t.c gazİ Ünİversİtesİ sosyal b lmler enst tÜsÜ...
TRANSCRIPT
T.C GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI
SAVUNMA SANAYİNİN DIŞ POLİTİKA ÜZERİNDEKİ ETKİSİ VE
TÜRKİYE ÖRNEĞİ
MASTER TEZİ
Hazırlayan
Fethi ŞAHBAZ
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Burcu BOSTANOĞLU
Ankara-2007
i
ÖNSÖZ
“Savunma Sanayinin Dış Politika Üzerindeki Etkisi ve Türkiye Örneği”
konulu bu çalışmada öncelikle tez danışmanlığımı üstlenerek tezimin her
aşamasında bana bilgi ve deneyimleri ile yol gösteren sayın hocam Prof.Dr.
Burcu BOSTANOĞLU’na çok teşekkür ederim.
Tezimle ilgili olarak kaynak taraması çalışmalarımda benden desteğini
esirgemeyen Savunma Sanayii Müsteşarlığı kütüphanesi çalışanlarına da
ayrıca teşekkürü bir borç bilirim.
Son olarak tezimin yazım ve kontrol aşamasında yardımlarını
esirgemeyen sevgili arkadaşım Veysel Okan ATAK’a ve değerli eşi Belgin’e
de şükranlarımı sunarım.
Fethi ŞAHBAZ
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ………………………………………………………………………... iİÇİNDEKİLER ………………………………………………………………… iiKISALTMALAR CETVELİ …………………………………………………… ivTABLO CETVELİ …………………………………………………………….. viGİRİŞ ………………………………………………………………………….. 1
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN SAVUNMA SANAYİİ TARİHÇESİ
1. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN CUMHURİYET’E SAVUNMA SANAYİNİN GELİŞİMİ ………………………………………………………. 6
2. TÜRKİYE’NİN DIŞ YARDIM ALMAYA BAŞLAMASI ………………….. 93. YENİDEN ULUSAL SAVUNMA SANAYİNİN OLUŞTURULMASI… … 12
İKİNCİ BÖLÜM
1990’LI YILLARDA TÜRKİYE’NİN SİLAH TEDARİĞİNDE KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR
1. ABD İLE İLİŞKİLER VE ÖRTÜLÜ SİLAH AMBARGOSU ………….. 172. ALMAN YARDIMLARI VE SİLAH AMBARGOSU …………………… 203. TÜRKİYE’NİN SAVUNMA İHALELERİNİ DIŞ POLİTİKA ARACI OLARAK KULLANMASI …………………………………………………….. 24 4. SOĞUK SAVAŞ SONRASINDA TSK’DA MODERNLEŞME VE YENİDEN YAPILANMA SÜRECİ …………………………………………... 29
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SAVUNMA SANAYİNİN ÖZELLİKLERİ
1. ULUSAL SAVUNMA VE SAVUNMA SANAYİİ İLİŞKİSİ ……………… 33 2. SAVUNMA SANAYİİ ÜRÜN ÖZELLİKLERİ …………………...……... 34 3. SİLAH TEDARİK ŞEKİLLERİ ………………………………………...…. 35
3.1. Dışarıdan Satın Alma …………….……….....………………… 35 3.2. Yurt İçinde Üretim ………………………….…………………… 37 3.3. Askeri Yardım …………………………………………………… 38
4. SAVUNMA SANAYİİ VE AR-GE ..………………………………………. 39 4.1. AR-GE Faaliyetleri ve Teknolojik Tasarım …………………… 40 4.2. AR-GE Yönünden Türkiye ve Gelişmiş Ülkelerin
Karşılaştırması ……………………………………………………………….. 42
iii
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
DÜNYA SİLAH PAZARI
1. DÜNYA SİLAH PAZARININ POLİTİK YÖNÜ …………………………... 49 2. DÜNYA SİLAH PAZARININ EKONOMİK YÖNÜ …………………….… 50 3.SİLAHLARIN EL DEĞİŞTİRMESİNDE UYGULANAN PROSEDÜRLER………………………………………………………………. 54 4. ABD- AVRUPA SAVUNMA SANAYİİ KARŞILAŞTIRMASI ……….….. 56 5. SAVUNMA SANAYİİ OLUŞTURMA MOTİVLERİ ………………….….. 57 6. DÜNYA SİLAH TİCARETİNİN SEYRİ ……………….………………….. 58 7. DÜNYA SAVUNMA SANAYİİNİN GELECEĞİ ………………….……… 60
7.1. Savunma Sanayinde Değişim ve Küreselleşme ………….….. 64 7.2. Ülkeler Arası İşbirliği ve Şirket Birleşmeleri …………………… 65
BEŞİNCİ BÖLÜM
SAVUNMA SANAYİİ GELİŞMİŞ ÜLKELERİN TEDARİK SİSTEMLERİ
1. ABD TEDARİK SİSTEMİ ………………………………………………. 69
1.1. Silah Satışı ………………………………………………………. 70 1.2. ABD Hükümetinin Silah İhracatını Geliştirmek İçin
Uygulamaya Koyduğu Programlar ………………………………………….. 72 1.2.1. Savunma Bakanlığı’nın Yabancı Askeri Finansman
Programı (Department of Defense Foreign Military Financing Program).. 72 1.2.2. Yabancı Askeri Satışlar (FMS Cases) ……………… 73 1.2.3. Ticari Programlar ……………………………………… 76 1.2.4. Savunma İhracat Kredisi Garanti Programı
(Defense Export Loan Guarantee Program- DELG) ………………………. 78 2. ALMANYA TEDARİK SİSTEMİ ………………………………………….. 78 3. FRANSA TEDARİK SİSTEMİ …………………………………….………. 79
3.1 Fransa Silahlanma Tedarik Ajansı (Delegation General Pour L’Armenent - DGA)…………………………………………………………… 80
3.2. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Fransız Savunma Politikası 81 4. İNGİLTERE TEDARİK SİSTEMİ …………………………………………. 87
4.1 Savunma Bakanlığı Tedarik Yönetimi ..................................... 87 4.2 Savunma İhraç Servis Organizasyonu (Defence Export
Services Organisation - DESO) ............................................................... 87 5. RUSYA TEDARİK SİSTEMİ ……………………………………………… 92 6. İSRAİL TEDARİK SİSTEMİ ………………………………………………. 93
ALTINCI BÖLÜM
TÜRKİYE SAVUNMA TEDARİK SİSTEMİ VE SİLAH SATIŞI
1. SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE TÜRKİYE’NİN SAVUNMA 95
iv
POLİTİKASI …………………………………………………………………… 2. TÜRKİYE’Yİ KENDİ SAVUNMA SANAYİNİ OLUŞTURMAYA İTEN NEDENLER …………………………………………………………………... 97 3. TÜRKİYE’NİN SAVUNMA TEDARİK SİSTEMİ…………………………. 99 4. SİLAH İHRACATINI ARTIRMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER 1025. OFF-SET UYGULAMALARI …………………………………….………… 1046. TÜRKİYE TEDARİK SİSTEMİNİN HUKUKSAL YAPISI……………….. 105
6.1 3238 Sayılı Kanun ……………………………………………….. 1066.2. 3238 Sayılı Kanun'la Getirilen Sistem ………………………… 107
7. SAVUNMA SANAYİNİN GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU………………….. 112 SONUÇ ……………………………………………………………………….. 120KAYNAKÇA …………………………………………………………………... 125EKLER ………………………………………………………………………… 132ÖZET ………………………………………………………………………….. 149ABSTRACT …………………………………………………………………… 151
iv
KISALTMALAR DİZİNİ
AB Avrupa Birliği ABD Amerika Birleşik Devletleri AGSK Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği AKKA Avrupa Konvansiyonel Kuvvet Antlaşması AR-GE Araştırma Geliştirme ATAK Taarruz Helikopter Projesi BAB Batı Avrupa Birliği BWB Bundesamt für Wehrtechnik und Beschaffung-Almanya Savunma
Tedarik Kurumu CEPA Common European Priority Area - Avrupa Ortak Öncelik Alanları CNAD Conference of National Armaments Directors-Milli Silahlanma
Direktörleri DCS Direct Commercial Sales - Doğrudan Ticari Satışlar DELG Defence Exports Loan Guarantee Program - Savunma İhracat
Kredisi Garanti Programı DERA Defence Evaluation And Research Agency - Savunma
Değerlendirme ve Araştırma Acentası DESO Savunma İhracat Hizmetleri Organizasyonu DGA Delegation General Pour L’Armenent - Fransız Silahlanma
Tedarik Ajansı DİE Devlet İstatistik Enstitüsü DRI Direction des Relations Internationales – Uluslararası İlişkiler
Kuruluşu DSCA Defense Security Cooperation Agency - Savunma Güvenlik
İşbirliği Acentesi EADS European Aeoronautic Defence and Space Company- Avrupa
Hava Savunma ve Uzay Firması EOKA Ethniki Organosis Kyprion Agonistan - Kıbrıslı Savaşçılar Milli
Organizasyonu EUCLID Uzun Vadeli Avrupa Savunma İşbirliği Programı FMS Foreign Military Sales – Askeri Dış Satışlar GEC General Electric Co. GSYH Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla IMF International Money Found - Uluslararası Para Fonu İHA İnsansız Hava Aracı İTÜ İstanbul Teknik Üniversitesi KMS Kaideye Monteli Füze Sistemi
v
MKEK Makine Kimya Endüstrisi Kurumu MSB Milli Savunma Bakanlığı NATO North Atlantic Treaty Organisation - Kuzey Atlantik İttifakı OCCAR Organisation for Joint Armament Cooperation-Ortak Silahlanma
İşbirliği Organizasyonu ODTÜ Ortadoğu Teknik Üniversitesi OECD Organisation for Economic Cooperation and Development-
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı OYTEP On Yıllık Tedarik Programı PPBS Planlama, Programlama ve Bütçeleme Sistemi Re-Mo Reorganizasyon ve Modernizasyon SAGEB Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
SEIA Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması SHP Stratejik Hedef Planı SIBAT The Foreign Defense Assistance and Defense Export
Organization – İsrail Yurtdışı Savunma Yönetimi ve Savunma İhracat Kuruluşu
SIPRI Stockholm International Peace Research Institute-Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Ensitüsü
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği SSDF Savunma Sanayii Destekleme Fonu SSİK Savunma Sanayii İcra Komitesi SSM Savunma Sanayii Müsteşarlığı SSM Savunma Sanayii Müsteşarlığı TAI Turkish Aerospace Industrie - TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii
A.Ş. - TAMT Türk Ana Muharebe Tankı TOMTAŞ Tayyare ve Otomobil Motor Türk A.Ş. TSK Türk Silahlı Kuvvetleri TSKGV TSK Güçlendirme Vakfı TUSAŞ Türk Uçak Sanayii Anonim Şirketi WEAG West European Armanent Group - Batı Avrupa Savunma Birliği
vi
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 3.1. : 1991-2002 Yılları Arası Batı Avrupa Ülkeleri ve
ABD'de Askeri Teçhizat ve AR-GE Harcamaları 42
Tablo 3.2. : GSYH’dan AR-GE’ye ve AR-GE’den Savunmaya
Ayrılan Paylar 45
Tablo 3.3. : Bazı Ülkelerin Kişi Başına AR-GE Harcaması 45
Tablo 4.1. : En Büyük 10 Konvansiyonel Silah Üreticisinin En
Büyük 38 Alıcıya Satışları 53
Tablo 4.2. : Ülkelere Göre Askeri Harcamalar 60
Tablo 4.3. : 2002 Yılı Sonu İtibarıyla ABD'nin En Büyük Beş
Savunma Sanayii Şirketi 66
Tablo 5.1. : Yıl Bazında ABD’den Temin Edilen FMS Kredileri 76
Tablo 5.2. : Türkiye'nin FMS Kredileri Geri Ödeme Programı 77
Tablo 6.1. : Türkiye'de Askeri Harcamalar ve GSMH'e Oranları 97
Tablo 6.2. : Türkiye’nin Savunma Harcamaları_1995-1997 102
Tablo 6.3. : Türkiye'deki Savunma Sanayii Şirketlerinin Askeri
Alandaki Satışları, Toplam Silah Satışları ve İstihdam
Düzeyleri 114
Tablo 6.4. : Türkiye'deki Savunma Sanayii Şirketlerinin Personel
Yapısı 114
Tablo 6.5. : TAI Firmasının Ortakları ve Ortaklık Oranları 116
Tablo 6.6. : TEI Firmasının Ortakları ve Ortaklık Oranları 117
1
GİRİŞ
1964 yılında Türkiye, 1960 Lefkoşa Garanti Antlaşması’na dayanarak
Kıbrıs’ta ihlal edilen haklarını savunmak amacıyla adaya müdahale kararı
aldı ve Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) durumdan haberdar etti. Ancak
dönemin ABD Başkanı Johnson’dan sert bir mektup alan Türkiye bu
girişiminden vazgeçmek zorunda kaldı. Johnson’un mektubunda; Temmuz
1947 Antlaşması ile Türkiye’ye gönderilen silahların savunma maksatlı
olduğu ve Türkiye’nin bu silahları Kıbrıs’a yapacağı müdahalede
kullanamayacağı belirtiliyordu. Ayrıca mektupta; Türkiye’nin Kıbrıs’a
müdahale etmesi durumunda Kuzey Atlantik İttifakı (North Atlantic Treaty
Organisation – NATO)’nın beşinci maddesinin muhtemel bir Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetler Birliği (SSCB) saldırısı karşısında Türkiye için
işlemeyebileceğinin de altı çiziliyordu.1
O günlerde Türkiye’nin 500 bin kişilik büyük bir ordusu olmasına
rağmen güney sahillerinden sadece onlarca kilometre uzaklıkta hayatı öneme
haiz hakları çiğnenirken harekete geçemiyordu. Kıbrıs Buhranı göstermiştir
ki; başkasından alınan silahlar ile Türkiye kendi çıkarlarını ilgilendiren
konularda doğrudan doğruya karar almak ve harekete geçmek özgürlüğüne
sahip olamayacaktır. ABD, Truman Doktrini ve NATO çerçevesinde verdiği
silahların kendi bilgisi ve ilgisi dışında kullanılmasına müsaade etmemektedir.
Nitekim Truman Doktrini olarak bilinen ve 12 Temmuz 1947 tarihinde
imzalanan Andlaşma’nın 4’üncü maddesinde; “Türkiye Hükümeti, ABD’nin
muvafakatı (onayı) olmadan, bu neviden hiçbir madde, hizmet veya
malumatın verildikleri gayeden başka bir gayede kullanamaz “ ifadesi yer
almaktadır.2
Johnson’un mektubunda ortaya koyduğu ittifak anlayışı da çok dikkat
çekicidir. NATO üyesi ülkeler askeri işbirliği içindedirler. Bu işbirliğine göre,
Türkiye birlik içinde en az gelişmiş üye olmasına rağmen en büyük kara
1 Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, Ankara, 1999, s. 443,450. 2 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi Cilt I: 1914-1980, Ankara, 1991, s. 789.
2
ordularından birini elinde tutmaktaydı ve bu ordu % 90 oranında NATO’ya
tahsisliydi. Yine işbirliği gereği bu ordunun silahlarının büyük bölümü ABD
tarafından sağlanmaktaydı.3 Eğer Türkiye bu silahları ABD’nin izni olmadan
kullanamayacaksa; Türkiye’den egemen ve bağımsız bir devlet olarak söz
edilebilir miydi?
1974 yılının Temmuz ayına gelindiğinde, Kıbrıslı Savaşçılar Milli
Organizasyonu (Ethniki Organosis Kyprion Agonistan – EOKA) bir darbeyle
Kıbrıs’ta yönetimi ele geçirdi ve adanın Yunanistan’a ilhakına giden yolda
büyük bir adım atıldı. Adadaki anayasal düzen yıkıldığından 1960 Garanti
Andlaşması’nın 4’üncü maddesi gereğince Türkiye’ye müdahale hakkı
doğdu. Türkiye önce diplomatik yolları denedi ve bu kapsamda İngiltere ile
görüşmeler yaptı, bir sonuç alamayınca da Kıbrıs Barış Harekâtı’nı başlattı.4
Adaya müdahalenin hemen ardından, ABD’deki Yunan Lobisinin de etkisiyle
ABD Kongresi, Türkiye’ye verilen silahların amaçları dışında kullanıldığı
gerekçesiyle 5 Şubat 1975 tarihinde Türkiye’ye silah ambargosu kararı aldı.5
1978 yılına kadar uygulanan bu ambargo, 1970’lerdeki ekonomik durum da
göz önüne alındığında Türkiye’yi etkiledi ve savunmasında zafiyet meydana
getirdi. O dönemde ordunun çatal, bıçak ve kaşık dâhil teçhizatının büyük bir
çoğunluğu yardım olarak ABD’den sağlanıyordu. Savunma sanayii
neredeyse hiç yoktu, sadece kısmi bakım onarım yapan ve NATO
kapsamında basit parça ile mühimmat üreten birkaç tesis vardı. Ambargo,
yapılan görüşmeler neticesinde 26 Eylül 1978 tarihinde kaldırıldı.6
Türkiye’nin dış politikasında ABD güdümünden çıktığı ilk olay Kıbrıs
Buhranı’dır. Bu politika değişikliği de silah ambargosu ile cezalandırıldı.
Ancak bu silah ambargosu bile Türkiye’nin dış politikasında köklü
değişikliklere yol açmadı. Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Türkiye ABD
güdümünden çıkmış gözükse de batı ittifakı içindeki konumunu muhafaza etti
ve ABD’nin yerini Federal Almanya ile doldurmaya çalışdı. Savunma
3 Haydar Tunçkanat, Savunma Stratejisi ve Ulusal Ordu, Ankara, 1969, s. 18-26. 4 Bostanoğlu, a.g.e., s. 454. 5 Armaoğlu, a.g.e., s. 809. 6 Armaoğlu, a.g.e., s. 814.
3
alanındaki uluslararası yükümlülüklerinin bir kısmının Avrupalı müttefiklerince
üstlenilmesi fikrine ABD de yakınlık duymuştur.7 Türkiye, ender olaylar
dışında Washington’un koyduğu çizgiyi kendi rızası ile sapmadan izlemiştir.
Bu çalışmada, cumhuriyet tarihinde derin izler bırakan ABD silah
ambargosuna nasıl gelindiği, neler yaşandığı, hangi dersler alındığı, özellikle
1990’lı yıllarda Türkiye’ye terör ile mücadelesi sırasında ABD ve Avrupalı
devletler tarafından uygulanan silah ambargoları ve Türkiye’nin bu
ambargolara nasıl tepki verdiği incelenmiştir.
Birinci bölümde, Osmanlı İmparatorluğu’ndan başlayarak Türkiye
savunma sanayisinin kısa bir tarihçesi verilmiştir. Özellikle cumhuriyetin ilk
yıllarında büyük ekonomik zorluklara rağmen savunma sanayine büyük
yatırımlar yapıldı. Bu yatırımlar ile Türkiye, 1940’lı yıllarda dünyada sayılı
uçak üreticisi ülkelerden biri haline geldi. Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra başlayan dış savunma yardımları savunma sanayinin bu çıkışını
yavaşlattı ve büyük özveri ile oluşturulan savunma sanayii kuruluşları birer
birer kapandı. Türkiye Kıbrıs Buhranı’na kadar savunmasını yabancı ellere
emanet etti. Kıbrıs Barış Harekâtı sonucunda ABD’nin uyguladığı silah
ambargosu savunma sanayii için yeni bir dönüm noktası oldu. Ambargonun
olumlu yönü ulusal savunma sanayinin kurulması yolundaki temellerin
beyinlere atılmasıdır. ABD’nin bu ambargosundan sonra Türkiye 1980’li
yıllardan başlayarak yoğun bir savunma sanayii oluşturma çabasına girerek
bu alanda büyük yatırımlar gerçekleştirdi.
İkinci bölümde, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri
(TSK)’ndeki yeniden yapılanma süreci ve 1990’lı yıllarda terör ile mücadele
sırasında ABD ile Avrupa ülkelerinin uyguladığı örtülü silah ambargoları
incelenmiştir. Türkiye’nin bu ambargolara karşı geliştirdiği bir takım
politikalar, daralan dünya savunma pazarı nedeniyle silah ihraç eden ülkeler
üzerinde etkili olmuştur. Türkiye 1997 yılında 2030 yılına kadar 150 milyar
ABD dolar’lık savunma harcaması yapacağını kamuoyuna açıklayarak
7 Bostanoğlu, a.g.e., s. 347, 349, 363, 377–380.
4
dünyanın büyük silah üreticisi firmalarının iştahını kabarttı.8 Bu büyük
firmaların hükümetler üzerindeki etkisinden faydalanan Türkiye, açtığı büyük
ihalelerden Taarruz Helikopter Projesi (ATAK) ve Tank Projesinde özellikle
Avrupa ile olan ilişkilerinde siyasi alanda faydalandı.
Üçüncü bölümde, savunma sanayini diğer sektörlerden ayıran
özellikler üzerinde durulmuştur. Gelişmiş ülkeler Araştırma Geliştirme
(AR-GE)’ye en büyük yatırımı savunma alanında yapmaktadırlar. Savunma
sanayii pahalı fakat ülke ekonomileri için lokomotif bir sektördür. Gelişmiş
ülkelerde savunma sanayii alanında kazandıkları teknolojiyi sivil alanlara
aktararak üretim kapasite ve kalitesini artırmaktadırlar. Dünyada savunma
sanayii özellikle gelişmiş ülkelerin ekonomisine en çok katkı sağlayan sektör
konumundadır.
Dördüncü bölümde, dünya savunma pazarı incelenmiştir. Soğuk
Savaş sonrası dönemde daralan savunma pazarı karşısında şirket
birleşmeleri ve savunma sanayii alanındaki uluslararası işbirlikleri artmıştır.
Savunma sanayii yatırımları pahalı yatırımlar olduğu için bu birleşme ve
işbirlikleri ile maliyetlerin paylaşılması amaçlanmıştır. Silah en hızlı yayılan
ekonomik mal olmasına rağmen el değiştirmesinde ekonomik nedenlerden
çok politik nedenler etkili olmaktadır. Silah tedarik şekilleri ve savunma
sanayii alanındaki işbirlikleri bu politik nedenler doğrultusunda oluşmaktadır.
Beşinci bölümde, savunma sanayii gelişmiş ülkelerin silah tedarik ve
satış sistemleri üzerinde durulmuştur. Dünya savunma pazarında lider
konumda olan bu ülkeler özellikle 1990’lardan sonra pazar konusunda
sıkıntılar yaşamışlardır. Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşanan yumuşama
dönemi hem iç talepte hem de dış pazarda daralmaya yol açmıştır. Gelişmiş
ülkeler büyük yatırımlar ile oluşturdukları savunma sanayii alt yapılarını
muhafaza etmek için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Ulusal ve uluslararası
şirket birleşmeleri ve alıcı ülkelere sağlanan kredi mekanizmaları bu
yöntemlerin başında gelmektedir.
8 Sabah Gazetesi, 11 Aralık 1999.
5
Altıncı bölümde, Türkiye’nin silah tedarik sistemi ve bu sistemin
hukuksal yapısı incelenmiştir. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra
savunma sanayii alanında büyük yatırımlar yapan Türkiye, önümüzdeki
yıllarda tedarik etmeyi planladığı savunma sistemlerini mümkün olduğu
ölçüde azami yerli katkı ile yurt içinde üretmeyi amaçlıyor. Sadece iç pazarı
hedefleyen bir savunma sanayinin idamesinin ekonomiye büyük yük
getireceğinin farkında olan Türkiye, silah ihracatını artırmak için başta off-set
uygulamalar ve müttefik ülkeler ile yapılan savunma sanayii işbirliği
anlaşmaları olmak üzere çeşitli yöntemler geliştirmektedir. Ancak henüz
Türkiye silah satışı ile ilgili hukuksal bir yapı oluşturamamıştır.
Savunma sanayii konusunda birçok çalışma yapılmıştır. Bu
çalışmaların büyük çoğunluğunda savunma sanayinin ekonomik yönü
üzerinde durulmuştur. Ancak politik bir mal olma özelliği daha ağır basan
silahı üreten savunma sanayii ülkelerin dış politikalarında önemli bir yer
tutmaktadır. Ülkeler kendi kendine ayakta durabilen bir savunma sanayii
altyapısının oluşturulması ve idamesi için büyük çaba harcamaktadırlar.
Sürekli değişen ekonomik, politik ve sosyal koşullara paralel olarak
savunma sektörü de değişim geçirmektedir. Terörizm, ihracat kontrolleri,
silahsızlanma çabaları, nükleer ve biyolojik tehditler, ülkelerin savunma
sanayilerinin yapısının da değişmesine neden olmaktadırlar. Bu durum,
hükümetler arası ve ülke içerisindeki kurumlar arası işbirliğinin artırılmasına
neden olmaktadır. Ekonomik faktörler ve politik faktörler, ülkedeki savunma
bütçesinin boyutunu etkilemekte, savunma sanayii politikalarının değişmesine
yol açmaktadır.
6
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’NİN SAVUNMA SANAYİİ TARİHÇESİ
1. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN CUMHURİYET’E SAVUNMA
SANAYİNİN GELİŞİMİ
Türkiye’de savunma sanayini geliştirmeye yönelik çalışmaların
başlangıcı Osmanlı İmparatorluğunun yükselme dönemine kadar
uzanmaktadır. Fatih Dönemi’nde Tophaneyi Hümayun kurulmuş, çağın en
modern topları imal edilmiştir. O dönemde yivli top ve havan topu üretimi
dünyada ilk olarak ve sadece Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılmaktaydı.
Edirne, İstanbul, Erzurum ve Birecik’te Araştırma-Geliştirmeye (AR-GE)
dayalı silah üretimi yapan tesisler bulunmaktaydı. Ayrıca İstanbul, Selanik,
Belgrat ve Kahire’de mühimmat fabrikaları vardı. Savaş gemisi üretimi de,
üretim kapasitesi ve teknolojisi yönünden Avrupa’nın oldukça üzerindeydi.
Özel sektör hariç devletin 86 tersanesi vardı. İnebahtı Deniz Savaşı’nda
tamamen yok olan Osmanlı Donanması beş aylık bir kış döneminde inşa
edilen 200 gemi ile yeniden kurulması üretim kapasitesini göstermektedir.9
Ancak 18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme döneminde
bu alanda da gerileme başladı ve batıdaki gelişmeler takip edilemedi.
İngiltere ve Fransa ile işbirliği yapılarak birkaç yeni tesis kuruldu ama
bunların devamı gelmedi. Buharlı gemilerin çıkmasıyla da Osmanlı
Donanması çağın gerisinde kaldı. Taşkızak Tersanesi’nde, 1826 yılında bir
buharlı gemi ve Abdülhamit döneminde İsveç ile ortak iki denizaltı inşa
edilerek donanmaya teslim edildi, ancak bu çalışmaların devamı gelmedi.
Yine ABD’den gelen mühendisler, Amerikan modeli savaş gemilerinin
yapımını yönettiler ve bu kapsamda bir buharlı gemiyi donanmaya teslim
9 Aziz Akgül, Savunma Sanayii İşletmelerinin Nitelikleri Üzerinde Bir Araştırma ve Türkiye ile İlgili Öneriler, Ankara, 1985, s. 121-123.
7
ettiler. Amerikan iç savaşından kalan bir kısım hafif silah da o dönemde
Osmanlı İmparatorluğu tarafından satın alındı.10
20. Yüzyılın başında, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan ekonomik
çöküşle beraber silah üretimi de durdu. Sadece bakım-onarım yapılabilen
birkaç tesis ayakta kalabildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında bir kısım makine
ve el tezgâhları gizlice Anadolu’ya getirilerek Kurtuluş Savaşı’ndaki savunma
sanayinin temeli oluşturuldu. Bu dönemde Ankara, Konya, Eskişehir, Keskin
ve Erzurum’da hafif silah ve mühimmat üreten atölyeler kuruldu.11
1921 yılında Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü kurularak
Cumhuriyetin Savunma Sanayii temeli atıldı. Bu dönemde Ankara’da,
Kırıkkale’de ve Kayaş’ta top, hafif silah, mühimmat, barut, kapsül ve pirinç
üretimi yapan fabrikalar kuruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektör de
savunma sanayii alanına girdi ve Nuri Kıllıgil, Şakir Zümre gibi müteşebbisler
top ve mühimmat üreten tesisler açtılar. 1924 yılında da Yavuz Zırhlısı’nın
bakımı maksadıyla Gölcük tersanesi kuruldu. 1941 yılında ise Taşkızak
Tersanesi yeniden faaliyete geçirildi.12
Cumhuriyetin ilk yıllarında havacılık alanında da büyük gelişmeler
sağlandı. Bu dönemde mevcut uçakların büyük çoğunluğu Fransa’dan ya da
Çekoslovakya’dan alınıyordu. Versay Barış Antlaşması koşulları nedeniyle
kendi ülkesinde uçak üretimi yapamayan Alman Junkers firmasıyla 1925
yılında ortak Tayyare ve Otomobil Motor Türk A.Ş. (TOMTAŞ) kuruldu.
Şirketin sermayesi 125 bin Lira’ydı ve merkezi de Ankara’ydı. Aynı dönemde
Kayseri’de üretim Eskişehir’de ise bakım maksatlı tesisler açıldı.13
1932 yılında Amerikan Curtiss Aeroplane and Motor Company Inc.
Firması ile bir sözleşme yapılarak Curtiss Hawk ve Fledgling uçakları lisans
altında bu tesislerde üretildi. Üretilen bir Fledgling uçağı da Türk devletinin
10 Ercüment Kuran, XIX. Yüzyılda Osmanlı Türklerinin Amerika’yı Tanıması, 500. Yılında Amerika, der. Recep Ertürk, Hayati Tüfekçioğlu, İstanbul, 1994, s. 40-43. 11 Muammer Şimşek, Üçüncü Dünya Ülkelerinde ve Türkiye’de Savunma Sanayii, Ankara, 1989, s. 150-152. 12 Akgül:1985, a.g.e., s. 117. 13 İhsan Tayhani, Atatürk’ün Bağımsızlık Politikası ve Uçak Sanayii 1923–1950, Türk Hava Kurumu Kültür yayınları, Ankara, s. 214–215.
8
hediyesi olarak İran’a gönderildi. 1936 yılında Alman Goathaer Waggon
Fabrik A.G. ve Polonya Panstwowe Zaklady Lotnicze (PZL) firmaları daha
sonra da, 1940 yılında İngiliz Philips and Powis Aircraft Ltd. firmasıyla lisans
anlaşmaları yapıldı. 14 İkinci Dünya Savaşı başlarında İngiltere, Hurricane av
uçaklarını yardım olarak vermektense lisans altında Kayseri’de üretmek istedi
ancak o dönemdeki tarafsızlık politikası gereği Türkiye bu teklife sıcak
bakmadı.
1928 yılında faaliyete geçen bu tesislerde;
• 15 adet Alman Junkers,
• 33 adet Amerikan Curtiss-Hawk,
• 8 adet Amerikan Fledling Eğitim uçağı,
• 45 adet Alman Gotha irtibat uçağı,
• 10 adet Amerikan Fleed avcı uçağı,
• 24 adet Polanya PZL uçağı,
• 24 adet İngiliz Miller-Master (Magister) Eğitim uçağı ve
• 50 adet 3 ayrı tipte planör
olmak üzere birçok tipte uçak üretimi yapıldı.15
Alman Junkers firmasıyla yapılan anlaşma yıllık 250 adet uçak
üretimini kapsıyordu. Tesislerde 120 Alman ve 50 Türk personel çalışıyordu.
Ancak lisans problemlerinden dolayı şirketin faaliyetleri 3 Mayıs 1928 yılında
durdu.16
Özel şirket olarak Nuri Demirağ17, 1936 yılında İstanbul’da kurduğu
tesislerde 12 adet eğitim uçağı, 72 planör ve bir adet de çift motorlu yolcu
14 Tayhani, a.g.e., s. 217–224. 15 Arzu Bozkır, “Türkiye’de Dış Politika Savunma Sanayii Etkileşimi”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 1997, s. 33. 16 Tayhani, a.g.e., s. 226. 17 “Demirağ” soyadı Cumhuriyetin ilk yıllarında demiryolu yapımındaki çalışmalarından dolayı Atatürk tarafından verilmiştir. Muhittin Şimşek, “Endüstrileşmemizin Engelleri ve Demirağ Olayı”, Dünya Gazetesi, 3 Temmuz 2004.
9
uçağı üretti. Marshall yardımının başlamasıyla beraber ne yazık ki bu tesis
de kapandı.18 Yine Nuri Demirağ’ın çabalarıyla, 1939 yılında İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde (İTÜ) uçak mühendisi yetiştirmek için bir bölüm açıldı.19
Devletten sipariş alamayan bu fabrika da uzun süre ayakta kalamadı ve
kapandı.
1950 yılında tamamlanan Ankara Rüzgâr Tüneli dünyanın en büyük
rüzgâr tünellerinden biriydi. Rüzgâr tüneli bir uçağı ya da küçük bir modeli
deneyerek uçağın uçup uçmayacağını ve beklenen performansı elde
edebilmek için yapılması gereken değişiklikleri saptamaya yarar. Böylece
uçağı tam olarak üretmeden, yalnız modeli üzerinde deneyler yaparak
zamandan ve maliyetten tasarruf edilir. Ayrıca tünel sayesinde muhtemel
insan ve malzeme kayıpları da önlenmiş olur. Rüzgâr tüneli demek AR-GE
demekti ve Ankara Rüzgar Tüneli’nde 21 mühendis çalışıyordu.20
1948 yılında, henüz Türkiye’de hiçbir motor fabrikası yokken İngiliz De
Havilland firmasıyla ortak yıllık 200 motor üretebilen Gazi Motor Fabrikası
kuruldu. Etimesgut’daki bu uçak motor fabrikası dönemin en modern sanayii
tesislerinden biriydi. Tesislerde 878 kişi çalışıyordu. Bu tesislerde üretilen çift
motorlu Gipsy uçağından bir tanesi de Danimarka’ya satıldı. Daha sonra
birçok (26 adet) sipariş alınmasına rağmen yerine getirilemedi.21 Ayrıca bu
dönemde Malatya’da da İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere’den alınan
uçakların bakım ve onarımına yönelik tesisler kuruldu.22
2. TÜRKİYE’NİN DIŞ YARDIM ALMAYA BAŞLAMASI
İkinci Dünya Savaşı sırasında başlayan dış askeri yardımlar Ulusal
Savunma Sanayinin bu çıkışını yavaşlattı. Kolay ve çok daha ucuza temin
18 Atilla İlhan, Batının Deli Gömleği, İstanbul, 2002, s. 378. 19 Tayhani, a.g.e., s. 231. 20 H. Nadir Bıyıkoğlu, Türk Havacılık Sanayii, Ankara, 1991, s. 5-26. 21 Tayhani, a.g.e., s. 235. 22 Bıyıkoğlu, a.g.e., s. 25.
10
edilebilme olanağı olan silah ve donanım, o dönemin ekonomik durumu da
değerlendirilince, devlet dış yardımlara yönelmiş, bunun sonucu olarak da tek
ve en büyük müşterisini kaybeden Ulusal Savunma Sanayii zayıfladı.
Güvenlik yardımları, uluslararası savunma sanayii ürünlerinin akışına
zemin hazırlayan çok önemli bir araçtır.23 1941 yılından itibaren İngiltere’den
yardım almaya başlayan Türkiye, 15 Mayıs 1947 tarihinde ABD Kongresi’nin
Yunanistan ve Türkiye’ye 400 milyon ABD dolarlık yardıma onay vermesi ile
Truman Doktrini, Marshall Planı ve NATO üyeliği ile artarak ABD’den askeri
yardım almaya devam etti.24 İkinci Dünya Savaşı ve NATO üyeliği, bilhassa
sağlanan ABD kaynaklı hibe yardımlarının artmasına yol açarak Türkiye'de
yerli savunma sanayinin tesisine ve geliştirilmesine engel oldu. Bu dönemde
özel sektör girişimleri devletten destek alamamaya, kamu girişimleri ise hızını
kaybetmeye başladı. Kullanım fazlası askeri ekipmanın yurtiçi üretime
oranla düşük maliyetlerle transfer ediliyor olması, daha önceki yıllarda elde
edilen üretim yeteneğinin zamanla yitirilmesine yol açtı.25 “Soğuk Savaş
zihniyeti, jeopolitik kavramı ve evrenselliğin bir yorumu olarak hür dünya
kampının üyeliği, Türk dış politika anlayışına da aynen yansımış hatta
Türk diplomasisinin tek rasyoneli olarak yerleşmiştir”.26 Bu durumun
sonucu olarak da, Türk ordusunun teşkilat, eğitim ve donanımı tamamen
Amerikan patentli olmuştur.27
Dünya güç dengesini kendi lehine çevirmek ya da stratejik gücünü
daha da artırmak isteyen ülkeler, kendileri acısından önem taşıyan ülkelere
yardım yaparlar. Özellikle savunma yardımları bu amaca hizmet etmektedir.
Bu yardımlar doğrudan olmasa dahi dolaylı olarak siyasi ve askeri nedenlerle
yapılır ve dış politikanın bir aracı olarak kullanılır.28 Ayrıca yardım yapan ülke
elinde kalan fazla malzemenin depolama maliyetlerinden kurtulduğu gibi
23 Ercan Kaya, “Türkiye’ye Yapılan Güvenlik Yardımları ve Ekonomik Etkileri”, Savunma Sanayii Sempozyumu – 2000, Ankara, 2000, s. 489. 24 Bostanoğlu, a.g.e., s. 244. 25 Yasemin Ekinci, “İngiltere, Fransa ve Türkiye’nin Savunma Sanayii Tedarik Programları ve Prosedürleri”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 1999, s. 131. 26 Bostanoğlu, a.g.e., s. 226. 27 Tunçkanat, a.g.e., s. 25. 28 Kaya, a.g.e., s. 485.
11
yardım yaptığı ülkede kendisine pazar da oluşturur. Savunma sanayii
ürünlerinin yardım olarak ya da hibe olarak verilmesi özellikle yedek parça
yönünden büyük bir pazar ve bağımlılık oluşturmaktadır.
1975 yılındaki ABD Silah Ambargosu’na kadar Türkiye dış yardım
almaya devam etti ve savunmasını ABD ordusunun eski silahları üzerine
tesis etti. Unutulan Ulusal Savunma Sanayinde üretim durdu, bu tesisler
sadece bakım onarım yapan tesislere dönüştürüldü. Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin (TSK) en basit ihtiyaçları dahi yardım olarak ABD’den
sağlanıyordu. (çatal, kaşık, giyim, kuşam gibi). Bu yardımlar çerçevesinde
gelen askeri malzemeler genelde ekonomik ve teknik ömrünü doldurmuş
olduğu için de TSK’nın modernizasyonunu istenen düzeyde sağlayamıyordu.
ABD’nin yardım yaparken kendi ulusal çıkarları ve Türkiye’nin NATO içindeki
görevleri doğrultusunda silahları vermesi, Türkiye’nin savunmasında
boşluklar ve eksiklikler meydana getiriyordu. TSK’nın % 90 oranında NATO
kullanımına tahsis edilmesi, silahlı kuvvetlerin harekât kontrolünün daha
geniş ölçüde yabancı ellere bırakılmasını da beraberinde getiriyordu. Tehdit
olarak SSCB kabul edildiği için, ABD sadece bu tehdide yönelik silahları
Türkiye’ye veriyordu. Nitekim Kıbrıs’a ilk müdahale kararı alındığında
çıkarma yapacak gemimiz yoktu. Bundan dolayı İstanbul boğaz hattında
kömür taşımada kullanılan gemiler de planlamaya alındı, 1974 çıkarması
sırasında da bu gemilerden faydalanıldı.29 Ayrıca 1964 yılında bu eksikliği
gören Türkiye, içinde 450 asker veya 5 tank taşıyabilen 20 adet çıkarma
gemisini 1974 yılına kadar inşa etmiş ve ilk çıkarma bu gemilerle yapıldı.30
5 Şubat 1975’te ambargo ile yardımlar kesildiği anda Ulusal Savunma
Sanayii ihtiyaçları karşılamaktan çok uzaktı. Çoğu savunma tesisleri ya
kapanmış ya da başka alanlar da üretime yönelmişlerdi. Özel sektör ise bu
alandan tamamen çekilmişti. Kayseri’deki uçak fabrikası uçak bakım ve
revizyonu, Eskişehir’deki fabrika ise uçak motoru revizyonu yapan tesislere
dönüştürülmüştü.
29 İbrahim Artuç, Kıbrıs’ta Savaş ve Barış, İstanbul, 1989, s. 220-229. 30 Mesut Günsev, 20 Temmuz 1974 Şafak Vakti Kıbrıs, İstanbul, 2004, s. 132,133.
12
1952 yılında bir Amerikan firmasının raporu doğrultusunda Makine Kimya
Endüstrisi Kurumu (MKEK) bu uçak fabrikalarını bünyesine aldı, MKEK–4
Uğur adıyla bir eğitim uçağı geliştirdi ve bu uçakla birlikte lisanslı olarak
Sidewinder ile Bulpup füzelerini üretti. Ama bu üretimlerin devamı gelmedi ve
1962 yılında bu tesislerde üretim tamamen durdu. Yine yıllık 50 uçak üretim
kapasiteli tesislerin bir kısmı tekstil üretimine, uçak motoru üretilen kısmı da
1954 yılında traktör ve pulluk montajı yapması için Minneapolis-Moline
adında bir Amerikan şirketi tarafından traktör fabrikasına dönüştürüldü.31
Türkiye’de, bu tesislerin kuruluşundan itibaren dünya standartlarında 500
uçak ve planör üretildi ve bu uçaklardan bir kısmı çeşitli Avrupa ülkelerine de
ihraç edildi.32
1950’li yıllarda, Türkiye’ye gelerek birçok rapor hazırlayan ABD’li
uzmanların tarım ülkesi empozesi sonucunda sanayileşme politikası yön
değiştirmiş, özellikle ağır sanayii terk edilerek basit üretim yapan, yan
sanayiye ihtiyaç duymayan hafif sanayii kollarına yatırım yapılmıştır. 1950–
1953 yılları arasında Türkiye’nin dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri
olduğu propagandası yapılırken, çok kısa süre sonra ABD’den tarım ürünleri
ithal edilmeye başlanılmıştır.33
3. YENİDEN ULUSAL SAVUNMA SANAYİNİN OLUŞTURULMASI
Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu her türlü askeri malzemeyi NATO ve ABD
aracılığıyla sağlaması bu malzemelerin yurtiçinde üretimini engellemiştir. Bu
tür bir silahlanma politikasının sakıncaları 1970’li yıllarda acı da olsa
anlaşılmış, ucuz ve kolay olan bu yolun faturası oldukça pahalı ödenmiştir.
Askeri yardım yapan ülkenin, yardımı alan ülke üzerinde bu yardımı, o
ülkenin uluslararası ilişkilerine ve iç işlerine karışma olanağı sağlayan bir
31 Tayhani, a.g.e., s. 254. 32 Muhammer Şimşek, a.g.e., s. 152-153. 33 Sami Güven, 1950’li Yıllarda Türk Ekonomisi Üzerinde Amerikan Kalkınma Reçeteleri, Bursa, 1998, s.113.
13
nüfuz ve bir yaptırım aracı olarak da gördüklerini, 1975 ABD ve 1992 Alman
silah ambargolarında açıkça görülmüştür. 34
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ABD, ekonomik ve askeri
yardımlar ile politik ve ekonomik alanı düzenleyebilmiştir. Politik hedeflerine
ulaşmak ve statükoyu korumak için ittifaklar yanında askeri yardımları da
kullanan ABD, Askeri Yardım Programı (Military Assistance Program)
kapsamında 1975 yılına kadar 71 ülkeye 55 milyar ABD doları yardım
dağıtmıştır.35 Yapılan bu yardımlar, genel olarak siyasal bir baskı aracı olarak
kullanılmıştır. Bu gerçek Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komisyonunun
hazırladığı bir raporda şöyle açıklanmıştır: “… (Amerikan yardımı) bir
hükümet girişimi olarak başkalarının çıkarı için yapılan bir şey değildir. ABD
ne sadaka veren bir kuruluş ne de ekonomik yardım Amerikan halkının
cömert ruhunun dışarıya akmasıdır. Teknik yardım, ABD’nin dış politikasını
yürütmek ve ulusal çıkarlarını dışarıda geliştirmek için mevcut araçlardan bir
tanesidir…”36
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, dünya politikasındaki liderliğin el
değiştirmesinde dış yardımlar etkili olmuştur. Dünya, Anglo-Amerikan ve
Sovyet kampları arasında bölünürken batı kampında ABD liderlik konumunu
İngiltere’den almıştır. Şüphesiz İngiltere’nin bu durumu kabullenmesinde,
daha savaş sırasında ABD’nin “Ödünç Verme- Kiralama Yasası” ile
İngiltere’yi ciddi biçimde kendisine borçlandırması etkili olmuştur.37
ABD, kendi politikası ile uyumlu olduğu sürece Türkiye’ye ekonomik ve
savunma alanlarında yardımlarda bulunmuştur. ABD açısından, Türkiye
muhtemel bir savaşta Sovyet cephesini genişletmek ve asker sayısı az olan
Avrupa’nın karşılaşacağı yükü azaltmak için stratejik konumu açısından
büyük önem arz ediyordu. Ayrıca, Ortadoğu’ya ve petrol kaynaklarına
yakınlığı Türkiye’yi ABD için vazgeçilmez yapıyordu.38
34 Yalçın Diker, TSK’nde Yenilenme Çalışmaları, İst.Üni.Sos.Bil.Enst.Yayınları, 1994, s. 130. 35 Bostanoğlu, a.g.e., s. 234, 243, 282. 36 Güven, a.g.e., s. 4. 37 Bostanoğlu, a.g.e., s. 231,232. 38Bostanoğlu, a.g.e., s. 396.
