tÜrkİye malİye · sempozyumları: kamu maliyesi alanında eğitim ve öğretim yapan...
TRANSCRIPT
1 5 . TÜRKİYE MALİYE SEMPOZYUMU
Türk Kamu Mali Yönetiminin
Yeniden Yapılandırılması ve Bu Yapılanmada
Performans Yönetimi ve Denetiminin Yeri
Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Mal iye Bölümü
15-17 M a y ı s 2000 - Antalya
1. Tebliğ: Doç. Dr. Hülya KİRMANOÖLUve Arş. Gör. Murat ÇAK ^ ' (İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi) 315
"Kamu Kesiminde Performans Ölçümü"
2. Tebliğ: Prof Dr. Gülay G. ŞKNFSEN (İstanbul Üniversitesi SBF) 345 ^ "Başlangıç Ödenekleri ile Kesinleşmiş Harcamaların Karşılaştırmalı
Çözümlenmesinde Performans Değerleme Ölçütleri"
^ 3. Tebliğ: Prof. Dr. Nihat FALAY(İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi) 377 "Yerel Yönetimlerde Performans Denetimi" v /
TARTIŞMA 4 1 !
17 Mayıs 2000 Çarşamba
PANEL: Türk Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması: Genel Değerlendirme 421
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Aykut HEREKMAN Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Prof. Dr. Burhan ŞEN ATALAR 423 İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Faültesi
Sacit YÖRÜKER 432 Sayıştay Başkanlığı Uzman Denetçi
Prof. Dr. Naci MUTER 438 Celal Bayar Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı
Durmuş ÖZTEK 446 Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü
TARTIŞMA 475
AÇILIŞ
15 Mayıs 2000 Pazartesi
Prof. Dr. Mahmut DURAN
Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Maliye Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Yavuz TEKELİOĞLU
Akdeniz Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Yaşar UÇAR
Akdeniz Üniversitesi Rektörü
Dr. Doğan CANSIZLAR
Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü
Açıl ış Konuşmaları. XV. Türkiye M a h v c Sempozyumu. IJ-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antıılva
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Sunucu
Sizleri Üniversitemizde ve Kentimizde ağırlamaktan dolayı kıvançlıyız. "Türk
Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Bu Yapılanmada Performans
Yönetimi ve Denetiminin Yeri" başlıklı sempozyuma değerli katılımlarınızdan dolayı
mutluluk duymaktayız. Bu sempozyumun gerçekleşmesini sağlayan, başta
sempozyum koordinasyon komitesi olmak üzere. Maliye Bakanlığı'na, Sayıştay'a,
deneyimleriyle bize yol gösteren değerli hocalarımıza, tebliğleri ve görüşleri ile katkı
sağlayacak , bilim adamlarına, ilk günden itibaren bizi yalnız bırakmayan,
ayrıntılarına kadar tüm hazırlıklara titizlikle ve sevgi dolu uğraşısrvla emek veren
Fakülte Dekanımız Prof.Dr Yavuz Tekclioğlu'na ve a\rıca öğrencilerimize en içten
teşekkürlerimizi sunarız.
Değerli konuklarımız, dikkatle ve sevgiyle hazırladığımız Maliye
Sempozyumunun başarılı ve zevkle geçmesini dilerken. 7. Kuruluş yılını kutlayan
Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ve ondan daha genç olan
Maliye Bölümümüzün eksiklikleri için hoşgörünüze sığınmak ıstivoruz. Şimdi Ulu
Önder Atatürk ve eserleriyle daima yanımızda hissettiğimiz bilim emekçilerinin
saygın anıları önünde sizleri bir dakika saygı duruşuna davet ediyorum.
- Teşekkür ederim.
- Hesap Uzmanları Kurulu Başkanı Abdullah Aslan başarılar diliyor.
- Antalya Milletvekili Metin Şahin, başarı dileklerimle tüm katılımcılara ve
sizlere saygılar sunarım diyor.
- KKTC Sayıştayı Başkanı Soner Vehbi Sempozyumun başarılı geçmesi ve
sonuçlarının Büyük Türk Ulusuna hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle saygılar
sunarım diyor.
- Açılış konuşmalarını yapmak üzere Bölüm Başkanım Sayın Prof.Dr.
Mahmut DURAN "ı davet ediyorum.
3
Açıl ış Konuşmaları, XV. Türkiye Mal ivc Sempozyumu. 15-17 Maviş 2 0 0 0 . Anlalva
Prof. Dr. Mahmut DURAN Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Maliye Bölümü Başkanı
Çok sevgili meslekdaşlarım, Türkiye'nin değişik üniversitelerinden gelen
konuklar, değerli Rektörüm, Belediye Başkanım. Sayıştay'ın ve Maliye
Bakanlığı'nm değerli mensupları, konuklar ve çok sevgili öğrenciler. Akdeniz
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü"nün düzenlediği 15.
Maliye Sempozyumu"na tekrar hoş geldiniz der, sizleri aramızda görmekten kıvanç
duyduğumu belirtmek isterim.
Çok kısaca Maliye SempozyumTarmın geçmişinden sözetmek istiyorum. 15
yıl önce Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü
tarafından başlatılan ve 15 yıldır aralıksız olarak sürdürülen Maliye
Sempozyumları: Kamu Maliyesi alanında eğitim ve öğretim yapan
akademisyenlerle, bu alanda faaliyet gösteren Maliye Bakanlığı, Sayıştay
Başkanlığı. DPT gibi kurumların üst düzey yöneticilerini bir araya getiren bir
platform niteliğindedir. Bu platform, akademisyenlerle uygulayıcı kurumların
mensupları arasında iletişimi sağlayan, düşünce ve görüşlerini birbirlerine
iletmelerine vesile olan ve üniversite ile uygulamacı kurumlar arasında köprü
kurulmasını sağlayan bir platform rolünü oynamaktadır. Sunulan bildiriler ve
yapılan tartışmalar daha sonra kitap haline getirilerek kalıcı bir bilimsel eser ortaya
çıkarılmaktadır.
Hepinizin bildiği gibi 15. Maliye Sempozyumu"nun ana teması "Türk Kamu
Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Bu Yapılanmada Performans
Yönetiminin ve Denetiminin Ycri?: olarak belirlenmiştir. Bu konu ile ilgili kısaca
birkaç söz söylemek istiyorum.
Bu konunun seçilmesinde birkaç önemli neden sözkonusudur.(Ülkemizin de
içinde bulunduğu koşullardan gelen şu faktörler kamu mali yönetiminin yeniden
yapılandırılmasını ve bu yapılanmanın çağdaş kriterlerle, ölçütlerle yeniden
4
Açı l ış Konuşmaları. XV. Türkiye Mal iye Scmno/.vumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anlnlva
düzenlenmesini ve denetlenmesini baskı altına almaktadır. Bu nedenleri kısaca
belirtirsek bunlardan birincisi, sürekli büyüyen bütçe açıkları, gittikçe ağırlaşan borç
yükü ve sürdürülemez hale gelen Devlet borçlanması ve bununla yakından bağlantılı
olan kronikleşen enflasyon, kamu mali yönetiminin yeniden yapılandırılmasını baskı
altına almaktadır. İkincisi. Duma ekonomisinde küreselleşme olgusu ve bunun
getirdiği uluslararası rekabetin gittikçe büyümesi. Üçüncü faktör olarak da
toplumun, halkın daha bok daha kaliteli daha düşük maliyetli kamu hizmeti talebinin
gittikçe toplumun gündeminde yer alması ve bunun hem siyasal iktidarlar üzerinde
hem de kamu yönetimleri üzerinde oluşturduğu baskıdır. Artık günümüzde
vatandaşlar, kamu kuruluşlarının kötü performanslarına karşı tepkilerini belirtmekte,
ödedikleri vergilerin kamu yararına rasyonel biçimde kullanılmasını, kamu
yönetimlerinin saydamlaşmasını, kamu kaynaklarını kullanan siyasilerin ve
yöneticilerin hesap vermesini, kamusal kararlara demokratik katılımı talep
etmektedirler ve bunu toplumun gündemine getirmektedirler. Son olarak da kamu
hizmetlerini finanse etmek için vergi gelirlerinin artırılmasındaki zorluklar, güçlükler
kamu yöneticilerini kendilerine tahsis edilen kaynakları daha etkin, daha verimli
kullanmaya zorlamaktadır. Bugün Türk Kamu Mali Yönetimi verimli ve etkin bir
yapıya sahip değildir. Bu yönetimin yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bu
yapılanma verimliliği, etkinliği tutumluluğu esas alan bir temel üzerine bina
edilmelidir. Aynı zamanda da bu mali yönetim performans kriterlerine göre
denetlenmeli, hesap vermelidir. Bu denetim de Sayıştay1 gibi bağımsız dış denetim
kurumları tarafından gerçekleştirilmelidir. |
Vaktinizi daha fazla almak istemiyorum. Sempozyumun düzenlenmesinde bizi
destekleyen Sayın Rektörümüz Prof.Dr. Yaşar Uçara, Dekanımız Prof.Dr. Yavuz
Tekclioğlıf na. idari kademede yeralan Bütçe Dairesi Başkanlığı. İdari ve Mali İşler
Daire Başkanlarına teşekkür ederim. Bunun yanında bu sempozyumun
düzenlenmesinde üç defa biraraya gelen Düzenleme Komitesi üyelerine, tebliğ
sunacak sayın konuşmacılara yine teşekkürlerimi belirtirim. Özellikle de
5
Acıl ıs Konmpııalan. XV. Tflrltîvtf Mnlivtf SempoyMiımı. 13-17 Mavıs 2 0 0 0 . .•VıHalva
6
teşekkürlerimi bölümümün elemanlarına yapmak istiyorum. Biz hem genç bir fakülte
hcmde çok genç bir bölümüz. Öğretim üyesi sayımız çok az. Çok az sayıda öğretim
elemanıyla bu sempozyumu yapmak zorunda kaldık. Bu sempozyumun
düzenlenmesinde en büyük emek ve fedakarlık o arkadaşların. Kısaca Bölüm Başkan
Yardımcısı Süleyman Ulutürk'e, Zcliha Gökcr'c, araştırma görevlileri Hale
Balsevcn'e. Birsen Nacar'a, Yakup Karabacak'a. Servet Akyol'a ve Bölüm
Sekreterimiz Ülker Ünal'a teşekkür etmek istiyorum. Bu arkadaşlarla bu
sempozyumu hazırladık. Eksikliklerimiz varsa hoşgörün. 15. Türkiye Maliye
Scmpozyumu'nun, Türk Kamu Mali Yönetiminin sorunlarının çözümüne katkıda
bulunmasını temenni eder, hepinize saygılar sunarım.
Sunucu
Açılış konuşmalarını yapmak üzere Dekanımız Prof.Dr. Yavuz Tekelioğlu'nu
davet ediyorum.
Açılış Konuşmaları. XV- Ttırkiyc -Maliye Sempozyumu. 15-17 .Vlavıs 2000. .Antalya
Prof. Dr. Yavuz TEKELİOĞLU Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı
Sayın Rektörlerim, değerli Belediye Başkanım. Sayın Genel Müdürüm.
Maliye Bakanlığı ve Sayışta}1'in değerli mensupları, çok değerli meslekdaşlanm.
sevgili öğrencilerim, değerli konuklar, basının güzide mensupları, sözlerime
Fakültemiz Maliye Bölümünün düzenlemiş olduğu 15. Türkiye Maliye Sempozyumu
nedeniyle sizleri üniversitemizde gömlekten ve güzel kentimizde ağırlamaktan
duyduğumuz mutluluğu belirterek başlamak istiyorum.
Sempozyumun Fakültemizin 7. Kuruluş yıldönümü haftasına rastlaması bizim
için a\rıca onur vericidir. Ekim 1993 yılında İktisat Bölümü ile eğitime başlayan
Fakültemiz, bugün İşletme. Maliye ve Kamu Yönetimi Bölümlerinde Lisans
öğrenimi gören 800 öğrenciye. 21 "i öğretim üyesi olmak üzere 45 öğretim elemanına
sahip olup. İşletme Bölümümüz bu yıl, Maliye ve Kamu Yönetimi Bölümlerimiz de
gelecek yıl ilk mezunlarını verecektir. Halen lisansüstü öğretim gören öğrencimizin
sayısı 73 olup İktisat, İşletme Kamu Yönetimi ve Gıda Ekonomisi ve İşletmeciliği
dallarında Yüksek Lisans. İşletme dalında da Doktora programlan yürütülmektedir.
Fakültemiz geride kalan 7 yıl süresince 9 uluslararası, ve 11 ulusal bilimsel
toplantıyı başarıyla gerçekleştirmiştir. Öğretim üyelerimizin önemli bir kesiminin
frankofon olmaları nedeniyle Fransız üniversite ve araştırma kuruluşları ile olan
bilimsel ilişkilerimiz çok daha yoğun olup. Gıda Ekonomisi ve İşletmeciliği Mastcr
Programımız Montpcllier Akdeniz Tarım Enstitüsü ile birlikte yürütülmektedir
Maliye camiamızın değerli temsilcileri, sevgili meslekdaşlanm, 15 Maliye
Sempozyumu Fakültemiz İşletme Bölümünce 1998 Kasım ayında yapılan 6. Ulusa!
İşletmecilik Kongresinden sonra gerçekleştirilen en büyük ulusal etkinliğimizdir.
Böyle bir fırsatı bizlere verdiğiniz için hepinize teşekkürlerimi sunarım.
Çok iyi bilindiği üzere.^ckonomide kamu kesiminin rasyonel bir kamu
yönetimi ile etkinleştirilerek belirlenen amaçlara ulaşma açısından etkinliğin
7
Acıl ıs Konuşmaları, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
artırılması konusu, gerek gelişmiş gerekse az gelişmiş ülkeler için önemi
yadsınamayan bir hedeftir. Kamu sektörünün etkinlik ve etkililik sorununun hem
piyasa ekonomilerinde hem de planlı ekonomilerde önemli bir yer tuttuğu açıktır.
Çağımızda giderek olgunlaşmakta olan ileri derecedeki rekabetçi koşullar nedeniyle
ekonomik sektörlerin performanslarının yakından izlenmesi ve sağlıklı ve süratli geri
bildirimin gereği artmıştır. Kuşkusuz bu zaruret kamu yönetimi ve denetiminin top
yekun bir sistem olarak yeniden yapılandırılmasını gerekli kılmaktadır. Ağır aksak
bir geri bildirim ile geleneksel hukuksal denetim kamu yönetiminde etkinlik ve
etkililiği güçlendirmediği, aksine ekonomik performansı kapsam dışı tuttuğu açıktır.
Bilindiği üzere program bütçe uygulamaları bu açıdan bir umut olmuştu. Ne var ki
plan. program ve proje bağlamında sağlanabilecek tutarlılık ve mali disiplin ile
ekonomik performansın izlenmesi ve ölçümü yerine gecikmeli ve disfonksiyonel
olduğu herkesçe kabul edilen hukuksal denetimle yetinilmiştir. Kuşkusuz hukuksal
denetim gerekli ancak yetersiz ve etkisiz kalmıştır. Kamu yönetiminde idari
maslahatçılık yerine gerçekten yönetim isteniyorsa yönetimin sonuç almak anlamına
geldiği unutulmamalıdır. Bu tür bir yönetimin denetimi de sonuç denetimi olmalıdır.
Bugünden başlayarak bu önemli konu siz değerli katılımcıların katkılarıyla
tatışılacak ve elde olunan bulgular ilgililerin bilgisine sunulacaktır. \
Değerli meslekdaşlarım, sizleri Antalya'da Üniversitemizae ağırlamaktan
duyduğumuz mutluluğu tekrar hatırlatarak sözlerimi tamamlarken sempozyumun
hazırlanmasında emeği geçen sevgili asistan ve öğrencilerim başta olmak üzere tüm
Maliye Bölümümüze, tertip komitesine, yakın ilgi ve desteklerini her yıl olduğu gibi
bu yıl da esirgemeyen Maliye Bakanlığımıza ve bu konuda da bizi yalnız
bırakmayan Rektörlüğümüze teşekkür eder, sempozyum sonuçlarının ülkemiz için
hayırlı olması dileğiyle saygılarımı sunarım.
8
AKDENİZ I M \ ERSITESI
İktisadi ve İdari Kilimler Fakültesi
Yayın No: 3
TÜRK KAMU MALİ Y Ö N E T İ M İ N İ N
YENİDEN YAPILANDIRILMASI
VE Blf YAPILANMADA PERFORMANS YÖNETİMİ
VE DENETİMİNİN YERİ
XV. TÜRKİYE MALİYE S E M P O Z Y U M U
15-17 Mayıs 2000
Antalya
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
MALİYE BÖLİ Mİ
ANTAIA A 2 0 0 0
A t ı l ı ş KoııuşnMİarı. XV. Tflrkive Mal iye S e m p o z y u m u . İ S İ 7 Mavıs 2 0 0 0 , Aıılalva
Sunucu
- Türkiye Maliye Sempozyumu için yaptığınız davete teşekkür eder,
çalışmalarınızda başarılar diler, katılımcılara selam ve saygılar sunarım. Doç.Dr.
Abdüllatif Şener, Sivas Milletvekili.
- 15. Maliye Sempozyumuna çok istememe rağmen katılamıyorum.
Sempozyumun hayırlı ve başarılı geçmesini diler, tüm katılımcılara saygılar
sunarım. Erdoğan Öner, Maliye Bakanlığı Müsteşarı.
- Göndermek lütfünda bunduğunuz Maliye Sempozyumu açılış törenine nazik
davetinize teşekkür ederim. Sempozyumun başarılı geçmesi dileğiyle şahsınızda
törene katılan sayın davetlilere saygılar sunarım. Prof.Dr. Kamil Mutluer. Sayıştay
Başkanı.
Açılış konuşmalarını yapmak üzere Rektörümüz Prof.Dr. Yaşar Uçar'ı davet
ediyorum.
9
Açı l ış Konuşmaları. XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
Prof. Dr. Yaşar UÇAR Akdeniz Üniversitesi Rektörü
Bu kadar Maliyecinin önünde konuşmak biraz zor olsa gerek. Sayın Büyük
Şehir Belediye Başkanım, Sayın Rektörüm. Sayın Genel Müdürüm. Maliye
Bakanlığının ve Sayıştayın çok değerli üst düzey bürokratları, değerli öğretim
üyeleri, öğretim elemanları, değerli katılımcılar, çok sevgili öğrencilerim ve
medyanın değerli temsilcileri... Hepiniz hoşgeldiniz. 15"cisini Üniversitemizde
gerçekleştirmekten dolayı büyük onur duyduğumuz Türkiye Maliye
Sempozyumunun bugün burada açılışını yapıyoruz. Sizleri aramızda görmekten ve
ağırlamaktan dolayı son derece mutluyum. Bundan dolayı önceki Sempozyumlarda
olduğu gibi bu Sempozyumda da sunulacak tebliğlerin ve bilimsel görüşlerin hem
maliye literatürüne hem de mali yönetim uygulamalarına önemli katkılar
sağlayacağına inanıyorum.
Değerli konuklar ve Maliye'nin değerli temsilcileri. Akdeniz Üniversitesi
Rektörü olarak kısaca bilgi vermek istiyorum. Biraz önce sunmuş olduğumuz filmde
gördüğünüz binalarımız, eserlerimiz, laboratuarlarımız ve sosyal alanlarımız
1982'de kurulmuş olan Akdeniz Üniversitesinin 18 yıl içerisinde gelmiş olduğu
noktayı göstermektedir. Esas itibarıyla 1982"de kurulan Akdeniz Üniversitesi 1992
yılında İsparta ve Burdur illerinde bulunan. Burdur'daki Veteriner Fakültesi hariç
tüm birimlerini Süleyman Demirel Üniversitesine bırakarak yepyeni bir Üniversite
ortaya çıkarmıştır. Halen Akdeniz Üniversitesinin 12 fakültesi. 9 yüksekokulu. 3
enstitüsü ve 20 civarında araştırma merkezi bulunmaktadır. 11000 öğrenciye sahip
Akdeniz Üniversitesinin öüğretim üyesi sayısı 380'dir. öğretim elemanı ise
1100"ügeçmiştir. Bu şu demektir; öğretim üyesi ve öğretim elemanı başına düşen
Üniversitemizdeki oran, 1 öğretim elemanına 9 öğrenci düşmektedir. Bu, Dünya
standartlarında 5,8'dir ve biz bunu yakalamış durumdayız. Öğretim üyesi başına ise
10
Açı l ış Konuşmaları. XV. Ttlrkive M a l i y e Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
25-26 düşmektedir ki bu da Dünya standartlarına uygundur. Eğitimin önde gelen
kaliteyi yakalamadaki ölçütlerinden biridir.
Değerli konuklar, Türkiye'de uygulanan özelleştirme politikalarına rağmen
kamu kesimi ekonomik hayattaki büyüklüğünü ve önemini halen korumaktadır.
Dahası, son 10 yıllık veriler incelendiğinde kamu kesiminin makro ekonomi içindeki
payının her yıl biraz daha büyüdüğü görülmektedir. Bu bakımdan(^kamu mali
yönetiminin verimli ve etkin çalışması, dolayısıyla verimlilik ve etkinlik ilkelerine
göre organize edilmiş olması gerekir.NOysa Tıp kökenli bir kamu yöneticisi olarak
uygulamadan edindiğim tecrübelere göre ^ülkemizdeki kamu mali yönetimi bir
yandan aşırı merkeziyetçi ve bürokratik, öte yandan çok başlı ve parçalıdır. Mevcut
yapı içinde mevzuatın belirlediği çerçevede hareket ettiğimizde hızlı ve etkin faaliyet
göstermemiz maalesef mümkün değildir^ Oysa bildiğiniz üzere günümüzün en
önemli ekonomik değerlerinden biri zamandır. Hepimiz zamanla yanşıyoruz.
Küreselleşen Dünyada daha iyisini yapabilmek, muasır medeniyet seviyesine
ulaşabilmek için hem birbirimizle hem de dış rakiplerimizle yarışıyoruz. Kaliteyi
paylaşmak istiyorsak bunu yapmak zorundayız. Ama sizin de çok iyi bildiniz gibi
her seferinde mevzuat hazretleri karşımıza çıkıyor. İşlerimizi yavaşlatıyor,
geciktiriyor, daha pahalıya malolmasına neden oluyor. Daha hızlı iş yapmak,
yönetimde etkinliği sağlamak için mevzuat dışına çıktığımızda bu sefer de karşımıza
haklı olarak müfettişler, denetçiler, mahkemeler çıkıyor. Bunları suçlamıyorum.
Ama sistemde değişiklik şart diyorum. Kamu yöneticilerini bu ikilemden kurtaracak,
fonlara kaynak sağlamada ve kullanmada inisiyatif ve esneklik tanıyacak bir mali
yapıya, bu mali yapıya esas oluşturacak bir mevzuata ihtiyaç vardır. Bu yapı avnı
zamanda performansı değerlendirme ölçütlerini de bünyesinde bulundurmalıdır. Yani
testi kıranla getiren aynı kefeye konulmamalıdır. )
"Türk Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Bu Yapılanmada
Performans Yönetimi ve Denetiminin Yeri" adlı bu sempozyumun ülkemiz ve mali
yönetimin sorunlarına ışık tutmasını diliyorum. Burada emeği geçen tüm arkadaşlara
11
teşekkür ediyorum. Ayrıca zaman ayırarak Türkiye'nin dört bir yanından gelen bilim
adamlarına, üst düzey bürokratlarımıza huzurlarınızda saygılarımı sunuyorum.
Bunun başarılı geçeceğinden eminim. Ümit ve temennim şudur; burada üst düzey
hem Maliyeci olarak hem de öğretim üyesi olarak, bilimsel olarak katılımla oluşan
bu sempozyumların neticelerinin siyasi iktidarlar tarafından ele alınarak gerçekten
tıkanmaları önlemek ve zamanı bizlere, bürokratlara çok iyi kullanır hale
getirmektir. Başarı dileklerimle ki, çok başarılı geçeceğine inanıyorum. Bu arada çok
güzel bir kenttesiniz, dünyanın en güzel doğasıyla, tarihiyle bütünleşmiş bir
kenttesiniz. Hoş zaman da geçirmenizi, hayatın sadece çalışmak değil, fırsat
buldukça biraz da bu güzelliklerden faydalanmak ve eğlenmek olduğu inancıyla
buradaki geçireceğiniz günleriniz ve çalışmalarınız için şimdiden başarılar diliyor,
saygılar sunuyorum.
Sunucu
Açılış konuşmalarını yapmak üzere Maliye Bakanımız adına konuşmalarını
yapmak için Milli Emlak Genel Müdürü Dr. Doğan Cansızları davet ediyorum.
12
A c ı b s Konuşmaları. XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 Mayıs 2Ü00. .Antalya
Dr. Doğan CANSIZLAR Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü
Çok kıymetli hocalarım, değerli konuklar, değerli öğrencilerimiz, sevgili
meslekdaşlarımız ve değerli basın mensupları.... Efendim, Sayın Bakanımızın
Ankaradaki yoğun iş temposu nedeniyle katılamaması gibi bir durum ortaya çıktı.
Kendileri bu konuşmayı benim yapmamı istediler. O bakımdan bu konuşmamı Sayın
Maliye Bakanı Sümer Oral Bey adına yapıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Özellikle saygıdeğer hocalarımızla ve değerli meslekdaşlarımızla tekrar yeniden
birlikte olmaktan büyük memnuniyet duyduğumu burada ifade etmek istiyorum.
Çünkü bu sene 15. Maliye Sempozyumu ki, özellikle üniversitelerimizin saygıdeğer
hocaları ile birlikte Maliyenin ve diğer kamu mali yönetiminde görev alan
bürokratlar ve çalışanları ile kutlanan bir önemli sempozyum bu, Bu sempozyumun
konusu da çok enteresan ve ilginç benim açımdan. Çünkü 1993 yılında başlattığımız
bir kamu mali yönetimi projesi kapsamında sürdürdüğümüz çalışmaların bir ölçüde
burada irdelenmesine sebep olacak bir tartışma ortamı ve değerlendirme ortamı,
platformu yaratılmaktadır.
Günümüzde özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomide istikrarlı bir
kalkınma politikasının sürdürülebilirliğinin sağlanmasında devletin önemli rolü
vardır. Devlet, iktisadi ve mali alandaki bu rolünü bütçe ite yansıtmaktadır! Bütçe,
hükümetlerin kendilerin emanet edilen kamu kaynaklarını nasıl harcayacaklarına
ilişkin taahhütlerini ve vatandaşlara götürmeyi vaadettikleri hizmetleri içeren bir
nevi sözleşme niteliğindedir. Bu sözleşmenin hükümetin hizmet önceliklerinin ortaya
konulduğu, kamu hizmeti sunan her kurum ve kuruluşun performansının
değerlendirildiği ve sonucunda kamu kaynaklarının etkinlik ve verimlilik ilkelerine
göre yönlendirildiği bir süreç içinde oluşturulması gerekmektedir. Bu özellikleri
sağlayan bütçeyi performans bütçe olarak nitelemek mümkündür. Performans bütçe.
bilindiği gibi literatürde, kamu yönetiminde mevcut kaynaklarla en yüksek düzeyde
kamu hizmeti çıktısının nasıl sağlanacağını gösteren bir bütçe tekniği olarak
13
Açıl ış Konuşmaları. XV. Türkiye M a l i y e Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2(K)0. Antalya
tanımlanmaktadır Program bütçe usulünde farlı programlar ölçülebilir ve sayılabilir
hale getirilmeye çalışılmaktadır. Programların başında ve sonunda aynı teknik
ölçüler kullanılmak suretiyle elde edilen sayısal sonuçlar değerlendirilmektedir.
Başlangıçta daha çok verimli ve kaliteli kamu hizmetlerini ve dolayısıyla genel
olarak üretkenliği amaçlayan program bütçe uygulamalarının en önemli özelliği
bütçelerde girdilerden çok nihai hedeflere yönelik olmalarıdır. Ancak mali disiplinin
sağlanamadığı hususunda eleştiriler alan bu yaklaşımlar OECD üyesi ülkelerin
büyük çoğunluğunda son yıllarda uygulanan performansa dayalı bütçe tekniklerinde
mali disiplini öne çıkarmasının yanı sıra, hem üretkenlik ve verimliliği artırmayı hem
de kamuoyuna karşı sorumluluklarını daha iyi yerine getirebilmeye yönelen
uygulamaların yaygınlaşmasına neden olmuştur. Program bütçe uygulaması
beraberinde performans yönetimi ve dolayısıyla performans sorumluluğunu da
getirmektedir. Kurum ve kuruluşlarda bütçeyi uygulayacak yöneticilerin teşviki,
desteklenmesi ve sorumlu tutulması gerekir. Bunun için gerek yönetici seçimini
gerekse performans kriterlerinin belirlenmesini ve uygulanmasını sağlayarak bir
düzenlemeye gidilmesi Türk Kamu Mali Yönetiminde gerekli ve zorunludur.
^Performansa dayalı bütçeleme tekniğinde kamu harcamalarında mali
disiplinin sağlanması, stratejik önceliklere göre kaynakların dağıtılması ve dağıtılan
kaynakların uygulamada istenilen düzeyde verimli ve etkin bir şekilde kullanılması
amaçlanmaktadır. Mali disiplinin sağlanmasında 3, 5 ve 10 yıllık stratejik planlar
önemli araçlardan sayılmaktadır. Bu sayede gerek yasama ve yürütme ve gerekse
idare ile bu faaliyetlerden etkilenenler orta vadeli hedeflerden haberdar olmakta ve
harcamaların etkilerinin ne olacağı konusunda bir öngörüde bulunabilme imkanı elde
edilmektedir. Ayrıca hedeflerin önceden bilinmesi nedeniyle harcamaların gerektiği
gibi yapılıp yapılmadığı konusunda da denetimin etkinliği artmaktadır^Program
bütçelerin bir diğer özelliği de hedeflerin karar vericiler ve uygulayıcılarla birlikte
ortaklaşa belirlenmesi ilkesidir, Yönlendirici ve karar alma sürecini alt birimlere
taşıyan yönetim anlayışı sonucu oluşan uygulama ile birlikte günlük işleri yapanların
14
Açıl ış Konuşmaları. XV. Türkiv» Mal ıv* Ssntpo/vumu. 15-17 M a v ı s 2,000. .Antalya
15
düşüncesi de hedeflerin belirlenmesinde etkin olmaktadır. Yani performans
yönetiminde bir sorumluluk zinciri vardır ve bu durum sorumluluktan kaçınmayı
engellemektedir.
İkinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda kamu kesiminin ülkelerin sosyo
ekonomik gelişiminde aktif rol üstlenmesi sonucu hem kamu faaliyetlerinin hacmi
genişlemiş ve hem de bu faaliyetler karmaşıklaşmıştır. Buna paralel olarak kıt kamu
kaynaklarından daha fazla verim sağlama ve dolayısıyla rasyonel karar verme gereği
ortaya çıkmıştır. Böylece kamu kurum ve kuruluşlarının gelir ve giderlerine ilişkin
işlemlerin mevzuata uygunluğunun ve mali işlem ve hesapları üreten sistemlerin ve
mekanizmaların rasyonelliği ile bunların verimli ve etkili bir biçimde işleyip
işlemediğinin saptanması da denetimin ilgi alanına girmeye başlamıştır. Kamu
yönetimi alanındaki anlayışlardaki yeniliklere ve hesap verme sorumluluğundaki
gelişmelere paralel olarak denetim birim, kurum ve organizasyonlarından beklentiler
artmış, denetim organizasyonları da bu gelişme ve yeniliklere klasik denetim
imkanları ile yanıt veremediklerini farkederek yeni arayışlara yönelmişlerdir. Çeşitli
ülkelerde performans denetimi, etkinlik denetimi, verimlilik denetimi, paranın
karşılığı denetimi üretim denetimi gibi terimlerle ifade edilen bu yeni denetim şekli
kamu kurum ve kuruluşlarının vergi mükelleflerinden toplanan paralardan oluşan
kamu fonlarını ne derece verimli, tutumlu ve etkin kullandığı üzerinde
yoğunlaşmaktadır.^Tutumluluk, uygun miktarda ve uygun kalitede kaynakların
makul maliyetle ve uygun zamanlarda karşılanması anlamına gelmektedir.
Verimlilik, kullanılan mali, beşeri ve fiziki kaynaklarla orantılı mal ve hizmet
üretimini ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Etkinlik ise programların amaçlarına
ne ölçüde ulaşıldığı üzerinde durmaktadır. ^
Performans denetiminin ilgi alanı yürütmenin ve kuruluşların temel politik
tercihlerinin daha ekonomik, daha rasyonel yaşama geçirilmesine odaklanmıştır. Öte
yandan performans denetimi planlı, programlı ve uzun soluklu bir çalışmayı
gerektirmekte, sabırlı, yaratıcı, analitik düşünen, ekip çalışmasına ve işbirliğine
Acıl ıs Konuşmaları. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 13-17 Mayıs 2 0 0 0 . .Vjılalva
yatkın, performans denetimi kültürünü özümsemiş denetçilere ihtiyaç göstermekte ve
titiz bir çalışma sonucunda elde edilen sağlam ve güvenilir kanıtlara dayanmayı
zorunlu kılmaktadır. Performans denetimi üslubunun ve dilinin ise dengeli ve yapıcı
olması, önerilerin yöneticilerin yürütme haklarını zedelemeyecek şekilde formüle
edilmesi genel kabul gören diğer bir ilkedir.
^ 1968 yılında çalışmaları başlayan program bütçe sisteminin ilk uygulamasına
1973 yılında geçilmiştir. 1973 Mali Yılı Bütçe Gerekçesinde Klasik bütçe sisteminin
terkedilcrek program bütçe sistemine aşamalı olarak geçişin başlatıldığı belirtilmiş
ve sistemin alt yapılarını oluşturacak mekanizmaların kısa süre içinde uygulamaya
geçirilmesi gereğinin özellikle altı çizilmiştir. Öte yandan zaman içinde ekonomideki
olumsuz gelişmeler yanında 1980'Ii yıllarda bütçenin birlik ve genellik ilkesinin
dışına çıkılması, bütçenin esnekliğini yitirmesi, bütçenin hazırlanması ve
uygulanması sürecinde üretilen hizmetin etkinliğine bütçesel sürecin katkısının
azalması, kaynak ayırma ve harcama usullerinin çok karmaşık ve uzun süreleri alan
bir yapıya bürünmesi kamu maliyesini etkinlikten uzaklaştırmıştır. Bu nedenlerle
yukarıda bahsedilen sorunların, daha önce belirtilen sorunların giderilmesi
bakımından özellikle 1993 yılı başlarında başlattığımız kamu mali yönetimi projesi
Maliye Bakanlığı* nda uygulamaya konulmaya başlamıştır.Sancak geçen süre
zarfında sadece bunun bir otomasyon projesi olarak ortaya çıkması, artı. GFS
sistemi dediğimiz bütçe kod yapısının değiştirilmesi işe ilgili çalışmalar tamamlanma
aşamasına gelmiştir. Özellikle SAY 2000 Projesi 2001 yılından itibaren uygulamaya
başlanacaktır, muhasebe sisteminin tamamen otomasyona geçirilmesi çalışmaları
ilgili olarak. Bu sempozyumda tartışılacak konuların kamu yönetiminin yeniden
yapılandırılması çalışmalarına ışık tutacağına inanmaktayım.
Bu nedenle Akdeniz Üniversitesine Sayın Rektörümüz şahsında teşekkür
ediyorum. Bu güzel organizasyonun düzenlenmesi nedeniyle, artı. buradaki
yapılacak tartışmaların bizim uygulamaya çalıştığımız çalışmalara, kamu mali
yönetimi çalışmalarına ışık tutacağına inanıyorum. Hepinizi saygıvla selamlıyorum.
Ut
BİRİNCİ OTURUM DÜNYADA KAMU MALÎ YÖNETİMİNİN YENİDEN
YAPILANDIRILMASI G E R E K S İ N İ M İ VE YENİ YÖNETİM FELSEFESİ YAKLAŞIMI
15 Mayıs 2000 Pazartesi
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Haluk ANIL
Çankaya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı
1. Tebliğ: Prof. Dr. Eser KARA KAŞ (Bahçeşchir Ün. İşletme Fakültesi Dekanı)
"Dünyada Kamu Mali Yönetimi ve Şeffaflık'1
2. Tebliğ: Prof Dr. Fevzi DEVRİM ve Yrd. Doç. Dr. Asuman ALT AY (Dokuz
Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F.)
"Küreselleşme Sürecinde Sosyal Devlet Anlayışındaki Değişimlerin Kamu Mali
Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Açısından Değerlendirilmesi'"
3. Tebliğ: Prof Dr. Sinan SÖNMEZ ve Doç. Dr. Güven SAK (Ankara Üniversitesi
SBF)
"Mali Şeffaflık ve Borç Yönetimi"
TARTIŞMA
17
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Haluk ANIL
Çankaya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı
Saym Başkanım, Maliye Bakanlığı ve Sayıştay'ın muhterem temsilcileri ve
sevgili mesai arkadaşlarım. Bugün ilk oturumu açıyoruz. İlk oturumun konusu
"Dünyada Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Gereksinimi ve Yeni
Yönetim Felsefesi Yaklaşımı". Bu konu bizi uzun süre meşgul etti ve biz bir
bütçeleme tekniğiyle birçok ihtiyaçları karşılayamayacağımızı düşündük. Ama şimdi
yavaş yavaş bir yeniden yapılanma gereği ortaya çıkıyor ve daha çok sorgulanmaya
başlandı Devlet. Tabi bu yeni dinamiklerin içinde bir şekillenme olacak. En
büyüğünden en küçüğüne birtakım birimlerin bir yeniden yapılanma gereği var.
Şimdi sayın konuşmacıları çağırmak istiyorum. Sayın Eser Karakaş. Bahçeşehir
Üniversitesi; Sayın Fevzi Devrim, Sayın Asuman Altay. Dokuz Eylül Üniversitesi:
Sayın Sinan Sönmez, Sayın Güven Sak. Ankara Üniversitesi Sivasal Bilgiler
Fakültesi. Şimdi, bu sabah tabi çok üst düzeyde bir açılış da oldu. Biz de bu ölçüler
içinde hareket etmek durumundayız. Zamana da riayet ettiğimiz ölçüde bu konuda
da başarılı oluruz. Bize verilen veri süre bir saattir. Tebliğlerin 20 dakikası
geçmemesi gerekiyor. Daha sonra tartışmaya zaman kalmalıdır. Daha erken bitiren
arkadaşlarımız olur ise ben ayrıca mutluluk duyacağımı belirtmek isterim. Fazla
vakit kaybetmeden Sayın Eser Karakaşa sözü vereyim. Buyurun efendim.
18
© Copyright Akdeniz Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bil imler Fakültesi
A N T A L Y A
Her hakkı saklıdır. Hu yayının tümü ya da bir bölümü önceden i
almaksızın hiçbir şekilde çoğal l ı lamaz. basıl ıp yayınlanamaz. kavı
gösteri lmeden alıntı yapılamaz.
Kapak Düzeni: Senkron Reklam. Prodüksiyon. Tanıtım llızm ve Tic.Ltd Şlı
Tel: (242) 312 00 70-72 Fa\: (242) 322 89 22
Dizgi : Ar Gör Turkcr GUML'Ş (IIBF )
İSTEME ADRESİ
Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve Idan B i l imler l akü l i cs
Vlaliyc Bölümü
Dumlupmaı Bulvarı
0 7 0 7 0 K a m p u s - A N T A L Y A
Tel: ( 0 - 2 4 2 ) 2 2 7 8 5 4 2
Fax: ( 0 - 2 4 2 ) 2 2 7 44 54
ISBN 975 - 7666 - 59 - 9
BASKI : AR ES Ofset Matbaacılık Ltd Ştı
Tel: (242) 345 62 45 - 345 53 29 Fax: (242) 344 XI "4
DÜNYA'DA KAMU MALİ YÖNETİMİ VE ŞEFFAFLIK
Prof. Dr. Eser KARAKAŞ
Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı
/ Kamu mali yönetiminde şeffaflık kamu kesimi mali faaliyetlerinin yapı ve
fonksiyonlarının, maliye politikasının temel hedeflerinin, kamu kesimi hesaplarının
ve mali alanda geleceğe yönelik beklentilerin kamuya açıklığı olarak
tanımlanmaktadır. Kamu kesimi, mali politikaların oluşumunda ve
gerçekleştirilmesinde rol üstlenen birey ve kuruluşların bütünü olarak
tanımlanm aktad ı r.
Kamu mali yönetiminde şeffaflıktan beklenen temel amaç güvenirliği artırarak
borçlanma maliyetlerini mümkün en düşük seviyelere çekebilmek, eksiksiz ve doğru
bilgilendirilmiş bir yurttaşlar kümesinin makroekonomik politikalara desteğini
sağlayabilmektir. ^
Şeffaflık özelliğini yitirmiş ya da hiç taşımamış mali sistemler istikrarsızlığın,
etkinsizliğin ve hakkaniyet yoksunluğunun temel nedenidir.
IMF"nin 16 Nisan 1998 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında kabul edilen
"Mali Şeffaflık Temel J/keleri" raporu tüm üye ülkelerin kabul edecekleri dört
temel ilke üzerinde odaklanmaktadır.
I. Temel İlke: Görev ve Sorumlulukların Belirginliği
Kamu mali yönetiminde "Görev ve Sorumlulukların Belirginliği İlkesi"
kamu kesimi içerisinde mali, parasal ve KİT faaliyet alanlarının çok net olarak
19
Kser Karakas. XV- Türkiye Mal iye Semım/Anııuı. 15-17 Maviş 20OO. Aııtalya
tanımlanmasını, kamu ve özel kesim ayırımının belirginleşmesini öngörmekte
ancak bu alanların içeriğini saptama konusunda bir adım atmamaktadır.
Söz konusu birinci temel ilkenin öngördüğü koşullar aşağıdadır:
a) Kamu kesimi istatistiklerinin SNA (System of National Accounts) ya da
GFS (IMF Manual on Government Finance Statistics) sistemleri temel alınarak
hazırlanması ve yayınlanması.
b) Konsolide bütçe dışı kamu harcamalarının yasal denetiminin mutlaka
gerçekleştirilmesi ve önceliğin sözkonusu harcamaların konsolide bütçe içine
çekilmesine verilmesi.
c) Merkez Bankası, kamu bankaları ve mali nitelik taşımayan kamu
işletmelerinin fıskalite benzeri faaliyetlerinin çok net bir biçimde tanımlanması.
d) Bütçe içi ve bütçe dışı tüm mali faaliyetlerin yasal çerçevesinin ve mali
Yönetim sorumluluğunun çok belirgin bir biçimde tanımlanması.
e) Görev ve Sorumlulukların Belirginliği ilkesi kamu kesimi ile ekonominin
kamu kesimi dışında kalan kısmının tanımlarının çok net olarak yapılmasını
gerektirmektedir. IMF standartları kamu kesimini merkezi yönetim, yerel yönetimler
ve bütçe dışı fonların toplamı olarak tanımlama eğilimindedir.
f) Kamunun ekonominin kamu kesimi dışındaki alanlara girişinin, örneğin
regülasyon ya da hisse sahipliğinin çok net kurallara bağlanmasını, bu sürecin
mutlak bir kamusal açıklık ile uygulanmasının zorunluğuna dikkat çekilmektedir. Bu
alanda kamunun özel kesim süjelcri arasında ayırım yapmama ilkesinin çok
yaşamsal olduğu sürekli vurgulanmaktadır.
Kamunun hem özel banka sektörü hem de banka sektörü dışında kalan özel
sektör kuruluşlarına yönelik müdahalelerinin yasal temelinin çok açık olması,
müdahalelerin iktisat politikası amaçlarının net ve toplumsal meşruiyet içermesi ve
yargı denetimine tabi olması bir zorımluk olarak açıklanmaktadır.
20
Eser Karakaş. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
g) Devlet aparatının üç temel erki, yürütme, yasama ve yargı erkleri ve buna
paralel olarak kamunun çeşitli düzeyleri (örneğin merkezi ve yerel yönetimler)
arasındaki mali sorumluluk dağılımları çok net olarak ifade edilmelidir. Vergi salma
yetkisi ve harcama sorumluluğunun kalıcı ilkeler doğrultusunda ayrıştırılmasının
Mali Şeffaflık Temel İlkeleri açısından önemi ortadadır.
h) Bütçe ve bütçe dışı mali faaliyetler ile Merkez Bankası ve KİT sistemi
arasındaki ilişkilerin çok belirgin mekanizmalara otrutulmuş olması ve söz konusu
birimler arasındaki mali hareketlerin kamuya açıklanması Şeffaflık İlkesinin olmaz
ise olmaz bir koşulu niteliğindedir. Bütçe dışı fonların yasal denetimi de yukarıdaki
ilkenin bir bütünleyici unsuru olarak kabul edilmektedir.
Bütçe ve bütçe dışı mali faaliyetler ile zarar eden KİT sistemi arasındaki
transfer ilişkilerinin temel ilkeleri zedelediği görüşü "•özelleştirme"' girişimlerinin
temel motoru olarak algılanmaktadır.
i) Mali Yönetimin idari ve yasal temellerinin çok net olarak tanımlanmış
olması Şeffaflık konusunda önemli kazanımlara götürmektedir. Vergi yasalarının ve
diğer düzenlemelerin ulaşılabilir ve sıradan yurttaş tarafından anlaşılabilir olması
gerekmekte, kamuya açıklanması uygun görülmeyen mali bilgilerin kapalılık
kriterleri "a priori" bilinmelidir.
Vergi mükelleflerinin hakları çok açık bir biçimde bilinmeli ve mali konularda
idari ve yasal denetimin kapıları sonuna kadar açık olmalıdır.
j) Kamu görevlilerinin etik davranış standartları konusunda kamu
bilgilendirilmiş olmalıdır. Birleşmiş Milletlerin 12 Aralık 1996 tarihli "Kamu
Görevlilerinin Uluslararası Davranış Kodları" kararında şu noktalara dikkat
çekilmektedir:
*kamıı görevlisinin davranış kodu kamu yararı ilkesi doğrultusunda olmalıdır.
*kamu görevlileri görevlerinde çıkar çelişkisi içinde olmamalıdır.
*kamu görevlileri kamu hizmetinin yönünü etkileyebilecek bir hediye ya da
yönlendirmeye konu olmamalıdır.
21
Eser Karakas. XV. TOrkive Mal ive Sempozyumu, 13-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Aıılalva
*kamu görevlileri sahip oldukları bilginin gizlilik derecesine uygun
davranmalıdır.
*kamu görevlisinin siyaset ve siyasetçi ile olan ilişkisi yansızlığına gölge
düşürecek nitelikte olmamalıdır.
II. Temel îlke: Bilginin Kamusallığı îlkesi
Söz konusu ilke tüm kamu kesimine ilişkin mali verilerin önceden
belirlerimi şsu re ve zamanlarda ulaşılabilir bir biçimde yayınlanmasına
dayanmaktadır. Mali bilgilerin kamusallığı ilkesi sadece bütçe hesaplarını değil aynı
zamanda bütçe dışı tüm mali faaliyetleri ve fıskalite benzeri faaliyetleri de
kapsamına almak zorundadır.
Bilginin kamusallığı ilkesi aşağıdaki temel noktaları önkoşul olarak kabul
etmektedir:
a) Bütçe dışı tüm mali faaliyetlerin muhasebeleştirilip kamusal hale
getirilmesi zorunludur.
b) Bütçe dokümanlarında t+1 ve t+2 dönemlerine ilişkin bütçe tahminleri
samimiyet ilkesi çerçevesinde bulundurulmalıdır.
c) Bütçe dokümanlarında "vergi harcaması*' kalemleri kamu kesiminin tüm
kalemleri için ayrıntılı bir biçimde yer almak zorundadır.
d) Merkezi yönetimin kamu borç miktarı ve iç bileşiminin yıllık olarak ve altı
ayı aşmayan bir veri gecikmesiyle yayınlanması zorunludur. <;
e) Kamuya ait finansal varlıklardaki değişmelerin de aynen kamu borçları
gibi periyodik olarak kamunun bilgisine arz edilmesi gerekmektedir.
f) Yıllık bütçeler merkezi yönetimin tüm mali faaliyetlerini detaylı bir
biçimde göstermelidir.
g) Yerel yönetimlere yapılan aktarımın gerekçelerine ve objektivite
temellerine ilişkin bilgiler kamuya aktarılmalıdır.
22
Eser Karakaş. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
III. Temel İlke: Bütçenin Hazırlanması, Uygulanması ve Denetiminin
Açıklığı İlkesi
a) Söz konusu ilke mali bilgilere ulaşabilme standart kurallara içermektedir.
Uluslararası istatistik normları ile uyum sağlanması ve kamu hesaplarında
uluslararası muhasebe standartlarının uygulanması konularına bu ilke çerçevesinde
özel önem verilmektedir.
b) Bütçe belgesi maliye politikası amaçlarını, maliye politikasının
uygulandığı genel makroekonomik ortamı ve temel mali risk olasılıklarım
içermelidir. Maliye politikasını ilgilendiren temel değişkenlerin en azından iki yıl
sonraya ilişkin öngörülerinin bütçe belgesinde yer alması gerekmektedir.
c) Uygulanması kararlaştırılan her mali kural, örneğin denk bütçe ilkesi ya da
iç borçlanma üst limitleri bütçe belgesine konmalı ve gerekçeleri açıkça ifade
edilmelidir.
d) Yıllık bütçeler açıklanırken kantitatif bir makroekonomik raporla birlikte
açıklanmalı ve makroekonomik raporda kullanılan yöntem, varsayımlar detaylı bir
biçimde belirtilmelidir.
e) Ulusal ve uluslararası ekonomik ortamda ortaya çıkması muhtemel
risklerin mutlaka bütçe belgesinde belirtilmesi gerekmektedir.
f) Bütçe büyüklükleri mutlaka gayri safı usule uygun açıklanmalı,
harcamalar ve gelirler ayrı ayrı belirtilmeli, tasniflerde ekonomik, fonksiyonel ve
idari ayırımlar belirtilmelidir.
g) Bütçe dışı faaliyetlere ilişkin veriler de bir üst şıkta belirtilen esaslara
uygun sunulmalıdır.
h) Bütçe büyüklükleri açıklanırken iktisat politikası açısından önem taşıyan
diğer bağlı değişkenlerin örneğin faiz dışı bütçe açığı/fazlası gibi değişkenlerin de
kamuya ilan edilmesi gerekmektedir.
i) Enflasyon oranlarının yüksek olduğu ülkelerde bazı mali değişkenlerin
enflasyondan arındırılmış biçimde de sunulması gerekmektedir.
23
Eser Karakas. XV. Tflrkive Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
j) Fiskaiite benzeri yüklerin yüksek olduğu ülkelerde bu yükleri de içeren bir
bütçe büyüklüğünün de hesaplanması gerekmektedir.
k) Kamu istihdamına ve kamu alımları piyasasına şeffaflık getirmek için
gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Kamu alımları piyasasına girişte
mutlak bir serbestlik gerekmekte, kamu istihdamı da liyakat bazında yapılmalıdır.
IV. Temel İlke: Bağımsız Dış Denetim
Söz konusu ilke bağımsız dış denetimi ve temel istatistik üreten kurumların
merkezi yönetimden göreli bağımsızlığını/özerkliğini zorunlu saymaktadır.
Bu ilkenin vazgeçilmez koşulları şunlardır:
a) Dış denetim raporlarının merkezi yönetim tarafından incelenip raporda
gerekli görülen değişikliklerin hayata geçirilmesi.
b) Dış denetim standardı uluslararası standarda uygun olmalıdır.
c) Özellikle makroekonomik modellerde ve öngörülerde kullanılan
varsayımlar ve yöntemler konusunda kamuya gerekli bilgilerin verilmesi.
d) Mali Şeffaflık Temel İlkeleri uygulamasının ülkeler bazında gönüllülük
esasında uygulandığı tartışma dışıdır. Bir dizi ülke söz konusu ilkeler kümesinin çok
büyük bir bölümünü ya da tümünü yaşama geçirirken başka bir dizi ülke ise bu
alanda bazı zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Bu alanda iyi niyet bazında teknik
sorunlarla karşılaşan ülkelere IMF ve Dünya Bankası teknik destek üretebilmektedir.
e) Mali şeffaflığın iyi bir mali yönetimin sadece bir bacağı olduğu gerçeği de
unutulmamalıdır. Mali şeffaflık ilkesinin ve bu doğrultuda bir yönetimin kamu
kesiminde etkinlik ve iyi bir maliye politikası mühendisliği ile birlikte yürütülmesi
gereği geçeği asla unutulmamalıdır. Etkinlik, şeffaflık ve politika mühendisliği
birbirinden ayrı düşünülmesi zor kavramlardır. Bu birlikteliğe örnek olarak IMF
bütçe dışı fon uygulamalarını ve vergi harcamalarını göstermekte ve bu
uygulamaların asgari seviyede tutulmasını önermektedir. Söz konusu uygulamaların
herhangi bir nedenden zorunlu olarak kullanıldığı durumlarda da uygulama neden ve
sonuçlarının kantitatif olarak belirtilmesi önerilmektedir.
24
Eser Ejarakas. XV- Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . .Antalya
f) Yapısal ve tarihsel nedenlerden söz konusu "Mali Şeffaflık İlkeler
Bütününü" kamu kesiminin bütünü için uygulamaya koymakta zorlanan ülkelerin bu
uygulamaya ivedi olarak "Merkezi Yönetim" aşamasından başlaması önerilmektedir.
YARARLANILAN TEMEL KAYNAKLAR
1- IMF, 1999, Manuat on Fİscal Transparency
2- Vito Tanzi, 1998, "Corruption Around the YVorld", IMF Staff Papers
Vol.45,No.4
3- Transparency International, Annual Report 1999.
4- VVorld Development Report: The State in a Changing VVorld. IBRD, 1997
5- IBRD, 1999, World Development Indicators.
25
r
26
i
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE SOSYAL DEVLET ANLAYIŞINDAKİ
DEĞİŞMELERİN KAMU MALİ YÖNETİMİNİN YENİDEN
YAPILANDIRILMASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Prof. Dr. Fevzi DEVRİM Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Maliye Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Asuman ALTAY Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Malive Bölümü
GİRİŞ
Neredeyse her konunun küreselleşme ile ilişkilendirildiği bir dönem yaşıyoruz.
1980'lcrin başlarında hakim olan neo-liberal söylemler ve bunların dayandığı
serbestleşme. dışa açılma, piyasa ekonomisinin hakim kılınması önerileri ve
uygulamaları 1990'larda meyvelerini vermeye başlamıştır. Sözü edilen dönemde
Yaşanan dışa açılma (rüzgarları) uygulamaları 1989 yılında Berlin Duvan'nın
kaldırılması ve Doğu. Batı Almanya'nın birleşmesi ile ilk etkilerini göstermiştir.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasını izleyen süreçte devletçi
yapıların hakim olduğu diğer doğu bloku ülkelerinde ortaya çıkan piyasa
ekonomisine dayalı kapitalist bir toplum olma istekliliği de dünyanın yeni bir düzene
geçmesi olarak algılanmıştır.
27
Fevzi Devr im. Asuman Altay, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . .Antalya
28
"Yeni dünya düzeni" veya bazı kesimlere göre "yeni dünya düzensizliği"
olarak adlandırılan değişimlerin getirdiği yeni bir süreç 1990'lı yıllara damgasını
vurmuştur.
Gerçekten, II. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşturulan dünya düzeni, bilindiği
gibi ABD ve SSCB'nin ekonomik, siyasi ve askeri güçleri ile temsil edilmekteydi. İki
kutuplu dünya olarak da adlandırılan bu düzende ABD kapitalizmi, SSCB ise
sosyalizmi temsil etmekte ve kendilerine bağlı ülke blokları ile "gerginlik" üzerine
kurulu bir süreci devam ettirmekte idiler.
20. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan teknolojik gelişmeler ve ABD,
Japonya ve özellikle Almanya, İngiltere ve Fransa gibi güçlü AB ülkelerinin
büyüttüğü fınans sermayesi 21, yüzyıla neredeyse tüm ülkelerin kapitalist olarak
girmesine yol açmış çok önemli oluşumlardır.
Son otuz yıl boyunca yaşanan teknolojik gelişmeler özellikle bilgi iletişim
sistemleri teknolojisindeki değişmeler fınansal piyasaların geliştirilmesi ve sosyalist
bloktaki piyasa ekonomisi yönlü değişimler, doğal olarak uluslar arası ilişkileri
yakından etkilemiştir.
Birçok ülkenin kapalı ekonomik düzenden dışa açık bir ekonomik yapıya
geçmesi, uluslararası ekonomik ilişkilerin hacmini arttırdığı gibi; uluslararası
güçteki şirketlerin ulusal sınırlar içinde daha rahat hareket etmelerine imkan
tanımıştır. Uluslararası düzeyde görülen bu değişimler "küreselleşme".
"globalleşme*1 veya "uluslararasılaşma'' olarak adlandırılmaktadır. Bu ilişkiler bir
sistem olarak ifade edildiğinde, bunun bir "küresel sistem" olduğu savı ileri
sürülebilir.
Taşların henüz yerine oturmadığı ve uzun süre de ycrleşemeyecek gibi
göründüğü bu sistem, bir çok değişikliği de peşinden sürüklemektedir. Mal ve
hizmetlerin üretilmesi, pazarlanması, fınansal araçların tayini ve uygulaması,
iletişim, teknoloji, kültür vb. akla gelebilecek ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasal bir
ÖNSÖZ
Her yıl düzenlenmekte olan Maliye Sempozyumlarından on beş inci sı bu yıl
fakültemiz Maliye Bölümünce gerçekleştirilmiştir. Ülkemiz maliye camiasının en
önemli etkinliklerinden birisini oluşturan böylesine önemli bir organizasyonu
kuruluşunun henüz üçüncü yılında üstlenerek sonuna dek eksiksiz bir biçimde
yürüten maliye bölümümüzden ve değerli çalışmalarının anlamlı bir ürününü
oluşturan bu bildiriler kitabından onur duyuyoruz.
Elinizde tutmakta olduğunuz son derecede titiz bir çalışmanın ürünü olan bu
eserin, maliye alanındaki akademisyenler ile iş yaşamındaki uygulamacılara çok
yararlı olacağı kanısını taşımaktayım.
Bilimsel boyutunun yanı sıra, maliye sempozyumlarının, yeni dostluklara yol
açması, çoğu eski dostun da yeniden buluşmasını sağlaması gibi önemli bir insani
boyutunun da bulunduğunu, bu sonuncusunun yaşadığımız son yıllarda hepimiz
için ne kadar büyük anlam taşıdığını vurgulamak istiyorum. Bu nedenle,
camiamıza bu olanakları her yıl sağlayan Maliye Bakanlığımıza ne kadar teşekkür
etsek azdır. Bu fırsatta değerli katılımcılara fakültemizi tanıtma olanağını
bulduğumuz için çok mutlu olduğumuzu belirtir, sempozyum sonrası almış
bulunduğumuz kutlama yazılan için teşekkürlerimizi sunarız.
Sempozyumun organizasyonunu üstlendikleri ve başarı ile yürüttükleri için
başta Prof. Dr. Mahmut DURAN olmak üzere, Maliye Bölümümüze,
sempozyumun her aşamasında desteklerini esirgemeyen Akdeniz Üniversitesi
Rektörlüğüne, Bütçe Dairesi Başkanlığı ile İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığına
yürekten teşekkür ederiz.
XV. Maliye Sempozyumu Bildiri Kitabının hayat bulmasını sağlayan tüm
bildiri yazarlarının ve sempozyum düzenleme komitesinin çok değerli zihinsel,
bedensel ve tinsel çalışmalarıdır. Bu çabaların somut ürünü olan bu eserin tüm
maliye çevrelerine yararlı olmasını ve daha ileri çalışmalara kaynak oluşturmasını
dilerim.
Prof. Dr. Yavuz TEKELİOĞLU
Akdeniz Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dekanı
Fevzi Devr im. Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
29
çok konu küresel sürecin etkisi altındadır. Bu etkileşimin olumlu-olumsuz yönleri de
vardır.
Küreselleşme temelde uluslararası ilişkilerin iç içe geçmesi olarak kabul
edilirse; bu sürecin ulusal düzeydeki politikaları, anlayışları, gelenekleri
etkilememesinin mümkün olmadığı söylenebilir. Küreselleşmenin, ulusal ekonomi,
politika ve kültür üzerinde dolaylı, dolaysız bir çok etkisi olduğu gibi, kendi kendini
sürekli yenileyen bir özelliğe de sahip olduğu vurgulanmalıdır.
1950'lilerden 1990"lara kadar geçen sürede hakim olan dünya düzeninde
yaşanan olaylar devlet anlayışım da önemli ölçüde etkilemiştir. Devletin
kurumlarının boyutları, fonksiyonları ve etkinlikleri tartışılır hale gelmiş ve bu
durum siyasi politikalar yanında önemli ölçüde mali ve sosyal politika tercihlerini de
değiştirmektedir. Devletin rolü, görevleri, etkinliği konuları daha yoğun tartışılır
olmuş, ulusal iktisat politikalarının bu yönde yeniden ele alınması yönünde
uluslararası mali kuruluşlar, örgütler ve sivil toplum kuruluşlarının önerileri ve hatta
baskıları ortaya çıkmıştır. II. Dünya Savaşı'nda sonra etkin bir şekilde uygulama
alam bulan refah devleti ve Sosyal Refah Devleti Anlayışı da bu gelişmelerden
etkilenmiştir.
Bu çalışmada, sözü edilen küresel ilişkiler ağında devletin sosyal işlevinin
nasıl değişimler geçirdiği ve geçireceği konuları önce kavramsal olarak daha sonra
süreç olarak ele alınarak, bunların kamu mali yönetimleri üzerindeki etkileri
tartışılacaktır.
1. SOSYAL REFAH DEVLETİ VE K Ü R E S E L L E Ş M E SÜRECİ
Bir çok kurumu kapsayan, genel ve soyut bir kavram olan devlet ekonomik,
politik, sosyal ve kültürel yaşamın merkezinde yer almaktadır. Devlet dolaylı ve
dolaysız bir çok işleve sahiptir. Bununla birlikte iktisat tarihi, özellikle XX. yüzyıl
boyunca devletin işlevlerinin ve toplumsal rollerinin neler olduğu ve olabileceği
konusu birbirinden çok farklı yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Söz
Fevzi Devrim. Asuman Altav. XV. Turkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
konusu dönem boyunca ortaya çıkan savaşlar ve sermaye birikim süreçleri, gerek
devletin görev ve rollerinde gerekse ülkeler arası gelişme düzeylerinde önemli
farklılıklar ortaya çıkarmıştır. Özellikle XX. yüzyılın ikinci yansında artan
uluslararası ticari faaliyetler ve ekonomik entegrasyon oluşumları, küreselleşme
olarak adlandırılan ve temelde uluslararası ilişkilerin yoğunluğunu ifade eden sürecin
gelişmesine ortam hazırlayarak, devletin sosyal ve ekonomik alandaki görevlerinin
yeniden tanımlanmasına yol açmıştır.
A. Sosyal Refah Devleti Anlayışı
I. Kavram
Devletin üstlendiği görevler ve işlevler toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına
ve bu süreçte ortaya çıkan eşitsizlik ve adaletsizliklerin giderilmesine odaklanmış
ise, sosyal amaçlara sahip bir devlet söz konusu demektir. Diğer deyişle toplumdaki
ihtiyaçlar ile adalet ve eşitlik temelinde şekillenen bir devlet sosyal devlettir.
Buradan hareketle sosyal devlet, toplumdaki refah düzeyi açısından mevcut
farklılıkları gidermeyi amaçlayan ve vatandaşların refah seviyeleri ve sosyal
durumları ile ilgilenen devlettir (Soysal, 1977, 175). Yani, temel varoluş nedeni ile
devlet, hukuk ve ekonomi boyutları içinde teşkilatlanmış siyasi bir üst birliğin adıdır:
ve bu muhtevası ile "sosyal refah devleti" olarak tanımlanır.
Sosyal refah devletinin temelini, bireyin bir topluluğun ya da toplumun "tam"
bir üyesi olması oluşturur ve bu anlamda sosyal haklar, söz konusu üyeliğin
korunması ve güçlendirilmesi için olması gereken haklardır (Arın, 1993, 57).
Sosyal haklar, bireylerin yaşama başlangıç noktasındaki kuvvet eşitsizliklerini
düzeltmeye ve varış noktasındaki başarısızlıkların olumsuz etkilerini hafifletmeye
çalışır (Sözer. 1998, 6). Bu yönden sosyal devletin görevleri arasında ailenin,
çocukların ve gençlerin korunması, eğitim, iş bulma, çalışma koşullarının
düzeltilmesi, sosyal güvenliğin sağlanması ile sakatlara, yaşlılara ve yoksullara
yardım sıralanabilir.
30
Fevzi Devrim. .Asuman .Altav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
31
Sosyal refah devleti kavramı içinde bulunan sosyal ve refah sözcükleri,
"sosyal devlet" ve "refah devleti" olarak da kullanılmaktadır. Ancak "sosyal devlet"
ile "refah devleti" çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılmakla birlikte aynı anlamı
taşımazlar.
"Refah devleti", toplumu oluşturan her bireye çağdaş yaşam ve geçim düzeyi
sağlayabilen devleti ifade eder ve bu itibarla çoğunlukla gelişmiş ülkeleri anlatır. Bu
anlamda refah devleti, sosyal devleti de kapsar. Ancak her sosyal devlet, refah
devleti olmayabilir. Diğer deyişle sosyal ihtiyaçların teminine yönelmiş, sosyal
güvenlik sağlama amacında olan ve bazı sosyal hizmetleri gören her devlet, yukarıda
tanımlanmış manada bir refah devleti olmayabilir.
Sosyal refah devleti, hem sosyal hem de gelişmiş bir refah devleti olma
anlamında geniş olarak şöyle tanımlanabilir: Ekonomik ve sosyal yaşamı
yönlendirerek güçsüzleri koruyan, bilimin verilerine, çağın ve toplumsal gelişimin
gereklerine uygun ileri bir toplumsal düzenleme ve yönetimle toplumdaki sorunları
gidermeye ve önlemeye çalışan, bu sorunlara karşı baskısı altında bulunan kişi ve
grupları koruyan ve destekleyen devlet "sosyal refah devleti"dir (Sözer. 1998. 6).
2. Ekonomik Sistemler ve Sosyal Refah Devleti
Sosyal refah devleti gerek teorik çerçeve itibariyle ve gerekse uygulamada
birbirinden çok farklı içeriklere sahip olmuştur. Genel olarak. Liberal. Keyncsyen ve
Marksist iktisat öğretilerinde sosyal refah devleti, toplum ve birevin refahının
sağlanmasında farklı bakış açıları getirmişler ve değişen dünya konjonktüründe
devletin işlevlerinde ve rollerinde önemli etkiler ortaya çıkarmışlardır.
a. Liberal Kapitalizm ve Liberal Devlet Anlayışı
18. yüzyılın sonlarında başlayan sanayiinin gelişimi vc 1789 Fransız Devrimi
ile Klasik Okul'un gelişmesi sonucu ortaya çıkan iktisat teorisi ile oluşturulmuştur.
Öyle ki. Klasik Okul liberal kapitalizmin temel ilkelerini oluşturmuştur. Liberal
Fevzi Devrim. Asuman Altav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
32
iktisadi düşüncenin gelişmesi ise kapitalizmin teorik temellerinin oluşturulmasını
sağlamıştır.
Liberal iktisat teorisinin temelinde özel mülkiyet, tüketici egemenliği ve
bireysel girişim vardır (Kazgan. 1980, 44). "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler"
felsefesi liberal görüşün devletin ekonomideki rolünü vurgular. Buna göre, devlet,
doğal kanunların en iyi işleyişini sağlayacak hukuki düzeni kurmanın dışında
piyasaya müdahale etmemelidir. Bu bağlamda devlete atfedilen roller şöyledir:
-Devlet edilgendir; sadece çıkarlarını korumak isteyen kişilere ve gruplara
karşı tepki koymalıdır.
-Devlet tarafsızdır; birbirleriyle rekabet eden bireysel çıkarlar karşısında
taraf olmaz ve bu rekabet sonucu ortak bir çıkar oluşturmaya çalışır.
-Devletin hiçbir görüşü, sosyal içeriği, çıkarı ya da kendine özgü bir
karakteri olamaz; sadece rakip çıkar gruplarının varlığını kabul eder ve
rekabetin adil olmasını temin eder.
-Devlet sınırlanmahdır; Bireyler kendi çıkarlarının neler olduğunu saptayıp,
koruyabilir. Bu çıkarların ayrıca devlet tarafından tanımlanmasına gerek
yoktur.
Liberal iktisat kuramında devlete verilen görevler sadece piyasanın
düzenlenmesine yönelik hukuki çerçevenin çizilmesi ile savunma, adalet, diplomasi
gibi görevlerdir. Bunun dışında hiçbir sosyal amacı ve hizmeti olamaz. Devlet sınırlı
olmalıdır. Klasik liberal iktisatçıların bu görüşleri neo-klasik liberal iktisatçılar
tarafından geliştirilmiştir.
Sınırlı devlet görüşü, Milton Friedman (1962) ile Fricdrich von Hayek'in
(1944, 1960) çalışmalarında yer alan ve neo-liberal iktisatçılar tarafından
sahiplenilen görüştür. Bu görüşün günümüzde önde gelen savunucusu ise Anayasal
İktisat taraftarları içinde yer alan İngiliz iktisatçı Charles Rovvley'dir.
C. Rovvley'e göre, rasyonel bireyin tercihlerinde özgür olması tek başına bir
amaçtır. Özgürlük ise pozitif değil, negatif yönlüdür. Bireye özel fırsatlar tanımaz
Fevzi Devrim. Asuman Altay, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 13-17 Mavıs 2 0 0 0 . .Antalya
33
ama bulabileceği farklı seçenekler arasından özgürce tercihlerde bulunması için
serbestlik tanır (Rovvley, 1978, 239). Rovvley'in tanımladığı özgürlük kavramı,
devletin faaliyet alanına önemli ölçüde sınırlamalar getirir. Devlet, bireyin çıkarının
etkin bir şekilde korunması için gerekli olan kuralları (sözleşme özgürlüğü, doğru
bilginin sağlanması gibi) koyar. Buradaki temel ilke, serbest piyasa ekonomisi ile
küçük ve etkili bir devlettir.
Liberal iktisadi görüş 18. yüzyılda geliştiği ortamı 20. yüzyılın ilk yarısında
bulamamış ve kapitalist sistemin liberalizmin ilkelerinden ayrılması I. Dünya Savaşı
ile başlamıştır. Savaş ve 1929 Ekonomik Bunalımı, Keynesyen iktisat kuramı ve
Sovyetler Birliği'nde sosyalist bir rejimin kurulması gibi bir dizi gelişmeler, klasik
liberal kapitalist sistemi I. Dünya Savaşı ile 1970'li yılların sonuna kadar sürecek bir
dönemde etkili olacak Müdahaleci Devlet Aniayışı'nm uygulanmasını getirmiştir.
Ancak bundan önce sosyalist düşüncenin önemli etkilerinin olduğu ifade edilmelidir.
b. Sosyalizm ve Devlet Anlayışı
Liberalizm ve kapitalizmin eleştirisi üzerine geliştiren sosyalizm, öncelikle 19.
yüzyılda Avrupa'da gelişen sanayileşmenin ortaya çıkardığı olumsuz koşullar
üzerinde yoğunlaşmıştır (Kazgan, 1980, 334). Sosyalist eleştirinin üzerinde durduğu
iktisadi sorunların başında "iktisadi kriz" ve "kapitalist mülkiyet ilişkileri"
gelmektedir. Sosyalizmin iktisat teorisi Marks ile tutarlı bir hale gelmiştir
(Ölmezoğulları, 1999, 141). Marksist iktisat, kapitalist sistemin emeğin sömürüsüne
dayanan bir sistem olduğunu ve sahip olduğu içsel çelişkilerin sonucu olarak bir gün
çökeceğini ileri sürer. Kapitalizmin çökmesinden sonra ise, önce işçi sınıfın
egemenliği (proletarya diktatörlüğü) anlamına gelen ve tüm üretim mallarının
devletin elinde olduğu ve ekonominin merkezden planlandığı sosyalist sistem tesis
edilecektir. Devletin önderliğinde yapılacak hızlı bir sanayileşme, makineleşme
dönemi ile toplum refaha ulaşacak ve nihayetinde devletin olmadığı bir sisteme
"komünizm"e ulaşılacaktır (Göze. 1976, 27-36).
Fevzi Devrim. Asuman Altay. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 , Antalya
34
Marksizm'e göre komünizm aşamasında devletin ortadan kalkması
kaçınılmazdır. Çünkü devlet, sınıflar arası bir çatışma sonucu doğmakta ve
kaçınılmaz olarak bir sınıfın diğeri üzerinde egemenlik kurma aracı olmaktadır. Bu
nedenle Marksizm'in son aşaması olan komünizm ile toplumlar, adil ve eşitlikçi bir
sosyal refaha ulaşacaklardır.
Batı'da Sanayi Devrimi sonrası kapitalizm uygulaması üretim ve
sanayileşmenin artmasını sağlarken, ekonomik yaşamda başarılı uygulamalar
gerçekleşmiştir. Ancak liberal politikaların sosyal sorunlar ortaya çıkaran yapısı,
yukarıda kısaca genel hatları verilen sosyalizmin en azından bazı ülkelerde bir umut
haline gelmesine ortam hazırlamıştır. Nitekim 1917'de I. Dünya Savaşı'nda yenilen
ve sanayileşememiş bir toplum olan Çarlık Rusyası'nda bir halk hareketi sonucu
sosyalizmin ilk uygulaması söz konusu olmuştur. Ancak gerek ABD ve gerekse Batı
Avrupa ülkelerinde pür liberal ve sosyalist sistemlerin olumsuz yanları yeni bir
anlayışı oluşturmuştur. Bu, kapitalizmin piyasa ekonomisi yönünü öne çıkaran,
sosyalizmin de kapitalizmi eleştirdiği sosyal yönden eksiklikleri tamamlamaya
çalışan "müdahaleci devlet" anlayışıdır. Öncelikle Batı toplumlarında benimsenen
"sosyal devlet", pür kapitalizm ve sosyalizmden farklı olarak, toplumun bütününü
kavramaya yönelmiş, devlet ile bireyler arasında hak ve sorumlulukların paylaşımını
temel alan bir üçüncü yol olarak görülebilir (bkz. Erkan. 1987. 246).
Nitekim pür liberal politikaların olumsuz sonuçları 1930'lu yıllarda
yaşandığında, devlet müdahaleciliği ve piyasa ekonomisini bağdaştıran karma
ekonomik bir yön oluşturan J. Maynard Keynes'in iktisat teorisi kapsamında "karma
ekonomik düzen" veya "devlet müdahaleciliği", "müdahaleci kapitalizm", "reformist
devlet anlayışı" ve "yakınlaştırma (convergence)" gibi kavramlarla durum ifade
edilmeye çalışılmıştır.
Fevzi Devrim. Asuman Altnv. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavts 2 0 0 0 . Antalya
c. Müdahaleci Devlet Anlayışı
Müdahaleci Kapitalizm olarak da adlandırılan bu sistemde, temelde bireyin,
kapitalizmde olduğu gibi, kendi çıkarı peşinde koştuğu varsayılmaktadır. Ancak
liberalizmde savunulanın aksine, bu çıkarların yoğun bir şekilde sosyal kurumlar ve
süreçler tarafından şartlandıkları kabul edilmektedir (Caslin. 1993. 296). Birey
çoğunlukla tercihlerinde yeterince özgür değildir ve rasyonel tercihler yapabilmesi
için gerekli olan yeterli bilgiden yoksundur. Bu durumda devletin aktif bir rol
üstlenmesi gerekmektedir. Devlet sosyal ihtiyaçları karşılamaya çalışan, destcklevici
ve net sosyal faydalar sağlamayı amaçlayan bir kurumdur. Buna göre devletin
tarafsızlığı siyasidir, yani toplumdaki ekonomik gücünden ayrılmış bir durumdadır.
Devlet toplumda farklı gruplar ve bireyler arasında çıkar nedeniyle ortaya çıkan
çatışmaları uzlaştırarak, genel ve ortak bir çıkar oluşturmaya çalışan korporist bir
devlettir. Nitekim korporatizm ulusal anlamda, özellikle sermaye, emek ve devlet
arasında varılan uzlaşma ve buna bağlı ortaya çıkan "toplumsal barış"ı ifade eder.
Devletin müdahaleciliği ekonomik ve sosyal yaşamda görülür.
Ekonomik Amaçlı Devlet Müdahaleciliği, 19. yüzyıl klasik liberal iktisat
öğretisinin ve uygulamasının yücelttiği "piyasaların ekonomiyi dengeye getireceği"
iddiasının tersine, "piyasaların başarısızlığı" görüşünü temel alır.
Ekonomide müdahaleci devlet anlayışı, reformist bir anlayış olarak görülür ve
refah ekonomisinin temel ilkeleri ile Keynesycn iktisat görüşlerinden ayrı ele
alınamaz.
Refah iktisadı*, piyasa aksaklıklarının varlığı tezim temel alır. Bu yüzden,
devletin müdahaleci rolünün incelenmesinde kavramsal bir çerçeve sunar. Piyasa
aksaklıkları ise. aksak rekabet, dışsallıklar, kamu malları, yeniden dağıtım, tekeller,
eksik piyasaların varlığı, eksik bilgi, işsizlik olarak sıralanabilir (Stiglitz. 1986. 74-
80 ). Sözü edilen aksaklıklar devletin müdahalesini gerektirir.
* Refah İktisadı: Toplumun refahının hangi durumda diğerinden daha İyi veya daha kötü olacağını formüle etmeye çaba gösteren bir çalışma alanıdır.
35
Fevzi Devrini. .Asuman Altay, XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
Devletin ekonomik yaşama müdahalesinin önemli bir gerekçesi de 1929
yılında ortaya çıkan ekonomik bunalımdır. 1929 Bunalımı ile bir çok ülke
ekonomisinin girdiği durgunluğun, talep yönlü politikalar öneren ve bunun için
devlete maliye politikası araçları ile ekonomiye müdahale imkanı veren Keynesyen
görüşü ön plana çıkardığı görülmektedir.
Kevnes ve Kamu Müdahaleciliği, 1929 bunalımından sonra yaşanan (özellikle
liberal kapitalizmin uygulanmış olduğu Batı ülkelerinde) işsizlik ve yoksulluk
problemleri yanında, sosyalist sistem karşısında kapitalizme bir soluk getirmek
gerekiyordu. Çünkü serbest piyasanın kendiliğinden sorunlara çözüm olamayacağı
anlaşılmıştı.
Keynes 1936'da yazdığı Genel Teori'sinde, liberal felsefeyi reddedip, her
devletin kendi içsel koşullarına uygun ve bilimsel çerçevesi oluşturulmuş bir
ekonomi politikası uygulaması gereğini vurgulamıştır. Keynes'e göre kapitalizm,
ekonomik etkinlik ve bireysel özgürlükler açısından sınavı geçmiş, ancak tam
istihdam ve sosyal adalet açısından başarısız olmuştur (Ölmezoğullan, 1999. 87).
Keynesçi görüşlerin temelinde, klasik liberal iktisadın tersine, "piyasaların
kendi kendine dengede olamayacağı" varsayımı yer alıyordu. Diğer deyişle,
ekonominin genel dengesi kamu sektörünün ekonomiye müdahale etmesi ile
gerçekleşebilirdi. Ancak Keynesçi kamu müdahalesi, sosyal adaletin ve sosyal
dengelemenin sağlanması amacına yönelmiş değildi. Ekonominin daralma
dönemlerinde maliye politikası araçları ile talebin canlandırılması ve böylece işsizlik
ve durgunluk problemlerine çözüm bulmaktı. Diğer deyişle, piyasa ekonomisinin
çözüm olamadığı ve etkin sonuçlar yaratamadığı alanlara devletin müdahalesini
kapsıyordu.
Keynesyen iktisat teorisinin, her ne kadar ekonomik yönlü olsa da, talep
canlandırıcı politikalar önerdiği için sosyal sorunların çözümü ile de önemli ölçüde
uyumlu olduğu söylenebilir. Özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra sanayileşmiş
36
Fevzi Devrim. Asuman Allav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyum». 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . .Antalya
37
ülkelerde uygulanan Keynesyen talep yönlü politikalar yüksek büyüme oranlarının
sağlanması ve sürdürülmesi, işsizliğin azalması gibi önemli etkin sonuçlar vermiştir.
Bu aynı zamanda savaş öncesi dönemden itibaren uygulanmaya çalışılan Fordist
Üretim Modeli ile de yakından ilgilidir.
Keynesyen politikaların etkin uygulanmasının sonuçlan refahın yükseltilmesi
olduğu için bu dönem Keynesyen Refah Devleti olarak da adlandırılmaktadır.
Keynesyen refah devleti, fordist üretim modelinin düzenlemesi ile uygun bir düşünce
sistemini de getiriyordu. Çünkü fordist üretim modelinde devlet. Keynesyen refah
devletinde olduğu gibi, olmazsa olmaz bir işleve sahiptir (Jessop, 1996. 253-254).
Fordizm, kitle üretimini ve buna uygun toplumsal talebi düzenleyerek, iç
pazarın denetlenmesini kapsar. Kitle üretimini temel aldığı için. kapalı bir
ekonomideki tüm büyüme evrelerini kapsar. Bu yüzden, makro ekonomik büyüme
modeli ile oldukça uyumludur. Devlet, sermaye ve emek arasındaki çatışmaları
yönetir. Sisteme karşı ortaya çıkacak muhalefeti, sistemin içinde tutacak kurumları
oluşturarak, bu yöndeki düşünceleri kontrol ederek, desteklemeye çalışır.
Fordizmin genel özellikleri: II. Dünya Savaşı'ndan sonra Keynesyen refah
politikaları ile uyumlu "fordist bir toplum"un oluşturulmasını sağlamıştır. Çünkü
fordizm geniş çaplı bir "sosyal organizasyon modeli" olarak da görülebilir. Kitle
tüketim mallarının tedarikine yönelmiş bir üretim biçimi ile bürokratik bir devlet
tarafından sunulan kollektif mal ve hizmetler, tipik bir "sanayi kenti", "orta sınıf ve
"ücret-maaş" toplumunu ortaya çıkarmıştır.
Diğer yandan fordist üretim modeli, yoğun bir sermaye birikim modelidir. Bu
nedenle fordizm önemli bazı olumsuzluklara da yol açmıştır. Üretim biçiminin
getirdiği olumsuz koşullar ve ücretler arası farklılıklar sendikal hareketleri
hızlandırdığı gibi toplumda sosyal düzenlemelere olan gereksinimlerin yoğun olarak
dile getirilmesine yol açmıştır. Gerek sendikalardan gerekse bu boşluğu yakalayan
sosyal demokrat partilerden gelen baskılarla devlet, işgücünün toplumsal konumunu
kısmen düzenlemek zorunluluğu duymuştur. Bu dönemde, toplu taşımacılık, toplu
Fevzi Devrim, Asuman Altav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
konutlar, toplumsal sağlık ve ücretsiz okul sistemi, çocuk bakımı, ailelere mali
destekler, işsizlere verilen mali yardımlar ve emeklilik fonlarının yaygınlaştırıldığı
görülmektedir. Fordist üretim modelinin olumsuz yanlarının giderilmesine yönelik bu
gelişmeler Batı ülkelerinde sosyal refah devletinin gelişmesini hızlandırmıştır. Refah
devletinin sosyal boyutunun geliştirilmesi, siyasi ve idari kurumlarda yapılan
değişikliklerle doğru orantılıdır (bkz. Arın, 1993, 57). Çünkü, refah devletinin ortaya
çıkan sosyal sorunları ve talepleri karşılayabilmesi demokratik bir yönetimin
varlığına bağlıdır. Diğer deyişle, sosyal bir devlette siyasi yapı, siyasi ve ekonomik
demokrasinin sağlanması ile kurulabilir (Göze, 1976. 1), Nitekim Batı ülkeleri
1970'li yıllara fordist üretim modelinin desteği ve Keynesçi karma ekonomik model
ile demokratik hak ve taleplerin dile getirilmesine imkan tanıyan demokratik
kurumların tesisi ile, yüksek büyüme, tam istihdam ve ücretlere ulaşmış, emeğin
örgütlenmiş olduğu toplumsal uzlaşmayı sağlamış bir sosyal refah devleti olarak
giriyordu. Ancak 1970'li yıllar dünya ekonomisinin bir çok yönden yeniden
biçimlendirildiği ve günümüzdeki küresel ilişkilerin temellerinin oluşmaya başladığı
yıllardır.
B. Küresel Süreç ve Sosyal Devlet
1. Küreselleşme Kavramı
Küreselleşme en genel anlamıyla "bütünleştirme" veya " y e n i dünya düzeni*'
olarak adlandırılan bir eğilimdir. Bir çok konunun başında ''küresel*' sözcüğü yer
almakla birlikte, küreselleşmenin henüz kesin bir tanımının olmadığı da bir gerçektir.
Bununla birlikte globalleşme, uluslararasılaştırma gibi kavramlarla da ifade edilen
küreselleşme ile ilgili bir çok değerlendirmenin olduğunu da vurgulamalıyız.
Küreselleşme, günümüzde karşılaşılan hemen her siyasi, ekonomik, sosyal,
kültürel ya da ekolojik trendi ve olayı kapsar niteliktedir (Ramonet, 1999, 111).
Küreselleşme, dünyanın tek bir pazarda bütünleşmesi ve bunun için ülke
ekonomilerinin dünya ekonomisiyle entegrasyonu olarak da ifade edilebilir. Nitekim
38
Fevzi Devrim. .Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 , Antalya
artan entegrasyon hareketleri ile birlikte, bilginin, hammaddenin, ara malların ve
nihai mal ve hizmetlerin uluslararası dolaşıma etkin bir şekilde girdiği
görülmektedir. Üretim ve tüketimin dünya ölçeğinde planlanarak, serbest rekabet ve
piyasa düzenini temel hareket noktası yapan küreselleşme aynı zamanda uluslararası
kuruluşlarca denetlenen ve kuralların uygulanmasında uluslararası anlayışın hakim
olduğu bir sistemdir. Dolayısıyla küreselleşmenin temelinde serbest piyasa olduğu
için liberalizm ile ayrılmaz bir yakınlık içindedir (Savran, 1994, 60).
Küreselleşme daha çok ekonomik alanlarla ilgili kullanılmasına rağmen,
sosyo-kültürel alanları da içermektedir. Nitekim, DPTnin bir çalışmasında bu farklı
boyutların vurgulandığı bir küreselleşme tanımı yer almaktadır. Buna göre
küreselleşme (DPT, 1995, 1):
-ülkeler arasındaki ekonomik, siyasi ve sosyal ilişkilerin yaygınlaşmasıdır;
-ideolojik ayrımlara dayalı kutuplaşmaların çözülmesidir;
-farklı toplumsal kültürlerin inanç ve beklentilerinin daha iyi tanınmasıdır;
-ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması gibi farklı görünen ancak
birbirleriyle bağlantılı olguları içeren ;
-bir anlamıyla maddi ve manevi değerlerin ve bu değerler çerçevesinde oluşmuş
birikimlerin ulusal sınırları aşarak dünya çapında yayılması olarak
tanımlanmaktadır.
Tanımdan da görüldüğü gibi küreselleşme, ekonomik, siyasal ve kültürel
boyutları olan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu bu üç boyut
birbirinden bağımsız hareket ederken, aynı zamanda birbirlerini yoğun olarak
etkilemektedirler. Küreselleşmeyi dünyanın sıkışması ve bir tek yer olarak algılanma
bilincinin artışı olarak tanımlayan Mc Luhan bu durumu "küresel köy" olarak ifade
etmiştir (Luhan, 1964, 185). Bu ifadeyi, Mc Luhan zaman ve mekan kavramının
algılanmasında ortaya çıkan değişiklikleri açıklamak için kullanmaktadır. Zaman ve
mekan sıkışması konusunu kapitalizmdeki aşırı birikim ile ilişkilendiren bazı sosyal
teorisyenler, küreselleşme kavramını kapitalizmin belli periyodlarla içine düştüğü
39
Fevzi Devrim. Asuman Altav. XV. TOrkive Mal ive Sempozyum». 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
40
tıkanıklıklardan çıkış yöntemleri olduğu tezinde birleşmektedirler. Örneğin Harvey.
Giddens, Robertson gibi teorisyenler bu tezden hareketle, küreselleşmeyi bir kaç
yüzyıldır devam eden süreç ve eylemlerin bir bütünü olarak algılama
eğilimindedirler. Ancak bugünün küreselleşme tartışmalarının temel odağı
günümüzdür.
Harvey, günümüzdeki zaman ve mekan sıkışmasının benzer bir drumunun 19.
yüzyılda ortaya çıktığını, zaman içinde sıkışan sermaye akımlarının yapılan
mekansal düzenlemelerle kendini tekrar değiştirerek devam ettirdiğini ileri sürer
(Harvey, 1989, 213). Nitekim 19. yüzyıldaki önemli teknolojik gelişmeler (ABD ile
Avrupa arasında telgraf hattı döşenmesi, buharlı gemilerin kullanılması, vb. gibi) ve
sermayenin dolaşımı için yeni alanların ortaya çıkması (Yeni Zelanda, Osmanlı
İmparatorluğu,. Rusya, Çin, Kanada, Avustralya dışa açılan ülkeler arasında)
şeklindeki mekansal düzenlemeler sıkışan sermayenin önünü açmakta ve küresel
ilişkileri güçlendirmektedir. Harvey benzer analizi 1970'lerde yaşanan "yapısal
kriz"i açıklamak için de kullanmaktadır. 1970'lerdeki krize, fordist üretim tarzının
yol açtığı aşırı birikimin neden olduğunu ileri sürer (Harvey, 1989, 213).
Küreselleşme kavramını açıklamaya çalışan teoriler içinde dikkati çekenler
Giddens ve Robertson'a aittir. Giddens küreselleşmeyi modernliğin sonucu olarak
görürken, Robertson toplumdaki değişmelerin arka planı olarak ele alma
eğilimindedir. Diğer deyişle Robertson, daha çok küresel-yerel ilişki üzerinde
yoğunlaşmıştır,
Giddens. zaman ve mekanın yeniden düzenlenmesi anlamında küreselleşmeyi
modern ve geleneksel dünya arasında ilişkilendirmektedir. Giddens"e göre geleneksel
toplumlarda mekan ve yer iç içe geçmişken, modemitede zaman ve mekan yerin
özelliklerinden farklılaşmakta ve uzaklıklar sosyal örgütler aracılığı ile
yakınlaştırmaktadır (Giddens, 1984, 18). Böylece, batı kökenli bir proje olan
küreselleşme, modernitenin bir sonucu olarak ortaya çıkacak ve modernliğe geçiş
hızına göre toplumlar küresel ilişkilere entegre olacaklardır.
Fevzi Devrim. Asuman Altay, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
* Braudel bunu "maddi uygarlık" olarak ifade eder. 41
Robertson ise zaman ve mekan arasındaki ilişki olarak küreselleşmeyi ele
alırken Giddcns'in tam tersi yönde düşünmektedir. Küreselleşme, güçlü kültürlerin
ve ekonomilerin güçsüzler üzerindeki *'zafer"i değildir. Bu nedenle Robertson
küreselleşmenin homojen bir eğilim olmaktan çok heterojen olduğunu ve
küresel]eştirme eğilimlerinin Giddens'in söylediği gibi yereli küresele sosyal örgütler
ile katmaktan çok uzaklaştırdığını ileri sürer. Ancak bu arada, yerelin küresel
güçlere sürekli direndiği sonucuna da katılmaz (Robertson, 1994, 34). Bunun yerine,
çeşitli kültürlerin birbirlerini etkilediklerini ve bunun da medyanın gücü ile
gerçekleştiğini vurgulamaktadır.
Genel olarak globalleşme teorilerinin, global süreçler ve etkiledikleri
yerellikler üzerinde durdukları görülmektedir. Çünkü global süreçte bazı yerler öne
çıkmakta bazı yerler ise önem ve değerlerini kaybetmektedir. Mekansal -ki ulusal da
denilebilir- sınırlar aşılırken iletişim ve bilişim teknolojilerinin gelişmesi ve buna
bağlı hızla artan sermayenin hareketliliği yerleri de farklılaştırmaktadır. Bu sadece
ulus devleti diğerlerinden farklılaştırma değil, ulus devlet içinde de bir çok yer
arasında farklılıkları da meydana getirmektedir.
Braudel ise. küreselleşme sürecinde ortaya çıkan sermaye akımlarının sosyal
süreçleri değiştirme gücü ve etkisi üzerinde durmakta ve bunu açıklayacak bir
hiyerarşik yapı tesis etmektedir. Buna göre (Braudel. 1993. Cilt 1. 8) Braudel'in
hiyerarşisi üç katmanlıdır. En üst sırada mali sermaye (finans kapital), onun altında
pivasa için üretim, en altta da "günlük hayat"* bulunmaktadır. Bu katmanların
oluşturduğu hiyerarşi en azından günümüz küreselleşmesinde çoğunlukla
işlememektedir. Diğer deyişle, küresel mali sermaye hızla gelişen telekomünikasyon
ve bilişim teknolojileri ile günlük hayatı doğrudan etkiler hale gelmiştir.
Fevzi Devrini. Asuman Allay, XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m » . 15-17 Mayıs 2 0 0 0 , Antalya
2. Küreselleşmenin Boyutları: Ekonomik, Siyasi ve Kültürel Boyutlar
Küresel sürecin karşılıklı etkileşimleri içeren heterojen bir yapısı olduğu
yukarıda vurgulanmıştı. Buradan hareketle söz konusu süreç, birbirinden bağımsız
ancak karşılıklı etkileşim içinde olan farklı boyutları içermektedir.
- Ekonomik Küreselleşme
Ekonomik küreselleşme genel olarak, uluslararası ticaret, sermaye hareketleri
ve teknolojideki hızlı değişim ile ekonomilerin bütünleşmeleri ve tek bir pazar
oluşturmaları anlamını taşımaktadır. Tek bir pazar oluşturma ise, sınır tanımama,
ulus devleti aşma şeklinde de ifade edilebilir. Çünkü tek pazarın oluşturulması
hedefine, ticaret bloklarının, gümrük sınırlarının ve koruma duvarlarının ortadan
kaldırılması ile ulaşılacaktır. Ekonomik küreselleşme sürecinde özellikle piyasa
ekonomisinin gelişmesi ve geliştirilmesi çabalan dikkati çekmektedir. Bunun
yanında, küresel çaplı ekonomik örgütlenmeler oluşturulurken, serbest ticaret alanı
hızla genişlemekte ve sermaye hareketleri serbestleşmektedir.
Ekonomik küreselleşme, ticaret, fınans, üretim ve ekonomik kurumlar
açısından gerçekleşmektedir (Sachs, 1998, 98). Uluslararası üretim, ticari ve mali
ilişkilerin gelişmesi, küreselleşmeye hız kazandırdığı gibi. benzer özelliklere sahip,
aynı coğrafi bölge içerisinde olan ülkelerin, güçlerini birleştirici yoğun bölgesel
ilişkiler kurmalanna da yol açmaktadır (Karluk, 1998, 3). Bunun yanında çok uluslu
şirketler de güçlerini birleştirme yönünde hareket ederek "ulusötesi (transnational)'1
bir kimliğe bürünmektedirler. Ayrıca finansal açıdan, sermayenin uluslararası bir
alanda bilgisayar teknolojisi sayesindeki hareketliliği finansal küreselleşme olgusunu
getirmiştir. Küresel üretim ise, organizasyonu farklı ülkelerdeki parçalardan oluşan
bir sistemdir. Bu tür bir organizasyon sürecinde üretimin her aşaması maliyet,
üretim faktörü, fırsat maliyeti yönüyle farklı yerlerde gerçekleştirilmektedir.
42
Fevzi Devrim, .Asuman Ailav. XV. Tflrkivg Mal iye Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
43
- Siyasi Küreselleşme
Siyasi küreselleşme, ulus devletin görev ve sorumluluklarındaki farklılıkları
getirmektedir. Uluslararası sistemde temel rol oynayan ulus devletin üstünlüğü ve
etkinliği küresel ilişkilerin yoğunlaştırılmasıyla değişim geçirmektedir. Ulusal
sınırlar içinde iç ve dış politikada belirleyici konumda olan devlet, söz konusu
süreçte sahip olduğu yetkileri ulus ötesi güçlerle paylaşmak durumunda kalmıştır.
Uluslararası siyasi ve ekonomik kuruluşlar devletin ulusal sınırlar içindeki
egemenlik gücüne neredeyse ortak olmuşlardır. Öyle ki, yerel düzeyde ortaya çıkan
sorunlar, uluslararası alana taşınmakta ve uluslararası işbirliği ile çözüm veya
çözümsüzlük ortaya çıkmaktadır. Uluslararası düzeyde artan sivil inisiyatifler,
örgütler kanalıyla ulusal düzeyde cereyan eden ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel
konular bu örgütler ile ulusal olmaktan çıkarılmaktadır.
Özellikle sermayenin küreselleşmesi ile. sermaye hareketlerini devletin
denetlemesi mümkün olmaktan çıkmıştır. Ancak, bazı yazarlar, ulus devletin değişen
rolünü, devletlerin dünya ölçeğindeki sermaye birikimini giderek daha fazla
beslemeleri veya bu birikime hizmet etmeleri ve bu amaçla faaliyetlerine yön
vermeleri şeklinde açıklamaktadırlar (Panitch, 1999, 38).
- Kültürel Küreselleşme
İletişim ve bilgi teknolojilerinin gelişimi, ekonomik ve siyasi ilişkilerin küresel
boyuta taşınmasına en azından uyarıcı güç olmasının yanısıra, kültürel boyutu
başlatan bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonomik ve siyasi gücü elinde
bulunduran ülkeler kaçınılmaz olarak kültürel küreselleşmeyi de sürüklemektedirler.
Tüketim mallarının homojenleşmesi, bu malların kullanıldığı ülkelerin kültürlerini de
diğer ülkelere taşımaktadır. Gelişmenin ve modernliğin Batı ülkeleri orjinli olması,
bu modeli benimsemiş ülkeler açısından küresel değerlerin ve kurumların daha kolay
homojeni eştir ileceği (kanıksanacağı) düşünülebilir. Ancak, Batı modelinin
uygulanmaya çalışıldığı ülkelerde, yerel ve modem değerler çoğunlukla çatışmacı bir
Fevzi Devr im, Asuman Altav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Antalya
kimlik sergilemiştir. Bu yönden bakıldığında, küreselleşme, kültürler üzerinde önemli
etkiler yapmakla birlikte, diğer yandan yerel kültürlerin daha da güçlenmesine
hizmet edebilmektedir. Diğer deyişle, küresel kültürlerin gelişimi ile geleneksel yerel
kültür arasında bir denge kurulması her zaman mümkün olmayabilir. Ancak, küresel
kültür öğeleri olan. tüketilen giyim, gıda, eğlence malları ile davranış biçimleri vb.
öğelerin küresel ilişkilerin arttığı günümüzde etkin olduğu ileri sürülebilir.
C. Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Küreselleşme Sürecinde
Devletin Değişen Sosyal Rolü ve Kamu Mali Yönetimi
1. Kamu Mali Yönetimi ve Küresel Süreç
I^Kamu Mali Yönetimi, genel olarak kamu kaynaklarının yönetimini kapsayan
faaliyetler bütünüdür (Sexton, 1994. 111). Bu yönetim süreci iki aşamalı
gerçekleşmektedir. Birinci aşama kamu mali kurumları, ikinci aşama ise bu
kurumlar tarafından yapılan düzenlemelerin, alınan kararların uygulanması ve
uygulama sonuçlarının kontrolünü kapsamaktadır. Bu bağlamda, kamu mali
yönetimi idari faaliyetler ile kamu kaynaklarının kullanılması ve kar amacı gütmeyen
kuruluşlarla olan ilişkilerin öne çıktığı bir süreçtirT^amu sektörü muhasebesi ile
kamu bütçesi arasındaki ilişkiler, kamu bütçesinin gelir ve gider yönüyle de ilgili
olmaktadır. Bilindiği gibi kamu idarelerinin hizmet üretebilmesi için gelire ihtiyaçları
vardır. Bu durumda ise kamu gelir idaresi ve kamu gelirlerinin kaynakları Önemli
olmaktadır. Diğer yandan kamu mali yönetiminde nakit idaresi, yatırımların ve
borçların idaresi, risk yönetimi ve denetleme gibi konular da önemli olmaktadır.
Kamu mali yönetiminin etkinliği veya etkinsizliği bir ekonomi açısından son
derece önemlidir. Çünkü kamu mali yönetiminde ortaya çıkan aksaklıklar, makro
ekonomik hedefleri saptıracak ve genel ekonomik konjonktürü etkileyecek
güçtedirler. Diğer yandan mali. ekonomik ve sosyal alanlarda ortaya çıkan
değişmeler de. kamu mali yönetiminin uygulanmasını etkilemektedir (Akdoğan.
1996. 433). Bu nedenle küresel ilişkilerin gelişmesi ve yoğunluk kazanması gerçekte
44
Fevzi Devrim. Asuman Altay, XV. Türkiye Mal ive Sempoz\ıı ı ıuı. 15-17 M a v i ş 2 0 0 0 . Antalya
45
ulusal ekonomilerin mali yönetimleri üzerinde çok önemli etkilerde bulunmaktadır.
Ekonomik ve sosyal değişim, devletin fonksiyonlarının ve görevlerinin yeniden
tanımlanmasını gerektirmekte ve mali yönetim birimlerinin boyut ve nitelikleri bu
değişimlere ayak uydurmaktadır.
Ekonomik boyutlu küreselleşme ulus devletlerin bir çok alanda olduğu gibi
kamu mali yönetimi üzerindeki etkinlik ve kontrol alanlarının daralmasına yol
açmıştır. Ulus devlet bu alandaki sorumluluk ve yetkilerini uluslar arası kurum ve
kuruluşlarla paylaşmak zorunda kalmaktadır. Bu durum gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler açısından küresel sürecin farklı anlamlar ve boyutlar kazanmasına yol
açmaktadır. Özellikle II.Dünya Savaşı'ndan sonraki küresel gelişmeler
incelendiğinde bu durum daha net ortaya çıkmaktadır.
Savaştan bu yana uluslararası ilişkilerde küreselleşme eğilimleri farklı
süreçlerden geçerek, günümüzde yaşanılan biçime dönüşmüştür. Küreselleşmeyi,
uluslararası ilişkilerin artması ve yoğunlaşması anlamında ele aldığımızda bu
sürecin genelde, ekonomik etkinliğe ilişkin bazı düzenlemelerin yapılmasını
sağladığı, uluslararası siyaset sahnesinde bazı sorunları çözdüğü ancak küresel bir
ölçüde "sosyal haklar" sağlamada başarısız olduğu ileri sürülmektedir (Devetak-
Higgott. 1999. 483). Hatta gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki
yoksulluk, eşitsizlik sorunlarını daha da arttırdığı söylenebilir.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra, uluslararası ilişkiler yeniden yapılandırılmıştır.
Bu amaçla ekonomik ve siyasi bazı kuaımlar oluşturulmuştur. Özellikle bu konuda
belirleyici olan ABD'nin önderliğinde Birleşmiş Milletler Sistemi kurulmuş. IMF.
Dünya Bankası ve GATT kurularak, dünya ölçeğinde ekonominin işleyişinin
kuralları belirlenmeye çalışılmıştır. Yeni oluşturulan kurumlar ile küresel ilişkilerin
kurularak, ülkeler arası işbirliğinin arttırılması hedeflenmiştir. Savaştan zarar gören
Batı Avrupa ülkeleri ABD'nin sağladığı Marshall Yardım Planı çerçevesinde
güçlerini tekrar toparlamışlar: Uzak Doğu. Latin Amerika. Okyanusya ülkeleri.
Fevzi Devrini. .Asuman Altay. XV. Tûritive Mal ive Sempozyumu. 13-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
46
bağımsızlıklarını yeni kazanan eskinin sömürge devletleri ile birlikte dünya
piyasalarında yerlerini almaya başlamışlardı (Kartuk, 1998, 2).
Bu süreçte, çokuluslu şirketlerin sayısı artarken, bu gelişmeler üretim,
sermaye, ticaret ve işgücünün uluslararası bir niteliğe sahip olmasına da yardımcı
olmuştur. GATT sisteminin işletilmesi ile uluslararası mal alışverişleri belli
kurallara bağlanmaya ve disipline edilmeye çalışılmıştır. 1970 ve 1980'lerde ortaya
çıkan değişimlerle finans ve hizmet sektörünün gelişmesine paralel bu piyasaların
uluslararası sürece entegre edilmeleri için GATT Uruguay Turu çerçevesinde yeni
düzenlemeler yapılmıştır. Bu gelişmeler ise küreselleşmeye bambaşka boyutlar
kazandırmıştır.
1970'li yıllarda ortaya çıkan değişimler, günümüz küreselleşme sürecini
anlamamıza yardımcı olabilecek niteliktedir. 1970'li yıllarda dünya ekonomisi
yapısal bir krizle karşı karşıya kalmıştır. Bu kriz genel olarak;
-şiddetli ve genelleşmiş bir resesyon;
- uluslararası para sisteminin dağılması ve;
-sabit kurdan esnek kur sistemine geçilmesi;
-petrol fiyatlarında şiddetli bir artışlar,
şeklinde ortaya çıkan istikrarsızlık ve risk arttırıcı oluşumlar ile başlamıştır.
Krizin etkisiyle, savaştan beri hakim olan refah düzeyi ve istikrar sarsılmaya
başlamıştır. Bu yıllarda, istikrarlı büyüme sürecinden uzaklaşılmış, düşük büyüme
hızı, işsizlik, istikrarsız fiyatlar, uluslararası korumacılığın artması gibi önemli
ekonomik olumsuzluklara yol açmıştır,
1970'lerin sonlarında gelişmiş sanayi ülkelerinde sermayenin kar hadlerindeki
düşme ile yeni pazar arayışlarının arttığı görülmektedir. Ancak bu dönemde
gelişmekte olan ülkelerde kamu sektörü yoğun döviz kontrolleri yaparak sermaye
hareketlerine müdahalelerde bulunuyordu. Gelişmiş ülke sermaye çevreleri için
önemli bir engel teşkil ettiğinden 1980'lerden itibaren IMF ve Dünya Bankası
gelişmekte olan ülkelere finansal piyasalarda deregülasyon hareketini başlatmalarını
Fevzi Devrim. Asuman Altav. XV. Tûrkive g a l i y e Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
ve uygulamalannı önermektedir. Böylece kamu sektörünün piyasaların işleyişi
üzerindeki kontrolü ve müdahalesi kaldırılacak, uluslar arası sermaye hareketleri
serbestçe gerçekleştirilecektir.
Küresel işbirliğinin arttırılması, ulus ötesi şirketlerin istedikleri ülkede
rahatlıkla yatırımlarını yapabilmeleri için deregülasyonun yanı sıra özelleştirme, nötr
bir dış ticaret rejimi, yabancı sermayenin ülkeye girişini kolaylaştırıcı tedbirler ile
piyasaların çalışmasını sağlayacak rekabet politikalarının uygulanması
önerilmektedir. Söz konusu uygulamaların başarısı ise, ülkedeki kamu mali
yönetiminin bu doğrultuda yapılandırılması ile gerçekleştirilebilecektir. Kamu
sektörünün piyasalara müdahale ve kontrolünün kısıtlanarak, görev tanımının
yapılmış ve rollerinin belirlenmiş olması gerekmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler genellikle, enflasyon, aşırı borçlanma gibi nedenlerle
önemli bütçe açıklarına sahiptirler. Söz konusu uyum politikalarının uygulanması
sorunsuz bir kamu yönetimi ile mümkün olacaktır. Özellikle borçlanma gereğinin
artışı nedeniyle finans piyasalarını ve para piyasalarını dcngesizleştiren borçlanma
ve bütçe açığının devamı ile kuvvetlenen enflasyon nedeniyle bozulan kamu mali
yönetiminin kontrolünün sağlanması gerekmektedir. Yetersiz vergi gelirleri,
kavıtdışılığın yüksekliği, yetersiz düzeyde dahi karşılanamayan kamu harcamaları ve
artan bütçe açıklan ile denetim dışı bırakılan bütçe dışı fon uygulamaları (Türkiye'de
görüldüğü gibi) sonucunda önemli bir mali disiplinsizliğe sahiptirler.
Küresel uyum politikalarının gerçekleştirilmesinde gelişmekte olan ülkelerin
gerek anayasa hükümlerinde ve gerekse bir çok mali ve ekonomik, yasal, kurumsal
düzenlemeler yapmaları gerekmektedir. Bir çok gelişmekte olan ülke bu
değişiklikleri kısa zamanda yapabilmek için yürütme gücünü kuvvetlendirerek
kararların alınmasında ve uygulanmasında yetkileri merkezileştirerek ve çoğu zaman
büyük bir gizlilik içerisinde bu değişiklikleri yapmayı tercih etmişlerdir. Bu ise zaten
sorunlu olan kamu mali yönetiminin gerek kurumsal gerek yasal ve gerekse bütçe
uygulamaları açısından daha büyük sorunlara sahip olmalarına yol açmıştır.
47
K-v/ı Devrim. As ı ı ımn MUıv. W Türk ive Malive SenıpıvMimıı, 15-17 Muvıs 2 0 0 0 . NıUnlyı
jGcİişmekte olan ülkelerde küreselleşme sürecine uyum için gerçekleştirilen kamu
mali yönetimini yapılandırma faaliyetleri, ilk bakışta olumlu bir gelişme olarak
görülmektedir. Kamu mali yapısındaki disiplinsizlik ve dengesizlik zaten bu
ülkelerin çözmeleri gereken bir sorundur. Enflasyon, işsizlik, bütçe açıkları, üretimin
verimsiz olması, aksak rekabet. KİT'lerin etkinsiz çalışması ve istihdam deposu
olarak görülmeleri, uluslar arası ticarette düşük rekabet seviyesi vb., kararların
merkezileşmesinin getirdiği bürokrasi, siyaset ve iş çevreleri üçgeninde sorunların
çözülme eğilimlerinin yol açtığı yolsuzluk ve rant kollama çabaları bu ülkelerin
soaınlar yumağına sahip olmalarına neden olmaktadır. Bu sorunların küresel
sermaye akımlarının serbestçe hareket etmesi için çözülmesi ise başka sorunlara yol
açmaktadır. Çünkü bu gelişme düzeyi farklı ülkelerin birbirleriyle yoğun siyasi,
toplumsal ve iktisadi ilişkiler içine girmeleri, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan
ülkeleri farklı düzeylerde etkilemektedir. Bu ilişkilerin favdalan ve maliyetleri ise ne
Refahın en önemli göstergesi kabul edilen kişi başına düşen gelir, gelişmekte
olan ülkelerde çok düşük düzeylerde gerçekleşmekte, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte
olan ülkelerde bu oranlar arası fark on katı aşabilmektedir. Diğer yandan küresel
faaliyetlerin artması gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerini de
zorlaştırmaktadır. Çünkü: gerek bölgesel gerekse çok taraflı antlaşmalar gereği
gelişmekte olan ülkelerin uymaları gereken kurallar ulusal kalkınma politikalarının
tanımlanmasını ve ulus devletin isteğine göre uygulanmasını zorlaştırmaktadır.
1970'lerde ortaya çıkan ekonomik bunalım gelişmiş ülkelerin dünya
ekonomisini yeniden biçimlendirmelerine yol açmış ve günümüzde yaşanan küresel
eğilimlerin de temelini oluşturmuştur (Sürece ilişkin veriler için bakınız Tablo-1).
Sürecin özelliklerini anlamada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından
değerlendirmenin uygun olacağı açıktır.
48
SUNUŞ 15-18 Mayıs 2000 tarihinde Antalya'da Falez Otel tesislerinde
gerçekleştirilen "Türk Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Bu
Yapılanmada Performans Yönetimi ve Denetiminin Yeri" başlıklı XV. Türkiye
Maliye Sempozyumu Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Maliye Bölümü tarafından düzenlenmiştir.
1999 yılında gerçekleştirilen XIV. Türkiye Maliye Sempozyumunda Prof.
Dr. Aykut Herekman başkanlığında oluşturulan Düzenleme Komitesi; XV.
Sempozyumun başlığı olarak "Türk Kamu Mali Yönetiminin Yeniden
Yapılandırılması ve Bu Yapılanmada Performans Yönetimi ve Denetiminin Yeri"
olarak belirlemiştir. Komite Eskişehir. Ankara ve Antalya'da yaptığı toplantılarda
oturum başlıklarını, sunulacak bildirileri panel konusunu kapsamlı biçimde
tartışarak sempozyum programını saptamıştır.
15 Yıldan beri kesintisiz olarak sürdürülen ve artık geleneksel hale gelen
Maliye Sempozyumları, kamu maliyesi alanında eğitim ve öğretim yapan
akademisyenler ile Sayıştay Başkanlığı, Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı.
DPT ve Merkez Bankası gibi kurumların üst düzey yöneticilerinin buluşmalarını,
düşünce ve görüşlerini sunmalarını, öğretim ile uygulama arasında köprülerin
kurulmasını sağlayan bir platformdur. Sempozyumda sunulan bildiriler, yapılan
yorumlar ve tartışmalar kitap haline getirilerek kalıcı bilimsel bir eser ortaya
çıkarılması amaçlanmaktadır. İşte elinizdeki kitap bu amaçla hazırlanmış olup,
sempozyumda sunulan bildirileri, bildiriler üzerine yapılan yorumlan, her
oturumda yapılan tartışmaları, sempozyum paneli konuşmalarını ve tartışmalarını
kapsamaktadır.
Sempozyuma bildiri ve yorumlarıyla katılanlara, sempozyumun
düzenlenmesine ve bu kitabın hazırlanmasına büyük özveriyle katkıda bulunan
Dekanımız Prof. Dr. Yavuz TEKELİOĞLU'na. Bölümümüz öğretim elemanları
Yrd. Doç. Dr. Süleyman ULUTÜRK'e, Yrd. Doç. Dr. Zeliha GÖKER'e. Arş. Gör.
Yakup KARABACAK'a. Arş. Gör. Hale BALSEVEN'e. Arş. Gör. Birsen
NACAR'a. Arş. Gör, Servet AKYOL'a, Arş. Gör. Mesut SERT'e. sekreterya
hizmetlerini yürüten Ülker ÜNAL'a teşekkürler sunarım.
Prof. Dr. Mahmut DURAN
Akdeniz Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Maliye Bölümü Başkanı
]"cv/i Devrim. Asuman Mtav. XV. I urkivo Mal ivc ScmpcvMimıı. 15-17 \ l a \ ı s 2 0 0 0 . Antalya
49
2. Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkeler Açısından Durum
Birevler. toplumlar ve işletmeler arasında yoğunlaşmavı ve dumanın küresel
bir topluma dönüştürülmesini ifade eden bir süreç olarak algılanan küreselleşmeye
gelişmekte olan ülkeler açısından olumlu ve olumsuz anlamlar yüklenmektedir. Buna
göre, küreselleşmenin artmasına paralel, yaşam standartlarında dünya ölçeğinde bir
yükselmenin olacağı ve bundan az gelişmiş ülkelerin de yararlanacakları ileri
sürülmektedir. Böylece gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerin birbirine yakınlaşacağı
(comergence) neo-liberal söylem içinde hakim görünmektedir. Diğer yandan,
uluslararası sermayenin gelişmiş ülkelerde yoğunlaştığı düşünülürse, gelişmemiş
ülkeler açısından beklenen refahın sağlanamayacağı da açıktır. Uluslararası
işbirliğinin artması, ekonomilerin giderek daha fazla birbirlerine bağımlılık
geliştirmeleri, daha yüksek bir büyüme hızına ulaşılması ve bu sayede refahın
maksimize edilmesini mümkün kılacaktır düşüncesi, genellikle az gelişmiş ülkelerde
küresel sürecin olumlu yanları görülmektedir. Ancak dünya ekonomisindeki
rakamlara bakıldığında küreselleşmenin kazananlar ve kaybedenler olarak ülkeler
arasındaki farklılıkları daha da belirginleştirdiği ortaya çıkmaktadır.
Küreselleşmenin sağladığı düşünülen fayda ve fırsatların henüz dünya ölçeğine
ulaşmadığı bir gerçektir. Nitekim, bu durum bir kaç gösterge ile daha iyi
anlaşılmaktadır. Dünya'da elde edilen gelirin % 86'sı. dünya ihracatının % 82~si.
yapılan dolaysız yatırımların % 68"i ve internet kullanıcılarının % 93..Vü dünyanın
refahı en yüksek % 20'lik nüfusu barındıran gelişmiş ülkelerin elinde bulunurken, bu
rakamlar dünya nüfusunun % 6()'mı oluşturan ülkeler için sırasıyla % 13. % 17. %
31 ve % 6,5; en fakir % 20 nüfusa sahip ülkeler için de sırasıyla % 1. % 1. % I ve
% 0.2 olarak gerçekleşmektedir (Hıınıan Devclopment Rcport. 1999. 2)
Diğer yandan 1950-73 döneminde dünya ekonomisinde ortalama yıllık
büyüme oram %5 seviyesinde iken. 1990"Iardan sonra bu oran % 3 olarak
gerçekleşmektedir. Ayrıca, gelişmiş ülkelerden oluşan G-7'lerdeki kişi başına düşen
gelir ortalaması, dünyanın en yoksul yedi ülkesindeki kişi başına düşen gelir
Fevzi DcMİm. Asuman Allay. XV. Türkiye Mal iye SemptvMimıı . 15-17 Mavıs 2001). Antalya
ortalamasının 1965'tc 20 katı iken. 1995"te 39 katma çıkmıştır. Gelişmekte olan
ülkelerin dünya ticaretindeki paylarının da giderek azaldığı dikkati çekmektedir.
Bugün 48 ülke ağır borçlu ülkeler grubunda yer almaktadırlar.
Küresel ve bölgesel ilişkilerin artması, ulus devletlerin mali vc sosyal
yapılarını derinden etkilemektedir. Çünkü bu süreç, borçlu ülkelerin borçlarının
azaltılması vc bütçe açıklarının önüne geçilmesi için bir yandan sosyal koruma ve
sosyal güvenlik harcamalarının kısıtlanmasını öngörürken, diğer yandan mali. sosyal
vc parasal politikalar uygulanmasında yol gösterici hatta emredici olabilmektedir
(Mishra. 1999, 13-15). Örneğin, en büyük entegrasyon hareketi olan Avrupa Birliği
ortak bir para politikası izlerken, henüz ortak bir sosyal politika hedefinde değildir.
Buna karşılık, özellikle Maastrich kriterleri göz önünde tutulduğunda, uygulanan
ekonomi politikalarının üye ülkelerin sosyal politikaları üzerinde önemli
sınırlamalara neden olacağı açıktır. Amerika. Meksika vc Kanada arasındaki bir
ekonomik entegrasyon olan NAFTA. AB'nden bir çok açıdan farklı olmasına
rağmen, özellikle Meksika için sosyal harcamaların arttırılmasını sınırlayıcı bir rol
oynayabilmektedir (Mishra, 1999, 13).
Küreselleşme vc bölgesel birlikler arttıkça, ulus devletlerin iç politikalarını
belirlemedeki egemenlikleri ve bağımsızlıkları da azalmaktadır. Çünkü, bu süreçler
ulus devletlerin tercih demetlerini de sınırlayıcı bir faktördür (Czcrny. 1997, 251).
Küresel süreçte Batı Avrupa ve ABD orijinli iki yaklaşım dikkati
çekmektedir. Batı Avrupa ülkeleri çoğunlukla, ekonomilerine belirli müdahalelerle
gelir eşitsizliklerini dengelemeye çalışarak küresel sürece entegre olmaya
çalışırlarken (AB örneğinde olduğu gibi). ABD modelinde, gelişmiş sanayi
toplumlarının rekabetinin ortaya çıkaracağı fırsatlar sonuçta gelişmemiş ülkeler için
de faydalar sağlayacak görüşü hakimdir. Nitekim, gerek Dünya Bankası ve IMF
gerekse OECD tarafından da benimsenen bu görüş, gelişmekte olan ülkeler için
küresel sürece uyum politikaları geliştirerek, özellikle bu ülkelerin kamu mali
yönetimlerini düzenleme yönünde çalışmaktadırlar (Ayrıntı için bkz. Fligstcin.
50
Fevzi Devrim. Asuman Allav. XV. Tftrkive Mal ive S e m p o z y u m » , 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
51
1999). Bu kapsamda kamu mali yönetiminin kurumsal ve uygulama boyutuna ilişkin
yapısal uyum politikaları önerilmektedir.
Bunun temelinde, refah devleti uygulamalarının bütçe açıklarına yol açtığı
Batı Avrupa ülkeleri örnek oluşturmakta ve gelişmekte olan ülkelere sosyal koruma
ve sosyal güvenlik harcamalarının kısılması, harcamacı kuruluşların kontrol altına
alınması ve vergi indirimleri ile tasarruf ve yatırımların arttırılması yönünde
tedbirler demeti sunulmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerin küreselleşme sürecine entegre olmalarında ABD
modeli ve onun küreselleşme retoriğinin etkin olduğu söylenebilir. Çünkü IMF,
Dünya Bankası ve OECD gibi kurumlar, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin
sürece uyumu için devletin müdahalesinin azaltılması ve ülkedeki serbest ticaretin ve
serbest sermaye hareketlerinin gerçekleştirilmesini talep etmektedirler.
Sürece serbestleştirme ve uyum politikalarıyla entegre olamaya çalışan az
gelişmiş ülkelerin üretim potansiyelinin düşük, uluslararası rekabet güçlerinin zayıf
olması ve sahip oldukları işsizlik, enflasyon, dış ticaret açığı gibi diğer makro
ekonomik istikrarsızlıklar bu ülkelerin borç seviyelerini arttırmış ve çok önemli
kamu maliyesi krizlerinin oluşmasına yol açmıştır. Öyle ki, sadece kamu sektörü
değil, özel sektör borçlanmasının da hızlı bir şekilde büyümesi, bu ülkelerin borçları
için ödedikleri faizleri neredeyse GSMH'nın % 15*ine ulaştırmıştır. Bir çok ülkede
(Türkiye de bu gruptadır) genel bütçe içindeki faiz giderlerinin payı kısa zamanda %
50*lere ulaşmıştır. Özellikle uluslararası finansal araçların artması ve sermayenin
mobilitesi bir çok ülkede fınans sektörünün reel sektörün, önüne geçmesine neden
olmuştur. Bunun yanında sözü edilen süreçten beslenen rantiyeci kesimler
yatırımcıların önüne geçmiştir. Ayrıca, yatırım yerine spekülatif kazançları
hedefleyen ikinci el menkul kıymetlerin alım-satımı da artmıştır. Ortada bir mal ve
hizmet akımı olmadığı halde, çok büyük meblağlar, fınans piyasaları arasında sanal
bir biçimde büyük bir hızla dolaşmaktadır. Sermaye akışmdaki bu hızlılık ise "sıcak
para" denilen olguyu ortaya çıkartmakta ve son yıllarda görülen Asya Krizi gibi
Fevzi Devrim. .Asuman Altay. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavjs 2 0 0 0 - Anialva
52
ekonomide yapısal krizlere yol açabilmekte ve kamu mali yönetimi yeni problemlerle
uğraşmak zorunda kalmaktadır.
II. TÜRKİYE'DE SOSYAL DEVLET ANLAYIŞI, KÜRESELLEŞME
VE KAMU MALİ YÖNETİMİ
Bu kısımda, öncelikle söz konusu anlayışın Anayasal dayanakları ile kamu
mali yönetiminin kurumsal yapısı üzerinde durulacak, daha sonra da. küreselleşme
sürecinde Türkiye'de sosyal devletin gelişimi ve bugünkü durumu ele alınacaktır.
A.Türkiye'de Sosyal Devlet İlkesinin Anayasal Dayanakları
Sosyal refah devletinde kaçınılmaz olarak piyasa ekonomisine düzenleyici
olarak müdahale eden devlet anlayışı, ülkemizde de en azından anayasal düzeyde
hakim olmuştur. Örneğin 1961 Anayasası'mn 10. ve 40. maddeleri devletin sosyal
amaçlı müdahalelerde bulunabileceğini ifade etmektedir. Buna göre:
" devlet kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal
adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasi, iktisadı
ve sosyal bütün engelleri kaldırır; " (10. madde)
" Devlet, özel teşebbüslerin milli iktisadın gereklerine ve sosyal
amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak
tedbirleri alır." demektedir.
1982 Anayasası'mn 2. Maddesinde, devletin "sosyal bir hukuk devleti" olduğu
ifadesi yer almaktadır. Madde 5'tc ise;
" kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır." ifadesi yer almaktadır. Bu açıklama ile 2. maddeye dc
açıklık getirildiği dikkati çekmektedir. Diğer yandan madde 49"da ise.
"Devlet çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik
İÇİNDEKİLER
15 Mayıs 2000 Pazartesi
AÇILIŞ 1
Prof. Dr. Mahmut DURAN 4 Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Yavuz TEKELİOĞLU 7 Akdeniz Üniversitesi İktisadi vc İdari Bilimler Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Yaşar UÇAR 10 Akdeniz Üniversitesi Rektörü
Dr. Doğan CANSIZLAR 13 Maliye Bakanlığı Milli Emlak Genel Müdürlüğü
1. OTURUM: Dünyada Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Gereksinimi ve Yeni Yönetim Felsefesi Yaklaşımı 17
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Haluk ANIL Çankaya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı
1. Tebliğ: Prof Dr. Eser KARAKAŞ (Bahçcşchir Ün. İşletme Fakültesi Dekanı) 19
"Dünyada Kamu Mali Yönetimi ve Şeffaflık"
2. Tebliğ: Prof Dr. Eevzi DEVRİM ve Yrd. Doç. Dr. Asuman ALTA Y (Dokuz Eylül Üniversitesi İ.İ.B.F.) 27
"Küreselleşme Sürecinde Sosyal Devlet Anlayışındaki Değişimlerin Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Açısından Değerlendirilmesi"
3. Tebliğ: Prof Dr. Sinan SÖNMEZ ve Doç. Dr. düven SAK (Ankara Üniversitesi SBF) 77
"Mali Şeffaflık vc Borç Yönetimi"
TARTIŞMA 111
II. OTURUM: Türk Kamu Malî Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Gereği ve Öneriler 137
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Engin ATAÇ Anadolu Üniversitesi Rektörü
1. Tebliğ: Ahmet KESİK (Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Daire Başkanı) 139
'Türk Mali Sisteminin İşleyiş Yönünden Yeniden Yapılandırılmasına Yönelik Çabaların Yönü ve Bu Çabaların Değerlendirilmesi"
2. Tebliğ: Prof. Dr. Oğuz OYAN, Yrd. Doç Dr. Aziz KONVKMAN ve Ali Rıza AYDIN (Ankara Üniversitesi SBF. Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. ve Anayasa Mahkemesi Raportörü) 169
"Türk Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması: Tespit ve Öneriler"
TARTIŞMA 205
16 Mayıs 2000 Salı
III. O T U R U M : Kamu Kesiminde Performans Yönetimi ve Denetimi: Dünya Uygulamaları ve Türkiye*de Uygulanabilirliği 225
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Türkan ÖNCEL İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
1. Tebliğ: İhsan GÖREN (Sayıştay Başkanlığı Uzman Denetçi) 227 "Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Bağlamında Performans Yönetimi"
2. Teb\\fy Arife COŞKIJN (Sayıştay Başkanlığı Uzman Denetçi) 267 "Kamu Sektöründe Performans Denetimi: Sayıştay Uygulaması"
TARTIŞMA
IV. O T U R U M : Kamu Kesiminde Performans Ölçüm Sistemleri ve Değişik Uygulamaları 313
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Selahattin TUNCER Emekli Öğretim Üyesi
Fevzi Devrim. Asuman Altay, XV. Türkive Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anlalva
53
bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır". " , işçi, işveren
ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler alır."
Görüldüğü gibi, her iki düzenlemede de kişilerin önündeki ekonomik engellere
karşı devletin görevlerinden söz edilmektedir. Anayasa'nm bir başka düzenlemesinde
ise, doğaldan özel teşebbüsleri konu alarak, devlete, onların milli ekonominin
gereklerine ve sosyal amaçlara uygun olarak faaliyette bulunmalarını sağlamak
sorumluluğunu yüklemektedir (Madde 48/2). Ancak, bir başka düzenleme ile
devletin sosyal ve ekonomik alanlarda anayasa ile belirlenen görevlerini, ekonomik
istikrarın korunmasını gözeterek ancak mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde
verine getireceği hükme bağlanmaktadır (Madde 65). 167. Madde'nin de yine.
sosyal hukuk devleti ilkelerine uygun düzenlendiği görülmektedir. Buna göre;
"Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli
işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya anlaşma
sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler" denmektedir. Bununla birlikte,
tekelleşmeyi ve kartelleşmeyi önleyici hukuki düzenlemeler ancak 1990'larm
ortasında yapılmıştır. 7.12.1994 tarihli 4054 sayılı Rekabetin korunması Hakkında
Kanun ve 23.2.1995 tarihli 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Kanun ile bu
konudaki boşluk giderilmeye çalışılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, kumlusundan bu yana iktisadi büyüme vc kalkınma
hedefine sahip olmuştur. Sosyal gelişme ve sosyal dengelemeye iktisadi kalkınma
kapsamında nihai olarak ulaşılacağı kabul edilmiştir. Bu bağlamda, Türkiye'de
sosyal devlet anlayışı başlı başına bir amaç niteliğinde olmamıştır. Sosyal gelişme ve
bu kapsamda uygulanacak sosyal politikalar, daha çok sosyal güvenliğin sağlanması
şeklinde düşünülmüştür. Sosyal hizmetler ve sosyal yardım programlarının da bu
doğrultuda oluşturulduğu görülmektedir.
Kamu mali yönetimi açısından bakıldığında, mali yönetimde ortaya çıkan
sorunların zaten sorunlu bir alan olan sosyal gelişme konusunda olumsuz etkileri
olduğu gözlenmektedir. Oysa Türkiye, kısıtlı olarak 1961, daha geliştirilmiş olarak
Favzi Devrim. A « a ~ > A l u v XV, Türkive Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
2022 sayılı Yasa ile 1977'den bu yana yoksul vatandaşlann ihtiyaçlarının
karşılanması için ödenen aylıkların özellikle 1980'lerden sonra oldukça anlamsız bir
düzeyde kaldığı görülmektedir.
1980'lerden sonra uygulanan politika gereği küçültülmesi hedeflenen kamu
sektörünün boyutları kamu harcamalarının kısılması ile gerçekleştirilme) e
çalışılmıştır. Özellikle reel harcamaların boyutu önemli ölçüde küçülmüş, özellikle
1990'lı yıllarda artan iç ve dış borçların faiz ödemeleri bütçeyi neredeyse maaş ve
faiz ödeyen bir bütçe haline getirmiştir. Tablo 4'de yer alan bütçe büyüklüklerine
bakıldığında, bütçe açığının giderek artarak 1998 itibariyle GSMH'nın %7.2'ne
ulaştığı görülmektedir. 1994'den bu yana uluslararası mali kurumların da
önerileriyle reel kamu harcamaları kısılmak suretiyle, bütçenin faiz dışı fazla
vermesi istenmektedir. Bütçe faiz dışı fazla cari ve yatırım harcamalarının önemli
ölçüde küçültülmesi ile elde edilmektedir.
Tablodan incelenebileceği gibi, cari harcamalar içinde önemli bir paya sahip
olan personel harcamaları, 1983-1989 arasında önemli ölçüde azalmıştır. 1989-1993
arasında ise, cari harcamaların ve sosyal gelişme harcamalarının düzeyinde önemli
bir artış görülmektedir. Bunun nedeninin söz konusu dönemde uygulanan popülist
politikalar olduğu düşünülebilir. 1994'de yaşanan mali kriz ücretlerin artışını
engellemiş ve bu durum 1995'de de devam etmiştir.
Diğer yandan, Türkiye'de önemli bir kamu maliyesi krizine yol açan
borçlanmanın artması nedeniyle faiz ödemelerinin GSMH'ya oranı ve özellikle iç
borç faiz ödemeleri 1988*den sonraki yıllarda dramatik bir şekilde artmıştır. Yine
konsolide bütçe harcamaları içinde yer alan transfer harcamalarının buna bağlı
olarak artığı görülmektedir. Ayrıca transfer harcamaları 1980 sonrası ihracatın
teşviki yöntemlerinden özellikle vergi iadesi giderleri ile önemli ölçüde artmış
(GSMH'nın %2-3 düzeyinde) bundan vazgeçildiği yıllardan sonra ise %l"ler
seviyesine düşmüştür. Bu durumu bir başka şekilde ifade edersek, transfer
62
Fevzi Devrim. Asuman AJtay, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 13-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalva
63
harcamalarının 1990 öncesi özel kesim sermayesine vergi iadesi ile aktarılırken,
I990*larda bunun iç borç faiz ödemeleri biçimine dönüştüğü ileri sürülebilir,
1990'larda fmansal serbestleşme (mali liberalleşme) kapsamında, kamu
kesimi kaynaklarının ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamaktan çok uzaklaştığı
tablodaki rakamlarla da desteklenecek seviyededir.
Kayıt dışı ekonominin boyutları, vergilerin daha çok ücret vergisine
dönüşmesi (toplam gelir vergisi içinde ücret vergilerinin payı %86 dır) gelir harcama
dengesizliğinin temel kaynakları olarak daha büyük miktarlardan ve daha yüksek
faiz oranlarıyla borçlanılmasının yolunu açmıştır.
1990 lı yıllarda gelinen seviyede 1980*li yıllarda ortaya çıkan özellikle
fmansal küreselleşme eğilimleri hem kamu kesimine hem de ekonominin neredeyse
bütününe yük olan fmansal sektörü destekler hale gelmiştir. Bu durum zaten
gelişmeyen özel sektörün daha da gerilemesine ve dünyadaki gelişmelerle uyumlu bir
şekilde fînans sektörünün öne çıkmasına yol açmıştır. Ülkemizde ilk beşyiız sanayi
kuruluşunun toplam karlarının neredeyse %75'ini sektör dışı fmansal kesimden elde
ettiği göz önünde tutulduğunda dununun boyutları da ortaya çıkacaktır. Bu yüzden
kamu mali yönetiminin elinde bulunan kaynakların ekonomik ve sosyal gelişme
yönlü kullanılamadığı ileri sürülebilir.
Sosyal dengeleme vc gelişme amacının kamu mali kesimince yeterince hareket
noktası görülmediği rakamlardan anlaşılmaktadır. Nitekim eğitim, sağlık, sosyal
güvenlik ve istihdama ilişkin veriler bu görüşü doğnılar niteliktedir.
İstihdam açısından bakıldığında kamu kesiminin istihdam yaratan bir alan
olarak görüldüğü, kamu kuruluşlarında çalışan memur sayısının artışıyla
desteklenmektedir. Tablo 5'de 1980-1999 tarihleri arasında yer alan kamu
kuruluşlarının memur kadrolarının dağılımı yer almaktadır. 1980"dc 1.252.847 olan
memur sayısının, 1999"da 2 milyona ulaştığı görülmektedir. Makro ekonomik
istikrarsızlıklar ve kamu ve özel sektör yatırımlarının gerilemesi ve siyasi tercihler
sonucu ortaya çıkan işsizlik kamu istihdam politikaları ile giderilmeye
Fevzi Devrim. Asuman Altay. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu, 15-17,Mayıs, 2 0 0 0 ^ Antalya
çalışılmaktadır. Kamu sektöründe çalışan işçiler Özel sektörde çalışanlardan daha
yüksek ücret almaktadırlar (Bkz.Tablo 6).
Bunun nedeni kamu sektöründeki işçilerin, Özel sektördeki emsallerine
nazaran daha yüksek sendikal haklara sahip olmalarıdır. Ayrıca kamu sektöründe
memurların sendikal haklarının olmaması memur maaşlarını yoksulluk sınırı altında
kalmasını açıklamaktadır. Sonuçta ülkemizde istihdam politikalarının sosyal
gelişmeyi sağlamaktan uzak olduğu söylenebilir.
Eğitim ve sağlık açısından bakıldığında sosyal harcamalar içinde eğitimin
biraz daha önde yer aldığı görülmektedir. Tablo 4 incelendiğinde, bütçe içinde eğitim
harcamalarının payı sağlık harcamalarından fazla olduğu görülmektedir. Ülkemizde
GSMH içinde eğitimin payı genel olarak %3Ter düzeyinde kaldığı halde, OECD
ülkeleri ortalaması %5.6'dır. Benzer durum sağlık harcamalarında da görülmektedir.
Sağlık harcamaları ortalama olarak %0.8 düzeyindedir. OECD ülkelerinde bu
oranın %10'lar düzeyinde olması bu alanda da yetersizliğin bir kanıtıdır.
Bir diğer sosyal gelişme göstergesi olan sosyal güvenlik sistemi daha önce de
üzerinde durulduğu gibi devlet katkılı bir sistem olmadığı için bunun kamu
finansman dengesini bozacak nitelikte olmadığı açıktır. Her ne kadar SSK'nın
açıkları nedeniyle 1994*den itibaren konsolide bütçeden bir aktarma yapılıyorsa da.
katkının büyük bir boyutta olmadığı bir gerçektir. 1994'de bu oran %0.4 iken.
1998"de %0.9, 1999'da %1 civarında gerçekleşmiştir. Burada sorun SSK
kaynaklarının kullanılması ve değerlendirilmesinde etkisiz yöntemlerin
kullanılmasıdır.
1990"lı yıllarda neredeyse bir krize giren sosyal güvenlik sistemi, işsizlik
sigortasını kapsayacak şekilde geliştirilen ve emeklilik yaşının yükseltilmesini içeren
bir sosyal güvenlik reformu gerçekleştirilmiştir. İşsizlik sigortası devletin de Ödenen
primlere %2 oranında katkı koymasıyla oluşturulacak bir '"işsizlik sigortası"
fonundan sağlanacaktır. Emeklilik yaşı ise kadınlarda 58, erkeklerde 60 olarak
belirlenmiştir.
64
Fevzi Devrim. Asuman Altay, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 , Antalya
65
Destek temelli sosyal yardımlar ve sosyal programlar açısından bakıldığında
bunun kişiselleştirilmiş bir "vatandaşlık hakkı" temelinde olmayıp, sermaye
birikimine katkısı olan özel ve kamusal girişimler ile tarım kesimine doğru olduğu
dikkati çekmektedir. Temel hedef olarak ekonomik gelişme seçildiği için, yapılan
yardımlar ve sübvansiyonlar korunması ve geliştirilmesi düşünülen sektörler ve
kesimler itibariyle ele alınmaktadır. Ancak bu sürecin işleyişi, lobiciliğe ve pazarlığa
konu olduğu için, yolsuzluk ve rant sağlamanın da bir araç haline dönüşmektedir.
C. Türkiye'de Küreselleşme Sürecinde Sosyal Devlet ve Kamu Mali
Yönetimi
1. 1980 Öncesi Kapalı Ekonomi Dönemi
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan hemen önce gerçekleştirilen İzmir
İktisat Kongresi'nde (17 Şubat-4 Mart 1923), 1930'ların başına kadar sürecek olan
karma ekonomik bir sistem tercihi yapılmıştır (Ayrıntı için bkz. Ökçün. 1981).
1930'lara kadar devlet, beşeri sermaye ve sosyal sabit sermaye oluşumu dışında
kalan sermaye birikiminin özel girişim tarafından yapılmasına izin vermiştir.
1929 ekonomik bunalımı ile Batı ekonomilerine hakim olmaya başlayan devlet
müdahaleciliği anlayışının ve ülkede bazı sanayilerin bir an önce kurulması ve
devletin nüfuz ve otoritesinin yükseltilmesi isteği 1933'ten itibaren "devletçi" bir
iktisat politikasının izlenmesini ortaya çıkarmıştır. Bu tercihle devlet, sermaye
birikimi sürecinde bizzat rol almış ve kalkınmanın ve refahın sağlanmasını temel
iktisat politikası olarak kabul etmiştir.
1934 yılında uygulamaya konulan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı çok etkin
olamamış ve 1933-1939 döneminde kamu yatırımlarının önemli bir kısmı vergi ile ve
kısmen de enflasyon ile finanse edilmiştir. Bu dönemde kullanılan vergi geniş ölçüde
ücretli kesimden elde edilmiştir. Aynı dönemde görülen enflasyon da, kamu
yatırımlarının kısmen dalgalı borçlarla finansmanına baş vurulması sonucu ortaya
Fevzi Devrini. Asuman Altay. XV. Tûrkıve Mal iye Sempozyumu. 13-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
66
çıkmıştır. Bu dönemde ücretli kesim ile ücret dışı kesimler arasında refah seviyesi
önemli ölçüde ücretliler aleyhine gelişmiştir.
1939-1948 dönemi II. Dünya Savaşı'mn etkisinin görüldüğü ve savunma
harcamalarının arttırıldığı dönemdir. Bu dönemde yine savaşın ve enflasyonun etkisi
ile özel kesimde büyük karlar ortaya çıkmış ve ücretli-yoksul kesimler yine ihmal
edilmiştir.
1950'li yıllar çok partili döneme geçiş ve yeniden liberalizme dönüşün
görüldüğü yıllardır. 1950-1960 arası dış borçlar artmış ve moratoryum ilan
edilmiştir. Bu gelişmeler 1958 yılında mali istikrar tedbirlerinin uygulanmasını
gerektirmiştir.
1960-1980 dönemi, söz konusu tarihler itibariyle askeri müdahalelerin
yapıldığı ve bu tarihler arasında planlama uygulamalarının söz konusu olduğu bir
dönemdir. Planlı dönemde, kamu kesimi kalkınma çabasına aktif olarak katılmıştır.
Planlarda öngörülen hedeflerin gerçekleştirilmesinde özellikle vergisel finansman
yöntemi benimsenmiştir. Yine bu dönemde, bütçe açıklarının giderek büyüdüğü
gözlenmektedir.
1980'lere enflasyon, dış borç ve bütçe açığı ile giren Türkiye, IMF destekli 24
Ocak istikrar paketini uygulamak zorunda kalmıştır. Bu sorunların giderilmesinde
talep kısıcı politikalar önerildiği için bütçede talep genişletici her harcama kaleminin
kısılması amaçlanmıştır.
1980'li yıllara kadar geçen dönemde sosyal gelişme ve buna yönelik sosyal
harcamaların ekonomik gelişme ve ekonomik istikrar amaçlarının gerisinde kaldığı
söylenebilir. 1936 yılında yürürlüğe giren İş Kanunu'na kadar (3008 sayılı Kanun)
belirli çalışan gruplara yönelik, dağınık sosyal sandıklar kurulmuştur. İş Kanunu ile,
sosyal sigortaya ilişkin ilk ilkeler de oluşturulmuştur. Bu ilkelerin hayata
geçirilmesi ancak 1945'de yapılan yeni düzenlemeler ile gerçekleşmiştir (Sözer.
1997, 126).
Fevzi Devrim. A m m a n Ahav. XV. Tûrkive Mal iye Sempozyumu. 13-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
Sosyal düzenin sağlanması açısından 1961 yılında yeni bir dönem başlamıştır.
Nitekim Türkiye 1961 yılında, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal yardım konularını
hükme bağlayan Avrupa Sosyal Şartı'm imzalamıştır. Bazı maddelerine çekince
koymakla birlikte sosyal güvenlikle ilgili maddeler aynen kabul edilmiştir. Ancak bu
şart ülkemizde 16.6.1989 tarihinde onaylanabilmiştir. 1961 Anayasası'nda sosyal
devlet ilkesine sahiplenildiği görülürken 1982 Anayasası ile klasik hak ve
özgürlüklerde bazı kısıtlamalar getirilmesine rağmen sosyal düzen açısından ayrıntılı
bir düzenlemenin yapıldığı görülmektedir.
2.1980 Sonrası Dışa Açılma Dönemi
24 Ocak istikrar tedbirleri bir yandan istikrarsızlıkla mücadelenin aracı
olurken, diğer yandan dünyadaki gelişmelere paralel, dışa açılma ve serbest piyasa
ekonomisinin işletilmesi için bir araç olmuştur, Bu kapsamda oluşturulan ekonomik
ve sosyal süreç dünya ekonomisindeki küresel gelişmelere ayak uydurmuştur.
Nitekim dünya ekonomisinde görülen ticaretin ve mali kesimin serbestleştirilmesi
uygulamaları, ülkemizde de ilk olarak fiyat kontrollerinin terk edilmesiyle
başlatılmıştır. Daha sonra, dış ticaret ve kambiyo rejimi ile para-kredi sisteminde
liberalizasyona gidilerek bu alanda doğrudan müdahale araçlarından büyük ölçüde
vazgeçilmiştir (Önder vd., 1993, 186). Kısaca küresel sürece katılmada yoğun bir
çaba sarf edildiği gözlenmektedir.
Türkiye'de gerek 1980'den önce ve gerekse sonra izlenen kamu politikalarında
kamunun kendini daha çok ekonomik gelişmeden sorumlu tuttuğu bunun yanında
ekonomik gelişmeye bağlı bir sosyal gelişme umudunu taşıdığı ileri sürülebilir. Diğer
deyişle ülkemizde sosyal gelişmenin ekonomik büyüme yönünde düşünüldüğü
izlenimi edinilmektedir. Nitekim 1980 sonrası dışa açılmanın gerektirdiği şekilde
sanayileşmenin öncelikle dış satım malları içindeki sanayi mallarının payının
arttırılması için tarımdan sanayiye doğru bir yönelme ve hizmetler sektöründeki
gelişmeler, nüfusun kır ve kent açısından dağılımını da değiştirmiştir. Tablo 7'den
67
Fevzi Devrini, .Asuman Altav. XV. Ttlrkive Mal iye S e m p o z y u m » , 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
görüleceği gibi, tarım, sanayi ve hizmetler sektörünün GSMH içindeki yeri, yıllar
itibariyle sırasıyla hizmetler, sanayi ve tarım şeklinde gelişmiştir. Aynca 198Û'de kır
ağırlıklı olan nüfus 1990'h yıllarda kent ağırlıklı hale gelmiştir.
Nurusun bu değişimi, sosyal gelişme ile kamu mali yönetimi ilişkisinin de
değiştirilmesini gerektirecek ölçüdedir. Henüz sanayi işçisi nüfusunu arttıramamış,
mevcut çalışan kesime geniş bir sosyal güvenlik sağlayamamış, işsizlik sigortası,
toplu konut, eğitim, sağlık, fırsat eşitliği, kentleşme ve kentlileşme olgularının
sağlanamadığı Türkiye, bu durumda doğal olarak sosyal bir devlet olamamıştır.
Kamu kesiminin güvencesi altında bulunan fırsat eşitliği ve sosyal adalet
kavramlarının ülkemizde işlevsiz olduğu açıktır. Kentleşme ve kentlileşme olgusu
çerçevesinde ve 1980'den sonra tercihi yapılan sermaye birikim sürecinin ücretli-
maaşh ve yoksul kesim aleyhine işlemesi ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler, kamu
hizmetlerine özellikle sosyal nitelikli hizmetlere olan talebi arttırırken, sosyal gelişme
harcamalarının artmaması, önemli eşitsizlik ve adaletsizlikleri getirmektedir.
1980'li yıllarda liberal söylemin etkisiyle ülkemizde kamu harcamalarının
kısılarak, devletin küçültüleceği savlan ileri sürülmüştür. Ancak uygulamada
paradoksal olarak, kamusal hizmetlerin görülmesinde önemli ölçüde
merkezileştirmenin yapıldığı dikkati çekmektedir.
SONUÇ:
Devlet müdahaleciliğinin ekonomik büyüme ve kalkınma temelli olarak kabul
edildiği Keynesyen İktisat ile başlayan süreç baş gösteren sosyal sorunların çözüm
arayışlan ile birleştirilerek 20. yüzyılın özellikle ikinci yarısına hakim olan
•'Keynesyen refah devletr'ni ortaya çıkarmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın getirdiği
olumsuz koşullar hem refah devleti hem de sosyal devlet anlayışının gelişmiş sanayi
ülkelerinde uygulanmasına ortam hazırlamıştır.
Yüksek büyüme oranlarının ve yüksek sosyal güvenlik, sosyal koruma ve
sosyal dengeleme tedbirlerinin uygulandığı bu dönem 1974 Petrol bunalımına kadar
68
Fevzi Devrini, Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu, 13-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
69
devam etmiştir. 1974'lerde ortaya çıkan işsizlik ve enflasyon, Keynesyen çözümlerin
yetersiz kalmasına yol açarken, uluslararası para sisteminin değiştirilmesi ve
uluslararası piyasalarda petro-doların fazla birikmesi, ABD ve Japonya'nın bütçe
fazlası vermeleri, uluslararası borçlanma piyasalarını ve fınans piyasalarını
geliştirmiştir. Bu gelişmeler AG ve GOLTler açısından olumsuz sonuçlan ortaya
çıkarmıştır. Bu ülkeler bir yandan üretimin daraldığı, fiyatların arttığı uluslararası
mal piyasaları nedeniyle, dışa bağımlı sanayileşme modeli uygulayan ülkelerin dar
boğaza girmesine yol açarken, bir yandan da uluslararası piyasalardan kolay
borçlanma yöntemleri dış borçlarını artırarak ekonomik bunalıma sürüklenmelerine
neden olmuştur.
1980'lerde başlatılan dışa açılma ve liberalizasyon sürecinde mali sermayenin
küreselleşmesi ve beraberinde kültürel, siyasi küresel unsurlan getirmesi AG ve
GOÜ'lerin yeni sürece uyum politikaları geliştirmelerine neden olmuştur. Bu
gelişmeler özellikle IMF destekli gerçekleşmiştir.
Küresel süreç ve uluslararası entegrasyon hareketleri ulus devletlerin sınırları
içinde egemenliklerinin bir çok bakımdan sorgulanmasına yol açmıştır. Gelinen
aşamada uluslararası ekonomik, siyasi ve askeri bağımlılıkların artmasına paralel,
ulus devletlerin iktisat politikası ve sosyal politika hedeflerini istedikleri gibi
yönlendirmelerinin imkanı kalmamıştır. Söz konusu süreç henüz sosyal devlet ve
refah devleti olamamış az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından henüz
olumlu bir politikalar demeti üretememiştir. Dışa açılma ve mali serbestleştirme
politikalann bu ülkelerde zaten bozuk olan gelir dağılımını ve sosyal gelişimi
olumsuz etkilemektedir. Bu ülkelerde mevcut olan kamu mali yönetimlerinin
kurumsal ve yasal karmaşıklığı ile bütçe açıkları ve etkinsiz borçlanma idaresi,
küresel süreçte daha da olumsuzluk üretir hale gelmiştir.
Türkiye' de sosyal devlet ilkesine sahip çıkılmakla birlikte, sosyal devlet
anlayışı yerleşmemiştir. 1980'li yıllarda uygulanan liberalleşme sürecinde yukarıda
Fevzi Devr im. Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalva
70
sözü edilen kamu mali yönetim sorunları nedeniyle, sosyal devlet ve sosyal gelişme
yeterince sağlanamamıştır.
Sonuçlarının ne olacağı bilinmeyen bir küreselleşme süreci, mevcut durum
itibariyle değerlendirildiğinde, özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından yeni
sorunlar üretmekle birlikte uluslararası işbirliğini getirmesi ve yerel sorunların ulus
ötesi hale gelmesiyle çözüme yaklaşıl ab ileceği düşünülebilir.
Fgvzİ Devrim. Asuman Altav, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-37 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
Tablo 1: 1950 Sonrası Dünya Ekonomisi
Ü L K E L E R S a n a y i Ü r e t i m i (*) G S M H (*) i ş s i z l i k E n f l a s y o n Ü L K E L E R
1 9 5 1 - 7 3 1 9 7 6 - 9 2 1 9 5 1 - 7 3 1 9 7 4 - 9 2 1 9 5 1 - 7 1 1 9 7 1 - 9 2 1 9 5 1 - 6 9 1 9 7 0 - 8 0 1 9 8 0 - 9 0
A B D 4,4 1.9 3.9 2,9 4,6 6,8 2,2 8.2 4,6
Japonya 15.2 4,9 2.9 10,5 1.5 2,3 4.3 9.3 1.9
Fransa. 6,2 1,55 5,2 2,4 9,7 7,7 5,03 10,1 6.6
•Almanya 7.6 1,8 7,2 2.2 2.5 4,9 1,77 5,1 2.6
İngiltere 3.1 -0,2 2,9 1.4 2.6 8,2 3.9 14,2 6,2
(*) Ortalama Büyüme Oranları Kaynak: Çeşitli OECD yıllıklarından tarafımızca oluşturulmuştur.
