buraya gönderdik diye açıklamalar yapan belgeler yayınlayan kuvveti de biliyoruz. Bizim muhatabımız onlardır. Hesabımızı da şüphesiz aradan kırk yılda geçse elli yılda geçse onlarla göreceğiz. Bu açık. Fakat Sayın Başkan bu saldırıdan mahkemenizde sorumludur. Neden? Şimdi ben bu şahsı siz Sayın Başkan bir kendisiyle bir diyalog sırasında dediniz ki, bu dava senin açıklamaların ifaden üzerine burayla birleşti başka bir şey yok bununla birleşti şimdi bize işin gerçeğini anlat dediniz. Doğru aynen böyledir. Bu şahsın beyanları üzerine bu dava burayla birleşti. Peki bu şahsı mahkemeniz bir yıldır dinliyor tanımadı mı hala. Bakın bu şahısla ilgili mahkemenize gelmiş dosyalar var. İki cümle okuyacağım iki cümle, sabıka kaydını Mehmet Demirtaş söylediği için onlara girmiyorum çok ifade edildi sabıka kağıdı. Yeğeniyle ilgili, yeğeninin bir beyanı var. Bu şahsı şüphesiz yargıladığınız insanları mahkemeniz tanıyacak. Dayımla birlikte ismini bilmediğim arkadaşlarının yanına geldik. Dayım beni o şahsa iki yüz lira Türk lirası paraya sattı. Bu şahısla ilişkide bulundum. Ve daha adlarını bilmediğim dayımın arkadaşları, arkadaşları olan iki kişi ile de ilişkide bulundum. İlişkide bulunduğum şahıslara beni dayım Osman Yıldırım para karşılığı satıyordu. Şimdi Sayın Başkan böyle bir kişi ile muhatabız ve bu kişi ile ilgili o bahsedilen dava dosyası geldi. Mahkemenizin yazısı üzerine 4.1.2010 tarihli bir yazıyla Erzurum 1. asliye ceza mahkemesi bu dosyayı gönderdi dosyanız burada. Bu dosyayla ilgili olarak şahsın avukatı o dava bozuldu yeniden yargılama oluyor falan diye açıklamalar yaptı burada onun da gerçek olmadığı bu gelen dosyayla anlaşıldı bozulma falan yok. Sabıka kağıdında olan bir mahkeme kararı kesinleşmiş bir mahkeme kararı infaz aşamasında olan. Dosyanın bir başka mahkemeye gitmesinin sebebi yeni ceza yazası dolayısıyla infazın hangi hükme göre yapılacağıyla ilgili yoksa suç sabit midir değil midir bununla ilgili değil suç sabit. İşte yatacağı ceza şu kadar mı olacak bu kadar mı olarak infazla ilgili bir mesele. Kesinleşmiş bir dosya. Bu dosya mahkemenizin elinde. Muhatap olduğunuz şahsın hiçbir dini vicdani ahlaki değeri olmadığı anlaşılıyor. Bu şahsın, bu şahsın ifadelerine değer verenler içinde aynı şeyi söylemek mümkün. Bu ifadelere değer verilemez eğer bu ifadeler değer verilerek bir şey yapılıyorsa o zaman o değer verenler açısından da aynı vicdani ahlaki sorunun olduğunu düşünürüm ben. Bir yıldır mahkemeniz bu kişinin beyanlarına dayanarak Türkiye’yi sallıyor. Basın aynı ahlaksız tutumları sürdürüyor. Bu şahıs en sonunda burada işi fiili saldırıya varacak kadar cesaret bulmuştur bu tutumlardan dolayı. Onun için mahkemeniz sorumludur. Savcılar sorumludur. Sorumludur. Bunu vurgulayarak

54

Page 55: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:55

belirtiyorum. Gelelim ikinci meseleye, Sayın Başkan ben 23 Aralık 2008 günü savunmamı yaptım burada. Ve o savunmamda ergenekon şeması denen şemaya ergenekonun liderleridir liderlerindendir diye ismi geçen Eşref Bitlis komutanla ilgili de bazı açıklamalar yaptım ben o davaları takip eden avukat olarak. Niye bunu yaptım iddianamede var çünkü iddianameye konmuş. Hatta o iddianame mahkemenize henüz verilmiş ve iddianamenin kabulü kararı verilmeden önce o iddianamedeki beyanlar savcılar tarafından başka türlü olması mümkün değil. yandaş basına sızdırılmıştı. O onun belgelerini de verdim bakın yeni şafak gazetesi 22 Temmuz 2008 mahkemeniz 27 Temmuz 2008 tarihinde kabul kararı verdi iddianameyle ilgili yani sizin kabul kararınızdan beş gün önce iddianame bu gazeteye manşet olmuş ne diyor. Bitlis paşa ve Ersever’in ipi böyle çekildi. Kimin beyanına dayanarak söylüyor. Tuncay Güney’in beyanına dayanarak söylüyor. Tuncay Güney’in ifadesinde şok iddialarda bulundu. Bitlis paşa ve Ersever’i ergenekon öldürdü. Bitlis paşa mahkemenize MİT tarafından gönderilen yanılmıyorsam 23 Aralık 2008 tarihli yazıda şemada ona ekli nasıl nitelenmiş bakın MİT tarafından. İddialara konu 69 şahıstan ikisi parantez içerisinde Eşref Bitlis ve Gülçin Telci halen hayatta bulunmamaktadırlar. Yani Eşref Bitlis şemada. MİT söylüyor altını da çizmiş. Halen hayatta bulunmamaktadırlar diğer şahıslar ise 14 politikacı, 13 basın mensubu, 9 iş adamı, 3 itirafçı, 9 mafyayla bağlantılı olduğu ileri sürülen eski ülkücü, 9 silahlı kuvvetler mensubu, 1 yazar, 1 emniyet mensubu konumundadırlar. Tuncay Güney İpek’in ifadesi ve CD’lerde yer alan iddialardan oluşturulan şema Ek-7’de sunulmuştur mahkemenize göndermişler Ek-7’de. Sayın Başkan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir komutanı öldürülüyor MİT tarafından ergenekon şemasına 2001 yılında konuyor 2001 yılında. Eşref Bitlis’in katledilmesinin gerekçesini MİT yazmış buraya. Gerekçesini. Niye öldürülmüş ergenekon ulusalcılardan oluşuyor. Amerikan karşıtları Amerika’ya bizimle karşı mücadele edenler Eşref Bitlis de ne yapmış 1993 öncesinde Amerika’yı Amerika’nın PKK’yı desteklediğini silah sat… silah verdiğini çekiç güç vasıtasıyla o örgütün bütün imkanlarla desteklendiğini kanıtlamış ve buna karşı mücadele etmiş. Suçu büyük. Suçu büyük. Amerika’nın bölgeye yerleşmesine karşı mücadele ediyor. Kendi Kürt’ümüzü kazanmak istiyor. Bununla ilgili mektuplar yayınlandı Özal’a gönderdiği mektuplar. Kendi Kürt’ümüzü kazanmak istiyor. Özal ne yapmış. Özal da Eşref Bitlis’in bu silah PKK’yı desteklediği bilgilerini ve diğer şeyleri Amerikalılara bildirmiş. Ve Amerikalılar Eşref Bitlis’i öldürüyor, katlediyor ve yine Amerika’ya karşı mücadele edenlerin konduğu sahte sanal bir ergenekon şemasına da konuluyor. 2001 yılında da hedef sadece o mu hedef Sayın Başkan 9 subay diyor o 9 subay kim? Onlar da yazılmış Tuncay Güney’in ifadelerinde. Ne diyor orda Tuncay Güney mülakatında? Bunlar Karadayı, Kıvrıkoğlu, Veli Küçük, Eşref Bitlis, Teoman Koman, Rasim Betül, Osman Özbek bunların hepsi aynı gruptan diyor. Çekirdek kadro mülakatın 29. sayfasında bu okuduğum. Çekirdek kadro İsmail Karadayı, Necip Torumtay, Teoman Koman, Rasim Betül, Nejat Mildür, Veli Küçük, Osman Özbek. Amerikalılar kuzey Irak’a Türk ordusunu Özal’ın sokmak istediği günlerde 1. körfez savaşı sırasında buna karşı durup istifa eden Genelkurmay Başkanını da unutmamışlar şemaya koydurmuşlar Necip Torumtay. O da şemada. İfadeden açık olarak anlaşılıyor hem de çekirdek kadrodan. Ergenekonun çekirdek kadrosu. Tuncay Güney ne diyordu ergenekon demek Türk Silahlı Kuvvetleri demekti. Türk Silahlı Kuvvetlerinin 3 tane Genelkurmay Başkanı ve jandarma genel komutanı evet Rasim Betül var bunların hepsi Amerika’nın körfeze yerleşmesine karşı mücadele eden herkes bütün generallerimiz Genelkurmay Başkanlarımız jandarma genel komutanlarımız ergenekon şemasında. Siz bu şemayı açmadınız. Mahkemeniz sorumludur. Mahkemeniz sorumludur. Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen psikolojik harekattan onu karalama faaliyetinden teğmenleri fuhuş çetesi diye medya da yandaş medya da teşhir etmelerinden sorumlusunuz. Çünkü bu, bu mesele yüzünden bu işler oldu. Eğer o şema açabilseydi bu tertipler olamayacaktı. Olamayacaktı sorumludur mahkemeniz. Hala bunu açmamaktasınız. Hala bunda ısrar etmektesiniz. Türkiye’ye karşı bu büyük suçtur. Bu suça daha fazla ortak olmamalıdır mahkemeniz. Sayın Başkan Eşref Bitlis’i öldürenler biliniyor sır değil.

55

Page 56: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:56

Sayın Doğu Perinçek 1997 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi susurluk komisyonunun dinlediği ilk siyasi parti lideridir. Orada çok açık olarak kimlerin bu işin içerisinde olduğunu isimler vererek açıkladı. Bunlardan birisi Amerika’nın adına daha sonra Adana konsolosu başkonsolosu olan Elizabeth Shalton’dır. Birisi general Nealp’tır hangi tarihlerde incirlik üssünde toplantı yaptıkları bile bilinmektedir açıklanmıştır. Amerika’nın Amerikan büyükelçiliğinin siyasi komiseri Kunstater İstanbul üniversitesindeki bir değerli profesörümüze onun Eşref Bitlis’i jandarma genel komutanımızı öldürttünüz demesi üzerine kendiliğinden hayır onu biz öldürmedik MİT öldürdü diye açıklama yapmıştır. Kunstater denen adam CIA’nın büyükelçilikteki temsilcisidir. Çoğu zaman büyükelçiden daha da önemli bir adamdır. Bunu söyleyebilmiştir. MİT öldürttü ifadesi aslında şudur. Amerika’nın Türkiye istihbarat teşkilatı içerisine yerleştirdiği adamları vasıtasıyla öldürttüğü anlamına geliyor. Onların da isimleri çok iyi biliniyor bunların birisi Mehmet Eymür’dür. Bu davada kendini ortaya koydu bütün gücüyle. Savcıların çok itibar ettiği bir kişi olarak belgeler alışverişi yaptılar. Biri Mehmet Eymür’dür. Peki Tuncay Güney kimdir? MİT’in 26 Kasım 1998 tarihli sitesinde kontra terör merkeziyle ilgili yaptığı açıklamayı mahkemenize sunduk MİT sitesine bakarsanız vardır orada yine MİT’in resmi sitesinde. Tuncay Güney İpek MİT kontra terör merkezinin adamı. Bizim belge bize aittir dediler. Sabah gazetesinde yayınlanan bu açıklamaya neden olan belge bize aittir dediler orada Tuncay Güney İpek kontra terör merkezinin adamı. Yani kimin adamı Mehmet Eymür’ün adamı. Faaliyetleri ve kuruluşu şaibeli bir örgüttür ve MİT şemasından çıkarılmıştır diye açıklama yaptı MİT bunu. Yani yasadışı bir örgüt kurmuşlar yani CIA’ya bağlı Amerika’nın istihbarat örgütüne bağlı kontra terör merkezi Çiller’in başında olduğu örgütün MİT içerisindeki ayağı yani. Bu bilgileri söyleyen kişi ve Tuncay Güney’de dediğim gibi CIA’nın kullandığı adamlar. Sabah gazetesi son günlerde yeniden bu konuyu gündeme getirdi. Türk Silahlı Kuvvetlerini karalamak amacıyla olduğu da net olarak ortaya çıktı. Ne diyor sabah gazetesi bir albay çıkardılar piyasaya sözde uçak düştükten sonra hazırlanan raporların birinde imzası olan 4 ay sonra hazırlandığını söylediler. Raporda ismi olan bir albay. Güvercinlik havaalanında Etimesgut’ta görevli bir albay diyor ki, bu uçak buzlanmadan düştü idarenin kusurunu gizlediler hatta 4 generalin önünde ben çağırdılar beni raporu zorla bize dikte ettirerek imzalattılar. Yani bu olayı Türk Silahlı Kuvvetleri şey yaptı örtbas etti ve suçlular şunlar, şunlar şunlardır diyor. S. A. adında bir albay. Ben bu davanın bütün safhalarını 4 yıl boyunca yargı safhasında daha sonra da her yönüyle izledim. O olayla ilgili askeri makamların düzenlediği 3 tane rapor vardır. Birisi olayın olduğu gün en kıdemlisi bir binbaşı diğerleri yüzbaşı ve astsubaylardan oluşan 5 kişiden oluşuyor onların düzenlediği bir rapor var orda hiçbir şekilde bir idari kusurdan vesaireden söz edilmiyor uçağın buzlanmadan düştüğü iddiası var. Genelkurmay Başkanlığının açıklaması ona dayanıyor. İkinci rapor bir gün sonra olaydan bir gün sonra 18 Şubat 1993 tarihini taşıyor oradaki en kıdemli subay bir generaldir tuğgeneraldir. 3 tane albay var. O albaylardan albayların imzaladığı raporda uçağın buzlanma veya başka nedenler diye iki neden gösteriliyor hiçbir idari kusurdan orda da söz edilmiyor. Son rapor 29 Nisan 1993 tarihlidir. Orda da kara kuvvetleri komutanlığından kaza kırımla ilgili generaller var iki tane albay var ve bir tane sadece bir tane güvercinlik havaalanında görevli albay var. Erol Polat ismi. Olsa olsa Etimesgut’ta görevli olduğuna göre, hatta kaza günü uçaklar uçamaz diye rapor verdim iddiasında bulunuyor bu kişi. Bunu söyleyebilecek tek kişi Erol Polat olabilir. Ama Erol Polat’ın böyle bir beyanda bulunması mümkün değil. Mümkün değil çünkü söylenenler zırva. Söylenenler zırva hiçbir uçak mühendisi bir pilotun asla söylemeyeceği laflar söylüyor. O günün meteorolojik raporları da var. Onun anlattığı meteorolojik şartların hiçbiri yok o gün 14 tane uçak uçmuş. Söylenen her şey yalan. Niye yapılıyor bu. Özal suikastı ve vesaire işte hep onun ikisini de Türk Silahlı Kuvvetleri yaptı. Niye Kürt açılımı var. Özal Kürtlere yönelik haklar verecekti engelledi. Efendim Eşref Bitlis Kürtlere yönelik şeyler yapacaktı o da engellendi ona da suikast yaptı kim yaptı silahlı kuvvetler. Kime söyletiyorlar bunu Tuncay Güney’e. Tuncay Güney’e. Veli Küçük’ün başı bugün ağrımaz. İleride çok ağrır. Niye? Eşref Bitlis’i ve Cem Ersever’i Veli Küçük öldürttü

56

Page 57: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:57

diye mülakata yazdırmışlar. O günden 2001’den tedbirini alıyorlar. Bu öldürenler belli bugün aynı karalamayı yapabilmek için bir başka Tuncay Güney bulmuşlar. S. A. diye bir albay. Sayın yargıçlar o şemayı açın Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yapılan bu alçaklığa mahkemeyi alet etmeyin. Lütfen alet etmeyin. Güvenimizi de sıfırlamayın. Hiçbirinize güvenimiz kalmaz. Bunlar boş şeyler değil. Yargılamayla ilgili değildir de demeyin. Çünkü iddianameye yazılmış bunlar. Onu yargılıyorsunuz. Yargılamayla doğrudan ilgili. Hiçbir kelimem benim yargılama dışı değil. Bunu mahkemenizden talep ediyorum. Son olarak Sayın yargıçlar bakın o iddianamedeki Tuncay Güney’e ait bütün yalanlar dahil iddianamedeki 38 iddia konusunda İstanbul mahkemeleri genel başkana açtığı davalar nedeniyle tazminata hükmetti. Orada sadece olay hukukidir değildir tartışması değil, iddiaların aksini ispat eden belgeler koyduk. Belgeler koyduk. O iddiaların gerçek dışı olduğunu tespit etti mahkemeler öyle tazminat kararları verdi. Bunlardan biri de demin gösterdiğim Bitlis paşa ve Ersever’in ipi böyle çekildi yalanını yazan yeni şafak gazetesiyle ilgilidir. O da mahkum oldu bu mesele nedeniyle. 38 tane ayrıca benim şahsımla ilgili açtığım 8 tane davadan yine benzer kararlar çıktı bunları sundum heyetinize. Benim gözaltına alındığım gün bilgisayar hard disklerini yazdığım şeklinde bir karalama kampanyası yürütüldü. Büromda olmadığım halde. Hepsinden mahkum oldular. Hem de o gerekçelere bu haberin yalan olduğu yazılarak tazminata mahkum oldular. Genel başkanımla ilgili iddiaların 10’u hakkında savcılar bizim iddianamedeki yazdığımız şeyler doğru değil diye açıklama yazdılar mahkemenize yazı verdiler. Bu iddialarla ilgili olarak bir isnatta bulunmuyoruz dediler. Bir tek Tuncay Güney ile ilgili belge ve iddialar onun ergenekon örgütüyle ilgili iddialar konusunda sadece Tuncay Güney’i dinleme imkanı kalmadı e onunda delil olma özelliği yok. Peki neden tutukluyuz hala. 31 aydır neden tutukluyuz? Bunu izah edebilecek bir gerekçe istiyoruz. Hiçbir genel laf bizi ikna etmez. Kamuoyunu da ikna etmez. Vicdanları da ikna etmez. Mahkemeniz bizim burada tutukluluğumuzun sürmesine yarayan kendi kanaati neyse onu yazmak ve bildirmek zorundadır. Bildirmek zorundadır. Tahliyemi talep ediyorum teşekkür ediyorum.”

Sanık Mehmet Fikri Karadağ söz istedi, verildi:”Değerli başkanım Sayın üyeler, bundan önceki son beyanımda arz ettiğim gibi Osman Yıldırım’ın Ataşehir’deki toplantıda Mehmet Fikri Karadağ da vardı demesi bu toplantının olmadığının delilidir. Benim sözüm doğrudur ve gerçektir başka şey aramanıza lüzum yok benim doğru söylediğim söz delil diye size taa savunmamı arz ederken söylemiştim. Bundan önceki beyanımda da söylemiştim. Allah’a şükürler olsun ki yüzde yüz haklı çıktım tabi diğer arkadaşlarım da söyledi sadece ben demiyorum bunu da yüzde yüz haklı çıktık. Duble ne dubleks evi kaldı ne iki katlısı ne bir şeyi hiçbir şeyi gösteremedi tamamıyla, tamamıyla iftira yalan ve yalan söyletildiği ortaya çıkmıştır. Değerli Başkanım hep aynı şeyle başlıyorum fakat günün birinde bu dediğim tabi daha iyi anlaşılacak. Adını bile ömrümde hiç duymadığım bir örgütü kurmak ve yönetmek iddia ve iftirasıyla tam 34 aydır tutukluyum esirim. Her şey her seferinde söylediğimiz gibi kurgu hile dolap ve yalan üzerine kurulmuş gidiyor. Şurada tam 163 duruşma yapıldı. Hiç kimseye örgütle ilgili tek bir soru sorulmadı. Örgütün adı bile geçmedi. Üye misin ne zaman kurdun hangi beyannameye veya bildiriye kuruluş bildirisine imza attın. Hiç kimseye bir şey sorulmadı hiçbir delil de gösterilemedi. Savcılardan birisinin dediği gibi birisinin sorusu üzerine Mehmet Fikri Karadağ her türlü şeyi yapıştırmak istiyorlar ama hiçbir şey tutmuyor. Baştan aşağıya hepsi iftira olduğu için o zaman niye bekliyorsunuz efendim yukarıdan emir bekliyoruz. O zaman ben size sormuştum bu yüce mahkeme ve heyete kimdir Sedat Sami Haşıloğlu Sayın hakimimin yukarısı üstü emir beklediği. Kimdir Sevgili Başkanımın emir beklediği. Kimdir Sayın Hasan Hüseyin Özese’nin emir beklediği makam böyle bir makam olabilir mi? Demek ki var. Çünkü iftira üretim merkezi bu memlekette herkesi esir almış. Sen misin bir kısım bizim istemediğimiz ve onaylamadığımız sanıklar hakkında şerh kararı koyan Köksal Şengün biz sana gösteririz. Hadi bakalım şuydu buydu bilmem ne bandıydı. Sevgili Başkanım endişem odur ki 5. iddianamede inşallah olmaz ya bizim aramıza gelebilirsiniz. Çünkü bunların yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Bugüne kadar hiçbir delil

