trabekülektomi sonrası hipotoni-sığ ön kamara oluşumuna etkili
TRANSCRIPT
T.C. Sağlık Bakanlığı İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göz Kliniği Klinik Şefi: Prof. Dr. Mustafa Nuri Elçioğlu
TRABEKÜLEKTOMİ SONRASI
HİPOTONİ-SIĞ ÖN KAMARA
OLUŞUMUNA ETKİLİ
FAKTÖRLER VE PROGNOZ
Dr Yavuz Tunç
( Uzmanlık Tezi ) İSTANBUL 2007
1
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR ……………..…………………………………………………. 2
GİRİŞ …………………………………………………………………...…… 3
GENEL BİLGİLER ………………………………………………………… 4
GEREÇ VE YÖNTEM ……………………………………………………… 40
BULGULAR …………………………………………………………………. 43
TARTIŞMA …………………………………………………………………. 61
SONUÇ ……………………………………………………………………… 69
ÖZET …………………………………………………………………………. 70
KAYNAKLAR ……………………………………………………………….. 71
2
TEŞEKKÜR Hastanemizde güzel bir çalışma ortamı sağlayan değerli başhekimimiz Sayın Uzm. Dr.
Hayri ÖZGÜZEL‘ e.
Beş yıllık ihtisasım boyunca bilgi, birikim ve tecrübelerini benden esirgemeyen tüm
değerli hocalarıma ve klinik şefimiz Prof. Dr. Mustafa Nuri ELÇİOĞLU’ na.
İhtiyaç hissettiğim heranda bilgi ve hoşgörüsüyle daima destek olan klinik şef
yardımcımız Doç. Dr. Engin BÜRÜMCEK’ e.
Tezimin her aşamasında yardımcı olan Op. Dr. Selahattin ÖZARPACI’ ya, mesleki
eğitimimde katkıları olan uzmanlarıma, çalışma arkadaşlarıma ve tüm göz kliniği
çalışanlarına.
Bugünlere gelmemde hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen ve her zaman yanımda
olduğunu hissettiren sevgili annem, babam ve kardeşlerime.
İyi ve kötü günümde yanımda olan, sevgi ve desteğiyle bana yardımcı olan biricik
eşim Uzm. Dr. Sümeyye Sumru TUNÇ’ a.
Ve tabiki…
Teşekkür ederim.
3
GİRİŞ
Glokom, özellikle orta ve ileri yaştaki popülasyonda önemli görme kaybı yapan
nedenlerden biridir. Günümüzde gelişen teknolojinin, özellikle tıp alanındaki katkıları her
geçen gün daha fazla artmaktadır. Bu birçok hastalıkta hem tanı, hem de tedavi açısından
açısından büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Glokom göz hastalıkları arasında ön sıralarda yer
almaktadır. Glokom, günümüzde geçmiş yıllara nazaran daha hızlı tespit edilmekte ve daha
doğru bir şekilde tanı almaktadır. Nitekim doğru teşhiş ve erken tedavi ile glokomun göz
siniri üzerine olumsuz etkileri azaltılabilmektedir. İlerleyen teknik ve farmakolojik
gelişmelere rağmen glokom tedavisinde cerrahi seçenek halen önemini korumaktadır..
Trabekülektomi günümüzde düşük komplikasyon ve yüksek başarı oranı nedeniyle,
açık açılı ve kronik kapalı açılı glokom formlarının tedavisinde en etkin ve en yaygın olarak
kullanılan filtran cerrahi yöntemidir (1,2).
Bu çalışmamızdaki amacımız primer trabekülektomi ameliyatı sonrası görülen
hipotoni ve sığ ön kamaralı olgularda klinik seyir ve progrozu incelemek ve bu olgularda
prognoz üzerine etkili faktörleri değerlendirmektir.
4
GENEL BİLGİLER
GLOKOM
Glokom, optik sinir başında ilerleyici atrofi, retina gangliyon hücrelerinde
dejenerasyon ve görme alanı kayıpları oluşturan; tedavi edilmediği zaman optik atrofi yaparak
görme kaybına neden olan, ilerleyici bir optik nöropatidir. Bu değişiklikler genellikle göz içi
basıncı yüksekliği ile birlikte bulunur (3,4).
Hastalık ilk kez antik çağlarda tanımlanmıştır. Glokom, Hipokrat tarafından yaşlı
insanlarda görülen ve göz bebeğindeki açık mavi renk değişimi olarak tarif edilmiştir. Bu
sebeble glokomun önceleri katarakt ile aynı patoloji olduğu düşünülmüştür. Glokom üzerine
ilk tatmin edici tanımlar ancak 18. yüzyılda yapılabilmiştir. Bu dönemden itibaren yüksek
göz içi basıncı kavramı hastalığın tarifinin içinde yer almaya başlamıştır (5). Yıllar içinde
normotansif glokom kavramının ortaya çıkmasıyla, yüksek göz içi basıncı hastalığın temel
niteliklerinden biri olarak görülmekten çıkmış ve majör bir risk faktörü olarak kabul
edilmeye başlanmıştır (6). Fakat göz içi basıncı kontrol edilebilen tek risk faktörü olarak,
glokomun medikal ve cerrahi tedavisinin ana hedefi olma özelliğini korumaktadır (7).
Glokom geçmişte sadece göz içi basıncının (GİB) yükselmesiyle ortaya çıkan bir
hastalık olarak kabul ediliyordu. Oysa glokom günümüzde tek bir hastalık antitesinden
ziyade; yüksek göz içi basıncının primer risk faktörü olduğu, karakteristik görme alanı
kayıplarının eşlik ettiği ve optik nöropati ile seyreden farklı klinik prezentasyon, patofizyoloji
ve tedavisi olan bir hastalıklar grubu olarak tanımlanmaktadır Bu hastalıklar papillada
çukurlaşma ve atrofi ile görme alanı değişikliklerine yol açan bir optik nöropatiye neden
olmaları nedeniyle bir arada gruplandırılmışlardır (8).
ANATOMİ VE FİZYOLOJİ
A- ÖN KAMARA
Önde korneanın posterior yüzeyi, arkada lensin pupiller parçası ile irisin anterioru,
periferde trabeküler ağ, skleral mahmuz, silier cisim ve iris kökü arasında kalan alan ön
kamarayı oluşturur.
Ön kamaranın en büyük çapı 1.3 ile 12.4 mm veya yaklaşık olarak kornea çapı
kadardır. Ön kamarada en dar bölge açıdır. Bununla birlikte, irisin siliyer cisme doğru
hareketi açıyı biraz genişletebilir.
5
Ön kamara derinliğini etkileyen başlıca faktörler; kırma kusurları, ırk, cinsiyet, yaş ve
genetiktir (3,4,5). Ön kamara, hipermetroplara göre miyoplarda daha derindir. Genelde
hipermetroplarda ön kamara derinliği 3-3.5 mm, emetroplarda 3.1-3.6 mm iken; miyoplarda
3-3.8 mm’dir.
Ön kamara derinliği, genellikle lensin kalınlaşmasına bağlı olarak yaşla birlikte azalır.
6,7 15 yaşından önce derinlik 3.6-3.65 mm, 15-35 yaşları arasında 3-3.7 mm, 35-55 yaşları
arasında 2.8-3.3 mm’ dir. Erkeklerde ön kamara daha derindir (2). Maksimum
akomodasyonda ön kamara derinliği 0.24 mm kadar azalır (9).
B - ÖN KAMARA AÇISI
Ön kamara açısı ya da diğer adıyla iridokorneal açı, periferal kornea ve iris kökünün
bileşke noktasında oluşur. Hümör aközün ön kamarayı terketmesinde rol oynayan en önemli
anatomik yapıdır. Bu yapı içinde önden arkaya doğru sırasıyla Schwalbe çizgisi, trabeküler
ağ, skleral mahmuz, silyer bant ve iris kökü bulunur (10,11,12).
1 - SCHWALBE ÇİZGİSİ
Descement membranının kornea periferinde sonlandığı noktadır ve iridokorneal açının
ön sınırını oluşturur. Kornea ve trabeküler endotel hücreleri arasında geçiş zonudur (12,13,14)
(Resim 1).
2 - TRABEKÜLER AĞ:
Trabeküler ağın tepesi schwalbe hattındadır ve tabanını skleral mahmuz ve silier cisim
oluşturur (13). Trabeküler ağ ön kamarayı çepeçevre kuşatır. Kevgiri andıran üçgenimsi
delikli, elastik ve kollajen doku katmanlarından oluşmuş bir drenaj yoludur. Pupilla
açıklığından ön kamaraya ulaşan aköz’ün %90’ı trabekülumdan (konvansiyonel drenaj)
geçerek gözü terk eder (Resim 1).
Trabeküler ağ üç kısımdan meydana gelir.
a)-Uveal Ağ: İris kökünden Schwalbe hattına dek uzanan en iç kısımdır. Genellikle 2
veya 5 tabaka içeren çoğu radyal ilerleyen şerit ya da kordonlardan oluşan bir ağ şeklindedir.
Trabeküller arasında yer alan boşluklar nispeten geniş olup (gözeneklerinin çapı 25-75 µm
arasında değişir), aközün geçişine karşı fazla direnç göstermezler (13,15,16).
b)-Korneoskleral Ağ: Uveal ağın dışında skleral mahmuzdan Schwalbe hattına kadar
uzanan daha geniş orta kısımdır ve pek çok sayıda oval açıklıkları bulunan düz bir band
6
şeklindedir (17,18,19). Trabeküller arasındaki boşluklar üveal ağa nazaran daha küçüktür.
Yaşla birlikte, trabeküler endotel sayısı düşer ve aközün dışa akımı zorlaşır (20).
c)-Endotelyal (Jukstakanaliküler, Kribriform) Ağ: Korneoskleral ağı Schlemm
kanalının iç duvarında yer alan endotele bağlayan trabekulumun dışarıdaki dar kısmıdır.
Jukstakanaliküler doku, Normalde aközün dışa akımına en fazla direnç (direncin %75’inden
sorumludur) olan bölümdür (21,22).
3 - İRİS KÖKÜ
İris kökü, irisin bittiği yerdir ve bazen uveal trabeküler ağ üzerine ince uzantılar
gönderir (6,20). Korneoskleral marginin yaklaşık olarak 1.5 mm gerisinde yeralır (Resim 1).
.
4 - SİLİYER BANT
Silyer bant, skleral mahmuzun gerisinde iris köküne yakın yerleşmiştir. Tam açık açı
varlığında, iris kökünün silyer cisimle birleştiği yerde koyu kahverengi bir bant şeklinde
görülür. Genişliği irisin yapışma yerine göre değişir. Hipermetroplarda daha dar, miyoplarda
ise daha geniştir.
5 - SKLERAL MAHMUZ
Gonyoskopide trabeküler ağın hemen altında yer alan beyaz banttır. Skleranın, internal
skleral sulkusun posterior sınırında, skleral limbusun iç sınırında ön kamaraya ulaşan
üçgenimsi en uç uzantısıdır. Anteriomedial tabanında, korneoskleral meshwork bulunurken iç
yüzeyini uzun silier kasın anterior tendonları döşer ve silyer adelenin longitüdinal liflerinin
tutunma noktasıdır. Skleral mahmuzda, gevşek kümelenmiş kontraktil fibroblastlar bulunur
(11). Bu özellik, Schlemm kanalının kollapsını önler ve hümör aközün boşalmasını
kolaylaştırır (6,21) (Resim 1).
.
6 - SCHLEMM KANALI
İç çapı yaklaşık 350-500 µm olan, ön kamarayı çevreleyen, oval kesitli bir kanaldır ve
aköz sıvısını toplayıcı kanallarla episkleral venöz şebekeye iletir Schlemm kanalı internal
skleral sulkusun en dış parçasında trabeküler ağın dışında uzanır. Septumlarla birbirine
bağlanmış halka biçiminde çepeçevre dolanan bir kanaldır. Genelde tek lümene sahiptir,
Bazen ön kamara açısında 2 veya 3 lümenle başlayıp tek lümenli hale gelir (24). Dairesel
uzunluğu yaklaşık olarak 36 mm’dir (25).
7
Schlemm kanalının dış duvarı, episkleral venöz pleksus ile derin skleral venöz
pleksusun aköz venleriyle bağlantılı 25-35 toplayıcı kanal içerir (26,27,28). Buradan çıkan
25-30 adet kollektör kanalın oluşturduğu derin skleral ağ hümör aközü ön silyer ven ve
episkleral venlere boşaltır. Yaklaşık 12 tane ön silyer ven aköz taşıyan ince damarlar şeklinde
subkonjonktival olarak izlenir ve bunlara aköz venler adı verilir (12).
Resim 1: Ön kamara açı elemanları
C- ÖN KAMARA AÇISININ GONYOSKOPİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
Ön kamara açısının incelenmesinde iki esas yöntem vardır.
a)- Direk gonyoskopi:
Bu uygulamada Koeppe, Swan-Jacop, Barkan ve Thorpe lensleri ile ön kamara açısı,
herhangi bir ayna yansıtmasına gerek kalmadan direk olarak izlenir.
b)- İndirek gonyoskopi:
Bu metotta açı incelenmesi, bir lens içine yerleştirilmiş ayna yardımı ile sağlanır.
Bunlar arasında en sık kullanılanları Goldmann ve Zeiss lensleridir.
Açı elemanlarının değerlendirilmesi için çeşitli sınıflandırma yöntemleri
geliştirilmiştir. Günümüzde bunlardan en yaygın kabul göreni Shaffer sistemidir. Shaffer
sisteminde ön kamara açısı; iris ön yüzeyi ile trabekülumun iç yüzeyinden geçen iki hayali
çizginin açıklığından görülen anatomik yapıların durumuna göre 0 ile IV arasında
değerlendirilir (12,15) (Resim 2).
8
Grade IV (35°-45°): Siliyer band dahil tüm açı elemanları görülür. Afaklar ve fort myoplarda
rastlanır. Kapanma ihtimali yoktur (Resim 2).
Grade III (20°-35°): Skleral mahmuzun görülebildiği açık açı görünümüdür. Kapanma
ihtimali yoktur (Resim 2).
Grade II (20°): Oldukça dar bir açı olup, sadece trabeküler ağ izlenebilir. Kapanma olasılığı
azda olsa vardır (Resim 2).
Grade I (10°): Çok dar bir açı olup, sadece Schwalbe çizgisi ve trabekülumun çok küçük bir
kısmı izlenebilir. Açı kapanma riski çok yüksektir (Resim 2).
.
Yarık ( slit ) şeklinde açı: Gözle görülür bir iridokorneal temas bulunmasa da açı
elemanlarının bir tanesi dahi izlenemez. Bu açı kapanma yönünden en büyük riski
taşımaktadır.
Grade 0 (0°): İridokorneal temasın olduğu kapalı açı tipidir. Hiçbir açı elemanı görülemez.
Korneal kamanın tepe noktasının seçilemeyişiyle teşhis edilir. Bu durumda Zeiss gonyolensi
ile indentasyon gonyoskopisi yapılarak açı kapanmasının apozisyonel ya da sineşiyal olup
olmadığı değerlendirilir (Resim 2).
Resim 2: Shaffer sistemine göre ön kamara açının derecelendirilmesi
9
GLOKOMDA TEDAVİ
Genel olarak glokom tedavisinin amacı, görme fonksiyonunun korunmasıdır. Ancak
hastanın tahmin edilen yaşam süresi boyunca, normal faaliyetlerini engellemeden, makul bir
maliyetle, minimum yan etkiyle ya da hiç yan etki olmadan bireyin ihtiyaçlarını karşılayacak
düzeyde görme fonksiyonunun korunması glokom tedavisinin asıl amacı şeklinde
özetlenebilir (29).
Ganglion hücre kaybı ve buna bağlı olarak fonksiyonel bozulma oranı herkeste
farklıdır. Yine risk faktörlerinin değişmesine bağlı olarak aynı gözde de farklılık gösterebilir.
Hastaların yaşam kalitesini korumak için, ganglion hücre kaybı önemli fonksiyonel bozukluk
eşiğinin üzerinde kalmalıdır. Bu nedenle hastalığın progresyon hızını saptamak, tedavinin
önemli bir parçasıdır (29). Glokomun mümkün olan tedavi şekilleri arasında göz içi basıncı
düşüşü, oküler kan akımının iyileştirilmesi ve doğrudan nöron korunması bulunmaktadır.
Göz içi basıncının düşürülmesi, günümüzde halen görme fonksiyonunu koruma
konusunda etkisi kanıtlanmış tek yaklaşımdır. (29). Ancak her hasta için güvenli olacak tek
bir göz içi basıncı değerinin olmaması “hedef göz içi basıncı” kavramını gündeme
getirmiştir. Uygulanan tedavilerle glokomun daha ileri olumsuz etkilerine engel olacak
ortalama göz içi basıncının tahmini hedef göz içi basıncıdır. Tedaviden önceki göz içi
basıncının düzeyine, teşhis sırasındaki görme alanı hasarının düzeyine, hastanın yaşına, göz
içi basıncının gösterdiği dalgalanmalara, glokomatöz hasarın progresyon hızına, hastanın
beklenilen ortalama yaşam süresine ve diğer risk faktörerinin varlığına bağlı olarak tanı
anındaki göz içi basıncının %20, %30 veya %40 oranında düşürülmesi ile hedef göz içi
basıncı belirlenir. Buna ulaşmak için gerekli olan tedavi yöntemleri seçilir (30).
Göz içi basıncını düşürmeye yönelik tedavi yöntemlerini; medikal tedavi, lazer
tedavisi ve cerrahi tedavi olmak üzere üç grupta toplamak mümkündür. Ülkemiz gibi birçok
ülkede, hastaların büyük çoğunluğunu oluşturan primer açık açılı glokomda genellikle ilk
tedavi seçeneği medikal tedavi olmaktadır. Medikal tedavinin başarısız olması halindeyse,
lazer tedavisi ve/veya cerrahi tedavi uygulanmaktadır (31).
Günümüzde geleneksel tedavi sıralaması, cerrahi tedavi yöntemlerinin gelişerek daha
güvenli hale gelmesi ve cerrahi başarıyı etkileyen faktörlerin anlaşılması sonucunda artık
tartışılır hale gelmiştir. Yapılan çalışmalar ilk tedavi olarak cerrahi tedavinin seçildiği
olgularda görme alanı kayıplarının, medikal tedavinin başarısız olması halinde cerrahi tedavi
uygulanan olgulara göre daha az olduğunu göstermektedir. Bu nedenle göz hekimlerinin bir
kısmı yeni tanı konulan olgularda medikal tedaviyle vakit kaybedilmeden cerrahi
10
uygulanmasının gerektiği fikrini savunmaktadır. Ayrıca çoklu medikal tedavide, hasta
uyumunun azalması, tedavi masraflarının yükselmesi ve uzun süreli topikal ilaç kullanımına
bağlı konjonktivada görülen histopatolojik değişikliklerin cerrahi başarısını olumsuz
etkilemesi de bu görüşü desteklemektedir (31,32,33).
Bu görüşe katılmayanlar ise; azalmış bile olsa cerrahi tedavinin halen ciddi morbidite
ve mortalite riski taşıdığını savunmaktadırlar. Cerrahinin ilk tedavi seçeneği olması halinde,
medikal tedavi veya lazer tedavisiyle başarılı olunabilecek %50’ye varan hasta grubunun
gereksiz yere riske atılacağını öne sürmektedir (31).
A- MEDİKAL TEDAVİ
Glokomda en sık tecih edilen tedavi yöntemidir. Glokomun tıbbi tedavisinde topikal
ve sistemik ajanlar kullanılmaktadır. Hümör aköz yapımı ve çıkışına olan direncin bileşkesi
olarak, göz içi basıncı ortaya çıkmaktadır. Glokom tedavisinde kullanılan ilaçların etki
mekanizmaları da bu noktadan hareketle hümör aközün yapımını azaltmak veya dışa akımına
karşı olan direnci zayıflatmak şeklindedir.
Glokomun medikal tedavisinde kullanılan ajanları şu başlık altında değerlendirebiliriz.
1. Direnci Düşüren İlaçlar
a)- Parasempatomimetikler (Miyotikler)
b)- Sempatomimetikler (Adrenerjik Agonistler)
c)- Prostoglandin analogları
2. Yapımı Azaltan İlaçlar
a)- Sempatomimetikler (Adrenerjik Agonistler)
b)- Sempatolitikler (Beta blokerler)
c)- Karbonik anhidraz inhibitörleri
3- Hiperozmotikler
11
1. Direnci Düşüren İlaçlar
a)- Parasempatomimetikler (Miyotikler)
1.Direkt Etkililer
-Asetil kolin
-Pilokarpin
-Asiklidin
2.İndirekt Etkililer
-Fizostigmin
-Ekotiofat
-Demekaryum
3.Direkt ve İndirekt Etkililer
-Karbakol
Parasempatomimetik ajanlar; sfinkter pupillanın kasılmasına sebep olarak irisi
gererler, açıdaki iris dokusunun hacmini azaltırlar ve periferik irisin trabekülumdan
çekilmesini sağlarlar ve trabeküler yoldan dışa akımı arttırır. Ayrıca miyozis yapıcı etkisiyle
periferik irisin trabeküler ağdan uzaklaşmasını sağlar. Bu özelliliği nedeniyle açı
kapanmasında kullanımı endikedir (34). Kolinerjikler, eğer göz içi basıncı 45-50 mmHg gibi
yüksek düzeylerde ise pupilla sfinkteri iskemik olabilir ve kolinerjik uyarıma cevap
vermeyebilir. Parasempatomimetikler göz içi basıncını başlangıç değerine göre %10-20
oranında düşürürler (35,36,37).
