t.c. - cumhuriyet ü · pdf fileresim eğitimi yöntemleri ... psiko-sosyal gelişim,...
TRANSCRIPT
T.C.
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI
RESİM- İŞ EĞİTİMİ BİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
RESİM EĞİTİMİNİN 7- 11 YAŞ ARASI ÇOCUKLARIN
DUYGUSAL(PSİKO-SOSYAL) ZEKÂ GELİŞİMLERİNE
ETKİSİ
PINAR SAĞIRKAYA
Tez Danışmanı
Prof. Dr. METİN COŞAR
SİVAS - 2013
2
3
T.C.
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANA BİLİM DALI
RESİM-İŞ EĞİTİMİ BİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
RESİM EĞİTİMİNİN 7-11 YAŞ ARASI ÇOCUKLARIN
DUYGUSAL (PSİKO-SOSYAL) ZEKÂ GELİŞİMLERİNE
ETKİSİ
Pınar SAĞIRKAYA
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Metin COŞAR
SİVAS - 2013
i
ii
i
ii
TEŞEKKÜRLER
Bu araştırmada; resim eğitiminin 7-11 yaş arası çocukların duygusal (psiko-
sosyal) zeka gelişimlerine etki düzeyinin incelenmesi amaçlanmıştır. Öğretmenliğim
sırasında yapmış olduğum bu araştırma ile meslektaşlarıma ışık tutmak ve resim
eğitiminin gerekliliğini, alan araştırması ile ispatlamak istedim. Bu doğrultuda; Lisans
ve yüksek lisans eğitimim boyunca her zaman bana duyduğu inanç ve güven, tez
aşamam boyunca gösterdiği büyük destek ve sabır ve yol göstericiliği için sayın
danışmnım, değerli hocam Prof. Dr. Metin COŞAR’a teşekkür ediyorum.
Sayın hocam, Yrd. Doç. A. Yaşar SERİN’e, lisans, yüksek lisans eğitimim
boyunca duyduğu güven, inanç ve desteği için ayrıca teşekkür ederim.
Çalışmamın tez formatına uygunluğuyla ilgili sıkıntılarımı planlama ve yol
göstericiliği, zamanını ve bilgisini bana ayırdığı için sayın hocam Yrd. Doç. Dr.
Meryem ACARA ESER’e teşekkür borçluyum.
Çalışmam sırasında, zorlu günlerimde yardımlarını ve dostluklarını
esirgemeyen, Tuğçe YAŞA, Gizem YILDIZTEKİN, Gizem YILDIRIM ve Onur
ŞENOL’a teşekkür ederim.
Tezimi hazırlarken verdiği manevi destek ve cesaret için ayrıca dostluğunu
yürekten hissettiğim, Yrd. Doç. Dr. Goncagül SERDAROĞLU’na yürekten teşekkür
ederim.
Hayatımın her anında olduğu kadar araştırmam süresincede arkamda
olduğunu bildiğim ve varlığından güç aldığım sevgili annem Zehra SAĞIRKAYA’ya
ve biricik aileme sonsuz teşekkür ediyorum.
iii
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜRLER ........................................................................................................... İ
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................... Vİİ
EKLER LİSTESİ ........................................................................................................ Xİ
KISALTMALAR LİSTESİ ....................................................................................... Xİİ
ÖZET ....................................................................................................................... Xİİİ
ABSTRACT ............................................................................................................. XİV
BİRİNCİ BÖLÜM ........................................................................................................ 1
1. GİRİŞ ........................................................................................................................ 1
1.1. PROBLEM DURUMU ...................................................................................... 1
1.2. DUYGUSAL ZEKÂ İLE İLGİLİ KURAMSAL AÇIKLAMALAR ................. 2
1.2.1 Duygu Kavramı ............................................................................................ 2
1.2.2. Duygu Oluşumu ve Duyguların Temel Özellikleri ..................................... 4
1.2.3. Duyguları Fark Edebilme ve Fizyolojik Etkileri ........................................ 6
1.2.4. Duygu-Düşünce ve Davranış .................................................................... 10
1.2.5. Duygusal Zekâ ve Tanımları ..................................................................... 13
1.2.6. Duygusal Zekâ ve Eğitimdeki Yeri .......................................................... 18
1.2.7. Duygusal Gelişimin Önemi ...................................................................... 23
1.2.8.Psiko Sosyal Gelişim Teorisi ve Önemi .................................................... 24
1.2.9. Sosyal ve Duygusal Gelişim ..................................................................... 27
1.2.10. 7-11 Yaş Çocuklarının Psiko-Sosyal Gelişim Özellikleri ...................... 28
1.3. RESİM EĞİTİMİ İLE İLGİLİ KURAMSAL AÇIKLAMALAR .................... 29
1.3.1 İlkokulda Resim Dersi ............................................................................... 29
1.3.2 Resim Dersinin Tarihçesi ........................................................................... 29
iv
1.3.3. Resim Dersinin Genel Amaçları ve Konuları ........................................... 33
1.3.4. Resim Eğitiminin Gerekliliği .................................................................... 36
1.3.5. Resim Dersinin Temel İşlevleri ................................................................ 36
1.3.6. Resim Dersinin Dayandığı Temeller ........................................................ 37
1.3.7. Çocuk Resminin Gelişim Aşamaları ......................................................... 37
1.3.7.1. Karalama Evresi (2-4 Yaş) ............................................................... 38
1.3.7.2. Şema Öncesi Dönem (4-7 Yaş) ......................................................... 40
1.3.7.3. Şematik Dönem (7-9 Yaş) ................................................................. 42
1.3.7.4. Gerçekçilik (Gruplaşma) Dönemi (9-12 Yaş) ................................... 44
1.3.7.5. Mantık Dönemi (12-14 Yaş) .............................................................. 45
1.3.8. Resim Dili ve Çocukları Tanıma .......................................................... 45
1.3.9. Resim Eğitimi Yöntemleri ........................................................................ 47
1.3.9.1. Müzikli Yöntem ................................................................................. 47
1.3.9.2. Kopya Yöntemi .................................................................................. 47
1.3.9.3. Bellek Eğitimi Yöntemi ..................................................................... 48
1.3.9.4. Dramatizasyon (Oyunlaştırma) Yöntemi ........................................... 49
1.3.9.5. Psikolojik Yöntem ............................................................................. 49
1.3.9.6. Gözlem Yöntemi ................................................................................ 50
1.3.9.7. Hikâyeleştirme Yöntemi .................................................................... 50
1.3.10. Sanat Eğitiminde Yaratıcılık ve Kişilik Gelişimine Katkısı ................... 51
1.4. PROBLEM CÜMLESİ .................................................................................... 55
1.4.1. Alt Problemler ........................................................................................... 55
1.5. AMAÇ VE ÖNEM ........................................................................................... 56
1.6. SAYILTILAR .................................................................................................. 56
1.7. DENENCELER ............................................................................................... 56
v
1.8. SINIRLILIKLAR ............................................................................................. 56
1.9. TANIMLAR ..................................................................................................... 57
İKİNCİ BÖLÜM ......................................................................................................... 58
2. İLGİLİ YAYIN VE ARAŞTIRMALAR ................................................................ 58
ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM .................................................................................................... 95
3. YÖNTEM ............................................................................................................... 95
3.1.ARAŞTIRMA MODELİ ................................................................................... 95
3.2.ARAŞTIRMA EVRENİ VE ÖRNEKLEMİ ..................................................... 95
3.3.VERİ TOPLAMA ARAÇLARI ........................................................................ 95
3.3.1.Kişisel Bilgi Formu .................................................................................... 95
3.3.2.Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği ..................................................................... 95
3.4.VERİ ÇÖZÜMLEME TEKNİKLERİ .............................................................. 96
3.4.1. Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeğine Ait Tanım ve Ölçütler ............................ 96
3.4.2. Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeğinin Değerlendirmesi ................................... 96
3.4.3. Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği Puanlama Sistemi ...................................... 97
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ............................................................................................ 100
4. BULGULAR VE YORUMLAR .......................................................................... 100
4.1. Örneklem Grubuna İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler .................................. 100
4.2. Demografik Değişkenlere İlişkin İstatistikler ............................................ 107
4.3. DENEYSEL İŞLEM İSTATİKLERİ ............................................................. 144
BEŞİNCİ BÖLÜM ................................................................................................... 155
SONUÇ VE ÖNERİLER .......................................................................................... 155
5.1.Sonuç .......................................................................................................... 155
5. 2. Öneriler ..................................................................................................... 157
KAYNAKLAR ......................................................................................................... 158
vi
EKLER ...................................................................................................................... 174
vii
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 4.1.1. Cinsiyet Açısından Öğrencilerin Dağılımı ........................................... 100
Tablo 4.1.2. Yaş Açısından Öğrencilerin Dağılımı .................................................. 100
Tablo 4.1.3. Doğum Yeri Açısından Öğrencilerin Dağılımı .................................... 101
Tablo 4.1.4. Akademik Başarı Açısından Öğrencilerin Dağılımı ............................. 101
Tablo 4.1.5. Anne Eğitim Düzeyi Açısından Öğrencilerin Dağılımı ....................... 101
Tablo 4.1.6. Anne Mesleği Açısından Öğrencilerin Dağılımı .................................. 102
Tablo 4.1.7. Baba Eğitim Düzeyi Açısından Öğrencilerin Dağılımı ........................ 102
Tablo 4.1.8. Baba Mesleği Açısından Öğrencilerin Dağılımı .................................. 103
Tablo 4.1.9. Gelir Düzeyi Açısından Öğrencilerin Dağılımı .................................... 103
Tablo 4.1.10 Kardeş Sayısı Açısından Öğrencilerin Dağılımı ................................. 104
Tablo 4.1.11. Evde Aile Dışında İkamet Edenler Açısından Öğrencilerin
Dağılımı ................................................................................................. 104
Tablo 4.1.12. Kendine Ait Odası Olması Açısından Öğrencilerin Dağılımı ............ 104
Tablo 4.1.13. Kardeşleriyle Oda Paylaşımı Açısından Öğrenci Dağılımı ................ 105
Tablo 4.1.14. Evde Bilgisayar Olup Olmama Açısından Öğrenci Dağılımı ............ 105
Tablo 4.1.15 Kendisine Ait Bilgisayar Olup Olmama Açısından Öğrenci
Dağılımı105
Tablo 4.1.16. Kendisine Ait Televizyonun Olup Olmaması Açısından Öğrenci
Dağılımı ................................................................................................. 106
Tablo 4.1.17. Müzik Aleti Açısından Öğrenci Dağılımı .......................................... 106
Tablo 4.1.18. Günlük Gazete Okuma Açısından Öğrenci Dağılımı ......................... 106
Tablo 4.1.19. Dinsel Tutumları Açısından Öğrenci Dağılımı .................................. 106
Tablo 4.1.20. Anne Babanın Genel Tutumu Açısından Öğrenci Dağılımı ............... 107
viii
4.2.1. Cinsiyete Göre Öğrencilerin Sosyal Gelişim Özelliklerinin A.O., S.S., ve
t Testi Sonuçları ..................................................................................... 108
Tablo 4.2.2. Yaş Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve SS Değerleri ............... 111
Tablo 4.2.3. Yaş Değişkenine Göre Tek Yönlü Varsyans Analizi Anova
Sonuçları ................................................................................................ 114
Tablo 4.2.4. Akademik Başarı Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve Standart
Sapma Değerleri ..................................................................................... 119
Tablo 4.2.5. Akademik Başarı Değişkenine göre Tek Yönlü Varyans Analizi
ANOVA Sonuçları ................................................................................. 121
Tablo 4.2.6. Anne Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve
Standart Sapma Değerleri ...................................................................... 126
Tablo 4.2.7. Anne Eğitim Düzeyi Değişkenine göre Tek Yönlü Varyans Analizi
ANOVA Sonuçları ................................................................................. 128
Tablo 4.2.8. Baba Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve
Standart Sapma Değerleri ...................................................................... 132
Tablo 4.2.9. Baba Eğitim Düzeyi Değişkenine göre Tek Yönlü Varyans Analizi
ANOVA Sonuçları ................................................................................. 134
Tablo 4.2.10. Gelir Düzeyi Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve Standart
Sapma Değerleri ..................................................................................... 138
Tablo 4.2.11. Gelir Düzeyi Değişkenine göre Tek Yönlü Varyans Analizi
ANOVA Sonuçları ................................................................................. 140
Tablo 4.3.1. Yemek Yeme Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test Puanları
Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları ................................................................................ 145
Tablo 4.3.2. Giyinme Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test Puanları
Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları ................................................................................ 145
ix
Tablo 4.3.4. Yatma Uyuma Becerileri Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son
test Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 146
Tablo 4.3.5. Okul Çalışması Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 147
Tablo 4.3.6. Ev İşlerine Yardım Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 147
Tablo 4.3.7. Yer Değiştirme Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 148
Tablo 4.3.8. Boş zamanları Değerlendirme Sinemaya Gitme Alt Boyutunda
Öğrencilerin Ön test-Son test Puanları Arasındaki Farka İlişkin
Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ......... 148
Tablo 4.3.9. Boş zamanları Değerlendirme Arkadaşlarla Vakit Geçirme Alt
Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test Puanları Arasındaki Farka
İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma ve t Testi
Sonuçları ................................................................................................ 149
Tablo 4.3.10. Para Harcama Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 149
Tablo 4.3.11. Paradan Faydalanma Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 150
Tablo 4.3.12. Diğer Hususlar Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 150
x
Tablo 4.3.13. Okuma ve Kitap İlgileri Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son
test Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 151
Tablo 4.3.14. Sosyal Hayata İlgi Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 151
Tablo 4.3.16. Anne Baba ile İlişkiler Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son
test Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 152
Tablo 4.3.17. Yaşıtları ile İlişkiler Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 153
Tablo 4.3.18. Sosyal Hayata Uyum Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama,
Standart Sapma ve t Testi Sonuçları ...................................................... 153
xi
EKLER LİSTESİ
EK-1 Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği
EK-2 Kişisel Bilgi Formu
EK-3 Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği Özet Cetveli
xii
KISALTMALAR LİSTESİ
ANOVA: Tek Yönlü Varyans Analizi
F: Varyans Değeri
N: Kişi Sayısı
P: Anlamlılık Düzeyi
T: Bağımlı Örneklem ve Bağımsız Örneklem için t Testi
SD: Serbestlik Derecesi
SS: Standart Sapma
X : Aritmetik Ortalama
xiii
ÖZET
SAĞIRKAYA Pınar, Resim Eğitimin 7-11 Yaş Arası Çocukların Duygusal
(Psiko-Sosyal) Zekâ Gelişimine Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Sivas 2013
Bu çalışmada; Resim Eğitimi’nin 7-11 yaş arası çocukların duygusal zeka
gelişimlerine etkisi araştırılmıştır. Araştırma ön test-son test deneysel araştırma
modeline göre düzenlenmiştir.
Araştırmanın evrenini Erzurum Oltu İlçe merkezinde bulunan Mehmet Akif
Ersoy İlköğretim Okulu öğrencilerinden gönüllü 36 erkek, 64 kız olmak üzere toplam
100 çocuk oluşturmuştur.
Araştırmanın uygulandığı çocukların duygusal (psiko-sosyal) zeka puanları
Yavuzer tarafından Türk çocuklarına uyarlanan, 135 maddeden oluşan psiko-
sosyal gelişim ölçeği ile elde edilmiştir. Ayrıca, çalışmaya katılan çocukların
demografik bazı değişkenlerine ulaşmak için Kişisel Bilgi Formu kullanılmıştır.
Araştırma grubunda yer alan çocukların duygusal zekâ sevilerini geliştirmeye
yönelik 24 haftalık Resim Eğitimi Programı uygulanmıştır. Program uygulanmadan
önce psiko-sosyal ölçeği ön test, program bitiminden sonra ise psiko-sosyal ölçeği
son test uygulaması yapılmıştır. Elde edilen verilerin analizlerinde sayı ve yüzdelik
hesabı ve T Testi kullanılmıştır.
Araştırmadan elde edilen bulgulara göre, resim eğitimi programının araştırma
grubundaki çocukların duygusal (psiko-sosyal) zeka düzeyleri anlamlı düzeyde arttığı
gözlenmiştir.
Anahtar Sözcükler: Resim Eğitimi, Psiko-Sosyal Gelişim, Duygusal Zeka.
xiv
ABSTRACT
SAĞIRKAYA, Pınar, The Effect of Art Education on the Development of the
Emotional Intelligence (Psychosocial) of the Children between Ages 7-11, Master
Thesis, Sivas2013
In this study, the researcher investigated the effect of art education on the
development of emotional intelligence of the children between ages 7-11. The study
was formulated in accordance with the pre-test, post-test and experimental research
model.
The sample group of the study consisted of 100 volunteered children (36 male,
64 female) of the Mehmet Akif Ersoy Elementary School in Oltu, Erzurum.
The emotional intelligence (Psychosocial) ratings of the sample group of the
study were obtained by means of psychosocial development scale consisting of 135
items, which was adapted to the Turkish context by Yavuzer. Additionally, in order to
obtain some demographic variables of the children taking part in the study, Personal
Information Form was employed.
A 24-week Art Education Programme was applied to the sample group,
designed to develop their emotional intelligence level. Prior to the programme,
psychosocial scale pre-test, following the programme psychosocial scale post-test
were applied to the sample group. For the analysis of the gathered data, quantitative
and percentage analysis and T-test were employed.
According to the findings derived from the study, the art education
programme significantly improved the emotional intelligence (psychosocial) of the
children taking part in the study.
Key Words: Art Education, Psychosocial Development, Emotional
Intelligence
1
BİRİNCİ BÖLÜM
1. GİRİŞ
Bu bölümde araştırmanın; problem durumuna, problem cümlesine, amacına,
önemine, sınırlılıkları ve tanımlarına yer verilmiştir.
1.1. PROBLEM DURUMU
Topluma uyumlu bireyler yetiştirmek ve bireylerin kendi kültürel
kimliklerini kazanmaları, toplumdaki yerlerini almaları ve yaratma güçlerini
geliştirebilmeleri için uygun ortamları hazırlamak eğitimin genel sorumluluğudur.
Bu ortam içerisinde birey, kendini ve çevresini tanımalı ve sağlıklı etkileşim
süreçlerini yaşayabilmeli, kendini geliştirmeye yönelik çalışmalar yapabilmelidir.
Ancak bireyin duygularını geri plana bırakan ussal bilimsel bir eğitim, ezbercilik,
aşırı bilgi yükü, okul yaşamında zevk almaya yönelmeyen; öğrenmenin duyuşsal,
sezgisel yanını savsaklayan, öğrencinin yaşayarak öğrenip kendi sentezlerine
varamadığı bir sistem, günümüzde yetiştirmek durumunda olduğu çağdaş insanın
gereksinimlerini karşılayamamaktadır. Böyle bir eğitim ortamında yetişen bireyler,
duygularını ifade edemeyen, utangaç, yanlış yapma korkusu taşıyan, belirsizliklere
karşı hoşgörü yetersizliği olan ve özeleştiriden kaçan, kendini ifade edemeyen,
kendisini ve çevresini engelleyen, yaratıcılıktan uzak, duygusal yeterliliğe sahip
olmayan birkaç tip insan kalıbına girmektedirler.
Çocuk gelişiminin, en önemli süreçlerinden biri duygusal (psiko-sosyal)
gelişimdir. Duygusal zekâ, bireyin kendi iç dünyası ile dış dünyası arasında başarılı
bir şekilde uyum sağlayabilmesi, yaşama sevinci duyabilmesi, kendisi ile olduğu
kadar diğer insanlarla da iyi ilişkiler kurabilmesi, onlar tarafından kabul edilmesi ve
başarılı bir iletişim sağlayabilmesidir. Bir başka deyişle duygusal gelişim, insan
yaşamı için gerekli bir süreçtir ve ancak iletişim, empati ve yaratıcılık ile mümkün
olmaktadır. Çocukların duygusal zekâlarının gelişimi için gerekli olan uygulamalar,
resim eğitiminin amaçları içerisinde yer almaktadır.
2
Bilindiği gibi resim eğitimi çocukların görme, algılama, tanımlama,
yaratma, anlatma, el becerisi, kendini ifade etme ve iletişim kurma yetilerini
geliştiren oldukça önemli bir etkinliktir. Resim eğitiminin en önemli amacı
çocukların yaratıcılığını geliştirmektir. Çocuğun yaratıcı düşünceyi üretebilmesi
için dış uyarıcılara karşı açık ve alıcı olmakla birlikte duygu, istek, hayal gücü ve iç
tepkilerinin de bilincinde olması gerekir. Kuşkusuz, algıların bilincine varan çocuk,
bunları çok çeşitli biçimde yansıtmakta ve dile getirmekte güçlük çekmeyecektir.
1.2. DUYGUSAL ZEKÂ İLE İLGİLİ KURAMSAL AÇIKLAMALAR
Çalışmanın bu bölümünde duygusal (psiko-sosyal) zeka ve resim eğitimi ile
ilgili kavramsal, kuramsal açıklamalara yer verilecektir.
1.2.1 Duygu Kavramı
Duygu, karmaşık ve tartışma konusu olmuş bir kavramdır. Bu nedenle tek
bir tanım vermek mümkün değildir. Duyguya dair araştırmalar oldukça eski
tarihlere dayanmaktadır. Öyle ki, iyi bir yaşam sürdürebilmek için duyguların
rolünün araştırılmasının tarihçesi, eski Yunan ve Stoik Hareket’e kadar gitmektedir.
(Mayer, Salovey &Caruso, 2000:92).
Kaufman, duygular ve bilişe dair ilk akademik çalışmaların izlerinin geç
1800’lerde bulunabileceğini belirtmektedir. (Jaeger, 200:617). Felsefenin duyguya
yaklaşımı, M.Ö. 300’lü yıllardaki filozoflara kadar uzanmaktadır. O yıllarda
filozoflar, ruhsal alandaki kıpırdanmaları akla dayandırmaktadırlar. İnsanın çektiği
acılardaki duyguları reddetmekle kalmayıp, bunların düşünce ve yargıdaki bazı
hata ve bozukluklarından ileri geldiğini savunmaktadırlar. Aristoteles (M.Ö. 384-
22) duyguları, neşeli ya da neşesiz zamanlarımızda algılar veya varsayımlarla
birlikte ortaya çıkan refakatçiler olarak nitelendirmektedir. Ona göre duygular istek
uyandırmakta; ama bağımsız ölçüler olmadıklarından, bilinç işlevleri ile birlikte
hareket etmektedirler. Önceleri duyguların daha bağımsız olduğu fikrini savunan
Augustin (354-430) ise daha sonraları Aristoteles’in tezine yönelmiştir. Descartes
(1596/1650), duyguları daha katı bir görüşle, tamamen akılcı bir yaklaşımla ele
almıştır. “Öfkeli olmaya değeceğini düşünüyorsak, öfkelenmekteyiz” şeklinde bir
3
görüş öne sürmüştür. Yani duyguların, davranış tarzlarının değeri ve yararı
konusundaki düşüncelerden ortaya çıktığını savunmuştur.
Aydınlanma sonrası akademik düşünürlerce, duygular ilgisiz veya zararlı
bulunmuşlardır. Duygular ve bedenlerin arasındaki kopmaz ilişkiye, duygularla
birlikte her zaman gerçek dışıcılık eşlik etmiştir. Belki de en fazla bu nedenle, Batı
kültürlerinde duygulanım, tarih boyunca bir dehşet kaynağı olarak düşünülmüştür.
Zihnin berraklık ve iradesine karşılık beden, tutkulara sessizce teslim olan ilkel bir
şey olarak resmedilmiştir. (Bordo, 1993:11; Lupton, 2002:12, Bender 2006:4). Bu
katı rasyonel görüş 19. yy. a kadar etkisini sürdürmüş, sosyal olmayan bilimler
nesnel bilgi arayışı içindeyken, duygular, değerler, inançlar, net düşünme sürecini
olumsuz etkileyen, engelleyen öğeler olarak görülmüştür.
Görüldüğü gibi duyguların saygı duymak ile inkar etmek arasındaki
anlaşmazlık çok eskilere dayanmaktadır. Duyguların zayıflık belirtisi olarak
görülüp aşağılanması, gözlenilmeye çalışılması ya da çok fazla yüceltilip istismar
edilerek kişileri değişik konumlara taşıması, yukarıda sözü edildiğinden çok farklı
olmayan görünümlerle çağımızda bile etkisini sürdürmektedir. Ancak
duygularından arındırmaksızın, insan ve zekâsının tartışılmakta olduğu bugünlere
ulaşılması duyguların gücünün kabul edilişinin bir sonucu gibi görünmektedir.
(Bender, 2006:4).
“Duygu” terimi, Latincede sahip olduğu derinlik ve güç nedeni ile “motus
anima”, yani “bizi harekete geçiren ruh” olarak tanımlamıştır. Gerçekten de son
nörolojik kanıtlar göstermektedir ki, duygu, beynin daha yüksek bir performansa
ulaşması için vazgeçilmez bir “yakıt”dır. (Cooper & Sawaf, 1997:23) .
Duygunun tanımlarından bazıları şöyledir:
“Duygu algının kavramsallaşması ya da yaşantıya girmesidir” (Turgut,
1993:46).
“Duygu, basit ya da karmaşık bir zihinsel değerlendirme süreci ile, bu sürece
ve çoğunlukla ana vücuda yönelik olarak verilen ve duygusal bir beden haliyle ve
beynin kendisine yönelik olarak da ek zihinsel değişikliklerle sonuçlanan
yönlendirici tepkilerin bileşimidir” (Domasio, 1999:145).
4
“Duygu, irademiz dışında gelişen bir davranış eğilimidir” (Konrad ve Hendl,
2001).
“Mutluluk, umutsuzluk ve hüzün gibi genelde hem fizyolojik hem de bilişsel
tabanları olan ve davranışı etkileyen faktörlerdir” (Çakar ve Arbak Feldman
2004:27’nin aktarımıyla, Feldman, 1996).
“Yaşamdaki farklılıkları başlatan ve hayatı kolaylaştıracak dengeyi
oluşturan hislere duygu denir” (Yavuz, 2001:18’in aktarımıyla, Salovey & Slayter).
“Duygu bir his ve bu hisse özgü belirli düşünceler, psikolojik ve biyolojik
haller ve bir dizi hareket eğilimidir” (Goleman, 2001:359).
“ Kişinin belirli bir anda algıladıkları, hissettikleri, onun fenomenal alanını
oluşturur. Fenomenal alan içindeki istekler, heyecan uyandıran iç yaşantıların adı
duygudur” (Dökmen, 2001:107).
“Duygular insan bilincinin sürekli bir boyutudur; algılama biçimleridir.
Genel bir ifade ile duygu, güçlü fizyolojik tepkiler doğrudan yoğun hislenme
durumudur” (Robinson, 2003:166).
Yazarlara göre duygular; fizyolojik, bilişsel, motivasyona dayalı ve
deneyimsel psikolojik sistemleri içeren uyum sağlayıcı organize tepkilerdir
(Mayer&Salovey, 1990).
Kleinginna (1981) duyguya dair araştırmalar sonucunda doksan iki farklı
duygu tanımı tespit etmiş ve bu tanımların her birinin, duyguların çeşitli yönlerini
içerdiği kanısına varmışlardır.
1.2.2. Duygu Oluşumu ve Duyguların Temel Özellikleri
Duygunun oluşumu ve özellikleri konusundaki görüşler aşağıdaki gibidir:
Lazarus, duyguyu bir an yaşanan olayın bireyin kişisel durumuna etki etmesi
olarak görmektedir. Birey çeşitli kaynaklardan gelen bilgiyi değerlendirir ve bu
kaynaklardan (çevre ve beden) gelen bilgilerin değerlendirilmesi ile duygu oluşur
(Ceyhan, 2000:22’nin aktarımıyla, Parkinson, 1996; Carlson ve Buskist, 1997).
5
Duygular, duyuları (görme, işitme vb.), algıları, kişisel geçmişi, inançları,
düşünceleri, fiziksel duyumları ve ulaşılmak istenen amaçları içerir ve yeni bilgiler
kazanılması ile, niteliğine bağlı olarak değişime uğrar (Mckay &Dinkmeyer, 1998:
35).
Sosyo-biyolojik yaklaşımı benimseyen araştırmacılar, insan duygularının
evrimsel bir süreçten geçerek geldiğini ve onların insanın çevresine uyum
sağlamasına yarayan süreçler içerdiğini belirtmektedirler (Ceyhan, 2000:21’in
aktarımıyla Cüceloğlu 1997).
Schachter-Singer’in yaklaşımları, duyguların doğrudan farkına
varılamadığını, çünkü içsel tepkilerin bir dereceye kadar belirsiz olduğunu ifade
ederek, bireylerin çoğunlukla hissettiklerine ilişkin ipuçlarına baktığını ve yaşadığı
duyguları bilişsel etiketleme veya yorumlama yoluyla saptadığını ileri sürmektedir.
(Ceyhan 2000:22’nin aktarımıyla, Morgan, King, Weisz ve Schopler 1986;
Ellsworth 1994; Carlson ve Buskist 1997, Cüceloğlu 1997).
Tıpkı sosyo-biyolojik yaklaşımın öne sürdüğü gibi Dökmen de, duyguların
genel işlevinin, doğaya ve topluma uyum sağlamak olduğunu; kişinin duyguları ile
uyum sağlayarak hayatta kalma ihtimalini arttırdığını vurgular (Dökmen, 2001:
107).
Farklı bir yaklaşımla Jung, duyguyu ego ve verilen içerik arasında cereyan
eden bir süreç olarak yorumlar. Bu süreç içinde içeriğe kabul veya red (hoşlanma ya
da hoşlanmama) cinsinden bir değer yüklenir. Duygu, dış dünyadan tümüyle
bağımsız bir süreç, bir çeşit yargılama olarak algılanır. Ancak entelektüel bir
yargıdan farklıdır; amacı kavramsal ilişkiler değil, öznel bir kabul ya da red
kıstasını gündeme getirmektedir. (Bender 2006:6’nın aktarımıyla, May, 2001: 180).
Fizyolojik, fizyo-biyolojik ve psiko-evrimci yaklaşımlar duyguları kalıtsal
ve fiziksel tepkilere eşdeğer görmektedirler. Bilişsel yaklaşımın savunucularıysa,
duyguları yine kalıtsal olarak görmekle beraber, duygusal hallerin etkilenmesi ve
kimliklendirilmesinde bilinçli değerlendirme ve fiziksel duyum arasındaki bağıntı
ile ilgilendikçe, toplumsal süreçleri de görmezden gelememektedirler. (Lupton
2002:64).
6
Finkelstein’e göre (1980: 112) duygular “toplumsal söylemin kalbidir”,
“insan bilincine kazınılmıştır” ve dolayısıyla disiplinin temel sorusu duyguların
sosyolojisi olmalıdır. Yine benzer biçimde düşünen Denzin’in görüşü ise şöyledir:
Duygusallık kişi ile toplumun kesiminde yatar, çünkü insanlar her gün
deneyimleyip hissettikleri duygular yoluyla ve kendilerini hissedişleriyle
toplumlarına bağlanırlar. İnsanla ilgili tüm disiplinlerde duygusallığın
incelenmesine merkezi bir yer vermenin zorunlu olmasının nedeni budur; çünkü
insan olmak duygusal olmak demektir (Denzin, 1984; Lupton 2002:15).
Durumlar ve duygu türleri bireylerde benzerlikler taşısa da, kişiye özgü
boyutu vardır. Bu özgünlüğü etkileyen belki de sonsuz çeşitlilikte değişken olabilir.
Görünen en temel neden, benzersiz kişisel nitelikteki deneyimlerdir. (Damasio,
1999:143).
Duyguların toplumsal ve sosyal boyutuna değinildiğinde, Goleman’ın
(2002:148-150) duyguların bulaşıcı olduğuna dair ilginç iddiası aklımıza
gelmektedir. Ona göre duygusal bulaşıcılık her temasta gizliden gizliye yaşanan
etkileşimin ince bir parçasıdır. Duygular kişiden kişiye bir sosyal virüs gibi
bulaştırılır. Bir başkasının gösterdiği duygular, yüz ifadesi, hareketler, ses tonu ve
diğer sözsüz duygu işaretleri bilinçdışı bir motor-mimiklenme yolu ile taklit edilir.
Bu taklit sonucu insanlar, diğerinin ruh halini kendi içinde tekrar yaratırlar. İki
insan etkileşimde bulunduğunda, ruh hali, duygularını daha güçlü ifade edebilenden
daha edilgen olana doğru aktarılmaktadır. Yani kendini daha güçlü ifade edebilen
kişi, başkalarını kendi duygularının etkisi altına alabilmektedir. Duygusal aktarımın
zemini, baskın kişinin daha çok konuşup, diğeri ya da diğerlerinin onun yüzüne
daha fazla bakmaları ile hazırlanmış olur. Örneğin politik bir liderin de gücü
buradan gelmektedir. (Tekin Bender, 2006:7-8).
1.2.3. Duyguları Fark Edebilme ve Fizyolojik Etkileri
Duyguların gücü, toplumsal ve sosyal etkilerle de birleştiğinde, yaşantıda
olumlu ya da olumsuz çok çeşitli sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple psikoloji
alanında bu durumun farklı değişkenleri değerlendiren çalışmalar yapılmıştır,
yapılmaya da devam etmektedir. Bu çalışmalardan birinde Salovey, duygusal
7
becerilerin, çocuklarının kimliğini tanımasına yardımcı olan ve duyguları
nitelendiren, hislere saygılı ailelerin evlerinde başladığını ve duygusal becerilerin
duygular ve sosyal statüler arasında ilişkiler sağladığını ileri sürer (Greenleaf,
2003:14).
Duyguyu daha iyi anlamak adına sosyo-kültürel çözümleme arayışları içinde
olan Abu-Lughod ve Lutz’a göre “Duygular, insan deneyiminin denetimine en az
izin veren, en az yapılandırılan veya öğrenilen, en az kamusal ve dolayısıyla sosyo-
kültürel çözümlemeye en az elverişli yüzü olarak inatla yerini korumaktadır”
(Lutz&Lughod, 1990:70; Lupton, 2001:10)
Duygusal hallerin bilincinde olunması ve duyguların farkına varış aşamasına
geçiş, doğru tepkiler vermek açısından da kritik bir öneme sahiptir. İlk Duygular
arasında sistematik bağlar kurulmaya başlanıldığı andan itibaren, ikincil duygular
diye adlandırılabilecek yeni duygular ortaya çıkar (Damasio, 1999:139). Kişi
duygusunu tanımlayıp bunu kabul edene kadar, o duygu ile baş edemeyebilir.
Ancak kabul ettikten sonra yeni seçimler yapacak bir konuma gelir (Mckay &
Dinkmeyer, 1998:12).
Duyguların farkına varılışından sonra “kendini açma” boyutu ortaya
çıkmaktadır. Kendini açmanın bir alt boyutu olarak kabul edilebilecek “duyguların
açılması” nın gerçekleştirilebilmesi, birey için oldukça büyük önem taşır. Birey
duygusal çatışmalar yaşaması durumunda, kendi içine kapanıp, içsel yaşantılarıyla
aşırı derecede ilgilenir; bu da onun üretkenliğini düşürür. Duygularını başkalarına
kolaylıkla açabilenler ise daha üretken ve mutlu olacaklardır. Duyguları
açamamanın, bireysel gelişme ve başarı eksikliği, kısıtlı ilişkiler, acı çekme,
yorgunluk ve ülsere kadar değişen psikosomatik belirtilere yol açabileceği, hatta
depresyonu başlatmada önemli rolü olduğu da belirtilmektedir (Bozkurt, 1989’dan
aktaran, Öksüz, 2001:44). Görüldüğü gibi duygularının farkında olmak, onları kabul
edebilmek (yani duyguları ve kendi ile barışık olmak) ve gerektiğinde duygularının
açabilecek cesarete ve yetiye sahip olmak, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmenin temel
koşulları arasında yer almaktadır.
Duygularını açamayan, onları dile getiremeyen insanların duygusal
donukluğu, psikiyatrlarca “alexithymia” diye adlandırılan ciddi bir rahatsızlık
8
olarak tanılanır. Henry Roth, Call It Sleep (Buna Uyku De) adlı romanında dilin
hissedilenleri ifade etme gücüne şöyle değinmektedir “Ancak ne hissettiğini
kelimelere dökebilirsen o senin olur:” Bunun doğal sonucu, alektisimiklerin
çıkmasıdır: Hisleri ifade edememek, onları kendine mal edememek demektir. Bu tür
kişiler duygularını dile getiremezler. Alektisimiklerin hiçbir şey hissetmedikleri
söylenemez, duygularını tam olarak adlandıramaz, en önemlisi sözcüklere
dökemezler. Duygusal zekânın temel becerilerinden biri olarak kabul edilen
özbilinçten yoksundurlar. Yani içlerini altüst eden duyguların kendilerine ne
hissettirdiklerini bilemezler. Alektisimiklerin durumu, ne hissedildiğinin
kendiliğinden belli olduğu yolundaki sağduyusal görüşleri haklı çıkarmamaktadır:
Onların ne hissettiklerine ilişkin en ufak bir fikirleri yoktur. Bir şey hissedecek
olurlarsa, bunu berbat bir sıkıntı yumağı olarak yaşarlar, ancak ne tür bir berbatlık
olduğunu tam olarak ifade edemezler.
Sifneos’a (Goleman, 2002:70-72) göre alektisimiklerin limbik sistem ve
neokorteksleri, özellikle de neokorteksin sözel merkezleri arasında bir kopukluk söz
konusudur. Kısacası duygusal beynin devreleri duygusal tepkiler verebilse de,
neokorteks bunları ayırt edip dillendirme özelliğini ekleyemez.
Duygular beden üzerinde de belirgin değişiklikleri beraberinde
getirmektedir. Bu konudaki ilk psikolojik öğreti oldukça eskiye dayanır.
Hippokrates (M.Ö. 460-375) ile bağlantılı yürüttüğü çalışmasında Galen, insan
mizaçlarını duygu ve beden ilişkisi paralelinde incelemiştir.
Modern psikoloji daha sonra beden ve duygu arasındaki ilişkiyi dikkatli bir
şekilde ele almıştır. James ve Lange’ye göre, duyguların ortaya çıkmasında fiziksel
değişiklikler birinci sırada, duygular ikinci sırada yer alır. Bu konuda James’in
ilginç bir açıklaması vardır: “Kendimizi algıladığınız için üzgün hissederiz,
ellerimiz titrediği için korkarız.” James Lange teorisi olarak adlandırılan bu tez,
büyük çapta araştırmalar başlatmış ama, güçlenmesi için uzun soluklu bir destek
bulamamıştır (Konrad & Hendl, 2001:23). Cannon-Bard ise hissedilen duygu ile
bedensel değişmelerin birbiriyle eşzamanlı ve belirli beyin bölgelerindeki
etkinliklerle oluştuğunu ortaya koymaktadır (Ceyhan, 2000: 21’ın aktarımıyla,
9
McMahon ve McMahon, 1986; Morgan, King, Weisz ve Schopler, 1986; Baron,
1996; Carlson ve Buskist, 1997; Cüceloglu, 1997).
Goleman duyguların, bilinçaltı ve bilinçli olarak iki düzeyi olduğunu belirtir.
Duygunun bilince ulaştığı an, onun aynı zamanda frontal kortekse (alın korteksine)
bir duygu olarak kaydedildiği andır (Goleman, 2002a: 75). Yani fizyolojik açıdan
duygu, genellikle kişi onu fark etmeden önce baslar. Bir durum karsısında verilen
yoğun tepki, duygusal uyarılma olarak adlandırılabilir. Duygusal uyarılma güçlü
fizyolojik değişimlerle bağıntılıdır. Durum değişip fiziksel koşullar dengeye
ulaşınca, duygusal uyarılmalar diner. Duygular kişinin esenliği için esas olabilecek
tehlikeleri, tehditleri, hazları ve fırsatları sezebilmesinde güçlü roller oynarlar
(Robinson, 2003: 166).
Anında algılama ve değerlendirici düşünce aracılığıyla duyguya giden hızlı
ve yavaş yollar olduğu gibi, çağrılarak gelen duygular da vardır. Her güçlü
duygunun özel bir biyolojik imzası vardır; o duygu yükseldiğinde bedeni peşinden
sürükleyen kapsamlı bir değişiklikler dizisi ve o duygunun egemenliğindeki
bedenin otomatik olarak yayınladığı bir dizi benzersiz işaret oluşur (Goleman,
2002a: 365, 368). Aslında duygulanma dediğimiz durumun yaşanması ile bedensel
değişimler gözlemlenir olmaktadır. Olumlu ya da olumsuz her iki durumda da, iç
organların işlevlerinde, iskelet kaslarında ve endokrin bezlerinde değişiklikler olur.
Belirli miktarda peptid ayarlayıcı madde beyinden salgılanarak kan dolaşımına
karışır. Bağışıklık sistemi de hızla farklılığa uğrar. Arter duvarlarındaki düz kasların
temel etkinliği artabilir, bu da büzülmeye ve kan damarlarının daralmasına yol açar
(Damasio, 1999:141). Bu konuda çok sayıda araştırmaya imza atan Ekman, her
duygunun bedeni birbirinden farklı tepkilere hazırlamakta; hayatın içinde
tekrarlanan güçlüklerle bas edebilecek şekilde kişileri yönlendirmekte olduğunu
iddia etmektedir (Ekman, 1992: 169-200). Mutluluk duygusunun oluşturduğu
baslıca biyolojik değişiklikler arasında, beyin merkezinde olumsuz duyguları
engelleyip bir enerji artısına yol açarak kaygı verici düşünceleri durduran bir
etkinlik yer almaktadır. Ancak bedeni rahatsız edici duyguların yarattığı biyolojik
uyarılmadan kurtaran sükûnet hali dışında, belirli bir fizyolojik değişim
görülmemektedir. Bu sayede bedene genel bir dinlenme sağlanır ve kişiyi elindeki
10
işi yapmaya, çeşitli hedeflere doğru ilerlemeye hazır ve istekli hale getirmektedir.
Gerçekte tüm duygular, harekete geçmemizi sağlayan dürtülerdir. Goleman’ın
(2002: 20) deyimiyle evrim, yasamla bas edebilmemiz için bizi acil plan
yapabilecek şekilde programlamıştır. Yani duygunun hareketle doğrudan bağı
vardır. Duygu (emotion) sözcüğünün kökü “motere” dır. Latince hareket etmek
anlamına gelen fiile “e-“ ön eki getirildiğinde anlam uzaklaşmak olur ki bu, her
duygunun bir harekete yönelttiği fikrini vermektedir.
Yine Ekman’ın (1992:175) geliştirmiş olduğu sistem sayesinde, yüz
ifadesindeki hafif değişikliklerden, insanın yüzünden gelip geçen bütün mikro
duyguları yarım saniyeden az bir süre içinde izlenebilmektedir. Ekman ve çalışma
arkadaşlarının elde ettikleri bulgulara göre; tepkiyi doğuran olaydan saniyenin
birkaç binde biri kadar bir süre sonra, duygusal ifadeler yüz kaslarındaki
değişikliklerde kendini göstermeye başlar. Belli bir duyguya özgü fizyolojik
değişimlerin başlaması da -kan akışının yön değiştirip nabzın hızlanması gibi- bir
saniyenin kesirleri içinde olur. Bu hız, özellikle ani bir tehdidin doğurduğu korku
gibi yoğun hallerde ortaya çıkar. Ekman’ın iddiasına göre, teknik açıdan duygunun
tam yoğunluk hali neredeyse saniyelerle ölçülecek kadar kısadır. Sahip olunan
duygular da seçilememektedir. İrade dışı tepkiler en yoğun duygulardır ve adı
üzerine, ne zaman patlayacaklarına kişi karar veremez. Bu sav ile bir anlamda,
insanlara duygularının esiri olduklarını söyleyerek hareketlerini mazur gösterme
fırsatı verilmektedir (Ekman, 1992: 175; Goleman, 2002a: 363-365).
Duygu ile beden arasındaki ilişki tersinden okunacak olursa, her duygunun
iyi bir nedeni olduğu kanısına varılabilir. Her duygu, anılar ve içgüdünün, eğitim ve
dış etkilerin, öğrenilenler ve deneyimlerin, ilkel güdüler ve beyin yapısının
karmaşık bir etkileşiminden oluşur. Beyin, duyguları oluşturmak için yüksek bir
performans gösterir (Sartorius, 1999: 50). Günümüzde çözümlenememiş bu
karmaşık performansın sırrı uzun yıllarca cazibesini koruyacak gibi görünmektedir.
1.2.4. Duygu-Düşünce ve Davranış
Beynin duyguları oluştururken harcadığı performans, zihinsel etkinliklerin
bir yanı ile ilgilidir. Çünkü insan iki tür zihinsel etkinlik yasamaktadır: Duygusal ve
11
akılcı. Genel olarak akılcı olan düşünürken, duygusal olan hisseder. Bu iki zihinsel
etkinlik, etkileşim halindedir. Goleman (2002a: 23) akılcı ve duygusal zihnin
dengesinin belirli bir orantısı olduğunu, hislerin çok yoğunlaştığı durumlarda akılcı
zihin etkisini büyük ölçüde yitirerek yerini duygusal zihne bıraktığını
belirtmektedir. Güçlü duygular karar alma sürecinde karmaşaya neden olsa da,
duyguların farkında olmamak, kişinin özellikle geleceğini belirleyen kararların
alınması öncesinde oldukça olumsuz sonuçlar doğurabilir. Yaşamsal kararlar
alınmasında duyguların rolünün büyük olmasının en büyük nedeni, insan yaşamının
duygu yüklü olmasından gelir. Duygu algı ile önemli bir ilişki içindedir. Bütün
algılanılan nesneler bir duygu niteliği ile kaydedilirler (Tunalı, 1989: 38;
Çokokumus, 2002:17).
Günlük yasamda duygudan ya da bir duygu tonundan arınmış bir nesne
bulmak güçtür. Nerede bir bilgi nesnesi varsa, orada aynı zamanda bir duygu
nesnesi de vardır. Aristo, “Nikomakus’un Etiği” başlıklı felsefi incelemesinde, bizi
duygusal hayatımızı akıllıca yönetmeye çağırır: “Tutkularımız; düşüncelerimizi,
değerlerimizi, yasam mücadelemizi yönlendirir ve iyi kullanıldığında bilgelik
içerirler. Ancak kolayca yoldan çıkabilirler.” Goleman (2002a: 13). Aristo’nun bu
gözlemlerine katılır ve sorunun duygusallıkta değil, duyguların ve ifadelerin
uygunluğunda olduğunu belirtir. Karar verirken duygularımızın etkisinin
tartışılması, konuyu düşünce ile ilişkilendirmektedir. Goleman (1999: 144),
duygular ve düşüncelerin aynı işlemin parçaları olduğunu söyler. Arada sıkı bir
etkileşim bulunmaktadır: Birey için önemli olan her şey, duyguları harekete geçirir.
Çoğunlukla düşünceler, duyguları harekete geçirir, sonra duygular düşüncelere yön
verir. Üstelik sanılanın aksine, duygular çoğu durumda sağduyu ve mantıklı
düşünme ile çelişmezler; tam tersi, sağduyulu ve mantıklı düşünmeyi zorlar,
canlandırır ve başarıya ulaştırırlar (Cooper & Sawaf, 1997: xiv).
Dökmen (2001: 108-112) ise, duygu-düşünce ve davranış üçlüsünü birlikte
değerlendirir. Ona göre insanın duygulara iki kez ihtiyacı vardır: Birincisi bir
motivasyon kaynağı olarak günlük yaşamını sürdürebilmek; ikincisi ise varoluş
düzeyini yükseltebilmek ve kaliteli yasam standartlarına kavuşabilmek için.
İnsanların duyguları, düşünceleri ve davranışları birbirleri ile ilişkilidir. Bu üçlünün
12
temel taşı duygulardır. Duygular hedeflere yönelik davranışlarımızın itici güç
kaynağını oluştururlar. Düşünceler ise, hedefe ulaşabilmek için hangi davranışların
sergileneceği konusunda etkili rol alırlar. Dökmen (2001:112) duygular ve
düşünceler arasındaki bu is bölümünü, bir mecazla açıklar. Mantıklı düşünceler
geminin dümeni, duygular ise geminin yakıtıdır. Bu dünyada küçük veya büyük bir
yolculuğa çıkabilmek için yakıta (duygulara) ihtiyaç vardır; duygular motivasyonun
kaynağıdır. Belirli hedeflere ulaşabilmek için de dümene (düşünceye) gerek
duyulur. Ve şüphesiz yakıt ile dümen (duygu ile düşünce) arasında koordinasyon
gerekmektedir.
Duyguların düşüncelerle olan bağı ve davranışlar üzerinde oynadıkları rol,
onların olumlu ya da olumsuz etkilerinin neler olabileceğine dair soru işaretlerini
beraberinde getirir. Duygular geleneksel düşüncelerin aksine, doğaları gereği ne
olumlu ne de olumsuzdurlar; daha çok, insan enerjisi, içtenliği ve güdüsünün en
güçlü kaynağı olarak işlev görürler (Cooper & Sawaf, 1997: xii). Yani asıl sorun,
kişinin bu duyguları olumlu yönde mi, aksi yönde mi değerlendirip işlev
kazandırdığı ile ilgili görünmektedir. Kişinin bu değerlendirmesinde etken olan ise
Roseman’a göre, bir olayın istendik veya istenmedik olarak değerlendirilmesidir.
Çünkü bu değerlendirme duyguların en önemli belirleyicileridir (Ceyhan, 2000: 19-
22’nin aktarımıyla, Lang et al. 1990; Roseman et al. 1995’ten aktaran, McCarthy et
al. 1997).
Olumsuz duygu durumunun elbette ki olumlu duygu durumuna göre farklı
sonuçları vardır. Olumsuz ruh hali içinde iken, imgeler yavaş oluşur, az çeşitlidir ve
akıl yürütme verimsizdir. Olumluda ise, imgeler çabuk oluşur, çok çeşitlidir ve akıl
yürütme yeterince hızlı olabilse de, her zaman verimli olmayabilir. Olumsuz vücut
hali sık tekrarlanırsa, ya da depresyonda olduğu gibi süreklilik kazanırsa, olumsuz
durumlarla bağdaştırılabilecek düşünceler çoğalır; akıl yürütme tarzı ve verimliliği
bundan zarar görür (Damasio, 1999:143).
Olumlu, olumsuz olarak ayırmak bir yana, genel bir değerlendirme ile
bakıldığında, duygunun oluşumunda hem fizyolojik hem de bilişsel süreçlerin
etkisinin olduğu görülmektedir. Duyguların aktarımı kişiden kişiye belirgin
farklılıklar içerse de, her duygu sözel ya da sözel olmayan şekillerde mutlaka
13
anlatım yolu bulur. Bu demektir ki, duygular düşüncelerle etkileşime girmekte,
ardından hareket tarzlarını belirtmekte, davranışları şekillendirmektedir.
1.2.5. Duygusal Zekâ ve Tanımları
“Duygusal Zeka” terimi, Amerikan Diyalekt Derneği tarafından 1955
yılında kabul edilmiştir (Yılmaz, 2002: 14). Ancak EQ kısaltmasının kullanılması
ve bu kavram üzerinde çalışılması, ilk olarak 1990'da Salovey ve Mayer tarafından
gerçekleştirilmiştir. Onlar bu terimden, başarı için önemli görünen, "empati,
duyguları anlama ve ifade etme, bağımsızlık, uyum sağlayabilme, kişiler arası
sorunlar çözme, sebat, sevecenlik, nezaket..." gibi duygusal nitelikleri betimlemek
için yararlanmışlardır. O yıllarda Salovey ve Mayer, duygusal zekayı sosyal
zekanın bir alt kümesi olarak düşünmüşler, kişinin kendisinin ve başkalarının
hislerini, duygularını izleme, bunlar arasında ayrım yapma ve bu bilgiyi düşünce ve
eylemlerinde kullanma becerilerini içerdiğini öne sürmüşlerdir (Goleman, 1996:43;
Yılmaz 2002:14). Kavram bazen EQ (emotional quotient), bazen EI (emotional
intelligence) seklinde kısaltılsa da, daha çok “EQ” kullanılmakta ve bu kısaltma
sekli IQ’nun duygusal zekâdaki karşılığı olarak geniş kabul görmektedir. Daha
sonra 1995 yılında Goleman'ın "Duygusal Zeka" kitabının yayınlanması ile kavram
pek çok alanda ilgi ile tartışılmış ve kamuoyunun gündemine girmesi de bu sayede
olmuştur (Tekin Bender, 2006:22’nin aktarımı ile Yesilyaprak, 2001:145-146;
Yavuz, 2002:13).
Ülkemizde de “Duygusal Zekâ” baslığı ve “Neden IQ’dan Daha
Önemlidir?” alt baslığı ile çevirisi sunulan kitap, rekor düzeyde satışlarla, 30. kez
yeniden basımlara varacak kadar büyük ilgi görmüştür. Türkiye’de kavramın büyük
ölçüde tanınır olması bu kitapla başlamış, ardından konuya dair başka yayınların
çevirilerinin yapılması da bu nedenle hız kazanmıştır.
Daha önceden sosyal zekâ kuramı ile büyük ilgi gören Sternberg’in
çalışmalarına etkili bir boyut ekleyen duygusal zekâ, sosyal zekâ teorisi ile tutarlıdır
ve Gardner’ın kişiler arası zekâsı ile yakından ilişkilidir (Jaeger, 2003: 620’nin
aktarımıyla, Salovey, 1999). Davranışlara güç vermek ve onları yönetmek için
duygular kritik önem taşımaktadır. Aynı zamanda yaşamda başarılı ve mutlu olmak
14
için, sadece IQ testleri ile ölçülen bilişsel zekâdan fazlasına gereksinim olduğu
görülmüştür. Araştırmalar sürekli olarak IQ puanlarının önemli sonuçlar öngörmede
çok da başarılı olmadığı sonucunu bulmaktadır (Chernis, 2002:3’ün aktarımıyla,
Sternberg: 1996). Sosyal yaşamımız açısından oldukça önemli görünen duygusal
zekâsının keşfi, sosyal bir varlık olan insanın, temel yapısını direk ilgilendiren bir
özelliktedir.
Mayer ve Salovey (Mayer and Cobb, 2000: 267-298) zekâyı, zihinsel
yeteneklerin bir hiyerarşisi olarak düşünürler; üstte genel zekâ, ardından sözlü ve
uzamsal ve ondan sonra da daha özel yetenekler gelmektedir. Duygusal zekâ çatısı,
bireysel farklılıklar üzerinde var olan literatürü ve kapasiteyi işleyerek etkili bilgiye
dönüştürmeyi organize etmektedir. İlk duygusal zeka tanımlaması duygusal zeka
baslıklı bir makalede Salovey ve Mayer (1990:185-211) tarafından geliştirilmiştir.
