uluslararasi bİldİrİ kİtabi stratejİk araŞtirmalar...

193
3- 5 Mayıs 2018 Çorum, Türkiye ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ ISRC 2018 BİLDİRİ KİTABI PROCEEDING BOOK ISRC 2018 ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ BİLDİRİ KİTABI EDİTÖRLER: Dr. Öğr. Üyesi Emre KOÇ Dr. Öğr. Üyesi İsmail ÇİGERCİ Arş. Gör. Dr. Kübra ÇAKARÖZ Arş. Gör. Tuğçe DANACI

Upload: duongmien

Post on 27-Jan-2019

235 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

3- 5 Mayıs 2018 Çorum, Türkiye

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ ISRC 2018

BİLDİRİ KİTABIPROCEEDING BOOK

ISR

C 2

018

ULU

SLA

RA

RA

SI S

TR

AT

EJİK

AR

AŞT

IRM

ALA

R K

ON

GR

ESİ

BİLD

İRİ

KİT

ABI

EDİTÖRLER: Dr. Öğr. Üyesi Emre KOÇ Dr. Öğr. Üyesi İsmail ÇİGERCİ Arş. Gör. Dr. Kübra ÇAKARÖZArş. Gör. Tuğçe DANACI

ULUSLARARASI STRATEJIK ARASTIRMALAR KONGRESI ISRC 2018:

BILDIRI KITABI/ PROCEEDING BOOK

3 -5 Mayıs 2018 Çorum, Türkiye (EDITÖRLER: Dr. Öğr. Üyesi Emre KOÇ, Dr. Öğr. Üyesi İsmail ÇİGERCİ, Arş. Gör. Dr. Kübra ÇAKARÖZ Arş. Gör. Tuğçe DANACI)

Turkuaz Kongre Organizasyonu Fuarcılık Yayıncılık Eğitim Turizm ve Ticaret Limited Şirketi

[email protected] [email protected]

ULUSLARARASI STRATEJIK ARASTIRMALAR KONGRESI ISRC 2018

BILDIRI KITABI/ PROCEEDING BOOK

3 -5 Mayıs 2018 Çorum, Türkiye

1 Baskı/ First Edition Kasım/2018

ISBN- 978-605-81633-1-7 TURKUAZ KONGRE YAYINLARI

Kongre Özet ve Tam Metin Kitap Dizisi:2

Bu kitapta yer alan bildirilerde kullanılan kaynakların, görüşlerin, bulguların, sonuçların, tablo, şekil, resim ve her türlü içeriğin sorumluluğu yazar veya yazarlarına ait olup ulusal ve uluslararası telif haklarına konu olabilecek mali ve hukuki sorumluluğu yazarlara aittir. Editörler ve yayınevi yayınlanan bölümlerin içeriği ile ilgili herhangi bir sorumluluk kabul etmemektedir.

Kapak Tasarım: Handan GÜLER İPLİKÇİ

Kongre Onursal Başkanı

Prof. Dr. Reha Metin ALKAN (Hitit Üniversitesi Rektörü)

Kongre Başkanı

Prof. Dr. Ali Rıza GÖKBUNAR ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Kongre Düzenleme Kurulu Doç. Dr. Sabiha KILIÇ ( Hitit Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. İsmail CİĞERCİ ( Afyon Kocatepe Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Özgür Emre KOÇ ( Hitit Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Uğur ÇİÇEK ( Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi )

Kongre Koordinatörü Yrd. Doç. Dr. Özgür Emre KOÇ ( Hitit Üniversitesi )

Hakem ve Bilim Kurulu Prof. Dr. Ahmet ESEN ( Dokuz Eylül Üniversitesi )

Prof. Dr. Ahmet ÖZALP ( Hitit Üniversitesi )

Prof. Dr. Ali Rıza GÖKBUNAR ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Prof. Dr. Anarkul URDALETOVA ( Kırgızistan-Türkiye Manas University )

Prof. Dr. Dan SCARPETE ( University Dunarea de Jos of din Galati- Romania )

Prof. Dr. Emin ÇİVİ ( University of New Brunswick-Canada )

Prof. Dr. H. Mustafa PAKSOY ( Kilis 7 Aralık Üniversitesi )

Prof. Dr. Habib AKDOĞAN ( Hitit Üniversitesi )

Prof. Dr. Hakan AY ( Dokuz Eylül Üniversitesi )

Prof. Dr. Hakkı ODABAŞ ( Yıldırım Beyazıt Üniversitesi )

Prof. Dr. Halit YANIKKAYA ( Gebze Yüksek Teknoloji Üniversitesi )

Prof. Dr. İsa İPÇİOĞLU ( Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi )

Prof. Dr. Iulian Gabriel BIRSAN ( Dunarea de Jos din Galati University )

Prof. Dr. Ma ZAOMING ( South China Normal University, ÇİN )

Prof. Dr. Mari Madela ABRUDAN ( Oradea UNiversity, Romania )

Prof. Dr. Mehmet TOSUNER ( Dokuz Eylül Üniversitesi )

Prof. Dr. Mustafa MİYNAT ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Prof. Dr. Nicolae DIACONU ( Dunarea de jos din Galati University )

Prof. Dr. Özgür ÇATIKKAŞ ( Marmara Üniversitesi )

Prof. Dr. Ramazan ARMAĞAN ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Prof. Dr. Ramazan GÖKBUNAR ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Prof. Dr. Saadettin PAKSOY ( Kilis 7 Aralık Üniversitesi )

Prof. Dr. Sırrı ÇAM ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Prof.Dr. Taha Bahadır SARAÇ (Hitit Üniversitesi)

Prof. Dr. Teodor HADA ( 1 Decembrie 1918 Alba Iulia University )

Prof. Dr. Turan GÜNDÜZ ( (Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Prof. Dr. Veysel YILMAZ ( Osmangazi Üniversitesi )

Prof. Dr. Weng ZHOU (South China Business College – CHINA )

Doç. Dr. Ali Fuat GÖKÇE ( Kilis 7 Aralık Üniversitesi )

Doç. Dr. Deniz AYTAÇ ( Hitit Üniversitesi) )

Doç. Dr. Fatih DUMAN ( Hitit Üniversitesi) )

Doç. Dr. Gülay BEDİR ( Kahramanamaraş Sütçü İmam Üniversitesi )

Doç. Dr. Hakan ARSLAN ( Düzce Üniversitesi )

Doç. Dr. Hamdi Alper GÜNGÖR ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Doç. Dr. Haşim AKÇA ( Çukurova Üniversitesi )

Doç. Dr. Hilmi ÜNSAL ( Gazi Üniversitesi )

Doç. Dr. İzzet YÜKSEK ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Doç. Dr. Ludmila MANEA ( Dunarea de jos din Galati University )

Doç. Dr. Mehmet AKSARAYLI ( Dokuz Eylül Üniversitesi )

Doç. Dr. Murat AKYÜZ ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Doç. Dr. Murat TAŞ ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Doç. Dr. Mustafa KIRLI ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Doç. Dr. Necati ÇİFTÇİ ( Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesii )

Doç.Dr. Nuriye BÜYÜKKAYACI DUMAN ( Hitit Üniversitesi )

Doç. Dr. Pınar GÜZEL ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Doç. Dr. Sabiha Kılıç ( Hitit Üniversitesi )

Doç. Dr. Silvus STANCIU ( University Dunarea de Jos din Galati- Romania )

Doç.Dr. Süleyman AÇIKALIN ( Hitit Üniversitesi )

Doç. Dr. Wawryzniec CZUBAC ( Poznan University of Life Sciences )

Yrd. Doç. Dr. A.Ozan ONAĞ ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Ahmet TEKİN ( Osman Gazi Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Ahmet UTKUSEVEN ( Katip Çelebi Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Akif KÖSE ( Kahramanamaraş Sütçü İmam Üniversitesi )

Yrd.Doç.Dr. Ali BAYRAM (Hitit Üniversitesi)

Yrd. Doç. Dr. Alparslan UĞUR ( Kırıkkale Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Aynur İNCEKIRIK ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Bahar YALÇIN ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Burcu GEDİZ ORAL ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Cuma ERCAN ( Kilis 7 Aralık Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Deniz ZÜNGÜN ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Erkan ATALMIŞ ( Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Esma MIHLAYANLAR ( Trakya Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Esra BİLMEZ CİĞERCİ ( Afyon Kocatepe Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Ferhat ARSLAN ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Fuat GÖKÇE ( Kilis 7 Aralık Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Gülenaz SELÇUK ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd.Doç.Dr. Gökben BAYRAMOĞLU ( Hitit Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Hakkı ÇİFTÇİ ( Çukurova Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Hamza KAHRİMAN ( Adnan Menderes Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Hürriyet BİLGE ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. İbrahim ÇETİN ( Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. İsmail CİĞERCİ ( Afyon Kocatepe Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Kemal BOSTAN ( Kırıkkale Üniversitesi )

Yrd.Doç.Dr. Menekşe ŞAHİN ( Hitit Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Mete Kaan NAMAL ( Akdeniz Üniversitesi )

Yrd.Doç.Dr. Mihriban CİNDİLOĞLU DEMİRER ( Hitit Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARI ( Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Mustafa KOÇANCI ( Akdeniz Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Mustafa TAYTAK ( Uşak Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Neslihan KOÇ ( Hitit Üniversitesi )

Yrd.Doç.Dr. Ömür DEMİRER ( Hitit Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Özgür Emre KOÇ ( Hitit Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Rıdvan KESKİN ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Sevinç SOYOCAK ÖZALP ( Hitit Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Uğur ÇİÇEK ( Mehmet Akif Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Uğur ÇİÇEK ( Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Volkon YURDADOĞ ( Çukurova Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Zeynep ONAĞ ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Ar. Gör. Dr. Handan GÜLER İPLİKÇİ ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Ar. Gör. Dr. Selim DURAMAZ ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Öğr. Gör. Dr. İskender DEMİRBİLEK ( Marmara Üniversitesi )

Sanat ve Sergi Düzenleme Kurulu

Prof. Dr. Hakan ARSLAN ( Düzce Üniversitesi )

Doç. Dr. İzzet YÜKSEK ( Manisa Celal Bayar Üniversitesi )

Yrd. Doç. Dr. Esma MIHLAYANLAR ( Trakya Üniversitesi )

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 MAYIS 2018

ÇORUM

TAM METİN BİLDİRİ KİTABI

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

I

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ....................................................................................................................................................... I 

İNGİLİZ BELGELERİNDE XIX. YÜZYILDA HALEP VE ÇEVRESİNDE TÜRKMENLER ....................... 2 

Dr. Hakan Akköz ................................................................................................................................................. 2 

MESLEKİ STRES VE YAŞAM DOYUMU İLİŞKİSİNDE PSİKOLOJİK GÜÇLENDİRMENİN ARACILIK ROLÜ ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI ............................................................................................... 11 

Yrd. Doç.Dr. Gamze Ebru ÇİFTÇİ ................................................................................................................... 11 

Öğr. Gör. Dr. Alper GÜRER ............................................................................................................................. 11 

DENETİM KOMİTESİ ÖZELLİKLERİNİN FİRMA PERFORMANSI ÜZERİNE ETKİSİ: AMPİRİK BİR ARAŞTIRMA ...................................................................................................................................................... 38 

Selim CENGİZ .................................................................................................................................................... 38 

Büşra TOSUNOĞLU .......................................................................................................................................... 38 

MUHASEBE EĞİTİMİ KONUSUNDA ULUSLARARASI VE ULUSAL DERGİLERDE YAYINLANAN MAKALELER ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA .................................................................................................. 51 

Büşra TOSUNOĞLU .......................................................................................................................................... 51 

Selim CENGİZ .................................................................................................................................................... 51 

Zafer ANADOLU ............................................................................................................................................... 51 

İNTERNET ÜZERİNDEN SATIN ALMADA DOKUNMA DUYUSU VE MODA YENİLİKÇİLİĞİNİN ROLÜ: KIRIKKALE İLİNDE GİYİM ÜRÜNLERİNE YÖNELİK BİR ALAN ARAŞTIRMASI ................ 60 

Yrd. Doç. Dr. İbrahim BOZACI ........................................................................................................................ 60 

Doç. Dr. Yunus Bahadır Güler ......................................................................................................................... 60 

ESNEK ÇALIŞMANIN YENİ BİR TÜRÜ OLARAK SIFIR SÜRELİ SÖZLEŞMELER .............................. 74 

Dr. Öğretim Üyesi Seda TOPGÜL ....................................................................................................................... 74 

TMS 41 VE VERGİ USUL KANUNU KAPSAMINDA CANLI VARLIKLARA İLİŞKİN MUHASEBE UYGULAMALARI ............................................................................................................................................. 80 

Doç. Dr. Selim CENGİZ .................................................................................................................................... 80 

Dr. Öğr. Üyesi Büşra TOSUNOĞLU ............................................................................................................... 80 

Öğr.Gör. Şeyma YILMAZ KÜÇÜK ................................................................................................................ 80 

TÜRKİYE'DE ÖĞRENİM GÖREN ULUSLARARASI ÖĞRENCİLERİN ENTEGRASYON SÜRECİ: GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ÖRNEĞİ ........... 100 

Dr. Öğretim Üyesi Seda Topgül .......................................................................................................................... 100 

ARAMA MOTORU OPTİMİZASYONU (SEO): ÖZEL HASTANE WEB SİTELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME ....................................................................................................................................................... 111 

Öğr.Gör.Uz. Bülent SAPAZ ............................................................................................................................... 111 

Öğr.Gör.Dr. Gamze YORGANCIOĞLU TARCAN .......................................................................................... 111 

KADINLARIN SİYASETE KATILIMININ EKONOMİK BÜYÜME VE EŞİTSİZLİK ÜZERİNE ETKİSİNİN KÜRESEL DÜZEYDE ANALİZİ .............................................................................................. 127 

Arş. Gör. Dr. Gülsüm Akarsu ............................................................................................................................. 127 

ÇORUM VE İLÇELERİNİN JEOTERMAL POTANSİYELİ ........................................................................ 134 

Şakir Şahin ......................................................................................................................................................... 134 

ASUR KAYNAKLARINA GÖRE ASUR-ARAMİ İLİŞKİLERİNİN EKONOMİK BOYUTU ................. 140 

Ebru MANDACI .............................................................................................................................................. 140 

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

II

ECONOMIC ASPECT of ASSYRIAN-ARAMEAN RELATIONS ACCORDING to ASSYRIAN SOURCES .......................................................................................................................................................... 140 

İŞ ETİĞİ, ÖRGÜTSEL ÖZDEŞLEŞME VE ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI ARASINDAKİ İLİŞKİ: MUHASEBE MESLEK MENSUPLARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ........................................ 150 

Dr.Öğr.Üyesi Ahmet YILDIRIM .................................................................................................................... 150 

Dr.Öğr.Üyesi Oğuzhan ÇARIKÇI .................................................................................................................. 150 

TÜRKİYE'DE H EKİMLİĞİ UYGULAMASI .............................................................................................. 170 

Dr. Öğretim Üyesi Sinan BULUT ................................................................................................................... 170 

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

1

Tarih 04.05.2018 9. Oturum Tarih-Sanat Tarihi

Saat 15.45

SALON ALACAHÖYÜK

Moderator Dr. Öğr. Üyesi Murat Çağlayan

ISRC 180

Öğr. Gör. Ayten AKCAN HİTİT ÜNİVERSİTESİ Bilim Uzmanı Erman YANIK Gazi Üniversitesi

HİTİT METİN VE RİTÜELLERİNDE DOĞUM VE ANNELİK KONUSU ÜZERİNE BİR İNCELEME

ISRC 11

Dr. Öğr. Üyesi Murat Çağlayan Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi GRAVÜRLERDE AYASOFYA

ISRC 26

Dr. Hakan Akköz Gaziantep Mehmet Nurettin Horoz Lojistik Mesleki Ve Teknik Anadolu lisesi

İNGİLİZ BELGELERİNDE XIX. YÜZYILDA HALEP VE ÇEVRESİNDE TÜRKMENLER

ISRC 181

Öğr. Gör. Ayten AKCAN Hitit Üniversitesi Bilim Uzmanı Erman YANIK Gazi Üniversitesi

ANİMİSTİK KURAMDA, ORTA ASYA TÜRK TARİHİ İNANÇ SİSTEMİ İÇERİSİNDEKİ KÜLTLERDEN “TÖS”

ISRC 224 Dr. Öğr. Üyesi Özlem SIR GAVAZ Hitit Üniversitesi

HİTİT DEVLET YÖNETİMİNDE KADININ STRATEJİK ROLÜ

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

2

İNGİLİZ BELGELERİNDE XIX. YÜZYILDA HALEP VE ÇEVRESİNDE

TÜRKMENLER

DR. HAKAN AKKÖZ1

Xıx. Yüzyıl Osmanlı Devleti için birçok yeniliklerin yaşandığı bir dönemdir. Yapılan ıslahat çalışmaları ülkenin birçok kurumunda açıkça görülmüştür ki birçok Batılı Devletlerin konsoloslukları bu yenilikler konusunda ülkesine bilgiler vermiştir. Batılı Devletlerin konsoloslukları Osmanlı Devletindeki yeniliklerle birlikte genel durum hakkında sürekli raporlar hazırlamış ve bilgiler aktarmışlardır. Büyük Vilayetlerde konsolosluklar bulunduran İngilizler, özellikle Halep Konsolosluğundan gelen bilgileri önemle değerlendirmiş ve raporlar hazırlamıştır.

Bu çalışmamıza konu olan Halep ve Çevresindeki Türkmenler (Türkler) çoğunlukla Halep İngiliz konsolosluk görevlilerinin ve İngiliz istihbarat Subaylarının tuttukları raporlara dayanmaktadır. Halep İngiliz konsolosluğu bölgedeki etnik grupların genel yapılarını, inançlarını, gelenek göreneklerini, nüfus bilgilerini detaylı bir biçimde rapor etmiş ve kendince durum değerlendirmesi yapmıştır. Halep Vilayetinde ve çevre illerde yaşayan Türkmenlere konuk olan İngiliz konsolosluk görevlileri izlenimleri ile beraber Osmanlı Devleti resmi verilerinden de faydalanmışlardır. Çoğu zaman bölgede yaşayan etnik gruplar arasında karşılaştırmalar da yaparak topluluklar arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koymaya çalışmışlardır. Ayrıca etnik grupların kısa tarihinden de bahsedilmiştir. Halep İngiliz konsolosluğu etnik gruplar hakkında hazırladıkları raporlarda en geniş ve detaylı olarak Türkmenlerden bahsetmiştir. Özellikle Türkmenlerin devlete olan bağlılıklarının sık sık vurgulamaları ve Devletin kurucu unsuru olmalarından bahsetmeleri dikkat çekicidir.

Anahtar Kelimeler: Halep, Türkmenler, İngiliz Konsolosluğu, Xıx. Yüzyıl. TURCOMANS IN ALEPPO AND AROUND THE AREA IN ENGLISH DOCUMENTS

IN XIX. THE CENTURY It is a period of many innovations for the Ottoman Empire of the 19th century. The work of

reforms has been clearly seen in many institutions of the country, and consulates of many Western States have informed their country about these innovations. The consulates have made continuous reports and information on the general situation with the innovations in the Ottoman State. The British, who have consulates in the Great Provinces, have carefully assessed the information from the Aleppo Consulate and prepared reports.

The Turcomans (Turks) in Aleppo and its surroundings, which are the subjects of this study, are mostly based on the reports of British consulate officers and British intelligence Officers in Aleppo. The Aleppo British Consulate has reported in detail the ethnic groups' general structures, beliefs, traditions, and demographics of the ethnic groups in the region and has made an assessment by themselves . In addition to the impressions of British consulate officials who were guests of Turkmen living in Aleppo province and surrounding areas, they also benefited from official Ottoman government records. they often have tried to make similarities and differences among the communities by making comparisons among the ethnic groups living in the region. It is also mentioned in the short history of ethnic groups. The reports of the British Consulate in Aleppo about ethnic groups mentioned the Turcomans in the widest and most detailed way. It is especially striking that the Turcomans are commitment to the state and they stated that Turcomans are a founding element.

Key words: Aleppo, Turkmen, British Consulate, XIX. Century.

1 Gaziantep Mehmet Nurettin Horoz Lojistik Mesleki Ve Teknik Anadolu Lisesi Öğretmeni [email protected] 05324706467

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

3

GİRİŞ 19. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ 19. yüzyıl Osmanlı devletinde siyasi ve sosyal yeniliklerin yaşandığı bir dönemdir. Yenilikler

Sultan II. Mahmut devriyle başlamış ve 1908 II. meşrutiyetin ilanına kadar devam etmiştir. Özellikle 1808 yılında Ayanlarla imzalanan Sened-i İttifak anlaşması vilayet yönetiminde ve yeniden düzenlenmesinde etkili olmuştur (Akköz 2017: 257). XIX. yüzyıl ayrıca Osmanlı Devleti’nin iç ve dış tehditlerle karşı karşıya geldiği bir dönemdir. Ülke içinde bir taraftan Mehmet Ali Paşa sorunu ile uğraşılırken, diğer taraftan Rus tehdidi ile karşı karşıya gelinilmiştir. Bunun yanısıra, Gayri-Müslim tebaa arasında yaygınlaşan milliyetçilik fikri Osmanlı Devletini hem içte hem de dışta yıpratarak Osmanlı Devletini bazı konularda yenilik yapma konusunda mecbur bırakmıştır (Akköz, 2016: 3). En önemli yenilikler, Islahatlar dönemi olarak adlandırabileceğimiz 1839 yılında yayınlanan Tanzimat fermanının ve 1856 yılında Islahat Fermanının yayınlanması ve uygulanmasıyla yaşanmıştır. Osmanlı devleti bu yenilikler konusunda en çok İngiltere’den ve Fransa’dan etkilenmişti çünkü o yıllarda Avusturya, Rusya ve Prusya hala mutlakıyetle yönetilmeye devam ediyordu(Şivgin 2000: 514). Bu etkilenme, Tanzimat devrinin hukuki temelde haklar kapsamını genişletmesi, basın, yerel yönetim ve eğitim alanında gelişmeleri hızlandırmıştır diyebiliriz. Özellikle Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan gayri-Müslimlere verilen haklar, taşra yönetimine ve basına yönelik yayınlanan nizamnameler ülkede hukukun kapsamını genişletmiştir. Gerek devletin ve gerekse diğer kuruluşların öncülüğünde yeni okullar açılmış, gazetecilik gelişmiştir. Mecelle ile Osmanlı hukuku ve Batı hukuku sentezi oluşturulmaya çalışılmıştır(Akköz, 2016: 11).

Bu yeniliklerin Halep’te uygulanmasından yerel yönetim özellikle de bölgenin idari amiri olan vali sorumluydu. Bu yeniliklerin uygulanması açısından ve modernleşmenin bölgeye yerleşmesi büyük önem arz ediyordu ve Valinin konumu, bu açıdan önemliydi. Ayrıca Osmanlıda valilik makamı Osmanlı yenilik siyasetinin en hassas yönlerinden biridir (İnalcık, 2006:171).

Tanzimat döneminin Halep ve çevresinde yansımalarına baktığımızda ise, Halep’te gayri-Müslimlere verilen haklardan duyulan rahatsızlıktan dolayı 1860 yılında batılı devletlerin etkin olmaları neticesinde bir isyan çıkmıştır. Bu isyanlar Türk-Arap kavgası şeklindedir ve bu olaylar bahane edilerek insani yardım adı altında bölgeye müdahale edilmiştir (1860) (Maden, 2014:17-22). Halep topraklarının verimli olması ve ticaret elverişli olması ve yabancı tüccarların özellikle de İngilizlerin yerleşik düzen kurmaları bölgeyi önemli bir ticaret merkezi haline getirmişti (Karakoç, 2013: 74).

“Tanzimat reformlarının bir parçası olarak geliştirilmiş olan Vilayet Nizamnamesi kısmi değişikliklerle 1866’da Halep’e de uygulandı. Bu tarihte yeni nizamnameye göre oluşturulan ve yeniden teşkilatlandırılma görevi Cevdet Paşa’ya verilen Halep Vilayeti, Urfa, Maraş, Kozan, Adana, Payas, Halep merkez ve Zor Sancaklarından oluşuyordu. Cevdet Paşa iki yıl süre ile yaptığı valilik görevi sürecinde Zor sancağı dışında Halep Vilayeti’ne bağlı sancaklarda ve merkezde yeniden teşkilatlanmayı gerçekleştirdi. Kuruluş aşamasında daha geniş olan Halep Vilayeti sınırları 1869’da Adana, Kozan ve Payas Sancakları’nın çıkarılmasıyla küçültülmüştür” (Akköz, 2016: 42).

1. Halep ve Çevresinde Türkmenler

1.1 Türkmen Adının Kökeni Türkmen adının kaynağı ile ilgili birçok farklı görüş mevcuttur. El-Mukaddesi, Türkmenlerin

Oğuzlardan ve karluklardan ayrı bir topluluk olduklarını ve adlarının Türkmen olduğunu, İsficab’ın doğusunda, isficab ile Balasagun arasında yaşadıklarını ve korkudan Müslüman olduklarını 985 yılında yazdığı eserinde iddia etmiştir (Sümer, 1999: 52). Bir diğer görüş ise;

X. ve XI. Yüzyıllarda Oğuzlardan müslümanlığı kabul eden toplulukları, aileleri müslüman olmayan Oğuzlardan ayırmak ya da ayırtedebilmek için Müslüman Türk anlamında “Türkmen” olarak anmışlardır çünkü daha önce de vurgulandığı üzere ilk müslüman olanlar Balasagun ile Mirki arasında yaşayan Türkler olduğundan, müslüman olan oğuzlara da bu ad verilmiştir. Gazneli Müverrihler, Gerdidi ve Beyhaki de aynı tabiri kullanmıştır(Sümer, 1999: 79).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

4

Biruni ve Kaşgarlı Mahmut Türkmen adının kökeni konusunda aynı görüşü belirtmişlerdir. Türkmen kelimesinin Türk kelimesi ve farşçadaki “namend” ekinden Türkmen olduğunu ve Türk’e benzer anlamına geldiğini iddia etmişlerdir . Bu konuda birçok farklı görüş olduğunu belirtmiştik; İbn Kesir ve Mehmed Neşri Türk ve iman kelimelerinin birleşmesiyle Türk-i iman’dan Türkmen olduğu görüşündedir (Sümer, 1999:79-80). Kanaatimce, en doğru gibi görünen tanım budur çünkü diğer türlü olsaydı Ortaasya topluluklarından müslüman olanlara ve Türklere benzeyenlere Türkmen denirdi ki böyle bir bilgiyle karşı karşıya değiliz.

2. Türkmenlerin Halep Bölgesine Gelişi Ve Yerleşimi Türkmenlerin Halep bölgesine ilk olarak gelmeleri Tolunoğulları döneminde olmuştur(877)

Tolunoğlu Ahmet bey mısır valisi olarak atandıktan sonra Bizans’ın durumunu sebep göstererek Halep’i fethetmiştir. Burada bağımsızlığını ilan etmiştir. Halep bir dönem Abbasi hâkimiyetine geçmiş olsa da Türkmenler, Türk yöneticilerin hâkimiyeti altında yaşamaya devam etmişlerdir (Erol, 2012: 24). Bizans imparatoru Romanos Diogenes Halep Üzerine

1068-1071 yılları arasında seferler düzenlediyse de 1069 yılında Türkmen beyi Sanduk Bey büyük bir orduyla Halep’e girmiş ve kışı Halep’te geçirmiştir.1070 yılında Halep’te Abbasi halifesi ve Selçuklu sultanı Alparslan han adına hutbeler okutuldu ve Halep hâkimiyeti Selçuklulara geçti (Yazıcı, 1997:241).

Suriye’nin kuzey tarafına, özellikle Halep ve çevresine yerleşen Türkmen boy ve oymakları, aşiretleri XI. Yüzyılda Selçuklulara birlikte gelmişlerdir ayrıca XIII. Yüzyılda Moğol işgalleri nedeniyle Horasan’dan ve Türkistan’dan göç ederek yerleşmişlerdir. Bu Türkmen boyları genelde kış aylarında Halep’te kalırken yaz aylarında yaylaya çıkarları. Bu yaylalar Sivas ve çevresindeki yaylalar olmuştur Uzun Yaylaya da çıkarlardı. Bu Türkmen oymakları çoğunlukla Beydilli, Çepni, Harbendelu, Bayat, İnallu, Avşar, Karkın, Kızık, Peçenek, Uç, Acurlu, Kaçılu, Döğer, Kınık, Eymür, Bahadırlu, Karakoyunlu’dur (Goetz 1988:292-293).

Halep’te Türkmenler varlığını, zengiler ve memlüklüler döneminde de devam ettirmişlerdir (Yazıcı 1997:242-244). 1516 yılında mercidabık savaşıyla Halep’in hâkimiyeti Osmanlı Devletine geçti ve Türkmenler Osmanlı Devletine tabi oldular(Akköz 2016: 26-27).XIX. Yüzyılda ve günümüzde Türkmenlerin çoğunlukta oldukları yerler hüllük, kadıasker,hayderriye, eşreffiye, mahalleleri. Kurdağı,Azez, Baba, Mümbiç, Carabulus, gibi ilçelerin ya ısıra 145 köyde Türkmen nüfus yaşamaktadır(Çetin 2014:35-37). Osmanlı hâkimiyetine olan Türkmenler devlete bağlı duruş sergilemişlerdir fakat evliya Çelebi XVII. Yüzyılda bazı Türkmenlerin ve Arapların eşkiyalık ettiğinden bahsetmektedir (Kıran 1986:114-115).

3- XIX. Yüzyılda İngiliz belgelerinde Türkmenler İngiliz belgelerinde Türkmenler ile ilgili bilgileri genellikle konsoloslukların tuttuğu raporlarda

görmekteyiz. İngiliz konsolosluk raporunda önce Türkmenlerin tarihinden bahsetmektedir. Türkmenlerin oğuz olduklarından, oğuzların da Hunların devamı olduğundan bahsetmek beraber Osmanlı Devlet’inin de bu oğuzlardan olan Osman ya da Atman beyin kurduğuna inanıldığından bahsetmektedir (PRO, F,O 424/107/E23032/p,356, 1880). Anlatım tarzından bu bilgileri Türkmenler den duyduğu kanaatindeyim

Daha sonra Türkmenler den bahsederken çok düzgün bir ırk olduğunu söyleyen İngiliz konsolosluk görevlisi sağlıklı ve güzel görünümlü insanlar olduklarını belirtmektedir. Ayrıca yakışıklı ve fizikten güçlü bir topluluk oldukları aynı belgede geçmektedir. Ataları gibi fetih edici ve yönetici özelliği taşımaktadır demektedir (PRO, F,O 424/107/E23032/p,356, 1880).

Bölgedeki Türkmen nüfusun 500.000 civarında olduğunu ve bu bilgiyi resmi Osmanlı kayıtlarından aldığını söylemektedir. Ama Osmanlı Devletini kuran Oğuzların sayısının 50.000 olduğu belirtilmiştir, görülüyor ki Halep ve çevresinde XIX. Yüzyıla gelinene kadar Türkmen nüfusu ciddi bir şekilde artmıştır. Bölgede sadece Arapların ve Kürtlerin Sünni olduğu bilgisi Türkmenlerin çoğunluğunun Alevi olduğu bilgisini vermektedirler birçok diğer belgelerde Türkmenlerin alevi olduğu

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

5

bilgisi mevcuttur. Konsolosluk görevlisi sınırdaki Türkmen köylerinde dolaştığını Türkmenlerin ağalarına ve bölgesel meclise bağlı olduklarını ve Hristiyanlarla yan yana sorunsuz bir şekilde yaşadıklarını bildirmektedir. Hem Hristiyan hem de Türkmen köylülerinin cahil olduğunu iddia etmektedir (PRO, F,O 424/107/E23032/p,356, 1880).

Türkmenler büyük sayıda ilçe ve şehirlerde de bulunmaktadırlar, Erzurum, Erzincan, Divrik’in kuzeyinde ve Fırat Nehrinin batısında Kürtlerle sınır halinde yaşamaktadırlar. Ayrıca çok sayıda Türkmen, Kürt ve Hristiyan köyleriyle çevrili köylerde yaşamaktadırlar. Kişisel kanaatim odur ki, bu tesadüf değil XIX. yüzyıl iskân politikasının bir sonucu olabilir fakat iskân politikası başka bir çalışma konusudur. Ayrıca bölge konsolosluğunun bütün batı ve Güney sınırları boyunca Türkmenleri görmek mümkündür (PRO, F,O 424/107/E23032/p,356, 1880). İngiliz belgelerinde ilginç bir şekilde Halep ve Birecik arasında kalan bölgede Arapça konuşan Türkmenlerin varlığından bahsedilmektedir. (PRO, FO,1880,Turkey No.23(1880),p,183.)

Türkmen beyleri toprakların eski sahipleri olarak Türkmenler üzerinde her konuda etkindirler ve Sultan tarafından askeri olarak görevlendirilmişlerdir. Sultanın emrinde asker olan bu beyler ve onun emrinde olan Türkmenler Tanzimatla birlikte resmi olarak ciddi hak kaybına uğramışlardır. Kendilerinin yahut atalarının yaşadığı yerler tamamen ya da kısmen tahrip olmuştur ve buralarda hala tam destek göremedikleri devlete bağlılığı sağlamak için çaba sarf etmektedirler (PRO, F,O 424/107/E23032/p,356, 1880).

Türkmen beylerinin hâkim olmadığı diğer bölgelerde hükümetin uzaktan kontrolü elde tutuğu görülmektedir. Türkmenler hala ataların zenginliğini ve gücünü ellerinde tutmakla beraber Araplarla çevrili olduklarından bu zenginlikten ve korumadan onlarda faydalanmaktadır.

Türkmenler yaşadıkları bölgelerde zorunlu görev yapıyormuş gibi hissederler. Prensip olarak kasabalarda yaşarlar. Toprağı işleyerek tarıma ve yaşamlarına şekil verirler (PRO, F,O 424/107/E23032/p,356, 1880).

Halep’te İnsanlar genelde kahvehanelerde zaman geçirirlerdi, Kahvehanelerde, sigarasını içer muhabbet ederdi. Tabi ki, bu kahvehanelere sadece erkekler gidebiliyordu. Amerikan kökenli sigara Ortadoğu’ya XVII. yüzyılın başında İngiliz tüccarlar tarafından getirilmiş ve çok kısa bir zaman zarfında Ortadoğu’da popüler olmuştur. Kahve ise biraz daha önce, XVI. yüzyılda gelmiştir. Etiyopya’dan çıkan kahve, Güney Arabistan’a oradan da Mısır, Suriye ve Türkiye’ye ulaşmıştır. Halep kahve pazarı açısından önemli bir merkezdir. Kahvenin Osmanlı Sarayı’na ve İstanbul’a getirilmesi Kanuni dönemine rastlamaktadır. Halepli Hakem (Hekim) ile Şamlı Şems adındaki iki tüccarın girişimi ile olmuştur (Tunç, 2014:28). Hatta bu iki tüccar üç yıl içinde İstanbul’da kahve satışından 5000 altın kazanıp Halep’e dönmüşlerdir. Sonraki yıllarda Sultan IV. Murad, 1633’te kahveyi ve tütünü yasaklamıştır ve 1634’de tütün tiryakisi olması sebebiyle sürgün edilen Şeyhülislam Mehmed Bahai Efendi’nin tütün serbestliği ile ilgili verdiği fetva ile her şey normale dönmüştür (Lewis, 2014: 10).

4. Bölgedeki Türkmen Nüfusları: İngiliz belgelerine göre 1880 yılında bölgedeki Türkmen nüfusları aşağıdaki tabloda

gösterilmiştir (PRO, F,O 424/107/E23032/p,195) Erzurum 50.000 Van 20.000 Sivas 50.000 Harput 60.000 Diyarbakır 40.000 Halep 50.000 Toplam 270.000

Ayrıca Halep salnamelerine göre; XIX. Yüzyılda Halep Vilayetinde, Halep merkez sancağı ve çevresinde 200.000. Lazkiye bölgesinde 15.000. Telkere civarında 50.000. Golan bölgesinde 100.000. diğer bölgelerde 300.000 olmak üzere toplam 665.000 Türkmen yaşamaktadır (Çetin, 2014, s. 35-37).

14 Eylül 1880 tarihli bir raporda 6 Vilayetin nüfus dağılımları verilmiştir. Fakat konumuz Halep

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

6

olduğundan sadece Halep’de yaşayan farklı etnik yapıların nüfusları verilmiştir. Bedeviler sayılmamıştır (PRO, F.O. 424/E2032/107/2,No:113/p,195)

Toplam Ermeni 90.500 Katolik Ermeni 10.000 Protestan Ermeni 500

Katolik Rum 6000 Nasturidi Arap 40.000 KatolikArap 66.000

Türk 50.000 Yezidi 5.000 Yörük 5000

Zaza 15000 Kürt-Arap 40.000 Avşar 10.000

Bedeviler ----- Türkmen 20.000 ----------- ---------

5.Türkmen Gelenekleri 5.1. Evlilik Türkmenler de evlilik diğer müslüman topluluklarla benzerlik göstermektedir. Türkmenler de

çocuklarını küçük yaşta evlendiriyorlardı. Türkmenler ilk önce amca kızı ya da amcaoğlu ile evlenmekteydi, dolayısıyla Türkmenler de evliliklerin çoğunlukla kendi sülaleleri içinden olduğunu anlıyoruz. Bundan dolayı, diğer etnik gruplarla çok az evlilik yaptıklarını anlamaktayız. Aslında, sülale ya da oymak içinden evlilik yapmanın en önemli sebeplerinden birisi, mal varlığının bölünmesini istememelerinden kaynaklanmaktadır (Alan A. Bartholomew, (ed: David Levinson), 1995:375).

Bir diğer sebebi ise, Müslüman kadınların gayr-i Müslim erkeklerle evlenmelerinin yasak olmasıdır. Diğer taraftan Müslüman bir erkeğin gayri Müslim bir kadınla evlenmesinde sakınca yoktu çünkü Türk ve Müslüman adetlerine göre soy babadan geçerdi ve çocuk babasının dini üzere doğar ve yaşardı. Halep ve çevresindeki Hristiyan topluluklar Müslüman erkeklere kız veriyorlardı. Fakat Türkmenlerin çoğunlukla evlilik tercihi Türkmen boyları arasından seçmek olmuştur (Pacini, 1998:53-54). Fakat aynı geleneğin günümüzde de devam ettiğini söylemek oldukça zordur.

Halep’te yaşayan Kolan Türkmenlerinde çift eşlilik yoktur. Bu gibi evlilikler çok nadir görülür. Evlilik yaşı Kolan Türkmenlerinde 22-23 tür. 18 yaşından önce evlenmeleri mümkün değildir. Kolan Türkmen’i olarak Şam’a yerleşmiş Bayır-Bucak ve Halep Türkmenleri arasında akrabalık kurabilmektedir. Fakat bu duruma sık rastlanmamaktadır. Kolan Türkmenlerinde evlendirilmek istenen kızların görüşleri alınır. Evlilik öncesi birbirlerini tanımaları için zaman verilir eğer ki kızın görüşü olumsuz ise bu evlilik gerçekleşmesi olanaksızdır.

Kolan Türkmenlerinde başlık parası baş vergisi olarak geçer. Yaygın ve ağır şartları olan bir baş vergisi uygulaması yoktur (Kalafat, 2014:30-34)

5.2. Dil Halep şehrinde, Nüfusunun önemli bir kısmını Müslümanlar oluşturduğu için halkın kullandığı

dil, genellikle Türkçedir. "Halep Vilayet Salnamelerinde Halep" adlı eserde; "Halkın dili her ne kadar Arapça ise de çoğunlukla Türkçe ve biraz da Fransızca konuşulur. Halep sancağının pek çok yerinde, Maraş ve Urfa sancaklarının tamamında kullanılan dil Türkçe’dir. Bunların dışında Halep sancağının birkaç kazasında halk Arapça konuşur ve ayrıca bazı aşiretler Kürtçe ve bazıları da Çerkezce konuşurlar" şeklinde ifade edilmiştir (Cengiz Eroğlu, 2012:45).

5.3. Kılık-Kıyafet Osmanlı Devleti’nde kadınların giyimlerine baktığımızda en çok dikkatimizi çeken nokta

kadının giydiği giysiye göre finansal durumunu tahmin etmeniz mümkün değildir çünkü kullanılan malzeme değişse de üzerindeki motifler nerdeyse yüzyıllardır değişmemiştir. Gabriel D’araman yazdığı bir seyahatnamede Türklerin kıyafetlerinden bahsederken elbise yapımı için kullanılan kumaşın çoğunlukla Şam ipeğinden olduğunu ve Türkler’in kıyafetlerini altın ve gümüş ile süslediklerini anlatmıştır Kadınların başlarının etrafına bir örtü sardıklarını söylemiştir (Akköz, 2016:67).

Erkek kıyafetlerinden bazı örnekleri Mehmet Erol Halep Türkmenleri Kitabında aşağıdaki gibi açıklamıştır;

“1.Zıbın: Ön kısmı açık olan ve ayak bileklerine kadar uzanan üst giysi.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

7

2.Tuman: Dize kadar olan ve paçaları bağlanan zıbın altına giyilen giysi 3.Şalvar: Alt giysi. Bu genellikle kısa zıbınlar altına giyilir. 4.Kuşak: Zıbının üzerinden bele sarılan yarım metre eninde renkli kumaş. Eskiden genellikle

dokuma olurmuş ve kuşaksız gezmek ayıp sayılırmış. Hama kuşağı en tercih edilenidir. Bir de Ahmediye cinsi bulunmaktadır.

5.Gallabiye: Özellikle yazın giyilen Arap giysisi. Zıbından farlı V yaka ve ön kısımlarının kapalı olmasıdır.

6.Yağlık: Erkeklerin başına örttükleri beyaz ipek örtü. 7.Bürün: Arap erkeklerinin geleneksel başörtüsü. Türkmen kadınları, Fistan denen üste giyilen boya doğru uzayan kırmızı veya beyaz nakışlı giysi

giyerlerdi. Birde Zıbın vardi ki o da fistanın altına giyilirmiş ve etrafı gümüş işlemelerle süslü bir giysidir. Diğer kadın kıyafetleri ise uzun Köynek, kısa Köynek, Önlük, Don, Kuşak gibi adlandırılmıştır” (Erol, 2012:330-331)

5.4. Cenaze Törenleri “Palmerston ve Sophia Rickets’ın “The Monthly Visitor” adlı dergideki makalelerinde;

Halep’teki cenaze törenlerinde (sadece Türk cenaze törenlerinden bahsetmişlerdir); fakat bu cenaze törenlerine bizzat şahit mi olduğu ya da başkalarından mı dinlediği konusunda bir netlik yoktur. Türkmenlerin yakın akrabalarının cenaze haberini duyar duymaz ağlaştıklarını, özellikle kadınların bağrışarak kırk gün ağlamaya devam ettiklerini belirtmişlerdir, verilen bu gün sayısının abartılı olduğu düşüncesindeyiz çünkü hayat koşullarının ciddi şekilde zor olduğu zamanlarda bu kadar zamanın yasla geçirilmesi abartı olmuştur. Daha sonra Türkmenlerin, cenazeyi camiye götürdüklerini, ölen kişinin naaşının, imam ve ölünün bir akrabası tarafından yıkandığını ve sonra beyaz pamuklu bir kumaşa sarılarak tabuta koyulduğunu ardından hem camide hem de mezarlıkta tören yaptıktan sonra defin işleminin gerçekleşeceği yere gidilerek cenazeyi tabuttan çıkarıp, mezarda başını batıya getirerek sağ tarafına yatırıldığını aktarmışlardır. Naaşın batıya doğru sağ yanına yatırılmasının sebebini ise dini inançları gereği sağa yatırılan naaşın Mekke istikametine doğru olması gerektiği şeklinde aktarmışlardır. Ölüye mezarda sorulacak sorulara nasıl cevap vermesi gerektiğini ise imamın telkin ettiğinden bahsetmişlerdir. Anlaşılan o ki, adı geçen bu araştırmacılar Müslümanların cenaze törenlerini ya çok iyi izlemişlerdir ya da çok iyi dinlemişlerdir. Anlatılan cenaze töreni görüldüğü üzere sadece Halep’teki Müslümanlara ait bir durum değildir. İslam’ın kabulünden beri yapılan cenaze törenleri ile aynıdır. Hristiyanların cenaze törenleri de kilise de yapılan bir ayinle başlayıp mezarlıkta yapılan törenle son bulmaktadır.” (Akköz, 2016:68-69).

SONUÇ Türkmenlerin Halep ve çevresine gelmeleri IX. Yüzyıla denk gelmektedir. Tolunoğulları,

Suriye Selçukluları, Memluklular ve Osmanlı dönemlerinde ve sonrasında Halep ve çevresinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Her zaman batlılar tarafından devlete bağlılıklarıyla anılmış bir topluluk olmuşlardır. Dillerini, geleneklerini günümüze kadar muhafaza etmeyi başarmışlardır. Halep ve çevresinde yaşayan diğer etnik gruplarla barış içerisinde yaşamayı tercih etmişlerdir. Türkmenlerin çoğunluğu köylerde yaşamış olsa da Halep Merkez sancağında yaşayan Türkmenlerin mahallelerinde hristiyan toplulukların olduğu ve bunlarla iyi geçindiklerini Halep İngiliz konsolosluğu görevlilerinin (Yüzbaşı Emilius Clayton gibi) tuttuğu raporlardan anlamaktayız.

F.O-424/107-E2032 klasör nolu İngiliz konsolosluk raporunda da anlatıldığı üzere Türkmenler bölgede daha ileri bir topluluktur.çoğunlukla sınır bölgelerinde konuşlanmışlardır. Aklı başında, ölçülü davranan,kanaatkar,alçakgönüllü, fiziksel anlamda düzgün, güçlü, uyum sağlamayı bilen bir topluluktur. Genellikle çiftçi ya da devlet görevlileri olarak geçimlerini sağlamışlardır.

XIX. yüzyılda Türkmenlerin bölgedeki nüfusları hakkında İngiliz konsolosluğunun tuttuğu kayıtlar dışında Osmanlı kayıtları da mevcuttur fakat kayıtların çoğunluğunda Müslüman ve Gayr-i müslim ayrımına gidildiğinden aslında tam rakam vermek doğru olmaz gibi durmaktadır fakat yine de Halep merkez sancağı ve kazalarında nüfusun çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğunu görmekteyiz.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

8

Sosyal hayat açısından değerlendirdiğimizde bölgede yaşayan müslümanların sosyal hayatlarının benzerlik gösterdiğine rastlamaktayız. Halep’te İnsanlar genelde kahvehanelerde zaman geçirirlerdi, Kahvehanelerde, sigarasını içer muhabbet ederdi. Tabi ki, bu kahvehanelere sadece erkekler gidebiliyordu. Kadınlar ise çoğunlukla evlerde bir araya gelerek sohbet ederek zaman geçirmekteydi. Türkmenlerde düğünlerde kadın erkek bir arada olabiliyordu. Türkmenlerin çoğunluğu çiftçilikle uğraştıkları için gündüz vakitlerinin tarlada ailecek çalışarak geçiriyorlar akşamları da evde sohbet ederek zaman geçiriyorlardı.

Halep ve çevresinde Türkmenleri kıyafetlerinden tanımak mümkündü çünkü milli kıyafetlerine bağlı kalmışlardır. Elbette ki toplumlar arası etkileşim normaldir ve etkileşimler olmuştur fakat Türkmenler dillerine, geleneklerine özellikle de milli kıyafetlerine önem göstermişlerdir.

Bölgede yaşayan Türkmenler, farklı boy ve aşiretlere mensup olsalar bile hep birlikte Halep türkmenleri olarak anılmışlardır. Kolan türkmenleri olarak anılan grupta aslında Halep Türkmenleridir.

KAYNAKÇA Akköz, H. (2016). XIX. Yüzyılın Son Çeyreğinde Halep Vilayetinin Ekonomik ve Sosyo-Kültürel

Durumu (İngiliz Ve Amerikan Kaynaklarına Göre). Kahramanmaraş: KSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Akköz, H. (2017). XIX. Yüzyılda Halep'in Etnik Yapısı Üzerine Bir Değerlendirme. Tarih Ve Gelecek Dergisi, 257-271.

Alan A. Bartholomew, (ed: David Levinson). (1995). “Turks”. (. D. Alan A. Bartholomew içinde, Encylopedia Of World Culture (Cilt V,ıx, s. 375). New York: G.K. Hall & Company An Imprint of Simon & Schuster Macmillan.

Cengiz Eroğlu, v. (2012). Osmanlı Vilayet Salnamelerinde Halep. Ankara: ORSAM.

ÇELEBİ E, S. T.-K. ((1672)1986). Evliya Çelebi Seyahatnamesi. (Cilt Cilt I-II.). İstanbul: Üçdal Neşriyat.

Çetin, T. (2014). Suriye Türkmenleri. Türk Yurdu Dergisi, Ocak(317), s. 35-37.

Erol, M. (2012). Halep Türkmenleri. Ankara: Grafiker Ofset yayıncılık Ltd.şti.

Goetz, P. W. (1988). ”Halep, Halep Türkmenleri”. İstanbul: Ana Britannica, Ana Yayıncılık, İstanbul, C,10,ss, 292-293.

Günay, N. (2012, Aralık). Ermenilerin Kurdukları Cemiyetler Ve Komitelerin Maraş Ve Çevresindeki Faaliyetleri. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 16, 22-32.

İnalcık, H. (2006). Tanzimat değişim sürecinde Osmalı. Ankara: Phoenix yayınevi.

Isya, J. (1909, JANUARY). “Yezıdıs Text”. The American Journal of Semitic Languages and Literatures(XXV ), 218-254.

Kalafat, M. (2014, Ocak). ”Suriye Türk Halk Kültüründen Kesitler. Türk Yurdu Dergisi(137), 30-34.

KARAKOÇ, F. D. (2013). 19. YÜZYIL SONUNDA HALEP’TE İNGİLİZ BELGELERİNE GÖRETOPLUM, YÖNETİM VE KONSOLOSLARARASINDAKİ İLİŞKİLER. U.Ü. FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİSOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, 67-91.

Lewis, B. (2014). Ortadoğu,. Ankara: Arkadaş yayınları.

MADEN, F. (2014). Suriye’nin Türkiye Geçmişi,. Türk Yurdu Dergisi, , Ankara, Ocak, s,137,ss,17-22.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

9

Özoğlu, H. (2004). Kurdish Notables and the Ottoman State. New York, USA: New York University Press.

Pacini, A. (1998). Christian Communities In the Arab Middle East The Challenge Of The Future. Oxford, UK: Clarendon Press, Oxford.

PRO, F,O 424/107/E23032/p,356. (1880).

PRO, F. 4. (tarih yok). PRO, F.O. 424/E2032/107/2,No:113/p,195.

PRO, F.O. 424/E2032/107/201/347. (1880).

PRO, F.O. 424/E2032/107/201/348. (1880).

PRO, FO,1880,Turkey No.23(1880),p,183. (1880).

PRO, FO,424-106/180. (1880).

PRO, FO,424-106/pp,35-36. (1880).

PRO. F.O. 424/106/E 2032/p, 360. (1880).

PRO. F.O. 424/106-E2032,p,352–353. (1880).

Sümer, F. (1999). Oğuzlar (Türkmenler), Tarihleri,Boy Teşkilatı-Destanları. İstanbul: Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı.

Tunç, Ş. (2014). Osmanlı Payitahtında Kahvehane Ve Kahvehane Kültürünün Yeri. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.

Yazıcı, T. (1997). Halep. TDV ansiklopedisi, 15. Ankara: TDV yayınları.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

10

Tarih 04.05.2018 2. Oturum Yönetim ve Organizasyon

Saat 14.00

SALON KADEŞ

Moderator Dr. Öğretim Üyesi Gamze Ebru ÇİFTÇİ

ISRC 19

Dr. Öğretim Üyesi Gamze Ebru ÇİFTÇİ Hitit Üniversitesi Öğr. Gör. Dr. Alper GÜRER Kırıkkale Üniversitesi

MESLEKİ STRES VE YAŞAM DOYUMU İLİŞKİSİNDE PSİKOLOJİK GÜÇLENDİRMENİN ARACILIK ROLÜ ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI

ISRC 189

Dr. Öğretim Üyesi Gökben BAYRAMOĞLU Hitit Üniversitesi Öğr. Gör. Nida PALABIYIK Bozok Üniversitesi

SANAL KAYTARMA DAVRANIŞINDA ÖRGÜT İKLİMİNİN ETKİSİ: KAMU VE ÖZEL İŞLETMELERDE KARŞILAŞTIRMALI BİR ARAŞTIRMA

ISRC 173

Dr. Öğr. Üyesi Menekşe ŞAHIN Hitit Üniversitesi

KAYITDIŞI İSTİHDAMIN TEMEL BELİRLEYİCİLERİ: İŞVEREN GÖRÜŞLERİNE YÖNELİK BİR ALAN ARAŞTIRMASI

ISRC 96

Öğr. Gör. MUHAMMET ESAT ÖZDAĞ Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğr. Gör. FATİH SOBACI Gaziosmanpaşa Üniversitesi Prof. Dr. ÇETİN BEKTAŞ Gaziosmanpaşa Üniversitesi

SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK TAHMİNLEMESİ MÜMKÜN MÜ? BİR METİN MADENCİLİĞİ MODEL UYGULAMASI

ISRC 237

Öğr. Gör. Selim ÖZDEM Hitit Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ümit ATİLA Karabik Üniversitesi

BASILI DOKÜMANLARIN OTOMATİK KATEGORİLENDİRİLMESİNDE YAPAY SİNİR AĞLARI VE K-EN YAKIN KOMŞU ALGORİTMALARININ KARŞILAŞTIRILMASI

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

11

MESLEKİ STRES VE YAŞAM DOYUMU İLİŞKİSİNDE PSİKOLOJİK

GÜÇLENDİRMENİN ARACILIK ROLÜ ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI

YRD. DOÇ.DR. GAMZE EBRU ÇİFTÇİ 2

ÖĞR. GÖR. DR. ALPER GÜRER 3

ÖZET

Stres örgütlerde çalışanların performanslarını ve örgüt hedeflerine ulaşılmasını olumsuz yönde etkileyen bir olgudur. Elbette mesleki stresin çalışanların sosyal yaşamlarına etkisi de söz konusu olabilir. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için örgüt yöneticilerinin çalışanlarının davranışlarını olumlu yönde etkileyecek çeşitli motive edici araçları kullanmaları oldukça önemlidir. Bu çalışma mesleki stresin yaşam doyumu ile ilişkisini ve bu ilişkide psikolojik güçlendirmenin aracılık rolünü tespit etmek amacıyla tasarlanmıştır. Bu amaçla, Çorum ilinde faaliyet gösteren bir kağıt fabrikasında çalışan 154 kişi ile gerçekleştirilen anket çalışması sonucunda elde edilen veriler, kurulan hipotezler doğrultusunda analiz edilmiştir. Katılımcılardan elde edilen veriler analiz edilirken t-testi, ANOVA, regresyon analiz yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma bulgularına göre, mesleki stresin yaşam doyumu üzerinde negatif bir yönlü bir etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Benzer bir şekilde psikolojik güçlendirmenin mesleki stres üzerindeki etkisinin de negatif yönlü olduğu görülmüştür. Psikolojik güçlendirmenin yaşam doyumu üzerindeki etkisi ise artırıcı yöndedir. Ayrıca araştırma ile mesleki stresin yaşam doyumu üzerindeki olumsuz etkisinin örgütler tarafından yürütülebilecek psikolojik güçlendirme faaliyetleri sayesinde kısmen azaltılabileceği dolayısıyla mesleki stresin yaşam doyumu üzerindeki etkisinde psikolojik güçlendirmenin kısmi aracılık rol üstlendiği sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler : Yaşam Doyumu, Psikolojik Güçlendirme, Mesleki Stres. Jel Kodları : M1, I31.

2 Hitit Üniversitesi, Sungurlu MYO, [email protected] 3 Kırıkkale Üniversitesi, Keskin MYO, [email protected]

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

12

A FIELD RESEARCH ON THE MEDIATING ROLE OF PSYCHOLOGICAL EMPOWERMENT IN THE RELATIONSHIP BETWEEN VOCATIONAL STRESS

AND LIFE SATISFACTION

Abstract

Stress is a phenomenon that affects the performance of employees in organizations and attainment of organizational goals in a negative way. Of course, Professional stres affects the social lives of employess, too. Usage of various motivational tools by managers to positively influence their employees’ behaviors in order to get rid of these negativities is very important. This study is designed to determine the relationship between occupational stress and life satisfaction and the mediating role of psychological empowerment on this relation. Fort his purpose, the data obtained as a result of the survey conducted with 154 people working in a paper factory operating in Çorum were analyzed according to the established hypotheses. As the obtained data from the participants were analyzed; t-test, ANOVA, regression analysis methods were used. According to research findings, it has been found that occupational stres has a negative effect on life satisfaction. Similarly, it is seen that the effect of psychological empowerment on occupational stres is also negative. And psychological empowerment effect life satisfaction positively. Furthermore, it is concluded that the negative effect of occupational stress on life satisfaction, which constitutes the basic hypothesis of the research can be decreased partially by the help of psychological empowerment and psychological empowerment takes mediating role in the effect of occupational stress on the life satisfaction. Key words: Life satisfaction, Psychological Empowerment, Occupational Stress. JEL Classification: M1, I31.

1. GİRİŞ

Günümüzde örgütlerin içerisinde bulunduğu rekabet ortamı ve hızla değişen çevre şartları

çalışanların kendilerini baskı altında hissetmelerine neden olabilmektedir. Değişime uyum sağlama

zorunluluğunun birey üzerinde oluşturduğu olumsuz etki, çalışma ortamındaki bir takım riskler,

belirsizlikler veya yönetimden kaynaklanan olumsuzluklar çalışanlarda gerilim yaratarak strese yol

açmaktadır. Stres, psikolojik ve fizyolojik yıkıcı etkileri yüzünden gerek bireysel gerekse örgütsel olarak

istenmeyen zararlı bir olgudur.

Çalışanların işyerinde yaşadıkları stres, beklentilerin, gereksinimlerin, istek ve dileklerin

karşılanmasını ifade eden yaşam doyumları üzerinde de etkili olmaktadır (Gürel ve Altunoğlu, 2016, s.

1436). Her ne kadar yaşam doyumu, sadece bireyin iş yaşamındaki doyumunu ifade etmese de bireyin

günlük yaşamının önemli bir bölümünü çalışarak geçirdiği düşünüldüğünde çalışanların iş yaşamında

stressiz bir ortamda çalışmalarının yaşam doyumları açısından önemi anlaşılacaktır. Çalışanların

çalışma ortamındaki iş doyumları, yaşam doyumlarını da etkilemektedir (Avşaroğlu, Deniz &

Kahraman, 2005, s. 123).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

13

Çalışanların yaşam doyumlarının artırılmasında iş doyumlarının artırılması büyük bir önem

taşımaktadır. Dolayısıyla, çalışanların iş ortamında yaşadıkları mesleki stresle baş edebilmelerinde

örgütsel destek alabilmeleri gerekmektedir. Örgütsel destek yöntemlerinden biride, çalışanların işleri ile

ilgili olarak kendilerini özerk hissetmelerini, yeterliliklerinin tam olduğuna inanmalarını ve bu sayede

özgüvenlerinin artmasını sağlayan psikolojik güçlendirmedir.

Modern örgüt yapılarında rekabet avantajı sağlayan ve ikame edilemeyen temel unsurun

çalışanlar olduğu ve örgüt hedeflerine ulaşılabilmesinin çalışanların katılımıyla mümkün olabileceğine

inanılmaktadır. Psikolojik güçlendirme, uygulanacak kurumsal yönetim politikaları aracılığıyla çok

önemli bir motivasyon aracı olarak işlev görerek psikolojik yönden kendini güçlü hisseden çalışanların

yaratıcılıklarını ortaya koyabilmelerini (Çavuş ve Akgemci, 2008, s. 241), performanslarını (Çöl, 2008,

s. 44) ve örgütsel bağlılıklarını (Hamid, Nordin, Adnan & Sirun, 2013, ss. 785-786) artırmalarını

sağlayabilir.

Bu çalışmanın amacı, mesleki stresin yaşam doyumu üzerindeki etkisini belirlemek ve bu

ilişkide psikolojik güçlendirmenin rolünü tespit etmek olarak tanımlanmıştır. Değişkenler arasındaki

ilişkilerin ortaya konulmasının örgütlere sürdürülebilir rekabet üstünlüğü sağlama noktasında önemli

faydalar sağlayacağı düşünülmektedir.

2. Yaşam Doyumu

Günlük hayatımızda sıkça kullanılan bir kavram olan yaşam doyumu kavramı ilk kez Neugarten

vd., (1961) tarafından gerçekleştirilen çalışma ile literatüre kazandırılmıştır. Yazarlar, yaşam

doyumunun moral, uyum ve iyi olma halleri ile yakından ilgili olduğunu belirtirlerken yaşam doyumuna,

kişinin istediği ve elde edebildiği hedefleri arasındaki uyum sonucu hayattan zevk alabilmesi ve olumlu

bir ruh hali içerisinde olabilmesi şeklinde bir tanım getirmişlerdir (Neugarten vd., 1961’den akt.

McDowell, 2010, s. 72).

Başka bir tanımda Shin ve Johnson (1978, s. 478), yaşam doyumunu, bir kişinin yaşam kalitesini

seçtiği ölçütlere göre genel olarak değerlendirmesi olarak tanımlarken. Heller, Watson & Ilies’in (2004,

s. 574), yaşam doyumunu, kişinin kendi hayatı için yaptığı, hayatının sevdiği veya sevmediği yönlerinin

özet bir değerlendirmesi olarak tanımladığı görülmüştür. Tüm bu kavramlardan yola çıkarak yaşam

doyumunun kişinin hayata karşı genel tutumu olduğunu da söylemek mümkündür (Özdevecioğlu, 2003,

s. 697).

Yaşam doyumu sübjektif bir değerlendirme içerir. Yaşam doyumu ile ilgili önemli çalışmaları

literatüre kazandıran Diener, Emmons, Larsen & Griffin (1985, s. 71), yaşam doyumunun kişinin hayatı

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

14

ile ilgili bilişsel, yargısal bir süreci ifade ettiğini vurgulamaktadırlar. Onlara göre, insanların mevcut

durumlarından ne kadar memnun olduklarına dair kararları dışardan kendilerine empoze edilmemiştir;

her birey mevcut durumunu kendisi için belirlediği bir standartla karşılaştırarak yaşam doyumu ile ilgili

kararını kendi belirlemektedir (Diener vd., 1985, s. 71).

Yaşam doyumunun sübjektif bir değerlendirme içerdiğini söyleyebiliriz. Çünkü İnsanların

mevcut durumlarından ne kadar memnun olduklarına dair kararları dışardan kendilerine empoze

edilmemiştir; her birey mevcut durumunu kendisi için belirlediği bir standartla karşılaştırarak yaşam

doyumu ile ilgili kararını kendi belirlemektedir (Diener vd., 1985, s. 71). Yaşam koşullarını

değerlendiren birey, kendisinin arzu ettiği yaşam standartları ile algıladığı yaşam kalitesini

karşılaştırarak, yargılama ölçütlerinin birey tarafından belirleneceği ve bilinçli bir şekilde gerçekleşen

bilişsel bir yargı süreci sonucunda yaşam doyum düzeyine karar verecektir (Pavot ve Diener, 1993, s.

164). Diener vd. (1985, s. 71), bu sebeple yaşam doyumunun kişinin hayatı ile ilgili bilişsel, yargısal bir

süreci ifade ettiğini vurgulamaktadırlar. Onlara göre, sağlık, enerji ve benzeri durumlar tüm bireyler

tarafından arzulanır olmasına rağmen, her birey bu durumlara farklı değerler atfeder (Diener vd., 1985,

s. 71).

Bireylerin kendi hayatları için hedefledikleri ile başarabildiklerini karşılaştırmaları sonucunda

ortaya çıkan yaşam doyumu, bireylerin memnuniyetleri ile memnuniyetsizliklerinin toplamından oluşan

bir tatmini ifade ettiği için yaşam doyumunun kişinin hayatına karşı oldukça sağlam ve istikrarlı bir

tutum içerdiği söylenebilir (Haybron, 2004).

Yaşam doyumu öznel iyi oluşun bilişsel bileşenidir. Öznel iyi oluş, insanların duygusal

tepkilerini, geçmiş ve mevcut hayatları ile geleceğe dair hayat beklentilerine dair doyumlarını,

hayatlarını değiştirme isteklerini ve önem verdikleri kişilerin bireylerin hayatlarını nasıl gördükleri ile

ilgili kararlarını içeren bir bilgi alanıdır (Diener, Suh, Lucas & Smith, 1999, s. 277). Öznel iyi olma hali,

kişinin günlük faaliyetlerinden elde edilen bireysel zevke, hayatını anlamlı bulmasına, büyük hedeflere

ulaşma sonucunda ortaya çıkan başarı hissine, kendine has bir imaja sahip olmasına ve iyimserliğini

korumasına işaret eder (Neugarten vd., 1961’den akt. McDowell, 2010, s. 72).

Diener, Oishi & Lucas (2002, s. 63), öznel iyi oluşu, kişinin hayatını bilişsel ve duygusal olarak

değerlendirmesi olarak tanımlarken öznel iyi oluşun bilişsel unsuru olan yaşam doyumu ise, kişinin

hayatının bütünü ve iş, ilişkiler gibi hayatının önemli alanları hakkında ne düşündüğü ile ilgilidir.

İnsanlar, sadece iyi hissetmeye değil, aynı zamanda mevcut yaşamlarının belirledikleri hayat

standartlarını ne kadar karşıladığına dair kararlar üzerine odaklandıkları için kişinin yaşam doyumu,

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

15

kişinin kendine özgü tatmin ve hoşnutsuzluklarının toplamına indirgenemeyecek genel bir tavırdır

(Haybron, 2000).

Elbette insanların yaşam alanları, yaşadıkları ve büyüdükleri çevre şartlarını göz önünde

bulundurduğumuzda bireylerin yaşam doyumlarının farklı faktörlerden etkilediğini söyleyebiliriz.

Yaşam doyumunu üzerine yapılan çalışmalarda yaşam doyumunu etkileyen faktörler şu şekilde

sıralanmıştır (Diener, 1984; Farrel ve Rusbult, 1982’den akt. Özdevecioğlu, 2003, s. 697; Mustafayeva,

2013, s. 113-145):

Kişisel değişkenler, yaşam doyumu kişinin bireysel değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkan bir

algıyı ifade ettiği için bireylerin kişisel özellikleri hem bireylerin yaşam doyumu üzerinde etkili olmakta

hem de benzer yaşam koşullarında yaşayan insanların yaşam doyumlarındaki farklılıkları

açıklamaktadır. Yaşam doyumu üzerinde en çok etki bırakan kişilik boyutlarının dışa dönüklük ve

duygusal denge olduğu birçok araştırma sonucu ile desteklenmiştir.