57

Page 58: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:58

gösterilmeden sanıklar suçlandı. Delil diye ortaya koydukları şeylerin hemen hemen tamamı burada herkes tarafından çürütüldü. Daha hala daha hala gerekçelerinde sevgili savcılar süper savcılar ne diyor kuvvetli suç şüphesi kaçma ihtimali delillerin karartılması. Yani onlar bunu okurken o cüppenin içindeki cumhuriyet savcısı adına ben şurada küçülüyorum utanıyorum. Ama onlar hiç kalbi sızlamıyor. Vicdanı da hiç titremiyor. Değerli başkanım 20 ay önce ben öbür salonda huzurunuzda benim iki suçum var Sevgili Başkanım demiştim. Birincisi kan içici zalim ırz mal ve can düşmanı emperyalistleri sevmiyorum. Hele bunlarla işbirliği yapan şerefsizleri hiç sevmiyorum demiştim aynen böyle dedim sevmiyorum. Bunları sevebilecek olan bir insan varsa ona da insan denebilir mi? Şerefi haysiyeti var mıdır? Anası babası belli midir? Yoksa iblisin soyundan mı geliyordur sorgulamak lazım. Her zaman söylediğim gibi benim sözüm doğrudur ve gerçektir. Ve delildir başka bir şey aramazına gerek yok. Arz ettiğim gibi şurada 163 duruşma yapıldı. Bu duruşma süresince iddianamesini ispat edemeyen süper savcılar gerekçe olarak söyledikleri de demin arz ettiğim gibi kuvvetli suç şüphesi kaçma delilleri karartma. E hangi delilleri karartılacak bir delil varsa bu yüce mahkeme niçin hala bunları zapta rapta altına almamıştır Sevgili Başkanım. Ne demek hangi delili karartacakmışım varsa o bildiğin delil niçin bugüne kadar yakalatıp getirip Sayın mahkemeye arz etmedin iddia makamı. Eğer böyle bir karartılacak delil varsa Sayın yüce mahkeme niçin kilit altına almadı zaptı raptı altına almadı. Günün birinde bunlar sorulduğu zaman ne cevap vereceksiniz çok merak ediyorum. İnşallah o günleri de çok güzel keyifle seyredeceğiz inşallah burada. Bütün bunlardan sonra hala hangi vicdan ve kanaatle bizleri burada esir tutuyorsunuz o cüppelerin içinde oturabiliyorsunuz sizlerin böyle sabrınıza da hayranım. Hep söylüyordum diyordum ki koskoca imparatorluğu Mekke kadılığını bile rüşvetle satan kadılar yıktı. Şimdi de ne kadar acıdır ki ne kadar acıdır ki son Türk devletini de neredeyse, neredeyse hakimler yıkmak üzere. Çünkü memleketin nereye gittiğini söyleyebilecek olan bütün vatanseverler sayenizde burada esir. Söylediği hiçbir söz ne televizyonda ne gazetede hiçbir şeyde çıkmıyor. Sadece çarpıtılarak tamamen söylediğimizin tersi istikamette kendi arzu ettikleri gibi çıkıyor. Teksip ediyoruz diyor ki, evet bu haber yalandır, yalandır ama yalan da olsa haberdir yayınlama hakkı vardı diyor. Davut Varlı diye Eyüp’te bir tane hakim arkadaşımız. Sevgili Başkanım ben size o zamanki 26 Şubat 2009 tarihindeki savunmamın sonunda demiştim ki, Allah Celle Celal diyor ki hükmettiğin zaman adaletle hükmedin. Sayın Haşıloğlu duyuyorsunuzdur değil mi sözümü? Hükmettiğin zaman adaletle hükmedin. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayın. Sadece benden korkun. Şüphesiz Allah sizin sakladıklarınızı da açığa vurduklarınızı da bilendir. Sizleri sizlere yüce yaratana hiç olmazsa bir kerecik olsun hatırlamaya hatırlamanızı tavsiye ediyorum Sevgili Başkanım. Eğer o size kendisini hatırlatırsa vay halinize. Bugüne kadar anlaşılan odur ki iftira üretim merkezi ve onlarla işbirliği yapan ve onlardan korkan onların gölgesinde yaşayan herkeste ancak bunların hepsiyle sadece Allah başa çıkabilir. Tahliyemi talep ediyorum saygılarımla.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük söz istedi, verildi:”Şimdi asrın davasında asrın izleyicilerinin önünde asrın takip et… basın mensuplarının takibi altında asrın davasına ilişkin asrın savunmalarını yapıyoruz biz burada. Asrın cinayetiyle ilgili Danıştay cinayetiyle ilgili bir takım beyanlarda bulunuyoruz. İzdihamdan geçilmiyor. Herkes çok ilgili. Bende devam ediyorum ne kadar ilginizi çekiyor bilmiyorum. Artık çokta beyhude olduğuna da inanıyorum ayrıca bu yaptığımız bu söylediğimiz her şeyin de son derece beyhude olduğuna inanıyorum. Ama gene de belki hani merak edersiniz kulağınızın bir yerinde kalsın diye ben biraz yine bazı somut verilerden yani şeylerden değil iddialardan atmasyonlardan özür dileyerek söylüyorum değil somut dosyada mevcut verilerden bahsetmek istiyorum. Fethullah Kaya burada dedi ki Mayısın ilk haftasında Süleyman ve Küçük Salih bizim evimize geldi. Ben evdeydim. Alparslan ile beraber evdeydim ben çıktım dedi. Ondan sonra ne olduğunu bilmiyorum dedi. Şimdi ben merak ettim. Ben bu davanın bu davayı ben kendi namusum gibi görüyorum. Bu davada bu cinayeti yapana da azmettirenin de bu davada ortaya çıkarılmasını istiyorum. Ben bir hukukçuyum çünkü. Bu

58

Page 59: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:59

davada hukuka sıkılmış bir kurşun var. Ben onun için çok çaba sarf ediyorum. Benim niyetim buradakileri aklamak değil. Çünkü gerçeği ortaya çıkardığımda zaten buradakiler otomatik olarak aklan… zaten aklandılar. Ben bir hukukçu olarak bunu namusum olarak görüyorum. Bu cinayet işlendiğinde size küçük bir anekdot anlatayım biz bu cinayet işlendi Cuma günüydü herhalde cumartesi günü ya Cuma akşamıydı yani çok büyük bir infial haliydi bizim içinde benim içinde öyle. Eski işlerimde çalışıyordum. Şok geçirdim ve biz o gün akşam veya ertesi gün sabah çok iyi hatırlamıyorum ailecek toplandık köyümüze gittik. Biz sık sık hafta sonları ailece toplanıp köyümüze giderdik. Yolda da müvekkilimle bu cinayeti konuştuk. O gün ben çok duygulandım ve yolda giderken arabayı ben kullanıyordum ağladım. Çünkü ben o kurşunun bana sıkıldığını düşündüm. Tertemiz bir adama makamında görevi başın… şehit görevi başında. Görevini yapmaktan başka da bir niyeti olmadığı bir sırada gelip bu kadar hain bir şekilde ancak böyle saldırılabilirdi. Müvekkilimle de aynı şeyi konuştuk ve onunla da aynı şekilde kınadık bu olayı. Köyümüze gittik ertesi gün o köyde evde bulunmaz durmaz evde hep bahçelerde dolaşır. Ertesi gün maalesef yani ben evde televizyonu açtım ve müvekkilimin bu cinayetle nasıl ilişkilendirildiğini televizyondan gördüm. Ben çağırdım onu. İçeri çağırdım eve dedim ki bak neler oluyor. Olamaz ya dedi. Ve hatta size bir şey bir anekdot daha anlatayım bakın benim yanımda oldu bu. Saygı Öztürk müvekkilimi aramadan önce Sayın Muzaffer Tekin’in küçük bir resmi televizyonun köşesinde gösteriliyordu. Biz beraber televizyon seyrediyoruz içeride. Küçük bir resmi televizyonun köşesinde gös… artık neler söylüyorlar. Ve bir bağlantı kurmaya çalışıyorlar. Babam yani müvekkilim dedi ki, aaa ben dedi bunu tanıyorum ya dedi bu kişiyi dedi. Aman dedim ne diyorsun nereden tanıyorsun. Ya dedi bu Süleyman’dı dedi galiba adı dedi bana. Süleyman’dı galiba biz onunla karşılaştık dedi falan. Ve bana söyledi. Üstüne Saygı Öztürk aradı ve üstüne Saygı Öztürk ile o meşhur konuşmayı yaptı ilk beyanı bana yaptı sizin Süleyman olduğunuz konusunda isminizin. Her neyse şimdi geldik bu cinayeti buraya kadar getirdik ben kendi adıma bu yolda çok yol kat ettiğime inanıyorum. Ama ben kat ettim bu yolu. Sizin heyetinizden veya savcılık makamından hiç destek almadan. Ben kendi başıma bu cinayette bu cinayetin ortaya çıkarılması konusunda çok yol kat ettiğime inanıyorum. Demin söyledim. Fethullah Kaya’nın bahsettiği olay ben size o olayı anlatayım. Eğer o olayı merak edip dönüp baktıysanız sizin de çok rahat bulabileceğiniz bir şey bu, 7 Mayıs tarihi. 7 Mayıs tarihinde zannetmiyorum ilginizi çektiğini ama ben size anlatayım. 7 Mayıs tarihinde Alparslan Arslan evde hiç çıkmıyor. Fethullah Kaya o konuda yanılıyor. Alparslan ile beraber gelmiyorlar. 7 Mayıs tarihinde Alparslan bütün gün zaten evde. Ben ilk baz istasyonları incelediğimde hatta bana 7 Mayıs tarihi Alparslan ilginç gelmişti çünkü o günlerde çok yoğun bir telefon trafiği var. Ve çok yoğun bir sürekli hareket halinde. 7 Mayıs tarihinde Alparslan stabil hiç çıkmıyor evden belli saate kadar. Eğer mümkünse baz şeylerde açabiliyorsanız açıp bakmanızı öneriyorum size evinde. Alparslan’ın saat 15’ten itibaren 15’e kadar Süleyman ile konuşuyor 15’e kadar. 15’ten itibaren telefonda irtibatlar kesiliyor. Alparslan bir şekilde ya telefonunu kapatıyor. Ya da açmayacağı bir yere gidiyor. Koyuyor telefonu çünkü bir anda Alparslan’ın telefonu çalışmamaya başlıyor. Süleyman Alparslan’ın evine saat 16:17’de geliyor yani ilk görüşmesini Alparslan’ın evinden 16:17’de yapıyor. Küçük Salih’te 15:57’de yapıyor. Yani Süleyman ve Küçük Salih 7 Mayıs tarihinde saat 15:30-16:00 arasında Alparslan’ın evine geliyorlar. Üçü bir aradalar. Ve yaklaşık iki saat boyunca hiçbirisi hiçbir telefon irtibatı falan kurmuyor. Ya kapalı ya da açmıyorlar. Ne yapıyorlar Alparslan’dan cin çıkartıyorlar. Diğer eskiden dinlediğimiz tanıkların beyanlarını kafanızdan geçirirseniz nasıl olduğunu hatırlarsanız Alparslan’ın cin çıkarma seansı Fethullah Kaya’nın tanıklığıyla iyice ortaya çıktı ve baz istasyonlar bunu tamamen teyit etti. Üçü Alparslan’ın evindeler. Ve Alparslan’ın cininin çıkartılması seansını yapıyorlar. Tarih 7 Mayıs. Danıştay cinayetine bir hafta var. Alparslan artık tamamen delirtilmek tamamen kontrolünü kaybedip tamamen kendisinin görünmez olduğuna inanma, bunu Allah için yapma, kendisine musallat olan bir şeylerden kurtulma psikolojisine bürünmüş vaziyette. Cin çıkarma seansı yapılıyor. Sonra da

59

Page 60: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:60

alpas… evden beraber çıkıyorlar ve her zaman söylediğim o meçhul adrese gidiyorlar. Bakın ben dosyaya yeni giren eksik baz istasyon kayıtlarını falan aldım o meçhul adresin baz istasyonları hala yok. Yok. O adresin baz istasyonları yok. Neden yok. O adresin Salih Kurter’in evi olduğu gün gibi ortada çünkü istikametleri ortada hep söylüyorum. Ve o adresten sürekli telefon görüşmeleri yapmalarına rağmen o adresin baz istasyonlar kayıtlarına neden yansımadığı sorusu hala ortada duruyor. Kim, nasıl, ne yaptı. O baz istasyonlar nasıl dosyada yok. İstediniz gelmedi gene. Yok. Alparslan ve Süleyman tekrar o meçhul adresten baz istasyonu olmayan görüşmeler yapmaya devam ediyorlar 7 Mayıs akşamı oraya gidiyorlar. Dediğim gibi buradan saat 18:45’de biri görüşüyor bakın o 16 ila 18:45 ve 18:15 arasında o iki saat o evde bir şey yapılıyor bu yapılıyor. Ve ondan sonra da Salih hocaların evine gidiyorlar yalnız Küçük Salih gitmiyor. Şimdi size baz istasyonlarından bir bilgi daha vermek istiyorum. İlginizi çekeceğini umuyorum. Ben sizden Ataşehir’deki tanıkların dinlenmesi kararının geri alınmasını talep ettim. Ben bunu siz geri alın diye talep etmedim. Böyle bir kararından rücu edilmeyeceğini bana bu yargılamadaki tecrübem zaten gösterdi. Artı benim böyle işin esasına bakılırsa benim böyle bir şeyim de yok ben sadece usulü anlamda sizin Ataşehir’deki tanıkların dinlenmesi konusunda oluşturacağınız gerekçeyi ve savcılık makamının bu konuda oluşturacağı gerekçeyi merak ettim. Yani siz Sayın savcılık bu kadar şeye rağmen Ataşehir’deki tanıklar dinlenmeliyi neye dayandıracak. Siz gerekçenizde Ataşehir’in komşularının dinlenmesi kararını neye dayandıracaksınız. Çünkü biz artık maalesef bu dosyada müneccimlik vasıtasıyla sizin hani şeyleriniz konusunda bilgi sahibi oluyoruz. Yani böyle, böyle şeyler yapmamız gerekiyor. Bakın savcılığın mütalaasını okuyum. Atılan bombaların verildiği iddia edilen Recep Özkan’a ait evin sanık Osman Yıldırım tarafından gösterilemediği gerekçesiyle toplantı yapıldığı iddia edilen pınar sitesi sakinlerinin tanık olarak dinlenmesi kararından dönülmesi talebinin yapılan yargılamada gelinen aşamada sanıklara ait cep telefonlarının baz istasyon kayıtları dayandığı şeye bakın baz istasyon kayıtları. Sanık Osman Yıldırım dışında sanık Alparslan Arslan’ın çapraz sorgusundaki beyanı, beyanı tanıklar Orhan Kadı ve Recep Özkan’ın beyanları dikkate alınarak talebin reddine. Şimdi bakalım baz istasyonları bize ne diyor size anlattığım şeylerdi diyor. Baz istasyonları o kadar ortada ki bu baz istasyonlarında Osman Yıldırım’ın beyanlarını teyit edecek o toplantıların burada bulunan sanıklar tarafından bu katılımla yapıldığını gösterecek bir tek kayıt var mı yok. Ama o bombaların 4 Mayıs gecesi Osman Yıld… Alparslan Arslan tarafından Osman Yıldırım’a arabanın içinde verildiğini gösterecek o kadar net o kadar sabit baz istasyonlar da geldi. Bunu daha sonra yapacağım. O kadar net bilgi var ki, nasıl irtibat kurmuşlar nasıl gelmiş Orhan Kadı nasıl gitmiş nasıl almış nasıl getirmiş. Baz istasyonları tam yerine oturtabiliyorum ben. Tam tamına oturtuyorum. Baz istasyon kayıtları elimizde mi? Burada Osman Yıldırım’ın söylediklerini teyit edecek bir tek kayıt var mı? Bu toplantıya ilişkin bu sanıkların katılımını gösteren. Yok. Sanık Osman Yıldırım dışında Alparslan’ın çapraz sorgudaki beyanı ne diyor Alparslan. Ben Recep’in evindeydim. Orhan vardı. Orhan’ı Ataşehir Migrosun önüne gönderdim. Osman’ı aldırdım. İndim arabaya bindim. Bombalar yanımdaydı. Arabanın içinde Osman’a bu bombaları verdim. Osman’ı taksi durağına bıraktım. Ben geri döndüm. Alparslan bunu diyor mu? Bunu tam olarak tam olarak baz istasyon kayıtlarından çıkartıyor muyuz? Alparslan bunun haricinde ne diyor? Bunu diyor Alparslan. Ne zaman oldu diyoruz, bir gece önce diyor. Bombalar veril… benim verdiğim günden bir gün önce veya iki bir iki gün önce Osman orada devreye giriyor bir gece önce aldım bombaları diyor. Alparslan da bunu söylüyor mu? Söylüyor. Peki o Recep ile Orhan ne diyor. Evet diyorlar Alparslan bizdeydi indi Orhan’ı gönderdi. Orhan diyor ki evet beni gönderdi. Birini aldı, getirdi Orhan evet getirdim diyor. Evet getirdim diyor. Ne oldu diyoruz. Alparslan aşağı indi arabayı ona verdim ben yukarı çıktım Alparslan ile o kişi beraber hareket etti diyor. Peki bunu kabul ediyor mu ediyor. Baz istasyonlar bunu doğruluyor mu doğruluyor. Alparslan Orhan Recep bu iddiaları bu şekilde ortaya koyuyor ve dosyadaki bütün baz istasyonlarından bunu olduğu gibi 4 Mayıs akşamına oturtabiliyor muyuz? Oturtabiliyoruz.

60

Page 61: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:61

Peki siz savcıların bu şeyine beyan mütalaası üzerine şöyle bir karar vermişsiniz. Bu kişilerin dinlenme nedenleri keşif sonucuyla ilgili bulunmadığından dinlenme nedenleri apartman sakinlerinin dinlenme nedenleri keşif sonucuyla ilgili olmadığından ben size soruyorum apartman sakinlerini niye dinledik? Osman Yıldırım dedi. Osman Yıldırım ne dedi? Ben o apartmana girdim apartmanın içine girdim daireye girdim dairede şunlar, şunlar, şunlar vardı toplantı yaptık bombaları aldım çıktım dedi. O apartman öyle bulunmadı mı? Peki o apartmanı söyleyen Osman. Tanıklar niye dinlendi o apartmanı tanı… keşif niye yapıldı? Osman dedi ki ben oradaki eve gittim. Keşfin nedeni bu. Osman’ın beyanı. Her ikisi de Osman’ın beyanı değil mi? Nasıl bir alaka kurulmaz tanıkların. Şu var çok merak ediyorum Osman iki tane ev söyledi son beyanda biliyorsunuz ilkinden baktı ilkiyle ilgili tutturamayacak devreye ikinci evi soktu. Şimdi Osman o keşif sırasında o evi gösterebilseydi. Gösterebilirdi de. Ayağına dolandı gösteremedi. O evi gösterseydi siz mahkeme olarak otomatikman Osman’ın ikinci iddiasından vazgeçtiği yani ikinci bir ev olmadığı şeklinde mi yorumlayacaktınız bunu. Yani Osman’ın ortaya attığı yalanı siz kendi kendinize mi aklayacaktınız. İlkini gösterdi ikinciyi gösteremedi ne diyecektiniz. O zaman mahkeme ne yapacaktı? Haaa o zaman bu toplantı ilk evde olmuş mu diyecekti? Ne olacaktı öbür yalanı? Öbür yalan nereye gidecekti ikinci ev ne olacaktı? Tamam Osman bu ilkinde hallettik biz mi diyecektiniz. Savcılar her iki evde de keşif yapılmasına ilişkin talepte bulundu o gün. Talepleri öyleydi her iki evde de keşif yapılması dedi savcılar. Her iki evde gösterdi ne olacaktı. Yav Osman’a ev mi bulamayız. Osman gibi adam ev mi bulamaz. 3. ev dese ne olacak. 4. 5. ev dese ne olacak. 4 tane ev söyleyip birini gösterse o ev toplantı evidir mi diyeceğiz. Ne yapacağız. Dosyadaki verilerden bahsediyorum ben. Ben dosyadaki somut şeylerden bahsediyorum. Osman’ın beyanlarından bahsetmiyorum ben. Osman’ın söylediklerinden bahsetmiyorum. Bakın 11 ağır ceza Ankara’nın başkanı diyor ki Osman’ın beyanatı var. Osman’ın söyledikleri önemli diyor. Ha bunları diyor niye karardan sonra söylediği tartışmalı. Osman’ın söyledikleri önemli ama nasıl önemli diyor. Bununda mutlaka başka objektif delillerle desteklenmesi gerekir Osman’ın söyledikleri. 11 ağır ceza. O hakim değil de siz mi hakimsiniz. Hani objektif Osman söylüyor oluyor. Osman iki ev diyor iki eve birden keşif, keşfe gidiliyor. Vazgeçtim tek ev dese hadi o zaman tek eve gideceğiz. 3 ev dese 3 ev bulmaya çalışacağız. Bunun tanıkların dinlenmesinin keşifle ala nasıl diyebilirsiniz biz Osman üzerinden gidiyoruz. Osman ne derse biz onun peşinden gidiyoruz. Dosyaya girmiş baz istasyonların hiçbir ehemmiyeti yok. Söylenen bugüne kadar dinlenen tanıkların sanıkların beyanlarının bu baz istasyonlarla birebir örtüştüğünün sadece Osman’ın beyanının örtüşmediğinin hiçbir önemi yok. Biz ikinci evi arıyoruz. Bu Sayın heyet Recep Özkan’a inatla ikinci evinin olup olmadığına ilişkin sorgu yaptı ve hala inatla Recep Özkan’ın ikinci evinin olup olmadığı konusunda buraya gelen tanıklara soru soruyor. Niye? Osman söyledi. Niye bugüne kadar söylemedi? Madem öyleydi de niye bugüne kadar söylemedi Osman? Bunu soruyor musunuz? Osman’a sordunuz mu? Siz hala Recep Özkan’ın ikinci evini bulmaya uğraşıyorsunuz. Vardır, vardır mantığıyla. Ben buna inanamıyorum hakikaten inanamıyorum. İkinci ev bu dosyada hala bu yargılamada bu Danıştay sorgusunda ikinci evin varlığı konusunda şüphe yaratılmasına ve bunun tartışmaya açılmasına sadece Osman Yıldırım’ın beyanıyla olayı buraya getirmeye inanamıyorum. Şimdi Sayın heyet size 4 Mayıs günüyle ilgili bir şeyden daha bahsedeceğim. Bunları mümkünse heyete verebilir misiniz çünkü ben dediğim gibi anlattığım şeylerin bazen çok havada kaldığını düşünüyorum hatta hakimler ne alakası var bunun bile diyebiliyorlar. Sonra da o kişi tanık olarak buraya çağırılıyor yalnız. Ben baştan Küçük Salihlerden bahsederken Hilmi Öztürk’lerden bahsederken bu dos… bu heyetin bu kişilerden hiç haberi yoktu. Onlarda kimmiş oldular. 4 Mayıs akşamı savcılara da verir misiniz? Şimdi 4 Mayıs günü önemli bir gün ben el yazısıyla tabi üstünde çalışırken abuk subuk notlar aldım. Bilmiyorum yani sizi şey yapar mı? 4 Mayıs günü Süleyman’ı sabah 09:38’de Alparslan uyandırıyor. Süleyman’ın baz istasyonlarına bakarsanız göreceksiniz. Alparslan uyandırıyor. Sonra Süleyman Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçiyor. Avrupa

61

Page 62: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:62

yakasında biraz oyalanıyor 14:32’de bu arada yüksek ihtimalle Salih Kurter’in evinin civarında oralarda sonra o bu arada da Alparslan ile telefonla konuşmaya devam e… telefon irtibatları çok sıkı devam ediyor ne oluyor bilmiyorum saat 16:51 itibariyle Süleyman tekrar Anadolu yakasına geçiyor. Nereye gidiyor? Direkt olarak Alparslan’ın evine gidiyor. Hızlı bir şekilde hareket ediyor alpa… direkt olarak Alparslan’ın evine gidiyor. 16:51’de Anadolu yakasına geçerken de iki kere Alparslan Arslan’ı arıyor Bağlarbaşı’ndan ben eve gidiyorum diye. 17:50’de, 17:50’de yani Süleyman Alparslan’ın evindeyken ki Toygar Hamza’dan baz veriyor. Alparslan’ın evindeyken Süleyman’ın telefonundan Osman Yıldırım aranıyor bu ilk telefonu zaten hani soruyoruz ya Süleyman’a sen Osman Yıldırım’la bağlantın var mıydı diye sorduk devamlı o da ne dedi ben Alparslan ile beraberken benim telefonumdan Alparslan aradı dedi. Sürekli bu savunmayı yaptı. Süleyman Alparslan’ın evinde Süleyman’ın telefonundan Alparslan Süleyman’ın telefonundan Osman aranıyor. Evde kısa bir süre geçiriyorlar. Ve Süleyman gene böyle bir saat sonra hızlı bir şekilde Avrupa yakasına geri geçiyor. Yani 4 Mayıs günü gündüz öğleden sonra saatlerinde telefonla halledemeyecekleri bir mevzu bir şey var. Süleyman’ın Alparslan’ın evine gitmesi gerekiyor. Orda Alparslan’ın evinden Süleyman ve Alparslan bir aradayken Osman’ı arıyorlar bir saat sonra Süleyman Avrupa yakasına geri gidiyor ama Süleyman aslında Anadolu yakasında oturuyor. Süleyman bir şey götürüyor anladık telefonla konu… telefonla konuşmak gibi hiçbir şeyleri yok çekinceleri yok. İstedikleri zaman istedikleri gibi telefonla konuşuyorlar. Ama eğer Süleyman’ın bir şey götürmesi bir şey vermesi gerekiyorsa Alparslan’ın evine gitmesi gerekiyor. Çok hızlı bir şeklide Alparslan’ın evine gidiyor. 4 Mayıs günü öğleden sonra. Alparslan da o sırada ilk konuştuklarında Bahariye’de büroda Süleyman ile konuştuktan sonra Alparslan da harekete geçiyor. Ve evine doğru gidiyor. O arada da neden Süleyman’ın telefonla konuştuğunu bir buçuk saat Alparslan’ın kendi telefonuyla herhangi bir irtibat kurmamasından anlıyoruz pili bitik hakikaten. Alparslan’ın telefonu bir buçuk saat susmaz. Bakarsanız görürsünüz susmaz. Pili yok. Süleyman’ın telefonundan onun için arıyor Osman’ı. Ama Süleyman ile Alparslan bir aradalar o sırada. Süleyman bir şeyi Avrupa yakasından hareketle getiriyor öğleden sonra saatlerinde Alparslan’ın evine bir saat sonra çıkıyor Avrupa yakasına geri dönüyor sizce bu ne olabilir. 4 Mayıs ne olabilir? Alparslan ne dedi sorgusunda Süleyman bana bombaları evimde teslim etti dedi. Evime getirdi dedi. Evde teslim etti dedi. Alparslan’ın baz istasyonlarına bakıyoruz. Sabah evinde uyanıyor öğlen bürosuna gidiyor Süleyman kendisini aradığında yani 16:51’de bürosunda Süleyman’dan telefonu alır almaz harekete geçiyor 17:50’de evinde bir buçuk saat telefon görüşmesi yapmıyor o sırada çünkü Süleyman’ın telefonundan arıyor Osman’ı. 18:30’da hemen Osman’ı telefonu şarj olur olmaz ilk iş Osman’ı arıyor bu sefer Osman’la irtibatları başlıyor. Buluşacaklar akşam Ataşehir’de Alparslan bombaları Osman’a verecek. Osman ile sıkı bir temas Osman ile görüşürken lütfen onun için dağıttım size bunları Osman’la görüşürken aynı zamanda lütfen Alparslan’ın Recep Orhan nasıl aradığını görün çünkü eve gidecek akşam öyle kafasında öyle var. Bu arada da iki kere evden çıkıyor Süleyman’ı anladığım kadarıyla baz istasyonundan takip ediyorum Süleyman ile beraber eve çıkıyorlar Süleyman’ı bir yere bırakıyor karşıya geçebileceği bir yere bırakıyor rahatlıkla Süleyman oradan otobüse ya da bir şeye biniyor karşıya geçiyor ama köprüden geçiyor Süleyman Alparslan tekrar Üsküdar’a dönüyor saat 9 itibariyle evinde. Saat 10 itibariyle da evinde baz istasyonlardan takip edebilirsiniz çünkü bombaları yanında taşıyamaz. Ataşehir’e Osman’a bombaları teslim etmeye gitmeden önce evine uğruyor saat 10’da. Çok az kalıyor. Eve uğruyor çıkıyor. E direk Ataşehir’e Recep’in evine gidiyor. Recep’in evine gidiyor bu arada Osman ile çok yoğun olarak irtibatları devam ediyor. Size Recep’in evinde Alparslan’ın nasıl gittiğini detayıyla anlattım baz istasyon kayıtlarından 4 Mayısta tekrar etmek istemiyorum ona ilişkin baz istasyon kayıtlarını da verdim. Ve Alparslan 4 Mayıs günü bu dediğim şekilde Süleyman’dan aldığı bombaları götürüyor aynı gün akşam 23:50 civarında Osman Yıldırım’a teslim ediyor. Teslim ediyor. Dosyadaki bütün kayıtlar bunu olduğu gibi açıkça ortaya çıkarıyor. Ama her zaman söylüyorum görmek isteyene.