Tablo 2: Sosyal Güvenl ik Kuruluşları Üye Sayısı
1996 1997 1998 Toplam Aktif Sigortalı Sayısı 10.681 11.251 1 1.830.
-SSK 4.695 5.099 5.483 -T.C. Emekli Sandığı 1.964 1.995 2.052 -Bağ-Kur 1.767 1.873 1.972 -Özel Sandıklar 71 74 75 -Tarımdaki Aktif Sigortalılar 1.041 1.049 1.061 -İsteğe Bağlı Aktif Sigortalılar 1.143 1.161 1.187
Toplam Aktif Sigortalı/İstihdam (%) 44.3 48.0 49.3
Aylık Alanlar ve Bağımlılar 39.826 42.443 46.309
Aktif/Pasif Oranı (%) 2.33 2.28 2.18
Toplam Sigortalı Nüfus 50.507 53.694 58.139
Sigortalı Nüfus/Toplam Nüfus (%) 81.5 85.3 90.9
Kaynak:TlSK, Ekonomik Göstergeler 999
Tablo 3: Sosyal Güvenlik Kuruluşu A ç ı k l a n (Trilyon TL.)
Yıl lar SSK BAĞ-KUR EMEKLİ SANDIĞI
1992 2.6 - -1994 19.4 4.5 20.0
1995 81.8 8.0 41.0
1996 144.4 70.0 120.0
1997 336.0 123.0 280.0
1998 597.0 435.0 610.0
Kaynak:T\SK, Ekonomik Göstergeler 1999
71
Fevzi Devr im. Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye S a n p o z v u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
1982 Anayasası'nda devletin, bir sosyal hukuk devleti olduğu, dolayısıyla sosyal
gelişmeyi sağlayan ve bunu engelleyen unsurları bertaraf eden bir işlevi olduğu
vurgulanmaktadı r.
B. Türkiye'de Sosyal Devlet Anlayışı ve Kurumsal Yapı
1. Kamu Mali Yönetiminin Kurumsal Yapısı
Kamu hizmetlerinin üretilmesini genelde iki birim üstlenir. Bunlar merkez ve
yerel yönetim birimleridir. Türkiye'de kamu hizmetleri hem merkez hem de yerel
yönetim birimleri tarafından yapılır. Yönetim örgütünün ikili bir yapısı olduğu
söylenebilir (SENCER, 1992, s.290). 1982 Anayasasının 123. maddesinde
idarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına
dayanır" denilerek konu ile ilgili düzenleme yapılmıştır.
Türkiye'de mali alandaki yapılanma, idari yapılanma içinde söz konusu
olmuştur. Kamu mali kesiminin örgütlenme şekli ile kamu gelir ve giderlerinin
idareler arası dağılımı idari yapılanmaya uygundur.
Kamu sektörünün mali yönetiminde, milli gelirin kamu sektörü tarafından
kullanılan bölümünün özel ekonomi birimlerine aktarılmasında veya kamusal
kararlarla yönlendirilmesinde bazı kamusal kurumlar görev almaktadır (MERİÇ,
1999, s.46).Türkiye'de bu kurumlar; merkezi idare, mahalli idareler, sosyal güvenlik
kurumlan, kamu iktisadi teşebbüsleri, döner sermayeli işletmeler ve fonlardır.
Bu kurumların harcamaları yönüyle GSMH içindeki büyüklükleri ve ekonomi
içindeki hacimlerinin bilinmesi mali yönetimin etkinliğinin geliştirilmesi açısından
çok önemlidir. Çünkü^kamu hizmeti üretmek ve sunmak amacını taşıyan mali
yönetimin düzeyi toplumda amaçlanan hedefleri de işaret etmektedir. \
Kamu mali yönetim kurumlarının yönlendirilmesinde rol alan aktörler
öncelikle seçilmişlerden oluşan. Başbakan, Bakanlar Kurulu ve Bakanlardır. Bunun
yanında seçilmişlerin atadıkları bürokratlar söz konusu kurumlann işleyişinde
önemli işlevler görürler.
54
1
Tablo 4: Konsolide Bütçe Harcama Oranları
KONSOLİDE BÜTÇE GİDER GERÇEKLEŞMELERİNİN GSMH İÇİNDEKİ % PAYLARI
YIL Top. Gid
Can Personel Diğer Yatın m Transfer Faiz Iç Borç Faizi
Dış Borç Faizi
Sos.Güv Vergi İadesi Sağlık Eğitim Kûltür-Turizm
Sosyal Gûv. Toplam GSMH Payı
1980 2!.6 8.7 6.6 2.1 4.1 8.7 0 6 0 4 0.2 0.8 0.1 - - - - - -
1981 20 4 7.5 5 0 2 5 4 5 8.4 0 9 Û 5 0.4 n 7 0.4 - - - - - -
1982 16 6 6.5 44 2 1 3.6 6.5 0 8 0 3 0.5 0 6 0.0 - - - - - -
1983 20.9 7.3 4.8 2.5 4 ü 9.6 1.5 0 6 0.9 (>B 1.3 2 7 13.1 0.7 4.4 20 9 4.4 1984 19.3 6 4 4.0 2.4 3 6 9.2 2.0 0.8 1.2 U 6 1.7 2 7 12.6 0.6 3.3 19.2 3.7
1985 18.4 5.7 3.6 2.1 3.4 9.3 1 9 0.7 1.2 0 6 2.1 2.8 12.5 0.5 4.0 19.3 3.6
1986 16.2 5.8 3.6 2.2 3.6 6.8 2.6 1.3 1 3 0.6 2.2 2.6 11.6 0.5 3.5 18.2 3.0
1987 17.1 5.9 4.0 1.9 3.3 7.8 3.0 1 7 1.3 0 6 2.2 2 9 12.3 0.5 3.3 19.0 3.3 1988 16.6 5 7 3 9 1.8 2.8 S İ 3.9 2 5 1.4 0 6 1.6 3 0 12.4 0.5 3.6 19.5 3 2
1989 16 9 7 2 5 4 1.8 2 5 7.1 3 6 1.4 n.6 1.2 3 S 15.5 0.6 3 7 23.6 4 0
1990 17 2 8 4 6 7 1 7 2 5 6.3 3.5 2 4 VI 0 3 1.2 4 7 18.8 0 9 1.8 26 2 4.5 199) 20.9 9 6 7 8 1.8 3.0 8.3 3 8 2 7 1 1 0 3 1.1 4 0 17.3 0 7 1 2 23 2 4 9
1992 20.4 10 4 8.5 1.9 3 0 7.1 3 7 2 8 0 9 04 1.1 4 0 19.7 0.8 1.8 26.3 5.4 1993 24.6 10.3 8.5 1.8 2.9 11 4 5.8 4 6 1 2 0 6 1.1 3.9 16 5 0.7 2.2 23 3 5.7 1994 23 2 8.9 7.0 1.9 2.0 1 2 3 7 7 6 0 1 7 0.9 0.8 3 5 13.3 0.6 3.8 21.2 4.9 1995 22.0 8.2 6.4 1.8 1.3 12.4 7 3 6 1 1.2 1 4 0.8 3.3 12 2 0.6 6.3 22.4 4.9 1996 26 5 SO 6.5 2.1 1 7 1 6 2 1M [ I 8 9 1.1 2 3 0.7 3.3 10.5 0.5 8.5 22 8 6.0
1997 27 4 9 5 7 1 2 4 15 7 7 8 6 7 1.1 2 6 0.9 3.3 10.1 0 6 9 4 23 4 6 4
1998 29 5 9 8 7.3 2 5 1 9 17 8 11 7 10 6 1 l 2 6 1.1 2 6 11 0 0 6 9 0 23 2 6 8
1999 34 4 10 1 7 ] 3 0 1 7 22.7 13 1 12 1 1.0 3 0 1.1 - - -
SOS YAL GELİŞME HARCAMALARININ KONSOLİDE
Not: Yeni seri GSMH rakamları Kaynak: Maliye Bakanlığı.
<
I
mm mmm
Fevzi Devrim. Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu, 13-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalva
Tablo 5: Kamu Kuruluşlarının Memur Kadroları ve Yıllık Artış Oranları
(1980-1999) ^ r _ _ r _ _ _ YILLAR KONSOLİDE
BÜTÇE MEMUR KADROLARI
D. SERMAYE FON VE
KEFALET SANDIKLARI
ÖZEL BÜTÇELİ KURULUŞLAR
TOPLAM YILLAR
SAVI ARTIŞ SAYI ARTIŞ SAYI ARTIŞ (%)
SAYI ARTIŞ (%)
1980 1.170.224 - 23.811 - 58.812 - 1.252.847 -1981 1.169.494 -0,1 25.351 6,5 59.581 1,3 1.254.426 0,1 1982 1.176.224 0,6 28.772 13,5 59.041 -0,9 1.264.037 0,8 1983 1.195.607 1,6 28.698 -0,3 56.865 -3,7 1.281.170 1,4 1984 1.285.831 7,5 26.734 -6,8 68.715 20,8 1.381.280 7,8 1985 1.316.661 2,4 29.268 9,5 68.715 0,0 1.414.644 2,4 1986 1.356.137 3,0 30.235 3,3 70.095 2,0 1.456.467 3,0 1987 1.401.391 3,3 30.300 0,2 70.850 1,1 1.502.541 3,2 1988 1.428.382 1,9 30.672 1>2 71.000 0,2 1.530.054 1,8 1989 1.440.504 0,8 30.979 1,0 74.230 4,5 1.545.713 1,0 1990 1.461.561 1,5 30.968 0,0 76.356 2,9 1.568.885 1,5 1991 1.509.518 3,3 30.426 -1,8 83.546 9,4 1.623.490 3,5 1992 1.608.451 6,6 30.711 0,9 83.789 0,3 1.722.951 6,1 1993 1.692.655 5,2 32.184 4,8 90.063 7,5 1.814.902 5,3 1994 1.708.062 0,9 31.117 -3,3 91.187 1,2 1.830.366 0,9 1995 1.724.152 0,9 28.233 -9,3 90.357 -0,9 1.842.742 0,7 1996 1.726.021 0,1 28.216 -0,1 90.357 0,0 1.844.594 0,1 1997 1.733.635 0,4 28.213 0,0 91.757 1,5 1.853.605 0,5 1998 1.832.408 5,7 27.746 - 1,7 91.802 0,0 1.951.956 5,3
1999(*) 1.890.307 3,2 27.667 -0,3 91.786 0,0 2.009.760 3,0
1-1.9.1999 tarihi itibariyle kullanılabilir serbest kadro sayılandır. (*)
2- 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'na tabi personel hariçtir.
Kaynak: Maliye Bakanlığı 2000 Yılı Bütçe Gerekçesi
Tablo 6: Maaş ve Ücretlerdeki Gelişmeler
Net Ücretler 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997
Kamu işçi 1.052 2.427 4.486 8.033 16.575 25.697 35.970 86.674
Özel İşçi 925 2.072 3.684 6.194 10.742 18.645 34.398 64.681
Memur 697 1.241 2.400 4.072 6.557 12.092 23.464 50.769 Kaynak: DPT
Tablo 7: Sektörlerin GSYİH İçindeki Payları (%)
Sektörler 1996 1997 1998
Tarım 16.8 14.5 15.0
Sanayi 25.2 25.3 24.8
Hizmetler 58.0 60.2 60.2
Kaynak: DPT
73
Fevzi Devrim. Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 13-17 Mavi» 2 0 0 0 , Antalva
74
KAYNAKÇA
AKDOĞAN, Abdurrahman, Kamu Maliyesi, Gazi Büro Kitabevi, Ankara, 1996.
ARIN, Tülay, "Refah Devleti: Bir Analiz Çerçevesi", IX. Türkiye Maliye
Sempozyumu, 6-8 Mayıs, Antalya, 1993.
ARIN, Tülay, "Türkiye'de Sosyal Güvenlik Fonlarının Açıklan: Liberal Sosyal
Güvenlik Rejiminin Çelişkileri ve İflası", X. Türkiye Maliye Sempozyumu.
15-18 Mayıs, Kemer, 1994.
BRAUDEL, F., Maddi Uygarlık, Ekonomi ve Kapitalizm, (Çev.: M. A. Kılıçbay).
Cilt I, Gece Yayınlan, Ankara, 1993.
CASLIN, Terry, "Devlet ve Ekonomi", (Çev: Mensur Akgün), Liberalizm, Refah
Devleti, Eleştiriler, Derleyen: Kemali Saybaşılı, Bağlam Yayınları.
İstanbul, 1993.
CZERNY, P. G., "Paradoxes of the Competition State: The Dynamics of Political
Globalization", Government and Opposition, Vol: 32, 1997.
DEVETAK, Richard, Richard HIGGOTT, "Justice Unbound? Globalizatıoan.
States and the Transformation of the Social Bond", International Afifairs,
Vol:75,Number:3, July, 1999.
DPT, Dünyada Küreselleşme ve Bölgesel Bütünleşmeler, DPT.2375-ÖİK:440,
Ankara, 1995.
ERKAN, Hüsnü, Sosyal Piyasa Ekonomisi, Aydın Kitabevi, İzmir, 1987.
FLİGSTElN, N., "Is Globalization the Cause of the Crises of Welfare StatesT,
European University Institute, Working Papers, SPS No: 98/5, Florance,
1998.
GIDDENS. A., The Constitution of Socîety, Cambridge, Pohty Press, 1984.
HARVEY, D., The Condition of Postmodernity, Oxford, Blackvveli, 1989.
JESSOP, Bob, "Post-Fordism and the State", Post Fordism.ed.Ash AMİN,
Blackvveli Ltd. UK, 1996.
Fevzi Devrim. Asuman Altay, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
75
KARLUK, Rıdvan, Uluslararası Ekonomik, Mali ve Siyasi Kuruluşlar, Ankara:
Turhan Kitabevi, 1998.
KAZGAN, Gülten, İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, İstanbul:
Remzi Kitabevi, 1980.
Mc LUHAN, M., Understanding Media, Londra: Routledge, 1964.
MERİÇ, Metin, Kamu Kesiminde Mali Yapı, İzmir, 1999.
MISHRA, Ramesh, Globalization and the Welfare State, Edvvard Elgar
Publishing Inc., 1999.
OYAN, Oğuz, Türkiye Ekonomisi: Nereden Nereye?, Türkiş Yayını, Ankara,
1998.
ÖKÇÜN, Gündüz, Türkiye İktisat Kongresi 1923-İzmir, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No: 471, Ankara, 1981.
ÖLMEZOĞULLARJ, Nalan, Ekonomik Sistemler ve Küreselleşen Kapitalizm,
Ezgi Kitabevi, İstanbul, 1999.
ÖNDER, İzzettin, vd., Türkiye'de Kamu Maliyesi, Finansal Yapı ve Politikalar,
Tarih Vakfı Yurt Yayınlan, İstanbul, 1993.
PANITCH, Leo, "Değişen Bir Dünyada Devlet: Küresel Kapitalizmi Sosyal-
Demokratikleştirmek mi?", (Çev.: Kaan H. Ökten), İktisat Dergisi,
Ağustos-Eylül, 1999.
ROBERTSON, R.,''Globalization or Glocalisation", The Journal of International
Communication, Vol: 1, 1994
ROWLEY, Charles, "Liberalizm and Collective Choice: A Return to Reality',M
Manchester School of Economics and Social Studies, Vol.46, 1978.
SACHS, J., "International Economics: Unlocking the Mysteries of Globalization",
Foreign Policy, No: 110, Spring 1998.
SAVRAN. Sungur, "Ulusal Sermayeler Kıskacında GlobaliznT, İktisat Dergisi.
No: 350, Temmuz, 1994.
Fevzi Devrim. Asuman Altay. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 , Antalva
76
SENCER, Muzaffer, Türkiye'nin Yönetim Yapısı, Alan Yayıncılık, İstanbul, 1992.
SEXTON, Eric L., "Public Finance Administration" (Book Revievv), Public
Budgeting and Finance, Vol: 14, Issue: 3, 1994.
SOYSAL, Mümtaz, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, İstanbul, 1977.
SÖZER, Ali Nazım, Sosyal Hukuk, İzmir, 1997.
SÖZER, Ali Nazım, Sosyal Hukuk Uygulamaları, İzmir, 1998.
TODAİE, Mali ve Ekonomik Kuruluşlar Araştırma Grubu Raporu, TODAİE
Yay. No:248, Ankara, 1992.
UNDP, Sustainable Human Development Report, Nevv York, 1999.
K A M U H E S A P L A R I N D A SAYDAMLIK V E B O R Ç Y Ö N E T İ M İ
Doç. Dr. Güven SAK
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü
Prof. Dr. Sinan S Ö N M E Z
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü
I. Giriş:
1.1 Kamu mali yönetiminde saydamlık ile ilgili tartışmalar özellikle Güney
Doğu Asya krizi sonrasında yoğunluk kazanmış görünmektedir. Döviz krizlerini
engellemek için başlatılan çalışmalar arasında kamu mali yönetiminde ve kamu
hesaplarında saydamlığın sağlanmasına yönelik adımlar önem kazanmıştır. Bu
çerçevede bakıldığında, esas olarak Uluslararası Para Fonu (IMF) ve OECD
bünyesinde yürütülen çalışmalar dikkati çekmektedir. \
2. Bu çalışmada kamu hesaplarında saydamlık ile ilgili tartışmaların ve
yapılan çalışmaların "kendi başına bir fena"yı temsil etmediği üzerinde
durulacaktır. Açıktır ki. kamu hesaplarında saydamlık ile birlikte ülkemizde
demokratik katılım kanallarının sağlıklı işletilebilmesi için de önemli bir adım
atılmış olacaktır. Ülkemizde savunma, eğitim, sağlık gibi temel harcama
kalemlerinin gerçek boyutlarını izleyebilmek mümkün hale gelecektir. Bu gelişme
ise sağlıklı bir tartışma ortamı için gereken sağlam enformasyonu temin edecektir.
Dolayısıyla IMF çalışmalarında doğrudan içerilmediği ve bir hedef olarak ortaya
konulmadığı halde kamu hesaplarının saydamlığı demokratikleşme süreci açısından
da önem taşımaktadır. Ancak bu çalışmada konunun bu yönü üzerinde
durjlmavacaktır.
77
G ü v e n Sflk. S inan .Sönmez . X V . Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Antalya
3.\Üonci olarak ise, kamu hesaplarındaki saydamlığın elbette kamu
kesiminin toplam harcamaları üzerinde de bir etkisi olacaktır. Kasasında ne kadar
para olduğunu ve her bir harcama kalemine ne kadar kaynak aktardığını yakından,
belki de günlük olarak, takip edebilen bir kamu mali idaresi performansın^
değerlendirebilecek, etkinliğini arttırabilecek ve masraflarını da azaltabilecektir.
Ancak bu çalışmada kamu hesaplarında şeffaflığın bu yönü üzerinde de
durulmayacaktır.
4. Çalışmamızda öncelikle kamu hesaplarında saydamlık ile ilgili
çalışmaların döviz krizlerini engellemede bir araç olarak gündeme getirilmesi
üzerinde durulacaktır. Döviz krizleri ile kamu mali yönetiminde saydamlık gibi
birbirinden farklı gibi görünen iki konu arasındaki bağlantı noktasını ise fmansal
piyasalar oluşturmaktadır. Son dönemde artan uluslararası fon akımları ile birlikte
yurt içi ve yurt dışı finansal piyasaların fon aktarım sürecinde büyüyen önemi bu
piyasalarda güven krizlerinin önlenmesi açısından kamu hesaplarında saydamlığı
ön plana çıkartmış görünmektedir. Konu finansal piyasalar vasıtasıyla gündeme
geldiğine göre öncelikle meselenin bu yönüne bakılmasında fayda görünmektedir.
Nitekim ikinci ve üçüncü bölümlerde bu konu ayrıntılı olarak değerlendirilecektir.
5. Ancak kamu hesaplarında saydamlık yalnızca uluslararası piyasalar için
önem taşımamaktadır. 1994 Meksika krizi ile ilgili tartışmalarda öne çıkan bir
başka tartışma konusu da döviz krizlerinin ortaya çıkışında yurt içinde yerleşik
yatırımcıların rolüdür. 1994 Meksika krizinin yanısıra yine aynı yılda Türkiye'de
ortaya çıkan döviz krizinde de önem taşıyan unsur yerli yatırımcıların tavır
değişikliğidir1. Bu çerçevede dördüncü bölümde tartışma Türkiye çerçevesinde
yürütülecektir. Bu bölümde esas olarak Hazine ve Merkez Bankası'na güvenin
sarsıldığı, kamunun kredibilite kaybına uğradığı her noktada borç yönetiminin
nasıl zorlaştığı ve kamunun finansman maliyetlerinin nasıl arttığı üzerinde
durulacaktır. Ortaya çıkan kredibilite kaybının kaynağında kamu yöneticilerinin
tavır değişikliği ihtimali (moral hazard effect) ile kamu idaresinin saydam
1 Bu konu ile ilgili olarak Ersel ve Sak (1995ye bakılabilir. 78
G ü v e n Sak. S i n a n . S ö n m e z . XV- Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
2 Konu ile ilgili olarak Arın (1999)'a bakılabilir. 79
olmamasının katkısı bulunmaktadır. Bu çerçevede bakıldığında, kredibilite kaybını
ve bunun neden olabileceği güven krizini sınırlandırmakta kamu hesaplarında
saydamlığın önemli bir rolü olabileceği üzerinde durulacaktır.
GII. Saydamlığın Kapsamı ve "Arka Bahçesi"
6. "Saydamlık" terimi son yıllarda uluslararası iktisat ve maliye yazınında
giderek güncellik kazanmıştır. Yürütülen tartışma ve çalışmalar takip edildiğinde,
esasen, saydamlık kavramının içeriği ve/veya kapsamının çok geniş tutulduğu
görülmektedir. Özellikle mali boyutuyla saydamlığı yakalayabilmek için öncelikle
saydamlığı engelleyecek yöntemlerin veya hangi yöntem ve uygulamaların saydam
olmadığının belirlenmesi yararlı olacaktır. Bunların arasında makroekonomik
değişkenlerde zorlama bir iyimserlikle yapılan gerçeğe uzak öngörüler ve bu
temelde gerçekçi olmayan şişirilmiş kamu gelirleri ile olması gereken düzeyin
altında harcama projeksiyonları yapmak; yıl sonunda öngörülen bütçe açığının
ötesine geçildiğinde, mutlaka "elde olmayan" nedenlere, örneğin dış şoklara
başvurmak; alman yeni önlemlerin bütçe üzerinde olumlu etkiler yarattığını
savunarak, ileriye yönelik olumlu öngörülerde bulunmak2; ^siyasal amaçlarla bazı
kalemlere olması gerekenin üzerinde ödenek tahsis etmek, bütçede genellik ve
birlik ilkelerini baltalayıcı tasarruflarda bulunmak, bu bağlamda bütçe dışı fonlara
yer vermek ve/veya bütçeyi bir benzetmeyle fonlaştırmak, bütçenin yalnızca
merkezi devleti kapsaması, dolayısıyla bir bütün olarak kamu kesiminin mali
portesinin tek bir belgede çizilememesi ve diğer yöntemlerin yanısıra bütçeleme
sürecinde \iirütmenin bütçe komisyonu aracılığıyla yasamayı pasif bir konuma
indirgemesi, yasamanın yürütmeyi denetleyecek araçlara sahip olamaması gibi
olgular da yer almaktadır. Yukarıda sayılan yöntem ve uygulamalar terk edildikçe
mali saydamlığa ulaşma yönünde adımlar atılmış olacaktır. )
L7. Kamu kesimindeki mali işlemlerin tüm boyutlarıyla ortaya konulması,
çe sağlıklı bilgi edinmenin ve etkin denetimin sağlanarak hesap sorulmasının
olanaklı kılınması kamuda yeniden yapılanmayı gündeme getirmektedir. Kamu
G ü v e n Sak. Sinan-Sönmez, XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalya
1 IMF(1998)*dcn alıntının çevirisi içinbkz.. Hürcan(1999) s. 12-3. 80
yönetiminde hedeflenen ve gerçekleştirilmeye çalışılan yeniden yapılanmaya koşut
olarak gerekli görülen mali reformlar kapsamında saydamlık sine qua non koşul
ve/veya ilke olarak değerlendirilmektedir.^aydamlığın taşıdığı önemi dikkate alan
OECD, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar konuya ilişkin araştırma ve
yayınlarını artırmışlardır. Nitekim IMF Guvernörler Kurulu Geçici Komitesi'nin
(Intcrim Committee of the Board of Governers of International Monetary Fund) .
16 Nisan 1998 tarihli toplantısında saydamlık açısından ideal olduğu ileri sürülen
kuralları içeren "Mali Saydamlık Kuralları Yönetmeliği"' (Code of Good Practices
on Fiscal Transparency) kabul edilmiştir.^Yetki ve sorumlulukların açıkça
belirlenmesi, enformasyona erişebilirlik, devlet bütçesinin kamuoyuna açık
şekilde hazırlanması ve uygulanması ile verilerin nitelikli ve güvenilir olmasını
sağlayacak kurumsal düzenlemelerin yapılması ana ilkelerine dayalı yönetmelikte,
IMF tarafından formüle edildiği biçimiyle saydamlık;
"Devletin mali işlemlerine ilişkin olarak aldığı kararlara (mali politika
hedeflerine), devletin kamu hesaplarına ve mali projeksiyonlarına, sözkonusu mali
işlemlerin fonksiyonları ve yapışma ve de tüm bu işlemlerin uygulama sonuçlarına
kamuoyu tarafından erişilebilmesi ve tüm bu bilgilerden kamuoyunun haberdar
edilmesi anlamına gelmektedir" 1 j
^8. Kurumsal alanda, kamusalhesaplarda ve ekonomik/mali göstergeler ile
öngörülerde gerekli görülen saydamlık, kamu ile özel kesim ve bizzat kamu mali
yönetimindeki kurumlar arasında işlev dağılımı açıkça belirlendikten sonra
bütçenin hazırlanması, uygulaması ve raporlaması, bütçe dışı operasyonların
gerekçeleri ve kapsamı, parafıskal kurumların finansmanı, vergi düzenlemeleri,
kamu açığının finansmanı kamusal kredi operasyonları ile yasal ve idari
düzenlemeleri kapsamaktadır.Vîenel denge, birincil denge, operasyonel denge ve
cari dengeye ilişkin rakamsal sonuçların birlikte yayımlanmasının, analitik
göstergelere başvurmanın (eyelieal and structural adjusted balance, generational
accounts, vd.) yamsıra kısa ve orta vadeli öngörüler ile uzun vadeli senaryolar
G ü v e n Sak, S inan .Sönmez . XV- Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u , 15-17 M a v i ş 2 0 0 0 . Antalya
3 G.Kopits ve J. Craig (1998). Transparency in Government Operations. IMF Occasional Paper. No: 158.
IMF (1998): Metnin Türkçesi için bkz., Gürsoy Hürcan (1999). 4 The Role of the IMF in Govemance Issues: Guidance Note. hıtp://w\\.iım".org/exlernal/pubs/ft/exrp/goveTn/govindex.htm 5 http:/Av\v\v.inıf.org/external/np/speeches/l999/l0l I99.htm
81
oluşturularak, bunların kamuoyuna sunulmasının saydamlık gereği olduğu
vurgulanmaktadır3.
9. Mali saydamlığın iyi yönetimin (good govemance) oluşturulmasına çok
önemli katkıda bulunduğunu belirten IMF'nin, doksanlı yıllarda yaşanan krizlerden
dersler çıkarılırken de gene saydamlık sorunsalına göndermeler yaptığı
saptanmaktadır. IMF İcra Kurulu'nun 25 Temmuz 1997 tarihinde kabul ettiği
yönetimle ilgili Rehber 'de 4 IMF'nin yalnızca yönetimin iktisadi yönleriyle
ilgilendiği belirtildikten sonra, üye ülkelerde iyi yönetimin oluşturulması
doğrultusunda aşağıda belirtilen iki alanda kurumun katkıda bulunabileceği
vurgulanmaktadır:
• İdari prosedürleri (kamu harcamalarının denetimi, bütçe yönetimi ve gelir
tahsili, vd.) de kapsamak üzere kamu kesimindeki kurumların (hazine, merkez
bankası, KİT'ler, istatistik yayımlayan kuruluşlar, kamu hizmeti sunan kuruluşlar
vd.) reforme edilmesi yoluyla kamusal kaynakların yönetiminin iyileştirilmesi;
• Özel sektör faaliyetlerinde etkinliğin artışını sağlayacak şeffaf ve istikrarlı
iktisadi ve düzenleyici ortamın gelişmesi ve sürdürülmesine destek verilmesi (fiyat
sistemleri, ticaret ve kambiyo rejimleri, bankacılık sistemi, vd.).
10. IMF genel direktörlüğünü kısa bir süre önce bırakan Michel
Camdessus'nun 11 Ekim 1999'da Konrad Adenauer Vakff nda yaptığı
""Küreselleşme Çerçevesinde Uluslararası Finansal Politika" konulu konuşmasında
s yaptığı vurgulamalar gerek IMF'nin saydamlık konusunda son yıllardaki ısrarını,
gerekse çözüm önerilerini ortaya koymak açısından ilginç olduğu kadar anlamlıdır.
Camdessus küreselleşme ile birlikte finansal piyasaların hızlı gelişimi ve ivme
kazanan entegrasyonu sürecinde gerek borçtu, gerekse alacaklı olarak özel kesimin
Fevzi Devrim. Asuman Altav. XV. Titrkiye Mal iye Sempozyumu, 13-17 Mayıs 2 0 0 0 , Antalya
55
1980 sonrasında egemen olan liberal politikaların uygulanması ve buna uygun
düzenlemelerin yapılması kapsamında mali yönetim yapısında bir çok değişiklikler
yapılmaya çalışılmıştır. Ancak bu politikalardan beklenilenin aksine Türkiye'de mali
yönetimin giderek merkezileştirilmesi çabaları ortaya çıkmıştır. Bu süreçte kamu
mali yönetimindeki bütünlüğün giderek bozulduğu ve gerek mali kaynakların
tahsisinde ve gerekse mali kararların alınma sürecinde yürütme giderek daha etkin
olma eğilimi taşıdığı görülmektedir. Demokratik yönetimlerin temeli olan güçler
ayrılığı ilesi özellikle "yasama" aleyhine işlemiştir.
Başbakanlığa bağlı kurumların artışı ve Bakanlar Kurulu'na verilen Kanun
Hükmünde Kararname düzenleme yetkisinin genişletilmesi "yürütme"nin güçlenme
eğilimini yansıtan örneklerdir.
Kamu mali yönetiminin geleneksel kurumlan olan Maliye Bakanlığı, DPT ve
T C . Merkez Bankası adeta Başbakanlığı güçlendirecek şekilde kurumsal bazda
değişikliklere maruz kalmışlardır. 1984 yılında önce Hazine Genel Müdürlüğü
Maliye Bakanlığı'ndan, Dış Ticaret Genel Müdürlüğü de Ticaret Bakanlığf ndan
ayrılarak Başbakanlığa bağlı bir Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı kurulmuştur.
Mali yönetimin önemli politika, karar ve uygulama birimleri söz konusu
müsteşarlıkta yer almaktadır. 1994 yılında ""Hazine Müsteşarlığı*' ve "Dış Ticaret
Müsteşarlığı" olarak tekrar ayn iki kurum haline getirilmişlerdir. Bundan başka
Ekonomik İşler Yüksek Koordinasyon Kurulu ile Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı
Kurulu Başbakanlığa bağlı olarak oluşturulmuştur. 1988 yılında bu Kurullar
Yüksek Planlama Kurulu'nun bünyesine geçirilmiştir. Yine Başbakanlığa bağlı
olarak Para, Kredi ve Koordinasyon Kurulu oluşturularak Başbakanlık Kurunufnun
güçlendirildiği görülmektedir.
Nitekim başbakanlığın yapısı incelendiğinde, neredeyse tüm bakanlıkların
hizmet alanlarım içerecek genişlikte görevlere sahip bir çok hizmet biriminin yer
aldığı dikkati çekmektedir. Örneğin, Dış İlişkiler Başkanlığı Dış İşleri Bakanlığı'nın;
Ekonomik ve Mali İşler Başkanlığı Maliye Bakanlığı ile Hazine ve Gümrük ve Dış
G ü v e n Sak, S i n a n . S ö n m e z , XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 13-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalya
82
ön plana çıktığını, daha doğrusu başat olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda
uluslararası piyasalarda boy gösteren ajanlar çeşitlenmektedir;doğrudan
yatırımcılar, portföy yatırımcıları, bankalar, tahvil sahipleri söz konusu ajanlar
arasında ilk akla gelenlerdir. Yerel planda bankalar ve özel şirketlerin aktif rol
oynaması nedeniyle yeni gerginliklerin kaçınılmaz olduğu belirtilmektedir.
Camdessus borçlular arasında yer alan Tayland, Endonezya, G. Kore ve benzeri
ülkelerde, ulusal iktisat politikalarının bir veya daha çok alanda zayıflık
gösterdiğine işaret etmektedir. Finansal sistemler, kamu yönetimi-işletme yönetimi-
saydamlık, makro iktisat politikalarının kimi uygulamaları söz konusu zayıf
alanları oluşturmaktadır. Camdessus krizlerin yalnızca borçlananların hatalarından
kaynaklanmadığını, tutarsız risk değerlendirmesi yaparak doğru yatırım karan
almayan borç verenlerin de sorumlu olduğunu vurgulamaktadır. Bunun yamsıra
uluslararası sermaye akımlannda rol oynayan finansal piyasalar ile kurumların
gözetimi ve denetiminde resmi otoritelerin gösterdiği zaafıyetin de krizlerin patlak
vermesinde rol oynadığını belirtmektedir. Bu yolla biriken risk küresel fmansal
sistemin istikrarını tehdit etmekte, krizlere yol açabilmektedir. Doksanlı yıllarda
yaşanan krizlerden aslında üç temel ders çıkartılmıştır:
• Saydamlığın gerekliliği,
• İyi yönetim ilkesinin evrensel düzeyde gerek kamu alanında, gerekse
özel kesimde sağlanması,
• Sistemik bir tehdit oluşturan yoksulluğa karşı koyabilmek için sağlam para,
yüksek nitelikli ekonomik büyüme ve yoksulluğun azaltılması arasındaki mevcut
karşılıklı bağlantıların öneminin anlaşılması.
11. Krizlerin gelecekte engellenmesi, en azından belirme sıklığı ve şiddetinin
azaltılması için uyulması gerekli ilkeler ve yapılması gerekli düzenlemelerde bu
çerçevede şekillenmektedir. Camdessus'nun deyişiyle;
"amaç, kısaca özetlenirse,sağlıklı ulusal (finansal) sistemlere ve ihtiyatlı,
şeffaf makroekonomik politikalara dayalı olan serbest fakat düzenli sermaye
hareketlerini sağlayacak olan daha sağlıklı uluslararası finansal sistemi inşa
G ü v e n Sak. Sinan.SOnmez, XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
83
etmektir. Uluslararası planda kabul edilmiş standartlar ve faydalı uygulamalar
yönetmelikleri aracılığıyla saydamlığı ilerleten bir sistem olacaktır'1.
12. Bu bağlamda IMF'nin veri yayımlanması, mali politikalarda saydamlık
ile para ve finansal politikalarda saydamlık, bankacılık kesiminin denetimine
ilişkin doğrudan veya sorumluluğu paylaşarak koyduğu kuralların uygulanabilir
olduğu da Camdessus tarafından vurgulanmaktadır.
13. Düne kadar iktisadi gelişme ile birlikte anılan finansal serbestleşme son
yıllarda finansal kırılganlık ve kriz sözcükleri ile birlikte anılır olmuştur. Kamu
kesiminin yanısıra özel kesimde de "iyi yönetim" ve saydamlığı ön plana çıkartan
bu yaklaşım neye dayanmaktadır? Neden saydamlık kriz tartışmaları ile birlikte
anılmaktadır? Üçüncü bölümde öncelikle bu hususlar üzerinde durulacak ve bu
yaklaşımın anlamı ve krizleri önlemede etkinliği üzerinde durulacaktır..
III . Döviz Krizleri ve Kamu Hesaplarında Saydamlık
Her finansal kriz bir likidite krizidir: Krizin mekaniği
14. İleride 1990'lı yıllar nitelenmeye çalışıldığında öncelikle bu yılların
finansal krizler veya döviz krizleri çağı olduğu üzerinde çok durulacaktır. Finansal
kriz denildiğinde ne anlaşılmalıdır? Finansal piyasalarda finansal kontratların
alım/satımı yapılmaktadır. Bu piyasalarda finansal kontratların temsil ettiği reel
sektör projelerine ilişkin farklı bekleyişlere sahip olan alıcı ve satıcılar karşılıklı
olarak işlem yapmaktadırlar. Finansal kriz olarak nitelenen durum ise, finansal
piyasalardaki katılımcıların piyasada alıcı ve satıcı olarak dengeli bir biçimde
dağılmaması, neredeyse tamamının piyasanın satıcı veya alıcı tarafında yer
almasıdır. Bu durumda ilgili finansal varlıkların fiyatlarında hızlı hareketler ve
servet kaybı ortaya çıkmaktadır. Piyasadaki alıcı veya satıcı dengesizliği ile bunun
sonucunda ortaya çıkan likidite eksikliği büyük fiyat hareketlerine neden
olmaktadır. Piyasa aktörlerinin benzer bekleyişlerle piyasanın bir tarafında
toplanması kriz durumu olarak nitelenmektedir.
15. Yukarıdaki yaklaşımla bakıldığında finansal kriz esas itibariyle bir
"likidite krizindir. Aynı yaklaşım "döviz krizf'ne de kolaylıkla uyarlanabilir.
Güven Sak. S inan. S ö n m e z . XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m » . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . .Antalva
84
Uluslararası fon akımlarına açık bir ekonomide yerel para cinsinden yüksek
getiriden yararlanmak isteyenler, finansal piyasalarda pozisyonlarını yerel para
cinsinden almak durumundadırlar. Eğer bir nedenle yerel paranın hızla değer
yitirebileceği endişesi yaygınlık kazanırsa, günümüzün çabuk pozisyon
değiştirmeye imkan sağlayan piyasalarında yatırımcılar yerel paradan yabancı
paraya geçmeye çalışabilirler. Bu durumda yabancı para talebi hızla yükselirken,
yerel para talebi ise azalacaktır. Artan yabancı para talebi ilgili ülkenin merkez
bankası yabancı para basmadığı için tamamiyle karşılanamazsa bu durumda hızlı
bir kur intibakı ve yabancı paranın yerel para karşısında değer kazanması gündeme
gelecektir. Ülkede yabancı para cinsinden likiditeyi temin etmek ve yerel paranın
hızlı değer kaybını engellemek için merkez bankasının başvurabileceği temel
kaynak biriktirmiş olduğu yabancı para rezervleridir. Dolayısıyla ülkedeki yabancı
para likiditesinin sınırı döviz rezervleri tarafından belirlenmektedir. Nitekim
Güney Doğu Asya krizine ilişkin olarak benzer analizler, örneğin. Chang ve
Velasco (1997)"de geliştirilmiştir.
Kriz tipleri
16. Finansal krizler ve döviz krizleri yukarıda doğrudan yatırımcıların ama
özellikle yabancı yatırımcıların portföy pozisyonlarını değiştirmeleri ve bunun
sonucunda ortaya çıkacak likidite eksikliği ile ilişkilendirilmiştir. Bu açıklama
yalnızca krizlerin mekanizmasına işaret etmektedir. Kamu hesaplarında saydamlık
ile konu arasında ilişki kurabilmek için krizin mekaniğinden, krizin nedenlerine
doğru gitmekte yarar bulunmaktadır. Burada ilgili ülkede biriken riskler, birikim
modelinin problemleri üzerinde durmak yerme, daha pratik bir soru ön plana
çıkarılacaktır: Finansal piyasalardaki yatırımcılar, özellikle yabancı yatırımcılar,
neden aniden fikir değiştirmektedirler? Neden herkes piyasanın satıcı veya alıcı
tarafında hep birlikte yer almayı tercih etmektedir?
17. Bu noktada, gelişmekte olan ülkelerde gözlemlenen iki kriz tipi üzerinde
durulabilir: Bunlardan ilki kamunun mali krizidir. Kamunun borç yönetiminin
sürdürülemez bir biçimde hızla artması, mevcut borç stokunu piyasalarda
G ü v e n Sak. S inan. S ö n m e z . XV- Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
85
döndüremez hale gelmesi sonuçta krize neden olmaktadır. Burada kamunun dış
borç stoku için değil, iç borç stoku için de aynı durum söz konusudur. 1994 yılında
Türkiye'nin yaşadığı deneyim, mali krizin iç borç stokunun refınansman
zorluklarında da kaynaklandığına işaret etmektedir. İkinci tip, döviz krizlerinde ise
bu kez şirketler ve bankaların kendilerini refinanse edememeleri gündeme
gelmektedir. Güney Doğu Asya krizi, esasen, döviz krizlerinin özel kesim kaynaklı
olarak da çıkabileceğini açıklıkla gözler önüne sermiştir. Özel kesim kaynaklı
krizde bu kez problem özel kesim kuruluşlarının bilançolarının pasifinde ortaya
çıkmaktadır. Vadesi dolan finansal kontratların yeniden satılamaması,
yatırımcıların vadesi dolan finansman imkanını yeniden uzatma tercihinde
bulunmayarak piyasayı terketme eğilimine girmeleri kriz yaratmaktadır.
Krizi (dikleyen mekanizmalar
18. Ancak yukarıdaki tanımlama krizin neden çıktığına değil, nereden
çıktığına dayalıdır. Biraz aşağıda bu iki kriz tipinin neden özellikle vurgulanmakta
olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Ancak bir önceki paragrafta üzerinde durulan husus
yatırımcıların hep birlikte piyasanın satıcı veya alıcı tarafında yer alma
nedenlerinin açıklanmasıdır. Bu konuda Sachs (1998) dört adet kriz tetikleyen
mekanizma üzerinde durmaktadır. Bunlardan ilki. ekonominin "dışsal şoklar'a
manız kalmasıdır. Bu dışsal şoklar kamu kesiminin veya özel kesimin ödeme
kapasitesini olumsuz etkilediği için yabancı yatırımcılar yerel piyasaları terketme
eğilimine girmektedirler. Burada örnek olarak 1998 yılında Rusya krizini tetikleyen
petrol fiyatlarındaki düşüş sayılabilir. Rusya hükümetinin gelirlerinde önemli bir
azalmaya neden olan bu gelişme, krizin nedenlerinden birini oluşturmaktadır. Aynı
şekilde Rusya krizinin 1998 Ağustos'undan itibaren Türkiye üzerindeki etkisi de
benzer bir biçimde bir dışsal şok'tur. Rusya ile azalan ticaretin Türkiye'nin ödeme
kapasitesini olumsuz etkileyeceği düşüncesi ve Rusya nedeniyle portföylerde
uğranılan kaybın sınırlandırılması amacı krizi Türkiye'nin finansal piyasalarına
taşımıştır.
G ü v e n Sak. Siııan-SSnıııez, XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . .Antalva
86
19. Krizi tetikleyen ikinci mekanizma ise "iktisat politikası şoklarfdır.
Burada sözkonusu olan "bir piyasa için getirilen tedbirlerin bir başka piyasada
dengeleri etkilemesrdir. Dolayısıyla finansal serbestleşme sürecini tamamlamış,
dışa açık bir ekonomide bir piyasa için alınabilecek tedbirlerin başka piyasaları
nasıl etkileyebileceği dikkatli bir biçimde ve ayrıntılı olarak düşünülmelidir.
Örneğin, kamu bütçesindeki gelirleri arttırarak, bütçe açıklarını küçültmeyi
amaçlayan yeni bir vergileme rejiminin finansal piyasalardaki etkileri, faiz oranları
üzerindeki olası etkileri dikkate alınmalıdır. Yine faiz oranlarındaki olası bir artışın
banka bilançolarını ve bankaların ödeme kapasitesini nasıl etkileyeceği de analize
mutlaka dahil edilmelidir.
20. Üçüncü kriz tctikleme mekanizması ise. "borçlanma limitlerinin
tüketilmesi" dir. Finansal piyasalardan fonlanmamn temelinde hükümetin, şirketin
veya bankanın belli bir vade ile belli bir finansal kontrat vasıtasıyla topladığı
fonları söz verdiği biçimde nemasıyla birlikte geri ödeyeceği varsayımı
yatmaktadır. Ancak fon toplayanın borçlanma limitlerini aştığı, alman borçların
servis gereklerinin borçlunun ödeme kapasitesinin üzerinde olduğu ve, bu
çerçevede, ortada bir "sürdürülebilirlik'' problemi olduğu düşünülmeye
başlandığında, finansal piyasaların borçluya karşı davranışlarının değişeceği
açıktır. Kamu borç stokunun belli bir eşiği aştığı ve kamu maliyesinde ek bir tedbir
alınmadığı belirlendikten sonra rasyonel yatırımcıların beklemesi gereken kamunun
davranış biçimini değiştirerek (moral hazard) bu yükten kurtulmaya çalışmasıdır.
Yatırımcı için önemli olan kamu davranış biçimini değiştirip, enflasyon yaratarak
bu yükten kurtulmaya çalışmadan önce piyasayı bir biçimde terk etmektir. Bu
durumda kamu menkul kıymetleri piyasasında ve Türk Lirası piyasalarında satıcı
tarafında bir yoğunlaşma ortaya çıkacak ve faiz oranlan ile kurda intibak bir
zorunluluk haline gelecektir.
21'. Sonuncu kriz tetikleyen mekanizma ise, "kendi kendini besleyen
panik"'tir. Yukarıdaki örnekten devam edersek, kamu borç stokunun servis
gereğinin kamunun ödeme kapasitesinin üzerinde olduğu ve kamunun borçlanma
G ü v e n Sak. S i n a n . S ö n m e z . XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Antalya
87
limitlerini doldurduğu tespiti yatırımcıların kamu menkul kıymetleri piyasasını
terketmeleri için bir nedendir. Ya da tam tersine kamu borçlanma limitlerinin
dolmadığı tespiti yatırımcıların piyasanın belli bir tarafında yoğunlaşarak krize yol
açmalarını engeller. Ancak burada kendi kendini besleyen paniğe yol açan süreç bir
koordinasyon eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
22. Tekil yatırımcılar ve portföy yöneticileri yalnızca kendi tercihlerini ve
gelişmeleri nasıl değerlendirdiklerini bilmektedirler. Sonucu belirleyecek olan ise
herkesin koordineli bir biçimde davranıyor olmasıdır. Dolayısıyla belirli bir ülkede
kamunun borçlanma kapasitesi ve kamu hesapları hakkında yeterli bilgiye sahip
olan bir yatırımcının veya portföy yöneticisinin kamunun "borçlanma limitlerini
doldurmadığı"' tespiti ile rahatlaması için bir sebep bulunmamaktadır. Yalnızca
kendisinin enformasyon sahibi olması ve "doğru" davranması yeterli değildir. Bu
yatırımcı kendi sahip olduğu enformasyonun piyasa tarafından bilinmediğinin
farkında ise veya bilinse bile aynı enformasyonun farklı yoruma tabi tutulduğunu
biliyorsa veya diğer piyasa aktörlerinin olası davranışları üzerinde bilgi sahibi
değil, ama kuşkulu ise o takdirde onlardan önce davranarak bir an önce piyasayı
terk etmesinde fayda bulunmaktadır. Böylece koordinasyon ve enformasyon
eksikliği finansal krizin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Kamu hesaplarında saydamlık ve enformasyon akımlarının kalitesinin
arttırılması
23. Yukarıdaki kriz tetikleyen mekanizmalardan özellikle son ikisi kamu
hesaplarında saydamlık tartışması açısından önem taşımaktadır. Finansal piyasa
katılımcılarının davranış biçimlerinde değişikliği engellemek için kamu hesapları
ile ilgili doğru ve yeterli enformasyonu açıklamak önem taşımaktadır. Öncelikle
borçlanmanın sürdürülebilmesi için "borçlanma limitlerinin aşılmadığı" açıklıkla
ortaya konulmalıdır. Bunu saklıyor olmak ise, elbette borç yönetimi açısından
sürdürülemez bir patikaya girmiş olmanın karinesi olarak değerlendirilecektir.
İkinci olarak ise, kamu hesaplarına ilişkin doğru ve yeterli enformasyonun bazı
pivasa katılımcıları tarafından belli ölçülerde biliniyor olması, tek başına krizi
G ü v e n Sak. S inan. S ö n m e z . X V . Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
engellemek için yeterli olmayacaktır. Kendi kendini besleyen paniklerden
kurtulmanın yöntemi tüm piyasa katılımcılarının benzer bir biçimde
bilgilendirilmiş olmasıdır. Kamu hesaplarında saydamlık vasıtasıyla doğru ve
yeterli enformasyonun tüm piyasa aktörlerine iletiliyor olması, koordinasyon
probleminden doğabilecek krizleri engelleyebilecektir. Kamu hesaplarının
saydamlığı yoluyla örneğin, finansal piyasalarda panikten kaynaklanan "sürü
etkisi'Yıin önemini azaltabilmek ve 1994 Meksika krizinden sonra "'tekila etkisi"'
olarak da adlandırılan "salgın etkisi"ni sınırlandırabilmek mümkün görünmektedir.
24. Bu çerçevede, fmansal piyasalar ekseninden bakıldığında aslında kamu
hesaplarında saydamlık tartışması sermaye piyasası düzenlemelerinde bu yüzyılın
başından beri ağırlık kazanmış olan "kamuyu aydınlatma tedbirlerf'nden farklı
değildir. Sermaye piyasalarında kamuyu aydınlatma ise yatırımcıya "doğru" karar
verebilmesi, ekonomide kaynakları "doğru" dağıtabilmesi için gereken
enformasyonun temin edilmesi anlamına gelmektedir. Böyle bakıldığında, tek
borçlanan kamu olmayıp, özel bankalar ve mali olmayan özel şirketler de gerek
yabancı gerekse de yerli yatırımcılar tarafından finanse edildiğine göre benzer
standartları onlar için de gündeme gelmek durumundadır. Dikkat edilirse. Güney
Doğu Asya krizi sonrasında kamu idareleri için iyi yönetim başlığı altında kamu
hesaplarında saydamlık gündeme gelirken, özel kesimdeki şirketler içinde
"corporate govemance" (hissedar/yatırımcı haklan) başlığı altında bir saydamlık
çalışması başlatılmıştır. Her iki türdeki vurgunun kaynağında da finansal
piyasaların artan önemi, ani intibakı ve finansal piyasa aktörlerinin enformasyon
gerekleri yatmaktadır.
Bir kriz önleme tedbiri kamu hesaplarında saydamlığın sınırları
25. Buraya kadar kamu hesaplannda saydamlığın bir ülkeyi "kriz çıkabilir"
ülke statüsünden nasıl çıkartabileceği üzerinde durulmaktadır. Ancak
unutulmaması gereken bir nokta bulunmaktadır. Bu tedbir ile birlikte yabancı fon
akımlarına açık gelişmekte olan ülkelerde "kriz tetikleyen mekanizmalaf'dan
yalnızca üçüncüsü ve dördüncüsü için bir tedbir alınmış olmaktadır. Ekonomi
88
G ü v e n Sak. S inan. S ö n m e z . XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalya
89
dışarıdan gelebilecek şoklara, içeride alınabilecek iktisadi politika tedbirlerinin yan
etkilerine karşı savunmasız kalmaya devam etmektedir. Kamu hesaplarında
saydamlık bir anti-kriz tedbiri olarak düşünüldüğünde yalnızca enformasyon
aksaklıkları nedeniyle kriz çıkması riskini azaltmaktadır. Saydamlığın "derde deva*1
olarak sınırlan açıklıkla belirlendikten sonra, IMF'nin tavrı ile ilgili kısa bir
değerlendirme de fayda görülmektedir.
IMF'nin kriz karşısındaki pozisyonu
26. Borç yönetimini de kapsayan mali saydamlığın son yıllarda, özellikle
IMF tarafından gündemde tutulması ve mali reformlar açısından sine qua non
koşul veya düzenleme olarak sunulması ilginç fakat şaşırtıcı olmayan bir gelişme
olarak değerlendirilebilir.
•İlginçlik, kriz nedenlerine ilişkin açıklamalarda saydamlık eksikliğine
önemli bir rol verilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Konuyu dağıtmamak için -
Güneydoğu Asya"daki de dahil olmak üzere- ekonomik ve/veya finansal krizlerin
nedenleri üzerinde durmamakla birlikte, ana sorunsalın daha farklı olduğunu
belirtmekte yarar var. Küreselleşme, bu bağlamda sermaye hareketlerinin giderek
daha fazla serbestleştirilmesi sürecinde ortaya çıkan son finansal kriz öncesinde
ilgili ülkelerdeki ekonomik göstergeler, seksenli yılların başlarında krize
sürüklenen ekonomilere göre çok farklıdır. Şöyle ki, temel makroekonomik
göstergeler genelde pozitiftir;bütçe ve/veya kamu kesimi dengesi fazla vermekte
veya açıklar düşük düzeyde seyretmektedir, hızlı büyüme söz konusudur ve kriz
öncesine dek istikrarlı seyir izleyen veya artan döviz rezervleri bulunmaktadır.
Üstelik doksanlı yılların başlarında küreselleşmenin ivme kazanmasını sağlayacak
koşullar bir araya geldiği kabul edilmektedir; ABD'de enflasyon yaklaşık olarak
sıfırlanmış, ekonominin istikrarlı büyüme sürecine girdiği kabul edilmiş,1989'daki
mini krizden sonra borsa yükselişe geçmiştir. Orta Avrupa'daki sosyalist blokun
çözülmesi ve SSCB'nin dağılması küreselleşmeye ivme kazandıracak önemli bir
gelişme olarak değerlendirilmiştir. Bu "elverişli" ortamda neden kriz oluştu
sorusunun yanıtı aranırken krize sürüklenen ülkelerde özel kesimde gözlenen aşırı
G ü v e n Sak. S i n a n . S ö n m e 2 . X V . Türkive Mal jve S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Antalya
6 Sönmez (1999) s. 9-36. 90
borçlanma üzerinde durmak gerekiyor. Borçlanma veya dış finansman
olanaklarının hızla artması ve sağlanabiliri iği, uluslar arası planda fon miktarındaki
artış ve fonların akışkanlığmdaki hızlanmayı ön plana çıkarmaktadır. Bir başka
deyişle finansal serbestleşme kilit kavram olmaktadır. Bu olgu uluslararası planda
sermaye birikimi modellerinin dikkate alınmasını da gerektirmektedir. Bu açıdan
tarihsel süreç dikkate alındığında nasıl ki, yetmişli yıllara başta ABD olmak üzere
sanayileşmiş ülkelerde ortaya çıkan karlılık ve üretkenlikte düşme ile somutlaşan
kriz ve seksenli yıllara sermayenin uluslararasılaşmasınm salt reel sektörde değil,
özellikle de finansal sektörde hızlanarak yeni boyutlar kazanması damgasını
vurmuşsa, doksanlı yılların ayırtkan özelliği de giderek artan sermaye fazlasının,
üretken alanlardaki tıkanıklıklar nedeniyle spekülatif alanlara kaymasıdır. Bir
başka deyişle kriz aşırı birikim ve finansal sermayenin değerleme ihtiyacının
sonucunda ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, aşırı büyüyen finansal fonların sürekli olarak
yüksek rantabiliteye ulaşmasının olanaksızlığı krizi süreç içinde biriken risklerin
çözümü haline getirmiştir. Kriz sermayenin "aşırı*' gözüken kısmının
törpülenmesini sağlarken, aynı zamanda sermayenin yeniden yığışmasına da yol
açmıştır 6 .
Doksanlı yıllardaki krizlerin, bu bağlamda özellikle de Güneydoğu Asya'da
filizlenen fmansal yönü ağır basan krizin nedenleri arasında gösterilen mali
yönetimde ve makroekonomik politikalarda saydamlık eksikliğini aslında büyük
miktarlara ulaşmış bulunan finansal sermayenin sürekli olarak daha yüksek
rantabilite arayışına girmesinde ve dolayısıyla kontrolsüz fmansal serbestlikte
aramak gerekiyor. Küreselleşme sürecinde finansal sermayenin hızla serbesti eş erek
uluslararasılaşması ve yüksek düzeyde akışkanlık kazanmasını krizin temel
belirleyicisi olarak görenler arasında yakın tarihe kadar Dünya Bankası baş
iktisatçısı ve başkan yardımcısı pozisyonunda olan Prof. Joseph Stiglitz'in de yer
aldığını anımsayalım. 1994-95'de Meksika'nın yaşadığı finansal krizi benzer bir
yaklaşımla değerlendiren Prof. Grieder'in betimlemesi oldukça çarpıcıdır:
G ü v e n Sak. S inan. S ö n m e z , XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalya
Bkz.. S.Strange(1998).. s.99. 8 Le Monde (Ekonomi Eki). 19 Mayıs 1998. 9 Le Monde. 15 Ekim 1998.
91
"Meksika örneği göstermektedir ki,..., gelişmekte olan ülkeler, küresel
sermayenin canlılığına kendilerini kaptırdıklarında şeytanla bir tür bahse
girmektedirler. En yüksek getiriye ulaşmak amacıyla küresel finansal sistemden
etrafa likidite saçıldığmda, ülke başdöndürücü bir gelişmeyi ateşleyen dış kaynaklı
<sıcak para>nın istilasına uğramakta, herhangi bir nedenle yabancı sermaye ülkeyi
terketmeye karar verince birdenbire kredi ihtiyacını hissetmektedir" 7.
Yükselen ekonomilerde kısa vadeli sermaye hareketlerinde tamamen
serbestleştirmeye yönelmenin ateşle oynamak olduğunu düşünen rehber
iktisatçıların bakış açılarında radikal bir değişiklik belirdiğini vurgulayan Prof.
Paul Krugman'a göre iktisadi düşüncede "rota değişikliği" yaşanmaktadır8.
• Saydamlığın IMF tarafından gündeme getirilmesi şaşırtıcı
değildir.Güneydoğu Asya krizini öngöremeyen ve geleneksel kriz yönetimi
reçetelerini bu yöredeki ülkelere sunan IMF yetkililerine bizzat "liberal" öğretiyi
savunanlar tarafından şiddetli eleştiriler yapılmış, krizin derinleşmesinde IMF'nin
"basiretsizliği"nin önemli bir etken olduğu vurgulanmıştır. Örneğin Henri
Kissinger IMF*yi topa tutarak iyilikten çok kötülük yaptığını belirtmektedir.
Kissinger;
"nasıl laissez faire kapitalizmi 19. yüzyılda marksizmin doğmasıma yol
açtıysa, doksanlı yıllardaki gözü kapalı küreselleşme de finansal piyasalardaki
serbestliğin sorgulanmasına yol açabilir" 9
şeklinde ifade ettiği yargısıyla endişesini ortaya koymaktadır. Kriz
öncesinde ve sürecinde başarısızlıkla suçlanan ve bizzat varlığı tartışma konusu
edilen IMF'nin genelde kapitalizmin sorunlarını çözme konusunda rol oynayan baş
aktörlerden biri olduğunu da dikkate almak gerekiyor. Nitekim seksenli yıllarla
birlikte bir dizi azgelişmiş ülkede hız kazanan yapısal uyum programları
özelleştirme, deregülasyon ve serbestleşmeyi öngördüğü ölçüde, ilgili ekonomilerin
Fevzi Devrim. Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
56
Ticaret Müsteşarlıkları ve DPT'nin; Sosyal ve Kültürel İşler Başkanlığı'nın Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nm görev alanları ile ilgili olduğu ileri sürülebilir.
Başbakanlık teşkilatındaki genişlemenin yanında. Başbakanlığa bağlı
kuruluşların da sayısı giderek artmıştır. Başbakanlığa bağlı ekonomik ve mali
kuruluşlar başta DPT ve Hazine Müsteşarlığı olmak üzere Gümrük Müsteşarlığı,
Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Güneydoğu
Anadolu Projesi (GAP) Bölge kalkınma İdaresidir.
Bakanlar Kurulu'na 1971 'de Anayasa'da yapılan değişiklik kapsamında
verilen KHK çıkarma yetkisi 1982 Anayasası*nda da genişletilerek kabul edilmiştir.
Ancak uygulamada KHK'nin geçici bir yetki türü olmasına rağmen yasa gibi
algılandıkları da bir gerçektir. Örneğin, Anayasa'ya göre vergi vb. mali
yükümlülükler ancak yasa ile konur, değiştirilir ve kaldırılır (73.Md.). Ancak yine
aynı Anayasa'nın 167. Maddesinde yer alan "dış ticaretin ülke ekonomisinin
yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla dışında ek mali yükümlülükler
koymaya ve bunları kaldırmaya kanunla Bakanlar Kuaılu'na yetki verilebilir'
ifadesi vergilere ilişkin 73.madde ile çelişmektedir. Bundan başka. "... Bakanlar
Kuaılu'na KHK ile bütçede değişiklik yapmak yetkisi verilemez" hükmüne rağmen
(161.Md.) 1980'den sonra kurulan fonlardan bazıları KHK ile Bakanlar Kurulu
tarafından çıkarılmıştır. 2976 sayılı yasa ile fon oluşturma yetkisinin Bakanlar
Kurulu'na verildiği görülmektedir. Buna göre Bakanlar Kurulu ithal ve ihraç
mallarında istediği ölçü ve oranda fon koyup kaldırmakta ve ithalde gümrük vergi
oranlarını artırma veya muafiyet tanıma ve indirme yoluna gidebilmektedir.
Ayrıca Bakanlar Kurulu'na gerektiğinde KİT'lerin mal ve hizmet fiyatlarını
belirleme yetkisine sahip olduğu halen yürürlükte olan KİT'lere ilişkin 233 sayılı
KHK'dc belirtilmektedir. KİT'lere konuları ile ilgili verilen görevler sonucu doğacak
zarar ile mahrum kalınan karların finansmanı ile ilgili yine Bakanlar Kuaılu'na yetki
verilmiştir. Bundan başka Bakanlar Kurulu, bazı maddelerin alım ve satım
G ü v e n Sak, S inan.Sönmez, XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m » . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalya
A.Alesina, R.Perotti (1996). s. 401-7.
uluslararası sermaye birikiminin ihtiyaçları veya gerekleri doğrultusunda yeniden
biçimlendirilmesin! hedeflemiştir. Bu bağlamda ticari serbestleşme gümrük
duvarlarının giderek indirilmesini sağlarken, finansal serbestleşme de deregülesyon
ve özelleştirmenin desteğiyle uluslar arası finansal fonların hareket alanını
genişletmiş ve yüksek rantabiliteye ulaşmalarını kolaylaştırmış, uluslararası
tahkimle dış doğrudan yatırımlara serbestlik kazandırılması amaçlanmıştır.
Doksanlı yıllarda Latin Amerika ve Güneydoğu Asya'da, küreselleşmenin ivme
kazandığı bir dönemde yaşanan derin finansal ağırlıklı krizlerin yeni bir parasal ve
finansal omurganın oluşturulması gerekliliğini ortaya koyduğu saptaması, finansal
serbestlikten ödün verileceği anlamına gelmemektedir. Uluslararası planda serbest
ancak düzenli sermaye hareketlerinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda şeffaf yerel
mali sistemler ve şeffaf makroekonomik politikaların gerekli olduğu IMF yetkilileri
tarafından ısrarla vurgulanmaktadır. Kısaca küreselleşme sürecinin daha ileri
aşamalara ulaştırılması için kuşkuya, kararsızlığa yer vermeyecek düzenlemelerin
yapılması, bu bağlamda kamu hesaplarında ve işlemlerinde açıklığın sağlanması
gerekli görülmektedir. Ekonomide demokrasinin veya demokratik bir ekonomi
yönetiminin amaçlanarak saydamlığın gündeme getirilmesi söz konusu değildir.
Saydamlık uluslar arası büyük sermayenin yatırımlarının "selameti" açısından
gerekli görülmektedir. Ancak çelişkili olarak özellikle kamu hesaplarına açıklık
getirilmesi, kamuya ait tüm kayıtların homojenleştirilmesi ve işlemlerin açıkça
izlenmesi, saydam olmayan bütçe usullerinin tasfiyesi, yasama ile yürütmenin
birbirini denetlemesinin yanısıra toplumun da bu iki organı denetlemesi 10
ekonomi yönetimine önemli bir demokratik açılım kazandıracaktır.
IV. Türkiye'de Borç Yönetimi İdaresinde Saydamlık ve Kamu
Hesaplarında Saydamlık
27. Buraya kadar daha çok yabancı yatırımcılar dikkate alınarak, bunların
tavır değiştirmesi ve yerli parayı terk ederek yabancı parayı tercih etmeleri halinde
yaşanacak finansal krizler üzerinde durulmuştur. Halbuki 1994 Meksika krizi ile
92
G ü v e n Sak. S inaaSftHmez. X V , T û r i d v e Mal i ve S e m p o z y u m u . 13-j |7 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
birlikte kriz dönemlerinde yurt içinde yerleşik yatırımcıların yabancılardan daha
önce benzer bir portföy kaymasını gerçekleştirdiklerini göstermiştir. Benzer bir
gelişme yine 1994 yılında Türkiye'de de olmuştur. Yabancı yatırımcıların sınırlı
olduğu Türkiye piyasasında da yabancı paraya ve yabancı para finansal varlıklara
yönelik bir portföy kayması yaşanmıştır. Bu deneyimler, bize finansal krizler
tartışılırken, yurt içinde yerleşik yatırımcıları da dikkate almanın önemini
göstermektedir.
28. Yurtiçinde yerleşik yatırımcıların davranış biçimlerini belirleyen saikler
dikkate alınmak istendiğinde Tablo Tde sunulan kamu borç yönetimi rakamları yol
gösterici olmaktadır. Tablo l 'de ilk sütun yalnızca hazine bonosu ve devlet
tahvillerinden oluşan kamu borç stokunun gayri safi yurt içi hasıla içindeki önemini
göstermektedir. Açıktır ki, yurtiçinde yerleşik yatırımcıların davranış biçimleri
denildiğinde esas olarak piyasaya gönüllü olarak satılan devlet iç borçlanma
senetleri (DİBS) dikkate alınmalıdır. DİBS stokunun GSYİH içindeki payı 1990
yılında % 6.2 iken bu oran 1994*te % 14.1 'e yükselmiş bundan sonraki yıllarda
hızla büyüyerek 1999 yılında % 29,6 olmuştur. Ülkedeki tasarruf havuzu veri iken,
aktarılabilir fonlara oranla kamunun finansman ihtiyacının daha hızlı büyümesi, bu
arada DİBS stokunun artmasının faiz oranlarını yukarı doğru bir intibaka zorladığı
çeşitli çalışmalarda ifade edilmiştir". Üstelik finansal liberalizasyon sonrasında
Türkiye'de finansal piyasaların boyutları önemli ölçüde büyümüştür12. Yine
1994"ten sonra konsolide bütçede birincil fazla verilmesine karşın DİBS stokunun
artış hızını sürdürmesinin nedenleri Sak (1995b)'de reel faiz oranlarının yüksekliği
ve dış borçlanma kanallarının tıkanması nedeniyle ülkenin net dış bir ödeyicisi
konumuna gelmesi olarak ifade edilmiştir. Nitekim Tablo l 'den bu kırılma
noktalarına ilişkin tespitler yapabilmek mümkündür. Bu çalışmada o noktalara bir
daha geri dönülmeyecektir.
11 Sak( 1995a). Sak (1995b) ve Özatay-Öztürk ve Sak (1996)ya bakılabilir. ': Özatav vc Sak (2000) bu büyümenin niteliğini tartışmaktadır.
93
G ü v e n Sak.S inan.SOnmez, XV. T O r k i v c M a l i y y S c m p o t v u m u , \ 5-İ7Mayıs3OO0.,Antaiva
94
29. Bu çalışmada vurgulanmak istenen husus ise kamunun artan
kredıbılitesinin nasıl kamu borç yönetiminin sürdürülmesine imkan verdiğinin
incelenmesidir. Kredi bil itenin, piyasaları doğru bilgilendirmek ile nasıl ilişkili
olduğunun altı çizilmeye çalışılacaktır. Tablo l'deki rakamlara dayalı olarak çizilen
Grafik 1 DİBS stoku ile ihalelerde satılan DİBS'lerin vadeleri arasındaki ilişkiye
işaret etmektedir. Missale ve Blanchard (1994) kamu borç stokunun büyüklüğü
belli bir eşiği aştıktan sonra yatırımcıların kamunun davranış biçimini
değiştirebileceği beklentisine girdiklerini işaret etmektedir. Buna göre kamu
dolaşımdaki para tutarını arttırıp enflasyon yaratarak DİBS stokunun kamu bütçesi
üzerindeki yükünü hafifletme yoluna gidebilir. Bu durumda finansal piyasalardaki
yatırımcıların DİBS piyasasından çıkmaya çalışmaları beklenmelidir. Ancak bu tür
bir davranış biçimi elinde büyük boyutlu portföy tutan piyasa aktörlerinin önemli
zararlara katlanmasına yol açacaktır. Türkiye örneğinde bu tür bir çıkış spot faiz
oranlarının hızlı yükselmesi nedeniyle DİBS stokunu elinde bulunduran bankaların
zarar yazmasına neden olacaktır.
30. Bu durumda gündeme gelebilecek bir başka intibak mekanizması ise
DİBS stokunun vadesini kısaltmaktır. Bu yolla yatırımcılar enflasyon riskini
azaltabilirler. Vade kısalması ile birlikte kamunun davranış biçimini değiştirmesi
halinde elde edebileceği yarar sınırlandın imiş olacaktır. Nitekim Türkiye'de
yatınmcılar özellikle 1994 krizinin hemen ertesinde kamunun davranış biçimini
değiştirmesine ilişkin anılar daha hafızalarda taze iken benzer bir yola gitmişlerdir.
Vade kısalması DİBS stokunun büyümesi ile birlikte yatırımcının gündeme
getirebileceği korunma önlemlerinden bir tanesidir. Ancak Grafik 1, ülkemizde
ihalelerde oluşan vadenin DİBS stokunun büyümesi ile paralel bir biçimde arttığına
işaret etmektedir.
G ü v e n Sak. Sinan. S ö n m e z . X V . Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
T a b l o l : Haz ine-TCMB ilişkisi ve borç yönetimi
D İ B S stoku/ İhale faiz İhale İnterbank gecelik A B D Dolar G S Y İ H ( % ) oranı ( % ) vade faiz oranı ( % ) kuru (TL)
1990 6,2 52,9 241 68,7 2682
(7,8) (21,1) (9,2)
1991 6,9 78,9 214 109,6 4188
(7,5) (35,4) (16,6)
1992 11,8 85,8 225 92,2 6899
(8,8) (4,9) (13,2)
1993 12,8 87,6 271 87,6 11028
(3,4) (12,2) (15,9)
1994 14,1 161,3 177 591,8 34795
(46,9) (156,2) (55,5)
1995 14,7 124,6 178 108,2 46023
(23,2) (30,8) (11,5)
1996 18,8 134,6 187 115,7 81757
(16,6) (17,11) (16,8)
1996<II) 127,9 219 106,9 90951
(2,4) (6,6) (9,9)
1997 20,6 127,4 396 102,1 152305
(11,0) (10,0) (18,7)
1998 22,2 123,1 235 111,3 261667
(17,1) (13,5) (10,9)
1999 29,6 110,1 487 108,9 409818
(9,9) (7,9) (13,3)
Kaynak: T C M B / E V D S
Stok artarken vade neden azalmıyor?: Azalan fiyat volatilitesi
31. DİBS stoku büyürken vadenin de paralel bir biçimde artıyor olmasının
anlamını sorgularken, Missale ve Blanchard (1994)*te getirilen görüşü tersinden
95
Ofiveıı Şak. Sinan. S ö n m e z . XV. Tflrkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
alırsak, DİBS vadesinin bir güvenilirlik veya kredibilite değişkeni olarak
değerlendirilebilmesi mümkündür. Peki, borç stoku artarken kamunun kredibilitesi
neden artmakta veya azalmamaktadır? Grafik Tin getirdiği bu sonucu
açıklayabilmek için Grafik 2 ve Grafik 3*e bakılabilir. Buna göre interbank faiz
oranlarının ve ABD Dolar kurunun volatilitesi azaldıkça kamunun kredibilitesi
artmakta, vade azalmamaktadır. Gerek interbank piyasaları ve gerekse de döviz
rezervleri bankalar açısından likiditeye ulaşmanın, operasyonlarını günlük olarak
fon lamanın iki temel aracıdır. Bir banka DİBS satın almak istediğinde gereken
satın alma gücüne ya interbank piyasalarından ya da bilançosunun aktifindeki döviz
rezervlerini satarak ulaşabilir. Bu iki piyasada fiyat volatilitesinin azalması her iki
piyasada da banka açısından likiditeye ulaşmanın kolaylaşması, kaynak
maliyetlerinin belirli hale gelmesi demektir. Bu durum banka açısından
operasyonlarının getirişini hesaplayabilme belirliliğini gündeme getirecektir.
Likiditeye ulaşılan piyasalardaki istikrar banka açısından hesap yapabilme
kolaylığı, getiri istikrarı anlamına gelmektedir.
Saydamlık kredibilite kaynağıdır
32. 1996 yılının ikinci yarısından itibaren gerek interbank piyasalarında
gerekse de döviz kuru piyasalarında sağlanan istikrar DİBS stoku büyüdüğü halde
bankaların ve diğer yatırımcıların daha uzun vadelerle kamuyu finanse etmesine
imkan sağlamıştır. Vade uzamasının işaret ettiği göreli kredibilite artışının
arkasında Hazine ile Merkez Bankası arasındaki uyum ve Merkez Bankasının
"piyasa istikrarı''na yönelik politikalarına duyulan güven yatmaktadır. Merkez
Bankası politikaları konusunda yaratılan saydamlık ve bu dönemde İç Borç
Danışma Kurulu vasıtasıyla piyasalarla kurulan diyalog DİBS stokunun hem
döndürülebilmesine yani kriz çıkmamasına, hem de vadenin uzamasına yani
kamunun güvenilirliğinin artmasına neden olmuştur.
Politikanın bir diğer ayağı: TL'nin yıllık değer kaybı ve interbank faiz
oranlarının düzeyi
96
G ü v e n Sak, S inan. S ö n m e z . XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m » , 15-17 M a v i ş 2 0 0 0 . Aııtalva
13 Bu politika ile yaratılan "risk algılamasında azalma" bankacılık kesiminde risk birikimini teşvik eden temel mekanizmadır ve ülkemizde 2000 yılında gündeme getirilen bankacılık reformunun da ana nedenini oluştunnaktadır.
97
33. Tablo 1 1994 krizi sonrasında bir başka düzenliliğe daha işaret
etmektedir. Dikkat edilirse 1995 yılından başlayarak hem interbank piyasalarındaki
ortalama bileşik faiz, hem de ABD Dolan'mn yıllık değer artışı veya TL'nin yıllık
değer kaybı ihalede ortaya çıkan ortalama bileşik faizlerin altında kalmaktadır. Bu
faktör DİBS stokunun finansmanım kolaylaştıran etkenlerden biri olarak akılda
tutulmalıdır. Likiditeye interbank fonlaması veya döviz bozdurmak suretiyle ulaşan
bankacılık kesiminde kaynak maliyetleri böylece ihale faiz oranları ile elde
edilecek kazancın altında ilke olarak tutulabilmiş gibi görünmektedir13.
Kamu politikalarında ve hesaplarında saydamlık
34. Türkiye'de DİBS stokunun boyutlarına karşın rahatlıkla piyasalarda
gönüllü olarak döndürülebilmesinde, kamuya, kamunun davranış biçimini
değiştirmeyeceğine ilişkin güven önemli bir rol oynamıştır. İhalelere teklif
hazırlayanlar kamu idaresinin saydamlığı sayesinde piyasa oluşturmakta, fiyat
teklifi hazırlamakta zorlanmamışlardır. Yukarıda anlatılan başarı öyküsü kamu
hesaplarında bir saydamlık adımı atılmadan, tam tersine o hesaplan giderek
karıştırarak elde edilebilmiştir. Bu çerçevede, kamu hesaplarında saydamlığın da
temininin ihaleye hazırlanacak tekliflerin daha doğru enformasyona dayanmasını
ve bu çerçevede daha rekabetçi olmasını temin edecektir. Zaten mevcut çok fiyat
ihalesi yönteminin katılımcıların enformasyon toplama müşevviğini önemli ölçüde
arttırdığı Alkan (1995)'te de ifade edilmektedir. Bu yöntem ile yapılan "ortak değer
ihalelerr'nde toplanan enformasyon katılımcıların ikincil piyasalar için doğru fiyatı
bulmalarını desteklemektedir. Bu ihtiyacın kamu tarafından mümkün olduğunca
karşılanması, kamu politikalarındaki saydamlığa, kamu hesaplarındaki
saydamlığında dahil edilmesi kamunun finansman maliyetini azaltacak,
kredibilitesini de arttıracaktır.
V. Mali Saydamlık
G ü v e n Sak. S inan. S ö n m e z . XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Antalya
35. Türkiye'de borç yönetiminde saydamlığı,mali saydamlık ana çerçevesi
içinde ele almak gerekmektedir. 9 Aralık 1999 tarihinde IMF'ye verilen Niyet
Mektubu'nda istikrar programının anahtarının kamu mali yönetimi olduğu ve
saydamlığın sağlanması için gerekli düzenlemelerin yapılacağı vurgulanmaktadır:
"Bu amaçla, bütçe hazırlanmasını, uygulanmasını ve kontrolünü
kuvvetlendirmek; bütçe işlemlerinin saydamlığını ve güveni leb i lirliğini artırmak;
vergi sistemini ve idaresini iyileştirmek için önemli değişiklikler gerekecektir' 14
(Madde 43).
Bu bağlamda 2000 yılında IMF Mali İşler Bölümü'nün (Fiscal Affairs
Department) hükümetin talebi doğrultusunda bir mali saydamlık raporu
hazırlayacağı belirtilmektedir. Bu rapora yetkili otoriteler büyük önem
vermektedir; raporun bir yandan dış kreditörleri olumlu etkileyeceği ve Türkiye'nin
finansal piyasalardaki konumunu güçlendireceği, diğer yandan da bu alanda
gerçekleştirilecek diğer reformların temelini oluşturacağı beklentisi vardır. Bu
nedenle öncelikle mali saydamlık açısından Türkiye'nin hangi noktada
bulunduğunun irdelenmesi gerekmektedir.
36. Mali saydamlığın belirlenmesinde yukarıda gönderme yapılan IMF'nin
hazırlamış olduğu yönetmelik (1998) ile Kopits ve Craig'in ortak çalışmaları
(1998) başlıca başvuru standartmı oluşturmaktadır^IMF'nin son yıllarda üzerinde
bu denli durduğu mali saydamlığın sağlanması için yerine getirilmesi gerekli
gösterilen dört temel ilkeyi kısaca anımsayalım. Bunlar kamu mali yönetiminde
görevler ve sorumlulukların açıkça belirlenmesi, kamu kesimine ilişkin her türlü
bilgiye kamuoyunun ulaşabilmesi, bütçe hazırlama, uygulama ve raporlama
süreçlerinde saydamlığın sağlanması, bağımsız dış denetimin sağlanmasıdır. Her
bir ilke kapsamında bir dizi düzenleme öngörülmekte, bir başka deyişle üye
ülkelere önerilmektedir. Dolayısıyla gönüllü olarak bu düzenlemelerin yapılması
veya kurallara uyulması söz konusudur. Bununla birlikte gelişmekte olan üye
ülkelerin mali saydamlığa ulaşmak için yapmaları gereken asgari düzenlemeler
14 TC. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı (2000). s. XVI. 98
G ü v e n Sak. S inan. S ö n m e z . XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalva
15 Kopils ve Craig (1998): Y. Gürsoy Hürcan (1999). Ek:2.: Y.Hürcan. E.Kızıltaş ve H.H.Yılmaz (1999),Türkiye Mali Saydamlık Standartlarının Neresinde, teksir. (Aralık)
99
önemli gözükmektedir.Yukarıda belirtilen dört temel ilkeye ilişkin asgari
düzenlemelere göz atalım '\
37. Kamu mali yönetiminde mevcut kurumlar arasında görev ve
sorumlulukların açıkça belirtilmesi:
^ (i) Kamu kesimi, tüm kamu birimlerini kapsayacak biçimde tanımlanmalıdır.
Bunun için System of National Accounts (1993) veya IMF Manual on
Govcrnement Finance Statistics'deki (1986) yaklaşımlar dikkate alınmalıdır.
(ii) Bütçe dışı faaliyetlerin nedenleri ve boyutlarına ilişkin doyurucu
açıklamalar yapılmalıdır. Bu bağlamda bütçe kapsamındaki faaliyetler ile bütçe dışı
faaliyetler arasında eşgüdümü sağlayacak açık mekanizmalar oluşturulmalıdır.
^ ( i i i ) Bütçe yasası taslağında hedefler ve önceliklere ilşkin ayrıntılı bilgiler
verilmeli, tartışma ortamı yaratılmalı, saydam uygulama ve denetim
gerçekleştirilerek, denetim sonuçları kamuoyuna iletilmelidir.
(iv) Mali yönetim için açık bir yasal ve idari bir çerçeve çizilmelidir.
(v) Merkez Bankası ve kamu bankalarının yarı mali işlemleri açıklanmalı,
banka kurtarma operasyonlarının maliyeti konusunda kamuoyu
bilgilendirilmelidir.
' (vi) Vergi düzenlemelerinin yasal dayanağı olmalı, vergi harcamalarına
ilişkin somut öngörüler yapılmalıdır.
38. Kamuoyunun kamu hesapları ve faaliyetleri konusunda bilgilendirilmesi:
(i) Merkezi devlet bütçesi, merkezi yönetimin bütçe dışı faaliyetle
konusunda bilgi vermelidir.
(ii) Bütçe kanunlarında gelecek iki yıla ilişkin öngörüler de yer almalı ve
bütçe Merkez Bankası ve kamu mali kuruluşların hesaplarını da kapsayacak
biçimde konsolide edilmelidir.
(iv) Merkezi idare borçlanmaya ilişkin verileri altı aylık bir gecikmeyi
aşmayacak biçimde her yıl yayımlamalıdır.
G ü v e n Sak. S inan .Sönmez . XV. TOrkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Antalya
100
(v) Mali raporlar bir bilanço şeklinde yayımlanmalı ve yayım tarih
önceden saptanmalı ve kamuoyuna duyurulmalıdır.
39. Bütçe hazırlama, uygulama ve raporlama süreçleri:
(i) Bütçe metni ile birlikte hükümetin maliye politikasındaki hedef ve
öncelikleri ile genel ekonomik ve mali durumun özetine ilişkin ek raporlar
yayınlanmalıdır. ^
(ii) Bütçe tutarlı bir makroekonomik çerçeve ile bağlantılı olarak
hazırlanmalı ve bütçenin hazırlanmasında kullanılan temel rakamsal varsayımlar da
yayımlanmalıdır.
(iii) Bütçenin uygulanacağı yıla ilişkin muhtemel mali riskler dikkate
alınarak hesaplanmalı ve yayımlanmalıdır.
/ (iv) Merkezi hükümetin faaliyetleri gelir, gider ve finansman temelinde
^ gayrisafı olarak raporlanmalı; harcamalar ekonomik, fonksiyonel ve idari
olmak üzere sınıflandırılmalıdır.
(v) Bütçe metni ile birlikte muhasebe standartlarına ilişkin bir doküman da
yayımlanmalıdır. ^
(vi) Kamu kesimi genel dengesi yayımlanmalıdır.
(vİi) Merkezi yönetimin rapor yayımının zamanı ve sıklığı "IMF Veri
Yayımlama Standartları"' ile uyumlu olmalıdır.
Ç (viii) Tüm kamusal faaliyetleri kapsayacak şekilde düzenlenen sonuç
hesapları bağımsın denetçiler tarafından denetlenmeli ve denetim sonuçları mali
yılın son bulmasından en geç bir yıl sonra açıklanmalıdır. ^
40. Denetim ve veri yayımlanmasında bağımsızlık:
(i) Makroekonomik öngörülerin hazırlanmasında kullanılan yöntemler
Kamuya açık olacağı gibi öngörüler bağımsız denetçiler tarafından
incelenmelidir.
^ ( i i ) Denetim standartları uluslararası standartlarla uyumlu o lmal ıd ı r .^
G ü v e n Sak, Sinan. S ö n m e z , XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
(iii) Kamu hesaplarına ilişkin süreli denetim raporlarını kamuoyuna ve
yasama organına ileten ulusal bir denetleme kurumu olmalı, mali istatistiklerin
sağlıklılığı da bağımsız bir ulusal istatistik kurumu ile garanti altına alınmalıdır. )
40. Yukarıda özetlenen düzenlemeler ve kurallar mali saydamlığa ulaşılması
için gerekli görülmektedir. Türkiye mali saydamlığın neresindedir sorusuna somut
yanıt verilebilmesi için bu kurallara ne derece uyulup uyulmadığının sınanması
gerekli gözükmektedir. Özünde demokrasinin sistem olarak işlemesinde önemli
aksaklıklar ve eksikliklerin yaşandığı, demokratik sistemin temel niteliklerin
başında gelen saydamlığın henüz sağlanamadığı Türkiye'de mali saydamlığa
ulaşılması şaşırtıcı olacaktır! Mali saydamlığa ilişkin asgari koşulların bir
bölümünün yerine getirildiği görülse de, bir çok koşula uyulmadığı saptanmaktadır.
Üstelik IMF'nin hazırladığı mali saydamlığa ilişkin yönetmelikteki zorunlu
tutulmayan koşullar dikkate alınınca Türkiye'nin performansı daha da düşmektedir.
İlginç olan nokta da Önce Yakın İzleme Anlaşması'nda ve IMF heyetinin periyodik
denetleme ziyaretleri sonucunda yayımlanan sonuç bildirgelerinde ve ardından da
Stand-by Anlaşması ile T.C. hükümetlerinin gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği
"yapısal refornv'lar bağlamında mali saydamlığın gündeme getirilmiş olmasıdır. Bu
nedenle esas olarak Niyet Mektubu'nda vurgulanan yapısal reformların anlamı ve
nihai hedefleri, salt mali değil iktisadi ve sosyal boyutları ve hedefleri dikkate
alınarak irdelendiğinde mali saydamlık konusunda ilginç boyutlar yakalanabilir.
Ancak daha önce vurgulandığı üzere saydamlık küresel dünya düzenine
entegrasyon için gerekli görülse de, diyalektiğin gereği demokratik açılımları da
sağlayacaktır. Bu saptamaların ışığında Türk mali sisteminin önemli gördüğümüz
bazı özelliklerinin irdelenmesi mali saydamlık açısından bulunulan noktanın
aydınlatılmasına katkıda bulunacaktır.
•Kamu kesiminde yer alan tüm kuruluş ve kurumların birbirleri arasındaki
nakit akımlarının kayda geçirilmesiyle hazırlanacak bir konsolide kamu bütçesi
oluşturulmamıştır. Bu tür kapsamlı bir bütçenin hazırlanması mali saydamlığa
ulaşılmasında önemli bir adımın atılması anlamına gelecektir. Oysa kamu
101
Fevzi Devr im. Asuman Altav. XV, Türkiye Malİve Sempozyumu. 13-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
fiyatlarını belirlemeye, destekleme alımları yapmaya ve para piyasasını düzenlemeye
de yetkili kılınmıştır.
Görüldüğü gibi Bakanlar Kurulu'rıa verilen yetkilerin alanı oldukça geniş
tutulmuştur. Bu durum ise, bir çok konunun Bakanlar Kurulu'nda sağlıklı
görüşülme koşullarını sınırladığı gibi, yasama denetimi açısından da olumsuz
sonuçlar ortaya çıkarabilecek niteliktedir (TODAİE, 1992, s.55).
1980 sonrası uygulanan mali yapılanma ve mali uyum sürecinde kamu
gelirlerinin elde edilmesi ve harcamaların yapılması aşamalarında yasal çerçevenin
dışına çıkıldığı görülmektedir. 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanunu, 2886 sayılı
Devlet İhale Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu sözü edilen yasal çerçeveyi
oluşturmaktadır. Özellikle fon uygulamaları ve birinci yasaya göre kurulan Döner
Sermayeli İşletmelerin çoğunlukla son iki yasanın hükümleri dışında işlediği bir
gerçektir (OYAN, 1998, s.39).
Diğer yandan Bakanlar Kurulu içinde sayıları giderek artan devlet
bakanlıkları dikkat çekmektedir. Bunun Başbakan'ın konumundan kaynaklandığı
söylenebilir. İlk olarak 1946'da oluşturulan yasa* ile Bakanlar Kurulu oluşturulması
mümkün olmuştur. 1984** yılında yapılan değişiklik ile Bakanlar Kurulu'nda
koordinasyonu sağlamak, Başbakanca yardımcı olmak, özel öneme sahip konularda
bilgilerinden ve deneyimlerinden yararlanmak üzere devlet bakanlarının
görevlendirilebileceği belirtilmektedir. Bugün Bakanlar Kurulu'nun üye sayısı
onbeşe çıkmıştır***. Burada dikkati çeken ve eleştirilebilecek olan nokta devlet
bakanları arasındaki görev dağılımı ile ilgilidir, örneğin, bugünkü hükümet sadece
ekonomik alanla ilgili dokuz devlet bakanı görev yapmaktadır. Dört devlet bakanı
Yüksek Planlama Kurulu üyesidir. Bunun yanında bir çok ekonomik kuruluş devlet
bakanlarının bağlı kuruluşları haline getirilmiştir. Uygulamada görülen bu çok
başlılık hizmetlerin görülmesinde etkinsizlik ve israfa yol açabilecek niteliktedir.
' 13.09.1946 tarihli 4951 sayılı Yasa.
" 27.09.1984 tarihli 3046 sayılı Yasa.
09.02.1988 tarihli 3407 sayılı Yasa.
57
G ü v e n Sak. S inan. S ö n m e z . X V . Türkiye M a l i v e Sernpozvumu. 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
gelirleriyle finanse edilen faaliyetlerden bir bölümü de genel bütçe dışına taşınmış,
bütçenin genellik ve birlik ilkesi bozulduğu ölçüde, kamu faaliyetlerinin
makroekonomik etkilerini değerlendirme ve denetleme olanağı giderek ortadan
kaldırılmıştır.
1993 yılında bütçe kanununa konulan bir hükümle fonların bir bölümünün
bütçeye alınması süreci başlatılmış, ancak Oğuz Oyan ve Aziz Konukman'ın
değerlendirmelerine göre fonlar bütçeleştirilmemiş, biçimsel olarak fonlar bütçe
içerisinde gösterilmeye başlanmış ve "yasalarla tahsisli"gelirlerine el konularak,
bütçe kısmen "fonlaştmlmıştır" 16
IMF'ye verilen 9Arahk 1999 tarihli Niyet Mektubu'nda ise toplam 61 bütçe
fonundan 20'sinin 2000 yılının Şubat ayma, 25'inin Ağustos ayma, kalanının ise
2001 yılının Haziran ayına kadar kapatılacağı belirtilmektedir. Ancak bütçe dışı
fonlara ilişkin olarak "fâaliyet alanları ilk kuruluş amaçlan ile aynı doğrultuda
çalışmayanları belirlemek amacıyla 2000 yılı Mart ayı sonuna kadar gözden
geçirileceği" vurgulanmaktadır. Mektupta "...yapılan çalışmayı baz alarak IMF
uzmanları ile kaldınlması gereken bütçe dışı fonların listesi üzerinde bir anlaşmaya
vanlacaktır. Bu bütçe dışı fonlann 2000 yılı Haziran ayına kadar ortadan
kaldırılması üçüncü gözden geçirme için yapısal kriter (structural benchmark)
teşkil edecektir" (Madde 44) şeklinde bir değerlendirme yapılmaktadır. Bütçe dışı
fonlar konusunda ihtiyatlı bir üslup benimsenmekle birlikte bazı fonların tasfiye
olasılığı ve bütçe içi ve dışı yeni fonların kurulmayacağı konusundaki vurgulama,
en azından merkezi bütçenin kapsamını genişletme yolunda atılacak bir adım
olarak değerlendirilebilir.
IMF ve Dünya Bankası tarafından fonlann tasfiyesi öngörülürken, bizzat
Dünya Bankası Hazine Müsteşarlığı ile yaptığı ikraz anlaşmalanna koyduğu bazı
hükümlerle, adı fon olmamakla birlikte kamu mali sistemi açısından en az fonlar
16 A. Konukman, O. Oyan (1998), "1998 Bütçesinin Mali, İktisadi ve Hukuki Açılardan Analizi". Ekonomide Durum, Bahar, s. 13-68.
T.Harb-İş Sendikası Araştırma Bürosu (1997), 1998 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı'nın Eleştirisi, Ankara, Aralık.
102
G ü v e n Sak. Sinan. S ö n m e z . X V . Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 Mavıa 2 0 0 0 . Antalya
103
kadar sakıncalı sonuçlar doğuran bir uygulamayı başlatmıştır.İkraz anlaşmalarında
yer alan hükümlerle, Dünya Bankası proje kredileriyle ilgili anlaşmanın
uygulanması için, ikraz anlaşmalarında belirlenen kredi kullanıcısı kurum veya
kuruluş bünyesinde Proje Uygulama Birimi (PUB) (veya Proje Koordinasyon
Birimi) oluşturulmasını zorunlu tutmaktadır. Hukuki statüleri belirsiz olan PUB'lar
yetkili fakat yasal olarak sorumsuz birimlerdir. İkraz anlaşmaları PUB'lar
tarafından uygulanmakta, PUB personelinin kararlan sonucunda doğacak
anlaşmazlıkların çözümü için uluslar arası tahkim hükümlerinin uygulanmasında
Dünya Bankası standart sözleşmeleri geçerli kılınmaktadır. PUB tarafından yapılan
satın alma işlemlerinde Dünya Bankası tarafından belirlenen usullerin kullanılması
zorunludur. Bu projeler 1050 sayılı kanun, Devlet İhale Kanunu, Sayıştay Kanunu
gibi kamu mali sisteminin önemli kanunlarından muaf tutulmaktadır. Bu nedenle
yurt içinden alınabilecek mallar ve hizmetler uluslar arası piyasalardan yüksek
fiyatla satın alınabilmektedir. Söz konusu projelerden kaynaklanan harcamaların
büyük bölümü devlet harcamaları arasında görülmemektedir. Geri ödenen kredilere
ilişkin faiz ödemelerinin bir bölümü bütçeye kaydedilmekte, anapara, bazı faiz
ödemeleri ve kredi masraf ödemeleri hazine bünyesinden ödeme olarak kayda
geçmektedir. PUBTann faaliyetleri ikraz anlaşmalarına koyulan hükümler uyannca
Hazine kontrolörleri veya bağımsız denetçiler tarafından, kredilerin ikraz
anlaşmalarına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı yönünden denetlenmekte,
kamu adına denetim yapılmamakta, verimlilik ve etkinlik denetimi yerine
getirilmemektedir. Bir söylem olarak mali saydamlığın gerekliliği INF ve Dünya
Bankası tarafından gündeme getirilmiş olmasına karşın, "göreli" veya "duruna
göre" saydamlığın söz konusu olduğu çünkü bu uygulamanın kamu mali sisteminin
saydamlığa yönelmesinde engel oluşturduğu gözlenmektedir.
/ • Türk Kamu Mali Yapısı saydamlığı engelleyici özellikler taşımaktadır.
Dağıîîık yapılaşma, çok başlılık, karar alma güçlüğü, enformasyon akışında
G ü v e n S a k . S i n a n . S 6 n m e 2 . X V . Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Antalya
tıkanıklık, eşgüdüm güçlüğü, görev ve yetki ile sorumluluk dağıtımında çatışma ve
boşluklar 17 gibi özellikler mali saydamlığı engelleyici öğelerdir. \
• Hazine garantili borç ödemeleri Bütçe kanunu ile düzenlenmesine karşın
merkezi bütçe harcamaları içinde gözükmemektedir. Bu tür ödemelerin bütçe
dışında yer alması mali disiplinin bozulmasına ve mali saydamlıktan
uzak lası İmasına neden olmaktadır.
• Nakit dışı borçlanmaların da bütçede yasal dayanakları mevcuttur. Bu
bağlamda kraz tahvilleri, görev zararı karşılığı olan özel tertip devlet tahvilleri ve
tahkim kanunu uyarınca ihraç edilen kağıtların yol açtığı borçlanmalar transfer
harcamaları olarak kabul edilebilir. Bu nedenle bu işlemlerin de merkezi bütçede
yer almaması mali saydamlığın aleyhine olmaktadır.
/ • Ayrıca kullanılan muhasebe sistemindeki aksaklıklar, yayımlanan verilerin
yeterlilik düzeyi ve kamu mali sistemi çerçevesinde yapılan işlemlere ilişkin olarak
kamuoyunun yeterince bilgilendirilmemesi, yeterli ve kapsamlı denetimin
gerçekleştirilememesi, mali riskleri içeren yayınların eksikliği mali saydamlığı
engelleyici öğelerdir. \
41. Mali saydamlık konusunda bir grup araştırmacının yaptığı anket
çalışmasında kullandıkları iki farklı puanlama sistemi yukarıdaki yargıyı
doğrulamaktadır.Söz konusu ilkelerin her iki puanlama sistemine göre Türkiye'de
gerçekleşme oranlan aşağıda belirtildiği gibidir 1 8 :
• Kamu mali sisteminde mevcut kurumlar arasında görev ve yetkilerin açıkça
belirtilmesi (% 56.3; % 43.0).
17 B. Özdcmir (1998). Türk Kamu mali Yönetiminin Yemden Yapılandırılması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara Univ., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Nisan, s.49-52. 18Hürcan, Kızıltaş, Yılmaz (1999).
Birinci yöntemde üç seçenekli soruların sayısallaşlınİmasında ilk seçenek 3.33. ikinci seçenek 6.66 ve üçüncü seçenek 10 puan (tam puan) verilerek değerlendirilmiştir.
İkinci yöntemde üç seçenekli soruların sayısallaşlın İmasında, ilgili seçeneklere göre sırasıyla 0 , 5 ve 10 puan verilmiştir.
Araştırıcılar dört seçenekli sorular için de aynca 0,3.33,6.66 ve 10 puan üzerinden bir hesaplamaya gittiklerini belirtmektedirler.
104
G ü v e n Sak. Sinan. S ö n m e z . XV. Turkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 1 3 - 1 7 M a v ı s 2 0 0 0 . Anta lva
• Kamuoyunun kamu hesaplan ve faaliyetleri konusunda bilgilendirilmesi
(% 63 .2 ;% 46.9).
• Bütçe hazırlama, uygulama ve raporlama süreçlerinde açıklık (% 57.6; %
47.5).
• Denetim ve veri yayımlanmasında bağımsızlık (% 61.8; % 58.3).
Genel değerlendirmeye göre ilk puanlama sisteminde mali saydamlığın %
59.7, ikinci puanlama sisteminde ise % 48.9 oranında gerçekleştiği sonucuna
ulaşılmaktadır.
VI. Sonuç Yerine
42. Uluslararası sermaye hareketleri iç tasarruf havuzuna yurtdışı
tasarrufların da katılmasını temin etmektedir. Ancak aynı gelişmenin bir dizi
olumsuz iktisadi etkisi de bulunmaktadır. 1990'h yıllardaki döviz krizleri sermaye
hareketlerinin istikrar bozucu olumsuz etkilerinin giderilmesinde alınması gereken
tedbirlerle bir dizi çalışmanın başlatılmasına neden olmuştur. Kamu mali
yönetiminde ve kamu hesaplarında saydamlık da bunlardan bir tanesidir.
43. Yapılmaya çalışılan yatırımcıların doğru kararlar vermesini temin etmek
için gerekli yeterli enformasyonu onlara sağlamak için gereken altyapının
hazırlanmasıdır. Bu tür bir tedbir kendi kendini besleyen paniklerden
kaynaklanabilecek kriz ihtimalini azaltırken, ekonominin dışsal şoklara maruz
kalmasından veya iktisadi politika karar!anndan kaynaklanabilecek bir kriz
ihtimalini ortadan kaldırmamaktadır. Önerilen tedbirin sınırlılığının altının
çizilmesi sürecin yönetimi açısından önem taşımaktadır.
44. Türkiye'de geçtiğimiz dönemde kamu hesaplannda saydamlık
sağlanmadan salt borç yönetiminde sağlanan saydamlık ve piyasa aktörleri ile
diyalog sayesinde sürdürülmesi son derece zor olan DİBS stokunun finansmanı
sağlanabilmiştir. Önümüzdeki dönemde idarede sağlanan saydamlığa hesaplarda
sağlanan saydamlığın da eklenmesi Hazine'nin borç yönetimini önemli ölçüde
kolaylaştırabilecektir. Ancak sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ortamda
105
G ü v e n Sak. S i n a n . S ö n m e z , XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalva
106
içeride gereken tedbirlerin alınıyor olmasının ekonomiyi dışsal şoklardan
koruyamayacağı da dikkate alınmalıdır.
G ü v e n Sak, Sinan. S ö n m e z . X V . Türkiye Maj iye S e m p o z y u m u . 1 5 - 1 7 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
Kaynaklar:
Alesina, A. ve R. Perotti (1996) "Fiscal Discipline and the Budget Process", The American Economic Revievv, Papers and Proceedings, Mayıs, 86 (2),
Alkan, A. (1995) "A Model of Treasury Bili Auctions" ERF (ed.) içinde Development of Financial Markets in the Arab Countries, Iran and Turkey, Cairo: ERF Publications.
Ann, T. (1999), 'Parlamenter Bütçe Denetimi ve Bütçe Komisyonu: Bütçe Reformları Üzerine Uluslar arası Karşılaştırma", Parlamenter Bütçe Denetimi-Plan ve Bütçe Komisyonu: Yapı ve İşlevler Üzerine Uluslararası Karşılaştırma Seminerinde sunulan bidiri, TESEV, İstanbul, 22 Kasım.
Chang, R. Ve A. Velasco (1998) "The Asian Liquidity Crisis" Federal Reserve Bank of Atlanta Working Paper 98-11
Ersel, H. Ve G. Sak (1995) "İşletme Sermayesi İhtiyacı, Kredi Bağımlılığı ve Kriz Dönemi Performansı'' İşletme ve Finans, 10(109).
Hürcan, Y.G. (1999), "Mali Disiplinin Sağlanmasında Yasal Düzenlemelerin Yeri,Önemi,Dünya Uygulamaları ve Türkiye Örneğinin İncelenmesi'', T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Araştırma Raporu no:23, Ankara, (Ağustos),
IMF (1998), Manual on Fiscal Transparency ; The International Context and the IMF Fiscal Transparency Code. Annex 1: Fiscal transparency: Code of General Practices and Minimum Standard Requierements, http//www.world bank.org.vn/rep 2/repa 007.htm
Missale ve O. Blanchard (19949 'The Debt Burden and Debt Maturity" American Economic Revievv, 84 (1).
Özatay, F., E.Öztürk ve G. Sak (1996) 1990 Sonrasında Kaynakların Kamu ve Özel Sektör Arasında Paylaşımı, İstanbul: TÜSİAD Yayım.
Özatay, F. Ve G. Sak (2000) "Finansal Tasarrufların Belirleyenleri: Türkiye'de 1980 sonrasına ilişkin bir değerlendirme" DİE Ulusal Hesaplar Projesi çerçevesinde düzenlenen seminere hazırlanan tebliğ.
Sachs, J. (1998) "Alternative Approaches to Financial Crises in Emerging Markets" M. Kahler (ed) içinde Capital Flows and Financial Crises, NY: Cornell University Press.
Sak, G. (1995a) Public Policies Tovvards Financial Liberalization Ankara: CMB Publications.
107
G ü v e n Sak. Sinan. S ö n m e z . X V . Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalya
108
Sak, G. (1995b) "Konsolide Bütçe Açıklan ve Kamu açıklannın Finansal Piyasalardaki Faiz Oranlan ve Döviz Kurlan Üzerine Etkileri: Sıcak Para Politikası mı İzleniyor?" İşletme ve Fînans 10(110).
Sönmez, S. (1999), "Gündemdeki Kriz Üzerine", Marksizm ve Gelecek, Bahar,
Strange, S. (1999) "The New World of Debt", New Left Review, sayı:230.
G ü v e n Sak. S inan .Sönmez . X V . Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
Grafik 1: DİBS stoku ve vade
yıllar
109
110
TARTIŞMALAR
BAŞKAN: Ben de teşekkür ediyorum. Tartışma bölümüne geçeceğiz.
BİR KATILIMCI: Sayın konuşmacılara teşekkür ediyorum.
Konuşmalardan şöyle bir şey ortaya çıktı. Doğrusu böyle algılanmasına gönlüm
razı olmuyor. Mesela IMF'nin şeffaflık tüzüpnden hareketle şeffaflık vurgu
kazandı, öne çıktı. Şimdi, şeffaflıkla kamu mali yönetiminin yeniden
yapılandırılması, mali yönetimin iyi yönetilmesi içice şeyler. Yani biz muhasebe
sistemine, sırf tahakkuk bazlı muhasebeye şeffaflık olsun diye geçmeyeceğiz.
Tahakkuk bazlı muhasebeyi, kamu yönetimini daha iyi yönetmek için bir araç
olduğu için yapacağız. Bütçedeki parçalanmışlığı sırf şeffaflık engelleniyor diye
değil, bu parçalanmışlık içinde sistem yönetilemiyor diye şey yapacağız. Bir başka
konuya da ben doğrusu üzüldüm. IMF diye çok üstüne basılıyor, bazı şeyler
IMF'nin icadı da değil, insanlığın evrensel mirası. IMF'nin çizdiği şey çerçeve.
Sözgelimi, country fınancial accountability assessment var, Dünya Bankasfnın
yaptığı şey. IMF'nin şeffaflık tüzüğüyle aynıdır. Denetim standartları IMF'nin
denetim için öngördüğü ilkelerle paraleldir. Ortak Pazara entegrasyon sürecini
yaşayan ülkelerin kendilerini bu entegrasyon sürecine hazırlamalarına dönük
çalışmaları IMF'nin tüzüğüyle paraleldir. Bizim VIII. 5 Yıllık Plan bağlamında,
kamu mali yönetiminin yeniden yapılandırılması ve şeffaflık özel ihtisas
çalışmalarında vurguladığımız birçok şey IMF'nin tüzüğüyle paraleldir.
Dolayısıyla, bazı şeyleri de IMF'nin dikte ettiği, bulduğu şeyler olarak
düşünmemek gerekir, diye düşünüyorum. Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN: Teşekkür ederim. Bunu bir katkı olarak kabul ediyoruz. Buyurun
Sayın Cansızlar.
DOĞAN CANSIZLAR: Teşekkür ederim sayın Başkan. Ben Sayın Fevzi
Devrim Hocamızın açıklamalarıyla ilgili bir ilavede bulunmak istiyorum. Şimdi,
açılış konuşması yapılırken bizim belirttiğimiz husus, sadece bu sempozyumun
konusu itibariyle sınırlı kaldığından dolayıdır. Bu sempozyumun konusu bilindiği
111
Fevzi Devrim, Asuman Altay, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 , Antalya
58
Devlet Bakanlarının sayısındaki artışın benzerini Bakanlıklarda da görüyoruz.
Bu bakanlıkların önemli bir kısmı, ekonomik ve mali yönetimle ilgili olarak
uzmanlaşmıştır. Bu kapsamda, Maliye, Sanayi ve Ticaret, Tanm ve Köy Hizmetleri,
Orman, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıkları yer almaktadır. Özellikle kamu mali
yönetimi içinde Maliye Bakanlığının çok önemli bir yeri vardır. Çünkü bakanlığın
temel işlevi, devlet bütçesinin hazırlanması ve uygulanmasıdır. Maliye Bakanlığı'nın
görevlerini halen yürürlükte olan 484 sayılı KHK ile görmesi de belirtilmesi gereken
bir diğer noktadır. Maliye Bakanlığı kapsamında yer alan birimler mali yönetimin
temelini oluşturan birimlerdir. Bütçe hazırlık sürecinde genel bütçeye dahil daireler
ile katma bütçeli kuruluşların çalışmalarını koordine etmekle görevli Bütçe ve Mali
Kontrol Genel Müdürlüğü ile devlet muhasebe kayıtlarını düzenleyen Muhasebat
Genel Müdürlüğü bu birimlerin başında gelmektedir. Muhasebat Genel Müdürlüğü
devlet hesaplarını tutmakla görevli olmasına rağmen tam olarak devlet hesabı
çıkartılamamaktadır. (Meriç, 1999, 108). Genel olarak devletin hesabını tutmakla
görevli Muhasebat Müdürlüğü genel ve katma bütçeli kuruluşların muhasebe
kayıtları dışında KİT, Yerel Yönetimler, Döner Sermayeli Kuruluşlar, Bütçe Dışı
Fon İdareleri ve Sosyal Güvenlik Kuruluşları gibi diğer kuruluşların kayıtları
tutulmadığı için elimizde tam bir devlet hesabı mevcut değildir.
Bir diğer önemli mali yönetim birimi olan Gelirler Genel Müdürlüğü yine bir
KHK ile (484 sayılı) düzenlenmiştir.
Kamu mali yönetimi açısından çeşitli işlev, görev, yetki ve sorumluluklar
üstlenmiş ve sayıları giderek artan bakanlıklar arasında koordinasyonun sağlanması
da bir diğer önemli konudur (Meriç, 1999, 124-135). Söz konusu koordinasyonun
sağlanması için, onbir tane kurul ve komisyon oluşturulmuştur. Bunlardan, Yüksek
Planlama Kurulu (1960); Bakanlıklararası İktisadi İşbirliği Komisyonu (1962);
Bakanlıklararası İktisadi Kurul (1964); Koordinasyon Kurulu (1968); Kamu
İktisadi Teşekkülleri Koordinasyon Kurulu (1964); Para ve Kredi Kurulu (1968)
1980 öncesi kurulmuştur. 1980 sonrası oluşturulan kurullar ise; Ekonomik İşler
I. Oiurum-Tartısmalar. XV. Tflrkİve M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Antalva
gibi '"Türk Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Bu Yapılanmada
Performans Yönetimi ve Denetiminin YerTdir, Şimdi, performans yönetimi ve
denetimi deyince aklımıza kamu kaynaklarının büyük bir bölümünün oluşturduğu
bütçe ve bunun denetimi gelmektedir^Dolayısıyla 1973 yılında başlatılan program
bütçe uygulamasının uygulamada çok başarılı olduğu söylenemez/^Şaşarısız
olduğu belirtmeye çalıştım, artı, bununla ilgili olarak son yıllarda gündeme gelen
performans yönetimi ve denetimi ile ilgili yenibaştan kamu mali yönetiminde
hususların ele alınarak irdelenmesi gerektiği üzerinde durdum. Yoksa belirtildiği
gibi, tabi ki devletin bir defa, fonksiyonlarının yeniden tanımlanmasından
başlamak gerekir. Eğer kamu yönetimi ya da ekonomi yönetimi ya da devletin
yeniden yapılanması sözkonusu ise özel kesim de yapması gerekir, kamu kesimi
yapması lazım, görev tanımlarının çok iyi olması lazım. Bu yapıldıktan sonra
ekonomi politikalarının uyumlu bir şekilde uygulanması lazım. Yoksa. 80"li
yıllarından başından itibaren olduğu gibi sadece para politikasıyla yönetilme
anlamında bir ekonomi politikasıyla başarıya ulaşılamamıştır. Nitekim, bu Sonuçlar
da, bu ekonomideki göstergelerde bunu çok iyi ifade etmektedir. Benim kanaatime
göre. maliye ve para politikası ki, ekonomi politikasının iki ayağıdır, birlikte,
müştereken, ahenk içerisinde uygulanmalıdır.
Diğer taraftan kamu mali yönetimi parçalanmış bir vaziyettedir. Bir tarafta
Hazine, diğer tarafta DPT, Maliye, Devlet Personel Başkanlığı, bunların bir şekilde
gözden geçirilmesi gerekir. Aynca kamu kaynaklarının büyük bir bölümünü içine
alan bütçenin kapsamı da çok daralmıştır.Bir yandan vakıflar, bir yandan fonlar, bir
yandan dernekler, bir yandan döner sermayeler, artı. 1986 yılından itibaren ana
paraların bütçe dışına çıkarılması ve borç yönetim ile ilgili işlemlerin çok iyi. etkin
bir şekilde yapılamıyor olması, ekonominin şu anda içinde bulunduğu duruma
gelmesinde^ büyük katkı sağlamıştır, faktör olmuştur. Bütün bunların irdelenmesi
gerekiri Bir defa harcamalarla ilgili, personel diğer carilerin 2/3'lük bölümünün
güvenlik harcamalarına gittiği, artı, faizin epey yüksek oranlarda bütçenin büyük
bir bölümünü götürdüğü, transferlerin büyük boyutlara ulaştığı bir ortamda
112
I. Oturum-Tartışmalar. XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .\jilalva
fc, bütçenin esnekliği kalmamıştır. Bütçe artık Maliye politikası aracı olmaktan
çıkmıştırAOnlar da tabi tartışılacak. Ancak dediğimiz gibi. biz bu sempozyumun
konusuvla sınırlı kalarak performans yönetimi, performans bütçe uygulamaları r
üzerinde durduk. Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN: Ben de teşekkür ediyorum. Buyurun Konukman.
AZİZ KONUKMAN: Gazi Üniversitesi, İktisat Bölümü. Sayın Eser
Karakaş'ın sunduğu tebliğle aynı çerçevede geçenlerde TESEV"in bir yayını çıktı.
IMF İyi Uygulamalar Tüzüğünden hareketle bir anket oluşturmuş ve bu ankete
göre Türkiye'deki uygulama nerededir, yani Türkiye IMF'nin beklediği
standartların neresinde diye bir çalışma ve bu çalışma sonuçlanmış. Çok güzel bir
çalışma. Türkiye'deki uygulamalar gösteriyor ki, bu standartların inanılmaz
f derecede gerisinde olduğu ortaya çıkıyor. Yani Sayın Karakaş'ın da gözlemlerini
doğrulayan bir sonuç. Şimdi beni rahatsız eden, bu çalışmanın bir bulgusu ile Sayın
s Güven Sak'ın sunuşu arasındaki çelişkiyi dikkatinize sunmak istiyorum ve Sayın
Sak'ın yorumunu istiyorum. Orada başarısızlığın nedenleri sıralanırken şöyle bir
şey var: inanılmaz bir şekilde kamu idaresinin çeşitli birimleri arasında
uyumsuzluk ve çatışmalardan söz ediyor. Evet. sorumsuzluk, aynı. bu tabir do
kullanılıyor. Son dönemde yapılmış bir çalışma olduğu için çalışmanın yazarlarına
sordum; bu hangi dönemleri kapsıyor, son 96, 97. 98'i kapsıyor. Kaldı ki.
Sayıştay'ın kesin hesap kanun tasarını değerlendirdiği, özellikle bu hazine
işlemlerini değerlendirdiği çalışmaları var, orada son derece ciddi kritikler var.
Hazinc'yc, yani bu uyumsuzluğa. Türkiye Cumhuriyeti son üç yıldır dış borçlarını
bilmeden kesin hesaplarını kanunlaştırıyor. Böyle bir kepazelik daha ilk defa belki
karşımıza çıkıyor. Son üç yıldır dış borcunu bilmeyen bir Türkiye Cumhuriyeti
P Devleti var ve bunu da Sayıştay, raporlarında açıkça ifade etmiş.
Şimdi bu gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde. Sayın Sak. bilmiyorum
hangi dönemi, belki ayrıntısını kaçırdığımız bir dönem olabilir, bilemiyorum, bu
bir. İkincisi, krizi önleyebilmek ya da krizin olmamasını sağlayabilmek başarının
bir şeyi midir, yani hep böyle krizi önleyecek politikaları takip etmek mi çok başarı
113
mukayese yaparsak o zaman başarıyı daha iyi değerlendiririz gibi geliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Teşekkür ederim. Sayın Oyan, buyurun. Lütfen konuşmacılar
kendi adlarını da verirlerse. İlk konuşmacının kayıtları açısından da önemli.
O Ğ U Z OYAN : Teşekkür ederim Sayın Başkan..
Aslında belki ilk belirtmem gereken şey şu: Bundan sonraki program
düzenleyicileri, tartışma için yarım saat yeterli gözükmüyor, hele bir de kayma
olunca, tartışmayı da biraz kısa tutalım deyince toplanmamızın anlamı azalıyor.
Bunu 45 dakikadan az, galiba düşünmemeliyiz, hele ilk toplantıda herkes kurdunu
döküyor. Belki ilk toplantının bir saatten aşağı olmaması gerekir diye bir
temenniden başlayayım.
Efendim, burada sayın Karakaş keşke bu sunduğu metni bize bir ek olarak
sunsaydı. biraz daha eleştirel bir yaklaşım gösterseydi diye bir sitemim olacak.
Çünkü biz bu tür belgelere aslında kendi deneyimimizi bir miktar sorgulayarak ve
bu tür belgelerin de amacını biraz daha sorgulayarak girmeliyiz diye düşünüyorum.
Onu Sayın Sönmez yapmaya çalıştı büyük ölçüde. Şimdi Sayın Demir bize birçok
şey söyledi. Yani burada herhalde sabaha kadar tartışırız onun üzerinde ama. bir
tanesini söyleyeyim. Özelleştirmeyi isteyenler de istemeyenler de sosyal devlet
için. Ben doğrusu bunu çok anlayabilmiş değilim. Şundan anlayamıyorum: bugün
Türkiye'deki özelleştirme tamamen bir borç takasına dönmüştür. Bugün bütçenizin
açık vermesinin tek nedeni faiz harcamalarıdır ve özelleştirme yapmanın da aşağı
yukarı tek nedeni şu sırada bütçeye yama yapmak olarak ortaya çıkmaktadır ve
Türkiye Latin Amerika tarzı bir borç takasına girmiştir. Bunun hangi sosyal
devletle ilişkisi vardır? Bunu anlamak çok zor. Şunu da söyleyeyim; bu yıl 7 milyar
dolarlık bir özelleştirme yapsanız ve hepsini aklarsanız bile ki. mümkün değil. 25
milyar dolarlık bütçe açığınız var, sadece 2000 yılı için. İşte son 15 yılda yaptığınız
114
I. Oturum-Tartısmalar. XV. TOrkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
4,5 milyar dolarlık düzeyde kalan özelleştirmeyi bir kenara bırakıyorum. 7.5 "u
önümüzdeki yıllarda 10 milyar yapacak mısınız? Yaparsanız ne pahasına olacak ve
ondan sonra ne olacak? Çünkü ondan sonra ne olacak sorusu çok önemli,
saydamlık yetmiyor. İç şoklara dayanıklılık açısından da yetmiyor. Yetsc dahi ne
pahasına yetiyor sorusuna bakmamız lazım. Ne pahası şu: Bakınız, herkes sanıyor
ki ya da bazıları sanıyor ki; biz bu üç yılı iyi atlatırsak, buna çok harfiyen uyarsak,
üç yıl sonra dış şoklar dışında artık hiçbir sorunumuz kalmayacak. Böyle bir şey
yok. Bakın, bize verilen çerçeve şudur: Bütün sosyal alanlardan çekilmiş bir devlet,
bunun içinde sosyal güvenliğin özelleştirme de dahil, % 40"ı tarımda çalışan bir
ülkede tarımı terk ediyor kaderine, % 5 ile % 3 tarımsal nüfusu olan ülkeler bunu
terk etmiyor, Türkiye bunu terk ediyor. Böyle bir şey olamaz. Bunun doğuracağı
sosyal, politik çalkantıları bir tarafa bırakıyorum. Bütün diğer bu alanlardan
çekiliyor. Peki ne olacak, üç sene sonra biz neyle karşılaşacağız? Bakın, ben size
söyleyeyim. Üç yıl sonra Türkiye'nin karşı karşıya kalacağı tablo şudur: Dış borç
ve iç borç, özelleştirme dış borç kabiliyetini sürdüren bir ülke. ancak bu yı!. sadece
2000 yılında 25 milyar dolar ana servisi yapan, yani ihracat gelirine yakın bir dış
borç ödemesi olan ülkenin, muhtemelen üç yıl sonra iç borların dış borçlara
dönüşümünün getirdiği yükle 35 milyar dolarlık yıllık faturalarla karşılaşacak bir
ülke olacaktır ve sürekli olarak Türkiye'de kamu maliyesi saydamlığı içinde
birincil fazla yaratmaya, yani faiz dışı fazla yaratmaya zorlanmış, dolayısıyla bütün
eğitiminden, sağlığından, her şeyinden fedakarlık yapan bir ülke olarak yoluna
devam edecektir. Bu, çok temel meseledir. Yani bundan sonra artık bu program
şunu söylüyor: Bundan sonra unutun, sosyal devlet yok, sizin neyinize. O, gelişmiş
ülkeler hadi bir kere geçmişler o yoldan. Siz o yoldan gidemezsiniz, siz 5. sınıf
ülke olacaksınız. Bize verilen şey budur ve tabi bu fatura...
Bir şey daha söyleyeyim, patolojik bir durum var devletin saydamlığı
konusunda, burada 10 küsur yıldır, belki 15 yıldır konuşuyoruz. Ben 89 Maliyeciler
Sempozyumunu, bu gidişle vergilerimiz faizleri ödemeye yetmeyecek dediğimi şu
salonlarda hatırlıyorum ve oldu. Bu yılın ilk üç ayında faizler vergilerin tümünü
115
I. Otunım-Tartısmalar, XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-37 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
götürdü ve yine de yetmedi, ödenemedi. Şimdi bu tablo aslında, yani kamu
kesimindeki şeffaflık meselesi, fonlardan başlayıp talep edildi, bizler bunu talep
ettik. Ama biz söyleyince bu çok önemli gözükmüyor. Bu patolojik bir durum.
Şimdi IMF söyleyince, sadece bizim çıkarlarımızı düşünüyor da ondan söylüyordur
gibi bir noktaya geliyoruz. Ben Dünya Bankası Heyetiyle üç kez görüştüm, tarım
reformu dolayısıyla benimle görüşmek istediler,' beni Tariş'e gönderen siyasi
partiler dahi görüşlerimi almamışlardı, ama onlar aldılar. Ben onlara bu yaptıkları
işin yanlış olduğu da anlattım. Ama ortada çok net bir şey var. Türkiye'deki
kurullara memur tayin etmeyi planlayacak kadar, içişlerimizi hangi yasa
maddesiyle birlikte ve yeniden nasıl düzenleriz diye planlayacak kadar bir
bağımlılık yahut da bir bağımsızlık kaybı içindeyiz.
BİR KATILIMCI: Güven Sak'ın tebliğini okumadım ama, tabloyu gayet iyi
gördüm. Tabloda Güven Hocanın söylediği şey şu: Bu 96*nın ikinci yarısından
bugüne, artıyor, borç stoku artıyor ama, GSMH'ya oranla artıyor ama, ilginç olan
şey, vadeler de artıyor, vadeleri yükseliyor ve faizler de düşüyor. Bunu şöyle
sevindirici, hoş bir gelişme olarak da ve iç borç danışma kurullarına da götürerek
anlattı. Şimdi hemen aklıma şu geldi, Gelirler Genel Müdürü olduğum sırada, Koç
Holding'de üst yönetimine anlattığım bir konuydu, 1987-97 döneminde GSMH'ya
göre bütçemiz % 50 artmış, konsolide bütçenin GNP oranı % 20"den % 30*a
gelmiş, şimdi biraz daha fazla. Şimdi böylesine ekonomide kamunun payı artıyor,
kamu bir şeyler kemiriyor, Oğuz Hoca da işin faiz tarafına girerek anlattı. Şimdi
ben bir başka ölçü vereyim de, onunla da bir mukayese etmenizi istiyorum ve soru
olarak da soruyorum, Sayın Sak. Bir de faizler açısından bakın, Faizlerin
GSMH'ya oranıl993 yılında % 3.5, belki 96'yı kriter alırsanız %7Terde yanlış
hatırlamıyorsam, ama 2000 yılı Bütçe Kanununa bakın, faktör gelirleri olarak
faizlerin Milli Gelirden aldığı pay %16.6 veya 17. Aşağı yukarı 4-5 kat faizler
artmış. Böyle faizlerin arttığı bir ortamda ve insanlar roll-over yapıyor, bir nakit
hareketi yok, biliyorsunuz bir kağıt hareketi var, A4 kağıtların devrinden başka bir
şey değil ve şunu, gerçekten samimi olup olmadığınızı sormak, öğrenmek adına
116
I. Oturum-Tartışma 1ar. XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
soruyorum ve o kurullarda da görev aldım, kuruluşunda bulunduğum için
söylüyorum Hazine'de, bu İç Borç Danışma Kurulu. Diyorum ki ben; Güven, sen
bana 100 Lira borç ver, masaya oturuyoruz, şartları sen mi tayin edersin, ben mi
tayin ederim. Hazine'nin bütün kartları ortada; bütün bilançoları, bütün ödemeleri,
bütün yükümlülükler ortada, bütün kartları açık, ama borç verenlerin fınans
sisteminin hiç bir kartı açık değil. O sistemin içinde görev aldım uzun süre, gayet
iyi biliyorum.
Sorum şu, iki soruda odaklanıyorum. Birincisi, faizlerle mukayese ederseniz.
GSMH'ya böylesine şey olması, sizin biraz evvel söylediğini ifadeye ters
düşmüyor mu? Yani ihale faiz oranlarının düşmesi ile ilgili değerlendirmenize ters
düşmüyor mu? İkincisi de, volatilitenin azalmış olması doğaı bir gelişme mi?
Böyle çok net iki soru. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Evet, Nihat Bey, Buyurun.
NİHAT FALAY Çok teşekkürler efendim.
Ben konuşmalarımı biraz geriye alarak bazı konulara değinmek istiyorum.
Şimdi bugünlerde merkezi hükümetin hangi üst düzey bürokratının önündeki
belgelere bakarsanız, IMF'nin bir belgesi ve onun bir çevirisi bulunuyor. Buradan
ben şunu sormak istiyorum. Sayın Karakaş arkadaşımız, neden sadece IMF'nin
ilkelerini getirmek ihtiyacını duydular? Çünkü dünyada başka kurumların da
ilkeleri var bu konularda. Yani en azından Dünya Sendikacılar Birliği'nin bir takım
görüşleri var. Bu ilkeler gündeme gelmiyor, neden IMF sadece? İkincisi, IMF'nin
getirdiği bu ilkeler kamu kesiminin saydam olmadığını, saydam olması gerektiğini
amaçlıyor. Saydamlığa karşı değilim tabi, yani şikayetlerimiz büyük ölçüde kamu
kesimi konusunda. Ama bunu yanındaki ortağı olan veya ekonomideki diğer bir
ortağı olan özel kesim hesaplan, firmaları çok mu saydam veya özel kesim çok mu
saydam? Yönetiminin sonuçlarım kamu kesimi ağır şekilde ödüyor. O yönüyle
burada bitirmek istiyorum ve sonra da Sinan Beyin değindiği bir noktayı belki
biraz kendi kafamda iyi açıklayamadığım için, belki Sinan'a sorarak şöyle
söylemek istiyorum. Saydamlık güzel bir kavram, yeni dünya düzeni, bunlar güzel,
117
I. Oturum-Tartışmalar, XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
pozitif anlamlı kavramlar, şeffaflık gibi. Ama acaba saydamlık kavramının
arkasında iç kamusal hareket alanının veya müdahale alanın daraltılması da
amaçlanmıyor mu? Yani tümüyle bütün ciğerlerini dünya mali sektörüne açmış bir
dünya mı özleniyor ve saydamlık bu nedenle mi bu kadar önem kazandı? Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN: Sayın Berksoy, buyurun.
TURGAY BERKSOY: Teşekkür ederim efendim. Kısaca ben de
düşüncelerimi arz edeyim. Özellikle Sayın Oyan'nın baştaki hatırlatmasına
katılıyorum. Bu tür toplantıların amacı tebliğlerden sonra tabi, bir tartışma ortamını
sağlamak. O nedenle olabildiğince bu tartışma ortamını makul ölçüler, geniş
tutacak bir zamanı ayırmak gerekiyor. Bunu komite olarak ve düzenleyiciler olarak
yeni baştan düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Sayın Karakaş'm çok tartışılan
IMF'nin saydamlık ilkelerine yönelik alıntısını tartışalım. Belki eksiklerini işaret
edelim. Ama bunların öyle zannediyorum ki, eksikleri tamamlanarak her kamu
yöneticisinin, siyasetçinin kapısına asılması gerektiği ve hatta belki ezberletilmesi
veya ezberlemesi gerektiği ilkeler olduğu düşünüyorum. IMF'yi eleştirelim de. ille
de eleştirmiş olmak için eleştirmeyelim. Ama eksiklerini burada tartışalım varsa
şimdi beraberce. İşte bu toplantının amacıda bir anlamda buna hizmet etme gibi bir
görev yapabilir. İkinci olarak, Sayın Sönmez'in -eğer yanlış anladıysam, eksik
takip ettiysem beni düzeltsin- kamu maliyesinde kriz açıklamasın ilişkin bir
kısmında bunun iki nedeni var dedi, eğer yanlış not almadıysam. Bir kamudan
kaynaklanan nedeni var dedi, bir de özel kesimden. Kamudan kaynaklanan nedeni
geçiyorum dedi, özel kesimden kaynaklanan neden için global krizi örnek olarak
gösterdi. Hiç kuşkusuz doğru tabi, global krizin de kamu maliyesinde
gerçekleştirmiş olduğu bir takım olumsuz sonuçlar var ama, neden kamudan
kaynaklanan kısmı geçtiğini anlayamadım. Bunun cevabım şimdi vermesi de
gerekmez, belki kahve molasında tartışırız. Bu oldukça uzun bir tartışma çünkü,
tartışma sürer gider. Sayın Sak'ın açıklamalarına teşekkür ediyorum. Şunu
beklerdim; gerçi büyük ölçüde belirtti ama, bu yeni izlenen ekonomik politikalar
118
I . Oturum-Tartışmalar, XV. Tür lüye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
119
doğrultusunda yaklaşık bir beş aylık bir sonuç aldık. Kamuda önemli oranda faiz
yükünde bir düşme var ya da faiz oranlan diyelim isterseniz, ilk anlamda kamu
borçlanmasında ve iç borçlanmasında ve vadelerde de çok ciddi bir uzama
sözkonusu oldu. Buna ilişkin olarak acaba, gerçi belki ilk beş ayın çok erken
olduğu söylenebilir ama, bir prediction yapabilme, bir gözlem yapabilme, öngörüde
bulunabilme ve şu sunduğu bize kısmen felaket tablosunun düzeleceğine yönelik
bir bilgi vermesi mümkün olabilir mi? Tekrar teşekkür ediyorum.
BAŞKAN: Sayın Aydın, buyurun.
ALİ RIZA AYDIN: Teşekkür ediyorum sayın Başkan. Ben şimdiye kadar
sorulan birkaç sorunun özeti olan bir soruyu sormak, ama açıkçası netleştirmek de
istiyorum. IMF'nin ilkeler ya da direktifler mektubunu dinledik. Dinlerken de
şaşırdık, çünkü biz yıllardır bunları söylüyorduk zaten. Ama söylerken de kimse
önem vermemişti. Acaba biz mi sesimizi duyuramamıştık, yoksa sesimizi
kesmişlermiydi, onu bilemiyorum. Ama IMF'nin direktifler mektubunu gerçekten
dinledik. Matta IMF'nin direktifler mektubu başlığı altında verilmeseydi, altına bir
çoğumuz küçük düzeltmelerle imza bile atabilirdik. Biz de aynı şeyleri istiyoruz, o
da aynı şeyleri istiyor. O zaman temel soru eğer aynı saptamalara katılıyor isek,
IMF ne için istiyor, biz ne için istiyoruz? Galiba bu sorunun yanıtının çok net
verilmesi gerekiyor. IMF bize borç verdiği için mi istiyor, yoksa Sayın Devrimin
söylediği gibi IMF de sosyal devlet için istiyor? IMF de sosyal devlet için bütün
bunları istiyor ise, allahaşkma anayasa ne oldu, egemenlik hakkımız ne oldu, ulusal
egemenlik ne oldu, yetkili organlar ne oldu? O zaman niye IMF'ye bu kadar önem
atfediyoruz, onu merak ediyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Evet, buyurun Güneri Bey.
GÜNERİ AKALIN: IMF ile benzer şeyler istiyoruz, ama ayrıldığımız
nokta ne meselesi. Bir kere aynı şeyleri istemekle birlikte temel kriz konusunda
acaba aynı teşhisi koyuyor muyuz? Yani usul hakkında bazı şeyler söylüyor. Ama
Türkiye'deki temel kriz noktaları ile ilgili olarak IMF'nin herhangi bir içerikli
açıklaması yok. Mesela, devlet büyüyor. 1985-2000 arasında % 50 civarında reel
I. Oturum-Tartışmalar, XV. Türkiye M a l i y e Sempt
olarak devlet büyüdü, ÖzaTdan itibaren. -Bu um la ilgili oku ak \c bu büyüyüş
devam ediyor, Sayın Sak ve diğer arkadaşının getirdiği yorumda bununla ilgili
herhangi bir şey yok. Yani acaba bu erken alarm sistemi bununla ilgili ne getirdi,
bunu önleyebilecek mi?
İkinci bir mesele, vergi yükü artıyor. Vergi yükü şu anda %20 Terden %30"a
çıktı. İç borç stoku artıyor, iç tasarruf oranı düşüyor ve Türkiye'de temel kriz
noktaları burada devam ediyor. Böyle bir durumda tekrardan ekonomiyi büyüme
hattına sokmak mümkün mü? Ayrıca Türkiye'nin dış borcu arttığına göre. dövizle
gelen risk artıyor.
Bunun yanında bir iki şey daha söyleyeyim. Bu tamam, erken uyarı
sistemlerinin harekete geçmesi bazı şeyleri söyler, ama hiçbir zaman krizi önlemez.
Krizin kaynağı hala Türkiye ekonomisinde duruyor. O bakımdan ben, erken uyarı
sistemlerinin işleyebileceğini ama, krizı'n ortadan kalkmayacağım ve hatta iki çıkış
var, belki bir kaosa doğru gideceğiz, IMF şeylerinin hiçbirisi işlemeyecek, belki de
çok hafif bir ihtimalle de yavaş yavaş tedrici bir düzelme olabilir.
İki şeyi söyleyip kesmek istiyorum. Birincisi, kamu hizmetlerinin tanımı.
Türkiye'de kamu hizmetinin tanımı yanlış, Eser de aynı şeyi söylüyor, ama
öğrenmek istiyorum. Mesela tahkim meselesinde kamu hizmetlerinin imtiyaza
verilmesi söz konusu. Oysa tahkim konusu olan şeyler doğal tekel konusudur,
public utilities, yani kamu kolaylıkları konusu. Bunun kamu hizmetiyle ne ilgisi
var. Bunun bir kere yeniden anayasadan başlayarak, tahkim kanunundan
başlayarak.ve yargının da kararlarını düzeltmesi lazım. Diğer bir konu ise, biraz
önce Milli Emlak Genel Müdürü de söyledi, devletin büyük bir kısmı kayıt dışında.
Yani vakıflar, dernekler, fonlar v.s. ama şu anda %70'e varan devler
harcamalarıyla GSMH'daki, nasıl olur da DPT %28 bir kamu kesimi büyüklüğü
çıkartabilir ya da %15 borçlanma gereği varken %28, %30 nasıl kamu kesimi
olabilir. Yani önce şeffaf devlet, kamu kesiminin doğru bir hesaplanmasıyla ortaya
çıkması lazım. Aksi halde bu tip hesaplamaların bir yere gideceğini
zannetmiyorum.
120
I. OtURinı-Tartısmalar, \ V . Tfirkive Mal iye S e m p o z y u m » . 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . .\iital\a
Bir de Sayın Sak ile ilgili olarak, faiz politikası içinde kur politikası saklı
zannediyorum. Yani faizler belli olduktan sonra kur artışını da belli ederseniz,
aradaki marj bir gelir transferi olarak borç verene gideceğine göre döviz cinsinden
borçlanabildiğimiz sürece kriz yok, onun sonuna geldiğimizde kriz var diye
düşünüyorum. Sağolun.
BAŞKAN: Teşekkür ederim. Bir kişi daha. Buyurun efendim. Bundan sonra
kesiyorum soruları, cevaplamaya geçeceğiz.
Ö M E R ARAŞIL: Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi. Şimdi ben önce bu çok
kısa tabi, son sözü verdiğiniz için hocam teşekkür ederim. Ama bu oturumun
konusuyla sanırım tartışmalar ve sorular çok farklı bir yöne döküldü, kişisel
görüşüm böyle, biraz ideolojik boyut kazandığını görüyorum. Şimdi ben kendi
oturum konumuzla ilgili Sayın Sönmez'in bir başta dediği, hoş bunu dediniz yine
ideolojik soruyorsunuz gibi bir şey olacak önce söyleyeyim ama, şimdi siz
diyalektik materyalizmin sizi yönlendirdiğini, sanırım öyle bir ifade kullandınız,
belki materyalizm demediniz de sadece diyalektiğe inanıyorum dediniz- tabi
normatif, yani gelecekte olmasını beklediğiniz bir şey, ben acaba burada faydacı,
biraz daha rasyonalist olunsa daha felsefi açıdan doğru olur mu olmazınının
yanıtını sizden rica edeceğim. Bir de Sayın Sak. Stiglitz'in işten atıldığını söyledi,
tabi haksızlık etmeyelim, kendisi o işten ayrıldı. Çünkü Washington uzlaşmasından
sonra, biliyorsunuz zaten bu serbestleştirme ve küreselleşme bağlamında çok
eleştirel bakıyordu. Hatta Fisher ve Ailen Greenspan de onu tamamlayan görüşteki
kişiler olarak tanımlayabiliriz. Şimdi bunu şunun için Sayın Sak'dan rica edeceğim.
Moral hazard ifadesini sıkça kamunun davranış biçimi olarak kullanmışsınız. Bunu
literatüre sokan iktisatçı da Stiglitz ve onu özellikle bankacılık, kredi
piyasalarındaki -benim işte kabaca bir çevirim- ahlaki tehlike boyutu olarak ifade
ediyor. Çünkü tebliğ ini zdeki örneklerdeki kamunun senyoranj veya enflasyon
vergisi yaratarak iktisat politikalarını düzenleme görüşü aslında adı üstünde iktisat
politikası, yani moral hazard değil. Onun içeriği kastedilenden çok farklı. Bir de
son olarak şu meşhur tablomuza dönmek istiyorum. Çeşitli hocalarımız.
121
Fevzi Devrim. Asuman Altay. XV. Türkiye Mal iye Sempozyum», 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
Yüksek Koordinasyon Kurulu (1984), Kamu Ortaklığı Yüksek Kurulu (tarih),
Avrupa Birliği Üst Kurulu (1989), GAP Yüksek Kurulu (1989), Ekonomik ve
Sosyal Konsey (1995)"tir.
1990Tı yıllarda uluslararası artan ilişkiler ve işbirliği, kamu kesimi ile özel
kesimi bir araya getiren bir danışma kurulu niteliğindedir. Devlet ile toplum arasında
uzlaşma koşullarının sağlanması amacıyla oluşturulan Konsey, hükümetin
imzaladığı uluslararası sözleşmelerde etkili olmuştur. Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO)'nun "Uluslararası Çalışma Normları Uygulamasının Geliştirilmesinde Üçlü
Danışma Hakkındaki 144 sayılı Sözleşme'nin 26.1.1992 gün ve 3851 sayılı Yasa ile
Parlamento'da onaylanması ve Bakanlar Kurulu'nun da 8 Ocak 1993 günü
sözleşmeyi onaylaması ile Konsey'in önemi giderek artmıştır. Konsey'in üye yapısı
23.07.1997'de yeniden düzenlenmiştir. Hükümet temsilcilerinin yamsıra TOBB 2
üye, TİSK 1 üye, TZOB 1 üye, TESK 2 üye, TÜRK-İŞ 2 üye, DİSK 1 üye, HAK-
İş 1 üye ile temsil edilmiştir. Bu genelgede kamu çalışanları yer almamıştır. Konsey
son olarak 1 Temmuz 1999 tarihinde toplanmış ve Hükümet 10, işveren temsilcileri
6 ve işçi temsilcileri 4 kişi ile katılmışlardır.
Ekonomik ve sosyal küresel ilişkilerin belirlediği bir konsey olarak Türkiye'de
kendinden bekleneni henüz verememiştir. Çünkü Konsey, daha çok hükümetlerin
kendi istekleri doğrultusunda konsey kararlarını yönlendirme girişimlerine maruz
kalmış. Anayasal bir dayanaktan da yoksun olduğu için hükümetlerin istedikleri
zaman çıkaracakları KHK ile kendi istedikleri zamanda toplanan bir kurul şekline
dönü sinüstür.
1980 sonrası küreselleşmenin temelini oluşturan neo-liberal politikalar
kapsamında yer alan mali ve ekonomik mevzuatın serbestleştirilmesi kapsamında
ağırlıklı yasal ve kurumsal düzenlemelere yer verilmiştir. Ancak 1980-1992
döneminde çok hızlı değiştirilen veya tamamlanmamış yasaların varlığı ile yasaların
dışındaki mali mevzuatın çok sık değiştirilmesi bir çok mali kuralın takibini
güçleştirmiş ve çok ciddi bir mali disiplinsizliğin oluşmasına da ortam hazırlamıştır.
V
59
1. Oturum-Tartısmalar, XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 13-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
arkadaşlarımız ifade etti, oradaki son dolar kuru sütununun pek anlamlı olmadığına
inanıyorum ben. Eğer buradaki appreciation ya da depreciation ise, yani TL'nin
değer kaybı veya ABD Dolarının değer artışı, tebliğinizde yaptığınız yorumun da
tutarlı olmadığım, yani 94 krizi sonrasında bir başka düzenliliğe işaret ettiğiniz
konuda aslında hem İnterbank piyasalarındaki ortalama faizin hem depreciation ya
da appreciation oranının sizin yazdığınızın tam tersi bir seyir izlediğini görüyoruz.
Sönmez hocamız onu başta ifade etti, yani bu bir ön hazırlıktır, düzeltebiliriz diye,
katkım olsun diye söyledim. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN: Şimdi sayın konuşmacılara söz vereceğim. Sayın Karakaş sizin
söyleyeceğiniz bir şey var mı?
ESER KARAKAŞ: Bir iki şey söyleyeyim sayın Başkan isterseniz. Şimdi
ilk konuşmacı, galiba Sayıştay'dan, isminizi bilemiyorum bağışlayın efendini,
sayın beyefendiden başlayan, Oğuz Oyan, Nihat Falay, Ali Rıza Aydın; bunlar iyi
de neden IMF'ye bu kadar vurgu yapılıyor diye soruyorlar. Bence bu soruyu
sormadan önce, bakın bu salonda Türkiye'nin bütün üniversitelerinden gelen kamu
maliyecileri var, Maliye Bakanlığı'nın üst düzey bürokratları, Sayıştay görevlileri
var, biraz önce Güneri hocamın da belirttiği gibi Türkiye'de hiç kimse kamu
harcamalarının miktarını doğru dürüst bilmiyor, var mı, bilmiyorum, bir rakam
olarak söyleyebilecek kimse var mı aranızda? Milli gelirin şu kadarıdır diye net bir
rakam verebilecek kimse burada yoksa hiç bir yerde yoktur. Türkiye'nin, iç borçlar
konusunda biraz daha iyi istatistik var ama, kimse dış borç miktarını bilmiyor.
Türkiye'de dış borçların nasıl kullanıldığını bilmiyor. Bugün bana dış borçların
nasıl kullanıldığını söyleyebilecek bir maliyeci var mı bu salonda, nereye gitmiştir
kuruşu kuruşuna? Bence Sayıştay görevlileri, maliyeciler önce, neden IMF'ye
vurgu yapıyorsunuzdan önce bunlara bakmaları lazım. Yani dış borçlar nereye
harcanıyor Türkiye'de? Bu konuların hesabını veremedikten sonra vergi
mükellefine, kalkıp da neden IMF'ye vurgu yapıyorsunuz demek bana çok anlamlı
gelmiyor. Önce kendi ev ödevimizi yapmamız lazım, ondan sonra IMF ile
uğraşacaksak uğraşalım. Türkiye'de askeri harcamaların miktarını bilen var mı?
122
I. öturum-Tartısmalar, XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2ÜQ0. Antalya
Bir kişi yok. Türkiye'de hangi hesapların, hangi kamu harcaması tiplerinin
Sayıştay denetiminin dışında olduğu, hangi ülkelerde bunların Sayıştay
denetiminin içinde olduğunu söyleyebilecek kimse var mı? O da yok. Şimdi bütün
bunlar ortadayken, neden IMF'yi ön plana çıkartıyorsunuz gibi bir soru. bana biraz
art niyetli gibi geliyor, bağışlayın. Yani art niyet derken kimseyi suçlamak
istemiyorum, ama olayı bir yerden kaçırmak şeyi gibi geliyor. Önce bu soruları
tartışalım, bunların cevabını verelim.
Türkiye'de askeri harcamaların miktarını bilen var mı? Bu salonda
bilinmiyorsa başka hiçbir yerde bilinmiyordur. Hangi harcama tipleri Sayıştay
denetiminin dışında? Yani Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları adına kamu
harcamalarını denetlemekle görevli bir yüksek mahkemenin neleri
dcnctleycmediğini burada sayabiliyor muyuz tek tek. Hangi harcamalar Sayışta\
denetiminin dışına çıkıyor? Bunları söyleyemiyoruz. Kamu bankalarının görev
zararları, 20 milyar doları aştığı söyleniyor, iki tane kamu bankasının. Bunlar nasıl
bir görev zararıdır, 20 milyar dolarlık bir kamu harcaması nasıl parlamenter
denetimin dışında harcanmıştır, bunlara cevap verebilecek kimse var mı burada? 20
milyar dolar çok büyük bir rakamdır. ABD için büyük rakamdır, Türkiye için çok
büyük bir rakamdır. Bu zarara nasıl izin verilmiştir? Hangi mekanizmayla
harcanmıştır? Yani 20 milyar doları siz parlamenter denetim olmadan, Sayıştay
post denetimi olmadan nasıl harcayabiliyorsunuz'1 Bunları tartışmadan önce, neden
IMF"yi gündeme getiriyorsunuz demek, bana çok anlamlı gelmediğini itiraf
edeyim, tepkisel olarak, onu söyleyeyim.
Dün akşam yemekte Sayın Oğuz Oyan Ta tartışıyorduk, ben tarımı
vurguluyordum ama. Sayın Oğuz Oyan çok haklı olarak sadece tarımı
vurgulamıyordu, başka sektörlere de çok büyük kaynak aktarılıyor dedi. Bu
rakamları bilen var mı Türkiye'de? Tarıma kuruşu kuruşuna kaç para aktarıyoruz
biz. Tartışmanın burada olması lazımdır. Yani bunların tartışılması gereken bir
yerde. !MF bir şeyle söylemiş, neden başka şey değil de IMF? Bu çok anlamlı
gelmiyor bana. Önünüzde çok düzgün yazılmış bir kod var. Başka bir şev varsa
123
I . Otunım-Tartısmalar, XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 1 5 - 1 7 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
onu da şey yapabilirim tekrar, ama esas bunları gözden kaçırmayalım. Bu
aktarımları bilmiyoruz, maliyeciler olarak hiç birimiz cevap veremiyoruz
Türkiye'de kimse bilmiyor bunları, çok net söylüyorum, bilen varsa da söylemiyor.
Ben bir maliye profesörü olarak Türkiye'de ne kadar askeri harcama yapıldığını
bilmiyorum, dış borç miktarını bilmiyorum, dış borçların nerede kullanıldığını
bilmiyorum. Bana burada çok net bir cevap verebilecek kimsenin olmadığını da
biliyorum.
Sonra Sayın Ali Rıza Aydın ile bir noktada anlaşamıyoruz, aslında aynı
şeyleri söylemiyoruz. Yani söylemiyoruz derken, IMF ile daha önce Türkiye'de
saydamlık konusunda aynı şeyler değil. Biraz önce yine Güneri Bcy'in vurguladığı
gibi, burada çok net bir şekilde ben böyle başladım, görev ve sorumlulukların
belirginliği kavramı, burada kamu hizmeti kavramı geldi, yine Güneri Hoca'ıun
belirttiği gibi, burada çok daha başka bir yere geliyor tartışma ama, burada kamu
hizmetinin tanımı yapılmıyor, yıllardır yapmamakta ısrar ediyorlar Türkiye'de,
kamu hizmetinin ne olduğunu. Yani neyi vergiyle finanse etmişiz, neyi vergiyle
finanse etmemişiz, neyi vergiyle finanse etmek en büyük suçtur'.' Bunun tartışması
yapılmıyor. Ama IMF bunun üzerinde özellikle duruyor. Yani kamu hizmetinin
sınırlarının çok net bir şekilde belirtilmesi, hani hizmetle kamu içinde üretilecektir,
hangisi dışarıda üretilecektir? Dolayısıyla aslında Sayın Ali Rıza Aydın'ın
belirttiğine ben katılamıyorum. Yani bu IMF'nin kodundaki söylenenlerle.
Türkiye'de saydamlığı yıllardır savunduğunu söyleyen arkadaşlarımızın
söyledikleri aynı şey değil. Hangisi daha haklı ama, o ayrı tartışma, ama aynı şeyi
söylemiyorlar bir kere. Yani burada en büyük şey kamu hizmetinin sınırlarının iyi
belirlenmesi ilkesi. Türkiye'de uçak lastiğine kadar kamu hizmeti dendi. O başka
bir tartışmadır ama, neyin kamu hizmeti olduğu çok iyi belirlenmeli ki ondan sonra
bunun nasıl denetleneceğini, nasıl finanse edileceğini tartışalım. Daha burada bir
konsensüs oluşmuş değil Türkiye'de. Dolayısıyla bütün bunlar yapılmadan, bence
bu IMF konusunda, birisi bir şey söylemiş, bu söylediği doğru mu, yanlış mı, buna
katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz; bunu tartışalım ama, bunu söylenin acaba
124
I . Oturum-Tartışmalar. XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
bir artniyeti var mı ve bunun bana çok anlamlı gelmediğini açıkça söylemek
durumundayım.
Sonra Sayın Oğuz Oyan'ın bir şeyine de katılmıyorum. Yani niçin, bilimsel
bir soru değildir. Nasıldır soru, bizlerin uğraşması gereken soru nasıl sorusu, niçin
bilimsel bir soru değil, niçin IMF bunu yazmış. Bunun cevabı olmaz, bu sorunun.
Niçin yağmur yağıyor gibi bir sorudur bu. Bilimsel bir şey değildir niçin yağmur
yağıyor. Yağmur nasıl yağıyor, bunu tartışırız. IMF niçin yazmış, niçin bunu
gündeme getirmiş, masada beş kişiyiz, burada da 150-200 kişiyiz, herkes farklı bir
şey söyler. IMF bunu niçin yazmış, bilmiyorum, özel bir casusluk yapmak lazım
herhalde. Bu, Board of Governance'a gidip niye böyle bir şey çıkarttınız diye
sorgulamak ama, bunun içerikleri konusunda ne düşünüyorsunuz, bunları
tartışmamız lazım. IMF bunu niçin yazmış, bilmiyorum niçin yazdığını. Ben
varsaydım ki, dedim ki, küresel etkinliği artırmak. Bu bir varsayım, konuşmada
söyledim. Niçin yazdığını hakikaten bilmiyorum. Herhalde IMF'nin şeyi
Türkiye'deki vergi mükellefin korumak değil, böyle bir şeyi dert ettiğini çok fazla
zannetmiyorum. Bir küresel etkinlik kaygısı var herhalde IMF'nin. Başka bir şey
de olabilir. Çok da önemli değil. Ama benim tek tek burada vurgulamak istediğim,
buradaki söylenenlerden yana mıyız, değil miyiz? Bunları tartışalım. Yoksa bunu
IMF söylemiş, başkası söylemiş, bunu çok anlamlı bulmuyorum ben şahsen.