İşle ilgili değişkenler, bireyin yaşam doyumu işinden beklentileri ve iş ortamıyla ilişkilidir.

Bireyler, zamanlarının büyük bir kısmını işyerinde veya işleriyle ilgili faaliyetlerle geçirmektedirler. Bu

nedenle bireylerin iş hayatında beklentilerinin karşılanması yaşam doyum düzeyleri üzerinde etkili

olmaktadır.

Çevresel değişkenler, bireyin yaptığı iş dışındaki çevresini algılaması da yaşam doyumunu

etkileyen konular arasındadır. Örneğin, mutlu bir evliliği olan bireyin diğer alanlarda yaşadığı

mutsuzluklarını azaltarak genel olarak yaşam doyumunu artırırken mutsuz bir evlilik tam tersi etki

yaratmaktadır. Eğitim, insanlara hem psikolojik (iyi eğitime sahip olmanın sağladığı özgüven) hem de

ekonomik (eğitiminin iş bulmasını kolaylaştırması) gibi faydalar sağlayarak yaşam doyumlarını olumlu

yönde etkilemektedir.

Toplumsal değişkenler, bireyin içinde yetiştiği veya yaşadığı kültür ortamı, değer/gelenek ve

inanç sistemi, kişiliğini, düşüncelerini, hoşlanıp hoşlanmadığı şeyleri etkilemektedir. Kültürün bu

süreçteki rolü, yaşam doyumundaki sübjektifliği kültürel sınırlar ile etkilemesi şeklinde ortaya

çıkmaktadır. Ayrıca kolektif toplumlarda yaşayan bireyler ile bireyci toplumlarda yaşayan bireylerin

yaşam doyumlarının üstlendikleri toplumsal rollerden dolayı farklı olması beklenmektedir.

Sonuç olarak bireylerin yaşam doyumlarının iyi olma halinin yanında, onların yaşamdan

beklentileri, yaşamdan beklentilerinin ise onların bilişsel olarak belirlediği yaşam standartlarının ne

kadarına ulaştıkları ile ilgili bir olgu olduğunu söylemek mümkündür.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

16

3. Psikolojik Güçlendirme

Güçlendirme kavramını literatüre kazandıran Kanter (1977), örgütsel yapıların örgütsel davranış

üzerindeki etkisinin çalışanların kişilik eğilimlerinden daha fazla olduğunu savunarak, yönetim

yetkisinin, çalışanların işe başlamaları için gerekli olan bilgiye, desteğe ve kaynaklara erişmesini

sağlamak, çalışanların gelişimi için devam eden fırsatlar yaratmak ve iş etkinliği için koşullar

oluşturmak yönünde kullanılması gerektiğini belirtmiştir (Laschinger, Finegan & Shamian, 2001, s. 7).

Bu doğrultuda Kanter’in (1977) güçlendirme tanımı, “bir bireyin amaçlara ulaşmak için mevcut

kaynaklardan yararlanma ve bağımsız şekilde kararlar alma yeteneği” şeklinde olmuştur (Sürgevil,

Tolay & Topoyan, 2013, s. 5373). Bir çalışanın bağımsız olarak karar alabilmesi için iş ile ilgili gerekli

donanım, tecrübe ve eğitime sahip olması gerekir. İşte tam bu noktada da psikolojik güçlendirmenin

nasıl ne şekilde yapılacağı devreye girmektedir.

Örgütlerde güçlendirmenin yapısal ve psikolojik olmak üzere iki boyutundan bahsedilebilir.

Bowen ve Lawler’e göre (1995), yapısal güçlendirme, çalışanlara yetki vermeye yönelik

yönetim uygulamaları üzerinde yoğunlaşırken, çalışanlara örgütsel performans kriterleri ve örgüt

performansına nasıl katkı sağlayabilecekleri hakkında bilgi verilmesi, çalışanların örgütsel performansa

dayalı ödüller verilerek teşvik edilmeleri ile iş prosedürlerini ve örgütü etkileyen konularda karar

alabilme yetkilerini içermektedir (Gkorezis, Hatzithomas & Petridou, 2011, s. 84).

Bu yaklaşım, çalışanlara daha fazla güç ve yetki verilmesi sayesinde çalışanların hem bireysel

hem de örgütsel etkinliklerinin arttırılabileceği görüşüyle ilgilidir. Yapısal güçlendirme, güçlendirici

yönetim uygulamalarının fiilen çalışanların güçlenmelerine yönelik duygularını artırdığını varsayarken

bireylerin kişisel tercihleri üzerinde durmadığı için psikolojik güçlendirme, çalışanların psikolojik

durumuna vurgu yaparak bu eksikliği gidermektedir (Gkorezis vd., 2011, s. 84). Yapısal güçlendirme,

güçlendirme faaliyetlerinin kendisini içerirken psikolojik güçlendirme çalışanların örgütlerdeki

güçlendirme faaliyetlerini psikolojik olarak nasıl algılayıp tepki verdikleri ile ilgilidir (Kimura, 2011, s.

46).

Conger ve Kanungo'nun (1988), güçlendirmeyi çalışanların öz-yeterlik motivasyonları ile

ilişkili olarak açıkladığı çalışmaları üzerine kurulan psikolojik güçlendirme boyutu, Thomas ve

Velthouse (1990), tarafından çalışanları kendi görev rollerine yönlendiren ve anlam, yetkinlik, özerklik

ve etki şeklinde çok yönlü olarak ortaya çıkan içsel motivasyonla ilgili bilişsel bir yapı olarak

tanımlanmıştır ve boyutları şu şekilde açıklanmaya çalışılmıştır (Spreitzer, 1995, ss. 1443-1444;

Spreitzer, De Janasz & Quınn, 1999, s. 512):

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

17

Anlam (Meaning), bir kişinin yaptığı işi kendi fikirlerine veya standartlarına göre

değerlendirerek işe yüklediği anlama göre işi önemseyip önemsememesi ile ilgilidir. Anlam boyutu, bir

iş rolünün gereklilikleri ile inançlar, değerler ve davranışlar arasında bir uyum olmasını içerir.

Yetkinlik (Competence), bir bireyin ustalıkla işle ilgili faaliyetlerini yerine getirebilme

yeteneklerine olan inancıdır. Bu psikolojik güçlendirme boyutu, genel yetkinliğe değil, bir iş rolüne

özgü yetkinliğe odaklanır.

Özerklik (Self-determination), bir bireyin eylemleri başlatma ve düzenleme konusunda

kendisinin seçim yapabileceğini hissetmesi ile ilgilidir. Özerklik, iş davranışlarının ve süreçlerin

başlatılması ve devamı ile ilgili olarak çalışma yöntemi, hızı vb. konularda çalışanların özerk kararlar

alabilmesini içermektedir.

Etki (Impact), bir kişinin iş yerindeki stratejik, idari veya işletme sonuçlarını etkileyebilme

derecedir. Etki boyutu, iş süreçleri tarafından etkilenmesi nedeniyle genel bir kişilik özelliği olan iç

kontrol odağından farklılık gösterir.

Psikolojik güçlendirme, çalışanların bilişsel süreçleri ile ilgili olduğu için çalışanlar üzerindeki

etkisi farklı olabilir. Farklı değer yönelimli bireyler, görevlerini yorumlarken farklı eğilimler

gösterebilirler (Fock, Chiang, Au & Hui, 2011, s. 320); bazı çalışanlar, yaptıkları işi anlamlı olarak

algıladıklarında, yaptıkları işin kuruma bir değer kattığını ve bununla birlikte kendisinin de kurum için

değerli bir birey olduğunu hissettiği zaman kişide var olması gereken öz yeterlilik duygusu daha da

artacaktır. Bununla birlikte çalışmalarını belirlemek için özgür ve yetkili olduklarını hissettiklerinde

kendilerini psikolojik açıdan daha sağlıklı ve güçlenmiş olarak hissedebileceklerdir. Çalışanlara

hissettirilen bu duygularında çalışanları iş yaşamında işten ayrılmaya kadar götüren sinizm, monotonluk

ve yabancılaşma gibi duyguların oluşmasını engelleyeceği düşünülmektedir. Maslow’un da belirtiği

gibi kişinin en temel ihtiyaçlarından olan kendini gerçekleştirme ihtiyacının giderilmesi, Marx’ın

kapitalinde ele aldığı bireyin emeğine yabancılaşmaması, araç değil amaç olması için çalışanların

psikolojik olarak güçlendirilmesi çok kilit bir noktadır. Aksi bir durum olduğunda ise çalışan kendini

değersiz, güçsüz hissederek üretkenlik dışı davranış gösterme eğilimine doğru gidebilecektir.

Psikolojik güçlendirme, güçlendirilmiş bireylerin çalışma durumlarını eylemleriyle

şekillendirebileceklerini öngördüğü için kendi iş rolü ile ilgili olarak bireyin aktif yönelimini temsil eden

bir kavramdır. Kendilerini anlamlı bir şekilde işlerini ve çalışma koşullarını etkileyebilecek yetenekte

gören ve bu doğrultuda problemleri tahmin etmek, kendi kararlarını kendisi almak vb. iş davranışlarında

bulunma yetkisi kendisine verilen çalışanlar kendilerinden beklenen görevleri daha iyi bir şekilde yerine

getireceklerdir (Speitzer, 1995, s. 1448).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

18

4. Mesleki Stres

Stres kavramı, 1900'lü yılların başında, fizyolog Walter Cannon’un, vücudun tehditkar bir

durumla karşı karşıya kaldığında bir tepki geliştirdiğini ortaya koyan çalışması ile gündeme gelmiştir.

Cannon’un “Dövüş veya Kaçış/Fight or Flight” ifadesi ile popülerleşen stres teorisine göre, yüksek

stresli uyaranlarla karşı karşıya kalındığında vücut içgüdüsel bir tepki olarak bu durumla başa çıkmaya

hazırlanarak ya da kaçarak bir savunma geliştirir (Stickle ve Scott, 2016, s. 28).

Cannon'un araştırması üzerine endokrinolog Hans Selye (1936), “Genel Adaptasyon Sendromu/

General Adaptation Syndrome”nu geliştirmiş ve stresi, değişime yönelik herhangi bir talebe maruz

kaldığında vücudun geliştirdiği spesifik olmayan bir yanıt olarak tanımlamıştır (Cacciari, Haddad &

Dalmas, 2016, s. 2; Goldstein ve Kopin, 2007, s. 110; Sharma, 2015, s. 98; Szabo, Tache & Somogyi,

2012, s. 474).

Hans Selye’nin, "Genel Adaptasyon Sendromu", Cannon'un "Dövüş veya Kaçış/Fight or Flight"

davranışına benzer şekilde bir stres faktörüne karşı dirençle ilişkili bir adaptasyonu içermekteydi

(Goldstein ve Kopin, 2007, s. 110). Selye, stresin biyokimyasal ya da nöroendokrin yanıtlara neden

olduğunu, bunun spesifik olmayan bir fizyolojik yanıt olduğunu, yani bir uyaran tarafından etkilenirken

biyolojik sistemde meydana gelen tüm fizyolojik değişiklikleri içeren zararlı bir sendromu ifade ettiğini

(Cacciari vd., 2016, s. 2) ve bu nedenle stresin bir dizi sağlık bozukluğu için önemli bir risk faktörü

olduğunu vurgulamıştır (Quick ve Henderson, 2016, s. 1).

Lazarus ve Folkman (1966, 1984), stresin bireyin, dış bir durumun taleplerinin, onlarla baş

etmesi için algılanan yeteneğinin ötesinde olduğunu gördüğünde gerçekleştiğini, insanların zor olaylarla

başa çıkabilecek kaynaklardan yoksun olduklarına inandıklarında stres yaşadıklarını savunmuştur

(Avey, Luthans & Jensen, 2009, s. 679-680).

Stres, “bireyin içinde bulunduğu ortam ve iş koşullarının onu etkilemesi sonucunda vücudunda

özel biyo-kimyasal salgıların oluşarak söz konusu koşullara uyum için düşünsel ve bedensel olarak

harekete geçmesi durumu” olarak tanımlanabilir (Eren, 2000, s. 276).

Stres ve vücut üzerindeki etkisi arasındaki bağlantıyı araştıran psikiyatristler Holmes ve Rahe

(1967) tarafından popüler hale getirilen hayat olayları teorisinde (life events theory) 5.000 hastadan

toplanan anket verilerini kullanılarak, hafif stresli olanlardan çok stresli olana kadar çeşitli düzeylerde

değişen 43 yaşam olayı ölçülmüştür. Araştırma sonucunda strese yol açan yaşam olayları oluşturdukları

stres düzeyine göre puanlanmışlardır (Stickle ve Scott, 2016, s. 29-30).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

19

Mesleki stres ise, bireyin çalışma hayatından kaynaklanan algıladığı stresörler nedeniyle ortaya

çıkan mesleki ve kişisel yaşamındaki olumsuz psikolojik ve fiziksel reaksiyonlar olarak tanımlanabilir.

(Sharma, 2015, s. 98; Ueno, Bobroff, Martins, Machado, Linares & Gaspar, 2017, s. 1633; Wang, Liu,

Yu, Wu, Chang & Wang, 2017, s. 1).

Günümüzde bireylerin yaşam standartlarındaki artış iş yaşamında geçirilen veya çalışma

sürelerinin artışını da beraberinde getirmiştir. Bu yüzden bireyler için özel yaşamından çok çalışma

yaşamıyla yüz yüze kalma durumuyla karşılaştıklarını söylemek mümkündür. Çalışma hayatı içerisinde

karşılaşılan, işinden kovulmak, emekli olmak, işle ilgili önemli değişiklikler, işle ilgili sorumlulukların

artması, yöneticilerle ilgili sıkıntılar, çalışma saatleri veya koşullarındaki değişiklikler strese yol

açabilmekte (Holmes ve Rahe, 1967), mesleki stresörler, çalışanlar üzerindeki olumsuz etkilerinden

dolayı, çalışanların performansını doğrudan etkileyerek örgüt performansı üzerinde de olumsuz etkilere

neden olabilmektedir (Sharma, 2015, s. 99; Stickle ve Scott, 2016, s. 27; Ueno vd., 2017, s. 1633). Tabi

bu etkiler çalışma ortamına, kişinin statüsüne, iş yüküne, işin türüne, gün içindeki mesai saatine hatta

yetiştiği kültür ve yaşadığı bölgeye göre farklılık gösterebilmektedir.

Stres genel olarak olumsuz sonuçları ile anılmakla beraber belirli düzeyde stresin olumlu

sonuçlar doğuracağı yönünde görüşlerde bulunmaktadır. Stres her ne kadar tipik olarak olumsuz bir

çerçevede tartışılsa da potansiyel bir kazanım sağladığında stres bir fırsattır. Stres seviyesine bağlı olarak

organizma için olumlu sayılır ve bireyin harekete geçmesine, heveslendirilmesine, çalışmalarında en iyi

sonuçları almasına yol açan reaksiyonlara neden olabilir (Freitas, Vannuchi, Haddad, Silva & Rossaneis,

2017, s. 4200). Lazarus (2003), stresin gelişmeye ihtiyaç duyan bireysel güçlerin geliştirilmesinde kilit

bir rol üstlendiğini iddia etmektedir (Avey vd., 2009, s. 680).

Son zamanlarda yapılan araştırmalar bu görüşü destekler niteliktedir; araştırma sonuçları, teşvik

edici stres kaynaklarının (iş yükü, görevleri tamamlama baskısı ve zaman aciliyeti vb.) engelleyici stres

kaynaklarından (kırtasiyecilik, iş yeri politikaları, sorumluluk karmaşası vb.) daha az gerilim yarattığını

ortaya koymuştur (Robbins ve Judge, 2013, s. 607).

Çalışma yaşamındaki örgütsel stres kaynakları şu şekilde sınıflandırılabilir (Güney, 2011, s.

407-421):

- Görevin yapısına ilişkin stres kaynakları; iş yükünün fazla olması, işin monoton ve

sıkıcı olması, ücretin yetersiz olması, yükselme imkanının yetersizliği, çalışma

saatlerinin uzun olması, çalışma şartlarının olumsuzluğu,

- Örgütsel yönetim tarzına ilişkin stres kaynakları; karar verme, karara katılma, yetki

eksikliği, aşırı sorumluluk, örgütsel adaletsizlikler, yöneticilerin astları desteklememesi,

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

20

- Üretim sürecine ilişkin stres kaynakları; zaman baskısı, yeterli araçların olmaması,

yeteneklerin işin gereklerine uygun olmaması, çalışamaların karşılığını alamamak,

- Örgütün kültürel yapısına ilişkin stres kaynakları; iş çevresindeki ortak değer ve

normlara uyum, iş ortamında görüş farklılıkları, statü düşüklüğü, moral ve doyum

düşüklüğü

Stres, iş ortamında çalışanların davranışları, çalışma arkadaşları ile olan ilişkileri ve

performansları üzerinde etkili olmaktadır (Eren, 2000, s. 275). Bu nedenle, örgütlerin çalışanlarının

mesleki stres nedenlerini belirlemesi ve örgüt içerisindeki mesleki stresi yönetmesi gerekmektedir

(Sharma, 2015, s. 99).

5. Metodoloji

5.1. Araştırmanın Amacı ve Önemi

Bu araştırma ile çalışanların mesleki stresleri ile yaşam doyumları arasındaki ilişkide psikolojik

güçlendirmenin aracılık rolünü tespit etmek amaçlanmıştır. Böylece bu çalışma; günümüz iş yaşamında

çalışanların büyük bir çoğunluğunda görülen mesleki stres olgusunun azaltılmasında ve/veya ortadan

kaldırılmasında kullanılacak olan yöntemlerden psikolojik güçlendirmenin de nasıl bir rol oynadığını

gösteren örnek bir çalışma olarak literatüre kazandırılacaktır. Bu açıdan çalışmanın özgün ve önemli

olduğu düşünülmektedir.

5.2 Araştırma Modeli ve Hipotezler

Araştırma modeli, çalışanların yaşam doyumu, algılanan mesleki stres ve psikolojik

güçlendirme arasındaki ilişkiye dair hipotezler şu şekilde oluşturulmuştur;

H1: Mesleki Stresin Psikolojik Güçlendirme Üzerinde Etkisi Vardır.

H2: Mesleki Stresin Yaşam Doyumu Üzerinde Etkisi Vardır.

H3: Psikolojik Güçlendirmenin Yaşam Doyumu Üzerinde Etkisi Vardır.

H4: Mesleki Stres ile Yaşam Doyumu Arasındaki İlişkide Psikolojik Güçlendirmenin Aracılık

Rolü Vardır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

21

Şekil 1: Araştırma Modeli

5.3 Araştırma Evren, Örneklem ve Araştırma Kısıtları

Araştırma evreni Çorum ilinde faaliyet gösteren bir kağıt fabrikasında çalışan 160 kişidir.

Çalışmada evrenin tamamına ulaşılmaya çalışılmış ve 154 çalışandan geri dönüş alınmıştır. Hazırlanan

anket formu 01-03 Kasım 2017 tarihleri arasında uygulanmıştır. Örneklemin evreni temsil etme oranı

% 97,5’tir.

Araştırmada bazı kısıtlar mevcuttur. İlk olarak araştırma Çorum ilinde sadece bir kağıt

fabrikasında gerçekleşmiştir. Bu nedenle elde edilen sonuçlar sadece bu işletme çalışanları için

geçerlidir. Araştırmanan geniş boyutta incelenmesi ile farklı illerde ve farklı sektörlerde farklı sonuçlar

elde edilebileceği düşünülmektedir. İncelenen her bir değişkenin yaşam doyumu, mesleki stres ve

güçlendirmenin farklı örgütsel yapılarda, farklı bölgeye, farklı sektörlere hatta farklı meslek grublarına

göre değişeceği düşünülmektedir.

5.4 Veri Toplama ve Analiz

Araştırmada veri toplama aracı olarak anket formu kullanılmıştır. Anket formu 7 demografik

soru ile birlikte 5, 4 ve 8 maddeden oluşan üç ayrı ölçekten oluşturulmuştur. Örneklem seçimine

gidilmemiş örneklemin tamamına ulaşılması hedeflenmiştir. Anket formunda kullanılan ölçekler ise şu

şekildedir:

Yaşam Doyumu Ölçeği: Çalışanların yaşam doyumunu ölçmek amacıyla araştırmada Diener,

Emmons, Larsen ve Griffin (1985) tarafından geliştirilen “Yaşam Doyumu Ölçeği” kullanılmıştır.

Ölçeğin Türkçe’ye uyarlaması Köker (1991) tarafından yapılmakla birlikte başka uyarlama

çalışmalarına da rastlanmıştır. Köker (1991) uyarladığı ve üç hafta aralıklarla tekrar test yöntemi ile

1

2

3

Psikolojik Güçlendirme

Mesleki Stres

Yaşam Doyumu

4

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

22

uygulamış olduğu ölçeğin tutarlılık katsayısının 0,85 olarak saptamıştır. Köker’in (1991) uyarlama

çalışmalarında cevapların 7’li likert şeklinde yapılmış olup; Dağlı ve Baysal (2016) tarafından yapılan

diğer uyarlama çalışmasında, katılımcıların cevapların birbirlerine çok yakın olması sebebi ile tepki

göstermesi nedeniyle 5’li likert yapısında hazırlanması uygun görülmüştür. Dağlı ve Baysal (2016)

çalışmasında uyarlanan ölçekteki ifadelerin puanlanması; “Hiç katılmıyorum (1), Çok az katılıyorum

(2), Orta düzeyde katılıyorum (3), Büyük oranda katılıyorum (4) ve Tamamen katılıyorum (5)”, şeklinde

tasarlanmıştır. Dağlı ve Baysal (2016) ölçeği yaptıkları Doğrulayıcı faktör analizinde; modelin uyum

indekslerinden birisi olan χ2/sd’nin değeri 1,17; diğer uyum indekslerinden olan NFI değeri 0,99; NNFI

değeri 1,00; CFI değeri 1,00; SRMR değeri ise 0,019 olarak saptamıştır. Böylece ölçeğin tek faktör

yapısını doğrulamışlardır, bu tek faktörün varyansı ise % 68,389 olarak hesaplanmıştır. Ölçeği oluşturan

maddelerin iç tutarlığını veren Cronbach Alpha Katsayısı ise 0,88 olarak hesaplanmıştır (Dağlı ve

Baysal, 2016:1258). Bu araştırmada ise Dağlı ve Baysal (2016) tarafından uyarlanan ve tek boyutlu olan

5’li likert formatındaki ölçek kullanılmıştır. Ölçeğin bu çalışmadaki keşfedici faktör analizi ve iç

tutarlılık katsayıları aşağıda verilmektedir.

Tablo 1: Yaşam Doyumu Ölçeği Güvenirlik ve Faktör Analizi

Boyutlar Toplam Soru Önermesi

Açıklanan VaryansCronbach's Alpha

Toplam

Yaşam Doyumu 5 48,306 ,728 48,306

Kaiser Meyer Ölçek Güvenirliliği

Bartlett’s Küresellik Testi Ki-Kare

Sd

P Değeri

,750

147,013

10

,000

Faktör analizi sonucu yaşam doyumunu oluşturan beş maddenin tek bir boyut altında toplandığı

doğrulanmıştır. Tek bir boyut toplam varyansın % 48,306’sını açıklamaktadır (KMO: ,750; Ki-Kare:

147,013; Sd:10; p:,000 ). Yaşam doyumu ölçeğini oluşturan her bir beş maddenin faktör yüklerinin ise

en düşük ,654 ile en yüksek ,743 aralığında değer aldığı görülmüştür. Ölçeğin bu çalışmadaki iç tutarlık

katsayısı ise ,728 olarak tespit edilmiştir. Tüm bu sonuçlar istatistiki olarak ölçeğin bu araştırma için

kullanımının uygun olduğunu göstermektedir.

Psikolojik Güçlendirme Ölçeği: Araştırmada çalışanların psikolojik güçlendirme düzeyini

ölçmek için kullanılan ölçek Spreitzer’in (1995) geliştirdiği 12 maddelik güçlendirme ölçümünden alıntı

yapılarak Ertenü (2008) tarafından 4 maddelik formu ile oluşturulmuş bir ölçektir. Ertenü (2008) ölçeği

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

23

geliştirirken Thomas ve Velthouse’un (1990) güçlendirme tanımına uygun olarak, işin anlamı, yaratılan

etki, öz-yeterlilik ve özerklik boyutlarını ölçmek üzere oluşturmuştur (Ertürk, 2008:43). Ertenü (2008),

çalışmasında ölçeğin güvenirliği ve doğru sonuç vermesi için 7-23 Kasım 2017 tarihlerinde her gün aynı

katılımcılara uyguladığı ölçeğin cevaplandırılmasında 1 ile 10 arası bir puanlandırma vermelerini

istemiştir. Ertenü (2008) çalışmasında ölçeğin iç tutarlılık katsayısı ise ,7270 olarak tespit edilmiştir. Bu

çalışmada ise çalışanlar açısından daha kolay cevaplandırılması açısından 5’li likert formu kullanılmış

ve 1 Kesinlikle katılmıyorum-5 Kesinlikle katılıyorum şeklinde cevaplandırılması istenmiştir. Bu

çalışma için yapılan güvenilirlik ve keşfedici faktör analizi aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 2: Psikolojik Güçlendirme Ölçeği Güvenirlik ve Faktör Analizi

Boyutlar Toplam Soru

Önermesi

Açıklanan Varyans Cronbach's

Alpha

Toplam

Psikolojik Güçlendirme 4 47,036 ,595 47,036

Kaiser Meyer Ölçek Güvenirliliği

Bartlett’s Küresellik Testi Ki-Kare

Sd

P Değeri

,564

19,503

3

,000

Faktör analizi sonucu psikolojik güçlendirmeyi oluşturan 4 maddenin tek bir boyut altında

toplandığı doğrulanmıştır. Tek bir boyut toplam varyansın % 47,036’sını açıklamaktadır. (KMO: ,564;

Ki-Kare: 19,503; Sd:3; p:,000 ). Psikolojik güçlendirme ölçeğini oluşturan her bir dört maddenin faktör

yüklerinin ise en düşük ,554 ile en yüksek ,740 aralığında değer aldığı tespit edilmiştir. Ölçeğin bu

çalışmadaki iç tutarlık katsayısı ise ,595 olarak tespit edilmiştir. Tüm bu sonuçlar istatistiki olarak

ölçeğin bu araştırma için kullanımının uygun olduğunu göstermektedir.

Mesleki Stres Ölçeği: Araştırmada kullanılan mesleki stres ölçeği McCarty, Zhao ve Garland

(2007) çalışmasından alınmıştır. Ölçek ilk olarak Davis, Eshelman, McKay (1988) tarafından

geliştirilmiş ve Gershon’un (1999) tarafından 10 maddelik oluşutulmuştur, daha sonra ölçek McCarty

vd., (2007) tarafından 8 maddelik kısa formu şeklinde kullanılarak literature kazandırılmıştır (McCarty,

2007: 679). McCarty (2007) çalışmasında ölçeğin iç tutarlık katsayısı alpha 0,86 olarak tespit edilmiştir.

Ölçeğin orjinalinden Türkçe’ye çevirisi İngilizce okutmanı tarafından yapılmış, soruların

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

24

anlaşılabilirliğini test etmek üzere çalışanlar üzerinde ön teste tabi tutulmuştur. Soruların net bir şekilde

anlaşılabilir olduğu gözlemlenmiştir. Soruların cevaplandırmasında 5’li likert kullanılmış ve soruların

cevaplandırılması 1 Kesinlikle katılmıyorum-5 Kesinlikle katılıyorum şeklinde tasarlanmıştır. Bu

çalışma için yapılan güvenilirlik ve keşfedici faktör analizi aşağıdaki tabloda verilmiştir.

Tablo 3: Mesleki Stres Ölçeği Güvenirlik ve Faktör Analizi

Boyutlar Toplam Soru

Önermesi

Açıklanan

Varyans

Cronbach's

Alpha

Toplam

Mesleki Stresi 7 41,664 ,690 41,664

Kaiser Meyer Ölçek Güvenirliliği

Bartlett’s Küresellik Testi Ki-Kare

Sd

P Değeri

,694

189,967

15

,000

Faktör analizi sonucu mesleki stres ölçeğinin iki faktörlü bir yapıda oluştuğu görülmüştür. Tek

boyutlu bir yapı oluşturması açısından ve anlamlı bir faktör oluşturmadığı için öz değeri düşük olan 3.

madde analizden çıkarılmış ve tek boyutlu bir yapıya ulaşılmıştır. Elde edilen tek boyutun toplam

varyansın % 41,664’ünü açıklamaktadır. (KMO:,694; Ki-Kare: 189,967; Sd:15; p:,000 ). İş stresi

ölçeğini oluşturan her bir yedi maddenin faktör yüklerinin ise en düşük ,419 ile en yüksek ,794

aralığında değer aldığı tespit edilmiştir. Ölçeğin bu çalışmadaki iç tutarlık katsayısı ise ,690 olarak tespit

edilmiştir. Tüm bu sonuçlar istatistiki olarak ölçeğin bu araştırma için kullanımının uygun olduğunu

göstermektedir.

6. Bulgular ve Değerlendirme

Araştırmanın bu bölümünde katılımcıların demografik özellikleri (yaş, cinsiyet, eğitim, çalışma

süresi, medeni durum, idari görev, pozisyon) ile verilerin analizleri sonucu elde edilen bulgular yer

almaktadır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

25

Tablo 4: Katılımcıların Sosyo-Demografik Özellikleriyle İlgili Tanımlayıcı İstatistikler

Demografik Özellikler

Katılımcı

Sayısı (N) ve Yüzde (%)

Demografik Özellikler

Katılımcı

Sayısı (N) ve Yüzde (%)

Cinsiyet

Erkek

Kadın

139 90,5

15 9,5

Medeni Durum

Bekâr

Evli

53 34,4

101 65,6

Toplam 154 100 Toplam 154 100

Yaş

20 yaş ve altı

21-25

26-30

31-35

36-40

41-45

46 ve üzeri

8 5,2

30 19,5

34 22,1

37 24

18 11,7

10 6,5

47 11,5

Eğitim Durumu

İlköğretim

Lise

Önlisans

Lisans

Lisansüstü

30 19,5

75 48,7

33 21,4

12 7,8

4 2,6

Toplam 154 100 Toplam 154 100

Kurumda Çalışma Süresi

1 yıldan az

1-4 yıl

5-8 yıl

9-12 yıl

13 yıl ve üstü

19 12,3

49 31,8

53 34,4

17 11,2

16 10,3

Sektörde Çalışma Süresi

1 yıldan az

1-4 yıl

5-8 yıl

9-12 yıl

13 yıl ve üstü

4 2,6

45 29,2

33 21,4

30 19,5

42 27,3

Toplam 154 100 Toplam 154 100

Tablo 4’te katılımcılara ilişkin demografik bilgiler yer almaktadır. Elde edilen verilere göre

katılımcıların % 90,5 ‘i (139 kişi) erkek %9,5’i (15 kişi) kadın olup % 65,6 (101 kişi) evlidir.

Katılımcıların çoğunluğu % 48,7 (75 kişi) lise ve %19,5 (30 kişi) ilköğretim düzeyi eğitime sahiptir.

Katılımcılar genel olarak % 24 (37 kişi) 31-35 yaş, % 22,1’i (34 kişi) 26-30 ve % 19,5’i (30 kişi) 21-25

yaş aralığındadır. Katılımcıların kurumda çalışma süreleri ise 34,4’ü (53 kişi) 5-8 yıl, % 31,8’i (49 kişi)

1-4 yıl arasıdır. Sektör bazında çalışma sürelerine bakıldığında ise % 29,2 (45 kişi) 1-4 yıl arası, %27,3

‘ü (42 kişi) 13 yıl ve üstüdür.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

26

6.1. Çalışanların Demografik Özelliklerine İlişkin Anlamlı Farklılık Analizleri

Çalışmada kullanılacak olan testlerin tespiti için her bir değişkenin normal dağılıp dağılmadığı

kontrol edilmiştir. Yapılan testler sonucu cinsiyet, yaş, çalışma süresi, eğitim durumu ve medeni durum

değişkeni ile bağımlı değişkenler olan yaşam doyumu, psikolojik güçlendirme ve mesleki stres

maddelerine ilişkin dağılımın çarpıklık (skewness) ve basıklık (kurtosis) katsayılarının -2 ile +2 arasında

değerler aldığı ve dağılımın normal olduğu (Joanes ve Gill: 1998) görülmüş bu nedenle parametrik

testlerden t-testi ve ANOVA analizlerinin kullanılmasının uygun olacağına karar verilmiştir.

Tablo 5: Demografik Özellikler ile Değişkenler Arasındaki İlişki

Yaşam Doyumu Psikolojik Güçlendirme Mesleki Stres

Cinsiyet t =-,845 p ,400 t =-,887 p ,376 t =-,747 p ,456

Medeni Durum t = -4,963 p,000* t =-3,423 p ,001* t = 2,257 p ,018*

Eğitim F = 2,632 p ,037* F = 2,653 p ,035* F = 3,611 p ,008*

Yaş F = 3,397 p ,004* F = 1,797 p ,103 F = 4,039 p ,001*

Çalışma Süresi F = 4,567 p ,001* F = 1,310 p ,263 F = 1,328 p ,256

Tablo 5’de katılımcıların demografik özellikleri ile yaşam doyumu, psikolojik güçlendirme ve

mesleki stresleri arasındaki anlamlı farklılık olup olmadığına ilişkin t-testi ve ANOVA analizleri

sonuçları görülmektedir. İlk olarak katılımcıların cinsiyeti ile yaşam doyumu, psikolojik güçlendirme

ve mesleki stres arasında anlamlı farklılık olup olmadığına bakılmış ve anlamlı farklılık olmadığı tespit

edilmiştir (p>0,05). Katılımcıların medeni durumları ile yaşama doyumu, psikolojik güçlendirme ve

mesleki stres arasında anlamlı farklılıklar bulunmuştur (p<0,05). Elde edilen verilere göre medeni

durumu bekar olan katılımcıların yaşam doyumu ve psikolojik güçlendirme düzeyi evli katılımcılara

göre daha yüksek bulunmuştur. Bekar katılımcıların mesleki stres düzeyleri ise evli katılımcılara göre

düşüktür. Bunun nedenleri arasında aile-iş çatışması olabileceği düşünülmekte olup bu ilişkinin ayrı bir

araştırma konusu olarak incelenebileceği düşünülmektedir.

Bir başka değişken olan katılımcıların eğitim düzeyi ile yaşam doyumu, psikolojik güçlendirme

ve mesleki stres arasında da anlamlı farklılığa rastlanmıştır (p<0,05). Yapılan post hoc –tukey testi

sonucu eğitim düzeyi ile yaşam doyumu arasındaki anlamlılığın lisans düzeyi eğitime sahip olan

katılımcıların ilköğretim ve lise eğitim düzeyine sahip olanlara göre yaşam doyumu puanlarının daha

yüksek olmasından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Yine lisansüstü eğitim düzeyine sahip olan

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

27

katılımcıların ilköğretim ve lise eğitim düzeyine sahip olanlara göre daha az mesleki strese sahip olması

anlamlı farklılığa neden olmuştur. Diğer taraftan yaş ile eğitim düzeyi arasındaki anlamlı farklılığa

bakıldığında ise 20 yaş ve altı yaş grubuna sahip olan katılımcıların mesleki streslerinin daha fazla,

yaşam doyumlarının daha düşük olduğu elde edilen sonuçlar arasındadır. Son olarak 1 yıl ve daha az

çalışan katılımcıların diğer çalışma sürelerine sahip olan çalışanlara göre yaşam doyumlarının düşük

olduğu tespit edilmiştir.

Sonuçlar genel olarak değerlendirdiğimizde yaşam doyumunun, psikolojik güçlendirme

düzeyinin ve mesleki stres algısının demografik değişkenlerden etkilendiği ve anlamlı farklılıklara

neden olduğu saptanmıştır.

6.2 Araştırma Kapsamında Hipotezlerin Test Edilmesi Ele Alınan Değişkenler Arasındaki

İlişkiler, ve Etkiler Bazında Bulgular (Korelasyon ve Regresyon Analizi)

Araştırma kapsamında ele alınan değişkenler arasındaki ilişkileri test etmek amacıyla yapılan

korelasyon analizi sonuçları Tablo 6’da verilmiştir. Araştırmada kullanılan Pearson Korelasyon

Katsayısı ( r )’nın yorumu aşağıdaki gibi yapılır (Sungur, 2014, s. 116).

r İlişki

0,00-0,25 Çok Zayıf

0,26-0,49 Zayıf

0,50-0,69 Orta

0,70-0,89 Yüksek

0,90-1,00 Çok Yüksek

Tablo 6: Değişkenlere Ait Ortalama, Standart Sapma ve Korelasyon Katsayıları

Ort S.S 1 2 3

(1)Yaşam Doyumu 3,2 ,623 1

(2) Psikolojik Güçlendirme 3,2 ,561 ,508* 1

(3) Mesleki Stres 2,4 ,610 -,423* -,526* 1

*r (korelasyon katsayısı) p<0,01 düzeyinde anlamlı korelasyon Ort=Ortalama, S.S.=Standart Sapma

Tablo 6’da araştırma modelinin değişkenleri ile arasındaki ilişkiyi tespit etmek amacıyla

uygulanan korelasyon analizi sonucunda yaşam doyumu ile psikolojik güçlendirme arasında pozitif

yönde orta düzeyde (0,50<r<0,69; p<0,01) anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilirken, yaşam doyumu ile

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

28

mesleki stres arasında negatif yönde zayıf düzeyde (0,26<r<0,49; p<0,01) anlamlı bir ilişki olduğu tespit

edilmiştir. Yine psikolojik güçlendirme ile mesleki stres arasında negatif yönde orta düzeyde

(0,50<r<0,69; p<0,01) anlamlı bir ilişki olduğu elde edilen bulgular arasındadır.

Araştırmanın diğer kısmında değişkenler arası ilişkinin yönü ve etkisine ilişkin regresyon

analizleri bulunmaktadır. Regresyon analizi neticesinde elde edilen R2 belirlilik katsayısını verir. R2

katsayısı, bağımsız değişkenin bağımlı değişkenin yüzde kaçını açıkladığını göstermektedir (Küçüksille,

2014, s.203). Regresyon sonucunda elde edilen bir başka değer ise F değeridir, F değeri ise gözlemlenen

değerlerin, regresyon modeline ne kadar uyum sağladığını gösteren bir değerdir (Gürbüz ve Şahin, 2014,

s.263-265). F istatistiği ve anlamlılık düzeyine bakıldığında p<0,05 anlamlılık düzeyi modelin bütünün

anlamlı olduğu sonucunu gösterir. Bununla birlikte, modeldeki katsayıların tahmin değerlerinden olan

standardize edilmemiş regresyon denklemindeki katsayıyı ifade eden “B” değeri (regresyon katsayısı);

x’deki (bağımsız değisken) bir birim artışa karşılık y’deki (bağımlı değişken) değişim miktarını

açıklamaktadır (Küçüksille, 2014, s.203).

Çalışmanın temel hipotezini oluşturan bağımsız ve bağımlı değişken arasındaki ilişkide aracılık

etkisinden bahsedebilmek için ise üç koşulun yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunlardan ilki koşul

bağımsız değişkenin aracı değişken üzerindeki anlamlı etkisidir. İkinci koşul bağımsız değişkenin ile

bağımlı değişken üzerindeki anlamlı etkisi; üçüncü koşul ise ikinci koşulda aracı değişken modele

eklendiğinde, bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerindeki etkisinin düşmesi veya

anlamsızlaşmasıyla birlikte aracı değişkenin bağımlı değişken üzerinde anlamlı bir etkiye sahip olması

gerektiğidir. Eğer üçüncü koşulda bağımsız değişkenin bağımlı değişken üzerinde anlamsız bir etki

yaptıysa aracılık etkisinden, bu etkiyi azaltırsa kısmi aracılık etkisinden söz edilir (Baron ve Kenny,

1986, s. 1176).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

29

Tablo 7: Hiyerarşik Regresyon Analizi Sonuçları

Psikolojik Güçlendirme

Yaşam Doyumu Yaşam Doyumu

Β β β

1. MODEL Cinsiyet 0,097

Yaş 0,056

Eğitim düzeyi 0,025

Medeni durum 0,188

Çalışma Süresi 0,061

Mesleki Stres -0,454**

R2 0,521

Düzeltilmiş R2 0,261

F Değeri 7,087

2. MODEL Cinsiyet 0,099

Yaş 0,035

Eğitim düzeyi 0,125

Medeni durum 0,312

Çalışma Süresi 0,131

Mesleki Stres -0,350**

R2 0,508

Düzeltilmiş R2 0,248

F Değeri 19,208

3. MODEL Cinsiyet 0,064

Yaş 0,012

Eğitim düzeyi 0,113

Medeni durum 0,247

Çalışma Süresi -0,135

Mesleki Stres -0,220*

Psikolojik Güçlendirme 0,348**

R2 0,589

Düzeltilmiş R2 0,333

F Değeri 6,412

N=154, *p<0,05, **p<0,01

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

30

Model 1: Birinci modelde mesleki stresin yaşam doyumu arasındaki ilişkide psikolojik

güçlendirmenin aracılık rolünün tespitinde birinci koşulün gerçekleşmesi için bağımsız değişken olan

mesleki stresin aracı değişken olan psikolojik güçlendirme üzerindeki etkisine bakılmıştır. Yapılan

hiyerarşik regresyon analizi sonucunda mesleki stresin psikolojik güçlendirmenin % 26,1’ini açıkladığı

görülmektedir (F=7,087; p<0,01, Düzeltilmiş R2=0,261). Ancak mesleki stresin psikolojik güçlendirme

üzerindeki etkisi negatif yöndedir (β= -0,454). Bu bulgu H1 hipotezini desteklemektedir. Mesleki stresin

psikolojik güçlendirmeyi etkilemesiyle birlikte aracılık rolü için birinci koşul gerçekleştirilmiştir.

Model 2: İkinci modelde ikinci koşulun gerçekleştirebilmesi için bağımsız değişken olan

mesleki stresnin bağımlı değişken olan yaşam doyumu üzerindeki etkisi tespit edilmeye çalışılmıştır.

Yapılan hiyerarşik regresyon analizi sonucunda mesleki stres yaşam doyumunun % 24,8’ini açıkladığı

görülmektedir (F=19,208; p<0,01, Düzeltilmiş R2=0,248). Ancak mesleki stresin yaşam düzeyindeki

etkisi negatif yöndedir (β= -0,350). Bu bulgu H2 hipotezini desteklemektedir. Mesleki stresin yaşam

doyumu üzerindeki negatif etkiyle birlikte ikinci koşul gerçekleşmiş ve araştıramada aracılık rolü

aranmaya devam edilmiştir.

Model 3: Üçüncü modelde üçüncü koşulun gerçekleştirebilmesi için bağımsız değişken mesleki

stres ile aracı değişken olan psikolojik güçlendirmenin bağımlı değişken olan yaşam doyuma etkisi

incelenmiştir. Koşul üçün sağlanması için bağımsız değişken olan mesleki stresin bağımlı değişken olan

yaşam doyumuna etkisinde aracı değişken olan psikolojik güçlendirmenin modele dahil edildiğinde bu

mesleki stresin yaşam doyumuna yaptığı etkinin ya tamamen anlamsızlaşması ya da azalması

gerekmektedir. Ilk önce iki farklı değişken, bağımsız değişken olarak modele dahil edildiği için çoklu

doğrusallık olup olmadığı VIF değerlerine bakılarak kontrol edilmiştir. VIF değerinin 10’a eşit veya

10’dan büyük olduğu takdirde çoklu doğrusal bağlantı sorunu olduğunu göstermektedir (Field, 2006,

s.196: Albayrak, 2005, s.110). Elde edilen değerler sonucunda kontrol değişkenler arasında çoklu

doğrusallık sorunu olmadığı görülmüştür. Böyleyce aracı değişken psikolojik güçlendirme model üçte

dahil edilmiş ve neticede mesleki stres ile yaşam doyumu arasındaki ilişkinin anlamlı ve azalan nitelikte

olduğu görülmüştür. Mesleki stres ve psikolojik güçlendirme yaşam doyumun % 33,3’ünü

açıklamaktadır (F=6,412; p<0,01, Düzeltilmiş R2=0,333). Bu bulgu H3 ve H4 hipotezlerini

desteklemektedir. Sonuç olarak elde edilen bulgular neticesinde mesleki stresin yaşam doyumu

üzerindeki negatif etkisinde psikolojik güçlendirmenin kısmı aracılık rolünün olduğunu söylemek

mümkündür.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

31

7. SONUÇ

Bilginin elde edilmesinde, yayılmasında ve yenilenmesinde bununla beraber teknolojinin

devamlı süregelen gelişimesiyle birlikte işletmelerin bu süreçle ne denli mücadele edebileceğini

kavramak oldukça zordur. Bütün bu gelişmelerin toplum için sağladığı faydanın yanında paralel olarak

topluma ve insanlara verdiği zararlarda bilim insanları tarafından tartışma ve inceleme konusu olmuştur.

Tüm bu gelişmelerle birlikte küresel pazarın gittikçe daralıyor olması, rekabetin hızlanması işletmeleri

daha çok çeşitlilik ve yenilik için zorlamıştır. Bu zorlama ve baskı durumu ise çalışanlara yansımış ve

mesleki stresin daha çok gündeme gelmesini sağlamıştır. Geldiğimiz noktaya bakacak olursak insanoğlu

çalışmak için mi yaşıyoruz yoksa yaşamak için mi çalışıyoruz sorusunun cevabını arayacak pozisyona

gelmiştir. Elbette insanların sosyal yaşamlarını ve iş yaşamlarını keskin çizgilerle ayırmak mümkün

değildir. İnsanlar günlük yaşamlarının büyük çoğunluğunu iş yaşamlarında geçirirken, iş yaşamında

yaşanan stres ve baskı unsunlarının bireylerin sosyal yaşamlarına olan etkileri çeşitli araştırmalarla

ortaya konulmuş bir durumdur.

İşletmeler için en esas kuruluş amaçlarından biri olan kar edinme güdüsü için tüm beşeri ve

fiziki kaynakların en etkin ve verimli şekilde kullanılması esastır. Bilindiği gibi çalışanlar işletmeleri

ayakta tutan ve işletmelerin sürekliliğini sağlayabilen en önemli sermayesidir. Bu nedenledir ki

işletmeler çalışanların çalıştıkları ortamlarda mutlu olabilmesi, iş doyumlarının sağlanması, motive

edilmesi konusunda da sorumludurlar. İşletmeler bu sorumluluklarını yerine getirerken örgüt içinde

çeşitli motive edici yönetsel ve yapısal araçları kullanırlar. Bunlardan en önemlilerinden biri de

çalışanların psikolojik olarak güçlendirilmesidir. Psikolojik güçlendirme içinde yetki genişliğini de

barındırırken çalışanların özyeterliliklerinin sağlanması için gereken önlem ve uygulamaları yerine

getirir. Bu sayede çalışanlar kendilerini yetkin ve yeterli hissederek örgüt içindeki mevcudiyetlerinin

anlamlı olduğu kanısına vararak daha motive olmuş ve daha işlerinden tatmin bir konuma gelebilirler.

Bu çalışmada artık çağımız hastalığı olarak da adlandırılmış olan ve birey üzerinde ciddi

zararlarla sonuçlanabilen mesleki stres olgusu, bu olgunun yaşam doyumuna etkisi ve bu etkide de

psikolojik güçlendirmenin nasıl bir aracılık üstlendiği araştırılmaya çalışılmıştır. Çalışmada önemli

sonuçlar elde edilmiş ve mesleki stresin yaşam doyumunu olumsuz yönde etkilediği psikolojik

güçlendirmenin ise bu etkide azaltıcı rol oynadığı görülmüştür. Bu bulgular sonucunda mesleki stresin

yaşam doyumundaki olumsuz etkisini psikolojik güçlendirme faaliyetleri azaltabilmektedir. Bu nedenle

ki işletmeler çalışanlarının psikolojik güçlendirme faaliyeti uygulamalarına önem vermeleri

gerekmektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

32

Araştırma hipotezlerinin sonuçlarını şu şekilde özetlemek mümkündür;

H1- Mesleki Stresin Psikolojik Güçlendirme Üzerinde Etkisi Vardır.

KABUL

H2- Mesleki Stresin Yaşam Doyumu Üzerinde Etkisi Vardır.

KABUL

H3 -Psikolojik Güçlendirmenin Yaşam Doyumu Üzerinde Etkisi Vardır. KABUL

H4- Mesleki Stres Ile Yaşam Doyumu Arasındaki İlişkide Psikolojik Güçlendirmenin Aracılık Rolü Vardır.

KISMEN KABUL

Araştırma da elde edilen diğer bulgular ise çalışanların demografik özelliklerine ilişkin

anlamlılık analizleridir. Analizler sonucunda, katılımcıların medeni durumları ile yaşama doyumu,

psikolojik güçlendirme ve mesleki stres arasında anlamlı farklılıklar bulunmuştur (p<0,05). Elde edilen

verilere göre medeni durumu bekar olan katılımların yaşam doyumu ve psikolojik güçlendirme düzeyi

evli katılımcılara göre daha yüksek bulunmuştur. Bekar katılımcıların mesleki stres düzeyleri ise evli

katılımcılara göre düşüktür.

Bir başka değişken olan katılımcıların eğitim düzeyi ile yaşam doyumu, psikolojik güçlendirme

ve mesleki stres arasında da anlamlı farklılığa rastlanmıştır (p<0,05). Yapılan post hoc –tukey testi

sonucu eğitim düzeyi ile yaşam doyumu arasındaki anlamlılığın lisans düzeyi eğitime sahip olan

katılımcıların ilköğretim ve lise eğitim düzeyine sahip olanlara göre yaşam doyumu puanlarının daha

yüksek olmasından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Yine lisansüstü eğitim düzeyine sahip olan

katılımcıların ilköğretim ve lise eğitim düzeyine sahip olanlara göre daha az mesleki strese sahip olması

anlamlı farklılığa neden olmuştur. Diğer taraftan yaş ile eğitim düzeyi arasındaki anlamlı farklılığa

bakıldığında ise 20 yaş ve altı yaş grubuna sahip olan katılımcıların mesleki streslerinin daha fazla,

yaşam doyumlarının daha düşük olduğu elde edilen sonuçlar arasındadır. Son olarak 1 yıl ve daha az

çalışan katılımcıların diğer çalışma sürelerine sahip olan çalışanlara göre yaşam doyumlarının düşük

olduğu tespit edilmiştir.

Bu çalışmada mesleki stresin yaşam doyumuna etkisinde psikolojik güçlendirmenin aracılık

rolüne bakılmıştır. Daha sonraki çalışmalarda farklı örgütsel davranış değişkenlerinin aracılık rolünün

araştırılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

33

Kaynakça

Albayrak, A. S. (2005). Çoklu Doğrusal Bağlantı Halinde En Küçük Kareler Tekniğinin Alternatifi

Yanlı Tahmin Teknikleri ve Bir Uygulama, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, 1(1), ss.105-126.

Avey, J. B., Luthans, F. & Jensen, S. M. (2009). Psychological Capıtal: A Positive Resource For

Combating Employee Stress And Turnover. Human Resource Management, 48 (5), ss.677-

693.

Avşaroğlu, S., Deniz, M. E. & Kahraman, A. (2005). Teknik Öğretmenlerde Yaşam Doyumu İş Doyumu

Ve Mesleki Tükenmişlik Düzeylerinin İncelenmesi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Dergisi, 14, ss.115-129.

Baron, R. M., Kenny, D. A. (1986). The Moderator-Mediator Variable Distinction İn Social

Psychological Research: Conceptual, Strategic And Statistical Considerations. Journal Of

Personality And Social Psychology, 51 (6), ss.1173-1182.

Cacciari, P., Haddad, M. C. L. & Dalmas, J. C. (2016). Worker Stress Level With Functional

Rearrangement And Readaptation In A Public State University. Texto Contexto Enferm, 25

(2), ss.1-7.

Çavuş, M. F., Akgemci, T. (2008). İşletmelerde Personel Güçlendirmenin Örgütsel Yaraticilik Ve

Yenilikçiliğe Etkisi: İmalat Sanayiinde Bir Araştirma. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Dergisi, 20, ss.229-244.

Çöl, G. (2008). Algilanan Güçlendirmenin İşgören Performansi Üzerine Etkileri. Doğuş Üniversitesi

Dergisi, 9 (1), ss.35-46

Dağlı, A., Baysal N. (2016).Yaşam Doyumu Ölçeğinin Türkçe’ye Uyarlanması: Geçerlik ve Güvenirlik

Çalışması. Electronic Journal of Social Sciences, 15 (59), ss.1250-1262.

Davis, M., Eshelman, E.R. & McKay, M. (1988). The Relaxation and Stress Workbook. 3rd ed., New

Harbinger Publications, Oakland, CA.

Diener, E., Oishi, S. & Lucas, R. E. (2002). Subjective well-being: The science of happiness and life

satisfaction. In C.R. Snyder & S.J. Lopez (Ed.), Handbook of Positive Psychology. Oxford

and New York : Oxford University Press.

Diener, E., Suh, E. M., Lucas, R. E. & Smith, H. L. (1999). Subjective Weil-Being: Three Decades of

Progress. Psychological Bulletin, 125 (2), ss.276-302.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

34

Diener, E., Emmons, R. A., Larsen, R. J. & Griffin, S. (1985). The Satisfaction With Life Scale. Journal

of Personality Assessment, 49 (1), ss.71-75.

Eren, E. (2000). Örgütsel Davranış ve Yönetim Psikolojisi. Beta Yayıncılık. İstanbul. Türkiye.

Ertenü, B. (2008). Yönetim Uygulamaları ile Örgütsel Vatandaşlık Davranışı Arasındaki İlişkide

Psikolojik Güçlendirilme Algısının Rolü. (Yayınlanmamış doktora tezi). Marmara

Üniversitesi. İstanbul. Türkiye.

Field, A.,(2006), “Discovering Statistics Using Spss”, Sage Publications, Second Editon, London

Fock, H., Chiang, F., Au, K. Y. & Hui, M. K. (2011). The Moderating Effect of Collectivistic Orientation

in Psychological Empowerment and Job Satisfaction Relationship. International Journal of

Hospitality Management, 30, ss.319-328.

Freitas, F. M. B., Vannuchi, M. T. O., Haddad, M. C. L., Silva, L. G. C. & Rossaneis, M. A. (2017).

Hardıness And Occupatıonal Stress In Nurses Managers Of Hospital Institutions. Journal of

Nursing, 11 (10), ss.4199-4205.

Gershon, R. (1999), Police Stress and Domestic Violence in Police Families in Baltimore, Maryland,

1997-1999, ICPSR #2976, Inter-University Consortium for Political and Social Research, Ann

Arbor, MI.

Gkorezis, P., Hatzithomas, L. & Petridou, E. (2011). The Impact of Leader’s Humor on Employees’

Psychological Empowerment: the Moderating Role of Tenure. Journal Of Managerial Issues,

23 (1), ss.83-95.

Goldstein, D. S., Kopin, I. J. (2007). Evolution of Concepts of Stress. Stress, 10, ss.109-120.

Güney, S. (2011). Örgütsel Davranış. Nobel Yayıncılık. Ankara. Türkiye.

Gürbüz, S., Şahin, F. (2014). Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri Felsefe-Yöntem-Analiz. Seçkin

Yayıncılık, Ankara.

Gürel, E. B. B., Altunoğlu, A. E. (2016). İşkoliklik, İş Stresi Ve Yaşam Doyumu Arasindaki İlişkilerin

İncelenmesi: Muğla İlinde Bir Araştirma. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 9 (42),

ss.1431-1438.

Hamid, S. F., Nordin, N., Adnan, A. A. & Sirun, N. (2013). A Study on Primary School Teachers’

Organizational Commitment and Psychological Empowerment in the District of Klang.

Procedia -Social and Behavioral Sciences, 90, ss.782-787.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

35

Haybron, D.M., (2000). Happiness and Importance of Life Satisfaction. New Jersey Regional

Philosophical Association’s paper. New Jersey. USA.

Heller, D., Watson, D. & Ilies, R. (2004). The Role of Person Versus Situation in Life Satisfaction: A

Critical Examination. Psychological Bulletin, 130 (4), ss.574-600.

Holmes, T. H., Rahe, R. H. (1967). The Social Readjustment Rating Scale. Journal of Psychosomatic

Research, 11, ss.213-218.

Joanes, D. N., Gill, C. A. (1998). Comparing measures of sample skewness and kurtosis. Journal of the

Royal Statistical Society (Series D): The Statistician, 47(1), 183-189. doi:10.1111/1467-

9884.00122

Kimura, T. (2011). Empowerment, P-O Fit, and Work Engagement -A Mediated. Moderation Model.

European Journal of Economics, Finance & Administrative, 38, ss.44-58.

Köker, S. (1991). Normal ve Sorunlu Ergenlerin Yasam Doyumu Duzeylerinin Karşılaştırılması,

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Ankara.

Türkiye.

Küçüksille, E. (2014). Basit Doğrusal Regresyon, Çoklu Doğrusal Regresyon Modeli. Şerif Kalaycı,

(Ed.), SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistik Teknikleri içinde (9-12), Dinamik

Akademi, 8.baskı, Ankara.

Laschinger, H. K. S., Finegan, J. & Shamian, J. (2001). Health Care Manage Rev. 26 (3), ss.7-23

McCarty, P. W., Zhao, S.J & Garland, B. E., (2007). Occupational Stress and Burnout Between Male

and Female Police Officers: Are There Any Gender Differences?, Policing: An International

Journal of Police Strategies & Management, 30 (4), ss.672-691.

McDowell, I. (2010). Measures of Self-Perceived Well-Being. Journal of Psychosomatic Research, 69,

ss.69-79.

Mustafayeva, L. (2013). İş-Aile Çatışmalarının Hayat Memnuniyeti Üzerindeki Etkisi: Türkiye ve

İngiltere’deki Akademisyenlerin Karşılaştırılması. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Sakarya

Üniversitesi, Sakarya. Türkiye.

Özdevecioğlu, M. (2003, Mayıs). İş Tatmini ve Yaşam Tatmini Arasındaki İlişkinin Belirlenmesine

Yönelik Bir Araştırma, Sözel Bildiri, 11. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Afyon,

Türkiye.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

36

Pavot, W., Diener, E. (1993). Review of the Satisfaction with Life Scale. Psychological Assessment, 5

(2), ss.164-172.

Quick, J. C., Henderson, D. F. (2016). Occupational Stress: Preventing Suffering, Enhancing Wellbeing.

Int. J. Environ. Res. Public Health, 13 (459), ss.1-11.

Robbins, S. P. & Judge, T. A. (2013). Örgütsel Davranış. İnci Erdem (çev. ed.), Nobel Yayıncılık.

Ankara. Türkiye.

Sharma, E. (2015). Occupational Stress and Leadership Styles: Indian Automobile Industry. SCMS

Journal of Indian Management, 12 (4), ss.98-109.

Shin, D. C., Johnson, D. M. (1978). Avowed Happiness as an Overall Assessment of the Quality of Life,

Social Indicators Research, 5 (4), ss.475-492.

Spreitzer, G. M., De Janasz, S. C. & Quinn, R. E. (1999). Empowered to Lead: The Role of

Psychological Empowerment in Leadership. Journal of Organizational Behavior, 20, ss.511-

526.

Spreitzer, G. M. (1995). Psychological Empowerment in The Workplace: Dimensions, Measurement,

and Validation. Academy of Management Journal, 18 (5), ss.1442-1465.

Stickle, F. E., Scott, Kelly. (2016). Leadership and Occupational Stress. Education, 137 (1), ss.27-38.

Sungur, O. (2014). Korelasyon analizi, Şeref Kalaycı (Ed.), SPSS Uygulamalı Çok Değişkenli İstatistik

Teknikleri, 6. Baskı, Asil Yayınevi, Ankara.

Sürgevil, O., Tolay, E. & Topoyan, M. (2013). Yapısal Güçlendirme Ve Psikolojik Güçlendirme

Ölçeklerinin Geçerlilik Ve Güvenilirlik Analizleri. Journal of Yasar University, 8 (31),

ss.5371-5391.

Szabo, S., Tache, Y. & Somogyi, A. (2012). The Legacy Of Hans Selye And The Origins Of Stress

Research: A Retrospective 75 Years After His Landmark Brief “Letter” To The Editor Of

Nature. Stress, 15 (5), ss.472-478.

Ueno, L. G. S., Bobroff, M. C.C., Martins, J. T. Machado, R. C. B. R., Linares, P. G. & Gaspar, S. G.

(2017). Occupatıonal Stress: Stressors Referred By The Nursıng Team. Journal of Nursing, 1

(4), ss.1632-1638.

Wang, Z., Liu, H., Yu, H., Wu, Y., Chang, S. & Wang, L. (2017). Associations Between Occupational

Stress, Burnout And Well-Being Among Manufacturing Workers: Mediating Roles Of

Psychological Capital And Self-Esteem. BMC Psychiatry, 17 (364), ss. 1-10.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

37

Tarih 04.05.2018 7. Oturum Muhasebe Saat 14.00

SALON Prof.Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu

Moderator Prof.Dr. Habib AKDOĞAN

ISRC 143

Dr. Öğr. Üyesi Selim CENGİZ ÇANKIRI KARATEKİN ÜNİVERSİTESİ

DENETİM KOMİTESİ ÖZELLİKLERİNİN FİRMA PERFORMANSI ÜZERİNE ETKİSİ: AMPİRİK BİR ARAŞTIRMA

ISRC 127

Dr. Öğr. Üyesi BÜŞRA TOSUNOĞLU GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ

Muhasebe Eğitimi Konusunda Uluslararası ve Ulusal Dergilerde Yayınlanan Makaleler Üzerine Bir Araştırma

ISRC 168

Öğr. Gör. Şeyma YILMAZ KÜÇÜK Çankırı Karatekin Üniversitesi Doç. Dr. İsrafil ZOR Kırıkkale Üniversitesi

KAR PAYI DAĞITIM DUYURULARININ HİSSE SENEDİ PİYASA FİYATINA ETKİSİ: BİST 100 ‘DE AMPİRİK BİR ÇALIŞMA

ISRC 106

Arş. Gör. Ela HIÇYORULMAZ Hitit Üniversitesi Bilim Uzmanı Berna ORHAN Prof. Dr. Habib AKDOĞAN Hitit Üniversitesi

TOPLUM 5.0 SÜRECİNE GEÇİŞ İLE BİRLİKTE BİLGİ TEKNOLOJİLERİNDE YAŞANAN GELİŞMELERİN MUHASEBE MESLEK MENSUPLARINA ETKİLERİ: ÇORUM İLİ UYGULAMASI

ISRC 70

Öğr. Gör. NEŞEGÜL PARLAK Ordu Üniversitesi Öğr. Gör. DİDEM ÖZTÜRK ÇİFTÇİ ORDU ÜNİVERSİTESİ Prof. Dr. HABİB AKDOĞAN HİTİT ÜNİVERSİTESİ

MUHASEBE VE VERGİ UYGULAMALARI BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN MOTİVASYON VE BEKLENTİ DÜZEYLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

38

DENETİM KOMİTESİ ÖZELLİKLERİNİN FİRMA PERFORMANSI ÜZERİNE

ETKİSİ: AMPİRİK BİR ARAŞTIRMA

SELİM CENGİZ4

BÜŞRA TOSUNOĞLU5

ÖZET Bu çalışmanın amacı, denetim komitesi özelliklerinin firma performansı üzerindeki etkisinin

araştırılmasıdır. Çalışma kapsamında 2012-2016 yılları arasında BIST İmalât Sanayi Sektöründe faaliyet gösteren 76 firmanın yıllık verileri kullanılarak panel veri analizinden yararlanılmıştır. Regresyon modellerinde sırasıyla firmaların aktif kârlılığı ve öz sermaye kârlılığı bağımlı değişkenler olarak kullanılmıştır. Bağımsız değişkenler ise denetim komitesi özelliklerinden; denetim komitesinin bağımsızlığı, toplantı sıklığı, büyüklüğü, muhasebe ve finans konusunda uzmanlığıdır. Analiz sonucunda, genel olarak firmaların denetim komitesi özellikleri ile performansları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Denetim Komitesi, Firma Performansı, Karlılık.

IMPACT OF AUDIT COMMITTEE CHARACTERISTICS ON COMPANIES PERFORMANCE: AN EMPIRICAL RESEARCH

ABSTRACT The purpose of this study is to investigate the effects of audit committee characteristics on firms'

performance. Within the scope of the study, annual data of 70 companies operating in the BIST Manufacturing Industry between 2012 and 2016 were utilized. The study utilized panel data analysis. In regression models, firm's asset profitability and equity profitability were used as dependent variables, respectively. The independent variables are the characteristics of the audit committee; independence of the audit committee, meeting frequency, size, expertise in accounting and finance. As a result of the analysis, it was found out that there is a statistically significant relationship between firms' audit committee characteristics and performances in general.

Key words: Audit Committee, Firm Performance, Profitability. 1. Giriş Denetim komitesi, bağımsız danışma birimi olarak yönetim kurulunun bir alt komitesidir. Bu

komite, firmalar tarafından üretilen finansal bilgilerin güvenilirliğini arttırarak, finansal bilgilere duyulan güveni finansal tablolara yansıtmayı amaçlayan çok önemli bir kurumsal yönetim mekanizmasıdır. Bu bağlamda denetim komiteleri, bağımsız ve iç denetimle ile yönetim kurulu arasındaki iletişim ağında bir köprü görevi gören, bunların faaliyetleri arasında denetim raporlarını gözden geçiren, denetimin genel kapsamını ve denetimin sonuçlarını inceleyen bir mekanizmadır. Bu

4 Dr. Öğr. Üyesi, Çankırı Karatekin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Bankacılık ve Finans Bölümü, [email protected] 5 Dr. Öğr. Üyesi, Gümüşhane Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, [email protected]

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

39

şekilde denetim komitesi, finansal raporlamanın ve denetim süreçlerinin gözetimini sağlamaktadır (Dar vd., 2011, s. 5; Tornyeva ve Wereko, 2012, s. 99). ABD’nin en büyük firmalarından olan Enron ve WorldCom’da yakın tarihte meydana gelen skandallardan sonra yayınlanan Sarbanes-Oxley Yasası, özellikle denetim komitelerinin taşıması gereken özellikleri yayınlamıştır. Bu yasaya göre denetim komiteleri kamuyu aydınlatma ve iç kontrolün sağlanması gibi temel görevleri yerine getiren bir mekanizmadır. Denetim komitesinin etkinliğini arttırmak için komitenin taşıması gereken üç özellik belirlenmiştir. Bunlar; bağımsızlık, etkinlik ve hesap verebilirliktir (Al-Matari vd., 2012, s. 169-188).