62

Page 63: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:63

Bu çapraz sorguları dinleyene bu çapraz sorgulardan sonuçlar çıkarana bu çapraz sorguları baz istasyonlarla karşılaştırana bu baz istasyonlardan hikayeyi yerine oturtmak isteyene. Yoksa biz Recep Özkan’ın ikinci evinde takılır kalırız sorgularız Recep Özkan’ı. Şimdi savcılar hazırlık yapıyor güvenlik şeyinin sitenin kapısındaki güvenliğin adını falan soruyorlar. Biz daha çok tanık dinleriz. Güvenlikçileri falan çağıracağız biz buraya ben görüyorum çünkü bunu görmek istemiyorlar. İstemiyorlar. Siz istiyor musunuz? İstemiyorsunuz. Siz Recep Özkan’ın evinde takılısınız. İkinci eve. Efendim bu dosya görmek isteyen için bu dava bitmiştir. Bu dava görmek isteyen için bitmiştir. Bu dava olayı çözmek isteyen için de çözülmüştür. Bu dava bitmiştir. Bize burada uzatmada sizin ben artık şu kanaatteyim. Mecbursunuz. Bu başka türlü olmaz. Bazen çok özür dileyerek söylüyorum diyorum ki kendi kendime bir hukukçunun bunu böyle yapması için neresinden nasıl yani ne yaptılar ne yaptılar bir hukukçuyu bu hale bu duruma bu kadar görmez hale ne oldu? Ben üzülüyorum efendim bu dava bitti. Ne bir ergenekon örgütü olduğuna ilişkin dosyada bir tek delil, delil bakın gizli tanık beyanı demiyorum delil var. Ne bu Danıştay saldırısının bu sanıklar tarafından işlendiğini gösterecek en ufak bir emare var. Bu dava bitmiştir. Artık lütfen daha fazla cüppelerinize saygısızlık etmeyin. Bu davayı bitirin teşekkür ederim.”

Duruşmaya kısa bir ara verildi.Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül söz istedi verildi:”Saygıdeğer Başkanım az

önce meslektaşımız dönem arkadaşımız Zeynep’in tespitleri sonrasında bugüne kadar edinmiş olduğum ama şimdiye değin hiç dile getirmemiş olduğum ancak samimiyetinden hiç endişe etmediğim fevkalade ciddi muteber bir kaynaktan edindiğim bir dedikoduyu burada huzurda dile getirmek istiyorum. Efendim Beşiktaş adliyesi koridorlarında konuşulduğu kadarıyla bu dosya mahkemenize düştüğü gün siz beraber çalışacağınız hakim arkadaşlarınızı seçmek üzere dosyaya oturup düşünmeye başladığınızda üyeniz Sedat Sami Haşıloğlu’nun bizzat size gelerek kendisinin başvuruda bulunduğu dosyaya ilişkin olarak daha önce soruşturma safahatında da yer aldığı için bilgi sahibi olduğu.”

Mahkeme Başkanı:" Yanlış onlar.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Olabilir efendim ben aktarayım.”Mahkeme Başkanı:"Aktarmayın yanlış.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Peki efendim.”Mahkeme Başkanı:"Yanlış.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Öyle olsa bile efendim.”Mahkeme Başkanı:"Külliyen yanlış.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Öyle olsa bile efendim.”Mahkeme Başkanı:"Buyurun konuyla ilgili söz veriyorum size.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Giriyorum efendim. Öyle olsa bile efendim.

Nihayetinde bugüne kadar ısrarlı olarak sistematik olarak bizlerin reddettiği üyelerinize olan güvensizliğimizi defaatle ısrarla dile getirdik. Şimdi bu çerçevede biz gerek üyelerinizin gerek naip üyenizin fevkalade bizlere güven tesis etmekten uzak hal ve davranışları nedeniyle zaten mahkemenize güven duymakta sıkıntı içerisinde olduğunu sizde biliyorsunuz. Şimdi bakın Zeynep benim sınıf arkadaşım. Zeynep sermaye piyasası hukukçusuydu bu dosyada ilk ceza davası tecrübesi edindi. Bugüne kadar Zeynep’in kendi başına bulduğu bu tespitleri üyelerinizin maddi gerçeği arayan üyelerinizin niçin bulamadığını sizin kendinize ve üyelerinde kendilerine sorması gerekir. Eğer bu bir liyakatsizlik basiretsizlik ise o zaman bizim burada yargıya güven duymamız ya da bu yargıdan sonuç almayı ummamız ne kadar nafile kendiliğinden ortaya çıkacak yok eğer üyeler bütün donanımlarına bütün imkanlarına rağmen sadece HTS raporları üzerinden az evvel Zeynep’in dile getirdiği bu gerçeklikleri tespit ettiler de bunu dile getirmedilerse bu da ayrıca izahı gerektirir bir husus. Ama bakın görüldüğü üzere sınırlı imkanlarla sadece HTS raporları üzerinden az önce dile getirilen tespitler pekala

63

Page 64: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:64

yapılabiliyormuş. Şimdi Naip Hakim marifetiyle bilirkişiler aracılığıyla kaç kaç kere HTS raporları üzerinden bilirkişi raporları tespit ettirdiniz. Bu raporların hiçbirisinde bugüne kadar bu Danıştay davası saldırganı sanıkların trafiklerine ilişkin bu kadar somut net bir anlatıma beyanı tanık olabildiniz mi efendim biz olamadık. Niye efendim. Hani heyetiniz maddi gerçeği arıyordu. Maddi gerçek nasıl aranır efendim. Bu noktada hakikaten cevaplanılması gereken sorular var. O noktada bundan sonra HTS ya da başkaca bir belge bilgi üzerinde yapılacak olan tespitlerde bilirkişi seçiminden tutunda Naip Hakimin ya da üye hakimlerinizin alacağı her görevi atacağı her imzaya kadar bizler gibi sizin de hiç olmazsa biraz olsun acaba sanıklar müdafileri ısrarla yıllardır dile getirdikleri bu güvensizliklerinde şüphelerinde haklı olabilirler mi sorusunu getirmeniz gerekir. Tabidir ki siz üyelerinize güven duymak zorundasınız. Ama lütfen bunu da aklınızın bir kenarında bulundurun diye söyledim efendim. Efendim eminim mahkemeniz şimdi merak ediyordur 164. celsede acaba bu avukat 163 celsede söylediklerinden başka ne söyleyecek. Efendim bu dosyaya ilişkin söyleyecekleri saymakla bitiremeyiz. Deryayı ummen ama süre yetmiyor. Süre yetmediği içinde size 107. celsede aldığınız o 18 numaralı ara kararı açıklığa kavuşturmanız için yazılı müracaatta bulunmuştum. O hususa ilişkin karar verene değin sürem olmaya azami oranda özen göstereceğim. O yüzden kısaca taleplerimi dile getiriyorum efendim. İlk talep efendim az önce size yazılı olarak verdim. 3 Kasım 2009 tarihinde Savcı Zekeriya Öz imzasıyla mahkemeye 30 Aralık, 30 Ekim 2009 tarihinde müracaatta bulunmuş bir gizli tanığın ki ona da Aydın1 adını vermişler. Bir sayfadan ibaret bir gizli tanık ifade tutanağı gönderilmiş. Bu niçin bizlere verilmedi. Onu bilemiyorum üstelik bu mahkemenizin dosyasında da değil sanırım adli emanete kaldırılmış. Şimdi yargılamanın geldiği noktada iddia makamının düştüğü açmaz içerisinde yegane dayanağı delili Osman Yıldırım olduktan sonra muhakkak ki kendisine yeni yeni gizli tanıklar arayışı içerisine girip bir takım gizli tanıklar peydahlayacak. Bunu daha önce de ifade getirdik nitekim bu salondan da gizli tanık Anadol peydahlanmıştı. Şimdi bu gizli tanık Aydın kimdir ifadesi nedir bilmiyoruz ama hakikaten efendim siz kendinizi biraz olsun burada müdafii olarak düşünün ya da sanık olarak düşünün. Şimdi yargılama yapılıyor tutukluluğa ilişkin ısrarla tahliye talepleri yapılıyor siz tahliye talebi veriyorsunuz başkan sıfatıyla iki üyeniz bu tahliye talebine ayak diriyor ama sonra bir bakıyorsunuz neredeyse bir sene evvel bir gizli tanık beyanı gelmiş sonra o gizli tanık beyanı sanıklara verilmeden olduğu gibi geri gönderilmiş. Şimdi bu durumun geldiğimiz noktada adı adil yargılama değildir efendim. Bunun adını sizin koymanız gerekecek. Bu hususta diğer söyleyeceklerimizi Aydın1’in beyanlarını aldığımızda dile getirmek üzere saklı tutuyoruz ama şunu söyleyim ki efendim bu aydın1 isminden hareketle savcının Aydın2, Aydın3, Aydın4 gibi bir aydın takımı gizli tanık sahibi olduğu anlaşılıyor şimdi bu Aydın’ın kimliğine ilişkin bir fikrimiz yok ama savcılığın soruşturma sürecinde fevkalade uyum içerisinde yakından çalıştığım isimlerin tercihlerine özelliklerine bakıldığında Tuncay Güney’den hareketle bunun pekala kuşum aydın olması gerçeği karşısında hiç şaşırmayız da. Bu da olabilir. Şimdi Sayın Başkanım 3. yıla girdik yargılamada. 20 Ekim 2008’de başlamıştık şimdi 26 Ekim 2010’dayız 3. yılındayız. Ama hala daha davamızın delillerini bir araya getirip tamamlayabilmiş değiliz. Sözgelimi efendim bakın 87. klasör dizi 335’de bir yılı aşkın bir süredir aramakta olduğunuz Burak Çavdar’a ilişkin ajanda nerede efendim? Buna ilişkin 21 Ekim 2009 tarihinden sonra yazılmış bir tekidiniz var mı efendim yok. Ara kararlarınız var gelmemiş müzekkere cevaplarının tekidine diye. Hem de birkaç tane ama bunu atlamışsınız. Bu delil hangi noktada önemlidir içinde ne var ne yok bunu bilmiyoruz. Ama bir delilin dosyada olması gerekir. Delil dosyada yok ama her ne hikmetse üyelerinizde kuvvetli suç şüphesi var ve bir türlü kırılmak bilmiyor. Peki efendim, peki efendim Osman Yıldırım’dan başka Danıştay davası ile ilgili ergenekon davasını bir araya getirip birleşmek gayretiyle önünüze konulan önünüze dayatılan 58. klasör 14. sayfadan itibaren yer alan bu Eymür’den çıkma belgelerin zarfını sormuştuk bulabildik mi yok. Sonunda aramayı kestik peki sonrasında onun içinden bir CD istemiştik biz efendim Nijerya CD’si adını vermiştim ben o CD’ye. Hayalet CD 2. iddianameye kadar vardı. 3.

64

Page 65: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:65

iddianameye kadar da vardı. Her keresinde savcılar sorduğumuzda dediler ki, incelemesi devam ediyor. Sonra ne oldu da bu CD birden kayboldu. Buna ilişkin efendim iki buçuk yılı aşkın bir zaman boyunca o kadar yazıştık çiziştik en son verdikleri net cevap halen aranılması faaliyetlerine devam ettiği idi. Eğer ergenekon sanığı olsaydı bugüne kadar çoktan yakalarlardı. Ama ergenekon sanıklarına suç atılan o CD ne hikmetse iki buçuk yıldır hala bulabilmiş değil savcılık. Peki efendim mahkemeniz bu iki buçuk yıldır aranılmakta olan delilin peşini niye bıraktı efendim. Ne yaptınız. Hatırlarsanız 144. celsede sizin yokluğunuzda üyeniz Hasan Hüseyin Özese’nin başkanlığında buna ilişkin fevkalade şiddetli tartışmalar yaşadık. Sonrasında ben üyelerinizi delilin önemini küçümsedikleri iddiasıyla hakim basiret liyakatliğinden uzak davranışlar sergiledikleri iddiasıyla reddettim. Bu kadar da önemli. Niye peşini bıraktık efendim. Yani iki buçuk yıldır aranılan bir delil var size gelen net bir cevap var hala aranıyor diye ama sonrasında sizin yapmış olduğunuz hiçbir gayret yok. Efendim gaiplik kararı verilirdi bu kadar zamanda bir insan aranıyor olsaydı. Bende şimdi bu delil için mahkemenizden gaiplik kararı mı talep etmeliyim. Efendim bakın aldığınız kararların yazdığınız müzekkerelerin tamamının altına ihtaratta bulunuyorsunuz. CMK 332’den bahsediyorsunuz. 10 gün içerisinde cevap vermezseniz hakkınızda soruşturma yaparız diyorsunuz. Geçen haftalarda da örneğini verdim ve dedim ki bir şey söylemiyorum sizlerin halini tavrın ortaya koyacak olan en net durum bu beyanların sonrasında alacağınız karar idi demiştim. Ne oldu efendim tekit yazdınız. Madem tekit yazacaksınız o 332. maddenin ihtaratını niye müzekkerinin altına yazıyorsunuz efendim blöf mü yapıyorsunuz. Şimdi yazmış olduğunuz müzekkereye rağmen müzekkeredeki ihtara rağmen ihratarın gereğini yerine getirmediyseniz yeniden bir şans tanıdı iseniz savcılığa bunu mesleki teamül kürsü ya da lojman arkadaşlığı mesleki hoşgörü diye açıklayabilir misiniz efendim. Böyle bir hakkınız var mı efendim. Burada sanıkların hiçbir surette kaybedecekleri bir dakika bile yok. 3 yıldır bu insanlar tutuklular. Bir an önce tahliye olmayı bekliyorlar. Sizde yargılamayı hızlandırmak için üstünüze düştüğü gibi imzanızı koyduğunuz müzekkerelere 332’ye göre ihtarat yazıyorsunuz. Ama ihtaratınız yerine gereğini yerine getirmeyen makama hiçbir yaptırımınız yok, hiç. Niçin efendim bu görevi ihmal olarak değerlendirildiğinde sizlere haksızlık etmiş olur muyuz? Efendim bakın bu tekit meselesi o kadar vahim ki ben bu bir haftadır mahkemenizin tekit taleplerini tarıyorum. Ziyadesiyle zihnim karıştı ama aklımda kalan fevkalade çarpıcı bir örnek var. Onu size aktarmak istiyorum. Bu süreçte mahkemeniz dahi kendi kendisini iki kez tekit ederek hukuk tarihine geçti. Kendinizi iki kez tekit ettiniz efendim. Bakın celseleriyle söylüyorum 113. celsede Kemal Kerinçsiz’in 5 nolu ara kararın h maddesi gereğince mahkemenize ait incelenmesi talep edilen defterlerin ilgili yerlerinin sanık müdafilerine verilmesine karar kıldınız. Sonra vermediniz. Aradan iki ay geçti hatta 3 ay geçti 30 Aralık 2009’da (2-3 kelime anlaşılamadı) celsede 2009/1109 değişik iş sayıyla gelmeyen yazıların cevaplarını tekiden meşruhat verilmek suretiyle akıbetlerinin sorulmasına dediniz. Gene gelmedi efendim bu kere 24.9.2010’da 160. celsede buna bir daha tekit yazdınız ama gelin görün ki hala o tekidinizin gereği yerine gelmiş değil ve üstüne üstlük söylüyorum Türk hukuk tarihinde ilk kez bir mahkeme kendi kendisini hem de iki kez üst üste tekit etmiş oldu. Zaten bu mahkemede bu davada Türkiye’de hep ilklerin davası olarak tarihe geçecek. Şimdi efendim bakın bu hal artık mahkemenizde yargılama yapmanın imkansızlaştığını ortaya koyan en güzel örneklerden biri. Ben daha öncede defaatle ifade ettim dedim ki, 2500 sayfalık iddianame üzerinden ilk başta peydahlanan 442 klasör daha sonra eklenen klasörlerle toplamda 1500 klasörün üzerinden fiilen yargılama yapmak mümkün değil. hele hele Sayın mahkemenizin kucağına atılan ergenekon iki ergenekon üç ve diğer davalarla birlikte mahkemenizin bugün itibariyle birer üyesi olan sizlerin birer uzvu olan sizlerin entelektüel psikolojik algı muhakeme idrak yeteneğini muhafaza ederek bu dosya üzerinden gerçeği bulabilmesine imkan ihtimal yok sırf bu sebeple de Avrupa insan hakları mahkemesi kriterlerine göre bu mahkemeden verilecek karar her ne olursa olsun bozulacak. Bakın efendim siz zaman zaman bizim taleplerimizi sözlü taleplerimizi yarım saat

65

Page 66: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:66

süreyle tutup yargılamayı hızlandırmak istediğinize yazılı verin yazılı verin diyorsunuz ya ben de her keresinde efendim yazılı versek ne çare okunmayabiliyorsunuz diyorum ya, bakın işte en güzel örneklerinden bir tanesini şimdi de söylüyorum efendim 16 Haziran 2006 tarihli 2010/409 değişik iş sayılı kararın 19 nolu ara kararı gereğince emniyet müdürlüğünden cevabı yazı istemişiz. Emniyet müdürlüğü cevabi yazı göndermiş. Emniyetten gelen cevabi yazılar 262 sayı ile taranıp tarafımıza verilen PDF orada ne var efendim biliyor musunuz Yıldız teknik üniversitesi fen bilimleri enstitüsü mimarlık ana bilim dalı doktorası Emine Kırıkçı’ya cevaben yazılmış emniyet müdürlüğü binalarının dışarıdan fotoğraflarının çekimine dair verilen izin yazısı. Bizim dosyamızla ne ilgisi var efendim bunun. Eğer gelen müzekkere cevapları layıkıyla okunuyor olsaydık bu 262 numaralı PDF taranıp bizlere verilir miydi efendim. Hakikaten mahkemenizin artık kapasitesinin üzerinde bir yük ile burada yargılama yapmak imkansızlaşmış halde zaten burada yargılama yapılması da istenmedi ki efendim o yüzden dosya bu hale getirildi. Yargılama yapılsın istenilmedi yargılama yapılamasın işin içinden çıkılamasın buradaki sanıklar uzun süren kanunsuz ceza dışı bu tutukluluklarıyla kanunda yer almayan bir ceza ile cezalandırılsın istendi o yüzden dava bu hale getirildi. Şimdi bakın efendim yine yazdığınız müzekkerelerden bir iki örnek vereyim. 01 Nisan 2010 tarihli müzekkere 2008/209 görebiliyor musunuz bilmiyorum İstanbul emniyet müdürlüğüne Ankara yazmışsınız. Siz yazmışsınız efendim altında da başkan olarak sizin imzanız var. İş yoğunluğu iş yükü dosya kapsamı yazışma trafiğinin çokluğu duruşmaların geç saate kadar uzuyor olması bin tane mazeret çıkartabilirsiniz buradan kendinize ama adaletin yargının hakimin mazereti olamaz efendim. Şimdi bu noktada bu örnekleri sıralayıp uzatmak pekala daha da mümkün ama bir anlamı yok nihayetinde burada yargılama yapılamadığının yargılama yapılmadığının artık hiçbir suretle izaha da ihtiyacı yok her şey ortada efendim. Efendim şimdi size iki üç gündür tanık olduğum bir gerçekten yola çıkarak bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Bir tespitimi sizinle paylaşmak istiyorum. Niçin burada bir yargılama yapılamaz niçin yapılacak olan bu yargılamadan bir sonuç elde edilemez bakın sabahları gelirken üyelerinizin savcılarınızın o korumalı kırmızı mavi lambalı sirenli arabalarıyla eskort eşliğinde buraya geldiğini gittiğini görüyoruz. Lojmanınızdan buraya buradan lojmanınıza gidip gelirken canavar düdükleri eşliğinde polis korumasında gidip geliyorsunuz. Şimdi bu mizansende sizler bir tehdit bir şiddet unsurunun varlığına öylesine inandırılmaktasınız ki siz değil siz hakikaten o yaşı geçtiniz o noktada bir açıklamaya da lüzum yok ama mesleki kıdemleri ve yaşları itibariyle iki kuvvetli suç şüphesi yaşayan bu üyenizin bu durumdan etkilenmemesini ben hiçte mümkün görmüyorum efendim. Hatta ve hatta keşke mümkün olsa da bu hususta bir adli psikiyatrdan rapor alabilsek acaba bu koşullarda bir hakim söz konusu dosyaya nasıl tarafsız bağımsız adil objektif yaklaşabilir. Sizlerin elinde başkaca bir dosyada yok efendim. Söz konusu tehdit sadece bu davaya ilişkin. Sadece bu davaya ilişkin bu şahıs bu sanıklardan bu sanıkların yakınlarından size bir tehdit geleceği iddiası ihtimaliyle böylesi bir mizansenin içerisinde iradeniz biçimlendirilmekte şekillendirilmekte. Sizin de buna karşı yapabileceğiniz hiçbir şeyiniz yok efendim. Ha bakın bu çerçevede size bir başka hususu hatırlatmak istiyorum. Bu Danıştay davasında dinlenecek olan tanıklara ilişkin yazdığınız müzekkereleri terörle mücadele şube müdürlüğüne gönderiyorsunuz. Efendim yasada kolluk deniyor. Terörle mücadele şube denmiyor. Tamam buradaki bir terör suçu olarak değerlendiriliyor ama bu terörle mücadele şube müdürlüğü zaten soruşturma kolluğu olarak yer almış süreçte. Ve biz zaten bunun bir emniyette kurgulanmış tertip olduğu iddiasındayız. Sanıkların buraya gelecek olan tanıkların soruşturma kolluğu tarafından getirtilip götürtülmesi süreç içerisinde onlarla şekillendirilmeye açık bir hale getirilmesi mahkemeniz marifetiyle fevkalade ciddi bir endişeyi de beraberinde getiriyor. Bunu niçin başkaca mahkemelerde olduğu gibi genel adli kolluğa değil de illa soruşturma kolluğuna yazmaktasınız. Efendim kovuşturma aşamasındayız ama bir türlü soruşturma kolluğunu dosyadan elini çekmesine bir türlü imkan bulamıyoruz. Dolayısıyla bu taleplerime ek olarak bundan sonra yazılacak olan müzekkerelerin soruşturma kolluğu dışında bir emniyet birimine de

66

Page 67: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:67

yazılmasını talep ediyorum. Efendim üyeniz Sedat Sami Haşıloğlu’nun hakkında aydınlık dergisinde yer alan bir haberden öğrendiğimiz kadarıyla ceza işleri genel müdürlüğünde devam eden bir soruşturma var idi. Hatta bu soruşturmaları nedeniyle de ben üyenizin mesleki istikbali ve hürriyetinin ceza tehlikesi altında bulunduğundan bahisle burada adil yargılamayı gerçekleştirmekten uzak tarafsız bağımsız karar veremeyeceğinin sırf bunun dahi AHİM kriterleri çerçevesinde bozma gerektirebileceğini söylemiştim. Üyeniz Sedat Sami Haşıloğlu da buna karşılık kendisinin hiç kimseden korkusunun olmadığını söylemişti bunu açıkladığını söylemişti ben onlarca kez internette çok ayrıntılı araştırma yaptığım halde buna dair hiçbir soru açıklama görmedim şimdi şöyle bir talebim var efendim üyeniz Haşıloğlu’nun icradan ucuza mal kapatmak iddiasıyla hakkında başlatılan o soruşturmanın akıbeti hakkında şöyle bir dedikodu var deniliyor ki.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim lütfen bu, bu olayı dinliyorum sizi lütfen olayı bozmayın. Olayı bozmayın.”

Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim olayı bozmuyorum ki.”Mahkeme Başkanı:"Bozmayın, bozmayın efendim. Bozmayın.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Burada bir hakimin bağımsız tarafsız adilliği

bizlerin yargıya olan güveni açısından fevkalade önemli efendim.”Mahkeme Başkanı:"Bozmayın mahkeme bütündür. Kişiye konuşmayın bütününe konuşun.

Konuşacaksanız bütününe konuşun.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Ben bütününe konuşuyorum mahkemenin.

Mahkemenin üyeleri bütün efendim.”Mahkeme Başkanı:"Bütüne konuşun konuşmuyorsunuz lütfen, lütfen. Lütfen. Lütfen onları

dinledik. Onları dinledik.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim AHİM kriterlerinden bahsediyorum

ben size.”Mahkeme Başkanı:"Efendim lütfen, lütfen sözünüzü kesmeyim. Lütfen.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim sözümü kesecek olursanız

söyleyecek bir sözüm olmaz.”Mahkeme Başkanı:"Lütfen, lütfen bunu kapayın tamam lütfen.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Bu konuda kendisinden ya bir açıklama

talep ediyorum ya da HSYK’ya yazı yazılmasını istiyorum efendim bu kadar.”Mahkeme Başkanı:"Efendim hayır etmiyoruz bir şey kapayın bu konuyu.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim geçtiğimiz celse gizli tanık 9’un

Osman Yıldırım’ın son saldırısına ilişkin de bir kısa beyanım var. Üyeniz Özese’nin başkan sıfatıyla çıktığı 153. duruşmada gizli tanık 9 Oktay Demir’e Muzaffer Tekin’e bana hakaretlerde bulundu sonrasında elindeki mikrofonu attı. Mikrofonu kırdı görevli askerin başına isabet eden mikrofon Oktay Yıldırım.”

Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu anlaşılamadı.Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Celse zaptında celse zaptında, celse

zaptında küfürleri yazıyor. Celse zabıtlarında küfürleri yazıyor. Neyse efendim bakın 106. celsede bana dilini keserim tehdidinde bulundu. 156. celsede Yalçın Küçük’e yine davamızın sanıklarına hakaretlerde tehditlerde bulundu. Bunu uzatmak mümkün peki efendim ne yaptınız duruşma düzeni bozuldu. Duruşma sırasında görevli avukatlara sanıklara hakaretlerde bulunuldu. Asker darp edildi devlet malı zarar gördü heyetiniz ne yaptı efendim hiçbir şey. Üyeniz başkan sıfatıyla Özese Osman Yıldırım’a Osman Bey diyerek kendisini sakinleştirmeye çalıştı. Sonrasında efendim geldiğimiz noktayı hep birlikte görüyoruz. Osman Yıldırım artık fiili saldırıya kadar işi vardırdı. Şimdi geçtiğimiz haftalarda size gizli tanık 9’un artık kimliğinin açığa çıktığından bahisle gizli tanık olarak dinlenemeyeceğine ilişkin beyanlarım vardı ya efendim. Bunu daha sonra kararlaştırmaya dair bir beyanınız olmuştu. Ben o çerçevede şimdiden bunu

67

Page 68: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:68

beyan ediyorum ki, daha sonra gizli tanık 9’u gizli tanık olarak mı açık tanık olarak mı dinleyeceksiniz bu hususu kararlaştırırken bu talebimde aklınızın bir kenarında olsun o tarihte bunu da değerlendirin. Efendim, bu Osman Yıldırım’a ilişkin olarak bir başka talebim daha var. Şimdi az önce size celse zabıtlarını celse numaralarını belirttim bakın efendim bir başka celsede Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesi heyetine söylemediği sözü bırakmadı burada. Bizzat sizlerin meslektaşları. Ama bütün bunlar karşılıksız bırakıldı. Bu adam ki, Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesinde sizler gibi kürsüyü temsil eden hakimlere İngiliz Kemal’in piçi deyip hitap ettiği için ceza almıştı. Böyle bir adam burada bütün hakaretlerine rağmen ısrarla görmezden gelinerek korundu kollandı. En önemlisi de efendim neydi biliyor musunuz bakın bu gizli tanık 9 Osman Yıldırım’ın hakkında dava öncesinde alınmış anti sosyal kişilik bozukluğu raporu ile içtimai ruhi ve ahlaki durumuna ilişkin bir tespit var bu tespite rağmen Osman Yıldırım’ın ağzından çıktığı o sözler üzerine Muzaffer Tekin ile Veli Küçük’ün kendisine bomba vermiş olabileceği kuvvetli suç şüphesinden hareketle kendilerinin bu tutukluluklarını bugüne kadar taşıdınız. Ama Alparslan Arslan’ın bombaları Süleyman Esen’den aldığım açıklamasını yok saydınız ve Süleyman Esen’i sorgusunu bile yapmadan tahliye ettiniz. Bunu da Osman Yıldırım pekala ihsası rey olarak değerlendirdi o noktada zaten Osman Yıldırım’ın daha fazla şımartılması için başkaca bir gayrete de gerek yoktu. Nihayetinde Osman Yıldırım’ın geldiği nokta yargılamanın geldiği hal ortada. Bunun adını ben koyamıyorum efendim siz koyacaksınız. Çünkü bu, bu mahkemede sizlerin aracılığıyla oldu.”

Mahkeme Başkanı:"Avukat bey müvekkiliniz hakkında konuşacak mısınız?”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim müvekkilimin hakkında

konuşacağım elbette ama öncelikle davanın bütünü hakkında konuşuyorum yani.”Mahkeme Başkanı:"Bir kelime etmediniz yarım saat oldu lütfen. Bir kelime etmediniz, bir

kelime.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Bekleyin efendim ona da geleceğim.”Mahkeme Başkanı:"Müvekkiliniz bekliyor sizi.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim ona da geleceğim bekleyin.”Mahkeme Başkanı:"Lütfen süreniz doluyor.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim müvekkilimde karşı karşıya

getirmeyin bizi.”Mahkeme Başkanı:"Süreniz doluyor, süreniz doluyor ikaz etmek durumundayım sizi.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim o soruya ilişkin de sizden açıklama

istemiştim (1-2 kelime anlaşılamadı).”Mahkeme Başkanı:"Efendim o açıklama kendinde var zaten.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Yok efendim açıklama.”Mahkeme Başkanı:"Var var o kadar yeter.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim duraksamadan bir açıklama anlam

çıkartamıyorum ben. Soruyorum size efendim.”Mahkeme Başkanı:"Fakat o kadar. O kadar efendim tartışmayın benimle.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”3 tane müvekkilim olduğunu ona göre

konuşuyum diyorum efendim.”Mahkeme Başkanı:"Tartışmayın devam edin lütfen.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Paranız varsa paranızla. Efendim bende

ama sizden açıklama istiyorum efendim olur mu?”Mahkeme Başkanı:"Kavga etmek istemiyorum avukat bey lütfen ya lütfen her sizin

olayınızda siz kalktığınızda muhakkak şeyi yükseltiyorsunuz gereksiz lüzumsuz anlamsız. Anlamsız.”

Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim size soruyorum, size soruyorum efendim.”

68

Page 69: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:69

Mahkeme Başkanı:"Lütfen, lütfen.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Avukat olsanız siz bu soruyu sormayacak

mısınız burada?”Mahkeme Başkanı:"Lütfen bunları kaç kez tekrar ettiniz.”Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:”Evet efendim ama buna rağmen bir adam

yol alamadık. Efendim yargılamanın geldiği nokta itibariyle 9 Ekim 2009’da burada ilk olarak bir sanığın tahliyesi hususunda üyelerinizle ters düştünüz ve o günden bugüne de siz tahliye talep etmektesiniz üyeleriniz de ısrarla tahliye talebinin reddini talep etmekte. Şimdi o günden bugüne kilitlenmiş yargılamada benim müvekkilimin tahliyesi için yapılması gereken ne olabilir ki müvekkilim tahliye olsun. Ya da müvekkilimin bugüne kadar açıklığa kavuşmamış hukuki durumunda müphem kalan ne ki ben onu açıklığa kavuşturayım. Müvekkilimin protesto eylemlerini mi burada bir daha izah edeyim suç değildir diye. Müvekkilimin bir daha burada telefon görüşmelerinde niye Kemal Kerinçsiz’e abi dediğini mi yeniden savunayım. Siz benden bunu mu bekliyorsunuz efendim. Benim müvekkilim bunu beklemiyor benim müvekkilim buradaki hukuksuzluğu kanunsuzluğu ortaya koymak noktasında benden üstüme düşeni yerine getirmemi istiyor. Bende onu yapmaya çalışıyorum. Kilitlenmiş bir yargılamada 9 Ekimden bugüne hiçbir suretle bir yıldır bir arpa boyu yol alınmamış bir mahkemede bir avukat 164 celse boyunca söylediklerinden daha başka ne söyleyebilir efendim. Bu kadar zaman kürsü başkanlığınız var efendim. Siz hangi avukatın her duruşmada aynı savunmayı tekrarından sonuç alabildiğini gördünüz. Efendim sözümü bitiriyorum çünkü tahliye talebiyle nihayettin kilitlenmiş bu mahkemeden hiçbir anlam taşımıyor üyelerinizin ne zaman tahliye veresi gerekirse biz o zaman tahliye oluruz. Onu biliyoruz. Çünkü bu tutukluluğun hukuki bir sebebi yok. Bir hukuki sebebi olsa bakacağız CMK’ya TCK’ya diyeceğiz ki ha bu yasa hükmü gereğince yargılama şu kadar vakte değin pekala sonuç doğurmayabilir ama tutukluluk için bir sebep gösterebiliyor musunuz? Artık dünya da klasik kürsü örneği haline gelmiş yasa dışı siyasi bir dava olarak yer almış bu davada müvekkilimin niçin tutuklandığını ben ne kendisine ne kendime nede bir başka meslektaşıma izah edebiliyorum ki burada kalkıp onun tahliyesi için dil dökeyim. Benim burada avukat olarak yaptığım tek şey bu dava üstünden Türk milletine karşı Türk devletine karşı sürdürülen psikolojik harbin teşhiri. Yoksa burada avukatlığa lüzumda yok efendim. Müvekkilimin hiçbir suretle suç unsuru oluşturmayan siyasi sosyal faaliyetleri herhangi bir suretle savunmayı mı gerektiriyor. Yok efendim. Orada bizim inkar ettiğimiz bir şey yok ki biz Amerikan konsolosluğunu protesto da ettik televizyon programlarına da çıktık. Tebrik ediyorum ben Sevgi hanımı da. O telefon görüşmelerinin tamamını da biz yaptık. Ama bunların hiçbirisi suç değil. Buna suç vasfı veren anlayış asıl suçlu olan o. Biz burada asıl suçluyu teşhire çalışıyoruz. O noktada ben daha ne söyleyim efendim. Bakın ergenekon davasından inciler adlı bir kitap çalışmam var. o kitaptan o kitaba hazırlıktan burada birkaç bahis okuyacaktım ama yeterince gerildiği için ortam sizde bugün fevkalade tahammülsüz olduğunuz için o beyanlarımı gündeme getirmiyorum. Ama şunu söylüyorum efendim bakın burada 3 yıldır kanunsuz cezayla tutuklu olan müvekkillerimizin de yakınlarının da bizlerinde burada adalette hiçbir suretle mazeret tanımak gibi bir lüksü yok efendim. Şimdi bir tek uyarım var sözümü bitiriyorum. Üye Özese’den de Üye Haşıloğlu’ndan da rica ediyorum lütfen bu celseye değin sanıkların tanıkların çapraz sorgularında sorduğunuz soruları dönüp bir okuyun. Yargılamaya hiçbir yenilik katma amacı taşımayan hiçbir mantık izahı olmayan hiçbir anlamı olmayan sadece sanığı tanığı yormak maksadıyla bilerek isteyerek oyalama amacıyla duruşmayı uzatmak bizlerin yargı nefsini elimizden almak amaçlı dön baba dön sorulara lütfen bundan sonra mahal vermeyin lütfen sorduğunuz soruları bir okuyun. Kolay gelsin.”

Sanık Kemal Kerinçsiz müdafi Av. Tolga Akalın söz istedi, verildi:”Efendim 1945’de Yalta Konferansı toplandığında papalık temsilcileri de konferansa katılmak isterler 4 temsilciyle konu Stalin’e intikal ettirildiğinde Stalin sorar papalığın kaç tümeni varmış diye. Bundan 45 yıl sonra o

69

Page 70: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:70

papalığın yüksek gayretleriyle Rusya yıkılırken papalık temsilcileri Stalin’in kaç tümeni kaldığını sorarlar Ruslara. Şimdi bir güç ülkeye hakim olduğunda onun kaç tane hakiminin savcısının veya çeşitli bürokratının olduğunun herhangi bir önemi yoktur. Ortada yargılanan masumlar açısından onların kaç tane avukatının kaldığı hakikati vardır ve bu salonda inanmış ve birbirini seven 3 veya 4 avukat belirli bir mücadele yapıyor. Bazen burada tümevarımı bir yöntem olarak kullanırız bazen tümdengelimi bir yöntem olarak kullanırız. Çünkü nihayetinde niçin sorusuna bir cevap verme ihtiyacı içerisindeyiz. Bu insanların burada niçin tutuklu kaldıklarına ilişkin tümevarım veya tümdengelimle bir yöntem önerisinde bulunuyoruz. Bununla ilgili belirli parçalar bir ana fikrin örnekleri olarak da sunulabiliyor. Tabi bunlar bazen mahkememiz açısından da arzu edilmeyen ifadelerle biçimlendirilebiliyor ama yargılamanın seyri dikkate alındığında bunu da olağanlıkla ve doğallıkla karşılamak lazım diye düşünüyorum Sayın Başkanım. Şimdi 1453 tarihinde İstanbul Osmanlı orduları tarafından muassara altına alındığında rivayet odur ki Ayasofya kilisesinde papazlar meleklerin dişi mi erkek mi olduğunu tartışıyor derler. Buna mayalı mayasız ekmek tartışmaları da denilir. Bundan 450 yıl sonra Osmanlı yıkılırken o dönemdeki eşari geleneğe sahip olan imametin sakalın dudaktan mı yoksa çene altından mı bırakılması gerektiğine ilişkin tartışmalar yaptığı da bilinir. 2010’lu yılların Türkiye’sinde sanırım bizim yaptığımız ana tartışmanın konusu da hukukun dişi mi erkek mi olduğuna ilişkin bir tartışma ve burada salonda uzun yıllardır yapılan bu tartışmada biz hukuka bir kimlik arıyoruz. Hukukta bir Türk hukukunda bir kişilik arıyoruz. Bu kişiliği zaman zaman görememenin de isyanlarını bir anlamda mahkememizle paylaşıyoruz. Ben bu dönemi aslında bir saraydan Türk kaçırma dönemi olarak nitelendiriyorum sosyolojik olarak başkanım. Bu saraydan kız kaçırma operasını biliyorsunuz Mozart yazmıştır. Konusu belmando adlı bir İspanyol soylusunun sevgilisi olan konstanteyi tutsak olarak bulunduğu selim paşanın Akdeniz kıyılarındaki sarayından kaçırmasıdır. Tabi saraydan Türk kaçırma ameliyesindeki Belmando kim veya kimler diye sormayalım bunu merakta pek etmeyelim bugünlerde. Burada boşluk doldurmak lazım. Malumunuz ileri demokrasi geldi. HSYK seçimleri de bitti. Silivri’de bilgisayar bildiğim kadarıyla haftada iki saat benim el yazım kötü Vural’ın arabası yok. Gönül de yoruldu artık. Ama nasıl oldu diye sorarsanız ben kısaca anlatayım. Önce ağır bir numayiş oldu candaş ahalide. Cumhuriyet demokrasi vesair diye. Akabinde bir numayişte yandaş ahalide derin devlet milli irade diye. Nümayiş çılgınca gösteriler ve korku senaryolarını beraberinde getirdi. Saray efradı Katarina ile deli Pedronun torunlarından tevarus ettikleri sosyal kavrayış gereği bunu eskiden komünist diyorlardı ama şimdi ismi farklı. 8 toplantı bir karar geleneğinden olsa gerek toplantı üzerine toplantı yaptı ancak ha gayret namı mümkün muzafferiyet halinden öteye bir karar veremedi başkanım. Cumhurun cumhur ile raksı daha da davosa gelmem türküsüyle de sürerken birileri havayı kestirip Halime’yi samanlıkla bastılar valsi çaldırdı. Ogün bugündür tango zeybek vals horon çaça da birbirine girdi. Halime’yi samanlıkta basanlar bin pişman. Halime memnun. Peki ya mahallenin delikanlıları o gün bugündür sopa sırtlarından inmiyor. Söyle bire Halime biz deyilük naraları da fayda etmiyor. En çok sopayı da sarayın kadim ve sadık bekçisi etrakı bi idrak tırnak içerisinde Kemal ve Kemaller yiyor. Arada ayıp olmasın diye yan mahallenin bazı kriptolarına da vuruluyor. Hülasa nihayetinde Kemal saraydan sürülüyor kaçırılıyor efendim. Bu saraydan Türk kaçırımının kısa hikayesidir. Bir farklı anlatımla dün darbe adaleti gereği bir sağdan bir soldan asanlar. Bugün darbenin evrensel benzer dili gereği Ümraniye ergenekon üzerinden Türk’ü balyoz vesaire üzerinden Türk Silahlı Kuvvetlerini ehlileştirmektedirler. KCK üzerinden de oyun bozanlık yapan son dönem bazı Kürtçüler kısmen nasiplenmektedir. Elbette böyle durumlarda ahali aylak bırakılmamalı malumunuz ya davulcuya ya zurnacıya kaçar. Türbanlı öğrencilerin üniversiteye girip girmemesinden kamusal alan mı sivil alanımızdan devam eden tartışmalar ahalinin nasibine düşendir. Ama bilinmesi gereken şu ki Türk milli devleti sistematik ve uzun dönemli bir psikolojik harekat ile oluşturulan farazi derin devlet algısı üzerinden dönüştürülmektedir. Yöntem Atatürk’e kızıp İnönü’ye ateş etmenin yeni halidir. Oluşturulan derin devlet algısı üzerinden sözde derin

70

Page 71: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:71

devlet tasfiye edilirken esasen milli devlet ateş altına alınmıştır. Bu aslında ilk örneği 99’da Hırvatistan’da görülen sivil darbelerin de altıncısıdır. Uzun dönemli çok boyutlu bir psikolojik hareketle milli hassasiyetlerimizi ifade eden kavramlara önce ek anlamlar yüklenmiş sonra anlam kayması yoluyla yeni ek anlamlar ana anlam haline getirilmiş. Böylece milli bilinç kırılması akıl ve ahlak tutulması yaşatılmıştır efendim. Devlete bidayetten beri yüklediğimiz kavramlar anlamsızlaşmış böylece özünde soyut bir kavramsal birlik olan devlet diz çökmek durumunda kalmıştır. Nihai olarak da efendim algılarımız ve kabullerimiz tarumar edilmek suretiyle istiklalimizin meyvesi milli devlet pek yakındır bu gidişle olacak katil devlet birinci cumhuriyet. Malumunuz Özal’ı onlar zehirledi. Eşref Bitlis’in uçağını onlar düşürdü. Kahveciyi kasten tersten yola sokarak ölümüne trafik kazası süsü verdiler. Faili meçhuller külliyen onların işi savaştan ve kandan beslendiler. Zaten PKK’yı da anlar kurdular. Vahdettin beygirleri satmasaydı devleti de kuramazlardı. Danıştay Dink Malatya ve rahip santoro zaten derin devletin veledi zinalarının işi. Dikkat etmek lazım henüz Roma’yı yakanların failleri bulunmadı efendim. Ancak profesör doktor Özcan Yeniçeri bu durumu çok net bir şekilde şöyle özetliyor Sayın Başkanım. Bu iddialar insanların kafasında bu tür bir devlet kavramını bitirmeye yöneliktir. Bu iddialara muhatap olan vatandaş varoluş amacına ihanet eden bir devlet yapısı ve sistemiyle karşı karşıya olduğunu düşünecektir. Bütün bunlar kafalarda çürümüş kokuşmuş mafyalaşmış çeteleşmiş ve rutin dışına çıkmış bir devlet görüntüsü inşa edecektir. Böylece adeta bir suç örgütü haline gelmiş olan bir devleti ve sistemi birileri kökten değiştirmek isterse buna karşı olmakta kimsenin aklına gelmeyecektir. Şimdi biz adalet dişi mi erkek mi derken esasen adalette olması gereken omurgadan bahsetmiştik. Bu omurgayı da esasen size de tebliğ ettiler ve gerek Yargıtay hukuk genel kurulu Yargıtay 4 hukuk dairesi de bu tebliğ içeriğindeki Bangolar ilkeleri olarak nitelendirilen bu ilkeler ve tebliğ içeriğinin bir hakimin uyması gereken veya bir mahkemenin uyması gereken olmazsa olmaz kurallar niteliğine büründüğünü size de tebliğ etti ve çeşitli kararlarıyla da karar altına aldı. Buna rağmen bu yargılamanın da yanlış hatırlamıyorsam 115. celsesinde müdafisi bulunduğumuz avukat, Avukat Kemal Kerinçsiz kalkıp bu Bangolar etiği ilkelerinin neler olduğunu tek tek ve ayrıntılı bir biçimde mahkemenize anlattı bu anlamda da mahkemeyi uyardı. Ancak görünen o ki bu Bangolar etiği ilkeleriyle ilgili bu uyarıyı tekrar etme ve yargılamadan somut örnekler vermek suretiyle tekrar etme ihtiyacı hasıl oldu savunma açısından şimdi bu tekrarı somut örneklerle yapmak durumundayım efendim. Sayın hakimlerin dava devam ederken İstanbul emniyet müdürlüğü istihbarat şube müdürlüğünün düzenlediği iftar yemeğine iştirak etmelerinin en azından görünürdeki tarafsızlık ilkesine ters düştüğünü beyan etmiştik bu duruşmada. Aradan geçen iki yıllık yargılama sürecinde kovuşturmada görev yapan Sayın üye hakim aldıkları kararlar ve duruşmalardaki tutumlarıyla siyasi proje kapsamında yürütülmüş soruşturmanın gölgesinde kalmışlardır. Adeta duruşma salonunda bu siyasi sürecin bir parçası haline gelmişlerdir. Yargılamanın yapıldığı mekan temerküs kampına dönüştürülmüş Sayın Başkanın haricindeki davada görev alan tüm savcı ve hakimler sanıkları iktidara karşı verdikleri demokratik siyasi mücadelesinden ötürü mahkum etmek için olağan üstü gayret gösterir görüntü vermişlerdir. Danıştay cinayetini masum ve ilgisiz insanların üzerine politik amaçlarla yıkmak için her türlü meslek etiği ilkelerini bir kenara iterek amansız bir mücadeleye girişmişlerdir. Sayın üye hakimler bu konudaki duygu ve düşüncelerine çoğu zaman hakim olamayarak savcıların dahi bir adım önüne geçtiklerini sanıklara ve tanıklara sordukları suallerle de göstermişlerdir. Sayın üye hakimlerde sanıklara karşı baştan itibaren var olan ön yargı iki yıllık yargılama sürecinde daha da katılaşmış ceza yargılaması iktidarın muhaliflerini ezmek ve sindirmek amacıyla kullanılan bir sopaya dönüşmüştür ne yazık ki. Üye hakimler kafalarında verdikleri mahkumiyet kararını tescil ettirmek amacıyla sanık ve tanıklara sordukları cevabı içinde olan soru suallere istedikleri cevapları almak için tasvip edilmesi mümkün olmayan tutumlara girmişlerdir. Üye hakimlerin içinde bulundukları tarafgirlikleri fark etmeleri için aslında sanık sandalyelerinden kendilerini ve birbirlerini kısa bir süre olsa izlemeleri elbette ki madden mümkün değildir. Duruşma bitiminde

