tmuzaffertekin.com.tr/wp-content/uploads/2011/06/189... · web viewaltındal’ın telefon...

80
T.C. İSTANBUL 13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI ESAS NO :2009/191 CELSE NO :189 CELSE TARİHİ :28.05.2012 BAŞKAN :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298 ÜYE :FATİH MEHMET USLU 40244 ÜYE :NİHAT TOPAL 41981 C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954 KATİP :ALİ DOĞAN 128041 Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese ile Üye Hakimler Fatih Mehmet Uslu ve Nihat Topal’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 28 Mayıs 2012 günü saat 09:50’de Silivri Cezaevi bitişiğindeki büyük duruşma salonunda oturum açıldı. Tutuklu sanıklardan Serdar Öztürk, Durmuş Ali Özoğlu, Osman Yıldırım, Hasan Iğsız, Mehmet Haberal, Ahmet Hurşit Tolon, İlker Başbuğ, Sedat Peker, Hikmet Çiçek, Mehmet Zekeriya Öztürk, Levent Ersöz, Ulaş Özel, Ziya İlker Göktaş dışındaki tutuklu sanıkların cezaevinden getirildikleri görüldü. Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı. Tutuksuz sanıklardan gelen yok. Müdahil vekili Danıştay Başkanlığı vekili Av. Perihan Özcan ile bir kısım sanıklar müdafilerinden Sanık Hulusi Gülbahar müdafii Av. Ziya Kara, Sanık Hulusi Gülbahar müdafii Av. Ramazan Bulut, Sanık Hıfzı Çubuklu müdafii Av. Nazlı Çubuklu, Sanık Sedat Özüer müdafii Av. Elif Asena Özüer, Sanık Fatih Hilmioğlu müdafii Av. Mehmet Sever, Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu, Sanıklar Ahmet Tuncay Özkan, Mustafa Levent Göktaş, Bedrettin Dalan ve bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz.” Mahkeme Başkanı: “Kırmızı ışık yananlar var ya Avukat Hanım bakar mısınız, sizin.” Sanık Mustafa Ali Balbay müdafii Av. Handan Mermer: “Evet.” Mahkeme Başkanı: “İsminizi söyler misiniz?” Sanık Mustafa Ali Balbay müdafii Av. Handan Mermer: “Handan Mermer.” Mahkeme Başkanı: “Kimin müdafisisiniz?”

Upload: others

Post on 21-Oct-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

T

T.C. İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ ( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) CELSE TARİHİ 28.05.2012 ESAS NO: 2009/191 CELSE NO:189 Sayfa:50

T.C.

İSTANBUL

13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ

( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI

ESAS NO

:2009/191

CELSE NO

:189

CELSE TARİHİ :28.05.2012

BAŞKAN

:HASAN HÜSEYİN ÖZESE

28298

ÜYE

:FATİH MEHMET USLU

40244

ÜYE

:NİHAT TOPAL

41981

C. SAVCISI

:MEHMET ALİ PEKGÜZEL

33954

KATİP

:ALİ DOĞAN

128041

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese ile Üye Hakimler Fatih Mehmet Uslu ve Nihat Topal’dan oluşan mahkeme heyeti tarafından 28 Mayıs 2012 günü saat 09:50’de Silivri Cezaevi bitişiğindeki büyük duruşma salonunda oturum açıldı.

Tutuklu sanıklardan Serdar Öztürk, Durmuş Ali Özoğlu, Osman Yıldırım, Hasan Iğsız, Mehmet Haberal, Ahmet Hurşit Tolon, İlker Başbuğ, Sedat Peker, Hikmet Çiçek, Mehmet Zekeriya Öztürk, Levent Ersöz, Ulaş Özel, Ziya İlker Göktaş dışındaki tutuklu sanıkların cezaevinden getirildikleri görüldü.

Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.

Tutuksuz sanıklardan gelen yok. Müdahil vekili Danıştay Başkanlığı vekili Av. Perihan Özcan ile bir kısım sanıklar müdafilerinden Sanık Hulusi Gülbahar müdafii Av. Ziya Kara, Sanık Hulusi Gülbahar müdafii Av. Ramazan Bulut, Sanık Hıfzı Çubuklu müdafii Av. Nazlı Çubuklu, Sanık Sedat Özüer müdafii Av. Elif Asena Özüer, Sanık Fatih Hilmioğlu müdafii Av. Mehmet Sever, Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu, Sanıklar Ahmet Tuncay Özkan, Mustafa Levent Göktaş, Bedrettin Dalan ve bir kısım sanıklar müdafii Av. Hüseyin Ersöz.”

Mahkeme Başkanı: “Kırmızı ışık yananlar var ya Avukat Hanım bakar mısınız, sizin.”

Sanık Mustafa Ali Balbay müdafii Av. Handan Mermer: “Evet.”

Mahkeme Başkanı: “İsminizi söyler misiniz?”

Sanık Mustafa Ali Balbay müdafii Av. Handan Mermer: “Handan Mermer.”

Mahkeme Başkanı: “Kimin müdafisisiniz?”

Sanık Mustafa Ali Balbay müdafii Av. Handan Mermer: “Mustafa Balbay.”

Mahkeme Başkanı: “Evet buyurun Mehmet Bey.”

Sanıklar Doğu Perinçek, Hikmet Çiçek ve Mehmet Deniz Yıldırım müdafii Av. Mehmet Cengiz, Sanıklar Sedat Peker, Oğuz Bulut müdafii Av. Mehmet Doğurğa, Sanık Mehmet Oğuz müdafii Av. Doğan Subaşı, Sanık Ziya İlker Göktaş müdafii Av. Tülay Çelikyürek, Sanık Serdar Öztürk müdafii Av. Demet Reçber, Sanık İsmail Hakkı Pekin müdafii Av. Orhan Önder, Sanıklar Ahmet Hurşit Tolon ve Mehmet Haberal müdafii Av. Selen Karaçalı, Sanık Mehmet Otuzbiroğlu müdafii Av. Burak Candan ile Sanıklardan Dursun Çiçek müdafii Av. İrem Çiçek’in geldikleri görüldü.

Huzurdaki yerlerine alındı.

ilm

Açık yargılamaya devam olundu.

Sanıklar ve müdafilerinin talep ve beyanının alınacak olması karşısında tanıkların beyanlarının alınmasına ara verildi.

Daha önce verilen ara kararlar uyarınca yazılan yazıların bir kısmına cevap verildiği görüldü, bunların okunmasına geçildi.

Mahkeme Başkanı: “22.11.2011 tarihli oturumun 13-b nolu ara kararı gereği İddia Makamının talebi üzerine TİB Başkanlığına yazılan yazıya muameleten. 13.04.2012 tarihli oturumun 19 nolu ara kararı gereği resen İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya muameleten cevap verildiği. 30.11.2011 tarihli 2011/765 değişik iş sayılı kararının 14 nolu ara kararı gereği resen yapılan Naip Hakim incelemesi tamamlandığı, İstanbul Ataşehir ilçe sınırları içerisinde bulunan Pınar Sitesini gören Türkcell, Vodafone ve Avea isimli şirketlerin Pınar Sitesini gören baz istasyonlarıyla, Ankara Çankırı Caddesi Eşdost Sokağa hizmet veren baz istasyonları ile ilgili tüm verilerin karşılaştırılarak buna ilişkin bilirkişi raporunun ibraz edildiği. 17.12.2010 tarihli 2010/824 değişik iş sayılı kararın 28 nolu ara kararı gereği sanıklara ait HTS’ler ile ilgili olarak bilirkişilere düzelttirilen raporda Ankara Eşdost sokaktan yayın yapan baz istasyonuyla ilgili görüşme yapan kişilerin tespiti ile gerekli karşılaştırmaların yapılması konusunda hazırlanan bilirkişinin raporunun Mahkemeye sunulduğu. Bilirkişilere sanıklar ile ilgili HTS raporları kapsamında gelen tüm kimlik bilgilerinin rapora girmeleri istendiği, bu işlem sırasında sanıkların dosyada bulunan sim ve telefon rehberleri ile bu bilgilerle verilerin bulunduğu yerler rapora işlendiği. Ayrıca daha önce inceleme yapılan İstanbul Ataşehir ilçesinde bulunan Pınar Sitesini gören baz istasyonları ile ilgili GSM şirketlerinden gelen tüm bilgi, kimlik bilgileri raporda taratılarak bulunan veriler raporda gösterildiği. Tüm çalışmalara rağmen iki yönü arayan, aranan kısımları boş olan verilerin rapordan çıkartılmasının bilirkişilerden istendiği, bu hususta rapor tanzim edildiği anlaşıldı. Ayrıca CMK. 250. Maddesi İle Yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin diğer heyetinin bakmakta olduğu Mahkememizin 2011/1 esas sayılı Sanık Abdülvahit Özkaya ile ilgili dava dosyasının resen Mahkememizden istendiği ve gönderildiği anlaşıldı. Evet, sanıklardan başlayalım, beyanda bulunmak isteyen varsa, buyurun Fatma Hanım.”

Sanık Fatma Cengiz söz istedi verildi: “Sayın Başkanım Heyetinizi saygıyla selamlıyorum talebime başlamadan önce Sayın Başkanım bizleri suikast timi olacak diye aldılar. Suikast timi diye yazdılar iddianamede, madem suikast timiydik, diğer arkadaşlarımız şu anda serbest, tetikçi olarak yazılan arkadaşlarımız serbest, bombacı olarak yazılan arkadaşlarımız serbest, neden serbest bıraktınız demiyorum Sayın Başkanım onların hakkıydı tahliye olmak.”

Mahkeme Başkanı: “O zaten Mahkememizin takdirine bağlı bir şey.”

Sanık Fatma Cengiz: “Tabi, tabi.”

Mahkeme Başkanı: “Yargılama yetkisini ilgilendiren bir konu buyurun.”

Sanık Fatma Cengiz: “Onların da hakkıydı adalet, yalnız şunu merak ediyorum, sadece İbrahim Şahin Bey’le ben mi yapacaktık bu onca yazılan, sayfalarca yazılan iddianamedeki suikastları sadece İbrahim Şahin Bey’le benim gücümüz yetip de mi yapacaktık. Sayın Başkanım ben saygısızlık da etmek istemiyorum, sadece kaçma şüphem yok, gidecek başka bir yerim yok efendim, tahliyemi talep ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Tamam buyurun, başka beyanda bulunmak isteyen, buyurun Muzaffer Bey. Her sanığa ve avukatına 15’er dakika süre tanıdık, bu süreye riayet edilmesi gerekiyor.”

Sanık Muzaffer Tekin söz istedi verildi: “Başlayabilir miyim?”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin: “Sayın Başkanım Değerli Üyeler 19. yüzyıl Avrupa’sında düzmece haber yapmak ve yaymak, sahte belge düzenlemek, komplo kurmak suç ve suçlu imal etmek, hayali düşmanlar yaratmak, Umberto Echo’nun Prag Mezarlığı isimli romanında Simone Simonini ile özdeştirilmiştir. Simonini’nin asıl mesleği sahteciliktir, para karşılığında her çeşit belgeyi düzenleyebilir. Gerçekte olmayan bir noter sözleşmesi, hiç yazılmamış bir mektup, bir vasiyetname ya da bir itiraf yazabilir. Birilerinin mahvına yol açacak belge yaratmak çok güzeldir, sanatın gücü der Simonini. Gizli servislere hizmet eden Simonini hükümet ajanlarının kafasını fazla bilgiyle doldurmak gereksizdi, onlara sadece beyaz ve siyah, iyi ve kötü gibi açık seçik ve yalın fikirler isterlerdi ve kötü sadece bir tane olmalıydı demektedir. Simone Simonini’nin en muhteşem eserleri Yahudiler için kutsal kabul edilen Prag Mezarlığında yapılan gizli toplantıdır. Yüzbaşı Dreyfus’un bir casus olarak tutuklanmasına ve şeytan adasına gönderilmesine neden olan mektubu da Simonini hazırlamıştır. Ona hiç dokunulmaz, onun dokundukları ise ya hapislere atılır ya da ölürler, çünkü o sistemin adamıdır. İçinde bulunduğumuz yüzyılın Simone Simonini’si Talip Doğan Karlıbel’dir, yalan söyler, sahte belge tanzim eder, iftira atar, tescilli ajan ve dolandırıcıdır. Hakkında açılan davalardan zaman aşımı ve bunun gibi nedenler ile sıyrılmasını bilir. Simonini.”

Mahkeme Başkanı: “Muzaffer Bey, Muzaffer Bey şimdi kamu tanıkları hakkında ve diğer taraflar hakkında resen takibi gerekecek sözler söylemeniz uygun olmayabilir, hatırlatmak istiyorum.”

Sanık Muzaffer Tekin: “Hayhay Başkanım yalnız.”

Mahkeme Başkanı: “Yani resen suç teşkil edici bildirilebilecek.”

Sanık Muzaffer Tekin: “Hayhay, hayhay, hayhay TCK 128. madde.”

Mahkeme Başkanı: “Beyanlarda bulunmaktan kaçının.”

Sanık Muzaffer Tekin: “Söyledikleriniz nesnel olarak takviye ederseniz o suç oluşturmaz diyor Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Evet tamam buyurun, buyurun olur, tamam.”

Sanık Muzaffer Tekin: “Bende bunları bir kez daha belgelerle size arz edeceğim.”