Bu bağlamda denetim komitesinin temel görevi, firmaların finansal performansını sağlamaya yönelik finansal bilgi kalitesini arttırmaktır. Avustralya Kurumsal Yönetim İlkeleri denetim komitesini, finansal raporlama kalitesini ve bağımsız denetçilerin bağımsızlığını denetlemeyen mekanizma olarak tanımlamıştır. ABD New York Borsası, borsada işlem gören firmaların risk değerlendirme ve riskten korunma stratejilerini gözden geçirmek için bir denetim komitesi kurmasını şart koşmaktadır. Bu bağlamda, denetim komitesinin öncelikli rolleri, firmanın performansını iyileştirmek için risk yönetimini değerlendirmek, riskten korunma stratejilerini geliştirmek ve finansal raporlamayı denetlemektir (Mohammad, 2012, s. 176-177). Ayrıca denetim komitesinin varlığı, firma faaliyetlerinin etkinliğinin ve verimliliğinin artmasına neden olan yönetim faaliyetlerinin önemli izleme ve kontrol edici rolünü yerine getirmektir (Mohd vd. 2009; Xu vd., 2005). Böylece denetim komitesinin firmanın performansının iyileştirilmesine yardımcı olduğu ve yatırımcıların güvenini kazanabileceği belirlenmiştir (Al-Matari vd., 2012, s. 169-188). Konuyla ilgili yapılmış çalışmalar, denetim komitelesi olan firmaların olmayan firmalara göre daha iyi performans gösterdiğini ve denetim komitelerinin firmaların finansal performansını iyileştirmede önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır (Mohammad, 2012; Tornyeva ve Wereko, 2012; Al-Matari vd., 2012; Dar vd., 2011; Weir vd., 2002; Wild, 1996).

Yukarıda verilen açıklamalar kapsamında çalışmanın amacı, denetim komitesi özelliklerinin firmaların finansal performansı üzerine etkisini tespit etmektir. Çalışmanın ilk bölümünde, ele alınan konunun genel teorik alt yapısı açıklanmıştır. İkinci bölümde, denetim komitesi özellikleri ve firmaların finansal performansın arasındaki ilişkinin bulunmasına yönelik önceki çalışmaların yer aldığı literatür taraması ve bu kapsamda oluşturulan hipotezler bulunmaktadır. Üçüncü bölümde çalışmanın örneklemi, veri toplama yöntemi, değişkenleri, yöntemi ve modelinden bahsedilmiştir. Dördüncü bölümde analizler ve bulgular yer almaktadır. Son olarak çalışma, genel değerlendirmenin yapıldığı ve önerilerin sunulduğu sonuç bölümü ile tamamlanmaktadır.

2. Literatür Taraması ve Hipotezlerin Geliştirilmesi 2.1. Denetim Komitesinin Büyüklüğü ve Finansal Performans Denetim komitesinin büyüklüğü, literatürde denetim komitesi özelliklerinin ilk değişkeni olarak

kabul edilmektedir. Denetim komitesinin büyüklüğü, genellikle firmanın denetim komitesinde görev yapan üye sayısı ile ölçülmektedir. Denetim komitesinde üye sayısının kaç kişiden oluşması gerektiği ulusal ve uluslararası düzenlemelerde belirlenmiştir. Sözkonusu düzenlemelerde, denetim komitelerinin genel olarak üç veya beş üyeden oluşması gerektiği tavsiye edilmektedir (Bauer vd, 2009; Hsu ve Petchsakulwong, 2010; Nuryanah ve Islam, 2011). Cadbury Komitesi Raporuna ve Blue Ribbon Komitesi tavsiyelerine göre denetim komitesi en az üç kişiden oluşmalıdır. Sarbanes-Oxley Yasası denetim komitelerinin kurulmasını ve ayrıca denetim komitelerinin en az üç üyeye sahip olmasını tavsiye etmektedir. Ülkemizde ise, SPK’nın bu konudaki tebliğine göre üye sayısı en az iki olmalıdır.6 Krishnamurthy ve Syolieri (2003); Klein (1998) gibi çalışmalarda denetim komitesinin büyüklüğü, firmaların daha iyi performans göstermesini sağlayan finansal raporlama kalitesinin iyileştirilmesinde ve kazanç yönetimini kontrol etmede önemli bir rol oynadığı belirtilmiştir. Denetim komitesi büyüklüğü ile firmaların finansal performansı arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar incelendiğinde, bulunan

6 Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan Seri: X, No: 22 “Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliğ” ve Seri: IV, No: 56 “Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliğ” denetim komitelerine ilişkin hükümleri içermektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

40

sonuçların farklı olduğu tespit edilmiştir. Bu kapsamda, Karamanou ve Vafeas (2005); Kyereboah-Coleman (2007); Premuroso ve Bhattacharya (2007); Bauer vd. (2009); Reddy vd. 2010; Swamy (2011); Al-Matari vd. (2012); De Oliveira Gondrige vd. (2012) gibi çalışmalarda, denetim komitesi büyüklüğü ile firmaların finansal performansı arasında pozitif bir ilişkinin olduğu bulunmuştur. Bu durum denetim komitesinin büyüklüğünün, finansal raporlama sürecindeki hileleri ve hataları izleme etkinliği nedeniyle firmaların finansal performansı üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğundan kaynaklanmaktadır. Öte yandan, Klein (1998); Bozec (2005); MoIlah ve Talukdar (2007); Hsu ve Petchsakulwong (2010) gibi çalışmalarda, denetim komitesi büyüklüğüyle birlikte firmaların finansal performansının azalacağı sonucu tespit edilmiştir. Yukarıdaki bilgiler kapsamında birinci hipotez aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur:

H1: Denetim komitesinin büyüklüğü ile finansal performans arasında istatistiksel olarak pozitif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

2.2. Denetim Komitesinin Bağımsızlığı ve Finansal Performans Denetim komitesi özelliklerinin ikinci önemli değişkeni denetim komitesinin bağımsızlığıdır.

Denetim komitesinin bağımsızlığını sağlamak için, üyelerinin çoğunluğunun firmadan bağımsız olması gerekmektedir. Bunun içinde komite üyelerinin, denetim komitesi üyeliğinin dışında firmaya herhangi bir şekilde hizmet etmemeli veya görev almamalıdır. Genel olarak denetim komitesi, üyelerin icracı olmayan direktörlerinin 2/3’üne sahip en az üç direktöre sahip olmalıdır. Ülkemizde SPK’ya göre denetim komitesi üyelerinin tamamının bağımsız yönetim kurulu üyeleri arasından seçilmelidir (Mad. 3-5). Konuyla ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde farklı sonuçlara ulaşıldığı görülmektedir. Bu kapsamda, Erickson vd. (2005); Khanchel (2007); Chan ve Li (2008); Dey (2008); Ilona (2008); Nuryanah ve Islam (2011); Yasser vd. (2011) gibi çalışmalarda denetim komitesinin bağımsızlığı ile firmaların finansal performansı arasında pozitif bir ilişki olduğunu tespit etmişlerdir. Öte yandan, Dar vd. (2011) çalışmalarında denetim komitesinin bağımsızlığı ile firmaların finansal performansı arasında negatif bir ilişki olduğunu belirlemişlerdir. Yukarıdaki bilgiler kapsamında ikinci hipotez aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur:

H2: Denetim komitesinin bağımsızlığı ile finansal performans arasında istatistiksel olarak pozitif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

2.3. Denetim Komitesinin Toplantı Sıklığı ve Finansal Performans Denetim komitesinin toplantı sıklığı denetim komitesi özelliklerinin üçüncü önemli faktörüdür.

Konuyla ilgili literatür incelendiğinde, denetim komitesinin etkinliğini ölçmek için toplantı sıklığının kullandığı görülmektedir (Khanchel, 2007; Kyereboah-Coleman, 2007; Mohd vd., 2009; Hsu ve Petchsakulwong, 2010). Ülkemizde SPK’nın Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliği’ne göre, denetimden sorumlu komitelerin; en az üç ayda bir olmak üzere yılda en az dört kere toplanması ve toplantı sonuçlarının tutanağa bağlanarak yönetim kuruluna sunulması gerekmektedir (Mad. 25/8). Denetim komitesinin finansal raporlama sürecinin denetleyici rolünü yerine getirme etkinliğini sağlaması ve iç kontrol sisteminin etkin olması için denetim komitesinin düzenli toplantılar yapılmasıyla mümkündür (Al-Matari vd., 2012, s. 171). Sonuç olarak, sıklıkla toplanan denetim komitelerinin daha etkin olacağı kabul edilmektedir. Konuyla ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde farklı sonuçların bulunduğu tespit edilmiştir. Bu kapsamda, Anderson vd. (2004); Hsu (2007); Khanchel (2007); Kyereboah-Coleman (2007); Kang ve Kim (2011) tarafından yapılan çalışmalarda denetim komitesinin toplantı sıklığı ile firmaların finansal performansı arasında pozitif bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Öte yandan, Hsu ve Petchsakulwong (2010) gibi çalışmalarında denetim komitesinin toplantı sıklığı ile firmaların finansal performansı arasında negatif bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Yukarıdaki bilgiler kapsamında ikinci hipotez aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur:

H3: Denetim komitesinin toplantı sıklığı ile finansal performans arasında istatistiksel olarak pozitif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

2.4. Denetim Komitesi Üyelerinin Muhasebe ve Finans Alanında Uzmanlığı ve Finansal Performans

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

41

İşletmede denetim faaliyetlerinin üst kurulu olarak nitelendirilebilecek denetim komitelerinin etkin olarak faaliyetlerini yürütmesi için üyelerinin muhasebe ve finans alanında uzman olmaları gerekmektedir. Bu konuda Blue Ribbon Komitesi Tavsiyelerine göre üyelerden en az birinin muhasebe ve finans alanında uzman olması gerekmektedir. Sarbanes Oxley Yasasında da “denetim komitesi üyelerinden en az birinin muhasebe ve finans alanında uzman olup olmadığı denetim komitesi tarafından açıklanmalı” ifadesi vurgulanmaktadır. Goodwin’e göre komite üyelerinin muhasebe ve finans alanında uzman olması komitenin bağımsızlığına etki eden önemli faktörlerdendir (Gerekan ve Pehlivan, 2009, s. 346-347). Konuyla ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde genellikle denetim komitesinin finansal ve muhasebe uzmanlığı ile firmaların finansal performansı arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğu yönündedir. Bu kapsamda, Rashidah ve Fairuzana (2006); Hamid ve Aziz (2012) gibi çalışmalarda denetim komitesinin finansal uzmanlığı ile firmaların finansal performansı arasında pozitif bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Yukarıdaki bilgiler kapsamında ikinci hipotez aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur:

H4: Denetim komitesi üyelerinin muhasebe ve finans alanında uzmanlığı ile finansal performans arasında istatistiksel olarak pozitif yönlü anlamlı bir ilişki vardır.

Bu çalışmada aynı zamanda denetim komitesi özellikleri ve firmaların finansal performansı arasındaki ilişki incelenirken, firma büyüklüğü ve finansal kaldıraç olmak üzere iki kontrol değişkeni kullanılmıştır. Sözkonusu iki değişken aşağıda açıklanmıştır.

2.5. Firma Büyüklüğü ve Finansal Performans Firma büyüklüğü, firmaların piyasa değerinin göstergesidir. Piyasa değeri büyük olan firmaların

daha az maliyetle borçlanmaya gidebilecek olması, hâlihazırda yatırımcıların güvenini kazanmış olması ve rakip firmalarla baş edebilecek güçte olması nedeniyle firma büyüklüğündeki artış, firmaların finansal performansında artışı beraberinde getirebilecektir. Ayrıca, firmaların büyüklüğü, diğer firmalarla karşılaştırılmasına ve gelecekte ulaşabilecekleri aktif büyüklükleri hakkında tahmin yapılmasına imkân sağlamaktadır. Firma büyüklüğünün göstergesi olarak genelde toplam aktifler veya satış hacmi dikkate alınmaktadır. Bu çalışmada toplam aktifler dikkate alınmıştır (Acaravcı vd., 2015, s. 176). Lehn vd. (2003) çalışmalarında firma büyüklüğünün, firmaların karlılığının ve finansal performansının önemli bir belirleyicisi olduğu vurgulanmıştır.

2.6. Finansal Kaldıraç Oranı ve Finansal Performans Finansal kaldıraç oranı, firmaların borçlanma/kaynak yapısını ve varlıkların hangi kaynaklarla

ne oranda karşılandığını göstermektedir. Düşük borçlanma ile firmaların baskı altında almayacağından firmaların finansal performansını olumlu etkileyeceği beklenirken, aşırı borçlanmanın ise firmaya kaldıramayacağı maliyetler getirmesi ve borç verenlerin yönetim kararlarında söz sahibi olabilme olasılıklarını meydana getirmesi olasılığı nedeniyle firmaların finansal performansını olumsuz etkileyeceği beklenmektedir. Bu nedenle finansal kaldıraç oranının firmaların finansal performansı üzerinde hem pozitif hem de negatif yönlü etkisi olabilmektedir (Acaravcı vd., 2015, s. 176). Denetim komitesinin özellikleri ve firmaların finansal performansı arasındaki ilişkiyi inceleyen bazı ampirik çalışmalarda (Al-Matari vd., 2012; Kyereboah ve Coleman, 2007; Coleman ve Biekpe, 2006; Alsaeed, 2006) finansal kaldıraç oranı kontrol değişkeni olarak kullanılmıştır. Bu çalışmalarda finansal kaldıraç oranının, firmanın performansı üzerinde etkili olduğu tespit edilmiştir.

3. ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ Bu bölümde sırasıyla araştırmanın örneklemi, veri toplama yöntemi, değişkenleri, yöntemi,

hipotezi ve modeli açıklanmıştır. 3.1. Araştırmanın Örneklemi ve Veri Toplama Yöntemi Denetim komitesi özelliklerinin firmaların finansal performansı üzerinde etkili olup olmadığını

tespit etmek amacıyla yapılan bu çalışmanın örneklemini, 2012-2016 yılları arasında BİST imalat sektöründe faaliyet gösteren firmalar oluşturmaktadır. Bu kapsamda ilgili yıllar arasında verilerine ulaşılabilen 75 firma incelenmiştir. Çalışma kapsamında finansal veriler; BIST’den (www.borsaistanbul.com), Kamuyu Aydınlatma Platformundan (www.kap.gov.tr), firmaların faaliyet raporlarından ve web sayfalarındaki bilgilerinden elde edilmiştir. Bankacılık ve sigortacılık gibi finansal

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

42

sektörde yer alan işletmelerle, gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve holdinglerin bilanço yapıları farklılık gösterdiği için bu firmalar analiz kapsamından çıkarılmış, yalnızca BİST imalat sektöründe faaliyet gösteren firmalara yer verilmiştir. Böylece örneklem açısından homojenliğin sağlanması amaçlanmıştır. Çalışmaya dahil edilen firmaların sektörlere göre dağılımı tablo 1’de gösterilmektedir.

Tablo 1. Analize Dâhil Edilen Firmaların Sektörlere Göre Dağılımı İmalat Sanayi Alt Sektörleri İncelenen Firma Sayısı

Metal Ana Sanayi 7 Metal Eşya, Makine ve Gereç Yapımı 16 Kimya, Petrol, Kauçuk ve Plastik Ürünler 14 Dokuma, Giyim Eşyası ve Deri 10 Taş ve Toprağa Dayalı Sanayi 13 Kâğıt ve Kâğıt Ürünleri, Basım ve Yayın Sektörü 4 Gıda, İçki ve Tütün 11 TOPLAM 75

3.2. Araştırmanın Değişkenleri Çalışmanın amacı kapsamında; iki bağımlı, dört bağımsız ve iki kontrol değişkeni kullanılmıştır.

Bağımlı değişken olarak, denetim komitesi özellikleri kullanılmıştır. Bağımsız değişken olarak ise, muhasebe esaslı finansal performans göstergeleri kullanılmıştır. Bu çalışma kapsamında kullanılan değişkenler, kodları ve hesaplama yöntemleri Tablo 2’de gösterilmektedir. Tablo 2. Araştırmanın Değişkenleri Bağımlı Değişkenler Hesaplamaları Açıklamaları Aktif kârlılık Oranı (AKO)

Dönem Net kârı / Toplam varlıklar

AKO, firmaların varlıklarını ne ölçüde karlı ve etkin kullandığını tespit etmek amacıyla hesaplanmaktadır.

Özsermaye kârlık Oranı (ÖKO) Dönem Net kârı / Özsermaye Özsersmaye, firmaların temel kaynaklarından olup, firma sahip veya ortaklarının firma üzerindeki haklarını ifade eder.

Bağımsız Değişkenler (Denetim Komitesi Özellikleri) Denetim Komitesinin Bağımsızlığı (DKB)

Denetim komitesinin çoğunluğu bağımsız üyelerden oluşuyorsa 1, aksi takdirde 0 değeri kullanılmıştır.

Denetim Komitesinin Büyüklüğü (DKBY)

Denetim komitesinde görev alan üyelerin toplam sayısı.

Denetim Komitesinin Toplantı Sıklığı (DKTS)

Denetim komitesi yılda en az üç kez veya daha fazla toplanıyorsa 1, aksi takdirde 0 değeri kullanılmıştır.

Denetim komitesi Üyelerinin Muhasebe ve Finans Alanında Uzmanlığı (DKFU)

Denetim komitesi üyelerinin en az birinin muhasebe veya finansal yönetim konularında tecrübesi varsa 1, aksi takdirde 0 değeri kullanılmıştır.

Kontrol Değişkenler Finansal Kaldıraç Oranı (FKO) Toplam Borçlar / Toplam Aktifler Firma Büyüklüğü (FBY) Toplam varlıkların doğal logaritması.

Tablo 3. Araştırmanın Modeli

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

43

3.3. Araştırmanın Yöntemi, Hipotezi ve Modeli Çalışmada denetim komitesi özelliklerinin firmaların finansal performansına etkisini belirlemek

için hem zaman serisi hem de yatay kesit veri setini bir araya getirme imkânı sağlayan panel veri analizi yöntemi ile Eviews (8) bilgisayar programı kullanılmıştır. Bu kapsamda öncelikle aşağıda gösterilen bağımlı ve bağımsız değişkenlerle oluşturulan regresyon modelleri oluşturulmuştur. Ancak muhtemel çoklu doğrusallık problemi nedeniyle ve modelin açıklama düzeyini artırmak için bağımsız değişkenler her seferinde ayrı ayrı regresyon analizin dâhil edilmiş ve etki düzeylerine bakılmıştır. MODEL 1: FP (AKO)i,t = β0 + β1 (DKBi,t) + β2 (DKBYi,t) + β3 (DKTSi,t) + β4 (DKFUi,t) + β5 (FBYi,t) + β6

(FKOi,t) + εi,t (1) MODEL 2: FP (ÖKO)i,t = β0 + β1 (DKBi,t) + β2 (DKBYi,t) + β3 (DKTSi,t) + β4 (DKFUi,t) + β5 (FBi,t) + β6

(FKOi,t) + εi,t (2) Modellerde:

AKO = Aktif Kârlılık Oranı ÖKO = Özsermaye Kârlık Oranı DKB = Denetim Komitesinin Bağımsızlığı DKBY = Denetim Komitesinin Büyüklüğü DKTS = Denetim Komitesinin Toplantı Sıklığı DKFU = Denetim Komitesi Üyelerinin Muhasebe ve Finans Alanında Uzmanlığı FKO = Finansal Kaldıraç Oranı FBY = Firma Büyüklüğü Regresyon modellerinde yer alan ROA ve ROE analiz kapsamındaki firmaların performans ölçütleri yani bağımlı değişkenleri; DKB, DKBY, DKTS ve DKFU bağımsız değişkenleri göstermektedir. Ayrıca, BÜY ve FKO kontrol değişkenlerini temsil etmektedir. Modelde gösterilen ‘i’ işletmeyi ve ‘t’ dönemi göstermektedir.

Panel veri analizinde öncelikle zaman ve yatay kesit analizleri birlikte yapıldığında sahte sonuçlar ortaya çıkmaması veya analizlerin geçerliğini ve güvenilirliğini sağlamak için regresyon modelinde kullanılan değişkenlerin durağan olması gerekmektedir. Sözkonusu değişkenlerin durağan olup olmadığının anlaşılması için birim kök testlerinin yapılması gerekmektedir. Ayrıca panel veri analizinde yapılan katsayı tahmininde sabit etkiler ve tesadüfi etkiler modeli olmak üzere olmak üzere iki model bulunmaktadır (Greene, 2012, s. 346). Çalışmada, sabit etkiler ile tesadüfi etkiler modellerinden hangisinin seçileceğine ilişkin karar verirken Hausman Testi yapılmıştır. Bu test ile tesadüfi etkiler yaklaşımına göre tespit edilen katsayılar ile sabit etkiler yaklaşımına göre tespit edilen

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

44

katsayılar karşılaştırılmakta, eğer katsayılar arasında anlamlı bir ilişki tespit edilemezse (p>0.05) tesadüfi etkiler yaklaşımının, eğer anlamlı bir ilişki mevcutsa (p<0.05) sabit etkiler yaklaşımının kullanılması gerektiği belirtilmektedir.

3.4. Araştırmanın Analiz ve Bulguları Daha öncede ifade edildiği üzere analizde öncelikle, regresyon modelinde kullanılan değişkenlerin analize uygunluğunun belirlenmesi veya değişkenler arasında sahte regresyon sorununun ortaya çıkmaması için birim kök testleri uygulanmıştır. Bu kapsamda, Genişletilmiş Dickey-Fuller (1981) ve Phillips ve Perron (1988) birim kök testleri kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar Tablo 4’de gösterilmektedir.

Tablo 4. Panel Birim Kök Test Sonuçları

Değişkenler ADF PP Değişkenler ADF PP

SA

BİT

AKO -3.231 (0.000)*

-3.541 (0.000)*

BİR

İNC

İ F

AR

KL

AR

AKO -6.231

(0.000)* -10.541 (0.000)*

ÖKO -4.112 (0.321)

-3.644 (0.411)

ÖKO -5.235 (0.000) *

-5.877 (0.001)*

DKB -2.554 (0.040) **

-3.025 (0.043) **

DKB -3.741 (0.011)**

-3.987 (0.013) **

DKBY -3.419 (0.003) *

-3.632 (0.002) *

DKBY -5.874 (0.000) *

-4.266 (0.000) *

DKTS -2.963 (0.874)

-3.166 (0.895)

DKTS -3.414 (0.000) *

-6.874 (0.001) *

DKFU -3.821 (0.474)

-3.821 (0.215)

DKFU -4.874 (0.000) *

-5.731 (0.000) *

FKO -1.772 (0.002) *

-1.698 (0.003) *

FKO -1.811 (0.001) *

-2.744 (0.002) *

FBY -3.254 (0.463)

-2.151 (0.521)

FBY -4.584 (0.000) *

-3.521 (0.000)*

SA

BİT

+ T

RE

ND

AKO -5.652 (0.000) *

-5.212 (0.000) *

AKO -6.741 (0.000) *

-7.869 (0.000) *

ÖKO -3.784 (0.741)

-3.265 (0.756)

ÖKO -3.858 (0.019) **

-3.936 (0.022) **

DKB -4.215 (0.042) **

-5.985 (0.048) **

DKB -5.625 (0.032) **

-5.251 (0.018) **

DKBY -6.441 (0.000) *

-6.085 (0.000) *

DKBY -6.955 (0.001) *

-6.695 (0.002) *

DKTS -7.356 (0.411)

-6.695 (0.485)

DKTS -7.541 (0.411)

-7.254 (0.485)

DKFU -3.822 (0.865)

-3.695 (0.832)

DKFU -5.874 (0.000) *

-6.874 (0.000) *

FKO 0.772 (0.001) *

0.632 (0.002) *

FKO 1.254 (0.001) *

2.541 (0.002) *

FBY -3.154 (0.395)

-3.244 (0.285)

FBY -4.214 (0.000) *

-3.697 (0.000)*

AKO: Aktif Kârlılık Oranı, ÖKO: Özsermaye Kârlık Oranı, DKB: Denetim Komitesinin Bağımsızlığı, DKBY: Denetim Komitesinin Büyüklüğü, DKTS: Denetim Komitesinin Toplantı Sıklığı, DKFU: Denetim Komitesi Üyelerinin Muhasebe ve Finans Alanında Uzmanlığı, FKO: Finansal Kaldıraç Oranı, FBY: Firma

Büyüklüğü. Not: Parantez içerisindeki değerler ilgili test istatistiğine ait p-olasılık değerlerini göstermektedir. * ve ** değerleri sırasıyla %1 ve %5 anlam seviyelerinde serilerin durağanlıklarını göstermektedir.

Tablo 4’de görüldüğü üzere, Geliştirilmiş Dickey-Fuller ile Philllips ve Perron test sonuçlarına göre birinci farkları alındığında (I(1)) sabitli ve trendli modeldeki değişkenlerin tamamının durağan hale geldikleri görülmektedir. Bu sonuç modellerin geliştirilmesinde ve modele ait sonuçların sağlanmasında

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

45

bir problemin olmadığını göstermektedir. Değişkenlerin düzeyde durağan olduğu tespit edildiği için değişkenler arasındaki ilişkinin panel regresyon analizi yöntemiyle analiz edilmesinde herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Değişkenler arasındaki ilişkinin panel regresyon analizi yöntemiyle analiz edilmesinde herhangi bir sorun bulunmadığının tespit edilmesinden sonra, panel veri analizinin sabit veya tesadüfi modellerden hangisinin panel regresyon için daha uygun olduğunu tespit etmek için Hausman test istatistiği ve F-testi istatistiği uygulanmıştır. Hausman testi, tesadüfi etkiler modeli ile sabit etkiler modelinin etkinlik karşılaştırmasında, F-testi ise sabit etkiler modelinin anlamlılığının sınanmasında kullanılmıştır (Acaravcı, 2004, s. 97-102). Hausman testi sonucunda düşük P-değeri oluşması, tesadüfi etkiler modelinin sabit etkiler modelinden daha uygun olduğu hipotezinin reddi, F-Testi sonucunda düşük P-değeri oluşması ise sabit etkiler modelinin tesadüfi etkiler modelinden daha uygun olduğu hipotezinin kabulü anlamı taşımaktadır. Hipotezler şu şekilde geliştirilmiştir: H0= Sabit etki vardır (Prob.<0,05 ise); H1= Tesadüfi etki vardır (Prob.>0,05 ise). Hausman testi ve F-testi yapılarak elde edilen test sonuçları Tablo 5’de gösterilmiştir.

Tablo 5. Hausman ve F-Testi İstatistiği Sonuçları Modeller Hausman

İstatistiği Anlamlılık(P

Değeri) F-Testi İstatistiği Anlamlılık(P-

Değeri) Model 1 24,51721 0,00000* 13,36212 0,00000* Model 2 21,48463 0,00000* 8,36532 0,00000*

* % 1 düzeyinde anlamlılığı ifade etmektedir. Tablo 5, Hausman testi ve F-testi sonucunda elde edilen test sonuçları gösterilmiştir. Buna göre,

F-testi istatistiği sonucuna göre sabit etkilerin tüm firmalar için bireysel etkileri topluca anlamlıdır. Analiz kapsamında oluşturulan modellerin panel etkinin sabit mi yoksa tesadüfimi olduğunu belirlemek için yapılmış olan Hausman testine göre Prob. değerlerinin %5’den düşük çıkmış olması etkinin sabit olduğu göstermektedir. Diğer bir ifadeyle, Model 1 ve Model 2 için % 1 anlamlılık düzeyinde H0 hipotezini reddedildiği anlamına gelmektedir. Kısacası, Model 1 ve Model 2 Sabit etkiler modeli tercih edilmektedir. Bu durumda panel regresyon geliştirilirken sabit etki modeli dikkate alınarak geliştirilmesi gerekmektedir. Bu durum dikkate alınarak regresyon analizinde bağımlı değişkenler olan hem AKO’da hem de ÖKO’de sabit etkiye göre elde edilen sonuçlar ve değerlendirmeleri yapılmıştır. Yapılan regresyon analizi neticesinde elde edilen regresyon analiz sonuçları Tablo 6’de gösterilmiştir.

Tablo 6. Regresyon Analizi Sonuçları

Bağımlı Değişkenler = AKO - ÖKO Yöntem = Sabit Etki Panel Veri Regresyon Analizi Örneklem = 2012-2016 Dönem = 5 Yatay Kesit Veri Sayısı = 75 Toplam Panel Veri Sayısı = 380 MODEL 1:

AKTİF KÂRLILIĞI (AKO)MODEL 2: ÖZSERMAYE KÂRLILIĞI (ÖKO)

Bağımsız Değişkenler

Katsayı t-istatistiği Anlamlılık (P-Değeri)

Katsayı t-istatistiği Anlamlılık (P-Değeri)

DKB -0,01925 -1,25821 0,26541 2,98523 2,85211 0,0085* DKBY 3,28612 2,12563 0,00122* 0,05985 0,04874 0,85474 DKTS -0,18921 -1,42621 0,21238 1,98521 0,51245 0,68541 DKFU 4,84516 1,21632 0,29852 0,19852 0,69854 0,41251 FKO -0,69542 -5,65212 0,00000* -0,41785 -1.36251 0.23251 FBY 0,32514 3,12841 0,00010* 0,82654 3,52147 0,0000* C -4,69542 -2,23699 0,03254 -19,95412 -4,69854 0,0000

Belirlilik Katsayısı R2 0,60815 0,56695 Düzeltilmiş R2 0,53498 0,49652

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

46

Durbin-Watson İstatistiği 2,12984 2,32578 F İstatistiği 8,92452 10,36245 F İstatistiğinin P Değeri 0,00000 0,00000

AKO: Aktif Kârlılık Oranı, DKB: Denetim Komitesinin Bağımsızlığı, DKBY: Denetim Komitesinin Büyüklüğü, DKTS: Denetim Komitesinin Toplantı Sıklığı, DKFU: Denetim Komitesi Üyelerinin Muhasebe ve Finans Alanında Uzmanlığı, FKO: Finansal Kaldıraç Oranı, FBY: Firma Büyüklüğü

Tablo 6, bağımlı değişken olarak AKO ile ilgili regresyon analizi sonuçlarını göstermektedir. Analiz sonuçları incelendiğinde, model 1 ve 2 için modellerin açıklama gücü olan belirlilik katsayısı değerleri sırasıyla (R2), yaklaşık %60 ve %56’dır. Buna göre, her iki modeldeki bağımsız değişkenlerin bağımlı değişkenleri açıkladığı söylenebilir. Diğer bir ifadeyle, bağımsız değişkenler beraberce bağımlı değişkendeki değişikliğin sırasıyla yaklaşık % 60 ve % 56’sını açıklamaktadır ve bu sonuçlar iyi bir değerdir. Çünkü R2 değeri bilindiği üzere 0 ile 1 arasında değerler almaktadır. R2 değeri 1’e yaklaştıkça modelin açıklama gücü artmaktadır. Çalışmada kullanılan değişkenler arasında otokorelasyon olup olmadığı Durbin-Watson testi ile belirlenmiştir. Durbin- Watson test değeri 0-4 arasında bir değer alır ve değeri 2’ye eşit olması durumunda değişkenler arasında otokorelasyon olmadığını ifade etmektedir (Gujarati & Porter- 2009). Tablo 6 incelendiğinde Durbin-Watson test değerleri sırasıyla (2.12-2.32) yukarıda değinilen sınırlar arasında kaldığı için modellerde kullanılan değişkenler arasında otokorolesyon olmadığı anlamına gelmektedir. Bu durum hatalar arasında rassallık oluştuğunu ifade etmektedir. Oluşturulan modellerin anlamlılığını gösteren F istatistiği sırasıyla, 8,92 ve 10,36 bulunmuştur. Bu değerlerin anlamlılığını gösteren F İstatistiğinin P Değerleri 0.0000 bulunmuştur. Bu sonuç, oluşturulan modellerde yer alan bağımsız değişkenlerin, bağımlı değişkenleri önemli ölçüde açıkladığı ve modellerin istatistiksel olarak anlamlı olduğu göstermektedir.

Tablo 6’de göre, denetim komitesinin bağımsızlığı (DKB) ile AKO arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (t istatistik = -3.258, p>0.10). Bu nedenle, birinci hipotez (H1) AKO bağımlı değişken açısından desteklenmemektedir. Bu bulgu, denetim komitesinin bağımsızlığının firmaların finansal performansı (AKO) üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığının göstergesidir. Ancak DKB ile ÖKO arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir (t istatistik = 2,85211, p<0.01). Bu nedenle, birinci hipotez (H1) ÖKO bağımlı değişken açısından desteklenmiştir. Bu bulgu, DKB’nin firmaların finansal performansı (ÖKO) üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığının göstergesidir.

Denetim komitesinin büyüklüğünün (DKBY), AKO üzerinde 0.01 anlamlılık düzeyinde istatistiksel açıdan anlamlı ve pozitif bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir (t istatistik = 2.125, p<0.010). DKBY ile firmaların finansal performansı arasındaki ilişkiye ilişkin olarak bu sonuç çalışmanın (H2) ikinci hipotezini AKO bağımlı değişkeni açısından desteklemektedir. Bu bulgu, DKBY’nin artması, AKO tarafından ölçülen firmaların finansal performansının arttığını göstermektedir. Ancak DKBY ile ÖKO arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (t istatistik= 0,04874, p>0.10). Bu nedenle, ikinci hipotez (H1) ÖKO bağımlı değişken açısından desteklenmemektedir. Bu bulgu, DKBY’nin firmaların finansal performansı (ÖKO) üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığının göstergesidir.

Öte yandan, denetim komitesinin toplantı sıklığı (DKTS) ve AKO ile ÖKO bağımlı değişkenler arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (p>0.10). Bu nedenle, üçüncü hipotez (H3) AKO ve ÖKO bağımlı değişkenler açısından desteklenmemektedir. Bu bulgu, DKTS’nin firmaların finansal performansı üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığının göstergesidir. Son olarak, denetim komitesi üyelerinin muhasebe ve finans alanında uzmanlığı (DKFU) ve AKO ile ÖKO bağımlı değişkenler arasında istatistiksel açıdan arasında açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (p>0.10). Bu nedenle, dördüncü hipotez (H4) AKO ve ÖKO bağımlı değişkenler açısından desteklenmemektedir. Bu bulgu, DKFU’nun firmaların finansal performansı üzerinde herhangi bir etkiye sahip olmadığının göstergesidir.

Analize dahil edilen kontrol değişkenlere ait Model 1’nin sonuçlarına bakıldığında, finansal kaldıraç (FKO) ile AKO arasında istatistiksel açıdan negatif ve anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir (t

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

47

istatistik = -5.65212, p<0.01). Firma büyüklüğü (FBY) ile AKO arasında istatistiksel açıdan pozitif ve anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir (t istatistik = 3.12841, p<0.01). Kontrol değişkenlere ait Model 2’nin sonuçlarına bakıldığında ise FKO ile ÖKO arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (p>0.10). (FBY) ile ÖKO arasında istatistiksel açıdan pozitif ve anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir (p<0.01).

SONUÇ ve DEĞERLENDİRMELER Bu çalışmanın temel amacı, 2012-2016 yılları arasında BIST İmalât Sanayi Sektöründe faaliyet

gösteren 75 firmanın verilerinden yararlanarak denetim komitesi özelliklerinin firmaların finansal performansları üzerindeki etkisini incelemektir. Belirlenen amaç doğrultusunda çalışmada, firmaların aktif kârlılığı ve özsermaye kârlılığı bağımlı değişkenler olarak kullanılmıştır. Bağımsız değişkenler ise denetim komitesi özelliklerinden; denetim komitesinin bağımsızlığı, toplantı sıklığı, büyüklüğü, muhasebe ve finans alanında uzmanlığıdır. Ayrıca çalışmada panel veri analizinden yararlanılmıştır. Analiz sonucunda elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir;

Denetim komitesinin bağımsızlığı ile AKO arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Bu bulgu, çalışmanın birinci hipotezini (H1) desteklememektedir. Bu bulgu, Hsu, (2007); Al-Matari vd. (2012) tarafından yapılan çalışmaların sonuçlarıyla aynı yönde; Chang and Li (2008); Al-Matar vd. (2017); Khanchel (2007); Yasser vd. (2011); Nuryanah ve Islam, (2011) tarafından yapılan çalışmaların sonuçlarıyla ise farklı aynı yöndedir.

Denetim komitesi büyüklüğü ile firmaların finansal performansı (AKO) arasında istatistiksel açıdan pozitif ve anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Bu bulgu, çalışmanın ikinci hipotezini (H2) desteklemektedir. Ayrıca bu bulgu, Al-Matari vd., (2012); Kajol ve Sunday (2008); Mallin (2007); Kyereboah-Coleman (2007) tarafından yapılan çalışmaların bulgularıyla aynı yönde; Mak and Kusnadi (2005); Mohd vd. (2009); Nuryanah ve Islam, (2011); AbdurRouf (2011); Ghabayen, M. (2012) tarafından yapılan çalışmaların bulgularıyla ise farklı aynı yöndedir.

Denetim komitesinin toplantı sıklığı (DKTS) ile AKO istatistiksel açıdan arasında açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Bu bulgu, çalışmanın üçüncü hipotezini (H3) desteklememektedir. Ayrıca bu bulgu, Kyereboah-Coleman (2007); Mohd vd. (2011); Nuryanah ve Islam (2011); Al-Matari vd. (2012); Al-Matari vd. (2014) tarafından yapılan çalışmaların bulgularıyla aynı yöndedir.

Denetim komitesi üyelerinin muhasebe ve finans alanında uzmanlığı (DKFU) ile AKO istatistiksel açıdan arasında açıdan anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (t istatistik= 1,21632, p<0.01). Bu bulgu, çalışmanın dördüncü hipotezini (H4) desteklememektedir.

Çalışmanın elde ettiği sonuçlarıyla ve sonuçlara ilişkin yorumlarıyla konuyla ilgilenen taraflara ve konuya ilişkin düzenleme yapacak kurum ve kuruluşlara yararlı bilgiler sunacağı, yazında yer bulan çalışmalardan konu ve amaç yönünden ayrıştığı ve böylece literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ancak, çalışmanın 2012-2016 yıllarını kapsaması, sadece imalat sektöründeki firmaların verilerinden yararlanılması, belirli karlılık oranlarının kullanılması, denetim komitesinin belirli bazı özelliklerinin değişken olarak seçilmesi ve sözkonusu değişkenler ile analiz yapılması çalışmanın en önemli kısıtları olarak düşünülmektedir. Ayrıca uluslararası literatürde bu çerçevede yapılan çeşitli çalışmalar bulunmakla birlikte, Türkiye’de söz konusu değişkenler kullanılarak yapılan çalışmaya rastlanmadığından, Türkiye örneklemindeki gelecekteki çalışmalarda denetçi bağımsızlığına etkisi olabilecek bu değişkenlerin incelenmesi önem taşımaktadır. Ayrıca, konuyla ilgili gelecekte yapılacak çalışmalarda, araştırmanın kapsadığı dönemin genişletilmesi, çeşitli sektörlerdeki firmaların örneklem olarak seçilmesi, diğer karlılık oranlarının (öz kaynaklar üzerinden kârlılık oranları, satışlar üzerinden kârlılık oranları, varlıklar üzerinden kârlılık oranları vb.) ve denetim komitesinin diğer özelliklerinin analize dahil edilmesi literatüre önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.

Kaynakça

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

48

AbdurRouf, M. D. (2011). The Relationship Between Corporate Governance and Value of the Firm in Developing Countries: Evidence from Bangladesh. The International Journal of Applied Economics and Finance, 5, 237-244.

Acaravcı, K., Kandır, Y. S. ve Zelka, A. (2015). Kurumsal Yönetimin BIST Şirketlerinin Performanslarına Etkisinin Araştırılması. Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 8(1), 171-183.

Al-Matari, Y. A., Al-Swidi, A. K. and Fadzil, F. H. B. (2012). Audit Committee Effectiveness and Performance of Saudi Arabia Listed Companies. Wulfenia Journal, 19(8), 169-188.

Alsaeed, K. (2006). The Association Between Firm-Specific Characteristics and Disclosure: The Case of Saudi Arabia. Managerial Auditing Journal, 21(5), 476-496.

Anderson, R., Mansi, S. and Reeb, D. (2004). Board Characteristics, Accounting Report İntegrity, and The Cost of Debt. Journal of Accounting and Economics, 37(3), 315-342.

Bauer, R., Eichholtz, P. and Kok, N. (2009). Real Estate, Corporate Governance and Performance: The Reit Effect. Financial Management, 20(20), 1-29.

Bozec, R. (2005). Boards of Directors, Market Discipline and Firm Performance. Journal of Business Accounting, 32(9&10), 1921-1960.

Chan, K.C. and Li, J. (2008). Audit Committee and Firm Value: Evidence on Outside Top Executives as Expert Independent Directors. Corporate Governance: An International Review, 16(1), 16-31.

Dar, L. A., Naseem, M. A., Rehman, R. U. and Niazi, G . S. K. (2011). Corporate Governance and Firm Performance: A Case Study of Pakistan Oil and Gas Companies Listed in Karachi Stock Exchange”, Global Journal of Management and Business Research, 11(8), 1-10

Dar, L. A., Naseem, M. A., Rehman, R. U. and Niazi, G. S. (2011). Corporate Governance and Firm Performance a Case Study of Pakistan Oil and Gas Companies Listed in Karachi Stock Exchange. Global Journal of Management and Business Research, 11(8), 1-10.

De Oliveira Gondrige, E., Clemente, A. and Espejo, M. B. (2012). Composition of The Board and Firm Value of Brazilian Public Companies. Brazilian Business Review, 9(3), 71-93.

Dey, A. (2008). Corporate Governance and Agency Conflicts. Journal of Accounting Research, 46(5), 1143-1181.

Erickson, J., Park, Y., Reising, J. and Shin, H. (2005). Board Composition and Firm Value Under Concentrated Ownership: The Canadian Evidence. Pacific-Basin Finance Journal, 13(4), 387-410.

Gerekan, B. ve Pehlivan, A. (2009). Kamu Kurumlarında Denetim Komitelerinin Kompozisyonu ve Çalışma Biçimi Üzerine Bir Araştırma, Afyon Kocatepe Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, 11(1).

Ghabayen, M. (2012). Board Characteristics and Firm Performance: Case of Saudi Arabia. International Journal of Accounting and Financial Reporting, 2(2), 168-200.

Greene, William H. (2012). Econometric Analysis, Seventh Edition, Prentice Hall. Hamid, A. and Aziz, R. (2012). Impact of the Amendments of Malaysian Code of Corporate Governance

on Governance of GLCs and Performance. World Academy of Science, Engineering and Technology, 6(11), 612-617.

Hsu, H. (2007). Boards of Directors and Audit Committees in İnitial Public Offerings. DBA Dissertation. Nova Southeastern University.

Hsu, W. and Petchsakulwong, P. (2010). The İmpact of Corporate Governance on the Efficiency Performance of the Thai Non-Life İnsurance İndustry. The Geneva Papers on Risk and Insurance Issues and Practice, 35(1).

Ilona, D. (2008). Board Quality and Firm Performance. Master Dissertation, University Utara Malaysia. Kajol and Sunday. (2008). Corporate Governance and Firm Performance: The Case of Nigerian Listed

Firms. European Journal of Economics, Finance and Administrative Sciences, (1450-2275), 1-13.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

49

Kang, S. and Kim, Y. (2011). Does Earnings Management Amplify the Association Between Corporate Governance and Firm Performance? Evidence from Korea. International Business and Economies Research Journal, 10(2), 53-67.

Karamanou, I. and Vafeas, N. (2005). The Association Between Corporate Boards, Audit Committees, and Management Earnings Forecasts: An Empirical Analysis. Journal of Accounting Research, 43, 453-486.

Khanchel, I. (2007). Corporate Governance: Measurement and Determinant Analysis. Managerial Auditing Journal, 22(8), 740-760.

Klein, W. (1998). Firm Performance and Board Committee Structure. Journal of Law & Economics, University of Chicago Press, 41(1), 275-303.

Kyereboah-Coleman, A. (2007). Corporate Governance and Firm Performance in Africa: a Dynamic Panel Data Analysis. Studies in Economics and Econometrics, (Forthcoming).Working Paper.

Kyereboah, C. and Biekpe, N. (2006). The Relationship Between Board Size, Board Composition, CEO Duality and Firm Performance: Experience from Ghana. Journal of Corporate Ownership and Control, 4(2), 114-122.

Lehn, K., Patro, S. and Zhao, M. (2003). Determinants of the Size and Structure of Corporate Boards: 1935-2000, University of Pittsburgh working paper.

Mak, Y.T. and Kusnadi. Y. (2005). Size Really Matters: Further Evidence on the Negative Relationship Between Board Size and Firm Value. Pacific-Basin Finance Journal, 13, 301-318.

Mallin, C. (2007). Corporate Governance (2nd ed), Oxford: Oxford University Press. Mohammad, A.G. (2012). Board Characteristics and Firm Performance: Case of Saudi Arabia. Int. J.

Account. Fin. Reporting, ISSN 2162- 3082, 2(2). Mohd, A. M. N. (2011). The Effect of İmplementation of Malaysia Code of Corporate Governance

(MCCG) 2007 on Corporate Governance Attributes and Financial Performance. Ph.D DPA Dissertation, University Utara Malaysia.

MoIlah, A. S. and Talukdar, M. B. U. (2007). Ownership Structure, Corporate Governance, and firm’s Performance in Emerging Markets: Evidence from Bangladesh. The International Journal of Finance, 19(1), 4315-4333.

Nuryanah, S. and Islam, S. M. N. (2011). Corporate Governance and Performance: Evidence from an Emerging Market. Malaysian Accounting Review, 10(1), 17-42.

Premuroso, R. F. and Bhattacharya, S. (2007). Is There a Relationship Between Firm Performance, Corporate Governance, and a Firm’s Decision to form a Technology Committee? Corporate Governance, 15(6), 1260-1277.

Rashidah, A. R. and Fairuzana, H. M. (2006). Board, audit committee, culture and earnings management: Malaysian evidence. Managerial Auditing Journal, 21(7), 783-804.

Reddy, K., Locke, S. and Scrimgeour, F. (2010). The Efficacy of Principle-Based Corporate Governance Practices and Firm Financial Performance: An Empirical İnvestigation. International Journal of Managerial Finance, 6(3), 190-219.

Swamy, V. (2011). Corporate Governance and Firm Performance in Unlisted Family Owned Firms. Working papers series, 4(2), 37-52.

Tornyeva, K. and Wereko, T. (2012). Corporate Governance and Firm Performance: Evidence from the İnsurance Sector of Ghana. European Journal of Business and Management, 4 (13), 95-112.

Weir, C., Laing, D. and McKnight, P. J. (2002). Internal and External Governance Mechanisms: Their İmpact on the Performance of Large UK Public Companies. Journal of Business Finance & Accounting, 29, 579–611.

Wild, J. J. (1996).The Audit Committee and Earnings Quality. Journal of Accounting, Auditing and Finance, 11, 247-276.

Xu, L. C., Zhu, T. and Lin, Y. (2005). Politician Control, Agency Problems and Ownership Reform: Evidence from China. Economics of Transition, 13(1),

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

50

Yasser, Q. R., Entebang, H. and Mansor, S. A. (2011). Corporate Governance and Firm Performance in Pakistan: The Case of Karachi Stock Exchange (KSE). Journal of Economic and International Finance, 3(8), 482-491.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

51

MUHASEBE EĞİTİMİ KONUSUNDA ULUSLARARASI VE ULUSAL DERGİLERDE

YAYINLANAN MAKALELER ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

BÜŞRA TOSUNOĞLU7

SELİM CENGİZ8

ZAFER ANADOLU9

ÖZET

Son yıllarda yaşanan gelişmeler sonucunda gerek akademisyenler gerekse uygulayıcılar

açısından muhasebe eğitimine verilen önem giderek artmaktadır. Bu kapsamda çalışmanın amacı ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanan muhasebe eğitimine yönelik yapılan çalışmaların genel profilinin değerlendirilmesini içermektedir. Çalışmanın amacı bağlamında 2017 yılına ilişkin muhasebe alanında en fazla makalenin yer aldığı Journal of Accounting Education, Accounting Education, Advances in Accounting Education, Global Perspectives on Accounting Education, Issues in Accounting Education ve The Accounting Educator’s Journal ile Muhasebe ve Finansman (MUFAD), Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV), Mali Çözüm ve Muhasebe ve Denetime Bakış gibi dergilerde yayınlanan muhasebe eğitimiyle ilgili toplam 74 makale incelenmiştir. Söz konusu dergilerdeki makaleler ampirik ve örnek olay çalışmaları çerçevesinde sınıflandırılmıştır. Ayrıca ampirik makaleler örneklem, veri kaynağı ve analiz yöntemi açısından da ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Muhasebe Eğitimi, İçerik Analizi, Makale, Literatür

A RESEARCH ON THE ARTICLES PUBLISHED IN INTERNATIONAL AND NATIONAL JOURNALS ON ACCOUNTING EDUCATION

ABSTRACT

The importance given to accounting education is increasing gradually in consequence of recent

developments according to academicians and implementers. In this context, this study aims to evaluate the general profile of studies published in national and international journals. Within this scope, 74 articles on accounting education have been examined which were published by 2017 in the journals with the most articles such as Journal of Accounting Education, Accounting Education, Advances in Accounting Education, Global Perspectives on Accounting Education, Issues in Accounting Education and The Accounting Educator’s Journal with Muhasebe and Finansman (MUFAD), Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV), Mali Çözüm and Muhasebe & Denetime Bakış. The articles in the journals are categorized within the framework of empirical and case studies. In addition, empirical articles have been evaluated also by the methods of sampling, data source and analysis. Keywords: Accounting Education, Content Analysis, Article, Literature.

1.Giriş

7 Dr. Öğr. Üyesi, Gümüşhane Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü, [email protected] 8 Dr. Öğr. Üyesi, Çankırı Karatekin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Bankacılık ve Finans Bölümü, [email protected] 9 Serbest Muhasebesi Mali Müşavir, [email protected].

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

52

Belirli dönemler itibariyle gerek ulusal gerekse uluslararası dergilerde yayınlanan çalışmaların genel değerlendirilmesinin yapıldığı çalışmalar ilgili literatürdeki eksikliklerin giderilmesi açısından büyük önem arz etmektedir (Kozak, 2003, s. 147). İlgili alandaki dergilerde yayınlanan çalışmaların incelenmesine yönelik pek çok yöntem olmakla birlikte bu yöntemlerden, yayınların yazar, konu, kaynak, içerik vb. gibi özelliklerinin niceliksel olarak incelenmesini içeren bibliyometrik analiz yöntemi en sık kullanılan yöntemdir (Al ve Tonta, 2004, s. 19). Bu yöntem, belirli bir alana ilişkin ilgili literatürdeki çalışmaların etkisini belirlemektedir (Quinlan, 2008, s. 68).

Uluslararası ve ulusal dergilerde yayınlanan muhasebe eğitimi konulu makalelerin incelenmesini içeren bu çalışmada muhasebe alanında en fazla makalenin yer aldığı Journal of Accounting Education, Accounting Education, Advances in Accounting Education, Global Perspectives on Accounting Education, Issues in Accounting Education ve The Accounting Educator’s Journal ile Muhasebe ve Finansman (MUFAD), Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV), Mali Çözüm ve Muhasebe ve Denetime Bakış dergileri incelenmiştir. Söz konusu dergilerde muhasebe eğitimiyle ilgili 2017 yılına ilişkin toplam 79 makale yer almış olup bu makalelerin dergilere göre dağılımı, ampirik ve örnek olay çalışmaları çerçevesinde sınıflandırılmış olup ayrıca ampirik makaleler örneklem, veri kaynağı ve analiz yöntemi açısından da ayrıca ele alınmıştır.

2. Literatür Araştırması Cole ve Eales tarafından 1917 yılında gerçekleştirilen, 1550-1860 yıllarını kapsayan anatomi

alanındaki çalışmaların analizini içeren bu çalışma bibliyometrik analizlere ilişkin ilk çalışma olarak literatürde yerini almıştır (Şen vd., 2017, s. 249). İlgili literatür incelendiğinde söz konusu analize yönelik gerek ulusal gerekse uluslararası pek çok çalışmanın varlığından bahsetmek mümkündür. Bu çalışmalardan bir kısmı uluslararası ve ulusal olarak iki kısımda ele alınmıştır. Tablo 1’de uluslararası araştırmaların incelenmesine ilişkin literatür özeti sunulmaktadır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

53

Tablo 1. Uluslararası Araştırmaların İncelenmesine İlişkin Literatür Özeti Yazarlar/Çalışma Yılı Temel Bulgular Hoffman ve Holbrook (1993)

Journal of Consumer Reserach’de yayınlanan makalelere ilişkin bibliyometrik analiz gerçekleştirerek en fazla çalışmaya sahip 42 yazarın yayınlarını incelemiştir.

Phene ve Guisinger (1998) Journal of International Business Studies ‘de yayınlanan 1981-1991 yıllarını kapsayan yayınlara ilişkin bibliyometik analiz yapmışlardır.

Humphreys ve Stauffer (2000)

The Journal of Research in Music Education (JRME) dergisinin ilk 40 yıllına ilişkin 112 editörünün cinsiyet, kurum ve eğitimine yönelik incelemesini yapmışlardır.

Jacobs ve Ingwersen (2000) Güney Afrika’da ki on üniversitenin fizik, kimya, bitki ve hayvan bilimlerine alanlarına yönelik çalışmaları incelemişlerdir.

McElwee ve Atherton (2005)

International Journal of Entrepreneurship and Innovation Dergisinin 1999-2003 yıllarına ilişkin toplam 70 makaleyi kullanılan model, metodoloji ve veriler bazında incelemişlerdir.

Nebelong ve Frandsen (2006)

The Journal of Documentation dergisinin özelliklerini, kalitesini ve durumunu ortaya çıkarabilmek için bibliyometrik analiz yapmıştır

Damrosch (2006) Amerikan Uluslararası Hukuk Dergisi’nin editör kurulunun mevcut yapısını incelemişlerdir.

Anyi vd. (2009) 1998-2008 yılları arasında yayınlanan Sanat, İnsan ve Toplum, Medikal, Bilim ve Teknoloji ve Kütüphane ve Bilişim Bilimleri alanında yayınlanan 82 makaleyi incelemişlerdir.

Wang ve Hu (2011) 1990-2009 yıllarına ilişkin SSCI’da taranan pazarlama alanındaki 39 makaleye ilişkin 1801 adet atıfın incelemesini yapmışlardır.

Samiee ve Chabowski (2012)

1990-2008 yıllarına ilişkin uluslararası pazarlama alanında yayınlanan 34 dergiye ilişkin makalelerin bibliyometrik analizini gerçekleştirmişlerdir.

Morant ve Soriano (2016) Web of Science veri tabanında 1985-2015 tarihlerini kapsayan iş gelişimine yönelik 445 yayını yazar, yayım yılı ve dili ile dergilerin ülkelere göre incelemesini yapmışlardır.

Heradio vd. (2016) Web of Science, Scopus ve GRC2014 veri tabanlarında yayınlanan makaleleri bibliyometrik analizin yöntemlerini kullanarak yayınların temel kaynaklarını ve yazarların üretkenliklerini incelemişlerdir.

Apostolou vd. (2018) Muhasebe alanında en fazla çalışmanın yer aldığı 6 dergide yayınlanan 2017 yılına ilişkin 103 makaleyi incelemişlerdir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

54

Tablo 2. Ulusal Araştırmaların İncelenmesine İlişkin Literatür Özeti Yazarlar/Çalışma Yılı Temel Bulgular Al ve Tonta (2004) 1974-2002 yılları arasında yapılan 100 adet yüksek lisans ve doktora

tezini sayfa sayısı ve atıf gibi bibliyometrik özellikleri açısından incelemişlerdir.

Al ve Coştur (2007) 1995-2005 yılları arasında Türk Psikoloji Dergisi’nde yayınlanan 118 makale yazar, çalıştığı kurum ve atıf açısından incelenmiştir.

Sadioğlu ve Yıldız (2007)

TODAİE tarafından yayımlanan 14 ulusal hakemli derginin 1992-2006 yılları arasındaki 15 yılda yayımlanan sayıları taranarak bu makalelere içerik analizi yapılmıştır.

Birinci (2008) 1995-2007 yıllarını kapsayan Turkish Journal of Chemistry’de yayınlanan 861 makaleyi bibliyometrik açıdan incelemiştir.

Barca ve Hızıroğlu (2009)

2000-2008 yılları arasında Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresine sunulan bildirilerin bibliyometrik analizi yapılmıştır. Araştırmada Türkiye’deki stratejik yönetim alanında en büyük etkiye sahip çalışmalar, en çok çalışılan alt alanlar, en fazla atıf alan yazarlar tespit edilmiştir.

Armutlu ve Arı (2010) 1986-2008 yılları arasında işletme bilim dalına yönelik 520 tezin bibliyometrik analizi gerçekleşmiştir.

Özel ve Kozak (2012) 2000-2010 yılları arasında turizm pazarlaması alanında yayımlanan Türkçe makalelerin bibliyometrik özelliklerinin saptanması ve bu çalışmalarda yer alan makalelere yapılan atıfları incelemişlerdir.

Polat vd. (2013) 2005-2012 yılları arasında yayınlanan 434 makale yazar, atıf, kaynakça ve konu dağılımına göre incelenmiştir.

Alparslan ve Oktar (2015)

Lider-üye etkileşimi kuramına dair yerli literatürde yayınlanan akademik makalelerin bibliyometrik bir içerik analizini gerçekleştirmek amacıyla 2014 yılına kadar yerli literatürde yayınlanmış ve ulaşılabilen 20 ampirik makale incelenmiştir.

Gerek ulusal gerekse uluslararası literatür incelendiğinde çalışmaların büyük çoğunluğunun ilgili dergilerde yayınlanan makaleler üzerine yoğunlaştığı birkaç çalışmanın kongre ve sempozyumlarda sunulan bildirilere yönelik olduğu görülmektedir. Ayrıca çalışmaların büyük çoğunluğu ilgili makalelere ilişkin konu, yazar, kaynakça ve atıf sayısına yönelik olduğu görülmektedir.

3. Yöntem Bu çalışmanın amacı 2017 yılına ilişkin muhasebe alanında en fazla makalenin yer aldığı

Journal of Accounting Education, Accounting Education, Advances in Accounting Education, Global Perspectives on Accounting Education, Issues in Accounting Education ve The Accounting Educator’s Journal ile Muhasebe ve Finansman (MUFAD), Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV), Mali Çözüm ve Muhasebe ve Denetime Bakış gibi dergilerde yayınlanan muhasebe eğitimiyle ilgili makalelerin çeşitli parametreler çerçevesinde incelenmesini içermektedir. Bu bağlamda ilgili dergilerde yayınlanan 2017 yılına ilişkin toplam 79 makaleye erişim sağlanmış olup ilgili makaleler değerlendirme kapsamına alınmıştır.

Makaleler bibliyometrik açıdan incelenirken; yayınlandığı dergi, konu dağılımı, veri toplama yöntemi, örneklem gurubu ve analiz yöntemi vs. gibi kriterler dikkate alınmıştır.

4. Bulgular 2017 yılına ilişkin Journal of Accounting Education, Accounting Education, Advances in

Accounting Education, Global Perspectives on Accounting Education, Issues in Accounting Education ve The Accounting Educator’s Journal ile Muhasebe ve Finansman (MUFAD), Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV), Mali Çözüm ve Muhasebe ve Denetime Bakış gibi dergilerde yayınlanan muhasebe eğitimiyle ilgili 79 makale çeşitli kriterler ışığında incelenmiştir.

2017 yılına ilişkin Journal of Accounting Education, Accounting Education, Advances in Accounting Education, Global Perspectives on Accounting Education, Issues in Accounting Education

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

55

ve The Accounting Educator’s Journal ile Muhasebe ve Finansman (MUFAD), Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV), Mali Çözüm ve Muhasebe ve Denetime Bakış gibi dergilerde yayınlanan toplam makale sayısı toplam 228 olup bu makalelerin 79 adedinin muhasebe eğitimiyle ilgili olduğu görülmüştür. Ayrıca muhasebe eğitimiyle alakalı en fazla makalenin yer aldığı dergi ise “Accounting Education” dergisidir. Makalelerin yayınlandığı dergilere göre dağılımı Tablo 3’te belirtilmektedir.

Tablo 3. Makalelerin Yayınlandığı Dergilere Göre Dağılımı Dergi İsmi Toplam Makale Sayısı

(2017) Seçilen Makale Sayısı (2017)

Journal of Accounting Education 22 10 Accounting Education 25 25 Advances in Accounting Education 13 12

Global Perspectives on Accounting Education

5 1

Issues in Accounting Education 34 12 The Accounting Educator’s Journal 4 1 Muhasebe ve Finansman (MUFAD) 39 6 Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV) 42 5 Mali Çözüm 29 1 Muhasebe ve Denetime Bakış 15 6 TOPLAM 228 79

Tablo 3’e bakıldığında muhasebe eğitimiyle alakalı en fazla makalenin yer aldığı dergi “Accounting Education” dergisidir. Türkiye’de yayınlanan dergilere bakıldığında ise Muhasebe ve Finansman Dergisi ile Muhasebe ve Bilim Dünyası Dergisi’nde en fazla sayıya sahip dergiler olmasına rağmen Türkiye’de yayınlanan dergilerdeki muhasebe eğitimiyle ilgili makale sayısının oldukça düşük olduğu görülmektedir. Bu durumu muhasebe eğitimiyle ilgili spesifik bir derginin olmayışı ile ilişkilendirmek mümkün gözükmektedir.

Söz konusu dergilerde inceleme konusu yapılan makalelerin içeriğine bakıldığında 53’ünün

ampirik, 26’sının ise teorik olduğu tespit edilmiş olup, bu makalelerin yer aldığı dergilere ilişkin sayıları Tablo 4’te belirtilmiştir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

56

Tablo 4. Makalelerin İçeriği Dergi İsmi Ampirik Teorik

Journal of Accounting Education 5 5 Accounting Education 16 9 Advances in Accounting Education 7 5 Global Perspectives on Accounting Education

1 0

Issues in Accounting Education 10 2 The Accounting Educator’s Journal 1 0 Muhasebe ve Finansman (MUFAD) 6 0 Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV) 4 1 Mali Çözüm 1 0 Muhasebe ve Denetime Bakış 2 4 TOPLAM 53 26

Tablo 4’e bakıldığında çalışmaların büyük çoğunluğunun ampirik çalışmalardan oluştuğu görülmektedir.

İlgili dergilerde yayınlanan muhasebe eğitimiyle ilgili teorik çalışmaların, başlık, anahtar kelime, özet ve sonuç bölümleri incelenerek genel olarak aşağıda belirtilen 4 konu başlığına odaklandığı görülmektedir. Öğrencilerin sınıf içindeki performanslarının ölçümü ve değerlendirilmesi araştırılırken,

müfredat ve ders içerikleri, Muhasebe öğrencilerinin muhasebe eğitiminde karşılaşacakları Lisans ve Yüksek Lisans

programları ve müfredat değişimleri, Öğretim üyelerinin başarımları, terfileri, yazdıkları ders kitapları, kullandıkları öğretim

teknikleri Öğrencilerin branş ve kariyer tercihleri, becerileri, öğrenme biçimleri gibi konuların

İncelenen ampirik çalışmalar ise çeşitli kriterler dikkate alınarak incelenmiş olup Tablo 5’te belirtilmiştir.

Tablo 5. Dergilerde Yayınlanan Ampirik Makalelerin Genel Özellikleri

Örneklem

Öğrenciler 26

Akademisyenler 14 Muhasebe Meslek Mensupları 13

Veri Toplama Yöntemi

Birincil 37 İkincil 14

Röportaj 2 Analiz Yöntemi

t-Testi 9 Ki-kare Analizi 4 Frekans Analizi 4 Faktör Analizi 1 Varyans Analizi 6 Regresyon Analizi 17 Farklılık Analizi 12

Tablo 5’e bakıldığında çalışmaların büyük çoğunluğunun öğrencilere yönelik olduğu, birincil veri kaynağı olarak anket yönteminin kullanıldığı ve analiz yöntemi olarak regresyon analizinin yapıldığı görülmektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

57

5. Sonuç ve Değerlendirme Güncel muhasebe eğitimi literatürünün takip edilmesi, bu alanda çalışmalarını yürüten bilim

insanları için büyük önem arz etmektedir. Çalışmanın amacı bağlamında 2017 yılına ilişkin muhasebe alanında en fazla makalenin yer aldığı Journal of Accounting Education, Accounting Education, Advances in Accounting Education, Global Perspectives on Accounting Education, Issues in Accounting Education ve The Accounting Educator’s Journal ile Muhasebe ve Finansman (MUFAD), Muhasebe Bilim Dünyası (MÖDAV), Mali Çözüm ve Muhasebe ve Denetime Bakış gibi dergilerde yayınlanan muhasebe eğitimiyle ilgili toplam 79 makale incelenmiştir.

Yayımlanan 61 makale yurtdışındaki muhasebe dergilerine, 18 makale ise Türkiye’de yayınlanan muhasebe dergilerine aittir. Yayımlanan makaleler türü bakımından teorik ve ampirik olarak ikiye ayrılarak incelenmiştir. Belirlenen dönem içerisinde tüm dergiler bazında ampirik çalışmaların 53 ve teorik çalışmaların ise 26 adet olduğu gözlenmiştir. Buna göre incelenen dönem itibariyle ampirik çalışmaların teorik çalışmalara göre daha fazla sayıda yer aldığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca ampirik çalışmalar örneklem, veri kaynağı ve analiz yöntemi açısından da değerlendirilmiş ve genellikle örneklem olarak öğrencileri tercih edildiği, birincil veri kaynağı olarak anket uygulamasının kullanıldığı belirlenmiştir. Parametrik ve parametrik olmayan testlerin kullanımına bakıldığında ise regresyon analizinin kullanıldığı görülmektedir.