Yani Güneri Bey'in söylediklerini ben çok anlamlı buluyorum. Türkiye'de
kimse kamu kesiminin büyüklüğünü bilmiyor daha. Hiçbirimiz bilmiyoruz. Herkes
farklı bir hesap yapıyor. Daha buradayken, daha dış borç miktarlarının nereye
harcandığını bilmiyorken, IMF niçin böyle bir şey yazmış soaısu bana çok anlamlı
gelmiyor, çok özür diliyorum. Genellikle benim adımın geçtiği soru türleri bunlardı
galiba. Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN: Teşekkür ederiz. Buyurun Sayın Devrim.
FEVZt DEVRİM: Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim Sayın Dr.
Doğan Cansızlar Beyefendiyi ben tabi hedef alarak sözümü sarfetmedim. Genelde
çok daha geniş olarak ele alınması gereken devletin fonksiyonlarını ve bunu süreç
125
I . Otunım-Tartışmalar. X V . Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 1 5 - 1 7 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
içinde Türkiye bakımından ulaştığı noktayı birkaç örnekle ifade etmek için
söyledim. Çok daha şeyler söylenebilir, çok somut örnekler söylenebilir, icraatın
içinden söylenebilir, 30-40-50 yıl içinde söylenebilir. Tabi rollerin aslında
belirlenmesi lazım. Yani devlet nedir, bu noktaya nasıl varıldı? Bütün
programlarda, bütün planlarda, bütün bütçe gerekçelerinde çok iyi temenniler, çok
iyi hedefler belirlendiği halde devlet neden iflas noktasına gelmiştir? Yani bunun
sebeplerini araştırmak lazım, bu sebepleri araştırırken ortaya çıkan örnekler içinde.
Yoksa tabi batı literatüründe, teoride, uygulamada ortaya çıkmış bütçe prensipleri,
sistemleri, teorileri olabilir. Ama bunları Türkiye'ye biz getirdik, program bütçeyi
getirdik, uygulamaya soktuk demekle bu iş olmuyor. Bunun pek çok örnekleri var.
yani Türkiye'de aslıda Sayın Oyan'ın da sorusuna belki aynı mahiyette cevap
olacak bu, özelleştirme veya benzeri hususlar nereden tartışmaya geldi, Türkiye'de
bu neden tartışmaya geldi, 80'li yıllarda. Bakarsak 50Ti, 60'lı yıllar Keynesyen
yıllar, ondan sonra devletin başarısızlığının tescil edildiği yıllar, kollektivist
ekonomiler için başka yönden, kapitalist ekonomiler için başka yönden. Ama her
ikisinin ortak noktası devletin başarısızlığı. Devletin başarısızlığının Türkiye
bakımından tescil edilmiş olayları. Bizim pek çok hükümet programlarında israfın
önlenmesi baş maddeyi temsil eder. îşte enflasyonla mücadele edilecek, israfın
önlenecek. Ama israfin önlenmesiyle ilgili alınmış tedbirlere baktığınız zaman
bizatihi o alınmış tedbirlerin kendisi israftır, getirilen tedbirler. Bundan birkaç
dönem önce israfla ilgili alınmış tedbirler çok çarpıcıydı mesela. O tedbirlere
baktığınız zaman eğitim olmasın, sağlıkla ilgili hizmet olmasın çok basit olarak.
Buna benzer hizmetleri görmezsek israf önlenmiş olur gibi algılanabilecek hususlar
var. Çünkü kağıt, kitap, defter, kalem vs. bunlar eğitim hizmeti, sağlık hizmeti için
önemliyse, başta gelen meseleyse, sanki bunları almazsak israf önlenmiş olacak.
Halbuki israfin kendisi devletin yapısında var. Devletin kendi fonksiyonlarında
vardır. Türkiye'de ulaştığı hantal yapıda vardır. Bunları tabi çok geniş olarak
tartışmak şeffaflık lazım.
126
I. Oturum-Tartısraalar. XV. TOrkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Antalya
Hantal yapı neyi ifade ediyor, ekonomik bakımdan, organizasyon
bakımından, yönetim bakımından, kamu mali yönetimi itibariyle olsun, genel kamu
yönetimi itibariyle olsun, sonuç olarak ortaya çıkan manzara nedir, bu manzarayı
nasıl düzeltebiliriz. Kamu hizmeti -arkadaşlar dediler ki tabi bunun tanımlanması
lazım, belirlenmesi lazım- yani neticede bir siyasi otorite, kamu karar alma birimi
bunu tayin edecekse, demokratik işleyiş içinde, demokratikleşmede mesafe
aldığırtiiz ölçüde kamu hizmetinin, kamu ihtiyacının ne olacağı da bir ölçüde ortaya
çıkar .'Ama bundan daha anlamlı olarak artık bugün için bu gibi hizmetleri fayda
maliyefanalizleri içinde, işte orada israfın önlenmesi anlamı içinde, toplam kalite
anlamı içinde, maliyeti düşürerek, kaliteyi yükselterek, fiyatı düşürerek .herkesin
ihtiyacına cevap verecek şekilde hizmet mal üretmek suretiyle çözüm arayacaksak
o mesele halledilmiş demektir.^aten KİT'lerin özelleştirmesi başta olmak üzere
özelleştirme furyası veya genel eğilimi diyelim, teoride ve sonra uygulamada
buradan ortaya çıktı. Ama Türkiye bunu daha henüz algılayabilmiş değil. Yani
özelleştirme dediğimiz zaman, çok basit Parlamento mülkiyetin devri, satılması.
KİT'lerin satılması, satış hasılatının bütçeye kaydedilmesi, o kadar kamu
harcamalarının kapatılması olarak algılıyoruz. Oysa bunu temel esprisi, bilimsel
olgusu, her bir KİT için ayrı şekilde olacak şekilde, özel işletme esasına göre.
işletme ilmi esasına göre, hukuk kurallarına göre, yani rasyonel işleyişe göre.
rantabıl çalışmaya göre, kaynaklan israf etmeden, etkin kaynak kullanımı için de
kaynak kullanımı gerekçesiyledir bu, Türkiye için, dünya için. 30Tarda 40Tarda
KİTTer gerekliydi, o şekilde gerekliydi, bir noktaya kadar geldi, fonksiyonunu
tamamladı. Bugün için KİTTer ve benzeri kurumların, hizmetlerin
özelleştirilmesinin arzu edilen istikamette olmasına kimse karşı çıkmıyor. Çok
basit uygulaması bunun, işte hastanelerde başladı. Çok değişik yöntemleri var tabi.
yani o konulara girmiyorum ben şimdi. Satmasından, yap-işlet-devretine varıncaya
kadar, ihalelere vesairesine. Ama hastanelerde başladı, temizlik işleri ihale edildi,
ondan sonraki uygulama içinde, ben gittiğim her hastanede eski durumla yeni
durumu mukayese ettiğim zaman, fevkalade yeni uygulamanın lehinde bir durum
127
1. Otunım-Tartışmalar. XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
128
ortaya çıktı. Üniversitelerimizde şimdi öyle, ihale ediliyor temizlik işleri ve eskiyle
mukayese edilmeyecek ölçüde, hem daha az parayla, hem daha kaliteli hizmet
ortaya çıkıyor. Bunu 10'larla 100'lerle çarpmak mümkün, o konuya fazla
girmiyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Asuman Hanım sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı?
ASUMAN ALTAY: İyi olur, yoksa sadece oturmuş ve gitmiş olacağını.
Teşekkürler. Evet, tabi sadece hocamız sunacaktı, daha sonra bir karışıklık oldu vc
çıkmak zorunda kaldım. Konuşmuş olmak için de konuşayım bari dedim birkaç
kelime, teşekkür ederim. Şimdi Ali Rıza Aydın Beyefendinin, direk bize gelen bir
sorusu değildi sanıyorum ama, doğrusu ilgimi çekti. Şöyleydi, temel som: IMF ne
için, biz ne için istiyoruz bu olması gerekenleri. Biraz Eser Hoca değindi, ne için
bilimsel soru değildir burada ama, sanırım ben şöyle algıladım; burada bir takım
şeyler isteniyor, getiriliyor, direktif şeklinde, biz de bunları hep söylüyorduk, hep
biliyorduk şeklinde. Buna katılıyorum. Yıllardır hocalarımız gerçekten yazarlar,
söylerler, bürokratlar keza öyle. Şimdi ne oldu da birden bu kadar öne çıktı ve IMF
deyince.tabi çok öne çıkmış oldu. Tabi Türkiye'nin geldiği noktada artık gidecek
başka yer kalmadı herhalde. Çünkü kamu maliyesi çok büyük bir sorunlar yumağı
içinde. Bu nedenle IMF dayanamadı vc yıllardır Türkiye'nin içinde olması
gereken, söylemesi gereken insanların söylediklerini özetleyiverdi ve o söylev ince
de direktif adını aldı tabi diye düşünüyorum.
Şimdi şöyle bir soru sormuştu Ali Rıza Bey; borç verdiği için mi sosyal
devlet için mi istiyor? Doğrusu sosyal devlet için istediğini hiç zannetmiyorum,
sizin de öyle düşündüğünüzü düşünüyorum doğrusu. Zaten böyle bir amacı
olmadığını hepimiz biliyoruz. Tabi Türkiye'de sosyal devlet ilkesi anayasal hak
şeklinde adeta bir takım maddelerle sahiplenilmiş olsa da uygulamada ne yazıkki
bunun geçerli olmadığını da görüyoruz. Çünkü pek çok maddede sosyal devlet
ilkesine sahiplenilmekle birlikte, bir maddede de -şu an hatırlayamıyorum- imkanı
ölçüsü dahilinde diye bir madde var. Şu an zaten rakamlarımıza baktığımızda,
devletin sosyal devleti gerçekleştirme imkanının hiç olmadığını görüyoruz.
Fevzi Devr im, Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Maviş 2 0 0 0 . Aııtalva
2. Türkiye'de Sosyal Gelişme Göstergeleri ve Kamu Mali Yönetimi
Türkiye'de sosyal devlet ilkesinin anayasalarla desteklenmesine rağmen,
uygulamada kısmi bir sosyal güvenlik sağlayan ve sosyal gelişmeyi sağlayacak
eğitim, sağlık, konut, beslenme, spor ve kültür vb., beşeri sermaye harcamalarının
düşük seviyede kaldığı bir sosyal sistem hakim olmuştur. Bunun yanında
geliştir ilemeyen demokrasi anlayışı, sosyal gelişmenin sağlanamamasmda önemli bir
paya sahiptir.
Türkiye'de sosyal güvenlik, hastalık, maluliyet, yaşlılık ve bağımlılığa karşı
koruma sağlarken, işsizliğe karşı bir koruma getirmemiştir. Bunun temelinde, sosyal
güvenliğin prim yolu ile finanse edildiği liberal sosyal güvenlik rejiminin
uygulanması yatmaktadır (bkz.Ann, 1994, 4). Çünkü bu sistemde, prim gelirleri
dışında sosyal sigorta sistemi bütçenin bir parçası olma niteliğinde değildir. Bu
nedenle sosyal güvenlik temel sigorta kapsamı dışında herhangi bir sosyal yardım ve
hizmetin yapılmasını öngörmemektedir.
Ülkemizde sosyal sistemin Alman modeli olan Bismark Sosyal Devlet
Sistemi'ne yakın olduğu söylenebilir. Kamu bütçesinden ayrı. tüzel kişiliği ve ayrı
finansman modeli olan bu sistem, ağırlıklı olarak vergi gelirleri ile finanse edilen ve
Beveridgc Modeli olarak bilenen sistemden farklıdır. Ancak Türkiye'de Alman
modelinden farklı olarak sigorta kurumlarında "çokluk ilkesi" ve "mevzuatta birlik"
ilkesi geçerli değildir. SSK, BAC-KUR ve Emekli Sandığı tek yetkili sigorta
kurumlan olup, bir çok dağınık mevzuata sahiptirler. Bu sistem ayrıca, işsizlik ve
aile ihtiyaçlarını karşılamaktan da uzaktır. Tablo 2'de görüldüğü gibi. bu üç asıl
sigorta kurumunun aktif sigortalıları, emeklileri ve bağımlıları dikkate alındığında
tümü 1998 itibariyle % 90.9'nun sigorta kapsamında olduğu görülmektedir. Ancak
aylık alan ve bağımlı nüfusun aktif sigortalı sayısının neredeyse yarısını oluşturduğu
tablodan da izlenebilmektedir. Bu durum, sosyal güvenlik kuruluşlarının açık
vermesine yol açmaktadır.
60
Fevzi Devr im. Asuman Altav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
61
Tablo 3'den de izlenebileceği gibi sosyal güvenlik kurumlan açık vermeye
başlamışlardır. 1999 yılı itibariyle sosyal güvenlik kuruluşlarının açığı toplam 2.7
katrilyon TL olmuştur. Sosyal güvenlik kuruluşlarının temel sorunu finansman
darboğazıdır. SSK'nın 1991'de 128 milyar lira nakit fazlası varken, 1991 yılından
sonra açık vermeye başlamıştır. SSK'nın prim alacaklan 1999 itibariyle 320 trilyon,
gecikme zammı ise 418 trilyon liradır. Bağ-Kur'un alacak miktarı ise l katrilyon
232 trilyon lira ile büyük bir meblağa ulaşmıştır.
Sosyal güvenliğin finansmanı açısından değerlendirildiğinde sosyal devlet
anlayışının hakim olduğu ülkelerde sosyal güvenliğin finansmanında vergilerin
önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir. Bu katkı neredeyse sosyal güvenlik
harcamalarının yansına yakındır. Prim esasının uygulandığı ülkelerde ise kamunun
vergiler yoluyla katkısı genel olarak % 30'lar seviyesinde kalmaktadır. İşveren
katkısı açısından bakıldığında OECD ülkelerinde bu payın % 15'ler seviyesinde
olduğu, prim katkılarının ise bunun yarısı kadar olduğu görülmektedir.
Sosyal düzenlemenin daha çok sosyal güvenlik ile desteklenmeye çalışıldığı
Türkiye'de bu sistemin başarılı olmadığı ileri sürülebilir. Bu hem sistemin sadece
çalışanı kapsayarak, prim esasına dayanması ve devlet katkısının olmamasından
kaynaklanmakta, hem de kamu mali yönetiminin içinde bulunduğu kurumsal, yasal
karmaşa ile kamu maliyesi problemlerinden kaynaklanmaktadır (Oyan, 1998, 173).
Sosyal sigorta programlannın tamamlayıcısı olarak ülkemizde sosyal yardım
ve hizmetler de söz konusudur. Bunlar doğrudan devlet bütçesi ve/veya kamu
kaynaklarından ayrılacak bir fonla finanse edilmektedir. "Primsiz sosyal güvenlik
rejimi" olarak da adlandırılan sosyal yardım ve hizmetleri içeren kurum ve
kuruluşlar;
-2022 sayılı 65 Yaş Yasası;
-Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu;
-Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları;
-Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve yeşil kart uygulamasıdır.
I . Oturum-Tartışmalar, . W . Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Anjalva
Polayısıyla anayasa da aykırı değü aslında şu an sosyal devlet olmamamız. Tabi
Türkiye'de sosyal devlet ilkesine sahiplenilmiş olsa 'da hukuken, uygulamada
hiçbir zaman bunun bir iktisat politikası amacı olmadığını düşünüyorum. Özellikle
80'lerden sonraki yeniden yapılanma söylemleri içinde de neo-klasik söylemin
hakim olduğu bir uygulama alanı, planı olduğunu görüyoruz ve bu söylem içinde
de -Oğuz Hocama da bir katkı yapmak istiyorum, katkısına diyeyim, som gibi de
değildi aslında- özelleştirme, devletin küçültülmesi, özellikle elini ayağını çekmesi,
piyasaya bırakması, bunlar zaten çağdaşlığın gereği olan şeyler diye düşünüyorum.
Yani piyasa ekonomisini zaten kurmamız lazımdı. Çağdaş bir takım demokratik
haklara sahip olunması lazımdı. Ama bunların eksikliği tamamiyle ideolojik
kutuplaşmalara yol açtı diye düşünüyorum ve burada treni kaçırdık galiba. Çünkü
Batı bunları çok önceden sağladığı için, Hocamın da ifade ettiği gibi Kcyncsycn
Ekonomi, fordist üretim tarzı öyle güzel örtüşüyor ki zaman içinde korporarist bir
devlet anlayışıyla gerçekten devlet tamamiyle taraflar arasında bir uzlaşmacı tutum
takınıyor ve bu sayede de sosyal devlet uygulamada da başarılıyor büyük çapta,
özellikle Avrupa'da.
Ama bugün gelinen noktada malumunuz, Avrupa'da ve Amerika'da
uygulanan tabi piyasa ekonomisi ve bunun izdüşümü, buna yön veren ideoloji
oldukça farklı. Yani birbirinden çok farklı kapitalizm anlayışları. Bugün gerek
Dünya Bankasının gerek IMF'nin direktiflerinde de aslında ardında biraz o kokuyu
alabiliyoruz herhalde. Tamamiyle Amerikan güdümlü bir kapitalist tarzın sanırım
küreselleşme sürecine hakim olması ve bu gelinen noktada da Türkiye'nin çok. şu
anda bir şansı yok. Çünkü deminden beri konuşuluyor, daha hesaplarımızın
farkında değiliz. Bunlar olması gereken, tartışılmaması gereken konularken, bugün
uluslararası kurumlar bize dayatıyor diye bunu kabul etmek zorunda kalıyoruz,
oysa bunları zaten olması gereken şeyledir diye düşünüyorum.
özelleştirme konusunda da tabi piyasa ekonomisi yanlı düşünmek, devletin
bizzat piyasaya rakip olabilecek tarzda üretim yapmamasını gerektiriyor. Ben bu
arada korsan bir tebliğ vermeye başladım galiba, hemen keseceğim. Ve bu noktada
129
da tabi özelleştirmeyi bu bağlamda istemek farklı, Türkiye'deki anlamını
savunmak çok farklı diye düşünüyorum. Çünkü Türkiye'deki özelleştirmeyi
savunmak mümkün değil. Hocamın da ifade ettiği gibi, bu yıl beklenen 7 milyar
dolarlık bir gelir var, bütçe açığı zaten 25 milyar dolar 2000'de. Dolayısıyla şöyle
bir geriye doğru baktığımızda, 94"de özelleştirmeye ilişkin düzenlemede kesinlikle
bunların bütçe açıklarını kapatmada, finanse etmede kullanılamayacağı ibaresi yer
almasına rağmen bugün çok rahatlıkla siyasiler bunu ifade ediyor. Yani
Türkiye'deki özelleştirmeye bu haliyle tabi ki hayır. Çünkü Türkiye'de sosyal
devletin istihdam anlamında, istihdam sağlayan, yaratan devlet anlamında bir tek
KİT'ler var elinde ve doğrusu şöyle bir baktığımızda, piyasa ekonomisi yanlı
düşünmeme rağmen, bu anlamda da devlet piyasaya rakip olabilecek mallan
üretmesin tarzı düşünmeme rağmen, bu anlamda devletin önemli düzeyde bir
istihdama katkısı var. Tabi bunun yolaçtığı olumsuz bir iki maliyetler de var ama.
bu anlamda özelleştirmeye gidildiğinde burada istihdam edilen kişilerin işsiz
kalması, çünkü özelleştirme politikası içinde bunları korumaya yönelmiş herhangi
bir plan program yok bildiğim kadarıyla ve Türkiye'nin başına çok daha büyük
maliyetler açacaktır. Evet, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN: Teşekkür ederiz. Sayın Sönmez. Sayın Sak tamamen size
bırakıyorum.
SİNAN SÖNMEZ: Teşekkür ederim. Ben çok kısa birkaç cümleyle cevap
vereceğim, çok ilerlediği için, merak etmeyin. Sayın Başkan ve Sayın
meslekdaşlanm, sırasıyla yanıt vereceğim. Bir defa birkaç cümle neden IMF'ye bu
kadar önem veriliyor, ben tersinden ele alıyorum. IMF'nin bu yönetmeliği çok
çağdaştır fidan gibi şeyler söylemeyeceğim. Yani tabi farklı olacağız,
düşüncelerimiz farklı olacak, tartışacağız, bunu son derece doğal karşılıyorum.
IMF neden, şu soruyu sormuştum, yıllarca saydamlık üzerinde durmadı da neden
çıktı birden bu saydamlık meselesi. Saydamlığın kapsamı çok geniş. Ne ararsanız
buluyorsunuz içinde. Dolayısıyla ne arasanız bulduğunuz çözümler var saydamlık
içinde ve bunu birden IMF gündeme getirdi ve ben de şöyle açıklamaya çalıştım.
130
uzun süreleri alan bir yapıya bürünmesi kamu maliyesini etkinlikten
uzaklaştı rmıştı. )
Bu nedenlerle; hükümet, Dünya Bankasından kamu mali yönetimini
güçlendirmeye yönelik bir kurumsal reform programı için teknik ve mali yardım
sağlamasını istedi. Bunun üzerine Dünya Bankası da Türk merkezi kamu
yönetiminin mali sistemini incelemek üzere teknik ekipler gönderdi. Bu ekiplerin
vardığı sonuca göre, en önemli gereksinim, otomasyona dayalı bir Kamu Maliyesi
Yönetimi Bilişim Sistemi (KMYBS) kurulmasıydı. Ayrıca KMYBS'nin ön koşulu
olarak, mevcut sistemin yerine bütünüyle yeni bir sistemin getirilmesinden çok,
belirli kısımlarda yeniliklere gidilmesi gerekiyordu. Japonya kaynaklı bir hibe
yardımın sağladığı finansmanla Banka, bu yeniliklerle ilgili önerileri hazırlamak
üzere gerekli etüdleri yapmakla sorumlu iki kuruluş görevlendirdi: ABD'dcn
Barents Group LLC ve Fransa'dan ADETEF, Dünya Bankası uzmanları ile başta
Maliye Bakanlığı olmak üzere ekonomik birimlerin bürokratları bir araya gelerek
otomasyona dayalı KMYBS konusunda önerilerini ortaya koydular.
Türk Kamu Maliye yönetiminin işleyiş yönünden yeniden yapılandın İmasına
ilişkin çabaların unsurlarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
• Bütçe Hazırlama
• Bütçe Yapısı
• Bütçe Kapsamı
• Personel Bütçelendirilmesi
• Ücretlendirme
• Bütçe Uygulaması ve Mali Kontrol
• Muhasebe
• Bordro ve Personel yönetimi
Ayrıntılara geçmeden önce önerilen sistemin amaçları özetle şu şekilde
sıralanabilir:
140
İhsan Ciöryıı. XV. Ttirki\v \ i a l i w Sıimno/vumu. 15-17 M a \ ı s 2 0 0 0 , Antalva
düzenlemelerden ve bütün bunları destekleyip besleyen bir performans bilgi
sisteminden oluşur.
Amaçlar
Performans yönetiminin tasarlanması ve hayata geçirilmesinde ulaşılmaya
çalışılan amaçlar ve bunların içerdiği reform stratejileri ülkeden ülkeye büyük
değişiklikler göstermektedir. Bununla birlikte bunlar ana hatlarıyla: yönetimin ve iç
işlevisin iyileştirilmesi, hesap verme yükümlülüğünün ve kontrollann güçlendirilmesi
ve tasarruf başlıkları altında gruplandırılmaktadır. (OECD/1997,9).
I . Y Ö N E T I M I N V E K U R U M S A L I Ş L E Y I Ş I N I Y I L E Ş T I R I L M E S I
Kamu kurum ve kuruluşlarının yönetimlerinin rasyonalizasyonu ve iç
işleyişlerinin yeniden düzenlenmesi çabaları, fâaliyet ve hizmetleri iyileştirmeyi:
kurumsal yapı. işleyiş ve ilişkileri sürekli olarak gözden geçirmeyi gerektirir. Bu
amaca ulaşmak maksadıyla yönetimin sonuçlara odaklanmasını sağlama: yetki devri
\e yöneticilere daha çok esneklik tanıma: hizmet standartları, performans ölçüleri,
süreçlerin yeniden yapılandırılması, müşteriye odaklanma gibi hizmet kalite
düsturlarının kamu yönetimine sokulması: stratejik planlamanın ve iş planlamasının
bir >önetim aracı olarak benimsenmesi; orta vadeli kaynak planlaması: tahakkuk
muhasebesi sistemine geçiş: kamu kurumları ve çalışanlar arasında rekabet ortamı
yaratılması; diğer seviyelerdeki kamu yönetimlcriyle ve özel sektörle iş ortaklıkları:
bilişim teknolojisinden alabildiğine yararlanma gibi yeniden yapılanmalar bu grup
içerisinde gösterilen çaba ve amaçlardır.
I I . H E S A P V E R M E Y Ü K Ü M L Ü L Ü Ğ Ü N Ü N V E K O N T R O L L A R I N
G Ü Ç L E N D I R I L M E S I .
Hesap verme yükümlülüğünün ve kontrollarin iyileştirilmesi, güçlendirilmesi
ve yeni hizmet ifa biçimlerine uyarlanması yoluyla da performansın artırılacağı
düşünülmektedir. Hesap verme yükümlülüğü kamu yönetiminin özünde var olan bir
231
İhsan Gören. XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 Mayıs 2ÜU0. .\nliilvii
232
öğedir ve ondan bağımsız düşünülemez. Bu nedenle kimi zaman öteki stratejilerin
ayrılmaz bir refakatçi sidir. Söz gelişi, performansı iyileştirmek için bir ön şart
olarak görülen, "yöneticilere daha çok esneklik ve serbestlik tanınması keyfiyeti"
tek başına fazla bir şey ifade etmez; yani, yetersizdir. Kurum ve kuruluş
yöneticilerinin yerine getirmeleri gereken daha sıkı ve ağır performans koşulları:
daha güçlendirilmiş bir hesap verme yükümlülüğü ve kamuya daha şeffaf ve anlamlı
raporlar sunma zorunluluğu hemen her zaman yönetime ve yöneticilere tanınan
esneklik ve serbestliğin yanında yerlerini alır. Bu yüzden uygulamada kendilerine
yetki ve esneklik tanınmış yöneticilerin, yönetimlerini mevcut kaynaklar dahilinde
icra ederek, önceden belirlenmiş performans hedeflerine ulaşmada soaımluluk
üstlenmeleri şart koşulmaktadır. Performans sözleşmeleri ve performans ölçümü bu
alanda kullanılan önemli enstrümanlardır.
III. T A S A R R U F
Burada temel itici güç, kamu hizmetlerinin topluma maliyetlerinin
azaltılmasına; dolayısıyla, bütçede tasarruf sağlamaya olan ihtiyaçtır. Bütçe
açıklarını ve kamu borçlarını küçültme stratejileri; yönetim kademelerini ve bu yolla
idari giderleri azaltma; ofislerin ortak yerleşimi ve ortak hizmetleri paylaşım:
maliyet kurtarma {kamu hizmetinin maliyetini hizmetten yararlananlara yükleme).
bu meyanda kamu kurum ve kuruluşları tarafından üretilen bazı mal ve hizmetleri
fıyatlandırma {kullanıcı ücretleri), Devlet yardımlarını {sübvansiyonları) kaldırma,
bütçe kategorileri arasındaki kaynak aktarmalarında daha çok seyyaliyet tanıma ve
ödenek aktarmalarına izin verme türünden maliyetleri düşürecek uygulamalar ile
tahakkuk muhasebesinin benimsenmesi yoluyla da kamu yönetiminde mahvet
bilincinin uyandınlması tasarruf amacına dönük reform stratejilerine örnektir.
Uygulamada, bu birbirleriyle ilişkili ve birbirlerini takviye eden amaçların
hepsinin de, değişik doz ve önceliklerle, bir performans yönetiminin çatısında
bulunabildiği görülmektedir.
İhsan Gören, XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 Mayıs 2W0. Anialva
Bu noktada performans yönetiminin türlerinden de kısaca söz etmek yararlı
olacaktır.
Yeni yönetim anlayışıyla ilgili temel tercihler reformların amaçları etrafında
biçimlendiğinden, değişik amaçlara göre farklı türde yapılanmalar söz konusu
olabilmektedir. Yeniden yapılanma programları, değişik oran ve bileşimlerde olmak
üzere, yukarıda sıraladığımız üç amacın hepsini de içerebilmektedir. Hatta,
amaçların bileşim içindeki ağırlık ve oranları zaman içinde değişiklik
gösterebilmekte: Örneğin ''tasamı/' amacıyla başlayan bir bütçe reformu giderek
"yönetimin ve kurumsal işleyişin iyileştirilmesi" amacına yönelebilmededir.
Amaçların bileşim içindeki ağırlığı ne olursa olsun, performans yönetimi
sistemini hayata geçirmede izlenecek yol. amaçlardan birine, diğerlerine olduğundan
daha yakın olacaktır. Başka bir ifadeyle baskın olan amaç. sistemi (yani,
performans bilgi sisteminin oluşturulması, mali yönetim döngülerinin performansa
uyarlanması ve sonıtç-yönelımli yönelim tekniklerinin geliştirilmesi aşamalarını)
hayata geçirme yöntemini etkileyip biçimlendirecektir.
Buna göre performans yönetimi türleri ile bunların temel özelliklen şöyle
sıralanabilir:
''Yönetimin ve Kurumsal İşleyişin İyileşlirilmesr Amacının Ağır Bastığı
Performans Yönetimi, karmaşık ve ayrıntılı bir bilgi sistemi gerektirir. Temel
olarak kurumsal planlara ve stratejik planlamaya, odaklanmıştır. Çıktı ve sonuç
~ Stratejik planlama özellikle ABD'de 1993 tarihli Hükümetin Performansı ve Sonuçlar Yasası
ile performans vönetiminin en temel aracı olarak kabul edilmiş bir enstrümandır. Stratejik
planlama bir bilim değil, örgütlere, amaçlanılın neler olduğunu ve bıı amaçlara ulaşmak için
neler yapmaları gerektiğini belirlemede vardımcı olan hır süreçtir. Komprime hale getirilmiş
stratejik planlama reçeteleri vokrur. Yeryüzünde ne kadar stratejik plancı varsa, o kadar çok da
stratejik planlama süreci vardır. Stratejik Planlamanın yararlan şöyle sıralanabilir:
- Örgütsel amaçlar ve öncelikler konusunda görüş ve ov birliği sağlamak,
- Kavnak tahsisleri ve faal ive t planlaması için sağlam temeller oluşturmak,
- Oktılan kontrol altında tutabilmek için karşılaştırmalarda kullanılmak üzere baz standartlar
belirlemek,
- Kurum veva kuruluşun performansını değerlendirmeye yardımcı olmak.
233
İhsan Gflrcıı. W- Türkiye Mal iye Sempozyum». 1 5-17 Ma\ı?< 2 0 0 0 . A m a h a
yönelimli performans bütçelemesi ile performans muhasebesini sisteme dahil etmek:
yöneticilere kaynakların dağıtımıyla ve personelle ilgili esneklikler tanıyıp. > etki
devrinde bulunmak gerekmektedir. Bu tür bir yapılanma için performans
sözleşmeleri en etkili enstrüman: teşvik sistemleri ise en çok yararlanılan
mekanizmalardır. Temel yaklaşım biçimi aşağıdan yukarıya doğru ve spesifik (şanı.
ad hoc) olacaktır.
"Hesap Verme Yükümlülüğünün Güçlendirilmesi" Amacını Öne Çık aran
Performans Yönetimi, basit ve saydam bir bilgi sistemi \ oluyla performans
bilgisinin performans sözleşmelerine, hesap verme yükümlülüğü süreçlerine \e
kontrol mekanizmalarına katılmasını sağlar. Ağırlıklı olarak denetime odaklıdır
Teşvik sistemleri, hesap verme yükümlülüğü ve kontrollarin güçlenmesinden sonra
gündeme gelir. Hesap verme yükümlülüğü mekanizmaları genel normlarla
düzenlendiğinden, benimsenecek olan yaklaşım yukarıdan aşağıya, kapsamlı,
sistemli ve otoriter olacaktır.
"Tasarruf" Amacına Vurgu Yapan Performans Yönetiminde sistemin
bütünü faaliyetlerin girdi cephesine: buna paralel olarak performans bilgi sistemi
öğesi de. gider ve maliyetlere odaklanmıştır. Sistemin kullandığı piyasa testleri en
uygun çözümü değil, en ucuz çözümü aramaya yönelir. "Tasarruf" amacı, doğal
olarak, kurum ve kuruluşlara yukarıdan empoze edileceğinden, benimsenecek
yaklaşım yukarıdan aşağıya ve otoriter olacaktır.
Amaçlar birbirlerini tamamladığına ve karşılıklı etkileşim içinde olduğuna
göre. bu amaçlara dayalı olarak geliştirilen yöntemlerin, tekniklerin ve yaklaşımların
da. bir ölçüde, tamamlayıcı olması ve birbirini desteklemesi beklenir.
Uygulamada amaçları destekleyecek teşvik mekanizmalarının kendi içlerinde
bir döngü oluşturdukları da görülmektedir. Örneğin, sisteme sokulan teş\ikler
performansı artırabilir: buna mukabil, artan performans teşviklerin daha da
artırılmasını gerektirebilir.
234
İhsan (îören. XV. T'ürkivo Malive S e m p o z y u m » . 15-17 Maviş 2 0 0 0 . Anlalva
Yaklaşımlar
Amaçlara nasıl ulaşılacağının ve bunları gerçekleştirmede izlenecek yolun
tayini önemlidir. Bu maksatla önceden geliştirilerek benimsenmiş belli politika, plan
ve stratejilerin varlığı, amaçlara ulaşmayı nispeten kolaylaştıracaktır.
Uygulamada-performans yönetiminin gerektirdiği yenilikleri hayata geçirmek
için tutulan yolun dörtlü yelpazeden oluşan bir düzlemin herhangi bir noktasına
tekabül edebileceği gözlemlenmiştir. (OECD/1997, 15). Düzlemi oluşturan
yelpazeler yeniliklerin:
Kamu kurum ve kuruluşlarına bir üst kuruluş veya merkezi otorite
tarafından, yani yukarıdan aşağıya empoze edilmesinden, kuruluş bazında
tasarlanıp geliştirildiği aşağıdan yukarıya doğru organize edilmesine:
Kamu faaliyetlerinin veya kamu kurumlarının çoğunu ve farklı
enstrümanları birlikte kucaklar biçimde: yani. kapsamlı olarak ele
alınmasından, tedricen genişleyen biçimde yapılandırılmasına:
. Önceden tasarlanarak sistematik ve planlı bir tutumla hayata
geçirilmesinden, önemlice bir bölümünün spesifik problemlerin çözümü
veya spesifik ihtiyaçların giderilmesi bazında ve spontan girişimler
biçiminde (ad hoc olarak) gerçekleştirilmesine:
Yeni yasalara ve mevzuata (de jııre) dayandırılmasından, fiili durumu baz
alarak mevcut yasa ve mevzuatın tanıdığı olanaklara (de facio)
dayandırmakla yetinmeye:
kadar olan açılımları kucaklar. Kuşkusuz alternatif yaklaşımlar arasından
yapılacak seçimlerde ülkelerin siyasal ve kültürel özelliklerinin o> andığı rol
önemlidir.
Bu yaklaşımların her birinin kendine göre avantajları ve dezavantajları
bulunmaktadır. Söz gelişi aşağıdan yukarıya yapılanmanın, iç dinamiklerin harekete
geçirilmesiyle başlatıldığından, kurum ve kuruluşların reforma güçlü destek vermesi
ve uygulama etkinliğinin sağlanması gibi avantajlarına karşılık: çok daha fazla
235
Ilışan Göreıı. XV. Tflrkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
236
koordinasyona ihtiyaç göstermek gibi bir dezavantajı vardır. Yukarıdan aşağıya
yapılanma yaklaşımı, spesifik uygulamalara da olanak tanımakla birlikte, özellikle
reform amacının geniş tutulması durumunda etkilidir. Bu yaklaşımda, performans
yönetiminin öğelerini (örneğin performans ölçümünü) daha uyumlu, daha standart ve
aynı amaca dönük olarak yapılandırmak nispeten kolaydır. Bunlara karşılık
dezavantajı reformların kurum ve kuruluşlarca kabul edilebilirlik derecesinin sınırlı
oluşudur.(OECD/1997,14).
Reformların hangi sıraya göre gerçekleştirilmesi gerektiği, performans
yönetimini yapılandırmaya geçmeden önce mali yönetim reformlarının
tamamlanmasını beklemenin mi daha iyi olacağı: reformlara merkezden mi, yoksa
taşradan mı başlamanın daha etkili olacağı gibi hususlarda belli bir ilke ve iyi
uygulama örneği yoktur. Bunları tayinde politik tercih ve öncelikler, temel ihtiyaçlar
ile sağduyu gibi faktörler etkili olacaktır.
Kurumsal Düzenlemeler
Kimi ülkeler değişim stratejilerini mevcut kurum vc kuruluşların öncülüğünde
yürütürken, kimileri ise yenilikleri yeni kurum ve kuruluşların gerçekleştirmesini
tercih etmektedirler. Uygulamada ülkelerin bir kısmında Başbakanlık veya Başkanlık
gibi en tepe yönetimler; çoğunda ise Maliye Bakanlığı ve Bütçe makamları
reformların lokomotifi konumundadır. (OECD/1997, 17). Bununla birlikte diğer
kurum ve kuruluşlar pasif suje değillerdir. Bunlara da yeniden yapılanmada aktif
olarak rol verilmek durumundadır.
Geleneksel merkezi organların reformları desteklememesi durumunda,
kuşkusuz reformlara öncülük edecek yeni organlar kurmak zorunlu olacaktır. Bu
yeni kurumlar çoğu kez reformların beyin takımı rolünü oynayacaktır. Esasen köklü
bir yeniden yapılanma girişiminde eski ve yeni organlara bir arada ihtiyaç olacaktır.
İdeal olanı, eski ve yeni organların birbirlerini takviye ederek reformlara destek
vermesidir.
İhsan Gören, XV. Tflrkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 20(10. Anlalva
2.17
Geleneksel kurum ve kuruluşlar mevcut yapılarını kuşkusuz
koruyamıyacaklardır. Bunların da yeniden yapılandırılmasına, yeni anlayışa uygun
biçimde organize edilmesine İhtiyaç vardır. Bu düzenlemede, piyasa tipi
mekanizmalar önemli rol oynamaktadır. Çünkü, piyasa tipi mekanizmaların devreye
sokulmasıyla, kamu yönetiminin daha ticari ve rekabetçi bir yaklaşım benimsemesini
sağlamak ve böylece üretkenliği ve duyarlılığı artırmak amaçlanmaktadır. Piyasa tipi
mekanizmalar: Piyasaların önemli özelliklerinden en az birinin egemen olduğu
düzenlemelerdir. (Piyasaların önemli özellikleri: rekabet, seçme, fiyatlandırma.
karar vermede ve organizasyonda desantralizasyon. parasal teşvikler). Kamu
kurum ve kuruluşlarının üst yöneticilerine, belli koşullarda personeli yeniden
konuşlandırma yetkisini tanıyan yönetim anlayışı ile kurumlar, kurum yöneticileri ve
personeli için öngörülen kimi performans-ilişkili ödül ve teşvikler de bu meyandadır.
Diğer piyasa tipi mekanizmalar şunları içerir: kullanıcı ücretleri (bizdeki harçlar), iç
piyasalar yaratma, işlerin dışarı ihalesi, karne sistemi, yönetimler arası sözleşmeler,
kamu-özel sektör ortaklığı, şirketleştirmc. ticarileştirme (bizdeki vakıf ve döner
sermaye uygulamaları benzer mekanizmalardır).
Yeniden yapılanma yoluyla sisteme sokulacak olan piyasa mekanizmaları ile
iç yönetimin (kuram veya kuhduş yöneliminin) entegrasyonu, reformlardan
beklenenleri elde etmede önemli bir aşamadır. Bu konsolidasyon uygulamada temel
olarak performans sözleşmeleri ile sağlanmaktadır.
Performans Bilgi Sistemi
Performans bilgisi, bir kurumun gerek topyekün amaç ve hedeflerine:
gerekse stratejik amaç ve hedeflerine ilişkin performansıyla doğrudan ilişkili bulunan
mali ve gayri mali veriler ve bilgiler bütünüdür. Performans bilgisi temel olarak:
formel izleme vc gözetim sistemleri, değerlendirme çalışmaları, kamuoyu
yoklamaları vc araştırmalar ile hizmetlerden yararlananların sağladığı çoğu zaman
informel olan geri-beslemelerin ortaklaşa oluşturdukları aktif bir enformasyon
havuzudur.
İlısun Gören. XV. Tdrkivc Mal ive Sempozyumu. 15-17 Maviş 2 0 0 0 . Anlalva
Mali yönetime vc politika döngülerine ilişkin veri vc bilgileri de içeren
performans bilgi sistemi performans yönetiminin temelini oluşturur. Zira. geçmiş
performansın daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve geleceğin planlanmasını buna
dayandırabilmek için bilgi ve veri toplamaya, bunları analiz edip yorumlayarak
entegre etmeye ihtiyaç vardır. Performans bilgi sistemi birincil olarak işte bu ihtiyacı
karşılar.
P e r f o r m a n s g ö z e t i m i ise; bir programın, bir sürecin veya bir faaliyetin
beklenen sonuçlara göre performansının ölçümü vc değerlendirilmesi amacıyla veri
toplanması vc analizi sürecidir.
Performans Bilgi Sistemi:
Performans ölçüm sistemini,
Performansa uyarlanmış mali yönetim döngülerini.
Raporlama mekanizmalarını,
L . Performans bilgilerini kullanacak mekanizmaları.
Sonuç-yönelimli yönetim destek tekniklerini,
kapsar.
P E R F O R M A N S Ö L Ç Ü M S İ S T E M İ
Performans bilgi sistemini besleyen en temel performans gözetim enstrümanı
olan performans ölçümü, bir program veya faaliyetin girdi, çıktı \e sonuçlarının
karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesinden başka bir şey değildir. Performans
ölçülerinin en yararlı kullanım yerleri aynı birimin zaman içerisindeki
performanslarının karşılaştırılması ile benzer işleri gören birimler arasında yapılan
karşı laştırmal ardı r.
Performans ölçüm sistemi bir dizi performans ölçüsünden oluşur Performans
ölçüleri, performansın süreç yönelimli algılanmasına paralel olarak:
Girdi ölçüleri (yatak sayısı)
'< Süreç ölçüleri
2 3 S
Ihs.an t iörcn. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Ma\ıs 2000. Antalya
~ Faaliyet bazlı ölçüler (çalışılan saat. uygulama süresi)
- Verimlilik ölçüleri (birim maliyetler, öğrenci başına maliyet)
Çıktı ölçüleri (Ameliyat sayısı, mezun sayısı, yakalanan suçlu sayısı)
Ara Etki ölçüleri (iş bulmuş olan mezunlar)
Nihai Etki (Sonuç) ölçüleri (Üstün beceri kazandırılmış iş gücü)
Şeklinde şematize edilebilir.
İdeal olarak performans ölçülerinin kolay anlaşılır; uygun \e geçerli (yani
ölçtüğü çıktı, erki veya faaliyetle yakından ilişkili): güvenilir vc kıyaslanabilir
olması arzu edilir. Söz gelişi ölçüler bir faaliyetin sonuçlarını rakamlara dökerse,
faaliyetin performansı hakkında bir kanıya varabilmek için geriye sadece ölçüm
sonucu elde edilen verileri arzulanan amaçlarla karşılaştırmak gerekliliği kalır.
Keza. belli bir faaliyet ya da sürecin sonuçlarıyla sıkı sıkıya bağlantılı olmayan
ölçüler güvenilir vc amaca uygun olmadığından, bu gibi ölçülere dayanarak,
başvurulması gereken düzeltici 'eylemlerin neler olduğuna karar vermek ve bu
düzeltici eylemlerin ne gibi etkiler yaratacağını güvenle kestirmek zordur.
Performansı iyileştirmeye yönelik düzeltici eylemleri belirleyebilmek için bir
programdaki tüm önemli süreçlerin ve kilit işlemlerin sonuçlanılın ölçülmesi
zorunludur. Programların her birinde genellikle çok fazla sayıda süreç ve faaliyet
bulunur. Süreç sayısının çok fazlası yönetilemez sayıda ölçü vc verinin: çok azı da
kararları dayandırmak bakımından yetersiz bilgi vc verinin elde edilmesine yol
açabilecektir. Bu nedenle Başarılı bir performans ölçüm sistemi yaratmanın sırrı,
önce ilgili programın "kilit iş süreçlerini": yani. program amaçlarına ulaşmasını
veya ulaşmamasını en çok etkileyecek olan süreçleri açıkça belirlemekten geçer.
Performans ölçüleri aynı zamanda örgüt yönetimine, çalışanlarına vc örgüt
dışındaki ilgililere dikkatlerini odaklayacakları hedefler tayin ederek onların, örgütün
başarısına nasıl katkıda bulunabileceklerini de gösterir. Bu bakımdan performans
ölçüm sisteminin, örgütün genel yönetim sürecinin ayrılmaz bir parçası olması ve
23 y
Ilıtan Göreıı. XV. Tttrkivc Mal ive Sempozyumu. 15-17 N tavı s 2 0 0 0 . Anlalvü
örgütün temel amaçlarına ulaşmayı doğrudan desteklemesi gerekir. Yani.
performans ölçüm sistemleri, içerdikleri ölçülerin örgüt stratejilerine olan uyuşumu
ve paralellikleri oranında başarılı olurlar. Söz gelişi, "koruyucu hekimlik" i temel
amaç edinen bir sağlık politikasına dayalı sağlık hizmetlerinde "yatak kapasitesi"
Örgütün temel amaç ve stratejileriyle uyumsuz bir ölçüdür. Dahası, performans
ölçülerinin yararlı olabilmesi kullanılan ölçülerin de kendi aralarında koordineli ve
uyumlu bir bütün oluşturabilmesiyle mümkündür.
Performans ölçülerinin en temel işlevlerinden birisi de yasama organına ve
hatta kamuya karşı olan dış hesap verme yükümlülüğünün bir aracı olmaktır.
Performans ölçüm sistemleri, yeniden yapılanmanın temel amaçlarına, yönüne
ve benimsenen yaklaşıma bağlı olarak performansın değişik yönlerine ağırlık
verebilir. Uygulamada ölçüm sistemlerinde vurgunun ağırlıklı olarak:
. Çıktılara (Yeni Zelanda),
Nihai etki vc sonuçlara (Avustralya, ABD).
Mali sonuçlara.
Üretici tarafından belirlenen ölçülere,
Hizmet kalitesine,
'.'j Müşteri memnuniyetine (Danimarka),
yapılmaktadır. Örneğin "tasarruf amaçlı bir performans yönetiminde ölçüm
sistemi ister istemez mali sonuçları değerlendirmeye dönüktür. Ölçüm sistemindeki
vurguyu belirleyen bir başka faktör de pratikliktir. Çıktıları ölçmek, bu ölçülerin
ışığında performansla ilgili sebep-sonuç ilişkilerini kurmak, yöneticileri ve kurumları
sonuçlardan sorumlu tutmak daha kolay olduğu için vurgunun ağırlıklı olarak
çıktılara yapılması yolu tercih edilebilir. Ayrıca vurgunun dozu da iyi
ayarlanmalıdır. Söz gelişi, çıktılara aşırı odaklanma vanlıs ürün ve hizmetlerin
verimli üretimi sonucunu doğurabilir.
Uygulamada kronolojik olarak, önce maddi hizmetler: sonra kişi-ilişkili
hizmetler (eğitim-öğretim, sağlık gibi): en son olarak da en az maddi olan hizmetler
240
Ahmel Kesik. XV. Türkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
• Tutarlılık: Devlet bütçesi, kısa vadeli bir idari tasarruf ile sınırlı
olmayıp en önemli unsurlarından birini oluşturacağı kısa ve orta vadeli
makro ekonomik politika ile yakından ilişkili olmalıdır.
• Bütçe Birliği : Devlet bütçesi bütün kamu kaynaklarını ve
harcamalarım kapsadığı ölçüde tutarlı ve güçlü olacaktır.
• Etkinlik: Sistemin etkili olabilmesi için. bütçe kaynaklarının en iyi
şekilde tahsis edilmesini sağlaması gerekmektedir. Bu durum, harcama
yetkisinin verimli kullanımı hakkında iyi bir kavrayış ve izlenilen
hedeflerin değerlendirilmesi ve izlenmesi için sağlam kapasiteyi
^ Mevcut duruma kısaca bir göz atıldığında, bütçe hazırlanması esnasında
siyasi ve teknik süreçlerin iç içe geçtiği, ödenek taleplerinin hiçbir ön kısıt olmadan
hazırlandığı vc abartıldığı, talebin rutin işlerde mi yoksa hizmet genişlemesinde mi
kullanılacağının belirtilmediği, harcamacı kuruluşların anlamlı bir hizmet programı
sunmadıkları, personel dışı harcama kalemlerinin fıyatlandırılnıasında kontrol
kuruluşlarının bilgisinin yetersiz olduğu ve bütçenin makro ekonomik etkilerinin
karar alma öncesinde hesaplanmadığı görülmektedir.
Bu sorunlara ilaveten, her ne kadar Maliye Bakanlığı Bütçe vc Mali Kontrol Genel
Müdürlüğü, bütçenin hazırlanmasından sorumlu ise de: yatırımla ilgili
bütçclcıncnin DPT ve birçok transfer kalemi ile ilgili bütçelemenin Hazine
Müsteşarlığı tarafından yürütülmekte olması, harcamacı kurumların bütçelerinin
bütünsel bir çerçeve içinde ele alınmasında engel teşkil etmektedir. Diğer taraftan,
yatırını ödenekleriyle gerçekleştirilecek işlerin cari harcamalar üzerinde ileriki
yıllarda ne gibi artışlara yol açacağının dikkate alınmaması ve yatırım
taahhütlerinin bütçede yer almaması, cari yıl bütçesinin müteakip y ılların
bütçelerine olan etkisinin öngörülmcıncsinc yol açmaktadır. Üstelik bütçe
. BÜTÇE HAZIRLAMA
141
thaan üöreı ı . XV. Türk ive Mal iye Sempozyumu. 13-17 Maviş 2 0 0 0 . . Vnliiha
(politika danışmanlığı hizmetleri gibi) ölçülebilir hale gelmiştir. Daha az maddi olan
hizmetlerin ölçümünde tecrübe kazınılmakta vc artık bunlar da giderek daha kolay
ölçülebilmektedir. Bu tür faaliyetleri daha maddi ve ölçülebilir hale getirebilmek için
miktar, kapsam, vaktindetik, maliyet ölçüleri ile kalite özellikleri3 gibi ikameler
kullanılmaktadır. (OECD/1997, 18-19). Bu yolla araştırma hizmetlerinin, yönetim
birimlerinin vc düzcnlcy icilik faaliyetlerinin performansı ölçülebilir hale
getirilebilmektedir. Denilebilir ki. ölçülecek hizmetlerin niteliği ne kadar az maddi
ise, geliştirilmesi gereken ölçüler de o kadar sofistike ve soy uttur.
Performans rejimi uygulayan ülkelerde kamu kurum vc kuruluşları
performanslarını ölçmekte kullandıkları ölçüleri ve ölçüm sistemlerini sürekli olarak
geliştirip iyileştirmekte ve amaçlarına daha uygun hale getirmektedirler. Böylece
performansı ölçülebilen alanlar hem yönetim seviyeleri {merkezi - yerel, federe
federal), hem hizmetlerin öz nitelikleri {maddi - soyut) vc hem de ilişkin
bulundukları yönetim fonksiyonları {basit - karmaşık) bakımlarından
genişlemektedir.
Genel bir değerlendirme yapılacak olursa; uygulamada çıktı-ilişkili
ölçülerinden çok faaliyet-ilişkili ölçü: nihai etki vc sonuç-ilişkili ölçülerden çok da
çıktı-ilişkili ölçülerin kullanıldığı belirtilebilir.
i P E R F O R M A N S A U Y A R L A N M ı Ş M A L I Y Ö N E T I M D Ö N G Ü L E R I
Mali yönetim döngülerinin performansa uyarlanması, performans yönetimi
öğelerinin mali yönetimle bütünleştirilmesi anlamına gelir.
Mali yönetim vc performans yönetimi {insan kaynağı yönetimi dahil) kendi
amaçlarım gerçekleştirecek araçları, teşvik sistemlerini ve kurumsal düzenlemeleri
içerirler. Bu yüzden kullandıkları bilgi, beceri, yöntem ve enstrümanlar ile
Kalite özellikleri: ramlık, doğruluk, erişilebilirlik, kesintisiz hizmet, risk değerlendirmesi,
yasal standartlara uygunluk, müşteri memnuniyeti.
241
İhsan Gören. XV. Türk ive Mal ive Sempozyumu. ) 5 - 1 1 Ma\ıs 2 0 0 0 . Anlalva
oluşturdukları süreçler çoğu kez farklıdır. Bununla birlikte, aşağıdaki amaçlar her
iki sistem için ortaktır;
Faaliyetlerin amaçlarını belirleme ve bu amaçlara ulaşmak için gerekli
kaynakları tahsis etme (örneğin, girdilere dayalı, çıktılara ve/veya nihai
etkilere davalı: tarihi artırımcıhk veya stratejik önceliklendirme).
Bu faaliyetleri icra etmek için gerekli yetkilerin türünü belirleme (örneğin
merkezi, ademi merkezi: akdi. yasal).
Faaliyetlerin gereği gibi icra edilip edilmediğini bilebilmek için ihtiyaç
duyulan bilgileri belirleme (söz gelişi ölçüm, bilgi akışı ve raporlama
ihtiyaçları, gözetim).
Performans için ödül ve yaptırımlar sistemi geliştirme (örnek: hesap verme
yükümlülüğü çerçevesi, teşvik sistemi). (Pollitt, 11).
Program ve hizmetlerin performansını artırmayı amaçlayan performans
yönetimi, kaynakların başarılı programlarda yoğunlaşmasını teş\ik etmek suretiyle,
birincil önceliği makro seviyede mali disiplini sağlamaya tanıyan mali yönetimi bu
amacında destekler. Yani. israfı önlemek suretiyle mali disiplinin sağlanmasına
katkıda bulunur. Hesap verme yükümlülüğünün güçlendirilmesi ile bu yükümlülüğü
gereği gibi ifa edebilmenin araçları olan muhasebe sistemi \e denetim fonksiyonunun
geliştirilmesi ise hem mali yönetimin ve hem de performans yönetiminin öncelikli
amaçları arasındadır. Bu tespitlerin ışığında, iyi işleyen bir kaynak yönetimi sistemi
içerisinde malı yönetim ile performans yönetiminin birbirini tamamlayıcı ve karşılıklı
destekleyici olan bazı ortak süreçleri kullanarak bir arada gelişebilecekleri ileri
sürülebilir. (Bununla birlikte, gerçekle, mali yönelim ve performans yönetimi
sistemleri birbirinden bağımsız gelişme eğilimindedir.)
242
İhsan (.iören. XV. lurk ıve Mal ive Sempozyum». 15-17 Ma\ı>- 2(K)(J. Aııtalvn
Entegrasyon vc uyumlulaştırma süreci sonunda:
Mali Yönetimdeki: Performans Yönetiminde:
Girdilere odaklı geleneksel bütçeler. Çıktı ve sonuçlara otlaktı bütçelere.
Harcamalara odaklı nakil esaslı Maliyetlere odaklı tahakkuk esaslı
muhasebe sistemleri. ıııalivct muhasebesi sistemlerine,
Klasik mali denetiminin (uygunluk
denetiminin) yanı sıra.
dönüşür; ve
Performans denetimleri ve program
değerlendirmeleri ortaya çıkar, giderek
önem kazarın:
Bu dönüşümle birlikte bütçeleme basit bir harcama aracı olmaktan çıkıp, bir
\onetim aracı haline gelir. Böyle olunca bütçeleme aynı zamanda, uygulama \e
değerlendirme gibi yönetim sistemleriyle de karşılıklı olarak etkileşir. Bu yüzden
bütçeleme genişleyerek ya daha genel bir yönetim sisteminin \eya bütçeleme.
muhasebe \e denetimden oluşan bir mali yönetimin kilit bir öğesi durumuna
Mali yönetim sistemi, bütçenin yapımı \e tatbiki için tasarlanan sistem \e
süreçlerin işletilmesi: mali kararların, mali pozisyonlardaki değişikliklerin ve malı
değerlerdeki hareketler ile mali işlemlerin kaydı: bunların her yönünün denetlenmesi
Bütçeleme f Muhasebe / Denetim
olan geleneksel mali yönetim döngüsü, kendisini de kucaklayan ve:
Hazırlık ve Planlama / Karar Alma / Uygulama / İzleme ve Kontrol f
Değerlendirme ve Geri Besleme
süreçlerinden oluşan politika \e yönetim döngüsü içerisine yerleşiktir.
Performans yönetiminin temel süreçleri de:
Hedef Kovma / Sonuçlan Ölçme / İzleme ve Raporlamadır
1 Hurada "bütçeleme" kavramı, bütçenin yapılması kadar bütçenin uygulanmasını da gerecek biçimde anlaşılmalıdır. Böylece "bütçeleme", aynı zamanda, (sözgelimi) nakit akis vöııcnmini, sarmalmaları, alacakların tahsilini ve emlak yönetimi ile risk yönetimi gibi alt sistemleri de
gelir (OECD/1997, 21).
öğelerinden oluşur. Böylece çok genel olarak öğeleri:
4
içerir.
243
İhsan (idrcıı. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 Mavin 2 0 0 0 , Antalya
Performans yönetiminde bütçeleme terimi, fiili performansı kaynak dağıtımı
ile ilişkilendirmek anlamına gelir. Bütçelemeyi sarmalayan siyasal sürecin
gereklilikleri ile performansı iyileştirmeyi öne çıkaran yönetim süreçlerinin
gereklilikleri kimi hallerde birbiriyle çatışacaktır. Bu da politik ilgi ve kaynak
dağıtımı nedenleriyle zaten oldukça hassas ve karışık olan bütçeleme sürecini daha
da karmaşık hale getirecektir. Söz gelişi bütçe ödeneklerinin çıktı (verimlilik)
ölçüleriyle ilişkilendirilmesinde fazlaca bir sorun yaşanmasa da: bütçe ödeneklerinin
doğaıdan etkinlik ölçüleriyle ilişkilendirilmesi halinde ortaya iki teknik sorun
çıkmaktadır:
L" Birincisi, bir çok programın nihai etkilerinin, bir bütçe yılından daha uzun
bir zaman dilimi sonunda görülebileceğidir.
f_ İkincisi ise, nihai etki ve sonuçların programlarca kısmen tayin
edilebileceği, yani. nihai etkileri tayinde, yöneticilerin kontrolü dışında
başka belirleyici değişkenlerin de bulunduğu hususudur.
Bu bakımdan kaynakları tamamen nihai etkilerin ölçüm sonuçlarına bağlamak
az ya da çok haksızlık doğurabilecektir. Bu tür sorunları hafifletebilmek için kimi
ülkeler (İsveç, İrlanda) çok yıllı bütçeleme tekniklerini; kimi ülkeler de orta vade
(genellikle 3 yıllık) bütçe tahminlemc (planlaması) tekniklerini geliştirerek
uygulamaya koymuşlardır, ödeneklerin ertesi yıla aktarılması veya gelecek yıldan
ödünç ödenek alma teknikleri de uygulama sırasında kaynakların fiili performansla
uyumlulaştırılması bağlamında ihtiyaç duyulan esneklikleri, kısmen de olsa,
sağlayabilmektedir. Örneğin, Avustralya ve İngiltere'de çok yıllı "cari masraf
bütçeleri, Kanada'da ise 'faaliyet bütçesi" uygulanmaktadır. Bu bütçe rejimlerinde
gelecek mali yıla ödenek aktarma ve/veya gelecek yıl bütçelerinden cari giderlerin
belli bir yüzdesine kadar ödünç alma özellikleri vardır.
Tahakkuk esaslı bütçe yapmada gerekli bir adım da harcamalardan çok
maliyetler üzerinde odaklanan bir muhasebe sistemi geliştirmektir. Zira muhasebe
sisteminin çıktıların maliyetleri hakkında üreteceği tam ve doğru bilgi, hem
244
ı (.tören, \ V . Turkive Mal iye Sempozyumu. 15-17 Maviş 2(100. Anialva
p-.Tf"onn.'insin oiçumü için, hem de ölçüm sonuçlarının bütçe sürecinde kullanımı için
gereklidir.
Özel sektörde standart bir uygulama olan tahakkuk muhasebesi kavramı,
gelir ve giderlerin tahsil ve ödenme zamanlarında değil, vukua geldikleri dönemlerde
kaydedilip raporlanmasını gerektirir. Bu anlayışta gizli olan özelliklerden birisi,
yatırım mallarının amortismanı ve yeniden değerlemesi ile alacak ve borçların
muhasebe sistemince tanınması vc kabulüdür.
Hesap verme yükümlülüğü noktasından bakıldığında, tahakkuk muhasebesi,
kaynak kullanımının gerçek maliyetinin hesabını vermede hükümet için son derece
yararlı bir enstrümandır. İyi bir maliyet muhasebesi sistemiyle desteklenirse, kurum
ve kuruluşlardaki faaliyetlerin maliyetleri hakkında nakit esaslı muhasebeye göre
daha güvenilir, daha eksiksiz ve daha doğru bilgi üretebilir: böylece performans
raporlamasında ve karar verme süreçlerinde ihtiyaç duyulan bilgiyi sağlayabilir.
Tam tahakkuk muhasebesi mali yönetime, hem şimdiki sistemin yapabildiğinden
daha kapsamlı mali tablolar sunabilir: hem sermaye mallarını muhasebe sisteminin
kontrolü altına sokmak suretiyle onların muhafazasına yardımcı olur ve hem de
sermaye mallarının bakımı/yenilenmesi gibi konulardaki zor kararlarla karşı karşıya
kalan yöneticilere daha nitelikli, yol gösterici vc daha kaliteli bilgi sağlar.
Tahakkuk muhasebesine göre hazırlanan mali tablolar (ki banların hem yıl
sonu mali raporlarını ve hem de süreklilik bazında hazırlanan mali raporları
içermesi gerekir.) kuruluş performansının daha etkin bir şekilde irdelenmesini
koiaylaştırmalı: kaynakların verimli kullanımı, yönetimin tam maliyeti, varlıkların
konuşlandırılması ve etkin yönetimi gibi meselelerin sorgulanmasına olanak
sağlamalıdır. Esasen gelişkin bir varlık yönetimi, varlıkların tüketim vc kullanım
maliyetlerinin, hizmet programlarının değişik seviyeleriyle etkili bir şekilde
ilişki lendırı leb ilmesi halinde mümkün olabilmektedir. Tahakkuk muhasebesiylc bu
tür maliyetlerin kabulü ve ilişkilendirilmesi program çıktılarını elde etmenin tam
maliyetini belirlemede bize yardımcı olur. Örneğin, tahakkuk muhasebesi
245
İhsan Gören. \'V. T"fırki\c Mal iye Sempozyumu. 15-17 \|;ıvıs 2000- Antalya
amortisman hesabı yoluyla amortismana tabi bir varlığın hizmet potansiyelinin
tükenmesini kabul eder.
Tahakkuk Muhasebesi Avustralya. İngiltere vc Yeni Zelanda kamu
yönetimlerince değerli bir yönetim aracı olarak görülmektedir. Örneğin Yeni
Zelanda'da program ve faaliyetlerin tam maliyetlerini gösteren tahakkuk
muhasebesi, bütçelemede olduğu kadar, kaynak yönetiminde ve mali raporlamada da
kullanılır. Bu ülke. bütün bakanlık ve bağlı kuruluşlarda tahakkuk muhasebesini ve
tahakkuk bütçelemesi sistemini yerleştirmiştir. Yeni Zelanda'da Tahakkuk
Muhasebesinden, kamu kurum ve kuruluşlarının nakit yönetiminde daha sorumlu
davranmalarını sağlamak amacıyla geliştirilen faiz hesapları uygulaması ile sabit
kıymet vatırımları için tasarlanan borç verme (ikraz) modeli uygulamasında da
yararlanılmaktadır. Finlandiya'da tahakkuk muhasebesi sonuç yönelimli
reformların önemli bir parçasını oluşturur, İsveç kamu kuruluşları tahakkuk
muhasebesini, maliyetleri ölçmek ve raporlamak için kullanırlar. Fransa performans
bilgilerini daha karşılaştırabilir kılmanın şart olduğunu ve bunun için maliyet
bilgilerini iyileştirmeye ihtiyaç bulunduğunu kabul etmektedir.
ABD'de yerleştirilmeye çalışılan Yönetsel Maliyet Muhasebesi, bir
organizasyonun, amaçlarına ulaşmak için kaynaklarını nasıl kullandığı: nasıl
muhafaza ve kontrol ettiği ve nasıl hesap verdiği hususlarıyla ilgilenen dahili ve
hancı gruplara (stakeholders) faydalı olacak maliyet bilgilerinin toplanması,
ölçülmesi, analiz edilmesi, yorumlanması ve raporlanması sürecidir. İngiltere ise.
Kaynak Muhasebesi sistemiyle yalnızca yıllık bütçe işlemlerinin kaydını değil, aynı
zamanda devlet patrimuvanının hesabını da tutmayı: kamu kurum ve kuruluşlarının
kaynak kullanımlarını izlemeyi ve bütçelerle kaynaklar arasında organik bağ
oluşturmayı da amaçlamaktadır (Gören, 11).
Performans yönetiminin sağlıklı bir şekilde işlemesi, dayandığı performans
bilgilerinin doğru, güvenilir, yeterli . uygun vc geçerli olmasına bağlıdır Bilgilerin
246
İhsan Gören. .XV. Turkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 Mayıs 20W..VntnK a
bu nitelikleri taşıyabilmesi ölçülerin seçimi, veri toplama vc işleme, analiz ve
değerlendirme ile karar verme süreçlerinin doğru oluşturulması ve işler halde
bulundurulmasıyla mümkündür. Aksi halde, alınacak düzeltici önlemlerin istenen
sonuçlan vermesi olanaksızdır. Öyleyse, performans bilgi sistemini oluşturan öğe ve
süreçlerin sürekli olarak izlenmesi, incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle performans yönetiminde, bütçeleme ve muhasebedeki tüm değişiklikleri
kucaklayan denetim önemli bir öğedir. Bu konuda hem iç denetime ve hem de dış
denetim fonksiyonuna önemli rol ve görevler düşer. Özellikle bağımsız dış denetim
kurum ve kuruluşların ürettiği performans bilgilerine güvenilirlik ve inanılırlık
kazandırmak suretiyle başta parlamento ve kamu oyu olmak üzere bu bilgilerin tüm
kullanıcıları için önemli bir fonksiyon icra eder.
Ne var ki. yalnızca performans bilgilerinin denetimi yeterli değildir.
Performansın maddi {hedef koyma, performans ölçme ve performans raporlaması
zincirinin de) denetimi gereklidir. Hatta, şeni yönetim anlayışına uyarak performans
yönetimi oluşturma çabasına giren bir çok ülke. kurumsal denetim uygulamalarına
ilave olarak, politika vc bütçe döngüleriyle ilişkilendirilebilen program
değerlendirme ve inceleme yöntemleri geliştirmektedir. (OECD/1997» 22).
Yeni yönetim anlayışıyla birlikte yönetim ortamı daha çapraşık vc karmaşık
hale geldikçe, hesap verme yükümlülüğünün geleneksel netliğinde bulanıklaşmalar,
boyutlarında da değişiklikler olmuş, böylece etkin hesap verme yükümlülüğünün
önemi daha da artmıştır. Örneğin, kamu-özet sektör ortaklıkları, özelleştirme sonrası
devletin düzenleyicilik rolü, piyasa mekanizmalarının kamu yönetimine ithali gibi
yeni oluşum ve gelişimler, hesap verme yükümlülüğüne de yeni boyutlar katmıştır.
Bu gelişmeler, hesap verme yükümlülüğünü ifa edebilmenin önemli bir enstrümanı
olan denetimin de içerik, biçim anlayış vc uygulama bakımlarından değişmesi
sonucunu doğurmuştur. Bu yüzden özellikle performansın bağımsız denetimi giderek
önem kazanmakta: denetim sonuçlarının kamuoyuna açıklanması da gün be gün
247
İhsan Gören. XV. Turkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
yaygınlaşmaktadır. Yeni yönetim mekanizmaları arasında yoğun kullanım alanı
bulan performans sözleşmelerinin yönetimi, risk yönetimi, performans bilgi
sistemleri denetimin içeriğini zenginleştirmiştir. Bu konulara gösterilen hassas
yaklaşım tarzı da performans denetimlerine, kamuoyunun gözünde, uygunluk
denetimlerinin sahip olduğundan daha fazla yol göstericilik Özelliği vc itici güç olma
vasfı kazandırmıştır.
Bugün için uygulanmakta olan değişik performans denetimi türleri şöyle
sıralanabilir:
• Verimlilik (Efficiency) Denetimi,
o
I I Etkinlik (Effectivencss) Denetimi. 7
r I Performans Yönetimi Kapasite Denetimi.
I I Performans Bilgisinin Denetimi.
['! En Ki Uygulama İncelemesi,
5 Çıktıların değerlendirildiği denetim.
6 Bu denetim türünde, program seviyelerinde çıktılarla nihai etkiler arasındaki ilişki denetime
konu olur. Daha spesifik olarak bu denetim türü üçlü bir sonuca ulaşmaya çalışır:
Nihai etkilerin değeri hakkında gerçek bir kanaat (hedef bir kitlenin ekonomik statüsü, sağlık
durumu gibi),
(Yürürlüğe konulan program amaçlarını veya taban şartlar) gibi bir standartla
karşılaştırıldığında nihai etki değerlerinin ne olduğu hakkında görüş,
Program etkinliğinin yorumu ve top yekûn değerlendirme hakkında bir kanaat.
iki tür program etkinlik denetiminden söz edilebilir. Birincisi program değerlendirmesine
dayalı denetimdir. Bu uygulamada program değerlendirmesi programın uygulanmasından
sorumlu idarece bizzat yapılır. Merkezi denetim örgütünün rolü değerlendirmeyi
değerlendirmek ve bu bağlamda program etkinliği hakkında sonuçlara varmaktır.
ikinci tür program etkinlik denerimi, hizmet performansının bir değerlendirmesidir. Burada
değerlendirilen şeı hizmetlerin kalitesi ve maliyeti olarak nitelendirilebilir. Bu durumda
program amaçlan, fiilen, nihai etki aşamasına ilişkin olarak değil, çıktı aşamasıyla bağlantılı
olarak belirlenir ve ele alınır.
7 Performans yönetimi süreçlerinin değerlendirildiği denetim.
248
İhsan Gören. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
• Risk Değerlendirmesi,
9
• Genel Yönetim İncelemesi,
Performansa uyarlanmış mali yönetim döngüleri bağlamında buraya kadar
anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere, performans yönetimi süreçleri ile mali yönetim
süreçlerinin birbirine uyumlulaştırılması ve bunun genel politika/karar döngüsü
içerisine yerleştirilmesi çok zor ve zahmetli bir iştir. Her şeyden önce zihniyet
değişikliği gerektirmektedir.
OECD üyesi ülkeler arasında, performans yönetimini destekleyecek mali
yönetim enstrümanları geliştirilirken şu değişim kalıplarından birine uyulduğu rapor
edilmektedir:
• Bütçeleme, muhasebe ve denetim ayrı ayrı geliştirilmekte veya açık açık
ilişkilendirilmemektedir; veya
• Muhasebe sistemi bütçe ve denetim sistemi için bir mihver olarak
kullanılmaktadır; veyahut
• Bütçeleme, muhasebe ve denetim öğeleri eş zamanlı olarak
geliştirilmektedir. (OECD/1997, 22).
Performans yönetiminin süreçleriyle mali yönetimin temel öğelerini bir
matrikse yerleştirirsek, her iki yönetimin entegrasyonundaki, yani mali yörletim
döngülerinin performansa uyarlanmasındaki ara yüzleri (ortak sınırlan) elde ederiz.
Program etkinliği denetimlerinin aksine, amaç bir programın nasıl ifa edildiği hakkında bir
sonuca ulaşmak değildir. Ana niyet, mevcut bîr programın gelecekte aksamaya aday yönlerini
kesin olarak belirlemek ve politikacılarla yöneticileri uyarmaktır. Denetim organının bir
programın etkin olmadığını göstermesi gerekmez. Tersine, darboğazların ve verimsizliğin
programm aynı çizgide sürdürülmesinden doğacağını yönetici ve gözeticilere nedenleriyle
birlikte bildirmek durumundadır.
Risk değerlendirmeleri, program değerlendirmelerinin tersine, idari ve İşletimsel süreçleri
inceler.
9 Performans yönetim kapasitesi değerlendirmesiyle ilgÜi olabilir. Ancak amacı daha geneldir.
Bununla birlikte, cevabı aranan sorular daha dar olabilir: bîr organizasyonun bazı
programlarını verimsiz olarak ve/veya etkin olmayan bir şekilde yönetmedeki sürgit
iktidarsızlığı açıklayan nedenlerin araştırılması gibi.
249
İhsan Gören. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2(100. Antalya
Tablo I: Mali Yönetimin Performansa Uyarlanmasındaki Ara Yüzler (Hollitt, 16)
PERFORMANS YÖNETİMİ
MALİ YÖNETİM Hedef Koyma Performansı Ölçme İzleme /
Raporlama
Bütçenin Yapımı A B C Bütçenin Tatbiki fc Muhasebe Sistemi G H I Denetim, inceleme ve değerlendirme
Burada bazı ara yüzlerdeki (ortak sınırlardaki) entegrasyonun hayati önem
taşıdığına, öteki ara vaizlerin entegrasyonunun çoğu kez bu önemli ara yüzlerin
entegrasyonuna bağlı olduğuna işaret edilmekle yetinilecektir. Söz gelişi:
(A). Performans hedeflerinin bütçe kaynakları dikkate alınarak konulması:
(C). Performans ölçümü sonuçlarının rutin olarak bütçe yapımında
kullanılması: yani. kaynakların geçmiş performansa göre dağıtımının sağlanması:
(H). Performans ölçümüne esas alınan hizmetlerle, muhasebe sisteminin,
hakkında veri oluşturduğu kategoriler arasında paralellik kurulması (Muhasebe
sisteminin performans ölçümü hakkında veri üretir hale getirilmesi):
ara yüzleri hayati önemdedir. Buna karşılık, J ara yüzü yani. Hedef koyma
/ Performans Denetimi, (konulan hedeflerin denetimi) başka ara yüzlerin hayata
geçirilmesinden sonra gündeme gelir ve daha genel olan ve tüm süreçleri kucaklayan
bir entegrasyon içerisinde yararlı bir işlev olarak hizmet görebilir. Yani, daha genel
bir entegrasyon içerisinde yer alacak olan bağımsız bir performans denetimi sistemi.
mali yönetim ve performans yönetimi sistemlerinin sağlıklı bir şekilde
bütünleştirilmesinin de önemli bir garantisini oluşturabilir. Özetle, bağımsız denetim
250
Bu ara yüzler entegrasyon için dikkatlerimizi üzerlerinde yoğunlaştırmamız gereken
önemli alanları işaret etmektedir.
hazırlama süresinin kısalığı yukarıda kısaca belirtilen sorunları daha da
pekiştirmektedir.^
/ Bu sorunların, birbirleriyle ilişkili üç alanda yapılacak reformlarla
çözülebileceği düşünülmektedir. Bu alanlar; bütçe hazırlama sistemi, bütçe kod
yapısı ve hizmet programı yapısıdır. \
Politika oluşturma, planlama /ve bütçeleme arasında kurulması gereken
zorunlu ilişki ancak iyi bir şekilde tasarlanmış ve mekanizmaları ortaya konmuş
orta vadeli bir harcama sistemi ile kurulabilir. Türk Bütçe Sisteminin 1970'li
yılların ilk yansında plan-program-bütçe sistemine geçişte öngörülen orta vadeli
bir plan veya program çerçevesinde ele alınması gereği bugün de hala geçerliliğini
korumaktadır.
Bu çerçevede, gerek Dünya Bankası*nın orta vadeli harcama sistemi gerekse
iyi uygulama örnekleri gösteren ülke deneyimleri ve Türk Bütçe Sisteminin mevcut
yapısının incelemesi sonucunda, kamusal karar alma sürecinin işlemesinde orta
vadeli bir yaklaşımın günümüzde daha fazla önem arz ettiği sonucuna varılmıştır.
Orta vadeli harcama sistemi esas olarak, karar alıcıların orta vadedeki harcama
limitlerini öngörmelerine yardımcı olan ve bu limitlerin orta vadedeki harcama
politikaları ve maliyetleri ile ilişkilendirmesine imkan veren kamu harcama
politikalarını geliştirmeye yönelik bir süreçtir. Bu sürecin üç temel amacı vardır;
• makro disiplinin sağlanması,
• stratejik önceliklere göre kaynakların dağıtılması.
• dağıtılan kaynakların uygulamada istenilen düzeyde verimli vc
etkin bir şekilde kullanılması.
Kamusal kaynak dağıtımı esas olarak politik bir süreç sonunda
belirlenmektedir. Bu şekilde çerçevesi ortaya konulan politikaların istenilen
etkinlikte yaşama geçirilmesi bunların planlanması/programlanmasını
gerektirmekte, planlanan politikaların pratiğe geçmesi ise bütçeyle mümkün
olmaktadır. Bu sürecin işlemesinde yukarıda üç ana madde halinde sıralanan
142
İhttiin (iftren. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . .Antalya
fonksiyonundan gencide reformları, özelde de entegrasyonu gerçekleştirmede itici bir
güç olarak yararlanılabilir.(Pollitt, 21-22).
Mali yönetimin performans süreçleriyle usTimlul aştın İmasının kimi
ortamlarda daha kolay, kimilerinde ise çok daha zor olduğunu belirterek bu bahsi
bitireceğiz. Aşağıdaki tablo bu durumlar hakkında özet bilgi sunmaktadır:
Tablo II: Entegrasyonun Önemli Değişkenleri (Pollitt, 23) Su koşullarda entegrasyon daha kol avdır: $u koşullarda entearasvon daha zordur:
Stratejik hedef/amaç koymanın kaynak
tahsisiyle ilişkilendırildiği.
Toplu' bütçelerin veya çıklı bazlı bütçelerin uygulandığı.
Tam maliyetlendinne esasına dayalı faalivel muhasebesinin uygulandığı.
Programların bir di/i maddi ve ölçülebilir
ürün ve hizmetleri içerdiği.
iaılegıasuma. program önceliklerinin yönetimi ve faaliyet yönetimi seviyelerinde girışildiği.
Program etkilerinin, ürün ve hizmetlerin sun um undan hemen sonra görülebildiği.
Sonuçların programlarla yüksek bir güvenilirlikle ilişkilendirilebildiği.
Tarihi artınmcılığm kaynak planlaması ve kaynak tahsisinin temelini oluşturduğu.
Ayrıntılı veya girdi ba/h bütçelerin uygulandığı,
Hesap veren kurum ve kuruluşların ilgili program ve faaliyetleri yürüten birimleri ile performansı ölçülen birimlerinin bire bir tıvnı olmadığı.
Programların, slundardize edilmemiş, gayri maddi ve fikri hizmetleri içerdiği.
Program etkilerinin aneak uzun vadede kendini gösterdiği,
Klkiler görülse bile. bunların programla doğrudan ilişkilerinin şüpheli bulunduğu.
' Toplu Bütçeler: Bir programla ilgili bütün cari harcamalar için tek kalemde, konsolide
edilmiş, toplu ödenek veren bütçelerdir. Bunların vöııetime sokulması ve bu durumun
vönetsel esneklikteki artışlarla avnı zamana denk düşmesi, bütçe reformları bakımından son
derece önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Bu bütçelerin benimsenmesinin malı
ı öne timle performans yönetimlerinin eııtegrasvonuiHİaki en önemli engeli ortadan kaldıracağı
ileri sürülmektedir. Cierçekreu de toplu bütçelere geçiş, performansa dayalı hesap verme
yükümlülüğü rejimine doğru önemli bir hamledir.
M Avnntıh bütçeler: (tali kulem bliîçdai) Ödeneklerin maaşlar, yolluklar, tüketim malzemeleri
gibi avrmtıh kalemler itibariyle ayrıldığı bütçelerdir, l'zman olmayanlar için (yasama organı
üyeleri dahil) kullanımı kolavdır ve mikro seviyedeki kontrolü kolaylaştırır. Bununla birlikte
avnntıh bütçe formatlarınm. girdi ödeneklerine uygunluk ile ilgili bilgiler hariç, anlamlı türdeki
performans bilgileriyle entegre olması çok zordur. Avnntıh bütçeler çok derinlere kök salmış
vc hatta vasat bir gereklilik olarak öngörülmüş olabilir. Bu bakımdan, istense de, bu bütçe
sistemini değiştirmek kolav olmayabilir.
251
İhsan Gören. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
R A P O R L A M A M E K A N Î Z M A L A R I
Hem dış hesap verme yükümlülüğü sürecinin bir parçası olarak ve hem de iç
iletişim ve bilgi akış sisteminin gereği olarak kurum ve kuruluşlar, performanslarına
ilişkin bilgileri sistematik olarak raporlamalıdırlar. Performans raporları, özellikle de
yıllık raporlar ve bütçe bildirimleri, performans bilgilerini bütçelerle
ilişkilendirmenin, yani kaynakların performans hedeflerini elde etmedeki başarıya
göre dağıtılabilmesini sağlamanın etkin birer aracıdır. Kullanım alanları giderek
genişleyen performans raporları yoluyla, karar verici durumundaki politikacılarla
yöneticilerin ve kamu oyunun dikkatlerini, kaynak tahsislerini fiili performansla
ilişkilendirmeye çekmek mümkün olabilir. Söz gelişi, Yeni Zelanda'da çıktılar
bazında her kurumun performans beklentileriyle mali performansları, bütçe
taleplerinin yanı sıra Parlamentoya ayrıca sunulan kurumsal raporlarda gösterilmek
suretiyle; bir taraftan bütçe talepleri gerekçelendirilirken, bir taraftan da
parlamentonun kamu kaynaklarını performansa göre dağıtmasına yardımcı
olunmaktadır. İngiltere'de performans raporlarına daha çok hesap verme
yükümlülüğünü ifa etmenin bir aracı gözüyle bakılmaktadır. Gerçekten de burada
kamu kurum ve kuruluşları üçer aylık raporlarla bakana karşı, yıllık raporlarla da
Parlamentoya karşı olan hesap verme yükümlülüklerini yerine getirirler. İsveç'teki
üç yıllık performans bütçeleme süreci, nelerin başanlabüdiğini ve nerelerde
performansın daha da iyileştirilebileceğini gösteren yıllık raporların hazırlanmasını
gerektirmiştir.
Performans raporları başarılara ve başarısızlıklara dengeli bir şekilde
yaklaşan, samimi dokümanlar olmalıdır. Parlamento ve kamu oyu, kurum ve
kuruluşların başarılan hakkında doğru, güvenilir, uygun ve yeterli bilgiyi ancak
performans raporlan yoluyla edinebilirler. Ayrıca, yıllık raporlarla, performans
yönetiminin diğer enstrümanlan (kurumsal planlar, stratejik planlar, iş programları,
252
İhsan Gören. XV. Türkiye M a h v e S e m p o z y u m u . 13-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
program performans bildirimleri vb) arasında kurulacak olan sıkı ve tutarlı ilişkiler,
sistemin iyi işlemesi ve raporların daha güvenilir olması sonucunu doğuracaktır.
Kamu yönetimlerinde şeffaflığı sağlamak artık Demokrasinin vazgeçilemez
bir öğesi olarak algılanmaya başlanmıştır. Hesap verme yükümlülüğünün yerine
getirilmesiyle ilgili her türlü rapor ve bilginin kamuoyuna açıklanması, şeffaflığı
sağlama bağlamında giderek rutin bir uygulamaya dönüşmüştür. Bu bakımdan
performans raporları ve ilgili bütçe belgeleri bir çok ülkede parlamentolara
sunulmakla birlikte, ayrıca halka da bir şekilde arz edilmektedir.
PERFORMANS BİLGİLERİNİ KULLANACAK MEKANİZMALARIN
OLUŞTURULMASI
Ölçülen performansın karşılaştırılması ve neticelerin değerlendirilmesi yoluyla
yaratılan performans bilgilerinin yönetim süreçlerine sokulması, performans
yönetiminde ve performansın artırılmasında hayati önem taşır. Performans bilgileri
performans bütçelemesini, performansa dayalı ödemeleri, mali ve idari esneklikleri
doğrudan etkilemektedir.
Performans Bütçelemesi
Performans bütçelemesi, programlar ve faaliyetler etrafında organize edilmiş
ve ölçülebilir performans hedefleriyle ilişkilendiriimiş bir bütçeleme sürecidir.
Performans bütçelemesinde bütçenin birincil ilgi odağı çıktıların miktarları ile
maliyetleridir. Program ilişkili diğer bütçe şekillerinde olduğu gibi, performans
bütçesinde de kaynaklar ayrıntılı kalemlerden ziyade alt programlara ve görev
gruplarına toplu olarak tahsis edilir. (Toplu bütçeler).
Tek yıllı bütçeleri, hem etkili harcama yönetimine engel, hem de kaynakları
ekonomize etmede veya harcamalarda sonuçlara odaklanma konusunda kısıtlayıcı
bulan kimi ülkeler çok yıllı bütçe uygulamalarını başlatmışlar veya yıllık bütçe
uygulamaları sürecine çok yıllı perspektif kazandırabilmek için orta vade (örneğin 3
yıllık) bütçe tahminleri gibi teknikler geliştirmişlerdir. Çok yıllı (orta vade) bütçe
253
İhsan Gören. XV. Turkive Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavin 2 0 0 0 . Antalya
tahminleri (planlamaları) yoluyla bütçe kaynaklarının gerçekçi dağılımına zemin
hazırlanması ve böylece toplam harcamalar üzerindeki kontrollarin güçlendirilmesi
amaçlanmaktadır. Örneğin. İrlanda'da 2000-2001 bütçe yılı itibariyle her
bakanlığın, hem cari harcamalarını ve hem de yatırım harcamalarını kapsayan bir
toplu bütçesi olması planlanmıştır. Bu gelişmenin orta vadede, gencide bütçe
önceliklerinin, özelde ise harcama önceliklerinin irdelenmesine imkan vereceği
düşünülmüştür. Dahası, beş yıllık bir eylem planına bağlı kalınarak yeni bir mali
yönetim modelinin uygulamaya konulması kararlaştırılmıştır. Yeni modelin mali
yönetime programlan tam maliyetlendirme yeteneği kazandırması vc kurumsal
stratejik hedeflerin elde edilme derecelerini ölçmek ve değerlendirmek için ihtiyaç
duyduğu bilgileri sağlaması beklenmektedir.
Kaynakların ölçülen fiili performansla (çıktılar ve/veya etkilerle)
ilışkilendirilmcsi. performans bütçelemesinin özünü oluşturur. Yeni Zelanda bu
ilişkiyi en iyi yakalayabilen ülkelere örnektir. Sermaye kullanım maliyetlerini de
mali sisteme dahil ederek faaliyet ve çıktı maiiyetlemesini tam yapabilen bir nakit
yönetimi ve tam tahakkuk esaslı muhasebe sistemi ile bu maliyetleri bütçelere
yansıtabilen kıvraklıktaki satınalma sözleşmeleri rejimi bu konuda çok önemli
katkılar sağlamaktadır.
Diğer ülkelerde daha zayıf olan kaynak-performans ilişkisinin
güçlendirilmesi çabaları sürdürülmektedir. Bugün için ölçülen performansın kay nak
dağıtımında tam ve etkin olarak kullanılamadığı veya bütcelcmede etkin olarak
kullanılabilecek nitelikteki performans ölçülerinin henüz geliştirilemediği: bu y tizden
de girdilerin bütçelemede önemlerini hala koruduğu da ileri sürülmektedir.
Performansa Dayalı Ödemeler
Performansa dayalı ödemeler, kullanıniı giderek yaygınlaşan bir enstrümandır.
İlk uygulamaları 1960"lara kadar iner. Bir yandan kurumsal ve bireysel teşvik, bir
yandan da performansı artıracak yönetim aracı niteliği taşırlar. Mekanizma bireysel
254
İhsan t i tren, \\" . Türkiye M ü h u ' S c ı » | w v » ı m ı . 15-17 M;ı\ı.s 2 0 0 0 . A»l:ıh.ı
ya da kurumsal performans hedeflerini elde etmeyi başaranlara mali ödüller \ ermek,
gelirden pay \ ermek, ek fon imkanları yaratmak, iş devamlılığı sağlamak, işte
yükselme fırsatları tanımak vb şekillerde işler. Malı yükü fazla olduğundan kimi
ülkelerce gereği gibi uygulanamamaktadır. Performansa dayalı ödemeler, gerçek
performansla bağının doğaldan kurulamaması halinde bekleneni \eremezler. Bu
yüzden performans ölçülerinin performansa dayalı ödemelerle olan ilişkisinin özenle
oluşturulması gereklidir.
Bıre\sel ve örgütsel performans gösterge vc hederleri arasında kurulması
gereken bağ da kritik önemdedir. Hem bireysel \e hem de kurumsal seviyede teşvik
görmek üzere belirlenecek doğru göstergeler, bireysel performansları örgütsel
amaçlara bağlayan uyumlu bir insan kavııağı yönetimi çerçevesinin oluşmasına
katkıda bulunabilir.
Performansa dayalı ödemeler, teşvik olarak ödül ve yaptırımlar çerçevesinde:
yönetim aracı olarak da mali ve idari esneklikler bağlanımda performans
sözleşmelerine konu olurlar Yeni Zelanda'da üst yönetimin performans
sözleşmelerindeki yaptırımlar, temel olarak, teminatlara ve performans bağlantılı
ücretlere ilişkindir. İngiltere'de iş teminatı ve performans bağlantılı ücretler üst
vöneticilerin Yıllık Performans Sözleşmeleriyle ilişkilcndirilmiştir. Her seviyedeki
personele performans bağlantılı ücret ödenmesi performans yönetiminin en başta
gelen bir özelliği olarak mali sisteme yerleştirilmek istenmektedir. Avustralya'da
program performansındaki bireysel girişimleri geliştirmek için. basit bir aferinden.
(işyeri düzeyinde iş pazarlığı sonncıı kararlaştırılmış) performans bağlantılı
ödüllendirmelere kadar pek çok tedbir tavsiye edilmiştir Finlandiya Maliye
Bakanlığı performansla sıkı sıkıya bağlantılı grup-tabanh verimlilik (üretkenlik)
ikramiyesi sistemi geliştirmiştir. (OECD/1997, 24). Performans bağlantılı ödemeler,
mali portrelerinin vüksekliği nedeniyle Kanada'da sisteme henüz tam olarak dahil
edilememiştir.
255
İhsan Gören. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
256
Mali ve İdari Esneklik
İdari yetkilerin alt kademelere devri ile yöneticilere mali ve idari esneklik
tanınması birçok ülkenin benimsediği önemli bir reform stratejisidir. Geleneksel
kontrol sistemleri çok ayrıntılı, katı, kısıtlayıcı ve çoğu kez de verimliliği azaltıcı
olarak nitelenmektedir. Yetki devri ve esneklik yöneticilere, verimliliği artırmak ve
konulan hedefleri elde etmek için ihtiyaç duyulan manevra alanını veren bir
enstrüman olarak görülmektedir. Yöneticilere tanınan bu esneklikler çoğunlukta;
kaynakların tahsisi, personelin konuşlandırılması ve ödüllendirme ile ilgilidir.
Reformlar kurum ve kuruluşların yöneticilerine, faaliyetlere ilişkin
kararlarında ve kaynak yönetimiyle ilgili lüzumsuz kısıtları kaldırmada daha çok
özgürlük tanımaktan yanadır. Buna karşılık, sonuçlardan doğrudan sorumlu tutulan
yöneticiler, konulan mali limitler içinde kalmak ve kendilerine sağlanan ek
finansman kaynaklarıyla yetinmek zorundadırlar. Yani tanınan esnekliklerin amacı,
yöneticilerin kendilerine verilen sınırlı kaynaklarla belli sonuçları almaları için
gerekenleri yapmalarına imkan vermektir.
Geleneksel kamu mali yönetimindeki ayrıntılı girdi tahsis kontrollarımn yerini,
yeni uygulamada (performans hedefleri - teşvikler - performans ölçümü) öğelerinin
örgülediği bir çerçeve almıştır. Girdi tahsisleri alanında yöneticilere sağlanan yaygın
bütçe teşvikleri:
• kaynakları yönetmede yıl-sonu esnekliği (ödenek devirleri, gelecek yıl
ödeneklerinden ödünç alma),
• ayrıntılı ödeneklendirilmiş kalemlerin konsolidasyonu (cari harcamaların
birleştirilmesi ve tek ödenek gibi kullanılması) ve
n net ödenekler (kullanıcı ücretlerinden alınan gelir ve hasılatın bir kısmını
alıkoyma ve böylece ek harcama imkanı elde etme) dir.
Yetki devri ve idari esnekliğin hesap verme yükümlülüğünü bulanıklaştırdığı.
parlamenter kontrol ve gözetimi zayıflattığı, denetimi zorlaştırdığı söylenebilir.
Ilışan Göre». XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu, 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
S O N U Ç - Y Ö N E L I M L I Y Ö N E T I M T E K N I K L E R I
Performans yönetimini daha etkili kılmak, hedeflenen amaçlara ulaşmayı
sağlamada kurum ve kuruluşlarla yöneticilere kolaylıklar sağlamak amacıyla, mali
yönetim sistemine yeni enstrüman ve teknikler sokulmaktadır.
Performans sözleşmeleri, kıyaslama, risk yönetimi ile piyasa sınaması ve
rekabet edebilirlik bu tekniklerin en belli başlılarıdır.
Performans Sözleşmeleri
Hükümetlerin giderek daha az kaynakla daha çok, daha kaliteli ve daha farklı
hizmet üretmek zorunda kalmaları sonucu yeni hizmet ifa biçimlerini içeren
yaklaşımlara yönelmeleri, mevcut kurumsal yapıları, artık üniform hale gelmiş olan
düzenlemeleri alt üst etmiş, hatta tüm sistemi etkilemiş ve yeni yeni problemleri de
birlikte getirmiştir. Bunlardan birisi, yeni yaklaşımların üniform kurallarının
olmayışıdır. Bu bakımdan, özellikle yetkilerin devredilmesine dayalı yönetim yapıları
bağlamında, yöneticilerin kendilerinden beklenen davranışları göstermesini
sağlayabilmek için gerekli kurallar çerçevesi, uygulamada, performans sözleşmeleri
ile çizilmektedir.
Kamu kesimi performans sözleşmeleri klasik sözleşme modeli yerine, ilişkisel
sözleşme modeli üzerine inşa edilmek eğilimi gösterirler. Dolayısıyla formel vc
hukuki belgeler olmaktan çok, akidimsi (şibih akit = akit benzeri) anlaşmalardır.
İlişkisel sözleşmelerin temel özelliği, ortamdaki politik ve mali belirsizliklerden ve
hedefleri belirlemedeki ve sonuçları ölçmedeki güçlüklerden ötürü güvene, esnekliğe
ve genelliğe karşılıklı olarak duyulan ihtiyacın sözleşme koşullarına yansımasıdır.
Performans sözleşmeleri rejimi, performans yönetiminin tümünün bir ikamesi
değil; toplam maliyetleri düşürmek suretiyle verimlilik ve etkinliği artırmayı hedef
alan performans yönetimi çerçevesinin bir unsuru ve aynı zamanda kaynak tahsis
sisteminin de bir parçasıdır. Sözleşmeler, bu çerçevede yöneticilerin görevlerini,
hesap verme yükümlülüğü mekanizmalarını ve raporlama süreçleriyle performans
257
İhsan (iöron. W . Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Maviş 2 0 0 0 . Anlalvıı
bilgilerinin akış biçimlerini belirler. (OECD/1997, 25). Performans ölçüm sisteminin
benimsenmesi \e performans sözleşmeleri yoluyla performans hedefleri sisteme
sokularak, yöneticilerin hesap verme yükümlülüğü koşullan ağırlaştınlır.
Sözleşmelerde yeni performans raporlama düzenlemelerine ver vererek de
yöneticilerin vc kurumların performans hesabını verme yükümlülüklerini ifa
mekanizmaları oluşturulmaya çalışılır.
Performans sözleşmeleri rejimi, hizmeti üreten ve ihtiyaçlar hakkındaki temel
bilgiye sahip olan görevliler ile politikaları geliştirerek ürün ve hizmetleri
yönlendirenler arasındaki ortak sınırın (ara yüzün) . bulanıklaşması ve hatta
kaybolması ihtimalini doğurur. Bu da. hesap verme yükümlülüğünü tehdit eder.
Uygulamada şu isimler altında performans sözleşmeleri yapılmaktadır
Çerçeve Anlaşmalar (İngiltere, Norveç).
Bütçe Sözleşmeleri ve Kaynak Anlaşmaları (Danimarka)
Örgütsel Performans Anlaşmaları (Fransa. Danimarka. ABD)
En Üst Yönetici Performans Anlaşmaları (Avustralya. Danimarka. Yeni
Zelanda. Norveç. İngiltere)
12
Alıcı (Finansör) - Tedarikçi Sözleşmeleri (Yem Zelanda)
. Hükümetler Arası Performans Sözleşmeleri ve Ortaklık Anlaşmaları
(Norveç. İspanya. İsveç. İsviçre, branşa, Kanada ve Almanya)
Müşteri Hizmet Sözleşmeleri (İngiltere. Fransa. İtalya. ABD. Avustralya.
Belçika. Danimarka).
" Performans sözleşmeleri konusunda Yeni Zelanda'da uygulanan mudelm avn bir veri
vardır. Yeni Zelanda'da uygulandığı seklivle performans sözleşmeleri, bir kamu kurumunca
belli çıktıların üretilmesi; bir taraftan da bu liretim için gerekli kavııakların bakanca sağlanması
ve üretimin tamamının bakanca satın alınması bağlamında, zamanlama, miktar, maliyet ve
kalite gibi avnntılara da girmek suretivle bakanla ilgili kurumun en üst yöneticisinin aralarında
yaptıkları sözleşmelerdir. Hizmetlerin finansmanı ve üretimi rollerini birbirinden avınnak
sure tide görev ve sorumluluklan netleşririr.
258
İhsan t iöron. XV. Turkive Mal ive S e ı n p o m ı n u u 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Aıılalva
Risk Yönetimi
Risk yönetimi, kuruluşları amaçlarına ulaşmaktan alıkoyabilecek olan riskleri
belirleme, analiz etme vc etkilerini hafifletme sürecidir. Vc risklerle mali geri
dönüşler \e kaynak öncelikleri arasında bağlantılar kurmayı da içerir Risk yönetimi,
risk analizlerine davalı yönetim planları hazırlayarak, bilgi teknolojisinden mesleki
gelişim ve personel değerlemesine: performans yönetimi vc performans bilgisinden
yönetim bilgi sistemlerine, yolsuzlukların önlenmesine ve muhasebe sistemine kadar
birbirinden çok farklı sistem, yöntem ve kontrollarin yerli yerine oturtulmasını ve
gereği gibi işlemesini sağlamaya çalışır.
Risk yönetimi performans sözleşmelerini, hesap verme yükümlülüğünün etkili
bir aracı haline getirmede önemli bir etmendir. Pek çok performans sözleşmesi
kurallarla bağlı değildir veya kurallarla yönlendirilmezler. Net ve üniform kuralların
rehberliğinin yokluğu yönetim süreçlerine ve ilişkilerine belirsizlikler sokar. Bu
yüzden risk yönetimi çerçevesi, performans anlaşmaları ortamının vazgeçilmez
öğesidir.
Kıyaslama
Kıyaslama, belli bir örgütsel sürecin performansım, o süreç bazında
belirlenebilen en iyi uygulamaya kıyascn değerlendirmeye yarayan sofistike bir
yaklaşım olarak tanımlanabilir. Bir başka tanıma göre de kıyaslama, bir
organizasyonun kendi performansını iyileştirmeye yardımcı olmak üzere ulusal veya
uluslararası başka organizasyonların örnek uygulamalarını belirleme, anlama ve
kendine uyarlama amacına dönük olan sistematik ve süreğen bir süreçtir.
Amacı bir organizasyon için en iyi uygulamayı arayıp bulmak ve
organizasyona dahil etmek olan kıyaslama, bilgi toplamayı ve bunları analiz etmey i
gerektirir. Kıyaslamanın odağını:
1 ! Dahili (aynı organizasyonun aynı faaliyeti yapan farklı bölümleriyle)
karşılaştırmalar:
259
İhsan Göreıı. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
• Harici (aynı faaliyeti yapan farklı organizasyonlarla) karşılaştırmalar
ve/veya
• Jenerik (farklı ürün veya farklı süreçleri olabilen başka organizasyonların
benzer süreçleriyle) karşılaştırmalar;
oluşturabilir.
Kıyaslama yönetime, performansını iyileştirme fırsatlarını belirlemesi
maksadıyla içinde bulunduğu örgütün, hizmet türünün, yönetim seviyesinin ve hatta
ülkenin sınırlarının ötesine bakma ve bu yolla başkalarından öğrenme perspektifi
sunar. (OECD/1997,25).
Süreç kıyaslaması performanstaki aksaklıkların neden ve sonuçlarını
belirleyerek örgütlere nasıl daha iyi performans gösterebileceklerini öğrenmelerinde
yardımcı olur. Ana hatlarıyla, Planlama ? Veri Toplama ? Analiz ve Raporlama ?
Uyarlama sürecinden oluşan kıyaslama, aynı zamanda programlar için uygun
performans bilgilerinin belirlenmesi amacıyla da kullanılabilir. Ne var ki, bir kurum
için iyi uygulama sayılan bir süreç, bir diğeri için öyle olmayabilir. Bu yüzden
kıyaslama ölçülerinin analizi ve değerlendirilmesinde titizlik gösterilmesi
gerekmektedir.
Piyasa Testi ve Rekabet Edebilirlik
Bir kurum veya kuruluşun halen ifa edilen faaliyetlerinin rekabete tabi
tutulmasıdır. Özel sektördeki "yap/ya da satın ar kararlarıyla kıyaslanabilir. Piyasa
testi sürecinde, işi halen yapmakta olanlardan alınan bir teklif vardır ve kendilerine
işleri görme tarzlarını değiştirme fırsatı tanınır.
TÜRKİYE AÇISINDAN DEĞERLENDİRME
Kamu mali yönetimimizin temel özelliği, usule ilişkin en ince ayrıntıların bile
yasalarla ve diğer hukuk tasarruflarla belirlenmesi; uygulamacıya, yöneticiye
herhangi bir inisiyatif bırakmamasıdır. Bu özellik aslında tüm kamu yönetimine
260
A l ı m a Kesik. XV. Turkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
bütçesel sonuçların sağlanabilmesi temel hedef, bütçe ise bu hedeflere ulaşmada
ana araç olmaktadır.
Orta vadeli bir harcama programına dayanan, yani planlarla bütçeler ve
programlar arasındaki ilişkiyi hedefleyen kamusal karar alma süreci ana hedef
olarak belirlenmeli ve bütçe sistemi (plan-program bütçe sistemi veya çıktı-sonuç
bazlı bütçe sistemi gibi) bunun üzerine inşa edilmelidir. Orta vadeli harcama
programı çerçe^sjndebütçe hazırlama sürecinde aşandaki .şgaınalStiLİzlSDnıctisfa
hazırlanmasına temel teşkil edecek makro ekonomik çerçeve tespit edilmelidir.
Gelecek yıl bütçesi ve onu takip eden iki yılın bütçe büyüklüklerinin tespit edilmesi
süreci, başlangıçta ekonomik ve mali yapının tam bir resminin çekilmesiyle
başlamalıdır. Genellikle stratejik safhanın ilk bölümü diye adlandırılan bu aşama,
esas olarak gelecek üç yıllık dönem için gelir ve harcama projeksiyonları yapan bir
makroekonomik çerçeve geliştirilmesi üzerine kuruludur. Ana faaliyet, toplam mali
disiplini sağlamak için gerekli adım olan makroekonomik analiz ve modellemcnin
yapılmasıdır. \
Ekonomik ve mali yapının tam resminin çıkarılması vc bu resim üzerinden
belli varsayımlarla üç yıllık projeksiyonların yapılması bu sürecin temel hedefidir.
Teknik çalışmaya dayanan bu aşama, mevcut politikaların bugünkü ve gelecek
dönemdeki maliyetlerinin kapsamlı bir şekilde kavranmış olmasını
gerektirmektedir. Bu anlamda merkezi kuruluşların teknik kapasitelerinin yüksek
olması vc mevcut sistemin sürekli geliştirilmesi gerekmektedir. İyi bir muhasebe
ve raporlama yapısı olmayan, özel ekonomideki gelişmeleri ve faaliyetleri
yeterince kavrayamayan bir sistemde, ekonomik ve mali yapının istenilen düzeyde
ortaya konulduğunu ve buna göre iyi tasarlanmış makroekonomik politikalar
hazırlandığını söylemek pek mümkün değildir.
Bu aşamada DPT, Hazine, Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası, Devlet
İstatistik Enstitüsü gibi merkezi kuruluşlar yanında Sayıştay gibi dış denetim
kuruluşları da görev ve sorumluluk almalıdırlar. Sorumlu olan merkezi birimler
1. Ekonomik ve Mali Yapının Ortaya Konması: Bütçenin
143
İhsan Gören. XV. Turkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
egemendir. Bundan ötürü, bizde, yöneticiye kalan "yönetim"1 fonksiyonu,
uygulamalarda mevzuata uymak ve maiyetindeki personelin uymasını sağlamaktan
ibarettir. Sevk-ü idareye çok az yer bırakan, iç kontrol mekanizmalarını tanımayan
bu rijit kamu yönetimi anlayışımız, yöneticileri adeta serbest bırakan; onları
"basiretli birer tüccar gibi davranmaya" iten; mevzuatı azaltıp, yetkileri dağıtan:
kısacası, özel sektöre öykünen yeni kamu yönetimi anlayışını ve bu alandaki çağdaş
gelişmeleri kavrayıp yakalamakta zorluk çekmektedir.
Yönetim olgusunun özünde bulunan hesap verme yükümlülüğü bakımından
da, demokratik ve gelişmiş ülkelerin kamu yönetimi anlayışından ayrılmaktayız.
Demokratik ülkelerde hakim olan anlayışa göre, vatandaşlardan toplanan vergilerle
oluşan kamu fonları, kamu hizmetlerine harcanmak üzere Hükümete emanet edilen
paralardır. Bu nedenle, kamu mali yönetimi bir tür emanet yönetimidir. Dolayısıyla
hükümetler, emaneten topladıkları paraları parlamenter isterlere uygun olarak
harcayıp harcamadıklarının hesabını parlamentoya, nihai çözümde ise vatandaşlara
vermekle yükümlüdürler [mali hesap verme yükümlülüğü). Bu ülkelerde
hükümetlerin bu paraları parlamenter isterlere {yani mevzuata) uygun olarak
harcamaları yeterli görülmez. Bu paraların hem mevzuata uygun ve hem de akıllıca
yani, verimli, etkin ve tutumlu harcanması beklenir. Öyleyse emaneten toplanan
paraların nasıl harcandığı da parlamenter ilgi alanı içerisindedir. Binaenaleyh
hükümetler kendilerine emanet edilen kamu fonlarını nasıl {yani, ne derece verimli,
etkin ve tutumlu olarak) harcadıklarının hesabını da parlamentoya verirler
{performans hesabı verme yükümlülüğü).
Oysa ülkemiz kamu mali yönetimine hakim olan anlayışa göre,
vatandaşlardan toplanan vergiler Devlet'e aittir. Devlet bu paraları yasalarla
belirlenen kamu hizmetlerine harcanmak üzere, gene yasaların tarif ettiği belli
görevlilere (saymanlar ve tahakkuk memurları) emanet eder ve bu paralann belli
kurallar dahilinde harcanmasını bekler. Bizdeki hesap verme yükümlülüğü ise,
devletin vatandaşa karşı olan ve kendisine vergi yoluyla emanet edilen paraların
261
p — —
İhsan Cîören. W. Turkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anliilvıı
hesabını verme yükümlülüğü değil; kendilerine Devlet parası emanet edilen hususi
görevlilerin (Devlet emvaline vazıülyet olan savman ve tahakkuk memurlarının)
Devlete hesap verme yükümlülüğünü (mali hesap verme yükümlülüğü) ifade eder.
Şunu da belirtmek gerekir ki. mali sonuçlar doğuran kararları çoğu kez kurum ve
kuruluşların veya mülki bölünümün en büyük amirleri verdiği halde, en buv.uk
amirler, verdikleri kararlardan ötürü, ilke olarak, hesap verme yükümlülüğü altında
değillerdir. Çünkü onlar Devlet'i temsil ederler ve geleneklerimize göre Devlet
kimseye hesap vermez. Aynı nedenle, kurum ve kuruluşların da hesap verme
yükümlülükleri yoktur.
Kamu mali yönetimimizde her şey en ince ayrıntısına kadar yasalarla
düzenlenince, bu arada kamu fonlarının en iyi nasıl (en verimli - en etkin - en
tutumlu) kullanılacağı hususunun da yasalarla zımnen düzenlendiği kabul edilir.
Yani. mevzuatın tayin ettiği harcama şekli, aynı zamanda, kamu tonlarının en iyi
kullanım şeklidir. Aksine düşünce yasa koyucunun iradesini tartışmak olur ve bu
durum kamu düzenini bozar. (Kanımızca hu, hukuk tasarrufla düzenlenmemesi
gereken bir durumun hukuk tasarrufla düzenlenmesinin yarattığı bir sonuçtur.)
Hal böyle olunca da kamu fonlarının kullanımının mevzuata uygunluğunun tespiti,
aynı zamanda verimli, etkin ve tutumlu harcandığının da tespiti anlamına gelir.
Dolayısıyla bizde performans hesabı verme yükümlülüğü pek anlaşılmaz; daha
doğrusu, yüksek politikaya müdahale gibi görülür.
Bu karşılaştırmaya, performans yönetimini farklı idari gelenekler açısından
irdeleyen şu genel değerlendirmenin penceresinden bakalım:
"Farklı idari ve politik kültürler farklı unsurlara odaklanırlar ve farklı
kurumsal ve prosedüre! düzenlemelere sahiptirler. Kuzey Avrupa, Kıl a Avrupası
ve Latin yaklaşımlarından farklı olan bir Anglo-Amerikan geleneği vardır. Anglo-
A meri kan paradigmanın pratik ve teorik etkisi önemli ye anlamlıdır. Hu gelenek
fyerformans yönetimine oldukça yatkındır. Kuzey Avrupa modeli. Anglo-Amerikan
modelinden farklıdır; ancak kuzey ülkelerinin refah devleti geçmişi ve Devlet 'ten
262
İhsan Cîören. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Maviş 2 0 0 0 . .Antalya
çok bireyi öne çıkaran politika felsefeleri, performansa odaklanmayı
kolaylaştırmaktadır. Bu iki model, kanunlarla yönetilen ve yazdı kurallara ve
yasalara daha çok bağımlı bir kamu hizmeti kültürü ortamında faaliyet gösteren
Kıt'a Avrupası ve Latin gelenekleriyle konlrast teşkil etmektedir." (OECD/1997,
28).
Burada, yazılı kurallara vc yasalara sıkı sıkıya bağlı bir kamu yönetimi
kültürünün hakim olduğu Kıt'a Avrupası (ki Turkive bu gruptadır) hükümet
geleneği ortamında performans yönetimini yerleştirmenin, diğer ülkelere kıyasla çok
daha zor ve zahmetli olacağı belirtilmektedir. Tarafımızdan çizilen tablo da.
Türkiye'nin, kamu mali yönetimi reformlarında kesin ve kalıcı bir başarıya
ulaşabilmesi için, öncelikle bir anlayış ve zihniyet derişikliği yapması gerektiği
sonucunu işaret etmektedir.
Öznel koşulların değerlendirilmesine gelince, ülkemiz kamu mali yönetimine;
Amaç-kaynak ilişkisinin kurulmasına imkan vermeyen, ayrıntılı kalemler
itibariyle ödenek dağıtan ve girdilere odaklanmış bir bütçe sistemi.
Kamu kurum ve kuruluşlarının mali kayıtlarını, o da kuruluşlar itibariyle
değil saymanlıklar itibariyle tutma biçiminde uygulanan, faaliyet, çıktı
veva sonucun tam maliyetlerini hesaplayamayan, nakit bazlı bir muhasebe
sistemi.
Kurum ve kuruluşların karar verici konumundaki en büyük amirlerinin ilke
olarak sorumlu tutulmadığı, en büyük amirlerin kararlarının
uygulanmasından ötürü idari hiyerarşide daha alt kademedeki görevlilerin
hesap verdiği bir hesap verme yükümlülüğü anlayışı ve çerçevesi.
Denetimleriyle hesap verme yükümlülüğünü ifada Hükümete; raporlarıyla
da parlamenter kontrol ve gözetim görevini yerine getirmede TBMM'ye
yardımcı olmak yerine; ağırlıklı olarak sorumluların hesap vc işlemlerini
yargılamaya odaklanmış bir dış denetim fonksiyonu.
263
İhsan ( ioren. XV. TOrkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anlalva
egemendir. Bu durum. yukarıdaki kanaati pekiştirmektedir. Böyle bir ortamda
faaliyet gösteren bir kamu mali yönetiminin; piyasa tipi mekanizmaları, örgütsel ve
bireysel teşvik ve ödülleri içeren sözleşmelerle yöneticilerine idari vc mali esneklikler
tanıyan, ulusal ve uluslararası kıyaslamadan bir teknik olarak yararlanan
performans yönetimi rejimini kabullenip, kendisine uyarlamada hayli zorlanacağı
açıktır. ı
Nitekim; ülkemizde özellikle 1960 sonrasında MEHTAP ile başlayan ve çok
sık olarak gündeme getirilen yukarıdan aşağıya, kapsamlı ve sistematik yaklaşımlı
bir dizi yeniden yapılanma girişimi olumlu sonuç vermemiştir. Kamu yönetimimizde
bu güne kadar yapılabilen reformların çoğu oldukça mevzi, spesifik ve tedrici
olmuştur. Ne var ki mali yönetim bu değişikliklerden en az yararlanan alanımız
olmuştur. Özellikle kamu mali yönetimi alanında 1994 yılında başlatılan Kamu Mali
Yönetimi Projesiyle, Kamu Harcamaları ve Personel Yönetimi öğeleri çerçevesinde:
U Bütçe kodlarının ve program yapılarının modemize edilmesi,
• Tahakkuk muhasebesi sisteminin benimsenmesi vc hesap planının
ekonomik analizlere daha elverişli hale getirilmesi,
[] Bütçede birlik ve disiplinin sağlanması, uygulamada harcamacı
kuaıluşlara daha çok serbestiyet tanınması, buna mukabil daha çok
sorumluluk yüklenmesi,
• Kamu harcamalarında yapısal değişikliklere gidilmesi,
• Performans denetiminin başlatılması.
'_ Bilgisayara dayalı yönetim bilgi sistemleri ile Mali Büyük Defter
sisteminin kurulması.
amaçlanmıştı. Bildiğimiz kadarıyla, 1998 yılı bütçe yasasıyla Yüksek Öğretim
Kurumlarında pilot olarak uygulanan "toplu bütçe"' sisteminin sonuçları tatminkar
bulunmadı. Muhasebe ve bilişim sistemi hariç, Projenin diğer unsurlarından kalem
kalem vaz geçildi.
264
İhsan Gören. XV. Turkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
Gelirler Genel Müdürlüğü ile Gümrük ve Hazine Müsteşarlıklarının yeniden
yapılanma konusunda biraz daha şanslı oldukları söylenebilir.
Türk kamu mali yönetiminin bir bütün olarak çağdaşlaştırmasına olan
ihtiyaç ortadadır. Bütçe rejiminden, muhasebe sistemi ve denetim fonksiyonuna
kadar her öğesinin; içerdiği her kurum, kuruluş ve birimin verimlilik, etkinlik ve
tutumluluk ilkelerine göre yeniden yapılandırılması; yeniden yapılandırmanın da,
tutarlılığı sağlamak bakımından sistematik ve kapsamlı bir şekilde ele alınması
gerektiği kanaatindeyiz. Arkasında güçlü bir siyasi iradenin desteği olmazsavjsu
kapsamdaki bir reform hareketinin başarı şansı da olmaz. Bu yüzden değişim
iradesini önce TBMM'nin göstermesi; konuya sahip çıkması; hükümetleri yeniden
yapılanmaya zorlaması; bunun için de parlamenter kontrol ve gözetim fonksiyonunu
bihakkın ifa etmesi bir ön şarttır.
Ayrıca, reformların başlatılmasında, sağlıklı bir şekilde sürdürülmesinde vc
başarıya ulaştırılmasında bağımsız dış denetim, performans yönetimini benimseyen
ülkelerin hemen hepsinde olduğu gibi, hem hükümete ve idarelere, hem de
TBMM'yc önemli katkılarda bulunabilir, yeniden yapılanmanın kaderini tayin
edebilir.
SONUÇ
Çoğunluğu OECD üyesi olan pek çok ülkede hükümetler, geleneksel kamu
mali yönetimlerinin yetersizlikleri, ekonomik krizler ve kamu fonları üzerindeki
kısıtların giderek artması gibi nedenlerle kaynakları daha verimli, ekonomik ye
tutumlu kullanabilecekleri: aynı kaynaklarla daha kaliteli ve daha çok mal ve hizmet
üretebilecekleri: kısacası "daha az kaynak ile daha çoğu başarabileceklere
yönetim süreçlerini, mekanizmalarını ve araçlarını arayıp bularak bünyelerine
adapte edip sistemlerine sokmuşlardır. Söz konusu ülkelerde bu değişimlerin son
derece olumlu sonuçlar verdiği bildirilmektedir.
265
İhsan Gören. XV Turkive Mal iye Sempozyumu. 15-17 M;ivıs 2 0 0 0 . Anlaktı
Ülkemizin de ihtiyacı olan bu reformları hayata geçirebilmek için olaylara
bakışımızı değiştirmek ve çok çalışmak gerekecektir. Çünkü, yeniden yapılanma ve
reformların "kendi! iki erinden gerçekleşme" gibi bir özellikleri yok.
KAYNAKÇA
GÖREN. İhsan; Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve
Denetim, Tebliğ. Tesev. İstanbul/1999
GPRA/1993. ABD. Government Pcrformancc and Rcsults Act. 1993,
OECD/1995. Governance in Transition.
OECD/1996. Pcrformance Auditing and thc Modcrnisation of Government
OECD/1997. Iıı Search of Rcsults.
POLL1TT. Christophcr Prof. Integrating Financial Management and
Pcrformance Management. PUMA/SB0(99)4/F1NAL
266
KAMU SEKTÖRÜNDE PERFORMANS DENETİMİ: SAYIŞTAY
UYGULAMASI
Arife Coşkun Sayıştay Uzman Denetçisi
Kamu kurumlarındaki verimsizlik, israf ve kalitesiz hizmet sunumu, her
zaman toplumun tepkisini çekmiş; verimsizlik, israf ve kalitesizliğe karşı
alınabilecek önlemler her hükümetin temel meselelerinden birisi olmuştur.
Özel sektörde verimsizliğe karşı önlem mevcuttur: Piyasa Mekanizması. Bu
mekanizma verimli, etkin ve tutumlu çalışmayan ya da en azından gelirleri
giderlerini karşılamayan bir firmanın, iflas ederek piyasadan çekilmesine yol
açmaktadır. Oysa, verimsiz çalışan ve kaliteli hizmet sunmayan bir kamu kuruluşu
için batmak söz konusu değildir. Tersine, verimsiz çalışan bir çok kamu kuruluşu
her yıl biraz daha zayıflayan bir performansla faaliyetlerine devam etmektedir.
Kıt kamu kaynaklarının verimli, etkin ve tutumlu kullanımına ilgi : özellikle,
ekonomik kriz dönemlerinde artmaktadır. Son yıllarda teknolojideki gelişmeler,
değişen yaşam tarzının toplumun alışkanlıkları ve beklentileri üzerindeki
etkisLeğitim seviyesinin yükselmesi, yönetim anlayışındaki değişim gibi faktörlerin
ve dünyada yaşanan ekonomik krizlerin etkisiyle: kamu sektörünün kötü performans
göstermesine tepkiler artmış, vergi ödeyen vatandaşlara kamu fonlarının verimli ve
rasyonel kullanımına ilişkin hesap vermek ve şeffaflık önem kazanmıştır.
Kamu kurumlarının performans hesap verme sorumluluğunu yerine
getirmelerinde ve şeffaflığın sağlanmasında, Sayıştay'ların önemli rolü vardır.
Sayıştay'lar performans denetimi ile kamu kurumlarının faaliyetlerinde ne ölçüde
başarılı olduğunu ve performansın nasıl geliştirilebileceğini ortaya koyarak:
kurumların performanslarını geliştirmelerine, hesap verme sorumluluğuna ve
şeffaflığa katkıda bulunur. Bu anlamda: performans denetimi, kamu kesiminde özel
267
Arife Coşkun. XV. Turkive Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . .Antalya
sektördeki piyasa mekanizmasının yerine geçen ve verimlilik, etkinlik ve tutumluluğu
değerlendiren bir mekanizma olmuştur.
Denetim Kavramı ve Türleri
Literatürde denetim konusunda pek çok tanım bulunmaktadır. En geniş
anlamda denetim şöyle tanımlanabilir: "Ekonomik faaliyet ve olaylarla ilgili olarak
gerçekleşmiş sonuçları, önceden belirlenmiş amaçlar, kriterler ve standartlara göre
tarafsız olarak analiz etmek ve ölçmek suretiyle kanıtlara dayanarak değerlendirmek,
gelecekteki hataların önlenmesine yardımcı olmak, kişi ve kuruluşların gelişmesine,
mali yönetim ve kontrol sistemlerinin geçerli, güvenilir vc tutarlı hale gelmesine,
verimlilik, tutumluluk ve etkinliğin iyileştirilmesine rehberlik etmek ve elde edilen
sonuç ve bulguları ilgililere duyurmak için uygulanan sistemli, planlı ve programlı
bir süreçtir." (Performans ve Risk Denetim Terimleri .s.15)
Denetim, çeşitli açılardan değişik tasniflere tabi tutulmaktadır. Denetleyenin
konumu açısından denetim iç denetim, dış denetim ve yüksek denetim başlıkları
altında ele alınmaktadır. İç denetim, kuruluşa yönelik bir hizmet olarak, o kuruluşun
faaliyetlerini incelemek ve değerlendirmek amacıyla kuruluşun bünyesinde
oluşturulan bağımsız bir değerlendirme fonksiyonudur. (İç Denetim Mesleği
Uygulama Standartları ve Yönlendiren İlkeler s.3). Dış Denetim, denetlenen
kurumun fonksiyonel ve örgütsel hiyerarşisi ile ilgisi bulunmayan ve ondan bağımsız
olan denetim elemanlarınca ve kurumlarınca ilgili kurumun mali tabloları ile hesap
ve işlemlerinin yasal lığı, düzeni iliği ve yönetimin verimlilik, tutumluluk ve etkinliği
hakkında görüş bildirmeye yönelik olarak yapılan denetimdir.(Performans ve Risk
Denetim Terimleri,s.l6). Yüksek denetim ise parlamento adına yürütülen,
planlamada, uygulamada vc sonuçlarının parlamentoya ulaştırılmasında tümüyle
bağımsız olan bir denetim biçimi olarak tanımlanmaktadır. (DPT Vlll. Beş Yıllık
Kalkınma Planı...). Dünya Bankasının tespitlerine göre: pek çok ülkede kamu
sektöründe iki tip denetim bulunmaktadır:
268
Arife Coşkun. W . Türkiye Mal iye S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
• İç denetim
• Dış denetim (Sayıştay denetimi) (The World Bank,1999).
Denetim, amacı ve konusu açısından "düzenlilik denetimi" ve "performans
denetimi" biçiminde sınıflandırılmaktadır (INTOSAI Auditing Standarts,s.l5).
Düzenlilik denetimi. (Mali Denetim + Uygunluk Denetimi) sorumlu kurumların
finansal hesap verme sorumluluklarının, fınansal kayıtlarının incelenmesi,
değerlendirilmesi vc fınansal tablolar hakkında görüş belirtilmesi de dahil olmak
üzere onaylanmasını, devlet yönetiminin hesap verme sorumluluğunun
doğrulanmasını, fınansal sistemlerin vc işlemlerin ilgili kanun vc düzenlemelere
uygunluğunun değerlendirilmesi dahil olmak üzere denetiminin, denetimden doğan
veya denetimle ilgili olarak açıklanması gerekli olan konuların rapor edilmesini ve
denetlenen kuruluşların idari kararlarının doğruluk vc uygunluğunun denetimini
kapsar. Performans denetimi, yönetimin bütün kademelerini, bunların
programlanmaları, uygulanmaları ve izlenmeleri aşamalarındaki tutumluluk,
verimlilik ve etkinlik açısından kavrayan yeni bir denetim türüdür (Denetim
Terimleri,s.13).
Denetimi sınıflandırarak, düzenlilik denetimi ya da daha yaygın kullanımı ile
fınansal denetim ve performans denetimi gibi isimler vermek birçok zaman
karışıklığa neden olmaktadır. Kavramsal temelde iki denetim arasındaki sınırlar açık
ve kesin değildir. İki denetim arasındaki en temel fark denetimin hedefındedir.
Finansal denetimde, denetçi genellikle fınansal tablolar hakkında kanaat oluşturmayı
ve bunu rapor etmeyi hedefler. Performans denetçisi ya da diğer bir deyişle yönetim
denetçisi.işlerin daha verimli.etkin yapılması için yönetime yardımcı olmayı hedefler.
(Ellsworth H.Morsa,Jr.,s.464).
Denetimin türü ne olursa olsun denetçinin gerçekleştireceği hedefler,
uygulayacağı denetim prosedürleri ve teknikleri, iş kalitesi ve hazırlayacağı rapor
bakımından uyması gereken kurallar vardır. Bu kuralların bütünü genel anlamda
"Denetim Standartları" olarak adlandırılmaktadır.
269
Arife Coşkun. XV. Türkiye Mal ive Sempozvt ımu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
Denetim standartlarının, denetimin güvenilirliğini etkileyen asgari koşullar
olduğu, denetimde uygulanacak yöntemlerin ve aşamaların sınırları ile denetimin
sonuçlarının belirlenmesini sağladığı kabul edilmektedir. Bir denetim çalışmasının
kalitesi, bu standartlara uygunluk derecesiyle ölçülmektedir.
Denetimde Gelişmeler
Dünyada Sayıştay'ların bir çoğu 1800'lcrin sonlarına doğru kurumsal yapıya
kavuşmuştur. Başlangıçta, hükümetler kamu gelirlerini toplar vc kamu fonlarını
harcarken, sayıştay 1ar bunların kanunlara ve diğer mevzuata uygunluğunu
denetlerdi. Denetim sonuçları.yargı fonksiyonu olan Sayıştay'larda yargı kararına
bağlanırken: yargı fonksiyonu olmayan mahkeme tipi say ıştay larda ve Anglo-Sakson
sayıştay larda rapor edilmekteydi. Geleneksel denetim olarak isimlcndircbileceğimiz
bu denetim tarzı, günümüzde hemen hemen bütün sayıştay larda devam etmektedir.
Ancak zamanla geleneksel denetimin kapsamı genişlemiş.metot ve teknikleri
yenilenmiş kamu kurumlarının fınansal tabloları denetlenmeve ve yayımlanmaya
başlanmış, kısacası geleneksel denetimden fınansal denetime geçilmiştir.
Denetinim gelişip, çeşitlenmesinde dünyada yaşanan ekonomik krizlerin
önemli rol oynadığı görülmektedir. Önce 1929 ekonomik krizi, ardından İkinci
Dünya Savaşının dünya ekonomisi üzerindeki etkisi ve savaş sonrası kamu
harcamalarındaki hızlı artış, kamu harcamalarının önemini artırmıştır.
1950'Ierdc özellikle gelişmiş ülkelerin Sayıştay'larında denetimin yönü
değişmeye başlamış, önceleri üretken olmayan kamu harcamaları rapor edilmeye
başlanmıştır. Bu incelemeler herhangi bir metodolojisi gcliştirilmeksizin. geleneksel
denetimin doğal bir yan ürünü olarak yapılmıştır. Ancak: 1970lerde kamu
sektörünün performans konularına, görece informel yaklaşımdan daha fazlasına
ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. 1973 petrol krizi ve uluslar arası para sisteminin
çökmesi nedeniyle . pek çok ülkenin ekonomik performansının zayıflaması vc kamu
gelirlerinin azalması: buna karşın kamu harcamalarındaki hızlı artış, performans
270
Ahmet Kesik. XV. Turkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Antnlva
hükümetin ekonomik yapıyla ilgili beklentilerine ve görüşlerine göre değil,
varsayımların vc veri yapısının belirleyiciliğinde kendi profesyonel değerlendirme
kriterlerine göre hükümetin mali politikalarının ekonomiye etkilerinin
projeksiyonlarını hazırlamakla yükümlü olmalıdırlar. Bu aşamada yine raporlama
yükümlülükleri getirilmeli ve bunların denetimi (konulan varsayımları da içerecek
şekilde) yürütmeden bağımsız bir denetim organı tarafından yürütülmelidir
(Sayıştay). Yürütmeden bağımsız bir organ tarafından merkezi kuruluşların ve
kabinenin bu aşamada yaptığı faaliyetlerin yasal yükümlülükler açısından kontrol
edilmesi vc meclise raporlanması uygulamanın etkinliğini artıracaktır.
2. Bütçe Politikası Beyanı: Bakanlar Kurulu üç yıllık bir perspektifte
hazırlanacak olan bütçelerin önceliklerini ve yapısını önceden açıklaması
gerekmektedir. Bütçe sürecinin daha başında Bakanlar Kurulu siyasi iradesi
sonucu oluşan temel tercihlerini ekonomik ve mali yapının ortaya koyduğu resmi
dikkate alarak açıklamış olmaktadır.
Ortaya konulan hedefler, hükümetin gelecek üç yıllık dönem için öngördüğü
kamusal büyüklükleri ve uygulamayı hedeflediği politikaları konusunda kamu
kurumlarını ve toplumun diğer kesimlerini bilgilendirmesi bakımından önem
arzetmektedir. Böylece, hem kamu kurumları kendi bütçelerini hazırlarken bu
metinde öngörülen noktaları kendilerine başlangıç noktası olarak almakta, hem de
özel sektör kamunun gelecek üç yıl için büyüklüğü vc faaliyet alanlarının ne
olacağı konusunda daha net bir fikre sahip olmaktadır, Dolayısı ile kamunun ortaya
çıkaracağı belirsizlik hem kamu sektörü için hem de ekonominin geriye kalan diğer
bölümleri için azaltılmaktadır."
3. Harcamacı kurumların bütçe taleplerinin gireceği çerçeveyi
belirlemek amacıyla bütçe tavanlarının saptanması-; Sektörel karar alma
sürecinde yeterli bir belirginliği gerçekleştirerek kamu kurumlarının ileriye dönük
plan yapabilmelerinin gerekliliği, hedeflere vc uygulamaya ilişkin bilgilere de
1 Yılmaz, (1999) (B): 35 2 Yılmaz (A) (1999)' 50 3 Ayrıntılı bilgi için; The World Bank {1998): 40-43 ve Yılmaz (1999) (B): 26-30
144
Arife Coşkun. XV. Tttrkivo Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
denetiminin kapsamının genişlemesinde ve yaygınlaşmasında katalizör işlevi
görmüştür.(Kamu Harcamaları ve Denetimi Sempozyumu s.87)
TABLO 1: DENETİMİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
V 1800 lerin sonları: Sayışlayların ^ Geleneksel Denelim
Kuruluşu
y 1929 Ekonomik Kri/i Geleneksel Denetim
</ II. Dünya Savaşı Sonrası Geleneksel Denelim + Üretken
Olmayan Kamu Harcamalarının
Raporlanması
V 19701i Yıllar: Pclrol
Krizi.Uluslar arası Para
^ Geleneksel Denelim +
Performans Denetimi
Sisteminin Çöküşü
/ 1980-1990'h Yıllar: Kamu
Sektörü Reformları (Performans
Sözleşmeleri)
^ Geleneksel Denetim +
Performans Sözleşmelerinin
Denetimi
* OECD"PUMA/PAC(95)5",s.5,1995 OECD "Performance Auditing and the Modern i s at i on of Goverment, Country.Appendices" 1996 ; S.79. kaynaklarından derlenerek oluşturulmuştur.
I970"li yılların ikinci yarısından itibaren performans denetimi bütün ülkelerde
y asallaşmaya başlamıştır. Yasallaşma ile birlikte denetim metodolojisinin
oluşturulmaya başlanması, Sayıştaylar arasında bilgi ve deneyim paylaşımını
artırmıştır.
I980'den sonra.dünyada yaşanan gelişmelere paralel olarak başta İngiltere.
Avusturalya, Yeni Zelanda ve A B D olmak üzere bir çok ülkede performans
yönetimine geçiş için reform çalışmaları yapılmıştır. Amaç. kamu sektörünün
performansını geliştirmek ve ekonomideki rolünü yeniden tanımlamaktır. Reformlar,
denetim stratejilerinde değişiklikler yapılmasına neden olmuş, kamu kurumlarının
271
Aril'e Coşkun. XV. Turkive Malive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . .Antalya
işleyişindeki değişiklikler performans denetiminde yapılan analizleri ve önerileri
etkilemiştir. Artık hükümet kamu yöneticileri ile performans sözleşmeleri yapmakta;
Sayıştay, bu performans sözleşmelerinin denetimini yaparak, sonuçlarını
parlamentoya raporlamaktadır. (Jörgen Halmquist,"New Public
Management,PUMA/PAC(95)5,s.5). Bu haliyle performans denetimi, yönetime
güvence vermeyi hedefleyen geleneksel tasdik denetimi metodolojisine ve raporlama
yöntemlerine y aklaşmıştır.
Performans Denetimi
Performans denetiminden önce. temelini oluşturan performans kavramlarım
kısaca açıklamak faydalı olacaktır. Genel bir tanımla performans, kamu
kuruluşlarının görevlerini düşük maliyetlerle, yüksek standartlarla yerine
getirmesidir. Bu konuşma diliyle, iyi iş yapmak olarak özetlenebilir,
"VET=Doğru zamanda, uygun miktarda ve doğru şeylere para
harcamaktır." (The WorId Bank.1999).
Biraz daha teknik ifade edecek olursak; yönetim vc hizmet tedariki verimli,
etkin ve tutumlu yapıldığı zaman, performans sağlanmış olacaktır. Bu üç kavram
birbirleriyle çok yakından ilgilidir. Özellikle, tutumluluk ve verimlilik, her ikisr de
kaynak tasarrufu ile ilgili olduğu için benzeşmektedir. Tutumluluk uygun miktarda
ve uygun kalitede kaynakların makul maliyetle ve uygun zamanlarda
karşılanmasıdır. Verimlilik ise. verili girdi ile en çok çıktının veya verili bir çıktının
en az girdi ile uygun kalite dikkate alınarak sağlanmasıdır. Bu tanımlardan da
anlaşılacağı üzere verimlilik kavramı, tutunduğu da içermektedir. Etkinlik daha
pozitif bir düşüncedir. Etkinliğin anlamı, bir hizmetin gerçek ihtiyaçları tam olarak
karşılamasıdır vc program amaçlarına ulaşılması üzerinde durmaktadır.
272
Arife Coşkun. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 , Antalva
Şekil 1: Performans Kavramları
* The European Court of Auditors,"European Implementing Guidelines for
the INTOSAI Auditing Standarts",Luxemborg,1998,s.125.
Çeşitli ülkelerde "Performans Denetimi"; "Etkinlik Denetimi". "Verimlilik
Denetimi". "Paranın Karşılığı Denetimi'; "Yönetim Denetimi". "Kapsamlı
Denetimi" gibi terimlerle ifade edilen bu yeni denetim şekli, kimi zaman farklı
yönlere vurgu yapsa da, kurum ve kuruluşların vergi mükelleflerinden toplanan
paralardan oluşan kamu fonlarını ne ölçüde verimli, tutumlu ve etkin kullandığı
üzerinde yoğunlaşmaktadır. (OECD, Govcrnancc in Transition Types Of Financial
Management Reform . Pcrformance Auditing: OECD,.In Search.. s.20).
ABD Sayıştay'ının sarı kitap olarak anılan denetim standartlarında yapılan
tanıma göre: performans denetimi, işleri gözlemekle veya düzeltici eylemi
başlatmakla görevli olan tarafların, karar vermelerini kolaylaştıracak ve kamusal
hesap verme sorumluluğunu geliştirecek bilgileri sağlamak için bir kamu
organizasyonunun, programının, faaliyetinin veya fonksiyonunun performansının
273
•Arife Coşkun. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Maviş 2 0 0 0 . Aııtnlva
bağımsız olarak değerlendirilmesi amacıyla, mevcut kanıtların tarafsız ve sistematik
olarak incelenmesidir. ( G A O / O C G - 9 4 - 4 , l 9 9 4 , S . l 4 ) .
Performans denetiminin ilgi alanı yürütmenin vc kuruluşların temel politik
tercihlerinin daha ekonomik, daha rasyonel yaşama geçirilmesine odaklanmıştır.
Performans denetiminin yapıcı vc ek değer yaratıcı bir nitelik taşıdığı ve hatalı
uygulamaların sergilenmesinden çok; tutumlu, verimli vc etkin kaynak kullanımını
güvence altına alacak sistemlerin kurulmasını vc geliştirilmesini ön plana çıkardığı
gözlenmektedir. Performans denetiminin ilgi odağında sadece az para harcanması
değil, doğru şeylere akıllıca para harcanması yer almaktadır.
Performans denetimi denetimin üç çeşidini kapsar; sağlam yönetim ilkelerinin
vc uygulamalarının sonucu olarak başarılan tutumluluğun denetimi, denetlenen
kurumun mali ve mali olmayan kaynaklarının kullanımında verimliliğin denetimi ve
denetlenen kurumun hedeflerine ilişkin başardığı sonuçların etkinliğinin denetimi.
Kamu kurumlarında performans denetimi yapılmasının önemi, çeşitli uluslar
arası yayınlarda ve toplantılarda dile getirilmiştir. INTOSAI denetim standartları ve
Avrupa Uygulama El Kitabı hem kamu harcamalarında verimsizliğin ve israfın
azaltılmasında hem dc kamu gelirlerinin belli kalemlerinin artırılmasında ve
sonuçların başarılmasında bir araç olarak, performans denetiminin önemini
vurgulamaktadır. LİMA deklarasyonunda da düzenlilik vc performans denetiminin
öneminin eşit olduğunu ifade edilmektedir.
Neden Performans Denetimi
Performans denetimi yapılması için birçok neden vardır. (Handbook in
Performancc Auditing,s.l7). Bunlardan bazıları şunlardır:
• Hesap Verme Sorumluluğu ve Demokratik Anlayış: Kamuda hesap verme
sorumluğu, bir kamu kuruluşundan ya da programından sorumlu olanların o
programın ya da kuruluşun faaliyetlerinin verimli yürütülmesinden sorumlu
olmasıdır. Hesap verme sorumluluğunda ön koşul, kuruluşun veya programın
faaliyetlerinin kamusal anlayışla kavranması dır. Performans denetimi vergi
274
Arife Coşkun. A'V. Türkıvc Mal ive S e n ı p o a u ı m u . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . .Antalva
yükümlülerinin, sıradan vatandaşların, sermayedarların, parlamento üyelerinin ve
medyanın farklı kamu faaliyetlerinin sonuçlarını vc işleyişini kavramaları için önemli
bir araçtır.
Performans denetiminin denetlenen kurumdan bağımsız bir kurum tarafından
yapılması, bu kavrayışı kolaylaştırır. Böylece, deneti enen kurumun performansına
bağımsız ve alternatif bir bakış sağlanır.
• Piyasa mekanizmasının yerine ikame: Özel sektör, şirketlerin başarısını
değerlendinnek için piyasa mekanizması ve kârlılık olarak isimlendirilen otomatik
bir mekanizmaya sahiptir. Başarısız bir şirket iflas edip piyasadan ayrılmak zorunda
kalacaktır. Böyle bir mekanizma kamu sektörü için mevcut değildir. Başarısız olan
bir bakanlık iflas etmeyecektir. Bu bakımdan kamu sektöründeki performans
denetimi, özel sektördeki piyasa mekanizmasını ikame edecektir.
• Kararlara temel oluşturma: Kaynaklar kıt olduğu zaman; vurgu.kamu
kurumlarının önceliklendirme yaparak karar oluşturmalarına yapılmalıdır.
Performans deneti m i.gelecek yatırımlar ve önceliklere ilişkin kararlara temel teşkil
edecek bilgiler sağlar.
Performans Denetiminin Amacı
Performans denetiminde temel amacımız:
• Denetlediğimiz kamu kurum vc kuruluşlarının kaynaklarını verimli, etkin,
tutumlu bir şekilde kullanıp kullanmadıkları hususunda parlamentoya bağımsız bilgi
sağlamak vc tavsiyelerde bulunmak.
• Verimlilik, etkinlik vc tutumluluğa ulaşmak için yapılan çalışmaları
geliştirme dc denetlenen kurumlara yardımcı olmaktır (Performans Denetimi Özet El
Kitabı,s.6)
Performans Denetimi Yaklaşımları
Denetim Yaklaşımı, önceden belirlenen denetim hedeflerine ulaşmak için
denetimin nasıl yürütüleceğini gösterir. Yaklaşım, denetlenen kurumun niteliği ve
hedefleri göz önünde tutularak belirlenir. (D.Kubalı, S.47)
275
Coşkun. XV. Türkiye Mal iye Sempozyum». 15-17 Mavıs 21)00. Anlalya
Performans denetiminde iki temci yaklaşım sözkonusudur:
• Sistem yönelimli denetim yaklaşımı
• Sonuç yönelimli denetim \ aklaşımı
Sistem yönelimli denetim yaklaşımı: Sistem yönelimli denetim yaklaşımında,
dctaylandırılmış denetim prosedürlerinin yapısı, kapsamı, zamanı, plan lan laması,
denetlenen kamu kurumunun önemli sistem ve kontrollerinin değerlendirilmesi
üzerine temellenir. Denetimin ilk (ön inceleme) aşamasında yapılan bu çalışma ve
değerlendirmede; denetlenen kamu kurumunun yönetiminde hangi sistemlerin önemli
olduğu: parlamentoya gönderilecek raporların vc yapılan kontrollerin güvenilirliğini
değerlendirmek için denetimin tam inceleme aşamasında hangi ölçüde testler
yapılması gerektiği kararlaştırılır.
Sistem \önelimli denetim yaklaşımı, denetçiye performansın yeterince
izlenmediği ve ortaya konulmadığı; kontrollerin ya hiç olmadığı ya da tam olarak
işlemediği alanlarda denetimini yoğunlaştırmasını sağlamak üzere dizayn edilmiştir.
İncelemenin sonucunda, denetçi önemli sistemlerin ve kontrollerin zayıflıklarına ve
güçlü noktalarına işaret eder: zayıflıkların nedenlerini ve etkilerini gösterir: sonuçlar
çıkarır ve tavsiyelerde bulunur.
Sonuç yönelimli denetim yaklaşımı: Sonuç yönelimli denetim yaklaşımı,
program veya süreçlerin ortaya çıkardığı önemli sonuçlar veya ürünlerin
tanımlanması üzerinde yoğunlaşmayı gerektiren denetimi ifade eder. Bu kritik
sonuçlar belirlendiği zaman: denetimin amacı program ya da süreçlerin
sonuçlanndaki zayıflıkları tanımlamaktır. Denetim, ürünler ya da sonuçların
programdaki yetkilere göre üretilip üretilmediğini değerlendirir. Ayrıca; denetim
program ya da sürecin, kalite standartlarına ve belli bir takvime uygun, ekonomik ve
verimli bir şekilde ürünleri üretip üretmediğini değerlendirebilir. Sonuç yönelimli
denetim yaklaşımının amacı, program ya da sürecin sonuçlanndaki zayıflıkları
276
Arife Coşkun. XV. Turkive Mal ive Sempozyumu, ) 5-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalva
tanımlamak ve bu , zayıflıklara neden olabilecek prosedür ve faaliyetleri
araştırmaktır. (Kamu Harcamaları vc Denetimi Sempozyumu, s.90).
Bu iki yaklaşım zaman zaman birlikte de uygulanmaktadır. Ancak, son
yıllardaki eğilim, sonuç yönelimli denetim yaklaşımının daha fazla kullanımı
yönündedir. (K.Dye.,ASOSAI, s.3)
HESAP VERME SORUMLULUĞU
İster demokratik isterse monokratik olsun, her rejimin kendine hizmet eden bir
idari ve siyasi sorumluluk felsefesi ile bunu besleyen bir yönetim sistemi ve bunları
hayata geçiren özel işleyiş süreçleri vardır. Başka bir ifadeyle, bir ülkedeki mali
yönetim sistemi ve denetim fonksiyonu temel olarak yöneticilerin yönetimlerinden
ötürü tabi tutuldukları sorumluluk rejimleri ile bunların algılanma ve yerine
getirilme tarzlarına göre biçimlenir ve işler. Çağdaş demokratik ülkelerde bunların
temelindeki anlayış "hesap verme sorumluluğu."dur. Hesap verme sorumluluğu,
kamu yönetimine can veren, onu yönlendiren bir unsurdur vc bir anlamda toplumsal
öğeler (vatandaşlar-politikacılar-bürokrasi) arasındaki karşılıklı ilişkiler ve
beklentiler yumağıdır.
Bu düşünce tarzına göre, hesap verme sorumluluğu basit bir kavram değildir
ve içinde bulunduğu siyasi rejimle sıkı bağları vardır. Demokratik ülkelerde kamu
kaynaklarının kullanımında karar sahibi olan. seçilmiş veya atanmış olsun, her
yöneticinin yönetimlerinden ötürü hesap vermesi asıldır.
Demokratik rejimlerde ülke üst yönetiminin hesap verme yükümlülüğü zinciri
şu sırayı izler:
Parlamento ülkenin yönetiminden ötürü vatandaşlara karşı hesap verme
yükümlülüğü taşır. (Siyasi sorumluluk)
Bakanlar, kendi bakanlıklarının işleyişinden ötürü ferdi olarak: bakanlar
kurulu kararlarına iştiraklerinden ötürü de diğer bakanlarla müştereken
parlamentoya hesap vermekle yükümlüdürler. (Siyasi Sorumluluk)
277
Arite Coşkun, XV. Turkive Mal ive S e m p o z y u m » . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
Bakanın altındaki bakanlık üst yönetimi, teşkilatlarının faaliyetlerinden ötürü
özünde parlamentoya karşı değil, bakana karşı sorumludurlar. Bununla birlikte,
uygulamada, kendilerinden bakanları adına bu faaliyetleri açıklamak için
parlamentoya cevap vermeleri istenebilir; ancak, hükümet politikası olan konularda
parlamentoya hesap vermezler. (Yönetse/ Sorumluluk)
Yönetsel hesap verme sorumluluğu zinciri de bürokrasi içerisinde tepeden
tabana, kamu kaynaklarının kullanımında karar ve söz sahipliğinin bulunduğu en alt
kademelere kadar yayılarak iner. Bu zincirde bizi en çok ilgilendiren halka, bir bütün
olarak yönetim ile siyasi vekiller arasında var olan yönetsel hesap verme
sorumluluğudur. Daha açık bir ifadeyle,kamu üst yönetiminin parlamentoya hesap
verme sorumluluğudur. ( l .Görcn,KMY Yeniden Yapılandı rılması,s.20-23).
Finansal Hesap Verme Sorumluluğu/Performans Hesap Verme
Sorumluluğu
Hükümet kamu gelirlerini toplamadan ve kamu fonlarını harcamadan önce.
parlamentodan izin almak zorundadır. Kamu fonları harcandıktan sonra; hükünıet
bu fonları parlamentonun verdiği yetkiye uygun kullandığını göstermek için
raporlamahdır. Hükümetin gerçekleştirdiği faaliyetleri açıklama zorunluluğu "hesap
verme sorumluluğu" olarak isimlendirilmektcdir. (Auditing For Parliament Diğer
bir deyişle: Finansal hesap verme sorumluluğu, "'parasal fonları ve malları kullanan
ya da bir görevi y ürütenin görevini yerine getirme yöntemi hususunda kamuya cevap
verme görevidir." şeklinde tanımlanabilir.
Hükümeti yaptığı işlerden sorumlu tutan bu süreç, zamanla geliştirilmiş:
kamu fonlarının nasıl harcandığı kadar.verimli.etkin ve tutumlu bir şekilde hedefleri
başarmak için kullanılıp kuİlanılmadığının,hedeflerin başarılıp başarılmadığının,nasıl
başarıldığının raporlanması önem kazanmıştır. Bu "program hesap verme
sorumluluğu","yönetsel hesap verme sorumluluğu ya da " performans hesap verme
278
AriİL- C ı l k ı m . W 1 ürkivc Malıvc Senıpo/vıı ımı. 1 S I 7 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
sorumluluğu" olarak isimlcndirilınektcdir. (Your Role in the Accountability
Process,s.2-3)
1NTOSAI Denetim Standartlarında yer alan genel tanıma göre ise; hesap
verme sorumluluğu: "kamu teşebbüsleri ve şirketleri de dahil olmak üzere,
kendilerine kamu kaynaklan emanet edilen kişi ve idarelerin mali. idari \e program
görevlerinden ötürü açıklama yapma ve bu görevleri kendilerine verenlere durumu
bildirme mecburiyetleri'dir (INTOSAI, Auditing Standards, 1989: Glossary)
Hesap Verme Sorumluluğunda Sayıştay'ın Rolü
Hesap verme sorumluluğu sürecinde önemli bir husus da. mevcut bilgilerin
bağımsız değerlendirilmesine duyulan ihtiyaçtır. Hükümetin performansını etkin bir
şekilde değerlendirmek ve TBMM sunulan bilgilerin parlamentonun yetki verdiği
faalıvetlerin sonuçlarını doğru bir şekilde yansıttığından emin olmak İçin parlamento
ü\elerinin tarafsız bir değerlendirmece ihtiyaçları \ardır.
Yüksek denetim örgütlen. \ani sayıştaylar hükümetin faaliyetlerini denetler vc
hükümetin kamu fonlarına ilişkin sorumluluklarını ne ölçüde \ erine getirdiğini
izlemesi için parlamentoya yardımcı olacak bilgiler sağlar.
Hesap verme sorumluluğunun bir gereği olarak; hükümet, bütün kamu
kuruluşlarının yıllık harcama planlarını, geçmiş yıl harcamaları, borçlanmaları ve
vergileri gösteren \ıllık mali tabloları ile gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin
raporlarını TBMM'ne sunarak, vıllık performansını raporlamalıdır.
27'J
Arife Coşkun. XV. Turkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
ŞEKİL 2: HESAP VERME SORUMLULUĞU
T B M M
Hükümete kamu fonlarını
harcama ve programlan
gerçekleştirme yetkisi
verir.
T B M M ' n e kamu
harcamalarının ve
gerçekleştirilen
programların hesabını
verir.
Sayıştay denetini sonullarım
THMM'nL- rapor edeı.
S a y ı ş t a y
Srr^ştay kamu kuruluklarının
faal i yellerini ve faaliyet
süreçleriııi denetler
H ü k ü m e t
* Auditing For Parliament.s.5
Sayıştay ise. hem TBMM'nin hem de hükümetin, kamu kurumlarının
performansı hakkında objektif bilgi ihtiyacını karşılayarak, hesap verme
sorumluluğunun etkin bir şekilde yerine getirilmesinde yardımcı olur.
Denetimin hesap verme sorumluluğunun yerine getirilmesinde açık rolü
yoktur; ancak, hesap verme sorumluluğunu güçlendiren en önemli faktördür. Daha
kapsamlı hesap verme sorumluluğu sistemleri, hem iç hem dış denetim gerektirir.