. En sık kullanılan direkt etkili ilaç pilokarpindir. Karbakol ise hem direkt, hem de
indirekt etki mekanizmasına sahiptir. Etki sürelerinin uzun, yan etkilerinin fazla olması
nedeniyle kullanımı sınırlı olan indirekt etkili ajanlara örnek olarak ekotiyofat ve
demekaryum bromür verilebilir (34). Hayvanlarda yapılan deneysel çalışmalarda,
parasempatomimetik ajanların uveoskleral yoldan dışa akımı azalttığı gösterilmiştir. Bu
etkinin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bu yüzden trabeküler akımın kısıtlı olduğu
hastalarda kullanılmamalıdırlar. Kan-aköz bariyerini bozabildikleri için üveitik ve
neovasküler glokomda da kullanılmaları önerilmez (34).
b)- Sempatomimetikler (Adrenerjik Agonistler)
1.Non selektif
-Epinefrin
-Dipivefrin
12
2.Selektif alfa2 agonistler
-Apraklonidin
-Brimonidin
Alfa2 reseptörleri pigmentsiz siliyer epitel ve siliyer kasta gösterilmiştir. Bu
reseptörlerin uyarılması hümör aköz üretimini azaltır. Beta reseptörleri aközün üretimini
azaltır ve atılımını artırır. Alfa adrenerjik agonistler MAO inhibitörü kullananlarda
kontrendikedir. Non selektif adrenerjik stimülatörler aköz üretimini azaltarak, trabeküler dışa
akımı artırarak ve uveoskleral dışa akımı artırarak (Epinefrin) göz içi basıncını düşürürler.
Günde iki defa kullanılırlar ve etki süreleri 12-24 saattir. Midriyazis oluşturdukları için dar
açılı glokom tiplerinde kullanılmamalıdırlar. Ilımlı midriyatik etkileri nedeni ile
sempatomimetikler dar açılıglokomlarda kontrendike olup, yine aynı etki ile neovasküler ve
üveitik glokomlarda rahatlatıcıdırlar (12).
c)- Prostoglandin analogları
Latanoprost
Isopropil Unoproston
Travoprost
Bimatoprost
Prostoglandinlerin görevi, inflamasyon sürecinde dokuların verdiği cevabı
düzenlemektir. Oküler inflamasyonlarda görülen hipotoni, prostoglandinlerin göz içi basıncını
düşürdüğü fikrini gündeme getirmiştir Prostaglandinler yüksek konsantrasyonlarda göz iç
basıncını yükseltebilir ve gözde inflamasyona neden olurlar. Düşük dozlarda ise uveoskleral
akımı artırarak göz içi basıncını düşürürler.
Monoterapideki etkinlikleri, kullanım kolaylığı ve tek doz kullanılması, yaşam
kalitesini etkilememeleri nedeniyle monoterapide en çok kullanılan ajanlardır. Gün içi
dalgalanmaları daha etkin kontrol ederler (37,38).
Günümüzde prostoglandin F2α türevi olan bimatoprost, latanoprost, travoprost ve
unoprostone kullanılmaktadır. İnflamasyonu arttırıcı etkileri olduğundan, afakik ve
psödofakik hastalarda kullanılmaları halinde kistoid maküla ödemi açısından dikkatli
olunması gerekir. Yine aynı etkiye bağlı olarak üveitik hastalarda ve herpetik keratit hikayesi
olan hastalarda kullanılmaları önerilmez. Bunların dışında prostoglandin analoglarının iris
renginde değişiklik, kirpik uzunluğunda ve sayısında artma gibi kendilerine has yan etkileri de
mevcuttur (39,40).
13
2. Yapımı Azaltan İlaçlar
a)- Sempatomimetikler (Adrenerjik Agonistler)
1.Non selektif
-Epinefrin
-Dipivefrin
2.Selektif alfa2 agonistler
-Apraklonidin
-Brimonidin
b)- Sempatolitikler (Beta blokerler)
1.Nonseletif
-Timolol
-Levobunolol
-Karteolol
-Metipranolol
2.Selektif
-Betaksolol
Günümüzde glokom tedavisinde en yaygın kullanılan ilaç grubudur. Tek başlarına
etkileri çok iyi olmakla birlikte, diğer ilaçlarla kombinasyonları basınç kontrolünde
gerekebilmektedir (12). Beta blokerlerin ana etki yeri β2 reseptör blokajı ile pigmentsiz siliyer
epitel hücreleridir. Bununla beraber optik sinir perfüzyonunu artırarak indirekt yolla akson
kaybını önlerler (42).
Beta blokerlerin beta blokajdan bağımsız olarak kalsiyum kanal bloke edici etkileri de
vardır. Bu da optik sinir başı ve retinada vazodilatasyon sağlar ve direkt olarak nöron
koruyucu etki yapar. Birçok çalışma, beta blokerlerin konvansiyonel dışa akım direncinde
hiçbir değişikliğe yol açmadığını göstermiştir. Uveoskleral dışa akım üzerinde de bariz bir
beta tonusunun olmadığı düşünülmektedir. İki beta blokerin birarada kullanımı önerilmez
(43,44).
Adrenerjik beta reseptörler kalp kasında (β1) ve bronş kaslarında (β2) bulunurlar.
Uyarıldıklarında taşikardi, kalp çıktısında artış (β1) ve bronkodilatasyon (β2) yaparlar. β1
blokajı bradikardiye ve β2 blokajı bronkospazma yol açabilmektedir. Bronkospazm yapması
özellikle astım hastalarında önem kazanır ve bu hastalarda kontrendikedir (12).
14
Beta blokerler astım, kronik obstriktif akciğer hastalığı, sinüs bradikardisi, 2-3. derece
AV blok ve kalp yetmezliği olan olgularda kullanılmamalıdır (45,46,47). β1 ve β2
reseptörlerini beraber bloke eden ajanlar (non-selektif beta blokerler) göz içi basıncını β1 ve
β2 reseptörlerini izole bloke edebilen ajanlara (kardiyoselektif beta blokerler) göre daha etkin
olarak düşürürler. Bu nedenle kardiyoselektif blokerler göz içi basıncını düşürmede yetersiz
kalırsa, selektif olmayan tipte beta blokerlere geçmek veya kombine tedavi uygulamak
gerekebilir. Ayrıca bazı beta blokerlerin alfa agonist etkileri de vardır ve bu duruma intrensek
sempatomimetik aktivite denir (12). Tüm beta blokerler direkt etki ile silyer cisimden hümör
aköz yapımını azaltırlar. Tüm glokom tiplerinde kullanılabilirler. Pilokarpin, karbonik
anhidraz inhibitörleri ve alfa reseptör blokerleri ile additif etkileri iyidir (19). Timolol,
levobunolol ve metipranolol günümüzde kullanılan non-selektif beta blokerlere örnektir.
Betaksolol ise β1 selektif beta blokerdir ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı olanlarda tercih
edilmelidir (12, 48).
Non-selektif beta bloker olan carteolol ise, intrensek sempatomimetik aktiviteye
sahiptir. Ayrıca gözdeki adrenerjik reseptörlere olan afinitesi, kardiyopulmoner sistemdekilere
göre daha yüksek olduğundan bradikardi, hipotansiyon ve nefes darlığı gibi yan etkiler daha
az olarak görülmektedir (12,15,48).
c)- Karbonik anhidraz inhibitörleri
1- Sistemik karbonik anhidraz inhibitörleri
-Asetozolamid
-Diklorofenamid
-Methazolamid
2- Topikal karbonik anhidraz inhibitörleri
-Dorzolamid
-Brinzolamid
Sulfonamid derivesi olan karbonik anhidraz inhibitörleri direkt olarak silyer cisimdeki
karbonik anhidraz enzimini inhibe ederek ve daha az oranda etkili olmakla beraber metabolik
asidoz yaratarak hümör aköz salgısını azaltırlar (49). Sistemik karbonik anhidraz
inhibitörlerinin elektrolit kaybı ve metabolik asidoza bağlı olarak dudaklarda ve parmaklarda
karıncalanma, depresyon, kilo kaybı, karın ağrısı, bulantı, kusma, diyare, böbrek taşı oluşumu
ve Stevens Johnson Sendromu gibi ciddi yan etkileri vardır. Bu yüzden glokom krizleri,
15
cerrahi sonrası gelişen glokom ve ani göz içi basıncı artışı görülen, kısa süre tedavi gerektiren
sekonder glokomlar dışında kullanımı önerilmez. Yüksek dozda ve uzun süre kullanılması
gerektiğinde ise, potasyumdan zengin diyet veya potasyum preparatları ile takviye yapılması
gerekir (12,34).
Son yıllarda kullanıma giren topikal karbonik ahidraz inhibitörleri korneadan penetre
olup lokal etki ile hümör aköz yapımını azaltırlar. Tek ilaç olarak kullanılabildikleri gibi beta
blokerlerle kombine kullanımları da yaygındır. Gözde batma hissi, süperfisyal punktat keratit,
kornea kalınlığında artış ve bulanık görme gibi yan etkileri olabilir (12).
3- Hiperozmotikler
Göz içi basıncının ani artışlarında kullanılan hiperozmotik ajanlar kan ozmolaritesini
arttırarak, kan ve vitreus arasında ozmotik gradyent oluştururlar. Ozmotik gradyent yönünde
vitreustan sistemik dolaşıma sıvı çekilmesiyle göz içi basıncında düşüş sağlarlar (34).
Hiperozmotik ajanların etkinlikleri, zamanla vitreus ve hümör aköz içine dağılmaları
sonucunda ozmotik gradyentin bozulması nedeniyle geçicidir. Bu durum özellikle kan-aköz
bariyerinin bozulmuş olduğu neovaskülarizasyona ve inflamasyona sekonder glokomlu
gözlerde çok daha hızlı olmaktadır (34).
Yan etkileri arasında baş ağrısı, konfüzyon, sırt ağrısı, akut konjestif kalp yetmezliği,
miyokardiyal infarktüs sayılabilir. Bu tip yan etkiler intravenöz kullanılan mannitolde, oral
kullanılan izosorbid ve gliserine göre daha sık görülmektedir. Ayrıca gliserin glikoz ve keton
cisimlerine metabolize olduğundan, diabetik hastalarda ketoasidoz komasına yola açabilir
(34).
B - LAZER TEDAVİSİ
1- Laser Trabeküloplasti
Argon Laser Trabeküloplasti
Diod Laser Trabeküloplasti
2- Laser İridotomi
Nd: YAG Laser İridotomi
Argon Laser İridotomi
3- Laser Periferik İridoplasti
4- Laser Siklofotokoagülasyon
Transskleral Siklofotokoagülasyon
- Nd: YAG Laser Siklofotokoagülasyon
16
- Diode Laser Siklofotokoagülasyon
Transpupiller Siklofotokoagülasyon
Endoskopik Siklofotokoagülasyon
5- Laser Sklerostomi
ab eksterno
ab interno
. İlk kez 1956’da Meyer-Schwickerath’ın afakik gözlerde xenon ark fotokoagülatör
kullanarak iridektomi yapmasıyla glokomda fotokoagülasyon tedavisi başlamıştır. 1979’da
açık açılı glokom kontrolünde argon lazerin yeri ile ilgili çalışmalarıyla Wise ve Witter
glokomda lazer tedavisini başlatmışlardır. 1981yılında Schwartz, Wilensky ve Jampol’ün
araştırmalarıyla lazer uygulamaları onaylanmış ve glokom tedavisinin standart
yöntemlerinden birisi olarak kabul edilir olmuştur (57).
1- Lazer Trabeküloplasti
Gonyolens yardımıyla pigmentli ve pigmentsiz trabeküler ağ arasındaki sınır üzerinde
yan yana yanıklar oluşturularak dışa akımda artış sağlanır. Lazer trabeküloplastinin etki
mekanizması, trabeküler ağın yüzeyinin büzüşmesiyle porların genişlemesi ve dışa akımın
kolaylaşması şeklinde özetlenebilir (Resim 3). Oluşan mikroskarların arada kalan trabeküler
dokuda genişleme yapması yanında, hücre fizyolojisi düzeyinde glikozaminoglikan
biyosentezinde, timidin alınımı ve dönüşümünde, fibronektin düzeyinde değişiklikler yaptığı
da düşünülmektedir (50).
Medikal tedavinin yeterli olmadığı hasta grubunda cerrahiye alternatif olarak
düşünülmüş ve yaygın kullanım alanı bulmuştur. Lazer trabeküloplasti için en çok argon ve
diod lazerler kullanılmakla beraber, bunlara alternatif olarak kırmızı ve mor ötesi dalga
boylarında sürekli dalga lazerleri ve son zamanlarda Q-switched, frequency doubled Nd:YAG
(532 nm) sistemi de kullanılmaktdır (12,15,51).
Lazer trabeküloplasti ile başarı oranı çocuklarda, gençlerde ve sekonder glokomlularda
çok düşüktür. Pigmenter ve psödoeksfoliatif glokomda ise primer açık açılı glokoma göre
biraz daha başarılıdır (12).
17
Resim 3: Argon Lazer Trabeküloplastiye ait lazer spotu 2- Lazer İridotomi
Amaç pupiller blok nedeniyle arka kamarada biriken ve periferik irisi öne doğru iten
hümör aközün ön kamaraya geçişini sağlayacak alternatif bir yol oluşturmaktır. Primer açı
kapanması glokomunun engellenmesinde veya akut açı kapanması glokom krizinin
tedavisinde, pupiller blok ile seyreden tüm sekonder glokom olgularında ve malign glokomda
uygulanan bir lazer cerrahi metodudur.. Nd:YAG veya argon lazer kullanılarak yapılabilir
(12,50,51).
3- Lazer İridoplasti
Termal etki kullanılarak irisin dokusunun kontraksiyonu ile periferik irisin
düzleştirilmesi işlemidir. Plato iris sendromunda ve nanoftalmusta kapalı olan açıyı açmak
için; açının dar olduğu durumlarda lazer trabeküloplasti öncesi trabeküler ağın daha rahat
görüntülenmesini sağlamak için kullanılır (51).
4- Siklofotokoagülasyon
Filtrasyon cerrahisinin başarısız olma ihtimali varsa, başarısız olmuşsa veya hasta
cerrahi tedavi için uygun değilse tercih edilir. Direnaj implantlarına alternatif de olabilir. Etki
mekanizması silyer cismin tahrip edilerek hümör aköz salgısının azaltılmasına dayanır.
Başlıca üç yolla yapılabilir (51,52).
Trans-skleral: Nd:YAG lazer ya da diod lazer kullanılarak, biyomikroskobik sistemde temas
etmeden veya fiberoptik el probu vasıtasıyla konjonktivaya temas ederek uygulanır.
18
Transpupiller: Bu işlem için de argon ya da diod lazer kullanılabilir Bu işlem yalnızca
aniridi vakalarında, geniş bir cerrahi iridektomi varlığında veya geniş periferik anterior
sineşiye bağlı olarak irisin öne doğru çekildiği durumlarda mümkündür.
Endoskopik: Endoskopik girişim fiberoptik prob kullanarak limbustan ya da pars planadan
yapılır. Argon ya da diod lazer kullanmak mümkündür. Lazer teknolojisiyle birleştirilmiş
endoskopik tetkikler, transpupiller yolla kolayca görülemeyen silyer çıkıntıların
fotokoagulasyonuna olanak tanır.
C - CERRAHİ TEDAVİSİ
1- PENETRAN CERRAHİ YÖNTEMLER
İridektomi
İridenkleizis
Scheie ameliyatı
Elliot trepenasyonu
Trabekülektomi
Trabekülotomi
2- NONPENETRAN CERRAHİ YÖNTEMLER
Viskokanalostomi
Derin sklerektomi
3- SİKLODESTRİKTİF YÖNTEMLER
Siklodiatermi
Siklokrioterapi
Siklofotokoagülasyon
Sikloanemizasyon
4- SETON CERRAHİSİ a)- Nonrestriktif (valvsiz) olanlar: Ön kamara tüpünden, episkleral bölgeye serbest aköz
akımına izin verirler.
Molteno implantı
Schocket implantı
Baerveldt implantı
b)- Restriktif (valvli) olanlar: Tüp içindeki sıvı geçişini belli basınç değerleri içinde
sağlayacak çeşitli sistemleri (Valv, membran, rezistans matriks) içerirler.
19
Krupin valvi
Joseph valvi
White valvi
Optimed valvi
Ahmed valvi
Glokom Cerrahisinin Tarihçesi
Glokomlu gözlerde göz içi basıncını düşürmek için cerrahi girişim denemeleri 19.
yüzyılda başlamıştır. İlk olarak Mackenzie “skleral delme” yöntemi ile 1830 yılında
sklerotomi ve parasentez yaparak göz içi basıncını düşürmeyi denemiş, ancak elde ettiği
sonucun geçici olduğunu görmüştür. Critchett 1857 yılında limbal bir yara ağzı oluşturup, irisi
kesmeden dışarı çıkarmış ve bu işlemi “iridodesis” olarak tanımlamıştır.
Von Graefe 1869 yılında periferik iridektomili gözlerin bir kısmında transparan kese
tarzında çıkıntılar saptamış, ancak bu oluşumların filtrasyon blebi olduğunun farkına
varamamıştır. De Wecker Yine aynı yıl filtrasyon için iris yerine skleraya girişimde bulunarak
“anterior sklerotomi” yöntemini geliştirmiştir. 1906 yılında La Grange göz içi sıvısını
subkonjonktival aralığa direne edecek kalıcı bir fistül oluşturabilmek amacıyla
“skleroiridektomi” tekniğini uygulamıştır. Holth aynı amaçla 1906 yılında “anterior
sklerotomi” tekniğini, 1907’de ise limbal kesiden irisin çıkarılıp konjonktivayla örtüldüğü
“iridenklezis” yöntemini bulmuştur.
Eliot 1909 yılında bir trephan yardımıyla limbustan 1-1,5 mm’lik korneoskleral doku
çıkarmış ve bu işleme “limbal trephinasyon” adını vermiştir. Yüksek katarakt ve endoftalmi
riski nedeniyle bir süre sonra bu teknik terkedilmiştir. 1924’te Preziosi’nin skleral kesiden ön
kamaraya girip yara ağzına termal koterizasyon uyguladığı “termal sklerostomi” metodu,
1958 yılında Scheie tarafından bu işleme iridektominin eklenmesiyle “Scheie tekniği” olarak
yeniden gündeme gelmiştir. 1962’de Iliff ve Haas “posterior lip sklerotomi” yöntemini
geliştirmişlerdir (53).
1960’lı yıllara kadar yapılmış olan ameliyetlardaki temel başarısızlık nedeni, skleral
flebin tam kat kaldırılmasına bağlı olarak filtrasyonun kontrolsüz olarak gerçekleşmesiydi.
Buna bağlı olarak ameliyat sonrasında ön kamara kaybı, hipotoni ve katarakt gibi
komplikasyonlar oldukça sık görülüyordu. Bu yöntemlerden sadece iridenklezisde irisin
oluşturduğu bariyer etkisiyle kontrollü bir filtrasyon elde edilebilmiş, ancak yüksek sempatik
oftalmi sıklığı nedeniyle bu yöntem de terkedilmiştir (53).
20
Yarım kat skleral flep kaldılarak trabekülumun eksize edildiği “trabekülektomi”
yöntemi ilk defa 1961 yılında Sugar tarafından uygulanmış, ancak skleral flepler çok sıkı
kapatıldığı için tatmin edici sonuçlar elde edilememiştir. Cairns 1968 yılında mikrocerrahi
tekniği ile trabekülektomi uyguladığı 17 olguda başarılı sonuçlar elde etmiştir Ancak o tarihte
göz içi basıncındaki düşüşün trabekülumun çıkarılmasına mı, yoksa konjonktiva altına olan
filtrasyondan mı kaynaklandığı anlaşılamamıştır. Trabekülektominin etki mekanizması 1970
yılında filtrasyon blebinin Watson tarafından tanımlanmasıyla açıklığa kavuşmuştur.
İlerleyen yıllarda trabekülektomi glokomun standart cerrahi tedavisi haline gelmiştir
(53). 1969 yılında Molteno yapay tüp implantları ve 1976’da Krupin valf implantlarını
glokom cerrahisine sokmuştur. Günümüzde daha da gelişerek güvenilirliği artan glokom
valfleri, trabekülektominin başarısız olduğu veya risk faktörleri nedeniyle başarısız olması
beklenen gözlerde uygulanmaktadır (48).
Son yıllarda trabekülektomiye alternatif yeni filtrasyon cerrahi teknikleri olarak “derin
sklerektomi” ve “viskokanalostomi” yöntemleri uygulanmaya başlamıştır, ancak non-
penetran özellikteki bu tekniklerin uzun süreli sonuçları henüz belli değildir (53). İnatçı ve
vizyon beklentisi düşük olan gözlerde hem göz içi basıncını düşürmek, hem de ağrıyı
azaltmak için uygulanan kriyoablasyon yoluyla silyer cismin destrüksiyonu da uzun yıllardır
uygulanan etkili bir yöntemdir. Ancak görme kaybı, hipotoni ve fitizis bulbi görülme riski
yüksektir (12).
TRABEKÜLEKTOMİ
Primer açık açılı glokom için güncel bir operasyon olan trabekülektomi ön kamara ve
subkonjonktival alan arasında örtülü, korunan bir fistül yaratır (Resim 4). Gelişmiş ameliyat
mikroskopları, aletler ve sütür materyallerinin kullanıma girmesi orijinal operasyon
tekniğinde birçok değişikliğe yol açmıştır. Değişiklikler arasında konjonktival kesi ve skleral
flep üzerindeki modifikasyonları; sabit, çıkartılabilir veya ayarlanabilir skleral flep sütürasyon
tekniklerini; skleral flep sütürlerine postoperatif olarak lazerle düzetmeler yapılmasını ve
fibrozisi geciktiren antimetabolitlerin kullanımını saymak mümkündür (53,54).