14
Öte yandan Türkiye’ye yardım kapsamında gelen silah ve teçhizat
genelde ekonomik ömrünü doldurduğu için, Türk ordusu istenilen seviyede
modernize edilemiyordu. 1970’li yılardaki TSK’nin durumunu tasvir edilecek
olunursa;39
• TSK’nde kullanılan sistemlerin neredeyse tamamı İkinci Dünya
Savaşı veya Kore Savaşı’ndan kalmış eski ABD sistemlerinden
oluşmaktaydı. Tank ve tanksavar sistemleri tamamen demode olmuş, uçaklar
hizmet ömürlerini tamamlamış, gemiler ortalama 30 yaşındaydı.
• Sistemler eski olduğu için bunların bakım ve idamesi de çok
pahalıya mal oluyordu.
• Haberleşme sistemleri yok denecek kadar kötü durumdaydı. Bu
eksiklikten dolayı Kıbrıs Buhranı sırasında uçaklarımız kendi gemimizi
batırdılar.40
• Hava savunması ABD’nin Sovyetler Birliğine karşı kurduğu
tesislerle bazı yönlerden yeterliydi. Ancak, NATO savunmasını muhtemel bir
SSCB saldırısına göre oluşturduğu için Türkiye’nin güney ve batı
sınırlarından tehdit beklemiyordu. Bundan dolayı da güney ve batı
sınırlarımız tamamen açık durumdaydı. Özellikle Ege ve Akdeniz’de çok az
hava gözetlememiz ve savunmamız vardı.
1970–1975 yıllarında yapılmak istenen Reorganizasyon ve
Modernizasyon (Re-Mo) çalışmaları mali kaynak sıkıntısı nedeniyle aksadı;
ancak 1981 yılında gerçek anlamda çalışmalar başladı. 1975–1985 yılları
arasında Re-Mo kapsamında, F–16, tank modernizasyonu, elektronik
projeleri, uçaksavar top projeleri ve mühimmat projeleri Milli Savunma
Bakanlığı (MSB) ve Kuvvet Komutanlıklarının Teknik Dairelerince yürütüldü.
Re-Mo kapsamında öncelikle finansman kaynakları oluşturmak amaçlandı ve
1974 yılında Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakıfları
39 Ali Halil, Atatürkçü Dış Politika ve NATO ve Türkiye, İstanbul, 1968, s. 167. 40 M.Ali Birand, 30 Sıcak Gün, Milliyet Yayınları, 1987, s. 188-214.
15
kuruldu.41 1987 tarihinde de bu vakıflar 3388 sayılı kanunla TSK
Güçlendirme Vakfı (TSKGV) altında birleştirildi. Vakıf gelirlerinin nasıl
harcanacağı konusunda karara organı olarak Vakıf Mütevelli Heyeti
oluşturuldu. Bu heyet Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay İkinci Başkanı,
MSB Müsteşarı ve Savunma Sanayii Müsteşarından oluşuyordu. 1983
yılında yerli savunma sanayinin tesisine yönelik çalışmaların merkezi olarak
yürütülmesi ve koordine edilmesi amacıyla Savunma Teçhizatı Teşebbüsleri
Genel Müdürlüğü kuruldu. Kuruluş, statüsünün getirdiği sınırlamaların
etkisiyle kayda değer bir faaliyet gösteremeden tüm yetki ve varlıklarını
3238 Sayılı Kanun ile 13 Kasım 1985 tarihinde Milli Savunma Bakanlığı'na
bağlı, tüzel kişiliği haiz bir kuruluş olarak ihdas edilen Savunma Sanayii
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (SAGEB)'na devretti. 1989
yılında ise, görülen lüzum üzerine çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile
SAGEB, yine Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı ve tüzel kişiliği haiz "Savunma
Sanayii Müsteşarlığı (SSM)” olarak yeniden düzenlendi.42
3238 sayılı kanunla kurulan SSM ile yaklaşık 50 yıldır kamu
sektöründen elde edilen tecrübelerle Savunma Sanayii, yerli ve yabancı özel
sektöre açılarak sisteme temelden yenilikler getirildi. Artık özel sektör
modernizasyon çalışmalarında ön plana çıkmaya başladı.43
Bu kanunla yabancı ortağın sermaye çoğunluğu ve liderliğine göz
yumulmuştur. Bu durum savunma sanayii gelişmiş batı ülkelerinde uygulanan
tedarik sistemlerinden farklı bir durumdur. Batıda savunma sanayii “milli
egemenliğin” bir şartı olarak görülmekte ve Türkiye’deki gibi bir sisteme
müsaade edilmemektedir. Ancak savunma sanayii alt yapısı henüz istenilen
seviyede olmayan Türkiye bu durumu bir geçiş aşaması olarak görmektedir
Ortak olarak kurulacak tesislerde üretilecek sistemlerle ilgili teknoloji transferi,
off-set uygulamalar, finansman ve üçüncü ülkelere ihracat taahhüdü gibi
sebeplerden dolayı yabancı ortağın liderliğine göz yummaktadır. Nitekim
41 M.Oktay Alnıak, “Türk Savunma Sanayii Hakkında Genel Değerlendirme”, Savunma Sanayii Sempozyumu – 2000, Ankara, 2000, s. vi. 42 Ekinci, a.g.e., s.132. 43 3238 sayılı Kanun 6/c maddesi.
16
F-16 Savaş Uçaklarının üretimi amacıyla Amerikan firmalarının sermaye
çoğunluğuyla ile kurulan TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (Turkish
Aerospace Industrie - TAI) ile uçak üretim teknolojisi transfer edilmiş, off-set
uygulamalar kapsamında üretilen bazı uçak gövde parçaları ABD’ye, 46 adet
F-16 Savaş Uçağı da Mısır’a ihraç edilmiştir.44
Yabancı ortağa sağlanan bu ayrıcalık, savunma sanayindeki
gelişmenin bir aşaması olup, belirli bir tecrübe birikimi ve öğrenme
sürecinden sonra bu yapı değiştirilebilecektir. Bundan dolayıdır ki yapılan
kontratlarda TSK’nin minimum ihtiyaçları göz önünde bulundurularak alım
garantisi verilmektedir.45 1995 yılından beri gündemde olan ve 1000 adet
tank üretimini kapsayan projede de, ilk aşama 250 tank üretimini
kapsamaktadır. Bu sayede kontratın yenilenmesi ve ilave sipariş aşamasında
ortaklık anlaşmasının sermaye yapısında yeniden düzenleme
yapılabilecektir.
Sanayileşme yoluyla tedarik son derece zor, sabır isteyen, pahalı bir
yoldur. Hazır alım kolay, pratik ve ucuz olsa da ilerde bağımlılık yaratması
nedeniyle risk yaratmaktadır ve ülke ekonomisine de katkısı yoktur. Özellikle
havacılık alanında bağımlılık büyük önem arz etmektedir. ABD’den 20–25
milyon ABD dolarına alınabilecek F-16 uçağının Türkiye’ye maliyeti 30 milyon
ABD doları geçmiştir.46 Tank projesinin ortak üretimle 15 yıl sürmesi
öngörülmektedir. Bunun yerine hazır alım yapıldığı taktirde bin adet tankın
tedariği 2-3 yıl içinde tamamlanabilmektedir.47 Şu an Türkiye gecikmiş
sanayileşme ve ihmal edilmiş savunma sanayinin diyetini ödemektedir.
44 SSM web sayfası, (Erişim) http//www.ssm.gov.tr, 20 Nisan 2007; Hürriyet (07 Kasım 1999). 45 Yalçın Burçak, “Milli Güvenlik Akademisi Seminer konuşmasından”, Ankara, 17 Aralık 1999. 46 TSK’nin Savunma Sanayii Yoluyla Ülke Ekonomisine Katkısı, Harp Akademisi K.lığı Yayınları, İstanbul, 1998), s. 17. 47 Sami Güngör, “Ar-Ge'ye Dayalı Tedarik", SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 2004, s. 13-14.
17
İKİNCİ BÖLÜM
1990’LI YILLARDA TÜRKİYE’NİN SİLAH TEDARİĞİNDE KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR
1. ABD İLE İLİŞKİLER VE ÖRTÜLÜ SİLAH AMBARGOSU
Türkiye’nin en önemli silah kaynağı olan ABD ile 1990’lı yıllarda da
silah ticareti ve savunma işbirliği alanında bazı sorunlar yaşandı. Taahhüt
edilen silah sistemleri, ABD yönetimince, Ermeni ve Rum lobilerinin
faaliyetleri sonuncunda, terörle mücadelede insan hakları ihlali gibi çeşitli
gerekçelerle teslim edilmedi.48 ABD, savunma sanayii ürünleri alanında en iyi
müşterileri arasında yer alan müttefiki Türkiye'ye karşı örtülü silah
ambargosu uyguladı. NATO üyesi ülkeler arasında, dışarıya en fazla
savunma sanayii işi ihale eden ülke Türkiye’dir. ABD ve Kanada hariç 1995,
1996, 1997 yıllarında; NATO üyesi ülkeler tarafından verilen 4.8 milyar ABD
dolarlık savunma sanayii ihalesinin % 25’i (1.2 milyar ABD doları) Türkiye
tarafından verilmiştir. Aynı yıllarda ABD, NATO ülkelerine yaptığı 3.9 milyar
ABD dolarlık savunma sanayii ürünü ihracatının % 29’unu (1.1 milyar ABD
doları) Türkiye’ye yapmıştır.49
ABD tarafından çeşitli gerekçelerle teslimatı yapılmayan askeri
malzemelerin başında, parası ödendiği halde teslim edilmeyen 3 adet Perry
sınıfı firkateyn ile TSK’nin acil gereksinim duyduğu ve anlaşması yapılan
Süper Kobra taarruz helikopteri yer almıştır.50
Türk donanmasına 1996 yılında teslim edilmesi gereken 3 adet
firkateynin teslimatı için, Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, yüzlerce
denizciyi iki ay süresince ABD’de bekletti. Ancak ABD Kongresi’ndeki Türkiye
48 Alnıak, a.g.m., s. viii. 49 O.Metin Öztürk, Dış Politika ve Silahlı Kuvvetler, Ankara, 1999, s. 84. 50 M.Ali Birand, “ABD’nin Silah Ambargosu Yine Başladı”, Sabah (17 Mayıs 1997).
18
aleyhtarı Rum-Yunan lobisinin girişimleri ve faaliyetleri sonucunda ABD
Başkanı Clinton’un firkateynlerin teslimatını beklemeye almasıyla, Türkiye
büyük miktarlarda para harcadıktan sonra denizcileri geri çekmek zorunda
kaldı.51
Bu olay Osmanlı İmparatorluğu döneminde İngiltere tersanelerine
sipariş edilen Sultan Osman ve Reşadiye savaş gemilerini hatırlatmaktadır. 52
Birinci Dünya Savaşı arifesinde yapımı tamamlanan bu gemilere parası
ödendiği halde İngiltere tarafından el konuldu. Gemileri teslim almaya giden
Osmanlı İmparatorluğu denizcileri elleri boş olarak İstanbul’a döndüler. Bu
denizciler arasında Binbaşı Hüseyin Rauf (Orbay) da yer almaktaydı. O
dönemde Yunanistan ile denizlerde üstünlük yarışına giren Osmanlı
İmparatorluğu, bu iki geminin parasını halktan bağışlarla toplamıştı.
Tunaboylu’ya göre İngiltere’nin bu tutumu, Osmanlı İmparatorluğu yöneticileri
ve halk arasında İngiliz karşıtlığını artırmış, Almanya ile olan ilişkilerin
gelişmesinde de etkili olmuştur. Müttefiklerden kaçan iki Alman gemisinin
Osmanlı İmparatorluğu tarafından el konularak Almanya yanında Birinci
Dünya Savaşı’na girilmesi aynı döneme rastlamaktadır.
Ayrıca ABD kongresi, ülkemizdeki insan halkları ihlalleri önlenemediği
gerekçesiyle Süper Kobra taarruz helikopterinin satışını 1996 yılında
dondurdu. ABD Kongresi’nin olumsuz tavrı sebebiyle, Türkiye, 10 adet Süper
Kobra helikopterinin alımından vazgeçti ve ABD’nin Sikorsky firmasıyla
anlaşması olmasına rağmen, genel maksat helikopter temininde Fransa’yı
tercih ederek, bu ülkenin Eurocopter firmasıyla Cougar helikopterinin ortak
üretimi konusunda anlaştı.53 Bu anlaşma aynı zamanda, birçok askeri
malzemenin Türkiye’ye verilmesi konusunda pürüz çıkaran ABD yönetimine
de bir mesajdı.
Bu gelişme üzerine, Türkiye ile ABD arasında ciddi rahatsızlılara yol
açan Perry sınıfı firkateynlerin Türkiye'ye teslim edilebilmesi için gereken
51 “ABD Silah Ambargosu”, Sabah (1 Aralık 1999). 52 İskender Tunaboylu, “Parasını Ödediğimiz Halde Alamadığız Gemiler”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, sayı 386, Ekim, 2005, s. 89-93. 53 Ahmet Ünal, “Gizli Ambargo Çekiç Güç Kozu”, Zaman (22 Temmuz 1996).
19
süreç başlatıldı. Ayrıca, Fransa’dan alınan bu helikopterler sayesinde, o
dönemde Fransa’da gündemde olan Ermeni Soykırım Günü kabulü ve
Kürtlere baskı yapıldığı yolundaki kampanyaların önüne de geçildi.54
Bozkır’a göre, helikopter alımında Türkiye’nin Fransa’yı tercih etmesi
ABD yönetimince bir uyarı olarak algılandı. Amerikan Kongresinin silah
satışları konusundaki kısıtlamalarına devam etmesi durumunda, TSK’nın
milyarlarca ABD doları tutarındaki ihalelerine ABD firmalarının alınmayacağı
yönündeki endişe, firkateyn sorununun çözülmesinde en büyük etkiyi
yapmıştır. ABD, Türkiye’ye yönelik silah ambargosuna devam ederse,
Ankara’nın diğer ülkelerden silah alma konusunda zorluk çekmeyecekti.
ABD’nin silah firmaları, ülkelerinin Türkiye’ye uyguladığı fiili ambargo devam
ettiği sürece ihale kazansalar dahi teslimat yapamadıkları için, ihalelere davet
edilmelerinin pratik bir anlamı da olmayacaktı.55 ABD dâhil birçok ülke
savunma harcamalarında kısıntıya giderken Türkiye’nin savunma
harcamalarındaki artış, ABD’nin savunma sanayii firmaları için çok büyük
önem taşımaktaydı. ABD’den Türkiye'ye silah transferinde yaşanan ciddi
sorunlar yüzünden Türkiye pazarını kaybetmekten korkan ve ABD’nin
ekonomisinde önemli yer tutan büyük savunma sanayii firmaları, bu
sorunların aşılabilmesi için yönetime baskı yaparak ambargonun kaldırılması
sürecinde etkili olmuşlardır. ABD’de nitelikli işçilerin % 7’sinin savunma
sanayii ürünü üreten firmalarda çalıştığını göz önüne bulundurulursa durum
daha da iyi anlaşılmaktadır.56 ABD’de savunma sanayii ürünü üreten
dünyanın en büyük firmalarının yönetim üzerindeki etkisi yadsınamaz.
Nitekim Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, Şubat 2007’deki ABD ziyareti
sırasında Amerikan şirketlerini (silah üretici firmaları), Temsilciler
Meclisi’ndeki Ermeni Soykırım Yasa Tasarısına karşı lobi yapmaya
çağırmıştır.57
54 Bozkır, a.g.e., s. 28. 55 Kemal Yurteri, “ABD’ye Misilleme”, Yeni Yüzyıl (4 Mayıs 1997). 56 Yalçın Burçak, “Milli Güvenlik Akademisi Seminer konuşmasından”, 17 Aralık 1999, Ankara. 57 CNN Ana Haber Bülteni, 15 Şubat 2007
20
Silah ve askeri malzemenin ithal yolla, özellikle de tek kaynaktan
sağlanması büyük risk oluşturmaktadır. Türkiye bu gelişmelerden sonra tek
yönlü bağımlılığı, çok yönlü bir yapıya dönüştürme ve mümkün olduğunca
azaltma gereğini iyice anlamıştır.58 1990’lı yıllarda, askeri malzeme alımında,
ABD artık Türkiye'nin tek tedarik kaynağı olmaktan çıkmıştır. Türkiye, silah
tedarik yelpazesini genişleterek tek ülkeye bağımlılıktan kurtulmuştur. Zaten
daralan savunma sanayii pazarı karşısında dünyada kaynak sıkıntısı da söz
konusu değildir. Türkiye çeşitli ülkelerden silah almakta ve birçok ülkeden de
teklif gelmektedir. ABD'nin yanı sıra Avrupa ülkelerinin de insan hakları
bahanesiyle silah satışlarına ambargo koymaları sonucunda, dönemin
Cumhurbaşkanı Demirel’in de demeçlerinde dile getirdiği gibi, Rusya ve
İsrail, Türkiye için diğer alternatifler olarak ortaya çıkmışlardır.59
2. ALMAN YARDIMLARI VE SİLAH AMBARGOSU
Özellikle Soğuk Savaş döneminde Türkiye'nin ekonomik yönden zayıf
olması, savunma desteği almasını gerektirmiştir. Bu destek NATO
kapsamında ABD ve Almanya'dan sağlanmıştır. Almanya Türkiye'ye askeri
alanda üç çeşit yardımda bulunuyordu.60
a) Türkiye, Almanya'dan 1964 yılından beri 1.5 yıllık dilimler halinde,
NATO Savunma Yardımı (Dilim Yardımları) almaktaydı. Dilim yardımlarının
% 80’i yeni malzeme karşılığı, % 20’si ise kullanılmış malzeme ve nakliye
masrafları karşılığı verilmekteydi. Yardımın yeni malzeme bölümünden,
Almanya'dan arzu edilen silah, malzeme, yedek parça ve tezgâh
alınabilmekteydi. Kullanılmış malzeme bölümünden ise, Alman Hükümeti
58 Yalçın Burçak, “Milli Güvenlik Akademisi Seminer Konuşmasından”, 17 Aralık 1999, Ankara. 59 “Savunma İhtiyacı ABD’yi Beklemez”, Milliyet, (14 Kasım 1999). 60 T. Aksoy, E. Ersoy, Türkiye-Federal Almanya İlişkilerinin Dünü, Bugünü, Yarını, İstanbul, 1994, s. 26-50.
21
tarafından önerilenler arasından belirli bir fiyat karşılığında
sağlanabilmekteydi.
Dilim yardımları ile denizaltı ve hücumbot inşası, tank yenileştirme
fabrikalarının revizyonu, tank namlusu ve paletinin üretimi ile TSK
envanterindeki silah sistemlerinin ayarlarının yapıldığı kalibrasyon
merkezlerinin kurulması gibi üretime dönük projeler gerçekleştirilmiştir.
Uygulanan 18 dilim yardımı kapsamında 1.908.000.000 marklık yardım
sağlanmıştır.61
b) Almanya 1980 yılından sonra Türkiye’nin artan jeostratejik ve
jeopolitik önemi gereği, Özel Teçhizatlandırma Yardımı (Acil Yardım) adı
altında kullanılmamış yeni teçhizatları da savunma yardımı olarak hibe
etmekteydi. Bu kapsamda 580 milyon marklık yardım sağlanmıştır.
c) Almanya’nın çeşitli gerekçelerle envanterinden çıkararak
Türkiye'ye verdiği askeri malzemeleri içeren hibe şeklindeki yardımları ise
Büyük Paket Yardımları olarak adlandırılmaktaydı. Türkiye şimdiye kadar üç
büyük paket yardımı almıştır. Bu kapsamda 1976-1978, 1979-1984 ve Körfez
Krizi sırasında yapılan acil yardım olmak üzere yaklaşık 2.5 milyar marklık
malzeme temin edilmiştir.62
Ayrıca Türkiye ile Almanya arasında varılan anlaşmaya göre; Almanya
19 Kasım 1990 Tarihinde Viyana'da imzalanan ve 1992'de yürürlüğe giren
Avrupa Konvansiyonel Kuvvet Antlaşması (AKKA) uyarınca ortaya çıkacak
olan askeri malzeme fazlasının bir kısmını Türkiye’ye göndermeye kabul
etmiştir. Ancak Almanya, bu silahların NATO Antlaşmalarında belirtilen "ülke
sınırlarının korunması" amacıyla kullanılması gerektiğini, ülke içi olaylarda ise
kullanılmamasını şart koşmuştur. 63
1992 yılında Türkiye’nin güneydoğusunda Almanya menşeli
donamının kullanıldığı gerekçesiyle Almaya Türkiye'ye ambargo
uygulamıştır. Bozkır’a göre, ABD'den sonra Türkiye'nin ikinci silah kaynağı
61 Kaya, a.g.e., s. 491. 62 Diker, a.g.e., s.77. 63 Bozkır, a.g.e., s. 26.
22
olan Almanya'nın 1992'de Türkiye’ye silah ambargosu uygulaması Türk-
Alman ilişkilerini krize sokmuştur.
Mart 1992’de Türkiye’nin güneydoğusunda terör örgütünün kışkırtması
sonucunda bazı şehirlerde sivil halk ile güvenlik güçleri karşı karşıya
gelmiştir. Türk güvenlik güçleri bu olayları önleme girişiminde bulunmuş,
Alman medyasınca olaylar çarpıtılarak güvenlik güçlerinin sivil halka
saldırması şeklinde aksettirilmiştir. Yine Alman medyasınca olaylar sırasında
Doğu Alman menşeli zırhlı araçların kullanıldığı ifade edilmiştir. Bu olaylarda
Almanya tarafından gönderilen silahların kullanılması, Almanya için kabul
edilemez bir olay olarak nitelenmiş ve Alman Hükümeti Türkiye’ye savunma
desteğini durdurmuştur. Almanya bu tedbiri, Türkiye’nin kendi maddi imkânı
ile Alman firmalarına sipariş ettiği silahlara da uygulanmıştır. Uyguladığı
ambargo ile Almanya, Türkiye’ye gönderilen silahların sadece NATO'yu
ilgilendirilen hallerde veya dışarıdan yapılan saldırılarda kullanılabileceğini
vurgulamıştır.64
Alman Hükümeti, ambargo kararını, diplomatik görüşme ve
yazışmalardan sonra 25 Mayıs 1992'de kaldırmıştır. Ancak Türkiye ile
Almanya arasındaki ilişkiler bu ambargonun kalkmasından sonra da
düzelmemiş, Alman silahların savunmasız Kürt halkına karşı kullanıldığı
yolundaki iddialar bazı Alman basın organlarınca sürekli gündeme
getirilmiştir. Bu tarihten sonra da Alman silahlarının Türkiye’nin çatışma
bölgelerine sokulmaması yolundaki istekler sürekli tekrarlanmıştır. Alman
Savunma Bakanı Volker Ruhe 23 Eylül 1992'de Alman Parlamentosunun
Savunma Komisyonu’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’ye yapılan askeri
malzeme yardımını demokratikleşme ve insan hakları alanlarındaki
gelişmelere göre ayarlanacağını açıkça söyleyerek, yardımı ilk kez
koşullandırmıştır.65 Bakan, Kasım 1992'de yaptığı bir açıklamada da;
Almanya’nın Türkiye’ye yaptığı yardımın NATO yardımı olduğunu, NATO
çerçevesinde kullanılması gerektiğini ve bu konunun Türk-Alman ilişkilerini
64 Aksoy, Ersoy, a.g.e., s.92. 65 Aksoy, Ersoy, a.g.e., s.95.
23
tedirgin etmemesi için büyük bir açıklıkla ele alınması gerektiğini
söylemiştir.66
Alman Hükümeti, Mart 1995’de de, TSK’nin Irak’ın kuzeyinde giriştiği
operasyon nedeniyle Türkiye’ye silah ambargosu uygulama kararı aldı ve
Türk Deniz Kuvvetleri’nin Alman tersanelerinde inşa ettirmek istediği 2
firkateyn için kendi tersanelerine verdiği 155 milyon marklık krediyi bu
ambargo kapsamında durdurdu. 1990’larda silah tedarik sistemini genişleten
ve terör ile mücadele de özellikle İsrail ile yakın ilişki içine giren Türkiye de;
Almanya'nın ambargo koyması üzerine karşı ambargo koyarak Almanya’ya
gemi yaptırmama kararı aldı. Bunun üzerine Almanya, Eylül 1995 tarihinde
Türkiye’ye yönelik uyguladığı askeri ambargosunu parlamentosunda aldığı
ani bir kararla kaldırdı.67
Almanya’nın karar değiştirmesinde en büyük etkiyi, Türkiye’nin
açmaya hazırlandığı askeri ihaleler yapmıştır. Türkiye, önümüzdeki 25-30 yıl
içerisinde 150 milyar ABD dolarlık savunma malzemesi alımlarına gideceğini
duyurunca,68 Almanya’daki savunma sanayii şirketleri bu ihaleleri
kaybetmemek için hükümetlerine baskı yaparak bu ambargonun kalkmasında
önemli rol oynamışlardır. 69
Almanya'nın 1992’de uyguladığı ambargo ve daha sonraki gelişmeler
Türkiye’nin kendi savunma sanayini kurma kararının ne kadar isabetli
olduğunu göstermiştir. 1995’de Almanya’nın ambargo koymasıyla birlikte
karşı ambargo koyan Türkiye, silahlanırken tek kaynağa bağımlı olmamanın
avantajını çok iyi kullanmıştır. Türkiye'nin karşı ambargo koyması üzerine,
Türkiye pazarına kaybedeceğini anlayan Almanya Hükümeti, Türkiye ile
ilişkilerini bozmamak için, Türkiye’ye yönelik ambargosunu kaldırmıştır.70
66 Bozkır, a.g.e., s. 25-26. 67 Ahmet Külahcı, “Almanya Askeri Yardımı Serbest Bıraktı”, Hürriyet (21 Eylül 1995). 68 Sabah Gazetesi, 11 Aralık 1999. 69 Fikret Ülger, Türk Savunma Sanayii, Ankara, 1997, s. 43. 70 Hürriyet Gazetesi, 21 Eylül 1995.
24
3. TÜRKİYE’NİN SAVUNMA İHALELERİNİ DIŞ POLİTİKA ARACI
OLARAK KULLANMASI
Dünyada Soğuk Savaş sonrası meydana gelen gelişmeler bütün
dünyada savunma harcamalarının azalmasına neden olmuş, bunun sonucu
olarak da savunma sanayii ürünü ihraç eden ülkelerin pazarları daralmıştır.
Bu durumdan en çok savunma sanayii ürünü üreten gelişmiş ülkelerin büyük
şirketleri etkilenmiştir. Küçülme ya da birleşmeye giden bu şirketlere alt parça
üreten daha küçük firma sayısında da % 60–70 oranında azalma olmuştur.71
Örneğin ABD’nin Douglas Aircraft Co. Firmasının 1992 yılı başında
28.000 olan alt tedarikçi firma sayısı 1993 yılında 7.300’e düşmüştür.
Lockheed Corp. Firmasının F-16 savaş uçaklarını üreten Forth Worth bölümü
de 1991 yılı başında 1780 olan alt tedarikçi firma sayısını 570 adete
indirmiştir.72 Ürün yelpazesini daraltan büyük firmalar bir yandan da önceden
sipariş ile alt tedarikçi firmalardan sağladıkları bir kısım alt parçaları kendileri
üreterek atıl kapasitelerini kullanmaya çalışmaktadırlar.
Bütün bu gelişmeler silah satışlarının politik bir araç olarak
kullanılmasını da azaltmıştır. Artık silah alan ülkeler bunu politik bir araç
olarak kullanmaya başlamışlardır. Türkiye de ana savunma sistemlerinin %
79’unu73 dışardan temin eden bir ülke olarak bu durumdan hem politik bir
araç olarak hem de kendi savunma sanayini kurmak açısından
faydalanmıştır. Savunma sanayinin eksikliğini ambargolarla iyice anlayan
Türkiye, son yıllarda savunma sanayii alanında oldukça büyük gelişmeler
göstermiştir.
1990’lı yıllarda özellikle Avrupa ülkeleri ve ABD, insan hakları ihlalleri
ve Güneydoğuda sivil halka karşı kullanılacağı gerekçesiyle Türkiye’ye silah
teslimatını geciktirmiş ya da silah satışını tamamen durdurmuşlardır. Türkiye,
71 Mete Arslan, “Soğuk Savaş Sonrasında ABD Savunma Sanayindeki Gelişmeler”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 1995, s. 37. 72 Arslan, a.g.e., s.38. 73 Ülger, a.g.e., s.6.
25
satın almak istediği tüm silah sistemlerinde aynı gerçeklerle karşılaşmıştır.
Silah satın almak istediği ülkeler, söz konusu silahların saldırı amacıyla ve
ülke içi olaylarda asla kullanılmayacağı, sadece ülke sınırların
savunulmasında kullanılabileceği şartını koşmuşlardır.74
ABD ve bazı batı ülkelerinin bu olumsuz tavrı üzerine Türkiye de, yeni
bir politika geliştirdi. Dışişleri Bakanlığı 25 Şubat 1993 gününde aldığı gizli bir
kararla, ticaret yapılan ülkeler için Türkiye’ye karşı takındıkları tutuma göre
"kırmızı ve sarı liste" uygulaması başlattı.75 Savunma sanayinde hiçbir
koşulda işbirliği yapılmayacak ülkeler "kırmızı", soruşturma sonucu işbirliği
yapılabilecek ülkeler ise "sarı" listeye alındı. Kırmızı listeye giren ülkelerin
firmaları Türkiye'nin açacağı savunma sanayii ihalelerine hiçbir şekilde
katılamayacaklardı. 1998 yılı için Türkiye'nin kırmızı listesinde; İsveç, İsviçre,
Danimarka, Avusturya ve Güney Afrika yer alırken, sarı listede ise; Hollanda,
Almanya, Lüksemburg, Belçika ve Finlandiya bulunuyordu.76 Kımızı listeye
alınan ülkeler, Güneydoğu’da PKK’ya karşı sürdürülen mücadeleyi gerekçe
göstererek Türkiye’ye silah satışında pürüz çıkaran ülkeler olup, Türkiye’nin
açtığı savunma sanayii projelerine katılamayacaklar ve Türkiye’ye silah
satamayacaklardır. Türkiye’nin sarı listesinde olan ülkelerin şirketleri ise,
ancak ilgili bakanlıkların görüşü alındıktan sonra savunma ihalelerine
girebileceklerdi. Bu liste sürekli olarak güncellenmektedir.77
Türkiye’nin dış ülkelerle savunma sanayii ilişkilerinin siyasi
gelişmelerden etkilenmesini önlemek amacıyla 1993 yılında uygulamaya
koyduğu ve Türkiye’ye karşı takındıkları tutuma göre ülkeleri çeşitli
kategorilere koyan politikası, daralan dünya pazarı karşısında Türkiye
pazarını kaybetmeyi göze alamayan ülkeler üzerinde oldukça etkili olmuştur.
Norveç, Aralık 2000’de Penguen füzelerinin Türkiye’ye satışı konusundaki
uzun zamandır süren ambargosunu parlamentosunda alınan bir kararla
74 Armaoğlu, a.g.e., s. 789, Aksoy, Ersoy, a.g.e., s.91. 75 Ümit Enginsoy, Tigner Brooks, “Turkey Expands Arms Suppliers, Consider China”, Defense News, September, 1997, s.1. 76 Metehan Demir, “Silah Pazarlığı”, Hürriyet (9 Haziran 1998). 77 Enginsoy, Brooks, a.g.m., s.3.
26
kaldırmıştır.78 Yine Alman Savunma Bakanı, Alman firmalarının özellikle tank
projesinde dışarıda kalmamaları için Aralık 2000’de Türkiye’yi ziyaret
etmiştir.79
İlk açılan Taarruz Helikopter Projesi’nde (ATAK) son aşamada elenen
TIGER helikopteri, Fransız-Alman ortak kuruluşu olan Eurocopter firmasının
ürünüdür. Özellikle Almanya'nın o dönemde PKK konusundaki tutumunun
TIGER helikopterinin ihaleden elenmesinde etkili olduğu
değerlendirilmektedir.80
1995 yılından beri gündemde olan “Tank 2000 Projesi” dünyada son
20 yılın en büyük tank ihalelerinden birisi olarak nitelendirilmekteydi. İhale
sonucunda tedarik edilmesi planlanan 1000 adet tankın maliyeti 7 ila 10
milyar ABD dolarını bulmaktaydı.81 İhale kapsamında tanka monte edilecek
silah sistemleri, özel nakliye araçları ve bakım teçhizatları da birlikte
alınacaktı. Ayrıca tüm bu sistemlerin 30 yıl envanterde kalacağı
değerlendirildiğinden, bu tankların zaman içerisinde modernize ihtiyacı
doğacak ve bu kapsamda yeni siparişlerin de verilmesi gündeme
gelebilecekti.82
Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) adaylığı ve Avrupa Güvenlik ve
Savunma Kimliğinin (AGSK) yapılanması öncesinde tank ihalesinden siyasi
alanda faydalandığı değerlendirilmektedir. İlk ihalede teklif verme süresi 30
Kasım 1999’da dolmasına rağmen bu tarih 17 Ocak 2000 tarihine uzatıldı.
Türkiye’nin AB adaylığı 11 Aralık 1999 Helsinki Zirvesi’nde oylanacaktı.
Brüksel’deki NATO Savunma Bakanları Toplantısı’na katılan Milli Savunma
Bakanı Çakmakoğlu’nun, Türkiye’nin 7-10 milyar ABD dolarlık tank ihalesinde
alacağı kararın AGSK’deki gelişmelere bağlı olduğunu söylemesi ve ihalenin
78 Emin Özgönül, “Norveç’ten Penguen Jesti”, Milliyet (29 Mayıs 2000). 79 Uğur Ergan, “Komutandan Alman Bakana Sitem”, Hürriyet (21 Aralık 1999). 80 Türkiye Gazetesi, 23 Mart 2000. 81 Hürriyet Gazetesi, 21 Eylül 1995. 82 Ülger, a.g.e., s.21.
27
halen teklif aşamasında olduğunu hatırlatması, Avrupa’nın Türkiye
konusunda aldığı kararı etkilediği değerlendirilebilir.83
Aynı şekilde Helsinki Zirvesi’nden çıkacak kararı beklemek için,
Almanya- Fransa ortak üretimi TIGER helikopterinin de katıldığı Taarruz
Helikopter Projesi’nde (ATAK), Haziran 1999 tarihinde helikopter seçimi
bitecekken bu tarih Şubat 2000 tarihine ertelendi.84
Daha sonra her iki proje de 14 Mayıs 2004 tarihinde yapılan ve
Başbakan Erdoğan, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Özkök ve Milli
Savunma Bakanı Gönül’ün katılımlarıyla gerçekleşen Savunma Sanayii
Müsteşarlığı İcra Komitesi toplantısında alınan kararla iptal edildi.85 Bu karar,
bazı çevreler tarafından AB’nin 17 Aralık 2004 tarihinde Türkiye’nin adaylığı
konusunda vereceği kararı savunma sanayii ihalelerini kullanarak etkilemek
olarak değerlendirildi.86
ATAK Projesi’nin ihale iptalinin altında yatan en önemli teknik neden;
ihaleyi kazanan Amerikan Bell Textron firmasının görev bilgisayarı (Mission
Computer) konusunda Türkiye’nin istediği teknoloji transferi ile milli yazılım
konularında sorunlar çıkarmasıydı.87 Türkiye, SSM kurulduktan sonra
savunma sanayini oluştururken, dünyada pazar sıkıntısı çeken büyük
savunma şirketlerinden büyük ihaleler yoluyla yüksek teknoloji transferi
amaçlıyor ve bu şartı da bütün büyük savunma ihalelerine koyuyordu.
Projede, Amerikan firmasıyla sorun çıkması durumunda yedek olarak seçilen
Rusya-İsrail ortak konsorsiyumu olan Kamov/IAI firmasıyla görüşmeler
yapılması gerekirken ihale tamamen iptal edildi. Türkiye’nin, AB üyesi olması
durumunda bu kadar büyük taarruz helikopteri ihtiyacının olmayacağı
değerlendirilse de bu ihtiyaç tamamen ortadan kalkmadı ve yeni bir şartname
ile tekrardan ihaleye çıkılması bekleniliyordu. İhalenin iptal edilmesiyle Rus-
İsrail konsorsiyumu avantajını kaybetti. Çünkü açılan yeni ihaleye bütün silah 83 Vakur Kaya, “Türkiye’den Sert Uyarı”, Türkiye (4 Aralık 1999). 84 M. Ali Tuğtan, “Hangi Amaçlar İçin ve Nasıl Bir Askeri Güç?”, Foreign Policy, Temmuz / Ağustos, 2004, s.17-18. 85 “ATAK’ta İbre AB’den Yana”, Cumhuriyet (08 Mayıs 2005). 86 Uğur Ergan, “ABD’ye King Kobra Şoku”, Hürriyet (15 Mayıs 2004). 87 “ABD ile Helikopter Bunalımı”, Cumhuriyet (12 Temmuz 2001).
28
üreticisi firmalar davet edildi.88 Tuğtan’a göre bu durum en çok TIGER
Taarruz helikopterini üreten Fransa-Almanya ortaklığı olan Eurocopter
Firması’nın yararına olmuştu. Bu şekilde, Türkiye’nin AB’ye adaylık
görüşmeleri öncesinde Fransa ve Almanya’nın tutumunu etkileyeceği
değerlendirilmekteydi. Bu da ihalenin politik iptal nedeni olarak görülebilir.
Türkiye’nin, AB’ye aday ülke olarak görüşmelere başladığı göz önüne
alınırsa, o dönem için politik nedenin daha ağır bastığı söylenebilir.
Tank 2000 Projesi’nin iptal nedeni olarak da en güçlü aday olan Alman
firmasıyla teknoloji transferi ve ortak üretim konusundaki şartlarda anlaşmaya
varılamaması yatmaktadır. Daha önceki Alman silah ambargoları da
hatırlanırsa Alman Hükümeti’nin teknoloji transferi ve ortak üretim konusunda
firmalarına kısıtlamalar getirdiği değerlendirilebilir. O dönemde, Türkiye’nin
AB’ye aday ülke olarak görüşmelere başlaması durumunda bu kısıtlamaların
daha kolay aşılacağı değerlendirilmekteydi. Savunma Sanayii İcra
Komitesi’nin (SSİK) 30 Mart 2007 tarihindeki toplantısında Tank 2000
Projesi’nin yerli olarak üretilmesine karar verildi ve Türk Ana Muharebe Tankı
(TAMT) Projesi adı altında OTOKAR A.Ş ile anlaşma yapıldı.89
Genel Kurmay Başkanı Org. Karadayı’nın Mayıs 1998 tarihinde
gerçekleştirdiği Moskova ziyareti sırasında TSK’nın açacağı silah ihalelerine
Rusya’nın da katılabileceğini dile getirmesi, Kıbrıs Rum Kesimi ile yaşanan
S–300 füze krizi ve özellikle PKK konularında Rusya’nın o dönemde
tutumunu Türkiye lehine değişmesinde etkili olmuştur.90
Ama batı standartlarında silah sistemlerini kullanan Türkiye’nin
Rusya’dan büyük alımlar yapmayacağı da bir gerçektir. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin envanterinde bulunan savunma teçhizatı son yıllarda
gerçekleştirilmeye çalışılan projeler hariç % 90 oranında ABD kaynaklıdır ve
yeni ihtiyaçların tedarikinde de ABD menşeli teçhizat tercih edilmektedir.91
88 SSM web sayfası, (Erişim) http//www.ssm.gov.tr, 10 Aralık 2006. 89 Hakkı Kurban, “Savunmada Milli Dönem-5”, Tercüman (14 Mayıs 2007). 90 Nerdun Hacıoğlu, Sezai Şengün, “Silaha Karşı S–300”, Hürriyet (20 Mayıs 1998). 91 Arslan, a.g.e., s.60, Turgut Şenol, “Türkiye – ABD Savunma Sanayii İlişkileri”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 1994, s.1.
29
Nitekim 2001 yılında sonuçlanan ağır nakliye helikopteri projesinde tercih bir
Amerikan firmasına ait CH-53E tipi helikopter lehine kullanılmıştır. 8 adet
helikopterin Türkiye’ye maliyeti 345 milyon ABD dolarıydı. Rus helikopteri
Mİ-26T için verilen teklif ise sadece 120 milyon ABD dolarıydı. Neredeyse üç
kat fiyat farkına rağmen özellikle bakım bağımlılığı bu tercihte etkili
olmuştur.92 1995 yılında Rusya’dan satın alınan MI-17 orta nakliye
helikopterlerinde bakım ve yedek parça yönünden yaşanan büyük sıkıntılar
karar da etkili olmuştur.
Savunma ihtiyaçlarının özellikleri sebebiyle, savunma sektöründe fiyat
genellikle ticari piyasadakinden daha az önem taşımaktadır. Fiyat ana silah
sistemlerinin satın alınması sırasında müşteri tarafından dikkate alınan birçok
faktörden sadece biridir. Savunma sanayii ürününde aranan en önemli kriter
zamanı geldiğinde zor şartlarda dahi kendisinden beklenen performansı
gösterebilmesidir.93 Ancak bu ihale 2001 yılında ekonomik nedenlerden
dolayı dondurulmuş, 2006 yılında ise yeniden açılmıştır. Açılan yeni ihaleye
ABD’den Boeing firması CH-47, Sikorsky firması CH-53, Rusya’dan Kamov
firması da MI-26 helikopteri ile katılmışlardır. İhale halen tekliflerin
değerlendirmesi aşamasındadır.94
4. SOĞUK SAVAŞ SONRASINDA TSK’DA MODERNLEŞME VE YENİDEN
YAPILANMA SÜRECİ
Soğuk Savaş döneminde NATO içinde SSCB tehdidine göre organize
olan ve silahlanan TSK, bu tehdidin ortadan kalkmasıyla yeni bir
yapılanmaya gitti. 1990’ların başında Milli Güvenlik Siyaset Belgesi
yenilenilerek SSCB tehdit olmaktan çıkartılmış, birliklerini yeniden organize
92 Önder Baran, “Gelişmekte Olan Ülkelerde Savunma Harcamalarının Ekonomiye Etkisi”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 2004, s.6. 93 Ülger, a.g.e., s. 44. 94 SSM web sayfası, (Erişim) http//www.ssm.gov.tr, 10 Aralık 2006.
30
edilmiş ve yoğun bir modernizasyon çabasına girilmiştir.95 Daha küçük, daha
hareketli, ateş gücü ve beka kabiliyeti daha yüksek birliklerden oluşan bir
askeri güç yaratmak ve bu gücün silah sistemlerini mümkün olan en ileri
teknoloji transferi, yüksek yerli sanayii payı ve ortak üretim yoluyla edinerek
dışa bağımlılığı olabildiğince azaltmak için askeri alanda yeni bir
yapılanmaya gidilmiştir. Bu kapsamda tümen ve alay kuruluşları kaldırılarak
tugay ve tabur kuruluşlarına geçilmiş ve tüm ana silah sistemlerini kapsayan
modernizasyon programları başlatılmıştır.
Türkiye, Soğuk Savaş’ı izleyen on yıl boyunca yoğun bir
modernizasyon çabasına girişti. Tuğtan’a göre bu çabaların bir kısmı,
1980’lerden gelen tedarik (F-16 projesi gibi) planlarının devam ettirilmesi, bir
kısmı silah teknolojilerinde meydana gelen değişikliklere uyum sağlanması,
bir kısmı da PKK terör örgütüyle yürütülen mücadelenin doğurduğu
ihtiyaçların karşılanması amacını taşıyordu. 1996 yılında özel sektör
temsilcilerinin katıldığı bir konferansla kamuoyuna da duyurulan uzun
dönemli tedarik planlarının temel amacı, askeri ve teknolojik açıdan pek çok
eksiği bulunan, silah sistemlerinin tedariki açısından dışa bağımlı bir Türkiye
görüntüsünün ortadan kaldırılması ve yerli sanayinin TSK’nın ihtiyaçlarının
karşılanmasındaki payının artırılmasıydı.