Muhasebe eğitimiyle ilgili teorik çalışmalara bakıldığında; çalışmaların büyük çoğunluğunun müfredat gelişimine, muhasebe kitaplarının güncellenmesi gerekliliğine, etik kavramına ve muhasebe derslerinde öğrencilerin uygulamaları bizzat yapmalarını sağlayacak bilgisayar kullanımının artırılması gibi konulara ağırlık verildiği görülmektedir.

Muhasebe bilimi için muhasebe eğitimi dalına yönelik akademik çalışmaların sadece teoride kalmayarak uygulamacılar açısından da değer bulması oldukça önemlidir. Yapılan analiz sonucuna bakıldığında Türkiye’de yayınlanan ve muhasebe alanında önemli olan dergilerin muhasebe eğitimiyle ilgili yayınlara daha fazla yer vermeleri gerekmektedir. Muhasebe eğitimine yönelik çalışmaların sayıca artması, eksikliklerin kısa sürede giderilmesi açısından da oldukça önemlidir.

Bu çalışmada ulusal ve uluslararası muhasebe dergilerinde yayınlanan muhasebe eğitimiyle ilgili makalelerin genel değerlendirmesini içermektedir. Söz konusu çalışmada yurtdışında ve yurtiçinde yayınlanan dergiler bir bütün olarak değerlendirilmiştir. Gelecek çalışmalar da bu dergiler yurtdışı ve yurtiçi olarak karşılaştırılarak farklılıklar tespit edilebilir. Ayrıca bu çalışma bildiri olarak düşünüldüğü için sadece 2017 yılı dikkat alınmış olup için taramanın kapsamı genişletilerek konuyla alakalı tez, bildiri ve araştırma raporlarının incelenmesi öneri niteliği taşımaktadır.

Kaynakça Al, U. ve Tonta, Y. (2004). Atıf Analizi: Hacettepe Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümü Tezlerinde Atı

Yapılan Kaynaklar. Bilgi Dünyası, 5 (1), 19-47. Al, U. ve Coştur, R. (2007). Türk Psikoloji Dergisi’nin Bibliyometrik Profili. Türk Kütüphaneciliği, 21

(2), 142-163. Alparslan, A., M. ve Oktar, Ö., F. (2015). Türkiye’de Lider-Üye Etkileşim Kuramına Dair Makale

Kapsamındaki Araştırmalar: Bibliyometrik Bir İçerik Analizi. Business and Economics Research Journal, 6 (1), 107-123.

Anyi, K., W., U., Zainab, A., N. ve Anuar, N.,B. (2009). Bibliometric Studies On Single Journals: A Review. Malaysian Journal of Library & Information Science, 14 (1), 17-55.

Apostolou, B., Dorminey, J., W., Hassell, J., M. ve Rebele, J., E. (2018). Accounting Education Literature Rewiew (2017). Journal of Accounting Education, 43, 1-23.

Armutlu, C. ve Arı, G., S. (2010). Yönetim Modalarının Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerine Yansımaları: Bibliyometrik Bir Analiz. ODTÜ Gelişme Dergisi, 37, 1-23.

Barca, M. ve Hızıroğlu, M. (2009). 2000’li Yıllarda Türkiye’de Stratejik Yönetim Alanının Entellektüel Yapısı. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İİBF Dergisi, 4 (1), 113-148.

Birinci, H., G. (2008). Turkish Journal of Chemistry’nin Bibliyometrik Analizi. Bilgi Dünyası, 9 (2), 348-369.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

58

Damrosch, L., F. (2006). The "American" and the "International" in the American Journal of International Law. The American Journal of International Law, 100 (1), 2-19.

Heradio, R., Torre L., Galan, D., Cabrerizo, F., J., Viedma, E., H. ve Dormido, S. (2016). Virtual and Remote Labs in Education: A Bibliyometric Analysis. Computers& Education, 98, 14-38.

Hoffman, D., L. ve Holbrokk, M. B. (1993). The Intellectual Structure of Consumer Research: A Bibliometric Study of Author Cocitations in the First 15 Years of the Journal of Consumer Research. Journal of Consumer Research, 19 (4), 505-517.

Humphereys, J., T. ve Stauffer, S., L. (2000). An Analysis of the Editorial Committee of the “Journal of Research in Music Education", 1953-1992. Journal of Research in Music Education, 48 (1), 65-77.

Jacobs, D. ve Ingversen, P. (2000). A Bibliyometric Study of the Publication Patterns In The Sciences of South African Scholars 1981-96. 8th International Conference on Scientometrics and Informetrics, Sydney, Australia: 275-285.

Kozak, N. (2003). Türkiye’de Yayınlanan Akademik Dergilerin Niteliklerindeki Zaman İçerisindeki Değişim Nedenleri: Sağlık, Sosyal ve Teknik Bilim Alanlarında Yayınlanan Dergiler Üzerine Bir İnceleme. Bilgi Dünyası, 4 (2), 146-174.

McElwee, G. ve Atherton, A. (2005). Publication Trends and Patterns In Entrepreneurship: the Case of the International Journal of Entrepreneurship and Innovation", Journal of Small Business and Enterprise Development, 12 (1), 92-103.

Morant, G., A. ve Soriano, D., R. (2016). A Bibliometric Analysis of International Impact of Business Incubators. Journal of Business Research, 69, 1775-1779.

Nebelong, B., E. ve Frandsen, T., F. (2006). Journal Citation Identity And Journal Citation Image: A Portrait of the Journal of Documentation. Journal of Documentation, 62 (1), 30-57.

Özel, Ç., H. ve Kozak, N. (2012). Turizm Pazarlaması Alanının Bibliyometrik Profili (2000-2010) ve Bir Atıf Analizi Çalışması. Türk Kütüphaneciliği, 26 (4), 715-733.

Phene, A. ve Guisinger, S. (1998). The Stature of the Journal of International Business Studies. Journal of International Business Studies, 29 (3), 621-632.

Polat, C., Sağlam, M. ve Sarı, T. (2013). Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi’nin Bibliyometrik Analizi. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 27 (2), 273-288.

Quinlan, K., M., Kane, M. ve Tr ochim, M., K. (2008). Evaluation of Large Research Initiatives: Outcomes, Challenges, and Methodological Considerations. Reforming the evaluation of research. New Directions for Evaluation, 118, 61–72.

Sadioğlu, U. ve Yıldız, M. (2007). Kamu Yönetimi İle Bilgi ve İletişim Teknolojileri: Bir Bibliyografik Analiz. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 25 (2), 323-365.

Samiee, S. ve Chabowski, B., R. (2012). Knowledge Structure in International Marketing: A Multi-Method Bibliometric Analysis. Journal of the Academy of Marketing Science, 40 (2), 364-386.

Şen, İ., K., Hatunoğlu, Z. ve Terzi, S. (2017). Muhasebe Araştırmalarında Muhasebe Eğitiminin Yeri ve Önemi: Muhasebe Dergileri Üzerinde Bibliyometrik Bir Araştırma. Muhasebe ve Bilim Dünyası Dergisi, 19 (1), 247-291.

Wang, C.,C. ve Hu, W., C. (2011). Bibliometric Analysis of Advertising Endorser Research in Marketing. International Conference on E-business, Management and Economics, Honh Kong, 102-106.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

59

Tarih 04.05.2018 4. Oturum PAZARLAMA/ULUSLARARASI TİCARET

Saat 15.45

SALON YAZILIKAYA

Moderator Prof. Dr. Halit YANIKKAYA

ISRC 202

Prof. Dr. M. Halis SAKA Gebze Technical University Prof. Dr. Halit YANIKKAYA Gebze Technical University Arş. Gör. Hasan KARABOĞA

ULUSLARARASI İKİLİ TİCARETİN TEMEL BELİRLEYİCİLERİ – ANFIS YAKLAŞIMI

ISRC 37

Dr. Öğr. Üyesi İbrahim BOZACI Kırıkkale Üniversitesi Doç. Dr. Yunus Bahadır GÜLER Kırıkkale Üniversitesi

İNTERNET ÜZERİNDEN SATIN ALMADA DOKUNMA DUYUSU VE MODA YENİLİKÇİLİĞİNİN ROLÜ: KIRIKKALE İLİNDE GİYİM ÜRÜNLERİNE YÖNELİK BİR ALAN ARAŞTIRMASI

ISRC 71

Öğr. Gör.Veli Ahmet ÇEVİK Hitit Üniversitesi Öğr. Gör. Dursun ARSLANER Hitit Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi İsmail GÖKDENİZ Kırıkkale Üniversitesi

ONLİNE SATIN ALMA SÜRECİNDE MÜŞTERİ BEKLENTİLERİNİN BELİRLENMESİNE YÖNELİK BİR UYGULAMA

ISRC 201

Öğr. Gör. NİDA PALABIYIK BOZOK ÜNİVERSİTESİ

TÜKETİCİLERİN SATIN ALMA KARARLARINDA KULAKTAN KULAĞA İLETİŞİMİN ETKİSİ: CİNSİYETE BAĞLI KIYASLAMA

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

60

İNTERNET ÜZERİNDEN SATIN ALMADA DOKUNMA DUYUSU VE MODA

YENİLİKÇİLİĞİNİN ROLÜ: KIRIKKALE İLİNDE GİYİM ÜRÜNLERİNE

YÖNELİK BİR ALAN ARAŞTIRMASI

YRD. DOÇ. DR. İBRAHİM BOZACI10

DOÇ. DR. YUNUS BAHADIR GÜLER 11

ÖZET İnternetin alışverişlerde kullanımı, işletmeler ve tüketiciler için sağladığı faydalara bağlı olarak

artmaktadır. Türkiye’de internet kullanan bireylerin nüfusa oranı yüksek olsa da, internet aracılığıyla gerçekleştirilen ticaretin toplam ticaret içinden aldığı pay, benzer ülkelere göre düşüktür. İnternet üzerinden alışverişlerin yeterince hızlı artmaması, bu davranışı etkileyen faktörlerin neler olduğunun anlaşılması gereğini ortaya çıkarmaktadır. İnternet üzerinden alışverişlerin geleneksel alışverişlere göre farklılıklarının incelendiği çalışmaların önemli kısmında, bu satın almaların ürüne dokunma bakımından eksiklik içerdiği ve bu eksiklik hissinin giderilmesinde yapılması gerekenler hakkında olduğu görülmektedir. Bu çalışmada internet üzerinden satın alma eğilimini etkileyen faktörler, dokunma duyusu bağlamında incelenmektedir. Bu noktada öncelikle pazarlama alanında gerçekleştirilen çalışmalara yönelik literatür incelemesi gerçekleştirilmekte ve bu davranışı etkilediği sonucuna varılan başlıca faktörler belirlenmektedir. Ardından belirlenen araştırma değişkenleri ve bunlar arasındaki ilişkileri test etmek üzere giyim ürünlerine yönelik Kırıkkale ilinde, birincil veri toplama yöntemlerinden anket çalışması gerçekleştirilmektedir. Elde edilen verilerin istatistiksel veri analiz programıyla test edilmesi sonucunda, moda yenilikçiliği ve dokunma hissinin internet üzerinden satın alma eğilimini etkileyen önemli faktörler olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla moda yenilikçilerinin ve internet üzerinden satın alırken dokunma hissi yaşayabilenlerin internet üzerinden satın alma eğilimi daha yüksek olmaktadır. Diğer taraftan dokunma ihtiyacının internetten satın alma eğilimi olumsuz etkileyen bir değişken olduğu iddiası desteklenmemektedir. Son olarak araştırma sonuçları yorumlanmakta ve öneriler geliştirilmektedir.

Anahtar Kelimeler: İnternet Aracılığıyla Satın Alma, Moda Yenilikçiliği, Dokunma İhtiyacı, Dokunma Hissi

Jel Kodu: M31, M39 THE ROLE OF SENSE OF TOUCH AND FASHION INNOVATIVENESS IN

PURCHASING THROUGH INTERNET: A FIELD RESEARCH IN KIRIKKALE PROVINCE TOWARD CLOTHING PRODUCTS

ABSTRACT The use of internet for shopping increases dependent on the benefits for businesses and

consumers. In Turkey, even though a high percentage of the population of individuals using the Internet, received total trade through trade conducted via the Internet share is low compared to similar countries. Growing of shopping through internet with not enought speed, reveals the neccessity to understand which factors affect this behavior. An important part of the study of the differences between online purchases and traditional shopping seems to be that these purchases are lacking in sense of touch and

10 Kırıkkale Üniversitesi 11 Kırıkkale Üniversitesi Keskin Meslek Yüksekokulu Kırşehir Yolu 3.Km. 71800 Keskin/KIRIKKALE, tel. 318 515 4151, [email protected],

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

61

that they need to be done to overcome this lack of sense. In this study, the factors affecting the tendency to buy over the internet are examined in terms of sense of touch. At this point, literature review is conducted primarily for the studies carried out in the field of marketing and the main factors that influence this behavior are determined. Then, a questionnaire survey, which is a primary data collection method, is conducted in Kırıkkale province to test determined research variables and relationships among them. As a result of testing the obtained data with statistical analysis program, it is understood that fashion innovativeness and sense of touch are factors affecting the buying tendency on the internet. So the purchasing tendency of fashion innovators and people who experiencing touching sense when purchasing by internet is high. On the other hand, it is not supported that the need to touch is a varible that negatively affects the tendency to purchase from the internet. Finally research results are interpreted and recommendations are developed.

Key words: Purchasing through Internet, Fashion Innovativeness, Need to Touch, Sense of Touch

Jel Code: M31, M39 GİRİŞ Dokunsal bilgi ihtiyacı, ürünlerin mağazada ulaşılabilir şekilde yerleştirilmesinin yanında,

belirli ürünlerin online olarak satılmasında karşılaşılan zorlukların aşılması bakımından da incelenmektedir (Citrin vd., 2003).

Dünya nüfusunun yaklaşık yarısının internet kullanıcı haline geldiği, internet kullanıcısı sayısındaki artışın son 7 yılda dünya nüfusundaki artışa göre yaklaşık 12 kat fazla olduğu pazar şartlarında, 2017 yılında e-ticaretin toplam ticaret içindeki oranı % 9,6 civarındadır. Türkiye’de ise internet kullananların nüfusa oranı yüksek olsa da; 2016 yılında 30.8 milyar TL’ye ulaşan elektronik perakende ticaret hacminin, toplam perakendeden aldığı pay % 3,5 dolayındadır. Bu oran dünya ortalamasında % 8,5, Çin’de % 17,1, İngiltere’de % 14,9 ve ABD’de % 10,5’tir (Kantarcı vd., 2017, s. 12-45). Bu veriler elektronik satın almaların önündeki engellerin ve elektronik alışverişi motive eden faktörlerin araştırılması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Bu çalışmada internet üzerinden alışverişlerde dokunma duyusu ve moda yenilikçiliğinin rolünü konu almaktadır.

Tüketici davranışlarıyla Hornik (1992) tarafından ilk olarak ilişkilendirildiği görülen (Hornik, 1992) ve kişilerde farklı düzeylerde olan dokunma ihtiyacı, bu ihtiyacın nedenleri ve sonuçlarına olan ilgi pazarlama literatüründe giderek artmaktadır (Peck & Childers, 2003; Peck & Johnson, 2011; Workman, 2010).

İnternetin, müşterinin ürüne dokunamaması gibi dezavantajlardan dolayı, bu kanalla satış çabalarının eksikliklerinin nasıl giderilebileceğiyle ilgili çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu noktada internet üzerinden satın alımlarda dokunma hissini artırmak üzere tasarlanan üç boyutlu resimler, etkileşimli resimler, videolar, ürünün dokunsal özellikleriyle ilgili metinler müşterilere sunulmaktadır.

DOKUNMANIN TÜKETİCİ DAVRANIŞLARINDA ROLÜ Görme ve dokunma duyuları, bilgiyi kodlama ve kodlanabilen bilgi türü bakımından birbirinden

farklılaşmaktadır. Görme duyusu aracılığıyla, belirli zaman diliminde daha çeşitli ve yoğun bilgi toplanabilmektedir. Diğer taraftan dokunma duyusuyla belirli anda ve birbirini izleyen duyumsamalarla daha yavaş şekilde bilgi toplanmaktadır (Gibson, 1962). Bunların yanında göz hareketleriyle nesnelerin renk, şekil ve büyüklüğü değerlendirilirken, dokunma ile nesnenin doku, düzlük, sıcaklık, sertlik ve ağırlık gibi özellikleri hakkında bilgi toplanmakta ve değerlendirilmektedir (Woods & Newell, 2004; Klatzky & Lederman, 1992; Grohmann vd., 2007).

İnsanların dokunarak nesneler hakkında bilgi elde edebilmesi ve kararlarında bunu kullanmasına karşın (Klatzky vd., 1993), pazarlama biliminde tüketici davranışları, daha çok görme duyusu bakımından (reklam, afiş, renk, sembol, ambalaj büyüklüğü vb.) incelenmektedir (Ernst & Banks, 2002). Son yıllarda, dokunma duyusu başta olmak üzere tüketicinin karar alma, ürün değerlendirme ve dikkat etme gibi konularda diğer duyuların etkileri incelenmektedir (Jansson-Boyd, 2011).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

62

Müşterilerin ürünlerle olan deneyimleri genellikle birden fazla duyu aracılığıyla gerçekleşmektedir. Bunlardan biri olan dokunma duyusu, nesneye deri ile temas etme şeklinde gerçekleştiğinden, ürüne yakın olmayı gerektirmektedir. Diğer taraftan, nesne ile ilgili görüntü, uzakta olunsa da algılanabilmektedir. Dolayısıyla görme ile dokunma duyusu arasındaki öncelikli temel fark yer bakımındandır (Krishna, 2009).

Ürünler hakkında bilgi edinme yöntemi olarak dokunma duyusunun önemi, ürüne göre değişmektedir. Örneğin kıyafet gibi maddesel özelliği önemli olan ürünler, şeker veya kutu gibi sadece soyut veya geometrik özelliği olan ürünlere göre daha fazla dokunulmaktadır (McCabe & Nowlis, 2003). Schifferstein (2006)’nın farklı ürünler için en önemli duyuları incelediği çalışması; sırayla görme, dokunma, koklama, duyma ve tatmanın önemli olduğunu göstermektedir. Ancak moda ürünleri ve kişisel bakım ürünlerinde dokunmanın en önemli duyu olduğu ilgili çalışılmada anlaşılmaktadır (Schifferstein, 2006). Diğer taraftan hızlı tüketim ürünlerinde görme, dokunmadan daha etkili bir duyudur (Nigel & Jansson-Boyd, 2011). Abhishek (2013)’e ise göre perakende mağazada dokunsal tepkinin yüksek olduğu ürünler cep telefonu, elma, çarşaf, kanepe, giyecek ve yumuşak oyuncaklar birinci sırada iken; dijital kamera, halı, domates, portakal ve yastık gibi ürünler ikinci sırada gelmektedir (Abhishek vd., 2013).

Dokunma duyusu, müzik gibi soyut ürünler için dahi söz konusu olabilmektedir. Styven (2010)’in, kaydedilmiş şekilde (CD içinde vb.) sunulan müziğin, dijital müziğe tercih etmeyi etkileyen faktörleri incelediği çalışmasında; dokunulabilir formdaki müziğin, ürün ilgilenimine bağlı olarak daha değerli algılandığı görülmektedir. Dolayısıyla dijital müziğin, fiziksel müzik türlerinin sonunu getireceği iddiasının sorgulanması gerektiği sonucuna ilgili çalışmada ulaşılmaktadır (Styvén, 2010). Kısaca müzik gibi dijital olarak üretilip satılabilen ürünler (yazılım, oyun, kitap, dergi, gazete vb.) için dahi dokunmaya bağlı olarak elde edilen faydaların olması, dokunmanın pazarlama işlemlerine etkisinin incelenmesi gereğini ortaya koymaktadır.

Tüketici, kararlarını marka adı, ürün özellikleri, kalitesi, ulaşım kolaylığı, fiyatı gibi çeşitli kriterlere göre almaktadır. Tüketici, dokunma duyusu aracılığı ile ürünler hakkında bilgi toplayıp, bu kriterlere uygunluğu daha kolay değerlendirmektedir. Böylece ürünü almadan önce dokunarak; garanti sağlama, bilgi elde etme (dokunsal bilgi) ve belirsizliği azaltma gibi faydalar elde etmektedir. Ayrıca dokunma duyusunun sevme, eğlenme ve heyecan arama gibi faydalar sağladığı da ifade edilmektedir (Peck & Childers, 2003). Ayrıca dokunma ihtiyacı, ürünün fiziksel özelliklerini inceleyerek değerlendirme yapmaya imkan vermektedir. Örneğin kumaşın, yumuşak ve konforlu olduğunu dokunarak anlamak mümkündür (Kergoat vd., 2010).

Bireyin sahip olduğu dokunma ihtiyacı kişiden kişiye değişmektedir. Örneğin çalışmalar kadınlarda ve moda öncülerinde dokunma ihtiyacının daha yüksek olduğunu göstermektedir (Vieira, 2013; Workman, 2009),

Dokunmanın tüketici davranışlarını etkilemesine bağlı olarak; perakendeciler tüketicinin ürünlere dokunmasını sağlayarak satışları artırabilmekte, müşteri deneyimlerini geliştirmekte, müşterilerin daha olumlu değerlendirmeler yapması ve ihtiyaçlarını karşılaması sağlanmaktadır (Vieira, 2013).

Uluslararası pazarlama literatüründe tüketicinin dokunma ihtiyacına yönelik çalışmalar, bu ihtiyacın etkilerinin anlaşılmasının; sabun, akıllı telefon, bilgisayar, tablet bilgisayar ve gıda gibi ürünler (cips vb.) ve bunların sunulduğu ambalaja kadar, işletme uygulamalarında yararları olduğunu göstermektedir. Örneğin su veya soda şişesinin sertliği, ürün hakkında farklı değerlendirmelere neden olabilmektedir (Vieira, 2012).

Ürüne dokunmanın tüketiciye; ürünle ilgili daha fazla duyusal bilgi elde etme, analitik şekilde bilgi işleme (Yazdanparast vd., 2012), ürünü, dokunmanın elverdiği ölçüde deneme, ürünü değerlendirme, satın alma, tutum geliştirme, satın alma niyeti oluşturma, kendinden emin olma (Klatzky & Peck, 2012; Peck & Childers, 2003), ürüne aşinalık kazanma, ürünle ilgili belirsizlik algılamalarını azaltma (Vieira, 2012), daha kolay ikna olma (Peck & Johnson, 2011), hoşnutluk gibi olumlu duygular yaşama (Chen vd., 2009; Ng vd., 2013), garsona daha fazla bahşiş verme (müşteriye dokunduğunda)

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

63

(Crusco & Wetzel, 1984; Hornik, 1988) dağıtım kanalı tercihini daha çok mağaza yönünde gerçekleştirme (Siwon & Workman, 2011) ve çeşitli (araçsal, hazcı) faydalar sağlama (Childers vd., 2001) gibi yararları vardır.

Tüketici, dokunma ile araçsal (faydacı) ve duyusal uyarım faydaları elde etmektedir. Faydacı sorun çözme davranışında tüketici, ürünleri verimli, hızlı ve istediği şekilde almayı amaçlarken; dolaşmak, eğlenmek veya macera gibi hazları elde etme gibi amaçlarla da alışveriş yapabilmektedir (Holbrook & Hirschman, 1982; Babin vd., 1994). Giysinin kumaşına yumuşaklık ve sıcak tutma potansiyeli için dokunan tüketici araçsal; hoşnutluk verdiği veya merak uyandırdığı için dokunan tüketici ototelik amaçla dokunmaktadır. Dokunmanın rasyonel kaynaklı olabileceği gibi eğlence, duyusal uyarım, haz arama gibi güdülerden de kaynaklanabildiği kabul görmektedir. Böylece ürüne bilgi için dokunanlar dokunma ile mesaj arasındaki ilgiyi kurarak daha kolay ikna olurken; eğlenceden dolayı dokunanlar da, artan duygusal tepkilere bağlı olarak daha kolay ikna olabilmektedir (Peck & Wiggins, 2006; Grohmann vd., 2007).

Peck ve Childers (2006), dokunmanın içtepkisel satın almayı artırdığını ileri sürmekte ve çalışmalarında desteklemektedir (Peck & Childers, 2006). Ayrıca Ramathan ve Menon (2002), içtepkisel tüketimin, hedonik fayda arayışıyla yakından ilişkili olduğunu ileri sürmektedir (Ramanathan, 2002). Dolayısıyla haz almak amacıyla ürüne dokunan müşterilerde, dokunmanın plansız satın almalara neden olması mümkündür.

Dokunma ihtiyacının tüketicinin dağıtım kanalı tercihini etkilemesi durumunu inceleyen Workman ve Cho (2013), dokunma ihtiyacı yüksek müşterilerin daha çok dokunmaya imkan veren dağıtım kanallarını tercih ettiğini göstermektedir (Workman & Siwon, 2013). Cho ve Workman (2011) de dokunma ihtiyacının giyim ürünlerinde alışveriş kanalı tercihini etkilediğini desteklemektedir (Siwon & Workman, 2011).

Dokunma ihtiyacı ile ilgili Türkiye’de gerçekleştirilmiş çalışma az sayıdadır. Sarışık (2010)’un çalışması, dokunma ihtiyacı ile algılanan kalite, tutum ve satın alma niyeti arasındaki ilişkilere dikkat çekmektedir (Sarışık, 2010). Atakan (2014)’ün çalışması, olumlu dokunsal uyarımın duygusal tepkiye neden olduğu ve nihai ürüne duygusal bağlılık yaratmada etkili olduğunu göstermektedir. İlgili çalışmada bu etkinin yüksek düzeyde dokunma ihtiyacına sahip müşteriler için geçerli olduğu sonucuna ulaşılmaktadır (Atakan, 2014).

Dokunma ihtiyacıyla ilgili pazarlama literatüründeki çalışmalar genellikle dokunma imkanı verme/vermeme bakımından incelenmesi, dokunma duyusunun sadece satın alma öncesi kararlarda kullanımının araştırılması ve dokunmanın olası dezavantajlarının (başkaları tarafından dokunulduğu düşüncesine bağlı oluşan olumsuz düşünce ve duygular vb.) göz ardı edilmesi bakımından eleştirilmektedir. (McDaniel & Baker, 1977; Argo vd., 2006).

DOKUNMA İHTİYACI VE İNTERNET ÜZERİNDEN SATIN ALMA DAVRANIŞI Ürünleri online olarak satabilmek için ürüne dokunamamanın dezavantajlarını en aza indirmek

gerekmektedir. Bu noktada Tome ve Costa (2013), dokunsal bilgiyi metin olarak sağlamanın, online satın alma eğilimini olumlu etkilediğini ileri sürmekte ve çalışmalarında desteklemektedir (Tome & Costa, 2013). Bu noktada metin olarak dokunma duyusuna ilişkin veri, dokunma duyusu ile elde edilecek veri ve deneyimden uzaktır. Dolayısıyla ürünü daha gerçekçi olarak incelemesini sağlayan yeni teknolojiler geliştirilmektedir.

Yazdanparast ve Spears (2013) ürüne dokunmanın mümkün olmadığı online alışverişlerde; olumlu ruh hali (mizah ve ünlü kullanımı, etkileşimli, samimi bir web sitesi bunu etkilemekte), fiyat promosyonları ve ürün uzmanlığının daha fazla satın alma eğilimi yarattığı ve ürünü değerlendirme eminliğine neden olduğunu göstermektedir (Yazdanparast & Spears, 2013).

Overmars ve Poels (2015)’in çalışması , dokunma ihtiyacı yüksek müşterilerin, statik resimlerden önce etkileşimli arayüzlere daha duyarlı olduğunu göstermektedir. Kullanılan başlıca etkileşimli araçlar ise ürünü 360 derece görüntüleme, video, sanal gerçeklik, yakınlaştırma ve ürünü incelemeye imkan veren etkileşimli resimlerdir. Bunlardan yararlanılarak tüketicinin daha gerçekçi

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

64

şekilde ürünü incelemesi sağlanmaktadır (Overmars & Poels, 2015). Keng ve diğerleri (2012) ve Jin (2016)’nın çalışmaları da, yüksek dokunma ihtiyacı olan müşteriler için, etkileşimli üç boyutlu teknolojinin etkili olduğunu (ürünü değerlendirmede) desteklemektedir (Keng vd., 2012; Annie, 2011).

Tüm bunların yanında dokunma ihtiyacından mahrum kalındığında, düşük fiyat garantisi ve iade garantisi gibi belirli durumsal faktörlerin, müşteri değerlendirmelerini iyileştirdiği ve bu ihtiyacı kompanse ettiği görülmektedir (Dawar & Sarvary, 1997; Selnes & Howell, 1999; Kirmani & Rao, 2000), Dolayısıyla dokunma ihtiyacının tam olarak karşılanmasının mümkün olmadığı internet ortamında, müşterilere ürüne dokunduğu hissini artırmak için uygulamalar geliştirmek yararlı olmaktadır.

İNTERNET ÜZERİNDEN SATIN ALMADA DOKUNMA DUYUSU VE MODA

YENİLİKÇİLİĞİNİN ROLÜ: KIRIKKALE İLİNDE GİYİM ÜRÜNLERİNE YÖNELİK BİR ALAN ARAŞTIRMASI

Araştırmanın Amacı, Önemi ve Yöntemi Bu çalışmada internet üzerinde giyim ürünleri satın almada dokunma ihtiyacı, dokunma hissi,

moda yenilikçiliğinin rolünü incelemek amaçlanmaktadır. Çalışma, internet üzerinde satın almaların teşviki ve önündeki sorunların kaldırılmasında olası sorunları tespiti bakımından önemlidir. Çalışma kapsamında Kırıkkale ilinde kolay örnekleme yöntemiyle 416 birey ile anket çalışması gerçekleştirilmiştir.

Araştırma anketinin oluşturulmasında, konuyla ilgili daha önce geliştirilen ölçeklerden yararlanılmıştır. Buna göre katılımcıların giyim ürünleri satın almada dokunma ihtiyacını tespit etmek için Vieira (2012) ve Peck & Childers (2003)’ün çalışmalarındaki ifadelerden yararlanılmıştır. Moda yenilikçiliğini ölçmek üzere oluşturulan ifadelerde Siwon & Workman (2011)’in çalışmasından uyarlama yoluna gidilmiştir. İnternet üzerinden giyim ürünleri satın alırken yaşanan dokunma hissini tespit etmek için ise Overmars & Poels (2015)’in çalışmasındaki ölçümden yararlanılmıştır. İnternet üzerinden satın alma eğilimini ölçmek için Baker ve Churchill (1977), Heijden vd., (2003), Hausman & Siekpe, (2009) çalışmaları incelenmiştir. Son olarak katılımcıların internet satın alma oranları ve demografik özelliklerine yönelik sorular oluşturulmuştur.

Araştırmaya Katılanların Özellikleri Araştırmaya katılan 416 kişiden cinsiyet sorusunu yanıtlayanların 182’si erkek (% 44,4) ve

228’si (% 55,6) kadındır. Yaş bakımından ise katılımcıların 218’i (% 53,2) 19-27 yaş arasında olup, 28-36 yaş arasında 90 kişi (% 22) bulunmaktadır. Gelir sorusuna cevap veren katılımcıların ise 136’sı (% 33) 900 TL altı, 144’ü (% 35) 900-200 arası ve 84’ü (% 20,4) 2001-3500 TL gelir aralığındadır. Son olarak kredi kartı kullanan katılımcı sayısı 226’dır (% 55,1). Aşağıdaki tabloda katılımcıların demografik özellikleri görülmektedir:

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

65

Tablo 1. Katılımcıların Özellikleri Miktar Geçerli yüzde Birikimli Yüzde

Cinsiyet Kadın 182 44,4 44,4

Erkek 228 55,6 100,0

Toplam 410 100,0

Yaş 18 ve altı 30 7,3 7,3

19-27 218 53,2 60,5

28-36 90 22,0 82,4

37-45 44 10,7 93,2

46 ve üstü 28 6,8 100,0

Toplam 410 100,0

Gelir 0-900 TL 136 33,0 33,0

901-2000 TL 144 35,0 68,0

2001-3500 TL 84 20,4 88,3

3501 ve üstü 48 11,7 100,0

Toplam 412 100,0

Kredi Kartı Sahipliği Evet 226 55,1 55,1

Hayır 184 44,9 100,0

Toplam 410 100,0 Faktör Analizi Araştırma değişkenlerine yönelik gerçekleştirilen açıklayıcı faktör analizine göre KMO

katsayısı 0,84 ve anlamlı olarak tespit edilmiştir. Soru formundaki ifadeler, toplam varyansın % 74,8’ini açıklayan dört faktör altında toplanmıştır. Araştırma kapsamında oluşturulan ifadeler soru gruplarının hazırlanış amaçlarına göre isimlendirilmiştir. Faktör analizi sonuçları aşağıda özetlenmektedir:

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

66

Tablo 2. Faktör Analizi

Faktör Yükleri

Öz değer

Açıklanan Varyans %

Toplam Varyans %

1. Faktör: Satın Alma Eğilimi 3,815 25,434 25,434 Gelecekte büyük oranda internetten alacağım

,889

Gelecekte internetten alma niyetim var ,887 İnternetten almak doğru bir yöntemdir ,867 Tanıdıklarıma internetten almalarını öneririm

,837

2. Faktör: Dokunma İhtiyacı 3,608 24,056 49,490 Ürünlere dokunmaktan kendimi alıkoyamam

,821

Almasam da ürünlere dokunmayı severim ,807 Pek çok ürünü ancak dokunarak alabilirim ,793 Ürünlere dokunmak eğlencelidir ,764 Dokunduktan sonra ürünü satın almak güven verir

,735

3. Faktör: Moda Yenilikçiliği 2,129 14,196 63,686 Hangi sıklıkta yeni giyim modalarını ilk deneyenlerden olursun?

,842

Hangi sıklıkta diğer insanlar moda ve giyim hakkında sana danışır?

,817

Hangi sıklıkta giyim modalarıyla ilgili yenilikleri denemek istersin?

,657

4. Faktör: İnternette Dokunma Hissi 1,673 11,155 74,841 Ürün avuçlarımın içindeymiş gibi ,702 Ürüne dokunmuş gibi ,628

Farklılıkların incelenmesi Araştırma değişkenlerinin katılımcılarının temel özelliklerine göre olası farklılıkları bu

başlık altında incelenmektedir. Cinsiyete göre farklılıklar incelendiğinde tüm değişkenler bakımından kadınların, erkeklerden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek ortalamalara sahip olduğu görülmektedir. Bu durum kadınların internetten satın alma eğiliminin, dokunma ihtiyacının, moda yenilikçiliğinin ve internette dokunma hissinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Aşağıdaki tabloda cinsiyete göre farklılıklar görülmektedir:

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

67

Tablo 3. Cinsiyete Göre Farklılar

Cinsiyet Ortalama Sig.

İnternetten Satın Alma Eğilimi Erkek 2,23 0,00

Kadın 2,93

Dokunma İhtiyacı Erkek 2,92 0,00

Kadın 3,45

Moda Yenilikçiliği Erkek 2,06 0,00

Kadın 2,94

İnternette Dokunma Hissi Erkek 1,92 0,00

Kadın 2,46

Kredi kartı sahipliğine göre araştırma değişkenlerindeki farklılıklar incelendiğinde, beklendiği

gibi internetten satın alma eğiliminin kredi kartı sahibi olanlarda daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Diğer değişkenler bakımından istatistiksel olarak anlamlı farklılıklara rastlanmamıştır. Aşağıdaki tabloda kredi kartı sahipliğine göre ortalamalar karşılaştırılmaktadır:

Tablo 4. Kredi Kartı Sahipliğine Göre Farklılar Kredi katı sahipliği Ortalama Sig.

İnternetten Satın Alma Eğilimi Var 2,76 0,01

Yok 2,48

Dokunma İhtiyacı Var 3,15 0,09

Yok 3,32

Moda Yenilikçiliği Var 2,56 0,98

Yok 2,55

İnternette Dokunma Hissi Var 2,30 0,27

Yok 2,17 Yaşa göre farklılıklar incelemek için gerçekleştirilen ANOVA sonuçlarındaki ikili

karşılaştırmalar incelendiğinde 46 yaş üstü bireylerin internetten satın alma eğiliminin 18 yaş altı haricindeki diğer gruplardan daha düşük olduğu tespit edilmektedir. Ayrıca 28-36 yaş arasındaki bireylerin internetten satın alma eğilimlerinin daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Dokunma ihtiyacının ise en yüksek 19-27 yaş grubunda olduğu görülmektedir. Moda yenilikçiliği ve internette dokunma hissinin; en yüksek 19-27 ve 28-36 yaş gruplarında olduğu tespit edilmiştir. Aşağıdaki tabloda yaşa göre ortalamalar karşılaştırılmaktadır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

68

Tablo 5. Yaşa Göre Farklılar Yaş Aralığı Ortalama Sig.

İnternetten Satın Alma Eğilimi 18 ve altı 2,30 0,00

19-27 2,68

28-36 3,00

37-45 2,57

46 ve ustu 1,54

Dokunma İhtiyacı 18 ve altı 3,11 0,00

19-27 3,37

28-36 3,13

37-45 3,33

46 ve ustu 2,44

Moda Yenilikçiliği 18 ve altı 2,42 0,00

19-27 2,72

28-36 2,74

37-45 2,19

46 ve ustu 1,55

İnternette Dokunma Hissi 18 ve altı 1,80 0,00

19-27 2,36

28-36 2,36

37-45 1,91

46 ve ustu 1,64 Gelire göre farklılıklar incelendiğinde, internetten satın alma eğiliminin 900 TL ve altı

grupta en az, 2001-3500 gelir grubunda en yüksek olduğu görülmektedir. Dokunma ihtiyacının en yüksek olduğu gelir grubunun 900 TL ve altı oldu, en düşük olduğu gelir grubunun ise 3501 ve üstü olduğu görülmektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

69

Tablo 6. Gelire Göre Farklılıklar Gelir Ortalama

İnternetten Satın Alma Eğilimi 900 ve altı 2,43 0,05

900-2000 2,69

2001-3500 2,82

3501 ve üstü 2,75

Dokunma İhtiyacı 900 ve altı 3,38 0,05

900-2000 3,19

2001-3500 3,22

3501 ve üstü 2,91

Moda Yenilikçiliği 900 ve altı 2,55 0,32

900-2000 2,49

2001-3500 2,72

3501 ve üstü 2,43

İnternette Dokunma Hissi 900 ve altı 2,23 0,31

900-2000 2,10

2001-3500 2,40

3501 ve üstü 2,27 İnternet Üzerinden Giyim Ürünleri Alma Davranışının Araştırma Değişkenlerine Bağlı

Farklılıklarının İncelenmesi İnternetten giyim ürünleri satın alma davranışını sergileme durumuna göre araştırma

değişkenleri arasındaki farklılıklar incelendiğinde; internetten satın alanların (206 kişi, katılımcıların % 49,5’i), satın alma eğilimlerinin yüksek olduğu görülmektedir. Bu sonuç tutum ve niyet ile davranış arasındaki ilişkinin varlığı hakkında fikir vermektedir. Diğer taraftan dokunma ihtiyacının internetten satın alma davranışına göre farklılaşmadığı görülmektedir. Bu sonuç literatürde gerçekleştirilen çalışmalarla örtüşmemektedir. Diğer taraftan moda yenilikçiliği ve internette dokunma hissi değişkenlerinin ise internetten satın alanlarda daha yüksek olduğu tespit edilmektedir. Aşağıdaki tabloda ilgili bulgular özetlenmektedir:

Tablo 7. İnternetten Satın Alma Davranışına Yönelik Farklılıklar İnternetten Satın Alma Durumu Ortalama Sig.

İnternetten Satın Alma Eğilimi

Evet 3,29 0,00

Hayır 2,02

Dokunma İhtiyacı

Evet 3,29 0,13

Hayır 3,14

Moda Yenilikçiliği

Evet 2,89 0,00

Hayır 2,22

İnternette Dokunma Hissi

Evet 2,65 0,00

Hayır 1,78 Bunların yanında internetten giyim ürünlerini satın alma oranına göre araştırma değişkenleri

arasındaki olası farklılıklar incelenmektedir. Buna göre internetten satın alım oranı arttıkça, internetten

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

70

satın alma eğilimi, moda yenilikçiliği ve internette dokunma hissi ortalamaları da artmaktadır. Diğer taraftan dokunma ihtiyacının internetten satın alma oranına göre farklılaşmadığı görülmektedir.

Tablo 8. İnternetten Satın Alma Oranına Yönelik Farklılıklar İnternetten Satın Alma Oranı Ortalama Sig.

İnternetten Satın Alma Eğilimi

% 0-25 2,61 0,00 % 26-50 3,31

% 51 ve üstü 4,06

Dokunma İhtiyacı

% 0-25 3,41 0,29 % 26-50 3,26

% 51 ve üstü 3,13

Moda Yenilikçiliği

% 0-25 2,62 0,00 % 26-50 2,83

% 51 ve üstü 3,52

İnternette Dokunma Hissi

% 0-25 2,23 0,00 % 26-50 2,52

% 51 ve üstü 3,46 İnternetten Satın Alma Eğilimine Yönelik Regresyon Analizi İnternetten satın alma eğilimini etkileyen faktörlere yönelik gerçekleştirilen regresyon analizi

neticesinde araştırma bağımsız değişkenlerinin, internetten satın alma eğilimini % 42 düzeyinde açıkladığı görülmektedir. Katsayılar ve anlamlılık düzeyleri incelendiğinde moda yenilikçiliği ve dokunma hissinin internetten satın almayı önemli düzeyde ve olumlu etkilediği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan dokunma ihtiyacının internetten satın alma eğilimini olumsuz etkilediği görülmekle birlikte, bu ilişkinin varlığı istatistiksel olarak desteklenmemektedir.

Tablo 9. İnternetten Satın Alma Eğilimine Yönelik Regresyon Analizi Bağımsız değişkenler Beta Katsayısı t P Dokunma ihtiyacı -0,06 -1,74 0,08 Moda yenilikçiliği 0,39 10,28 0,00 Dokunma hissi 0,43 13,01 0,00 F 146,887 Sig. 0,000 R 0,647 R2 0,419

SONUÇ İnternet üzerinden giyim ürünleri satın alma eğilimini etkileyen faktörleri inceleyen bu

araştırmada, Kırıkkale ilinde gerçekleştirilen anket çalışması sonuçlarına göre; moda yenilikçiliği ve dokunma hissinin internet üzerinden satın alma eğiliminde etkili olduğu sonucuna varılmaktadır. Dolayısıyla internet üzerinden satın almaları teşvik etmede dokunma hissinin oluşturmanın önemli olduğu ve moda yenilikçilerinin internet üzerinden pazarlama yapan işletmeler için öncelikli hedef kitle olarak moda yenilikçilerini tespit etmesi ve bunlara odaklanmasının değerli olduğu düşünülmektedir.

Ayrıca internet üzerinden satın alma oranının artmasına bağlı olarak, internetten satın alma eğilimi, moda yenilikçiliği ve internetten satın alımlarda dokunma hissinin belirgin şekilde arttığı anlaşılmaktadır. Bu durum tüketici davranışı olarak internetten giyim ürünleri satın almanın, tutum ve ürünle ilgili tüketici eğilimlerinin etkili olduğunu göstermesi bakımından pazarlama literatüründeki çalışmaları desteklemektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

71

Bunların yanında, kadınların erkeklere göre daha fazla internetten satın alma eğilimi, dokunma ihtiyacı, moda yenilikçiliği ve internette dokunma hissine sahip olduğu tespit edilmiştir. Yaş bakımından ise 46 ve üstü yaş grubundaki tüketicilerin diğer gruplara göre belirgin şekilde daha az internetten satın alma eğilimi, dokunma ihtiyacı, moda yenilikçiliği ve internette dokunma hissine sahip olduğu görülmektedir. Son olarak geliri yüksek olanların ve kredi kartı sahiplerinin internetten satın alma eğiliminin anlamlı düzeyde yüksek olduğu sonucuna varılmaktadır.

KAYNAKÇA Abhishek, S., Sinha, P. K., & Vohra, N. (2013). Role of haptic touch in shopping. Decision, 40(3), ss.

153-163. Annie, J. S.A. (2011). The impact of 3d virtual haptics in marketing. Psychology & Marketing, 28(3),

ss. 240-255. Argo, J., Dahl, D., & Morales, A. (2006). Con-sumer Contamination: How Consumers React to Products

Touched by Others. Journal of Marketing, 70(2), ss. 81-94. Atakan, S. S. (2014). Consumer response to product construction: the role of haptic stimulation.

International Journal of Consumer Studies, 38(6), ss. 586-592. Babin, B.J., Darden, W.R., & Griffin,M. (1994). Work and-or fun: Measuring hedonic and utilitarian

shopping value. Journal of Consumer Research, 20, ss. 644-656. Baker, M.J. & Churchill, G.A. (1977). The impact of physically attractive models on advertising

evaluations. Journal of Marketing Research, 14, ss. 538-555. Chen, X., Shao, F., Barnes, C., Childs, T., & Henson, B. (2009). Exploring relationships between touch

perception and surface physical properties. International Journal of Design, 3(2), ss. 67-76. Childers, T. L., Carr, C. L., Peck, J., & Carson, S. (2001). Hedonic and utilitarian motivations for online

retail shopping behavior. Journal of Retailing, 77, ss. 511-535. Citrin, A. V., Stern, D. E., Spangenberg, E. R., & Clark, M. J. (2003). Consumer need for tactile input:

An Internet retailing challenge. Journal of Business Research, 56, ss. 915-922. Crusco, A. H. & Christopher G. W. (1984). The Midas Touch: The Effects of Interpersonal Touch on

Restaurant Tipping. Personality and Social Psychology Bulletin, 10, ss. 512-17. Dawar, N., & Sarvary, M. (1997). The signalling impact of low introductory price on perceived quality

and trial. Marketing Letters, 8, ss. 251–259. Ernst, M.O., & Banks, M.S. (2002). Humans integrate visual and haptic information in a statistically

optimal fashion. Nature, 415, ss. 429-33. Gibson, J. (1962), Observations on active touch. Psychological Review, 69(6), ss. 477-491. Grohmann, B., Spangenberg, E. R., & Sprott, D. E. (2007). The influence of tactile input on the

evaluation of retail product offerings. Journal of Retailing, 83(2), ss. 237-245. Hausman, A. V., & Siekpe, J. S. (2009). The effect of web interface features on consumer online

purchase intentions. Journal of Business Research, 62(1), ss. 5-13. Heijden, V.D.H., Verhagen, T., & Creemers, M. (2003). Understanding online purchase intentions:

contributions from technology and trust perspectives. European journal of information systems, 12(1), ss. 41-48.

Holbrook, M. B., & Hirschman, E. C. (1982). The experiential aspects of consumption: Consumer fantasies, feelings, and fun. Journal of Consumer Research, 9, ss. 132–140.

Hornik J, & Ellis E. (1988). Strategies to secure compliance for a mall intercept interview. Public Opinion Quarterly, 52(4), ss. 539–51.

Hornik, J. (1992). Tactile stimulation and consumer response. Journal of Consumer Research, 19, ss. 449–458.

Jansson-Boyd, C. V. (2011). Touch matters: exploring the relationship between consumption and tactile interaction. Social Semiotics, 21(4), ss. 531-546.

Kantarcı, Ö., Özalp, M., Sezginsoy, C., Özaşkınlı, O. & Cavlak, C.,(2017). Dijitalleşen Dünyada Ekonominin İtici Gücü: E-Ticaret. TÜSİAD, ss. 12-45.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

72

Keng, C-J., Liao, TH & Yang, YI. (2012). The effects of sequential combinations of virtual experience, direct experience, and indirect experience: the moderating roles of need for touch and product involvement. Electronic Commerce Research, 12(2), ss. 177- 199.

Kergoat, M., Gıboreau, A., Nicod, H., Faye, P., Dıaz, E., Beetschen, M.-A., Gerrıtsen, N. & Meyer, T. (2010). Psychographic measures and sensory consumer tests: When emotional experience and feeling-based judgments account for preferences. Food Quality and Preference, 21, ss. 178–187.

Kirmani, A., & Rao, A. R. (2000). No pain, no gain: A critical review of the literature on signaling unobservable product quality. Journal of Marketing, 64, ss. 66-79.

Klatzky, R. L., & Lederman, S. J. (1992). Stages of manual exploration in haptic object identification. Perception Psychophysics, 52 (6), ss. 661–667.

Klatzky, R. L., & Peck, J. (2012). Please touch: Object properties that invite touch." IEEE Transactions on Haptics, 5(2), ss. 139-147.

Klatzky, R. L., Lederman, S. J., & Matula, D. E. (1993). Haptic exploration in the presence of vision. Journal of Experimental Psychology, 19, ss. 726-743.

Krishna, A. (2009). Sensory marketing: Research on the sensuality of products. Florence: Routledge. McCabe, D. B., & Nowlis, S. M. (2003). The effect of examining actual products or product descriptions

on consumer preference. Journal of Consumer Psychology, 13(4), ss. 431-439. McDaniel, C. & Baker, R. C. (1977). Convenience Food Pack-aging and the Perception of Product

Quality. Journal of Marketing, 41(4), ss. 57-58. Ng, M., Chaya, C., & Hort, J. (2013). The influence of sensory and packaging cues on both liking and

emotional, abstract and functional conceptualisations. Food Quality and Preference, 29(2), ss. 146-156.

Nigel, M. & Jansson‐Boyd, C.V. (2011). To touch or not to touch; that is the question. Should consumers always be encouraged to touch products, and does it always alter product perception?. Psychology & Marketing, 28(3), ss. 256-266.

Overmars, S., & Poels, K. (2015). A touching experience: Designing for touch sensations in online retail environments. International Journal of Design, 9(3), s. 17.

Peck, J., & Childers, T.L. (2003). Individual differences in haptic information processing: The “Need for Touch” scale. Journal of Consumer Research, 3(3), ss. 430-442.

Peck, J., & Childers, TL, (2006). If I touch it I have to have it: Individual and environmental influences on impulse purchasing. Journal of business research, 59(6), ss. 765-769.

Peck, J., & Johnson, J. W. (2011). Autotelic need for touch, haptics, and persuasion: The role of involvement. Psychology and Marketing, 28(3), ss. 222-239.

Peck, J., & Wiggins, J. (2006). It just feels good: Customers affective response to touch and its influence on persuasion. Journal of Marketing, 70(4), ss. 56-69.

Ramanathan S., & Menon G. (2002). Don't know why, but I had this craving: goaldependent automaticity in impulsive decisions. Working paper. New York University.

Sarıışık, M. (2010). Tüketicilerin dokunma ihtiyacı düzeyinin algılanan kalite, tutum ve satın alma niyetindeki farklılaşmaya etkisi. İktisadi Araştırmalar Vakfı.

Schifferstein, H. N. J. (2006). The perceived importance of sensory modalities in product usage: A study of self-reports. Acta Psychologica, 121, ss. 41-64.

Selnes, F., & Howell, R. (1999). The effect of product expertise on decision making and search for written and sensory information. Advances in Consumer Research, 26, ss. 80-89.

Siwon, C., & Workman, J. (2011). Gender, fashion innovativeness and opinion leadership, and need for touch: Effects on multi channel choice and touch/non-touch preference in clothing shopping. Journal of Fashion Marketing and Management: An International Journal, 15(3), ss. 363-382.

Styvén, M. E., (2010). The need to touch: Exploring the link between music involvement and tangibility preference. Journal of Business Research, 63(9), ss. 1088-1094.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

73

Tomé, R. & Costa, S.S:, (2013). Need For Touch, No Retalho Onlıne. Portuguese Journal of Marketing, 30, ss. 70-90.

Vieira, V.A. (2012). An evaluation of the need for touch scale and its relationship with need for cognition, need for input, and consumer response. Journal of International Consumer Marketing, 24(1-2), ss. 57-78.

Vieira, V.A. (2013). The association between need for touch and desire for unique products and consumer (inter) dependent problem-solving. Revista de Administração, 48(3), ss. 481-499.

Woods, AT, Newell FN. (2004). Visual, haptic and cross-modal recognition of objects and scenes. The Journal of Physiology, 98(1-3), ss. 147-159.

Workman, J. E. (2010). Fashion consumer groups, gender, and need for touch. Clothing and Textiles Research Journal, 28 (2), ss. 126-139.

Workman, J. E., & Siwon, C.. (2013). Gender, fashion consumer group, need for touch and Korean apparel consumers' shopping channel preference. International Journal of Consumer Studies, 37(5), ss. 522-529.

Yazdanparast, A,, & Spears, N., (2012), Need for touch and information processing strategies: An empirical examination. Journal of Consumer Behaviour, 11(5), ss. 415-421.

Yazdanparast, A., & Spears, N. (2013). Can consumers forgo the need to touch products? An investigation of nonhaptic situational factors in an online context. Psychology & Marketing, 30(1), ss. 46-61.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

74

Tarih 04.05.2018 8. Oturum Sosyal Hizmetler-Sosyal Politika-DİĞER ALANLAR

Saat 15.45

SALON PROF.DR. HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU

Moderator Dr. Öğr. Üyesi SEDA TOPGÜL

ISRC 187

Öğr. Gör. Abdulkadir KARABULUT Hitit Üniversitesi Öğr. Gör. Gökhan BODUROĞLU Hitit Üniversitesi

ENGELLİ BİREYLERE YÖNELİK MESLEKİ EĞİTİM MERKEZLERİ: ÇORUM BELEDİYESİ ENGELLİ EĞİTİM MERKEZİ ÖRNEĞİ

ISRC 188

Öğr. Gör. Abdulkadir KARABULUT Hitit Üniversitesi Öğr. Gör. Gökhan BODUROĞLU Hitit Üniversitesi

ÇOCUK VE AİLE ODAKLI SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE OKUL SOSYAL HİZMET UZMANLARININ ÖNEMİ: VAKA SUNUMU

ISRC 102 Dr. Öğr. Üyesi SEDA TOPGÜL GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ

ESNEK ÇALIŞMANIN YENİ BİR TÜRÜ OLARAK SIFIR SÜRELİ SÖZLEŞMELER

ISRC 44 Doç. Dr. Nuriye Büyükkayacı Duman Hitit Üniversitesi KADIN SAĞLIĞINDA ETİK SORUNLAR

ESNEK ÇALIŞMANIN YENİ BİR TÜRÜ OLARAK SIFIR SÜRELİ SÖZLEŞMELER

Dr. Öğretim Üyesi Seda TOPGÜL12

ÖZET

12 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, İİBF, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, 60150 Tokat/Türkiye 0356 252 16 16 (2416), [email protected]

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

75

Sıfır süreli sözleşmeler son yıllarda iş yaşamının en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. Çalışanların yasal haklarının piyasa güçlerine bırakılması, işgücü piyasalarının çok uzun süredir çözümlenemeyen bir problemi haline gelmiştir. Sıfır süreli sözleşme olarak tek bir kategori bulunmamaktadır. İşgücünün büyük bir kısmı için esnek çalışmanın artması ve bu çalışma için piyasa koşullarının uygun hale getirilmesi sıfır süreli sözleşmeleri doğurmuştur. Sıfır süreli sözleşmeler için hukuki dayanakların oluşturulması bütün bunların normalleştirilmesi için önemli bir adım niteliğindedir. Ancak temel sorun istihdamda koruyucu normlar olmaksızın, bu sözleşmeler altında çalışanların sayısının hızla artmasıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü sıfır süreli sözleşmeleri gelişmiş ekonomiler için, istihdamın arttırılmasına yönelik sıradan bir eğilim olarak değerlendirirken, gelişmekte olan ülkelerde de bu istihdam türünün resmileştirilmesine çalışılmaktadır. Sıfır süreli sözleşmelerin esnekliği bazı çalışanlar için çekici olabilmektedir. Ancak sözleşmelerin potansiyel tehlikeleri dikkate alındığında, çalışanların alternatif bir çalışmaya sahip olmayacaklarını hissetmeleri istihdam edilen ve işveren arasındaki güç dengesizliğini arttıracaktır. Bu çalışmada özellikle ülkemizde olmayan ancak Birleşik Krallık başta olmak üzere Avrupa’ya yayılan bu sözleşmelerin değerlendirilmesinin olumlu ve olumsuz yönleri ile değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Anahtar Kelimeler :Sıfır Süreli Sözleşme, Esnek Çalışma, Birleşik Krallık. Jel Kodları :K2.

ZERO-HOUR CONTRACTS AS A NEW FORM OF FLEXIBLE WORKING

ABSTRACT

Zero-hour contracts has been recently one of the biggest problems of the working life. The fact that the legal rights of the employees are given up to the market forces is one of the problems of the labor markets that is unsolvable for a long time. There is not a single category as zero-hour contract. Increase in the flexible working for a big part of the labor force and optimization of the market conditions for this kind of working have given rise to the zero-hour contracts. Constituting legal basis for the zero-hour contracts serves as a crucial step for the normalization of all these. However, the fundamental problem is the increase in those who work under these contracts without any protecting norms in the employment. While the International LaborOrganization interprets the zero-hour contracts as an ordinary tendency for increasing the employment, the developing countries endeavor to formalize this employment type. For some employees, the flexibility of the zero-hour contracts is attractive. However, considering the potential dangers of the contracts, there would be an increase in the powerimbalance between the employee and the employer then the employee feels that they cannot have an alternative working style. In this study, it is aimed to evaluating these contracts, spreading to Europe, particularly in the United Kingdom although not being used in our country, with regards to their both positive and negative aspects. Anahtar Kelimeler :Zero-hour contracts, Flexible working, United Kingdom. Jel Kodları :K2.

Giriş Sıfır süreli iş sözleşmeleri ile çalışmak günümüz işgücü piyasalarının sorunlu alanlarından

biridir. Bu sözleşmelerle çalışanların motivasyonlarını arttırmak ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi yolu ile pozitif iyi olma halini geliştirme yoluna gidilmektedir. Bu noktada sıfır süreli sözleşmeler bir motivasyon unsuru olarak da kullanılmaktadır. Sıfır süreli sözleşmeler, kısa süreli çalışanların ekonomik ve sosyal durumlarını geliştirmek amacı ile minimum bir haftada 18 saatlik çalışma olarak tanımlanmaktadır. Bu sözleşme türü Kanunlar tarafından tanımlanmamaktadır. Bu yüzden de

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

76

işverenlerin gönüllü olarak bazı yasal sorumlulukları sağlaması beklenmektedir. Bu sözleşmelerle çalışanlar kendilerini örgütün bir üyesi gibi hissetmedikleri için bir bağlılık duymamaktadır.

Sıfır süreli sözleşmeler günlük dilde kullanılan bir hizmet sözleşmesi olarak belirtilmektedir. Sözleşme çalışanlar için ne iş, ne de ücreti garanti etmektedir. Genel olarak çalışmanın bir türü olarak görülmesine rağmen, çalışanlara işverenlerin ihtiyacı olduklarında sağladıkları işin dışında herhangi bir işi garanti etmemektedir(Pyper ve McGuinness 2014: 3). Sıfır süreli sözleşmelerin iki temel noktası vardır;

Çağrı üzerine sözleşme: işçilerin çağrıldığında çalışma süreli sözleşmelerle belirlenmemiştir. Ancak işçi iş olduğunda işveren tarafından çağrılır. Sözleşmeler geçiciden kalıcıya kadar değişiklik göstermektedir.

Bazen verilen iş: Çalışmanın şartlarını belirlemek amacı ile işçi ve işveren arasındaki bir sözleşme ya da anlaşma yapılır (Pyper ve McGuinness, 2014: 2-3).

Sıfır süreli sözleşmeler aynı zamanda "anahtar zamanlı sözleşmeler" olarak da adlandırılmaktadır. Bu sözleşmelerde işveren işçisini 24 saatten az işler için arayabilir. İşçi bu işi almak zorundadır. Bu esnek sözleşmeler özellikle İngiltere ve ABD'de yaygındır (Burchell ve Wood, 2014). 2015 yılı Finlandiya İşgücü Piyasası araştırmasına göre, 2014 yılında ücretli çalışanlardan 83 bin kişi bu şekilde istihdam edilmektedir. Bunların %57'si kadın, %43'ü erkektir.

Resmi tahminlere göre 2015 yılında Londra'da 70 bin kişi sıfır süreli sözleşmelerle istihdam

edilmektedir. Bu sözleşmeler 2015 İstihdam Sözleşmesinde tanımlanmaktadır. 2013 yılından itibaren sıfır süreli sözleşmeler İngiltere’deki en önemli iş hukuku

problemlerinden biri haline gelmiştir. Sıklıkla medyada bu çeşit sözleşmelerle çalışanların istismarı hakkında raporlar yayınlanmış ve politik arenada da hararetli tartışmalara neden olmuştur (Aglionby, 2013).

Sıfır süreli sözleşmeler, herhangi bir iş süresi garantisi vermeyen bir sözleşme olmadığı için İngiltere'de çok fazla tartışılmaktadır. Bu sözleşmenin problem noktalarından biri, tahmin edilemeyen esneklik ve değişimlerdir. Bu sözleşmeler ilişkin İngiltere'de TESCO ve California'da WALMART 'tabu sözleşmelerle çalışan kişilerle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. İş güvencesizliğinin bu boyutu zamanlama güvensizliği olarak ifade edilmektedir. Zamanlama güvensizliği ise, stres, kaygı ve psikolojik anlamda iyi olma durumunu olumsuz etkilemektedir. Araştırmanın sonucuna göre, iş güvencesizliğinin niteliksel boyutu zamanlama güvencesizliğidir ve işyerlerindeki iş güvencesizliğinin yaygınlaştırılmasına yol açmaktadır. (Aglionby, 2013: 1).

Sıfır Süreli Sözleşmeler Sıfır süreli sözleşmeler iş yeteneklerinin geliştirilmesi ve inovasyon merkezi (BIS) tarafından

(Aglionby, 2013:7) işverenin bireysel olarak herhangi bir iş garanti etmeyen ve teklif edilen herhangi bir işinde kabul edilme zorunluluğunun olmadığı sözleşmeleri ifade etmektedir. CIPD' nin 203 işverenle gerçekleştirdiği çalışmasında özel sektördeki işverenlerin yüzde50'si, kamudaki işverenlerin ise yüzde 38'inin bu sözleşmeleri destekledikleri sonucuna varılmıştır. De Witte's (2005: 1) literatürdeki iş güvensizliğine bakışı şu şekilde tanımlamaktadır. "İş güvensizliği kavramı gelecekteki güvensizlik ile ilgilidir. Güvensiz çalışanlar sahip oldukları işlerinde kalacakları ya da kaybedecekleri kesin değildir. Bu da ilgili örgüt ya da organizasyon için geleceklerinde karanlığa düşmeleri demektir." De Witte ve ark (2010) ise iş güvencesizliğini önemli olduğunu ve çalışanların gelecek bir yıl içerisinde işlerinde kalmaları ya da işlerini kaybetmeleri tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarının psikolojik sıkıntılara yol açtığını belirtmektedir. Aynı tahmin edilemeyen iş saatleri, özellikle iş saatlerindeki son dakika değişimleri çalışanların psikolojik iyi olma durumları ile yakından ilişkilidir.

Sıfır süreli sözleşmelerdeki en büyük problemin iş güvencesizliği ve zamanlama güvencesizliği olduğu görülmektedir. Yapılan çalışmada aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır.

1) Sıfır süreli sözleşmelerin tahmin edilemeyen zamanlaması iş güvensizliği midir?

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

77

2) İş güvensizliğinin psikolojik sağlığa etkileri nelerdir? (De Witte's 2005: 2). Sıfır süreli sözleşmelerle çalışan sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu sözleşmeler toplu

sözleşmeler ve bireysel sözleşmelerin aksine istihdamın zamanlaması ve miktarı konusunda esneklik sunan sözleşmelerdir.Part-time sözleşmeler bile çalışma saatlerinin değiştirilmesi konusunda yöneticiler için anahtar bir araçtır. Ancak bu sözleşmelerle çalışma da bile çalışanların çalışma saati haftada 10-15 saat gibi sürelerle limitlidir. Ancak sıfır süreli sözleşmelerde ise böyle bir limit söz konusu değildir. (De Witte's 2005: 3).

Sıfır Süreli Sözleşmelerin Türü Sıfır süreli sözleşmeler tanımsal problemleri içermektedir. Sıfır süreli sözleşmelerin ne olduğu

açık şekilde tanımlanamayan bir sorundur. Sözleşmeli anlaşmaların çoğu bir bütün olarak çok çeşitlidir. Sıfır süreli sözleşmeler çok yeni bir kavram değildir. Özellikle çalışma yaşamında 1980’lerden sonra yaygınlaşan esnek çalışmanın günümüz dünyasındaki bir uzantısı olarak gerçekleşmiştir. Bu sözleşme türünün yaygınlaşmasında işverenlerin sayısal esnekliğe izin vermek istemesi ve neredeyse 40 yıldır çerçevesi kanunlarla belirlenen koruyucu kurallardan kaçınma isteği yer almaktadır. Hükümetler ise esnek işgücü piyasalarına zarar vermeksizin, sıfır süreli sözleşmelerin potansiyel istismarına vurgu yapmaktadır. Avrupa Birliği Adalet Divanı terminolojisine göre, “işveren tarafından önerilen işin kabul edilmesi ya da reddedilmesinin kişinin seçimine bırakıldığı, haftalık çalışma saatinin olup olmamasına göre çalışma süresinin düzenlendiği bir sözleşme altında çalışan işçilerin ihtiyaca göre çalıştırılmasıdır”. Ancak burada önemli olan kısım Sıfır Süreli Sözleşmenin açık bir biçimde görünüyor olmaması ve atipik çalışma olarak değerlendirilebilecek buna uyan bir anlaşılırlığının olmamasıdır. İstikrarsız bir çalışma şeklinde kapsayıcı ve tanımlara uyan bir kategori olarak değerlendirilememesidir. Geçici çalışmaların heterojenliği ortadadır. Bu çalışmalar için atipik, standart dışı ya da kısmi çalışma gibi büyüyen bir terimler listesi sıralanabilir.Bu terimler geçici, part time ya da kendi hesabına çalışma gibi ortak kategoriler altında değerlendirilebilir. Bu anlamda bir Sıfır süreli sözleşmenin boyutu, atipik çalışmanın farklı bir türü olarak kısmen değerlendirilebilir.

Sıfır süreli sözleşmelerin son dönemlerde ortaya konmasından daha önemlisi ise, sözleşmeli çalışmaya dair tek bir kategorinin olmamasıdır. İlk bakışta sözleşmelerin tek sorunu kanunsuz olması gibi görünmektedir. Sıfır süreli sözleşme çalışma saatlerinin kesin olarak belirlenmesini bir kontrat ya da bir sözleşmedir.