Onların bu ilk tanımları, duygusal zekânın, kişinin kendisinin ve başka insanların
duygularını diğerlerinden ayırt edebilme ve onları düşünce ve eylemlerinde rehber
olarak kullanmak için izleme yeteneğini kapsayan sosyal zekânın bir tipi olduğu
yönündedir. Ama duygusal zekânın asıl farklılığı, onun duygusal içeriğinde ve
duyguların kişinin yararına kullanılmasına yönelmesindedir (Jaeger, 2003: 620’nin
aktarımıyla, Mayer & Salovey, 1993). Bu ilk tanımlama girişiminin ardından Mayer
ve Salovey (1997) duygusal zekayı daha kapsamlı ve sosyal zekanın alt boyutu
olarak düşünülmesinden kurtaracak bir ifade ile, “Duyguları algılama, onlara erişme
ve düşünceye yardım edecek bir şekilde duygular üretme; duyguları ve duygusal
bilgiyi anlama ve duyguları duygusal ve entelektüel büyümeyi geliştirecek şekilde
düzenleme yeteneği” olarak tanımlamışlardır (Greenleaf, 2003: 14). Mayer ve
Salovey başlangıçta sosyal zekânın bir türü olarak tanımladıkları duygusal zekâ
kavramını, son dönem çalışmalarında (Mayer, Salovey, Caruso ve Sitarenios,
2001), duyguların temelde doğal olarak sosyal olduğu görüşü ile
değerlendirmektedirler (Zeidner- Richard & Matthews, 2002: 216). Duygusal zekâ,
zekânın geleneksel sözel-önerisel/uzamsal-temsili boyutlarından farklı bir grup
yetenekten oluşmaktadır. Mayer ve Salovey’in yaptıkları iş, temelde duygusal
zekâyı oluşturduklarına inandıkları duygusal yeteneklerin kavramsal bir iskeletini
sunmaktır. Bu iskelet basit psikolojik işlemlerden daha karmaşık, bütünsel işlemlere
doğru dört seviyeli bir hiyerarşiyi yansıtır. Duyguları algılama, değer biçme ve
15
ifade etme yeteneği en düşük seviyede; bilisi kolaylaştırmak için duyguları
kullanma yeteneği ikinci seviyededir. Üçüncü seviye duyguların analizi ve
anlaşılması yeteneğini kapsar ve duygusal ve bilisel büyümeyi kolaylaştırmak için
duyguları düzenleme yeteneği, duygusal zekânın en karmaşık seviyesini yansıtır
(Newsome, Day & Catano, 2000:1006).
Goleman (2002: 51) dünya üzerinde yayınlandığı tüm ülkelerde en çok
satanlar arasına giren meşhur kitabı “duygusal zekâ”da, kavramın tanımını söyle
yapar: “Kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme,
dürtüleri kontrol ederek tatmini erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme,
sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkasının yerine
koyabilme ve umut besleme…”
Konrad ve Hendl’ın ( 1997: 9) da belirttiği gibi Goleman aslında kitabının
tamamında kanıtlarla ifade ettiği “duygusal zekâ” kavramıyla, bize zekâdan ne
anladığımızdan çok, ne anlamamız gerektiğini göstermeye çalışmakta,
duygularımızın kendi aklı olduğu iddiasını da öne sürmektedir. Ona göre duygular
farklı tipte ama diğeri ile eşit öneme sahip bir beyin aktivitesidir ve duygusal zekâ
sadece bilişsel zekâdan farklı olmakla kalmamakta, aynı zamanda bazen onunla
mücadele de etmektedir (Akılcı zihnimizin duygularımızın kabul etmemizi istediği
bir şeyi reddettiği durumlarda olduğu gibi). Duygusal zeka motivasyon, empati ve
sosyal beceriler içerir. Yine Goleman’a göre, duygusal zekâyı da tıpkı IQ gibi
ölçmemiz gerekmektedir. Öz-farkındalık, öz-kontrol, sosyal yeterlikler ve beceriler
gibi insan niteliklerini analiz etmek, ölçmek önemlidir (Goleman & Witzel,
2003:11). Çünkü ancak bu yolla kendimizi nasıl algılayacağımızı ve diğer insanlarla
nasıl etkileşeceğimizi anlayabiliriz. Üstelik duygusal zekanın bir yetenek (Schutte
et al, 2002: 770’in aktarımıyla, Ciarrochi, Chan & Caputi, 2000; Mayer, Caruso &
Salovey, 1999) ya da kişilik davranışı olarak kavramsallaştırılabilir ve geçerli
olarak ölçülebilir olduğuna ilişkin kanıtlar vardır (Schutte , 2002: 770).
BarOn (1997:1) tıpkı bilişsel zeka gibi, duygusal zekayı da tanımlamanın
güç bir iş olduğunu söyler. Ancak genel olarak duygusal zekâyı, “kişinin çevresel
etki ve baskılara olumlu tepkiler verebilmesini sağlayan bilişsel olmayan beceriler
bütünü” olarak tanımlamaktadır (Stein & Book, 2003: 28). Genişçe telaffuz edilirse,
16
duygusal zeka, zekanın duygusal, kişisel, sosyal ve yaşamsal boyutlarına yönelir ki
onlar, günlük etkinliklerde zekanın daha geleneksel bilişsel görünümünden çok
daha önemlidir. Bilişsel zekâ, uzun vadeli kapasiteli, stratejik iken, duygusal zekâ
acil islemektedir, taktikseldir. Duygusal zeka başarıyı öngörmeye IQ’ dan daha
fazla yardımcı olur; çünkü o kişinin acil durumlarda bilgiyi nasıl uyguladığını
gösterir. Bir şekilde duygusal zekanın ölçülmesi demek, o kişinin sağduyusunun ve
dünyaya uyum yeteneğinin ölçülmesi demektir. Yukarıda yer verilen tanımlar
dışında, literatürde duygusal zekânın birbirine benzer olmakla birlikte pek çok farklı
tanımına rastlamak mümkündür. Bu tanımların en belirgin ortak noktası, duygusal
zekânın kişinin sosyal yapısı ve yaşamı ile ilişkili olduğu saptamasıdır. Bu
doğrultuda düşünülmüş tanımlardan birisi ile duygusal zeka: “Bireylerin günlük
isteklerle basa çıkmalarını ve kişisel ve sosyal yaşamlarında daha etkili olmalarını
sağlayan yeterlik ve yeteneklerle, sosyal yetenek ve duyguların bir düzenidir” (Bar-
On, Tranel, Denburg, Bechara, 2003: 1790).
Claus Moller’e göre duygusal zeka, “insanın duygular dünyasında hareket
etme yeteneğine ilişkin en son düşünce biçimidir” (Sezik, 2002:71). Duygusal zekâ,
kişilerin kendi duygularının farkında olmasıdır. Kişi duygusal tepkisinin farkına
vardığında yeni tepki beyin kabuğunda işlemden geçirilir. İşlemden geçen bu duygu
ile bireyin, olaylarla olumlu bir biçimde basa çıkma olasılığı artar (Beydogan ve
Karabulut, 2002: 102’nin aktarımıyla, Baltaş, 1998:139).
Diğer tanımlardan daha duygusal bir yaklaşımla Atabek (2000: 14),
duygusal zekâyı bilimin, insan yüreğinin haritasını daha kesin bir biçimde
çizebilecek konuma gelmesi olarak niteler ve bu konudaki görüşlerini söyle
sürdürür: Bu harita çizme çalışması bir anlamda, IQ yani zeka katsayısının genetik,
deneyimler sonucu değişmeyen niteliğini ve adeta kaderin yasam süresince bize
verilen bu mutlak değerle sabit olduğunu öne sürerek zekayı dar bir açıdan
tanımlayanlara da bir meydan okuma niteliğindedir (Atabek, 2000: 14).
İncelenilen tanımlar, duygunun doğası ve duygusal zihnin özelliklerine
dayalı olarak yürütülen araştırma sonuçları ile bağıntılı olarak geliştirilmişlerdir.
Duygusal zeka üzerinde araştırma yapan bilim dalları aynı sarı, kırmızı ve maviden
oluşan üç temel rengin birbirleri ile karışmasından oluşan sonsuz sayıdaki renkler
17
gibi, az sayıdaki temel duyguların birbirleriyle karışarak duygular skalasını ortaya
çıkardığını ileri sürmektedirler (Brocket & Braun, 2000:21). Tüm çeşitleri ile
duygular; düşünmek ve planlamak, uzak bir hedefe hazırlanmayı devam ettirmek,
sorunları çözmek gibi yetenekleri engellediği ya da güçlendirdiği ölçüde, doğuştan
gelen zihinsel yetileri kullanma kapasitesinin sınırlarını çizerek kişinin hayatta neler
yapılabileceğini belirlemektedir. Yapılan işe girişirken heves ve keyfin yanı sıra
uygun düzeyde bir kaygı ile motive olmak, başarıya ulaşmak için büyük bileyerek
ya da körelterek, derinden etkileyen bir güçtür. Duygusal zekaları yüksek olan
kişiler kendi kendilerini daha iyi motive edebilmekte ve belirli bir göreve yönelik
özel çalışma gruplarına daha iyi uyum sağlayabilmektedirler (Goleman, 2002a: 107,
207). Goleman’a göre insan iki zihne (duygusal ve akılcı) sahiptir. Öncelikle ikisi
arasındaki en temel ayrımlardan birisi, duygusal zihnin akılcı zihinden çok daha
hızlı olmasıdır. Goleman’ın (2002a: 362-363, 366-367) belirttiğine göre duygusal
zihin, bir an bile durup ne yaptığını gözden geçirmeden eyleme atılır. Öyle ki bu
hız, düşünen zihnin bir işareti olan ölçülü ve analitik düşünmeye imkân tanımaz. Bu
özelliği zaman zaman tehlikeli bazı durumlar yaratsa da, aslında duygusal zihin
tehlikelere karsı adeta radar görevi görmektedir. Epstein, akılcı zihin nedenlerle
sonuçlar arasında bağıntı kurarken, duygusal zihnin ayrım yapmadan sadece benzer
çarpıcı özellikleri olan şeyleri birbirine bağladığını düşünmektedir. Duygusal zihin
için tamamen mantıksız denilemez. Ancak onun mantığı çağrışımsaldır; bir
gerçekliği simgeleyen ya da onun bir anısını çağrıştıran öğeleri, o gerçekliğin aynısı
olarak kabul eder. Bu nedenle mecaz ve tasvir; roman, sinema, şiir, resim, müzik,
tiyatro, opera gibi sanat dalları, doğrudan duygusal zihne hitap ederler.
Duygusal zihin inançlarını kesin doğrular olarak kabullenir ve bunlara ters
düsen hiçbir delili dikkate almaz. Mantıksal açıdan sav ne kadar güçlü olursa olsun,
eğer o anki duygusal kanıyla aynı yönde değilse, bir ağırlık taşımaz. Yani bir
anlamda duygular kendi kendilerini doğrular; tümüyle kendilerine ait bir dizi algı ve
kanıtları vardır. Duygular tanınıp yapıcı bir biçimde yönlendirildikleri zaman
zihinsel performansı arttırırlar. Örneğin, Rosenthak, IQ testlerini düzenleyen
insanların deneklere sıcak yaklaştıkları zamanlarda deneklerin test puanlarının daha
yüksek olduğunu göstermiştir (Cooper & Sawaf, 1997:77). Benzer biçimde
öğretmenini seven öğrenciler için de geçerli olduğunu söylemek mümkündür.
18
Duygusal zihnin duygularla güçlendiren yanı doğru bir biçimde kullanıldığında,
kişiyi olduğundan daha başarılı pozisyonlara taşıması oldukça mümkün
görünmektedir. Duygusal zekâ demek, asla duygularını kontrolsüzce yasamak
demek değildir. Kişinin duygularının etkisi ile gösterdiği davranış kalıpları,
duygusal zekâsının düzeyini açığa çıkarmaktadır. Yani duygusal zekâ kişinin sahip
olduğu zekâ potansiyelini daha etkili bir biçimde nasıl açığa çıkarabileceğini
(gerekli enerjiyi duygusal beyinden sağlayarak), onu daha verimli nasıl
kullanabileceğini gösteren bir yetenektir. Cooper ve Sawaf’ın (1997:ii) duygusal
zekâ tanımları da, bu tespitlerin bir anlamda özetini sunmaktadır: “Duygusal zekâ,
duyguların gücünü ve hızlı algılayışını, insan enerjisi, bilgisi, ilişkileri ve etkisinin
bir kaynağı olarak duyumsama, anlama ve etkin bir biçimde kullanma yeteneğidir.”
1.2.6. Duygusal Zekâ ve Eğitimdeki Yeri
Hiç şüphesiz, geliştirilebilir bir zekâ olarak tanımlanması, EQ’ ya eğitim
açısından özel bir önem yüklemektedir. Bu demektir ki, eğitim-öğretim ortamları
zekânın geliştirilebilir ve farklı türleri ya da boyutları olduğu gerçeğine göre
düzenlenerek, öğrencilerin gelişimine katkıda bulunulabilir. Zira zekânın durağan
olmadığını, gelistirilebilecegini ortaya koyan önemli bulgular vardır. Örneğin, yeni
öğrenmeler olduğunda bu öğrenmelerin beyinde yeni nöronların oluşmasına ve var
olan nöronlar arasında yeni bağlantılar kurulmasına imkân vermesi, dikkate değer
bulgular arasındadır. Bu bağlantılar öğrenmelerin bilişsel süreçleri sonucu
oluşmaktadır (Çakan, 2002: 89’un aktarımıyla, Sternberg, 1997).
Sternberg (1998:14), “ Okul performansında IQ’dan daha fazlası gereklidir”
demektedir. Yani IQ’nun tek başına zekâyı ifade etmediği anlaşıldığı için, okul gibi
programlı öğrenme çevrelerinin de bu gerçeği göz önüne alarak düzenlenmesi
gereğine işaret etmektedir. Sadece son 15-20 yıl içerisinde, duyguların öğrenme ve
gelişme üzerindeki etkisine hürmet eden araştırmalar, biliş ve sosyal işlemlere dair
çalışmalarla birleştirilmiştir (Love &Guthrie, 1999; Love & Love, 1995) ve
araştırmalar göstermektedir ki; duygu, öğrenmeden ayrılamaz. Bu kapsamda
yapılan yeni tarihli çok sayıda araştırmanın sonuçlarına bakıldığında, duyguların
öğrenme sürecinde önemli bir rol oynadığı görülmektedir (Jaeger, 2003:618). O
halde akla çözüme dönük bazı sorular gelebilir: Eğer durum gerçekten böyle ise,
19
duygular öğrencinin sınıftaki akademik performansında da önemli değil midir?
Duyguları yönetme, anlama ve değerlendirme kapasitesi ile akademik performans
arasında bir ilişki var mıdır? Jaeger (2003: 615-639), iste bu sözünü ettiğimiz
sorulara bir cevap bulmak amacı ile öncelikle mezun öğrencilerin duygusal yetenek
ve akademik performansları arasındaki başarıyı incelemiştir. Kendinden önce
yapılan araştırma sonuçları karışık değerlendirmeler sağladığı için, araştırmasında
ikinci önceliği, duygusal zekâ ve akademik başarı arasındaki ilişkiyi saptamaya
vermiştir. Sonuçta araştırmanın bulguları duygusal zeka ve akademik başarının
ilişkili olduğu iddiasını destekler görünmektedir; iç örnekler analiz edildiğinde
duygusal zekanın tüm beş bileşik ölçek puanları ve toplam duygusal zeka,
akademik performans ile pozitif olarak orantılıdır. Dolayısıyla bu araştırmanın
sonuçları, duygusal ve kişiler arası yetenekleri müfredatın içine dahil etmek için
araştırmalar yapan eğitimcilere değerli bilgiler sağlamaktadır. En azından şöyle bir
anlam kolaylıkla çıkarılabilir: Akademik performans, duygusal zekânın müfredata
girmesi ile engellenmiş olmayacaktır. Duygusal zekâ ve IQ ya ilişkin araştırmalar
yapan Gardner bireylerin basarı performanslarını kestirmede, IQ’ya ek olarak çok
yönlü unsurlar gerekli olduğunu bir süredir ifade etmektedir. Jaeger’ın araştırması,
duygusal zekâ ve akademik performans arasında bir ilişki göstererek, hem
Sternberg hem de Gardner’ın çalışmalarını desteklemektedir. Beynin nasıl
öğrendiğinin çözülmeye başlaması, Batı’da beyin temelli öğretim’in etkin bir
biçimde kullanılmasına yönelik çalışmaları, Batı’nın eğitime yönelik faaliyetlerini
tetiklemiştir. Beyin temelli öğretim, genel olarak “beynin doğal öğrenme
sistemlerine saygılı eğitimdir” diye tanımlanmaktadır (Greenleaf, 2003: 14).
Beyin temelli öğretim, insan beyninin mesajları nasıl alıp işlediğine,
yorumladığına, bağlantı kurduğuna, depoladığına ve onları nasıl geri çağırdığına
dikkat ederek işlerlik kazanır. Smith (1986), beynin bir öğrenme makinesi olduğunu
söyler ve formel eğitimi, beyni ve zekayı hafife alarak, çoğunlukla beynin tercih
etmeyeceği öğrenilmesi zor şeylere önem veren, karmaşık, bencil, aşırı denetimci
bir eyleme dönüşmekle suçlar. Oysa öğrenme isteksizliği beyne bağlanılamaz.
Çünkü öğrenme beynin birincil fonksiyonudur; onun daimi ilgisidir.
20
Greenleaf (2003: 14-22), araştırmasında, sınıf ortamında 20 öğrencisi olan
bir sınıfı izleyerek, soru ve cevap gözden geçirme stratejisi uygulamıştır. Bu
araştırmanın sonuçları, ülkemizdeki eğitim ortamlarına benzer bir tablo ortaya
koymaktadır: Genel olarak öğretmen etkin bir biçimde çalışmakta, öğrenciler pasif
bir şekilde dinlemekte ya da onu da yapamamaktadırlar. Öğretmenler yapılan her
etkileşime karışmıştır (örneğin, öğretmen sorusu, öğrenci cevabı, öğretmen sorusu,
öğrenci cevabı vb. seklinde). Üstelik sınıftaki 20 öğrenciden her biri cevap vermiş
olsa bile, her birinin direk olarak aktif olduğu zaman, ancak toplam zamanın % 2.5
kadarı olabilir. Öğretmen bu zamanın %50’sine, öğrencilerin tümü de kalan %50’ye
sahiptir. Böylesi sınırlı etkileşim yerine, öğrenenlerin bizzat meşgul olmasını ve
öğrenme işinin kendi yaşantıları bağlamında düzenlemesini sağlayacak örgenim
deneyimleri tasarlanması gerecektedir. Aktif öğrenme yöntemlerini hayata geçirme
çalışmaları, ülkemizde de buna benzer sonuçların tespit ediliyor olması ile ilgilidir.
Öğrenme kişisel bir tecrübedir. Her zihin, gelen uyarıcıların çeşitli sıralanışını
düzenlemek için eşsiz örnekler geliştirir. Öğrenciler essiz olmakla beraber, insan
öğrenimine yardımcı olan duygu ve hareket gibi ortak paydaları bulunur (Greenleaf,
2003: 14). Hiç şüphe yok ki öğrencilerin bu ortak paydalarının temel esaslarını göz
önüne alan öğrenme ortamlarıyla karşılaşmaları, öğrenmeyi daha kolay ve kalıcı
kılacaktır.
Öğrenme esasları ile ilgili oldukça geniş yelpazeli teoriler olduğu
bilinmektedir. Bunlardan Levitt’e ait olan, tez konumuz açısından çarpıcı
görünmektedir. Ona göre “duygu öğrenmedir” ve “insanoğlunun öğrenmesi fareler
ve maymunlarınkiyle aynıdır”. Ayrıca Levitt öğrenmeyi “hücresel mizaç ve
yatkınlıkları etkileyen değişimleri meydana getiren gelişim süreci” olarak tanımlar.
Levitt, bazı genetik donanımlarla gelinmesine rağmen, herkesin farklı sinirsel
ateşlemeye ve sinir devrelerinin oluşumunda farklı etkileri olan çeşitli deneyimlere
sahip olduğunu iddia eder (Myman, 2001). Duygu, öğrenmeyi arttıran ya da
yavaşlatan bir güç aracı gibi hizmet görür; yapılan her şeyin ayrılmaz bir parçası
olur. Duygusal beslenmenin önemi, sağlıklı duygusal gelişim için gerekli bir öğe
olarak pek çok çalışmada belgelenmektedir. Bu ihtiyaç gelişimin başlangıcında
kayda değerdir ve yaşamsal temel bir insan ihtiyacıdır (Greenleaf, 2003:14).
21
Mc Cown’un belirttiği gibi, “Öğrenme, çocukların duygularından bağımsız
olarak gerçekleşmez. Duygusal okuryazarlık, öğrenme için en az matematik ve
okuma eğitimi kadar önemlidir.” (Goleman, 2002a: 327). Bütün bu açıklamalar
karsısında duyguların öğrenmeyi nasıl etkilediğinin keşfedilmesinin oldukça değerli
bir bilgi olacağı düşünülmektedir. Duygular öğrenmeyi nasıl etkiler? Duyguların
düşünmeyi nasıl etkilediğini Mayer ve Salovey (1997), duygu ve öğrenme
arasındaki ilişkiyi açıklayarak ortaya koymaktadırlar: “Pozitif duygu, hafıza
örgütlemesini değiştirebilir; o sayede bilişsel materyaller daha iyi bütünlenir ve
çeşitli fikirler daha ilişkili olarak görülür.” Baş boşluğundaki sinir hücreleri, orta
beyin alanındadır. Bu limbik alan, duyguları düzenlemek için etkileşen çeşitli küçük
elemanlardan oluşur. İnsanın duygusal kapasitesi sadece mantıksal düşüncelere
üstünlük sağlamada değil, aynı zamanda kalıtsal hayatta kalma içgüdülerini de
başlatmaya yeteneklidir. Bir ailenin, çocuğunu esirgemek için zararlı bir yola
kendisini atabilmesi; üzgün, kalbi kırık bir asığın kendine zarar vermesine neden
olacak bir eylemde bulunabilmesi bu duruma uygun örnekler oluşturabilir.
Eğitimciler, mümkün olduğu boyutta, duygusal kara mayınların (örneğin, eleştiriler,
dil engelleri, kelime bozuklukları, kültürel farklılıklar, yüksek kaygı, sınıftaki bir
başka öğrenciye delice asık olmak ve mahcubiyet gibi) farkında olmalıdırlar ve
korku, utanç, küçük düşürme, tedirginlik ve bunların dışında öğrenme sürecine
karışabilecek unsurlardan uzak bir çevre kurmalıdırlar. Aynı şekilde, teşvik, anlam,
ilgi ya da uygulamanın çok az olduğu zamanların uzaması da kalıcı değerlerin
öğreniminin azalması sonucunu doğurur. Bu nedenle Greenleaf (2003:14)
tarafından duygular, “üzerinde anlam ilişkilendirilen araçlar, hatta üzerinde resim
geliştirilen ve ona bağlı kalınan tuvaller” olarak karakterize edilirler.
Duyguların eğitim açısından önemi kabul edilerek, öğrenmede oynadıkları
etkin rol de göz önünde bulundurulduğunda, bu durumdan eğitimden nasıl
yararlanılabileceği üzerine kafa yorulması gereği ortaya çıkar. Belki de duygusal
zekâ yeteneklerini eğitimin bir parçası haline getirmenin yolları aranabilir ve
duygusal zekâlarımızla ilgili gelişmelerden eğitimin hangi basamaklarında
yararlanmanın uygun olacağı tartışılabilir. Konuya dair çok farklı teoriler
geliştirilebilir; bu sırada yeni alanlar da keşfedilebilir. Chernis (2002:7), EQ
öğretiminin, öğrencilerin diğer insanlarla tatmin edici ilişkilere sahip, toplumun
22
aktif ve üretken üyeleri olabilmeleri yolunda ilgi ve yeteneklerine en uygun meslek
seçimini yapmaları için yardımcı olabileceği görüsündedir. Yani ülkemiz şartlarına
göre bu görüsü yorumlandığında, meslek seçimine yönelik kritik dönemlerden
geçilen Ortaokul 8. sınıf ve lise son sınıf öğrencilerin kritik seçimler yapmalarından
önceki dönemlerde, böyle bir eğitim almalarının yararlı olacağı söylenebilir. Tabii
bu tür bir eğitimin alt yapısının hangi yıllarda başlaması gereğine dönük ön
çalışmalar yapılmalıdır. Ama üzerinde düşünüldüğünde, duygusal zekâ gelişimine
yönelik çalışmaların çok daha önceki yıllarda (okul öncesi eğitiminden itibaren)
başlaması daha doğru olacak gibi görünmektedir. Eğitime ilişkin bir yapıdan söz
edilince öğretmenin rolü de büyük önem taşır. Çünkü öğretmen modellerinin sosyal
ve duygusal becerileri öğrencilerine doğru şekillerde aktarma yetileri değişkenlik
gösterebilir ve bu becerilerden yoksun olan eğiticilerin öğrencileri, ona sahip olan
ve müdahale edilmeyen grupların gerisinde kalabilirler. Bu tezimize benzer bir
sonuç, Chernis’in (2002:7) aktardığına göre; Weissberg’in bir araştırmasında ortaya
çıkmıstır. Weissberg, bunun nedenleri arasında olası pek çok faktörün yanı sıra, en
önemli faktörün öğretmenin EQ’ su olduğu kanısına varmıştır. Çünkü EQ’ su
yüksek olan öğretmen modelleri, sosyal ve duygusal becerileri öğrencilerine hayli
etkili yollarla öğretebilmektedirler. Başka araştırmacılar da (Mayer & Salovey,
1997; Zeidner, Roberts & Mathews, 2002: 221), öğretmenlerin açık eğitim ile ve
duygusal davranış modelleri ile çocuğun duygusal gelişiminde önemli rol
oynadıklarını ve EQ gelişiminde öğretmenin rolünün büyük dikkat gerektirdiğini
kabul etmektedirler. Zira Goleman’ın (2002a:151) aktardığına göre sınıflarda
yapılan incelemeler, öğretmen ve öğrencilerin hareketleri birbirleri ile ne kadar
eşgüdümlüyse, etkileşim sırasında kendilerini o kadar yakın, mutlu, hevesli, ilgili ve
rahat hissettiklerini göstermektedir. Yani EQ programlarının etkili bir şekilde
yürürlüğe koyulmaları, her seviyede uygulayıcıların duygusal zekâlarına oldukça
bağlıdır. Bu saptama sürpriz olmamakla birlikte, üniversitelerin eğitimci yetiştiren
bölümlerinin (eğitim fakültelerinin), duygusal zekâlarını kullanabilen mezunlar
verebilmesinin kritik önemini vurgulaması açısından dikkate değer görünmektedir.
Ülkemizde sadece EQ yeteneklerinin özünü geliştirmeye yönelik eğitim
programları mevcut değildir. Böyle bir gereksinimin bulunduğunu kanıtlayan
araştırma sonuçlarının desteği ile geliştirilebileceği ümit edilmektedir. EQ
23
araştırmalarının çok fazla olduğu ülkelerde bile durum ülkemizdekine paralel
görünmektedir. IQ’nun okullarda öğretilebilirliğine ilişkin çalışmalar olsa da
(Zeidner, Roberts & Mathews, 2002: 215-231), henüz sadece EQ yeteneklerinin
gelişimine yönelik kayda değer eğitim programları bulunmamaktadır. Mevcut
olanlar da EQ dışında ya da ona yakın kavramlarla ayrımlanamaz bazı ilişkiler
içindedir. Bütün bunlar araştırmaların EQ hakkında hedeflediği konularda sağlıklı
sonuç almasına engel teşkil etmektedir. Gerçekte eğitim ile ilgili buluşlar tarihi,
program ve değerlendirme problemleri örnekleri ile dolu görülmektedir. Literatüre
göre programlar, bazı öğrenciler için ve bazı zamanlarda yararlı olmuştur. Bu
durum, rehberliğin değerlendirmede temel olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak
EQ becerilerinin okul-temelli öğretim ve ilerleme üzerine etkilerine ilişkin çok fazla
şey bilinmemekte ve hala EQ programlarının hangi boyutta anlamlı bir şekilde EQ
becerilerini niteleyeceğini belirlemeye de ihtiyaç duyulmaktadır.
EQ temelli bir öğrenmeye dair yapılan çalışmaların sonuçlarının, duygularla
yakından ilişkili olan sanat eğitimi alanı için değerli katkılar getireceği
inancındayız. Bu düşüncemizi destekler bir bakışla Telli (2004: 44), sanat
eğitiminin, duygusal zeka eğitimi ile akademik zeka eğitimini bütünleştiren bir
doğaya sahip olduğunu öne sürmektedir. Ne var ki, böyle bir eğitimin sonuçlarını
çok kısa sürede görmek olanaksızdır. Dolayısı ile sabırlı ve emek isteyen bir
araştırma, uygulama sürecine ihtiyaç vardır.
1.2.7. Duygusal Gelişimin Önemi
Günümüzde birçok yetişkin bile günlük olaylar karşısında gerçek
duygularını fark edememekte, bu duygularını etkin bir şekilde dile
getirememektedir. Bunun yerine öfkesini göstermekte, ya da alaycı bir eda ile
konuşmaktadır. Oysa orada belki dile getirmek istediği kendi kompleksi, kıskançlığı
ya da huzursuzluğudur. Ancak kişi, gerçek duyguları ile yüzleştikten ve bu
duyguları etkin bir şekilde dile getirdikten sonra çevresindekilerle olumlu bir ilişki
kurabilir. Bazen gerçek duygular çok derinlerde gizli olabilir. Onları tanımak, fark
etmek zamanımızı alabilir ama zamanı buna ayırmak uzun vadede huzurlu bir
yaşam demektir. Ayrıca öğrenmenin çocukların duygularından bağımsız olarak
gerçekleşmediği göz önünde tutulunca duygusal eğitim şarttır. Hatta okullarda
24
sistemli olarak duyguların eğitimini vermek en az diğer dersleri vermek kadar
önemlidir.
Duygular üzerine odaklanıp, onları anlayıp dile getirmek ve
çevremizdekilerin duygu ve gereksinimlerini anlayıp o gereksinimleri karşılamak
hem daha sorunsuz, hem daha yapıcı ve hem de daha huzurlu bir yaşama kapıları
açacaktır.
Duygusal eğitim eksikliği çocukların ruhsal gelişimini tehdit ettiğinden
dolayı, diğer destekleyici önlemlerle birlikte çocuğun duygusal alanda beceri ve
bilgi edinmesi konusu önemli bir husustur. Ayrıca duygusal yetkinlik, sadece
çocukluk döneminde verilmesi gereken bir ders değil, öğrenilebilir ve
geliştirilebilir.
Hepimiz bu açıdan farklı olsak bile; büyüklerimizin kültürün, toplumun
isteklerine bağlı olarak davranışlarda bulunabiliyoruz. Çocukluğumuzun ilk
yıllarında neyi söyleyip neyi söylememiz, neyi yapıp neyi yapmamamız gerektiği
bize hep söylenmiştir. Ayrıca nasıl hissetmemiz gerektiği bile öğretilmiştir. Ama
aslında duygularımız içimizden gelir ve düşüncelerimizle bireysel hayat
tecrübelerimizin birer kombinasyonudurlar. Her şeyden önce, duygularımız bizi
farklı insanlar haline getirir. Sonuç olarak bizi biz yapan; arabalarımız,
elbiselerimiz, mesleğimiz ya da vücudumuz değildir. Bizi biz yapan
duygularımızdır.
Duygusal zekâ teorisi hayatımızın her alanında ortaya çıkar. Çünkü nereye
gidersek gidelim, duygularımızı da beraberimizde götürürüz. Duygularımız,
çocuklarımızı nasıl iyi yetiştirebileceğimizi, onların okulda nasıl başarı
sağlayacağını, kariyerimizde nasıl başarılı olacağımızı, diğer kişilerle ilişkilerimizi
belirler. En önemlisi de duygularımız; bireyler olarak ve toplum olarak nasıl daha
mutlu olabileceğimizi belirlerler.
1.2.8.Psiko Sosyal Gelişim Teorisi ve Önemi
Bu konu ile ilgili Freud’un psiko seksüel, Erikson’un psiko-sosyal ve
Piaget’in bilişsel gelişim kuramları ise insanın gelişimine ilişkin farklı yönleri ele
alan 3 klasik kuram olarak karşımıza çıkmaktadır.
25
Freud, insan gelişiminin ruhsal-cinsellik yönlerinde yoğunlaşmıştır. Zihinsel
işlemlerin ise, ön bilinç, bilinç ve bilinçdışı olmak üzere üç farklı bilinç düzeyinde
gerçekleştiğini, kişiliğinde psiko-seksüel gelişim dönemleri içinde gelişen id, ego ve
süper ego olmak üzere üç bileşenden oluştuğunu savunur. Davranış ise, bu üç
bileşenin etkileşiminin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bebek başlangıçta idle
donanmış durumdadır. Hem açlık gibi fiziksel, hem de dokunma gibi psikolojik
gereksinimleri anında giderilmelidir. Gerçeği, gerçek olmayandan ayırt etmeye ve
niyetli hareketlere başladığında, örneğin acıkınca ağlamak yerine emekleyip
biberonunu aldığında, ego gelişmiştir. Fallik dönemdeki temel krizin aynı
cinsiyetten ebeveynle özdeşim kurularak çözülmesiyle de süper ego gelişmiş olur.
Kişilik yapılarının gelişimi sırasında çocuk, oral (0-1 yaş), anal (1-3 yaş), fallik (3-5
yaş), gizil (5-11 yaş) ve genital (buluğ ve ötesi) olmak üzere 5 dönemden
geçmektedir.
Erikson, Freud’un psiko seksüel gelişimini, psiko-sosyal gelişime, tüm
yaşamı kapsayan ego gelişimine dönüştürmüştür. Aslında Erikson’un ortaya
koyduğu ilkeler ve kavramlar Freud’dan önemli sapma göstermemiş, tersine
öncelikle benlik ruhbilimi (ego psikolojisi) bakımından yeni boyutlar
kazandırmıştır. İnsanın gelişiminin incelenmesini aile içi yaşantılardan çıkarıp,
toplumsal boyutu eklemiş ve daha geniş açıdan incelemiştir. Erikson’un görüşleri
ruhsal-cinsel gelişim kuramı ile toplumsal gelişim arasında köprü kurmaktadır.
Erikson, yaşamı sekiz gelişim dönemine ayırmaktadır. Bir bölümü Freud’un
gelişim dönemlerine paralellik gösteren ve olumlu-olumsuz boyutları içeren bu
dönemlerin her biri kendine özgü bunalımlarıyla belirlenir ve bireyin içinde yaşadığı
toplumdan ve kültürden önemli ölçüde etkilenir. Erikson’a göre kişilik, bu sekiz
dönemin tümünde gelişimini sürdürür ve bir dönemde olumsuz yaşanan denge,
sonraki bir dönemde olumlu bir yöne çevrilebilir. Erikson, çocukluk yaşantılarının
önemini kabul etmiş olmasına rağmen, sonraki aşamaların olumsuz çocukluk
yaşantılarını sonuçlarını yok edebileceğini savunur. Çevresine güvenemeyen bir
bebeğe bir sonraki dönemde ilgi ve bakım sağlanırsa, çocuk insanlara karşı güven
geliştirebilir. Erikson’un kuramını Freud’un kuramından ayıran en önemli özellik de
budur bulunmaktadır.
26
Erikson’un gelişim dönemleri; oral-duyum dönemi (güven ya da
güvensizlik), anal dönemi (özerklik ya da utanç ve kararsızlık), cinsel-devinsel
dönemi (girişim ya da suçluluk), gizillik dönemi (beceri ya da aşağılık
duygusu), erinlik ve ergenlik dönemi (ego kimliği ya da rol kargaşası), genç
yetişkinlik dönemi (yakın ilişkiler ya da soyutlanma), yetişkinlik dönemi
(üretkenlik ya da kısırlık) ve olgunluk dönemi (ego bütünleşimi ya da
umutsuzluk) olarak sınıflanmaktadır.
Gelişimi, dönem yaklaşımı ile inceleyen psikologlardan biri de Jean
Piaget’dir. Piaget, insan zihninin gelişmesinin, bireyin çevre ile etkileşimine bağlı
olduğunu ileri sürmüş, fakat olgunlaşma süreçlerine ayrı bir önem vermiştir.
Piaget’in gelişim kuramında, bilişsel gelişimsel değişimlerin altında dört temel
kaynak yatmaktadır. Bunlar; olgunlaşma, fiziksel ve sosyal çevreyle etkileşim ve
dengedir. Piaget, düşüncenin yapısıyla ve işleyişiyle ilgilenmiş ancak içerik
üzerinde durmamıştır. Piaget’in bilişsel gelişim dönemleri, duyusal-motor (0-2
yaş), işlem öncesi (2-7 yaş), işlemsel (7-11 yaş) ve formel işlemsel (11 yaş ve
sonrası)dönemlerdir.
İnsan, belli bir zaman ve yörede, sosyal ve kültürel bir ortam içinde yaşar.
Bireyin bütün yaşamı, çevresine uyumunu sağlama çabası içinde geçer. Bu uyum
çabası doğumdan başlayarak gelişim göstermektedir. Çocuk gelişiminde ise en
önemli süreçlerden biri sosyal gelişimdir. Psiko-sosyal gelişim; bireyin kendi iç
dünyası ile sosyal çevresi arasında başarılı bir uyum sağlayabilmesi, yaşama
sevinci duyabilmesi, kendisi ile olduğu kadar diğer insanlarla da iyi ilişkiler
kurabilmesi, onlar tarafından kabul edilmesi ve başarılı bir iletişim
sağlayabilmesidir.
Yaşamın ilk yıllarında çocuk ailesiyle yoğun ilişki içindedir. Doğumla
başlayan sosyalleşme süreci, çocuğu aile içinde ilk sosyal deneyimlerini
kazanmasını sağlar. Aile-çocuk etkileşimi, çocuğun sosyal ve duygusal gelişiminde
en önemli etkendir. Aile üyelerinin özellikleri ve aile içi iletişim, akraba, eğitimci
ve akran ilişkileri, çevrenin çocuktan beklentileri, saldırganlık, bağımlılık,
liderlik ve iletişim kurma yeteneği çocuğun sosyalleşmesini etkilemektedir.
27
Çocuğun gelişimi, bağımlılıktan bağımsızlığa, bencil davranıştan işbirliğine
doğru değişen bir yol izler. Yetenekleri, yalından karmaşığa, genelden özele
doğru ilerleme göstermektedir. Ölçüsüz duygusal tepkilerden daha dengeli
tepkilere doğru adımlar atar. Geliştikçe dürtü ve eğilimlerini dizginleyerek çevre
gerçeklerine göre davranmayı öğrenmektedir. Somut düşünmeden, soyut ve
mantıklı düşünmeye yönelmektedir. Oyundan, öğrenmeye ve yaratıcılığa geçer.
Anne, baba ve kardeş ilişkisinden toplumsal ilişkilere geçerek çevresini
genişletmektedir.
Okul yaşamı, aile içi yaşamından sonra en önemli sosyal çevredir. Çünkü
zamanla çocuk sosyal ilişkilerini genişletmek gereksinimi duyduğundan, aile
çocuğun toplumsal ve eğitimsel gereksinimlerini karşılamada yetersiz kalmaktadır.
Yaşamın ilk yıllarındaki bu deneyimler çocuğun ileriki yaşamında diğer insanlarla
nasıl geçineceğini, nasıl bir ilişki ağı kuracağını ve sosyal yaşantılara karşı nasıl
tavır sergileyeceğini belirlemede önemli bir rol oynamaktadır.
1.2.9. Sosyal ve Duygusal Gelişim
İnsan, biyo-kültürel ve sosyal bir varlıktır. Bireyin içinde yaşadığı
toplumda etkili olabilmesi için gerekli nitelikleri geliştirme sürecine sosyalleşme
denmektedir. Kültürel koşullar içindeki sosyal ilişkiler, hem toplumun, hem
kültürün, hem de bireyin yapısını etkilemektedir. Bireyin tüm yaşamı ise,
çevresine uyum sağlama çabası içinde geçmektedir. Bu uyum çabası da,
doğumdan başlayarak sürekli bir gelişim göstermektedir. Bu sürecin işlemesi ve
toplumun süreklilik ve gelişiminin sağlanması ise, öncelikle aile kurumuna ve
aile-çocuk ilişkisine dayanmaktadır. Çünkü toplumsal kural ve görevler, ilk
aşamada anne ve babalar tarafından çocuklara aktarılmaktadır.
Bütün çocuklar yaşamları boyunca sevmek ve sevilmek gereksinimi
içindedirler. Bu gereksinimlerini karşılamak için çevrelerinde güven
duyabilecekleri bireylere ve güvenli, sağlıklı bir ortama gerek duymaktadırlar.
Bu insanları çevresinde göremedikleri ya da sesini duyamadıklarında korkarak
arama duygusuna kapılabilirler. Korku, endişe gibi bu duygular ise, çocuğun
kendisini güvensiz hissetmesine neden olabilir.
28
Çocukların sosyal ve duygusal gelişimlerinin farkında olmaları ise, yakın
ilişkiler kurmaları bakımından oldukça önemli bulunmaktadır. İkili ilişki kurma,
sosyalleşmenin içinde önemli bir yer almakta, iletişim becerilerinin ve duygusal
gelişimin kazanılmasında temel yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu
ikili ilişki kurma ile ortaya çıkan sosyal etkileşim çocukta olumlu benlik
gelişimini sağlayarak, kendini ve başkalarını kabullenme duygularını
güçlendirmektedir. Özellikle aile ve akran iletişiminin çocukların gelişim
becerilerinin kazanılmasında önemli bir yeri bulunmaktadır. Sosyal becerileri ve
duygusal olgunlaşmayı olumsuz etkilenmesi; inatçılık, kuşkuculuk, saldırganlık
ve içine kapanıklık gibi davranışlarla ortaya çıkabilmektedir.
Küçük yaştan itibaren çocuklara, bu toplumun etkin bireyleri haline
getirebilmek için işbirliği yapılmalı ve çocuk için en uygun öğrenme ortamları
sağlanmalıdır.
1.2.10. 7-11 Yaş Çocuklarının Psiko-Sosyal Gelişim Özellikleri
Okula başlangıç yaşlarında ve sonraki yıllarda, çocuğun beden gelişiminin
yanı sıra zihinsel gelişiminde de önemli bilişsel ve duygusal ilerlemeler olur. Bu
dönemde bireysel kişilik özellikleri ortaya çıkmaktadır. Çocuğun bilişsel yetileri
(algı, yönelim, bellek, yargılama) giderek gerçeğe daha uygun değerlendirmeler
yapabilecek düzeye gelir. Konuşmaları akla ve düşünceye dayanmakta,
düşüncelerini ifade aracı olarak, konuşmayı kullanmaktadır. Neden-sonuç
bağlantılarını gerçeğe daha uygun kurabilmektedir. Kavramsal ve soyut
düşünebilme yetisinin gelişmesi ile daha uygun ve geçerli genellemeler
yapabilmektedir. Sıralamayı, bir işlemi tersine döndürmeyi, zaman, sayı, ağırlık ve
hacim kavramlarını kavrayıp; öğrenmeye, sorumluluk yüklenmeye, işleri ve
disiplini paylaşmaya hazır duruma gelebilmektedir.
Çocuğun duygusal tepkileri de artık kendi iç gereksinimlerine aşırı bağlı
olmaktan çıkarak yavaş yavaş daha çok gerçeklere ve toplumsal koşullara uygun
nitelik kazanmaktadır. Yaşam deneyimlerinde kendi özsaygısını geliştirir ve gerçek
olayları öğrenmekten hoşlanmaktadır. Çocuklar kim olduklarının farkına varmaya
ve çevresindeki bireylerin duygularını anlamaya başlamaktadırlar. Yaşıtlarının ve
29
yetişkinlerin kendisine olan davranışları bu yaş grubu çocuklar için önemli
olmaktadır. Toplum kurallarının farkındadırlar ve sosyal davranışlarına özen
gösterirler, çevreleri tarafından kabul görmek istemektedirler.
Bu dönemde çocuğun benliği, ailenin dar alanından toplumun geniş ilişki ve
öğrenme olanaklarına uzanır. Ana, baba ile özdeşimin yanı sıra öğretmenler ve
arkadaşlar gibi özdeşimler de önem kazanmaktadır. Sosyal iletişim artar ve özellikle
yaşıtlar ile olan ilişkiler çok önemli olmaktadır. Arkadaş ilişkilerinde saldırganlık
azalmakta ve çocuk, kendi başına ya da diğer çocuklarla oynadığı oyunlar aracılığı
ile dünyayı algılamaya ve onun bir bölümünü kendi denetimi altına almaya
çalışmaktadır. Yaşantı örnekleri yaratırken ve bunlar üzerinde denemelerde
bulunmaktadır. Kendisini arkadaşları ile karşılaştırmaya başlar ve oyunların yanı
sıra yaşıtlarıyla birlikte çalışmalar da yapmaktadır. Okul çağındaki çocuklar aynı
anda iki farklı duygunun yaşanabileceğini kavrayabilir ve kendilerini başkalarının
yerine koyarak onların duygularını daha iyi tanıyabildikleri için birbirlerine daha
fazla empati ve sevecenlik gösterebilirler.
1.3. RESİM EĞİTİMİ İLE İLGİLİ KURAMSAL AÇIKLAMALAR
1.3.1 İlkokulda Resim Dersi
Resim Dersi Programı T.T.K.B' nin 11.9.1992 tarih ve 287 sayılı kararıyla
kabul edilmiş, 1992 yılında kitap halinde yazılmıştır. Bu derse ait programda
"Genel Amaçlar", "Sınıf Amaçları" ile ünite ve konular yer almıştır. Amaçların
davranışları, işleniş ve değerlendirme bölümleri ise kitap halinde basımı yapılmış
olan programda bulunmaktadır. Aşağıda Resim Dersi Tarihçesi, Resim Dersi Genel
Amaçları ve konuları verilmiştir.
1.3.2 Resim Dersinin Tarihçesi
Sanat eğitiminde resim, kendine özgü özellikleriyle aklın ve duyguların
eğitiminde önemli bir görev üslenir. Soyut duygu ve düşünceler resim yoluyla
somuta dönüşürken, var olmayan yeni biçimler yeni ilişkilerle ortaya çıkar. Bu da
sanat eğitiminden beklenenlerin gerçekleşmesinde resim eğitiminin gerekliliğini
zorunlu kılmaktadır. Batıda XV. yy'da Rönesans'la başlayan doğaya, görünene
dönük resim sanatı giderek gelişip önem kazanırken, Türkiye'de bu süreç XIX. yy.
30
sonlarında yaşanır. Batıda resim eğitiminde önemli hareket XVIII. yy.'ın son
yarısında başlamışken Türkiye'de resim eğitimi ciddi olarak 1930'larda gündeme
gelir. Türkiye'de resim derslerinin okul programlarına girişi ise askeri ve teknik
araçlarla ancak 1795'de açılan Mühendishane-i Berri-i Hümayun ile gerçekleşir.
Eğitimde makine, arazi, silah vb. konuların daha iyi öğrenilmesi anlayışı ile askeri
okulların eğitiminde yer alan Resim, perspektif, Desen, Teknik Resim gibi dersler,
batılı anlamda resmin okullara girmesini de sağlamıştır. 1883'de Sanayi-i Nefise
Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi)'nin açılması ile resim sanatı ve eğitimi,
gelişimini daha sağlam temellere dayamıştır. Türkiye'de orta öğretim kurumlarının
ilk resim öğretmenleri de bu okullardan yetişen öğretmenler arasından çıkmıştır
(Etike, 2001:32). Ancak gerek askeri okulların gerekse Güzel Sanatlar
Akademisi'nin resim öğretmeni yetiştirme hedefi olmadığı gibi öğretmen niteliği
kazandıran dersleri de bulunmamaktadır. Güzel Sanatlar Akademisi'nde
Cumhuriyet'in ilanından sonra bir ara "Pedagoji" dersi konulmuşsa da bu uzun
sürmemiştir.
Çağdaş anlamda resim eğitiminin önemi ilk defa 1910'larda İsmail Hakkı
Baltacıoğlu tarafından ifade edilmiştir. İstanbul Darülmuallimini (Erkek Öğretmen
Okulu) ise 1909'da Satı Bey'in müdürlüğü ve Baltacıoğlu'nun öğretmenliği
döneminde resim eğitimi açısından etkinlik gösterir. Bu dönemde Resim ve El işleri
dersi önem kazanır; bu konuda yazılar yayınlanır. Baltacıoğlu daha sonraları
yazdığı Resim ve Terbiye adlı kitabında (1931) eğitimin hedefleri arasına estetik
kişiliği de dahil etmiştir. Sosyal ve estetik kişiliğin gelişmesinde resme ve resim
eğitimine önemli bir yer vermiştir.
Türk resim eğitiminde etkili olmuş bir diğer eğitimci İsmail Hakkı Tonguç
1932'de resim eğitiminin ciddiye alınması gerektiğini vurgulamış, öğretmenlerin
yararlanması için çeviri ağırlıklı bir kitap yayınlamıştır. Tonguç resim eğitimi ile iş
eğitimini de bir bütün olarak ele almıştır. Tonguç, Malik Aksel, Hayrullah Örs,
İsmail Hakkı Uludağ, Şinasi Barutcu ileriki yıllarda Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş
Bölümü'nün kurucuları olacaklardır. 1936'da bu bölümü bitiren Cemal Bingöl
öğretim, sanat eğitimini temel almalıdır görüşünü savunmuştur. Yine aynı
31
dönemlerde Hidayet Telli de sanat eğitimi genel eğitimin bütünleyici ve birleştirici
bir öğesidir tezini savunmuştur (Etike, 2001:34).
Güzel Sanatlar Akademisi'nden önce resim eğitimi kopyaya, geometriye
dayanmaktaydı. 1900'lerin başında Türkiye'de resim eğitiminin genel görüntüsü
böyle iken başta Atatürk olmak üzere Baltacıoğlu, Tonguç ve yabancı uzmanlar
resim eğitimini biçimlendirirken; "Cumhuriyet'in gerektirdiği insan tipini
yetiştirmek ve ülke kalkınmasına katkıda bulunmak" düşüncesinden yola çıkarlar.
Atatürk'ün hedefi Türkiye'yi "çağdaş uygarlık düzeyi"ne "tam bağımsız olarak"
çıkarmaktır. Bu hedefe ulaşmada eğitime düşen görev; ulusal, laik ve bilime dayalı
olarak çocuk genç ve yetişkinleri eğitmektir. Atatürk, Tevfik Fikret'in dizeleriyle
öğretmenlere izleyecekleri yolu gösterir. Cumhuriyet'in öğretmenlerden beklediği,
"fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" kuşaklar yetiştirmektir. Atatürk'ün güzel sanatlara
verdiği değerle birlikte bu ilkeler bütünleşerek, güzel sanatlar eğitiminde önemli
uygulamalar gerçekleştirilir (Etike, 2001:40)
Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra 1924'de eğitim bilimci John Dewey
Türkiye'ye çağrılır. Türk eğitimini iki ay inceleyen Dewey araştırma sonucunu
ayrıntılı bir raporla Milli Eğitim Bakanlığı'na sunar. Resim eğitimi açısından da
önemli görüşler içeren bu rapordan Mustafa Necati'nin Milli Eğitim Bakanlığı
döneminde (1926-1929) büyük ölçüde yararlanılır. Güzel Sanatlar Eğitimi açısından
önemli uygulamaların yapıldığı bu dönemde, resim eğitimi için yurt dışına öğrenci
gönderilir. Dewey'den iki yıl sonra, Leipzig Pedagoji Enstitüsü profesörlerinden
Stiehler ve Frey, resim ve el işi öğretmenlerine açılan "İş İlkelerine Dayalı Öğretim
Kursu" için 1926'da Türkiye'ye gelirler. Bu kursta Frey; Matematik, doğa bilimleri
ve fen bilimleri derslerinin ilkokuldan orta okulun son sınıfına kadar iş içinde nasıl
ve hangi yolla öğretileceğini; Stihler ise, çeşitli derslerin resim, el işleri ve modelaj
çalışmaları yoluyla nasıl öğretileceğini vermişlerdir. Her üç uzmanında görüş ve
önerileri Türk resim Eğitimi'nde etkili olmuş, uygulamaya dönüşerek olumlu
sonuçlar alınmıştır (Etike, 2001:40).
Ortaokul programlarında resim dersleri 1920'ye dek 0,3 ağırlıkta iken 1927-
1937 arasında 0,5'e yükselir; 1937'den sonra yine 0,3'e düşer. 1927'de artış gösteren
32
resim derslerinde o dönemin Milli Eğitim Bakanı M. Necati ile Tonguç'un etkili
olduğu düşünülebilir.
1930-1938-1949 Ortaokul Resim Dersi Programlarının; amaç, içerik,
yöntem ve değerlendirme öğeleri açısından oldukça yalın ve yüzeysel olduğu,
giderek 1949'da en gelişmiş biçime ulaştığı görülür. 1930 ortaokul programlarında
resim dersleri daha çok teknik bilgi ve beceri kazandıran bir ders görünümündedir.
Yaratıcılığı ve kişiliği geliştirmek amaçlanmamış yalnızca öğrenciye yaptırılacak
çalışmalar belirtilmiştir. 1938 programında ise hedefler saptanmış, bilişsel, duyuşsal
ve psikomotor davranışlar kazandırma amacı programa girmiştir. Öğrenci resim
dersleri yoluyla önce görmeyi, sonra gördüğünde güzellik bulmayı öğrenecek,
estetik kişiliği gelişecektir. Aynı zamanda öğrencide yaratıcılığı geliştirmesi ve
sağlam kişilik kazandırma da hedeflenmiştir.
1949 programı ise çağdaş program geliştirme anlayışına uygun, yeterli ve
önceki programlara oranla en yetkin olanıdır. Bu programda amaçlar; öğrencilere
duygu ve düşüncelerini resim yoluyla anlatabilme yetisi kazandırmak, doğada,
çevrede ve sanattaki güzellikleri görmeyi öğretmek, estetik kişilik kazandırmak,
resmin gerektirdiği yöntem ve tekniklerin bilgi ve becerisini kazandırmak, resmi
diğer derslerin öğrenimi için bir anlatım yolu olarak kullanmalarını sağlamak ve
resmi boş zamanlarını geçirmelerini sağlayan bir uğraş haline getirmek olarak
saptanmıştır (Etike,2001:45).
1949 programının bir özelliği de "Çocuk Gelişiminin Ana Çizgileri, İlk
Gençlik Çağı" adlı bir bölümün ekte verilmesidir. Bu ekte ortaokul çocuğunun
fiziksel, ruhsal, zihinsel özellikleri verilerek öğretimde bunlara dikkat edilmesi
istenmiştir. 1923-1950 dönemi ortaokul programları, program geliştirme açısından
1949 programı ile üst düzeye ulaşır. Bu gelişme, Gazi Eğitim Enstitüsü Resim – İş
Bölümü'nden yetişenlerin belli bir deneyim kazandıktan sonra programlarda etkili
oldukları şeklinde yorumlanabilir.
Resim eğitimi açısından önemli bir deneyim de 1947'deki Resim
Semineri'dir. Bu seminer; üç yıllık lise düzeyinde ve sanat yeteneği olan çocukların
erken yaşta eğitime başlamaları gerektiği düşüncesi ile programlanır. İstanbul'da
Resim-Müzik Semineri olarak başarılı bir eğitim sürdürülürken bu örnek uygulama
33
dönemin Milli eğitim Bakanı'nca kapatılır öğrencileri de Gazi Eğitim Enstitüsü'ne
aktarılır. Bu bölümün eğitimcilerinin açtıkları sergiler yurt içinde ve yurt dışında
övgü toplayan faaliyetler olarak sanat eğitimi alanında önemli bir olaydır. 1943'de
İngiltere'den çağrı alan sergi hakkında eleştirmen Herbert Read şunları söyler; "...
yanlış öğretim yöntemleri ile, sakat uygarlık aşılamalarıyla körleştirilmemiş
çocukların yaptıkları..." 1945'lerde düzenlenen Doğan Kardeş dergisi "Çocuk
Resimleri Yarışması" da bu dönem Türk Resim Eğitim açısından önemli
uygulamaların başlatıldığı, eğitim sistemi bütünlüğü için de resim eğitiminin özel
bir yer verildiği ve kısa sürede gelişmelerin görüldüğü verimli ve etkin bir döneme
katkıda bulunmuştur (Etike, 2001:47).