71

Page 72: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:72

celse zabıtlarından sordukları sualleri duruşma psikolojisinin dışında bir atmosferde okumaları da kesifleşen ön yargıları karşısında bir işe yaramaz kanaatindeyiz. Ancak kaldıkları hakim lojmanlarında tarafsız olarak gördükleri herhangi bir hakime bu sualleri okuttuklarında meslek etiğine sıkı sıkıya bağlı olan hakim arkadaşlarının kendilerine verecekleri tek öğüt adaleti ve hukuku insanlık onurunuzu yargıya olan inancı korumak istiyorsanız lütfen bu davadan çekilin olacaktır kanaatindeyiz. Hemen hemen tüm sanıkların güvenlerini yitirdikleri halde ısrarla kürsüde kalmanın bedeli sadece sanıklar değil Türk yargısının ve anayasal rejiminin ödeyeceğini de unutmamak gerektiği inancındayız. Bu davanın ülkeye getirdiği maliyetin sorumluluğunu Sayın üye hakimlere aittir. Kovuşturmanın hukukun dışına taşırılarak siyasi güçlüklerin hesaplaşma arenasına dönüştürülmesi de büyük veballeri olacaktır. İntikam sürecine dönüşen yargının bir silah olarak kullanıldığı davada yargılanan sanıkların ve onlarca sanık yakınının kaybedilmesinde hukuken vicdanen ve dinen sorumlulukları bulunduğu mutlaktır. İddianamenin kabul edildiği 25.7.2008 tarihinden itibaren kimsenin kazanmadığı ancak hukuk ve adaletin kaybettiği geçmiş iki yıl üç aylık bu yargı sürecinin bir kenara bırakılarak her türlü siyasi düşünce etki ve önyargılardan arınarak hukuku egemen kılmanız için önümüzde önemli bir fırsat vardır. Ancak bu fırsatın heba edildiğini görmekteyiz. Her geçen günün bu adaletsiz ve hukuk dışı yargılamanın ülkemize rejimimize ve insanımıza ağır bir fatura ödettiğini de görmek görmemek mümkün değildir efendim. Sayın üyelerden temennimiz siyasi bir proje için üretilen raylar üzerinden giden bu davayı tam bu dönme makasını değiştirerek hukukun ve adaletin egemen olduğu rayın üzerine geçirmenizdir. Aksi halde hukuk trenini uzun süre siyasi raylar üzerinden yürütemezsiniz. Mutlak devrilecek trenden en büyük zararı Türk yargısı devletimiz rejimimiz ve insanımız görecektir. Yargıtay 4. hukuk dairesinin 2009 ve 2010 tarihli kararında hakimlerin Bangolar yargı etiği kararına uymalarını taktir yetkisi içerisinde görmeyerek burası önemli efendim yasaların açık ve kesin ihlali olarak değerlendirmiştir Yargıtay 4. hukuk dairesi. Bu durumda sadece hukuki mesuliyetin değil aynı zamanda cezai mesuliyetin varlığı da kabul edilmiştir efendim. Üye hakimler kovuşturma sürecinde hukuki ve cezai mesuliyet doğuran Bangolar yargı etiği ilkelerinin hemen hemen tümünü ihlal etmişlerdir. İhlal edilen bu ilkeleri mahkemenizin huzurunda özetleyerek getirmekte de fayda görmekteyiz şöyle ki: birinci ilke bağımsızlık efendim. Yargı bağımsızlığı hukuk devletinin ön koşulu ve adil yargılamanın temel garantisidir. Bundan dolayı hakim hem bireysel hem de kurumsal yönleriyle yargı bağımsızlığını temsil ve muhafaza etmelidir. Hakim doğrudan ya da dolayısıyla nereden gelirse gelsin her türlü müdahale baskı tüm harici etkilerden uzak vicdani hukuk anlayışı içerisinde görevini sürdürmelidir. Hakim yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlara uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak kalmakla yetinmemeli aynı zamanda öyle görünmelidir. Aşağıdaki hususlar dikkate alındığında mahkemenin ve yapılan yargılamanın bağımsız olduğunu ileri sürmek imkansızdır. A, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi anayasanın 37. maddesine aykırı olarak tabi halki ilkesinden uzaklaştırılmış bir şekilde faaliyetini sürdürmektedir. B, görevi bir davaya hassedilen mahkeme özel görevli mahkemedir. Sanığa ve işlenen suça bakılarak görevlendirilmiştir. Uyap sisteminin sistem kontrolü olan adalet bakanlığı teknik olarak bir soruşturmayı dilediği mahkeme de kovuşturmaya tabi tutabilir. C, HSYK kararına dayanılarak aynı numaralı bir mahkeme de daha oluşturulup aynı anda iki aynı numaralı mahkemenin faaliyet göstermesi anayasaya aykırıdır. Bu davanın 13. Ağır Ceza Mahkemesine düştükten sonra aynı numaralı ikinci mahkemenin kurulması tabi hakim ilkesini zedeler. Hakimin reddi konumunda sonradan oluşturulan ikinci 13. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkili kılınması kimsenin suçtan sonra kurulan mahkemede yargılanamaz maddesinin ihlali yolunu açar. D, sadece bu davaya özgü oluşturulan teknolojik donanımlı mahkeme yargılamayı olağan üstü hale getirmeye yeterlidir. E, ülkenin diğer tüm davalarında uygulanmayan ancak yasamızda yer alan sürekli yargılama ilkesinin sadece bu davada uygulanması yargılamayı bu yönüyle özel hale getirmiş kaldı ki bu ilkeden de daha sonra sapılmıştır. F, tabi mahkemeler yerleşim birimlerinden uzak cezaevlerinin

72

Page 73: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:73

ortasında tarlalar içerisinde kurulamaz. G, olağan mahkemelerin kapısında cezaevi görevlileri olan infaz koruma memurlarına avukatların çantaları, dosyaları ve üstleri aratılamaz ki bundan yeni vazgeçildi. H, askeri ceza yasasının 85. maddesinde askeri mahkemelerde ancak savaş halinde uygulanan müdafii sayısının sınırlanması olağan yönetim dönemlerinde uygulanacak bir kural değildir. I, tabi mahkemelere giriş duruşmaları izlemeye gelen kişilerin fişlenmesine yol açan kimliklerin alınarak özel kartlar verilerek gerçekleştirilemez. İ, olağan mahkemelerde yargılama görevini yerine getiren hakimlere özel ve pahalı araçlar çok sayıda lüzumsuz korumalar tahsis edilemez. J, bağımsız mahkemelerin hakimleri görevdeki bir emniyet müdürü tarafından açıkça bir cemaat imamına bağlı olarak bu operasyonu yürüttüğü iddia edilen istihbarat şube müdürlüğünün düzenlediği yemeğe aynı soruşturmanın savcılarıyla birlikte katılarak meslek etiği açısından şık olmayan görüntüler verilemez. Hakimler siyasallaştığı kamuoyunca paylaşılan soruşturmayı yürüten emniyet ve savcılara karşı belirli bir mesafeyi korumak ve bağımsızlıklarına leke düşürmemenin ötesinde aynı zamanda bu görüntüyü de vermek durumundadırlar. Davanın hemen başında emniyet mensupları iddia makamı ve yargı makamının bir yemekte bütünleşmeleri sanıklarda mahkemeye duyulması gereken güven duygusunu tamamen ortadan kalkmasına yol açmıştır. Mahkemenin sanıklardaki güven duygusunu bu ölçüde özensiz davranarak yok etmeye de hakkı yoktur. K, başbakanın defalarca ben bu davanın savcısıyım beyanlarına karşı duyarsız kalarak hiçbir işlem yapmayan mahkeme yürütme karşısında bağımsız olduğunu iddia etmesi mümkün değildir. L, başbakan bakanlar ve iktidar milletvekilleri tarafından henüz yargılama devam ederken mahkemece sözde örgütün varlığına ilişkin karar verilmediği halde sanıkların peşinen terör örgütü üyesi ilan edilmesi, başta menfur Danıştay cinayeti olmak üzere birçok suçun sözde örgüt tarafından işlendiğini ilan edilmesi karşısında kendisinin bu konuda verdiği üç ara kararı unutarak hiçbir işlemde bulunmayan mahkeme bağımsız bir mahkeme yargılama yaptığı iddiasında bulunamaz. M, tarafımızdan dönemin adalet bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından açılan manevi tazminat davasında Yargıtay 4. hukuk dairesi 2010 tarihinde verdiği kararıyla soruşturmanın savcılarının ve adalet bakanının şaibeli ve şüpheli olarak itham edildiği sürecin davasına bakan mahkemenin bağımsız olduğu ileri sürülemez. N, AKP iktidarında sözde Kürt açılımı için hazırlanan milyonlarca broşürde Habur çadır mahkemesiyle birlikte özel olarak kurulduğu iddia edilen bir mahkemenin bağımsız olduğu kabul edilemez. Mahkemenizin bağımsız olmadığına ilişkin onlarca hususu belirtmek mümkündür ancak yukarıda verdiğimiz örnekler dahi mahkemenin bağımsız olmadığını bu nedenle Bangolar yargı etiği ilkelerinin birincisi olan bağımsızlık ilkesini ihlal ederek hukuki ve cezai mesuliyetin yolunu açtıklarını da ortaya çıkmış bulunmaktadır. 2. ilke tarafsızlıktır efendim. Hakim bu ilke doğrultusunda yargısal görevlerinde tarafsız önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmelidir. Sanıkların adil yargılanmasını etkileyebilecek aleni olsun veya olmasın herhangi bir yorumda yapmamalıdır. Hakim tarafsız olarak veremeyeceği durumda veya makul düşünme yeteneği olan bir kişi de tarafsız olarak karar veremeyeceği izlenimi yaratması halinde yargılamanın herhangi bir aşamasına katılmaktan çekinmelidir. Hakimin davanın bir kararıyla ilgili gerçek bir önyargı ve tarafgirlik içerisinde olması halinde tarafların reddini beklemeden çekilmesini bilmelidir. İki üye hakim tarafından bu kuralda müteaddit defalar ihlal edilmiştir efendim şöyle ki: üye hakim Sayın Sedat Sami Haşıloğlu bu davada tutuklanan 46 sanığın çok önemli bir kısmının soruşturma aşamasında tutuklama kararını veren hakimdir. Aynı zamanda kovuşturma hakimliği de yapmaktadır. Hakimlerinizin yetersiz sayıda olmaları nedeniyle uygulama yasasının 11. maddesi uyarınca CMK 23 maddesindeki ret sebebinin sadece aynı kanunun 163. maddesine hassedilmesi soruşturma aşamasında tutuklama dahil sanıklar aleyhine birçok usul tedbirine karar vermiş hakimin kovuşturmada görev alması meslek etiğine uygun değildir. Bu durum ret sebebi olmasa da bir hakimin davada tarafsız kalmasını engelleyen önemli bir husustur. Soruşturma kapsamında aldığı kararları psikolojik olarak savunmak zorunda kalacağından çoğu zaman soruşturma aşamasının tesirinde kalarak sanık

73

Page 74: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:74

aleyhine tutumunu da devam ettirmek zorunda kalacaktır. Diğer taraftan soruşturma aşamasındaki kararların sorumluluğundan çekineceğinden sonuna kadar da bu kararlarda direnecektir. B, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu’nun tutuklama sürecindeki şüphelilere karşı tutumları bu soruşturmaya veya davaya karşı önyargılı olduğunu göstermektedir. Özensiz ve savunmaya itibar etmeyen sorgulama süreci gözaltı süresinin aşılması konusundaki itirazları zapta geçiremeyecek ölçüde değersiz bulması sorgulama sürecinden önce tüm sorguladığı şüpheliler için hazırladığı tutuklama kararını okuyup yazdırması iletişimin dinlenmesi yakalama arama ve el koyma ve diğer usul tedbirlerinde yasa hükümlerini açıkça ihlal ederek özellikle nöbet günlerine denk düşecek şekilde vermiş olması Kemal Kerinçsiz hakkında sahte imzalı dinleme kararında isminin geçmesi. Sayın hakimin bu davada tarafsız görev yapmasını engelleyen önemli unsurlardandır. Her biri HUMK 573/2 maddesi uyarınca yasanın açık ve kesin ihlali olup tazminat ve ceza sorumluluğu gerektirmektedir. Bu arada bu sahte dinleme kararıyla ilgili mahkemenizden ilk talepte bulunduğumda siz defterlerin getirilerek defter aslının incelenmesi ve ilgili fotokopilerin bana verilmesiyle ilgili karar vermiştiniz. Daha sonra da tüm ara kararlarınızın tekidi var. aslında bu müzekkere de değil kendi kaleminizden getireceğiniz bir şeydi. Bu yönü itibariyle mahkeme aslında kendini de tekit etmiş oldu bu kararla da burada daha ilginç olan nokta şu ben bir yılı geçkin bir süredir müdafisi bulunduğum Avukat Kemal Kerinçsiz ile ilgili verilen kararın sahte olduğunu sahtece tanzim edildiğini çeşitli delillerle ifade ettim. Buna rağmen ne bu karar aslını ne onun değişik iş defterini ne de emniyetin iç yazışma defterlerini göremedik Sayın Başkanım. Şimdi böyle bir durumda böle bir durumda bir yıldır bu gayreti sarf etmemize rağmen bunu göremeyince benim aklıma bir başka yöntem geldi bugün. Dedim ki ben heyete bir hakaret edeyim. Ama rücu edemeyecekleri bir hakaret edeyim. Heyet benimle ilgili suç duyurusunda bulunsun ama konusu bu olan ben de gideyim ilgili mahkemede diyelim ki ya bak ben burada kamusal yarar var bir ispat hakkım var bu ispat hakkını kullanmak istiyorum deyim. Bari gidip bir mahkemede yargılayayım o mahkemeye bu belgeleri getirteyim diye düşünmeye başladım. Yani diyoruz ki bu bir sahte karar. Ve biz bizatihi mahkemenizin defterleri üzerinde olduğunu bizatihi mahkemenizin bir üyesi tarafından onun da imzası taklit edilerek verilmiş katibenin imzasının açıkça sahte olduğunu söylediğimiz bir karar ve tam bir yıl oldu Sayın Başkanım. C, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu hakkında bu davanın soruşturmasından önce görev yaptığı çatalca sulh ceza hakimliği sırasında yakınlarını icra satışlarına sokarak yasalara aykırı menfaat temin etmek ve görevini kötüye kullanmak iddiaları hakkında adalet bakanlığınca soruşturma yapılması bu davada tarafsız görev yapmasını engelleyen önemli bir husustur kanaatimizce çünkü aynı zamanda siyasi otoritenin davaya müdahil olduğu düşüncesindeyiz biz. Bu, bu sebepten önemli. D, her iki hakim davada yargılanan sanıkların müracaat ettikleri hukuki ve cezai soruşturmaların tarafı haline gelmiştir. Sanıklarla iki üye hakim arasında Yargıtay da açılan tazminat davaları ve halen incelemesi sürdürülen soruşturmalar nedeniyle hukuki husumet oluşmuştur. Bu durum dahi tarafsızlık ilkesinin ihlaline yol açmıştır. Bu da duruşmanın başında açılmış bir dava değildir iki yıllık bir yargılama sonucunda gelinmiş bir noktadır. Dolayısıyla da tarafsızlık ilkesinin ihlali iddiasını ortaya koymak için bir alt yapı çalışması değildir bizatihi Sayın hakimlerin bizim bu davayı açmamızdan sonraki sordukları sorular gibi efendim. Her iki üye hakim sanıkların ve müdafilerin önemli bir kısmı tarafından iki yıllık yargılama sürecinde defalarca reddedilmiş ya da çekilmeye davet edilmiştir. Tüm bu ısrarlı talepler hukuka uygun olmayan gerekçelerle reddedilmiştir. Ancak bu durum iki üye tarafından tarafsızlığın önemli bir kuşku düşürmüş sanıklar tarafından hiçbir şeklide kendilerine güven duyulmadığı ortaya çıkmıştır. Bu ölçüde güven kaybına uğramış hakimler tarafından yapılan yargılamada adaletli bir sonucun çıkması da mümkün değildir. F, Sayın üye hakim Hasan Hüseyin Özese sanık ve tanıklara sual sorarken önce kendi inançları ve önyargıları doğrultusunda tespit yapıp bu tespit doğrultusunda cevap almak için açık yönlendirmelere müracaat etmektedir. Sorduğu suallere bakıldığında bu yönlendirmenin ne ölçüde aleni olarak yapıldığını tartışmasız olarak ortaya

74

Page 75: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:75

çıkmaktadır. Adeta istediği cevabı alıncaya kadar aynı sual teyit noktasında defalarca sorulmakta en sonunda sanık ya da tanık üye hakimin psikolojik olarak hazırladığı ortam içinde istediği cevabı vermek zorunda bırakılmaktadır. Üye hakim sualden ziyade baştan kafasında kabul ettiği peşin hükümleri tasdik ettirme mücadelesi verir bir görüntü çizmektedir. Bu durumda Sayın üye hakimin tarafsız olarak karar veremeyeceği en azından tüm sanıklarda bu izlenimi yarattığı sanıklar için önyargı ve tarafgirlik içinde olduğu başkan olarak çıktığı celselerde peşinen verdiği hükümleri açıklamaktan çekinmediği anlaşılmaktadır. G, tarafsızlık ilkesinin uygulamalarıyla asıl ortadan kaldırılan Sayın üye ortadan kaldıran Sayın üye Sedat Sami Haşıloğlu olmuştur. Davadaki bize göre önyargılı tutumu. Dava hakkındaki peşin hükümleri sanıklara duyduğu husumet davayı yönlendirme gayreti dava hakkındaki yorumları sordukları suallerin tümünde düşüncesini sergileyen tespitleri ihsası rey niteliğindeki beyanları dikkate alındığında tarafsızlık konusundaki soruşturma ve iddianame savcılarını dahi aratır hale gelmiştir. Sayın hakimin tutumu ve beyanları savcıların çok ötesini geçmiştir. Bunun için sadece üye hakimin sanık ve tanıklara sordukları sualleri tarafsız bir hukukçu gözüyle okumak yeterli olacak düşüncesindeyiz. Üye hakimin sanıklarla girdiği tartışmalardaki ihsası rey teşkil eden açıklamaları bir kenara sorduğu suallerde takip ettiği yöntem bile kendisinin tarafsızlığını tamamen yitirmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Şöyle ki, sorduğu sorular bilgi edinmekten ve gerçeğin ortaya çıkmasından ziyade sorunun başında uzun uzun yaptığı tespitin tasdikine yöneliktir. Sorunun içinde istediği cevap cevabı yer vermekte ve bu cevabı almak için sanık veya tanığı yönlendirmektedir. Bir hakimin hem hemen her soruda kendi yaptığı tespitlere yer vermesi ihsası rey niteliğinde olup hukuken tasvip edilemez. Tespitleri doğru olsa bile dava ve sanıklar hakkındaki düşüncesini ortaya çıkaracağından bu tutumun tasvibi mümkün değildir. Üye hakimin bırakınız maddi gerçeklerin tespitini gerçek dışı tespitlerde bulunarak sanık ve tanıkları yanıltmakta bu yolla sonuç alma gayretine girdiği izlenimi edinilmektedir. Bir hakimin gerçek dışı tespitlere yer vererek sanık ya da tanığı aldatma girişiminde bulunması bir hakimde bulunması gereken tarafsızlık ilkesinin tümden ortadan kalkmasını sağlar. Üye hakimin soruların tümü yönlendirici niteliktedir. Sanık ya da tanığın istediği cevabı vermesi için yönlendirici ifade ve tutum takınmaktan çekinmemektedir. Başka sanık ve tanıkların beyanlarında değişiklik yap, değişiklikler yaparak gerçeği kendi düşüncesi doğrultusunda saptırarak sorduğu suallere istediği cevabı almaya çalışmaktadır. Örnek; sanık A’yı basından biliyorum diyor üye hakim buna rağmen ilişki ve irtibattan bahsederek tespit yaparak sual sorabiliyor efendim. Sordukları suallerin büyük bir kısmı maddi bir eylemin ve fiilin ortaya çıkarılmasından ziyade yoruma dönüktür. Kişilerin bilgi ve görgüsünden ziyade yorumları sorulup bu yorumlardan sonuç alınmaya çalışılmaktadır en son yüzde hadiselerinde görüldüğü üzere. Bir avukatın ya da sanığın kendi düşüncesine önyargısına ve peşin hükmüne peşin verdiği hükme uygun olarak yaptığı yorumu hemen her sanığa ya da tanığa sorup bu yorumu tasdik eden beyanlarda bulunması için yönlendirmekte ve bu konuda yorumu kabul edileceği bir ortam oluşturulmaktadır. Örnek olarak Avukat Mehmet Taşdelen’in bir ihtimal olarak beyan ettiği gerçeği yansıtmayabileceğini kendisinin de söylediği bir yorumu adeta bayraklaştırmış hemen her celse her konuda her tanık ve sanığa bu yorumun doğrultusunda sual ve beyanda bulunarak bu yorum doğrultusunda davayı yürütmeye çalışmaktadır. Avukat Mehmet Taşdelen’in yorumlarıyla davayı yürütmeye kalkması objektifliğini ve yansızlığını ne ölçüde yitirdiğini ortaya koymaktadır. Bir hakim dava aşamasında kişisel düşüncelerini ve yorumlarını açıklamaktan imtina etmelidir. Ancak üye hakim davayı adeta kişisel yorumlarıyla yürütmektedir. Yoruma dayalı sual sorulamayacağı halde Danıştay cinayetinin türban dışı bir sebeple yapıldığını ispat etmek için bu konudaki tüm yorumları kullanmakta bu yorumları tanık ve sanıklara dikte ettirmekte neticeyi almak için olağanüstü gayret sarf etmektedir. Örneğin dosya içerisinde Danıştay hakiminin üzerinde kuran çıktığına ilişkin ciddi bir tespit ve delil olmamasına karşılık bu kişisel bilgi baştan inandığı düşüncesini teyit etmek amacıyla soruya dönüştürülebilmektedir. Sanık ve tanıkların bilgileri ve görgüleri üzerinden yorumlar yaparak farklılaştırmakta ve