Mahkeme Başkanı: “Ben hatırlatmak gereğini duydum buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin: “Hayhay, hayhay Simonini Yüzbaşı Dreyfus’un şeytan adasına gönderilmesine sebep olmuştur. Talip Doğan Karlıbel ise Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin’in tutukluluğunun devam ettirilmesi için iddia edilen örgüt liderine kirli bir profil yapıştırmak maksadıyla çete, mafya, tarikat düzeninin en saygın bir görevlisidir. 27 Nisan 2012 tarih, 225. celsede kendisi hakkında Alman Yetkili Adli Mercilerinden Mahkemenize gelen resmi yazışmalar neticesi yasal işlem yapılmasını talep ettim. Ara kararınızda talebimin hükümle birlikte değerlendirileceğini ifade ettiniz. Ben ise, 30 Nisan 2012 tarihinde Silivri Cumhuriyet Savcılığına Talip Doğan Karlıbel’e hakaret, suç şüphesiyle ifade verdim. Hakkımdaki soruşturmanın Mahkemenizin suç duyurusuyla olmadığını belirtmek istiyorum. Simonini Karlıbel’e sorgusunda sarf ettiğim sözler nensek, sözleri nesnel olarak desteklediğimi kabul ederek bu konuda adil davrandınız. Silivri Cumhuriyet Savcılığının soruşturmayı resen başlattığını ifade vermeye gittiğimde öğrendim. Kamu görevi yapan tanıkların ağızlarından çıkan her kelime çok önem arz ettiğinden ve beyanları insan hayatı ile ilgili olduğundan güvenilir olmaları şarttır. Ayrıca maddi gerçeği ort… gerçeğe ulaşabilmek için doğru ifade vermeleri de kendilerine hatırlatılır. Bunun için de bildiğimi dosdoğru söyleyeceğime namusum ve vicdanım üzerine yemin ederim diyerek tanıklıklarına başvurulur. Gerçek bir hukuk devletinde ve adil yargılamada Talip Doğan Karlıbel bu duruşma salonunda tanık olmak yerine sahte belge düzenlemek, iftira atmak, yürütülen bir soruşturmada İddia Makamını yanlış yönlendirmek gibi fiillerden tutuklanırdı diye düşünüyorum. Zira henüz iddianame hazırlanmadan bu atfı cürümleri resmi yazışmalar ile tescil edilmişti. 19 Ocak 2012 tarih 209. celse, 20 Ocak 2012 tarih 210. celsede 2 gün huzurda tanık olarak dinlenen Talip Doğan Karlıbel Muzaffer Tekin’e iftiralarına devam etmiş, İddia Makamına sunduğu sahte belgelerin inatla gerçek olduğunu savunmuş, yalan beyanda bulunmuştur. Tanık ayrıcalığı ile saygınlığı korunurken, yalan söylerken de sanık haklarından yararlandırılmıştır. Sayın Heyet Karlıbel hakkındaki kararınızın vicdani ve hukuki olmadığını düşünüyorum. Bu dokunulmazlık zırhı onun ahlaki olmayan söylem ve eylemlerini tetikleyecektir. Maddi deliller ile işlediği suç sabit olan Talip Doğan Karlıbel için bugüne kadar cezai müeyyide uygulanmaması adaletin geciktirilmesidir. Talebimi hüküm aşamasına taşımanız ise bunu katmerleştirecektir. Oysa geciken adaletin adalet olmadığını en iyi bilen sizlersiniz, bizlere de yaşatarak öğrettiniz. Talip Doğan Karlıbel hakkında 225. celsede 27 Nisan 2012 tarihindeki suç duyurumu bir kez daha yineliyorum. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in bu konuda isteksiz olduğu netleşmiştir. Tanık kamu adına görev yapmaktadır, Savcı da kamu adına mütalaalarda bulunmaktadır. Fakat Mahkemelerin Türk Milleti adına karar verdiğini bilebiliyorum. Şu ifade Sayın Başkanım sanık avukatlarına ait değildir, ilk günlerde operasyonlara destek veren Ali Bayramoğlu emniyet ve yargı içindeki özerk bir yapı, kuşkulu deliller üreterek bu davanın yönünü tayin etmektedir demektedir. Ben sizlere asıl örgütün medyadaki çok önemli bir adamını ifşa ettim. Kuyruğundan yakalamadım, gövdesini teşhir ettim, iz sürdüğünüz takdirde Bayramoğlu’nun özerk yapısını, dolayısı ile de asıl örgütü deşifre edebilirsiniz. Sayın Heyet şimdi sizlere beni hayret ve teessüre eden, teessüre iten bu davaların ilk gününden itibaren müşteki olduğumuz hukuk adamlarının kendi mesleklerine olan ilgisizliği, vurdumduymazlığı en önemlisi de Türkiye Cumhuriyeti Mahkemelerini hafife aldıklarının çok önemli bir belgesini arz edeceğim. Medyada yer alan polis fezlekesi iddianameye dönüşüyor, Savcı değil, savıcı ifadelerinin de hiç de haksız söylenmediği maalesef birtakım hukuk adamlarının görev ve yetkilerini polise ihale ettiklerini arz edeceğim yazışmalar net olarak ortaya koymaktadır. Talip Doğan Karlıbel’in atfı cürümleri henüz iddianame hazırlanmadan KOM Daire Başkanlığına, İstanbul Krımınal İrtibat Bürosu Almanya 12.09.2007 tarihli faks mesajı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığına 24.06.2008 tarihli bilgilendirme yazısıyla tescil olmasına rağmen iddianamede onun şahsım hakkındaki çirkin ithamlarını İddia Makamı imzalı polis derlemeli metinler halinde gördük. 209 ve 210. celselerde kamu tanığı olarak dinlenen Talip Doğan Karlıbel’in resmi yazışmaları yok sayarak pişkin pişkin yalan ve iftiralarına devam etmesi üzerine 27 Ocak 2012 tarih, 214. celsede Alman Adli Mercilerinden araştırılmak üzere bir kez daha ayrıntılı bir talep metnini Mahkemenize arz ederek Karlıbel’in gerçek yüzünün ortaya çıkmasını amaçladım. Ek 3, Ek 4, Ek 5, Ek 6 doğrudan Alman Yetkili Mercilerinden istenen hususları içermekle beraber Ek 7’deki talebim ise direkt İddia Makamına sorulmak üzere Mahkemenize arz edilmiştir. Mahkemeniz 17.02.2012 tarih ve 2012/116 değişik iş kararınızın 1-B-ff nolu ara kararına İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığının takip ettiği işlem ve yöntem Mahkemenize verdiği cevap trajikomik olduğu kadar görevi savsatmak insan aklıyla adeta alay etmektir. 11 Haziran 2008 tarihinde Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’e tanık olarak ifade veren Talip Doğan Karlıbel ancak ben kesin olarak ibraz etmiş olduğum telefon görüşmelerinin Raci Oğlu Muzaffer Tekin tarafından yapıldığını kesin olarak biliyorum. Çünkü o tarihte Muzaffer Tekin’in ismi geçtiğinde Türkiye Temsilciliği aracılığıyla kendisi teyit edilmiştir. Yaklaşık 600 sayfa telefon dinleme tutanakları mevcuttur, o kayıtları da istediğiniz takdirde Federal Savcılıktan talep ederseniz elde edebilirsiniz demektedir. Ben 27 Ocak 2012 tarih, 214. celsede Mahkemeniz aracılığıyla henüz iddianameye Mahkemeye sunulmadan Savcılık Makamı tarafından Talip Doğan Karlıbel’in yukarıdaki ifadeleri araştırıldı mı? İnsan onuru ve hayatı ile ilgili böylesine önemli iddialar araştırılmadan iddianame eklerine nasıl konabilir düşüncem ile bu hususun netlik kazanmasını Mahkemenizden talep ettim. İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığından Savcı Cihan Kansız imzalı 25.04.2012 tarihli cevabi yazı kendisinin görev ve yetkisinde olan konunun Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne havale edildiğinin kanıtıdır. İlgili Savcılığın evet veya hayır olarak vereceği cevap Terörle Şube Müdürlüğünün basından topladığı magazinsel haberler iddianame eklerindeki dosyalardan elde edilen evraklar, hatta adıma faaliyet gösteren siteden elde edilen bilgilere de Mahkemeniz kayıtlarını mükerrer ve maddi olgu taşımayan evrak çöplüğüne dönüştürmüştür. 18.04.2012 tarihli Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün Şube Müdürü Ömer Köse imzalı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği yazıda Talip Doğan Karlıbel’in beyanlarıyla ilgili olarak yapılan çalışmalarda 2008/968 esas nolu iddianamesinin ek klasörlerinde yer alan belgelerde ve açık kaynaklarda şahsın ifadelerinde dayanak gösterilerek Muzaffer Tekin’in Alman İstihbaratı adına muhbirlik yaptığıyla ilgili bilgi ve belgeler ile 11.02.2003 ve 19.11.2003 tarihine ait olduğu iddia edilen telefon görüşmelerinin olduğu görülmüş olup başkaca bir bilgi ve belgeye rastlanılmamış denilmektedir. Bu bir skandaldır ama asıl skandal Cumhuriyet Savcısı Kansız’ın 25.04.2012 tarih Savcılık esas 2008 969 sayı 968 sayıyla Mahkemenize gönderdiği yazıdaki ifadelerdir. Burada İstanbul TEM Şube Müdürlüğüne yazılan talimat uyarınca TEM Şube Müdürlüğünün Başsavcılığımıza gönderdiği ilgi B sayılı yazı ve ekindeki belgeler yazımız ekinde olup. Konu ile ilgili Başsavcılığımızca yapılan başkaca bir yazışma veya evrak bulunmamaktadır denilmektedir. Mahkemenin kendisine sorduğu soruyu terörle mücadele şubesine havale eden Savcı Cihan Kansız polis beyanlarını aynen repete ederek Mahkemenize iletmiş fakat Talip Doğan Karlıbel’in atfı cürümlerini ortaya çıkaran resmi yazışmaların tamamını yok saymıştır. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün lehime olan resmi yazışmaları görmezden gelmesinin mantığını anlayabilirim. Lakin bir Cumhuriyet Savcısının bunu yapmaya hakkı yoktur. Bunu kasıtlı yapmadı ise bu davaya ne kadar yabancı olduğu ortaya çıkar ki; bunun da takip takdirini sizlere bırakıyorum. Şimdi Mahkemenize Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün ve Savcı Cihan Kansız’ın başkaca bir yazışma veya evrak bulunmamaktadır diyerek Mahkemenize göndermekten imtina ettiği resmi belgeleri arz ediyorum. Zaten ilgili makamlar zamanında bu evrakları görebilselerdi daha önceden arz ettiğim gibi Talip Doğan Karlıbel bu mahkeme huzuruna çıkarılmadan sahtecilik ve iftira suçlarından tutuklanırdı. Sayın Başkanım tarih 12.09.2007 Federal Kriminal Dairesi Bk İstanbul İrtibat Bürosu Ankara KOM Daire Başkanlığına bu resmi evrakı gönderiyor. Aşağı Saksonya Eyalet Kriminal Dairesi şimdiye kadar Muzaffer Tekin isimli bir şahıs hakkında herhangi bir tahkikat yürütülmemiştir. Türk makamlarıyla bu konuda bir yazışma yapılmamıştır. Bu evrakı Cumhuriyet Savcısı görmüyor. Sayın Heyet tarih 24. 06. 2008 İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği resmi evrak. Muzaffer Tekin isimli Tekin isimli bir şahsın herhangi bir dönemde muhbir olarak görev almadığı. Muzaffer Tekin isimli bir şahıs hakkında herhangi bir tahkikat yürütülmediği ve Türk makamları ile bu konuda bir yazışma yapılmadığı yine devamla Talip Doğan Karlıbel isimli şahısla ilgili olarak federal kriminal dairesi ilgili şubesi Karlıbel isimli şahısla 1997 yılına kadar çalışma yapıldığını ancak çalışma konularının ayrıntılarının açıklanmasına izin verilmediğini tescilli ajan evrakla takviye ediyorum. Ertuğrul Yılmaz ve Muzaffer Tekin isimli şahıslarının adının geçtiği ve 2003 yılında Almanya’da gerçekleştiği iddia edilen bir yakalama hakkında herhangi bir bilgi mevcut olmadığı bu bağlamda 110 bin Amerikan Doları tutarında bir ödülün ödenmediği. Bununla da yetinmiyorum. Her duruşmada Karlıbel’in atfı cürümlerini çürütmek için yaptığım mücadelenin yetersiz kalması üzerine 2010 tarihinde Mahkemenize bir dilekçe veriyorum. 7 Aralık 2012 tarihinde gelen Federal Hukuk Müdürlüğü Türkiye Cumhuriyeti Bern Elçiliğine Talip Doğan Karlıbel’in Mahkemenize sunduğu Savcılığımıza sunduğu evrakların sahte olduğunu belgeliyor. Yine aynı yazının ekinde Hannover Savcılığı Yöneticisi Yüksek Savcılık Yüksek Başsavcı Grasel imzalı benimle telefon görüşmesi yaptığını iddia ettiği kişiyi ve karaladığı kişiyi Yılmaz Tavukçuoğlu hakkında işleme rastlanmamıştır. Muzaffer Tekin hakkında ise teknik takip içeren bir işleme rastlanmamıştır. Eyalet Ağır Ceza Dairesi evraklar ile dava ve kişilerin eşleştirilmesi rica edilmiş Eyalet Ağır Ceza Dairesi 05.09.2011 tarihinde 20.11.2003 tarihli yazının sahte olduğunu ve Numan adında bir çalışma çalışan bulunmadığını ve 20.11.2003 tarihli şerhte belirtilen kişiler arasında bir teknik takibin yer aldığı bir işlemin bulunmadığı bildirilmiştir. Türkiye’de sorgulanan Tanık Karlıbel’in adı incelenen davaların hiçbirinde geçmemektedir. Benim görüşüme göre de başkaca bir rapora mahal yoktur diyor ve ekinde de bir rapor sunuyor. Vaktinizi almak için almamak için bunu sunmayacağım.”