Sıfır Süreli Sözleşmelerin Hukuki Boyutu Sıfır süreli sözleşmelerin temel sıkıntısı bu sözleşmelerin heterojenliğidir. Bu sözleşmeler en

fazla istihdam koruyucu kuralların amaçlandığı özel bir istihdam durumuna izin vermesine karşılık, bölünmez bir kategori teşkil etmez. Var olan yapının altında farklı sınıflandırılan işçiler için, istihdam koruyucu normların farklı derecelerini içerir ya da günlük çalışma sözleşmelerinin farklı noktalarını temsil eder (Employment Rights Act, 1996: 230).

Sonuç Sonuç olarak değerlendirildiğinde, sıfır süreli sözleşmeler işsizlik oranlarını azaltmakta ve

esnek çalışma imkanı sağlamaktadır. Bu sözleşme türü ile sağlanan esnek çalışma tamamen işveren insiyatifinde düzenlenen çalışma süreleri ve ücreti içermekte ve düzenli tatmin edici bir çalışmanın gerisinde kalmaktadır. Geleceğe yönelik sigortalılık konusunda da sıkıntıları içermektedir. Tatil hakkından hastalık izinlerine kadar birçok noktada ise tam zamanlı çalışanlardan daha az çalışma hakkını sağlamaktadır. Esnekliğin ötesinde yer alan bu çalışma şekli çalışana maddi anlamda verdiği zararların ötesinde çalışma verimini düşürmesi, iş tatmininde uzak olunması ve motivasyonun azalması gibi çalışma yaşamını ilgilendiren psiko-sosyal sıkıntıları da beraberinde getirmektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

78

Kaynakça Aglionby, John (2013). “OneMillion’ UK Workers on Zero HoursContracts”, Financial Times,

https://www.ft.com/content/33526d68-fd9f-11e2-8785-00144feabdc0. BIS, 2013. Consultation Zero HoursEmploymentContracts. London: BIS. CIPD, 2013. Zero Hourscontracts: mythandreality, Research Report November 2013. London: CIPD. De Witte H (2005) JobInsecurity: Review of the International Literature on Definitions, Prevalence,

AntecedentsandConsequences. Journal of IndustrialPsychology (4): 1-6 De Witte H, De Cuyper N, Handaja Y, Sverke M, Näswall K andHellgren J (2010)

AssociationsBetweenQuantitativeandQualitativeJobInsecurityandWell-Being. International Studies in Management Organisations 40(1): 40–56.

EmploymentRightsAct (ERA) (1996). ILPC (2014). "Flexiblescheduling, zero-hourscontractsandthemisery of temporaljobinsecurity",

http://www.ilpc.org.uk/Portals/56/ilpc2014-paperupload/ILPC2014paper-Flexible%20scheduling,%20zerohours%20contracts%20and%20the%20misery%20of%20temporal%20job%20insecurity_final_20140330_020230.pdf

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

79

Tarih 04.05.2018 5. Oturum MUHASEBE

Saat 15.45

SALON PİRİ BABA

Moderator Dr. Öğretim Üyesi Selim CENGİZ

ISRC 64

Öğr. Gör. Neşegül PARLAK Ordu Üniversitesi

Prof. Dr. Habib AKDOĞAN Hitit Üniversitesi

MUHASEBE BÜROLARINDA KULLANILAN PAKET PROGRAMLARININ SEÇİM KRİTERLERİNİN TESPİT

EDİLMESİ

ISRC 192

Arş. Gör. Tuba BORA KILINÇARSLAN Uludağ Üniversitesi

Bilim Uzmanı Esra ÖZDEMİR Anadolu Üniversitesi

PAY GERİ ALIM İLANLARININ İNCELENMESİ: BORSA İSTANBUL UYGULAMASI

ISRC 152

Prof. Dr. Habib AKDOĞAN Hitit Üniversitesi

Arş. Gör. Ela HIÇYORULMAZ Hitit Üniversitesi

İŞTİRAKLERDEKİ YATIRIM İŞLEMLERİNİN ULUSLARARASI MUHASEBE STANDARTLARI

AÇISINDAN İNCELENMESİ

ISRC 169

Öğr. Gör. Şeyma YILMAZ KÜÇÜK Çankırı Karatekin Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Selim CENGIZ Çankırı Karatekin Üniversitesi

TMS 41 VE VERGİ USUL KANUNU KAPSAMINDA CANLI VARLIKLARA İLİŞKİN MUHASEBE UYGULAMALARI

ISRC 113 Dr. Öğr. Üyesi Nurcan SÜKLÜM

Hitit Üniversitesi GENEL VE ÖZEL NİTELİKLİ TURİZM TEŞVİKLERİNİN

TMS 20 KAPSAMINDA MUHASEBELEŞTİRİLMESİ

ISRC 211

Dr. Öğr. Üyesi Eyyüp Ensari ŞAHIN Hitit Üniversitesi KRİPTO PARALAR VE MUHASEBESİ

ISRC 116

Prof. Dr. Ali Rıza GÖKBUNAR Manisa Celal Bayar Üniversitesi

Arş. Gör. Ayhan YATBAZ Manisa Celal Bayar Üniversitesi

FİNANSAL KİRALAMA İŞLEMLERİNİN VERGİSEL DURUMU VE MUHASEBELEŞTİRİLMESİ

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

80

TMS 41 VE VERGİ USUL KANUNU KAPSAMINDA CANLI VARLIKLARA İLİŞKİN

MUHASEBE UYGULAMALARI

DOÇ. DR. SELİM CENGİZ13

DR. ÖĞR. ÜYESİ BÜŞRA TOSUNOĞLU14

ÖĞR.GÖR. ŞEYMA YILMAZ KÜÇÜK 15

Özet

Ülkemizde uzun yıllar boyunca tarımsal faaliyetler ve canlı varlıkların muhasebe

uygulamaları Vergi Usul Kanunu (VUK) kapsamında yürütülmüştür. Ancak canlı varlıkların; doğma, büyüme, gelişme, olgunlaşma ve ölüm gibi biyolojik özellikleri nedeniyle farklı bir düzenlemenin yapılması kaçınılmaz olmuştur. Ayrıca VUK’ta canlı varlıkların muhasebe uygulamaları yeterince açık ve net değildir. Finansal raporlamanın daha gerçek ve güvenir olması ve uluslararası düzenlemelere uyum sağlamak amacıyla ülkemizde, 24.02.2006 tarihinde TMS 41 Tarımsal Faaliyet Standardı yayınlamıştır. TMS 41 Standardı, canlı varlıkların biyolojik süreçlerini dikkate alarak muhasebe uygulamalarını düzenlemektedir. VUK’la uyumlu Tek Düzen Muhasebe Sistemi ise canlı varlıkların sözkonusu özelliklerini diğer varlıklardan ayrılmamaktadır. Bu yüzden canlı varlıların muhasebe uygulamalarına ilişkin TMS 41 ve VUK arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Çalışmanın amacı canlı varlıkların, VUK ve TMS 41 kapsamında muhasebe uygulamalarındaki farklılıkların incelenmesidir. Canlı varlıkların nasıl muhasebeleştirilmesi ve raporlanması gerektiği örnek olay üzerinden incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Tarım Faaliyetler, Canlı Varlıklar, TMS 41 Tarımsal Faaliyet

Standardı. JEL Kodları: M40, M41, M42

ACCOUNTING APPLICATIONS FOR THE ASSETS OF TMS 41 AND THE

LAW ON THE TAX PROCEDURE

Abstract

For many years, the accounting practices of agricultural activities and livelihoods have been carried out under the Tax Procedure Law. But living beings; It is inevitable to make a different arrangement because of its biological characteristics such as birth, growth, development, maturation and death. In addition, accounting practices of living entities in VUK are not clear enough. In order to ensure more accurate and reliable financial reporting and to comply with international regulations, the Company has issued TMS 41 Agricultural Operating

13 Çankırı Karatekin Üniversitesi, İİBF, Bankacılık ve Finans Bölümü, [email protected] 14 Gümüşhane Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü, [email protected] 15 Çankırı Karatekin Üniversitesi, MYO, Bankacılık ve Sigortacılık Bölümü, [email protected]

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

81

Standard on 24.02.2006. TMS 41 regulates accounting practices taking into account biological processes of living entities. The Uniform Accounting System compatible with VQA does not separate these properties from other assets. Therefore, there are significant differences between TMS 41 and VUK regarding accounting practices of living beings. The aim of this study is to examine the differences in the accounting practices of living assets, VUK and TMS 41. The case study on how to account for and report on the existence of live assets was examined.

Keywords: Agricultural Activities, Live Assets, TMS 41 Agricultural Operating

Standard. JEL Code: M40, M41, M42

1. Giriş

Tarım sektörü, insanların yaşam kaynağı olan gıdayı sağlayarak topluma hizmet sunan

ve ülke ekonomisine büyük katkısı olan bir sektördür. Canlı bir organizmanın hayatını devam

ettirebilmesi için en temel ihtiyaç gıdadır. Bunun dışında, dünya ülkelerinde özellikle

gelişmekte olan ülkelerde, nüfusun büyük bir kısmına istihdam yaratır ve ülke ekonomisine de

gayri safi hasılanın önemli bir kısmını oluşturur. Sanayileşme ise temel rol oynar (Özkan, 2001,

s. 1). Tarım sektörü insanların gıda ihtiyaçlarını karşılaması, sanayi, hizmet, sağlık gibi diğer

sektörlere girdi sağlaması, istihdam ve ekonomik değer yaratması gibi nedenlerle her zaman

önemini korumuş bir sektördür. Tarım sektöründe meydana gelen gelişmelere paralel olarak

tarımsal faaliyet muhasebesinin işletmeler için önem arz etmeye başlaması tarımsal faaliyetler

konusunda ulusal ve uluslararası düzenlemelerin yapılması zorunluluğunu doğurmuştur. Diğer

taraftan, yaşanan ekonomik ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkan ihtiyaçları

karşılamak amacıyla, uluslararası muhasebe ve finansal raporlama standartları

yayınlanmaktadır. Bu standartlara bağlı kalarak hazırlanan finansal tablolarda yer alacak

bilgilerin güvenirliği kadar, gerçeğe yakın olması da önemlidir. (Kirlioğlu ve Gökgöz, 2012, s.

107-127; Tokay ve Deran, 2008, s. 18).

Canlı varlıkların doğma, büyüme, olgunlaşma, üreme, yaşlanma ve ölüm gibi biyolojik

dönüşüme veya özelliklere sahiptir. Bu nedenle canlı varlıkların muhasebeleştirilme ve

ölçümlerinin, tarım işletmelerinin sahip olduğu diğer varlıklardan farklı olması gerekmektedir.

Bu kapsamda TMS 41’in amacı, tarımsal faaliyetlerle ilgili muhasebeleştirme ve raporlama

esaslarını belirlemektir. Standartta tarımsal faaliyet; hayvan yetiştiriciliği, ormancılık, mahsul

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

82

yetiştiriciliği, meyve bahçesi ve fidan ekiciliği, çiçekçilik ve su ürünleri yetiştiriciliği gibi satışa

konu canlı varlıkların tarımsal ürünlere veya farklı canlı varlıklara dönüştürülmesi işleminin bir

işletme tarafından yönetimi biçiminde tanımlanmaktadır (TMS 41, mad. 5-6). Canlı varlıkların

sınıflandırılması, değerlenmesi, muhasebeleştirilmesi ve raporlanması ile ilgili düzenlemeleri

kapsayan TMS 41; canlı varlıklar, tarımsal ürünler ve hasattan sonra işlenme sonucu ortaya

çıkan ürünler şeklinde sınıflandırılarak, değerlemesi, muhasebeleştirilmesi ve raporlanması için

uyulması gereken esaslara yönelik açıklamalar yapmaktadır. TMS 41, canlı varlıkların

biyolojik süreçlerini dikkate alarak muhasebe uygulamalarını düzenlemektedir. VUK’la

uyumlu Tek Düzen Muhasebe Sistemi ise canlı varlıkların söz konusu özelliklerini diğer

varlıklardan ayrılmamaktadır. Bu yüzden canlı varlıların muhasebe uygulamalarına ilişkin

TMS ile Tek Düzen Muhasebe Sistemi arasında önemli farklılıklar meydana gelmektedir.

Çalışmanın amacı, VUK ve TMS 41 kapsamında canlı varlıkların örnek olaylar

yardımıyla muhasebe uygulamalarını incelemektir. Bu kapsamında, TMS 41 standardı teorik

olarak açıklandıktan sonra, konuyla ilgili örnek uygulamalar verilerek canlı varlıkların nasıl

muhasebeleştirmesi gerektiği gösterilmiştir. Daha sonra konuyla ilgili TMS ile VUK’un

muhasebe uygulamalarıyla ilgili temel ilkeleri örnek olay üzerinden incelenmiştir. Sonuç

olarak tarımsal faaliyetler kapsamında canlı varlıkların muhasebe uygulamalarında VUK’un

belirlemiş olduğu ilkelerin TMS ile uyumlaştırılması ve geliştirilmesi gerektiği tespit ve

sonucuna ulaşılmıştır.

2. Kavramsal Çerçeve

Önceki yıllarda sadece kırsal kesimde yaşamını sürdürmekte olan çiftçiler tarafından

yapılmakta olan tarımsal faaliyetler, artık yaşanan nüfus artışı, insan ihtiyaçları ve teknolojinin

gelişimiyle birlikte devlet tarafından verilen teşviklerle birlikte önemini artırmış

bulunmaktadır. Tarım sektöründe meydana gelen değişim, işletmeler için tarımsal faaliyetlere

yönelik muhasebe sisteminde de bir takım düzenlemeleri beraberinde getirmektedir. Bu

bağlamda işletmelerin faaliyet sonuçlarını yansıtacakları güvenilir ve gerçeğe uygun bilgilerin

dayanak noktasını oluşturacak uluslararası muhasebe ve finansal raporlama standartlarına

ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaç doğrultusunda 01.01.2013 tarihinde Uluslararası Muhasebe

Standardı (UMS 41) yürürlüğe girmiş olup daha sonra 01.01.2005 tarihinde Sermaye Piyasası

Kurulu (SPK) borsaya kayıtlı tarım işletmelerine yönelik bir tebliğ (SPK 31) yayınlamıştır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

83

24.06.2006 tarihinde ise Türkiye Muhasebe Standartları Kurumu (TMSK) Tarımsal Faaliyet

Standardını (TMS41) yayınlayarak, tarım işletmelerinin farklı ülkelerdeki faaliyetlerini bir çatı

altında birleştirebilmelerine olanak sağlamıştır (Tuğay, 2013, s. 149).

2.1. VUK ve Tek Düzen Muhasebe Sistemi Açısından Tarımsal Faaliyetler

Satmak, üretmek veya diğer mahsullerinden faydalanmak gibi amaçlarla yetiştirilen

veya satın alınan hayvanlar, cinsleri ve yaşları dikkate alınarak gruplandırılarak ortalama

maliyet cetvellerinde tespit edilen kıymetlere göre değerlendirilmektedir. VUK’a göre küçük

ve büyükbaş canlı varlıkların elde bulundurulma amacı değerlemelerinin yapılması noktasında

önemli olmaktadır. Söz konusu bu önemin temel nedeni, satış amacıyla elde tutulan küçük ve

büyükbaş canlı varlıklar ile devamlı olarak ürününü hasat edip satmak amacıyla elde tutulan

küçük ve büyükbaş canlı varlıkların amortismana tabi olup olmaması konusudur. Eğer küçük

ve büyükbaş canlı varlıklar satış amacıyla elde tutuluyorsa bu varlıklar amortismana tabi

olmamakta, bu varlıklarına özelliği diğer duruma uygunsa amortismana tabi olmaktadır.

VUK’na göre canlı varlıklara ilişkin olarak ayrıca, hasat etmek suretiyle ürününden

yararlanmak amacıyla elde tutulan küçük ve büyükbaş canlı varlıklar net değeri (brüt değer-

amortisman tutarı) ile bilançoda yer alırken, satış amaçlı elde tutulan küçük ve büyükbaş canlı

varlıklar ise brüt değerleri ile bilançoda yer almaktadır (Özulucan ve Deran, 2008, s. 5).

TMS 41 standardı da canlı varlıkların ayrı olarak bilançoda gösterilmesini önermektedir.

Bu doğrultuda THP’de boş bırakılan yerler için uygun hesaplar önerilebilir. Akdoğan ve

Sevilengül’ün (2007a, 2007b) çalışmalarında önerdiği gibi; dönen varlık niteliğindeki canlı

varlıklar için 16 no.lu grubun, duran varlık niteliğindeki canlı varlıklar için ise 21 no.lu grubun

kullanılması yerinde olacaktır. Canlı varlıklar için şöyle bir hesap planı oluşturulabilir

(Akdoğan ve Sevilengül, 2007a, s. 197;273 ; Akdoğan ve Sevilengül, 2007b, s. 46;57-58);

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

84

Tablo 1. Canlı Varlıkların Tekdüzen Hesap Planında Gösterilmesi

16. CANLI VARLIKLAR 21. CANLI VARLIKLAR 160 Tarla Bitkileri 210 Meyve Ağaçları 161 Bahçe Bitkileri 211 Meyve Vermeyen Ağaçlar 162 Canlı Kümes Varlıkları 212 Canlı Kümes Varlıkları 163 Canlı Su Hayvanları 213 Canlı Su Hayvanları 164 Canlı Büyükbaş

Hayvanlar 214 Canlı Büyükbaş Hayvanlar

165 Canlı Küçükbaş Hayvanlar

215 Canlı Küçükbaş Hayvanlar

166 Diğer Canlı Varlıklar 216 Diğer Canlı Varlıklar 167 217 Birikmiş Amortismanlar (-) 168 218 Yapılmakta Olan Canlı Varlık 169. Canlı Varlıklar Değer

Düşüklüğü Karşılığı (-) 219 Canlı Varlıklar Değer Düşüklüğü

Karşılığı (-) Kaynak: Akdoğan ve Sevilengül (2007a, 2007b).

Küçük ve büyükbaş canlı varlıkları dört sınıflandırmaya tabii tutmak mümkündür. Bu

sınıflandırma; a) damızlık küçük ve büyükbaş canlı varlıklar, b) ürün veren küçük veya

büyükbaş canlı varlıklar, c) besideki küçük ve büyükbaş canlı varlıklar ve d) yetişmekte olan

küçük ve büyükbaş canlı varlıklardır. Damızlık küçük ve büyükbaş canlı varlıklar ile ürün veren

küçük ve büyükbaş canlı varlıklar, işletmenin duran varlık grubunda yer alırken yetiştirilip

satılmak amacıyla elde bulundurulan varlık olarak nitelendirilen besideki küçük ve büyükbaş

canlı varlıklar ise işletmelerin üretimi devam eden yarı mamulleri gibi oldukları için

uygulamada “151 Yarı Mamul” hesabında izlenmektedir. Küçük ve büyükbaş canlı varlıkların

sonu gurubu olan yetişmekte olan küçük ve büyükbaş canlı varlıklar ise yetişme aşaması

boyunca “258 Yapılmakta Olan Yatırımlar” hesabında, ürün verir duruma geldiğinde ise “255

Demirbaşlar” hesabında veya “256 Diğer Duran Varlıklar” hesap gurubunda izlenmektedir

(Özkan, 2002, s. 106).

2.2. TMS41 Tarımsal Faaliyet Standardının Amacı, Kapsamı ve Standartta Geçen

Tanımlar

Bu standardın amacı, tarımsal faaliyetlerin nasıl muhasebe kayıtlarına alınacağının

belirlenmesini içermektedir. Söz konusu standarda göre tarımsal faaliyet; satışa veya geri

dönüştürülmeye konu olan canlı varlıkların tarımsal ürünlere veya farklı canlı varlıklara

dönüştürülmesi ve hasat işlemlerinin bir işletme tarafından yönetimi şeklinde tanımlamaktadır

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

85

(TMS 41, md. 5). Standart kapsamını oluşturan unsurlar ise a) Canlı varlıklar, b) Hasat

aşamasında oluşan tarımsal ürünler ve c) Devlet teşvikleri’dir (TMS 41, md. 1). Tarımsal

faaliyetleri konu edinen bir standart olmasına rağmen TM’41’in kapsamına dâhil edilmeyen

bazı konularda atıfta bulunduğu standartlar bulunmaktadır. Bunlar (TMS 41, md. 2-3);

i. Tarımsal faaliyetle ilgili olan arsalar (TMS 16 Maddi Duran Varlıklar ve TMS 40 Yatırım

Amaçlı Gayrimenkuller),

ii. Tarımsal faaliyetle ilgili maddi olmayan duran varlıklar (TMS 38 Maddi Olmayan Duran

Varlıklar),

iii. Hasat sonrasında işleme sonucu ortaya çıkan ürünler (TMS 2 Stoklar) dir.

TMS 41 Standardına ilişkin bazı kavramlara değinilecek olursa (TMS 41, md. 5);

Tarımsal faaliyet, Satışa veya geri dönüştürülmeye konu canlı varlıkların tarımsal

ürünlere veya farklı canlı varlıklara dönüştürülmesi ve hasat işlemlerinin bir işletme tarafından

yönetimidir. Tarımsal ürün, işletmenin canlı varlıklarının hasadı yapılmış ürünüdür. Canlı

Varlık, yaşayan hayvan ve bitkilere denilmektedir. Biyolojik Dönüşüm, canlı varlıklarda

niteliksel ve niceliksel değişime yol açan büyüme, bozulma, üretim ve döllenme sürecini ifade

etmektedir. Hasat, ürünün canlı varlıklardan ayrılması veya canlı varlığın yaşam sürecinin sona

ermesidir. Canlı Varlık Grubu, yaşayan hayvan veya bitki topluluğuna denilmektedir. Bu grup,

tüketilen, taşıyıcı canlı varlıklar veya olgunlaşmış- olgunlaşmamış canlı varlıklar olarak ayıma

tabi tutulmuştur (TMS 41, md. 43). Tüketilen canlı varlıklara et üretimi veya satışı için elde

tutulan canlı hayvanlar, taşıyıcı canlı varlıklara çilek, üzüm gibi belirli aralıklarla hasat

edilebilen meyve ağaçları, olgunlaşmış canlı varlıklara ise mısır gibi bir defada hasat edilen

varlıklar ile düzenli olarak hasat edilen meyveler örnek verilebilmektedir (TMS 41, md. 44-45).

Satış maliyetleri, finansman maliyetleri ve gelir vergileri hariç olmak üzere, bir varlığın elden

çıkarılmasıyla doğrudan ilişkilendirilebilen ek maliyetlerdir.

Finansal tablo kullanıcılarına sağlıklı bilgilerin verilmesi amacından hareketle tarımsal

faaliyetlerde de gerek uluslararası gerekse ulusal düzenlemeler gerçeğe uygun değer

yaklaşımını benimsemektedir. Canlı varlıklar için gerçeğe uygun değerin benimsenmesinin

temelini biyolojik dönüşümün sonucu olarak meydana gelen değişikliklerin sonuçlarını en iyi

yansıtacak bir model olması oluşturmaktadır. Gerçeğe uygun değer; piyasa aktörleri arasında

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

86

ölçüm tarihinde gerçekleşecek olan bir işleme ilişkin bir varlığın satışından elde edilen veya bir

borcun devrinde ödenen bir fiyat olarak tanımlanmaktadır (TMS 41, md. 8). Canlı varlıkların

ilk muhasebeleştirildiği tarihte ve her rapor döneminin sonunda gerçeğe uygun değerin tam

olarak ölçülemediği durumlar haricinde, gerçeğe uygun değerlerinden satış maliyetlerinin

düşülmesi suretiyle hesaplanmaktadır (TMS 41, md. 12). Bu nedenler canlı varlıklar, bilançoya

alındıkları esnada ve daha sonraki dönemlerde net gerçeğe uygun değerle değerlenmektedir.

TMS 41, Tarımsal Faaliyetler Standardının uygulanmasına yönelik Tekdüzen Hesap

Planı’nda canlı varlıklara yönelik bir hesap grubunun oluşturulması gereğinden hareketle elde

bulunduğu süre içerisinde değişime uğrama durumundan kaynaklı 16 kodu kullanılarak yeni

bir hesap grubunun oluşturulması gereklidir. Ancak işletmelerde bir yılda daha uzun süreli elde

tutulacak canlı varlıklar için ise “21 Canlı Varlıklar” grubunda açılacak hesapların kullanılması

gerekmektedir (Akdoğan ve Sevilengül, 2007, s. 56).

3. Örnek Uygulama

Karatekin Tarım İşletmesi Broiler etlik tavuğu yetiştirmektedir. Söz konusu tavuklar

oldukça hızlı gelişmeleriyle bilinmektedir. Bu nedenle işletme için tercih sebebi olmaktadırlar.

Yumurtadan çıktıktan sonra 45-50 gün içinde kesime hazır hale gelmektedirler. Bu kapsamda

işletme 10.09.2017 Tarihinde etlik tavuk olarak yetiştirip satmak amacıyla tanesi 20 TL + %18

KDV’den 10.000 adet civciv almış ve banka hesabından ödemiştir. Cari dönemde civcivler için;

direkt ilk madde ve malzeme gideri 40.000 TL, direkt işçilik gideri 15.000 TL ve genel üretim

giderleri de 10.000.TL olarak gerçekleşmiş ve dönem sonunda banka hesabından ödenmiştir.

Ayrıca dönem sonunda yapılan değerleme sonucunda civcivlerin gerçeğe uygun değerinin

190.000 TL olduğu tespit edilmiştir. Civcivler 30.01.2018 tarihinde kesime hazır tavuk haline

gelmiştir ve tamamı 300.000 TL + %18 KDV’ye satılmıştır. 2018 tarihi için söz konusu tavuklar

için direkt ilk madde ve malzeme gideri 10.000TL, direkt işçilik gideri 7.000 TL ve genel üretim

giderleri de 4.000.TL olarak gerçekleşmiş banka hesabından ödenmiştir. Bu bilgilere göre

sürekli envanter yöntemi altında VUK ve TMS 41’e göre yapılması gereken yevmiye kayıtları

aşağıda gösterilmiştir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

87

VUK’la uyumlu Tek Düzen Muhasebe Sistemine göre yapılması gereken muhasebe

kayıtları:

Yukarıda verilen yevmiye kaydında görüleceği üzere VUK’la uyumlu Tek Düzen

Muhasebe Sisteminde varlıklar canlı varlıklar biyolojik gelişimleri dikkate alınmadan, üretim

için kullanılacak tüm varlıklar 150 İlk Madde ve Malzeme Hesabında izlenir. Ancak bu durum

biyolojik gelişimleri bulunan varlıkların izlenmesinde ve güvenilir finansal raporlamanın

oluşmasında önemli bir sorundur. Aynı durum üretime gönderilecek canlı varlıklar içinde

geçerlidir. Bu durum aşağıdaki yevmiye kaydında gösterilmiştir.

VUK’a göre dönem sonunda yapılması gereken muhasebe kayıtları;

10/09/2017

150. İLK MADDE VE MALZEME HES. 200.000 191. İNDİRİLECEK KDV. HES. 36.000

102. BANKALAR HES. 236.000Civcivlerin satın alınması kaydı.

10/09/2017

710 DİREKT İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES. 200.000 150. İLK MADDE VE MALZEME HES. 236.000

Civcivlerin kümese gönderilmesi kaydı.

31 /12 /2017

710 DİREKT İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES. 40.000 720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 15.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 10.000

102BANKALAR HES. 65.000Dönem sonunda civcivler için yapılan giderlerin

ödenmesi kaydı.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

88

31 /12/2017

151. YARI MAMULLER HES. 65.000 711. D. İLK MADDE VE MALZEME GİDERİ

YAN. HES. 40.000

721. D. İŞÇİLİK GİDERİ YAN. HES. 15.000 731. G. ÜRETİM GİDERİ YAN. HES. 10.000

Dönem sonu yansıtma kaydı.

31 /12/2017

711. D. İLK MADDE VE MALZEME GİDERİ YAN. HES.

40.000

721. D. İŞÇİLİK GİDERİ YAN. HES. 15.000 731. G. ÜRETİM GİDERİ YAN. HES. 10.000

710 D. İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES.

40.000

720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 15.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 10.000

Dönem sonu yansıtma hesaplarının kapatılması kaydı.

Dönem sonu itibariyle civcivler alt hesabının borç kalanı 200.000 TL’dir. Aynı tarihte

civcivlerin gerçeğe uygun değeri 190.000 TL’dir. Bu durumda civcivler (200.000- 190.000)

10.000 TL değer azalışı meydana gelmiştir. Bu durumda değeri düşen varlıklar için aşağıdaki

kayıt yapılmalıdır.

31 /12 /2017

710 DİREKT İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES. 40.000 720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 15.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 10.000

150. İLK MADDE VE MALZEME HES.

65.000

Dönem sonunda civcivler için yapılan giderlerin kaydı.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

89

31 /12/2017

157 DİĞER STOKLAR HES. 10.000

150. İLK MADDE VE MALZEME HES. 10.000

Değeri düşen varlıkların kaydı

Değeri düşen varlıklar için karşılık ayrılmasına karar verilmesi durumunda aşağıda kayıt

yapılmalıdır.

31 /12/2017

654 KARŞILIK GİDERLERİ HES. X 158 STOK DEĞER DÜŞÜK KARŞILIĞI HES. X

Değeri düşen varlıkların kaydı

10.01.2018 tarihindeki üretim maliyetlerinin muhasebeleştirilmesi,

31 /12/2017

151. YARI MAMUÜLLER HES. 21.000 711. D. İLK MADDE VE MALZEME GİDERİ

YAN. HES. 10.000

721. D. İŞÇİLİK GİDERİ YAN. HES. 7.000 731. G. ÜRETİM GİDERİ YAN. HES. 4.000

Dönem sonu yansıtma kaydı.

31 /12 /2017

710 DİREKT İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES. 10.000 720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 7.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 4.000

102. BANKALAR HES. 21.000Dönem sonunda civcivler için yapılan giderlerin

kaydı.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

90

31 /12/2017

711. D. İLK MADDE VE MALZEME GİDERİ YAN. HES.

10.000

721. D. İŞÇİLİK GİDERİ YAN. HES. 7.000 731. G. ÜRETİM GİDERİ YAN. HES. 4.000

710 D. İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES.

10.000

720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 7.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 4.000

Dönem sonu yansıtma hesaplarının kapatılması kaydı.

2017 ve 2018 yıllarında oluşan giderlerin mamuller hesabına aktarılması;

710 DİREKT İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES.

200.000 40.000 15.000 10.000 10.000 7.000 4.000

10.000 (değer düşüklüğü)

31 /12/2017

152. MAMULLER HES. 276.000

151. YARI MAMULLER HES. 276.000

Giderlerin mamuller hesabına aktarımı kaydı

VUK’a Göre Tavukların Satış Kaydı;

10 /01/2018

102. BANKALAR HES. 354.000 600.YURT İÇİ SATIŞLAR

HES. 300.000

391. HESAPLANAN KDV. HES. 54.000Tavukların Satış kaydı.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

91

31 /12/2017

620. SATILAN MAMUL MALİYETİ HES. 276.000 152. MAMMULLER HES. 276.000

Satılan tavukların maliyet kaydı

TMS 41’e göre yapılması gereken muhasebe kayıtları aşağıdadır.

Yukarıdaki yevmiye kaydında görüleceği üzere ileride tüketim için alınan canlı

varlıkların (ilk madde malzeme), üretime sevk edilmesi veya tüketilmesi durumunda VUK’la

uyumlu Tek Düzen Muhasebe Sisteminden farklı olarak (710, 720, 730); farklı bir gider hesap

grubunda izlenmesi gerekmektedir. Çünkü canlı varlıkların biyolojik gelişimi söz konusudur.

Bu nedenle TMS 41 kapsamında 71X Canlı Varlıklar Madde ve Malzeme, 72X 71X Canlı

Varlıklar İşçilik Gideri, 73X 71X Canlı Varlıklar Genel Üretim Gideri hesaplarının açılması

maliyetlerin daha sağlıklı takip edilmesi açısından daha uygun olabilir. Ancak gider

hesaplarında uygun bir hesap grubu olmadığından canlı varlıkların, 710, 720,730 hesaplarının

alt hesaplarında izlenmesi gerekmektedir. Aynı durum aşağıdaki yevmiye kayıtları içinde

geçerlidir.

10/09/2017

164 KANATLI HAYVANLAR HES. 200.000

191. İNDİRİLECEK KDV. HES. 36.000 102. BANKALAR HES. 236.000

Civcivlerin satın alınması kaydı.

10/09/2017

710 DİREKT İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES. 200.000 164 KANATLI HAYVANLAR HES. 236.000

Civcivlerin kümese gönderilmesi kaydı.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

92

TMS 41’e göre dönemsonunda yapılması gereken muhasebe kayıtları;

31 /12/2017

16X. YARI MAMUL CANLI VARLIK HES. 115.000 711. D. İLK MADDE VE MALZEME

GİDERİ YAN. HES. 40.000

721. D. İŞÇİLİK GİDERİ YAN. HES. 15.000 731. G. ÜRETİM GİDERİ YAN. HES. 10.000

Dönem sonu yansıtma kaydı.

Yukarıdaki yevmiye kaydında kullanılan 16X. Canlı Varlık Yarı Mamuller Hesabı

tarafımızdan geliştirilmiştir. Burada tekdüzen hesap planında kullanılan 151 Yarı Mamuller

Hesabı biyolojik gelişim göstermeyen varlıklar için kullanıldığından, gelişim gösteren varlıklar

için ayrı bir yansıtma hesabının kullanılması daha uygun olacaktır.

31 /12 /2017

710 DİREKT İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES. 40.000 720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 15.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 10.000

102BANKALAR HES. 115.000Dönem sonunda civcivler için yapılan giderlerin

ödenmesi kaydı.

31 /12 /2017

710 DİREKT İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES. 40.000 720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 15.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 10.000

164 KANATLI HAYVANLAR HES. 115.000Dönem sonunda civcivler için yapılan giderlerin

kaydı.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

93

31 /12/2017

711. D. İLK MADDE VE MALZEME GİDERİ YAN. HES.

40.000

721. D. İŞÇİLİK GİDERİ YAN. HES. 15.000 731. G. ÜRETİM GİDERİ YAN. HES. 10.000

710 D. İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES.

40.000

720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 15.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 10.000

Dönem sonu yansıtma hesaplarının kapatılması kaydı.

Dönem sonu itibariyle civcivler alt hesabının borç kalanı 200.000 TL’dir. Aynı tarihte

civcivlerin gerçeğe uygun değeri 190.000 TL’dir. Bu durumda civcivler (200.000- 190.000)

10.000 TL değer azalışı meydana gelmiştir. Bu durumda değeri düşen varlıklar için aşağıdaki

kayıt yapılmalıdır.

31 /12/2017

16X. DİĞER CANLI VARLIKLAR HES. 10.000

164. KANATLI HAYVANLAR HES. 10.000

Değeri düşen varlıkların kaydı

Yukarıdaki yevmiye defterinde değeri düşen canlı varlıklar için tekdüzen hesap

planında kullanılan 157 Diğer Stoklar Hesabı yerine, canlı varlıklar için 16X. Diğer Canlı

Varlıklar Hes. kullanılması tarafımızca önerilmektedir. Ayrıca değeri düşen canlı varlıklar

dönem sonunda karşılık ayrılmasına karar verilmişse, tekdüzen hesap planından faklı olarak

aşağıdaki kaydın kullanılması tarafımızca önerilmektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

94

31 /12/2017

62X. CANLI VARLIK DEĞERLEME AZALIŞLARI HES. X 16X. CANLI VARLIK DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ KARŞILIĞI HES.

X

Değeri düşen varlıkların kaydı

10.01.2018 tarihindeki üretim maliyetlerinin muhasebeleştirilmesi,

31 /12/2017

16X. YARI MAMUL CANLI VARLIK HES. 37.000 711. D. İLK MADDE VE MALZEME

GİDERİ YAN. HES. 10.000

721. D. İŞÇİLİK GİDERİ YAN. HES. 10.000 731. G. ÜRETİM GİDERİ YAN. HES. 7.000

Dönem sonu yansıtma kaydı. 31

/12/2017

711. D. İLK MADDE VE MALZEME GİDERİ YAN.

HES. 40.000

721. D. İŞÇİLİK GİDERİ YAN. HES. 15.000 731. G. ÜRETİM GİDERİ YAN. HES. 10.000

710 D. İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES.

40.000

720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 15.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 10.000

Dönem sonu yansıtma hesaplarının kapatılması kaydı.

31 /12 /2017

710 DİREKT İLK MAD. VE MALZ. GİDERİ HES. 10.000 720 DİREKT İŞÇİLİK GİDERİ HES. 10.000 730 GENEL ÜRETİM GİDERLERİ HES. 7.000

102. BANKALAR HES. 37.000Dönem sonunda civcivler için yapılan giderlerin

kaydı.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

95

2017 ve 2018 yıllarında oluşan giderlerin mamuller hesabına aktarılması;

31 /12/2017

164. KANATLI HAYVANLAR HES. 276.000

16X. YARI MAMUL CANLI VARLIK HES.

276.000

Giderlerin mamuller hesabına aktarımı kaydı

TMS 41’e Göre Tavukların Satış Kaydı;

Gelir tablosu hesaplarında bulunan 600 Yurt İçi Satışlar Hesabı 15. Stoklar grubuyla

ilgili satışları kapsamaktadır. Ancak canlı varlıklar için 15 grubundaki hesapların kullanılması

uygun olmayacağı için 16 Canlı Varlıklar Hesap grubu kullanılmaktadır. Bu nedenle 16

grubunda bulunan varlıkların satış kaydında 600 Yurt İçi Satışları Hesabı yerine, 603 Canlı

Varlıklar Satışları Hesabı adıyla bir hesap açılarak kaydedilmesi gerekmektedir. Üretimi

tamamlanan balıklar 152 Mamuller Hesabı yerine 164 Kanatlı Hayvanlar hesabının, 620

Satılan Mamuller Maliyeti Hesabı yerine de 624 Satılan Canlı Varlıklar hesabının kullanılması

daha uygun olacaktır. Buna göre aşağıdaki kayıtlar yapılmalıdır.

10 /01/2018

102. BANKALAR HES. 354.000 603 CANLI VARLIKLAR

SATIŞLARI HES. 300.000

391. HESAPLANAN KDV. HES. 54.000Tavukların Satış kaydı.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

96

31 /12/2017

624 SATILAN CANLI VARLIKLAR HES. 276.000 164 KANATLI HAYVANLAR HES. 276.000

Satılan tavukların maliyet kaydı

SONUÇ

Canlı varlıkların, biyolojik dönüşümleri sebebiyle sürekli bir değişim içindedirler. Bu

nedenden dolayı diğer varlıklardan ayrılırlar ve farklı şekilde muhasebeleştirilmesi ve

raporlanması gerekir. Tek düzen hesap planında canlı varlıklar, biyolojik dönüşüm özellikleri

dikkate alınmaksızın diğer dönen ve duran varlıklarla aynı şekilde değerlendirilmektedir.

Mevzuat doğrultusunda bu varlıklar maliyet bedeli belirlenemiyorsa emsal bedel ile kayda

alınmakta, biyolojik dönüşüm sonucu gözlenen değişim finansal tablolara yansıtılmamaktadır.

Bu durum, canlı varlıkların değişim özelliklerinin finansal tablolara yansıtılmaması ve

dolayısıyla finansal tablo kullanıcılarına eksik bilgi sunulması anlamındadır. Tekdüzen Hesap

Planında (THP) ise canlı varlıklar için açılmış özel hesap grupları bulunmamaktadır.

Uluslararası Muhasebe Standartlarına Uygun olarak yayınlanan Türkiye Muhasebe

Standartlarından biri olan 41 nolu Tarımsal Faaliyetler Standardı ile birlikte canlı varlıkların

muhasebeleştirme ve değerleme esasları ortaya konulmuştur. 1 nolu Finansal Tabloların

Sunuluşu Standardına göre canlı varlıkların mali tablolarda ayrı bir grup olarak yer alması

gerekmektedir.

Tekdüzen Hesap Planı (THP)’nda canlı varlıklar için ayrılmış bir grup

bulunmamaktadır. Tarımsal faaliyetle ilgili TMS 41’e göre canlı varlık kalemleri mali

tablolarda mevcut THP’daki gibi Demirbaşlar veya Diğer Maddi Duran Varlıklar hesabının alt

kalemi olarak değil de yeni gruplarda gösterilmelidir. Uluslararası muhasebe standartlarına

uyum çerçevesinde boş bulunan dönen varlık özelliği taşıyan canlı varlıklar için 16. grup, duran

varlık özelliği taşıyan canlı varlıklar için 21. grup bu amaçla kullanılabilir. Ayrıca canlı

varlıkların, üretime sevk edilmesi veya tüketilmesi durumunda VUK’la uyumlu Tek Düzen

Muhasebe Sisteminden farklı olarak (710, 720, 730); farklı bir gider hesap grubunda izlenmesi

daha uygun olacaktır. Çünkü canlı varlıkların biyolojik gelişimi söz konusudur. Bu nedenle

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

97

TMS 41 kapsamında 71X Canlı Varlıklar Madde ve Malzeme, 72X 71X Canlı Varlıklar İşçilik

Gideri, 73X 71X Canlı Varlıklar Genel Üretim Gideri hesaplarının açılması maliyetlerin daha

sağlıklı takip edilmesi açısından daha uygun olabilir. Ancak gider hesaplarında uygun bir hesap

grubu olmadığından canlı varlıkların, 710, 720,730 hesaplarının alt hesaplarında izlenmesi

gerekmektedir. Son olarak THP’de canlı varlıkların değer değişiklerinden kaynaklanan kar

veya zararın kayıtlanmasında kullanılacak uygun bir hesap bulunmamaktadır. THP’de 64X ve

65X nolu hesaplar, değer artış veya azalışlarının kayıtlanmasında kullanılabilir. Bu çerçevede,

THP’de “64X Canlı Varlık Değer Artışları” hesabı ile 65X “Canlı Varlık Değer Azalışları”

hesabının açılması daha uygun olacaktır.

KAYNAKÇA

Akdoğan, N. & Sevilengül, O. (2007) “Türkiye Muhasebe Standartlarına Uyum İçin Tekdüzen

Hesap Planında Yapılması Gereken Değişiklikler”, Mali Çözüm Dergisi, Sayı:84, ss.

29-70.

Akdoğan, N. & Aydın, H. (1987), Muhasebe Teorileri, Gazi Üniversitesi Yayınları, Yayın

No:98, Ankara.

Akdoğan, N. & Sevilengül, O. (2007a), Türkiye Muhasebe Standartları ile Uyumlu Tekdüzen

Muhasebe Sistemi Uygulaması, 12. Baskı, Gazi Kitabevi, Ankara.

Akdoğan, N. ve Sevilengül, O. (2007b), “Türkiye Muhasebe Standartlarına Uyum İçin

Tekdüzen Hesap Planında Yapılması Gereken Değişiklikler”, Mali Çözüm Dergisi,

Sayı:84, Kasım-Aralık 2007, ss. 29-70, İstanbul.

Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (2006), TMS 41: Tarımsal

Faaliyetler Standardı, http:// www.kgk.gov.tr/

Portalv2Uploads/files/DynamicContentFiles/T%C3%BCrkiye%20Muhasebe%20Stan

dartlar%C4%B1/TMSTFRS2016Seti/TMS41.pdf, Erişim Tarihi: 10.03.2018.

Kirlioğlu, H. & Gökgöz, A., (2012). TMS 41 Çerçevesinde Tarımsal Faaliyetlerin

Muhasebeleştirilmesi: Su Ürünleri Sektörü Uygulaması. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve

İdari Bilimler Dergisi, 26(2), 107-127.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

98

Örten, R., K. Hasan & Karapınar, A. (2012). Türkiye Muhasebe Finansal Raporlama

Standartları Uygulama ve Yorumları, 6.Baskı, Gazi kitapevi.

Özkan, A. (2001). Büyükbaş Hayvancılık İşletmelerinde Maliyetler ve Muhasebeleştirilmesi,

Yayınlanmış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Muhasebe

Finansman Bilim Dalı, Ankara

Özkan, A. (2002). Büyükbaş Hayvanlarda Amortismanlar, Yeniden Değerleme, Maliyet Bedeli

Artırım ve Yenileme Fonu, Vergi Dünyası, Y l: 21, Say: 249.

Özulucan, A. & Deran, A. (2008). 41 No’lu Türk Ye Muhasebe Standardı (Tms 41), Vergi Usul

Kanunu ve Tekdüzen Hesap Planı Açısından Küçük Ve Büyükbaş Canlı Varlıkların

Muhasebeleştirilmesi & Değerleme İşleminde Karşılaşılan Güçlükler Ve Çözüm

Önerileri, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 25.

Tokay, H. S. & Deran, A. (2008) “Türkiye Muhasebe Ve Finansal Raporlama Standartları’nda

Değerleme Ölçüleri” Mali Çözüm, Sayı. 90, (15-47).

Tuğay, O. (2013). Türkiye Muhasebe Standardı 41’e Göre Canlı Varlıkların Gerçeğe Uygun

Değerinin Tespiti Ve Muhasebeleştirilmesi”, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5 (8), 148-165.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

99

Tarih 04.05.2018 6. Oturum DİĞER ALANLAR

Saat 17.20

SALON ŞAPİNUVA

Moderator Dr. Öğr. Üyesi Osman Gökhan Hatipoğlu

ISRC 38

Arş. Gör. Nazmiye TEKDEMİR KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ Dr. Öğr. Üyesi Alparslan UĞUR KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ

KÜRESEL BOYUTTA ÇOCUK SORUNLARINI ÖNLEMEYE YÖNELİK KAMUSAL POLİTİKA UYGULAMALARI

ISRC 61

Öğr. Gör. Saliha Kevser Kavuncu Hitit Üniversitesi

ÇOK ÖLÇÜTLÜ KARAR VERME YÖNTEMLERİ İLE YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ YURTLAR KURUMU İÇİN YURT YERİ SEÇİMİ: ÇORUM İLİ ÖRNEĞİ

ISRC 101

Dr. Öğr. Üyesi SEDA TOPGÜL GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ

TÜRKİYE'DE ÖĞRENİM GÖREN ULUSLARARASI ÖĞRENCİLERİN ENTEGRASYON SÜRECİ: GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ÖRNEĞİ

ISRC 42

Bilim Uzmanı Fatma Yıldırım Doç. Dr. Nuriye BÜYÜKKAYACI DUMAN Hitit Ünv. Sağlık Yüksekokulu GÖÇ VE KADIN SAĞLIĞINA ETKİLERİ

ISRC 56

Dr. Öğr. Üyesi Osman Gökhan HATİPOĞLU Bozok Üniversitesi

ULUSLARARASI KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ YARDIMI KONSEPTİNDE GÜNCEL GELİŞMELER: KALKINMA AJANSLARI VE GÜNEY-GÜNEY İŞBİRLİĞİ

ISRC 231

Dr. Öğr. Üyesi Erol KUYMA Hitit Üniversitesi

İBADET İLE İLGİLİ SÖZ VARLIĞININ ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ KUR’AN TERCÜMELERİNDEKİ KARŞILIKLARI

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

100

TÜRKİYE'DE ÖĞRENİM GÖREN ULUSLARARASI ÖĞRENCİLERİN

ENTEGRASYON SÜRECİ: GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE

İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ ÖRNEĞİ

Dr. Öğretim Üyesi Seda Topgül16

ÖZET

Bu çalışmada Türkiye'de yükseköğrenim görmekte olan uluslararası öğrencilerin ülkemizde yaşadıkları sorunlar ve sorunlara neden olan faktörlerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu anlamda, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde öğrenim gören 18 uluslararası öğrenciden toplanan veriler kullanılmıştır. Araştırma yöntemi olarak nicel ve nitel araştırma yöntemlerinin birlikte kullanıldığı karmaşık desenli bir alan araştırması tasarlanmıştır. Araştırmada öğrencilere barınma, ekonomik yaşam, sağlık, üniversite eğitimi, arkadaşlık ilişkileri, Türkçe öğrenimi, Tokat ili, Türkiye ve gelecek beklentilerine dair çeşitli sorular yöneltilmiştir. Elde edilen nicel veriler SPSS 21.0 istatistik programı kullanılarak frekans ve yüzdelik analizleri yapılmıştır. Nitel veriler için ise içerik analizi kullanılmıştır. Araştırmanın sonucuna göre, öğrenciler Okudukları üniversite ve bölümlerden memnun olmalarına karşın derslerinin ağır olduğunu ve başarılarının orta düzeyde olduğunu düşünmektedir.

Anahtar Kelimeler : Uluslararası Öğrenciler, Adaptasyon, Memnuniyet. Jel Kodları : I23.

THE ENTEGRATION PROCESS OF THE INTERNATIONAL STUDENTS STUDYING IN TURKEY EXAMPLE OF GAZIOSMANPASA UNIVERSITY, FACULTY OF ECONOMIC

AND ADMINISTRATIVE SCIENCES

ABSTRACT

The purpose of this study, is to set forth the problems that the international students have in our country and the factors leading to these problems. In this sense, data collected from 18 international students studying at Gaziosmanpasa University, Faculty Of Economic And Administrative Sciences. The method of the research has been designed to be a field study with a complex pattern in which the quantitative and the qualitative research methods are used jointly. Several questions are addressed to the students, regarding sheltering, economic life, health, university education, friendship relations, Turkish learning, Tokat city, Turkey and their expectations from future. Frequency and percentage analyses of the obtained data was performed using SPSS 21.0 statistics software. For the qualitative data, content analysis was used. According to the result of the research, the students believe that their classes are difficult and they have medium-level success although they are satisfied with their university and the departments.

Keywords : International Students, Adaptation, Satisfaction. Jel Kodları : I23.

1. Giriş Türkiye üniversite eğitimi almak için yurt dışına öğrenci gönderen bir ülke durumundan, eğitim-

öğretimin uluslararasılaştırılma çabaları ile birlikte yabancı öğrenci kabul eden ve her geçen yıl üniversitelerde eğitim-öğretim görmekte olan yabancı uyruklu öğrenci sayısını arttıran bir ülke

16 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, İİBF, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, 60150 Tokat/Türkiye 0356 252 16 16 (2416), [email protected]

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

101

konumuna gelmiştir. Türkiye ve diğer ülkeler arasında karşılıklı kültür anlaşmaları ve üniversitelerin belirlediği kriterler çerçevesinde gerçekleşmektedir. Türkiye'de yabancı uyruklu öğrencilerin üniversitelere yerleştirilmesi 2010 yılına kadar Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılan Yabancı Uyruklu Öğrenci Sınavı (YÖS) kullanılmaktaydı. 2010 yılında son kez yapılan YÖS sonrasında Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) tarafından kaldırılmasına karar verilmiştir. Bugün ise YÖK tarafından 2010 yılında kabul edilmiş olan "Yurt Dışından Öğrenci Kabulüne İlişkin Esaslar" çerçevesinde üniversiteler tarafından başvurular kabul edilmekte ve değerlendirmeler yapılmaktadır.

Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi'de her yıl bünyesindeki çeşitli bölümlere Yurt dışı veya yabancı uyruklu öğrenci kabul yönergesi gereği belirli sayıda yabancı uyruklu öğrenci alımı yapmaktadır. YÖK'ün Gaziosmanpaşa Üniversitesi'ne ilişkin yabancı uyruklu öğrenci sayıları değerlendirildiğinde, 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılı için 237 erkek, 94 kadın olmak üzere toplam 331 öğrenci eğitim almaktadır. Bu öğrencilerden en fazla gurubu oluşturan öğrenciler, 126 öğrenci Türkmenistan, 67 öğrenci Suriye, 36 öğrenci Afganistan, 36 öğrenci Azerbaycan uyruklu öğrencilerdir (YÖK, 2017).

2. Araştırmanın Amacı ve Önemi Araştırmada yükseköğrenim görmekte olan yabancı uyruklu öğrencilerin ülkemizde yaşadıkları

sorunlar ile sorunlara neden olan faktörlerin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Her yıl artan şekilde yabancı öğrenci ülkemize eğitim almaya gelmektedir. Öğrencilerin eğitim yaşamlarından en etkin şekilde faydalanabilmeleri, yaşadıkları sorunların tespiti ve çözümlerin ortaya konması ile mümkün olabilecektir. Bu konuda yapılmış güncel araştırmaları sayısının az olması bakımından alana önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca yükseköğretimde kalitenin ve uluslararasılaşmanın sağlanması, yabancı öğrencilerin payının arttırılması adına araştırmanın önem taşıdığı düşünülmektedir.

3. Araştırmanın Yöntemi Araştırma niceliksel bir araştırma olup, geçmişte olan ve halen devam eden bir olayın var olduğu

şekli ile tasvir etmeye yönelik tarama modeli kullanılmıştır. Model aynı zamanda nitel araştırma yöntemlerinden görüşmelerle desteklenerek karmaşık desenli bir alan araştırması olarak tasarlanmıştır. Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde 2016-2017 Eğitim-Öğretim döneminde toplam 41 yabancı uyruklu öğrenci eğitim almaktadır. Araştırmanın çalışma gurubunu 18 yabancı uyruklu öğrenci oluşturmaktadır. Öğrenciler belirlenirken amaçlı örneklem yöntemine göre eğitim alan yabancı öğrencilere ulaşılması amaçlanmıştır. Öğrencilerin okula devam etmemesi ya da ayrılması gibi nedenlerle ulaşılan öğrenci sayısı sınırlıdır. Araştırma kapsamında yabancı uyruklu öğrencilerden elde edilen veriler SPSS 21.0 paket programı aracılığıyla bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Verilerin işlenmesi sonucunda da frekans tabloları oluşturulmuştur.

4. Araştırmanın Bulguları Araştırmanın çalışma gurubunu oluşturan 18 öğrencinin %22,2'si kadın, %77,8'i ise erkek

öğrencilerden oluşmaktadır. Öğrencilerin %66,7'si Azerbaycan, %5,6'sı Somali, %5,6'sı Belarus, %5,6'sı Moğolistan, %5,6'sı Gürcistan ve %11,1'i Türkmenistan uyrukludur. Öğrencilerin %16,7'si iktisat bölümü, %38,9'u işletme bölümü, %22,2'si maliye bölümü, %11,1'i kamu yönetimi bölümü ve %11,1'i ise siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümü öğrencisidir. Ankette öğrencilere barınma, ekonomik yaşam, sağlık, üniversite eğitimi,arkadaşlık ilişkileri, Türkiye'ye, Tokat'a ve gelecek beklentilerine ilişkin toplamda 47 adet soru yöneltilmiştir. Bu sorulardan bazı bulgular aşağıdaki tablolarda değerlendirilmiştir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

102

Tablo 1. Barınma İle İlgili Sorular

Soru Kategoriler % Şehre geldiğinizde barınma sorununu nasıl çözdünüz

Devlet yurdunda kalarak 16,7 Özel yurtta kalarak 44,4 Arkadaşlarla ortak evde kalarak 38,9

Barınma yerini bulmada herhangi bir yerden destek gördünüz mü

Barınma yerimi kendi çabamla buldum 11,1 Arkadaşların yardımcı oldu 50,0 Valilik ve Belediye gibi kurumlar yardımcı oldu 38,9

Barınma yeri ile ilgili ne tür problemler yaşamaktasınız

Herhangi bir problem yaşamamaktayım 11,1

Oda arkadaşlarımla problemler yaşıyorum 88,9

Barınma ile ilgili ilk şehre geldiğinde barınma sorununu nasıl çözdüğü, destek görüp görmediği ve yaşadığı yer ile ilgili ne tür bir problem yaşadığı değerlendirilmiştir. Buna göre, yabancı öğrencilerin büyük bir kısmı (%44,4) özel yurtta kalmakta ve kaldıkları yerleri hem yabancı hem de Türk arkadaşlarının yardımları ile bulmuşlardır (%50). Kaldıkları yerlerde yaşadıkları en büyük problem ise %88,9 ile oda arkadaşları ile yaşadıkları problemlerdir. Özkan ve Acar Güvendir (2015, s.183) uluslararası öğrencilerin yaşam durumlarına ilişkin yaptıkları araştırmada, barınma konusunda herhangi bir oryantasyon programının olmaması, öğrenciler açısından bir sıkıntı olarak değerlendirilmektedir. Elma, Kesten ve Kıroğlu (2010, s.32) tarafından Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Moğolistan, Yunanistan, Özbekistan ve Gürcistan uyruklu Türkiye'de öğrenim gören lisans öğrencilerinin sosyo-kültürel ve ekonomik sorunlarına yönelik yapılan bir araştırmada, yabancı öğrencilerin evde arkadaşları ile, devlet yurtlarında ya da pansiyonlarda kaldıklarını belirtmişlerdir. Öğrenciler Türkiye'ye ilk geldiklerinde arkadaşları sayesinde ev ya da yurda yerleştiklerini belirtmişlerdir.

Tablo 2. Ekonomik Yaşamla İle İlgili Sorular Soru Kategoriler % Geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz

Burs alıyorum 11,1 Ailem para gönderiyor 50,0 Çalışıyorum 38,9

Ekonomik anlamda Tokat ile ilgili düşünceniz nedir

Ucuz bir şehir sıkıntı yaşamıyorum 22,2 Aldığım para ile rahatlıkla geçiniyorum 16,7 Aldığım para yetmiyor zor geçiniyorum 27,8 Pahalı bir şehir ekonomik anlamda sıkıntı yaşıyorum

33,3

Yabancı öğrencilere ekonomik yaşam ile ilgili geçimini nasıl sağladığı ve Tokat'ın ekonomik durumu hakkındaki düşüncesine yönelik sorular yöneltilmiştir. Buna göre öğrencilerin yarısı (%50) ailesinin parasal desteği ile buradaki eğitimini devam ettirmektedir. Şehrin ekonomik yapısı hakkındaki görüş ise, %61,1 oranında pahalı bir şehir olması ve alınan parasal desteğin yeterli olmaması yönündedir. Benzer sonuç Özkan ve Acar Güvendir'in (2015, s.183) çalışmasında öğrencilerin yarısından fazlasının parasal desteğinin aileleri tarafından sağlandığı, ancak bu desteğin yetersiz olduğu görüşüdür. Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Moğolistan, Yunanistan, Özbekistan ve Gürcistan uyruklu Türkiye'de öğrenim gören lisans öğrencilerinin sosyo-kültürel ve ekonomik sorunlarına yönelik yapılan bir araştırmada, öğrencilerin neredeyse tamamı ailelerin desteği ile geçimlerini sağlarken, aynı zamanda ailelerden gelen para ile geçinmek konusunda sıkıntı yaşamaktadır. Bunu nedeni, öğrencilerin ellerine geçen paranın kendi ülkelerindeki alım gücü ile Türkiye'deki alım gücü arasındaki farktan kaynaklandığı tespit edilmiştir. Öğrencilerin ekonomik anlamda sorun yaşamalarının temel nedenini bu durum oluşturmaktadır. Bazı öğrencilerde sorun yaşamadıklarını belirtirken valilik ve belediyelerin

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

103

yemek yardımları ve ulaşım araçlarındaki indirimler ile kısmen ekonomik anlamda rahatladıklarını belirtmektedir (Elma vd., 2010, s.31).

Ekonomik, parasal anlamda yaşanan sıkıntılar sadece Türkiye'de ki yabancı öğrenciler açısından değil, örneğin Michigan Devlet Üniversite'sinde yabancı öğrencilerin karşılaştıkları en büyük sıkıntılardan biri olarak da görülmektedir (Barakat, 1989). Naidoo'nun (1990) Iowa Üniversite'sindeki lisansüstü programlara devam eden yabancı öğrenciler ile yaptıkları çalışmada da, en büyük güçlükle ingilizce öğrenimi (dil sorunu), ekonomik problemler ve akademik sorunlar olarak sıralanmaktadır. Ekonomik anlamdaki temel problemler, para sıkıntısının yanında ülkelerine gidiş-geliş için maddi anlamda sıkıntı yaşama ve eğitim boyunca maddi destek bulma gibi sıkıntılarda yaşanmaktadır (Güçlü,1996, s.108).

Tablo 3. Sağlık İle İlgili Sorular Soru Kategoriler % Sağlık konusunda yaşadığınız problem ya da şikayetlerini oluyor mu

Yorgunluk ve halsizlik problemleri 27,8 Mide rahatsızlıkları 22,2 Psikolojik problemler 11,1 Herhangi bir sağlık problemim yok 38,9

Sağlık sorunları ile karşılaşmanız durumunda yeterli tedavi imkanı bulabiliyor musunuz

Sağlık sorunum olması 44,4 Sıkıntı yaşamıyorum 27,8 Tedavi imkanı bulamıyorum 5,6 Sağlık sistemi pahalı geliyor 22,2

Eğitim alan yabancı uyruklu öğrencilerin sağlık konusunda herhangi bir problem yaşayıp yaşamadığı ve sağlık sorunları yaşaması halinde yeterli tedavi olanağı bulmalarına ilişkin sorular yöneltilmiştir. Buna göre öğrencilerin büyük çoğunluğunun herhangi bir sağlık sorunu bulunmamaktadır (%38,9). Ancak %11,1'i psikolojik sıkıntılar yaşadığını belirtmiştir. Bu sıkıntılar genel olarak ekonomik kaynaklı ve gelecek kaygısına yöneliktir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

104

Tablo 4. Üniversite Eğitimine İlişkin Sorular Soru Kategoriler % Okuduğunuz bölüm öğrencisi olmaktan memnun musunuz

Evet okuduğum bölümden memnunum 44,4Okumak istediğim bölüm değil, memnun değilim 11,1Derslerim çok ağır memnun değilim 27,8Mezuniyet sonrası iş bulmak zor olduğu için memnun değilim

16,7

Okuduğunuz bölümdeki dersler hakkında ne düşünüyorsunuz

Derslerde zorlanmıyorum 27,8Dersler çok ağır zorlanıyorum 44,4Dersler çok zor,daha farklı bir bölüme geçmek istiyorum 5,6 Bölümümdeki dersler ne zor ne de kolay 22,2

Bölümünüzdeki derslere düzenli olarak devam ediyor musunuz

Düzenli olarak devam ediyorum 50,0Maddi yetersizliklerden çalıştığımdan devam edemiyorum 33,3Derslerim sıkıcı ve ağır devam etmek istemiyorum 11,1Ders hocaları ile sorunlar yaşadığım için devam etmiyorum 5,6

Derslerinizdeki başarı durumunuzu nasıl değerlendirirsiniz

Orta düzeyde başarılıyım 72,2Başarısızım 22,2Çok başarısızım 5,6

Üniversite ile ilişkinizi nasıl değerlendiriyorsunuz

Üniversitemde öğrenci olmaktan memnunum 66,7Üniversitem sosyal ve kültürel yönden beni geliştirdi 5,6 Üniversitemin olanakları yetersiz 16,7Üniversitem beni sosyal ve kültürel yönden pasifleştirdi 11,1

Üniversitenizin size sunduğu olanaklardan eksik gördükleriniz nelerdir

Üniversitenin sağladığı imkanlarda bir eksiklik yok 55,6Sosyal ve kültürel olanaklar yetersiz 38,9Ders hocalarının bilgi düzeyleri yetersiz 5,6

Üniversite yaşamına uyumda en çok zorlandığınız konu nedir?

Dil problemi 27,8Derslerde uyumsuzluk 61,1Sınıf arkadaşları ile uyumsuzluk 5,6 Ders hocaları ile uyumsuzluk 5,6

Ders hocalarınızın size karşı tavırları hakkında ne düşünüyorsunuz

Bize karşı olumlu tavırlar sergiliyorlar 55,6Bize karşı çok ilgili davranıyorlar 27,8Bizimle hiç ilgilenmiyor ve yardımcı olmuyorlar 11,1Sadece Türk öğrenciler ile ilgileniyorlar 5,6

Özkan ve Acar Güvendir (2015, s.183) Kırklareli ve Trakya üniversitelerinde eğitim gören 38 uluslararası öğrenci ile yaptıkları araştırmada "üniversite yaşamından memnun musunuz" sorusunu yöneltmişlerdir. Öğrencilerin %81,6'sı memnun olduğunu dile getirmiştir. Memnuniyet durumlarını ise, genel olarak "hayatımın en iyi yılları" ifadelerini kullanmışlardır. Ayrıca alınan eğitimin beklentilerini karşıladığını düşünmekte ve öğretim üyeleri/görevlilerinden memnuniyet duymaktadır. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi'nde eğitim alan yabancı uyruklu öğrencilere de üniversite eğitimine ilişkin çeşitli sorular yöneltilmiştir. Öğrenciler büyük bir oranda üniversitenin öğrencisi olmaktan (%66,7) memnuniyet duymakta ve üniversitenin sağladığı imkanlarda herhangi bir eksiklik olduğunu düşünmemektedir (%55,6). Öğretim üyeleri/görevlilerinin de olumlu tavırlar gösterdiği ve ilgili oldukları düşüncesine sahiptir. Üniversite yaşamında uyumda en çok zorlanılan konu ise, derslere uyum sağlayamama olarak (%61,1) kendini göstermektedir. Buna bağlı olarak da öğrenciler kendi başarılarını orta düzeyde başarılı olarak değerlendirmektedir (%72,2). Özçetin (2013, s.62) yabancı öğrencilerle yaptığı bir araştırmada, öğrencilerin yarıdan fazlasının eğitim başarısını "Orta Düzey" olarak ifade etmektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

105

Öğrencilerin yarısı derslere düzenli olarak katıldığını ifade etmiştir (%50). Okudukları bölüme ilişkin algıları değerlendirildiğinde ise, %44,4'ü memnun iken, %27,8'i derslerinin ağır olduğunu ve memnun olmadığını belirtmiştir. Aynı şekilde %44,4'ü derslerin ağır olduğunu ve zorlandığını ifade ederken, %27,8'i zorlanmadığını ifade etmiştir. Musaoğlu (2016, s.42) uluslararası öğrencilerin entegrasyon süreçleri ile ilgili araştırmasında en büyük problemin dil sorunu olduğu ortaya konulmuştur. Gaziosmanpaşa Üniversitesi araştırmasında dil sorunu büyük bir sorun olarak yer almamaktadır. Bunun temel nedeni olarak ise araştırmaya katılan yabancı öğrencilerin %66,7'sinin Azerbaycan ve %11,1'inin Türkmenistan uyruklu olarak %77,8'inin Türk Cumhuriyetleri'nden gelmiş olmasını söylemek mümkündür. Türk Cumhuriyetlerinden gelmeyen öğrencilerde ise, dil sorun olarak ortaya çıkabilmektedir. Nitekim bir öğrenci durumu şu şekilde ifade etmiştir;

Türkçe öğrenmek benim için çok zor oldu. Derslerim orta iyilikte ama mezun olduktan sonra Türkiye'de kalıp çalışmak istiyorum ama iş bulma hakkında olumsuz beklentilerim var yani iş bulamayacağımı düşünüyorum yabancı olduğumdan dolayı...Türkçenin daha güzel bize öğretilmesini istiyorum (K1).