Kamu yönetiminde şeffaflık ve hesap verme yükümlülüğü karşılıklı etkileşim
içinde olan kavramlardır. Yani yönetimde şeffaflığı sağlayabilmek için etkili ve. iyi
işleyen hesap verme süreçlerine; hesap verme süreçlerinin etkili ve iyi işlemesi için
de açık ve şeffaf mali politikalara ihtiyaç vardır. Bu nedenle sağlam bir hesap verme
yükümlülüğü şeffaflığı sağlamanın vazgeçilemez bir aracı: şeffaflık da hesap verme
yükümlülüğünü layıkıyla verine getirebilmenin olmazsa olmaz bir ön koşuludur,
(İ.Gören,s.26)
280
A h m e t Kesik, XV. Türkiye Mal ivc S e m p o z y u m u , 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Antalya
ulaşılması ihtiyacını gündeme getirmiştir. Ekonomik ve mali yapının ortaya
konulmasından sonra Bakanlar Kurulu tarafından sektör/kuruluş bütçe tavanları
belirlenecek, kuruluşlar da bu çerçevede gelecek yıl ve onu takip eden iki yıl için
sektör planlarını vc bütçelerini oluşturacaklardır.
Sektörler makroekonomik koşullar çerçevesinde her sene değişecek olan bu
harcama tavanlarını gelecek yıllar için kendilerine verilen bir gösterge olarak
alacaklar vc sektör/kuruluş planlarını ve bütçelerini buna göre oluşturacaklardır. Bu
çerçevede bütçesel kararlar mümkün olduğunca hızlı bir şekilde kaynak bulma
prensibini terk ederek, hükümet politikaları tarafından belirlenen bir yapıya
geçecektir. İyi hazırlanmış sekîörel planlar, kuruluş bütçelerinin daha amaca
yönelik olarak hazırlanmasının temel kaynağıdır. Siyasi yapıda oluşan sektörel
politikalar planlarla tasarlanmakta bütçelerle de uygulamaya konulmaktadır.
Sektör/kumluş plan ve bütçelerinin etkin bir şekilde çalışması için
geliştirilen öneriler ise altı başlık altında toplanmaktadır:
(a) Sektör/Kuruluş Sorumluluk Çerçevesi İyi Bir Şekilde Tanımlanmalıdır
• Siyasi sorumlulukla idari sorumluluğun kuruluşun üreteceği mal vc hizmet
sürecinde çok iyi bir şekilde birbirinden ayrıştırılması gerekmektedir.
• Siyasi sorumluluğa sahip olan Bakan, bütçe ile almış olduğu ödeneklerin
kullanımını yani programlanan hizmetlerin sağlanabilmesi için (veya çıktı
vc sonuç hedefleri için) yetkiyi kuruluşa devretmeli, fakat gerek
uygulamada gerekse uygulama sonunda hak sahibi olarak devrettiği
yetkinin nasıl kullanıldığının hesabını sorabilmelidir.
• Bakanla kurumun en üst yetkilisi arasında bütçe uygulamasına geçmeden
önce bir performans sözleşmesi yapılmalıdır.
• Siyasi, idari ve mali sorumlulukları ortaya koyacak yasal bir düzenleme
yapılmalıdır. Bir çok ülkede bu, performans sözleşmelerini düzenleyen
vasalarla olmalıdır.
145
Aril'e Coşkun. XV. 'l'ürkivc Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 20(10. Anlalva
Etkin demokrasi etkin hesap verme süreci gerektirir. Etkin hesap verme süreci
hükümet faaliyetlerinin vatandaşlara raporlanmasını ister ve zorunlu kılar. Ortalama
vatandaşlara hitabeden anlaşılabilir, tarafsız denetim raporları hükümetle
parlamento arasındaki hesap verme ilişkisine katkılarda bulunur. Denetçi gelişkin
hesap verme sürecine, şeffaflığa ve iyi yönetişime değer vc inamlırlık kazandırır.
Şeffaflık, iyi yönetişim ve hesap verme süreci demokrasinin temellerini oluşturur.
Performans denetimi, parlamento ile hükümet arasındaki hesap verme
sorumluluğunun gerçekleşmesine yardımcı olarak, demokrasinin gelişmesine dc
katkıda bulunur. (Dye, AccountabiIity,Auditing ...,I996,S.7-I4)
DENETİM SÜRECİ"
Denetim süreci, denetim görevi ya da talimatının denetçiye ulaşması ile
başlar. Yasadaki görevlerini yerine getirmek için denetçi, denetim hedeflerini
belirlemelidir. Denetim hedefleri dar veya geniş kapsamlı ifade edebilir. Denetim
hedeflerine ulaşmak için denetçi, denetlenen kuruma uygun bir eylem planına sahip
olmalıdır. Normal olarak bu uzun dönemli bir stratejik plan olacaktır.
Performans denetimi, planlama, yürütme vc raporlama olmak üzere üç
aşamada gerçekleştirilir. Planlama aşamasında, denetim ekibi kısa ve uzun dönem
denetim planlarını hazırlar, programları ve onun uygulandığı çevrey i inceler, denetim
sırasında incelenecek alanı tanımlar vc denetlenen faaliyetlerin karşılaştırılacağı
denetim kriterlerini belirler. Denetimin yürütme aşamasında, denetim ekibi kanıt
toplar vc test eder: bulgularını analiz eder. Raporlama aşamasında, denetim ekibi
parlamentoya sunulacak sayıştay rapoaında hangi hususların yer alacağına karar
verir.
Denetim süreci Kanada.İngiltere. Avuslııralva.İsveç v.b ülkelerin sayı Slavların m
performans denetimi cl kitaplarından derlenmiştir.
281
Arifc Coşkun. W. Tflrkiyo Malive Somnozvunm. 15-17 Mııvıs 2<K)0. Antalya
Denetim Amaçları
Her denetim çalışmasının kendilerinden sonuçlar çıkarılabılen açık ve seçik
amaçlarının olması gerekir. Denetimin amaçlan: bir faaliyetin performansıyla ilgili
olarak, denetimden yanıt vermesi beklenilen somlar dikkate alınarak ifade edilir.
Genel anlatımla tipik bir performans denetiminin amaçları, sayıştaym misyonuyla
uyumlu olmalıdır.
Denetimin amaçlarının dikkatli değerlendirilmesi ve açıkça ifade edilmesi
gerekir. Amaçlar; denetim ekibinin, denetimin sonunda her amaca göre sonuç
çıkarmasına elverecek şekilde tanımlanmalıdır. Denetim çalışması, amaçlardan
hareket eden soruları yanıtlamaya yönelik olacaktır. O halde denetimin amaçlan,
pahalı ve gereksiz bir denetim çalışmasını önlemek üzere, mümkün olduğunca açık
bir biçimde tanımlanmalıdır.
Denetim Kapsamı
Her denetimin: denetimin genişliğine, takvimine ve niteliğine odaklanan açık
ve seçik bir kapsamı bulunmalıdır. Denetim konuları. Sayıştay'ın görev ve
yetkilerine uygunluk, anlamlılık ve denetlenebilirlik temelinde seçilmelidir.
Planlamanın ilk aşamalarında denetlenecek faaliyet, çoğu kez genel iradelerle
tanımlanır. Her şeyin denetlenmesi nadiren mümkün ya da maliyet etkindir.
Denetimin kapsamının belirlenmesi göreceli olarak, denetimin amacıyla ilgili ve elde
mevcut kaynaklarla denetlenebilir az sayıda konuyla sınırlandırılmasını gerektirir ki;
bu da denetimin arzulanan sonuçlarının gerçekleştirilmesinde son derece önemlidir.
Denetim kapsamım belirlemekteki asıl amaç: performans ve denetlenen
konunun sonuçları üzerinde anlamlı bir etkisi olabilen, göreceli olarak az sayıdaki
alan üzerinde denetim kaynaklarını vc çalışmasını yoğunlaştırmaktır.
Denetim Kriterleri
Denetçiler, denetime tabi alanın veya kurumun performansını ölçmeye \ ey a
performansı hakkında hüküm vermeye yarayacak bir araca ihtiyaç duyarlar. Bu
amaçla yararlanılan standartlar denetim kriterleri olarak adlandırılır.
282
Vr i fu C o ş k u n . \ N I ü r k i v e M a l i v e S e m p o z y u m u . I S I 7 M.ıvı.- 2 0 0 0 . \ n l a l v a
Denetim kriterleri: sistemlerin \c metot İn rın yeterliliğinin, faaliyetlerin
ekonomikliğinin. verimliğinın vc maliyet etkinliğinin kıyasen değerlendirildiği
mantıksal \e gerçekçi performans ve kontrol standartlarıdır. Uygun kriterler
denetlenen kuruluşun kendine özgü niteliklerine uyarlanmış kriterlerdir. Bu kriterler,
mümkün olduğu ölçüde faaliyetin, sistemin, kontrol mekanizmasının \b. beklenen
.sonuçlarına odaklanır Kriterlere uyulup uvulmadığı denetim gözlemlerinde orta\a
çıkar
Kriterler denetim alanlarının her bin için a\n ayrı hazırlanmalıdır. Kriterler
uygun. gihenılir. anlaşılabilir ve eksiksiz olmalıdır Kriter kaynaklan, uygun
kriterlerin belirlenmesi için ihti\aç duyulan çabanın büyüklüğünü belirlemektedir
Gözlemler denetim ekibine denetinim amacına göre sonuç oluşturma imkanı \enr
Performans denetimi tekrarlanan bir karar alma surecidir. Kanıtların
toplanması genel sürece paraleldir. Denetçi bilgiler elde eder. bunların eksiksiz \e
uyuun olup olmadığını niceler, performans kriterlerine göre değerlendirilmesi için
bilgilerin yeterli olup olmadığını belirler
Denetim ekibi, denetim testlerini \e prosedürlerim gerekli ve \ eteri i bilgiyi en
nuılıyet-etkın biçimde elde etmek üzere planlar Kiili denetimin aşamaları geniş bir
dı/ı tekniği: örneğin mülakatları, anketleri, analizleri. örnckleme\ ı. doğrulamayı,
araştırmay ı. analitik incelemeyi \e akış şemaları hazırlamay ı içerebilir.
Tavsiyelerin Hazırlanması
Denetimden çıkarılan gözlemler olumlu \a da olumsuz olabilir Performansta
\etersizlikler tespit edildiğinde, denetçi bu yetersizliklerin raporlanaeak kadar
anlamlı olması için düzeltici önlemlerin benimsenmesini kolaylaştıracak ta\sıyeler
hazırlamalıdır. Normal olarak tav siy eler. ne yapılması gerektiğinin genel ifadelerle
belirtilmesi şeklinde formüle edilmeli, bunların gerçekleştirilme biçimleri bakanlık
göıe\ lılenne bırakılmalıdır
Arife Coşkun. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . ,\ntalvii
284
Tavsiyeleri hazırlarken denetim ekibi:
• problemi çözmek için gerekli önlemler hakkında kurum yönetiminden
görüş istemeli:
• diğer düzeltici önlem imkânlarının yanı sıra önerilen, önlemin hayata
geçirilme olasılığını ve maliyetini dikkate almalı:
• raporda yer vermeden önce tavsiyelerin, sonuçlar üzerindeki muhtemel
etkilerini hem olumlu hem dc olumsuz yönleriyle düşünmelidir.
Denetim Raporu
Denetimin alan çalışmasını tamamladıktan, denetim gözlemlerini hazırladıktan
vc her bir denetim amacına göre sonuçlar çıkardıktan sonra, denetçi performans
denetimi raporlama standartlarına uygun bir rapor taslağı hazırlamak durumundadır.
Denetim çalışması parlamentoya değerli ve gerekli bilgiyi sağlamayı ve
raporlamayı hedefler. Doğrudan raporlama denetlenen kurum tarafından bir beyanda
bulunulmadığı durumda uygulanır ve performans denetçisi denetim alanını inceler ve
bir sonuca ulaşır. Buna karşı lık,tasdik denetiminde denetlenen bir beyanda bulunur
ve denetçi bu beyan hakkında bir kanaat belirtir.
Raporlama hızlı gelişen bir alandır. Raporlar iki geniş kategoriye ayrılabilir:
•Yapıcı tavsiyeler veren raporlar
•Yönetime güvence veren raporlar
Yapıcı öneriler eleştirel denetim raporlarına bağlanır. Özel sektörden farklı
olarak, kamu kurumlarında yönetim danışmanları son zamanlara kadar, yalnızca çok
küçük rol oynardı. Performans denetimi raporlarıyla, yönetimin uzman ve objektif
tavsiye ihtiyacı karşılanmaktadır. Yönetime güvence vermek için hazırlanan
raporlar, geleneksel tasdik denetimi raporlarına benzemektedir. (P.Jones and
J.Bates,1990,s.8)
Vıil'c C ı l k ı m . W. Ti ı ık ivc Mal ı\c S c m p o m ı m u . 15-17 Mavıs 2U0O. AnlaK.ı
Kamu yönetimi reformlarını gerçekleştiren ülkelerde.kamu kesimi çapında
performans raporlamasına doğru bir yöneliş bulunmaktadır. Bütün bakanlıklardan
\e kuruluşlardan planlara ve önceliklere ilişkin bir rapor ile kurum performans
raporu üretmeleri istenmektedir Bu durum, sayıştayların kurum performans
raporunu tasdik tarzında, denetime yönelmelerini getirmektedir. Böyle olmakla
birlikte, bu süreç veni başlamıştır \e kuşkusuz gelişim asgari düzeydedir. Bu yüzden
Savıştavlar bir süre daha doğrudan raporlama yöntemini kullanmaya devam
edecektir.
Yayımlandığı zaman sayıştay raporlarının ilgi yaratacağı düşünülmekle
beraber: asıl uzun-dönemli etkisini ilgili parlamento komısvonunda incelenmesi
sırasında gösterir. Anglo-saksoıı ülkelerde ilgili parlamento komisyonu olan Kamu
Hesapları Komitesi, kamu fonlarının onaylanmış amaçlar için \erimlilik. etkinlik \e
tutumluluk dikkate alınarak harcanıp harcanmadığını gözden geçirir
İzleme
Sayıştay'ın önceki raporlarında yer alan anlamlı gözlemler ve tavsiyeler ile
parlamento komisvonlarınca vapılan tavsiyeler doğrultusunda atılan adımlar.sorun
çozülünceve veva izlemeye gerek kalmavmcaya kadar. Sav ıştay tarafından izlenmeli
\e uygun zamanlarda parlamentoya raporlaıımalıdır
İzlemenin temel amacı, denetlenen kurumun parlamentonun tav-şiveleri
doğrultusunda uygulamada bulunup bulunulmadığının kontrol edilmesi ve
parlamentoya kurumca gerçekleştirilenler hakkında bilgi sağlanmasıdır. Sayıştay'ın
izlemedeki diğer bir amacı da denetimlerin ""pozitif sonuçlar üretip üretmediğim"'
belirlemektir (Office of tlıe Audiror General of Canada,"Follow-ııp...",s.l)
Kamu sektörü ve özel sektör denetimi arasındaki en çarpıcı fark. politik
etkilerin gözöıuınde tutulma ihtiyacının esas alınmasıdır. Denetimin sonunda,
özellikle performans denetiminde, denetçi en objektif ve tarafsız önerilerim
geliştirecektir Kavranması gereken en önemli nokta en azından kısa vadede, po/ıltk
2 8 5
f
politikanın kamu sektöründe genellikle önceliği aldığıdır. Politikalar, ekonomik
gerekliliklere göre, dizayn edildiği zaman bile bunun uygulandığı söylenebilir.
SAYIŞTAY'DA PERFORMANS DENETİMİ UYGULAMASI
Ülkemizde son yıllarda, kamu kurumlarına ve hükümet politikalarına karşı
vatandaşlarda ciddi bir görev kaybı oluşmuştur. Kamu hizmetlerinde kalitesizliğe ve
kamu kaynaklarının kötü kullanımına ilişkin haberler hemen hergün medyada yer
almaktadır.
Ayrıca.son yıllarda ekonomide kamu sektörünün rolü tartışma konusu olmuş:
uluslar arası rekabette varolabilmek için kamu hizmetlerinin kamu-özel sektör
ortaklıkları veya özel amaçlı kuruluşlar eliyle gördürülmesi ve daha çok örgütsel
serbestliğe dayalı yeni hizmet ifa düzenlemelerine ihtiyacı ortaya çıkarmıştır.
(İ.Gören,s.27)
Bu gelişmeler karşısında, kamu sektöründe hesap verme sorumluluğunun
geliştirilmesi.kamu yöneticilerinin kaynakları verimli.etkin ve tutumlu kullanıp
kullanmadıkları konusunda kamuoyuna ve parlamentoya objektif bilgi
sağlan ması. her zamankinden daha çok önem kazanmıştır. Bütün dünyada
kamuoyunun ve parlamentonun objektif bilgi ihtiyacını karşılayan kurumsal yapılar
sayıştay İardır.
Yeni görevleri en iyi şekilde yerine getirmek, performans denetimi
metodolojisini ve diğer çağdaş denetim yaklaşımlarını öğrenmek ve denetim alanında
dünyadaki gelişmeleri izlemek için başta ABD. İngiltere. Kanada ve Pakistan olmak
üzere, diğer ülkelerin Sayıştayları ile iyi ilişkiler geliştirilmiş:seminer ve
konferanslarla Sayıştay denetçilerinin denetim konusundaki bilgi birikimi artırılmaya
çalışılmıştır. Bu seminer ve konferanslar sonucu: kamu sektöründe hesap verme
sorumluluğunun kontrol edilmesinde vc kamu yönetiminin geliştirilmesinde
performans denetiminin önemi daha iyi anlaşılmıştır. 1996 yılında 832 sayılı
286
Aril'e Coşkun. XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m » . 15-17 Mavi.'; 2 0 0 0 . Antalva
Vrilc Coşkun. W. Türkiye Mali ve Sempozyumu. 15-17 Mavıs 21)00. Anlalva
Sayıştay Kanununda yapılan değişiklik ile "Performans Denetimi" Sayıştay'ın
görevleri arasına girmiştir.
832 sayılı Sayıştay Kanunu Ek Madde 10:
Sayıştay, Denetimine tabi kurum ve kuruluşların kaynakları ne ölçüde verimli.etkin ve tutumlu kullandıklarını incelemeye yetkilidir Bu inceleme sonuçları Sayıştay Birinci Başkanı tarafından bir değerlendirme raporuyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulur.
Bu raporlar ile bu Kanunda öngörülen genel mahiyetteki diğer raporlar Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülür ve Komisyon önerisi ile birlikte TBMM Genel Kuruluna sunulur.
Performans Denetiminin Aşamaları ve Sayıştay Uygulaması
Sayıştay'da bugüne kadar biri pilot olmak üzere, iki performans denetimi
çalışması yapılmıştır. Performans denetimi metodolojisini kazanmak amacıyla.
İngiltere Sayıştay'ının danışmanlığında. 1W6 yılında başlatılan "Karayolları (ienel
Müdürlüğünün dev/ct w il yollarında yürüttüğü hakim, yapım w onarını
faaliyet/erinin yönelim vc konıro/ü" hakkındaki pilot performans denetiminin
Sayıştav'da uygulanması gereken bölümü tamamlanmıştır. Afet İşleri Genel
Müdürlüğünün deprem konusundaki faaliyetlerini esas alan ikinci çalışma I1)1)1) yılı
sonunda başlamış ve halen devam etmektedir. Bu denetimlerde yüksek denetim
kurumlarının denetim ve çalışma standartları uygulanmaktadır
Hem yargı yetkisine sahip sayışta)larda hem de yargı yetkisi olmayan Anglo
sakson sayıştaylarda performans denetimi; stratejik planlama, ön inceleme \e
raporlama aşamaları Sayıştay'da, diğer aşamaları parlamentoda olmak üzere çeşitli
aşamalarda yürütülmektedir. Pilot çalışmada uygulanan denetim aşamaları. İngiltere
Sayıştay'ının denetim çevrimi esas alınarak aşağıda gösterilmiştir.
287
Arİl'c Coşkun. \ V. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
TABLO 2: PERFORMANS DENETİMİNİN AŞAMALARI"
İ Z I 1 A I E
Performans denetimi stratejisi ve neyin
inceleneceğine karar verme
Denetimin Planlanması
Hükümetin Yanıtı
İyili Parlamento
Knmis\ı>nıı
Vavımlaıı ıa
Rapor
Hazırlanması
Rapor hakkında laralların
görüşlerinin alınması \e
mutabakat
"Performans Denetimi Özet El Kitabı",T.C Sayıştay 135. Kuruluş Yıldönümü Yayınları,Çeviri Dizisi 11, Ankara 1997,5.8.
288
Ari ti' Coşkun. \ \ \ Turkive Mal ive Scınpo/\ıımıı. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . A n t a h a
Sayıştay'ın Kendi Çalışmalarını Planlaması
Stratejik planlama, denetimin planlama sürecinin ilk aşamasıdır. Performans
denetiminin başarılı olabilmesi için denetlenen kurumun, hedef ve amaçlarının, temel
faaliyetlerinin, belli başlı kaynaklarının vc kurumun verimli, etkin, tutumlu
çalışmasını önleyecek potansiyel risklerin tanımlanması gerekir. Bu nedenle,
denetimin bu aşamasında amaç:
• denetlenen kurum hakkında bilgi toplamak.
• elde edilen bilgileri değerlendirmek.
• verimlilik, etkinlik, tutumluluğun sağlanmasına ilişkin risk alanlarını
tanımlamak. \e
• incelenecek temel konulan, kısaca, potansiyel performans denetimi
alanlarını belirlemektedir.
Karayolları Genel Müdürlüğünde yapılan pilot çalışmada denetim, bir proje
olarak ele alınmıştır. Denetimin başarıya ulaşması için iyi bir proje yönetiminin
gerekleri verine getirilerek, denetim ekibi oluşturulmuş ve sistem yönelimli denetim
yaklaşımına göre denetim çalışması planlanmıştır.
Karayolları Genel Müdürlüğünün sözkonusu faaliyetlerini konu alan pilot
çalışmanın bu aşamasında: TCK'nın yasal durumu, görev alanı, gelir vc
harcamalarına ilişkin genel bilgiler, belli başlı kaynakları (işgücü, makine-teçhizat.
binalar, ödenekler v.b). kaynakların yapısı vc özellikleri, organizasyon yapısı, kurum
faaliyetleri üzerindeki kısıtlamaların neler olduğu, planlama süreci, mali kontroller
ve yönetim bilgi sistemi incelenerek, kurumun profili ortaya çıkarılmıştır. Kalkınma
Planından, bütçeden ve kurum dokümanlarından. TCK'nın temel hedefleri ve bunları
gerçekleştirmek için kullandığı araçlar tesbit edilmiştir.
Daha sonra. Karayolları Genel Müdürlüğünün de\let ve il yollarında
yürüttüğü bakım, yapım vc onarım faaliyetlerinde incelenecek konular belirlenmiştir.
Bunlar:
• planlama, yürütme ve kontrolün etkinlik ve verimliliği ile Genel
Müdürlüğün hedeflere ulaşma derecesi:
• zamanında yapılmayan bakım, onarımın yol açtığı iş yığılmalarının
sebepleri ve boyutları.
289
Vrîtc Coşkun. XV. T ü r k h c Mal ivc Scmrıo/Miınıı. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 - Anlalva
• gecikmelerin neden olduğu maliyet artışlarıdır.(Sayıştay,Karayolları
Gn.Md'lüğü İnceleme Teklifi)
İnceleme metodolojisi tespit edilerek konuya kamuoyunun ve TBMM'nin
ilgisi: karşılaşılabilecek riskler ve güçlükler ile incelemenin etkisinin ne olacağı
değerlendirilmiştir.
Bu çalışmalar, inceleme takvimi ve kaynak tahsisine ilişkin tahminler de
eklenerek, "inceleme tekliflinde özetlenmiş vc ön inceleme çalışmasına onay almak
için Sayıştay Başkanlığına takdim edilmiştir.
Karayolları Genel Müdürlüğünde olduğu gibi çalışmanın bu aşamasında: Afet
İşlen Genel Müdürlüğünün yasal durumu: depremde görev alam, bütçesi, belli başlı
kaynakları, kaynakların yapısı ve özellikleri, organizasyon yapısı, faaliyetleri,
prosedür ve kontrolleri incelenmiştir. Afet İşleri Genel Müdürlüğünün deprem
konusundaki faaliyetlerini esas alan ikinci çalışmanın genel araştırma aşaması da
tamamlanmış, hazırlanan inceleme teklifi için Sayıştay Başkanlığının onayı
alınmıştır.
Bu çalışma sonunda, denetimin konusu Marmara ve Düzce depremleri sonrası
faaliyetler olarak daraltılmıştır. Deprem sonrası faaliyetlerde rol ve fonksiyonları
dikkate alınarak. Bayındırlık ve İskan Bakanlığının diğer Genel Müdürlükleri de
inceleme kapsamına alınmıştır. Bayındırlık vc İskân Bakanlığı'mıı Marmara ve
Depremleri sonrasına ilişkin;
• Planlama, yürütme ve izleme faaliyetlerinin verimliliği ile
• Prosedür ve kontrollerin yeterliliği, inceleme konuları olarak
belirlenmiştir. (Sayıştay, Marmara ve Düzce Depremleri sonrası... inceleme
teklifi)
Denetimin bu aşamasında toplanan bilgiler. Sayıştay'ın stratejik planının
hazırlanmasında kullanılır. Henüz Sayıştay'da stratejik planlama yapılmamaktadır.
Ancak, stratejik planlama için hazırlık çalışmaları devam etmektedir Bu aşamada
yapılan çalışmalar, denetim alanının iyi tanınması: daha iyi denetim planı için zemin
hazırlamakta kullanılmıştır. Ayrıca: sonraki çalışmalara örnek oluşturmak amacıyla,
metodolojinin gerekleri yerine getirilmiştir.
Denetimin planlanmasının ikinci aşaması. Ön İnceleme Çalışmasıdır, Bu
aşamanın amacı, tam inceleme çalışmasının yapılıp yapılmayacağına: çalışma
290
Ahmet Kesik. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
Çerçeve kanunla devredilen yetkiye ilişkin sorumluluğun temel prensipleri4:
• Yetkililerin rolleri ve sorumluluklarının belirgin olması.
• Sorumluluğun kuruluşa yönelik olması (bu çerçevede yapılacak her türlü
raporlamanın kuruluşun sorumluluğunu yansıtması).
• Performans kriterlerinin net bir şekilde belirlenmesi vc bütçeyle üretilen
hizmet arasındaki amaç/sonuç ilişkisinin kurulması.
• Performans amaçları ile oluşturulan performans kriterleri arasındaki detaylı
çalışmaların sorumlu merkezi kuruluşlar tarafından sürekli yapılması.
• Performansla ilgili olarak hazırlanan raporlar ve kullanılan bilgilerin doğaı
vc güvenilir olması.
(b) Sektör Amaçları ve Politikaları Konusunda Uzlaşma ve Bunun Sürekli
Olarak Gözden Geçirilmesi
• Sektörün gözden geçirilmesi sırasında başlangıç sorusu, devletin bir bütün
olarak sektör kapsamında yürüttüğü politikalar konusunda gerçekten
sorumlu olup olmadığı ya da uygulanan bazı politikaların ya da
faaliyetlerin özel sektöre veya toplumun diğer kurumlarına (sivil toplum
örgütleri, gönüllü kuruluşlar gibi) bırakılıp bırakılmayacağı.
• Eğer devletin bir politika sorumluluğu varsa, bu durumda takip eden
önemli soru faaliyetin doğru uygulamasının bütçe içinde yapılıp
yapılmayacağı.
• Başlangıç sorusunun ardından bakanlıkların ve kuruluşların amaçları ve
hedefleri tanımlanmalıdır.
• Sektörel öncelikler yanında önceliklerin oluşturulmasında çok dikkatli
davranılması gerekmekte zira sektör içinde farklı önceliklerin
tartışılmasının yaratacağı anlaşmazlıkların, sistemdeki mekanizmalar
tarafından çözümlenmesi önem taşımaktadır.
4 Ayrıntılı bilgi İçin Kanada Sayıştay ve Hazinesi tarafından yapılan ortak çalışma (1999) (Hakan Özbaran'ın Çevirisi)
146
\rilc Coşkun. W. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 200(J. AnlaKa
devam edecek ise. nasıl yürütüleceğine karar vermek \e tam çalışmayı planlamaktır
Tam çalışma için açık ve kesin hedefler bu aşamada belirlenir. Denetlenen kurumun
hedeflerinin belirlenmesi: temel performans konularının \e kriterlerinin
tespiti:kanıtların elde edilebilirliğinin ve \crimlilik. etkinlik ve tutumluluğa risklerin
değerlendirilmesi ön incelemede yapılacak çalışmalardır. Ayrica.kriterler standart
olarak kullanılıp, tam çalışmada elde edilecek sonuçlar vc bulgular konusunda
değerlendirme yapılır. Temel performans konularının tespiti çalışma alanının \e
sınırlarının belirlenmesi açısından önemlidir.
İnceleme teklifine. Sayıştay Başkam onay verdikten sonra, pilot çalışmada ön
inceleme çalışmasına geçilmiştir. Denetimin her aşaması gibi. ön inceleme çalışması
da planlanıp, inceleme konusunun sınırlan çizilmiş ve açıkça tanımlanmıştır
Stratejik planlama aşamasında yapılan incelemeler (kurumun organizasyon yapısı,
kaynakları, hedefler v.b) derinleştirilerek: çalışmanın temci konuları şöyle
belirlenmiştir:
• Periyodik bakım, yapım \e onarım faaliyetleri ne kadar iyi planlanıyor \e
yürütülüyor'.'
• Periyodik bakım, yapım ve onarım faaliyetleri verimli olarak yürütülüyor
mu?
( Sayıştay,Karayollan Gn. Md'lüğü,Ön İnceleme Raporu)
Bu temel soruların alt soruları ve performans değerlendirme kriterleri
belirlenip, denetim kanıtlarının yeri. yapısı ve elde edilebilirliği hususlarının
araştırılması için Genel Müdürlükte ve örnek seçilen 3 bölge müdürlüğünde fiilen
incelemelere başlanmıştır. Karayolları Genel Müdürlüğü üst yönetimi ile temel
performans konuları ve bir matris haline getirilen performans değerlendirme
kriterleri konusunda mutabakata varılmıştır. Ayrıca performans konularını
incelemek için veri toplayacağımız birimler ve dokümanlar konusunda görüşleri
alınmıştır. Karayolları Genel Müdürlüğü ile mutabakat sağlandıktan sonra, tanı
çalışma aşaması planlanmıştır. Ön inceleme aşamasında yapılan çalışmalar rapor
edilerek. Sayıştay üst yönetiminin, denetime devam edilip edilmemesi konusundaki
kararı için bilgi sağlayan bir karar dokümanı olan "ön inceleme r a p o r u S a y ı ş t a y
Başkanının onayına sunulmuştur.
291
\rilo C ı l k ı n ı . W Ttirkivc Mal iye Sempo/Mimu. 15-17 Ma\ıs 2 0 0 0 . Anlalva
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Marmara vc Düzce Depremleri sonrası
faaliyetlerine ilişkin performans denetim inde. bu aşama halen devam etmektedir.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere: "stratejik planlama"' ve "ön
inceleme çalışması" aşamaları. Sayıştay'ın kendi kaynaklarının kullanımında israfı
önlemek, denetim alanındaki öncelikleri belirleyerek etkin çalışmak, denetim
raporlarında kaliteyi sağlamak için yaptığı planlama çalışmalarıdır. "Stratejik
planlama" çalışması Sayıştay'ın denetim alanındaki kurumlar hakkındaki bilgilerini
güncelleştirmek, denetim alanındaki öncelikleri belirlemek, 4 - 5 yıllık stratejik
planlarını vc yıllık çalışma programım hazırlamak; yani Sayıştay denetiminin
tamamını planlamak için yapılır.
"Ön inceleme çalışması" ise: denetlenecek kamu kurumunun yapısını vc
çalışma koşullarım tanımak, kaynaklarım belirlemek: denetlenebilecek konulardan
öncelikli olanlarım tesbit etmek; konuya parlamentonun ve kamuoyunun ilgisinin
devam edip etmediğini değerlendirmek ve tam çalışma aşamasında yapılacak işleri
belirlemek için yapılır. Sayıştay'ın bu denetiminin sağlayacağı katkı değerlendirilir
ve bu katkı ile denetim maliyetleri karşılaştırılır. Kısaca, denetlenecek kamu
kurumunda yapılacak denetim bu aşamada planlanır.
Performans Denetiminde Tam İnceleme Aşaması ve Sonuçlarının Rapor
Edilmesi
Planlama, performans denetiminde önemli bir role sahiptir. Planlar,
çalışmanın amacından tek tek görevlere ve muhtemel sonuçlara kadar mantıklı bir
süreci göstermelidir. Performans denetiminin her aşaması gibi tam inceleme
aşamasının da planlanması gerekir. Tam inceleme planı ile denetim ekibinin neyi.
nasıl yapacağı ortaya çıkmış olacaktır. Yetersiz bir çalışma planı, raporun kalitesini
düşürecektir. Aşırı detaylı bir plan ise, gereksiz sınırlamalar yapılmasına ve zaman
israfına neden olacaktır.
Tam inceleme aşamasında amaç. denetlenen kurumun performansına ilişkin
makul denetim bulgularına ulaşmak için ilgili, yeterli vc güvenilir kanıt (veri)
toplamaktır. (INTOSAI Auditing Standards,1989,s.33)
Pilot çalışmanın bu aşamasında, Karayolları Genel Müdürlüğünün ön
inceleme çalışmasında belirlenen birimlerinde çalışma yapılarak, tam inceleme
planına uygun bilgi ve belge toplanmıştır. Mevcut belgelerin incelenmesi ile Genel
292
\rito Coşkun. W . Türkiye Maliye S e m p o / u n m ı . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anlalva
Müdürlük vc 6 Bölgede 110 personelle yapılan görüşmeler sonucu elde edilen \eriler
analiz edilmiştir.
Tam inceleme çalışması tamamlandıktan sonra. Karayolları Genel
Müdürlüğünün faaliyetlerinin planlanması, yürütülmesi ve verimliliğiyle ilgili temel
denetim bulgularının ve önerilerin yer aldığı taslak rapor yazılmıştır. Amaçlar,
stratejik hedefler ve organizasyon yapısı, ihtiyaçların belirlenmesi ve yatırım
kararlarının verilmesi ile yönetim bilgi sistemine ilişkin değerlendirmeler planlama
ve yürütme ile ilgili bulguları: emanet ve ihaleli işlerin karşılaştırılmasına, yapım-
onarım ve bakım faaliyetlerinin kalitesine, yapılan işlerin maliyeti vc zamanlılığına
ilişkin değerlendirmeler ise. verimlilik bulgularını oluşturmuştur. Taslak rapor
konusunda Karayolları Genel Müdürlüğünün görüşleri alınmış ve olumsuz ve
olumlu tepkileri göz önünde bulundurulmuştur. (Sayıştay,Karayolları Gn.Md.
Raporu)
Sayıştay m performans denetimi raporlarının sonuçları geçmişe değil, geleceğe
yöneliktir. Raporların temel amacı:
• Sayıştay tarafından seçilecek alanlarda kamu kaynaklarının verimli, etkin
ve tutumlu kullanılıp kullanılmadığı hakkında TBMM'ye tarafsız ve bağımsız bilgi,
görüş ve tavsiyeler sunarak, yasamanın yürütme üzerindeki denetiminin eksiksiz
yapılmasına yardımcı olmak.
• Denetimindeki kamu kurumlarında performans yönetiminin kurulup
geliştirilmesini teşvik etmek, iyi uygulama örneklerinin bulunup ortaya çıkarılarak
tüm kamu yönetimine yaygınlaştırılmasına imkân sağlamak.
• Kamu kurumlarında hesap verme sorumluluğunun kurumsal ve
yöneticiler düzey inde yerleşmesine vc derinlik kazanmasına katkıda bulunmaktır.
Bundan sonraki aşama, raporun yayımlanması ve TBMM Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülmesidir. Pilot çalışmamızda.bu aşamalar gerçekleşmemiştir.
Sayıştay'ımızda pilot performans denetimi sonucu düzenlenen rapor,
parlamentoda görüşülmediği için parlamento süreci İngiltere Sayıştay'ı esas alınarak
anlatılacaktır.
Sayıştay raporları yayımlandıktan sonra bir basın açıklaması ile medyaya
rapor hakkında bilgi verilir. Aynı zamanda, ilgili parlamento komisyonuna rapor
293
\rı l 'cCoşkun. W l u r k i \ c M.ı l ıw S e m p o z y u m u . 1 5 - 1 7 M a \ ı \ 2 0 0 0 . AnlaİMi
gönderilir \e brifing \erilerek komisyona takdim edilir Anglo-Saksoıı yüksek
denetim kurumlarının bulunduğu ülkelerde ilgili parlamento komisyonu. Kamu
Hesaplan Komitesidir. Bu Komite:
• Say ıştay raporları hakkında ita amirlerinin gerekçeli görüşlerini alır
• Parlamento Genel Kurulunda Kamu Hesapları Komitesi raporlarının
görüşüldüğü yıllık oturumlara götürülmek üzere, parlamentoya Sayıştay raporları
üzerinde ulaştığı sonuçları raporla bildirir.
• Kamu kurumlarında yapılacak iyileştirmelere ilişkin ta\ siy elerde bulunur.
Komite oturumlarına Sayıştay Başkanı ve denetçileri katılır. Komite gerek
görür ise. denetlenen kurumu temsıleıı ita amin ile hazine temsilcisi de bulunur
Hazine komitenin tavsiyelerinin uygulanabilmesi için alınacak tedbirler,
güçlendirilecek kontrol sistemleri hakkında resmi hükümet cevabını "hazine raporu"
olarak hazırlar Komitenin Sayıştay raporunu esas alan kendi raporu. Parlamento
Genel Kurulunda görüşülür
Say ıştay 3-4 y ıl sonra Say ıştay raporunu esas alan parlamentonun
tavsiyelerinin, ilgili kamu kuruluşu tarafından ne ölçüde yerme getirildiğini
değerlendirir \e izleme raporu yayımlar.
832 sayılı Sayıştay Kanununda \apılan değişiklik de ilgili parlamento
komisyonu olarak. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu belirlenmiştir. Yukarıda
İngiltere örneği esas alınarak anlatılan parlamento süreci, bizde henüz
uygulanmamıştır. Bu nedenle. Sayıştay raporlarının nasıl bir prosedür içinde
TBMM Plan \e Bütçe Komisyonunda görüşüleceği \e TBMM Genel Kuruluna
gönderileceği kesinlik kazanmamıştır. TBMM iç tüzüğünde yukarıda anlatılan
sa\ıştay raporlarının parlamentoda görüşülme sürecinin uygulanmasını engelleyecek
bir hüküm yoktur. Ancak. Say ıştay raporlarının TBMM "de görüşülme
prosedürlerinin TBMM iç tüzüğünde daha açık ifade edilmesinin yararlı olacağı
kanaatindeyiz.
SONUÇ
ll>X0"li yılların ilk yarısından itibaren dünya ekonomisinde hızlı yapısal
değişim vaşanmava başlandı. Bu değişim, kamu sektörünün ekonomi içindeki yerini
294
Vrile Coşkun. XV. Türkiye Mahvı- Sempozyumu. 15-17 Mavıs 20CJO. A n i a h a
vc çalışma yöntemlerini dc etkiledi. Artık kamu sektöründe bilgiye dayanan karar
alma süreçlerinin oluşturulması; hizmet üretiminde siyası \e yönetsel
sorumlulukların açık bir şekilde belirlenmesi: verimli, etkin ve tutumlu çalışmanın
teşvik edilmesi gerekmektedir. Kısacası, dünyadaki gelişmeler ışığında kamu
sektöründe performansın geliştirilmesi, bütün ülkeler için bir on koşul olmuştur.
Kamu sektöründe performansın geliştirilmesinde, parlamentoya vc
kamuoyuna objektif bilgi sağlayan sayıştayların önemli rolü vardır Yüksek denetim
kurumları finansal \e yönetsel gelişimine katkıda bulunarak, kamu sektöründe
reformların başarı ile yürütülmesini desteklerler. Bu nedenle. Dünya Bankası \e
Avrupa Birliği dış denetim fonksiyonunun geliştirilmesini öncmscmcktcdir. Dünya
Bankası, kendi ülkelerinin dış denetim kurumları olan sayıştayların. kamu
sektörünün hem düzenlilik hem performans denetimini kapsayan tüm denetimini
üstlenmesini öngörmektedir, AB'de aday ülkelerden Sayıştay'larının çalışmalarının
kalitesini geliştirmesini, kamu faaliyetlerinin tamamını kapsamasını ve dış denetim
sisteminin güçlendirilmesini istemektedir. Topluluk kurallarına göre aday ülke
savıştavları kendi faaliyetlerini yürütmeye devam edeceklerdir. Ancak, yanışım AB
kural ve prosedürlerinin uygulamalarının denetimini de üstleneceklerdir.
AB. devlet denetiminde asgari koşullar olmadığından denetimde Lima
Deklarasyonuna. INTOSAI denetim standartlarına ve 1NTOSAI denetim
standartları için Avrupa Uygulama Rehberine uyulmasını öngörmektedir. Bu üç
doküman Sayıştayların denetiminin kalitesini geliştirmek için standartlar
oluşturmaktadır. Bu süreçte. Sayıştayların ilk olarak kendi kendilerini
değerlendirmeleri ve yeterli stratejiler geliştirmeleri gerekmektedir.
Savıştav "ımız kendi çalışmalarının değerlendirmesini yapmış: vizyonunu,
mısvonunu ve stratejisini belirlemek için çalışmaları başlatmıştır. Aynı zamanda
kendi çalışmalarını Sayıştayların uluslar arası çalışma standartlarına yükseltme
çabalarını sürdürmektedir Avnca. Sayıştay'da pilot çalışmalar ve diğer ülkelerin
295
Arife Coşkun. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anlalvi)
sayıştaylanyla kurulan iyi ilişkiler sayesinde performans denetimi metodolojisi
konusunda önemli birikim elde edilmiştir.
Performans denetimi ile kamu kurumlarının hedeflerini daha iyi
tanımlamaları; fınansal bilgilerini geliştirmeleri: kaynak dağılımını daha iyi hale
getirmeleri ve kıt olan kamu kaynaklarını daha iyi kontrol etmeleri vc yönetmeleri
sağlanmaya çalışılacaktır. Sayıştay'ın nihai amacı kamu kaynaklarının verimli, etkin
\c tutumlu kullanılmasına yardımcı olmak: denetimine tabı kurumlar vc kuruluşlar
üzerinde TBMM'ncc yapılacak kontroller için objektif bilgi sağlamak: kamu
yönetiminde şeffaflığın ve hesap verme sorumluluğunun yerleşmesine ve gelişmesine
katkıda bulunmaktır. Ümit ediyoruz ki; Sayıştay performans denetimi yoluyla
kamuda hesap verme sorumluluğunu vc şeffaflığı geliştirerek, ekonomik ve sosyal
gelişmeye de katkıda bulunacaktır.
VİZYON
Sayıştay, kamu yönetiminin Türk halkının refah ve mutluluğuna daha fazla hizmet edecek şekilde yenilenmesine ve geliştirilmesine katkıda bulunmayı amaçlar.
2 %
.irili' Coşkun, W. Tiirkht? Mal iye Sempozyumu. 1S-] 7 Miivıs 2000. Anlalva
KAYNAKÇA
Arife Coşkun, "Denetimde Yeni Yönelişler: Performans Denetimi" TC Sayıştay
Kamu Harcamaları ve Denetimi Sempozyumu. Cumhuriyetin 75"inci
Yıldönümü Dizisi 1. Ankara. Aralık 1998.
Derya Kübalı, "Performans Denetimi". Sayıştay Cumhuriyetin 75 "inci Yıldönümü
Dizisi 11. Ankara. Aralık 1998.
DPT "VM. Beş Yıllık Kalkınma Planı,Denetim Sisteminin Etkinliğinin
Artırılması ve Performans Denetimine Geçiş Alt Komisyonunca
Hazırlanan Yayımlanmamış R a p o r "
Dye.Kenncth M,"Accountability, Auditing and Democracy".November
6.1996,Lahore.
Dye.Kenncth M,"Performans Auditing in Asian Supreme Audit
Institutions".Thc World BankJunc 1997.
Ellsvvorth H MorsaJr.," Performance and Operational Auditing",June 1971
"Fifth ASOSAI Research Project-Draft Performance Auditing
Guidelines",November 1999.
INTOSA.l "Auditing Standarts-Denetim Standartları-",June 1989
INTOSAI. "The Lima Declaration of Guidelines on Auditing Precepts"\ Sectioıı. "»
İhsan Gören."Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Denetim",
TESEV-Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Düzenlenmesi Bağlamında
Savıştav-konulu seminer yayımlanmamış notlar. 23.11.1999.
OECD "Governance in Tıansition: The Main Lines of Change", Chapter 5.
1992.
OECD İn Search of Results Performans Management Practices" PUMA.
Paris. 1997.
OECD. "Performance Auditing and the Modernisation of Goverment", Paris.
1996.
OECD "Performance Auditing and Performance İmprovement in Goverment'",
PUMA/PAC (95) 5.1995.
Office of the Auditor General of Canada." Auditing For Parliament", 8/1996.
Office of The Auditor General of Canada. "Follovv up of Annual Report and
Parliamentary Committee Recommendat ionsFcbaıary 1991
P.Joncs and J Batcs, "Public Sector Auditing"'. Chapman and Hail, London. 1990.
TC Savıştay Başkanlığı. "Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Marmara ve
Düzce Depremleri Sonrası Faaliyetleri Performans Denetimi İnceleme
Teklifi". Ankara. 2000
"Sayıştay Strateji Bildirimi (Taslak) 2000-2004'; yayımlanmamış taslak
297
Vrife Coşkun. W. T i i r k h e Mal ive Sempozyumu. 1 Sİ 7 Mm ıs 2 0 0 0 . Anlalva
TC Say ıştay Başkanlığı " İç Denetim Mesleği Uygulama Standartları ve Yönlendiren İlkeler". Çcv. Baran Özeren. TC Say ıştay Araştırma/İnceleme/Çeviri Dizisi 3. Ankara. Ekim 1999.
TC Sayıştay Başkanlığı,"Kanada Sayıştay'ı Performans Denetimi El Kitabı". Çcv.Sacit Yörüker. Araştırma/İnceleme/Çeviri Dizisi I. Ankara. Aralık 1999.
TC Sayıştay Başkanlığı. "Karayolları Genel Müdürlüğü Performans Denetimi İnceleme Teklifi".
TC Sayıştay Başkanlığı. "Karayolları Genel Müdürlüğü Performans Denetimi
Ön inceleme Raporu". Ekim 1996
T C Sayıştay Başkanlığı. "Karayolları Genel Müdürlüğü Yol Yapım, Onarını ve
Bakım Faaliyetleri Performans Denetimi Raporu". Ankara. Aralık 1498 TC Sayıştay Başkanlığı/'Performans Denetim Özet El Kitabı". Çcv Arife
Coşkun. 135 Kuruluş Yıldönümü Yayınları. Çeviri Dizisi I 1. Ankara.
Aralık 1997.
TC Sayıştay Başkanlığı, "Performans ve Risk Denetim Terimleri".
Araştırma/İnceleme/Çeviri Dizisi 5. Ankara. Ocak 2000.
TC Sayıştay Başkanlığı ,"Türkçe-İngilizce-Fransızca Denetim Terimleri",
Araştırma/İnceleme/Çeviri Dizisi 1. Ankara. Eylül 1999,
The European Court of Auditors, "European Implementing Guidelines foı tlıe
INTOSAI Auditing Standards". Lu\embourg. 1998
The European Court of Auditors "Recommendations Concerning tlıe Functioning
of Supreme Audit Institutions in the Context of European
lntegration'\ http: // w wvv.nik.gov.pl.. Jııııe 1999.
The Suedish National Audit Burcau. "Handbook in Performance Auditing".
second cdition. Stockholm. 20 October 1999.
The Svvedish National Audit Burcau. "Performance Auditing at the Svvedish
National Audit Bureau", Stockholm. 1993
The United States Agency for International Dcvclopıncnt."Your Role in the
Accountability Process". Washington D.C.Septembcr 1989.
The United States General Accounting Officc."Goverment Auditing Standards",
GAO/OCG-94-4. Juııel994,
The \Vorld Bank, "Mali Yönetim, Sorumluluk ve Denetim-Financial
Management, Borrovver Accountability and Auditing". Hazine
Müsteşarlığı Seminer Notları. 14.5.1999.
2(J8
TARTIŞMALAR
BAŞKAN: Efendim Savın Çoşkıın"a çok teşekkür ediyorum. Bütün
kesintilere rağmen zamanı kendileri de çok tutumlu olarak kullandılar. Sayıştay'ın
terminolojisiyle söyleyeyim bunu. Şimdi bu konuşmalar, her iki çok değerli Sayıştay
uzmanımızın konuşmaları çok büyük bir umut verdi. Şu bakımdan; modern çağı
yakalamak için o kadar coşkulu bir gayret içindeler ve çalışmalarını yönetmişler ki.
bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bundan çok büyük onur duyduğumu
hemen ifade etmeliyim. Efendim süreyle ilgili olarak şu noktaya değineyim.
Saatimiz, benim saatimle 09:55. Sorular ve cevaplar bakımından da gerçi bize yarım
saatlik bir süre verilmişti, şayet uygun olursa ben 25 dakika olarak bunu tutmaya
çalışayım. Ama eğer somlar varsa vc dc sizin izninizle bunu yarım saate
uzatabiliriz. Ancak hemen şunu söyleyeyim: soruları tek tek alındığında ve hangi
konuşmacıya yönelttiğinizi belirtirseniz, hemen anında cevabını almakta fayda
vardır, ben dc gereken yerde hemen keserim. Buyurun Sayın Arın.
TÜLAY ARIN: Çok teşekkür ederim. Tülay Arın. Ben Sayın Gören'e ve
Sayın Çoşkun'a çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok kapsamlı \e çok sistematik,
çok düzgün, doyurucu bildirilerdi. İki noktaya değinmek istiyorum sadece ve Sayın
Gören" ve Sayın Coşkun' birer soru sormak istiyorum. Özellikle bu kadar kapsamlı
bir yaklaşım aynı zamanda kurumların işleyişlerinin de yeniden yapılanmasını
gerektiriyor diye düşünüyorum. Sayın Görene bu konuda bir soru sormak
istiyorum. Özellikle kültür ve kurumların tarihsel gelişimi, işleviş biçimleri, bu
performans yönetimine geçerken etkili oluyor bence. Türkiye'de eğer bunlar
uygulanacaksa ve uygulanıyorsa, şöyle bir yöntemle uygulanıyor; ne olduğunu da
kurumlar, çalışanları çok anlamadan tepeden birileri bir genelge gönderiyor ya da bir
yazı gönderiyor. Üç gün içinde bize şu bilgileri gönderin ve şunları bir av içinde
uygulayın diyor. Üniversitelerde yaşadığımız. YÖK'ten bir takını emirler geliyor,
işte programlar değişiyor, notlama yöntemleri değişiyor, her şey değişiyor. Rektörler
299
111. Olurum- Tartışmalar. XV. Tîırktve Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Vıııalva
300
de Fakültelere bir hafta içinde uygulayın diyor. Şimdi burada bence yönetsel yöntem
çok dikkatli tartışılmalı. Yani böyle kapsamlı bir performans değişikliği ya da
yeniliği ya da olumluluğu sağlanacaksa, kurumda çalışanların çok büyük bir gayreti,
mobilizasyonu vc katılımı olmadan bu iş olmaz. Dolayısıyla eğer gerçekten bu.
bütün Türk mali yapısını da. aynı zamanda idari yapısını da değiştirmeyi
gerektiriyorsa, bu çok katılımcı ve çok açıklayan, kurumda çalışanları bu konuda
çok bilgilendiren ve onları mobilize eden bir yöntem olmalı. Tepeden inme
yöntemlerle, hele Türkiye "de yapıldığı gibi açıklamadan, ikna etmeden, durumu
tespit etmeden yapılan, emir şeklinde değişikliklerin çok ters tepeceğini ve de çok
olumsuz sonuçlar vereceğini düşünüyorum. Bu konuda Sayın Gören ne divor?
Sayın Coşkun'a da bir sorum var. Hep verimlilik, tutumluluktan söz ediyoruz
elbette, malı yönetimi değiştirirken, ama bir de etkinlikten söz ediyoruz. Şimdi
etkinlik, herhangi bir işi belli bir kalitede yapabilmek için hem gereken kaynaklan
hem de süreç, hem de çalışma biçimini tanımlar. Bana Öyle geliyor ki. genellikle bu
tür tartışmalar hep kaynakları azaltmak, işte ödenekleri azaltmak, harcamaları
azaltmak boyutuyla, veçhesiyle inceleniyor. Halbuki ben eminim, pek çok arkadaşım
emin ki. kamu kuruluşlarında yaptığımız incelemeler bize gösterecek kı. etkin hizmet
vermek için aslında bizim harcamaları artırmamız gerekiyor O kadar yetersiz
kaynaklarla, o kadar yetersiz işler yapmak zorundayız ki bu kaynaklar bövle bir işte
hedeflenen performansı gerçekleştirmeye uygun değil. Dola\ ısıvla bu konunun
tartışılırken bu boyutunun çok vurgulanmasını diliyorum. Çünkü yanlış bir izlenim
uyanıyor. Sanki işte bütçe açıklan kısıhverecek. biz çok iyi işlen çok ucuza
yapacağız gibi bir izlenim ediniyoruz Halbuki Türkiye'de kamu kesiminin etkin
çalışmasının yolu. belki ödeneklerin vc harcamaların artırılmasını gerektiriyor. Bu
konuda sizin ilk izlenimleriniz nedir? Çok teşekkür ediyorum
İHSAN G Ö R E N : Efendim ilkin, bu reform dediğimiz \e ya yemden
yapılandırma dediğimiz çabalar çok daha geniş kapsamlı oldu. yani süreçlerdeki
küçük değişiklikler değil de kurumu bütünüyle etkileyecek, özellikle performans
A h m e t Kesik. XV. Türkiye M a l i v c S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
• Dönemsel olarak kuruluş amaçlan ve öncelikleri gözden geçirilmeli,.bu
konuda eksersizler devam ettirilmelidir. Bu çatışmalar, özellikle yeni yıl
bütçe uygulaması başladığında gelecek yıl bütçeleri için yapılmalıdır.
(c) Bütçenin Hazırlanması ve Uygulanmasında Merkezi Kuruluşlar Daha
Çok Düzenleme ve Denetim Aşamalarında Rol Almalıdır
• Belirlenen tavanlar çerçevesinde kuruluş bütçesinin hazırlanma ve
uygulanma sorumluluğu esas olarak harcamacı kuruluşa verilmelidir.
• Merkezi kuruluşlar, bütçe süreci başında gerekli olan planlama,
standartların tespiti, nakit yönetimi planlaması, performans kriterlerinin
oluşumunun izlenmesi gibi teknik konularda harcamacı kuruluşlara sürekli
bilgi aktarmalı ve getirilen ilkelere uyulup uyulmadığını yaptırım
müesseseleriyle denetlemelidir.
• Bütçe hazırlanıp uygulamaya konulduktan sonra bütçeye merkezi
kuruluşlar tarafından kaynak kullanmaya yönelik müdahale olmamalıdır.
Hazırlanan bütçenin öngörülen çerçevede somuta dönüşmesi kuruluşun
sorumluluğu altında gerçekleşmelidir.
(d) Sektörün Kaynak Yapısı Bütçe Hazırlanması Sürecinde Tam Olarak
Ortaya Konulmalıdır
• Sektöre ayrılacak olan toplam kaynak miktarı mümkün olduğunca ayrıntılı
bir şekilde tanımlanmalıdır. İdeal olarak, kaynak yapısı vergileri, bağış ve
yardımları, faaliyet gelirlerini, gönüllü organizasyonları ve özel firmaları
kapsayacak şekilde olmalıdır.
• Kaynak yapısının öncelikle ortaya konulması kuruluşun orta vadeli kaynak
projeksiyonlarını gündeme getirmeli, harcamalar için yapılacak detaylı
analizler gelirler için de yapılmalıdır. Daha sonra sektör bazında yapılan bu
projeksiyonların orta vadeli gelir sisteminin projeksiyonlarına uyumu
sağlanmalıdır.
147
HI. Olurum- Tartışmalar. XV. Turkive Malive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000. Antalva
301
vönctimi anlamında dikkatlerin sonuçlara yönlendiği bir değişimden söz etmek
gerekiyor. Şimdi benim tebliğimde sanırım elinizdeki versiyonun 4-6. sayfasında
zaten var. Sayın Ann'ın dediği şey yaklaşımla ilgilidir. Olay, Sayın Arın. yukarıdan
aşağı bir yaklaşım yerine aşağıdan yukarıya olan bir yaklaşımın . bir tutumun daha
verimli olabileceğini söylüyor. Bu tabi iç dinamiklerin harekete geçirilmesi yoluyla
yapılacağı için çalışanların katılımını alacak olan bir reform hareketi daha geniş bir
destek bulacak, başarı şansı daha büyük olacaktır. Ama her zaman bunu uygulamak
mümkün olamıyor, dünya üzerindeki örneklerinde. Çoğu yerde daha sistematik
düşünülen reformlarda, yani bir kurumun değil de birçok kurumun, bir faaliyeti
değil, bir faaliyetler dizisini ilgilendiren reform hareketlerinde, çok daha geniş
kapsamlı bir reform hareketinde, yukarıdan aşağıya bir yapılanma tercih
edilebiliyor. Bunun avantajı da daha hızlı olabilmesi, reform unsurları arasında
uyumluluğun daha iyi kurulabilmesi açısından sağlanıyor Şöyle diyelim; tek bir
üniversiteyi ilgilendiren reform girişiminde sayın Ann'ın önerisi doğru tabı. kısa
zamanda da etkili sonuç alınabilir. Ama diyelim ki bütün bir eğitim sistemini,
üniversiteleri dc kucaklayan bir reform hareketinde belki çok uzun zaman alacağı
için yukarıdan aşağı bir yapılanma tercih edilebiliyor. O zaman da tabi çalışanların
katılımı sağlanamıyor. Belki bu reform hareketi o alanda bir handikaba uğruyor.
Elbette ki ideal olan çalışanların katılımını sağlayan bir yeniden yapılanmadır.
Teşekkür ederim.
A R İ F E C O Ş K U N : Şimdi biz doğrudan kamu harcamalarını önermiyoruz
tabi Çünkü şöyle bir şey var; gidiyorsunuz denetim yapmaya, bakıyorsunuz
bütçeden nasıl ödenek talep ediliyor, bir sene önce ne kadar ödenek talep ettiysek,
işte %50 artırıyoruz diyorlar. Plan yok. program yok neye harcayacağı belli değil
kurumun Burada harcamalarınızı artırın demek israfı teşvik gibi olacak Haklısınız
şeyde tabi ki. bu konu yanlış algılanabiliyor Türkiye'de. Yani aman az harcayalım,
kamu harcamalarını kısıtlayalım. Zaten bu kaosa neden oluyor o. kamu
harcamalarını kısın, tasarrufa gidin. Hesapsız kitapsız tasarruf önerilerinin gelişi de
111. Olurum- Tartışmalar. W. Ti'ukıvo \ t a l i w S^mpu/uım». 15-17 \\-.w ıs 2000. A n u K a
zaten bundan kaynaklanıyor. Şimdi Karayollarında, yaptığımız denetimden hır örnek
\crcyim arzu ederseniz Gittik, ödeneklerimiz az deniyor, kurumun hedeflerine
baktık ve Karayolları çok başarılıydı. Çünkü yılın başında belirledikleri
hedeflerinden, yılın sonunda gerçekleştirdikleri neredeyse % 100 fazla İnanılma/
başarılılar. Neden böyle'.' Çünkü yıl başında \erilen ödenek, ona göre bu plan
yapılıyor, yılın ortasında o politikacının bastırması, başka birinin devreye girmesiyle
yılın ortasında parça parça ödenekler veriliyor ve Karayolları da bu paraları
kullanıyor. Şimdi nasıl kullanıyor ama bu defa'.' Plan yok. öncelik yok. o politikacı
nereyi istiyorsa, o müteahhit nereyi istiyorsa yol yapıyor. Böyle bu yapılanma
içinde, sistemin böylesine aksak olduğu bir yerde kamu harcamalarının artırılması
önerisini getirmek mümkün değil. Biz temel olarak sistemi inceliyoruz Sistem
yönelimli denetim yoklamasını kullandık, sistemi inceliyoruz, sistem üzerinden
önerilerimizi geliştiriyoruz. Zaten sonuç yönelimli denetim vokfamasım
kullanabilmemiz için kamu yönetimlerinin reform gerçekleştirmesi vc sonuçlara
odaklanması gerekiyor. Ama eleştirinizde çok haklısınız, bugünkü yapısı içinde, o
harcamaları kısmanın hiçbir mantığı yok. yatırımlar duruyor ve bu defa yapılmış
olan yarım kalan yatırımlar konusunda da çok ciddi kay ıplar oluşuyor
Söyleyebileceğim bu. Ama doğrudan kamu harcamalarını artırın önerisi, şu yapı
içinde mümkün değil
BAŞKAN: Buyurun efendim. Ama lütfen adınızı söyler misiniz, bir de kime
yönelttiğinizi.
A Z İ Z K O N U K M A N (Gazi Üniversitesi. İktisat Bolumu öğretim uy esi.
yardımcı doçent): Şimdi ben. yeni bir slogan üretelim dıvorum. Ankara'da Savışlav
var diyelim. Biliyorsunuz Ankara'da TÜRK-İŞ var diye bir slogan vardı bu umudu
ifade ediyordu. Gerçekten iki değerli arkadaşımızın sunuşları harikuladeydi, çek
güzeldi, çok müthiş doyurucu ve teknik vönden enfes metinler gördük, gerçeklen
kutluyoruz kendilerini Benim bir iki yerde açıklanmasını islediğim konular olacak
Tebliğinizde Türkiye açısından değerlendirme bolümü var Birinci paragrafla ,şo\ lc
M\2
111. Olurum- Tanışmalar. W. I tirkıvc Malive .Sempozyumu. 15-17 \l. ı\ıs 2UIİ0. Aı i l aha
bir ifade var. Deniyor ki. kamu mali yapı değerlendirilirken, yönetimimizin yapısını,
uygulayıcıya herhangi bir inisiyatif bırakmamaktadır diyor bizim sistemimiz Yanı
tebliğin bütününe baktım, bu yargıyı çok doğrulayacak şeyler göremedim Bunun
biraz açılmasını istiyorum. Şundan dolayı istiyorum: tanı tersine hem mevcut bütçe
sistemimiz içinde, yani konsolide bütçe sistemi içerisinde, bizim yönetici kadar
özgür, ben yönetici göremiyorum. Niye.' Ek ödenek uygulaması yaparsınız Bütçe
Kanunuyla. Kaydedilen ödenek yaparsınız, kesin hesap görüşmeleri yapılır, kesin
hesap görüşülürken tamamlayıcı ödenek islenir Yani hiç böyle sorumluluk
taşımayan yöneticilerle dolu bir Türkiye ekonomisi \ar. Dola\ıst\la böyle sanki
adamın sağına dönse hareket edemiyor, soluna dönse inisiyatif yoktur gibi bir tespiti
ben çok doğru bulmuyorum. Nitekim 2. paragrafta Sayın Gören divor ki: çok doğru
bir şekilde, mevzuata uymak ve uyarken de miras yedi gibi davranmak doğru
değildir diyor. Demek ki. hem mevzuata uyarak hem de miras yedi yönetici,
olunabiliyor. Dolayısıyla yöneticinin inisiyatifi kalmamıştır tespiti bana biraz rers
geldi Ama Say ın Gören bunu açılayabilir.
Diğer ikinci sorum, her iki konuşmacıya. Özellikle bu kesin hesap kanunun
tasarıları sırasında genel uygunluk bildırimleriyle çok eıddı bir denetim yapılıyor,
son yıllarda özellikle. Fakat biraz belki yumuşak üsluplarla Parlamento'ya
sunulduğu için. Parlamento'da çok fazla etki yaratmıyor Mesela çık kibarca
söyleniyor. Yasalarla izah edilemeyen ödenek üstü harcama! Bunu böyle
diyeceğimize, "kardeşim sız resmen kanunsuz harcama yapıyorsunuz ve bu o kadar
ciddi bir olaydır ki siz kamunun kaynaklarını çarçur ediyorsunuz'", böyle çok
çarpıcı, halkın da belki anlayabileceği dilde bunlar o metinlere serpişlirılirse \e
arkasından da şu cümleyle tamamlanmazsa çok iyi olur; "Takdir yetkisi Yüce
Meclisindir" deniyor. Takdir yetkisi tabi ki onların ama. takdir yetkisi dediğiniz
zaman parlamenter şöyle düşünüyor: demek kı ben bu raporu dikkate de
almayabilirim, parmağımı kaldırır, aklarım buradakileri diyebiliyor. Yani bira/
üslup sertleşsin diyorum, raporlarda buna biraz dikkat edilsin diyorum. İkinci bir
IİI. Oturum- Tartışmalar. W. Türk ive Mal ivc S o m p o z u ı m u . 7 Mavıs 201)0. A n l a h a
husus, görüşlerinizi almak istiyorum. Cumhurbaşkanlığı. Sayıştay ve TBMM'nin
Sayıştay denetimine tabi olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz1.' Yani Parlamento
gibi çok yüce bir kurumun ki. onun adına denetim yapıyor Sayıştay, kendisini sadece
iç denetimle sınırlı tutması, yani Meclis hesaplarını inceleme komisyonu ile sınırlı
olması ki. o iç denetimdin niçin Sayıştay denetiminden yıllardır uzak kalmaktadır,
işin başı burası değil midir? Teşekkür ederim
İHSAN G Ö R E N : Efendim, önce bu tebliğde yöneticiye inisiyatif
bırakılmamıştır yargısından başlamak istiyorum Şimdi bu bir genel
değerlendirmedir. Yani şöyle demek istiyorum burada; bizde yazılı hukuk kuralları
çok ayrıntılı biçimde tespit ediliyor, batıda iç kontrol mekanizmaları dediğimiz
yönetimin hareket alanını teşkil eden şeyler biz de yok. Yani ıç kontrol, hatta çok
yanlış olarak iç denetim biçiminde de algılanıyor, yanı bu Fransızca'nın da etkisiyle.
Bu iç kontrolden kasıt, bir kurumun nasıl yönetilebileceğini. ne gibi mekanizmalara
ihtiyacı olduğunu, bunların aktiflerinin nasıl korunacağını, muhasebe sistemindeki
birbirini kontrol eden mekanizmaların nasıl oluşturulacağını belirten bir şeydir \e
yönetim aslında iç kontrol mekanizmalarıyla kendisini gösterir Şimdi buradaki
yöneticiye inisiyatif bırakmaması işi. mevzuatta bir kurumun nasıl yönetileceği her
ayrıntısıyla var. Ancak bunun kaçamak yollarının bulunmaması, olmamasını
kastetmiyoruz tabi. Dolayısıyla mevzuat aynı zamanda kurum \e kuruluşların ıç
kontrollerini de kendisi getiriyor, yani bu bizde, iç kontrol mevzuatın kendi içerisinde
var. Yönetici bunlara uyduğu zaman ve çevresini uydurduğu zaman yönetimi icra
etmiş oluyor. Yani orada bir sevk-i idareye bir ver bırakmamış oluyor dive
düşünüyorum ben hala. Ama hem mevzuata uygun, hem miras yedi gibi bir yönetim
elbette ki mümkün. Bu Batıda da böyle, bizde de bövlc.
B A Ş K A N : Peki teşekkür ederim. Buyurun Savın Coşkun
ARİFE C O Ş K U N : Şimdi raporun üslubu konusuna değindiniz. Biz gerek
kendi meslek içi cğitimlerimizdeyken. gerekse dışarıdan aldığımız eğitimlerde.
İngiltere Sayıştay'ından. Kanada Sayıştay'ından olsun, söylenen ve yönlendirmeye
304
111. Oturum- Tartışmalar. W. Türkiye Mitliye Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Amalya
çalıştığımız bu denetim raporlarının dilinin yapıcı olması. Yani daha spekülatif, daha
sert bir dil kullanılabilir. Ama performans denetimi ile amacımız geleceğe dönük
olarak, geçmişe değil, geçmişi yargılamak değil, geleceğe dönük olarak kamu
yönetimlerinde iyileştirme sağlamak. Bu konuda Pariamcnto'nun desteğini almak
Bu kamu yönetimi reformlarında da zaten önemli ölçüde Sayıştay'ların fonksiyonu
odur. Parlamento'yu doğru bilgilendirip, iyi bilgilendirip destek sağlamak Şimdi
bizim tabi ki. toplumsal keskinliklerimiz diyeyim ya da uçlarımız fazla ve isteğinizi
anlıyorum ve genel de isteğin de o yönde olduğunu biliyorum., meslekdaşlanmız
arasında da o yönde, daha sert bir üslup, daha spekülatif bir dil. daha çapıcı olsun,
oysa amacımız o değil, yapıcı bir şey yapmak, yapıcı öneriler geliştirmek, yapıcı dil
kullanmak. Ama yine üstünde durduğumuz bir husus, bütün bunları biz de
öğreniyoruz tabi, yapıyoruz diyemiyorum, bütün bunlar öğrenme sürecinde.
Diğer bir husus da. bu performans denetimi raporlarının sokaktaki vatandaşın
anlayacağı dilde yazılması, teknik değil. Yani bir sürü gösterge koyabilirsiniz, bir
sürü analiz yapabilirsiniz, fayda maliyet analizleri yapabilirsiniz \e arkasında
inanılmaz bir çalışma oluyor gerçekten. Yaptığımız çalışmada da öyleydi. Ama
raporda mümkün olduğu kadar yalın bir dil. tarafsız bir dil. yapıcı bir di!
kullanılması gerekiyor. Cevabım bu.
Sayıştay. Cumhurbaşkanlığı. Meclis'in hesaplarının denetimini sordunuz
Şimdi bu konuda şöyle bir şey söyleyeceğim: mevcut denetimin algısı toplumda
belli. Cumhurbaşkanlığının olsun Parlamentonun olsun denetime yaklaşımı da. şu
topluluğunda, dışarıdaki insanın da denetime yaklaşımından farklı değil. Biz şu an
denetime gittiğimiz kurumlarda ne yapmaya çalıştığımızı öyle zor anlatıyoruz ki.
yönetici arkasından ne çıkacak acaba diye bakıyor bize Israrla anlatıyoruz: biz.
bakın sizi yargılamayacağız, bireysel sorumluluğunuz yok. biz burada doğru
bilgilendirilmek istiyoruz., bize doğru bilgi ulaştırın, biz doğru rapor yazalım Şimdi
biz bunu anlatmakta denetlediğimiz kurumlara zorluk yaşıyoruz. Parlamentoya da
305
I H ( H u n i m - I artırmalar. W I û r k h c \ İnli v e S^mıı ıv\ ı ınnı. 15-17 V h A i s 20DU. V m a l v a
3 no
olsun Cumhurbaşkanlığına da olsun, bunları anlatmak bir süreç gerektirecek dıve
düşünüyorum Bu konuda da girişimlerimiz var. inşallah gelecekte.
BAŞKAN: Buyurun efendim.
SACİT YÖRİ 'KER: Etendim ben Sacı t Yörüker. Sa\ iştay L'/.man
Denetçısıy im. arkadaşlarımın meslektaşıyım. Bu konulara burada dinleyenlere göre
biraz daha aşınayım ama. arkadaşlarımı dinlerken çok ze\k aldım, çok doyurucu,
zatı-almızııı belirttiği gibi bilgi yüklü konuşmalardı. Ben sorularımı yahut
değineceğim konuları daha böyle günlük konulara çekmek istiyorum. Arife Hanım
söyledi: politika tercihlerine performans denetimi müdahale etmivor Yani ney m
yapılacağını belirleme bir politika tercihi işi. nasıl yapılacağını belirleme de bir
teknik tercih işi. Ama Türkiye'de politikacılar \ahut politika yapanlar, politika
belirleyenler aslında ışın ne yapılacağını hem de nasıl yapılacağını /aman zaman
belırlıyorlar Bu. performans yönetimi açısından da. performans denetimi açısından
da çok ciddi bir handikap değil midir diye düşünüyorum Bir başka şe\ı \ıne
Sayıştay mensubu olarak şunu söylemek isterim. Bugün yürütülmekte olan Sa\ ıştay
performans denetimi çalışmaları içe dönük y ürütülüyor. Halbuki dışarıdan
danışmanlardan azamı ölçüde yararlanmak performans denetimi yapmanın doğal bir
uzantısıdır diye düşünüyorum.
Bir başka konu yine performans denetiminin, hatta performans \önelmıımn
belki özü olabilecek şey. ekip temelli çalışma fikri. Bu ekip temelli çalışma da bı/ım
denetimlerimizde yeten kadar olgunlaşmadı diye düşünüyorum Bir başka önemli
nokta, bunu daima gözönünde tutmamız lazım diye düşünüyorum, arkadaşların
tiklilerini de öğrenmek istiyorum Bizim performans ile ıluılt bitmiş çalışmalarımız
Parlamento'ya gitmedi. Parlamento'nun komisyonlarında yeterince tartışılma fırsatı
bulamadı. Bir farklı üslupla tartışılması. Parlamento "da sonuçlandın İması
gerektiğini düşünüyorum. Bir başka konu. sözümü bağlayacağım, şov le bir şev: vanı
bu performans denetimi yapma işi Sayıştay'ın sırtında ulan hır şev değıldıı İç
denetim [lininleri. Turkiy c de iç denetim y apmakla görc\ lı birimler, urganlar.
III. Olurum- Tartışmalar. XV. Türkiye \ la l i \c Sempozyumu. I 5-17 Mayıs 2 0 0 0 . A ı ı laha
307
kurumlar bu denetimi uygulamakla yükümlüdürler. Dolayısıyla burada performans
denetimi gibi bir konunun ağırlığı Sayıştay'ın sırtına yıkılmama!) diye düşünüyorum.
Bu vesileyle saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN: Efendim teşekkür ederim katkılarınız için. zannediyorum \erecek
bir cevap yok şimdilik.
ARİFE COŞKUN: Değerli meslckdaşımız zaten bu çalışmaların başından
beri içinde ve çok kıymetli katkıları oldu gerçekten. Teşekkür ederiz.
BAŞKAN: Peki efendim, tekrar teşekkür ederim. Buyurun efendim.
HASAN BAŞ: Efendim Hasan Baş. Sayıştay Genel Sekreteri, Önce çalışma
arkadaşlarımı, meslekdaşlarımı kutluyorum, son derece özgün biçimde takdim eltiler
konularını. Sayın Arın Hocamızın, katılımcı olunması gerektiği konusundaki
yaklaşımına katılmamak olanaksız. Şu anda bu var mı? Belki tam yok. konu yeni
Ancak her ne kadar Arife Hanım cephede savaşıyor, hem kuramsal temellerini
kuruyor, denetim birazcık soğuk yüzlü, birazcık kuşkuyla yaklaşılabilir, fakat çok
ciddi bir direnç olduğunu zannetmiyorum idareden. Bunu gelecek bakımından
olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Ayrıca dünkü tartışmalarda, bu ön
denetim kalksın mı kalkmasın mı meselesinde Maliye Bakanlığı"mn say ın
yetkililerinin, sayın Genel Müdürünün, bu performans denetimi konusunda olumlu
yaklaştığı izlenimini, ben en azından öyle algıladım, bu da geleceğe dönük olumlu
bir durum. Tabi idarenin bu yaklaşımına ilaveten üniversitelerimiz lütfedip bu
konuyu tartışma konusu yaptılar. Tüm üniversitelere, tüm akademisyenlere teşekkül'
borçluyuz Sayıştay olarak: Ancak bir Maliye Sempozyumunun konusu olarak
kalmamalı. Çünkü bütçe uzun erimli bir konu. Bundan bö\le de
akademisyenlerimizin Sayıştay'a kuramsal destek vermelerini bekliyoruz, çok
ihtiyacımız da var buna.
Sayın Konukman'm bir iki teması oldu. İzin verirseniz onlara değineceğim
Bunlardan biri. bu genel uygunluk bildirilerinin üslubu, biçimi konusu. Sayıştay
TBMB adına denetim yapan bir kurum. Anayasa'nın 164. Maddesine göre kesin
II]. Oturum- Tartışmalar. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
308
hesap kanunları 7 av içinde TBMM*ne sunulmak durumunda. Sayıştay' da genel
uygunluk bildirimini kesin hesap kanun tasarısının sunulduğu tarihten itibaren 75
gün içinde vermek durumunda. Adına denetim yaptığımız bir kuruma. TBMM'ne
biz genel uygunluk biidirimleriyle lojistik destek sağlamaktayız. Böyle bir ilişkide
doğrusu. Sayıştay'ın 1862 yılında kurulduğu da dikkate alındığında,
geleneklerimize, tabiri tırnak içinde arz etmeme izin vermenizi istirham edeceğim,
"töremize", kendimizin bazı töreleri var. bunlara uyuyoruz, ancak yani meramımızı
ifade ettikten sonra çok fazla sorun olduğunu zannetmiyorum.
Bir ikinci konu. TBMM hesaplarının denetlenmemesini nasıl
değerlendiriyorsunuz? Hemen ifade edeyim, kanuna aykırı hatta Anayasaya aykırı
olarak değerlendiriyoruz. Şunun için öyle değerlendiriyoruz: Anayasamızda
Sayıştay'a ilişkin maddede, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri
Say ıştay denetimine tabidir diyor. Sözkonusu Yüce Meclis genel bütçeli bir dairedir.
Çok hukuk ile uleması olmaya katiyen hacet yoktur. Çok basit bir hukuk mantığıyla
TBMM hesaplarının her halükarda Sayıştay tarafından denetlenmesi gerekmektedir.
Ancak Yüce Mcclis'in sayın mensupları bu konuda nedense büyük bir duyarlılık
göstermemektedirler. Son zamanlarda bir dairemizin dolaylı bir biçimde.
TBMM'nin hesaplarının dolaylı bir şekilde değinilmiş olması bile doğrusu oradan
çok büyük tepkilerin gelmesine neden oldu. Bizzat muhatap oldum, bizzat yaşadım
Anayasal bir sistemde, anayasal bir ortamda bunu anlatmakta büyük zorluk
çektiğimizi ifade etmek istiyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Peki efendim. Teşekkür ederim. Herhalde cevabınız yok galiba.
Efendim arka taraftan izin verirseniz, hep ön taraftan oldu. en arkadan, siz buyurun
lütfen
ÜSTÜN DİKEÇ (Çankaya Üniversitesi, emekli öğretim üyesi): Ben iki
hususta konuşmacılara soru sormak istiyorum. Bir tanesi: biz performans denetimini
Batıdan aldık, onlardan öğrendik vc Sayın Coşkun'un söylediği gibi dc 4-5 yıldır
Karayollarından denetlemeye başladık. Şimdi benim sormak istediğim bir şey.
III. Otunun- Tartışmalar. XV. Ttirkivc Mal ivc Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anlalva
İngiltere'de bu iş başladığı zaman uzun yıllardan beri süren geleneksel yönetim tarzı
vc alışkanlıkları var vc bunun üzerine performans denetimini tabi ki teoride
belirtildiği gibi pratiğe sokmak mümkün. Ama Türkiye gibi genç bir cumhuriyette
yaprağın veya rüzgarın esintisine göre yönetim tarzının ve hatta harcama şekillerinin
bile değiştiği bir ortamda böyle köklü bir performans denetimi yapılabilir mi? Birinci
sorum bu. Yani adaptasyon ne şekilde yapılacak''
İkinci bir sorum; ben de 19 sene çeşitli katma bütçeli idarelerde yönetici
olarak çalıştım, en üst düzeye kadar. Harcamaları yaparken, özellikle katma bütçeli
idarelerde biz personel maaşlarıyla, önceden DPT'nin saptamış olduğu yatırım
harcamalarım çıkaracak olursak, geri kalan harcamalar konusunda, şahsen
söylüyorum, hiçbir zaman bütçe kurallarına uymadık. Ya yeni fonlar varattık.
Sayıştay'ın haberi olmadan, çeşitli isimlerle dernek, vakıf vesaire şekilde vc buradan
birçok çalışmalarımızı vc hayallerimizi gerçekleştirdik ve yahut da yanlış kullanım
yaptık, temizlik malzemeleri alımlarındaki kalemlerimizi, temsil ve ağırlamadaki
kalemlerimizi kalem, defter almakta kullandık. Tabi belgelerle bunlar, vıne olması
gerektiği yerden oluyor. Ama biz bunları başka yerden ve başka amaçlar için de
kullandık Performans denetiminde bunu kullanabilir miyiz',' İkincisi, genel ve katma
bütçelerde ben dc fiilen çalıştığım için gayet iyi gördüm onları, kaynak yaratmanın
dışında -tabirimi mazur görsün bu topluluk- hükümet gaspı, devlet gaspı altında
vatandaşlardan gelir alarak istediklerimizi yapmaya çalıştık. İşte Polis Teşkilatı.
Askeri Teşkilat gibi bir şeyler oldu. Üniversiteler dc bunu halen yaptı. Efendim
talebelerden biz daha kayıt yaparken ekstra 10'ar milyon Lira aldık veya park
paraları aldık, iş yaptık. Şimdi bunları performans değerlendirmesini siz sadece
kabul edilen bütçe üzerindeki ödeneklerin kullanılması konusunda vaparsanız ben
doğru bir sonuç olacağını zannetmiyorum. Bu bahsettiğim çıktıları acaba Sayıştay
nasıl kapsayacak? Bu işi yapacak sayı çok az Say ıştay "da. Biliyorsunuz, performans
yönetiminin en büyük iki özelliği: 1) doğru veri. 2) sayısıdır. Bunu nereden bulacak
Sayıştay, merak ediyorum. Teşekkür ederim,
309
III. Oturum- ramsnıala ı . XV. Tüık ıve M u i n e Semno/\tıımı. 15-17 Mavıs 20110. Antalva
BAŞKAN: Peki teşekkür ederim. Savın Coşkun siz cevaplayacaksınız
zannediyorum.
ARİFE COŞKUN: Ben de teşekkür ederim ama soruda anlamadığım
kısımlar olabilir. Lütfen hoşgörün ve açıklayın gerekirse. Şimdi ikinci kısmını
özellikle anlamadım, yani performans denetimi içinde farklı harcama kalemlerini
kullanabilir miyiz gibi bir şey sordunuz, ama onu hiç anlamadım. Hayır bu. fiilen
yapılıyor, bu bizim bilgimizde zaten.
USTUN D İ K E Ç : Ama belgelere dayandırılmadığı için girdi ve çıktı ilişkisi
bakımından performans denetimini nasıl uygulayabileceksiniz'.'
ARİFE COŞKUN: Şimdi adaptasyondan başlayayım ben o zaman, nasıl
yapabiliriz dediniz. Şimdi demokrasi geleneği olan İngiltere'de de performans
denetimi başladığında Sayıştay'ın, yani National Audit Offıce'nin raporları
kurumlara şunu söylüyordu: hedeflerinizi belirleyin, önceliklerinizi belirleyin.
sonuçlarınız, çıktılarınız neler olacak belirleyin, kaynaklarınızı belirleyin,
planlamanızı yapın. Orada bile başlangıç noktası bu. Aynı umutsuzluğu biz ifade
ettik gelen danışmanlara. Yani Türkiye'de öyle bir alt yapı var ki. biz ne yapacağız
dedik, buradan nasıl bir denetim çıkaracağız, mümkün değil. Siz dediler; 20 sene
önce biz bu işlere başladığımız zaman ne olduğunu zannediyorsunuz. İngiltere'de
kamu yönetimi mükemmel miydi, bu veriler elimize sunuldu mu zannediyorsunuz \e
bir takım raporlar gördük. 3-4 tane kurumu kapsayan, hedeflerinizi belirley in.işte
sonuçları belirleyin, planlamanızı yapın, önceliklerinizi belirleyin diye. Elbette ki bu
süreci yaşayacağız, öğreneceğiz, hep beraber öğreneceğiz diye ümit ediyoruz Yani
bu adaptasyon biraz hem kamu yönetimlerinin konuya duyarlılığının artırılması, hem
Sayıştay'ın kendini geliştirmesi ile mümkün olacak diye düşünüyorum.
İhsan Bey yönetim açısından değindi, sizin aslında ikinci sorunuz Önemli
ölçüde yönetimi ilgilendiren bir şey. performans denetimi bu konuda ne yapacak diye
soruyu sorarsak kendimize, performans denetimi bu hususları zaten kamu
yönetimleriyle tartışaraktan Parlamento'yu uyarmayı hedeflemektedir. Kurumlar
310
A h m e t Kesik. XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
(e) Kuruluşun Bütçesi Kuruluşun Bütün Faaliyetlerini Yansıtacak Yapıda
Olmalıdır
• Sektörün politikaları, programları ve faaliyetleri birlikte ele alınmalıdır.
Sektör bütçeleri tüm faaliyetleri ve organizasyonları kapsamalı ve
yoğunlaşılan nokta tüm harcamalar olmalıdır.
• Bütçeyle doğrudan ilişkisi kurulamayacak olan sektör veya kuruluşla ilgili
faaliyetler mutlaka raporlama suretiyle ilişkilendirilmcli ve toplam içinde
gösterilmelidir.
• Karar alıcılar, sektörün gözden geçirilmesi yoluyla geliştirdikleri sektörel
politika önceliklerini kullanarak politikaların olası harcama sonuçlarını
değerlendirmek zorundadırlar. İyi bir başlangıç noktası olarak öncelikle
mevcut olan politikaların tam olarak ödeneklendirilmesi durumunda
toplam maliyetlerin ne olacağı hesaplanmalıdır.
(f) Öncelikler Değiştiğinde Kaynakların Bu Alanlara Tahsisim
Kolaylaştıracak (Esnek) Mekanizmalar Geliştirilmelidir
• Politikalar daha az önemliden daha çok önemliye doğru sıralandığında
veya tersi durumda, kaynak akışının da aynı şekilde değişmesine yardımcı
olacak, kolaylaştıracak mekanizmaların sistemin içinde mutlaka bulunması
gerekmektedir.
• Sektörel kararlar farklı düzeylerde alınmaktadır (bütün sektör için,
bakanlık için, kuruluş için vs.). Bunların her biri daha üst düzeyde alınan
kararların getirdiği sınırlamalar ve kurallara tabi olmalı, belirlenen bu
sınırlamalar içinde kurumlar kendi stratejik kararlarını alma esnekliğine
sahip olmalıdır.
• Sektör üst düzey yöneticileri bu esnekliğin yanı sıra, bütçe uygulamasında
belirlenen katı sınırlamalara uymak ve sektör harcama öncelikleri ile
kamunun mali amaçlan arasındaki tutarlılığı sağlamaya çalışmak
148
III. Oturum- Tartışmalar. XV. Turkive Mal ive S e m p o z y u m » . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
311
bunun yasal zeminin ya da alt yapısının nasıl kurulması gerektiğini, bu dostlar
alışverişte görsün belgelerinin nasd gerçekçi hale getirilebileceği konusuna tedbir
almakla yükümlüdür. Performansın geliştirilmesindeki temel şeylerden biri bu zaten.
Bilgisini, alt yapısını, performans bilgisinin alt yapısını oluşturmak, kurumları bu
konuda uyarmaktır. Bunun da bir süreç alacağını düşünüyorum.
Size isterseniz bir örnek vereyim. ABDde bu Government Performance Send
to Results ek var. Onun başında şeyi vurguluyor. Sayıştay'ın 7 0 e yakın raporunun
ardından kamu yönetiminde böyle ciddi bir değişim yapmak, reform yapma ihtiyacı
olduğu belirtiliyor. Aynı şeyleri İngiltere için de söyleyebiliriz. Onlar da. işte
belirttim, yılda ortalama 40 performans denetimi raporu inceliyor, kamu hesaplar
komitesi. Bütün kamu kurumlarını kapsayan bir şey tabi ki zaman alacaktır. Bu
süreci öğrenmemiz, geliştirmemiz, bir kamu yönetimi reform çalışmasının süresini
15-20 yıl olarak belirtiyor ülkeler. Buna göre planlar yapıyor. Bu çerçevede bizim de
bugünden yarına elbette değil, zaman alacak diye düşünüyorum. Sayıştay'ın
personelinin yetersizliği konusuna değindiniz. Elbette ki bu konuda açığımız var.
Zaten bütün yüksek denetim kurumları şöyle bir teknik kullanıyor. Bir kısmı farklı
meslek gruplarından uzman istihdam ediyor, mühendisi, doktoru, hangi alanda
inceleme yapacaklarsa o konuda uzman istihdam ediyor. Bir kısmı da bunun yerine
danışman kullanımını tercih ediyor. Sayın meslekdaşım Sacit Yörüker değindiler,
bunlar gereklidir, çünkü Sayıştay denetçisinin her konuda uzmanlığı gibi bir şey
elbette ki mümkün değil ve saçma. Biz danışman kullanarak bu konuların üstesinden
gelebileceğimizi ve zaman içinde personelimizin eğitimiyle üstesinden
gelebileceğimizi düşünüyoruz. Doyurucu oldu mu bilmiyorum, teşekkür ederim.
BAŞKAN: Efendim teşekkür ederim. Süremiz fevkalade doldu. Ben zamana
uymak durumundayım. Ancak bir iki cümleyle konuşmayı bitirmek istiyorum. O da
şu; bugünkü konuşmalardan ben fevkalade umutluyum ve de Sayıştay'ımızın bu
kadar genç düşünen ve çağı yakalamaya çalışan bir gayret içinde olmasından da
ayrıca çok büyük bir mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum. Ben tekrar
HI. Oturum- Tartışmalar. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
312
Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğüne, Dekanlığına ve de Maliye Bölümüne bütün
gayretleriyle ve Maliye Bölümünün basındaki Sayı Prof.Dr. Mahmut Duran Beye
çok teşekkürlerimi ve tebriklerimi iletmek istiyorum. Şimdi zannediyorum bir aramız
olacak, sonra ikinci oturuma başlanacak. Çok teşekkür ediyorum.
Ahmet Kesik. XV. Türkive Mal ive S e m p o z y u m » . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
zorundadırlar. Her bir alt düzey limitler dahilinde stratejik öncelikleri
maksimize etmeye çalışmalıdır.
• Hizmetin üretilmesi ve sunulması sürecinde hizmeti üreten insanların gerek
istihdamında gerekse de kullanmış oldukları kaynaklar üzerindeki yetki vc
sorumluluklarında (belli bir süre için atanmaları, performans kriterlerini
tespit edilmesi gibi) değişiklikler yapılmalıdır.
III.BÜTÇE YAPISI
Yeni bir bütçe formülasyon sistemi hedeflenmeli, bu da devletin temel
fonksiyonlarım içine alan bir bütçe kod yapısı olmalıdır. Projenin arkasındaki
temel fikir bütçenin, bakanlık veya daireler itibariyle yönetilmesidir. Bu herkes için
hedeflerin belirlendiği ve bunların gerçekleştirilmesi için, genel araçların verildiği,
amaçlara göre yönetim sistemi oluşturulması için gereklidir. Yöneticiler, daha
sonra kendilerine verilen global bütçe ödeneklerini kullanmakta serbest
olacaklardır. Kodlama konusunda dikkat edilmesi gereken hususları şu şekilde
sıralayabiliriz:
• Kodlama mutlaka kurumsal yapıyla başlamalıdır. Kamu harcamalarının hizmet
fonksiyonlarına göre dağılımı bütçe kod yapısı tarafından sınıflandırılmalıdır.
• Bütçe kodlaması kamu harcamasının hangi kaynaktan finanse edildiğini
gösterecek şekilde tasarlanmalıdır.
• Kodlama için gerekli olan standartlar, uluslararası standartlar vc iyi uygulama
örneği gösteren ülkelerin deneyimleri çerçevesinde oluşturulmalıdır. Bu
anlamda öncelikle hizmet maliyet ilişkisini ortaya koyan vc 1974"de geçilmesi
öngörülen ama hala geçilemeyen fonksiyonel sınıflamaya geçilmelidir.
• Farklı amaçlar vc kullanıcılar düşünülerek kod sınıflandırması en ayrıntıda
bilgi üretmeye indirilmelidir. Bu konuda geçmişte yaşanan olumsuz
uygulamalardan ders alınmalı ve detayda bilgi üretilmesini engelleyecek
müdahaleler açıkça yasaklanmış olmalıdır.
149
I. Oturum-Tartışnıalar. XV. Turkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
132
Dolayısıyla IMF karşımıza çıkıyor çok açık olarak. Yani dolayısıyla işte IMFnin
getirdiği saydamlık var.
Değerli arkadaşım Sacit Yörüker ortaya bir som attı, direk bana sormadı,
onun yanıtı olarak diye düşünüyorum, Bundan dolayı IMF üzerinde duruluyor.
Aynı zamanda sevgili Nihat Falay'ın sorusu, yani iç müdahale alanının
daraltılması. Kuşkusuz daraltılıyor, yani stand by anlaşması ve sonucunda yapılan
zaten düzenlemeler daraltmıyor mu, alan mı bırakıyor. Demin Oğuz Oyan da
vurguladı, tarımsal reform deniliyor, tarım kesimine ilişkin düzenlemeler de alan
mı bırakıyor, şunlar şunlar şunlar yapılacak ve hızlı yapılacak deniyor. Dolayısıyla
burada aslıda uluslararası fınansal sisteme uyum meselesi sözkonusu, bu güdülüyor
diye düşünüyorum, ben yorumluyorum. Bu çerçevede Turgay Berksoy arkadaşımın
neden kamu kesimi, o kadar hızlı geçtim ki bir cümleyle geçtim, tabi yani nasıl
açıklayabilirim ki o kadar sürede. O da bilinen bir şey, kamu kesiminin yani
borçlanmanın sürdürülebilir veya olmaması meselesi var. Dolayısıyla sürdürülemez
hale geldiği zaman da kriz ortaya çıkıyor falan dedik. Ama esas olarak şunu eksik
bıraktım kanısındayım; metinde var, hızlanmanın getirdiği bir aksaklık o.
Mekanizmalar, oradan nasıl tetikliyor falan dedik, ama nedenini ben şuna
bağlıyorum. Güven Sak"m bu yorumuma uymasına ilişkin bir zorunluluk
bulunmuyor, kendi yorumu kendisine özgü olabilir. Ben açıkçası bunu defalarca da
vurguladım, değişmiyor, düşüncem bu. Yani bu fınansal serbestleşmey e bağlı
olarak aşırı sermaye birikiminin, kümülatif fonların bir yerlere şırınga edilmesi
lazım. Spekülatif alanlara bu hareketlilik arttıkça da kriz kaçınılmaz oluyor. Fakat
çelişkili biçimde de IMF. bu akışkanlığın daha da artmasını öneriyor, istiyor.
Dolayısıyla burada ben bir çelişki de buluyorum. Stiglitz de bunu vurguladı, sadece
Stilitz de değil. Bakın, çok uzattım özür dilerim bitiriyorum, çok ilginç tabi bu
konular, bir şeyi daha alacağım, adım hepimizin çok iyi bildiği bir iktisatçıdan.
Krugman'dan söz edeceğim. Krugman bu sermaye hareketlerine falan karşı çıkan
bir yazar değil. Ama bu kriz karşısında Krugman'ın dediği bir şey var, izleyelim
onu da. Bunun rizikosu var ve iktisadi düşünce sisteminde artık bir rota değişikliği
Alımcı Kesik, XV. Türkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
• Kurumsal, fonksiyonel ve ekonomik kodlar arasındaki geçişmeler
giderilmelidir. Bu çerçevede, kod yapısı ve uygulaması doğru, güvenilir,
karşılaştırılabilir, tutarlı ve ölçülebilir bilgi üretme amacına hizmet etmelidir.
• Devlet muhasebesi ile bütçe kodlaması arasında gerekli olan ilişki kurulmalı ve
kodlama devlet muhasebesi işleyişi çerçevesinde formüle edilmelidir.
• Bütçe sınıflandırmasının verileri, milli gelir hesaplarının en güvenilir girdisi
olarak kullanılabilmelidir, bunun için bütçe kodlaması bu amaca da hizmet
edecek bir yapıda tasarlanmalıdır.
• Mali ve ekonomik yapıdaki değişmeleri kavrayan esneklikteki bir kod yapısı
uygulaması mutlaka hedeflenmelidir.
• Yeni bütçe kod yapısı Avrupa Birliği ülkelerince uygulanmakta olan vc IMF
Devlet Mali İstatistiklerinin (GFS) daha da gelişmiş uygulaması olan Avrupa
Muhasebe Sistemi (ESA) ile uyumlu olmalıdır.
IV.BÜTÇE KAPSAMI
Türkiye'de çeşitli kamu faaliyetleri Genel Bütçenin vc normal bütçe
sürecinin dışında finanse edilmektedir. Bu faaliyetler bütçe dışında işlem
gördükleri için yıllık mali plana entegre edilmemektedir. Amaç, sağlıklı
bütçeleme gereklerinin öngördüğü kadar çok sayıda faaliyeti bütçeye dahil etmek
ve bütçe dışında kalanların işlem gördüğü süreçleri de rasyoneli eştirmektedir.
Bütçe kapsamı dışında yer alan harcamalar dolaylı ve dolaysız harcamalar
olarak ikiye ayrılabilir. Sadece dolaysız harcamaların bütçe ile ilgilerinin (yani
kamusal niteliklerinin) toplam büyüklüğüne bakıldığında (mahalli idareler,
vakıflar, dernekler ve yardım sandıkları hariç) bunların bütçenin yaklaşık yüzde
30Tarına ulaştığı tespit edilmektedir. Faiz dışı bütçe büyüklüğüne bakıldığında ise
bu oran yüzde 45 Tere çıkmaktadır. Mahalli idarelere aktarılan payla birlikte
düşünüldüğünde bu oranlar sırasıyla yüzde 40'lar ve yüzde 60'Iar düzeyine
çıkmaktadır. Sadece bu iki oran bile bize merkezi hükümetin dolaysız harcamalar
150
A h m e t Kesik, XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
yoluyla doğuracağı siyasi ve ekonomik sonuçlar hakkında önemli bir bilgi
verebilir.
Bütçe dışı harcamaları bu şekilde sınıflandırılan iki harcama alanı ile ilgili
temel yaklaşım şu şekilde ortaya konmuştur:
A) Dolaylı harcamaların her ne şekilde olursa olsun mutlaka bütçe ile
ilgisinin kurulması ve bütçe içinde yer alması gerekmektedir. Bütçeyi
doğrudan etkileyen bu nitelikteki harcamalar özellikle saydamlığın
sağlanması amacıyla önem taşımaktadır.
B) Dolaysız harcamaların bütçe ile ilişkisi ise mevcut yapı veri alınarak üç
yolla sağlanabilir;
• Birincisi, doğaldan kamu malı veya kamu hizmeti ifa eden ve bütçe dışında
yer almasının tutarlı bir gerekçesi bulunmayan kuruluşların, bütçe içine
alınması (ayrı bir kuruluş veya ilgili kuruluş bünyesinde) (Fonlar ve
bağımsız bütçeli kuruluşlar).
• İkincisi, kuruluş amacı ve işleyiş itibariyle (konu olan mal ve hizmetin
niteliği, pazarın yapısı gibi) konsolide bütçe dışında faaliyet göstermesi
gereken kuruluşların, bütçe dışında yer almakla birlikte bütçeyle somut bir
şekilde ilgisinin kurulması (ilgili kuruluş bütçesi altında gösterilmesi) ve
mali raporlama suretiyle kuruluşun mali ve fınansal yapısıyla birlikte
faaliyetleriyle ilgili (sektörle ilgisi gösterilerek) bilgi verilmesi.
• Üçüncüsü ise, asıl olarak bütçe dışında yer almakla birlikte bir kamu
otoritesi kullanan ya da bütçeyle mali ilişkisi olan kuruluşların (mahalli
idareler, vakıf ve dernekler, yardım sandıkları gibi) bu nitelikli
faaliyetlerinin bütçede yer alması ve mali durumlarının raporlanması.
Bu çerçevede kamusal harcama alanı dışında kalan harcama alanları dolaysız
ve dolaylı olmak üzere iki başlık altında ele alınarak incelenmiştir.
151
Ahmet Kesik. XV. Türkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 21)00. Aıuaıya
Tablo 1.Bütçe Dışı Kamusal Harcama Alanları
| Bütçe Dışı Dolaysız Harcamalar Bütçe Dışı Dolaylı Harcamalar
1 .Fonlar l .Devlet Mal vc Taşınmazları
1.1 Bütçe Kaps. Alınan Fonlar 2.Yarı Mali İşlemler
1.2 Bütçe Dışı Fonlar 2.1 KİT'lerden Doğan Görev Zararları
1.3 Özel Hesaplar 2.2 Merkez Bankasına Kur Farklarına
2.Döner Sermayeler Karşılık Verilen Tahviller
3.Mahalli İdareler 2.3 Talıkimlcrdcn Kaynaklanan Tahviller
4.Bağımsız Bütçeli Kamu 3.Koşullu Yükümlülükler
Kuruluşları 3.1 Garantili Dış Borçlar
5. Vakıf ve Demekler 3.2 Devirli Krediler
6.Yardım Sandıkları 3.3 İç Kefaletler
3.4 Mevduat Sigortası
3.5 Yap İşlet/Yap İşlet Devret Projeleri
3.6 Yatırım Stoku
3.7 Diğer Koşullu Yükümlülükler
4.Vergi Harcaınalan
5.Çeşitli Kanunlarla Getirilen Vergi \c
Benzeri Düzenlemeler (Bütçeyle İlişkisi
Kurulmayan vc Doğrudan Kuruma
Aktarılan Gelirler)
d.Dış Proje Kredisi Uygulamaları
Dolaysız harcama alanları: Dolaysız harcamalar yukarıdaki tabloda
gösterildiği şekilde toplam altı başlık altında ele alınmaktadır. Bunlar; fonlar, döner
sermayeler, bağımsız kamu kuruluşları, mahalli idareler, vakıf ve demekler ile
yardım sandıklarıdır. Dolaysız harcamaların hemen hemen tamamı temel mali
mevzuatın ve bütçe ile getirilen hükümlerin dışında verine getirilmektedir. 152
Ahmet Kesik. XV. Turkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
Örneğin fonlar ve döner sermayeli kuruluşlar bütçenin kaynak dağıtım sürecini
düzenleyen kurallardan muaf olabilmektedir. Bütçenin kapsamında olan
kuruluşların bir kısım faaliyetleri yine bütçe ve temel mali mevzuatın dışında idare
edilmekte (bütçe içi fonlar, döner sermaye), hatta, bir çok faaliyet yasama
denetiminin dc dışında kalabilmektedir.
Dolaylı harcamalar : Dolaylı nitelikteki bütçe dışı kamu harcamaları kendi
içinde farklılıklar göstermekle birlikte esas olarak, kamunun taşınmazları
(varlıkları) vc üstlenmiş olduğu yükümlülükler dolayısıyla yapmış olduğu
tasarruflar vc harcamalar olarak tanımlanabilir. Bütçeye doğrudan yansımayan bu
nitelikteki faaliyetler günümüzde özellikle hazine garantileri ve görev zararları
nedeniyle önemli harcama büyüklüklerine ulaşmıştır. Gelişmekte olan ülkelerin
bütçe uygulamalarında karşılaşılan temel problemlerden birisi haline gelen dolaylı
harcamalar, kamusal büyüklüklerin gizlenmesinde kullanılan araçlardan biri olarak
birçok ülkenin kamu mali sisteminde karşımıza çıkmaktadır.
Dolaylı harcamalar: dönemsel olmayıp yasal dayanağa sahip durumlardır Örneğin,
birer harcama olarak değerlendirilmesi gereken vc devletin teşvik politikalarıyla
yarattığı vergi indirimleri vc muafiyetleri de bunların arasındadır, bunların miktarı
bilinmemekte ve bütçelenmemektedir. Merkez Bankası, kamu bankaları vc diğer
KİT'lerin varı mali faaliyetleri ve bunların maliyetleri de bilinmemektedir. Üstelik
bu faaliyetler genelde, gelir dağılımı açısından desteklenmesi hedeflenen toplumsal
kesimlerin yanı sıra. bu faaliyetler etrafında örgütlenmiş gruplara aktarılan rantı da
finanse etmektedir.1 Benzer şekilde yasal dayanağı bulunan hazine garantilerinin de
1998 yılına kadar dönemsel olarak belirlenen üst sınırları olmadığı görülmekte vc
bunlar bütçelendirilmemcktedir. Garantili borç anapara ye faiz ödemeleri ve
bunlardan geri dönüşleri bütçe ödenekleri ile ilişkilcndırilmeksizin finansman
kısmında gösterilmektedir. 1997 yılı bütçesi ile garantinin sağlanması, ilgili
kurumun bütçe performansı ve kabiliyeti ile sınırlanmış ancak, bu hüküm
işlemeyince 1998 yılı bütçe kanunu ile hazine tarafından verilecek garantilere 700
5 Atıyas, Sayın, (1997) 21
153
Ahmet Kesik. XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m » . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
milyon A B D Doları üst sınır getirilmiştir. Böyle bir üst sınır getirilmesine neden
olan kurumlar açıkça belirtilmediği için üst sınıra ilişkin bu hükümden beklenen
fayda sağlanamamıştır. Bu düşünceden hareketle 1999 yılı bütçesi ile mahalli
idarelere münhasır olmak üzere 500 milyon A B D Doları garanti verme sınırı
getirilmiş, uygulama aynı tutarla 2000 yılında da devam ettirilmiştir/'
Bu nitelikteki harcamaların bütçe içinde mutlaka gösterilmesi,
ilişkilendirilmesi vc raporlanması gerekmektedir.
Bütçe kapsamı dışında kalmaya yol açan başlıca faktörler: Kuruluşları
bütçe kapsamı veya bütçenin tabi olduğu kurumsal yapı dışında kalmaya iten
faktörleri ana başlıklar halinde şu şekilde sıralamak mümkündür:
• Bütçenin hazırlanması vc uygulanması sürecinde üretilen hizmetin
etkinliğine bütçesel sürecin katkısının gittikçe azalması. Plan-program-
bütçe sistemine geçilememesi bunun temel dinamiği olmuştur.
• Bütçelerin hazırlanması ve uygulanmasında harcamacı kuruluşların
bütçelerine istedikleri düzeyde sahip olamamaları.
• Kaynak ayırma ve harcama usullerinin çok karmaşık ve uzun süreler
alan bir yapıda olması.
• Mevcut bütçe sürecinde hizmet-maliyet ve yöneticilerin performansı
arasındaki bağın gereken düzeyde kurulamaması,
• Bürokrasi İçinde mevcut işleyişin iyileştirilmesine vönelik çabalara
ciddi bir kurumsal direnç olması. Özellikle geleneksel bürokrasiden
kaynaklı olan bu dirence plan-program-bütçc sisteminin uygulamaya
konulmaması örnek olarak verilebilir.
• Yetki ve sorumluluk ilişkisinde var olması gereken karşılıklılık
prensibinin bulunmayışı. Yetki alınan bir çok noktada gerekli
sorumluluk müessesesinin çalıştırılmaması.
s Dedeoğlu, Emil, Erdem (1999) :9
154
Ahmet Kesik. XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
155
• Mevcut mevzuatın günün koşullarını karşılamaktan uzak olması,
• Belirli bir alanda sağlanan kaynağı aynı alana tahsis edebilme ihtiyacı.
• Yine aynı çerçevede bir yıldan uzun süreli hizmetler için etkin
planlama yapabilme gereği,
• Şeffaflığın ve hesap verme sorumluluğunun gelişmemesinden dolayı
rahat harcama imkanlarının var olması,
• Muhasebe yapısının istenilen düzeyde bilgi üretecek yapıda vc teknik
donanımda olmaması ve bu bağlamda mali raporlama yükümlülüğünün
bulunmayışı.
gibi nedenler Tablo-1 de belirtilen kamusal harcama alanlarının ortaya çıkmasına
ve bu alanların mali disiplini bozan bütçe kapsamındaki harcamalara göre daha
büyük ekonomik değerlere ulaşması sonucunu doğurmuştur.
Yukarıda sayılan nedenleri ortadan kaldıracak veya bütçe içinde işleyişini
sağlayacak esnek mekanizmaların kurulması vc bunun yasal bir güvenceye
kavuşturulması kamu mali yapısının etkin bir biçimde kurulmasına vc işleyişine
önemli bir katkı sağlayacaktır.
/ Bütçe kapsamının dar olmasının getirdiği temel sorunlar: Fonların bütçe
birliğini vc disiplinini bozan bütçe dışı varlığı, döner sermayelerin çeşitliliği vc
çokluğu, transfer tertibinden yararlanan kuruluşların bütçe kontrol ve bilgi süreçleri
dışında çalışması, vakıf ve derneklerin üretmeyi hedeflediği kamu hizmet tanımları
ile bütçesel kuruluşların hizmet tanımları arasındaki çakışmanın maliyet ve gelir
oluşumlarına yansıması, yardım sandıkları yoluyla bütçe dışında zorunlu nitelikte
kamusal kaynak transferi yapılması ve bunların bütçe süreci dışı politik ve
bürokratik rant mücadelelerine konu olması, devletin varlıkları ile ilgili kayıt ve
kontrol sisteminin yeterli etkinlik düzey inde olmaması, yarı mali nitelikteki
işlemlerin ve koşullu yükümlülüklerin bütçe hazırlama ve uygulama süreçleriyle
yeterince ilişkilendirilmemesi. devletin taahhütleri konusunda tam bir bilgi setine
sahip olmaması ve vergi harcamalarının bilinmemesi gibi nedenlerle mevcut bütçe
Ahnıcl Kesik. XV. Türkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2flfl0. Antalva
kamu harcamalarının boyutunu ve yapısını yansıtmaktan uzaktır. Mali
raporlamanın olmaması bu yapının bütçesel sonuçlar üzerindeki etkisini daha da
olumsuzlaştırmaktadır.
Bütçenin kapsamının dar olması beraberinde ayrıca parçalanmış bir kamusa!
karar alma sürecini de getirmektedir. Bu hem siyasi hem de teknik karar alma
süreçlerinde ciddi bir koordinasyon problemini ortaya çıkarmaktadır
Koordinasyon sorununu çözmeye yönelen niyet ve girişimler olsa bile bu şekilde
bilgi üretmeye dayanmayan ve çeşitli direnç noktaları üreten sistem kendisinden
beklenen bu yönlü hizmeti dc engelleyebilmektedir.
/ Bütçe, kapsadığı faaliyetler hakkında şu bilgileri içermemektedir:7
1) Kamu faaliyetlerinin toplumsal refah üzerindeki etkisi.
2) Kamu faaliyetlerinin ölçülebilir çıktıları.
3) Faaliyetlerde kullanılan ayni kaynaklan.
Bu bilgilerin kapsanmaması şu anlama gelmektedir:*
1) Faaliyetlerin etkisinin bilinmemesi, etkinliğin hedeflenmediğini
göstermektedir.
2) Faaliyet sonuçlarının ölçülebilir çıktılarla ifade edilmemesi, hizmette
verimliliğin hedeflenmediğini göstermektedir.
3) Aynı kaynakların maliyetinin bilinmemesi. bu kaynakların
yönetilmediğini göstermektedir.
Dolayısıyla, mevcut sistem bütçenin kapsadığı faaliyetlerde bile performans
yönetimine vönolik hiç bîr işlevi yerine getirmemektedir. Bu durum politikaları
hayata geçiren kamu kuruluşlarının yöneticilerine göre büyük bir enformasyon
avantajı sağlamaktadır. Bu ise. kuruluşlara ve onların yöneticilerine geniş rant
olanakları sağlamakta, yönetsel sorumluluğu büyük ölçüde zedelemektedir.
Türkiye'de bütçe sürecinde sadece nakdi bilgiler kullanılmaktadır. Bu bilgilerle de
7 Aliyas, Sayın (1997): 23 KAtıyas. Saym (1997). 23
156
Alımcı Kesik. W . Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m » . ] 5-17 Mavi* 2 0 0 0 . Aulalva
bütçe sadece kısa vadeli makroekonomik istikrar tedbirleri almaşa
y arayabilmektedir. Bütçenin kapsamının dar olması bu işlevin de yerine
getirilmesini kısıtlamaktadır.9 \
Vakıf, dernek sandık gioi kurumların gelirleri vc mal varlıkları bugün çok
buy ük düzeylere ulaşmıştır. Bu kaynaklar üzerine yoğunlaşan rant kay nakli
müdahaleler kimi zaman politik bir kimlik kazanmakta ve kamusal denetimin
yeterince yerine getirilememesi (özellikle bürokratik rant kaygısı ile) ile birleşince
kaynakların istenilen düzeyde etkin vc verimli kullanılmasının önüne geçilmiş
olunmaktadır
Sistemin kapsadığı bilgileri bütçe sürecinin karar noktalarına taşıyan etkin
bir raporlamanın olmaması, bu bilgilerin dahi kullanımını sınırlamaktadır.
Raporlamanın etkin olmaması denetimi de etkinlikten uzaklaştırmaktadır.'"
Bütçenin kapsamının dar olması, istenilen düzeyde bilgi setini sunmaması vc
bu çerçevede denetim süreçlerinin etkinsizliğinin bütçe sistemimizde yarattığı
temel sonuçlar şu şekilde Özetlenebilir:
• İy i öngörülmüş bir bütçe programı hazırlanamamaktadır.
• Sektörlerin/kuruluşların faaliyet alanlarıyla ilgili gerçek harcama düzeyi \e
bunun alt dağılımı bilinememektedir.
• Boy le bir bilgi üreten bütçe sisteminde harcamaları sistematik olarak ölçmek ve
değerlendirmek mümkün olamamaktadır (program bütçe sisteminin
mekanizmalarının çalışmadığı bir ortamda bu sorun daha hissedilir olmaktadır).
• Hazırlanan bütçelere en başta hazırlayan kuruluşun inancı kalmamaktadır.
Bu tür uygulamalar bütçenin etki alanını daraltması yanında Türkiye'de
kurumsal oluşumların sağlıklı gelişmesi önünde de önemli bir engel olabilmektedir.
Çünkü, bütçe sisteminin nesnel koşullarının zorlanması (katı bir bütçe yaklaşımı
9 Attyas, S a y ı n ( 1 9 9 7 ) : 2 3
1 0 A t iyas . S a y ı n ( 1 9 9 7 ) ; 2 3 157
A h m e t Kesik. XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
gibi) veya yöneticilerin ihtiyari yetki alanlarını artırmak istemeleri ister istemez bu
nitelikli kuruluş oluşumlarının dinamiklerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Bütçe dışı faaliyetlerin doğuşunun belirli bir gerekçeye dayandığını da kabul
etmek gerekmektedir. Türkiye'de bütçe uygulama sisteminin katılığı ve
merkeziyetçiliği bir gerçektir. Kurumların bütçe uygulaması bakımından ortaya
koydukları esneklik gereksinimi karşısında duyarlı değildir. Kurumlara gerekli
esneklik sağlandığında bütçe dışı uygulamalara doğru kayış engellenmiş olacaktır.
Döner sermayelerin sayısını azaltma süreci başlatılmalıdır. Maliye
Bakanlığının gereksiz hale gelmiş döner sermayeleri tasfiye etmek üzere bir
çalışma yapmasının yerinde olacağı düşünülmektedir.
V. PERSONEL BÜTÇELENDİRMESÎ
Türkiye'de personel giderlerinin GSMH içindeki payı son on yıl içerisinde
% 5,4 den % 7.3 e çıkmıştır. Burada istihdam edilen personel sayısından çok
ücreti en d irmedeki değişiklikler önem arzetmektedir. Türk bürokrasisinin belirli
kadrolar ve yöreler için gereğinden fazla şişkin olduğu konusunda genel bir görüş
her zaman gündemdedir.
Mevcut sistemde, istihdam edilen personel sayısı vc bunların dereceleri, her
kuruluşta dereceler itibariyle çalıştırılabilecek azami personel sayısını belirleyen
bir kadro sistemiyle kontrol altında tutulmaktadır. Kurumlara kadro ihdası
Kanunla olmaktadır. Kadro ihdasına ilişkin kanunda ihdas edilen kadronun merkez
mi yoksa taşra teşkilatına mı ait olduğu, unvanı, derece ve adedi gösterilmektedir.
Kanunla ihdas edilen kadrolar üzerinde sonradan yapılacak derece vc unvan
değişikliklerinde ise şu yol izlenmektedir: kurumların ellerinde bulunan dolu
kadrolarda derece ve teşkilat, boş kadrolarda ise derece, unvan vc teşkilat
değişikliğine ilişkin talepler Maliye Bakanlığı (Bütçe vc Mali Kontrol Genel
Müdürlüğü) ile Devlet Personel Başkanlığının (DPB) uygun görüşleri alındıktan
sonra Başbakanlığa intikal ettirilmekte. Başbakanlık ta Bakanlar Kuruluna sevk
etmektedir. Yani dolu kadrolarda derece, boş kadrolarda ise derece vc unvan
158
Ahmet Kesik. XV. Turkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 13-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
değişikliğine ilişkin talepler Bakanlar Kurulu Kararı ile mümkün olmakta.
Bakanlar Kurulu Kararlan da Resmi Gazetede yayımlanmaktadır.
Kanunla ihdas edilen ya da Bakanlar Kurulu Kararı ile derece ve unvan
değişikliği yapılan kadrolar kurumlarca hemen kullanılamamaktadır. İhdas edilen
veya üzerinde derece ve unvan değişikliği yapılan kadrolar ihdasa ilişkin kanun
veya değişikliğe ilişkin Bakanlar Kurulu Karan yayınlandıktan sonra vize edilmek
üzere Devlet Personel Başkanlığı, Maliye Bakanlığı vc Sayışta Başkanlığına
gönderilmektedir. Ancak söz konusu kurumlarca vize edildikten sonra dolu
kadrolardaki derece ve unvan değişiklikleri gerçekleşmiş olmaktadır. Boş
kadrolara yapılacak atamalarda ise süreç devam etmekte vc boş bir kadroya atama
yapabilmek için Devlet Personel Başkanlığı ve Maliye Bakanlığı izni alındıktan
sonra Başbakanlık izni gerekmektedir.
Ayrıca dolu kadrolardaki unvan değişiklikleri ve naklen atamalar da artık
Başbakanlık izni ile yapılmaktadır.
Bu yaklaşım son yıllarda personel sayısındaki artışa sınır getirmekte hayli
başarılı olmuş ise de: rasyonel biçimde işletilmesi çok güç olan bir sistemdir En
büyük dezavantajı, bütçe sürecinden tamamen kopuk olmasıdır. Personel
ihtiyaçları, kuruluş faaliyetlerinin vc harcama gereksinimlerinin belirlenmesiyle
aynı zaman aralığında değerlendirilmelidir: oysa mevcut sistemde tahsis edilmiş
kadro dilimleri yıl boyunca doldurulmaktadır. Ve bazı durumlarda, kuruluşların
personel giderlerine ayrılmış ödeneklerinin yeterli olmadığına bakılmaksızın bu
işleme devam edilmektedir.
Personel sayısının bazı kadrolar vc bölgeler için şişkin olması Türkiye'de
personel bütçelemesinde yeni bir sisteme geçişin hayati bir zorunluluk olduğunu
göstermektedir. Ayrıca, yeni sistemin bütçe süreci ölçeğinde uygulanması
gerekmektedir. Diğer bir deyişle yeni sistem devlet bütçesinin hazırlandığı sürecin
ayrılmaz bir parçası olmalı, kadro tavanları ödenek kanunlarında gözükmeli ve
bütçe hazırlama sürecinde personel bütçesi doğru olarak uygulanmalıdır.
159
I. Olurunı-Tartışmalar. XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
133
ortaya çıkmaya başladı diyor. Yani körü körüne fınansal serbestliğe inanmamak
lazım gerektiği kanısındayım. Yani özür dileyerek söylüyorum, ben yanlış
anlaşıldım, orada ben diyalektik materyalizmden söz etmedim, şu bildirinin
diyalektik materyalizm ile en ufak bir ilgisi yok, sizi temin ederim, içiniz rahat
olsun. Öyle bir şey olsaydı zaten farklı tebliğ olurdu, hiç kuşkulanmayın. Sadece
ben diyalektikten söz ettim. Ne kadar ilginçtir ki IMF böyle bir şey istemiyor, yanı
katılmayabilirim, katılmak zorunda da değilim. Bilimsel olarak buna da karşı
çıkarım, bir iktisatçı olarak, bir akademisyen olarak. IMF'nin bu şey ine.
saydamlıkla ilgili şeyleri birden çıktı falan dedim, demokratikleşmeyle hiç ilgisi
yok ama dedim, diyalektiğin bir sonucu bu, sonuçta yapılacak olan şeyler, atılacak
adımlar hakikaten demokratikleşmeyi sağlayacaktır, mali saydamlık ile birlikte
dedim. Yani olumlu etkileri olabilir, tümden de çizmeyelim dedim üstünü Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN: Buyurun Sayın Sak.
GÜVEN SAK: Evet, Sinan Beyin yapığı gibi yapmayacağım, kısa deyip de
uzatmayacağım, çok kısa yalnızca sorulara cevap vereceğim. Ama tabi bir iki
noktanın da alttın çizmem lazım. Dün hep bunları biz söylüyorduk da şimdi IMF dc
söylemeye başladı, bu ne demek tartışmasına hiç girmeyeceğim. Bence. Sayın
Aydın söylemişti, şöyle düşünmekte yarar var; zaman sizi haklı çıkardı sonuç
olarak, IMF dc aynı noktaya geldi bugün bence. Ben Sayın Konukman'ın
söylediklerinden başlayacağım. Bu arada bu yöntem pek iyi değil herhalde, sız
soruları unuttunuz bir kere ne olduğunu. Genel olarak iki tane noktanın altını
çizmişti, onu belirteyim. Krizi önlemek bir başarı mıdır dedi. Evet. Türkiye'de
krizi önlemek bir başarı. Şimdi çok kısa bir sürede bir prezentasyon yapmaya
çalıştık. Aynı zamanda da paper da yalnızca belli bir dönemle ilişkili, öncesi yok
Sayın Cansızlar söyledi, biz yıllardır kamu maliyesinden kaynaklanan bir
problemi, kamu malivesinc dayalı olarak çözmeye çalışmadık. Bence ilk kez bu yıl
başladık çalışmak için, adım atmaya ilk kez bu yıl başladık. Şimdiye kadar idare
ediyorduk. Ben 96-99 arasını anlattığımda, iyice sürdürülemez hale gelen bir
Alımot Kesik. XV. Turkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 \\ı\\ ıs 200(1. AııtııK A
Ayrıca, kurumların teşkilatlanmalarında reorganizasy ona gidilmeli, teşkilat
kanunlarında günün gereklerine göre düzenlemeler yapılmalı, işlevini yitirmiş
teşkilatlar kapatılmalıdır. Bunun yanında, kurumlara ihdas edilecek ve atama için
kullandırılacak kadrolar belirli normlara bağlanmalıdır. Bir başka deyişle kamu
kurum ve kuruluşlarında norm kadro uygulamasına gidilmelidir. Bu yapıldıktan
sonra da kadro sistemi bütçe ve ödeneklerle ilişkilendirilmelidir.
Personel bütçesinin kalkınma projeleriyle tutarlılığının tespit edilebilmesi
bakımından DPT tarafından incelenmelidir. Personel bütçesinin, üç yıllık bir
perspektifle hazırlanması buna yardımcı olacaktır.
Öte yandan, mevcut kadro sisteminde yapılacak önemli reformlardan birisi
de Parlamento tarafından ödenek tahsis edilmedikçe kadrolar doldurulmamalıdır.
VI. ÜCRETLENDİRME
Personel giderlerindeki artışta en büyük pay sahibi ücretlendirme sistemidir.
Kapsayıcı bir ücretlendirme politikası mevcut değildir. Sistemin bileşenlerini
hedeflere ulaşmayı sağlayacak biçimde birbiriyle ilişkilendiren bir sistem tasarımı
da yok gibidir. Mevcut uygulamada, ücretlendirme sistemini sağlıklı bir makro
ekonomik politikayla tutarlı bir şekilde götürmek yerine en yüksek artışı
sağlamanın temel hedef olduğunu görüyoruz. Oysa bu hedef ücretlendirme sistemi
için uygun bir temel oluşturmamaktadır.
Mevcut sistem birçok sorunları beraberinde taşımaktadır:
• Sistem karmaşıktır. Ücret ödemelerinin >0"y i aşkın unsurdan oluşması,
yönetimini iyice zorlaştırmaktadır.
• Sistemin bazı unsurları eskimiştir. Bunlardan bazıları, çalışanların
ücretlerine pek az katkıda bulunduğu halde idari bir faaliyeti
gerektirmektedir.
• Sistem önemli boyutlarda gereksiz iş yüküne yol açmaktadır. Görev
başındaki personelin terfi ettirilmesi için her yıl yaklaşık 500.000 atama
işleminin yapılması gerekmektedir.
160
Ahıııel Kv'sjk. \ V . TOrkİve Mal ivc S e m n o / v u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
• Ücreti endi rmc ile yapılan işin önemi arasında çok zayıf bir ilişki vardır.
Sistem adil değildir.
• Sistem yüksek becerili kişilerin kamu görevine cezbedilmeşini ve orada
tutulmasını zorlaştırmaktadır. Ücretlendirme ile beceri düzeyi arasındaki
ilişki işe giriş sırasında en yüksek düzeydedir ve bundan sonra
zayıfl amaktadır.
• Sistem yüksek performans için hiçbir özendirici unsuru içermemektedir.
Ücretlendirme büyük ölçüde, bir derecede geçirilen süreyle, kıdeme ve
performans dışı faktörlerle ilişkilidir.
• Sistem sübjektif kararları teşvik etmektedir.
• Sistemde çok az maliyet kontrolü vardır. Ücretlendirme girdileri ile iş
çıktıları arasındaki ilişkiyi düzeltmeye yönelik hiçbir belirgin mekanizma
yoktur.
• Mali kontrol olmayınca bazı çalışanlara kuşkusuz ürettiklerinden daha
fazla ücret ödenmektedir.
• Sistem, sevk v e idare aracı olarak da verimsizdir. Üstlerin sistemdeki rolü
ve ücret değişikliklerinin belirlenmesindeki takdir yetkisi çok sınırlıdır.
Buradan dört sonuç çıkmaktadır. Birincisi, personel giderlerindeki artışta en
büyük pay ücret ödemelerine ait olduğuna göre. iicrctlendırmeye daha çok önem
affedilmelidir. İkincisi, ücretlendirme maliyetlerinin bütçeleıımesinde ve
kontrolünde değişime yönelik kısa dönemli çabalar, personel maliyeti tavanlarının
saptandığı ve ücretlendirme sisteminde değişikliğe gidildiği süreçlerin
yetkinleştirilmesi üzerinde yoğunlaşmalıdır. Üçüncüsü, bu tür yeniliklerin
belirlenmesi ve uygulanması, yeni bütçe hazırlama sisteminin başarısı için önem
taşımaktadır. Dördüncüsü, mevcut sistemdeki problemleri dikkate alan bir malı
yönetim: sistemi basitleştirmcli. bütün görevleri göreli önemlerine göre
kademelendirmeli. ücret düzeylerini bu kademclcndirmc ile ilişkilendirmeli.
performans artışı için özendirici unsurlar getirmeli, ücret düzeyleri ve
ücretlendirme maliyetlerini gerekçelere bağlamalıdır. Daha da önemlisi mevcut
Ahmet Kesik. XV. Turkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
sistemde olduğu gibi aynı işi yapan ve aynı unvana sahip olmasına rağmen farklı
kurumlarda çalışanlara farklı ücret ödemek yerine kurum farklılığı gözetmeksizin
eşit işe eşit ücret prensibi benimsenmelidir.
VII. BÜTÇE UYGULAMASI VE MALİ KONTROL
Mevcut sistemde başlıca iki sorun ile karşılaşmaktayız:
• Uygulamada, harcamacı kurumların sorumlulukları, mevzuatla ve bütçe
dairelerinin örgütlenme şekliyle sınırlıdır. Bu durum, bütçenin
hazırlanması ve ödeneklerin serbest bırakılma şekli bakımından özellikle
doğrudur ve harcamacı kurumların kendi bütçelerinin yönetimine tam
olarak katılmalarını son derece zorlaştırmaktadır.
• Harcama kuralları son derece hantaldır. Mevcut harcama mevzuatı çok
sayıda insanı vc aşamayı içine alması bakımından karmaşıktır. Bu
karmaşıklık kontrollerin aşırı yaygınlığı ve kontrollerin gerekli kıldığı
bilgi alış ve verişleri ile açıklanmaktadır.
Temel amaç. harcama mevzuatını basitleştirme vc kontrollerin gerçek
etkinliğini arttırmaktadır. Bunu yapmak için. kurumların sorumluluğunun
attırılmasın!, bütçe kontrol faaliyetlerini mümkün olduğu ölçüde tek bir kişide
yoğunlaştırmak suretiyle bütçe vc muhasebe kontrolünün güçlendirilmesi ve
harcama yapıldıktan sonraki denetim fonksiyonunun genişletilmesi hedef olmalıdır.
Harcamacı kurumların sorumluluklarının artırılması, bütçe kontrol ve
denetim fonksiyonlarının güçlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Şimdiki halde
birden fazla birim bütçe kontrol işi yapmaktadır, fakat yeni kontroller getirilmesi
ve bazı durumlarda kontrollerin tekrarlanması etkinlik garantisi olmayacaktır.
İşte bu nedenledir ki bütçe dairesi örgütlenmesinin kökten bir dönüşümüne
dayalı bir mali kontrol fonksiyonu oluşturulması gereklidir. Fakat, kontrol
kapsamının bir ölçüde kısıtlı olması ve mali kontrolü yapanların önemli risk
alanlarında yoğunlaşmaları önemlidir.
162
Ahmet Kesik. XV. Turkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
Fiilen daha fazla operasyonel özerklik verecek bir yönetim sistemi içindeki
denetim fonkiyonlarınt da güçlendirmek gerekmektedir. Son olarakT(^kamu
sisteminin bütününde daha fazla verimlilik aranması gereklidir ki. bunun anlamı
hizmetlerin kalitesinin iyileştirilmesi ve bunların maliyetinin azaltılmasıdır. Bu
nedenle, performans ölçme sistemleri geliştirilmelidir. Denetim fonksiyonları bu
gerekliliği de dikkate almalıdır. Kamu bütçelerinde her bir programın yöneldiği
amaçların tanımlanarak belirtilmemiş olması vc ödeneklerin hangi kesin hedeflerin
gerçekleştirmeye yönelik olduğunun bilinmemesi bütçe uygulamasını
aksatmaktadır.
Kuşkusuz harcamacı kurumların yönetimsel sorumluluk duygusunu attırmak,
kamu harcamalarındaki verimliliğin iyileştirilmesi için temel teşkil etmektedir.
Ancak, sorumlulukların desantralize edilmesine yönelik bir politikanın ortaya
konması doğal olarak uzun zaman alacaktır ve kısa vadede gerekli adımlar
atılmalıdır. Bu hususta, Maliye Bakanlığına önemli görevler düşmektedir.
VIII. MUHASEBE
Muhasebe, devlet tarafından yürütülen bütçesel ve mali işlemlerin
tanımlanması için oluşturulmuş bir enformasyon sistemidir.
Türk idari sistemi için önerilen muhasebe sistemi aşağıdaki başlıklar altında
tanımlanabilir:
1) Bütçe ve muhasebe arasındaki bağlantı: Bütçenin ve muhasebenin
fonksiyonları farklı olsa bile iki sistem arasındaki açık ve kesin
bağlantılar, hem değer hem de kullanım açısından tanımlanmalıdır.
2) Kapsam: Şu anda Türk kamu maliyesi birçok kuruluşu kapsamına almış
durumundadır. Sorun, önerilen muhasebe isteminin kapsamının ne
olacağıdır.
3) Muhasebe plan ve kuralları :Özel kuruluşlar için I994"te hazırlanan
muhasebe planı, doğal olarak merkezi hükümet muhasebesi için de temel
163
Ahmet Kesik. W . Türkive Mal ivc Scn ıpo/Mimu. 15-17 Mavıs 3(100. Antalva
olmalıdır. Ancak. Devletin kendine özgü belirli özellikleri için gerekli
düzenlemenin yapılması gerekecektir.
4) Muhasebe faaliyetleri ve belgeleri: Muhasebenin kapsamı
tanımlandıktan sonra sağlanacak faydanın da tanımlanması gerekecektir:
önce defter girişleri için kullanılan uygun yöntemler belirlenecek, ikinci
olarak da dönemsel özetlerin ve tabloların içerikleri tanımlanacaktır.
5) Muhasebe Ağı: Muhasebe ağının ıslahı önemlidir.
I X . BORDRO VE KADRO YÖNETİMİ
Kamu harcamaları ve Personel Yönetimi Projesinin Bordro ve Kadro
Yönetimi sistemleri bileşeni, bordro ve kadro yönetimi alanlarında gereken bilişim
sistemi desteği üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bunun için. harcamacı kuruluşlarda
kadroların belirlenmesini ve kontrolünü destekleyecek, bordro yönetimini
sağla\acak ve ücret harcamalarını izlevip kontrol etmenin mekanizmalarını
geliştirecek entegre bir ücret ve personel rejimi kurulmasına yönelik stratejik bir
tasarım önerilmektedir.
Halen uygulanmakta olan bilişim sistemlerinin bazı kısıtları vardır. Kadro
rejimi iki süreçten oluşmaktadır. Kadro ihdas süreci ve kadro onay süreci, bu iki
süreç, aralarında pek az veri alışverişi \e entegrasyonu bulunan ayrı sistemlerle
desteklenmektedir. Entegrasyonun özellikle öbür sistemlerle bütünleşmesinin
düşük düzeyde olması, kararların güncelliğini yitirmiş verilere dayandırılmasına
yol açmaktadır. Kadro yönetiminin politika boyutlarıyla ilgilenen DPB tarafından
tutulan kadro verileriyle. BÜMKO tarafından tutulan veriler arasında tutarsızlıklar
bulunması çok olasıdır: çünkü bu iki kuruluş birbirinden bağımsız olarak ve
değişik zamanlarda veri derlemektedir. Ayrıca halihazırdaki sistem kadroların
ihdası ve onaylanması süreçlerinde çok sınırlı bir işlevselliğe sahiptir \e bu nedenle
pek çok iş kaleminin kağıt kalemle yapılması gerekmektedir.
164
Ahmcl Kesik. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . AntaKa
Bordro hesapları, her harcama biriminde ayrı ayrı yapılmaktadır ve bunun
sonucunda çok sayıda küçük çapta ve verimsiz olarak çalışan sistemler ortaya
çıkmaktadır.
Personel yönetimini yetkinleştirmek amacıyla. Kamu Harcamaları ve
Personel Yönetimi Projesinin diğer alanları tarafından gerek ara dönem gerekse
uzun dönem için bazı politika önerileri ortaya atılmıştır Bunlar;
-Bordro \c kadro yönetim sistemleri, verilerin tutarlığını ve doğru
zamanlamasını sağlamak üzere büyük ölçüde entegre edilmelidir.
- Programlar ve süreçler sonuçların tutarlılığını sağlamak, kağıt kalemle
yapılan işlemlerin sayısını azaltmak, problem çözümünü kolaylaştırmak, sistem
yönetiminin ve işlemlerin yetkinleştirilmesini özendirmek amacıyla
standartlaştırılmalıdır.
- Özellikle aylıklarla ilgili olan program ve süreçleri otomasyona bağlayarak
verimlilik artırılmalıdır.
- Sistemler, kontrol vc güvenlik mekanizmalarının yetkinleştirilmesini
sağlamalıdır.
- Sistemler, gerekli analiz ve kontrol düzeylerine ulaşılmasını sağlayacak
biçimde eksiksiz kapsayıcı veri edinimine olanak vermelidir.
- Sistemler, işlem analiz raporlarının hazırlanmasında işlevselliği artırmalı,
analı/ ve simülasyon kapasitelerini yükseltmelidir.
Birbirine sıkıca bağlanmış iki alt sistemden, yani bordro yönetim sistemi ile
personel vönetim sisteminden oluşan entegre bir personel rejimi tesis edilmelidir.
Öneriler şunlardır;
I- Otomasyona dayalı dört ya da beş bordro merkezi kurulmalıdır.
Ankara'da bir işlem merkezi olmalı, diğer işlem merkezleriyse Türkiye'nin
seçilmiş kentlerinde yer almalıdır. Her biri belirli bir bölgeye hizmet veren işlem
merkezleri saymanlıkların denetiminde olmalı ve belirli harcama birimleri ile
saymanlıklar adına bordro sistemine zamanında bilgi aktarımına olanak vermelidir
Bordro hesaplan için gerekli personel verileri harcamacı kuruluşlarda üretilecek ve
165
Mımçt Kesik. XV. Türkive Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Antalva
önceden belirlenmiş aralıklarla, aylıkları hesaplamakla, bordroları basmakla vc
bankalar. Gelirler Genel Müdürlüğü fon yönetimleri. BÜMKO. Devlet Personel
Başkanlığı harcama birimleri gibi ilgili kuruluşlara bilgi iletmekle görevli bölgesel
bordro merkezlerine aktarılacaktır.
2- Ankara'da merkezi bir personel yönetim sistemi kurulmalı ve bu sistem
hem harcama birimlerinden hem de bölgesel bordro merkezlerinden veri
edinmelidir. Bordro sistemiyle veri entegrasyonu, kuruluşlar itibariyle en son kadro
bilgilerinin, planlama ve kontrol amacıyla Ankara'da kullanıma hazır olmasını
temin edecektir,
3-Tam olarak uygulanan bir sistemin bütün özelliklerini taşıyan bir pilot
projenin Ankara'da seçilecek bazı bakanlıklara hizmet vermek üzere tesis edilmesi
gerekmektedir. Bu pilot proje, sistem vc iletişim mimarisini kusursuzlaştırmak.
yöntemleri geliştirmek ve bütün Türkiye ölçeğinde ilerdeki uygulamalar için
personeli eğitmek üzere deneme alanı olarak işlev görecektir. Mevcut bordro
sistemlerinin otomasyona dayandırılmasını vc bordro sisteminin zaman içinde
basitleştirilip rasyonclleştirilmesine destek verecek biçimde kolayca tadil
edilebilecek modüller kurulması önerilmektedir.
166
Ahmet Kesik. XV. Türkiye Majivc S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 20()(J. Anlıılva
KAYNAKLAR
ARIN, Tülay, (1999). Parlamenter Bütçe Dcnetimi-Plan ve Bütçe Komisyonu: Yapı ve İşlevler Üzerine Uluslararası Karşılaştırma. Seminer Bildirisi. TESEV. İstanbul.
ATİYAS, İ., SAYIN, Ş. (1997). Siyasi Sorumluluk Yönetsel Sorumluluk ve Bütçe Sistemi, TESEV Yavını, İstanbul.
DEDEOĞLli , E.,EMİL F., ERDEM C.M., (1999) Kamu Malı Mevzuatının Uygulanması ve Saydamlığı Üzerine Gözlemler. TESEV, İstanbul.
EKZEN, Nazif, (1999). 'İç Borçlanma: TBMM Devrettiği Bütçe Yetkisini Yürütmenin Geri Almak Zorunda. Türk-İş Yıllığı. Ankara.
EMİL, Ferhat, (1997). Devlet Bilançosunun Oluşturulmasına Dair Bazı Gözlemler. Hazine Dergisi Sayı: 8. Ankara.
FALAY, Nihat (1999), Parlamenter Bütçe Denetimi ve Bütçe Komisyonu: Türkiye'deki İşleyiş. Seminer Bildirisi, TESEV. İstanbul.
HÜRCAN, Y. (1999). Mali Disiplinin Sağlanmasında Yasal Düzenlemelerin Yeri. Önemi. Dünya Uygulamaları ve Türkiye Örneğinin İncelenmesi. T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Araştırma vc İnceleme Dizisi. Savı:23.
HÜRCAN, Y., KIZILTAŞ E., YILMAZ., H. H., (1999). Türk Kamu Mali Yönetimi Mali Saydamlık Standartlarının Neresinde- IMF İyi Uygulamalar Tüzüğü Temelinde Bir Değerlendirme. TESEV. İstanbul.
KAMU MALİ YÖNETİM PROJESİ. (1995). Bütçenin Hazırlanması. Yapısı ve Kodlanması Alt Çalışma Grubu Raporu.
KAMU MALİ YÖNETİMİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI VE MALİ SAYDAMLIK ÖZEL İHTİSAS KOMİSYONU (ÖN RAPOR). 8. 5 Yıllık Kalkınma Planı Hazırlık Çalışmaları. Mart 2000,
SAYIŞTAY, (1998). 1998 vılı Hazine İşlemleri Raporu. TANZI, V., (1999). The Qualitv of the Public Sector. IMF Scminar Rapcr. THE WORLD BANK, (1998) Public Expenditure Management Handbook.
Washington.
YILMAZ, H. Hakan (A) (1999). Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması: Yeni Zelanda Deneyimi, DPT. Ankara.
YILMAZ, H. Hakan (A) (1999). Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması: Dünya Bankası Orta Vadeli Harcama Sistemi. DPT. Ankara.
YILMAZ, H. Hakan (1998). Policy Planning and Budgcting Linkage in Public E\penditııre Rcveievv. Case Study for Eight Sub-Saharan African and Fi ve Formcr Soviet Union Countries. Internship Report (Columbia University-Word Bank), Washington.
YILMAZ, H. Hakan, (1995). Program Bütçe Sistemi Uygulamasının Temel Zaafları.
167
168
TÜRK KAMU MALİ YÖNETİMİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI: TESPİT VE ÖNERİLER
Yrd. Doç. Dr. Aziz KONUKMAN Gazi Ü., İ.İ.B.F., İktisat Bölümü Öğretim Üyesi
Ali Rıza AYDIN Anayasa Mahkemesi Raportörü
Prof. Dr. Oğuz OYAN Ankara Üniversitesi, S.B.F. Maliye Bölümü Öğretim Üyesi ***
I. GİRİŞ : SORUNUN ORTAYA ÇIKIŞI
1980*li yıllardan günümüze kadar uzanan bütçe uygulamalarının mali,
ekonomik ve hukuki açılardan analizi yapıldığında, Türk kamu mali yönetiminin
ilginç bir bütçe "prototipi" ne sahip olduğu ortaya çıkmaktadır1 . Bu bütçenin
prototip özellikleri şöyle özetlenebilir:
/ • Samimi ve güvenilir olmaması,
j • Sadece hukukilik denetimine açık olması, performans denetimine tabi
\^ olmaması,
• Plan ve yıllık programlarla ilişkisinin koparılması,
• Bütçeyle ilgili karar alma süreçlerinin parçalanması,
• Bütçe disiplininin yitirilmesi,
• Genellik ve birlik ilkelerinden sapmalar göstermesi,
• Anayasaya aykırı hükümler taşıması.
• Esnekliğini yitirmesi,
• Kamu hizmeti üretme boyutunun aşınması,
• Ağırlığı dolaylı vergilere kaydırarak adil olmayan bir vergi yükü
salması,
• Bütçenin gevşek ve esnek müdahale araçlarıyla tali olmaya itilmesi,
• Parlamentonun bütçe sürecinde etkinliğini yitirmesi.
1 Bu tür bir analiz, çalışmanın yazarlarından ikisi tarafından kaleme alınan ve üçüncü yazarın da önemli katkılar sağladığı bir başka çalışmada ayrıntılı bir şekilde yapılmaktadır. Bkz.Konukman, Oyan (1998).
169
I. Olurum-Tartışmalar, XV. Tilrkive M a l i v e S e m p o z y u m » . 15-17 Mayış 2 0 0 0 . .Vntalva
problemi, bir iç borç stokunun refınansmanı sorununu, ortada iyi top çevirerek.
Hazine ile Merkez Bankası iyi top çevirerek, bu arada risk biriktirerek sistemin
içerisinde başardılar dedim yalnızca. Şeyi söylemedim Sayın Saygılıoğlu, özellikle
altım çizdi, faiz harcamaları dönem içerisinde yükselmiştir, bütçenin harcamaları
arasında, gelir kalemleri arasında çok önemli büyüklüğe çıkmıştır dedi. Doğru.
Aynı zamanda tablonun ilk sütununa baktığımızda da onu görüyoruz, zaten
üzerinde durmaya çalıştığımız şey, bu borç stoku çok hızlı artıyor. Bu borç
stokunun da çok hızlı artışının temel nedeni, reel faiz harcamalarının çok yüksek
olması, dış borçların iç borç haline getiriliyor olması 94'den sonra, o sayede
artıyor. Ama önemli olan nokta, bu problemlere rağmen, biz bu sürdürülemez
durumu 94-99 arasında kamu idaresinde sağlanan saydamlık vasıtasıyla azattık.
Orada da nasıl borçlanma politika izleyeceklerini kamu yöneticileri, borç
yönetimini yürütenler, çok açık bir şekilde piyasa aktörlerine anlattılar ve
volatiliteyi düşürdüler. Şimdi volatilitenin azalması bu açıdan iyi, faiz harcamaları
da kötü. Sayın Nevzat Saygılıoğlu ile kalanını biz arada konuşuruz. Sayın
Konukman'ın ikinci sorusuna geleceğim. Kamu idaresinde genellikle uyumsuzluk
var diyor, TESEV'in çalışması. Borç yönetiminde yok, para politikasının
yönetilişinde bence bir uyumsuzluk yok, 96-99 arasında Hazine-Merkez Bankası
uyumu dediğimiz şey. Ben ona Hazine'ye dost Merkez Bankası diyorum, fiyat
istikrarıyla ilgili bütün amaçlarını bir kenara bırakmış, başka bir çare kalmadığı
için. Türkiye'de Sayın Cansızların söylediği gibi kamu maliyesinde tedbirler
alınıncaya kadar ortada top çeviren bir ikili var sonuçta. Ben onları başarılı
buluyorum, çok da uyumlu buluyorum aynı zamanda, o dönem içerisinde, Ama bu,
kamu idaresinin bütünü içermiyor, o diğer tespitlerine katılıyorum TESEV'in
şeyinde, Ama bu çok spesifik bir noktayla ilgili diye düşünüyorum. 2000 yılı
programının neticelerine girmeyeceğim, onunla da ilgili görüşlerim var ama onlara
geçmeyeceğim.
Sayın Arasıl'ın söylediklerine iki tane notum var. Bir tanesi Moral Hazard'ı
kullanırken ahlaki tehlike diye, ben de derslerde öyle anlatıyorum. Ama ahlaki
134
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
Hiç kuşkusuz bu tablonun oluşmasına, 1980"dcn günümüze kadar
uygulanan vc hala da uygulanmasına devam edilen IMF ve Dünya Bankası patentli
neo liberal iktisat politikalarının katkısı büyük olmuştur. Bu kuruluşlar iktisat
politikalarının oluşturulmasında ister ön planda isterse geri planda görev almış
olsunlar değişmemektedir. "Herşey piyasaya bırakılırsa, bütün sorunlar cr geç
çözülür"' anlayışıyla piyasa mekanizmasının yüceltilmesi, dönemin temel ideolojik
önkabulü olmuştur. Bu anlayış bugün dc geçerlidir. Çünkü planlar hala Anayasa
gereği varlığına tahammül edilen bir pratik olarak görülmektedir. Nitekim en son
plan olan 8' nci Plan da bu anlayışla hazırlanmaktadır. Hazırlıkları esas olarak
tamamlanmış olan vc bugünlerde açıklanması beklenen 8 nci Plan taslağının ilk iki
yılma dönük hedefleri temel hatlarıyla IMF ile imzalanan 22 Aralık 1999 tarihli
stand-by anlaşmasıyla çizilmiştir.
Doğal olarak, planların göstermelik hale getirilmesi sonucunda, bütçenin
planlarla vc yıllık programlarla uyumlu hazırlanma geleneği dc büyük ölçüde
çökmüştür. Bilindiği üzere, bütçe çalışmaları Maliye Bakanlığının Bütçe
Çağrısının yayımıyla başlar. Bütçe çağrısı masrafçı kuruluşların bütçe
hazırlıklarında gözetmeleri gereken felsefeyi belirtir Çağrıda özellikle uygulanan
kalkınma planının ve yıllık program dilinin bütçe yılı boyunca gerçekleştireceği
politikalar dikkate alınır. Çünkü bütçeler planın idari nitelikte olan son derece
önemli bir aracıdır. 198()"den günümüze kadarki yılların bütçe çağrı metinleri
incelendiğinde "planların varlığının" unutulmuş olduğu açıkça görülmektedir.
Normal olarak yıllık program bütçeden önce hazırlanıp bağlanır ve bütçe
büyüklüklerini etkiler. Ancak 1980"den bu yana çoğu kez bütçeler fiilen yıllık
programlardan önce bağlanır hale gelmiştir. Kaldı ki. yıllık programların bütçeden
önce bağlandığı durumlarda da siyasi otoritenin planı önemsemez tutumu
nedeniyle bütçeler ile yıllık programlar arasında kurulan bağlantılar şekılsel
olmaktan öteye geçememiştir. Zaten bu nedenledir ki. bütçe yasa tasarısıyla birlikte
Meclis'e sunulan belgeler arasında yeralan "Milli Bütçe Tahmin Raporu" - bu
rapor DPT tarafından hazırlanmaktadır- işlevsiz bir hale gelmiştir.
1 7 0
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Oyan. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000. Antalva
Hatt^butçcnin plan vc yıllık programla ilişkisinin kesilmesi bir yana^ıl l ık
programlarıııBile planla gerçek anlamda bir ilişkisi kalmamıştır. Özellikle 7 nci
Plan uygulamasıyla bu ilişki tümden koparılmıştır".
^ ^ S o n u ç t a . l9X0'den bu yana pekişen bu uygulamalar sonucunda ülkemizde
1970'lcrden itibaren kabul edilen ve geliştirilmesi beklenen "program bütçe
sistemi" (PBS) "adı var kendisi yok" konumuna getirilmiştir. Aslında bir bakıma
yapılan. PBS adı altında klasik bütçe esaslarını devam ettirmek olmuştur. PBS.
sadece bir şekil değişikliği, bütçe sınıflandırılmasında bir kodlama değişikliği
olarak kalmış ve kamu yönetiminde etkinliği artırıcı ekonomik ve mali araç olma
özelliği kullanılamamıştır. ^ )
Bütçe dışındaki müdahale araçlarının sayı ve boyutlarının artmasıyla birlikte
sorun bir bakıma kalıcılaştırılmıştır: Bütçeyle ilgili olarak yukarıda sözü edilen
gelişmeler olmasaydı bile. homojen bir yapı göstermeyen bu yeni ve dağınık
müdahale araçları arasında bütünlüğün sağlanması vc plan-program ilişkisinin
kurulması mümkün olmayacaktı.
İşte. Türk kamu mali yönetiminin üzerinde durduğu zemin böyle bir mali
yapıdır. Yüzyıl sonunda gelinen mali yapı. derleme ve toparlama güçlüğü çekilen,
envanteri dahi çıkarılmakta zorlanılan bir yapıdır. Hem mevzuat, hem de yönetim
açısından çok başlılık hakimdir. Bir yandan mali müdahale araçlarının çoğalması
ve devlet tüzel kişiliğinin parçalanması, böylece de kamu maliyesinin merkezinde
bulunan bütçenin (özellikle reci harcamalar bölümünün) görece önemsizleşmesı
süreci yaşanırken diğer yandan da kamu mali yapısının büyümesi önlenememekte
ve müdahale araçları arasında çakışmalar/çekişmeler giderek daha fazla görülür
olmaktadır. Sonuçta, oluşturulan kaotik yapının çözülmesi için yeniden uluslararası
fıııans kuruluşları imdada çağrılmış bulunmaktadır. Ekonomi bürokrasimiz, bu
yapının oluşumunda kendi sorumluluğu yokmuşçasına, siyasilerin popülizm ve
benzeri sapmalarından şikayet ederek ama gene de onları bu yapının
sürdürülemezliğine ikna ederek (ki şu an gelinen nokta gerçekten öyledir), dış
" Ayrıntısı için bk/ Konukman (1997) 171
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Oyan. XV. Türkive Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
kuruluşların desteğinde kamu mali yönetimine ve siyasilere ciddiyet getirmeye
soyunmuş bulunmaktadır.