Mahkeme Başkanı: “Evet toparlayın lütfen.”

Sanık Muzaffer Tekin: “Sayın, toparlıyorum Sayın Heyet hala bunun sahteci iftira attığı konusunda bir şüpheniz varsa o zaman benim bundan sonra savunma yapmamın da hiçbir anlamı kalmıyor. En son şöyle toparlıyorum. Bülent Orakoğlu’nun sorgusunda Savcı Mehmet Ali Pekgüzel Alparslan Arslan’ın zabıtlara geçmiş ifadelerini baz alarak yaptığım sorgulamamı sanığı yönlendirdiğimi ifade ederek müdahale ettiler. Ben bir hukukçu değilim. Burada birinci sınıf Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel’i örnek almış olabilirim lakin soruşturma evresinde soruşturma gizliliğine riayet etmeyen asıl örgütün yazılı ve görsel medyadaki görevlilerine Cumhuriyet Savcısı olarak hukuki yaptırım uygulansa uygulayabilselerdi zaten benim de sorgu yapmama gerek kalmazdı diye düşünüyorum. Saygılarımla.”

Mahkeme Başkanı: “Evet buyurun Fatih Bey.”

Sanık Fatih Hilmioğlu söz istedi verildi: “Sayın Başkanım Sayın Heyetinize Sayın Cumhuriyet Savcısına ve salondakilere saygılar sunarak konuşmama başlıyorum. Şimdi geçen celsede Mehmet Emin Karamehmet’in sorgusu veya tanıklığında hatırlarsınız Sayın Savcı Bey bir soru sordu. Fatih Hilmioğlu sizinle ilgili böyle söylüyor diye. Eğer Sayın Mahkemeniz benim cevabımdan yanıtımdan tatmin olmadıysa ben bunu biraz daha açıklayarak cevap vereceğim. Nasıl takdir ederseniz. Yok, bizim için sorun yok.”

Mahkeme Başkanı: “Yetersiz görüyorsanız açıklamanızı daha başka açıklama yapabilirsin buyurun.”

Sanık Fatih Hilmioğlu: “Peki, Sayın Başkanım size vermiş olduğum 2. iddianamenin 185. sayfasında işaretledim efendim Sarı Kız kod isimli darbe planı adı altında aynen şöyle diyor. İşte Özden Örnek, Aytaç Yalman, Şener Eruygur birlikte toplanmış gözüküyor anlaşıldığı kadarıyla. Diyor ki boltla yazılı olan kısım. Önce basını ele geçirmeye çalışacaktık bu nedenle ben M.Ö’yü davet edecektim. Sonra rektörlerle temas edip öğrencileri sokağa dökecektik. Sayın Başkanım Sarı Kız kod isimli darbe planının hemen altında 6 Aralık 2003 tarihi yazıyor. Bunun anlamı şu demek ki Sarı Kız darbe planının oluşturulduğu tarih bu tarihtir. Bizim Jandarma Genel Komutanlığında yediğimiz yemek 19 Eylül 2003 tarih yani Sarı Kız Darbe Planı oluşturmadan iki buçuk ay önce İddia Makamı Sarı Kız Darbe Planı oluşturulmadan iki buçuk ay önce oluştu iki buçuk ay sonra oluşturulan Sarı Kız Darbe Planı kapsamında, kapsamına soruyor bu yemeği. Halbuki daha oluşturulmamış iki buçuk ay sonra oluşturulmuş. Kapsamına sokuyor ve bizi erge… ve beni ve oradakileri bir kısmını Ergenekon terör örgütünün Sarı Kız Darbe Planı kapsamında bir yemek olarak söylüyor. Halbuki Sarı Kız Darbe Planı kapsamından sonra oluşturulduğu tarihten itibaren diyor ki. Sonra basını ele geçirecektik ben M. Ö’yü de davet edecektim. Şimdi 199. sayfaya ondan sonra bir sürü bu basınla ilgili konuşmalarını söyledikten sonra öyle anlaşılıyor ki Sayın İddia Makamı çok önemli gördüğü için değerlendirme yapıyor Sayın Başkanım. Sarı Kız Darbe Planı oluşturulduktan sonraki basınla ilgili görüştürmeler görüşmeler. Okuyorum efendim. Değerlendirme sayfa 199 yukarıda açıkça izahı yapılan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde Özden Örnek’in M. Ö. olarak kodlandırdığı Mustafa Özkan ile gerekli görüşmeleri yaptığı bu görüşmelerde İstanbul'da da İstanbul'daki siyasi gelişmeler ve Aydın Doğan’la ilgili bilgiler aldığı ayrıca basının desteğine ihtiyaçlarının olduğunu anlattığı sonrasında medya patronlarından Aydın Doğan ile görüşme yaptıkları ve kendisine gerekli mesajları verdikleri diğer taraftan da o dönemde Karamehmet grubundan ayrılan Tuncay Özkan’la görüştükleri ve İstanbul TV’yi alması konusunda gerekli desteği verdikleri bunların yanı sıra Rahmi Koç’la görüştükleri darbe planları kapsamında basının ele geçirilebilmesi için basının ele geçir darbe planı kapsamında basının ele geçirilebilmesi için geçirilebilmesi ve medyanın gerekli desteğinin alınabilmesi için diğer şüpheliler Şener Eruygur, Levent Ersöz, Hasan Atilla Uğur’un da gerekli çalışmaları yaptıkları. Bu kapsamda Tuncay Özkan'ın tekrar Karamehmet grubunda çalışması için Mehmet Emin Karamehmet ile görüştükleri bu görüşmeyi kayda aldıkları ve taleplerinin Şener Eruygur’dan geldiğini söyleyerek baskı uyguladıkları, daha sonra da bu kapsamda yine Cem Uzan’la görüştükleri. Şimdi, ben İddia Makamına diyorum ki siz henüz Cumhur Sarı Kız Darbe Planı oluşturulmadan bizim Şener Eruygur’la YÖK Yasa Tasarısı kapsamındaki görüşmemizi siz Sarı Kız Darbe Planı kapsamına sokuyorsunuz. Henüz daha oluşturulmamış ama Sarı Kız Darbe Planı oluşturulduğu tarihten sonra basınla olan görüşmelere işte efendim kim Mustafa Özkan, Aydın Doğan, Rahmi Koç, Mehmet Emin Karamehmet iddianamenin mantığına göre bunların da sanık olması gerekir diyor. Bunların da sanı… dediğim bu ama İddia Makamı benim bu lafımı alıyor. Tanığa diyor ki Fatih Hilmioğlu sizin hakkınızda böyle böyle diyor. Sayın Başkanım bunu kabul edilemez buluyorum. Bu birinci söyleyeceğim. Ben şimdi şeyime başlıyorum efendim. Devam edelim. Sayın Başkanım 22 Eylül 2010 tarihinde yani tutuklandıktan on sekiz buçuk ay sonra demokrasi gereği demokratik hukuk gereği herhalde 2010 tarihinde yapmış olduğum savunmamda 3 iddianamede toplam 202 sanık olduğunu ve benim bunlardan 20 kişiyi tanıdığımı bu 20 kişinin büyük çoğunluğunu üniversiteye konferans vermek üzere davet etmiş olmam nedeniyle tanıdığımı ifade etmiştim. Tanıdığım 20 kişiden sadece 6’sı ile ilişkilerimde süreklilik olduğunu sürekli ilişkim olan 6 kişiden Sayın Başkanım 5’iyle Kemal Gürüz Kemal Alemdaroğlu, Haberal, Bernay, Yurtkuran ile rektörlük yapmış olmam nedeniyle doğal olarak tanıdığımı biriyle Mehmet Şener Eruygur ile 2006 ile 2008 yılları arasında ADD Genel Merkez Yönetim Kurulunda birlikte görev yapmış olmamız nedeniyle çok seyrek olsa da ilişkim olduğunu ifade etmiştim. Şimdi Sayın Başkanım bir sürü davalar birleşti. Davamız ile birleştirilen diğer dosyalardaki toplam 50’nin üzerindeki sanıklardan sadece Hasan Iğsız’ı Malatya’da 2. Ordu Komutanlığı yapmış olması nedeniyle tanıyorum. Şimdi Sayın Başkanım bu Hasan Iğsız’ın çapraz sorgusunda İddia Makamı birtakım sorular soruyor Hasan Iğsız’a Sayın Başkanım tarihi 17.10.2011 Sayın Pekgüzel soruyor. Fatih Hilmioğlu ile herhangi bir irtibatınız var mı? Cevapları okumuyorum sadece soruları okuyorum. Ortak bir faaliyetiniz oldu mu? Rektörlük dışında kendisiyle özel bir irtibatınız oldu mu? Geceleyin sizi arayabilir mi bu şahıs? Ne demekse bilmiyorum. Geceleyin dahi sizi arayabilir mi aranızda böyle bir samimiyet var mıdır? Aranızdaki samimiyetin derecesi nedir diye soruyorum? Herhangi bir resmi görevli olarak mı yoksa ilişkileriniz o da bu davanın sanığı örgütsel irtibatlar açısından önemli örgütsel. Demek ki bu soruları Sayın Pekgüzel örgütsel irtibatlar açısından soruyor. Ondan sonra evet sadece rektör ordu komutanı ilişkisi onun dışında geceleyin dahi sizi arayabilecek bir samimiyet var mı onu öğrenmek istiyorum ve Sayın Başkan siz olarak siz soruyorsunuz. İnönü Üniversitesine bağlı seminerler toplantılar yapılıyor. O toplantılara katıldınız mı öyle iddialar var. Mahkeme Başkanı yine siz, yani o toplantıya bir iki defa Şener Eruygur gelmiş üniversiteye orada bir karşılaşmanız oldu mu? Hayır, kendilerinin ziyaretleri oldu o da doğaldır diyor. Şimdi Sayın Başkanım Sayın Pekgüzel diyor ki örgütsel bağ arıyoruz diyor. Tabi bu davanın ben hukukçu değilim benim açımdan ipin ucu kaçmış vaziyette 17 tane iddianame birleşti birden bire ne olduğunu anlamadım İddia Makamı bu davanın özü 2003, 2004 darbe girişimidir dedi. Şimdi 2008, 2009’daki olaylar araştırılıyor ama ne olduğunu bilmiyorum. Şimdi efendim madem Hasan Iğsız soruldu ben biraz daha geniş buna cevap vermek istiyorum. Bir ilerler misiniz? Bu Sayın Başkanım bu slaytı daha önce göstermiştim size. Birinci, ikinci, üçüncü iddianamede toplam 202 kişi içerisinde tanıdığım toplam 20 kişi not şunu ekledim son eklenen iddianamedeki sanıklardan sadece Hasan Iğsız’ı tanıyorum. 50’nin üzerinde sanıyorum sanık eklendi 256 mı ne oldu gazetelerde yazıyor? Devam edelim. Sayın Başkanım rektörlük dönemimde 2000, 2008 arası 2. Ordu Komutanlığı yapılan kişiler şunlardır. Edip Başer 2000, 2002 Fevzi Türkeri, Şükrü Sarıışık, Hasan Iğsız bunlar hep ikişer yıl arayla ikişer yılla şeylerle yapılıyor. Bütün ordu komutanları ile resmi protokol ilişkilerimin dışında üniversiteye ve hastalara hizmet açısından yardımlarını talep için pek çok görüşmelerim olmuştur. Bir değil Sayın Başkanım pek çok görüşmelerim olmuştur. Şimdi örnek vereceğim. Örneğin Sayın Başkanım Sayın Başkanım dikkatinizi istirham ediyorum. Örneğin Edip Başer zamanında 2. Ordu tarafından üniversitemizin üç buçuk kilometre uzunluğunda iç yolların asfaltlanması yapılmıştır. Yine üniversite kampusuna 200 bin ağaç dikiminde 2. Ordunun büyük yardımları olmuştur. Şimdi birinci maddeye tekrar dönüyorum. Şu üç buçuk kilometre (1 kelime anlaşılamadı) hayır hayır aynı slayt. Sayın Başkanım şurada ben sadece üniversiteden 200 milyar Lira para harcadım. Bitün ve mıcır parası yani asfaltı. Gerisini hep 2. Ordu yaptı. Devam edelim. Bakınız Sayın Başkanım arkadaki kamyon askeri kamyon. Öndeki o asfalt döşeme makinesi askeri makine çalışanların hepsi askerler ben 5 trilyonluk yatırımı ellerinde kendilerinin bulunması nedeniyle 200 milyar liraya yaptırdım. İlişki bu, ha ilişkiniz var mı diyorsunuz. Evet, terör, terör ilişkisiyle buyurun terör ilişkisi bu. Devam edelim. Ağaçlandırma Sayın Başkanım bu da Edip Başer zamanında zaten en fazla yoğun ilişkimiz Edip Başer zamanında oldu. Çünkü ben göreve başlamakla birlikte o da göreve başladı. Dolayısıyla en fazla üniversitenin hani ne denir fiziki yapılanması için ihtiyacım olduğu dönem de o dönemdi. Bakın 2. Ordunun katkısıyla ağaçlandırma devam edelim. 2. Ordu Komutanı Şükrü Sarıışık zamanında ise Malatya’da 50 yıldır bulunan ancak 2005 yılında feshedilen sanıyorum 2005 yılında 400 dönüm arazi üzerinde Malatya’ya da 10 kilometre mesafede üzerinde konuşlanmış alayın yani bir alay var. Arazisi ve üzerindeki tüm binaları müştemilatı üniversiteye devri başlatılmış ve devir işlemi Hasan Iğsız döneminde sonuçlandırılmıştır. Sayın Başkanım bu da girişi görüyorsunuz bakınız resimde 400 dönümlük arazi ve oraya derhal 1000, 1500 civarında meslek yüksek okulu öğrencilerini yani 2 yıllık ön lisans öğrencilerini taşıdım. Devam edelim. 2. Ordu Komutanı Hasan Iğsız zamanında 6, 7 kez karaciğer nakilleri için başka illerde gerçekleşen beyin ölümleri nedeniyle o illere o illere karaciğerlerin alınması ve tekrar Malatya’ya getirilmesi için acilen uçak ve Helikopter temin edilmiştir. Devam edelim. Şimdi karaciğer nakliyle ilgili bazı şeyler slaytlar gösteriyorum. Devam edelim. Bunlar hep yerel haberler. Bu da bakın bir geri bir geri bu da Tunus’tan gelen bir haber. Bir geri efenim. Ha bir ileri bir ileri bir ileri. Bu da Tunuslu bir hastaya geldi karaciğer nakli yapıldı. Devam edelim. Bu da yine karaciğer nakliyle ilgili bir şey devam edelim. Bu da karaciğer nakliyle bir başka karaciğer nakil hastası bu da bir başka karaciğer nakil hastası devam edelim. Bakın Sayın Başkanım 26 Mart 2008 2. Ordu Komutanı Hasan Iğsız görevde 2. Ordu yine devrede manşet bu yani 2. Ordudan ben 6, 7 defa uçak istedim şey istedim helikopter istedim. Devam edelim. Bakınız bir karaciğer nakli daha. Helikopter bir, bir daha devam edelim. Bakın burada da Sayın Başkanım Hasan Iğsız diye yazıyor orada. Burada 5 yaşındaki bir çocuk. Devam edelim. Bu konu Haber Türk’te de haber oldu Sayın Başkanım. Bakınız Haber Türk’te işte müthiş tıp operasyonu 5 yaşındaki çocuk devam edelim yine aynı şekilde bakın altta da asker devreye girdi organ nakli gerçekleşti. Devam edelim o zamanki ordu komutanının da resmini gösterdi Haber Türk devam edelim 2 can kurtuldu. Şimdi Sayın Başkanım şu gördüğünüz çocuk Hasan Iğsız’ın telefon açtım ben tabi Hasan Iğsız’a telefon açmıyorum. Hasan Iğsız’ın kurmay başkanı tümgenerale telefon açıyorum. Haa diyor ki şimdi İddia Makamı gece 12’de falan mı arayabilir? Gece 12’de falan aramadım. Ama gece 12 mi olur? 1 mi olur? 2 mi olur? 3 mü olur? Kurmay başkanını aradım. Kurmay başkanı deseydi ki o da muhtemelen ordu komutanını aradı. Ordu komutanı Ankara'dan uçak getirtti çünkü nedir o? Malatya’daki uçakların hepsi savaş uçağı olduğu için Ankara'dan uçak getirtti. Bizim ekibi aldı Sakarya’ya ve Samsun’a beyin ölümü neredeyse oradan ekip şeyi aldılar getirdiler. Şimdi Sayın Başkanım şu çocuk akut karaciğer yetmezliği 5 yaşında bir çocuk bu çocuğun hayatı kurtarıldı. Hasan Iğsız sayesinde ola ki kurmay başkanı bana deseydi ki ben ordu komutanını uyandırmamam ben direkt ordu komutanını arardım. Ordu komutanı ben bir şey yapamam deseydi kara kuvvetleri hava kuvvetleri deniz kuvvetleri Genelkurmayı aramaktan zerre kadar çekinmezdim. Cumhurbaşkanı Başbakan sizin uçak kaldırma yetkiniz olsa sizleri de arardım hiçbir şüpheniz olmasın. Sayın Başkanım bu dava sürecinde gazetelere yansıyan bilgiye göre 8 tane insan ölmüş pek çok insan kanser oldu bir sürü insanın da tedavisi hasta ve tedavisi doğru düzgün yapılamıyor. Şu 5 yaşındaki çocuğun hayatının kurtarılmasının Sayın Mahkemeniz için şu dava sürecinde sağlık açısından yaşananlara bakınca ne ifade ettiğini gerçek gerçekten bilmiyorum. Ama 5 yaşındaki bir çocuğun hayatını kurtarmak benim için yaşamın ta kendisidir, muhtemel ki, Hasan Iğsız için de aynı şeyi ifade ediyordu. Devam edelim bir geri, Sayın Başkanım bir ileri Sayın Başkanım terörist dediğiniz nedir? Örnek PKK. PKK bebek öldüren bir terör örgütü değil midir, PKK terör örgütü 5 yaşındaki çocuğun hayatını kurtarmak için devreye girer mi, uçak kaldırır mı, böyle bir şey olabilir mi? Artı nedir terör örgütü Hizbullah, domuz bağı. Domuz bağıyla diri diri insanları mezara gönderen bir terör örgütü zihniyetiyle, terör örgütü anlayışıyla 5 yaşındaki bir çocuğun hayatı için uçak kaldıran, uçak kaldırması için telefon açan zihniyet aynı kefeye nasıl konur Sayın Başkanım ya. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır, normal insan mantığına aykırıdır. Böyle bir şey olamaz Sayın Başkanım. Devam edelim. Bu da Sayın Hasan Iğsız’a teşekkür mektubum bu karaciğer nakli ile Türkiye’de 4. kez oldu Sayın Başkanım, bir karaciğer nakli iki kişiye takıldı, karaciğerin küçük parçası o küçük çocuğa takıldı, büyük parçası da büyük çocuğa takıldı. Hasan Iğsız daha sonra geldi bu çocuğu da ziyaret etti, pahalı hediyeler falan filan getirdi bu çocuğa. Bunların hepsine eğer terör ilişkisi diyorsanız keşke Türkiye’nin hepsi terörist olsa Sayın Başkanım. Devam edelim Sayın Başkanım iddianamelerin esasına geliyorum hakkımda 22 tane suçlama olduğunu daha önce zatıalinize söylemiştim mahkemenize de sunmuştum ama bir tanesinin iki alt başlığı vardı onu da açtım 23 tane, şu anda 23 tane ben size hakkımdaki iddianame şeyleri suçlamaları sunuyorum. Bunları okumayacağım devam edelim, devam edelim 23 tane. Sayın Başkanım bu suçlamaları 3 ayrı gruba ayırdım. 1. grup hiçbir şekilde vuku bulmayan iddialar. 2. grup vuku bulmuş olsa bile benimle hiçbir ilişkisi olmayan il…”