75

Page 76: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:76

suallerine kişisel yorumları dayanak yapmaktadır. Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamayı küçültücü sorumlu tutucu suçlayıcı eksik ve maksatlı bir yargılama yapıldığına ilişkin düşüncesini teyit edici yönlendirici sualler sormaktadır. Bir hakimin başka bir hakim ve mahkemeyi suçlayan ya da tenkit eden bir tutum alması elbette ki tasvip edilemez. Bir tanığa eşiniz yeni bir beyanda bulunacak mı diye sorarak kişileri dava dışında yönlendirici açıklamalar yapmaya teşvik etmektedir. Kendi sorduğu suallerin dışında davada baştan mahkum etmiş olduğu hiçbir sanığı dinlememekte sanık kendisini müdafaa ederken sorgusunda suçlamaları anlatırken ya da beyanda bulunurken bilgisayarıyla ya da başka belgelerle meşgul olarak kendisinin açıkça taraf olduğunu sergilemekten çekinmemektedir. Tarafsız olduğuna ilişkin sanıklara güven verici tutum ve davranışta bulunmaktan özellikle imtina etmekte önyargısı ve peşin hükmünü aşikar bir şekilde sergilemektedir. Hemen tüm sanıklarla duruşmalarda tartışmakta sanıkların siyasi hasmı olduğunu ortaya koyan buna benzer ifadeler kullanmaktadır. Sanıklara karşı önyargısını kini husumet ve peşin hükümlerini ihtiva eden tutumlarını göstererek sanıkları yargılayan hakimden ziyade hükmün infazcısı gibi davranmaktadır. Dava ile ilgisi olmayan konularla ilgili sualler sorarak şahsiyet haklarını ihlal etmekte ve kamuoyunca küçük düşürücü bir ortam oluşmasını sağlamaktadır. Sayın üye hakimin tarafsızlığını yitirdiğine ilişkin hal ve hareketleri çoğaltmak ve daha nicelerini saymak mümkündür efendim. İki üye hakiminde bu tutum ve davranışları Bangolar meslek etik kurallarında mutlaka korunması gereken ikinci ilke olan tarafsızlık ilkesinin aşikar bir şekilde ihlalidir ve yüksek Yargıtay’a göre hem hukuki hem de cezai sorumluluk içermektedir. Sayın Başkanım 3. hal doğruluk ve tutarlılıktır. Bunla ilgili önce Avukat Kemal Kerinçsiz’in ve birçok sanığın iddianamede gösterilen delil sayılmayacak bir suçun işlendiğini göstermekten uzak mesleki siyasi ve sosyal faaliyetlerine ilişkin belgeleri istinaden yıllarca tutuklu bırakılması doğruluk ve tutarlılık ilkesinden uzaklaşıldığını göstermektedir. Yine tahliyelerde aynı hukuksal konumda olan veya yatay eşitlik prensibinden faydalanması gereken insanlardan her bir kısmıyla ilgili farklı değer tahliye değerlendirilmesi yapılması da bu ilke kapsamında değerlendirilebilir. 4. ilke dürüstlük ilkesidir efendim. Hakim kendi bu dürüstlük ve dürüstlüğün görüntü olarak ortaya konuluşu bir hakimin tüm etkinliklerinin icrasında esaslı bir unsurdur malumunuz başkanım. Hakim hakimden sadir olan tüm etkinliklerde yakışıksız ve yakışık almayan görüntüler içerisinde olmaktan kaçınmalıdır. Hakim kendi mahkemelerinde hukuk mesleğini icra eden kimselerle olan bireysel ilişkilerinde objektif olarak bakıldığında tarafgirlik veya bir tarafa meyletme görüntüsü ya da şüphesi doğuracak durumlardan kaçınmalıdır. Hakim kendisine aile üyelerinden birisine veya herhangi birisine özel çıkar sağlayacak şekilde ne kendisi kullanmalı ne de başkasını kullandırmalıdır. Ayrıca hakim yargı görevini yerine getirilmesinde herhangi bir kimsenin kendisini etkileyebileceği izlenimine yol açacak yol açmalarına da müsaade etmemelidir. Ancak A, iki üye hakimin davanın başından itibaren tam bir bütünlük içerisinde hareket etmesi. Bugüne kadar verilen binlerce ara karardan birinde dahi farklı düşünceye sahip olmamaları. Başkana karşı hukukun dışında bir blok oluşturmaları. Tarafgirlik içinde oldukları bir tarafa meyletme görüntüsü ve şüphesi doğurdukları anlaşılmaktadır. Mahkemenin iki üye hakiminin tüm eylem ve işlemleri soruşturma savcıları başsavcı vekili adalet bakanı başbakan ve cumhurbaşkanı arasında oluşturulmuş bir koalisyonun yargı içerisindeki mensupları olduğu izlenimini yaratmaya başlamıştır. İki üye hakimin tüm kararlarının yandaş medya olan Samanyolu tv, haber 7, kanal 7, kanal 24, yeni şafak, zaman, vakit, star, taraf gibi gazetelerce desteklenmesi tam tersine bu iki üyeye muhalif olan başkan hakkında kurulan tuzak ve komplo gibi maksatlı haberlerin verilmesi artık davaya bakan iki üye hakimin tarafsız hakim sıfatıyla sanıkların yargılamasının mümkün olmadığını baştan verilmiş mahkumiyet hükmünün kovuşturma aşamasında şartların nasıl oluşturulacağı ve suni delillerin bu amaca hizmet etmek amacıyla ne şekilde olgunlaştırılacağı görevinin üstlenildiği düşünülmektedir. Bununla ilgili bir örnek vereyim 229 ve devamın göre her bir suallerin birbiriyle yani Sayın üye hakimlerin sordukları sualler anlaşılmaktadır ki bugüne kadar eğer bireysel bir

76

Page 77: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:77

hazırlık yapılmış olsaydı bu suallerle ilgili mutlaka birbirini örten aynı anlama gelen veya aynı cümlelerle kurulmuş onlarca sanık ve tanık sorgulamasında sual sorulması gerekiyordu. Ancak bugüne kadar birbirini örten birbirine benzeyen eş ve yakın anlamlı hiçbir sual her iki üye arasından da sorulmamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla bizde uyanan kanaate göre ikisinin eş zamanlı hazırladığı ve görev bölümü yaptıkları bir sorgu süreci yaşanmaktadır. Ama 229 ve devamına göre kanaatin davanın tamamına ilişkin olarak her bir hakim açısından müstakil oluşması gerekmektedir. Bu bir dayanışmadır. Bunun yapılabilmesi için bir ön kabule ihtiyaç vardır. O ön kabulde buradaki suçlu sanıkların peşinen suçlu olduğu kabul edilir bir görev bölümü yapılacaksa yani davanın bu tarafıyla veya bu tarafıyla ilgili sorgulama yapacağız diye. Veya sen burayı ben burayı yapacağız diye. Bu kabul edilebilir bir şey değil ama soruların 160 celsedir hiçbir şekilde birbirine benzememesi doğal olarak böyle bir kanaati de beraberinde getiriyor başkanım. B, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin bitiriyorum çok az kaldı başkanım. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasıyla iki üye hakiminin çokluk oyuyla verdiği birleştirme kararındaki ideolojik yaklaşım sözde ergenekon tertibinin sadece İstanbul’da değil tek merkezden Erzincan’da da yürütüldüğünü Erzincan’daki davayı yürütenlerle üye iki üye hakimin eylem işlem ve kararlarındaki ayniyet ve amaç birliği iki üye hakimin kendi özgür iradeleriyle hareket etmediğini yukarıda sıfatlarını saydığımız siyasi kişiliklerinde oluşturdukları bir yapıdan yönlendirildikleri intibaını ortaya koymaktadır. Birleşme kararında hiç gereği olmadığı halde Yargıtay 11. ceza dairesinin kararını ağır bir eleştiriye tabi tutup Erzurum’daki hakimlerle aynı doğrultuda birleştirme kararı vermelerinin bir tesadüf sayılamayacağı gibi Erzurum’daki sanıkların kendilerince yargılanmasının planlanmış bir yargı sürecinin parçası olmadığını iddia etmekte mümkün değildir. Kadrolaşmış yargının bir kısmı ile iktidarın Erzincan savcısını İstanbul’da yargılatma oyunları bu defa tutmamıştır. Ancak Sayın iki üye hakimin bugüne kadar verdikleri tüm kararlarda Bangolar meslek etiği ilkelerini uygulanacakları yerde küresel güç, iktidar ve cemaat bağlamında alınan kararların etkisi altında kalmadıkları iddia edilemez. Bugün bu salonda yapılan ikiye bir yargılaması Türkiye Cumhuriyetinin dönüşüm projesinin bir parçası olarak sürdürülmektedir. 3 yılda gelinen nokta uluslar arası güçlerinde ortak ve yönlendirici olduğu koalisyonun bir kısım yargı mensuplarıyla çözülme politikalarında ne ölçüde başarılı olduklarını da yeterince ortaya koymaktadır efendim. Sanıklar arasında bir tanışmayı bile sözde C maddesi sanıklar arasında bir tanışmayı bile sözde örgütsel bir bağ içerisinde gören Sayın üyenin projenin yargı sürecinin işlevsel bir parçası olan Zekeriya Öz ile dava devam ederken istihbarat şube müdürlüğünün verdiği yemekteki samimi pozlarını emniyet bir kısım yargı iktidar ve cemaat ve küresel güçlerden oluşan gerçek yıkım ve terör örgütü ölçütünde nasıl değerlendirmeye tabi tutulacağı yarının gündemini oluşturacak bir konudur. Ancak hukuksal anlamda soruşturma ve davayı yürüten emniyet savcılık ve yargının bütünleşmesindeki bu ölçüdeki uluorta sergilenmesinin dürüstlük ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi yakışıksız görüntüler oluşturduğu da izahtan varestedir. 5. ilke eşitlik Sayın Başkanım. İddianamede TCK 314/2 ve 313. maddelerden yargılanan birçok sanık bir, bir buçuk yıl önce tahliye edilmelerine karşılık aynı suçlardan yargılanan Avukat Kemal Kerinçsiz’in tahliye edilmemesinin hiçbir izah tarzı olamaz. Aynı sözde örgüt üyeliğinden aynı sevk maddelerinden yargılanan sanıkların bir kısmı tutuklu yargılanırken bir kısmının tutuksuz yargılanmasının sebebinin işlendiği iddia edilen suçlardan ziyade sanıkların isimlerine bakılarak siyasi güç merkezleri ne der zihniyetiyle hareket edildiği intibaını vermektedir. Davada Avukat Kemal Kerinçsiz ile birlikte aynı maddelerden yargılanan sanıklardan Muammer Karabulut, Bekir Öztürk, Orhan Tunç, Emin Gürses, Serhan Bolluk gibi birçok sanık biri hariç yıllar önce tahliye edilmişken Avukat Kemal Kerinçsiz’in 33 ay tutukluluk süresine rağmen tahliyesine karar verilmemiş olmasının hiçbir hukuki mazereti olamaz. Aynı maddelerden dava açılmasına rağmen avukat Fuat Turgut tutuksuz yargılanırken Avukat Kemal Kerinçsiz’in tutuklu olmasının mutlaka izahata ihtiyacı vardır. Sözde örgütün yönetici olduğu iddia edilerek çok daha ağır maddelerden yargılanan Kemal Alemdaroğlu’nun rahmetli İlhan Selçuk’un

77

Page 78: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:78

tutuksuz yargılanması adaletin kişiye göre tavır aldığının en önemli kanıtıdır. İkinci ve üçüncü ergenekon davasında Avukat Kemal Kerinçsiz’in yargılandığı 313. maddeden çok daha ağır cezaları gerektiren 311 ve 312. maddelerden yargılanan sanıkların tahliye edilerek tutuksuz yargılanmaları eşitlik tutuksuz yargılanmalarını eşitlik kuralıyla izah etmek asla mümkün değildir. Diğer mahkemelerde devam etmekte bulunan amirallere suikast irtica ile mücadele eylem planları davalarında 310, 311 ve 312. maddelerden yargılanan sanıkların sorguları yapılmaksızın ve delilleri toplanmaksızın salıverilmelerini mahkemeler arasında da eşitlik kuralına aykırı farklı hukuk uygulama yapıldığını göstermektedir. Beşiktaş adliyesinde adeta mahkemeye veya sanığa göre adalet uygulaması yapılmaktadır. Mahkemenin tutuklu yargılamada hiçbir standardı kalmamıştır. Uygulama tamamen keyfilik içinde devam etmektedir. Tahliye kuralları sanıklar arasında siyasi gücüne mesleklerine iktidarın arka çıkmasına hakimlerin kişisel düşüncelerine ve sanıklara duyduğu husumet duygularına göre uygulanmaktadır. Bu davada yapılan keyfilik hiçbir dönemde ve hiçbir başka davada bu davada yapılan keyfiliğe rastlanmadığı kanaatindeyiz. Yargıtay 4. hukuk dairesinin vermiş olduğu kararında Beşiktaş adliyesinin birçok mahkemesinde görev yapmakta olan 9 hakimin tutukluluk hükümlerini eşitlik kurallarına aykırı uygulamaları karşısında sorumlu tutma yoluna gitmiştir. Nitekim kararda dosya kapsamından davacıyla benzer isnatlarda suçlanan başka sanık bazı sanıkların gerek sağlık ve gerekse farklı nedenlerle gerekçe gösterilmek suretiyle halen tutuksuz yargılandıkları anlaşılmaktadır. Bu da eşitlik ilkesinin göz ardı edildiği anlamına gelmektedir denilerek eşitlik kuralının ihlal edildiği net bir şekilde ortaya konmuştur. Son ilke 6. ilke ehliyet ve liyakattir efendim. İki üye hakimin tutukluluk konusundaki 82 tarihli anayasamızın 17, 19 ve 38. maddelerini ihlal ettiği gibi Avrupa insan hakları sözleşmesinin iç hukuk kuralı haline gelmiş 2, 5 ve 6. maddelerini de uygulamaktan kaçınmıştır. AHİM’in tutukluluk konusundaki kararlarını tamamen göz ardı edilmiştir. Kemal Kerinçsiz’in tutukluluğu konusunda makul süre fazlasıyla aşılmış olmasına rağmen AHİM’in kabul etmediği gerekçelerle sürdürülmesi bu konudaki uluslar arası sözleşmelerin uygulanmayarak anayasanın 90/5 maddesinin açıkça ihlal edildiği anlaşılmaktadır. İki üye hakim tutuklu yargılamayı siyasi sürecin bir parçası haline getirerek bu konudaki tüm evrensel hukuk normlarını bir kenara itmişlerdir. Sanıkların 3 yılı aşkın tutukluluk süresine rağmen halen sanık sorgulamalarının ve tanık ifadelerinin alınmasının sürmesi davayı uzun yıllara taşınacağının göstergesidir. Oysa davanın makul süre içerisinde bitirilmesi hakimin birincil derecede görevidir. Görülüyor ki iki üye hakimin başta tutukluluk konusu olmak üzere yargılama sürecindeki uygulamalarıyla Bangolar meslek etiği ilkesinin altıncısını da aşikar ihlal etmişlerdir ve bu yönüyle de sorumluluk gerektirmektedir. Konuşmamın başında adalet dişi mi erkek mi diye sormuştum. Bu yatay ve dikey eşitlik prensiplerini müteaddit defalar ihlal eden bir adaletin dişi veya erkek olduğu konusunda yüzde yüz bir kanaat oluşturulmaz ancak buna bu yönüyle biseksüel adalet demek belki de bir cinsiyet tanım ve tarifi açısından mümkün olur saygılarla efendim.”

Sanık Muzaffer Şenocak müdafi Av. Cengiz Eylem söz istedi, verildi:”Müvekkilim 40 ayı aşkın bir süredir tutuklu bulunmaktadır tutuklu yargılanmanın sebebi CMK 100. maddesinde yer alan katalog suçlardan yargılanması gösterilmektedir. Yargılamanın gelmiş olduğu bu aşamada müvekkilim hakkında bir yıldan fazla süredir herhangi bir yargısal işlem yapılmamaktadır. Müvekkilim hakkında bütün deliller toplanmıştır. İrtibat halinde olduğu iddia edilen sanıkların ifadeleri de alınmıştır. Hali hazırda müvekkilim hakkında ne resmi ne de özel bir kurumdan beklenen yazı bulunmamaktadır. Müvekkilim sadece talep günleri tahliye taleplerimizle Sayın mahkemenin gündemine gelmektedir. Tahliye için hukukun vazgeçilmez temel ilkelerini klasik olarak sıralarsak atılı suçun vasfı ve mahiyeti mevcut delil durumu. Tutuklu kaldığı süre ki bu başta belirttiğimiz gibi 40 ayı geçmiştir. İsnat olunan suçun vasfı, vasfının değişme ihtimali ve tutuklamadan beklenen gayenin sağlanmış olması. Tutuklulukta makul sürenin aşılmış olması. Toplumdaki konumu ve bu aşamadan sonra kaçma ve saklanma şüphesinin bulunmaması ve

78

Page 79: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:79

gerekirse adli kontrol uygulamasının da düşünülebileceğinden müvekkilimin tahliyesini saygılarımla talep ediyorum.”

Sanık Hayrettin Ertekin müdafii Av. Taner Uzun söz istedi, verildi:” Sayın Başkan değerli üyeler az önce avukat arkadaşımızın biri dedi ki 169 duruşma yapıldığını söyledi. 64 mü tamam. Düzeltiyoruz 164 duruşma yapıldığını söyledi. Ben sizin daha önce bir duruşmanıza katılmıştım. Dava davanın açılması demeyelim de müvekkilimin tutuklanmasıyla tutuklandığı tarihten ilk duruşmaya çıkış tarihi arasındaki süre tam 8 ay idi. 8 ay sonra ilk duruşması yapılmış idi. Şimdi 164 çarpı 8 ay eşittir 1400 küsur ay yapıyor. Bu da yaklaşık 110 yılı geçiyor 110 yıl evet Sayın Başkan değerli üyeler eğer ki 8 ayda bir duruşma yapmış olsaydık bu insanlar 110 yılı geçkin bir süredir tutuklu kalmış olacaklar idi. Şimdi zaman aşımı nedir? Hak düşürücü süre nedir sizler bizden daha iyi biliyorsunuz. Eğer ki, bu duruşmaları sık sık peşi peşine yapmamış olsaydık 110 yıldan daha fazla bir süredir bu insanlar burada yargılanıyor olacak idi. Yani farazi söylüyoruz. Ne bunların ömrü yeterdi ne de sizin ömrünüz yeterdi ne de mesleki hayatınız yeterdi. 110 yıldan fazla bir zamandan beri bu insanları tutuklu bulundurduğunuz kanaati ve düşüncesindeyiz eğer ki 8 ayda bir duruşma yapar iseniz. Ama bereket versin ki, hızlı ve üst üste yapıyorsunuz. Öncelikle bunu belirtmek istedim. İkinci bir durum kuvvetli suç şüphesi deniyor. Biz savunma yapıyoruz yapıyoruz yapıyoruz, muhterem savcılarımız ordan bir cümle söylüyor özellikle benim müvekkil açısından herhalde ben üzerime alınıyorum müvekkilimin üzerine alınıyorum. Kuvvetli suç şüphesi belirtileri diyerek her gerekçede bunu gösteriyorlar ve mahkememizde başkanımız hariç münezzeh bu olaydan Sayın üyelerde aynı gerekçeyi göstererek tutukluluk hallerinin devamına diyor. Şimdi kuvvetli suç şüphesi nedir. Sayın iddia makamı bunu bir açıklaması gerekir. Ha açıklayamıyorum mu diyor. Sadece kuvvetli suç şüphesi diyerek geçiştiriyorum diyor olabilir. Ortada şüphe varsa, bakınız bu şüpheden benim müvekkilim Hayrettin Ertekin neden yararlandırılmıyor. Şüphe sanık lehine değil midir? Kural şüphenin sanık lehine olduğu değil midir? 3 yıldır isnat edilen suç nedeniyle delillerin toplanamamış olması bizim kabahatimiz değildir. Hala şüphe hala şüphe eğer deliller toplanamamışsa 3 yıldır kuvvetli suç şüphesi var deniyorsa bunun müsebbibi biz değiliz veyahut benim müvekkilim değildir. Müddei iddiasını ispatlayabilmiş değildir. Müddei iddiasını ispatlayamamıştır. Şimdi şüpheye tekrar gelecek olursak hem şüpheden bahsedilip hem de tutukluluk talep edilmesi çelişkilidir. Sanık şüpheden zayıf şüpheden sanık yararlanır da kuvvetli şüpheden cezalandırılır mı diyoruz. Şüphenin olduğu yerde her şey bitmiştir. Şüphe sanık lehinedir sanığın beratını gerektirir diyoruz. Binlerce yıl önce Romalılar şüpheden sanık yararlanır ilkesini şöyle açıklıyorlar. Bir masum suçsuz yere cezalandırılacağına bin suçlu beraat etsin. Biz binlerce yıl önce yaşamış olan Romalılardan daha mı az medeniyiz. Hayır biz daha fazla medeniyiz onlardan daha fazla biz iddia ediyoruz bunu. O zaman bu ne perhiz bu ne lahana turşusudur. Bakınız bizler Romalılardan daha fazla medeni isek şüpheden sanık yararlanır ilkesini Romalılardan daha iyi uygulamamız gerekmez mi? Aksi davranış malumdur. Tutuklamadan beklenen amaç nedir. Tutuklamadan beklenen amaç gerçekleşmiş midir? 110 yılı geçkin bir süre bu insanlar burada tutuklu hesaplamalarımıza göre. Bizce tutuklamadan beklenen amaç değil geçmesi bu dava eğer ki sekiz ayda bir duruşma yapılıyorsa zaman aşımı da geçmiştir hak düşürücü süre de geçmiştir ama insanlarımız hala tutukludur. Tutuklama sanığı koruyan bir tedbir değil midir? Müvekkilim kimden korunmaya çalışılmaktadır. Öyle ya 110 yıldır kimden korunmaya çalışılıyor benim müvekkilim. 3 yılda halen deliller toplanmamış ise bu delillerin kaç yılda toplanabileceği düşünülmektedir. 3 yıl oldu fiilen fakat 8 ayda bir duruşma yaptığımız düşünülürse 110 yıl oldu. 110 yılda toplanmayan bu deliller ne zaman toplanacak, kaç yıl sonra toplanacak Sayın Başkanım değerli üyeler. Müvekkillerim müvekkilimin delilleri karartma durumu var mıdır? Evet hem iddia makamına soruyoruz hem de Sayın Başkan ve değerli üyelere. Benim müvekkil Hayrettin Ertekin’in delilleri karartma durum varsa deyin ki şu şu şu delilleri karartır arkadaş. Biz o yüzden senin müvekkillerini bırakmıyoruz. Tutukluluk halinin devamına karar verilmesini istiyoruz deyin ama bizce delillerin karartılma