Bütünlüğün ve gelecek perspektifinin kaybolduğu böyle bir yapı başlangıçta
sermaye kesimlerinin genel menfaatleriyle örtüşüyordu. Çünkü, başka ülke
pratikleri de göstermektedir ki, otorite kaybı, dağınıklık ve kargaşa, mali gücün vc
dolayısıyla kamu gücünün kamu yaran yerine, sermaye kesimlerinin çıkarına daha
doğrudan kullanılmasını sağlamaktadır. Ancak, başlangıçta sermaye çevrelerinin
talebi ve desteğiyle ortaya çıkan bu yapı. bütçe süreci giderek gizlilik ve keyfiliğe
dayalı olmaya yöneldiği için, zamanla iktidar üzerinde dolaysız etkileri olan
sermaye çevreleriyle sınırlanır hatta bu kesimin dahi çok küçük bir kısmına hizmet
eder hale gelmektedir. Ve bu süreçte artık ikincil bölüşüm ilişkileri ön plana
çıkmaya başlar ve iktidara yakın olmayan çıkar grupları ve hatta kişisel
sermayedarlar kendilerini rant aktarım mekanizmalarının dışında bulurlar.
Dolayısıyla, bu yapıyı hararetle savuranlar gün gelir sınıflarının genel çıkarları
adına itiraz etmeye başlarlar. Disiplini bu kez onlar isterler, ama yine toplum
yararı için değil, kendi sınıfsal çıkarları adına. Nitekim, Türkiye'de de benzer
gelişmeler olmuştur. Bu yapının oluşmasına en büyük katkıyı verenler, bugün bu
yapının değişmesini herkesten çok ister konuma gelmişlerdir.
Bu politikaların oluşmasında katkısı olan veya en azından göz yuman Dünya
Bankası bile bu yapının sürdürülemeyeceğini gecikerek de olsa görüp sorunun
çözümüne yönelik "Kamu Mali Yönetim Projesi" başlığını taşıyan bir proje
teklifini 1995 yılında o günkü hükümete sunma durumunda kalmış; proje, hükümet
tarafından benimsenmiş ve ardından çalışmalar başlamış ancak
sonuçlandırılamamıştır. Ya henüz rantların tükenmediğinin düşünülüyor
olmasından ya da bu yapının sürdürülemez olduğunun henüz görülcmcycşindcn
dolayı, gerek sermaye çevreleri gerekse siyasi iktidarlar bu uyarıyı dahi
görmezden gelmişlerdir. Bu kayıtsızlık 22 Aralık 1999 tarihli stand-by
anlaşmasının imzalanmasıyla sona ermiştir. Sermaye kesimlerinin desteği, IMF vc
Dünya Bankası'nın etkisi, bürokrasinin baskısıyla siyasal iktidar mali yapının
172
A. Konukman. A.R.Avdın. O.Ovan. XV. Turkive Malive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalva
tıkandığı gerçeğini kabul etmek ve gereğini yapmak durumuna gelmiştir. Aslında.
8*nci Plan çalışmaları çerçevesinde oluşturulan özel ihtisas komisyonlarından
birinin isminin (Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Mali
Saydamlık) olması ve plan hazırlık çalışmalarını başlatan Başbakanlık
genelgesinde . gelecek dönemde kamu hizmetlerinde etkinliği ve saydamlığı
yaygınlaştıncı düzenlemelerin yapılması gereğine öncelikli bir hedef olarak yer
verilmesi, uzlaşmın önceden sağlandığını göstermektedir.
IMF ile Dünya Bankasfnm Türkiye'yi yöneten siyasal iktidarlarla birlikte
paylaştıkları ancak asla itiraf edilmeyen mali iflas sorumluluğunun şimdilik bilinen
son durağı önceden benzeri pek görülmeyen bir niyet mektubuyla başlatılan stand-
by anlaşması olmuştur. Çözüm önerileri incelendiğinde, önerilen mali yönetim
yapılandırılmasının kamu harcamalarının kısıtlanması temelinde şekillendirildiği,
bir başka ifadeyle devletin ekonomiye müdahale alanlarının daraltılması
anlayışlarının temel bir politika olarak değiştirilmeden korunduğu görülmektedir.
Oysa. bugünkü yapıya gelinmesinde, daha önce de vurguladığımız gibi, devletin
ekonomiye müdahale edemez duruma getirilmesinin önemli bir katkısı olmuştur.
Demek ki "Vanlış'ta ısrar (bu. uluslararası finans kuruluşlarının temsil ettiği
çıkarlar açısından yanlış olmayabilir) sürdürülmektedir: bir başka açıdan, iç siy asal
vc teknik karar alıcılar ülkeyi uluslararası sermayenin talepleri doğrultusunda
yönlendirmede ulusal çıkarlar açısından bir zaafıyet veya aykırılık
görmemektedirler.
Öte yandan, buradaki konumuz açısından, bizim de katıldığımız ve destek
verdiğimiz, fınansal sorumluluğun sağlanması (devletin kullandığı kaynakların
hesabını tam olarak vermesi) ve performans sorumluluğunun sağlanmasına
(hizmette verimlilik vc etkinliğin arttırılması) yönelik düzenlemeler stand-by
içinde tali niteliktedir. Niyet mektubunda önerilen yeniden yapılandırma
çalışmalarının gerekleri yerine getirildiğinde, pek muhtemeldir ki bütçe
büyüklükleri daha gerçekçi belirlenmiş olacak, kamu hizmetlerinde verimlilik vc
etkinliğin ölçülebilmesi imkan dahilinde olabilecek ve dolayısıyla bütçeye daha
173
A. Konukman, A R , Aydın, O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalya
Giriş bölümünde sözünü elliğimiz vc kalkıda bulunduğumu/. Özel İhtisas Komisyonunun Raporu'nda kamu maliyesinin neden yönclilcmcz bir yapıda olduğu ayrıntılı bir şekilde incelenmektedir. Bakınız. DPT (20(K)): 20-78
174
saydam bir görünüm kazandırılmış olacaktır; ama bu. bütçenin "kamu hizmetini
yeterince üretemediği" gerçeğini değiştirmeyecektir.
Kamu maliyesi sisteminde yeni vc köklü politika değişiklikleri ise yeni
hedef ve stratejiler içermelidir. Ama bunun için önce mevcut sistemin doğru teşhis
ve tespiti yapılmalıdır. Bu nedenle izleyen bölümde mevcut sistemin ayrıntılı bir
değerlendirilmesi yapılacaktır. Ardından Türk kamu mali yönetiminin yeniden
yapılandırılmasına ilişkin önerilerde bulunulacaktır.
II- MEVCUT DURUMA İLİŞKİN TESPİTLER
Türkiye'de kamu maliyesi sistemi 1984 sonrasında büyük bir alt üst oluş
yaşamıştır. Başlangıçta özellikle siyasi iktidarlar vc sermaye kesimlerince
görmezlikten gelinen bu altüst oluşun olumsuz sonuçları, bugün hemen her
kesimce kabul edilir olmuştur. Vergi almak yerine borç almak kolaycılığına
sapmanın kamu maliyesini bozucu etkileri, kamu özel fonları gibi çok sayıda
harcama biriminin bütçede birlik ve genellik ilkelerini aşındırması vc kamu
ekonomik yönetiminin ve devlet tüzel kişiliğinin parçalanmasının getirdiği
sorunlar kamu maliyesini y önetilemez bir yapıya sokmuştur J.
\ İdari, mali ve hukuki yapıdaki bu dağınıklık vc kargaşa, mali yönetimde
planlama anlayışının, disiplinin ve otoritenin kaybedilmesi sonucunu doğurmuştur
Böyle bir yapıda, giriş bölümünde de vurgulandığı üzere, plana gerek kalmaz,
varsa da uygulanmaz. Türkiye'de I980'ler sonrasındaki politika yönelişleri tam da
böyle bir dokunun yaratılması olarak anlaşılabilir. Bu durum salt kötü yönetim
veya optik çarpılması gibi gerekçelerle açıklanabilir değildir. Ancak bu durumun
sürdürülemez olduğu da açıktır
v^Bugün gelinen noktada, bütçe sistemimiz kamusal faaliyet alanlarının ancak
dar bir bölümünü kapsayabilmcktcdir. Vc dolayısıyla, bütçe dışında kalan kamu
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Oyarı, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalva
harcama alanlarının bütçeyle ilgisini kurarak görmek mümkün olamamaktadır^)
Konsolide bütçe diye adlandırılan mevcut bütçe, genel ve katma bütçeli
kuruluşlardan oluşmaktadır. 1050 sayılı Genel Muhasebe Kanunu'nun getirdiği
genel çerçeve belirleyiciliğinde bütçe içinde yer alan bu kuruluşların ortak özelliği
kamu hizmeti sağlamak amacıyla kurulmuş olmalarıdır Bu kuruluşlardan genel
bütçeli idareler, devlet tüzel kişiliğine sahiptir. Katma bütçeli idareler ise.
ürettikleri hizmetin niteliği dolayısıyla genel bütçeli idarelerden bir farklılık
göstermektedir. Bu idareler 1050 sayılı Kanunun ilgili 1 I5'ııei maddesinde kendi
gelirleri ile kendi giderlerini karşılayan ve genel bütçe dışında yönetilen kuruluşlar
olarak tanımlamışlardır ve kamu tüzel kişiliğine sahiptirler4 Bu kuruluşlar söz
konusu Yasanın yaııısıra ayrıca Anayasada da tanımlamışlardır" Ancak hemen
belirtmek gerekir kı. Katma Bütçeli İdareler, bugünkü uygulamada söz konusu
Yasanın öngördüğünün çok dışında bir kaynak yapısıyla faaliyet
göstermektedirler. Neredeyse tümü Hazineden yardım almaksızın faaliyet
gösteremey ecek bir konuma gelmiştir.
Daha önce de vurgulandığı üzere, bütçenin kapsadığı alanın dışında kalan
kamusal harcama alanları da mevcuttur. Bunların neler olduğu konusunda tam bir
uzlaşma yoktur En abartık ele alış biçimi. Hazine Müsteşarlığı'nın yaptığı
sınıflandırmadır Bunların bir dökümü 2 nolıı tabloda verilmiştir Tablo 2 'den de
görüleceği üzere, dolaysız harcamalar genel ve katma bütçe dışında toplam altı
başlık altında ele alınmaktadır. Bunlar, fonlar, döner sermayeler, özerk bütçeli
kamu kuruluşları, mahalli idarelerdir. Bazı dolaysız harcamalar bütçenin
gerektirdiği yasal kuralların tamamen dışında yerine getirilmekte, bazı dolaysız
harcamalar ise kısmen dışında kalmaktadır Örneğin, fonlar ve döner sermayeli
kuruluşlar bütçenin kaynak dağıtım sürecini düzenleyen kurallardan muaf
tutulabilmektedir. Bütçenin kapsadığı kuruluşlarda ise bir kısım faaliyetler
4
llgınçıir. kamu lü/el kişiliğine sahip vc bağımsı/ bir idari otorile olan \e ö/el gelirleri bulunan RTÜK genel bütçe içinde yer almakladır. " Bk/ Aııavasal Mali Yapı Şemasını uösleren I nolıı Tablo
175
A. Konukman, AR,Aydın. O.Oyan. XV. Türkiye Malive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalya
bütçeden farklı prosedürlerle yapılmakta hatta birçok faaliyet yasama denetiminin
dc dışında kalabilmektedir.
Sayılan dört farklı kamu harcama birimine Hazine'nin tablosunda olduğu
gibi son dönemlerde bazı vakıf ve derneklerle yardımlaşma sandıklarının eklendiği
görülmektedir. Aslında bu kuruluşlar harcamaya doğrudan katılmamakta, aracılık
yapmaktadırlar. Bu kuruluşlardan vakıf ve dernekler özel kesimin alanındadır.
Kamu kesimiyle ilişkileri harcamadan çok. bazı hallerde kamu kaynaklarını ve
mallarını (kamu pajjjmuanmı) kullanmak yoluyla huulınakladır. Vergi muafiyeti,
karşılıksız nakit aktarımı'vc kamu malı kullanımı gibi yöntemler bu ilişkinin
araçlarıdır. Bu kuruluşlara* gelirleri ise "kamu geliri'nc dönüşmemekte, vakıf yada
bunların şirketleri ile derneğin bünyesinde kalmaktadır. Aracılık yaptı klan
harcamaların 'kamu gideri" niteliğini: ordıır. Bunlardan bir
bölümü kamu hizmetinin flyatlandınİmasına aracılık etmekte, bir bolumu ise yeni
hizmet alanları açmaktadır. Kamu hizmetinin fîyaiiaudırılmasma aracılık yapanlar
ise bu geliri kamu yerine kendilerine çevirmektedirler. Ama bunların, kamu kesimi
içine giren, kamu hizmetini yapmaktan çok kamu kaynaklarını kemiren özelliği
daha ağır basmaktadır. Yardımlaşma sandıklarından bir kısmı diğer parafıskal
kurumlarla birlikte incelenebilir. Bir kısmı ise fon niteliğini taşıyan hesaplar gibi
çalışmaktadır. Bu sandıklardan bir bölümü zamanla vakfa dönüştürülmektedir.
Tablo 2"de yer alan "dolaylı harcamalar" ise harcama ile yükümlülükleri
birlikte kapsamaktadır. Oysa yükümlülükler her zaman harcamaya
dönüşmemektedir. Toplam altı başlık altında incelenen bu "harcama vc
yükümlülükler", sırasıyla, devlet mal ve taşınmazları, yan mali işlemler, koşullu
yükümlülükler, vergi harcamaları, çeşitli kanunlarla getirilen vergi ve benzeri
düzenlemeler vc dış proje kredisi uygulamalardır. Bu harcama alanları sadece
ülkemizde değil birçok gelişmekte olan hatta gelişmiş ülkenin bütçe
uygulamalarında da karşılaşılan temel sonullardan biridir. Bütçeye doğaldan
yansımayan bu nitelikteki faaliyetler günümüzde özellikle hazine garantileri ve
görev zararları nedeniyle önemli harcama büyüklüklerine ulaşmıştır. Dönemsel
176
A. Konukman. A.R.Aydın. O.Oyan. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000, Antalva
^ Bütçe dışı kamusal harcama alanlarının süreç içinde giderek yaygınlaşması,
kamu kaynaklarının kullanımında yasama organının yeterince etkili olamamasına,
kamu harcamalarının denetimi olanağının ortadan kalkmasına veya bu denetimin
güçsüzleşmesine, kamu kaynaklarının kullanımını düzenleyen plan vc
programların amaçlandığı şekilde gerçckleştirilemcmesme neden olmaktadır.
Böylece devlet, kendisinden beklenen görevleri yeterince yerine getiremediği gibi
hizmetlerin maliyeti de gittikçe kabarmak tadır. Keza, kamu gelir vc giderlerinin
bu denli birbirinden farklı ve ayrı kurumlar vasıtasıyla toplanması vc harcanması,
devlet tüzel kişiliğinin parçalanarak çok sayıda kamu tüzel kişiliğinin
oluşturulması, sonuçta harcama disiplinini bozmanın yanısıra devletin inanırlığını
vc güvenirliğini azaltmakta, çeşitli düzeylerde yozlaşmalara kapı aralamakta,
bütçenin bir maliye politikası aracı olarak kullanılması olanağını ortadan
kaldırmakta vc kaynakların etkin olarak kullanımını engellemektedir. \
^ B u sorunların yanısıra. bütçe sisteminin hazırlanma, yasalaşma, uygulama ve
dcnetıifı süreçlerinde ayrıntılı bir şekilde incelenmesi gereken çok sayıda temel
sorunları bulunmaktadır. Ayrıca bütçe sisteminin kod yapısında, muhasebe ve
raporlanması sürecinde karşılaşılan çok sayıda teknik sorun da mevcuttur^Bunlara
burada değinilmeyecektir. Bu tür sorunlar sözünü ettiğimiz Özel İhtisas
177
olmayan yasal dayanağa sahip birer harcama kalemi olarak değerlendirilmesi
gereken devletin teşvik politikalarıyla yarattığı ekonominin finansman araçları
niteliğindeki vergi indirimleri ve muafiyetleri de bunların arasındadır. Bunların
miktarı bilinememekte ve bütçelenmemektedir. Benzer şekilde. Merkez Bankası,
kamu bankaları ve diğer KİT'lerin yarı mali faaliyetleri vc bunların maliyetleri de
bilinmemektedir. Ancak maliyetlerin tümü kamu finansmanı veya vergi mükellefi
üzerine binmemektedir. Tasarruf sahipleri (mevduat sigortası) veya tüketici (açık
finansman) üzerine binebilmektedir. Devlet mallarının 'dolaylı kamu harcaması"
niteliği ise zayıftır.
A. Konukman, A R . Aydın. O.Oyan. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000. Antalya
Komisyonu"na bağlı olarak oluşturulan alt komisyonların raporlarında ayrıntılı bir
şekilde ele alınmaktadır "(6)
Bu kadar sorunlarla dolu bir bütçe sisteminin doğal olarak mali saydamlık
açısından iyi bir noktada olduğunu söyleyebilmek son derece güçtür. Nitekim
konuya ilişkin olarak yapılan bir çalışmada. Türkiye'nin mali saydamlık katsayısı
iki farklı yönteme göre %1Ü0 üzerinden %?9.7 ve %48.9 gibi oldukça düşük bir
oranda çıkmaktadır7(7). Hesaplanan katsayının IMF tarafından hazırlanan "'Mali
Saydamlıkla İlgili İyi uygulamalar Tüziiğü""nden hareketle ortaya konan minimum
standartların gerisine düşmesinin nedenleri söz konusu çalışmada sıralanmakta ve
aşağıdaki kutu içinde aktarılmaktadır. Benzer şekilde. İ980'li yıllardan günümüze
kadar geçen dönemde, bütçe sisteminin bir parçası olduğu genel maliye politikaları
da başarılı bir performans gösterememiştir,(bkz Ek. I)
burada elc alımın kamu mali yöneliminin mevcut kurumsal sorunlarının aynulılı bir analizi için bakınız DPT (2000 f). Diğer sorunların a\ milisi için ise bakınız DPT (2000 b). DPT (2000 e). DPT (2000 d) vc (2000 c). " Hiircan. Kızıllaş. Yılmaz (1999).
178
A Konukman. A R Aydın. O Oyan. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 1 7 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
Türkiye'de Mali Saydamlık Niçin Zayıf?
• Bütçenin kapsamı çok dardır. Bunun sonucu olarak kamu kaynaklarının ancak
çok küçük bir kısmı Meclisin onayı ile kullanılmakta ve daha sonra da meclis j
adına denetlenmektedir. \
• Bütçe dışı kamusal faaliyetler bütçe metni ile birlikte Meclise
sunulmamaktadır.
• Hükümetin yan mali nitelikli faaliyetleri açıklanmamaktadır
• Geçmiş \e gelecek ıkı \ıl bütçeleri carı yıl bütçesi ile birlikte meclise j
sunulmamaktadır. I
• Merkezi hükümetin gerçekleşmesi muhtemel yükümlülükleri. \ergi '
harcamaları \e kamu bankaları. KİT'ler \e Merkez Bankası ile ilişkilerinden \
kaynaklanan yan malı nitelikteki faaliyetleri bülçe metni ile birlikte !
yay ınlanmamaktadır. !
• Hükümetler malı sürdıirebılirlik kapsamındaki görüşlerini \e bu konudaki |
çalışmalarını bütçe metni ile birlikte Meclise açılamamaktadır. |
• Varsayım \e tahminlerdeki sapmalar, gerçekleşmesi muhtemel yükümlülükler
\s. nedeniyle ortaya çıkabilecek mali riskler raporlanmamaktadır.
• Göre\ \e sorumluluklar çatışmakta \e bu. yönetsel sorumluluk j
değerlendirmesini engellemektedir. ;
• İşlemlerin brüt bazda kaydedilmesinde sorunlar \ardır. Konsolide bütçe :
gelirleri net bazda kaydedilmektedir. İşlemlerin sınıflandırılmasında ise GFS ;
1 İ S O ' y a göre fonksiyonel sınıflandırma yoktur. \
• İşlemlerin sınıflandırılması, kamu fonlarının toplanması \e kullanılmasında
yönetsel sorumlulukların değerlendirilmesine imkan \ermemektedir.
• Bütçe görüşmelerinde bütçe genel dengesi yanında ekonomik analiz yapmaya
imkan yerecek farklı bütçe açığı tanımları kullanılmamakladır. j
• Muhasebe standartlarını gösteren herhangi bir doküman hazırlanmamakladır i
Muhasebe sisteminin sadece nakit bazlı olması ekonominin |
değerlendirilmesinde sorunlara neden olmaktadır. j
• Vergi kanunlarının anlaşılmasında bazı sorunlarla karşılaşılmakta ayrıca bu
kanunlar çok sık değişmektedir. Ayrıca, malı mevzuat çoğu zaman ilgili
kurumlanıl dahi haberi olmadan, kamuoyunda ise hiç tartışılmadan
yasalaşmaktadır. Bu yasaların taslak hallerinin farklı sosyal kesimlerin
oluşturduğu platformlarda tartışılmasını mümkün kılmak gerekmektedir
• Sonuç hesaplarının kapsamı da tıpkı konsolide bütçe gibi çok kısıtlıdır. Kamu j
faaliyetleri bir bütün olarak degerlendirilememektedir. Kamu fonlarının dış i
denetimi farklı denetim kurumlarınca y erine getirilmektedir. {
179
I. Olurum-Tartısmalar. XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
tehlike, Türkçe meal açısından baktığımızda bir anlama gelmiyor bence. Şimdi
burada önem taşıyan husus kamunun davranış biçimi değil, kamunun davranış
biçimini değiştirme tehlikesi zaman içerisinde. Çünkü borç verenlerin bunu kontrol
edebilme şansı yok. Burada ahlaki tehlikeyi kamu yaratıyor, söz verdiği biçimde,
kontratta sınırlandığı biçimde davranmaktan vazgeçiyor. Böyle bir vazgeçebilme
ihtimali, imkanı her zaman var. Borç stokunun büyümesi de kamunun davranış
biçimini değiştirme müşevvikini, teşviğini artırıyor sistemin içerisinde. O nedenle
kamunun davranış biçimini değiştirmek diye kullandım. 18. sayfaya da baktım, 3.
paragrafta söylediğim, ben yıllık nominal değer artışlarından, TL"nin yıllık
nominal değer kaybından söz ediyorum. Anlatmaya çalıştığım şey için reel olarak
TL'nin değerleniyor olması falan gerekmiyor. Sonuçta bu yalnızca dışarıdan
yabancı para getirerek bozduranların getirişini daha da artırıyor. Önemli olan nokta
doların değerindeki değişiklik, siz bununla finanse ediyorsunuz çünkü. Mesela
Türkiye'de bu yılın başında faiz oranları niye. hızlı düştü, çünkü kur %20
değişecekti, %20, koyun bir kenara, 6-7 de bunları finansmanı diye düşündü bizim
bankacılık sistemimiz, işte 26-27, ne kadar reel faiz isteriz, işte 36-37, 10 da reel
faiz isteyelim dediler. Bizim ülkemizde fon belirlenmesi bankacılık sisteminde
böyle yapılıyor. Nominal değerine bakıyorsunuz . yalnızca, hareketine
bakıyorsunuz. Dolayısıyla şöyle bir bankacılık sistemimiz var sonuçta, paraları
dolar bazında kazandıklarım zannediyorlar, ona göre de plase ediyorlar, kurun
değişmesinden kaynaklanabilecek risklere karşı duyarsızlar, risk algılamaları
düşük. Bunun da oluşmasında Merkez Bankası, Hazine "nin uyumlu politikalarının
etkisi var, pozisyon açmakta, bankacılık sistemindeki riskleri biriktirmekte, bunun
da ciddi bir katkısı var.
Şimdi Sayın Akalın'm dediklerine de bir şey diyemeyeceğim. Devletin en
azından küçülmediğini biliyoruz bu dönem içerisinde. Belki Sayın Oyan'ın
dediğiyle birleştirebilirim, sosyal alanların tümünden devletin çekilmesi
öngörülüyor demişti, bu programın içerisinde. Ben bu programın içerisinde aslında
bundan da sonrası için kamunu rolüyle ilgili bir şey görmüyorum. Ben şöyle
135
A. Konukman, A.R.Avdın. O.Oyan. XV. Türkiye Malive Sempozyumu, 15-17 Mayış 2000. Antalya
III- TÜRK KAMU MALİ YÖNETİMİNİN YENİDEN YAPILANMASINA
İLİŞKİN ÖNERİLER
Türkiye'de güçlü yürütme/güçlü başbakanlık biçiminde yapılanmış
merkeziyetçilik ile parçalanmış bir kamu mali yönetiminin çelişkili
birlikte ligindeki çarpıklığı dikkate almayan, bunda köklü bir değişimi öngörmeyen
her yeni adım yüzeysel rötuşlardan Öteye gidememe riskini taşımaktadır.
Dolayısıyla, mevcut yapının hastalıklarına palyatif çözümler üretmekle sınırlı
olmayan köklü politika değişikliklerine gidilmelidir.
| Kamu maliyesi sisteminde yeni ve köklü politika değişiklikleri, yeni
hedefler ve stratejiler içermelidir. Mevcut sistemin doğru teşhis ve tespitini yapmak
vc hedeflerini salt onun düzeltilmesiyle sınırlamak yeterli değildir. Kurumsal
yapıların ekonomik/toplumsal/yönetsel ve siyasal yapılardaki dönüşümlere koşut
olarak sürekli bir yenilemeye açık tutulması, gelişmenin önünün tıkanmaması
açısından şarttır. Burada herhalde gözetilmesi gereken denge, kurumsallaşmayı
sağlayacak kadar istikrarlı ama gelişmeleri izleyebilecek kadar da yenilenmeye
açık bir yapı oluşturmak olmalıdm^Bu anlamda burada yeniden yapılanma, bir kere
oluşturulduktan sonra ele alınması on yıllar sürecek bir durağan olgu olarak
anlaşılmamalıdır. Esasen böyle bir yaklaşım günümüz sanayi toplumlarındaki
gelişim çizgisine de aykırı olur ve aradaki açıklığın büyümesine neden olur.
Ancak hemen belirtmek gerekir ki, Türk kamu mali yönetiminin yeniden
yapılanmasına ilişkin olarak burada geliştirilen öneriler, faizlerin bütçe üzerindeki
ipoteğinin kaldırıldığı bir bütçe sistemi üzerinde şekillendirilmektedir. Doğaldır ki.
bu tür bir ipotek kalkmadan hangi alternatif yeniden yapılanma stratejisi
geliştirilirse geliştirilsin pek anlamlı olamayacaktır. Faizlerin bütçe içindeki payı
1975-80 döneminde yüzde 2.7 iken bu oran 1999'da yüzde 38.3"e ulaşmıştır. 2000
yılı bütçesinde öngörülen oran ise yüzde 45'dir. 2000 yılının ilk üç aylık dönemi
sonucunda ulaşılan düzey ise yüzde 58*dirs. Dolayısıyla önerdiğimiz strateji,
önemli bir boyuta ulaşan faiz ipoteğinin kaldırıldığını varsaymak durumundadır.
Bkz. Bütçenin önemli harcama kalemlerinde ağırlık kaymalarını gösteren 3 nolu tablo. 180
A. Konukman. A.R.Avdın. O.Ovan, XV. Turkive Malive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000. Antalva
Oysa. 3 yıllık istikrar programı sonunda bile bu ipoteğin kalkmış olmayacağı, niyet
mektubu metninden açıkça anlaşılmaktadır.
Bu tür bir yeni arayı ş i l teme 1 hareket noktası planlama olmalıdır. Kaynak vc
harcama planlaması öncelikli görülmelidir. Kaynakların nasıl vc hangi birimlerce
toplanacağı, yük dağıtımının nasıl yapılacağı, hangi havuz (veya istisnai olarak
havuzlarda) tutulacağı, hangi sektörlere hangi harcama yöntemleriyle dağıtılacağı,
hedef ve stratejiler doğrultusunda tüm bu işlemlerin nasıl denetleneceği
planlanmalıdır^cş Yıllık Kalkınma Planlan, hedefleri belirleyen ama uyulmayan
gevşek niyet metinleri olmaktan çıkarılarak "plan-program-bütçeleme" süreci
içindeki yerini almalı ve bu süreci bütün aşamalarında denetleyen bir düzenek
(mekanizma) kurulmalıdır. ^
Planlamavı ve denetim dahil tüm uygulama süreçlerinin usul ve esaslarını
belirleyecek olan yönetse! düzeneğin, aynı zamanda bu çalışmayı ve eylemleri
yürütecek olan yönetsel düzenek olması çelişki gibi görünebilir. Başka deyişle,
hedef ve politikaları belirleyen ile bunun gerçekleşmesi için gerekli araç ve
kaynakları harekete geçirenin aynı yönetim olması paradoksal bulunabilir. Ancak,
hedef ve politikaları net olan siyasal yönetimler için bunda çelişki ve sorun
olmayacaktır.
"Nasıl bir planlama" sorusuna şu başlıklar altında kısaca değinilebilir:
• Planlama merkezde oluşturularak yukarıdan-aşağı ya. aşağıdan-y ukarıy a
kademeli bir karşılıklı etkileşim içinde gerçekleştirilmelidir,
• Karşılıklı etkileşim süreci, aynı zamanda uygulama ve denetim süreçlerinin
çalışmasında da belirleyici olmalıdır.
• Bu süreçler, idari yapılanmayla uyum içinde çalışmalıdır. Dolayısıyla, idari
yapılanma da bu sürecin etkin çalışması yönünde yeniden yapılanmalıdır.
Merkez yönetimin kendi içindeki birimleri arasında olduğu kadar, merkezi
yönetim ile yerel yönetim birimleri arasındaki görev-yetki-sorumluluk ve
kaynak paylaşımı, çakışma vc çatışma olmaksızın, açık olarak belirlenmeli:
aynı ve/veya benzer hizmetlerin aynı hizmet bakanlığında toplanması
181
A. Konukman. A.R.Aydın. O Oyan. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000. Antalya
• Mekansal planlama ile yönetsel/kurumsal, ekonomik \e sosyal
planlamanın anlamlı bir bütünlük içinde kademelendirileceğı planlama
bölgelerinden oluşan yeni bir idari planlamaya gidilmelidir Plansız ve
amaçsız belediye ve/veya il-ilçe kurulması yöntemi terk edilerek planlama
bölgelerinin il olarak tanımlanacağı yeni bir coğrafi-ekonomik idari
bölimmeve gidilmelidir. Bu idari bölünme, kamu hizmetlerinin gereklerine
de u\gun olacaktır
• Her planlama bölgesi (yeni sistemde il) kendi içinde aşağıdan yukarı
katılımla hazırlayacağı planlarda, yönetim \e araçlarla ilgili tespitlerini
yaparken aynı zamanda da il içinde toplayabileceği yerel kaynakları da
göstermeli, böylece merkezde il planlarının birleşmesiyle elde edilen ulusal
plan. merkez-yerel kaynak planlamasını da içerebılmelidir.
• Planlama bölgesi (il) bazında hazırlanan planlar, merkezdeki birleştirme
sırasında hizmet bakanlıkları ye sektörler itibariyle bir birleştirme ve
ayrıştırmaya tabi tutulacağı için hem planın ka\ravıcılık gücü güçlenecek
hem de idari kadenıelendirme içindeki uygulanabilirlik gücü anacaktır. Bir
başka anlatımla planlama sürecine aşağıdan yukarı katılım, görev, vetki.
sorumluluk ve kaynak paylaşımını içeren uygulama sürecinin etkin ve
verimli çalışmasına katkıda bulunacaktır. Bu bağlamda yetki genişliği ve
yetki devri esasları, uyumlu çalışmanın engeli değil tutkalı olacaktır.
Aşağıyı dikkate almayan ve hedef ve tercihleri aşağıya dayatan merkezi
yönetim ile hedef ve tercihleri yerel baskılarla yönlendirmek zorunda
kalan yerel yönetim birimleri arasındaki eşgüdümsüzlük. önerilen kademeli
planlama \e uygulama yönetimiyle giderilebilecektir
• Karar verme, uygulama vc denetim süreçleri ile hukuki, idari vc mali yapı
arasındaki uyumu sağlamak ana ilkelerden biri olmalıdır. Kamu yönetimi
ve kamu maliyesini dağınıklık ve etkinsızlikten kurtarabilmenin temel
182
sağlanmalıdır. Merkez yada yerel yönetim birimleri arasında hizmet
açısından bütünsellik sağlanmalıdır. /
A- Konukman, A.R.Aydın, O.Oyan. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalva
dayanağı planlan kendini tekrarlayan ve uygulamaya düşük oranda
yansıyan belgeler olmaktan kurtarmaktır.
Plan istenildiği kadar müdahaleci bir yaklaşım dışına çıkarılsın, sonuçta,
geleceğin tasarımına bilinçli müdahaledir. Planın belirlediği hedef, süre, eylem
programları, ilke. yöntem ve stratejiler ile harekete geçirdiği araçlar ve kaynaklar
bu tasarıma ulaşmayı kolaylaştırmak içindir. Merkez i-yerel birimleri, resmi ve
gayri resmi (sivil toplum) kuruluşları gerçekçi bir biçimde planlamaya katılım
süreçleri içine çckilebildiği ölçüde planlamanın işlerliği ve etkinliği
sağlanabilecektir.
Gerçekçi katılım vc katkılar, fiilen sorunları yaşayan, programı uygulayan,
kavnak toplayıp harcayan ve denetleyen birimlerin ve birim elemanlarının gözlem,
deneyim vc görüşleri olmaksızın yapılamaz. Köy. belde, ilçe ve il düzeyinden
itibaren yapılacak katkılarla oluşan ulusal planın, hiyerarşik yapılanmada da
vesayette de uyumsuzluğu görülmez.
Bir yanda bir bütün olarak görülüp denetlenebilen kaynak mekanizması,
diğer yanda kaynakları toplum yararına dengeli ve verimli biçimde dağıtılan
harcama mekanizması... Kamu maliyesinin müdahale araçlarının bu bütünlüğü
bozmaması, tersine sağlamlaştırması gerekir. Bu bütünlüğün harcı ise. hedef vc
stratej ileriyle, yapısal önermeleriyle. açıklığı, esnekliği, tutarlılığı ve
uygulanabilirliğiyle plandır.
Doğaldır ki. yukarda sözü edilen planlama anlayışının uygulamaya
konulabilmesi vc devlet bürokrasisinin program-bütçe sistemine ısındırılması
hemen bugünden gerçekleştirilebilecek bir dunım değildir Maalesef. DPT.
bugünkü mevcut yapısıyla bu tür bir planlama anlayışını ve stratejisini
geliştirebilmenin bir hay lı uzağındadır. Nitekim. 8"inci Plan çalışmaları
çerçevesinde oluşturulan bir başka özel ihtisas komisyonu raporunda bu eksiklik
hissedilerek DPT'vc veni misvonlar verilmesi önerilmektedir". Avrıca ilk kez. söz
Ayrıntılı bilgi için bknz. DPT (2000 g:90-9l) (*) Olması gereken denge fiyatları; bu fiyatlar piyasa fiyatlarından farklıdır.
183 '
A. Konukman. AR.Aydın. 0,Ovan.XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalva
konusu komisyon raporunda gölge fiyatlarına(*) dayanan proje yatırım ölçütleri
önerilmekte ve projelerin ulusal ekonomi açısından değerlendirilmesinin önemine
değinilmektedir. DPT'yc bu tür ulusal analizlerin yapılabilmesi için gerekli olan
ulusal parametrelerin (sektörel iskonto oranlan, gölge fiyatlar, maliyet-etkinlik
göstergeleri vb.) hesaplaması ve her yıl güncelleştirilmesi görevi verilmektedir.
Tabii bu tür önerilerin 8*nci Plan taslağına ve oradan nihai plan metnine taşınıp
taşınamayacağını bilemiyoruz. Ancak DPT'nin yeniden yapılandırılmasına yönelik
bu tür düzenlemeleri Önerdiğimiz stratejinin vazgeçilmez unsurları olarak
görmekteyiz.
Ülkemizde 1980 öncesi plan uygulamalan. küreselleşme sürecini savunan
yeni liberaller tarafından devlet tökezlemesi ( government failures) örnekleri
olarak sergilenmiş ve piyasa planlamanın karşıtıymış gibi ön plana çıkartılmaya
çalışılmıştır. Halbuki bilindiği üzere, kapitalist ekonomilerde planlar piyasaya dost
üzenekler olarak değerlendirilmiştir. Gerçi Kalkınma Planlan, küreselleşme
sürecinin doğal bir sonucu olarak kantitatif özellikleri açısından 1980Terdc eski
önemini yitirmiştir. Teknolojinin hızla değiştiği, rekabetin çok yakıcı olduğu yeni
bir dünya konjonktüründe belki eskisi gibi orta ve uzun dönemli sektörel
hedeflerle çalışmak kolay olmamaktadır ve bu nedenle planlar kantitatif
özelliklerinden çok şey kaybetmektedir.
Bununla birlikte, büyüme modellerine (ve dolayısıyla kalkınma planlarına)
son yıllarda yenilenen bir ilginin yaşandığını anımsatmak gerekir. Planların yol
gösterici özellikleri, bırakınız gelişmekte olan ülkeleri gelişmiş ülkeler için bile
giderek ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla terk edilen planlama değil, eski planlama
anlayışıdır. Türkiye'deki liberal görüşlü siyasal iktidarlar tarafından "planlama
bitmiştir; plan ve proje ilişkisinin artık önemi kalmamıştır"' şeklindeki
değerlendirmeler yanıltıcıdır ve olgularla çelişmektedir. Kaldı ki, gelişmekte olan
ülkelerde küçültülme çabaları hiç eksik olmasa dahi bir doğrudan ekonomik
girişimci olarak kamu kesimi varlığım sürdürmektedir. Özelleştirme uygulamaları
henüz hiçbir yerde KİT sektörünün eksiksiz bir tasfiyesiyle sonuçlanabilmiş
184
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000. Antalya
değildir. Belki eskisi kadar önemi kalmamıştır, ama kamu kesimi (KİT'ler dahil)
için bu ülkelerde ve dolayısıyla ülkemizde planların emredici özelliklerinin
korunabilmesinin maddi temeli hala mevcuttur. İlginçtir, plan karşıtı söylemler
biraz da soğuk savaş dönemi kalıntısı olarak merkez kapitalist ülkeler kaynaklı
olmasına rağmen, şaşırtıcı bir şekilde yeni planlama anlayışları da bu ülkelerde
geliştirilmiş vc üstelik uygulamaya konulabilmiştir. Çevresel Etki Değerlendirme
(ÇED) Analizi. Kurumsal Analiz. Proje Döngüsü yönetimi gibi yöntemlerin
geliştirilmesi bu açıdan tesadüf değildir1".
Bu tür bir planlama anlayışının kabulü örtük olarak devletin ekonomiye
müdahale alanlarına sınırlandırılma getirilmemesi anlamına gelir. Bilindiği üzere,
devletin ekonomiye müdahalesi üç temel biçim alabiliyor". Bunlardan en
belirleyici vc kapsamlı olanı, merkezi ve yerel kamu birimlerinin bütçe
harcamalarının büyüklüğü toplamıdır. Kamu harcamalarının öteki yüzü. yani
kamu finansmanı da aynı büyüklük üzerinde fikir vericidir. İkinci müdahale
biçimi, kamunun doğrudan girişimci rolü oynayarak KİT türü işletmeleri
oluşturmasıdır. Bunun ekonomik, tarihsel, toplumsal nitelikli çok sayıda genel vc
özel nedeni olabilmektedir. Üçüncü müdahale alanı devletin kural koyucu
(regülatör) üst otorite olarak yaptığı düzenleyici etkinliklerdir.
DoIa\ısı\la önerdiğimiz stratejide öngörülen devlet, her üç müdahale
alanında da varlığın, etkin olarak koruyan, iktisadı ve sosyal fonksiyonlarla
donatılmış aktif bir devlettir Açıktır ki. öngördüğümüz bu devlet biçimi IMF vc
Dünya Bankası tarafından pazarlanan müdahale alanları sınırlandırılmış, sosyal
ozü budanmış ve küreselleşmeye yatkın hale getirilmiş devlet biçiminden bir hayli
farklıdır. Bu sonuncusu "edilgen" devlettir ve kaçınılmaz olarak egemen sermaye
gruplarının ye özellikle beynelmilel sermayenin yörüngesindedir.
A\ rtıılısı içi» bk/.DPT ( 2 0 0 0 :9-l2).
" Bk/ 0\aı ı (1997 : 11-12) ı ; Bk/.Koııukıı ıan(1999 a :37S-^»))
185
A. Konukman. A.R.Avdın. O.Ovan. XV. Türkive Maliye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000. Antalva
Doğal olarak, bu farklı devlet yaklaşımlarının öngördüğü vatandaş tipleri de
farklıdır. İkincisinin öngördüğü "piyasa vatandaşlığı" iken bizim öngördüğümüz
"sosyal vatandaşlıktır' 3 . Sosyal vatandaşlık, bireyin, piyasa güçlerinden özgür
olma, piyasanın yarattığı temel sosyal risklerden korunma yoluyla toplumla
bütünleşme biçimini ifade eder; ve dolayısıyla içeriği sosyal haklarla tanımlanır.
Gerek Türkiye'de gerekse birçok az gelişmiş ülkede sosyal politikalar büyüme
endekslidir. Büyüme ve sermaye birikiminin hızlandığı dönemlerde kazanılan
sosyal haklar tersi durumlarda kolaylıkla kaybedilebilir. Yani, elde edilen sosyal
yararların ne kendisi ne de yarar düzeyi bakımından kesinliği ve sürekliliği yoktur.
Dolayısıyla, elde edilen yararlar "vatandaşlık hakkına" dönüşmez. Bu yararlar,
konjonktürel politika uygulamalarından bağımsızlaştınldığı, kurumsallaştırıldığı
ve nihayetinde yasallaştırıldığı ölçülerde sosyal hakka dönüştürülecektir. Yararlar
sosyal hakka dönüşemediği sürece, yapılmak istenen şey popülizmdir. Popülizm
eleştiril ecekse, işte bu nedenle eleştirilmelidir. (Ancak sosyal hakların
kurumsallaşamadığı toplumlarda popülizm, kitlelerin demokrasi oyununu
oynamaları için zorunlu düzenek olarak kalacaktır ve kalmalıdır). Dolayısıyla,
sosyal vatandaşlığı öngören bir stratejide popülist politikalara gereksinim
duyulmaz. Bu tür politikalara bizde ve birçok az gelişmiş ülkede sıkça
başvuruluyorsa piyasa vatandaşlığının sosyal vatandaşlığa çevrilmesinin önüne set
çekilmiş olmasındandır.
Türkiye, toplam kamu harcamaları bakımından AB ülkelerindeki oranın üçte
ikisi düzeyinde bir kamu kesimi büyüklüğüne sahipken (1998 itibariyle
Türkiye'de yüzde 33, AB'de yüzde 47,5), faiz hariç kamu harcamaları bakımından
aynı ülkelerdeki oranın beşte ikisini (Türkiye'de yüzde 20, AB'de yüzde 43,5)
ancak aşabilmektedir. Öngördüğümüz aktif devleti, bu büyüklüğe sığdırabilmek
mümkün değildir. Bırakınız bu büyüklüğe aktif devleti oturtabilmeyi, bizatihi bu
büyüklükteki bir devlet Türkiye'de yaşamakta olduğumuz ekonomik
Bu tanımlamalar ve gerisindeki teorik tartışmalar için bk?.. Arın. (1997:91-102).
186
A. Konukman, A.R.Aydın. O.Ovart, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000. Antalva
istikrarsızlığın, gelir dağılımı bozukluğunun ve siyasal istikrarsızlığın çözümü
önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.
Bugün için Türkiye açısından öncelikli olan, faiz dahil kamu harcamaları
büyüklüğününün genişletilmesi değil, bunun bileşiminin değiştirilmesidir. Faiz
harcamalarının bütçenin yüzde 15"inin, ulusal gelirin yüzde 5'inin altına
çekilmesinin sağlayacağı harcama olanakları aktif devletin harekete geçirilmesi
için yeterli olabilecektir,
Aktif devletin gerektirdiği kamu harcamalarım karşılayacak kaynakların
yaratılması kadar önem taşıyan husus ise. bunun yöntemidir. 1990'larda bütçe
egemenliğinin adım adım geriletilmesi sonucunda "faiz dışı bütçc"nin fazla
vermesi yani piyasa devletinin işleyişini bile sekteye uğratacak biçimde reci kamu
harcamalarının aşmdırılması yaklaşımı geçerli olmuştu. Bunun sonucunda giderek
faiz dışındaki (!) tüm kalemlerde kamu harcamalarının önceliği ilkesinden
vazgeçilmeye, gelirlere göre bütçe yapmaya yönelinmiştir. Merkezi devletin yerel
idarelere veva eyaletlere, şimdi de metropol ülkelerin kendilerine tabi kıldıkları
çevre ülkelere dayattığı bu gelir öncelikli model, ulus devletlerin egemenliğinin
giderek nominalleşmesinden, bağımsız politika geliştirme reflekslerinin
körelt ilmesinden başka bir anlama gelmemektedir. Bu nedenle, burada önerdiğimiz
aktif devlette yeniden harcama öncelikli modele geçiş hem sosyal hem de egemen
devlet olmanın olmazsa olmaz koşulu mertebesinde belirleyici bir öneme sahiptir.
Başka sözcüklerle ifade edilirse, aktif devlette önce kamusal tercihlere göre
harcama tutarı ve kalemleri saptanmakta, ardından bu harcamaların gerektirdiği
kamusal gelir sağlanmaktadır. Zaten, kamu bütçesinin "giderlerin önceliği" ilkesi
tam da bu anlama gelmektedir14. Bu ilke, kamu bütçesini özel bütçeden veya
bağımlı kamu idareleri bütçesinden ayıran temel bir özelliktir. Ama maalesef
Türkiye'de bu bütçe ilkesi ters yüz edilerek, bütçeler özel bütçe mantığıyla
hazırlanır hale gelmiştir. "Ayağa göre yorgan dikmekle"görcvli devlet bu görevini
14 Bu ilkelerin anayasal iktisat savunucuları tarafından nasıl tersine çalıştırıldığının avnntıh bir analizi için bkz.Önder (1997:114-115).
187
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
^ Hesaplanın için bk/.. Konukman (1999 b:24) Bkz. Konukman (1999 b:24).
savsaklayarak "ayağını yorgana göre uzat"' felsefesine sarılmıştır. Ortaya çıkan
tablo içler açısıdır. Konsolide bütçe ödeneklerinin idari-fonksiyonel dağılımından
giderek yapılan bir hesaplamaya göre, ekonomik hizmetlere bütçeden ayrılan pay
1990*da yüzde 16.7 iken, bu pay 1998*de yüzde 6.3*c düşmektedir. 1999 vc 2000
bütçelerinde öngörülen paylar ise sırasıyla yüzde 5.4 vc 5.9*dur. Benzer şekilde,
sosyal hizmetlere ayrılan payda önemli bir gerileme saptanmaktadır. Söz konusu
pay 1990 da yüzde 26.5 iken, 1998'de yüzde 14.6'ya gerilemiştir. 1999 ve 2000
yıllarında öngörülen paylar ise sırasıyla yüzde 13.4 vc 12.5"dir. Bu iki temel bütçe
göstergesi, devletin ekonomik ve sosyal hizmet üretme boyutunun giderek
aşındığını vc daha da aşındırılacağım (2000 bütçe hedefleri bu açıdan daha umut
kırıcıdır) açıkça göstermektedir'1. Doğal olarak böyle bir tablo sonucu, bir eski
Maliye Bakanı'nın da ifade ettiği üzere "... devleti devlet yapan harcamalara
kaynak kalmamakta, devletin devlet olma niteliği tartışılmaya açılmaktadır"'1".
Devleti devlet yapan harcamalara neden kaynak kalmasın ki ? Devlet, giderlerin
önceliği ilkesinde ısrarlı olsaydı (bu ısrar sadece faiz giderlerine verilen öncelikte
sürdürülmektedir!) ve bu ısrarın arkasında borçlanma yerine vergileme önceliği
bulunsaydı, bu tablo ortaya çıkmazdı. Devlet giderlerinin önceliği ilkesinin temel
mantığı, gelir sağlama konusunda, devletin egemenlik hakkının önemli bir güç
kaynağı olduğudur. Devletin bu gücü bireylerin üzerinde bir güçtür. Devlet bu
gücü toplumun yararına kullanmak durumundadır.
Hükümetin bu doğru ilkeyi hatırladığı istisnai uygulamalar da yok değildir.
Örneğin deprem harcamalarında ve 8 yıllık eğitim harcamalarında bu ilke
uygulamaya konulmuştur: Harcamalar tesbit edilirken gelirin yetersizliği engel
görülmemiş, gerekli gelirler yaratılmıştır. Ancak bu iki örnekte, doğru ilkenin
uygulanması, başka bütçe ilkesinin (adem-i tahsis ilkesinin) ihlal edilmesi
pahasına gerçekleştirilmiştir. Ayrıca deprem vergisi, önlemler geç alındığından,
adaletsiz bir vergi yükü oluşumuna da yol açmıştır. Deprem olmadan önce.
188
A. Konukman, A.R.Aydın. O.Oyan. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
189
şehirleşme, yapılaşma ve imar planlan vb. konularda yılların ihmalkarlığı
olmasaydı ve devlet gerekli önlemleri alabilmiş olsaydı, vergi yükü dağılımı bu
kadar adaletsiz olmayabilirdi. Keza ikincisinde eğitime katkı payları harcamanın
tespitinin hemen ertesinde belirlenebilip vergi ortak havuzuna aktarılabilmiş
olsaydı, bütçenin "gelirlerin belli giderlere tahsis edilmemesi" ilkesi rafa
kaldırılmazdı. Bu gecikme nedeniyle, eğitim için özel gelir kaydedilerek bu gelir
eğitim yatırımlarına tahsis edilmiştir.
Aslında "tahsis'Vönteminin getirilmesinden daha da vahim olan. bu tersine
çevrilmiş ilkenin dahi uygulanamamasıdır. Bütçenin 2000 yılının ilk çeyreğinde
toplam \ergi gelirleri faiz ödemelerini dahi karşılamaya yetmemiştir. Buna
karşılık, deprem dolayısıyla arttırılması gereken kamu alt yapı yatırımları, tam
tersine "tasarruf genelgesi" nedeniyle daha da daraltılarak bütçenin yüzde Tinin
altına çekilmiştir. Böylece deprem vergilerinin desteğiyle bütçe vergi gelirlerinde
sağlanan rekor artış, faizlerde dahi yüksek • düzeyde gerçekleşen artışın
finansmanından başka bir işe yaramamıştır. Sonuç, devletin vergi toplama
meşruiyetinin tamamen tartışılır olmasından başka bir şey değildir.
Örnekler, tüm aykırı uygulamalara rağmen devletin "giderlerin önceliği"
ilkesini istediğinde uygulayabileceğinin somut kanıtlarını oluşturmaktadır
Harcamalar toplumsal ve kamusal tercihleri vc öncelikleri temsil ettiği sürece, hiç
kuşkusuz devlet bu harcamaları karşılayacak kaynakları bulurken gücünü
toplumun yararına kullanmak durumunda kalacak vc bunu bütçenin diğer
ilkeleriyle çelişmeden yapabilecektir.
Nitekim. Anayasa'nın 65"nci maddesinde benimsenen anlayış da bu türden
bir anlayıştır. İlgili düzenlemede, devletin sosyal vc ekonomik alanlarda Anayasa
ile belirlenen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek, mali
kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirmesi öngörülmektedir. Bu
düzenlemede yer alan "mali kaynakların yeterliliği" devlet gibi en büyük vc güçlü
bir örgütün "bulduğu kadarını kullanması" ile açıklanamaz. Bulduğu ile yetinen bir
devlet. Anayasa"daki sosyal vc ekonomik görevlerini yerine getiremez. Devlet.
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Oyan. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalya
190
"bulmak" ama bulurken de bir yandan "ekonomik istikrarın korunmasını" diğer
yandan da "mali gücü "/'adaleti i ve dengeli yük dağılımım" ve devletin sosyal vc
ekonomik görevlerini gözetmek zorundadır, Bütün bunlar için de mali
kaynakların neler olduğunu, hangi araçlarla ve nasıl bir yük dağılımı ile toplamak,
hangi araçlarla hangi kesimlere dağıtmak durumunda olduğunu bilmek, planlamak,
kurallara bağlamak ve bunu etkin ve verimli olarak uygulamak durumundadır.
Bilindiği üzere, kamu ekonomi ve maliyesi, hukuki vc idari yapı ile birlikte,
ulus adına egemenlik kullanan devlet gücünün vazgeçilmez bir unsurunu
oluşturur. Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi, "sosyal hukuk devleti amacına
ulaşılması, gelirin yeniden dağılımı, teşvik, ekonominin finansmanı, dış ticaret vc
uluslararası ilişkiler gibi devletin sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile
belirlenen görevlerini yerine getirmesi, ekonomik ve mali gücüne bağlıdır.
Devletin ekonomik alanı " ö z e r e daha çok bıraktığı ülkelerde bile "kamu mali
gücü" önemini korumaktadır. Kamu mali gücünü sadece "büyüklükte tanımlamak
doğru olmaz. Bu güç, kamu yararına otorite kullanmayla birlikte, etkin vc verimli
kavnak kullanımının varlığıyla anlam kazanır. Devlet, diğer alanlarda olduğu gibi
mali alanda da ayrıcalıklı bir yapıya vc gücünü hukuki yollardan kullanma
avantajına sahiptir. Anlamsız ve etkin olmayan büyüklük yanıltıcıdır vc amaçların
vc hedeflerin gerçekleşmesine katkısı olmaz.
Büyüklüğü ne olursa olsun, kamu kaynaklarına vc bunlar üzerinde tasarruf
yetkisine sahip olmak, kamu gücünün önemli bir dayanağı ve göstergesidir Bu
gücün kamu yararına kullanılması ise mali disiplinle sağlanabilir. Mali disiplin,
parlamento ve toplumsal denetimin önemli bir aracı ve aynı zamanda da
dayanağıdır. Devlet tüzel kişiliğinin parçalandığı ve kamu maliyesinin
merkezinde bulunan bütçenin önemsizleşme sürecine sokulduğu bir mali sistemde,
devlet "edilgen devlet" konumuna düşer ve "etken" olan egemen iç ve dış
sermaye gruplarının yörüngesine girer. İşte Türkiye'de gelinen kamu maliyesi
sistemi, böyle bir yapı sergilemektedir. Dolayısıyla, aktif devlet temelinde yeni bir
I . Ouırıım-Tartışmalar. XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m » , 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . A n U l v a
bakıyorum, bu kamu hesaplarının saydamlığı ile ilgili Maliye'de yürütülen
projeleri de dikkate aldığımda şöyle bakıyorum, bönce ikiye ayırabiliriz. Mevcut
durumun sağlıklı bir şekilde gösterilip enformasyon akımlarının artırılması
hedefleniyor. Şu anda yapılan o bence, şu anda gerçekleştirilen o. Bence bunun da
ikinci aşaması gelecek, bu programın içerisinde tarım reformu, bankacılık reformu,
sosyal güvenlikteki devam edecek reformlar diye tarif edilen şeylerin bence
hepsinin aslında içi boş. Yani biz bu yıldan başlayarak, önümüzdeki yıldan
başlayarak, Sayın Fevzi Devrim Hocamızın da söylediği gibi, aslında oturup onun
içini dolduracağız. Kamu kesiminin rolünü yeniden zaten bundan sonra
tanımlayacağız. Dolayısıyla kamu bundan sonra ne olacak sorusunun cevabı,
bundan sonra yapılacaklarda. Sosyal alandan tamamen çekilir mi? Bana sorarsanız
orada geniş bir mücadele alanı var sonuçta, bu şu andaki durumda. Çünkü üzerine
karar verilmiş, sonuçlandın İmiş bir şey olduğunu ben düşünmüyorum. Savın
Güneri Akalın Hocam başka bir şey daha sormuştu. Ona da evet diyeyim. Dolar
cinsinden borçlanma, dışandan fon akımları Türkiye'ye sağlandığı müddetçe,
bence Türk ekonomisinde kriz ihtimali yok. Ama bu şu demek: dışsal şoklara çok
daha açık bir ekonomi olacağız, yani artık dünyanın herhangi bir yerinde olan bir
gelişme bizi refahımızı daha yakından etkiler hale gelecek. Bu iyi bir şey mi, onu
da ayrıca konuşabiliriz. Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN: Efendim hepinizden özür diliyoruz, sabrınız için teşekkür
ediyorum, sayı konuşmacılara da tabi teşekkür ediyonım. Özellikle de Engin Ataç
Hocamızdan özür diliyorum, bundan sonraki toplantıyı yönetecek, çok özür
dilerim.
136
i r
A. Konukman. A.R.Aydın. O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mavıs 2000. Antalya
bütçe sisteminin oluşturulabilmesi için yukarıda yapılan tespitler ışığında hareket
edilmelidir.
Oluşturulacak olan yeni bütçe sistemi, ikinci bölümde ana başlıkları verilen
sistemin hazırlık, yasalaşma, uygulama vc denetim süreçlerinde, kod yapısında
muhasebe ve raporlama sürecinde karşılaşılan çok sayıdaki temel soruna çözüm
üretmek zorundadır. Bunlara burada değinilmeyecektir. Bu tür çözüm önerileri
sözünü ettiğimiz Özel İhtisas Komisyonu'na bağlı olarak oluşturulan alt komisyon
raporlarında ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır, (Çalışmamızın 6 nolu
dipnotunda da bu raporların bir listesi sunulmaktadır). Burada sadece mali
saydamlığın sağlanmasına önemli bir katkı sayılabilecek bir çözüm önerisi
üzerinde durulacak ve ayrıca bunun gerektirdiği kurumsal düzenlemelere
değinilecektir.
IV. MALİ SAYDAMLIĞI SAĞLAMAYA YÖNELİK T E M E L BİR ÇÖZÜM
ÖNERİSİ : KONSOLİDE KAMU KESİMİ DENGESİ OLUŞTURULMASI
l. NİÇİN KONSOLİDE KAMU KESİMİ DENGESİ ?
OECD tarafından yıllık olarak yayınlanan Annual National Accounts
yayınında OECD üyesi ülkelerin Genel Hükümet Dengesi tabloları yer almaktadır.
Genel hükümet, merkezi hükümet, mahalli idareler ve sosyal sigorta fonlarından
oluşmaktadır. Genel Hükümet Dengesi Tablosunda, genel hükümeti oluşturan
kesimlerin ve özel kesimin birbirleriyle olan kaynak alış verişi matriks
formatında gösterilmektedir. Gerçi bu tablo bile. ekonominin bütünündeki kaynak
tahsisini ve alış verişini yansıtmaktan bir hayli uzaktır. Ama gene dc oldukça
yaklaşık bir resim vermektedir.
57. Hükümet tarafından IMF'ye verilen Niyet Mektubunda tanımlanan
"konsolide kamu sektörü" kavramı da kamu kesimini daha gerçekçi boyutlarda
görmeye çalışan bir girişimdir. Bu kavram içine konsolide bütçe, dört temel bütçe
191
A, Konukman, A.R.Aydın, O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
192
dışı fon. sekiz kamu iktisadi teşebbüsü, işsizlik sigortası fonu ve üç sosyal güvenlik
kumlusu dahil edilmektedir. Bu tanımın, hızla uygulamaya sokulabilecek
operasyonel bir tanım olduğunda kuşku yoktur. Mektupta "kamu sektörü temel
fazlasının (birincil fazlanın) kapsamı biraz daha geniş tutulmuştur: Buna göre,
kamu sektörü temel fazlası, merkezi konsolide bütçeyi, bütçe dışı fonları, yerel
yönetimleri, fınans sektörü dışında faaliyet gösteren kamu teşebbüslerini, Merkez
Bankası'nı ve kamu bankalarının görev zararlarını kapsamaktadır.
DPT tarafından hesaplanan ve Yıllık Programlarda verilen Kamu Kesimi
Genel Dengesi, önerdiğimiz Konsolide Kamu Kesimi Genel Dengesini
kavrayabilmekten bir hayli uzak kalmaktadır. Örneğin, DPT'nin hesapladığı Kamu
Kesimi Genel Dengesine bütçe dışından ancak 11 adet fon ve iki özel hesap dahil
edilmektedir.
Türkiye'de kamu kesimini yukarıda tanımlanan "konsolide kamu
sektörü"nden dahi daha geniş görebilmek, birincil vc ikincil fazlayı veya açığı bu
geniş konsolide tablodan izlemek, artık kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bunun
hazırlıklarına süratle başlamak gereklidir.
Konsolide kamu kesimi genel dengesinin oluşturulması kuşkusuz
ekonominin bütününe ilişkin de daha doğaı bir kavrayışa yol açacaktır. Kamu
kesimi için tüm kaynak alışverişlerin görülebileceği bir tablo oluşturulmasının bir
adım ötesi, bunun özel kesimle ilişkilendirilerek genişletilmesi olacaktır. Ancak
ekonominin genel dengesi hesaplarının da özel kesimi daha iyi kavrayabilecek
biçimde geliştirilmesinde yarar olacaktır. Böylece sadece kamu kesiminin değil,
tüm ekonominin hesaplarının saydam bir şekilde görülebilmesi ve izlenebilmesi
mümkün olacaktır.
Türkiye'de mali saydamlık yönünde atılması gereken temel adımlar bunlar
olmalıdır. Burada buna katkı sağlayabilecek bazı önerilerde bulunulacaktır. Önce
bu tür gereksinimin hangi amaçlara hizmet edebileceği üzerinde durmak yerinde
olabilir.
A. Konukman. A.R.Aydın. O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
Birinci amaç. devletin (ve, neden olmasın, özel sektörün) millete hesap
vermesini kolaylaştırmak ve Bütçe ve Plan Komisyonunu daha iyi bilgilendirmek;
ikincisi, izlenecek makro iktisat politikalarının ekonomi üzerindeki etkilerinin daha
iyi ölçülebilmesini mümkün kılmaktır. Özellikle 1997 yılında Doğu Asya'da
yaşanan fınansal kriz. ekonomide yaşanan gelişmelerin ve mevcut yapının resmini
verecek olan bilginin eksikliğinin krizin derinleşmesine önemli katkılar yaptığım
göstermiştir. Sadece kamu kesimi değil, özel kesimin dc saydam olmadığı
görülmüştür. Bu tespitten hareketle, başta uluslararası örgütler olmak üzere
dünyada doğru bilginin üretilmesi vc yayınlanmasını sağlamak üzere mali
saydamlık konusunda çalışmalar yoğunlaşmıştır17. Bu çalışmalar ağırlıklı olarak
devletin mali saydamlığı üzerinde yoğunlaşmaktadır. Aynı sürecin ve
saydamlığın özel kesim için dahi gerektiğini ve zamanının artık geldiğini
düşünmek için gerekçeler birikmiştir1*.
1. NASIL BİR KAMU KONSOLİDE DENGESİ ?
Konsolide kamu kesimi genel dengesi ve buradan hareket ederek yeni bir
genel ekonomik denge oluşturmak zor vc zaman alacak bir uğraştır, ancak
imkansız değildir.
Konsolide Kamu Kesimi dengesi şu öğelerden oluşabilir::
1. Konsolide Merkezi Hükümet Dengesi
2. Konsolide Yerel Yönetimler Dengesi
3. Konsolide Sosyal Güvenlik Kuruluşları Dengesi
4. Konsolide Kamu Bankaları Dengesi
5. Konsolide İşletmeci KİT'ler Dengesi
1 Ayrıntısı içinde bkz. Hürcaıı. Kızıllaş. Yılmaz (1999). Is Benzer bir yaklaşım başka yazarlarca da İzlenmekledir. Ancak bu çalışmalarda ö/el kesim dikkate alınmamaktadır. Örneğin Aliyas. Sayın (1997)"dc ıncrkc/i hükümet bilançosu. Emil (1997)'dc devlet blançosıı oluşturulmasına yönelik öneriler yapılmakladır
1 9 3
A. Konukman. A.R.Aydın. O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000, Antalya
1. Konsolide Merkezi Hükümet Dengesi : Burada, genel ve katma bütçeli
idareler, döner sermayeli kuruluşlar, fonlar, özerk bütçeli kuruluşlar, kamu
kuruluşlarının kurduğu vakıflar konsolide edilmektedir.
2. Konsolide Yerel Yönetimler Dengesi: Burada, belediyeler, il özel
İdareleri, köyler (ve yerel yönetim birlikleri) konsolide edilmektedir. Büyükşehir
belediyelerinin altyapı yatırım şirketleri (İSKİ, ASKİ,vb) esas itibariyle konsolide
dengeye alınmakta, yerel yönetimlerin kurduğu iktisadi teşebbüsler (BİTlcr) vc
iştirakler ile vakıf ve vakıf şirketleri de ayrı bir denge altında gösterilerek içsel
etkileşimlerine genel matrikste yer verilmektedir.
3. Konsolide Sosyal Güvenlik Kuruluşları Dengesi: Burada sosyal güvenlik
kuruluşları ve sosyal yardım sandıkları ile işsizlik sigortası fonu konsolide
edilmektedir.
4. Konsolide Kamu Bankaları Dengesi: Burada KİT statüsünde olan ve
olmayan kamu bankaları konsolide edilmektedir.
5. Konsolide İşletmeci KİT'ler Genel Dengesi: Burada KİT'lerin konsolide
dengesi (özelleştirme kapsamındaki KİT'leri de içerecek biçimde)
gösterilmektedir.
Konsolide kamu kesimi genel dengesinin yer aldığı tabloda yukarıdaki
kesimlerin birbirleriyle kaynak alış-verişi matriks formatında gösterilecektir.
Örneğin tabloda yer alan konsolide kamu kesimi dengesinin ayrıntılı analizinden
kamu kesimi gelirleri, kamu kesimi harcama tutarı ve yatırım profili, harcamaların
fonksiyonel dağılımı (ne kadarının eğitime, sağlığa vb. hizmet kalemine ayrıldığı),
muhasebe sistemi, idari ve hukuki yapı ve denetimi izlenebilecektir.
Benzer şekilde özel kesim de analiz edilebilecektir. Hatta kamu vc özel
kesimin konsolide edilmesiyle bir milli bütçe boyutuna varılabilecektir. Ancak
hemen belirtmek gerekir ki. bu tablo görünen aktörlerin görünen faaliyetlerinin, bir
resmini verebilecektir. Dolayısıyla, ekonominin bütününü yansıtabilmek ancak
kayıt dışı ekonominin tasfiyesi yada çok küçük bir boyuta indirilmesiyIc mümkün
olabilecektir.
194
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Oyart. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
2. KONSOLİDE KAMU KESİMİ DENGESİ OLUŞTURULMASI
GEREKLİ AMA YETERLİ Mİ ?
Konsolide kamu kesimi dengesinin oluşturulması kamu mali yönetiminin
yeniden yapılandırılmasının bir parçası olabileceği gibi mevcut bütçe sisteminde
kalınarak da gerçekleştirilebilir.
Bir ilk seçenek olarak, mevcut bütçe sisteminde kalınarak yapılan bir
düzenlemenin sonuçlarına bakalım. Bu koşullarda oluşturulacak konsolide kamu
kesimi dengesi, kısmi bir mali saydamlıktan öteye gidemeyecektir. Devletin tüzel
kişiliğinin parçalı yapısına son verme, tahakkuk bazlı muhasebe sistemine geçiş.
PBS sistemine işlerlik kazandırma, parlamentonun bütçenin hazırlık ve uygulama
süreçlerinde doğrudan ve dolaylı etkinliğini arttırma, denetim sisteminin
etkinliğinin arttırılması ve performans denetiminin sağlanması, kurumsal anlamda
yeniden yapılandırma vb. alanlarda birbirlerini tamamlayan çalışmalar
yapılmadığı durumda konsolide kamu kesimi dengesinin oluşturulması çabası mali
saydamlığın sağlanabilmesinc ancak kısmi bir katkı getirebilecektir. Diğer
alanlardaki reform niteliğindeki çalışmalar yapılmadığında, parlamentoya sunulan
bütçenin eskisinden farkı sadece kapsamının genişliği olmaktadır. Bir bütçe
sistemi, kapsadığı faaliyetlerin toplumsal refah üzerindeki etkisini ölçülebilir
çıktılar olarak veremiyorsa, kapsamının dar ya da geniş olması mali saydamlığa
önemli bir katkı sağlamış olmaz. Nitekim, mevcut bütçe sistemimiz kapsadığı dar
faaliyet alanlarında bile performans yönetimine yönelik hiçbir işlemi yerine
getirememektedir19 .
Bir ikinci seçenek, konsolide kamu kesimi dengesi oluşturulurken, devletin
tüzel kişiliğinin parçalı yapısına son verilmesi olabilir. Örneğin, fonlar, döner
sermavcli işletmeler ve özerk bütçeli kuruluşlar tasfiye edilebilir vc bunların
19 Bilindiği üzere, mevcut uygulamada sadece konsolide bütçenin kesin hesabı çıkartılmaktadır. Yapılan denetim hukuki denetimin ötesine laşınamamakladır. Ayrıntı için bkz .Konukman(1998).
195
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000. Antalya
yaptıkları hizmetler genel bütçeli ve/veya katma bütçeli idarelere devredilebilir"
Diğer reform çalışmaları yapılmadığında, bu seçeneğin ilkinden farkı kesin hesap
kanun tasarısının kapsadığı faaliyetlerin genişleyecek olmasıdır. Diğer bir deyişle .
hukuki denetimin kapsadığı faaliyetler genişlemektedir. Bu. kuşkusuz olumlu bir
gelişme olacaktır. En azından yürütmenin millete hesabını vermediği ihtiyari
harcama alanlarım ortadan kaldırmış olacaktır. Ancak, benzer şekilde, bu
seçenekte de performans yönetimine yönelik bir işlev yerine getirilememektedir.
Bir üçüncü seçenek, kamu kesimi genel dengesi oluşturulurken, devletin
tüzel kişiliğinin parçalı yapısını korumak, ama diğer reform çalışmalarını
gerçekleştirmek olabilir. Bu seçenekte karşılaşılabilecek temel sorun, hizmetin
üretiminde çok başlığın devam etmesi nedeniyle makro-mali sorumluluğun
sağlanmasının güçlüğü olacaktır. Bu durumda. PBS nin etkin bir şekilde
çalıştırılabilmesi mümkün olamayacaktır.
Son ve en kapsamlı seçenek, konsolide kamu kesimi dengesi
oluşturulurken, devletin tüzel kişiliğinin parçalı yapısına son vermenin yanı sıra
diğer reform çalışmalarını gerçekleştirmek biçiminde tasarlanabilir Bizim
savunduğumuz bu seçenekte diğer seçeneklerde var olan sakıncalar büyük ölçüde
giderilmiş, kamu maliyesi sisteminin yeniden yapılandırılması doğru bir zemine
oturtulmuş olacaktır. Bizim önerdiğimiz kamu mali kesiminin yeniden
yapılandırması stratejisi böyle bir zeminde şekillendirilmektedir. Keza gerek
Dünya Bankası Projesi olarak başlatılan "Kamu Mali Yönetim Projesi" gerekse
yukarda değindiğimiz Niyet Mektubunda önerilen IMF patentli yeniden
yapılandırma projesi de benzer bir yaklaşımı temel almaktadır. Bizim önerimizle
örtüşen ve benzeşen önerilere her iki temel yaklaşımda da rastlamak mümkündür.
Ancak farklılıklar benzerliklerden daha fazladır. Farklılıklar şematik olarak
aşağıda verilmektedir.
: ı< Fonlunu Türkive ekonomisindeki etkileri için bkz. Oyan. Aydın. .Konukman (199la). Fonların tasfiyesine ilişkin öneriler için bkz. Oyan. Aydın (1991b) vc Oyan (1999).
196
A. Konukman, A.R.Aydın. O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
I M F - D Ü N Y A BANKASI PATENTLİ YENİDEN YAPILANDIRMAMA PROJESİ * Küçülen Devlet (*)
* Piyasa Vatandaşlığı
* Plan -Program-Bütçe
Bağlantısı :"Gevşek"'
* Giderlerin önceliği ' i lkesi tersine
çe\rilmekte
* Rekabet edebilir kamu yapısı ve
kurumları
* Kamusal denetim ve sav damlık
* Projenin hedefi: Kullandırdıkları
paranın etkin \e verimli
kullanılması ve bunun denetimi:
uluslararası işbölümünde biçilen
rolün benimsetilmesi
Ö N E R D İ Ğ İ M İ Z
STRATEJİNİN PROJESİ * Aktif Devlet (**)
(Sosyal ve ekonomik İşlevlerle
donatılmış)
* Sosyal Vatandaştık
* Plan-Program-Bütçe
Bağlantısı: "Olmazsa Olmaz Koşul"
* "Giderlerin Önceliği" ilkesi geçerli
* Rekabetin bozucu etkilerini kamu
giderici, kamu yararına hizmet eden
kamu yapısı vc kurumlan
* Kamusal denetim ve saydamlığın
yanı sıra. özel kesimin denetimi ve
saydamlığı
* Projenin hedefi: Kamu kaynaklarının
kamu kesimi, ekonominin
kaynaklarının ise Özel kesim
tarafından etkin \e verimli
kullanılması: bağımsız karar alma
perspektiflerinin yeniden
kazanılmasıyla geleceğin hazırlanması
(*) Dünya Bankası 1997 Dünya Kalkınma Raporu. "Değişen Dünyada Devlet" çalışmasından önce küçülen devleti katıksız bir biçimde savunuyordu. Bu son çalışmada ise "küçülen ancak etkin olan bir devlet" fikrine sıcak bakılmakladır. Aslında ince argümanlarla, müdahale alanları sınırlandırılmış, sosyal özü budanmış vc küreselleşmeye yatkın İmle getirilmiş bir devlet pazarlamakladır. Ayrıntılı bir analiz için bkz. Ovan "(1997).
(**) Devletin ekonomiye müdahalesinin üç temci biçimi ödünsüz, korunmakladır. İktisadi-nıali müdahale araçlarından peşinen vazgeçmek, egemen bir ulusun yöntemi olamaz.
197
A. Konukman. A.R.Aydın, O.Ovan. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalya
KAYNAKÇA
Arın. T. (1997)/'Anayasal İktisat ve Refah Devleti TİSK ve TÜSİADın Asgari Devlet Raporlarının Eleştirisi". Ekonomide Durum. Bahar Yaz/1997.Kitap 3-4. s.41-106.
Atiyas.İ., Sayın. Ş.(1997), Siyasi Sonımhduk. Yönetsel Sorumluluk ve Bütçe Sistemi, TESEV Yayını. İstanbul.
Devlet Planlama Teşkilatı(2000 a/ Kamu Mali Yönetiminin Yemden Yapılandırılması ve Mali Saydamlık Özel İhtisas Komisyonu Ön Raporu. Yayımlanmamış Çalışma. DPT, Mart, Ankara.
(2000 b), Orta Vadeli Harcama Sistemine Geçiş. Kamu Mali Saydamlık Özel İhtisas Alt Komisyonu Ana Raporu, Yayımlanmamış Çalışma, DPT. Mart, Ankara.
(2000 e). Kamu Maliyesinde Saydamlığın Artırılması. Tahakkuk Bazlı Muhasebe ve Raporlama SisiemineGeçiş ile Yarı Mali Nitelikteki Faaliyetler ile Koşullu Yükümlülüklerin Kamu Mali Yönetimi Kapsamında Yemden Ele Alınması, Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Mali Saydamlık Özel İhtisas Alt Komisyonu Ana Raporu, Yayımlanmamış Çalışma, DPT. Mart Ankara
(2000 d). Parlamentonun Bütçe Denetimi Sürecinde Etkinliğinin Artırılması Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Mali Saydamlık Özel İhtisas Alt Komisyonu Nihai Raporu. Yayımlanmamış Çalışma. DPT, Mart. Ankara.
(2000 c). Denetim Sisteminin Etkinliğinin Artırılması ve Performans Denetimine Geçiş. Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Ma/i Saydamlık Özel İhtisas Alt Komisyonu Nihai Raporu, Yayımlanmamış Çalışma, DPT, Mart, Ankara.
(2000 f) . Kamu Mali Yönetiminin Kurumsal Anlamda Yeniden Yapılandırılması. Kamu Mali Yöneliminin Yeniden Yapılandırılması ve Malı Saydamlık Özel İhtisas Alt Komisyonu Nihai Raporu. Yayımlanmamış Çalışma, DPT. Mart. Ankara.
(2000 g ) , Kamu Yatırımlarının Planlaması ve Uygulamasında Etkinlik Özel İhtisas Komisyonu Nihai Raporu, Yayımlanmamış Çalışma, DPT. Mart, Ankara.
Emil, F.(1997), "Devlet Bilançosunun Oluşturulmasına Dair Bazı Gözlemler". Hazine Dergisi, Sayı 8, Ankara.
Hürcan, Y., Kızıltaş. E., Yılmaz, H.H. (1999), Türk Kamu Mali Yönetimi Mali Saydamlık Standartlarının Neresinde-IMF İyi Uygulamalar Tüzüğü Temelinde Bir Değerlendirme, TESEV, İstanbul
Konukman, A.(I997),"Plan - Program - Bütçe Kurulamayan Bağlantılar". Ekonomide Durum, Kış./1997,Kitap 2.S.47-77.
Konukman, A.Oyan, O.(1998a), " 1998 Bütçesinin Mali İktisadi ve Hukuki Açılardan AnahziS'Ekonomide Durum, Bahar/1998 Kitap 5. s. 13-68
198
A. Konukman. A.R.Avdın. O.Ovan. XV. Turkive Maliye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000. Antalva
Konukman, A.( 1998b),'' Kesin Hesap Kanun Tasarısı Üzerine Bir Değerlendirme, Ekonomide Durum, Bahar/1998, Kitap 5, s.69-78.
Konukman, A.(1999a)5" Esnek Üretim Tekniklerinin Türkiye'nin Sanayileşme Stratejisi Açısından Geçerliliği**, Türk-İş Yıllığı 99, cilt 2. s.363-382.
Konukman, A.(1999 b)/T999 Bütçesi Uygulama Sonuçlan ve 2000 Bütçesi Hedefleri: Bir Değerlendirme", Ekonomide Durum, Güz/1999, Kitap 6, S İ 1-26
Oyan, O., Aydın, A.R., Konukman, A.(1991a), Türkiye'de Fon Sisteminin Kamu Kesimi İçindeki Yeri ve Ekonomik Etkileri, Ankara, TOBB Yayınlan.
Oyan, O. Aydın A.R.,(1991b), Türkiye'de Maliye ve Fon Politikaları. Alternatif Yönelişler. Ankara, Adım Yayıncılık.
Oyan, 0.(1997)"Değişen Dünyada Değişmeyen Devlet mi ?", Ekonomide Durum. Bahar-Yaz/, 1997, Kitap 3-4, s. 10-25
Oyan, 0.(1999). "Kamu Özel Fonlan ve Güncelliğini Yitirmeyen Bir Tasfiye Projesi'*, Kamu Kesimi Finansmanında Vergi Dışı Normal Gelirler ile Özel Gelirler ve Fonlar, XIV.Türkiye Maliye Sempozyumu, Anadolu Ünü.İ.İ.B.F. Maliye Bölümü.
Önder, İ. (1997) "Anayasal İktisat", Ekonomide Durum, Bahar -Yaz/1997, Kitap 3-4, s. 107-123
199
A. Konukman. A.R.Aydın. O.Ovan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalya
Tablo 1
ANAYASAL MALİ YAPI ŞEMASİ
Devletin ve
kamu tüzel
kişilerinin bütçeleri
Kamu iktisadi
teşebbüslerinin
bütçeleri
&
Sosval Güvenlik
Yerel idarelerin
bütçeleri
KONSOLİDE BÜTÇE Ö Z E R K BÜTÇE
Genel
Bütçe
Katma Kendi aralarında
Bütçe Konsolide
Ö Z E L BÜTÇE
Beledive İl Özel Köv
Tablo :2 Bütçe Dışı Kamusal Harcama Alanları
Bütçe Dışı Dolaysız Harcamalar Bütçe Dışı Dolaylı Harcamalar
1. Fonlar 1.1 Kısmi Bütçelenen Fonlar 1.2 Bütçe Dışı Fonlar
1.3 özel Hesaplar
2. Döner Sermayeler
3 Mahalli İdareler
4. Bağımsız Bütçeli Kamu Kuruluşları*
5. Vakıf ve Demekler
6 Yardım Sandıklan
1-Devlet Mal ve Taşınmazları
2-Yan Mali İşlemler 2.1 KİT'lerden Doğan Görev Zararları 2.2 Merkez Bankasına Kur Farklanna
Karşılık Verilen Tahviller 2.3 Tahkimlerden Kaynaklanan 'tahviller
3- Koşullu Yükümlülükler 3.1 Garantili Dış Borçlar 3.2. Devirli Krediler 3.3 İç Kefaletler 3.4 Mevduat Sigortası 3.5 Yap-İşlet/Yap- İşlet Devret ]>rojeİeri 3.6 Yatının Stoku 3.7 Diğer Koşullu Yükümlülükler
4- Vergi I larcamalan
5- Çeşitli Kanunlarla Getirilen Vergi ve Benzeri Düzenlemeler (Bütçeyle İlişkisi Kurulmayan ve Doğrudan Kuruma Aktanlan Gelirler)
6- Dış Proje Kredisi Uygulamaları
Kaynak: DPT (2000 a: 23) * Hazine Müsteşarlığı kaynaklı bu tabloda bu kuruluşlar "bağımsız bütçeli kamu
kuruluştan" olarak adlandırmaktadır. Biz bunun yerine "özerk bütçeli kuruluş" demeyi uygun bulduk.
200
İKİNCİ OTURUM TÜRK KAMU MALİ YÖNETİMİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI
G E R E Ğ İ VE ÖNERİLER
15 Mayıs 2000 Pazartesi
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Engin ATAÇ
Anadolu Üniversitesi Rektörü
1. Tebliğ: Ahmet KESİK (Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel
Müdürlüğü Daire Başkanı)
"Türk Mali Sisteminin İşleyiş Yönünden Yeniden Yapılandırılmasına Yönelik
Çabaların Yönü ve Bu Çabaların Değerlendirilmesi"
2. Tebliğ: Prof. Dr. Oğuz OYAN, Yrd. Doç Dr. Aziz KONUKMAN ve AH Rıza
AYDİN (Ankara Üniversitesi SBF. Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F. ve Anayasa
Mahkemesi Raportörü)
"Türk Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması: Tespit vc Öneriler"
TARTIŞMA
137
A. Konukman, A.R.Aydın, O.Oyan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayış 2000, Antalya
Tablo :3 Bütçenin Önemli Harcama Kalemlerinde Ağırlık Kaymaları (Gerçekleşen Bütçe Harcamalarının Yüzdesi Olarak)
1975-80 1981-83 1984-88 1989-93 1994-95 1996-98 1999 2000* Ocıık-Mart2000
Personel B ü t ç e 35.4 26.5 23.6 37.5 29.8 25.1 24.7 19.7 19.7 Yatırı m B ü t ç e 19.8 19.7 18.1 12.8 7.0 6.8 5.5 5.0 0 8
KİT Trans. B ü t ç e 12.1 12.8 4.2 4.7 2.5 1.3 0.7 1.3 1.8 Vaiz 'Bütçe 2.7 6.2 16.4 20.6 33.4 35.5 38.3 45.0 58.1 4 Kalem Bütçe 70.9 65.2 623 75.6 72.7 68.7 69.2 71.0 80.4
Kaynak : DPT. Ekonomik vc Sosyal Göstergeleri (1950-1995); Maliye Bakanlığı, Bütçe Gerekçeleri vc Kamu Hesapları Bülteni. * 2000 Yılı Bütçesi başlangıç hedefleri
201
A. Konukman. A.R.Avdın. O.Ovan, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mavıs 2000. Antalva
EK : 1980'LERDEN 1990'LARA GEÇİŞTE MALİYE POLİTİKALARININ
G E R Ç E K L E Ş M E PERFORMANSI*
TEMEL POLİTİKA EKSENLERİ BAŞARI D E R E C E S İ * *
Düşük Başarısız Başarılı *** Başarılı
GÖNÜLLÜ TASARRUF MODELİ
* Kamu Ekonomisinin Küçültülmesi XX * Kamu Yatırımlarının Payının
Gcrilctilmesi * Kamu Sınai Yatırımlarının
Gcrilctilmesi * KİT'lerin Özelleştirilmesi X *Özcl Yatırımların Payının Artırılması *Özel Sınai Yatırımların Kamu Sınai
Yatırımlarını İkamesi X *Özel Tasarrufların Arttırılması * Sermayenin Dolaysız Vergi Yükünün
Azaltılması * Dolaysız Vergi Oranları Düşürülerek
Dolaysız Vergi Hasılatının Arttırılması (Laffer Hipotezi) X
* Dolaylı Vergilerin Ağırlığı Arttırılarak sermayenin Kendi İçinde ve Sermaye Dışı Kesimlere Vergi Kaydırmaları
VERGİ YÜKÜ KAYDIRMALARI (Yürütülen Programların Finansmanı)
* Küçük girişimcilere mali yük kaydırılmaları: - Dolaysız yük kaydırması XX - Dolavlı vük kavdırması
X
XX
X
X
XX
X
* Ücretlilerin - Dolaysız vergi yüklerinin azaltılması - Dolavlı vergi yüklerinin arttırılması
X X
XX
X X
İSTİKRAR ve DIŞA AÇILMA PROGRAMLARININ DESTEKLENMESİ
* İhracatta İç Vergi Maliyetlerinin Mahsup Edilebilir Durumu Getirilmesi - Dolaylı Vergilerde - Dolaysız Vergilerin (Özellikle Ücret
Vergilerinin) Azaltılması
X
XX
202
A. Konukman. A.R.Avdın. O.Ovan. XV. Türkiye Matrve Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalva
* İçerde Satın Alma Gücünü Kısarak İhraç Edilebilir Ürün Fazlası Yaratılması X
* Dışa Açılmaya Fiskal Özendirme X * İhracata Yönelik Yeni Sinai Yapılanma XX * İthalatta Korumanın Gümrük Vergisi Dışı
Araçlarla (Fonlarla)Sürdürülmesi X *Dışa açılmaya destek vermek için
enflasyonun düşürülmesi XX * Bütçe vc Bütçe Dışı Kamu Açıklarının Deneti
altına alınması XX
GELİRİN YENİDEN DAĞILIMINA MÜDAHALE * Kamu harcama sisteminin sosyal özümden
Uzaklaştırılması X. Bütçe Sosyal Harcamalarının Tayınlanması XX "Sosyal Amaçlı" Fonlarla Popülist Görüntünün Korunması X
* KİT Fiyatlandırmasının Bölüşüm Öncelikli Politikalardan Arındırılması X
*Mali Yüklerin Görece Daha Dengeli Dağıtılması XX
KAMU MALİYESİNDE M E R K E Z İ L E Ş M E ve ESNEK YAPILANMA
* Kamu Ekonomisi Yönetiminimn Merkezileşmesi X
* Esnek ve Keyfi Müdahale Araçlarının Fon Sistemi)
geliştirilmesi XX
* Kamu Tüzel Kişiliğinin Parçalanması XX
* Denetim Süreçlerinin Esnetilmesi XX
* Kamu Ekonomik Yönetiminin Dağınıklıktan Kurtarılması ve etkinleştirilmesi XX
<*):Oyan (1991b).
** Çarpı işareti çift konulduğunda, basan veya başarısızlık derecesinin amaçlar doğrultusunda vurgulandığı anlaşılmalıdır. Başka deyişle, çift çarpı işareti çok başanlı veya çok başarısız anlamındadır.
*** Veya "dönemin büyük bölümü için başarısız" veya "başarı derecesi tartışmalı'' anlamında.
203
A. Konukman. A.R .Aydın. O.Ovan. XV. Turkive Maliye Sempozyumu, 15-17 Mavıs 2000. Antalva
NOT : Yukarıdaki tablo 1991 sonunda oluşturulmuş ve esas olarak 1980'lerin
mali/iktisadi politikalarını şematik olarak değerlendirmeyi amaçlamıştır. Bu tablonun,
şaşırtıcı bir biçimde geçerliliğini koruduğunu görmek düşündürücüdür. Hatla bazı
noktalarda bozulmalar had safhadadır. Örneğin, tabloda yer alan "kamu harcama sisteminin
sosyal özünden uzaklaştırılması", belki 1990'lardaki siyasal iktidarlann bir hedefi değildi
ama, geçmiş dönemin ipoteğini koruyup sürdürdükleri için bunda aşırı derecede başarılı
olmuşlardır. Ama 2000 yıllarında da buna yeni "basanlar" ilave edilecek görünmektedir.
Öte yandan, kuşkusuz 1990'larda ortaya çıkan yeni durumlar için yapılacak
eklemeler vardır: ancak bunlar da tabloyu daha da karartacak nitelikte olacaktır. Buna örnek
olarak "kaınu kesiminin tasarruf açığının kapatılması" hedefini alalım. Bu her iktidarın
görünürde hedefidir. Peki sonuç? 1980'lerin ikinci yarısındaki borçlanma uygulamalannın
etkisiyle ilk kez 1991 yılı Temmuz ayında kamu tasarrufu negatife dönmüştür. Böylece
kamunun yatının yapma kapasitesi 1990'h yıllar boyunca tamamen ortadan kalkmıştır.
2000 yılı başında ise. Türk kamu ekonomisinde gene ilk kez negatif kamu harcanabilir
geliri ortaya çıkmıştır. Negatif kamu tasarrufundan negatif kamu harcanabilir gelirine
düşen kamu ekonomisi için bu (aın bir mali iflas noktasıdır. Bu durumda, "çift çarpı (XX):
çok başarısız" bir kamu ekonomik yönelimine işaret edebiliriz. Ancak eğer Türkiye'yi
küresel dünyanın çok bağımlı bir öğesi yapmak gizli hedefine sahip olanlar vardı ise. bunda
"çok başarılı" olunduğunu kaydetmeden de geçmemek gerekiyor.
204
TARTIŞMALAR
BAŞKAN: Evet Sayın Konukman'a teşekkür ediyorum. Aslında 1968
senesine doğrubir gittiğimiz zaman, Türkiye'deki kamu yönetimindeki reform o
günkü adıyla program bütçe uygulaması şeklinde Türkiye'nin gündemine gelmişti
vc bu AİD'nin Türkiye'yi özendirmesiyle Türkiye'de çok önemli çalışmalar
yapılmıştı o dönemde ve bu çalışmalar da 73 yılma kadar, 72 yılı sonuna kadar
gitmişti. Şöyle düşünüverdim de aklıma geldi. Ben o grupta çalıştım çünkü. 68-75
arası. Bütçe Reform Grubu diye bu lanse edildi. Aslında bu. kamu yönetiminde
yeniden yapılandırmaydı. Fakat o dönemin iktidarı korkmasın diye program bütçe,
sadece bütçede bir reform olarak alınmıştı. Bakın en önemli konulardan bir tanesi o
dönem, kamu hizmetlerinin belirlenmesiydi. Yani Türkiye'de hangi kuruluşlar
hangi kamu hizmetlerini üretiyorlar, bu bilinmiyordu. Bunun envanteri çıkarıldı o
zaman ve fakat bu envanter sonunda bir işlevsel sınıflandırmaya gidemedik
Burada bir tek ortaya koy duğumuz hizmet geçişmeleriydi. Yani kamu sektöründeki
maliyeti düşürebilmek için hizmet geçişlerini önlemek, bu envanter sonucu ancak
ortaya çıkabiliyordu. Arkasından muhasebe sisteminin değişmesi gerekiyordu,
personel reformunun yapılması gerekiyordu ki, personel reformu hatırlıyorsam
1970'lcrde yapıldı. Bu çalışmaların sonucudur o. Yani o. Parlamentoya
sunulmuştu. Bilgisayar teknolojisi ki. o zaman bu kadar yaygın değildi, bu konuyla
ilgili çok önemli çalışmalar yapılmıştı. Arkasından maliyet hizmet ilişkisi
kurulmaya çalışıldı. İletişim ve bilgi sistemleri kurulmaya çalışıldı. Etkinlik
denetimi ki. bu konuda çok önemli adımlar atıldı. Ama 12 Mart'tan sonra kurulan
hükümet mali reform yapıyorum diye bu sistemi I Mart 1973 de uygulamaya
koydu. Ama tabi hiç hazır olmadan uygulamaya koydu, hiçbir hazırlık yapılmadan
Gerekli olan hazırlık çalışmaları başlatılmıştı, fakat sonuçlanmadan sadece bir
hizmet sınıflandırması yapılmıştı vc bu sistem uygulamaya konuldu. Tamamen bir
reform adına gerçek bir reform yendi o dönemde vc tabi Maliye Bakanlığı da o
dönemde bu çalışmalara sahip çıkmadı vc ki o dönemde hazırlanan bütçeyi bir
görseniz. 73 yılında konan, yanında şu büyüklükte bütçe uygulama cetveli vardı
205
II. Oturum-Tartısmalar. XV. Turkive Malive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000. Antalva
Bütçeyle beraber ve arkasından Maliye Bakanlığı bürokratlarının işine
gelmedi, uygulayıcıların da işine gelmedi. Çünkü bütçeyi doğru dürüst
hazılayamıyorsunuz maliyet hizmet ilişkisini kuramadığınız için. Boyuna
aktarmalar için kuruluşlar gelmeye başladılar. O zaman ne yapıldı? O zamanki
genel müdürün çok güzel bir sözü var, akordeonu daraltalım dedi, yani hizmet
sınıflandırmalarını yok edelim. Halbuki, siz hizmet sınıflandırmalarını daralttığınız
zaman nedir, kamu sektörünün üretmiş olduğu hizmetleri bilemiyorsunuz. Hangi
kamu kuruluşlarının neyi ürettiğini bilemiyorsunuz. Bunun karşısında nasıl
maliyeti belirleyeceksiniz, belirleyemiyorsunuz. O zaman ne oluyor? Yine pazarlık
yöntemiyle bütçe rakamlarını belirlemeye başlıyorsunuz ve 68-75 arası çok iyi,
nitelikli bir grup vardı, ben de onlardan bir tanesiydim diyeyim. Şu anda o grubun
çok büyük bir bölümü üst düzey bürokratlar, birçok üniversitede hocalar vc
maalesef o yıllarda yapılan 5-6 senelik çalışma yoka gitti. Çünkü gerekli olan
benimseme, gerekli olan o konunun iyileştirilmesi çalışmaları devam etmedi. Eğer
o çalışmalar devam etmiş olsaydı bugün belki çok daha farklı ortamda, çok daha
farklı zeminde tartışmalar yaratabilecektik.
Bir de şu anımı ileteyim. 1968'de ben Siyasaldan mezun oldum, bu gruba
katıldığım zaman Türkiye'de program bütçe ile ilgili bir kitap yoktu. Herhangi bir
kitabın içinde çağdaş bütçe teorileriyle ilgili tek bir satır yoktu. O dönemde bütün
kitaplar yurtdışından, ABD'den getirilerek çevrildi ve ülke çapında eğitim
hizmetleri başlatıldı ve Allah'a şükür bir tek şu oldu, o zaman yaptığımız
çevirilerle birçok insan doktora ve doçentlik aldı. Yani hiç değilse Türkiye'ye, o
zaman yapmış olduğumuz çeviriler, sunmuş olduğumuz bildiriler sonucunda Türk
Mali Literatürü'ne bu kavramlar girdi, etkinlik kavramı girdi, verimlilik kavramı
girdi. Ben bir tek ona seviniyorum, hiç değilse bu kavramlar girdi Türk
Üteratürü'ne ve oradan işte kaç sene geçtikten sonra bu kavramlar tartışılabiliyor.
Aslında bu bile güzel bir şey. İnşallah bu sefer daha önce uygulanan şeyler
başarısızlık bundan sonra olmaz diyorum. Evet, şimdi sorulara geçiyoruz.
Evet, buyurun Turgay Bey.
206
II. Oturum-Tartışmalar. XV. TürKiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000, Antalya
TURGAY BERKSOY: Teşekkür ederim. Efendim konuşmacılara teşekkür
ediyorum. Sayın Kesik ve üçlü tebliği sunan Sayın Konukman'a. Ben üçlü
tebliğden çok etkilendiğimi ifade etmek istiyorum, gerçekten çok etkiledi beni.
Affınıza vc sabrınıza sığınarak 7. Sayfadaki Türkiye'deki mali saydamlık niçin
zayıf başlığı altında sunulan şeyleri hızlı bir şekilde okuyacağım size. "Bütçenin
kapsamı çok dardır, bunun sonucu olarak kamu kaynaklarının ancak çok küçük bir
kısmı Meclis'in onayıyla kullanılmakta ve daha sonra da Meclis adına
denetlenmektedir. Bütçe dışı kamusal faaliyetler bütçe metniyle birlikte Mcclis'c
sunulmamaktadır. Hükümetlerin yarı mali nitelikli faaliyetleri açıklanmamaktadır.
Geçmiş vc gelecek iki yıl bütçelleri cari yıl bütçesiyle birlikte Mcclis'c
sunulmamaktadır. Merkezi Hükümetin gerçekleşmesi muhtemel yükümlülükleri,
vergi harcamaları ve kamu bankaları. KİT'ler ve Merkez Bankası ile ilişkilerinden
kaynaklanan yarı mali nitelikteki faaliyetleri bütçe metniyle birlikte
yayınlanmamaktadır."' vesaire diye gidiyor. Hepinizin elinde bilgiler var. Şimdi şu
soruyu sormak istiyorum Sayın Konukman'a: Sayın Konukman, acaba bu
saydığınız nedenler ki katılıyorum, çok doğru gerçekten. Türkiye'de konsolide
bütçeden kaynaklanan, sosyal güvenlik kesimi açıklarının, kamu iktisadi kuruşları
açıklarının, yerel yönetim açıklarının, destekleme alımları nedeniyle ve KİT'ler
aracılığıyla birtakım birliklerin yapmış olduğu harcamaların ve bunların meydana
getirmiş olduğu açıkların, bir başka deyişle toplam kamu kesimi finansman
açıklarının nedenleri olarak kabul edilebilir mi? Ve bu nedenle de Türkiye'de
bozulan borç yönetimi, sürdürülemeyen borç yönetimi, buradan kaynaklanan gelir
dağılımı bozukluğu, düşen üretim seviyesi ve milli gelir düzeyi, enflasyon, yani
kısacası adına ekonomik istikrarsızlık dediğimiz ve Türkiye'nin şu an karşı karşıya
bulunduğu o temel sorun, acaba bu saydığınız nedenlerden mi kaynaklanıyor.'
Sorunuza evet ya da hayır diye bir cevap istiyoaım. Şayet evetse, benim cevabını
da evet, mutlu olacağım. Hayır derseniz de bunun niçinini size sormayacağım.
Teşekkür ederim.
207
II. Oturum-Tartısmalar. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000. Antalya
BAŞKAN: Evet, Hasan Bey buyurun.
HASAN BEY: Sayın Başkan, birinci konuşmacının konuşmasını
bitirmesinden sonra Maliye de denetimden vazgeçiyor diye esprili bir şekilde
tespitinize, sayın konuşmacı; hayır ön denetimden vazgeçiyoruz diye cevap verdi.
Bu konuya ilişkin izin verirseniz bir iki açıklamam olacak. Bir kere ön denetimden
vazgeçmek isteyen, bu teklifi getiren sadece Maliye Bakanlığı değil, uluslararası
kuruluşların tümü bu teklifi getiriyorlar, ne zaman? Yeni dc değil, 90"lı yılların
başından itibaren aynı teklifi ısrarla yineliyorlar. Peki nedir bu ön denetim,
terminoloji nedir, kasıt nedir? Burada çay içerken uygulamacı arkadaşlarımı da
gördüm. Bütçe Daire Başkanları var. 1050 sayılı kanunun 81. Maddesini
okuduğumuzda, diyor ki. ödeneği olup olmadığına bakacak, mevzuata
uygunluğuna bakacak, maddi hata var mı yok mu ona bakacak, devam cdivor
madde. Bundan vazgeçmek mümkün müdür hiç? Bu bir özellikle denetim,
harcamadan önce denetimdir 81. Madde, başlığı da öyledir zannediyorum. Bunun
gibi kesin hesap, nihai denetim olduğuna göre. Bütçe Plan Komisyonunun yaptığı
çalışma, vilayette bütçe çalışması ön denetimdir, bundan da mı vazgeçeceğiz.
Herhalde bu sorulara evet deme olanaksız olsa gerek. Peki geriye ne kalıvor.
Geriye, yine hafızam beni yanıltmıyorsa 1050 sayılı kanunun 64. Maddesi kalıyor.
Maliye Bakan lığı" nm yaptığı taahhüt denetimi. Başka? Sayıştay tarafından yapılan
sözleşme tescili, kadro ve ödenek denetimi kalıyor. Türkçcmizde bir söz yardır, bir
deyiş vardır: tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur. Oysa bu denetimler
tekerlek kırılmadan önce yapılan işlemdir.
Sabah, Sayın rektörümüz hayıflandı; iş yapıyoruz ama, sıkça müfettişle,
denetçiyle, savcıyla burun buruna kalıyoruz. Ön denetim kaldırıldıktan sonra
korkarım ki rektör ve yahut da bu tip yöneticiler savcının makamından hiç
çıkamayacaklardır. Madem ki merkezi birimler yardım edebilecek harcamacı
kuruluşlara, bundan niye imtina edelim ki, doğrusu bunun gerekçesini anlamakta
son derece zorlanıyorum. İkinci bir nokta, hayli uzun bir süredir temiz toplum Türk
insanının bir özlemidir. Yolsuzluklardan bunca söz edildiği, devletin içinde
208
II. Oturum-Tartısmalar, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mavıs 2000, Antalya
çetelerin oluştuğu, gerçekten üzülüyorum, ihale mafyalarından söz edildiği bir
ortamda ön denetimin kaldırılmasını kesinlikle anlayamıyorum. Şunu da ifade
edeyim, izin verin lütfen; belki bunun örneğini bulmak pek mümkün değil Batıda,
ama Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarda ön denetimin kalkmasını doğrusu
anlayamıyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Evet, buyurun.
BAHATTİN IŞIK: Sayıştay Denetçisi: Öncelikle Engin Hocamın, şu
denetim kaldırılsın lafını çok üzüntüyle karşılıyoruz.
BAŞKAN: Ben öyle bir şey demedim.
BAAHATTİN IŞIK: Lütfen, aynen söylüyorum, maliyeciler de denetim
kaldırılsın anlayışına geldi demeniz, biraz önce onu ifade ettiniz, bu konuda bir
şeyler söylemek istiyorum.
Bir defa üniversitelerden başlayalım. Üniversiteler katma bütçeli kuruluşlar
olarak genel bütçenin dışındadırlar. Ama üniversiteye hiçbir şey katmadan
bütçelerini oluştururlar Üniversiteye katacakları bazı gelirleri de maalesef bütçeye
katmak yerine vakıflarına aktararak denetim dışına çıkarırlar. Bunu ne Sayıştay
denetleyebilir, ne Maliye Bakanlığı denetleyebilir. Bir defa Sayıştay devletin gelir
vc giderlerini TBMM adına denetler. Bu ne demektir? Halktan toplanan vergilerin,
gelirlerin, halkın temsilcilerinden sağlanan bu paraların TBMM adına
denetlenmesidir, yani bu harcamaların da TBMM adına denetlenmesi. Vakıf
denetçilerinin ya da ona benzer şeylerin denetimi çok önemli değildir Tüm
üniversiteler bu yöndedir, bu çok yanlış. Biz hukuk devletiyiz. Mali mevzuatımızı
buna uydurmamız gerekirken, anayasaya aykırı birçok mali mevzuatımız var. Ben
bunlardan birkaç tanesini söylemek istiyorum. Özelleştirme gelirleri Sayıştay
denetiminin dışına çıkarılmıştır. Halbuki halk adına devlet adına denetleme yapan
bir kurumun özelleştirme gelirlerini denetlemesi gerekir. Geçen yıl çıkarılan
deprem vergileri, ek vergiler vc halktan toplanan deprem yardımları Sayıştay
denetiminin dışına çıkarılmıştır. Halbuki Sayıştay TBMM adına, yani halk adına
denetleme yapan bir birimdir. Bu gelişmeler anayasal denetim yapan bir kurumun
209
II. Oturum-Tartışmalar. XV. Türkiye Malive Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000. Antalya
210
denetim sahasını kısıtlamaktır. Bu da hukuk devletine uygun bir sistem değildir.
Çünkü birçok mali mevzuat anayasaya aykırı olarak düzenlenmektedir. Kanunlar.
KHKler anayasaya aykırı olarak düzenlenmektedir. Bütçe Kanununun hor yıl
birçok hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilmektedir Daha da ileri gideceğim
ben. Kanun konusu olan birçok düzenleme Maliye Bakanlığı tarafından genelge,
tebliğ vb . düzenlemelerle yapılmaktadır, bu kanun konusudur. Yani kanun
koyucunun yerine geçerek böyle düzenlemeler yapılması doğru değildir.
Sonuç olarak şunu demek istiyorum: Türk Kamu Mali Yönetiminin yemden
yapılandırılabilmesi için kamu mali mevzuatının Anayasaya, diğer kanunlara
uygun olması vc hukuk devleti ilkesi çerçevesinde yapılması gerekmektedir.
Denetim hukukun bir sonucudur. Yani bu. kimseye bir ön yargı değildir, herkes
kamu görevi yapmaktadır. Teşekkür ederim,
BAŞKAM: Evet. burada bir arkadaşımız var.
BİR KATILIMCI: Teşekkür ederim sayın hocam. Ben Sayın Kesik'den bir
bilgi almak istiyorum. Hocam şöyle, bütçe hazırlığından bahsettik, bütçenin
samimiyetinden bahsettik. Şöyle 80 sonrasına baktığımızda, bütçenin gerçekleşen
rakamlarına ve başlangıç ödeneklerine. Yaklaşık %20 ila 80 arasında değişen bir
standart sapmanın olduğunu görüyoruz. Bunun nedenine de baktığımızda, ek
ödenekler ve kaydedilen ödenekler olduğunu görüvoruz. Bazı vıllar ek ödenekler
fazla bu oran içerisinde, bazı yıllar kaydedilen ödenekler fazla. Kaydedilen
ödeneklere baktığımızda, sanırım 90 sonrasında bazı yıllar çok fazla. Şu bilgiyi
almak istiyorum ve şunu da söylemek istiyorum tabi ki: Ben 80 sonrasından
bahsettiğim için bütçenin pek samimi olarak hazırlanmadığını, bunun da nedeninin
ya bürokratların bu işi tam beceremediğini ya da becerdiklerini fakat
siyasetçilerden fazla zaman bulamadıklarını ya da siyasetçi, harcamacı kuruluş \e
bürokrat arasındaki ilişkinin tam kurulamadığını söylemek istiyorum. Tekrar biraz
önce bahsettiğim konuya gelmek istiyorum. Bu kaydedilen ödeneklerin ki. bu \ıl
önümüzde iyi bir örnek var bedelli askerlikle ilgili olarak, niçin bu kaydedilen
ödenek uygulamasının bütçenin içerisine çekilemediğini. bütçe dönemi içerisinde
Oturum Başkanı Prof. Dr. Engin ATAÇ
Anadolu Üniversitesi Rektörü
Konu, 'Türk Mali Sisteminin İşleyiş Yönünden Yemden Yapılandırılmasına
Yönelik Çabaların Yönü ve Bu çabaların Değerlendirilmesi'". Ahmet Kesik
sunuyor. Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Daire
Başkanı. İkinci tebliğimiz ise "Türk Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması,
Tespit ve Öneriler". Prof.Dr. Oğuz Oyan, Yrd.Doç.Dr. Aziz Konukman ve Ali Rıza
Aydın tarafından hazırlanmış olan bildiriyi Yrd.Doç.Dr. Aziz Konukman sunacak.
Sorularınıza, gerektiği taktirde. Oğuz Oyan ve Ali Rıza Aydın tarafından da cevap
verilebilecek, Çok kısa olarak değerli tebliğ sahiplerini tanıtmak istiyorum sizlere.
Ahmet Kesik, 1956 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden
mezun oldu. Maliye Bakanlığı Bütçe Kontrolörü olarak inkişaf etti. ABD Batı
Illinois Üniversitesinde master yaptı. Illinois Eyaleti Bütçe Bürosunda bir yıl bütçe
konusunda staj yaptı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesfnde doktora
çalışmalarına devam ediyor. Şu an da ise Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol
Genel Müdürlüğü Bütçe Politikası ve Uluslararası İlişkiler Daire Başkanı görevini
yürütmektedir. İkinci konuşmacımız Yrd.Doç.Dr. Aziz Konukman'dır. 1955 Sinop
doğumludur. 1978'de ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü "nü
bitirdi. 1980 yılında aynı bölümde yüksek lisans derecesini aldı. 1984 yılında
doktorasını tamamladı. Şu anda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi İktisat Bölümü'nde Yrd. Doç. Olarak görevini sürdürmektedir. Ben ilk
sözü program gereği Ahmet Kesik'e veriyorum. Ahmet Kesik'in, biraz önce de
söylemiş olduğum gibi, tebliği "Türk Mali Sisteminin İşleyiş Yönünden Yeniden
Yapılandırılmasına Yönelik Çabaların Yönü ve Bu çabaların Değerlendirilmesi".
Süreniz 15 dakika Ahmet Bey, buyurun.
138
II. Oturum-Tartışmalar. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
211
tam olarak tahmin edilemediğini öğrenmek istiyorum ki : bedelli askerliğin de aynı
şekilde getirişinin bütçenin içinde olmadığını sanırım tahmin ediyorum. Bunlar
çekilemez mi. artı ek ödenekler de belirli zaman içerisinde iyi tahmin edilemez mi.
o bilgiyi almak istiyorum. Sayın Kesikten.
BAŞKAN: Evet. son üç som: Eser Karakaş. Güneri Akalın, bir de orada
arkadaşımız var.
ESER KARAKAŞ: Teşekkür ediyorum. Aslında ben üç tane küçük şey
soracağım, çok özür diliyorum. Bir tanesi, ayağını yorganına göre uzat deyimi
yerme, ayağına göre yorgan dik ilkesi. Anladığım kadarıyla siz de bütçe açıklarına
karşınız, söylem bunu gerektiriyor ama. toplam konsolide kamu dengesinin milli
gelir içindeki tavanı konusunda bir şeyiniz var mı? Yani denk bir bütçe ya da denke
yakın bir bütçe olmasına rağmen. Bu ayağa göre dikilen yorganın GSMH içindeki
tavanı konusunda belirli bir ilkeniz var mı? Bir onu öğrenmek istiyorum. Yani bu
düşüncenin içerisinde Türkiye gibi 3000 dolarlık bir ekonomi içinde kamunun
varabileceği bir tavan vardır gibi bir şeyiniz var mı? İkincisi, tebliğinizde Türkiye
ve Avrupa Birliği üvesi ülkelerle ilgili bir borçlanma kamu kesimi karşılaştırmanız
var. Türkiye için verdiğiniz rakamlar var. Şunu merak ediyorum ben: bu Türkiye
için verdiğiniz rakamlarda, bu çok güzel Tablo 2 'de vermiş olduğunuz, bütçe dışı
dolaylı harcamalar var mı?
A H M E T KESİK: Bılsck Onları!
ESER KARAKAŞ: O zaman dolayısıyla yaptığınız karşılaştırmanın, yanı
Türkiye'de aslında kamu kesimi iddialara rağmen çok küçük demenin bir anlamı
olmadığım düşünüyorum. Eğer siz tahkimden kaynaklanan tahvilleri. KİT'lerden
doğan görev zararlarını, bunlar çok ciddi kamu harcaması, bunları bu sistemin
içerisine koymuyorsanız. Türkiye'de iddialara rağmen bütçe çok küçüktür demenin
çok da bir anlamını ben göremiyorum. Özür diliyorum yanı. şahsi olarak. Yanı
bunları katıp kontrollü bir rakam olıışturuyorsanız buna bir itirazım yok. Bir de
yöntem olarak, bu tablo çok hoş. Tablo 2"dcki şey. çok teşekkür ediyorum yanı
böyle bir tablo sunduğunuz için. şimdi, bütçe dışı dolaylı harcamalarda iki tane
II. Oturum-Tartısmalar. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 20Q0r Antalya
kalem var. KİT'lerden doğan görev zararları ve tahkimlerden kaynaklanan
tahviller. Bunlar çok önemli miktar olarak Türkiye'de. Sizin öneriniz bunları bütçe
içerisine çekmek mi. eğer çekmekse bunun yöntemi ne olabilir? Yani KİT'lerden
doğan görev zararlarını nasıl bütçeleştirebilirsiniz, böyle bir şey mümkün mü?
Teknik olarak mümkün değil. Yoksa naturc olarak, yani bu KİT'lerden doğan
görev zararı kavramına mı karşınız? Çünkü bunu bütçeleştirmek olanaksız, çünkü
öngörülemeyen bir şey bu. Siz 99 yılının, 2000 yıllının bütçesini yaparken
KİT'lerden doğacak görev zararlarını kolay1 kolay KtT bünyesinde
bütçeleştiremezsiniz. Dolayısıyla bu eleştiride, eleştiri olarak algılıyorum bu
tablo\u. yani doğan görev zararı kavramına ya da tahkimlerden kaynaklanan tahvil
kavramına mı karşısınız özünde, yoksa bunların bütçe dışında olmasına mı? Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN: Evet.
GÜNERİ AKALİN: Benim ilk sorum Bütçedeki arkadaşıma olacak. Doğan
Cansızlar'ın ifadesinden hareketle fikrini soracağım. Hazine ve Maliyc'nin
ayrımına karşı mısınız? Yani bu yapılanma içerisinde, mesela yeniden mali
yapılanmamız konusunda hiçbir ipucu verilmedi bu konuda konuşmacılar
tarafından, ama Sayın Cansızlar ifade etti. Bana göre, Cansızlar'a katılamıyorum,
parayı toplayan ödeneği yapanla, parayı harcayanın ayrılması gerekir, denetim
açısından. İkincisi, bu kadar merkezi bir yetki yığılması piyasa ekonomisi ile
uzlaşmaz. Dolayısıyla artık geriye dönüş sözkonusu değil diye düşünüyorum. Sizin
fikriniz ne?
İkinci bir mesele, bütçe hakkıyla ilgili. Burada bütçe hakkıyla ilgili olarak
bazı açıklamalarda bulunuyorsunuz, ama bana göre asıl bütçe hakkının
kullanılması son derece önemli. Aziz Konukman'a katılıyorum, önleniyor. Sizin
görüşünüz ne? Yani bu dokümanı hazırlamışsınız ama, mesela bütçe ile birlikte
sunulan belgeler son derece yetersiz, gerekçe ve ekonomik rapor. Mesela.
Japonya'ya giden turist miktarı var ama, Türkiye'de vergi yüklerinin nasıl
dağıldığı, çeşitli sektörlere ne kadar sübvansiyon yapıldığı gibi en çok merak edilen
212
II. Oturum-Tartışmalar, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalva
konular yok. Dolayısıyla bunları yayınlamak fuzuli şeyler. Çünkü DPT bundan çok
daha iyisini yıllık program içerisinde yayınlıyor vc çoğunlukla da biz maliyeciler
olarak oraya bakıyoruz. Yani daha doğrusu şunu söyleyeyim: Bütçe ile birlikte
yayınlanan dokümanlar bizi tatmin etmiyor. Diğer bir mesele, çıkış noktası olarak
nevi görüyorsunuz? Hem Konukman'a hem size (Ahmet Kesik) soruyorum. Piyasa
ekonomisine geçiş mi Türkiye'nin temel sorunu, yani kamudaki yığılan bu sorunlar
piyasa ekonomisine geçiş midir, yoksa Sayın Konukman'ın ifade ettiği gibi mali
disiplini kurmak mıdır? Bir ülkede acaba piyasa disiplini olmadan mali disiplin
olabilir mi? Mali disiplin piyasa disiplininin bir türevi midir, yoksa başlı başına bir
amaç olarak alınabilir mi? Üçüncü bir mesele ya da bir başka mesele, kamu hizmeti
tanımı olmaksızın etkinlik, verimlik vs. gibi ya da program bütçe diye şeyler olur
mu? Keyfi olarak getirilip her türlü harcama bir bütçenin içerisine
yerleştirilebiliyorsa. bunun programı ya da verimliliği vesairesi ne olur? Kanunidir
ama hukuki değildir ya da bilimsel değildir. İkincisi, biz Avrupa Bırliği'ne
katılmak üzereviz vc Avrupa Birliğinde bir kamu hizmeti tanımı var.
Samuelson'un tanımı kabul edilmiş vaziyette. Bizim idaremizin bundan ne kadar
haberdar olduğunu bilmek istiyorum. Niye bunu biz metinlerimize katmıyoruz \e
Anayasamızı, yasalarımızı buna göre tekrardan düzenlemiyoruz? İkinci, mesela
Eserin söylediği şey. bu optimal devlet tanımı olmaksızın ayağına göre yorgan
nasıl dikilebilir? Yani devletin hacmi ne olacak? Bununla ilgili bir kararınız yoksa
bizim bütçe açıklarımız devam eder Bir iki tane teknik şey söyleyeyim. Bu sizin 1
Nolu tablonuz var. o eksik bana göre. Burada mesela kamu dolaysız bütçe
harcamalarına kamu teşebbüslerini koyabilirsiniz, artı. askerlik gibi reci
harcamaları koyabilirsiniz, ayni yapılan harcamalar var. onlar eksik. Başka bir şey
de. bağışlarla yürütülen Milli Eğitim harcamaları eksik, okul yapımından tutun
okul idaresine kadar. Yanı ben doğrusu Bütçe İdaremizin yaptığı çalışmalardan çok
fazla tatminkar olmadım. Çünkü bu tablolarda önemli ölçüde eksiklikler var.
Dördüncüsü de son olarak şunu söyleyeyim; Türkiye'de birbirine paralel 4-5 tane
bütçe var. Birincisi konsolide bütçe, ikincisi vakıflar vc dernekler, döner
213
II CTumrrHT«rtı>n^.Jttf,Turttİva Malive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000. Antalva
sermayeler üçüncüsü görev zararları bir başkası da mahalli idareler. Belki başkaları
da katılabilir buna ama, bu şekildeki bir şeyden nasıl çıkacağız, piyasa
ekonomisine geçmeden ve devleti küçültmeden? Sağohın.
BAŞKAN: Evet. orada bir arkadaşımız var. son soru.
OĞUZHAN ALTAY: İktisatçıyım. Eş durumu nedeniyle bu sempozyuma
katılıyorum. Yardımcı doçentim, Ege Üniversitesi İktisat Bölümünde. Sayın
Konukman'ın ve diğer tebliği hazırlayan bir maliyeci, bir hukukçu vc bir
iktisatçının oluşturduğu bir tebliğin arka planında teorik bir bakış var mıdır? Yani
varsa bu yaklaşımı ne olarak ortaya koyabiliriz? Buna bağlı olarak, şöyle bir cümle
var tebliğinizde diyor ki: "Doğal olarak bu farklı devlet yaklaşımlarının öngördüğü
vatandaş tipleri de farklıdır. İkincisinin öngördüğü piyasa vatandaşlığı iken bizim
öngördüğümüz sosyal vatandaşlıktır". Şimdi, Türk Kamu Mali Yönetiminin
yeniden yapılandırılmasına ilişkin bir tespitte, vatandaşın sosyal vatandaşlığı
konusunu ben algılayamadtm. Yani hem bilimsel hem de akademik yönden bu
konulara da hazır olmadığımı hissediyorum. Bu alanda bir iki cümle söylerseniz
sevinirim. Teşekkürler.
BAŞKAN: Evet Doğan Cansızlar.
DOĞAN CANSIZLAR: Teşekkür ederim, Sayın Hocam. Ben birkaç
konuda hem konuşmacılara hem de salonda tartışmaya katılanlarla ilgili birkaç
hususu ilave etmek istiyorum. Özellikle Sayın Güneri Hocamdan başlamak
istiyorum. Kamu mali yönetiminin bu denli parçalanmışlığından söz ettim ben
konuşmalarımda ve her konuşmamda da ben bunları dile getiriyorum. Özellikle
koordinasyon eksikliği nedeniyle bütçe hazırlanması sırasında ekonomi
yönetimdeki bu parçalanmışlık oldukça olumsuz bir takım uygulamalara ve
sonuçlara sebep olabiliyor. Bunlardan bir tanesi şu: 60'h yılların başında kumlan
Devlet Planlama Teşkilatımız başlangıçta bir nevi think thank olarak kurulmuş
olmasına rağmen, bugün için konumuna baktığımızda uygulama ile içice bir hale
gelmiştir. Yani yıllık program ya da beş yıllık kalkınma planlan hazırlamaktan çok
ötede günlük uygulamalarla, günlük işlemlerle neredeyse haşır neşir olmaya
214
II. Oturum-Tartışmalar. XV. Türkive Mative Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000. Antalva
başlamıştır. Asli fonksiyonunu yitirmiştir. Nedir bu? Bunlardan bir tanesi bütçenin
yatırım harcamalarını hazırlamasıdır. Diğeri teşviklerle ilgili bir konu vardı, o
neyse ki daha sonra başka bir birime bağlandığı için alındı oradan, günlük, rutin
işlemler olduğu için söylüyorum. Yatırım bütçesi de aynı şekilde. Yani bir bütçe
düşünün ki, transfer bütçesi başka yerde, transfer bütçelerinin en önemli kalemi
olan faiz harcamalar ve diğer bazı transfer kalemleri Hazinede ve geriye kalan
personel ve diğer carinin bir bölümü Maliye Bakanlığı"nda, transferlerin geri kalan
kısmı. Böyle parçalanmış bir yapıda çıkarılan ya da hazırlanan bütçeden pek fayda
geleceğini zannetmiyorum ben. Çünkü ayrı ayrı yerlerde hazırlanmaktadır bu
bütçe. Özellikle harcamacı kuruluşlar açısından baktığımızda bir yatırım, harcaması
için DPT'ye gitmekteler, bir diğer harcamalar ile ilgili Maliye Bakanlığı,"na
gelmekteler, artı kaldı ki. Maliye ile Hazine'nin bir arada olduğu dönemlerin
aksine şu anda, özellikle 80 sonrasındaki ekonomideki göstergelere baktığımızda,
bir defa Hazine harcamacı bir kuruluş değil, harcama yapmamaktadır. Hazinenin
yaptığı işlem, sadece gelir gider dengesizliği oluştuğu dönemlerde bu dengesizliği
giderecek finansman kaynaklarını bulmaktır.
Özellikle finansman kaynaklarının 80 sonrası dönemde ortaya çıktığı bu
boyut dikkate alındığında ve borçlanma politikası da dikkate alındığında,
ekonominin içinde bulunduğu şu son dönemlerdeki durumlar dikkate alındığında,
ne denli yanlış, ne denli koordinasyon bozukluğu nedeniyle, ne denli olumsuz
koşullara ekonomiyi bu hale getirdiğini görmek mümkün. Çünkü tek başına bir
yerde borçlanma ile ilgili kararların verilmesi son derece yanlış. Borçlanma.
1986'dan sonra bütçenin dışına çıkarılmıştır. Borç idaresi ayrı bir şekilde idare
edilmeye başlanmıştır. Fakat ana paralar bütçenin dışına çıkarıldığı halde bunların
oluşturduğu faiz giderleri bütçenin üzerine gelmiştir. Bu toplanan her 100 Liralık
verginin 89 Lirası eğer faize gidiyorsa ve faiz harcamalarının payı bütçe içerisinde
%49'tara geldiyse, Milli gelirin %17*sine geldiyse, bunun oturulup bir enine
boyuna tartışılması lazım. Sadece parçalanmışlık değil, ama parçalanmışlık ve ayrı
ayrı yerlerde karar verilmesi bence bu olumsuzlukların en önemli göstergesidir. O
215
II. Oturum-Tartısmalar. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000, Antalya
Bakımdan ben Sayın Güneri Hocama katılamayacağımı ifade etmek istiyorum.
Koordinasyon ve eşgüdüm oldukça önemlidir. Sonra yeni yeni birimler yaratmak
da son derece sakıncalıdır, özellikle ekonomi yönetiminde diye düşünüyorum.
Bir diğer husus, son dönemde Maliye Bakanlığı ön denetimden vazgeçiyor
mu ya da denetimden Maliye Bakanlığı vazgeçiyor mu? Şimdi tabi ki 1050 Sayılı
Kanun yapılan harcamalar ile ilgili çok detaylı ve çok disipliner bir hükümler
demeti getirmiştir. 1050 Sayılı Kanun, ilk çıktığı 1927 yılında, Fransa'dan örnek
alındığında, o günün koşullarına göre iyiydi. Fakat bugün Fransa'da dahi 1050
Sayılı Kanun oldukça radikal değişikliklere uğramıştır. Artık 1050 Sayılı Kanun şu
andaki mevcut mevzuatımızdaki bir takım denetim usulleri ve harcama usulleri
oldukça değişmiştir. Fakat bizde maalesef 1050 Sayılı Kanunda oldukça radikal
değişiklikler yapılmamıştır. Bunlardan bir tanesi bu vize meselesidir. Özellikle
2886 Sayılı Devlet İhale Kanununda da var, Sayıştay'da da var, tescil konusu var.
Şimdi ön denetimden kasıt, madem ki dünya performans denetimine doğru gidiyor,
result oriented budgeting , sonuçlara göre bütçeleme sistemine geçiliyor, o zaman
yetki verdiğimiz kamu kuruluşlarına, harcamacı kuruluşlara bırakalım ön denetim
yapmayalım, ama sonuçta performansından sorumlu tutalım, zaten öyle bir sisteme
doğru gidiyor dünya. Bu bakımdan vizeler var, tesciller var. Şimdi vize nedir?
Ödeneklerin vizesi var, serbest bırakılıyor, kadroların vizesi var ve ihale vizesi var,
artı bir de Sayıştay'ın tescili var, Şimdi tescil ya da vizeler hangi denetim
mekanizması, hangi önleyici faktör olarak karşımıza çıkıyor. Ben fazla etkin
olduğuna inanmıyorum. Bunların yerine performans kriterlerinin belirlenerek,
ayrıca harcamacı kuruluşların en ufak birimlerindeki başında bulunan insanların
kendi birimleriyle ilgili performans kriterlerine göre denetimini yapmalarını
istiyorum ki performans denetimi budur. Performans denetimi, dışarıdan çok
bağımsız bir kuruluş tarafından yapılacak bir denetim de değil ayrıca. Sadece
kriterler belirlenir ve tanımlar yapılır.
Bir diğer konu, bu kamu mali yönetim projesi ile ilgili Sayın Konukman
Hocamın ifade ettiği, 1993 yılı başında benim de çok tesadüfi olarak başında
216
II. Oturum-Tartısmalar. XV. Turkive Maliye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000. Antalva
bulunduğum bir proje. Dünya Bankası ve IMF ile birlikte uygulamaya koyduk.,
daha doğrusu başladık. Oradaki tabi proje parametreleri oldukça genişti. Tamamen
kamu mali yönetimine yönelik bir manzumeler şeklindeydi. Fakat daha sonra bu
parametreler tabi down size edildi, küçültüldü, azaltıldı. Fakat şu anda
uygulanmakta olan otomasyon projesi ki, bunun içerisinde Muhasebatın SAY2Ü00
Saymanlık 2000 projesi var, artı bütçedeki kod yapılan, muhasebe sistemindeki
kod yapılan var. Bunlar hangi ülkede olursa olsun bir reform altlığını
oluşturmaktadır. O bakımdan yavaş da olsa ilerlemeler devam etmektedir. Şu
altlıklar olduktan sonra, otomasyon ve bütçe kodu, muhasebe kodu ve bilgiye
erişme, doğru bilgilere erişme anlamında böylesi bir proje bitirildiği takdirde onun
üzerine inşa edilecek diğer reformlarla ilgili parametreler zaten hazır, ciltler dolusu,
7-8 cilt halinde biz onları yazdık, İngilizce ve Türkçe olarak. Bakanlık
Kütüphanemizde mevcut bunlar, Türkiye'de kamu mali yönetiminde neler
yapılacağı, bu reformun ana hatlarıyla ilgili olarak hepsi hazır, yazılı şekilde
Maliye Bakanlığı Kütüphanelerinde beklemektedir. Ama altlık olarak şu iki
konunun bitirilmesi gerekiyor, o da sanırım önümüzdeki yıl sonuna kadar
bitirilecektir. Ayrıca bunlar yapıldıktan sonra fınansal raporlama dediğimiz sisteme
geçilecektir. İşte o zaman doğru erişeceğimiz bilgiler çerçevesinde nerede hatalar,
nerede defect'ler var, onu görme imkanımız olacaktır.
Ben sözü çok fazla uzatmak istemiyorum ama. bir konuya daha değinmek
istiyorum. Bütçe çağnlarında hiçbir şekilde ne programdan ne de yıllık planlardan,
beş yıllık planlardan bahsediliyor dedi sayın Hocamız, bir defa siyasi istikrarın çok
sağlam olmadığı dönmelerden geçen ülkemizde 60Tı yıllardan itibaren uygulamaya
konan beş yıllık kalkınma planlarını artık uygulama şansı olamayacak diye
düşünüyorum. Sebebi de beş yıllık bir plan yapıyorsunuz, iktidarlar değişiyor, o
iktidar döneminde yapılan planlar, daha sonra gelen yeni bir iktidar tarafından
benimsenmeyebiliyor. Onun yerine bence, beş yıllık uzun vadeli planlar yerine.
Amerikan örneğini verdi Sayın Hocamız, orada tabi ki 4-5 yıllığına geliyor bir
iktidar, tek başına ve ekonomik programını hazırlıyor. Bizde de her hükümet
217
II. Oturum-Tartışmalar, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalya
gelişinde, benim kanaatim odur ki, yıllık programlar hazırlanmalı. Eğer çok uzun
süreli, istikrarlı bir şekilde hükümette kah nacak s a. o zaman 3 yıllık, 5 yıllık gibi
planlar ve programlar çerçevesinde bunların devam etmesi gerekir diye
düşünüyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Evet, Ben sorular için ilk sözü Ahmet Kesik'c veriyorum.
A H M E T KESİK: Teşekkür ederim. İlk olarak Sayın Başın yaptığı yorumla
ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Sayın Baş dediler ki rektör o zaman
Savcılıktan hiç çıkmaz. Keşke idareciler yaptıkları yanlış davranışların karşılığını
ağır bir şekilde ödeseler, o zaman zaten hiç kimse yanlış yapmaz. Ödeneğin,
yapılacak harcamanın ödenek olup olmadığını illaki Sayıştay ya da Maliye
Bakanlığın'dan, bir başka kurumdan bir kimse de çok rahatlıkla yapılacak olan
harcamanın ödenek üstü harcama olup olmadığını görebilir. Burada ben denetim
konusu derken tabi ki şunu kastediyorum; ön denetimden vazgeçelim ama.
harcama sonrası denetimi performans unsurlarıyla birlikte yerine getirelim.
Sayıştay'ın denetiminin kapsamında bulunan faaliyetleri genişletelim. Ama bunu
bütüncül bir yapıda ve sorumluların yanlış yapması halinde cezalandırılması
konusunda da gerekli düzenlemeleri yapalım.
Bugün Amerika'da vergi mükelleflerinin ancak %2'si denetleniyor. Ama
Amerika'da yeraltı ekonomisi toplam GSMH'nın %10'u, Türkiye'de %35-40"ı, O
zaman yanlış yapan bir kişi yaptığı yanlışın karşılığını ağır olarak ödeyeceğini
biliyorsa, zaten onu yapmama konusunda gerekli çabayı gösterecektir. Dolayısıyla
bu denetim konusundan vazgeçmek gibi bir olay sözkonusu değil, sadece mali
sistemin hızını artırmak, harcamacı kurumlara esneklik tanımak, ama aynı zamanda
harcama sonrasında da performans kriterleriyle denetim yapan. Parlamento adına
denetim yapan Sayıştay ile, idare adına denetim yapan harcamacı kurumlar
denetleme kurulları ile tam anlamıyla denetim yapalım.
Bahattin Beyin sorusuyla ilgili olarak, ilave, ek ödeneklerle ilgili olarak
bütçeler samimi olarak hazırlanıyor mu. hazırlanmıyor mu, bürokratların
beceriksizliği mi şeklinde bir sorusu vardı- Bütçe ile ilgili, kamu mali yönetimi
218
II. Oturum-Tartısmalar. XV. Turkive Malive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000. Antalva
sistemi ile ilgili reform çalışmaları yapılacaksa, her zaman şunu söylüyorum:
öncelikle siyasetçisiyle, bürokratıyla, hatta kamuoyuyla bu konuda bir araya gelip
bir sözleşme yapılması gerekiyor. Bu sözleşmeye en başında herkesin uyması
gerekiyor. Burada herkes biliyor, mali yıl başında, mali yıl süresince ne gibi
yükümlülüklerle karşılaşacaklarım. Bazı durumlarda bilemiyorsunuz, görev
zararlarında olduğu gibi. Ama genel anlamda, belirli kriterlerin test edilip sadece
bütçe hazırlığında yer alan ekonomik birimlerin, harcamacı kuruluşların, bütün
siyasetçilerin ve bütün bürokrasinin bir araya gelerek bu konuda bir gönül birliği
etmesi, bir anlaşması gerekiyor.
Güneri Hocamın sorusuyla ilgili olarak, Hazine ve Maliye'nin ayrımına kaşı
mısınız, burada tabi ki olayı sadece nakit bazlı düşünmemek gerekiyor. Hazine
Müsteşarlığı KİT Genel Müdürlüğünün de bütçenin transfer kalemleri üzerinde
önemli oranda etkisi olduğunu, bütçenin hazırlanması, bu tür transfer kalemlerinin
hazırlanması ve yürütülmesinde Hazine Müsteşarlığının ilgili Genel Müdürlüğünün
bütünüyle yetkili olduğu ve yürüttüğünü görüyoruz. Burada söylenmek istenen,
hem harcama vc ham nakit bazım bir araya getirmek, nakit yönetimini bir araya
getirmek, ama aynı zamanda bütçenin çok önemli kalemlerini de tek elde, bunun
adına Maliye Bakanlığı demezsiniz Ekonomi Bakanlığı dersiniz, adı hiç önemli
değil, ama bir eşgüdüm içinde yürütülmesi gerekiyor. Bugün siz ödeneğini serbest
bırakıyorsunuz, belirli bir harcama programına bağlıyorsunuz, ancak Hazine nakit
bulamıyor ve insanlar ödeneği olduğu halde nakdini alamıyor ve bunun
karşılığında üçüncü kişilere karşı, kamuoyuna karşı bir güvensizlikle karşı karşıya
kalıyorsunuz.
Ekonomik rapor ve bütçe gerekçesi konusunda, tabi ki bütçe gerekçesi ve
ekonomik rapor, bütçenin dokümanları ve bir anlamda accountability'nin önemli
unsurları. DPT'nin düzenlemiş olduğu, hazırlamış olduğu raporlar daha iyi!
Bilmiyorum, yani bu sonuçta insanların seçimine kalmış, DPT"nin raporundan da
yararlanabilirler, Maliye Bakanlığının raporundan da yararlanabilirler. Ama şu an
işin başından beri söyleye geldiğim, eleştire geldiğim hususlar aynı zamanda az
219
II, Oturum-Tartışmalar, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalya
220
önce Hocamın bu raporlar konusundaki eleştirilerini de içine alıyor. Çünkü siz çok
iyi bir şekilde bilgilendirme, raporlama yapamıyorsunuz. Sistem bir anlamda ona
elvermiyor, sizi engelliyor. Sistem derken uyguladığınız, takip ettiğiniz sistem.
Mutlaka bu tür eleştiriler ileride katkı sağlayacaktır. Hizmet tanımı konusunda, tabi
ki önce hizmet tanımı yapmak gerekiyor. Bir kere hizmeti ödeneklendirmek
gerekiyor. Eğer siz yine tanımını çok iyi yapmadıysanız, hizmet tanımını çok iyi
oturtamadrysanız, dolayısıyla birtakım sadece belli gruplara imkan sağlayan, belli
gruplara olumlu katkıları olan birtakım ödenek lend irmeleri e karşı karşıya
kalabiliriz ve bu çerçevede bu bütçe, bu ülkede yaşayan herkes içindir ve aynı
zamanda herkesin yararlanması konusunda bütçe idaresinin bir çabası olması
gerekir. Bunu da ancak hizmet tanımını çok iyi yapmakla yürütebilirsiniz.
Tabi ki Avrupa Birliği'ne adaylık sürecinde, ben bu yönde çalışmaların da
başladığını söylemek istiyorum. Umarım kamu mali yönetim projesindeki gibi
olmayacaktır diyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Evet, sözü Aziz Konukman'a veriyorum.
AZİZ KONUKMAN: Tebliğinizde, bütçe dışı dolaylı harcamalar, o
kalemler var alt alta, o söylediğiniz bütün harcamaları diyelim ki bütçe içine
alsaydık» sizin şu anki tahminlerinize göre ne olacaktı, müthiş bir bütçe açığı
olacaktı, öyle değil mi hocam. Yani siz de diyorsunuz ki, kamu inanılmaz derecede
açık vermez miydi bunları bütçeye alsaydık, böyle bir soru. Yani kamu açıkları,
bunlara onay veriyorsanız diyelim, bu tür, işte ne bileyim, görev zararlarını kabul
ediyorsunuz sizin anlayışınıza göre, ne bileyim, işte kur farkların karşı tahvil
verilmesini uygun görüyorsanız, bu tür şeyleri de bütçe içine aldığınız zaman siz
müthiş bir bütçe açıklı bir kamu büyüklüğüyle karşı karşıya kalacaksınız, buna
onay veriyor musunuz? Yanlış anlamadıysam soru böyle. Tamam şimdi ben, ama
ısrarla ona devam edeceğim; bu tür kalemleri topladığınız zaman, zaten söylemek
istediğim de buydu, yani soru onun için güzel. Diyorum ki, kamu hangi büyüklüğe
ulaşırsa ulaşsın harcamaların önceliği diyorum, bu bir politik tercihtir. Yani, Eser
Beyin sorusuyla da bağlantılı, tahkimleri savunur musunuz diyor. Canım politik
TÜRK MALİ YÖNETİMİNİN İŞLEYİŞ YÖNÜNDEN YENİDEN
YAPILANDIRILMASINA YÖNELİK ÇABALARIN YÖNÜ VE BU
ÇABALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Ahmet KESİK Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Daire Başkanı
I.GİRİŞ
1980 yılında işbaşında olan hükümetin 24 Ocak ekonomik istikrar
programını uygulamaya koymasıyla birlikte sağlanan dış finansman imkanları,
1980 lerin ortalarına kadar Türkiye'de ekonomik bakımdan önemli ölçüde
ilerlemeler kaydedilmesine neden oldu. 1980 li yılların sonunda başlayan popülist
uygulamalar ve nihayetinde patlak veren körfez krizi ile 1994 yılında Türkiye bir
makroekonomik bunalım ile karşı karşıya kaldı. Kamu Kesimi Borçlanma
Gereğinin 1993 te GSMH'nin % 12 sini aşmasının ardından 1994 te GSMH % 6
küçüldü ve Toptan Eşya Fiyatları Endeksi yaklaşık yüzde 120 ile sonuçlandı.
Uluslararası Para Fonu (IMF) 1994 te Türkiye'de uygulanan ekonomi
politikalarında kapsamlı bir yön değişikliğine gidilmesi isteminde bulundu. Bunun
sonucunda 1994"ün son dokuz ayında kamu harcamalarında önemli ölçüde bir
daralma meydana geldi ve Türkiye bu yılı birincil bir fazla ile kapadı. Türk
ekonomi yetkilileri ile IMF kurmayları. 1995 in malı programının "...ayarlamanın
ölçeğini genişletmekten çok, nitelik düzeyini vc sürdürülebilirliğini artırmayı hedef
alması gerektiği"1 üzerinde görüş birliğine vardılar. Bunun için öze inen yapısal
reformlar gerekiyor ve bu reformlarla hükümetin maliye politikasının planlama ve
uygulama yeteneğinin artırılması amaçlanıyordu.
Öte vandan.(ekonomideki olumsuz gelişmeler yanında 1980 li yıllarda bütçenin
birlik vc genellik ilkesi dışına çıkılması, bütçenin esnekliğini yitirmesi, bütçenin
hazırlanması ve uygulanması sürecinde üretilen hizmetin etkinliğine bütçesel
sürecin katkısının azalması, kaynak ayırma ve harcama usullerinin çok karmaşık ve
139
II. Oturum-Tartışmalar. XV. Türkiye Malive Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
otorite savunursa savunur. Ben karşı çıkarım, ayn bir olay. Ama bunları şeffaf bir
şekilde bütçede gösterirsiniz, öngörülen büyüklükler olarak yazarsınız, bu
harcamayı belirledikten sonra, bakın, belirledikten sonra, bunun gelirini
araştırırsınız. Vergi olur, olmaz, başka yollar bulursunuz. Dolayısıyla bir bütçe
açığı öngörmek ya da bir kamu açığı öngörme her zaman mümkün. Şöyle bir
saplantım yok kişisel olarak; ille de denk bütçe. Tarihsel olarak da doğru değil,
çünkü depresyonist bir dönem olur, deflasyonist bir dönem olur. resmen bütçe açık
verir. Enflasyonist bir dönem olur, bütçe açık verir. Yani böyle, açık verir, fazla
verir, fazla vermek, açık vermek; iktisat teorisine, işte o zaman Sayın Hocamın
normatif alanına girer o. Yani illa denk olacak diye bir şey yok. Japonya ihracat
fazlası veriyor, işte bilmem ne açık veriyor. Bunlar iktisadi konjonktür ile yakın
ilişkili olan şeyler. Bunlarda ideolojik tercih olamaz, bu bir. İkinci şey, tavan
şeyine bir nevi zımnen cevap vermiş oldum, yani optimal harcama diye tartışma,
anlamsız bir tartışmadır, Bu sona ermeyen bir tartışmadır. Size göre büyüklük
şudur, bana göre büyüklük budur. Önemli olan o büyüklükler içerisinde etkin bir
devleti devreye sokmaktır. Performans denetimiydi, şuydu, buydu, bütün
tartışmalar burada gidiyor. Şimdi bizim modelimizde, belki atladık, bir
varsayımımız var; faizlerin bu bütçe içindeki ipoteği varolduğu sürece ben
istediğim alternatifi geliştireyim, istediğim kamu maliyesi reformunu getireyim,
hikayedir, onu da söylemeyi unuttum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Sağolun. Evet, Oğuz Bey.
O Ğ U Z OYAN: Teşekkür ederim. Sorular için bir kere teşekkür ederim.
Çünkü biz bu çalışmayı sürdüreceğiz, burada soruya ihtiyacımız vardı, o yüzden
umarım daha sonra da dışarıda sorarsınız. Hiçbir şey bitmiş değil, bu çalışmada.
Ancak şunu söyleyeyim; burada bizim aldığımız 2 Nolu tablo, farketmişsinizdir
Sayın Ahmet Kesik"in de aldığı bir tablodur. Bu tablo bizim tablomuz değil. Bu 2
Nolu Tablo, Hazine *nin tablosu olup, DPT tarafından Özel İhtisas Komisyonu
sırasında yayınlanmıştır. Şimdi buradaki bu tabloya hatta iki tane şerh düştük, en
azından bunun dolaysız denilen bölümü için, buradaki vakıf ve derneklerin bir
221
II. Oturum-Tartısmalar, XV. Türkiye Malive Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
222
biçimde alınamayacağını, bunun özel hukuk alanına girdiğini, hangi boyutlarla
alınabileceği konusunda bir şerhimiz var farklı olarak. İkincisi bu dolaylı
harcamalar bölümünde de şunu bir kere öncelikle söyleyeyim, bu dolaylı
harcamalarla iki şeyi söyleyeyim; Birincisi dolaylı harcamalar denilen -bir takım
taahhütler diyelim önemli ölçüde- bunların konsolide bütçeye hiçbir biçimde
yansımadığı söylenemez. Konsolide bütçenin bütçe açıkları içinde yer almadığı
hiçbir şekilde söylenemez, kısmen içindedir zaten. İkincisi şu; dünyanın hiçbir
ülkesi, gelişmiş ülkeleri de kastediyorum, bütün bu tür taahhütlerin hepsini
içerebilmiş değildir. Dolayısıyla orada bitmemiş bir süreç vardır. İki tane cevap
verdim. Üçüncü, tam olarak şuydu Berksoy'un. Bir miktar bizi belli bir vere
çekmeye yönelikti, yani eğer bu harcamalar varsa böyle bütçe dışında, bunlar
aslında bütçe dışı, bunlar açıkların nedenleri olarak kabul edilebilir mi diye. buna
cevap verdim de sanıyorum.
Şunu söyleyeyim; mesela KİT meselesini ele alayım. KİT'ler ile Hazine
arasındaki ilişki karşılıklı bir ilişkidir. Yani biz bunları zaten bütçeye alamayız.
Piyasa koşullarına göre çalışan mekanizmaları tam olarak bütçeleştiremezsiniz.
Ama bunları kendi içinde konsolide edip sürekli bir noktada kamu kesimi genel
dengesini tutmanız lazım. Zaten Türkiye'de bütçe dışı. yani bütçe dar kabul
edildiği için DPT de bütün çalışmalarda kamu kesimi genel dengesini hesaplar vc
kamu kesimi genel dengesi bundan çok daha geniştir. Biz kamu kesimi genel
dengesinin -ben bunu 1987'den beri. Sayın Ali Rıza Aydın ile birlikte çıkardığımız
İstikrar Programından Fon Ekonomisine kitabında belirtmiştik- bu kadar az fon
alarak kamu kesimi genel dengesini hesaplayamazsınız demiştik 87 tarihinde.
Dolayısıyla o geniştir bütçeye göre, oldukça kapsayıcıdır kamu kesimi genel
dengesi hesapları. Biz bunu da daha ileri götürülmesini istiyoruz. Çünkü
saydamlığı talep ediyoruz. KİT'ler ile Hazine arasındaki ilişki iki yönlüdür.
KİT'lere Hazineden bir bütçe transferi vardır ama bütçenin %l,5"i dolayındadır.
Oysa bütçenin gelir hanesine bakınız, KİT'lerden bütçeye yapılan transfer daha
fazladır. Şeyi hesaba katmıyorum, bunlar kar transferi ve bir takım hasılat
II. pturum-Tartışmalar, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000. Antalya
paylandır. Şeyi hiç hesaba katmıyorum, bütçenin vergi gelirinin %32'si KİT'lerden
sağlanıyor, bunu hesaba katmıyorum. Şimdi IMF'nin şu sırada hazırladığı
konsolide kamu sektörü tanımı içine de, yine biz dar görüyoruz, bütçe dışına 4 fon.
8 KİT, işsizlik sigortası fonu ve 3 tane sosyal güvenlik kuruluşu katılıyor. Bu
yetersizdir, biz onun için bunu getiriyoruz, geliştirilmesi gerekmektedir. Ama şu an
onlar, operasyona! olması açısından çok hızlı girdiler buradan başladılar, daha
geniş bakmalıyız. Buna rağmen Eser Karakaş'ın sorusuna geliyorum, yani peki
bunların içinde onlar yoksa ne olacak? Şimdi KİT'leri zaten katamazsımz. yani
dünyanın hiçbir ülkesinde kamu harcamaları dediğiniz zaman KİT sistemini işin
içine katarak bir büyüklük tanımı yapmıyorsunuz, o zaman armutla elmaları
toplarsınız, yani o iş öyle olmuyor. Ama burada kamu kesimi açısından
baktığınızda kuşkusuz iki şey var. 1) Milli gelir paydası da zaten Türkiye'de
gelişmiş ülkelerde olduğundan daha dar. çünkü daha büyük bir informal kesimimiz
var. O yüzden yani işin paydasını da yeniden ele almak lazım. Son olarak şunu
söyleyeyim, kamu harcamalarının reel boyutu önemlidir, o reel boyuta baktığınız
zaman %2Ü"yi aşmıyor, nereden bakarsanız bakın. Reel boyutu %20'dir ve bu
Türkiye için yetersiz. Burada büyütelim demiyoruz, devletin bileşimini
değiştirelim, kamu harcamalarının bileşimi değişmelidir, Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Evet, Ali Rıza Bey.
ALİ RIZA AYDIN: Sayın başkan, ben sizi üzmeyeceğim merak etmeyin.
Bundan sonraki tartışmalara ışık tutması açısından iki konuyu açıklama gereği
duydum. Birincisi kamu hizmeti kavramı. Kamu hizmeti kavramının tanımı
yapılabilir mi? Anayasamıza göre yapılmaz, Çünkü anayasamız devlete görevlerini
vermiştir, tanımlamıştır. İnsanın maddi vc manevi haklarını koruma görevini
verdiyse, yaşam hakkı görevini verdiyse Anayasa Devlete, bir kamu hizmeti tanımı
yapamazsınız. Kamu hizmeti kavramının eşitinde kamu yararı vardır. Kamu yararı
kavramının eşitinde de toplumun genel çıkarları vardır. Toplumdan söz ediyorsanız
kamu hizmeti tanımı yapamazsınız. Tartışmaya açık bir konu olması açısından
söyledim; Buna bağlı olarak ikinci konu. Sayın Altay ilk oturumda söylemişti.
223
II. Oturum-Tartışmalar. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Antalya
Anayasa'nın 65. Maddesi kaynaklarının sınırlılığını getirmiyor Devlete,
yeterliliğini getirmiyor. Ekonomik ve sosyal görevlerini hatırlatıyor, ekonomik
istikrarı hatırlatıyor, bütün bunlarla birlikte kaynaklarının yeterliliğini hatırlatıyor.
Yani diyor ki Devlet'e, kaynaklar sınırsız değil, haberin olsun. Ancak sen bu
görevi yaparken öncelikle Anayasa'da belirlenen temel hak ve özgürlüklerle ilgili,
insan yaşamıyla ilgili, manevi, maddi varlıklarla ilgili, sosyal haklarla ilgili
görevini yerine getireceksin, kaynaklarını buna ayıracaksın, sonra kaynaklarının
yeterliliği Ölçüsünde diğer konulara bakabilirsin diyor. Nitekim Anayasa
Mahkemesi Kararı da önüne gelen konularda, yaşam hakkı, Anayasa'nın 65.
maddesiyle de olsa sınırlanamaz diyor. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN: Evet, sağolun. Şimdi Ahmet Bey diyor ki. bir 30 saniyeye
ihtiyacım var diyor. Peki, son 30 saniye.
A H M E T KESİK: Bu eğitim nitelikli bağışların bütçeleştirilmesi konusunda
ve özel gelirlerin bütçelendirilmesi konusunda minik bir açıklama yapmak
istiyorum. 4306 sayılı kanun kapsamında elde edilen bütün gelirler, bağışlar da
dahil bütçelendirilmektedir ve bütçede görünmektedir. Bunu söylemek istedim. Bir
de, Avrupa Birliği'nin bir genel devlet ya da bütçe tanımı vardır. Bu bütçe
tanımında daima, ticari faaliyetlerle uğraşan bütün kurumlar kapsam dışında, tanım
dışında bırakılmıştır. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Evet, ben bir tek Sayıştay Denetçisi arkadaşımıza cevap vermek
istiyorum. Çünkü genelde üniversitelere eleştiride bulundu. Şimdi, kamu kaynağını
kullanıp da denetim istememek olmaz, Bu. hiçbir zaman hiç kimsenin kabul
edebileceği bir şey değildir. Ayrıca ben Engin Ataç olarak da denetimden ne
anladığım, 80*li yılların başında Parlamento denetimi ile ilgili makalelerim var,
fonların denetimi ile ilgili makalelerim var. Hatta bir tebliğim de Sayıştay'ın 100.
yıl kutlamalarında sunulmuştu. Eğer isterseniz onlardan da veririm size. Teşekkür
ederim. Hepinize iyi akşamlar.