Güçlü'nün (1996, s. 104) Pittsburgh Üniversitesi'nde lisansüstü eğitim alan yabancı öğrencilerle yaptığı çalışmada, akademik anlamda yabancı öğrencilerin temel problemleri dil olmanın yanı sıra akademik danışmalar ile olan ilişkilerdeki yetersizlikler, etkili iletişim kuramama, sınavlar ve notlar ile ilgili kaygılardan oluşmaktadır. Bu problemler için çalışmanın yanı sıra öğretim üyesi/elemanlardan daha fazla destek almak ve daha çok iletişimde olmakla çözülebilmesi mümkündür.

Ben Gaziosmanpaşa Üniversitesi'ndeki yetkili kişilerden yabancılarla daha yakın ilgilenmelerini ve onların maddi ve manevi sıkıntıları yönünden yardım etmelerini daha iyi eğitim almaları için elde olan bütün imkanların kullanılması gerektiğini düşünüyorum (K3).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

106

Tablo 5. Arkadaşlık İlişkileri İle İlgili Sorular Soru Kategoriler % Üniversite içerisinde en çok kimlerle arkadaşlık yapmaktasınız

Kendi ülkemden gelenlerle yapıyorum 22,2 Türklerle arkadaşlık yapıyorum 22,2 Hem kendi ülkemden hem de Türk arkadaşlarım var

55,6

Başka bir ülkeden geldiğiniz için insanların sizinle arkadaşlık kurmaktan çekindiğini düşünüyor musunuz

Evet 5,6 Hayır 77,8 Bazen 5,6 Sıklıkla 11,1

Okulda arkadaşlık ilişkileri konusunda en çok sıkıntı çektiğiniz durum nedir

Herkes ile rahatlıkla arkadaşlık yapabiliyorum

66,7

Yabancı olduğumu hissediyorum 11,1 Çekingen olduğum için rahatça arkadaşlık kuramıyorum

22,2

Yabancı uyruklu öğrenciler genellikle hem kendi ülkelerinden hem de Türk öğrencilerden arkadaşlar edinmektedir (%55,6). Başka bir ülkeden geldiği için arkadaşlık edinmekte herhangi bir sorun yaşamamakta (%77,8) ve herkes ile rahatlıkla arkadaşlık yaptıklarını (%66,7) belirtmektedir. Özçetin'in belirttiği (2013, s.94) yabancı öğrencilerin en sıkıntı yaşadıkları alan olarak arkadaş ilişkileri (%27,1) ile en sorunlu alan içerisinde yer almaktadır. Elma vd., (2010, s.30) yaptıkları çalışmada ise, arkadaşlık ilişkilerinde yabancı uyruklu öğrencilerin tamamına yakınının öncelikle kendi ülkelerinden gelen öğrencilerle, ikinci olarak da Türklerle arkadaşlık yapmayı tercih ettikleri görülmüştür. Diğer yandan ülke tercihi yapmadan herkesle rahat arkadaşlık kuran öğrencilerde bulunmaktadır.

Tablo 6. Türkiye, Türkçeye ve Tokat'a İlişkin Sorular Soru Kategoriler % Türkçe bilme seviyenizi nasıl değerlendirirsiniz

İyi derecede Türkçe biliyorum 72,2Kelimeleri ve cümle yapılarını anlamakta bazen zorluk çekiyorum

16,7

Derslere yeterli katılım sağlayabilecek kadar biliyorum 11,1Eğitim için Türkiye'yi tercih etme nedeniniz nedir

Kendi kültürüme yakın hissediyorum 77,8Türkiye'de daha iyi bir eğitim alacağımı düşünüyorum 16,3Ülkemde iş bulabilmemin daha kolay olacağını düşünüyorum 5,6

Tokat'ta karşılaştığınız insanların size karşı tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yardımseverler 27,8Bize karşı çok ilgililer 33,3İlgisizler 16,7Bize karşı çok olumsuzlar 22,2

Herhangi bir problemle karşılaştığınızda kime danışır ve yardım istersiniz

Kendi ülkemden gelen arkadaşlarımdan yardım istiyorum 55,6Türk arkadaşlarımdan yardım istiyorum 16,7Okulumdaki hocalarımdan yardım isterim 5,6 Hiç kimseden yardım istemem 22,2

Çalışma katılan öğrencilerin çoğunluğu Türk Cumhuriyetleri'nden gelen öğrenciler olduğu için iyi derecede Türkçe bilmekte (%72,2) ve kendi kültürüne yakın olduğu için (%77,8) eğitimini Türkiye'de almak istemiştir. Gürbüz ve Güleç (2016) Türkiye'de Eğitim Gören Yabancı Öğrencilerin Sakarya Üniversitesi örneğinden Türkçeye ilişkin görüşlerini değerlendirmişlerdir. Buna göre, Türkçe öğrenirken en çok zorlanılan noktalar dilbilgisi ve terimler olmaktadır (Gürbüz ve Güleç, 2016, s.146). Nitekim, Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi'ndeki öğrencilerden bazıları da (%16,7) kelime ve cümle yapılarını anlamakta zorluk çektiklerini ifade etmektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

107

Öğrenciler, Tokat'ta ise halkın tutumunu genel olarak yardımsever ve ilgili olarak değerlendirmektedir (%61,1). Ancak araştırmaya katılan öğrencilerden birinin halkın tutumu hakkındaki düşüncesinin olumsuz olduğunu şu şekilde dile getirmektedir;

Tokat'ın yerli insanının çoğu ne yazık ki çok geri kafalı, zihniyetleri yurt dışından gelen özellikle kız öğrencilere karşı farklı görünüyor, farklı bakabiliyorlar. Türkçem diğer öğrencilere göre yetersiz kalabilmekte bu da benim yabancı olduğumu belli etmektedir. Bu yüzden halkın bize karşı olumsuz olduğunu baktığını düşünüyorum. Benzer şekilde okulda derslerde de zorluklar çekebiliyorum ve çoğu zaman hocalar ilgilenmiyor maalesef... (K9).

Tablo 7. Gelecek Beklentileri İle İlgili Sorular Soru Kategoriler % Geleceğiniz ile ilgili ne düşünüyorsunuz

Gelecekten umutluyum 77,8Gelecekten umutsuzum 11,1Gelecek ile ilgili bir beklentim yok 11,1

Ülkemize gelirken ne tür bir beklentiniz vardır

İyi bir üniversite eğitimi 77,8İyi bir Türkçe öğrenme 5,6 Daha özgür olma 11,1Türklerle iyi ilişkiler kurabilme 5,6

Ülkemize geldiğinizden beri beklentilerinizin ne kadarını karşılandığını düşünüyorsunuz

Tamamı gerçekleşti 27,8Kısmen gerçekleşti 66,7Hiçbiri gerçekleşmedi 5,6

Yabancı uyruklu öğrencilerin gelecek ile ilgili düşünceleri değerlendirildiğinde, gelecekle ilgili umutlu olmalarının (%77,8) yanı sıra iyi bir üniversite eğitimi amacı ile ülkemize gelmiş (%77,8) ve kısmen gelecek beklentilerini karşıladıklarını (%66,7) düşünmektedir.

5. Sonuç

Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesinde öğrenim gören uluslararası öğrencilere durumlarını ve sorunlarını ortaya koyabilmek amacı ile bir araştırma gerçekleştirilmiştir. Buna göre, barınma konusunda öğrenciler kendileri buldukları yerlerde kalmaktadır. Barınmak için herhangi bir yardım ya da destek görmemektedir. Yaşadıkları yerlerde de oda arkadaşları ile sorunlar yaşayabilmektedir. Çağlar (1999, s.140) barınma konusunda kiralık evlerde arkadaşları ile kalan öğrenci sayısının fazla olduğunu, 8-10 kişinin iki oda ya da üç oda bir salon gibi evlerde kaldıkları ve bu durumun sağlıksız barınma koşulları oluşturduğunu belirtmektedir. Can'da (1996, s.510) barınma sorununun ilk geldikleri yıl yaşanmaması için, barınma işlemleri ile ilgili büroların kurulmasını önermektedir.

Öğrenciler genel olarak ailelerinden aldıkları parasal desteklerle eğitimlerini sürdürürken, bu desteklerin yeterli gelmediğini de belirtmektedir. Öğrenciler gönderilen paraların yeterli olmamasının bir nedeni olarak ise Tokat şehrinin pahalı bir şehir olmasını göstermektedir.

Uluslararası öğrenciler sağlık anlamında genel olarak herhangi bir sıkıntı yaşamamaktadır. Bazı öğrenciler ise halsizlik ve yorgunluk, mide problemleri ve psikolojik sıkıntılar yaşadığı belirtilmiştir. Öğrencilerin büyük çoğunluğu sorunları olduğunda kendileri çözme yoluna gitmektedir. Bu durum eleştirileri de beraberinde getirmektedir. Nitekim, öğrenci sorunları ile ilgilenmekte sorumlu olması gerektiği düşünülen Üniversitenin Sağlık, Spor ve Kültür dairelerinde görevli olan psikolog ve sosyal çalışma uzmanları kendi ofisleri dışına çıkmadıkları ve öğrencilerin kendilerine başvurmalarını bekledikleri bilinmektedir. Öğrenciler kendi sorunlarını kendi iç dünyalarında tutmakta, bu da başarı durumunu olumsuz etkileyerek daha büyük boyutlu sorunlara neden olabilmektedir (Çağlar, 1999, s.142).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

108

Üniversite eğitimine ilişkin olarak öğrenciler, üniversitenin öğrencisi olarak memnun oldukları, üniversitenin sağladığı imkanlarda bir sıkıntı olduğunu düşünmemektedir. Bazı öğrenciler ise, sosyal ve kültürel olanakları yetersiz bulmaktadır. Öğrenciler, üniversitede öğretim üyesi ya da elemanlarının olumlu ve ilgili olduklarını belirtmektedir. En büyük sorunları derslere uyum konusunda yaşamakta, düzenli olarak derslere devam etmelerine rağmen, orta düzeyde başarılı olduklarını ifade etmektedir. Öğrenciler, okudukları bölümlerden memnun olmalarına rağmen, derslerin ağır olduğunu ve zorlandıklarını belirtmektedir.

Uluslararası öğrenciler büyük oranda hem kendi ülkelerinden gelen öğrencilerle hem de Türk öğrencilerle arkadaşlık etmektedir. Ancak Çağlar'ın (1999, s.138) ODTÜ, Hacettepe, Cumhuriyet ve Atatürk üniversitelerindeki Türk Cumhuriyetleri'nden gelen öğrenciler ile gerçekleştirdiği araştırmasında, öğrencilerin yarısından fazlası yakın arkadaşlarının kendi ülke vatandaşlarından oluştuğunu ifade etmiştir. Sonuç olarak öğrencilerin kendi içlerinde bir sosyolizasyon süreci yaşadıkları görülmektedir. Bu durum yabancı uyruklu öğrenci olmanın getirdiği yalnızlık psikolojisidir.

Araştırmada yer alan öğrencilerin ağırlıklı olarak Türk Cumhuriyetlerinden gelen öğrenciler olmaları dolayısıyla, iyi düzeyde Türkçe bilmekte ve kendi kültürlerinde yakın olduğu için Türkiye'yi tercih etmektedir. Tokat'ı tercih etme nedenleri ise, öncesinde bu şehre eğitim almak amacı ile gelen kendi ülkelerinden arkadaşlarının tavsiyeleridir. Öğrenciler ağırlıklı olarak Tokat halkını ise, ilgili ve yardımsever olarak tanımlamaktadır.

Araştırmaya katılan öğrenciler gelecekten umutlu olduklarını belirtirken, Türkiye'ye gelirken iyi bir üniversite eğitimi beklentileri olduğunu ve bu beklentilerinin kısmen gerçekleştiğini ifade etmektedir. Türkiye daha az gelişmiş ülkelerden gelecek öğrenciler için önemsenen bir ülkedir. Bu nedenle, öğrencilerin çoğunluğunun paylaştığı temel düşünce "ülkelerine göre Türkiye'de daha iyi eğitim almak" olmaktadır. Bu nedenle öğrencilerin sorun ve beklentileri dikkate alınarak, iyi bir eğitim hazırlamanın gereği anlaşılmaktadır.

Kaynakça

Barakat, H. A. (1989). A Study of The Problems Facing Foreign Students Attending Michigan State University in 1988. Dissertation Abstract International, 50/04, 833A.

Can, N. (1996). Türkiye'de Yüksek Öğrenim Gören Yabancı Uyruklu Öğrencilerin Sorunları ve Örgütsel Yapı. Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi, 7, 503-512.

Çağlar, A. (1999). Türk Üniversitelerinde Öğrenim Gören Türk Cumhuriyetleri ve Akraba Toplulukları Öğrencilerinin Sorunları. Amme İdaresi Dergisi, 32(4), 133-169.

Ercan, M. S. (2012). Uluslararası Öğrencilerin Uyum Sorunlarının İncelenmesi ve Bu Sorunların Çözümüne Yönelik Beklentilerin Araştırılması. T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara.

Güçlü, N. (1996). Yabancı Öğrencilerin Uyum Problemleri. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 12, 101-110.

Gürbüz, R., Güleç, İ. (2016). Türkiye'de Eğitim Gören Yabancı Öğrencilerin Türkçeye İlişkin Görüşleri: Sakarya Üniversitesi Örneği. Sakarya University Journal of Education, 6(2), 141-153.

Kıroğlu, K., Kesten, A., Elma, C. (2010). Türkiye'de Öğrenim Gören Yabancı Uyruklu Lisans Öğrencilerinin Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Sorunları. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 6(2), 26-39.

Kumcağız, H., Dadashzadeh, R., Alakuş, K. (2016). Ondokuz Mayıs Üniversitesi'ndeki Yabancı Uyruklu Öğrencilerin Sınıf Düzeyine Göre Yaşadıkları Sorunlar. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 35(2), 37-50.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

109

Musaoğlu, B. N. (2016). Türkiye'de Öğrenim Gören Uluslararası Öğrencilerin Entegrasyon Süreci. Türk Dünyası Eğitim Araştırmaları Dergisi, 1(1), 12-24.

Naidoo, P. (1990). An Analysis of Social and Academic Adjustment of Graduate International Students In The College of Education at The University of Iowa. Dissertation Abstract International, 51/11, 3636A.

Özçetin, S. (2013). Yükseköğrenim Gören Yabancı Uyruklu Öğrencilerin Sosyal Uyumlarını Etkileyen Etmenler. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Özkan, G., Acar Güvendir, M. (2015). Uluslararası Öğrencilerin Yaşam Durumları: Kırklareli ve Trakya Üniversiteleri Örneği. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 15(1), 174-190.

Sarıtaş, E., Şahin, Ü., Çatalbaş, G. (2016). İlkokullarda Yabancı Uyruklu Öğrencilerle Karşılaşılan Sorunlar. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü Dergisi, 25(1), 208-229.

YÖK (2017). Yüksek Öğretim Bilgi Yönetim Sistemi. https://istatistik.yok.gov.tr

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

110

Tarih 04.05.2018 8. Oturum SAĞLIK/SPOR

Saat 17.20

SALON ALACAHÖYÜK

Moderator Dr. Öğr. Üyesi Sinan BULUT

ISRC 191 Arş. Gör. Ayşe Burcu BAŞÇI Hitit Üniversitesi

HEMŞİRELİK BAKIMINDA YAKLAŞIMLAR BAĞLAMINDA GÖÇ-SAĞLIK İLİŞKİSİ

ISRC 227

Öğr. Gör. Emre YAMANER Hitit Üniversitesi Prof. Dr. Osman İMAMOĞLU Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğr. Gör. Gül YAMANER Hitit Üniversitesi Bilim Uzmanı Burhan ÖZKURT Batman Emniyet Müdürlüğü

PEYGAMBER VE ASRISAADET DÖNEMİNDE SPORUN ÖNEMİ

ISRC 80

Öğr. Gör. Bülent SAPAZ Hacettepe Üniversitesi Öğr. Gör. Dr. Gamze YORGANCIOĞLU TARCAN Hacettepe Üniversitesi

ARAMA MOTORU OPTİMİZASYONU (SEO): ÖZEL HASTANE WEB SİTELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

111

ARAMA MOTORU OPTİMİZASYONU (SEO): ÖZEL HASTANE WEB SİTELERİ

ÜZERİNE BİR İNCELEME

Öğr.Gör.Uz. Bülent SAPAZ17 Öğr.Gör.Dr. Gamze YORGANCIOĞLU TARCAN18

ÖZET Günümüzde sağlık alanında internet, bilgisayar bileşenleri ve mobil teknolojiler yoğun olarak

kullanılmaya başlamış, sosyal medya, bloglar ve web siteleri çevrimiçi pazarlamanın potansiyel araçları olmuştur. Sağlık sektöründeki artan rekabet bu teknolojilerin doğru ve etkili olarak kullanımını gerektirmektedir. Bu bağlamda hastanelerin birçoğu kurumsal ve profesyonel olarak tasarlanan web sitelerine sahiptir. Bu web siteleri aracılığı ile tanı ve tedavi sürecine ilişkin sağlık verileri paylaşılırken aynı zamanda sağlık turizmi, pazarlama ve insan kaynakları yönetimi gibi fonksiyonlar da yerine getirilmektedir. Ancak, bu web sitelerinin amaca uygun kullanılabilmesi için niteliksel ve niceliksel açıdan taşıması gereken bazı özellikler bulunmaktadır. Arama motoru optimizasyonu (Search Engine Optimization-SEO) bu özelliklerin yeterliğini puanlandıran, bir web sitesinin hedef arama kelimelerinde Google, Yandex, AOL Search, Yahoo Search gibi kullanıcıların sıklıkla tercih ettiği arama motorlarında ilk birkaç sayfada, daha üst sırada çıkmasını sağlayacak web sitesi içi ve web sitesi dışında çeşitli etkenlerin analiz edilerek yapıldığı iyileştirme ve düzenleme teknikleridir. Hastaneler tarafından yapılacak optimizasyon, kurumsal gönürlüğü artıracağı gibi hasta potansiyeli ve yabancı hastaların kazanılması açısından da avantaj sağlayacaktır. Bu çalışmada, özel hastanelere ait kurumsal web sitelerinin arama motoru optimizasyonu (SEO) açısından değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda Ankara İli’nde faaliyet gösteren özel hastanelere ait kurumsal web siteleri arama motoru optimizasyonu ve ilgili bileşenler açısından incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Sağlık, hastane, teknoloji, internet, web siteleri, arama motoru optimizasyonu.

SEARCH ENGINE OPTIMIZATION (SEO): AN INVESTIGATION INTO PRIVATE

HOSPITAL WEB SITES ABSTRACT Nowadays, it has begun to use the internet, computer components and mobile technologies in

healthcare, social media, blogs and web sites became potential tools for the online marketing. Because of the increasing competition in health sector these technologies need to use correctly and efficiently. In this context, the most of the hospitals have institutional and professional designed web sites. While the health data about diagnosis and treatment is sharing through these web sites at the same time the functions of health tourism, marketing and human resource management are done. But, there are some features about qualitative and quantitative perspective to use these web sites purposeful. Search Engine Optimization (SEO) ranks these features and it refers to techniques of remediation and regulation that analyze many determinations from inside and outside of the website to help the website rank higher that is listed on the first one or two page in popular search engines that the users usually prefer like Google, Yandex, AOL Search, Yahoo Search etc. The optimization which is done by hospitals as will enhance corporate visibility at the same time take the advantages about patient potential and getting foreign patients. In this study, it is aimed to evaluate the institutional web sites of private hospitals about research engine optimization (SEO). In accordance with this purpose, institutional web sites of private hospitals

17 Hacettepe Üniversitesi 18 Hacettepe Üniversitesi

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

112

operating in the city of Ankara has been investigated from the standpoint of search engine optimization and related components.

Key Words: Health, hospital, technology, internet, web sites, search engine optimization. 1.Giriş 1960’lı yıllarda önemli bir değişim süreci içine giren sağlık sisteminin en önemli bileşeni olan

sağlık hizmetleri, ülkemizin gelişen sosyo-ekonomik yapısına paralel olarak devlet tarafından sunulmaktadır. Devlet Hastanelerinin artan nüfusun sağlık hizmeti taleplerini karşılamada yetersiz kalması, özel hastanelerin açılmasının teşvik edilmesiyle çözülmeye çalışılmıştır. Özel hastanelerin yatak kapasiteleri günümüzde oldukça sınırlı olmasına rağmen, sayıları her geçen gün artmaktadır. Açılan özel hastanelerin yatak sayısının fazla olduğu büyük şehirlerde özel hastaneler gelişme göstermişlerdir.

Bu şehirlerden birisi de Başkent Ankara’dır. Ankara’da Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında bulunan toplam 28 özel, 5 özel dal hastanesi bulunmaktadır.

Zamanla artan özel hastane sayıları özel hastaneler arasındaki rekabeti de ortaya koymaktadır. Dolayısıyla her özel hastane başarılarını, imkanlarını ve fırsatlarını tanıtmak ve hasta çekmek adına bir çok etkinlik ve reklam araçları kullanmaktadır. Bu araçlardan en önemlisi de oluşturdukları web siteleridir. Oluşturulan web sitelerinin hedef kitleye yani hastalara ulaşmasındaki en önemli faktör de web sitelerinin arama motorlarındaki sıralamasıdır. Arama motorlarında ilk sıralarda çıkmanın yolu da arama motoru optimizasyon tekniklerinin, (search engine optimizastion, SEO) hastane web sayfalarında uygulanmış olmasından geçer.

Bu bağlamda bu çalışmada özel hastane sayısı 33 olan Başkent Ankara’daki özel hastane ağ sayfalarının arama motorlarındaki yeri ve arama motoru optimizasyonu tekniklerinin uygulanabilirliği açısından değerlendirilmesi, geliştirilen uzman sistem seouzmano.com SEO analiz sitesinden alınan analiz raporuna göre karşılaştırılacaktır.

2.Arama Motoru Nedir? Arama motoru, web sayfaları hakkında bilgi toplayan bir çeşit yazılımdır. Toplanan bilgi;

sitenin içeriğini anlatan anahtar kelimler veya kelime öbekleriyle sitenin URL’si, sayfayı oluşturan kod, sayfaya gelen ve siteden çıkan linklerden oluşur. Daha sonra toplanan bilgi dizinlenir ve veri tabanında saklanır. (Atay, Alanyalı, Uyan & Baş, 2010, s.381)

Bağlantılar 'böcekler' veya 'örümcekler' olarak adlandırılan robotlar tarafından otomatik olarak

taranır ve internet üzerinde milyarlarca belgeye ulaşmanızı sağlar.(Moz, 2018, par.2) Son yapılan araştırmalar, çevrimiçi kitlelerin bilgi bulmak için arama motorlarını kullandığını

gösteriyor. Sadece birleşik devletlerde, her ay 12 milyardan fazla web araması gerçekleştiriliyor. Web kullanıcılarının çoğunluğu, arama sonuçları sayfasında (SERP) ilk dört öneriden birini

seçer. En iyi Google girişi, tüm tıklamaların üçte birini alır. Tıklamaların ikinci, üçüncü ve dördüncü payı yüzde 63. Diğer tüm listeler son yüzde 4'ü paylaşıyor. (GeorgiaTech, 2018, par.1)

2.1.Arama Motoru Optimizasyonu Arama Motoru Optimizasyonu, bir Web sitesine gerçekleşen Web trafiğinin kalite ve hacmini

bir dizi teknik kullanarak geliştirme sürecidir. Bu teknikler ana arama motorlarına belli anahtar kelime veya cümleler girildiğinde, bir Web sitesinin daha yüksek derecelendirme kazanmasını sağlar. ( Laudon, Laudon, s.270)

Web içeriğini optimize etme süreci İlk olarak 1990 yılında gerçekleşti. Arama motorları, web sitelerinin içeriğini dizine eklemeye başladı. ( Elmansy, 2013, s. 4 )

Arama motoru optimizasyonu terimi, çeşitli etkinlikler dizisini açıklar. Web sitenize arama motorları aracılığıyla gelen ziyaretçiler ile arzu edilen ziyaretçi sayısını artırmak için (arama motorları pazarlaması veya arama pazarlaması olarak adlandırılan bu etkinlikleri de duymuş olabilirsiniz)

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

113

metninizde ve HTML kodunuzda değişiklik yapmak gibi sitenize yaptığınız şeyler de arama motoru optimizasyonuna dahildir. (Groppone, Couzin, 2011).

Ayrıca, arama motorları ile doğrudan iletişim kurmak için özel olarak biçimlendirilmiş metin veya dokümanların kullanılmasını veya girişler oluşturarak veya bağlantılar çekerek diğer trafik kaynaklarını takip etmeyi de içerir. İzleme, araştırma ve rekabetçi inceleme de SEO paketinin bir parçasıdır. (Groppone, Couzin, 2011).

Arama Motoru Optimizasyonu SEO, bir web sitesine başvurduğunuz süreç sıralamasını ve trafiğini artırır, organik arama motoru arar. Süreç, ücretsiz aramayı hedefler. Kullanıcılar mevcut aramalardan herhangi birini kullanır. ( Elmansy, 2013, s. 4 )

SEO, web sitelerine daha fazla ziyaretçi çekmek için web sitelerinde yapılan birtakım değişikliklerdir. Genel anlamda yapılması gereken işlemler; metin veya html kodunda değişiklik ve eklemeler, arama motorlarıyla daha iyi iletişime geçmek için özel oluşturulmuş metin veya belgelere sahip olmak, diğer kaynaklarla takip listeleri oluşturma ve bağlantı paylaşımı, takip, araştırma ve SEO paketlerine sahip olmaktır. SEO reklam bileşeni içerebilir fakat kesinlikle reklam değildir. Online pazarlamanın sürekli gelişen alanı olarak SEO karışık bir süreç gibi görünse de temelinde çok basittir. Arama motoru optimizasyonunun temel amacı web sitelerini doğal görünen yollarla arama motorlarındaki popülerliğini artırmak ve ilk sırada yer almasını sağlamaktır (Groppone, Couzin, 2011).

Arama motoru optimizasyonu Site içi SEO ve Site dışı SEO olmak üzere iki önemli başlıkta incelenir.

Sayfa içi SEO teknikleri, web sitesi için uygun bir alan adı seçmeyi içerir. İçerik, sitenin içerik yükleme hızı, anahtar sözcükler, site gezinme ve site içerik optimizasyonunun yanı sıra web sitesiyle ilgili bilgileri içeren başlık, açıklama ve ilgili anahtar kelimeler gibi HTML koduna eklenen meta etiketlerinin oluşturulmasını da içerir. Sayfa içi SEO teknikleri web sitenize sayfa dışı SEO teknikleri gibi doğrudan trafik sağlamasa da, site içeriğine arama motoru tarayıcıları tarafından daha kolay ulaşmasını sağlar. ( Elmansy, 2013, s. 6 )

Sayfa dışı optimizasyon teknikleri, arama motorundaki sayfanın sıralamasını, trafiğini ve görünürlüğünü artırmak için web sitesinin dışında uyguladığınız yöntemlere başvurur. Bu yöntemler, web sitesine bağlantılar oluşturmaya ve trafiği iyileştirmeye yardımcı olmak için dizinler ve sosyal ağ siteleri gibi üçüncü taraf araçları veya web sitelerini kullanabilir. Sayfa dışı optimizasyon, web sitesi içeriğine işaret eden bağlantıların sayısını artırmaya işaret eden bağlantı oluşturmayı içerir. Sayfa dışı optimizasyon ayrıca web sitenizi arama motorlarına ve dizinlere göndermeyi de içerir; basın bültenleri, makaleler ve daha fazlası aracılığıyla tanıtımının sağlanması gibi. ( Elmansy, 2013, s. 6 )

3.SEO Kriterleri Yazılımsal olarak geliştirilen seouzmano.com SEO analiz sitesi, web sitelerini site içi SEO ve

site dışı SEO kriterlerini ayrı başlıklar altında birlikte analiz etmektedir. seouzmano.com sitesinde seo tekniklerini analiz etme yaklaşımları yapay zeka tekniklerinden olan uzman sistemler kullanılarak yaratılmıştır.

Kriterler site yüklenme hızı, alexarank puanı, pagerank puanı, facebook, google plus, twitter paylaşımları, .edu ve .gov link paylaşım sayıları, backlinks sayısı, indekslenen sayfa sayısı, başlık, tanımlama ve anahtar kelime uzunlukları, H etiketleri, resimler, text/html W3C kontrolü, DMOZ ve Yahoo dizin kaydı kontrolü olarak sıralanabilir.

3.1.Alexarank; Alexa sıralaması, web sitenizin trafiğini web üzerindeki aynı iş içindeki diğer

sitelerle karşılaştırmak için önemli göstergelerden biridir. Alexa sıralaması, bir web sitesinin popülerliğine ilişkin bir tahmin verir ve bunu, web sitenizin trafik değeri için bir gösterge olarak kullanabilirsiniz. ( Elmansy, 2013, s. 106 )

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

114

Tablo 1. Hastanelere Ait Alexa Rank Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 Tablo 2. Hastanelere Ait Alexa Rank Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.2.Pagerank; Google, İnternet'teki her web sitesi için, bir web sitesinin backlink itibarına bağlı

olarak 0 ile 10 arasında değişen bir sayfa sıralaması (PR) atar. Bu web sitelerinden sizinkine bağlantılar alıp, bu sıralamayı web sitenize kopyalar ve daha yüksek bir sıralama elde etmenize yardımcı olur. Tanınır olarak tanımlayabileceğimiz web sayfaları, web sitelerinden sıralama sonuçlarını almak için orta dereceli PageRank web sitelerinden çok sayıda bağlantıya ihtiyaç duyar. Sitenizi popüler web dizinlerine eklemeniz hem sitenizin PageRank’ini artıracak, hem de sitenizin daha bilinir olmasını sağlayacaktır. (Joomla&Wordpress,2009)

3.3.İndekslenen Sayfa; Arama motorları botları tarafından web sitelerinin taranıp arama motoru sonuç sayfalarında sıralamasında yapılan güncellemeler göre yer almasıdır.

3.4.URL (Domain Adı) Analizi; Web sitenize bağlantılar oluşturmanın ilk adımlarından biri, web sitenizi kategori ve niş temelli farklı web siteleri düzenleyen bir bağlantı dizinine göndermektir. Bu dizinlerin bazıları ücretsizdir ve diğerleri ücretli abonelikler sunuyor. Web sitenizi gönderdiğinizde, bağlantı dizininin yüksek bir sayfa sıralamasına sahip olduğundan emin olmalısınız.

Tablo 3. Hastanelere Ait Domain Yaşı Verileri

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

115

Kaynak: seouzmano, 2018

Tablo 3. Hastanelere Ait Domain Yaşı Verileri (devamı)

Kaynak: seouzmano, 2018 16/04/2018 tarihinde Arama Motoruna "ankara özel hastaneler" yazıldığında çıkan sıralama

sonuçları.

Tablo 3. Hastanelere Ait Domain Yaşı Verileri (devamı)

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

116

Kaynak: seouzmano, 2018 Google arama motorunda yapılan search sonucunda belirtilen anahtar kelimeye göre 5 hastaneye

ait verilere ulaşılamamıştır. Kalan 3 hastane ile ilgili herhangi bir veri bulunamamıştır. 3.5.Başlık (Title) Etiketi; Title etiketi web sayfasının başlığını belirten bir html etiketidir ve

Seo açısından çok önemli bir kriterdir. Arama motorlarında arama yapıldığında ortaya çıkan sonuçlardan (SERP) ziyaretçiler istediklerine tıklayarak sitelere ulaşırlar. Bu nedenle arama motorları için başlık etiketi SERP’i etkileyen en önemli faktördür.

(https://www.kodlamamerkezi.com, 2018) Tablo 4. Hastanelere Başlık (Title) Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.6.Açıklama (Description); Arama motorlarına sayfanın ne hakkında olduğuna dair özet bilgi

sağlar. Açıklama meta etiketi bir veya iki cümleden ya da kısa paragraftan oluşabilir. Arama motoru optimizasyonu açısından ideal karakter aralığı 70 ile 160 arasıdır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

117

Tablo 5. Hastanelere Ait Açıklama (Description) Verileri

Tablo 6. Hastanelere Ait Açıklama (Description) Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.7.Anahtar Kelimeler (kewwords); anahtar kelime veya anahtar sözcük anlamına gelir. Bu

belirli bilgileri elde etmek için kullanıcılar tarafından arama motorlarına girilen bir kelimeyi veya kelime kombinasyonunu tanımlar. Bu nedenle anahtar kelimeler sayfanın arama motoru optimizasyonunda bulunabilirliğini sağlamak için çok önemlidir.En önemli anahtar kelimeler ile web sitesinin içeriği yansıtılmalıdır. Arama motoru sonuçlarında yüksek sonuç elde etmek için bunlar web sitesine özellikle seçilerek eklenir ve vurgulanır. Sayfa ne kadar yüksek pozisyonlanırsa web site sahibinin kullanıcılar ve potansiyel müşteriler tarafından bulunma şansıda o kadar artar.

Tablo 7. Hastanelere Ait Anahtar Kelime Verileri

Tablo 8. Hastanelere Ait Anahtar Kelime Verileri

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

118

Kaynak: seouzmano, 2018 3.8.H Etiketleri (Headings); Konu başlık ve alt başlıklarını içerir. Kullanımı açısından

belirleyici bir SEO kriteridir.<h1>…<h6> şeklinde hiyerarşik olarak kullanılırlar. Kullanımı itibariyle rakam küçüldükçe önemi artmaktadır.

Tablo 9. Hastanelere Ait H Etiketi Verileri

Tablo 10. Hastanelere Ait H Etiketi Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.9.Resimler; Web sitelerinde yer alan resimler, html veya css kaynaklı boyutlandırılırlar.

Sitede kullanılan resimlerde ön ad olarak anahtar kelimelerden oluşan isimler verilmelidir. Ayrıca her resmin alt etiketlerine ilgili bilgiler girilmelidir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

119

Tablo 11. Hastanelere Ait Resim Verileri

Tablo 12. Hastanelere Ait Resim Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.10.Metin/html oranı; İçerik metni kaynak kodu oranı siteyi rahat dolaşabilme ve sitenin hızlı

olmasında etkilidir. Metin büyüklüğü kod büyüklüğüne oranla ne kadar fazla ise, o kadar arama motoru dostudur. SEO açısından içeriğin metin kaynak koda oranı %20’nin altına düşmemesi gerekmektedir

3.11.Frame ve flash kullanımı; Frame ve flash kullanımı arama motoru botlarının web sayfalarındaki içeriği indekslemesini engelleyeceğinden, kullanılmaması SEO açısından önemlidir.

Tablo 13. Hastanelere Ait Frame Verileri

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

120

Tablo 14. Hastanelere Ait Frame Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.12.www ayırımı; Tercih edilen alan adı, site sayfalarının dizine eklenmesi için kullanılması

istenilen alan adıdır. Arama sonuçlarında siteniz için kullanılmasını istenilen biçimdir. Tercih edilen bir alan adı belirtmezseniz, alan adının www ve www olmayan biçimlerini sayfaları ayırmak için ayrı referanslar olarak sayılır

3.13.Robots.txt; dosyası arama motorlarına sitenin belirli bölümlerine erişip erişemeyeceklerini ve dolayısıyla tarama yapıp yapamayacaklarını belirtir. Her arama motoru, ağda sürekli olarak yeni veriler arayan tarama programları ile çalışır. Bu robotlar (ayrıca örümcekler ve tarayıcılar da denir) yeni web sitelerinin içeriklerini bulup arama motorlarının veritabanlarına ekler.

3.14.Site Haritaları; Özellikle arama motoru örümceklerinin taramasını sağlayan bir XML site haritasının aksine bir HTML site haritası, kullanıcıların bir sitede bulabilecekleri ve sağlanan bağlantılara tıklayarak farklı sayfalara gidebilecekleri daha kullanıcı dostudur. (equinetacademy, 2018)

Tablo 15. Hastanelere Ait Site Haritası Verileri

Tablo 16. Hastanelere Ait Site Haritası Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.15.Site yüklenme hızı; Sitenin hızlı yüklenmesi kullanıcıların ve arama motorları botlarının

site içeriğine hızlı erişmesine olanak sağlar. Arama botları tarafından hızlı indekslenme yapılmasına olanak sağlar (Semp, 2015).

Tablo 17. Hastanelere Ait Yüklenme Hızı Verileri

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

121

Tablo 18. Hastanelere Ait Yüklenme Hızı Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.16.W3C Doğrulama; W3C örgütü (world wide web condotium) 1994 yılında kurulan ve

internet standartlarının geliştirilmesi için hizmet veren bir örgüttür. Burada, teknolojilerin geliştirilmesinin yanı sıra yönergeler ve teknik özellikler ayarlanır.

Tablo 19. Hastanelere Ait W3C Verileri

Tablo 20. Hastanelere Ait W3C Verileri

3.17.Geri Bağlantılar (Backlinks); Bir backlink ayrıca gelen link, gelen link veya harici link

olarak da ifade edilebilir. Terim, web sitenize gelen herhangi bir bağlantıyı başka bir web sitesinden tanımlar. Bir web sitesinin sahip olduğu backlink'lerin sayısı ve kalitesi, aramada iyi sıralama için gereklidir. Yetkili sitelerden güvenilir geri dönüşler almak SEO'nun ana hedeflerinden biridir. (Ninjas, 2018)

Tablo 21. Hastanelere Ait Back Links Verileri

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

122

Kaynak: seouzmano, 2018 3.18.Edu ve gov link; Edu ve gov uzantılı, herhangi bir kar amacı gütmeyen eğitim ve kamu

siteleri manipülasyonlara karşı daha az hassas olduğu düşünüldüğünden arama motorları tarafından yüksek sıralamalarla ödüllendirilmektedir. Bu sitelerden alınan linkler arama motorlarında sıralamaya katkı sağlamaktadır (Seo Hocası Blog, 2014).

3.19.Dmoz; DMOZ olarak da bilinen Open Directory Project (ODP) ya da Türkçesiyle Açık Dizin Projesi, internetteki web sitelerinin konularına göre sınıflandıran ve gönüllü editörlerce incelenerek yayımlanmasını sağlayan açık dizin projesi, arama motoru optimizasyonu açısından önemli bir gelişme olarak ortaya çıkmıştır.

Tablo 22. Hastanelere Ait DMOZ Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.20.Yahoo; Günümüzde en çok bilinen hali ile e-posta servisi olarak akıllarda kalmıştır. Uzun

yıllardır en çok tercih edilen e-posta ve e-ticaret gibi alanlarında yerini alan Yahoo portalıdır. Ancak son zamanlarda rekabet bakımından Google, MSN ve AOL gibi dev firmalarla yoğun bir rekabet içindedir. Firmanın bu rekabetler sırasında çöküntü yaşamasından sonra yazılımlarını güncelleyerek tekrar güçlenmesi de dikkat çeken bir hisseleri de yerinden oynatmasını sağlaması ile en iyiler arasında yer almasını sağlamaktadır. Günümüzde en çok ziyaret edilen site bakımından 4. Sırayı almaktadır. (Mrseo, 2018)

3.21.Sosyal Medya; Son zamanlarda sosyal medya olarak tanımlanan internet tabanlı uygulamalarla yeni bir trend ortaya çıktı. Bu internet uygulamaları, kullanıcılar ve kullanıcıların memnuniyetiyle haberdar ettikleri kişiler aracılığıyla başvuranlar arasında gittikçe daha çok artan bir etkileşim sağlamaktadır. Bu içerik, fotoğraf, video, metin ve medyaya ilişkin karışık oluşumlar içererek çeşitlilik gösterir (Komito ve Bates, 2009: 233).

Tablo 23. Hastanelere Ait Sosyal Medya Verileri

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

123

Tablo 24. Hastanelere Ait Sosyal Medya Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 3.22.Google Analitik; Google Analytics, satışları ve dönüşümleri ölçmenizi sağlamakla

kalmaz, aynı zamanda ziyaretçilerin sitenizi nasıl kullandığı, sitenize nasıl geldiği ve tekrar ziyaret etmelerini nasıl sağlayabileceğiniz ile ilgili yeni bilgiler sunar. Google Analytics, mobil ortamın işletmeniz üzerindeki etkisini ölçmenize yardımcı olur. Ayrıca, mobil uygulamalar oluşturuyorsanız, uygulamalarınızın nasıl kullanıldığını ölçmek için Google Analytics'in iOS ve Android'e yönelik Yazılım Geliştirme Kitlerini kullanabilirsiniz. (google.com, 2018)

Tablo 25. Hastanelere Ait Google Analitik Verileri

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

124

Tablo 26. Hastanelere Ait Google Analitik Verileri

Kaynak: seouzmano, 2018 4.Sonuç Bu çalışma kapsamında Ankara İl sınırları içerisinde yer alan 28 özel, 5 özel dal hastanesi

bulunmaktadır. Bu hastanelerin ağ sayfaları 33 farklı arama motoru optimizasyonu kriteri açısından

incelenmiştir. Kriterlerden 22 tanesinde anlamlı bir sonuca ulaşılmıştır ve bu çalışmada gösterilmiştir. Google arama motorunda yapılan tarama sonucunda “Ankara’daki Özel Hastaneler” anahtar kelimesine göre 5 hastaneye ait ağ sayfası verisine ulaşılamamıştır.

Bulgular dikkate alındığında; özel hastane ağ sayfalarının değişen skorlara sahip olduğu göze çarpmaktadır. En yüksek skora sahip hastanelerin internet ortamında en tanınır hastaneler olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla hastanelerin ağ sayfalarını profesyonel bir ekip tarafından yönetmediği görülmektedir.

Özel hastane ağ sayfaları incelendiğinde herhangi bir SEO kriterinden yüksek puan alan bir hastane ağ sayfası, başka bir kriterden oldukça düşük bir puan almaktadır. SEO açısından bir diğer göze çarpan nokta da hastanelere ait ağ sayfalarının lokasyon kaynaklarının avrupa ülkelerinde bulunan ana sunucular olduğu saptanmıştır.

Arama motoru optimizasyonu programları belirli bir maliyete yol açtığı için sıklıkla tercih edilmeyen uygulamalar olarak hastaneler tarafından gözardı edilmektedir. Bu çalışma sonucunda elde edilen veriler ışığında özel hastanelerin, ağ sayfalarının önemini anlayarak, optimizasyon ve tanınırlık açısından gerekli yazılımsal düzenlemeleri takip etmelerinin gerektiği görülmektedir.

Ağ sayfalarının dünya çapında tanınır ve takip edilebilirliğini sağlamak için temel arama motoru optimizasyonu bileşenlerinin uygulanması gerekmektedir. Dünya çapında farklı algoritmalara sahip arama motoru optimizasyonu programlarının hastaneler tarafından belirli periyotlarla kullanılması gereklidir. Arama motoru optimizasyonu, sonuçlarını karşılaştırabilmek için uzunca bir zamana ihtiyaç duyan bir süreçtir. Optimizasyon sonuçlarını görmek zaman alır. Hastane’de birden fazla departmanın koordineli olarak yürütmesi gereken bir süreçtir fakat özellikle hastanelerde en az önem verilen online pazarlama alanlarından biri olduğu aşikardır. Hastane seviyesinde yapılması durumunda belirli ve düzenli bir bütçeye ihtiyacı vardır. Türkiye’deki hastaneler açısından bakıldığında hastanelerin rekabet etme açısından kullanmadığı bir alandır.

Ağ sayfası (web siteleri) hastanelerin görünen yüzü olup, müşteri potansiyeli yaratma, tanınabilirlik ve tercih edilebilirlik, yabancı hasta ve sağlık turizmi gibi alanlarda hastaneler için son derece önemlidir. Bu sebeplerle her hastanenin global bir pazarlama stratejisi geliştirerek ağ sayfasının profesyonel bir ekip tarafından düzenli periyotlarla optimize edilmesi gerekmektedir. Hastaların, organik arama dediğimiz yalın arama yöntemleriyle hastane ağ sayfalarına ulaşmaları öncelikli hedefler arasında olmalıdır.

SEO profesyonelinin nihai hedefi, kendileri tarafından belirlenen organik arama trafiğinin en iyi şekilde kullanılmasıdır. (Enge , Spencer, Stricchiola, 2015, s.671)

Bir marka ister yeni olsun, ister yeniden doğmuş olsun, stratejinizin sözlü ve görsel kimliği iyi tanımlanmalı ve mutlaka farklılaşmış olmalıdır. Dijital kimlik bu iyi tanımlanmış marka kimliğini web sitenize ya da diğer karşılıklı iletişim ortamına uygulamaya başlama noktasında devreye girer. Başka bir

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

125

deyişle, bu deneyimin, deneyimsel kimliğin başlangıcıdır. Birleşmiş sözlü ve görsel kimlik site boyunca tutarlı bir şekilde uygulanmalıdır ve göze çarpan bir şekilde sunulmalıdır. Ölçüsü ve boyutu uygun olarak ayarlanmalıdır, böylelikle daha açık ve okunabilir olur. (Perry ve Wisnom, 2003: 135)

Kaynakça

CHIP Kitap. Joomla&Wordpress, A’dan Z’ye WebTasarımı. 2009. Elmansy, R., (2013). Teach Yourself VISUALLY Search Engine Optimization. Indianapolis:Wiley

Publishing. Enge, E. , Spencer, S. & Stricchiola, J. (2015). The Art of SEO. O’reilly. Groppone J., Couzin, G., (2011). Search Engine Optimization An Hour A Day, (3.Baskı).Indianapolis:

Wiley Publishing. Komito, L. ,Bates, J. (2009), Virtually Local: Social Media and Community Among Polish Nationals in

Dublin, Aslib Proceedings: New Information Perspectives, Vol. 61 No. 3 Laudon, Kenneth C., Laudon, Jane P. (2011). Management Information Systems, Managing the Digital

Firm. (12.basımdan çeviri). Ankara: Nobel. Perry, Alycia ve David Wisnom III (2003). Markanın DNA’sı – Eşsiz ve Dayanıklı Markalar

Yaratmanın Kuralları. Çev., Zeynep Yılmaz. İstanbul: MediaCat Kitapları. Georgia Institute Of Technology (2018, Nisan 11). About Search Engine Optimization www.

cc.gatech.edu, www.gatech.edu adresinden 11 Nisan 2018 tarihinde elde edildi. Moz.com (2018, Nisan 11). The Beginners Guide to SEO https://moz.com/beginners-guide-to-seo/how-

search-engines-operate adresinden 11 Nisan 2018 tarihinde elde edilmiştir. Kodlama Merkezi. (2018, Nisan 9). Title (Başlık) Etiketi ve Seo İçin Önemi

(https://www.kodlamamerkezi.com/web-tasarim/title-baslik-etiketi-ve-seo-icin-onemi/ adresinden 9 Nisan 2018 tarihinde elde edildi.

Equine Academy (2018, Nisan 11). The A-Z Glossary Of Seo Terms & Definition https://www.equinetacademy.com/seo-glossary/ adresinden 11 Nisan 2018 tarihinde elde edilmiştir.

Internet Marketing Ninjas Services, Tools& Communities (2018, Nisan 6) SEO Glossary https://www.internetmarketingninjas.com adresinden 6 Nisan 2018 tarihinde elde edildi.

Mrseo.com (2018, Nisan 16). Yahoo Nedir? https://mrseo.com.tr/yahoo-ne-demek/ adresinden 11 Nisan 2018 tarihinde elde edildi.

Google.com (2018, Nisan 16). Google Analitics https://www.google.com/intl/tr_ALL/analytics/features/index.html adresinden 16 Nisan 2018 tarihinde

elde edildi.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

126

2. GÜN 05.05.2018 CUMARTESİ SAAT: 10.50 EŞ ANLI OTURUMLARI Tarih 05.05.2018 1. Oturum

SİYASET BİLİMİ, KAMU YÖNETİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Saat 10.50

SALON ŞAPİNUVA Moderatör Dr. Öğretim Üyesi Sevinç SOYOCAK ÖZALP

ISRC 77 Dr. Öğr. Üyesi Mustafa ÖZALP Bozok Üniversitesi

Uluslararası İlişkilerde Nükleer Gücün Caydırıcılık Unsuru Olarak Kullanılması

ISRC 91 Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Yıldız Bozok Üniversitesi Türkiye’nin NATO Üyeliğinin Sorgulanması Gerekir mi?

ISRC 234

Prof. Dr. Ahmet ÖZALP Hitit Üniversitesi. Dr. Öğretim Üyesi Sevinç SOYOCAK ÖZALP Hitit Üniversitesi

Mc Donalds’dan Cittaslow’a

ISRC 109 Arş. Gör. Dr. Gülsüm AKARSU Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Kadınların Siyasete Katılımının Ekonomik Büyüme ve Eşitsizlik Üzerine Etkisinin Küresel Düzeyde Analizi

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

127

KADINLARIN SİYASETE KATILIMININ EKONOMİK BÜYÜME VE EŞİTSİZLİK

ÜZERİNE ETKİSİNİN KÜRESEL DÜZEYDE ANALİZİ

Arş. Gör. Dr. Gülsüm Akarsu19 ÖZET Cinsiyet eşitliğinin önemi akademik çalışmalar tarafından çeşitli açılardan tartışılmaktadır.

Kadınların işgücüne katılımının, eğitim, sağlıkta ve diğer alanlarda fırsat eşitliğinin ve siyasete katılımının sağlanmasının iktisadi olarak birçok kazanımlarının olabileceği de belirtilmektedir. Bu çalışmanın amacı, kadınların siyasete katılımının ekonomik büyüme ve gelir eşitsizliği üzerine etkilerinin incelenmesi olup, 2004-2015 yılları arasında 34 ülke için bu etki panel veri teknikleri kullanılarak araştırılmıştır. Büyüme modeli Barro ve Sala-i-Martin (2004) modeline dayandırılarak oluşturulmuş ve enflasyon, ticari dışa açıklık, yatırım oranı, devlet tüketimi oranı, dış ticaret hadleri, yaşam beklentisi ve Gini katsayısı kontrol değişkenleri olarak kullanılmıştır. Gelir eşitsizliği ise Kuznets modeli çerçevesinde oluşturulmuştur. Sonuçlar, yüksek gelir seviyesine sahip ülkeler için kadınların siyasete katılımının ekonomik büyüme üzerine istatistiksel olarak anlamlı ve olumlu etkilerinin olabileceğini göstermektedir. Gelir eşitsizliğini açısından ise, analiz sonuçları azaltıcı etkilerinin bulunabileceği yönünde olup istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç elde edilememiştir. Gelir üzerindeki artırıcı etkisi göz önünde bulundurulduğunda, kadınların siyasete katılımının önündeki engellerin kaldırılması ve çeşitli teşvik mekanizmalarının oluşturulması büyük önem taşımaktadır.

IMPACT OF FEMALE POLITICAL PARTICIPATION ON ECONOMIC GROWTH AND

INEQUALITY: GLOBAL LEVEL ANALYSIS ABSTRACT The importance of gender equality has been discussed by academic studies from different

angles. It is also stated that women's participation in the workforce, providing equal opportunity in education, health and other fields and female political participation can have many economic benefits. The aim of this study is to examine the effects of women's political participation on economic growth and income inequality, and this effect has been explored using panel data techniques for 34 countries between 2004 and 2015. The growth model was based on Barro and Sala-i-Martin (2004) model and several control variables were used such as inflation, foreign trade openness, investment ratio, government consumption ratio, terms of trade, life expectancy and Gini coefficient. Income inequality is based on the Kuznets model. The results show that for countries with high income levels, women's political participation may have statistically significant and positive effects on economic growth. However, for income inequality, although result of analysis indicates that there may be mitigating effect, this effect is found to be statistically insignificant. Given the positive influence of female political participation on income, it is of utmost importance that obstacles to women's political participation are lifted and various incentive mechanisms are introduced.

Jel Kodu: E0, O40, J16

19 Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Samsun

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

128

Giriş “Toplumsal grupların farklı ihtiyaçlarını hakkaniyete uygun bir şekilde karşılamak ancak söz

konusu farklı kesimleri siyasete dâhil etmek, onların birikimlerini siyasete yansıtmakla mümkündür” (Çadır, 2011, s. 3). Bu açıdan kadınların siyasete katılımı son derece önemlidir. Fransız ve Sanayi devrimleri ile birlikte, 17nci yüzyılın ortalarından itibaren kadınlar politik hakların elde edilmesi hususunda çok fazla çaba göstermiş, 19ncu yüzyılın ortasında ABD ve Britanya’da seçme haklarını elde etmişler ve 20nci yüzyılın ilk yarısından sonra da bazı ülkelerde kadınlar erkeklerle eşit politik haklara kavuşmuştur (Xu, 2015; Gökçimen, 2008). Fakat yüksek gelirli ülkelerde bile hâlâ kadınların politik katılımı yeterli düzeye ulaşamamıştır (Cabeza-García, Del Brio ve Oscanoa-Victorio, 2018). Dünya Bankasından elde edilen verilere göre, 2015 yılı parlamentolarda kadınların temsil oranı %17,73’tür. Avrupa Birliğinde bu oran, %28,6 iken, Kuzey Amerika’da %28.59 ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ise, %9.47’dir. 2015 yılı için dünya sıralamasına göre ülkeleri incelediğimizde en yüksek kadın temsilinin olduğu ilk on ülkenin Ruanda (% 63,8), Finlandiya (% 62,5), Bolivya (% 53,1), Cabo Verde (% 52,9), İsveç (% 52,2), Fransa (% 50), Lihtenştayn (% 50), Küba (% 48,9), Nikaragua (% 47,1) ve Norveç (% 47,1) olduğu görülmektedir. Cinsiyet eşitliğinin sağlanması için küresel düzeyde birçok politikanın uygulanması gerekmektedir. Kadınların işgücüne, eğitime ve diğer sosyal alanlara katılımını teşvik edebilmek amacıyla hem uluslararası kuruluşlar (Birleşmiş Milletler ve UNICEF gibi) hem de ülkeler birçok mekanizmayı aktif hale getirmiş ve cinsiyet eşitliğini hedefleri arasına eklemişlerdir (Jayasuriya ve Burke, 2013). 1945 yılından itibaren Birleşmiş Milletler (BM), cinsiyet eşitliğinin sağlanması amacıyla birçok çalışma yapmış, 1952 yılında ise kadınların erkeklerle eşit seçme-seçilme haklarının ve kamu görevlerinde bulunma haklarının tanındığı “Kadınların Siyasal Haklarına İlişkin Sözleşme” BM tarafından kabul edilmiş ve çeşitli ülkeler tarafından imzalanmıştır (Çadır 2011). Cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının birçok açıdan faydalarının bulunabileceği (örneğin, kadınların siyasete katılımının artmasıyla birlikte, kendi taleplerini ve sorunlarını daha kolay dile getirebilmelerinin sağlanması gibi), ve bunların arasında iktisadi açıdan, ekonomik büyümeyi olumlu yönde etkileyebileceği öne sürülmektedir. Ayrıca, tanım gereği, kapsayıcı büyümenin gerçekleştirilebilmesi için bütün kesimlerin ayırımcılık olmadan ekonomiye katkıda bulunması gerekmektedir (Cabeza-García, Del Brio ve Oscanoa-Victorio, 2018). Bu çalışmanın amacı küresel seviyede kadınların politik katılımının ekonomik büyüme ve gelir eşitsizliği üzerine etkilerinin incelenmesi olup, 2004-2015 yılları arasında 34 ülke için bu etki panel veri teknikleri kullanılarak araştırılmıştır.

Literatürde, kadınların eğitim ve işgücüne katılımlarının ekonomik büyüme üzerine etkilerini inceleyen çok fazla sayıda çalışma mevcuttur. Diğer taraftan, politik katılımın etkisini inceleyen çok fazla çalışma bulunmamaktadır. Jayasuriya ve Burke (2013) global düzeyde 119 ülke üzerine 1970-2009 yılları arasındaki veriyi kullanarak kadınların politik katılımının ekonomik büyüme üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkisi olduğunu bulmuştur. Xu (2015) ise analizini Asya ülkeleri üzerine 1991-2003 ve 2003-2013 olmak üzere iki farklı dönem için gerçekleştirmiştir. 2003-2013 yılları için kadınların politik katılımının ekonomik büyümeyi arttığı sonucuna ulaşmıştır. Cabeza-García, Del Brio ve Oscanoa-Victorio (2018), 2000-2014 yılları arasında 127 ülkeyi kapsayan analizinde cinsiyet faktörlerinin (kadınların işgücüne, eğitime ve politik katılımı ve doğurganlık) ekonomik büyüme üzerine etkisini incelemiş ve kadınların aktif politik katılımının ekonomik büyümeyi arttırdığını tespit etmiş, kapsayıcı ekonomik büyüme açısından önemine değinmiştir.

Bu çalışma, Giriş bölümü dâhil beş bölümünden oluşmaktadır. Giriş bölümünde konunun önemi ve akademik yazındaki çalışmalar değerlendirildikten sonra, ikinci bölümde, ampirik analizde kullanılmış olan modellerden bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde, kullanılan veri ile ilgili bilgi verilmiş, dördüncü bölümde ampirik sonuçlara yer verilmiştir. Çalışma sonuç bölümüyle sonlandırılmıştır.

Model Denklem 1’de verilen büyüme modeli, Barro ve Sala-i-Martin (2004) modeline dayandırılarak

oluşturulmuş ve ekonomik büyüme (büyümeit), GSYİH’nın gecikmesi (lgsyih_gecikmeit), kadınların siyasete katılımı (kpolitikkatılımit), kadınların siyasete katılımı ile GSYİH’nın etkileşimi değişkeni

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

129

(kpolitiklgsyihit), enflasyon (enflasyonit), yatırım oranı (yatırımoranıit), devlet tüketimi oranı (devlettüketimoranıit), Gini katsayısı (giniit), yaşam beklentisi (yaşambeklentisiit), dış ticaret hadleri (dışticarethadleriit), ticari dışa açıklık (ticaridışaaçıklıkit) ve Gini katsayısı ile GSYİH’nın etkileşimi değişkeni (ginilgsyihit) olmak üzere, farklı değişkenlerin fonksiyonu olarak açıklanmıştır. Denklem 2’de gösterilen gelir eşitsizliği modeli ise Kuznets modeli çerçevesinde oluşturulmuştur.

büyümeit=α1,0i+α1,1lgsyih_gecikmeit+α1,2kpolitikkatılımit+α1,3kpolitiklgsyihit+α1,4enflasyonit + α1,5yatırımoranıit+α1,6devlettüketimoranıit+α1,7giniit+α1,8yaşambeklentisiit+α1,9dışticarethadleriit +α1,10ticaridışaaçıklıkit +α1,11ginilgsyihit + ɛ1,it (1)

Her iki model için de, katsayılarla ilgili beklentiler aşağıda özetlenmiştir:

Veri Çalışmada, 2004-2015 yılları arasında 34 ülkeyi (Almanya, Amerika Birleşik Devletleri,

Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Endonezya, Estonya, Finlandiya, Fransa, Güney Afrika, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, Kanada, Güney Kore, Kosta Rika, Letonya, Litvanya, Macaristan, Norveç, Polonya, Portekiz, Rusya Federasyonu, Şili, Slovak Cumhuriyeti, Slovenya, Türkiye, Yeni Zelanda ve Yunanistan) kapsayan panel veri kullanılmıştır. Veri seti, kişi başına GSYİH, SGP (2011 uluslararası $ sabit fiyatlarıyla), kişi başına GSYİH’nın yıllık büyüme oranı (%), enflasyon oranı (TÜFE, Yıllık oran), ticari dışa açıklık (%), yatırım oranı (Gayrisafi sermaye oluşumu (GSYİH’nın yüzdesi olarak)), genel devlet nihai tüketim harcamaları (GSYİH’nın yüzdesi olarak), dış ticaret hadleri (%), yaşam beklentisi (doğumda, toplam yıl), ulusal parlamentolarda kadınların temsil oranı (%) ve Gini katsayısı (harcanabilir hane halkı gelirindeki eşitsizlik ile ilgili) panel serilerini kapsamaktadır. Dış ticaret hadleri (%), OECD veri tabanından, Gini katsayısı ise, Solt (2016) çalışmasından, diğer veriler ise, Dünya Bankası Dünya Gelişme Göstergelerinden (WB-WDI) elde edilmiştir. Kişi başına GSYİH’nın doğal logaritması alınmıştır.

Tablo 1’de tanımlayıcı istatistiklere yer verilmiştir. 34 ülke grubu için dikkate alınan yıllar arasında ortalama olarak, ulusal parlamentolarda kadınların temsil oranı % 25 olarak, ekonomik büyüme ise %2 olarak gerçekleşmiştir. Grafik 1’de ise, Saçılım Grafikleri, kadınların siyasete katılımının, ekonomik büyüme ve gelir eşitsizliği ile ters yönlü bir ilişki (korelasyon) içinde olduğunu göstermektedir.

giniit=α2,0i+α2,1lgsyihit+α2,2lgsyih2it+α2,3kpolitikkatılımit+α2,4kpolitiklgsyihit+α2,5ticaridışaaçıklı

kit +α2,6devlettüketimoranıit + ɛ2,it (2)

α1,1<0, α1,2>0, α1,3>0, α1,4>0 ya da <0, α1,5>0, α1,6>0, α1,7<0, α1,8>0, α1,9>0, α1,10>0, α1,11<0 (3)

α2,1>0, α2,2<0, α2,3<0, α2,4>0, α2,5<0, α2,6<0 (4)

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

130

Tablo 1. Tanımlayıcı İstatistikler (N=408, n=34, T=12)

Değişken Ortalama Standart Sapma Minimum Maksimum

kpolitikkatılım 25.12426 10.45177 4.4 47.3 enflasyon 2.995421 2.975736 -4.47994 15.5244 büyüme 1.941064 3.729658 -14.5599 24.7648 ticaridışaaçıklık 91.57848 40.123 24.2949 216.187 yatırımoranı 23.35403 4.575424 9.81888 41.5384 devlettüketimoranı 18.94919 3.976141 7.61652 27.935 Gini 32.86863 7.558551 23.1 58.7 Lgsyih 10.2903 0.453743 8.786685 11.08342 dışticarethadleri 0.139109 3.129393 -17.1472 16.05025 yaşambeklentisi 0.012971 0.00109 0.011993 0.019025

Grafik 1. Saçılım Grafikleri Ampirik Sonuçlar Tablo 1’de ekonomik büyüme modelinin tahmin sonuçları sunulmaktadır. Bütün değişkenlerin

ekonomik büyüme üzerine istatistiki olarak anlamlı etkilerinin olduğu bulunmuştur. Bulgular, ülkeler arasında yakınsamanın olduğu göstermektedir. Sonuçlar, kadınların siyasete katılımının gelir seviyesi yüksek ülkelerde büyümeyi arttırdığını göstermektedir. Enflasyonun, devlet tüketim harcamalarının ve gelir eşitsizliğinin ekonomik büyümeyi negatif yönde etkilediği, ticari dışa açıklığın, yatırımların, yaşam beklentisinin, dış ticaret hadlerindeki olumlu gelişmelerin ve yüksek gelirli ülkeler için gelir eşitsizliğinin, ekonomik büyümeyi arttırdığı sonucuna ulaşılmıştır.

-.2

-.1

.0

.1

.2

.3

0 10 20 30 40 50

kpolitikkatlm

buyu

me

20

25

30

35

40

45

50

55

60

0 10 20 30 40 50

kpolitikkatlm

gini

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

131

Tablo 1. Model 1 Tahmin Sonuçları

Büyüme

lgsyih_gecikme -0.69911*** (0.079332) [-8.81] kpolitikkatılım -0.01282*** (0.001978) [-6.48] kpolitiklgsyih 0.001242*** (0.000202) [6.15] enflasyon -0.00179*** (0.000551) [-3.24] ticaridışaaçıklık 0.000748*** (7.21E-05) [10.38] yatırımoranı 0.00279*** (0.000416) [6.71] devlettüketimoranı -0.00289*** (0.000928) [-3.11] Gini -0.17553*** (0.024184) [-7.26] yaşambeklentisi 12.64022*** (3.472787) [3.64] dışticarethadleri 0.000617** (0.000253) [2.44] Ginilgsyih 0.017792*** (0.002413) [7.37] sabit 6.755973*** (0.819495) [8.24]

Değişen varyans, otokorelasyon ve yatay kesit bağımlılığını da dikkate alan Driscoll-Kraay standart hataları parantezde verilmiş olup, t değerleri köşeli parantezlerde yer almaktadır. *, **, ***, sırasıyla %10, %5 ve %1 seviyelerinde istatistiksel anlamlılığı göstermektedir.

Tablo 2. Model 2 Tahmin Sonuçları

gini

lgsyih 85.50347*** (11.72081) [7.3] lgsyih2 -4.36667*** (0.628201) [-6.95] kpolitikkatılım -0.63518 (0.473252) [-1.34] kpolitiklgsyih 0.065174 (0.046505) [1.4] ticaridışaaçıklık 0.011706*** (0.003632) [3.22] Devlettüketimoranı -0.05549*** (0.012614) [-4.4] sabit -384.714*** (54.5046) [-7.06]

Değişen varyans, otokorelasyon ve yatay kesit bağımlılığını da dikkate alan Driscoll-Kraay standart hataları parantezde verilmiş olup, t değerleri köşeli parantezlerde yer almaktadır. *, **, ***, sırasıyla %10, %5 ve %1 seviyelerinde istatistiksel anlamlılığı göstermektedir.

Tablo 2, (2) numaralı denklemde verilen gelir eşitsizliği modelinin tahmin sonuçlarını göstermekte olup, Kuznets eğrisi hipotezinin geçerli olduğu bulunmuştur. Sonuçlar, kadınların siyasete katılımının gelir eşitsizliği azaltıcı etkilerin bulunduğunu, fakat istatistiksel olarak anlamlı olmadığını göstermektedir. Diğer taraftan, ticari dışa açıklığın ve kamu harcamalarının sırasıyla, gelir eşitsizliği üzerine istatistiksel olarak anlamlı artırıcı ve azaltıcı yönde etkileri bulunmuştur.