Mahkeme Başkanı: “Fatih Bey toparlayın ilave sürenizi kullanıyorsunuz.”

Sanık Fatih Hilmioğlu: “Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Fatih Hilmioğlu: “Şimdi bırakayım istiyorsanız.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun tamamlayın biraz tolerans süreniz var.”

Sanık Fatih Hilmioğlu: “3. grup vuku bulmuş olsa bile benimle hiçbir ilişkisi olmayan iddialar. 3. vuku bulmuş olmasına rağmen yanlış yorumlanan iddialar. Devam edelim hiçbir şekilde vuku bulmayan 15 iddia. Devam edelim yanlış yazılmış 9 iddia Sayın Başkanım hiçbir şekilde vuku bulmayan 9 iddia. Devam edelim okumuyorum vuku bulmuş olsa bile benimle ilişkisi olmayan 6 iddia. Devam edelim. Bunlar da bunlar okumuyorum devam edelim yani 23 suçlamanın 15’i Sayın Başkanım yani yarıdan fazlası ya hiçbir şekilde vuku bulmamıştır veya vuku bulmuşsa bile benimle bir ilişkisi olmayan olaylardır. Bu sayısal tespit bile iddianamede yer alan şahsıma yönelik diğer iddialarında gerçekdışı olduğunu yani suçsuz olduğumun ispatı açısından inandırıcı değil midir? Ve aynısından şahsıma yönelik diğer iddialarında doğruluğu ile ilgili bir şüphe yaratması gerekmez mi? Gidelim ileri Sayın Başkanım vuku bulmasına rağmen yanlış yorumlanan da 8 iddia var, gidelim ileri hiçbir şekilde vuku bulmayan 9 iddia, iddianamede yer alıyor. 1. iddia şüphelinin Cumhuriyet Çalışma Grubu tarafından planlanan darbe çalışmaları kapsamında İnönü Üniversitesi’nde yaptığı faaliyet ve karşılaştığı sorunlar ile ilgili düzenli bilgiler verdiği diye gidiyor. 1, böyle bir olay hiçbir zaman vuku bulmamıştır, iddianamede de buna yönelik tek bir delil yoktur çapraz sorguda da buna yönelik tek bir soru sorulmamıştır. Gidelim 2. iddia Cumhuriyet Mitinglerine katılımı arttırmak amacıyla İnönü Üniversitesinde okuyan öğrenciler üzerinde baskı kurmak amacıyla mitinge katılmayanların öğrencilerin kimlikleri tespit edilmiştir iddiası. Cevap böyle bir olay kesinlikle vuku bulmamıştır, böylesine hem akılsız, hem de 18 bin öğrencinin eğitim gördüğü bir üniversitede uygulanması açısından olanaksız bir iddianın, iddianamedeki ifadesiyle tespit edildiğine dair iddianamede tek bir delil yoktur. Gidelim, 3. iddia şüpheli Fatih Hilmioğlu’nun güvenilir 6 rektör arasında sayıldığı ve darbe çalışmalarının şüphelinin de içinde yer aldığı 6 rektöre anlatıldığı ve uygulanan planlar çerçevesinde kendisine verilen görevleri yerine getirdiği, 1, cevap böyle bir olay hiçbir zaman vuku bulmamıştır bu iddiayla ilgili iddianamede tek bir delil yoktur, çapraz sorguda da buna yönelik tek bir soru sorulmamıştır hiçbir somut delile dayanmayan tümüyle afaki bir suçlamadır. Devam edelim 4. iddia tanık sıfatı ile ifadesine başvurulan Kaşif Nevzat Tarhan’ın emekli Jandarma Genel Komutanı Eruygur’un görevdeyken sık sık üniversiteye geldiği ve benimle ilgili fişlemeler yaptığı akıl mantık dışı iddialar. 1, böyle bir olay vuku bulmamıştır, cevap veriyorum Şener Eruygur görevdeyken hiçbir zaman üniversiteye gelmemiştir. Devam edelim 5. iddia ayrıca Şener Eruygur’dan ele geçirilen 6 nolu CD içerisinde yer alan randevu defterinin 2003 Eylül ve 2004 Ocak aylarına ait kısımlarında 2 kez şüpheli Hilmioğlu ile makamında görüşme yaptığı anlaşılmıştır iddiası. Cevap, savunmamda Şener Eruygur görevdeyken bir kez makamında nezaket ziyareti yaptığımı ifade etmiştim, makamında. Mahkemenizin talebiyle Jandarma Genel Komutanlığından gelen cevabi yazıda benim Şener Eruygur’la makamında sadece bir kez görüştüğüm teyit edilmiştir, eğer Şener Eruygur ile rektörlerin görüşmesi suç ise bir sonraki sayfadaki şahısların sanık olması gerekir devam edelim, buyurun Sayın Başkanım Şener Eruygur 10 tane görüşme yapmış rektörlerle Eylül, Kasım ayları içerisinde hepsinin o zaman sanık olması lazım. Devam edelim okumuyorum 6. iddia bitiyor Sayın Başkanım, iki tane daha.”

Mahkeme Başkanı: “Tamamlayın.”