EK-1’de sunulan kuvvet bazındaki tablolardan da anlaşılacağı üzere
TSK, önümüzdeki 25-30 yıl içerisinde 150 milyar ABD dolarlık bir askeri
harcama yapmayı planlamaktadır.96 Bu amaç doğrultusunda yerli savunma
sanayii kurma hedefi konularak silah sistemlerinin teknoloji transferi ve ortak
üretim yoluyla tedarik edilmesi amaçlanmaktadır. Zaten 1975 ABD Silah
Ambargosu’ndan sonra Türkiye’de başlatılan savunma sanayini oluşturma
çabaları, sürekli olarak teknoloji transferi ve azami yerli katkı düşüncesi
üzerine kurulmuştu. 1990’lı yıllara gelindiğin ise tüm dünyada azalan
savunma harcamaları, ürettikleri silah sistemlerine yeterince müşteri
bulamayan büyük yabancı silah üreticisi firma ve ülkelerini önceden pek
95 Tuğtan, a.g.m., s.19. 96 Türk Savunma Sanayii, TOBB Yayınları, 1997, s. 66-69. Sabah Gazetesi, 11 Aralık 1999.
31
sıcak bakmadıkları teknoloji transferi ve ortak üretim konusunda daha esnek
davranmaya zorladı. Bu ülkelerin silah satışı konusundaki denetim organları
da bu gelişmelere uydu. Şüphesiz bu ortam Türkiye’nin işine yaradı ve silah
alım projeleri sıkça çeşitli konularda politik bir araç olarak kullanıldı.
Soğuk Savaş sonrası dönem, Türkiye açısından askeri gücün politik
bir araç olarak en çok kullanıldığı bir dönem olmuştur. Konulan hedefler ve
belirlenen askeri harcamalar, o dönemde adı “iki buçuk savaş” olarak anılan
stratejiye hazırlanmayı amaçlıyordu.97 O dönemde çevre ülkeler ile
kıyaslandığında Türkiye askeri açıdan güçlü bir görüntü veriyordu. Ayrıca
gerek bölgesel rekabette, gerek komşuları ile devam eden
anlaşmazlıklarında, gerekse de iç sorunlarını çözmekte, politikanın bir aracı
olarak askeri güce giderek daha sık başvuruyor ve ileride de daha sık
başvurmanın hazırlıkları içerisinde görülüyordu. Tuğtan’a göre bu durum
1998 yılında zirveye çıktı ve Türkiye “Caydırıcı Baskı Politikası” ile Suriye’nin
Abdullah Öcalan’ı sınır dışı etmesini sağlayarak askeri güce dayalı kriz
diplomasisinin en somut sonuçlarından birini elde etmiş oldu. Bu en bariz
örneğe; Kardak Krizi, Kuzey Irak’a yönelik operasyonlar, S-300 füzelerinin
Kıbrıs Rum Kesimi’ne ulaşmasının askeri tehdit ile engellenmesi, Ege
Denizi’nde karasularının 12 mile çıkarılma sorununun savaş nedeni
sayılması, TSK’nın Azerbaycan ve Gürcistan’da giderek artan etkinliği, İsrail
ile yakınlaşmanın temelini oluşturan 1996 yılındaki askeri işbirliği anlaşması
ve silah alımları, ABD ve Avrupa ile ilişkilerde savunma ihalelerinin bir koz
olarak kullanılması gibi diğer örnekler de eklendiğinde görülecektir ki,
1990’larda bir politika aracı olarak askeri güç, Türk diplomasi tarihinde ender
görülen bir sıklıkta kullanılmıştır.
Tabii, askeri gücün 1990’ların ortasından itibaren politikanın bir aracı
olarak sık sık kullanılabilmesine olanak sağlayan en önemli etken, yeterli
caydırıcılık kapasitesine bulunan bir askeri güce sahip olabilmektir. Bu
caydırıcılığın kaynağını ise, bu dönemde gerçekleştirilen modernizasyon
97 Tuğtan, a.g.m., s.20.
32
programları sonucunda edindiği kabiliyetler oluşturmaktadır.98 Bu kabiliyetin
idamesi dışarıdan alımlar ile hem riskli olmaktadır hem de ülke ekonomisine
büyük yük getirmektedir.
98 Tuğtan, a.g.m., s.21.
33
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SAVUNMA SANAYİNİN ÖZELLİKLERİ
1. ULUSAL SAVUNMA VE SAVUNMA SANAYİİ İLİŞKİSİ
Ulusal savunma; etkili silah geliştirme, güvenli haberleşme ve
gözetleme ağı kurma, kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlara karşı
korunma, istihbarat ve caydırıcılık gibi unsurların dikkatle ele alınmasını
gerektirir. Ulusal savunmanın en önemli koşulu, yüksek teknolojinin geçerli
olduğu, bilim yoğun ve güçlü bir ulusal sanayiye sahip olmaktır. Bir ülkede
savunma sanayinin gücü, o ülkenin bu alandaki bilgi birikimi ve sahip olduğu
teknolojik yetenekler ile belirlenir. Bu nedenle ulusal savunma stratejisi
belirlenirken, ülkenin bilim ve teknoloji yeteneklerinin yükseltilmesi ve
AR-GE olanaklarının arttırılması amaçlanmaktadır.99
Savunma sanayii, nitelikli işgücünün istihdamını, ileri teknolojilerin ve
bunun sonucu olarak da temel AR-GE faaliyetlerinin sürekli olarak
gerçekleştirilmesini, yüksek seviyede yatırımı, tek bir alıcıya yönelik üretimi
ve üretimde etkin bir şekilde devamlılığın sağlanmasını gerekli kılar. Ayrıca,
ülkenin güvenliği nedeniyle savunma sanayii ürünleri, güvenilirlik ve gizlilik
gibi özel niteliklere sahiptir. Savunma sanayii ürünleri, değişen dünya
koşulları, ortaya çıkan tehditlere kolaylıkla uyum sağlayabilir ve idame
ettirilebilir olmalıdır. Teknoloji yoğun savunma sistemlerinin üretiminde,
tasarım, AR-GE faaliyetleri, yetişmiş insan gücünün kullanılması ve eğitimi,
teknik kadronun oluşturulması, test-değerlendirme, bakım-onarım ve idame
99 Leyla Sevgi, “Ulusal Savunma, Ürüne Dayalı ARGE ve ARGE'ye Dayalı Tedarik Kapsamında TÜBİTAK, Üniversiteler ve Endüstri”, 21. Yüzyılda Kritik Teknolojiler Sempozyumu, Gebze/Kocaeli, 2001, s.1. naklen N.Talu Conlan, “Türk Savunma Sanayii Şirketlerinin İhracatını Artırmak İçin Uygulanabilecek Yöntemler”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 2004, s.9.
34
aşamalarının yüksek maliyet gerektirmesi nedeniyle yüksek boyutta finansal
desteğe ihtiyaç duyulmaktadır.100
2. SAVUNMA SANAYİİ ÜRÜN ÖZELLİKLERİ
Savunma sanayii ve ürünleri ile ilgili ilk akla gelen özellikler; ileri
teknoloji, yüksek kalite, kapsamlı lojistik destek, iç ve dış pazardaki
sınırlamalar, mali portesi büyük ve genellikle özel maksatlı yatırım, üst
düzeyde güvenlik ve gizlilik ile yüksek maliyet şeklinde sıralanabilir.101
Savunma sanayii ürünlerinin kullanım süreleri ile konsept
aşamasından kullanıma girme aşamasına kadar geçen süre uzundur.
Üretim aşamasında uyulması gereken teknik performans parametreleri ve
standartlar yüksektir. Ürünlerin, ağır çevre koşullarında çalışabilir ve
dayanıklı olmaları gerekir. Bu nedenlerle, savunma sanayii ürünlerinin uzun
süre test edilme zorunluluğu vardır.102
Savunma Sanayinin; pazar şartları da farklıdır, özel amaçlı üretim
elamanları ve test ekipmanlarına ihtiyacı vardır, oldukça yoğun kayıt tutma
ve rapor verme zorunluluğu vardır ve ayrıca daha kapsamlı mühendislik ve
bilimsel kabiliyetlere sahip olması gerekmektedir.103
Ülkelerin savunma sanayii potansiyeli ile ekonomik potansiyeli
arasında doğrusal bir orantı vardır. Savunma sanayii potansiyelinin ekonomik
potansiyeli zorlayarak aşması, ülkelerin sosyo-ekonomik dengelerinde
bozukluk meydana getirir. “Her silahlanma teşebbüsü ve savunma sanayii
yatırımı ülke güvenliğine bir güç kazandırırken, ülkenin konforundan da bir
100 Lale Sarıibrahimoğlu, “Turkish Defence Procurement, Joint Ventures & Offset Agreements, the International Guide to the Turkish Defence Industry”, Global Defence Reports, SMİ Publishing Ltd UK, 1999, s.156 naklen Conlan, a.g.e., s. 8. 101 Alnıak, a.g.m., s. v. 102 Conlan, a.g.e., s. 10. 103 Arslan, a.g.e., s.39.
35
şey götürmektedir”.104 Tehdit ile tedbir arasında bir denge kurulmalıdır.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünde savunma harcamaların payı büyüktür.
Savunma sanayii gelişmiş ülkelere baktığımız zaman savunma
sanayinin pahalı fakat lokomotif bir sektör olduğunu görüyoruz.105 Büyük
firmaların yer aldığı savunma sektörü, genel ekonomik yapının bir parçası
olarak ekonominin diğer sektörlerindeki faaliyetlere benzerlikler
göstermekle birlikte kendi niteliğinden kaynaklanan bazı farklılıkları da
ihtiva eder. İleri teknoloji, yüksek kalite, kapsamlı lojistik destek, iç pazarda
tek müşteri, dış politik etkilere bağlı bir dış pazar, büyük ve genellikle özgün
yatırımlar, gizlilik bu farklılıkları karakterize eden öğelerden bazılarıdır106.
Savunma sanayii işletmeleri büyük ölçüde sermaye ve teknoloji yoğun
işletmeler olmaları nedeniyle istihdamı artırma olanağı da sınırlıdır.107
3. SİLAH TEDARİK ŞEKİLLERİ
3.1. Dışarıdan Satın Alma
Ülkeleri dışarıdan satın alma yoluyla silah tedariğine yönelten
faktörler arasında bu silah sistemlerinin yurt içinde üretimi için gerekli
teknolojik altyapı ve bilgi birikimin olmaması, genelde küçük miktarlı alımlar
olması sebebiyle yurt içinde üretimin ekonomik olmaması, uluslararası
alanda politik destek bulma ihtiyacı ve yeni teknolojilere sahip olma isteği
sayılabilir.
104 Alnıak, a.g.m., s. v. 105 Alnıak, a.g.m., s. viii. 106 Baran, a.g.e., s. 4. 107 Kaya, a.g.e., s. 492.
36
Ancak silahın salt ekonomik bir mal olmadığı ve politik özelliğinin daha
ağır bastığı göz önünde bulundurulduğunda, silahların dışarıdan tedarik
edilmesinin sakıncaları olduğu söylenebilir. Türkiye, bu durumu en çok
tecrübe eden ülkeler arasındadır.
Ekonomi teorisinde, normal koşullarda bir alıcının bütün ekonomik
malları piyasadan istediği zaman ve istediği miktarda satın alabileceği kabul
edilir. Buna karşılık, savunma ürünlerinin satışı politik destek ve teknoloji
transferi anlamına da geldiğinden, silah üreten ülkeler, en modern silahlarının
ve kendi geliştirdikleri teknolojilerin düşman ya da rakiplerinin eline geçmesini
istemezler. Bu silahlar, kritik teknolojiler olarak nitelendirmekte ve çok ender
durumlar dışında üretici ülkeler diğer ülkelere bu silahları vermemektedirler.
Ülkelerin dış silah tedarik kaynaklarına güvenmemelerine neden olan
çeşitli stratejik faktörler vardır. Silah ihracatçısı ülkelerin savaş zamanında
olduğu kadar barış zamanında da silah transferi aracılığıyla politik alanda
kendi konumlarını kuvvetlendirme imkânına sahip olmaları ve bunu alıcı
ülkeler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanmaları sıkça görülen bir
durumdur. Ayrıca, satıcı ülkenin kendi silahlı kuvvetlerinin ihtiyaçlarına
öncelik verme ihtimali ve dışarıdan tedarik edilen silahların alıcı ülkelerin
ihtiyaçlarını tam olarak karşılamama ihtimali de vardır. Bu durumu Türkiye
Soğuk Savaş döneminde yaşamıştır.
Silah ihracatçısı ülkeler, gerek silah sattıkları ülkelerde ve gerekse
uluslararası alanda silah transferinin kontrolünü ellerinde tutarak, egemen
ve baskıcı konumlarını devam ettirme imkânına sahip bulunmaktadırlar.
Benzer şekilde silah üreticisi ülkeler, silah geliştirme sürecindeki AR-GE
harcamalarını silah ihracatı aracılığıyla diğer ülkelere aktararak, ihtiyaç
duydukları gelişmiş silah sistemlerini daha ucuza mal etme ve ihracattan
sağladıkları büyük kazançlarla yeni projelerini finanse etme imkânı
yaratmaktadırlar. Diğer taraftan, kriz veya savaş gibi olağanüstü
durumlarda ihtiyaç duyulan silah üretim kapasitesinin hazır tutulması ve bu
alanda yetişmiş insan gücünün istihdamının sürdürülmesi savunma sanayii
gelişmiş ülkeler açısından avantaj sağlamaktadır. Ayrıca silah satıcısı
37
ülkeler, alıcı ülkelerin kendi çıkarlarıyla çatışmaya girişmeleri durumunda,
bu ülkelere yaptıkları silah transferlerini durdurarak alıcı ülkelerin
politikalarını etkileme imkânına sahip bulunmaktadırlar.
Ülkelerin dışarıdan silah tedarikinde karşılaştıkları olumsuzlukların
ve tehlikelerin ulusal savunmalarında hayati öneme haiz olduğu açıktır.
Dolayısıyla bu etkenler, ekonomik prensiplere ters düşse bile, ülkeleri kendi
ekonomik güçleri ölçüsünde kısmen veya tamamen dışa bağımlı olmaktan
kurtulmanın yolu olarak benimsenen yurt içinden tedariğe yani kendi
savunma sanayilerini kurmaya yöneltmektedir.
3.2. Yurt İçinde Üretim
Ülkelerin bağımsızlıklarını güçlendirmede ve uluslararası alanda daha
önemli bir rol oynayabilmelerinde silah üretimi önemli bir yer tutmaktadır. Bu
nedenle gelişmiş bir savunma sanayinin varlığı, özgüveni artırdığı gibi,
uluslararası alanda da güç dengeleri üzerinde etkili olmaktadır.
Silah tedariğinin ülke içerisinden yapılmasında pek çok politik ve askeri
kazançların bulunduğu aşikârdır. Buna rağmen, modern silah sistemlerinin
yerli imkânlarla üretimini, ancak sanayileşmiş ve ekonomileri güçlü olan
çok az sayıdaki ülke gerçekleştirebilmektedir. Buna karşılık silah tedariğinde
dışa bağımlı olanlar ise genellikle gelişmekte olan ve ekonomik yapı itibariyle
zayıf ülkelerdir. Ayrıca, sanayileşmiş ülkelerdeki silah üretimleri, çok büyük
şirketlerce yapılmakta ve büyük bir çoğunlukla da devletin desteği ve
garantisi altında bulunmaktadır. Devlet desteğine karşılık yine de bazı
projelerin gerçekleştirilebilmesi süper devletlerin dışındaki diğer ülkelerin
ekonomik imkânlarını aştığından, ülkeler önemli silah sistemlerinin üretimini
uluslararası işbirliği yoluyla gerçekleştirmeye yöneltmektedir. Savunma
sanayii gelişmiş ülkeler dahi AR-GE masraflarını azaltmak için bazı projelerde
uluslararası destek aramaktadırlar. ABD tarafından geliştirilen Geleceğin
38
Savaş Uçağı F-35 projesinde aralarında Türkiye’nin de bulunduğu sekiz ülke
AR-GE masraflarına katkıda bulunmaktadırlar.108
İhtiyaç duydukları silahları yerli üretim yoluyla tedarik etmeye
yönelen ülkeler silah üretiminde büyük güçlüklerle karşılaşmaktadırlar. Bu
güçlüklerden bazıları; finansman, teknoloji transferi, teknoloji üretimi, iç
talebin yetersizliği, diğer sanayileşmiş ülkelerle rekabet, hammadde ve yarı
mamullerde dışa bağımlılığın devam etmesi, maliyet ve kalite güvenilirliği
gibi ekonomik ve teknik faktörlerdir.
3.3. Askeri Yardımlar
Silah tedariğinin diğer bir yolu da askeri yardımlardır. Gelişmiş
ülkeler, ihtiyaç fazlası veya envanter dışı bıraktıkları silah sistemlerini ve
askeri malzemeleri ikili veya çok taraflı anlaşmalar çerçevesinde müttefik
ülkelere hibe olarak vermektedirler. Bu tür yardımlardan daha çok az gelişmiş
veya gelişmekte olan ve silah üretimi için gerekli ekonomik ve teknolojik
altyapıya sahip olmayan ülkeler yararlanmaktadır.
Geçmiş tecrübeler, silahlanma açısından büyük ölçüde askeri
yardımlara bağımlılığın büyük mahsurlar taşıdığını göstermiştir. Zira askeri
yardımlar neticesinde, alıcı ülkelerin başlangıçta bedelsiz olarak tedarik
ettikleri silah sistemlerinin idamesi için uzun vadede büyük meblağlara varan
kaynakları yurt dışına transfer etmek zorunda kalmaktadırlar. Ayrıca, yardım
alan ülkelerin yerli sanayilerinin ve bunun paralelinde teknoloji üretme
kabiliyetlerinin gelişmediği ve tıpkı dışarıdan satın alma yoluyla tedarikte
olduğu gibi politik ve ekonomik alanda dışa bağımlılıklarının devam ettiği
görülmektedir.
108 SSM web sayfası, (Erişim) http//www.ssm.gov.tr, 18 Nisan 2007.
39
Askeri yardımların çoğu kez devamlılık arz etmemesi, eski teknolojiye
göre imal edilmiş silah sistemlerini ihtiva etmesi ve dolayısıyla gerçek
manada ihtiyacı karşılayabilir nitelikte olmaması ve yurt içinde üretim ile
sağlanabilecek bazı ekonomik kazançları engelleyici bir rol oynaması, bu tür
bir tedarik yönteminin uygulanmasını sakıncalı kılmaktadır.109
Türkiye, ABD’den 1950 yılından itibaren 11.1 milyar ABD doları
civarında savunma yardımı almıştır. Bu yardımın 6.3 milyar ABD doları hibe,
4.8 milyar ABD doları ise kredi olarak alınmıştır.110
Askeri yardımlar, bir taraftan muhtelif gerekçelerle sınırlandırılmaları
ve hatta Almanya örneğinde olduğu gibi durdurulmaları, devam etmekte olan
yardımların siyasi baskı unsuru olarak kullanılmaları ve hibe yardımdan
pahalı krediye dönüştürülmüş olmaları sebebiyle cazibesini yitirmiştir.111
4. SAVUNMA SANAYİİ VE AR-GE
Ülkeler savunma sanayilerini kurarlarken savunma sanayini milli
egemenliğin bir şartı olarak görmektedirler. Savunma teknolojilerinin gizliliğini
yasal düzenlemelerle korumakta ve geliştirilmesini desteklemektedirler.
Ayrıca, savunma sanayii ürünlerini serbest ticaret kapsamı dışında
tutmaktadırlar.112
Savunma Sanayini, ulusal teknoloji ve ulusal sermayeye
dayandırmayan ülkelerin askeri gücü ve caydırıcılığı göstermelik olmaktan
ileri gidemez. Sermaye yapısı milli olmayan Ataş Rafinerisi’nin Kıbrıs
Buhranı sırasında bakıma alınıp, üretimi durdurması Türkiye’yi uçak yakıtı
109 Baran, a.g.e., s 10. 110 Kaya, a.g.e., s. 495. 111 Ekinci, a.g.e., s.131. 112 Aytekin Ziylan, “Savunma Sanayinin Gelişmesinde Dünyadan Örnekler ve Türkiye”, Savunma Sanayindeki Teknolojik Gelişmeler Sempozyumu Bildiriler Kitabı, cilt II, KHO Yayınları, Ankara, 1997, s. 4.
40
yönünden büyük sıkıntıya sokmuştu. 113 O dönem de uçak yakıtı Ataş
Rafinerisi’nde üretiliyordu ve yeterli jet yakıt stoku yoktu.
Her iki Körfez Savaşı’nda da Irak ordusunun elinde bulunan silahların,
radarların, düşman tanıma sistemlerinin üretici ülkeler tarafından felç
edilmesi Irak’ın elini kolunu bağlamıştır. Falkland Savaşı sırasında Arjantin,
Fransa’dan satın aldığı Exocet füzeleri ile iki İngiliz gemisini vurmuş, ancak
Fransa’nın bu füzelerin özelliklerini İngiltere’ye vermesi ve Fransa’nın parası
ödenen 9 füzeyi Arjantin’e teslim etmemesinden dolayı savaşın seyri
değişmiştir. Savaşın başında elinde 5 adet Exocet füzesi olan Arjantin,
parasını ödediği 9 adet füzeyi Fransa’nın İngiltere ile anlaşarak ambargo
uygulaması sebebiyle alamamıştır. 114
4.1. AR-GE Faaliyetleri ve Teknolojik Tasarım
Savunma ürünleri tedariki konusunda iki önemli yöntem vardır.
Bunlardan ilki milli araştırma ve geliştirme faaliyetleri neticesinde üretim,
diğeriyse ithalattır. Genellikle ihracatı gerçekleştiren ülkeler, AR-GE
faaliyetlerine ve teknolojik tasarım konularına büyük önem veren Batı Avrupa
ülkeleri ve ABD olmuştur. İthal eden ülkeler ise, bu gelişmelerden yoksun
gelişmekte olan ülkelerdir. Bu konuda dikkate alınması gereken bir husus da,
savunma sanayii konusunda tamamen kendine yeterli olmanın maliyet etkin
olmayacağıdır. Devletin bu sektöre sağladığı desteğin ve AR-GE
faaliyetlerinin yüksek maliyetinin yanı sıra, müttefik ülkelerle ilişkiler ve
uluslararası işbirliğinin geliştirilmesi yönünde atılan adımlar, birçok açıdan
karşılıklı silah ticaretinin önemini vurgulamaktadır.
113 Kemal Özden, “Ulusal Savunma İçin Ulusal Ekonomi”, Savunma Sanayii Sempozyumu -2000, Ankara, 2000, s.503. 114 Aytekin Ziylan, “Savaş Nasıl Kazanıldı”, Aselsan Dergisi, Ocak, 1997, s.15-19. (Time Dergisinden çeviri, 9 Eylül 1996)
41
Soğuk Savaş sonrası dönemde geleneksel silah ithalatçılarının
gelişmekte olan ülkelerden çok, Türkiye’nin de dâhil olduğu yeni
sanayileşmeye başlayan ülkeler olduğu gözlemlenmektedir. Bu yeni
gelişim süreci, ithal ikamesi, mühendislik faaliyetlerinin yerli sanayiye
odaklanması, lisans altında üretim ve hatta yabancı tedarikçi ile daha
yakın işbirliği neticesinde, sınırlı da olsa yerli sanayii tabanının oluşmasına
yardımcı olmuştur. 115
Dünya silah piyasalarına genel olarak bakıldığında, gelişmiş
konvansiyonel silahların az sayıdaki gelişmiş ülkeler tarafından üretildiği
ve dünyanın büyük bir bölümüne ihraç edildiği gözlenmektedir. ABD,
piyasanın en büyük AR-GE yatırımcısı konumundadır. Soğuk Savaş
döneminde ABD dış politikasında egemen paradigma olan realizm; ileri
teknolojiyi hegemonyanın bir göstergesi olarak kabul etmekteydi.116
Avrupa ülkeleri, bölgesel işbirliği yoluyla en büyük rakipleri ABD'ye
karşı finansal ve teknolojik sınırlamaları en aza indirmenin yollarını
aramaktadırlar. Özellikle AGSP yoluyla, savunma sanayinde özel bir AR-
GE politikası ortaya koymuşlardır. Rusya ve İsrail de son yıllarda AR-
GE'ye ve teknolojik gelişmelere verdikleri önem sayesinde ve dış piyasalar
konusunda sürekli güncellenen verileri dikkate alarak önemli birer silah
ihracatçısı konumuna gelmişlerdir.117
Aşağıda Tablo 3.1’de, savunma sanayii alanında önde gelen
ülkelerdeki AR-GE harcamaları gösterilmektedir. Tablo’da da görüleceği gibi
ABD’nin AR-GE harcamaları Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında büyük bir
üstünlüğe sahiptir. Bu üstünlük, ABD’yi savunma sanayii ürünü ihracında lider
konuma getiren en önemli unsurdur.
115 SIPRI Year Book 2003, “Armaments, Disarmament and International Security”, Oxford University Press, 2002, s. 218-252. 116 Bostanoğlu, a.g.e., s. 227, 277. 117 SIPRI Yearbook 2003, “Defence Industrial Policies: Russia, Military Spending and Armaments 2002, Arms Production”, Oxford University Press 2002, s.398.
42
Tablo 3.1: 1991-2002 Yılları Arası Batı Avrupa Ülkeleri ve ABD'de Askeri Teçhizat ve AR-GE Harcamaları
Askeri Teçhizat Harcamaları (Milyar ABD Doları, 2000 yılı sabit fiyatları)
Ülke 1991 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
Fransa - - - 7,7 6,6 6,6 6,4 6,5 6,6
Almanya 5,9 3,4 3,2 3,0 3,6 3,8 3,8 3,9 3,4
İtalya 3,2 2,5 2,7 2,2 2,5 2,5 3,2 2,3 2,8
İspanya 0,9 0,9 0,9 0,9 0,8 0,8 0,9 0,9 1,0
İngiltere 12,7 8,2 9,0 8,8 9,4 9,4 9,2 8,8 8,7
ABD 96,7 87,3 80,0 77,0 74,1 72,4 66,1 78,1 83,6
Askeri AR-GE Harcamaları (Milyar ABD Doları, 2000 yılı sabit fiyatları)
Ülke 1991 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
Fransa 6,5 4,5 4,3 3,4 3,2 3,1 3,1 3,5 -
Almanya 2,0 1,6 1,7 1,7 1,5 1,4 1,3 1,2 -
İtalya 0,7 0,4 0,2 0,4 0,2 0,1 0,1 0,4 -
İspanya 0,6 0,3 0,4 0,7 1,2 1,2 1,3 - -
İngiltere 4,4 3,6 3,7 3,9 3,4 3,7 3,7 - -
AB Toplam 14,9 11,1 10,9 10,5 9,8 9,8 9,7 - -
ABD 49,7 42,1 41,6 42,5 42,0 42,7 42,6 44,5 50,6
AB ve ABD Toplam 64,6 53,2 52,5 53,0 51,8 52,5 52,3 - - Kaynak: SIPRI Yearbook 2003, Tables of National Arms Production, Oxford University Press 2003, Ek 11A.2, s. 404.
4.2. AR-GE Yönünden Türkiye ve Gelişmiş Ülkelerin Karşılaştırması
Teknoloji transferi üç şekilde olmaktadır. Birincisi; mal transferi olarak
tanımlanan hazır ürün satın alınmasıdır. Savunma sanayii ürünlerinde mal
transferi ile sağlanan teknoloji genelde eskimiş teknolojidir. İkincisi; dizayn
43
teknolojisi transferidir. Bu tür transferler ortak üretim projelerinde uygulanır.
Teknoloji sahibi ülke ürün ile ilgili çizim ve iş akış şemalarını (blueprintleri)
diğer ülkeler ile paylaşır. Bu yöntemde de teknoloji transferi sınırlıdır.
Teknoloji transferinde üçüncü ve asıl transferin sağlandığı yöntem bilgi
transferi denilen tasarım teknolojisinin transferidir. Gelişmiş ülkeler tasarım
teknolojilerinin paylaşımında büyük sınırlamalar getirmektedirler.118
Savunma sanayii gelişmiş ülkeler AR-GE’ye büyük önem
vermektedirler. Bu amaçla ABD’nin Kritik Teknoloji Planı (Critical
Technologies Plan) ABD senatosu tarafından onaylanmıştır. NATO’nun
Avrupalı üyeleri tarafından yürütülen Avrupa Ortak Öncelik Alanları (Common
European Priority Area - CEPA) önemli programlardır. Türkiye’de de
edinilmesi düşünülen öncelikli teknolojiler konusunda çalışmalar yapılmıştır.
1991 yılında yapılan Sanayii Kongresinde, “Türk Bilim ve Teknoloji Politikası
1993-2003” adlı belge Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu tarafından
onaylanarak, bu çalışmaların TÜBİTAK tarafından yürütülmesine karar
verilmiştir.119
Dünyada yapılan AR-GE harcamalarının neredeyse % 85’i savunma
sanayinde kullanılmaktadır. ABD’nin 1993 yılında savunma sanayine AR-GE
için 56.1 milyar ABD doları ayırmıştır. Aynı dönem içinde silah pazarındaki
payı da % 49.2 olarak gerçekleşmiştir.120 Bu rakamlarla ABD, AR-GE
harcamalarında dünya liderliğini muhafaza etmektedir. 1995 yılında NATO
ülkelerin toplam AR-GE harcamaları 13.6 milyar ABD doları121 iken ABD aynı
yılda, Tablo 2.1’de de görüldüğü üzere 42 milyar ABD dolarından fazla
harcama yapmıştır. ABD savunma sanayii ürünleri pazarındaki liderliğini AR-
GE’ye ayırdığı kaynaklara borçludur. AR-GE‘ye ayrılan kaynakların sayısı
arttıkça silah sistemlerinde sayı azalırken daha nitelikli ürünler ortaya
118 Keith Krause, Arms and the State: Patterns of Military Production and Trade, Cambridge, 1992, s.24. 119 M.Kaya Yazgan, “Ulusal Güvenlik-Ekonomi-Teknoloji İlişkisi Üzerine”, Savunma Sanayii Sempozyumu – 2000, Ankara, 2000, s.109. 120 Mesut Hakkı Caşın, “Global Savunma Sanayinin Yeni Dinamikleri ve Muhtemel Gelişim Modelleri”, Savunma Sanayindeki Teknolojik Gelişmeler Sempozyumu Bildiriler Kitabı, cilt II, KHO Yayınları, Ankara, 1997, s.25. 121 Caşın, Global Savunma, s.30.
44
çıkmaktadır. Savunma sanayii alanında ABD’ye rakip olan Avrupa’nın ortak
olarak geliştirmeye çalıştığı birçok proje teknolojik olarak ABD’li rakiplerinin
gerisinde kalmaktadır. Teknolojik olarak geri kalmış bir savunma sanayii
ürününü üretmek için yatırım yapmak ölü bir yatırımdır. Çünkü sadece iç
pazarı amaçlayan, ihracat potansiyeli olmayan bir savunma sanayii
yatırımının idamesi çok zordur.
Uluslararası rekabet gücüne sahip olmak ve bu gücü sürdürmek AR-
GE’ye ayrılan kaynaklarla doğru orantılıdır. Gelişmiş ülkelerde Gayri Safi Yurt
İçi Hâsıla’dan (GSYH) AR-GE’ye ayırdıkları pay % 1–3 iken Devlet İstatistik
Enstitüsü’nün (DİE) 1996 verilerine göre bu oran Türkiye’de % 0.45’dir. Bu
oranın, % 62.2’si yüksek öğretim, % 25.9’u sanayii sektörü ve % 11.9’u da
kamu tarafından ayrılmaktadır.122
Ülkemizde AR-GE için en fazla kaynak kullanan kurum TÜBİTAK’tır.
1964-2003 yılları arasında 1.8 milyar YTL kullanan TÜBİTAK, 2007 yılında
AR-GE için 618 milyon YTL ayırmıştır. Bu rakamlarla 2004-2007 yıllarında
toplam 2.3 milyar YTL TÜBİTAK tarafından AR-GE için kullanılmış
olacaktır.123 Bu Türkiye için olumlu bir gelişmedir.
ABD, Japonya ve Avrupa gibi sanayisi gelişmiş ülkelerde AR-GE’ye
en fazla kaynak kamu tarafından aktarılmaktadır. Savunmaya yönelik ana
sistemlerinin % 79’unu dışardan sağlayan Türkiye savunması oldukça dışarı
bağımlı bir görünüm arz etmektedir. Bir ülkenin milli egemenliği, sahip
olunan savunma sistemlerinden daha ziyade, bu sistemlerin üretilmesindeki
teknolojiye ne kadar sahip olduğuna bağlıdır.
Aşağıdaki tablolarda (Tablo 3.2 ve Tablo 3.3) 1990 yılı verilerine göre
gelişmiş ülkeler ile Türkiye’nin GSYH’den AR-GE’ye ve AR-GE’den
savunmaya ne kadar pay ayırdıkları verilmiştir.
122 “Savunma Sanayii ve Tedarik”, Bilim ve Teknoloji Strateji ve Politika Çalışmaları, TÜBİTAK BTP 98/01,Ocak, 1998, s.54. 123 “Teknolojiye Bütçeden 618 milyon YTL Kaynak”, Posta Gazetesi (11 Haziran 2007)
45
Tablo 3.2: GSYH’dan AR-GE’ye ve AR-GE’den Savunmaya Ayrılan Paylar ÜLKE GSYH/AR-GE Oranı (%) AR-GE/Savunma Oranı (%)
İngiltere 2.2 44 Fransa 2.3 40 A.B.D 2.7 62.5 Almanya 2.8 13.5 Japonya 3.8 5.5 Türkiye 0.3 1
Kaynak: Savunma AR-GE 98 Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Mart 1998, Ankara, 103.
Tablo 3.3: Bazı Ülkelerin Kişi Başına AR-GE Harcaması
Kaynak: www.undp.org, 2002 naklen Önder BARAN: a.g.e.,64
Üniversite ile sanayii arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi, savunma
sanayinde büyük önemi olan ileri teknoloji üretim altyapısı oluşturmak
açısından son derece önemlidir.124 Türkiye’de SSM kurulduktan sonra AR-
GE’ye 60 milyon ABD doları para aktarılmıştır.125 Bu paranın büyük bir
bölümü üniversitelere, özel şirketlere ve Genelkurmay Başkanlığı’na
verilmiştir.
124 İhracat Stratejisi: 1998-2005, Dış Ticaret Müsteşarlığı Yayınları, sayı 139, Ankara, 1998, s. 7. 125 SSM web sayfası, (Erişim) http//www.ssm.gov.tr, 20 Nisan 2007.
ÜLKE Kişi Başı AR-GE Harcaması (ABD Doları)
Türkiye 39.2
OECD Ülkeleri 536.7
AB 460.9
ABD 962.8
Polonya 68.1
Kore 403.6
Yunanistan 106.6
Japonya 776.5
İspanya 188.4
46
Örneğin; TOW tanksavar füzelerinin zırh üzerindeki etkinliğinin
artırılması araştırmasını Atatürk Üniversitesi, Bor-Karbür esaslı zırh üretimi
ve model çekme deneyi İTÜ, Milimetrik Dalga Elektronik Harp projesi,
RAMJET Tipi Sıvı Yakıtlı Seramik Roket Motor Tasarım ve Üretimi ve
Silisyum-Karbür Esaslı Seramik Kompozit Malzeme Üretimi Ortadoğu Teknik
Üniversitesi (ODTÜ), Ulusal Savunma Sistemleri İçin Yazılım ve Donanım
Desteği Geliştirilmesi ise Boğaziçi Üniversitesi tarafından yürütülmektedir.126
Ülkemizde, AR-GE harcamaları için yeterli kaynak
ayrılamamaktadır. Türkiye'deki AR-GE harcamalarının GSMH'nın sadece
% 0.3-0.5'i oranında kalması, savunma sanayinin gelişmesindeki en önemli
engellerden birisidir. Ülkemizde savunma sanayii ihracatının büyük bölümünü
gerçekleştiren Aselsan ve Roketsan dışındaki şirketler, genellikle ihracat
amacıyla dış piyasalara açılan şirketler için minimum oran olan % 10 AR-GE
harcaması düzeyine ulaşamamaktadır. Türkiye'de tüm savunma
şirketlerinin 2000 yılında AR-GE'ye ayırdığı yatırımlar 43 milyon ABD
doları ile toplam cironun sadece % 5’lik bölümünü oluşturmaktadır.127
Üniversiteler ve bilimsel kuruluşların savunma alanında yaptıkları çalışmalar
yetersizdir. Savunma sanayii konusunda daha çok bilimsel nitelikte
ortak çalışmalar yapılması, özgün teknoloji tasarımı açısından önemlidir.
AR-GE sonucu elde edilen yüksek teknoloji ürünleri ithalatında,
Türkiye 3.1 milyar Euro ile Avrupa Birliği üyesi dışındaki Akdeniz ülkeleri
arasında ilk sırada yer almaktadır.128 Sarıibrahimoğlu’na göre, AR-GE
sonucu elde edilen yüksek teknoloji ürünleri ihracatında ise Türkiye'nin payı
158 milyon Euro'dur. Türkiye’de özel sektörde tam zamanlı AR-GE
personelinin sayısı 3.634 iken, İsveç'te 41.636'dır. Türkiye, yıllık 200 yerel
patent başvurusuyla Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
(Organisation for Economic Co-operation and Development-OECD)
ülkeleri arasında sonuncu sıradadır. Türkiye'nin nüfusu İsveç'ten dokuz
kat fazla olmasına rağmen, her iki ülkede üniversite araştırmacılarının sayısı 126 SSM web sayfası, (Erişim) http//www.ssm.gov.tr, 20 Nisan 2007. 127 Conlan, a.g.e., s.23. 128 Sarıibrahimoğlu, Turkish Defence, s.200-201 naklen Conlan, a.g.e., s. 33.
47
13.500 düzeyindedir. Bilgi çağına ulaşmış olmanın bir göstergesi olarak;
Türkiye'de GSYH'dan bilişim teknolojileri harcamalarına ayrılan pay % 2.3
iken İsveç'te % 8, Yunanistan'da % 4, OECD ülkelerinde ise ortalama %
6.5'tir. Her 1000 kişiye düşen internet bağlantısı sayısı Türkiye'de 4
civarında iken Finlandiya'da 120, OECD ülkelerinde ortalama 50
düzeyindedir.
Silah ihracatında ilk sıraları alan ülkeler konumlarını AR-GE’ye
yaptıkları harcamalara borçludurlar. Dünyada savunma sanayii sektöründe en
çok ihracat yapan ülkelerin teknoloji tasarımı ve AR-GE'ye verdikleri önemi,
OECD ülkelerinin savunma AR-GE'sine ayırdıkları kaynağa ilişkin veriler
açıkça göstermektedir.129
• 1998 yılında OECD ülkelerinin toplam savunma AR-GE'si
harcamalarının yaklaşık % 90’lık bölümü üç ülke tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bu ülkelerden ABD'nin savunma AR-GE bütçesi OECD
toplamının yaklaşık % 80'ini, Fransa'nın ve İngiltere'nin ise her biri % 6’şar
olmak üzere %12'sini oluşturmaktadır.
• ABD'nin toplam AR-GE bütçesinin yarısından fazlası savunma AR-
GE'sine ayrılmıştır. İngiltere'nin savunma AR-GE'si bütçesinin toplam AR-GE
bütçesi içindeki payı da üçte birden fazladır. Fransa ve İspanya'da ise bu
oran dörtte bir civarındadır.
• 1999 yılında ABD'nin savunma AR-GE bütçesi GSYH'nın % 0.45'i
iken bu oran İngiltere'de % 0.26, Fransa'da da % 0.22 olarak
gerçekleşmiştir.
• 1990'lı yıllarda savunma AR-GE'si bütçesinin GSYH'ya oranı
birçok ülkede düşmüştür. Bu düşüşün başlıca sebebi askeri
harcamalardaki azalma olup, en fazla düşüş İsveç, ABD ve Fransa
bütçelerinde gerçekleşmiştir.
129 Güngör, a.g.e., s. 47.
48
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
DÜNYA SİLAH PAZARI
Milattan önce 5. yüzyılda Atina ile İran arasındaki Peleponez
Savaşı’ndan beri silah transferleri ülkeler tarafından politik, askeri ve
ekonomik amaçlar için kullanılmaktadır. Silah sistemlerinin gelişimi ve
transferi imparatorlukların yıkılarak modern devletin oluşmasında etkili
olmuştur. 130
Dünya savunma pazarı uluslararası sistemdeki değişime paralel bir
yapıda gelişmiş ve yeni sistemin gereklerine ayak uydurmuştur. Bu yapı;
Dünya Savaşları Arası, Soğuk Savaş ve Soğuk Savaş Sonrası dönem olarak
üçe ayrılır. Bu üç dönemde silah ticareti, süper güçlerin ortaya çıkmasından,
müttefiklerin ve tehdit/çıkar merkezlerinin belirlenmesine kadar olan süreden
sonra bir geçiş dönemi yaşamış ve daha sonra da yeniden yükselişine
devam etmiştir.
Savunma sanayii ihracatı, politik, askeri ve ekonomik gerekçeleri ile
önem arz etmektedir. Ülke politikaları, öncelikleri ve diğer ülkeler ile
geliştirilmek istenen ilişkiler silah akışına yön vermektedir.131 Talep edilen
silah sisteminde kaç üretici olduğu, satıcı ülkenin hangi pakta üye olduğu,
teknolojiye ne kadar hâkim olduğu ve pazar payı gibi kriterler üretici ülkelerin
satış politikalarını etkilemektedir. Ancak burada esas olan satıcı ülkelerin
hangi nedenler çerçevesinde hareket ettikleridir. Birçok motifin etken
olabileceği bir gerçektir, ekonomik nedenler yanında politik sebeplerin de
etkili olduğu söylenebilir.
130 Krause, a.g.e., s.1. 131 M.Uğur Karavelioğlu, “Savunma Sanayinde İhracatı Artırmak”, Savunma Sanayii Sempozyumu – 2000, Ankara, 2000, s.472.
49
1. DÜNYA SİLAH PAZARININ POLİTİK YÖNÜ
Silah en hızlı yayılan ekonomik mal olmasına rağmen, silah
transferlerinde politik etkenler birincil rol oynamaktadır. Politik etkenler; ülke
çıkarları ve güvenliğiyle ilgili faktörleri içermektedir. Bunların başında
ittifakların oluşturulması ve güçlendirilmesi, bölgesel güç dengelerinin
korunması, ideolojilerin yayılması, alıcı ülkelerde askeri üs oluşturulması,
nükleer silahların yayılmasının önlenmesi vb. gibi faktörler sayılabilir.132
Satıcı ülkelerin kendi ulusal ve uluslararası çıkarları çerçevesinde
belirledikleri müttefiklerine ve kısıtlı işbirliği yaptıkları ülkelere
gerçekleştirdikleri satışlar, pazarın yapısının oluşmasında etkili olmaktadır.
Özellikle iki bloklu uluslararası siyasetin en belirgin olduğu Soğuk Savaş
döneminin sonlarına doğru her blok kendi ideolojisini yaymak, bölgesel
dengeleri korumak, askeri üs edinmek ve stratejik doğal kaynakları kontrol
altında tutabilmek amacıyla alıcı ülkeleri belirlemişler ve amaçlarına
uygunlukları çerçevesinde bu ülkelere silah satışına izin vermişlerdir.133
Alıcı ülkeler de ekonomik, stratejik, askeri ve uluslararası çıkarları
veya etnik ve tarihi bağlarından dolayı bir kutup içindeki bir veya birkaç ülkeyi
ya da nadir olarak da değişen oranlarda her iki kutup mensubu ülkeleri
kullanmışlardır. Söz konusu alıcı ülkelerin silah tedarik şekilleri ve tedarik
miktarları, bulundukları bölgenin stratejik önemiyle ve bu bölgede etkili olan
süper güçler ve diğer endüstrileşmiş ülkelerin çıkarlarıyla doğrudan ilişkilidir.
Soğuk Savaş Sonrası dönemde her ne kadar bloklaşma sona ermiş
ise de, tek kaynağa dayalı tedarikte bulunan ülkelerin çoğunluğu, daha
önceki yıllarda edindikleri ekipmanların lojistik desteğini sağlamak amacıyla
ve ordularının eğitim, yatkınlık ve tecrübelerini göz önünde bulundurarak,
mümkün olduğu ölçüde aynı kaynaktan tedarike devam etmişlerdir.134
132 Murat Dinç, “Uluslararası Savunma Pazarındaki Rekabetin Temel Unsurları ve Türkiye'de Yerleşik Savunma Sistemleri Üreticilerinin Uluslararası Savunma Pazarındaki Rekabet Güçleri”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 1995, s.7-8. 133 Herbet Wulf, “Arms Industry Limited: The Turning-point in the 1990s Arms Industry Limiter”, SIPRI Yearbook 1993, s.5 134 Dinç, a.g.e., s.8-9.
50
2. DÜNYA SİLAH PAZARININ EKONOMİK YÖNÜ
Silah en hızlı yayılan ekonomik maldır. Dünya, her yıl yaklaşık olarak 1
trilyon ABD doları tutarındaki kaynağı askeri amaçlar için kullanmaktadır.135
Başka bir deyimle, dünya toplam üretiminin % 5-6'sı askeri gereksinimlere
ayrılmaktadır. Ülkelere göre bu oran % 2 ile % 8 arasında değişmektedir.
Bazı özel durumlarda ise bu oran, % 1'in altı ile % 30'un üzeri arasındadır.