Sonuç Kadınların siyasete katılımının ekonomik büyüme üzerine önemli bir katkısının olduğu dikkate

alındığında, kadınların bu açıdan desteklenmesinin ne kadar elzem olduğu da anlaşılmaktadır. Fakat bu bulgu yanlış bir algı oluşturmamalıdır. Sadece, ekonomik büyümeye doğrudan etkisi bulgusuna bağlı olarak değil, toplumsal kapsayıcılık açısından da kadınların siyasete katılımı önündeki engellerin kaldırılması ve var olan mekanizmalara ve pozitif ayrımcılık uygulamalarına (kadın kolları ve kota uygulamaları gibi) ek olarak farklı teşvik mekanizmalarının ve pozitif ayrımcılık uygulamalarının oluşturulmasının önemli olduğu düşünülmektedir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

132

Kaynakça Barro, R. J. & Sala-i-Martin, X. (2004). Economic Growth (second edition). Cambridge, MA: MIT

Press. Cabeza-García, L., Del Brio, E. B., Oscanoa-Victorio, M. L. (2018). Gender Factors and Inclusive

Economic Growth: The Silent Revolution. Sustainability, 10, 121, ss.1-14. doi:10.3390/su10010121.

Çadır, M. (2011). Kadının Siyasal Yaşama Katılımında Siyasi Parti Kadın Kollarının Rolü (Tbmm’de Grubu Bulunan Siyasi Partiler Bağlamında Ankara İli Örneği). (Uzmanlık Tezi). T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Ankara, Türkiye.

Gökçimen, S. (2008). Ülkemizde Kadınların Siyasal Hayata Katılım Mücadelesi. Yasama Dergisi,• 10 (Eylül-Ekim-Kasım-Aralık), ss.5-59.

Jayasuriya, D. S., Burke, P. J. (2013). Female parliamentarians and economic growth: evidence from a large panel. Applied Economics Letters, 20(3), ss.304-307.

OECD (2018). Terms of trade (indicator). doi: 10.1787/7722246c-en (Accessed on 25 April 2018). Solt, F. (2016). The Standardized World Income Inequality Database. Social Science Quarterly, 97,

SWIID Version 6.1, October 2017. Xu, L. (2015). Effects of Female Political Participation on Economic Growth: Evidence from Asian

Countries. (Master Tezi), Lund University, School of Economics and Management, İsveç.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

133

Tarih 05.05.2018 6. Oturum PAZARLAMA/YÖNETİM VE ORGANİZASYON

Saat 10.50

SALON YAZILIKAYA

Moderator Prof. Dr. Şakir Şahin

ISRC 161

Öğr. Gör. EMRE AKGÖZLÜ Hitit Üniversitesi Doç. Dr. SABİHA KILIÇ Hitit Üniversitesi

KADIN TÜKETİCİLERİN SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE DÜRTÜSEL SATIN ALMA EĞİLİMLERİ ARASINDAKİ FARKLILIKLARIN BELİRLENMESİ ÜZERİNE BİR SAHA ARAŞTIRMASI

ISRC 160

Dr. Öğr. Üyesi Bengü HIRLAK Kilis 7 Aralık Üniversitesi Öğr. Gör. Dr. Şaban ALTIN Bozok Üniversitesi Arş. Gör. Orhan BALIKÇI Kilis 7 Aralık Üniversitesi

ÖRGÜTSEL KRONİZMİN ÇALIŞAN SESSİZLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ: GENEL ÖZ-YETERLİK İNANCININ ARACILIK ROLÜ

ISRC 163

Bilim Uzmanı Neslihan KAZAK SALTAN Hitit Üniversitesi Doç. Dr. Nuriye BÜYÜKKAYACI DUMAN Hitit Üniversitesi

CAM TAVAN SENDROMU VE MOBBİNG SORUNSALI İLE KADIN İSTİHDAMI

ISRC 111

Öğr.Gör. Muhammet ÇANKAYA Hitit Üniversitesi

HASTANE ÇALIŞANLARININ ÖRGÜTSEL SİNİZM DÜZEYLERİNİN DEMOGRAFİK UNSURLARA GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ

ISRC 129

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet YILDIRIM Süleyman Demirel Üniversitesi Dr.Öğr.Üyesi Oğuzhan ÇARIKÇI Süleyman Demirel Üniversitesi

İŞ ETİĞİ, ÖRGÜTSEL ÖZDEŞLEŞME VE ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI ARASINDAKİ İLİŞKİ: MUHASEBE MESLEK MENSUPLARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

ISRC 165

Arş. Gör. Neslihan KAZAK SALTAN Hitit Üniversitesi Doç. Dr. Nuriye BÜYÜKKAYACI DUMAN Hitit Üniversitesi

SAVAŞIN GÖRÜNMEZ YÜZÜ: KADINLAŞAN GÖÇ OLGUSU

ISRC 35

Prof. Dr. Şakir Şahin Süleyman Demirel Üniversitesi ÇORUM VE İLÇELERİNİN JEOTERMAL POTANSİYELİ

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

134

ÇORUM VE İLÇELERİNİN JEOTERMAL POTANSİYELİ

ŞAKİR ŞAHİN20

ÖZET Enerji günümüzün en önemli ve stratejik konularından biridir. Gelişmekte olan bir ülke olarak

Türkiye her geçen gün enerjiye daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Fosil yakıtların çevreye verdiği zarar nedeniyle dünya temiz enerjiye yönelmektedir. Ülkemizde de bu alanda çok önemli projeler yürütülmektedir.

Bu çalışma kapsamında Çorum ve ilçelerinin jeotermal potansiyelinin araştırılması hedeflenmiştir. Bunun için Çorum ve ilçelerini içine alan 33-36 D boylam ve 39.5-41.5 K enlemleri arasında kalan bölgede üç-boyutlu (3-B) kabuk hız yapısı yerel deprem tomografisi yöntemiyle tespit edilmiştir. Çalışmada 2006-2017 yılları arasında 13 deprem istasyonu tarafından kaydedilen 3380 deprem kaydı jeofizik ters çözüm metodu kullanılarak analize tabi tutulmuştur. İncelenen depremler arasından düşük RMS ve yüksek faz okumasına sahip 3380 depreme ait toplam 13908 P- ve 9499 S-fazı seçilmiştir. Tomografi bulgularından hareketle Vp ve Vp/Vs modellerine ait yatay ve düşey 3-B derinlik kesitleri incelenmiştir. Çalışmalar sonucunda Çorum ve ilçelerinde jeotermal enerji potansiyeli ortaya konulmuştur. Yüksek gaz ve ısı içeren jeotermal alanların düşük Vp, düşük Vp/Vs modeli ile temsil edildiği gözlenmiştir. Çorum’un doğusu ve güneyinde düşük Vp, düşük Vp/Vs değerleri tespit edilmiştir. Buradan hareketle Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) ile Çekerek fayı arasında kalan alanda ve Sungurlu fayı uzanımında kalan bölgede henüz keşfedilmemiş jeotermal alanların olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Bu çalışmada ortaya konulan sonuçlar Çorum ve ilçelerinde yapılacak jeotermal aramalarına altlık teşkil edecektir.

Anahtar Kelimeler: Çorum, Jeotermal enerji, Enerji verisi, Enerji kaynakları

THE GEOTHERMAL POTENTIAL OF ÇORUM AND ITS DISTRICTS

ABSTRACT The energy is one of the most important and strategic subject in the world. As a developing

country, Turkey needs more energy sources. Due to the fossil fuels cause harm to the environments, the world prefers towards clean energy. In our country, in the energy field the important projects are being carried out.

In this study, it was aimed to investigate the geothermal potential of Çorum and its districts. For this, three-dimensional (3-D) crustal structure in the region between 33-36 D longitude and 39.5-41.5 K latitudes including Çorum and districts was determined by local earthquake tomography. In the study, 3380 earthquakes records collected by 13 stations between 2006 and 2017 were analyzed using geophysical inversion method. A total of 13908 P- and 9499 S-phases of 3380 earthquakes with low RMS and high phase readings were selected among the studied earthquakes. Horizontal and vertical 3-D depth profiles of Vp and Vp / Vs models were determined from the tomographic results. As a result of the studies, Çorum and its provinces have revealed geothermal energy potential. It has been observed that geothermal areas with high gas and heat are represented by low Vp, low Vp / Vs model respectively. In the east and south of Çorum low Vp and low Vp / Vs values were observed. According to this results, the region between the North Anatolian Fault Zone (NAFZ) and the Çekerek Fault and the area in the vicinity of the Sungurlu Fault have reached to the potential that could be unexplored potential geothermal areas. The results of this study will serve as a basis for geothermal searches in Çorum and its districts.

20 Süleyman Demirel Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Isparta, Türkiye

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

135

Key words: Çorum, Geotermal Energy, Energy Data, Energy Sources GİRİŞ Sismik tomografi yöntemleri, kabuk ve üst mantonun yerel ve bölgesel ölçekte üç boyutlu olarak

hız yapısını ortaya çıkarmak amacıyla son yıllarda sıklıkla başvurulan yöntemlerdir. Üç boyutlu sismik tomografi özellikle deprem etkinliğinin fazla olduğu ve volkanik aktivitenin yoğun olduğu bölgelerde başarıyla uygulanmaktadır. Yatay yönde kabuk ve üst mantodaki heterojenitenin yüksek olduğu genç veya aktif volkanlar ve jeotermal bölgeler telesismik ve yerel depremleri kullanan sismik tomografi yöntemleri için uygun alanları oluşturmaktadır.

Tomografi çalışmalarında sismik dalgalardan yararlanılır. Sismik dalga fazlarının kullanımı ile, yer içinin yüksek çözünürlüklü modelleri, yer küre yapısı ve sismotektonik davranışları belirlenebilir. Elde edilen modeller, yer içi yapısının üç boyutlu gerçek değişiminin basitleştirilmiş bir gösterimidir. Tomografi, matematiksel olarak bir çeşit ters çözüm işlemidir. Bu, bir ortam boyunca yayılan enerjinin tespiti ile başlar. Elde edilen bu enerjinin karakteri, yayıldığı ortamın parametrelerini (hız, yoğunluk vs.) belirlemek için kullanılır.

Bir ortamdaki enerjinin yayılımı, ortam parametrelerinin bir toplamı veya integrali ile tanımlanabilir. Böylece, veri ile ortam parametreleri arasında lineer bağıntı elde edilerek ters çözüm teknikleri uygulanması ile gerçeğe en yakın ortam parametreleri elde edilebilir (Koca, 2005).

Şekil 1. Çorum ve çevresindeki volkanik kayaç dağılımı ve tektonik yapı. Turuncu alanlar: Paleojen, Sarı alanlar; Neojen, Pembe alanlar; Granitoyidler, Yeşil alanlar; Kratese volkano-sedimanter kayaçları göstermektedir (MTA). Kırmızı çizgiler; fayları, Kırmızı noktalar; jeotermal alanları, Siyah üçgenler; yerleşim merkezlerini, Siyah kalın çizgiler; Şekil 2 ve 3 ’de verilen kesit doğrultularını işaret etmektedir.

MTA: Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü, Ankara.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

136

VERİ VE METOT Kullandığımız model, yerkürenin sahip olduğu hız süreksizliklerinin belirlenmesi esasına

dayanır. Hız süreksizliklerinin derinlikle dağılımı iki yolla belirlenir: Birincisi, Zhao vd (1992)’nin çalışmalarında kullandığı gibi, derinlik dağılımları ve hız süreksizlikleri enlem ve boylamın bir fonksiyonu olarak kullanımı, ikincisi ise, bir süreksizliği ifade etmek için iki boyutlu grid ağı oluşturulmasıdır. Derinlik dağılımının grid düğümleri bilindiği zaman, çalışma bölgesi içinde herhangi bir konumda süreksizliklerin derinliği bu konumda grid noktasını çevreleyen dört düğümünün derinliğinin doğrusal olarak interpolasyonu olarak hesaplanabilir. Hız değerleri, grid düğümlerinde belirlenecek parametreler olarak alınır. Kullandığımız bu doğrusal interpolasyon ile bir tabakanın herhangi bir noktasındaki hız değeri hesaplanabilir. Yeterli veri olması halinde, istasyon ile deprem odağı arasındaki dalganın geçtiği doğrultu süreksizliklerle birleştirilir.

Çalışma alanımız 39.500 – 41.500 K enlemi ile 33.000 – 36.000 D boylamları arasında kalan bölgedir (Şekil 1). 2007 – 2017 yılları arasında oluşmuş 3380 adet depreme ait veri kullanılmıştır. Bu çalışmada toplam 13 adet sismik istasyon ait veriler derlenmiştir. Başlangıç hız verisi olarak Yolsal-Çevikbilen vd. (2012)’in 1-D kabuk modeli kullanılmıştır. Bu modelde, üst kabuk ve alt kabuk arasındaki geçiş 20 km derinliğe sahiptir. Vp/Vs oranı 1.75 olarak belirlenmiştir.

SONUÇLAR Çalışma bölgesinde jeotermal alanların tespiti için 13 deprem istasyonu tarafından kaydedilen

yerel depremlerin P- ve S- dalga varış zamanlarının ters çözümü yapılmıştır. İşlem sonucunda Çorum ve ilçelerinde kabuk boyunca 3-B P dalgası hızı (Vp), P ve S dalga hız oranları (Vp/Vs) ve Poisson oranı (σ) değişimi belirlenmiştir. Bu değerler Şekil 1’de gösterilen A-A’ ve B-B’ kesitleri boyunca kesit olarak Şekil 2 ve 3’de verilmiştir. Yapılan çözüm sonucu 40 km derinliğe kadar yüksek çözünürlüklü kesitler ve anomali haritaları elde edilmiştir. Şekillerde P ve S-dalga hız yapılarının derinliklere doğru nasıl bir değişim gösterdiği görülmektedir. P- dalga hızı ve Vp/Vs oranının düşük değerleri o bölgede gaz ve ısı içeren jeotermal alanlarının olduğunu göstermektedir. Buna mukabil fay zonlarının çoğunlukta olduğu bölgelerde düşük Vp ve yüksek Vp/Vs değerleri gözlenmiştir. Yüksek Poisson oranlı zonların varlığı kabuğun büyük bir kısmında 40 km derinliğe kadar görülmektedir. Bu durum derin faylar boyunca ve kabukta depremlerin meydana geldiği odak bölgelerinde yüksek basınçlı akışkanların varlığına işaret etmektedir. Ayrıca, orta ve alt kabukta düşük hız /yüksek Poisson oranlı zonların varlığı yüksek ısı akısı gibi fiziksel nedene bağlanabilir.

İnceleme alanında jeotermal oluşumu iki nedene bağlıdır: 1) magmatik yükselimler, 2) Diri faylar boyunca oluşan gerilime bağlı ısısal değişimler. İnceleme alanının doğu ve güneyinde mağmatik sokulumların olduğu görülmektedir (Şekil 1). Derinlik kesitlerinde (Şekil2 ve 3) bu durum manto malzemesinin faylı alanlardan yükseldiğini göstermektedir. Bu durum Mecitözü, Havza, Sungurlu ve Hamamözü civarlarında çok net olarak görülmektedir. Ancak şekil 1’de de görüldüğü üzere, yüzeyde jeotermal çıkışlar, Mecitözü, Çorum, Hamamözü ve Havza’da görülmektedir. Şekil 2 ve 3’de bu alanların manto malzemesinin kabuğun içlerine doğru ilerlemesi ile desteklendiğini göstermektedir. Bu durumda Sungurlu, Alaca, Laçin’de potansiyelin olabileceğini göstermektedir.

Diğer taraftan Kargı ve Osmancık’da ise daha çok Kuzey Anadolu Fay Zonu boyunca oluşan gerilme ısısal değişime yol açmaktadır. Bu durum Kargı Ağaçarası mevkiinde oluşan ılıcalardan anlaşılabilir. Tüm bu sonuçlardan hareketle, Çorum ve ilçelerinde yerkabuğu yapısına ve fay zonları boyunca ısısal değişime bağlı olarak yerel ölçekte araştırmalar yapılmalıdır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

137

Şekil 2. A-A’ kesiti boyunca (a) Vp hızının, (b) Vp % oranın, (c) Vp/Vs oranın ve (d) Poisson

oranın derinlikle değişimi

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

138

Şekil 3. B-B’ kesiti boyunca (a) Vp hızının, (b) Vp % oranın, (c) Vp/Vs oranın ve (d) Poisson

oranın derinlikle değişimi. M-EF: Merzifon-Esençay fayı, KAFZ: Kuzey Anadolu Fay Zonu KAYNAKLAR Yolsal-Çevikbilen, S., Biryol, C. B., Beck, S., Zandt, G., Taymaz, T., Adıyaman, H. E., Özacar,

A. A. (2012). 3-D crustal structure along the North Anatolian Fault Zone in North-central Anatolia revealed by local earthquake tomography, Geophysical Journal International, 188, 819-849.

KOCA, B., (2005). Elastik Dalgalar kullanılarak yer içinin üç-boyutlu hız yapısının belirlenmesi (Yüksek Lisans tezi) Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.

MTA: Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü, Ankara. ZHAO, D., Hasegawa, A., Horiuchi, S., (1992). Tomographic imaging of P- and S-wave velocity

structure beneath northeastern Japan. J. Geophys. Res. 97, 19909-19928.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

139

Tarih 05.05.2018

3. Oturum ESKİ ÖN ASYA

Saat 10.50

SALON ANADOLU

Moderator Dr. Öğretim Okay PEKŞEN

ISRC 21 Dr. Öğr. Üyesi Ercüment YILDIRIM

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi MEZOPOTAMYA KANUNLARINDA KRALLARIN

TANRISAL MEŞRUİYET ARAYIŞLARI

ISRC 57 Dr. Öğr. Üyesi Ebru MANDACI

Bitlis Eren Üniversitesi ASUR KAYNAKLARINA GÖRE ASUR-ARAMİ

İLİŞKİLERİNİN EKONOMİK BOYUTU

ISRC 151

Dr. Öğr. Üyesi Okay PEKŞEN Ondokuz Mayıs Üniversitesi

SUMER VE BABİL KANUNLARINA GÖRE MİRAS PAYLAŞIMI VE AİLE SERVETİNİN HİSSEDARLIĞI

HUSUSU

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

140

ASUR KAYNAKLARINA GÖRE ASUR-ARAMİ İLİŞKİLERİNİN EKONOMİK

BOYUTU

EBRU MANDACI21

Özet

Ege Göçleri’nden sonra bütün Mezopotamya’yı etkisi altına alan ve tarihte üçüncü büyük Sami göçü olan Arami istilası meydana gelmiştir. Aramiler küçük sızıntılar şeklinde uzun bir zaman dilimine yayılan göçler sonucunda, başta Kuzey Suriye ve Mezopotamya olmak üzere Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’ya yerleşmişlerdir. Aramiler’in kurduğu küçük devletler, çoğunlukla aşiret reisi ve kurucusunun adının önüne eklenen “bit” yani “ev” kelimesiyle tanımlanır. Diyarbakır’da Bit-Zamani, Guzana’da (Tel Halaf) Bit-Bahiyani, Fırat Nehri’nin doğusunda Bit-Adini, Fırat ile Karasu arasında Bit-Gabbar, Kayseri civarında Bit-Burutaş gibi birçok krallık ortaya çıkmıştır. Asur Devleti’nin merkezine en yakın olan Arami krallığı başkenti Guzana olan Bit-Bahiyani’dir. Arami göçleri sonucunda Fırat’ın batısında Karkamış ve Pattina/Unki (Antakya) Hititli özelliklerini korurken, Sam’al (Zincirli), Halep yakınındaki Arpad (Bit-Agusi), Hama ve Damascus (Şam) birer Arami şehrine dönüşmüştür.

Asur krallarından I. Tiglat-pileser, Asur Devleti’ne büyük sıkıntılar veren Arami göçebelerini durdurabilmek için 28 defa Fırat’ı geçmiştir. I. Tiglat-pileser, ahlamu Aramileri’ne karşı çıktığı seferinden sayısız ganimeti Asur’a getirdiğini ifade etmektedir. Asur krallarının yazıtlarından Asur’da bulunmayan değerli madenler, fildişi ve kereste gibi hammaddeler ile ordu için gerekli olan atın Aramiler’den haraç yoluyla elde edildiği anlaşılmaktadır. Örneğin II. Asurnasirpal haraç olarak Bit-Adini’den gümüş, altın, kalay, bronz ve sedir tomrukları alırken, Bit-Bahiyani’den de atlı araba, atlar, gümüş, altın ve kalay temin etmiştir. II. Tukulti-Ninurta’nın en büyük zaferi Bit-Zamani krallığına karşı yaptığı seferdir. Bit-Zamani kralı Amme-baal’a, Asur dışında bir başka devlete at tedarik etmeyeceği yemin ettirilmiştir. III. Salmanassar’ın Bit-Agusi’den aldığı haraçlar arasında gümüş, altın, kalay, bronz, demir, fildişi, sığır ve koyun vardır.

Anahtar Kelimeler: Asur, Arami, Haraç, Hammadde, At.

Jel Kodları: B0

ECONOMIC ASPECT OF ASSYRIAN-ARAMEAN RELATIONS ACCORDING TO

ASSYRIAN SOURCES

Abstruct

Aramean Invasion, which impacted the entire Mesopotamia and which was the third great Sami migration in the history, took place after the Aegean Migrations. As a result of migrations spread through a long period of time in the form of minor leaks, Arameans have settled in Eastern Mediterranean and Southeast Anatolia, especially Northern Syria and Mesopotamia. Small states founded by the Arameans are mostly defined by the prefix “bit”, which means “house”, added to the name of the leader and founder of the tribe. Many kingdoms have emerged such as Bit-Zamani in Diyarbakır, (Tel Halaf) Bit-Bahiyani in Guzana, Bit-Adini in the east of Euphrates, Bit-Gabbar between Euphrates and Karasu, Bit-Burutaş

21 Dr. Öğretim Üyesi, Bitlis Eren Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü,

[email protected]

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

141

around Kayseri. The Aramean kingdom which is closest to the centre of Assyria was Bit-Bahiyani, with its Capital City in Guzana. While Karkamış and Pattina/Unki (Antakya) to the west of Euphrates maintained their Hittite character; Sam’al (Zincirli), Arpad (Bit-Agusi) near Haleppo, Hama and Damascus have turned into Aramean cities as a result of the Aramean migrations.

One of the Assyrian Kings, Tiglat-pileser I has crossed Euphrates for 28 times to be able to stop the Aramean nomads who caused big problems to the Assyria. Tiglat-pileser I has stated that he had brought countless trophies from the expedition against the Ahlamu Arameans. From the inscriptions of the Assyrian Kinds, it is understood that raw materials such as valuable minerals, ivory and timber which were not available in Assyria and the horse which was necessary for the army was obtained from the Arameans by means of racketeering. For example, while Asurnasirpal II received silver, gold, tin, bronze and cedar logs from Bit-Adini as tribute, he provided horse cart, horses, silver, gold and tin from Bit-Bahiyani. The greatest victory of Tukulti-Ninurta II was his expedition against Bit-Zamani Kingdom. The King of Bit-Zamani, Amme-baal’a was made to swear that he will not provide horses to any state other than Assyria. Among the tributes that Salmanassar III has received from Bit-Agusi were silver, gold, tin, bronze, iron, ivory, cattle and sheep.

Keywords: Assyria, Aramean, Tribute, Raw Material, Horse.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

142

1. Giriş

“Deniz Kavimleri” olarak adlandırılan halklar, Yakındoğu’yu etkileyen büyük bir göç hareketi

meydana getirmişlerdir. Bu kavimlerin sebep olduğu otorite boşluğunda, Mezopotamya’ya üçüncü Sami

göçü olan Arami istilası gerçekleşmiştir. MÖ 12. yüzyılda Aramiler batıdan Mezopotamya’ya kabileler

halinde sızmışlar ve kısa sürede Kuzey Suriye ve Fırat havzası ile Asur hakimiyetinde olan birçok şehre

yerleşmeye başlamışlardır (Gökçek, 2015, s. 109).

MÖ 12 yüzyılın başından itibaren Asur Devleti için Arami tehdidi baş göstermiştir. Aramiler

baskınlar düzenlemeye, şehirleri ve köyleri yakıp yıkmaya, halkın sürülerine el koymaya başlamışlardır.

Vadilerde oturanlar Arami baskısı sebebiyle dağlara kaçmaya başlamış ve şehirlerin nüfusunda azalma

görülmüştür (Diakov ve Kovalev, 2014, s. 179).

Asur Devleti’nin bu dönemde istikrarsız bir süreçte olması ve dış politikada da güçsüzlük

göstermesi sonucunda yeni bir siyasal ortam meydana gelmiştir. Aramiler MÖ 12-10. yüzyıllar boyunca

Kuzey Suriye, Güney ve Güneydoğu Anadolu’da birçok şehir devletleri kurmuşlar ve Asur kralları uzun

süre bu şehir devletleriyle savaşmak zorunda kalmışlardır (Gökçek, 2015, s.110).

Aramiler’in kurduğu küçük devletler, çoğunlukla aşiret reisi ve kurucusunun adının önüne

eklenen “bit” yani “ev” kelimesiyle tanımlanır. Diyarbakır’da Bit-Zamani, Guzana’da (Tel Halaf) Bit-

Bahiyani, Fırat Nehri’nin doğusunda Bit-Adini, Fırat ile Karasu arasında Bit-Gabbar, Kayseri civarında

Bit-Burutaş gibi birçok krallık ortaya çıkmıştır. Asur Devleti’nin merkezine en yakın olan Arami krallığı

başkenti Guzana olan Bit-Bahiyani’dir. Arami göçleri sonucunda Fırat’ın batısında Karkamış ve

Pattina/Unki (Antakya) Hititli özelliklerini korurken, Sam’al (Zincirli), Halep yakınındaki Arpad (Bit-

Agusi), Hama ve Damascus (Şam) birer Arami şehrine dönüşmüştür (Köroğlu, 2015, s. 147-148).

2. Asur-Arami İlişkilerinin Ekonomik Boyutu

Asur krallarından Aramiler üzerine ilk sefer düzenleyen I. Tiglat-Pileser (MÖ 114-1076)

olmuştur. Arami tehlikesi Tiglat-Pileser’in iktidarının ilk yıllarında Asur Devleti için büyük bir sıkıntı

olmaya başlamış ve her geçen gün ciddi boyutlara ulaşmıştır. Tiglat-Pileser’in düzenlediği bu ilk sefer

ahlamu Aramileri üzerine gerçekleşmiştir (Gökçek, 2015, s. 112). Kral çıktığı seferin ayrıntılarını RIMA

II, A.0. 87.1’de şöyle anlatmaktadır:

“Efendim Tanrı Asur’un desteği ile arabalarımı, savaşçılarımı hazırladım ve çöle doğru yola

çıktım. Efendim Tanrı Asur’un düşmanları ahlamu Aramilerine karşı sefere çıktım. Suhu ülkesinin

kenarından Hatti topraklarındaki Kargamış şehrine kadar tek bir günde yağmaladım. Onları kılıçtan

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

143

geçirdim ve onların sayısız ganimetlerini, mallarını, eşyalarını geri taşıdım. Efendim Tanrı Asur’un

silahından arta kalanlar ise, Fırat Nehrini geçtiler. Ben de onlardan sonra keçi derisinden şişme sallar

ile Fırat Nehrini geçtim. Beşri Dağı’nın eteklerindeki 6 şehri fethettim, yaktım, yerle bir ettim ve onların

sayısız ganimetlerini, mallarını, mülklerini ve eşyalarını şehrim Asur’a getirdim” (Grayson, 1991, s. 23;

Gökçek, 2015, s. 112).

Asur kralları II. Asur-dan (MÖ 934-912) döneminden başlayarak ele geçirdikleri coğrafyalara

bağladıkları haraçla seferdeki ordunun ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Asur ordusunun başarılı

ilerleyişinin daimî olmasını sağlamak için savaş arabası, at, öküz, değerli eşyalar ve erzak elde edilmiştir

(Kuhrt, 2013, s.135-136). II. Asur-dan’nın yıllıklarından Aramiler üzerine yapılan seferlere öncelik

verildiği anlaşılmaktadır. Kral birinci ve üçüncü seferini Aramiler üzerine düzenlemiş ve Aramilerin

eline geçen iki kenti almıştır (Gökçek, 2015, s. 121). II. Asur-dan Arami çetesi Yausalar üzerine

düzenlemiş olduğu seferlerinden büyük ganimet elde etmiştir. Kral, ARI-II, 361-362’de şu bilgiyi

vermektedir:

“[Tahta çıktığım yıl (ve)] krallığımın ilk yılında, kraliyet tahtına [ben asilce çıktıktan] sonra,

[…] Yausa (Arami çetelerinden biri) […] kendi gücüne güvenerek çıkageldi (ırmak boyundan),

yanlarında […] da getirmişlerdi (?). Efendim Asur’un desteğiyle [ben] topladım […savaş arabalarımla

askerlerimi]. Ekal-pi-nari şehrindeki cephaneliklerini yağmaladım […] (ve) [onları ağır bir yenilgiye]

uğrattım. Sağ kalanları kılıçtan geçirdim. [Büyükbaş hayvan sürülerini?] (ve) saymakla bitmeyen koyun

sürülerini onlardan [kaçırdım]. Onların [şehirlerini?] sakinleriyle birlikte [ben] ateşe verdim.

Aramilerden [değerli ganimetler?] getirdim. [Atam Asur’un] kralı Salmanassar zamanından [beri…]

kasıp kavurmuş [Asur halkını (?) …] ve katletmiş […] bu insanların (?) [oğullarıyla kızlarını?] hepsini

(?) sattım; efendim [Asur’un] buyruğuyla esir aldım, [onları] büyük bir [yenilgiye] uğrattım,

ganimetlerini, [mallarını, büyükbaş hayvan sürülerini (ve) koyun sürülerini kaçırdım (ve) (onları)

[getirdim] şehrime [Asur…]” (Grayson, 1976, s. 75-76).

II. Tukulti-Ninurta (MÖ 890-884) ise yıllıklarında 30 Arami şehrini ele geçirdiğini

belirtmektedir. Kralın Dicle, Fırat ve Habur nehirleri çevresinde yaşayan Aramiler üzerinde kontrol

sağladığı anlaşılmaktadır. Bu seferlerin başlıca amacı Asur ordusunu güçlendirmek için gerekli olan

atların sağlanmasıdır (Gökçek, 2015, s. 125-127). Nitekim kral RIMA II, A.0.100.5’te haraç olarak elde

ettiği atların sayısının 2.702 adet olduğunu belirtmektedir (Grayson, 1991, s.178).

II. Tukulti-Ninurta’nın kısa krallık dönemi Asur Devleti’nin toparlandığı dönemdir. Kralın

iktidarı sırasındaki en önemli olay Bit-Zamani kralına karşı elde edilen başarıdır. Stratejik bir konumda

olan Bit-Zamani’nin ele geçirilmesiyle, kuzeybatı yönünde Anadolu yolu açılmıştır. Bu Arami krallığı

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

144

Asur’a bağlanmış ve tahıl, saman, demir, tunç, kalay, atlar, katırlar ve erkekler alınarak ordu

güçlendirilmiştir. Amme-baal Asur haricinde bir başka devlete at tedarik etmeyeceğine dair ant içmiştir

(Kuhrt, 2013, s.136).

II. Asur-nasirpal (MÖ 883-859) döneminde Bit-Zamani’de iki ayaklanma meydana gelmiştir.

Bunlardan birincisinde Amme-baal öldürülmüş ve Asur-nasirpal onun katillerinin peşine düşmüştür

(Kuhrt, 2013, s.138). II. Asur-nasirpal bu olayın ardından krallığın merkez şehri olan Amediye’ye

(Diyarbakır) girmiştir. Kral daha sonra Tuşhan’a (Ziyaret Tepe) ulaşarak, burada bir saray yaptırtmış ve

Kurkh Monoliti’ni diktirtmiştir. Arami halkları ile Nairi topraklarına yapmış olduğu seferler burada

anlatılmaktadır (Gökçek, 2015, s. 132). Kral RIMA II, A.0.101.1’de Bit-Zamanili adam Amme-baal’in

soylularının, ona karşı isyan ettiğini ve kralı öldürdüklerini belirtmektedir. İsyan eden soylulara karşı

yürüyen Asur-nasirpal metnin devamında aldığı ganimetleri saymaktadır. Belgenin ilgili kısmı şöyledir:

“Koşum takılmış savaş arabaları, askerler için teçhizat ve atlar, 460 koşum eğitimli atlar, 2

talent gümüş, 2 talent altın, 100 talent kalay, 100 talent bronz, 300 talent demir, 100 bronz güveç, 3000

bronz kap, bronz kaseler, bronz kutular, çok renkli 1000 keten giysi, tabaklar, sandık, altınla dekore

edilmiş fildişi kanepe ve onun sarayının hazinesi, ayrıca 2000 öküz, 5000 koyun, zengin çeyiziyle

beraber kız kardeşi ve zengin çeyizleriyle onun soylularının kızlarını aldım” (Grayson, 1991, s. 211).

II. Asur-nasirpal RIMA II, A.0.101.1’de ise Bit-Bahiyani’den aldığı haraçları saymaktadır:

“Iyyar ayının sekizinde Kalah’tan hareket ettim. Dicle’yi geçtikten sonra, Hatti ülkesinin Kargamış

şehri için yola çıktım ve Bit- Bahiyani’ye ulaştım. Bit-Bahiyani’den koşum takılmış savaş arabaları,

atlar, gümüş, altın, kalay, bronz (ve) bronz güveç haraç aldım”.

Metnin devamında Azallu’ya geldiğini ve aldığı haraçları saydıktan sonra buradan hareket

ederek Bit-Adini’ye ulaştığını ve Bit-Adinili adam Ahunu’nun haracını aldığını belirtmektedir.

Ahunu’dan alının haraçlar şunlardır:

“Bit-Adini’nin bir adamı Ahunu’dan gümüş, altın, kalay, bronz, bronz güveç, fildişi tabaklar,

fildişi kanepeler, fildişi sandıklar, gümüş ve altın ile dekore edilmiş fildişi tahtlar, altın bilezikler,

süslemeli altın yüzükler, altın kolyeler, bir adet altın hançer, öküz, koyun ve şarap haraç aldım”

(Grayson, 1991, s. 216-217).

Diğer taraftan Yeni Asur Dönemi’nde iktidara gelen krallar toplu nüfus nakilleri politikası

uygulamışlardır. Büyük nüfus nakline tabi tutulan insan gruplarının çoğunluğu Arami kabilelerindendir.

Nakledilen topluluklar yeni şehirlerin inşasında ve tarım arazilerinde işgücü olarak kullanılırken, orduya

da asker olarak alınmışlardır (Köroğlu, 2015, s.146; Florioti, 2012, s. 150-151). Kral RIMA II,

A.0.101.19’da Arami topluluklarından 1500 kişiyi Asur’a götürdüğünü belirtmektedir:

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

145

“Benden önce gelen Asur kralı prens Salmanassar'ın Nairi ülkeleri sınırında yaptırdığı

garnizonlar olan Sinabu ve Tidu kentleri Aramiler tarafından zorla ele geçirilmişlerdi; ben tekrar elde

ettim. Nairi ülkesinde Asur kalelerini ellerinde tutan Asurlular -ki bunlar Arami ülkesine tabi

kılınmışlardı- onların kentlerini ve yerleşim alanlarını ele geçirdim ve huzur içinde oturulur kıldım. Bit-

Zamanili Amme-baal'a ait olan ahlamu Aramileri’nden

1500 kişiyi yerlerinden aldım ve Asur'a

götürdüm” (Grayson, 1991, s. 261).

III. Salmanassar (MÖ 858-824) ise RIMA III, A.0.102.2’de Fırat Nehri’nin karşı kıyısına

geçtiğini ve Arami krallarından haraç olarak değerli madenler aldığını belirtmektedir: “Fırat’ın karşı

kıyısındaki krallardan, Kargamışlı Sangara’dan, Kummuhlu Kundaşpu’dan, Bit-Agusi’nin adamı

Aramu’dan, Melidli Lalla’dan, Bit-Gabbari’nin adamı Haiiānu’dan, Patinulu Qalparuda’dan, (ve)

Gurgumlu Qalparuda’dan haraç aldım: gümüş, altın, kalay, bronz, (ve) bronz güveç” (Grayson, 1996,

s. 23).

Ayrıca III.Salmanassar sık sık Amanos Dağları’nı geçmiş

ve Kilikya’ya saldırmıştır. Bir

yazıtında Amanoslar’dan hareketle Pattinalı Sapalulme’nin şehri Alisir’e saldırdığını ve kendine karşı

oluşturulan koalisyonu yenerek, ordu için gerekli olan savaş arabaları ile atları Asur’a taşıdığını

anlatmaktadır:

“Amanos sıradağlarından hareketle Orontes (Asi) Irmağı’nı geçtim (ve) Pattinalı (Amik Ovası

kralı) Sapalulme’nin müstahkem kenti Alisir’e (veya Alimus) yaklaştım. Pattinalı Sapalulme hayatını

kurtarabilme pahasına, Bit-Adini kabilesinden Ahunu’yu, Kargamışlı Sangara’yı, Sam’allı Haiyanu’yu,

Queli Kate’yi, Hilakkulu Pihirim’i, Iasbuqlu Bar-Anate (ve) Iahanlı Adānu’yu ordusunun içine aldı.

Efendim Tanrı Asur’un emriyle onların birleşik kuvvetlerini darmadağın ettim. Kenti kuşattım, teslim

aldım (ve) değerli savaş ganimetlerini, sayısız savaş arabalarını (ve) koşum atlarını ülkeme taşıdım”

(Duymuş, 2011, s. 63-64).

III. Tiglat-Pileser (MÖ 744-727) döneminde de Aramiler üzerine birçok sefer düzenlenmiştir.

Kral MÖ 743-738 seneleri arasındaki dönemde Urartu Krallığı ile Asur Devleti’nin kuzeydoğusunda

bulunan Geç Hitit Şehir Devletleri ve Unqi’ye (Hatay) seferler düzenlemiştir. Unqi’ye düzenlemiş

olduğu sefer sırasında geri dönmeyerek güneydeki Arami toplulukları ile İsrail Krallığı üzerine gitmiştir.

Bu seferler sonucunda söz konusu devlet ve topluluklardan ağır vergiler almıştır (Pekşen, 2018, s. 26).

III. Tiglat-Pileser ARAB I, 772 numaralı belgede sefer düzenlediği bazı yerler ve aldığı ağır vergileri

şöyle anlatmaktadır:

“Kummuhlu Kustapsi, Aramlı Rasunnu (Rezin), Samerinalı (Samarialı) Menihimmu

(Maneham), Tyreli Hirummu (Hiram), Gublalı (Gebai) Sibittibi’li, Kueli Urikki, Kargamışlı Pisiris,

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

146

Hamatlı Eni-ilu, Sam’allı Panammû, Gurgumlu Tarhulara, Melidli Sulumal, Kaşkalı Dadi-ilu, Taballı

Uassurme, Tunalı Uşhitti, Tuhanalı Urballai, Iştundalı Tuhamme, Hubişnalı Urimme, Arab kraliçesi

Zabibe’den altın, gümüş, kurşun, demir, fil postu, fildişi, renkli (yün) elbiseler, keten elbiseler, mavi ve

mor yün, akçaağaç, şimşir tahtası, her çeşit değerli kraliyet hazinesi, yünü mor renkli olan yağlı (?)

koyun, kanatları mavi olan cennet kuşları, atlar, katırlar, sığırlar, koyun, develer, yavruları ile birlikte

dişi develeri vergi olarak aldım” (Luckenbill, 1968, s. 276; Pekşen, 2018, s. 26).

III. Tiglat-Pileser yıllıklarında Hatay’da yer alan Unqi’den almış olduğu haraçları da

saymaktadır: "Unqili turtanu (komutan) bana karşı yeminini unuttu. Onun kralî şehri Kinalia'yı

zaptettim. Ahalisini, atlarını, katırlarını, koyunlarını ele geçirdim. Turtanu'nun sarayının ortasında

tahtımı kurdum .... talent altın, 300 talent gümüş, 100 talent bakır, keten kumaş ve her çeşit şifalı otları

alıp getirdim. Kinalia şehrini yeniden imar ettim" (Duymuş, 2011, s. 95).

Diğer taraftan III. Tiglat-Pileser, merkezi Arpad olan Bit-Agusi kralı Mati’ilu üzerine yürüyerek

Arpad şehrini kuşatmış ve MÖ 740 yılında bu şehri ele geçirmiştir. Asurluların sahip oldukları

topraklarda uygulamış oldukları politika burada da uygulanarak şehir yağmalanmış, yakılıp yıkılmış ve

şehrin halkı sürgün edilerek yerlerine Asurlular getirilmiştir. Böylece Arpad Asur'a bağlı bir eyalet

olmuştur. Arpad’ın başına gelenler üzerine Gurgum, Kummuh ve Kargamış, Que, Damaskus ve Tir

(Sur) şehirleri Arpad’da bulunan III. Tiglat-Pileser’e heyetler göndererek itaatlerini bildirmişlerdir

(Duymuş, 2011, s. 94-95).

Belgelerden Aramilerin Kayseri’ye kadar yerleştikleri anlaşılmaktadır. II. Sargon (MÖ 722-

705) dönemine ait belgelerde coğrafya adı olarak Tabal’ın yanında Bit-Burutaş da kullanılmıştır (Yiğit,

2000, s. 183). Postgate göre, Tabal ile Bit-Burutaş aynı yerdir (Postgate, 1973, s.30-32). Asur’un Tabal

bölgesiyle ilgilenmesinin en önemli sebebi, zengin maden yatakları olmuştur. Bolkar Maden gümüş

yatakları Tabal Krallığı’nın elinde bulunmaktaydı ve III. Salmanassar’dan itibaren Asur devletinin

politikası gümüş madenlerinin kontrolünü sağlamak amacıyla şekillenmiştir (Kurt, 2010a, s.71).

Nitekim kral RIMA III A.0.102.14’te iktidarının yirmi ikinci yılında Fırat’ı yirmi ikinci defa geçtiğini

ve Tabal Ülkesine kadar gittiğini ifade etmektedir. Tabal ülkesinin yirmi dört kralından hediyeler almış

Tunni Dağı’na (gümüş dağı) ve Mulû Dağı’na (mermer dağı) yürümüştür (Grayson, 1996, s. 67). Kralın

yıllıklarında anlattıklarından da anlaşılacağı üzere bu bölge ile ilgilenilmesinin nedeni gümüş ve mermer

yataklarıdır.

Tabal Krallığı jeopolitik konumu ve zengin doğal kaynakları nedeniyle Asur, Phryg ve Urartu

devletlerinin çatışma alanı olmuştur (Kurt, 2010b, s. 128). II. Sargon MÖ 713’te yılında Tabal’a karşı

sefere çıkmıştır ve buraya Asurlu bir yönetici atamıştır. Bu seferde Hilakku’da da barış sağlanmıştır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

147

Bit-Burutaş kralı Ambaris’in, Sargon’un kızıyla evlendirildiği ve çeyiz olarak Hilakku’nun verildiği

ihtimali üzerinde durulur. Böylece Bit-Burutaş ile Hilakku’nun birleşiminden Bolkar Maden gümüş

madenlerini kontrol eden krallık meydana getirilmiştir. Ancak burada uygulanan politika kalıcı

olamamıştır. Kısa süre sonra Ambaris, Muşki kralı Mita ve Urartu kralı Rusa’ya elçiler göndererek isyan

girişiminde bulunmuştur. II. Sargon, Ambaris’in girişimlerini öğrenince birleştirilmiş krallığa son

vermiştir. Tabal/Bit-Burutaş ile Hilakku Asur eyaletine dönüştürülmüş, eyaletin idaresi de Sargon’un

kızı ve Ambaris’in hanımı olan Ahat-abişa’ya bırakılmıştır (Kurt, 2010a, s.79).

3. Sonuç

Mezopotamya kereste, maden, fildişi, değerli taşlar vs. hammaddeler bakımından yoksun bir

bölgedir. Mezopotamya’da yaşayan kavimlerin hepsi bu ihtiyaçlarını ticaret, ganimet ve haraç gibi

yollarla başka ülkelerden elde etmek zorunda kalmışlardır. Asur-Arami ilişkilerinin ekonomik boyutuna

baktığımız zaman, Asur krallarının ihtiyacı olan hammaddeleri bu topluluklardan ganimet ya da haraç

olarak sağladıkları açık bir şekilde görülmektedir. Nitekim incelemiş olduğumuz belgelerde Asur

krallarının haraç olarak aldığı ürünler arasında başta altın, gümüş, demir gibi değerli madenler ile fildişi,

kereste vs. hammaddeler gelmektedir.

Diğer önemli bir unsur da bütün gücünü ordusundan alan Asur Devleti için ordunun

ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Asur krallarının yıllıklarından, II. Asur-dan döneminden itibaren ele

geçirdikleri coğrafyalardan alınan haraçlarla ordunun ihtiyaçlarının karşılandığı anlaşılmaktadır. Asur

ordusunun başarılı bir şekilde ilerleyişinin devamı için gerekli olan savaş arabası ve at ile ordunun besin

ihtiyacının elde edildiği sonucuna ulaşılmaktadır. Örneğin II. Tukulti-Ninurta’nın seferleri sonucunda

2.702 adet atı haraç olarak elde etmesi ve Amme-baal’e Asur haricinde bir başka devlete at tedarik

etmeyeceğine dair ant içtirilmesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca Arami topluluklarından nüfus

nakilleri yapılarak hem orduya asker hem de yeni şehirlerin inşasında ve tarım arazilerinde çalışacak

işgücü ihtiyacının da sağlandığı görülmektedir.

Kaynakça

Diakov, V. & Kovalev, S., (2014). İlkçağ Tarihi-I (3. Baskı). Çev.: Özdemir İnce, İstanbul: Yordam

Kitap.

Duymuş, H. H., (2011). Asur Devletinin Dış Politikası (Yeni Asur Devri), Basılmamış Doktora Tezi,

Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Florioti, H. H. Duymuş, (2012). “Yeni Asur Dervi’nde Gerçekleştirilen Toplu Nüfus Nakillerinden

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

148

Örnekler”, History Studies, 4 (2), 149-168.

Gökçek, G. L., (2015). Asurlular. Ankara: Bilgin Kültür Sanat Yayınları.

Grayson, A. K., (1976). Assyrian Royal Inscriptions, Vol. 2 (ARI-II). Wiesbaden: Otto Harrassowitz.

Grayson, A. K., (1991). Assyrian Rulers of the Early First Millennium BC I-RIMA II, (1114-859 BC).

Toronto-Buffalo-London: Universtiy of Toronto Press.

Grayson, A. K., (1996). Assyrian Rulers of the Early First Millennium BC II- RIMA III, (858-745

BC).Toronto-Buffalo-London: Universtiy of Toronto Press.

Köroğlu, K., (2015). Eski Mezopotamya Tarihi (9. Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları.

Kuhrt, A., (2013). Eski Çağ’da Yakın Doğu-II (3. Baskı). Çev.: Dilek Şendil, İstanbul, Türkiye İş

Bankası Kültür Yayınları.

Kurt, M., (2010a). “II. Sargon Devri Kaynakları Işığında Güney Anadolu ve Toros Dağları Bölgesi”,

Tarih Araştırmaları Dergisi, 29 (48), 69-88.

Kurt, M., (2010b). “Tabal Ülkesi’nin Politik ve İdarî Yapısı”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Dergisi, 23, 127-136.

Luckenbill, D. D., (1968). Ancient Records of Assyria and Babylonia I-ARAB I. Historical Records of

Assyria from Earliest Times to Sargon, New York: Greenwood.

Pekşen, O., (2018). Asur ve Babil Kralları Tarafından İsrail ve Yehuda Krallıklarının Halklarına

Uygulanan Sürgünler. Osman Köse (Ed.), Tarihten İzler içinde (s. 21-37), Ankara: Berikan

Yayınevi.

Postgate, J. N., (1973). “Assyrian Texts and Fragments”, Iraq, 35 (1), 13-36.

Yiğit, T., (2000). “Tabal”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 40 (3-4), 177-

189.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

149

Tarih 05.05.2018 6. Oturum PAZARLAMA/YÖNETİM

VE ORGANİZASYON

Saat 10.50

SALON YAZILIKAYA

Moderator Prof. Dr. Şakir Şahin

ISRC 161

Öğr. Gör. EMRE AKGÖZLÜ Hitit Üniversitesi

Doç. Dr. SABİHA KILIÇ Hitit Üniversitesi

KADIN TÜKETİCİLERİN SOSYO-DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE DÜRTÜSEL SATIN ALMA

EĞİLİMLERİ ARASINDAKİ FARKLILIKLARIN BELİRLENMESİ ÜZERİNE BİR SAHA ARAŞTIRMASI

ISRC 160

Dr. Öğr. Üyesi Bengü HIRLAK Kilis 7 Aralık Üniversitesi

Öğr. Gör. Dr. Şaban ALTIN Bozok Üniversitesi

Arş. Gör. Orhan BALIKÇI Kilis 7 Aralık Üniversitesi

ÖRGÜTSEL KRONİZMİN ÇALIŞAN SESSİZLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ: GENEL ÖZ-YETERLİK İNANCININ ARACILIK

ROLÜ

ISRC 163

Bilim Uzmanı Neslihan KAZAK SALTAN Hitit Üniversitesi

Doç. Dr. Nuriye BÜYÜKKAYACI DUMAN

Hitit Üniversitesi CAM TAVAN SENDROMU VE MOBBİNG SORUNSALI İLE

KADIN İSTİHDAMI

ISRC 111

Öğr.Gör. Muhammet ÇANKAYA Hitit Üniversitesi

HASTANE ÇALIŞANLARININ ÖRGÜTSEL SİNİZM DÜZEYLERİNİN DEMOGRAFİK UNSURLARA GÖRE

DEĞERLENDİRİLMESİ

ISRC 129

Dr. Öğr. Üyesi Ahmet YILDIRIM Süleyman Demirel Üniversitesi

Dr.Öğr.Üyesi Oğuzhan ÇARIKÇI Süleyman Demirel Üniversitesi

İŞ ETİĞİ, ÖRGÜTSEL ÖZDEŞLEŞME VE ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK DAVRANIŞI ARASINDAKİ İLİŞKİ: MUHASEBE MESLEK MENSUPLARI ÜZERİNE BİR

ARAŞTIRMA

ISRC 165

Arş. Gör. Neslihan KAZAK SALTAN Hitit Üniversitesi

Doç. Dr. Nuriye BÜYÜKKAYACI DUMAN

Hitit Üniversitesi SAVAŞIN GÖRÜNMEZ YÜZÜ: KADINLAŞAN GÖÇ

OLGUSU

ISRC 35

Prof. Dr. Şakir Şahin Süleyman Demirel Üniversitesi ÇORUM VE İLÇELERİNİN JEOTERMAL POTANSİYELİ

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

150

İŞ ETİĞİ, ÖRGÜTSEL ÖZDEŞLEŞME VE ÖRGÜTSEL VATANDAŞLIK

DAVRANIŞI ARASINDAKİ İLİŞKİ: MUHASEBE MESLEK MENSUPLARI

ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

DR.ÖĞR.ÜYESİ AHMET YILDIRIM22

DR.ÖĞR.ÜYESİ OĞUZHAN ÇARIKÇI 23

ÖZET

Bu çalışmanın amacı, muhasebe meslek mensuplarının iş etiği algılarının, örgütsel özdeşlik ve örgütsel vatandaşlık davranışları üzerindeki etkisinin incelenmesidir. Muhasebecilik mesleği dürüstlük, güvenirlik ve tarafsızlık gibi etik niteliklere sahip olunmasını gerektiren bir meslek dalıdır. Bu bağlamda muhasebe mesleğini seçen kişilerden mesleğin gerektirdiği iş etiğine sahip olması beklenir. Örgütsel özdeşleşme bilişsel ve psikolojik bir süreçtir. Literatürde 1990’lı yıllardan itibaren sosyal kimlik kuramı ile örgütsel özdeşleşme kavramı açıklanmaya çalışılmıştır. Sosyal kimlik kuramına göre, bireyler algılanan bir grup içinde kendilerini sınıflandırarak kendisini tanımladığı grup içinde sembolik bir üye olarak görür. Sonuç olarak, sosyal kimlik kuramı kapsamında, örgütsel özdeşleşme, bireyin belirli bir örgüte aitlik algısına sahip olması ve kendini o örgütün üyesi olarak tanımlaması, şeklinde açıklanabilir. Muhasebe meslek mensupları mesleğe yönelik olarak özdeşlik ilişkisi kurması, mesleğin değerleri ile ilişkili bir durumdur. Örgütsel vatandaşlık “isteğe bağlı davranışlar arasında biçimsel ödüllendirme sistemi içerisinde doğrudan ve açık bir şekilde yer almayan, örgütsel fonksiyonları artırmaya yönelik olan bireysel davranışlar" olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda örgütsel vatandaşlık davranışının biçimsel rol tanımlamalarının ötesine geçmesi ve bireyin kendisinden beklenenden fazlasını yerine getirebilmesi için, bu davranışları gerçekleştirirken hiçbir zorlama olmadan çalışan birey tarafından gönüllü olarak yapılması ve bu davranışların örgütün ödül sisteminde yer almaması gerekmektedir. Dolayısıyla Örgüt içi sosyal ve psikolojik yapıyı güçlendirici, iş performansını destekleyici katkılar olarak da değerlendirilebilecek olan örgütsel vatandaşlık davranışları, genellikle gönüllüğe dayanan ve iş anlaşmalarındaki tanımlamalardan çok işgörenlerin iradeleri ile ilgili davranışları içermektedir. Örgütsel vatandaşlık davranışı her ne kadar bir örgüt içi bir refleks olarak algılansa da çalışmamızda meslek mensubiyetini vatandaşlık davranışı bağlamında ilişkilendirilmiştir. Hülasa muhasebe meslek mensuplarının meslek grubu perspektifinden örgütsel vatandaşlık ilişkileri irdelenmeye çalışılmıştır. Araştırma evrenini Isparta’da faaliyet gösteren muhasebe bürolarında çalışan SMM, Serbest Muhasebeciler, Stajer Muhasebeciler oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi ise, evren üzerinden tesadüfi yöntem ile seçilen 121 muhasebe meslek mensubundan oluşmaktadır. Bu çalışma ile Isparta'da faaliyet gösteren muhasebe bürolarında çalışan muhasebe meslek mensuplarının iş etiği algılarının, örgütsel özdeşlik ve örgütsel vatandaşlık eğilimlerinin oluşumundaki rolünü araştırarak, bu alanda çalışan ilgililere yardımcı olmak, muhasebe alanındaki işlerin doğası ve gereklilikleri hakkında daha iyi bir bakış açısı sağlamak ve bugüne kadar yapılmış olan çalışmalara katkıda bulunmak amaçlanmaktadır. Çalışma iki temel bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde ilgili literatür

22 S.D.Ü, İ.İ.B.F. İnsan Kaynakları Yönetimi, [email protected] 23 S.D.Ü, İ.İ.B.F. İşletme Bölümü, [email protected]

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

151

çerçevesinde muhasebecilik mesleği, iş etiği, örgütsel özdeşlik ve örgütsel vatandaşlık davranışı tanımlanmakta ve kavramlar arasındaki ilişkiler, muhasebe mesleği bağlamında değerlendirilmektedir. İkinci bölümde ise çalışmanın metodolojisi ile analiz ve bulgulara yer verilmiştir. Son olarak da sonuç ve öneriler yer almaktadır.

Anahtar Kelimeler : Muhasebecilik, İş Etiği, Örgütsel Özdeşleşme, Örgütsel Vatandaşlık Jel Kodları : M4.

RELATIONSHIP BETWEEN BUSINESS ETHİCS, ORGANIZATIONALIZATION

AND ORGANIZATIONAL CITIZENS 'BEHAVIOR: A RESEARCH ON

ACCOUNTABILITIES

Abstract

Accountabilities is a profession that requires ethical qualities such as honesty, reliability and impartiality. Accountants are expected to have the business ethics required by the profession. Organizationalization is a cognitive and psychological process. In the literature, the concept of social identity and organizational identification have been tried to be explained since the 1990s. According to the theory of social identity, individuals classify themselves within a perceived group and see it as a symbolic member within the group. Organizationalization can be explained as the individual having a certain perception of organizational belonging and defining himself as a member of that organization. Organizational citizenship can be defined as "individual behaviors that are not directly and explicitly included in the formal reward system among the optional behaviors, aimed at increasing organizational functions". Performing organizational citizenship behaviors, it is necessary for the individual to voluntarily perform without any compulsion and these behaviors should not be included in the prize system. Therefore, organizational citizenship behaviors, which can be evaluated as contributions to strengthening the social and psychological structure of the organization and supporting the performance of the work, generally include behaviors related to wills rather than definitions of voluntary and business agreements. The research community, SMM, Independent Accountants, Intern Accountants working in Isparta. The sample of the research consists of 121 accounting professors selected randomly through the universe. This study aims to provide a better insight into the nature and necessity of accounting work by investigating the role of accounting professions working in accounting departments operating in Isparta by investigating the role of business ethics in the formation of organizational identity and organizational citizenship tendencies. The study consists of two main parts. In the first part, accountancy profession, work ethic, organizational identity and organizational citizenship behavior are defined in the related literature and relations among concepts are evaluated in the context of accounting profession. In the second part, the methodology of the study and analysis and findings are included. Finally, conclusions and suggestions are included.

Key Word: Accountancy, Business Ethic, Organizational Identification, Organizational Citizenship

Jel Code: M4

1.1. Örgütsel Özdeşleşme

Siyasal bilimler alanında çalışmalar yürüten Harrold Lasswell (1935), özdeşleşme kavramını,

duygusal bağın rehberlik ettiği ve benzer olma istencinin oluştuğu süreç olarak tanımlarken, bu

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

152

durumun ancak ilişkilerin yoğunluğu ve sembollerin çokluğu ile söz konusu olabileceğini ifade

etmiştir.

Edward Tolman (1943) özdeşleşmeyi bir bireyin bir gruba kendini bağlı hissetmesi olarak ele

alırken (1943;142-143) Foote’te ise, bireylerin etkin bir şekilde gruptaki arkadaşları ile geliştirdiği ortak

payda veyahut geliştirdikleri ve paylaştıkları değer zinciri olarak ifade edilmesi gerektiğini

düşünmektedir. (Foote, 1951: 21).

Brown, örgütlerde deneysel yöntemlerle gerçekleştirilen çalışması neticesi ortaya çıkan

sonuçlara bağlı olarak özdeşleşmenin dört temel unsurla açıklanabileceğini düşünmektedir (Brown,

1969: 346-347):

Özdeşleşme;

- Üyelik aidiyeti içermektedir.

- Bireylerin genel davranışlarını etkilemektedir.

- Özel tahmin edici potansiyele sahiptir

- Motive edici grup dinamiği içermektedir.

Bu bağlamda Patchen yürüttüğü bir çalışmada, Brown'ın özdeşlemeyi temellendirdiği dört

unsura ek olarak örgütsel özdeşleşmenin üç bileşenden müteşekkil olduğuna dair bir tespit yapmıştır.

Bunlar;

- Benzerlik veya ortak özellikleri algılama

- Ait olma hissi ya da birlik duygusu

- Örgüte / gruba bağlılık veya örgütü desteklemek ( Miller, 2000: 629)

Örgütsel özdeşleşme ile ilgili olarak ; “bireyin kendisi ile örgütü tanımlaması arasındaki

benzerliktir ” (Dutton, Dukerich ve Harquail 1994), “kendi benlik bağlamının içeriğinin örgüt

özellikleri ile bağlanma derecesidir” (Dukerich, Golden ve Shortel 2002), “psikolojik olarak örgütü

kendinin bir parçası olarak hissetmektir” (Scott ve Lane, 2000), şeklinde kavramın farklı boyutlarına

vurgu yapan çeşitli tanımlar yapılmıştır.

1990’lı yıllarda, Henri Tajfel ve John Turner'in gündeme getirdiği ve kavramın teorik arka

planını da oluşturan "sosyal kimlik kuramı"na göre örgütsel özdeşleşme kavramı; [Tak, Bilçin ve

Çiftçioğlu, Aydem. (2009)] "bireyler algılanan bir grup içinde kendilerini sınıflandırır [Dutton, Jane E.,

Dukerich, Janet M. ve Harquail, Celia V. (1994).] ve kişi kendisini tanımladığı bu grup içinde sembolik

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

153

bir üye olarak" görür. Bu yaklaşıma göre, örgütsel özdeşleşme, bireyin belirli bir örgüte aitlik algısına

sahip olması ve kendini o örgütün üyesi olarak tanımlaması", şeklinde açıklanabilir.

Kimlik, bireyin kendisini diğerlerinden ayrı biri gibi algılamasını içeren bilişsel/duygusal

içerikte bileşik zihinsel bir yapıdır. Sosyal kimlik ise, bireyin benlik algısının bir sosyal gruba ya da

gruplara üyeliğine yüklediği değer ve anlamlılık boyutudur ( Demirtaş 2003:130). Sosyal kimlik

kuramına göre bireyler, öncelikle kendilerini mensubiyet kurdukları gruba göre tanımlayarak kategorize

ederlerken, aynı zamanda ünsiyet kurdukları grupla özdeşleşirler. Bu yaklaşıma göre, sosyal kimlik

kuramının sınıflandırma/karşılaştırma/özdeşleşme olmak üzere 3 temel bileşeni söz konusudur. Bu

bileşenlerden sınıflandırma veyahut sosyal sınıflandırma; bireyin kendisini ait gördüğü grup ile

karşısında konumlandığı grup ile "biz" ve "onlar" gibi kategorik sosyal çevre tanımlamasıdır. Gruba ait

bireyler "ötekiler" tarafından kategorize edildikleri sosyal sınıf özelliklerine göre tanımlanmak üzere

algılanırken, konumlandırıldıkları sınıflandırmanın davranışsal özelliklerine göre de değerlendirilmeye

başlarlar (Vanbeselaere, 1999:21). Sosyal Kimlik Kuramının bir diğer bileşeni sosyal özdeşlemedir.

Ashforth ve Mael ( 1989:21) sosyal özdeşleşmeyi bir gruba ait olma hali, (Hall vd. 1970:176) örgütün

amaçları ile bireyin amaçlarının bütünleşmesi ve uyumlaşması olarak tanımlamışlardır. Bireyler, grupla

özdeşleme sürecinde aidiyet geliştirdikleri grubun özelliklerini özdeş olarak algılamaya başlarlar ve

kendi özellikleriymiş gibi düşünmektedirler.

Sosyal kimlik kuramının bir diğer bileşeni ise sosyal karşılaştırmadır. Sosyal karşılaştırma

boyutunda birey, kendi kimlik sürecinde "öteki"ne dikkate alarak olumluluk durumuna göre kendi

kimliğini ve duruşunu değerlendirir. Tajfel ve Turner, bireylerin sosyal gruplarla kendilerini

özdeşleştirmelerinin altındaki öncelikli nedeninin kendi özsaygılarını arttırmak olduğunu ileri

sürmektedir (Demirtaş, 2003:130).

Sosyal kimlik teorisinin dayandığı üç temel varsayım aşağıda belirtilmiştir .

1- Bireyler, pozitif öz saygıyı kurmak veya geliştirmek için çabalarlar.

2- Bir insanın öz kavramının bir parçası onun sosyal kimliği olarak o insanın grup üyeliğine

dayanmaktadır.

3- Pozitif sosyal kimliği sürdürmek için, kişi kendi içinde bulunduğu grup ve ilgili dış gruplar

arasında pozitif ayrım için gayret ederler ((Tajfel ve Turner, 1985: 16)

Ancak bu kabullere rağmen özdeşlemenin gerçekleşebilmesi için 3 unsurun bir araya gelmesi

gerekmektedir.

Bunlar;

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

154

1- Bilişsel unsur,

2- Duygusal unsur,

3- Değerleyici unsur (Christ v.d., 2003: 331).

Dutton ve arkadaşlarına göre (1994: 240), örgütsel özdeşleşme, bir bireyin benliğinin, aidiyet

geliştirdiği grup hakkında, tipiklik, merkezilik, ve süreklilik olarak inandıklarının, bireyin kendisi

hakkında tipiklik, merkezilik ve süreklilik olarak inandıklarının içinde veya üzerinde büyük bir yere

sahip olacak şekilde kurulması durumudur (Dutton vd., 1994: 242).

Barker ve Tompkins (1994: 226), örgütsel özdeşleşmeyi, “bireyin örgütün değerleri ve

hedeflerini kendi hedef ve değerleri gibi kabul etme ve böylece örgüte duygusal bir şekilde bağlanma

derecesi” olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünmektedir.

Pratt (1998) özdeşleşmenin, örgüt değerlerinin kendininkine benzer olduğuna inanma

(benzeşme ) ya da kendi değerlerini örgüt değerlerine uydurma (öykünme) süreci olduğunu belirterek,

örgütsel özdeşleşme ile örgüt üyelerinin güvenlik, bağlılık ve benlik gerçekleştirme gibi psikolojik

ihtiyaçlarını karşıladığını ifade etmiştir. Bu ihtiyaçları tatmin olan örgüt üyeleri örgüt hedef ve

ihtiyaçlarına uyumlu davranışlar göstermektedirler (Mills v.d., 2005).

Lee 1971'de örgütsel özdeşleşme üzerine yürüttüğü deneysel bir çalışmada, özdeşleşmenin, ait

olma, sadakat ve paylaşılan özellikler olarak üç unsura dayandığını, bu üç unsurun birbirleri ile iç içe

bir terkibe dayalı bir boyutta olduğunu ileri sürmüştür (Lee, 1971: 214-215).

Örgütsel özdeşleşme ile ilgili yaklaşımlar ve tanımlar incelendiğinde, örgüt üyesinin ve meslek

mensubunun üyeliğin benliği ile ya da kendini örgütün bir parçası olarak görmek, örgütün değerlerini

benimsemek , ya da örgüt üyesi olmaktan gurur duymak gibi şekillerde ilişkilendirmesi durumu dikkat

çekmektedir (Riketta, 2005: 361). Örgütü ile özdeşleşmiş bir çalışan, doğal bir şekilde kendiliğinden

örgütüne/örgütün değerlerine bağlı davranışlar ve tutumlar göstermesi beklenmektedir (Ashforth ve

Mael, 1989: 23).

Mesleki örgütlenme her meslek grubu için gerek psikolojik gerekse sosyal açıdan

değerlendirildiğinde önemli bir gereksinimdir. Bu birliktelik ihtiyacı muhasebe mesleğini sürdüren

muhasebe meslek mensupları içinde böyledir. Özellikle ağır ve sürekli değişen iş yükleri

düşünüldüğünde muhasebe meslek mensuplarının karşılaşılan sorunlara çabuk cevap verebilme ve

çözüm üretme konusunda bu organizasyonlara ihtiyaçları olduğu söylenebilir.