Sanık Fatih Hilmioğlu: “6. sadece bu bölümü bitiriyorum, rektörlük seçimlerine müdahale ettiğim iddiası yani bunlar hiçbir şekilde vuku bulmayan 9 iddiadan bahsediyorum. Rektörlük seçimlerine müdahale ettiğim iddiası yine örgütün üniversite yönetimlerini ele geçirme stratejilerine uygun olarak şüphelinin örgüt üyeleri Gürüz, Bernay, Alemdaroğlu, Yurtkuran ile irtibatlı olarak, rektörlük seçimlerine müdahale ettikleri ve örgütün kullanabileceği kişilerin seçilmelerini sağlamak amacıyla diğer rektör adayları hakkında asılsız iddialarla bu kişileri karalamaya çalıştıklar anlaşılmıştır iddiası. Cevap veriyorum bu iddianın kaynağı iddianamede yer alan Kemal Gürüz ile Ferit Bernay ile telefon görüşmeleridir. Bu telefon görüşmeleri YÖK’e üye seçimleriyle ilgili olup seçimlerin doğasından kaynaklanan kulis çalışmalarıdır, rektör seçimleriyle bir ilgisi yoktur, çapraz sorguda da buna yönelik tek bir soru sorulmamıştır devam edelim. Şüphelinin 7. iddia şüphelinin, Mehmet Şener Eruygur, Mustafa Abbas Yurtkuran, Bernay, Alemdaroğlu, Tunçer Kılınç, Mustafa Balbay ile örgütsel irtibatının bulunduğu görülmüştür iddiası, neye dayanarak görülmüştür delil yok ama görülmüştür diye yaz… hiçbir somut delil yok, çapraz sorguda buna yönelik tek bir soru sorulmamıştır Tunçer Kılınç’ı da bir defa rektörlerle YÖK’te yasa tasarısıyla için gittiğimizde görüştük, bir defada bir ödül teröründe görüş… onun dışında bir görüş… 8. ve Sayın Başkanım son yani bu bölüm için son zaman olmadığı için ayrıca şüphelinin terör örgütünün talimatı ile o dönemde iktidarda bulunan siyasal partinin yüzde 95 oy ile dahi iktidara gelemeyeceğini, iktidara geldiği takdirde onurluca inmeleri gerektiğini, aksi takdirde onursuzca iktidardan indirileceklerini kamuoyuna duyurarak, bu siyasi partinin askeri müdahale ile iktidara gelmesinin engelleneceği intibaı uyandırmaya böylece ülkede kaos ortamı oluşturmaya çalıştığı anlaşılmıştır iddiası Sayın Başkanım mahkemeniz tarafından Malatya Emniyetinden getirilen konuşmamın CD’si Naip Hakim tarafından incelenmiş ve konuşmamda yüzde 95 oy ile dahi iktidara gelemeyeceği şeklinde bir ifademin olmadığı görülmüştür. Zaten bu i… böyle bir iddianın mantığı yoktur zaten yüzde 35’le iktidarda olan bir partiye yüzde 95’le gelsin iktidar olamazsın denir mi, böyle bir şey olabilir mi. Bir sonraki galiba son bu Sayın Başkanım. Yukarıda belirtilen ve şüpheli Mehmet Haberal tarafından gönderildiği değerlendirilen elektronik posta içeriği değerlendirildiğinde, şüphelinin örgüt yöneticisi Mehmet Haberal’ın talimatıyla rektörlüğünü yaptığı üniversitede kadrolaşmaya gittiği tespit edilmiştir iddiası. 1, böyle bir elektronik posta almadım, 2, kaldı ki, almış olsam bile bu mesajın içeriğinde bir suç unsuru yoktur. 3, iddianameye göre Mehmet Haberal’la yani 8 yıl beraber rektörlük yaptık Mehmet Haberal’la örgütsel bir ilişki içinde olduğum iddiasının tek delili sadece bir tane hayali e-posta imiş Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Evet tamamlayın.”

Sanık Fatih Hilmioğlu: “Sayın Başkanım tamam bitti sadece şunu söyleyeceğim daha var bunları da yazılı olarak size takdim ediyorum şu şekilde size Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Buyurun Oğuz Bey.”

Sanık Fatih Hilmioğlu: “Teşekkür ederim.”

Sanık Oğuz Bulut söz istedi verildi: “Sayın Başkanım, Sayın Üyeler Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. Sayın Başkanım 2008 yılının Kasım ayında sanıklardan İbrahim Şahin’le ilgili yapılan bir fiziki takipte yine tutuksuz sanıklardan Ersin Gönenci’yle İbrahim Şahin arasında geçen telefon görüşmesi ve mesajlarda Sivas’ta yaşayan Ermeni asıllı Minas Durmaz Güler isimli şahsın isminin geçtiği ve Ersin Gönenci tarafından da bu kişinin adresinin İbrahim Şahin’e mesajla iletildiği teknik takibe takılmıştır. Bu konuyla ilgili yapılan soruşturmada bu mesajlaşma ve telefon görüşmelerinden bu şahsa suikast yapılacağı değerlendirilmiş teknik takibi yapanlar tarafından ve soruşturma genişletilerek benimde aralarında bulunduğum 22 kişi Sivas’ta gözaltına alınmıştır. Bu 22 kişiden 2 kişi Sivas’tan tutuklandık 42 aydır da bundan dolayı tutuklu olarak yargılanmaktayım. Aynı soruşturma kapsamında daha sonra devam eden soruşturmada yine Sivas’ta Garip İrfan Torun ve Bekir Çelik isimli tutuksuz sanıklar hakkında da soruşturma başlatılmış dava açılmış ve davada huzurdaki yargılamayla birleştirilmiştir. Bu sanıkların ifadeleri de tutuksuz 2 sanığın Bekir Çelik ve Garip İrfan Torun bu sanıkların ifadeleri bu aybaşında huzurda tamamlandı. Bundan sonraki süreçte bu konuyla ilgili benim de suçlandığım konuyla ilgili ifadesi alınacak, sorgusu yapılacak sanık kalmamıştır. Ayrıca bu hususla ilgili dinlenecek benimle ilgili de ismimin geçeceği hiçbir tanık ifadesi de bulunmamaktadır. Bütün tutuksuz sanıkların da ifadelerinin sorgularının tamamlanmış olmasından dolayı yargılamanın geldiği bu aşama dolayısıyla hem tahliyemi talep etmek istiyorum hem de gerekç… arz edeceğim gerekçelerle dosyamın tefrik edilmesini mahal mahkemesi olarak da Sivas’taki yetkili mahkemeye gönderilmesini talep edeceğim. Sayın Başkanım bunların gerekçelerini huzurda sorgu ve savunmamda çok detaylı olarak anlattım burada vakit kısıtlı olduğu için tekrar uzun uzun anlatmayacağım müsaadenizle çok kısa bir şekilde, özet bir şekilde gerekçemi arz etmek istiyorum. İlişkilendirildiğim iddiayla ilgili olarak İbrahim Şahin, Ersin Gönenci, Bekir Çelik ve Garip İrfan Torun’la irtibatlı olduğum bunlarla örgütsel irtibatım olduğu iddianamede iddia edilmiştir. Bu kişilerle olan irtibatımı çok kısa olarak özetliyorum Sayın Başkanım. Sanık İbrahim Şahin’le olan irtibatım 2001, 2006 yıllarında Sivas’ta ülkü ocakları il başkanlığı yaptığım dönemde İbrahim Şahin’in akraba ve arkadaşlarını ziyarete gelmesi esnasında bir yemek vesilesiyle tanıştık ve daha sonra da Sivas’a geldiği dönemlerde gerek ülkü ocaklarına ziyarete gelmesi gerekse de dışarıda başka yerlerde görüşmemiz dolayısıyla bir tanışıklığımız var. 2006 yılında ülkü ocakları başkanlığından ayrıldıktan sonra tutuklandığımız güne kadar üç, üç buçuk yıl boyunca yüz yüze hiçbir şekilde bir görüşmemiz olmadı, sadece özel günlerde, dini bayramlarda, kandillerde mesajlaşmamız ve hal hatır telefonlarımız olmuştur, bunlar da abartılı bir sayıda değildir. Yine tutuksuz sanıklardan Ersin Gönenci ile ülkü ocakları başkanlığı yaptığım dönemde ocağa gelip gitmesinden dolayı tanıdığım bir kişidir. 2005 yılından sonra yüz yüze bir görüşmemiz yoktur. Onunla da telefon görüşmemiz veyahut da mesajımız 2005’ten tutuklandığımız güne kadar 4 yıllık süreçte aynı şekilde özel günlerde veyahut da hal hatır sormak için telefonla görüşmemiz olmuştur. Onun haricinde yüz yüze hiç görüşmedik. Bekir Çelik tutuksuz sanıklardan, bu kişiyle 2001 yılında benden önceki Sivas ülkü ocakları başkanıydı. 2001 yılında kendisi görevden alındı ben ülkü ocakları başkanı oldum. Aramızda bu sebepten dolayı bir çekişme olmuştu. 2001 yılının Şubat ayından sonra tutuklandığım güne kadar ben kendisini 8, 9 yıl boyunca ne yüz yüze ne telefonla hiç görmedim bu kişiyle de irtibatlandırılıyorum. Son olarak da yine tutuksuz sanıklardan bu aybaşında ifadesi alınan Garip İrfan Torun bununla benim bir irtibatım ilgim yoktur. Kendisini sadece İbrahim Şahin’in yanında görmüşlüğüm vardır, İbrahim Şahin’le birlikte ülkü ocaklarına geldiklerinde tanıdım. Onun dışında bir irtibatım, telefon görüşmem, yüz yüze görüşmem yoktur hatırladığım kadarıyla da 2005’ten sonra hiçbir görüşmem olmadı kendisiyle. İlişkilendirildiğim örgütsel irtibat olarak ilişkilendirildiğim kişiler bunlar ve ilişkilerim de bunlar Sayın Başkanım. Ben bu davaya yargılama konusu davaya Ermeni asıllı Minas Durmaz Güler’e suikast yapılacağı iddiasıyla dahil edildim. Buna ilişkin iddianamede hakkımda hazırlanan iddianamede beni bu konuyla ilişkilendirilen yarım sayfalık delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi bölümünde 5 paragraftan oluşan bir deliller bölümü var Sayın Başkanım. Bunu Sayın Mahkemenize sorgu ve savunmamda detaylarıyla arz ettim, tekrar kısa bir şekilde bu delilleri de arz etmek istiyorum çünkü bu delillerin hiçbirinin benimle bir ilgisi yoktur. 1. paragrafta bir fiziki takipten bahsedilerek tutuklanmadan 2 ay önce İbrahim Şahin ve Ersin Gönenci’yle birlikte fiziki takipte görüldüğüm yazıyor. Arz ettiğim gibi böyle bir fiziki takip olması mümkün değil çünkü üç, üç buçuk yıldır her ikisiyle de yüz yüze hiçbir görüşmem olmadı bu husus sadece ilk sorgumu yapan sorgu hakimliğinde Sayın Hakim Ömer Diken’in Oğuzhan Sağıroğlu ve Oğuz Bulut isimlerini fiziki takip tutanağında karıştırarak tutanaklara Oğuz Bulut olarak geçirmesi duruşma bittikten sonra yapılan hatayı fark edip tekrar bizi çağırıp fiziki takipte ismi geçen Oğuz Bulut değil, Oğuzhan Sağıroğlu ben hata yapmışım onu düzeltiyorum tutanaklardan dedi. Fakat düzeltmemiş iddianameye de o şekilde geçmiştir daha önce arz ettim bütün fiziki takip tutanakları buradadır polisin İbrahim Şahin ve Ersin Gönenci’yle birlikte görüldüğüme dair hiçbir fiziki takip bulunmamaktadır. Yine Sivas’ta Emniyet Müdürlüğünde bu soruşturma kapsamında Minas Durmaz Güler’in ifadesi alınmış kendisinin ifadesi esnasında Sivas Emniyetinde sorulan soruda benim ismimden bahsedilmemiş kendisine Darende doğumlu Ersin Gönenci isimli şahıs tarafından silahlı eylem gerçekleştirileceği yönünde bilgiler alındığı, bu hususla ilgili bilgisinin olup olmadığı sorulmuştur. Bu soruda göstermektedir ki, soruşturmanın ilk aşamasında da yani bu soruşturmayı asıl yürüten Sivas Emniyetinde de benimle ilgili bir bilgi bulunmamaktadır, İstanbul’a geldikten sonra Savcılıkta bu şekilde bir ilişkilendirme olmuştur. Yine delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi bölümünde 2. paragrafta Ersin Gönenci’yle İbrahim Şahin arasında geçen bir telefon görüşmesinden bahsediliyor. Bu görüşmede de iş içinde hazır başkanım her şeyi bekliyoruz ermininizdeyiz bir emriniz olursa buralardayız şeklinde konuşarak böylece her türlü iş ve emri Oğuz Bulut ile birlikte yerine getirmeye hazır olduğunu bildirdiği saptanmıştır deniyor. Bu görüşmenin ses kaydını daha önce huzurda defalarca CD’de dinletmiştik ayrıca iletişim tespit tutanağı da buradadır. Bu görüşmede kesinlikle benim ismim geçmiyor bu görüşmeden hiçbir şekilde bilgi sahibi değilim burada yalnızca Osman isimli bir kişiden bahsedilmektedir. Eğer Osman’la Oğuz ismi karıştırıldıysa onu bilmiyorum, onun dışında hiçbir şekilde burada benim ismim geçmemektedir. 3. paragrafta da Ersin Gönenci’nin İbrahim Şahin’e Ermeni asıllı vatandaşın adresini göndermesi yazılmıştır arz ettim bu konuyla ilgili hiçbir bilgim yoktur ne amaçla adresini vermişlerdir bilmiyorum. 4. paragrafta da Fatma Cengiz isimli şahıstan ele geçirildiği iddia edilen bir CD’de Sivas’ta yaşayan Minas Durmaz Güler’in de isminin olduğu Agos Gazetesi abonelerinin bilgilerinin yer aldığı bir CD ele geçirildiği yazılmıştır. Bu CD’yle ilgili de hiçbir bilgim yoktur Fatma Cengiz’i isim olarak da hiç duymadım yüz yüze de kendisiyle hiçbir tanışıklığım yoktur. Delillerin değerlendirilmesi bölümünün son paragrafından bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde Oğuz Bulut’un örgüt üyesi olduğu değerlendirilmiştir şeklinde bir ifade vardır. Arz ettiğim üzere bunların hiçbiri gerçek olmayan şeyler olduğu için birlikte değerlendirilmesi de mümkün değildir. O şekilde de örgüt üyeliğime delil olarak gösterilen aleyhimde delil olarak gösterilen bütün hususlar ilerleyen süreçte, yargılama sürecinde en son alınan sanık ifadeleriyle de lehime delil durumu değişmiştir. Bu sebeple de dosyamın tefrik edilmesi gerektiğini düşünmekteyim Sayın Başkanım. Hakkımdaki bir diğer suçlama konusu da patlayıcı madde bulundurma konusudur. Bunu da yine sorgumda detaylı olarak arz ettim. 2 adet el bombası kapsülünü boş olduğunu düşünerek süs amaçlı bulundurmuştum. Evimde yapılan aramada bu ele geçirildi. Bunu bulundurma kastım amacım kesinlikle kullanmak ve başka bir amaçla kullanmak vesaire değildir sadece boş olduğunu düşünerek kapsülüne süs olarak bulundurmak istemiştim, başka bir kastım yoktur. Bundan dolayı da 42 aydır tutuklu olarak yargılanıyorum, gelinen süreçte dosyamın tefrik edilmesini ve tahliyeme karar verilmesini talep ediyorum.”