1987-1994 yılları arasında ABD 83.1, Rusya 71.4, Fransa 32, İngiltere
28.5, Çin 13.2, Almanya 5.6, Kuzey Kore 2.4, eski Yugoslavya 2.3, İtalya 1.5
ve İsrail 1.5 milyar ABD dolarlık silah satışı gerçekleştirmişlerdir.136 1992
yılında dünyada 50 adet satıcı 120 adet de alıcı konumunda ülke vardı.137
Yukarıdaki rakamlardan da anlaşılacağı üzere, yedi ülke (ABD, Fransa,
İngiltere, Almanya, Çin, Rusya, Ukrayna), neredeyse dünyadaki askeri
harcamaların dörtte üçünü gerçekleştirmektedirler. Aksuya göre; savunma
sanayii alanda sahip oldukları ileri düzey teknolojik bilgi birikimi ve deneyimler
bu ülkelere sadece askeri harcamaların dörtte üçünü elinde tutan değil,
aynı zamanda tüm askeri araştırma ve geliştirmelerin üreticisi olan ve silah
ile askeri araç dış satımının önemli bir bölümünü gerçekleştiren ülkeler olma
özelliğini de kazandırmıştır. Tüm önemli askeri gelişmeler buralarda
doğmakta ve buradan tüm dünyaya ticaret veya yardım yoluyla yayılmaktadır.
Bu durum silahlanma yarışının tekelci niteliğini ortaya koymaktadır. Bu küçük
sayıdaki üretici ülke dışında silahlanma yarışı veya rekabeti önemli ölçüde ve
genellikle yabancı silah, teknisyen ve teknoloji transferine dayanmakta olup
mevcut silah, araç ve gereçleri modernize etmeyi teşvik etmektedir.138
Teknoloji üretimi ve işbirliği seviyesi, silah ticaretinin akış yönünü
belirlemekte, bu da silah pazarının yapısını oluşturan etkenlerin başında 135 “Economic and Social Conscquences of the Arms Race and of Military Expenditures”, Department of Political and Security Council Affairs-UN, New York, 1978, s.5. naklen Suna AKSU, “Savunma Sanayii Müsteşarlığı Ortak Üretim Projelerinin Ulusal Ekonomiye Etkileri Açısından Analizi”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 1997, s.7. 136 Caşın, Global Savunma, s.25. 137 Krause, a.g.e., s.1. 138 Aksu, a.g.e., s.8.
51
gelmektedir. Ülkelerin teknolojiye bağımlılıkları ve teknoloji geliştirebilme
yetenekleri, tedarik edilecek silah sistemlerinin teknolojik karmaşıklığını ve
maliyetini belirlemekte olup, alıcı ülkenin ihtiyaçları satıcı ülke adaylarını
kısıtlamaktadır.139 Kompleks silah sistemlerini geliştirebilen, üretimini
sağlayabilen ve bunu dışarıya bağımlı olmadan satabilen ülke sayısı çok
sınırlıdır. Hatta bu ülkelerin sadece ABD ve eski SSCB ile kısıtlı olduğu
söylenebilir. Ancak ikinci seviye (second tier) üretici ülkelerin üretim
kapasiteleri; müttefiklerine yakınlıklarına, işbirliği seviyelerine ve karşılıklı
güvenlerine bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
Dünyada savunma sanayii, özellikle gelişmiş ülkelerin ekonomisine
en çok katkı yapan sektör konumundadır. İngiltere'de yapılan bir
araştırmaya göre, savunma ihracatının yarattığı istihdam artışı, 1980'de
% 20'nin altındayken silah ihracatının artışına paralel olarak 1998'de % 37'ye
yükselmiştir. Ayrıca bu dönemdeki savunma ihracatı, hem üretim hem de AR-
GE maliyetlerinden tasarruf sağlanmasına yardımcı olmuştur. 140
Savunma teçhizatı ihracatının arzu edilen ölçeklerde
gerçekleştirilebilmesi, kapsamlı bir savunma sanayii altyapısının varlığı ve
işleyişi ile mümkün olmaktadır. 1998-2002 yılları arasında dünyadaki toplam
silah transferlerinin % 83'lük bölümünü beş büyük konvansiyonel silah
üreticisi şirket gerçekleştirmiştir. ABD, bu dönemdeki transferlerin % 41'lik
bölümünü gerçekleştirerek en büyük ihracatçı durumuna gelmiştir.141 Bu
başarıda ABD'nin teknolojik avantajlarının ve dünyadaki savaş ortamının
yanı sıra, üretilen sistemlerin kabiliyetinin artması amacıyla müttefik
devletlerle yapılan anlaşmaların ve işbirliği çabalarının da katkısı vardır.
Hagelin ve Wezeman’a göre; Rusya bu dönemde, toplam silah
transferlerinin % 22'lik bölümünü gerçekleştirmiştir. Savunma ihracatı
Rusya’da ülkenin en önemli ihracat kalemi olarak belirlenmiş ve bu alanda
gerekli altyapı oluşturulmuştur. Şu anda, Rusya'nın silah ihracatından elde
139 Dinç, a.g.e., s.10. 140 Conlan, a.g.e., s. 42. 141 Björn Hagelin, Pieter D. Wezeman, “International Arms Transfers”, SIPPRI Yearbook 2003, Oxford Universty Press, 2002, s.439-441.
52
ettiği gelirler askeri AR-GE harcamalarını karşılayabilmektedir. Ancak
Rusya, gelişmiş silah alt sistemlerinin üretiminden çok modernizasyonuna
yoğunlaşmış, bu süreçte yabancı şirketlerle yapılan işbirliği çabaları sonucu
ihracat konusunda yeni bağlantılar kurabilmiştir.
Fransa, aynı dönemde toplam transferlerin % 9'luk bir bölümünü
gerçekleştirirken, Almanya'da bu oran % 5 düzeyinde kalmıştır. İngiltere ise
silah transferinin % 5'lik bölümünü gerçekleştirerek, dünyadaki beşinci büyük
ihracatçı haline gelmiştir. Avrupa Birliği ülkeleri 1998-2002 döneminde
toplam % 25'lik bir silah transferi gerçekleştirmiştir. Bu transferin % 84'ü
Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkelere yapılmıştır.142
Tablo 4.1 incelediğinde Çin ve Tayvan’ın da savunma pazarında
önemli bir yere sahip olduğunu görüyoruz. Çin, dünyadaki tüm silah
ithalatının % 9.5'una sahip olarak, 1998-2002 döneminin en büyük alıcısı
durumundadır. Tayvan ise % 7 ile ikinci sıradadır. Tabloda, 1998-2002 yılları
arasında, en büyük 10 silah üreticisinin en büyük alıcılara yönelik
gerçekleştirdiği temel konvansiyonel silah transferleri gösterilmektedir.
Dünyada, 1990'lı yılların ilk yarısında silah üretiminin azalmasının en
büyük nedeni iç piyasalardaki talebin azalmasıdır. Silah ihracatı da bu
gelişmeye paralel olarak ancak düşük bir oranda azalmıştır.143 1990'lı yılların
ikinci yarısından sonra dünya silah ihracatında önder durumundaki Fransa,
Almanya, İngiltere ve ABD, durgunluk ve giderek azalan iç talebin
sonucunda silah ihracatını arttırmanın yollarını aramaya başlamışlardır.
Rusya için son yıllarda bu eğilim daha güçlü olmuştur. Çünkü Soğuk Savaş
sonrası dönemde ekonomik olarak çöken Rusya’da silah en önemli ihraç
ürünlerinden biri olmuştur. 1997 yılında İngiliz, Fransız ve Amerikan silah
ihracatı en yüksek seviyeye ulaşırken, Almanya'nın silah ihracatında
dalgalanmalar yaşanmıştır. Silah ihracat verilerine göre Almanya'nın silah
ihracatı 2001'de % 2 oranında azalmıştır.144
142 Hagelin, Wezeman, a.g.m., s.444. 143 Wulf, a.g.m., s.5-8. 144 SIPPRI Year Book 2003, “Armanents, Disarmanent and International Security”, Oxford University Press, 2002, s.450-473.
53
Tablo 4.1: En Büyük 10 Konvansiyonel Silah Üreticisinin En Büyük 38 Alıcıya Satışları (1998-2002, milyon ABD Doları)
ÜRETİCİ
ALICI A
BD
Rus
ya
Fra
nsa
Alm
anya
İngi
ltere
Ukr
ayna
İtal
ya
Çin
Hol
land
a
Bel
arus
Diğ
er
Topl
am
Afrika 175 1.985 172 27 12 672 17 70 0 1.028 946 Asya 11.62 14.26 3.560 556 1.184 1.511 659 1.251 312 52 1.937 36.90Bangladeş 48 331 - - - - 14 41 16 - 161 611Çin 31 8.220 48 0 410 14 - - - - 69 8.818Hindistan - 3.917 73 88 36 103 22 - 191 - 394 4.824Japonya 2.767 - 16 2 9 - 5 - - - - 2.799Malezya - 102 7 - 567 - 274 - 19 - 170 1.139Myanmar - 310 - - - 23 - 283 - - 27 643Pakistan 28 99 880 - - 860 167 817 19 52 70 2.992Singapur 1.342 32 3 - 1 - 53 - - - 403 1.834Güney Kore 2.225 71 494 283 195 - 5 - 51 - 121 3.445Tayvan 4.870 - 1.922 - - - - - - - 30 6.822Tayland 202 - - 132 12 - 109 25 - - 97 577Diğer 109 1.179 117 51 338 115 - 85 16 - 395 2.401Avrupa 11.79 1.187 752 1.900 459 287 413 2 544 - 1.505 18.84Finlandiya 1.830 - 24 - - - - - 1 - 43 1.898Yunanistan 1.884 667 190 614 44 120 - - 336 - 103 3.958İtalya 872 - 45 - - - - - - - - 917Hollanda 882 - 4 141 - - 1 - - - 39 1.067Norveç 414 - 37 11 89 - - - 91 - 230 872İspanya 601 - 158 15 102 - 64 - - - 10 950İsveç 136 - - 431 - - 5 - - - 22 594İsviçre 945 - 102 - - - - - - - 7 1.054İngiltere 2.584 - 23 256 - - 200 - - - 53 3.116Diğer 1.646 520 169 432 224 167 143 2 116 - 998 4.417Orta Doğu 11.77 2.864 3.064 1.736 1.411 142 88 237 320 46 922 22.60Mısır 2.959 47 4 34 - - - 81 - - 126 3.251İran - 1.307 - - - 60 - 72 - - 1 1.440İsrail 2.256 - 11 766 - - - - - - 3.033Ürdün 292 - - - 362 46 - - - - 58 758Kuveyt 38 - 358 1 38 - - 85 - - 29 549S. Arabistan 2.917 - 488 - 688 - 34 - - - 233 4.360Suriye - 622 - - - - - - - - - 622Türkiye 2.846 - 554 935 41 - 45 - 43 - 224 4.688BAE 59 371 1.220 - 82 36 - - 275 - 49 2.092Yemen - 517 1 - - - - - - 46 178 742Diğer 408 - 428 - 200 - 9 - 2 - 24 1.070 Kaynak: SIPRI Yearbook, 2003, sayfa:442-443
54
3. SİLAHLARIN EL DEĞİŞTİRMESİNDE UYGULANAN PROSEDÜRLER
Silahların el değişiminde uygulanan teknikler genel olarak, tamamen
yardım ile koşulsuz satış arasında değişmektedir. Söz konusu satış teknikleri
alıcının veya pazarı oluşturan ülkelerin, silah sistemlerini tedarik etmelerini
kolaylaştırdığı gibi satılan silah miktarını da arttırmaktadır. Ticari kârlar,
rekabet, tek satıcı olma kaygısı, bölgesel çıkarlar, teknolojinin hassasiyeti ve
diğer sebeplerden dolayı silah satış şekilleri, alıcıların talebi de göz önünde
bulundurularak; ortak üretim, lisans altında üretim, ortak geliştirme, çokuluslu
ortak girişim, mal mukabili ticaret ve off-set olarak belirlenmektedir. Bu
kapsamda üretici ülkeler kendi silahlı kuvvetleri bünyelerindeki
kullanılmış/eski silahları çıkar karşılığında (para, üs vb) elden
çıkartabilmekte, dolayısıyla gelişmiş teknolojiye sahip silahların el
değiştirmesini kolaylaştırmakta ve bu zincirin son halkası olarak da yeni
üretilen silahlarla birlikte stoklarda bulundurulan silah sistemi sayısını
arttırmaktadırlar.145
1957 yılındaki silah ihraç projeksiyonuna bakılacak olursa; ABD %
44.9, NATO Avrupa kanadı % 19.2, SSCB % 20.2 iken 1988 yılına
gelindiğinde ABD % 29.4, SSCB % 43.9 şeklinde bir dağılım gerçekleşmiştir.
1980’li yıllarda SSCB, 35 ülke ve 6 Varşova Paktı üyesi ülkenin birinci
derecede, 16 ülkenin de ikinci derecede silah kaynağı olarak toplam 57
ülkeye 20 milyar ABD doları civarında silah ihracı gerçekleştiriyordu. 146
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Körfez Savaşı bu pazar dağılımını
değiştirmiştir. Körfez Savaşı’nda Sovyet silahları ile donanımlı Irak ordusunun
ABD karşısında ezici bir yenilgi alması Rus silahlarına duyulan güveni
azaltırken ABD silahlarına olan ilginin artmasına neden olmuştur. Ayrıca,
eskiden Doğu Bloğu içinde yer alan ve bağımsızlığını kazanan yeni ülkelerin
tercihlerini batıdan yana kullanması ve savunma politikalarını da bu yönde
oluşturmaları dünya silah pazarını etkilemiştir. Rusya’dan duyulan korku ve 145 Dinç, a.g.e., s.9. 146 Caşın, Global Savunma, s.24.
55
şüphe bu ülkeleri NATO’ya yöneltmiş, batı savunma doktrinini benimseyen
bu ülkeler ABD ve batı yapımı silahlara yönelmişlerdir. Bunun sonucu olarak
da Rusya’nın silah pazarındaki payı 4 milyar ABD dolarına kadar
düşmüştür.147
Rusya yeniden pazar payını artırmak için başta İsrail olmak üzere
Fransa ve ABD ile teknik işbirliği yollarını aramaktadır. Nitekim ATAK
Projesine ERDOĞAN helikopteri ile giren Rusya şansını artırmak için
helikopterin elektronik aksamı (aviyonik, atış kontrol ve seyrüsefer sistemleri)
konusunda İsrail ile işbirliği yaptı. Rusya ve İsrail’in yakınlaşmasında 1990’lı
yıllarda eski Sovyetler Birliği topraklarından İsrail’e göç eden Yahudi kökenli
bilim adamlarının etkisi büyüktür. Bu bilim adamların İsrail’in savunma
sanayinin gelişmesinde de pay sahibidirler. Yine de ABD’nin İsrail’e sağladığı
savunma desteği göz ardı edilemez. Endüstriyel ürün pazarı son derece
kısıtlı olan Rusya’nın en önemli ihraç kaynağı savunma sanayii sektörü
olarak gözükmektedir. Dünya savunma sanayinde ise yaklaşık 16 milyon işçi
istihdam edilirken bunun 4 milyonu Rusya’da bulunmaktadır.148
Batı ülkeleri savunma sanayii alanında ürettikleri teknolojileri sivil
amaçlar içinde kullandıklarından bu sektör batı ülkelerinde daha esnektir ve
doğu bloğu ülkelerine nazaran Soğuk Savaş sonrası dönemde daha az
etkilenmişlerdir. Ayrıca her iki Körfez Savaşı sırasında batı özellikle de ABD
televizyondan canlı yayınları ile silahlarının reklâmlarını yaparak pazar
paylarını artırmışlardır.149 ABD, Birinci Körfez Savaşı sırasında CNN
televizyonundan yaptığı canlı yayınlar ile ikinci savaş sırasında da iliştirilmiş
(embedded) gazeteciler ile sadece kendi istediği görüntüleri ve haberleri
yayınlatarak reklâm ve psikolojik harp yapmıştır.
147 SIPPRI Year Book 2003, “Armanents, Disarmanent and International Security”, Oxford University Press, 2002, s.461. 148 Caşın, Global Savunma, s.28. 149 Alnıak, a.g.m., s. viii.
56
4. ABD- AVRUPA SAVUNMA SANAYİİ KARŞILAŞTIRMASI
Avrupa ve ABD’nin silah ihraç rakamlarına bakıldığında, savunma
sanayii alt yapıları hakkında fikir sahibi olabiliriz. ABD’de savunma sanayii
lokomotif bir sektör iken Avrupa’da ekonomiye yük getiren bir sektör
görünümü vermektedir. Yıllarca ABD’nin güvenlik şemsiyesinde sanayileşen
Avrupa savunma sanayine gereken önemi vermemiştir. 1994 yılında ABD,
Avrupa’ya 4.1 milyar ABD dolarlık savunma sanayii ürünü satarken Avrupa
ülkelerinden 700 milyon ABD dolarlık savunma sanayii ürünü almıştır. 4.1
milyar ABD doları, Avrupa’nın toplam silah ithalatının % 78.8
oluşturmaktaydı. Belçika Dışişleri Eski Bakanı Mark Eyskens’in deyimiyle;
“Avrupa, ekonomik bir dev, siyasal bir cüce, askeri bir tırtıl olarak
kalmıştır.”150 Nitekim AB ülkelerinde ABD’den üç kat fazla savunma sanayii
firması olmasına rağmen bunların yıllık toplam ciroları ABD firmalarının yarısı
kadardır.151 Dünyanın en büyük 10 savunma firması arasında ABD’nin 7
varken Avrupa’dan sadece 3 firma bulunmaktadır.152
ABD gelişmiş savunma sanayii alt yapısını Sovyetler Birliği ile girdiği
silahlanma yarışında da kullanmış, bu sayede Sovyetler Birliği’nin önce
ekonomik sonrada siyasi olarak çökmesini sağlamıştır. ABD’nin o dönemde
Yıldız Savaşları olarak bilinen projeyi gerçekleştirmek için ulusal gelirinden
savunma bütçesine ayırması gereken pay % 14 iken, Sovyetler Birliği’nin bu
projeyi karşılaması için ulusal bütçesinden ayırması gerek pay % 41’di.153 Bu
durum Sovyetler Birliği’ni ekonomik çöküşe götürmüştür. Ayrıca bu dönemde
ABD, askeri programlarının finansmanı uluslararasılaştırarak müttefiklerinin
katılımını sağlamış ve askeri harcamalarını düşürme yönünden fayda
sağlamıştır.154
150 Caşın, Global Savunma, s.30. 151 Ziylan, Dünyadan Örnekler, s.5. 152 J.P. Dunne, Eamon Surry, “Arms Production”, SIPRI Yearbook 2006, Oxford University Press, 2006, s.419-427. 153 Yazgan, a.g.m., s.108. 154 Bostanoğlu, a.g.e., s. 287.
57
İngiltere ile Fransa'nın, Avrupa savunma sanayii alanında işbirliği ve
bu çerçevede ortaklık projelerine yaklaşımlarında farklılıklar ortaya
çıkmaktadır. Savunma sanayii alanında kendi içerisinde geniş çaplı bir
yeniden yapılanma süreci yaşayan Fransa, Avrupa çapında çok daha geniş
kapsamlı bir yeniden yapılanma ve işbirliğinin bayraktarlığını yapmaktadır.
Bu noktada, hemen her konuda olduğu üzere savunma sanayii işbirliği
alanında da, Almanya'nın desteğini almış gözükmektedir. İngiltere'nin ise
ulusal çıkarlarına hizmet ettiği ölçüde Avrupa savunma işbirliğinin yanında
yer aldığı, bununla birlikte Avrupa'da Fransa ile Almanya'nın başını çektiği
"Avrupa merkezli tedarik" politikasını veya ortak bir silahlanma ajansı
kurulması girişimlerini ihtiyatlı bir şekilde daha gerilerden takip ettiği
gözlenmektedir. Hatta daha da ileri giderek İngiltere'nin, geleneksel dış
politikasının bir yansıması olarak Avrupa çapında kapsamlı savunma sanayii
işbirliği fikrine soğuk baktığı ve ABD ile bu alanda mevcut bağlarını devam
ettirmeye çalıştığı, bu tutumunun da Avrupa Birliği kapsamındaki
bütünleşme sürecine olumsuz etkilerde bulunduğu gözlenmektedir.155
5. SAVUNMA SANAYİİ OLUŞTURMA MOTİVLERİ
Tarih boyunca ülkeler ekonomik, politik ve askeri nedenlerden dolayı
silah üretmek için çaba harcamışlardır.156 Ülkelerin bulunduğu coğrafya,
bağımsızlık içinde yaşama isteği ve uluslararası ilişkilerdeki belirsizlikten
dolayı silahlanma yarışı, özellikle gelişmekte olan ülkeleri, dışa bağımlılığı
en aza indiren, ihracat potansiyeli olan ve teknolojik gelişmeler karşısında
kendini yenileme yeteneğine sahip bir savunma sanayii oluşturmaya
yöneltmiştir. Bu eğilim Türkiye için de geçerli olmuştur.
155 Ekinci, a.g.e., s.167. 156 Krause, a.g.e., s.12-18.
58
Kişi başına düşen milli gelirin düşük olduğu, bir yandan ekonomik
sorunlarla boğuşan ama diğer yandan da ülke savunması için harcama
yapmak zorunda olan gelişmekte olan ülkelerde savunma harcamaları daha
çok dış alıma yöneliktir. Bu ülkelerde savunma harcamalarından beklenen
ekonomik faydalar elde edilemediğinden, toplum tarafından tüketim olarak
algılanmakta ve bu yüzden ekonomik gelişme ile arasındaki ilişki sürekli
tartışma konusu olmaktadır.157
Ekonomik nedenler yanında komşular arasındaki silahlanma yarışı
savuma sanayii oluşturmada önemli bir etkendir. Hindistan’ın savunma
sanayii alanında önemli atılımlar yapmasında Pakistan ile olan silahlanma
yarışı etkili olmuştur. Aynı durum Mısır ve İsrail için de geçerlidir.
Bölgesel etkinliği artırmak için de savunma sanayine yatırım
yapılmaktadır. Hindistan Güney Asya’da, Mısır Arap dünyasında, Brezilya da
Güney Amerika’da bölgesel etkinlik için savunma sanayilerini geliştirmeye
çalışmaktadırlar.
Ulusal savunma sanayii oluşturmaya iten diğer bir neden de
ambargolardır. Kıbrıs Barış Harekâtı’nda, Pakistan-Hindistan çatışmasında
ve İran-Irak Savaşı’nda ambargolar söz konusu olmuş, bu da ülkeleri kendi
savunma sanayilerini oluşturmaya yönlendirmiştir.158
6. DÜNYA SİLAH TİCARETİNİN SEYRİ
20. yüzyılın sonlarına doğru Afganistan, Angola, Vietnam ve
Nikaragua’daki çatışmalar ile İran-Irak Savaşı’nın bitmesi sonucunda dünya
silah pazarı daralmış, bu durum da söz konusu bölgelere silah temin eden 40
ülkeyi etkilemiştir. Dünyada savunma harcamaları 1987 yılında 1.3 trilyon,
157 Baran, a.g.e., s.1. 158 Selami Sezgin, “Türkiye’de Savunma Harcamaları: Bir Giriş”, Savunma Sanayii Sempozyumu – 2000, Ankara, 2000, s.481.
59
1994 yılında 840 milyar ve 1995 yılında da 815 milyar ABD doları olarak
gerçekleşmiştir.159
Soğuk savaşın sona ermesinin ardından batı ülkelerinin savunma
harcamalarını kıstıkları, ordularını küçülttükleri ama özellikle teknolojik
çalışmalarını sürdürdükleri ve sanayii tabanını canlı tutmaya özen
gösterdikleri gözlenmiştir. Örneğin bu maksatla ABD’de Federal Acil Yönetim
Bürosu (Federal Emergency Management Agency) adında bir kurum
oluşturulmuştur. Bu kurum yalnızca mühimmat üretim hatlarını açık tutmak
için 1996 yılında 231, 1997 yılında 230, 1998 yılında 196, 1999 yılında ise
174 milyon ABD doları kaynak kullanmıştır.160
Yine de Soğuk Savaş sonrasında uygulanan politikalar beklentiler
doğrultusunda olmamıştır. SIPRI (Stockholm International Peace Research
Institute) tahminlerine göre 1988 ve 1989 yılları arasındaki dünya askeri
harcamalarındaki azalma % 2'nin biraz altındadır. 1987 yılında maksimum
düzeye erişen dünya savunma harcamaları sonraki birkaç yıl için istikrarlı bir
yavaşlama göstermiş, 1992 yılında ise yeniden hız kazanmıştır. 1989
yılından 1992 yılına kadar süren bu azalma yılda %5'i geçmemiştir. İlk defa
1992 yılında savunma harcamalarındaki toplam azalma yılda yaklaşık % 15
dolayında gerçekleşmiştir. Birçok ülke, askeri harcamalarda köklü bir
azaltma yapmak yerine “bekle ve gör” politikasını izlemeyi tercih etmiştir
ancak silahlanma yarışı farklı bir görünüm altında devam etmiştir.161
Savunma pazarını elinde tutan temel aktörlerin yanına İsrail, Brezilya,
Arjantin, Güney Kore, Tayvan ve Hindistan gibi yeni üreticiler eklenmiştir. Bu
ülkeler 1966 yılında 6 milyar ABD dolarlık bir satış rakamına sahiplerken bu
oran 1990 yılında 100 milyar ABD dolarına kadar ulaşmıştır.162 Gelecekte bu
pazarda Almanya, Çin ve Japonya da etkili olabileceklerdir. Almanya dış
politikasına uygun pazar olarak Orta ve Doğu Avrupa’yı hedeflerken,
Japonya ve Çin’in Pasifik pazarı için rekabet etmeleri muhtemel
159 Caşın, Global Savunma, s.26. 160 Yazgan, a.g.m., s.107-108. 161 Aksu, a.g.e., s.9. 162 Caşın, Global Savunma, s.26.
60
gözükmektedir. Ortadoğu ise, üç ülkenin de ortak hedef pazarı olarak
gözükmektedir.
Tablo 4.2: Ülkelere Göre Askeri Harcamalar (Milyon ABD Doları) 1987 1988 1989 1990 1991 1992 A.B.D. 331.215 323.860 320.427 306.170 268.994 284.116 Fransa 42.284 42.243 42.793 42.589 42.875 41.502 İtalya 22.699 24.113 24.304 23.376 23.706 23.004 Polonya 1.758 1.776 1.523 1.573 1.090 999 İsrail 6.808 6.374 6.141 6.418 6.159 6.187 Hindistan 8.331 8.530 8.734 8.607 8.038 7.742 Çin 6.243 5.375 5.332 6.069 6.571 6.924 Japonya 25.470 26.597 27.519 28.313 28.945 29.690 Avustralya 6.359 5.975 5.823 5.888 6.006 6.093 Kenya 260 254 237 246 192 141 Meksika 1.208 1.122 1.189 1.001 857 778 Kolombiya 417 502 531 576 527 618
Kaynak: SIPRI Yearbook 1995: Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 1995, 440.
7. DÜNYA SAVUNMA SANAYİNİN GELECEĞİ
Bu kapsamda öncelikle Soğuk Savaş dönemini ayrıntılı olarak
incelemek faydalı olacaktır. 1945–1955 yılları arasına dönem incelendiği
zaman, İngiltere hariç bütün Avrupa’da silah üretim kapasitesinin büyük
oranda azaldığını ve Almanya’nın silah üretim ve ihracatına sınırlamalar
getirildiğini görüyoruz. Bu on yıllık dönemde Avrupa, ABD ve SSCB’nin silah
pazarı durumundaydı. İngiltere de silah teknolojisindeki gelişmeleri takip
edemediğinden, dünya silah pazarında ABD ve SSCB arasında keskin bir
paylaşım vardı. Doğu Avrupa yanında 1955 yılında Mısır’a yaptığı silah
transferi ile Ortadoğu ve Akdeniz’e de ulaşan SSCB’nin silah üretimde çok
61
büyük artışlar oldu. 163 Krause’ye göre, iki kutuplu dünya ABD ve SSCB’nin
savunma sanayii şirketlerine yaradı ve Soğuk Savaş döneminde NATO ve
Varşova Paktı’nın savunma harcamaları İkinci Dünya Savaşı dönemindeki
kadar yükseldi. Sömürgelikten yeni bağımsız olan ülkeler de bağımsızlıklarını
güvence altına almak için yoğun bir silahlanma çabasına girdiler. Bu durum
büyük üreticilere yeni pazarlar sağladı. Çoğu bağımsızlığını yeni kazanan
Üçüncü Dünya ülkeleri 1970’lerde aldığı kredileri üretim yatırımları yerine
silahlanmaya harcıyorlardı.164
Soğuk Savaş sonrası dönemde, dünya ekonomik ve politik
konjonktürü nedeniyle savunma sanayii sektöründe bir duraksama ve
küçülme başlamıştır. ABD ve Avrupa firmaları imkânlarını birleştirerek
ortaklıklar kurmakta ve diğer gruplara karşı ortak tedbirler almaktadırlar.
Birleşmeler savunma sanayii sektöründe tekeller yaratmaktadır. Bununla
birlikte Avrupa ve ABD arasında kritik teknolojilerin transferinden
kaynaklanan gizli bir çekişme sürmektedir.165
Yine Soğuk Savaş sonrası dönemde silah sistemlerinde de büyük
değişimler yaşandı. Her iki Körfez Savaşı’nda da görüldüğü gibi gelecekte
savunma sanayii, “uzaktan algılama-bilgi işleme-uzaktan hassas vuruş”
alanlarına yoğunlaşmaktadır. Bu alanlara ABD 200 milyar ABD doları
civarında yatırım yapmıştır. ABD’ye savunma sanayii alanında rakip olması
düşünülen AB’nin, bu alanlarda ABD’yi yakalaması için savunma bütçesini %
7 oranında arttırması gerekmektedir. 166 Uzakdoğulu rakiplerinin ise ABD’yi
yakalamak için savunma bütçelerinde % 44 oranında bir artış yapmaları
gerekmektedir.
Silah sistemlerindeki gelişmeler savunma doktrinlerini olduğu kadar
silah pazarını da etkilemektedir. Konvansiyonel silahların yüksek teknolojiyle
takviye edilmesi neticesinde tahrip ve hassasiyetinin artışı, üç önemli neticeyi
beraberinde getirecektir. Birincisi; yüksek sofistike özelliğe sahip yüksek
163 Krause, a.g.e., s.81-85. 164 Bostanoğlu, a.g.e., s. 286. 165Alnıak, a.g.m., s. vii. 166 Yazgan, a.g.m., s.110.
62
maliyetli silah sistemlerine ancak sanayileşmiş zengin ülkeler sahip
olabileceklerdir. İkincisi; silah sistem sayılarında azalma ve ordularda
küçülmeye yol açacaktır. Üçüncü olarak da; nükleer silahların önemi
azalırken konvansiyonel silahların taktik ve stratejik kullanım alanları
genişleyecektir. Bu durum kritik askeri teknolojilerin muhafazasına ve
paylaşımında kısıtlamalara yol açacaktır.167 Yeni silah sistemleri, askeri
kuvvet yapılarında da değişime yol açacaktır. Örneğin İnsansız Hava Aracı
(İHA), uzmanlaşmış bir hava kuvvetleri personelinin varlığı yerine yer
tabanlı personelin varlığını gerektirecektir.168
Silah üretimini çok az sayıda ülkenin gerçekleştirebilmesi, gelişmiş
ülkelerin satıcı, bu tür ileri sanayii ve iş kollarına sahip olmayan ülkelerin ise
alıcı durumunda kalmasına sebep olmaktadır. Böylece, şekillenen piyasa
koşullarında oldukça geniş bir pazar payına karşılık, firmalar arası üretim
rekabetinde “tekelci” özelliğin ağırlık kazanmasına yol açmaktadır.169
Gelişmiş bir savunma sanayine sahip gelişmiş ülkeler de bu avantajlı
durumlarını mümkün olduğu sürece muhafaza etmek için statükocu politikalar
izlemektedirler.
Savunma sanayii alanında monopol olan ABD’nin uzun süre bu
konumunu koruyacağı değerlendirilmektedir. Ülkelerin silah ithalinde
komşuları ya da rakiplerinin elindeki silahların özellikleri etkili olmaktadır.
Elinde ABD menşeli silah bulunan bir rakibe karşı kullanılacak en etkili silah
yine ABD yapımı sistemler olarak ortaya çıkmaktadır. Her iki Körfez Savaşı
da bu durumu doğrulamıştır. Benimsenen askeri doktrin, daha önceden
tedarik edilmiş silah sistemleri, bakım bağımlılığı, yapılan çeşitli savunma
işbirliği anlaşmaları ve savunma ittifakları silah sistemleri konusunda aynı
kaynağa bağımlı kalmaya zorlayan etkenlerdir. ABD’nin yapmış olduğu silah
satış sözleşmeleri de bu bağımlılığı artırmaktadır. ABD bu bağımlılığı kendi
dış politikası doğrultusunda oldukça yoğun olarak kullanmaktadır. Silah
167 Caşın, Global Savunma, s.25. 168 Conlan, a.g.e., s. 11. 169 Caşın, Global Savunma, s.23.
63
satışlarının koşullandırılması ve ambargolar bu bağımlılık sayesinde etkili
olmaktadır.
Caşın’a göre, Mevcut konsensüse karşı bir takım oluşumlar da
mevcuttur. Çin son yıllarda batılı ülkeler tarafından uygulanan ambargolara
rağmen savunma sanayii alanında önemli gelişmeler kaydederek özellikle
Pasifik ve Ortadoğu pazarını zorlamaktadır.
21. yüzyılın ilk yarısı için savunma sanayinin geleceğini etkileyecek
beş muhtemel senaryo öngörülmektedir. 170 Birinci olasılığa göre ABD’nin
teknolojik üstünlüğünü kabul eden İngiltere ve İsrail gibi müttefikler bu sayede
pazar paylarını artıracaklardır.
İkinci olasılığa göre, Almanya ve Fransa gibi ülkeler ABD ile müttefik
kalarak, savunma sanayinde kendi ekonomik politikaları ve üretim modellerini
muhafaza edeceklerdir. Tabii ki bunun için AR-GE harcamalarını artıracaklar
ve bu da ekonomilerine ek yük getirecektir.
Üçüncü olasılığa göre, gelişmekte olan ülkeler kendi savunma
sanayilerini oluşturmak için yoğun bir çabaya girişerek Rusya ve Çin gibi
ülkeler ile işbirliğine gireceklerdir.
Dördüncü olasılığa göre, teknoloji transferi konusunda umduğunu
bulamayan gelişmekte olan ülkeler, savunma sanayii yatırımlarını kitle imha
silahlarına ve bunların atım vasıtaları olan balistik füzelere
yönlendireceklerdir.
Son olarak da, Japonya, Almanya ve Fransa gibi ülkeler mevcut
statükoyu reddederek, AR-GE ‘ye daha fazla yatırım yaparak Rusya ve Çin’in
potansiyel tehdidine karşı koymak için yeni silah sistemleri geliştirerek yeni
bir kutuplaşmaya yol açacaklardır. Bu durum da savunma sanayii sektöründe
çok kutuplu bir yapıya neden olacaktır.
170 Caşın, Global Savunma, s.32.
64
7.1. Savunma Sanayinde Değişim ve Küreselleşme
Sürekli değişen ekonomik, politik ve sosyal koşullara paralel olarak
savunma sektörü de değişim geçirmektedir. Terörizm, ihracat kontrolleri,
silahsızlanma çabaları, nükleer ve biyolojik tehditler, ülkelerin savunma
sanayilerinin yapısının da değişmesine neden olmaktadırlar. Bu durum,
hükümetler arası ve ülke içerisindeki kurumlar arası işbirliğinin artırılmasına
neden olmaktadır. Ekonomik faktörler ve politik faktörler, ülkedeki savunma
bütçesinin boyutunu etkilemekte, savunma sanayii politikalarının değişmesine
yol açmaktadır. Soğuk Savaş döneminden sonra ortaya çıkan ve ülkelerin
askeri harcamalarını azaltarak savunma sanayilerini daraltmaları
sonucunu doğuran silahsızlanma anlaşmaları, savunma sanayii sektöründe
bir takım reformların yapılmasını gerekli kılmıştır. Şirket kapanmaları ve
istihdamdaki azalma, şirket birleşmeleri ve şirketlerin yeniden yapılanmaları
sonucunu doğurmuştur. Savunma şirketleri, küreselleşme sürecinin yarattığı
rekabet ortamında rekabet gücü kazanabilmek için iç piyasada üretimin
yanında yeni pazar arayışlarına da girmişlerdir. Küresel şirketler, ölçek
ekonomilerinin sağlayacağı faydalardan da yararlanabilmek için, daralan iç
pazar yerine değişik araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yoğun bir biçimde
kullanımını gerektiren dış pazarlara yönelik üretim yapmayı tercih
etmişlerdir.171
Küresel şirketlerin bu politikaları sonucunda savunma sanayii alanına yeni
giren ikincil üretici ülkeler, ana sistem üretimi yerine alt sistemlere yönelmişler ve
entegrasyon yeteneklerini geliştirme yoluna gitmişlerdir. Entegrasyonda esas
olan; olanaklı olduğu ölçüde fazla alt sistemin bilgi ve üretim kabiliyetine
sahip olup, bunları çeşitli kara, hava, deniz platformları üzerine entegre etme
bilgisinin geliştirilmesidir. Bunun en güzel örneği İsrail’dir. Yeni bir uçak
üretmek yerine alt sistemler üreterek savunma sanayii alanında önemli bir
yer edinmiştir. Geliştirmeye çalıştığı LAVI isimli savaş uçağının ihracını ABD
171 K.Hartley, “Arms Industry and the Globalisation Process”, Centre for Defence Economics University of York, 2001, s.1-2. naklen Conlan, a.g.e., s. 11.
65
tarafından engelleneceği yönündeki baskılardan dolayı İsrail, savunma
sanayisini ana savunma sistemleri üretmek yerine alt savunma sistemleri
(aviyonik ve elektronik sistemler gibi) üreten bir yapıya dönüştürmüştür.172
Yeni yeni kendine pazar edinen İsrail savunma sanayisinin, özellikle ABD’nin
dev şirketleri ile rekabet etmesi mümkün değildi. Bunun yerine hedef pazar
olarak modernizasyon ihalelerine yönelmiştir. Çünkü küresel şirketler,
kendisiyle aynı ürünü üreterek onların pazar paylarına göz diken yeni
aktörleri engellemektedirler. Yakın işbirliği içinde gözükseler de İsrail,
geliştirdiği LORA füze sistemlerinin denemesini ABD casus uçaklarının
izlemesini önlemek için ertelemiştir.173 İsrail örneğinde olduğu gibi Türkiye
için de, modernizasyon ihtiyaçlarını büyük ölçüde kendi ürettiği alt sistemler
ile karşılamak ve sistem entegre edebilen ülke konumuna gelmek akıllı bir
strateji olacaktır.174 Nitekim Türkiye’nin son dönemdeki modernizasyon
programlarına baktığımız zaman bu yönde bir eğilimin olduğunu görüyoruz.
7.2. Ülkeler Arası İşbirliği ve Şirket Birleşmeleri
Gelecekteki savunma ihtiyaçlarının üç değişik şirket türünün ortaya
çıkmasına neden olacağı değerlendirilmektedir.175 Bunlar; kendilerinden
daha küçük savunma şirketlerini satın alan geleneksel savunma üreticiler,
ana kontraktör (yüklenici) olmak için büyüyen küçük ölçekli silah üreticisi
şirketler ve daha önce savunma sektöründe faaliyet göstermemiş ticari
şirketlerdir.
172 Aytekin Ziylan, “Savunma Sanayinde Teknoloji Politikası: İsrail Mucizesi”, Aselsan Dergisi, Temmuz, 2000, s.27. 173 Genelkurmay Başkanlığı web sayfası, (Erişim) http//www.gnkur.tsk/bhi/habergoster, 8 Mart 2005. 174 Bülent Altan, “Savunma Sanayii; Makro Geliştirme Perspektifleri”, SSM Bülteni, Ocak-Şubat-Mart, sayı 4, Ankara,1993, s.8. 175 J.A Tırpak, “The Distillation of the Defence Industry”, Air Force Magazine, July, 1998 naklen Conlan, a.g.e., s. 22.
66
Savunma sanayii gelişmiş ülkeler, diğer ülkeler ile işbirliğine
yönelik uluslararası anlaşmalar yaparak savunma teknolojilerine yönelik
ihracat kontrolleri gibi yasal düzenlemelere ilişkin bir çerçeve oluşturmaya
çalışmaktadırlar. Söz konusu ülkeler bu sayede savunma ürünlerine yönelik
talebin arttırılmasına çalışırken, savunma şirketleri de birleşmeler ve ortak bir
takım programlara katılmaktadırlar. Dünyada savunma sanayii sektörünün
devleri olan ABD şirketleri aşağıda tabloda verilmiştir.
Tablo 4.3: 2002 Yılı Sonu İtibarıyla ABD'nin En Büyük Beş Savunma Sanayii Şirketi
Kaynak: SIPRI Yearbook 2003, Oxford University Pres, 2003, Tables of Arms Production, s. 404
Dünyada savunma sanayinin gelişimine bakıldığında, ülkelerin
Soğuk Savaş döneminden sonra savunma bütçelerinde büyük bir kısıntıya
gittikleri ve bunun sonucunda birçok savunma şirketinin kapandığı ya da
finansal açıdan büyük sıkıntılarla karşılaştığı görülmektedir. Bu
şirketlerden bazıları, ürün farklılaştırması yolunu seçerken, bazıları da büyük
bir şirketin çatısı altında birleşmeyi tercih etmişlerdir. Bu birleşmeler
sonucunda, uluslararası piyasalarda rekabet gücü yüksek ve finansal yapısı
güçlü şirketler ortaya çıkmıştır. ABD'de mevcut anti-tröst yasalarına rağmen,
savunma sanayinde faaliyet gösteren firmalar için daha esnek bir yapı
oluşturulmuş, bu alandaki şirket birleşmeleri de ABD Savunma
Bakanlığı'nın inisiyatifine bırakılmıştır.176
176 “Dünyada Savunma Sektörü”, Savunma, Havacılık ve Uzay Paneli, Vizyon 2023 Projesi, SSM, Ön Rapor, Ek-2, Ankara, 2004, s.121.
Sıralama Şirket 2002 yılı Silah satışları (Milyon ABD Doları)
1 Lockheed Martin 18.600 2 Boeing 16.900 3 Raytheon 10.100 4 Northrop Grumman 6.700 5 General Dynamics 6.500
67
Şirket birleşmeleri sayesinde, milli olması gereken, özgün ve kritik
teknolojilerin korunması sağlanmaktadır. Ayrıca aynı ürünün ayrı fabrikalarda
üretilmesi; küreselleşme ve savunma harcamalarının kısılması
sonucunda uluslararası silah pazarının daralması nedeniyle oluşan
kaynak israfının engellenmesi ve AR-GE faaliyetlerinin büyük bir çatı
altında birleştirilerek maliyetleri azaltılması gibi konularda avantajlar
sağlamaktadır.
Şirketler ayakta kalabilmek için birleşerek büyük ölçekli olmanın
yarattığ ı maliyet düşüşü ve rekabet gücü avantajından
yararlanmaktadırlar.177 Örneğin, ABD'de Lockheed Martin ile Martin
Marietta firmalarının birleşmesi sonucu AR-GE faaliyetlerinde duplikasyon
engellenmiş, tek bir şirketin aynı ürünü fazla sayıda üretmesi sağlanarak
maliyet düşürülmüş, bunun sonucunda da 1.8 milyar ABD doları tutarında bir
tasarruf sağlanmıştır. ABD Savunma Bakanlığı da bu birleşmede, AR-GE
maliyetlerini sübvanse etmeye devam ederek birleşme masraflarına maddi
anlamda katkıda bulunmuştur.178
Günümüzde dünyanın önde gelen savunma şirketleri, özelleştirme ve
şirket birleşmeleri yoluyla her ne kadar hükümetlerden bağımsız bir duruma
gelmişlerse de, hükümetlerin ihracat kontrolleri ve destekleme mekanizmaları
yoluyla şirketler üzerindeki etkisi devam etmektedir. Savunma bütçeleri,
savunma teçhizatına ilişkin iç taleple beraber, AR-GE harcamalarına
aktarılacak kaynağı da belirlemektedir. İzlenen tedarik politikaları ile yerli
şirketler arasındaki rekabeti körüklenmekte ve hükümetler arası
koordinasyona daha fazla yer verilmektedir. Yüksek teknoloji gerektiren silah
sistemlerinin tasarlanıp üretilmesi için daha çok AR-GE harcaması
yapılmakta, AR-GE altyapısına harcanan bu tutarlar silah sistemlerinin daha
da pahalı olmasına yol açmaktadır. Bu durum genellikle oligopol yapıdaki
savunma pazarındaki rekabeti engellemekte ve azalan rekabet ortamı,
177 “Savunma Sanayinde Yeniden Yapılanmalar”, Aselsan Dergisi, Temmuz, 1993, s.17. 178 Conlan, a.g.e., s. 19.