Muhasebe meslek mensuplarının örgütsel bağlılığı ile ilgili yapılan çalışmalarda mesleklerine

devam ile örgüte bağlılıkları arasında pozitif bir ilişki olduğu, özellikle muhasebe personelinin örgütsel

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

155

bağlılık seviyelerinin işyerleri yöneticisinin tutumuna göre değişiklik gösterdiği ve muhasebe meslek

mensuplarının farklı düzeylerde örgüte bağlılık seviyelerinin olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır (Demirkol,

2017:465).

1.2. Muhasebe Mesleğinde İş Etiği

Etik kavramı her meslek grubunda göz önünde bulundurulması gereken hassas konulardan

biridir. Muhasebe mesleğinin sürdürülmesinde ise mesleği icra eden meslek mensupları için oldukça

önem arz etmektedir. Muhasebe mesleği ihtiva ettiği faaliyetler gereği dünya genelinde olup biten tüm

ekonomik ve teknolojik değişimlerden etkilenmekte ve bu değişimlere istinaden mesleki olarak da

geliştirilmesi zorunlu olan bir meslektir. Kısacası mali nitelikteki bilgiler, toplumdaki birçok paydaş

tarafından kullanılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu muhasebe bilgi kullanıcılarının, bu derece

önemlilik arz eden bir mesleğin, yürütücüleri olan meslek mensuplarından beklentisi; yasalara,

mevzuata, ilkelere uygun işlemler yapılması, toplumun değer yargılarına önem verilmesi, dürüst, şeffaf,

güvenilir olunması gibi tutum ve davranışlar içersinde olmalarıdır. Tüm bu kavramlar meslek

mensuplarının temel sorumlulukları olmaklar birlikte muhasebe meslek etiğinin de bir gereğidir (Yıldız,

2011:156).

Etik kuralların gelişiminin oldukça eskiye dayandığı bu kurallarında hem yazılı kurallardan hem

de sözlü kurallardan oluştuğunu söylemek mümkündür. Günümüze kadar geçen süre içinde mesleklerin

yürütülmesine dair tüm bu etik kurallar zamanla mesleki örgütlerce ve kanunlarca belirlenmeye ve

düzenlenmeye başlamıştır. Muhasebe mesleğinin icra edilmesine yönelik etki kurallarında belli bir

bölümünün yasalarca belli kısmının ise mesleki örgütlerce belirlenmiş olması söz konusudur (Güney ve

Çınar, 2012: 95)

Ulusal açıdan meslek etiğinin çerçevesi, Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve

Yeminli Mali Müşavirler Odalar Birliği, Maliye Bakanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Türkiye İç

Denetçiler Enstitüsü tarafınca yapılan düzenlemelerdir. Tüm bu kurumlar mesleğe dair etik

düzenlemeler ile meslek mensuplarının çalışmalarını yürütürken üzerinde durmaları gereken etik

kurallara ilişkin ilkeleri belirtmişlerdir.

Muhasebe meslek etiği uluslar arası kuruluşlar açısından incelendiğinde ise meslek ahlakının

oturtulması ve mesleğin yürütülmesine ilişkin oldukça ciddi çalışmalar yürütüldüğü görülmektedir. İlk

olarak mesleki davranış yasası ilkelerinin ve etik standartların belirtildiği, kamu çıkarı, sorumluluk,

dürüstlük, tarafsızlık, bağımsızlık vb başlıklar altında meslek etiğine dair düzenlemelerin Amerikan

Bağımsız Kamu Muhasebecileri (AICPA) tarafından detaylı bir şekilde düzenlendiği görülmektedir

(Özyürek, 2012: 127). Ayrıca Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu (IFAC) tarafından da mesleki

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

156

ahlak kurallarının düzenlendiği çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Bu düzenlemelerde bağımsız davranma,

mesleki yeterlilik, gizlilik, tanıtım faaliyetlerinin yapılmasına ilişkin kurallar, vergi uygulamaları,

ücretler ve komisyonlar, meslekle bağdaşmayan fiiller vb. konulara ilişkin ilkeler belirlenmiştir (Uyar,

2005).

Muhasebe mesleğinde mesleğin gereksinimlerinin yerine getirilmesi ve kamusal çıkarların

sağlanabilmesi açısından meslek mensuplarının mesleklerini sürdürürken yukarıda bahsedilen tüm ilke

ve kurallara uygun davranmaları gerekmektedir. Bu davranış aynı zamanda mesleki itibarın ve hizmet

kalitesinin de artmasına neden olacaktır.

İlgili literatür incelendiğinde (Özer ve Uyar: 2010)’ın çalışmasında muhasebecilerin etik

felsefelerinin mesleki bağlılıklarına ne tür etkiler yaptığının tespitine yönelik bir araştırma yaptığı

görülmüştür. Çalışmanın sonucunda etik davranışlar olarak sayılabilecek adalet, hakkaniyet, dürüstlük

gibi değerleri ön plana çıkan muhasebe meslek mensuplarının mesleki bağlılıklarının duydusal

boyutlarının ortaya çıktığı görülmüştür.

(Ergun ve Gül:2005)’in yaptığı çalışmanın sonuçları incelendiğinde ise örgütsel vatandaşlık

algısının mesleki etik üzerine olumlu etkisinin olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Yasalara uymak, yetkileri

sınırları içinde kullanmak, hukukun üstünlüğüne saygı duymak gibi konularda muhasebe meslek

mensupları yasalar çerçevesinde ve yurttaşlık bilinci ile hareket etmektedirler.

1.3. Örgütsel Vatandaşlık

Formal bir iş tanımının ötesinde, belirlenmiş rol gereklerini ve beklentilerini aşan, çalışanların

örgüte katkıda bulunmak için istekli olarak gösterdikleri rol fazlası davranışları ifade eden örgütsel

vatandaşlık davranışı, bir kavram olarak, temelde örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yardımcı olan

gönüllülük esasına dayalı bireysel davranışları anlatır (Sezgin,2005:319). Örgütsel vatandaşlık

kavramının yönetim bilimine literatürüne girmesi ise esasen 1970‟li yıllara dayanmaktadır.

Kavrama ilk kez değinen Dennis Organ (1988)’a göre örgütsel vatandaşlık davranışını, bir bütün

olarak organizasyonun fonksiyonlarını verimli bir biçimde yerine getirmesine yardımcı olan, gönüllüğe

dayalı(isteğe bağlı) birey davranışıdır (İşbaşı,2000:4). Diğer bir ifadeyle örgütsel vatandaşlık

davranışını, biçimsel ödül sisteminde doğrudan, tam olarak bulunmayan ve dikkate alınmayan, fakat bir

bütün olarak örgütün işlevlerini verimli bir biçimde yerine getirmesine yardımcı olan, gönüllülüğe

dayalı davranışlar olarak sınırlandırılabilir. Dolayısıyla örgütsel vatandaşlık davranışının

sergilenmemesi neticesi bir cezayı gerektirmez.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

157

Ryan ise, örgütsel vatandaşlık davranışını, kişinin kendi iradesi ile ortaya koyduğu, açık ve

direkt bir biçimde resmi ödül sisteminde tanımlanmayan ve örgütün etkili bir biçimde çalışmasını

sağlayan bireysel davranışlar şeklinde tanımlanmıştır ( Ryan, J. 2001:233-234)

Örgütsel vatandaşlık davranışları; iş süreçleri ile ilgili problemlerde, kişinin bu problemlerin

çözümü için arkadaşlarına yardım etmesi, emirleri sorun yaratmadan kabul etmesi, beklenmedik

zamanlarda ortaya çıkan yapılması gereken zorunlu görevleri sızlanmadan ve şikayet etmeden yerine

getirmesi, çalışma ortamının temiz ve düzenli tutulmasına yardım etme davranışının yanında, iş, örgüt

ve yöneticileri hakkında örgüt dışındaki kişi ve kurumlara karşı olumlu şekilde bahsetme, çatışmaların

ve dikkat dağıtıcı öğelerin olmadığı ya da minimum hale getirildiği bir iş iklimi oluşturma ve örgütsel

kaynakları koruma gibi davranışları kapsamaktadır (Buluç, 2008: 579).

Muhasebe meslek mensupları profesyonel kişilerdir ve çalışma zamanlarını vergi uygulamaları

kapsamında, mükelleflerinin devlet ile ilişkilerini yönetmek üzere harcarlar. Muhasebe meslek

mensupları, öncelikle mükelleflerine karsı sorumludur ve temel görevleri mükelleflerinin ticari

faaliyetlerindeki vergi boyutunu yasal çerçevede düzenlemektir. Bahse konu olan bu meslek grubu,

profesyonellik, etik bir duruş, dürüstlük ve sağduyu gerektiren karmaşık bir aktivitedir. Dolayısıyla

muhasebe meslek mensupları için örgütsel vatandaşlık önemli bir hale gelmektedir. Örgütsel

vatandaşlık, mükelleflerinin yükümlülüklerini yerine getirmelerine yardımcı olurken, yasal çerçevede

kamunun da haklarını gözetme boyutunda gönüllü muhasebecilik davranışlarını tanımlamak için

kullanılabilecek bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir davranışın örgütsel vatandaşlık davranışı kapsamında değerlendirilebilmesi için bazı

özellikler taşıması gerektiği ifade edilebilir. Bu özellikler;

-Gönüllü olarak sergilenmiş olması,

-Örgütsel perspektif açısından yararlı sonuçlar doğurması,

-Çok boyutlu bir niteliğe sahip

olması şeklinde üç başlık altında toplanmaktadır (Somech & Drach-Zahavy, 2004: 282.

Örgütsel vatandaşlık davranışının çeşitli özelliklerinden bahsedilebilir. Örgütsel vatandaşlık

davranışları biçimsel rol davranışlarından daha öte bir boyutu işaret ederken, davranış isteğe bağlı,

gönüllülük esasına göre gerçekleşmektedir. Bir davranışın istendik olması, davranışın aksiyonundaki

inisiyatifin çalışana ait olduğu anlamını da taşımaktadır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

158

Biçimsel rol davranışları kapsamında değerlendirilmeyen örgütsel vatandaşlık davranışı doğal

olarak biçimsel ödül sisteminde tanımlanmamaktadır. Ancak çalışanlar açısından biçimsel ödül

sisteminin olmaması, ödül beklentisi içerisine girilmeyeceği anlamına gelmemektedir.

1.4. İş Etiği, Örgütsel Özdeşleşme Ve Örgütsel Vatandaşlık Davranışı Arasındaki İlişki

Araştırma alanımızda yer alan muhasebe meslek mensuplarının, iş etiği algılarının, örgütsel

özdeşlik ve örgütsel vatandaşlık eğilimlerinin oluşumundaki rolünü mesleki mensubiyetleri bağlamında

çeşitli değişkenler açısından değerlendirilmiştir.

İş süreçlerinde veyahut iş boyutunda doğru olanı bilmek ve doğru olanı yapmak anlamlarını

içeren iş etiği kavramı, ilkelere ve inançlara dayalı muhakeme ve hüküm içeren bir ahlaki süreç olarak

tasvir edilebilir. Dolayısıyla iş etiği temelde süreçle ilgili olarak bir değer zinciri barındırır. İfade edilen

değer zinciri, süreçlerle ilgili boyutta, aidiyet geliştiren bireyler açısından bağlayıcı bir özellikte taşırlar.

İş etiği, mesleki mensubiyet açısından değer temelli bir süreç olarak algılanabilir. Etikle donatılmış bir

meslek grubuna kendini ait hisseden meslek mensuplarının örgütsel özdeşlik değerlendirmeleri sosyal

kimlik teorisi bağlamında ilişkilendirilebilir Örgütsel özdeşleşme, örgütle birlik veya ait olma halidir.

Diğer bir ifadeyle üyenin kendisini örgütle aynı özelliklerle tanımlama derecesidir. Örgütüyle güçlü

bir biçimde özdeşleşmiş bireyler, örgütlerinin amaç ve değerlerini kendi amaç ve değerleri olarak

benimsemekte, örgütün başarısı için çaba sarf etmektedirler (Edwards 2005).

Muhasebeciliği meslek olarak benimsemiş olan bireyler, profesyonel iş yaşamlarında yasal

mevzuat çerçevesinde mükelleflerinin yükümlülüklerini takip ederken, kamu adına mükelleflerinden

gelir takibini de gerçekleştirirler. Dolayısıyla muhasebe meslek mensupları iş etiği gereği hem

mükellefleri adına hem de devlet adına doğru olanı yapmak durumundadırlar. Muhasebe meslek

mensupları mesleki aidiyet kapsamında geliştirdikleri özdeşlik algısıyla mesleğin hassasiyeti açısından

yazılı olmayan süreçleri yerine getirirken bir bakıma örgütsel vatandaşlık davranışı da

sergilemektedirler. Örgütsel özdeşleşme, grupla/örgütle birlik veya üyenin kendisini örgütle aynı

özelliklerle tanımlama derecesidir.

Örgütsel özdeşleşme davranışının en önemli sonuçlarından birisi örgütsel vatandaşlık davranışı

olarak kabul edilmektedir. Bireylerin özdeşleşme algısı güçlü olursa, mensubiyet geliştirdikleri gruplara

karşı kişisel duyguları da güçlüdür Birey kişisel çıkarlarından çok örgütün yararına olacak görevlere de

odaklanır. Örgütsel özdeşleşmeye sahip meslek mensupları, örgütsel normlarla ve değerlerle, iş

sözleşmeleri gerektirmediği halde, daha çok kaynaşmış olacaktır ki bu davranışa örgütsel vatandaşlık

davranışı olarak telaffuz edilebilir. Bu çerçevede mesleğin gerekleri açısından, muhasebe meslek

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

159

mensuplarının iş etiği algıları, örgütsel özdeşleşme ve örgütsel vatandaşlık davranışı eğilimini

desteklemesi beklenmektedir.

2. Araştırmanın Modeli

Bu çalışmada 3 değişken dikkate alınmıştır. Bağımlı değişken olarak iş etiği ile bağımsız

değişkenler Örgütsel Vatandaşlık ölçeği ve 5 alt boyutu Sivil Erdem, Özgecilik, Nezaket, Vicdanlılık ve

Centilmenlik boyutları ile Örgütsel Özdeşleşme davranışı dikkate alınmıştır.

Araştırmanın modeli kapsamında aşağıdaki temel araştırma sorusuna cevap aranacaktır:

- İş Etiği algısı ile örgütsel vatandaşlık davranışı arasında, İş etiği algısı ile örgütsel özdeşleşme

arasında, örgütsel özdeşleşme ile örgütsel vatandaşlık davranışı arasında ilişki var mıdır?

2.1.Araştırma Metodolojisi

Bu çalışmanın ana düşüncesi; iş etiğinin algısının, muhasebe meslek mensuplarının örgütsel

özdeşleşme ve örgütsel vatandaşlık davranışı geliştirmede etkili olacağıdır.

Mali sistem açısından oldukça önemli bir o kadar da stratejik bir meslek olarak nitelenebilecek

olan muhasebecilik mesleğinin ilke ve değerleri mesleğin itibarı ve etkiliği açısından önem

arzetmektedir.

Muhasebe meslek mensuplarının hem mali sistemin en önemli aktörü defterdarlıklar ile vergi

mükellefleri ile çok sık temas etmeleri ve aralarındaki ilişkileri düzenleyici rol üstelenmeleri mesleğin

toplumdaki karşılığını ifade etmektedir. Devletin vergi mükellefleri ile daha sağlıklı bir iletişim

kurabilmesi açısından kritik bir rol üstlenmeleri kadar meslek mensuplarının da mesleğe dair bazı değer

ve algılamalarının da önemli misyon üstleneceği ifada edilebilir. Bu bağlamda yukarıda ifade edilen

hususlara bağlı olarak muhasebe mesleğine katkı sağlayacağı düşüncesiyle araştırmanın evrenini

muhasebe meslek mensupları tercih edilmiştir.

Yapılan literatür taraması ve incelemeler sonucunda, muhasebe meslek mensuplarının

davranışlarının belirleyicisi olan iş etiği algılamalarının örgütsel vatandaşlık ve örgütsel özdeşleşme

davranışı üzerindeki etkisinin beraber ele alınmasının farklı bir bakış açısı sunması ve araştırmada

ulaşılacak sonuçların konuya bu alanda ışık tutması umulmaktadır.

2.3.Araştırma Evreni ve Örneklemi

Muhasebe meslek mensuplarının iş etiği algılarının, örgütsel özdeşlik ve örgütsel vatandaşlık

davranışları üzerindeki etkisinin incelendiği bu çalışmanın evrenini Isparta İl merkezinde, faaliyet

gösteren Isparta SMMMO’na kayıtlı 141 büroda çalışan meslek mensupları oluşturmaktadır.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

160

Araştırmanın örneklemi ise, Isparta SMMMO’da kayıtlı bürolarda çalışan ve çalışmaya katılmayı kabul

eden SMM, Serbest Muhasebeciler, Stajer Muhasebecilerden oluşan 127 çalışandan oluşmaktadır. Çalışmada

127 çalışandan “anket yöntemi” ile toplanan veriler kullanılmıştır.

2.3.1.Araştırmanın Ölçekleri

Araştırmada veri toplama aracı olarak anket formundan yararlanılmıştır. Anket formu dört

bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde katılımcıların kişisel bilgilerini belirlemek üzere Demografik

Bilgi Formu kullanılmıştır.

Örgütsel Özdeşleşme ölçeği, Mael ve Ashforth tarafından geliştirilmiştir.Örgütsel özdeşleşme

ölçeği tek boyut olarak ele alınmıştır. Ankette örgütsel özdeşleşme değişkenini ölçmek için kullanılan

bu ölçekte toplam 6 ifadeye yer verilmiştir.

İş Etiğine Yönelik Tutumlar” ölçeği (ATBEQ) (Attitude Towards Business Ethics

Questionnaire) (Sims ve Gegez, 2004: 253-265), ilk olarak Neumann ve Reichel tarafından

geliştirilmiştir. İş Etiği ölçeği ile, çalışanların iş etiğine yönelik tutum, davranış, görüş ve fikirleri

alınmaya çalışılmıştır.

Örgütsel vatandaşlık davranışlarını ölçmek üzere ise Podsakoff ve arkadaşları (2000) ile

Morrison tarafından (1994) geliştirilen ve Türker (2006) ile Yenerli ve Aksoy tarafından uyarlanana

Örgütsel Vatandaşlık Ölçeğinin kısa formu kullanılmıştır. Bu ölçek 18 ifadeden ve 5 alt boyuttan

oluşmaktadır. Bu ifadelerin 4’ü sivil Erdem, 3’ü Özgecilik, 4’ü Nezaket, 4’ü Vicdanlılık ve 2’si ise

centilmenlik davranışlarını değerlendirmektedir.

2.3.2.Geçerlilik ve Güvenilirlik

Araştırmanın amacı doğrultusunda örgütsel özdeşleşmeyi ölçmek üzere, Mael ve Ashforth

(1992) tarafından geliştirilen ve 6 sorudan oluşan örgütsel özdeşleşme ölçeği, çalışanların iş etiğine

yönelik tutum, davranış, görüş ve fikirleri ölçmek üzere Neumann ve Reichel tarafından gelistirilen

(1979) “iş etiğine yönelik tutumlar” ölçeği, Podsakoff ve arkadaşları (2000) ile Morrison tarafından

(1994) geliştirilen ve Türker (2006) ile Yenerli ve Aksoy tarafından uyarlanmış örgütsel vatandaşlık

ölçeği kullanılmıştır.

Örgütsel özdeşleşme ölçeğinin yapı geçerliliğinin sınanabilmesi için faktör analizi

uygulanmıştır. Verilerin faktör analizine uygunluğu Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) katsayısı KMO değeri

0,7120, Cronbach Alfa değeri 0,712'dir.

Örgütsel vatandaşlık davranışı ölçeğinin Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) katsayısı testi KMO

değeri 0,801, Cronbach Alfa değeri 0.787'dir. İş etiği ölçeğinin KMO değeri ise, 0.829'dur.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

161

İş Etiği ölçeğinin Meyer-Olkin (KMO) katsayısı testi KMO değeri 0.829'dur. Ölçeğin Cronbach

Alfa değeri 0.887'dir.

3. Bulgular

Araştırma kapsamında katılımcıları tanımaya yönelik olarak demografik sorulara verilen

yanıtlar frekans analizine tabi tutulmuştur. Daha sonra ölçeklerin güvenilirliklerinin test edilmesine ve

alt boyutlarının tespitine yönelik faktör analizi yapılmıştır. Faktör analiziyle ortaya çıkan değişkenlerin

boyutları arasındaki ilişkilerin tespitine yönelik korelasyon analizi ve araştırma hipotezlerinin test

edilmesine yönelik regresyon analizleri yapılmıştır.

Tablo 1: Demografik Özellikler

Cinsiyet Sayı % Medeni Durum

Sayı %

Kadın 37 29.1 Evli 88 69.3

Erkek 90 70.9 Bekar 33 26.0

Eğitim Sayı % Dul 6 4.7

Lise 16 12.6 Kıdem Sayı %

Ön Lisans 37 29.1 1-5 1 0.8

Lisans 74 58.3 6-10 Yıl 22 17.3

Mesleki Statü Sayı % 11-15 Yıl 44 34.6

SMMM 72 56.7 16-20 Yıl 41 32.3

Muhasebe Elemanı

47 37.0 21Yıl + 19 15.0

Stajer Muhasebe Eleman

8 6.3

Araştırmaya katılan muhasebe meslek mensuplarının % 29’1i kadın ve %70.9’u erkek; %

26’sı bekar, % 69,3’ü evli ve % 4,7’si dul olup, % 12,6’sı lisans, % 29.1’i lisans ve % 58,3’ü lisans

düzeyinde eğitime sahiptir. Katılımcıların, % 56,7’si SMMM, % 37,’si Muhasebe Elemanı, % 6,3’ü

Stajer Muhasebe Elemanından oluşmaktadır. Katılımcıların % 0.8'i 1-5 yıl, % 17.3'ü 6-10 yıl, %34.6'sı

11-15 yıl, %32.3'ü 16-20 yıl, % 15.0'i 21+yıl mesleki kıdemleri bulunmaktadır.

3.1. İş Etiği, Örgütsel Özdeşleşme Ve Örgütsel Vatandaşlık Davranışları İlişkisine

İlişkin Bulgular

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

162

İş etiği algısının örgütsel özdeşleşme üzerindeki etkilerini belirlemek üzere çok değişkenli

doğrusal regresyon analizi uygulanmıştır. Regresyon analizinde iş etiğindeki alt boyutlar bağımsız

değişken olarak dikkate alınırken, örgütsel özdeşlik bağımlı değişken olarak değerlendirilmiştir.

Tablo2 : Regresyon Analizi Sonuçları

Model Unstandardized Coefficients Standardized

Coefficients

t Sig.

B Std. Error Beta

1

(Constant) 3,166 ,245 12,906 ,000

Değer -,058 ,071 -,088 -,815 ,417

Davranış -,016 ,065 -,026 -,245 ,807

Tercih -,050 ,046 -,096 -1,104 ,272

Algı -,004 ,051 -,008 -,088 ,930

Gerçeklik -,101 ,045 -,184 -2,238 ,027*

Hüküm ,328 ,050 ,577 6,514 ,000**

a. Bağımlı Değişken: Örgütsel Özdeşleme R 2: 309 *p<0,05 **p<0,01

Tablo 2'de yer verilen regresyon analizi sonuçlarına göre, araştırma modeli bir bütün olarak

değerlendirildiğinde, anlamlı olduğu tespit edilmiştir. (F: 8,934), P : 0.000. Diğer taraftan İlk beş

boyutunun beta katsayıları istatistiki açıdan anlamsız bulunmuştur. Modelde yer alan iş etiğinin 6.

boyutunun beta kat sayısı iş etiğinin örgütsel özdeşleme üzerinde etkisi anlamlı bulunmuştur.

Dolayısıyla "İş Etiği algısı, muhasebe meslek mensuplarının örgütsel özdeşlik davranışını olumlu

etkiler" şeklinde kurduğumuz hipotezimiz ispatlanmıştır.

3.2.Katılımcıların Örgütsel Vatandaşlik Davranışlarının Demografik Özelliklerine Göre

Karşılaştırılması

Tablo-2’de, araştırmaya katılanların örgütsel vatandaşlık davranışlarının demografik

özelliklerine göre farklılık gösterip göstermediğini belirleyebilmek amacıyla gerçekleştirilen bağımsız

örneklemler için t testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonuçlarına yer verilmiştir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

163

Tablo 3: Katılımcıların Örgütsel Vatandaşlık Davranışlarının Demografik Özelliklerine Göre Farklılıklarına İlişkin Bulgular

Boyutlar Demografik Özellikler Ort. S.S t p Sivil Erdem

Bay 4,1306 ,81784 2.520 ,013 Bayan 3.7365 ,75679 2,603 ,011 Evli 4,1619 ,79151 3,131 ,002 Bekar 3,6859 ,78790 3,136 ,002 SMM 4,1076 ,77235 1,456 ,148 Muh.Elemanı 3,8955 ,86561 1,434 ,155 Lise-Önlisans 4,1038 ,84557 1,027 ,306 Lisans 3,9527 ,79669 1,017 ,311 Kıdem 1 yıl - 15yıl 4,0299 ,80543 ,205 ,838 Kıdem 15yıl + 4,0000 ,83742 ,204 ,839

Özgecilik

Bay 3,9944 ,81934 ,894 ,373 Bayan 3,8649 ,50206 ,894 ,373 Evli 4,0824 ,64407 2,957 ,004 Bekar 3,6731 ,86821 2,640 ,011

SMM 4,1364 ,81061 -2,433 ,002 Muh.Elemanı 3,8194 ,60057 -2,433 ,004 Lise-Önlisans 4,2311 ,83039 3,704 ,000 Lisans 3,7601 ,60313 3,518 ,001 Kıdem 1 yıl - 15yıl 4,2201 ,61008 4,551 ,000 Kıdem 15yıl + 3,6625 ,76859 4,494 ,000

Nezaket

Bay 3,9889 ,89624 1,339 ,213 Bayan 3,7432 1,03831 1,085 ,281 Evli 4,0625 ,86706 2,671 ,009 Bekar 3,5897 1,03155 2,498 ,015 SMM 3,9722 ,85534 ,750 ,500 Muh.Elemanı 3,8455 1,04913 ,676 ,500 Lise-Önlisans 3,9811 ,97548 ,644 ,521 Lisans 3,8716 ,92181 ,638 ,525 Kıdem 1 yıl - 15yıl 4,0000 1,04809 ,125 ,298 Kıdem 15yıl + 3,8250 ,80688 125 ,373

Vicdanlılık

Bay 3,8111 1,18885 1,618 ,110 Bayan 3,4324 1,20279 1,626 ,107 Evli 3,8977 ,99180 2,854 ,005 Bekar 3,2564 1,49504 2,451 ,018 SMM 3,7639 1,20437 ,676 ,005 Muh.Elemanı 3,6182 1,20171 ,750 ,500 Lise-Önlisans 3,9434 1,01745 1,948 ,054 Lisans 3,5270 1,29512 2,027 ,045 Kıdem 1 yıl - 15yıl 3,7910 1,13868 1,948 ,373 Kıdem 15yıl + 3,6000 1,26826 125 ,314

Centilmenlik Bay 4,1056 ,83631 3,163 ,002 Bayan 3,5946 ,82359 3,142 ,002 Evli 3,8523 ,96239 -2,079 ,040 Bekar 4,1923 ,50803 -2,597 ,011 SMM 3,9818 ,89217 -,286 ,775 Muh.Elemanı 3,9818 ,89217 -,284 ,777 Lise-Önlisans 4,1887 ,87281 2,628 ,010 Lisans 3,7905 ,81932 2,600 ,011 Kıdem 1 yıl - 15yıl 4,0299 ,94099 1,011 ,314 Kıdem 15yıl + 3,8750 ,76261 1,023 ,308

* p<0,05; **p<0,01

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

164

Araştırmamızda kullanılan Örgütsel Vatandaşlık ölçeğindeki sivil erdem ve centilmenlik

boyutlarında cinsiyete göre erkeklerin bayanlara göre örgütsel vatandaşlık algısı daha yüksektir.

Örgütsel Vatandaşlık ölçeğinin sivil erdem, özgecilik ve vicdanlılık boyutlarında örneklem

grubumuzda yer alan katılımcılardan medeni durum değişkenine göre muhasebe meslek

mensuplarından evli olanların bekarlara göre örgütsel vatandaşlık algısı daha yüksek olduğu

gözlenmiştir. Bu bağlamdaki bir diğer değerlendirme muhasebe meslek mensuplarının mesleki

statülerine göre yapılmıştır. Ölçeğin sivil erdem, ve vicdanlılık boyutlarında SSM'lerin Muhasebe

elemanlarına göre örgütsel vatandaşlık algıları arasında anlamlı farklılık vardır. Örgütsel Vatandaşlık

Özgecilik boyutunda Eğitim seviyesine göre Lise/ÖnLisans eğitime sahip olanların Lisans eğitimi

alanlarına göre örgütsel vatandaşlık algısı daha yüksektir. Örgütsel vatandaşlık özgecilik boyutunda

kıdem yılına göre 15 yıldan az olanların 15 Yıldan fazla olanlara göre örgütsel vatandaşlık algısı daha

yüksektir.

SONUÇ

Bu çalışmada iş etiği algılarının, örgütsel özdeşlik ve örgütsel vatandaşlık davranışları

üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir. Muhasebe meslek mensuplarının iş etiği algısının örgütsel

özdeşleşme ve örgütsel vatandaşlık davranışı geliştirmede etkili olacağı varsayımından hareket

edilmiştir.

Mali sistem açısından oldukça stratejik bir meslek olan muhasebecilik mesleğinin ilke ve

değerleri, mesleğin itibarı ve etkiliği açısından önem arzetmektedir. Muhasebe meslek mensupları mali

sistemin kamu sektörü açısından en önemli aktörü defterdarlıklar ve vergi mükellefleri ile çok sık temas

etmeleri ve aralarındaki ilişkileri düzenleyici rol üstelenmeleri mesleğin toplumdaki varoluşsal

boyutunu ifade ederken, meslek mensuplarının mesleğe dair bazı değer ve algılamalarının dikkatle

incelenmesi gerektiğine işaret eder.

Yaptığımız çalışma ile birlikte " muhasebe meslek mensuplarının iş etiği algısı, örgütsel

özdeşlik davranışını olumlu düzeyde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonucun muhasebe meslek

mensupları açısından oldukça anlamlı olduğu ifade edilebilir. Çünkü çok önemli bir kamu aracılık görevi

ifa eden bir meslek grubunun iş etiği algılarının örgütsel/mesleki özdeşlik davranışına olumlu düzeyde

etkilemesi, mesleğin kurumsal dinamikleri hakkında da bir fikir vermektedir.

Kurulan modelde dikkate alınan bir diğer değişken muhasebe meslek mensuplarının sosyo-

ekonomik değişkenlerinin örgütsel vatandaşlık algıları ile değerlendirmelerdir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

165

Örgütsel Vatandaşlık ölçeği sivil erdem ve centilmenlik boyutlarında cinsiyet açısından, sivil

erdem, özgecilik ve vicdanlılık boyutlarında medeni durum açısından, sivil erdem ve vicdanlılık

boyutlarında mesleki statüler açısından, özgecilik boyutunda Eğitim seviyelerine ve kıdem yıllarına

göre örgütsel vatandaşlık algıları arasından anlamlı farklılıklar vardır.

Yapılan literatür taraması ve incelemeler sonucunda, muhasebe meslek mensuplarının

davranışlarının belirleyicisi olan iş etiği algılamalarının örgütsel vatandaşlık ve örgütsel özdeşleşme

davranışı üzerindeki etkisinin beraber ele alınmasının farklı bir bakış açısı sunması ve araştırmada

ulaşılacak sonuçların konuya bu alanda ışık tutması umulmaktadır.

KAYNAKLAR

Ashforth, Blake E. ve Mael, Fred ( 1989). "Social Identity Theory and The Organization", The Academy

of Management Review, Briarcliff Manor, 14 (1).

Brown, E.M. (1969). Identification And Some Conditions Of Organizational Involvement.

Administrative Science Querterly. 14(3): 346-355.

Buluç, B., 2008. “Ortaöğretim Okullarında Örgütsel Sağlık ile Örgütsel VatandaĢlık DavranıĢları

Arasındaki ĠliĢki”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 6(4), 571-602.

Barker, J. R. ve Tompkins, P. K. (1994). Identification In The Self-Managing Organization

Characteristics Of Target And Tenure. Human Communication Research. 21(2): 223–240.

Dutton, Jane E., Dukerich, Janet M. ve Harquail, Celia V. (1994). Organizational Images and Member

Identification. Administrative Science Quarterly, 39, 2, 239.

Dutton, J., Dukerich, J. ve Harquail, C.V. (1994). Organizational Images And Membership

Commitment. Administrative Science Quarterly. 39(2): 239-263.

Demirkol, D.,Ö. “Muhasebecilerin Örgütsel Bağlılık Düzeylerini Etkileyen Faktörler”, Journel of

Current Researches on Business Economics”, 7(2), 461-476.

Demirtaş, Andaç H.( 2003). "Sosyal Kimlik Kuramı, Temel Kavram ve Varsayımlar", İletişim

Araştırmaları, ( 1), 123-144.

Ergün, H. ve Gül, K. (2005), “Muhasebe Mesleği Etik Kuralları ve Bu Kuralların Meslek Mensuplarınca

Algılanışı", Muhasebe ve Finansman Dergisi, Cilt:25, 144-154.

Edward M. R. (2005) Organizational Identification: A Conceptual and Operational

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

166

Review. International Journal of Management Reviews 7(4): 207-230.

Foote, N. (1951). Identification As The Basis For A Theory Of Motivation. Amerikan Sociological

Review. 16(1): 14-21.

İşbaşı, J.(2000). Çalışanların Yöneticilere Duydukları Güvenin ve Örgütsel Adalete İlişkin

Algılamalarının Örgütsel Vatandaşlık Davranışının Oluşumundaki Rolü: Bir Turizm

Örgütünde Uygulama. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Akdeniz Üniversitesi, Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Antalya.

Lee, S. (1971). An Emprical Analysis Of Organizational Identification. Academy Of Management

Journal. 14(2): 213-226.

Miller, V. , Allen M., Casey, M. ve Johnson, J. (2000). Reconsidering The Organizational İdentification

Questionnaire. Management Communication Quarterly. 13(4): 626-658.

Mills, M., Bettis, P. J., Miller, J. ve Nolan, R. (2005). Experiences Of Academic Unit Reorganization:

Organizational İdentity And İdentification İn Organizational Change. Review of Higher

Education. 28(4): 597–619.

Sezgin, F.(2005). Örgütsel Vatandaşlık Davranışları: Kavramsal Bir Çözümleme ve Okul Açısından

Bazı Çıkarımlar. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 25, (1) 317-339.

Silva, Deborah K. (2007). Structurational Identification In Grups Within Organizations: I, We & Us.

Yayınlanmamış Doktora Tezi. Washington University.

Özer, G. ve Uyar, M. (2010), “Muhasebecilerin Etik Oryantasyonlarının Mesleki Bağlılığa Etkisi

Üzerine Bir İnceleme”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Cilt:48, 89-100.

Ryan, J. ( 2001), Moral Reasoning As A Determinant of Organizational Citizenship Behaviors: A Study

in The Public Accounting Profession, Journal Of Business Ethic, 33.

Somech, A., & Drach‐Zahavy, A. (2004). Exploring Organizational Citizenship Behaviour

From an Organizational Perspective: The Relationship Between Organizational

Learning and Organizational Citizenship Behaviour”. Journal of Occupational and

Organizational Psychology, 77 (3) : 281-298.

Tolman, E. C. (1943). Identification And The Post-War World. Psychological Review. 38(2): 141-148.

Tak, Bilçin ve Çiftçioğlu, Aydem. (2009). Algılanan Örgütsel Prestij İle Örgütsel Bağlılık ve Örgütsel

Özdeşleşme Arasındakí İlişkilerin İncelenmesine Yönelik Bir Araştırma. Akdeniz Üniversitesi

İ.İ.B.F. Dergisi, 18, 100-116.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

167

Vanbeselaere, Norbert ( 1999). "Gruplar Arası Davranışın Sosyal Psikolojik Analizi:Bireyci Bir

Yaklaşımdan Sosyal KimlikYaklaşımına" , (çev. Sibel Arkonaç) , Gruplar Arası İlişkiler ve

Sosyal KimlikTeorisi, Alfa Yayınları, İstanbul.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

168

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

169

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

170

TÜRKİYE’DE AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASI

DR. ÖĞRETİM ÜYESİ SİNAN BULUT24

Özet

Türkiye’de sağlık sistemine yönelik geçmiş yıllarda çeşitli raporlarda vurgulanan

reform ihtiyacı, 2002 yılı öncesine kadar istenilen düzeyde gerçekleştirilememiştir. Ancak 2002 yılından sonra sağlığa yönelik atılan önemli adımlar ve küresel anlamda da reform çabalarının teşvik edilmesi ile önceki dönemlerde planlanan ancak uygulanamayan reformlar uygulanmaya başlanmıştır. Bu anlamda özellikle 2003 yılında başlayan Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) kapsamında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. SDP’nin yaygın, erişimi kolay ve güler yüzlü sağlık hizmeti bileşeni kapsamında aile hekimliği uygulaması hayata geçirilmiştir. Aile hekimliğine ilişkin ilk mevzuat 2004 yılında çıkarılan 5258 sayılı Aile Hekimliği Pilot Uygulaması Hakkında Kanun’dur. Kanun sonrasında ilk olarak 15.09.2005 tarihinde Düzce ilinde pilot uygulaması yapılan aile hekimliği, yıllar itibarı ile yaygınlaştırılarak 2010 yılında ülke genelinde uygulanmaya başlamıştır. Kanunda aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının görev tanımlarının yanı sıra mali hakları ve hizmetin esasları da düzenlenmektedir. Türkiye’de aile hekimliği uygulaması başladığından bugüne aile hekimi sayısı artırılarak, aile hekimlerine bağlı kişi sayısının düşürülmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. 2010 yılında tüm ülkede aile hekimliği uygulamasına geçildiğinde 20.185 aile hekimi görev yapmakta iken, aile hekimine kayıtlı kişi sayısı ortalaması da 3.652 olmuştur. Altı yıllık bir süre sonunda 2016 yılında ise aile hekimi sayısı 24.428 iken her bir aile hekimine kayıtlı kişi sayısı ortalaması da 3.267 olmuştur. Aile hekimliği uygulaması ile her bireyden sorumlu bir aile hekiminin olması hizmete erişimi, hasta takibinin sürekliliği ve hizmetin etkin sağlanması açısından sağlık hizmetlerine önemli etkisi olmuştur. Bunun en önemli göstergelerini aşılama oranlarında görebilmekteyiz. 2016 yılı itibarı ile zorunlu aşılar için aşılanma oranında %97-98 seviyelerine ulaşıldığı görülmektedir. Ayrıca aile hekimliği uygulaması ile birinci basamağa yıllık olarak yapılan başvuru sayılarıda artmıştır. Bununla birlikte yapılan memnuniyet araştırmalarında, 2010 yılında aile hekimliğinin henüz tamamen Türkiye genelinde uygulanmadığı dönemde %81,2 olan birinci basamak sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı, aile hekimliğinin tüm ülke genelinde uygulanması sonrasında %90’ın üzerinde olduğu belirlenmiştir. Aile hekimliği ile sağlık hizmetleri sunumunda önemli mesafeler alınmasının yanısıra hizmeti sunan hekim ve diğer sağlık personeline yönelik çalışma koşulları, bağlı nüfus sayısı, özlük hakları gibi alanlarda yapılacak iyileştirmeler ile aile hekimliği, hizmet sunan ve hizmetten yararlananlar için daha etkili ve verimli bir uygulama olacaktır.

Anahtar Kelimeler : Tıp, Hekim, Sağlık Hizmeti Jel Kodu : I110.

24 Hitit Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Yönetimi Bölümü, [email protected]

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

171

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

172

FAMILY MEDICINE IN TURKEY

PhD. Sinan BULUT1

Abstract

The need for reform to the health system which had been emphasized in various reports in the past years could not be achieved at the desired level until the year of 2002 in Turkey. However, after 2002, by important steps towards health and the promotion of reform efforts in the global sense, the reforms that were planned but not implemented in previous periods have begun to be implemented. In this sense, significant progress has been made especially within the Health Transformation Program (HTP) implemented in 2003. Within the widespread, easy-to-access and glow-faced health care service components of HTP, family medicine practice has been put into practice. The first legislation on family medicine is the Law No. 5258 on Family Medicine Pilot Implementation, issued in 2004. After the legistlation, the family medicine, which was firstly piloted in Duzce Province on 15.09.2005 has been widely spread over the years and was implemented throughout the country in 2010. In addition to the job descriptions of family physicians and family health workers, financial rights and the principles of services are regulated in the law. When family medicine was introduced all over the country in 2010, 20.185 family doctors were working, while the average number of people registered to per family physician was 3.652. After a period of six years, in 2016, the number of family physicians was 24,428, while the average number of enrollees for per family physician was 3,267 With the practice of family medicine, having a family physician responsible for each individual has been an important influence on health services in terms of access to service, continuity of patient follow-up and effective provision of service. We can see the most important indicators of this in vaccination rates. It has been observed that vaccination rates for compulsory vaccinations reached 97-98% by 2016. In addition, with the application of family medicine, the number of applications made to primary health care services has increased annually. Moreover, in satisfaction surveys, it was determined that the satisfaction rate of primary health care services was 81.2% in the period in which the family medicine was not completely applied all over Turkey while it was over 90% after the implementation of the family medicine throughout the whole country. Besides making significant distances in the provision of health services by the family medicine, it would be a more effective and productive application for service providers and beneficiaries with the improvements to be made in areas such as working conditions for physicians and other health personnel who provide the service, number of dependent population, and personal rights.

Key Words: Medicine, Physician, Healthcare Jel Code: I110 1Hitit University Faculty of Health Science, Healthcare Management Department,

sinanbulut@[email protected]

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

173

1. Aile Hekimliğinin Tarihsel Gelişimi

Tıp alanındaki değişimler tarihsel sürece bakılarak anlaşılabilir. Bu değişimler bilimsel,

teknolojik ve sosyal etkilere karşı tepki olarak bazı zamanlar hızlı olurken bazı zamanlar daha

yavaş olmaktadır. Tıp alanındaki yeni disiplinler değişik şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bu bir

hizmet ihtiyacının ihmal edilmesi nedeniyle olabileceği gibi, yeni teknolojilerin ortaya

çıkmasıyla da olabilmektedir. Aile hekimliği de tıp tarihi boyunca bilimsel, teknolojik ve sosyal

gereksinimlere göre gelişen birçok disiplinden biridir (McWhinney ve Freeman, 2009).

1910 yılında Amerika’da tıp eğitiminin geliştirilmesi konusunda yayınlanan Flexner

Raporu ile tıp eğitimi alanında; bilimsel temellere dayanan bir tıp eğitimi, standardize edilmiş

eğitim müfredatı, tam zamanlı eğitim ve araştırma fakülteleri, tıp fakültelerinin üniversitelere

bağlanması gibi büyük değişiklikler hayata geçirilmiştir. Flexner Raporu’nun tıbba, özellikle

sağlık hizmetlerinin gelişimi ve sunumu açısından büyük katkıları olmuştur.

Aile hekimine olan gereksinim ise, ilk kez 1923 yılında Francis Peabody tarafından

Amerika’da gündeme getirilmiştir. Francis Peabody tarafından tıp bilimlerinde oluşan aşırı

uzmanlaşma sonucu hastaların uzman hizmeti dışındaki sağlık hizmeti ihtiyaçları için

başvurabileceği hekim yetersizliği oluşmuş ve kapsamlı ve kişisel sağlık hizmeti veren bir

uzmanlık dalının gerekliliği vurgulanmıştır. Kapsamlı ve kişisel hizmet verebilecek aile

hekimliğinin gelişmesi ve yaygınlaşması 1950'lerde başlamıştır. Ancak aile hekimliğinin,

İngiltere'de ayrı bir uzmanlık dalı olarak tanınması 1965 yılında olmuştur. 1966 yılında,

Amerikan Tıp Birliği (AMA) tarafından Millis Raporu ve Willard Raporu olarak bilinen iki

raporun yayınlanması ve bu raporlarda, belirli bir alanda uzmanlaşmadan ziyade kişilerin genel

sağlık durumları ile bir bütün üzerine odaklanan, tanı ve tedavi olanaklarını, nedensel faktörleri

bilen bir uzmanlık alanına ihtiyacın olduğu vurgulanması sonucu, yeni bir uzmanlık dalı olarak

aile hekimliği tanınmıştır. 1969’da Amerika’da Amerikan Aile Hekimliği Kurulu (ABFP)

oluşturulmuş ve böylece aile hekimliği uzmanlığı doğmuştur (Gutierrez ve Scheid, 2002; Dikici

vd., 2007).

Aile hekimliğinin ayrı bir uzmanlık dalı olarak kabul edilmesinin ardından, tüm

dünyada giderek önem kazanması ve gelişmesini sağlayan en önemli girişimlerden biri de

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

174

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Dünya Aile Hekimleri Birliği (WONCA) tarafından 1994

yılında düzenlenen “Tıp Uygulamalarını ve Eğitimini İnsanların İhtiyaçlarını Karşılayacak

Şekilde Daha Uygun Hale Getirmek: Aile Hekiminin Katkısı” konulu konferansta sunulan

önerilerdir. Konferansta, tıp mesleğinde, sağlık sistemlerinde ve okullarda insanların

ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde temel değişiklikler yapılması, aile hekimlerinin kaliteli,

hakkaniyetli, maliyet etkili sağlık hizmet sunumunun başarılmasında temel rol alması gerektiği

belirtilmiştir. Bunun için de aile hekiminin yetkin olması, bireysel ve toplumsal değerlendirme

yapabilmesi gerektiği belirtilmiştir.

2. Aile Hekiminin Tanımı

Genel pratisyenlik ve aile hekimliği uzmanlığı, birçok Avrupa ülkesinde aile hekimliği

disiplinin ilkelerine göre eğitilmiş uzman hekimleri ifade etmektedir. Esas olarak bu hekimler

yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın sağlık hizmeti ihtiyacı duyan her bireye kapsamlı

ve sürekli bakım sağlamakla sorumlu kişisel hekimler olup, bireylere aile, toplum ve kültürleri

bağlamında hizmet sunmaktadırlar (WONCA, 2002). WONCA aile hekimliğini, isteyen her

bireye, gerektiği zaman diğer sağlık personeli ile birlikte planlanan kapsamlı hizmet

sunumundan birinci sorumlu hekimlik olarak ifade etmektedir. Aile hekimleri toplumsal

kaynakları da göz önünde bulundurarak hastaların ihtiyaç duydukları hizmetleri sunmakta ya

da diğer sağlık hizmeti sunucuları aracılığı ile bu ihtiyacı karşılamaktadırlar. Aile hekimleri ya

da genel pratisyenler hizmet ihtiyacı duyan herkesi kabul ederken, uzman hekimler yaş, cinsiyet

veya tanı temelinde hasta kabul edebilmektedirler (WONCA, 2002).

Aile hekimlerine yönelik yapılan önemli tanımlamalardan biri de Olesen vd.’nin (2000)

yapmış olduğu tanımdır. Olesen’in tanımına göre aile hekimi sağlık sisteminin ön safında

çalışan ve hastaların sahip olabileceği herhangi bir sağlık probleminde bakım sağlamak için ilk

adımları atmak üzere eğitilmiş, toplumda bireylerin hastalık veya diğer kişisel ve sosyal

özelliklerine bakmaksızın onlarla ilgilenen ve hastalar için sağlık kaynaklarını en iyi şekilde

organize eden hekimdir. Olesen vd. (2000) ayrıca aile hekimliği uzmanlık eğitiminin, kanıta ve

akademik araştırmalara dayalı olması, hekimlerin eğitiminin, kapsamlı ve entegre bir sağlık

sisteminin parçası olması gerektiğini belirtmiştir. Eğitimin biomedikal, psikolojik ve sosyal

bilimlerden kanıtlarla desteklenmiş olması gerektiğini ve teşhis, tedavi, bakım ve koruyucu

hizmetler arasında bir dengenin olması gerektiğini ifade etmiştir.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

175

Öztek (2009)’e göre aile hekimliği bir uzmanlık dalı olarak tanımlanabileceği gibi bir

uygulama modeli olarak da tanımlanabilmektedir. Bu iki tanımlamanın birbirinden ayrı

tutulması gerekmekte olup, aile hekimi uzmanı, birinci basamak iyileştirici hizmetleri sunmak

üzere eğitim almış hekim olarak tanımlanabilirken, bir hizmet modeli olarak aile hekimliğinde

ise, her ailenin bir bütün olduğu, aile üyelerinin yaş, hastalık veya başka bir özelliğini

gözetmeksizin birlikte değerlendirildiği bir hizmet anlayışı olarak ifade edilmektedir.

3. Türkiye’de Aile Hekimliği Uygulamasının Gelişim Süreci

1960’lı yıllardan sonra aile hekimliği uzmanlığının dünyada kabul görmesi ve bu

yıllardan sonra hızlı bir şekilde gelişme göstermesinin etkileri Türkiye’ye de yansımıştır.

Türkiye’de 1960’lı yıllarda ve sonrasında sağlık hizmetlerine yön veren 224 sayılı Sağlık

Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu ile sağlık ocakları çatısı altında toplum sağlığı

hizmetlerine yönelik TSH’nin önemi ve gerekliliği belirtilmiştir. Yasa aslında bugünkü aile

hekimliği uygulaması ile hedeflenen nüfus bazlı yapılanma, kişiye bütüncül yaklaşma ve sağlık

hizmetini herkese ulaştırma gibi hedeflere dayalı bir örgütlenme sağlamıştır.

Gerek 1960 öncesi gerekse 1960 sonrası sosyalizasyon temelli örgütlenmede, pratisyen

hekimler ya da genel tıp disiplinlerinden uzman olmuş hekimler birinci basamakta görev

yapmışlardır (Tekin vd., 2010). 1980’li yıllara gelindiğinde Türkiye’de aile hekimliği uzmanlık

alanı için ilk somut girişimlerin başladığı söylenebilir. 1982 Anayasası ile sağlık hizmetlerinin

devletin asli görevi olduğu vurgusu ve genel sağlık sigortası ve katılım payı gibi hususların

belirtilmesi de sonraki yıllarda yapılacak reformlar için dayanak oluşturmuştur. 1983 yılında

yayımlanan Tababet Uzmanlık Tüzüğü ile aile hekimliği uzmanlık eğitimi başlamıştır. Bunun

üzerine aile hekimliği ilk olarak Gazi Üniversitesi’nde kurulmuştur. Bu gelişmeler çerçevesinde

1993 yılında Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) tarafından tıp fakülteleri bünyesinde aile

hekimliği anabilim dalı kurulmasına yönelik karar alınmıştır. Aile hekimliğine ilişkin bir

taraftan akademik yönde ilerlemeler kaydedilirken diğer taraftan, aile hekimliği mesleki

örgütlenmeleride başlamış ve 1990 yılında Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği

(TAHUD) kurulmuştur.

1993 yılında, YÖK tarafından tıp fakülteleri bünyesinde aile hekimliği anabilim dalı

kurulmasının yanında, TSH’ye ve aile hekimliğine vurgu yapan bir diğer gelişme de Sağlık

Bakanlığı tarafından Ulusal Sağlık Politikası Belgesi’nin yayımlanmasıdır. Belge de, TSH

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

176

alanındaki sorunlar olarak, entegrasyonun olmadığı, hizmet sunan kuruluşların çok çeşitli ve

bakımsız olduğu, vatandaşların aldıkları hizmetten memnun olmadıkları ve araç gereç

yetersizliğinden bahsedilmiştir. Bu sorunlara yönelik çözüm stratejiler arasında da, kırsal

kesimde sağlık evi/ocağı yapılırken kentsel bölgelerde nüfus esasına dayalı aile hekimliği

sistemin oluşturulması öngörülmüştür. Ayrıca, aile hekimlerinin bireylere yönelik koruyucu ve

birinci basamak tedavi hizmetlerini vermekten sorumlu olacaklarını ve ücretlerini kendilerine

kayıtlı kişilerin sayısına göre genel sağlık sigortası sisteminden almaları gerektiği belirtilmiştir

(SB, 1993).

Öte yandan, 1996-2000 yıllarını kapsayan yedinci kalkınma planının sağlık

reformlarının amaçları ve ilkeleri arasında, benzer nüfus gruplarına aynı hizmetin farklı birimler

tarafından verilmemesi, bu hizmetlerin tek tip bir kurumsal yapı altında verilmesi ve aile

hekimliği sisteminin oluşturulması gerektiği ifade edilmiştir (DPT, 1995; Elbek ve Adaş, 2009)

Yedinci Kalkınma Planı’nda oluşturulması gerekliliği belirtilen aile hekimliği, 2001-

2005 yıllarını kapsayan Sekizinci Kalkınma Planı’nda da koruyucu sağlık hizmetlerine önem

verilmesi ve TSH ile birlikte etkin hizmet sunumu için aile hekimliğinin kurulması gerektiği

şeklinde tekrar belirtilmiştir (DPT, 2000).

Farklı zamanlarda ve raporlarda vurgulanan sağlık hizmetlerinde reform ihtiyacı, 2002

yılı öncesine kadar istenilen düzeyde gerçekleştirilememiştir. Ancak 2002 yılında yeni bir

hükümetin tek başına iktidara gelmesi, küresel anlamda da reform çabalarının teşvik edilmesi

ile önceki dönemlerde planlanan ancak uygulanamayan reformlar uygulanmaya başlamıştır.

Söz konusu reformların hayata geçirilmesi Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) adı altında

gerçekleştirilmiştir.

SDP’nin yaygın, erişimi kolay ve güler yüzlü sağlık hizmeti bileşeni kapsamında

uygulanan aile hekimliğine ilişkin ilk mevzuat 2004 yılında çıkarılan 5258 sayılı Aile Hekimliği

Pilot Uygulaması Hakkında Kanun’dur. İlk olarak 15.09.2005 tarihinde Düzce ilinde pilot

uygulaması yapılan aile hekimliği yıllar itibarı ile yaygınlaştırılarak 2010 yılında ülke genelinde

uygulanmaya başlamıştır. 2010 yılında aile hekimliğinin tüm ülkeye yayılması ile 5258 sayılı

kanunun adı, Aile Hekimliği Kanunu olarak değiştirilmiştir. Kanunda aile hekimleri ve aile

sağlığı elemanlarının görev tanımlarının yanı sıra mali hakları ve hizmetin esasları da

düzenlenmektedir (SB, 2004).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

177

Aile Hekimliği Kanunu ile Sağlık Bakanlığı, bünyesindeki hekimleri belirli yerleştirme

esasları çerçevesinde sözleşme imzalamak suretiyle istihdam edebileceği gibi, diğer kamu

kurumlarında görev yapan hekimlerin talebi doğrultusunda da aile hekimi olarak istihdam

edebilmektedir. Aile hekimleri, birlikte hizmet sunacağı aile sağlığı elemanını kendi seçebilme

imkânına sahiptir (SB, 2004). Aile sağlığı elemanları ise aile sağlığı merkezlerinde hekim ile

birlikte görev yapan ebe, hemşire, sağlık memuru ve acil tıp teknisyeni unvanına sahip sağlık

personelini ifade etmektedir.

Aile hekimleri bulundukları bölgelerde kendilerine kayıtlı kişilere hizmet

vermektedirler. Her bir aile hekimi kayıtlı kişi sayısı en az 1000, en fazla 4000 olarak

belirlenmiş olup, bir hekimin en fazla iki ay süreli kayıtlı kişi sayısının 1000’in altında olmasına

izin verilmektedir.

Türkiye’de aile hekimliği hizmetleri ücretsiz olarak sağlanmaktadır. Aile hekimliği

uygulamasında acil haller ve mücbir sebepler dışında kişinin sosyal güvencesine bakılmaksızın,

aile hekiminden sevk almadan sağlık kuruluşuna müracaat edilmesi durumunda hastadan katkı

payı alınmaktadır. Ancak sevkli bir hastadan bu katkı payı alınmamaktadır. Bu katkı payı Sağlık

Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının ortak görüşü ile

belirlenmektedir. Kişilerin aile hekimlerine ilk kaydı, halk sağlığı müdürlüğü tarafından ikamet

ettikleri bölge göz önünde bulundurularak yapılmaktadır. Yeni doğanlar ile henüz nüfusa kayıtlı

olmayan bebek ve çocuklar annelerinin kayıtlı olduğu aile hekimine kaydedilmektedirler.

Kişiler, aile hekimini bölge sınırlaması olmaksızın serbestçe seçebilmekte ve zorunlu haller

dışında üç aydan önce değiştirememektedirler (SB, 2004; 2010).

Aile hekimlerinin hastalara hizmet sunduğu merkezlere aile sağlığı merkezleri (ASM)

denilmektedir. ASM’lerin bünyesinde aile hekimliği birimleri (AHB) bulunmaktadır. Bir aile

hekimi ve bir aile sağlığı elemanından oluşan yapıya da aile hekimliği birimi denilmektedir.

ASM’ler tek birimli yani, bir hekim bir aile sağlığı elemanı ile hizmet verebildiği gibi, birden

çok aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarıyla da birden fazla birimli olarak da hizmet

verebilmektedirler (SB, 2013).

Aile sağlığı merkezleri, Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’nde yer alan fiziki

şartlar, teknik şartlar ve çalışma şartları kriterlerine göre A, B, C, D ve grupsuz olarak

sınıflandırılmaktadırlar. Aile hekimliği uygulama yönetmeliğinde belirtilen tüm koşulları

sağlayan ASM’ler A grubu olarak değerlendirilirken, kısmi olarak sağlayanlar B, C, D ve asgari

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

178

düzeydekiler ise grupsuz olarak değerlendirilmektedirler. Bu gruplandırma AHB’lere cari gider

olarak yapılacak ödemelerde belirleyici olmaktadır (SB, 2013). Aile hekimliği birimlerine

yapılacak cari ödemeler belirlenirken kullanılan oranlar şu şekilde değişmektedir.

D grubu aile hekimliği birimleri için tavan ücretin %10’u.

C grubu aile hekimliği birimleri için tavan ücretin %20’si.

B grubu aile hekimliği birimleri için tavan ücretin %35’i.

A grubu aile hekimliği birimleri için tavan ücretin %50’si.

Aile hekimlerine aylık yapılacak ödemelerde ise şu hususlar göz önünde

bulundurulmaktadır (SB, 2010).

1. Aile hekimliği birimine kayıtlı kişiler ve bu kişiler için ödenecek ücret belirlenirken;

Gebeler için (3) katsayısı,

Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler için (2,25) katsayısı,

0-59 ay grubu için (1,6) katsayısı,

65 yaş üstü için (1,6) katsayısı,

Diğer kişiler için (0,79) katsayısı, esas alınır.

2. Görev yapılan bölgenin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi ücreti

3. Aile sağlığı merkezi giderleri

4. Gezici sağlık hizmeti giderleri

Aile hekimlerine ödenen ücret hekimin pratisyen veya aile hekimi uzmanı olması

durumunda da değişebilmektedir (SB, 2010).

Türkiye’de aile hekimliği uygulaması başladığından bu güne aile hekimi sayısı

artırılarak, aile hekimlerine bağlı kişi sayısının düşürülmesine yönelik çalışmalar

yapılmaktadır. 2010 yılında tüm ülkede aile hekimliği uygulamasına geçildiğinde 20.185 aile

hekimi görev yapmakta iken, aile hekimine kayıtlı kişi sayısı ortalaması da 3.652 olmuştur. Beş

yıllık bir süre sonunda 2015 yılında ise aile hekimi sayısı 21.696 iken her bir aile hekimine

kayıtlı kişi sayısı da 3.600 olarak gerçekleşmiştir (bkz. Tablo 1-2 ve Şekil 1).

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

179

Tablo 1. Yıllara Göre Birinci Basamak Kuruluşu Sayıları

Kaynak: (SB, https://www.saglik.gov.tr/TR,11588/istatistik-yilliklari.html)

Tablo 2. Aktif Çalışan Aile Hekimi Başına Düşen Nüfus, 2016

Kaynak: (SB, https://www.saglik.gov.tr/TR,11588/istatistik-yilliklari.html)

Sağlık Bakanlığı’nın hekim sayısını artırarak hekime bağlı kişi sayısını düşürmeye

yönelik faaliyetlerinin temelinde, daha iyi hizmet sunumu sağlamanın yanında sevk zinciri

uygulamasının başlatılması bulunmaktadır. Nitekim Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nca 2014

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

180

yılı itibarı ile hasta sevk sistemi uygulamasına yönelik hazırlık çalışmaları başlatılmış, 2015

yılında sistem altyapısının kurulması, 2016 yılında gerekli mevzuat çalışmalarının başlayacağı

ve 2017 yılında da sevk sisteminin uygulamaya konulacağı ifade edilmiştir. Böylece

basamaklar arası veri akışının etkin ve verimli hale getirilmesi ile sağlık hizmetinin bütüncül

bir yaklaşım çerçevesinde sunulması hedeflenmiştir (THSK, 2014).

Şekil 1. Aile Hekimi Sayısı Projeksiyonu (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, (2013). Aile Hekimliği Veri

Kitabı. Ankara)

Sonuç

İlk olarak 2005 yılında başlayan aile hekimliği uygulaması beş yıllık süre zarfında tüm

Türkiye’de uygulamaya geçmiştir. Aile hekimliği uygulaması ile her bireyden sorumlu bir aile

hekiminin olması hizmete erişimi, hasta takibinin sürekliliği ve hizmetin etkin sağlanması

açısından sağlık hizmetlerine önemli etkisi olmuştur. Bunun en önemli göstergelerini aşılama

oranlarında görebilmekteyiz. 2016 yılı itibarı ile zorunlu aşılar için aşılanma oranında %97-98

seviyelerine ulaşıldığı görülmektedir. Ayrıca aile hekimliği uygulaması ile birinci basamağa

yıllık olarak yapılan başvuru sayıları da artmıştır. Bununla birlikte yapılan memnuniyet

araştırmalarında, hastaların birinci basamak sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranının artış

gösterdiği görülmektedir. Aile hekimliğinin tüm ülke genelinde uygulanması sonrasında bu

oran %90’ın üzerinde olduğu belirlenmiştir. Aile hekimliğinin sağlık hizmeti sunumuna yönelik

pozitif etkilerinin olduğu görülmekle birlikte, hizmet sunucu aile hekimlerinin bağlı nüfus

sayılarının fazlalığı, çalışma şartlarının elverişsizliği gibi faktörler hizmet sunumuna yönelik

pozitif etkilerin azalmasına yol açabileceği de göz önünde bulundurularak birtakım önlemler

alınmasını gerekli kılmaktadır.

2010

20.240 Aile Hekimi

2011

20.417 Aile Hekimi

2012

20.809 Aile hekimi

2017

27.000 Aile Hekimi

2023

50.000 Aile Hekimi

Her 2000 Kişiye 1 Aile Hekimi

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

181

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

182

KAYNAKLAR

McWhinney, I. R. ve Freeman, T. (2009). Tektbook of Family Medicine. New York: Oxford University Press.

Gutierrez, C. ve Scheid, P. (2002). The History of Family Medicine And It’s Impact In Us Health Care Delivery. In Primary Care Symposium, University of California, San Diego, CA, May (Vol. 29).

Dikici, M. F., Kartal, M., Apltekin, S., Çubukçu, M., Ayanoğlu, A. S. ve Yarış, F. (2007). Aile Hekimliğinde Kavramlar, Görev Tanımı ve Disiplininin Tarihçesi. Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 27, 412-418.

WONCA, (2002). Aile Hekimliği/Genel Pratisyenlik Avrupa Tanımı, Erişim, 15 Eylül 2018. http://www.woncaeurope.org/sites/default/files/documents/WONCA%20definition%20Turkish%20version.pdf

Olesen, F., Dickinson, J. ve Hjortdahl, P. (2000). General Practice-Time for a New Definition. British Medical Journal, 320, 354-357.

Öztek, Z. (2009). Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Aile Hekimliği. Hacettepe Tıp Dergisi, 40, 6-12.

Tekin, N., Başak, O. ve Yıldırım, A. (2010). Türkiye’de Aile Hekimliğinin Kökenleri Ve Gelişimi: Yarım Yüzyıllık Bir Hekim Deneyimi. Türkiye Aile Hekimliği Dergisi, 14,13-21.

Sağlık Bakanlığı, (1993). Ulusal Sağlık Politikası. Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı. Devlet Planlama Teşkilatı, (1995). Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı. Erişim: 03 Ağustos 2016

http://www.kalkinma.gov.tr/Pages/KalkinmaPlanlari.aspx Elbek, O. ve Adaş, E. B. (2009). Sağlıkta Dönüşüm: Eleştirel Bir Değerlendirme. Türkı̇ye

Psı̇kı̇yatrı̇ Derneğı̇ Bülteni, 12, 33-44. Devlet Planlama Teşkilatı, (2000). Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı. Erişim: 03 Mart 2018

http://www3.kalkinma.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebContentGosterim.aspx?Enc=51C9D1B02086EAFBDCF6B4EA3F896DFD

Sağlık Bakanlığı, (2004). Aile Hekimliği Kanunu. T.C. Resmi Gazete, 25665, 9 Aralık 2004. Sağlık Bakanlığı, (2010). Aile Hekimliği Ödeme Sözleşme Yönetmeliği. T.C. Resmi Gazete,

27801, 31 Aralık 2010. Sağlık Bakanlığı, (2013). Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği. T.C Resmi Gazete, 28539,

25 Ocak 2013. Sağlık Bakanlığı, (2014). Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerinde Hasta Memnuniyeti 2012.

Sağlık Bakanlığı Yayın No: 932. Sağlık Araştırmaları Genel Müdürlüğü Yayın No: SB-SAG-2014/04

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, (2015). Türkiye Halk Sağlığı Kurumu 2015 Faaliyet Raporu. Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, (2013). Aile Hekimliği Veri Kitabı. Ankara: T.C. Sağlık

Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Aile Hekimliği İzleme ve Değerlendirme Daire Başkanlığı.

Sağlık Bakanlığı, Sağlık İstatistikleri Yıllıkları. Erişim: 25 Mart 2018 https://www.saglik.gov.tr/TR,11588/istatistik-yilliklari.html

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, (2014). 2013-2017 Stratejik Plan. Ankara: Türkiye Halk Sağlığı Kurumu.

III. ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KONGRESİ

03-05 Mayıs 2018, ÇORUM

183