21
Resim 4: Trabekülektomide ön kamara ve subkonktival arasında oluşturulan fistül
A- Endikasyonları
1) Diğer tedavi şekillerinin (ilaç ya da lazer) başarısız olduğu durumlar,
2) Diğer tedavi şekillerinin uygun olmadığı durumlar (uyum ya da yan etkiler nedeniyle)
ya da uygun tıbbi tedavinin mevcut olmadığı durumlar,
3) Göz damlalarıyla ve/veya lazerle ulaşılamayan bir hedef göz içi basıncının gerekli
olduğu durumlar,
4) Diğer tedavi şekillerinin başarılı olma ihtimali olmayacak kadar yüksek göz içi basıncı
durumları (54).
B- Cerrahi Teknik””
1-Tespit Sütürü Konulması
Lester forsepsi ile üst fornikse girilip, superior rektus kasının tendonu yakalanır ve göz
aşağıya doğru deviye edilir. Yuvarlak iğneli 4/0 veya 6/0 ipek sütür ile tendonun altından
geçilerek tespit sütürü yerleştirilir ve sütür uçları drape üzerine yapıştırılarak göz fikse edilir.
Buna alternatif olarak 8/0 vikril sütürün, çalışılacak kadrandaki periferik korneadan
geçirilmesiyle de tespit sütürü oluşturulabilir.
2- Konjonktival Flep Hazırlanması
Wescott veya Vannas makasları ve dişli penset kullanılarak, limbus veya forniks
tabanlı olmak üzere iki şekilde hazırlanabilir. Limbus tabanlı flep için, limbustan 8 mm
uzaktan, limbusa paralel üç saat kadranı kadar konjonktival kesi yapılır. Bu kesinin 2 mm
önünden tenon kapsülü açılır, konjonktiva ve tenon birlikte disseke edilerek limbusa kadar
ilerletilir (Resim 5) ve hazırlanan flep kornea üzerine yatırılır. Skleral flep kaldırılacak alanda
episklera da temizlenir. Forniks tabanlı flep içinse, limbustan 3-4 saat kadranı uzunluğunda
22
konjonktiva ve tenon kapsülü açılır. Hazırlanan flep geriye doğru yatırılır ve saha temizlenir
(55).
Resim 5: Forniks tabanlı konjoktiva açılması
3- Skleral Flep Hazırlanması
Hafif koterizasyonla flebin kaldırılacağı alanda kanama kontrolü sağlandıktan sonra,
limbus tabanlı olmak üzere 1/2-2/3 kalınlığında sklera, genellikle dikdörtgen şekilli değişik
büyüklüklerde (4x4, 3x4, 3x3) skleral flep hazırlanır. Flep sklerolimbal bileşkeye en azından
1 mm kalana kadar kaldırılmalıdır (15,55) (Resim 6).
Resim 6: Skleral flep hazırlanması
4- Parasentez
Göz içine girilmeden önce 25-gauge iğne, 15° bıçak veya 23 gauge MVR ile üst
temporal kadranda veya üst nazal kadranda limbus hizasından parasentez girişi açılır (15,55)
(Resim 7).
23
Resim 7: Parasentez
5- İnternal Blok Eksizyonu
Sklerolimbal bölgede mavi beyaz geçiş bölgesinin olduğu yerden lens ve iris kökü
korunarak, trabeküler doku genellikle 3x1 mm veya 2x1 mm boyutlarında eksize edilir.
Eksizyon için önce 15° bıçak veya elmas bıçakla korneadan başlayıp arkadaki sklerolimbal
geçiş bölgesine doğru uzanan vertikal insizyonlar yapılır.( Resim 8 (a) ve (b) ) Sonrasında künt
uçlu Vannas makası veya elmas bıçakla horizontal insizyonlar yapılarak eksizyon tamamlanır.
(Resim 8 (c) ) Çıkarılan dikdörtgen blok periferal korneayı, Schwalbe çizgisini, trabekülumu,
Schlemm kanalını ve skleral mahmuzu içerir. Çıkartılan parçanın arka sınırının daha geride
olmasının cerrahi başarı üzerine olumlu bir etkisi yokken; kanama, siklodiyaliz ve
inflamasyon gibi komplikasyonların görülme sıklığını attırıcı etkisi vardır. İnternal blok
eksizyonunu alternatif olarak Kelly veya Gass punch kullanarak yapmak da mümkündür
(15,55).
Resim 8: İnternal blok eksizyonu
24
6- Periferik İridektomi Yapılması
iİrisin sklerostomiyi kapatmasını önlemek amaçıyla yapılır. Trabeküler dokunun
çıkarıldığı alana inkarsere olan iris, bir pensetle tutularak limbusa paralel olacak şekilde
makasla kesilir (Resim 9). İridektominin iris tabanına yakın olması kanama riskini
arttırmaktadır ve ameliyat başarısı için gerekli de değildir. Önemli olan iridektominin
yeterince geniş olmasıdır (55).
Resim 9: Periferik iridektomi yapılması
7- Skleral Flebin Kapatılması ve Filtrasyonun Kontrolü
Skleral flep yatağına yatırılır ve şekline göre önce köşelerinden başlanarak 10/0
naylon sütür ile kapatılır. Ardından düğümler sklera içine gömülür. filtrasyon parasentez
girişinden ön kamaraya sıvı verilerek değerlendirilir; gerekirse sütür eklenir veya sütürler
revize edilir (Resim 10 ). Bu aşamada atropin ile siklopleji yapılıbilir (55).
Resim 10: Skleral flebin kapatılması ve filtrasyon kontrolü
25
8- Konjonktival Flebin Kapatılması
Limbus tabanlı flepler 8/0 vikril, 9/0 kromik veya 10/0 naylon sütür ile kilitli kontinü
veya tek tek sütüre edilir (Resim 11). Forniks tabanlı flepler ise kenarlarından 8/0 vikril veya
10/0 naylon ile birer tek sütür konularak kapatılır, gerekli görüldüğü takdirde limbus boyunca
da tek sütürler konulur. Bu aşamadan önce tenonun kapatılıp kapatılmaması cerraha göre
değişir. Olgu yüksek riskli ise tenon eksizyonu yapılabilir. Mümkünse tenon ve konjonktiva
ayrı ayrı sütüre edilir. Göz antibiyotik ve steroidli pomatlarla kapatılır (55).
Resim 11: Konjonktival flebin kapatılması
9- Ön kamaranın Yeniden Oluşturulması ve Blebin Şişirilmesi
Daha önce hazırlanmış olan parasentez girişinden 29-30 gauge kanül ile serum
fizyolojik verilerek hem ön kamara oluşturulur, hem de bleb şişirilir. Bu sırada göz içi basıncı
da beraberinde değerlendirilerek; oluşturulan fistülün fonkiyonunun yeterliliği, skleral flepten
geçen sıvı akımının miktarı, konjonktivanın sıvı geçirmezliği ve koroidal effüzyon, hemoraji
veya aköz yanlış yönlenme gelişip gelişmediği sınanmış olur; bir problem varlığında gerekli
önlemler alınır (55).
C- Trabekülektomi Ameliyatının Komplikasyonları
a)- İntraoperatif Komplikasyonlar
1- Hemoraji
Episkleral hemoraji; uzun süre antiglokomatöz tedavi alanların çoğunda görülebilir.
Koterizasyonla önlemek mümkündür (57).
26
İntraoperatif ön kamara hemorajisi ise; radyal iris damarlarının kesilmesiyle veya
silyer cisimdeki büyük arteryel halkanın travmatize olmasıyla çoğunlukla periferik iridektomi
sırasında ortaya çıkar. Bu durumda kanamanın spontan olarak durmasını beklemek en iyi
yaklaşımdır. Koter kullanımı vitreus kaybına yol açabileceğinden ve çoğunlukla faydasız
olduğundan önerilmez. Eğer kanama durmazsa, viskoelastik madde ile tampon yapmak
mümkündür. Pıhtı kalıntıları fistülün içteki ucunu tıkayabileceğinden, kanama tamamen
durmadan ve hemoraji artıkları irrigasyonla iyice temizlenmeden skleral flep sütüre
edilmemelidir (56).
2- Ekspulsif Hemoraji
Filtran cerrahi sırasında en korkulan komplikasyondur. Yüksek göz içi basıncı ile
ameliyata başlayıp ön kamara ponksiyonu ile göz içi basıncının ani olarak düşürülmesi
sonucunda büyük koroidal damarlarda yırtılma olur ve ani yoğun kanama görülür. Hastanın
şiddetli ağrı duymasıyla beraber cerrahi sırasında ön kamaranın sığlaştığı ve pupilladan
görülen fundus reflesinin koyulaşmaya başladığı görülür. Önlem alınmakta geç kalındığı
takdirde tüm göz içeriği öne doğru gelerek yara yerinden dışarı çıkabilir ve göz kaybedilebilir.
(56,57). Ekspulsif hemoraji için risk faktörleri; preoperatif yüksek göz içi basıncı, ilerlemiş
yaş, sistemik vasküler hastalık, afaki, yüksek miyopi, geçirilmiş vitrektomi, ve vasküler
anomaliler (Sturge Weber Sendromu, konjenital cutis marmorata telanjiektaziya vb.) dir (57).
Yara yerinin hızla kapatılması ve ön kamaranın viskoelastik madde veya hava verilerek
yeniden oluşturulması, intraoperatif olarak hemoraji farkedildiğinde yapılması gereken ilk
müdahaledir. Bunu takiben İ.V asetazolamid ve mannitol verilerek göz içi basıncı
düşürülmeye ve göz stabilize edilmeye çalışılır. Bazı cerrahlar alt kadrandan sklerotomi
yaparak hemorajiyi boşaltmayı önerseler de, bu girişimin yararı hemostazı önleyeceğinden
dolayı tartışmalıdır. Retina dekolmanı ve vitreus içine kanama görülmeyen sınırlı koroidal
hemorajilerde direnaja gerek yoktur ve izlemek yeterlidir. Direnaj kararı, B-mod
ultrasonografi ile arka segmentin ve özellikle retinanın durumunu takip ederek verilir.
Operasyondan sonra 7- 14 gün bekleyip, inflamasyon azaldıktan ve hemoraji likefiye oluktan
sonra direnaj yapmak daha kolaydır (56,57).
3- Lens Hasarı
Cerrahi manipülasyon sırasında direkt lens hasarı oluşabilir (56).
27
4- Vitreus Kaybı
Yüksek miyoplar, afakikler, skleranın ince olduğu buftalmik gözler ve diğer gözün
cerrahisi sırasında vitreus kaybı geçirmiş olanlar vitreus kaybı için risk taşırlar. Arka kapsül
ve ön hyaloidin açık olduğu psödofakik ve afakik gözlerde vitreus preopertif olarak öne
gelmiş olabileceği gibi, sklerostomi veya periferik iridektomi aşamasında lens zonüllerinin ve
hyaloid membanın rüptürüyle de vitreus öne gelebilir. Her iki durumda da fistül ağzını
tıkayarak filtrasyonu engelleyebileceğinden ve arka segmente traksiyon yaparak kistoid
makula ödemine yol açabileceğinden vitrektomi yapılarak temizlenmesi gerekir (56,57).
5- Descement Membranı Dekolmanı
Descement membranının kornea stromasından ayrılmasıdır, Limbal yara yeri ya da
parasentez yerinde yanlış cerrahi manipülasyon sonucu oluşabilir. Küçük olduğu zaman klinik
olarak fazla önemi yokken, geniş olduğu takdirde lokalize kornea ödemine yol açar. Bu
durumda ön kamaraya hava ya da viskoelastik madde verilerek descement kornea üzerine
yatırılabilir (57).
6- Skleral Flep Kopması
Çok ince skleral flep yırtılabilir veya kopabilir. Bu durumda 10/0 naylon sütürler
konjonktivanın önünden ve periferal korneadan geçirilerek flep yeniden koptuğu yere
dikilebilir. Eğer flepte delik oluşmuşsa, tenon kapsülü üzerine dikilerek kapatılabilir (57).
7- Konjonktival Flepte Yırtılma veya Delik Oluşması
Konjonktivadaki yırtık veya delik yara iyileşme reaksiyonunu şiddetlendireceğinden,
operasyon sırasında farkedilip 10/0 naylon sütürle onarılmalıdır. Yine aynı nedenle yara
dudaklarının iyice karşı karşıya getirilmesine ve konjonktivada gerilme oluşmamasına özen
gösterilmelidir (57). Filtran glokom cerrahisi sonlandırıldığında konjonktival yara yeri, sıvı
geçirmez şekilde kapatılmalıdır. Kaçak olup olmadığını anlamak için ön kamaraya salin
enjekte edilmelidir. Fluoresein stripin bölgeye uygulanması buradaki kaçağı tespit etmede
yardımcı olur. Postoperatif olarak konjoktival flepte belli bir kaçak veya yara kenarından
sızıntı olduğunda, bölgeye yapılacak bası ile sorun halledilebilir (sıkı bandaj ile ). Göz
kapağının üzerine, yara yerinin üstüne gelecek şekilde yuvarlak veya füsiform hale getirilmiş
gazlı bez/ped konduktan sonra, onun üzerine yassı bir ped ile sıkıca bantlanır. Hasta
uyadırılırken dikkatlice izlenmelidir. Diğer açık tutulmalı, ve yakından izlenmelidir. Santral
kornea üzerine hasta uyurken baskı uygulanması Bell’s Fenomenine yol açabilir.
28
Operasyondan 1-4 saat sonra ön kamaranın gözlenmesi gerekir. Ped kaldırıldıktan sonra hasta
taburcu edilirken hastaya uyumadan önce pedi çıkarması öğretilmelidir.
8- Koroidal Efüzyon
Episkleral venöz basıncı yüksek olan veya iridektomi, sklerostomi yapılırken yanlış
cerrahi manipülasyonla siklodiyaliz gelişen gözlerde ortaya çıkar. Genellikle spontan olarak
düzelmekle beraber; eğer bleb kabarıklığı azalıyorsa, korneal dekompensasyon gelişiyorsa, ön
kamara sığlığı devam ediyorsa ve intravitreal inflamasyonla beraber retina apozisyonu varsa
sklerostomi açılarak direnaj yapılabilir (56,57).
b)- Postoperatif Komplikasyonlar
1- Hipotoni ve Ön Kamara Kaybı
Düz veya sığ ön kamara filtran glokom cerrahisi sonrası en korkulan koplikasyondur.
Terminolojide düz veya sığ ön kamara terimi bazen farklı çağrışımlar da akla getirir. Bu
duruma yardımcı olmak amacı ile düz veya sığ ön kamara 3 gruba ayrılmıştır.
Tip I’de periferal iris ve korneal endotel arasında temas vardır ve ön kamara pupiller
alanda ve iris üzerinde izlenir (Resim 12 ).
Resim 12: Tip I Sığ ön kamara
Tip II’de ise korneanın tüm arka yüzü boyunca iris teması vardır. Ancak lens (veya
vitreus) ön yüzü ile korneal endotelyal temas yoktur (Resim 13 ).
29
Resim 13: Tip II Sığ ön kamara
Tip III’de ise iris ve kornea tüm alanlarda temas eder ve ilave olarak lens (veya vitreus ön
yüzü) sentral kornea ile temas içindedir (Resim 14 ).
Resim 14: Tip III Sığ ön kamara
Düz veya sığ ön kamara oluşumundan sorumlu etkenler; filtran blep, intraoküler
basınç ve ön kamara derinliği üzerinde etki gösterirler. Düz ön kamaralı olguların, hipotoni ve
yükselmiş göz içi basıncına göre sınıflandırılması faydalıdır. Erken postoperatif dönemde düz
veya sığ ön kamara, düşük göz içi basınçla birlikte bulunabilir. Bunların çok büyük
çoğunluğu; artmış filtrasyon, ciliokoroidal efüzyon veya yara yeri sızıntısı ile birlikte bulunur.
Düz veya sığ ön kamara normal veya yüksek göz içi basıncı ile birlikte bulunduğunda,
genellikle malign glokom (silier blok glokomu), suprakoroidal hemoraji veya pupillar blok
söz konusudur. Bu yüzden göz içi basıncının düşük veya yüksek olduğunun bilinmesi tedavi
yaklaşımı açısından kritik öneme sahiptir. Düz ön kamaralı olgularda ön kamara yüzeyi
(kornea) standart tonometrik yöntemler ile ölçüme uygun olmayabilir ve göreceli olarak
tansiyon yüksekliği parmak yardımı ile dokunarak ölçülebilir.
Biyomikroskop ile muayenede düz veya sığ ön kamaralı olgularda sebebin
anlaşılmasında kritik öneme sahiptir. İris bombe ise ve hastada açık periferik iridektomi yoksa
pupiller blok akla gelmelidir. Düz veya sığ ön kamara ile beraber yüksek göz içi basıncı,
30
malign glokom ve suprakoroidal hemorajiyi de akla getirmelidir. Koroidal efüzyon veya
hemoraji açığa çıkarmak için oftalmoskopi yapılabilir. Ortamın bulanık veya opak olduğu
durumlarda ise B-scan USG yapılabilir. Diğer görüntüleme ve muayene yöntemler ile ön
segmet anatomisinin değerlendirlemediği zaman yüksek çözünürlüklü ultrason
biyomikroskopisi yapılabilir.
Hipotoni sıklıkla yara yeri sızdırmasına veya aşırı filtrasyona bağlıdır (56,57).
Hipotoni göz içi basıncının 6 mmHg’nın altıda olması olarak kabul edilir. GİB’in sağlıklı bir
gözde hiçbir zaman episkleral venöz basınçtan daha düşük olmaması gerekmektedir. Ağır ve
sebat eden ön kamara sığlaşması nadir görülür. Vakaların çoğunda ön kamara kendiliğinden
oluşsa da, oluşmadığı takdirde periferik anteriyor sineşiler, kornea endotelinin hasara
uğraması, katarakt ve hipotoni ile birlikte bulunan makülopatiye sebep olabilir (15).
Yara yerinden sızdırma sınırlıysa sıkı bandaj yaparak ya da geniş çaplı yumuşak
kontakt lensler kullanarak takip etmek mümkündür. Bu esnada hümör aköz salgısını azaltacak
ajanların kullanımı sızıntıyı azaltarak defektin kapanmasına yardımcı olacaktır. Ön kamara
oluşmuyorsa ya da konjonktiva defekti genişse, topikal anestezi altında 9/0 poliglaktin veya
10/0 naylon sütür kullanarak defekti kapatmak gerekir (15,57). Aşırı filtrasyon daha çok tam
kat fistülizan cerrahilerde görülse de, trabekülektomi sonrası da görmek mümkündür. Bunu
sebebi çoğunlukla skleral flep sütürasyonun gevşek olmasıdır. Ancak serbestleştirilebilir sütür
ve lazer sütürolizis tekniklerinin gelişmesiyle cerrahların daha sıkı sütür yerleştirmeye
başlamaları bu komplikasyonu azaltmıştır. Skleral flebin sütürlerini cerrahi olarak düzeltmeye
çalışmak inflamasyonu arttıracağından ve bleb başarısını olumsuz yönde etkileyeceğinden,
sadece sıkı bandaj yaparak izlemek en uygun yaklaşımdır (57).
2- Koroid Dekolmanı
Peroperatif ve postoperatif dönemde hipoton olan gözlerde, enflamasyon ve venöz
konjesyona bağlı olarak koroid damarlarının geçirgenliğinin artmasıyla transüde olan sıvı,
suprakoroidal aralıkta ve intersellüler sahada birikerek seröz dekolmana sebep olur (Resim 15
ve 16).
31
Resim 15 ve 16: Koroid dekolmanının fundus ve AB mod USG görüntüsü
Dekolman uzadıkça silyer cisimden hümör aköz yapımı azalır ve uveoskleral dışa
akım artar. Buna bağlı olarak hipotoni ve koroid dekolmanında artma, ön kamarada sığlaşma
ile giden kısır bir döngü başlar (Şekil 1 ve Resim 17 ). Durum buaşamaya gelmeden aşırı
filtrasyona karşı önlem alınması ve inflamasyonu azaltmak için sikloplejiklerin,
midriyatiklerin ve topikal ya da sistemik steroidlerin kullanılması gerekir. Eğer bir sonuç
alınamazsa cerrahi olarak suprakoroidal sıvının boşaltılması gerekebilir (56,57). Nadiren de
olsa; hemorajik koroid dekolmanı görülebilir ve cerrahi olarak hemorajinin boşaltılması
gerekebilir (56).
Şekil 1: Düşük GİB ve silier dekolman ilişkisi, Resim 17: Silier dekolman
3-Dekompresyon Retinopatisi
Hipotoniye bağlı olarak postoperatif dönemde intraretinal, subretinal ve nadiren
suprakoroidal hemorajilerin gelişmesidir. Ani gelişen hipotoniye bağlı olarak retinal ve
koroidal dolaşımın hızla artması nedeniyle, venöz direnajın yetersiz kalması ve kanın damar
dışına sızmasıyla ortaya çıkar. Santral ven oklüzyonuna benzer tarzda; ancak santral değil,
32
midperiferik retinayı tutan; lokalize veya diffüz kanamalar şeklinde görülür. Konservatif
tedavi önerilir ve görme prognozu çoğunlukla iyidir (57). Hipotoniye bağlı koroidal efüzyon
görülen gözlerde seröz retina dekolmanı da görülebilir ve göz içi basıncının
normaledönmesiyle düzelir. Trabekülektomi sonrası retina yüzeyinde kırışıklıklar, retina
pigment epitelinde koroidal efüzyona bağlı çatlaklar ve eksüdatif retina dekolmanı gelişmiş
olgular bildirilmiştir (57).