68
günün gerektirdiği teknolojik kabiliyetlere uygun üretim yapabilecek şirketler
arasında çatışma riskini arttırmaktadır.179
Ulusal şirket birleşmelerinin ikinci ayağı uluslararası şirket
birleşmeleridir. Kendi ülkesindeki savunma pazarında şirket
birleşmelerinin sağladığı avantajlarla güçlü bir yer edinen şirketler, dış
piyasaların kendilerine sağladığı avantajı en üst düzeyde kullanmak
isteyeceklerdir. Dış piyasalardan daha fazla pay alabilmek için,
hükümetlerin belirledikleri dış ticaret ve sanayii stratejileri ile teşvik
sistemlerinin yanı sıra, şirketlerin kendi belirlediği stratejiler ve vizyonlar da
önem kazanmaktadır. Bu şirketler, bazen de uluslararası şirket birleşmelerine
dâhil olmakta, bazen ortaklık kurmayı tercih etmektedirler. Önümüzdeki
yıllarda, şirket birleşmelerinin yerini stratejik ortaklıkların alacağı
düşünülmektedir. Büyük savunma şirketleri Geleceğin Büyük Uçağı
(FLA- A-400M) projesi gibi ortak projeler gerçekleştirme amacındadır. FLA,
Türkiye’nin de dâhil olduğu Avrupalı ülkeler tarafından gerçekleştirilen nakliye
uçak projesidir. Türkiye bu proje sonunda 10 adet uçak almayı
planlamaktadır.180
Bu birleşmeler ile son yıllarda, giderek daha bütünleşmiş bir Avrupa
Savunma Sanayii yaratma çabaları sonucunda Fransa’nın Aerospatiale Marta
firması, DASA (Almanya) ve CASA (İspanya) ile birleşerek Avrupa Hava
Savunma ve Uzay Firması (European Aeoronautic Defence and Space
Company- EADS)'yi oluşturmuşlardır. Ayrıca British Aerospace (BA) ile GEC
Marconi'nin birleşmesiyle de BAE Systems oluşmuştur. 181
179 SIPRI Yearbook 2003, “ Defence Industrial Policies, Military Spendings and Armaments 2002, Arms Production”, Oxford University Press, 2003, s.389-390. 180 SSM web sayfası, (Erişim) http//www.ssm.gov.tr, 20 Nisan 2007 181 Conlan, a.g.e., s. 49.
69
BEŞİNCİ BÖLÜM
SAVUNMA SANAYİİ GELİŞMİŞ ÜLKELERİN TEDARİK SİSTEMLERİ
1. ABD TEDARİK SİSTEMİ
ABD, Bretton Woods’da esasları belirlenen liberalizmin en güçlü
savunucusudur. Liberal ekonomik yapının devamı için başta Uluslararası
Para Fonu (International Money Found - IMF) ve Dünya Bankası olmak üzere
bir takım kurumlar oluşturmuştur.182 Ticarette serbest rekabet uyguladığını
ileri sürer ve bütün ülkeleri de serbest rekabet şartları altında ticaret yapmaya
davet eder. Ancak savunma sistemleri söz konusu olduğunda ABD’nin de
uygulamaları farklıdır. ABD savunma sanayinde 2.350.000 personel
çalışmaktadır ve dünyada silah üreten 10 büyük firmanın 7’si Amerikan
firmasıdır.183
ABD Savunma Bakanlığı ve Tedarik Teşkilatının şeması EK-3 de
sunulmuştur. Genel olarak ABD’de savunma ve savunma harcamaları ile ilgili
yetki ve sorumluluk siyasi otoritenindir. Yıllık savunma programları ve
bütçeleri Kongrenin onayından geçmesi gerekmektedir. Müttefik ülkelere
savunma sanayii ürünü satışlarında önceden belirlenmiş tutarın altındaki
rakamlarda Kongre onayı gerekmemektedir. Bu miktar NATO ülkeleri için 25
milyon ABD doları, diğer ülkeler için 14 milyon ABD doları olarak
belirlenmiştir.184
1933 yılında çıkan Amerikan Malı Satın Alma Yasası ile Amerikan
ordusu için açılan savunma ihalelerinde yerli şirketlerin teklifleri % 50’ye
varan oranlarda avantaj sağlanarak değerlendirilmektedir. Böylelikle yerli
182 Bostanoğlu, a.g.e., s. 232-233 183 Caşın, Global Savunma, s.29. 184 DCCA (Department of Commerce & Consumer Affairs) web sayfası, (Erişim) http//www.dcca.com, 17 Şubat 2007.
70
üretimin ulusal ekonomiye katkısı sağlanmakta ve ülke savunmasına yabancı
etki önlenmektedir. Savunma sanayinde %1 ’lik yapancı payı dahi riskli
görülerek mevcut yasalar ile bu durumun önüne geçilmektedir.185 İhaleyi
yabancı bir şirket kazansa dahi, değerlendirme sonucu ilgili kuvvet
sekreterine sunulur. Bu makam ulusal güvenlik çıkarları yönünden (bakım
bağımlılığı gibi) yabancı şirket teklifini ret edebilir. Yabancı ülkeden alma
kararı verilirse, bir miktar yerli üretim yapılması veya off-set talep edilir.
Exon Florio Yasası’na göre de milli güvenlik ile ilgili sistemler üreten
bir ABD firmasının yabancılara satılması yasaktır. Nitekim satılığa çıkan
Amerikan LTV firmasının Fransız THOMSON CSF firması tarafından satın
alınması ABD hükümeti tarafından engellenmiştir. Yine aynı yasaya göre
Savunma Bakanlığı ile 10 milyon ABD doları üzerinde ihale kazanan bir ABD
firması yabancı bir alt yüklenici firmaya 500 bin ABD doları üzerinde bir iş
yaptıracaksa bunu Savunma Bakanlığına bildirmek zorundadır. Yani işin
yirmi de birinin dahi ABD dışında yapılması durumunda dahi Savunma
Bakanlığı sözleşmeyi imzalamayabilir.186
ABD’de savunma sanayii şirketleri sattıkları ürün ile ilgili orduya teknik
destek ve eğitim de vermektedir. Körfez Savaşı’nda ABD kuvvetlerini
4000’den fazla firma personeli desteklemiştir.187
1.1. Silah Satışı
1976 yılında çıkartılan Silah Satışlarının Kontrolü Yasasına göre
Dışişleri Bakanlığı FMS (Foreign Military Sales - Askeri Dış Satışlar)
programındaki silah satışlarının kontrolünden ve yönlendirilmesinden
sorumludur. Politik-Askeri İşler Bürosu silah satışlarının ABD çıkarlarına
185 Ziylan, Dünyadan Örnekler, s.4. 186 Ziylan, Dünyadan Örnekler, s.5. 187 Ziylan, Dünyadan Örnekler, s.7.
71
hizmet etmesini kontrol eder. Savunma Bakanlığı satışın teknik kısmını,
ikmalin yapılmasını ve tamamlanmasını sağlar. Genelkurmay Başkanlığı
yapılacak satışın ABD’nin Birleşik Stratejik Yetenek Planı ve Birleşik Güvenlik
Yardım Mutabakatı ile uyumunu kontrol eder. Kongre, satışın ABD çıkarlarına
ve dış politikasına uygunluğunu gözden geçirir.188
İnsan haklarını ihlal eden, terörizmi destekleyen ve nükleer silah
üreten ülkelere silah satışı ve yardımı yapılmaz. Türkiye’ye yapılan yardıma
da 1995 ve 1996 yıllarında şart konmuştur. 1995 yılında yardımın % 10’luk
kısmı Kıbrıs ve TSK’nin sivillere uyguladığı insan hakları ihlalleri nedeniyle
kesilmiş, 1996 yılında da yardımın en az beş milyon ABD dolarlık kısmının
OHAL bölgesindeki kuruluşlara verilmesi ve uluslararası yardım
kuruluşlarının Türkiye’nin her yerinde bilgi verme zorunluluğu olmadan
serbestçe faaliyette bulunmaları şartına bağlanmıştır.189
Dünyanın en büyük silah ihracatçısı olan ABD'de, hükümetin
doğrudan finansman sağlamadığı durumlarda bile, savunma şirketlerinin
rekabet gücünü arttırmak için her türlü destek mekanizmasının
devreye sokulduğu gözlemlenmektedir.
ABD uluslararası pazarlarda savunma şirketlerinin katıldıkları
ihalelerdeki başarı şansını arttırmaları için, off-set’lerle beraber, etkin bir araç
olan finansman mekanizmasını da kullanmaktadır. Amerikan Eximbank,
Kongre kararları doğrultusunda askeri projelere destek vermektedir.
Öncelikle ABD Savunma Bakanlığı'na ait Savunma Güvenlik İşbirliği
Acentesi (Defense Security Cooperation Agency - DSCA), Yabancı Askeri
Satışları yönetme fonksiyonunu yanında, Savunma İhracat Kredisi Garanti
Programı (Defence Exports Loan Guarantee Program - DELG) ile % 85’lik
ihracat kredisi sağlamaktadır. Bu oran bazen projenin tamamını kapsayacak
şekilde arttırılmaktadır. Bu finansman paketinden 1992'den beri en büyük
188 Sadi Çaycı, “U.S.Security Assistance and FMS”, U.S. Army Judge Advocate General’s School, Charlottesville, VA, U.S.A., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 1988, s. 2. 189 O. Metin Öztürk, “ABD Güvenlik Yardımı ve Üçüncü Sektör”, Yankı, 9-15 Ekim, 1995.
72
oranda yararlanan ülke, 1.7 milyar ABD doları tutarındaki kredi ile Türkiye
olmuştur.190
1.2. ABD Hükümetinin Silah İhracatını Geliştirmek İçin Uygulamaya
Koyduğu Programlar
ABD Hükümeti, İhracat Lisans Rejimi'nin kriterlerini karşılayan ülkelere
satışı kolaylaştırmak amacıyla değişik mekanizmalar devreye koymuştur.
1992 ile 2001 yılları arasında silah ihracatının yaklaşık % 72'sini (104 milyar
ABD doları) alıcının kendi kaynaklarıyla finansman sağladığı peşin ödemeli
satışlar oluşturmuştur. Bu dönem içerisinde Amerikan Hükümeti'nin silah
satışları için sağladığı finansman tutarı da 41 milyar ABD dolarının
üzerindedir.191
1.2.1. Savunma Bakanlığı’nın Yabancı Askeri Finansman Programı
(Department of Defense Foreign Military Financing Program)
1990'lı yıllara kadar ihracatın önemli bir bölümü Amerikan Federal
Finansman Bankası'nın sağladığı, diğer ticari bankalara göre son derece
uygun koşullar (uzun geri ödeme dönemleri ve daha düşük faiz oranları)
sunan kredilerle arttırılmaya çalışılmıştır. Fakat bu mekanizma, bu kredileri
kullanan bazı ülkelerin 1980'li yıllarda borç krizine girmesiyle büyük darbe
almıştır. Mısır, İsrail, Türkiye gibi ülkelere açılan krediler, Amerika Birleşik
Devletleri yönetimi tarafından söz konusu ülkelerin de benzeri bir problemle
190 Conlan, a.g.e., s. 52. 191 SIPRI Yearbook 2003, “Armaments, Disarmament and International Security”, Oxford Universty Press, 2003, s.540-553.
73
karşılaşma olasılığına karşı krediden hibeye (military grants)
dönüştürülmüştür. 192
1.2.2. Yabancı Askeri Satışlar (FMS Cases)
FMS Programı, ABD'den savunma teçhizatı satın alan ülkelerin kendi
milli kaynaklarından ödeme yapmaları veya alternatif olarak FMS
mekanizması çerçevesinde kredi kullanmalarını kolaylaştıran bir sistem
olarak tasarlanmış ve yürürlüğe geçirilmiştir. Söz konusu yardım kredi ve hibe
olarak ikiye ayrılmaktadır. FMS, bir anlamda ABD’nin hegemonyasını
minimum masraf ile sürdürmesine olanak sağlayan bir uygulamama olarak
ortaya çıkmaktadır.193
FMS satışları, Amerikan silah ihracatının toplam % 85'ini
oluşturmaktadır. Savunma Bakanlığı, alıcı ile satıcı arasında, tedarik
sürecinde direkt bir rol oynamaktadır. FMS satışlarının bir bölümü Amerikan
Hükümeti tarafından finanse edilmektedir. Son 10 yıl içerisinde bu tutar
toplam FMS satışlarının % 28'i oranında gerçekleşmiştir.194 Genellikle alıcı
ülke, FMS işlemini kendi kaynaklarıyla finanse etmektedir.
Hükümetin finansman sağlamadığı durumlarda bile hem alıcı, hem de
satıcı taraf FMS satışlarından büyük avantajlar elde etmektedir. Alıcılar,
Savunma Bakanlığı'nın ödediği fiyattan ürünü satın almakta, ölçek
ekonomilerinden ve Savunma Bakanlığı'nı savunmaya yönelik sözleşme
yönetimi tecrübelerinden yararlanmaktadırlar. İhracatçı firma ise hükümetin
ödeme risklerine karşı sağladığı garantinin avantajından faydalanmaktadır.
Dolayısıyla, satıcı şirketin karşılaşacağı ödeme riski, hükümet tarafından
192 Conlan, a.g.e., s. 53. 193 Bostanoğlu, a.g.e., s. 465. 194 Peter Evans, “The Financing Factor in Arms Sales: The Role of Official Export Credits and Guarantees, International Arms Transfers, Militery Spending and Armaments 2002, SIPRI Yearbook 2003, Oxford University Pres, 2003, s.540-553.
74
garanti altına alınmakta, bu da ihracatçı firma açısından büyük bir finansal
rahatlık sağlamakta; alıcı için fiyat riski, satıcı için ödeme riski devlet
tarafından üstlenilmiş olmaktadır.195
FMS Programı çerçevesinde bir ülkeye savunma teçhizatı ve
hizmetlerinin sağlanabilmesi için ön koşul, satışların ABD Silah İhraç Kontrol
Kanununa (AECA) uygun olmasıdır. Bu ana prensibin dışında FMS
uygulamasına karar verilmesini etkileyen ve yardımı yönlendiren temel
hususlar şu şekilde özetlenmektedir.196
a) FMS yardımları, ABD güvenliğine katkıda bulunmalı, ABD dış
politikasını destekler mahiyette olmalıdır.
b) Bir ülkeye bu yolla yapılan teçhizat veya hizmet transferinin, ABD
Başkanı'nın izni olmaksızın 3’ncü bir ülkeye devredilemeyeceğine dair
güvence alınmalıdır.
c) Bu yardımdan yararlanacak ülkelerin talep ettikleri savunma
teçhizatını tedarik edebilmeleri, ABD Yönetimi'nin onayı ile olabilmekte
ve ekonomik güçleri ölçüsünde hibe yerine mümkün olduğu ölçüde FMS
kredisi alımlarına yönlendirilmeleri gerekmektedir.
ç) FMS mevzuatı, bu uygulama çerçevesinde ABD Yönetimi'ne de bir
sınırlama getirmekte ve satış yapmayı hedefleyen Amerikan firmaları
karşısında tarafsız kalmasını; hiçbir firmanın sempatizanı olmamasını şart
koşmaktadır.
d) ABD ulusal çıkarları söz konusu olduğunda sadece Başkan
tarafından belirlenen ayrıcalıklı FMS kredileri verilebilmektedir.
e) ABD Yönetimi'nin başka bir ülkeye satmayı teklif ettiği savunma
teçhizatına ait anlaşmanın gerçekleştirilmesi yükümlüğü ABD Savunma
Bakanlığı’na verilmiştir.
195 Conlan, a.g.e., s. 53, 54. 196 Safa Atalay, “ABD’den Türkiye’ye Yönelik FMS Kredileri Uygulaması ve Sonuçları”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara, 1993, s.12, 13.
75
FMS kredileri, Türkiye'ye 1972 yılından bu yana verilmeye
başlanmıştır ve Kıbrıs Buhranı sırasındaki ABD silah ambargosu dâhil
hiç kesintiye uğramamıştır.197
Türkiye tarafından FMS kanalıyla sağlanabilecek savunma
sistemlerine ilişkin ihtiyaçlar, iki ülke arasında mevcut Savunma ve
Ekonomik İşbirliği Anlaşması (SEIA) çerçevesinde Türkiye - ABD Savunma
Desteği Ortak Komisyonu tarafından değerlendirmeye alınmaktadır. Adı
geçen Komisyon çalışmalarını Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler
Başkanlığı'nın koordinatörlüğünde yürütmektedir. Talep edilen ihtiyaçlara
ilişkin değerlendirmelerin yapılabilmesi için her yıl Nisan ayında Dışişleri
Bakanlığı koordinatörlüğünde Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma ve
Maliye Bakanlıkları ile gerekli görülmesi halinde diğer ilgili kurum ve
kuruluşlardan temsilcilerin katılımıyla bir dizi hazırlık toplantısı yapılmaktadır.
T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından işlemlerin tamamlanmasını takiben
Türkiye'ye sağlanacak kredi miktarı, ABD Kongresi'nde yasallaşma
aşamalarından geçmektedir. Bu konuda ABD tarafında meydana gelebilecek
gelişmeler, Dışişleri Bakanlığı tarafından izlenerek Genelkurmay Başkanlığı
ve Milli Savunma Bakanlığı'na iletilmektedir.198
Aşağıda tablolarda (Tablo 5.1 ve 5.2) Türkiye’nin ABD’den aldığı FMS
kredilerinin durumu verilmiştir. FMS kanalından genelde Türkiye’nin istediği
değil de ABD’nin önerdiği savunma teçhizatların alındığı dikkate alınırsa bu
ikili ilişkide ABD her zaman için kazançlı olmaktadır. Türkiye 1972-1993 yılları
arasında 4.382.135 milyon ABD doları kredi, 3.195.920 milyon ABD doları
hibe olmak üzere toplam 7.578.055 milyon ABD doları FMS kredisi
kullanmıştır.199 Bu kredilerin geri ödemesi 2016 yılına kadar devam edecektir.
Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye FMS kredisi kullanmaktan kaçınan
bir politika takip etmiştir. Çünkü FMS kanalından alınan savunma teçhizatı
1990’lı yıllarda Türkiye’nin maruz kaldığı tehdidi karşılamıyordu.
197 Bostanoğlu, a.g.e., s. 465 198 Atalay, a.g.e., s.37-41. 199 Atalay, a.g.e., s.78.
76
1.2.3. Ticari Programlar
ABD’den savunma sanayii ürünü alan ülkeler bazı durumlarda kredi
mekanizmasını kullanmak yerine ürünü doğrudan alma yolunu seçebilirler. Bu
işlemler, Doğrudan Ticari Satışlar (Direct Commercial Sales - DCS) olarak
adlandırılır. 1992-2001 yılları arasında doğrudan ticari satışlar Amerikan silah
ihracatının % 14'üne (20.4 milyar ABD dolarına) denk gelmiştir. Bu yöntemin
son on yılda en çok uygulandığı ülkeler; Japonya, İngiltere, Türkiye, Güney
Kore ve Tayvan olmuştur.200
Tablo 5.1: Yıl Bazında ABD’den Alınan FMS Kredileri (Milyon ABD Doları)
YILLAR KREDİ (ABD Doları) HİBE (ABD Doları) TOPLAM (ABD Doları) 1972 15 - 15 1973 20 - 20 1974 75 - 75 1975 75 - 75 1976 125 - 125 1977 125 - 125 1978 175 - 175 1979 175 - 175 1980 203 - 203 1981 250 - 250 1982 343 57 400 1983 290 110 400 1984 585 130 715 1985 485 215 700 1986 409.5 205.7 615.2 1987 178 312 490 1988 178 312 490 1989 90 410 500 1990 85.635 412.220 497.855 1991 50 532 582 1992 - 500 500 1993 450 - 450
TOPLAM 4.382.135 3.195.920 7.578.055 Kaynak: MSB Dış Tedarik Daire Başkanlığı naklen Safa ATALAY:a.g.e.,78
200 Conlan, a.g.e., s. 54.
77
Tablo 5.2: Türkiye'nin FMS Kredileri Geri Ödeme Programı (Milyon ABD Doları)
YIL ANA PARA FAİZ TOPLAM
1992 166.743 269.257 436.000 1993 159.912 258.151 418.063 1994 203.122 246.933 450.055 1995 216.875 233.007 449.882 1996 226.005 218.283 444.288 1997 227.937 203.766 431.703 1998 194.604 189.021 383.625 1999 150.582 175.816 326.398 2000 126.856 164.287 291.143 2001 103.123 155.118 258.241 2002 91.121 146.331 237.452 2003 89.935 138.366 228.301 2004 111.286 131.121 242.407 2005 132.639 119.071 251.710 2006 132.639 106.729 239.368 2007 132.639 94.520 227.159 2008 132.639 82.010 214.649 2009 132.653 69.456 202.109 2010 134.086 56.857 190.943 2011 131.432 43.647 175.079 2012 120.953 31.347 152.300 2013 103.530 20.290 123.810 2014 75.983 10.872 86.855 2015 58.036 4.506 62.542 2016 3.865 .209 4.074
TOPLAM 3.408.556 3.172.971 6.581.527
Kaynak: SSM Dış İlişkiler Şubesi naklen Safa ATALAY: a.g.e., 79.
Bu ihracatlar tamamen ihracat lisans sistemine tabiidir, ancak tedarik
sürecinde Savunma Bakanlığı'nın bir rolü bulunmamakta ve hükümetler
arası bir anlaşma söz konusu olmamaktadır. Alıcıların bu sistemi tercih
etmelerindeki neden, sistemin daha esnek, geniş bir ürün yelpazesine sahip
ve genellikle daha çabuk ve ucuz olmasıdır. Ancak Doğrudan Ticari Satışlar
FMS sisteminin getirdiği avantajları sağlamamaktadır.
78
1.2.4. Savunma İhracat Kredisi Garanti Programı (Defense Export Loan
Guarantee Program - DELG)
1990'lı yıllarda Amerikan Eximbank'ın savunma ürünlerine yönelik
desteğini azaltmasının sonucunda 1996'da devreye geren DELG sistemi,
15 milyar ABD Doları tutarında bir kaynakla oluşturulmuştur. Toplam 39
ülke, DELG tarafından finanse edilebilir "uygun ülkeler" olarak
belirlenmiştir.201 DELG Sistemi, Amerikan savunma sanayii ürün ve
hizmetlerinin yabancı hükümetler tarafından satın alınması ve uzun süreli
olarak kiraya verilmesini verilmesine imkân sağlayan bir programdır. ABD
Savunma Bakanlığı, DELG mekanizması kanalıyla, ihracatı gerçekleşecek
ürüne ilişkin toplam kontrat tutarının % 85'ine kadar kredi verebilir.202
2. ALMANYA TEDARİK SİSTEMİ
Almanya’nın tedarik teşkilatının kuruluş şeması EK-4 de sunulmuştur.
Almanya’da ana savunma sistem ihalelerinin sadece %15’lik kısmı açık ihale
ile geri kalan kısmı ise çağrılan tek veya birkaç milli firma ile sözleşme
yapılarak gerçekleştirilir. Almanya Silahlı Kuvvetlerin ihtiyacı olan her türlü
silah sistemi, araç, gereç ve malzeme, Savunma Bakanlığına bağlı sivil bir
kuruş olan BWB (Bundesamt für Wehrtechnik und Beschaffung) tarafından
tedarik edilmektedir. İhaleler rekabet olmaksızın veya sınırlı rekabet
ortamında yapılmakta ve sözleşmeler genellikle Milli Ana Yüklenici olarak
seçilen şirketlerle imzalanmaktadır. Ana sistemler uluslararası
konsorsiyumlar veya milli şirketler tarafından geliştirilmekte ve imal
edilmektedir. Ana sistemler dışında kalan araç, gereç, malzeme, giyim,
201 DELG (Defense Export Loan Guarantee Program ) web Sayfası, (Erişim) www.delg.org, 22 Nisan 2004 202 Conlan, a.g.e., s. 55.
79
kuşam, sağlık maddeleri ve gıda yine tek elden ve bu teşkilata bağlı ayrı bir
birim tarafından satın alınarak silahlı kuvvetlere teslim edilmektedir.
Almanya’da yabancı firmaların savunma ihalelerine katılmaları mümkün
gözükse de şimdiye kadar gerçekleştirilen tüm savunma ihalelerin % 75’i
Alman firmaları tarafından gerçekleştirilmiştir.203
Silah satışları parlamento üyelerinden oluşan Güvenlik Konseyi
tarafından denetlenmektedir. Bazı satışların Güvenlik Konseyinin onayından
geçmesi gerekmektedir. Hangi silah sistemlerinin satışı için onay gerektiği
konusunda bir standart yoktur. Örneğin Türkiye’ye tank satışının Güvenlik
Konseyinden geçmesi gerekirken; helikopter ve denizaltı satışlarında onay
gerekmemektedir. Ordu silah satış sürecinde etkili değildir, sadece bazı
teknik konularda görüşü alınır.204
Almanya'da ihracatı teşvik amacıyla ihracat kredisi sağlayan bir
kuruluş oluşturmuştur. Krediler, 10 yıllık bir süre için verilmektedir. Ayrıca,
özellikle az gelişmiş ülkelere ve Doğu Avrupa ülkelerine yönelik 1 ila 4 yıl
vadeli üretici kredileri de verilebilmektedir. İhracat kredilerinin en önemli
özelliği, yatırım malları veya hizmetlerini kapsama zorunluluğunun
olmasıdır.205 Bu yolla kredi kullanan ülkelerde Alman firma ve sermayesine
zemin hazırlanmaktadır.
3. FRANSA TEDARİK SİSTEMİ
Fransa’nın tedarik teşkilatının kuruluş şeması EK-5 de sunulmuştur.
Fransa’da ordunun her türlü ihtiyacı Savunma Bakanlığına bağlı Fransız
Silahlanma Tedarik Ajansı (Delegation General Pour L’Armenent - DGA)
tarafından tedarik edilmektedir. Savunma sanayinin büyük çoğunluğu devlete
203 Ziylan, Dünyadan Örnekler, s.6. 204 Ziylan, Dünyadan Örnekler, s.9. 205 Conlan, a.g.e., s. 47.
80
aittir. Fransız savunma şirketlerinin neredeyse beşte dördü devlet kontrolü
altındadır.206 Ana sistem tedarikinde, rekabet olmaksızın seçilen bir kuruluş
ile doğrudan sözleşme yapılır. Açık ihale söz konusu değildir.
Dünyanın en büyük savunma ihracatçılarından olan Fransa'da,
temel askeri sistemlerin tedariğinde görülen rekabet yerli şirketlerle sınırlıdır.
İç tedariğe her zaman öncelik verilmekte olup yerli üreticiler ihalelerde
belirlenen bir takım şartlarla yabancı üreticilere karşı daha avantajlı konuma
getirilmektedir.207
3.1. Fransa Silahlanma Tedarik Ajansı (Delegation General Pour L’Armenent - DGA)
General de Gaulle tarafından "Silahlanma Delegasyonu" adıyla 5
Nisan 1961'de kurulan DGA'nın görev alanı, Silahlı Kuvvetleri'nin ihtiyaç
duyduğu savunma ekipmanının en düşük maliyetle ve öngörülen zaman
içinde sağlanması olarak tanımlanmıştır. 208
Fransa, savunma sanayii ürünleri alanında ihracat kontrollerini sıkı
bir şekilde uygulamaktaydı. Ancak bütün dünyada azalan savunma sanayii
ürün pazarı Fransa’yı daha esnek davranmaya zorlamıştır. Ocak 1997'de
DGA, ihracatı teşvik mekanizmasını yeniden düzenleyerek Fransız
Savunma Bakanlığının diğer bakanlıklar ile koordinasyonu artırılmıştır.
Silah ihracatında artış yaratacak stratejik bölgelerin coğrafi olarak
tanımlanması ve bu amaca yönelik pazarlama girişimleri üzerinde diğer
bakanlıklardan koordinasyon artırılmıştır. DGA aynı zamanda savunma
206 Kaynak Tümer, “Savunma Sanayisinde Uluslararası İşbirliği”, Savunma Sanayisinde Stratejik İlişkiler Sempozyumu, Ankara, 2002, s.44. 207 Elisabeth Sköns, Hannes Baumann, “Arms Production”, SIPRI Yearbook 2003, Oxford University Press, 2003, s.393. 208 Ekinci, a.g.e., s.92.
81
sanayii şirketlerinin ürettikleri ürünlerin sivil sektörde de kullanılmasını ve bu
amaçla "ikili-kullanım" (dual-use) teknolojilerini desteklemektedir. 209
Fransa, ihracat olanaklarını arttırmak amacıyla ithalatçılara
kullandırmak üzere sabit faizli, uzun dönemli ve çok sayıda eşit taksit halinde
geri ödenebilecek kredilerin temin edilebilmesi için etkin bir finansal
mekanizma da kurmuştur. Her tür vadedeki krediler için ihracat sigortası
sağlayan COFACE (Compagnie Française D'assurance Pour le Commerce
Exterieur), Fransız Dış Ticaret Bankası ile de koordinasyon içindedir. Faiz
oranları, projenin büyüklüğüne, geri ödeme süresine göre ve OECD
uygulamalarına paralel olarak düzenlenmektedir.210
3.2. Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Fransız Savunma Politikası
Soğuk Savaş'ın sona ermesi, tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi Fransız
savunma politikasını da çözümlenmesi gereken bir dizi sorunla karşı karşıya
bırakmıştır. Varşova Paktı'nın dağılması ve Sovyetler Birliği'nin
parçalanması, Fransız savunma stratejisinin ve Silahlı Kuvvetleri'nin
karşısında şekillendiği temel tehdidi ortadan kaldırmıştır. Bununla birlikte
Fransa'nın yeni şartları kolaylıkla kabullenemediği ve Soğuk Savaş sonrası
gerçeklerinin, Fransız bağımsızlığını vurgulayan De Gaulle politikalarını
değişime uğratmakta zayıf kaldığı gözlenmiştir.
Fransız savunma politikasında ve savunma sanayinde gerçekleştirilen
geniş kapsamlı reformun dört temel düşünce etrafında şekillendiği
gözlemlenmektedir.211 Bunlardan ilki; Fransa'nın, Avrupa'ya yönelik
konvansiyonel tehdidin sona erdiği noktasından hareketle kendisini Rusya
209 Conlan, a.g.e., s. 48. 210 “Avrupa Birliği’nde Uygulanan Devlet Yardımları, Teşvikler ve Türkiye ile Mukayeseli İncelemesi”, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Araştırma ve Geliştirme Başkanlığı, Ankara, Haziran 2003, s.16. 211 Ekinci, a.g.e., s.80.
82
tehlikesinden korumaya yönelik savunma hazırlıklarını en aza indirgemesidir.
İkincisi; kuvvet yapılanmasında gerek Avrupa ve gerekse Dünya çapındaki
uluslararası sorumluluklarını tümüyle üstlenmesine imkân tanıyacak
yeteneklerin kazanılabilmesidir. Üçüncü husus; Fransa'nın NATO ile
yakınlaşması ve İttifak çerçevesindeki savunma konseptinin Avrupa ayağının
oluşumuna katkıda bulunulmasıdır. Dördüncü ve son nokta ise;
savunmaya tahsis edilen kaynakların azaldığı, buna karşılık silah sistemi
maliyetlerinin arttığı bir dönemde savunma sanayinin yeniden
yapılandırılmasıdır.
Fransa, bilhassa Devlet Başkanı Jacques Chirac'ın, 1995 Mayıs
ayında seçilmesi sonrasında, zaman içinde gerek geleneksel De Gaulle
yanlılarının gerekse muhalif sosyalistlerin ağır tepkileriyle karşılaşmasına
rağmen, Fransız savunma politikasında köklü reformları uygulamaya koyma
çabalarına sahne olmuştur. Bu çerçevede, bir yandan daha esnek ve
profesyonel bir ordunun yaratılması yönünde çalışmalar başlatılırken, diğer
yandan ise NATO çerçevesinde Fransa tarafından üstlenilen rolün değişikliğe
uğradığı gözlenmiştir.212
Geleneksel Fransız savunma politikasının temel yapıtaşlarından biri
olan bağımsız nükleer yeteneklerin muhafazası ile, Mitterrand döneminin
Fransız savunma politikasına yön veren AGSK geliştirilmesi hedefinin Chirac
tarafından da aynen benimsendiği gözlenmiştir. Avrupa savunma işbirliğinin
yaratılmasına ilişkin konsept karmaşası ve Avrupa savunma
bütçelerindeki kontrol edilemeyen düşüşler, Mitterrand'ın
gerçekleştirmeyi umduğunun aksine, Fransa'nın, "öncelikle" Avrupa
işbirliğine dayandırılan bir savunma yapılanmasına güvenemeyeceğini
göstermiştir.213
Böylece Chirac'ın yeni savunma ve savunma sanayii politikası,
Fransa'nın güvenlik hedeflerine, bağımsız stratejik nükleer kuvvetlerin yanı
212Robert Grant, “French Defense Policy and European Security”, Political Science Quarterly, Vol.100, No.3, Autumn, 1985, s. 411-426. (www.jstor.org) 213 Jolyon Howrth, “Britain, France and the Euro-AtlanticCrisis”, Survival, Vol.45, N0.4, Winter, 2003-04, s.173-192. (www.jstor.org)
83
sıra, Avrupalı ortakları ve Atlantik ittifakı çerçevesinde ABD ile işbirliğine
dayalı bir yaklaşıma dayandırılmıştır.214 Bundan dolayıdır ki yıllık idame
maliyeti 2.5 milyar ABD dolarını bulan nükleer gücün muhafaza edilmesi,
Fransız ulusal güvenliğinin garantörlerinden biri olarak görülmektedir.215
Diğer NATO üyesi ülkelerin yeni uluslararası düzenin oluşturulması
yönündeki strateji ve planlanmaya dönük girişimleri, dönemin Devlet
Başkanı Mitterand'ı, ABD ve NATO’ya karşı ihtiyatlı bir yakınlaşma içine
itmiştir. Bu dönemde Fransa, NATO’nun askeri kanadına tekrar dönmek
istemekte, ancak bunu kamuoyuna kabul ettirebilecek itibarlı bir yol
aramaktadır.216 Mitterand'ın bu yaklaşımı, George Bush'a oranla Atlantik
İttifakı çerçevesinde Avrupa'nın rolünün genişletilmesinden yana tavır
koyan yeni Amerikan Başkanı Bill Clinton tarafından da desteklenmiştir.
Nitekim Clinton'un göreve gelmesinden bir yıl önce 1994 Ocak ayında
gerçekleştirilen NATO zirvesi de ABD'nin NATO'nun Avrupalılaştırılması
yönündeki istekliliğini teyit etmiştir. Zirvenin sonuç raporunda Avrupa Birliği
çerçevesinde "ortak bir dış politika ve güvenlik politikası" geliştirilmesi ve
bir "Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliğinin-AGSK" yaratılması yönünde
çağrıda bulunulmuştur.217 Yine aynı dönemde Fransa'nın, Nükleer
Planlama Grubu ve Savunma Planlama Komitesi hariç, NATO'nun askeri
birimlerine tam katılım gerçekleştirme niyetini açıkladığı gözlenmiştir.
Dolayısıyla, Fransa'nın NATO'ya yaklaşması, AGSK konseptinin
savunuculuğunu yapmasına engel teşkil etmemiştir. Sloan’a göre yine bu
çerçevede, bir yandan MATRA-BAE gibi büyük çaplı Avrupa savunma
sanayii gruplarının, diğer yandan ise başını Fransa ve Almanya'nın
çektiği Avrupa Silahlanma Tedarik Ajansı'nın oluşturulmasına yönelik
214 Beatrice Heuser, “The Transformation of France's Armed Forces”, RUSI Journal, by Royal United Services Institute for Defence Studies, Whitehall, London, February, 1997. naklen Ekinci, a.g.e., s.78. 215Jolyon Howrth, “Britain, France and the European Defence Initiative”, Survival, Vol.2, N0.2, Summer, 2000, s.33-55. (www.jstor.org) 216 Kamran İnan, “TBMM’ de kendisi ile yapılan mülakattan”, 18 Nisan 2000. 217 Stanley R. Sloan, “French Defence Policy: Gaullism Meets the Post-Cold War World”, Arms Control Today, by Arms Contol Association (ACA), Washington, April, 1997. naklen Ekinci, a.g.e., s.75.
84
girişimlerle, pazarın hem arz hem de talep boyutunu organize etmek
suretiyle ortak Avrupa savunma sanayii temelinin güçlendirilmesine yönelik
adımlar atılmıştır.
Ancak zaman, Fransız Hükümeti'nin iki noktada yanıldığını ortaya
çıkarmıştır. Bunlardan ilki; bazı Amerikalıların da desteklemesine rağmen
ABD'nin NATO çerçevesindeki liderlik pozisyonunu terk edemeyeceği, ikincisi
ise; Avrupalı müttefiklerinin Fransa'nın Avrupalılaşma sürecine ilişkin
politikalarına duydukları güvensizliktir. Zamanla Fransa'nın, Avrupa
entegrasyonundan ziyade ulusal egemenliğini muhafaza etmeye ve Dünya
çapındaki nüfuzunu artırmaya çalıştığı yolundaki endişeler giderek ağırlık
kazanmaya ve yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştır. Bilhassa Fransa
ile pek çok ortak savunma projesi bulunan Almanya, yeni Fransız
savunma ve savunma sanayii politikalarına çok büyük bir şüpheyle
yaklaşmış, iki ülke arasında Aralık 1996 tarihinde gerçekleştirilen Nürnberg
Zirvesi'ne kadar ortak projelerin askıya alındığı bir belirsizlik dönemi
yaşanmıştır.218 Fransız-Alman savunma ve savunma sanayii işbirliğine ve
Avrupa ortak güvenlik ve savunma kimliğinin inşasına yönelik uzlaşmaya
rağmen, iki ülke arasında halen Avrupa'nın gelecekte oynayabileceği role
ilişkin derin görüş ayrılıkları vardır.
Fransa, ABD'nin Avrupa'daki en büyük rakibi konumundadır. Fransa
aynı zamanda Avrupa'daki en büyük savunma tedarik bütçesine sahip olup,
savunma sanayinde ortalama 175.000 kişiyi istihdam etmekte, yaklaşık
olarak her yıl 15 milyar Euro düzeyinde satış gerçekleştirmekte ve Gayrı
Safi Milli Hâsılası’nın yaklaşık % 3'ünü savunmaya ayırmaktadır. Bu
bütçede AR-GE harcamalarına ayrılan pay % 24 civarındadır. AR-GE'ye
ayrılan payın büyüklüğü, Fransa'nın teknolojik olarak gelişmişlik düzeyinin
ve ihracatındaki başarısının en büyük göstergesidir.219
218 Jac Lewis, “France Is Determined To Play a Central Role In Europe's Defence”, Jane's Defence Weekly, 12 Şubat, 1997, s.42-46. 219 Kanada Endüstri web Sayfası, “French Defense Industry”, (Erişim) http://strategis.ic.gc.ca, Temmuz 2004 naklen Conlan, a.g.e., s. 48.
85
Fransa’nın silah ihracatında Ortak Silahlanma İşbirliği Organizasyonu
(OCCAR)’ın önemi büyüktür. Fransa'nın yanı sıra Almanya, İngiltere ve
İtalya'nın katılımıyla teşkil edilen OCCAR, ortak programların yönetimini
üstlenebilecek ve öngörülen düzenlemelerin hayata geçirilebileceği örnek bir
yapılanma olarak görülmektedir. Kasım 1996'da Strazburg'da dört devlet
arasında imzalanan OCCAR anlaşması, ulusal kaynakların en iyi şekilde
kullanılmasının amaçlamaktadır. Anlaşma çerçevesinde taraf devletlerin çok
uluslu entegre proje gruplarında geniş bir katılımla temsil edilmesi
öngörülmektedir. OCCAR'ın ayrıca ulusal kısıtlama ve düzenlemelerin
ötesinde, ortak tedarik politikası ile uyumlu prosedürlerin kullanımını
temin edecek kendi yasal çerçevesine sahip olması amaçlanmaktadır.220
Fransa ile Almanya arasında ortaklaşa geliştirilen ve ATAK Projesinde de
en önemli adaylardan biri olan TİGER taarruz helikopteri projesi, bu
ilkeler ışığında yürütülen projelere örnek olarak gösterilmektedir. FLA ise
daha geniş katılımlı bir proje olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ancak, mevcut maliyet artışları ve özellikle ABD’li dev savunma
sanayii firmaları ile girilen ağır rekabet koşullarında Avrupa savunma
sanayinin daha ne kadar ayakta kalabileceği de ayrı bir tartışma konusudur.
Almanya, Fransa ve İspanya’nın büyük savunma şirketlerinin birleşmesi ile
oluşturulan Avrupa’nın en büyük havacılık ve savunma grubu olan EADS,
satışlarının % 64’ünü gerçekleştiren Airbus sipariş alamadığı için tarihinin en
büyük zararını açıklamıştır.221 29 Mart 2007 tarihinde sonuçlanan ATAK
Projesinde de İtalya’nın MANGUSTO helikopteri seçilmiştir. Bu tercihte
teknik konular ve daha önceden Fransa ve Almanya’dan silah alımında
yaşanan sorunlar yanında bu iki ülkenin AB adaylık sürecinde Türkiye’ye
karşı politik duruşlarının da etkili olduğu değerlendirilmektedir.
Chirac, modernizasyonu programını, Gaullizm-Avrupa Birliği-
Atlantik ötesi işbirliği" sacayağına dayandırmıştır. Bu çerçevede, iki yerli
savunma sanayii devi Aerospatiale ve Dassault Aviation firmalarının
220 Ekinci, a.g.e., s. 97, 98. 221 “Airbus Satışları EADS’yi Vurdu”, Hürriyet Gazetesi, 10 Mart 2007.
86
birleşmeleri, Thomson firmasının ise özelleştirilmesi planlanmış ve yerli
savunma sanayii sektörünün dört temel kutba ayrılmasına yönelik olarak
geniş kapsamlı bir reorganizasyona gidilmesi öngörülmüştür. Buna göre;222
a) Aerospatiale ve Dassault Aviation'ın birleşmesi yoluyla hem askeri
hem de sivil sektöre hizmet verebilecek yeteneklere haiz yeni bir uzay ve
havacılık sanayii oluşumunun gerçekleştirilmesi,
b) Thomson'un özelleştirilmesi ile birlikte, elektronik sanayinde
Fransa'yı savunma elektroniği alanında Dünya'da ikinci sıraya oturtacak bir
dizi değişimin hayata geçirilmesi,
c) Atomik Enerji Komisyonu (CEA) ve bu Komisyon'un Technicatome
ve Cogema gibi şirketler bünyesinde sahip olduğu hisseler yoluyla nükleer
savunma sanayinin muhafazası ve
ç) Merkez üssü sırasıyla Giat ve DCN olmak üzere, bilhassa kara
ve deniz savunma sistemlerinin geliştirilmesine ve inşaasına yönelik
kapasitenin korunması hedeflenmiştir.
Her fırsatta Avrupa savunma sanayinin bir bütün olarak
güçlendirilmesi ve rekabet gücünün artırılması gerektiğini dile getiren
Fransa, asıl amacının kendi pozisyonunu güçlendirmek ve Paris merkezli bir
Avrupa savunma sektörü yaratılması olduğu yolundaki iddiaları
reddetmektedir. Ancak Fransız elektronik devi Thomson-CSF'in özelleştirme
sürecinde İngiliz General Electric Co. (GEC) tarafından satın alınması
yolundaki teklife şiddetle karşı çıkılması, temelde Fransa'nın Avrupa
savunma sanayinin yeniden yapılanması yolundaki görüşleri ile çelişmekte
olup Fransa'nın bu yöndeki söylemlerinde samimi olmadığına ilişkin
endişeleri güçlendirmektedir. Fransa, Thomson-CSF'nin satışı söz konusu
olduğunda hayati addettiği ulusal güvenlik çıkarlarını bahane göstererek
gerçek anlamda bir Avrupa işbirliğinin yolunu tıkamayı da göze
alabilmektedir.223
222 Ekinci, a.g.e., s.98. 223 Ekinci, a.g.e., s.100.
87
4. İNGİLTERE TEDARİK SİSTEMİ
Son yıllarda göreceli olarak güç kaybına uğramakla birlikte, savunma
sanayii, İngiliz ulusal ekonomisinin en önemli sektörlerinden biridir.
4.1. Savunma Bakanlığı Tedarik Yönetimi
İngiliz Savunma Bakanlığı, kendi içinde üç ayrı birimden oluşmaktadır.