Cumhuriyet'ten günümüze resim eğitiminde akılcılık ile duygusallık dengeli
bir şekilde ele alınmıştır. Öğrenci çalışmalarında desen, renk, kompozisyon gibi
biçimsel resim disiplinlerinin kazandırılması yanında biçim bozma, soyutlama gibi
değişik anlatım biçimlerine de öğrencinin eğilimi oranında yer verilmiştir. Öğretim
süresince ders aracı olarak en çok konu olarak mitolojik öğelerin işlendiği klasik
batı resmine ait röprodüksiyonlar kullanılmıştır. Bunun yanında tabiat, model, gezi-
gözlem gibi konulardan da yararlanılmıştır (Etike,2001:50).
1.3.3. Resim Dersinin Genel Amaçları ve Konuları
1.Türk Milli Eğitiminin amaçları doğrultusunda güzel sanatlarla ilgili
bilgileri kazanma.
2. Sanatı görsel bir iletişim formu olarak kullanmada ve değerlendirmede
güven ve yeterlilik kazanmaları için öğrencilerin görsel okur-yazarlığını
sağlayabilme.
3. Sanatsal yaratıcılığı geliştirebilme.
4. Her alanda kullanılabilecek yaratıcı davranışlar geliştirebilme.
5. Düşünceleri gerçekleştirebilmek ve sanat eserlerini üretebilmek amacıyla
bireysel anlayış ve teknik yeteneklerini geliştirebilme.
6. Estetik duyguların geliştirilmesi yoluyla, sanat ve tasarımla ilgili olarak
bilinçli estetik hükümler vermelerini sağlayabilme.
34
7. Özgün düşünme, üretme ve deneme kapasitelerini geliştirebilme.
8. Düzensizliklerden rahatsız olmasını ve çevresini güzelleştirmesini
sağlayacak estetik kişilik kazandırabilme
9. Sanat yoluyla ifade imkânı vererek ruh sağlığına yardımcı olabilme.
10. Öğrencilerin kendilerini ispatlamalarına ve kendilerini bulmalarına
imkân tanıyabilme.
11. Öğrencilerin hayatları boyunca sanat yapan üreticiler veya sanatı bilinçli
izleyen tüketiciler olarak içinde yaşadıkları kültüre katkılarını sağlayabilme.
12. Bireysel veya grup çalışmalarında sorululuk ve işbirliği, dayanışma
anlayışını; birbirleri arasında sevgi, saygı ve yardımlaşma gibi duygu ve
davranışları geliştirebilme.
13. Sanatın özgünlük olduğunu ve hayata olan katkısını kavrayabilme.
14. Sanatsal yaratma hazzını duymasını ve sanatçıyı takdir etmesini
sağlayabilme.
15. Biçimsel anlatımla ilgili teknik bilgi ve beceriler kazandırabilme.
16. Tasarıma yönelik hayal gücünü geliştirebilme.
17. Tarihi ören yerlerini, anıtları, müzeleri, sanat-galerilerini, atölyelerini ve
tasarım stüdyolarını tanıyarak, kültür ve tabiat varlıklarına sahip çıkabilme.
18. Basit teknik resimleri çizebilecek ve anlayabilecek duruma gelebilme.
19. Resmi, öğrencilerde boş zamanlarını yararlı bir şekilde geçirmelerini
sağlayacak zevkli ve değerli bir merak ve uğraş haline getirebilme.
20. Çocuğun kendini dışa vurabilmesi için gerekli ortamı hazırlayabilme.
21. Çocuğun kendini anlatabilmesi için uygun ortamı hazırlayabilme.
22. Çocuğu yaşamla ilişki içinde tutabilme.
23. Çocuğu ilgisini doğaya ve yaşama yönelterek onun nesneler ve olaylar
arasındaki nitelik ve nicelik ilişkileri ile üç boyutu sezmesini ve kavramasını
sağlayacak olanakları yaratabilme.
35
24. Estetik kişiliği kazandırabilme.
25. Çocuğa, kendini ve başkalarını sevme, işe ve emeğe saygılı olma,
duygularını başkalarıyla paylaşabilme, kendine güven duyma durumlarını
kazandırabilme.
26. Çalışmalarında, kopya ve taklitten uzak kalma, başkalarının isteğini
değil de kendi istediğini yaratma anlayışını benimseyebilme.
27. Çocuğun özgür ve özgün kişilik geliştirmesine yardımcı olabilme.
28. Çocuğun yaratıcılığını geliştirebilme.
Resim Dersi Konuları ise şöyledir:
1. Araç-gereç
2. İki boyutlu çalışmalar
3. Dramatizasyonu resimle anlatma
4. Çizgisel çalışmalar
5. Renkli çalışmalar
a) Pastel boya çalışmaları
b) Parmak boya çalışmaları
c) Guaş boya çalışmaları
6. Hayal gücünü geliştirici çalışmalar.
a) Kolay baskı teknikleri
b) Kâğıt ve kâğıt işleri
c) Üç boyutlu biçimlendirme çalışmaları
d)Artık malzemeleri kullanma
e) Değişik duyguları ifade edici çalışmalar
f) Yoğurma maddeleriyle yaratıcılığı geliştirici çalışmalar
36
7. Tasarım
8. Sanat eserleri
9. Sergi çalışmaları
1.3.4. Resim Eğitiminin Gerekliliği
Çocuk resim yapmakla bir eşyayı, bir olayı veya bir düşünceyi kağıt üzerine
çizgi veya renkle canlandırmaktan hoşlanır. Bu ilgiyi alışkanlık haline getirmek
gerekir. Ayrıca bazı maddelerden üç boyutlu çalışmalar yaparak estetik duygularını
geliştirebilir. Çocuk resimleri teknik yönden bir değer taşımamakla birlikte duygu
ve düşüncelerini anlatması bakımından önemlidir. Duygu ve düşüncelerini resimle
anlatan çocuk daha istekli çalışır. Çok ilginç bulduğu konuların resmini yapmak
ister. Böylece çevresindeki varlık ve olayları görmeye, tanımaya, anlamaya ve
onlardan hoşlanmaya başlar. Çocuk gördüklerinin ve hayalinde canlandırdıklarının
resmini yaparken gözlem gücünü de arttırır.
Resim yapma çocukta çözümleme, karşılaştırma, eleştirme yeteneklerini
geliştirerek kendine güven duygusu kazandırır. Atatürk'ün de 1923 yılında söylediği
gibi; "Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki bilimin gerektirdiği şeyleri yapamaz,
itiraf etmeli ki o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur."
1.3.5. Resim Dersinin Temel İşlevleri
Resim-İş Dersi,
1. Yaratıcı düşünebilme,
2. Düşündüğünü çeşitli yöntem ve tekniklerle, estetik bir bütünlük içinde
görselleştirebilme,
3. Ürün, olay ve olguları estetik eleştirel bir yaklaşımla değerlendirebilme
davranışları kazandırarak, öğrencilerin estetik kişiliklerini geliştirir.
4. Eşyaların şekilleri, biçimleri hakkında yaşına uygun doğru bilgiler
kazanmasını ve tasarımlarının gelişmesini sağlar,
5. Kazanılmış bu tasarımları, çizgi ve renkle ifade etme becerisini
kazandırır.
37
1.3.6. Resim Dersinin Dayandığı Temeller
Resim dersi, öğrencilerin duygu ve düşüncelerini çizgi, biçim ve renklerle
ifade ettikleri bir anlatım dersidir. Aynı zamanda, öğrencilerin öğrendikleri konuları
hatırda tutmalarına yardım eder. Bunun için bu ders eğitim için iki yönlü değer
taşır. Resim dersine gereken önem verilmesi halinde duyguların eğitilmesi
sağlanacak ve öğrenciler sanattan zevk alabilir hale geleceklerdir. Bu dersin
gelişmiş biçimine "Güzel Sanatlar Eğitimi" denir.
Resim, kalemle, boyayla vb. malzemelerle kâğıt veya bez yüzeyler
üzerindeki renk ve biçim düzeni olup duyguları anlatma aracıdır. Resim kültür
tarihinde anlatım aracı olarak da kullanılmıştır. Eski mağara devrinde bile insanlar,
duygularını mağaranın duvarına yaptıkları resimlerle ortaya koymuşlardır. XX.
Yüzyıla gelinceye kadar resim hep ressamların uğraşı alanı olmuştur. Yeni eğitim
hareketleri ile okullara girmişse de eski dönemlerde kopyacılık egemendir.
"Doğadan resim, gözleme dayalı resim", anlayışı ülkemizde 1926 programı ile
önem kazanmıştır.
Resim dersi çocuğun zihinsel ve duygusal gelişimini sağladığı gibi, duygu
ve düşüncelerini anlatma olanağı sağlayarak, öğretmenlere çocuğu tanıma fırsatı
verir. Güzellik duygusu geliştiren, iş sevgisi aşılayan, yöntemli ve planlı çalışarak
zamandan ve enerjiden tasarrufu sağlayan bir derstir. Günümüzdeki "Yaparak ve
yaşayarak öğrenme yöntemi" geniş ölçüde bu ders aracılığıyla gerçekleştirilir.
Çocuğun öğrendiği konu ile ilgili resim yapması da konuyu somutlaştırır ve
öğrenmeyi kolaylaştırır.
1.3.7. Çocuk Resminin Gelişim Aşamaları
Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişimine paralel olarak sanat faaliyetlerinde
de belirgin bir değişim dikkatimizi çekmektedir. Kâğıda yapılan ilk işaret ve çizgi,
giderek bir sanat evresine dönüşerek ergenlik dönemine kadar gelişimini sürdürür.
Zaman zaman duran ama daha sonra yerini bir sonraki evreye bırakan bu sanat
gelişimini belirtmek ve anlatmak oldukça zordur. Yalnız sanatın sürekli gelişen bir
süreç olduğunu belirtmek yerinde olur. Her çocuğun bir sanat evresinden diğerine
aynı zamanda ulaşması söz konusu değildir. Ancak yine de çocukların hemen
38
hemen hepsi üstün ve geri zekalı çocukların dışında-gelişimin diğer yüzlerinde
olduğu gibi sanatın gelişimi açısından da aynı yaşlarda aynı evrelerden geçerler.
Çok genel bir yargıda bulunacak olursak çocuklar büyüdükçe resimleri daha
ayrıntılı, daha oranlı ve gerçekçi olur. Bununla birlikte resimlerinin gelişmesi
açısından her evrede çocukların yaptıklarını niteleyen bazı çarpıcı ve çok ayırıcı
özellikler bulunur. Çocuk resmindeki gelişimi beş evrede ele almak mümkündür.
1. Karalama Dönemi (2-4 yaş)
2. Şema Öncesi Dönem (4-7 yaş)
3. Şematik Dönem (7-9 yaş)
4. Gerçekçilik (Gruplaşma) Dönemi (9-12 yaş)
5. Görünürde Doğalcılık Dönemi (12-14 yaş)
1.3.7.1. Karalama Evresi (2-4 Yaş)
İlk yıllarda çocuk kağıt üzerine gelişigüzel birtakım çizgiler çizer. Bu evre,
karalama evresi olarak tanımlanabilir. 18. ay dolaylarında çocuğun ilk karalama
girişimleri dikkatimizi çeker. Aslında bu ilk işaret çocuğun gelişimi açısından
önemli bir adım sayılabilir. O, kendini yalnız çizerek, boyayarak değil, yazılı bir
biçimde de ifade etmeye başlamıştır. Başlangıçta kağıt, çocuk tarafından içinde
grafik işaretlerin uçuştuğu bir kap gibi ele alınır. Çocuk ne mesafeyi, ne oturacağı
resmin temelini, ne de sağ ve solunu göz önünde bulundurur. Bu eksiklik, Piaget ve
Inhelder'in çocukta mekan kavramının gelişimi üzerinde yaptıkları araştırmalara
uymaktadır (Meilli - Dworetzki, 1966).
Genelde araştırmacılar ilk dönem karalamalarından çoğunun herhangi bir
şeyi temsil etmek niyetiyle yapılmadığında birleşirler. Hem Luguet hem de Piaget,
bu ilk dönem karalamalarını yalnızca oyun ve alıştırma olarak görmüşlerdir (Piaget
ve Inhelder, 1969). Arnheim (1956) da benzer bir görüşü benimseyerek, bu ilk
karalamaların "temsiller" değil büyük ölçüde "motor itkilerin" ağır bastığı
"sunuşlar" olduğunu ileri sürmüştür.
Karalama evresinden önce çocuk, bir eşyanın üzerine ıslak parmağı ile
çizdiği çizgilerle, kum üzerinde arkasından bir sopa çekerek yürüdüğünde meydana
39
gelen çizgileri tren ya da ray olarak isimlendirir. Kağıt üzerine ilk karalamaları
yaptığı zaman da kalemin izlerini tren, yol ya da koşu olarak adlandırır. Luguet'in
değişiyle çocuk, grafik anlatışlara başlar, anlatırken çizer, çizerken anlatır. Tam
şekilleriyle, düzgün bir biçimde çizilmesi zor olan hikayesinin bazı ayrıntılarını kısa
karalamalarla işaret etmek ona yeterli gelir. Çocuğa göre çizmek, elin hareketlerini
kağıda dökmektir. Yaşamın ilk yıllarında keşif ve icat girişimleri içinde olan çocuk
her şeye dokunur, dokunduğu objeler arasında kağıt da bulunur. Eli amaçsız bir
şekilde kağıt üzerinde dolaşırken çizgiler bırakır. Çocuk oluşan çizgileri görür ve
onların yaratıcısı olduğunu anlar. Bu istem dışı eseri, yetişkin anlamsız bulabilir,
fakat çocuk için bu, faaliyetinin bir ürünü, kişiliğinin yansımasıdır. Böylece o
yaratıcı gücünün bilincine varır. Başlangıçta rastlantısal olan bu yaratıcı güç,
zamanla yeniden canlandırılmak istenen bir zevkin kaynağı olur.
Çocuğun bu evrede kalemi istediği gibi kullanabilmesi için onu elinde
tutmasını öğrenmesi gerekir. Başlangıçta omuzdan gelen zikzak ve dairesel
hareketler zaman içinde yerlerini dirsek ve elden gelen hareketlere bırakır. Bu
hareketlerin karşılığında, önceleri yukarıdan aşağı yapılmış karalamalar, eğri
zikzaklar, dairesel çizgilerle kalın bir yumak oluşturan karalama örnekleri ortaya
çıkar.
Çocuğun bu aşamadaki karalama şeklindeki yaratıcı yapıtı onun zihinsel ve
coşkusal gelişimini yansıtır. Bu faaliyetten haz duyan çocuk, var gücüyle
karalamasına devam eder. Ayrıca karalama faaliyeti, çocuğu kas gelişiminden
haberdar eder. O, bu baka baka giderek görsel kontrole sahip olur ve yarattıkça
bağımsızlığını elde ettiğinin bilincine varır. Bu duyguda çocuğun gerginliğini
azaltır.
Karalama dönemi sonlarına doğru insan figürü çizmek için yapılan ilk
girişimler oldukça basit ve eksiktir. 3 yaş çocuğu çok tipik olarak adam resmini bir
kafa olarak çizer, zira bu yaştaki çocuğa en önemli görünen kısım kafadır. Gözler,
burun ve ağız genellikle yüze yerleştirilecektir. Bazen gözleri ya da karnı vücut
hatlarının dışına çizerler. 4 yaş çocukları kollar ile bacakları temsil eden uzantıları
kafaya ekleyerek çöp adamlar çizerler.
40
Cyril Burt'e göre, 4 yaş çocuğu için insan figürü en sevilen konudur. Baş
yerine yuvarlak, gözler için noktalar, bacaklar içinde iki düz çizgi çizilir. Daha
seyrek olarak, gövde için ikinci bir yuvarlağın eklendiği ve daha seyrek olarak
kollar yerine de iki çizgi çekildiği gözlemlenebilir. Genellikle bacakların, kol ve
gövdeden önce yansıtılması olağandır.
1.3.7.2. Şema Öncesi Dönem (4-7 Yaş)
Bu yeni resimler, yalnızca çocuk için değil, aynı zamanda ana-baba ve
öğretmen için de önemlidir; çünkü böylelikle, ellerinde, çocuğun düşünme sürecinin
somut bir kaydı bulunur.
Genelde, dört yaş civarında, çocuklar oldukça tanınabilecek biçimler
çizmeye başlar. Bununla birlikte, kesin olarak bunların ne olduğunu söylemek
oldukça zordur. Ancak beş yaşlarında, insanlar, evler ya da ağaçlar tanınmaya
başlanır; çocuk altı yaşına geldiğinde de biçimler ve şekiller konulu olmaya başlar.
Yapılmakta olan resmin türünü belirleyecek türlü öğeler ortaya çıkar. Bu ön
operasyonel dönemdeki çocukta görüş büyük ölçüde özneldir; duyguların
egemenliğindedir; (fantezi) hayallerle doludur. Bu görüş kültürel ve mantıksal
biçimlendirilmemiştir. Bunun sonucu olarak insan figürü çizimleri tipik olarak
şematiktir ve resmi yapanın temel olarak ördüğü şeye indirgenmiştir. Vücut oranları
gerçek dışıdır; önemli sayılan şey/şeyler oransız bir biçimde büyük ve çizgisel
perspektif hiç dikkate alınmaksızın ifade edilmiştir.
Bu dönemde dairesel ve uzunlamasına çizgilerin biçimlenmeye başladığı
görülür. 5-6 yaşlarında çocuk kendi duygu ve düşüncelerini ortaya koyacak
girişimlerde bulunur. En sevdiği konu, insan figürüdür. Beş yaş çocuklarının
çoğunluğu bir kafa ve bir gövde çizerler. Kafada gözler, bir burun ve bir ağız olur,
kollar ve bacaklar ise artık gövdeden çıkar. Genellikle yüzler önden görünümleriyle
çizilirler, ifadesizdirler. Baş ve baştan çıkan bacaklar ve eller parmaklı ya da
parmaksız olarak çizilebileceği gibi, gövde kısmına önem verildiğinde, bu kısmın
da abartılarak çizildiği görülür. İlerleyen her yaşla boyun, parmaklar, kulaklar ve
gözbebekleri gibi özellikler eklenir. Tek boyutlu olan yüz, iki boyutluluk özelliğine
sahip olur ve gövdenin çeşitli kısımları arasındaki oran değişir. Örneğin 5 yaşındaki
41
bir çocuk daha büyük bir çocuğa oranla genellikle daha büyük bir kafa çizer. Yaş ile
birlikte kalem kontrolü de gelişir ve bu gelişim çizim kalitesini de etkiler.
İnsan resminin yanı sıra çocuk, yakın çevresinde ilişkide olduğu çok
sayıdaki objeyi çizmeye başlar. Bu objeler kağıt üzerinde gelişigüzel yer alırlar. Bu
ilk sunuş girişimlerinde anne ve babaların fırsat hazırlamalarının önemli bir yeri
vardır. Şema öncesi dönemdeki çocuklar genellikle yaptıkları resimleri göstermek
ve açıklamak arzusundadırlar. Bu evrede çocuklar kişilik ve faaliyetlerinin anlamı
hakkında pek çok şey öğrenebilir. Bu yaştaki bir çocuğun, bir özelliği de bir nesneyi
kopya etmek istememesidir. 5 yaşındaki çocukların çoğunluğu amaçlı resim
yaparlar. Bu çocuklar neyin resmini yapmak istediklerini önceden bilirler.
Çocuk 6 yaşına yaklaştıkça resimlerindeki oranlar daha gerçekçi olmaya
başlar. Mekan içinde nesneleri yerleştirmesinde de bir ilerleme göze çarpar.
Ayrıntılar çoğalır, sayfanın orasına burasına dağıttığı figür ya da ögeler bir merkez
çevresinde toplanmaya başlar ya da yer çizgisi dediğimiz alttaki çizgi üzerine daha
anlamlı biçimde dizilir. Bugün çizdiği insan figürü ile ertesi gün çizeceği insan
figürü birbirinden ayrıdır. Doğal olarak, bu yalnızca insan figürü için değil, aynı
zamanda ev ve ağaç figürleri için de geçerlidir.
Çocuk, aynı anda görülmesi mümkün olmayan çeşitli manzaraları
betimlemek için ilginç bir yöntem kullanır. Bir objenin içinde veya arkasında
bulunan ve görünmemesi gereken şeyleri sanki görüyormuş gibi çizer. Bir evi
önden çizerken aynı zamanda içine insanları da oturtur. Böylece evi saydamlaştırır.
Saydam ya da röntgen çizim denen şeffaf resim ortaya çıkar; bu, Luquet'nin zihinsel
gerçekçilik (entelektüel realizm) diye tanımladığı evrenin belirleyici bir niteliğidir.
Freeman (1980) iki tür röntgen resmi arasında ayırım gözetmiştir. Birinci
türde, çizimlerde gerçek dünyada hiçbir zaman görünür olmayan bir şey resmedilir
(örneğin anne rahminde bir bebek, ya da örümceğin midesinde bir sinek). Bu tür
çizimde açıkça bellidir ki, çocuk çizdiği nesnenin normalde gözlerden saklı olan
içeriğini göstermek istemektedir. Bu tür saydam resimde daha yakın bir nesnenin
arkasında saklı olan bir şey resimde gösterilmez. İkinci tür saydam resimde ise bu
yaştaki çocuklar örneğin ata binmiş bir adamı, normal olarak atın öbür tarafında
kalan ayağını da atın bedeni içinden görünecek şekilde çizerler.
42
Çocuk bir sözcüğün söylenişini başardığında o sözcüğü 10-20 kez tekrarlar.
Resimde de aynı olgu görülür. Çocuk çizme yeteneğini elde ettiği objeleri yan yana
getirir (insan, araba, kuş vb...). Özellikle büyük bir kağıda çiziyorsa, kağıdı
tamamıyla doldurmak ister ve bu objelerden yararlanır.
İlk renk kullanımlarında üç ana renkle, kırmızı, sarı ve maviyle yetinir. 5
yaşındaki çocuk artık siyah, beyaz, turuncu, yeşil, mavi gibi renkleri de ister. Bu
yaşta yapılan figür ve boyamalarda, bir nesneyi boyamak için seçilen renk ile
canlandırılan nesne arasında ilişki yoktur. Hangi renkler çocuğun hoşuna gidiyorsa
o rengi kullanır. Örneğin yaptığı insan resmi kırmızı, mavi, yeşil ya da sarı olabilir.
Renkli tren resimlerinde, genellikle dekoratif amaçla lokomotif inanılmaz bir
şekilde alacalı bulacalı boyanır.
Renklendirmede realist yaklaşım, çocuğun objelerin niteliklerine uygun olan
renkleri gerçekçi bir biçimde kullanma eğilimidir. Bitkilerde, hayvanların tersine,
realist renklendirme uygulanır. Örneğin; gövdesi kahverengi, dalları yeşil boyanmış
ağaçlar. Bu dönem çocuğu kavramlarını bağımsız bir şekilde sunmaya çalışır.
Örneğin o bir ağız ya da burun nasıl yapılır diye sormaz. Hiç duraksamadan kendi
başına bildiği gibi hareket eder. Çocuk grup içinde, her ne kadar başkalarının ne
yaptığı ile ilgilenirse de etki altında kalmaz. Sadece belli bir güdü (motive) söz
konusu olduğunda değil, her zaman, içinden geldiği gibi, boyar çizer veya
malzemeleri kullanır.
1.3.7.3. Şematik Dönem (7-9 Yaş)
Çocuk yaklaşık 7 yaşlarında insan figürü çizimlerinde belirli, bilinen bazı
sembolleri kullanmaya başlar ve bedenin parçalarını kendi aktif bilgisine dayanarak
betimler. Resimde sadece baş, gövde, kollar ve bacaklar olmamalı; gözler, burun,
ağız gibi organlar da bulunmalıdır. Ayrıca bu yaşta gözlerin burundan, burunun da
ağızdan farklı olması, boyun ve saçların çizilmesi beklenir (San, 1979:51).
Genellikle çocuk, resmine eller hatta parmaklar için ayrı ayrı semboller
ekler. Çoğunlukla gövde yerine elbise çizilir, 7 yaş çocuğunun genel şeması bu
parçaların pek çoğunu kapsar. 5000 tane resim üzerinde yapılan çalışmada, 3 yaş
çocuklarının sadece %1'inin resimlerinde "yer çizgisi" görülmüştür. 6 yaş
43
çocuklarında, yer çizgisi çizenlerin sayısı çizmeyenlerden fazladır. 8 yaşındaki
çocuklarında %96'sının resminde yer çizgisi mevcuttur. Yer çizgisi, çocuğun
kendisi ve çevresi arasında ki ilişkiyi anladığının bir belirtisi olarak ortaya çıkar.
Çocuk her şeyi bu çizgi üzerine yerleştirir; bu çizgi sadece objelerin üzerinde
durduğu zemini temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda evin tabanını, bir caddeyi
veya çocuğun üzerinde bulunduğu döşemeyi de temsil eder.
Bu dönemde genellikle resimler karma bir planda olur ve dikey çizgilerdir.
Kuşbakışı çizilen resimlerde rastlanan cepheden ve profilden görünümlerde bir
başka tipik özellik olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu dönemdeki şemasında çocuk artık kendini çevresinin merkezi olarak
görmemektedir. En önemlisi de çocuk artık daha az kendine yöneliktir ve daha
objektif bir biçimde kendisinin farkındadır. Bir çocuğun şeması zengin bir görüşe
sahipken, bir başka çocuğunki yetersiz, eksik olabilir. Zengin bir şeması olan
çocuğun, çevresindeki her şeyin daha çok farkında olduğunu ve çevresiyle daha faal
bir etkileşim içinde olduğunu görmek mümkündür.
Renk seçiminin de bu yaşta, şekil ve yere göre aynı şematik biçimleri
izlediğini biliyoruz. Henüz algısal açıdan renk - obje ilişkisinin oluşmamış olduğu
görülen çocukların resimleri, uzakta duran bir objenin resminin daha küçük
çizilmesi gerektiğinin farkında olan çocukların resimleri kadar gelişmemiştir.
Ancak bu, öğretmenlerin bu gelişim düzeyinde bulunan çocuklara mutlaka her
objeyi kendi gerçek renginde boyama konusunda baskı yapması ve perspektif
kurallarını öğretmesi anlamına gelmemektedir. Çocuğun meydana getirdiği ürünlere
eleştirici, düzeltici bir gözle değil, çocuğun gelişim düzeyi göz önüne alınarak
bakılmalıdır. Bazı durumlarda, çocukların ürünlerinden olan onların fiziksel
gelişimleri hakkında da bilgi edinebiliriz. Fiziksel açıdan daha aktif olan bir çocuk,
resimlerindeki figürlere daha fazla hareket vermektedir ve fiziksel enerji açısından
eksikliği olan çocuklara göre daha faaldir. Bildiğimiz gibi, vücudun bazı
kısımlarının sürekli olarak abartılarak çizilmesi, bazı kusurları işaret ediyor olabilir.
7 yaşa doğru çocuk yön değiştirip okulda öğrendiği diğer becerilere yönelebilir. Bu
da çocuğun resim faaliyetini olumsuz açıdan etkileyebilir. Eğer çocuk kendisini
yazıyla, resimden daha iyi ifade ettiği düşüncesine kapılır, çevresi de bunu
44
desteklerse hiçbir gereksinimi kalmadığı için resim çizmekten vazgeçebilir. Bu
durum ancak yetişkinlerin ve okulun aşırı baskısı sonucunda oluşur. Bu yaşta
resimle başarı öylesine derin ve sübjektiftir ki, bu başarı çocuk için uzun süre bir
numaralı eylem ve ifade yolu olarak kalır. Yazılı ifadenin buradaki işlevi sadece
tamamlayıcı olmaktan ibarettir.
Yön değiştirmede yetişkinlerin ve okulun etkisi önemlidir. Birçok kişi resim
zevkli bir uğraş olarak benimsememişse, bir çok çocukta daha 7-8 yaşında resim
yeteneği körelmişse, bunun ardında çocukları okul tekniğine uydurma çabasının
yattığı düşünülmelidir. Bu sürede resim daha karmaşık, beceriklilik isteyen, kişisel
bir uğraş olarak kalır. Zamanla sanatsal bir karaktere bürünerek kültürü harekete
geçiren bir yöne kanalize olur.
1.3.7.4. Gerçekçilik (Gruplaşma) Dönemi (9-12 Yaş)
Bu yaşlardaki çocuk artık toplumun bir üyesi olduğundan haberdardır ve bu
haberdar oluşu çizgilerine yansıtmaya başlamıştır. Bu evrede çocuk, ayrıntıya ilgi
duyarken, giderek resimlerini göstermekten hoşlanmaz, onları açıklamaz. Artık
renkler gelişigüzel seçilmek yerine, gerçeğe uygun bir biçimde seçilmeye
başlamıştır. 6-8 yaşından başlayarak cinsiyet ayrımını çizimlerinde gösteren çocuk,
erkek ve kız giysilerindeki ayrıntıları özellikle ve özenle belirtir. Figür ve diğer
öğeler arasındaki ilişki, düzenleme bakımından kurallara uymaya başlamıştır.
Mekân ve perspektif artık kendini gösterir. Yer çizgisi yukarı çıkar, toprak kendi
rengine boyanır. Kesişmeler yer alır.
Konu seçiminde kızlarla erkekler arasında ayrımlar belirir. Erkek çocuklar
daha çok tekneler, uçaklar, trenler, savaş ve spor sahneleri; kızlar ise kadın yüzleri,
giysiler, evler, çiçekler, yavrulu hayvanlar çizerler. Bu evrede çocuklar ne
çizeceklerini uzun uzun düşünürler, yaptıklarını beğenmezler, olması gerektiği
biçimde yapamadıklarını sanıp cesaretlerini yitirirler. Çocuğun bu yıllarda kendini
anlatma gücüne olan güveni sık sık sarsılır. Kısaca yaratıcı etkinliklerinde
beceriksiz ve şaşkındırlar. Fiziksel, zihinsel ve duygusal büyüme sonucu, artık daha
önceki yıllarda kullandıkları üslup onları doyurmaz.
45
1.3.7.5. Mantık Dönemi (12-14 Yaş)
Ergenliğin başlangıcına rastlayan bu dönemde çocukların giderek doğal
çevrelerinden haberdar oldukları dikkati çeker. Çocuk ya da ergen bu dönemde
yakın çevresinde gördüğü objelerin orantılarını, boyutlarını, derinliklerini
çizgilerine yansıtmaya çalışır. Bu evrede insan figürünün büyük bir ayrıntıyla
çizildiği ve tahmin edileceği gibi, cinsel özelliklerden haberdar olmanın büyük
ölçüde arttığı, bunların resme yansıdığı gözlenmektedir. Yine bu dönemdeki
çocuğun renk farklılıklarından haberdar olduğu ve rengi en iyi biçimde kullandığı
görülür.
1.3.8. Resim Dili ve Çocukları Tanıma
Çocuklar, resim yapmaktan hoşlandıkları için resim yaparlar, kendi
problemleri, kişilikleri hakkında bilgi vermek için değil. Ancak resimleri içtenlikli
olduğundan, aynı zamanda kendileri hakkında da kimseye söylemedikleri
duygularını, sevinçlerini, korkularını, ilgilerini açıklayacak ipuçları verir.
Kuşkusuz, öğretmen de sadece öğrencinin kişiliğini, onun sorunlarını sosyo-
ekonomik yapısını tanımak için resim yaptırmaz, ancak sanatsal etkinlikler
sırasında dolaylı olarak bu konularda da bilgiler edinebilir ve eğitsel önlemlerini
buna göre yönlendirir. Özellikle aile konusu çocuğun aile içindeki yeri, aile
bireyleri ile ilişkileri, ailenin sosyal ve ekonomik yapısı hakkında bize ipuçları
verebilir. Örneğin; babasını herkesten büyük çizen çocuk onu güçlü ve otoriter
görüyordur. Annesini büyük çiziyorsa, evde annenin egemen olduğunu
düşündürebilir. Bir köşeye küçücük çizilmiş bir bebek kıskançlık duygularını ifade
edebilir. Çok kesin değerler olmamakla beraber çocuğun resimlerindeki çizgi
biçimlerine ve seçtikleri renklere bakarak onun kişiliği ve duyguları ile ilgili
ipuçları bulabiliriz. Şöyle ki;
Çizgiler:
Düz ve kırık çizgiler: Gerçekçi, genellikle de saldırgan ve tepkici çocuklar.
Eğrilerden oluşan abartılı biçimler: Duyarlı ve zengin hayal gücü olan,
güvensizlik duyan, çevresindekilere kendisini kabul ettirme çabasında olan
çocuklar.
46
Yuvarlak biçimler: Olgunlaşamamışlık.
Yuvarlak ve düşey çizgilerin dengeli kullanımı: Ilımlı ve ölçülü girişkenlik.
Resim düzeyinin dışına taşma eğilimi: Engellenmişlik, otoriteye karşı çıkma,
denetim yetmezliği ve olgunlaşamamışlık.
Kağıdın simetrik dolduruluşu: Genellikle olgunlaşamamışlığın belirtisi.
Yüzeyin bir bölümüne resim yapanlar: Genellikle bir uyum sorunu olan
çocuklar.
Kağıdın üst tarafını kullananlar: Genellikle kendine güven duyan, gururlu
çocuklar.
Kağıdın alt tarafını kullananlar: Tutarlı çocuklar.
Silik ve sönük çizgiler: Güçlülük, aşırı kendine güven ve hırçınlık
Renkler:
Aşırı renk zıtlığı: Huzursuzluk, mutsuzluk.
Oldukça uyumlu renkler: Huzur ve mutluluk.
Sıcak renkler: Coşkunluk, mutluluk, neşe.
Kirli sarı ve kahverengi: Hüzün ve küskünlük.
Mor: İçe dönüklük, hüzün, duygululuk, incelik.
Sarı: Canlılık, coşkunluk.
Turuncu: Yaşama sevinci, neşe
Beyaz: Temizlik, doğruluk, güven.
Siyah: Ağırbaşlılık, karamsarlık, hüzün.
Griler: Olgunluk, kararlılık, huzur ve sessizlik.
47
1.3.9. Resim Eğitimi Yöntemleri
1.3.9.1. Müzikli Yöntem
Müziğin geçmişten bu yana insan yaşamında önemli bir yeri olduğu
bilinmektedir. Yerleşik toplumsal düzene geçildiğinden beri müzik, büyüleyici,
hastaları iyileştirici ve toplum içinde uyarıcı işlevler kazanmıştır. Müziğin tarihsel
akış içerisinde giderek düşünce ve imge gücünü arttırdığı, zihinsel gelişimi olumlu
etkilediği görülmüştür. Müzik bu geliştirici özellikleri yüzünden sanat eğitiminde
tercih edilen bir yöntemdir.
Müziğin insan üzerindeki olumlu etkisi sanata yaratıcılık, imgesel düşünme,
zihinsel rahatlama gibi iyileştirici özellikler katar. Müzik dinletilerek yaptırılan
çalışmalarda yaratıcılığın geliştiği bir gerçektir. Çocuk, sesleri renk ve şekillere
dönüştürerek anlamlandırır. Müzik ritim duygusunu da geliştirir, yaratıcı boyutta bu
ritimler simgesel öğelere dönüştürülebilir. Müzikli yöntemde iki yaklaşım vardır.
Bu yaklaşımlardan ilkinde müzik bir güdüleme öğesidir. Amaç, çocuğa veya gence
çizgi, renk, biçim düzenlemesinde coşku katmak, duygularını harekete geçirerek
imgesel çağrışımlar yaptırmaktır. Böylece çalışmalarında görsel simgesel bir ritim
yakalaması sağlanacaktır. İkinci yaklaşımda müzik, mekana yardımcı bir öğe olarak
kullanılmaktadır. Seçilen parçanın sanat öğretimiyle doğrudan bir ilişkisi olmasına
çabalanmadığı gibi müziğin öğretimi yönlendirici etkisi de burada yoktur. Bu
yöntemin faydalı olabilmesi için seçilen müziğin, öğrenci-öğretmen
motivasyonunun, fiziki koşulların iyi hazırlanması gerekir.
1.3.9.2. Kopya Yöntemi
Oldukça eski bir yöntem olan kopya yöntemine, ilköğretim okullarında
çocuğun yaratıcılığını ortaya çıkarmaması endişesiyle uygulanmamaktadır. Günlük
yaşamımızda karelere başvurarak küçük resimlerin büyütülmesi, haritaların
çizilmesinde kullanılmaktadır.
Hangi yöntemle ders işlenirse işlensin şu noktalara dikkat edilmelidir.
Resim-iş dersinin amacı olan sanat ve iş eğitimi unutulmamak şartıyla konular
muhteva derslerinden, günlük olaylardan, öğrencilerin kendi hayatlarından
alınmalıdır. Bu dersin öğretiminde her derste olduğu gibi dikkat edilecek nokta,
48
öğrencilerde ilgi uyandırmak ve öğrencileri güdülemektir. Bunun için öğrencilerin
temel gereksinimlerinden yararlanılmalıdır. Bu temel gereksinmeler, beğenilmek,
takdir edilmek ve başarılı olmaktır.
Kopya yöntemi; XVII. ve XVIII. yy'da endüstrinin gelişim hızını
yakalayabilmek için çabuk, kolay, doğru çizimler yapma alışkanlığının tüm
öğrencilere kazandırılması amacıyla oluşturulmuştur. Burada öğrencilerin
yaratıcılığı değil, ürettiğinin sayısal değeri ve ticari amaç önemlidir. Tıpa tıp
benzerlik esastır. Bu yöntem yaratıcı çabadan yoksunluğuna rağmen, öğrenciye
pratik yapma ve diğer sanatsal çalışmalarına fayda açısından önemlidir.
Öğrenmenin taklit yolu ile oluştuğu varsayımı da bu yöntemin uygulanabilirliğini
geçerli kılmaktadır (Erbay, 1997:39)
1.3.9.3. Bellek Eğitimi Yöntemi
Yeni bir algı eğilimi ile eski fakat yeniden eyleme geçirilmiş bir algı
arasında bağ kurma sürecine çağrışım; daha önceki algılarımızla ilgili bilinçliliği
canlandırma yetisine de bellek diyoruz. Bellek bireyin edindiği ve öğrendiği
bilgileri güvenilir bir biçimde, tam ve doğru olarak zihinde tutmaya ve istenildiği
zaman kullanmaya olanak sağlayan bir yetenektir. Bellek; duyusal kayıt, kısa ve
uzun süreli bellek olmak üzere üç yapısal bileşimden meydana gelir.
Duyusal kayıt; duyular aracılığıyla çevredeki uyarıcılardan çeşitli bilgilerin
seçilerek algılanmasıdır. Çevredeki uyarıcı, duyu organları yoluyla sinirleri uyarır.
Bu sırada uyarıcının izi yaklaşık bir saniye kayıt olur. Bir kitabın hızla çevrilen
sayfalarının gözümüzde bıraktığı izler gibi. Bu nedenle duyusal kayıt, anlık bellek
olarak da isimlendirilir. Gelen duyusal bilgileri işler ve kısa süreli belleğe geçirir
(Aral, 2000:101).
Kısa süreli bellek-bellek sistemi içinde bilginin akışını düzenler. Hem
duyusal kayıttan, hem de uzun süreli bellekten bilgi alır. Duyusal kayıttaki bilgiler
kısa süreli bellek sistemine gelir, geçici olarak burada depolanır. Kısa süreli
belleğin belli bir miktarda bilgi tutma kapasitesi vardır. Kısa süreli bellekte etkin
olan bilgiler, uzun süreli bellekte edilgen biçimde durur.Bireyin anlama düzeyi,
49
onun bilgileri toplama ve hatırlamasına etki eder. Bellek sürecinde tanıma ve
hatırlama önemlidir (Aral ve Ark, 2000:101).
Kişinin yaşam sürecinde beyni, çevresindeki nesnelerin görsel yansımasını
kaydetmektedir. Her bir yansıma daha sonra yeniden canlandırabilme ve anımsama
olanağını taşıyan izleri hafızaya kaydeder. Depolanan bu veriler gerektiğinde o
izlenimi bırakan nesne ile ilgili izlerde çağırarak yeniden kullanır.
1.3.9.4. Dramatizasyon (Oyunlaştırma) Yöntemi
Resim derslerinde, görsel bir iletişim ve ifade aracı olarak kullanılan eğitici
dramanın etkisi oldukça önemlidir. Dolayısıyla bu önem öğrencinin yaratıcılığının
geliştirilmesiyle anlam kazanır. Yaratıcılığın ve hayal gücünün (imgelem)
geliştirilmesinin belirlenen amaç ve hedefler doğrultusunda en önemli faktör
oyunlaştırmadır, dramadır. Drama'nın eğitsel amaçla gerçekleştirilmesinde önceden
hazırlanmış belli bir metin yoktur. Tanımlanmak istenen konu sponten olarak
gelişir. Bu ortamda öğrenci bütün duyu organlarını harekete geçirerek edilgen
durumdan kurtulabilir. Drama öğrencinin görme, algılama, imgelem, tanımlama,
aktarma beceri ve sorgulama gibi bir çok yeteneğinin geliştirilmesine ortam hazırlar
(Artut, 2001:117).
1.3.9.5. Psikolojik Yöntem
Çocuk bir konu aracılığı ile kendi iç dünyasını anlatır. Bu yöntem
öğretmene, öğrencisini tanıma fırsatı verir. Onların sorunlarını tanımaya yardım
eder. Kişiliğinin gelişmesine olanak sağladığı için iyi bir yöntemdir.
Eğitim çalışmalarında öğrencinin psikolojik yapısı, öğrenmeyi engeller ya
da destekler. Bu açıdan öğrencinin psikolojik yapısını esas alan bu yöntemde
öğrencinin psikolojik açıdan tanınması öncelikle önemlidir. Eğitimcinin iyi bir
iletişimci olması gereklidir. Aldığı pedagojik eğitimi sanatsal bilgileriyle
birleştirerek, kendi psikolojik özelliğini ön plana çıkarmadan öğrenciye ulaşmaya
çalışmalıdır.
50
1.3.9.6. Gözlem Yöntemi
Gözlem yöntemi; herhangi bir nesne, olgu ya da olayı iyi kavramak için
bunların belirtileri ya da koşullarını bir plan çerçevesinde, oluş halinde evre evre
incelemek ve izlemektir. Gözlem, öğrencide var olan inceleme ve araştırma
yönelmesinin, eğitimde bilimsel bir biçim almasıdır. Bu yöntemle öğrenciler
doğrudan doğruya bilgi edinirler, bilimsel inceleme ve araştırmalarla ilgili bir takım
temel beceriler kazanırlar. Bu teknikle öğrenci kuramsal bilgilerle gözlenecek
nesneler arasında anlam ilişkisi kurar, kuramsal bilgileri daha kalıcı bir nitelik
kazanır. Gözlem yöntemi ile birden fazla konu ve çalışma kısa sürede verilir.
Öğrenciye keşfederek öğrenmeyi sağlayan bir uygulamadır. Hem grup hem de
bireysel olarak yapılabilir ( Mutlu, 1997:44).
1.3.9.7. Hikâyeleştirme Yöntemi
Öğrencinin, yaşına, kültürel yapısına, sosyal yapısına, zihinsel ve duyuşsal
gelişimine, algıların gücüne uygun olarak verilen kavramlar, çeşitli öğeleri bir araya
getirme bir bütün oluşturma, analiz ve sentez yöntemini kullanarak, kavramlar
arasında bağlantı kurma, benzer ve farklı yönleri geliştirme, orijinal, özgün, yaratıcı
bir çalışma ortaya koyabilecek bir yöntemdir. Bu yöntemle çocuk kavramları
çözümler, anlamlandırır, bağlar, parçalar, iç dünyasını kavramlarla birleştirir, yeni
nesneler katarak yaratıcı hikâyeler yazar.
Resim eğitiminde son derece orijinal fikir üretebilinecek, yararlı, yaratıcılığı
tetikleyen işler çıkarılabilecek özgün bir yöntemdir. Çocuğun bu sayede iç
dünyasını da tanıma fırsatı buluruz. Yaratım sürecinin birebir içindedir. Hikayeler,
masallar, gerçek dünyanın basitleştirilmiş bir modeli gibidir. Aynı zamanda da
çocuğun dünyaya ilişkin bilgilerini ve deneyimlerini görmemize yardımcı bir
araçtır. Gerçeğin indirgenmiş şeklini verir çocuk bir hikâyeleştirme yaparak, her
zaman güçlünün karşısında güçsüz, akıllının karşısında bir aptal, zenginin
karşısında bir yoksul bulmak mümkündür. Çocuğun gerçeği açısından
baktığımızda, kendi içinde tutarlı ve önemli noktalar görürüz bu sayede çocuk,
hikâye ile gerçek yaşamın yapay kurgusunu yapar, yaşar. Çocuk için yaşamın
nesneleri, çevresindeki insanlar ve olaylar karşıt değerlerle vardır. Öte yandan
51
hikayelerde yer alan olaylar, gerçek yaşamın zor ve karmaşık yanlarının
basitleştirilmiş bir modeli biçimindedir. Çocuğun dünyasını bize, gizemli, serüven
dolu, fantastik olaylar içererek sunar.
Hikayeler, çocuğun hayal gücünün gelişimiyle fayda kazandırır. Kavram
gelişimini sağlar, zihinsel gelişimi açısından yararlıdır. Sosyal gelişimine ve dil
gelişimine de katkıda bulunur. Hikâyeleştirme yöntemi ile çocuğun, algılama,
imgelem, tanımlama, bunu aktarabilme, beceri ve sorgulama yeteneği gelişir.
Hikâyeleştirme çocuğun ilgisini çeker, farklı kişiliklere bürünür ve böylece çocuk
kendisini ve çevresini daha kolay tanır.
Çocuk hikâyeleştirme yaparak, hikâyede bir düzen kurar kavramları
birbirine bağlar, anlamlar yükler, ruhsal ihtiyaçlarını da burada görürüz. Eğlenme
olanağı sağlar. Çocuk, olayları yansıtarak sonuç çıkarır. Önemli olayları kendi
açısından açıklar, sıralar, çözümler. Çocuğun dil, sosyal, bilişsel gelişimini olumlu
yönde destekler.
1.3.10. Sanat Eğitiminde Yaratıcılık ve Kişilik Gelişimine Katkısı
Sanat Eğitimi, yönlendirme ve bilgilendirmedir. Sanat eğitimi deyince, salt
görsel ve plastik alandaki eğitim değil, tüm ifade tarzlarını kapsayan bir eğitim
anlaşılmalıdır. Bilinç, zeka, yargılama ve usa vurma güçlerinin aslında zekaya
dayalı tüm duyumların ve duyguların eğitimidir. Bireyin yaşamdan edindiği algılar
ve bunlara ait imgeler yanında içten gelen seziler yaratmanın bileşenleridir.
Bunlarda bir tür anlatım biçimi, dili olup, sanat etkinliğinin temel öğelerindendir ve
bunlar da eğitilebilirler.
Eğitimin genel amacı, her bireyde kişiliğin gelişmesine yardımcı olmaktır.
Bunu gerçekleştirmek için de sanat eğitimi şarttır. Sanatsal yaratma süreci tıpkı
bilimsel örneklerinde olduğu gibi bir sorun çözme sürecidir. Ancak burada düşünme
malzemesi değerlerdir. Sanat bu değerlerle düşünen usun ürünüdür. Sanatsal süreç,
ister us da bir tasarımla başlansın, ister malzeme üzerinde düşünülerek gelişsin
Dewey'in deyimiyle "Deneysel bir davranıştır" (Devey, 1934:37).
Sanatsal yaratma süreci adım adım gelişmez. Sanatçı denetimini yaygın
olarak ürününün bütünü üzerinde gerçekleştirir. Ancak, yine Dewey'in deyimiyle
52
bu, "değerlerle düşünme" davranışının bütününü kapsayan kimi aşamaları içerir. Bu
aşamalar şöyle sıralanır.
1. İlişkileri saptama: Yapıtın bütününe yönelik parçaları yerleştirme,
ayrıştırma, gruplandırma vb. gibi çabalar.
2. Kurulan ilişkiler içinde yeni ilişkileri keşfetme: Bu, çalışma yolu kimi
zaman kısa sürerken, kimi zaman uzun bir deneyim sürecini kapsar. Yine kimi
zaman bu ilişkiler içinden yapılan bir seçim yapıtın sonucuna ilişkin ipuçlarını
belirler. Kimi zaman da yapıt tamamen bozulup yeni olasılıkların ortaya çıkması
için yeniden kurulur.
3. Gelişme süreci içinde bir motifin, bir temanın belirginlik kazanması.
4. Sanatçının yayın değerler içinde bilinen motife ilişkin değerleri bir
sonraki adım olarak bulup çıkarması.
5. Ürünü bitirmeye yönelik her çabanın, örneğin, bir fırça vuruşu, bir çekiç
darbesi, bir kalem hareketi olarak, denenerek keşfedilmesi.
6. Ürünün bütününün bir değerler bütünü olarak bitirilmesi. Sanatsal
yaratma süreci değerlerle düşünme ve sorun çözme sürecidir. Sanatsal sorun çözme
süreci ise; tasarlanan, istenen nitelikli ürüne ulaşmak için renk, çizgi, doku, boşluk
gibi, sanatsal değerler arasındaki ilişkileri düşünerek düzenlemektir. Böylece
nitelikli bir sonuç yakalamak, sanatsal sorunu çözmektir. Sanatsal sorun çözüldü
mü sanatsal yaratma başarılmış demektir.
Sanatsal yaratmada etmenler:
1. Birikim, görme, algılama, bellek zenginleştirme.
2. Düşünme; derin düşünme, tartışmalı düşünme ya da gereç üzerinde
düşünme.
3. Değerlendirmedir.
Bu üç etmen gerçekte sanatta öğrenme sürecinin bileşenleridir. Kimi
konularda temel bilgiler olmadan, sanata ilişkin yeni bilgiler kazanmadan ve de bu
bilgileri nasıl kullanacağını bilmeden yaratıcı olmak olası değildir. Öyleyse
yaratıcılık usun çok yönlü hazır olması ile ilgilidir. Sanatsal yaratmada usun hazır
53
olması ise, okulda ya da okul dışında belirli süreç ve dizge içinde kazanılan,
öğrenilen, geliştirilen bir yetidir.
Psikoloji dalında, tanımlanması en güç kavramlardan biri olarak kabul
edilen yaratıcılık, kaynaklar tarandığında, bilim, sanat, eğitim vb. çevrelerin yorum
ve tanımlamaları ile biraz kimlik değiştirir. Bilim adamları, yaratıcılığı, buluş
yapma veya problem çözme olarak tanımlarken, eğitimciler, yaratıcılığı, yaratıcı
düşünme ve bu düşünceyi davranış biçimine dönüştürme olarak ifade ederler.
Psikanalistler ise, bilinçaltı ve bilinç çatışmaları ile ilgili açıklamalara dayanırlar.
Yaratıcılığın sanat eğitimi çevrelerinde önem kazanmaya başladığı yıllar.
1. Freud'un bilinçaltı dünyasına ilişkin buluşlarının dikkatleri topladığı,
2. Amerika'da "Gelişimci Eğitim" (Progressive education) görüşünün
yaygınlaştığı,
3. Sanatta dışavurumcu ve gerçeküstücü akımlarla çocuk resimleri arasında
bir bağ kurulduğu yıllara rastlamaktadır.
Sanat Eğitimciler, Freud'ca düşünceye çok yönlü eğilim duyarlar. Kuramda
yer alan bilinçaltı ve düşsel alana ilişkin savlar, sanatçı için olduğu kadar, sanat
eğitimi için de önemli olmaya başlar. Düşsel yaşam, sanatın can damarıdır. Bizim
ilgilendiğimiz konu, sanat eğitimi açısından yaratıcılığın ne anlama geldiğidir.
Yaratıcılık, daha önceden kurulmamış ilişkiler arasında ilişki kurabilme, yeni bir
düşünce şeması içinde, yeni yaşantılar, deneyimler, yeni fikirler ve yeni ürünler
ortaya koyabilme yetisidir. Dolayısıyla "Yaratıcılık, tüm duygusal ve zihinsel
etkinliklerde, her türlü çalışma ve uğraşın içinde vardır" (San, 1990:18).
Yaratıcılık, "Bilinen şeyleri, icatları, konstrüksiyonları yeni bir biçimde,
kullanmak, birbirleriyle şimdiye kadar olduğundan başka bir biçimde
birleştirmektir” (Bode, 1979:16). Öncelikle, deneyimlere açık olmayı gerektiren
yaratıcılık, yeni yolların var olabileceği düşüncesini taşıyarak, arayışa girme
cesaretini gösterebilme, yeniliği benimseme, yaratıcı düşüncenin yeni boyutlarını
fark ederek denemeye fikren hazır olma demektir.
Anlaşıldığı gibi, yaratıcılık kavramı, yalnız güzel sanatlar için değil, diğer
bilim dallarını ve günlük yaşamı da kapsamaktadır. Bu anlamda yaratıcılık eğitimi
54
de tüm bireyleri dikkate alarak planlanmalıdır. Yaratıcı gücü geliştirme alanında
yapılan araştırmalar göstermiştir ki, yaratıcı süreçte yer alan sezgi, imgelem,
araştırma, bulma, sınama ve yeniden bulma gibi yetiler ancak sanat eğitimi
etkinlikleri ile ve planlı bir çalışma ile gerçekleştirilebilir. Bununla birlikte, "sanat
eğitimi sadece yetenekli kişiler için değil, herkes için gereklidir" görüşü, tüm
toplum bireylerine empoze edilerek yaygınlaştırılmalıdır.
Okul yıllarında yaratıcı düşünceyi geliştirmek için, Torrance, 20 ilke
önermiştir. Bunların bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
• Çocukların, çevreden gelen uyarılara duyarlılığının arttırılması
• Nesne ve düşünceleri, özenli bir biçimde kullanmaya özendirme
• Yeni görüşlere hoşgörü sağlama
• Düşünceleri deneme çalışmalarına sokabilmek için olanak sağlama
• Şaheserlerin yarattığı saygı duygusunu geliştirme ve korku duygusunu
giderme
• Tedirgin edecek durum yaratma
• Sınıfta yaratıcı hava egemenliğini sürdürme
• Salt eleştiri yerine, yapıcı eleştiri geliştirme
• Yeni yolları deneyebilecek yürekli öğretmenler yetiştirme
Daha önce de dile getirildiği gibi, sanat eğitimi öncelikle görsel bir düşünme
eğitimidir. Bu düşünce biçiminin aktarılması için, öncelikle bir dil gereklidir. Bu
nedenle, birey duygu ve düşüncelerini aktarabileceği ikinci bir dile ihtiyaç
duymaktadır. Günümüzde sanat eğitiminin birincil ve temel amacı, çizgi, renk vb.
diğer sanatsal öğelerle bir dil oluşturabilmektir. Sanat eğitiminin amaçları, bireyin
ve toplumun ihtiyaçlarına göre tespit edilmelidir. Disiplin olarak sanat eğitimi,
birey ve toplumun gelişim sürecini çok yönlü olarak etkiler. Bu nedenle amaçlar
gruplandırılabilir.
Aşağıda kişilik geliştirilmesine dönük amaçlar verilmiştir.
• Yeniliklere açık bir kişilik kazandırma
55
• Gözlemlerine ve algılarına dayalı olarak, kendisini dışa vurmasına olanak
tanıma
• Bağımsız düşünebilme ve bunu davranışa dönüştürebilme
• Yaratıcı bir kişilik geliştirmesine katkı sağlama
• Güven duygusuna sahip bir kişilik geliştirme
• Çevresindeki çirkinliklerden rahatsız olabilecek, buna karşın güzellikleri
hissederek bundan zevk alabilecek duyarlı bir kişilik geliştirme.
• İşe ve emeğe saygılı bir kişilik geliştirmesine katkı sağlama. Zamanını
ekonomik kullanma ve düzenli çalışma alışkanlığına sahip bir birey olmasını
sağlama.
1.4. PROBLEM CÜMLESİ
Resim eğitimi, 7-11 yaş arası çocukların duygusal zeka düzeylerini
geliştirmek için uygun mudur?