4- Hipotoni Makülopatisi
. Uzun süren hipotoni tam kat fistülizan cerrahilerden ve antimetabolit kullanılarak
yapılan trabekülektomilerden sonra sıklıkla görülmektedir. Özellikle 4 mmHg’nın altındaki
göz içi basıncı değerleri daha fazla komplikasyon riski taşımaktadır. Genç yaş ve miyopi,
hipoton makülopatisi gelişimi için risk faktörleridir. Papilla ödemi, koroidal ve retinal
kırışıklıklar, retina damarlarında genişleme ve kıvrımlanmalarında artış hipoton
makülopatisinde görülen fundus değişiklikleridir. Tedavi hipotoniye yol açan sebebe
yöneliktir (57).
5- Malign Glokom (Aköz Yanlış Yönlenme, Silyer Blok)
Ön kamaranın daralmasıyla beraber göz içi basıncının yükselmesi sıklıkla malign
glokoma işaret etmektedir. Ayırıcı tanıda pupil bloğu, koroidal hemoraji ve silyer cismin öne
rotasyonuyla açının kapandığı anüler koroid dekolmanını da düşünmek gerekir. Pupil bloğu
iridektominin açık olup olmadığını denetleyerek; koroid hemoajisi veya dekolmanı da fundus
muayenesi ve B-mod ultrasonografi yapılarak ayırtedilebilir (57). Malign glokom, silyer
cisimden sentezlenen hümör aközün vitreus, lens, silyer cisim ya da iris kökü yüzünden ön
kamaraya geçememesi ve vitreus içinde ya da vitreus arkasında hapsolması sonucunda ortaya
çıkar. Lens-iris veya hyaloid-iris diyaframının öne doğru itilmesi sonucunda ön kamara
daralır (56,57). Medikal tedavi %0.25 skopolamin, %2.5 fenilefrin, topikal beta bloker,
sistemik karbonik anhidraz inhibitörü ve hiperozmotik ajanlarla yapılır. Olguların %50’si bu
tedavi ile düzelir, fakat 5 gün içinde medikal tedaviye yanıt alınamadığı takdirde cerrahi
tedavi uygulanır (56,57).
Cerrahi tedaviden önce afakik ve psödofakik gözlerde, görülebilen alandaki silyer
cisimler argon lazerle koparılabilir ya da Nd:YAG lazer kullanılarak anterior hyaloidektomi
veya posterior kapsülotomi yapılabilir (57). Lazerle de başarılı olunamazsa; fakik gözlerde
pars planadan, psödofaklarda ve afaklarda ise limbustan girilerek vitrektomi yapılır. Fakik
hastalarda, bazen vitrektomiyle beraber lensektomi de yapmak gerekebilir (57).
33
6- Enkapsüle Bleb (Tenon Kapsül Kisti)
Komşu konjonktiva zemininden oldukça yüksek, kubbe gibi, lokalize, kalın duvarlı,
yüzeyi vaskülarize bleblere enkapsüle bleb denir (Resim 18). Postoperatif ilk 8 hafta içinde,
%10-28 sıklıkla görülen bir komplikasyondur. Göz içi basıncının yükselmesine, korneal
dellen oluşumuna ve bazen de batma hissine neden olur. Konjenital ve juvenil glokomlularda
daha sık görülmektedir. Geçirilmiş argon lazer trabeküloplasti, anterior üveit, uzun süre
topikal beta bloker ve parasempatomimetik kullanımı ve geçmişte enkapsüle bleb hikayesi
olması; fistül açılacak bölgeye preoperatif steroid enjeksiyonu yapılması enkapsüle bleb
gelişimi için bilinen risk faktörleridir (56,57).
Enkapsüle bleb fibroblastik aktivite sonucunda oluşan, sklerostomiyi çevreleyen, ön
kamara ile ilişkili, kalın duvarlı, subkonjonktival bir kesedir. Histolojik olarak bağ
dokusundan oluşmuştur, hücreden fakirdir ve endoteli yoktur. Ön kamara sıvısı kapsül içinde
hapsolarak, subkonjonktival aralığa geçemediğinden göz içi basıncı yükselir (56,57).
Enkapsülasyon farkedildiği zaman yoğun topikal steroid damlayla beraber dijital masaj
uygulamasına başlanarak fibroblastik aktivite önlenmeye ve gelişmiş fibrotik doku mekanik
olarak parçalanmaya çalışılır. Bu sırada topikal antiglokomatöz ilaçlarla da göz içi basıncı
düşürülmeye çalışılır.
Resim 18: Enkapsüle tenon kisti
Konservatiftedavilerin yeterli olmaması halinde, cerrahi yöntemler denenir. Bunlardan
ilki iğneleme yöntemidir. Bu işlemde, önce blebe uzak bir alandan konjonktiva altına PPD
enjektörü ile sıvı verilerek konjonktiva ve fibröz doku ayrılır. Sonra iğnenin ucuyla fibröz
doku parçalanmaya çalışılır. İğnelemede de başarısız olunduğu takdirde; konjonktiva açılıp
fibrotik doku çıkartılarak cerrahi bleb revizyonu yapılır. Bu yöntemlerin hiçbirisiyle göz içi
34
basıncı hedeflenen seviyeye düşürülemezse, başka bir kadrandan antimetabolit ajanlar
kullanılarak yeniden trabekülektomi yapılır (56,57).
7- Endoftalmi
Endoftalmi filtran cerrahiden aylar, hatta yıllar sonra dahi gelişebilmektedir. Geçmişte
tam kat fistülizan cerrahilerden sonra oluşan ince duvarlı kistik bleblerle beraber sıklıkla
görülen bir komplikasyon olup, trabekülektomi sonrası gelişen bleblerin duvarlarının daha
kalın olmasıyla görülme sıklığı azalmıştır. Ancak antimetabolit ajanlar kullanılarak yapılan
trabekülektomilerden sonra da ince duvarlı bleb geliştiğinden veyara yeri sızdırma riski
yüksek olduğundan, bu olgularda endoftalmi görülme sıklığı yüksektir. Diabetes mellitus,
malnütrisyon, blefarit, immün yetmezlik ve kontakt lens kullanımı da endoftalmi için risk
faktörüdür (15,57).
Ani ağrı ve bleb üzerinde hiperemiyle beraber, infeksiyon önce blebit şeklinde başlar.
Bleb karakteristik olarak beyaz renklidir ve anatomik ilişki nedeniyle ön segment de
tutulmuştur (Resim 19). Ön segment inflamasyonuna bağlı olarak hipopiyon görülebilir
(Resim 20). Yeterli önlem alınamadığı takdirde enfeksiyon vitreusa da geçer ve klasik
endoftalmi tablosu ortaya çıkar (57). Enfeksiyon ön segmentte sınırlıyken topikal, perioküler
ve sistemik antibiyotiklerle tedavisi mümkündür. Ancak arka segmentin tutulması halinde
intravitreal antibiyotik injeksiyonları ve vitrektomi gerekebilecektir (57).
Resim 19-20: Blebitis ve endoftalmi
8- Katarakt
Trabekülektomi sonrası katarakt gelişimi değişik çalışmalara göre %2-53 arasında
görülen bir komplikasyondur. Hasta grubunun çoğu yaşlı olduğundan ve preoperatif olarak
lens kesiflikleri başlamış olabileceğinden çalışmalarda yöntemlerin farklılığına bağlı olarak
değişik sonuçlar vardır. Katarakt oluşumuna neden olan olası faktörler arasında cerrahi
sırasındaki direkt lens travmasını, postoperatif iritisi, ön kamara kaybını, lens-korneal endotel
35
temasını, hipotoniyi, hifemayı, akım yolu değişen hümör aközün kimyasal yapısındaki
değişiklikler sonucunda lens metabolizmasının bozulmasını ve postoperatif steroid
kullanımını sayabiliriz. Tedavisi ise; bugün için başta fakoemülsifikasyon olmak üzere lens
ekstraksiyon yöntemlerinden herhangi birisiyle mümkündür (56,57).
9- Sklerostominin Kapanması
Filtrasyon cerrahisini takiben göz içi basıncı düşmemişse ve enkapsüle bleb bulgusu
yoksa (Resim 21), sklerostominin kapanmış olabileceği akla gelmelidir. Fistülün hangi
ucunun tıkalı olduğunun saptanması, yapılacak tedavinin belirlenmesinde önem taşır.
Gonyoskopi yaparak internal ostiumu direkt olarak görmek ve obstrüksiyonu tespit etmek
mümkündür. Ayrıca dijital masaj da obstrüksiyon düzeyinin saptanmasında çok önemli biryol
göstericidir. Eğer dijital masajla bleb oluşmuyor ve gonyoskopide internal ostium açık
gözüküyorsa, tıkanıklık tipik olarak eksternal ostium seviyesindedir. Bleb geçici olarak
oluşuyor ve göz içi basıncı düşüyorsa, sorun skleral flep sütürlerinin çok sıkı olmasına
bağlıdır (57).
Resim 21: Ameliyat sonrası silik blep
Erken postoperatif dönemde internal ostiumun kapanması sıklıkla internal ostiuma iris,
vitreus, silyer cisim, silyer çıkıntılar veya lensin inkarserasyonuna ya da internal ostiumun
kan veya fibrinle tıkanmasına bağlıdır. Geç dönemde ise fibröz proliferasyonlar; epitelyal
invazyonlar; neovasküler glokomdaki fibrovasküler membranlar; iridokorneal sendromdaki
endotel ve descement invazyonu gibi ön kamarada oluşan membranlar internal ostiumu
örtebilir. İris ve silyer çıkıntılardaki pigment epiteli de nadiren prolifere olup internal ostiumu
kapatabilir. İnternal ostiumun açılması için argon veya Nd:YAG lazer kullanılabileceği gibi,
transkorneal yaklaşımla iğne ya da gonyotomi bıçakları kullanılarak da ostium yeniden
açılabilir (57).
36
Filtrasyon blebinin başarısız olmasının en önemli sebebi konjonktiva, tenon kapsülü
ve episklera arasındaki yüzeylerde dışa akıma karşı gelişen dirençtir. Aköz hiposekresyonuna
veya skleral flep sütürlerinin çok sıkı olmasına bağlı olarak fistüldeki dışa akım debisinin
düşük olması, konjonktiva ile episklera arsındaki teması arttırır. Bunun sonucunda artan
vaskülarizasyona, lökosit infiltrasyonuna ve bağ dokusu proliferasyonuna bağlı olarak gelişen
granülasyon dokusu dışa akıma karşı engel teşkil eder. Bu nedenle hiposekresyon yapan
nedenlerin erken saptanıp ortadan kaldırılması, sıkı olan skleral flep sütürlerinin kesilmesi ya
da serbestleştirilmesi, oküler inflamasyon varsa yoğun topikal ya da sistemik steroid tedavisi
başlanması gereklidir (57).
10- Üveit ve Hifema
Erken postoperatif dönemde sıklıkla görülür. Steroid ve midriyatiklerle kolayca tedavi
edilir. Nadiren uzun süren hifema varlığında ön kamara cerrahi olarak temizlenebilir ya da ön
kamaraya doku plazminojen aktivatörleri verilebilir (56,57).
11- Korneal Dellen Gelişimi
Özellikle antimetabolit kullanımı sonrasında ortaya çıkan kabarık ve korneaya doğru
ilerlemiş blebler kornea yüzeyindeki gözyaşı filminin dağılımını bozarak korneal dellen ve
diğer yüzey anomalilerinin oluşumuna neden olurlar. Çoğunlukla suni gözyaşı ile sorun
çözülebilirken, blebin kornea üzerine çok ilerlemiş olması halinde, fazlalık oluşturan kısım
eksize edilebilir (57).
12- Santral Görmenin Kaybolması
Erken postoperatif dönemde, postoperatif iskemik nöropatiye ya da koroidal hemoraji
gibi cerrahi komplikasyonlara bağlı olarak görme azalabilir. Ayrıca bir kısım çalışmalarda,
göz içi basıncının ameliyatla normal değerlere düşürülmesine rağmen, bazı olgularda görme
alanı kaybının devam ettiği bildirilmiştir. Bu durum göz içi basıncındaki düşüşün yeterli
olmamasından kaynaklanabileceği gibi; ameliyat sonrasında vasküler nedenlerle optik
nöropatinin devam etmesine ya da ameliyat sırasında optik sinir başı kan akımı ve
fizyolojisinde değişiklikler meydana gelmesine de bağlı olabilir (57).
37
D- Trabekülektominin Etki Mekanizması
Trabekülektominin göz içi basıncını düşürücü etkisi, skleral flebin kenarından hümör
aközün konjonktiva altına sızmasıyla ortaya çıkar. Skleral flep ne kadar genişse drenajın o
kadar iyi olduğu kabul edilir. Ayrıca internal blok eksizyonu sonrası uçları açıkta kalan
Schlemm kanalından ve disseksiyon sırasında skleral mahmuza ulaşılmışsa siklodiyaliz
açıklığından da (uveoskleral yol) hümör aköz direne olur (Resim 8). Zamanla aköz venlerin
çoğalması sonucunda lenfatik yolla da hümör aközün dışa akımında artış olur (56).
E- Trabekülektomi Başarısına Etkili Faktörler
Glokom cerrahisinde kullanılan tüm yöntemlerin başarısını kısıtlayan başlıca neden,
cerrahi travmaya karşı doğal bir yanıt olan yara iyileşmesi ve skar oluşumu sonucunda,
açılmış olan cerrahi fistülün kapanmasıdır (56,58). Cerrahi travmaya bağlı olarak lokal
vasküler ağın zarar görmesiyle açığa çıkan inflamasyon mediatörlerinin etkisiyle yara yerinde
plazma proteinleri ve inflamatuar hücreler birikir, fibroblastik proliferasyon başlar.
Cerrahiden 10 gün sonra başlayan “geç yara iyileşmesi dönemi”, granülasyon
dokusunda artış ve yara kontraktürü ile karakterizedir. Genellikle 2-3 ay sürerek sonlanan bu
dönem, bazıolgularda süresiz olarak devam eder ve yıllar sonra filtran cerrahinin başarısız
olmasına neden olabilir (54).
Ameliyat başarısını etkileyen başlıca faktörler şunlardır;
1. Yaş
Retrospektif olarak yapılan çalışmalar, filtrasyon cerrahisinin yaşlı olgularda daha
başarılı olduğunu göstermiştir. Bu sonuç ilerleyen yaşla beraber yara iyileşmesi yanıtının da
zayıflamasıyla açıklanmaktadır. Bu nedenle genç hastalarda operasyon sırasında antimetabolit
ajanların kullanılması gerektiğini savunan yazarlar vardır (58).
2. Irk
Biyolojik farklılığa mı, yoksa sosyoekonomik nedenlere mi bağlı olduğu tam olarak
bilinmemekle beraber; siyah ırkta filtrasyon cerrahisinin daha başarısız olduğu
gözlemlenmektedir. Zencilerde hipertrofik skar ve keloid oluşumunun daha fazla olmasından
yola çıkarak, siyah ırkta yara iyileşme reaksiyonunun daha şiddetli olduğu düşünülmektedir.
38
Bu nedenle zenci hastalarda trabekülektomi ile beraber tenon eksizyonu denenmiş ve gelişen
filtrasyon bleblerinin daha ince duvarlı olduğu görülmüştür; ancak bu durumun göz içi basıncı
kontrolü üzerine bir etkisi gösterilememiştir (58).
3. Glokomun Tipi
Neovasküler glokomlu olgularda ön kamaradaki fibrovasküler dokunun inflamasyonu
arttırması nedeniyle ameliyattan sonraki ilk haftalarda fistül kapanmakta ve bleb
skarlaşmaktadır. Bu hastalarda preoperatif olarak panretinal kriyoablasyon veya
fotokoagülasyon yapılması ya da peroperatif olarak iris ve silyer cisme koterizasyon
yapılması önerilmektedir (58). Üveite veya cerrahi travmaya sekonder olarak inflamasyon
görülen gözlerde de skar gelişim hızlı olmaktadır (58).
Afakik gözlerde de trabekülektominin daha başarısız olduğu gösterilmiştir. Bunların
içinde de intrakapsüler katarakt ekstraksiyonu yapılanların sonuçlarının ekstrakapsüler
katarakt ekstraksiyonu yapılanlara göre daha kötü olduğu iddia edilmiştir. Bunun nedeni
katarakt cerrahisine bağlı olarak konjonktivanın skarlaşmış olması olabileceği gibi; fistül
ağzının vitreusla tıkanması da olabilir (56,58).
4. Filtrasyon Cerrahisinin Tipi
Tam kat fistülizan cerrahi teknikleri yüksek komplikasyon riskleri nedeniyle
cerrahların çoğu tarafından terkedilmiştir, ancak yara iyileşmesinin ve sikatrizasyonun
trabekülektomiye göre daha az olabileceği düşüncesiyle yeniden gündeme gelmektedirler
(58).
5. Konjonktival İnflamasyon
Uzun süren konjonktival inflamasyon ve sikatrizasyonfiltrasyon cerrahisinin başarısını
azaltan faktörlerdir. Yapılan hayvan deneylerinde topikal antiglokomatöz ilaçların ve
içerdikleri prezervan maddelerin konjonktivadaki miyofibroblastları arttırdığı gösterilmiştir.
Uzun süre topikal antiglokomatöz kullanmış hastaların konjonktiva biyopsilerinde
makrofajlarda, lenfositlerde, fibroblastlarda ve mast hücrelerinde artış, goblet hücrelerinde
azalma saptanmıştır. Bulber konjonktival metaplazi ile kullanılan ilaç sayısı arasında ilişki
saptanmıştır. Bazı klinik çalışmalarda da; uzun süre topikal epinefrin-guanetidin kullanan
hastalarda trabekülektomisonuçlarının daha kötü olduğu ve uzun süre topikal beta bloker
kullanımıyla enkapsüle bleb gelişimi sıklığının arttığı bildirilmiştir (58).
39
6. Daha Önce Geçirilmiş Başarısız Filtrasyon Cerrahisi
İkinci defa filtran cerrahi uygulanan olgularda, operasyon bölgesinde daha şiddetli
yara iyileşmesi reaksiyonu görülmektedir. Bu olgularda bildirilen başarı oranları %20-50
arasında değişmektedir (56).
7. Diğer Oküler Cerrahi Hikayesi
Geçirilmiş cerrahi (keratoplasti, retina dekolman cerrahisi, piterjiyum, şaşılık vs.)
konjonktivanın skarlaşmasını ve vaskülarizasyonunu arttırdığı için standart trabekülektominin
başarı şansı düşüktür (59).
40
GEREÇ VE YÖNTEM
Kliniğimizde (S.B. İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göz Kliniği)
Ocak 2000 - Mart 2007 tarihleri arasında glokom tanısı konulan ve cerrahi yapılan hasta
dosyaları retrospektif olarak incelendi. Bu hastalardan postoperatif erken dönemde hipotoni
ve sığ ön kamara gelişmiş olgular çalışma kapsamına alındı. Kombine cerrahi
(glokom+katarakt) uygulanan, antifibrotik ajanla kombine edilen ameliyatlar, dosya kayıtları
yetersiz olan ve postoperatif takibi 6 aydan daha kısa süren olgular, daha önce
komplikasyonla sonuçlanan oküler bir cerrahi geçirmiş hastalar, komplike oküler hastalık
öyküsü olan olgular ve preoperatif en iyi düzeltilmiş görme keskinliği 1/10’nun altında olan
olgular çalışmaya alınmadı.
Ocak 2000 – Mart 2007 tarihleri arasında kliniğimizde 354 glokom olgusuna primer
trabekülektomi ameliyatı uygulanmıştır. 354 olgunun değerlendirilmesinde primer
trabekülektomi sonrasındaki erken dönemde (1 hafta) hipotoni ve sığ ön kamara
komplikasyonu gelişen 52 hastanın 52 gözü çalışmaya alındı. Bütün hastaların ameliyat
öncesi glokom biriminde takipleri ve kayıtları mevcuttu. Glokom birimimizdeki hasta
dosyalarında yaşları, cinsiyetleri, özgeçmişleri, soygeçmişleri, aile öyküleri, kullandıkları
ilaçlar, sistemik ve öküler hastalık öykülerini içeren anemnez bilgileri mevcuttu.
Bütün hastaların ilk muayenelerinde; düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri (Snellen
eşeline göre), refraksiyon kusurları, slit lamb biomikroskopik ön segment değerlendirmeleri,
göz içi basınç ölçümleri (Goldman aplanasyon tonometrisi ile), Goldman’ın 3 aynalı lensiyle
ön kamara açı ve optik disk incelemesi ve 90 D lens ile biomikroskop yardımı ile fundus
incelemesi ve pakimetri ölçümleri yapılmış ve hasta dosyalarına kaydedilmişti. Snellen
eşeline göre değerlendirilip, kaydedilmiş olan düzeltilmemiş ve en iyi düzeltilmiş görme
keskinliği, istatistik hesaplamalarında kullanılmak üzere logMAR değerlerine çevrildi.
Çalışmaya alınan hastalarımıza uygulanan trabekülektomi ameliyatına ait cerrahi tarihi, şekli,
kullanılan anestezi şekli, ameliyat sırasında karşılaşılan komplikasyonlar, ameliyatı yapan
cerrah gibi kayıtlarda hasta dosyalarına eklenmişti. Yine erken dönem ve takip muayene
bulguları, varsa postoperatif dönemde kullanılan ilave medikal tedavi ve cerrahi müdahele
bilgileride dosyalara eklenmişti.