Bunlar; Silahlı Kuvvetler, Savunma Tedariki Bakanlıkları ve Parlamento
Savunma Müsteşarlığı'dır. Söz konusu ana birimlerin yanı sıra Savunma
Bakanlığı, biri Genelkurmay Başkanlığı (CDS), diğeri ise Sürekli Müsteşarlık
(PUS) olmak üzere iki ayrı müşavirliğe sahiptir. Savunma Tedarik
Bakanlığı çatısı altında asıl tedarik görevlerinin yerine getirilmesinden
sorumlu olan Tedarik İdaresi (PE)'nin yanı sıra, Merkezi Birimler ve
Kuvvet Komutanlıkları da bu çerçeve yapılanmaya bağlı olarak
çalışmaktadırlar.224
4.2. Savunma İhraç Servis Organizasyonu (Defence Export Services Organisation - DESO)
İngiltere, savunma ürünleri ihracatını geliştirmek için Savunma
İhracat Hizmetleri Organizasyonu (DESO) kurmuştur. Amaç, güçlü bir İngiliz
Savunma sanayisini desteklemek ve müttefik devletlere de güvenlik
224 DESO web Sayfası, www.deso.mod.uk, 03 Ocak 2007.
88
anlamında destek olmaktır.225 Yine 1997 yılında İngiltere Savunma bakanlığı
tarafından yayınlanan momeranduma göre, DESO, yerli firmalara gerekli
danışmanlık hizmetlerinin sağlanması amacıyla 12 yabancı başkentte
(Washington, Bonn, Paris, Ankara, Riyad, Kuveyt, Yeni Delhi, Kuala Lumpur,
Bangkok, Jakarta, Seul ve Kanberra) temsilci bulundurmaktadır.
Yıllık ortalama takribi 10 milyar ABD doları civarında sipariş alan ve
kayda değer bir ihraç yeteneğini haiz bulunan İngiliz savunma sanayinde,
gerek Savunma Bakanlığı'nca ve gerekse yabancı müşterilerce yapılan
alımlar sayesinde, 1992-1993 döneminde sadece ana kontraktörler
(yüklenici) düzeyinde 425.000 kadar kişiye istihdam imkanı yaratılmış olduğu
hesaplanmıştır.226
İngiltere'de savunma ihracatına yönelik AR-GE faaliyetlerinin büyük
bölümü Savunma Değerlendirme ve Araştırma Acentası (Defence Evaluation
And Research Agency - DERA) tarafından gerçekleştirilmektedir. DERA son
yıllarda, toplam savunma bütçesinin % 9-10'una denk gelen 2.1-2.4 milyar
İngiliz Sterlini civarında AR-GE faaliyeti gerçekleştirmiş, Savunma
Bakanlığı'nın bilimsel ve teknik olarak en büyük yardımcısı konumuna
gelmiştir. 1998-1999 döneminde, Savunma Bakanlığı ihtiyaçlarının % 70'lik
bir bölümü yerli sanayinden sağlanmıştır. Bunun dışında kalan % 13'lük
bölümü ortak üretim programları, % 16'lık bölümünü ise ithalat
oluşturmaktadır.227
ABD'den ithal edilen özellikle havacılık ve uzay sistemlerinin
boyutu, Savunma Bakanlığı'nın toplam harcamalarının 1980'de % 3'üne,
1990'da % 7,1'ine, 1999'da % 15'ine tekabül etmektedir. Bu durumdan
dolayı İngiltere Savunma Bakanlığı, ABD'den giderek artan ithalata karşı off-
set talep etmektedir.228
225 “Savunma Tedariki ve Sanayii Politikası Momerandumu”, İngiltere Savunma Bakanlığı, Londra, Mart, 1997. naklen Ekinci, a.g.e., s.14. 226 Ekinci, a.g.e., s.16. 227 Conlan, a.g.e., s. 58 228 Conlan, a.g.e., s. 57.
89
İngiltere, bilhassa geniş kapsamlı ekipman projeleri çerçevesinde
Avrupalı partnerlerle işbirliğine aktif olarak iştirak etmektedir. Hâlihazırda
aralarında Fransa ve İtalya ile yürütülen Horizon fırkateyni ve Almanya, İtalya
ve İspanya'nın katılımları ile gerçekleştirilen EF-2000 Savaş Uçağı projeleri
gibi Avrupa'nın büyük çaplı projelerinin de bulunduğu Fransa ile yaklaşık 25,
Almanya ile ise 22 adet ortak projenin sürdürülmekte olduğu
gözlenmektedir.229
İngiltere'nin, bilhassa NATO ve İngiliz Milletler Topluluğu
(Commonwealth) çerçevesindeki müttefikleri ile savunma araştırmaları
konusunda gerek ikili ve gerekse çok taraflı işbirliği programlarına yoğun
olarak iştirak ettiği de gözlenmektedir. NATO Savunma Araştırma Grubu,
İngiltere ile birlikte ABD-Avustralya-Kanada ve Yeni Zelanda'nın taraf olduğu
Teknik İşbirliği Programı ve Batı Avrupa Savunma Birliği (WEAG)
kapsamında yürütülen Uzun Vadeli Avrupa Savunma İşbirliği Programı
(EUCLID) bu yönde sürdürülen faaliyetlere örnek olarak gösterilebilir.
Diğer yandan, İsveç ile de savunma araştırma ve teknoloji işbirliğine
yönelik bir anlaşma imzalanmıştır. Bu tür ikili ve çok taraflı düzenlemelerin
amacı, ülkeler arasında teknoloji alış verişini geliştirmek ve yatırımların
uyumlu hale getirilmesine katkıda bulunmaktır. Mevcut araştırma
faaliyetlerinin % 8'ini uluslararası ortak projeler çerçevesinde
gerçekleştirmeyi taahhüt eden İngiliz Savunma Bakanlığı, bu oranı
artırmayı amaçlamakta olup ortak araştırma programlarının yıllık değerinin
100 milyon sterlini aştığı bilinmektedir. İngiltere'nin henüz üretim yeteneğine
sahip olmadığı veya daha ileri düzeyde bir üretim yeteneğini gerekli kılan
ürünler dışardan alınmaktadır. Trident füzeleri ABD’den, Challenger
tanklarının atış kontrol sistemleri ise Kanada'dan satın alınmaktadır.230
İngiltere, dünyadaki en açık savunma pazarlarından birisine sahip
olduğunu iddia etmektedir. Diğer ülkelerle olan rekabetin yarattığı baskı,
yeniliğin ve etkinliğin yararlarını ülkeye taşırken, menşeine bakılmaksızın
229 Ekinci, a.g.e., s.23. 230 Ekinci, a.g.e., s. 8.
90
silahlı kuvvetler için en iyi ekipmanın elde edilmesine olanak tanıdığı iddia
edilmektedir.231 Ama uygulamaya bakıldığı zaman, Savunma Bakanlığınca
düzenlenen doğrudan alım ihalelerinin % 90'ının İngiliz firmalarınca
kazanıldığı gözlenmektedir.232
İngiltere, savunma sistemleri ithalatını dengelemek için İthal ettiği
ülkelerden devamlı off-set talep etmektedir. Değeri 50 milyon sterline kadar ki
kontratlarda off-set taleplerinde bulunulmaması hususunda Fransa ile görüş
birliğine varılmıştır.233 Hâlihazırda Savunma Bakanlığı'nca yeniden gözden
geçirilmekte olan İngiliz off-set politikası şu şekilde özetlenebilir: 234
a) Kuzey Amerikan firmalarından 10 milyon sterlinin üzerindeki
bütün teçhizat tedariklerinde off-set taleplerinde bulunulmaktadır.
b) WEAG üyesi ülkelerden 10 milyon sterlinin üzerindeki bütün
teçhizat tedariklerinde talep edilen off-set taahhütleri her bir durum için
ayrı ayrı değerlendirilmekte; bir yandan off-set taahhütlerinden karşılıklı
feragat edilmesi, diğer yandan da söz konusu taleplerden vazgeçilmesi
yönünde 13 WEAG ülkesini kapsayacak bağlayıcı bir anlaşmanın yapılması
amacıyla müzakerelerde bulunulmaktadır.
c) Her iki kategorinin dışında kalan diğer ülkelerden yine 10
milyon Sterlin’in üzerindeki bütün alımlar tek tek incelemeye tabi
tutulmaktadır.
Halen 144 ülkeye satış gerçekleştiren İngiliz savunma sanayinin ana
pazarları; Basra Körfezi ülkeleri, ABD ve Güneydoğu Asya (ASEAN) ülkeleri
olarak sıralanmaktadır. İngiliz savunma sanayii ürünleri Kuzey
Amerika'ya ve bilhassa çok sıkı korunan ABD piyasasına dahi
girebilmektedirler. Bu bakımdan İngiliz savunma sanayinin üretim ve ihraç
231 ECGD(Export Credits Guarantee Department)’nin web sayfası, (Erişim) www.ecgd.gov.uk, 29 Nisan 2007. 232 Ekinci, a.g.e., s. 6. 233 Ekinci, a.g.e., s.11. 234Savunma Tedariki ve Sanayii Politikası Momerandumu, İngiltere Savunma Bakanlığı, Londra, Mart 1997 naklen Ekinci, a.g.e., s.12.
91
yeteneğinin sadece İngiltere için değil, Avrupa açısından da büyük önem
arz ettiği değerlendirilebilir.
11.000 civarında firmanın 425.000 kadar personel istihdam ettiği
savunma sanayii sektörü, toplam İngiliz sanayii üretimi içinde % 11'lik bir
üretim oranını temsil etmektedir. Son 25 yıldır üretimle birlikte sürdürülen
geniş kapsamlı yeniden yapılanma faaliyetlerinin bu başarıda önemli bir
payı vardır. Diğer yandan, bu yapılanma içerisinde iki büyük firmanın, British
Aerospace (BAE) ve GEC-Marconi (GEC)'nin, yukarıda verilen ihracat
rakamlarına ulaşılmasında önemli roller üstlendikleri görülmektedir. Dünyaca
ünlü bu firmalardan BAE; daha ziyade uçak, füze, komuta sistemleri ve
sistem entegrasyonu konularında; GEC ise; radar, elektronik, muharebe
sistemleri, sualtı silah sistemleri, aviyonikler ve elekto-optik alanlarında
faaliyette bulunmaktadır.235
İngiltere, savunma ürünleri ihracatı konusunda son derece sıkı bir
kontrol mekanizması oluşturmuştur. Yabancılar ve İngiliz Milletler Topluluğu
Ofisi, Sanayii ve Ticaret Bakanlığı, Uluslararası Gelişme Bakanlığı ve
Savunma Bakanlığı, ihracat lisansı başvurularını büyük bir dikkatle
incelemekte, bu lisanslar ülkenin uluslararası hedefleriyle çatışıyorsa ve
ülkenin veya bölgenin istikrarına yönelik açık bir risk taşıyorsa, başvurular
değerlendirmeye alınmamaktadır. Potansiyel ihracat imkanlarının
değerlendirilmesinde hükümet tarafından göz önünde bulundurulan bir
diğer kriter ise, silahların yaygınlaşmasının önlenmesi ve İngiltere’nin dış
politikasına uygunluğudur. 1982’de Falkland Adaları Savaşı'nda, daha
evvelden dost ülke Arjantin'e satılan silahların İngiliz askerine karşı
kullanıldığı hatırlardan çıkmamaktadır. Bu gibi gerekçelerle, İngiliz
savunma sanayii ürünlerinin ihracatına 16. yy.'dan bu yana çeşitli
kısıtlamalar uygulanmakta ve savunma sanayii ürünlerinin satışında ulusal
çıkarlar göz önünde bulundurulmaktadır.236
235 Ekinci, a.g.e., s.32, 33. 236 Ekinci, a.g.e., s.35.
92
5. RUSYA TEDARİK SİSTEMİ
Rusya'nın savunma sanayii politikasının üç önemli amacı vardır.
Bunlar; etkin ve rekabetçi bir savunma sanayii yapısı oluşturmak, üretim
altyapısının yenilenmesi için sermaye yatırımlarını arttırmak ve gelişmiş silah
sistemlerinin üretim ve gelişim kapasitesinin devamlılığını sağlamak
amacıyla sürekli olarak yeni kontratlar imzalamaktır.237 Bu amaçlar
doğrultusunda Rusya, silah üretiminde devletin giderek artan desteğiyle
savunma ihracatında önemli bir artış sağlamıştır.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra askeri üretimde büyük bir
düşüş yaşanmıştır. Bu düşüşü, 1998-2000 yıllarında % 28 oranındaki artış
izlemiştir. Özellikle 1990'lı yılların ikinci yarısında silah üretiminin büyük
bölümünü ihracata yönelik üretim oluşturmuş ve ihracat, teknolojik gelişmeyi
körükleyen en büyük gelir kaynağı durumuna gelmiştir. İç piyasadaki silah
talebi, 1998'deki 0.8 milyar ABD doları seviyesinden, 2002'de 2.5 milyar
ABD doları seviyesine yükselmiştir. Silah ihracatı, 2002 yılında 1 milyar
ABD doları tutarındaki artışla 4.8 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir.238
Rus savunma ihracatı 1999-2002 yılları arasında, en büyük müşteriler
olan Çin ve Hindistan sayesinde iki katına çıkmıştır. Hükümet ihracattan elde
ettiği gelirleri kullanarak, savunma altyapısının geliştirilmesi için alınan
borçlarını geri ödeme imkânı bulmuştur. AR-GE harcamaları, savunma
bütçesinin en önemli önceliği haline getirilmiştir.239
NATO’nun genişlemesi karşısında paniğe kapılan Rusya, silah satışı
yolu ile Üçüncü Dünya’da stratejik avantaj ve döviz kazanma politikasına
ağırlık vermiştir.240 Rusya, dış finansman kaynakları bulmak ve yeni pazarlar
yaratmak amacıyla, Asya ve Avrupa ülkeleriyle savunma sanayii işbirliği 237 “Defence Industrial Policies: Russia, Military Spending and Armaments 2002, Arms Production”, SIPRI Yearbook2003, Oxford University Pres, 2003, s.399. 238 Air Letter, 20 Şubat 2002, s. 4. naklen Conlan, a.g.e., s. 56.( www.airletter.com, 01.03.2007) 239 SIPRI Yearbook2003, “Defence Industrial Policies: Russia…”, s.399-402. 240 Mesut Hakkı Caşın, “Ortadoğu’da Balistik Füze Tehditi ve Modern Savunma Stratejileri”, Savunma Sanayindeki Teknolojik Gelişmeler Sempozyumu Bildiriler Kitabı, cilt II, KHO Yayınları, Ankara, 1997, s. 66.
93
fırsatları aramaktadır. Ayrıca, lisans mekanizmasını da silah ihracatını
arttırmak amacıyla kolaylaştırılmıştır. Nitekim, ilk ATAK Projesi’nde ortak
üretim konusunda en iyi teklifi veren Rus firması olmuştur.
6. İSRAİL TEDARİK SİSTEMİ
ABD'nin müttefiki olmanın ve jeopolitik konumunun etkisiyle İsrail,
yüksek teknoloji gerektiren silah sistemlerini üretip dış piyasalara pazarlar
hale gelmiştir. İsrail'in ihracat potansiyelinin gelişmesinde ve dış piyasalarda
rakipleriyle yarışacak düzeye gelmesindeki en önemli etken, sistem
entegrasyon yeteneğidir. Savunma sanayii ihracatının arttırılabilmesi için
teknolojik üstünlüğün yanında tasarım teknolojisinin de önemli bir yeri vardır.
Gelişmiş elektronik sistemleri üretebilmek için gereken teknolojilerin ülke
içerisinde özgün bir biçimde geliştirilmesi, Rafael gibi tamamen milli bir takım
şirketler sayesinde ve teknolojik araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin
devlet tarafından desteklendiği bir yapıda mümkün olmuştur.241
2002 yılında İsrail'in savunma ihracatı, 2001 yılına göre % 40
oranında artarak 3.7 milyar ABD doları seviyesine çıkmış; İsrail, ABD ve
Rusya'dan sonra en büyük üçüncü savunma ihracatçısı konumuna
gelmiştir. Bu artışta Türkiye ile imzalanan 668 milyon ABD doları tutarındaki
170 adet M60 Tank Modernizasyonu projesi etkili olmuştur. İsrail artık
ürettiği askeri sistemlerin % 70'lik bir bölümünü ihraç etmektedir.242
İsrail Savunma Bakanlığı, silah sistemlerini tedarik eden ülkeleri,
şirketler ve onların yabancı rakipleri arasındaki rekabetten çekindikleri için
açıklamamaktadır. Diğer ülkelerin uyguladığı bir takım politik baskılar,
tedarik ve satın alma kararlarının diğer ülkelerce değişmesine yol
241 “F–16 Uçaklarının Başarısında İsrail Örneği”, Ulusal Strateji Dergisi, Mayıs-Haziran, 1999, s.17. 242 JINSA(The Jewish Institute for National Security Affairs) web Sayfası, (Erişim) www.jinsa.org, 27 Aralık 2007
94
açabilmektedir.243 Henüz Türkiye dışında kendisine istikrarlı pazarlar
oluşturamamasın da bu gizlilik politikası etkili olmaktadır.
SIBAT, İsrail Savunma Bakanlığı'nın Dış Savunma Yardım ve
Savunma İhracat Bölümü'dür. SIBAT'ın ana amacı, savunmaya ilişkin ihracat
aktivitelerini desteklemek suretiyle savunma ihracatını arttırmaktır. SIBAT'ın
ihracata yönelik hedefleri; İsrail'in gelişmiş savunma sistem ve ürünleri ile
danışmanlık hizmetlerinin pazarlama ve satışını desteklemek, şirketler
tarafından üretilen silah sistem ve ekipmanının pazarlanmasını ve satış
faaliyetlerini gerçekleştirmek ve bütün savunma ihracat aktivitelerinin ülkenin
genel ihracat politikasıyla uyumlu olup olmadığını kontrol etmektir. Ayrıca
SIBAT’ın, diğer ülkelerin ilgili bakanlıkları ile endüstriyel alanda işbirliği
sağlayarak çok taraflı anlaşmalar imzalama yetkisi vardır. Bu doğrultuda en
küçük ürünlerin ihracından, AR-GE ve modernizasyon faaliyetlerini içeren
gelişmiş sistemlerin ihracına kadar diğer hükümet ve şirketlerle bağlantı
kurmaktadır. Ayrıca SIBAT, askerler ve sanayii temsilcileri arasında toplantı,
seminer ve konferanslar düzenleyerek savunma sanayinin kabiliyetleri
konusunda bilgi alışverişinde bulunmakta ve edinilen bilgilerin ışığında
pazarlama faaliyetlerini sürdürmektedir.244
243 Jewish Virtual Library, http://www.us-israel.org/jsource/economy/eco1.html naklen Conlan, a.g.e., s. 51. 244 SİBAT’ın web sayfası, (Erişim) http//www.sibat.mod.gov.il, 27 Aralık 2006.
95
ALTINCI BÖLÜM
TÜRKİYE SAVUNMA TEDARİK SİSTEMİ VE SİLAH SATIŞI
1. SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE TÜRKİYE’NİN SAVUNMA
POLİTİKASI
Türkiye, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra silahlı kuvvetlerinin
gücünü artırma ve savunma ekipmanı ihtiyaçlarını mümkün olduğu ölçüde
yurtiçi kaynaklardan karşılama hususlarında büyük bir hassasiyet
göstermektedir. Özellikle 1990’lı yıllarda çeşitli krizler nedeniyle
yurtdışından savunma teçhizatı temininde karşılaşılan sınırlama ve
engellemeler, Türkiye açısından sistem tedarikinde kaynak güvenilirliğinin
önemini bir kez daha ortaya koymuş, yerli savunma sanayinin
kurulması ve güçlendirilmesine yönelik kararlığını güçlendirmiştir.
Bugün uluslararası savunma sanayii sektörü, savunma bütçelerinin
azalması ve pazarların daralması neticesinde bir küçülme yaşamaktadır.
Türkiye ise artan bölgesel tehditlerin yanı sıra, bugüne kadar silahlı
kuvvetlerini destekleyen yabancı askeri yardım programlarının da durma
noktasına gelmesi nedeniyle, savunma bütçesinde yeniden bir yapılanmaya
gitmiş ve caydırıcılığını muhafaza etmek için savunma harcamalarını
yükseltme yoluna gitmiştir. Avrupa'da ve ABD’de savunma bütçelerinde
büyük oranlarda daralmalar yaşanırken; aynı savunma sistemi içinde yer
alan Türkiye, Yunanistan'la birlikte savunma bütçesinde kısıntı yapmayan
iki ülkeden biri olmuştur.245 ABD ve Avrupa’daki bu bütçe daralmaları iç
pazarlarını kaybeden bu ülkelerdeki güçlü savunma sanayii şirketlerini dış
pazarlara yöneltmiş, bu durum da, savunma sanayinin gelişimi açısından
Türkiye için önemli bazı fırsatlar yaratmıştır.
245 Ekinci, a.g.e., s.117.
96
Diğer yandan, savunma ve savunma sanayii politikasına yön veren
uluslararası siyasi ve ekonomik şartlarda meydana gelen değişim, yeni
koşullara uyum ve bu çerçevede mevcut ve yakın geleceğe yönelik
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yeniden
yapılanması arayışlarını beraberinde getirmiştir.246 Bu süreç, yalnız kara
kuvvetleri'nin değil tüm ordunun sınırlı kaynaklarla modernize edilebilmesi
için, bir yandan ordu mevcudunda bir küçültmeye gidilirken öte yandan da,
daha büyük bir operasyon kabiliyetini haiz, vurucu gücü yüksek ve en
gelişmiş savunma sistemleriyle donatılmış modern bir savunma kuvvetinin
oluşturulmasına yöneliktir.
Oluşmakta olan yeni dünya düzenine karşı dünyada genel eğilim
“bekle ve gör” politikası izlemek, askeri harcamaları bir ölçüde azaltmak ve
bu arada daha çok sivil amaçlı yatırım, eğitim ve sanayileşmeye yönelmek
iken bu eğilim, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullar ve jeopolitik konumu
gereği geçerli olmamıştır. Bir taraftan devam eden silahlanma yarışı, diğer
taraftan Berlin Duvarı'nın çökmesi ve Irak'ın Kuveyt’i işgali, Türkiye'nin
konumunda ve oynayabileceği rollerde farklılıklar yaratmıştır. Orta
Doğu'daki güç dengesi kadar Türkiye'nin yakın komşularını oluşturan
Orta Asya, Kafkasya, Balkanlar ve Doğu Akdeniz'deki güç dengesi de
değişmiştir. Yeni düzen, süper güçlerin Türkiye'ye yaklaşımında da
değişmelere yol açmıştır. Türkiye kendini her an çıkabilecek bir sıcak
savaş tehlikesine karşı hazırlıklı olmak zorunda kalmıştır. Özellikle,
Güneydoğu olayları nedeniyle genişleyen askeri harcamalar, komşu
ülkelerdeki belirsizliğin artmasıyla da sıçramasını sürdürmüş ve refaha
dönük yatırım yerine savunmaya dönük harcamaların artmasına neden
olmuştur. Bu koşullar Türkiye'nin ulusal savunma sanayine ağırlık
verilmesini gerekli kılmıştır.
Bu nedenlerle, NATO ülkeleri arasında savunma sanayii sektöründeki
yatırımlar azalırken, Türkiye önemli bir istisna olarak karşımıza 246 Lale Sarıibrahimoğlu, Ian Kemp, “Turkish Army:Turbulent Times for Transition”, Jane's Defence Weekly, 10 Eylül 1997, s.12.
97
çıkmaktadır. 1982–1991 döneminde Avrupalı NATO ülkelerinde yıllık askeri
harcamaların ortalama artış oranı % 0.6 iken aynı dönemde Türkiye'nin
askeri harcamalarının artış oranı yılda ortalama % 4 olmuştur. Yine aynı
dönemde Avrupalı NATO ülkelerinde silah tedarik harcamaları % 0.1
azalırken Türkiye'de % 10 oranında artmıştır. Bu süreç içerisinde, Türkiye'de
yapılan başlıca konvansiyonel silah dışalımı da yılda yaklaşık % 14 oranında
artmıştır. Avrupalı NATO ülkelerinde ise aynı dönemde yıllık ortalama artış
oranı % 0,4 olmuştur.247
Aşağıdaki tabloda Türkiye'nin 1987–1992 yılları arasında
gerçekleştirmiş olduğu askeri harcamalar ile GSMH'ye oranları yer
almaktadır.
Tablo 6.1 Türkiye'de Askeri Harcamalar ve GSMH'e Oranları
Yıllar Askeri Harcamalar (milyon ABD doları)
Askeri Harcamaların GSMH'e Oranı (%)
1987 4.316 4.2
1988 3.802 3.8
1989 4.398 4.3
1990 5.315 4.9
1991 5.463 4.9
1992 5.747 4.8
Kaynak: SIPRI Yearbook 1995: Armaments, Disarmament and International Security, Oxford University Press, Oxford, 1995, 440,446.
2. TÜRKİYE’Yİ KENDİ SAVUNMA SANAYİNİ OLUŞTURMAYA İTEN NEDENLER
Türkiye’yi kendi savunma sanayini oluşturmaya iten nedenleri şu
şekilde sıralayabiliriz.
247 Aksu, a.g.e., s.11.
98
Birincisi; tek süper güçlü dünyaya geçilmesi Türkiye’ye yeni olanaklar
açmış olsa da belirtilen yeni rizikoları da beraberinde getirmiştir.
İkinci neden, askeri teçhizat satışlarına satıcı ülkeler tarafından
getirilen koşullar ve sınırlamalardır. PKK terör örgütüne karşı yürüttüğü
mücadelede Türkiye bu sınırlamalarla sık sık karşılaşmıştır. Bu koşullar
ister Rusya ister ABD ister Avrupa Birliği kaynaklı olsun, Türkiye'nin hareket
alanının sınırlanmasına neden olmuştur. 1974 Kıbrıs çıkartmasını izleyen
ABD ambargosu ya da Güneydoğu'da Almanya kökenli teçhizat
kullanıldığı gerekçesiyle Almanya'nın ve ABD’nin uyguladığı ambargolar
hatırdadır.
Üçüncü neden, silah üreten ülkelerin ileri teknolojileri genellikle diğer
ülkelere aktarmamasıdır. Oysa düşmana üstünlük sağlanması, ancak
düşmanın sahip olmadığı ileri teknolojilere sahip silah sistemlerinin
geliştirilmesiyle mümkündür. Bu nedenle Türkiye'nin bölgesindeki ulusal
çıkarlarını koruyabilmesi ve savunmasını en üst düzeye çıkartacak olan
caydırıcı bir askeri gücü bulundurabilmesi, ancak ve ancak kendi
savunma sanayini geliştirmesiyle mümkün olabilir.
Dördüncü neden olarak, dışarıdan satın almanın ödemeler dengesine
getireceği yük sayılabilir. Bunda Güneydoğu’da teröre karşı verilen
mücadele için yapılan alımların payı büyüktür. Ödemeler dengesindeki
açıkla birlikte başlayan sürecin, Türk ekonomisini 1994 yılındaki krize götüren
nedenler arasında olduğuna şüphe yoktur. 248 Dolayısıyla sadece dışarıdan
silah ithal ederek Türkiye'nin yakın gelecekte ortaya çıkabilecek bir sıcak
çatışmaya girmesi ekonomik yönden ağır sonuçlar doğurabilir. Gerek dış
gerekse iç düşmanlar, ekonominin en sıkışık olduğu noktada harekete
geçmektedir. 1875'de Osmanlı İmparatorluğu dış borçlar için moratoryum ilan
ettiğinde, silah alamayacağını gören Rusya'nın 1876'da savaş açması ve
Kurtuluş Savaşını izleyen 1920'li yıllarda, ekonominin en güçsüz olduğu
bir dönemde İngilizlerin silah desteğinde bulunarak Şeyh Sait İsyanını
başlatması bu gerçeğe örnek olarak gösterilebilir. 248 Aksu, a.g.e., s.12.
99
Beşinci neden olarak da, Türkiye’nin üzerinde bulunduğu bölgenin
bugünkü öneminden kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin Karadeniz’i
Akdeniz’e bağlayan boğazlar üzerinde bulunması; eskiden olduğu gibi
bugün de kıtalararası ticaret yollarının geçtiği bir transit merkezi durumunu
hemen hemen aynen koruması ve dünyanın en önemli petrol
kaynaklarına sahip olan Orta Doğu üzerindeki etkinliği, Türkiye coğrafyasının
stratejik önemini artırmaktadır.
Yukarıda sıralanan nedenlerden dolayı, savunma sanayini geliştirmek
amacıyla çeşitli silah sistemlerinin üretimi ve modernizasyonu programları
uygulamaya konulmuştur. Bu programlar dışında Türkiye açısından dikkat
çeken bir olgu ise son yıllarda, çeşitli araştırma, yasal düzenleme, yatırım ve
diğer ülkelerle işbirliği faaliyetlerinden oluşan yoğun bir çabaya girildiğidir.
3. TÜRKİYE SAVUNMA TEDARİK SİSTEMİ
Türkiye'nin savunma tedarik sistemi, "Türk Silahlı Kuvvetleri
Planlama, Programlama ve Bütçeleme Sistemi (PPBS) Yönergesi”nde
öngörülen esaslara dayandırılmaktadır. Bu Yönerge'ye göre, Kuvvet
Komutanlıkları'nca hazırlanan Harekat İhtiyacı Etüdü ve Plan Yetenek
Hedefi Dokümanı ile ihtiyaçlar belirlenmekte, Genel Kurmay Başkanlığı'nca
incelenip önceliklendirilmekte ve Stratejik Hedef Planı (SHP)'na dahil
edilmektedir. SHP, iki yılda bir revize edilerek On Yıllık Tedarik Programı
(OYTEP) halinde kaynaklarla eşleştirilmek suretiyle uygulamaya
konulmaktadır.249 Bu çerçevede SHP'de yer verilen ana sistemlerin
tedariki, MSB'ye bağlı Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) ve aynı
bakanlık bünyesindeki diğer tedarik birimlerince gerçekleştirilmektedir.
249 Ekinci, a.g.e., s.132.
100
Tedarik faaliyetleri, SSM tarafından 3238 Sayılı Kuruluş Kanunu;
MSB'ye bağlı diğer tedarik birimleri tarafından ise 2886 Sayılı Devlet İhale
Kanunu hükümleri çerçevesinde yürütülmektedirler. Türkiye’nin savunma
tedarik teşkilatı EK-2’de sunulmuştur.
Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı,
Dış Ticaret ve Hazine Müsteşarlıkları, bölgesel olarak ikili ilişkilerde
görevlendirilen Devlet bakanlıkları, Eximbank ve benzeri kurumlar,
Türkiye’nin savunma sanayii ihracatını artırmak için koordineli olarak
çalışmaktadırlar. Ülkeler arası ikili ilişkileri geliştirmeye yönelik politik ve
askeri amaçlı çabalar ve bunun uzantısı olan askeri işbirliği anlaşmaları, off-
set anlaşmaları, karşılıklı ziyaretler ve eğitim programları savunma sanayii
ihracatını artırmaya yönelik faaliyetlerdir. Savunma sanayii ihracatının
artırılması ile250;
a) Döviz girdisi sağlanarak ülke ekonomisine katkıda bulunulur,
b) Yatırımların verimliliğini ve rantabilitesini arttırılır,
c) AR-GE için yeni kaynak yaratılır ve
ç) Yeni yatırımlar için finansman sağlanır.
30 Mayıs 1985 tarihinde kabul edilen 3212 sayılı kanun; TSK’nin
ihtiyaç fazlası mal ve hizmetlerinin satış, hibe, devir ve elden çıkartılması ile
diğer devletler adına yurt dışı ve yurt içi alımların yapılmasını ve Türkiye’de
eğitim görecek yabancı personel hakkında düzenlemeler getirmiştir. Kanuna
göre Genelkurmay Başkanlığı’nın göstereceği lüzum üzerine Milli Savunma
Bakanlığı’nın veya İçişleri Bakanlığı’nın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile
satış ve hibe yapılır. Bakanlar Kurulunca dışarıya silah satışı ve hibesi için
her yıl bir limit belirlenir. 2007 yılı için bu limit 5.460.000 YTL olarak
belirlenmiştir.251 Bu limitin altındaki tutarlarda Bakanlar Kurulunun onayı
olmadan ilgili bakanın onayı ile işlem yapılır. Bu işlemler sırasında Türkiye’nin
250 Karavelioğlu, a.g.m., s.472. 251 2007 / 11564 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, 19 Ocak 2007.
101
dış siyasi tutum ve menfaatlerine aykırı olmayan dost ve müttefik ülkeler göz
önüne bulundurulur.
Örneğin, Otokar firması Libya’ya taktik arazi aracı (jeep) satmak
istemektedir. MSB’den askeri görüş almak zorundadır. Olumlu görüş
alındıktan sonra, Dışişleri Bakanlığı’ndan da siyasi görüş almak zorundadır.
Ancak bu süreç tamamlandıktan sonra ilgili firma satışı yapabilecektir. Bu
prosedür ile Türkiye, Pakistan ve Cezayir’e tekerlekli zırhlı araç satışı
yapmıştır.252 2006 verilerine göre Otokar tarafından 15 değişik ülkeye 100
milyon ABD dolar’lık Zırhlı Personel Taşıyıcı (ZPT) ihracatı yapılmış, ayrıca
2007 yılı için de 57 milyon dolarlık sözleşme imzalanmıştır.253
1998 yılında FMC-NUROL firması Birleşik Arap Emirlikleri’ne 130
milyon ABD dolarlık 136 adet ZPT satışı yapmıştır.254 2000 yılında da
Malezya ile 300 milyon ABD dolarlık 211 ZPT’yi kapsayan satış anlaşması
yapılmıştır.255
Öte yandan ASELSAN 1992-1996 yılları arasında 150 milyon ABD
dolarlık savunma sistemi ihracatı yapmıştır. Satış yaptığı ülkeler arasında;
Almanya, İsviçre, Pakistan, Tunus, Belçika, ABD, Avusturya, İtalya, Ürdün,
İran, İngiltere ve Türk Cumhuriyetleri bulunmaktadır.
Thomson-Tekfen Radar da 1997 yılında Fransa’ya mobil radar ihraç
etmiştir.256 Mısır’a off-set uygulamalar çerçevesinde 46 adet F-16 satılmıştır.
Bu ülkeden de off-set uygulamalar gereği basında bir dönem çok tartışılan
jeepler alınmıştır. Satışların çoğu off-set uygulamalar çerçevesinde
yapılmaktadır. TAİ F-16 uçağının orta ve arka gövde, kuyruk ve kanat
üretimini yapmakta ve ABD’ye ihraç etmektedir. Aynı şekilde UH-60 Sikorsky
252 Yalçın Burçak, “Savunma Sanayii Müsteşarlığı Projeleri Çerçevesinde Türk Savunma Sanayii”, Savunma Sanayii Sempozyumu – 2000, Ankara, 2000, s. xxvii. 253 Hürriyet Gazetesi, 28 Mart 2007. 254 Burçak, SSM Projeleri, s.xxvi. 255 Milliyet Gazetesi, 19 Nisan 2000 256 Burçak, SSM Projeleri, s.xxviii.
102
helikopterinin de bazı gövde parçaları üretilerek off-set çerçevesinde ABD’ye
ihraç edilmektedir.257
Türkiye’nin 1995-1997 yılları arasında yapmış olduğu savunma
harcamaları ve savunma sanayii ürün ihracatı aşağıda tabloda gösterilmiştir.
Tablo 6.2: Türkiye’nin Savunma Harcamaları_1995-1997 (milyon ABD doları)
Yıllar Savunma Harcaması
Savunma Teçhizat
Alımı
Savunma AR-GE Harcaması
Savunma Teçhizat İhracatı
1995 6.006 2.392 12 160 1996 5.175 2.309 14 140 1997 8.110 2.568 40 170
Toplam 19.291 7.269 66 470 Kaynak: M.Uğur KARAVELİOĞLU: a.g.m., 473.
4. SİLAH İHRACATINI ARTIRMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Türkiye üretmiş olduğu savunma teçhizatının % 9’unu ihraç
etmektedir. Bu oran savunma sanayii gelişmiş ülkelerde % 30–50
civarındadır.258 Türkiye’de savunma sanayii belli bir üretim seviyesine
gelmesine rağmen henüz istenilen ihracat düzeyine ulaşamamıştır. Bu durum
kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliği ve ihracata yönelik belirli bir
politika ve yapılanmanın olmamasından kaynaklanmaktadır.
Savunma sanayii gelişmiş ülkelerde sadece savunma sanayii
ürünlerinin ihracatı ile ilgili kurumlar vardır. İngiltere’de DESO (Defence
Export Services Organisation), Fransa’da DRI (Direction des Relations
Internationales), İsrail de SIBAT (Foreign Defence Assistance and Defence
Export Organization) bu kurumlara örneklerdir. DESO’nun yaklaşık 600
uzman çalışanı bulunmaktadır. Bunların bir kısmı yurt dışında
257 TAI web sayfası, (Erişim) www.tai.com.tr, 21 Nisan 2007. 258 Ekinci, a.g.e., s.125.
103
çalışmaktadırlar. İngiltere’nin yapmış olduğu savunma teçhizatı ihracatının
yaklaşık % 75’i bu kurum üzerinden yapılmaktadır. Türkiye de benzer bir
yapılanmaya giderek bir Savunma İhracatı Destekleme Merkezi
oluşturmalıdır. Bu kapsamda;259
• Devlet çatısı altında, ancak profesyonel ve merkezi yönetime
sahip,
• Hedef ülke ve bölgelerde organize olmuş,
• Hibe yerine ABD’nin FMS programı benzeri bir kredilendirme
mekanizmasının oluşturulduğu,
• Dışarıda etkin olarak tanıtım yapan, (Ateşelikler, Savunma sanayii
katologları ve tanıtım cd’leri gibi),
• İhracat için hedef ülkelerin tespitinde değerlendirme yapabilen,
• TSK’nın SHP (Stratejik Hedef Planı) ve OYTEP (On Yıllık Tedarik
Planı) planlarına uygun,
• İlgili kurumlar arası koordinasyonu sağlayan bir yapı
oluşturulmalıdır.
Ayrıca yerli şirketlere vergi muafiyeti gibi teşvik unsurlarının
uygulanması savunma sanayii üzerinde olumlu etki yaratacaktır. Örneğin,
Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından rekabet şartlarının düzeltilmesi
ve yerli firmalar aleyhine uygulanmakta olan KDV uygulamasının sona
erdirilmesi amacıyla Maliye Bakanlığı ile varılan mutabakatla, Nisan 2004'te
yurtdışı firmaların yararlandığı ithalattaki KDV muafiyetinden yerli
firmaların da yararlanması sağlanmıştır.260
Ortak üretim projeleri de Türkiye’nin silah ihracatını artıran önemli bir
unsurdur. Avrupa Bağımsız Program Grubu (IEPG) kapsamında Stinger-RMP
mobil hava savunma sisteminin ortak üretimine yönelik olarak başlatılan
projeye Türkiye önayak olmuştur. Üretim faaliyetlerine 1993'te başlanılan
259 Karavelioğlu, a.g.m., s. 474. 260 Conlan, a.g.e., s. 32.
104
söz konusu proje çerçevesinde % 40 üretim payına sahipti.261 SSM ayrıca,
aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bazı NATO ülkelerinin katılımıyla
oluşturulan bir konsorsiyum çerçevesinde 2000'li yılların taktik nakliye uçağı
ihtiyacının karşılanması amacıyla başlatılan Geleceğin Büyük Uçağı (FLA)
Projesi ile ilgili koordinasyon görevini de yürütmektedir. Türkiye bu kapsamda,
Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın ihtiyacı olan büyük tip nakliye uçaklarının
yurtiçi imkânlardan da yararlanılarak tedarikini öngörmektedir. Söz konusu
Proje çerçevesinde 10’u Türkiye için olmak üzere toplam 180 uçağın TAI
firmasının da katılımıyla üretilmesi planlanmaktadır.262 Yine SSM web
sayfasından alınan bilgiye göre, ABD’nin öncülüğünde yürütülen ve çok
sayıda Avrupa ülkesinin de katıldığı F-35 Müşterek Taarruz Uçağı (Joint
Strike Fighter) projesine de katılan Türkiye, bu proje kapsamında ortak
üretime katılarak 100 uçak almayı planlamaktadır.
5. OFF-SET UYGULAMALARI
Türkiye’nin savunma sanayii ihracatında off-set uygulamalar önemli bir
yer tutmaktadır. Savunma sanayii sektöründe sıkça kullanılan bu yöntemin ne
olduğu ve nasıl uygulandığının açıklanması uygun olacaktır. Doğrudan ve
dolaylı olmak üzere iki tür off-set uygulaması vardır. 263
Doğrudan off-set, off-set’e konu olan proje ile doğrudan alakalı
ürünlerin (sistem veya parçaların) projede taraf olan bir yabancı ülkeye
veya üçüncü bir ülkeye ihraç edilmesi olarak tanımlanmaktadır. Doğrudan
off-setin en önemli özelliği, off-setin sağlandığı proje çerçevesinde kurulan
üretim tesislerinin uluslararası rekabet gücünün bir göstergesi olarak
261 Sarıibrahimoğlu, Kemp, a.g.m., s.12, 13. 262 SSM web sayfası, (Erişim) http//www.ssm.gov.tr, 20 Nisan 2007. 263 Offset El Kitabı, SSM, Ankara, 1991, s.12-45., Türk Savunma Sanayisinde Offset Uygulamaları, TÜSİAD Yayınları, İstanbul, 1999, s.18-20.
105
algılanmasıdır. Bu kapsamda TAI tesislerinde üretilen F-16 uçaklarının Mısır’a
satışı yapılmıştır.264
Dolaylı off-set, hem yeni yabancı sermaye yatırımlarını, hem de off-set
sağlanan projenin kapsamı dışında kalan alanlarda ürün ihracatı konularını
içermektedir. Mısır’a ihraç edilen F-16 uçaklarına karşılık, bu ülkeden jeep
alımı yapılmıştır.
SSM tarafından bugüne kadar uygulamaya konulan ortak üretim
projelerinde, toplam 840.9 milyon ABD doları tutarında doğrudan off-set ve
827.9 milyon ABD doları tutarında dolaylı off-set taahhüdü alınmıştır.265
6. TÜRKİYE TEDARİK SİSTEMİNİN HUKUKSAL YAPISI
Türkiye’de kamu kesiminin temel satın alma sistemi 2886 sayılı Devlet
İhale Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu kanunun kapsamı dışında kalan kurum
ve kuruluşlar da, kendi düzenlemelerini 2886 sayılı kanuna uygun olarak
yönetmeliklerle düzenlemişlerdir.266
Türkiye'de savunma teçhizatı tedarikini gerçekleştiren ana kuruluş
Savunma Sanayii Müsteşarlığı’dır. 1325 Sayılı Milli Savunma Bakanlığı
Görev ve Teşkilatı Hakkındaki Kanun'un 2. maddesi (b) Bendi 2. ve 3.
Fıkraları’nda tedarikin nasıl olacağı açıklanmıştır. Savunma Bakanlığına tevdi
edilen silah, araç, gereç ve her çeşit lojistik ihtiyaç maddelerinin tedarik
hizmetleri ile harp sanayii hizmetlerinin yerine getirilmesi görevleri, daha
sonradan 3238 Sayılı Kuruluş Kanunu ile teşkil olunan çerçeve içerisinde
Bakanlık adına SSM tarafından yürütülmektedir.267
264 TAI web sayfası, (Erişim) http//www.tai.com.tr, 11 Nisan 2007. 265 Aksu, a.g.e., s.62. 266 M.Fahri Uzunefe, “Projelerin Finansmanı”, Savunma Sanayii Sempozyumu – 2000, Ankara, 2000, s.497. 267 3238 Sayılı Kanun, Madde 1
106
6.1. 3238 Sayılı Kanun
Savunma sanayii alanında 3238 Sayılı Kanunla bugüne kadar
oluşturulan mekanizmalar ile başlangıçta hedeflenen ve bir devlet politikası
olarak temeli 1960'lara uzanan amaçlar doğrultusunda arzu edilen neticelere
ulaşmada önemli mesafe kat edilmiştir. Yakın zamana kadar ağırlıklı bir
şekilde yurtdışı kaynaklarından doğrudan alım yöntemiyle gerçekleştirilen
silah ve araç tedariği, yerli savunma sanayii temellerinin atılmasıyla yerini
giderek artan ölçülerde yurt içinden tedarike bırakmaktadır. Mevcut ve
kurulmakta olan savunma sanayii tesislerimizin aldıkları pay her geçen gün,
kısıtlı mali kaynakların yurt içinde kalmasını sağlamaktadır.
3238 Sayılı Kanun ile kurulan Türk savunma sanayii modelinde;
üretilecek sistemle ilgili teknolojik gelişmelerin transferi, kalite ve performans
garantisi, off-set ve üçüncü ülkelere ihracat taahhüdü ve finansman imkânları
sağlanması amacıyla, yabancı ortağın sermaye çoğunluğu ve yönetim
liderliği kabul edilebilmektedir.268 Ancak ortak yatırım şirketinin ana
sözleşmesine konulan hükümlerle; Türk ortağın proje teknik ve ekonomik
yönden aktif bir şekilde iştirak etmesi, üretimle ilgili faaliyetlerinin önemli
bölümlerinde Türk teknisyenlerin görev almaları ve böylece gerçek manada
teknoloji transferinin sağlanması öngörülmektedir.