79

Page 80: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:80

durumu diye bir şey yoktur. Eğer var ise delillerin karartılma imkanı var ise bu deliller hangi ve nasıl delillerdir. Fiilen 3 yıl boyunca hukuken 110 yıl boyunca toplanamamış olan deliller ve karartılması düşünülen deliller hangi delillerdir. Müvekkilimin kim olduğu belli değil midir? Bellidir. Sabit ikametgah sahibi değil midir? Sabit ikametgah sahibidir. Şimdi yasanın aradığı her şey var tahliye için. Ama nedense fiilen 3 yıldır hukuken 110 yılı aşkın bir zamandır müvekkil tutukludur. Tahliye bir haktır lütuf değildir. Mahkemeler infaz makamı da değildirler. Bakınız mahkemeler infaz makamı değildir. Tahliye de bir haktır lütuf değildir. Tutukluluk, tutukluluk süresinin uzaması tutukluluğun infaza dönüşmesi değil midir? Sayın Başkanım değerli üyeler tutukluluk süresinin uzaması tutukluluğun infaza dönüşmesi değil midir soruyoruz. Mahkemenizde yargılanmakta olan şüphelilerin tutukluluk süresinin bu kadar uzaması kamu vicdanını rahatsız etmiş midir etmemiş midir bizce etmiştir. Kamu vicdanı rahatsız olmuştur. Bunu nereden anlıyoruz kamu vicdanının rahatsız olduğunu haydi buyur sen böyle dedin. Sayın avukat nereden biliyorsun nasıl biliyorsun bakınız nasıl biliyoruz. Kamu vicdanının rahatsız olduğunun farkına varan Sayın cumhurbaşkanımız ve Sayın başbakanımız tutukluluğun infaza dönüşmemesi gerektiği yönünde millete açıklama yapmıştır beyanda bulunmuştur. Özellikle bu mahkememizde yargılanan tutukluların uzun süre tutuklu kaldıklarını kastederek milletimize açıklama yapmak zorunda kalmıştır. Sayın cumhurbaşkanımızın Sayın başbakanımızın bu yöndeki beyanları ve açıklamaları rahatsız olan kamu vicdanını bir nebze dahi olsa rahatlatmak amacı gütmekte olduğu kanaat ve düşüncesindeyiz. Sırf kamu vicdanını rahatlatabilmek için mahkemenizle ilgili açıklama yapmak zorunda kalmışlardır. Şüphe sanık lehine değil midir? Şüpheden sanık yararlanmaz mı? Şüphe sanık lehineyse hem de bu kural emredici nitelikte evrensel bir kural değil midir? İddia makamının kuvvetli suç şüphesi gerekçesi şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince tutukluluğun devamını talep etmesi bir nevi beraat talep etmesi değil midir? Bakınız. Şüphe sanık lehinedir. Emredici evrensel bir kuraldır. İddia makamı ne diyor gerekçesinde benim müvekkilim açısından konuşuyorum. Diyor ki, diğer sanıklara da aynısını yapıyor. Kuvvetli suç şüphesinin bulunması. Haaa suç işlediğine dair şu şu şu şu delillerle sabit demiyor kuvvetli suç şüphesi. Bu dolaylı olarak bir nevi diyor ki siz şüphelisiniz arkadaşlar ileride beraat edeceğinizi bende biliyorum ama ben yine de tutukluluk halinizin devamını istiyorum diyor. Bu dolaylı yönden bir ikrardır. Kuvvetli suç şüphesinin bulunması dolaylı ikrar değil de nedir? İddia makamının müvekkilimin tutukluluk halinin devamını talep etmesi hangi hukuk mantığıyla izah edilir. bu gerekçeyi gösteriyor arkasından da devamı diyor tutukluluğun. Biz hukuk mantığı dersi gördük sizler de gördünüz hangi mantıkla izah edilebilir. İzah edilebilir bir tarafı olmadığı kanaati düşüncesindeyiz. İddia makamı şüphe diyor. Bakınız şüphe, şüphe varsa bunun her türlüsü sanık lehinedir. İlke kuvvetli ya da zayıf şüpheden bahsetmez. Şüphenin zayıf ya da kuvvetlisi olmaz. Şüphe var ise bu sanık lehine yorumlanmalıdır. Çok basit. Bu az zayıf şüphelidir beraat etsin, bu çok zayıf çok kuvvetli şüphelidir cezalandırılsın olmaz. Şüphe sanık lehinedir ilkesi sanık lehine yorumlanmalıdır şüphenin olduğu yerde beraat kararı verilir. Şimdi kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu gerekçesiyle tutukluluk halinin devamını talep etmesini bir daha Sayın iddia makamından duymak istemiyoruz eğer devam edecekse bu beraatı ileride beraat istiyor demektir. Beraat istediğin bir dosyadan da yani hükümler mütalaa verirken şüphe var beraat istiyorum demektir. Beraat istediğin bir dosyadan da tutukluluk istemek hiçbir hukuk mantığıyla bağdaşmaz. Gelelim Sayın Başkan geçenlerde itiraz ettik. Hangi tarihli bakıyım. 1.9.2010 tarihli dilekçemizle 14. Ağır Ceza Mahkemesine tutukluluk halinin kaldırılması yönünde müvekkilin talep etmiştik. Talebimizde şöyle diyor. Bu hususta cumhuriyet savcısının sanık Mehmet Fikri Karadağ’ın tutukluluk halinin devamı sanık Hayrettin Ertekin’in tahliyesi yönündeki yazılı görüşü de alınarak yani artık 13. Ağır Ceza Mahkemesinde bulunan savcıları bilmiyorum ama 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki savcı bakınız şu kararla 11.10.2010 tarihli kararda göndereceğim efendim buradan. Artık tahliye istiyor 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görev yapan mütalaası alınan savcı müvekkilim Hayrettin Ertekin hakkında tahliye olsun diyor. Hemen altında muhalefet

80

Page 81: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:81

şerhi var başkanın. Diyor ki, sanık Hayrettin Ertekin’in üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tutuklulukta kaldığı süre, hakkında isnat olunan suçun vasıf suç vasfının değişme ihtimaline binaen tutuklamadan beklenen gayenin sağlanmış olup tutukluluktaki makul sürenin aşılmış olması ve toplum içerisindeki konumu da dikkate alındığında bu aşamadan sonra kaçma ve saklanma şüphesinin bulunmadığı ve de gerekse adli kontrol uygulamasının da düşünülebileceği göz önüne alınarak sanık Hayrettin Ertekin müdafii Avukat Taner Uzun’un itiraz talebi kabul edilerek Hayrettin Ertekin’in tahliyesine karar verilmesi görüşünde olduğumdan Sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum muhalifim diyor. Orada da iki tane üye var dosyayı mı incelemiyorlar yahut yanlış mı inceliyorlar bilemiyoruz bir yanılgı içindeler efendim oradaki iki üye de benim müvekkilimin tutukluluk halinin devamına diyor ama ne hikmetse bereket versin ki oradaki savcı bey herhalde dosyayı iyi incelemiş olsa gerek artık tahliye istemiştir. Bunu eğer şey oradaysa mübaşir bey gönderiyorum efendim. Tarih 11.10.2010 yani bundan yaklaşık 20-25 gün önce. Ha 15 gün demek ki bu hukukçuların ben kendi açımdan söylüyorum hesabımız iyi değil bereket versin ki ücret alırken hesabı iyi yapıyoruz. Şimdi gönül ister ki, Sayın iki tane iddia makamında oturan savcılarımız da böyle mütalaa da bulunsunlar. Artık 3 yılı aşkın bir zamanda tutuklu bulunan müvekkil Hayrettin Ertekin tahliye olsun. Bayram yaklaşıyor kaç bayram geçti iki bayram geçti her bayramda dedik ki muhterem başkanım aha bu bayramda sevineceğiz öteki bayramda sevineceğiz yok yok kurban bayramı ben iki kurban bayramına denk geldim şimdi üçüncüsü oluyor. Artık bizim müvekkili sevindirecekseniz sevindireceksiniz. Sevindirmeyecekseniz taktiri mahkemeye bırakıyoruz. Yine gerek 14. Ağır Ceza Mahkemesinin başkanı gerek Sayın mahkememiz başkanı gerekse 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görevli savcı müvekkilimizin tahliyesi yönünde görüş ve beyanda bulunmuşlardır. Bizde inşallah Sayın savcılar Sayın üyeler bu konuda müvekkilimizin tutuksuz yargılanması konusunda inşallah uygun bir karar verecekleri kanaat ve düşüncesindeyiz. Şimdi adalet adil olmak adil davranmak. Bunlar cenabı hakkın emridir. Yüce kitabında hayatın her alanında bizlere adaleti adaletli olmamızı adil davranmamızı emrediyor. Her Cuma imam bangır bangır bağırıyor. Okuduğum ayeti kelimede Yüce Allah şu üç şeyi emreder diyor. Biz tabi Arapça’sını bilmiyoruz o söylüyor önce Arapça’sını söylüyor şu üç şeyi emreder diyor. Üç şeyi de yasaklar diyor. Yasakladıklarını söylemiyoruz emrettikleri bakınız Sayın Başkan değerli üyeler ve muhterem savcılar, emrettikleri başta adalet, adalet diyor. İhsan ve akrabaya yardım. Sadece mahkemeler değil her insanın adil olması gerekir. Her insanın adil olması emredici cenabı hakkın emrettiği ayeti kelimeyle emrettiği bir kuraldır. Hal böyleyken adalet beklemek adaletle hükmetmek adaletli davranmak hem bir hak hem bir yetki hem bir görevdir. Adil olmanız aynı zamanda sizlerin de cenneti garantilemeniz olduğu kanaat ve düşüncesindeyiz. Çünkü adalet yüce yaratanın emridir. Fazla uzatmayacağım Sayın Başkanım herhalde sıkıcı olmaya başladık süremiz de var ama kısa kesmeye çalışacağım. Sıkıcı olduysak affınıza sığınıyoruz. Toplanan delillere, iddia makamının tutukluluğun devamına yönünde mütalaasında belirttiği şüphe gerekçesine ve tüm dosya münderecatına göre müvekkilime isnat edilen suçları işlediğine dair her türlü şüpheden uzak kesin inandırıcı birbirlerini destekleyen delil ya da deliller mevcut değildir. Hal böyleyken ileride müvekkilimin beraat etmesi kuvvetle muhtemeldir. İleride müvekkilimizin telafisi imkansız zararlarla karşı karşıya kalmaması açısından toplanan delillere tüm dosya münderecatına tutuklulukta geçen süreye ve ileride müvekkillerimin beraat et… müvekkilimin beraat etme ihtimaline iddia makamının her gerekçesinde şüpheyi gerekçe göstermesine müvekkilimin daha fazla mağdur edilmemesi için müvekkil Hayrettin Ertekin’in bihakkın ya da uygun görecek şekilde tahliyesine karar verilmesine saygıyla arz ve talep ediyoruz. Teşekkür ederim saygılarımla.”

Sanıklar Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek müdafii Av. Osman Aydın Şahin söz istedi, verildi:”Sayın Başkan Sayın üyeler müvekkiller tutuklulukta 32. aylarına girdiler. Bu 32 aylık sürenin son 12 ayında müvekkillerle ilgili ne mahkemeden bir soru geldi. Ne bu çözülmesine uğraşıldığı söylenilen Danıştay davasıyla ilgili bir iddia var hiçbir şey yok. 12 aydır

81

Page 82: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:82

son 12 ayının tutukluluktaki son 12 ayını burada müvekkiller açısından tamamen nafile celseler olarak nitelendiriyoruz. Şimdi bu 12 ayda nasıl geçti. Hangi müvekkiller açısından nafile olan bu celselerde neler yaşandı. Şimdi birçok meslektaşımız ve müvekkilimiz Sayın Nusret Senem’de belirtti bir Osman Yıldırım var. Kimdir bu Osman Yıldırım? Sicil kaydı malum. Atatürk’e İngiliz piçi diyebilecek kadar öz yeğenini para kazanmak amaçlı fuhuşta satacak kadar yüksek yargıçları öldürecek kadar özelliklere sahip tırnak içinde özelliklere sahip bir kişi. Bu Osman Yıldırım savcılar açısından Osmanım oluyor. Sayın yargıcımız Özese Bey unvanı veriyor Osman Yıldırım’a şimdi ve biz bunlarla oyalanarak bu nafile turlarla ve Ceza Muhakemeleri Kanununun 58. maddesinde güvenilirlik konusunda Sayın mahkemenin araştırması dikkat etmesi titiz olması gereken hususta muteber addedilerek bu kişi bu 12 ayı geçirdik biz tutuklu olarak. Sayın yargıcım bu Osman Yıldırım vakası 21 Ekim tarihli celsede fiili saldırıya dönüştü. Müvekkiller yönünden tutukluluk hali artık bir can güvenliği sorununa da dönüştü. Bir can güvenliği sorununa da dönüştü tutukluluk hali. Huzurunuzda, huzurunuzda can güvenliği sorununa dönüştü. Şimdi bu süreçte 12 aylık süreçte dosyamıza daha önceki ara kararlar doğrultusunda birçok belge girdi. Bu belgelerin tamamı bizim taleplerimiz üzerine gelen mahkemenin resen talep ettiği birçok cevabi yazılar geldi. Bunların tamamı, tamamı istisnasız tamamı müvekkillerin lehinedir aleyhine hiçbir belge delil dosyaya girmemiştir. Ancak bu bir yıllık sürede yenilik olarak dosyaya giren son ve kesin sonuçlu bir belge var. 10 Ağustos tarihli havaleyle dosyaya giren jandarma raporu. Sayın mahkemenin Aralık 2009 sonunda istediği bir inceleme var. Hangi inceleme isteniyor iddianamede ergenekon belgeleri olarak adlandırılan belgeler üzerine bir inceleme yapılması isteniyor. Rapor geldi dosyaya girdi. Şimdi dil bilimi yönünden yapılan incelemede bu belgeler dört bölüme ayrılmış durumda. İki belge vardır işçi partisine aittir. Devletin yeniden yapılandırılması ve Kürt Türk kardeşliği tasarımı belgesi. Bunlar bizim savunma belgemizdir. Ve suçsuzluğumuzun kanıtı olan belgelerdir. İkinci grup belge olarak nitelendirilen rapora göre Behiç Gürcihan sanık Behiç Gürcihan’ın açık istihbarat com isimli sitesinden elde edilen belgelerdir. 3. grup olarak adlandırılan belge de sanık Sevgi Erenerol’dan elde edildiği söylenen bir CD içerisinde ve içerik itibariyle bir takım fantezi düşüncelerin yer aldığı bir belgeden bahsedilmektedir. 4. grup belgeler var 50 adet belge bu 50 adet belgenin tamamının Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan elde edildiği sabit. Rapor bunu saptamış durumda. Ve bu belgelerin 1999-2001 yılları arasında Ümit Oğuztan tarafından kaleme alındığı 2003 yılında kitap haline getirilmek üzere bir yayınevine verildiği kitabın 880 sayfa olarak tasarlandığı rapor ile sabit. Şimdi Ümit Oğuztan’dan elde edilen bu belgelerden 4 adet belge içerisine o yanılmıyorsam 11 Şubat 2008 tarihinde yani müvekkillerin tutuklanmasından gözaltına alınıp tutuklanmasından 35-40 gün önce 4 belge içine bir sıkıştırma yapılmış. Ve bu 4 adet belge içine yapılan sıkıştırma ergenekon sözcüğü ve cümle yapısı da aynı. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermekte olan ergenekon. 4 belge içinde de bu cümle yapısıyla sıkıştırılan husus 15 Şubat 2008 tarihli. Bu husus rapor ile saptanmış sabit hale gelmiş. Şimdi bu belgelerden örgüt yapısı yapılanma ergenekon yeniden yapılanma projesi isimli belgeyi işte bir yapılanmadan söz etmekte ise de yapılanma bir örgüt olabilmenin özelliklerini gerektiren ideoloji, hiyerarşik yapı o Yargıtay’ımızın da istikrar kazanmış içtihatlarında belirttiği örgüt tanımına uygun bir yapılanmanın bulunmadığını raporda açık bir şekilde açıklamaktadır. Şimdi bu belgelerden Sayın Perinçek’in savunmasında da belirttiği kendi önder kadrosuna tırnak içinde ergenekon örgütünün önder kadrosuna hakaret içeren ifadeler var. Jandarma raporunda bu da saptanmış. Biz bunu söylemiştik. Yani kendi önder kadrosuna hakaret eden bir örgüt. Doğu Bey önder kadro içinde yer almaktadır. Örgüt yoktur saptamasını işte yapılanma personel, hiyerarşik, bağlılık, amaç bu ideoloji gibi yönlerden incelemiş ve bunların bulunmadığını tespit etmiştir. Peki bir başka tespit var. Raporun 5. sayfasında açıklanan. Örgüt yok sanal menfaat çetesi var saptamasını yapmıştır rapor. Açık bir şekilde Tuncay Güney’in 2000 yılı içerisinde Kilyos ve Kısırkaya mevkilerinde resmi sıfat kullanarak boş arazilerin haritalarını çıkarttığı sahte köy satışı senetlerinin düzenlediği ve

82

Page 83: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:83

Mehmet İşçik ismini buraya kullandığı lobi ismini kullanarak da çeşitli kişilerden menfaat temin etmeye çalıştığı para istediği Korkmaz Yiğit ve benzeri gibi ve bununda sanal bir yapılanma üzerinden menfaat temin etmeye çalıştıkları hususu dikkat çekmiştir. Rapor jandarma raporu. Yani bu menfaat çetesi şuanda da Gladyo tarafından kullanılmaktadır yaşadığımız olay huzurdaki davanın görülmesi de bunun kanıtıdır. Şimdi Sayın yargıçlar olmayan sanal olmayan bir örgüt belgesi olmayan örgüt yapılanması olmayan bir örgüt. Sizler bunların tespit edilebilmesi için oy birliğiyle bir karar aldınız. Ve bu raporun gelmesini istediniz. Rapor geldi şimdi bunların bu raporun sizin için bir kıymeti harbiyesi olması gerekir. Şimdi Osman Yıldırım’ın beyanlarına verdiğiniz önemin birazını verin. Birazını verin. Ve raporun gereğini yerine getirin. Bu rapor diyor ki örgüt yok. Sanal menfaat çetesi var. Bu örgüt diyor işçi partisinden elde edilen belgeler ayrı bir dil bilimi, dil bilimi gereği yapılan incelemede ayrı bir belgelerdir. Biz zaten bunu söylüyoruz savunma belgemiz. Şimdi bu şeyi nasıl değerlendireceğiz raporu. Soru burda oybirliğiyle almışsınız. Bu raporun gereği bu kararınızın arkasında durmanızın gereği oybirliğiyle tahliye kararı vermenizdir arz ederim.”

Mahkeme Başkanı:" Sanık İsmail Yıldız kalkar mısınız? Siz hakim beyin çocuklarının durumunu nereden biliyorsunuz? Onunla ilgili (3-4 kelime anlaşılamadı)”

Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım benim tıp uzmanı dünya çapında bir üstadım var. O biliyormuş o.”

Mahkeme Başkanı:"Kim o?”Sanık İsmail Yıldız:”İsmini ben burada vermeyim. Türk iş dünyası iyi tanıyor onu. Türk iş

dünyasının önde gelen birçok insanı onun hastası. O bir hastanede görmüş daha önce bahsetti.”Mahkeme Başkanı:"Kim görmüş kimleri görmüş?”Sanık İsmail Yıldız:”Bu üstat tıp uzmanı görmüş.”Mahkeme Başkanı:"Evet. Kimi görmüş?”Sanık İsmail Yıldız:”Çocukları görmüş.”Mahkeme Başkanı:"Hakim Beyin çocuklarını mı görmüş?”Sanık İsmail Yıldız:”Evet Hakim Beyin çocukları.”Mahkeme Başkanı:"Nerede?”Sanık İsmail Yıldız:”Bir hastanenin birisinde bana detay vermedi efendim.”Mahkeme Başkanı:"Nerede yani hastane İstanbul’da mı Ankara’da mı İzmir’de mi

nerede?”Sanık İsmail Yıldız:”Ben o konuyu soramadım kendisine bu bana dedi ki böyle böyle bir

rahatsızlık var. Onu ben düzeltebilirim dedi. Bende bir.”Mahkeme Başkanı:"Rahatsızlık olarak ne gördü ne anlattı size?”Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım ben mesajı sözlü olarak aldığım için bir şey

soramadım bana bir şey anlatmadı çünkü ben kendisiyle görüşemedim tam olarak. O sözlü bir mesaj iletti bana.”

Mahkeme Başkanı:"E eşine varıncaya kadar anlatmışsın burda.”Sanık İsmail Yıldız:”Tamam o biliyor ben bilmiyorum ki.”Mahkeme Başkanı:"Memur olduğunu da söylüyorsun.”Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım.”Mahkeme Başkanı:"Yazmışsın.”Sanık İsmail Yıldız:”Ben o mesajı ilettim sadece dedim ki yardımcı olunabilir onun dışında

bir şey yok.”Mahkeme Başkanı:"Nereden tanıdı bunları. Bunları nereden nasıl tanıştılar?”Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım herhalde hastanede tanımıştır bakın ben bana.”Mahkeme Başkanı:"Ne uzmanıdır bu sizin çok yakın tanıdığınız hepsi tıp uzmanı da bu ne

konuda uzman?”Sanık İsmail Yıldız:”Bu estetik değil daha çok bu sinirsel hastalıklarla ilgili sinirsel.”

83

Page 84: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:84

Mahkeme Başkanı:"Nerede hangi hastanede?”Sanık İsmail Yıldız:”Amerika’da bir hastanedeydi bu. Şimdi Türkiye’de.”Mahkeme Başkanı:"Nerede Türkiye’de nerede?”Sanık İsmail Yıldız:”Efendim?”Mahkeme Başkanı:"Türkiye’de nerede?”Sanık İsmail Yıldız:”İstanbullu.”Mahkeme Başkanı:"İstanbul’da.”Sanık İsmail Yıldız:”Evet İstanbullu ve İstanbul’da.”Mahkeme Başkanı:"Nerede görüştünüz bununla?”Sanık İsmail Yıldız:”Ben görüşmedim o bir mesaj gönderdi dedi böyle böyle ben yardımcı

olabilirim Sayın Başkanım.”Mahkeme Başkanı:"Mesaj derken nasıl mesaj gönderdi size neyle mesaj gönderdi?”Sanık İsmail Yıldız:”Bir arkadaşım dedi ki böyle böyle bir şey varmış o bana küçük bir not

gönderdi o notu.”Mahkeme Başkanı:"Ne dedi bu nerede hangi hastanede nerede şey yapıyor?”Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım bir hastanede değil kendisinin özel bir kliniği var. Ve

ne diyelim ona muayenehanesi var. Orda yapıyor bu işi.”Mahkeme Başkanı:"Ya bu işi derken ne yapıyor bu baya yani normal steteskopla yani

bildiğimiz doktorun dışında işlevi mi var bu tanıdık olanın.”Sanık İsmail Yıldız:”Hayır tıpta steteskopun dışında yani tıbbi yöntemlerin dışında bir

yöntem kullandığı yok Sayın Başkanım. O, o konunun uzmanı bahsettiğim konunun uzmanı.”Mahkeme Başkanı:"İsmi ne?”Sanık İsmail Yıldız:”İsmini, ismini ben burada veremem. Yani o ismini verme dediği için

ismini verme imkanım yok ama Türk iş dünyası iyi tanıyor onu. Gerekirse izin verirse ismini de veririm iletirim. Yani o tümüyle gerçek bir olay orda şey yok. Benim bir bilgim yoktu.

Mahkeme Başkanı:"Şimdi bu yazdığınız olay tümüyle yalan yanlış. Yazdığınız olay tümüyle yanlış.”