Çalışma kapsamında değerlendirilen 354 olguda optik sinir rim deşiklikleri ve
ekskavasyonla uyumlu görme alanı defektleri mevcuttu. Bu hastaların %85’inde uzun süreli
(en az 6 ay) medikal tedavi denenmiş ve istenen hedef göz içi basınça ulaşılamayınca
41
cerrahiye karar verilmişti. %15’inde ise medikal tedavi ile kısa sürede (3 ayda) kontrol
sağlanamayınca cerrahi planlanmıştı.
Kliniğimizde rutinde uygulanan glokom cerrahisi primer trabekülektomi + periferik
iridektomiden oluşmaktadır. Primer trabekülektomi işlemi glokom birimi uzmanları (2 cerrah)
tarafından yapılmaktadır.
Bu cerrahide en çok tercih edilen anestesi seçeneğimiz peribulber anestezidir. Ancak
18 yaş altında ve lokal anesteziyi tolere edemeyen hastalarda genel anestetezi
uygulanmaktadır. Lokal anestezik olarak lidokain HCI 20 mg, epinefrin 0.0125 mg/ml içeren
Jetokain(Adeka) ampul kullanılmaktadır. 4-8cc jetokain ampul peribulber enjekte edildikten
ortalama 15 dak. sonra ameliyat mikroskopu altında cerrahiye geçilmektedir.
Göz çevresinin temizliğinde % 10’luk povidon-iyot kullanılırak antisepsi sağlandıktan
sonra, hasta steril bir drep ile örtülür. Ameliyat edilecek gözde konjonktiva ve göz %4-5’lik
povidon-iyot kullanılarak steril hale getirilir. Sonra üst rektusdan 4/0 atravmatik ipek sütür
kullanılarak dizgin sütürü geçilir. Daha sonra genellikle saat 11-1 arasından forniks tabanlı
konjonktival fleb veya limbusdan 8-10mm uzaklıktan limbus tabanlı konjonktiva flebi
hazırlanır. Konjonktiva ile beraber altaki tenonda künt disseksiyonla ayrılır. Açığa çıkan
episkleral damarların ıslak koterizasyonunu takiben, 45° bıçak ve skleral tünel bıçağı (kresent
bıçak ) kullanılarak tabanı limbusta olacak şekilde skleranın yaklaşık 1/2 kalınlığında, 3x4
mm boyutlarında sklera flebi kaldırılır. Bu esnada ön kamaraya saat 2 gibi üst temporal
kadrandan 19G lik MVR ile yan giriş açılıp, parasentez yapılır. Skleral flep altında kalan
trabeküler alanda yine 15° bıçakla önce 2 adet radyal insizon yapılıp, ardından trabeküler
bloğun arka sınırı bıçakla kesilir. İki radyal kesinin ön sınırları Wescott makas yardımıyla
kesilerek birleştirilir ve trabeküler blok eksizyonu (1x3 mm.) tamamlanır. Trabekülektomi
açıklığına genellikle spontan olarak prolabe olan iris Wescott makasıyla kesilerek periferik
iridektomi yapılır.
Periferik iridektomi sonrasında skleral flep 10/0 naylon sütürlerle veya 8/0 virgin silk
ile iki köşesinden skleral yatağa tespit edilir. Açılmış olan parasentez girişinden ön kamaraya
sıvı verilerek, trabekülektomi açıklığından sıvı pasajı değerlendirilir. İhtiyaca göre sütürler
gevşetilir ya da ek sütür konulur. Konjonktiva 8/0 virgin silk veya 8/0 vikril sütür ile sıkı bir
şekilde kapatılır. Alt nazal bölgeye subkonjonktival 1 cc gentamisin ve deksametazon
karışımı enjekte edildikten sonra, göz steril gaz tampanla kapatılır.
Postoperatif 1. günde hastaların gözleri açıldıktan sonra düzeltilmiş görme keskinliği,
biyomikroskopik inceleme, göz içi basınç ölçümü ve 90 D ile fundus incelemesinden oluşan
rutin oftalmolojik muayene yapılmıştı ve bilgiler hasta dosyalarına kaydedilmiştir. Standart
42
olarak kliniğimizde postoperatif dönemde 1-2 hafta topikal antibiyotik ve 4-6 hafta topikal
steroid kullanılmaktadır. Hastaların topikal steroidleri, postoperatif 1. haftadan itibaren
azaltılmaya başlanmıştır. Yine postoperatif dönemde hastaların antiglokom ilaçları
kesilmiştir.
Hastaların takipleri postoperatif 1. gün, 1. hafta, 2. hafta, 3. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6.
ayda yapılmış, sonrasında da 6 ayda bir devam ettirilmiş, 1. yıldan sonra hastaların yıllık
takipleri alınmıştır. Her muayenede tashihli ve tashihsiz görme keskinliği, biyomikroskop
muayenesi, applanasyonla göz içi basıncı ölçümü ve 90 D mercekle göz dibi muayenesi
yapılmış, 6 ay aralıklarla da görme alanı testi uygulanmıştı.
Çalışma kapsamına alınan olguların biyomikroskopik ön kamara derinliklerine göre,
hastalar üç gruba ayrılmıştır.
Grup I: Tip I ön kamara izlenen hastalar ( Yalnızca periferik iridokorneal teması olanlar )
Grup II: Tip II ön kamara izlenen hastalar ( Santralde de iridokorneal teması olanlar)
Grup III: Tip III ön kamara izlenen hastalar (Lens kornea teması olanlar)
Kontrollerde ön kamara kaybı- hipotoni ile seyreden olgular grup I ve II’de ilk olarak
destek medikal tedavi ve sıkı bandaj ile takip edilmiş olup tedaviye cevap alınamayan
olgularda ikincil cerrahi işlemler uygulanmıştır. Grup III’de ise ön kamaraya viskoelastik
verilmesi, cevap alınmayanlarda ise ikincil cerrahi işlemler uygulanmıştır. Bu takipler
esnasında varsa ön segmente ait komplikasyonlar (hifema, katarakt gelişimi, PAS teşekkülü
vb) ve arka segmente ait komplikasyonlar da (koroid dekolmanı, makülopati vb) izlenmiş ve
gelişmeler not edilmiştir.
Çalışmamızda ayrıca bu olgulara ait postoperatif takiplerdeki görme keskinliği ve göz
içi basıncında görülen değişiklikler ve değişimin anlamlılığı istatistiksel olarak incelenmiştir.
Postoperatif dönemdeki görme keskinliği ve göz içi basıncına ait değişiklikler
tekrarlanan ölçümler için ANOVA testi ile incelenmiştir. Başarı üzerine etkili olabileceği
düşünülen faktörler ise önce tekli bağıntı analiziyle (Pearson Korelasyon Testi)
değerlendirilip, bunların içinden etkisi anlamlı bulunanlara çoklu bağıntı analizi (Çoklu
Regresyon Testi) uygulanmıştır. İstatistiksel olarak ”p” değerinin <0.05 olması anlamlı kabul
edilmiştir.
43
BULGULAR
A-DERMOGRAFİK ÖZELLİKLER
1-Cinsiyet
Primer trabekülektomi sonrası hipotoni ve sığ ön kamara gelişen 52 olgunun 24’ü erkek
ve 28’i kadındı. Cinsiyet dağılımı açısından anlamlı istatistiksel far saptanmadı (p>0,05)
(Tablo 1).
2- Yaş
a)- Olgularımızın yaş ortalaması, 55±10.51 (28-74) idi. Bu oran kadınlarda
55.07±10.91 (28-74) iken (Grafik 1), erkeklerde ise 56±10.20 idi. İki grup arasında yaş
dağılımı açısından istatiksel anlamlı fark bulunamadı ( p = 0.57 ).
b)- Hastalarımızın 5’i (%10) 40 yaşın altına, 27’si (%52) 40-60 yaş arasında ve 20’si
(%38) ise 60 yaşının üzerindeydi (Tablo 1).
3-Opere Edilen Göz
Opere edilen 52 gözün 27’sini sol göz oluştururken 25’ini ise sağ göz oluşturmaktaydı.
Opere edilen gözün kadın ve erkek hastalara dağılımı açısından anlamlı istatistiksel fark
saptanmadı (p>0,05) (Tablo 1).
4- Cerrahi Öncesi ve Cerrahi Sonrası Takip Süresi
Hastalarımızda glokom tanısı ile cerrahi arasında geçen süre ortalama 8 aydı. (2ay–
46ay). Hastalarımızın 28’ine (%54) cerrahi öncesi uzun süre ß bloker, karbonik anhidraz
enzim blokeri, prostoglandin anologu, adrenerjik agonist gibi antiglokomatöz ajan içeren
çoklu medikal tedavi uygulanmıştı. Bu tedaviye rağmen hedef göz içi basınça ulaşılamayınca
cerrahiye karar verilmişti. Hastaların 18’i (%34), bazı medikal ve sosyoekeonomik
gerekçelerle, 3 aydan kısa sürede hedef GİB değerine ulaşılamayınca cerrahiye hazırlanmıştı.
6 hasta ise (%12) daha önce başka merkezlerde takip edilmiş ve glokom cerrahisi nedeni ile
kliniğimize refere edilmişti. Glokom cerrahisi sonrasında hastalar en az 6 ay süre ile izlendi. 6
aydan kısa takip süresi olanlar çalışma dışı bırakıldı. Ortalama takip süresi 34.3 (6-110) aydı.
(Tablo 1).
44
DERMOGRAFİK ÖZELLİKLER Genel Erkek (n=24) Kadın (n= 28)
Ortalama Yaş 55±10.51 56±10.20 55.07±10.91
Yaş dağılımı
40 yaş altı 5 3 2
40-60 yaş 27 12 15
60 yaş üstü 20 9 11
Opere Edilen göz Sağ 25 13 12
Sol 27 12 15
Ortalama Takip süresi (ay) 34.3 32.2 35.1
Tablo 1: Hastaların dermografik özellikleri
B- ETİYOLOJİ
Bu olgularımızı mevcut glokom tipi açısından incelediğimizde, 27’sini (% 52) primer
açık açılı glokom (PAAG) oluşturmaktaydı. Bunu takiben 10’unda (%19) primer dar açılı
glokom (PDAG), 8’inde (%15) psödoeksfoliyatif glokom, 6’sında (%12) psödöfakik glokom
mevcuttu. Yanlızca 1 olguda (%2) episkleral venöz basınç artışına bağlı glokom vardı.
(Grafik 1).
52%
15%
19%
12% 2%
PAAGPEFPDAGPsodofakik GlokomDİĞER
Grafik 1: Glokom olgularının dağılımı
45
C- CERRAHİ ÖNCESİ DEĞERLER
1-En iyi Düzeltilmiş Görme Keskinliği
Hastalarımızın ameliyat öncesinde en iyi düzeltilmiş görme keskinliği 0.75±0.25
düzeyindeydi. 11 hastada (%21) ameliyat öncesi en iyi düzeltilmiş görme keskinliği 5/10’nun
altındayken, 41 hastada (%79) ise 5/10’nun üzerindeydi (Grafik 2).
Ameliyat Öncesi EİDGK Değerleri
21%
79%
<0,5>0,5
Grafik 2: Ameliyat öncesi EİDGK değerlerinin dağılımı
2-Kırma Kusuru
Ameliyat öncesi dönemde hastalardaki kırma kusuru gözden geçirildiğinde; 24’ünde
(%46) miyopi, 14’ünde (%27) hipermetropi, 8’inde (%15) astigmatizma ve 6’sında ise mikst
tip kırma kusuru olduğu görüldü (Grafik 3).
Refraktif Kırma Kusuruna Göre Dağılım
Miyopi46%
Hipermetropi27%
Astigmatizma15%
Mikst12%
Grafik 3: Hastalarımızın ameliyat öncesi refraktif kırma kusurlarının dağılımı
46
3- Göz İçi Basınçı
Ameliyat öncesi dönemdeki göz içi basınç (GİB) ölçümleri ortalama 25.01±3.39
mmHg (20-37) düzeyindeydi. 30 (%57) hastada ameliyat öncesi GİB 20-24 mmHg, 16 (%31)
hastada 24-28mmHg ve 6 hastada (%12) ise 28 mmHg’nin üzerinde izlendi (Grafik 4).
0
5
10
15
20
25
30
GİB
Ameliyat Öncesi GiB Düzeyleri
Hasta Sayısı 30 16 2
20-24mmHg 24-28mmHg 28mmHg'nin üzeri
Grafik 4: Hastaların ameliyat öncesi göz içi basınç (GİB) düzeyleri
4-Ön Kamara Açısı
Hastalarımızın yapılan gonyoskopik değerlendirmesinde, 42’sinde (%81) grade III-IV
açık açı, 10’unda (%19) ise grade I-II dar açı mevcuttu (Grafik 5).
0
5
10
15
20
25
30
Grade 0 Grade I Grade II Grade III Grade IV
Preoperatif Ön Kamara Derecelendirmesi- Shaffer Sistemine Göre
Grafik 5: Hastalarımızın Shaffer sistemine göre ameliyat öncesi ön kamara açıları
47
5- Açı Pigmentasyonu
12 hastada (%23) açıda hafif, 34 hastada (%65) orta düzeyde ve 6 hastada (%12) ise
aşırı miktarda pigmentasyon izlendi (Grafik 6).
0
5
10
15
20
25
30
35
Hafif Orta Aşırı
Ameliyat Öncesi Açı Pigmentasyon Düzeyi
Grafik 6: Hastalarımızın ameliyat öncesi ön kamara açılarındaki pigmentasyon düzeyi
D- CERRAHİ ÖZELLİKLER
Bütün hastalara primer trabekülektomi+periferik iridektomi uygylanmıştı. Tüm
hastalarda cerrahi için tercih edilen bölge üst kadrandı. Ameliyat esnasında cerrahi süreyi
uzatacak herhangi bir komplikasyonla karşılaşılmamıştı.
Ameliyat sonrası birinci gün kontrol muayenesinde; en iyi düzeltilmiş görme
keskinlikleri (Snellen eşeline göre), slit lamb biomikroskopik ön segment değerlendirmeleri,
göz içi basınç ölçümleri (Goldman aplanasyon tonometrisi ile) ve 90 D lensle biomikroskop
yardımı ile fundus incelemesini içeren rutin göz muayenesi yapıldı. Gereken hastalara göz
USG si yapıldı. Çalışma kapsamına alınan tüm hastalarda hipotoni ve sığ ön kamara
mevcuttu. GİB değeri tüm hastalarda 6mmHg’nin altındaydı.
E- HİPOTONİ ve SIĞ ÖN KAMARA OLGULARININ ÖZELLİKLERİ
1- Hipotoni ve Sığ Ön Kamara ile İlişkili Olabileği Düşünülen Bazı Komplikasyonlar
Yapılan muayene neticesinde hipotoni ve sığ ön kamara ilişkili olabileği düşünülen,
31 hastada (%60) yara yerinden sızıntı, 8 hastada (%15) sığ koroidal efüzyon/dekolman ve 13
hastada (%25) ise siliyer efüzyon/dekolman izlendi (Grafik 7).
48
Yara yerinden sızıntı; 31Koroidal efüzyon-
dekolman; 8
Siliyer efüzyon- dekolman; 13
Grafik 7: Hipotoni ve sığ ön kamara ile ilişkili olabileği düşünülen bazı komplikasyonlar
2-Ön Kamara Sığlığının Derecesi ve Gruplandırma
Hastalar sığ ön kamara derecelerine göre 3 gruba ayrılmıştı. 29 hastada (%56) yalnızca
periferik iridokorneal temas (grade0-I) izlenirken, 21 hastada (%40) santral irisde de
iridokorneal temas (grade II) mevcuttu. Kornea lens teması (grade III) ise sadece 2 hastada
görüldü (Grafik 8).
0
5
10
15
20
25
30
Hasta Sayısı
Tip I Tip II Tip III
Ön Kamara Sığlığının Derecesi
Sığ Ön Kamara Olgularının Dağılımı
Grafik 8: Ameliyat sonrası görülen sığ ön kamara olgularının derecelendirilmesi
3- Hipotoni ve Sığ Ön Kamara Olgularının Cinsiyete Göre Gruplara Dağılımı
Ameliyat sonrasında ilk gün hipotoni ve sığ ön kamara gelişen kadın hastaların
grublara dağılımı değerlendirildi. Grup I’de 15 (%53), Grup II’de 12 (%43) ve Grup III’de ise
49
1 hastanın (%4) yeraldığı görüldü. Erkek hastaların dağılımı ise benzerlik göstermekteydi.
Grup I’de 14 (%58), Grup II’de 9 (%38) ve Grup III’de ise 1 hasta (%4) mevcuttu (Grafik 9).
02468
10121416
Hasta sayısı
1.Grup 2. Grup 3. Grup
Gruplar
Cinsiyete Göre Hipotoni- Sığ Ön Kamara İlişkisi
Kadın Erkek
Grafik 9: Ameliyat sonrası görülen sığ ön kamara olgularının kadın ve erkek hastalarda
gruplara dağılımı
4- Hipotoni ve Sığ Ön Kamara Olgularının Yaşa Göre Gruplara Dağılımı
Hipotoni ve sığ ön kamara gelişen olguların oluşturulan grupları ile hasta yaşlarının
dağılımı karşılaştırıldı. Grup I’deki hastaların çoğunluğunu 40-60 yaş arasındaki hastalar
oluştururken, Grup II’de ki hastaların nisbeten büyük kısmını 60 yaşın üstündeki hastalar
oluşturmaktaydı. Grup III’de 2 hasta 40 yaşın üzerindeydi. 40 yaş altındaki 3 hastada grade
0-I (Grup I) sığ ön kamara izlenirken, 2 hastada ise grade II (Grup II) ön kamara mevcuttu.
40-60 yaş arasındaki 27 hastanın 18’inde ameliyat sonrası grade 0-I (Grup I) sığ ön kamara
izlenirken, 8 hastada ise grade II (Grup II) ön kamara mevcuttu. 60 yaş üzeri hasta grubunda
11 hastada grade II (Grup II) 8 hastada ise grade 0-I (Grup I) sığ ön kamara izlenmişti.
(Grafik 10)
50
0
5
10
15
20
Yaş göre Hipotoni - Sığ Ön Kamara İlişkisi
40 Yaş Altı 3 2
40-60 Yaş Arası 18 8 1
60 Yaş Üstü 8 11 1
Grup I Grup II Grup III
Grafik 10: Sığ ön kamara olgularının yaş gruplarına göre gruplara dağılımı
4- Hipotoni ve Sığ Ön Kamara Olgularının Preoperatif GİB Değerlerine göre Gruplara
Dağılımı Hipotoni ve sığ ön kamara gelişen olgular ameliyat öncesi ölçülen GİB değerine göre
karşılaştırıldı. Buna göre trabekülektomi öncesi GİB’i 20-24 mmHg ölçülen 30 hastadan 18’i
Grup I’de yer alırken 12’si GrupII’de yeraldı. 24-28mmHg GİB değerine sahip 16 hasta vardı
ve bunların 8’i Grup I’de, 7’si Grup II’de ve 1’i ise Grup III’de yeralmıştı. GİB değeri
28mmHg’den daha fazla olan 6 hastanın 3’ü Grup I’de yeraldı. Buna karşı 2’si Grup II’de, 1’i
ise Grup III’de yeralmıştı. Bir başka deyişle Grup I’de ki hastaların 18’nin trabekülektomi
öncesi GİB değeri 20-24mmHg arasınada yer alıyordu. 8’nin 24-28mmHg ve 3’nün ise
28mmHg’nin üzerindeydi. Grup II’deki 21 hastanın 12’sinin trabekülektomi öncesi GİB
değeri 20-24mmHg ve 7 ‘sinin ise 24-28mmHg ölçülmüştü. Grup III’ü oluşturan 2 hastanın
da trabekülektomi öncesi GİB değeri 24mmHg’nin üzerindeydi (Grafik 11 ve Grafik 12).
51
02468
1012141618
Hasta Sayısı
20-24mm Hg 24-28mmHg 28mmHg'nin üstü
Göz İçi Basınçı
Preoperatif GİB'e Göre Sığ Ön Kamara Olgularının Dağılımı
Tip ITip IITip III
Grafik 11: Preoperatif GİB’e göre sığ ön kamara olgularının dağılımı
02468
1012141618
Hasta Sayısı
Tip I Tip II Tip III
Gruplar
Grupların Ameliyat Öncesi GİB Değerleri
20-24mm Hg24-28mmHg28mmHg'nin üstü
Grafik 12: Grupların ameliyat öncesi GİB değerleri
5- Hipotoni ve Sığ Ön Kamara Olgularının Preoperatif Açı Pigmentasyonlarına göre
Gruplara Dağılımı Bütün hastaların açı pigmentasyon dereceleri ile gruplar arasındaki ilişki de
değerlendirildi. Bütün gruplarda orta düzeyde pigmentasyon daha ön plandaydı. Grup I’deki
hastalardan 6’sında hafif düzeyde açı pigmentasyonu vardı. 19 hastada orta düzeyde ve 4
hastada ise şiddetli pigmentasyon izlenmişti. Grup II’de ise 6 hastada hafif, 16 hastada orta ve
1 hastada siddetli açı pigmentasyonu mevcuttu. Grup III’deki 1 hastada orta düzeyde,
diğerinde ise şiddetli açı pigmentasyonu izlenmişti (Grafik 13).