224
ÜÇÜNCÜ OTURUM
KAMU KESİMİNDE PERFORMANS YÖNETİMİ VE DENETİMİ: DÜNYA
UYGULAMALARI VE TÜRKİYE'DE UYGULANABİLİRLİĞİ
16 Mayıs 2000 Salı
OTURUM BAŞKANI: Prof. Dr. Türkan ÖNCEL
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
1. Tebliğ: İhsan GÖREN (Sayıştay Başkanlığı Uzman Dene içi)
"Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması Bağlamında Performans
Yönetimi'1
2. Tebliğ: Arife COŞKUN (Sayıştay Başkanlığı Uzman Denetçi)
"Kamu Sektöründe Performans Denetimi: Sayıştay Uygulaması"
TARTIŞMA
225
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Türkan ÖNCEL
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
Akdeniz Üniversitesi Maliye Bölümü bizlere fevkalade güzel bir gün vasattı.
Hem doyurucu akademik olarak, diğer taraftan da üniversitelerini gezdirerek,
doğrusu ben bundan büyük bir onur duydum ve keyif aldım. Böyle yeni bir
üniversitenin kurulması ve buna bağlı olan öğretim üyeleri, öğrencileri, araştırma
görevlileri, hepsi çok şirin bir topluluktu. Hem kendilerini tebrik ediyorum hem de
gerçekten çok güzel bir akademik ortamda akademik çalışma yapıyorlar. Ama bu
onların eseri büyük ölçüde. Kendilerine tekrar teşekkür ediyorum. Şimdi izin
verirseniz ben öncelikle Sayıştay'ın değerli uzmanlarından Sayın İhsan Gören
tarafından özellikle kamu mali yönetiminin yeniden yapılandırılması bağlamında
performans yönetimi konulu tebliğini sunmasını rica ediyorum. Buyurun efendim.
226
KAMU MALİ YÖNETİMİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI BAĞLAMINDA PERFORMANS YÖNETİMİ
İhsan GÖREN Sayıştay Uzman Denetçisi
GİRİŞ VE TANIMLAR
Kamu mali yönetimi alanında yapılan araştırmalar, geleneksel kamu
yönetimlerindeki israf ve verimsizliğin halkın hükümetlere olan güvenini sarstığını ve
hükümetlerin en önemli kamu ihtiyaçlarını karşılama yeteneğini bile zaafa uğrattığını
göstermektedir. (GPRA, Başlangıç). Öyle ki, eğer kamu kurumlan kendilerine
düşen görevleri maliyet-etkin olarak ifa edemiyorlarsa, bu görevlerin devlet dışında
daha iyi icra edilip edilemeyeceği hususu bile ciddi biçimde sorgulanmaktadır.
Kamu kurum ve kuruluşlarının gösterdiği kötü performansın külfetlerine
katlanma konusundaki isteksizliklerini gizlemeyen vatandaşların, kendilerine daha
kaliteli kamu hizmeti sunulması beklentileri ve ödedikleri vergilerin daha iyi vc
rasyonel kullanılması talepleri de yoğunlaşmıştır. Buna karşılık, kamu kaynaklarının
genel artış trendi ile kıyaslandığında, kamu yönetimlerinin gelecekte ihtiyaç duyacağı
fonların, kullanabilecekleri fonları hep aşacağı tahmin edilmektedir. Bu yüzden
hükümetler gelecekte de daima gider kısıtlarına tabi olacaklar ve harcama seviyeleri
reel olarak düşmeye devam edecektir.
Kaynaklar üzerinde var olan ve giderek artan baskılar kamu yönetimlerini
ticaret erbabı gibi bir tutum izlemeye, bunun doğal bir sonucu olarak da kısıtları
birer enstrüman olarak tasarlayıp kullanmaya, kısacası kısıtları yönetmeye
zorlamaktadır. Bu durum, hükümetleri geleneksel yönetim anlayışlarını terk ederek
yerlerine daha verimli, etkin ve yenilikçi yönetim yaklaşımları bulma arayışına
itmiştir. Bu nedenle, kamu hizmetlerine olan talebin niteliği ve içeriği ile geleneksel
finansman yöntemleri arasındaki giderek artan temel çelişkiyi {vatandaşların
ödemeye razı olduğu az vergiye kıyasla daha çok ve daha nitelikli hizmet talebi
227
tjısan Gören. XV- Turkive Mal iye S e m p o z y u m u . 15-1? Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
çelişkisini veya madalyonun tersinden, kamu kurumlarının elde ettikleri sınırlı
gelire oranla daha çok ve daha nitelikli hizmet üretme zorunlulukları çelişkisini)
giderebilmek için, kamu kurum ve kuruluşları verimlilik ve kaliteye daha güçlü bir
şekilde odaklanma gereğini duymuşlar ve bu maksatla köklü reformlara
girişmişlerdir.
OECD 1 ülkelerinde izlenen reform stratejilerinden bazıları şunlardır:
• Sonuçlara ve performansın yükseltilmesine daha çok odaklanma,
• Yetki devri ve yöneticilere daha çok esneklik tanıma,
[j Güçlendirilmiş hesap verme yükümlülüğü ve kontrol.
J Müşteriye ve hizmete dönüklük,
L Daha güçlü bir strateji ve politika geliştirme kapasitesi,
• Yönetimde rekabetin ve diğer piyasa tipi mekanizmaların kullanılması,
• Bütçe açıklarının ve kamu borçlanma ihtiyacının azaltılması,
• Kamu harcamalarında yapısal değişiklikler.
Temel olarak kamu kesiminin performansını iyileştirmeye ve ekonomideki
rolünü yeniden tanımlamaya dönük olan bu stratejilerden de anlaşılacağı üzere,
reformların temel amacı mevcut kaynaklarla yetinerek, kamunun hizmet sunum
kapasitesini ve kalitesini artırmak ve böylece kısıtların yarattığı baskıyı
hafifletebilmektir. Bu nedenle birçok ülke performansa dayalı yönetim ilkelerini
benimsemiştir.
Performansa dayalı yönetim ana hatlarıyla:
• Hükümetin hizmet sunum stratejilerinin ve hesap verme yükümlülüğünün
odağını, faaliyetlerin bizzat kendisinden alarak, sonuçlara ve nihai etkilere
(söz gelişi adalet, eğitim ve sağlık hizmetleri ile yaşam standartlarında
yaratılan gerçek kazammlara) kaydırmanın,
1 Bugün O E C D , Dünya'nm en gelişkin ülkelerinin de içinde bulunduğu 29 ülkevi kapsamakta
ve Dünya ekonomisinin yandan fazlasını kucaklamaktadır.
228
liman Gören. XV. Türkive Mal iye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalva
L. Örgütsel yapılara, hizmet sunum stratejilerine, teknoloji kullanımına, insan
kaynakları yönetim ve uygulamalarına önem vererek, hükümetin elde
etmeyi amaçladığı çok değişik ve çoğu zaman çelişkili gözüken sonuçlar
arasında sistematik bir bütünlük sağlamanın.
yollarını araştırır.
"Performans yönetimi'' terimine, farklı idari sistemlerde farklı anlamlar
yüklenmektedir. Uygulamada, insan kaynakları yönetiminin bir alt sistemi olarak
örgüt çalışanlarının bireysel performanslarının değerlendirilmesi sürecine de; bir
kurum veya kuruluşun en yüksek stratejik önceliklerini belirleme ve bu öncelikleri
örgütün en tepe seviyesinden tabana, örgüt birimlerine ve çalışanlarına kadar indirip
yayarak, stratejik çıktılara dönüştürme sürecine de aynı ad verilmektedir. Bu
çalışmada "performans yönetimi" terimi, birinci anlamla olan bağı da gözden
kaçırılmamaya çalışılarak, bu ikinci anlamda kullanılmıştır.
Bu kullanım bağlamında ^performans" en yaygın algılanma biçimiyle; yani,
süreç-yönelimi i bir anlayışla kavranmaya çalışılmıştır. Bu algılamada devletin
işleyişi bir taraftan girdilerin çıktıya dönüştürüldüğü bir üretim süreçleri zinciri;
diğer taraftan da çıktıların nihai sonuç vc etkiler yarattığı bir nedensel ilişkiler ağı
olarak nitelendirilir ve performans kısaca:
Girdi > Süreç > Çıktı >Etki (sonuç) şeklinde gösterilir
Bu sürecin ortaya çıkardığı tabloda:
l .! Tutumluluk > girdi israfını ortadan kaldırmak:
M Verimlilik > girdileri çıktılara dönüştürmede optimum olan süreci
yakalamak;
!.: Etkinlik > çıktılar yoluyla nihai sonuçlar (etkiler) yaratmak veya nihai
sonuçları iyileştirmek;
anlamlarına gelir. (OECD/1996, 20). {Aslında devlet çarkının işleyişi
burada gösterildiğinden çok daha karmaşıktır.). Bu bakımdan performans
yönetimini, kısaca, performansa {yani, girdi > süreç > çıktı > etki sürecine) kapsamlı
229
Ilışan Ciören. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu, 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . .Antalya
230
ve sistematik bir yaklaşım olarak tanımlayabiliriz. Daha açık ve a> rıntılı bir tanım
vermek gerekirse, bugünkü yaygın anlaşılma biçimiyle, performans yönetim sistemi:
[_1 Programlar için performans amaç ve hedefleri koyma:
"1 Her bir programdan sorumlu yöneticilere, bu amaç ve hedefleri elde
etmeye yarayan süreçleri uygulamada esneklik ve serbestlikler tanıma:
Fiili performans seviyelerini ölçüp, konulan amaç ve hedeflerle
karşılaştırma ve bulguları raporlama:
i l . Performans seviyesi hakkında elde edilen bilgiyi gelecekteki programlara
fon yaratmaya, programın içeriğini veya tasarımını ilgilendiren
değişikliklere, veya örgütsel ve bireysel ödül ve ceza sistemlerine ilişkin
kararlara sokma:
[.i Görüşleri yukarıda anılan kararlara girebilen yasama meclisi komisyonları,
dış denetçiler gibi uygulama sonrası inceleme organlarına bilgi temini;
süreçlerini içeren bir yönetim döngüsü olarak tanımlanmaktadır.
(OECD/1995, 102). Bu süreçler, klasik mali yönetimin girdilere ve girdi
maliyetlerine odaklı yaklaşımından farklı olarak çıktılara ve çıktıların nihai etki ve
sonuçlarına odaklanmışlardır. Odaklanmalardaki bu kayma, alt kademelere yetki
devri ve dolayısıyla yönetimin ademi merkezileştirilmesi sonucunu doğurmuştur.
Şunu belirtmek gerekir ki, iyi işleyen bir performans yönetimi sistemi,
performans amaçlarının, performans ölçümünün ve hesap verme yükümlülüğünün
kademe kademe açılıp yayılarak çalışanlar seviyesine kadar indirilebilmesi için
gerekli teşvik, ödül ve yaptırımları da içerir.
PERFORMANS YÖNETİMİNİN T E M E L Ö Ğ E L E R İ
Performans yönetimi, yeniden yapılanmanın yöneleceği ve etrafında
örgüleneceği bir takım amaçlardan, bu amaçlara ulaşabilmek için izlenecek yol ve
benimsenecek yaklaşımlardan, bu yaklaşımları etkili kılacak olan kurumsal
I . Oturum-Tartışmalar. XV. Türkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 1 5 - 1 7 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalva
çok hızlı konuştuğum için çok kısa sürede tabi yeterince vurgulama yapamadım,
metinde var, tebliğde var lütfedip okursanız, zamanınız olursa göreceksiniz. Bizzat
Camdessus bunu yanıtını veriyor zaten, çok açık. Yani biz niye bunu kimse
söylemese de bir takım komplolar ve hatta diyalektiğe, metaryalizme talan atıfta
bulunuyor. Bulunmadım, diyalektikten bahsettiğim, onunla falan açıkladığım
söyleniyor. Şimdi bir defa Camdessus, bakın bir cümlesini okuyacağım, çevirdim
bu Camdessus'nun konuşmasındaki bir cümleye, atıfta bulunmuştum daha önce
"amaç kısaca özetlenirse sağlıklı ulusal finansal sistemlere ve ihtiyatlı saydam
makro ekonomik politikalara dayalı olan serbest, fakat düzenli sermaye
hareketlerini sağlayacak olan daha sağlıklı uluslararası finansal sistemi inşa
etmektir. Uluslararası planda kabul edilmiş standartlar ve faydalı uygulamalar
yönetmelikleri aracılığıyla saydamlığı geliştirmek mümkündür' diyor. Çok açık
olan bir şey var: uluslararası finansal sistemin yerleştirilmesi, yani finansal
liberalizasyona koşut olarak sistemi sağlamlaştırmak istiyorlar. Dolayısıyla
herhangi bir, çağdaşlık nedir, çağdaşlığı ben farklı anlıyorum. Uluslararası finansal
sisteme entegre edilmesi, sorun çıkarmasın bu tür ekonomiler, şu şu ilkeleri yerine
getirsinler, onlarda beklenen görev budur. Yani dolayısıyla iyi niyet de aramıyorum
IMF'den, başka bir şey de. Komplo da değil bu, ama bir standardizasyona çaba
gösteriyorlar, onun için biz IMF de aman ne kadar iyi, Türkiye'yi bu IMF'nin
standartları kurtaracaktır demek yok. Ben IMF'nin koyduğu bir takım hedeflere
karşı çıkarım, benimserim, benimsemem, son derece doğaldır bu. Yani bu
hakikaten çağımızın mutlaka uygulanması gereken standartları mı, onu
sorgulamamız gerekiyor bir defa. Ama çok net Camdessus'nun söylediği,
yayınlarıyla koyduğu çok net. Uluslararası finansal sistemin bir parçası olacaksınız,
bunu kurtarmak istiyorlar, sorun çıkmasın istiyorlar. Yok Türkiye'nin iyiliği,
kötülüğü, vesairesi, kötülüğü meselesi, iyiliği meselesi değil bu, uyacaksınız diyor.
Yani allah için hepimiz biliyoruz, son istikrar programının, stand by anlaşmasının
nasıl hazırlandığını, bu gizli bir şey de değil. Bunu IMF hazırladı, çok açık olan bir
şey. Yani ekonomik politikalar bildirgesi, işte son anlaşmalardan adım adım geldik.
131
DÖRDÜNCÜ OTURUM KAMU KESİMİNDE PERFORMANS ÖLÇÜM SİSTEMLERİ VE DEĞİŞİK
UYGULAMALARI
16 Mayıs 2000 Salı
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Selahattin T U N C E R
Emekli Öğretim Üyesi
1. Tebliğ: Doç. Dr. Hülya KİRMANOĞLU ve Arş. Gör. Murat ÇAK (İstanbul ı
Üniversitesi İktisat Fakültesi)
"Kamu Kesiminde Performans Ölçümü"
2. Tebliğ: Prof. Dr. Gülay G. ŞENESEN (İstanbul Üniversitesi SBF)
"Başlangıç Ödenekleri ile Kesinleşmiş Harcamaların Karşılaştırmalı
Çözümlenmesinde Performans Değerleme Ölçütleri"
3. Tebliğ: Prof. Dr. Nihat E ALAY (İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi)
"Yerel Yönetimlerde Performans Denetimi'5
TARTIŞMA
313
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Selahattin TUNCER
Emekli Öğretim Üyesi
Değerli meslekdaşlarım, sempoz\-umun IV'ncü oturumunu açıyorum.
Bildiğiniz gibi sempozyumumuzun konusu esas itibariyle "kamu mali yönetiminin
yeniden yapılandırılması ve burada performans yönetimi ve denetim'1 şeklinde
formüle edilmiştir. Bugüne kadarki tebliğlerde ve tartışmalarda kamu yönetiminde
performans yönetimi ve denetimi geniş boyutlarıyla tartışıldı ve açıklandı. Fakat bir
konu açıkta kaldı. O da. performans yönetimini açıklayacak olan ölçütler nelerdir ve
performans yönetiminin ölçüm ve sistemleri üzerinde bu oturumda gerekli
açıklamalar yapılacak ve performans ölçümü ve bunun yöntemleri nelerdir, bunlar
aydınlığa kavuşacaktır. O bakımdan bu oturum biraz daha teknik konulara ayrılmış
durumda. Konuyla ilgili olmak üzere üç tebliğ sunulacaktır. Birici tebliğ Doç.Dr.
Hülya Kirmanoğlu tarafından sunulacaktı. Fakat kendisinin ani bir mazereti oldu ve
toplantıya katılamayacaktır. Onun yerine tebliği yine bu tebliğde çalışma ve emeği
geçen Sayın Araştırma Görevlisi Murat Çak yapacaktır. İkinci tebliğ, başlangıç
ödenekleriyle kesinleşmiş harcamalar karşılaştınnalı çözümlemesinde performans
değerleme ölçütleri nelerdir? Tebliğin takdimini Sayın Prof.Dr. Gülay Şcncsen
yapacaktır ve nihayet üçüncü tebliği de Prof. Nihat Falay yerel yönetimlerde
performans denetimi şeklinde bir case sunacaktır bizlere. Şimdi ilk sözü Sayın
Araştırma Görevlisi Murat Çak'a veriyoruz. Performans ölçümü nelerdir? Bize bu
ölçümleri açılayacaklar. Buyurun.
314
KAMU KESİMİNDE PERFORMANS ÖLÇÜMÜ
Doç. Dr. Hülya Kiımanoğlu
İ Ü . İktisat Fakültesi Maliye Bölümü
Arş. Gör. Murat Çak İ. Ü. İktisat Fakültesi Maliye Bölümü
l.GİRİŞ
'Kamu kesiminin ekonomi içindeki payının ulaştığı boyutların, ekonomiyi
verimsizliğe sürüklediği* yolundaki çok genel nitelikli önermenin bir model
çerçevesinde sınanması için, birçok kısıtlayıcı varsayım kabul etmek zorundayız.
Bir ülkenin siyasi, idari ve kurumsal yapısı ve gelenekleri, nüfus büyüklüğü ve
yapısı, özel kesimin verimliliği gibi faktörler kamu kesiminin optimal büyüklüğü
(tabii kabul edilmiş belirli bir sosyal refah fonksiyonuna göre) üzerinde önemli
ölçüde etkilidir. Ülkeler arasındaki bu farklar, kamu kesiminin işleyişi süreci
içerisinde de kendisini göstermekte; dünyada belli kamu yönetimi modelleri
oluşmaktadır.
Kamu kesimi çok geniş bir alanı tanımlamaktadır. Bu alan, herhangi bir
piyasanın hiçbir şekilde mümkün olmadığı mal ve hizmet üretim sürecinden, içsel
piyasaların işlediği alana, oradan da doğal tekel alanına kadar uzanmaktadır. Arz
özelliklerine göre tespit etmiş olduğumuz bu alanı daha spesifik olarak şu şekilde
ayırabiliriz: Sunulan hizmetin çıktısının birim olarak ifade edilemediği ve arzda
rekabetin olmadığı alan (Merkezi idare veya yerel idareler düzeyinde sunulan tam
kamusal hizmetler): sunulan hizmetin çıktısının birim olarak ifade edilemediği ancak
arzda rekabetin olduğu alan (içsel piyasalar-Eğitim ve Sağlık hizmetleri); çıktının
birim olarak ifade edilebildiği ancak arza rekabetin teknolojiye bağlı olarak sınırlı
bir şekilde olduğu, dolayısıyla tekel fiyatlaması sorununun olduğu alan
(Enerji.Telekomünikasyon vs.) ve nihayet, özel mal ve hizmet üretim süreci içinde
çalışan alan.
315
Hülya KirmanoSlu. Murat Cak. XV. Turkive Mal iye Sempozyumu. 15-17 Maviş 2 0 0 0 . Antalva
316
Bu alanlann hem ortak özellikleri, hem de farklı özellikleri vardır: Ortak
özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür: Yönetimde bir asıl-vekil ilişkisi
vardır; Bütçe içi veya bütçe dışı denetim zorunludur; Üretim faaliyetlerine ilişkin
enformasyon elde etme sorunu vardır (özellikle ilk üç alanda). Farklı özellikleri ise
şöyle sıralayabiliriz:Yöneticilerin hesap verme sorumlulukları farklı düzeylerde
gerçekleşir; Performans değerlendirmesi için kullanılan kriterler farklıdır: Hizmetin
etkin sunum düzeyi (merkezi veya yerel) farklıdır.
Bu alanlann tümünü birden tek bir çalışma içinde ele almak, kanaatimizce,
metodolojik olarak mümkün değildir, ayrıca ortaya çıkacak kapsamın büyüklüğü
bizim çalışmamızın sınırlarını çok aşmaktadır. Bu çalışmamızın amacı, literatürde
performans değerlendirmeğe ve ölçmeğe ilişkin olarak kullanılan kavramları ve
teknikleri incelemek ve bu teknikleri kullanarak, ulaşabildiğimiz verilere göre
seçilmiş bazı kamu hizmetlerinin performanslarını, daha çok etkinlik unsurunu göz
önüne alarak, ölçmeye çalışmaktır.
Konu, disiplinler arası olarak kavranan ve geliştirilen bir konudur. Biz
tabiatıyla meseleyi daha çok iktisadi yönü ile ele aldık. Tabi gerektiği yerlerde kamu
yönetimi, bütçe hukuku konularına da temas etmemiz gerekti, ancak asıl olarak bir
iktisatçı olarak kamu kesimi birimlerinde performans nasıl ölçülür ve bunu
Türkiye'deki kamu birimleri için nasıl uygularız sorularına cevap aramaya çalıştık.
2. DİSİPLİNLER ARASI ÇALIŞMANIN G E R E K L İ L İ Ğ İ
Kamu kesiminde performans ölçümü ve değerlendirmesi konusu, iktisat
disiplini ile kamu yönetimi disiplininin arakesitinde bulunmaktadır. İktisat biliminin
bize sunduğu etkinlik, verimlilik, tutumluluk gibi kavramlar temeline dayanan
performans kriterleri çeşitli ölçme teknikleri ile belirli kamu hizmetlerine
uygulanarak performans değerlendirmesi yapılırken, aynı zamanda kamu hizmetinin
sunulduğu idari birimin organizasyon yapısı da sonucu etkileyici bir faktör
olmaktadır.
Hülya Kirmaııojilu. Murat Çak. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . .\nta1va
317
Dünyada başlıca iki kamu yönetimi geleneği ayırabiliriz. Birincisi, hiyerarşi
yapısının ve kuralların daha sert olduğu Latin yönetim geleneği, ikincisi daha esnek
olan Anglo-sakson geleneğidir. Birinci grup ülkelerde ki Türkiye'nin de bu gruba
girdiğini söyleyebiliriz, kamu sektörünün etkinliğini araştırmak ve değerlendirmek
zordur. Bu değerlendirme daha çok yasalara uygunluğun denetlemesi şeklinde olur
ve kamunun kendi iç mekanizmaları ite yapılır. Anglo-sakson geleneğinde, örneğin
İngiltere'de ise, 'kamu sektörü üzerinde deney yapmak teşvik edilir" (Bouckaert.G,
1996).
Anglo-sakson geleneğinde geçerli olan bir yaklaşım (bu bir paradigma olarak
adlandırılmaktadır) ise kamu hizmetlerinden yararlanan kullanıcıların 'tüketici"
olarak görülmeleridir (Richards 1994).
Richards, kamu hizmetlerinin sunulduğu ilişkiler bütününü açıklayan üç
paradigma ayırt etmektedir.
l .Kamu Yönetimi paradigması : Bu paradigma, refah devletinin yükseldiği
savaş sonrası dönemde hakim olan paradigmadır. Kamu harcamaları istikrarlı bir
artış içindedir ve refah harcamalarının nasıl dağıtılacağına ilişkin bir konsensüs
vardır. Bu paradigmada tüketici-yurttaş ve seçmen arasında fark ortaya konmaz.
Hesap verme sorumluluğu, hizmet üreticisinden (bürokrat) politikacıya ve oradan da
seçmene doğrudur. Sorumluluk bu kadar geniş bir alana yayılınca ortadan kaybolur.
Bu paradigmada ikinci bir özellik, kamu hizmeti sunucusunun, hem politika
oluşturma hem de uygulama sürecinde, konusunda uzman bir profesyonel
olmasıdır. Bu kişiler, taraflar arasında uzlaşmayı sağlayan, davranış normları
oluşturan ve kamu hizmetlerinde yönlendirici olan bir yönetici sınıf oluştururlar.
Kamu yöneticisi için, amaçlardan ziyade, hizmet sürecinin işleyişinin değerleri
önemlidir.
2.Etkinlik Paradigması: 1970'ferden sonra refah devletinin kaynakları
kısıtlanmaya başlayınca, kamu yönetimi paradigmasının da iktisadi ve siyasi
temelleri sarsılmaya başladı. Kaynaklar darahnea, kamu kaynaklarının kullanımında
Hülya Kirmaııo&lu, Murat Çak, XV. Türkiye Mal iye Seı ı ıpozyumu, 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
etkinlik sorunsalı doğdu. Artık, kamu yönetimi anlayışı harcamaları kısmak ve.bir
birim harcamadan en yüksek faydayı elde etmek üzerine kurulmalıydı. Bu anlayış
içinde kabul edilen önerme, kamu kesiminin rekabete açık olmadığı için etkinsiz
olduğu idi. Buna çözüm olarak görülen ise, piyasa disiplini uygulamak ve bu
mümkün olmadığı zaman da, yeni bir organizasyon yapısı içinde yeni bir kamu
işletmecisi kavramı oluşturmak oldu. Artık, birinci paradigmada olduğu gibi taraflar
arasında uzlaşmacı rolü olan kamu yöneticisi(public administrator) yerine, hizmet
üreticilerine, politikacı adına, daha fazla etkinlik için baskı yapan bir kamu
işletmecisi (public manager) tipi ortaya çıktı. Bu paradigmada piyasa etkinliği
referans olarak alınmakta ve piyasa analojisi yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
Kamu yöneticisi paradigmasında 'yurttaş-tüketici* olarak tanımlanan hizmet
kullanıcısı, burada, 'müşteri' olarak kavramsallaştırılmaktadır.
3 . Y e n i P a r a d i g m a : Bu paradigmada kamu yöneticisi, etkinlik
paradigmasında olduğu gibi, politikacı ile kamu hizmetinin üreticisi arasında bir
fonksiyon ifa etmekten ziyade, bir kolu da hizmetin tüketicisinde olan üçlü bir
fonksiyona sahiptir. Tüketici hakimiyeti üzerine retorik, kökleri kamu yönetimi
paradigmasına dayanan bir retoriktir. Ancak kamu yönetimi paradigmasında
"tüketiciler, profesyonellerin daha iyi bildiğine inanmaya teşvik edildiler"(Richards.
s.44). Yeni paradigmada ise, talep yanı daha fazla önem kazanır ve hizmet
kullanıcılar, sanki, tatmin olmazsa başka bir hizmet sunucusuna yönelebilecekmiş
gibi, tam bir müşteri olarak modelleştirilirler. Artık performans kriterleri de
verimlilik ve etkinlik gibi arza yönelik kriterler olmak yerine kalite ve müşteri
memnuniyeti gibi talebe yönelik kriterler olmaya başlamıştır.
Bu paradigmada, kamu 'işletmecisi'nin rolü. etkinlik paradigmasında olduğu
gibi, politikacı ile hizmet üreticisi arasında aracı olmaktan ibaret değildir. Bunlara
ilave olarak müşterinin memnuniyetinden de sorumludur, İşletmecilikte ortaya çıkan
(temelleri ABD'de atılan ve Japonya'da gelişen) "toplam kalite' kavramı, birçok
318
Hiilva Kimıaı ıoâlu. Murat Çak. \ V . Türkiye Mal ive Senıpıy.vınnu. 15-17 Mayıs 21)00. Antalva
kamu hizmeti için (özellikle eğitim, sağlık, sosyal güvenlik hizmetleri, yerel
hizmetler) uygulanmaya başlamıştır (Morgan-Murgatroyd.1994).
1990'lardan sonra yapılan birçok araştırma bu paradigma içinde olduğu gibi.
IMF'nin "ikinci nesil kamu yönetimi reformları OECD'nin PUMA (PUblic
MAnagcmcnt) Çalışma Projesi de bu çerçeve içinde değerlendirilebilir.
3. DÜNYADA PERFORMANS DEĞERLENDİRMESİ
UYGULAMALARI:
Dünyada performans Ölçümü ve değerlendirilmesinin ilk olarak başladığı
ülkeler. A.B.D.. İngiltere, Yeni Zelanda ve Avustralya'dır. İngiltere'de performans
yönetimi dört temel alanda kullanılır (Cook-Kirkpatrick.1988 s.204): Planlama.
Performans Denetimi, Değerlendirme ve Hesap Verme.
Planlamada amaç, faaliyetler ve kamu birimleri için hedefler koymak ve
kaynaklan buna göre dağıtmaktır. Perfonnans denetimi ve değerlendirmesinde,
sonuçları hedefler ile karşılaştırmak ve uygulamaların maliyet etkin olup olmadığını
değerlendirmek için performans ölçümleri kullanılır. Hesap verme ise kamu
yöneticilerinin performanslarına ilişkin hesap vermesidir (aynı zamanda Bakanların
Parlamento*}a ve halka karşı hesap vermesini kolaylaştırıcı bir faktör) ve hesap
verme sorumluluğu (accouııtability). asıllar(principles) ile vckiller(agents) arasında
birçok aşamada ortaya çıkar1. Seçmen ile politikacı arasındaki asıl-vekil ilişkisi,
daha sonraki aşamalarda, politikacı ile yönetici bürokrat arasında ve yönetici
bürokrat ile hizmet verici (memur) arasında ortaya çıkar.
Tüm bu aşamalarda perfonnans değerlendinnesini zorlaştıran iki husus. " 1.
vekillerin asıllardan daha fazla enformasyona sahip olması 2. vekillerin
faaliyetlerini doğrudan izlemenin mümkün olmaması, yalnızca ortaya çıkan
1 Esas olarak kurumsal sermayenin yönelimine ilişkin leorik lilcralürdc kullanılan asıl-vckil modeli, kamusal karar alma sürecinin işleyişinde dc \oğıın olarak kullanılmakladır Bu konuda ivi bir tarama için bakınız:Recs(l985).
319
Hülya KimıanoSlu. Murat Çak. XV- Türkiye Mal ive Senıpozvümu. 15-17 Mavıs 2Ü00. Aıualvıı
sonuçların değerlendirilebilmesi"dir. (CuNis-Jones, 1992. s. 115). Bu özellikler, özel
kurumlardaki hissedar-şirket yöneticisi ilişkilerinde de vardır, ancak kamu sektörü
içinde (performansa davalı) hesap verme sorumluluğu daha muğlak bir çerçevede
ortaya çıkar. Bu çerçevenin netleştirilmesi için yasal ve kurumsal düzenlemelerin
yapılması gerekir. Bu nedenle, gerçek bir kamu yönetimi reformu, ekonomi, kamu
yönetimi, hukuk ve siyaset alanlarının hepsine birden uzanmak zonındadır.
İngiltere'de merkezi kamu yönetimi birimleri. 1982 yılından itibaren. '"Mali
Yönetim İnisiyatifi" olarak adlandırılan bir dizi yönetim enformasyon sistemi
uygulamaya başlamıştır. Bu sisteme göre, her bir kamu dairesi için aşağıdakilcrin
yapılması gcrekir(Cook-Kirkpatrick. 1988 s.205):
1 .Kamu dairesi için hedef koymak
2.Çıktıyı ölçülebilir hale getirmek
3.Harcanan paranın karşılığını alma (Value For Money) kavramını
yerleştirmek.
4.Hesap verme sorumluluğunu getirmek.
5,Yukarıdakileri mümkün kılacak enformasyon sistemini yaratmak.
6.Bütçe sistemi ile uyum sağlamak.
Yeni Zelanda'da da I98()"lerin ortalarında kamu yönetimi reformu yapılırken,
temel hedef sadece devletin fonksiyonlarını yeniden tanımlamak değil, aynı zamanda
vüksek performans ve paranın değeri kültürünü de yerleştirmekti (Hunn. 1994). Bu
reformun en önemli kısımlarını şöyle özetleyebiliriz:
I Çıktı ile sonuç arasındaki farkı ortaya koymak.
2.Hükümetin sonuçlardan sorumlu olması \e ait birim yöneticilerinin
çıktılardan sorumlu olması.
3.Çıktının kalite, nicelik, maliyet ve zaman cinsinden tanımlanması
4.Hükümetin, hedeflediği sonuçlan en iyi sağlayacağına inandığı çıktıları
seçip kaynaklan onlara ayırması.
: E£cr. hissedar, sirkelin performansından memnun değilse hisselerini salabilir. 320
IICUva Kimıanoğlu. Murat Çak. XV. Tîirkive Malive S^mpo/vunuı. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
5.Girdi, çıktı ve sonuçlar hakkında alt birim yöneticilerinin ve Bakanların
denetlenmesi.
6. Alt birim yöneticileri ile ilgili Bakan arasında resmi bir performans
sözleşmesi olması.
A.B.D."de ise. kamu yönetiminde performans değerlendirilmesine ilişkin
yasal düzenlemeler 1993 yılında başlamıştır. 'Devlet Performans ve Sonuçlan
Yasası" ile tüm kamu birimlerinin:
I .Beş yıllık stratejik plan geliştinneleri.
2.Ölçülebilir amaçları olan yıllık performans planları geliştirmeleri.
3 Gerçekleşen sonuçları gösteren yıllık performans raporları hazırlamaları
zorunlu kılınmıştır (J.Mcrccr. 1994)
I99()"lı yıllarda, devletin rolünün yeniden tanımlanma çabaları ile birlikte,
perfonnans Yönetimi sisteminin OECD komisyon çalışmaları içinde de gündeme
geldiğini görüyoruz:
'Önümüzdeki onyıllarda. iyi işleyen bir kamu sektörü radikal değişiklikler
gösterecektir. Şöyle ki:
I Doğrudan hizmet sunumu içinde daha az ver alacak,
2. İktisadi faaliyetlerin yer aldığı daha esnek bir çerçevenin sağlanması
üzerinde Yoğunlaşacak.
3.Politika hedeflerini (etkenliği) devamlı olarak değerlendirecek.
4.Gelecekteki iktisadi ve sosyal sorunlara müdahale edebilmek için. planlama
\e öncülük fonksiyonlarını geliştirecek.
5.Yönetişime (governance) doğru daha fazla katılımcı bir vaklaşım içinde
olacak." (Conclusions of the OECD Public Management Committee. 1995)
Bu noktada ilave etmemiz gereken bir husus, performans değerlendirme
sistemlerinin mutlaka, uygulanan bütçeleme sistemi ile bağlantısı olması
gerektiğidir. Bu sözünü ettiğimiz ülkelerin hemen hepsinde performans bütçe sistemi
321
IUilva Kimııuıoglu. Murat Çak. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Anial\a
322
uygulanmaktadır. Bu konunun daha ayrıntılı olarak incelenmesi bu tebliğin
sınırlarını aştığı için burada ele almıyoruz
4 .PERFORMANS D E Ğ E R L E N D İ R M E S İ : TANİMLAR VE
KAVRAMLAR
Bir kamu kurumunun hizmet sunumunda ne kadar başarılı olduğu
performans değerlendirmesi ile değerlendirilir. Performans değerlendirmesi, herhangi
bir kamu hizmetinin sunumunda, kullanılan girdilcrden(inputs). belirli bir iş akışı
çerçevesinde, çıktı lan n(outputs) ve sonuçlann(outcomes) elde edilmesi sürecinin
değerlendirilmesidir. Bunun için belirli performans ölçüleri tanımlanır ve ulaşılmak
istenen hedefler belirlenir.
Literatürde kullanılan belli başlı performans ölçüleri aşağıda
tanımlanmıştır.(Caiden.l997: s . 3 ) :
Girdiler: Faaliyetin yürütülmesi için gerekli olan faktörler (para.
personel.ekipman vs.)
Faalivet düzeyi: Sunulan hizmetin büyüklüğünün miktar olarak ifadesi
(işlenen başvurular, yapılan denetimler, sınıftaki öğrenciler vs.)
Çıktılar: Sunulan hizmetin birim olarak ifadesi (aşılanan çocuk sayısı, inşa
edilen yol uzunluğu, toplanan çöp miktarı, mezun olan öğrenci sav ısı vs.)
Sonuçlar: Sunulan hizmetin hedefi (Hastalıklardaki azalma, hava kirliliğinin
azalması, trafik kazalarındaki azalma, yoksulluğun azalması vs)
Verimlilik: Girdi başına çıktı veya faaliyet düzeyi (Polis memuru başına
araştırılan olay. görevli başına işleme alınan dosya vs.)
Maliyetler: Çıktı başına maliyet veya birim maliyet (I km. karayolu yapmanın
ortalama maliyeti, bir öğrencinin yıllık ortalama maliyeti vs.)
Tüketici memnuniyeti: yapılan şikayet sayısı, anket sonuçları vs.
Hftlva Kirmano&lu. Murat Çak. XV. Türkive Mative Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
3 Bu krilerler. İngiltere'de merkezi yönetimi denetleyen "National Audi t Office' ve yerel yönetimleri denetleyen 'Audit Coınmission' tarafından kullanılan kriterlerdir. (Broun-Jacksoıı s.207)
323
Tüm bu Ölçümler, kamu biriminin sunduğu hizmetlerinin 'tutumluluk"
'etkinlik" ve 'etkenlik* kriterlerine göre değerlendirilmesi için kullanılmaktadır' (bkz:
W.V.Baker 1994 s. 44 ; N.Caıden 1997 s.4).
Tutumluluk: Kurumun (belli bir hizmet düzeyi için) mümkün olan en düşük
maliyetlerle hizmet sunma kapasitesi. Tutumluluk kriterine göre performans
değerlendirilirken, göz önüne alınan bir ölçü de gerçekleşen girdi maliyetlerinin
hedeflenen girdi maliyetlerinden ne kadar saptığıdır.
Etkinlik: Girdi ve çıktılar arasındaki ilişki. Mevcut girdiler ile mümkün olan
en fazla çıktının üretilmesi veya bir birim çıktının en az girdi ile üretilmesidir. Bu
ilişki bazı kaynaklarda verimlilik veya "teknik etkinlik" olarak ifade edilmektedir
(M.S.Le\itt-M.A.S.Joyce-1989 s.93) Levitt ve Joyce'a göre etkinlik, verimliliği de
kapsayacak şekilde 3 koşula bağlı olarak ortaya çıkar:
1. Mevcut girdiler ile mümkün olan en fazla çıktının üretilmesi (teknik
etkinlik).
2.Girdi bileşimini değiştirerek, yani bir girdiyi diğeri ile ikame ederek, sabit
bir çıktı miktarı için. girdi maliyetlerini düşürmenin mümkün olmaması (kaynak
dağılımsal etkinlik).
Bu koşulun daha operasyonel olan bir şekli, veri bir çıktının mümkün olan en
düşük maliyetle üretilmesi koşuludur (maliyet etkinlik).
3.Veri kaynaklar ile üretilen çeşitli ürün bileşimlerinin, tüketicilerin
maksimum faydasını sağlaması.
Levitt ve Jovce'a göre. mikro iktisadi analizde, tam rekabet koşullarında,
rasyonel ve tam enformasyon sahibi tüketiciler ile yukarıdaki etkinlik koşulları
sağlanır.
Hülya KİrmaııoBlu. Murat Cak. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
'Kamu birimlerinin birinci koşulu sağlayıp sağlamadıkları Yi=gi(Xil.Xi2...Xin)biçımindc bir tirelim fonksiyonu kurarak (Yi: i.birimin üretimi. Xl..Xn:girdilcr): kamu birimlerinin ikinci koşulu sağlayıp sağlamadıkları. Ci=f(Yi, Zi.Si) biçiminde bir maliycl fonksiyonu kurarak (i : kamu ve özel yönetim birimi. Z:kalile. fiyat ve teknoloji ö/ellikleri. Si= 1 kamu birimi için. Si=0 özel birim için kukla değişken ) tahmin edilmektedir (M.Marchand et.al. 1984)
324
Kamu hizmetlerinin üretiminde ise amaç, yukarıdaki tanımlara uyan bir
etkinliği sağlayacak yönetim ve enformasyon sistemlerini geliştirmektir." (agc.
s.95)
Birinci ve ikinci koşullar, daha sonraki kısımda göreceğimiz gibi. kamu
kesiminde etkinlik ölçümünde kullanılan bazı teknikler ile ölçülmektedir"1. Üçüncü
koşul ise. yeni paradigmanın odak noktasını oluşturan kalite ve "müşteri
memnuniyeti" hususunun, neoklasik temelli refah iktisadmdaki karşılığını
göstermektedir.
Etkenlik : etkenlik kavramı daha çok sonuç fle ilgili bir kavramdır, sonuçlara
ilişkin hedeflerin ne ölçüde, 1996) gerçekleştirildiğini gösterir.
Etkenlik konusunda 4 gösterge tanımlamaktadır (bknz: Kcy Criteria for
Performance Measurement)
Miktar: planlanan ile gerçekleşen arasındaki fark (çıktı veya sonuç için).
Zamanında olması: hizmetin taahhüt edilen sürede gerçekleşmesi.
Kalite: hizmetin istenilen özelliklere sahip olması.
Tüketici tatmini: beklentilere uygunluk.
Etkenlik kavramında, özellikle üçüncü Ve dördüncü göstergeler bizi kamu
sektörünün piyasa benzeri yapılanmasına ve hizmet kullanıcısının tüketici olarak
modclleştirilmesine yöneltmektedir. Bu modelde, kamu yöneticisi bir işletmecidir.
Aşağıdaki şekilde tutumluluk, etkinlik ve etkenlik kriterlerinin aralarındaki
ilişkiler görülmektedir.
Hülya Kirmaııoffu. Murat Çak, XV. TUrkive Mal iye Sempozyumu. 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
Girdiler
Gerçekleşen
Çıktılar
:n Etkinlik Gerçekleşen
Tutumluluk Etkenlik
\ 7 Planlanan Planlanan
Etkinlik ve etkenlik ile ilgili olarak ABD Savunma Bakanlığfmn kendi
bünyesinde standart hale getirdiği ve giderek diğer kurumlara da yayılan gösterge ve
ölçümlere ilişkin belirli standartlar belirlenmiştir(Key Criteria for Performancc
Measurement, An action plan for US Department of Defcnse, March 1996):
1. Etkinliğin birinci ölçümü olarak, birim çıktı başına toplam maliyetleri
almak ve bunları standart hale getirmek.
2.Maliyetler ile çıktıyı bağlamak için işletme tipi muhasebe sistemi kullanmak.
3.Etkinlik ölçümüne temel olarak, tek bir üretim faktörü, örneğin cmek-saat.
kullanmamak.
4.Üretim faktörlerinin kullanımı konusunda (sermaye, vasıflı emek, vasıfsız
emek vs.) politika tercihlerini dikkate almak.
5. Mali yönetim personelini, yeni ölçümler, kavramlar ve süreçler konusunda
eğitmek.
1 .Etkenlik göstergelerinin iş sürecinden çok çıktıyı karakterize etmesi.
2. Çıktı ve sonuç tanımlamalarının müşteri odaklı olması.
3. Müşterilerin tanımlanması.
4.Kullanıcı isteklerini karşılayan özellikleri yansıtan etkenlik ölçülerinin
oluşturulması.
Etkinlik Ölçümüne ilişkin standartlar:
Etkenlik ölçümüne ilişkin standartlar :
325
Httiva KirmanpShı. Murat Çak. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . ) 5-17 Mavıs 2()fH). Antalva
326
Bu özellikler 4 tanedir:
Kalite: Hedeflenen kalitenin gerçekleştirilmesi.
Nicelik: Hedeflenen miktarın gerçekleştirilmesi.
Zaman uygunluğu: Hizmetin öngörülen zamanda gerçekleştirilmesi.
Tüketici tatmini: Yukarıda sayılan unsurların, hizmetin kullanıcılarını
tatmin etmesi.
5.Maliyet hedeflerini, etkenliğin farklı özelliklerini (kalite veya zaman
uygunluğu gibi) ayırt edebilecek şekilde geliştirmek.
Kamu Sektöründe Kalite
Günümüzde,"hizmet kalitesi" de. etkenlik, etkinlik ve tutumluluk yanında,
dördüncü bir performans göstergesi olarak ele alınmaktadır.
"Performans ölçümünün iki temel elemanı vardır: performans göstergeleri ve
program analizi veya değerlendirme. Performans göstergeleri, performansın daha
çok oran olarak ifade edilen (bir birim çıktı başına maliyet gibi) nicel ölçümlerini
gösterir. Bu göstergeler, etkenlik (sonuçlar için), etkinlik (çıktı için) ve hizmet
kalitesi göstergeleridir. Hizmet kalitesi ile hizmetin zamanında, doğru, devamlılığı
olan ve herkes için elde edilebilir olması ifade edilmektedir."(OECD 1995 s. 102)
Vito Tanzi kamu sektöründe kaliteyi, 'hükümetin hedeflerini en etkin şekilde
yerine getirmesi olarak' tanımlamaktadır (Tanzi, 1999). Kamu kesiminde kalite,
istenilen kamu politikalarının uygulanabilmesi için de gerekli bir koşuldur. Kamu
sektörü otoritesinin dayanağını anayasa, kanunlar oluşturur ve bu yasal çerçeve
aynı zamanda kaliteyi de etkiler. Tanzi'ye göre kamu sektöründe kalite birçok
faktöre bağlıdır:
1. Gelenekler
2.Mevcut kaynaklar 3.Yetki alanlarının açık ve net olması ve siyasi müdahalelerden
uzak olması 4.Organizasyona ilişkin düzenlemeler 5.Kaliteyi teşvik edici dürtülerin olması 6.Yönetici ve çalışanların kalitesi
Hülya Kirmanog,lu. Murat Çak. XV. Turkive MuU\v Sempozyumu. 15-17 Mavıs 20O0. Antalva
327
7.Bürokratik prosedürün açık ve yalın olması
Tanzi'ye göre. kamu kurumlarının kalitesi birbirlerini etkiler, ekolojik bir
sistemdeki farklı elemanların birbirlerini etkilemeleri gibi. kamu kurumları da
birlikte çalışırlar ve birbirlerini desteklerler, öyle ki, mesela, hukuk sisteminin, bazı
önemli bakanlıkların ve hazinenin iyi çalışmadığı bir kamusal ortamda çok kaliteli
bir vergi idaresine sahip olmak mümkün değildir.
5.ETKİNLİĞİ Ö L Ç M E T E K N İ K L E R İ
Kamu sektöründe performans göstergelerini karşılaştırarak yorumlamanın ilk
zorluğu, karşılaştırılan kamu birimleri arasında çok sayıda farklılık olmasıdır
Smith (1990: s.61) iki kamu biriminin performansında farklılık olmasının 5 nedenim
say ar:
1.Birimlerin amaçlan farklı olabilir. Bu husus, özellikle yerel otoritelerin
performansını değerlendirirken önemlidir.
2,Amaçlar aynı olsa bile. aynı amacı gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan
kaynaklar ve üretim faktörleri farklı olabilir. Kullanılan kaynakların doğasında
bölgelere göre farklılık olabilir.
3.Birimler farklı maliyetlere sahip olabilirler veya emek, sermaye kullanımı ve
yatırım kararlarında değişiklik yapma yetkileri olmayabilir.
4.Kaynaklan kullanmadaki idari yetkinlikleri farklı olabilir. Teknik etkinlik
konusu içinde incelenen zaten budur.
5.Data bulma konusunda sorunlar olabilir.
Smith'c göre. kamu sektöründe performans analizi yapan bir analizci için en
önemli sorun 4. ve 5. şıklarda ifade edilen sonınlardır. Türkiye'de bu sorunun
çalışmaları ciddi biçimde engelleyici olduğu izleyen bölümde ortaya konacaktır.
Gelişmiş batı ülkelerinin birçoğunda böyle bir sorun yoktur ve kamu
kesiminde performans ölçümü çok basitten çok gelişmişe kadar bir çok teknik
Hülva Kirmanoâlu. Murat Cak. XV, Türkiye Mal iye Sempozyumu, 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalva
5 Girdi ve çıktı fiyatlarının mevcut olduğu (mal ve hizmet üreten KİT'lerde olduğu gibi) kamu birimlerinde 'toplam faktör verimliliği' hesaplanabilir. Burada girdi ve çıktıları derneşik (aggregate) hale getirmek için ağırlık olarak fiyatlar kullanılır. Bu alanda yapılmış çalışmalarda bazı verimlilik indeksleri kullanılmaktadır (Bkz: O. Zaim-F. Taşkın (1997)) 6 Amerikan Muhasebe Standartları Kurumu'nun ABD'deki kamu birimlerine kullanmalarını önerdiği oranlar. (Nyhan-Martin. 1999)
328
kullanılarak, birçok sektör için yapılmaktadır. Bu alanda başlıca üç teknik
kullanılmaktadır5; Oran (rasyo) analizleri, Regresyon analizi, Sınır (frontier) analizi
l.Oran Analizleri
1980'lerden önce, etkinlik analizleri daha çok, oran analizi kullanılarak
yapılmaktaydı. Oran analizi ile, tek bir girdi ile tek bir çıktı arasındaki ilişkiyi
bularak, aynı hizmeti sağlayan birimler ortalaması arasında karşılaştırma yapmak
mümkündür. Bu yöntem, etkinliği tek boyutlu olarak ele aldığı için bize oldukça
kısıtlı bir bilgi sunmaktadır. Ayrıca ortalamanın da etkinlikten çok uzak olması
mümkündür (bknz. C.Craycraft, 1999).
Dünyada kullanılan bazı oranlar0 şunlardır:
*Birim çıktı başına maliyet
*Çahşan başına (tam zamanlı eşdeğeri olarak) çıktı
* Sonuç başına maliyet
*Çalışan başına (tam zamanlı eşdeğeri olarak) sonuç
*Çıktı başına (birim olarak ölçülemeyen çıktı) maliyet
*Çalışan başına (tam zamanlı eşdeğeri olarak) nitel çıktı
Oran analizi, performansın etkenlik kriterine göre ölçülmesine daha uygundur.
Gerçekleşen çıktının beklenen çıktıya oranı (çıktı etkinliği), gerçekleşen girdinin
beklenen girdiye oranı(girdi etkinliği) olarak ifade edilen oranlar veya birden çok
çıktı veya girdi kullanımında ağırlıklandırılmış bileşimleri, bu amaçla kullanılabilir
(M.S.Levitt-M.A.S.Joyce-1989 s.94).
Holva Kirmanoflu, Murat Cak, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
329
Rasyo analizleri, daha çok mali performansın ölçülmesinde kullanılmaktadır.
Bu ölçümlerde verimlilik ve etkinlikten ziyade karlılık göz önüne alındığı için,
birçoğu tekel durumunda çalışan kamu işletmeleri için iyi birer gösterge
oluşturmazlar.
LRegresyon analizi ve Türkiye için bir uygulama
Oran analizlerinde tek bir girdi ile tek bir çıktı arasındaki ilişki izlenebildiği
halde, regresyon analizlerinde, birden çok girdinin tek bir çıktı üzerindeki etkisini
ölçmek mümkündür.
Açıklanan değişken olarak seçilen kamu hizmeti, bir çıktı veya sonuç olarak
ifade edildikten sonra (örneğin eğitim hizmeti için 'basan oram' veya 'okula devam
etme süresi"; sağlık hizmetleri için 'tedavi edilen hasta sayısı'; iç güvenlik hizmetleri
için 'aydınlığa kavuşturulan olay sayısı' gibi) bu değişkeni etkileyen faktörler
(açıklayıcı değişkenler) belirlenir.
Regresyon analizlerinde daha çok kesit analizi yapılmakta; aynı hizmeti üreten
farklı birimlere (Belediyeler, Üniversiteler, Hastaneler gibi) ait veriler
kullanılmaktadır.
Açıklayıcı değişkenlerin bir kısmı, toplumun sosyo-ekonomik durumuna bağlı
olan 'çevresel" değişkenler olacaktır (işsizlik oranı veya gelir dağılımı gibi). Bunlar,
söz konusu hizmeti sunan kamu otoritesinin kontrolü dışındadır. Bu değişkenler
nasıl bir ortam içinde çalışıldığını göstermesi bakımından önemlidir
Tüm değişkenler belirlenerek model doğru olarak kurulduktan sonra, modelin
kalıntıları (e;), birimin teknik etkinlik düzeyini gösterir. (bknz. Smith, 1990).
Yi = ao + a ıXu+ X i n + e;
Herhangi bir birime ait kalıntının pozitif olması, söz konusu birimin
performansının ortalamanın üzerinde olduğunu gösterir. Aşağıda, regresyon
kullanılarak yapılmış olan bazı çalışmalardan örnekler gösterilmiştir,
Hülya Ktrmanoğlu. Murat Çak. XV, Türkiye Mal iye Sempozyum». 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
Perelman-Pestieau ( 1 9 8 9 )
Perelman-Pestieau ( 1 9 8 9 )
Levitt-Jovce ( 1 9 8 7 )
Sektör Demiryolları
18 Avrupa ülkesi ve
Japonya'da
demiryolu
işletmeleri
Posta hizmetleri
21 ülkenin Posta
işletmesi
İç güvenlik
İngiltere'de 38 ayrı
polis merkezi
Y j J 1 9 7 1 - 1 9 8 3 1 9 7 5 - 1 9 8 4 . ,_
1983-1984
Perfonnans Göstergeleri
Teknik etkinlik
(toplam faktör verimliliği)
Teknik etkinlik
Toplam faktör verimliliği
Teknolojik gelişme
Etkenlik
Etkinlik
•
Çıktı Trenlerin yaptığı
kilometre Posta sayısı
Suç oranı. Açıklığa
kavuşan olay oranı,
Polis sayısı (1000
kişi başına)
(İçsel değişkenler*)
Girdiler Çalışan kişi sayısı Çalışan fiziki
varlıklar Hat uzunluğu Kullanılan enerji
Çalışan kişi say ısı
Teknik ekipman
Postane say ısı
Polis başına
harcama
(Dışsal değ.) i Bazı sosyal \ej iktisadi değişkenler
(işsizlikoranı.nüfus.n
üfıısun sosyo
ekonomik yapısı
_£ibi) j
Teknik Regresyon Regresyon Regresyon |
*Regresyonda 3 aşamalı en küçük kareler kullanılmış olduğu için 3 içsel değişken
modele aynı zamanda açıklayıcı değişken olarak da giriyor.
Regresyon tekniği ile eğitim hizmetlerindeki etkinliği ölçmek için yapılmış bazı
çalışmalarda ise kesit analizi, kamu birimleri arasında değil, doğrudan hizmet
330
Hülva Kinnaııoglu. Murat Ç a k . \ V . Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . A n t a h a
331
kullanıcıları arasında, anket yoluyla toplanan verilerle gerçekleştirilmiştir. Bu
çalışmalarda sınıf büyüklüğünün başarı oranı üzerindeki etkisi (Krueger: 1999) ve
öğretmen başına öğrenci oranının ve okullardaki bazı imkanların, eğitime ilişkin
sonuçlar üzerindeki etkisi İncelenini ştir(Casc&Deaton. 1999), Bu sonuncu
çalışmada, eğitime ilişkin sonuçlar, başlıca okulu bitirme oranı ve test skoru olarak
alınmıştır. Açıklanan değişken olarak 'eğitime devam edilen yıl sayısı* alınmış ve
açıklayıcı değişken olarak ise. gelir durumu, aile reisinin eğitimi gibi çeşitli sosyo
ekonomik değişkenlerin yanı sıra "öğrenci/öğretmen oranı' kullanılmıştır. Regresyon
sonuçlarına göre. öğretmen başına öğrenci sayısını 40"dan 30"a düşürerek, okula
devam etme süresini ortalama olarak 0.52 yıl artırmak mümkündür. Ayrıca
"öğrenci/öğretmen* oranının başarı düzeyi (test skorları) üzerindeki etkisi dc anlamlı
\ e işareti negatif çıkmıştır,
Regresyon tekniğini kullanarak. Türkiye'de kamu kesiminde etkinlik (girdi \e
çıktı arasındaki ilişki modeli olarak) ölçümü için eğitim hizmetleri (ilköğretim)
üzerinde bir araştırma yaptık. Bu regresyon analizinde girdi olarak öğrenci/öğretmen
oranını (öğretmen başına düşen öğrenci say ısı) ve çıktı olarak başarı oranını (sınıfını
geçen öğrencilerin toplam öğrenciler içindeki payı) kullandık. Regresyon analizim
panel data kullanarak gerçekleştirdik. Panel datamız. 76 il ve 3 öğretim yılı (1993-
9 4 . 1994-95 ve 1995-96) için Milli Eğitim İstatistikleri(DİE) kullanılarak
düzenlendi.
Modelin spesifikasyonu ve bulunan parametreleri şöyledir:
B O = -0.0219 ÖBÖ + 0.0227 Y
(-2.92) (1.82)
R; = <).% B.O : Başarı oranı
D.W=2.69 ÖBÖ : Öğrenci/Öğretmen oranı
(parantez içindeki değerler t değerleridir) Y : kişi başına gayrı safi il hasılası
Parametrelerin esneklik göstermesi için değişkenler logaritmık olarak
alınmıştır. İlköğretimde girdi ile çıktı arasındaki ilişkinin işareti negatif ve
Hûlva Kirmano&lu. Murat Çak. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
332
istatistiksel olarak anlamlıdır. Şöyle ki, öğrenci/öğretmen oranını % 10 azaltarak
başarı oranını % 0.2 artırmak mümkündür. Ancak bu ilişki çok zayıf bir ilişkidir. Bu
da bize, eğitimin önemli bir girdisi olan öğretmen sayısının nicel katkısının zayıf az
olduğunu göstermektedir. Burada modele dahil edemediğimiz nitel özellikler, başarı
oranı üzerinde daha fazla etkili olmalıdır.
Ayrıca, başarı oram üzerinde etkisi olabilecek olan diğer faktörleri {örneğin
ilin gelişmişlik düzeyini) temsil etmek için, ilin kişi başına gayrı safı hasılasını
kullandık. Bu değişken tahmin ettiğimiz gibi pozitif ilişki ortaya çıkardı.
3.Sınır Analizleri (Frontier Analysis)
Sınır analizlerinde, regresyonda olduğu gibi tek bir çıktı veya sonucu, bağımlı
değişken olarak açıklamak yerine, birden fazla çıktı veya sonucu analizde kullanmak
mümkündür, Burada amaç, belirli bir karar alma biriminin (KAB) etkinliğini,
diğerlerine göre değerlendirmek ve bir etkinlik sınırı çizmektir.Bu sınırın üzerinde
olan karar alma birimleri, etkin sayılmakta ve bu sınırın altında kalanlar daha az
etkin olarak değerlendirilmektedir. Sınır analizi, bir karar alma biriminin etkin olup
olmadığım yani sınır üzerinde kalıp kalmadığını değerlendirirken, ya veri girdiler ile
maksimum çıktıyı üretme, ya da veri bir çıktıyı minimum girdi maliyetleri ile
üretme noktasından hareket eder (Craycraft, 1999, s.2)
Sınır analizlerinde başlıca iki istatistiksel yöntem kullanılmaktadır,
a.Veri Zarflama Analizi (Data Envelopment Analysis)
b.Stokastik Sınır Tahmini (Stochastic Frontier Estimation)
Her iki analiz de etkinliği nispi olarak ölçer; her birimin etkinliği,
karşılaştırma seti içindeki diğer birimlere göre değerlendirilir. Öyle ki.
karşılaştırmaya dahil olan gaip içindeki birimler, içlerinden belirli bir kritere göre en
iyi performans gösteren birime göre değerlendirmeye tabi tutulur. Her iki yöntemin
de avantajlı ve dezavantajlı yönleri vardır. VZA, diğer yönteme göre daha esnektir,
öyle ki, bu yöntem ile, bir girdi veya bir çıktıya ilişkin farklı ölçü birimleri
Httlva Kirmanoglu. Murat Çak. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
333
kullanılabilir. Ayrıca, parametrik bir test olmadığı için tahmin hatalarını en aza
indirecek bir model kurmanın zorluklarını içermez. Buna karşılık, S S T d e model
daha fazla önem kazanır.
a. Veri Zarflama Analizi
Veri zarflama analizi, aynı veya benzer hizmeti sunan birimlerin nispi
etkinliklerini ölçme tekniğidir. Bu yöntemin kamu sektörü etkinlik analizlerinde sık
olarak kullanılmasını sağlayan özellik, birden çok girdi ve çıktının kullanılabilmesine
imkan vermesidir. Burada bağımlı değişken (açıklanan değişken) çıktı, sonuç veya
kalite gibi bir performans ölçümü olabilir.
Bu analizde etkinlik, en basit ifadesiyle, çıktıların ağırlıklı toplamının
girdilerin ağırlıklı toplamına oranıdır. Her karar birimi için bu ağırlıklar bir
optimizasyon problemi çözülerek bulunur. Buna göre, karşılaştırma yapılan karar
alma birimlerinin(KAB) etkinlik oranları bir'e eşit veya küçük kistti altında, söz
konusu KAB'nin etkinlik oranını maksimum kılacak ağırlıklar bulunur. Bu nedenle,
veri zarflama yönteminde herhangi bir KAB'nin etkinliği mutlak olarak değil, diğer
KAB'Ierine göre nispi olarak bulunur. Böylece, her KAB için, karşılaştırma seti
içindeki diğer KAB'ne üstün gelen (onlan zarflayan) çıktı/girdi oranlan (veri bir
ağırlıklar seti için) bulunur. Bu şekilde yapılan bir sınır analizini kullanarak, her bir
KAB'nin mevcut çıktı/girdi oranını potansiyel çıktı/girdi oranı ile karşılaştırarak
etkinlik skoru oluşturulmaktadır. Örnek olarak şekil 1 üzerindeki A noktasını
gösterebiliriz. Çıktı/girdi oranı bu noktada bulunan bir KAB için, çıktı etkinlik skoru
Oq/Oq* ve girdi etkinlik skoru Ox/Ox* olur. Her iki durum için de skorun büyük
olması etkinliğin yüksek olduğunu gösterir (age.s. 104-105).
Hülya Kirmanoglu. Murat Çak. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
Girdi
Veri zarflama yönteminde hesaplama işlemleri, standart doğrusal
programlama yazılımı ile veya özel yazılım programı ile yapılmaktadır.Veri
zarflama analizinin iki özelliği vardır: "Birincisi, karar alma birimi tarafından
kontrol edilemeyen 'çevresel" faktörleri de göz önüne alabilir (gelir, işsizlik, eğitim
düzeyi gibi). İkincisi ise. bu analizde esas olarak ölçeğe göre sabit getiri ( bir birim
girdinin, bir birim çıktı artışına neden olması) varsayımının kullanıldığıdır, ki bu
varsayım kamu sektörü için geçerlidir, ancak son yıllarda "artan getiri" modeli de
uygulanmaktadır." "(Nyhan-Martin, 1999)
Bu yöntemin bazı sınırlayıcı yönleri vardır. Birincisi, "non-parametıic" bir
teknik olduğu için, hipotez testi için uygun değildir. İkincisi ise. kamu birimlerinin
etkinliklerini birbirlerine göre (nisbi olarak) tanımladığı için, "teorik olarak optimal
bir performans standardına" (age s.356)) dayandırmamak tadır.
Veri zarflama analizi kullanılarak, bir çok hizmet sektörü için yapılmış olan
etkinlik araştırmaları vardır. Aşağıda bu araştırmalarda kullanılan teknikler,
uygulandığı hizmet sektörü, kullanılan göstergeler gösterilmiştir:
334
Hülva Kirmaııogl». M »rai Cak. XV. Türkiye Mal iye Senırxgvumu. J.Ş : 1 7 Mavıs 2 0 0 0 . Anıalva
Bates 1993 Madden-Savage
(1997) Ruggiero-Vitaliano(1999)
Sektör
Eğitim(Orta öğrenim) Eğitim( Üniversite)
Avustralya'da 24
üniversite
Eğitim(ilköğreti
m)
A.B.D. N c u
York "da 520
okul bölgesi
Yıl 1980 ve 1983 1987 ve 1991 1990-199î
Performans
Göstergeleri
Etkinlik7 Etkinlik ve Kalite Maliyet etkinlik
Çıktılar
Öğrencilerin başarı
oranı (iki ayrı
düzeyde)
Öğretim üyesi başına
yayın sav ısı
Mezun olan öğrenci
sayısı
Öğrencilerin test
skorları
Okula devam
etme oranı
Mezuniyet oranı
Girdiler Öğretmen maliyetleri
(öğrenci başına pouııd)
Diğer maliyetler
(öğrenci başına poıınd)
Öğretim üyesi say ısı Öğrenci başına
maliyet
Teknik Veri zarflama analizi Veri zarflama analizi Veri zarflama
analizi
Stokastik sınır
analizi
Veri zarflama analizine dayanan (yani parametresiz olan) teknikler, diğer
birçok alanda da kullanılmaktadır. Bunlar arasında, imalat sanayiini (mal \e hizmet
üreten kamu birimlerinin etkinliğini özel işletmeler ile karşılaştıran bir çalışma.Zaım-
Taşkın: 1997) ve sağlık hizmetlerini (Türkiye'de genel hastanelerin teknik
verimliliklerinin ölçümü için: Kavuncubaşı-Ersoy: 1995) sayabiliriz.
Etkinlik kriterinin, kaliteyi göz ardı ettiği için. eğitini alanında kullanımının eleştirisi içinbkn/.YVclch 1998.
335
Hülya KirmanogUı. Murat Çak. XV. Türkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
b.Stokastik Sınır Tahmini (Stochastic Frontier Estimation)
Stokastik analiz, parametrik bir analiz tekniğidir. Burada, KAB'nin
etkinliğinin sınırdan olan sapması, 1. teknik etkinsizlik 2. kaynak dağılımsal
etkinsizlik ve 3. rastlantısal şoklar ve istatistik ve örnekleme hataları olarak üç
kısımdan oluşur.
Stokastik analiz daha çok stokastik üretim fonksiyonlarının tahmininde
kullanılmaktadır. Yani, biçimlendirilen bir üretim fonksiyonu için. girdilerin çıktı
üzerindeki etkilerini gösteren parametreler tahmin edilir. Böylece teknik etkinlik
ölçülmüş olur.
Bu teknik, veri zarflama analizinde olduğu gibi. mal ve hizmet üreten kamu
birimlerinin etkinliğini özel eşdeğerleri ile karşılaştırmak için kullanılmaktadır
(bakınız. Saygıh-Taymaz: 1995)
6.KAMU KESİMİNDE PERFORMANS VE YETKİNİN
MERKEZDEN UZAKLAŞMASI
Dünyada, yeni kamu yönetimi anlayışı içinde, gerek teori gerekse uygulama
aşamasında, tartışılan bir konu. kamu hizmetlerinin daha etkin sunumu için. yetki ve
sorumlulukların merkezi birimden alt birimlere doğru aktarılmasıdır. Performansa
dayalı bütçe anlayışında yerelleşme (decentralization; adem-i merkeziyet) önemli bir
yer tutar. Merkezi hükümet, karar alıcı birimleri, hizmet kullanıcılarına doğru şu
yollarla yakmlaştırabilir: Kendi bakanlıklarını ve bağlı birimlerini merkeziyetçilikten
uzaklaştırarak; Yerel otoritelere bazı hizmetlerin görülmesi \e vergilerin toplanması
yetkisini vererek; Kamu şirketleri.özel şirketler ve sivil toplum örgütleri ile sözleşme
yaparak; Karar almadan önce. ilgili taraflara danışarak.
Her durumda, politik düzeyde hesap verici hükümet olacağı için. hizmetler çok
dikkatli olarak tanımlanmalı ve uygulama denetlenmelidir ( United Nations. 1999)
Yerelleşme ile karar alıcı, hizmet kullanıcılarına daha çok yaklaşıl Bu
durumun şöyle avantajları vardır:
Hülva KirmanoSlu. Murat Çak. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
1.Karar alıcılar, kullanıcıların ihtiyaçları ve talepleri hakkında daha fazla
bilgiye sahiptirler.
2. Kullanıcılar, hizmetin finansmanı için vergi ödemeye daha fazla istekli
olurlar
3.Şeffaflık ve hesap verme daha çok sağlanabilir.
Yerelleşmeyi sınırlayan faktörler başlıca, merkezdeki bürokratların güç ve
yetkilerinden vazgeçmek istememeleri ve hükümetin sözleşme yönetimi
kapasitesinden yoksun oluşudur. Bu duruma çözüm olarak önerilenler şöyledir
(United Nations, 1999):
•Düzenli bir sözleşme hukuku
* Uzlaşma/müzakere yetenekleri
•Performans izleme ve denetleme sistemleri
•Faaliyetlerin uzaktan gözetimi için uygun enformasyon teknolojisi
7. T Ü R K İ Y E ' D E KAMU SEKTÖRÜNDE PERFORMANS
ÖLÇÜMÜNDE SORUNLAR
Dünyada performans yönetimi uygulayan ülkelerde, perfonnans ölçümü,
değerlendirmesi ve denetimi işlemleri, resmi denetleme organları ve bazı bağımsız
kuruluşlar tarafından yerine getirilmektedir. Türkiye'de bu yetki esas olarak Sayıştay
tarafından kullanılmaktadır. Türkiye'de Sayıştay geleneksel denetim anlayışı içinde
görevini ifa etmekle birlikte, son yıllarda, performans yönetimi anlayışı gelişmeye
başlamıştır. Aşağıdaki açıklamalar, bu konudaki gelişmeyi çok net bir şekilde
özetlemektedir:
"Ülkemizde, Sayıştay'ın denetimine tabi kurum ve kuruluşların kaynakların ne
Ölçüde verimli, etkin ve tutumlu kullanıldıklarını incelemekle yetkili ve görevli
kılındığı. Temmuz 1996'da Sayıştay Yasası'na eklenen 10 uncu maddede hükme
bağlanmıştır. Böylece verimlilik, etkinlik, tutumluluk için yasal ortam oluşmuştur
Henüz pilot projede uygulanmakta olan bu yeni denetim tekniğinin yaygınlaşması
Sayıştay'ın etkin işlev görmesini sağlayacaktır." (Kübalı, 1999. s.33)
337
I l i i lv ı Kırmanoglu. M u n ı l Ç a k . \ V . "LıırkİNC M a i i \ c S c m p o / v u n u ı . 1 5 - 1 7 Ma\ ıs 2 0 0 0 . Anlııl\;ı
Anket sonuçları Ek'tc sunulmuştur
Sayıştay'ın bu yaklaşımı çok se\indiricidir. Ancak, kamu sektöründe etkinlik
anlayışının oluşması için. bir görev de Üniversitelere düşmektedir. Bu konuda
araştırmalarının daha yaygın olarak yapılması için teknik altyapının hazırlanması
gerekmektedir. Ancak, bu konuda ciddi sıkıntılar olduğunu düşünüyoruz. Bu sıkıntı,
birbirleri ile bağlantılı olmak üzere, başlıca iki düzeyde ortaya çıkmaktadır l.kamu
hizmetleri sunumunun aşın merkezileşmesinden kaynaklanan sorunlar. 2.Veri elde
etme sorunu.
Hizmet sunumunun aşırı merkezileşmesi, hizmeti \erel düzeule sunan birimin
(örneğin İstanbul Emniyet Müdürlüğü veya İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü)
hizmete ilişkin girdilere ve bunların bileşimine, tutumlu \e etkin bir şekilde
kullanımına dair yetkiye sahip olmaması sonucunu ortaya çıkarmaktadır İstanbul
için. bazı kamu birimlerinin üst düzey yöneticileri ile bu konuda bir anket vaptık'*
Diğer bir sorun, bir anlamda birinci sorunun bir sonucu olmak üzere, bir
etkinlik araştırmasında kullanılacak olan bütün \enlerin merkezde toplanmış
olmasıdır. Alt birimlerden veri sağlanması ya hiç mümkün olmamaktadır (İstanbul
Emniyet Müdürlüğü gibi) veya bir etkinlik analizi yapmaktan ziyade, birimin
tanıtılmasına yönelik olarak seçilmiş sınırlı sayıda bilgiye ulaşılabilmektedir (Milli
Eğitim Müdürlüğü veya SSK İstanbul Bölge Müdürlüğü gibi). Bütün verilerin
merkezde toplanmış olması sonucunda, bazı Bakanlıkların faaliyetlerine il ışkın
ayrıntılı venler yayınlansa da (Sağlık Bakanlığı. Milli Eğitim Bakanlığı. Adalet
Bakanlığı. Maliye Bakanlığı gibi), yerel düzeyde yeterli veri mevcut değildir Bu
dunun, etkinlik araştırması sonuçlarından, etkınsizlıklerı giderme için gerekli
değişiklikler bütününe giden yolu kapatmaktadır. Çünkü, bu veriler ile vapılan
araştırmalar, tek bir il veya bölge alanında yoğunlaşamayacağı için. o bölgenin
etkmsı/liklerini ortava çıkarmaz.
Hiilva Kimıanoğlu. Murat Çak. XV. Türkiyo.Maliye.Sti ı ıoozyumtı. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
SONUÇ
Kamu hizmetlerinde, performans ölçümüne ilişkin olarak kullanılan ölçüler,
tanımlar ve kav ramlar çok kesin sınırlar ile birbirlerinden ayrılmış değildir.
Nicel ölçümlere çok fazla güvenmemek gerekir; yaptığımız regresyon
analizinde, ilköğretimde, öğrenci sayısı ile başarı oranı arasındaki ilişkinin katsayısı
düşük olarak bulunmuştur.
Dünyada performans yönetimi uygulamaları, yetki ve sorumlulukların alt
hizmet birimlerine doğru kaydırılması anlayışını da giderek geliştirmektedir. Ancak.
Türkiye'de, kamu hizmetlerinin sunumunda geçerli olan merkeziyetçi yaklaşım
varlığını sürdürmektedir. Merkezi idare tarafından sunulan bazı hizmetlerin İstanbul
alt birim yöneticileri ile yaptığımız anketler bu savı doğrulamaktadır. Özellikle
emniyet hizmetlerinde bu durum çok güçlüdür. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı birim
(İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü) biraz daha esnek gözükmektedir Maliye
Teşkilatının İstanbul birimlerinden olan İstanbul Defterdarlığı ise. performans
yönetimi konusunda en fazla yetki kullanan birimlerden bir tanesidir.
Etkinlik ölçümünde kullanılan değişkenlere ilişkin kararların merkezileşmesi,
beraberinde tüm enformasyonun da merkezileşmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu da
araştırmacıların çalışmasını zorlaştıran bir husustur. Örneğin İstanbul Emniyeti'nin
İstanbul'da sunduğu hizmetlere ilişkin bilgi (vaka sayısı, polis sayısı, teknik ekipman
gibi) tarafımıza verilememiştir. Aynı şekilde, milli eğitim hizmetlerinde, biraz daha
fazla veri sunulmakla birlikte. İstanbul bazında araştırma yapmak için yeterli
değildir. Bu nedenle, kurduğumuz regresyon modelini bütün Türkiye için sınamak
zorunda kaldık, aynı araştırmayı İstanbul için ilçeler bazında yapmamız mümkün
olmadı.
339
K A M U K E S İ M İ N D E P E R F O R M A N S Y Ö N E T İ M İ A R A Ş T I R M A S I
Brtnntzde periormarıs yönetimi uygulanıyor mu?
Suluları hizmetin befrl hedefleri var rm' Varsa, tek bir hedef rnr .yoksa çeşrti faafyeSen kapsayan ve kendi araçları olan bir hedefler bütünü mü'
İstanbul Defterdarlığı Baştangç aşamasındayız
Beir* hedefler var
Bu hedefler biriminiz içinde ni betaer** ' Yoksa bağlı bulunulan birim tarafından mı?
Bazıları biri mimiz* bazıbrı ise bakanlıkça beklendi
-t-O
Bu nedene re ulaşılıp ulaşılamadığı txnm içi denetim mekanlanalan ile rm. yoksa merkezi deneümlem deneHerayor?
Bütçede tasarruf doğrudan hedeflerden bir tanesi mi?
Performans yönetimi kaynağını tur yasadan mı alıyor» yoksa daha alt düzey yönetme*İterden mi?
Performans yönetn» için özel bir yonehm organı oluşturuldu mu? Finansman ve bütçe bölümleri performans yönetiminde önemi bir rol oynuyor mu?
Kulanılan performans gostergeten neterdr?
Performans ölçümü içaı kulanılan özel bir sistem var mı?
Nicel ölçümler yanında nitel ve dolaylı ölçümler de kulen ılryor mu?
Sinirleriniz her M tür denetime de tabi*
Evet
Koruyan Diskin henüz resmi ve yasal herhangj br düzenleme y*
Hayır
Bakanlık anlamında evet
Bu konuya yönetk çalışmalar devam etfyor Şu an için çatışmalar devam edyor
Böumtere ve bölümlerin bağlı olduğu yöne tellere göre değisryor
Etaı*( ve etkerik ölçümlerine ne kadar agrlık veriiyor^ Henüz istenen düzeyde degJ
Performans ölçümünde hizmet kalitesine ne kadar yer Bazı birilerimizde çok. bazı birimlerimiz venlyûr? 4e rızrnet kaftesira yükseline çabaları
devam edyor
Mali performans, performans ölçümünde yer alıyor mu? Evet
Maliyetleri çeşitj çıktılar arasında dağıtmak için sıslemeOk bir yöntem »adanıyor mj?
Malı yönetim ve pertormans yönetimi sistemleri eşgüdümlü ve Evet bağlantılı olarak kulan ılıyor mu?
İstanbul İl Emniyet mudurUğü Hayır
Kısmen bmmmiz kısmen de İç İsleri Bakanlığı taraflıdan
İstanbul S.S.K İl MudürfcJOü Kısmen
İstanbul 'i Mi» Eğitim Müdürlüğü Hayır
Çeştfc hedefler mevcutömeğin kaçak işçil Evet 9» önlenmesi, sagkk hizmetirm kaftesrin arOmlması
Bağlı büunan bürrler bebiyor Birim içinde
5T
Daha çok birim iç. melranizmalar tarafından Ma ürikte hiyerers* olarak denerjvortar Birim içinde
Bütçemizde tasarruf sûzkonusu deö;kSr Evet
Al düzey yâne*ne*toden
Evet
Yasadan atnıyor
Hayır
Hayır
Hayır Hayr
Hayır
Hayır
Kayır
Bu konudaki çalışmalarımız başlangıç aşamasındadır
Tespit deilen kaçak i s ç i sayısı, denetlenen işyeri sayısı Hayır Hayr
Hayır
Çok az
Çok az
Evet
Hedeflere ulaşılıyor
Verilmiyor
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır
Hayır Hayır
Performansa ıtshn enformasyon kolay elde edilebilir rra? SOzkorusu enformasyon nalda ıks IsMksri gelşlirmek ıçm kutanıkyor mu 7Y*k rapor olarak yayınlanıyor mu?
Performansa işfcjn bılojler. barımın bağlı olduğu bütçenin nazman ması ile bağlantılı olarak toplanıyor mu? Bütçeden ödenek taleplerine temel teşkil ediyor mu?
Hizmet kalitesine üdşktn standartlar tanımlanarak hizmetten yararlananlara tak; olarak sunmuyor mu?
Hizmetten yarektnertonrı kaıteyı nasıl değttlerıdrdMenni ölçmek içki anket yapıHyor mu?
Birimde ödenen maaşlar performans üe ba$antıb mı?
Başarılı bir kurumu örnek alma (berxrtrarking) uygulanıyor mu
Stratejik planlamanız var mı?
KıjTjmunuz tçirvtaki binmle/e görece ö z e n * veren (resmi veya resmi otnayan) performans sözle ;mc kın yapıyor musunuz?
Kısmen
Bunun çabası içerisindeyiz
Hayır
Kısmen eve!
Evet
Hayır
- t *
Emrtyette ıka'l her türlü veriyi eUe etmek Hayır Hayır için Vaiik onayı gerekı Byor. Bınmter içinde karşılaşılan vakalar 2 ayda bir yayınlanryor
Hayır Hayır Hayır
Hatta zaman zaman bein bügHeı sunuluyor Hayır Hay» fakat sunulan bu bilgiler sadece performans ile ılntıi deajl Evet Hayır Hayır
Hayır Hayır Hayır
Hayıf-Biz bütün kurumlan n Çalış Hayır Hayır ma biçimlerini inceleriz.
Stratejk planlamalarımız mevcuttur Bazı birimlerde var Hayır
Hayır Hayır Hayır
Htilya Kinnanoğl». Murat Çak. XV. Türkiye Mal ive Senıpo/vtımu. 15-17 Mayıs 20110. Antalya
342
Kaynakça
W V Baker. 'Performance Mesıırement in Taxaiion:The Revenue ('anotla
Experiance'. (PUMA Occational Papcrs. 1994 No.5: Performance
Measurenıcnt in Government: Issues and Illustrations-OECD içinde s.39-
50)
J.M. Bates (1993) 'The Efficiency ofLocal Echtcaüon Amhohties'. Oxford Re\ ievv
of Education. Vol..l9. No.3. 277-289.
C.V.Bro\vn-P.M.Jackson. 'Public Sector Economics". Blackvvell.1990.
G.Bouckacrt. 1996). 'Measıırement of Public Sector Performance: sonıc European
Perspectives'
(Halachmi.A- Bouckaert.G.eds.Organizational Performance and Measıırement in the
Public Sector. Wcstport,CT:Quorumil996 f s.223-237)
N.Caiden. (1997). "Public Service Professionalism for Performance Measurenıcnt
and Evaluation". 1-16. L: /1NTERNET/PUMA/SIGMA/VVEB/CA1DEN.HTM
A.Case-A.Deaton. 'School Inputs and Eciııcaiional Outvomes in South A/rica .The
Quartcrly Journal of Economics. August. 1999, 1047-10X4.
C.Craycraft. 'A Review of Statistical Techniques in Measuring Effıciency'. Journal
of Public Budgeting. Accounting & Financial Management. 1999. vol.l 1.
issııe 1. s. 19-27.
J.Cullis-P.Joncs, "Public Financc and Public Choicc". McGro\v-Hiil International
Editions. 1992
G.D.Dohertly (ed). 'Developing Quality Systems in Education'. Routledge. 1994
D.K.Hurin. 'Measuring Performance in Policy Aclvice: A New Zeland Perspeciıve '
(PUMA Occational Papcrs. 1994 No.5: Performance Measurenıcnt in
Government: Issues and Illustrations-OECD içinde s.23-37)
Ş. Kavuncubaşı-K.Ersoy. Hastanelerde Teknik Verimlilik Ölçümü'. Amme İdaresi
Dergisi, cilt 28. Sayı 3. Eylül 1995. 77-92.
Hûlva Kirmaııoftlu. Murat Çak. XV. TOrkivc Mal ive Sempozyumu. 13-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
A.B.Krueger, lExperimental Estimates of Education Production Functions', The
Quarterly Journal of Economics, Mayl999, 497-532.
D. Kübalı, 'Performans Denetimi', Amme İdaresi Dergisi, cilt 32, Sayı i, Mart
1999,31-62.
J.Mercer, 'The performance Management and Budget System of the City of
Sunnyvale, California'. (PUMA Occational Papers, 1994 No.5:
Performance Measurement in Government: Issues and Illustrations-
OECD içinde s.53-61.
C. Morgan-S. Murgatroyd(1994), 'Total Quality Management in the Public
Sector'Open University Press, Buckingham-Philadelphia.
R.C.Nyhan-L.L.Martin, 'Comparative Performance Measurement\ Public
Productivity & Management Revievv, March 1999, Vol.22, Issue 3, 348-
365.
OECD Governance in Transition,Public Reform Management Reforms in OECD
Countries, OECD, 1995
PUMA Occational Papers, 1994 No.5: Performance Measurement in Government:
Issues and Illustrations-OECD
S.Richards(1994), 'The Consumer paradigm in public managemenV (Developing
Quality Systems in Education , G.D.Dohertly (ed), Routledge,1994 içinde
s.35-51)
P.Smith, (1990) 'The Use of Performance İndicators in the Public Sector',
J.R.Statist.Soc., 153, P a r t i . 53-72.
Ş.Saygılı-E.Taymaz, 'Türkiye Çimento Sanayiinde Özelleştirme ve Teknik
Etkinlik', ODTÜ Gelişme Dergisi, 22(3) 1995,405-426.
V.Tanzi, 'The Ouality of the Public SectorIMF Conference on Second Generation
Reforms, October,1999.
343
Hülya Kirmanoğlıı. Murat Çak. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 13-17 Mavıs 2 0 0 0 . AntaK a
344
United Nations Department of Economic and Social Affairs, "Budget Reform in
Developing Countries', Papers of a Workshop held in Nevv York, 4-5
Deçember 1997.United Nations, Nevv York, 1999
U.S. Department of Defence, Key Criteria for Performance Measurement, An
action plan for US Department of Defense. March 1996
A.R.Welch, ;The cult of effıciency in education; Comparative refleetions on the
reality and the rhetoric', Comparative Education; Oxford; Junel998, 157-
175.
O. Zaim-F.Taşkın (1997) 'The Comparative Performance of the Public Enterprise
Sector in Turkey: A Malmguist Productivity Index Approach \ Journal of
Comparative Economics, 25, 129-157.
İstatistiksel Veriler:
Milli Eğitim İstatistikleri- Örgün Eğitim. 1993-1994. 1994-1995 ve 1995-1996 .
DİE, Ankara
DPT web sayfası: ww\v.DPT.gov.tr.
BÜTÇE BAŞLANGIÇ ÖDENEKLERİNİN BAŞARIMININ
DEĞERLENDİRİLMESİNDE NİCEL YAKLAŞIMLAR
Gülay Günlük Şenesen
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü
1. GİRİŞ
Bu çalışmada Konsolide Bütçe harcamalarına ilişkin ön tahminler (başlangıç
ödenekleri) ile gerçekleşmeler arasındaki sapmaların nicel çözümlenmesinde
kullanılan yöntemler tartışılacak ve 1983-1998 dönemi Türkiye verileri ile
sapmaların yapısı değerlendirilecektir. Bu kapsam, kamu maliyesinde özellikle son
vıllarda güncellik kazanmış olan perfonnans denetimi bağlamında düşüniilebilirse
de. daha çok yakın geçmişe ilişkin bir başarım (perfonnans) değerlendirmesi girişimi
olarak değerlendirilmelidir. Böylelikle gelecekteki tahmin başarımlarını iyileştirmeye
yönelik ipuçları da ortaya çıkabilecektir.
Performans denetimi, "kaynakların verimlilik, etkinlik ve tutumluluk ilkeleri
doğrultusunda yönetilip yönetilmediğini ve hesap verme sorumluluğunun
gereklerinin belirli ölçülerde karşılanıp karşılanmadığını görmek için bir kurumun,
kuruluşun, programın ya da faaliyetin değerlendirilmesi" olarak tanımlanmaktadır
(Kübalı. 1999:32). Bu kapsam icraatın temelde nitel açıdan ayrıntılı olarak
değerlendirilmesini gerektirmektedir Performans denetimi sürecinin aşamalarına
(örneğin planlama. u\gıdama, raporlama, izleme) ilişkin kıstaslar ilgili yazında
avrmtılı olarak tanımlanmaktadır (örneğin bkz. Cook vd. 1995. Kübalı. 1999;
Ulıığbay. 1995) . Bizim çalışmamızın, bu bağlamda kullanılabilecek çeşitli veri
analizi yöntemlerinden "karşılaştırma testleri" türüne uygun düştüğü, istatistik \e
ekonometri ağırlıklı olduğu söylenebilir (Kübalı, 1999:57). Çalışmamızda yalnızca
harcamalar kapsanacak. gelirlere ilişkin değerlendinneler yapılmayacaktır.
Gutav G. S enesen, XV- TOrkive Mal ive Sempgzvurou, 13-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
Kesinleşen harcamaların öngörülen değerlerden sapmasının çeşitli nedenleri
vardır. Bunlardan belki de en önemlisi bir t+I yılına ilişkin öngörülerin. t yılına
ilişkin kesinleşmiş değerlere değil, öngörülere dayanmasıdır. Daha açık bir deyişle,
bir t yılında, t+1 yılı için Bütçe Gerekçesi, (dolayısıyla Başlangıç Ödenekleri),
hazırlanırken t ve t-1 yıllarına ilişkin gerçekleşmeler genellikle baştan
bilinememektedir. Bu nedenle t+1 yılı için öngörülerin büyük ölçüde t-1 yılında
hazırlanmış olan / yılı Başlangıç Ödeneklerini, ya da t-2 yılındaki gerçekleşmeleri
temel alması kaçınılmazdır. Ayrıca, özellikle enflasyona, döviz kuruna ve siyasi
hareketliliğe ilişkin beklentilerin tam isabetli olmasını beklemek de gerçekçi değildir.
Kaldı ki, bütçe kapsamındaki kuruluşların alt birimlerinde hazırlanan öngörülerin bir
araya getirilmesi ile genel büyüklüklerin oluştuğu, Gerekçe'ter'm hazırlanmasından
yasalaşmasına kadar olan süreçte siyasi müdahalelerin olduğu da unutulmamalıdır
(Atiyas vd. 1999:41; Blackley ve DeBoer, 1993; Gruen, 1979; Perdikis ve Saluom.
1987).
T.C. Maliye Bakanlığı'nca yayınlanan Bütçe Gerekçeleri'nde Başlangıç
Ödenekleri ile Yılsonu Ödeneklerinin ve Harcamaların gelişimi, hepsi aynı
kapsamda olmasa da, çeşitli çizim ve çizelgelerle değerlendirilmekte ve sapmaların
esas nedeninin ek ödenekler olduğu vurgulanmaktadır.9 Çalışmamızın bu nedenle,
dolaylı da olsa, ek ödeneklerin seyrinin ve ana harcama kalemleri itibariyle
bileşiminin yapısını ele aldığı, dolayısıyla mali disiplindeki aksamaları genel
hatlarıyla ortaya koymayı amaçladığı söylenebilir.
II. YÖNTEM
Öngörülen ve gerçekleşen büyüklükler arasındaki sapmaları çözümlemede
kullanılabilecek nicel yöntemleri istatistik ve ekonometri yöntemleri olarak iki grupta
9 Örneğin bkz. 1998 Mali Yılı Bütçe Gerekçesi, s.40 (Ekim 1997). 1999 Mali Yılı Bütçe Gerekçesi, s.28 (Ekim 1998), 2000 Yılı Bütçe Gerekçesi, s.29 (Ekim 1999). Atiyas ve Sayın (1997) ile Hürcan (1999)'da sapmaların bir kaynağının da tamamlayıcı ödenekler olduğu belirtilmektedir.
346
Gülay O. Seneseıı. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalya
ele alabiliriz. İstatistik yöntemleri, sapmaların düzeylerinin ya da oransal
değerlerinin özet ölçütlerle tanımlanmasını içerir. Ekonometrik vöntemler ise
sapmaların zaman içindeki seyirlerine dayanarak, sistematik bir yapıda olup
olmadıklarını ve nedensellik ilişkilerini ortaya çıkarmaya yöneliktir.
1. İstatistik Yöntemleri
Bu alt bölümde sapmaları özetleyen çeşitli ölçütleri tanımlayacağız.
(Ayrıntılar için bkz.Günlük-Şcncsen, 1986: Günlük-Şenesen ve Bates. 1988:
Günlük-Şenesen, 1988; Şcnesen ve Günlük-Şenesen, 1994). Zaman serisi
verilerinde, özellikle de Türkiye'de, enflasyon nedeniyle cari değerler çok büyük
sayılara ulaştığından, sapmaların düzeyleri yerine, başlangıç ödemelerine göre yüzde
değerlerini ele alacak, ölçütleri de yüzde sapmalar itibariyle tanımlayacağız.
Bu tanımlar ışığında başlıca ölçütler olarak. Yüzde Sapmaların Aritmetik
Ortalaması (YSAO). Mutlak Yüzde Sapmaların Aritmetik Ortalaması (MYSAO).
Yüzde Sapmaların Kareli Ortalamasının Kökü (YSKOK) ile Korelasyon Katsavısı
(r) üzerinde duracağız."1 BÖ, : t yılının Başlangıç ödeneği. H, : t yılının
kesinleşmiş harcaması iken. ölçütlerin tanımları şöyledir"
YSAO = l/n S, 1()0*(H, - BÖ,)/ BÖ, t = 1.2 .ıı
MYSAO - l/n 2, 100*|H t - B Ö t | / B Ö t t - 1.2 n
YSKOK = Vl/n S, [ 1 0 0 * (H, - BÖ,) / BÖ,] 2 t - 1.2 ,n
"' Uyum Gücü (UG). Bilgi İndeksi (Bİ). Öklid U/aklık Fonksiyonu (ÖUF) gibi ölçütler
değişkenlerin cari değerlerine dayandığından bu çalışmada hesaplannıamıştır.
11 Sapmalar harcamalara göre de. yani paydada başlangıç ödenekleri yerine harcamalar konarak, tanımlanabilirdi. Ancak mali disiplin açısından, öngörülerin başlangıç Ödemelerine göre isabet dü/eyinin daha anlaşılır bir gösterge olduğu kanısındayız.
347
Gülay G. Şeııesen. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
Bu özet ölçütler özellikle farklı kalemlerin karşılaştırılmasında yararlıdır. Bu
ölçütlerin değerlerinin sıralamaları aynı olmayabileceğinden herbirinin hesaplanması
yorumları güçlendirecektir. Açıktır ki bu ölçütlerde en küçük değer, korelasyon
katsayısında ise en büyük değer en az sapma gösteren kalemi gösterecektir.
Ayrıca, harcama kalemlerinin harcamalarının toplamı, toplam harcamalar
(TH) ve harcama kalemlerinin başlangıç ödemelerinin toplamı da toplam başlangıç
ödemeleri ( T B Ö ) , yani EjH,., = THt ve 2; BÖ L, = TBÖ, olduğuna göre kalemlerin
sapmalarının toplamın sapmaları içindeki paylan sapmaların nedenlerinin izini
sürmemizi sağlayan ölçütlerden biridir:
(H j. t - BÖ i. t) / (TH, -TBÖt) i: i. harcama kalemi, t = 12 n
Türkiye Bütçe verilerindeki sapmaların bu ölçütlerle değerlendirmesi III.
Bölümde yapılmaktadır.
2. Ekonometri Yöntemleri
Ekonometri yöntemleri ile öngörülen ve gerçekleşen büyüklükler arasındaki
sapmaların kaynaklarını ve bu kaynakların sapmaları belirleme gücünü
sayısSllaştırmak olanaklıdır. Bu kaynaklar aynı zamanda müdahale alanları olarak
düşünülebilir. Bunun yanıstra, yakın gelecek için karşılaşılabilecek sapmaların
büyüklükleri de önceden tahmin edilebilir (Ayrıntılar için bkz. Blackley ve DcBoer.
1993: Feenberg vd.1989; Lim, 1985 ve Plesko, 1988). Aşağıda yaygın biçimleri
sunulan bu modeller, Sıradan En Küçük Kareler (SEKK) yöntemi ile tahmin edilir,
istatistik ve ekonometrik sınamalar yapıldıktan sonra yorumlanırlar,
YS - 100*(H, - BÖ,)/ BÖ, ve yılı gösteren t= 1,2 n iken
1) YS, = a + p t + E, modeli ile yüzde sapmaların ele alınan dönem içinde
sistematik bir trendinin olup olmadığı değerlendirilebilir.12 Veriler p'nın Tden
,: Doğrusal trend biçiminde tanımlanan yukarıdaki ilişki, eğrisel trend biçiminde de geliştirilebilir: Örneğin YS = a + t + f>2 V + s.
348
Gülay G. Şenesen, XV. Türkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
küçük olduğuna ilişkin önsavı desteklediğinde, zaman içinde talimin başarınınım
düzenli bir biçimde iyileştiği söylenebilir ki bu ideal durumdur.
2) H, = a + p BÖ, + E,
modeli ise Harcamalar ile Başlangıç Ödenekleri arasındaki doğrusal ilişkinin
yapısını saptamaya yöneliktir. Korelasyon katsayısı da bu değişkenler arasındaki
doğrusal ilişkinin m u m gücünü özetlemekle birlikte, bu modeldeki a ve p
katsayılarının tahminleri, sırasıyla, ortalama ilişki doğrusunun sabitinin vc eğiminin
tahminleri olarak ek bilgi sağlarlar. Verilerin ct=0 önsavını desteklemesi
gerçekleşen değerlerin tahminlerden bağımsız otonom bir bölümünün olmadığı
anlamına gelir. Öte yandan verilerin p=l önsavını desteklemesi ise gerçekleşen
değerlerin tahminler ile bire bir uyumlu olduğunu gösterir. Bu modelin tahmin
edilen katsayıları ile ideal durum olan. a=0 ve p=l önsavları aynı anda sınanır vc
bu önsavlar reddedilmezse, sapmaların sistematik hata içermediği söylenebilir.
Böylece tahminlerin "rasyonel"' ya da "yansız" niteliği vurgulanabilir.
Yukarıdaki model, ele alınan dönemin bütünü için ortak bir eğilim saptamaya
yöneliktir. Oysa. sapmalar siyasi gelişmelerden de etkilenebilir. Örneğin. D,, ilgili
yıldaki iktidar partisinin türünü, ya da o yılın seçim yılı olup olmadığını gösteren bir
yapay değişken olarak alındığında
3) H, = a, + P; BÖ, + a ; D t + p 3 (D,* BÖ,) + E,
modeli ile siyasi gelişmelerin sapmalar üzerindeki etkisi de ayrıştırılabilir.
Türkiye Bütçe verilerindeki sapmaların ekonometrik çözümlemesi IV.
Bölümde yapılmaktadır.
III. TÜRKİYE'DE KONSOLİDE BÜTÇE HARCAMALARI İLE
BAŞLANGIÇ Ö D E N E K L E R İ ARASINDAKİ SAPMALAR
Bu alt bölümde toplam harcamalardaki sapmalar ile ekonomik sınıflandırma
kalemlerinin sapmaları ve fonksiyonel sınıflandırmada bütçe paylan en büyük olan
genel hizmetler, savunma, eğitim harcamalarındaki sapmalar 1983-1998 dönemi
349
Gülay G. Şenesen. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu, 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . .Antalya
verileri ile ele alınacak, ayrıca kalemlerin sapmalarının toplanı sapma içindeki
paylan değerlendirilecektir. İncelenen dönemin 1983'den başlatılmasını nedeni.
Bütçe Gerekçeleri'ndeki tanım uyumunun gözetilmesidir.
1. Özet ölçütler
Çizelge 1 "in alt bölümünde kapsadığımız harcama kalemleri için hesaplanmış
YSAO, MYSAO ve YSKOK değerleri verilmektedir. Bu sonuçlara yol açan
eğilimlere ise aşağıda harcama kalemleri temelinde daha ayrıntılı değineceğiz."
Çizelge 1. Bütçedeki kalemlerin harcamalarının başlangıç ödeneklerinden
sapmaları, %
Toplam Harcamalar için YSAO ile MYSAO'nın aynı değeri (14.7) almasının
nedeni harcamaların başlangıç ödeneklerinden sapmalarının hep pozitif olmasından
ötürüdür. Kısaca, toplam bütçe harcamalarının başlangıç ödeneklerinden ortalama
% 14,7 oranında saptığını söyleyebiliriz.
Harcama kalemlerinin hiçbirinde YSAO ile MYSAO aynı çıkmamıştır.
MYSAO. YSAO'ndan daha yüksektir. Harcama kalemlerinde en az bir yılda
negatif sapma olduğu, yani en az bir yılda harcamalar başlangıç ödeneklerinin
altında gerçekleştiği için YSAO daha düşüktür.
YSAO açısından en dikkat çekici kalemler diğer cari harcamalar (-4.7).
savunma harcamaları (1.5) vc faiz harcamalarıdır (30.5). Yani diğer cari
harcamaların gerçekleşen değerleri, ortalama olarak, başlangıç ödemelerinin altında
olmuştur.
Savunma harcamalarının YSAO değeri ise kalemler arasındaki en düşük
değerdir. Öte yandan, faiz harcamaları kaleminde en yüksek pozitif ortalama yüzde
sapma gözlenmektedir. Bu da faiz ödemeleri açısından öngörülerin yanılgı payının
çok yüksek olduğu anlamına gelir.
1 3 Bu çalışmanın ilk biçimini okuyarak önerilerini ileten Hülya Kirmanoğlu. Sc/ai Temelli
ve Ayşegül Yakar'a katkıları İçin teşekkür ederim.
350
Ciiilav G. Şenesen. XV. Türkiye Mal iye Sempozyum». 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalva
Benzer sıralamanın MYSAO ve YSKOK ile de korunduğunu görüyoruz.
Faiz ödemelerini bir yana bırakırsak, ekonomik sınıflandırma içinde en fazla
sapmanın personel harcamalarına ait olduğunu, bunu faiz dışı transfer ödemelerinin
izlediğini söyleyebiliriz. Yatırım harcamalarındaki sapmalar ortalama olarak daha
düşüktür. Fonksiyonel sınıflandırma içinde ise. eğitim harcamalarındaki sapma öne
çıkmaktadır. Bunu genel hizmetler izlemektedir. Savunma harcamaları ise ortalama
olarak, en az sapma gösteren kalemdir. Buradan hareketle öngörülerin en az yanılgı
barındırdığı kalemlerin savunma harcamaları ile birlikte bununla ilişkili diğer cari
harcamalar olduğu söylenebilir. Burada, bu kalemlerin meclis sürecinde en az
müdahale edilen kalem olduğu unutulmamalıdır.
Kuşkusuz bu özet ölçütler, her ortalama gibi, gözlemlerin tekil değerlerinin
taşıdığı bilginin temsilcisidirler, ayrıntılı bilginin yerine geçmezler. Bu nedenle
yüzde sapmaların zaman içindeki seyirlerini harcama kalemleri açısından aşağıda
değerlendireceğiz.
2. Toplam Harcamalar
1983-1998 döneminde toplam konsolide bütçe harcamalarının başlangıç
ödeneklerinden sapmalarının başlangıç ödeneklerine göre yüzde değerleri Çizim I "de
gösterilmektedir. Çizimlere temel olan yüzde sapma değerleri ise Çizelge 1 "de
verilmektedir.
Çizim 1. Toplam bütçe harcamalarının başlangıç ödeneklerinden sapmaları, %
Ele aldığımız dönemde harcamaların başlangıç ödeneklerini hep aştığı,
sapmaların işaretinin hep pozitif ve 16 yıllık YSAO (=MYSAO> değerinin %14,7
olduğunu yukarıda belirtmiştik.14 Kısaca, hep öngörülenin üzerinde harcama
yapılmıştır. Özellikle, seçim yılları olan 1991 vc 1995 yıllarında başlangıç
11 Bir karşılaştırma olarak 1969-1980 dönemi verileriyle ABD için yapılmış bcn/.cr bir çalışmanın bulgularından yararlanılabilir: Toplam harcamalar için ortalama yıi/.dc sapına değeri 3 Tür (Campbell ve Ghysels. 1995).
351
Gülav Ci. Şenesen. XV. Ttlrkive Mal ive Sempozyumu. 13-17 Mayıs 2 0 0 0 . .Antalya
ödeneklerinin yaklaşık üçte biri daha fazla harcamanın gerçekleştiği görülmektedir.
Bu değerler incelenen dönem içindeki en yüksek değerlerdir. Ancak, yine seçim
yılları olan 1983 ve 1987 yıllarındaki yüzde sapmalar bu denli yüksek değildir. Bir
seçim yılı olmayan 1997 yılındaki % 29"luk yüzde sapma da ayrıca dikkat çekicidir.
Bir başka dikkat çekici özellik. 1987-1998 döneminde tek yıllardaki büyük yüzde
sapmayı, çift yıllardaki küçük yüzde sapmanın, (çift yıllardaki küçük yüzde sapmayı
da tek yıllardaki büyük yüzde sapmanın) izlemesidir. 1998 yılındaki yüzde
sapmanın 1989'dan bu yana en düşük (%5.6) değere ulaşması "IMF ile imzalanan
Yakın İzleme Anlaşması çerçevesinde uygulanan politikalar sayesinde ek bütçe
uygulamasına gidilmemiş olması" ile açıklanmaktadır (Hürcan, 1999:83). Ancak bu
yapının tüm alt kalemler için geçerli olmadığını aşağıda göreceğiz.
3. Ekonomik Sınıflandırma
Bu alt bölümde cari, yatırım ve transfer harcamalarındaki yüzde sapmaları ele
alacağız. Cari harcamaları personel ve diğer cari biçiminde, transfer harcamalarını
ise faiz vc faiz dışı biçiminde ayrıştırarak değerlendireceğiz. Bu kalemlere ilişkin
yüzde sapma değerleri Çizim 2 vc Çizim 3 "den izlenebilir.
Çizim 2. Ekonomik sınıflandırmaya göre harcamaların başlangıç ödeneklerinden sapmaları, %
Personel harcamaları, incelenen dönem içinde, yalnızca 1983 yılında
başlangıç ödeneklerinin altında kalmış (yüzde sapma - % 3.3). diğer yıllarda
harcamalar hep başlangıç ödeneklerinin üzerinde olmuştur. 1989 yılı ise % 8()"e
yakın bir yüzde sapmayla dikkat çekmektedir. Yani öngörülenin % 80 daha fazlası
harcanmıştır. Bu yılın önemli bir yerel seçim yılı olduğu ve maaş ve ücretlerdeki
büyük artışlarla yurtiçi talebin dolayısıyla üretiminin canlandırılmasının hedeflendiği
unutulmamalıdır.19 Bu da. tüm anayasal kısıtlara karşın, bütçenin siyasi ve
toplumsal gelişmelere göre ne kadar esnek olduğunun çarpıcı bir göstergesidir.
I'> Nitekim. 1989 yılında kişi başına reel personel harcamalarının büyümesinin kişi başına reel toplam harcamalardaki büyümeye kalkışı çok yüksektir (Günlük-Şenesen. 1999).
352
Gfllav Ci. Şenesen. XV. Türkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
199Tin bir seçim yılı olması nedeniyle yüzde sapmanın başlangıç ödeneğinin
neredeyse yarısına (%46.4) ulaştığı söylenebilir, ama yine bir seçim yılı olan
1995"de yüzde sapma bu denli yüksek değildir (% 17.8). 1994 yılına kadar yüzde
sapma oranı düşmekteyse de 1997 yılında yeniden yükselmektedir. Yukarda
değinilen 1998 yılı üzerindeki IMF etkisinin personel harcamaları için geçerli
olduğunu söylemek güçtür, harcama başlangıç ödeneğini %24'ü kadar aşmaktadır.
Esas olarak savunma amaçlı alımlar için yapılan Diğer Cari Harcamalardaki
yüzde sapmaların seyri diğer kalemlerden önemli ölçüde farklılaşmaktadır. 1992
yılına kadar harcamalar hep öngörülenin altında seyretmiştir. Özellikle 1988 yılına
kadar başlangıç ödeneğinin yaklaşık %20"si kadar altında harcama yapıldığı
görülmektedir. Yüzde sapmalar 1992 yılından sonra işaret değiştinnekte. 1998
yılında ihmal edilebilecek bir değere düşmektedir. Bir seçim yılı olan 1995 deki ü,-\>
15.7Tik yüzde sapma bu kalem için gözlenen en yüksek değerdir. Bu kalem için
hesaplanan mutlak yüzde sapma ortalaması % 10.2 olup. bu sınıflandırmadaki en
düşük değerdir.
Yatırım harcamaları için hesaplanan mutlak yüzde sapma ortalaması
%16.6*dır. Bütçe kapsamındaki kamu yatırımlarının planlanma süresinin genellikle
bir yıldan daha uzun olmasına karşın bu denli yüksek değerlerde yüzde sapma
göstermesi yukarıda belirttiğimiz esnekliğin bu kalemde de geçerli olduğunun
kanıtıdır. Burada yatırımların gerçekleşen maliyetlerinin gerçekleşen enflasyon \e
ithalat maliyetlerine bağlı olduğu hatırlanmalıdır. Seçim yılları açısından
bakıldığında ise, seçim öncesindeki 1986 yılında, seçim yılları olan 1987 ve 1991
yıllarındaki yüzde sapmalar dikkat çekicidir. 1995 yılındaki yüzde sapma ise daha
düşüktür. 1997 yılında sapmanın yükselmesi bu kalemde de gözlenmektedir,
Faiz dışı transfer harcamalarına gelince, mutlak yüzde sapma ortalaması
%15.7'dir. Bu değer, bu sınıflandırmada, personel harcamalarınınkinden sonra en
yüksek değerdir. Faiz dışı transfer harcamalarının başlangıç ödeneklerinden en fazla
353
Gülay G. Şenesen. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
yüzde sapmanın (%38.2) 1984 de ortaya çıktığını görüyoruz. 1983-1985 yıllarında
ve 1995 (seçim yılı) yılındaki yüzde sapma diğer kalemlerinkinden yüksektir.
Çizelge l'den görüleceği gibi, mutlak yüzde sapma ortalaması için %
34.1 "değeri ile, incelenen kalemler içinde en yüksek yüzde sapma borç
faizlerindedir.16 Asıl büyük yüzde sapma % 205.6 ile J984 yılında ortaya çıkmıştır.
Yani, 1984 yılında öngörülenin iki katı daha fazla faiz harcaması yapılmıştır. Bu
saptamalar, harcamaların finansmanının tasarlanmasında ciddi biçimde yanılmalar
bulunduğunu düşündürmektedir. Öte yandan 1987 yılında hiç yüzde sapmanın
olmadığı, 1988-1990 ve 1992 yıllarında ise öngörülenin altında faiz ödemesinin
yapıldığı da belirtilmelidir. 1993 sonrasında yüzde sapmaların azalma eğilimine
girdiği, 1998 yılında en düşük değere ulaştığı da görülmektedir. (Çizim 3 ) 1 7
Çizelge l 'de harcama kalemlerinin harcamalarının başlangıç ödeneklerinden
yüzde sapmalarının aldığı en düşük ve en yüksek değerler de vurgulanmaktadır. Bir
genel seçim yılı olmasına karşın, personel ve yatırım harcamaları en düşük yüzde
sapma değerleri, üstelik eksi değerli olarak. 1983 yılında karşımıza çıkmaktadır.
Oysa borç faizi ve faiz dışı transfer ödemelerindeki yüzde sapmalar 1984 yılında en
yüksektir. Çizelge l 'in en alt satırında ise yüzde sapmaların değer aralıkları (en
yüksek değer ile en düşük değer arasındaki fark) gösterilmektedir. Yukarıdaki
çözümlemelerimizle koşut olarak, buradan da faiz ödemelerinin değişkenliği çarpıcı
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Personel ödemelerindeki yüzde sapmaların değer aralığı ise ekonomik
sınıflandırma içindeki en büyük aralık olarak dikkat çekmektedir.
,f i 1969-1980 dönemi verileriyle ABD için yapılmış benzer bir çalışmada da en yüksek yüzde sapına bu kalemde görülmektedir (Campbell ve Ghysels. 1995). Ancak yine de değeri (%8.1) Türkiye'ninkinden çok düşüktür. r Çizim 3'ün 1985 yılından başlatılmasının nedeni, bu yüksek değer nedeniyle çizimin dikey ekseninin büyüyerek, diğer kalemlere ilişkin değerlerin gözlenememesine yol açmasıdır.
354
Gülay G. Şenesen. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu, 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antaiva
4. Fonksiyonel Sınıflandırma
Bu alt bölümde harcamaların fonksiyonel sınıflandırılması açısından, yalnızca
bütçe içindeki payları %10'un üzerinde olan kalemlerdeki sapmalar incelenecektir.
Bu kalemler Genel Hizmetler, Eğitim ve Savunma"dır. Borç faizi ödemelerine
yukarıda değindik. Fonksiyonel kalemlerin harcamalarının başlangıç ödeneklerinden
yüzde sapmalarının değerleri Çizim 3'den ve Çizelge l'den izlenebilir. MYSAO
değerleri eğitim için 18.3. genel hizmetler için 15.1, ve savunma için 11.1
bulunmuştur. Bu sıralamanın değer aralıklarının sıralanmasına da yansıdığım
söyleyebiliriz. Bu bağlamda, ele alınan kalemler içinde en iyi harcama
planlamasının yapıldığı kalemin savunma harcamaları kalemi olduğu söylenebilir.
Çizim 3. Fonksiyonel sınıflandırmaya göre harcamaların başlangıç ödeneklerinden sapmaları, %
1983-1986 döneminde genel hizmetlerdeki yüzde sapma diğer kalemlerin
üzerinde olmuş, 1987-1993 ve 1996-1998 dönemlerinde ise eğitim harcamalarındaki
yüzde sapma hep diğer kalemlerinkini aşmıştır. Bu eğilimin istisnaları 1994 kriz
yılında savunma harcamalarındaki yüksek yüzde sapma ile 1995 genel seçim yılında
genel hizmetlerdeki yüksek yüzde sapmadır.
Genel hizmetler kaleminin harcamalarının başlangıçta öngörülenden daha
düşük olduğu yıllar 1990, 1994, 1996 ve 1998 yıllarıdır. 1998 yılındaki IMF
düzenlemesinin bu kalemin harcamaları üzerinde daraltıcı bir etkisi olduğu
söylenebilir. Ancak faiz dışı transfer harcamalarının tamamına yakınının (%90)
genel hizmetler kapsamında olduğu, genel hizmetlere ilişkin harcamaların da
çoğunun (%85) transfer harcamaları olduğu unutulmamalıdır18. Çizelge I'deki
verilerden bu yakınlık izlenebilir.
Toplam personel harcamalarından en yüksek pay, ortalama üçte biri kadar,
eğitime ayrılmaktadır. Eğitim harcamalarının ise dörtte üç kadarı personel
18 Bkz. Bütçe Gerekçeleri. 355
ü ü l a v ü . Şenesen. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
harcamalarıdır19, bu nedenle, sapma ve yüzde sapma eğilimlerinin personel
harcamalarınmkiyle benzeşmesi beklenir.
Seçilen harcama kalemleri arasında savunma harcamalarındaki ortalama
sapmanın (YSAO=1.5) en düşük olduğuna yukarıda değindik."". Bu sapmaların
eğiliminin diğer cari harcamalarla benzeştiği açıktır. Savunma harcamalarının
yarıya yakını bu kaleme gitmektedir. Toplam diğer cari harcamaların da daha önce
belirtildiği gibi, yarıdan çoğu savunma amaçlıdır2'. 1994 kriz yılında diğer
kalemlerde öngörülen harcamalar gerçekleşmezken, savunma harcamalarının
öngörülenin üzerinde olduğuna dikkat çekmiştik. Bu özellik Çizelge 2*deki
+ % 17Tik pay ile de vurgulanmaktadır.
5. Toplam sapma içindeki paylar
Buraya kadarki değerlendirmelerimizi bir başka açıdan, kalemlerin
sapmalarının toplam sapma içindeki payları açısından da ele alabiliriz. Bazı
kalemlerin + işaretli sapmalarının, diğer bazı kalemlerin - işaretli sapmalarıyla
dengeleneceği açıktır. İlgili değerler Çizelge 2*de sunulmaktadır,22
Çizelge 2. Bütçedeki harcama kalemlerinin sapmalarının toplam harcamaların
sapması içindeki payları, %
Yukarıdaki değerlendirmelerimizle koşut olarak özellikle 1983 yılındaki genel
sapmanın asıl sorumlusunun transfer ödemeleri olduğunu söyleyebiliriz. Bunun üçte
ikisi faiz dışı transferlerdeki, üçte biri ise faiz ödemelerindeki sapmadan
kaynaklanmaktadır. Diğer kalemler için öngörülenden çok daha düşük harcama
yapılması ile bu yüksek düzeyler (sırasıyla %231 ve %117) ortaya çıkmıştır. Daha
genel olarak söylenirse, personel harcamalarının sapmaları ile transfer (faiz ve/veya
19 Bkz. Bütçe Gerekçeleri. :u Bu eğilim 1969-1980 dönemi verileriyle ABD için yapılmış benzer bir çalışmanın bulgularıyla örtüşınektedir: ABD'de savunma harcamalarındaki ortalama yüzde sapma değeri-1.1'dir (Campbell ve Ghysels. 1995).
Bkz. Bütçe Gerekçeleri. 22 Cari fiyatlarla, ilgili kalemdeki sapma toplam harcamaların sapmasına bölünmüştür..
356
faiz dışı) harcamalarının sapmaları adeta dönüşümlü olarak toplamdaki sapması
belirlemiştir. Örneğin, personel harcamalarının sapmasının yüzde payı, 1988-1992
döneminde ve 1996 -1998 yıllarında diğer ekonomik sınıflandırma kalemlerininkiııin
üzerinde olmuş, hatta 1988-1990 ile 1992 ve 1998 yıllarında toplam sapma kadar ya
da üzerinde ortaya çıkmıştır. Bunun tek istisnası 1986 yılında yatırımlarda görülen
büyük sapma payıdır. 1994 kriz yılında ise faiz ödemelerindeki sapmanın neredeyse
toplamın sapması kadar olduğu da görülmektedir.
1994 yılı ile ilgili bir diğer göze çarpan olgu ise, yatırım harcamalarının, faiz
dışı transferlerin, genel hizmetlere yapılan harcamaların vc eğitim harcamalarının
başlangıç ödeneklerinin altında gerçekleşmiş olmasına karşın, personel harcamaları,
savunma ve diğer cari harcamaların bunun tam tersi eğilimde olmasıdır.
Fonksiyonel sınıflandırma içindeki ana kalemlerin toplam sapma içindeki
paylarına daha yakından baktığımızda, genel hizmetlere yapılan harcamalardaki
sapmanın 1983 yılında aşırı bir değer olduğunu görüyoruz (%207.l). 1984-1988
yıllarında da bu kalemin payı yüksektir. 1989 \c 1990 sularında ise eğitim
harcamalarının payı öne geçmektedir. Genel olarak, eğitim ile genel hizmetler
harcamalarının toplam sapma üzerindeki belirleyiciliklerinin dönüşümlü olarak
gerçekleştiği söylenebilir.
Eğitim harcamalarının payı 1990 yılında en yüksektir (%46.3). ve toplam
sapmanın yarıya yakınını oluşturmaktadır. Ayrıca. IMF düzenlemesinin olduğu
1998 yılında yine eğitim harcamalarındaki sapmanın toplam sapma içindeki payı
üçte birden fazladır (% 36).
Savunma harcamalarının payı ise çok daha düşük olmakla birlikte 1994
yılında en yüksek değerine ulaşmıştır (% 17.1). Savunma harcamalarının
öngörülenden daha düşük gerçekleşmesi bu çizelgedeki 1983-1988 dönemine ilişkin
değerlerde de vurgulanmaktadır. Son yıllarda bu kalemin payı %7"nin altında
seyretmiştir, Ancak gerek genel hizmetler ve gerekse eğitim harcamalarındaki
357
Gfl lavG. Seııesen, XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
358
sapmaların paylan son yıllarda daha düzensizdir ve kimi zaman üçte biri aşan
oranlara vannaktadır.
IV. EKONOMETRİK BULGULAR
Bu alt bölümde ele aldığımız harcama kalemlerinin gerek zaman içindeki
seyirlerini, gerek birbirleriyle ve gerekse harcamalar ile başlangıç ödenekleri
arasındaki ilişkileri özetlemeye yarayan ekonometrik bulguları tartışacağız.
1. YS t = a + pt + 6 t modeli
Yüzde sapmaların ele alman dönem içinde sistematik bir trendinin olup
olmadığını sınamak amacıyla tahmin ettiğimiz denklemlerin hiçbiri istatistik açıdan
anlamlı çıkmadı. Buradan hareketle yüzde sapmaların hiçbir harcama kalemi için
belli bir trendinin olmadığını vurgulayabiliriz. Diğer bir deyişle, hiçbir kalem için.
ortalamada geçerli sayabileceğimiz bir artan ya da azalan sapma eğiliminin
olduğunu söyleyemiyoruz.
Çeşitli harcama kalemlerinin YSTarı arasındaki korelasyon katsayılarından
öne çıkanlardan hareketle nedensellik içeren modeller de kurulabilir. Böylelikle,
ekonomik sınıflandırma ile fonksiyonel sınıflandırma arasında da bağ kurulabilir.
Örneğin, toplam harcamaların YS"sı ile yatırımların YS'sı (r=0.67), Personel
harcamalarının YS'sı ile Eğitim harcamalarının YS'sı (r=0.93), Savunma
harcamalarının YS'sı ile diğer cari harcamaların YS'sı (r=0.86). Genel hizmetler
harcamalarının YS'sı ile toplam Transfer harcamalarının YST (r=0.74). Genel
hizmetler harcamalarının YS'sı ile faiz dışı transfer harcamalarının YS'ı (r=0.95).
toplam transfer harcamalarının YS'sı ile faiz ödemelerinin YS'sı modellenebilir
(r=0.86). Ancak, yüksek korelasyon (r) katsayılarına karşın, tahmin ettiğimiz bu
ekonometrik denklemler de istatistik açıdan başarısız olmuştur.
Gülay G. Şenesen. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Antalva
359
2. Ht = a + p B Ö t + et modeli
Harcamalar ile Başlangıç Ödenekleri arasındaki doğrusal ilişkinin ortalamada
geçerli sayılabilecek yapısmı saptamak amacıyla tahmin edilen denklemler ve ilgili
istatistikler Çizelge 3 'de sunulmaktadır. Bu denklemlerin tümü geleneksel sınama
araçları (R2, t, DW) ile değerlendirildiklerinde çok başarılı görünmektedir, Bu
başarının esas nedeninin değişkenlerin cari değerlerle alınmasının olduğu
belirtilmelidir. Enflasyon nedeniyle her iki değişkenin de değerlerinin şişmesi ortak
ilişkiyi güçlü göstermektedir. Bu aksaklığa aşağıda değineceğiz. Burada, ilgili
yazındaki modeli Türkiye verileri ile sınamak amacıyla bulgulan sunuyoruz.
Çizelge 3. Bütçe Harcamaları ile Başlangıç Ödenekleri Arasındaki Ekonometrik
İlişkiler
Sabit terim (a) tüm denklemlerde istatistik açıdan anlamsızdır. Ortalama
olarak, harcamaların başlangıç ödeneklerinden sapmasının otonom bir bileşeninin
olmadığı şeklinde yorumlanabilir. Eğim katsayılarının (p) sıfırdan farklı ve pozitif
olmalan, harcamaların zaman içindeki seyrinin ortalamada, başlangıç
ödeneklerininkiyle örtüştüp, birlikte artıp birlikte azaldığı, şeklinde yorumlanabilir.
Bu katsayıların sayısal değerlerinin Ve yakın olduğu görülmektedir. Ama bu
yargının sağlamlığı için a=0 ve p=l önsavlarının aynı anda sınanması gerekir. Bu
sınama için hesaplanan A F istatistiklerine göre toplam harcamalar, personel
harcamaları, faiz harcamaları ve eğitim harcamaları için bu önsav reddedilmektedir.
Yani, bu kalemler için harcamaların başlangıç ödeneklerinden sistematik olarak
yukarıya doğru bir sapma olduğu söylenebilir: Harcamalar başlangıç ödeneklerini
ortalamada aşmaktadır, diğer bir deyişle, ilgili yazındaki etkinlik ya da yansızlık
beklentileri bu kalemler için reddedilmektedir. Diğer kalemlerde ise, ortalama olarak,
birebir örtüşme olduğu söylenebilir.
Ne var ki, denklemlerdeki değişkenlerin eş-bütünleşik ve/veya hata
terimlerinin durağanlık özelliklerini taşımadığı durumlarda denklemlerin yukarıda
G ü l a y G. Şenesen. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 , .Antalva
belirtilen başarıları ve ilgili yorumlar gölgelenmektedir. Bu amaçla kullandığımız 0
ve ADF sınamaları hep aynı yönde sonuç vermediklerinden denklemlerimizin biri
dışındakiler için kuşku beslemek daha doğru olacaktır.
Diğerlerinden farklılaşan denklem değinilen aksaklığı barındırmayan Personel
Harcamaları denklemidir.23 Bu denklemdeki eğim katsayısının (p) 1.27 olan
değerinden hareketle, başlangıç ödeneklerindeki 1 milyar TL'lik bir artışın
harcamalarda yaklaşık 1.3 milyar TL'lik bir artışa yol açtığı söylenebilir.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, Türkiye'deki yüksek enflasyon oranları,
modellerin gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bunun bir adımı olarak.
Çizelge 3'deki modelleri bir de enflasyondan arındırılmış verilerle tahmin ettik.
Ancak, belirtilen durağanlık sınamalarını yatırımlar dışındaki hiç bir model
geçemedi.24 Bu nedenle, Çizelge 4'de korelasyon katsayıları ve yatırım denklemine
yer verdik.
Çizelge 4. Harcamalar ile başlangıç ödenekleri arasındaki basit korelasyon
katsayıları ve reel yatırım harcamaları denklemi
Bu çizelgeden de görüldüğü, ve Çizelge 3'den de çıkarsanacağı gibi. cari
değerler ile korelasyon katsayıları 1 'e çok yakındır. Ancak, ilginç olan nokta benzer
yüksek uyumun reel değerlerle sağlanmadığıdır. Özellikle reel yatırım
harcamalarının reel başlangıç ödenekleri ile uyumu çok daha zayıftır. Reel
değerlerle tahmin edilen yatırım denklemindeki R2 değerinin düşüklüğü de bunu
vurgulamaktadır. Bu denklemde de a = 0 ve p=l önsavları reddedilmemektedir.
Eğim katsayısı 0.72, l'den küçük olmakla birlikte, istatistik açıdan l"den farklı
değildir.
23 Eğitim harcamalarına ilişkin denklem de daha güçsüz olmakla birlikte kabul edilebilir niteliktedir. Personel harcamaları ile eğitim harcamaları arasındaki ilişkiye daha önce değindiğimizden ve bulgular burada da desteklendiğinden o denklemi ayrıca irdelemiyoruz.
24 Cari değerlerin enflasyondan arındırılmasında kalemlere ilişkin deflatörlerin değil, hepsi için aynı GSMH deflatörünün kullanıldığı unutulmamalıdır.
360
Gülay G. Şenesen. XV. Turkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 200(1. Antalya
H, = ocj + p, BÖı + o> D, + p: (D t * BÖt) + e, modeli ile yapılan tahminlerde
özellikle seçim yıllarının etkisini (D, ile) saptamak istediysek de istatistik sınamalar
olumsuz sonuç verdiğinden burada sunmayacağız. Gözlem sayısının azlığından
kay H a k l a n a n düşük serbestlik derecesinin bunun bir nedeni olduğu düşünülebilir.
Aynı nedenden ötürü, bütçe harcamalarının tahminlemesinde "geçmişten
öğrenme sürecinin varlığını*' sınamak amacıyla kurulabilecek modellere bir örnek
olarak, R = c t ı + p, BÖ, + p2 H,o + e, modelini tahmin etmeye girişmedik.
3. YS ( = a + p ENFY + e, modeli
İlgili yazındaki modellerde enflasyon konusundaki yanılgıların harcamajarm
başlangıç ödeneklerinden sapmalarına neden olabileceği belirtilmekle birlikte, yaygın
olarak model İçilmemektedir.2:1 Sezgisel olarak. Türkiye örneğinde sapmaların
enflasyon yanılgısından (ENFY) kaynaklandığı düşünülebilir. t döneminde
gerçekleşen enflasyonun, t-l döneminde t dönemi için beklenen vc beklenmeyen
biçiminde iki bileşeninin olduğu düşünülebilir. Enflasyon yanılgısı ile beklenmeyen
enflasyon bileşenini kastetmekteyiz.
Türkiye'de kronik bir sorun olan enflasyonun geleceğe ilişkin tahminlerin
başarnrum olumsuz yönde etkilemekte olduğu açıktır. Bu olumsuz etkinin bütçedeki
harcama kalemlerinin başlangıç ödenekleri üzerindeki etkileri olabileceğine
yukarıda değindik. Ancak konumuz açısından asıl önemli olan enflasyonun varlığı
değil, enflasyona ilişkin beklentiler ile gerçekleşmeler arasındaki farklardır. Bütçe
ödenekleri hazırlanırken DPT'nin Yıllık Programlan"nda bir yıl sonrası için
öngörülen enflasyon tahminleri esas alınmaktadır.20 Oysa Çizelge 5*ten görüleceği
"> Enflasyona ilişkin yanılgıların tahmin basanını üzerindeki olumsuz etkisinin yüksek enflasyonun gözlendiği gelişmekte olan ülkelere özgü olduğu düşünülebilir. 12 Latin Amerika ülkesinin 1970-1994 dönemi verileri kullanılarak yapılan bir ekonometrik çalışmada bu etkinin boyutu sayısallaştınlınıştır. (Aizenman ve Hausınann, 1995) "6 Bu konudaki yardımları için Ahmet Kesik'e teşekkür ederim.
361
Gû)av G. ŞeneBen. XV. TOrkive Mal ive S e m p o z y u m » . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
362
gibi, gerçekleşen enflasyon resmi olarak beklenenin hep üzerinde seyretmiştir.
Enflasyona ilişkin beklentilerin en fazla yanıldığı yıllar 1984-85 ile 1988, 1994-95
yıllarıdır. Yanılgı payının son yıllarda azaldığı, resmi açıdan daha gerçekçi
enflasyon tarmıinine yönelindiği söylenebilir.
Çizelge 5. Beklenen ve Gerçekleşen Enflasyon Oranlan
ENFY değişkenini Çizelge 5'in (3) no.lu sütununda tanımlandığı gibi
sayısallaştırdık. Ancak, enflasyon yanılgısı ile harcama kalemlerinin yüzde
sapmaları arasındaki korelasyon katsayıları genelde çok düşük çıkmıştır, istatistik
açıdan anlamlı değillerdir. Toplam harcamalar, genel hizmetler ve savunma
harcamaları için enflasyon yanılgısı ile yüzde sapmalar arasındaki korelasyon
katsayıları 0.03 ve daha düşüktür. Benzer korelasyon katsayıları yatırım
harcamaları, diğer cari harcamalar, transfer ve faiz harcamaları için 0.20 ile 0.30
arasındadır. Yine zayıf olmakla birlikte, en yüksek korelasyon katsayıları eğitim
harcamaları (r =-0.40) ve personel harcamaları (r= -0.45) için bulunmuştur.
Bu bulgular, incelenen dönemde gerçekleşen harcamaların başlangıç
ödeneklerinden sapmalarının temel nedeni olarak enflasyon öngörü lerindek i
yanılgıları göstermemizi engellemektedir. Zaten, enflasyon yanılgısının yüzde
sapmalar üzerindeki etkisini ortaya çıkarmak amacıyla tahmin ettiğimiz
denklemlerin hiçbiri istatistik açıdan anlamlı çıkmadı.
Öte yandan, başlangıç tahminlerinin başarımmın iyileşmesinin gerçekçi
enflasyon tahminlerinin kullanılmasına bağlı olduğu da açıktır. Bu noktayı
vurgulamak amacıyla, harcama kalemlerinin başlangıç ödeneklerini ENFY değişkeni
ile çarparak, enflasyon yanılgısının bertaraf edildiği bu hipotetik başlangıç
ödenekleri ile gerçekleşen harcamaları karşılaştırdık. Kuşkusuz, her harcama
kaleminin fiyatının aynı oranda artacağı varsayımı oldukça güçlü bir varsayımdır.
Ne var ki, kamu hizmetlerinin herbirine ilişkin fiyat düzeylerine ulaşmak güç
olduğundan bu yaklaşım mazur görülebilir. Bütün harcama kalemleri için geçerli
GOIay G. Şenesen. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 , Antalya
olan bulgu şöyledir: başlangıç ödenekleri saptanırken eğer enflasyon doğru olarak
öngörülseydi yüzde sapmalar sıfırlanmayacak ama daha düşük düzeylerde
gerçekleşecekti. Diğer bir deyişle, gerçekleşen harcamalar enflasyon gerçekçi olarak
tahmin edilse bile, başlangıç ödeneklerinden sapacak, genelde ise aşacaktı. 27 Bu
genel eğilimin istisnaları ise enflasyondaki yanılgının en fazla olduğu yıllardır.
Yukarıda belirttiğimiz enflasyon yanılgısının en fazla olduğu yıllarda (1984-
85 ile 1988, 1994-95 yılları) bütün harcamalar hipotetik başlangıç ödeneklerinin çok
altında (- %25 ile -%45 arasında) kalmakta, gözlediğimiz pozitif işaretli yüzde
sapma değerleri yön değiştirerek, bu hipotetik durumda negatif olmaktadır. Bu da.
enflasyonun beklenenin çok üzerinde seyrettiği yıllarda bütün kalemlerin
harcamalarında başlangıç ödeneklerine göre reel olarak ciddi bir daralmanın
olduğunu gösterir. Özellikle 1994 yılında bu daralmanın transfer, faiz ve savunma
harcamalarında en düşük, yatırım harcamalarında ise en yüksek olduğu söylenebilir.
V. SAPMALARIN BÜTÇEDEKİ PAYLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Gerek ekonomik ve gerekse fonksiyonel sınıflandırma açısından bütçenin
bileşimi tercih edilen kaynak dağılımı yapısının göstergesidir. Bu bağlamda,
başlangıç ödenekleriyle öngörülen bileşimin gerçekleşen bileşim ile uyumlu olması
beklenir. Bu nedenle ilgili korelasyon katsayısının alması gereken , yani ideal
değerin 1 olduğu açıktır. Çizelge 4"ün son sütununda, incelediğimiz kalemler için,
bütçenin toplam başlangıç ödeneği içindeki paylar ile gerçekleşen toplam harcamalar
içindeki paylar arasındaki basit korelasyon katsayıları sunulmaktadır. Dönem
içindeki seyirlere bakıldığında ise, öngörülen paylar ile gerçekleşen payların
harcama kalemleri için benzer örüntüyü gösterdiğini söylemek güçtür.28
27 Bu bulgulara ilişkin veri ve çizimlere burada yer vermemekle birlikte ilgilenenlere iletebiliriz. 28 Başlangıç ödenekleri ve Gerçekleşen harcamalar içindeki payların 1983-1998 dönemindeki seyirlerine ilişkin çizimlere burada yer vermemekle birlikte ilgilenenlere iletebiliriz
363
G ü l a v O. Şenesen. XV. TürK.İ>e Mal ive Sempozyum». 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
Bütçe pasları arasındaki u\ıım açısından bakarsak, en düşük korelasyon faiz
dış transferlere yapılan harcamalara aittir (r=0.74). Gerçekleşen paylar 1989 yılına
kadar öngörülenin üzerinde. 1997 dışında, 1998"e kadar ise hep öngörülenin altında
olmuştur. Bu harcama kalemi için başarılı bir öngörmenin yapıldığı pek
söylenemez. Bu eğilim genel hizmetlerinkiylc de örtüşmektedir.
Savunma harcamalarının ve Diğer Cari harcamaların gerçekleşen payları ise
bütün dönem boyunca, 1983-1988 arasında daha fazla olmak üzere, öngörülen
paylarının hep altındadır. Bu nedenle, bu kalemlerde. YSAO'mn çokça negatif
değerler aldığı da hatırlanırsa, başlangıç ödeneklerinin belki de gerektiğinden fazla
yüksek tutulduğu söylenebilir. Her iki kalem için de korelasyon katsayıları
yüksektir, diğer cari harcamalar için hesaplanan korelasyon katsayısı ise en
yüksektir (r-0.98).
Personel harcamaları ile eğitim harcamalarının paylarının seyirleri de. daha
önceki değerlendirmelerimizle uyum içinde olarak, birbiriyle büyük ölçüde
benzeşmektedir. Korelasyon katsayıları da birbirine yakındır. Personel
harcamalarının gerçekleşen payları 1986-1993 vc 1996-1998 yıllarında öngörülen
payların üzerinde, diğer yıllarda ise altındadır.
Faiz harcamalarının paylarının seyirlerine baktığımızda, özellikle 1997
Öncesindeki yüksek öngörülen payların. 1993-1995 yıllarında yerini düşük paylara
bıraktığını görüyoruz. Yani 1993-1995 döneminde, krizin etkisiyle bütçeden daha
fazla pay ayırmak gerektiği söylenebilir. Son yıllarda tam uyuma çok yaklaşıldığı
da belirtilmelidir.
Son olarak, yatırım harcamalarının öngörülen paylan ile gerçekleşen paylan
arasındaki uyumun oldukça iyi olduğu görülmektedir (r-0.93). Bu payların seyri
açısından yııkarıdakilcre benzer alt dönemler belirgin değildir, ancak yine son
yıllarda, yani 1995"den itibaren tam uyuma çok yaklaşıldığı da belirtilmelidir.
364
Gülay ü - Şenesen, W . Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anlak a
VI. GENEL D E Ğ E R L E N D İ R M E
1983-1998 dönemi bütçe harcama verilerine gerek toplam ve gerekse kalemler
itibariyle bakıldığında gerçekleşen harcamaların öngörülenden önemli ölçüde saptığı
görülmektedir. Bu sapmalar çoğunlukla yukarıya doğrudur, yani, dönem boyunca
harcamalar başlangıç ödeneklerini aşmıştır. Bunun tek istisnası 1992 "ye kadar tersi
bir eğilimde olan diğer cari harcamalardır. Sapmaların değerleri bir yana bırakılsa
bile. bu sapmaların seyirlerine uygulanan dizilim (- ve + işaretler açısından
rassalhk) sınaması faiz ödemeleri dışındaki sapmaların sistematik bir seyir izlediğini
göstermektedir. Yani kimi yıllardaki düşük (yüksek) harcamanın başka yıllardaki
yüksek (düşük) harcama ile telafi edildiğini söylemek olanaksızdır.
Bu genel yapı içinde toplam harcamalardaki sapmanın kaynağı olarak döneme
özgü tek bir harcama kaleminin tanımlanması ya da enflasyon, seçim gibi etmenlerin
öne çıkarılması da olanaklı değildir. Ekonomik sınıflandırmanın ana kalemleri
açısından personel harcamalarının ve faiz ile faiz-dışı transfer harcamalarının
dönüşümlü olarak belirleyici ağırlığından söz edilebilir. Bütçe kapsamındaki
istihdamın ve gerektirdiği ödemelerin göreli olarak daha bilinen ve kontrol edilegelen
alanlar olmasına karşın buna ilişkin öngörü yamlgılarmdaki sistematik yapının
varlığının açıklanması gerekmektedir.
Fonksiyonel sınıflandırmanın ana kalemleri açısından ise. eğitim
harcamalarındaki sapma öne çıkmaktadır. Her iki sınıflandırmayı bir arada
düşündüğümüzde, eğitim harcamalarının eğilimlerini personel harcamalarınmkilerle,
savunma harcamalarının eğilimlerini diğer cari harcamalarınkiyle, genel hizmetlere
yapılan harcamaların eğilimlerini ise faiz-dışı transfer harcamalarmınkiyle
eşleşti rebiliyoruz.
Kuşkusuz, öngörülerle gerçekleşen değerleri karşılaştırma çabası bütçe
harcamalarının başarımının değerlendirmesi açısından yararlı olmakla birlikte, mali
disiplin kapsamında düşünüldüğünde tam yeterli değildir. Harcamaları karşılayacak
gelirlerin öngörülme başarımının da ortaya konulması gereklidir. Bütçe açıklarının
365
G t t l a v G . Şenesen. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . .Antalva
kronik biçimde artıyor olması ve faiz ödemelerinin harcamalar üzerindeki belirgin
baskısının varlığı nedeniyle bu açıkların finansman biçimleri üzerinde
yoğunlaşıİması kaçınılmazdır. Ancak faiz ödemelerindeki sapmalann seyrinden
görebildiğimiz kadarıyla, uygulamada finansman yükünün (geri ödeme ve faiz yükü
bileşimiyle) de planlanmasındaki aksaklıklar ciddi boyuttadır.
Gerek harcamaların ve gerekse gelirlerin alt kalemlerinin benzer nicel
çözümlemeye konu edilmesiyle burada genel hatlarıyla belirlenen eğilimlerin
temeline inilebilecek ve mali disiplin açısından düzenleme yapılması gereken alanlar
beklenebilecektir.
VII. KAYNAKLAR
Aizenman, J. ve Hausmann. R. (1995) 'The Iınpact of Infîation on Budgetary Discipline". NBER Working Paper Series. 5338.
Atiyas, İ. ve Sayın, Ş. (1997) Siyasi Sorumluluk, Yönetsel Sorumluluk ve Bütçe Sistemi. TESEV.
Atiyas. İ. vd. (1999) Fiscal Adjustment in Turkey: The Role of Ouasi-Fiscal Activities and înstitutional Reform, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı. Araştırma ve İnceleme Dizisi, no. 22.
Blackley, P.R. ve DeBoer. L. (1993) "Bias in OMB's Economic Forecasts and Budget Proposals", Public Choice. c.76. s.215-232.
Campbell. B. ve Ghysels. E. (1995) "Federal Budget Projections: A Nonparametric Assessment of Bias and Efficiency", Review of Economics anct Statistics. 77/1. February, s. 17-31.
Cook, T.J. vd. (1995) "Performance Measurement: Lessons Learned for Developıncnl Management", IVorld Development. c.23/8. s. 1303-1315.
Feenberg, D.R. vd. (1989) "Testing the Rationality of, State Revenue Forecasls". The Review of Economics and Statistics, c.71/2. s.300-308.
Gruen, F.H. (1979) "The Statistician's Revisions of Gross Non-Farm Product Esümates". Australian Economic Papers, c.18. s.397-400.
Günlük-Şenesen, G. (1986) "A Survey of Estimation Methods for the Adjustment of
Inconsistent Data Matrices", University of Nottingham. Depanmenl of Economics, Discussion Paper, no.56.
Günlük-Şenesen, G. (1988) "Hatalı Veri Matrikslerini Düzeltme Yöntemleri ve Türkiye'nin 1973 Nihai Talep Verileri. ODTÜ Gelişme Dergisi, c. 15/(1-2). s.85-104.
Günlük-Şenesen. G. (1999) "Türkiye'deki Bütçe Açıkları: Bütçe Harcamaları Yönünden bir Değerlendirme". TÜRK-ÎŞ Yıllığı, c.2, Yüzyıl Binyıl Biterken Dünyada ve Türkiye 'de Durunu s.429-442.
366
Gülay G. Şenesen. \'V. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anlalvıı
Güıılük-Şcııcsen. G. ve Batcs. J.M. (1988) "Soıne E.\pcrimcnts of Adjııstiug Unbalanccd
Data Matriccs". The Journal of the Royal Siafıslicai Society. Scrıes A. c. 151/3.
5.473-490.
Hürcan. Y.G. (1999) Mali Disiplinin Sağlanmasında Yasal Düzenlemelerin Yeri,
Önemi, Dünya Uygulamaları ve Türkiye Örneğinin İncelenmesi. Başbakanlık
Hazine Müsteşarlığı. Ekonomik Araştırmalar Genci Müdürlüğü. Araştırma vc
İnceleme Dizisi, no.23.
Kübalı. D. (1999) "Performans Denetimi". Amme İdaresi Dergisi, c.32/1. Marl 1999. s.3 I-
62.
Lim. G.C. (1985) "GDP Grovvth Ratcs Calculated From Qııartcrly National Accounts:
Discrepancies and Rcvisions". The Australian Economic Revie\v. no.72. s.21-
27.
Perdikis. N. vc Salııoıu. H. (1987) "An Analysis of the Error Bct\\ecn Forecast and AcUıal
E.ypcnditurc in the Budgclary System of İran,. 1961-1980". International
Journal ofMiddle Eastem Sttulies. c. 19. s. 131-154.
Plcsko. G.A. (1988) "The Accuracy of Government Forccasts and Budget Projcclions".
\aiionalTaxJournal, c.41/4. s.483-501.
Şenesen. Ü. vc Günlük-Şeııcscn. G. (1994) "Türkiye'de Milli Gelir Ön
Tahminlerinin Başarımının Değerlendirilmesi". Dunu ve Bugünüyle Toplum
ve Ekonomi, no.7. s.49-64.
Uluğbay. H, (1995) Bütçe Harcamalarının Eleştirisel Analizi. Türk Harb-İş Sendikası.
367
YIL TOP. HAR. PERS. D.CARİ YAT. FDIŞI TR. FAİZ GN.HİZ. EĞİTİM SAVUNMA 1983 3,3 -3,3 -20,7 -14,8 29,1 86,7 24,3 -10,7 -17,9 1984 17,1 11,0 -15,8 -7,4 38,2 205,6 27,1 3,9 -10,4 1985 7,9 8,5 -18,1 11,5 31,5 -0,4 18,0 9,4 -13,0 1986 14,6 18,7 -19,2 35,8 31,7 5,3 18,3 14,4 -14,9 1987 15,7 33,1 -20,9 28,9 31,7 0,0 20,4 25,7 -14,5 1988 2,7 16,4 -10,7 2,7 10,4 -8,6 4,4 9,9 -6,1 1989 18,0 7 9 , 2 -3,0 10,0 14,4 -11,1 15,0 49,8 17,6 1990 6,1 32,3 -6,4 0,7 -11,7 -4,3 -10,7 16,6 3,6 1991 30,7 46,4 -3,2 41,5 18,8 31,4 22,6 26,1 16,9 1992 8,4 17,6 0,2 21,6 -1,8 -4,1 0,7 13,0 9,6 1993 23,5 19,4 3,5 24,5 9,6 59,5 10,5 12,2 8,1 1994 10,2 7,1 9,3 -8,9 -7,2 37,1 -7,1 -0,9 15,3 1995 29,5 17,8 15,7 21,2 29,8 48,5 23,8 17,6 11,3 1996 12,8 31,1 3,1 7,0 -0,9 15,6 -1,9 26,2 3,6 1997 28,7 39,2 12,5 29,2 32,4 22,2 29,7 37,8 14,7 1998 5,6 23,9 -1,0 -0,1 -5,5 4,8 -6,9 18,2 -0,5
en az 2,7 -3,3 -20,9 -14,8 -11,7 -11.1 -10,7 -10,7 -17,9 en çok 30,7 79,2 15,7 41,5 38,2 205,6 29,7 49,8 17,6 en çok-en az 28,0 82,5 36,6 56,3 26,5 216,7 40,4 60,5 35,5
Y S A O 14,7 24,9 -4,7 12,7 15,7 30,5 11,8 16,8 1,5 MYSAO 14,7 25,3 10,2 16,6 22,7 34,1 15,1 18,3 11,1 YSKOK 17,2 31,2 12,5 20,7 17,2 60,8 17,5 21,9 12,3
N O T : K o y u r e n k l i d e ğ e r l e r e n d ü ş ü k v e e n y ü k s e k y ü z d e s a p m a d e ğ e r l e r i n i v u r g u l a m a k t a d ı r
Çizelge 2. Bütçedeki harcama kalemlerinin sapmalarının toplam harcamaların sapması içindeki paylan, %
YIL PERS. D.CARI YAT. FDİŞITR FAİZ GN. HIZ. EĞİTİM SAVUNMA YIL
1983 -27,4 -121,4 -98,8 231,0 116,7 207,1 -48,8 -104,8 1983
1984 16,7 -19,0 -10,0 58,7 53,6 44,9 3,3 -12,1 1984
1985 25,3 -45,2 29,3 91,4 -0,8 58,1 14,6 -31,3 1985
1986 27,4 -27,2 44,2 49,2 6,3 31,2 11,4 -20,4 1986
1987 42,8 -23,4 30,8 49,8 0,0 34,8 18,5 -15,8 1987
1988 126,4 -51,1 16,5 91,0 -82,8 43,6 42,2 -28,9 1988
1989 93,3 -2,2 8,9 17,3 -17,4 20,3 33,7 12,8 1989
1990 163,5 -12,0 1,7 -37,2 -16,0 -39,4 4 6 , 3 8,0 1990
1991 50,2 -1,2 17,9 14,6 18,5 19,1 15,2 7,5 1991
1992 80,3 0,3 33,1 -3,9 -9,7 1,9 29,1 15,3 1992
1993 29,5 1,3 12,2 10,4 46,6 12,0 9.4 4,3 1993
1994 21,6 7,5 -9,0 -16,7 96,6 -18,0 -1,4 17,1 1994
1995 19,3 4,9 4,6 23,3 47,8 20,1 8,0 5,3 1995
1996 51,3 2,1 3,7 -2,0 44,9 -4,1 20,1 3,1 1996
1997 32,5 4,4 8,1 31,9 23,1 31,3 14,7 6,3 1997
1998 90,4 -1,6 -0,1 -22,8 34,1 -31,2 36,1 -0,9 1998 N O T L A R : 1 K o y u r e n k l i d e ğ e r l e r h e r b i r k a l e m i n t o p l a m s a p m a i ç i n d e k i e n y ü k s e k p a y ı n ı v u r g u l a m a k t a d ı r
2 - ( e k s i ) i ş a r e t l i d e ğ e r l e r İlgili k a l e m i n i n h a r c a m a s ı n ı n b a ş l a n g ı ç ö d e n e ğ i n d e n d a h a d ü ş ü k o l d u ğ u n u g ö s t e r i r .
Gülay G. Şenesen. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2000, Antalya
Çizelge 3. Bütçe Harcamaları ile Başlangıç Ödenekleri Arasındaki Ekonometrik İlişkiler:
Genel Model: Ht = a + p BÖ t + e, (16 gözlem: 1983-1998)29
TOPLAM HARCAMALAR: THt = 84221.4 + 1.09 TBÖ, R- : 0.993 sh. (97903.9) (0.02) DVV: 2.38
AF: 9.9 Q 2.4 ADF; 8.0
PERSONEL HARC. : PH, = 2965.9 + 1.27 PBÖ, R: : 0.997 sh. (16247.6) (0.02) DW: 2.20
AF: 132.7 Q: 2.1 ADF: -5.1
DİĞER CARİ HARC : DCH, = 4331.4 + 1.01 DCBÖ, R: : 0.997 sh. (5734.4) (0.02) DVV: 2.45
AF: 1.0 Q: 2.9 ADF: 7.4
YATİRİM HARC. : YH, = 6100.1 + 1.05 YBÖ, R: : 0.986 sh. (9675.8) (0.03) DVV: 2.57
A F: 0.3 < }: 3.6 ADF: 1.2
F DIŞI TRAN. HARC. : FDTRH, = 23317.1 + 1.01 FDTRBÖ, R : : 0.974 sh. (44154.3) (0.04) DW: 2.71
A F: 0.3 Q: 4.6 ADF: 12.4
FAİZ HARCAMALAR] : FH, = 38950.2 + 1.06 FBÖ, R- : 0.997 sh. (25215.7) (0.02) DW: 1.53
AF: 3.8 Q: 6.9 ADF: 1.1
SAVUNMA HARC. : SH,= 6488.4 + 1.02 SBÖ, R: : 0.996 sh. (7753.8) (0.02) DVV: 2.48
AF: 1.7 Q: 2.8 ADF: 3.8
EĞİTİM HARC. : EH, - 3082.8 + 1.21 EBÖ, R: : 0.996 sh. (9572.2) (0.02) DVV: 2.24
AF: 4.2 Q: 1.6 ADF: -2.4
GENEL HİZM. HARC. : GH, = 24804.7 + 0.99GBÖ, R: : 0.975 sh. (45589.4) (0.04) DW: 2.68
A F: 0.3 ( 3: 4.2 ADF: 12.4
29 Sınamalar için eşik değerleri: hata terimleri için ADF : -4.01 (%1). -3.1 (%5). -2.69 (%10); DVV (%5) sıfır otokorelasyon: 1.37 ile 2.63; Q 12 gecikme için 7 / 1 2 . 0 0 5 : 21.03; a=0. (i=l İçin AF 2
K ( 1 5 : 3.74)
370
Gülay G. Şenesen. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Antalya
Çizelge 4. Harcamalar ile başlangıç ödenekleri arasındaki basit korelasyon
katsayıları ve reel yatırım harcamaları denklemi
Bütçe Başlangıç
Ödeneği ve Hare.
Harcamalar ile Başlangıç Ödenekleri içindeki paylar arasındaki arasındaki basit korelasyon katsayıları korelasyon katsayıları
Cari Reel B.pav-H.pav
Toplam Harcamalar - 1 0.98
Personel Harcamaları ~ 1 0.96 0,83
Diğer Cari Harcamalar - 1 0.86 0.98
Yatınm Harcamaları ~ 1 0.57 0.93
Faiz Dışı Transfer Hare. 0.99 0.93 0.74
Faiz Harcamaları - 1 0.97 0.92
Savunma Harcamaları - 1 0.93 0.90
Eğitim Harcamaları ~ 1 0.96 0.86
Genel Hizmetler Hare. - 1 0.94 0.79
Notlar: 1) - 1: 0.99'dan büyük değerleri gösterir.