Saatin 10:49 olduğu görüldü.

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu sırada tutuklu sanık Ulaş Özel’in cezaevinden getirildiği görüldü.

Bağsız olarak huzurdaki yerine alındı.

Ayrıca bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Zeynep Küçük’ün geldiği görüldü.

Huzurdaki yerine alındı.

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Mehmet Otuzbiroğlu söz istedi verildi: “Sayın Başkan talep konuşmama geçmeden önce salonda bulunanları saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan öncelikle bugüne nasıl geldiğimizi hatırlatmak, hatırlatmakta fayda görüyorum. Ben Genelkurmay MEBS Başkanıyken 16 Şubat 2009 günü Genelkurmay Harekat Başkanlığınca hazırlanan ve bilgi destek faaliyeti icra etmek üzere açılması planlanan internet siteleri konulu bir andıç koordine parafı alınmak için bana arz edilmişti. Tamamen göreve yönelik, hiçbir cümlesi suç unsuru taşımayan, onaylanması halinde yapılması planlanan bir faaliyeti içeren ve bana bilgi için arz edilen bu andıca koordine parafı atmakla terör örgütü ara yöneticisi olmakla suçlandım. Üstelik bu andıcın yürürlüğe girmesi için gereken uygulama emrinin yazılmamış olduğu, internet sitelerinin yayına başlamamış olduğu, hatta mevcut sitelerin yayınlarına son verilmiş olduğu sanıklar tarafından tekrar tekrar ortaya konuldu. Yani icra edilmesi planlanmış ancak uygulamaya geçilmemiş bir faaliyetin bilgime sunulması ve haberdar olmam dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle yargılanıyorum. Ben 17 Ağustos 2011 tarihinde internet andıcı davasından Beşiktaş’ta 13. Ağır Ceza Mahkemesinde tutuklandığımda 11 Şubat 2011 tarihinden beri Balyoz davasından tutukluydum. 6 aydır tutuklu olduğum sırada internet andıcı davasında tensip zaptıyla hakkımda yakama emri düzenlendi. Yakalama emrinin hukuka aykırılığı nedeniyle Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna başvuruda bulundum. Cevap şu şekilde geldi, özetle Hakimlerin yargı yetisi ve takdiri kapsamında kalan hususlara ilişkin olduğu ve zaten tutuklu olduğum için Mahkemenin bu kararı nedeniyle zarar görmediğim gerekçe gösterilerek şikayetim reddedildi. Ben diyorum ki yakalama kararının Anayasamızın 138. maddesine, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar kanununun 4. maddesine ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununun 98, 176 ve 247. maddelerine açıkça olması nedeniyle şikayette bulunuyorum. Cevap diyor ki, zaten tutuklu olduğun için yakalama kararı herhangi bir mağduriyetine sebep olmaz, nasıl bu neticeye ulaşıyorsunuz. Basından, internette ismimin çarşaf çarşaf yazılması beni yeterli derecede mağdur etmez mi? Bunu bir kenara bırakıyorum, mağduriyetimin doğup doğmamasının zaten hukuka açıkça aykırı böyle bir karar da ne önemi olabilir. Mahkemenizin bu kararıyla, Mahkemenizin adaleti sağlayacağına ilişkin güven duygusu zarar görmüş ve hukuka bu derece aykırı bir kararı verebilme keyfiyeti dikkat çekmiştir. Kamunun haklarını koruyan ve devletin varoluşu için mutlak surette gerekli olan adaleti sağlayan yargıçların hukuka aykırı karar vermesi kabul edilebilir mi? Başka bir davadan tutuklu olduğum halde suçun vasfı, delilleri gizleme veya değiştirme hususlarında kuvvetli şüphe, adli kontrol uygulamasının yeterli olmayacağı, katalog suç vesaire gerekçeleriyle bir daha tutuklandım. Ben zaten tutukluyum delilleri nasıl gizleyeceğim, nasıl değiştireceğim, tekrar Genelkurmay MEBS Başkanı mı olacağım. CMK’nın 101. maddesine göre tutuklama kararında hukuki ve fiili nedenler ile gerekçelerinin gösterilmesi vaaz edilmektedir. Tutuklama kararı benim durumuma uymakta mıdır? Gerekçeler neden şahsıma yönelik ve açık açık yazılmamıştır? Tutukluluğa devam kararlarına baktığımızda da hala delilleri karartma ihtimali deniliyor ve gerekçeler açık açık yazılmıyor. Geçenlerde gazetelerden birinde bir anket sonucundan bahsediliyordu, Türkiye İstatistik Kurumunun 2005, 2010 yılları arasında yaptığı halkın memnuniyeti sorgulamasında adil yargılamaya inanıyor musunuz sorusuna 2005 yılında yüzde 49 evet derken, 2010 yılında yüzde 32 evet demiş. Genel araştırma şirketinin 24 Mart, 05 Nisan 2012 tarihleri arasında 16 ilde 2220 kişiye yaptığı ankette adil yargılanacağınıza inanıyor musunuz sorusuna yüzde 67.6 hayır cevabı vermiş. Yani yüzde 32.4 adil yargılanacağına inanıyor, yüzde 67.6 adil yargılanacağına inanmıyor. İş yükünden yakınan HSYK 1. Daire Başkanı da adalete güvenir misiniz sorusuna Mayıs ayının ilk haftasında tabi ki hayır cevabını vermiş. Türk Milleti adına yargılama yaptığınızı söylüyorsunuz, ben de Türk Milletinin bir ferdi olarak nasıl bir yargılama yaptığınızı yaşayarak izliyorum. Halkın vergileriyle adalet dağıtacak, dağıtacak olan Mahkemelerin halka karşı görevlerini ne kadar hakka, hukuka, yasalara, usullere uygun yaptığını halkımız da benim gibi görüyor ve değerlendiriyor. Ben kendimi biliyorum, hakkımdaki iddiaların hiçbir dayanağı olmayan uydurma kanaatlerle yaratılmış olduğunu biliyorum. Sizlerin de ne yapacağınızı, ne kadar adil, ne kadar hakka ve hukuka uygun, ne kadar mantıklı ve vicdanlı bir karara gideceğinizi merak ediyorum. Bugüne kadar yaşadıklarım, hele birbiriyle alakası olmayan olayları, kişileri aynı davada birleştirme çabanız gerçeğe ulaşmaktan çok gaya kuyusunu yeryüzünde oluşturma gayretini akla getirmektedir tabi ki tatmin edici bir birleştirme gerekçesi göstermeden. Şu ana kadar 17 ayrı davayı Ergenekon kuyusuna attınız. Bir yazarın geçenlerde dediği gibi bu kuyu bir türlü dolmuyor, doymuyor, doldukça şişiyor, derinleşiyor, kararıyor, karartılıyor. Gerekçe ne? Dava birleştirme talepli açılmış. Sanıkların ülkede kaos ortamı oluşturmak, böylece cebir ve şiddet yöntemleriyle hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek faaliyetlerinde bulundukları iddia edilmiş. Davaların aralarında hukuki ve fiili irtibat olduğu anlaşılmış deniliyor. Peki, bu iddiaları haklı gösteren ve birleşme kararı verilmesine gerekçe olan hukuki ve fiili irtibatlar, eylemler, olaylar neler, ne kadar geçerliler, ne kadar gerçekler. Nasıl bu kanaate sahip olunmuştur? Şimdi gelinen noktada size kanaatimi söyleyebilirim, yargılanmakta olduğum 2 özel görevli Mahkeme yargıya inancımın yok olmasına neden olmuştur. Güven ruh gibidir çıktığı bedene bir daha girmez, hukukçuları doktorlara benzetebiliriz, hukukçular adalet dağıtır, doktorlar şifa. Her ikisi de görevlerini tam yapmazlarsa insanoğlunu ölüme götürürler. Ben hukuk tahsili görmedim ama bir söz vardır hekimden sorma çekenden sor demişler, bende yaşadıklarıma ve mantığıma göre kendime sordum. Ne olması gerekirdi sorusuna cevap olarak düşündüklerimi söylemek istiyorum, sözüm meclisten dışarı, Savcı delillerle sanığın suçunu kanıtlamaya çalışmalıdır, kanaatlerle yorumlarla değil. Ne kadar çok kanaat varsa delil o kadar yok anlamına gelmez mi? Kanaat deliller dışında dedikodu, yönlendirme, medya haberleri, imzasız ihbar mektupları gibi birçok şekilde oluşturulabilir. Peki ya Savcı önyargılıysa, bir görüşün taraftarı, bir grubun mensubuysa o zaman kanaat ile adalet aranabilir mi? Savcı her önüne geleni suçlu göstermeye mi çalışmalı, yoksa lehte ve aleyhte delilleri mi toplamalı? Önyargılarla, kanaatlerle, yönlendirmelerle, özel görevlendirmelerle mi iddiaya gitmeli, yoksa delillerden mi hareket etmeli? Kanaate dayanmayan suç ancak 14. yüzyıldaki kanaat, kanıta dayanmayan suç ancak 14. yüzyıldaki Engizisyon Mahkemelerinde üretilebilirdi. Ne kadar özel yetkili olursa olsun 21. yüzyılda kanaatlerle suç iddiasında bulunmak ceza hukukunda geçerli olabilir mi? Savcının sanığa yönelttiği suç iddiasının tamamının doğru ve hukuka uygun olması gerekmez mi? Savcının sağlam kanıtlara dayanarak iddiasını Hakimlere inandırması gerekmez mi? Savcının iddiasını kanıtlama yükümlülüğü iddiaların son derece kuvvetli ve sağlam olmasını gerektirmez mi? Esas olan İddia Makamının iddiasını ispat etmesi değil midir? Hukukta Hakimden sanığın suçlu olup olmadığı hakkında bir karar vermesi istenmez, hukuk Hakimden sanığın suçunun sabit olup olmadığını Savcının kanıtladığı ya da kanıtlamadığı konusunda bir karar vermesini ister. Hukuk davalarında karar için ihtimallerin ağırlığı yeterliyken ceza davalarında sanığın suçu, makul kuşkunun ötesinde kesinlikle kanıtlanmış olmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Yargıcı Profesör Doktor Işıl Karakaş Şubat 2012 ayında şöyle demişti, uzun tutukluluk yaşayan kişilere ilişkin AİHM’nin birçok kararı var ve Türk Mahkemeleri bunları uygulamak zorunda, fakat uygulamıyorlar. Hakimler AİHM’i ciddiye almalılar, Ergenekon davasında da sorun var, tutukluluk istisnadır, kişiyi mümkün olduğu kadar tutuklamadan yargılayacaksın. Tutukluluk AİHM içtihadında son çaredir, AİHM’e göre uzun tutukluluk ancak Norveçli Breywick gibilere olur. Adam seri katildir, o zaman farklı bir durum vardır, çünkü topluma tehlikelidir. Ancak toplum için tehlike arz ediyorsa tutukluluk olabilir, yeri yurdu belli olan kişilere en fazla yurtdışına çıkış yasağı getirirsiniz. Uzun süreli tutuklu bulunan sanıklar AİHM’in uzun tutukluluk davalarının takipçisi olduğunu bilmeliler. Hakimler de AİHM kararlarını ciddiye almaları gerektiğini unutmamalılar. Bunları AİHM Hakimi diyor, peki uzun tutukluluk süresinden ne anlamalıyız? AİHM 30 Eylül 1985’te verdiği Elvan Can Avusturya kararında 1 yıl 2 ay devam eden tutukluluk halini sözleşmenin 5/3 maddesine aykırı bulmuştur. 1 yıl 2 aylık süreyi makul tutukluluk süresinin aşılması olarak gören AİHM kararı ile Türkiye’deki durum karşılaştırıldığında içinde bulunulan hukuka aykırı ve hukuku ihtilal eden durum daha iyi anlaşılmaktadır. Yıllarca süren tutukluluk hali İnsan Haklarına aykırıdır, Başbakanlık insan hakları başkanlığının Avrupa Konseyi Geneli ve Türkiye’ye ilişkin AİHM’e yapılan başvuru ve Mahkeme kararlarına ait istatistikleri raporlaştırdığı, bu ay içinde basında yer aldı. Türkiye AİHM’e yapılan başvurularda Rusya’dan sonra 2. sırada, ancak Mahkemenin verdiği ihlal kararlarında 2404 kararla 47 ülke arasında 1. sırada, sadece.”