52
0
5
10
15
20
Grup I Grup II Grup III
Açı Pigmentasyon Derecesine Göre Hipotoni- Sığ Ön Kamara İlişkisi
HafifOrtaŞiddetli
Grafik 13: Sığ ön kamara olgularının açı pigmentasyon derecelerine göre gruplara dağılımı
5- Hipotoni ve Sığ Ön Kamara Olgularınında İzlenen Koroidal Efüzyon/Dekolman’ın
Preoperatif GİB Düzeyi İle İlişkisi Hipotoni ve sığ ön kamara gelişen hastalarımızın göz dibi biyomikroskopik 90 D
mercekle değerlendirmişti. Gereken hastalarda USG ile değerlendirme mevcut tanı
yöntemlerine ilave edilmişti. 30 hastada hafiften ağır dereceye kadar değişen koroidal
efüzyon/dekolman izlendi. Hafif koroidal efüzyon/dekolman 11 hastada izlenmişti ve bunların
7’sinin ameliyat öncesi GİB değeri 20-24mmHg ölçülmüştü. 4’ünün GİB değeri ise 24-28
mmHg ölçülmüştü. Orta düzeyde efüzyon/dekolman tespit edilen 13 hastanın ameliyat öncesi
4’ünde GİB 20-24mmHg arasında seyretmişti. 7’sinde ise Gib 24-28mmHg, 2’sinde de
28mmHg’nin üzerinde izlenmişti. Ağır koroidal efüzyon/dekolman olan hasta sayısı 10’undu.
1’inde ameliyat öncesi dönemdeki GİB 20-24mmHg, 5’inde 24-28mmHg ve 4’ünde ise
28mmHg’ninüzerindeydi (Grafik14).
0
1
2
3
4
5
6
7
Hasta Sayısı
20-24mm Hg 24-28mmHg 28mmHg'nin üstü
GİB Düzeyi
Preoperatif GİB Koroid Dekolmanı İlişkisi
HafifOrtaAğır
Grafik 14: Koroidal dekolman izlenen hastaların ameliyat öncesi GİB düzeyleri
53
6- Skleral sütürayon ile Hipotoni ve Sığ Ön Kamara İlişkisi
Trabekülektomi yapıldıktan sonra skleral flep ve yara yerini kapatmak için konulan
sütürler incelendi. Hipotoni ve sığ ön kamara gelişimi 2 adet sütür konulan grupta daha ağır
seyretmişti (Tablo 2) (Grafik 15).
02468
101214
16
2 sütür 3 sütür 3'den fazla
Atılan Sütür Sayısı
Sütür ve Sığ Ön Kamara İlişkisi
Tip ITip IITip III
Grafik 15: Sığ ön kamara –Hipotoni olguları ile skleral flepe konan sütür ilişkisi
2 Sütür 3 Sütür 3 ‘den Fazla Sütür
Tip I 15 10 4
Tip II 15 5 1
Tip III 2 0 0
Toplam 32 15 5
Tablo 2: ön kamara –Hipotoni olguları ile skleral flepe konan sütür ilişkisi
6- Diğer Özellikler
Ayrıca hastaların 6’sında 1.hafta içerisinde tespit edilen maküla ödemi mevcuttu. Bu
makülopati göz içi basıncının artması ile 1. haftadan sonra spontan olarak düzelmişti.
Yalnızca 3 hastada geç dönemde de maküla bölgesinde retina pigment epiteli değişiklikleri
izleniyordu.
Ameliyat sonrası ilk kontrollerde 18 hastada ön kamarada minimalden orta dereceye
varan ön kamara hemorajisi ve hifema izlendi. Bu hastalardan yalnızca 3’üne ikincil cerrahi
54
işlem sırasında müdahale edilmişti. Diğer olgularda takip sırasında spontan olarak düzelme
izlenmişti. 31 hastada yara yerinden sızıntıyı destekleyen bir bulgu olarak Seidel testi pozitif
bulunmuştu.
F- HİPOTONİ ve SIĞ ÖN KAMARALI OLGULARDA SEYİR
1- Takipte İzlenen yol, Klinik ve Cerrahi Yaklaşım
Bütün hastalara trabekülektomi cerrahisi sonrasında lokal antibiyotik ve steroid
tedavisi verilmekteydi. Grade I yani yanlızca periferik iridokorneal teması mevcut olan Grup
I’deki hastalarda mevcut takip tedavisine sıkı bandaj ve lokal sikloplejik ajan kullanımı
eklendi. Bu 29 hastanın hepside de 1 haftanın sonunda GİB değerinin artması ile ön kamara
formasyonu düzeldi. Santralde de iridokorneal teması olan Grup II’deki 21 hastanın yalnızca
3’ünde topikal tedavi ile iyileşme sağlanmıştı. 11 hastada ise 1 kez ön kamaraya viskoelastik
madde enjeksiyonu ile ön kamara oluşturulmuş ve istenen düzelme sağlanmıştı. 1 kez verilip
düzelme izlenmeyen 6 hasta 2. viskoelastik madde enjeksiyonundan yararlanmıştı. Yalnızca
bir hastada hızlı katarakt formasyonunun tabloya eklenmesi ve viskoelastik madde
enjeksiyonu fayda göstermeyince yeniden cerrahi yapılmıştı. Bu esnada trabekülektomi alanı
yeniden sütüre edilmiş, blep yeniden oluşturulmış ve katarakt cerrahisi uygulanmıştı. Lens
kornea teması izlenen 2 hastadan 1’i 2 kez viskoelastik enjeksiyonu ile düzelme gösterirken
diğerine yeniden cerrahi uygulanmıştı ( Tablo 3 ve Grafik 16).
Sadece Medikal Tedavi
1.Kez Ön Kamaraya Viskoelestik Madde
Enjeksiyonu
2.Kez Ön Kamaraya Viskoelestik Madde
Enjeksiyonu
Katarakt ± 2. Cerrahi
Grup I (Tip I)
29 0 0 0
Grup II (Tip II)
3 11 6 1
Grup III (Tip III)
0 0 1 1
Tablo 3: Gruplarda takip edilen yol
55
0
5
10
15
20
25
30
Hasta Sayısı
Grup I Grup II Grup III
Gruplar
Takipte İzlenen Yol
Sadece Medikal Tedavi1.Kez Ön Kamaraya Viskoelestik Madde Enjeksiyonu2.Kez Ön Kamaraya Viskoelestik Madde EnjeksiyonuKatarakt ± 2. Cerrahi
Grafik 16: Gruplarda takip edilen yol
Sonuç olarak 52 hipotoni ve sığ ön kamara gelişen hastamızın 32’si sadece medikal
tedaviyle, 18’i ön kamaraya viskoelastik madde enjeksiyonu ile takip edilmiş ve düzelme
görülmüştü. 2 hastada ise 2. bir cerrahiişlem uygulanmıştı (Tablo 4 ve Grafik 17 ).
Takipte İzlenen Yol
Toplam Hasta Sayısı
Grup I (Tip I)
Hasta Sayısı
Grup II (Tip II)
Hasta Sayısı
Grup III (Tip III)
Hasta Sayısı Sadece Medikal Tedavi 32 29 3 0 Sadece Ön Kamaraya Viskoelestik Madde Enjeksiyonu 18 0 17 1
Katarakt ± 2. Cerrahi 2 0 1 1
Tablo 4: Takipte izlenen yolun gruplara dağılımı
0
5
10
15
20
25
30
35
Grup I Grup II Grup III Toplam
Takipte İzlenen Yol
Sadece Medikal Tedavi
Sadece Ön KamarayaViskoelestik MaddeEnjeksiyonuKatarakt ± 2. Cerrahi
Takipte İzlenen Yol
61%
35%
4%
Sadece Medikal Tedavi
Sadece Ön Kamaraya Viskoelestik Madde Enjeksiyonu
Katarakt ± 2. Cerrahi
Grafik 17: Takipte izlenen yolun gruplara dağılımı
56
2- Göz İçi Basıncının Seyri
Ameliyat öncesi dönemde göz içi basıncı ortalama 25.01±3.39 (20-37) mmHg olarak
ölçülmüştü. Bütün hastalarımızda ameliyat sonrası 1.gün göz içi basıncı hipotonikti
(6mmHg’nin altında). Yukarıda özetlenen medikal ve cerrahi yaklaşımlar sonucunda
hastalarımızın ön kamara formasyonlarında düzelme ve göz içi basınçlarında artış izlendi. 1.
ayda ölçülen göz içi basınç değeri ortalama 10.63±1.78 (7-14)mmHg idi. 3ay sonrasında
ölçülen göz içi basınç bir miktar artış göstererek ortalama 13.57±1.69 (10-19)mmHg
düzeyindeydi. Trabekülektomi ameliyatından 6 ay sonra ölçülen ortalama GİB 15.32±2.96
(12-25)mmHg civarındaydı. (Tablo 5 ve Grafik 18)
Göz İçi Basınç Değeri
(mmHg)
Ameliyat Öncesi 25.01±3.39
(20-37)
Ameliyattan Sonraki 1.Ay 10.63±1.78
(7-14)
Ameliyattan Sonraki 3.Ay 13.57±1.69
(10-19)
Ameliyattan Sonraki 6.Ay 15.32±2.96
(12-25)
Tablo 5: Göz içi basınç (GİB) değerleri
GİB Değişim Grafiği
0
10
20
30
Ameliyat öncesi 1.ay 3.ay 6.ay
Grafik 18: Göz içi basınç (GİB) değerleri değişim grafiği
57
Trabekülektomi ameliyatı öncesi GİB değeri, ameliyat sonrası 1.ay, 3.ay ve 6.aydaki GİB
değerleri; Pearson Korelasyon Testi ile istatistiksel anlamlılık yönünden karşılaştırıldı.
Buna göre ameliyat sonrası 1. ayda ölçülen ortalama GİB değeri (10.63±1.78mmHg),
ameliyat öncesi ortalama GİB değerine (25.01±3.39mmHg) göre anlamlı derecede daha düşük
ölçülmüştü ( P<0.05) (Tablo 6).
Ameliyat Öncesi Ameliyattan Sonraki 1.Ay P değeri
GİB Değeri
(mmHg) 25.01±3.39
(20-37) 10.63±1.78
(7-14) 0.023714
Tablo 6: Ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası 1. aya ait GİB değerlerinin karşılaştırıması Yine ameliyat sonrasında geçen 3 ay zarfında göz içi basınç bir miktar yükselme
gösterdiğinden ameliyat öncesi ortalama GİB değeri (25.01±3.39mmHg) ile ameliyat sonrası
3. ayda ölçülen ortalama GİB değeri (13.57±1.69 mmHg) arasında istatiksel anlamlı sonuç
bulunmadı. (p >0,05 ) (Tablo 7).
Ameliyat Öncesi Ameliyattan Sonraki 3.Ay P değeri
GİB Değeri
(mmHg) 25.01±3.39
(20-37) 13.57±1.69
(10-19) 0.20372
Tablo 7: Ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası 3. aya ait GİB değerlerinin karşılaştırıması Ameliyat öncesi ortalama GİB değeri (25.01±3.39mmHg) ile ameliyat sonrası 6. ayda
ölçülen ortalama GİB değeri (15.32±2.96mmHg) de istatistiksel anlamlılık yönünden
karşılaştırıldı ve anlamlı fark bulunmadı (p >0,05 ) (Tablo 8).
Ameliyat Öncesi Ameliyattan Sonraki 6.Ay P değeri
GİB Değeri
(mmHg) 25.01±3.39
(20-37) 15.32±2.96
(12-25) 0.486534
Tablo 8: Ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası 6. aya ait GİB değerlerinin karşılaştırıması
58
Ameliyattan sonraki 1.aydaki ortalama GİB değeri (10.63±1.78mmHg) ile ameliyat
sonrası 3. ayda ölçülen ortalama GİB değeri (13.57±1.69 mmHg) de istatistiksel anlamlılık
yönünden karşılaştırıldı ve anlamlı fark bulundu ( P<0.05) (Tablo 9).
Ameliyattan Sonraki 1.Ay
Ameliyattan Sonraki 3.Ay P değeri
GİB Değeri
(mmHg) 10.63±1.78
(7-14) 13.57±1.69
(10-19) 0.010978
Tablo 9: Ameliyat sonrası 1.ay ile ameliyat sonrası 3. aya ait GİB değerlerinin
karşılaştırıması
2- En İyi Düzeltilmiş Görme Keskinliği’nin Seyri Trabekülektomi öncesinde ortalama en iyi düzeltilmiş görme keskinliği: 0.75±0.25
düzeyindeydi. Ortalama en iyi düzeltilmiş görme keskinliği ameliyat sonrası 1.ayda 0.68±0.29
düzeyinde ve 6.ayda ise 0.54±0.28 düzeyinde ölçülmüştü (Tablo 10 ve Grafik 19).
En İyi Düzeltilmiş Görme Keskinliği
Ameliyat Öncesi 0.75±0.25
Ameliyattan Sonraki 1.Ay 0.68±0.29
Ameliyattan Sonraki 6.Ay 0.54±0.28
Tablo 10: En iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK) değerleri
EİDGK Değişim Grafiği
0
0,2
0,4
0,6
0,8
Ameliyat öncesi 1.ay 6.ay
Grafik 19: En iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK) değerleri
59
Bütün hastalarımız en iyi düzeltilmiş görme keskinlikleri; ameliyat öncesi dönem,
ameliyat sonrası 1.ay ve 6.ay değerleri bakımından istatiksel anlamlılık bakımından Anova
testi ile karşılaştırıldı.
Ameliyat öncesi ortalama en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (0.75±0.25) ile ameliyat
sonrası 1.ayda ölçülen ortalama en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (0.68±0.29) arasında
anlamlı fark yoktu (p >0,05 ) (Tablo 11).
Ameliyat Öncesi Ameliyattan Sonraki 1.Ay P değeri
En İyi Düzeltilmiş
Görme Keskinliği 0.75±0.25 0.68±0.29 0.18562
Tablo 11: Ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası 1. aya ait EİDGK değerlerinin karşılaştırıması
Ameliyat öncesi ortalama en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (0.75±0.25) ile ameliyat
sonrası 6.ayda ölçülen ortalama en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (0.54±0.28)
karşılaştırıldığında anlamlı bir fark olduğu görüldü. En iyi düzeltilmiş görme keskinliği
anlamlı derecede düşmüştü (p<0.0001) (Tablo 12).
Ameliyat Öncesi Ameliyattan Sonraki 6.Ay P değeri
En İyi Düzeltilmiş
Görme Keskinliği 0.75±0.25 0.54±0.28 0.0000160
Tablo 12: Ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası 6. aya ait EİDGK değerlerinin karşılaştırıması
Ameliyat sonrası 1.ayda ölçülen ortalama en iyi düzeltilmiş görme keskinliği
(0.68±0.29) ile ameliyat sonrası 6.ayda ölçülen ortalama en iyi düzeltilmiş görme keskinliği
(0.54±0.28) karşılaştırıldığında yine anlamlı yine bir fark olduğu görüldü. En iyi düzeltilmiş
görme keskinliği anlamlı derecede düşmüştü (p<0.05) (Tablo 13).
60
Ameliyattan Sonraki 1.Ay
Ameliyattan Sonraki 6.Ay P değeri
En İyi Düzeltilmiş
Görme Keskinliği 0.68±0.29 0.54±0.28 0.018698
Tablo 13: Ameliyat sonrası 1.ay ile ameliyat sonrası 6. aya ait EİDGK değerlerinin
karşılaştırıması
3- GEÇ DÖNEM KOMPLİKASYONLAR
Hiçbir olguda blebitis ve endoftalmi izlenmedi.
2 hastada ilk 1 ayda ortaya çıkan erken katarakt söz konusuydu. 6 aylık takip süresi
sonunda katarakt gelişen hasta sayısı 2’den 8’e yülselme gösterdi
Hipotoni ve sığ ön kamaralı olgularımızın hiç birinde ilk ay içerisinde yeniden anti
glokomatöz ajan kullanımı gerekmemişti. Ancak daha sonra daha ziyade açıda meydana gelen
sineşilere bağlı olduğunu düşündüğümüz nedenlerle 13 hastada tekrar ilaç başlamak gerekti.
Bu hastalardan 7’si beta-bloker 2’si prostoglandin analogu gibi tek ilaç ile regüle iken 4’ünde
çoklu ilaç kullanımı gerekti
İlk 6 aylık takipteki bleb morfolojisi de değerlendirilmek istendi; ancak bununla ilgili
olarak hasta dosyalarında detaylı bilgiye ulaşılamadığından blebin sadece kabarıklığı
değerlendirilmeye çalışıldı. Dosyalardaki ifadelere göre; bleb silikse “ 0”, hafif kabarıksa “1”,
belirgin veya normal kabarıksa “2”, aşırı kabarık ve kistikse “3” olarak skorlandı. Ancak
dosya verileri yeterli olmadığından tam istatistiksel değerlendirme yapılamadı.
61
TARTIŞMA
Glokom, hiçbir klinik bulgu vermeden sinsi seyredebilen ve körlükle sonuçlanabilen
bir hastalıktır. Glokom; medikal tedavi, lazer tedavisi ve cerrahi tedavi yöntemleri ile tedavi
edilmeye çalışılmaktadır. Genellikle diğer iki tedavi yönteminin hedef göz içi basıncına
ulaşmada yetersiz kaldığı durumlarda, cerrahi tedaviye başvurulmaktadır. Glokom
cerrahisinde son yıllardaki gelişmelere rağmen trabekülektomi halen en sık uygulanan cerrahi
gelişim olma özelliğini korumaktadır.
İlk kez 1968 yılında Cairns tarafından tanımlanan trabekülektomi, zamanındaki diğer
fistülizan cerrahi tekniklerine göre daha az komplikasyona yol açması ve daha başarılı göz içi
basıncı kontrolü sağlaması ile ön plana çıkmış; günümüze kadar glokomun cerrahi tedavisinde
altın standart olma özelliğini korumuştur. Geçen süre zarfında cerrahi başarı üzerine etkili
faktörlerin daha iyi anlaşılmasıyla trabekülektomi tekniğinde yapılan modifikasyonlar,
geliştirilen ek tedaviler sonucunda güvenilirliği daha da artmış ve günümüzde medikal tedavi
denenmeden erken trabekülektomi yapılması tartışılır hale gelmiştir (31,32,33).
Trabekülektomi sonrasında erken dönemde hifema, endoftalmi, erken katarakt
gelişimi, korneal ödem, koroidal efüzyon, hemoraji gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Sığ
ön kamara ve hipotoni ise özellikle trabekülektomiye özgü olan ve sık görülen
komplikasyonlardır.
Sığ ön kamara-hipotoni, koroidal dekolman ile birlikte olabildiği gibi buna yol da
açabilir. Bu durum katarakt gelişmesini hızlandırabilir, makula ödemine yol açabilir ve uzun
sürmesi halinde kalıcı görme keskinliği azalması ile sonuçlanabilir.
Bu çalışmamızda, trabekülektomi sonrası erken dönemde ortaya çıkan sığ ön kamara-
hipotoni ile seyreden glokom olgularında prognozu belirlemek ve prognoz ile ilişkili
olabilecek faktörleri değerlendirmeyi amaçladık ve primer trabekülektomi sonrası erken
dönemde hipotoni ve sığ ön kamara gelişen 52 hastanın 52 gözünü retrospektif olarak gözden
geçirdik
Kliniğimizde Ocak 2000- Mart 2007 tarihleri arasında kliniğimizde 354 glokom
olgusuna primer trabekülektomi uygulanmıştı. Biz çalışmamızda sığ ön kamara-hipotoni
görülme oranı % 14,6 olarak tespit ettik. Bu oranın genel literatür ile uyumludur. Literatürü
gözden geçirdiğizde Ridgway 203 gözde hipotoni görülme sıklığını %14,5 olarak bildirmiştir.
Bunun yanında Mietz ve akadaşları 276 gözde %30,4; Turaçlı 50 gözde %16 olarak
bildirmiştir (60,61,62). Yine Sung ve arkadaşlarının 206 gözdeki çalışmalarında 2 haftadan
uzun süren hipotoni sıklığı %4,2 olarak tespit edilmiştir (63).
62
Sığ ön kamara konusunda da birbirinden çok farklı sonuçlar vardır. Wilson sığ ön
kamara oranını %17,4 bildirirken, Zaidi %11,6 olarak saptamıştır. Bununla birlikte Turaçlı ve
arkadaşları %24; Sung ve arkadaşları %18,6; Mietz ve arkadaşları %6,9 olarak bildirmiştir
(60,62,63,64,65).
Törnqvist ve Drolsum ise 277 gözde sığ ön kamara ve hipotoninin beraber görülme
oranını %16 olarak saptamıştır (66).
Yapılan çalışmalarda hastaların demografik özelliklerinden cinsiyet ile hipotoni ve sığ
ön kamara arasındaki ilişki üzerinde çok fazla durulmuş bir konu değildir. Biz de cinsiyet ile
hipotoni ve sığ ön kamara gelişimi açısından anlamlı bir ilişki saptamadık (p>0.05).
Literatürde daha ziyade cinsiyet ile trabekülektomi başarısı ve enkapsüle blep gelişimi
incelenmişti. Feldman ve arkadaşları 438 olguyu kapsayan çalışmalarında enkapsüle bleb
gelişiminin erkeklerde kadınlara göre daha sık olduğunu bildirmişlerdi (p<0,01) (67).
Yarangümeli ve arkadaşlarıysa 183 gözü içeren çalışmalarında enkapsüle bleb gelişimiyle
cinsiyet arasında bir ilişki görmemişlerdir (68).
Çalışmamızda, hipotoni ve sığ ön kamara gelişen hastalarımızın 25’nin sağ gözüne,
27’sinin sol gözüne cerrahi uygulanmıştı. Opere edilen göz ile hipotoni ve sığ ön kamara
gelişimi açısından anlamlı bir ilişki saptamadık (p>0.05).