1.4.1. Alt Problemler
1. Demografik unsurların psiko-sosyal gelişime etkisi var mıdır?
2. Kendi Kendini Yönetme alanına yönelik, yemek yeme, temizlik, giyinme,
yatma-uyuma, okul çalışması, ev işlerine yardım, yer değiştirme, sinema,
arkadaşlarla görüşme, parayı harcama ve faydalanma alt boyutlarında öğrencilerin
öntest, son test puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır?
3. İlgiler alanına yönelik, okuma ve kitap ilgileri, sosyal hayata ait ilgiler,
diğer ilişkiler alt boyutlarında öğrencilerin, öntest, sontest puanları arasında anlamlı
bir fark var mıdır?
4. Fertler arası ilişkiler alanına yönelik, anne-baba ile ilişkiler, yaşıtları ile
münasebetler, sosyal hayata uyum alt boyutlarında öğrencilerin öntest, son test
puanları arasında anlamlı bir fark var mıdır?
56
1.5. AMAÇ VE ÖNEM
Bireylerin tüm gelişim süreçleri boyunca, çocukluk dönemindeki gerek
zihinsel gerekse duyuşsal anlamda kazanımları ve gelişimleri göz önüne
alındığında, bazı gelişim basamaklarının önemli bir yere sahip olduğu açıkça
görülmektedir. Bu önem doğrultusunda; araştırmada 7-11 yaş aralığında yer alan
çocukların, resim eğitiminin duygusal (psiko-sosyal) zekâ gelişimi üzerindeki etkisi
incelenmektedir. Bu araştırma ile resim eğitiminin, belli yaş gruplarındaki
çocukların duygusal zeka gelişimine katkısının olup olmayacağı, eğer böyle bir
katkı varsa; bu katkıya dahil olabilecek başka unsurların olup-olmadığı, katkılar
arasında bilimsel sayılabilecek bir ilişkinin bulunup, bulunmadığı ve bütün bu
sonuçlarla ülkemizde bir tartışma açmak amaçlanmıştır. Araştırma ile Psikoloji
bilimi ile Eğitim bilimi arasında olması gerektiği savlanan ama yeterince
geliştirilmeyen ilişkinin önemi bir kez daha vurgulanacaktır. Çalışma sonuçları ile
ülkemizde yeteri kadar önemsenmediği düşünülen sanat eğitimi özellikle de resim
eğitiminin önemi ve bu eğitimin genel insanlık gelişimine katkıları vurgulanmıştır.
1.6. SAYILTILAR
Araştırmaya katılan çocukların aileleri, uygulanan Psiko-Sosyal Gelişim
Ölçeği’ndeki soruları duygusal zeka boyutunu ortaya çıkaracak biçimde
yanıtlamışlardır.
Araştırmaya katılan çocukların aileleri, uygulanan Kişisel Bilgi Formu’nu
gerçeğe uygun şekilde cevaplamışlardır.
1.7. DENENCELER
Araştırmanın amacı doğrultusundaki denenceler sınanmıştır. Araştırma
grubunda yer alan çocukların Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği ön test toplam puanları
ile son test toplam puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır.
1.8. SINIRLILIKLAR
1. Araştırma Erzurum Oltu Mehmet Akif Ersoy İlkokulu 7-11 yaş arası
gönüllü öğrenciler ile sınırlıdır.
57
2. Araştırmanın bağımlı değişkeni duygusal zeka, Psiko-Sosyal Gelişim
Ölçeği’nin ölçtüğü niteliklerle sınırlıdır.
3. Araştırma, Kişisel Bilgi Formu’ndaki bilgiler ile sınırlıdır.
4. Araştırma, duygusal (psiko-sosyal) zeka gelişim kazanımlarını artırmayı
hedefleyen Sanat Eğitimi ile sınırlıdır.
1.9. TANIMLAR
Duygusal Zekâ: Bireyin, kendisinin ve diğer bireylerin hislerini ve
duygularını izleme, farkında olma, kendisini tanıma, kendiyle barışık olma, bunlar
arasında ayırım yapma ve bu bilgiyi düşünce ve eylemlerinde kullanma becerisi
içeren, sosyal zekânın bir alt kümesi olarak tanımlanmaktadır.
Psiko-Sosyal Gelişim: Çocuk gelişiminde ise en önemli süreçlerden biri
sosyal gelişimdir. Psiko-sosyal gelişim; bireyin kendi iç dünyası ile sosyal çevresi
arasında başarılı bir uyum sağlayabilmesi, yaşama sevinci duyabilmesi, kendisi ile
olduğu kadar diğer insanlarla da iyi ilişkiler kurabilmesi, onlar tarafından kabul
edilmesi ve başarılı bir iletişim sağlayabilmesidir.
Resim: Bireyin, belirli bir konu dâhilinde ya da konu olmaksızın hoşuna
giden renk ve şekilleri seçip onları boya ya da başka malzemelerle herhangi bir
yüzey üzerine kavramsal bir boyutta ele alınması açısından, hemen her tür
malzemenin de kullanılabileceği bir anlatım tekniğidir.
Resim Eğitimi: Resim eğitimi, bireyin tüm ruhsal ve bedensel eğitim
bütünlüğü içinde estetik duygularının geliştirilmesi, yetenek ve yaratıcılık gücünün
olgunlaştırılması çabasıdır. Resim eğitimi bir yetenek eğitimi değil bir yaşam
biçimidir. Resim eğitimiyle bireysel farklılıklar, düşünce eğitimi, yaratıcı düşünce
gelişmektedir.
58
İKİNCİ BÖLÜM
2. İLGİLİ YAYIN VE ARAŞTIRMALAR
Yapılan çalışmalar incelendiğinde büyük çoğunluğunun iş yaşamında
duygusal zekâyı irdelediği ve özellikle de liderlik boyutu ile ilişkilendirilmek üzere
çalışıldığı dikkat çeker. Tarih sıralaması ile ve isimlerde alfabetik öncelik dikkate
alınarak yurtiçi çalışmalar aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Öner (1996), IX. Ulusal Psikoloji Kongresinde “duyussal zeka” kavramını,
zekayı öncekilerden daha geniş bir perspektifle ele almak amacı ile bir bildiri
sunmuş ve kavramı incelemektedir. Bilişsel zekânın yanında duyguları da dikkate
alan bir duyussal zekâ kavramının öne sürülüyor olması açısından dikkate değerdir.
Çalışmada duygu/duyus ile düşünme arasındaki denge ve uyumun önemi üzerinde
durulmaktadır. Duyuşsal beyin mantık için ne kadar önemli ise, bilişsel beynin de
duyguları yönetmede o kadar önemli olduğunu, insan için iki farklı beyin
etkinliğinin ve buna paralel olarak da iki farklı zekanın söz konusu olduğunu
vurgulamaktadır (Yılmaz, 2002: 70).
Alişinanoğlu ve Köksal (2000: 11-16), gençlerin ben durumları ve empatik
becerileri arasındaki ilişkiyi saptamak ve empatik beceri ile ben durumlarında
cinsiyetin farklılığa neden olup olmadığını belirlemek amacıyla bir çalımsa
yapmışlardır. Bu araştırma, empatinin duygusal zekânın alt boyutlarından biri
olması açısından konumuza yaklaşmaktadır. Araştırmanın örneklemini Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesinin Bölümleri ile Ev Ekonomisi Yüksek Okulunun
ikinci ve üçüncü sınıflarına devam eden 147 ögrenci oluşturmaktadır. “Empatik
Beceri Ölçeği B Formu” ve “Sıfat Tarama Listesi (STL)” veri toplama aracı olarak
kullanılmıştır. Empatik beceri ve ben durumları ile cinsiyet farkının bulunup
bulunmadığının belirlenmesi için varyans analizi, empatik beceri ile ben durumları
arasındaki ilişkinin belirlenmesi için ise korelasyon katsayısı önemlilik testi
yapılmıştır. Araştırma sonucunda Hietolahti-Ansten ve Kalliopuska (1990;
59
Dökmen, 1987: 183- 188) ve Tanrıdağ (1992) tarafından yapılan araştırmaların
sonuçlarında olduğu gibi cinsiyetin empatik beceri üzerinde farklılık yaratmadığı
(P>.05) saptanmıştır.
Ceyhan (2000), üniversite öğrencilerinin duygu ifade eden sözcük ve
yükledikleri duygu yoğunluklarının cinsiyetlerine, sınıf düzeylerine, yaşamlarının
çoğunu geçirdikleri yerleşim birimlerine, kendilerini girişken ve çekingen olarak
algılamalarına, sosyal ilişkilerinde kullandıkları sözcük ve deyimlerden dolayı
iletişim güçlükleri yaşama derecelerine ve duygularını çevrelerine güçlükle ve
rahatlıkla ifade etme niteliklerine göre değişiklik gösterip göstermediklerini
incelemiştir. Bulgular arasında en ilginç olanı, olumlu duygu (yeterlilik ve
mutluluk) ve olumsuz duygu (yetersizlik, mutsuzluk, korku, kaygı, kuşku ve öfke)
kategorilerinde yer alan sözcük ve deyimlerin bulundukları kategorideki duygunun
yoğunluğunu ifade etme derecesinin, tüm kategorilerde yer alan bütün sözcük ve
deyimlerin büyük çoğunluğunda öğrencilerin cinsiyetlerine göre farklılaşmakta
olduğu ve kızların daha çok duygu yoğunluğu yükledikleri sonucuna ulaşılmış
olmasıdır. Ayrıca bütün sözcük ve deyimlerin büyük çoğunluğunda, duygu
yoğunluğunun öğrencilerin sınıf düzeylerine, yaşamlarının çoğunu geçirdikleri
yerleşim birimlerine, kendilerini girişken veya çekingen olarak algılamalarına,
sosyal ilişkilerinde kullandıkları sözcük ve deyimlerden dolayı iletişim güçlükleri
yaşama derecelerine ve duygularını güçlükle ya da rahatlıkla ifade etme
durumlarına göre farklılaşmadığı görülmüştür.
Ergin (2000), üniversite öğrencilerinin sahip oldukları duygusal zeka düzeyi
ile 16 özelliği arasındaki ilişki üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır.
Araştırmanın örneklemini Selçuk Üniversitesi öğrencileri arasından küme
örnekleme ile seçilmiş 221 öğrenci oluşturmuştur. Veri toplamak amacı ile iki araç
kullanılmıştır. Bunlardan ilki Özgüven’in (1995) 16 Kişilik Faktörü Envanteri, ise
Hall (1999) tarafından geliştirilen ve araştırmacı tarafından Türkçe ’ye uyarlanan
Duygusal Zeka Değerlendirme Ölçeğidir. Araştırma sonucunda elde edilen verilere
göre Duygusal Zeka Değerlendirme Ölçeği’nin 5 alt boyutunun 4 boyutu ile 16
Kişilik Faktörü Envanteri’nin ölçtüğü 16 kişilik özelliğinden 10’u arasında anlamlı
bir ilişki bulunmuştur. Duygusal zeka ile kişilik özellikleri arasında %63 oranında
60
bir benzerlik saptanmış; duygusal zeka ve kişilik özelliklerinin cinsiyet ve bölüm
değişkenine göre önemli ölçüde farklılaşmadığı ortaya konmuştur. Duygusal zeka
değerlendirme ölçeğinin sadece birinci alt boyutu olan “duygularının farkında
olma” boyutu ile 16 PF Kişilik Faktörü Envanteri’nin ölçtüğü 16 kişilik
özelliğinden hiçbiri arasında ilişki gözlenmemiştir.
Karslı, Gündüz ve Ural (2000), duygusal zeka bakımından eğitim
yönetimine ilişkin değerlendirmeler yapmak üzere, eğitim yönetiminde duygusal
zekanın önemini, okul müdürü adaylarının görüşlerini alarak araştırmışlardır. Abant
İzzet Baysal, Akdeniz ve Sakarya Üniversiteleri eğitim Fakültelerinde eğitim
Yöneticiliği Kursuna katılan 500 okul müdürü adayına araştırmacılar tarafından
geliştirilen 218 maddeden oluşan bir anket uygulanması ile veriler elde edilmiştir.
Araştırma sonuçları duygusal zekanın eğitim yönetimi açısından önemli olduğunu,
ancak ülkemizde siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanların yönetiminde
olduğu gibi eğitim yönetiminde de duygusal zekayı oluşturan faktörlere
yabancılanıldığını öne sürmektedir (Yılmaz, 2002: 73-74).
Aydın (2001), doktora tezi düzeyinde liderlik ve liderlik zekası üzerine
bankacılık sektöründe uygulamalı bir çalışma yapmıştır. Çalışmada EQ’nun
liderliği oluşturan en önemli beceri grubu olduğu savunulmakta ve Liderlik Zekası
Modeli LZM) adı verilen yeni bir model geliştirilmektedir. LZM, klasik ve modern
liderlik teorilerini EQ teorisi ile bir araya getiren yeni bir liderlik yaklaşımı
sunmaktadır. Model kapsamında liderliği temel alan yeni bir EQ ölçeği de
geliştirilmiştir. Çalışmanın sonuçları EQ’nun, günümüz banka is ortamında uzman
personel düzeyinde üstün başarının ağırlıklı belirleyicisi olduğunu ortaya
koymuştur. Bankacılık sektöründe yapılan bu araştırmanın en çarpıcı noktası ise,
kişisel zeka kriterlerinden oluşan üç EQ yeterliliğinin (azim ve kararlılık, aidiyet ve
özgüven), ağırlık olarak IQ yeterliliklerinin önüne geçtiğini göstermesidir.
Balcı (2001), ilköğretim okulu yöneticilerinin duygusal zeka becerilerini
kullanabilme düzeylerini kendilerinin ve öğretmenlerin görüşlerine göre saptamak
amacıyla bir araştırma gerçekleştirmiştir. 45 okul müdürü ve 909 öğretmenden
oluşan bir örneklem üzerinde çalışılmış ve anket yoluyla görüş alınmıştır. Bu
çalışmaya göre ilköğretim okul müdürlerinin öğrenim durumları ve kıdemleri ne
61
olursa olsun, kendilerini algılama biçimleri ile öğretmenlerin müdürleri algılamaları
farklılık göstermektedir. Bu durum okul müdürlerinin duygusal zeka becerilerini
geliştirme ve kullanma konusunda hizmet içi eğitime ihtiyaçları olduğunu
göstermektedir.
Bülbüloğlu (2001), yine duygusal zekanın liderlik üzerine etkilerini
araştırmıştır. Çalışmada liderlik kavramı ve yaklaşımları Toplam Kalite
Yönetimi’nde liderlerin önemi çerçevesinde incelenerek, hizmet sektöründe
otelcilik işletmeciliği yapan bir kuruluşta liderlerin duygusal zekaya ne ölçüde
önem verip uyguladıklarını belirlemek amacıyla bir anket yapılmıştır. Sonuçta
araştırma yapılan işletmedeki liderlerin, duygusal zeka yetilerini oluşturan özbilinç,
özdenetim, empati, motivasyon ve sosyal ilişkilerin farkında oldukları görülmüştür.
Ancak bu farkındalığın uygulama aşamasında yeterince yansıtılmadığı tespitinde
bulunulmuş; liderlerin davranışlarına daha fazla dikkat etmeleri ve duygularını
çalışanların da hissedebileceği derecede paylaşmaları gereğine işaret edilmiştir.
İsmen (2001), tezi yüksek lisans öğrencileri ile üniversite öğrencilerinin
duygusal zekaları ve problem çözme becerileri arasındaki ilişkiyi araştıran
çalışmasını, 2000-2001 öğretim yılında İstanbul Üniversitesi’nde okuyan öğrenciler
arasından seçilen 202 lisans ve 53 tezsiz yüksek lisans olmak üzere toplam 255
öğrenci örnekleminde gerçekleştirmiştir. Duygusal zekaları ölçmek üzere EQ-NED
ve problem çözme becerilerinin ölçümü için Problem Çözme Envanteri
kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre 19 yas ve altı- 26 yaş ve üstü yaş
grubunda duygusal zeka düzeyinin yasa göre farklılaşmadığı, duygusal zekanın
cinsiyete göre farklılaşmadığı (kız öğrencilerin erkek öğrencilerden üç boyutta daha
fazla puan almalarına karsın) ve duygusal zeka ile problem çözme becerisi arasında
ters yönlü bir ilişki olduğu bulgularına ulaşılmıştır ( Yılmaz, 2002: 73).
Tekin Acar (2001), duygusal zeka yeteneklerinin göreve yönelik ve insana
yönelik liderlik davranışları ile ilişkisini araştırmak üzere, banka şube müdürleri
üzerine bir alan araştırması yapmıştır. Araştırmaya 181 yönetici katılmış ve Richard
Leifer tarafından geliştirilen Liderlik Anketi ile Bar-On tarafından geliştirilen
Bar102 On Duygusal Zeka ölçeğinin uygulanması yolu ile duygusal zekalarına ve
liderlik davranışlarına iliskin bilgiler alınmıştır. Yapılan analizler sonrasında toplam
62
duygusal zeka olarak adlandırılan tüm boyutlar itibarıyla, yöneticilerin duygusal
zekaları ile insana yönelik liderlik davranışları arasında olumlu bir ilişki
bulunurken, göreve yönelik liderlik davranışı ile herhangi bir ilişki bulunamamıştır.
kişisel yetenekler, kişiler arası yetenekler, uyumluluk ve genel ruh hali boyutları,
insana yönelik liderlikle pozitif yönde ilişkili iken; uyumluluk ve genel ruh hali
boyutları, yine göreve yönelik liderlik davranışı ile ilişki göstermektedir. Stresle
basa çıkma boyutu ise her iki liderlik davranışı ile de ilişkili bulunmamıştır.
Ural (2001), duygusal zekânın üç boyutu olan duygularının farkında olma,
duygularını ifade etme ve başkalarının duygularının farkında olma düzeylerini
yöneticiler üzerinde saptayarak aralarındaki ilişkiyi incelediği bir çalışma yapmıştır.
araştırma örneklemi, Bolu İli Merkez İlçe’de faaliyet gösteren turizm isletme
belgeli konaklama isletmelerinde görev yapan üst ve orta kademe yöneticileri
arasından seçilmiştir.
Cooper ve Sawaf’ın geliştirmiş olduğu Duygusal Zekâ Haritası, veri toplama
aracı olarak kullanılmıştır. Araştırmaya dahil olan isletme yöneticilerinin duygusal
zekanın söz konusu üç boyutunda da baskı altında olsalar bile yaratıcılık ve
etkileyicilik özelliklerini kaybetmeyeceklerini, ama değerlendirme ölçeğine göre
duygusal zekanın en üst düzeyini gösteren derecenin altında sonuçlara sahip
olduklarını göstermektedir. Ayrıca yöneticilerin duygularının farkında olma
düzeyleri ile duygularını ifade etme düzeyleri ve başkalarının duygularının farkında
olma düzeyleri arasındaki ilişki incelenmiş ve bu üç boyut arasında pozitif yönlü bir
ilişki olduğu belirlenmiştir. Bu saptama ile yönetsel başarıda duygusal zekâ
bileşenlerinin önemli olduğu sonucuna varılmıştır (Yılmaz, 2002: 75).
Arıcıoğlu (2002: 26-42), yönetsel basarının değerlendirilmesinde duygusal
zekanın kullanımını araştırmıştır. Bu çalışmada, müşteri beklentisinin fazla olduğu
yüksek öğrenim öğrenci yurtlarında görev yapan yöneticiler, örneklem olarak
seçilmiştir. Cooper ve Sawaf tarafından yöneticilere ve örgütlere yönelik
geliştirilmiş olan Duygusal Zeka Haritasından yararlanılmış ve çevresel faktörler de
dikkate alınarak yöneticilerin duygusal zekayı kullanma becerileri ve
performansları ele alınmıştır. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda mevcut yapı
saptanmış, ardından görülen eksikliklerin giderilmesine yönelik çözüm önerileri
63
sonuç kısmında sunulmuştur. Sonuç bölümünde özetle yeni yönetici seçimi
öncesinde yöneticilerin duygusal zeka ölçümlerinin gereği vurgulanmış, işbasında
olanların duygulara ve duygusal algılamaya yönelik eğitilmeleri önerilmiştir. Ayrıca
verilen eğitimin ardından eksiklikleri giderilemeyen yöneticilerin is yerinden
uzaklaştırılmalarının da gerekli olduğu iddiasında bulunulmuştur.
Konuk (2006), 7-11 yaş grubu işitme engelli çocuklar ile, işitme engeli
olmayan çocukların psiko-sosyal gelişimlerini incelemiştir. 30 işitme engelli çocuk
ile normal işiten 67 çocuğun psiko-sosyal gelişimleri karşılaştırmalı olarak yaptığı
değerlendirme sonucunda 7-11 yaş işitme engelli çocukların normal işiten
yaşıtlarından daha düşük psiko-sosyal gelişime sahip olduklarını bulmuştur. Yaş ile
psiko-sosyal gelişim arasındaki ilişkiyi belirlemek açısından değerlendirme
yapıldığında, yaş arttıkça psiko-sosyal gelişimin güçlendiği saptanmıştır. Her iki
grupta, araştırmaya katılan erkek çocukların puan ortalamasının kızların
ortalamasından daha yüksek olduğu bulunmuştur. Ayrıca her iki grupta da orta
sosyo-ekonomik düzeydeki çocukların puanının, düşük sosyo-ekonomik düzeydeki
çocuklardan daha yüksek olduğu belirlenmiştir.
Bender (2006), Resim-iş öğrencilerinin duygusal zekaları ve yaratıcı
düşünce yetileri arasında ilişkiyi incelemiştir. Ayrıca duygusal zeka ve yaratıcılığın
alt boyutlarının arasında bulunan ilişkileri ve duygusal zeka verilerinin seçilen
bağımsız değişkenler ile olan etkilenim düzeylerini değerlendirmiştir. Örneklemi
evrenin içinden her sınıf düzeyinde rastlantısal olarak seçilen 30’ar kişi olmak üzere
360 kişiden oluşturmuştur. Bu araştırmanın sonuçları duygusal zeka arttıkça
yaratıcılığın da artmakta olduğunu ve yaratıcılıkta ki toplam varyansın %7’sinin
duygusal zekadan kaynaklandığını göstermiştir.
Erginsoy (2002), üniversite öğrencilerinin duygusal zeka düzeyleri ile kişiler
arası ilişkiler tarzları arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Ayrıca yas, cinsiyet, eğitim
düzeyi ve anabilim dalı değişkenlerinin konuya etkisini ele almıştır. 246’sı kız,
186’sı erkek olmak üzere toplam 432 kişilik bir örneklem grubu üzerinde
gerçekleştirilen araştırmada Salovey ve Mayer tarafından geliştirilen Duygusal
Zeka ölçeği (EQ-NED) ile Lorr tarafından geliştirilen kişiler arası ilişkiler Tarzı
ölçeği (K_TO) kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, üniversite öğrencilerinin
64
duygusal zeka düzeyleri ile kişiler arası ilişkiler tarzları arasında ilişki olduğu,
eğitim düzeyinin (1. ve 4. sınıfta olma) duygusal zeka ve kişiler arası ilişkiler
tarzlarını kısmen etkilediği, anabilim dalı ve cinsiyete göre deneklerin
ortalamalarının farklılaştığı, yas değişkeninin etkili olmadığı seklinde bulgulara
ulaşılmıştır.
Mumcuoglu (2002), Bar-On Duygusal Zekâ Testi’nin Türkçe dilsel
eşdeğerlik, güvenirlik ve geçerlik çalışmasını yüksek lisans tezi çerçevesinde
gerçekleştirmiştir. araştırma sonuçlarına toplu olarak bakıldığında, Bar-On EQ-in’in
Türkçe formunun dil eşdeğerliğinin sağlandığı, içsel tutarlılık güvenirlik
katsayılarının ve test-tekrar test güvenilirlik katsayılarının yeterli düzeyde olduğu,
sınır gruplar arası karşılaştırmayı ve madde-toplam puan korelasyonlarını içeren
madde analizlerine dayalı yapı geçerliliği çalışmalarının, maddelerin hem ayırt
edicilik niteliklerinin hem de ilgili boyutla ilişkilerinin istatistiki açıdan anlamlı
düzeyde olduğu, ve kriter geçerliliği çalışmalarının duygusal zekanın bilişsel
zekadan ayrı ama kişilik özellikleriyle ilişkili bir teorik kavram olduğunu ortaya
koyduğu söylenebilmektedir.
Yılmaz (2002), doktora tezinde “Duygusal Zeka Düşünme Becerileri
Eğitiminin Annelerin Duygusal Zeka Düzeyine Etkisi”ni, toplam 20 anneden oluşan
deney ve kontrol grubu üzerinde araştırmıştır. geliştirilen bir "Duygusal Zeka
Düşünme Becerileri eğitim Programı" 12 hafta süren bir çalışma ile test edilmeye
çalışılmıştır. Araştırmada duygusal zeka düzeyini belirlemek amacı ile "Duygusal
Zeka değerlendirme" ölçeği kullanılarak, deneklere öntest ve sontest yapılmıştır.
İstatistiksel analizler sonucunda "Duygusal Zeka Düşünme Becerileri Eğitimi”ne
katılmanın, annelerin duygusal zeka düzeyleri üzerinde anlamlı bir fark oluşturduğu
bulunmuş ve geliştirilen "Duygusal Zeka Düşünme Becerileri eğitim Programı"nın
duygusal zekayı geliştirdiği sonucuna varılmıştır.
Duman (2003), yüksek lisans tezinde duygusal zekayı yabancı dil
öğretiminde bir boyut olarak ele almış; İngilizce bölümünde bazı öğretim
programlarında duygusal zeka kullanılarak öğrenci başarısının arttırılmasını
hedeflemiştir. Sonuç olarak İngilizce öğretimi programlarını oluşturan,
öğrenme/öğretim yaklaşımı, motivasyon, iletişimsel durum, derse katılım, öğrenme,
65
öğretmenin tutumu, öğretime değer verme, ortam uygunluğu, hedef dile ilgi gibi
etkenlerin duygusal zeka ile yakında ilgili olduğu öne sürmüştür.
Özdemir (2003), "Yaratıcı Drama Dersi"nin duygusal zeka gelişimine etkisi
olup olmadığını saptamak amacı ile bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Uludağ
Üniversitesi eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü üçüncü sınıf öğrencileri
ile çalışılan araştırmada, öntest-sontest karsılaştırmalı deneysel desen kullanılmıştır.
Bulgulara göre, deney grubu lehine anlamlı bir duygusal zeka artısı tespit edilmiş ve
yaratıcı drama dersinin duygusal zeka gelişimine olumlu bir katkısı olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
Yalınbaş (2003), zaman yönetiminde duygusal zekanın kullanımını, eğitim
yöneticilerine anket uygulayarak araştırmıştır. Yüksek lisans tezi düzeyinde olan bu
çalışmada örneklem, Kütahya Hava Er eğitim Tugay Komutanlığı’nda görev yapan
bölük komutanı ve takım komutanı düzeyindeki eğitim yöneticilerinden
oluşmaktadır. Duygusal zekanın geliştirilmesi ve bu sayede zamanın daha etkili
kullanılabilmesi için eğitim düzeyinin ve deneyimin önemli bir etkisi olduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
Yılmaz (2003), duygusal zeka ile din öğretimi arasındaki ilişkiyi ilköğretim
din kültürü ve ahlak dersi öğretim programı örneğinde teorik olarak incelemiştir.
Görüldüğü gibi ülkemizde duygusal zekanın sanat ile uğrasan kişiler üzerindeki
etkilerine yönelik araştırmalar yapılmamıştır. Bu durum konunun çalışılması
gereğini, alanda ciddi bir boşluk bulunduğunu bir kez daha gözler önüne
sermektedir.
Duygusal zeka kavramı çok eski bir kavram olmamakla birlikte, 90’lı
yılların sonlarına doğru oldukça popüler bir konu haline gelmesinden ötürü, konuya
ilişkin yurt dışında çok sayıda araştırma yapıldığı görülmektedir. Bu araştırmalar,
önem düzeyleri ile de bağlantılı olarak değerlendirilmiş; özellikle İngilizce olan
literatür, yakın tarihli araştırmalara ağırlık verilerek ve araştırma konularımıza
yakınlığı bağlamında ele alınarak titizlikle incelenmiştir. Yürütülen bu çalışmanın
sonuçları tarih sıralaması ile ve isimlerde alfabetik öncelik dikkate alınarak
aşağıdaki gibi özetlenebilir:
66
Salovey ve Mayer (1990), “Duygusal Zeka” adlı ses getiren makalelerinde
duygusal zekayı, “kişinin kendisinin ve başkalarının duygularını gözlemleme, fark
ederek ayırt edebilme, onları düşünce ve eylemlerinde birer rehber olarak
kullanabilme yeteneklerini kapsayan sosyal zekanın bir türü” olarak
tanımlamışlardır. Tanımlama girişimi, duygusal zekayı her ne kadar sosyal zekanın
bir türü olarak gösteriyor olsa da, kavramın bu adla ilk kez telaffuz edilmeye
başlaması açısından önem taşımaktadır.
Ardından Mayer ve Salovey (1993), “Duygusal Zekanın Zekası” adlı
çalışmaları ile “duygusal zekayı” zeka çalışılan bir platformda tartışmaya
açmışlardır. Makalenin içeriğinde zekanın, zihinsel kurgu için uygun bir metafor
olup olmadığı ve duygusal zekanın altında yatması olası olan yetenek ve
mekanizmalar değerlendirilmektedir.
Gibbs’e göre (1995), yeni beyin araştırmaları, insan zekâsının ölçümü için
IQ’yu değil duyguları daha belirleyici olarak öne sürmektedir. Gibbs makalesinde
bu iddiayı oldukça popüler bir araştırmaya dayandırmaktadır. Buna göre 4
yasındaki bir grup çocuk üzerinde bir çalışma yapılmıştır. Çocuklar teker teker
izlenebilen küçük birer odaya alınırlar ve masaya bir adet lokum bırakılarak, eğer
isterlerse o lokumu yiyebileceklerini, ama yemezlerse daha sonra iki lokuma sahip
olabilecekleri söylenerek odada bir süre yalnız bırakılılar. Çocukların bir kısmı,
yetişkin gider gitmez kendine hakim olamayıp lokumu yer; bir kısmı ise, gözlerini
kapatıp, basını aşağı indirip, ya da şarkılar söyleyip ilgisini lokumdan uzaklaştırarak
ikinci lokumu da almak için sabırla bekler. Yani ikinci grup doyumu, daha iyi
şartlara kavuşmak için erteler. Ardından örneklem grubundaki çocukların
büyümeleri beklenir. Çocuklar lise çağlarına geldiklerinde, ilginç sonuçlara ulaşılır.
Doyumu erteleyebilen çocuklar, hem arkadaşları arasında daha popüler, strese karsı
daha dayanıklı, hem de derslerinde daha başarılıdırlar. Üstelik ikinci grubun,
uygulanan öğrenci yetenek testi sonuçları da, dikkat çekici düzeyde yüksek (210’un
üzerinde) puanlar ile sonuçlanmıştır. Araştırmacı bu durumun ancak duygusal
zekanın bir göstergesi olabileceğini ve IQ testleri ile ölçülmesinin de mümkün
olamayacağını belirtmektedir. İçeriğinde başka beyin araştırmalarından ve konuyu
67
açan çalışmalardan örnekler verilen makale, insan zekası için EQ faktörünü
değerlendirmektedir.
Mayer ve Geher (1996), düşünceler ve duygular arasında bağlantı kurma
yeteneğinin bireysel farklılıklara göre nasıl değiştiğini araştırmış ve makalelerinde
duygusal zekadan detaylı bir biçimde söz etmişlerdir. Bir anlamda insanların
duygularını nasıl tanıdıklarının saptanmaya çalışıldığı 321 katılımcılı bu
araştırmada edinilen bulgular, “düşünceleri ile duyguları arasında iyi bağlantı
kurabilen kişilerin, baksa insanların duygu ve düşüncelerini olduğu kadar, kendi
düşüncelerinin duygusal imalarını da daha iyi duyabilecekleri” seklinde
yorumlanmıştır.
O’Brien (1996), ise eleman alınırken, bilginin mi, yoksa karar verme
yetisinin mi öncelikli olduğunu tartışırken; karar verme yetisinin bilgiden daha
önemli olduğuna işaret emekte ve bu yetiyi de kullanabilmenin IQ yetenekleri ile
değil, sahip olunan EQ yeteneklerinin sayesinde olabileceğini belirtmektedir.
Duygusal zeka yeteneklerinin neler olduğu ve ne şekilde kullanılabildiğini
açıkladığı çalışmasında, duygusal olgunluk olmaksızın alınabilecek her türlü
akademik eğitimin de yetersiz kalacağını iddia etmektedir.
Cooper ve Sawaf’ın (1997) dilimize çevrilmiş olan “Liderlikte Duygusal
Zeka” adlı kitabı, “Duyguları Öğrenmek”, “Duygusal Zindelik”, “Duygusal
Derinlik”, “Duygusal Simya” baslıklarını taşıyan dört ana bölüm içerir. Bu
bölümlerle liderlik ve organizasyonlar açısından duygusal zekanın değeri ortaya
konulmaya çalışılmaktadır. Son bölümün arkasında, kitabın yazarları tarafından
geliştirilen “EQ Harita Soru Formu” adını taşıyan duygusal zeka ölçeğine yer
verilir.
Goleman’ın ülkemizde de çok satan kitabı, “Duygusal Zeka”, EQ üzerine
yoğunlaşan ilgi ve dikkati arttırdığı için, pek çok gazete ve dergide kendisi ile bu
konuda röportajlar yapılmıştır. Bu röportajlardan birisi de Fisher (1998) tarafından
gerçekleştirilmiştir. Sözü edilen röportajda basarının sırrının yüksek duygusal zeka
olduğu belirtilir, duygusal zekaya ilişkin temel kavramlar açıklanır, is yerleri için
duygusal zekalı bireylerin çalışma kapasitesine ve duygusal zekanın yönetimdeki
gücüne değinilir.
68
Duygusal zeka, is yaşamında, evde, okulda, kısacası insani her türlü iste ve
ilişkide mutluluğun ve basarının anahtarı olarak öne sürüldüğü için, oldukça yoğun
ilgi görerek popüler bir kavram haline gelmiştir. Bu nedenle başka popüler konular
için oluşan tehlike duygusal zeka için de bas göstermiş, konuya dair bilimsel
olmayan pek çok şey de ileri sürülerek, ucuz yoldan prim yapılmaya çalışılmıştır.
Bu tür tehlikelerden biraz olsun kurtulmak için, konuya ilişkin gerçekten bilimsel
çalışmalar yapan kişilerle doyurucu röportajlar yapılması gereği doğmuştur.
“Psychology Today” dergisi adına Epstein (1999)’in Mayer ile yaptığı görümse
raporu, bahsedilen çalışmalardan biridir. Raporda Mayer tarafından, duygusal
zekaya ilişkin yanlış anlaşılan ve farklı yönlere çekilen durumlara açıklık
getirilmekte, temel doğruların altı çizilmektedir. Mayer, duygusal zekanın
entelektüel bir beceri olduğunu fakat gerçekte iki yönü bulunduğunu ifade eder.
Birinci yönü, duyguları anlama zekasını kapsar. İkinci yönü, entelektüel sisteme
ulasan ve ortaya yaratıcı düşünceler ve tasarılar çıkaran duyguları kapsar ki;
Mayer’a göre laboratuar ortamında sabitlenmesi güç olan kısmı iste bu yönüdür.
Mayer, duygusal zekânın, duygusal durumdan bağımsız olduğunu da ifade
etmektedir. Yani kişi depresyonda iken, aynı zamanda duygusal zekâya da sahip
olabilir. Çünkü herkesin üzgün olmak ya da depresyona girmek için bir nedeni
olabilir. Ancak duygusal olarak zeki olan kişiler, bulundukları duygu durumunun
olumsuz etkilerinden kurtulma konusunda diğerlerinden daha başarılıdırlar.
Huy (1999), duygusal zekânın ve duygusal kapasitenin, bireysel ve örgütsel
değişim dinamikleri karşısında, radikal değişimlerde oynadığı rolü inceleyen bir
araştırma yapmıştır. Çalışmada duygu teorilerine dayanılarak, duygu dinamikleri
belirlenir; onlarla birlikte değişen dinamikler arsındaki ilişkilere değinilir; empati ve
tecrübe dinamiği, umut, cesaret ve kendine güvenin rolleri üzerinde durulur ve son
olarak araştırma sonuçları tartışılır. Huy’a göre duygusal zekâ, bireysel uyum ve
değişimi kolaylaştırır ve duygusal kapasite, örgütlerin radikal değişimlerin farkına
varma olasılığını arttırır. Örgütlerin duygusal kapasitelerinin temelini ise, yeni
fikirlere açık olma, harekete geçme ve öğrenme adı altında toplanabilen üç değişim
dinamiği oluşturur.
69
Bar-On ve arkadaşları (2000), yardım ile ilgili üç meslek grubu ile, duygusal
ifadecilik ve uyum için, mesleki kültürde izin verilebilir hoşgörü hakkında duygusal
zeka kavramını incelemişlerdir. Üç meslek grubu deyimi ile; polis memurları,
çocuk bakım merkezi çalışanları ve zihinsel sağlık bakım merkezi eğitimcileri
kastedilmektedir. Toplam 167 kişi, Bar-On EQ-i doldurmuşlardır. İki ayrı bakım
merkezi çalışanları arasında, duygusal zekânın çeşitli görünümlerini ölçen ilk
ölçümde bir farklılık bulunmamıştır. Bakım merkezi çalışanları birlikte
düşünüldüğünde, onlarla polis memurları arasında, ikinci ölçümlerde (verilen
eğitim sürecinin ardından), birinci ölçümlere göre, polis memurlarının duygusal
uyum yeteneklerinin yükseldiğine ilişkin farklılık bulunmuştur. Bazı kapsamlı
cinsiyet farkları bulunmasına karsın, bu fark, meslekler arası etkileşimde
görülmemiştir. Ayrıca polis memurları, bakım merkezleri çalışanlarına göre, pozitif
etki ve duygusal istikrar faktörlerinde daha yüksek puanlar elde etmişlerdir.
araştırmanın içeriğinde son olarak, elde edilen bulgular, mesleki kültürler ve
metodolojik düşünceler ışığında tartışılmaktadır.
İki editör tarafından hazırlanmış olan “Duygusal Zekanın El Kitabı” (The
Handbook of Emotional Intelligence) adlı kitap (Bar-On & Parker, 2000), 22 bölüm
ile; zeka, kişilik, duygu, yaratıcılık, duyguların psikobiyolojisi ve gelişim, klinik ve
eğitim, örgütsel psikoloji alanlarında uzman uluslararası 37 kişinin araştırmalarını
etkileyici biçimde bir araya getirmektedir. Akademik bir dille ele alınan kitap,
duygusal zekanın teorik, kavramsal ve deneysel esaslarını araştırmaktadır. Kitaba
ilişkin bir değerlendirme yazısında Roberts ( 2002: 210), gerçekten etkileyici çok
sayıda uzman görüsünü kapsıyor olmasına ve zeka konusunu okuyan kişiler için
tavsiye etmesine karsın, kitabın duygusal zeka konusuna fazla pozitif ve tek taraflı
bir bakış açısı ile yaklaştığı kanısındadır. Ashforth (2001: 723) ise kitapla ilgili
yorumunda, son dönem duygusal zeka oldukça ihtiyaç duyulan bir özetinin
sunulduğunu ancak, şayet duygusal zeka uçsuz bucaksız bir potansiyele gerçekten
sahip ise, kitabın tasarımında yeniden bir takım düzenlemeler yapılmasının gerekli
olduğunu düşünmektedir.
Cherniss ve Adler (2000), organizasyonlarda, is yaşamında sosyal ve
duygusal zekanın eğitim ile geliştirilebileceğini, arttırılabileceğini anlatan, pratik,
70
durum araştırmalarına dayalı bir rehber görünümünde olan “Örgütlerde Duygusal
Zeka Gelişimi” (Promoting Emotional Intelligence in Organisations) adlı kitapları
ile alana katkıda bulunmuşlardır. Kitapta duygusal zekanın 4 temel boyutunun
kapsadığını düşündükleri ve öğrenilebilir olan 19 yetenekten söz edilmektedir
(Cherniss & Adler, 2000: 64). Ayrıca Personel Psikoloji Dergisinin “Örgütlerde
Duygusal Zeka Gelişimi” konulu özel sayısında kitaba ilişkin Fox (2002: 239)
tarafından kaleme alınmış bir değerlendirme yazısı yer almaktadır.
Dawda ve Hart (2000), Bar-On Duygusal Zeka Ölçeği’ni (Bar-On EQ-i
ortalama yas değeri 21.27 olan 118 erkek, 125 bayan olmak üzere toplam 243
üniversite öğrencisi örnekleminde, geçerlik ve güvenirlik açısından incelemişlerdir.
Sonuçlar ana bölümleri ve elemanları ile Bar-On EQ-in’in madde homojenitesinin
ve tutarlılığının oldukça iyi olduğunu göstermektedir. Geçerlik ve güvenirlik
sonuçlarında, cinsiyet değişkenine göre herhangi bir değişiklik izlenmemiştir.
Araştırmacılara göre Bar-On EQ-i, duygusal zekayı ümit verici şekilde ölçen bir
araçtır.
Elias ve Weisberg (2000), Goleman’ın “Duygusal Zeka” adlı kitabını,
zihinsel sağlık gelişimi için çok önemli bir adım olarak görmekte ve Gardner’ın
çoklu zeka kuramıyla da ilişkisini kurarak, okul temelli programlar yolu ile
duygusal sağlıkla birlikte sosyal ve duygusal öğrenmenin desteklenebileceğini
düşünmektedirler. Çalışmalarında sosyal ve duygusal öğrenmeyi arttırıcı bir model
olarak işbirlikçi öğrenmeyi ele almakta ve örnek programlarla, anahtar prensipler
sunmaktadırlar.
Fox ve Spector’ın (2000) çalışmalarında, duygusal zekanın üç unsurunun
(empati, öz-ruh hali düzenleme ve öz-sunum) derecelerinin, is başarısı ya da bir is
görüşmesi performansı ile, negatif ve pozitif his bırakma ya da genel ve pratik zeka
kadar ilişkili olduğu öne sürülmüştür. Örneklem olarak seçilen 116 kişilik lisans
düzey üniversite öğrencisi ile, is başvurusu deneyimi yaşatacak bir çalımsa
yapılmıştır. Deneklere kağıt kalem testi ve videokaset ile görüşme uygulanmıştır.
Sonuçlar öne sürülen hipotezi destekler nitelikte çıkmıştır.
George’un (2000) araştırmasında, duyguların liderlik sürecinde merkezi bir
rol oynadığı ileri sürülmektedir. Makalede duygusal zekanın dört asıl görünümü
71
olarak, duygularını ifade etme ve değer biçme, bilişsel süreçleri arttırmak için
duygulardan yararlanma ve karar verme, duygular bilgisi ve duyguların yönetimi
tanımlanmakta ve ardından duygusal zekanın liderliğe nasıl katkıda bulunabileceği
beş temel etkili liderlik unsuru üzerine odaklanarak tartışılmaktadır.
Goleman’ın (2000), ülkemizde de çevirisi bulunan ikinci kitabı “İş Basında
Duygusal Zeka” adını taşır. Kitap beş bölümden oluşur. İş yaşamında aktif rol
almak isteyen ve duygusal zeka kavramına ilgi duyan okuyucu hedeflenirken, yine
oldukça sade bir anlatımla duygusal zeka kavramının çalışma hayatındaki yeri ve
önemi açıklanır. Çok sayıda durum örnekleri ve araştırma raporları ile iddialar
desteklenmeye çalışılır; is yerinde duygusal zekâdan etkili bir biçimde yararlanma
stratejilerine ve etkili lider profillerine ilişkin görüşler öne sürülür.
Mayer ve Cobb (2000), duygusal zeka üzerine olan eğitim politikalarının
mevcut tablosunun asıl eğitimsel ve psikolojik araştırmalardan çok, medya
yayınlarına dayalı olduğu görüsündedirler. araştırmanın ilk bölümü, duygusal zeka,
sosyal ve duygusal öğrenme ve karakter eğitimi alanlarına ait araştırmaların,
popüler yayınlarla nasıl ilişkilendirildikleri değerlendirilmektedir. İkinci bölümde
ise, duygusal zekanın sosyal ve duygusal öğrenmeyi destekleyip desteklemediği,
basarı ile nasıl ilişkilendirileceği ve karakter üzerinde etkili olup olmadığı
araştırılmaktadır. Son olarak, eğitim politikalarının dayanmaları gerekli olan bilim
alanının dışına taşmakta olduğu belirtilmekte ve ileride yapılması gerekli görülen
araştırmalar içi öneriler sunulmaktadır.
Mayer, Caruso ve Salovey (2000), bir şeye zeka diyebilmek için çeşitli
standart kriterleri karşılaması gerektiğini belirtmekte ve bu kriterlerden ilki olarak,
bir yetenekler serisi seklinde isletilebilir olması gerektiğini öne sürmektedirler.
İkinci kriter, bazı kesin ilişkisel kriterlerin sağlanmasıdır. Örneğin zeka olarak
tanımlanan yetenekler, bazı özgün değişikliklere sahip iken, aynı zamanda önceden
tanımlanan zekalarla karşılıklı olarak ilişkilendirilebilir olmalıdır. Üçüncü olarak,
zeka yetenekleri yas ve tecrübe ile gelişebilir olmalıdır. Araştırmacılar kendi
geliştirdikleri duygusal zeka ölçüm aracı olan MEIS (Çok Faktörlü Duygusal Zeka
ölçeği) ile iki farklı grup üzerinde uygulama yaparak bu kriterleri sağlayıp
sağlamadığını test etmişlerdir. Birinci grupta 503 kişilik bir yetişkin örneklemi,
72
ikinci grupta ise 229 kişilik ergen örneklemi ile çalışılmıştır. Sonuçta bu ölçek ile
ölçülen duygusal zekanın standart zeka kriterlerini karşılayan bir zeka türü olduğu
fikrine ulaşılmıştır.
Newsome, Day ve Catano (2000), duygusal zekanın basarı performansının
etkili bir ön görücüsü olarak ilan edildiğini, bunun haklılık derecesinin araştırılması
gerektiğini öne sürmekte ve çalışmalarında, akademik basarının yanında kişilik,
bilişsel yetenek ve duygusal zekanın ilişkisini incelemektedirler. araştırmanın
örneklemini 118’si bayan, 62’si erkek olmak üzere Kanada Üniversitesi
öğrencilerinden 180 kişi oluşturur. Duygusal zeka Bar-On EQ-i (1997) kullanılarak
hesaplanmıştır. Genel bilişsel yeteneği ölçmek için Wonderlic kişilik Testi (1992),
kişiliği ölçmek için Cattell 16 Kişilik Özelliği Testi (1993), kriter ölçeği olarak da
akademik başarıyı ölçtüğü düşünülen GPA sonuçları esas alınmıştır (Newsome,
Day & Catano, 2000:1009-1010). araştırma bulgularına göre hem bilişsel yetenek,
hem de kişilik akademik basarı ile dikkat çekici şekilde ilişkili görünmektedir.
Ancak ne EQ-i faktör puanları, ne de toplam EQ-i puanı ile akademik basarı
arasında dikkat çekici bir ilişki bulunmamıştır.
Petrides ve Furnham (2000), çoğunluğu beyaz olan 175 bayan, 85 erkek
olmak üzere 260 katılımcının duygusal zekâsını hem Schutte ve arkadaşları (1998)
tarafından geliştirilen duygusal zeka ölçeği (Emotional Intelligence Questionnaire)
ile ölçmüş, hem de bu kişilere Furnham ve arkadaşları tarafından hazırlanan (1999)
duygusal zeka öz-kestirim testi (Self-Estimated EI) uygulamışlardır. 15 duygusal
zeka boyutuna ilişkin puanları kapsayan 100 puan alanlar normal dağılım içerisinde
(bir standart sapma 15 puan düşünülmüş) kabul edilmişlerdir. araştırma sonunda,
duygusal zeka özellik testi sonuçlarına göre bayanlar, “sosyal beceriler” faktörüne
göre erkeklerden daha yüksek puanlar elde etmişlerdir. Ancak öz-kestirime dayalı
duygusal zeka değerlendirilmesi yapıldığında, erkeklerin bayanlardan daha yüksek
duygusal zekaya sahip olduklarını düşündükleri ortaya konulmuştur. Ölçülen
duygusal zeka ve öz-kestirime dayalı duygusal zeka puanları arasındaki iliksilerin
çoğu dikkat çekici şekilde pozitiftir; bu demektir ki, insanlar kendi duygusal
zekalarının çoğunu kavramaktadırlar. Ölçülen ve öz-kestirime dayalı duygusal zeka
puanları arasındaki ilişkiler genellikle erkeklerde kadınlarda olduğundan daha
73
yüksektir ve gerileme analizi, cinsiyetin öz-kestirime dayalı duygusal zeka
açısından önemli bir öngörücü olduğuna işaret etmektedir.
Abramovitz (2001), 5 Mart 2001 yılında Kaliforniya’da 15 yasındaki bir lise
öğrencisinin okula silahla gelerek iki arkadaşını öldürüp, 13 kişiyi de yaralamasına
sebep olduğu olayı makalesinde incelemeye almıştır. Çocuk, yaptıklarının
gerekçeleri olarak fiziksel özelliklerinden ötürü sınıf arkadaşları tarafından
aşağılanmasını, kendisine sataşılmasını ve dışlanmasını göstermektedir. Eylemi
gerçekleştirmeden önce defalarca onları öldüreceğini belirtmiş, ancak kimse
tarafından ciddiye alınmamıştır. Olayı çok yönlü ele alan Abramovitz, olanların
sorumlusunun duygusal zeka eksikliği olduğu görüsündedir ve çalışmasında
duygusal zekanın ne olduğu, unsurları, dünya üzerindeki etkileri tartışılmaktadır.
Ciarrochi, Chan ve Bajgar (2001), yaşları 13 ile 15 arasında değişen 131
öğrenci ile çalışarak ergenlik çağında geçerli ve güvenilir duygusal zeka ölçümü
yapılıp yapılamayacağını sorgulamışlardır. Öğrenciler, bir duygusal zeka öz-
bildirim ölçeği (SEI) (Schutte etal, 1998) ve konu ile ilgili birkaç teorik ölçek
doldurmuşlardır. Daha sonra pozitif, negatif ya da nötr ruh durumlarına sokularak,
onlardan ruh hali yönetimlerini değerlendiren bir ödev yapmaları istenmiştir.
Bulgular ergenlerde duygusal zekânın güvenilir bir biçimde ölçülebileceği ve
kızların duygusal zekâlarının, erkeklerinkinden daha yüksek olduğu yönündedir.
Ayrıca duygusal zekâ seviyesi, duygusal ifadeleri tanımlama, sosyal destek miktarı,
sosyal destekle birlikte tatmin boyutu ve ruh durumu yönetimi ile de pozitif olarak
ilişkilidir. Araştırmacıların bulgulara ilişkin yorumları SEI adlı ölçeğin özgün ve
yararlı bir ölçek olduğu ve ergenlerin duygusal zekâ ölçümünde rahatlıkla
kullanılabileceğini ortaya koymaktadır.
Son yıllarda yüksek duygusal zekaya hem is yaşamında, hem kişisel iliksiler
bazında, kısacası yasam kalitesinde, başarının eşlik ettiğine ilişkin inancı
destekleyen yayınların sayısı artmıştır. Ciarrochi, Forgas ve Mayer (2001)
tarafından hazırlanan “Günlük Yasamda Duygusal Zeka” (Emotional Intelligence In
Everyday Life) adlı eser de bu yayınlar arasında yerini almaktadır. Kitapta duygusal
zekaya iliksin literatür bilgiler ve duygusal zeka araştırmalarının yanı sıra, çeşitli
örnekler ve kullanılmakta olan duygusal zeka ölçüm araçlarına ilişkin
74
değerlendirmeler yer almaktadır. Kitaba dair kritik yazan Austin’e (2002: 394)
göre, kitap izleyici kitlesi olarak çoğunlukla akademisyenlere ve duygusal zeka ile
ilgili olabilecek meslek gruplarına hitap etmektedir. Ayrıca Duygusal Zekanın El
Kitabı (Handbook of Emotional Intelligence) (Bar-On & Parker, 2000) adlı kitaba
bir alternatif olarak düşünülebilir. Hatta duygusal zekaya ilişkin çok sayıda makale
içeren sözü edilen kitapta bulunmayan bazı konuları da kapsamaktadır. Aynı kitabı
Daus (2001: 775- 778), personel psikoloji dergisindeki yazısında, değerlendirmekte
ve kısaca tanıtmaktadır. Daus’a göre kitabı okuyan kişiler, duygusal zeka ile ilgili
çalışmaların değerini çeşitli yönleri ile, samimi bir biçimde anlayabilecektir. Kitap,
duygusal zekaya ilişkin çalışmaları düşünce tutarsızlıkları ve tartışmalı yanlarını da
kapsayacak şekilde gündeme taşımaktadır. Konuya dair deneysel çalışmaları, pratik
anlamları ve gelecekte çalışılması uygun olacak yanları ile duygusal zeka kavramı,
bilimsel bir soruşturmaya tabii tutulmaktadır. Kitap üç bölümden oluşur: 1.bölümde
(1-3. kısımlar) , temel olarak konu açıklanır; 2. bölümde (4-10. kısımlar) günlük
yasamda duygusal zeka uygulamaları yer alır; 3. bölümde (11. kısım) ise
değerlendirme ve sonuç yer alır.
Druskat ve Wolf (2001), grupların duygusal zekalarının yapılandırılması v
bu durumun is yasamı için önemi üzerinde durmuşlardır. Takımların niçin duygusal
zekalarını yaratmak durumunda oldukları tartışılmış, duygusal etkileşim seviyeleri
açıklanmış ve takım etkililiği için bir model önerilmiştir. Bu modelde duygusal
zeka temel olarak görülür ve üzerinde sırası ile, önce güven- kimlik- etki, ardından,
katılım- işbirliği, en üstte de daha yüksek ürün-daha yaratıcı çözümler ve daha iyi
kararlar yer alır. Çalışmanın diğer bölümleri bireylerin duygularını düzenlemelerini,
grup duyguları ile çalışmayı ve grubun duygularını düzenlemeyi açıklar. Grup
duygusal zekası için bir model düşünülür. En etkili takımların, duygusal olarak zeki
olanlar olduğu vurgulanır. Ayrıca çalışmanın içeriğinde belirtilen ilkeler
doğrultusunda, her takım için duygusal zeka geliştirilebileceği iddia edilir.
Marshall’ın (2001) çalışmasında, “mühendisler için duygusal zeka gelişiminin niçin
önemli olduğu” seklinde popüler literatürde süregelen tartışma, bir takım çerçeve
bilgiler ile açılmakta ve kişilerin duygusal zekalarını geliştirebilmeleri için öneriler
sunulmaktadır.
75
Mayer- Perkins- Caruso ve Salovey’in (2001) birlikte yaptıkları bir
araştırmada duygusal zeka ve üstün duygusal yetenekler arasındaki iliksi
incelenmektedir. Ayrıca kişilerin duygusal zeka seviyelerine göre, sosyal
durumlarla basa çıkma güçlerine de açıklık kazandırılmak istenmektedir. Duygusal
zeka ve sosyal davranış, ergenlik çağı gençlerinden oluşan 11 kişilik pilot bir grup
üzerinde araştırılmıştır. Duygusal zekayı ölçmek için yetenek temelli ölçüm aracı
MEIS-A kullanılmıştır. Genel zekayı ölçmek için ise Peabody Resim-Kelime ölçeği
kullanılmıştır. Ayrıca 11 ergenin her birinden sosyal bir güçlükle karşılaştığında
nasıl basa çıktıklarını açıklamaları istenmiştir. Sonuçlar, yüksek duygusal zekaya
sahip olanların, diğerlerine göre belli durumlarda kendilerinin ve başkalarının
duygularını daha iyi tanımlayabildikleri, yapacakları eylemlerde onları birer rehber
olarak kullanabildikleri ve baskılara karsı daha dayanıklı tavır gösterebildikleri
yönünde yorumlanmıştır.