Mahkeme Başkanı: “Evet toparlayın lütfen.”

Sanık Mehmet Otuzbiroğlu: “Sadece 2011 yılında en fazla, en az bir maddeyi ihlal ettiği gerekçesiyle 159 davada AİHM tarafından Türkiye mahkum edildi ve 1. sıraya oturdu. Ben 2 Özel Mahkemede yargılandığımdan bahsetmiştim, bakıyorum ki 2 Mahkemenin duruşma salonundaki uygulamaları bile farklı farklı, ama bir ortak uygulamaları var, nedense Özel Yetkili Mahkemelerde sanıklar haklarındaki suçlamanın asılsız temelsiz olduğunu ispatla yükümlü, ispat etmekle yükümlü gibi savunma yapmak durumunda bırakılıyorlar. Türk Yargısının milletimiz gözünde ve Avrupa’da bulunduğu seviye pek parlak görünmüyor. Peki, kabahat yasalarımızda mı, yönetmeliklerimizde mi, yargı usullerimizde mi, yoksa uygulamalarımızda mı ya da sayın hukukçularımızda mı? Yoksa yargının bağımsızlığı konusunda milletimizin endişeleri mi var, yargının bağımsız olmaması bir devletin temelini sarsacak büyüklükte bir tehlike değil midir? Hukuk devletini yaşamadığı bir ülke ya baskıyla yönetilir ya da anarşiye sürüklenir. Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede hukuk devleti yaşatılabilir mi? Hukuk devletinin çökmesiyle gücü elinde bulunduran grup güçsüze her istediğini yaptırır, güçlü hem suçlar, hem yargılar, hem de cezalandırır. Evet, geçiyorum, iddianamenin ana fikrini internet andıcıyla ilgili bana yüklenen, internet sitelerinden hükümeti hedef alan yayınların yapılmasını oluşturuyor. Bu şekilde hükümeti baskı altına almak ve görevini yapmasını kısmen, tamamen engellemek maksadı güdüldüğü kanaatine varılıyor. Peki, suç unsuru taşıdığı iddia edilen metinler hangileridir, hangi tarihte internet sitelerine konulmuştur? Kim yayınlamıştır, bu yayınlarla benim irtibatım var mıdır? Benim parafımdan sonra böyle bir faaliyette bulunulmuş mudur? Bunlar neden araştırılmıyor, gerçeğe ulaştırmak yerine daha da işin içinden çıkılmasın diye internet andıcı davası 17 kovuşturmayla beraber Ergenekon davasında birleştiriliyor. Sayın Başkan şimdi taleplerime geçiyorum, birincisi, dava süresini uzatacak, gerçeğin ortaya çıkmasını zorlaştıracak, hem iddia, hem müdafaa, hem de yargılama açısından müşterek bir fayda sağlamayacak olan birleştirme kararından rücu edilerek internet andıcı davasının Ergenekon davasından tefrik edilmesini talep ediyorum. İkincisi, adaletin gerçeği araştırmakla yükümlü olduğunun bilincinde olan ve bu sorumluluğunu sahiplenen adil bir yargı ve adil bir yargılama talep ediyorum.”

Sanık Mustafa Ali Balbay söz istedi verildi: “Sayın Başkan Heyetinizi ve salondaki herkesi Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan Sayın Heyet bugün 28 Mayıs 2012 siyasi tarihimizin önemli kilometre taşlarından biri olan 27 Mayıs 1960’ın yıldönümü günlerindeyiz. 27 Mayıs 1960 öncesinde tutuklanıp haksız yere cezaevine konan 150 gazetecinin, o dönemde meclisteki kendisini hukuk yerine koyan meclis üyelerinin kurduğu tahkikat komisyonlarında haksız suçlamalara, suçlamalarla karşı karşıya kalanların ve 27 Mayıs 1960 sonrasında haksız yargılananların hak etmediği cezalara çarptırılan herkesin acılarını paylaşıyorum. Türkiye’nin iç barışa en çok gereksinim duyduğu bugünlerde tarihi dilimlere bölüp paylar çıkarmak yerine herkesi tarihe bir bütün bakıp ders çıkarmaya davet ediyorum. Bugün başta ülkeyi yönetenler olmak üzere tarihten vazife çıkaran herkesi bir kez daha düşünmeye ve olağanüstü dönemlerin en büyük özelliğinin hukuksuzluk olduğunu anımsamaya davet ediyorum. 1960’ta yaşanan 3 idam beraberinde 1970’te 3 idamı getirdi ve ikisinin çarpımı 12 Eylül’ü doğurdu. Sayın Heyet bu çarpım tablosunun öncesiyle sonrasıyla birlikte değerlendirilmesi gerekir. Eğer buradan bazı şeyleri çıkartır bazı eklemeler yaparsanız yanlış sonuçlar çıkartırsınız. İçinden geçtiğimiz dönemde dahil olmak üzere şu anda ortaya çıkan tabloyu yargılanmakta olduğumuz mahkemenin de gerçeklerini benim gözümde gerçeklerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Zira son birkaç günde özellikle 1960 döneminin yargılamaları hukuksuzlukları ayrıca kamuoyunun gündeminde ama içindeki kimi isimleri ve suçlamaları değiştirdiğinizde Sayın Heyet bir arpa boyu geriye gittiğimiz çok açık görülecektir. Sayın Heyet bu dava kapsamında baktığımızda bizler bu davada 2. iddianameden yargılanan kişiler 1. iddianameden yargılananlar var başka iddianamelerden gelenler var sizler sıklıkla şu tanımı kullandınız bizim davalarla ilgili herhangi bir talep olduğunda, davanın gelmiş olduğu aşama davanın gelmiş olduğu aşama Sayın Heyet bu aşama nedir biz bilmiyoruz. Bir örnekle bunu dikkatinize sunmak istiyorum. Ocak ayında Şile kazıları davasının Ergenekon 2. iddianamesiyle birleştirilmesi istendi. İddia makamı dedi ki bu davanın gelmiş olduğu aşama itibariyle birleştirmeyelim dedi ve sizler de evet dediniz. Ergenekon 2. iddianamesinin 2. davanın gelmiş olduğu aşama itibariye birleştirilmemesine karar verdiniz. Aradan 2 ay geçti. Bütün davaları birleştirmeye karar verdiniz. Yine davanın gelmiş olduğu aşama itibariyle şimdi ben sormak istiyorum biz hangi aşamadayız? Burada herkes ama herkes önce insan herkes önce insan sonra öteki özelliklerimiz var. Ama burada o kadar farklı insanlar var ki Sayın Heyet bu bunu bu insanları buraya işkenceyle bile bir araya getiremezdiniz ama böyle bir iddianameyle getirdiniz. Salonda bir kişi ötekine soruyor siz kimdiniz diyor? Öteki cevap veriyor iddianamede seninle en çok bağlantısı iddia edilen kişiydim diyor. Öteki soruyor siz kimdiniz? Ben Şile kazılardan diyor. Siz sizde oradan mısınız? Yok diyor ben sizin büroya gelen kişiydim diyor. İnanın bunu herhangi bir aktarım yapmıyorum birebir gördüklerimden küçük bir pay size aktarıyorum. Sayın Heyet siz eğer amacınız burada gerçeği aramaksa yani pirincin taşını ayıklamaksa siz pirinç çuvalının içine mercimek, susam, arpa, nohut ne varsa koydunuz ve şimdi bunların ayıklanması için çaba harcıyoruz diyorsunuz ve bu yargılama biçimine baktığımızda bir araya gel… bir araya getirilen ve sorgulamalarda da dikkati çeken bu yargılamaya baktığımızda benim daha önce yaptığım bir benzetmenin artık çok gerilerde kaldığını görüyorum. Ben iddianame iddianameye yeni dosyalar eklenmesi yeni sanıkların eklenmesi karşında sizlere demiştim ki bu davada bu dava şuna benziyor. İstanbul'dan Ankara’ya gidiyoruz bir gün olacak elbet gidiyoruz gidiyoruz Ankara 100 kilometre biraz daha gaza basıyoruz Ankara 200 kilometre tabelası çıkıyor. Ama şimdi bu geçti Sayın Heyet siz bir dava inşa ettiniz dediniz ki bu 10 katlı olacak. Şimdi 5. katta diyorsunuz ki bu dava 20 kat bu bina 20 katlı olacak. 15. katta diyorsunuz ki kalan 5 katı fabrika yapacağız. 17. katta diyorsunuz ki ya hastane olsa daha iyi olacak. İnanın bu imar biçimi bile bu davanın seyrinden daha mantıklıdır ve biz böyle bir ortamda bende dahil olmak üzere Sayın Heyet biz gerçeği aramaktan vazgeçtik. Pek çok kişi burada kendini arıyor. Ben bunun neresinde olabilirim diye düşünüyor. Başta söyledim herkes önce insan hiç kimsenin burada ötekinden farkı yok insan olarak işlevlerimiz görevlerimiz farklı ama kimse ötekinin iddianamesinde göremiyor kendini. Bu en olağanüstü dönemlerde bile bu yapılmamıştır Sayın Heyet ve şimdi biz buradan gerçeği aramaya çalışırken tanıklarla birlikte bu davanın hangi aşamaya geleceğini görmeye de çalıştık ama tanıklar şu anda bir gizli tanıklar var ve açık tanıklar var. Sayın Heyet ben hukukçu değilim ama araştırdım buradaki hukukçularla da konuştum dünya da gizli tanık diye bir kavram yok. Tanık koruma kavramı var ve örneğin Amerika’daki çağdaş ülkelerde uygulamada baskın olarak tanık geliyor açık önce söyleyeceklerini söylüyor açık kimliğiyle daha sonra sanığın yüzü değiştiriliyor kimliği değiştiriliyor o daha sonra korunuyor. Ama biz baştan sanık gizli bu demokrasilerdeki açık oy gizli sayıma benziyor. Biz ne sonuç çıkacağını kestirmeden buzlu bir camın arkasından bir kişi konuşuyor ve diyor ki şu an aklıma geldi. Şimdi aklıma gelen şunu da söyleyeceğim diyor ve sizler bunu devam ettiriyorsunuz. İstediğini söyleme istediği kişiyi suçlama hakkı karşısında buradaki insanlar gerilince ki yargılama itibariyle şu anda bu genel uygulamayı sıkı yargılama diyebiliriz. O zaman uyarıyorsunuz biz biz değerlendireceğiz diyorsunuz. Sayın Heyet o an bendeki çağrışım şu oluyor. Nereden geldiğini bilmediğimiz bir kurşun yağmuru altındayız ve siz diyorsunuz ki sakin olun isabet edip etmediğine sonra bakacağız diyorsunuz. Gizli tanık uygulamanızın bundan bir farkı yok. Her şeyi söyleme hakkını kendinde gören ve ispat herhangi bir delil gösterme mecburiyeti ol… mecburiyeti olmayan fevkalade alakaya mazhar bir kişi olarak istediğini söyleyip gidiyor. Açık tanık uygulamasında da Sayın Heyet bizler delilleri çürütmek için ne olursa olsun buradan hukuk çıkartmak için her türlü çabayı harcıyoruz ama siz bizim önümüze bir görev daha verdiniz analizleri çürütmek. Geliyor buraya bir kişi anlatıyor anlatıyor bir cinayeti ötekine bağlıyor onu ötekine bağlıyor deliliniz var mı dediğinde? Bu benim analizim diyor ve biz şimdi delil çürütme çabasından sonra artık analiz çürütmek için de çaba harcamaya mı başlayacağız Sayın Heyet? Ve burada herkes kendini başka türlü tarif edebilir ama ben yeri geldikçe de söylüyorum silahtan nefret eden ve silahı en son 1982 yılında vatani görevini yaparken eline almış bir kişiyim. Ama bizleri her türlü cinayetin faali meçhul olayın içinde yan yana yargılarken kendi durumuma baktığımda da şu anda Mustafa Balbay’ı Cumhuriyet Gazetesinin bir yazarı olarak aynı zamanda Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması olayından da yargılıyorsunuz. O olaya karıştığı iddia edilen kişilerin davalardaki durumuna baktım 3, 4 defa davaları değişmiş. Kara mizaha bakın ki Sayın Heyet o kişilerden bazıları diyorlar ki koridorda beni (bir kelime anlaşılamadı) beni dinleyin gerçeği anlatmak istiyoruz size diyorlar. Ben Cumhuriyet Gazetesinin bombalanmasından da suçlanan yargılanan bir kişiyim. Sizin de bombaladığını iddia ettiğiniz kişiler bu olay öyle değil böyle deyip 4 ayrı iddianame koyuyorlar önüme ve ben bu davanın da sanığıyım. Bugün elbette biz buralardan hukuk çıkar çıkmaz ayrı konu son 2, 3 gündür televizyonlarda medyada baskın şekilde görüldüğü gibi yarın bu yargılamaların da nasıl yapıldığı tartışılacak. Şu anda Sayın Heyet, Sayın Heyet şahsım itibariye tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılıp bırakılmamasının hukuktan öte 2, 3 bin kişilik kamuoyu yoklamalarıyla saptandığı bir Türkiye’deyiz siz buna hukuk devleti diyebilir misiniz? Kimi siyasiler işte mahkemeler karar verecek diyor. Kamuoyunda mahkemelerde başka bir hava doğdu eğilimi doğuyor. Kimi siyasiler yok hayır parlamento karar verecek diyor. Sayın Heyet bu tablo benim aklıma Türk filmlerindeki şöyle bir sahneyi getirdi. Eli kolu bağlı bir kişi su istiyor. Filmlerde çok yaşanan bir sahnedir. Onu bağlayan kişi bir testi su getiriyor ve önünde döküyor. Sayın Heyet unutmayın ki bunu yapan zalimler filmlerde bile kazanmamıştır. Bir dönem kazanmış gibi görünebilirler ama bugün her şey bir yana Türkiye’nin tarihinde baktığımızda bile bunun böyle olduğunu görüyoruz ve şimdi burada Sayın Heyet özgürlüklerin pazarlık konusu yapıldığı yasaların hangi ortamlarda hangi dava için değişeceğinin ulu orta ve dönemlere göre değiştiği bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bu ülke gerçekten hukuk devleti olacaksa birinci sorumluluk onun yani hukukun yürütücülerine sizlere düşmektedir. Sayın Heyet hafta sonu bilmiyorum sizlerin yoğunluğu çerçevesinde bir haberi siz de dikkat çekmişsinizdir diye dikkatinizdedir diye düşünüyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Toparlayın.”