Bu durum yabancı ülkelerdeki savunma sanayii anlayışı ile
çelişmektedir. Yabancı ülkelerde savunma sanayii ulusaldır. ABD olduğu gibi
% 1’lik yabancı katılımına dahi müsaade edilmez. Nitekim Fransız
THOMSON CSF şirketi Amerikan LTV şirketini almak istemiş, ancak ABD
Kongresi yabancı bir ülke firmasının ABD Savunma Sanayii teknolojisine
girmesini önlemiştir. Yine THOMSON CSF tarafından PHILIPS’in SIGNAL
bölümünü satın almak istediği zaman Hollanda Hükümeti, SIGNAL firması
268 3238 Sayılı Kanun, Madde 6
107
tarafından üretilen elektronik harp ve kripto sistemlerini bu satışın dışında
tutmuştur.269
Ancak, sanayileşmesini henüz tamamlamamış bir ülke olan Türkiye
için geçiş sürecinde bu durum zorunludur. Benimsenen temel ilke; kendi
kendine ayakta durabilen, gelişmelere ayak uydurabilen, ihracat potansiyeli
olan ve dinamik bir yapıya sahip savunma sanayinin kurulmasıdır.
3238 Sayılı Kanunun amacı, yurtiçinde modern savunma sanayini
geliştirmek ve TSK'nin modernizasyonunu sağlamaktır. 3238 Sayılı Kanunun
birinci maddesinde yer alan bu amaç doğrultusunda savunma sanayinin
kurulmasına ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılırken;
a) Mevcut sanayii potansiyelinden azami ölçüde yararlanılması,
b) İleri teknolojili yeni yatırımların yönlendirilmesi ve teşvik edilmesi,
c) AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi, teşvik edilmesi, ileri
teknolojilerin getirilmesi ve
ç) Mümkün olduğunca kendi kendine yeterli bir savunma sanayinin
kurulması öngörülmektedir.
3238 Sayılı Kanun'un en büyük getirisi, savunma sanayinin özel
sektöre açılması ve yerli firmalarla yabancı firmaların işbirliğine girmesini
teşvik etmesidir.270
6.2. 3238 Sayılı Kanun'la Getirilen Sistem
3238 Sayılı Kanun ile getirilen sistemin beş organı bulunmaktadır.
Bunlar; Savunma Sanayii Yüksek Koordinasyon Kurulu, Savunma Sanayii
269 Aytekin Ziylan, Savunma Sanayii Üzerine, Ankara, 1999, s.33-34. (http//www. inovasyon. org/yazardetay, 11 Mayıs 2007). 270 3238 Sayılı Kanun, Madde 6/c.
108
İcra Komitesi, Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM), Savunma Sanayii
Destekleme Fonu (SSDF) ve Denetleme Kurulu’dur.271
Karar organlarından birincisi, "Savunma Sanayii Yüksek Koordinasyon Kurulu"dur. Genelkurmay Başkanı, Ekonomiden Sorumlu
Devlet Bakanı, Milli Savunma, Dışişleri, Maliye ve Gümrük, Sanayii ve Ticaret
Bakanları, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı ve 3 Müsteşar
dâhil olmak üzere toplam 14 kişiden meydana gelmektedir.
Yüksek Koordinasyon Kurulu, genel anlamda planlama ve
koordinasyon sağlayarak Savunma Sanayii Destekleme Fonundan (SSDF)
tedariki öngörülen silah, araç ve gerecin tedarik şeklini tespit etmektedir.
Kurulun görevleri 3238 sayılı Kanunun 4’ncü maddesinde belirtilmiştir.
Karar organlarında ikincisi "Savunma Sanayii İcra Komitesi”dir.
Başbakanın başkanlığında, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma
Bakanı’nda teşekkül edilmiştir. Komitenin sekretarya hizmetlerini SSM
yapmaktadır.
İcra Komitesi, Yüksek Koordinasyon Kurulu'nca belirlenen genel
strateji ve ilkeler çerçevesinde kararlar alıp, SSDF’nin kullanılma esaslarını
tespit eder. Komitenin görevleri Kanunun 6’ncı maddesinde gösterilmiş olup,
ana hatları itibariyle:
a) TSK için Stratejik Hedef Planı'na göre temini gerekli olan modern
silah, araç ve gereçlerin üretimi; bunların yurt içinde ve gereği halinde yurt
dışından tedariki hususunda karar almak,
b) Kamu ve özel sektörün, yabancı sermaye ve teknoloji katkısı ile
savunmaya yönelik üretim tesisleri kurma imkânlarını araştırmak,
yönlendirmek ve tahakkuk planlarını takip etmek, gerektiğinde bu gibi
tesislerin kuruluşuna devletin iştiraki için prensip kararları almak,
271 3238 Sayılı Kanun, Madde 2
109
c) Sağlanacak modern silah ve gereçlerin araştırılması, geliştirilmesi,
prototip imali, avans verilmesi, uzun vadeli siparişler ile diğer mali ve
ekonomik teşviklerin tespiti istikametinde SSM’ye görevler vermek,
ç) Savunma sanayii ürünleri ihracatı ve off-set ticareti ile karşılıklı
ticaret konusunda kararlar almak ve
d) Savunma sanayii ile ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu
sağlamak,
şeklinde özetlenebilir.
Yüksek Koordinasyon Kurulu ve İcra Komitesi, Başbakanın daveti
üzerine toplanmaktadır.
Savunma Sanayii Yüksek Koordinasyon Kurulu ve Savunma Sanayii
İcra Komitesi gibi üst karar organlarından sonra, bu organların aldığı kararları
uygulayıp takip edecek yürütme organı Savunma Sanayii Müsteşarlığı
(SSM)’dir.
1986 yılı başında SAGEB olarak kurulan bu organ, 20.03.1991 tarih ve
3704 Sayılı Kanun ile SSM'ye dönüştürülmüştür. Yapılan değişiklik sadece
idarenin isminin değiştirilmesinden ibarettir. İdarenin yapısında, sorumluluk
ve uygulamalarında, karar organlarında herhangi bir değişiklik olmamıştır.
SSM, Milli Savunma Bakanlığına (MSB) bağlı ve tüzel kişiliği haiz, özel
bütçeli bir kuruluştur. İcra Komitesi'nin karar ve direktifleri çerçevesinde;
a) TSK'nin büyük kapsamlı silah, araç ve gereç tedarik projelerinin
Türkiye'de ulusal sanayii-yabancı teknoloji ve sermaye işbirliği ile
gerçekleşmesini sağlamak,
b) Mevcut ulusal sanayini savunma sanayii ihtiyaçlarına göre
reorganize ve entegre etmek,
c) Yeni teşebbüsleri teşvik etmek ve yeni ihtiyaçlara göre
yönlendirmek,
110
ç) AR-GE ve prototip imali gibi çalışmalarda yatırım ve işletme
faaliyetlerini finanse etmek,
SSM'nin başlıca görevleri arasında bulunmaktadır. SSM'nin kısaca
belirtilen bu görevleri, 3238 Sayılı Kanunun 10’uncu maddesinde belirtilmiştir.
Savunma sanayimizin geliştirilmesi için belirlenen temel politika,
TSK'nin modernizasyonu için ihtiyaç duyulan her türlü silah, araç ve gerecin
mümkün ve ekonomik olduğu ölçüde yurt içinde, yabancı teknoloji ve
sermayenin de katkısı ve işbirliği ile Türk sanayicileri tarafından
üretilmesidir.272 Özellikle, savunma malzemesi alış verişini dışarıdan içeriye
doğru işleyen tek yönlü akımdan, daha sağlıklı bir durum olan iki yönlü alış
verişe dönüştürmek esas alınmaktadır. Bu durum, ikili ve çok taraflı
ilişkilerimizin daha yararlı bir düzeye getirilmesi açısından önemlidir.
3238 Sayılı Kanun, savunma sanayii kurabilmek ve bu alanda dış
piyasalara açılabilmek için gerekli ön şartlardan biri olan finansman
meselesine; genel bütçe dışında, devamlı, istikrarlı ve yaygın tabanlı bir
kaynak modeli içinde çözüm getirmiştir. Bu çerçevede 1985 yılında 3238
Sayılı Kanun ile Savunma Sanayii Destekleme Fonu (SSDF) oluşturmuştur.
Fon, 3238 sayılı Kanunun 12’nci maddesine göre, T.C. Cumhuriyet Merkez
Bankası nezdinde, SSM emrinde kurulmuştur.
Fon'un ABD doları bazında yıllık ortalama geliri 1.1 milyar dolar
civarında seyretmektedir.273 MSB bütçesiyle kıyaslandığında SSDF'nin hiç de
küçümsenemez bir boyutta olduğu görülmektedir. Ancak, fonda toplanan
paranın nasıl kullanıldığına dair bir fikir vermesi için 1986 – 1999 yılları
arasındaki dönemde sağlanan gelirin kullanılış şekline bakmakta yarar vardır.
SSDF’de 13 yıl içinde toplanan para yaklaşık 11 milyar ABD doları
civarındadır. Bu miktarın; % 4'ü kamulaştırma, sermaye katılımı ve AR-GE'ye
harcanmış, % 16'sı hazır alım projelerine, % 80’i ise yerli üretime yönelik
272 20 Haziran 1998 Tarih ve 98/11173 Sayılı Türk Savunma Sanayii Politikası ve Stratejisi Esaslarına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı, madde 2 273 Ekinci, a.g.e., s.135.
111
projelere tahsis edilmiştir. 3238 Sayılı Kanunun 12’nci maddesinde SSDF'nin
gelir kaynakları sayılmıştır. Bu kaynaklar EK-6 sunulmuştur.
Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nun da kurulması ile ülkede
yerleşmiş bir savunma sanayii bilinci oluşmuş, bunun neticesinde savunma
sanayii güçlü bir ana yüklenici etrafında örgütlenerek daha çok küçük ve
orta ölçekli kuruluşlar vasıtasıyla ana silah sistemlerini üretebilir hale
gelmiştir. Ancak, teknoloji tasarımı ve ürün geliştirme konularında uygulanan
politikaların yetersizliği nedeniyle, Türk savunma sanayii hak ettiği yere
gelememiştir.274
1985'te, sanayileşme yoluyla Silahlı Kuvvetlerin temel ihtiyaçlarının
karşılanması amacıyla kurulan Savunma Sanayii Destekleme Fonu bile son
zamanlarda finansal bir takım kısıtlar ve fon kaynaklarının bir bölümünün
ortadan kalkması sonucu zor durumda kalmıştır. Fon, özellikle ortak üretim
projelerinin finansmanı ve Silahlı Kuvvetlerin acil ihtiyaçlarının finansmanı
için kurulmuşken, şu an sadece temel bir takım projeler yürütülmekte ve
savunma sanayini destek fonksiyonunun sınırlı kaldığı görülmektedir. Zaten
Milli Savunma Bakanlığı'nın bütçesiyle, orta ve uzun dönemde yatırım
yapmak pek mümkün görünmemektedir. 275
SSDF, işlemlerinin gizlilik ve sürat gerektiği gerekçesi ile benzer
statüdeki kuruluşların tabi olduğu denetim süreçlerinden muaf tutulmuştur.
3238 Sayılı Kanun, SSM'nin ve SSDF'nin her türlü işlemini Başbakanlık, MSB
ve Maliye Bakanlığı tarafından iki yıl için seçilen üç kişiden teşekkül edilen bir
Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesi öngörülmüştür. 276
274 Turgut Şenol, Türk Savunma Sanayii Ürün ve Hizmetlerinin İhracatı, Değerlendirmeler ve Öneriler, Ankara, 2001, s.3-5. 275 Lale Sarıibrahimoğlu, “Turkish Defence Procurement, Joint Ventures & Offset Agreements, the International Guide to the Turkish Defence Industry”, Global Defence Reports, SMİ Publishing Ltd. UK, 1999, s.156. naklen Conlan, a.g.e., s. 25. 276 3238 Sayılı Kanun, Madde 17
112
7. SAVUNMA SANAYİNİN GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU
Ülkemizde, Türk Silahlı Kuvvetleri savunma sistemleri için tek ihtiyaç
makamıdır. Tedarik makamı ise Milli Savunma Bakanlığı’dır. Bunların altında
"Endüstriyel Koordinasyon ve Uluslararası İşbirliği fonksiyonu"277 altında bir
yapılaşma söz konusudur. Ancak bu yapılaşmanın ulusal örgütleme içinde
yetkileri farklı merciler arasında dağıtılmıştır. Sektörde yatırımcıların belli
başlıları, Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, SSM, Millî vasıflı özel
sermayeli girişimciler ve yabancılardır.
Savunma sanayii stratejisinin belirlenmesinde, Genelkurmay
Başkanlığı'nca hazırlanan Türkiye'nin Milli Askeri Stratejisi ile Planlama ve
Programla Direktifi kaynak olarak alınmaktadır. 20 Haziran 1998 tarih ve
98/11173 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Türk savunma sanayii politikası
ve stratejisi esaslarını ihtiva eden yeni bir doküman yayınlanmıştır.278 Buna
göre, milli olması zorunlu sistemler uzun vadede muhakkak yurtiçinde
geliştirilecek ve üretilecektir.
Yurtiçi üretimin mümkün olmadığı hallerde ise ortak üretim
çözümüne başvurulması, bu kategoride yer almayan diğer sistem ve
teknolojilerin, çok kaynaktan tedarik politikasına uygun olarak, en maliyet
etkin ömür devir alternatifini sunan kaynaktan tedarik edilmeleri
öngörülmektedir. İkili ve çok taraflı ilişkiler kapsamında mümkün olan işbirliği
projelerine katılım hedeflenmekte, bilhassa Batı Avrupa Birliği (BAB)
bünyesindeki Batı Avrupa Silahlanma Grubu (WEAG) ve NATO
bünyesindeki Milli Silahlanma Direktörleri (CNAD) kapsamında yürütülen
araştırma ve teknoloji geliştirme faaliyetleri yakından takip edilmekte ve
ihtiyaç duyulan alanlardaki benzer faaliyetlere iştirak edilmektedir.279
277 Faik A. Yarman, “Ulusal Savunma Sanayilerinde Bilim-Teknoloji Tabanı”, KHO Savunma Bilimleri Dergisi, cilt:1, Sayı 2, Ankara, 2002, s.90-95. 278 20 Haziran 1998 Tarih ve 98/11173 Sayılı Türk Savunma Sanayii Politikası ve Stratejisi Esaslarına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı, Oktay Alnıak, “Savunma Endüstrilerinde Teknolojik Gelişme Stratejileri”, Savunma Sanayisinde Stratejik İlişkiler Sempozyumu, Ankara, 2002, s. 6. 279 Ekinci, a.g.e., s.123.
113
SSM koordinatörlüğünde yürütülen projeler çerçevesinde; askeri
fabrikalar, hava ikmal bakım merkezleri ve tersaneler dışında Türkiye'de
kurulu yaklaşık 45 adet ana yüklenici ve 120 adet alt yüklenici firmadan,
sistem, alt sistem ve parça bazında tedarik yapılmaktadır. Aynı zamanda bu
kuruluşlara 1000'e yakın küçük ve orta ölçekli sanayii işletmesi tarafından
giderek artan oranlarda imalat hizmeti sağlanmaktadır.280
Savunma sanayinin kollarını şu şekilde sıralayabiliriz.281
a) Uçak sanayii,
b) Zırhlı araçlar ve tank sanayii,
c) Gemi inşa sanayii,
ç) Elektronik ve elektromekanik sanayii,
d) Optik ve elektrooptik sanayii,
e) Motorlu araçlar sanayii,
f) Hafif ve ağır silah sanayii ve
g) Mühimmat sanayii.
ğ) Patlayıcı maddeler sanayii
Türkiye'de savunma sanayii firmalarının genel yapısına
baktığımızda, ihracatın büyük çoğunluğunu gerçekleştiren şirketlerin büyük
bölümünün devlete ait olduğunu ya da yabancı ortakların varlığını
görüyoruz.
2002 yılında ülkede yaşanan ekonomik kriz, savunma sanayinde de
kendini göstermiş, 2000 yılına göre personel sayısı yaklaşık % 8 düşmüştür.
Bu düşüş genel olarak % 15'lik işçi sayısındaki azalmadan kaynaklanmış;
mühendis ve teknisyen sayısındaki azalma ise sınırlı kalmıştır.
Tablo 6.3'de ülkemizin önde gelen savunma şirketlerinin toplam
satışları, istihdam düzeyleri ve ciroları gösterilmektedir. 280 Ekinci, a.g.e., s.139. 281Aziz Akgül, Dünyada Savunma Harcamaları ve Savunma Sanayilerinin Yapısı, Ankara, 1987, s.12.
114
Tablo 6.3: Türkiye'deki Savunma Sanayii Şirketlerinin Askeri Alandaki
Satışları, Toplam Silah Satışları ve İstihdam Düzeyleri
Askerî satış
(milyon ABD Doları)Toplam satış
(milyon ABD Doları)İş gücü
(kişi)
1 MKEK 135 262 8.688
2 Aselsan 147 213 2.945
3 Roketsan 161 161 671
4 Otokar 50 62 563
5 TEI 45 85 552
6 FNSS 23 23 372
7 TAI 69 99 2.061
8 Netaş - 130 1.075
9 Siemens 10 331 2.776
10 Havelsan 19 28 611
TOPLAM 659 966 20.301
Kaynak: Savunma Sanayii Şirketleri (SASAD) Anketi, 2001
Tablo 6.4'de Türkiye'deki 27 savunma sanayii şirketinin verilerine göre
belirlenen 1999-2002 yılları arasındaki personel yapısı gösterilmektedir.
Tablo 6.4 Türkiye'deki Savunma Sanayii Şirketlerinin Personel Yapısı282
Personel Durumu 1999 2000 2001 2002
İşçi 12.028 12.944 11.006 10.918
Teknisyen 3.760 4.033 3.991 4.507
Mühendis 3.184 3.369 3.146 2.993
İdari 5.477 5.435 5.392 5.361
Toplam 24.449 25.781 23.535 23.779 Kaynak: Savunma Sanayii Şirketleri (SASAD) Anketi, 2004
282 Conlan, a.g.e., s. 40.
115
Bu gün gelinen noktada, geçmişte daha ziyade dış tedarik, yardım
veya hibe yolu ile yapıla gelmiş olan silah, araç ve gereç tedarik faaliyetleri
yurtiçi tedarik şekline dönüşmeye başlamıştır.283 Ayrıca savunma sanayii
sayesinde yurt dışına yönelik olarak gerçekleşen beyin göçü, en azından bu
sektör için tersine çevrilmiştir.284
Yeni savunma sanayii stratejisi ile yerli ve yabancı özel sektöre açık,
dinamik bir yapıya kavuşmuş, ihracat potansiyeline sahip, yeni teknolojilere
adapte olmakta güçlük çekmeyen, teknolojik gelişmeler karşısında kendini
yenileme kabiliyeti bulunan ve Türkiye’yi başta NATO ülkeleri olmak üzere,
diğer pek çok ülke karşısında sürekli alıcı durumdan kurtarıp dengeli
işbirliğini mümkün kılan bir savunma sanayii oluşturmak amaçlanmaktadır.285
Savunma sanayii sektöründe 17.000 kişi istihdam edilmektedir.286
Başka bir incelemeye göre ise 6000 kişiye doğrudan 20.000 kişiye dolaylı
olmak üzere toplam 26.000 kişiye iş sağlanmaktadır.287
3238 Sayılı Kanun ile TSK’nın ihtiyaçlarının yurtiçinden karşılanması
amacıyla savunma sanayii alt yapısını geliştirmeye ağırlık veren çalışmalar
neticesinde, her birisi kendi alanında önemli bir boşluğu dolduran kilit
nitelikteki savunma sanayii kuruluşları faaliyete geçirilmiştir. Bu kuruluşların
başlıcaları arasında savaş, nakliye ve başlangıç eğitim uçağı ve dron (hedef
uçak) ile insansız hava aracı üreten TAI, uçak motoru üreten TEI, paletli zırhlı
araç üreten FMC-NUROL, tekerlekli zırhlı araç üreten OTOKAR, frekans
atlamalı ve elektronik harbe karşı korumalı telsiz ailesi üreten MARCONI
Komünikasyon, Stinger ve muhtelif çok namlulu roket sistemi üreten
ROKETSAN, F-16 uçakları için elektronik harp sistemi üreten MİKES, üç
boyutlu mobil radar üreten THOMSON-TEKFEN Radar, 6x6 tekerlekli zırhlı
araç ve taret üreten NUROL Makine, komuta-kontrol-muhabere sistemleri
283 Uzunefe, a.g.e., s. 497. 284 Burçak, SSM Projeleri, s. xxix. 285 Kaya, a.g.e., s. 495. 286 SASAD Raporu, 21 Nisan 2000, sayı:133 naklen Yazgan, a.g.m., s.108. 287 Oktay Alnıak, “Savunma Endüstrilerinde Teknolojik Gelişme Stratejileri”, Savunma Sanayisinde Stratejik İlişkiler Sempozyumu, Ankara, 2002, s.8.
116
üreten AYESAŞ ile mikroelektronik, elektro-optik ve güdüm sistemleri üreten
ASELSAN/Akyurt tesislerini saymak mümkündür.288
Bu şirketleri ayrıntılı inceleyecek olursak;
Ülkemizde hava platformlarının tasarımı, geliştirilmesi, imalatı,
entegrasyonu, modernizasyonu ve satış sonrası hizmetleri alanlarında
teknoloji merkezi konumunda olan TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.
(TAI), donatılmış modern uçak üretim tesisi, parça imalatından uçak montajı,
uçuş testleri ve teslimine kadar geniş üretim kabiliyetlerine sahiptir. TAI kalite
sistemi dünyaca kabul görmüş NATO AQAP-110, ISO-9001, MIL-Q-9858A
ve BOEING D6-82479 standartlarını karşılamaktadır. Günümüzde 1800
kalifiye çalışanı ve 50'ye yakın farklı projesi ile dünya çapında bir şirket olma
hedefine ulaşmıştır.289
1973 yılında kurulan TUSAŞ; ABD’nin General Dynamics (GD) ve
General Electric (GE) firmalarının iştiraki ile kurulu tesislerde F-16 C/D
uçaklarını üretmiştir. Bu uçakların 2015 yılına kadar TSK’nin envanterinde
kalması öngörülmektedir. Bu proje kapsamında 1984 yılında Ankara’da TAI,
1985 yılında da Eskişehir’de TEI tesisleri kurulmuştur. TAI, F-16 uçağının
çeşitli gövde parçalarını üreterek ABD’ne off-set uygulamalar çerçevesinde
ihraç da etmektedir. Bu tesislerin ortaklık oranları şöyledir (Tablo 6.5 ve 6.6).
Tablo 6.5 TAI Firmasının Ortakları ve Ortaklık Oranları
TAI FİRMASININ ORTAKLARI ORTAKLIK ORANLARI
TUSAŞ % 49
LOCKHEAD MARTIN % 42
GENERAL ELECTRIC % 7
TSK GÜÇLENDİRME VAKFI % 1.9
TÜRK HAVA KURUMU % 0.1 Kaynak: www.ssm.gov.tr, 26 Nisan 2007.
288 Burçak, SSM Projeleri, s.xxv- xxix. 289 TAI web sayfası, (Erişim) http//www.tai.com.tr, 11 Nisan 2007.
117
Tablo 6.6 TEI Firmasının Ortakları ve Ortaklık Oranları
TEI FİRMASININ ORTAKLARI ORTAKLIK ORANLARI
TUSAŞ % 50.52
GENERAL ELECTRIC % 46.22
TSK GÜÇLENDİRME VAKFI % 3.02
TÜRK HAVA KURUMU % 0.24
Kaynak: www.ssm.gov.tr, 26 Nisan 2007.
Bu tesislerde :
• F-16 C/D modelinden 240 adetinin üretimi tamamlandı.
• CN-235 Orta nakliye uçağı 61 adet daha üretildi.
• SF-260 Eğit uçağı 40 adet üretildi.
• İHA (insansız hava aracı) 2 adet prototip üretildi.
• AH-1W Taarruz helikopterinin 10 adetinin kabul testleri yapıldı.
• UH-60 Sikorsky genel maksat helikopterinin 45 adetinin kabul testleri
yapıldı.
• UH-60 Sikorsky genel maksat helikopterinin bazı gövde parçaları off-
set kapsamında üretiliyor ve ABD’ye ihraç ediliyor.
• AS-532 Cougar (Fransa- Almanya ortak üretimi) genel maksat
helikopterinin 30 adet ortak üretim yapıldı.
• 29 Mart 2007 tarihinde İcra Kurulu kararı ile ATAK Projesi
sonuçlanmış, İtalyan MANGUSTO taaruz helikopteri ihaleyi kazanmıştır.
MANGUSTO’nun TAI tesislerinde ortak üretimi planlanmaktadır.
TEI ise kuruluşundan 1997 yılına kadar 114 milyon ABD dolarlık
ihracat yapmıştır. Şu an üretiminin 2/3 ihraç etmektedir.290 Sadece askeri
290 Burçak, SSM Projeleri, s. xxvi.
118
amaçlı üretim yaptığı için TAI, F-16 Projesinden sonra yeni sipariş almadığı
için zor durumda kalmış ve işçi çıkarmak zorunda kalmıştır.
Savunma sanayii şirketlerinin en önemlilerinden birisi olan ve ihracat
potansiyeli açısından ülkemizin en önde gelen ve özellikle radyo, komuta-
kontrol, muhabere, elektro-optik sistemleri, mikro-elektronik sistemler gibi
yüksek teknoloji gerektiren ürünler üreten Aselsan firması, 1998 yılında 24
ayrı ülkeye, toplam üretiminin % 20'si oranında ihracat gerçekleştirmiştir.
Üretimin % 55'lik bir bölümü Türk Silahlı Kuvvetleri'ne, diğer bölümü ise bir
takım özel veya devlet teşebbüslerine yönelmiştir. Aselsan, AR-GE
harcamalarına toplam satışlarının % 8'lik bir bölümünü ayırarak, savunma
sanayii ürünlerinin gerektirdiği kalite niteliklerine sahip olmuş, programlı bir
şekilde müşteri ve ürün yelpazesini genişletmiş, modern elektronik cihaz ve
sistemler geliştiren, üreten, pazarlayan ve satış sonrası hizmetler sunan
entegre bir sanayii kuruluşu haline gelmiştir. Aselsan'ın ilk ihracatı 1983
yılında gerçekleşmiş olup bugüne kadar ABD, Almanya ve İsviçre dahil 26
değişik ülkeye yüksek teknoloji ürünü cihaz satışı yapılmıştır. 1980-2001
yılları arasındaki toplam ihracat miktarı 360.5 milyon ABD dolardır. Aselsan,
yurtdışı temsilcilikleri aracılığıyla da ihracat olanaklarını sürekli olarak arttırma
çabası içindedir.291
ASELSAN, KMS (Kaideye Monteli Füze Sistemi)’yi yazılım dâhil olmak
üzere tamamen Türkiye’de geliştirmiş ve Eylül 2005’de Holanda ile 36 milyon
Euro’luk satış sözleşmesi yapmıştır.292 Sivil piyasaya yönelik ürün olarak da,
otoyollardaki acil durum telefonları, telefon santrallerini, köprü ve otoyol
otomatik geçiş sistemlerini sayabiliriz. ASELSAN sivil piyasaya yönelik
ürünlerde ürettiği için rahatlıkla ayakta durabilmektedir.
Bazı durumlarda savunma sanayii alanında kazanılan teknolojiler sivil
amaçlı üretimde de kullanılmaktadır. Kale Kilit, Stinger konsorsiyumundan
291 Aselsan web sayfası, (Erişim) http//www.aselsan.com.tr, 22 Mart 2001. 292 Milliyet Gazetesi, 29 Eylül 2005
119
kazandığı teknolojiyi bu gün evlerde kullanılan doğal gaz saatlerinin
üretiminde kullanmaktadır.
PETLAS dünya standartlarında uçak lastiği üreten bir kuruluştur.
Geçmişte, özellikle de 1975 ABD Silah Ambargosu döneminde, lastik
yüzünden hava araçlarının uçamadığı zamanlar olmuştur. PETLAS, sivil
piyasaya da üretim yaparak karlı bir kuruluş haline gelmiştir. Bu gün özel bir
kuruluş olan PETLAS Türkiye’nin en modern lastik fabrikasıdır ve Avrupa’da
da sayılı fabrikalardan biridir.
Savunma sanayii kuruluşları arasında en hantal görünümde olan
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK)’dur. Bir kamu kuruluşu olan
MKEK, top ve mühimmatı, hafif silahlar, uçak bombaları gibi silah ve
mühimmatlar üretmektedir. En son Kara Kuvvetlerinin modernizasyonu
kapsamında olan 5.56 mm’lik hafif piyade tüfeği bir Alman–İngiliz ortak
firması olan Hechler–Koch patenti ile bu tesislerde üretilecektir. İhaleyi bu
firma kazandığı zaman Alman basının da “Almanya hülle yoluyla Türkiye’ye
silah satıyor” şeklinde haberler çıkmıştı. Çünkü ihale öncesinde Alman
firmasının hisselerinin çoğunluğu adı geçen İngiliz firması tarafından satın
alınmıştı.293
Savunma sanayinde en çok yerli katkı gemi sanayinde olmaktadır.
Gölcük ve Taşkızak tersanelerinde güdümlü füze taşıyabilen hücumbotlar,
sahil güvenlik botları, çıkarma gemileri, muhrip ve korvet sınıfı gemiler ile
denizaltılar inşa edilebilmektedir. Ancak; güverte silahları, güdümlü silahlar,
su altı silahları, elektronik sistemler gibi birçok alt sistemler halen yurt
dışından sağlanmaktadır.
293 Hürriyet Gazetesi, 25 Haziran 1998.
120
SONUÇ
Ülkelerin silahlanma politikalarında ekonomik nedenler yanında politik
faktörler de etkili olmaktadır. Ekonomik ve politik faktörler, ülkedeki savunma
bütçesinin boyutunu etkilemekte, savunma sanayii politikalarının değişmesine
yol açmaktadır. Ülkeler, komşu ülkeler ile olan etkileşimleri yanında dış
politika hedefleri doğrultusunda silahlanmaktadırlar.294 Çevresi potansiyel
tehdit oluşturan ülkelerle sarılmış olan Türkiye güçlü bir orduya sahip olmayı
ve bu orduyu modern silahlar ile donatmayı değişmez bir politika olarak kabul
etmiştir. ABD’nin serseri ülke olarak ilan ettiği yedi ülkeden üçü; Suriye, Irak,
İran, Türkiye'nin komşusudur. Ayrıca Türkiye’nin ortasında yer aldığı;
Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu sürekli çatışma alanlarıdır.
Türkiye, jeopolitik konumu itibariyle çok yönlü ve karmaşık tehditlere
maruz kalan bir ülkedir. İstikrarsızlıkların ve belirsizliklerin hüküm sürmekte
olduğu bir bölgenin tam ortasında yer alan Türkiye’nin, demokratik yapısı ile
bölgede bir denge unsuru olabilmesi ve toprak bütünlüğüne yönelik tehditleri
bertaraf edebilmesi, ancak çağın gereklerine uygun bir askeri gücü
oluşturabilmesine bağlıdır.295 Bu gücü destekleyecek yerli bir savunma
sanayii kurulamadığı takdirde, bu askeri gücün idamesi pahalıya mal olacağı
gibi bazı durumlarda da istenilen yeni teknoloji ürünü sistemleri tedarik etmek
mümkün olmayabilir.
Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu silahları temin etmesinin iki yolu vardır: Dış
tedarik ya da ülke içinde üretim. Türkiye silahların dışardan tedarikinin
stratejik açıdan sakıncalarını tecrübe ederek görmüştür. Silah ve teçhizatın
dış tedarik yoluyla temini, özellikle kriz dönemlerinde ulusal çıkarlarımızı
yeterince korumamızı engellemiş ve hareket serbestimizi kısıtlamıştır. 1964
yılında Johnson mektubu ve 1975 yılında ABD'nin uyguladığı silah
ambargosu, savunmada dışa bağımlılığın sonuçlarını görmek açısından kötü
294 Caşın, Global Savunma, s.23. 295 “TSK’nin Savunma Sanayii Yoluyla Ülke Gelişimine Katkısı”, Harp Akademileri Basım Evi, İstanbul, 1998, s.35.
121
bir deneyim olmuştur. Bu ambargo sayesinde, dış kaynaklardan yapılan
askeri malzeme tedarikinin güvenilir olmadığı ve Türkiye’nin NATO’dan
sağladığı silahları kendi ulusal çıkarları doğrultusunda kullanamayacağı
anlaşılmıştır. 296
Özellikle 1990’lı yıllarda Türkiye, ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin,
savunma firmaları istememesine rağmen, siyasi sebeplerle uyguladıkları gizli
ya da açık ambargolarına maruz kalmıştır. ABD, Almanya, İngiltere ve çoğu
İskandinav ülkeleri en ihtiyaç duyduğumuz zamanda çeşitli bahanelerle silah
satmamaktadırlar veya parası ödenen silahları teslim etmemektedirler.
Bazı batılı ülkelerin bu tavrı karşısında Türkiye de karşı politikalar
geliştirmiştir. Silah tedarik yelpazesini genişleterek tek ülkeye bağımlılıktan
kurtulan Türkiye, ayrıca 1993 yılında dış ülkeler ile savunma sanayii
ilişkilerinin siyasi gelişmelerden etkilenmesini önlemek amacıyla, ticaret
yapılan ülkelerin Türkiye’ye takındığı tavra göre "Kırmızı ve Sarı Liste"
uygulaması başlatmıştır. Türkiye’ye ambargo uygulayan ülkeler kırmızı
listeye alınmakta ve savunma sanayii alanında hiçbir şekilde işbirliğine
gidilmemektedir. Böylece o ülkenin savunma sanayii firmalarının Türkiye’nin
önümüzdeki yıllarda yapmayı planladığı 150 milyar ABD dolar297 tutarındaki
modernizasyon ihalelerine girmesi engellenmektedir. Bu uygulama, daralan
dünya savunma pazarı karşısında Türkiye pazarını kaybetmek istemeyen
ülkeler üzerinde etkili olmuştur. Türkiye, böylelikle uluslararası alanda derdini
daha iyi anlatmak ve istediklerini kabul ettirmek için savunma ihalelerini dış
politika aracı olarak kullanabilmiştir.
Son dönemlerde Türkiye, savunma sanayini dışa bağımlılıktan
kurtarma alanında yaptığı çalışmaların yanı sıra, bu alanda dışarıya yaptığı
satışlar ile de kendini göstermektedir. Savunmada yerli yapılanmaya
gidildikçe ambargo uygulanan ülke değil, ürettiği silahları pazarlayabilen ve
ambargo uygulayabilen ülke durumuna gelebilecektir.
296 Bostanoğlu, a.g.e., s. 443,450., Armaoğlu, a.g.e., s. 789. 297 Sabah Gazetesi, 11 Aralık 1999.
122
Türk Savunma Sanayinin eriştiği bu gelişme düzeyi doğal olarak
kendisine olan uluslararası ilginin de artmasına neden olmuştur. Savunma
sanayii alanında ve uluslararası düzeyde artan bir şekilde ortaya çıkan
işbirliği talepleri, askeri işbirliğinin yanı sıra devletler arasında siyasi ve
ekonomik alanda da işbirliği ve yakınlaşmaya neden olduklarından genelde
olumlu karşılanmakta ve bir çok devletle savunma sanayii alanında işbirliği
yapılmaktadır.298 Bu gün itibari ile 38 ülke ile savunma sanayii işbirliği
anlaşması yapılmıştır.299
Gelişen savunma sanayine paralel olarak bu alanda da bir takım
kanuni düzenlemelere ihtiyaç vardır. Türkiye silah alımında edindiği
tecrübeleri silah satışı konusunda kullanmalıdır. Örneğin, devletin yabancı
bir firmaya satışını düzenleyen bir kanun maddesi bulunmamaktadır. 3212
sayılı Kanun devletten devlete satışı içermektedir. Türkiye’nin silah satış ve
alımını yürütecek uzmanlardan oluşan bir kuruma ihtiyacı vardır. Bu teşkilat
oluşturulurken özellikle ABD’deki sistemin incelenmesi faydalı olacaktır.
Çünkü önümüzdeki yıllarda Türkiye, savunma sanayii alanında söz sahibi bir
ülke olmaya adaydır.
Savunma sanayimizin gelişmesindeki en önemli engellerden
birisi, ana sistemlerin çok büyük bir bölümünün, tüm ihtiyaçlarının ise
oldukça büyük bir bölümünün yurtdışından karşılanması sonucu yerli
sanayimizin teknolojik altyapısının yeterli ölçüde gelişememesidir. İhtiyaç
duyulan sistemlerin yurt içinden karşılanabilmesi için; devlet, sanayii ve bilim
kurumlarının büyük bir özveriyle çalışarak özgün teknolojik tasarımlar
geliştirmeleri; böyle bir yapı oluşturulurken de sadece askeri öncelikleri
değil, ülke ekonomisini de göz önünde bulundurmaları gerekmektedir.300
Gelişmiş ülkelerde savunma sanayii çeşitli tedbirlerle korunmaktadır.
Bu tedbirlerden bazıları; savunma sanayini sivil sanayiye dönüştürmek, bu
298 Osman Metin Öztürk, “Yapısal ve İşlevsel Açıdan Türk Savunma Sanayii Üzerine Bir Değerlendirme”, Yeni Forum, Ankara, Kasım, 1999. 299 MSB web Sayfası, (Erişim) http//www.msb.gov.tr, 30 Nisan 2007. 300 “Savunma Sanayii ve Tedarik”, Bilim ve Teknoloji Strateji ve Politika Çalışmaları, TÜBİTAK BTP 98/01, Ocak 1998, s.15.
123
alanda faaliyet gösteren küçük kuruluşları birleştirmek ve kanunlarla bir takım
ayrıcalıklar verilerek desteklemek en çok uygulanan tedbirlerdir. Türkiye,
bunlara ilaveten sivil sektörde üretim yapan firmaları da bu alana
yönlendirmeli ve özendirmelidir.
Değişen dünya koşulları gereği Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde
savunma bütçelerine daha az kaynak ayrılmış ve savunma sanayii kollarına
düşen pay azalmıştır. Bu alanda faaliyet gösteren sanayii kuruluşlarında bir
küçülme olmuştur. Buna karşılık Türkiye’nin çevresinde gelişen olaylar,
Türkiye’ye yönelen tehditte bir azalma olmadığını, aksine risklerde artma
olduğunu göstermektedir. Ayrıca bilinen siyasi nedenlerle; modern silah, araç
ve gerecin diğer ülkelerden tedarikinde elde yeterli miktarda kaynak olsa dahi
zorluklar, sınırlamalar ve hatta imkânsızlıklar ile karşılaşılmaktadır. Günümüz
dünyasında teknoloji transferi ve silah ile mühimmat tedariki konularında
ambargolarla karşılaşıyoruz.301 Bu nedenle ihtiyaç duyulan harp silah ve
vasıtalarını yurt içinde üretmek maksadıyla, savunma sanayii alanındaki
yurtiçi imkân ve kabiliyeti geliştirerek genişletmek, güvenliğimiz açısından bir
zorunluluktur.
Ülkelerin sahip oldukları ekonomik, teknolojik ve bilimsel seviyeleri ve
bu seviyeye uygun teknoloji ve eğitilmiş insan gücü ile donatılmış silahlı
kuvvetleri, o ülkelerin caydırıcılık gücünün en önemli göstergesidir. Bağımlı
bir savunma sistemi ise, yüksek riskler içermektedir. Bu nedenle bir
anlamda silah üretimi, bir ülke bağımsızlığının ve uluslararası politikada güçlü
konumunun en belirgin özelliklerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Ancak,
modern silah sistem ve platformlarının teknolojinin eriştiği en üst noktada
yer almaları ve bu sistemlerin çabuk demode olmaları nedeniyle, askeri
alanda çağa ayak uydurmak ve güçlü olmak çok pahalıya mal olan bir
uğraştır. Diğer taraftan, ülkenin güvenliği söz konusu olduğunda tahsis
edilemeyecek kaynak yoktur. Dolayısıyla silahlı kuvvetler, üstlendiği savunma
işlevini yerine getirebilmek için, ülke kaynaklarının bir kısmını tüketmek
durumundadır. Burada önemli olan husus, bu kaynakların ne kadarının 301 Alnıak, a.g.m., s. vii.
124
savunma amaçlı kullanılacağıdır. Bunun içinde, ülkenin risk faktörünün iyi
belirlenmesi ve yeterli güvenlik seviyesinin doğru tespit edilmesi
gerekmektedir.302 Kamu harcamaları içinde önemli bir yere sahip olan
savunma harcamaları, ülkelerin daha iyi olabilecek refahları pahasına milli
gelirlerinden fedakârlık edilerek ülke bütünlüğüne yönelik her türlü tehditlere
karşı ayrılan bir pay olup, ülkenin egemenlik ve ulusal varlığının devamını
sağlayan harcamalardır. Düşmanın ortaya koyduğu tehdidi en azından
caydıramayan bir orduya harcanan tüm kaynaklarların israf olacağı
gerçeğinden hareketle, silahlı kuvvetler sürekli olmalıdır ve modernize
edilmelidir.
Bugün, ülkelerin uluslararası alanda daha etkin bir rol
oynayabilmelerinde savunma sanayii çok önemli bir yere sahiptir. Eğer
Türkiye de uluslararası politikada daha etkili hale gelmek istiyorsa, yüksek
teknolojili ve yerli katkısı yüksek projelere öncelik vererek dışarıya daha az
bağımlı bir savunma sanayini bir an önce kurmak zorundadır. Ayrıca
konvansiyonel caydırıcılığını sağlamak ve muhafaza etmek, sıcak bir
çatışmaya hazır olmak ve sıcak çatışmayı sürdürebilmek için, sadece iç
pazara değil dış pazarı da hedefleyen gelişmiş bir savunma sanayii kurması
gerekmektedir.303
Yaşadığımız coğrafya Türkiye için ulusal teknolojiye dayalı bir
savunma sanayii oluşturmayı zorunlu kılmaktadır. Bu kapsamda ülke
kaynakları öncelikli olarak ulusal bir sanayii alt yapısı oluşturulması, yeni
teknolojiler geliştirilmesi için kullanılmalıdır. Daha sonra kazanılan bu birikim
ulusal bir savunma sanayinin oluşturulması için yönlendirilmelidir.
302 Baran, a.g.e., s. 82-84. 303 Özden, a.g.e., s.504.
125
KAYNAKÇA AKGÜL, Aziz. Savunma Sanayii İşletmelerinin Nitelikleri Üzerinde Bir Araştırma ve Türkiye ile İlgili Öneriler. Ankara Üniversitesi S.B.E. Yayınları, Ankara, 1985. AKGÜL, Aziz. Dünyada Savunma Harcamaları ve Savunma Sanayilerinin Yapısı. Ankara, 1987. AKSOY, T. ve ERSOY E. Türkiye-Federal Almanya İlişkilerinin Dünü, Bugünü, Yarını, Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, İstanbul, 1994. AKSU, Suna. “Savunma Sanayii Müsteşarlığı Ortak Üretim Projelerinin Ulusal Ekonomiye Etkileri Açısından Analizi”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, (Ankara, 1997) ALNIAK, Oktay. “Türk Savunma Sanayi Hakkında Genel Değerlendirme”, Savunma Sanayii Sempozyumu 2000, (Ankara, 2000), v-x. ALNIAK, Oktay. “Savunma Endüstrilerinde Teknolojik Gelişme Stratejileri”, Savunma Sanayisinde Stratejik İlişkiler Sempozyumu, Tebliğ Kitabı, (Ankara,2002),5-28. ALTAN, Bülent."Savunma Sanayii; Makro Geliştirme Perspektifleri", SSM Bülten, Sayı:4 (Ocak-Şubat-Mart 1993), 6-9. ARMAOĞLU, Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi Cilt I:1914-1980. Ankara, 1991. ARSLAN, Mete.“Soğuk Savaş Sonrasında ABD Savunma Sanayindeki Gelişmeler”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, (Ankara, 1995). ARTUÇ, İbrahim. Kıbrıs’ta Savaş ve Barış. Kastaş Yayınları, İstanbul, 1989. ATALAY, Safa. “ABD’den Türkiye’ye Yönelik FMS Kredileri Uygulaması ve Sonuçları” SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, (Ankara, 1993). Avrupa Birliği’nde Uygulanan Devlet Yardımları, Teşvikler ve Türkiye ile Mukayeseli İncelemesi. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Araştırma ve Geliştirme Başkanlığı, Ankara, 2003. BARAN, Önder.“Gelişmekte Olan Ülkelerde Savunma Harcamalarının Ekonomiye Etkisi”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, (Ankara, 2004). BIYIKOĞLU, H.Nadir. Türk Havacılık Sanayii, SSM Yayınları, Ankara, 1991. BİRAND, M. Ali. Otuz Sıcak Gün. İstanbul, 1987.