2) Reel değerler hem başlangıç ödeneklerinin hem de harcamaların GSMH
deflatörüne (1987=1.00) bölünmesiyle bulunmuştur.
3) Son sütundaki değerler, her bir kalemin toplam bütçe başlangıç ödeneği
içindeki payı ile gerçekleşen toplam harcama içindeki payı arasındaki basit
korelasyon katsayılarıdır.
REEL YATIRIM HARC. : RYH,= 767807.9 + 0.720 RYBO, R2 : 0.329 sh. (536152.7) (0.27) DW: 1.38
A F: 4.4 ADF: -3.17
371
CiftluvO. Şenesen, XV. Türkiye Malive Sempozyumu.. 13-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
Çizelge 5. Beklenen ve Gerçekleşen Enflasyon Oranları %
(D (2) (3)
1983
<R<E'Kf,<EWEW
20
Ç<E<HÇ<E'Kf.<EŞ(L3>f
26 1.05
1984 25 49 1.19
1985 25 53 1.22
1986 25 36 1,09
1987 20 34 1,1 1
1988 33 70 1.28
1989 69 75 1.04
1990 54 58 1.02
1991 45 59 1,10
1992 52 64 1.08
1993 51 67 1.11
1994 55 107 1.34
1995 43 87 1,31
1996 69 78 1.05
1997 65 78 1.08
1998 64 78 1.09
NOTLAR: (1) no.lu sütundaki 1983-1989 verileri DPT Yıllık Programları*ndan derlenmiştir.
1990-1998 verileri ise Maliye Bakanlığı"ndan Ahmet Kesik tarafından sağlanmıştır.
(2) no.lu sütundaki veriler Maliye Bakanlığı "nın web sayfasındaki (25.12.1999) GSMH deflatöründen (1987= 1) hesaplanmıştır.
(3) no.lu sütun beklenmeyen enflasyonu yani enflasyon tahminindeki yanılgıyı (ENFY) göstermektedir, 'örneğin 1983 için 1.05= 1.26/1.20.
372
Çizim 2. Ekonomik Sınıflandırmaya Göre Harcamaların Başlangıç Ödeneklerinden
Sapmaları, %
Çizim 3. Fonksiyonel Sınıflandırmaya göre Harcamaların Başlangıç Ödeneklerinden Sapmaları, %
YIL
376
Y E R E L Y Ö N E T İ M L E R D E P E R F O R M A N S Ö L Ç Ü M Ü :
BİR Ö N ÇALIŞMA*
Prof. Dr. Nihat FALAY
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
Bu çalışmada; kamu mali yönetiminin yeniden yapılandırılması bağlamında,
yerel yönetimlerde performans ölçümü ele alınmıştır. Bunun için de önce.
perfonnans kavramı açıklanmış ve kamu kesiminde performans ölçümü anlayışının
gelişimi belirtilmiştir. Sonra; performans ölçütleri ve performans ölçümünde
karşılaşılan güçlükler irdelenmiştir. Daha sonra; Marmara bölgesinde bulunan biri
kent merkezi belediyesi (X), diğeri üçe belediyesi (Y) olmak üzere iki belediyenin
bütçe belgeleri ve bağlı dokümanlar incelenerek performans ölçümü yönteminin
geliştirilmesine ilişkin bir ön çalışma yapılmıştır. Ayrıca; belediyelerde çeşitli yerel
mal ve hizmetlerin performans ölçütlerine ilişkin örnekler ve ABD de 25 bin vc daha
yukarı nüfuslu kent belediyelerinde yapılmış bir perfonnans ölçümü araştırmasının
özet sonuçları ek tablolar şeklinde verilmiştir.
G İ R İ Ş : P E R F O R M A N S KAVRAMI
Liberal düşünce mirasına dayanarak batı toplumlarında devlet, piyasa vc
rekabet mekanizmalarının başarısız olduğu durumlarda, bireylerin ve toplumun
refah kaybının olmaması vc varsa bu kaybın giderilmesi için ekonomiye müdahale
etmek ile görevlendirilmiştir. Bu anlayışın ve müdahalenin uzantısı olarak J.M.
Keynes'in iktisat politikası vc kamu malları teorisi ortaya çıkmıştır.
* Bu çalışmanın gerçekleştirilmesinde teorik yayın taraması yapmada bana dikkatli ve gönüllü yardımlarım esirgemeyen Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F. Maliye Bölümü Araştırma Görevlisi Birsen NACAR'a teşekkür ederim.
377
Nihat Fa lav .XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . -Aıılalva
Öte yandan; piyasa ekonomisinin başarısızlığına ilişkin teoriler geliştirilmiş ve
devletin ekonomik faaliyetlerinin, bireylerin refahlarını belirlemede çok önemli
olduğu anlaşılmıştır.
Bunun uzantısı olarak, hemen her ülkede sosyal üretimin önemli bir
bölümünün kamu kesiminin elinde olması zorunluluğumla karşılaşılmıştır (Hanusch.
1984. 1-2).
Sonraları, kamusal faaliyet ve uygulamaların yakından ve eleştirel yaklaşımla
ele alınması, giderek "kamusal başarısızlıklar teorisi" (Wolf. Jr. 1979. 107-139;
WoIf. Jr. 1984, 167-172; Peacock, 1980. 33-43; Rectcnvvald. 1984. 11-25)
diyebileceğimiz bir yaklaşımın doğmasını uyarmıştır. Hatta, hem piyasa kesiminde
hem de kamu kesiminde yetersizlikler olması, üçüncü bir öğe olarak "gönüllü sektör"
kurumlarını ortaya çıkarmıştır (Badelt, 1984. 269).
Bu gelişmeler sonunda da hem özel kesimde hem de kamu kesiminde
verimlilik, etkinlik, tutumluluk (kaynakların ekonomik kullanılması ve israf
edilmemesi anlamında) kavramları belirginleşmiş ve uyulması gerekli kıstaslar
olarak anlam kazanmıştır (Badelt. 1984. 268-270; Falay. 1988). Bunun sağlanması
için de, gerçekleştirilen mal ve hizmetlerin perfonnans kriterlcriyle değerlendirilmesi
gerekmiştir.
Perfonnans kavramı ve denetimi. ABD"de özel firmaların, kendilerinin sanay i
standartlarına göre verimliliklerini ölçmek için denetim fonksiyonlarını geliştinnesi,
işlemlerin vc faaliyetlerinin denetiminin önem kazanması ile ortaya çıkmıştır (Özer.
1997. 63-64). Bu ölçüm ve değerleme, daha sonra merkezi ve yerel yönetim
birimleri tarafından da yapılmaya başlanmıştır.
Burada kastedilen; bir işi yapan bir bireyin, gmbun veya kurumun bununla
amaçladığı şeyi ne kadar gerçekleştirdiğinin nicelik ve nitelik olarak ifadesidir. Bir
performansın belirlenmesi için de. gerçekleştirilen etkinliğin temel alınan performans
göstergesine göre ölçülmesi gerekir, ki bu göstergeler yapılan işe göre. iyi-kötü.
başanlı-başarısız. birinci-ikinci. 40 kg ve %48 şeklinde olabilir (Özer. 1993. 65). Bu
378
Nihat Falay. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
değerlendirmeler sonucunda da verimi i lik-etkinlik-tutumluluk gibi temel kıstasların
ne derece gerçekleştirildiği anlaşılabilir.
Buradan görevlilerin sorumluluğu: sadece fonların ve kaynakların
kullanımında yasalara ve kurallara uymak değil, aynı zamanda fon ve kaynakların
gereksiz, verimsiz ve savurgan kullanılmasından kaçınmak ve amaçlara ulaşmak için
gerekli önlemleri almaktır. Yani, ne yapılması gerektiğini, yapılması gereken işten
kimin sorumlu bulunduğunu ve Öngörülen çıktı ve maliyetler karşısında gerçekleşen
çıktı ve maliyetlerin ne olduğunu belirtmek sözkonusudur. Bu da işin ölçülmesini
gerektirir (Falay. 1995.49-50).
Bu ölçümde; verimlilik (V), çıktıların girdilere oranını (üretkenliğini)
standartlar veya yıllık hedeflerle karşılaştırdığımızda elde edilen sonuç: etkinlik (E),
çıktıların ve doğan etkilerin, stratejik hedeflerle ilgili politikalar ve yapılmak
istenenlerle karşılaştırılması; tutumluluk (T), kaliteye önem vererek girdileri en aza
indirmek demektir. Bu bağlamda:
Performans (VET) = verimlilik * etkinlik * tutumluluk
fiziksel çıktının fiziksel
çıktı değeri çıktı değeri girdi - * * .
girdi maliyeti fiziksel fiziksel girdi
girdi çıktı maliyeti
olarak açıklanabilir (Sayıştay. 1997. 10-11). Buna göre de, personel başına yapılan
işin miktarı ve sayısı verimliliktir, toplanan çöplerin oranı etkinliktir, belediye
ihalelerinde rekabet sağlanarak elde edilen tasarruf da tutumluluktur (Gülen. 1999.
II/I).
Yukarıdaki kavramlardan anlaşılacağı üzere, "yeni kamu yönetimi"' (NPM-
nevv public management) kavramı çerçevesinde yöneticilere yetki devri sağlanıyor,
aynı zamanda bazı sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Bir anlamda,
yöneticilerce başarı elde edileceği yönünde açık veya zımnî bir sözleşme
sözkonusudur ve temel stratejik amaçların uygulamada bazı hedeflere
379
Nihat Falay, XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m » . 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
3 8 0
dönüştürülmesi ve fiilen uygulanması esastır. Çünkü bu yaklaşımın özünde:
varılacak amaçlar, bunu sağlayacak kaynaklar, sorumluluk ve kontrol ölçütleri,
yöneticilerin özgürlüğü ve hesap vermesi vardır. Elde edilen sonuca göre de
ödüllendirme veya cezalandırma gündeme gelmektedir (OECD. 1995. 33-34).
Performans bütçelemesi kavramını da beraberinde geliştiren bu yönetim
anlayışı; elde edilen ve edilmesi amaçlanan sonuçlara yönelik olarak, mal ve
hizmetlerin geliştirilmesi, sorumluluk ve amaçların tanımlanması ve kaynaklardan
tasarruf yapılması mantığına dayalıdır (OECD. 1997. 25-27). Aksi halde,
harcamalar artıyor, hedefler gerçekleşmiyor, israftan dolayı kayıplar oluyor, belirgin
maliyet artışları görülüyor, işler zamanında gerçekleşmiyor, insan kaynakları
yetersiz kalıyor vb. ise performansta yetersizlikler, yani verimlilik-etkinlik-
tutumluluk dışı bir yapı var demektir (Gülen. 1999. XII/I).
Kamu Kesiminde Performans Ölcûmü :
Kamu kesiminde performans ölçümü;
-kamu hizmeti gören birimlerin hizmet ettikleri topluma karşı,
-alt düzey yöneticilerin ve personelin üstlerine karşı,
-kamu hizmeti gören ara kurumların, bu hizmetleri finanse eden kamu
kurumlarına karşı,
•merkezi yönetim ve yerel yönetim görevlilerinin, vergi verenlere ve ücret
ödeyenlere karşı, sorumlu tutulmalarım sağlar (Songur. 1995. 13).
Kamu birimleri ve yöneticileri, elde edilen performans ölçüm sonuçlarını;
kaynak tahsisi yöntemini iyileştirmek, mal ve hizmet üretiminin analizini,
planlamasını ve programlamasını geliştirmek ve kamu mal ve hizmetlerinde
verimliliği, etkinliği ve tutumluluğu yükseltmek için kullanabilirler. Bu yolla da
performansın boyutlarının irdelenmesi, yani hangi düzeyde olduğu, daha iyi bir
düzeye varılıp-vanlamayacağı ve ideal olarak nerede olunması gerektiği konusunda
ipuçları elde edilebilir. Buna göre de, devam etmesi, genişletilmesi, sona erdirilmesi
Nihal Falav. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
381
veya değişikliğe uğratılması gereken mal ve hizmet programları konusunda kararlar
verilmesi daha kolaylaşır (OEGD. 1995. 104).
Kamu yönetiminde teknik anlamda performans ölçümü fikri çok yeni değildir.
1913-1915 yıllan arasında ABD'mn Richmond eyaletinde caddelerin temizlenmesi,
kanalizasyonun bakımı vç yolların onarılması gibi faaliyetler ele alınmış, hizmetlerin
herbirinm fiziksel birimleri gösterilmiş, hizmetlerde birim maliyet, toplam maliyet ve
toplam harcamalar irdelenmiştir (Burkhead. 1956. 133-134).:
Daha sonraları kurulan Taft Komisyonu çalışmaları sonucunda 1921 de
çıkarılan Bütçe ve Muhasebe Kanunu bu mantığa göre yeniden düzenlenmiştir
(Smithies. 1955. 72-76).
1943 yılında da belediye faaliyetlerini ölçmek fikri kent yöneticileri arasında
öne çıkmıştır (Ridley ve Simon. 1943).
"Performans bütçe"' terimi ilk defa, 1949 da kurulan 1. Hoover Komisyonu
tarafından kullanılmış ve burada ''...dikkatler satınalma yetkisi veya personel
üzerinde değil, amacı gerçekleştirecek fonksiyon veya faaliyet üzerinde toplanır. Bu
da, yapılan iş ile onun maliyetini açıklığa kavuşturur'' (Niskanen. 1967. 42-43)
denmiştir.
1951 yılında Los Angeles kentinde performans bütçe sistemini uygulama
karan verilmiş ve 1952-1953 yılı bütçesi bu esasa göre hazırlanmıştır (Seckler-
Hudson. 1951. 321).
1960 larda program bütçesine ve 1970 lerde program değerlemesine duyulan
ihtiyaçlar sonucu, performans ölçümüne olan ilgi artmış ve bu ölçümün daha da
geliştirilmesine ilişkin çalışmalar yapılmıştır (Hatry. 1978).
1972-1973 mali yılında da Georgia Eyaletinde "sıfir esaslı bütçe" ile de aynı
mantık uygulamaya geçirilmiştir (Pyhrr. 1973).
Yerel yönetimlerde karşılaştırmalı performans ölçümü çalışmalarının ilk
örneklerinden biri 1978 de Denver-ABD'de yapılanıdır (Kopczynski. 1999. 125)..
Nihat Falay, XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu, 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
.182
Performans ölçümü ve denetiminin yararlılığı anlaşılmakla beraber. 1980
lerde bu sürecin önemli sınırlarının ve sorunlarının bulunduğu ve pek çok kamu
yönetim biriminde uygulama kapasitesi ve olanaklarının düşük olduğu da
anlaşılmıştır.
1990 larda perfonnans denetim ve ölçümü için vergi mükelleflerinin
zorlaması, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, kamu harcamalarının artması,
merkezi yönetimdeki pek çok yetki ve sorumluluğun daha alt ve yerel yönetimlere
devredilmesi gibi nedenler belirgin hale gelmiştir. Kısmen, belirtilen bu dışsal
baskılarla kısmen de idari birimlerde maliyet-etkinliğinin sağlanması gibi saiklerle
yerel yöneticiler, kendi kurumlarının yönetim kapasitelerini arttırmak ve
güçlendirmek için, stratejik planlama (Berry ve YVechsler. 1995), hizmetlerin
kalitesinin ve yeniden yönetiminin geliştirilmesi (Berman ve VVest. 1995), hizmetler
ve yerel yönetim birimleri arasında kıyaslama (benchmarking) (Bruder. 1994) ve
bütçelemede reform süreci (Lee. 1997) esasına dayalı yaklaşımlar geliştirmeye
çalışmışlardır.
Unutulmaması gereken; performans ölçüm ve denetiminin, daha iyi karar
alma ve yönetme fonksiyonuna ve sorumluluk kavramına dayandığı, merkezi
yönetimin verdiği çalışma ve belgeleme gibi formel bir sorumluluk vc görevin
gereğini yerine getirmekten ibaret olmadığıdır. Yalnız, ABD'de pek çok yerel
yönetim biriminin yerel düzeydeki işyükünü ve maliyetini ölçmeye yöneldiği, fakat
hizmet kalitesi konusunda pek hassas olmadığı (Kopczynski. 1999. 125).
performans ölçümlerine ilişkin tüm bilgileri bütçe dokümanlarına yansıtmadığı, ama
bütçelemede etkinlik ve verimlilik sağlamaya çalıştığı anlaşılmıştır. Öyle ki. bazen
genel, bazen de çok özel amaçlara ilişkin ölçütleri kullanarak hizmet gayreti,
verimlilik ve eşitlik sağlamaya çalıştıkları görülmüştür (Usher ve Cornia. 1981. 230-
231). Ne var ki kaynak açısında zengin kentlerin performans ölçüm sistemine, mali
açıdan "meteliksiz" (Caiden. 1976. 41) olanlara kıyasla, daha yatkın oldukları da
gözlenmiştir.
Nihat Falav. XV. Türkiye Maliye Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
Kamuoyunun, uygulanan merkezi ve genel mali programlara (harcama,
vergileme vb.) karşı farklı tavırları takındıkları görülmüş (Katona. 1960. 174-175 ve
231-232; Mueller. 1971), yerel yönetim mal ve hizmetlerinin değerlemelerine ilişkin
tutumu da önemli bir literatürün ortaya çıkmasına yol açımıştır: Caputa (1972).
YVebb ve Hatry (1973). Fovvler (1974). Hatry (1976). Hatry ve diğerleri (1976).
Stipck (1979). Fitzgerald ve Durant (1980). Bohm (1984). Herber (1984). Smith vc
Huntsman (1997) gibi.
Bu araştırmalardan: yerel halkın çoğunluğunun yerel hizmetlerden tatmin
oldukları sonucuna varılmakla beraber, önemli bir kısmının da pek memnun
olmadığı anlaşılmaktadır. Yine. sunulan fiili hizmetlerin yararının ölçülmesinin
sınırlı bir anlamının olması nedeniyle, performans değerlemesinin gözardı
edilmesinin de pek akıllıca olmayacağı, hatta bunun bir "siyasal intihar" olacağı
ortaya çıkmıştır. Bu değerlemenin, yerel kamu yöneticilerinin vorel hizmet
politikalarını gözden geçirmesine yarayacağı anlaşılmıştır (Fitzgerald ve Durant.
1980. 502).
Günümüzde yerel yönetimler ile yere! halk arasındaki ilişkiler de yeniden
şekillenmektedir ve karşılıklı "yönetişim" (governance) anlayışı vardır. Ayrıca; yerel
yönetim ile hemşehri ilişkisinde yerel ha Ik/tükctic i/ortak/değer paylaşan olarak da ele
alınmaktadır. Buna göre: yerel halk önce yerel mal ve hizmet tüketenler olarak ele
alınırken (Gorc. 1994. 317-321). sonraları yerel birimin sahip olduğu varlıkların da
sahibi olarak düşünülmüştür (Schachter. 1995. 530-537). Ama günümüzde yerel
hemşehrilerin bir anlamda eşit değerlere ve paya sahip birer ortak gibi algılanmaları
gerektiği fikri gelişmiştir. Bu son anlayışta; yerel halk. fiilen herhangi bir hisse
senedi almamakta, fakat o toplumda yaşamakta, orada mülk edinmekte \e bir
anlamda o yerel birimin yaşamına ortak olmaktadır. Buna paralel olarak da. yakın
ve uzun dönemde, yerel mal ve hizmetlerin anlamlı bir karşılığını beklemektedir Bu
da ortak ve karşılıklı yerel çıkarlarda buluşmak demektir (Smith ve Huntsman.
1907 309-318).
383
Nilıat Falav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalva
Yerel mal ve hizmet üretiminde verimlilik ve etkinlik ölçümüne ilişkin ampirik
araştırma ve ölçümler (Münch ve diğerleri. 1984. 251-264) yanında, A. Smith'den
günümüze kadar bu hizmetlerin kalitesinin ölçümüne yönelik çalışmalar da
yapılmıştır (Hirsch. 1971; Bayless ve Bayless. 1982; Liu. 1978; Liu, Mulvey ve
Hsieh. 1986). Ayrıca 1980 sonrasında ve günümüzde yerel yönetim birimlerinin mal
ve hizmet üretimi ilişkisi içinde bulunduğu taşeron ve yüklenici firmaların, yapılan
sözleşmelere uygun mal ve hizmet üretip-üretmediğini kontrol için performans ölçüm
ve denetimine gittiği vc bu yolla, hizmet düzeyi, maliyeti, zamanlaması vb.
açılarından değerlemeler yaptığı görülmektedir (Heinrich. 1999).
Performans Ölçütleri (Kriterleri) ve Ölçümdeki Güçlükler :
ölçmek, bir yönüyle bilgi sağlamak ve nesnelerin, olayların ve sonuçların
özelliklerini temsil eden simgeleri bulmak demektir. Bu simgeler ya nicel veya nitel
olurlar ve birer ölçüt (veya ölçü) birimidirler (Akal. 1982. 64). Bu ölçütler, mal ve
hizmetin niteliğine göre farklı derecede geçerli olabilirler. Bununla birlikte, ölçütlerin
özellikleri şunlar olmalıdır:
Ölçütler: amaç ve hedeflerle ilişkili olmalı, hedef alınan malın veya topluluğun
(yaş, cinsiyet, meslek, gelir, eğitim vb.) niteliklerini yansıtmalı, tam ve açık şekilde
tanımlanmalı, gerekirse parasal nitelikte olmalı, mal ve hizmetler için mümkünse
birden fazla ölçüt geliştirilmelidir (Hatry. 1969. 101-104).
Bu genel özelliklere sahip ölçütlerin: teknik ve genel ölçütler, hacim vc kalite
ölçütleri, fizik ve sosyal ölçütler şeklinde bir ayırıma tabi tutulması mümkündür
(Teitz, 1969. 81). Teknik ölçütler, daha çok, fizik çıktı veren hizmetler için, genel
ölçütler işyükünün ve işhacminin ölçülebilmesi mümkün olduğu hizmetler için, kalite
ölçütleri de hizmetlerin yeterlilik düzeyleri için kullanılır, Fizik ölçütler, somut
olarak ölçülebilen hizmetler için, sosyal ölçütler ise genellikle yaşam düzeyini ve
kalitesini belirten hizmetler için kullanılır (Falay. 1995. 87).
Örneğin, belediye sınırları içinde belli bir hastalığa karşı aşılanan insan say ısı
sağlık hizmetinin hacmini gösterirken, 1.000 kişiye düşen doktor ve yatak sayısı yine
384
Nihal Falav. XV. Türkiye Malîye S e m p o z y u m u . 15-17 Mayıs 2 0 0 0 , Aııtalva
sağlık hizmetinde bir kalite düzeyini yansıtır. Görüleceği üzere herbir ölçüt, diğer tür
ölçütler haline dönüştürülebilir ve birbirinin yerine kullanılabilir derecede yakınlık
göstermektedir. Sözgelimi, hacim ölçütü olarak aşılanan insan sayısını, kalite ölçütü
olan 1.000 kişiye düşen doktor sayısı aracılığıyla, yerel toplumun sağlık yönünden
içinde bulunduğu sosyal ortamı yorumlamak mümkündür.
Tüm yönetim araçlarında olduğu gibi, performans ölçütlerine ve denetimine
ilişkin belli sınırlamalar bulunmaktadır (Kubah. 1998. 124-128): Önce: performans
göstergelerinin bulunmaması performans ölçümlerini zorlaştırmaktadır, bu da
performansın izlenmesini sağlayacak verilerin olmaması, yani ilgili yönetimlerin
istenen çıktıları alabilme yeteneğinin zayıflaması demektir. Buna yol açacak
nedenlerden biri. kamusal niteliği ağır basan programların yararlarını ve sonuçlarını
ölçmekte neden-sonuç bağını kurulamaması dır.
Ölçütlerin geliştirilememiş olması, özellikle uzmanların bazı ölçütler üzerinde
anlaşma sağlayamamasmın bir uzantısıdır ve bu da işlerin verimliliğini ve etkinliğini
ölçmenin bir başka sorunlu alanıdır.
Maliyet muhasebesine dayalı bir sistemin oluşturulamaması da performans
ölçümünü sınırlayan bir etkendir. Oysa muhasebe sisteminin tekdüzen muhasebe
anlayışına dayandırılması, mali yönetimin kullandığı verilerin sağlıklı olmasını
sağlayacaktır.
Uygulamada bazı teknik konuların çözümlenmesinde teknik elemana ihtiyaç
duyulabilir. İşte bu teknik uzman ihtiyacı karşılanamazsa, denetçilerin veya ölçümü
yapacak kişilerin, yabancı oldukları konularda sorunları tanımlaması vc değerlemeyi
yapması olanaksızlaşacaktır.
Denetlenen kurumun denetime karşı tavrı da önemlidir. Performans
denetiminin, denetlenen kurumun yöneticileri ve çalışanları tarafından kabul görmesi
gerekir, aksine bir durum denetimin sınırlarını daraltır, bu da denetim sonuçlarının
güvenilirliğini olumsuz yönde etkileyebilir.
385
Nihat Falav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
Denetlenen konu veya kurum ile bağlantılı politik baskıların yoğunluğu, hem
performans ölçütleriyle kıyaslamayı anlamsız hale getirebilir hem dc getirilen
önerilerin uygulamasını engelleyebilir.
Ayrıca, yönetici vc çalışanların iyi ya da kötü performanslarının gözler önüne
serilmesine karşı çekingenlikleri vc bunun uzantısı "bilgi yönünden zavıf fakat veri
yönünden zengin" ölçüm sistemlerine yönelme olabilir. Ayrıca: önemli olan herşev
ölçülebilir değildir, her ölçülebilen şey de önemli değildir (Fischer. 1994. 6).
Ölçüm sistemlerinin belli amaçlara yönelik olarak hazırlanmaması, yöneticiler
ve ölçüm sistemini tasarlayanlar arasında amaçlar vc araçlar konusunda ortak bir
anlayışın sağlanamaması da performans ölçümünde güçlükler ve direnç noktaları
yaratmaktadır (Songur, 1995. 46-47).
Belediyelerde Performans Analizi On Çalışması :
1. Burada; Marmara Bölgesinde bulunan, biri kent merkezi belediyesi (X).
diğeri ise ilçe belediyesi (Y) olmak üzere iki belediyede "performans ölçümü"
yönteminin geliştirilmesine ilişkin bir ön çalışma ve iki belediye arası kıyaslamalar
yapılmıştır.(') Bu nedenle bu çalışma. Türkiye'de mevcut yerel yönetimleri ve
sistemin tümünü yansıtma iddiasında değildir.
2. İncelenen bu iki belediyede dc. performans denetiminin mantığını öğrenme
ve denetimin faydası açısından en üst düzeydeki yöneticilerin olumlu bir yaklaşım
içinde bulundukları gözlemlenmiştir. (X) beledi) esinde, performans denetimi için
ellerinde somut bir reçete olmadığı, fakat yerel sorumluluklarını daha i\i ölçmeye
çalıştıklarını, kurum içi değerleme yapılamadığı, çünkü bunun yönetiminin
bilinmediği, buna karşılık performans rehberi hazırlanarak personelin eğitilmesi
gereğinin duyulduğu gözlemlenmiştir.
( ) İncelenen bcledhclcrin mali yapılarının irdclcnmcsindc. uluslar arası teorik çalışmalarda da kullanılan bir yaklaşımla, birimlerin adları zikredilmeyerek (X) vc (Y) denilmiştir.
386
Nihat f a l a v , XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2Ü00. Antalva
387
Öte yandan (Y) belediyesinde, plan yaparak performans göstergesi
saptamanın merkezi yönetimin müdahaleleri veya olumsuz tutumu nedeniyle
mümkün olmadığı vurgulanmıştır. Yine, performans denetimi sonucunda başarı
düzeyi açısından ilgilileri cezalandırma/ödüllendirme yaklaşımının, hukuksal ve
mevzuat engelleri nedeniyle pek uygulanamadığı vurgulanmıştır.
Performans ölçümü, iş verimi ve üretimi açısından (Y) belediyesinde
gelecekte, bölgedeki eş ve hatta daha gelişmiş ve üst düzeydeki belediyelerin örnek
alınması (bir anlamda benchmarking) da öngörülmekte, bu anlamda bir kıyaslama
noktası geliştirilmeye çalışılmaktadır.
Yerel halkın belediye biriminin performansını ölçmek konusunda pek katılımcı
olmadığı, dolayısıyla halkın tatmin düzeyinin ölçülemediği, bununla birlikte seçimin
yapıldığı yıldönümlerinde hakla değerleme toplantısı yapıldığı da belirtilmiştir.
Ayrıca, belediye çalışanlarının katılımı ile haftalık değerleme toplantısının
amaçlanmasına rağmen, bunda başarısız olunması, birimler arasında çekişme
bulunması ve yardımlaşma anlayışının olmaması gibi gerçekler, performans ölçümü
çabalarını engellemektedir.
3. Yıllık malvarlığı envanterinin yapılmaması, performans ölçütlerinin
düzenlenememesinin önemli bir nedenidir. Çünkü, malvarlığı envanteri olmadan,
faaliyetlerin yıllararası gelişimini ve bu gelişimin malvarlığına pozitif veya negatif
yöndeki etkilerini ölçmek mümkün olamamaktadır.
Ayrıca, yıllık ve aylık nakit akış planının ve tablosunun belirgin olmaması,
gelir ve gider kalemleri arasında bir ahenk veya dengenin sağlanmasını engeller.
Belediyelerin fiili nakit akış tablosunu olumsuz etkileyen bir faktör de, merkezi
yönetimin belediyelere aktarması gereken fonları zamanında vc tam aktarmamasıdır.
Bunun dışında, amortisman değerlemesinin uygulanmaması, hem
malvarlığının yakından izlenmesini engellemekte hem de nakit akışını belirsiz
kılmaktadır.
Nihat Falay, XV. Tttrfcive Mal ive Sempozyumu, 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
(X) beledivesi (Y) beledivesi
gelir gider çelh- gider
1994 75 90 138 145
1995 98 108 98 95
1996 88 114 109 100
1997 92 97 105 100
1998 84 124 80 89
Ortalama 87 107 106 106
Öte yandan; her iki belediye biriminde de gider gerçekleşme oranlarının bütçe
tahminini aşması; yerel mal ve hizmet talebinin devamlı artışı gibi genel bir nedenle
açıklanabilir ise de, konumuz itibariyle bütçe harcamalarında bir disiplinsizlik ve
öngörülen performanstan sapma olarak da yorumlanabilir. Özellikle (X)
belediyesinde gelirlerin ortalama gerçekleşme oranının, giderlerin ortalama
gerçekleşme oranından %20 civarında düşük olması, ilgili belediyenin hem kendi
bütçesi açısından hem de (Y) belediyesine kıyasla gelir toplama performansının
yetersizliğini açık olarak yansıtmaktadır.
5. 1996-1998 yıllan kişi başına gelir tahsilatına bakılırsa, (Y) ilçe merkez
belediyesi her iki yılda da mutlak gelir tahsilatı olarak (X) il merkez belediyesine
kıyasla daha etkindir. Şöyle ki; (X) belediyesinde kişi başına toplanan gelir hasılatı
1996 da 7.4 milyon TL.dan 1998 de 31.9 milyon TL.na yükselmiş, buna karşılık
aynı yıllarda (Y) belediyesinde bu rakamlar 8.9 milyon TL.dan 44.2 milyon TL.na
4. (X) ve (Y) belediyelerinin bütçe performanslarına bakılırsa, her iki
belediyenin de 1994-1998 yılları arasında gerek bütçe gelirleri ve gerekse bütçe
giderleri açısından genelde tatmin edici bir gerçekleşme oranına sahip oldukları
görülür (Tablo: 1):
Tablo: 1 - Belediyelerin Bütçe Gelir ve Giderlerinin Gerçekleşme Oranları (%)
388
Nihat Falav. XV. Türkiye Malive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. Antalya
yükselmiştir.O Dolayısıyla, (Y) belediyesinin (X) belediyesine kıyasla hem vergi
gelirleri artışı ( 4 . 6 ya kıyasla 5.4 misli) hem de vergi dışı gelirler artışı ( 3 . 7 ye
knasla 4 . 3 misli) daha fazla olmuştur.
Toplam gelirlere bakarsak bu süre içinde (Y) belediyesinin gelirleri 5.0
misline yakın, (X) belediyesinin gelirleri ise 4 . 3 misli artmıştır. Ne var ki (X)
belediyesinin gelir matrahları (Y) belediyesinden daha büyüktür.
6. (X) ve (Y) belediyelerinin 1 9 9 6 - 1 9 9 8 yıllarında gerçekleştirdiği temel mal
ve hizmetlerden olan su tesisleri ve kanalizasyon harcamalarının vc bundan
yararlanan kişi ve kurumların ödedikleri katılma payları gelirlerinin, belediyelerin
toplam gelirleri ve giderleri içindeki paylan açısından. (Y) belediyesinin dengeli bir
gelir ve gider yapısına sahip olduğu görülmektedir (Tablo: 2 ) :
Tablo: 2 - Belediyelerin Su Tesisleri ve Kanalizasyon Harcamalarının ve
Katılım Payı Gelirlerinin Toplam Belediye Gelirleri ve Giderlerindeki Payı (%)
(X) bclcdivesi ( Y ) belediyesi
gelir gider gelir gider
1 9 9 6 1.4 3.2 7.8 19.0
1 9 9 7 0.1 9.1 7,0 15.8
1 9 9 8 1.0 2 0 . 9 8.9 16.3
Ortalama 0 .8 11.1 7.9 17.0
Öte yandan: belediyelerin su tesisleri ve kanalizasyon harcamalarına katılma
payı gelirlerinin gerçekleşme oranlarına bakılırsa, burada ( Y ) belediyesinin gelirler
tahsilatı/bütçe tahmini oranlarının daha yüksek olduğu görülür (Tablo: 3 ) :
(") Burada her iki belediyenin 1997 savurandaki nüfusları. 1996 ve 1998 yılları ıçııı sırasıyla daha düşük vc daha yüksek olarak yııvarlaklaştırı İm ıştır.
389
Nihal Falay. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
Tablo: 3 - Harcamalara Katılma Payı Gelirlerinin Gerçekleşme Oranı (%)
(X) beledivesi (Y) belediyesi
1994 12 158
1996 53 84
1998 19 52
(X) belediyesinde katılım payı uygulamasında mahalle bazından hareket
edilmekte ve bu yolla halkın belediyeyi sahiplenmesi amacı izlenmektedir.
Harcamalara katılım payı, bağlı ve komşu bazı belediyelerde alınmamasına rağmen.
(Y) belediyesinde hep alınmaya devam edilmiştir.
7. Yine aynı belediyelerde, 1999 yılı itibariyle atıksu altyapısının uzunluğu ve
atıksu miktarları aşağıdaki gibidir (Tablo: 4):
Tablo: 4 - Atıksu Altyapısı ve Miktarları
(X) beledivesi (Y) beledivesi
Atıksu altyapı 91.6 95.0
uzunluğu (km)
Atıksu miktarı (m3)
günlük ortalama 12.960 4.500
yıllık toplam 4.665.600 1.642.500
Burada ise (X) belediyesinin atıksu altyapısı, (Y) belediyesine kıyasla daha
kısa olmasına karşın, hem günlük hem de yıllık olarak daha fazla atıksuya sahip
olması nedeniyle, daha büyük baskı altındadır ve yıpranmaya maruzdur.
8. Emlak vergisi uygulamasına bakılırsa, 1994-1998 arasında (X)
belediyesinde ortalama tahsilat/tahakkuk oranı %84 civarındadır. Emlak vergisinin
1994 de 18.000 kişi olan mükellef sayısı, 1998 de 1.4 misli artarak 36.754 kişiye
çıkmasına karşılık, mükellef başına tahsilat 10.4 misli artmıştır. Emlak vergi
390
Nihal I-'alav. XV. Türkive Malive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2000. .Antalva
dairesinde çalışan memur sayısı 7 olduğuna göre, memur başına ortalama emlak
vergisi tahsilatı da 1994 de 1.8 milyon TL.dan 199 da 38.1 milyon TL.na
yükselmiştir.
Buna karşılık yeni emlak vergisi düzenlemelerinin (Y ) belediyesinde vergi
tahsilatını %60 oranında (1.600 milyar TL.dan 650 milyar TL.na) düşürdüğü
vurgulanmıştır.
9. Çevre temizlik vergisi tahsilat/tahakkuk oranı ( X ) belediyesinde %75'dir.
Bu yerginin kişi başına düşen payı 1997 de 433.000 TL. iken. %51 artarak 1998 de
658.000 TL.na yükselmiştir.
10. Öte yandan. 1996 ve 1998 yıllarında kişi başına toplam gider
gerçekleşmelerine bakılırsa ( X ) belediyesinde 4.5 misli. (Y ) belediyesinde 5.8 misli
artmıştır (Tablo: 5):
Tablo: 5 - Kişi Başına Toplam Gider Gerçekleşmesi (Gider / Nüfus) (TL)
1996(*) I998(*)
( X ) belediyesi 7.818.2888 34.999.275
(Y) belediyesi 8.445.131 49.239.550
11. ( X ) belediyesinde bütçe ödenekleri ve gerçekleşen ödemeler arasındaki ilişki
incelendiğinde, zabıta hizmetlerine ilişkin ödemelerin bütçe rakamlarının üstünde,
özellikle bayındırlık ödemelerinin yine bütçe rakamlarının çok üstünde (bazen 2-4.5
misli) olduğu görülür. Öte yandan temizlik ve eğitim-kültür-spor hizmetleri
ödemeleri genelde bütçe ödeneklerinin altında kalmıştır. Su vc kanalizasyon
ödemelerinin ise 1996 yılında %53 gerçekleştiği ve 1997-1998 döneminde ise
( ) Her iki belediyenin 1997 nüfusu. 1996 vc 1998 yıllan için sırasıyla daha küçük ve daha
yüksek olmak ü/cre yııvarlaklaştınlınışlır.
391
Nihat Falay. XV. Türkiye Mal iye Sempozyum». 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . .Antalya
ödeneklerin %57-95 üstünde olduğu izlenmektedir. Çevresel etki değerlendirmesi
ödemelerinin ise istikrarlı olmadığı görülmektedir (Tablo 6):
Tablo: 6 - ( X ) Belediyesinde Gerçekleşen Ödemeler / Bütçe Ödenek Tahminleri Oranı (%)
1 9 9 4 1 9 9 5 1 9 9 6 1 9 9 7 1 9 9 8
Zabıta 126 163 161 106 111
İtfaiye 113 122 125 78 100
Temizlik 105 86 126 89 80
Çevre etki değer. 31 - - 113 70
Bayındırlık 127 143 264 364 453
Eğitim-kültür-spor - 7 43 60 90
Su ve kanalizasyon - - 53 157 195
Genel Toplam 90 122 114 97 124
Bunlardan reci mal ve hizmet üretimine ilişkin gider kalemlerinin temelde
bayındırlık hizmetlerinde vc son iki yılda da su vc kanalizasyon hizmetlerinde
yoğunlaştığı anlaşılmaktadır.
1 2 . Yine (X) belediyesinde bayındırlık, su ve kanalizasyon hizmetlerine kişi
başına yapılan harcamalar incelenecek olursa (Tablo: 7) deki gelişim gözlenir:
Tablo: 7 - ( X ) Belediyesinde Kişi Başına Bayındırlık, Su ve Kanalizasyon
Harcamaları (milyon TL)
1997 1998
Bayındırlık 8.3 19.6
Su ve kanalizasyon 1.4 3.5
Kişi başına bayındırlık harcamaları ile su vc kanalizasyon harcamaları 1997
den i 998 e 1.5 misli civarında artış göstermiştir.
392
Nihat Falav. ,\V. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 , Antalya
13. (Y) belediyesinde harcamaların ekonomik ayrımına göre 1995 ve 1998
için tahakkuk/ bütçe tahmini oranlan (Tablo: 8 ) deki gibidir:
Tablo: 8 - (Y) Belediyesinde Harcamaların Gerçekleşme Oranı (%)
1995 1998
Cari harcamalar 168 154
Yatırım harcamaları 69 81
Transfer harcamaları 25 32
Cari harcamaların gerçekleşme oranları bütçe ödeneğine göre yâiksek,transfer
harcamalarının ki ise çok düşüktür. Bu da carı harcaması yüksek, buna karşın
yatırım harcamaları yetersiz oranda gerçekleşen bir harcama yapısının olduğunu
gösterir.
1 4 . (X) ve (Y) belediyelerindeki personelin sayısına ve dağılımına bakılırsa:
1997 nüfus sayımına göre (X) belediyesinin nüfusunun sadece %62 si kadar bir
nüfusa sahip olan (Y) belediyesinin personel sayısı, (X) belediyesi personelinin 1997
dc %66 sı. 1998 dc ise %72 si olmuş, yani göreli olarak daha fazla personel
istihdam edilmiştir (Tablo: 9):
Tablo: 9 - Belediye Personeli 1995 1996 1997 1998
Memur
(X)belcdiyesi 297 279 268 268
(Y) belediyesi 101 97 99 96
Kadrolu ve geçici işçi
(X) belediyesi 242 240 226 209
(Y) belediyesi 220 229 226 246
Toplam
(X) belediyesi 539 • 519 494 477
(Y) belediyesi 321 326 325 342
393
Nihal Halay. W. Türk ive Mal ive Sempozyum». 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
Tablodan da anlaşılacağı üzere. (X) belediyesinde hem memur hem de işçi
sayısı azalmakta, fakat (Y) beledİyesindeki personel sayısının mutlak yüksekliği
özellikle işçi kadrolarında görülmektedir. Bunda (Y) belediyesinin yaz nüfusunun,
kış nüfusunun birkaç kat üstünde oluşması ve yerci halkın su-yol-temizlik
hizmetlerine yönelik talep vc şikayetlerinin rolü vardır.
15. (X) belediyesinde 1995-1998 yılları arasında otobüs ile taşıma
hizmetlerinde, kullanılan araç sayısı 6*dan 8"e. taşınan yolcu sayısı 350 binden. 810
bine.taşıma gelirleri 2.2 milyar TL.dan 25.0 milyar TL.na çıkmıştır (Tablo. 1 0).
Tablo: 10 - (X) Belediyesi Otobüs Ulaştırması
( i ) (2) (3) Otobüs Yolcu Gelir 3/2 Bilet
sayısı (bm kişi) (milyar TL) (TL) bedeli
1995 6 350 2.175 6.214 7.500
1996 6 640 6.943 10.848 10.000
1997 7 710 12.000 16.901 15.000
1998 8 810 25.000 30.864 30 000
1999(Eylül) 8 179 17.872 99.844 100 000
Göze ilk çarpan gelişme. 1998 itibariyle otobüs sayısının 0.3 kat eri arında
artmasına karşın yolcu sayısının 2.3 kat ve otobüs gelirinin 11.5 kat artmasıdır. 1999
itibariyle bilet ücretleri 13.3 kat ve buna paralel olarak kişi başına taşıma geliri de
16.1 kat artmıştır Otobüs başına taşınan yolcu sayısı ise 1994 de 58.333 kışı iken
1998 de 101.250 kişi olmuş (%74 artış), yani otobüs taşımacılığında sıkışıklık vc
hizmet yetersizliği doğmuştur.
16. Su temini hizmetlerinde (X) belediyesinin su abone sayısının vc su
bedelinin gerçekleşmesinin seyri şöyledir (Tablo: 11):
394
Nihat Falav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Maviş 2 0 0 0 . Antalya
Tablo: 11 - (X) Belediyesi Su Bedeli Gerçekleşme Oram (%)
Abone Savısı Tahsilat/Tahakkuk
1995 24.227 92
1996 26.117 90
1997 27.433 88
1998 28.922 85
I999(eylül) 29.870 87
Abone sayısı 1995 den 1999 a %24 artmıştır.Tahsil edilen su bedelleri ile
abone sayısı arasındaki bağlantıda, abone başına tahsilat 2.266 bin TL.dan 23.943
bin TL.na çıkmış,yani 10.6 kat artmıştır.Su bedeli gerçekleşme oranı ise göreli bir
düşüş göstermektedir.
17. Toplanan çöp miktarı günlük olarak (X) belediyesinde toplam 80 ton iken.
bu miktar (Y) belediyesinde 100 tondur. (X) belediyesinde çöp servisinde 61 kişi
çalışırken. (Y) belediyesinde kışın 40 personel, yazın 200 personel
çalışmaktadır.Yani çöp hizmetinde çalışan her personel (X) belediyesinde 1.049
kişiye. (Y) belediyesinde ise kışın 1.000 kişiye çöp hizmeti sunmaktadır.
18. (Y) belediyesindeki zabıta amirliğinde 20 personel bulunmaktadır. Bu
personel 5.1997- 3.1998 tarihleri arasında 4.200 işyerini denetlemiş, bunun 1.476
adedine ceza kesilmiş, 2.724 adedine ise peşin para cezası uygulanmıştır. Buradan,
her zabıta memuru başına düşen ve denetlenen işyeri sayısının 210 olduğu
anlaşılmaktadır. Zabıta personeli başına tahakkuk ettirilen gelir 1998 de 599 milyon
TL.. 1999 da ise 987 milyon TL.olmuş ve %64 artmıştır.
19. Belediyeleri dış denetime tabi tutan Mülkiye Müfettişlerinin söz konusu
belediyelere ait Teftiş Raporlarında vurgulanan bazı olumlu vc olumsuz görüşlere
ilişkin örnekler aşağıdaki gibidir.
395
Nihat Falay. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu, 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
(X) belediyelerinde;
- belediye mülkiyetinde bulunan gayrımenkuller için yıllık kira tahakkuk
ettirilmesine karşın, bu kiraların %40 inin tahsil edilmemesi,
- toplam gelirlerin 1992 de %10, 1993 de %7 sinin tahsilinin bir sonraki yıla
devredilmesi,
şehirdeki su abonelerinin %37 sinin çevre temizlik beyannamesi vermemesi,
1993 de otobüslerin toplam gelirinin %44 ünün bilet geliri, %56 sının diğer
gelirler olması,
1994-1996 arasında yapılmış olan yatırımların parasal gerçekleşme oranlarının
birbiriyle tutarlı olması,
belediyenin %98 hisse sahibi olduğu şirketin, bilanço ve gelir tablolarından
anlaşıldığına göre 1994 ve 1995 yıllarında kar etmesi, 1996 yılında ise zarar
etmesi, bu zararın evvelki yıl karlarından daha düşük olması,
belediye hudutları içindeki sinemadan eğlence vergisi tahakkuk ve tahsilatının
yapılmaması,
belediye gelirlerinin tahakkuk ve tahsilat oranlarının yıllar itibariyle 1994 de
%94 den 1996 da 582 ye düşmesi,
(Y) belediyelerinde;
belediye birimlerinin çoğunluğun un. kendi dairelerine ait gider bütçeleri ile ilgili
cetvelleri hazırlamaması,
belediyeye ait araçlarla yapılan işlerde,düzenlenen ücret tarifelerinde mahvet ve
karlılık hesaplarının yapılmaması,
- belediye meclis üyelerinden bazılarının emlak vergisi ödememesi,
1995-1997 döneminde çevre temizlik vergisi tahsilatının tahakkuka oranının
%85 civarında olması,
- bankalar ve PTT aracılığıyla gelen havalelerin tamamının belediyenin banka
hesaplarına intikal ettirilmesi.
396
Nihal Falav. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 20UU. .Antalya
- bütçe haricinde belediye meclisi kararları veya belediye başkanının izniyle fonlar
kurulması ve bu fonların, belediye başkanının örtülü ödeneği gibi algılanıp
bunlardan harcamalar yapılması.
avans ve kredilerin verildiği tarihten önceki harcamaların da kabul edilmesi ve
mutemetlere fazla ödeme yapılması.
SONUÇ:
Günümüzde henüz yeni bir anlayışı ve uygulama alanını yansıtan performans
yönetimi ve denetimi ne merkezi yönetimde ne de yerel yönetimlerde temel
özellikleriyle uygulanmaktadır. Gerek kavramsal oturmanuşhk gerekse uygulamada
ortaya çıkan/çıkarılan güçlükler bu anlayışın olumlu sonuç vermesine engel
olmaktadır.
Performans yönetiminin ve denetiminin içeriği ve uygulaması açısından
'"nebulalf" bir görüş vardır, yani bu konudaki yargılar pek net değildir. Öte yandan;
kavramsal düzeyde bilgisel ve teknik yetersizlikler vardır. Yerel yöneticilerin iyi
niyetle, el yordamı ile ve olumlu bir yaklaşımla ele aldıkları performans denetimi
için ölçütlerin ve ölçümlerin geliştirilmesi gerekmektedir. Sonraki aşama:-bu
ölçütlerin standart bir hale dönüştürülmesi ve öğrenilmesi /öğretilmesi olmalıdır.
Bundan sonraki aşama: yerel yöneticilerin aday oldukları görevlerin sözkonusu
ölçütlerle değerlendirileceği, bu ölçütler konusunda ve yapılan denetimlerde
tatminkar bir performans gösteremeyenlerin başarısız kalacakları: yerel halkın da.
siyasal değerlemeler yanında, bireyleri doğrudan etkileyen vc yerel yönetim
birimindeki vaşamın ve mal vc hizmetlerin hacim-kalİte-sosyal boyutlar açısından
hangi düzeyde olduğunu izleme ve değerlendirme gereklerinin bulunduğunu
anlamalarıdır.
Yerel yöneticiler yanında yerel hemşehrileri de memnun edecek ortak bir
ölçütler bütününün ve paydanın oluşturulması bu birimlerde fiziksel, mali ve sosyal
dengenin ve mutluluğun oluşmasına yol açacak, bu da giderek merkezi yönetimi
397
Nihat Falay. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 , Antalva
yerel yönetimlere karşı daha objektif ve daha güvenle yaklaşmak ve bu değişimlerin
gerektirdiği yapıcı önlemleri almak yönünde zorlayacaktır.
Ek 1: Yerel Yönetimlerin Mal ve Hizmet Üretimine İlişkin Hacim-Miktar ve
Kalite Performans Ölçütleri Örnekleri (Songur. 1995. 78-96; Miller. 1971. 78-
79; Mushkin ve Cotton. 1969. 338-339: Aııdit Commission. 1998; Kopczynski.
1999. 127):
A) Hacim-Miktar Ölçütleri
Kent çevre programlan :
-hava kirlilik kontrolü :-müdahale edilmiş kural ihlalleri say ısı
-su temini sistemi:- tüketilen su miktarı(m3-ton)
-katı atık toplanması:-toplanan çöp miktarı(ton)
-sivrisinek kontrolu:-sulak alanların denetimi ve fılitlcnmesi
-atıksuların temizlenmesi:-işleme tabi tutulan su miktarı(m3-ton)
-çevreyi güzelleştirme:-dikilen ağaç ve çiçek miktarı
Eğlence ve dinlenme programları:
-parklar:-günde gezen insan sayısı,
-parkların sayısı ve yüzölçümü
-müzetcr:-ziyaretçi sayısı
-kütüphaneler:-kütüphaneyi kullananların sayısı
-kütüphanedeki kitap sayısı
-ödünç verilen kitap sayısı
-hayvanat bahçeleri:- ziyaretçi sayısı
-gösteri sanatları merkezi:-ziyaretçilerin sayısı
-dinlenme alanları:-ziyaretçi ve kullananların sayısı
Ulaştırma programlan :
-koy ve marinalar:-dok,şamandıra,iskele sayısı
398
Nihat Falav, XV. Tttrkive Mal iye Sempozyumu. 13-17 Mavıs 2OO0. Antalva
-otobüs ulaştırması:-günlük yolcu sayısı
-park alanları:-günde park eden motorlu araç sayısı
Kamu güvenliği programlan :
-itfaiye hizmetleri:-alinan ihbar sayısı
-müdahale edilen yangın sayısı
-sokak aydınlatmasu-aydınlatılan sokak adedi ve uzunluğu
-harcanan elektrik(kw/saat)
Sağlık programlan :
-belediye hastanesi:-günlük ortalama yatırılan hasta sayısı
-aşı yapılan çocuk sayısı
Sosyal yardım programları:
-sosyal yardım ödemeleri:-yardım edilen kişi vc aile sayısı
- yardım tutarı
-yiyecek yardımıı-yiyccek dağıtılan kişi ve aile sayısı
- yiyecek yardım gider tutarı
-barınak yardunı:-barmak sağlanan kişi vc aile sayısı
Mali hizmet Programları:
-vergi incelemesi:- incelenen emlak vergisi beyannamesi sayısı
tahakkuk eden emlak vergisi tutarı
B) Kalite Ölçütleri
Kent çevre programları:
-hava kirlilik kontrolü:-mevcut kirlilik düzeyi (karbon monoksit. sülfür dioksit.
hidrokarbonlar)
-su temini sistemi:-su verilen gün say ısı
-su kalite indeksleri (ısı.sertlik vs.)
-katı atık toplanması:-çöp toplama zaman aralığı
399
Nihat Falav. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Antalya
-10 bin kişi başına katı atık toplama hizmetlerinden şikayet sayısı
-sivrisinek kontrolü:-sivrisinekten arındırılmış arazi miktarı
-atıksulann temizlenmesi:-yeniden sağlanan suyun kalitesi (ısı.sertlik vs.)
-çevreyi güzelleştirme:-dikilen ağaçların cinsi ve dayanıklılığı
Eğlence ve dinlenme programları:
-parklar:-ağaç ve çiçeklerin türü ve peyzajı
-müzeler:-scrgi ve gösterilerin sayısı
-sergilenen malzemenin içeriği
-özel gösteriler
-kütüphaneler:- karşılanan/karşılanamayan kitap talepleri
- kitap ödünç alan insan sayısı
- 10 bin kişi başına kütüphaneyi ziyaret sayısı
-hayvanat bahçeleri:-bulunan hayvanların türleri
-hayvanların sağlık dummlan
-gösteri sanatları merkezi:-sanatçı grup ve bireylerin gösteri düzeyi
-dinlenme alanları: -farklı yaş grupları için faaliyetlerin farklılaştırılması
Ulaştırma programları:
-koy ve marinalar:-mal ve yolcu taşımasındaki yeterlilik (kişi/saat,mal/saat)
-otobüs ulaştırması:-her bir hatta kullanılan otobüs sayısı
-otobüslerin yaşı
-park alanları :-park alanlarının denetim sıklığı
-kent kaldırımlarının işgal düzeyi
Kamu güvenliği programlan :
-itfaiye hizmetleri:- yangını ihbar ile söndürme arasında geçen zaman,
- kişi başına itfaiye hizmeti maliyeti
-yangından zarar gören mal değeri
- itfaiyecilerin yaralanma sayısı ve oranı
400
Nihat Falav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . .Antalya
-sokak aydınlatması:-aydınlatma indeksleri (kilovvat vb.)
-10 bin kişi başına sokak aydınlatılmasında şikayet sayısı
Sağlık programları:
-belediye hastanesi:-muayene için geçen zaman
-acil müdahale için geçen zaman
-yiyecek/içecek denetimi:-toplam denetim içinde yiyecek/içecek denetimine ayrılan
zaman
Sos\al vardım programları:
-sosyal yardım ödemeleri :-fakirlik çizgisinin üstüne çıkan kişi vc aileler
-kişi başına yemek maliyeti
-yiyecek y ardımı:-kişi başına yemek maliyeti
-desteklenen ailenin beslenme kalori ve düzey i
-bakım altına alınan çocukların yüzdesi
-barınak yardımı:-barmaksızlıktan kurtulanların yüzdesi
-evsizlerin barınaklarda ortalama kalma süresi
-kişi başına yatak maliyeti
Mali hizmet programları:
-vergi incelemesi:-toplam gelirler içinde emlak vergisi gelirlerinin yüzdesi
-emlak vergisi gelir tahsilat/talimin oranı
-toplanan verginin mükellef başına net maliyeti
401
Nihat Kalay. X\". Tiirkive Malive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Anlalva
Ek 2:
TABLO: H İ Z M E T ALANLARINDA KULLANİLAN PERFORMANS
ÖLÇÜLERİ
A B C D E F G
H i/.inci
Alanı
H i / m e l i n
l 'ygulandığı
K e n t Sayısı
İşyiıkiı
\ e y a
Ç l k l l ( " o )
l i ı n m
M a h v e t i
V e y a
Yerinıl i l ik(%)
K i k i l e r
Y e \ a
KlkenlıUer
e»)
S e r v i s
K a l i t e s i
("<>)
Miı-flei'i
\ e\ :ı
Ilemşehıı
Talminı("o)
İtfan c 2 1 2 7 1 . 2 3 0 . 7 5 6 . 6 5 6 . 1 4 1 . 0
Acil Tıbbi
Hi/ıiıci
151 5 8 . 9 3 0 . 5 4 4 . 4 4 5 . 0 37 .1
Ha\\ anlar ın
Denetimi
160 5 3 . 8 2 2 . 5 31 .1 2 7 . 0 3 0 . 6
Topluluk
Planlaması
2 3 3 5 7 . 1 2 4 . 9 4 5 . 1 39 .1 4 1 . 2
Kural
Uygulaması
2 3 6 6 8 . 2 3 1 . 4 5 3 . 4 4 4 . 1 3 8 . 1
2 8 . 8 İskan 146 4 4 . 5 2 8 . 1 4 3 . 8 2 6 . 0
3 8 . 1
2 8 . 8
Su Ar/ı /
K a ı ı a l ı / a s N o n
198 6 7 . 2 5 2 . 5 4 6 . 0 4 4 . 4 3 7 . 9
Kalı Alık
K ü t ü p h a n e
Sısıeını
2 3 7 7 0 . 5 4 6 . 8 4 6 . 4 4 0 . 1 3 7 . 6 Kalı Alık
K ü t ü p h a n e
Sısıeını
136 6 0 , 3 3 2 , 4 3 9 . 0 4 2 . 6 4 7 . 1
Park \c
D i n l e n m e
Yerleri
2 2 7 6 7 . 8 4 0 . 1 4 9 . 8 4 6 . 7 5 4 . 2
Kaynak: Poister ve Streib. 1999
402
Nihal Fiilay, XV. Tfirkive Mal ive Sempozyum». 15-17 Mavıs 2tJf)Q. Antalya
TABLO: Performans Ölçümlerine İlişkin Örgütsel Sorumluluk
A B C D E F G
Örgütsel Birim Kent Çapında Ölçüm Sistemleri
Kullanım Derecesi ( % )
Seçilmiş Daire veya Progrumlar
Kullanım Derecesi ( % )
Toplam Kullanım Miktarı
Kullanım 1 Jerecesı ( % }
Kent Yöneticisi 46 31,1 32 34,0 78 32.2
Uygulama
Dairesi
33 22.3 46 49.8 79 32.6
Belediye Başkanının Ofisi
5 3,4 3 3.28 8 1 - t
.">. J
Bütçe Ofisi 53 35,8 10 10.6 63 26.0
Diğer 11 3 3,2 14 5.8
TOPLAM 148 61,2 94 38,8 242 100,0
Kaynak: Poister ve Streib. 1999
403
Nihat Falav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalya
Tablo: Performans Ölçülerinin Etkileri
A B C D E F
Performans Ölçülerinin Etkileri
N Belirgin Orta Düzey Hafif Hiç Yok
Karar Kalitesinde
İyileşme
142 20,4 57,7 16,9 4,9
Bütçe Tahsisinde
Değişme
139 10.8 51.1 30.2 7.9
Program Önceliklerinde
Değişme
143 11.9 44,8 34.4 •9.1
Program Belirlemede
Değişme
145 16,6 38,6 35,2 9,7
Hizmet Kalitesinde
İvileşme
141 23.8 48.2 23.4 5.0
Yöneticilerin Azalan
Maliyeti
142 30,3 40,8 24,6 4.2
Çalışanların
Moti vas yon 1ar ı nda
İyileşme
135 9,6 33.3 41.5 15,6
Çalışanın Örgütün
Amacına Yönelmesinde
Artış
143 . 28,0 39,9 28,0 4,2
Daha Objektif
Performans Değerlemesi
132 12,1 31.1 31.8 25.0
Yöneticiler ve Seçilmiş
Görevliler Arası Daha
İvi İlişki
135 14,8 29,6 37,0 18,5
Topluluk İlişkilerinde
İyileşme
134 16.4 35.1 32.8 15.7
Çalışanın
Performansında Azalma
133 3.0 6.0 20.3 70.7
Kaynak: Poister ve Streib. 1999
404
Nihat Falay. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Aıılalva
KAYNAKÇA
Akal, Zühal (1982): İşletmelerde Performans Ölçümü vc Denetim. Ankara. MPM.
Aııdit Commission for Local Authorities and National Health Service in England
and Wales (1998): Local Authoritv Perfonnance Indicators 2 vols.
London. Belmont Press.
Babunakis, Michael (1982): Budget Reform for Government:a comprehensive
allocation and management svstem (CAMS). London. Quoram.
Badelt, Christoph (1984): "Nevv concepts for the supply of govcmment services''
Public Finance and the Oııest for Efficiency (Ed:H.Hanıısch). Detroit.
Wayne Uni.
Bavless. Mark ve Susan Bayless (1982): "Current qııality of life indicators:somc
theoretical and methodological concerns" American Journal of Economics
and Sociologv. V. 41, No.4. October 1982.
Belin. Robert D. (1995): "The big questions of public management"' Public
Administration Rcview 55(1).
Berman, Evan M. ve Jonathan P. West (1995): "Municıpal commitment to total
quality management: a survey of recent progress", Public Administration
Revievv. 55(1).
Berry, Frances S. ve Barton Wechsler (1995): "State agencies experience with
stratcgic plarming-fmdings from a national survey". Public Administration
Revievv 55 (2).
Bohm. Pctcr (1984): "Arc there practicable demand-revealing mechanisims?"
Public Finance and the Oııest for Efficiency (Ed: H.Hanusch).
Detroit. Wayne Uni.
Bruder,Kenncth A.(I994): "Public sector benchmarking: a practical approach".
Public Management 76 (9).
BurkheadJesse (1956): Govemment Bııdgeting, NevvYork. John Willey.
Nihal Falay. NV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . .Antalya
Caiden. Naomi (1980): "Budgeting in poor countries: ten cornmon assıımptions re-
examined". Public Administration Rcvicvv. V. 40. Jan.-Feb. 1980.
Caputo. David A. (1972): "The citizen component of policy cvaluation". Public
Studies Journal. V.2. VVinter.
Falay, Nihat ( 1 9 8 8 ) : "Verimlilik-etkinlik-tutumluluk'\ Çağdaş Sayıştay Denetimi
S e m p o z y u m u , 4-5 Haziran 1987. Ankara. Sayıştay.
Falay. Nihat (1995): Program Bütcc ve Sıfır-Esaslı Bütçe Sistemleri. İstanbul. Filiz
Kıt
Fischer. Richard J.: "An overvievv of performance measurement"". Public
Management vol.76/9. Septcmber.
Fitzgerald. Michael R. vc Robert F.Durant (1980): "Citizen evaluations and urban
management: service delivery in an cra of protest", Public Administration
Revievv. Nov.-Dec. No.6.
Fovvler. Floyd J. (1974): Citizen Attitudes Tovvard Local Govcmmcnt. Services and
Taxes Cambridge. Ballinger,
Gore, Jr. Al (1994): "The nevv job of the federal executive". Public Administration
Revievv V. 54. No. 4.
Gülen. Fikret (1999): Perfonnans Denetimi; Temel Kavramlar. Yöntemler.
Teknikler vc Yaklaşımlar. Ankara. Sayıştay'.
Hanusch. Horst (1984): "Public fınance and the quest for efficiency". Public
Financc and the Oucst for Efficicncv . (Ed: H.Hanusch). Detroit. YVaync
Uni.
Hatry. Harry P. (1969): "Criteria for evaluation in planning state and local
programs" Program Budgeting and Bcnefıt-Cost Analvsis (Eds:Hinrichs
vc Taylor). California. Goodyear,
Hatry. Harry P. (1976): "Measuring the quality of public scrvices v Improving
Urban Management. (Eds:Hawleyve Rodgers). Bcvcrly Hills. Sage.
406
Nihal Falav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 20U0. .Antalya
Hatry, Harry P. ve diğerleri (1977): How Effective Are Your Community Services ?
Prodecurcs for Monitoring the ErYectiveness of Municipal Services.
Washington D.C. Urban Institute
Hatry. Harry P. (1978): "The status of produetivity measurement in the public
sector'. Public Administration <Review, 38(1)
Heinrich. Carolyn J. (1999): " Do govemment bureaucrats make effective use of
performance management information", Journal of Public Administration
Research and Theory. July. No.9.
Herber, Bernard P. (1984): "The demand for public goods and services: problems of
identifıcation and measurement in vvestern countries". Public Financc and
the Ouest for Efficiency (Ed:H.Hanusch). Detroit. VVayne Uni.
Hirsch. VVcrner S.(1971): "Quality of govemment services", Planning Programming
Budgeting: a svstems approach to management (Eds:Lvden ve Miller).
Chicago. Markham.
Katona, George (1960): The Povverful Consumer. Ne\vYork. McGraw-HilI.
Kopczynski, Mary (1999): '"Comparative performance measurement: insights and
lessons learned from a consortium effbrf \ Public Administration Revievv.
March /April, Vol. 59. No.2.
Kübalı. Derya (1988): Performans Denetimi: kavram, ilkeler, metodoloji" ve
uygulamalar. Ankara. Sayıştay.
Lee. Robert D. (1997): "A qııarter century of state budgeting practices". Public
Administration Revievv. 56(4).
Liu. ben-Chieh (1978): ""Variations in social quality of life indicators in medium
metropolitan areas", American Journal of Economics and Sociology. Vol.
37, No. 3. July.
Liu. Ben-Chiech,Thomas Mulvey ve Chang-Tzeh Hsieh (1986): "Effects of
expenditures regional inequality in social quality of life", American
Journal of Economics and Sociology Vol. 45, No. 2, April
Nihat Falav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Aınalva
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü (1995): Belediyelerin Büvüklüğü Etkinliği ve
Halkın Katılımı. Ankara.
Miller. J.V. (1971): "Output mcasurcmcnt". Program Budgct-implcmentation and
some practical problems. London. Institııte of Municıpal Trcasures and
Accountants.
Muellcr, Eva (1971): "Public attitudcs tovvard fiscal programs" Planning
Programming Budgeting: a systems approach to management (Eds:Lydcn
vc Miller). Chicago.Markham.
Mushkin, Selma ve John Cotton (1969): "Systematic analysis and grants-in-aid in a
federal
system". The Analysis and Evaluation of Public Expenditures:Thc PPB System.
Washington. J.E.C.
Münch ve diğerlerı( 1984):'Troductivity in the local govcrnmcnt sector-a frameuork
for empirical research" Public Finance and the Oııest for Efficiency
(Ed:H.Hanusch). Detroit. VVayne Uni.
Niskanen. W.A. (1967): "The defence resource allocation process". Derense
Management.(Ed:S.enke). Ne\v Jcrsey. Prenticc-Hall.
OECD (1995): Governance in Transition: public management refonns in OEC'D
countries. Paris.
OECD (1997): In Search of Results:pcrformance management praetices. Paris.
Özer. Hüseyin (1997): Kamu Kesiminde Performans Denetimi ve Türkiye Açısından
Değerlendirilmesi. Ankara. Sayıştay.
Peacock. Alan(l980): "On the anatomy of colleetive failure" Public Finance. V. 35.
Poister. Theodere H. ve Grcgory Streib (1999): "Performance mcasurement in
municipal govermnent: assessing the state of the praetice" Public
Administration Revie\v. July /August, Vol. 59/4.
Phvrr. Peter (1973): Zero-Base Budgeting. Ne\vYork. John Wiley.
408
Nili.il Falav. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . A n t a h a
Rccktemvald. Horst Claus (1984): "The public vvaste syndrome:a comprehensivc
theory of govemment failures", Public Finance and the Oucst for
Efficiencv (Ed:H.Hanusch). Detroit. VVaync Uni.
Ridley. Clarencc vc Herber A. Simon (1943): Measuring Municipal Activities:a
survev of suggested criteria for appraising administration. Chicago.The
International City Management Association.
Savıştay (1997): Performans Ölçümü ve Performans Denetimi. Ankara.
Schachter. Hindy L. (1995): "Reinventing govemment or rcinventing ourselves: t\\o
model s for improving govemment performance". Public Administration
Revievv. V. 55. No. 4.
Seckler-Hudson. Cathcryn (195 l): "Currcnt trends in public budgeting in the United
States", Public Finance. V. 6. No. 4.
Smith, Gcrald E. ve Carole A. Huntsman (1997): "Reframing the metaphor of the
citizcn-goverment rciationship: a valuc-centered p e r s p e e t i v e P u b l i c
Administration Revievv. V. 57. No. 4.
Smithies. Arthur (1955): The Budgetarv Process in the United States. Ncvvyork.
Mc.Gravv-Hill.
Songur. H. Mehmet (1955): Mahalli İdarelerde Performans Ölçümü. Ankara.
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü.
Stipek.Brain(1979): "Citizen satisfaction vvith urban services: potential misuse as a
performance indicator" Public Administration Revievv V. 39. No. 1.
Teitz, M. B, (1969): "Cost effectiveness: a systems approach to analysis of urban
services'', Sıgnifıcant Papcrs on P.B. Book II. Ankara. BMKGM.
Usher. Charles L.ve Gary C. Comia (1981): "Goal setting and performance
assessament in municipal budgeting". Public Administration Revieu.
March-April.
409
Nihat Falav. XV. Türkiye Mal iye Sempozyum», 15-17 Mayıs 2 0 0 0 , Antalya
Webb, Kenneth ve Harry P. Hatry (1973): Obtaining Citizen Feedback: the
application of citizen survevs to local governments. Washington. D.C.
Urban Institute.
Wolf, Jr., Charles (1979): '"A theory of nonmarket failııre: framevvork for
implcmcntatıon analysis", Journal of Lavv and Economics. V. 22. No. 1.
Wolf, Jr., Charles (1984): "Government shortcomings and the conditions of
demand", Public Finance and the Ouest for Efficiency (Ed:H. Hanusch).
Detroit. Wayne Uni.
410
TARTIŞMALAR
BAŞKAN: Değerli konuklar Sayın Nihat Falay'ın. yerel yönetimlerde
performans denetimi başlıklı bu ilginç tebliğini zevkle dinledik. Kendisi her ne kadar
bunu bir ön çalışma olarak değerlendiriyorsa da gerçekten bu alanda atılan çok
önemli bir adım. Bunun tamamlanması ve daha geniş çapta genişletilmesi çok yararlı
olacaktır. Kendisini bu bakımdan tebrik ederiz. Çok somut ve ilginç bir tebliğ
sundular. Efendim, oturumumuzun tebliğ kısmı bitti. Şimdi tartışma kısmına
geçiyoruz. Yarım saatlik bir gecikme var. Onun için izin verirseniz, bu yarım saatlik
süre içinde tartışmayı bağlayalım. 12:3(Ta doğru. Şimdi söz alanlar,
AZİZ KONUKMAN (Gazi Üniversitesi, Yardımcı Doçent): Benim sorum
Sayın Çak"a ve sevgili arkadaşım Şenesen'e, benim doktoradan sınıf arkadaşım
olduğu için savın demiyorum ona. Şimdi Çak'ın tebliğinde sayfa 11, bir model
veriliyor, modelin kalıntısı, residual onu ölçer diye, sayfa 11. Şimdi bu modeller,
yani Smithies yakın kaynak, 90 yılı kaynağı ama, bunlar 50"lere falan gidiyor bu
yaklaşım. Teknolojinin, özellikle büyüme teorilerinde kullanılan şey Solovv kaynaklı.
Yani sermaye vc emek belli bir dönem içerisinde aynı kalmasına rağmen output
önemli bir şekilde artışa uğruyorsa bunun nedeni teknik etkinlikten dolayıdır, teknik
gelişmeden dolayıdır. Zaman içerisindeki bu teorideki sapmayı, yani o residual'ı ben
böyle yorumlarım demiş ve o modelden hareket edip bir sürü akademik çalışmalar
yapılmış. Bu tür çalışmalara olağanüstü bir eleştiriler çıktı son dönemde. Bunun iyi
bir ölçü olmadığını, örneğin Abromovvitz diye bir iktisatçı diyor ki: aslında diyor, siz
orada teknolojinin etkisini ölçmüyorsunuz, ona biz cehaletimizin endeksi diyelim
diyor. Çünkü siz. başka şevler var zaman içerisinde dışarıda bıraktığınız vc belki
modelcinin öngörmediği, hiç ciddiye almadığı son derece önemli faktörler dışarıda
bırakılınca residual'in önündeki katsayı çok anlamlı çıkar ve siz dc zannedersiniz ki
bu. teknolojik etkinlikten dolayı çıktı, böyle büyük bir artışa yolaçtı. Dolayısıyla bu
modeller eleştiriliyor. Böyle bir eleştirel bakış açısına ne diyorsunuz?
411
I V . Oturum- Tartışmalar. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 M ; I M S 2 0 0 0 . Anlaiva
412
İkinci şey. yine aynı şey. sayfa 13"de bir performans ölçümü yapıyorsunuz
eğitim sektöründen giderek. Burada birkaç değişken var. Ama mesela reşidimi'i
ölçmemişsiniz. Hem literatürde örnekler vererek başka ampirik çalışmaların
bulgularına yer vermişsiniz, ama kendinin regresyon analizinin bu önemli bulunan
residual faktörünün etkisini ölçmemişsiniz. Bunun nedeni ne olabilir'.' Son bir şey.
bu ölçmeyi yapmamanıza rağmen sonuç bölümünde şöyle bir ifadeyi nasıl
yorumluyorsunuz? Bakın aynen şöyle demişsiniz: Nicel ölçümlere çok fazla
güvenmemek gerekir, yaptığımız regresyon analizinde ilk öğretimde öğrenci
sayısıyla başarı oranı arasındaki ilişkinin katsayısı düşük olarak bulunmuştur. İki
tür itirazım var bu tespite. Nicel ölçümler bize hipotezlerimizin tersini kanıtlayabilir,
vani bizim hipotezimiz reddedilebilir. Yani bu nicel ölçümlerin yanlışlığı ya da nicel
ölçümlerin fazla sonuçlarına güvenmemek gibi bir şey olursa bizi yanlışa sürükler.
İkincisi, belki bizim hipotezimiz doğrudur, fakat gerçekten de ölçme sorunlarımız
olabilir. Yani Örneğin sizin modelde siz de kabul ediyorsunuz, bazı değişkenler \ar
diyorsunuz, çok önemli nitel değişkenler, bunları modele koyamazdık diyorsunuz
Halbuki ekonomide kukla değişkenler diye yöntemler var. yani bir takım nitel
faktörleri modele koymanız mümkün O ölçmeyi yaptıktan sonra bu tespiti
yapsaydınız daha sağlıklı olurdu gibi geliyor. Teşekkür ediyorum.
Şimdi bir de Şenesen "e yönelik olarak bir sorum olacak. Ben Gülay'ı
kutluyorum. Yani bu tür bir niceliksel analiz benim bilebildiğim kadarıyla Türkçe
literatürde ilk kez yapılıyor. Fakat bu çalışmanın bir talihsizliği şu. talihsizlik
Gülay'dan kaynaklanmıyor, giriş bölümünde diyor ki Gülay, bizim diyor, bu
çalışmamızda bulacağımız sonuçlar performans değerlemesine bir katkı getirebilir,
işte başlangıç ödeneklerinden sapmaların nedenleri ortaya çıkarılırsa böyle bir
vorum yapılabilir. Fakat bizim başlangıç ödeneklerimiz kamusal tercihleri
vansıtmıyorkı. Bizim başlangıç ödeneklerimiz bilek bükme yöntemiyle, yani masaya
geliniyor. Maliyeciler bir tarafta, şeyler bir tarafta, yani inanılmaz bir şekilde -ben
İller Bankasında bulundum- yani akıl alacak şeyler değil. Övle projeksiyon, plan.
IV. Oturum- Tartılmalar. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
413
yıllık program, işte efendim öngörü, bunlar yani hoş şeyler orada, hoş sada olarak
duruyor. Dolayısıyla başlangıç ödeneklerinin politik nedenlerle düşük tutulduğu^ çok
ciddi, çünkü IMF Ve küçük bütçe göstermek istiyorlar politik nedenlerle. Ne bileyim,
aman yıl içinde nasıl olsa çaktırmadan biz tamamlayıcı ödenek, ek ödenek, formüller
buluruz denilerek başlangıç ödeneklerinin son derece düşük tutulduğu bir yerde yıl
sonu harcamalara bakarak performans değerlendirmesi yapmak, maalesef yani
üzülerek söylüyorum, çabayı kutluyorum ama, çok zor bir sonuç.
Son bir şey daha, Gülay bir referans vermiş son dönemde yapılan bir
çalışmaya, 98"de diyor, ek bütçe uygulamasına gidilmediği için biraz şey küçük çıktı
diyor, yani daha başarılı olundu der gibi. Halbuki 98"de ek bütçeye gidilmedi ama.
fiilen ek bütçeye gidildi. Çünkü bütçeden mahsup ödemeler hesabında bir
yapılandırma, operasyonla, bürokratların dahiyane buluşuyla, faiz ödemeleri ödenek
üstü harcama yapılmıştır. 99 bütçesine, geçici bütçeye bir fıkra eklenerek 98'in
ödenek üstü harcamaları meşrulaştırılmıştır. Onu da bir dipnot olarak düşeyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Efendim buyurun.
TÜLAY ARIN (İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi): Bugünkü oturum
bence çok ilginçti. Bir genel gözlemimi çok kısa ifade etmeme izin verin. Performans
ölçümü tartışıldığında burada gördük ki, Nihat arkadaşımın bireylere atıf
yapmasından, yani tek tek bireylerin davranış biçimine atıf sapmasından Gülay'ın
en üst makro kaynaklar, harcamalar düzeyinde belki analizlerini gördük. Şöyle bir
yorumda bulunmak istiyorum. Gerçekten bütçe son derece kapsamlı bir konu ve
biraz ayırmak gerekiyor galiba ölçütleri. Yani Murat ve Hülya da tebliğde belirtmiş,
orada da bazı kurumlan incelemişler. Şimdi bu kadar geniş alanda performans
ölçütlerini elbette izlememiz gerekiyor, Ama sonuçta benim anladığım eğer yanlış
değilse, performans ölçütleri hem fonksiyonel açıdan incelenebilir ama. asıl
performans ölçütü dediğimiz şey kurumların işleyişiyle ilgili yanılmıyorsam. O
zaman ben Gülay arkadaşıma sormak istiyorum, bu sapmalarla ilgili olarak, hangi
IV. Olurum- Tartışmalar. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2U00. .Antalya
kurumların ne kadar etkisi olduğunu nasıl tartışabiliriz? Ben Azizin söylediğine
katılmıyorum doğrusu, siyasal ya da başka nedenlerle ödenekler saçma sapan
konuyorsa, onu da performans kıstasına göre değerlendirilmesi lazım. Yani
Meclis'ten tutun, Meclis içinde Genel Kuruldan, Komisyondan, Sayıştay'dan tutun,
oradan DPT'nin kaynaklar harcamalar dengesi, enflasyon tahminleri, oradan Maliye
Bakanlığı"nın ödenek tahminleri vs. Bunu ben Maliye anladığım eğer yanlış değilse
kurumsal ölçüde bir forecasting ya da tahmin çalışmaları ile ilgili başarısızlığı nasıl
anlatabiliriz? Çok kısacık bir örnek vereyim. Mesela Amerikan Kongresinde tahmin
modelleriyle ilgili, sanıyorum bütçe komitelerinden birinde inanılmaz ayrıntılı
tahminler yapılıyor. Yani böyle tahmin edersiniz, böyle ödenek yanlış hesaplan
yapılır diye. Şimdi Türkiye'de tabi bunu düşünemiyoruz ama, bu ayrıntılarla ilgili
netleşme olursa çok memnun olurum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Buyurun Burhan Bey.
BURHAN ŞENATALAR (İstanbul Üniversitesi): Teşekkür ederim Sasın
Başkan. Üç tebliğ sahibine de teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum. Sorularım
Gülay Hanımın tebliği ile ilgili olacak. Sorularım önce yorum gibi gözükebilir ama
samimiyetle söyleyeyim, sonucu soru. Yani yorumlarımın doğnı olup olmadığını
soruyoram. Şimdi Çizim 2Ve bakarsak, Çizim 2*de çok net bir şey var. 1989
personelde bir büyük sıçrama var. Çizim 3'e bakarsak. 93'de faizlerde çok büyük
bir sıçrama var, 89'da eğitimde çok büyük bir sıçrama var. Aslında tebliğ çok şe\
bulmuş, ama aradığını bulamadığı için bulamamış gibi bir hissiyatla yazılmış.
Aradığı ne? Aradığı, Batı literatüründeki ampirik çalışmaların bulduğu şeyler. Yani
bir trend arıyor, istikrarlı bir ilişki arıyor, bulamadığı zaman da bulamadım gibi bir
hisse kapılıyor. Halbuki Türkiye ile ilgili çok şey bulmuş tebliğ. Şimdi birinci
saptamam şu bence. 1) Politik istikrarsızlık olan bir yerde bütçe istikrarı olmaz.
Dolayısıyla bizim gördüğümüz en büyük sapmalar hangi yıllardır diye baktığımız
zaman birinci cevap politika ile ilgili nedenler, ikinci cevap ekonomik dalgalanma
ilgili nedenler. 1989 her ne kadar bir seçim yılı değil diyorsak da. 1989 bir seçim
414
IV. Oturum- Tartışmalar. XV. Türkiye Mal ive Sempozyum». 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
415
yılı. Hatta nitel anlamı ile çok büyük seçim yılı. İlk defa 1989 baharındaki yerel
seçimlerde Türkiye'de çok ciddi bir Anavatan Partisi'nden uzaklaşma yaşanıyor ve
yerel iktidar tamamen el değiştiriyor, ayrıntılarını çoğu kişi hatırlayacaktır. Aynı
zamanda çok ciddi işçi eylemleri var, dolayısıyla onlara karşı büyük bir taviz. Şimdi
orada personel harcamasıyla eğitimin örtüşmesi tesadüf değil. Çünkü birkaç yıl
evvel sevgili arkadaşlarımız Beyhan ve Engin Ataç'ın başka bir kongrede sundukları
bir tebliğ vardı; eğitim harcamaları, sağlık harcamaları, zaten bunların artık %85-
90"ı personel harcamasına dönüşmüş vaziyette. Dolayısıyla eğitim harcaması artıyor
demek, o yılda personel harcaması patladığı için sağlığı koysaydık bu tabloya
sağlıkta da harcama var gözükecekti. Ama hizmet kapasitesinin genişlediği anlamına
da gelmeyecekti.
Şimdi 2 numarada çok önemli bir bulgu var. o da diğer cari harcamalarla
ilgili. Diğer cariye baktığımız zaman, bunun çok efendi bir harcama kalemi
olduğunu görüyoruz. Burada hiç böyle büyük sıçramalar falan yok vc hatta çoğu yıl
tahminin gerisinde kalıyor. Bunun anlamı da Türkiye'de tasarruf adı altında
genellikle yapılan kısıtlamaların hiçbiri rasyoneli olmayan, nereden kısabilirsen
oradan kıs mantığıyla, diğer carilere yüklenilerek yapıldığını gösteriyor. Bunların 92
yılına kadar devamlı olarak öngörülenin gerisinde kalmış olması, hele bir de
enflasyonu göz önüne alacak olursak reel olarak bunlar devamlı öngörülenin
gerisinde bırakılmış anlamına geliyor.
Şimdi son değinmek istediğim nokta. Çizim 1 "de gördüğümüz ilişki. Bir yıl
büyük sıçrama sonra düşme, bir yıl büyük sıçrama sonra düşme. Aslında bence
uluslararası yayın kapasitesinin bence en çok olduğu nokta bu. Burada çok enteresan
bir şey yatıyor. Bütün batılı okuyucular için çok enteresan bir şey bu. Buradaki
hadiseyi nasıl açıklayacağız? Benim aklıma gele hipotez şu. Bir sene zaten
harcamalarınız çok genişlemişse bütçeniz büyümüş demektir. Ertesi sene ister
istemez olaya fazla ödenekle başlayacaksınız demektir. Fazla ödenekle başladığınız
zaman onu tekrar büyük ölçüde aşma ihtimaliniz azalıyor demektir, büyük ölçüde
IV. Oturum- Tartışmalar. XV. Türkiye Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
416
aşmanız zor demektir. Bir sene o gidiyor, ondan sonra tekrar bir şey geliyor. Şimdi
bunu söylerken en başta söylediğimle çelişmeye düşmemem lazım tabi. En başta
söylediğim neydi? 89"da atipik bir durum var. 91 'de atipik bir durum var. seçim yılı.
93'de bir mali kriz var. faizlerde patlama var. atipik. 95 bir seçim yılı. İki üç yılda
bir zaten atipik bir yılınız varsa esas ivmeyi bu veriyor, esas itkiyi bu veriyor. Onun
üzerine yalnız, her şeye rağmen bütün yıllarda bir iniş çıkış görmekte olmamız da
demek ki. biraz evvel söylediğim gibi. öğrenen organizasyon veya davranışsal eğilim
diye bir şeyi dc üzerine ekliyorum, belirleyici olarak söylemiyorum, politik ve
ekonomik dalgalanmalar belirleyici, üzerine böyle bir şey dc. yapısal veya
davranışsal diyebiliriz, ekleniyor diye düşünüyorum. Bu yorumlar hakkında
kanaatlerinizi öğrenebilirsem memnun olurum Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Biz de teşekkür ederiz etendim. Söz sırası sizde buyurun efendim.
ALİ RİZA AYDIN: Teşekkür ederim Sayın Başkan Yarınki panel
öncesinde ben daha genel bir yaklaşım getirme düşüncesindeyim. Sorum genel
olacak. Kamu mali yönetiminin yapısı dağınık, karmaşık, idari, mali ve hukuki
karmaşa hakim. Bu yapı denetimi de etkiliyor. Dolayısıyla denetim yapılamaz bir
yapı ortaya çıkıyor. Hatta denetimden kaçan bir yapı da hakim. Bugün de şunu
gördük, performans ölçümlerinde bu yapının etkili olduğunu gördük. Sayın Çak
verilere ulaşılamadığını söyledi, haklıdır. Sayın Falay. bana vermediler, zaten
yokmuş dedi. Yani elde ne varsa onun üzerine oturan bir denetim modeli ortaya
çıkıyor. Ancak bir önceki oturumda değerli arkadaşlarımın sunduğu performans
yönetimi ve denetimi modellerine baktığımızda, beni umutlandıran bir nokta ortaya
çıktı. Kafamdaki soru bu. onu sizinle paylaşmak istiyorum. Performans denetimi,
klasik denetim dışında üzerine biraz daha gidilirse acaba kamu mali yönetiminin
yeniden yapılandırılmasına olumlu katkı yapabilir mi? Teşekkür ederim.
ÖZHAN ÇETİNKAYA (Uludağ Üniversitesi Yrd.Doç): Teşekkür ederim
Hocam. Nihat Hocam konuşmasına başlarken çok güzel söyledi ama ben burada
deminden beri zıplıyorum, dün de zıplamaya devam ediyordum ama zor söz
IV. Oturum- Tartışmalar. XV. Titrkive Mal ive Sempozyumu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
alıyorum. Gençler, yaşlılar ve orta yaşlılar şeklinde söyledi. Oturum başkanları
öncelikle gençlere söz verirlerse diye seviniyorum. Çünkü biraz önce araştırma
görevlisi arkadaşıma söyledim, şimdi dört hocanın ismini saydım, önce onlar alacak
söz dedim vc onlar aldı. Biz burada zıplıyoruz ama biraz zor oluyor söz almak.
Bundan sonra oturum başkanlarının bir söz vermesi hem biz gençlerin yetişmesi
açısından hem soru sormamız açısından faydalı olacağını düşünüyorum.
Şimdi performans değerleme açısından tebliğcilcrin tebliğlerini dinledik \e
değerlendirdik. Ben 96 yılında yapmış olduğum doktora tez çalışmamda hizmet
harcama planlaması etkinlik açısından değerlendirilmesi vc bunda da uygulanan
politikaların rolü şeklinde bir çalışma yapmıştım. Bu çalışmalarla ilgili olarak ben de
aynı sonuçlara varmıştım. Aynı zamanda şu konulara da değinmiştim. Eğer
ülkemizdeki bu yapıyı performans ölçüm değerleme konuları olarak değerlendirirsek
ve konuları şöyle alırsak demiştim, 1) enflasyonu önleme. 2) gelir dağılımını
düzeltme. 3) ekonomik istikrarı sağlamak, 4) ücretli kesimi korumak. 5)
borçlanmayı azaltmak vs. şeklinde gidiyor. Bu büyüklükleri son 20-30 yıldır
değerlendirdiğimizde hiçbirinde başarıya ulaşılamadığını görmekteyiz. Bunun nedeni
olarak baktığımızda ben büyük bir ihtimalle bürokratların yine. dün de aynı şekilde
belki bildirdim ama. ya bürokratların bu işi tam olarak yapamadıklarını ya da
bürokratlar bir türlü siyasetçilerden kurtulamıyor dedim. Yine aynı düşüncemi
söylüyorum. O zaman ne yapalım, ya siyasetçileri oradan uzaklaştırmalı ya da
siyasetçileri bir daha seçmemeli şeklinde düşünüyorum. Ama maalesef siyasetçiler
20-30 yıldır hep tekrar takrar seçilip başa geliyor. Yani şu demek, başarısız olan
kişiler tekrar, başarı umut edilerek takrar getiriliyor, ama maalesef başarı gelmiyor.
Şenesen Hocamızın çalışmasıyla ilgili olarak, sonuç olarak sapmalarla ilgili
olarak onun dışında pek, daha doğrusu şöyle bir şey bekliyordum, yani bu
sapmaların ck ödenek, kaydedilen ödeneklerden dolayı olduğu şeklinde bir sonuca
ulaştırmasını bekliyordum. Neden dersiniz. Bütçe Kanunu dışındaki birçok kanunla
artık bütçe tamamlanıyor. Nedir? Ek ödenek, kaydedilen ödenek. Bu bağlamda
417
IV. Otunun- Tartışmalar. XV. Türkiye Malive SempozMimu. 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
418
kaydedilen ödenek konusunda çıkartılan birçok kanunlarla, bu 20-30 yıllık dönem
içerisinde bütçede sapmaya neden olduğunu görmekteyiz. O zaman ne yapmalı,
kaydedilen ödenekle ilgili olan çıkarılan kanunları bütçe kanunu içerisinde
değerlendirip koyarsak sanırım bu sapmaların biraz daha az olacağım tahmin
ediyorum.
Bir de Nihat Hocaya şunu sormak istiyorum . Yaklaşık 10 belediyeyle ilgili
elimde veriler var dediniz herhalde. O belediyeler mutlaka küçüklü büyüklü
belediyeler sanırım. Acaba küçük belediyelerde cari harcamaların çok olduğu,
yatırım ve transferlerin az olduğu, büyük belediyelerde dc cari harcamaların az
olduğu, transfer vc yatırımların çok olduğu şeklinde bir sonuca ulaştınız mı. onu
merak ediyorum ve yine performans değerlemesi açısından Belediye Kanununda
konan %30"luk personel giderleri oranının İçişleri Bakanlığı'nın iznine bağlı olarak
artırılması konusunun personel değerlendirmesi açısından nc gibi sonuçlara
ulaştırılacağını merak ediyorum. Onu öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: efendim beş kişi söz aldı. son bir kişiye daha söz vereceğim ve
bağlıyorum. Lütfen buyurun.
NEZİH VARCAN (Anadolu Üniversitesi): Nihat Falay Hocamızın tebliği ile
ilgili birkaç hususa değinerek kendi görüşlerini almak isterim. Bu yaptığı ön çalışma
adını verdiği çalışmadaki kaynakça bile hakikaten çok doyurucu. Ancak konuşmaları
arasında belirttiği gizli bilgiler, ahde vefa kelimeleri veya acaba kıyı belediyesi
dersem ip uçları mı olur şeklindeki saptamaları bana epey ilginç geldi. Bir kamu
biriminin performans yönetimi ve denetiminin yeri konulu bir çalışmada bilgilerini
alırken bu denli gizlilik, kapalılık anlaşılacak gibi değil. Bu konuda yorumlarını
almak isterim. Bu kadar gizlilik varken, kendisi de bu kadar üzerinde ısrarla
dururken nedir, nereye ulaşacağız?
İkinci bir konu. Belediyeler ve başkanı eğlence vergisini almıyor noktası Biz
yerindelik denetiminden bahsederken hukukilik denetimini de yapmamız gerekir.
Vergilerden bir tanesi, belediye vergilerinden bu. Kaldı ki daha önce sinema
IV. Oturum- Tartışmalar. XV. Türkiye Mal iye Sempozyumu. 15-17 Mayıs 2 0 0 0 - Antalya
419
sanatçılarının baskısı sonucu yerli filmlerden sıfır, yabancı filmlerden 20 oranına
ulaşınca anlaşmalı olduğumuz uluslararası kuruluş GATT, bize yerli vo yabancı
filmlerden aynı vergi oranını alın diye de ilgi çekti ve biz de aynı orana yani %IO"a
çektik. Bir de hukuki denetim de gerekli gibi gözüküyor.
Bir son nokta da, halka karşı hesap verme durumundadırlar dedi Nihat
Hocamız. Hiç de öyle bir durumda değil gözüküyorlar. Çünkü halk da istekli değil
bana göre. İstekli olur gibi de durmuyor, onun nedenlerini öğrenmek isterim vc
hesap verse sonuç ne olacak? Yani dediği gibi başkanın, seçimlerden seçimlere
performans gösteriyor kendini diyor ama eğer halka hesap verirse arada, geri
çağırma yöntemi gibi. ombudsman yöntem gibi bazı yöntemleri sokmadıkça
mevzuata hesap verse ne olur, vermese ne olur? Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Efendim altı kişi söz aldı. Fakat yorum ve sorular aşağı yukarı
tam yarım saat zaman aldı. Zaman bir hayli ilerledi.
YILMAZ BÜYÜKERŞEN: Şimdi bütün Maliyecilere şunu söyleyeyim.
İstediğiniz kadar mali yönetimin yeniden yapılandırılması ve bu yapılanmada
performans yönetimi ve denetimi deyiniz, Türkiye'de yalnız mali mevzuatta
değişiklikler yaparak performans yönetimini ölçemezsiniz ve yapamazsınız. Bir
örnek veriyorum. Maliye Bakanlığı'ndan bir ricada bulundum. Bakanlıktan önce
Defterdarlıktan bulundum. Biliyorsunuz, büyük şehir belediyeleri kendi belediye
hudutları içerisinde elde edilen vergi gelirlerinden %5 alırlar. En azından işte karınca
kaderince bir performans yönetimini yapmak ihtiyacını ilk günden beri duyduğum
için kestirimde bulunabilmek için bir takım verilere ihtiyacım var. Geçmişte
Eskişehir'de toplanan vergi miktarlarının ne olduğunu ve halihazırda içinde
bulunduğumuz senede bana ne miktar vergi toplandığının bildirilmesini istedim
Defterdarlıktan. Defterdar, efendim gizlidir veremem dedi. Maliye Bakanlığı Gelirler
Genel Müdürlüğüne sordu. Gelirler Genel Müdürlüğünden bir cevap geldi, bir
suretini de bana gönderdi. Efendim bize bildirilen vergi gelirleri kesin değildir.
Muhasebattan alsın. Şimdi ben bunu niçin istedim, bunu şunun için istedim.
I V . Olurum-Tartışmalar, W . Tttfkivc Mal ive Sempozyumu. 15-17 M U M S 2 0 0 0 . Anlalva
Muhasebat Genel Müdürlüğünün benim payıma düşen payı tam hesaplayıp
göndermediğinden ciddi şekilde endişeliyim. Yani bir takım kesintiler, bilmediğimiz
bir takım kesintiler ya da bir takım hesaplar Şimdi Maliye Bakanlığı"nda eğer
toplanan vergileri bildirme konusunda bir gizlilik varsa zaten iş baştan bozuk
demektir. İki, geldim, 650 tane fen işçim var. Fakat hiçbir tanesine verilecek iş yok.
Çünkü özelleştirme politikası nedeniyle bütün hizmetler özelleştirilmiş, işler
özelleştirilmiş, işçiler içeride kalmış, çıkar diyeceksiniz, çıkardığınız zaman
ödeyeceğiniz tazminat belediye bütçenin yıllık gelirini aşıyor. Üstüne üstlük toplu
pazarlık sistemiyle öyle bir sözleşme yapmışlar ki otomatik olarak emekliliğine hak
kazanıncay a kadar her altı ayda bir %30 zam.
420
PANEL TÜRK KAMU MALİ YÖNETİMİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI:
GENEL D E Ğ E R L E N D İ R M E
17 Mayıs 2000 Çarşamba
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Aykut HEREKMAN
Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Prof. Dr. Burhan ŞENATALAR
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Faültcsi
Sacit YÖRÜKER
Sayıştay Başkanlığı Uzman Denetçi
Prof. Dr. Naci M ÜTER
Celal Bay ar Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı
Durmuş Ö Z T E K
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü
TARTIŞMA
421
PANEL
Oturum Başkanı Prof. Dr. Aykut HEREKMAN Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
15, Maliye Sempozyumu*nun son oturumu olan paneli açıvorum. Akdeniz
Ünivcrsitcsi'nc ben de tertip komitesi başkanı olarak böylesine başarılı bir
sempozyum düzenledikleri için şahsım ve tertip komitesi adına teşekkürlerimi
bildirmek istiyorum. Hakikaten bu üç gün zarfında hem organizasyon hem de o
sıcak konukseverliklerini çok iyi bir biçimde sergilediler. Başta Akdeniz
Üniversitesi Rektörü olmak üzere. Sayın İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dekanına. Maliye Bölümü Başkanına ve emeği geçen tüm araştırma görevlisi vc
memur arkadaşlara burada teşekkür ediyorum. İnşallah aynı başarıları gelecek vıl
Manisa'da da Celal Bay ar Üniversitesi de sergiley ecektir. Güzel haberler duvmava
başladık, inşallah gerçekleşecek.
Panelimizin konusu. Türk Kamu Mali Yönetiminin yeniden
yapılandırılmasının genel değerlendirilmesi. Konuşmacılar. Sayın Prof.Dr. Burhan
Şenatalar. hepimizin tanıdığı gibi kendileri İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi öğretim üyesi. Sayın Sacit Yörüker. Sayıştay Başkanlığı uzman denetçisi.
Sayın Prof.Dr. Naci Mutcr. Celal Bayar Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı, aynı
zamanda da Maliye Bölümü öğretim üyesi vc sanıyorum başkanıdır da. Ve Durmuş
Öztek. Zannederim bütün üniversite yöneticilerinin çok yakından tanımış olmaları
gerekir. Özellikle bütçe, bizim zamanımızda, benim idareciliğim zamanında
zannediyorum Ocak-Şubat aylarında dolaşırdık hep. Bütçe vc Mali Kontrol Genel
Müdürlüğü'nde Sayın Yılmaz Büyükcrşcn'le. şimdi değişti o tarihler, herhalde
Kasım-Aralık aylarında çok müşteriniz oluyordur. Oradan çok yakın tanırsınız,
kendileri Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü. Böylesine sempozyumların i\ i
geçmesinde tabiatıyla kendilerinin el açıklığını da görüyorsunuz. Onun için
huzurlarınızda kendilerine tekrar teşekkür ediyoruz. Sayın Prof.Dr. Burhan
Şenatalar. söz size ait.
422
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , A n l a k a
Prof. Dr. Burhan ŞENATALAR İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Faültesi
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli dinleyiciler hepinize günaydın
Benim yapacağım konuşma iki gün boyunca burada dinlediğim ve çok
yararlandığım ilginç ve bilgilendirici tebliğlerin sonucunda bir değerlendirme
olacak. Tebliğlere çok fazla dönmemeye çalışacağım, yani bir tebliğlerin özeti veya
değerlendirmesi olmayacak ama haliyle onlara zaman zaman atıfta bulunacağını.
Şimdi burada konuştuğumuz performans yönetimi ve performans denetimi
ile ilgili konular nc zamandan itibaren gündeme geldi, dünyada ve Türkiye'de ne
zamandan beri ön plana geçti, literatürde ve uygulamada ne zamandan beri önem
kazandı, bu konularda kısa kısa bilgiler verildi. Belki kavramlarla ilgili bir
noktadan başlamakta yarar olabilir. Sayın Yılmaz Büyükcrşen birinci gün.
"performans yönetimi terimi aslında çok doğru değil, performans yönetilemez.
performans denetlenir' dedi. Ben de aynı kanıdayım. Performans yönetimi yerine
belki performans odaklı yönetim demek veya performans yönelimli yönetim demek
daha doğru olabilir. Ama performans denetimi doğru bir terim zannediyorum.
Şimdi performans etrafında kullanılan birçok kavram var. Değişik tebliğciler. bu
performans denetimi veya performans odaklı yönetimin yerine ne gibi kavramlar
kullanılır, bunlar üzerinde de durdular. Benim anlayışıma göre performans ile ilgili
değerlendirmeler, ölçümler geniş ölçüde iktisat terminolojisindekİ etkinlik altına
giriyor diye düşünüyorum. Yani performans ile bütün değerlendirmeler esas olarak
bir kaynak kullanımı bakış açısı. Yani gelir dağılımı bakış açısı değil, istikrar bakış
açısı değil, bir kaynak kullanımı bakış açısı. Böyle ise o zaman belki performans
sözcüğünün hiç geçmediği tarihlerdeki başka kavramlarla ve uygulamalarla ilişkili
olduğunu ileri sürmek mümkün. Yanı benim kanaatimce mesela fayda maliyet
analizi esas olarak pekala performans ile ilgili bir teknik ve performans bütçe
kavramının mesela Couver döneminde 1940'lann sonunda 1950'lerde Amerika'da
ortaya çıkmasından oldukça önce fayda maliyet analizinin en azından uygulamada
başladığını görüyoruz. Fayda maliyet analizinin ABD'de esas başlaması 1930'Iarda
423
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u , 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
Roosvclt döneminde Nevv Deal politikalarının uygulanması çerçevesinde büyük
Pensilvanya Authority Project içinde gündeme geliyor. Yani çok sayıda sulama
projesi yapılmaya başlandığı zaman bunların ekonomik değerlendirmesi biraz teori
biraz pratik böyle içice, biraz el yordamı, biraz yaparken öğrenme biçiminde rayda
maliyet analizinin esaslarının gündeme gelmesiyle başlıyor. 1950'Ii yıllarda esas
olarak bu konunun literatürünün çıktığını görüyoruz. Meşhur isimleri Curtilla.
Extain gibi insanlar ve o dönemde bu konunun temel kitaplarının yayınlandığını
görüyoruz ve 1950'lerde yavaş yavaş Amerika dışına taşmaya başlıyor. Bizim de
Devlet Su İşlerimize gelmeye başlıyor. 19601ı yıllarda Karayollarına yayılmaya
başlıyor. Mesela İngiltere'de bu konuda en önemli örnek metro alanında Victoria
hattıdır. Victoria hattını bilenler bilir, yeni bir hattır Londra Metrosunda vc fayda
maliyet analizinin literatüründe çok atıfta bulunulan bir örneğidir. Bize de
Karayollarına 60"lı yıllarda geliyor.
Şimdi burada bir bölümümüz artık tecrübelerimizi de zaman zaman
zikredecek yaşa gelmiş bulunuyoruz. Benim mesela 1968 yılında mezun olduktan
sonra asistanlığa başlamadan ilk çalıştığım iş. Kenan Bulutoğlıf nun başkanlığında
İzmit-İstanbul Ekspres yol projesiydi. Fakat Türkiye'nin tarihsel gelişiminde çok
rastlanan bir örnektir bu. Türkler kendilerine güvenmedikleri için veya
mecburiyetten kredi alma koşulu olarak bu iş yabancıya verilir, vabancı da sonra
Türklere yaptırır. Bu işte de öyle olmuştu. Sauty diye bir İtalyan firmaya verilmişti.
İtalyan fırına da Kenan Beyi bulmuştu. Kenan Bey de yeni mezunlardan 10 kişilik
bir ekip yapmıştı. Şimdi Karayollarının oradan itibaren gözlemlediğim bir özellik.
Karayolları ve Devlet Su İşleri bu işleri pekala iyi yapan kuruluşlar. Donanımları,
personelleri, birikimleri çok iyi. Arkasından 1973 yılında asistanlığımda program
bütçe gündeme geldiğinde de yine Kenan Beye verildi İstanbul Üniversitesinden. O
da beni yanına aldı. Biz program bütçe ile ilgili ben açıkçası doğru dürüst bir şey
bilmiyordum ve bir şeylere başladık, o dokümanlara dayanarak, el kitaplarına
dayanarak ve aradan 25 yıl geçti, program bütçe ile ilgili ciddi bir yol aldığımızı
söylemek imkanı olduğunu sanmıyorum. Aslında program bütçe tamamen kağıt
424
P A N E L . XV. Tûrkive M a l i v e Sempozyumu.., 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Antalva
üzerinde kaldı. Dolayısıyla sulamadan başlayan karayoluna yayılan vc o süreç
içinde en önemlisi askeri alana yayılan bir etkinlik süreci görüyoruz, etkinlik
öğrenimi, etkinlik uygulamasında bir tecrübe kazanma görüyoruz ve yöneylem
araştırmasını dünyada belki en başarılı kullanan kuruluşlardan bir tanesi Pentagon.
Amerika Savunma Bakanlığı.
Şimdi bu süreçten 80Tİ, 90Tı yıllara bir sıçrama görüyoruz. Bu sıçrama
aslında küreselleşme. Yani sermaye birikim sürecinin küreselleşmesi, üretim,
yatırım, finansman ve pazarlamanın küreselleşmesi. Birinci gün Sinan Sönmez
gayet güzel açıkladı. Burada IMF yeni bir rol kazanıyor. Çünkü küreselleşme
süreci piyasa mekanizmasında yeni baskılar yarattı. Piyasa mekanizmasında yeni
adımlar gündeme geldi. Bu adımların olumlu olup olmaması tabii taraflara göre
değişiyor, bakanlara göre değişiyor, bakışlara göre değişiyor. Ama şunu çok
rahatlıkla söyleyebiliriz; küreselleşmenin getirdiği rekabet baskısıyla deregülasyon
arttı, sosyal korumanın azaltılması gündeme geldi. Esneklik, özellikle firmaların ve
sermaye kesiminin talebi olarak gündeme geldi. Taşeronlaştırma,
sendikasızlaştırma, şirket evlilikleri gibi yenilikler gündeme geldi. Kamu alanında
ise esas olarak sosyal devlet, sosyal hizmetler ve sosyal harcamalar üzerine yoğun
bir baskı başladı, vergiler üzerine, devlet gelirleri üzerine yoğun bir baskı başladı
Dolayısıyla bunun sonucu olarak iki değişiklik görüyoruz. Bunlardan bir tanesi
devletin veya kamu kesiminin görev alanının daraltılması. Dünyanın hemen hemen
her yerinde çok yoğun bir KİT Özelleştirmesi gördük ve bu konuda bazı ülkelerde
bazı politikacılar çok karşı konuşuyor gibi gözükseler de bu sürecin hemen hemen
hiç istisnası yok. Yani dünyanın her yerinde çok yoğun bir özelleştirme yaşandı.
Bir kısmı artık tamamlandığı için yavaşlamış durumda. KİT özelleştirmesi dışında
bu baskının etkilediği alanların arasında emeklilik sigortaları, sağlık sistemi ve
eğitim sistemleri de geliyor. Görev alanının daraltılması tabi her yerde tümüyle
özel sektöre devretme biçiminde olmuyor, kısmen özelleştirmeyi teşvik etmek
biçiminde oluyor. İkinci nokta, kamu alnında önümüze çıkan, harcamaların
azaltılması biçiminde bir yenilik veya değişiklik daha doğrusu. Harcamaların
425
P A N E L . XV. Tûrkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
azaltılması iki biçimde çıkıyor. Bir tanesi kısıntılar, yani doğrudan doğruya katılım
payı talep etmek, yurttaşların da ödeme yapması biçiminde. İki, tasarruf vc
verimlilik.
Şimdi burada tabi IMF ve Dünya Bankasının esas rolü karşımıza çıkıyor.
Burada bir standardizasyon ihtiyacı var uluslararası düzeyde ve gelişmekte olan
ülkelerin bu standardizasyona uyması talebi var ve baskıst var ve aynı zamanda
tabi bu standardizasyon özellikle OECD ülkeleri içinde özellikle sağlanacak. Biz
de onun içinde olduğumuz için oradan bir uyum sağlamak zorundayız, aynı
zamanda IMF çerçevesinde uyum sağlamak zorundayız. Şimdi IMF tarafından
istenmiş olması bir şeyin kötü olduğunu tabi ortaya koymaz. Dolayısıyla ben bu
noktadaki taleplerin, önerilerin kendi bakış açıma göre olumlu olduğu
düşüncesindeyim. Yani daha fazla saydamlık, daha fazla verimlilik, daha fazla
etkinlik, hesap sorulabilirlik, bunların hepsinin Türkiye açısından yararlı olduğunu
düşünüyorum.
Ancak buradaki tartışmalarda ve metinlerde iki rezervasyon getirme
ihtiyacını da duydum. Sadece buradaki tartışmalarda değil, başka yerlerde yapılan
benzer tartışmalarda da bu rezervasyonların önem taşıdığını zannediyorum.
Bunlardan bir tanesi, bütün bu performans denetimi benzeri kavramlar etrafında
gerekçelendirmede piyasa mekanizmasının abartılması yönünde bir argümantasyon
zaman zaman gündeme geliyor. Yani şöyle bir ifade olabiliyor: kamu sektöründeki
performans denetimi piyasa mekanizmasının yerini alacaktır. Bu bir abartma
bence. Piyasa mekanizmasının yerini almayacaktır, piyasa mekanizmasının yerini
alması gerekmez, piyasa mekanizmanın yerini alması birçok açıdan da eleştiriye
çok açıktır. Teknik bir analizde eleştirmeye açıktır veya şöyle benzetmeler: piyasa
mekanizmasında başarısız şirket iflas eder, ama kamu kesiminde başarısız bir genel
müdürlük veya bakanlık iflas etmez. Dolayısıyla bu, iflas mekanizması olsaydı iyi
olurdu gibi bir anlam taşıyor. Şimdi burada mikro verimlilik ile makro verimlilik
arasında çok büyük bir fark olduğunu hatırlamamız lazım. Çok büyük kar eden
şirketler ekonomi açısından mutlaka verimlidir anlamına gelmez. Tam tersine
426
P A N E L . XV. Türkive M a l i v e S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
ekonomi açısından çok verimsiz de olabilirler. Türkiye'de bunun çok iyi bir örneği
sağlık sektöründe yaşanmaktadır. Sağlık sektöründe, verilen teşvikler nedeniyle
Türkiye'de bir tomografi enflasyonu vardır. Yani ihtiyacın çok ötesinde tomografi
vardır. İhtiyacın çok ötesinde olduğunu nereden biliyoruz. Uluslararası düzeyde 100
ÛÜ0 nüfusa veya 10 000 nüfusa oranla ne kadar tomografi var diye baktığımızda
Türkiye çok sayıda tomografi cihazının bulunduğu bir memleket. Şimdi teşvik
mekanizması ile arz arttığı için, sağlık sektörü de arzın kendi talebini yaratmasına
çok müsait bir sektör olduğu için hekimler tarafından sürekli olarak tomografi
talebi yaratılıyor ve bu talep yaratılırken üstelik etik olmayan yöntemler
kullanılıyor. Tomografi cihazlarının sahibi olan hekimler, hasta gönderen
hekimlere %20, 30, 40'a varan komisyon veriyorlar. Şimdi tomografi cihazlarının
firmaları çok karlı ama ekonomik açısından büyük bir israf.
Dolayısıyla piyasa mekanizmasının başarılarını ve başarısızlıklarını çok iy i
analiz etmek gerekli. Yine bu çerçevede. Türkçede çok yaygınlaştı. İngilizceden
çeviri, müşteri memnuniyeti. Şimdi kamu kesimi için müşteri memnuniyeti
kavramını biraz daha eleştirel değerlendirmemiz lazım. Kamu kesiminde sağlık
veya eğitim hizmetinden yararlanırken ben yurttaşım, müşteri değilim. Bu bir
haktır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ki, 51. yılındayız, bunu bir hak olarak
tanımış. Şimdi orada müşteri kavramını geliştirmeye başlarsak bir süre sonra
alışveriş ilişkisi olması da normal karşılanır ve burada çok önemli bir dünya görüşü
farkı diyebilirsiniz, ama ben şu kanaatteyim ki; popüler sözcüğü kullanayım, yeni
milenyumda artık sağlık ve eğitim ile ilgili bir müşteri ilişkisi herhalde modası
geçmiş bir yaklaşımdır diye düşünüyorum. Şimdi ikinci nokta. Türkiye'de, bu
nokta üzerinde biraz dün değerli arkadaşım Tülay Arın durmaya çalıştı. Türkiye'de
kamu harcamaları çoktur, verimsizdir. Şimdi bu çok global bir yargı. Kamu
harcamaları çoktur ve verimsizdir dediğimiz zaman genel hatlarıyla doğru olduğu
bir sürü örnek verebiliriz ama kamu harcamalarının az olduğu bir sürü yer de
gösterebiliriz. O nedenle Türkiye'deki kamu kesimi ile ilgili meselede performans,
verimlilik, kalite son derece önemlidir. Ama eğer biz sorunu sadece buna
427
P A N E L . X V . Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
indirgersek o zaman da bir hata yapmış oluruz. Türkiye'de, özellikle sosyal
göstergeleri çok kötü bir ülke Türkiye, ekonomik potansiyeli yüksek bir ülke
olduğu halde, 2001 yılında Türkiye 9,5 milyon televizyon üretecek, bunun 7
milyondan fazlasını ihraç edecek. Bu memlekete çok yoksul bir ülke demek
mümkün değil. 700 000 tane PC ihraç ediyor bu memleket, bu memlekete çok fakir
bir ülke demek mümkün değil. Ama bu memleketin bebek ölüm hızı %038 (binde
38). Bulgaristan, Suriye, İran, Irak, hiçbirinde bu oran yok. Şimdi bu ciddi bir
sorundur. Dolayısıyla kamu harcamalarını azaltalım demek global bir yaklaşımla
bana çok yanlış gözüküyor. Türkiye'de belli sektörlerde, özellikle sosyal
göstergelerle ilgili olarak kamu harcamalarının artırılması lazım diye
düşünüyorum.
Şimdi buradan bir daha ileri geçeyim. Burada verilen tebliğlerin birinde.
Savın Konukman, Aydın ve Oyan "in tebliğinde tartışma konumuzun bir yönü
üzerinde çok güzel duruldu. O da makro düzeyde saydamlığın sağlanabilmesi için
kamu kesimi dengesini, konsolide dengesini çok iyi görebilmemiz lazım.
Dolayısıyla tebliğde de çok güzel ifade edildiği gibi konsolide merkezi devlet
dengesi, yerel yönetimler konsolide dengesi, sosyal güvenlik kuruluşları konsolide
dengesi, kamu bankaları ve işletmeci KİT'ler konsolide dengelerinin açık
görülebilmçsi zorunlu. Bu konuda aslında yapılacak iş çok zor değil. Bence zor
olan kısım diğer alanlarda. Yani sektörel düzeyde ve kuruluş düzeyinde, yani
mikro düzeyde. Performans ölçme ile ilgili problem oradan itibaren başlıyor bence.
Yani yine birçok tebliğde üzerinde durulan girdiler, süreçler, çıktılar, ve en zor
kısmı etkiler. Şimdi bu ölçme alanıyla ilgili önümüzde muazzam bir alan var.
Şimdi orada biraz tebliğlerin ötesine geçmeye başlıyorum. Şu sorulara yanıt
aramak istiyorum ben. Bu reform sürecine Türkiye nereden başlamalı? Yani 1)
Kamu mali yönetimi reformu diye mi başlayacağız, kamu yönetimi reformu diye
mi başlayacağız veya başka bir şekilde mi başlayacağız ki ben üçüncüsü
kanaatindeyim. Ne demek istediğimi açıklayacağım. 2)Bu bir büyük reformla mı
başlayacak, yoksa tedrici ve incremental. küçük küçük parçalarla mı olacak'.' 3) Bu
428
P A N E L , XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
reformun kilit noktası nerede? Şimdi birinci soru ile ilgili benim cevabım şu: Önce
kamu mali yönetimi reformu veya kamu yönetimi reformu diye düşünmüyorum
ben. Çok farklı alanlarda paralel yürünmesi mümkün diye düşünüyorum ve eğer
buna biz bir yerden başlanacak diye cevap arayacaksak benim cevabım şu; her
yerde performans odaklı bir zihniyet değişikliği ile başlamamız lazım. Performans
odaklı, kalite odaklı, üretkenlik odaklı, hesap verme vesaire de buna dahil. Yani
böyle derken, bir küçük reform yapılır, onun arkasından da öbür reformlar gelir
yaklaşımını doğru bulmuyorum. Böyle bir yaklaşımla da gidemeyiz diye
düşünüyorum. Tersine her yerde verimlilik odaklı bir zihniyet değişikliğine
ihtiyacımız var. Dolayısıyla ....
BAŞKAN: Sayın Şenatalar, zamanınız bitti. Ben üç dakika size avans
veriyorum.
BURHAN ŞENATALAR: Muhterem Hocam benim saatime göre üç dakika
zaten daha hakkım var. İhsan Görcn'in tebliğinin son bölümünde, çok katıldığım
bir takım tespitler yapmıştı, altını imzalayabileceğim tespitler yapmış. Türkiye'nin
koşullarında bu konuştuğumuz işler çok zor, son derece zor ve kendisiyle böyle
karamsar bir tablo çiziyorum ama böyle. Şimdi o karamsar tablo ile ilgili
kendisinin de vardığı sonuç, bir zihniyet değişikliği lazım. Şimdi o zihniyet
değişikliği performansı, kaliteyi, saydamlığı, rekabeti, -çok önemli- kişiler arası
rekabet, kamu kesimi içinde rekabet, bunları kapsamalı.
İki önemli nokta, yeni örgütsel modellere açık olmalıyız, buna değineceğim.
Süreçlerle ilgili, özendiricilerle ilgili de yeni yöntemlere açık olmalıyız. Şimdi
örnek vereceğim. Bir tanesi, bütün alanlarda başlamalı derken çok da kendi
kafamdan uyduruyor değilim. Bunun örnekleri var diye düşünüyorum. Birinci
örneği. Sağlık Bakanlığı Reform Projesi. Sağlık Bakanlığı Dünya Bankasının
verdiği finansmanla uzun yıllardır reform projesi üzerinde çalışıyor ve Sağlık
Bakanlığı"nda maliyet muhasebesine yönelik, bilgisayarlı enformasyon sistemine
yönelik epey mesafe alınmış durumda. Biz burada kendi terminolojimizle ele
aldığımız konulan Sağlık Bakanlığı da tartışıyor ve hayata geçirmeye çalışıyor.
429
P A N E L . XV. Türkiye \ ( a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
Ancak Türkiye'nin alaturkalığı orada çok ciddi bir engel oluşturuyor. Ne demek
alaturkalığı? 1) İki yılda bir veya her yıl bakan değişiyor. Bakan öğrenene kadar
yenisi geliyor. 2) Bakanlar geldikçe öğrenmiş olan personel dışlanıyor. Mesela bu
konuda çok değerli bir bürokrat vardı. Serdar Savaş isminde, bakanlarımızdan biri
geldi, yıllarım buna vermiş vc bu işi çok iyi kavramış bu hekimi aldı. Çankaya
Sağlık Ocağfna verdi. Çankaya Sağlık Ocağı'ndan istifa etti. nereye gitti. Dünya
Sağlık Örgütü'ne. Kopenhag'a gitti. Kopenhag da onu Kazakistan'a görevlendirdi
Şimdi elemanı yetiştirip değerini bilmediğimiz taktirde performansın p'si ile
ilgilenmiyoruz demektir aslında. İkinci örneğim YÖK. YÖK mesela. 2-3 yıl evvel
kalite değerlendirme ile ilgili ciddi bir girişimde bulundu. Yurtdışına bazı kişiler
gönderdi. Yurtiçinde dc bazı birimlerde kalite değerlendirme ile ilgili bir girişimde
bulundu. Gerisini getiremedi. Gerisini getirememenin çok önemli bir nedeni bence
şuydu: Tepeden inme ve biraz da empozan biçimde getirdiği için tepki yarattı.
Dün yine burada, yanlış hatırlamıyorsam Tülay Hanım değinmişti, bu işte
katılım olmadığı taktirde zihniyet değişikliği olamaz. Zihniyet değişikliği
insanların kafasının içindedir. Dolayısıyla ikna olarak değişir zihniyet, zorla
değişmez. Amerikalıların çok sevdiğim bir sözü var. Bir atı zorla suya
götürebilirsiniz, ama zorla su içiremezsiniz. Dolayısıyla kaliteni artıracağını diye
döve döve kalite artmaz. İnsanların ikna olmasıyla kalite artar ve YÖK bunu
başaramadı Şimdi kaliteyle birlikte bir arkasından gelecek aşama fon tahsisi ki. biz
buna daha çok uzağız, İngiltere Yüksek Öğrenim Sisteminde mesela artık
uygulanıyor. Üniversitelere fon verilirken öğrenci sayısı kriterlerden bin.
mezunların işsizlik oranı kriterlerden biri. uluslararası yayın kriterlerden biri. dış
fon bulma kriterlerden biri. Mesela meşhur Cambndge Üniversitesi kaynaklarının
üçte birini devletten alıyor, üçte birini araştırma kaynaklarından, üniversite
dışından ve devlet dışından alıyor. Bitirmeye çalışayım.
Yeni yöntemlere alışalım demiştim. Yeni yöntemlerle kastettiğim şey şu.
Özel sektör- kamu ortaklıkları veya belirli sürelerle kontratlar yapma. Bu gibi
modellerde alabildiğine esnek olmamız lazım diye düşünüyorum. Mesela bir
430
l 'ANKL. XV. Türkive Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . \ni:ıl\.ı
Alman üniversitesi, bir Amerikan üniversitesi ve bir özel şirket, bir özel yüksek
okul kurabiliyorlar. Bu gibi modellerde, ben şahsen şundan yanayım, her türlü
önyargıyı bırakıp her örneği tekil değerlendirmek, kaynak dağılımı etkisi nedir,
gelir dağılımı etkisi nedir. Dolayısıyla özellikle yerel yönetimlerde değişik
modeller kullanmak isteyenler varsa bu denetimlere, bu deneylere çok açık
bakmak, çok sıcak bakmak lazım. Akreditasyon çok önemli, derecelendirme çok
önemli. Bu da mesela yine yüksek öğretimden örnek vereyim: bugün İngiliz
Yüksek Öğretim Sisteminde LAC, muhasebe eğitiminde 5 puan mı. 4 puan mı. 4B
mi. 4A mı ortaya çıkarılabiliyor. Dolayısıyla bu derecelendirme yaklaşımından
korkmamız, kaçmamız lazım. Derecelendirelim, yeter ki bunun kno\\-how"ım
zaman içinde öğrenelim vc sağlıklı uygulamayı başaralım.
Son bir nokta, özendiriciler. Bugün sistemimizde özendirici kavramı yok.
Bütün rektörlerimiz aynı parayı alıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bütün rektörler
aynı parayı almıyor. Bütün Hocalar aynı parayı alıyor. Dünyanın hiçbir verinde
hemen hemen bütün hocalar aynı parayı almıyor veya dolaylı olarak ellerindeki
olanaklar aynı sonuca götürmüyor. Yani para olarak aynı alıyor gözükseler de
laboratuar olarak, kadro olarak farklılaşabiliyorlar. Bütün alanlara baktığımızda
özendiricilerin daha fazla kullanılması, performans özendirmesinin \eya
yaptırımının daha fazla kullanılması, dolayısıyla rekabetin daha fazla sisteme
girmesi ve zihniyet değişikliği derken bunların hepsi dahil. Bunun yapılabilmesi
için de son mesele, çok ciddi bir eğitim lazım. Yerel yönetimlerde, üniversitelerde,
bütün kamu kurumlarında performans odaklı bir eğitim lazım, bir yeni zihniyet
lazım gerçekten. Dolayısıyla Sayıştay bu konuda öncülük etmiştir ve bu bakımdan
hepimiz şükran borçluyuz. Ama şunu da çok açıklıkla söylemek lazım: Bu iş
sadece Sayıştay'a kalırsa asla olmaz. Bu işle ilgili olarak her türlü bakanlığa, her
türlü kamu kumlusuna, özellikle üniversitelere çok büyük görev düşüyor vc o
görevi program bütçedeki başarısızlığımız derecesinde başarısız yaparsak bir 20
sene daha kaybedebiliriz Ama program bütçedeki başarısızlığımızdan ders alarak
431
PAM-J... N V . Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2OO0. Anlalva
bu sefer görevi daha iyi yürütebiliriz. O açıdan kötümser değilim. Çok teşekkür
ediyorum Savın Başkan.
BAŞKAN: Evet. Sayın Burhan Şcnatalar'a zamana da uyduğu için çok
teşekkür ediyorum. Sözü ben Sayın Sacit Yörükcr'e vermeden önce bir konuya
işaret etmek istiyorum. Sayın Şcnatalar kamu hizmeti talebinde kişi müşteri değil,
hak sahibidir dedi. Ben Türk vatandaşı olarak, şu anda Devlet nezdinde kamu
hizmeti talebinde bulunan bir kişi olarak hak sahibi değil, müşteri olmak istiyorum.
Çünkü iyi firmada şöyle bir slogan vardır: müşteri velini metinidir der. Keşke vergi
dairelerinde dc mükellef bizim velinimetimizdir diye yazsa \c bugün git yarın gel
yerine, biz velinimet olarak bu tür muameleyi görsek, yani işte önce müşteri olsak,
sonra hak sahibine geçsek. Ben daha müşteri dahi olduğumuzu zannetmiyorum.
Evet. Sayın Sacit Yörüker.
Sacit YÖRÜKER Sayıştay Başkanlığı Uzman Denetçi
Teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. Tabi Sayın
Burhan Şcnatalar gibi bir belagat ustasından sonra konuşma sırasının bana gelmiş
olması doğrusu benim açımdan hiç de şanslı bir durum değil. Şöyle düşündüm
efendim, ben buraya gelirken şöyle bir hazırlık yaparak geldim: konuşulan şeylere
baktım, konuşulacak şeyleri tahmin etmeye çalıştım, onlar nerelere daha fazla
değinmezler, nerelere fazla vurgu yapmazlar veya yapma fırsatı bulamazlar, ben
oraları doldurayım dedim. Öyle bir hazırlıkla geldim. Elimde de bayağı teknik şeyi
olan notlarım var. Fırsat bulursam, sizin de sıkılmadığınızı hissedersem yer yer o
avrmtılara da \urgu yapmak istiyorum, hem olayı zenginleştirmek bakımından. Bir
kez önce bir hesap verme sorumluluk kavramındaki yeni boyutlar üzerinde durmak
istiyorum. Arkasından Sayıştay'ların denetim dışında yaptıkları işlerle, aldıkları
tavırlarla kamu mali yönetiminin gelişmesine nasıl olumlu katkıda bulunduklarını
belirtmek istiyorum, oradan örnekler vermek istiyorum. Ondan sonra da denetim
meselesi çok genel geçer laflarla geçiştirildi, işte performans denetimi yapalım.
412
P A N M - W . Türkiye Maliv<; S o n ı n o z u ı ı ı m . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . AntaKa
eskisini bırakalım, ön denetim kötüdür. Sayıştay bıraksın falan filan, çok ciddi bir
şey.
Aslında belki esas denetim nasıl olmalı konusunu tartışmamız lazımdı
evvela. Ondan sonra performans denetimini tartışmak gerekirdi. Türkiye'de
olmayan şey performans denetimi değil, olmayan şey denetim, o bakımdan oraya
da vurgu yapacağım. Şöyle bir şey var: Batı tipi parlamenter sistem içinde
hiyerarşik bir sorumluluk zinciri var. Memurlar üstlerine hesap veriyor, üstler en
üstteki yöneticiye veriyor, yönetici bakana veriyor, bakan Parlamentoya. Böyle bir
hiyerarik hesap verme şeyi var. Bu kamu mali yönetimindeki gelişen anlayışlar
çerçevesinde bu klasik hesap verme zinciri dc kırıldı. İşte siyasal hesap verme
sorumluluğu deniyor. Bir de yepyeni bir kavram ortay çıktı: halka yönelik hesap
verme sorumluluk kavramı. İşte yönetsel sorumluluktan arkadaşlarımız bahsettiler,
performance aggrcment dedikleri performans sözleşmeleri İşte onun altındaki
bakanla şey arasında olursa, üst düzey performans anlaşması oluyor. Yeni Zelanda
örneği var. İngiltere Örneği var. Üst düzey yöneticilerle şey arasında da daha ali
kademedeki yöneticiler arasında da accountability contract dedikleri zincir var.
Kanada"daki gibi. Ama burada bunun ötesinde bir şey var Bu yönetse! hesap
verme sorumluluğu içinde yöneticiler, yönetsel hesap verme sorumluluğunda olan
insanlar artık sırf bakanlarına hesap vermiyorlar, anlayış değişiyor. Yani
yöneticiler bir taraftan halka hesap veriyorlar, o yönetsel sorumluluk bağlamı
içinde, bir taraftan da Parlamento'nun komisyonlarına hesap veriyorlar vc
Parlamento'nun komisyonları önünde verdikleri hesaplar da öyle bizim
anladığımız, işte sorulara cevap verme, şunu açıkla falan filan değil Tıpkı bir
şirketin hissedarlar toplantısındaki gibi kendi performansının sorgulanması
anlamında.
Burada bu halka karşı, vatandaşa karşı hesap verme meselesinde iki önemli
ayak var. Bir tanesi bu bilgiye erişim özgürlüğü yasası, bilgiye erişme serbestliği
yasası denilen şey var. kamu kesimi elindeki bilgilerin neler olduğunu cv\ela halka
açıklıyor, ondan sonra da bu bilgilere vatandaşların nasıl ulaşabileceğini söylüyor
P A N E L . XV. Torkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
bir yasayla, yasa bunu düzenliyor. Bu anlamda mesela İrlanda'da benim baktığım
bir örnek var. Yeni Zelanda'da var. Bu kamu kesimindeki bilgiye erişim meselesi
bizim açımızdan da yasal planda düzenlemeye değer bir konu diye düşünüyorum.
Bu vatandaşa yönelik hesap verme sorumluluğu meselesinin en çarpıcı örneği,
uzun süren. Dünyada en ilgi toplayan örneği İngiltere, Citizent Charter dedikleri bir
uygulama var. 199 ] "de başlamış. Blair'in iktidara gelmesinden sonra da
sahiplenilen, üzerinde tartışılan bir kavram. Başka yerlerde buna benzer charterlar
var. Mesela Portekiz'de 1992 yılında Public Services Quality Charter yürürlüğe
konmuş, yahut açıklanmış. Kanada'da 1994 yıllında Decleration Çuality Services
of Principles var. Fransa'da 1992 Public Services Charter var. Ama en renklisi, en
ilgi toplayanı İngiltere örneği. Altı prensibi var citizent charter "m: işte standartlar
diyor, hizmetin net standartlarının belirlenmesi, yayınlanması, izlenmesi, fiili
performansın bu standartlara göre kamuoyuna duyurulması meselesi var. Açıklık
ve bilgilendirme var. Kamu hizmetlerinin yürütülmesinin maliyetleri hakkında
eksiksiz bilgi verilmesi, bu bilginin sade bir dille, anlaşılır bir dille şeye aktarımı
var. kullanıcıya seçim hakkı tanıma vc ona danışma şeyi var. Nezaket ve
vardıınsevcrlik dediğimiz bir ilke yine citizent charter"ın bir ilkesi. Kamu
hizmetlerinin verimli ve ekonomik biçimde yürütülmesi bir başka ilkesi, altıncı
ilkesi. Ulusal düzeyde ve yerel düzeyde charterlar var İngiltere'de, 97 yılı sonu
itibariyle 50"yc yakın ulusal düzeyde taahhüt bildirgesi diyelim, vatandaşa yönelik
taahhüt bildirgesi on binin üzerinde yerel düzeyde taahhüt bildirgesi var. Tabi
uygulama süreci içinde hayli eleştiri dc yemiş, bu şey ismindeki citizent şeyine
rağmen tüketici odaklı, tüketici yönelimli bir şey simgeliyor, anlayışı simgeliyor,
piyasa yönelimli bir anlayışı simgeliyor. Bu yönüyle eleştirilmiş. Şöyle ilginç bir
örnek okumuştum ben buna hazırlanırken: yerel yönetim konut ofisine gidiyor
vatandaşlar, işte nazik muamele görüyorlar, dakik hizmetleri görülüvor. verimli
davranıyor idare falan filan. Bütün bunların sonunda deniyor ki. ama kusura
bakmayın size verecek konutumuz yok. Şimdi tabi parasal imkanlarla, kaynaklarla
desteklenmediği zaman sonuç bu. Ama buna rağmen hala citizent charter'lar yankı
434
PANKL. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 20ÜO. AnlaKa
yapmaya devam ediyor. Bir başka Önemli şey var. İnsanlarla, vatandaşlarla,
tüketicilerle, hizmetin sunumuna onları katma, bilgilendirme anlamında bir ilişki
kuruluyor, danışma anlamında bir ilişki kuruluyor, yetki devri anlamında
vatandaşlarla, ortaklaşa onların katkısı alınarak bir ilişki kuruluyor halkla.
İşte tamamıyla bütün hizmetin yönetimini halka devretme gibi bir uygulama
var. Bu anlamda da vatandaşların eğilimlerini öğrenme, onların katılımlarını almak
bakımından vatandaş jürileri örnekleri var. Mesela Almanya'da öyle. ABD'de öyle.
Yine İngiltere bu vatandaş jürileri uygulamasının temsilcilerinden. Son 1998
yılında yine İngiltere'de yapılmış halk paneli diyorlar, 5000 kişilik bir tesadüfi
örnekleme yoluyla seçilmiş vatandaşların görüşlerini alıyorlar. Bu görüşleri
yayınlıyorlar ve yıldan yıla da bunu tekrarlıyorlar.
Şimdi Sayıştay meselesine gelirsek, yüksek denetim kurumlarının denetim
dışındaki işleri ile. davranışları ile kamu mali yönetimine katkılarına gelince, bir
kez şunları söyleyebiliriz; kendi performanslarını değerlendiriyorlar ve bunu
kamuoyuna açıklıyorlar. Tabi söylenen şeyin ne kadar teknik anlamda kendi
performans raporları olduğunu doğrusu araştırmak lazım. Ama böyle bir açıklığı
belirtir. Kendi faaliyetlerini yüksek denetim kurumları Sayıştay'lar Parlamentonun
ve kamuoyunun şeyine açıyorlar. Mesela son Amerika. 1999 yılı faaliyet raporuna
artık annual report demiyor, accountability report demeye başlıyor. Kavramı da
değişti, hesap verme sorumluluk raporu diyor ve bu rapordan anladığımız kadarıyla
mesela 2000 X stratejik planını hazırlamış ABD Sayıştay'ı. 2001 yılında
performans planları yapacağını yine bu rapordan öğreniyoruz. Keza bu yıllık
faaliyetlerin raporlanması meselesi Kanada'da var. Yeni Zelanda'da var.
Avustralya'da var. Yüksek denetim kurumları bu sefer kendilerini denetime
açıyorlar. Bu zaman zaman performans denetimi şeklinde oluyor, zaman zaman
hem performans hem mali denetim şeklinde oluyor. Kendi yasalarında Sayıştay'ın
faaliyetlerinin mutlaka denetleneceği yolunda hükümler var. Kanada'da böyle
hükümler kendi kanununda, İngiltere'de var. Bu anlamda da, kendilerini denetime
açma anlamında da yüksek denetim kurumları öncü rol üstleniyorlar.
435
P A N E L . X V . Türkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Anlalva
Bir başka şey. kamu k e s i m c e olan •• bitsn modernleşme sabalarına
duyarlılar, kapsamlı bir girişim olduğu zaman >:"ks^l> denetim kurumlan, hatta
onlarla beraber kamu kesiminde bütün dene^m yapan organlar, birimler bir tepki
veriyorlar. İngiltere'deki Moderrç Anaüzing Government, şeyine İngiltere
Sayıştay'ının cevabı var. iten,bu şeyler karşısında şu şu şu işleri kendi,stratejik
önceliklerimde, hazır)Udarırfld* şunları yapacağım diyor, bunu kamuoyuna açıyor
Public Audİt Form dedikleri bir birliktelik oluşturuyorlar. İngiltere'deki yerel
Sayıştaylar ile İngiltere Sayıştay'ı. Bu anlamda beraber neler yapabiliriz diyorlar.
Bir başka yine Sayıştay'ların örnek davranışından dünyada, denetim bulguları,
denetim raporları kamuoyuna açık. Resmi gazetede bazıları raporları yayınlıyorlar.
Diyelim ki Fransa'nın ünlü genel raporu Public Rcport dedikleri raporu.
Cumhurbaşkanlığı'na ve Meclis'e sunulduğu zaman resmi gazetede de
yayınlanıyor. Diğerleri basıyorlar, basın konferansı yapıyorlar, basın bülteni
hazırlıyorlar. Bir başka yine yüksek denetim kurumlarının örnek davranışlarından,
denetim sürecini kendi kendilerine yapılan bir iş olmaktan çıkarmışlar, denetimin
daha başından itibaren çıkar gruplarına, ilgi gruplarına danışıyorlar, denetledikleri
kuruma, danışıyorlar, kendi yaptıkları işlerle ilgili insanlara bilgi veriyorlar. Bu
anlamda denetim bir danışmaya, katılıma açık. Bir başka şey yine yüksek denetim
kurumlarının yaptıkları, Good Practice Guide, yahut Berter Practice Guide
dedikleri şeyler yapıyorlar. Aslında iyi uygulama örneklerinin rehberlerini
hazırlıyorlar. Bu normalde idarenin görevi olmasına rağmen bu yönde dc ilginç
şeyler, mesela İngiltere'nin son hazırladığı iyi uygulama rehberi şu. Good Practice
in Executives Agencies and Non Governmental Public Raporlarının icracı
kuruluşlarda ve doğrudan kamu niteliği olmayan kuruluşlarda nasıl sağlıklı
yapılacağını anlatıyor. Kanada'da var. Avustralya'da var.
Bir başka şey, yüksek denetim kurumları denetim dışında study dedikleri bir
nevi araştırma dedikleri çalışmalar yapıyorlar ve bunu kamuoylarının.
Parlamentolarının ilgisine sunuyorlar. Mesela bugün herkesin üzerinde tartıştığı,
her bakımdan didiklcdiği Yeni Zelanda örneğini dünyaya tanıtan Kanada
436
I'ANT.I.. XV. Türkivc Mal ive S e m p o z y u m » . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . AnlaKa
Savıştavıdır. İki defa incelemiştir ve buradaki kamu mali yönetiminin şeylerini.'bir
Avustralya-İngiltcrc bağlamında, o üçlü bağlamında hangi dersleri çıkarabiliriz
anlamındadır. Ondan sonra bununla yetinmemiştir, 1993 yılında bunu yapmıştır,
daha sonra tekrar Yeni Zelanda örneğini incelemiştir. Avustralya örneğini
incelemiştir Bir başka şey. yüksek denetim kurumlarının. Program Evaluation
dediğimiz, program değerlendirme dediğimiz şeylere bazdan o anlamda göre\ ler
üstleniyor. Mesela A B D Sayıştay'ının aynı zamanda program evaluation
dediğimiz, performans denetimini biraz daha aşan. programların kendi varlığını
sorgulayan, geleceğini sorgulayan bir çalışma
Türkivc şevi var. denetim ile ilgili meseleler var. onu da söylersem
konuşmamı tamamlayacağım. Ama şöyle bir şey var; Bizim dışımızda Avrupa ile
entegrasyon süreci içinde bulunan ülkeler bir çaba içinde, bir gayret içindedir.
Bulgaristan. Arnavutluk. Polonya. Macaristan. Doğu Blokun'dan kopan yeni
ülkeler de dahil, aralarında bir çalışma grubu kurmuşlar. Bu entegrasyon süreci
içinde vüksek denetimde ne gibi işlen yaparsak entegrasyonu kolay laştırnuş oluru/
diyorlar. Buradaki çalışmalarını kamuoyuna açıyorlar, Avrupa Birliği bağlamında
\ ine önemli bir çalışma grubu var Standartları bağlamında denetimin Avrupa
çapında uygulama rehberini hazırlamışlar. 199S \ılında bitmiş bu çalışma. Malı
denetim ile perfonnans denetimi içice standartları bağlamında anlatılıyor
Çünkü denetimde, denetim planlaması denetim konusu. Diyelim ki önemlilik \e
denetim riski denetimin konusu. Diyelim ki iç kontrol sistemlerinin
değerlendirilmesi denetimin konusu. Raporlama, dokümantasyon, bütün bunlar
denetimin kendi şey ı içinde, performansı, şu bu ayrımı yapılmadan şey yapılıyor.
Türk Denetim Sistemi ne gelirsek, şunları söyleyebilirim; Planlamadaki
Özel İhtisas Komisyonu bağlamında da epeyce deştik biz. söy ledik. Bir ke/..
Türkiye'de kamu kesiminde teknik anlamda Avrupa. Dünya standartlarına uygun
bir denetim yok. Denetim standartlarımız yok. denetim organları arasında diyalog,
işbirliği yok. Denetimin bağımsızlığı yönünden çok ciddi sıkıntılar var Görünürde
herkes denetçilerin bağımsızlığına, organların bağımsızlığına saygı gösterivor gibi
437
I'.ANF.L. XV. Tiirkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 20,00. Anlalva
olsa da bunu zedeleyici ciddi uygulamalar var. Ondan sonra, bir denetimden kaçış
var. Denetimin alanının yasayla ve yasadışı fiili yollarla daraltılması meselesi var.
Son sözlerimi şöyle tamamlayacağım, eğer performans denetimi meselesine
gelirsek; Sayıştay bu anlamda öncü bir çalışma yapmıştır, kıvanç vericidir. Ama
Sayıştay'ın da bu kıvanç verici çalışmayı sürdürme kararlılığında olması lazımdır.
Yani normal hesap inceleyen insanlar, ben hesap incelerken performans denetimi
de yaparım derse, meseleye bir öznellik içinde yaklaşırsa, bu anlamda idare
tarafından teşvik edilirse, korkarım ki bu güzel örnek ortadan kalkmış olur. Şunu
vurgulayacağım performans denetimi bağlamında, işte evvela performans
yönetimleri oluşsun, biz ona bakalım. Bu dünyanın hiçbir verinde bövlc
olmamıştır. Yani Kanada Sayıştayı da performans denetimini hala bizim bildiğimiz
anlamda, yani performans ölçüm rejimlerinin, sistemlerinin ne kadar etkin çalıştığı
bazında yapmıyor ve bunun bugünkü verili koşullar içinde ideal bir şey olduğunu
söylüy or. Teşekkürlerimle sözlerimi bağlıyorum.
BAŞKAN: Sayın Yörüker'e çok teşekkür ediyoruz. Hakikaten zamanı çok
iyi kullandılar. Ben sözü Prof.Dr. Naci Muter'c veriyorum.
Prof. Dr. Naci MU TER Celal Bayar Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı
Değerli Hocalarım. sevgili mcslckdaşlarım, gerçekten Akdeniz
Üniversitesi'nin organize ettiği bu Maliye Sempozyumu bugüne kadar yapılanların
en başarılılarından birisi oldu. Çünkü geçmiş oturumlar çok doluydu, bugün panel
yapıldığı halde yine oturum gibi dolu herkes gelmiş. Yani demek ki çok güzel,
çünkü konu çok enteresan, bir de tebliğler çok güzeldi. Tabi üçüncü konuşmacı
olarak söz alıyorum. Bu konuda söylenmesi gerekenler de söylendi. O halde ben de
bir şeyler söyleyeceğim tabi. Şimdi düşünürken aklıma geldi, yani bizim burada
yaptığımız iş, olması gerekeni yapmak. Yani Türkiye'de bütçe disiplini o kadar
bozuldu ki. olmaması gereken bir ülkeyiz biz. Çünkü bizim devlet geleneğimiz,
devlet her zaman bütçesine hakim olmaya, sahip olmaya ve her zaman da mali
438
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
sıkıntı içinde yaşamaya alışkın bir yönetim şekli olarak gelmiş. Ancak bir de bizim
bazı söylemlerimiz var, işte saçı bitmemiş yetimin hakkı filan gibi. Yani bizim
Devleti yönetenlerde bir de insan hakkı kavramı filan vardır, geçmişten bu tarafa.
Ne oldu da biz bu kadar bozuk bir mali yapıya ulaştık, bu kadar dejenere olduk tam
anlamıyla ifade edersek. Sevgili Hocamız Bedii Feyzioğlu"nun bütçede bir lafı
vardı, bütçe kitabında bir söylemi vardı; bana bütçeni göster, nasıl bir hükümet
olduğunu söyleyeyim. Yani bugün geldiğimiz aşamada bütçeye baktığımız zaman
söylenecek hiçbir şey yok. hiçbir şey kalmamış onu da söyleyemiyoruz.
Disiplin, iki gündür burada görüşülen konu. Bu ben 1972"de yurtdışından
döndüğüm zaman Milli Eğitim Bakanlığı*nda Araştırma-Planlama Koordinasyon
Dairesi ne vermişlerdi. O sırada işte program bütçenin ilk hazırlık yılıydı. Bizi
aldılar. Planlamaya götürdüler. İşte şöyle yapacaksınız, şu şuraya yazılacak, buraya
yazılacak. Bildiğimiz bütçe şekli, döndü, kodları değişti, harcama kalemleri belli
kodlara getirildi filan. Yeni bir bütçe formu çıktı ama yani. bizim daire başkanımız
dahil, biz dahil hiç kimse ne yaptığını pek anlamadı, açıkça söyleyeyim. Şimdi
aklıma bir şey geldi, bununla ilgili bir fıkra, yani bizim program bütçe uygulaması
tam öyle başladı. Şimdi. Edirne'ye deve kervanı gitmiş. Edirneliler de hiç deve
görmemiş. Bilgicin biri ötekine demiş ki Öteki de demiş ki; abi demiş.
bunlar hep böyle olur. Biz dc hoca olarak derste öğrencilere okutuyorduk. Ben
hiçbir zaman kitabın program bütçe kısmında yazılanları öğrencinin anladığına
inanmadım. Yanı şimdi ben de zor anlıyordum, ben de Fransızca kitapları açıp
okuyordum, onlar da aslında pek anlamış değildi ya. Çünkü Fransızca kitaplarda da
işte bütçe tercihlerinin rasyonalizasyonu diye bir takım şemalar filan var ama.
orada bu konu 20 sene önce bir iki sene üzerinde duruldu, ondan sonra geçti. Sonra
Sacit Beyin dediği gibi hakikaten daha realist baza gelindi. O da tek tek yapılan
hizmetlerin değerlendirilmesi ki. bildiğiniz gibi hizmet performansının, yani
hizmette performans yönetimi ki bence deyim doğrudur, yani şu anlamda doğrudur,
bu işi yapan kimseyle, dün İhsan Bey anlattı çok güzel, yani siz yöneticivi
alıyorsunuz diyorsunuz ki. sen şu, şu, şu işleri yapacaksın, al sana ödenek, ondan
43 y
P A N E L . XV. Türkive M a l i v e S e m p o z y u m » . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
sonra da yıl bittiğinde, yönetici de tamam diyor yapacağım, zaten yapmak
istiyorum filan. Birazdan değineceğim, asıl sorun da burada yatıyor bu işte.
Uygulama bittikten sonra da yöneticiyi oturtacaksınız, bakalım sen hangi başarıya
ulaştın, nasıl performansın, iyi mi, kötü mü değerlendireceksiniz. Aslında kamu
hizmetlerinde verimliliği artırmanın yolu da budur. Bu noktaya şimdi biz yavaş
yavaş ulaşıyoruz. Tabi Osmanlı'da buna ulaşılmış, başaramayan vezirin başını
kesiyorlarmış, radikal bir şekilde herkes yüksek performans göstermeye mecbur
duruma geliyormuş. Tabi şimdi böyle bir şey yok, daha önce dostlarımız da çok
güzel belirttiler. Burhan Hoca, başarısız bir kamu yöneticisini mali performansı
açısından, kurumunu batıran bir KİT yöneticisini görevden almak bizim
uygulamamızda yok.
Şimdi aklıma gelen bu hususlardan sonra, panel boyunca değinmek
gerektiğini duyduğum bazı noktalar var. Şimdi açıktır ki, mali kaynakların verimli,
etkin ve tutumlu kullanımı, en başta söylediğim gibi zaten olması gereken şey. Bizi
buradan uzaklaştıran şey ne? Benim aklıma en çok takılan demeyeyim de. en çok
bunun nedeni üzerinde durmak gerekiyor zannediyorum. Bunun ne olduğu
hakkında birazdan fikrimi, kanaatimi söyleyeceğim, ama bu konuya arkadaşlar da
zaten değindi büyük ölçüde. Şimdi burada performans denetimi olması için açıktır
ki, şeffaflık veya saydamlık olması lazım. Yani denetlenecek veriler gerçek, doğru
biçimde herkesin bilgisine sunulmuş olacak, bu da şeffaflık veya saydamlık olarak
ifade edilebilir. Tabi sunumda da uluslararası normlara uygun bilançolar şeklinde
vs. bilgiye sunulacak, değerlendirmede de bunlar esas alınacak. Bu çok kolay bir
şey değil benim inancıma göre. Neden çok kolay değil? Bir kere şeffaflığın
sağlanması, bizde şeffaf toplum özlemi diye bir slogan da vardır, bu özlemi
Türkiye'de gerçekleştirmek çok zordur. Neden zordur? Çünkü şeffaflığın
sağlanması, bir ülkede iki kaynaktan gelen baskıyla olur. Birincisi, işte
1215'lerden, Magna Carta'lardan gelen, mükelleflerin veya tabi o zaman bunlar
halk kitlesi değil, asiller, lordlar filan, krala karşı ayaklanan, ama yine de bir
istekleri var. Yürütmeyi baskı altına alma veya kontrol altına alma isteği
440
P A N E L . X V . Tttrkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , Antalva
var,1215"lerden gelen bir yasama yürütme mücadelesi ki, bunun adı da demokrasi
mücadelesi oluyor siyasi tarihe baktığımızda. Batı Avrupa ülkeleri bunu
yaşamışlar, Yani İngilteresi en açık seçik yaşıyor, arkadan Fransası daha değişik
biçimde yaşıyor, diğerleri de yaşıyor filan. Yani yasama halk temsilcisi olarak
vürütme üzerinde devamlı bir denetim ve ondan bir pay alma mücadelesi
içerisinde. Tabi bu ülkelerde şeffaflık veya saydamlık ulaşılması çok zor olmayan
bir hedef Çünkü yasama gerçekten sınıflanmış toplumun, yani herkesin kendi
çıkarlarını himaye ettiği, siyasi partiye oy verirken ne için oy verdiğini bildiği,
sivasi güdülerin saptırılmadığı bir ortamda oluşmuş bilinçli seçmen kitlesinin
oluşturduğu yasama organının yürütmeyi şeffaflığa zorlayacağı açıktır vc bu
ülkelerde çok fazla zorlama olmadan bu şeffaflık zaten gerçekleşir.