Sanık Mustafa Ali Balbay: “Toparlıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Mustafa Ali Balbay: “Farkındayım Sayın Başkan. Sayın Heyet Sokrates 2411 yıl sonra hafta sonu yine yargılandı. 10 yargıç görevlendirildi 5’i Sokrates suçludur dedi. 5’i de suçsuzdur dedi ve bugün artık çağımızın en ileri iletişim araçlarından olan sosyal medya aracılığıyla oylama yapıldı geniş katılımla 3, 5 bin kişinin değil Sokrates’in suçsuz olduğuna kara verildi. Ama hakimler o hakimlerin 5’i suçlu 5’i suçsuz dedi öyle anlaşılıyor ki hakimler yargıçlar Sokrates’i anlamamaya devam ediyor ve bugün Türkiye’nin geldiği noktada sosyal medyanın Türkiye’nin seyriyle ilgili koyduğu tepkileri ayrıca saygıyla sevgiyle selamlıyorum orada çünkü başka bir rüzgarın estiğini görüyorum ve şunu unutmamalısınız diyorum; Hukukun kaynaklarından biri de başlıcası halktır ve şu anda Sayın Heyet toparlıyorum ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesi olarak bu ülkenin en çok gereksinimi olan iç barışın ve adaletin sağlanmasıyla ilgili görevimi yapmak istiyorum. Yurttaş kişi Mustafa Balbay olarak aydın Mustafa Balbay olarak özgürüm bugüne kadar Sayın Heyet cezaevinde Atatürk Türkiye’sine inanmış bir kişi olarak 500 kadar köşe yazısı yazdım. 2000 kadar kamuoyuna açık mesaj yayınladım. 5 kitap yazdım yani üretmeye bu toplama vermeye devam ediyorum ama hukuk bugünkü gidişin ve Türkiye’deki adalet arayışının gerisinde kalmıştır diyorum teşekkür ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Hıfzı Çubuklu söz istedi verildi: “Sayın Başkan sözlerime başlamadan önce salonda bulunan tüm herkesi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle 17 Ağustos 2011, 16 Eylül 2011, 22 Aralık 2011 ve 30 Mart 2012 tarihlerinde vermiş olduğum ifadelerimi aynen tekrarlıyorum. Bu arada söz konusu internet andıcı davasının diğer birtakım davalarla birleştirilmiş olması nedeniyle internet andıcı davasıyla ilgili özet bilgi verme gereği hissediyorum. Bunu kapatalım ben deyince açalım. Kapatalım. 1, kamuoyunda İnternet Andıcı olarak bilinen kamu davasında illegal olarak kurulan ve hayali isimler verilin internet siteleri üzerinden yaratılan haberlerle Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında Anayasa Mahkemesinde kapatma davası açılmasına neden olunduğu böylece Türkiye Cumhuriyet Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs edildiği iddia edilmektedir. Yapılan menfi yayınlarla da maalesef kamuoyu da yanıltılmıştır. Bu nedenle biraz önce de belirttiğim gibi dava konusu hakkında kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Çünkü burada birbirini tanımayan apayrı davalardan iddianamelerle bir araya gelmiş arkadaşlarımızın da bundan kısaca bilgisi olması gerekir. Aslında konuyu 2 başlık altında incelemek istiyorum. Birincisi 4 Şubat 2009 tarihinde kapatılan ve bu tarihten 10 yıl önce kurulmuş olan 43 internet sitesi ki bunlar suç olarak telakki edilen gazete haberleri 2007 ve 2008 yıllarında bu sitelerden ikisinde yer aldığı iddia edilmektedir. İkincisi ise 12 Şubat 2009 tarihinde (bir kelime anlaşılamadı) makamı olan özür dilerim. Genelkurmay Harekat Başkanlığı tarafından hazırlanarak ilgili personelin parafı alındıktan sonra 16 Şubat 2009 tarihinde benim de koordine makamı olarak hukuki yönden yaptığım incelemeden sonra parafladığım Türk Silahlı Kuvvetlerini Tanıtım ve bilgilendirme maksatlı yayın yapacak 4 yeni internet sitesi kurulmasına ilişkin Andıçtır. Şunu bir kez daha belirtmek istiyorum ki, benim ikinci bölümde belirtilen Andıcı parafladığım sırada birinci bölümdeki evveliyatından kesinlikle haberim yoktu. Zaten bu Andıç’ta da evveliyatına hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Öncelikle iddianame kabul edildikten sonra ek klasörlerde yapmış olduğum detaylı inceleme bugüne kadar yargılama sırasında alınan sanık ifadeleri ve diğer bilgi belgelerden 1. bölümde adı geçen internet siteleriyle ilgili özet bilgiyi aktarıyorum ama biraz önce de söyledim bu bilgiler maalesef Genelkurmay Adli Müşaviri olmama rağmen benim bu dava açıldıktan sonra haberim olan bölümdür. Bunlar zaten yargılama sırasında ortaya çıktı. 4 Şubat 2009 öncesi durum. Slayt 1’i koyar mıyız? 18 Aralık 1998 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Psikolojik Harekat Dairesinde ilk defa bir internet bilgi değerlendirme merkezi oluşturuluyor Amaç 1998 yılından itibaren Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı internet ortamında yürütülen menfi propagandayı önlemek karşı psikolojik harekat amaçlı faaliyetlerin koordinesini sağlamak ve elde edilen bilgileri değerlendirmek maksadıyla faaliyet göstermek. Buradan da kuruluş amacının iddia edildiği gibi illegal değil aksine legal olduğu ortaya çıkıyor. Kaldı ki, faaliyetin icrası için gerekli hizmet alımları amacı da belirtilerek Milli Savunma Bakanlığından istenmiştir. Ben bunları hakkımda kanuna aykırı olarak yakalama kararı çıkıp iddianame ve ekleri tarafıma tebliğ edildikten sonra öğrendim. 4 Haziran 2007 tarihli yansıda görülmekte ve Milli Savunma Bakanı imzalı onay belgesine de baktığımızda 17 Nisan 2003 tarihli andıçta yazılı olan internet sitesi kurulmasına ilişkin gerekçelerin aynen bu onay belgesinde olduğunu görüyoruz. Örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Uluslararası sözleşmelerle kullanımı yasaklanmış olan kimyasal silah ihtiyacı tedariki için Milli Savunma Bakanlığına yazı yazılsa idi bu tedarikin yerine getirilmesi mümkün olabilir miydi? Tabi ki hayır.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.

Sanık Hıfzı Çubuklu: “Gerçektende hukuka aykırı bir işlem yok burada aynı konuda ileriye alır mıyız evet. Aynı konuda 21 Nisan 2008 tarihli ve Milli Savunma Bakanı imzalı bir onay belgesi daha var, ileriye alalım, bir ileriye alalım evet. Burada ilginç olan internet bilgi değerlendirme merkezinde yapılan faaliyetlerin hassas konular olduğu Genelkurmay Başkanlığı adının saklı kalması gerektiği internet ortamında icra edilen faaliyetlerin güvenli yürütülebilmesi için ihtiyaç duyulan özel internet hizmetinin güvenilir bir firmadan tek kaynak ile tedarik edilmesinin teklif edilmiş olmasıdır. Ve bu teklif de bir ileriye alalım bakın, Milli Savunma Bakanlığı tarafından uygun görülmüştür şimdi burada dikkat edecek hususları özetlemek istiyorum. İnternet ortamında Türk Silahlı Kuvvetlerine bir saldırı var bunu etkisiz kılmak için ve karşı faaliyette bulunmak için internet bilgi değerlendirme merkezi kuruluyor. Bu 1980, 98 yılında faaliyete geçiyor bu faaliyetler hassas konular olduğu için Genelkurmay Başkanlığı adının saklı kalması gerektiği değerlendiriliyor ve hayali isimler üzerinden internet sitesi kurulması da bu olsa gerek bunun illegal olmadığı dosyada mevcut. Bakanlığın onay yazılarında çok açıkça belirtilmesine rağmen 2009 tarihli andıçta illegal olduğu iddia edilen sitelere hukuk koruması sağlandığı iddia ediliyor. Bunun elle tutulur hiçbir yanı yok. Savcılık bunu nasıl iddia edebiliyor anlamak gerçekten mümkün değil, kurulduğu tarihten itibaren özel internet hizmeti tedariki için gerekçeleri de belirtilerek Milli Savunma Bakanlığından talepte bulunuyorum. Bakan da bunlara her yıl veya 2 yılda bir süresine göre özel internet hizmeti tedariki için onay veriyor. Şimdi bana söyler misiniz illegallik nerede, şayet burada bir suç işlenmişse işleyenler hakkında suçun şahsiliği ilkesi de dikkate alınarak gerekli yasal işlem yapılabilir. Geçmişte işlendiği iddia edilen bir suç nedeniyle sitelerden bile haberi olmayan görevlilerin daha sonra bu konuyla da bağlantılı olmaksızın 2009 tarihinde yeni site kurulmasına ilişkin bir yazıya paraf atmaları sebebiyle suçlanmaları mümkün müdür, hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek gibi bir suçlamayla yargılanmak akıl ve mantıkla nasıl bağdaşmaktadır? Yalnız şunu da belirtmek gerekiyor ki, dosyada mevcut olan bu belgeler mahkemede sorgu sırasında sanıklar tarafından açıklanınca gerek Savcılık tarafından, gerekse Mahkeme heyeti tarafından artık bunun üzerinde çok durulan bu illegal siteler tabirinden vazgeçilmiş ve hiçbir soru sorulmamaya başlanmıştır. Ve aynı şekilde basın yayın organlarında da bu konu yazılıp çizilmez olmuştur. Çünkü legal olduğu ortaya çıkmıştır ve Milli Savunma Bakanlığı onayı tarafından da yapıldığı burada ilgililer tarafından gösterilmiştir. İkinci olarak iddia konusu Nisan 2009 tarihli internet andıcına ilişkin durumdan kısaca bahsetmek istiyorum. Devamlı olarak Adalet ve Kalkınma Partisi hakkında açılan kapatma davasının delillerinin bu sitelerden temin edilen haberler olduğu iddia edilmektedir. Ancak 17 Ocak 2012 tarihinde evet ekranda gözüküyor Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı siyasi partiler sicil bürosundan gelen cevabı yazıya bakılacak olursa tek bir haber vardır o da 2007 tarihli Apron’da namaz şov isimli haberdir. Bu haberde yaratılan bir haber olmayıp aksine bu sitede yayınlanmasından bir ay evvel 27 Eylül 2007 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde çıkan ve bu gazete kaynak gösterilmek suretiyle 23 Ekim 2007 tarihinde siteye konulan bir haberdir. Üstelik o tarihteki habere baktığınızda olayın doğru olduğu ilgililer hakkında soruşturma başlatıldığı ve gereğinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Tabi daha evvelde söylediğim gibi bunlar tamamen benim konumun dışında bende bunları yargılama başladıktan sonra klasörlerdeki bilgilerden duruşmalardaki ifadelerden ve yazışmalardan öğrendim. Keza daha da önemlisi bu haberin tarihine Adalet ve Kalkınma Partisi kapatma davasının açıldığı tarihe veya Anayasa Mahkemesince verilen kararın tarihine bakıldığında bunların hepsi benim yeni parafladığım andıç tarihinden çok önceki tarihlerdir. O tarihteki görevliler hakkında hiçbir işlem yapılmadan bu olaydan haberi olmayan kişiler hakkında dava açılması Ceza Hukukunun şahsiliği prensibiyle bağdaşmamaktadır. Bu kapsamda 2007, 2008 yıllarında işletilen 2 sitede Adalet ve Kalkınma Partisi aleyhine çeşitli basın kuruluşlarında yer alan haberlerin bulunması ki, şayet gerçekse bunları biz bilmiyo