Sung ve arkadaşları 206 olguluk çalışmalarında sol gözlerde, sağa göre postoperatif
göz içi basıncının daha düşük ve trabekülektomi başarısının daha yüksek olduğunu görmüşler
ve bu durumu çalışmaya katılan cerrahların çoğunun sağ ellerini kullanması nedeniyle
trabekülektomi sahasının nasalde olmasıyla açıklamışlardır (63).
Hipotoni ve sığ ön kamara gelişen olgularımızın çok büyük kısmını (%52) primer açık
açılı glokom oluşturmaktaydı. Ancak primer trabekülektomi uygulanan hastalarımızın da
büyük kısmı primer açık açılı glokom olgusu olduğundan, bu rölatif yükseklik istatiksel
olarak anlamlı değildi (p >0.05). Yine diğer glokom tipleri hipotoni ve sığ ön kamara
gelişimi arasında anlamlı fark izlenmedi. (p >0.05).
Literatürde Törnqvist ve Drolsum psödoeksfoliasyonlu gözlerde başarının daha yüksek
olduğunu söylemekle birlikte, hipotoni ve sığ ön kamara gelişimi arasındaki bağlantıya
değinmemişlerdir (66). Biz çalışmamızda hipotoni ve sığ ön kamara gelişimi ile ilişkili olabileceğini
düşündüğümüz yara yeri sızıntısını %59.6 (tüm trabekülektomi ameliyatlarında %8,75) olarak
saptadık. Koroidal efüzyon/dekolmanı %15.38 (tüm trabekülektomi ameliyatlarında %2.25),
silier efüzyon/dekolmanı %25 (tüm trabekülektomi ameliyatlarında %3,67) olarak tespit ettik.
63
Bleb sızdırmasına Sung ve arkadaşları kendi olgularında bu oranı % 9,6 olarak
saptamışlardır (63).
Hipotoni sonrası koroid dekolmanı gelişimini Popovic ve Sjöstrand 75 gözde %4,2;
Cheung ve arkadaşları 157 gözde %13,3; Yalvaç ve arkadaşları 71 gözde %5,6; Picht G ve
arkadaşları 113 gözde %18,6; Sung ve arkadaşları %11,4 olarak bildirmişlerdir
(63,69,70,71,72).
Bizim çalışmamızda bu oranların, özellikle koroidal ve silier efüzyon/dekolmanın
nispeten daha düşük görülmesi, olgularda daha seçici olmamızdan ve çalışmaya sadece
hipotoni ve sığ ön kamara gelişen hastaları dahil etmemize bağlanabilir. Yine bizim
çalışmamızda preopetif GİB düzeyi 28mmHg’nin üzerinde olan hastalarda diğerlerine göre
daha fazla koroidal dekolman izlenmiştir. Ançak istatisksel olarak değerlendirme için olgu
sayısı yeterli değildi.
Terminolojiye açıklık getirmek ve bazı karmaşalara neden olmamak için
trabekülektomi sonrası ön kamara kaybı 3 gruba ayrılılabilir.
Tip I’de periferal iris ve korneal endotel arasında temas vardır ve ön kamara pupiller
alanda ve iris üzerinde izlenir. Tip II’de ise korneanın tüm arka yüzü boyunca iris teması
vardır. Ancak lens (veya vitreus) ön yüzü ile korneal endotelyal temas yoktur. Tip III’de ise
iris ve kornea tüm alanlarda temas eder ve ilave olarak lens (veya vitreus ön yüzü) sentral
kornea ile temas içindedir.
Tip 1 ve Tip 2, sığlaşmış ön kamara olarak kabul edilirse, Tip 3 düz ön kamara olarak
kabul edilebilir. Tip 1 sığ ön kamarada kornea tipik olarak saydamdır. İris stroması
düzleşmemiş ve kornea ile temasta değildir. Bu gözlerde ön kamara zamanla kendiliğinden
derinleşir ve spesifik bir tedavi gerektirmez.
Tip 2 sığ ön kamarada ise kornea genellikle saydamdır. İris stroması düzleşmiş
görülmez. Bu gözler genellikle kendiliğinden düzelir. Veya daha kötüleşerek tip 3 düz ön
kamaraya dönerler.
Bizim çalışmamızda hipotoni ve sığ ön kamara gelişimi izlenen hastalarımızın
29’unda Tip I, 21’inde Tip II ve 2’sinde ise Tip III ön kamara mevcuttu.
Trabekülektomi öncesi GİB değeri ile postoperatif ön kamara kaybı arasındaki ilişki
inclendiğinde, cerrahi öncesi GİB düzeyi 28 mmHg’nin üzerinde olan grupta daha fazla ön
kamara kaybı mevcuttu. Ançak istatisksel olarak değerlendirme için olgu sayısı yeterli
değildi.
Düşük, sıklıkla ölçülemeyen GİB erken postopertif dönemde görülür ve düz veya sığ
ön kamara ile ilişkilidir. Kao ve arkadaşları ön kamara derinliğini değerlendirmek amacı ile
64
filtran glokom cerrahisi uygulanmış 20 fakik glokom olgusunu değerlendirmişlerdir. Post
operatif dönemde ön kamara derinleşmesinin maksimum 2-3.günde olduğunu izlemişlerdir. 2
olgularında ise yeniden cerrahi uygulamışlardır (73)
Potansiyel komplikasyonlardan korunmanın en güzel yolu cerrahiyi ayrıntılı yapmayı
gerektirir. Düz ön kamaradan korunmanın yollarından birisi de yara yerini dikkatli
kapamaktır. Diğer bir yöntemde ön kamaraya ameliyat bitiminde viscoelastik madde (Na
hyalorinat) enjeksiyonudur.
Biz hemen tüm olgularımızda ameliyat bitiminde filtrasyon kontrolü yapmaktayız.
Eğer yeterli ön kamara derinliği oluşmuyorsa skleral flebe ilave sütür koymaktayız, ön
kamaraya viskoelastik madde enjeksiyonu ise pek tercih ettiğimiz bir yol değildir. Literatürde
de pek çok çalışma göstermiştir ki ameliyat bitiminde yapılan viscoelastik madde enjeksiyonu
düz ön kamara oluşum insidansını azaltmaz (74,75).
Wand ve arkadaşları ameliyatın başında ön kamaraya hem derinleştirmek hem de
ameliyat süresince korumak amacıyla sodyum hyaluronat ile doldurmuşlar, böylece
postoperatif dönemde daha derin bir ön kamara ile karşılaşmışlar (76).
Raitta ve arkadaşları ise yaptıkları prospektif çalışmada filtran glokom cerrahisi
uygulayacakları hastaları iki gruba ayırmışlar. Birinci grupta ön kamaraya viskoelastik enjekte
ederken diğer gruba enjekte etmemişler. Postoperatif dönemde her iki grupta düz ön kamara
gelişim insidansını eşit bulmuşlardır (77).
Bunun yanında Gulkilik ve ark. trabekülektomide erken dönem komplikasyonları
üzerine sodyum hyaluronatın etkinliğini değerlendirmek amacıyla yaptıkları çalışmada, 24
göze (çalışma grubu) skleral flep sütürasyonunu takiben ön kamaraya sodyum hyaluronat
enjekte etmişler. 27 göze (kontrol grubu) ise sodyum hyaluronat enjekte edilmemiş. Çalışma
grubunda hipotoniyi % 8.3, ön kamara kaybını % 8.3; kontrol grubunda ise hipotoniyi % 40.7,
ön kamara kaybını %37 olarak bildirilmişlerdir ve anlamlı istatistiksel fark saptamışlardır (P <
0.01) (78).
Skleral flep sütürsasyon yeterli ve dikkatli yapılmadığı takdirde ciddi ön kamara kaybı
ile sonuçlanacak olan aşırı filtrasyona neden olabilir. Çalışmamızda 52 hipotoni ve sığ ön
kamara olgumuzun 32 tanesinde skleral blebe yalnızca 2 sütür konmuştu. Tip III ön kamara
gelişen 2 olgumuzda da skleral flebe sadece 2 adet sütür konmuştu. Bu durum skleral flep
sütürasyonun hipotoni ve sığ ön kamara olgularında kritik öneme sahip olduğunu
göstermektedir. Nitekim aşırı filtrasyona bağlı olarak gelişen hipotoni ve sığ ön kamara
olgularında tedavi yaklaşımlarından bir tanesi de skleral flepin yeniden sütürasyonudur.
65
Chisalita ve ark. postoperatif hipotoni ile karşılaştıkları olgularında, ileri evrelerinde
blep revizyonu yanında skleral flep sütürasyonu yaptıklarını da bildirmişlerdir (79). Schwartz
ve ark. aşırı filtrasyona bağlı hipotoni ve buna bağlı makülopatinin, cerrahiden aylar sonra
yapılan skleral flep sütürsayonu ile düzeldiğini bildirmişlerdir (80). Cohen ve ark benzer
şekilde skleral flep sütürsayonu ile ile makülopati ve hipotonin düzeldiğini ve görme atışı
olduğunu bildirmektedirler (81).
Takip ve Tedavide İzlenen Yol
Sadece periferde iris kornea temasının olduğu Tip I ön kamara sığlaşmasında
genellikle medikal tedavi yeterlidir. Yara yeri sızıntısı veya aşırı filtrasyon durumunda sıkı
bandaj ile göz kapatılabilir. Benzer durum çoğunlukla Tip II içinde söz konusudur. Ancak Tip
II uzun süre devam edebilir veya bazen ilerleyerek Tip III’e dönüşebilir. Bu durumda cerrahi
müdahale kaçınılmaz olur. Tip III düz ön kamarada cerrahi acildir. Eğer acilen müdahele
edilmezse endotel hücre kaybı için çok önemli risk söz konusudur. Aynı zamanda irreversibl
dekompanzasyon, katarakt oluşumu, blep kaybı ve anteriyor-posteriyor sineşi oluşumu söz
konusudur (82,83,84,85).
Değişik etkenlere bağlı olarak, cerrahlar arasında düz ön kamaralı olgulara yaklaşım
açısından ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Bu yaklaşımlar;
1-) Sıkı bandaj uygulamak,
2-) Hava, viskoelastik, gaz veya salin ile ön kamarayı yeniden oluşturmak,
3-) Koroidal dekolman drenajı ve ön kamaranın yeniden oluşturulması.
Çalışmamızda yer alan tüm Grup I (Tip I) hastalarımızda atropin, antibiyotik ve
steroid içeren konservatif medikal tedavi ile 1-3 hafta içinde kendiliğinden düzelme
izlenmişti. Grup II’de yer alan 21 hastadan yalnızca 3’ünde medikal tedaviden cevap
alınmıştı. 17’sinde hipotoninin ilk haftadan sonra da devam etmesi nedeni ile ön kamaraya
viskoelastik madde verilmişti. 6 hastada viskoelastik maddenin rezorbe olmasından sonra
hipotoni tekrarlayınca yeniden viskoelastik enjeksiyonu yapılmış ve yanıt alınmıştı. Sadece 1
olgu hızla ilerleyerek Tip III’e dönüştüğünden acil cerrahi yapılmıştı. Grup III’deki 2 olgudan
birinde 2 kez viskoelastik enjeksiyonu ile yanıt alınırken birinde endotel kaybı için ciddi risk
oluştuğu düşünülerek 2. cerrahi yapılmıştı. Sonuçta hipotoni ve sığ ön kamara olgularımızın
% 61. 5’inde sadece medikal tedavi yeterli olmuşken, %34.6’sında viskoelastik madde ile
tedaviye yanıt alınmıştı. Sadece % 3.9 acil olarak ikinci cerrahi gerekmişti.
Literatüre baktığımızda Stewart ve Sheilds, filtran cerrahi sonrası düz ve sığlaşmış ön
kamara gelişen 36 fakik gözlü olguda yalnızca Tip III’de cerrahi düzeltme gerektiğini
bildirmişlerdir (86). Consuelo Gutierrez trabekülektomi sonrası gelişen düz ön kamara
66
nüksüne karşı, bir olguda Healon 5 ile yanıt aldığını bildirmektedir (87). Mantel postoperatif
hipotoni oluşan bir olgusunda ön kamarya BSS (balanced salt solution ) enjeksiyonu ile yanıt
aldığını bildirirmiştir (88).
Klinik Seyir
1-Göz İçi Basıncı
Hipotoni ve sığ ön kamara olgularımızda ortalama göz içi basıncı trabekülektomi
öncesi 25.01±3.39 mmHg düzeyindeydi. Uygulanan tedavi yaklaşımları ile göz içi
basınçlarında artma izlenmişti ve postopertif 1. ayda ortalama göz içi basıncı 10.63±1.78
mmHg düzeyine yükselmişti. Daha sonra ise bir artış göstererek 3. ayda 13.57±1.69 mmHg ve
6.ayda 15.32±2.96 mmHg’ye yükselmişti. 1. ayla 3. ay arsındaki artış istatistiksel olarak
anlamlı (p>0.05) iken 3.ayla 6. ay arasındaki artış istatiksel olarak anlamlı (p<0.05)değildi.
Özellikle ilk aydan sonra meydana gelen GİB artışınının açıda meydana gelen anteriyor
sineşilere bağlı olduğunu düşünmekteyiz.
Litertürde hipotoni ve sığ ön kamara olgularının GİB seyrine dair birkaç olguluk vaka
sunumları dışında net bir bilgi ile karşılaşmadık. Sadece trabekülektomi sonrası genel GİB
düzeyine ait bilgilerle karşılaştık. Yalvaç ve arkadaşları kendi serilerinde ilaçlı veya ilaçsız
preoperatif 39.1±10.1 mmHg olan ortalama göz içi basıncını postoperatif 1. yılda 13.9±5.4
mmHg, 2. yılda 14.4±5.0 mmHg, 3. yılda 14.5±5.5 mmHg olarak saptmışlardır (71). Molteno
ve arkadaşları 289 olguyu kapsayan ortalama 6 yıl takip süreli çalışmalarında ilaçlı veya
ilaçsız preoperatif 24.48±6.42 mmHg olan ortalama göz içi basıncını; postoperatif 1. yılda
13.6 mmHg, 2. yılda 14,67 mmHg, 5. yılda 14.94 mmHg, 10. yılda 14.82 mmHg, 15. yılda
14.71 mmHg olarak tespit etmişlerdir (89).
2- En İyi Düzeltilmiş Görme Keskinliği
Çalışmamızda yer alan 52 olgumuzun trabekülektomi öncesi EİDGK düzeyi 0.75±0.25
iken postopertif 1.ayda 0.68±0.29’ya düşmüştü ve 6. ayda 0.54±0.28’ya kadar azalmıştı.
Görme düzeyindeki bu azalma özellikle katarak gelişmine bağlanabilir. Çalışmamızdaki 2
hastada (% 3.81) ayda katarakt oluşmuştu ve postoperatif 6. ay sonunda bu sayı 8’e (%15.38)
yükselmişti. Bu 8 hastada (% 15.38) EİDGK düzeyinde katarakt nedeniyle 2 sıra ve üzerinde
kayıp izlenmişti. Bununla birlikte maküla ödemi sonrası geç dönemde RPE değikleri gelişen
3 olguda da (% 5.76) EİDGK düzeyinde 2 sıra ve üzerinde kayıp mevcuttu. Sadece 4 olguda
(% 7.69) 1 sıra artış izlenirken, 8 olguda (% 15.38) ise 1 sıra düzeyinde azalma izlenmişti.
Diğer hastalarımızda (% 55.79) 6 aylık takip sonunda EİDGK değişiklik izlenmedi.
Literatürde trabekülektomi sonrası EİDGK düzeyinin seyrine dair yayınlarda çok
farklı sonuçlar söz konusudur. Popovic ve Sjöstrand çalışmalarında preoperatif 0.7±0.3 olan
67
görme keskinliğininin 0.3±0.5’e düştüğünü gözlemlemiş ve bunun primer nedeni olarak
katarakt gelişimini gösterilmişlerdir (90).
Yıldırım ve arkadaşları 24 gözde 12 aylık takip sonunda preoperatif 0.75±0.28 olan
görmeyi postoperatif olarak 0.79±0.36 olarak bulmuşlar ve olguların %33’ünde görme
keskinliğinde artış, % 42’sinde azalma tespit etmişlerdir (91).
Molteno ve arkadaşları 289 gözden oluşan çalışmalarında 6 yıl 8 aylık takip sonunda
%42.9 gözde görmede azalma saptamış ve %14.2 olguda bunu glokomatöz hasara;
diğerlerinde (%28.7) katarakt, maküler dejenerasyon ve vasküler hastalığa bağlamışlardır
(89).
Cheung ve arkadaşları da 157 gözde görme keskinliğinde %18.5 oranında düzelme,
%18.5 oranında azalma tespit etmiş; diğerlerinde (%61.1) görmenin stabil kaldığını
gözlemlemişlerdir. Görme azalmasının en önemli nedeni olarak da katarakt gelişimini işaret
etmişlerdir (70). Bizim çalışmamızda görme keskinliği % 55.79 oranında aynı kalırken, %
7.69 oranında artma ve % 33.52 oranında azalma izlenmiştir. Bu farklılık özellikle karşılaşılan
komplikasyon oranlarının değişken olması ile açıklanabilir.
D’Ermo ve arkadaşları yaptıkları çalışmada katarakt gelişimini %35.6 olarak
bulmuşlar ve %2.2 oranında erken katarakt gelişimi olduğunu belirtmişlerdir (92). Mills bu
oranı postoperatif 6. ayda %45.2; Jay ve Murray %10,0; Mietz ve arkadaşları %6.5; Sung ve
arkadaşları %5.3 olarak bildirmişlerdir (33,60,63,93).
Ancak çalışmamıza benzer şekilde sadece hipotoni ve sığ ön kamara olgularına ait
EİDGK düzeyinin seyrine dair net bir bilgiye rastlamadık. Literatürde EİDGK düzeyinin bu
kadar farklı olması özellikle gelişen komplikasyonların sayısı ile ilişkilidir. Bunlardan da
katarakt gelişimi ve makülopati varlığı en önemli faktörlerdir.
Komplikasyonların başarı üzerindeki etkilerini inceleyen az sayıdaki çalışmadan biri
olan Lavin ve arkadaşlarının çalışmasında postoperatif hifema ve sığ ön kamaranın başarı
üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı saptanmıştır (94).
Ehrnrooth ve arkadaşlarının çalışmasında postoperatif komplikasyonlardan sadece
hifemanın başarı üzerindeki olumsuz etkisinin olduğu belirtilmiştir (95).
Kim ve Jung da 70 gözü içeren çalışmalarında ameliyat sonrasında erken dönemde sığ
ön kamara görülenlerde 2. ay ile 8. ay arasında başarı oranlarının düşük olduğunu; ancak uzun
dönemde başarı üzerinde bir etkisinin görülmediğini bildirmişlerdir. Yazarlar sığ ön kamara
sonrasında görülen başarısızlığın sıkı bandaj yapılması nedeniyle fistül debisinin
azalmasından ve sikatrizasyon gelişmesinden kaynaklanabileceğini düşünmüşlerdir. Ayrıca
68
gözün kapalı kaldığı süre boyunca topikal steroid tedavisinin uygulanmamasının ve periferik
anterior sineşi oluşmasının da bu duruma sebep olabileceğini belirtmişlerdir (96).
69
SONUÇ
Çalışmamızda; trabekülektomi ameliyatları sonrasında hipotoni ve sığ ön kamara
gelişimi % 14,6 (52/354) hastada ortaya çıkmıştır. Bu olgularda, skleral flepe konulan sütür
sayısı ve ameliyat öncesi yüksek GİB düzeyi faktörlerinin hipotoni ve sığ ön kamara ortaya
çıkma riskini arttırdığı ortaya çıkmıştır. Yaş, cinsiyet, opere edilen göz, glokom tipi, kırma
kusuru ve ön kamara açısının derecesi gibi faktörlerin ise hipotoni ve sığ ön kamara gelişimi
ile ilgili risk faktörü olmadığı belirlenmiştir.
Bu olguların takibinde % 61.5’nin konservatif ve medikal tedavi ile gerilediği
gözlenmiştir. % 34.6’sında ön kamaraya viskolelastik enjeksiyonu, % 3.9’unda ise ikincil
cerrahi işlem gerekli olmuş ve ön kamara tekrar oluşturulmuştur.
Bu olguların klinik seyrinde GİB’ı cerrahiden sonraki 1-3 ay arasında yükselme
gösterirken, EİDGK düşüş göstermiştir.
70
ÖZET Bu çalışmadamızdaki amaç trabekülektomi sonrası erken dönemde ortaya çıkan sığ ön
kamara-hipotoni ile seyreden glokom olgularımızda prognozu belirlemek ve ilgili bazı
faktörleri değerlendirmektir.
Ocak 2000- Mart 2007 arasında kliniğimizde glokom cerrahisi uygulanan ve hipotoni
ve sığ ön kamara gelişen 52 olgu retrospektif olarak gözden geçirildi. Bu hastalardan
postoperatif dönemde hipotoni ve sığ ön kamara gelişen olgular çalışma kapsamına alındı.
Biyomikroskopideki ön kamara derinliklerine göre hastalar üç gruba ayrıldı. Kombine cerrahi
(glokom+katarakt) uygulanan, antifibrotik ajanla kombine edilen ameliyatlar, postoperatif
takibi 6 aydan daha kısa süren olgular çalışmaya alınmadı.