Parker, Taylor ve Bagby (2001), duygusal zeka ve duygu yoksunluğu
(alexithymia) arasındaki ilişkiyi 734 kişilik geniş bir yetişkin grubu üzerinde
potansiyel değişken analizleri kullanarak incelemişlerdir. Duygu yoksunluğunu
ölçmek için TAS-20, duygusal zekayı ölçmek için ise Bar-On EQ-i kullanılmıştır
(Parker, Taylor & Bagby, 2001: 109). Sonuçlar, yapıların bağımsız olmalarına
karsın, oldukça çakıştıklarını ve aksi yönde ilişkili olduklarını ortaya koymuştur.
Petrides ve Furnham’ın (2001) çalışmasında, duygusal zekanın teorik
temelleri, öz-algılama yetenekleri ve özelliklerin bir bileşimi olarak ortaya konur.
İki ayrı çalımsa ile duygusal zeka özelliğinin diskriminant geçerliği araştırılır.
kişilik bir örneklem ile gerçekleştirilen birinci çalışmada, Bar-On EQ-in’in
psikometrim özellikleri incelenir ve ölçeğin tek-faktörsel olduğu bulunur.
Eysenck kişilik Profili sonuçları ile birlikte incelendiğinde, bu profilin
faktör aralığında açık bir biçimde duygusal zeka faktör özelliği ortaya çıkar. İkinci
çalışmada 166 kişi ile çalışılır ve bu kez Bar-On EQ-in’in azaltılmış versiyonu,
NEO PI-R adlı basit kişilik boyutlarını ölçen ölçek ile birlikte incelenir ve yassı bir
duygusal zeka faktör özelliği, beş-Faktör Modelinde ayrılır. Sonuçlar tartışılır ve
76
duygusal zeka özelliğinin, hiyerarşik özellik yapılarının temel seviyesinde farklı bir
karma yapı olarak kavramsallaştırılabileceği görüsüne ulaşılır.
Pfeiffer (2001), duygusal zekayı mercek altına almıştır. Ona göre “duygusal
zeka” çağın ruhuna uygun olduğu için popüler bir kavramdır. Çünkü geleneksel
olmayan bir zekayı kucaklamaktadır ve toplumun bir takım acil sorunlarına çözüm
getirecek gibi görülmektedir. Ancak bu konuda deneysel bir çalışma
gerçekleştirmemiş olan Pfeiffer’in yorumuna göre, hem kavramsal, hem de ölçüm
bakımından daha tatmin edici ileri çalışmalar yapılması gereklidir.
Schutte ve arkadaşları (2001), Amerikan popülasyonu örnekleminde
duygusal zeka ve kişiler arası ilişkiler arasındaki bağı araştıran yedi aşamalı bir dizi
çalışma yapmışlar ve ulaştıkları sonuçları raporlaştırmışlardır. araştırmanın ilk iki
aşamasında, yüksek EQ puanı elde eden katılımcılar, sosyal durumlara empatim
perspektifle yaklaşma ve öz-gözlemde de yüksek puanlar elde etmişlerdir. Üçüncü
çalışmada yine yüksek duygusal zeka puanına sahip olan katılımcılar, sosyal
becerilerde de yüksek puanlara ulaşmışlardır. Yüksek duygusal zeka puanlı
denekler 4. çalışmada, partnerlerine karsı oldukça işbirlikçi tavırlar sergilerlerken;
5. çalışmada ilişkilerinde yakın ve şefkatli olduklarına dair yüksek puanlar
almışlardır. 6. çalışmada, eslerinin duygusal zekası yüksek olan katılımcıların,
evlilik tatmin puanları yüksek çıkmış; 7. ve son aşamada ise, duygusal zekaya sahip
olarak tanımlanan partnerleri ile kuracakları ilişkilerinde yüksek tatmin beklentisine
girmişlerdir. Sonuç olarak bu yedi çalışma ile, duygusal zeka ve kişiler arası
iliksiler arasında (Amerikan popülasyonu örnekleminde) güçlü bir bağ olduğu
kaydedilmiştir.
Balon (2002), Stein ve Book (2000) tarafından yazılan ve ülkemizde de
“EQ, Duygusal Zeka ve Basarının Sırrı” (Stein & Book, 2003) adı ile Türkçe’ye
çevrilmiş olan kitabın değerlendirmesini yapmıştır. Balon’a göre (2002: 260),
Steven ve Book, okuldaki ve okul dışındaki basarı arasındaki farklılığa işaret
etmektedirler. Okul dışındaki basarının yaşamımızda oynadığı rolün önemini
vurgular ve bu önemin duygusal zeka (EQ) ile ilişkilendirilebileceği belirtirler.
Kitap önsözden sonra yedi ana bölüme ayrılır. 1. bölüm EQ’ya artan ilgiyi; 2.
bölüm kişiler-arası alanı; 3. bölüm kişisel alanı; 4. bölüm uyum alanını; 5. bölüm
77
stres yönetimi alanını, 6. bölüm genel ruh hali alanını ve 7. bölüm hepsini
birleştiren bir değerlendirmeyi kapsar. Kitap, Balon (2002:261) tarafından ilginç ve
yararlı bir kişisel gelişim kitabı olarak nitelendirilmekte ve kişilerin duygusal
zayıflıklarını yenerek, duygusal zekalarını geliştirebilmeleri için pek çok yararlı
bilgiler sunmakta olduğu için de tavsiye edilmektedir. Editörlüğünü Barrett ve
Salovey’in (2002) yaptığı “Duygunun Hikmeti: Duygusal Zekanın Psikolojik
Süreçleri” (The Wisdom in Feeling: Psychological Processes in Emotional
Intelligence) adlı kitap, duygusal zeka ve önemli bir konu olan örgütsel araştırma ve
uygulamaya odaklanır. Kendi içlerinde 17 alt baslığa ayrılan beş ana bölümden
oluşur. Birinci bölüm duygunun algılanışı; ikinci bölüm duygunun düşünce ve
eylemde kullanılışı; üçüncü bölüm duygunun kavranışı; dördüncü bölüm duygu
yönetimi; besinci bölüm ise geniş bir değerlendirme ve yardım önerilerini kapsar.
Bennetts (2002), samimiyet ve iletişim perspektifi ile, yaratıcı insanların
yaşantısında geleneksel rehber ilişkileri çalıştığı doktora tezi bulgularını
sunmaktadır. Çalışmada geleneksel rehber ilişkiler için bir model (TMR,
Traditional Mentor Relationships) betimlenir. Metodolojik düşünceler felsefi bir
söylemle, hermeneutik açıdan ele alınır. Geleneksel rehber ilişkilerde samimiyet,
pozitif görülür ve temel kabul edilir. Araştırmacıya göre rehberler, duygusal
olgunluk ve duygusal zeka kriterleri sergilerler. Çalışmada iletişim açısından
metodolojik süreçler konusu da, Heidegger’in gerçeklik kavramı bakımından
tartışılır.
Caruso, Mayer ve Salovey (2002), çok tartışılan bir konuya açıklık
kazandırmak için önemli bir çalışma yapmışlardır: “Duygusal zeka, basit bir kişilik
teorisi mi, yoksa zekanın bir formu mudur?”. Teori sudur, eğer duygusal zeka
standart kişilik özelliklerinden değerli, ya da farklı bir şey ise, onlardan onu ayıran
özgün bir şeyler ölçebilmelidir. Bu sorunun cevabını araştırmak için, bu çalışmada
duygusal zeka yetenek testi ve onun kişilik testi değişkenleri ile çakışan yapıları
incelenmektedir. Duygusal zekayı ölçmek için Çok Faktörlü Duygusal Zeka ölçeği
(MEIS) (Mayer, Caruso & Salovey, 2000) kullanılmıştır. Bu ölçek duygusal zeka
yetenek ölçeği olduğu kadar, kariyer ilgileri, kişilik ve sosyal davranış özelliklerini
de ölçmektedir. Araştırmanın örneklemini 183 lisans düzeyi üniversite örgencisi
78
oluşturur. Katılımcıların 52’si erkek, 128’i bayan olup, 3 kişi cinsiyet
belirtmemiştir. Duygusal zeka geleneksel biçimde tanımlanan kişilik özelliklerinden
oldukça bağımsız ve güvenilir olarak ölçülmüştür. Bu araştırmaya göre, duygusal
zeka çeşitli standart kişilik özelliklerinden bağımsız olarak nitelendirilmektedir.
Ayrıca duygusal zekanın belki de, insanın zihinsel yeteneklerine dair anlayışımızı
genişletmekte olan bir yapı seklinde düşünülmesinin uygun olacağı belirtilmektedir.
Derksen, Kramer ve Katzko (2002), araştırmalarında kuramsal bir iddiayı;
“duygusal zekanın, bize daha tanıdık gelen entelektüel yeteneklerden bağımsız bir
kavram olduğu” tezinin doğruluğunu değerlendirmektedirler. 489’u erkek, 384’ü
bayan olmak üzere 873 kişilik büyük bir örneklem grubu ile çalışılmıştır. Grubun
yas değişkeni 19 ile 84 arasında değişmektedir. Ortalama yas değeri 50.74 olarak
belirlenmiştir. Katılımcıların duygusal zekaları Bar-On EQ-i ile ölçülmüş ve bu
sonuçlar Genel Yetiksin Zihinsel Yetenek ölçeği seklinde Türkçe’ye
çevirebileceğimiz ve bilişsel yetenekleri ölçen GAMA ile kıyaslanarak
değerlendirilmiştir. Bulgulara göre, Bar-On EQ-i ile GAMA arasındaki bağıntılar
oldukça düşük ve önemsiz düzeydedir. Bu durum hem toplam için, hem de ayrı
cinsiyetler için değerlendirildiğinde değişmemektedir. Dolayısıyla, psikometrim
açıdan her iki testin bağımsız olduğu ve farklı yetenekleri ölçtüğü rahatlıkla
söylenebilmektedir.
Goleman, Boyatzis ve Mckee (2002a), “Öncü Liderlik ve Duygusal Zekanın
Gücünü Anlamak” (Primal Leadership: Realising the Power of Emotional
Intelligence) adlı kitaplarında, lider özellikli kişilerin esas liderlik vasfı olarak
duygusal zeka yeteneklerini kişiliklerinde barındırdıklarına ya da barındırmaları
gerektiğine yönelik çeşitli saptamalar ve örnekler vermektedirler. Kitabın ardından
yayınladıkları makalede de (Goleman, Boyatzis & Mckee, 2003:123-126) is
yaşamında duygusal zekanın gücü anlatılmakta, öncü liderlik için duygusal zeka
adeta bir koşul olarak düşünülmektedir. Sözü edilen kitap için yazılmış olan bir
değerlendirme yazısında Yunker (2002: 1032), bu kitabı alan okuyucunun eğer
liderlik anlayışı adına katkılar getiren dikkat çekici bir çalışma bulmayı umuyor ise,
hayal kırıklığına uğrayacağını; eski fikirlerin, yeni bir terminoloji ile oldukça da
genelleştirilerek sunulduğunu iddia eder. Ayrıca etkili bir lider için iddia ettikleri
79
reçeteyi gizli tuttuklarını, okuyucu ile bu tür bir bilginin de paylaşılmadığını
düşünmektedir. Kitaba ilişkin Buono’nun ( 2003: 353-356) da bir değerlendirmesi
vardır. O, etkili liderlik için duygusal zeka seviyesinin şüphesiz yüksek olmasının
yerinde olacağı, o tür liderlerle dolu bir dünyanın çok daha iyi bir mekan olacağı,
pozitif duyguların sinir ve korkudan çok daha güçlü olacağı fikirlerine katılmakla
birlikte; sadece bir an için insanları tüm bu koşulların sağlandığı bir hayali kurmaya
davet ederken, belki de kitaptaki fikirleri fazla ütopik bulduğuna yönelik ince bir
gönderme yapmaktadır. Aynı kitap için Brooks (2003: 235-238), oldukça olumlu
bir değerlendirme sunmakta ve liderlik gelişimi açısından önemli çıkarımla
barındırdığını düşünmekte, bu alanda çalışma yapanlara önermektedir.
Goleman, Boyatzis ve McKee (2002b), takımların duygusal gerçeği ile ilgili
makalelerinde, grubun duygusal zekasının nasıl en üst seviyeye çıkabileceğini;
takımların duygusal zekalarına ilişkin düşüncelerini belirtmektedirler. Yazarlara
göre, duygusal zekanın unsurları olarak tanımlanan “öz-farkındalık, öz-yönetim,
sosyal-farkındalık ve ilişki yönetimi”, bireyleri olduğu kadar takımları da
ilgilendirir. Ve bu nedenle bir takımın etkililiğini en iyi şekilde kullanabilmesi için,
bu takımın elemanları, özellikle de liderleri, takımın duygusal durumunu ve
ihtiyaçlarını düzenlemelidir.
Goleman’ın (2002a), tüm dünyada en çok satanlar listesinde tepede yer
bulan kitabı “Duygusal Zeka”, dilimize de çevrilmiş; ülkemizde de dünyadakine
benzer bir ilgiye sahip olmuştur. Kitap beş ana bölümden oluşur. Birinci bölüm
duygusal beynin fizyolojik özelliklerini açar; ikinci bölümde duygusal zekanın
doğası ve alt boyutları açıklanır. Üçüncü ve dördüncü bölümler, duygusal zekanın
doğasını destekleyici durum örnekleri ile zenginleştirilmiştir. En son bölümde
duygusal okuryazarlık kavramı öne sürülür ve eğitim ile yükseltilebileceği öne
sürülen duygusal zekaya dair eğitim önermelerine yer verilir. Konuyu hiç bilmeyen
sıradan kişilerin dahi rahatlıkla anlayıp okuyabileceği sadelikte bir anlatımı olması,
kitaba kişisel gelişim serilerine benzer bir görünüm kazandırıyor olabilir. Ancak
arka bölümde yer alan notlar kısmında verilen referanslara bakıldığında, kitabın
oldukça sağlam bilimsel yayınlara dayandırılarak hazırlandığı görülmekte; bu ek
bölüm sözü edilen kuşkuların silinmesine yardım etmektedir.
80
Duygusal zeka özellikle is yasamı, yönetim çevreleri açısından çokça
incelenen, liderlik boyutu ile ilişkilendirilen bir kavramdır. Landen (2002), ise is
yasamı için duygusal zekayı farklı bir bakışla ele alır. Deneysel bir çalımsa
olmamakla birlikte, duygusal zekaya dair yaklaşımları değerlendirmekte ve
satıspazarlama teknikleri, ürün reklam ve tanıtımı, duygusal sermaye, etki ve duygu
yönetimi kavramlarını, yeni çalışan tiplemesi ile birlikte duygusal zekanın
katkılarını hesaba alarak incelemektedir.
Massey (2002), insan toplumunun oluşumunun kısa bir özetini sunduğu
araştırmasında, sosyal yasamda duyguların rolünün ne olduğu konusuna açıklık
getirmeye çalışmaktadır. Duyguların oluşumunu ve duygusal beynin gelişimini
oldukça önemseyen Massey, insani evrimin 6 milyon yılın üzerinde sürerek, insan
toplumunu oluşturduğunu belirtmektedir. Bu süre boyunca grup büyüklükleri
düzenli olarak artmış, insanoğlunun iyi gelişmiş bir sosyal zekaya sahip olma ve
grup uyumunu sağlama süreci, duygularının değişimine ve rafine edilmesine dayalı
olarak yavaş yavaş gerçekleşmiştir. Ona göre, duygusal ifade için gerekli olan
nörolojik yapılar, ilkel beynin parçalarıdır ve akılcı zekanın gelişimi için gerekli
bilisel donanımdan çok önce gelişmişlerdir. Gerçekte akılcılığa dayalı kitle
kültürünü oluşturan sosyal şartların oluşumu için gerekli insan evrimi, sadece son
yüz yıl içerisinde oluşmuştur. İnsan bilisinin ve insan toplumunun evriminin kritiği,
insanın duygusal beyninin çalışmasını, yaratılısını resmeder ve onun bağımsızca,
üstelik güçlü etkilerle akılcı beyni nasıl idare ettiğini gösterir. Massey “eğer
sosyoloji ileriye gitmek istiyorsa, araştırma ve teori, hem duygusal, hem de akılcı
zekayla uğraşmalı ve özellikle de ikisinin arasındaki karşılıklı etkileşime
odaklanmalıdır” demektedir (Massey, 2002: 1).
Palmer, Donaldson ve Stough (2002), duygusal zeka ve yasam tatmini
arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Bu ilişkinin doğasını belirleyebilmek için
öncelikle, yasam tatmininin öngörücüsü olarak bilinen kişilik yapısı, pozitif ve
negatif etkiler değerlendirilmiştir. Yasları 16 ile 64 arasında değişen 47 erkek, 59
bayan ve biri cinsiyet belirtmemiş olmak üzere 107 kişiye, sırasıyla SWLS,
PANAS, TAS-20 adlı ölçekler (Palmer, Donaldson & Stough, 2002: 1095) ve
duygusal zekayı ölçmek için Salovey ve arkadaşları (1995: 147) tarafından
81
geliştirilen TMMS (Trait Meta-Mood Scale) uygulanmıştır. Duygusal zeka
ölçeğinin sadece duygusal açıklık alt-ölçeği ve duyguları tanımlama alt ölçeği ile
yasam tatmini arasında dikkat çekici bir bağıntı bulunmuş ve sonuçlar tartışılmıştır.
Salovey ve arkadaşları (2002), algılanan duygusal zeka ile, kişilerin
güçlüklerle basa çıkma gücünü ölçen psiko fizyolojik ölçümler arasındaki iliksiyi
incelemişlerdir. Bu doğrultuda üç ayrı örneklem ile üç ayrı çalışma gerçekleştirmiş
ve sonuçlarını raporlaştırmışlardır. Birinci örneklem üniversite lisans düzey
öğrencilerinden oluşan 104 kişiyi; ikinci örneklem, cinsiyetleri kadın olan 30-45 yas
arası 60 kişiyi; üçüncü çalışmanın örneklemi ise 48 kişilik bir üniversite lisans
düzey öğrencisi olan 48 kişiyi kapsar. Algılanan duygusal zeka ölçümü için, TMMS
(TraitMeta Mood Scale) adlı ölçek kullanılmıştır. Yapılan birinci çalışmanın
sonuçlarına göre, algılanan duygusal zeka ile, psikolojik ve kişiler arası faaliyet
arasında dikkat çekici düzeyde pozitif ilişkiler bulunmuştur. İkinci çalışmanın
sonucu, ruh hali düzenleme becerisine, tehdit düzeyi düşük olan tekrar eden
laboratuar stresi algıları ve pasif basa çıkma yöntemlerinin eslik ettiğini gösterir:
Açıklık, netlik, negatif ruh halindeki büyük artıslarla iliskilendirilir, fakat tekrar
eden stres boyunca düşük düzeyde kortizol açığa çıktığı belirlenir. Üçüncü
çalışmada, ruh hali düzenlemesine sığ düşünce seviyeleri ve aktif stres ile mücadele
eslik eder; dikkat ile de düşük kortizol ve kan basıncı ilişkilidir. Araştırmacılar bu
bulgular doğrultusunda, strese karsı verilen psiko fizyolojik tepkilerin, duygusal
zeka fonksiyonları ve sağlık arasındaki ilişkide yatan potansiyel bir mekanizma
olabileceğini öne sürmektedirler.
Schutte ve arkadaşları (2002), karakteristik duygusal zeka ile duygusal
esenlik arasındaki varlığı öne sürülen ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmacılar,
duygusal esenliğin, pozitif ruh hali ve yüksek öz-saygıyı kapsadığını
belirtmektedirler. Birinci çalışmanın örneklemi yas ortalamaları 30.16 olan 31 kadın
ve 9 erkekten oluşmaktadır. Duygusal zekayı ölçmek için Schutte ve arkadaşları
(1998) tarafından geliştirilen ölçek kullanılmıştır. Ayrıca pozitif ve negatif etkiyi
ölçmek için de Watson, Clark ve Tellegen (1988) tarafından geliştirilen ölçek
PANAS kullanılmıştır. _kinci çalışmanın örneklemi, yas ortalamaları 28.10 olan 38
kadın ve 12 erkekten olmak üzere toplam 50 kişiden ibarettir. Yine ilk çalışmadaki
82
duygusal zeka ölçüm aracı kullanılmış, ayrıca Rosenberg Öz-Saygı ölçeği
Rosenberg, 1989) uygulanmıştır. Yaptıkları ilk iki çalışmada duygusal zeka ile ruh
hali ve duygusal zeka ile öz-saygı arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Buna göre
sonuçlar, yüksek duygusal zekanın karakteristik olarak pozitif ruh hali ve yüksek
özsaygı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Üçüncü çalışmada ise yas ortalamaları
37.44 olan 35 kadın ve 11 erkekten ve bir cinsiyet belirtilmemiş denekten oluşan 47
kişi ile çalışılmıştır. Burada katılımcılar duygusal zeka ölçeği, PANAS ve
Rosenberg Öz-Saygı ölçeğinin ardından, bir de Velten metodu ile pozitif ve negatif
durumlar içerisine sokulmuşlardır. Üçüncü çalışmanın sonuçları, yüksek duygusal
zekanın yüksek pozitif ruh hali ve yüksek öz-saygı ile ilişkili olduğuna işaret
etmektedir. Üçüncü çalışma aynı zamanda duygusal zekanın ruh hali ve öz-saygı
düzenlemedeki rolünü de araştırmıştır. Sonuçlara göre, yüksek duygusal zekalı
bireylerde, olumsuz bir durum yaratıldıktan sonra da pozitif ruh hallerinde ve öz-
saygılarında önemli bir düşüş olmamış; pozitif bir durum yaratıldığında ise, pozitif
ruh halinin artısı gözlemlenmesine karsın, öz-saygıda herhangi bir artış söz konusu
olmamıştır. Çalışmanın içeriğinde duygusal zeka ile ilgili yapılan çalışmaların
ışığında bulgular tartışılmakta, sonraki araştırmalar için öneriler sunulmaktadır.
Thi Lam ve Kirby (2002), bireysel performans üzerinde duygusal ve genel
zekanın etkilerini araştırmış, “duygusal zeka bir avantaj sağlamakta mıdır?”
sorusuna cevap aramışlardır. Burada genel zeka ile IQ kastedilmektedir.
Araştırmacılar duygusal zekayı ölçmek için Mayer, Salovey ve Caruso tarafından
geliştirilen ölçüm aracı MEIS’i kullanmışlardır. Bu ölçeğe göre kapsamlı olarak
duygusal zeka, duyguların algılanması, kavranması ve düzenlenmesi yetilerinden
oluşmaktadır. IQ ölçümü için de Shipley Enstitüsü’nce geliştirilen IQ ölçeği
kullanılmıştır. Örneklem, Batı Amerikan Üniversitesi’nin lisans öğrencilerinden
152 erkek ve 152 si kız olmak üzere toplam 304 kişiden oluşmaktadır. Çalışmanın
bulguları, yüksek duygusal zekaya sahip kişilerin bilişsel performans ölçümlerinin
diğerlerine göre daha iyi ve zekanın bireysel performans ile ilişkili olduğunu
göstermektedir. Zeidner, Roberts ve Matthews’in (2002) çalışmalarında, eğitim ve
okul bağlamında duygusal zekanın rolüne dair iddialara ilişkin eleştirel bir bakış
sunulur. Duygusal zekanın tanımı, mevcut ölçekler ve bu alana yönelik mevcut
83
programlar incelenir. Araştırmacıların değerlendirmelerine göre; duygusal zeka
gelişimine katkısı olduğu söylenen programların çoğu, duygusal zeka seviyesini
kesin olarak değiştirecek şekilde tasarlanmamıştır ve çok az sayıda sistematik
program iç-dış geçerlik kurallarını karşılayabilmektedir. Okul-temelli öğretim ve
ilerlemenin etkilerine ilişkin çok az şey bilinmektedir ve hala duygusal zeka
programlarının hangi boyutta anlamlı bir şekilde duygusal zeka becerilerini
niteleyeceğini belirlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Dolayısı ile konu eğitim öğretim
açısından belirsizliğini sürdürdüğü için, araştırmacılar ileri düzeyde çalışmaların
yapılması gerektiği görüsündedirler.
Arsenio (2003), duygusal zeka ve duyguların zekası üzerine çalışılmış
karma duygusal zeka modelleri ile, var olan gelişimsel araştırma ve teoriler
ilişkilere yönelik gelişimsel bir perspektif sunmaktadır. Kapsamı gereği mevcut
duygusal zeka modellerinin değerlendirmesini içeren araştırmada, özellikle Zeidner
ve arkadaşları (2003) tarafından çocukların duygusal zekalarını ölçmek amacıyla
2002’de geliştirilen EQ (duygusal zeka) modeli geniş bir biçimde tartışılmaktadır.
çalışma, gelişimsel literatürde, yetişkin duygusal zekasına yönelik mevcut yanlış
anlamaların nasıl düzeltilmesi gerektiği üzerinde de düşündürmektedir.
Barchard (2003) duygusal zekanın, iste okulda ve sosyal iliksilerde
kestirimde bulunabilmek için IQ’dan daha iyi olduğuna ilişkin iddiaların
geçerliliğini incelemiştir. Örneklem grubu, lisans düzeyinde son sınıf psikoloji
örgencileri arasından seçilmiştir. Öngörülebilir duygusal zeka geçerliği,
öngörülebilir geleneksel bilişsel zeka ve beş büyük kişilik boyutu ile
karsılaştırılmıştır. Ayrıca bu üç ilgi alanının her biri için de artışsal öngörü
geçerliliği değerlendirilmiştir. Sonuç olarak bazı duygusal zeka ölçeklerinin,
akademik başarıyı öngörebildikleri, ancak hiçbirinin akademik basarı için bilişsel
ve kişilik ölçen araçlardan daha fazla artışsal geçerlik öngörüsü göstermediği
bulgulanmıştır.
Bar-On ve arkadaşları (2003), duygusal ve sosyal zekayı sinirbilimsel alt
tabakada araştırmışlardır. Ön alın ventromedial kortekslerinde yara bulunan
hastaların somatik işaretleri eksiktir ve karar verme aşamasında, özellikle de
dezavantajlı seçimlerde kendini gösteren durumlarda, bu kişiler güçlükle karar
84
vermekte; çoğunlukla diğer kişilere bağlı hareket etmektedirler. Ayrıca amigdala ve
insular kortekslerdeki yaralar (özellikle de sağ bölümde olanlar), aktifleşen somatik
durum ve karar verme aşamasını tehlikeye atarlar. Bu durum, ventromedial,
amigdala ve insular bölgelerin, somatik aktivite durumu ve karar verme aşamasını
içeren sinir sisteminin birer parçası olduklarını öne sürmektedir. Araştırmacılar
hastaların gerçek yasam kararları verme aşamasında yasadıkları şiddetli
eksikliklerde, çevresel ve sosyal isteklerle etkili bir şekilde basa çıkma yeteneğine
sahip olamamalarının, duygusal ve sosyal zeka seviyelerindeki anormalitenin bir
yansıması olabileceğini farz ederek çalışmaya başlamışlardır. Ventromedial
korteksinde çift taraflı sabit yara olan, amigdalanın tek tarafında sağda yara olan ya
da sağ insular kortekslerde yara olan 12 hastanın duygusal zekaları Bar-On EQ-i ile
test edilmiştir. Hastalar aynı zamanda kişisel değişimler ve psikopatoloji kadar
sosyal fonksiyon ve karar verme aşamalarını ölçmek için tasarlanan çeşitli diğer
işlemlerle incelenmişlerdir. Ayrıca bilisel zekalarını icra fonksiyonlarının, kararlılık
ve hafızalarının değerlendirilmesi için, standardize edilmiş nöropsikolojik testler
uygulanmıştır. Bulunan sonuçlar nöral merkezin dışındaki somatik durum
aktivasyonunu ve karar verme aşamasını ileten yapılarda sabit yarası olan 11
hastanınki ile karsılaştırılmıştır. Sonuç olarak sadece somatik işaret merkezli
yaraları olan hastalarda, sosyal fonksiyonlardaki sıkıntılar kadar, bilişsel zekanın
(IQ) seviyesinin normalliğine ve DSM-IV ölçütlerine dayalı psikopatolojinin
yokluğuna rağmen dikkat çekici bir şekilde düşük duygusal zeka ve zayıf karar
yetisi açığa çıkmıştır. Bulunan bu ön kanıtların anlamı, duygusal ve sosyal zekanın
bilişsel zekadan farklı olduğu fikrini vermesidir. Araştırmacılar, somatik durum
eylemlerini ve kişisel kararları destekleyen nöral sistemlerin, nöral sistem destekli,
bilişsel zekadan bağımsız, duygusal ve sosyal ilerlemesine yardımcı olan bir nöral
merkezin kritik elemanları ile çalışıyor olabileceklerini öne sürmektedirler (Bar-On
et al., 2003: 1790-1800). Bu araştırma, beyin temelli yapılarla da ilişkili olarak
duygusal zekaya daha meşru bir görünüm kazandırmış olması açısından oldukça
önemli görünmektedir. Brackett ve Mayer’in (2003) çalışmalarında, bir duygusal
zeka yetenek testi olan ve Mayer- Salovey ve Caruso tarafından geliştirilen
MSCEIT ile öz-bildirime dayalı iki duygusal zeka testi (Bar-On tarafından
geliştirilen EQ-i ve SREIT ) duygusal zeka ölçüm geçerlikleri bakımından artışsal,
85
konverjent ve diskriminant açılardan kıyaslanmaktadır. Sonuç olarak, yetenek
duygusal zeka testi ve öz bildirime dayalı duygusal zeka testi sonuçları arasında,
aynı kişilere uygulanmalarına rağmen zayıf ilişkiler bulunmuş olmakla birlikte, iki
öz-bildirim ölçeğinin kendi aralarında güçlü ilişkiler gösterdikleri ortaya
konmuştur.
Coffey, Berenbaum ve Kerns (2003), duygusal zeka, duygu yoksunluğu
(alexithymia) ve ruh hali farkındalığını, çeşitli açılardan, birbirleri ile olan
iliksilerini de değerlendirerek incelemişlerdir. Yasları 17 ile 21 arasında değişen ve
%58’i bayan olan 129 üniversite öğrencisine duygusal zekayı ölçmek için TMMS
(Trait Meta-Mood Scale), duygu yoksunluğunu ölçmek için TAS-20 (Toronto
Alexithymia Scale) ve ruh hali farkındalığını ölçmek için MAS (Mood Awareness
Scale) uygulamışlardır. Faktör analizi sonuçları, duygusal açıklık ve ilginin her üç
ölçekte de çakıştığını açığa çıkarmıştır. Bu iki duygu boyutu, kişilikle, performansla
ve duygusal görevlerle farklı şekilde ilişkili bulunmuş; sonuçlar bireysel farklılıklar,
duygu yoksunluğu ve duygusal zeka kavramları çerçevesinde tartışılmıştır.
Furnham’ın (2003) duygusal zeka özellikleri ve mutluluk arasındaki iliksiyi
incelediği çalışmada, katılımcıların, duygusal zeka özellikleri, mutluluk, kişilik ve
bilisel yetenek ölçümleri yapılmıştır. Örneklem 18-23 yas arası 11 erkek ve 77
bayan olmak üzere toplam 88 kişiden oluşmaktadır. Duygusal zeka özelliklerini
ölçmek için TEIQue-SF (Petrides, Perez & Furnham, 2003) kullanılmıştır.
Nevrotizm, dışadönüklük ve deneyime açıklıkla pozitif ilişkide iken,
mutluluk ile negatif ilişkili olarak kaydedilmektedir. bilişsel yetenekler ise, ne
mutlulukla ne de duygusal zeka özellikleri ile ilişkili bulunmamıştır. Mutluluk için
gerekli toplam değişkenlerin % 50’den fazlasının duygusal zeka özellikleri ile
açıklanabileceği belirtilmektedir. Mutluluk ve duygusal zeka özellikleri arasındaki
pozitif ilişki, beş kişilik özelliğine bakıldığında da sürmektedir. Jaeger’a (2003)
göre, deneysel araştırmaların kanıtları, duyguları değerlendirme, düzenleme ve
onlardan yararlanma yeteneğinin çalışanların performansları üzerindeki önemli
sonuçlarını ortaya koyar. Ancak araştırmacı, lisansüstü mesleki eğitim için
hazırlanan program müfredatlarının pek azının çalışanların yararlı bir şekilde is
yerlerinde kullanabilecekleri duygusal ve kişiler arası becerilere yöneldiğini
86
kaydetmektedir. Bu saptama doğrultusunda sürdürdüğü araştırmada, is yeterlikleri
ve müfredat açısından, mesleki lisansüstü eğitimde duygusal zekayı araştırmıştır.
Müfredat incelemelerinin ardından, Amerikan halkı örnekleminde genel yönetim
kursu öğrencileri arasından 158 kişi seçilmiş, ve duygusal zekayı ölçmek için Bar-
On EQ-i kullanılmıştır. araştırmanın sonuçları, duygusal zeka yeterlikleri
potansiyelinin geleneksel lisansüstü sınıflarda geliştirilebileceğini göstermiştir.
Ayrıca bulgular, duygusal zeka ve akademik performans arasında güçlü bir ilişki
açığa çıkarmıştır.
Liff (2003), gelişimsel eğitim açısından sosyal ve duygusal zekayı
incelemiştir. Değerlendirmeleri ışığında Liff (2003:33), öğrenciler için üniversite
deneyimleri açısından, sosyal ve duygusal zekanın elemanları olan öz-farkındalık,
savunma, öz moral, davranış kontrolü, amaç saptama, kendini izleme, empati ve
kampüsteki öğrenci yasam standartları ile pekiştirilmiş sosyal becerilerin, basarı ya
da yanlışlarının belirleyicisi bile olabileceğini; sözü edilen becerilerin örgencilerin
akademik başarılarının en büyük kolaylaştırıcıları olduğunu ileri sürmektedir.
Lopes, Salovey ve Straus (2003), bir yetenekler topluluğu olarak ölçülen
duygusal zekanın kişilik özellikleri ve algılanan sosyal ilişki kalitesi arasındaki
bağıntıları araştırmışlardır. Ortalama yasları 19.2 olan 37 erkek ve 66 bayan olmak
üzere toplam 103 kişilik yüksekokul öğrencisi örnekleminde yapılan çalışmanın
bulguları, hem duygusal zeka, hem de kişilik özelliklerinin, sosyal ilişkilerde tatmin
öz-bildirimi ile ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışmada Mayer, Salovey
ve Caruso tarafından geliştirilen MSCEIT adlı duygusal zeka ölçeği kullanılmıştır
Duygusal zeka ölçeğinden yüksek puanlar alanların büyük çoğunluğunun hem aile
desteği algıları olumlu yöndedir; hem de başkaları ile pozitif ilişkiler içinde
olduklarını rapor etmişlerdir. Bu ilişkiler, beş büyük kişilik özelliği ve sözel zeka
denetiminde de belirgin olmayı sürdürmüştür. kişinin ilişkilerindeki global tatmini
de duygusal zeka ölçeği ile değerlendirilmiş; dışadönüklük, Nevrotizm (negatif
yönde) ve kişinin duygularını idare etme yetenekleri ile ilişkili olduğu görülmüştür.
Matthews, Roberts ve Zeidner (2003)’in duygusal zeka gelişimine şüpheci
bir perspektifle yaklaştıkları araştırmaları, duygusal zekaya dair söylenilenleri,
mevcut durumu kuramsal olarak gözden geçirmekte; karma duygusal zeka
87
modellerini incelerken, fizyolojik ve sosyal-psikolojik süreçlere değinmektedir.
Durum saptaması ve yorum niteliğinde olan araştırmanın, birkaç makale eleştirisi
sunması dışında, konuya yeni bir boyut kazandırdığı söylenilemez.
O’Connor Jr. ve Little (2003), üniversite öğrencisi üzerinde hem yetenek
temelli bir ölçüm aracı olan MSCEIT hem de öz-bildirime dayalı bir ölçek olan
Bar- On EQ-i’ni kullanarak, duygusal zeka ve akademik basarı arasındaki iliksiyi
değerlendirmişlerdir. Akademik basarının kriteri olarak çocukların kümülatif GPA
sonuçları esas alınmıştır. Örneklem grubu, yasları 18 ile 32 arasında değişen 37’si
kız 53’ü erkek olmak üzere toplam 90 kişilik, psikoloji bölümü örgencisinden
oluşmaktadır. Sonuçlar, duygusal zekanın, hangi araç ile ölçüldüğüne
bakılmaksızın, akademik başarıyı önceden kestirmede herhangi bir güce sahip
olmadığı doğrultusunda yorumlanmaktadır. Bununla birlikte MSCEIT ile ölçülen
sonuçların, kişilik boyutları ile çok az ilişkili iken, bilişsel yetenek göstergeleri ile
oldukça ilişkili olduğu; EQ-in’in ise bunun aksine kişilik boyutları ile oldukça
ilintili fakat, bilişsel yetenek göstergeleri ile ilişkisiz olduğu belirtilmektedir.
Palmer ve arkadaşları (2003), Avustralya’lı örneklemleri üzerinde Bar-On
EQ in’in sunduğu, duygusal zekayı beş temel ve 15 alt boyutta inceleyen hiyerarşik
modelin faktör yapısını yeniden incelemişlerdir. Yaptıkları faktör analizlerini
değerlendirdikleri çalışmada, duygusal zekanın altı temel faktör ile ele alınması
gerektiği görüsü üzerinde yoğunlaşmış ve ilerde yapılması yerinde olacak
araştırmaları tartışmışlardır.
Radford (2003), duygusal zeka ve eğitim konusunu incelemiştir.
Araştırmada duygusal zekanın doğasına ilişkin var olan perspektif ile ilişkili, yeni
ortaya çıkan iki anlayış araştırılır. Birinci anlayış, duyguları içe bakışa dayalı, içsel
olaylar olarak gören çift yapılı bir karaktere sahiptir. İkincisi ise, duyguları enerji ya
da gerilim durumlarında açıklıkla dile getirilebilen, böyle zamanlarda açığa
çıkabilen kaynaklar olarak görür. Başka bir deyişle, itirafsal bağlamda bir tür
sağaltım boyutu olarak ele alır. Radford’a göre bu iki anlayışın birlikte oluşturduğu
perspektif belki “kendi kendini analiz eden/itirafçı” hipotez seklinde ifade edilebilir.
Bu hipotezle birlikte, geleneksel felsefi problemlerin bazıları gözden geçirilir ve
duygulara iliksin alternatif bir perspektif sunulur. Bu alternatif perspektif, bizim
88
duygusal yaşamımızı, sosyal ve kültürel bir bağlamda gelişen açık ve gözlenilebilir
bir durum olarak gören “objektivist/ yapısalcı (konstrüktivist)” hipotez seklinde
adlandırılabilir. Her iki hipotez de duygusal eğitim kavramı tartışmasının temelini
biçimlendirir. Ancak Radford’un görüsüne göre son belirtilen hipotez, eğitimin
amaçları açısından daha pratik ve uygun görünmektedir.
Duygusal zekanın is yasamı için önemine değinen çalışmalara bir örnek de
Veterinerlikte yüksek duygusal zekânın önemi üzerinde duran Stobbs (2003)
tarafından yapılmıştır. Stobbs, yüksek IQ’nun tamamlanabilmek için yüksek EQ’ya
ihtiyaç duyduğu görüsündedir. Bu çalışma, daha çok duygusal zekâ yeteneklerinin
tanıtımı ve buradan hareketle veterinerlik alanı içinde önemine ilişkin saptamalar
sunulması ile sınırlıdır.
Zeidner ve arkadaşları (2003), çocuklukta duygusal zekâ gelişimini
incelemişlerdir. Onlara göre, duygu düzenleme süreçlerinin çoklu seviyelerinin
ayırt edilişi ile duygusal zekânın kavramsallaştırılmasındaki belirsizlik çözülmüştür.
Mizaç, kural temelli beceri kazanımları ve öz-farkındalık duygu düzenlemesi,
bireysel farklılıkların potansiyel kaynakları olarak ayırt edilmektedir. Araştırmada
bu seviyelerle ilişkili olan çoklu mekanizmaları kanıtlayan deneysel çalışmalar,
yeniden incelenir. Araştırmacılara göre mizaç, çevresel etkilerle etkileşime girerek,
genlerle şekillenir. bilişsel yetenekler, duygusal fonksiyonlardaki bireysel
farklılıkları da etkileyebilir. Aynı zamanda, duygusal zekayı etkileyen biyolojik ve
sosyokültürel faktörler, kompleks ve karşılıklı bir şekilde etkileşime girerler. düşük
seviyeli yeterlilikler, zamanla artarak ayırt edilen yeterliliklerle birlikte, daha
karmaşık duygusal düzenleme becerileri için bir platform sağlarlar. Araştırmada,
çocuklarda duygusal yeterlilik için, duygusal zekânın çok faktörlü doğasını
barındıran deneysel bir “yatırım modeli” önerilir.
Zhou ve George’ın (2003) araştırmalarında, iş yerlerinde çalışanların
yaratıcılıklarını arttırmak ya da canlandırmak için beş rota önerilmektedir: teşhis,
bilgi toplama, fikir üretme, fikir değerlendirme ve değişim yapma, son olarak da
fikri uyulamaya geçirme. Yazarlar, bu birbirini tamamlayıcı rotalar doğrultusunda,
çalışanların yaratıcılıklarının canlı ve aktif tutulabilmesinde, liderlerin duygusal
zekasının kritik rol oynadığını iddia etmektedirler. Çalışmada ayrıca duygusal zeka
89
araştırma ve teorilerinin tanımından sonra, liderlerin duygusal zekalarını kullanma
ve arttırmalarına yönelik geliştirilen öneriler sunulmaktadır.
Austin (2004), duygusal zeka özellikleri ve duygusal yüz ifadelerini
tanımayı kapsayan görevler arasındaki ilişkileri incelemiştir. araştırmanın
örneklemini gönüllü 35 yetişkin ve çoğunlukla psikoloji bölümü lisans
öğrencilerinden 57 kişi oluşturmaktadır. 21’i erkek, 71’i bayan olan örneklemin
ortalama yası 32,7’dir. Katılımcılara, iki yüz ifadesini tanıma görevlerini ölçmek
için, hızlı duygusal bilgi sürecini değerlendiren IT ve duygusal olmayan bilgi
sürecinin hızını ve aynı zamanda süratli olmayan duyguları tanımayı da
değerlendiren, sembol IT uygulanmıştır. Sonuçlara göre duygu ilişkili görevler,
birbirleri ile karşılıklı güçlü bağıntılar içermektedir. Sembol IT performansı göz
ardı edildiğinde de, iki duygusal ifade IT puanları, yine dikkat çekici biçimde
bağıntılı kalmıştır. Bu bulgular birlikte değerlendirildiğinde, hızlı ve yavaş yüz
ifadeleri arasındaki ilişkiler su izlenimi verirler: “Duygusal IT görevleri tamamen
genel hız süreci ile açıklanamaz. Genel duygu süreçlendirme yeteneğinin de bu
görevlerdeki performansa katkıda bulunduğu görülmektedir”. araştırmada ayrıca
duygulara değer biçmeyi ölçen bir duygusal zeka yan ölçeği, duygusal IT
görevlerindeki performans ile dikkat çekici bir şekilde bağıntılı bulunmuştur. Buna
göre; öz değerlendirmeye dayalı duygusal algılama yeteneği, performans ölçümleri
ile ilişkilidir.
Barchard ve Hakstian (2004), araştırmalarında, duygusal zeka yeteneklerinin
ölçümü ve doğası üzerinde durmuş, temel duygusal zeka boyutlarını saptayarak,
onların diğer bilişsel yetenekler ve kişilik alanı ile iliksilerini değerlendirmişlerdir.
176 kişilik, üniversite lisans düzey öğrenci örnekleminde çalışmışlardır. bilişsel
yetenekler ile arasında en dikkat çekici korelasyon bulunan boyut “sosyal anlayış”
(idrak kabiliyeti) olarak kaydedilmiştir. Ayrıca sadece maksimum duygusal zeka
kabiliyetinin, bilişsel zeka alanı için bir kılavuz olarak görülebileceği öne
sürülmüştür. Brackett, Mayer ve Warner (2004), yeteneğe dayalı duygusal zeka
ölçümünün diskriminant, kriter ve artan geçerliklerini değerlendirmişlerdir. Yasları
17 ile 20 arasında değişen 241 kadın ve 89 erkek olmak üzere 330 kişilik
yüksekokul öğrencisi örnekleminde çalışılmıştır. Öğrenciler bir yetenek testi olan
90
EI, kişilik özelliğini ölçen beş Büyük (Big Five) ve bilgi temin etmek amacı ile de,
öz-itina davranış, bos zaman uğraşıları, akademik etkinlikler ve kişiler arası iliksiler
düzenlerini değerlendiren Yasam Alanı (Life Space) ölçeklerini uygulamışlardır.
Duygusal zekâ bakımından kız öğrencilerin değerleri, erkek örgencilerinkinden
dikkat çekici şekilde yüksek çıkmıştır. Ancak buna rağmen erkekler için EI
değerleri, Yasam Alanı kriterleri açısından, kızlardan daha belirleyici (ön-kestirime
uygun) görünmektedir. Erkeklerin düşük EI puanları, çoğunlukla duyguları
algılamaktan yoksun olmaları ve duygularını kullanırken yasadışı uyuşturucu, alkol
kullanımı, sapkın davranışlar, arkadaşlarla zayıf ilişkiler gibi negatif durumlarıyla
ilişkilidir. Bulgular, puanların Büyük beş ve akademik basarı üzerinde istatistik
olarak kontrollerinden sonra da değişmemiş, dikkat çekici düzeyde olmayı
sürdürmüştür. Sonuç olarak araştırmacılar, duygusal zekanın yüksekokul çağı erkek
öğrencileri üzerinde ( bu örneklem için) negatif davranışlar ve uyumsuzluk ile
ilişkili olduğunu ileri sürmektedirler.
Clarre (2004), yönetimin ve liderliğin duygusal zeka yetenekleri ile olan
bağına değinmektedir. Ona göre, üstün yetenekli yöneticiler, duygusal zeka adı ile
bilinen psikolojik yetenekleri kullanmayı başarabilmektedirler. Dolayısıyla
özfarkındalık ve empati sahibidirler. Bu nedenle kendi duygularını düzenlemeyi ve
sezgisel olarak da kurumlarının duygu durumunu yönetmeyi, kontrol etmeyi
başarabilirler. Clarre, duygusal zekanın nereden geldiğini ve liderlerin onu nasıl
kullanabileceklerini açıklamaya çalışmaktadır. Duygusal zekanın bir kısmının
doğuştan geldiği ancak bir kısmının da beslenerek gelişebileceği görüsündedir.
Ayrıca görüşler, 18 lider ve kursiyerlerin duygusal zekanın doğası, yönetimi,
kaynağı ve kullanımına ilişkin sözlü olarak verdikleri fikirlerle de
ilişkilendirilmektedir.
Dasborough (2004: 246-247), Mathews, Zeidner ve Roberts (2003)
tarafından yazılan “Duygusal Zeka: Bilim ve Mit” (Intelligence: Science and Myth)
adlı eserin değerlendirmesini yapmıştır. Ona göre yazarlar öncelikle oldukça
popüler bir kavram olan duygusal zekanın bilimsel sorgulamasını yapmaktadır.
Duygusal zekaya meydan okuyan, bilimsel bir eleştiri ortaya koyan neredeyse ilk
kitaptır. Kitapta geniş bir literatür analizi sunulmasına rağmen, bunlar, popüler bir
91
akıma yönelik şüphe ve eleştiriler gibi tek taraflı bir tartışmayı desteklemektedir.
Kimi insanlar duygusal zekayı bilim olarak görürken, kimileri onu mit olarak
değerlendirebilir. Ancak kitabın yazarları konu hakkında eleştirel düşünceleri
arttırmayı hedeflemektedirler. Üç ana bölüm halinde kurgulanan kitabın birinci
bölümü, duygusal zeka üzerine temel araştırmaları inceler. İkinci bölüm oldukça
kuramsal bir şekilde, bireysel farklılıklar ve uyum üzerine kurgulanır. Üçüncü
bölüm, duygusal zekanın klinik, eğitimsel ve örgütsel yapılanmalarını tartışır.
Day ve Carroll (2004), duygusal zekanın is ile ilgili görevlerde performansı
kişiler arası ilişkilerdeki başarıyı öngördüğüne ilişkin iddialar olmasına rağmen, bu
iddiayı destekleyen çok az çalışmanın yapıldığını öne sürmektedirler. Bu gerekçe
ile çalışmalarında, Mayer, Salovey ve Caruso (2000a) tarafından geliştirilmiş olan
MSCEIT adlı yeteneğe dayalı duygusal zeka ölçeğinin yapı ve kriter geçerliliğini
araştırmışlardır. 70 erkek, 176 bayan olmak üzere, yasları 17-54 arasında değişen
246 kişi ile çalışılmış; katılımcıların, sosyo-demografik değişkenleri kaydedilmiş,
duygusal zekaları, kişilikleri, performansları ve vatandaşlık davranışları ayrı ayrı
ölçülmüştür. tartışılan bulgular su sonuçlarla özetlenebilir: MSCEIT için dört-faktör
modeli uygundur ve hipotez olarak öne sürüldüğü gibi MSCEIT yan ölçeklerinde
cinsiyet ve deneyim farklılıkları vardır. Yan ölçekler kişilikle fazla yüksek olmayan
bir ilişki gösterirken, bireysel seviyede vatandaşlık davranışı ile ilişkisizdir. Sadece
algılama yan ölçeği, bilişsel karar verme görevlerindeki performans ile bağıntılıdır.
Psikolojik kabul ve duygusal zeka, is yerinde performans ve mutluluğu
etkilediği öne sürülen iki göreceli, bireysel özelliktir. Donaldson, Feilder ve Bond
(2004), her ikisini, yetenekleri açısından çeşitli esenlik göstergelerini (genel zihinsel
sağlık, fiziksel iyilik ve is tatmini) öngörebilmek için karşılaştırırlar. Bu
karşılaştırmayı yaparken, is denetiminin etkileri açıklanır. 290 isçi grubu
örneklemine beş ayrı ölçek uygulanmıştır. Bu ölçeklerden birisi de duygusal zekayı
ölçmek için Salovey ve arkadaşları (1995: 147) tarafından geliştirilen TMMS’dir
(Trait Meta-Mood Scale). Alınan sonuçlar göstermiştir ki; duygusal zeka, esenlik
göstergelerinden herhangi birini dikkat çekici biçimde öngörememektedir.
Psikolojik kabul ise, genel zihinsel sağlık ve fiziksel iyiliği ön görmekte fakat is
tatminini öngörememektedir ve is denetimi sadece is tatmini ile ilişkilidir.
92
araştırmanın tartışma bölümü de, bu bulguların kuramsal ve uygulamalı anlamları
üzerine odaklanır.
Dulewicz ve Higgs (2004) duygusal zeka gelişim yaklaşımlarını ve
“duygusal zeka geliştirilebilir mi?” sorusunun yanıtını araştırmışlardır. Duygusal
zekayı ölçmek için veri toplarken, iki duygusal zeka ölçüm aracı kullanılmıştır;
birincisi Dulewicz ve Higgs (2000) tarafından geliştirilen Duygusal Zeka Anketi
EQI ve diğeri de Bar-On (1997) tarafından geliştirilen Bar-On EQ-iddir. Bir dünya
yat yarısı yöneticileri, takım liderleri, kaptanlar ve mürettebatlarını kapsayan üç
çalışmanın bulguları sunulmuş; duygusal zeka puanlarının eğitim ve deneyimin
ardından değişip değişmediği araştırılmıştır. Birinci çalışmanın örneklemini, yas
ortalamaları 36.3 olan 59 yönetici oluşturur. İkinci çalışmada örneklem yas
ortalamaları 35.7 olan 27 takım liderinden oluşur ve bunlardan 14’ü deney 13’ü
kontrol grubudur. Üçüncü olarak da, yas ortalamaları 31,2 olan 14 kaptan ve 113
mürettebat ile çalışılmıştır. Çalışmada, duygusal zekâ elemanlarının birbirleri ile
nasıl ilişkilendirildiklerini açıklamak için gözden geçirilmiş bir model sunulmakta,
test edilmekte ve bazı elemanların eylemleri geliştirmek için niçin daha ikna edici
olduklarına ilişkin olası açıklamalar verilmektedir.
Furnham ve Chamorro-Premuzic (2004) tarafından yapılan çalışmada zeka
(duygusal zeka değil, bilişsel zekayla ilgisini kurmaya çalışsa da), bizim
araştırmamızda olduğu gibi sanat alanı için değerlendirilmektedir. araştırma, kişilik,
zeka ve sanat deneyimi arasındaki ilişkiyi incelemekte ve sanat yargısını test
etmektedir. Londra Üniversitesi birinci sınıf öğrencileri arasından 28 erkek ve 46
bayan olmak üzere toplam 74 kişilik bir örneklem üzerinde çalışılmıştır. Deneklere
sanat deneyimlerine ilişkin soruların yanı sıra, Graves Maitland’ın geliştirmiş
olduğu tasarım testi, bir zeka ölçüm testi ve beş kişilik özelliği testi uygulanmıştır.
araştırma, deneyime açık olmanın sanat yargısı ile ilgisi bulunmazken, sanat
deneyimi ile önemli derecede ilişkili olduğu; zekanın ise (tabii burada sözü edilen
zeka türü bilişsel zekadır), dikkat çekici bir şekilde sanat yargısı ile ilgili iken, sanat
deneyimi ile aralarında ilişki bulunmadığı yönünde sonuç vermiştir. Ortalama
yasları 39.49 olan ve 124’ü erkek, 115’i kadın 239 İngiliz yetiksin örneklemi ile
Furnham ve Petrides (2004), beş tip zekaya dair anne-baba tahminlerini
93
araştırmışlardır. Buna göre anne babalar, kendilerinin ve çocuklarının genel,
duygusal, analitik, yaratıcı ve pratik zekalarına dair kestirimde bulunurlar. Erkekler
kendi analitik ve pratik zekalarını, kadınların kendilerine ilişkin tahminlerinden
oldukça yüksek olarak görmüşlerdir. Üstelik kadınlar da kendi duygusal zekalarını,
erkeklerinkinden oldukça yüksek olarak düşünmüşlerdir. Çocuklarınki ile birlikte
anne babaların cinsiyetlerini de göz önünde bulundurarak yapılan çift yönlü
ANOVA testi sonuçlarına göre, 1. çocuklara dair yapılan tahminde babalar, genel,
analitik ve yaratıcı zeka için, annelerden daha yüksek kestirimde bulunmuşlardır.
İkinci çocuklar için bu yönde dikkat çekici bir bulguya rastlanmamıştır. Yine
ANOVA testi sonuçlarına göre anne babaların, üçüncü sırada doğan kız çocuklarına
iliksin duygusal, analitik ve pratik zeka tahminleri, üçüncü sırada doğan erkek
çocuklarınkinden daha yüksek olmuştur. İlgili araştırmanın içeriğinde bulgular
derinlemesine tartışılmakta, yorumlanmaktadır.