126
BİRAND, M. Ali. “ABD’nin Silah Ambargosu Yine Başladı”, Sabah Gazetesi, 17 Mayıs 1997. BOSTANOĞLU, Burcu. Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası. Ankara,1999. BOZKIR, Arzu. “Türkiye’de Dış Politika Savunma Sanayii Etkileşimi”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, (Ankara, 1997) BURÇAK, Yalçın. “Savunma Sanayi Müsteşarlığı Projeleri Çerçevesinde Türk Savunma Sanayi”, Savunma Sanayii Sempozyumu 2000, (Ankara, 2000), xxv-xxxii. CAŞIN, Mesut Hakkı. “Global Savunma Sanayinin Yeni Dinamikleri ve Muhtemel Gelişim Modelleri”, Savunma Sanayindeki Teknolojik Gelişmeler Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Cilt II, Kara Harp Okulu, (1997), 23-32. CAŞIN, Mesut Hakkı.“Ortadoğu’da Balistik Füze Tehditi ve Modern Savunma Stratejileri”, Savunma Sanayindeki Teknolojik Gelişmeler Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Cilt II (Ankara: KHO, 1997), 61-73. CONLAN, Nil Talu. “Türk Savunma Sanayii Şirketlerinin İhracatını Artırmak İçin Uygulanabilecek Yöntemler”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, (Ankara, 2004). DİKER, Yalçın. TSK‘nde Yenilenme Çalışmaları. İstanbul Üniversitesi S.B.E. Yayınları, İstanbul, 1994. “Defence Industrial Policies: Russia", Military Spending and Armaments 2002, Arms Production, SIPRI Yearbook2003, Oxford University Press 2003, 399 DİNÇ, Murat. “Uluslararası Savunma Pazarındaki Rekabetin Temel Unsurları ve Türkiye'de Yerleşik Savunma Sistemleri Üreticilerinin Uluslararası Savunma Pazarındaki Rekabet Güçleri”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, (Ankara, 1995). DUNNE, J.P. ve SURRY, Eamon “Arms Production”, SIPRI Yearbook 2006, Oxford University Press, 2006, EKİNCİ, Yasemin. “İngiltere, Fransa ve Türkiye’nin Savunma Sanayi Tedarik Programları ve Prosedürleri”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, (Ankara, 1999). ENGİNSOY, Ümit ve Tigner BROOKS. “Turkey Expands Arms Suppliers, Consider China”, Defense News, 15-21 September 1997,1-4. ERGAN, Uğur. “ABD’ye King Kobra Şoku”, Hürriyet Gazetesi, 15 Mayıs 2004.
127
ERGAN, Uğur. “Komutandan, Alman Bakana Sitem”, Hürriyet Gazetesi, 21 Aralık 1999. EVANS Peter. "The Financing Factor in Arms Sales: The Role of Official Export Credits and Guarantees", International Arms Transfers, Militery Spending and Armaments 2002”. SIPRI Yearbook 2003, Oxford University Pres 2003 F-16 Uçaklarının Başarısında İsrail Örneği, Ulusal Srateji Dergisi, (Mayıs-Haziran 1999), 17-21. GRANT, Robert. “French Defense Policy and European Security”, Political Science Quarterly, Vol.100, No.3, (Autumn, 1985). GÜNGÖR, Sami. “Ar-Ge'ye Dayalı Tedarik”, SSM, Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, (Ankara, 2004). GÜNSEV, Mesut. 20 Temmuz 1974 Şafak Vakti Kıbrıs. İstanbul, 2004. GÜVEN, Sami. 1950’li Yıllarda Türk Ekonomisi Üzerinde Amerikan Kalkınma Reçeteleri. Bursa, 1998. HACIOĞLU, Nerdun ve Sezai ŞENGÜN. “Silaha Karşı S–300”, Hürriyet Gazetesi, 20 Mayıs 1998. HAGELİN, Björn, WEZEMAN Pieter D., “International Arms Transfers”, SIPPRI Yearbook 2003, Oxford Universty Press, 2002 HALİL, Ali. Atatürkçü Dış Politika ve NATO ve Türkiye, İstanbul, 1968. HOWRTH, Jolyon. “Britain, France and the Euro-AtlanticCrisis”, Survival, Vol.45, N0.4, (Winter, 2003-04). İhracat Stratejisi: 1998–2005, Dış Ticaret Müsteşarlığı Yayınları, No: 139, Ankara, 1998. İLHAN, Attila. Batının Deli Gömleği. İstanbul, 2002. KARAVELİOĞLU, M.Uğur. “Savunma Sanayinde İhracatı Artırmak”, Savunma Sanayii Sempozyumu 2000, Ankara, (2000), 471-475. KAYA, Ercan. “Türkiye’ye Yapılan Güvenlik Yardımları ve Ekonomik Etkileri”, Savunma Sanayi Sempozyumu 2000, Ankara, (2000), 485-496. KAYA, Vakur. “Türkiye’den Sert Uyarı”, Türkiye Gazetesi, 4 Aralık 1999.
128
KRAUSE, Keith. Arms and the State:Patterns of Military Production and Trade.Cambridge,1992. KÜLAHCI, Ahmet. “Almanya Askeri Yardımı Serbest Bıraktı”, Hürriyet Gazetesi, 21 Eylül 1995. Offset El Kitabı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı Yayınları, Ankara, 1991. ÖZDEN, Kemal. “Ulusal Savunma İçin Ulusal Ekonomi”, Savunma Sanayii Sempozyumu 2000, Ankara, (2000), 503-506. ÖZGÖNÜL, Emin. “Norveç’ten Penguen Jesti”, Milliyet Gazetesi, 29 Mayıs 2000. ÖZTÜRK, O, Metin. “ABD Güvenlik Yardımı ve Üçüncü Sektör”, Yankı, 9-15 Ekim 1995. ÖZTÜRK, O, Metin. “Yapısal ve İşlevsel Açıdan Türk Savunma Sanayii Üzerine Bir Değerlendirme”,Yeni Forum, Kasım 1999. ÖZTÜRK, O.Metin. Dış Politika ve Silahlı Kuvvetler. Ankara, 1999. Savunma AR-GE 98 Sempozyumu Bildiriler Kitabı. Ankara, 1998. Savunma Sanayii ve Tedarik, Bilim ve Teknoloji Strateji ve Politika Çalışmaları, TÜBİTAK BTP 98/01-Ocak 1998. SEVGİ, Leyla. “Ulusal Savunma, Ürüne Dayalı ARGE ve ARGE’ye Dayalı Tedarik SEZGİN, Selami. “Türkiye’de Savunma Harcamaları:Bir Giriş”, Savunma Sanayi Sempozyumu 2000, Ankara, (2000), 476-483. SIPRI Year Book 1995, “Armaments, Disarmament and International Security”, Oxford University Press SIPRI Year Book 2003, “Armaments, Disarmament and International Security”, Oxford University Press Elisabeth Sköns, Hannes Baumann, “Arms Production”, SIPRI Yearbook 2003, Oxford University Press, 2003 ŞENOL, Turgut. Türk Savunma Sanayii Ürün ve Hizmetlerinin İhracatı, Değerlendirmeler ve Öneriler. Ankara, 2001. ŞİMŞEK, Muammer. Üçüncü Dünya Ülkelerinde ve Türkiye’de Savunma Sanayii. SAGEB Yayınları, Ankara, 1989.
129
ŞİMŞEK, Muhittin. “Endüstrileşmemizin Engelleri ve Demirağ Olayı”, Dünya Gazetesi, 3 Temmuz 2004. TAYHANİ, İhsan. Atatürk’ün Bağımsızlık Politikası ve Uçak Sanayi (1923-1950). Türk Hava Kurumu Kültür yayınları, Ankara TSK’nın Savunma Sanayii Yoluyla Ülke Ekonomisine Katkısı, Harp Akademisi K.lığı, İstanbul, 1998. TUĞTAN, M,Ali. “Hangi Amaçlar İçin ve Nasıl Bir Askeri Güç?”, Foreign Policy, Temmuz / Ağustos 2004, 17-21. TUNABOYLU, İskender. “Parasını Ödediğimiz Halde Alamadığız Gemiler”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, sayı:386, Ekim 2005, 89-93. TUNÇKANAT, Haydar. Savunma Stratejisi ve Ulusal Ordu. Ankara, 1969. TÜMER, Kaynak. “Savunma Sanayisinde Uluslararası İşbirliği”, Savunma Sanayisinde Stratejik İlişkiler Sempozyumu, (Ankara, 2002), 42-45. Türk Savunma Sanayisinde Offset Uygulamaları, TÜSİAD Yayınları. İstanbul, 1999. UZUNEFE, M.Fahri. “Projelerin Finansmanı”, Savunma Sanayii Sempozyumu 2000, Ankara, (2000), 497-502. ÜLGER, Fikret. Türk Savunma Sanayi. Ankara,1997. ÜNAL, Ahmet. “Gizli Ambargo Çekiç Güç Kozu”, Zaman Gazetesi, 22 Temmuz 1996. “Vizyon 2023 Projesi”, Savunma, Havacılık ve Uzay Paneli Ön Raporu, Ek-2, Dünyada Savunma Sektörü, tarih, 116-122.( s.121). WULF Herbet.Arms Industry Limited: The Turning-point in the 1990s Arms Industry Limiter. SIPRI Yearbook 1993, YARMAN,F.A., “Ulusal Savunma Sanayilerinde Bilim-Teknoloji Tabanı”, Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Dergisi, Cilt:1, Sayı:2, 2002, 90-95. YAZGAN, M.Kaya. “Ulusal Güvenlik-Ekonomi-Teknoloji İlişkisi Üzerine”, Savunma Sanayii Sempozyumu 2000, Ankara, (2000).106-111. YURTERİ, Kemal. “ABD’ye Misilleme”, Yeni Yüzyıl Gazetesi, 4 Mayıs 1997.
130
ZİYLAN, Aytekin “Savaş Nasıl Kazanıldı”,Aselsan Dergisi, (Ocak 1997) sayfa (TIME Dergisinden Çeviri, 9 Eylül 1996) ZİYLAN, Aytekin. “Savunma Sanayii Üzerine”, Aselsan Yayınları, Ankara,1999. ZİYLAN, Aytekin. “Savunma Sanayinde Teknoloji Politikası: İsrail Mucizesi”, Aselsan Dergisi, (Temmuz 2000), 27-32. ZİYLAN, Aytekin. Not Defteri, Aselsan Yayınları, Ankara, 2000, 14-20, 37-42. ZİYLAN, Aytekin. Savunma Sanayii Üzerine, Aselsan Yayınları, Ankara,1999. ZİYLAN, Aytekin.“ Savunma Sanayinin Gelişmesinde Dünyadan Örnekler ve Türkiye”, Savunma Sanayindeki Teknolojik Gelişmeler Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Cilt II, Kara Harp Okulu, (1997), 3-13. 20 Haziran 1998 Tarih ve 98/11173 Sayılı Türk Savunma Sanayii Politikası ve Stratejisi Esaslarına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı. 3238 Sayılı Kanun CNN Ana Haber Bülteni, 15 Şubat 2007. Hürriyet Gazetesi, 21 Eylül 1995. Hürriyet Gazetesi, 25 Haziran 1998. Hürriyet Gazetesi, 07 Kasım 1999 Hürriyet Gazetesi, 28 Mart 2007. Milliyet Gazetesi, 19 Nisan 2000. Milliyet Gazetesi, 29 Eylül 2005. Sabah Gazetesi,11 Aralık 1999. Türkiye Gazetesi, 23 Mart 2000. “ABD ile Helikopter Bunalımı”, Cumhuriyet Gazetesi, 12 Temmuz 2001. “Airbus Satışları EADS’yi Vurdu”, Hürriyet Gazetesi, 10 Mart 2007 “ATAK’ta İbre AB’den Yana”,Cumhuriyet, 08 Mayıs 2005. “Savunma İhtiyacı ABD’yi Beklemez”, Milliyet Gazetesi, 14 Kasım 1999.
131
“Teknolojiye Bütceden 618 milyon YTL Kaynak”, Posta Gazetesi, 11 Haziran 2007 Aselsan Web sayfası, www.aselsan.com.tr BWB Web Sayfası, www.bwb.org DELG Web Sayfası, www.delg.org ECGD Web sayfası, www.ecgd.gov.uk Genelkurmay Başkanlığı Web Sayfası, www.tsk.mil.tr JINSA Web Sayfası, www.jinsa .org Milli Savunma Bakanlığı Web Sayfası, www.msb.gov.tr SİBAT Web Sayfası, www.sibat.mod.gov.il Savunma Sanayii Müsteşarlığı Web Sayfası, www.ssm.gov.tr
132
EKLER
EK-1 : Kuvvet Komutanlıklarının İhtiyaçları 133
EK-2 : Türkiye Savunma Tedarik Teşkilatı 134
EK-3 : ABD Savunma Bakanlığı Tedarik Teşkilatı 135
EK-4 : Almanya Tedarik Teşkilatı 136
EK-5 : Fransa Tedarik Teşkilatı 137
EK-6 : SSDF’nin Gelir Kaynakları 138
EK-7 : 3238 Sayılı Kanun 139
133
EK-1
ÖNÜMÜZDEKİ 25-30 YILI KAPSAYAN SİLAHLANMA PROGRAMI
DENİZ K.K.LIĞI İHTİYAÇLARI CİNSİ İhtiyaç (adet) Birim Fiyatı
(milyon $ ) Tutar
Fırkateyn 14 433 6,07 Karakol Gemisi 16 165 2,64 Güdümlü Mermili H.Bot 15 96 1,44 Denizaltı 9 236 2,12 Mayın Karşı Ted.Gemisi 4 46,4 928 Mayın Avlama Gemisi 4 32,5 130 Çıkarma Aracı 35 1,2 42 Muhabere Dest. Gemisi 1 49 49 Yrd.Sınıf Gemi ve Araç 25 12 300 Deniz Karakol Ucağı 9 56,7 510 Helikopter 38 21,7 824 Diğer Ana Mlzm.Alımları - 1,300 İşletme İdame - 8,547 TOPLAM 25,000
HAVA K.K.LIĞI İHTİYAÇLARI CİNSİ İhtiyaç
(adet) Birim Fiyatı (Milyon $)
Modern. sayısı
Birim Fiyatı (Milyon $)
Tutar
Muharip Uçak 640 45,6 114 8 31,000 Hareket /DS Uçk 79 89,5 - - 7,100 Eğitim Uçağı 160 8,3 60 3 1,500 Ulaştırma Uçk 68 24,2 - - 1,600 Helikopter 25 20 - - 500 Hv.Sav.Slh.sis 442 9,5 72 3,5 4,500 İşletme İdame - - 18,800 TOPLAM 65,000
KARA K.K.LIĞI İHTİYAÇLARI CİNSİ İhtiyaç (adet) Birim Fiyat (milyon ABD $) Tutar
Helikopter 750 12 9,000 Roket ve Füze sis. 180 10 1,800 Tanksavar Roketi 150 2 300 İHA 12 15 180 Tank 3627 3 10,881 Top 1951 1 1,951 Tekerlekli Araç 48564 0,1 4,856 Diğer Ana Slh.sis 15,563 İşletme İdame 15,469 TOPLAM 60,000 Kaynak: Türk Savunma Sanayii, TOBB,1997
EK-2
TÜRKİYE SAVUNMA TEDARİK TEŞKİLATI
İç TedarikDaire
Başkanlığı
Dış TedarikDaire
Başkanlığı
TeknikHizmetler
DaireBaşkanlığı
ARGEDaire
Başkanlığı
F-16 SistemYönetim
DaireBaşkanlığı
MSB MüsteşarEko.ve Tek.İş.Yardımcılığı
MSBMüsteşarlığı
SavunmaSanayii
Müsteşarlığı
MİLLİ SAVUMABAKANLIĞI
134
EK-3
ABD SAVUNMA BAKANLIĞI TEDARİK TEŞKİLATI
ABD SAVUNMA BAKANLIĞITEDARİK TEŞKİLATI
BAKAN YRD.İşgücü Yön. ve Per.
BAKAN YRD.Rezerv İşleri
BAKAN YRD.Mali İşler
BAKAN YRD.Prog.Anlz. ve Değ.
DİREKTÖRTest ve Değ.
DİREKTÖRKüçük İşlt.
MÜST. YRD.Kalite
MÜST. YRD.Üretim ve Loj.
MÜST. YRD.Nükleer Enerji
DİREKTÖRSav. Arş. ve Müh.
MÜST. YRD.C I
DLA VEDSMC
MÜSTEŞARTedarik ve Teknoloji
MÜST. YRD.Politikalar
MÜST. YRD.Özel Harekat
MÜST. YRD.U.Arası Güv.Pol.
MÜST. YRD.U.Arası Güv.İşl.
DIS
MÜSTEŞARPolitikalar
SAVUNMABAKANILIĞI
135
EK-4
ALMANYA SAVUNMA TEDARİK TEŞKİLATI
BAŞKAN YRDC.(EKONOMİ)
BAŞKAN YRDC.(TEKNOLOJİ)
WIMMalzemeDenemeEnstitüsü
MerkeziKontrol
ÖrneklerinKolleksiyonu
ATMerkeziTeknolojiİşleri
AWEkonomik
İşler
ZAİdariİşler
GPKalite
Güvencesi
KGMotorlu Araç
ve Teçh.Teknolojisi
LGUçak ve
AeronatikTeçhizatı
SGGemi veGemicilikTeçhizatı
FEHaberleşme ve
Elektronik
WFSilah ve
FüzeSistemleri
BAPol ve Genel
Teçhizatı
MLAeronatik Teçh.
KualifikasyonDierktörü
BICTKimysal ve Tek.
Deneyler İçinEnstitü
Komutave
BilgiTeknolojisi
BAŞKAN
136
EK-4
FRANSA SAVUNMA TEDARİK TEŞKİLATI
BAŞDENETLEYİCİ
NÜKLEERSİLAH UZMANI
DPASavunma
Prog.Direktörü
DSITSanayii veTeknoloji
DRIMilletlerarası
İlişkilerDirektörü
DARHİdari ve
İnsan Kaynak.Direktörü
DQAKalite
YönetimDirektörü
DCNGemiİnşaa
Direktörü
DRETAraştırma ve
TeknolojiDirektörü
DCAUçak Yapım
Direktörü
DMEFüze ve Uzay
Direktörü
DSTIBilgi ve Kara
Silah Sis.Direktörü
BAŞKAN
137
138
EK- 6
SSDF’NİN GELİR KAYNAKLARI
1. Genel Bütçe Ödeneği
2. Alkollü İçki ve Tütün Mamulleri Satışından Elde Edilen Gelirler
3. TSKGV'ndan Transferler
4. Milli Piyango Hâsılatı
5. Müşterek Bahis Gelirleri
6. Diğer Fonlardan Aktarmalar
7. Akaryakıt Tüketim Vergisi Hâsılatı Üzerinden Alınan Pay
8. Gelir ve Kurumlar Vergisi Mükelleflerinden Alınan Pay.
9. MSB Bütçesi'nden Devirler
10. Talih Oyunlarından Alınan Pay
11. FON Malvarlığı Gelirleri
12. Bedelli Askerlik Geliri
13. Bağış ve Yardımlar
14. Hafif Silah Satış Geliri
15. Diğer Gelirler
16. Kredi Geri Dönüşleri
17. Alınan Yabancı Krediler
139
EK-7
3238 SAYILI KANUN
SAVUNMA SAN. MÜST. KURULMASI VE 11.07.1939 T. VE 3670 SAYILI MİLLİ PİYANGO TEŞKİLİNE DAİR KANUNUN İKİ MADDESİ İLE 23.10.1984 T. VE 3065 S. KDV K.NUN BİR MAD. DEĞ. YAP. HK. K.
Kanun Numarası: 3238
Kabul Tarihi : 07/11/1985
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 13/11/1985
Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 18927
AMAÇ:
Madde 1 - Bu Kanunun amacı, modern savunma sanayiinin geliştirilmesi ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonunun sağlanmasıdır.
TANIMLAR:
Madde 2 - Bu Kanunda geçen deyimlerden,
Kurul; Savunma Sanayii Yüksek Koordinasyon Kurulunu,
Komite; Savunma Sanayi İcra Komitesini,
Fon; Savunma Sanayii Destekleme Fonunu,
Müsteşarlık; Savunma Sanayii Müsteşarlığını, ifade eder.
SAVUNMA SANAYİİ YÜKSEK KOORDİNASYON KURULU:
Madde 3 - Savunma Sanayii Yüksek Koordinasyon Kurulu, Başbakan'ın Başkanlığında, Genelkurmay Başkanı, ekonomik işlerle görevli Devlet Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı, Maliye ve Gümrük Bakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Başbakanlık Müsteşarı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı ile Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarından meydana gelir.
Kurul, yılda en az iki defa olmak üzere, Başbakanın daveti üzerine toplanır.
KURULUN GÖREVLERİ:
Madde 4 - Kurulun görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan genel strateji doğrultusunda, planlama ve koordinasyonun sağlanmasını takip etmek, düzenleyici direktifler vermek,
140
b) Genelkurmay Başkanınca hazırlanan Stratejik Hedef Planına uygun olarak Fon ile tedariki öngörülen silah sistemleri ile araç ve gereçlerin tedarik şeklini tespit etmek.
SAVUNMA SANAYİİ İCRA KOMİTESİ:
Madde 5 - Savunma Sanayii İcra Komitesi Başbakanın başkanlığında, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanından meydana gelir.
Komite, Başbakanın daveti üzerine toplanır. Komitenin sekreterliğini Savunma Sanayii Müsteşarı yürütür.
KOMİTENİN GÖREVLERİ:
Madde 6 - Komitenin görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) Yüksek Koordinasyon Kurulunca savunma sanayiinin geliştirilmesi için tespit edilen genel strateji ve ilkeler istikametinde kararlar almak,
b) Türk Silahlı Kuvvetleri için Stratejik Hedef Planına göre temini gerekli olan modern silah, araç ve gereçlerin üretimi, yurt içinden gereği halinde yurt dışından tedariki hususunda karar almak,
c) Kamu ve özel sektörün yabancı sermaye ve teknoloji katkısı ile savunmaya yönelik üretim tesisleri kurma imkanlarını araştırmak, yönlendirmek ve tahakkuk planlarını takip etmek, bu gibi tesislerin kuruluşuna gerektiğinde Devletin iştiraki için prensip kararı almak,
d) Sağlanacak modern silah, araç ve gereçlerin araştırılması, geliştirilmesi, prototip imali, avans verilmesi, uzun vadeli siparişler ve diğer mali ve ekonomik teşviklerin tespiti istikametinde Savunma Sanayii Müsteşarlığına talimat vermek,
e) Savunma sanayii ürünleri ihracatı ve off - set ticareti ile karşılıklı ticaret konusunda kararlar almak,
f) Savunma sanayii ile ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak,
g) Savunma Sanayii Fonunun kullanış esaslarını tespit etmek.
SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI:
Madde 7 - (Değişik madde: 30/10/1989 - KHK 390/1 md.; Aynen kabul: 20/03/1991 - 3704/1 md.)
Milli Savunma Bakanlığına bağlı ve tüzel kişiliği haiz Savunma Sanayii Müsteşarlığı kurulmuştur.
Müsteşarlıkta, 23/04/1981 tarihli ve 2451 sayılı Kanun hükümleri dışında kalan memurlardan daire başkanları Müsteşarın teklifi ve Milli Savunma Bakanının onayı, diğer personel ise Müsteşarın onayı ile atanır. Müsteşar bu yetkisini bir alt kademeye devredebilir.
141
PERSONEL REJİMİ:
Madde 8 - Başkanlık personeli 14/07/1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabidir.
(Değişik fıkra: 20/03/1991 - 3704/2 md.) Bu İdarenin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 59 uncu maddesinde belirtilen unvanlarına ait kadroları ile Daire Tabibi Kadrosu karşılık gösterilmek kaydıyle sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Bunlar istekleri halinde T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilirler. Bu suretle sözleşmeli çalıştırılacaklardan T.C. Emekli Sandığından aylık alanların bu aylıkları kesilmez.
(Ek fıkra: 20/03/1991 - 3704/2 md.) Savunma Sanayii Müsteşarlığında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılmasına dair hükümlerine bağlı kalınmaksızın özel bilgi ve ihtisas gerektiren konularda sözleşmeli personel çalıştırılabilir. Bu fıkra hükmüne göre çalıştırılacak olanlar sosyal güvenlik açısından T.C. Emekli Sandığı ... ile ilgilendirilir.
(Ek fıkra: 20/03/1991 - 3704/2 md.) İkinci ve üçüncü fıkralara göre çalıştırılacakların adedi, ücretlerinin taban ve tavanı ile diğer mali hakları, Bakanlar Kurulu'nca çıkarılacak hizmet sözleşmesi esaslarına göre tespit edilir.
Başkanlıkta Başbakanlık ile diğer kamu kurum ve kuruluşları personeli maaşsız izinli ve sözleşmeli olarak çalıştırılabilirler. Bu kişilerin memuriyetleri ile buna ait her türlü hak ve mükellefiyetleri mahfuz kalır. İzinli oldukları müddet, terfi ve emekliliklerinde fiili hizmet olarak hesaba katıldığı gibi bunlardan izinli oldukları sırada terfi hakkını kazananlar başkaca hiç bir işleme lüzum kalmaksızın terfi ettirilirler.
BÜTÇE:
Madde 9 - Başkanlığın bütçesi Savunma Sanayii Destekleme Fonunun %2'sini aşmayacak miktardan meydana gelir. Bu miktar Bakanlar Kurulunca azami %50 oranında artırılabilir.
MÜSTEŞARLIĞIN GÖREVLERİ:
Madde 10 - Müsteşarlığın görevleri aşağıda belirtilmiştir.
a) İcra Komitesinin aldığı kararları uygulamak,
b) Proje bazında yıllar itibariyle verilecek olan alımların programlarını sipariş kontratına bağlamak,
c) Mevcut milli sanayii, savunma sanayiii ihtiyaçlarına göre reorganize ve entegre etmek, yeni teşebbüsleri teşvik ve bu entegrasyona ve ihtiyaçlara göre yönlendirmek, yabancı sermaye ve teknoloji katkısı imkanlarını
142
araştırmak, teşebbüsleri yönlendirmek, bu konudaki Devlet katılımını planlamak,
d) Fon kaynaklarını dikkate alarak alım programlarını ve finansman modellerini belirlemek,
e) İhtiyaç duyulan modern silah, araç ve gereçlerin özel veya kamu kuruluşlarında imalatını planlamak,
f) Gerektiğinde özel, kamu veya karma nitelikli yeni yatırımları dışa açık olmak kaydıyla desteklemek,
g) Modern silah, araç ve gereçleri araştırmak, geliştirmek, prototiplerin imalini sağlamak, avans vermek, uzun vadeli siparişler ve diğer mali ve ekonomik teşvikleri tespit etmek,
h) İşin özelliğine göre yıllar içinde yapılacak alımın şartlarını, Milli Savunma Bakanlığınca belirlenecek şartname ve standartları dikkate alarak teknik ve mali konuları kapsayan kontratları yapmak,
i) Savunma sanayii ürünleri ihracatı ve off - set ticareti konularını koordine etmek,
j) Fondan kredi vermek veya yurt içinden ve yurt dışından kredi almak ve gerektiğinde yerli ve yabancı sermayeli şirketler kurmak ve iştirak etmek,
k) Üretilen malın kontrat muhteviyatına uyup uymadığını, kalite kontrolleri ile kontrat şartlarının yerine getirilip getirilmediğini takip etmek,
l) Uygulama aksaklıklarının ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde çözümlenmesini temin etmek.
UYGULANMAYACAK HÜKÜMLER VE ÖNCELİK:
Madde 11 - Bu Kanunla yapılması öngörülen iş ve işlemlerde 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümleri uygulanmaz.
Müsteşarlığın ihtiyacı olan teknik şartnamelerin hazırlanması ve kalite kontrol hizmetleri konusundaki talepleri Milli Savunma Bakanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarınca öncelikle yerine getirilir.
SAVUNMA SANAYİİ DESTEKLEME FONU:
Madde 12 - Bu Kanunun amacının gerçekleştirilebilmesi için T.C. Merkez Bankası nezdinde Müsteşarlık emrinde Savunma Sanayii Destekleme Fonu kurulmuştur.
Fonun kaynakları aşağıda gösterilmiştir.
a) Her yıl bütçeye bu maksatla konulacak ödenek,
143
b) (Mülga bend: 06/06/2002 - 4760 S.K./18. md.)
c) Türk Silahlı Kuvvetlerini güçlendirmek amacıyla kurulmuş bulunan vakıflardan Fona yapılacak transferler,
d) (Mülga bend: 14/03/2007-5602 S.K./11.mad) ,
e) (Değişik bend: 14/03/2007-5602 S.K./10.mad) 25/8/1971 tarihli ve 1473 sayılı Kanuna göre ayrılan payın tamamı,
f) Kanunla (vergi kanunları hariç) kurulan fonlardan Bakanlar Kurulunca belirlenecek miktarda yapılacak aktarmalar,
g) (Mülga bent: 14/06/1989 - 3571/16 md.)
h) (Mülga bend: 09/04/2003 - 4842 S.K./37. md.)
i) Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden modern silah, araç ve gereçler için ayrılan ödenek,
j) 12/03/1982 gün ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 19 uncu maddesine göre oynatılmasına izin verilen talih oyunlarının işletildiği yerlerden elde edilecek gayrisafi hasılattan Bakanlar Kurulunca tespit edilecek azami %50 oranında alınacak ve Bakanlar Kurulunca Toplu Konut Fonu ile Savunma Sanayii Destekleme Fonuna dağıtımı yapılacak miktar, (Şu kadar ki, bu suretle fona ödenecek meblağ Gelir ve Kurumlar Vergisinin matrahının tespitinde gider olarak nazara alınır.)
k) Fonun mal varlığından elde edilecek gelirler,
l) 1111 sayılı Askerlik Kanununun 10 uncu maddesi gereğince bedelli askerlikten elde edilecek gelirler,
m) Bağış ve yardımlar.
n) (Ek bent: 07/07/1995 - 4120/1 md.) Diğer gelirler,
Genel Bütçeye dahil daire ve kuruluşlarca tahsil edilerek Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ödenecek gelirlerden 2380 sayılı Kanuna göre belediyelere ve il özel idarelerine pay ayrılmaz.
(Ek fıkra: 28/05/1986 - 3291/10 md.) Fon bakiyelerinin tamamen veya kısmen Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dışında nemalandırılmasına ait esas ve usuller Bakanlar Kurulunca düzenlenir.
(Ek fıkra: 07/07/1995 - 4120/1 md.) Savunma Sanayii Destekleme Fonu adına tahsil edilen gelirlerden Kanun ve Kararnamelerle kurulmuş diğer fonlara pay ayrılmaz.
144
MÜKELLEFİYET, BEYAN, ÖDEME YERİ VE ZAMANI:
Madde 13 - 1. Bu Kanunun 12 nci maddesinin (b) bendinde sayılan mamullerin teslimi nedeniyle Fona yapılacak ödemelerin mükellefi, bu mamulleri dahilde imal edenlerle ithalatçılarıdır.
Bu şekilde yapılacak ödemeler, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu hükümlerine göre düzenlenen Ek Vergi beyannamesi ile beyan edilir ve bu verginin ödeme süresi içerisinde ilgili vergi dairesine ödenir.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununda yer alan istisnalar, bu fıkra uygulaması yönünden de geçerlidir.
2. (Değişik fıkra: 14/03/2007-5602 S.K./10.mad) 25/8/1971 tarihli ve 1473 sayılı Kanuna göre ayrılan payın tamamı, bilet bedeliyle birlikte tahsil edilir. Tahsilatı müteakip Fona ait meblağ ilgili ayın Katma Değer Vergisi beyannamesi ile birlikte Katma Değer Vergisi yönünden bağlı bulunulan vergi dairesine aynı süre içinde beyan edilerek ödenir. Bu meblağın beyanına ait usûl ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
3. (Mülga bent: 14/06/1989 - 3571/16 md.)
4. 12/03/1982 gün ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 19 uncu maddesine göre oynatılmasına izin verilen talih oyunlarının işletildiği yerlerden elde edilecek gayri safi hasılattan Bakanlar Kurulunca tespit edilecek azami %50 oranında alınacak miktar, tespit edilen oran dahilinde hesaplanarak bu müesseseleri işleten gerçek veya tüzelkişiler tarafından her ay verilecek Katma Değer Vergisi beyannamesi ile birlikte Katma Değer Vergisi yönünden bağlı bulunulan vergi dairesine aynı süre içinde beyan edilerek ödenir.
Bu meblağın beyanına ait usul ve esasları belirlemeye Maliye ve Gümrük Bakanlığı yetkilidir.
5. (Mülga bent: 25/06/1992 - 3824/26 md.)
MUAFİYETLER:
Madde 14 - 1. Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile Müsteşarlık emrinde kurulan fon;
a) Kurumlar Vergisinden,
b) Yapılacak bağış ve yardımlar nedeniyle Veraset ve İntikal Vergisinden,
c) Yapacakları her türlü muameleler dolayısıyla Damga Vergisinden,
d) Açlıkları krediler dolayısıyla lehte tahakkuk edecek faizler Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinden,
Muaftır.
145
2. Bu Kanun hükümlerine göre Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile bu Müsteşarlık emrinde kurulan Fona devredilen (Yeni kurulacak olanlar hariç olmak üzere);
a) Vakıfların çeşitli şirketlerdeki hisselerine,
b) Savunma Donatım İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve bağlı ortaklığına,
Daha önceki mevzuat ile tanınan vergi, resim ve harç muafiyet ve istisnalarına ilişkin hükümlerin uygulanmasına devam olunur.
213 VE 6183 SAYILI KANUNLARIN UYGULANMASI:
Madde 15 - Mükellefler ile vergi sorumluları tarafından bu Kanuna göre hesaplanarak ödenmesi gereken Fona ait meblağ hakkında Vergi Usul Kanunu ile Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.
Madde 16 - 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 60 ıncı maddesinin 2 nci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
2. Ek Verginin matrahı, Katma Değer Vergisi matrahını oluşturan unsurlardan teşekkül eder. Şu kadar ki Savunma Sanayii Destekleme Fonuna gönderilecek miktarlar matraha dahil edilmez.
DENETİM:
Madde 17 - Müsteşarlık ve Fonun her türlü işlemi Başbakanlık, Milli Savunma Bakanlığı ve Maliye ve Gümrük Bakanlığınca iki yıl için seçilecek birer kişiden teşekkül eden bir kurul tarafından denetlenir.
Madde 18 - 3670 sayılı Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunun 1 ve 11 inci maddelerinin değiştirilmesine dair olup ilgili kanundaki yerlerine işlenmiştir.
DEVLET MALI SAYILMASI:
Madde 19 - Müsteşarlığın ve Müsteşarlığa bağlı Fonun malları ve her çeşit mevcutları aleyhine işlenen suçlar, Devlet malı aleyhine işlenmiş sayılır. Bu suçlara Türk Ceza Kanunundaki cezalar uygulanır. Müsteşarlığın ve Fonun taşınır ve taşınmaz her türlü malları haczedilemez.
KAMULAŞTIRMA:
Madde 20 - Müsteşarlık, Fon ve bunların sermayesinin %51'inden fazlasına sahip oldukları ortaklıkların silah ve mühimmat imal etmek amacıyla faaliyet gösteren kuruluş ve müesseseleri, bu faaliyetleri ile ilgili olarak kamulaştırmaya ilişkin mevzuat hükümlerinden yararlanır.
146
GEÇİCİ MADDELER:
Geçici Madde 1 - Savunma Donatım İşletmeleri Genel Müdürlüğü menkul ve gayrimenkul malları, bütün araç, gereç, bütçe ve personeli ile birlikte, hiç bir işleme gerek kalmaksızın Savunma Sanayii Müsteşarlığına devredilmiştir.
Geçici Madde 2 - Türk Silahlı Kuvvetlerini güçlendirmek amacıyla kurulmuş bulunan vakıfların çeşitli şirketlerdeki hisseleri Fona devredilebilir.
Geçici Madde 3 - Geçici 1 ve 2 nci maddelerdeki devir işlemleri 6 ay içinde tamamlanır. Devir işlemleri tamamlanıncaya kadar mevcut uygulamaya devam olunur. Devir işlemleri ve bu devirden doğan kazanç her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.
Geçici Madde 4 - Bu Kanun hükümleri gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin 1985 takvim yılı gelirlerine ilişkin olarak 01/01/1986 tarihinden itibaren yıllık, münferit ve özel beyanname ile beyan etmeleri gereken gelirleri hakkında da uygulanır.
1985 takvim yılına ait olup, tevkif suretiyle vergiye tabi tutulan kazanç ve iratlar üzerinden, fona ait meblağ hesaplanmaz. Tevkif suretiyle vergiye tabi tutulan kazanç ve iratlar hakkında bu Kanun hükümleri 01/01/1986 tarihinden itibaren uygulanır.
Geçici Madde 5 - 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun değişik 43 üncü maddesi ile bu madde uyarınca alınan Bankalar Kurulu Kararlarında gerekli değişiklikler yapılıncaya kadar aylıklarının hesabında, Müsteşar için 975, Müsteşar Yardımcıları için 750 ek gösterge uygulanır. Bu ek göstergeler hakkında 26/06/1984 gün ve 241 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin değişik 38 inci maddesine göre işlem yapılır.
Geçici Madde 6 - Milli Piyango İdaresinin 1985 yılı piyango safi hasılatı, 3670 sayılı Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunun bu Kanun ile değişik 11 inci maddesinde belirtilen esaslar dahilinde Fon'a ödenir.
Geçici Madde 7 - (Ek madde: 21/04/2005 - 5335 S.K./15.mad)
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, Müsteşarlıkta bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca sözleşmeli personel olarak çalışanlardan sosyal güvenlik açısından 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbi olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde yazılı olarak Müsteşarlığa başvurmaları halinde 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilişkilendirilirler. Bu süre içerisinde 5434 sayılı Kanun ile ilişkilendirilme talebinde bulunmayanların 506 sayılı Kanun ile ilişkileri devam eder.
Geçici Madde 8 - (Ek madde: 21/04/2005 - 5335 S.K./15.mad)
Geçici 7 nci maddeye göre 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilişkilendirilenlerin Müsteşarlıkta 506 sayılı Sosyal Sigortalar
147
Kanununa tâbi olarak, bu Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca sözleşmeli personel statüsünde geçen hizmet süreleri; emekli keseneklerine esas aylık derece ve kademelerinin belirlenmesi ile 5434 sayılı Kanunun ek 48 inci maddesinin (b) fıkrası ve ek 70 inci maddesinin uygulanmasında, öğrenim durumları itibarıyla yükselebilecekleri dereceleri aşmamak ve 2.2.2005 tarihli ve 5289 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınmak suretiyle, memuriyette geçmiş gibi değerlendirilir ve değerlendirilen bu sürelerin önceden kıdem tazminatı, toplu ödeme, emekli ikramiyesi veya işten ayrılma tazminatı ödenmemiş olan kısmı 5434 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde emekli ikramiyesinin hesabında dikkate alınır.
YÜRÜRLÜK:
Madde 21 - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
YÜRÜTME:
Madde 22 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
KANUNA İŞLENEMEYEN HÜKÜMLER:
1 20/03/1991 TARİH VE 3704 SAYILI KANUNUN GEÇİCİ MADDELERİ:
Geçici Madde 1 - Bu Kanun ile kadro unvanları değiştirilmiş olanlar hiç bir işleme gerek kalmaksızın yeni kadrolarına atanmış sayılırlar.
Geçici Madde 2 - Savunma Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığına ait her türlü menkul ve gayrimenkul mallarla alacak ve borçları ile bütçesi ve personeli kadroları ile beraber hiç bir işleme gerek kalmaksızın Savunma Sanayii Müsteşarlığına devredilmiştir.
2 25/06/1992 TARİH VE 3824 SAYILI KANUNUN GEÇİCİ MADDESİ:
Geçici Madde 1 - a) 1992 takvim yılında yıllık beyanname ile beyan edilecek kazanç ile iratlar,
b) Ölüm ve memleketi terk nedeniyle 1992 takvim yılında yıllık beyanname ile beyan edilen kazanç ve iratlar,
c) 1992 yılında münferit ve özel beyannamelerle beyan edilen kazanç ve iratlar,
d) 1992 takvim yılına ilişkin götürü matrahlar,
e) 1992 takvim yılında Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanununun 24 üncü maddesi kapsamında yapılan ödemeler,
Üzerinden hesaplanan gelir ve kurumlar vergilerinden ayrılacak fon payları hakkında, 07/11/1985 tarihli ve 3238 sayılı, 29/05/1986 tarihli ve 3294 sayılı,
148
05/06/1986 tarihli ve 3308 sayılı Kanunların ilgili hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
3 09/04/2003 TARİH VE 4842 SAYILI KANUNUN 38 NCİ MADDESİ:
Madde 38 - Gelir ve kurumlar vergisi tahsilat toplamı üzerinden aşağıda yer alan fonlara, karşılarında belirtilen oranlarda pay verilir. Bu paylar aylık olarak hesaplanır, tahsil edilen ayı takip eden ayın sonuna kadar fonlar adına Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde açılan hesap veya hesaplara yatırılır.
Savunma Sanayii Destekleme Fonu % 3,5
Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Fonu % 2,8
Yukarıdaki oranları sıfıra kadar indirmeye ve tekrar kanuni oranına kadar yükseltmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Maliye Bakanlığı fon payı uygulaması ile ilgili usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.
149
ÖZET
ŞAHBAZ, Fethi. Savunma Sanayinin Dış Politika Üzerindeki Etkisi ve Türkiye Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007. Silah en hızlı yayılan ekonomik maldır. Ancak silahların el
değiştirmesinde ekonomik nedenlerden çok politik etkenler daha büyük rol
oynamaktadır. İki kutuplu dünya düzeninin hâkim olduğu Soğuk Savaş
döneminde savunma pazarında keskin paylaşımlar vardı. Az sayıdaki silah
üreticisi bütün dünyaya silah sağlıyordu. Bu tekelci konumlarını muhafaza
etmeye çalışan savunma sanayii gelişmiş ülkeler, silah transferlerini de kendi
politik çıkarları doğrultusunda kullanıyorlardı.
Soğuk savaşın sona ermesiyle savunma pazarında büyük daralmalar
meydana geldi. Mevcut savunma sanayii altyapısını muhafaza etmeyi
amaçlayan gelişmiş ülkeler, çeşitli tedbirlerle savunma sanayii firmalarını
desteklediler ve birleşerek büyümelerini sağladılar. Bununla birlikte, savunma
sanayii firmalarının baskısı ve silah pazar paylarını arttırma isteği nedeniyle,
silah satış politikalarını ve teknoloji transferi konusundaki korumacı
tutumlarını terk etmek ya da en azından yumuşatmak zorunda kaldılar.
Çünkü savunma sanayii gelişmiş ülkelerde ekonomiye en fazla katkı
sağlayan sektörlerin başında gelmektedir ve oldukça büyük istihdam
seviyesine sahiptir.
Daralan savunma pazarı ile silah alıcısı konumunda olan ülkeler, kendi
savunma sanayilerini oluşturmada ve dış politika hedeflerine ulaşmak
amacıyla faydalanmışlardır.
Türkiye 1975 yılında ABD’nin, 1990’lı yıllarda da hem ABD hem de
Avrupa ülkelerinin örtülü silah ambargolarına maruz kalmıştır. 1975 ABD
silah ambargosu Türkiye’nin savunma sanayii alt yapısı ve başka tedarik
kaynağı olmadığı için etkili olmuştur. 1990’lı yıllarda ise silah alım yelpazesini
genişleterek başta İsrail olmak üzere ABD dışındaki birçok ülke ile savunma
sanayii alanında işbirliğine gitmiştir.
150
Önümüzdeki 20-25 yıl içinde 150 milyar ABD dolarlık savunma
harcaması yapmayı planlayan Türkiye, kendi savunma sanayisini oluşturarak
bu miktarın büyük oranının ülke içerisinde kalmasını hedeflemektedir. Bu
kapsamda çıkılan savunma ihalelerinde azami teknoloji transferi ile yurt
içinde ortak üretim hedeflemektedir. Ayrıca Türkiye AB adaylık süreci ve
AGSK görüşmelerinde bu ihaleler politik bir koz olarak kullanılmıştır.
Anahtar Sözcükler 1. Savunma sanayii 2. Soğuk Savaş 3. Ambargo 4. Politik araç 5. Türkiye
151
ABSTRACT
ŞAHBAZ, Fethi. The Effect of Defence Industry on Foreign Policy and Case Study: Turkey, Thesis of Master, Ankara, 2007.
Weapons are the fastest growing economic assets. However, political
rather than economical reasons play a bigger role in the distribution of
weapons. During the cold war, there were clear markets shares in the
defense market because few manufacturers were selling weapons to the
entire world. Developed countries with such manufacturing bases used their
weapons technologies for their political gains as well.
With the end of the cold war, the defense market shrank noticably. In
order to maintain their existing know-how and capacities, the developed
countries began to support and subsidize their defense firms. As a result of
the pressure from the defense firms, the developed countries had to soften
their protectionist policies regarding weapons sale and technology transfers.
Another key factor for the change was the fact that the defense firms in
developed countries make a significant contribution to the economy and
employ a significant number of people.
With the shrinking defense market, the buyers of weapon systems had
to establish their own national defense industries. For example, Turkey
experienced weapons ambargo from USA in 1975 and from USA/Europe in
1990s. The USA ambargo in 1975 was effective because Turkey did not
have the foundation for an independent defense industry. In the 1990s,
Turkey was able to broaden its relationships outside of USA to include Israel
and other countries.
In order to keep a significant portion of the $150 billion defense budget
for the next 20-25 years within the country, Turkey is establishing a
comprehensive domestic defense industry. For this reason, all defense
projects and contracts aim to achieve significant technology transfer and
domestic manufacturing.
152
Key Words
1. Defense industry
2. Cold war
3. Ambargo
4. Political objectives
5. Turkey