24’ü erkek ve 28’i kadındı. Hastalarımızın yaş ortalaması, 55±10.51 (28-74) di. Opere
edilen 52 gözün 27’sini sol göz oluştururken 25’ini ise sağ göz oluşturmaktaydı. Ortalama
takip süresi 34.3 (6-110) aydı. Hastalarımızın 29’unda Tip I, 21’inde Tip II ve 2’sinde Tip III
sığ ön kamara tespit edildi. Hastaların 32’si medikal tedavi ile takip edilirken 18’inde ön
kamaraya viskoelastik verildi ve 2’ine ise tekrar cerrahi uygulandı. Ameliyat öncesi GİB
ortalama 25.01±3.39 mmHg (20-37) düzeyindeydi. Postoperatif 1. ayda 10.63±1.78 (7-14)
mmHg, 3. ayda 13.57±1.69 (10-19) mmHg, 6. ayda 15.32±2.96 (12-25) mmHg olarak tespit
edildi. Trabekülektomi öncesinde ortalama EİDGK: 0.75±0.25 düzeyindeydi. postoperatif
1.ayda 0.68±0.29 düzeyinde ve 6.ayda ise 0.54±0.28 düzeyinde ölçüldü.
Çalışmamızda hipotoni ve sığ ön kamara olgularının büyük kısmı medikal tedavi ile
düzelme gösterirdi. Hastalarımızda postoperatif 1. aydan sonra GİB artış gösterirken,
EİDGK düşüş göstermiştir. Bu durum hipotoni ve sığ ön kamara olgularında postoperatif geç
dönem komplikasyonlarının daha sık olması ile açıklanabilir.
71
KAYNAKLAR
1-Goldenfeld M, Krupin T, Ruderman MJ, Wong PC, Rosenberg LF, 5-FU in initial
trabeculectomy, Ophthalmology, 1994, 101, 1024-1029.
2-Ophir A, Ticho U, A randomized study of trabeculectomy and subconjunctival
administration of fluorouracil in primary glaucomas, Arch Ophthalmol, 1992, 110, 1072-
1075.
3-LaGrange F: Un moyen de relevement rélévement de la tension oculaire. Ann Ocul (Paris)
157:447, 1920
4-Cosar CB, Senar AB: Orbscan corneal topography system in evaluating the anterior
structures of the human eye. Cornea 22:118, 2003
5-Blodi FC, Historical introduction: Development of our concept of glaucoma, Glaucoma,
Section 10, Basic and Clinical Science Course, Denny M, Taylor F, eds, San Francisco,
American Academy of Ophthalmology, 1999-2000, 5-6.
6-Bengisu Ü, Glokom, Bölüm 9, Göz Hastalıkları, 4. Baskı, Ankara, Palme Yayıncılık, 1998,
139-159
7-Cantor L, Berlin MS, Hodapp EA, Lee DA, Wilson MR, Wand M, Introduction and
definitions, Chapter 1, Glaucoma, Section 10, Basic and Clinical Science Course, Denny M,
Taylor F, eds, San Francisco, American Academy of Ophthalmology, 1999- 2000, 7.
8-Yanoff M, Duker JS. Ophthalmology; 1998: section 12( glaucoma) 33.1
9-Garner LF, Yap MK: Changes in ocular dimensions and refraction with a accommodation.
Ophthalmic Physiol Opt 17:12, 1997
10-Riordan-Eva P, Anatomy & embriology of the eye, Chapter 1, General Ophthalmology,
13th Edition (Middle East Edition), Vaughan DG, Asbury T, Riordan- Eva P, eds, Lebanon,
Appleton&Lange, 1996, 1-29.
11-Lütjen-Drecoll E, Rohen JW, Morphology of aqueous outhflow pathways in normal and
glaucomatous eyes, Chapter 5, Anatomy and Physiology, Part 1, Basic Sciences, Volume 1,
The Glaucomas, 2nd Edition, Ritch R, Shields MB, Krupin T, eds, St. Louis, Mosby-Year
Book Inc, 1996, 89- 123.
12-Yalvaç I, Önal M, Glokom, Bölüm 11, Temel Göz Hastalıkları, 1. Baskı, Aydın P, Akova
YA eds, Ankara, Güneş Kitabevi, 2001, 259-285.
13-Apaydın C, Anatomi, Bölüm 1, Temel Göz Hastalıkları, 1. Baskı, Aydın P, Akova YA,
eds, Ankara, Güneş Kitabevi, 2001, 3-25
72
14-Tripathi RC, Chalam KV, Cibis GW, Kardon RH, Tripathi BJ, Van Kuijk FJGM, Weleber
RG, Wand M, Orbit and ocular adnexia, Chapter 1, Anatomy, Part 1, Fundamentals and
Principles of Ophthalmology, Section 2, Basic and Clinical Science 136
15-Kanski JJ, The Glaucomas, Chapter 6, Clinical Ophthalmology, 4th Edition, London,
Butterworth-Heinemann, 1999, 183-262.
16-Suyugül N, Hümör aköz sistemi, Anatomi, Fizyoloji ve İnceleme Yöntemleri,
Hasanreisoğlu B, Kural G, Duman S, eds, XII. Ulusal Oftalmoloji Kursu (Klinik Uygulamalı
Glokom), Ankara, Yıldırım Basımevi, 1992, 9-23.
17-Ashton N, Brini A, Smith R: Anatomical studies of trabecular meshwork of Normal
human eye. Br J Ophthalmol 40:257, 1956
18-Flocks M: The anatomy of the trabecular meshwork as seen in tangential section. Arch
Ophthalmol 56:708, 1956
19-Fine B: Structure of the trabecular meshwork and the canal of Schlemm. Trans Am Acad
Ophthalmol Otolaryngol 70:777, 1966
20- Gabelt BT, Gottanka J, Lutjen-Drecoll E, Kaufman PL: Aqueous humor dynamics and
trabecular meshwork and anterior ciliary muscle morphologic changes with age in rhesus
monkeys. Invest Ophthalmol Vis Sci 44:2118, 2003
21- Okka M,Zengin N: Sekonder glokomda Molteno implant cerrahisinin uzun dönem
sonuçları. T Oft Gaz 1993: 30: 730-3.
22- Francis BA, Cortes A, Chen J et al.Characteristics of glaucoma drainage implants during
dynamic and steady-state flow conditions. Ophthalmology. 1998;105(9):1708-14
23- Tripathi RC, Chalam KV, Cibis GW, Kardon RH, Tripathi BJ, Van Kuijk FJGM,
Weleber RG, Wand M, The eye, Chapter 3, Anatomy, Part 1, Fundamentals And Principles
of Ophthalmology, Section 2, Basic and Clinical Science Course, Denny M, Taylor F, eds,
San Francisco, American Academy of Ophthalmology, 1999-2000, 47- 92.
24- Allen L, Burian H, Braley A: The anterior border ring of Schwalbe and the pectinate
ligament. Arch Ophthalmol 53:799, 1955
25- McEwen W: Application of Poiseuille's law to aqueous outflow. Arch Ophthalmol
60:290, 1958
26- Holmberg A: Schlemm's canal and the trabecular meshwork. An electron microscopic
study of the normal structure in man and monkey (cerecopithecus ethiops). Doc Ophthalmol
(Den Haag) 19:339, 1965
27- Theobald G: Schlemm's canal. Its anastomosis and anatomic relations. Trans Am
Ophthalmol Soc 32:574, 1934
73
28- Ascher K:. The Aqueous Veins. Springfield, IL:. Charles C Thomas, 1961
29- Grehn F, Hollo G, Lachtar Y, Migdal C, Thygesen J, Terminoloji, sınıflandırma Ve
tanımlar, Giriş Bölümü, Glokom İçin Terminoloji ve Rehber, Traverso CE, eds, 2. Basım,
Savona, İtalya, Editrice Dogma®S.r.l., Avrupa Glokom Cemiyeti, 2004, Giriş, 1- 4.
30- Grehn F, Hollo G, Lachtar Y, Migdal C, Thygesen J, Hedef göz içi basıncı ve yaşam
kalitesi, Tedavi İlkeleri ve Seçenekleri, Bölüm 3, Glokom İçin Terminoloji ve Rehber,
Traverso CE, eds, 2. Basım, Savona, İtalya, Editrice Dogma®S.r.l., Avrupa Glokom
Cemiyeti, 2004, 3, 5-6
31-.Sherwood MB, Migdal CS, Hitchings, Sharir M, Zimmerman TJ, Schultz JS, Initial
treatment of glaucoma: Surgery or medications, Surv Ophthalmol, 1993, 37(4), 293- 305.
32- Jay JL, Allan D, The benefit of early trabeculectomy versus conventional management in
primary open angle glaucoma relative to severity of disease, Eye, 1989, 3, 528-535
33- Jay JL, Murray SB, Early trabeculectomy versus conventional management in primary
open angle glaucoma, Br J Ophthalmol, 1988, 72, 881-889.
34- Derich RC. Cholinergic agents .in:Morrison JC, Pollack IP, (eds).Glaucoma science And
practice. Thieme, New York2003:383-390 44
35- Cantor L, Berlin MS, Hodapp EA, Lee DA, Wilson MR, Wand M, Medical management
of glaucoma, Chapter 11, Glaucoma, Section 10, Basic and Clinical Science Course, Denny
M, Taylor F, eds, San Francisco, American Academy of Ophthalmology, 1999-2000, 104-113
36- Epstein DL. Medications used chronic glaucoma therapy.the miotics. Chandler and
Grant's Glaucoma.Williams&Wilkins,Baltimore 1997:153-163
37- Gross RL. Current Medical Management of Glaucoma in Yanoff-Duker. Ophtalmology
1998 section 12, 24 1-8
38- Hejkal TW, Camras CB. Prostaglandin analogs in the treatment of glaucoma.Semin
Ophtalmol 1999;14:114-23
39- Lawlor D, Toris CB, Camras CB. Prostaglandin analogs.In:Morrison JC, Pollack IP,
(eds). Glaucoma science and practice. Thieme, New York 2003:391-398
40- Suyugül N, Glokomda yeni ilaçlar, Hasanreisoğlu B, Kural G, Duman S, eds, XII. Ulusal
Oftalmoloji Kursu (Klinik Uygulamalı Glokom), Ankara, Yıldırım Basımevi, 1992, 9-23.
41- Grehn F, Hollo G, Lachtar Y, Migdal C, Thygesen J, Antiglokomatöz ilaçlar, Tedavi
İlkeleri ve Seçenekleri, Bölüm 3, Glokom İçin Terminoloji ve Rehber, Traverso CE, eds, 2.
Basım, Savona, İtalya, Editrice Dogma®S.r.l., Avrupa Glokom Cemiyeti, 2004, 3, 7-26.
42- Collignon NJ, Collignon-Brach JD. Effect of topical beta blockers on human retinal
Vessels diameters.Int oph 1997-98;21:199-203
74
43- Bronj A, Chidlow G, Melena J, Osborne NN. Beta blockers in the treatment of
glaucoma. Orgül S, Flammer J, (eds).Pharmacotherapy in Glaucoma.Verlag Hans Huber,
Bern 2000.79- 113
44- McKibbin M, Menage MJ.The effect of once-daily latanoprost on intraocular pressure
And pulsatile ocular blood flow in normal tension glaucoma.Eye 1999;13(pt 1):31-4
45- Gieser SC, Juzych M, Robin AL, Schwartz GF. Clinical pharmacology of adrenfrgic
drugs. İn: Ritch R, Shields B, Krupin T,(eds). The Glaucomas.chapter 68, Mosby,st.Louis
1996:s 1425- 1448
46- Williams GC, Orengo-Nania S, Gross RL.incidence of brimonidine allergy in patients
previously allergic to apraclonidine.J Glaucoma 2000;9:235-8.
47- Aslanides IM. Bilateral optic disc oedema associated with latanoprost.Br J Oohtalmol
2000;84:673
48- Mutlu Z, Trabekülektomi ameliyatının uzun dönem sonuçları, uzmanlık tezi, Edirne,
Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1995
49- Epstein DL. Carbonik anhydrase inhibitors. Chandler and Grant's Glaucoma.
Williams&Wilkins, Baltimore 1997:164-169
50- Turaçlı ME, Glokom tedavisinde öncelik lazer, XII. Ulusal Oftalmoloji Kursu (Klinik
Uygulamalı Glokom), Hasanreisoğlu B, Kural G, Duman S ve ark, eds, Yıldırım Kitabevi,
1992, 182-189.
51- Grehn F, Hollo G, Lachtar Y, Migdal C, Thygesen J, Lazer cerrahisi, Tedavi İlkeleri ve
Seçenekleri, Bölüm 3, Glokom İçin Terminoloji ve Rehber, Traverso CE, eds, 2. Basım,
Savona, İtalya, Editrice Dogma®S.r.l., Avrupa Glokom Cemiyeti, 2004, 3, 28- 32.
52- Cantor L, Berlin MS, Hodapp EA, Lee DA, Wilson MR, Wand M, Surgical therapy of
glaucoma, Chapter 12, Glaucoma, Section 10, Basic and Clinical Science Course, Denny M,
Taylor F, eds, San Francisco, American Academy of Ophthalmology, 1999- 2000, 114-127. 53- Sipahier A, Değişik glokom tiplerindeki trabekülektomi sonuçlarımız, uzmanlık tezi,
İstanbul, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1999. 51.
54- Grehn F, Hollo G, Lachtar Y, Migdal C, Thygesen J, İnsizyonel cerrahi, Tedavi İlkeleri
ve Seçenekleri, Bölüm 3, Glokom İçin Terminoloji ve Rehber, Traverso CE, eds, 2. Basım,
Savona, İtalya, Editrice Dogma®S.r.l., Avrupa Glokom Cemiyeti, 2004, 3, 33-36.
55- Katz LJ, Costa VP, Spaeth GL, Filtration surgery, Chapter 83, Glaucoma Surgery, Part 7,
Glaucoma Therapy, Volume 3, The Glaucomas, 2nd Edition, Ritch R, Shields MB, Krupin T,
eds, St. Louis, Mosby-Year Book Inc, 1996, 1661-1702.
75
56- Liebmann JM, Ritch R, Complications of glaucoma filtering surgery, Chapter 84,
Glaucoma Surgery, Part 7, Glaucoma Therapy, Volume 3, The Glaucomas, 2nd Edition, Ritch
R, Shields MB, Krupin T, eds, St. Louis, Mosby-Year Book Inc, 1996, 1703-1736.
57- Dural A, Açık açılı glokomlu olgularda trabekülektomi ameliyatının başarısı üzerine etkili
faktörlerin incelenmesi, uzmanlık tezi, Edirne, Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1996.
58- Parrish II RK, Folberg R, Wound healing in glaucoma surgery, Chapter 81, Glaucoma
Surgery, Part 7, Glaucoma Therapy, Volume 3, The Glaucomas, 2nd Edition, Ritch R, Shields
MB, Krupin T, eds, St. Louis, Mosby-Year Book Inc, 1996, 1633-1651.
59- Kavalcıoğlu Ö, Yüksek riskli glokom olgularında trabekülektomi ve intraoperatif
mitomisin-C, uzmanlık tezi, Ankara, Sağlık Bakanlığı Ankara Hastanesi Göz Kliniği, 1999.
60- Mietz H, Jacobi PC, Welsandt G, Krieglstein GK, Trabeculectomies in fellow eyes have
an increased risk of Tenon’s capsule cysts, Ophthalmology, 2002, 109, 992-997.
61- Ridgway AB, Trabeculectomy, a follow up study, Br J Ophthalmol, 1974, 58, 680-686
62- Turaçlı ME, Özkan AÜ, Trabekülektomi, Ankara Üniversitesi TF Göz Kliniği Yıllığı,
Ankara, 1976, 127
63- Sung VCT, Butler TKH, Vernon SA, Non-enhanced trabeculectomy by nonglaucoma
specialists: are results related to risk factors for failure?, Eye, 2001, 15, 45-51.
64- Wilson P, Trabeculectomy long term follow up, Br J Ophthalmol, 1977, 61, 535- 538
65- Zaidi AA, Trabeculectomy: a review and 4 year follow up, Br J Ophthalmol, 1980, 64,
436-439.
66- Törnqvist G, Drolsum LK, Trabeculectomies, a long term study, Acta Ophthalmol
(Copenh), 1991, 69, 450-454.
67- Feldman RM, Gross RL, Spaeth GL, Steinmann WC, Varma R, Katz LJ, Wilson RP,
Moster MR, Spiegel D, Risk factors for the development of Tenon's capsule cysts after
trabeculectomy, Ophthalmology, 1989, 96, 3, 336-341.
68-Yarangumeli A, Koz OG, Kural G, Encapsulated blebs following primary Standard
trabeculectomy: course and treatment, J Glaucoma, 2004, 13, 251-255.
69- Popovic V, Sjöstrand J, Long-term outcome following trabeculectomy: I. Retrospective
analysis of intraocular pressure regulation and cataract formation, Acta Ophthalmol
(Copenh), 1991, 69, 299-304.
70- Cheung JC, Wright MM, Murali S, Pederson JE, Intermediate-term outcome of variable
dose mitomycin-C filtering surgery, Ophthalmology, 1997, 104, 143-149.
71- Yalvaç IS, Yüzer H, Akgün Ü, Kasım R, Duman S, İlerleyen zaman içinde
trabkülektominin etkinliği, T Oft Gaz, 1998, 28, 318-321.
76
72- Picht G, Mutsch Y, Grehn F, Follow-up of trabeculectomy, complications and
therapeutic consequences, Ophthalmologe. 2001 98, 629-634.
73- Kao SF, Lichter PR, Musch DC: Anterior chamber depth following filtration surgery.
Ophthalmic Surg 1989;20:332-6
74- Hung SO: Role of sodium hyaluronate (Healonid) in trianguler flap trabeculectomy. Br J
Ophthalmol 1985;69:46.
75- Teekhasaenee C, Ritch R: The use of PhEA 34c in trabeculectomy. Ophthalmology
1986;93:487.
76- Wand M: Viscoelastic agent and the prevention of post-filtration flat anteior chamber.
Ophthalmic Surg 1988;19:523
77- Raitta C, Lehto I, Puska P, et al: A randomized, prospective study on the use sodium
hyaluronate (Healon) in trabeculectomy. Ophthalmic Surg 1994;25:536-9
78- Gulkilik G, Kocabora S, Engin G, Taskapili M, Yilmazli C, Kucuksahin H: Sodium
hyaluronate in trabeculectomy: effect on early complications. Clin Experiment Ophthalmol.
2006 Jul;34(5):421-4
79- Chisalita D, Poiata I, Cozma D. Postoperative flat anterior chamber. The therapeutic
approach. Clinica oftalmologica Iaşi. 1997;41(3):251-6.
80-Schwartz GF, Robin AL, Wilson RP, Suan EP, Pheasant TR, Prensky JG: Resuturing the
scleral flap leads to resolution of hypotony maculopathy. J Glaucoma. 1996 Aug;5(4):246-51.
81-Cohen SM, Flynn HW Jr, Palmberg PF, Gass JD, Grajewski AL, Parrish RK 2nd. Treatment of hypotony maculopathy after trabeculectomy. Ophthalmic Surg Lasers. 1995
Sep-Oct;26(5):435-41.
82- Fiore PM, Richter CU, Arzona G, et al: The effect of anterior chamber depth on
endothelial cell count after filtering surgery. Arch Ophthalmol 1989;107:1609
83- Smith DL, Skuta GL, Lindenmuth KA, et al: The effect glaucoma filtering surgery on
corneal endothelial cell density Ophthalmic Surg 1991;11:251
84- Kronfeld P: Delayed restoration of the anterior chamber. Am J Ophthalmol 1954;38:453
85- Philips CT, Clar CV, Levy AM: Posterior synechiae after glaucoma operations:
aggravation by shallow anterior chamber and pilocarpine. Br J Ophthalmol 1987;71:428.
86- Stewart WC, Shields MB: Management of anterior chamber depth after trabeculectomy.
Am J Ophthalmol 1988;106:41-4
87-Ortiz CG, Lopez MM: Healon5 as a treatment option for recurrent flat anterior chamber
after trabeculectomy: Journal of Cataract & Refractive Surgery Volume 29, Issue 4, April
2003, Page 635
77
88-Mantel I, Schipper I: Simple treatment for chronic postoperative hypotony of unknown
etiology: the injection of balanced salt solution into the anterior chamber. Ophthalmic Surg
Lasers. 2001 May-Jun;32(3):250-4.
89- Molteno ACB, Bosma NJ, Kittelson J, Otago glaucoma surgery outcome study long term
result of trabeculectomy 1976-1995, Ophtalmology 1999, 106, 1742-1750.
90- Popovic V, Sjöstrand J, Long-term following trabeculectomy: II. Visual field survival,
Acta Ophthalmol (Copenh), 1991, 69, 305-309.
91- Yıldırım E, Bilge AH, İlker S, Improvement of visual field following trabeculectomy for
open angle glaucoma, Eye, 1990, 4, 1374-1377).
92- D’Ermo F, Bonomi L, Duro D, A critical analysis of the long-term results of
trabeculectomy, Am J Ophthalmol, 1979, 88, 829-835.
93- Mills KB, Trabeculectomy: a retrospective long-term follow-up of 444 cases, Br J
Ophthalmol, 1981, 65, 790-795
94- Lavin MJ, Wormald RPL, Migdal CS, Hitchings RA, The Influence of prior therapy on
the success of trabeculectomy, Arch Ophthalmol, 1990, 108, 1543-1548.
95- Ehrnrooth P, Lehto I, Puska P, Laatikainen L, Effects of early postoperative
complications and the location of trephined block on long-term intraocular pressure control
after trabeculectomy, Graefes Arch Clin Exp Ophthalmol, 2003, 241, 803-808.
96- Kim YY, Jung HR, The effect of flat anterior chamber on the success of trabeculectomy,
Acta Ophthalmol Scand, 1995, 73, 268-272.