McPhail (2004), is yaşamında karar verme aşamasında duyguların rolünün
ne olduğunu araştırmıştır. Ona göre, isle ilgili konularda duygusal cevapların yarar
getirmeyeceğine dair yaygın bir varsayım vardır. araştırmanın birinci bölümünde,
(önceden Max Weber tarafından ortaya çıkartılan) yanlış kavranmış olan akıl ve
duygu arasındaki fark fikri araştırılır ve tümüyle rasyonel olan karar verme
aşamasında duyguların önceliği üzerine alternatif bir perspektif sunulur. İkinci
olarak Gardner’ın çoklu zeka çalışmaları üzerinde durulur ve makale, duygu-akıl
ilişkisine dair geleneksel yanlış anlamanın, eğitim hesaplarını öğrencilerin duygusal
zekalarına yöneltme gibi bir yanlış ile sonuçlandığını ileri sürer. Deneysel bir
çalımsa içermeyen araştırmada sonuç olarak, yönetim-bilimin yayılmasına rağmen,
eğitim hesaplarının diyalektik bir süreç olarak kaldığı ifade edilir ve hesapları
sadece öğrencilerin duygusal becerileri üzerine kurgulamanın yanlış olduğu
vurgulanır.
Parker ve arkadaşları (2004), liseden üniversiteye geçiş döneminde duygusal
zeka ve akademik basarı arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Ontario üniversitesi
öğrencilerinden 372’sine birinci sınıfın ilk altı ayı süresince Bar-On EQ-i
uygulanmış, akademik yılın sonunda, EQ-i verileri ile öğrenci akademik kayıtları
eşleştirilmiştir. EQ-i değişkenleri ortalamadan yüksek olan ve ortalamadan düşük
94
olan öğrencilerin akademik başarıları karşılaştırıldığında, akademik başarı,
duygusal zekanın çeşitli boyutları ile güçlü bir şekilde ilişkili çıkmıştır. Liseden
üniversiteye geçiş sürecinde duygusal ve sosyal yeteneklerin önemi bağlamında,
bulunan sonuçlar tartışılmıştır.
Petrides Furnham ve Martin (2004), 82 erkek, 138 kadın ve cinsiyetini
belirtmeyen 4 kişiden oluşan toplam 224 deneğin (lisans ve yüksek lisans örgencisi
düzeyinde), kendilerinin ve ailelerinin IQ’larını ve duygusal zekalarını (EQ)
incelemişlerdir. Yazarların hipotezleri, erkeklerin kadınlardan yüksek IQ, fakat
daha düşük EQ ortalamasına sahip iken, cinsiyete bakmaksızın tüm deneklerin anne
babaları için de aynı durumun geçerli olacağı yönündedir. Sonuçlar hipotezleri
doğrular niteliktedir. İnsanlar genellikle IQ’yu daha erkeksi, EQ’yu ise daha kadınsı
bir zeka türü olarak algılamaktadırlar.
Petrides, Frederickson ve Furnham (2004), duygusal zeka özelliklerinin
okulda akademik performans ve aykırı davranış üzerindeki etkilerini
araştırmışlardır. Yas ortalamaları 16,5 olan İngiliz öğrenci örnekleminde
çalışılmıştır. Duygusal zekâyı ölçmek için TEIQue adlı ölçek kullanılmıştır
(Petrides, Frederickson & Furnham, 2004:280). Duygusal zeka özelliklerine göre
bilişsel zeka ve akademik performans arasındaki ilişkinin değiştiği gözlenmiştir.
Ayrıca yüksek EI puanı alan öğrenciler çoğunlukla izinsiz devamsızlık yapmamakta
ve okuldan uzaklaştırılma cezası almamaktadırlar. çoğu EI özelliği etkileri, kişilik
değişkeni kontrolünden sonra bile etkilerini sürdürmüştür. Dolayısıyla
araştırmacılar, duygusal zeka özelliklerinin, hem akademik performans, hem de
okul düzenini bozucu davranışlar üzerinde etkili olduğunu iddia etmektedirler.
Yakın Tarihli araştırmaların önemli sonuçları bu bölümde özetlenmiştir.
Ancak ilgili edebiyat gün geçtikçe zenginleşmekte, artarak devam etmektedir.
95
ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM
3. YÖNTEM
3.1.ARAŞTIRMA MODELİ
Bu çalışma, kavram analizi ve genelleme analizi temel alınarak yapılan
öğretimin, bununla birlikte “bir kavramın içerik öğelerinin bilişsel esnekliğe etkisini
araştıran yarı deneysel bir çalışmadır. Araştırmada, ön test-son test kullanılmıştır.
3.2.ARAŞTIRMA EVRENİ VE ÖRNEKLEMİ
Araştırmanın çalışma evreni 2011-2012 eğitim öğretim yılı itibariyle Erzurum
İli, Oltu İlçesi Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu’nda öğrenim görmekte olan
gönüllü öğrencilerden oluşmaktadır. Çalışmada gönüllü 120 öğrenciye ulaşılması
hedeflenmiştir. Ancak göçülülük esasına dayanması ve anketlerin eksik doldurulması
sebebi ile aynı okulda öğrenim gören 100 gönüllü öğrenciye ulaşılmıştır.
3.3.VERİ TOPLAMA ARAÇLARI
Araştırmada 7-11 yaş arası çocukların demografik özelliklerini incelemek için
“Kişisel Bilgi Formu”ndan; duygusal zeka gelişimlerini saptamak için “Psiko-Sosyal
Gelişim Ölçeği”nden yararlanılmıştır.
3.3.1.Kişisel Bilgi Formu
Bu bilgi formunda, çocukların bireysel ve ailevi özelliklerini saptama amacı ile
hazırlanmış, cinsiyet, öğrenim gördükleri sınıf düzeyi, doğum yeri, okuldaki başarı
durumu vb. sorular bulunmaktadır.
3.3.2.Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği
Çocukların psiko-sosyal gelişim düzeylerini ölçmek için ise Yavuzer
tarafından uyarlanan 135 maddelik “Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği” kullanılmıştır.
Araştırmanın uygulanması, 2011-2012 eğitim-öğretim 1. dönemde başlamış, ikinci
dönem sonunda tamamlanmıştır. Uygulama yapılmadan önce okul müdürü ile
görüşülerek destek sağlanmıştır. Bilgi formu ve ölçek uygulaması, çocukların anne ya
da babaları ile yüz yüze görüşme tekniği alınarak yapılmıştır.
96
Bilgi formu ve ölçek uygulamasından önce anne, babalara araştırmanın
önemi, amacı ve nasıl uygulanacağı konusunda bilgi verilmiş ve atlama yapılmadan
bütün maddeler sorulmuştur. Anlaşılamayan sorular olduğunda gerekli açıklamalar
yapılmış, bu açıklamaların yönlendirici değil aydınlatıcı türden olması sağlanmıştır.
Uygulama sırasında süre kısıtlaması yapılmamıştır. Bilgi formu ve ölçek uygulama
süresi, anne, babalara göre değişiklik göstermekle beraber ortalama 50 k. sürmüştür.
3.4.VERİ ÇÖZÜMLEME TEKNİKLERİ
3.4.1. Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeğine Ait Tanım ve Ölçütler
Çalışmada kullanılan ölçeğin aslı Fransızca olup Samurçay ve Sakin tarafından
çevirisi yapılarak, Türk çocuklarına özgü değişikliklerle birlikte ülkemizde
uygulanmaya başlamıştır. 1972 yılında Yavuzer tarafından, çalışmamızda
kullanılan 135 maddelik haliyle “Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği” oluşturulmuş ve
araştırmalarda kullanılmıştır.
Psiko-sosyal gelişim ölçeği 3 alt bölümden oluşmaktadır:
Kendi kendini yönetme alt bölümünde maddi özerklik, kişisel özgürlük, yer
değiştirme, boş zaman faaliyetleri ve para şeklinde gruplanan sosyal davranış alanları
ile ilgili maddeler, ilgiler alt bölümünde okuma-kitap ve sosyal yaşam şeklinde
isimlendirilen davranış birimleri ile ilgili maddeler, bireyler arası ilişkiler alt
bölümünde ise ana-babayla ilişkiler, yaşıtlarla ilişkiler ve sosyal yaşama uyum
bölümleriyle ilgili maddeler bulunmaktadır.
3.4.2. Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeğinin Değerlendirmesi
Ölçeğin değerlendirilmesi, soru maddelerinin karşılığında bulunan
( +, ─, ± ) işaretleri dikkate alınarak yapıldı.
(─), tümüyle başarısızlığı
(±), kısmen başarılı yanıtları
(+), tam başarıyı göstermektedir.
97
● Bazı maddelerde yalnız ( + ) ve ( ─ ) değerleri vardır. O zaman ( ± yok ) olarak
yazılmıştır. Ancak anne yanıtının açık olmadığı ve kuşku uyandırdığı durumlarda bu
maddeler için ( ± ) işareti kullanılmıştır.
● Eğer yanıt, çocuğa bu işi yapma olanağı verilmediği için olumsuz ise, (ø) işareti ile
gösterilip ( ─ ) yanıtlar gibi değerlendirilmiştir.
● Bazı maddeler parantez içine alınmışlardır. Bunlar iç içe girmiş şekildedir ve
davranışların aşamalı bir biçimde sıralanmasını göstermektedirler. Yukarıdaki
madde, aşağıdaki maddeyi ya tamamen ya da kısmen kapsamaktadır. Her aşamanın
birinci maddesi ( X ) ile işaretlenmiştir. Çocuğun davranışı, üst düzeyde bulunan
maddenin davranışını tamamıyla olumlu bir şekilde kapsıyorsa aşağıdaki madde ( + )
olarak değerlendirilmektedir.
3.4.3. Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği Puanlama Sistemi
Değerlendirmelerin puanlama düzeni “yalın, yani birbirinden bağımsız
maddeler” ve “iç içe girmiş maddeler” e göredir. İç içe girmiş maddeler, bir ya da
birden fazla ( * ) işaretini ya da ( X ) işaretini taşırlar. Sıralamanın ilk maddesi ( X
) ile gösterilir. Yalın maddeler hiçbir işaret taşımazlar.
Yalın Maddelerin Puanlanması:
Ø = 0
─ = 0
± = 0.5
+ = 1 şeklinde puanlanmıştır.
İç içe Geçmiş Maddelerin Puanlanması:
Bu maddelerin puanlanması, bir maddeden diğerine ve durumlara göre
değişmektedir.
98
● Bir Yıldızlı Maddeler ( * ) : Alt düzeydeki maddelerin başarısı, üstteki
maddelerin puanlamasını belirledi.
Üst düzeydeki madde puanlanışı ne olursa olsun, alt düzeydeki madde yalın
maddeler kuralına göre puanlandı. ( Yani; ─ = 0, ± = 0,5, +=1 ).
Eğer alt madde ( ─ ) ise, üst madde ( 0 ) puan aldı.
Eğer alt madde ( + ) ise, üst madde ( ─ ) olduğu zaman ( 0 ) puan aldı.
Alt düzeydeki madde ( + ) ise, üst düzeydeki madde yalın maddeler kuralına göre
değerlendirildi.
Üst madde ( + ) ya da (± ) olduğu zaman ( 0,5 ) puan aldı.
● İki Yıldızlı Maddeler ( ** ) : Üst düzeydeki maddenin başarısı, alt düzeydeki
maddenin puanlamasını belirledi.
Üst düzeydeki madde yalın maddeler kuralına göre puanlandı.
( Yani; ─ = 0,± = 0.5, + =1 ).
Üst düzeydeki madde ( ─ ) ise, alt düzeydeki madde yalın maddeler kuralına göre
puanlandı.
Üst madde ( ± ) ise, alt düzeydeki madde, ( ─ ) = 0.5, ( + ya da ± ) =1 puan aldı.
Üst düzeydeki madde ( + ) ise alt madde ( ─ ), ( ± ), ( + ) olduğu zaman 1 puan
aldı.
. ● Üç Yıldızlı Maddeler ( *** ) : Üst maddenin başarısı alt maddenin
puanlanması belirendi.
Üst madde yalın maddeler kuralına göre puanlandı. ( ─ = 0, ± = 0.5, + =1 ).
Üst madde ( ─ ) ise, alt madde yalın maddeler kuralına göre değerlendirildi.
Üst madde ( ± ) ise alt madde, ( ─ ya da ± ) = 0.5, ( + ) =1 puan aldı.
99
Üst düzeydeki madde ( + ) ise, alt madde ( ─ ya da ± ) = 0.5, ( + ) =1 puan aldı.
Puanlamada Dikkat Edilecek Bazı Önemli Noktalar
● Ölçeğin tamamında ( ø ) yanıtlar, ( ─ ) olarak değerlendirildi.
● 94, 99 ve 117 no’lu maddeler için puanlama özel kurallara göre yapıldı. Bunlar
ölçekte, söz konusu maddelerin sağ taraflarındaki açıklamalarda verilmiştir.
● Puanlamada, temizlik bölümünde bulunan 18, 19 ve 20 inci soruların puanının
yarısının alınmasına, 21 inci sorunun ise 2 ile çarpılmasına dikkat edildi.
● “Okul Çalışması” ve “Ev İşlerine Yardım” dan oluşan “Kişisel Özgürlük” le ilgili
puanların toplamı 2 ile çarpıldı.
● Her bölüme ait toplam puanlar psiko-sosyal gelişim ölçeği özet cetveline geçirildi.
Psiko-sosyal gelişim ölçeğinden alınan en yüksek puan 143.5 olup, ölçek puanı
ile çocukların psiko-sosyal gelişimi arasında doğru orantı bulunmaktadır. Ölçek puanı
arttıkça psiko-sosyal gelişim (duygusal zeka) artmaktadır.
100
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. BULGULAR VE YORUMLAR
Bu bölümde araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel çözümlemelerine
dayalı olarak elde edilen bulgular ve bulgulara ilişkin yorumlar verilmiştir.
4.1. Örneklem Grubuna İlişkin Tanımlayıcı İstatistikler
Tablo 4.1.1. Cinsiyet Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Cinsiyet F %
Kız 64 64,0
Erkek 36 36,0
Toplam 100 100,0
Tablo 1 incelendiğinde öğrencilerin% 64’ünün kızlardan ve % 36’sının
erkeklerden oluştuğu görülmektedir.
Tablo 4.1.2. Yaş Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Yaş f %
6-7 9 9,0
7-8 28 28,0
8-9 16 16,0
9-10 28 28,0
11+ 19 19,0
Toplam 100 100,0
Tablo 2 incelendiğinde Öğrencilerin % 9’unun 6-7 yaş aralığında, % 28’inin 7-8
yaş aralığında, % 16’sının 8-9 yaş aralığında, % 19’unun 9-10 yaş aralığında ve %
19’unun 11 ve üstü yaş aralığında olduğu görülmektedir.
101
Tablo 4.1.3. Doğum Yeri Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Doğum yeri f %
Büyükşehir 17 17,0
Şehir 9 9,0
İlçe 72 72,0
Köy 2 2,0
Toplam 100 100,0
Tablo 3 incelendiğinde büyük şehirde doğanların oranı % 17, şehir merkezinde
doğanların oranı % 9, ilçe merkezinde doğanların oranı % 72, köyde doğanların oranı
% 2 olduğu görülmektedir.
Tablo 4.1.4. Akademik Başarı Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Akademik
Başarı
f %
Çok iyi 37 37,0
İyi 55 55,0
Orta 7 7,0
Düşük 1 1,0
Toplam 100 100,0
Tablo 4 incelendiğinde akademik başarı açısından öğrencilerin % 37’sinin çok
iyi, % 55’inin iyi, % 7’sinin orta ve % 1’inin düşük akademik başarı düzeyinde olduğu
görülmektedir.
Tablo 4.1.5. Anne Eğitim Düzeyi Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Anne eğitim
Düzeyi
f %
Okuma-Yazma
Yok
5 5,0
İlkokul 63 63,0
Ortaokul 10 10,0
Lise 15 15,0
Üniversite 7 7,0
Toplam 100 100,0
102
Tablo 5 incelendiğinde anne eğitim düzeyi olarak öğrencilerin % 5’inin
annesinin okur- yazar olmadığı , % 63’ünün ilkokul, % 10’unun ortaokul, % 15’inin
lise ve % 7’sinin üniversite mezunu olduğu görülmektedir.
Tablo 4.1.6. Anne Mesleği Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Anne mesleği f %
Ev hanımı 94 94,0
İşçi-Memur 4 4,0
Esnaf 1 1,0
Gelir Sahibi 1 1,0
Toplam 100 100,0
Tablo 6 incelendiğinde öğrencilerin % 94’ünün annesinin ev hanımı olduğu, %
4’ünün işçi, % 1’inin esnaf ve % 1’inin diğer gruplardan olduğu görülmektedir.
Tablo 4.1.7. Baba Eğitim Düzeyi Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Baba eğitim
düzeyi
f %
Okuma yazma
Yok
2 2,0
İlkokul 26 26,0
Ortaokul 13 13,0
Lise 33 33,0
Üniversite 24 24,0
Toplam 100 100
Tablo 7 incelendiğinde öğrencilerin % 2’sinin babasının okuma yazmasının
olmadığı, % 26’sının ilkokul, % 13’ünün ortaokul, % 33’ünün lise ve % 25’inin
üniversite mezunu olduğu görülmektedir.
103
Tablo 4.1.8. Baba Mesleği Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Baba meslek f %
Çiftçi 5 5,0
İsçi 48 48,0
Asker 3 3,0
Serbest 13 13,0
Esnaf 14 14,0
Akademisyen 2 2,0
Diğer 15 15,0
Total 100 100,0
Tablo 8 incelendiğinde öğrencilerin %5’inin babasının çiftçi, % 48’inin işçi, %
3’ünün asker, % 13’ünün serbest meslek, % 14’ünün esnaf, % 2’sinin akademisyen ve
15’inin diğer mesleklerden olduğu görülmektedir.
Tablo 4.1.9. Gelir Düzeyi Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Gelir düzeyi f %
Asgari Ücret Altı 3 3,0
Asgari Ücret 24 24,0
En Düşük Memur
Maaşı
10 10,0
Genel Ücret 30 30,0
Yüksek Ücretliler 30 30,0
En Yüksek
Ücretliler
1 1,0
Total 100 100,0
Tablo 9 incelendiğinde öğrencilerin % 3’ünün gelir düzeyinin asgari ücret altı
olduğu, % 24’ünün asgari ücret olduğu, % 10’unun memur maaş düzeyi olduğu, %
30’unun genel ücret düzeyinde, % 30’unun yüksek ücretli olduğu ve % 1’inin oldukça
yüksek gelire sahip olduğu görülmektedir.
104
Tablo 4.1.10 Kardeş Sayısı Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Kardeş sayısı f %
0 2 2,0
1 33 33,0
2 38 38,0
3 14 14,0
4 8 8,0
5 4 4,0
6 ve üstü 1 1,0
Total 100 100,0
Tablo 10 incelendiğinde öğrencilerin % 2’sinin kardeşinin olmadığı, %
33’ünün 1 kardeşi olduğu, % 38’inin 2 kardeşi, % 14’ünün 3 kardeşi, % 8’inin 4
kardeşi, % 4’ünün 5 kardeşi ve % 1’inin 6 ve daha fazla kardeşi olduğu görülmektedir.
Tablo 4.1.11. Evde Aile Dışında İkamet Edenler Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Aile Hrç. İkamet
Eden
f %
Evet 21 21
Hayır 79 79
Toplam 100 100
Tablo 11 incelendiğinde öğrencilerin % 21’inin aile hariç evde ikamet eden
(büyükbaba, hala teyze vb.) olduğunu, %79’unun aile hariç evde ikamet eden olmadığı
görülmektedir.
Tablo 4.1.12. Kendine Ait Odası Olması Açısından Öğrencilerin Dağılımı
Oda f %
Var 44 44
Yok 56 56
Total 100 100,0
Tablo 12 incelendiğinde öğrencilerin % 44’ünün kendisine ait odasının olduğu
ve % 56’sının kendisine ait odasının olmadığı görülmektedir.
105
Tablo 4.1.13 Kardeşleriyle Oda Paylaşımı Açısından Öğrenci Dağılımı
Oda paylaşımı f %
2 70 70,0
3 23 23,0
4 6 6,0
5 1 1,0
Total 100 100,0
Tablo 13 incelendiğinde öğrencilerin % 70’inin 2 kardeşle, % 23’ünün 3
kardeşle, % 6’sının 4 kardeşle ve % 1’inin 5 kardeşle odasını paylaştığı görülmektedir.
Tablo 4.1.14. Evde Bilgisayar Olup Olmama Açısından Öğrenci Dağılımı
Bilgisayar f %
Var 51 51
Yok 49 49
Total 100 100,0
Tablo 14 incelendiğinde öğrencilerin % 51’inin bilgisayarının olduğu ve %
49’unun bilgisayarının olmadığı görülmektedir.
Tablo 4.1.15 Kendisine Ait Bilgisayar Olup Olmama Açısından Öğrenci Dağılımı
Bilgisayar f %
Var 15 15
Yok 85 85
Total 100 100,0
Tablo 15 incelendiğinde öğrencilerin % 15’inin kendine ait bilgisayarının
olduğu, % 85’inin ise kendisine ait bilgisayarı olmadığı görülmektedir.
106
Tablo 4.1.16. Kendisine Ait Televizyonun Olup Olmama Açısından Öğrenci
Dağılım
Televizyon f %
Evet 3 3
Hayır 97 97
Total 100 100,0
Tablo 16 incelendiğinde öğrencilerin %3’ünün kendisine ait bir televizyonu
olduğunu, % 97’sinin kendisine ait bir televizyonunun olmadığı görülmektedir.
Tablo 4.1.17. Müzik Aleti Açısından Öğrenci Dağılımı
Müzik aleti f %
Var 11 11
Yok 89 89
Total 100 100,0
Tablo 17 incelendiğinde öğrencilerin %11’inin müzik aleti çalabildiğini,
%89’unun ise müzik aleti çalamadığı görülmektedir.
Tablo 4.1.18. Günlük Gazete Okuma Açısından Öğrenci Dağılımı
Gazete okuma f %
Var 28 28
Yok 72 72
Total 100 100,0
Tablo 18 incelendiğinde öğrencilerin % 28’inin gazete okuduğu ve % 72’sinin
gazete okumadığı görülmektedir.
Tablo 4.1.19. Dinsel Tutumları Açısından Öğrenci Dağılımı
Din f %
Çok Güçlü İnanç 86 86
Güçlü İnanç 12 12
Mantıksal İnanç 2 2
Total 100 100
107
Tablo 19 incelendiğinde öğrencilerin % 86’sının dini duygularının güçlü ve
dinin tüm gereklerini yerine getirdikleri, %12’sinin dini gereklerini yerine getirmez
fakat inançları güçlü, %2’sinin mantıksal akılcı bir yolla yorumlayarak yaratıcı bir
gücün varlığına inandığı görülmektedir
Tablo 4.1.20. Anne Babanın Genel Tutumu Açısından Öğrenci Dağılımı
Tutum f %
Demokratik 86 86,0
Reddedici 2 2,0
Koruyucu 5 5,0
Otoriter 7 7,0
Total 100 100,0
Tablo 20 incelediğinde öğrencilerin % 86’sının genel tutumunun demokratik,
% 2’sinin reddedici, % 5’inin koruyucu ve % 7’sinin otoriter olduğu görülmektedir.
4.2. Demografik Değişkenlere İlişkin İstatistikler
Öğrencilerin sosyal gelişim özelliklerinin cinsiyetine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için bağımsız örneklemler için t testi yapılmış
ve sonuçları aşağıda verilmiştir.
108
4.2.1. Cinsiyete Göre Öğrencilerin Sosyal Gelişim Özelliklerinin A.O., S.S.,
Standart ve t Testi Sonuçları
Cinsiyet N X S.S sd t p
Yemek Kız 64 5,2500 2,06059
98 -
1.318 .191
Erkek 36 5,8056 1,95404
Temizlik Kız 64 10,8448 2,47744 98
-.225 .822 Erkek 36 10,9583 2,31262
Giyim Kız 64 6,3516 ,87596
98 .106 .916 Erkek 36 6,3333 ,71714
Yatma uyuma Kız 64 7,4453 2,17693
98 -.670 .504 Erkek 36 7,7361 1,90295
Okul çalış. Kız 64 3,3438 1,14737
98 .851 .397 Erkek 36 3,1389 1,16871
Ev işlerine yardım. Kız 64 2,6484 1,25255
98 -.063 .950 Erkek 36 2,6667 1,58114
Yer değiştirme Kız 64 5,9844 2,44620
98 .270 .788 Erkek 36 5,8472 2,41667
Sinema Kız 64 3,6328 1,97251
98 .912 .364 Erkek 36 3,2639 1,88409
Ark. görüşme Kız 64 4,9844 1,58357
98 -
1.435 .154
Erkek 36 5,4722 1,71524
Para harç. Kız 64 3,1094 1,07817
98 -
2.096 .039
Erkek 36 3,5833 1,09870
Para yarar. Kız 64 2,9063 1,30285
98 .070 .944 Erkek 36 2,8889 ,96445
Diğer husus. Kız 64 6,5703 1,27200
98 -
1.123 .264
Erkek 36 6,8750 1,35423
Okuma- kitap Kız 64 6,9453 1,89007
98 .660 .511 Erkek 36 6,6944 1,69991
Sosyal hayat Kız 64 5,4219 1,82404
98 .637 .525 Erkek 36 5,1806 1,80536
109
Cinsiyet N X S.S sd t p
Diğer ilişkiler Kız 64 2,5781 1,44260
98 .441 .660 Erkek 36 2,4583 1,00977
Anne baba iliş Kız 64 5,2031 1,33844
98 -
1.646 .103
Erkek 36 5,6389 1,13774
Yaşıt iliş. Kız 64 4,8906 1,24234
98 -.935 .352 Erkek 36 5,1250 1,12995
Sosyal hay. uyum Kız 64 7,7313 1,75805
98 1.261 .234 Erkek 36 7.2361 2.09246
Tablo 1 incelendiğinde öğrencilerin yemek yeme becerilerinin cinsiyetlerine
göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
t(98)=1.318, p> .191.
Temizlik becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=-.225, p> .822.
Giyim becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=.106, p> .916.
Yatma ve uyuma becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=-.670, p> .504.
Okul çalışmaları becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=.851, p> .397.
Ev işlerine yardım becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=-.063, p> .950.
110
Yer değiştirme becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)= .270, p> .788.
Boş zaman faaliyeti olarak sinemaya gitme becerilerinin cinsiyetlerine göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
t(98)=.912, p> .364.
Boş zaman faaliyeti olarak arkadaşlarla görüşme becerilerinin cinsiyetlerine
göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=-
1.435, p> .154.
Para harcama becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. t(98)=-2.096, p> .039. Kızların aritmetik
ortalamalarının (X=2.90) ve erkeklerin aritmetik ortalamalarının (X=2,88) olduğu ve
kızların para harcama becerilerinin erkeklerden daha anlamlı olarak daha yüksek
olduğu söylenebilir.
Paradan yararlanma becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=.070, p> .944.
Diğer hususlar konusunda öğrencilerin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=-1.123, p> .264.
Okuma ve kitap ilgisi becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=.660, p> .511.
Sosyal hayata yönelik ilgilerin öğrencilerin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=.637, p> .525.
111
Diğer ilişkilere yönelik becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=.441, p> .660.
Anne baba ile ilişkiler konusunda öğrencilerin becerilerinin cinsiyetlerine göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=-
1.646, p> .103.
Yaşıtlarıyla ilişki becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=-.935, p> .352.
Sosyal hayata uyum becerilerinin cinsiyetlerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan bağımsız örneklemler için t testi sonucunda
aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. t(98)=1.261, p> .234.
Tablo 4.2.2. Yaş Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve SS Değerleri
Yaş N X Ss
Yemek
6-7 9 4,6667 1,45774
7-8 28 5,4464 1,95949
8-9 16 5,9375 2,14379
9-10 28 5,2500 2,30338
11+ 19 5,7105 1,88057
Total 100 5,4500 2,03070
Temizlik 6-7 9 9,6667 2,51247
7-8 28 9,5714 2,71387
8-9 16 10,5044 2,48038
9-10 28 11,9107 1,64460
11+ 19 12,2105 1,34697
Total 100 10,8857 2,40823
Giyim 6-7 9 5,8889 ,54645
7-8 28 6,0179 ,77558
8-9 16 6,4063 ,68845
9-10 28 6,4464 ,73710
11+ 19 6,8421 ,94358
Total 100 6,3450 ,81864
Yatma uyuma 6-7 9 6,7778 1,90577
7-8 28 7,2857 1,72363
8-9 16 6,8750 2,27669
9-10 28 7,8929 2,09655
112
Yaş N X Ss
11+ 19 8,3684 2,24748
Total 100 7,5500 2,07742
Okul çalışması 6-7 9 3,0556 ,98249
7-8 28 3,4643 1,07090
8-9 16 3,0938 ,87975
9-10 28 2,8929 1,22744
11+ 19 3,7895 1,28361
Total 100 3,2700 1,15343
Ev iş. Yardım 6-7 9 2,0000 ,96825
7-8 28 2,3214 1,19578
8-9 16 2,6875 1,15289
9-10 28 2,5357 1,20898
11+ 19 3,6053 1,76839
Total 100 2,6550 1,37197
Yer değiştirme 6-7 9 4,6667 1,71391
7-8 28 5,5714 2,09812
8-9 16 5,0313 2,44587
9-10 28 5,8750 2,26333
11+ 19 7,9211 2,41674
Total 100 5,9350 2,42426
Sinema
Sinema
6-7 9 3,6111 1,31762
7-8 28 2,7143 1,83802
8-9 16 4,3125 1,89627
9-10 28 3,1964 1,91649
11+ 19 4,3684 1,96385
Total 100 3,5000 1,93975
Arkadaş iliş. 6-7 9 4,5556 1,68531
7-8 28 5,3393 1,48482
8-9 16 5,7813 1,79786
9-10 28 5,4107 1,52785
11+ 19 4,2895 1,60135
Total 100 5,1600 1,64052
Para harcama 6-7 9 2,3889 1,24443
7-8 28 3,0893 1,10599
8-9 16 3,3750 1,07238
9-10 28 3,4286 ,96910
11+ 19 3,6842 1,06992
Total 100 3,2800 1,10399
Paradan fay. 6-7 9 2,5556 1,21049
7-8 28 2,6071 ,61399
8-9 16 2,7188 ,54677
9-10 28 2,9821 ,93771
11+ 19 3,5263 2,07815
Total 100 2,9000 1,18705
Diğer hususlar 6-7 9 5,3333 1,50000
7-8 28 6,5536 1,45513
113
Yaş N X Ss
8-9 16 6,7500 1,00000
9-10 28 7,0714 ,88938
11+ 19 6,8684 1,39286
Total 100 6,6800 1,30369
Okuma ve
kitap ilgisi
6-7 9 5,5000 1,93649
7-8 28 6,7679 1,78721
8-9 16 7,2813 1,39007
9-10 28 7,2679 1,97429
11+ 19 6,6579 1,70010
Total 100 6,8550 1,81922
Sosyal hayata
ilgi
6-7 9 4,1111 1,70986
7-8 28 5,0536 1,32874
8-9 16 6,0625 1,81544
9-10 28 5,2321 1,75057
11+ 19 5,8684 2,25981
Total 100 5,3350 1,81193
Diğer ilişkiler 6-7 9 2,0556 1,04416
7-8 28 2,3036 ,58277
8-9 16 2,5313 ,69447
9-10 28 2,8393 1,92956
11+ 19 2,6579 1,39496
Total 100 2,5350 1,29929
Anne baba iliş. 6-7 9 4,5556 1,23603
7-8 28 5,2679 1,20556
8-9 16 5,7188 ,98266
9-10 28 5,5179 1,38432
11+ 19 5,3421 1,41473
Total 100 5,3600 1,28133
Arkadaşlarla
ilişkiler
6-7 9 4,3889 1,08333
7-8 28 4,6250 1,22946
8-9 16 4,5313 1,34745
9-10 28 5,3214 1,01118
11+ 19 5,6316 ,96957
Total 100 4,9750 1,20264
Sosyal hayata
uyum
6-7 9 6,8333 2,57391
7-8 28 6,4393 2,01739
8-9 16 8,2188 1,46024
9-10 28 8,2679 1,37761
11+ 19 7,9211 1,56581
Total 100 7,5530 1,88992
Tablo 2’de öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin yaş gruplarına göre
aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri görülmektedir. Bu değerler arasındaki
114
farkın anlamlı olup olmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi ANOVA
yapılmış ve sonuçlar tablo 3’te verilmiştir.
Tablo 4.2.3. Yaş Değişkenine Göre Tek Yönlü Varsyans Analizi Anova Sonuçları
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p Anlamlı
fark
Yemek
Gruplar
arası 11,735 4 2,934 ,703 ,592
Gruplar
içi 396,515 95 4,174
Toplam 408,250 99
Temizlik
Gruplar
arası 126,832 4 31,708 6,734 ,000
3-2, 4-2,
Gruplar
içi 447,326 95 4,709
Toplam 574,158 99
Giyim
Gruplar
arası 9,912 4 2,478 4,171 ,158
Gruplar
içi 56,435 95 ,594
Toplam 66,348 99
Yatma
uyuma
Gruplar
arası 30,631 4 7,658 1,834 ,129
Gruplar
içi 396,619 95 4,175
Toplam 427,250 99
Okul
çalışması
Gruplar
arası 11,078 4 2,769 2,181 ,077
Gruplar
içi 120,632 95 1,270
Toplam 131,710 99
Ev iş.
Yardım
Gruplar
arası 24,549 4 6,137 3,604 ,009
4-2,
Gruplar
içi 161,798 95 1,703
Toplam 186,348 99
Yer
değiştirme
Gruplar
arası 106,292 4 26,573 2,309 ,142
Gruplar
içi 475,536 95 5,006
Toplam 581,828 99
Sinema
Gruplar
arası 44,869 4 11,217 3,253 ,015
4-2
Gruplar
içi 327,631 95 3,449
Toplam 372,500 99
Arkadaş
iliş.
Gruplar
arası 26,522 4 6,630 2,625 ,039
4-2, 4-1
115
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p Anlamlı
fark
Gruplar
içi 239,918 95 2,525
Toplam 266,440 99
Para
harcama
Gruplar
arası 12,032 4 3,008 2,631 ,039
4-1, 4-2
Gruplar
içi 108,628 95 1,143
Toplam 120,660 99
Paradan
yarar
Gruplar
arası 11,637 4 2,909 2,162 ,079
Gruplar
içi 127,863 95 1,346
Toplam 139,500 99
Diğer
hususlar
Gruplar
arası 21,812 4 5,453 3,537 ,210
Gruplar
içi 146,448 95 1,542
Toplam 168,260 99
Okuma ve
kitap ilgisi
Gruplar
arası 25,155 4 6,289 1,975 ,105
Gruplar
içi 302,493 95 3,184
Toplam 327,648 99
Sosyal
hayata ilgi
Gruplar
arası 29,869 4 7,467 2,403 ,055
Gruplar
içi 295,158 95 3,107
Toplam 325,028 99
Diğer
ilişkiler
Gruplar
arası 6,448 4 1,612 ,953 ,437
Gruplar
içi 160,679 95 1,691
Toplam 167,128 99
Anne
baba ile
iliş.
Gruplar
arası 8,825 4 2,206 1,364 ,252
Gruplar
içi 153,715 95 1,618
Toplam 162,540 99
Yaşıtlarla
ilişkiler
Gruplar
arası 21,224 4 5,306 4,133 ,004
4-1, 4-2
Gruplar
içi 121,964 95 1,284
Toplam 143,188 99
Sosyal
hayatla
uyum
Gruplar
arası 63,365 4 15,841 5,185 ,001
4-1, 4-2
Gruplar
içi 290,244 95 3,055
Toplam 353,609 99
1=6-7 yaş, 2=7-8 yaş, 3= 9-10 yaş, 4= 11 ve üstü yaş **p<. 05
116
Öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi ANOVA uygulanmıştır.
Tablo 3 incelendiğinde öğrencilerin yemek yeme becerilerinin yaşlarına göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(99)= .703, p<.592.
Buna göre öğrencilerin yemek yeme becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde
farklılaşmadığı söylenebilir.
Temizlik becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. F(99)= 6.734, p<.000. Buna göre öğrencilerin
temizlik becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı söylenebilir. Farkın
kaynağını belirlemek için yapılan çoklu karşılaştırma testlerinden Scheffe testi
sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda bulunanların ve 9-10 yaş grubunda bulunanların
6-7 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre temizlik becerilerinin daha iyi düzeyde
olduğu bulunmuştur.
Giyim becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını
belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı
olmadığı bulunmuştur. F(99)= 4.171, p<.158. Buna göre öğrencilerin giyim
becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Yatma ve uyuma becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(99)= 1.834, p>.129. Buna göre öğrencilerin
yatma uyuma becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Okul çalışmaları becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(99)= 2.181, p>.077. Buna göre öğrencilerin
okul çalışmaları becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir
117
Ev işlerine yardım becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. F(99)= 3.604, p<.009. Buna göre öğrencilerin ev
işlerine yardım becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı söylenebilir.
Farkın kaynağını belirlemek için yapılan çoklu karşılaştırma testlerinden Scheffe testi
sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda bulunanların 6-7 yaş grubunda bulunan
öğrencilere göre ev işlerine yardım becerileri konusunda daha iyi düzeyde olduğu
bulunmuştur.
Yer değiştirme becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(99)= 2.309, p>.142. Buna göre öğrencilerin yer
değiştirme becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Boş zaman faaliyeti olarak sinemaya gitme becerilerinin yaşlarına göre anlamlı
olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. F(99)= 3.253, p<.015. Buna
göre öğrencilerin boş zaman faaliyeti olarak sinemaya gitme becerilerinin yaşlarına
göre anlamlı düzeyde farklılaştığı söylenebilir. Farkın kaynağını belirlemek için
yapılan çoklu karşılaştırma testlerinden Scheffe testi sonucunda 11 ve üstü yaş
grubunda bulunanların 8-9 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre sinemaya gitme
becerileri konusunda daha iyi düzeyde olduğu bulunmuştur.
Boş zaman faaliyeti olarak arkadaşlarla görüşme becerilerinin yaşlarına göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. F(99)= 2.625, p<.039.
Buna göre öğrencilerin arkadaşlarla ilişki kurma becerilerinin yaşlarına göre anlamlı
düzeyde farklılaştığı söylenebilir. Farkın kaynağını belirlemek için yapılan çoklu
karşılaştırma testlerinden Scheffe testi sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda
bulunanların 6-7 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre ve 8-9 yaş grubunda bulunan
öğrencilere göre arkadaşlarla ilişki kurma becerileri konusunda daha iyi düzeyde
olduğu bulunmuştur.
Para harcama becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. F(99)= 2.631, p<.039. Buna göre öğrencilerin para
118
harcama becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı söylenebilir.
Farkın kaynağını belirlemek için yapılan çoklu karşılaştırma testlerinden Scheffe testi
sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda bulunanların 6-7 yaş grubunda bulunan
öğrencilere göre ve 8-9 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre daha iyi düzeyde
olduğu bulunmuştur.
Paradan yararlanma becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(99)= 2.612, p>.079. Buna göre öğrencilerin
paradan yararlanma becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Okuma ve kitap ilgisi becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(99)= 1.975, p>.105. Buna göre öğrencilerin
okuma ve kitap ilgisi becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Sosyal hayata yönelik ilgilerin öğrencilerin yaşlarına göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(99)= 2.403, p>.055. Buna
göre öğrencilerin sosyal hayata yönelik becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde
farklılaşmadığı söylenebilir.
Anne baba ile ilişkiler konusunda öğrencilerin becerilerinin yaşlarına göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(99)= 1.364, p>.252.
Buna göre öğrencilerin anne babayla ilişki kurma becerilerinin yaşlarına göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. F(99)= 4.133, p<.004. Buna göre öğrencilerin
yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı
söylenebilir. Farkın kaynağını belirlemek için yapılan çoklu karşılaştırma testlerinden
Scheffe testi sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda bulunanların 6-7 yaş grubunda
119
bulunan öğrencilere göre ve 8-9 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre daha iyi
düzeyde olduğu bulunmuştur.
Sosyal hayata uyum becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. F(99)= 5.185, p<.001. Buna göre öğrencilerin
sosyal hayata uyum becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı
söylenebilir. Farkın kaynağını belirlemek için yapılan çoklu karşılaştırma testlerinden
Scheffe testi sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda bulunanların 6-7 yaş grubunda
bulunan öğrencilere göre ve 8-9 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre daha iyi
düzeyde olduğu bulunmuştur.
Tablo 4.2.4. Akademik Başarı Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve Standart
Sapma Değerleri
Yaş N X Ss
Yemek
Düşük 33 5,2727 2,12166
Orta 43 5,8023 1,93384
Yüksek 24 5,0625 2,05528
Toplam 100 5,4500 2,03070
Temizlik Düşük 33 10,9264 2,27614
Orta 43 10,8837 2,63411
Yüksek 24 10,8333 2,25382
Toplam 100 10,8857 2,40823
Giyim Düşük 33 6,3939 ,77819
Orta 43 6,2558 ,70180
Yüksek 24 6,4375 1,05617
Toplam 100 6,3450 ,81864
Düşük 33 7,7576 2,14375
Yatma uyuma Düşük 43 7,3256 2,03213
Orta 24 7,6667 2,11448
Yüksek 100 7,5500 2,07742
Toplam 33 3,4242 1,06155
Düşük 43 3,0930 1,23083
Okul
çalışması
Orta 24 3,3750 1,13492
Yüksek 100 3,2700 1,15343
Toplam 33 2,6212 1,23130
Düşük 43 2,3837 1,49538
Orta 24 3,1875 1,21416
Ev iş. Yardım Düşük 100 2,6550 1,37197
Orta 33 5,7576 2,33894
Yüksek 43 5,9884 2,54831
120
Yaş N X Ss
Toplam 24 6,0833 2,39867
Düşük 100 5,9350 2,42426
Yer
değiştirme
Orta 33 3,8636 1,87197
Yüksek 43 3,4070 1,98283
Toplam 24 3,1667 1,95419
Düşük 100 3,5000 1,93975
Orta 33 4,8636 1,54754
Sinema Düşük 43 5,3256 1,65070
Orta 24 5,2708 1,75684
Yüksek 100 5,1600 1,64052
Toplam 33 3,3939 1,14399
Düşük 43 3,1860 1,10207
Arkadaş iliş. Orta 24 3,2917 1,08264
Yüksek 100 3,2800 1,10399
Toplam 33 2,7727 ,63849
Düşük 43 2,9884 1,57166
Orta 24 2,9167 ,97431
Para harcama Yüksek 100 2,9000 1,18705
Toplam 33 6,6364 ,99430
Düşük 43 6,6744 1,51926
Orta 24 6,7500 1,31049
Yüksek 100 6,6800 1,30369
Paradan fay. Toplam 33 7,0152 1,85609
Düşük 43 6,5233 1,86111
Orta 24 7,2292 1,65490
Yüksek 100 6,8550 1,81922
Toplam 33 5,3030 1,90779
Diğer
hususlar
Düşük 43 5,4419 1,78689
Orta 24 5,1875 1,78650
Yüksek 100 5,3350 1,81193
Toplam 33 2,6515 1,71156
Düşük 43 2,5233 1,14929
Okuma ve
kitap ilgisi
Düşük 24 2,3958 ,85946
Orta 100 2,5350 1,29929
Yüksek 33 5,0152 1,40025
Toplam 43 5,4186 1,30443
Düşük 24 5,7292 ,95530
Sosyal hayata
ilgi
Orta 100 5,3600 1,28133
Yüksek 33 4,6515 1,47630
Toplam 43 5,2442 1,08217
Düşük 24 4,9375 ,87616
Orta 100 4,9750 1,20264
Diğer ilişkiler Yüksek 33 7,5758 1,91263
Toplam 43 7,6047 1,81120
Düşük 24 7,4292 2,06702
Orta 100 7,5530 1,88992
121
Yaş N X Ss
Yüksek 33 5,2727 2,12166
Anne baba
iliş.
Düşük 43 5,8023 1,93384
Orta 24 5,0625 2,05528
Yüksek 100 5,4500 2,03070
Toplam 33 10,9264 2,27614
Düşük 43 10,8837 2,63411
Arkadaşlarla
ilişkiler
Orta 24 10,8333 2,25382
Yüksek 100 10,8857 2,40823
Toplam 33 6,3939 ,77819
Düşük 43 6,2558 ,70180
Orta 24 6,4375 1,05617
Sosyal hayata
uyum
Yüksek 100 6,3450 ,81864
Toplam 33 7,7576 2,14375
Düşük 43 7,3256 2,03213
Orta 24 7,6667 2,11448
Yüksek 100 7,5500 2,07742
Tablo 4’te öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin akademik başarı düzeylerine
göre aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri görülmektedir. Bu değerler
arasındaki farkın anlamlı olup olmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi
ANOVA yapılmış ve sonuçlar tablo 5’te verilmiştir.
Tablo 4.2.5. Akademik Başarı Değişkenine göre Tek Yönlü Varyans Analizi
ANOVA Sonuçları
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p
Yemek
Gruplar arası 9,979 2 4,989 1,215 ,301
Gruplar içi 398,271 97 4,106
Toplam 408,250 99
Temizlik
Gruplar arası ,121 2 ,060 ,010 ,990
Gruplar içi 574,038 97 5,918
Toplam 574,158 99
Giyim
Gruplar arası ,626 2 ,313 ,462 ,631
Gruplar içi 65,721 97 ,678
Toplam 66,348 99
Yatma Gruplar arası 3,914 2 1,957 ,448 ,640
122
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p
uyuma Gruplar içi 423,336 97 4,364
Toplam 427,250 99
Okul
çalışması
Gruplar arası 2,396 2 1,198 ,899 ,410
Gruplar içi 129,314 97 1,333
Toplam 131,710 99
Ev iş.
Yardım
Gruplar arası 10,007 2 5,004 2,752 ,069
Gruplar içi 176,340 97 1,818
Toplam 186,348 99
Yer
değiştirme
Gruplar arası 1,689 2 ,845 ,141 ,868
Gruplar içi 580,138 97 5,981
Toplam 581,827 99
Sinema
Gruplar arası 7,402 2 3,701 ,983 ,378
Gruplar içi 365,098 97 3,764
Toplam 372,500 99
Arkadaş
iliş.
Gruplar arası 4,372 2 2,186 ,809 ,448
Gruplar içi 262,068 97 2,702
Toplam 266,440 99
Para
harcama
Gruplar arası ,811 2 ,406 ,328 ,721
Gruplar içi 119,849 97 1,236
Toplam 120,660 99
Paradan
yarar
Gruplar arası ,877 2 ,439 ,307 ,736
Gruplar içi 138,623 97 1,429
Toplam 139,500 99
Diğer
hususlar
Gruplar arası ,182 2 ,091 ,052 ,949
Gruplar içi 168,078 97 1,733
Toplam 168,260 99
Okuma ve
kitap
ilgisi
Gruplar arası 8,939 2 4,469 1,360 ,261
Gruplar içi 318,709 97 3,286
Toplam 327,647 99
Sosyal
hayata ilgi
Gruplar arası 1,047 2 ,523 ,157 ,855
Gruplar içi 323,981 97 3,340
123
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p
Toplam 325,028 99
Diğer
ilişkiler
Gruplar arası ,919 2 ,459 ,268 ,765
Gruplar içi 166,209 97 1,713
Toplam 167,128 99
Anne
baba ile
iliş.
Gruplar arası 7,343 2 3,671 2,295 ,106
Gruplar içi 155,197 97 1,600
Toplam 162,540 99
Yaşıtlarla
ilişkiler
Gruplar arası 6,603 2 3,301 2,345 ,101
Gruplar içi 136,585 97 1,408
Toplam 143,188 99
Sosyal
hayatla
uyum
Gruplar arası ,500 2 ,250 ,069 ,934
Gruplar içi 353,109 97 3,640
Toplam 353,609 99
**p<. 05
Öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin akademik başarı düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi
ANOVA uygulanmıştır.
Tablo 5 incelendiğinde öğrencilerin yemek yeme becerilerinin akademik başarı
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(97)= 1.215, p<.301. Buna göre öğrencilerin yemek yeme becerilerinin akademik
başarı düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Temizlik becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .010, p<.990. Buna
göre öğrencilerin temizlik becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Giyim becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .462, p<.631. Buna
124
göre öğrencilerin giyim becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Yatma ve uyuma becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı
olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .448, p<.640. Buna
göre öğrencilerin yatma ve uyuma becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Okul çalışmaları becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)=.899, p<.410. Buna
göre öğrencilerin okul çalışmalarına ilişkin becerilerinin akademik başarı düzeylerine
göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Ev işlerine yardım becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı
olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= 2.752, p<.069. Buna
göre öğrencilerin ev işlerine yardım becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Yer değiştirme becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .141, p<.868. Buna
göre öğrencilerin yer değiştirme becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Boş zaman faaliyeti olarak sinemaya gitme becerilerinin akademik başarı
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(97)= .983, p<.378. Buna göre öğrencilerin sinemaya gitme becerilerinin akademik
başarı düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Boş zaman faaliyeti olarak arkadaşlarla görüşme becerilerinin akademik başarı
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
125
F(97)= .809, p<.448. Buna göre öğrencilerin arkadaşlarla ilişki kurma becerilerinin
akademik başarı düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Para harcama becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı
olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= 1.215, p<.301. Buna
göre öğrencilerin yemek yeme becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Paradan yararlanma becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(99)= .328, p>.721. Buna göre öğrencilerin
paradan yararlanma becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı düzeyde
farklılaşmadığı söylenebilir.
Okuma ve kitap ilgisi becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı
olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= 1.360, p<.261. Buna
göre öğrencilerin okuma ve kitap ilgisi becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Sosyal hayata yönelik ilgilerin öğrencilerin akademik başarı düzeylerine göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .157, p<.855.
Buna göre öğrencilerin sosyal hayata uyum becerilerinin akademik başarı düzeylerine
göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Anne baba ile ilişkiler konusunda öğrencilerin becerilerinin akademik başarı
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(97)= 2.295, p<.106. Buna göre öğrencilerin anne baba ile ilişki kurma becerilerinin
akademik başarı düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= 2.345, p<.101.
126
Buna göre öğrencilerin yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin akademik başarı
düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Sosyal hayata uyum becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre anlamlı
olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .669, p<.924. Buna
göre öğrencilerin sosyal hayata uyum becerilerinin akademik başarı düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Tablo 4.2.6. Anne Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve
Standart Sapma Değerleri
Yaş N X Ss
Yemek
Okuryazar 5 5,5000 1,83712
İlköğretim 73 5,3425 2,07310
Lise 15 5,4667 2,17508
Üniversite 7 6,5000 1,32288
Toplam 100 5,4500 2,03070
Temizlik Okuryazar 5 11,7000 1,48324
İlköğretim 73 10,8288 2,55117
Lise 15 10,5713 2,26319
Üniversite 7 11,5714 1,66905
Toplam 100 10,8857 2,40823
Giyim Okuryazar 5 6,4000 ,54772
İlköğretim 73 6,3219 ,83902
Lise 15 6,3000 ,79732
Üniversite 7 6,6429 ,89974
Toplam 100 6,3450 ,81864
Yatma uyuma Okuryazar 5 7,2000 2,36114
İlköğretim 73 7,6164 2,12544
Lise 15 7,4333 1,89799
Üniversite 7 7,3571 2,15473
Toplam 100 7,5500 2,07742
Okul çalışması Okuryazar 5 3,5000 ,70711
İlköğretim 73 3,2397 1,14294
Lise 15 3,4000 1,18322
Üniversite 7 3,1429 1,59985
Toplam 100 3,2700 1,15343
Ev iş. Yardım Okuryazar 5 2,5000 1,36931
İlköğretim 73 2,7466 1,37720
Lise 15 2,2667 1,25167
Üniversite 7 2,6429 1,70084
Toplam 100 2,6550 1,37197
127
Yaş N X Ss
Yer değiştirme Okuryazar 5 6,0000 3,48210
İlköğretim 73 6,1781 2,45850
Lise 15 5,0000 2,09591
Üniversite 7 5,3571 1,67616
Toplam 100 5,9350 2,42426
Sinema Okuryazar 5 3,0000 2,31840
İlköğretim 73 3,6438 1,96935
Lise 15 3,7667 1,62422
Üniversite 7 1,7857 1,31837
Toplam 100 3,5000 1,93975
Arkadaş iliş. Okuryazar 5 5,1000 1,67332
İlköğretim 73 5,0479 1,71019
Lise 15 5,3667 1,45733
Üniversite 7 5,9286 1,23924
Toplam 100 5,1600 1,64052
Para harcama Okuryazar 5 2,7000 1,52480
İlköğretim 73 3,3151 1,08815
Lise 15 3,2000 1,11484
Üniversite 7 3,5000 1,04083
Toplam 100 3,2800 1,10399
Paradan fay. Okuryazar 5 2,7000 ,27386
İlköğretim 73 2,9932 1,32679
Lise 15 2,5667 ,75277
Üniversite 7 2,7857 ,56695
Toplam 100 2,9000 1,18705
Diğer hususlar Okuryazar 5 7,0000 1,69558
İlköğretim 73 6,7397 1,31527
Lise 15 6,3333 1,21988
Üniversite 7 6,5714 1,20515
Toplam 100 6,6800 1,30369
Okuma ve kitap
ilgisi
Okuryazar 5 6,1000 1,85068
İlköğretim 73 6,8219 1,88630
Lise 15 7,1667 1,64389
Üniversite 7 7,0714 1,59239
Toplam 100 6,8550 1,81922
Sosyal hayata
ilgi
Okuryazar 5 5,9000 2,45967
İlköğretim 73 5,2945 1,82923
Lise 15 5,1667 1,83874
Üniversite 7 5,7143 1,25357
Toplam 100 5,3350 1,81193
Diğer ilişkiler Okuryazar 5 2,3000 ,97468
İlköğretim 73 2,6575 1,43342
Lise 15 2,3000 ,72703
Üniversite 7 1,9286 ,73193
Toplam 100 2,5350 1,29929
Anne baba iliş. Okuryazar 5 5,2000 2,01866
128
Yaş N X Ss
İlköğretim 73 5,2055 1,21859
Lise 15 5,9000 1,22766
Üniversite 7 5,9286 1,27242
Toplam 100 5,3600 1,28133
Arkadaşlarla
ilişkiler
Okuryazar 5 5,0000 1,00000
İlköğretim 73 4,9658 1,18828
Lise 15 5,1000 1,18322
Üniversite 7 4,7857 1,70434
Toplam 100 4,9750 1,20264
Sosyal hayata
uyum
Okuryazar 5 7,4000 3,30530
İlköğretim 73 7,6507 1,79445
Lise 15 7,1867 2,07738
Üniversite 7 7,4286 1,56601
Toplam 100 7,5530 1,88992
Tablo 6’da öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin anne eğitim düzeylerine göre
aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri görülmektedir. Bu değerler arasındaki
farkın anlamlı olup olmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi ANOVA
yapılmış ve sonuçlar tablo 7’de verilmiştir.
Tablo 4.2.7. Anne Eğitim Düzeyi Değişkenine göre Tek Yönlü Varyans Analizi
ANOVA Sonuçları
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p
Yemek
Gruplar arası 8,578 3 2,859 ,687 ,562
Gruplar içi 399,672 96 4,163
Toplam 408,250 99
Temizlik
Gruplar arası 8,326 3 2,775 ,471 ,703
Gruplar içi 565,832 96 5,894
Toplam 574,158 99
Giyim
Gruplar arası ,705 3 ,235 ,344 ,794
Gruplar içi 65,642 96 ,684
Toplam 66,348 99
Yatma
uyuma
Gruplar arası 1,399 3 ,466 ,105 ,957
Gruplar içi 425,851 96 4,436
Toplam 427,250 99
Okul
çalışması
Gruplar arası ,698 3 ,233 ,171 ,916
Gruplar içi 131,012 96 1,365
Toplam 131,710 99
Ev iş.