Sanık İsmail Yıldız:”Ha ben onun notunu ilettim Sayın Başkanım. Benim bildiğim bu.”Mahkeme Başkanı:"Yani ona öyle iletin yanlış birisiyle mi tanıştı veya yanlış birisi mi ona

bir şeyler söyledi neyse o da size aktardı.”Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım şimdi benim onu.”Mahkeme Başkanı:"Yani böyle bir tedaviye ihtiyaç duyulan evlat olmadığı gibi eş de

memur değil hepsi yanlış buradaki tespitlerin hepsi yanlış öyle bildirin.”Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım bakın tamam ben öyle bildirebilirim.”Mahkeme Başkanı:"Ha öyle bildirin ona olayı.”Sanık İsmail Yıldız:”Tamam yani ben olayı bilmiyorum bakın.”Mahkeme Başkanı:"İşte öğrendiniz şimdi şimdi öğrendiniz onu aynı şekilde ona bildirin

kimse ismini de öğrenmek istemiyoruz.”Sanık İsmail Yıldız:”Tabi, tabi ki Sayın Başkanım ben sadece bu tamam. Peki ben diledi o

şeyi iletirim Sayın Başkanım.”Mahkeme Başkanı:"Bide sorun ona sorun bakalım nasıl böyle bu kadar çabuk tespitlere

kanıp da bunları söylüyor size.”Sanık İsmail Yıldız:”Tamam Sayın Başkanım.”Mahkeme Başkanı:"Kim böyle dedi yani falancının çocuklarıyım o da ben onun ben eşiyim

şeklinde kim ona ne söyledi.”Sanık İsmail Yıldız:”Tamam iletiyim Sayın Başkanım. İletiyim onun da bir notu olursa size

iletirim.”Mahkeme Başkanı:"Oturun.”İddia makamından soruldu.

84

Page 85: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:85

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sayın Başkan, sanık ve sanık müdafileri taleplerinin bir kısmına ilişkin iddia makamı mütalaasını bildiriyorum. 1. Sanık Abdulmuttalip Tonçer’in 19.10.2010 havale tarihli dilekçesindeki, Hakkında verilen yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması talebinin, sanık hakkında verilen karar gerekçelerinde bir değişiklik olmadığı gözetilerek reddine, 2.Sanık Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan’ın 19.10.2010 havale tarihli dilekçesi ekinde bulunan, Sanığın eşyaları arasında bulduğunu belirttiği yazıların dosyaya konulmasına, 3. Sanık Erkut Ersoy’un 19.10.2010 havale tarihli, A, D, İ ve Ş harfli dilekçelerindeki dosyadan evrak verilmesi taleplerinin kabul edilmesine, B, F, H, I,M, N, O, Ö, R,S,T, U, Ü, V ve Y harfli dilekçelerindeki taleplerinin bir kısmının yargılamaya yenilik katmayacağının ve bir kısmının da önceden karara bağlandığının anlaşılması karşısında reddine, taleplerin kalan kısmı hakkında da önceden verilen mütalaanın esas alınmasına, E harfli, dilekçesindeki talebinin kalem araştırması yapıldıktan sonra karara bağlanılmasına, P harfli, savunma mahiyetli açıklamalar içeren dilekçenin dosyaya konulmasına, G harfli dilekçesindeki talebi uyarınca İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak, sanık hakkında yapılan arama ve el koyma işleminde kamera kaydı yapılıp yapılmadığının bildirilmesi ile yapıldı ise Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, K ve K–1 harfli dilekçelerindeki talebi uyarınca Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına müzekkere yazılarak var ise dilekçe ekinde listelenen e-mail adreslerinin tesis tarihinden itibaren olan iletişim kayıtlarının çıkartılarak Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, L harfli dilekçesindeki talebinin, dijital veri ve eşyaların iadesi konusundaki önceki mütalaalarımız dikkate alınarak karara bağlanılmasına, J harfli dilekçesindeki, Cezaevi bilgisayarında mikrofon kullanımı ve bilgisayara bir program yüklenmesi konulu taleplerini karara bağlamanın Mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, C harfli dilekçesindeki, Kanada ülkesinde bulunduğu belirtilen Tuncay Güney’in telekonferans yolu ile ifadesinin alınması talebini karara bağlamanın Mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, 4. Sanıklar Sevgi Erenerol ve Vedat Yenerer müdafi Sayın Avukat Vural Ergül’ün 25.10.2010 havale tarihli, 1 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki, Mahkeme’den habersiz olarak Recep Özkan’ın Ataşehir semtindeki evinin tespiti çalışmalarını yapan Emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulması ile söz konusu işlemlere dair evrakların dosyadan çıkartılması talebi ve aynı mahiyette beyanda bulunan bir kısım sanık ve sanık müdafi taleplerinin Sanık Alparslan Arslan’ın duruşmada, söz konusu bombaları Osman Yıldırım’a Recep Özkan’ın Ataşehir semtindeki evinin önünde verdiğini beyan ettiği sürece kadar, bazı sanık ve sanık müdafilerince defalarca Ataşehir semtinde böyle bir evin olmadığının savunulduğu, bu nedenle Cumhuriyet savcılarının bahse konu evi araştırmadığının ve kasıtlı olarak Osman Yıldırım’a yer gösterme işlemi yaptırmadıklarının ileri sürüldüğü, böyle bir evin gerçekten var olması durumunda diyecek bir sözün bulunmadığının belirtildiği, bu konuda duruşmada Ataşehir semtine ait hava fotoğraflarının gösterildiği, en sonunda Mahkemenin Ataşehir’de yaptığı keşif öncesinde söz konusu evin adresinin, krokisinin, fotoğraflarının ve ilgili kişilerin alınmış ifadelerinin dosya arasında bulunduğu görmezden gelindiği görülmekte ise de, Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların Ataşehir semtindeki evde yapılan kalabalık bir toplantıda verildiği iddiasının soruşturma aşamasında yer alması, aynı iddia çerçevesinde bu evin kaba tarifinin de verilmesi, o tarihte başka bir dosyanın tutuklu sanığı olan Osman Yıldırım’ın Ankara’dan İstanbul’a getirtilerek yer gösterme işlemi yaptırılmasının güçlüğü, Ataşehir semtinde bulunduğu belirtilen bu evin ve toplantıya katıldığı iddia edilen kişilerin tamamının iddianame tanzimine kadar tespitinin mümkün olmaması, Cumhuriyet savcılığının herhangi bir soruşturmadaki gibi suça karıştığı iddia edilen ancak iddianame tanzimine kadar açık kimlikleri tespit edilemeyen kişiler hakkındaki evrakı ayırarak soruşturmaya devam etmesi, yargı uygulamasında da Mahkemelerin açılmış bir davada suça karıştığı iddia edilen ancak iddianamede yer almayan kişiler hakkında neden bir işlem yapılmadığını veya yapılan bir işlem olup olmadığının Cumhuriyet savcılığından sorması hususları gözetilerek, Ataşehir semtinde bulunduğu belirtilen bu ev ve bombaların verildiği

85

Page 86: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:86

toplantıya katıldığı iddia edilen kişilerin tespit edilmesi çalışmasını yapmanın Cumhuriyet savcılığının görevi kapsamında kaldığı, Ceza Muhakemesi Kanununun 207. Maddesindeki “Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez.” hükmü dikkate alınarak taleplerin reddine, 2 rakamı ile işaretlenen, Mahkemenizin 27/28.8.2009 tarihli 107.celsesinde aldığı 18 numaralı ara kararının açıklanması talebini karara bağlamanın Mahkemenizin takdir yetkisinde bulunduğuna, 5. Sanık Veli Küçük müdafi Sayın Avukat Zeynep Küçük’ün 26.10.2010 havale tarihli dilekçesindeki, 05057248260 numaralı telefon hattının aidiyet bilgileri ile iletişim kayıtlarının verilmesi talebinin, Hilal Arslan adına kayıtlı olduğu anlaşılan telefon hattı iletişim kayıtları konusunda kalem araştırması yapılarak karara bağlanılmasına, 6. Sanık Veli Küçük’ün 26.10.2010 havale tarihli, 1 numaralı dilekçesindeki, Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girme ihtimali bulunan kanunun kendisine uygulanmaması ve hangi eyleminden dolayı yargılandığının kendisine açıklanması talepleri konusunda karar verilmesine yer olmadığına, Mahkemenizin 22.10.2010 tarihli, tutukluluğun devamına dair kararına itiraz mahiyetinde olduğu anlaşılan 2 numaralı dilekçenin İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK’nun 250.Maddesiyle Görevli) gönderilmesine, 7. Sanık Kemal Kerinçsiz’in 26.10.2010 havale tarihli dilekçesindeki, Muzaffer Tekin ve Ergün Poyraz’ın müdafilik görevinden yasaklanmasına dair Mahkemenizin 23.10.2008 ve 31.12.2009 tarihli celsedeki ara kararlarından dönülmesi talebinin, verilen kararlarda isabetsizlik görülmediğinden reddine, 8. Sanık Mehmet Demirtaş’ın sözlü beyanındaki, Bombaların bulunduğu evde nasıl tasarruf sahibi olduğunun iddia makamı tarafından açıklanması talebi ile ilgili olarak; Sanığın evde tasarruf sahibi bulunduğu kanaatine tüm dosya kapsamından ve özellikle kendisinin avukatı eşliğinde verdiği Emniyet ifadesindeki Bu evin kiraya verilmesi işleriyle ilgili genel olarak ben uğraşmaktayım beyanı, şu anda kabul etmese de, yine aynı ifadesinde kendisine sorulan “12.06.2007 tarihinde Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’na yapılan bir telefon ihbarı ile ilgili olarak yakalandınız ve yakalanmanıza konu olan yirmi yedi adet el bombasını, yakalandığınız esnada, askerlik yaptığınız dönemde komutanınız olan Astsubay Oktay Yıldırım’ın bıraktığını beyan ettiniz ve bu beyanınıza istinaden Oktay Yıldırım isimli şahısta yakalanmıştır. Neden bu şekilde bir beyanda bulundunuz? Bu konu hakkında detaylı bilgi veriniz” sorusuna verdiği “Ben bu soruya susma hakkımı kullanacağım” şeklindeki cevabı üzerine varıldığının kendisine izah edilmesine, 9. Sanık Hikmet Çiçek’in sözlü beyanındaki, Belma Akçura’nın kitabında geçen Mehmet Eymür’ün Mahkemeye gönderdiği mektubun verilmesi talebi konusunda, kendisine Mahkeme tarafından gerekli açıklamada bulunulduğu görüldüğünden, karar verilmesine yer olmadığına, 10. Sanık Muzaffer Tekin’in sözlü beyanındaki, Hangi belgeye dayanarak kendisinin bilgisayarından Lobi belgesi çıktığının iddia makamı tarafından açıklanması talebi üzerine, Dava dosyasının 3.Klasörü 462–522 sayfaları arasında yer alan Muzaffer Tekin’den çıkan dijital malzemelerin inceleme tutanaklarında, bilgisayarının silinmiş kısmında lobi isimli belgenin bir kısmının bulunduğu belirtildiğinin kendisine izah edilmesine, Talebinin kısmen kabul edilip Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne müzekkere yazılarak, Davacı Muzaffer Tekin’in Doğuş Factoring A.Ş. aleyhine açtığı davalara ait 2004/660 ve 2004/662 sayılı dava dosyaları tamamının tasdikli bir örneğinin çıkartılarak Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, Dosya arasında bulunan ve Mahkeme tarafından Türkçe’ye çevirisi yaptırılan Yılmaz Tavukçuoğlu ile Muzaffer Tekin isimli kişiler arasında geçtiği iddia olunan telefon görüşmesi ses kaydının getirtilmesi talebinin genişletilerek kabul edilmesi ile; gerekli adli yardım evrakı hazırlanıp Adalet Bakanlığına gönderilerek Almanya Yetkili Adli Makamından söz konusu ses kaydı da dâhil olmak üzere bu ses kaydına ait Almanya Adli Makamlarınca hazırlanan tüm soruşturma ve varsa kovuşturma evrakı ile eklerinin gönderilmesinin istenilmesine, 11. Sanık Nusret Senem’in sözlü beyanındaki, MİT’in hazırladığı Ergenekon Örgütü şemasının açık halinin sanık ve müdafilerine verilmemesine dair Mahkemeniz ara kararından dönülmesi talebi konusunda, önceki mütalaamızın esas alınmasına, 12. Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün 26.10.2010 havale tarihli 1

86

Page 87: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:87

numaralı dilekçesindeki; Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen KCK dava dosyasının getirtilmesi ve konuya ilişkin İstanbul Cumhuriyet başsavcılığından bilgi sorulması taleplerini karara bağlamanın Mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, 2 numaralı dilekçesindeki, Avukatlar Hacı Mehmet Taşdelen ve Mehmet Ener’in tanık olarak dinlenmeleri konusunda önceki mütalaamızın esas alınmasına, 13. www.hurriyetport.com adlı internet sitesi yönetimine müzekkere yazılarak; Basın Kanunundaki hakları saklı kalmak kaydı ile 5.3.2009 tarihinde yayınlanan “Ergenekon sırları çözülüyor? Kaybolduğu iddia edilen dosyalar ortaya mı çıktı?” ve 14.8.2009 tarihinde yayınlanan “Özel Haber! Ümit Oğuztan'a ait Bu belgedeki iddialar Türkiye'yi ayağa kaldıracak!” başlıklı haberlerin kaynağının kim olduğunun, haberlerin nasıl ve ne şekilde yapıldığının Mahkemeye bildirilmesinin istenilmesine, 14. Firari Sanık Saipir Debzlelvidze, Hakkındaki yakalama kararının devamı ile infazının beklenilmesine, 15. Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıklar ile diğer tutuklu sanıkların, Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması, Yüklenen bu suçun CMK 100/3 üncü maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması, Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması hususları gözetilerek, Tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.”

Daha önce verilen ara kararlar gereği yazılan müzekkereler doğrultusunda verilen cevabi yazılar okundu.

Mahkeme Başkanı:" 19.10.2009 tarihli oturumun 34 nolu ara kararı gereği resen TİB’den istenilen evrakların gönderildiği. 30.03.2010 tarihli oturumun 2010/212 değişik iş sayılı kararının 28 nolu ara kararı gereği resen jandarma genel komutanlığına yazılan yazıya verilen cevapta Sanık Ergün Poyraz’ın koruma kararıyla ilgili belgelerin Ankara valiliğinden istenilmesinin gerektiğinin bildirildiği. 30.03.2010 tarihli oturumun 20 nolu ara kararı gereği resen Emniyet Genel Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda kısa atı TİT olan Türk intikam tugayı ile ilgili yazılan yazının henüz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti polis genel müdürlüğünden cevabının gelmediği geldiğinde bildirileceğinin bildirildiği. 16.6.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 19 nolu ara kararı gereği resen İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünden 0 212 215 51 70 nolu telefon ile ilgili istenen kayıtların 16.9.2006 tarihinden önceki döneme ait olması nedeniyle kayıtların silindiğinin bildirildiği. 7.5.2010 tarihli oturumun 12 nolu ara kararı gereği Naip Hakimliğe tevdi edilen 0 536 733 01 95 nolu telefondaki sim kartın kaç telefon makinesinde kullanıldığına dair yapılan inceleme ile bilirkişi raporunun gönderildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 13/D nolu ara kararı gereği resen Masak’a yazılan yazı ile istenen raporun gönderildiği. Raporun sonuç bölümünde herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığının bildirildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 12 nolu ara kararı gereği Sanık Veli Küçük müdafiinin talebiyle ilgili olarak TİB’den istenen bilgilerin gönderildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 11/A nolu ara kararı gereği Sanık Osman Yıldırım’ın talebiyle ilgili olarak istenen görüşme dökümlerinin gönderildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 11/A nolu ara kararı gereği Sanık Osman Yıldırım’ın talebiyle ilgili olarak istenen görüşme dökümlerinin gönderildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 16 nolu ara kararı gereği resen Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul polis teftiş kurulu başkanlığından gelen cevabi yazıda Alparslan Arslan isimli şahsa düzenlenmiş araç tanıtım kartıyla ilgili yapılan incelemede verilen ekspertiz raporunda kartın hakiki örneği olmadığından gerekli incelemenin yapılamadığının bildirildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 11/A nolu ara kararı gereği resen Türkcell iletişim hizmetlerinden istenen telefon görüşme dökümlerinin gönderildiği. 16.6.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 14/A nolu ara kararı gereği Sanık Erkut Ersoy’un talebiyle ilgili olarak Vodafone işletmesinden istenen bilgilerin gönderildiği. 16.6.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 14/A nolu ara kararı gereği Sanık Erkut

87

Page 88: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:88

Ersoy’un talebiyle ilgili olarak Türk Telekom’dan istenen kayıtların gönderildiği. 16.6.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 13/C-c nolu ara kararı gereği Sanık Hayrettin Ertekin’in talebiyle ilgili olarak Silivri 5 nolu L tipi ceza infaz kurumundan istenen belgelerin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 22 nolu ara kararı gereği resen İstanbul il emniyet müdürlüğünden gelen cevabi yazıda Emin Gürses ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun katıldığı Danıştay saldırısını yapan Alparslan Arslan’ın azmettiricisinin Maslak’ta oturan bir şeyh olduğu şeyh olduğu ve bu şeyhin yanında istihbaratçıların bulunduğu şeklindeki sözler sarf ettiği televizyon program görüntüsünün kanal 7 televizyonundan istendiği ancak istenen kayıtların ilgili kanalda bulunmadığının bildirildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 5/A nolu ara kararı gereği Sanık Osman Yıldırım’ın talebiyle ilgili olarak Ankara İl Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda istenen belgelerin Sanık Osman Yıldırım’a teslim edildiğinin bildirildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 6 nolu ara kararı gereği Sanık Doğu Perinçek müdafiinin talebiyle ilgili olarak İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda 9 adet cumhuriyet gazetesinin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 13 nolu ara kararı gereği Türk Hava Yollarına yazılan yazıya verilen cevapta Sanık Alparslan Arslan’ın 17 Mayıs 2006 tarihli İstanbul Elazığ seferine rezervasyon yaptırdığı ancak biletini almadığı için 15 Mayıs 2006 tarihinde bu verilen opsiyonun dolması sebebiyle rezervasyonun iptal edildiği. Rezervasyonu yapan şahsın Ali bey diye birisi olup telefon numarasını bildirdiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 13 nolu ara kararı gereği resen Atlas Jet isimli şirkete yazılan yazı da herhangi bir rezervasyon kaydına rastlanmadığının bildirildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 26 nolu ara kararı gereği resen TİB’den istenen telefon görüşme dökümlerinin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 14 nolu ara kararı gereği resen Yargıtay 1. başkanlığından Yargıtay daire başkanlıklarından alınan karar suretleri ve 7. ceza dairesi başkanlığının 17.5.2010 tarihli duruşma zabıt örneklerinin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 12 nolu ara kararı gereği resen Üsküdar Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Büro Amirliğinden istenen kayıtların gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 31 nolu ara kararı gereği resen İstanbul cumhuriyet başsavcılığından gönderilen cevabi yazıda emanet istenen emanet makbuzlarının gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 11 nolu ara kararı gereği resen İstanbul Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda tanıklara ait fotoğrafların gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 11 nolu ara kararı gereği resen Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda Osman Mutlu’ya ait resimlerin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 21 nolu ara kararı gereği resen Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığına yazılan yazıya verilen cevapta gönderilen yazılı belgelerin yazı ve şekillerin çeşitli dua fevk ve nüshalardan mürekkep olduğu ve bunların insan, cin, yılan ve akrep gibi canlıların vermesi muhtemel zararlar ile nazar, büyü ve sihrin olumsuz etkilerinden korunmak amacıyla bulundurulduğuna inanan evraklardan ibaret olduğunun bildirildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 18 nolu ara kararı gereği Sanık Veli Küçük müdafiinin talebiyle ilgili olarak Türkcell’den istenen belgenin gönderildiği. 1.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 7 nolu ara kararı gereği Sanık Muzaffer Tekin’in talebiyle ilgili olarak İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda Doğuş Factoring ile ilgili olarak yapılan soruşturma kapsamında daire başkanlığımız merkez şubesince İTTK faaliyetinin yapılmadığının bildirildiği. 1.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 4/B nolu ara kararı gereği mahalinde yapılan Naip Hakim aracılığıyla yapılan keşifle ilgili tutanak örnek ve suretlerinin gönderildiği. 1.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 10 nolu ara kararı gereği resen İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevapta İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünde PVSK ek madde 7 doğrultusunda yürütülen istihbarı faaliyetler kapsamında CMK 250 sayılı yasayla İstanbul cumhuriyet başsavcılığının 2007/536 nolu soruşturması ile İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesinin esas 2008/209 sayılı dava dosyasına ilişkin bir delilin bulunmadığının bildirildiği. 1.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 9/C nolu ara kararı gereği Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün talebiyle ilgili olarak Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesinin dosya suretinin gönderildiği.

88

Page 89: Tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/164... · Web viewBugüne ne kadar çok benziyor değil mi başkanım. Ve daha sonra da 4 Aralık 1919’da dinci Liberal Hürriyet

T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 26.10.2010 ESAS NO: 2008/209 CELSE NO:164 Sayfa:89

28.8.2010 tarihli oturumun 7/E nolu ara kararı gereği Sanık Hayrettin Ertekin’e ait cep telefonları ve sim kartı üzerinde gerekli bilirkişi incelemelerinin Naip Hakim aracılığıyla yaptırıldığı buna dair raporların gönderildiği anlaşıldı.”

Duruşmaya kısa bir ara verildi.Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.Dosya incelendi.GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:1-Bu haftaki oturumlarda vaki yazılı ve sözlü taleplerin celse arasında değerlendirilmesine,2-Sanık Saipir Debzelvidze’nin yakalamasının beklenilmesine, 3-Dosya kapsamı, her sanığa iddianamede ayrı ayrı isnat olunan suçlamalar ve bunlarla

ilgili sevk maddeleri, delillerin tamamen toplanmamış olması, atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının devam etmekte ve bu suçların CMK’nun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması dikkate alınarak tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürdürülmesine, bir kısım sanıkların kendileri ve de müdafiileri aracılığı ile vaki tahliye taleplerinin Reddine, ancak sanıklardan Kemal Kerinçsiz, Hayrettin Ertekin, Hüseyin Görüm, Erkut Ersoy, Muzaffer Şenocak, Mehmet Demirtaş, İsmail Yıldız, Mehmet Zekeriya Öztürk, Ergün Poyraz, Sevgi Erenerol, Doğu Perinçek ve Mehmet Fikri Karadağ’ın üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyetlerine, mevcut delil durumlarına, haklarında isnad olunan suç vasıflarının değişme ihtimallerine, yattıkları sürelere, tutuklamadan beklenilen gayenin sağlanmış olup tutukluluktaki makul süreninde aşılmış olması ve de toplum içerisindeki konumları da dikkate alındığında bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphelerinin de bulunmadığı ve gerekirse de haklarında Adli Kontrol uygulamasının da düşünülebileceği, keza sanık Doğu Perinçek’in iddianamedeki sevk maddeleri ile tutuklama müzekkeresindeki sevk maddeleri arasındaki farklılıklar ve de Mehmet Fikri Karadağ ile birlikte yaş durumları, sanıklar Hikmet Çiçek ve Nusret Senem’in ise tutuklandıkları yasa maddesinin iddianamede suç maddesi olarak konulmadığı gibi iddianamedeki suçlama maddeleri ile de haklarında herhangi bir tutuklama müzekkeresinin bulunmadığı, bu sanıkların yattıkları süreler, üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyetlerine mevcut delil durumlarına, yattıkları sürelere haklarında isnat olunan suç vasıflarının değişme ihtimaline, tutuklamadan beklenilen gayenin sağlanmış olup tutukluluktaki makul sürenin de aşılmış olması ve de toplum içerisindeki konumları da dikkate alındığında bu aşamadan sonra kaçma ve saklanma şüphelerinin bulunmadığı ve de gerekirse haklarında Adli Kontrol uygulamasının da düşünülebileceği dikkate alınarak, isimleri yazılı bu sanıklarında tahliye edilmeleri gerektiği yönünde oy kullanan Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün karşı oyuyla ve oy çokluğuyla,

Tahliye taleplerinin reddine dair verilen ara karara İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz hakları bulunduğu konusunda sanıklar ve müdafilerine ihtarat yapılmasına,

Bu nedenle duruşmanın 02.12.2010 günü saat 09.00’a bırakılmasına oybirliği ile karar verildi. 26.10.2010

BAŞKAN 20909 ÜYE 28298 ÜYE 37266 KATİP 134033

89