Bir de ikinci tip ülkeler var ki. burada aklıma rahmetli hocam Bahri
Savcı'nın bir şeyi geldi, bize her derste uzun uzun anlattığı halife sultan geleneği,
bir de bizim gibi ülkeler var, yani sözün başında da söyledim, bir gelenek var böyle
halife sultan ki. bunlar halkı düşünüyor, halkını düşünenler ve halk da halkı
düşündüğünden emin. beni birileri düşünüyor diyor. Halkın yasama organının
oluşumuna ilişkin mücadelesi filan da halk katında oluşmuş değil, böyle çok küçük
elit zümrelerce vurtdışında oluşturulmuş bir takım baskı grupları filan. İşte yasama
organı oluşturuluyor, yasama organını oluşturanlarda tabi bir toplumsal halk
mücadelesinden yola çıkmadığı için, onlar da pek fazla yürütmeden ne istediği
hakkında fikir sahibi değil. Tabi bu tip ülkelerde de. Burhan Hoca da belirtti biraz
önce. bu istekler dışarıdan gelecektir, şeffaflaşma istekleri. Bu son derece
normaldir. Önemli olan bizim bu şeffaflaşma isteğine ne ölçüde cevap
verebileceğimiz. Tabi oturumlarda geçti, bu şeffaflaşma isteğinin önderliğini yapan
IMF bunu niye istiyor filan, O konuda herhalde hiçbirimizin şüphesi yok. IMF
bunu isterken, aman T C . mali disiplinini sağladıktan sonra hızlı gelişme sağlasın,
iktisaden kalkınsın, adil gelir dağılımı sağlasın filan gibi bir endişesi yok
Hepinizin bildiği gibi IMFnin 2. Dünya Savaşından sonra oluşturulma sebebi,
uluslararası ödeme güçlüklerinin aşılması, daha doğrusu uluslararası ticaretin daha
441
P A N E L . XV. Türkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
düzgün koşullar içinde yapılması, ülkelerin aşırı dış borçlanmaya gitmemesi. Yani
tamamen güç odaklı bir kuruluş. Bu herkesin bildiği bir şey. Esas ana amacı
uluslararası ticaretin aksamalara meydan verilmeden yürümesini sağlayacak bir
takım organizasyonlar oluşturmak. Nasıl işlediğini de biliyoruz. Bu çerçeve altında
gayet tabi biz IMF'nin bizden istediği saydamlık gerekçesinden, ancak bu
saydamlığı kendi yönetimimizin, kendi hükümetimizin Türkiye için daha geçerli
amaçlar için faydalanması, faydalanmayı becermesi ile istifade edebiliriz. Yani bu
saydamlaşma kamu harcamalarının toplumsal ihtiyaçlara daha iyi cevap verecek
şekilde yapılmasına, işte bu saydamlaşma ülkede çok bozuk olan gelir dağılımının
bir ölçüde iyileşmesine vs. olumlu katkıları yapacak mecraya döndürülürse o
zaman gerçekten bundan büyük bir fayda elde edebiliriz. Burada vurgulamak
istediğim şey şu asıl sonuçta, saydamlık gelişimin sağlıklı bir şekilde sürmesi:
geniş kitlelerin, halkın buna sahip çıkması, siyasal bilinçlenme, yasamanın idari
güdümlü yasama olmaktan çıkıp gerçekten yasama görevi yaparak idareyi
saydamlığa zorlamaları ve yönetimin de bu yönde bürokrasinin atmış olduğu
adımları cesaretlendirmesi gibi bir dizi şarta bağlı. Yoksa IMF'nin bize gönderdiği
şeffaflık önerileri, anacak internetten IMF'nin sayfasına girip bizim verileri orada
bulmaktan başka bir işe yaramayacaktır sonuçta. O bakımdan sorun sadece Maliye
Bakanlığf mn saydamlık konusunda yapacağı çalışmalar vc yaptığı çalışmalar veya
Danıştay'ın etkin performans yönetimi üzerinde yaptığı çalışmalar ile sınırlı olması
halinde başarı mümkün değil, mutlaka topluma maledilmcsi lazım. Topluma
maledılmeyen, yani sorgulayan siyasetçiyi bulup seçmeyen, yasama organını
yürütmenin güdümünden kurtarmayan bir ortamda açıktır ki hiçbir siyasetçi,
siyasetçi derken icra makamındaki, şeffaflığı istemeyecektir. İstemeyecektir, çünkü
saydamlık öyle pek hoş bir şey değil. Tabi hoş olduğu yerler de var.
Şimdi yine değinildi, şeffaflık bütüncül bir yaklaşım gerektirir. Yani devletin
şeffaf olmasını istiyoruz da millet şeffaf mı filan, o da söylendi. Bu konuda
yaşanmış bir olay, bir de onun yorum şekli var, bir makalede rastladığım. Olay
bildiğiniz gibi mali milat olayı. Mali milat, yani Devlet o kadar büyük bir şey yaptı
442
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
ki. dedi ki vatandaşlara gelin bütün mal varlığınızı beyan edin, ben ne geriye doğru
vergilendirme, nede soruşturma yapacağım. Hatta aile reisi beyanını kaldırdı ve o
serveti beyan ederken de 18 yaşını aşmış çocuklarınız varsa onların arasında
bölüştürün, bölüştürün öyle beyan edin, bütün imkanları verdi. Ona rağmen
arkadan büyük bir baskı geldi ve sonuçta dört yıl ertelendi bu uygulama. Şimdi bir
açıklama şekline göre deniyor ki, Türkiye'de vatandaşları iki kısma ayırabilirizıbir
kısmı servetini legal yollardan edinen, bir kısmı da illegal yollardan edinen. İşte
mali miladın ertelenmesi konusunda ikisi de birleşti. Niye birleşti? Şimdi legal
yoldan servetini elde eden Devlete güvenmiyor, yüksek bir enflasyon var. alınacak
kararlarda istikrar yok vs., şu andaki mali yönetimdeki bütün olumsuzlukları
sıralayıp servetini legal yoldan elde edenlerin Devlete güvenmediklerini ifade
ediyor. İllegal yoldan edinense. zaten bunlar da Devlet ile yasadışı çıkar ilişkisi
içerisinde büyük ölçüde. Bunlar da mali miladı istemiyor, onun için de milat
ertelendi. Tabi benim şahsi görüşüm, bunların her ikisinin dc doğruluk payı var
Ancak burada yine nasıl vatandaş siyasete, yönetime, mensup olduğu sosyal sınıfın
çıkarlarına vs. ilgisizse, bu konulara da ilgisiz, yani burada ben çok büyük ölçüde
Devlete karşı servetini legal, illegal yollardan elde edenlerin şeffaflığı sevmediği,
saklanmak istediği gibi bilinçli davranış içerisinde olduğunu zannetmiyorum.
Burada nasıl ki şeffaflığı yönetim sevmez, halk da pek sevmez. Bir laf var ya.
parayla imanın kimde olduğunu Allah bilir lafı. İşte onu arkasına sığınılmış şeyler.
Burada da diyeceğim yine gerek kamunun gerek halkın varlığının şeffaflaşması,
yani Türkiye'nin mali varlık bakımından şeffaf bir yapıya kavuşması, çok kapsamlı
bir eğitim sürecini zorunlu kılıyor zannediyorum.
Şimdi iki konuya değinmek istiyorum. Birisi Üstün Dikeç'in dün çok güzel
şekilde ifade ettiği bir konu var. Biz uygulayıcılar olarak bütçede, bütçe gelir,
bakarız, nerede ihtiyaç var, hangisinde ihtiyaç yok, hangisinde para artıyor filan
ama. uygun faturalar bulunup o para harcanır. Bu herkesin bildiği bir şey. Tabi
burada suç bütçe sisteminin değil tamamen, burada suç yöneticilerin. Çünkü bizde
kamu yöneticilerinin büyük kısmı, bunların en büyük kısmı da üniversitelerdedir.
443
P A N E L . XV. Türkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 13-17 M a v ı s 200Ü. Amalvn
ne bütçesini açıp bakar, ne bütçe hazırlanmasına katılır, bu işi yapan lise mezunu,
bütçe formlarını ezbere bilen, özellikle formları ezbere bilen iki üç tane memurcuk
otururlar, geçen sene ödenek neydi, bu kadardı, hadi bu sene ne yapalım, şöyle
yapalım mı, yapalım, yazarlar, ondan sonra bunlar dekana gider, dekan da bakar,
tamam bitti mi, bitti, hadi bir imza at der, yolla rektörlüğe. İşte Bütçe Daire
Başkanlarımız var burada, onlar da biliyorlar. Oradan da üniversite bütçesinde
bunlar savunulur gider. Yani bizim harcamacı birimlerimizin yöneticileri de. ifade
etmek lazım, mali konularda bilgili değildirler. Ödenek talebi nasıl yapılır,
gerekçeler nasıl hazırlanır, bu talebi yaparken hangi ölçütlere bakmak lazım, bu
konularda hiç bilgileri yoktur. İşte performans yönetimi sorunu da buradan çıkıyor
ortaya, onu vurgulamıştım. İşte bu uygulamaya geçince asıl zorluk çekilecek yer
yönetici bulmak. Çünkü bizim klasik uygulamada çok basit, Türkiye'de yönetici
olmak çok kolaydır mali açıdan, son derece kolaydır. Çünkü bir Devlet İhale
Kanunumuz vardır, siz Devlet İhale Kanununa göre hiç suç işlemeden Hazineyi
zarara sokarsınız, hiç suç da işlemezsiniz. İşte Sayıştay'a sorarsanız burada. Çünkü
usulünü yazmış, muhammen bedel isterseniz beş firmadan, mukammen bedel gelir.
Zaten muammen bedeli yollayanlar sorarlar, bunu kim istiyor diye. Üniversite
istiyor derler, onu işittimi üç kat fiyat yollar muammen bedel olarak vc siz de
ihaleyi yaparsınız, hepsi usulüne uygun, hiçbir suç unsuru yok. ama aynı
malzemeyi piyasanın üç katına alırsınız sonuçta. İşte performans yönetimine
geçtiğiniz zaman artık yöneticiye sorulacak, sen niye bu kadara aldın veya yönetici
artık muammen bedellerle şunlarla bunlarla bağımlı olmayacak. Onun sorumluluğu
kendisine verilmiş görevi yapacağı mali kaynağı en verimli, en etkin, en tutumlu
şekilde kullanması, bu olacak.
Diğer bir husus da en son değineceğim, biraz üniversitelere bütçe disiplini
veya gider disiplini açısından fazla yüklendik gibime geliyor. Verilen ödeneklerle
bu üniversiteler fakültelerini ısıtma imkanına sahip değil. Verilen ödeneklerle
hizmet araçlarını yürütemiyor, makam demiyorum, hizmet aracı. Veri len
ödeneklerle ne fotokopilerinizi işletebilirsiniz, ne baskı makinenizi işletebilirsiniz.
4 4 4
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Antalva
hiçbir şey yapamazsınız. Üniversiteler kendilerine kaynak yaratmak zorunda ki bu
kaynaklar da büyük ölçüde hizmet bazlı, öğrenciye götürdüğü hizmeti
bedellendiriyorsunuz, bir kısmından ben utanıyorum. Ama mecbursunuz,
yapıyorsunuz. Mesela öğrenci geliyor, öğrenci belgesi istiyor, 150 000 Lira ver
diyorsunuz, 150 000 Liraya belge veriyorsunuz. Utanılacak şeyler ama
mecbursunuz, yapıyorsunuz, ondan gelir sağlayacaksınız. Ondan sonra öğrenciye
bazı hizmetler sunuyorsunuz, kantin hizmetleri, şunlar, bunlar, gelir
sağlayacaksınız. Demek istediğim önce tabi. üniversitelerin yarattığı bu
kaynakların denetimsiz olmasını ben asla savunmuyorum, denetim şarttır, denetim
olmayan yerde her şey olur. Ancak bir de çok az maaş veriyorsunuz adamlara, tabi
döner sermayeden yapacak, kullanacak filan. Yani sorunlara bakarken mümkün
olduğu kadar iki cephesini de ele alırsak, ileride performans yönetimine geçildiği
zaman ki inşallah geçilir, ben ümitliyim, çünkü bir birikim oldu. Yani artık bu
aşamaya gelindiğinde herkes biliyor ne olduğunu. O bakımdan inşallah bu
uygulama başarılı olacak. Hepinize saygılarımı sunarım.
BAŞKAN: Efendim Prof.Dr. Naci Muter'e teşekkür ediyoruz. Şimdi söz
sırası Sayın Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü Durmuş Öztek
Beyefendiye ait. buyurun.
445
P A N E L . X V . Türkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 , .Antalva
TÜRK KAMU MALİ YÖNETİMİNİN YENİDEN YAPILANDIRILMASI VE BU YAPILANMADA PERFORMANS YÖNETİMİ VE DENETİMİNİN
YERİ (Sunuş Metni)
Durmuş Ö Z T E K
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürü
I-GİRİŞ
Günümüzde klasik devlet anlayışında meydana gelen değişmeler sonucu
devletin işlevleri artmış, devletin bu görevleri yerine getirebilmesi için de sınırlı
kaynakların etkin şekilde kullanılması gereği ortaya çıkmıştır.
Klasik bütçe sistemi ile hizmetlerin etkinliği ve bunun denetimini izlemek
mümkün olmadığından devlet bütçesinde bir yenilik ve gelişme gereksinimi
doğmuştur. Ekonomi ve maliye bilimleri birbirini etkileyerek teknik analizlerin
bütçe sisteminde kullanılma gereğini doğurmuş, bütçe bir ekonomik araç haline
gelmiştir.
Bütçe, çağdaş anlamı ile kalkınma plan ve programlarının uygulama aracıdır
ve ekonominin kamu kesimini yönlendirmek amacı ile kullanılmaktadır.
Çağdaş bütçe, hizmetleri esas alan. hizmet gelişimini izleyen ve denetleyen
bir sistemi benimsemektedir. Kamu faaliyetleri amaçlara yönlendirilerek, bu
amaçlara en düşük maliyetle nasıl ulaşılacağını ve bunun için nc gibi analitik
teknikler kullanılacağı üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Program vc performans bütçe ile başlayan çağdaş bütçe sisteminin gelişmesi,
planlama-programlanıa-bütçelenıe sistemi ile devam etmiş, program bütçe bu
sistemle eş anlamlı olmuş onun bir parçası durumuna gelmiştir.
Planlama-programlama-bütçelemc sistemi devletin hizmetlerinin
planlanması, programlanması ve bütçelenmesi arasındaki ilişkiyi kurmayı
amaçlamaktadır. Kamu hizmetlerinin plan ve programlara göre yerine getirilmesi
bunlara göre parasal değerlendirmeye tabı tutulması, etkinliğin sağlanması için
seçeneklerin hazırlanarak bunlar arasından amacı en iyi gerçekleştirecek olanın 446
P A N E L . XV. Turkive Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
447
seçilmesini sağlayan ve bunun için de niceliksel analizlerin kullanılmasına neden
olan plan!ama-programlama-bütçeleme sistemi, karar vericiler için önemli bir araç
olmuştur.
Program bütçe kamu ekonomisinin özel ekonomi kurallarına göre
düzenlenmesini, kamu kaynaklarının daha etkin şekilde kullanılmasını ve kamu
harcamalarının yöneldiği amaçlara göre program maliyetlerinin belirlenmesini esas
almaktadır.
Ülkemizde planlı dönemle birlikte mali reform ihtiyacının belirmesiyle,
program bütçe sistemi 1964 yılında başlatılmakla birlikte uygulamaya geçme
hazırlıkları 1969 yılına rastlamaktadır. Dört yıllık program bütçe hazırlık
çalışmalarından sonra 1973 mali yılında program bütçe sistemine geçilmesi
hükümet tarafından benimsenerek, 1973 mali yılı bütçesi program bütçe olarak
yürürlüğe girmiştir.
Ancak, program bütçe sisteminin geliştirilmesi çabalan kısa sünııüş. bu
sistemin esas özelliği olan sistem analizi çalışmaları başlatılamamış, hatta
başlatılanlar bile durdurulmuştur.
II-NEDEN PROGRAM BÜTÇE? KLASİK BÜTÇE SİSTEMİNDEN
KAYNAKLANAN SORUNLAR
Klasik Bütçe Sisteminin uygulamadan kaynaklanan sorunları yanında
toplumun diğer birimlerindeki aksaklıkların da bütçe sistemine yansıması
olağandır. Öte yandan, yeni idari ve teknik yöntemlerin bütçe sistemine
aktarılmasındaki yetersizlik sistemin zayıf ve eksik yönlerini daha belirgin hale
getirmiştir. Klasik bütçe sisteminin aksaklıklarını şunlardır:
1-Hedeflerde belirsizlik: Klasik sistemde harcamalar yoluyla yapılacak
faaliyetlerin sonuçlarını tespit etmek zordur. Çünkü, kamu harcamaları ile yapılan
üretimi ölçmek mümkün değildir. Bu da kaynakların optimum dağılımına engel
olmaktadır.
P A N E L . XV. Türkive Mal ive S e m p o z y u m » . 13-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
2-İhtiyaçlardan yola çıkması: Klasik bütçe sisteminde ilgili kurum ve
kuruluşların ne kadar cari. yatırım ve transfer harcamasına ihtiyacı olduğu
noktasından hareketle ödenekler tahsis edilmektedir. Yani tahsiste temci nokta
girdilerdir. Fakat, yapılan bu harcamalarla nelerin başarıldığı, nelerin yapıldığı
konusu pek dikkate alınmaz.
3-Kısa vadeli olması: Bütçenin yıllık olması ilkesinin bir sonucu olarak,
bütçeler kısa vadeli olarak hazırlanmakta olup. uzun dönemli hizmetler ve özellikle
birkaç yılı kapsayan projeler için yetersiz kalmaktadır.
4-Hizmetlerin maliyetinin hesaplanamaması ve uzun vadeli harcama
planının yapılamaması: Klasik bütçe sisteminde maliyetleri hesaplamak zordur.
Bütçelerde faaliyetler bazında ayrım yapılamadığı için hizmetler arası maliyet
karşılaştırmaları yapılamamaktadır.
5-Bütçe gelir ve giderlerinde her mali yılda yapılan artışların gelenek
haline gelmesi: Klasik bütçelerin cn belirgin özelliği, bütçe gelir vc giderlerinin
hep artış yönünde olmasıdır. Gelcneksclliğin bir sonucu olarak, bütçe gelir ve
giderleri için son birkaç yılın rakamları esas alınmakta ve gelir ve giderler buna
göre düzenlenmektedir.
6-Bütçenin sadece mali fonksiyonuna ağırlık verilmesi, etkinlik ve
iktisadilik ölçütlerinin dikkate alınmaması: Klasik bütçe sisteminde bütçelerin
yasallığı hep öne çıkarılmış, ne kadar etkin olduğu konusu ise ihmal edilmiştir.
7-Bütçe sisteminin esneklikten uzak tutulması: Bütçenin yıllık, genellik,
tahsis etmeme gibi ilkeleri çok katı şekilde yorumlanmıştır. Oysa, bütçe sisteminin,
günümüzün toplumlarında ortaya çıkan iktisadi ve sosyal gelişmelere paralel bir
esnekliğe kavuşturulması gerekir.
8-Genel bütçe dışına çıkarılan kamu hizmetleri ve kaynakları: Bütçenin
birlik vc genellik ilkelerine aykırı olarak bazı kamu hizmetleri genel bütçe dışında
yürütülmekte, kamu kaynakları da aynı şekilde genel bütçe dışında idare
edilmektedir.
448
P A N E L . XV. Türkivc M a l i y e S e m p o z y u m u , 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
9-Etkinliğin ölçülemeyişi: Klasik sistemde, sadece mevzuata uygunluk temel
kıstas olarak alınmış, verimlilik ve etkinlik ölçütlerinin geliştirilmesi ihmal
edilmiştir.
10-Bilgi alışverişinde ortaya çıkan aksaklıklar: Kurumların büyüklüğü
arttıkça gerek alt kademeler ve gerekse ast ve üstler arasında gerekli bilgi akışı
zayıflamaktadır. Klasik bütçe sisteminde, yapılan hizmetlerin ya ayrıntılı, şekilsel
ve aşın bir kontrolü ya da aksine o hizmete karşı ilgisizlik nedeniyle, hizmet
hakkında gerekli haberleşme vc işbirliğinin aksatıldığı görülmektedir.
III-PERFORMANS BÜTÇE
"Performans Bütçe'" terimini bütçe literatürüne 1949 yılında Herbcrt Hoover
yönetiminde kurulan Devlet Yürütme Organı Organizasyonu Komisyonu diğer bir
adıyla "Hoover Komisyonu"' sokmuştur. Performans bütçe temelde devletin
fonksiyonlarını dikkate alan, bütçe sürecinde programlara yer veren dolay ısıyla
hedefleri dikkate alan bir sistemdir. Dikkatler girdiler üzerine değil çıktılar
üzerine, diğer bir deyişle personel üzerine değil hedefe götürecek fonksiyonlar ve
faaliyetler üzerine yoğunlaştırılmıştır. Performans bütçe: programların
maliyetlerini ve her program altında yerine getirilen işleri ölçen sayısal verilerin
gösterildiği bütçedir. Bir anlamda, bütçe sürecinin fonksiyonlar ve programlar
üzerinde toplanmasıdır. Amaç vc hedefleri, programların maliyetleri üzerinden
gerektirdiği ödenek miktarını ve her program içinde yapılacak işlerin, faaliyetlerin
ve üretilecek maddelerin, birim maliyetleri üzerinden hesabını belirtir. Yani.
varılan hedef, başarılan iş ve onun maliyetini açıklığa kavuşturan bir sistemdir.
IV-PROGRAM BÜTÇE
1955 yılında "Hoover Komisyonu'" ikinci defa kurulmuştur. İlk kuruluşunda
performans bütçe terimini literatüre sokan komisyon bu kez "Program Bütçe"
kavramını ortaya atmıştır. Hazırlanan raporda. "Yürütme organı bütçesi, program
maliyetleri ve sonuçlan hakkında bilgi alınması vc yapılan işlerin idari ünitelerce
tekrar gözden geçirilmesi yoluyla desteklenen fonksiyon, faaliyet ve projelere
449
P A N E L . XV T ü r k i w Mal ive S e m p o z y u m » . 15-17 M a \ ı * 2 0 0 0 . -VııtaKa
davalı olmaya devam eder...Yürütme dairesinin bütçeleri maliyet esasına göre
yönetilir ve formüle edilir" denilmektedir. Program Bütçe kavramı, hem
performans bütçenin devamı ve daha gelişmiş bir türü hem de ""Planlama.
Programlama. Bütçeleme Sistemi"' (PPBS)'nin hazırlayıcısı ve bu sistemin bir
uygulama aracı olması nedeniyle zaman zaman iki kavramla da avın anlamda ve
onların yerine kullanıldığı görülmektedir
Program bütçe, mevcut ekonomik ve sosyal yapıda de\let yükümlülüklerinin
yapılan hizmet açısından değerlendirilerek sınırlandırıldığı ve kaynakların
ayrımında, faaliyetlerin yerine getirilmesi vc sürdürülmesinde "hizmeti"' esas alan
bir bütçe sistemidir. Bu bütçe sisteminin uygulanmasındaki temel yaklaşım
tanımlanan hizmetler ve bunların çeşitli araçlar kullanılarak ölçülmesi ve
değerlendirilmesidir.
Program Bütçe ile. devletin yerine getireceği ana fonksiyonlar ve
gerçekleştirilecek hedefler ortaya konmaktadır. Bütçe verilerinin çıktı temeline
dayalı olarak sunulması ve çıktı esaslı amaçları gerçekleştirecek seçeneklerin
analizi gerekmektedir. Sonuçta, hedefe götürecek en uygun program seçilerek o
program için ödenek tahsisi yoluna gidilir.
V- PLANLAMA-PROCRAMLAMA-BÜTÇELEME SİSTEMİ
PPBS. girdilerin kontrolünden çok. çıktılara önem veren, birden çok bütçe
yılının esas alındığı ve nelerin harcandığından çok r nelerin yapıldığının ortaya
konulduğu, hükümetin saptadığı amaçlan gerçekleştirmek için mevcut kaynakların
alternatif yollar arasında dağıtımında isabetli kararların alınmasına yardımcı olan
bir sistemdir Bir anlamda, önceliklerin çıktı temelinde tespit edilerek mevcut
kaynakların bu öncelikler arasında dağıtımıdır. Sistemin temel niteliği planlamaya
dayanmasıdır. Planlama orta vadeli bir projeksiyon ile amaçların ve maliyetlerin
saptanmasıdır Önemli olan. gelecek yıllara ait hedeflen sadece belirlemek değil.
geçmiş yıllardaki uygulamaların bugüne ve bugünkü kararların da geleceğe ne
şekilde yansıdığının ortaya konulmasıdır. Sistemin ikinci niteliği, kamu
hizmetlerini programlama ile ayrıştırmak ve her programın kapsadığı alt-hizmetlen
450
P A N E L , XV- Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u , 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Anlalva
belirlemektir. Programlama daha kısa bir dönem içinde söz konusu planın daha
etkin bir şekilde uygulanması ve kontrol edilmesidir. Böylece, programlama,
planlamanın bütcelemeve dönüşümünü hazırlayan ve kamu idari birimlerinin
girişecekleri hizmetleri belirleyen bir süreç olmaktadır. Bütçeleme ilke olarak
programın uygulamaya dönüştürülmesi olarak ifade edilebilir. Burada bütçeleme.
klasik bütçe sisteminden farklı temellere dayanmaktadır. Programların
gerçekleşmesi için. kaynakların programlar arası dağılımını belirlemektedir.
PPBSnin klasik uygulamadan ayrıldığı başlıca noktalardan biri, fonksiyonel
sınıflandırmaya dayanmasıdır. PPBS'nin diğer niteliği, kamu harcamalarının
analiz tekniklerini, sistemin değerlendirilmesi ve rasyonel esaslara dayandırılması
için bir hareket noktası olarak almasıdır. Analiz tekniklerinin geliştirilmesinin
temel amacı, her toplumun karşılaştığı kaynak problemine karşı, mevcut kaynakları
bütçe süreci aracılığıyla ve en etkin şekilde kullanmaktır. Sistem, çıktıların,
kullanılan girdilerle ve amaçlarla bağlantısını kurmayı ve ürünler ile maliyetlerin
kıyaslanmasını sağlamak amacı ile iş ölçüm yöntemleri vc kıstaslar geliştirmiştir.
Sürecin izlenebilmesi için, bilgi toplama amacına dayalı belge ve raporların
hazırlanması, uygulamaya ilişkin sonuçların ve çıktıların kontrolü, nihayet
uygulamaya ilişkin sonuçların ve çıktıların kontrolü ile genel bir değerlemesi ve
gözden geçirilmesi sistemin bir diğer özelliğidir.
PPBS ile Performans Bütçe mukayese edildiğinde: PPBS. Performans
Bütçeye kıyasla daha geniş kapsamlıdır, PPBS bütün işletmeyi ele alırken
Performans Bütçe işletmenin bölümleri üzerinde durmaktadır ve PPBS ana fikrini
sistem analizinden alırken, Performans Bütçe ise ana fikrini yönetim ve iş
ölçümünden almaktadır.
VI-TÜRKİYE'DE PROGRAM BÜTÇE SİSTEMİNE GEÇİŞ NEDENLERİ VE ÇALIŞMALARI
Ülkemizde de kaynakların daha etkin kullanılabilmesi, kamusal bütçe
sistemimizin verimli hale getirilerek kaynak israfının önlenmesi amacıyla yeni bir
bütçe sistemine, program bütçe sistemine geçilmiştir. 1973 yılında klasik bütçe
451
P A N F L . \ V. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
sistemi uygulamasından program bütçe sistemine geçilirken tespit edilen temel
problemler çerçevesinde öngörülen hedefler 1973 yılı program bütçe hazırlama
rehberinde şu şekilde yer almıştır:
1) Kamu hizmetlerinde geçişme ve tekrarlar önlenebilecek, hizmetlerin
öncelik, önem ve kapsamlarındaki değişikliklere paralel olarak bütçeye esneklik
kazandırılacaktır.
2) Bütçenin hazırlama ve uygulama aşamalarında yer alan yöneticilerin
yönetsel sorumlulukları belirgin hale getirilecektir.
3) Hizmet-Maliyet, Mal i yet-Fayda ilişkileri açıklıkla ortaya konulabilecektir.
4) Bütçe hazırlama sürecinde yöneticilere, hükümete vc yasama organlarına
sorunlarla ilgili çeşitli çözüm yollarını sunma ve neticede en rasyonel seçimin
yapılarak karar verilmesi olanağını sağlayacaktır.
5) Kuruluş bütçelerinde yer alan hizmet programlarının, belirtilen hedeflere
ulaşıp ulaşmadığının etkinlik, verimlilik ve fayda kavramları yönünden
değerlendirilmesi, hukuki denetim yanında fiziki denetim olanaklarının da
sağlanması için gerekli ortam yaratılacaktır. Proje vc faaliyetlere tahsis edilen
ödeneklerin sadece o proje ve faaliyet için harcanması sağlanarak israf
önlenebilecektir.
a. Bütçe Sistemimizde Mevcut Aksaklıklar
Cumhuriyetten bu yana Türk Kamu Bütçelemesi klasik bütçe sisteminin
genel özelliklerine dayalı olup, bu sistemin aksaklıklarını da bünyesinde
taşımaktadır. Bu aksaklıklar şunlardır:
1. Bütçenin hazırlanmasında kuruluşların hizmet ve maliyet ilişkilerini ortaya
koyan bir bütçe sistemi fiilen bulunmamaktadır.
2. Bütçe sistemi; plan-program, program-bütçe ve plan-bütçe ilişkisini
kuramamıştır. Hazırlanan planlar arkasında gerekli olan siyasi taahhüdün
bulunmaması, planların zaman içinde her şeyi kapsayan niyet metinleri haline
dönmesi, bütçe hazırlanmasının hazırlanan hizmet programları çerçevesine
oturtulmaması bütçelerin daha çok plan ve programlardan kopuk olarak
452
P A N E L . XV. Türkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-37 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
hazırlanmasına neden olmaktadır. Bu da bütçelerin ekonomik kalkınmanın bir aracı
olma özelliğini kaybettirmekte, kaynakların belirli bir plan dahilinde tahsisi
mekanizmasını da bozmaktadır.
3. Her bir programın yöneldiği amaçların tam belirlenmemiş olması bütçe
uygulamasını aksatmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarının yürütecekleri
hizmetler mevzuatla belirlenmektedir. Ancak, kurum vc kuruluşların görev
tanımlarının açık bir şekilde yapılmamış olması bir çok kurumu aynı türden
görevleri yürütmek ile karşı karşıya bırakmıştır. Bu da program amaçlarının
temelsiz kalmasını beraberinde getirmiştir. Örneğin. Tanıtma Fonu ile Turizm
Bakanlığı, Kamu Ortaklığı Fonu ile Karayolları Genel Müdürlüğü ve Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma vc Dayanışmayı Teşvik Fonu ile
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu aynı türden faaliyetleri yürütmekte bu
da kaynakların etkin dağılımım engellemektedir.
4. Türk bütçe sistemi temelde kanunlara uygunluk denetimini esas almıştır.
Kaynakların ekonomik ve etkin kullanımı değil, yasal ve şekilsel şartlara uygun
kullanımı ön plana çıkmaktadır. Dolayısıyla, yapılan denetimlerin verimlilik,
etkinlik yerine hukuki uygunluğa dönüşmesi ve denetim sisteminin yeterli
bağımsızlığa sahip olmaması kontrol sürecini etkinlikten uzaklaştırmıştır.
5. Mevcut sistemde, bir idari birim kurulduktan ve bütçede ödeneği tahsis
edilmeye başlandıktan sonra o idari birim ve ödenekleri gerektiğinde sistemden
çıkarmak genellikle olanaksızdır. Bu ise bütçe yapısının esnekliğini
kaybettirmekte ve önceliklerin tespitini zorlaştırmaktadır.
6. Ödeneklerin belirlenmesinde sadece yapılan harcamalar dikkate
alınmaktadır. Ödeneklerin tahsisi yapılan hizmete göre değil satın alınan mal vc
hizmet tutarına göre yapılmakta, bu da yapılan hizmetlerin kalitesini yok
etmektedir.
7. Yetki devri uygulaması istenilen düzeyde çalışmadığı ve siyasi ve yönetsel
sorumluluklar arasında önemli çakışmalar ve hukuki sorunlar olduğu için harcama
sorumluluklarının yetkiye göre dağıtıldığını söylemek mümkün değildir.
453
P A N E L . XV- Türkivc M a l i v e S e m p o z y u m » . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
8. Bütçe sisteminde genel bütçe dışında idare edilen kaynaklar ve birimler
mevcuttur. Bu birimler topladıkları gelirler ve yaptıkları harcamalar bakımından
genel bütçe ile yarışır duruma gelmişlerdir. Fonların, bütçe birliğini ve disiplinini
bozan bütçe dışı varlığı, döner sermayelerin çeşitliliği ve çokluğu, transfer
tertibinden yararlanan kuruluşların bütçe kontrol ve bilgi süreçlerinin dışında
çalışması, kamusal nitelikli vakıf ve derneklerin üretmeyi hedeflediği kamu hizmet
tanımlan ile bütçesel kuruluşlann hizmet tanımları arasındaki çakışmanın maliyet
ve gelir oluşumlarına yansıması, yardım sandıkları yoluyla bütçe dışında zorunlu
nitelikte kamusal kaynak transferi yapılması ve bunların bütçe süreci dışı politik ve
bürokratik rant mücadelelerine konu olması mevcut bütçe sisteminde sık
karşılaşılan olgulardandır.
9. Devletin varlıkları ile ilgili kayıt ve kontrol sisteminin yeterli etkinlik
düzeyinde olmaması nedeniyle yarı mali nitelikteki işlemleri ve koşullu
yükümlülükleri bütçe hazırlama ve uygulama süreçleriyle yeterince
ilişkilendirilmemektedir. Öte yandan, devlet, taahhütleri konusunda tam bir bilgi
setine sahip değildir. Taahhütlerin muhasebe disiplini içinde kaydedildiği ve
bütçedeki ödeneklerle ilişkisinin kurulabileceği bir modül henüz
oluşturulamamıştır.
lO.Gelişmekte olan ülkelerin bütçe uygulamalarında karşılaşılan temel
problemlerden birisi haline gelen dolaylı harcamalar, kamusal büyüklüklerin
gizlenmesinde kullanılan araçlardan biri olarak .birçok ülkenin kamu mali
sisteminde karşımıza çıkmaktadır. Yasal dayanağa sahip olan ancak birer harcama
olarak değerlendirilmesi gereken ve devletin teşvik politikalarıyla yarattığı vergi
indirimleri ve muafiyetleri de bunlann arasındadır ve miktarı bilinmemekte,
bütçelenmemektedir. Devletin ekonomik veya sosyal gerekçelerle çeşitli kesim ve
gruplara diğerlerine göre bir vergi avantajı sağlaması şeklinde özetlenebilecek olan
vergi harcamaları çok yaygın bir politika aracı olarak kullanılmaktadır. Ancak söz
konusu uygulamalar makroekonomik sonuçlar yaratmakta ve en önemlisi bütçe
açığının ya da kapsamlı bir ifade ile kamu sektörü borçlanma gereğinin doğru
454
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . .Antalva
ölçülememesini beraberinde getirmektedir. Vergi harcamasına, Vergi Usul
Kanunun 279 uncu maddesinin 1999 yılındaki uygulaması verilecek en iyi ve
güncel örnek olmaktadır. 1999 yılı içinde uygulaması bir yıl ertelenen bu hükmün
yol açtığı vergi kaybı veya ilgili sektöre bu uygulamayla aktarılan kaynak yaklaşık
1 katrilyon lira düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir. İlgili Bütçe Kanunun
madde gerekçesinde veya diğer destek dokümanlarda bu tasarrufla ilgili herhangi
bir hesaplama veya kapsamlı değerlendirme yapılmamıştır.
11.Bütçe ve bütçe dışı faaliyetlerin birbiriyle koordineli bir şekilde kamusal
karar alma sürecinde bütün olarak ele alındığım söylemek mümkün değildir.
Muhasebe, kodlama ve raporlama yapısının yetersizliği de bu koordinasyonsuzluğu
güçlendirmektedir.
12.Uygulamada Maliye Bakanlığı ile harcamacı kuruluşlar arasındaki ilişkilerin
düzenli olmaması ve nesnel kıstasların bulunmayışı sonucu, bütçe kararlarında
siyasal pazarlığın ve baskı gruplarının etkileri büyük rol oynamaktadır.
b. Türk Program Bütçe Modelinin Eleştirisi
1. Bir takım kurumsal direnç noktalarının da etkisi ile sistemin uygulanma ve
geliştirilme dönemlerinde tutarlı ve dinamik bir yapı kurulamamıştır
2. PB'nin temel özelliklerinden olan planlama-programlama-bütçeleme ilişkisi,
Türk bütçe sisteminde net olarak ortaya konmamıştır. Özellikle plan ve program
arasında sürekli bir ilişki ve geçişmeyi sağlayacak yapı kurulamamıştır. Bu ise
geleneksel yapı ile, siyasi ve bürokratik alışkanlıklardan kopulamamış olmasından
kaynaklanmaktadır.
3. Program sınıflandırması, fonksiyonel sınıflandırma esasına göre
yapılmamıştır. Program sınıflandırma ile organizasyonel sınıflandırma üst üste
gelmiştir. Program sınıflandırmasında devletin temel fonksiyonları ihmal
edilmiştir.
455
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
4. PB geniş bir haberleşme, bilgi toplama, raporlama, denetim ve gözden
geçirme süreçlerini gerektirdiği halde, mevcut uygulamada bu yönde bir gelişme
görülmemektedir.
5. Muhasebe sisteminin yeniden düzenlenmesi ve maliyet muhasebesi
temellerine dayandırılması gerekmektedir.
6. Hizmet programlarının oluşturulması, değiştirilmesi ve gerekiyorsa
yenilerinin üretilebilmesi gibi bütçenin etkinliğini ve güncelliğini sağlayan bir
dinamik işleyiş kurulamamıştır.
VII-PROGRAM BÜTÇE SİSTEMİNİN UYGULANAMAMA NEDENLERİ VEYA UYGULAMADA YARATTIĞI GÜÇLÜKLER
A-TEKNİK NEDENLER
a-) Kamu Yönetiminden Gelen Güçlükler
Program bütçe sistemi kamu yönetiminde köklü bir reform yapılmasını
gerektirmektedir. Program bütçenin başarılı olabilmesi, kamu kuruluşlarının
program yapısı ile organizasyon yapısı arasındaki uyumun sağlanmasına bağlıdır.
Etkin bir idari reforma ihtiyaç duyulmaktadır. İdari reformun amacı, devlet
teşkilatını mevcut kaynaklarla daha fazla hizmet üretecek hale getirmektir. Bunun
için kamu yönetiminin fonksiyonlarının yeniden tanımlanması ve fonksiyonların
kuruluşlar arasında yeniden dağıtılması gerekmektedir.
Ancak ülkemizdeki mevcut kurum ve kuruluşların hizmet amaçlarının tek
tek belirlenerek, yeniden dağıtımını sağlamak, gerekirse bazı kurumların bazı
birimlerini kaldırmak uzun bir çalışmayı gerektirecektir. Daha sonra siyasi
nedenler arasında da sayacağımız gibi bu durumun siyasi çevrelerce kabul edilmesi
zor görünmektedir.
456
P.VNT.L. XV. Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
457
b) Program Analizlerine Uygun Bilginin Toplanması ve Değerlendirilmesine İlişkin Güçlükler
Program bütçe ayrıntılı bilgiye ve program analizlerine uygun bilgilere
ihtiyaç duyar. Ayrıca bu bilgilerin sürekli izlenmesi ve değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Bakanlığımızda bu yönde çalışmalar sürdürülmekte olup. gerek Kamu
Mali Yönetim Projesi ve gerekse Say2()0()i projesi bu amaca yönelik çalışmaların
özünü teşkil etmektedir. Ancak. Say2000i projesi tahakkuk dairelerini
kapsamamaktadır. Bunun da otomasyondan beklenen faydayı azaltıcı yönde etki
vapacağı düşünülmektedir. Dolayısıyla otomasyon çalışmalarında mutlaka
tahakkuk daireleri de kapsam içine alınmalıdır. Çünkü özellikle yılı bütçelerin
uygulanmasında tahakkuk daireleri önemli bir fonksiyonu yerine getirmektedir.
c) Muhasebe Sistemimizden Kaynaklanan Güçlükler
Program bütçenin uygulanabilmesi için muhasebe birliği gereklidir. Mevcut
muhasebe sisteminin genel bütçeli idareler ile katma bütçeli kuruluşları kapsaması,
bunların dışında kalan kurumların kendi özel muhasebe sistemlerini oluşturması
sonucunu doğurmuştur. Program bütçeye uygun muhasebe sisteminin, üretilen mal
vc hizmet miktarı vc maliyetler hakkında bilgi vermesi zorunludur. Devlet
muhasebesinin, devletin mal varlığını da gösterecek şekilde düzenlenmesi
gerekmektedir. Maliyct-fayda analizine uygun yani karşılıklı çalışacak hesaplar
aracılığıyla maliyet muhasebesi tutulmalıdır.
Muhasebe sistemimizden kaynaklanan güçlükler şu şekilde sıralanabilir:
1-Mevcut muhasebe sistemi tamamen bütçeye endckslcnmiş olup. muhasebeden
sadece bütçe uygulama sonuçları izlenebilmekte, devletin gerçek faaliyetlerinin
sonucu hakkında bir fikir edinilememektedir
2-Muhasebe sisteminin yetersizliğinden dolayı, raporlama tekniğinden yeterince
varattanılamamış. mevcut bir çok rapor muhasebe dışındaki kayıt yöntemleri ve
veri tabanları ile üretilmiştir.
3-Devlct muhasebesi sisteminde hesaplar sistemli bir kodlamaya sahip olmayıp,
sınıflandırılmamaktadır. Bu nedenle mevcut sistemden anlamlı raporlar üretmek
P A N E L . XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Anutlva
zor olup. tüm kullanıcıların anlayabileceği vc yorumlayabileceği mali raporlar \e
bilgiler sunulamamaktadır.
4-Kodlama sistemi vc tam otomasyona geçilmemiş olmasından dolayı mevcut
muhasebe sistemi detaylı bilgi üretmeye elverişli değildir.
d) Denetim Sistemimizden Kaynaklanan Güçlükler
Ödenekler hizmetin amaçlarına göre değil, emek ve malzeme alınmasına
yönelmektedir. Verilen ödeneklerle hangi hizmetin başarı ile icra edildiği \e
denetimi yapılamamaktadır. Çünkü denetim etkinlik denetimi değil kanuni
denetimdir.
Asıl sorun, etkinlik denetiminin gerçekleştirilmesinin zorluğudur. Savışta\
TBMM adına kanuni denetimi yapmaktadır. Sadece bir takım harcamaların
kurallara uygun olup olmadığı denetlenmektedir.
Geleneksel denetimde denetim görevi mali belgelerin \e malı bilgilerin
doğrulanması ile sınırlıdır. Yapılan denetim mali disipline ait bir raporla
sonuçlanmaktadır.
Performans denetiminde ise verimlilik, etkinlik, tutumluluk ile ilgili
standartlar tespit edilmekte ve tespit sırasında denetimi yapılacak kurum
yöneticilerinin de fikri alınmaktadır. Performans denetiminde standartlar genel
kabul görmüş idarecilik prensiplerine dayalı olabilmektedir. Ayrıca bunlar bilim
ve teknikteki son gelişmelerden, meslek kuruluşlarının tebliğlerinden, endüstrinin
başarı standartlarından veya denetlenen kurumun geçmiş performansından
çıkartabilmektedir.
Bu tür denetim standartlarının belirlenebilmesi için denetime konu olan her
organizasyonun yönetim kalitesi, elemanlarının yetenekleri, kaynaklarının
yeterliliği, uygulamadaki program tipleri ve alternatif programlan uygulamayı
kısıtlayıcı yasalar gibi çok çeşitli konularda ciddi araştırmalar yapmak
gerekmektedir. Aynı zamanda verilen faaliyetlerin amaçlara hizmet edecek şekilde
etkinlik içinde yürütülüp yürütülmediğinin araştırılması gereklidir.
458
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . .Antalva
B- SİYASİ NEDENLER
Bilindiği üzere devletin tarihi, siyasi, toplumsal ve geleneksel gelişimlerine
göre. siyasi faktörler bütçe ve kamu yönetiminde etkili olmaktadır.
PPB sistemi olaylara objektif bakılmasını sağlamakla birlikte bu sistemde de
politik baskılar son bulmaz. Bu nedenle önce parlamenterlerin bu sistem hakkında
aydınlatılması gerekmektedir.
1973 mali yılında program bütçenin hayata geçirilememesinin en önemli
nedenlerinden biri hükümetçe benimsenmeden ve ülkedeki siyasi istikrarsızlık
döneminde tam bir hazırlık olmaksızın uygulamanın başlatılmasıdır. Uygulamada,
siyasi kararlılığın yeterince güçlü olmaması, yapılması gerekli olan ve 1973 Bütçe
Hazırlama Rehberinde öngörülen mekanizmaların kurulamaması klasik bütçe
sistemi uygulamasının devam etmesine neden olmuştur.
Ayrıca bilindiği gibi Türkiye'de çoğu kez siyasi nedenlerle kurumlar ve
organizasyonlar kurulduğundan hizmetin amaçları, yararı, etkinliği denildiğinde
bazı çıkar çevrelerinin bundan etkilenmesi mümkündür. Bunu gerçekleştirmek çok
büyük bir çabayı, benimsemeyi, sahip çıkmayı gerektirmektedir. 1973 yılında da
bazı çevreler belirtilen sebeplerle program bütçeye karşı çıkmışlardır.
Program bütçe sisteminde bütçe hazırlığı çok uzun bir süreyi
gerektirmektedir. Bilgilerin toplanması, raporlanması ve maliyet fayda analizlerine
uygun bilgi sisteminin kurulması, yeni örgütlenme yapısının oluşturulması. Maliye
Bakanlığı ve diğer kurumlar arasındaki koordinasyonun sağlanması gerekmektedir.
Her ne kadar, bütçe ve plan arasında Yüksek Planlama Kumlu ve Bakanlar Kurulu
düzeyinde başlangıçta bir uyum sağlansa da alt düzeydeki teknik çalışmalarda
koordinasyon yeteri kadar sağlanamamaktadır. Yatırım projelerinin incelenmesi
sırasında cari harcamalarla ilişki kurulamamaktadır. Bütçe ve Mali Kontrol Genel
Müdürlüğünden bağımsız olarak yatırım bütçeleri DPT tarafından
hazırlanmaktadır. Ayrıca Hazine'nin Maliye Bakanlığından ayrılmış olması, bütçe
ilişkilerinin gelişimini engellemektedir.
459
P A N E L . X V . Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
C- HUKUKİ NEDENLER
Program bütçe sisteminin yerleştirilebilmesi için, bütçe ile ilgili yasal
çerçevenin yeniden gözden geçirilmesi, devlet muhasebe sisteminin, devlet ihale
sisteminin ve denetimle ilgili mevzuatın, Sayıştay Kanununun bu sisteme göre
değiştirilmesi düşünülebilir. Örneğin Yeni Zelanda'da 1989 yılında "Kamu
Finansman Kanunu" ile kamu kesimi için tamamen değişik bir fınansal yönetim ve
mali sorumluluk sistemine geçilmiştir. Sistemi şekillendiren ve bu kanunun
getirdiği temel değişiklikler şunlardır:
- Performans ve onu oluşturan unsurların net bir şekilde tanımlaması
yapılmıştır.
- Performans sözleşmelerinin hazırlanması, içeriği ve uygulanması ile ilgili
düzenlemeler yapılmıştır.
- Daha önce program ve bu programların altında yer alan sınıflandırılmış
girdilere dayanan bir kaynak ayrımı sistemi varken şimdi nihai mal ve hizmetler
çıktı sistemi ile tahsisat sistemine geçilmiştir.
- Bu kanun ile bölümlerin mali yönetim ve kontrolü kurumların kendisine
verilmiştir.
- Üretilecek mal ve hizmetleri tanımlamakta kullanılan çıktılar ilgili yıl içinde
hazırlanan tahminlerde ve birimin yıllık raporunda gösterilmektedir,
D-SOSYO-EKONOMİK YAPIDAN KAYNAKLANAN NEDENLER
Bilindiği üzere ülkemizde vergilerin ve diğer gelir kaynaklarının harcamaları
izleyecek şekilde artırılmasında sıkıntı çekilmektedir. Bu nedenle kaynakların etkin
kullanımı çok önemlidir. Diğer yandan enflasyon 1974 yılı petrol krizinden sonra
ülkemiz ekonomisinin temel sorunlarından birisi haline gelmiştir. Bu nedenle
programlar her ne kadar planlara uygun olarak hazırlanırsa da. günün değişen
koşulları ve yüksek enflasyon nedeni ile planların hedeflerden saptığı ve özellikle
yatırım projelerinin yıllarca tamamlanamadığı görülmektedir.
460
P A N E L . XV- Türkiye M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
461
Enflasyon olgusu bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde program bütçenin
uygulanamama nedenleri arasında önemli bir faktör olarak sayılabilir. Çünkü
geleceğe yönelik sağlıklı tahminler yapabilmek zordur. Sosyal ve ekonomik yapı.
planlamaya, programlamaya uygun değildir.
Ayrıca, bilginin elde edilmesi, arşivlenmesi, paylaşılması konusunda
sıkıntılarımız bulunmaktadır. Örneğin; bütçe görüşmeleri esnasında kurumdan
alınacak bilgilerle program bütçe esasına göre analiz yapılmak amaçlanmaktadır.
Fakat kurumlar klasik anlayışla bilgileri eksik vermekte, saklamakta, bazen de
yanlış vermektedir. Kamu yönetimine güven esasının getirilmesi gerekmektedir.
VIII-KAMU MALİ YÖNETİMİNDE MEVCUT KURUMSAL YAPI VE SORUNLAR
Ülkemizde kamu harcamaları çok sayıda ve farklı yapıdaki bütçeler ile fon
ve döner sermaye işletmeleri arasında dağılmıştır. Kamu harcamalarının yönetimi:
genel bütçe, katma bütçe, özel bütçe, özerk bütçe, fonlar ve döner sermaye
işletmeleri aracılığıyla yapılmaktadır. Ayrıca, kamu kurumları nezdinde kumlu
bazı vakıf, demek veya sandıklara da vergi bağışıklığı tanınarak, genel bütçeden
pay verilerek veya Devletin verdiği hizmetler karşılığında vatandaşlardan bu tip
örgütlenmeler için ayrıca ödeme talep edilerek, kamu adına kaynaklar elde
edilmekte, harcamalar yapılmakta ve bütçe birliği ilkesinden uzaklaşılmaktadır.
Yine kamu gelir ve giderlerinin bu denli birbirinden farklı ve birbirinden ayrı
kurumlarda toplanması ile harcanması, çok sayıda kamu tüzel kişiliğinin
oluşturulması harcama disiplinini bozmakta, devletin inanırlılığını ve
güvenirliliğini azaltmaktadır.
Türkiye'de kamu mali yönetiminin kurumsal yapısındaki gelişmeler tarihsel
gelişim itibariyle incelendiğinde, gelişen teknoloji ve değişen devlet anlayışını
kavrayacak rejimlerin geliştirilemediği görülmektedir.
Öte yandan, kamu hizmetlerinin tek tek sınırları iyi belirlenemediği gibi.
herhangi bir kamu hizmeti veya görevinin bir den fazla kurum arasında
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
paylaştırıldığı ve bunun sonucu olarak da kamu hizmet ve görevlerinin hızlı vc cn
az maliyetle yürütülemediği görülmektedir.
Ayrıca, kamu kuruluşlarının harcama esas ve usullerini düzenleyen
mevzuatın, merkeziyetçi bir yapıya dayanması, etkinlikten çok uygunluk
değerlendirmesini öne çıkarması ve katı kurallar içermesi, sistemin esnekliğini
engellediği gibi, denetim ve mevzuat dışına kaçışın bir gerekçesi olarak
kullanılmasını sağlamaktadır.
Yeniden yapılanma düzenlenirken;
• Maddi ve beşeri kaynakların ve bunların kullanımının, merkezi ve yerel
kamu mali yönetim birimleri arasındaki hizmet ve kaynak paylaşımının etkin bir
planlama anlayışıyla yeniden tasarlanması,
• Mali yönetimle ilgili eşgüdümü sağlayacak kurumlar arasında sıkı bir
işbirliğini harekete geçirecek mekanizmaların oluştum İması.
• Kabul görmüş bütçe ilkelerinin uygulanmasının engellenmemesi,
• Mali yönetimle ilgili görevleri yürütecek görevlilerin seçiminin sağlam
ölçütlere bağlanması,
• Devletin yaptığı harcamalar karşılığı maksimum faydayı elde edebilmesi.
• Kamu harcamalarının etkinlik ve performans açısından değerlendirilmesini
ve denetlenmesini yürütecek denetim mekanizmasının oluşturulması.
^ j » Kamuoyunun harcamalar hakkında kolay ve doğru bilgi edinerek
değerlendirme yapmasını sağlayacak mekanizmaların çalıştırılması,
• Kamu harcamalarının mümkün mertebe yasama organı kararlarına dayalı
olmasını sağlayacak hukuki statüye dayandırılması,
• Yetki ve görevler ile bunları üstlenecek kurumların, hizmetlerin hızlı ve
uygun bedelle temin edilmesini sağlayacak şekilde organize edilmesi.
ilkeleri gözetilmelidir.
Bu ilkeler çerçevesinde geliştirilen temel fonksiyonel ve kurumsal öneriler
ise şunlardır;
IX-KURUMSAL ANLAMDA YENİDEN YAPILANMA
462
P A N E L . XV. Tiirkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
• Yapılacak hizmetlerin belirlenmesine yönelik sürece merkezi idarenin yanı
sıra taşra teşkilatlan ile sivil toplum örgütleri de katılmalı vc ilgili kurumlar
haricinde karar alma sürecine katılanlar kurumların örgüt yapılan ve personel
sayıları yerinde değerlendirme yapılmasına imkan verecek şekilde yeniden
düzenlenmelidir.
• Hizmetlerin yerine getirilmesi sürecinde taşra teşkilatlarının rolü
artırılmalıdır.
• Mali yönetim koordinasyonundan ve takibinden sorumlu kuruluşların diğer
kurumların karar alma ve uygulama süreci üzerindeki görev ve yetkileri yeniden
belirlenmelidir.
• Mali yönetimin koordinasyonundan sommlu kunıluşların bütçelerinin
hazırlanması, yatırım planlarının oluşturulması, genel ilkelerin belirlenmesi
süreçlerinde birbirleriyle daha sıkı işbirliği yapmalarını sağlamak üzere bir
eşgüdüm mekanizması oluşturulmalıdır.
• Başbakanlık kurumunu yürütmenin üst düzey koordinasyon birimi olmaktan
çıkararak dağınık bir yürütme birimi haline getiren yapı terk edilmelidir.
• Kurumsal yapıların ekonomik, toplumsal, yönetsel ve siyasal yapılardaki
dönüşüme koşut olarak sürekli bir yenilenmeye açık tutulması ırhıtlak gereklidir.
Kamu maliyesi sisteminde yeni ve köklü politika değişiklikleri, yeni hedef ve
stratejileri içermelidir. Bu arayışın temel hareket noktası olan planlama ise şunları
içermelidir:
• Planlama merkezde oluşturularak yukardan aşağıya dayatılmamak katılımcı,
aşağıdan yukan-yukandan aşağı kademeli bir karşılıklı etkileşim içinde
gerçekleştirilmelidir.
• Uygulama ve denetim süreçleri, idari yapılanmayla uyum içinde
çalışmalıdır.
• Bütçeyle plan arasındaki ilişkileri güçlendiren kısa ve orta vadeli politikalar
siyasi yapı tarafından planla ilişkisi kurularak açıklanmalıdır.
463
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
• Planlarda ve bütçelerde gerekli olan kaynak vc bu kaynak yapısının nc
şekilde oluşacağı siyasi tercihler tarafından ortaya konulmalı vc buna m ü m k ü n
olduğunca uyulmalıdır.
• Merkezi yönetimin kendi içindeki birimleri arasında olduğu kadar, merkezi
yönetim ile yerel yönetim birimleri arasındaki görev-yetki-sorumluluk ve kaynak
paylaşımı, çakışma ve çatışma olmaksızın, açık olarak belirlenmelidir.
• Karar verme, uygulama ve denetim süreçleri ile hukuki, idari ve mali yapı
arasındaki uyumu sağlamak, ana ilkelerden biri olmalıdır.
X-SONUÇ-ÖNERİLER
• Kaynakların nasıl daha verimli kullanılacağı konusu doğrudan yönetimin.
kamu kay naklarının kullanımı ise devletin yönetim sorunudur.
• Ülkemizde siyasi partilerin felsefelerine, ekonomik ve sosyal politikalarına
uygun hedeflerin belirlenmesi ve bu hedeflere uygun politikaların araçları
olmalıdır.
• Günü kurtarma anlayışından sıyrılıp, hizmetlerin nasıl etkin yürütüleceği \e
planlanacağı düşünülmeli ve kaynakların etkin kullanılması fikrinin yerleştirilmesi
gerekmektedir.
• Kamu yönetiminin fonksiyonlarının yeniden tanımlanması vc yönetim
birimleri ve kuruluşlar arasında yeniden dağıtılması gerekmektedir.
• Performans denetiminin yapılabilmesi için Maliye Bakanlığı. Hazine. DPT.
DPB. TODAİE. TSE. MPM. DİE ve akademik çevreler tarafından ortak kriterler
belirlenmelidir.
• İdari reformla birlikte personel reformunun da gerçekleştirilmesi
gerekmektedir.
• Bilgisayar ağının tüm kamu kurumlarında yaygınlaştırılması gerekmektedir.
• Mevzuatta program bütçe uygulamasını engelleyecek düzenlemeler varsa
düzeltilmesi ya da kolaylaştırıcı yeni düzenlemelerin yapılması gerekmektedir
• Merkez ve merkez dışı kurumlar örgütlenmesinin yeniden gözden geçirilmesi
gerekmektedir. 464
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . .Vıılalva
• Beş yıllık kalkınma planları, hedefleri belirleyen ama uyulmayan niyet
mektupları olmaktan çıkarılarak "plan-program-bütçeleme" süreci içerisinde daha
gerçekçi işleyen bir yapıya sokulmalı ve bu süreci bütün aşamalarında denetleyen
bir mekanizma kurulmalıdır. Bu anlamda odak noktası politika oluşturma,
planlama vc bütçeleme arasındaki ilişkinin kurulması olmalıdır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Coşkun, Gülay. '"Bütçe Reformu Nedenleri vc Program Bütçe Sistemi" Ankara.
TODAİE, 1976.
Egeli, Dr.Halis. "Türk program Bütçe Sisteminde Karşılaşılan sorunlar vc
Alternatif Bir Bütçeleme Sistemi Önerisi" Maliye Yazıları Dergisi, Eylül
1998, Sayı: 60.
Falay, Nihat. "Program Bütçe Ve Sıfır-Esash Bütçe Sistemleri" Filiz Kitabcvi.
İstanbul, 1995.
Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması ve Mali Saydamlık Özel İhtisas
Komisyonu (ön Rapor), 8. 5 Yıllık Kalkınma Planı Hazırlık Çalışmaları.
Mart 2000.
Karabacak, Serkan. "Kamu Mali Yönetimin Yeniden Yapılandırılması" "İsveç
Örneği" DPT, Temmuz 1979.
Özyıldız, R.Hakan. "Kamu Harcama Politikalarının Denetlenmesi ve Performansa
Dayalı Bütçe" , Hazine Dergisi, Ocak 2000-Sayı: 13.
Yılmaz, H.Hakan. "Kamu Mali Yönetimin Yeniden Yapılandırılması Yeni
Zelanda Örneği" DPT. Haziran 1999.
465
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
Durmuş ÖZ T EK. (Panel Konuşması)
Hocam teşekkür ederim. Sözlerime başlarken tüm üniversitelerimizin seçkin
Maliyecilerini, bürokratlarımızı, kısaca tüm meslekdaşlarımı saygıyla selamlamak
istiyorum. Şimdi Sayın Başkan ben maalesef ilk iki günkü toplantıları bazı
nedenlerle izleyemedim. Ancak hazırlanan paperlardan yaptığım incelemelere göre
bir değerlendirme yapmak istiyorum. Şimdi ben burada nelere değineceğim, kısaca
onu özetleyerek sözlerime başlamak istiyorum. Öncelikle neden bu performans,
şeffaflık kavramları gündeme geldi, ikincisi özellikle bizim bütçemizde yapısında
yaşanan. Osmanlıdan başlayarak neler yaşadık, özellikle program bütçe
uygulamasında ne tür hatalar yaptık, eksiklerimiz nelerdi, sonra bu noktadan
itibaren neler yapıyoruz, sıkıntılarımız hangi noktada, ben onları arz etmek
istiyorum.
Şimdi bu toplantılarda sanıyorum konuşmacılar sıkça bu ihtiyacın neden
gündeme geldiğini dile getirdiler. Ben de kendime bir not çıkardım. Her şeyden
önce konuşmacıların söylediği gibi küreselleşme, uluslararası ekonomik
bütünleşme ve benzeşme, yani özellikle ben bizim açımızdan bütçe kavramlarının.
bütçe tekniklerinin şeyini bu kavram içerisinde değerlendiriyorum, benzeşme, yani
ekonomik dünyanın bütünleşmesinin bir neticesi olarak biz bir benzeşmey e doğru
ister istemez gidiyoruz. Bir başka gelişme, özellikle haberleşme vc bilgiye erişim
araçlarındaki gelişme, bu araçları kullanan insanların ortaya çıkması, daha doğrusu
toplumun bilgiyi kullanmadaki gelişmesi bizi bu tür şeyler düşünmeye, bizi bu
yöne doğru zorlamaya başladı. Bir başka önemli gelişme, sıkça söz edildi, borç
verenlerin, bu uluslararası kuruluşlar olabilir, uluslar olabilir, borç verirken sizden
hesap sormak kaygısı içindedir. Bu hesap sormanın bir neticesi olarak, özellikle
IMF, Dünya Bankası başta olmak üzere, bizden, bu parayı vereceğiz ama veya şu
kolaylığı sağlayacağız.ama, her şeyden önce sizin hesabınızı şu ayrıntıya kadar
görmek istiyorum şeklinde karşımıza geldi. Dolayısıyla bu yöndeki harekete bu şey
de etkili oldu. Özellikle Dünya Bankasının maddi desteği, daha doğrusu borç
verme şeklinde desteği de sözkonusu oldu. Tabi bu yöndeki çalışmalara, bizi bu
yöne iten hususlardan birisi dc özellikle Avrupa Birliği, Avrupa ile birleşme. 466
P A N E L . XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u , 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalva
Avrupa Birliğine girme çabaları da özellikle 2000 yılının başından itibaren
gündemimizi yoğun bir biçimde meşgul etmeye ve bizi bu yönde düşünmeye
zorlamaya başladı. Yani biz buraya gireceksek bu standartlara uymak zorundayız
kaçınılmaz olarak.
Şimdi kısaca bunu özetledikten sonra bence daha sağlıklı, daha gerçekçi bir
tespit, bir yol bulmak açısından bizim bütçe tarihimizde neler yaşadık, onları
görmekte büyük yarar var. Ben kısaca bunu özetleyeceğim. Osmanlının Batılılaşma
hareketinden başlayarak biz bütçeler hazırlıyoruz. Bu 70"li yılların başına
gelinceye kadar -sizler benden daha iyi biliyorsunuz, tarihini incelediğinizde
görınüşsünüzdür- hemen hemen idari yapılanmanın idari tarzım esas alan ihtiyaca
yönelik bir bütçeleme sistemi. Biz bunu kısaca klasik bütçeleme diye
adlandırıyoruz. Şimdi bu anlayış 1973 yılında özellikle ABD"deki bu yöndeki
gelişmelerin etkisiyle, bizim yurtdışına giden akademisyenlerimizin,
maliyecilerimizin gördükleri şeyleri ülkeye getirme çabalarıyla bir program bütçe
çabasına girmişiz. Burada da klasik bütçenin şikayet ettiğimiz konularını
biliyorsunuz, hareket noktaları da o olmuş, yani hedeflerde belirsizlik sözkonusu
demişiz, girdileri dikkate alıyoruz, ürünü, çıktıları dikkate almıyoruz, kısa vadeli
bakıyoruz olaya demişiz, maliyetleri hesaplayamıyoruz demişiz ve program
bütçeye girmişiz. Program bütçeyi ne yapmışız, açıkçası elbiseyi değiştirmişiz,
içindeki insanı değiştirmemişiz, böyle bir noktada kalmışız. Ben tabi daha sonra
değineceğim, program bütçe konusundaki yanlışlarımız nelerdi, eksiklerimiz
nelerdi. Ben şimdi kronolojik olarak gitmeye çalışıyorum. 80"lerden sonra bütçenin
yapısında bir takım değişiklikler gözlemlenmeye başlanmış. Özellikle 12 Eylülde,
sanıyorum burada tartışılmış, kaydedilen ödenekler konusu, otomatik ödenekler
konusu tartışılmış, burada çok olumlu bir adım atılmış, bütçenin %50'lerine kadar
Parlamentonun doğrudan vermediği, dolaylı olarak verdiği yetkiyi kullanarak
bütçecilik anlayışından vazgeçilmiş. Kaydedilen ödenekler bir hayli kısılmış. Yani
%50'lerden %10'lar noktasına kadar gerilemiş, bu çok önemli bir adım, benim
değerlendirmem öyle.
467
P A N E L . W . Türkive M a l i v e S e m p o z y u m » . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
1980'lerden sonra bir başka özellikle dış kaynak iç kaynak arayışından
dolayı çok büyük çaplı, büyük paralar döndüren fonların ortaya çıktığını
görüyoruz. Bu tabi bütçe açısından, bütçenin ilkeleri açısından, bu kaynağı
kullanan, yaptığı yatırımlar açısından anlamlı şeyler olabilir ama salt mali açıdan,
bir bütçeci açısından, bizim bakımımızdan olumlu bir gelişme diye
değerlendiremiyonım. Ama gerçekten iyi işler de yapılmış, onu da bir tarafa
koymamız gerekir. Sonra yine bu yıllarda özellikle döner sermayeler var. Ancak
90'lı yıllardan itibaren döner sermayelerin bütçeleri, üniversitelerimizde görüyoruz
döner sermayeleri, katma bütçeden daha büyük bir hal almış, yapısal değişim
göstermiş. Yine I980'li yıllarda -Sayın Eskişehir Belediye Başkanımız, Hocamız
iyi bilirler- mahalli idarelere genel bütçeden verilen pay önemli ölçüde artmış. Yani
merkezi bütçenin önemli bir kısmım almışız, şeye vermişiz. Bu da bütçenin
açıklarında önemli bir yer tutan bir şey. Yani bir taraftan yeni vergiler konmuş ama
önemli bir bölümünü, %14Tere kadar varan bir bölümünü oraya aktarmışız. Bu da
bütçe açısından önemli bir gelişme. 90'lardan itibaren, 90'ların başlarında fonları
bütçeye almışız, ödenek olarak almışız, ancak harcama esaslarını değiştirmemişiz,
bu önemli bir adım. Gelirlerinin bir kısmını genel bütçeye aktarmışız. Daha sonra
bunların da bu kontrol altına alma, işin temelini, esasını irdelemeden çekip bu
kaynağı alma vakıfları doğurmuş. Şimdi gündemimizde vakıflar bulunuyor. Şimdi
özellikle ben burada, daha önce değinildi, kaydedilen ödenekler, otomatik
ödenekler açısından, 98'den itibaren bunların bütçenin samimiyetini bozduğu
anlayışıyla Maliye Bakanlığı olarak olabildiğince kısıtlamaya, asgari düzeye
indirmeye çalıştık ve bunda da eğer bütçenin. Parlamentonun verdiği ödenekle
harcamaları kıyaslarsanız son üç yılda Önemli bir noktaya gelindiğini görürsünüz.
Her şeyden önce bu konuda politikacıyı ikna etmenin, bütçeyi Parlamento "da.
kamuoyunda savunarak politikacıyı ikna etmenin zorluğunu ifade etmek istiyorum.
Şimdi efendim ben bu noktada program bütçe ile ilgili değerlendirmelere
geçmeden önce bu konuda şu söylediklerimden neler çıkarabiliriz. Ben kısaca şunu
söyleyeyim: Biz, -Bedii Feyzioğlu Hocamın bir sözünü anımsattılar, bütçeni göster.
ben sizin nasıl yönettiğinizi söyleyeyim gibi bir şeydi- bu açıdan aldığımızda bizim 468
P A N E L . XV. Türkiye M a l i v e S c u m o / v u n n ı . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Aıııalva
bütçemizin önemli bir bölümünün bütçe dışında döndüğünü, dolayısıyla yönetimin
bütçesine baktığınızda bir şey çok net biçimde, nasıl yönetildiğini
göremeyeceğinizi açıkça Bütçe Genel Müdürü olarak söylemek istiyorum. Yani
sistemin dışına itilmiştir. Burada özellikle başlangıçta bizim Maliye Bakanlığının
bu konuda şeyi olmuş ama, son yıllarda bizim dışımıza çıkmış, tasarruf genelgeleri.
tasarruf anlayışı, bu tasarruf anlayışı benim kişisel görüşüm tamamen
tasarrufsuzluğa iten. bazı şevlerin oluşumuna neden olan çok önemli bir belge. Bir
de burada özellikle bütçenin dışında bir sistemin oluşmasında güven unsuru, yani
biz Maliye Bakanlığı olarak kurumlara güvenmiyoruz, kurumlar da bize
güvenmiyor. Önümüze getirdiği rakamlar, -siz sanıyorum hocalarımın bir kısmı
idarecilik de yaptılar- nasıl olsa Maliye bunu kesecek, şişirelim: biz dc nasıl olsa
şişirerek geldiler diye. maalesef öyle. Dolayısıyla burada bütçenin dışında çok
önemli bir şey dönüyor, bir takım şeyler var ki gerçekten nasıl şey yapılabilir.
güven unsuru, yeni tasarruf anlayışı -hocalarım burada ifade ettiler- eğitilmiş
gerçekten bu işin sahibi Maliye Bakanlığı veya Sayıştay değil, bu işin sahibi biziz.
bu işin sahibi yöneticidir anlayışını nasıl getireceğiz, problemimiz orada.
Bu gözlemlerimden sonra şimdi biz program bütçe konusunda 1973 den
başlayarak bir şeye geldik. Oğuz Hocamın dediği gibi adı var. kendi yok. doğrudur.
Biz aynı başarısızlığın yaşanmasını Bütçe Genel Müdürlüğü olarak istemiyoruz.
Belki bu konuda biraz mütereddidiz. Ancak bu işin yapılması gerektiğine
inanıyoruz. Bu program bütçeyi irdelediğimizde neler bu işi tıkadı, neler bu işin
yürümesine engel oldu. Her şeyden önce personel konusu. Personel nitelikli vc
yeterli sayıda, üst düzeyde bir uzmanlar grubu oluşturulmuş. Gerçekten yetenekli.
değerli insanlar, bütçe uzmanları grubu oluşturulmuş. Ancak daha aşağı seviyede
tahakkuk memuru, yönetici, muhasebe memuru bazında nitelikli elemana sahip
olmamışız. Muhasebeyle ilgili olarak 1050 Sayılı Kanuna dokunmamışız. Devlet
Muhasebe Yönetmeliğinde bu işin esasına yönelik değişimleri yapmamışız.
Bunlardan daha önemlisi idari yapılanma. İdari yapılanmada siz. bugün Bütçe
Kanunun arkasındaki kurumlar listesine bakın veya bütçeden transfer şeklinde
yardım alan kurumların listesine bakın, bu kurumlardan ben size 10 tanesini 469
P A N E L . XV. Türkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 Mayıs 2 0 0 0 . Antalva
çizerim, gördüğüm, yakından çalıştığım şey itibariyle. Siz bu yapılanmayı
gerçekleştirmeden, sadeleştirmeden, boşuna oturan insanları ortadan kaldırmadan
bir şey yapamazsınız. Neden? Ben diyelim Maliye Bakanlığı"nı tıkır tıkır çalışır
hale getiririm ama, oradaki insan sürekli diğerine bakıyor. Bu yatarak para alan
insanlar olduğu sürece diğer kurumları da çalıştırmam mümkün değil. Burada tabi
özellikle idari yapılanmanın, yani kurumların teşkilatlanması, bu çerçevede mali
Örgütlenme vs. hepsini bu çerçevede düşünüyoaım. Tabi personel yasalarında,
program bütçe ile bir takım değişiklikler yapılmış, ancak sürekli insanlar bu işi
doğal olarak parasal yönüne çekmiş. İşin. o nitelikli insanın görev tanımı, kadro
standardizasyonu, görevde yükselme, -çoğunuz Batı örneklerinde görmüşsünüzdür-
kesinlikle görev tanımı, göreve alınacak kişinin tanımı, teşkilat semasındaki yeri,
bunlar net bir biçimde ortaya konmuştur. Bunları yapmadan böyle bir program
bütçeye geçmenin zorluğu ortada. Bunlardan da önemlisi, program bütçe
konusunda, otomasyon ayağı gerçekleştirilememiş. Bu kadar ayrıntılı bilgiyi. Tler
bazında çok iddialı bir biçimde çıkılmış, daha sonra 10'lar bazına çekilmiş, daha
sonra 100'ler bazına çekilmiş, tabi bu vasıfta insanlarla bilgisayar olmadan
yapmanız mümkün değil, burada da tıkanmış.
Bu başarısızlıkta bir de şanssızlık var, program bütçe konusunda. Tabi Sayın
Nihat Falay Hocamın kitabında çok güzel anlatılmış, daha fazla şey yapmak
istemiyorum ama, ben burada yaşanan şanssızlığı da ifade etmek istiyorum.
Enflasyonun önlenemez yükselişi, özellikle bütçecileri bırakın program bütçeyi,
klasik bütçeyi yapma konusunda sıkıntıya düşürmüştür. Yani senenin başında bir
değer koyuyorsunuz, daha senenin ortası gelmeden oradaki değerler alt üst oluyor.
Dolayısıyla samimi bir bütçe yapamamışız. Belki program bütçede sabit rakamlar
üzerinden gidilmiş olsaydı bu yönde önemli adımlar atılabilirdi. Benim bir
gözlemim de bu enflasyon olmuştur.
Şimdi bütün bu anlatılanlardan sonra biz hangi noktadayız, hangi noktada
sıkıntılarımız var, onlan arz etmek istiyorum. 1994'lerden başlayarak kamu mali
yönetimi diye bir proje gündeme geldi, halen gündemimizde. Dünya Bankası ile
çalışmalar devam ediyor. Bir kısmı, özellikle Hacettepe Üniversitesinde bizim 470
P A N E L . XV. Türkiye Malîye S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2000. .Antalva
açımızdan önemli bir çalışma oldu, böyle bir çalışama devam ediyor. Şimdi burada
bu çalışmada başarılı olabilmek için ne yapmamız lazım? Yine biz sanıyorum aynı
sıkıntılarla karşı kaşıyayız. İdari yapılanma konusunda hiçbir şey yok. İdari
yapılanma konusunu halletmeden, iddia ediyorum, gerçekçi bir şey yapmış
olamazsınız. Devletin mali örgütlenmesini gözden geçirmeniz lazım. Şimdi gerçi
Hazineci arkadaşlar bu işte biraz alınganlık gösterdiler ama kamu finansmanı, yine
nakit idaresiyle ödenek idaresini ayrı ayrı yerlere koymamız gerçekçi değil. Benim
gördüğüm Dünya örneklerinde böyle bir şev- yok Bir de Malive Bakanlığının
konumu çok önemli bu yapılanmada. Biz kanunlara baktığımız zaman, Maliye
Bakanlığı'na bir sürü yetki vermişiz. Ancak Maliye Bakanının bizatihi konumu
diğer icracı bakanlarla aynı noktada. Şimdi bir X bakanı. Malive Bakanına şunu
yap dediği zaman, sizin prensipleriniz falan hiç önemli değil, yaptırıyor, bir yere
kadar direnebiliyor. Başbakan, siyasi koordinasyonu veya bütün mali
koordinasyonu sağlayan bir kişi. Maliye Bakanı da mali koordinasyonu sağlayan
bir kişi. Koordinasyonu sağlayan kişinin diğerlerinin bir adım önünde
otomasyonuna geçildi. İlk tespiti okulların harcamaları. Aynı öğrenci
sayısına sahip iki okuldan birisi 50 milyar, diğeri de 500 milyar aylık harcama
önümüze geldi. Burada çok basit bir şekilde yakaladınız, ondan sonrasını
irdelersiniz. Yeter ki bu noktaya gelinsin. Bu konu da ihalesi yapılmak üzere, çok
önemli bir noktadayız. Yetişmiş personel. Yetişmiş personel konusunda geçmişte
program bütçede 19731ü yıllarda sıkıntı vardı. Ancak bugün özellikle yaşlısından
gencine herkes iyi kötü bilgiye erişmede, haberleşme araçlarını kullanmada farklı
noktada. Bu noktada daha iyi durumdayız. Tabi bu konuda, şeffaflık, saydamlık.
performans ölçümü konusunda yapılması gereken, belki dc ilk başlanması gereken
yerlerden birisi transfer kalemleri. Transfer kalemleri denince aklımıza ne geliyor'.'
KİT'ler gelivor. borç idaresi geliyor. Bu konuda ilk önce herkesin gözüne batan
carî harcamalardır, gözümüzün Önünde olduğu için. Ancak esas geride olan
şeffaflık konusu pek tartışılmıyor. Bugün borç idaresinin sadece yüksek faizlerin,
borcun oluşumunun, kamu açıklarından, merkezi idarenin borçlanmasından
kaynaklandığı şeyi var. Bunları şeffaf bir biçimde görebiliyor muyuz? Hayır. Yani 471
P A N E L . XV. Türkive M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 20HO. Antalva
bankacılık sektörünün faizler üzerindeki etkisi, tanma verilen sübvansiyonların
etkisi, tüm bunların özellikle transfer kalemlerinden başlayarak şeffaf hale
getirilmesi belki ilk yapılacak işler.
Şimdi efendim, bir başka şey de, tabi sadece merkezi idareyi düşünmemek
lazım. Ben hocamın gözünün içine bakıyorum. Mahalli idareler konusu belki
bizden daha kötü bir noktada. Mahalli İdareler Reformu tasarısı var gündemimizde.
Bakıyorsunuz, bu konuda tamamen kaynak aktarma noktasından hareket ediliyor.
Doğrudur, haklıdır, bir şey demiyorum, kaynak yetersizliği var. Ancak mahalli
idarelerin bütçelemesi ilgili olarak kadro standardizasyonu, bir takım hizmetlerin
mahal üleştirilmesi, sağlık gibi, eğitim gibi, bunların hiçbirisinin olduğunu
görmüyoruz. Yani daha çok bir Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü "nün
mahalli 1 estirilmesi desek, buradaki büyük bir çoğunluk mahallileştirilsin der.
Ancak o konuda bile bir adım maalesef atılamıyor. Dolayısıyla saydamlık,
performans dediğimizde bütün kamunun, merkezi idare dışında diğerlerinin de ele
alınması lazım.
Bir başka konu, girdi ve çıktılarla ilgili standartların tespiti. O da büyük
ölçüde idareye düşen bir şey. Yani siz bir analizi yaparken her şeyden önce mevcut
şeylerle de bir şeyler yapabilirsiniz, Mal Müdürlüğü örneğinde olduğu gibi. Ancak
birini yargılayabilmek için, sorumlulara gidebilmek için bir takım kriterleri
koymamız gerekir. Yani kullandığı girdinin standardı, öğrenci başına elektrik
tüketimi, öğrenci başına su tüketimi gibi, basit bir örnek veriyorum. Çıktıları aynı
şekilde ölçecek kriteri koymak yönünde çalışmaların da yapılması gerekiyor. Tabi
arz ettiğim gibi öncelikle ve özellikle kadro standardizasyonu. Bu konuda Milli
Eğitim Bakanlığı ile bir çalışmamız oldu. Gerçekten bu konuda atılmış önemli bir
adım. Sıkıntılarını yaşıyoruz, yani her işin bir maliyeti oluyor. Burada bir geçiş
dönemi için kadro şişkinliği sözkonusu olacak, bunlar bu işin maliyeti. SSK'da da
aynı şekilde böyle bir şeyin çabası içindeyiz. Tabi özellikle politik müdahaleler bu
işte önümüzü tıkayan şeyler. Ben sözlerimi özetle şu şekilde bitirmek istiyoaım.
Reform, bu konuda atılacak adımlar idarelerimizi, insanlarımızı ya sıkıntıya
sokarak, yani acı çektirerek olur. Az önce sözünü ettiğim gibi Milli Eğitim 472
l 'AM',1.. XV. Türkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
Bakanlığı'nda kadro standardizasyonuna gittiğinizde Ankara'dan pek çok
öğretmeni başka bir yere göndermeniz gerekiyor. Bu bir acıdır, sıkıntıdır. Bu tür
acılara katlanacaksınız. Bir dc para. Yani siz bu kısa dönemde eğer bu öğretmeni
dışarı göndereıniyorsamz. bir süre o açığınız olan yerde standardı tutturmanız için
adam almanız gerekir. Hocam teşekkür ederim, burada bitirmek istiyorum.
BAŞKAN: Ben çok teşekkür ediyorum Sayın Genel Müdürüm. Evet. Sayın
Durmuş Öztek sözlerinde hep siyasi müdahalelerden yakındı ve sistemi genellikle
siyasi müdahalelerin zaman zaman aksattığını söylediler Fakat maalesef
demokrasilerde, özelleştirme bütçe konusunda kendine özgü -benim söylediğim bir
söz vardır- paradoksal bir durum var. Kendi içerisinde bir çelişki var. Bu çelişki şu:
Bir yerde, işte bir plan. program ve bütçeleme sistemi diyoruz, bir planlama
teşkilatı kuruyoruz ve içerisine uzmanlar oturtuyoruz. Bu işi en iy ı bilenler diyelim,
vc bunlar bir plan yapıyorlar, buna göre bir program yapıyorlar ve bunlar
bilıvorsunuz kamu sektörü için emredici oluyor ve bu da bütçe ile somutlaşıyor.
Gördüğünüz gibi uzmanların yapmış olduğu bu iş tamamen rasyonel bir biçimde
ortaya çıkıyor. Ama Magna Carta'dan beri halkın kendisinin bütçe üzerinde bir
hakkı var. Bunu da demokratik süreç içerisinde parlamenterler vasıtasıyla
gerçekleştiriyor. Nedir bunlara da en büyük etki eden'.' Siyası baskı gruplarıdır.
Köylü çeşme istivor. kasabalı yo istiyor, müteşebbis, işveren enerji istiyor ve de az
vergi vermek istivor. Bunlar da baskı gruplarıyla gerek planın hazırlanmasında ve
de özellikle dc bütçenin komisyonda ve genel kuruldaki müzakerelerinde bu
rasyonel bir biçimde hazırlanan, bu süreç içerisinden gelen bütçeyi bozmaya vc
delmeye çalışıyorlar. Ama bu. birisi demokrasinin gereği, birisi bilimin gereği. İşte
ben divorum ki. bir ülkede bu iki şev birbiriyle ne kadar çakışırsa, ne kadar
çakışobilirse. vani biz. rasyonaliteye siyasiler ne kadar yakınlaşırsa. bence program
bütçeden o nispette söz edilebilir. Bundan ne kadar uzaklaşırsak. uzmanların
hazırlamış olduğu bütçe, komisyonlarda ve Parlamentoca ne kadar çok delinirse
ve ne kadar büvük açıklar mevdana gelirse, biz bundan bu kadar uzaklaşmış oluruz
Yani konu esasında burada. Bunun için de pek tabi olarak ilk önce halkımızın ve
473
P A N E L . XV. Türkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2000."Antalva
474
bu baskı gruplannın bilinçlenmesi gerekiyor. Yoksa ne demokrasiden
vazgeçebiliriz, ne de bilimden vazgeçebiliriz.
İkincisi, benim gördüğüm plan program bütçe, biliyorsunuz bu anlayış
hizmet anlayışına dayanıyor. Yani plan program bütçede anlayış, hizmet anlayışı.
Pekala bizim idari yapımız hizmet anlayışına göre mi kuruldu? Ve hizmetin de en
üst birimi bakanlıklar. Yani oturacağız, ilk önce idari bir reform yapacağız. Hizmet
anlayışına dayalı idari bir reform yapacağız ki bundan sonra bir plan program
bütçeden bahsedelim. Bu idari reformu yapmadıkça zaten biz istediğimiz kadar
bence plan program bütçeden bahsedelim. Şimdi idari reformu yapamıyoruz.
Neden yapamıyoruz? Bir koalisyon oluyor, bu koalisyonda ben 5 bakanlık
istiyorum, öbürü 10 bakanlık istiyor, öbürü de 8 bakanlık istiyor, biz 12 bakanlığı
18 bakanlığa çıkartıyoruz. Bu olduğu müddetçe idari reform da yapmak mümkün
değil gibi geliyor bana. İdari reform olmadan plan program bütçenin esas
fonksiyonlara dayalı birinci ayağı oturmuyor. Birinci ayağı oturmadıktan sonra da.
program da oturmaz, alt program da oturmaz, bundan sonra faaliyet ve projeler de
oturmayacaktır.
Efendim ben çok teşekkür ediyorum. Şimdi idareden bir yazı aldım,
geciktirdim, saat 11:30, saat 13:00"de odalarımızı boşaltmak zorundayız, saat
13:00'de odalarımızı boşaltmazsak sanırım bir günlük daha otele para ödemek
zorundayız. Ben şayet oturumu geç bırakacak olursam ve bu paraları da siz
ödeyecek olursanız, bana rücu edebilirsiniz, ben bu korkudan bunu 13:00"de
bitirme zorundayım efendim. Şimdi o zaman doğrudan doğruya sorulara 'geçiyoruz.
Hepsini toptan alalım. Tolga Demirbaş'tan başlayalım o zaman.
TARTIŞMALAR
TOLGA DEMİRBAŞ (Uludağ Üniversitesi): Efendim teşekkür ediyorum.
Benim kısa bir yorumum olacak, özellikle yasama adına yapılan yüksek denetim
hakkında. Aslında çizilen tablo daha çok kötü oldu, özellikle performans denetimi
açısından. Ama bundan özellikle ben bağımsızlık açısından yaklaşmak istiyorum.
Dün Arife Hanım ve bugün de kısmen Sacit Bey de belirttiler, aslında baktığımızda
performans denetimi ve yasama adına yapılan yüksek denetim, yürütmeden,
yasamadan ve denetlenen kurumdan bağımsızlık özelliğini taşımakta. Ama
baktığımızda İngiltere'de, hep örneğini veriyoruz, İngiltere'de aslında Sayıştay
yasamaya bağlı bir birim ve buna rağmen İngiliz Sayıştay'ı harcadığı bir poımda
karşılık 7 poundluk bir tasarruf sağlayabiliyor. İlginç bir örnek. İsveç ve
Finlandiya'da Sayıştay'lar hükümete bağlı birimler ve çok ilginçtir, aslında
Finlandiya Sayıştay'ı yasamayla raporlamasını kendisi gibi bir birim olan
Parlamenter Devlet Denetçileri gibi bir kurul aracılığıyla sağlıyor ve bu kurul eğer
izin verirse raporlardaki yorumlar Parlamento'ya aksettirilebiliyor. Finlandiya
Sayıştay'ı 98 yılında %52 oranında performans denetimi yapmış. Yine bakalım.
Amerikan Sayıştay'ı General Accounting Office. %90 oranında kongrenin talebi
üzerine denetim yapıyor. Böyle bir ortamda bağımsızlıktan ne ölçüde bahsedilebilir
ki. Özellikle ABD Sayıştay'ının siyasal yönden bağımsızlığı tartışılmakta. Aslında
Türkiye açısından bu koşullar son derece uygun. Belki gerçek program bütçe yok.
olmayan bir şeyin de aksaklıklarını tartışıyoruz. Yine muhasebe sistemi de yok
aslında, ama bunlar sadece performans denetimine bağlanmamahdır. Tüm
kurumlarımızın performans denetimine özen göstermesi gerekmektedir. Teşekkür
ederim.
BAŞKAN: Evet, şimdi Mustafa Akkaya.
MUSTAFA AKKAYA: Benim performans odaklı ölçümlemc ya da
sempozyum boyunca kullanılan biçimiyle performans denetimi bağlamında iki
nokrada sorum olacak. Ancak izninizle bir ön açıklama yapmak istiyorum.
Performans odaklı ölçümlcmcye bağlı olarak elde edilen verilere nasıl sonuçlar
475
P A N E L - Tartışmalar, XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . A ı ı i a h a
bağlanacağı ile ilgili. Birincisi, Sayın Muter de bahsetti, bunu belli makamların
değerlendirmesi ve buna sonuçlar bağlanması gerekiyor. Hukuki sonuçlar
bağlamında söylemek istemiyorum. Çünkü denetim mekanizmaları içerisinde, dün
Sayın Coşkun da bahsetti, iç denetim, dış denetim, yüksek denetim.
Benim birinci sormak istediğim, acaba geliştirilen modeller içerisinde bunun
hukuki çerçevesine ilişkin bir saptama yapıldı mı? Sayıştay Kanununa eklenen bir
ek, 10. Maddeden bahsedildi. Ama anladığım kadarıyla, maddeye de baktığımızda,
bu eklemenin Sayıştay'ın TBMM'ne bu konuda da etkinlik, verimlilik, tutumluluk
çerçevesinde bir rapor vermesine yönelik. Şimdi ben fazla uzatmadan direkt soruya
geçmek istiyorum. Geliştirilen modeller arasında acaba performans odaklı
ölçümlemeyi kim yapacak? Yani bu yeni bir yapılanma mı olacak ve bu bağlamda
hemen sorumu yöneltmek istiyorum, acaba Sayıştay'ın şu andaki anayasal konumu
bu çerçevesi çizilen performans odaklı ölçümlemeyi yapabilecek durumda mı''
Çünkü yapılacak denetimin kapsamı bağlamında verimlilik, tutumluluk ve etkinlik
bağlamında yapılacak denetim, hukuki açıdan baktığımızda tam bir yerindelik
denetimi. Takdir yetkisinin denetimi. O zaman bunu gerçekleştirecek organın da ya
kaynaklan tamamen bağımsız bir şekilde yürütmeden ya da bütçe kaynakları
dışında bir şekilde finanse edilesi gerekir ki, performans denetiminden beklenen
sonuç elde edilsin ya da o zaman performans denetimini yapacak organın da
performansının iyi olmadığından söz etmek gerekir mi diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN: Ben teşekkür ediyorum. Sayın Tülin Canbay.
TÜLİN CANBAY (Adnan Menderes Üniversitesinden Yrd.Doç.Dr):
Benim Durmuş Beye bir sorum olacaktı. Durmuş Öztek'c. şu an kendisi yok ama
yine de sorabilirim, Türkiye'de acaba bir bütçe reformuna ihtiyaç var mı? Eğer
bütçe reformuna ihtiyaç varsa bu reform nasıl bir reform olabilir? Çünkü benim
oturumlar boyunca hep kafamda şekillenen bir şey oldu, gerek Türkiye'de mali
yönetimin yeniden yapılandırılması gerekse performans yönetimi vc denetiminin
sağlanmasında bence temel araç bütçe. Çünkü sizin bütçeniz eğer girdi-çıktı
476
PANHL- Tanışmalar. XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m » . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalya
analizine imkan vermiyorsa, verimlilik, tutumluluk ve etkinliği sağlayacak bir
yapıdan uzaksa, bu durumda o bütçeyi uygun hale getirmeksizin; biz ki 27 yıldır
program bütçe sistemimiz üzerine herhangi bir taş koymamışız, son iki yılı hariç
tutarsak, bunca süre boyunca sanki bizim program bütçe sistemimiz çok
mükemmel bir sistem, 73'de alır almaz en mükemmel haliyle almışız, hiçbir
değişiklik yapmıyoruz ve o sistemle de biz şimdi performans yönetimini ya da
denetimini etkinleştirmeye çalışıyoruz. Ben ufak bir örnek de vermek istiyorum.
Örneğin, bizde Aralık ateşi denen bir olay var. Kurumlarımız Aralık ayının sonuna
geldiklerinde hepsinde birden harcama trendleri yükseliyor. Aralık ayma mahsus
olarak. Bunun en önemli nedeni aslında sistemden kaynaklanıyor. Niçin? Çünkü
kurumlar Aralık ayı sonuna kadar ellerinde kalan ödenekleri harcamadığı takdirde
bir sonraki yıl daha fazla ödenek alamayacakları korkusu içerisinde. Bu durumda
etkinliği nasıl sağlayacağız biz? En iyi performans yönetimini kuralım, en iyi
şekilde işletelim ama. sistem bize bu imkanı sağlamadığında, insanları sistem bir
takım şeylere zorladığında, bence ister en iyi yönetim ya da denetim sistemi
kurulsun, çok etkili sonuç alamayacağız gibi geliyor. O nedenle bütçe reformu
acaba gerekiyor mu ve gerekiyorsa nasıl bir reform olmalı? Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Efendim ben teşekkür ederim. Sayın Arife Coşkun.
ARİFE COŞKUN: Ben Sayın Hocamız Burhan Şenatalar'a teşekkür etmek
istiyorum. Gerçekten çok dikkatli irdelemiş benim tebliğimi. Tebliğimde yer alan
abartı, hocamızın deyimiyle gerçekten bir abartı, benim de katıldığım bir abartı. Bu
denetim literatüründe yer alan bir şey. Benim tebliğimde mümkün olduğu kadar
kendi görüşlerime yer vermeden bir bilgilendirme, alana ilgi çekme olsun diye bu
alandaki literatürü aktarmaya çalıştım. Ama yine de bir eksikliktir, kabul ediyorum,
biraz daha irdelemem gerekirdi o konuyu. Yalnız bir açıdan doğru yanı da var
abartının. Çünkü Sayıştay'ların yazılı literatürü, denetim literatürü özellikle 1980
sonrasına denk gelmiştir. Dün de biraz bahsettim, yasalarında ifade bulduktan
sonra 70"li. 80'li yıllarda literatür oluşmaya başlamıştır ve bu dönemde de
hepimizin bildiği gibi Dünya bir yeni dünya düzeni diye, bu kavram altında
477
P A N E L - Tartışmalar. XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u , 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
toplanan köklü bir dönüşüm düzeni yaşamıştır ve bunun denetim literatürüne
yansıması olarak algılıyorum bu tespitleri. Ama irdelenmesi gerektiğini kesinlikle
kabul ediyorum. Zaten şöyle bir şey vardır; Sayıştaylar siyasi kararların
yerindeliğini sorgulamazlar ve soru soran bir arkadaşımıza da bir ölçüde cevap
olacak belki bu ama, Amerika Sayıştay'ı dışında hiçbir Sayıştay siyasi kararların
değerini sorgulamaz, sonuçlarını değerlendirir ve nitekim İngiltere Sayıştay'ı
National Audit Office hem Theacher Hükümetinin Max Top Initiativc diye
isimlendirilen reform hareketini irdelemiştir, sonuçlarım sergilemiştir -Değerli
meslekdaşım Yöriiker ifade ettiler- Modern Analizing Government reformunu
irdelemiştir. Şimdi burada siyasi kararların değeri sorgulanmadığı için. siyasi
otoritenin aldığı kararların sonuçlarının sergilenmesi söz konu su olduğu için bir
anlamda Dünyadaki dönüşüme paralel denetime yansımaları oldu. Ama Hocamız
haklı, kesinlikle irdelemeliydim metinde, onu kabul ediyorum.
Bir konuda daha bir şeyi açıklamak istiyoaım. Değerli Hocamız yine 1960
ve 70Tİ yıllardaki Karayolları konusundaki bir tespitini aktardı, performans
yönetimi konusunda. Biz 4-5 yıl önce Karayollarında bir çalışma yaptık, dün de
aktardım. Aynı Karayollarında şöyle bir tablo vardı; sadece Dünya Bankasından
alınan kredilerde o projelerde fayda maliyet analizi yapılmaktaydı ve kriterleri
Dünya Bankasının belirlediği kriterlerdi ve o kriterlere göre şöyle bir sonuç
çıkıyordu. Günlük ortalama taşıt trafiği 17 000 olan yola, yol yapılmıyordu, öncelik
alınmıyordu o yol, günlük ortalama taşıt trafiği 1000 kamyon olan yol beton asfalt
olabiliyordu, Dünya Bankasının kriterlerine göre ve kesinlikle Karayolları Genel
Müdürlüğünün karar mekanizmasına yansımayan sonuçlardı bunlar. Yine aynı
kurumda 1975 yılında tanımlanmış görev tanımları vardı. O günkü unvanlarla
görevler tanımlanıyordu, bugün günümüzdeki yapılan çalışmalarla hiç alakası
yoktu. Sayın Hocamız da gerçi değerli meslekdaşımız İhsan Gören'tn tebliğine
atıfta bulunarak söyledi, gerçekten bir mantalite, bir zihniyet değişikliğine
ihtiyacımız var. Ben biraz tebliğimi cevaplamak istedim. Çok teşekkür ediyoaım.
BAŞKAN: Efendim çok teşekkür ediyoruz. Ramazan Kılıç.
478
P A N E L - Tartışmalar, XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
RAMAZAN K I L I Ç : Ramazan Kılıç, Adnan Menderes Üniversitesi. Benim
Sayın Yorüker'e bir sorum olacak. Kendisi Dünya örneklerinden bahsettiler.
Dünya Sayıştayları hakkında çeşitli örnekler verdiler. Ben de Fransız Sayıştay'ı La
Cours des Comptes ile ilgili birkaç şey söylemek isterim. Hakikaten Fransa'da
Fransız Sayıştay'ının yıllık olarak hazırlamış olduğu raporlar cumhurbaşkanına,
başbakana ve parlamentoya ayrı olarak sunulur vc kamuoyunda çok ciddi
tartışmalara sahne olur, büyük gazeteler ve televizyon programları bunu
manşetlerine alarak kamuoyunun bilgisine sunarlar. Fransa'da bir diğer bizden
farklı olan durum. La Cours Regionale des Comptes ismiyle Yerel Yönetimler
Sayıştay 'ı var orada. Sayın Öztek de bir ölçüde bahsetti, özellikle I980Tİ yıllardan
sonra yerel yönetimlere önemli ölçüde bütçe gelirlerinin aktarılması gündeme
gelmişti. Fransa'da da 1980*li yıllarda yapılan desantralizasyonla yerci
yönetimlerin yetkileri artırıldı ve bu şekilde Yerel Yönetimler Sayıştay'ı kuruldu.
Acaba Türkiye'de de bu şekilde yerel yönetimler sayıştayımn kurulması.
Sayıştay'ın mevcut iş yükünün azaltılması ve özlenen denetimin ve daha sonra da
performans denetiminin gerçekleştirilmesi açsından faydalı olabilir mi? Teşekkür
ederim.
BAŞKAN: Teşekkür ediyoruz efendim. Söz sırası Sayın Hasan Başın.
HASAN BAŞ: Hocamız Sayın Şenatalar performans denetimi konusunda
Sayıştay'ın çabasından övgüyle söz ettiler. Özellikle teşekkür ediyorum. Ancak
belirtmek istiyorum. Sayıştay'ın bu denetimi artık bir tercih sorunu olmaktan
çıkmıştır. Niçin çıkmıştır? 1996 yılında çıkan 4109 Sayılı Kanun, Sayıştay'a
denetimine tabi kuruluşların kaynaklarını ne derece verimli, etkin, tutumlu
kullandıklarını denetleme görevini vermiştir. Ancak yasaların bu görevi vermesiyle
iş bitmiyor. Bu denetim türü yeni bir denetim, karmaşık bir teknik, sofistike bir
teknik. Elbette ki bizim kendimizi yetiştirmemiz gerekiyor öncelikle.
Üniversitelerden sürekli katkı almamız gerekiyor. Keza biraz önce ifade ettiğim
gibi bu denetim türünün gereklerine adapte olmamız gerekiyor. Sacit Bey
arkadaşım ifade ettiler, hepsini saymayacağım, sözgelimi bu teknikte, bu denetim
479
l'ANF.l.- Tartışmalar. W . 'l'iırkivc Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
türünde idareyle çok sıkı bir işbirliği gerekiyor. Uygulamadan bir örnek vereceğim.
Sayın Şcnatalar da ifade ettiler. YÖK uygulamasına. YÖK konusunda,
zannediyorum TIP fakültelerinin tedarik sistemleri konusunda, bu yeni tekniğe
göre yeni bir çalışma yapmak istedik. Keza bir yurtdışına eğitim-araştırma
konusunda yapmak istedik. YÖK. aman aman. ne olur dursun dedi. Vakıa dün
ifade ettim. Sayın Arın Hocamız bu bir katılım meselesi dedi. Doğru, gerçekten
doğur. Belki tam bir direnç yok ama. öyle büyük bir memnuniyetle aldık, kabul
ettik diye bir yaklaşım da sözkonusu değil. Burada Hocamın dediği gibi. atı zorla
suya götürmek mümkün ama zorla su içirmek gerçekten çok zor. İfade etti. Sa\m
Genel Müdürümüz. Maliye. Sayıştay işlevleri tamam. Fakat idarenin bunun
bilincinde olması gerekiyor. Bu işin sahibi aslisi biziz diyebilmesi gerekiyor. Bunu
diyebildiği an accountability denilen meselede dc çok büyük adımlar atılmış
olacak.
Yine meslektaşım Sacit Beyin söylediği gibi. kısmen Akkaya Bey de ifade
etti. artık Sayıştaylar kendi performanslarını da ölçmek durumundalar. Galiba
Amerikan Sayıştay'ının accountabilty report'undan söz etti. Biz ulus olarak
ayranımız ekşidir demeye pek yatkın değiliz. Ancak korkarım kı bu konuda çok
ciddi bir sıkıntımız var. Nedir o sıkıntı'.' Bugün -dün tartışıldı- tıpkı T B M M gibi.
Cumhurbaşkanlığı gibi Sayıştay da herhangi bir denetime tabı değildir. Değil
performans bakımından denetlenmesi, sıradan bir denetime bile tabi değildir. Sayın
Hocamız sormuşlardı dün. nedir bu durum? Bendeniz kanuna aykırıdır, Anavasava
aykırıdır demiştim. Sayıştay için de bu Anavasava avkırılık. kanuna a\kırılık
maalesef vardır. Patolojik bir durumdur. Yine Sayın Şcnatalar Hocamız, bu
harcamanın az olması ille de fazilet midir, az olması her zaman fazilet değildir,
gereği kadar harcama yapmak gerekmektedir. Gerçekten de geçen haftalar içinde
Ankara'da bir vakıf tarafından bu tasarruf genelgeleri tartışıldı. Sonuçta da Oğuz
Beyin Başkanlığında, bendeniz de katılımcı olarak bulunmuştum. Bu çabaların
nafile olduğu sonucuna varılmıştı. Sayın Genel Müdürümüz de çok veciz bir
480
P A N h L - Tartışmalar. XV. Türkive Mal ive S e m p o z y u m u . 1 5-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalva
şekilde, tamamen tasarrufsıızluğa itiyor diye ifade ettiler. Efendim zamanınızı daha
fazla almayacağım. Çok teşekkür ediyorum, sağolun.
BAŞKAN: Ben teşekkür ediyorum. Sayın Eser Karakaş.
ESER KARAKAŞ: Teşekkür ediyorum efendim. Bir Burhan Beye. bir de
Durmuş Beye iki küçük sorum olacak. Burhan Beye yönelik sorum şu. Denetimin
çeşitli aşamaları var herhalde ama denetimin eninde sonunda en etkin gerçekleştiği
yer herhalde mükellef düzeyi. Mükellefin denetlemediği bir sistemde Sayıştay ya
da başka kurumlar nasıl çalışırsa çalışsın sonuç almak mümkün değil. Şimdi
Türkiye'de yaklaşık çalışabilir nüfus sayısı 40 milyon civarında. 16-65 yaş arası
nüfus 40 milyon civarında. Bildiğim kadarıyla beyannamcli gelir vergisi mükellef
sayısı da 2 milyonun altında, yani 20'de L %5"in altında. Şimdi şöyle bir sorum
var, bilmiyorum Burhan Bey nc düşünür'.' Tüm kamu ve özel sektör çalışanlarının
beyannamcli gelir vergisi mükellefi olmadığı, Türkiye'nin demografik yapısı
nedeniyle tarım sektöründe çalışanların gerçek usulde vcrgilendirihnediğı bir
sistemde, bir kamu mali yönetiminin denetimi gerçekleşebilir mi? Beyannamcli
gelir vergisi mükellef sayısının bu kadar düşük olduğu bir sistemde denetim ne
demek? Kim kimi denetliyor, çünkü yurttaşların çok büyük bir bölümünde
kesinlikle mükellef bilinci yok. Mükellef bilinci bence, bu bencenin altını
çiziyorum, ancak beyannameli mükellef olunduğu zaman gerçekleşebilen bir şey.
Stopajla vergi ödeyen bir kişinin vergi müessesesine yabancı lastiği kesin. Teşekkür
ediyorum.
Durmuş Beye bir şey soracağım. Bu tartışmalar sırasında en az konuşulan
konulardan bir tanesi İhale Kanunu oldu. Çünkü İhale Kanunu tartışılmadan kamu
mali yönetiminde nasıl tartışılır çok iyi bilemiyorum. İhale Kanunu tartışılmadı.
Şöyle bir sorum var Durmuş Beye, kişisel olarak ne düşündüğünü de merak
ediyorum. Bütün kamu alımları piyasalarının, mal tedariki ve hizmet alımları.
Gümrük Birliği kapsamına alınması konusunda Maliye Bakanlığı ne düşünüyor?
Çok teşekkür ediyorum.
481
P A N E L - Tartışılınlar. XV. Tflrkive M a l i y e S e m p o z y u m » . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
BAŞKAN: Ben teşekkür ediyorum. Sayın Oğuz Oyan.
O Ğ U Z OYAN: Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bütün panelistlere 4e
teşekkür ediyorum. Gerçekten iyi bir final oldu, emeklerine sağlık diyelim. Şimdi
efendim Türkiye'de, Sayın Şcnatalar "dan, çok sistematik bir bilgi dc sundu bize.
başlayarak belki bir iki nokta, daha açmak gereği nedeniyle bir iki şeyi sormak
istiyorum. Şimdi Şenatalar şunu söyledi bize, IMF'den geldiği için buna karşı
çıkamayız, çıkmamalıyız veya oradan geldiği için yanlış diyemeyiz. Doğnı.
Nitekim bizim bildirimiz bunu özellikle vurguluyor, IMF'den geldiği için yanlış
diyemeyiz gerçekten. Ama galiba bir başka şey, IMF'den geldiği için doğrudur da
dememeliyiz. Yani bu konuda, çünkü bazı ön koşullanmalar olduğunu Türkiye'de
çok görüyoruz. Bu bazen buraya da yansıyor. İkincisi, bu olay bizim önümüzde
gerçekleşti. Yani Türkiye'de kamu mali yönetimindeki alt üst oluş. bizim
gözümüzün önünde cereyan etti. Bu 1983 sonrası süreçtir ve bunda hepimizin
sorumluluğu vardır.
Saydamlık meselesine geleyim. Bu saydamlık meselesi, yani bütçenin artık
kamu kesimini temsil niteliğinin azaldığı 8()'Ierde belliydi. 9()'larda bazı şeyleri,
fon gibi bir takım çarpık uygulamaları bütçe içine almaya başladık. Ama bu sefer
bütçe, faiz dışı bütçe olarak bütçe ortadan kalktı. Öyle bir bütçe olmaya başladı.
Yani bütçenin hiçbir esnekliği kalmadığı gibi. bütçenin aslında hiçbir kamusal
niteliği kalmamaya başladı. Şimdi bu bizim gözümüzün önünde cereyan etti ve
bunun arkasında IMF ve Dünya Bankasının da rolü vardır. Yani Türkiye'deki
sadece kötü yönetim değil, bu kuruluşların da aslında etkisi ve katkısıyla
gerçekleşmiştir. Ama birinci sorumlular kukusuz Türkiye'yi yöneten siyasal heyet
ve onu yanlı yönlendiren bürokrasidir, Bu bürokrasi içinde en az sorumlu olan
Maliye Bürokrasisidir. Çünkü Maliye Bürokrasisi kamu maliyesi disiplini
konusunda en titiz olan kesim olageldi. Bugün de eskiden olduğu gibi. Hazine ve
Maliye birliğini, yani gelir gider birliğini savunmaya devam ediyor vc burada
aslında yapılan gerek Dünya Bankasının 94 sonrası gerekse şimdi son stand by ile
yaptığımız aslında Özal öncesine dönüşün koşullarını aramaya çalışıyoruz.
482
PANEL-Tart ı şmalar . XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . A n l a h a
Dolayısıyla buna dikkat çekmemek, bu konuda eleştiri vc özeleştiri yapmadan bir
sonuca gitmek galiba şu açıdan zor olacak, çünkü bu saydamlıktan çıkış o kadar
kolay ki. yani üç yıl sonra yeniden biraz kendimize gelip yeniden buna doğru
yönelebiliriz. Dolayısıyla bu tutumu akademisyenlerin de yapması gerekir diye
düşünüyorum. Saydamlık olmadan performans denetimi veya performans odaklı
yönetim olamayacağına göre, galiba birinci meselemiz bu. Türkiye'de bunun
sağlanması açısından galiba bu üç yıl yeterli olmayacak gibi gözüküyor. O yüzden
hepimize çok gayret düşüyor. Şeye katılıyorum. Sayıştay'a her şeyi. topu atıp
Sayıştay bu işe İyi girmiş, aferin nc güzel de çalışmışlar... Böyle bir şey olamaz
hakikaten. Sayıştaycıların kendisi söylüyor. Bir de biz burada madalyonun sadece
bir yüzünü görüyoruz. Sayın Sacit Yörüker'dcn bu soruya cevap vermesini
isteyemeyeceğini, ama açıkçası biz burada Sayıştay'ın olumlu yüzünü görüyoruz
Sayıştay'ın en seçkin heyetini görüyoruz. Gerek dün tebliği sunan arkadaşlarını
Sayın Gören. Sayın Coşkun. Sayın Genel Sekreter burada, say m Yörüker. bunlar
Sayıştay'ın olumlu yüzüdür. Sayıştay'ın yüzünü ağartan tarafıdır.
Oysa Sayıştay 1980'den itibaren aynı tahribatı yaşamıştır, gerek üye
seçiminde gerekse uzman denetçi seçiminde çok kötü tercihler yapmış, liyakat
esasından çok uzaklaşmıştır ve Sempozyum*m geleceği ne yazık ki karanlıktır. Ben
karamsar olmak istemiyorum. Ama her şey o kadar karanlık ki burada çok aydınlık
göremiyorum. Bu nesil eskimiş bir nesil ayrıca, yeni gelen gençler bu kadar iyi
değiller ne yazık ki, böyle bir problemimiz de var. Dolayısıyla, evet Sayıştay'ın da
denetlenmesi. Sayıştay'ın da liyakat ölçütlerine göre personel alımını, performans
denetimi yapabilmek için bir kere buradan başlamak galiba gerekecek. O yüzden
çok iş düşüyor tabi şimdiki yönetime de ama olanakları sınırlı. Bizim bütün
meselemiz şu: bir arkadaşımız bütçe reformu dedi. biz anayasal mali yapıya dönüşü
tekrar arıyoruz. Türkiye'de Anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz diyen
Cumhurbaşkanları, başbakanlar gördük. İşte o nedenle buradayız. Şu an bizim bir
Anayasamız var ve bu Anayasanın öngördüğü mali yapı var. bunu tebliğimizde
belirttik. Bu yapıya dönüş esas. Bir kere önce oradan başlamalı. Tabi birileri
l 'ANEl .- "tartışmalar. XV. Tiirkive M a l K c S e m p o z y u m » . 15-17 Mavıs 2 0 0 0 . Antalya
di\ccck ki. böyle Anayasa mı olur'.' Bir anayasa vardır, bu anayasanın öngördüğü
bir mali disiplin vardır, ilk önce bir kere ona uymayı sağlamalıyız. Birileri gelip
bizi buna zorlamamalı, bunu bize dikte etmemeli. Niçin bu düzenlemeleri yapıyor
gibi bir anlamlı sorunun mutlaka cevaplanması gerekiyordu. Bereket versin. Sayın
Sönmez ilk gün buna bir cevap aradı. Bugün Sayın Muter bunun bir nedenini
söyledi. Çünkü niçin sorusu olmadan bilim olmaz. Ben bunun niye sorulduğunu,
yani niçin yağmur yağıyor sorulmazsa. niçin IMF bu düzenlemeleri yapıyor diye
sorulmaz diye bir şeyi yöntembilim açısından tüyler ürpertici olarak gördüğümü
söylemek isterim.
İkinci bir konumuz şu: özel kesim ne yapıyor, özel kesim ne ölçüde saydam
sorusunu Savın Şenatalar'a belki sormak lazım. Yani sadece kamu kesiminde
saydamlığı sağlamakla bu iş olur mu? Ben bir vergi yükümlüsü olarak eğer batan
bankaların vükünii taşıyorsam, o zaman ben özel kesimin saydamlığı hakkında söz
sövleme hakkına sahibim. Ben alınmayan vergilerin hesabının sorulmasından
yanayım. Yani ben şu sektöre şu kadar vergi harcaması yapıyorum, pekala acaba o
amaç doğrultusunda kullanılmış mıdır, kullanılmışsa ne kadar performanslı
kullanılmıştır, ben bunları bilmek istiyorum. Yani Türkiye'de mevduata %!()()
güvence olduğu bir ortamda, sadece vergi mükellefleri değil, bütün tasarruf
sahipleri, çünkü tasarruf fonu oradan kesilerek oluşuyor, acaba bu konuda hak
sahibi değiller midir gibi yani bu birçok sektörü ilgilendirir. Yani Türkiye"de
aslında sadece kamu kesimi saydamlığı değil, bütün bir milli bütçe sistemi içinde
yeni bir ekonominin genel dengesine ulaşmamız gerekmiyor mu diye bir soru
sorarak bitirmek istiyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Çok teşekkür ediyoruz Sayın Üstün Dıkeç.
ÜSTÜN DİKEÇ: Teşekkür ederim Sayın Başkan. Üç gündür Tıirk malı
yapısının yeniden yapılandırılması, performans yönetimi vc denetimi konusunda
değerli tebliğ sahiplerinin değerli bilgilendirmelcriylc dolduk, çok da sevindik,
bundan önceki benzeri toplantılarda olduğu gibi. Birçok konuşmacılar ve soru
484
P A N E L - Tartışmalar. XV. Türkive M a l i v e S e m p o z y u m u . I 5 - 1 7 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
soranlar da olayı teşhis ettiler, rahatsızlıkları teşhis ettiler, sendromlar ortaya çıktı,
belki bazı çözüm önerileri de yapıldı.
Ben Sayın Başkan müsaade ederseniz iki tane biraz da hukuki dayanağı olan
açık öneri getirmek vc bu öneri konusunda da panel konuşmacılarının görüşlerini
almak istiyorum. Önerimin bir tanesi acaba diğer yüksek yargı organlarında olduğu
gibi, 1982 Anayasasında çözümün çok zor olduğunu biliyorum ama Sayıştay'ın da
parlamenter gölgeden çıkarılıp tam bağımsız bir denetim mahkemesi durumuna
düşürülmesi halinde daha rasyonel kararlar, teknik insanların alabileceğini
düşünüyorum. Bu konuda bir çalışma yapılabilir mi? Çünkü Oğuz Bey de bahsetti,
son üç senedir Sayıştay şaibe altında kaldı. Vc bundan sonra ben de avnı
karamsarlığı devam ettiriyoaım Sayıştay hakkında maalesef. İkinci bir konu da.
Türkiye'de hastalıklar teşhis edildikten sonra iyileştirmeler, reçeteler de yazıIıYor
ama bu reçetelerin bazılarında denetime çok Önem verildi ve denetimden
kaynaklanan aksaklıklardan bahsedildi. Örneğin, hem Sayıştay hem de Durmuş
Bey kendi bakanlığı ilgili olarak sorunları çok samimi bir şekilde bu panelde ifade
ettiler. Ben kendilerine açıklamalarından dolayı vc samimi İtiraflarından dolavı
teşekkür ediyorum. Acaba bu denetimin yani personel yönetimi denetiminin doğru
ifadeyle gerçekleştirilebilmesi son dört yılda çıkarılan iki yapılanmayla
pekiştirilebilir mi? Nedir bunlar? Bir tanesi trafik rahatsızlıkları ile ilgili olarak
trafik fahri müfettişi çerçevesinde Önceden vasıfları sınırlandırılmış ve belirlenmiş
bazı kişilere Devlet adına görev vererek işlem yapılabilir mi? Duyduğum kadarıyla
da Ankaradaki Emniyet Genel Müdürlüğü bu konuda çok başarılı sonuçlar aldığını
ve doğrudan doğruya etkin bir denetimin sağlandığını ve hatta kendi polislerinden
daha iyi yönlendirici olduğunu ifade ettiler. Bir tanesi de 3568 Sayılı Yasayla
Yeminli Mali Müşavirler, ben son kısmını başlığını vermek istiyorum kanunun,
çıkarılan bir denetim sistemi. Gerçi Parlamento'da son anda çıkarılırken biraz
sulandırıldı, bu konudaki tabirimi mazur görün, fazla yayıldı ama Devlet adına bu
konuda ihtisas yapmış belli özellikleri olan kişilerin de kamu harcamalarında
denetimi yapacak belirlenip şekillendirilmesi ve uygulamaya sokulmasının kamu
485
P A N K L - Tanışmalar. XV. Tıirkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 201)1). Antalva
486
harcamaları bakımından iyi olacağım zannediyorum. Özellikle ita amiri
pozisyonunda bulunmuş kişilerin, tahakkuk yetkileri ve bu sorumluluğu taşımış
kişilerin veya bu konulara yatkın olan kişilere acaba YMM'lerde olduğu gibi belirli
bir standart veya kapsam içerisinde yetki verilse bunun başarılı o l a c a ğ ı n a
inanıyorum. Nitekim bakın Maliye Bakanlığı itiraf ediyor. 2000 civarında denetim
elemanım var. gelirleri denet leyemiyorum diyor, bunun fiili 1000'in altındadır.
Sayın Öztck gayet iyi bilir fiili denetçi sayısını. Sayıştay Başkanlığında da 750
civarında, belki biraz daha fazla kadrosu var. kadrosunun ancak 2/3*ü d e n e t i m
yapıyor, o da yaz avlarında sırayla. Bunu bu şekilde yapılandırmayla Türkiye'de
ben çok iyi denetim yapacak Salih Beylerin olduğuna inanıyorum. Böyle bir öneri
hakkında panelistlerin görüşlerini almak istiyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Sayın Üstün Dikcç'e teşekkürler. Sayın Prof.Dr. Yılmaz
Büyükerşcn. Evet kendileri aynı zamanda Büyük Şehir Belediye Başkanı Hem
siyaset hem bilim herhalde ikisini birleştirerek bize neler soracak.
YILMAZ BÜYÜKERŞEN: Hayır hayır, ikisi de kalmadı. Şimdi tabı her
dört konuşmacıya da teşekkür ediyorum. Aslında dördü de çok önemli noktalara
farklı üsluplarla da olsa temas ettiler. Şimdi aslında bugün bizim mali yönetimi
yeniden yapılandırma, performans yönetimi, denetimi gibi konulara e ğ i l m e m i z i n
nedeni. Türkiye'nin bugünkü geldiği noktanın başlangıcı neresidir. Bana göre
başlangıcı. Türk Mali Sisteminin Maliye Bakanlığının Ortodoks anlayışı nedeniyle
yıllar önce değiştirilemeyişi. bugüne kadar bunun sürüp gelmesidir Şimdi neden'.'
Mesela, işte zaman zaman değinildi, nitekim sayın Öztck de dedi ki. efendim
fonlara kızdık, fonları disiplin altına almaya çalışıyoruz, denetim alt ına almava
çalışıyoruz ama faydalı işlere de yapmıştır dendi. Şu soruyu sormak lazım; acaba
fonlar, daha sonra vakıflar neden icat oldu? Yani neden mali sistemde bir
mekanizma olarak kullanılmaya başlandı. Bana göre yöneticilerin performanslarını
artırmak istedikleri halde mevcut mali sistemin kendilerine engel teşkil etmesinden,
malı anlayışın kendilerine engel teşkil etmesinden ilerive geldi Mesela vakıflar,
bütçelerden parayı vakıflara aktarmak, vakıflar eliyle kullanmak, aslında yeniden
P A N E L - Tartışmalar. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
redistribution'dır. istismar edilen, ekstrem hale getirilmiş, kötü amaçla kullanılmış
örnekler hariç. Ben yıllarca yöneticilik yaptım. Şunu ifade edeyim. Gerek Planlama
Teşkilatı*na gerek Maliye*ye götürdüğüm teklifleri sanki bir özel sektör gibi
fizibilite sayılabilecek raporlara bağladığım halde hiçbir tanesini normal yollarla
fızibıi olanlarını kabul ettirebilme imkanına sahip olamadım ve itiraf ediyorum,
herbirisini senaryolar hazırlayarak dolambaçlı yollardan fiiliyata soktuktan sonra
onların taktirlerini ve aferinlerini alarak ondan sonra destek görmeye başladım.
Şimdi yanımda oturan delikanlıyla az önce dışarıya çıktığımda tanıştım.
Abisi dün buradaymış. Sivil Havacılık Okulu'ndan mezun, pilotmuş. Bizim
kurduğumuz Sivil Havacılık Okulu için Devlet Planlama Teşkilatı'na
başvurduğumda, gerekli ödeneği Maliyc'den istediğimde hepsi karşı çıktılar. Oysa
Türkiye'de o sektörün geliştirilebilmesi için insan gücü yetiştiren bir kaynağa
ihtiyaç vardı. Hava Kuvvetleri...
...muaftı uçak getirebilmek Türkiye'ye, teşvik için. Ama sektör bir türlü
take off yapamıyordu. Sebebine gelince gerekli insan gücünü yetiştiren kaynak
yoktu. Bir tek Ordu'ydu. Ordu'yu da zayıflatıyordu her pilot ayrılışı. Onun için
Silahlı Kuvvetler de pilot vermemek için gayret ediyordu. Projeyi götürüp
verdiğim zaman Planlamadakiler hayır dediler. Maliy edekiler hayır dediler. Bir tek
noktadan hareket ettik. Ne biliyor musunuz0 Öğrenci Harçlar Fonundan.
Öğrencilerin beslenme, barınma, sportif giderlerine kullanıldığı için Havacılık
Kulübü kurduk ve Havacılık Kulübüne paraşüt kulesi yapacağız. Düşünün 2000li
yıllara girerken paraşüt kulesi, artık o tür paraşütçülük kalkmış, dağlardan
paraşütçülük yapılıyor spor halinde. Onunla başlayan yatırım Havacılık Okulu'na
doğru gitti. Şimdi demek ki merkezde, Ankara'da oturanlar Türk Bürokrasisi
üzerinde karar vermek durumunda olanlar, devletin kendilerine görev vererek
vatandaştan aldığım vergilerle onlara karşı yapmak zorunda olduğum hizmetleri en
iyi şekilde sen yaparsın diye atadıkları adamlara karşı, yani yöneticilere, hizmet
vereceklere karşı Ankara'daki bürokrasi planlama açısından olsun. Planlama
kademesinde olsun. Maliye kademesinde olsun, diğer bakanlıklar bürokrasisi
487
P A N E L - Tartışmalar. XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a y ı s 2 0 0 0 . Antalva
tarafından oisun. evvela yöneticiye itimat etmemek ki. bizde bir büyük hastalık da
devletin yöneticisini, ita amiri yetkisine sahip olanını, parasını kullananı peşinen
hırsız gözüyle gözlemektir. Bir bu fikirden vazgeçmek zorundayız. Çok basit
konuşuyorum, çünkü alıştık halka bazı şeyleri basit anlatmaya. Onun için belki
bilimsel bulmayabilirsiniz ama, pek çok gerçeği de orta yere koyuyor. Şimdi Aykut
bilir, matbaa istedik üniversite olarak, matbaa vermediler, odacıları kadro
değişikliğiyle matbaa işçisi gösterdik, işçilere para ödüyoruz, makinemiz yok
dedik, ancak ondan sonra matbaa makinesi ödeneği aldık, makineleri getirdik. Yanı
her bir şey bir senaryoyla bir yeni oyun kurularak fiili hale getirilmiştir, en azından
benim dönemimde bizim üniversitede.
Şimdi başka bir şey söyleyeceğim. Biliyorsunuz 80'den sonra oldu. TBMM
Bütçe Komisyonunda her yıl Kesin Hesap Kanunu kabul edilir ve şimdi nasıldır
bilmiyorum ama. benim görevde olduğum vc Meclise Bütçe Komisyonuna gittiğim
dönemlerde, orada her kuruluşun, her masrafçı idarenin harcanmamış ödenekleri
iptal edilir. O ödenek niye verilmişti, kıt kaynaklardan'.' O hizmetin vapıİması için.
Ama kimse niçin harcamadın o ödeneği, yani neden o hizmeti yerine getirmedin
sorusunu sormamaktadır. Ne Parlamento'daki milletvekilleri sormaktadır, nc de
kamunun herhangi bir kuruluşu. Ancak Sayıştay, şu kadarı kullanılmamıştır,
iptaline der ve parmaklar kalkar, oybirliğiyle o ödeneğin iptaline onay verilir. Yani
Parlamento'daki denetim, oysa o masrafçı kuruluşun yöneticisine bu hesabı sormak
lazım, bakansa bakan, genel müdürse genel müdür, rektörse rektör. Neden
harcamadın?
Efendim şimdi bir noktayı daha söyleyeyim. Yerel yönetimler diyoruz, yerel
yönetimler reformu diyoruz. Türkiye'nin bir hastalığı da reform kelimesini
kullanmasıdır her yasa değişikliğinde. Reformu da böylece dejenere etmekteyiz.
Hazırlanan yasa tasarısı reformla ilgisi olan bir yasa tasarısı değildir. Aksine, bir
yandan Türkiye. Avrupa Birliğine katılabilmek için gayret gösterirken. Avrupa
Konseyi, işte Parlamenter Meclisi efendim. Bakanlar Meclisi ve Yerel. Bölgesel
Yönetimler Meclisi ihdas etmişken ve Türkiye'den de buralara delegeler katılırken
488
PANJJ-- Tartıynalar. XV. Türkiye Mal iye S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
ve bu konsey Avrupa Konseyi olarak yerel yönetimlerde yapısal değişiklikleri
öngören bir takım kurallar getirirken, bir takım yasalar çıkarırken ve tavsiyelerde
bulunurken, biz onlardan habersiz tamamen merkeziyetçiliğe giden, yerel
yönetimlerin özgürce, özerk olarak, yerel olarak karar verme yetkilerinde bir takım
kısıtlayıcı maddeleri getiriyoruz o kanunla, 2) Yerel yönetim adından da
anlaşılacağı gibi, belli bir bölgede yapacağı hizmetler için merkezi idareye ve genel
bütçe\e cl açan. avuç açan kuruluşlar olacaksa yerel yönetimler yoktur. Bunları
seçimle seçmek bile gereksizdir. Atama yapınız, eğer merkezden ödenek alacak ve
merkezin kararına, siyasi tercihlerine göre. merkezin programlarına göre Ödenek
verilecek, mali yapısı idare edilecek bir yerel yönetime yerel yönetim demek
mümkün değildir. Bakınız, Doğu Bloku ülkeleri. Avrupa Birliğine dahil olması
öngörülen ülkelerde, Çekoslovakya'da. Polonya'da. Romanya'da . hepsinde yeni
veni mali sistemler, yeni kuruluş halinde oldukları için. yeni modeller kurdular,
bizden fevkalade ileriye gittiler. Yerel yönetim o yöreye bir hizmet verecekse
vatandaşa, kendisinin de orada gelir elde etme yetkisine sahip olması lazım. Bütün
Türkiye'den toplanan pay yerine, kendisi o bölgenin gelir elde edicisi olmalıdır.
Kısaca şunu söylemek istiyorum. Ben dört arkadaşımı da kutluyorum Ne
derseniz devin. Burhan Şcnatalar veciz bir şekilde ifade etti. zihniyet değişikliği
gereklidir. Dikkat ettiyseniz bir söz daha kullandı, alaturka dedi. Alaturka bizim
icat ettiğimiz bir kelime değildir. Avrupalının Türkler için icat ettiği, bulduğu bir
kelimedir, ama biz dc o kadar benimsemişiz ki. her şeyi Türk usulü yapıyoruz,
Türk usulü yapmak çok güzel bir şey, eğer rasyonel yapabiliyorsak. verimli
yapabiliy orsak. Verimliliği ölçmek de fazla güç değildir. Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN: Efendim ben çok teşekkür ediyorum. Sayın Büyükerşcn'in
döneminde birlikte, o bizim rektörümüz, başkanımız olarak çok uzun bir dönem
yöneticilik yaptık. Evet ben de biliyorum, hep yasaları delc dele bir şeyler yaptık
Ama bunun sonunda da bir büyüğümüz sonunda dedi ki. Anayasayı da delmek.
Anayasayı da bir iki sefer ihlal etmek hiç önemli bir şey değildir. İşte böyle geldik
buna. Evet ben son olarak sözü Sayın Hocamız Bedii Feyzıoğlu'na veriyorum
489
P.VNI'J,- Tartışmalar. XV Tiirkivc Mal ive S c m p o / v u m u . 15-17 M a v ı s 2001). Antalva
Biliyorsunuz bütçe konusunda duayenimizdir. Yazmış olduğu iki ciltlik eseri, hala
daha hepimizin yazmış olduğumuz eserlere en büyük kaynaktır. Kendilerine sözü
veriyorum efendim.
BEDİ FEYZİOĞLU: Efendim Sayın Başkan ve tebliğcilere çok teşekkür
ederim. Şimdi Sayın Büyükerşen'in konuşmasından sonra biz tam klasik ve eski
hoca damgasını yemekle birlikte sözlerimizi söyleyeceğiz.
Hiçbir kayıt vc kuyut olmadan bir memleket idaresi mümkün değildir.
Performans sadece bütçede olamaz. İdarede ve Anayasa dahil hepsinde, bütün
mevzuatta bir yenileşme olursa o zaman gerçek bir performansa ulaşılabilir Bu
bakımdan Sayın Şenatalar"m güzel sözleri bir noktada, ayak üzen konuşmamızda
iş donuyor dolaşıyor yine bütçenin genelliği ve birliği prensibine geli\or Nerelere,
kim. ne sarfediyor. bunu bilebilmesi lazım, merkezi idarede olsun, mahalli
idarelerde olsun ve her vatandaşın, her vergi mükellefinin bunların sonucunu yine
görebilmesi lazımdır. Bunun içinde saydamlık birinci derecede, performans ondan
sonra gelecektir. Fakat bunların hiç unutulmaması gerekir.
Memleketin bütünü ile ilgili nizam \e sistem baştan kurulmalı, venı baştan
ve tamamı birden ele alınmalıdır. Yoksa sadece bir tek müesseseye güvenilerek, bu
sıralarda çok moda olarak Sayıştay'ın her şeyi yapabileceği, göstereceği numune
performans, kontrollerle işin halledileceği zannedilmesi yine bir hataya daha
düşülmesidir. Sonra bu memlekette Millet adına ve Meclis adına denetleme yapar
ve arkadaşların söylediği gibi kanun Sayıştay'a her türlü bütçeyi denetleme yetkisi
verdiği için. o halde biz Meclis'in bütçesini de. onun hesaplarını da denetleme
sözü. sadece yardımcı olmak ve onların yaptıkları hesaplan bir mütehassıs olarak
gözden geçirmekten ibarettir. Yoksa nihai denetleme ve yetkisi mutlaka Meclis'de
ve halkın seçtiği kimselerdedir. Bu hususu belirttikten sonra reformun bütünüyle
yapılması lazım geldiği memlekette ve Maliyc'nin uygulamada bazı güçlükleri
çıkarmakla beraber bu memlekette kurulmuş olan bir müessese olduğunu ve diğer
bütün müesseseler de eğer ona yakın derecede olabilir ise o zaman gerçek \e
güvenilir bir idareye sahip olduğumuz kabul edilebilir.
490
P A N E L - Tartışmalar. XV. Türkiye Mal ive S e m p o z y u m » . 1 M 7 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
491
Efendim bugüne kadar ileri sürülen görüşlere ve yapılan tebliğlere,
arkadaşlara bilhassa teşekkür ederim vc bu memlekette bu derecede, bir bakıma
saydam diyebileceğim ve çeşitli görüşleri bir araya getiren müesseseler vc bu
sempozyumu yapan arkadaşlara, onun başlangıcında ve bugün dc başarılı olan
Say ın Başkana biraz daha teşekkür ederim.
BAŞKAN: Çok teşekkür ediyorum Hocam, sağolun. Şu anda tekrar
panelistlere dönüyoruz sırayla. Evet. Sayın Burhan Şenatalar cevaplara başlayacak.
Efendim süreyi 5 dakika ile kısıtlamak zorundayım. Sanıyorum sualden çok da
zaten yorum yapıldı.
BURHAN ŞENATALAR: Evet. hızlı konuşmak zorundayım, teşekkür
ederim. Sayın Coşkun özellikle bu müşteri memnuniyeti ve benzer kavramlar
etrafındaki bir anlamda ideolojik satır araları ile ilgili olarak, çok olumlu ve çok
olgun bir yanıt verdi, bu konudaki hassasiyeti paylaştığını belirtti. Ben buna iki
cümle daha eklemek istiyorum. Bu literatürü, bu terminolojiyi biz alıvoruz.
Kanada. Fransa. İngiltere bizden daha ileri, kabul, ama unutmayalım ki Türkiye'nin
dc çok ciddi bir kamu yönetimi geleneği vardır. Kendimizi küçümsemeyelim ve
bütün bu terminolojiye vc literatüre eleştirel bakma cesaretini gösterelim. Şimdi
Sağlık Bakanlığında da bu sorun var çünkü. Müşteri memnuniyeti terimini, ben
herhangi bir tebliği hedef alarak söylememiştim, ama doğru, arkadaşımızın
tebliğinde var. Sağlık Bakanlığında da bu sorun yaşanıyor, hastalarla ilgili müşteri
memnuniyeti. SSK'ya gitmiş adam. müşteri memnuniyetinden bahsediyoruz
Kavram bir kere zaten tutmuyor, ideolojik ağırlığı başka.
Şimdi Sayın Baş'ın söylediği nokta, tabi kanunlara madde eklendi de Sayın
Baş. kanunlarda çok maddeler var. Şimdi burada hakikaten Türkiye'de o kestaneci,
kokoreççi reklamı gibi bu bir devrim, bu ciddi bir hadise. Bu Savıştav ve Malive
Bakanlığı ile başlayıp bitmeyecek. Bu bütün bakanlıkları, bütün kurumları
kapsıyor. Onun için hakikaten yeni bir bakış açısı lazım ve şu anda ben inşallah
olur diyorum, olma ihtimalini daha yüksek görüyorum. Olmasa da vani. TİP
fakültesi)le ilgili söylediğiniz olay bu işin ne kadar zor olduğunu gösteriyor Siz de
P A N E L - Tartışmalar, XV. Türkive Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
vurguladınız ve bu mesela bana çok korkunç geldi. TIP fakülteleri Türkiye'de
dünya kadar kaynak kullanıyor. Bunun araştırılmasını Sayıştay istiyor vc YÖK
engelliyor. Şimdi bu hakikaten alaturkalık diye düşünüyorum.
Sayın Eser Karakaş'ın sorusu, şimdi mükellef meselesinde ben biraz farklı
düşünüyorum. Mükellef beyannamcli olduğu zaman çok bilinçli oluyor, stopajlı
olduğu zaman az bilinçli oluyor, biraz karikatürleştirmiş oluyorum belki ama. buna
katılmıyorum ben. Bilinç olayı eğitim ile ilgili bir mesele bilinç olayı örgütlenme
ile ilgili bir mesele. Mesele bütün o stopajlı mükellefler sendikalarda, buralarda
çok daha ciddi bir ağırlığa sahip ve büyük sermayenin temsilcisi olan TÜSİAD
veya orta ve büyük sermayenin temsilcisi olan TOBB'un da saydamlık isteğinin
nereye kadar gideceğine de karşı argümanlar getirebilirim doğrusu. Aynı zamanda
bürokrat diye sadece Devletin temsilcisi diye gördüğümüz veya görmek eğiliminde
olduğumuz. Anayasa Mahkemcsi'nin. Yargıtay'ın. Sayıştay'ın,
demokratikleşmeyle ilgili bir sürü beyannamcli mükelleften çok daha öncü rol
oynadıklarına inanıyorum. Dolayısıyla bu tartışmayı daha uzun yapmamız
gerektiği kanısındayım.
Sayın Oğuz Oyan'ın söyledikleri, çoğu zaten katıldığım şeyler. TMF'dcn
geldiği için doğru da diyemeyiz otomatikman. yüzde yüz katılıyorum. Aslında
Türkiye'de belirli çevrelerin söyledikleri doğru çıktı. Birinci gün Konukman da
söylemişti, Ali Rıza Aydın da söylemişti. Ama artı yine Oğuz'un söylediği bir şey e
katılıyorum. 80*Ierin politikalarında tabi IMF'nin de günahları var. Yani
Türkiye'de fonları vesaireleri Özal koyarken bir yerlerden esinleniyordu. Dünya
genelinde böyle bir hava vardı ve bugün geldiğimiz noktada da hakikaten aslında
IMF'nin herkesten fazla özeleştiri yapması lazım. Yalnız tabi yiğidi öldürüp
hakkını da yememek lazım. Bu eleştirileri yaparken Türkiye'de çeşitli arkadaşlar,
ben dahil, biz esas olarak konsolide bütçe, konsolide kamu kesimi perspektifiyle
yaptık eleştirilerimizi. Performans odaklı yönetim vc performans denetimi
noktasına kadar gelmedik, o kno\v-how dışarıdan geliyor, onu da kabul edelim.
Şimdi yine Oğuz'un söylediği, yüzde yüz katılıyorum, sanıyorum herkes katılır.
492
PANKL- Tartışmalar. XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalya
tabi ki vergi harcamaları ile ilgili de saydamlık şarttır, sosyal transferlerle ilgili
şarttır, ekonomik transferlerle ilgili şarttır. Bunlarda bir ayrılık yok zannediyorum.
Şimdi iki noktaya değinmek istiyorum. Bir tanesi şu. Performans denetimi noktası
çok önemli ama. dün Sayın Avcı'nın tebliğinde vardı, kuruluşları korkutmamak
lazım. ısındırmak lazım, alıştırmak lazım. Onun için buradaki zihniyet
değişikliğinin özü aslında performans odaklı yönetimdir. Yani ben önce
performans odaklı yönetim noktasına geleceğim ki sonra da denetim ona göre
yapılsın. Yoksa siz beni getirmezseniz o noktaya, zaten denetleme hakkınız da
olmaz aslında, haksız bir denetim olur o. Onun için bütün kurumlarda denetim nasıl
yapılır, onu ayrı tartışalım.
Bütün kurumlarda performans odaklı yönetim nasıl olacak, buna kafayı
yormamız lazım. Bunu da yapanlar var. bakın. İstanbul Teknik Üniversitesinin
Rektörü uluslararası akreditasyon için bütün İTÜ'yü motive etti. Sayıştay
denetiminden haberi yok belki, sayıştayında bunların tartışıldığından haberi yok.
Ama ben uluslararası bir üniversite olacağım dedi. Onun için akreditasyon.
uluslararası akreditasyon üniversitelerin performansının en iy i kanıtıdır aslında, en
iyi kanıtıdır, bir numaralı kanıtıdır. Onu hedeflediği anda bir yönetici, eminim
performans denetimi ile ilgili dc yüksek puan alacaktır. Bambaşka bir örnek
söyleyeceğim. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinin Sağlık Kuruluşu ve
Hastane Yönetimi programları var, master düzey inde vc sertifika düzey inde. Buna
bütün özel hastaneler eleman yolluyor. TIP Fakülteleri yollanınor. çok iyi
yapıyormuş gibi sanki. Ama bir yer daha yolladı. Geçen yıl Kasımpaşa Askeri
Hastancsi"nde bir haftalık program yapıldı. Bütün Hastanelerin başhekimleri geldi.
Askeri Hastaneler de demek ki value for money noktasına gelmiş, etkin yönetim
noktasına gelmiş. Bir yerlerden zorluyor hayat zaten.
Şöyle bitireceğim, burada benim önemli gördüğüm nokta katılım \e sivil
toplum kuruluşlarının bu işe katılmasıdır. Bugüne kadar burada yapılan toplantı
gibi birçok projeyi TESEV yapmıştır, dünyanın parasını dökerek. Şu anda
Ankara'da Sadettin Tantan ile anlaşma imzaladılar. Dünya Bankası'ndan 180 000
493
P A N E L ; Tartışmalar. XV. Türkive M a l i y e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Antalva
Dolar gelecek ve yapılacak araştırma corruption. İSO 000 Dolarlık bir corruption
anlaşması, yani araştırması. Aynı şekilde biraz evvel Sayı Baş söyledi, Friedriclı
Ebert Vakfı düzenledi. Ankara'da saydamlık toplantısını, bir Alman Vakıf
düzenliyor. Şimdi sivil toplum kuruluşlarını mümkün mertebe bu işin içine
katmamız lazım. Ben şahsen bir üzüntü hissetmeye başladım bu toplantının
sonunda. Çünkü tam pratik programlar konuşma noktasına gelmiştik, dağılacağız.
Yani istiyorum ki bundan sonra mesela, Ankara'da, İstanbul'da. İzmir'de sadece
bu konuda birkaç tane toplantı yapalım, sivil toplum kuruluşlarını da katalım,
bürokrasi içindeki diğer kesimdekileri de katalım, buraya gelmemiş Maliyecileri de
katalım. Yani bu konu hakikaten üzerine bir sürü toplantı yapılması, bir sürü yayın
yapılması acilen gerekli bir konu diye düşünüyorum. Teşekkür ederim.
BAŞKAN: Teşekkür ederim Sayın Burhan Şenatalar. Söz sırası Sayın Sacit
Yörüker'de.
SACİT YÖRÜKER: Efendim denetim ile ilgili çok soru geldi, doğrusu
sevindim ben. Bilim insanlarının denetim meselelerine daha ilgi duymaları doğrusu
bizi sevindirir. Böyle eleştirilere de ihtiyacımız var, yeni bakış açılarına Sayıştay
olarak, çoğu zaman biz kendi kendimizi eleştirmek zorunda kalıyoruz.
Önce tebliğimde atladığım çok önemli bir küçük noktayı söyleyeyim, hesap
verme sorumluluk bağlamında, Bu böyle bir sırf yasa meselesi, şekli, performans
anlaşması falan filan gibi söyleniyor, bir de işin informel tarafı var. Yani bir
dayanışma ortamı yaratmak lazım, bir sahiplenme kültürü yaratmak lazım, bir
paylaşma anlayışı yerleştirmek lazım. Bunları yapamadığınız, işin bu taraflarını,
moral tarafını yapamadığını zaman yasal anlamda ne kadar isterseniz iyi hesap
verme sorumluluğu yapın, sonuç alamazsınız diye düşünüyorum. Tolga
arkadaşımız gitti, bağımsızlık meselesini şey yapıyordu. Şu kadarını söyleyeyim,
şöyle diyorlar hep yüksek denetime, making have a difference diyor, adding value
diyor. Yani yaptığı iş bir pozitif sonuç doğuracak, bir katkı sağlayacak, yani sırf
bağımsız olmak için de denetim yapılırsa, bağımsız olayım diye denetim yapılırsa,
o zaman bağımsızlık anlamını kaybeder. Çünkü bağımsızlık iş yapmak için var.
494
I'ANIT,- Tartışmalar. W. I urkivc M a l h c Scmpo/Miın». 15-17 Mavıs 2000- Anlalva
başkasının, kamu yönetiminin, denetlenen kuruluşların işlerinin daha iyi gitmesine
yardımcı olmak için var. Geçen sene 99 yılında Paris'te yapılan EUROSAY
kongresinde bu bağımsızlık meselesi konuşuldu, yüksek denetim kurumlarının.
Mesela bir bilim adamı şunu söyledi: bağımsızlık kavramı artık yüksek denetim
kurumlarının pozisyonlarını, konumlarım izah etmek için veterli bir kavram
değildir dedi. eskimiş bir kavramdır, onun yerme karşılıklı bağımlılık,
interdependence kavramını kullanmak lazım. Yani soyutlanmışsınız, kendi
kendinize ben bağımsızım diyorsunuz, kimsenin talebine açık değilsiniz, talan
filan. Böyle bir bağımsızlık anlayışı çağın gidişatıyla ters düşüyor. Bir başka
arkadaşımız, bu yerindelik meselesine değindi, çok hassas bir konu bu. Sayıştay
siyasal tercihleri, politika tercihlerini sorgulaması meselesi.doğrusu denetimlerde
buna özen göstermek lazım. Yani yöneticilerin vönetim hakkını elinden almavacak
şekilde yapılması lazım denetimin. Bazı şeyler yöneticinin hakkı, yani performans
ölçüm rejimlerini oluşturmak, performans sistemlerini oluşturmak denetleyenin işi
değil, idarenin işi. Bu anlamda dikkatli olmak lazım. Mesela Kanada Sayıştay'ı hiç
etkinlik meselelerine girmiyor. Yani açıkçası etkinlik meselelerini sırf bu nedenle
denetim dışı bırakıyor. İngiltere keza etkinlik meselelerinde, biz politika
tercihlerini sorgulamayız, olsa olsa politika tercihlerinin oluşmasına yol açan
nedenler nedir ona bakarız diyor. Her Sayıştay bu anamda özen gösteriyor. Nihayet
özünde yüksek denetim kurumu da olsa Sayıştay dediğimiz şey bir bürokratik
organdır, ona başka misyonlar yüklcmemck lazım. Fransa Sayıştayı meselesi beni
çok heyecanlandıran bir mesele, yerel say ıştaylar meselesi. Ama zamanımız az.
Bilhassa Fransa Sayıştay'ından söz etmedim, çok iyi bildiğim, çok merak
ettiğim bir alan Fransa örneği. Ama şurada şunu da kaçırmamak lazım Bir taraftan
yerel say ıştaylar kuralım. Fransa'dan örnek alalım derken. Fransa'dan başka şeyleri
de örnek almamız lazım. Mesela Fransa da KİT'ler Fransız Sayıştay ı'nın
dcııctimindcdir. Yani öyle iki tane Sayıştay, üç tane bilmem ne yoktur. Yani orada
bir şeyler yaratılmıştır, bizdeki gibi parçalanmış bir denetim organlar yapısı yoktur.
495
P A N K I , - Tartışmalar. XV. Tflrkivc Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 Mavıs 21)00. Anialva
Bir başka konu. üye seçimi meselesi, doğrusu Sayıştay'ın ikili misyonunu
değiştirmeden bir başka model bulunuyorsa. Parlamento vapmadan üvc seçimi
gerçekleştirilebiliyorsa. doğrusu ben bundan mutluluk duyarını. Çünkü bendeniz de
üyezede mi diyeyim, üye seçilememiş bir arkadaşınızım.
Bir başka önemli konuya değinmek istiyorum. Şunu söyledik biz Özel
İhtisas Komisyonu Raporu'nda. Kamu kurum, denetim kurum, organ \e
birimlerine verilen görevler, denetim standartları kabul edildikten vc kamu
kesiminin bu işi yapacak özel sektör denetçileri üzerinde gerekli kalite kontrol
mekanizmalarını tesis etmeleri şartıyla, ancak o birimler adına olmak ka\dı\l;ı.
kamu kesimine ait bazı denetim görevleri özel sektördeki bağımsız denetçiler eliy le
yürütülebilir dedik, böyle bir şeyimiz \ar. Henüz bu anlamda şartlar oluşmamıştır
diye düşünüyorum. Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN: Çok teşekkür ediyorum. Konuşma sırası şimdi Prof.Dr. Naci
Mutcr'de
NACİ M U T E R : Hocam, bana doğrudan yöneltilmiş bir soru yok O
bakımdan zaman tasarrufu açısından ben mikrofonu hemen geri veriyorum.
BAŞKAN: Evet. buyurun Sayın DURMUŞ.
DURMUŞ Ö Z T E K : Hocam, teşekkür ederim. Ben de fazla vakti ııizi almak
istemiyorum. Bu nasıl bütçe reformu \önünde bir soru oldu. Bu her şeyden sızın
tanımlayacağınız reforma bağlı. Benim kafamda özellikle idari ve personel
standardı gibi bir takım şeylerden başlavarak bu işin yapılması, yani idare reformu,
standartların tespiti gibi birçok ayağı var bunun. Bunlar birden yapılabilir mi1'
Benim bunların birdenbire yapılabileceği konusunda şüphem var. Özellikle siyası
bir idari reform demek, mevcut şartlarda koalisyon yönetimlerinde oldukça güç bir
durum.
Bir başka husus daha var. burada ifade edildi. Dönem sonunda ödeneklerin
israf edilecek biçimde kullanıldığı dile getirildi. Bu konuda biz Bütçe Kanunu "nda
bir yenilik yaptık, bilmiyorum inceleme imkanınız olduysa, bir takını ödeneklerin,
özellikle Milli Savunma Bakanlığı ödeneklerinin gelecek yıla devri, c a m o\eı
496
P A N E L - Tartışmalar. XV. THrkjve Mal ive S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Anlalva
dediğimiz müesseseyi getirmeye çalışıyoruz. Bu bizim için bir deneme. Eğer bunu
başarırsak diğer kurumlara da yaygınlaştırmayı düşünüyoruz.
Eser Hocamın bir sorusu vardı. İhale Kanunu ile ilgili. Kendisine teşekkür
ediyorum, hatırlattığı için. İhale Kanunu ile ilgili olarak biz çatışmamızı bitirdik,
kurumlara da gönderdik, bu çerçevede üniversitelere de gönderdik. Avrupa Birliği
ve Dünya Ticaret Örgütü standartlarına olabildiğince uymaya çalıştık. Özellikle
sivil örgütlerin de katılımıyla daha gerçekçi, şeffaf bir İhale Kanunu oluşturma
çabasındayız. Buradaki en büyük açmazımız KİT'lerin özelleştirilmesi vc 71.
Madde diye bizim bir müessesemiz var, protokolle kamu kurumlarından mal alımı
konusu. Tabi bu KİT'lerin ayakta durmasını sağlayan bir müessese. Dolayısıyla
özelleştirmeyle bir paralelliği de var. onu da hatırlatmak istiyorum.
Üstün Hocamın sorularına ben de aynı Sacit Bey gibi. özellikle Sayıştay'ın
üye seçimi konusunu burada ele almak gerekiyor. Yoksa Sayıştay'ın Meclis'e bağlı
olup olmamasından ziyade üye seçimi benim görüşüme göre elc alınması gereken
konu.
Denetim konusu. Ben denetim orijinli bir kişiyim. Açıkçası idareye geldikten
sonra denetimin çok yoğun bir şekilde olmasının idareyi sıkıntıya soktuğunu
söyleyebilirim. Denetim olsun, bağımsız denetim. Ancak seçimini çok iyi yapmak
lazım, sınırlamak lazım. Yoksa memur yargılamasıy la ilgili bir kanun çıkardık,
açıkçası memurlarımızın hepsini imza atarken korkar durum getirdik. Onun için
çok dikkatli olmak gerekir.
Sayın Büyükerşen Hocamın Maliye ile ilgili sözlerine, ben sadece şunu ifade
edeyim, biz, doğrudur, tutucuyuz, muhafazakarız, ancak bu biraz da kaynağın
kıtlığından ileri geliyor. Bir de eğer ilkelerinizden saparsanız, çok iyi niyetli
olabilirsiniz, prensiplerinizden saptığınız anda bir sürü şeyi kapınızın önüne
getiriyor. Yani sizin çok iyi bir örnekle gelmeniz, diğer iyi örnekleri dc getiriyor,
kaynak da sınırlı. Dolayısıyla bizim cn büyük açmazımız burada belki. Teşekkür
ederim Hocam.
497
P A N E L - Tartışmalar. XV. Türkiye M a l i v e S e m p o z y u m u . 15-17 M a v ı s 2 0 0 0 . Anlalva
498
BAŞKAN: Efendim ben çok teşekkür ediyorum. Bu son günde bizleri
sabırla dinlediğiniz için sizlere çok teşekkür ediyorum, tüm panelistlere de çok
güzel tebliğlerinden dolayı vc bizi sıkmadan'bu kadar saat burada tuttukları için.
Bundan sonraki seminerlerde başarılar diler ve bu semineri kapatıyorum. Teşekkür
ederim.
ISBN 975-766-59-!