Yardım
Gruplar arası 2,995 3 ,998 ,523 ,668
Gruplar içi 183,352 96 1,910
129
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p
Toplam 186,348 99
Yer
değiştirme
Gruplar arası 19,785 3 6,595 1,126 ,342
Gruplar içi 562,042 96 5,855
Toplam 581,828 99
Sinema
Gruplar arası 24,398 3 8,133 2,243 ,088
Gruplar içi 348,102 96 3,626
Toplam 372,500 99
Arkadaş
iliş.
Gruplar arası 5,710 3 1,903 ,701 ,554
Gruplar içi 260,730 96 2,716
Toplam 266,440 99
Para
harcama
Gruplar arası 2,207 3 ,736 ,596 ,619
Gruplar içi 118,453 96 1,234
Toplam 120,660 99
Paradan
yarar
Gruplar arası 2,592 3 ,864 ,606 ,613
Gruplar içi 136,908 96 1,426
Toplam 139,500 99
Diğer
hususlar
Gruplar arası 2,658 3 ,886 ,514 ,674
Gruplar içi 165,602 96 1,725
Toplam 168,260 99
Okuma ve
kitap
ilgisi
Gruplar arası 4,715 3 1,572 ,467 ,706
Gruplar içi 322,933 96 3,364
Toplam 327,648 99
Sosyal
hayata ilgi
Gruplar arası 3,148 3 1,049 ,313 ,816
Gruplar içi 321,880 96 3,353
Toplam 325,027 99
Diğer
ilişkiler
Gruplar arası 4,775 3 1,592 ,941 ,424
Gruplar içi 162,353 96 1,691
Toplam 167,128 99
Anne
baba ile
iliş.
Gruplar arası 8,508 3 2,836 1,768 ,159
Gruplar içi 154,032 96 1,605
Toplam 162,540 99
Yaşıtlarla
ilişkiler
Gruplar arası ,495 3 ,165 ,111 ,954
Gruplar içi 142,693 96 1,486
Toplam 143,188 99
Sosyal
hayatla
uyum
Gruplar arası 2,935 3 ,978 ,268 ,848
Gruplar içi 350,674 96 3,653
Toplam 353,609 99
**p<. 05
Öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi
ANOVA uygulanmıştır.
130
Tablo 7 incelendiğinde öğrencilerin yemek yeme becerilerinin anne eğitim
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(96)= .687, p<.562. Buna göre öğrencilerin yemek yeme becerilerinin anne eğitim
düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Temizlik becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .471, p<.703. Buna göre öğrencilerin
temizlik becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Giyim becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .344, p<.794. Buna göre öğrencilerin
giyim becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Yatma ve uyuma becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .105, p<.957. Buna
göre öğrencilerin yatma uyuma becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Okul çalışmaları becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .171, p<.916. Buna
göre öğrencilerin okul çalışmalarına ilişkin becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Ev işlerine yardım becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .523, p<.668. Buna
göre öğrencilerin ev işlerine yardım becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
131
Yer değiştirme becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .1.126, p<.342. Buna
göre öğrencilerin yer değiştirme becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Boş zaman faaliyeti olarak sinemaya gitme becerilerinin anne eğitim
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(96)= .2.243, p<.088. Buna göre öğrencilerin sinemaya gitme becerilerinin anne
eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Boş zaman faaliyeti olarak arkadaşlarla görüşme becerilerinin anne eğitim
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(96)= .701, p<.554. Buna göre öğrencilerin arkadaşlarla ilişki kurma becerilerinin
anne eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Para harcama becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .596, p<.619. Buna
göre öğrencilerin para harcama becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Paradan yararlanma becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .606, p<.613. Buna
göre öğrencilerin paradan yararlanma becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Okuma ve kitap ilgisi becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .467, p<.706. Buna
göre öğrencilerin okuma ve kitap ilgisi becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
132
Sosyal hayata yönelik ilgilerin öğrencilerin anne eğitim düzeylerine göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .313, p<.816.
Buna göre öğrencilerin sosyal hayata yönelik becerilerinin anne eğitim düzeylerine
göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Anne baba ile ilişkiler konusunda öğrencilerin becerilerinin anne eğitim
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(96)= .1.768, p<.159. Buna göre öğrencilerin anne baba ile ilişkiler konusunda
becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı
olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .111, p<.954. Buna
göre öğrencilerin yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Sosyal hayata uyum becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(96)= .268, p<.848. Buna
göre öğrencilerin sosyal hayata uyum becerilerinin anne eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Tablo 4.2.8. Baba Eğitim Düzeyi Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve
Standart Sapma Değerleri
Yaş N X Ss
Yemek İlköğretim 41 5,2805 2,02500
Lise 33 5,4242 1,99656
Üniversite 26 5,7500 2,12720
Toplam 100 5,4500 2,03070
Temizlik İlköğretim 41 11,0976 2,21985
Lise 33 10,7121 2,76143
Üniversite 26 10,7719 2,27914
Toplam 100 10,8857 2,40823
Giyim İlköğretim 41 6,3171 ,89970
133
Yaş N X Ss
Lise 33 6,3939 ,74747
Üniversite 26 6,3269 ,79928
Toplam 100 6,3450 ,81864
Yatma uyuma İlköğretim 41 7,6341 2,19381
Lise 33 7,7121 2,27771
Üniversite 26 7,2115 1,60732
Toplam 100 7,5500 2,07742
Okul çalışması İlköğretim 41 3,3780 1,18733
Lise 33 2,9394 1,08799
Üniversite 26 3,5192 1,12677
Toplam 100 3,2700 1,15343
Ev iş. Yardım İlköğretim 41 2,7195 1,60487
Lise 33 2,6212 1,11825
Üniversite 26 2,5962 1,31163
Toplam 100 2,6550 1,37197
Yer değiştirme İlköğretim 41 6,8293 2,55345
Lise 33 5,1818 2,27698
Üniversite 26 5,4808 1,98233
Toplam 100 5,9350 2,42426
Sinema İlköğretim 41 3,8902 1,89576
Lise 33 3,0455 1,98574
Üniversite 26 3,4615 1,89168
Toplam 100 3,5000 1,93975
Arkadaş iliş. İlköğretim 41 5,2561 1,77525
Lise 33 5,1061 1,64297
Üniversite 26 5,0769 1,46077
Toplam 100 5,1600 1,64052
Para harcama İlköğretim 41 3,4390 1,05591
Lise 33 3,2121 1,15265
Üniversite 26 3,1154 1,12524
Toplam 100 3,2800 1,10399
Paradan fay. İlköğretim 41 2,9512 1,35925
Lise 33 2,7576 ,68603
Üniversite 26 3,0000 1,40712
Toplam 100 2,9000 1,18705
Diğer hususlar İlköğretim 41 6,7317 1,35599
Lise 33 6,7121 1,23763
Üniversite 26 6,5577 1,34408
Toplam 100 6,6800 1,30369
Okuma ve kitap
ilgisi
İlköğretim 41 6,6220 1,71311
Lise 33 6,6667 1,89022
Üniversite 26 7,4615 1,82166
Toplam 100 6,8550 1,81922
Sosyal hayata
ilgi
İlköğretim 41 5,4634 2,04142
Lise 33 5,3182 1,53510
Üniversite 26 5,1538 1,80427
134
Yaş N X Ss
Toplam 100 5,3350 1,81193
Diğer ilişkiler İlköğretim 41 2,4512 ,96050
Lise 33 2,6061 1,74892
Üniversite 26 2,5769 1,12865
Toplam 100 2,5350 1,29929
Anne baba iliş. İlköğretim 41 5,1098 1,36708
Lise 33 5,4848 1,23418
Üniversite 26 5,5962 1,17490
Toplam 100 5,3600 1,28133
Arkadaşlarla
ilişkiler
İlköğretim 41 4,9146 1,22425
Lise 33 4,9242 1,25699
Üniversite 26 5,1346 1,12745
Toplam 100 4,9750 1,20264
Sosyal hayata
uyum
İlköğretim 41 7,4024 2,14831
Lise 33 7,8182 1,61448
Üniversite 26 7,4538 1,81201
Toplam 100 7,5530 1,88992
Tablo 8’de öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin anne eğitim düzeylerine
göre aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri görülmektedir. Bu değerler
arasındaki farkın anlamlı olup olmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi
ANOVA yapılmış ve sonuçlar tablo 9’da verilmiştir.
Tablo 4.2.9. Baba Eğitim Düzeyi Değişkenine göre Tek Yönlü Varyans Analizi
ANOVA Sonuçları
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p
Yemek
Gruplar arası 3,540 2 1,770 ,424 ,655
Gruplar içi 404,710 97 4,172
Toplam 408,250 99
Temizlik
Gruplar arası 3,171 2 1,586 ,269 ,764
Gruplar içi 570,987 97 5,886
Toplam 574,158 99
Giyim
Gruplar arası ,120 2 ,060 ,088 ,916
Gruplar içi 66,228 97 ,683
Toplam 66,348 99
Yatma uyuma
Gruplar arası 4,136 2 2,068 ,474 ,624
Gruplar içi 423,114 97 4,362
Toplam 427,250 99
Okul
çalışması
Gruplar arası 5,701 2 2,850 2,194 ,117
Gruplar içi 126,009 97 1,299
135
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p
Toplam 131,710 99
Ev iş. Yardım
Gruplar arası ,298 2 ,149 ,078 ,925
Gruplar içi 186,049 97 1,918
Toplam 186,348 99
Yer
değiştirme
Gruplar arası 56,873 2 28,437 2,254 ,117
Gruplar içi 524,954 97 5,412
Toplam 581,828 99
Sinema
Gruplar arası 13,101 2 6,550 1,768 ,176
Gruplar içi 359,399 97 3,705
Toplam 372,500 99
Arkadaş iliş.
Gruplar arası ,654 2 ,327 ,119 ,888
Gruplar içi 265,786 97 2,740
Toplam 266,440 99
Para harcama
Gruplar arası 1,893 2 ,947 ,773 ,464
Gruplar içi 118,767 97 1,224
Toplam 120,660 99
Paradan yarar
Gruplar arası 1,037 2 ,518 ,363 ,696
Gruplar içi 138,463 97 1,427
Toplam 139,500 99
Diğer hususlar
Gruplar arası ,533 2 ,266 ,154 ,857
Gruplar içi 167,727 97 1,729
Toplam 168,260 99
Okuma ve
kitap ilgisi
Gruplar arası 12,962 2 6,481 1,998 ,141
Gruplar içi 314,685 97 3,244
Toplam 327,648 99
Sosyal hayata
ilgi
Gruplar arası 1,539 2 ,769 ,231 ,794
Gruplar içi 323,489 97 3,335
Toplam 325,028 99
Diğer ilişkiler
Gruplar arası ,500 2 ,250 ,146 ,865
Gruplar içi 166,627 97 1,718
Toplam 167,128 99
Anne baba ile
iliş.
Gruplar arası 4,532 2 2,266 1,391 ,254
Gruplar içi 158,008 97 1,629
Toplam 162,540 99
Yaşıtlarla
ilişkiler
Gruplar arası ,897 2 ,448 ,306 ,737
Gruplar içi 142,291 97 1,467
Toplam 143,188 99
Sosyal hayatla
uyum
Gruplar arası 3,506 2 1,753 ,486 ,617
Gruplar içi 350,103 97 3,609
Toplam 353,609 99
**p<. 05
136
Öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin baba eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi
ANOVA uygulanmıştır.
Tablo 9 incelendiğinde öğrencilerin yemek yeme becerilerinin baba eğitim
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(97)= .424, p<.655. Buna göre öğrencilerin yemek yeme becerilerinin baba eğitim
düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Temizlik becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .269, p<.764. Buna göre öğrencilerin
temizlik becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Giyim becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .088, p<.916. Buna göre öğrencilerin
giyim becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Yatma ve uyuma becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .474, p<.624. Buna
göre öğrencilerin yatma uyuma becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Okul çalışmaları becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .2.194, p<.117. Buna
göre öğrencilerin okul çalışmalarına ilişkin becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Ev işlerine yardım becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .078, p<.925. Buna
137
göre öğrencilerin ev işlerine yardım becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Yer değiştirme becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .2.254, p<.117. Buna
göre öğrencilerin yer değiştirme becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Boş zaman faaliyeti olarak sinemaya gitme becerilerinin baba eğitim
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(97)= .1.768, p<.176. Buna göre öğrencilerin sinemaya gitme becerilerinin baba
eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Boş zaman faaliyeti olarak arkadaşlarla görüşme becerilerinin baba eğitim
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(97)= .119, p<.888. Buna göre öğrencilerin arkadaşlarla görüşme becerilerinin baba
eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Para harcama becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .773, p<.464. Buna
göre öğrencilerin para harcama becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Paradan yararlanma becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .363, p<.696. Buna
göre öğrencilerin paradan yararlanma becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Okuma ve kitap ilgisi becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .1.998, p<.141. Buna
138
göre öğrencilerin okuma becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Sosyal hayata yönelik ilgilerin öğrencilerin baba eğitim düzeylerine göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .231, p<.794.
Buna göre öğrencilerin sosyal hayata yönelik becerilerinin baba eğitim düzeylerine
göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Anne baba ile ilişkiler konusunda öğrencilerin becerilerinin baba eğitim
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(97)= 1.391, p<.254. Buna göre öğrencilerin anne baba ile ilişki kurma becerilerinin
baba eğitim düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı
olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .306, p<.737. Buna
göre öğrencilerin yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Sosyal hayata uyum becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .486, p<.617. Buna
göre öğrencilerin sosyal hayata yönelik becerilerinin baba eğitim düzeylerine göre
anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Tablo 4.2.10. Gelir Düzeyi Değişkenine Göre Aritmetik Ortalama ve Standart
Sapma Değerleri
Yaş N X Ss
Yemek Düşük 30 5,4167 1,96119
Orta 40 5,4375 2,09758
Yüksek 30 5,5000 2,07614
Toplam 100 5,4500 2,03070
Temizlik Düşük 30 10,3333 2,31685
Orta 40 11,2518 2,33249
Yüksek 30 10,9500 2,57089
139
Yaş N X Ss
Toplam 100 10,8857 2,40823
Giyim Düşük 30 6,1167 ,70324
Orta 40 6,4125 ,77532
Yüksek 30 6,4833 ,95125
Toplam 100 6,3450 ,81864
Yatma uyuma Düşük 30 7,4667 1,92950
Orta 40 8,0500 1,89399
Yüksek 30 6,9667 2,34128
Toplam 100 7,5500 2,07742
Okul çalışması Düşük 30 3,3000 1,15669
Orta 40 3,2375 1,24544
Yüksek 30 3,2833 1,05604
Toplam 100 3,2700 1,15343
Ev iş. Yardım Düşük 30 2,3333 1,23409
Orta 40 2,9750 1,53151
Yüksek 30 2,5500 1,22016
Toplam 100 2,6550 1,37197
Yer değiştirme Düşük 30 5,7000 2,39828
Orta 40 6,2750 2,46501
Yüksek 30 5,7167 2,42360
Toplam 100 5,9350 2,42426
Sinema Düşük 30 3,6833 2,04469
Orta 40 3,6625 1,56642
Yüksek 30 3,1000 2,26442
Toplam 100 3,5000 1,93975
Arkadaş iliş. Düşük 30 5,0167 1,67889
Orta 40 5,1750 1,80295
Yüksek 30 5,2833 1,40002
Toplam 100 5,1600 1,64052
Para harcama Düşük 30 3,3167 1,00416
Orta 40 3,4125 1,23458
Yüksek 30 3,0667 1,01483
Toplam 100 3,2800 1,10399
Paradan fay. Düşük 30 2,9333 1,39416
Orta 40 3,0125 1,36573
Yüksek 30 2,7167 ,55216
Toplam 100 2,9000 1,18705
Diğer hususlar Düşük 30 6,7000 1,11880
Orta 40 6,5625 1,46842
Yüksek 30 6,8167 1,26956
Toplam 100 6,6800 1,30369
Okuma ve kitap
ilgisi
Düşük 30 6,8167 1,98912
Orta 40 6,6000 1,71045
Yüksek 30 7,2333 1,77984
Toplam 100 6,8550 1,81922
Sosyal hayata Düşük 30 5,2000 1,67949
140
Yaş N X Ss
ilgi Orta 40 5,4250 1,95642
Yüksek 30 5,3500 1,79150
Toplam 100 5,3350 1,81193
Diğer ilişkiler Düşük 30 2,4167 ,72019
Orta 40 2,6000 1,16685
Yüksek 30 2,5667 1,84173
Toplam 100 2,5350 1,29929
Anne baba iliş. Düşük 30 5,0667 1,31787
Orta 40 5,3375 1,12880
Yüksek 30 5,6833 1,39879
Toplam 100 5,3600 1,28133
Arkadaşlarla
ilişkiler
Düşük 30 5,0667 1,04826
Orta 40 4,9000 1,37375
Yüksek 30 4,9833 1,13322
Toplam 100 4,9750 1,20264
Sosyal hayata
uyum
Düşük 30 7,0000 1,90734
Orta 40 8,0875 1,51441
Yüksek 30 7,3933 2,17588
Toplam 100 7,5530 1,88992
Tablo 10’da öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin gelir düzeylerine göre
aritmetik ortalama ve standart sapma değerleri görülmektedir. Bu değerler arasındaki
farkın anlamlı olup olmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi ANOVA
yapılmış ve sonuçlar tablo 11’de verilmiştir.
Tablo 4.2.11. Gelir Düzeyi Değişkenine göre Tek Yönlü Varyans Analizi ANOVA
Sonuçları
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p
Yemek
Gruplar arası ,115 2 ,057 ,014 ,986
Gruplar içi 408,135 97 4,208
Toplam 408,250 99
Temizlik
Gruplar arası 14,637 2 7,319 1,269 ,286
Gruplar içi 559,521 97 5,768
Toplam 574,158 99
Giyim
Gruplar arası 2,320 2 1,160 1,758 ,178
Gruplar içi 64,027 97 ,660
Toplam 66,348 99
Yatma uyuma
Gruplar arası 20,417 2 10,208 2,434 ,093
Gruplar içi 406,833 97 4,194
Toplam 427,250 99
141
Ortalama
farkı
Sd Kareler
ortalaması
F p
Okul
çalışması
Gruplar arası ,075 2 ,037 ,027 ,973
Gruplar içi 131,635 97 1,357
Toplam 131,710 99
Ev iş. Yardım
Gruplar arası 7,531 2 3,765 2,043 ,135
Gruplar içi 178,817 97 1,843
Toplam 186,348 99
Yer
değiştirme
Gruplar arası 7,711 2 3,855 ,651 ,524
Gruplar içi 574,117 97 5,919
Toplam 581,827 99
Sinema
Gruplar arası 6,865 2 3,432 ,911 ,406
Gruplar içi 365,635 97 3,769
Toplam 372,500 99
Arkadaş iliş.
Gruplar arası 1,082 2 ,541 ,198 ,821
Gruplar içi 265,358 97 2,736
Toplam 266,440 99
Para harcama
Gruplar arası 2,108 2 1,054 ,862 ,425
Gruplar içi 118,552 97 1,222
Toplam 120,660 99
Paradan yarar
Gruplar arası 1,548 2 ,774 ,544 ,582
Gruplar içi 137,952 97 1,422
Toplam 139,500 99
Diğer hususlar
Gruplar arası 1,125 2 ,562 ,326 ,722
Gruplar içi 167,135 97 1,723
Toplam 168,260 99
Okuma ve
kitap ilgisi
Gruplar arası 6,939 2 3,470 1,049 ,354
Gruplar içi 320,708 97 3,306
Toplam 327,648 99
Sosyal hayata
ilgi
Gruplar arası ,877 2 ,439 ,131 ,877
Gruplar içi 324,150 97 3,342
Toplam 325,028 99
Diğer ilişkiler
Gruplar arası ,619 2 ,310 ,180 ,835
Gruplar içi 166,508 97 1,717
Toplam 167,128 99
Anne baba ile
iliş.
Gruplar arası 5,738 2 2,869 1,775 ,175
Gruplar içi 156,802 97 1,617
Toplam 162,540 99
Yaşıtlarla
ilişkiler
Gruplar arası ,479 2 ,240 ,163 ,850
Gruplar içi 142,708 97 1,471
Toplam 143,187 99
Sosyal hayatla
uyum
Gruplar arası 21,367 2 10,683 3,119 ,049
Gruplar içi 332,242 97 3,425
Toplam 353,609 99
**p<. 05
142
Öğrencilerin sosyal beceri düzeylerinin gelir düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için tek yönlü varyans analizi
ANOVA uygulanmıştır.
Tablo 10 incelendiğinde öğrencilerin yemek yeme becerilerinin gelir
düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan
tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur.
F(97)= .014, p<.986. Buna göre öğrencilerin yemek yeme becerilerinin gelir
düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Temizlik becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .1.269, p<.286. Buna göre öğrencilerin
temizlik becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Giyim becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .1.758, p<.178. Buna göre öğrencilerin
giyim becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Yatma ve uyuma becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .2.434, p<.093. Buna göre öğrencilerin
yatma uyuma becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Okul çalışmaları becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .027, p<.973. Buna göre öğrencilerin okul
çalışmaları becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Ev işlerine yardım becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .2.043, p<.135. Buna
143
göre öğrencilerin ev işlerine yardım becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Yer değiştirme becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .651, p<.524. Buna göre öğrencilerin yer
değiştirme becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Boş zaman faaliyeti olarak sinemaya gitme becerilerinin gelir düzeylerine göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .911, p<.406.
Buna göre öğrencilerin sinemaya gitme becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Boş zaman faaliyeti olarak arkadaşlarla görüşme becerilerinin gelir düzeylerine
göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü
varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .198,
p<.821. Buna göre öğrencilerin arkadaşlarla ilişki kurma becerilerinin gelir
düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Para harcama becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .862, p<.425. Buna göre öğrencilerin para
harcama becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
söylenebilir.
Paradan yararlanma becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .544, p<.582. Buna
göre öğrencilerin paradan yararlanma becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Okuma ve kitap ilgisi becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .1.049, p<.354. Buna
144
göre öğrencilerin okuma ve kitap ilgisi becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Sosyal hayata yönelik ilgilerin öğrencilerin gelir düzeylerine göre anlamlı
olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= 131, p<.877. Buna
göre öğrencilerin sosyal hayata yönelik becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Anne baba ile ilişkiler konusunda öğrencilerin becerilerinin gelir düzeylerine
göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü
varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .1.775,
p<.175. Buna göre öğrencilerin anne baba ile ilişki kurma becerilerinin gelir
düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olmadığı bulunmuştur. F(97)= .163, p<.850. Buna
göre öğrencilerin yaşıtlarıyla ilişki kurma becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı söylenebilir.
Sosyal hayata uyum becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak
farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. F(97)= .3.119, p<.049. Buna
göre öğrencilerin sosyal hayata uyum becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı
düzeyde farklılaştığı söylenebilir. Farkın kaynağını belirlemek için yapılan Scheffe
testi sonucunda orta düzey gelire sahip olanlarla düşük düzey gelire sahip olanlar
arasında anlamlı bir farklılaşma olduğu ve orta düzey gelire sahip olanların sosyal
hayata uyum becerilerinin daha iyi düzeyde olduğu bulunmuştur.
4.3. DENEYSEL İŞLEM İSTATİKLERİ
Deneysel işlemde çalışma grubundan toplanan veriler üzerinde yüzde, frekans,
bağımlı örneklemler için t testi, bağımsız örneklemler için t testi ve tek yönlü varyans
analizi yapılmıştır. Deneysel işleme ilişkin bulgular bağımlı örneklemler için t testi ile
analiz edilmiştir. Sosyo demografik değişkenlere ilişkin bulgular bağımsız
örneklemler için t testi ve tek yönlü varyans analizi ile analiz edilmiştir. Ayrıca
145
çalışma grubunun sosyo demografik özelliklerini belirlemek için yüzde ve frekans
hesaplaması yapılmıştır. Bütün veri analizleri SPSS 20.00 istatistik paket programı
aracılığıyla analiz edilmiştir.
7-11 yaş arası çocuklar da resim eğitiminin öğrencilerin sosyal becerileri
üzerinde ki etkisini belirlemeye yönelik olarak uygulanan deneysel işleme ilişkin
istatistiksel bulgular aşağıda verilmiştir.
Kendi Kendini Yönetme Boyutuna İlişkin Bulgular
Evde Maddi Özerklik
Tablo 4.3.1. Yemek Yeme Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test Puanları
Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma ve t Testi
Sonuçları
N X S.S sd t p
Öntest 100 4.37 2.03 99 4.16 .000
SonTest 100 5.45 1.71
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında yemek yeme becerilerinde
anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur, t(99)=
4.16, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik ortalamalarının
(X=4.37) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=5.45) olduğu bulunmuştur. Bu
bulgu deneysel işlemin öğrencilerin yemek yeme becerileri üzerinde anlamlı bir etki
gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.2. Giyinme Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test Puanları
Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma ve t Testi
Sonuçları
N X S.S sd t p
Öntest 100 8.61 2.77 99 -7.229 .000
SonTest 100 10.88 2.40
146
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında yemek yeme
becerilerinde anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan
bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur,
t(99)= -7.229, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik
ortalamalarının (X=8.61) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=10.88) olduğu
bulunmuştur. Bu bulgu deneysel işlemin öğrencilerin giyinme becerileri üzerinde
anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.3. Temizlik Becerileri Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Öntest 100 5.69 1.01 99 -5.65 .000
SonTest 100 6.34 .81
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında temizlik becerilerinde
anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur, t(99)=
-5.65, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik ortalamalarının
(X=5.69) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=6.34) olduğu bulunmuştur. Bu
bulgu deneysel işlemin öğrencilerin temizlik becerileri üzerinde anlamlı bir etki
gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.4. Yatma Uyuma Becerileri Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son
test Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart
Sapma ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Öntest 100 6.31 1.80 99 -4.60 .000
SonTest 100 7.55 2.07
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında yatma uyuma becerilerinde
anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur, t (99)=
147
-4.60, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik ortalamalarının
(X=6.31) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=7.55) olduğu bulunmuştur. Bu
bulgu deneysel işlemin öğrencilerin yatma uyuma becerileri üzerinde anlamlı bir etki
gösterdiği söylenebilir.
Evde Kişisel Özerklik
Tablo 4.3.5. Okul Çalışması Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Öntest 100 3.20 1.32 99 -4.335 .037
SonTest 100 5.32 1.15
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında okul çalışması becerilerinde
anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. t(99)= -
4.335, p<.037. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik ortalamalarının
(X=3.20) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=5.32) olduğu bulunmuştur. Bu
bulguya göre deneysel işlemin öğrencilerin okul çalışması becerileri üzerinde anlamlı
bir etki gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.6. Ev İşlerine Yardım Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Öntest 100 2.29 1.07 99 -2.045 .044
SonTest 100 2.65 1.37
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında ev işlerine yardım
becerilerinde anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan
bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur,
148
t(99)= 2-045, p<.044. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik
ortalamalarının (X=2.29) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=2.65) olduğu
bulunmuştur. Bu bulgu deneysel işlem öğrencilerin ev işlerine yardım becerileri
üzerinde anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
Dışarıda (Evin Dışında) Boyutuna İlişkin Bulgular
Tablo 4.3.7. Yer Değiştirme Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Öntest 100 4.20 2.09 99 -10.17 .000
SonTest 100 6.34 .81
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında yer değiştirme becerilerinde
anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur, t(99)= -
10.179, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik ortalamalarının
(X=4.20) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=6.34) olduğu bulunmuştur. Bu
bulgu deneysel işlemin öğrencilerin yer değiştirme becerileri üzerinde anlamlı bir etki
gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.8. Boş zamanları Değerlendirme Sinemaya Gitme Alt Boyutunda
Öğrencilerin Ön test-Son test Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak
Aritmetik Ortalama, Standart Sapma ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 1.89 2.06 99 -5.928 .000
Son Test 100 3.50 1.93
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında boş zamanları
değerlendirme sinemaya gitme becerilerinde anlamlı düzeyde bir yükselme olup
olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olduğu bulunmuştur, t(99)= -5.928, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem
149
öncesindeki aritmetik ortalamalarının (X=1.89) ve son test aritmetik
ortalamalarının (X=3.50) olduğu bulunmuştur. Bu bulgu deneysel işlemin öğrencilerin
sinemaya gitme becerileri üzerinde anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.9. Boş zamanları Değerlendirme Arkadaşlarla Vakit Geçirme Alt
Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test Puanları Arasındaki Farka İlişkin
Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 3.04 1.79 99 -8.717 .000
Son Test 100 5.16 1.64
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında boş zamanları
değerlendirme arkadaşlarıyla vakit geçirme becerilerinde anlamlı düzeyde bir
yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı örneklemler için t testi
sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur, t(99)= -8.717, p<.000.
Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik ortalamalarının (X=3.04) ve son
test aritmetik ortalamalarının (X=5.16) olduğu bulunmuştur. Bu bulgu deneysel
işlemin öğrencilerin arkadaşlarıyla vakit geçirme becerileri üzerinde anlamlı bir etki
gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.10. Para Harcama Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 1.86 1.37 99 -8.782 .000
Son Test 100 3.28 1.10
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında para harcama becerilerinde
anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur, t(99)= -
8.782, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik ortalamalarının
(X=1.86) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=3.28) olduğu bulunmuştur. Bu
150
bulgu deneysel işlemin öğrencilerin para harcama becerileri üzerinde anlamlı bir
etki gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.11. Paradan Faydalanma Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 2.14 1.56 99 -4.470 .000
Son Test 100 2.90 1.18
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında paradan faydalanma
becerilerinde anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan
bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur,
t(99)= -4.470, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik
ortalamalarının (X=2.14) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=2.90) olduğu
bulunmuştur. Bu bulgu deneysel işlemin öğrencilerin paradan faydalanma becerileri
üzerinde anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.12. Diğer Hususlar Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 4.75 1.99 99 -9.017 .000
Son Test 100 6.68 1.30
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında diğer hususlar düzeyinde
anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur, t(99)= -
9.017, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik ortalamalarının
(X=4.75) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=6.68) olduğu bulunmuştur. Bu
bulgu deneysel işlemin öğrencilerin diğer hususlar düzeyi üzerinde anlamlı bir etki
gösterdiği söylenebilir.
151
İlgiler Boyutuna İlişkin Bulgular
Tablo 4.3.13. Okuma ve Kitap İlgileri Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son
test Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart
Sapma ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 5.80 2.15 99 -4.646 .000
Son Test 100 6.85 1.81
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında okuma ve kitap ilgileri
becerilerinde anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan
bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur,
t(99)= -4.646, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik
ortalamalarının (X=5.80) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=6.85) olduğu
bulunmuştur. Bu bulgu deneysel işlemin öğrencilerin okuma ve kitap ilgi düzeyleri
üzerinde anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.14. Sosyal Hayata İlgi Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 4.04 2.09 99 -5.282 .000
Son Test 100 5.33 1.81
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında sosyal hayata ilgi
becerilerinde anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan
bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur,
t(99)= -5.282, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik
ortalamalarının (X=4.04) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=5.33) olduğu
bulunmuştur. Bu bulgu deneysel işlemin öğrencilerin sosyal hayata ilgi düzeyleri
üzerinde anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
152
Tablo 4.3.15. Diğer İlişkiler Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 1.70 1.09 99 -5.462 .000
Son Test 100 2.53 1.29
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında diğer ilişkiler becerilerinde
anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan bağımlı
örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur, t(99)= -
5.462, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik ortalamalarının
(X=1.70) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=2.53) olduğu bulunmuştur. Bu
bulgu deneysel işlemin öğrencilerin diğer ilişki düzeyleri üzerinde anlamlı bir etki
gösterdiği söylenebilir.
Fertler Arası İlişkiler Boyutuna İlişkin Bulgular
Tablo 4.3.16. Anne Baba ile İlişkiler Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 3.63 1.79 99 -8.130 .000
Son Test 100 5.36 1.28
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında anne baba ile kurdukları
ilişki becerilerinde anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için
yapılan bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu
bulunmuştur, t(99)= -8.130, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik
ortalamalarının (X=3.63) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=5.36) olduğu
bulunmuştur. Bu bulgu deneysel işlemin öğrencilerin anne baba ile ilişkiler düzeyleri
üzerinde anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
153
Tablo 4.3.17. Yaşıtları ile İlişkiler Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son
test Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart
Sapma ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 3.52 1.42 99 -8.145 .000
Son Test 100 4.97 1.20
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında yaşıtları ile kurdukları ilişki
becerilerinde anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için yapılan
bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur,
t(99)= -8.145, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik
ortalamalarının (X=3,52) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=4.97) olduğu
bulunmuştur. Bu bulgu deneysel işlemin öğrencilerin yaşıtları ile kurdukları ilişki
becerileri üzerinde anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
Tablo 4.3.18. Sosyal Hayata Uyum Alt Boyutunda Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 5.60 2.22 99 -8.134 .000
Son Test 100 7.55 1.88
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında sosyal hayata uyum
becerileri üzerinde anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını belirlemek için
yapılan bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu
bulunmuştur, t(99)= -8.134, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem öncesindeki aritmetik
ortalamalarının (X=5.60) ve son test aritmetik ortalamalarının (X=7.55) olduğu
bulunmuştur. Bu bulgu deneysel işlemin öğrencilerin sosyal hayata uyum düzeyleri
üzerinde anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
154
Tablo 4.3.19. Ölçek Toplam Puanı Açısından Öğrencilerin Ön test-Son test
Puanları Arasındaki Farka İlişkin Olarak Aritmetik Ortalama, Standart Sapma
ve t Testi Sonuçları
N X S.S sd t p
Ön test 100 72.68 18.56 99 -12.790 .000
Son Test 100 96.22 12.74
Öğrencilerin uygulanan deneysel işlem sonrasında sosyal beceri düzeyleri
arasında toplam puan açısından anlamlı düzeyde bir yükselme olup olmadığını
belirlemek için yapılan bağımlı örneklemler için t testi sonucunda aradaki farkın
anlamlı olduğu bulunmuştur, t(99)= --12.790, p<.000. Öğrencilerin deneysel işlem
öncesindeki aritmetik ortalamalarının (X=72.68) ve son test aritmetik ortalamalarının
(X=96.22) olduğu bulunmuştur. Bu bulguya göre deneysel işlemin öğrencilerin sosyal
beceri düzeyleri üzerinde anlamlı bir etki gösterdiği söylenebilir.
155
BEŞİNCİ BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
5.1.Sonuç
Bu bölümde araştırma sonucunda elde edilen bulguların genel bir
değerlendirmesi yapılarak, araştırmanın sonuçlarıyla ilgili olarak uygulamaya ve bu
konuda yapılacak araştırmalara yönelik önerilere yer verilmiştir.
Araştırmada Psiko-Sosyal Gelişim Ölçeği öntest ve sontest puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Elde edilen bu sonuç, araştırmada
uygulanan Resim Eğitimi’nin 7-11 yaş arası çocukların duygusal (psiko-sosyal) zeka
düzeylerini geliştirmede olumlu bir etki yarattığını göstermektedir.
Demografik unsurlar incelendiğinde, cinsiyete göre para harcama becerisinde
kızların erkeklere göre daha başarılı olduğu görülmektedir. Temizlik becerilerinin
yaşlarına göre dağılımında aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. Buna göre
öğrencilerin temizlik becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı
söylenebilir. Farkın kaynağını belirlemek için yapılan çoklu karşılaştırma testlerinden
Scheffe testi sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda bulunanların ve 9-10 yaş grubunda
bulunanların 6-7 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre temizlik becerilerinin daha iyi
düzeyde olduğu bulunmuştur. Ev işlerine yardım becerilerinin yaşlara göre dağılımda
aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. Buna göre öğrencilerin ev işlerine yardım
becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı söylenebilir. Farkın
kaynağını belirlemek için yapılan çoklu karşılaştırma testlerinden Scheffe testi
sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda bulunanların 6-7 yaş grubunda bulunan
öğrencilere göre ev işlerine yardım becerileri konusunda daha iyi düzeyde olduğu
bulunmuştur. Boş zaman faaliyeti olarak sinemaya gitme becerilerinin yaşlarına göre
anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans
analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. Buna göre öğrencilerin
boş zaman faaliyeti olarak sinemaya gitme becerilerinin yaşlarına göre anlamlı
düzeyde farklılaştığı söylenebilir. Farkın kaynağını belirlemek için yapılan çoklu
156
karşılaştırma testlerinden Scheffe testi sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda
bulunanların 8-9 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre sinemaya gitme becerileri
konusunda daha iyi düzeyde olduğu bulunmuştur. Boş zaman faaliyeti olarak
arkadaşlarla görüşme becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp
farklılaşmadığını belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki
farkın anlamlı olduğu bulunmuştur. Buna göre öğrencilerin arkadaşlarla ilişki kurma
becerilerinin yaşlarına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı söylenebilir. Farkın
kaynağını belirlemek için yapılan çoklu karşılaştırma testlerinden Scheffe testi
sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda bulunanların 6-7 yaş grubunda bulunan
öğrencilere göre ve 8-9 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre arkadaşlarla ilişki
kurma becerileri konusunda daha iyi düzeyde olduğu bulunmuştur. Para harcama
becerilerinin yaşlarına göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemek için
yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı olduğu
bulunmuştur. Buna göre öğrencilerin para harcama becerilerinin yaşlarına göre
anlamlı düzeyde farklılaştığı söylenebilir. Farkın kaynağını belirlemek için yapılan
çoklu karşılaştırma testlerinden Scheffe testi sonucunda 11 ve üstü yaş grubunda
bulunanların 6-7 yaş grubunda bulunan öğrencilere göre ve 8-9 yaş grubunda bulunan
öğrencilere göre daha iyi düzeyde olduğu bulunmuştur. Sosyal hayata uyum
becerilerinin gelir düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaşıp farklılaşmadığını
belirlemek için yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda aradaki farkın anlamlı
olduğu bulunmuştur. Buna göre öğrencilerin sosyal hayata uyum becerilerinin gelir
düzeylerine göre anlamlı düzeyde farklılaştığı söylenebilir. Farkın kaynağını
belirlemek için yapılan Scheffe testi sonucunda orta düzey gelire sahip olanlarla düşük
düzey gelire sahip olanlar arasında anlamlı bir farklılaşma olduğu ve orta düzey gelire
sahip olanların sosyal hayata uyum becerilerinin daha iyi düzeyde olduğu
bulunmuştur. Bahsettiğimiz unsurlar dışında diğer demografik unsurların, sosyal
gelişim özelliklerini etkileyebilecek, bilimsel sayılabilecek bir katkısının bulunmadığı
görülmektedir.
Eğitimbilimciler ve ruhbilimciler tarafından olduğu kadar çoğu sanatçının da
kesinlikle benimsediği kendini ifade etme becerisi, bireyin kişiliğinden başka bir şey
değildir. Bu beceri kendiliğinden gerçekleşebilecek bir olgu değildir. Ancak çocukluk
döneminde hem aile hemde okul ortamında gelişme göstermektedir. Ne yazık ki
157
eğitim sistemimizde çocuklar kendilerini geliştirebilecekleri uygun ortamı
bulamamaktadırlar.
Çocuğun estetik duyarlılığını geliştirmede, sezgilerini güçlendirmede,
yaratıcılığını ortaya koymada kısaca kişiliğini geliştirmede ve bir birey olarak sosyal
çevreye uyum sağlamada; hissettirmek, yaşatmak, eğlendirmek ve düş kurdurmak
gereklidir. Bu da sanat eğitimi ile mümkündür.
Çağımızın sorunları ile doğal dengesini yitirme tehlikesi içinde bulunan
insanın doğal dengesini koruması için, sanat eğitimi bir çözüm olarak, 20. yy.’ın
başlarında önce Almanya’da ortaya çıkmıştır. Sanat Eğitimi, insanın “yeniyi, özgünü
arama, bulma ve uygulama” içgüdüsünü geliştiren bir eğitim alanıdır. Bu özelliği ile,
toplumlar arası yarışma ortamında yarışma sonucunu belirleyici bir önemli öğe de
olmaktadır. Eğitim sistemlerini sanat eğitimi temeli üstüne kuran uluslar yarışı önde
götürmektedir (Etike, 1995:24).
Kendine yeten, kendini tanıyan ve yöneten, çevresi ile iyi ilişkiler kurabilen,
kendisini yenileyen, çevresine olumlu enerji yayan, duygusal farkındalığı yüksek,
empati yeteneği olan ve sosyal sorumluluk duygusunu kazanmış, aranan bağımsız ve
kendini gerçekleştirmiş bireyler kısaca duygusal (psiko-sosyal) zeka alanı gelişmiş
bireyler yetiştirmede ve gelecek için uyumlu bir toplum yapısı oluşturmada resim
toplumda kültürel bir alt yapı oluşturacaktır.
5. 2. Öneriler
Bu çalışma bir ilçe ilkokulunda yürütülmüştür. Başka bir çalışma özel
okullarda veya il merkezlerinde kontrol grubu kullanılarak yürütülebilir.
Sanatı anlamak için kültürlenmek gerekir. Bu kültürü vermek de eğitim
yoluyla gerçekleşeceği için, her düzeyde eğitim kurumlarında resim eğitimi
programlarının geliştirilmesi, yaygınlaştırılması, resim eğitimi ve sanatın halka
götürülmesi yoluyla mümkün olacaktır. Anne, baba, öğretmen ve okul müdürleri ile
iletişime geçilerek çocukların duygusal zeka alanını destekleyici etkinliklerin
uygulanması önerilir.
MEB, ilkokul müfredatı içerisinde resim eğitimine daha fazla yer vermelidir.
Aileler ve öğretmenlere, resim eğitimi faaliyetlerinin yapılabilmesi için olanak ve
ortam sağlamaları önerilir.
158
KAYNAKLAR
AKÇA, F. (26 Eylül 1998), İnsan Zekasının ve Yaratıcılığın Kökenine Dair.
Cumhuriyet Bilim Teknik Eki. (601). 13.
ARIK, A., (2000), Yaratıcılık, Kültür Eserleri Yayınları, İstanbul.
ARTUT, K., (2004), Sanat Eğitimi, Kuramları ve Yöntemleri, Anı Yayıncılık, Ankara.
ATABERK, E., (2000), Bizim Duygusal Zekamız. (2. Basım), İstanbul: Altın
Kitaplar Yayınevi
AYDIN, A., (2000), Gelişim Ve Öğrenme Psikolojisi, Alfa Yayınları, İstanbul,
AYSEVER, E., (2003), Çocuk Oyunları 1, Epsilon Yayınları, İstanbul,.
BALCI, İ. (2001), İlköğretim Okulu Yöneticilerinin Duygusal Zekâ Becerilerini
Kullanabilme Düzeyleri Konusunda Yöneticilerin ve
Öğretmenlerin Görüşleri. Yüksek Lisans Tezi Hacettepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
BALCI, A. (2001), Sosyal Bilimlerde Araştırma. Ankara: Pegem A Yayıncılık.
BALTAS, A. (30 Mayıs1999), İş ve Aile Yaşamında Başarılı Olmanın Anahtarı: EQ.
Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları Eki.
BARON, F. (1969), Creative Person and Creative Process. Londra Holt
Rinehart&Winston.
BENNETTS, C. (2002), Traditional Mentor Relationships, Intimacy and
EmotionalIntelligence. Qualitative Studies In Education. Vol.
15, No.2.
BENNIS, W., (2002), Bir Lider Olabilmek. (3. Basım). Çev. Utku Teksöz, İstanbul:
Sistem Yayıncılık.
BENTLEY, T., (1999), (Takımınızın Yeteneklerini Geliştirmede) Yaratıcılık. Çev.
Onur Yıldırım, İstanbul: Hayat Yayınları.
BEYDOGAN, Ö. ve KARABULUT, N. (8-10 Mayıs 2002). Duygusal Zekanın Sanat
Eğitimi Öğretmenlerinin Yetiştirilmesindeki İşlevleri. I.
159
Sanat Eğitimi Sempozyumu, Ankara: Gazi Üniversitesi
İletişim Fakültesi Matbaası.
BIRCH, P., & CLEGG, B., (1997), İş Hayatında Yaratıcılık. Çev. Tülay Savaser,
İstanbul, Rota Yayınları.
BODE, U. & OTTO, G., (1979), Yaratıcılık Eğitimi. Çev. Berna Can, Berlin:
Friedrich Verlag Velber.
BOZDAG, M., (2001), Ruhsal Zeka (SQ). (2. Baskı), İstanbul: Bilge Yayıncılık.
BRIDGE, B., (2003), Duyguların Eğitimi, Beyaz Yayınları, İstanbul.
BROCKET, S. & BRAUN, G., (2000), Duygusal Zeka Testleri, Çev. Nurettin
Süleymangil, İstanbul, MNS Yayıncılık.
BUYURGAN, S. BUYURGAN ,U., (2007), Sanat eğitimi ve Öğretimi, Pagem
Yayıncılık, Ankara.
BUZAN, T. & KEENE, R.(1996), Dehanın El Kitabı. Çev. Sinem Gül, İstanbul:
Sabah Kitapları.
BÜLBÜLOGLU, A., (2001), Duygusal Zekanın Liderlik Üzerine Etkileri ve Bir Saha
Araştırması Yüksek Lisans Tezi. Karadeniz Teknik
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon.
CANTOR, N., & KIHLSTROM, J. F. (1989). Social Intelligence and Cognitive
Assesments of Personality., In R.S. Wyer & T.K. Srull.
Advances in Social Cognition. NJ: Lawrence Erlbaum.
CARUSO, D. R.- MAYER, J.D. & SALOVEY, P. (2002), Relation of an
AbilityMeasure of Emotional Intelligence to Personality.
Journal of Personality Assessment. Vol. 79, No.2
ÇETİN, F., BİLBAY, A., ALBAYRAK KAYMAK, D., (2003), Çocuklarda Sosyal
Beceriler, Epsilon Yayınları, İstanbul,.
CHERNISS, C. (2000). Emotional Intelligence: What It Is and Why It Matters. Paper
Presented at the Annual Meeting of the Society for Industrial
and Organizational Psychology, New Orleans, LA.
160
CIARROCHI, J.- FORGAS, J. P. & MAYER, J.D., (2001), Emotional Intelligence
in Everyday Life. Philadelphia: Psychology Press.
COFFEY, E.- BERENBAUM, H. & KERNS, J.G. (2003), The Dimensions of
Emotional Intelligence, Alexithymia, and Mood Awareness:
Associations with Personality and Performance on an
Emotional Stroop Task. Cognition and Emotion.Vol. 17,
No.4.
COOPER, R.K.- SAWAF, A., (1997), Liderlikte Duygusal Zeka. Çev. Zelal Bedriye
Ayman- Banu Sancar, İstanbul: Sistem Yayıncılık.
CÜCELOĞLU, D., (1993), İçimizdeki Çocuk, Remzi Kitabevi, İstanbul.
CÜCELOĞLU, D., (2004), İnsan Ve Davranışı, 13. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul.
CÜCELOĞLU, D., (1998),Yeniden İnsan İnsana, 18. Basım, Remzi Kitabevi,
İstanbul.
ÇOBAN, S., (1999), Yöneticilerin Yaratıcılık Düzeyleri ile Liderlik Tarzları
Arasındaki İlişki. Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
ÇOKOKUMUS, B., (2002), Bileşenlerin Diyalektiği Açısından Görsel Algı ve
Yaratıcılık, Sanatta Yeterlilik Tezi. Ondokuz Mayıs
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun.
DAMASIO, A.R. (1999). Descartes’ın Yanılgısı (Duygu-akıl ve insan beyni). Çev.
Bahar Atlamaz, İstanbul: Varlık Yayınları.
DAVASLIGIL, Ü. (1994). Anksiyete Düzeyi ve Aile Tutumlarının
YaratıcıDüşünmeye Olan Etkileri. Pedagoji Dergisi. İstanbul.
DAY, A.L. & CARROLL, S.A. (2004). Using An Ability-Based Measure of
Emotional Intelligence to Predict Individual Performance,
GroupPerformance, and Group Citizenship Behaviours.
Personality andIndividualDifferences. Vol.36.
DEMİREL, Ö., (1999),Yaratıcı Drama, Pegem A Yayıncılık, Ankara.
161
DENEL, B., (1999), Yaratıcılık ve Temel Tasarım. Ankara: Beyaz Nokta Vakfı
Yayınları.
DENZIN, N. (1984). On Understanding Emotion. San Francisco: Jossey-Bass.
DERKSEN, J.- KRAMER, I. & KATZKO, M.(2002). Does a Self-report Measure for
Emotional Intelligence Assess Something Different Than
GeneralIntelligence? Personality and Individual Differences.
Vol.32
DEWEY, (1934), Experience and Education,New York,Mac,Millan,
DÖKMEN, Ü., (2000), Sanatta ve Günlük Yaşamda İletişim Çatışmaları ve Empati,
Sistem yayınları, İstanbul,
DÖKMEN, Ü. (1987). Empati Kurma Becerisi ile Sosyometrik Statü Arasındaki İlişki.
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi. 20
(1-2): 183-188.
DULEWICZ, V. & HIGGS, M. (2000). EIQ-Managerial Ser Guide. Windsor: NFER-
Nelson.
DULEWICZ, V. & HIGGS, M. (Feb. 2004). Can Emotional Intelligence Be
Developed? The International Journal of Human Resource
Management Vol.15, No.1.
EKMAN, P. (1992). An Argument for Basic Emotions. Cognition and Emotion. Vol.6.
EPSTEIN, R. (Jul/Aug.1999). The Key to Our Emotions. Psychology Today. Vol. 32.
ERBAY, M., (1997), Plastik Sanatlar Eğitimin Gelişimi, Boğaziçi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul.
ERBİL, D. (1990), Yaratıcı Toplum Yolunda Çağdaş Eğitim. İstanbul: Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği Yayınları.
ERGİNSOY, D., (2002), Duygusal Zeka ve Kişiler Arası İlişkiler Tarzları Arasındaki
İlişkinin İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum.
ERİNÇ, S. M. (1998). Sanatın Boyutları. Çınar Yayınları, İstanbul.
ERSOY, A. (1998 ). Günümüz Türk Resim Sanatı, İstanbul Bilim Sanat Galerisi
162
ETİKE, S., (2001), Cumhuriyet Dönemi Resim Sanatı,Güldiken Yay,Ankara.
ETİKE, S. (1995), Sanat Eğitimi Yazıları, İlke Yayınevi, Ankara.
FİNKELSTEİN, J., (1980). Considerations For a Sociology of The Emotions.
Studiesin Symbolic Interactionism. Vol.3.
FİSHER, A., (Oct. 26 1998), An Interview With Daniel Goleman About “Success
Secret: A High Emotional IQ. Fortune. Vol. 138.
FOX, S., (Spr. 2002), Review of ‘Promoting Emotional Intelligence in Organisations:
Make Training in Emotional Intelligence Effective’
Alexandria, VA: ASTD by Cary Cjerniss & Mitchel Adler in
2000. Personnel Psychology. Vol. 55, No.1.
FREUD, S. (1979), Sanat ve Sanatçılar Üzerine. Çev. Kamuran Sipal, İstanbul: Bozok
Yayınları.
FROMM, E., (1995)Sağlıklı Toplum, Çev: Yurdanur Salman, Payel Yayınları,
İstanbul.
FURNHAM, A. & CHAMORRO-PREMUZIC, T., (2004), Personality, Intelligence,
and Art. Personality and Individual Differences. Vol. 36, p.p.
705-715.
FURNHAM, A. & PETRIDES, K.V. (2003), Trait Emotional Intelligence
andHappiness. Social Behavior and Personality. Vol. 31,
No.8, p.p.815-824.
FURNHAM, A. & PETRIDES, K.V., (May. 2004), Patental Estimates of Five Types
of Intelligence. Australian Journal of Psychology. Vol. 56.
GANDER, G. G., (1993)Çocuk ve Ergen Gelişimi, Ouner Bekir, İmge Yayınları,
Ankara.
GARDNER, H., (1999)“IQ’m Düşükse Ben Neyim?”, Çoklu Zeka, Görüşmeler ve
Makaleler, Çev: Meral Tüzel, Enka Okulları, BZD
Yayıncılık, İstanbul.
163
GARDNER, H., (1999), “Çoklu Zeka Teorisini Daha Derinden İncelemek”, Çoklu
Zeka, Görüşmeler ve Makaleler, Çev: Meral Tüzel, Enka
Okulları, BZD Yayıncılık, İstanbul, ss. 89-109.
GARDNER, H., (1999), “Howard Gardner’la Bir Görüşme”, Çoklu Zeka, Görüşmeler
ve Makaleler, Çev: Meral Tüzel, Enka Okulları, BZD
Yayıncılık, İstanbul.
GEHER, G.- WARNER, R.M.& BROWN, A.S. (2001). Prective validity of
Emotional Intelligence Accuracy Research Scale.
Intelligence. Vol.29.
GEL, Y., (1994)Sanat Eğitimi ve Yaratıcılık, Demet Yayıncılık, İstanbul.
GEORGE, J. M., (Aug. 2000), Emotions and Leadership: The Role of Emotional
Intelligence. Human Relations.Vol. 53, No.8.
GIBBS, N., (Oct. 2 1995), The EQ Factor. Time. Vol.46.
GÖKAY, Melek. M. Birleştirilmiş Sanat Eğitimi Yöntemine Göre İlköğretim II.
Kademede Sanat Eleştirisinin Uygulanması Ve Sonuçları,
Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Konya.
GÖKAY, M., (2005), İlköğretim Resim-İş Eğitiminde Çok Alanlı Sanat Eğitimi
Yönteminin Uygulanması. Ankara: (Ed. Vedat ÖZSOY).
İlköğretim Sanat Eğitimi Kuramları ve Yöntemleri, Görsel
Sanatlar Eğitimi Derneği Yayınları, Ankara.
GOLEMAN, D., (1999), Duygusal Zeka, Çev: Banu Seçkin Yüksel, 11. Basım, Varlık
Yayınları, İstanbul.
GOLEMAN, D. & WITZEL, M. (Aug 29 2003). The emotional dimension: Guru
Guide Daniel Goleman: Morgen Witzel on a thinker who
looks beyondconventional measures of intelligence. Financial
Times. London (UK), p.11.
GOLEMAN, D., (1999), Hayati Yalanlar Basit Gerçekler. Çev. Betül Yanık, Arion
Yayınevi, İstanbul.
164
GOLEMAN, D., (2000), İşbaşında Duygusal Zeka. (2. Basım), Çev. Handan
Balkara, Varlık Yayınları, İstanbul.
GOLEMAN, D., (2002a), Duygusal Zeka (neden IQ’ dan daha önemlidir?). (22.
basım). Çev. Banu Seçkin Yücel, İstanbul: Varlık /Bilim.
GOLEMAN, D., (2002b), Sonuç Alıcı Liderlik, Lideri Lider Yapan Nedir? Harward
Business Review Dergisi’nden Seçmeler. Çev. Nurettin
Elhüseyni, İstanbul: Türkiye Metal Sanayiciler Sendikası
Yayınları.
GOLEMAN, D.- BOYATZİS, R. & McKEE, A., (2002), Yeni Liderler. Çev. Filiz
Nayır- Osman Deniztekin, İstanbul: Varlık Yayınları.
GOMAN, C. K., (1989). Creative Thinking in Business: A Practical Guide. London:
Kogan Page Ltd.
GÜLERYÜZ, H., (2001), Eğitim Programlarının Dili ve Yaratıcı Öğrenme. Ankara:
Pegem Yayınevi.
GÖNEN, M., DALKILIÇ, N., (1998) Çocuk Eğitiminde Drama Yöntemi ve
Uygulamalar, Epsilon Yayınları, İstanbul.
GÜRTUNA, S., (2003) Çocuk ve Sanat Eğitimi. Birinci baskı, İstanbul, Morpa
Yayıncılık.
HALIÇINARLI, E., (1998), Özel Öğretim Yöntemleri İçinde Sanat Eğitiminin
Problematiki. Doktora Tezi. DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İzmir.
HARGRAVES, D. J., (1977), Sex Roles in Divergent Thinking. Journal of
Educational Psychology. Vol. 47.
HOFFMAN, M. L., (1984), Empathy, Social Cognition and Moral Action. in ed.
W.Kurtines ve J. Gerwitz. Moral Behavior and Development:
Advances in Theory, Research, and Applications. New York:
John Wiley and Sons.
HOFFMAN, M.L. & LEVINE, L. E., (1976), Early Sex Differences in Empathy.
Developmental Psychology. Vol.12, No.6.
165
HOLLANDER, S., (2002), Characteristic Emotional Intelligence and Emotional
Well-Being. Cognition and Emotion. Vol.16.
HUY, Q. N., (Apr. 1999), Emotional Capability, Emotional Intelligence, and Radical
Change. Academy of Management. Teh Academy of
Management Review. Vol. 20, No.2.
HUMPHREYS, J., (1999), Çocuk Eğitiminin Anahtarı: Özgüven, Çev: Tanju Anapa,
Baskı, Epilson Yayıncılık, İstanbul.
İPŞİROĞLU, N., (1998), Sanattan Güncel Yaşama, Pan Yayınları, İstanbul.
İSMEN, E., (5-7 Eylül 2001), Duygusal Zeka ve Problem Çözme. VI. Ulusal
Psikolojik Danısma ve Rehberlik Kongresi’nde Sunulmuş
Bildiri, Ankara.
İLHAN A.Ç. ve OKVURAN, A., (2002), Zeka ve Yaratıcı Eğitim Sürecinde Birey.
Eğitim Sürecinde Zeka ve Yaratıcı Düşünce Çalıştayı,
Eğitimde Zeka ve Yaratıcılık, 13-15 Kasım 2001, ODTÜ
Kültür Kongre Merkezi, Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
JUNG, C. G., (1999) Keşfedilmemiş Benlik, Çev: Barış İlhan, Canan Ener Silay,
İstanbul.
KARADAG, E. & ÇALISKAN, N. (2005), Kuramdan Uygulamaya İlköğretimde Drama,
Anı Yayınevi, Ankara.
KARAYAĞMURLAR, B., (1990), Sanatta Yaratıcılık ve Eğitim. Yüksek Lisans Tezi.
DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
KARAYAĞMURLAR, B., (1993), Sanatsal Yaratıcılıkta Soyutlama ve Günümüz
Sanatındaki Yeri, Sanatta Yeterlik Tezi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İzmir, 256.
KARAYAĞMURLAR, B., (1999), Yaratıcılık Açısından 8 yıllık İlköğretim
Okullarında Sanat Eğitimi, 4. Ulusal Eğitim Bilimleri
Kongresi Bildirileri 3. Eskişehir, Anadolu Üniversitesi
Yayınları.
KARSLI, M.D.- GÜNDÜZ, H. B. ve URAL, A., (27-30 Eylül 2000), Eğitim
Yönetiminde Duygusal Zekanın Önemi ve Duygusal Zeka
166
Açısından Eğitim Yönetiminin Değerlendirilmesi, IX.
Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi’nde sunulmuş bildiri.
Erzurum.
KAVCAR, C., (1985), Örgün Eğitimde Dramatizasyon, Eğitim Bilim Yay., İstanbul.
KİRİŞOGLU TEKİN, O., (2005), Sanatta Eğitim, Pegem, Ankara.
KEHREMİN, Z., (1995), Çocuğun Görsel Sanat Eğitimi, Yapı Yayınları, İstanbul.
KOCAYÖRÜK, A., (2004), Duygusal Zeka Eğitiminde Drama Etkinlikleri, Nobel
Yayınları, Ankara.
KONRAD, S., CLAUDIA, H., (2001), Duygularla Güçlenmek, Çev: Meral Taştan,
İstanbul.
KONUK, D., (2006), Zonguldak İl Merkezinde 7-11 Yaş Grubu İşitme Engelli Olan
ve Olmayan Çocukların Psiko-Sosyal Gelişimlerinin
Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Zonguldak
Karaelmas Üniversitesi, Zonguldak.
KÖKNEL, Ö., (2003), Akıl İle Düşünce Gücü, Altın Kitaplar Yayınları, İstanbul.
KÖKNEL, Ö., (1999), Kaygıdan Mutluluğa Kişilik, Altın Kitaplar Yayınları, İstanbul.
KONRAD, S. & HENDL, C., (2001), Duygularla Güçlenmek. Çev. Meral Tastan,
İstanbul, Hayat yayınları.
KÖKNEL, Ö., (1989), Yaratıcı Gençliğin Yetişmesi. Yaşadıkça Eğitim.
Nisan/Mayıs/Haziran, sayı: 7.
KÜÇÜKKURT, D., (2003), Sanatı Üreten ve Tüketen Açısından Görme ve Eğitimi.
Yüksek Lisans Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
LABORIT, H., (1996), Yaratıcı İnsan. Çev. Bertan Onaran, İstanbul: Payel Yayınları.
LIFF, S. B., (2003), Social And Emotional İntelligence: Applications for
Developmental Education. Journal of Developmental
Education. Vol. 26, No. 3.
LOPES, P. N.- SALOVEY, P. & STRAUS, R., (2003), Emotional Intelligence,
Personality, and the Perceived Quality of Social
167
Relationships. Personality and Individual Differences.
Vol.35.
LOWENFELD, V., (1953), Education and Art: A symposium. Lausanne: Unesco.
LUPTON, D., (2002), Duygusal Yaşantı. Çev. Mustafa Cemal, İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
MARTINEZ-PONS, M., (1999), “Emotional Intelligence as a Self-Regulatory
Process: A Social Cognitive View. Imagination, Cognition &
Personality, Vol.19, No.4.
MATHEWS, G.- ZEIDNER, M. & ROBERTS, R., (2003), Emotional Intelligence:
Science and Myth. Cambridge, MA: The MIT Pres.
MAY, R., (2003), Yaratma Cesareti, (8. Basım), Çev. Alper Soysal, İstanbul: Metis
Yayınları.
MAYER, J. D., & SALOVEY, P., (1997), What is emotional intelligence? In P
Salovey, & D. J. Sluyter (Eds.). Emotional Development and
Emotional Intelligence. New York: Basic Books.
MAYER, J.D. & COBB, C. D., (2000), Educational Policy on Emotional Intelligence:
Does It Make Sense? Educational Psychology Review. Vol.
12,No.2.
MAYER, J.D.- CARUSO D.R.- SALOVEY, P. (2000). Emotional IntelligenceMeets
Traditional Standarts for an Intelligence. Intelligence. Vol.
27, No. 4., 92.
MAYER, J. D.- PERKINS, D. M.- CARUSO, D.R. & SALOVEY, P., (April 2001),
Emotional Intelligence and Giftedness. Roeper Review.
Vol.23, No.3.
MCKAY, G.D. & DINKMEYER, D., (1998), Ne Hissettiğiniz Kendinize Bağlı
(Duygularınızın Seçim Gücü). Çev. Aysa Güran, Ankara:
HYB Yayıncılık.
NUTKU, Ö., (1998), Oyun Çocuk Tiyatro, Özgür Yayınları, İstanbul.
OLERON, P., (1992), Zeka. Çev. Ela Güngören, İstanbul: İletişim Yayınları.
168
ORLICH, D. C.- HARDER - R. J., CALLAHAN - R. C., KAUCHAK, D. P., &
GIBSON, H. W., (1994), Teaching Strategies:A Guide to
Betler Instruction.(4 ed.). Lexington, MA: D. C. Health and
Company.
ÖKTEM, F., (Basım tarihi 2002), Yaratıcı Zeka. Yaratıcı Zeka ve Eğitim
Sempozyumu, (29 Mayıs 2000), Feza Gürsey Salonu,
Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
ÖKSÜZ, Y., (2001), Duyguları Açabilme Özerklik İlişkisi. 19 Mayıs Ünv. Eğt. Fak.
Dergisi. Sayı: 13, Samsun.
ÖMEROGLU, E., (1988), Yapıcı ve Yaratıcı Nesiller Yetiştirmek. Eğitim ve Bilim.
Vol.12, No.67.
ÖNCÜ, T., (1989), Torrance Yaratıcı Düşünme Testleri ve Wartegg-Biedma Kişilik
Testi Aracılığıyla 7-11 yaş Çocuklarının Yaratıcılığı ve
Kişilik Yapıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. Doktora
Tezi. Ankara Üniversitesi, Ankara.
ÖNDER, A., (2001), Yaşayarak Öğrenme İçin Eğitici Drama, İstanbul.
ÖZDEMİR, L., (2003), Yaratıcı Drama Dersinin Duygusal Zeka Gelişimine Etkisi,
Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Bursa.
ÖZKAYA, S., (2000), Sanatta Deha ve Yaratıcılık. İstanbul, Pan Yayıncılık.
ÖZSOY, V., (2003), Görsel Sanat Eğitimi Resim İş Eğitiminin Tarihsel ve Düşünsel
Temelleri, Ankara: Ümit Ofset Matbaacılık.
PALMER, B.- DONALDSON, C. & Stough, C., (2002), Emotional Intelligence and
Life Satisfaction. Personality and Individual Differences.
Vol. 33, No.7.
PALMER, B. R.- MANOCHA, R.- GIGNAC, G.- STOUGH, C., (2003), Examining
the Factor Structure of the Bar-On Emotional Quotient
Inventory with an Australian General Population Sample.
Personality and Individual Differences. Vol. 35.
169
PARKER, J.D.A.- SUMMERFELDT, L.J.- HOGAN, M. J.& MAJESKI, S.A.,
(2004), Emotional Intelligence and Akademic Success:
Examining the Transition from High School to University.
Personality and Individual Differences. Vol. 36.
PARKER, J. D. A.- TAYLOR, G. J. & BAGBY, M. R., (2001), The Relationship
Between Emotional Intelligence and Alexithymia.
Personality and Individual Differences. Vol. 30.
PERVIN, L. A., (1989), Personality Theory and Research. (Fifth Edition), NewYork:
John Willey and Sons Inc.
PETRIDES, K.V. & FURNHAM, A., (2000), Gender Differences in Measured and
Self- Estimated Trait Emotional Intelligence. Sex Roles,
Vol.42, No.5/6.
PETRIDES, K.V.- FREDERICKSON, N. & FURNHAM, A., (2004), The Role of
Trait Emotional Intelligence in Academic Performance and
Deviant Behavior at School. Personality and Individual
Differences. Vol.36.
PETRIDES, K.V.- FURNHAM, A.& MARTIN, G. N., (2004), Estimates of
Emotional and Psychometric Intelligence: Evidence for
Gender-Based Stereotypes, The Journal of Social
Psychology. Vol.144, No.2.
PETRIDES, K. V.& FURNHAM, A., (2001), Trait Emotional Intelligence:
Psychometric Investigation with Reference to Established
Trait Taxonomies. European Journal of Personality. Vol.15.
PFEIFFER, S. I., (Apr. 2001), Emotional Intelligence: Popular But Elusive Construct.
Roeper Review. Vol. 23, No.3.
PIAGET, J., (2004), Çocukta Zihinsel Gelişim, Portakal, Husen, Cem Psikoloji,
İstanbul.
RAWLİNSON, J. G., (1995), Yaratıcı Düşünme ve Beyin Fırtınası. Çev. Osman
Değirmen, İstanbul: Rota Yayıncılı
RIZA, E. T., (1999), Yaratıcılığı Geliştirme Teknikleri. İzmir, Anadolu Matbaası.
170
RIZA, E. T., (2000), Kalıplaşma ve Yaratıcılık. Yasadıkça Eğitim, Sayı: 65, 4-7.
ROBERTS, R. D., (2002), Book Review of ‘The Handbook of Emotional Intelligence:
Theory, Development, Assesment, and Application at Home,
School, and in the Workplace’,San Francisco, CA: Jossey-
Bass by Reuven Bar-On and James D.A. Parker (Editors)
in 2000. Intelligence, Vol.30..
ROSENBERG, M., (1989), Society and the Adolescent Self-Image (rev. ed.).
Middletown, CT: Wesleyan University Pres.
ROUSSEAU, J. J., (2000), Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine, Baştürk, Babil
Yayınları, Erzurum.
SALOVEY, P. & MAYER, J. D., (1990), Emotional Intelligence, Imagination,
Cognition and Personality, New York.
SAN, İ., (1983), Sanat Eğitimi Kuramları, Özen Matbaacılık, Ankara.
SAN, İ. (1979), Sanatsal Yaratma ve Çocukta Yaratıcılık. 2. baskı, Ankara: Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları.
SAN, İ., (2004), Sanat ve Eğitim. Üçüncü baskı, Ankara: Ütopya Yayınevi.
SAN, İ. ( 2002). Yaratıcı Düşünme ve Tümel Öğrenme. Eğitim Sürecinde Zeka ve
Yaratıcı Düşünce Çalıştayı, 13-15 Kasım 2001, ODTÜ
Kültür Kongre Merkezi, Eğitimde Zeka ve Yaratıcılık.
Ankara: Milli Eğitim Basımevi.
SALOVEY, P- MAYER, J.D.- GOLDMAN, S. L.- TURVEY, C. & PALFAI, T. P.,
(1995), Emotional Attention, Clarity and Repair: Exploring
Emotional Intelligence Using The Trait Meta-Mood Scale.
In: Pennebaker, J.W. (Ed.). Emotional Disclosure and Health.
Washington, DC: American Psychological Association.
SALOVEY, P. & MAYER, J. D., (1990), Emotional Intelligence. Imagination,
Cognition, and Personality. Vol.9, No.3.
SALOVEY, P.- STROUD, L. R.- WOOLERY, A. & EPEL, E. S., (2002), Perceived
Emotional Intelligence, Stres Reactivity, and Symptom
Reports: Further Explorations Using The Trait Meta-Mood
171
Scale. Psychology and Health. Vol. 17, No.5, p.p. 611-
627.
SALVIA, J. & YSSELDYKE, J. E., (1978), Assessment in Special and Remedial
Education.Boston: Houghton Mifflin.
SCHNEIDER, R. J., ACKERMAN, P. L. & KANFER, R., (1996), To ‘Act Wisely
In Human Relations’: Exploring the Dimensions of Social
Competence, Personality and Individual Difference. Vol. 21.
SEARS, W. & SEARS, M., (2003), Başarılı Çocuk, Çev. Özlem Gültekin, İstanbul:
Boyner Yayınları
SEZER, H. (2001), İlk Öğretimde Resim İş, T.C MEB. Projeler Koordinasyon Merkezi
Başkanlığı, Ankara.
SEZİK, N., (2002), Sınırsız Beyin Gücü EQ+ SQ+ IQ. İstanbul: Hayat Yayıncılık.
SHAPIRO, L. E., (2003), Yüksek EQ’lu Bir Çocuk Yetiştirmek. (7. Basım). Çev.
Ümran Kartal, İstanbul: Varlık Yayınları.
SÖNMEZ, V., (1993), Yaratıcı Eğitim. Yaratıcılık ve Eğitim, XVII. Eğitim Toplantısı,
Editör: Ayşegül Ataman, Ankara.
SÖNMEZ, V., (1995), Yaratıcı Okul, Öğretmen, Öğrenci, Yaratıcılık ve Eğitim.
Ankara: Türk Eğitim Derneği Yayınları.
STEIN, S.J. & BOOK, H. E., (2003), EQ, Duygusal Zeka ve Basarının Sırrı. Çev.
Müjde Işık, İstanbul: Özgür Yayınları.
SÜRÜR, A., (2004), Sanat Eğitimi Sempozyumu, Gündüz Eğitim ve Yayımcılık, Ankara.
TEKİN A. F., (2001), Duygusal Zeka Yeteneklerinin Göreve Yönelik Ve İnsana
Yönelik Liderlik Davranışları İle İlişkisi: Banka Şube
Müdürleri Üzerine Bir Alan Araştırması. Doktora Tezi.
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
TEKİN B. M., (2006), Resim-İş Eğitimi Öğrencilerinde Duygusal Zeka ve
Yaratıcılık İlişkileri, Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi,
İzmir.
TELLİ, H., (1990), Türkiye’de Resim İş Öğretimine Genel Bir Bakış, Ankara, TED.
172
TELLİ, H., (Ağustos 2004), Neden Sanat Eğitimi? Yeniden İmece. İzmir.
THORNDIKE, E. L., (1920), Intelligence and Its Uses. Harper’s Magazine. Vol. 140.
THORNDIKE, R.L. & STEIN, S., (1937), An Evoluation of the Attempts to Measure
Social Intelligence. Psychological Bulletin. Vol.34.
TOMARKEN, A.& DAVIDSON, R., (1994), Frontal Brain Activation in Repressors
and Nonrepressors. Journal of Abnormal Psychology.
Sayı:103.
TORRANCE, E. P., (1974), Norms- Technical Manuel Torrance Test of Creative
Thinking. Lexington, Massachusettes Ginn.
TUNALI, İ., (1989), Estetik. İstanbul: Remzi Kitabevi.
TURGUT, İ. (1993). Sanat Felsefesi. İzmir: Üniversite Kitabevi.
TÜRKDOĞAN, G., (1984), Sanat Eğitimi Yöntemleri, Resim İş öğretimi, Kadıoğlu
Matbaası, Ankara.
URAL, A., (2001), Yöneticilerde Duygusal Zekanın Üç Boyutu. Yayınlanmamış
Araştırma, Bolu.
ÜLGEN, G., (1997), Eğitim Psikolojisi, Alkım Yayınları, İstanbul.
ÜNVER, E., (2002), Sanat Eğitimi. Ankara, Nobel Yayıncılık.
ÜSTÜDAĞ, T., (2003), Yaratıcı Drama Öğretmenimin Günlüğü, Pegem A Yayınları,
Ankara.
WEISINGER, H., (1998), İş Yaşamında Duygusal Zeka. İstanbul, MNS Yayıncılık.
YALINBAŞ, S., (2003), Zaman Yönetiminde Duygusal Zekanın Kullanımı ve
Yöneticiler Üzerinde Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi,
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya.
YAVUZ, K. E., (2002), 7-12 Yaş Dönemi Çocuklarda Duygusal Zeka Gelişimi.
Ankara, Özel Ceceli Okulları Yayınları.
YAVUZER, H., (1996), Çocuk Psikolojisi, 18. Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
YAVUZER, H., (1987), Doğum Öncesinden Ergenlik Sonuna Çocuk Psikolojisi,
Remzi Kitabevi, İstanbul.
173
YAVUZER, H., (2003), Resimleriyle Çocuk, Remzi Kitabevi, İstanbul.
YAVUZER, H., (2004), Çocuk Eğitimi El Kitabı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
YOLCU, E., (2004), Sanat Eğitimi ve Yöntemleri, Nobel Yayınları, Ankara.
YÖRÜKOĞLU, A., (2003), Çocuk Ruh Sağlığı, İstanbul, Özgür Yayınları.
174
EKLER
EK I. PSİKOSOSYAL GELİŞİM ÖLÇEĞİ
1. KENDİ KENDİNİ YÖNETME
A) EVDE
1. Maddi Özerklik
a) Yemek
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
1 Yiyeceği et yumuşak
x olduğu zaman
onu kendisi bıçakla
kesebilir mi?
Dil, haşlama et, sosis, salam,
ciğer gibi. Burada söz konusu
olan çocuğun herhangi bir
şekilde ve herhangi bir yolla eti
kendi başına yiyebilmesidir.
─ Çok nadir olarak
± Her zaman değil, çoğu
zaman
+ Her zaman
2
( 1 )
Hangi çeşit et olursa
olsun tek başına
kesebilir mi?
Biftek, pirzola, tavuk gibi ± Yok*
─ Çok nadir olarak. Her
zaman değil
+ Her zaman
3 Yemekte büyüklere
x ait bir peçeteyi
boynuna bağlayarak
kullanır mı?
Havlu veya plastik cinsinden
küçük çocuk peçetesi söz
konusu değildir.
─ Genellikle bir bebek
peçetesi kullanır.
± Genellikle çocuklara
özgü peçetesi
kullanmaz. Çocuğa göre
hazırlanmış bir büyük
peçeteyi kullanır (ipli,
mandallı v.b).
4
( 3 )
*
Masada büyükler gibi
peçetesini dizine
koyarak kullanır mı?
─ Bazen ve üstüne
döktüğü zaman
± Bazen. Genellikle fakat
üstünü-başını çok
kirleterek kullanır. Peçete
boynunda olarak.
+ Hemen hemen her
zaman (çoğu zaman)
* Soru cetvelinde “ kodlama örnekleri ve eşikleri” sütununda “ ± yok” yazılı ise, o soruya ait bir
cevap için ± ile gösterilen bir kodlamanın yapılmayacağı anlaşılmaktadır.
175
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
5 İkindi kahvaltısını
başkasının yardımı
olmadan tek başına
yapar mı?
Ekmek, reçel vb. lerini bizzat
almak ve basit bir hazırlık
isteyen her türlü yemek
ihtiyacını örneğin; ekmeğe
yağ, reçel sürmeyi, bir şey
içmeyi, yoğurt yemeği kendi
kendine becermek söz
konusudur.
± Yok
─ Çok nadir olarak.
Sadece meyve veya
bisküvi.
+ Hemen hemen her
zaman.
İkindi kahvaltısını değil
ama sabah kahvaltısını
hemen her zaman tek
başına yapar.
6 Masada yemeğini
tabağına kendi mi
koyar?
Kendi payına düşeni uygun
bir şekilde alması söz
konusudur (annenin
gözetiminde ya da
gözetiminde olmayabilir).
± Yok
─ Bunu ancak kesilmiş
et, börek gibi hazır
yemeklerde yapar.
+ Bazen fakat hangi
yemek olursa olsun
yapar.
7 Hiçbir kimsenin
yardımı olmaksızın
yalnız başına basit bir
yemeği hazırladığı
veya pişirdiği olur
mu?
Yumurta, patates haşlama,
makarna, pirzola vb. gibi
± Yok
─ Salam veya soğuk
yemekleri hazırlar.
Kahvaltı hazırlar (madde
5).
+ Çok nadir
8 (Ancak 8 yaştan
itibaren sorulabilir)
Yiyecek ve yemek
miktarını kendisi
ayarlar mı, ve bu
konuda karar
vermede serbest
bırakılır mı ?
─ Muhakkak ki
yapabilirdi ama serbest
bırakılmaz.
± Bilir, fakat çoğu
zaman serbest değildir.
Serbesttir, fakat çok iyi
bilmez.
176
b) Temizlik
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
9 Kendisine söylenmek
x koşulu ile ellerini
yardımsız yıkar mı?
─ Etrafını çok kirletmeksizin
sabunla uygun bir şekilde
yıkanmak söz konusudur (bu işi
yaparken çocuğun izlendiği
veya kontrol edildiği kabul
edilir).
─ Nadir olarak. Çok iyi
değil ve etrafı kirleterek.
± Bazen.
Etrafı kirleterek. Çok iyi
değil.
+ Hemen hemen her
zaman
10
( 9 )
Ellerini kendisine
söylenmeden yıkar
mı?
─ Örneğin, okuldan döndüğünde
ya da yemekten önce (bazen bu
işi yaparken kontrol veya takip
edildiği kabul edilir).
± Yok
─ Çok nadir olarak
+ Çoğu zaman
11 Kendine söylemek
x koşuluyla yüzünü
yardımsız yıkar ve
kurular mı?
Kulaklarını tek başına
yıkamayabilir (bu işi yaparken
kontrol veya takip edildiği kabul
edilir).
─ Çok nadir olarak
± Bazen.
Her zaman değil
+ Her zaman
12
( 11 )
*
Kendisine söylemeye
gerek kalmadan
yüzünü yıkar ve
kurular mı?
Örneğin, sabah okula gitmeden
önce (bu işi yaparken kontrol
veya takip edildiği kabul edilir).
± Yok
─ Çok nadir olarak
+ Çoğunlukla
13 Kulaklarını, takip
x veya hiç değilse
kontrol etmek şartıyla
kendisi temizler mi?
Bazen, ona bunu yapması
gerektiğinin söylendiği kabul
edilmiştir.
± Yok
─ Nadir olarak
+ Çoğunlukla
14
( 13 )
*
Kulaklarını hiç takip
ve kontrol olmadan
temizler mi?
Ne temizleme sırasında takip, ne
de daha sonra kontrol yoktur
(bazen bunu yapmasının
kendisine söylendiği kabul
edilir).
± Yok
─ Nadir olarak
+ Çoğunlukla
177
15 Hiç yardımsız
x yıkanabilir mi?
(ama yıkanmasının
kendine söylenmesi,
yıkanırken takibi, hiç
olmazsa kontrol
edilmesi gerekir)
Gerektiği gibi yalnız başına
yıkanmak, durulanmak,
kurulanmak söz konusudur
(yıkanma, banyoda veya
banyodan başka bir yerde
yapılabilir).
─ Nadir olarak
± Bazen veya arada
sırada.
Her zaman değil. Yalnız
başına banyo yapar,
fakat çok iyi değil.
Yıkanır, durulanır fakat
kurulanmaz.
+ Her zaman
178
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
16
( 15 )
*
Takip ve kontrol
olmaksızın
yıkanmasını yalnız
başına yapabilir mi?
Ne yıkanma sırasında ne de
sonra takip ve kontrol söz
konusu değildir.
─ Çok nadir olarak
± Arada sırada
+ Hemen hemen her
zaman
17
( 15 )
Kendisine
söylenmeksizin
banyosunu
(yıkanmasını) yapar
mı?
Banyo yapacağı zamanı kendi
kendine belirlemek ve annesinin
müdahalesi olmaksızın kendi
başına yıkanmak söz konusu
(annenin banyo yapan çocuklar
için küveti doldurması
gerekmez).
± Yok
─ Nadir olarak
+ Hemen hemen her
zaman
18 Söylemek, izlemek x
veya hiç değilse
kontrol etmek
koşuluyla tırnaklarını
yardımsız keser ve
temizler mi?
Tırnak kesme işini tırnak pensi
veya makasıyla gerektiği şekilde
yapmak söz konusudur.
─ İstisnai olarak ve
kötü bir şekilde.
± Nadiren–bazen.
Sadece bir el için
yapar.
Çok iyi değil.
+ Hemen hemen her
zaman
19
( 18 )
x
Tırnaklarını takipsiz
ve kontrolsüz tek
başına kesebilir mi?
Kendisine tırnaklarını kesmesi
söylenir, fakat takip edilmez
± Yok
─ Çok nadir olmaz
+ Çoğunlukla
20
( 18 )
*
Kendisine söylemeye
lüzum kalmadan
tırnaklarını keser mi?
─ Nadir olarak
± Arada sırada
+ Hemen hemen her
zaman
21 Saçlarını yardımsız
yıkar, durular ve
gerekirse kurular mı?
Bazen bunun kontrol ve takip
edilmesi, hatırlatılması kabul
edilir.
─ İstisnai olarak, tam
değil veya kötü
± Nadiren–bazen. Başını
anne sabunlar veya
şampuan koyar.
+ Hemen hemen her
zaman
179
c) Giyinme
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
22 Elbiselerini hemen
hemen yardımsız
çıkarır mı?
Birkaç küçük konu için
yardım kabul edilmiştir
(örneğin arka düğmeleri
çözme gibi).
─ Nadir olarak
± Bazen veya arada
sırada.
Her zaman değil
+ Her zaman
23 Kendisine bir bir
x elbiselerini veren ve
onları nasıl giydiğini
takip eden bir
annenin gözetiminde
hemen hemen
yardımsız olarak
giyinir mi?
Birkaç küçük konu için
yardım kabul edilmiştir.
Örneğin, arka düğmeleri
iliklemek.
─ İstisnai olarak
± Yalnız Cumartesi ve
Pazar günleri. Pek çok
konu için yardım edilir.
+ Hemen her zaman
24
( 23 )
Kendisine elbiselerini
tek tek veren bir
annenin gözetiminde,
hiç yardımsız olarak
giyinir mi?
Elbiselerini hiçbir zaman
arkası önüne, önü arkaya
gelecek şekilde ters giymez.
Ayakkabılarının da sağını
sola, solunu sağa giymez.
Hiçbir ayrıntı için yardım söz
konusu değildir.
─ İstisnai olarak
± Yalnız Cumartesi ve
Pazar günleri. Yardımsız
fakat fena bir şekilde.
+ Hemen hemen her
zaman
Annenin gözetimi
gerekli değildir. Ancak
giyinme bittikten sonra
anne inceler ve ufak
tefek eksikler için
yardım eder.
25
(23-24)
Yardımsız giyinir mi?
Tek başına, hiçbir
yardım olmaksızın ve iyi
giyinip giyinmediği
kontrol edilmeksizin
giyinmek söz konusudur.
± Yok
─ Yalnız Cumartesi ve
Pazar günleri.
En sonunda kontrol
edilmesi gereklidir.
+ Hemen hemen her
zaman yardımsız giyinir.
180
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
26 Çamaşır değiştirmesi
gereken zamanı bilir
ve bunu kendi
kendine yapar mı?
a) Ya evdeki kurala göre belli
bir gün saptayarak çamaşır
değiştirir.
b) Yahut değiştirmesi
gerektiğinde kendisi karar
verir (a mı b mi olduğunu
belirtiniz).
─ İstisnai hallerde ve
bilinçsiz
± Bazen veya zaman zaman.
Özel kirlenme hallerinde
değiştirme kararını kendisi
verir (örneğin, çamura
batmak, düşmek, ıslanmak
gibi).
Çoğu zaman tek başına,
fakat bilinçsiz.
+ Hemen hemen her zaman
27 Hangi elbiseyi
giyeceğine kendisi
karar verir mi?
Elbiseleri anne tarafından
hazırlanmaz, verilmez ve
işaret edilmez. Zamana ve
hava koşullarına göre
çocuğun kararlaştırması söz
konusudur. Annenin
onaylaması gerekmez.
─ İstisnai olarak. Görüşünü
bildirir.
± Arada sırada.
Her zaman sağ duyu ile
değil.
Annesinin görüşünü sorar.
+ Hemen hemen her zaman
kendisi kararlaştırır.
28 Elbiselerinin
söküğünü veya bir
düğmesini diktiği olur
mu?
± Yok
─ Oyun cinsinden dikiş
veya örgü. Bebek
elbisesi.
+ İstisnai olarak
(çok nadiren)
181
d) Yatma - Uyuma
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
29 Öğle uykusuna
yatmaktan kaçınır
mı?
Bütün günü uyumadan veya
yatakta dinlenmeden
geçirmek söz konusudur.
─ Hemen hemen her gün
öğleden sonra uyur.
± Okula gitmediği
günler uyur.
Bazen veya zaman
zaman
+ Öğle uykusunu istisnai
olarak uyur. Tatilde
uyur.
30 Yatağa yardımsız
x gider. Fakat anne,
baba (veya ikisinden
biri) yattıktan sonra
ona iyi geceler
dilemek üzere yanına
gider mi?
Hiçbir maddi yardım söz
konusu değildir.
─ Nadir olarak
± Bazen.
Her zaman değil
+ Her zaman
31
( 30 )
*
Vedalaşma önceden
yapılır ve yatağa
yalnız mı gider?
Anne, baba yanına hiç
gitmezler. Sadece özel
hallerde üstünü örtmek veya
öpmek için giderler.
─ İstisnai olarak ve hadise
çıkartarak gider.
Onun için özel olarak
gidilmez, fakat
kendisinden küçük
kız veya erkek kardeşi
öpüldüğü zaman yatakta o
da öpülür.
± Çok nadir olarak veya
arada sırada yalnız gider.
+ Ekseri, çoğu zaman
32 Oldukça düzenli bir
şekilde (hemen hemen
haftada bir defa her
zamankinden daha
geç) yatar mı ?
Yatma saati bir ziyaret,
misafir veya bir radyo ve TV
program, vb. dolayısıyla bir
saat gecikebilir.
─ Ayda bir defadan daha
az. Alışılagelen den
yarım saatten daha az bir
gecikme ile.
± Ayda bir iki veya üç
defa. Alışılagelenden
yarım saat geç.
182
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
33 Saat onbire veya gece
yarısına kadar
uyumadığı olur mu?
Sinemaya gitmek için, evde
bir misafir olduğu zaman
veya misafirliğe gidilince
─ Büyük tatil veya hafta
tatilinden dönüşte.
Saat sekizden daha geç
yatmaya alışmış çocuklar
için 10’a kadar.
± İstisnai olarak (senede
bir iki defa). Saat 8’ den
önce yatmaya alışmış
çocuklar için 10’a kadar.
+ Arada, sırada
e) Diğer Konular
Madde
No
34
x
Oturak kullanmayı
tamamen bırakmış
mıdır?
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
─ Çok nadir olarak
± Arada sırada. Her
zaman değil
+ Apartmanda hela
olmadığı zaman kullanır
ve bu işi kendi kendine
becerir.
Tamamen bırakmıştır.
35
( 34 )
*
Helada kendi işini
kendi görür mü?
Hiç bir yardım gerekmez,
sadece bazı hallerde pantolon
askısına yardım edilir.
─ Nadir olarak
± Arada sırada. Her
zaman değil
+ Her zaman
36 Ayakkabılarını
kendisi boyar mı?
─ Gerektiği gibi ve temiz
olarak boyamak söz
konusudur
(bu soru için çocuğa bunu
yapmasının gerekli olduğunun
söylenmesi de kabul
edilmiştir).
─ İstisnai olarak. Annesi
boyadıktan sonra o
parlatır.
± Arada sırada. Gerektiği
gibi değil. Temiz değil.
Fırçalar, fakat boyamaz.
+ Hemen hemen her
zaman
183
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
37 Havagazını yalnız
başına yaktığı olur
mu?
Bunu yapma yetkisi verilmiş
veya ısıtmak üzere üstüne su
koymasına izin verilmiştir.
─ İstisnai olarak ve izin
verilmeksizin.
± Sadece annesinin
yanında. Yasaklanmış
olduğu
halde ve yasağa karşı
gelerek.
+ Nadir olarak veya
zaman zaman
38 Evde yarım gün
x yalnız başına
kaldığı olur mu?
─ İki veya üç saat civarında.
─ Kendisine çok etraflı talimat
bırakmak zorunluluğu
olmaksızın evde kalmak söz
konusudur (yalnız kaldığı en
fazla süre not edilecek).
─ Bir saatten az. Hasta
olunca yatakta. Akşam
yattığı
zaman.
Kendisinden en az iki yaş
büyük (iki yaştan daha
büyük) kardeşleriyle
birlikte.
± Bir ile bir buçuk saat.
Sadece bir defa.
Kendisinden en çok iki yaş
büyük (iki yaş ve iki yaştan
daha az büyük)
kardeşleriyle birlikte.
+ Nadir olarak. İki saat.
Kendisinden küçük
kardeşleriyle birlikte.
39
( 38 )
**
Evde bütün bir gün
yalnız başına kaldığı
olur mu?
Yemek daha önceden
hazırlanmıştır.
─ Hasta olduğu zaman
yatakta. Kendisinden en az
iki yaş veya daha büyük
kardeşleriyle birlikte.
± Bu bir defa olmuştur.
Kendisinden en çok iki yaş
büyük kardeşleriyle birlikte.
+ Nadir olarak. Kendinden
daha küçük kardeşleriyle.
184
2. KİŞİSEL ÖZGÜRLÜK
(FAALİYETİNİ KENDİ KENDİNE İDARE ETME YETENEĞİ)
a) Okul Çalışması
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
40 Derslerini kendi
kendine çalışır ve
öğrenir mi?
─ Kendi öğrenir fakat
anlattırılır.
─ Dershanelere vb. gidiyorsa bu
maddeye puan verilmemesi
uygundur.
± Yok
─ Nadir olarak
zaman zaman.
Bazen dershaneye
gider.
+ Çoğu zaman kendi
öğrenir.
41
( 40 )
***
Çalışıp çalışmadığını
takip ve kontrol
etmeksizin derslerini
gerektiği şekilde
çalışır ve öğrenir mi?
─ Artık öğrendikleri
anlattırılmaz.
─ Çocuk hazırlayıcı çalışmaya
katılıyor ise anne babanın
evdeki müdahalesine göre
madde değerlendirilir.
─ Nadir olarak.
Kötü bir şekilde.
± Arada sırada. Her
zaman değil. Her
zaman iyi değil.
+ Sadece yaptığı
ödevler tekrarlatılır.
42 Ödevlerini yalnız
x başına yapar
fakat ödevleri
bitirince onlar
kontrol edilir.
Yardım ve izleme olmaksızın
bitirmek söz konusudur (çocuk
hazırlayıcı çalışmaya katılıyorsa
41. madde aynen uygulanır).
± Yok
─ Nadir olarak.
İzleyerek, yardımsız
olarak.
+ Hemen hemen her
zaman.
Müsvettenin kontrolü
yapılır.
43
( 42 )
***
Görevlerini tamamen
yalnız olarak titizlikle
yapar mı?
─ Takip ve kontrolsüz,
yardımsız ve tahkik
etmeksizin.
─ Burada söz konusu olan
konu çocuğun görevi büyük
bir dikkat ve titizlikle yapmış
olmasıdır. Görevin başarılı
olup olmaması söz konusu
değildir (çocuk hazırlayıcı
çalışmaya katılıyorsa
41. ve 42. maddelerdeki
konular uygulanır).
± Yok
─ Nadir olarak–arada
sırada (bazen).
Baştan savma.
+ Hemen hemen her
zaman
185
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
44 Ortaokul öğrencileri
için haftalık okul
çalışmasını yalnız
başına gerektiği
şekilde planlar mı ?
Çalışmanın haftanın günlerine
dağılımı ve kompozisyonların
gözden geçirilmesi v.b.
─ Çok nadir olarak. Kötü
bir şekilde.
± Arada, sırada. Çok iyi
değil. Planı birine
danışarak yapar.
+ Hemen hemen her
zaman (çoğu zaman)
b) Ev işlerine yardım
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
45 Evlerine yardım ettiği
* olur mu?
(hangi çeşit yardım
olduğunu belirtiniz).
Burada davranışın
bütünlüğüne dayanan, belirli
bir sorumluluk payı bulunan
etkili bir yardım söz
konusudur.
Toz almak, bulaşık yıkamak,
yatak düzeltmek (sadece
ekmek, süt, gazete almak
değil) alışveriş yapmak,
yemeğin bir kısmını
hazırlamak gibi...
Bu yardımın düzenli veya
sistemli olması gerekmez.
± Yok
─ İstisnai olarak. Tabak
bardak kurulamak, sofrayı
kaldırmak, çöp tenekesini
boşaltmak gibi işlerde
yardım etmek, ekmek
satın almak.
Yardım için değil, oyun
amacıyla ev işlerine
yardım etkinlikleri.
+ Nadir olarak.
46 Bir iki yaşındaki
küçük bir çocuğa
baktığı olur mu?
Çocuğun oyununu kontrol ve
takip etmekte, onu yedirmek,
bahçede gezdirmek gibi işlerin
bilinmesi söz konusudur.
Kendisinde bu çeşit maddi
sorumluluk vardır.
─ Küçük çocukları sever.
± İstisnai olarak. Kısa bir
süre çocuğu oynatır ve
ona bakar. Oturağa
oturtur. Bakar fakat, iyi
beceremez.
+ Nadir olarak bakar.
47 Ufak tefek yararlı
işler yapmak elinden
gelir mi?
─ Çivi çakmak, vidalamak,
küçük elektrik tamiri yapmak
gibi…
─ Oyuncak ve oyunla ilgili
şeyler söz konusu değildir.
± Yok
─ Oyunla ilgili şeyler
yapar.
Büyüklerin ve anne
babanın ufak tefek ev
işlerine katılmak.
+ İstisnai olarak, nadir
olarak
186
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
48
( 45 )
**
Gerektiği zaman evin
sorumluluğunu
üzerine alır mı?
─ Ev işleri, çarşı–pazar yemek
hazırlama gibi örneğin anne
hastalandığı zaman bir iki gün
süre ile.
± Yok
─ Sadece bir alanın
sorumluluğunu alır.
Kendisinden en az iki yaş
büyük kardeşleriyle
sorumluluğu paylaşarak
alır.
+ İstisnai olarak sadece bir
defa. Kendisinden en çok
iki yaş (iki yaş veya daha
az) büyük kardeşleriyle
eşit bir sorumluluk
taşıyarak alır.
B) DIŞARDA (EVİN DIŞINDA)
1. Yer Değiştirme
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
Çok kısa bir zaman
49 için oyun, okula
x gitme, bir alışveriş
işini yapmak gibi her
ne sebeple olursa
olsun sokağa yalnız
başına çıkabilir mi?
Evine çok yakın bir yere yolun
karşı tarafına geçmeksizin
gitmek söz konusudur.
─ Ablası veya ağabeyi ile
sadece şehir dışında
oturulduğu zaman çıkar
(yazlıkta).
± İstisnai olarak.
Pencereden kontrol ve takip
edilerek.
+ Arada, sırada. Kendinden
küçük kardeşleriyle.
187
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
50
( 49 )
*
Yolun karşı tarafına
yalnız başına geçebilir
mi?
Trafiğe dikkat ve eğer varsa
yaya geçidinden geçmek söz
konusudur.
─ Abla ve ağabeyiyle.
Sadece şehir dışında iken.
Pencereden kontrol ve
takip edilerek.
± İstisnai olarak. Sadece
eve yakın belirli bir veya
iki küçük yolu geçer.
+ Arada sırada.
Kendisinden daha küçük
kardeşleriyle. Özellikle
tehlikeli büyük ana yollar
ve dört yol ağızlar,
dışında geçer.
51
( 49 )
*
Okula yalnız gider
mi?
─ Takip veya kontrolsüz sağa
sola bakıp zaman geçirmeden.
─ Hiç kimse onu okula
götürmekle görevlendirilmiş
değildir. Eğer çocuk okula
kardeşleriyle birlikte gidiyorsa
onlar olmadığı zaman okula
yalnız gidip gitmediğini
belirtiniz.
─ İstisnai olarak.
Kardeşleriyle, onlar olmadığı
zaman bir başkasıyla.
Sadece yolun bir kısmını
gider.
± Bazen yalnız başına, bazen
eşlik edilerek.
Aradaki yolların birini daima
yalnız başına.
Kendisinden en az iki yaş
büyük (iki yaştan daha fazla
büyük) kardeşleri ile birlikte,
fakat onlar olmadığı zaman
yalnız gider.
+ Kendisiyle birlikte
götürmek zorunda olduğu
daha küçük kardeşleriyle
birlikte. Kendisinden en çok
iki yaş büyük kardeşleriyle
birlikte, fakat onlar olmadığı
zaman yalnız gider.
188
Madde
No
52 Kendi yaşındaki
arkadaşları ile veya
yalnız başına küçük
yollarda
(sokaklarda)
bisikletle dolaştığı
olur mu?
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
Örneğin tatilde şehir dışında ± Yok
─ Büyük bir bahçede veya
avluda. Kendisinden en az
iki yaş veya daha büyük
arkadaş ve kardeşleriyle.
+ Nadir olarak.
Kendisinden en çok iki
yaş büyük arkadaş ve
kardeşleriyle.
53 Yalnız başına veya
kendi yaşındaki
çocuklarla tren
yolculuğu yaptığı olur
mu?
─ En az iki saatlik bir yolculuk
söz konusudur.
─ Çocuğun hiç kimseye
bırakılmaması söz konusudur.
─ Yakın banliyö treni
ile.
Uçak yolculuğu.
Kendisinden en az iki
yaş büyük kardeşleri ile
birlikte.
± Kendisinden en çok
iki yaş büyük
kardeşleriyle birlikte.
+ İstisnai olarak, sadece
bir defa. Bakmakla
görevlendirildiği daha
küçük bir kız veya
erkek kardeşle beraber.
54 Şehir içinde bildiği bir
x yere aktarmasız
olarak yalnız başına
otobüsle gidebilir mi?
─ Abla veya ağabeyi ile.
± Sadece bir defa. Kendi
yaşındaki arkadaşla.
+ Nadir olarak.
Daha küçük kız veya
erkek kardeşiyle.
55
( 54 )
**
Şehir içinde bildiği bir
yere gitmek için
otobüse binebilir ve
aktarma işini kendi
başına becerebilir mi?
Burada aktarmayı yapabilmek
önemlidir.
─ Abla veya ağabeyi ile.
± Sadece bir defa. Kendi
yaşındaki arkadaşla
+ Nadir olarak.
Daha küçük kız veya
erkek kardeşiyle
189
Madde
No
56
x
Şehir içinde bildiği bir
yere aktarmasız
olarak yalnız başına
dolmuşla gidebilir
mi?
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
─ Abla veya ağabeyi
ile.
± Sadece bir defa.
Kendi yaşındaki
arkadaşı ile.
+ Nadir olarak.
Daha küçük kız veya
erkek kardeşiyle
57
( 56 )
**
Şehir içinde bildiği bir
yere yalnız başına
dolmuşla gidebilir mi
ve tek başına aktarma
yapabilir mi?
─ Abla, ağabeyi ile.
± Sadece bir defa.
Kendi yaşında arkadaşı
ile.
+ Nadir olarak. Daha
küçük kardeşi ile.
58
(54-55)
(56-57)
**
Şehir içinde daha önce
bilmediği bir yere
aktarmalı olarak
kendisine gerekli
açıklama yapılmak
koşuluyla yalnız
başına otobüs veya
dolmuşla gidebilir
mi?
─ Kendinden büyük kız
veya erkek kardeşiyle.
± Yaşıtı olan bir
arkadaş ile. Bilmediği
bir yere aktarmasız
olarak (54, 56’yı
birlikte veya ayrı ayrı
kapsar).
+ Sadece bir defa– çok
nadir olarak. Daha
küçük kardeşleriyle.
59
(54-55-
58)
ve /
ya da
(56-57-
58)
***
Şehir içinde otobüs
veya dolmuşla
gidilecek her hangi
bir yer için bir plan
yaparak en uygun
yolu kendi başına
kararlaştırmasını ve
bunu
gerçekleştirmesini
bilir mi?
Bir plana göre, bir yerden diğer
bir yere gitmek için en pratik
aracı bulmayı bilmesi ve
saptadığı yola göre kendi başına
hareket etmesi söz konusudur.
─ Plan yapabilir ama
yalnız başına
gerçekleştiremez.
± Bunu ancak kendi
yaşındaki bir arkadaş
ile yapabilir.
+ Sadece bir defa,
nadir olarak.
190
2. Boş zaman faaliyetleri
a) Sinema
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
60 Sinemaya gider mi? Okulda, ders saatleri sırasında
x ya da okul gözetimi dışında
sinemaya gitmek söz
konusudur.
─ Evde veya
arkadaşların evinde
filmler.
TV’ da film.
± Sadece yaşamında
bir defa.
+ Bir defadan fazla.
Sadece sinema
klübüne gider (sine-
klüb veya
sinematek).
61 Hiç olmazsa iki ayda
bir sinemaya gider
mi?
± Yok
─ Okulda veya okul
korumasında filmlere
gider.
+ Normal sayıda
fakat çok düzensiz
olarak gider.
Sadece sinema-klübe
(sine-klüb veya
sinematek).
62
(60-61)
*
191
63
x Ayda hiç olmazsa bir
defa sinemaya gider
mi?
Göreceği filmleri
çocuk anne-babasının
onayını almak
koşuluyla kendisi mi
seçer ?
─ Okulda veya okul
korumasında
seanslara gider.
± Normal sayıda
fakat düzensiz
olarak.
Sadece sinema-klübe
gider.
+ Sine-klüb,
sinematik ve diğer
sinemalar
± Yok
─ Nadir olarak. Bu
konuda kendi fikri
vardır ve bazen de
telkinlerde bulunur.
+ Hemen hemen her
zaman
192
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
64
(63)
***
65
x
Göreceği filmleri
kendi mi seçer?
Yanında büyükler
olmaksızın sinemaya
yalnız gider mi?
Anne-babanın onayını almaz,
fakat onların bu konudaki
ölçülerine uyarak film seçmek
söz konusudur.
Kendisi ile gidenler 15
yaşından büyük olmamak
koşuluyla.
─ Kendisinden en az iki
yaş büyük kardeşleriyle.
± Sadece bir defa. İzin
olmadan seçer.
Kendisinden en çok iki
yaş büyük kardeşleriyle
seçer.
+ Çoğunlukla kendisi
seçer.
Kendi yaşındaki
arkadaşları ile seçer.
+ Nadir olarak
± Sadece bir defa
66
(65)
***
Sinemaya yalnız gider
mi?
± Yok
─ Kendisinden küçük
kardeş veya arkadaşlarıyla
gider.
+ Sadece bir defa, çok nadir
olarak.
67 13 yaşından aşağı
küçüklerin görmemesi
gereken filmler
dışında hangi film
olursa olsun görür
mü?
─ Anne-babanın herhangi bir
seçme ölçüsü söz konusu
değildir.
─ Bu, zorunlu olarak çocuğun
girişimini gerektirmez (madde
63).
─ Belirli bir film
kategorisi içindeki filmler.
Anne-baba filmi
daha önce gördükleri
zaman.
± İstisnai olarak, örneğin
tatilde.
+ Hemen hemen her
zaman
193
68 Sinemaya yalnız veya
arkadaşlarıyla gittiği
zaman daha önceden
izin alma gereğini
duyar mı?
Burada film seçme özgürlüğü
değil, sinemaya izin almadan
gitme söz konusudur.
─ Kendisinden en az iki
yaş büyük kardeşiyle.
Belirli günlerde daha
önceden anne-baba
tarafından izin verilerek.
± Sadece bir defa. İzin
olmadan. Kendisinden en
çok iki yaş büyük
kardeşiyle.
+ Çoğu zaman
194
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
(69) (62. soruya cevap +
veya ± ise
sorulacaktır)
Sinemaya daha önce
saptanan belirli bir
gün olmaksızın mı
gider?
Örneğin, sinemaya her
cumartesi öğleden sonra veya
her pazar gibi alışılmış
günlerin dışında gitmesi söz
konusudur.
± Yok
─ Sinema klübü
üyeliği dolayısıyla
belirli bir günde gider.
+ Sadece büyük tatilde
belirli bir gün. Bazen
çarşamba ve cumartesi
günleri öğleden sonra ve
pazar günü (kesin belirli
bir gün olmaksızın).
b) Arkadaşlarla Görüşme
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
70 Daha önce verilen bir
x yetki ile okul
arkadaşlarını eve
davet eder mi?
Burada özenli bir “davet” söz
konusu değildir.
─ Yaş günü dolayısıyla.
Sadece hasta olduğu
zaman ödevlerini
getirmek üzere eve
gelirler.
± İstisnai olarak.
Bir veya iki arkadaş veya
komşu çocukları, fakat
daima aynı kişiler. İzinsiz
Sadece büyük tatilde.
+ Arada sırada
71
(70)
*
Daha önceden
verilmiş bir izine
dayanarak her
defasında yeniden
izine gerek olmadan
arkadaşlarını eve
davet eder mi?
─ İzinsiz
Sadece büyük tatilde.
± İstisnai olarak.
Bir iki arkadaş veya
komşu çocukları,
fakat daima aynı
kişiler.
+ Arada sırada
195
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
72 Daha önceden aldığı
x bir yetki ile
arkadaşlarının evine
gider mi?
(Başlangıçta anne-babanın
tanımadığı okul arkadaşları)
Burada tam bir “davet” söz
konusu değildir.
─ Yaş günü
dolayısıyla. Sadece
ödevini götürmek
üzere.
± İstisnai olarak.
Bir veya iki arkadaş
veya komşu çocukları,
fakat daima aynı
kişiler. Sadece ailenin
iyi tanıdığı arkadaşlar.
İzinsiz
Sadece büyük tatilde.
+ Arada sırada
73
(72)
*
Daha önce verilmiş
bir izine dayanarak
her defasında yeniden
bir izine gerek
olmadan
arkadaşlarına gider
mi?
(Başlangıçta anne – babanın
tanımadığı okul arkadaşları)
Burada tam bir “davet” söz
konusu değildir.
─ İzinsiz
Sadece büyük tatilde.
± İstisnai olarak.
Bir veya iki arkadaş
veya komşu çocukları,
fakat daima aynı kişiler.
Sadece anne-babanın iyi
tanıdığı arkadaşlar.
+ Arada sırada
74 Her defasında daha
x önceden izin almak
koşuluyla okuldan eve
gelmeden başka yere
gidebilir veya eve
geldikten sonra
çıkabilir mi?
Örneğin, gezmek, şahsi bir
alışveriş yapmak, sokakta veya
avluda oynamak için.
─ Sadece çarşamba veya
cumartesi öğleden
sonraları veya pazar
günü.
± İzinsiz
On dakikadan fazla değil.
+ Nadir olarak
75
(74)
***
Her defasında izin
almaya gerek
olmadan okul dönüşü
eve gelmeksizin başka
bir yere gidebilir veya
geldikten sonra
çıkabilir mi?
Yaptığı şey hakkında izahat
verip vermemesi önemli
değildir.
± Yok
─ Kendisine izin
verilmeden. İzinsiz
On dakikadan fazla
değil.
+ Nadir olarak
196
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
76 Yanında yetişkin
bir kişi olmaksızın
kendi başına veya
arkadaşlarıyla dışarı
çıkar mı?
─ En aşağı bir saatlik gezmek
─ Parka, bahçeye, hayvanat
bahçesine gitmek, gezinti,
müze veya bir binayı ziyaret
etmek söz konusudur.
─ Yarım saatten az.
Kendinden en az iki
yaş büyük kardeş
veya arkadaşlarıyla.
± İstisnai olarak.
Yarım saatten bir
saate kadar.
Kendinden en çok iki
yaş büyük
kardeşleriyle veya
arkadaşlarla.
Sadece büyük tatilde.
+ Arada sırada
77 Anne babanın
izniyle hafta tatili
(veya daha uzun bir
zaman) geçirmek
üzere gençlerden
oluşan bir grupla
gittiği olur
mu?
İzciler veya diğer gruplar ± Yok
─ Tatil kampları
veya çeşitli çocuk
kampları.
Sadece günü–
birliğine çıkış
+ Sadece bir defa
3. PARA
a) Parayı Harcama
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
78 Alışveriş yapmak
veya herhangi bir şey
için para ödemek
amacıyla (otobüs,
dolmuş vs) kendisine
para bırakılır mı?
Burada para, açılması
mümkün olmayan bir para
çantası veya zarf içinde
değildir. Parayı istediği kadar
alıp harcamak söz konusudur.
Para arttığı zaman geriye
koyabilir.
± Yok
─ İstisnai olarak. Para
çocuğun açamayacağı bir
zarf veya para çantası
içindedir.
Yalnız annenin
yanında.
+ Arada sırada
197
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
79 Düzenli bir ayırma
olmaksızın istediği
gibi harcadığı fakat
kullanışı hakkında
hesap vermesi
gerekli, bir miktar
para alır mı?
─ Doğum günü, bayram,
yılbaşı hediyeleri gibi önemli
bir miktar kastedilmemektedir.
Zaman zaman ödüllendirme
veya belirli bir sebep
olmaksızın verilen paralar
kastediliyor.
─ Para, anne-baba veya diğer
kişiler tarafından da verilmiş
olabilir.
─ Annenin yönetmesi ile.
İdaresi annenin elinde
bulunan kumbara.
± İstisnai olarak. Doğum
günü, yılbaşı, bayram
hediyeleri. Annenin daha
önceki rızasıyla.
Annenin yanında. Parayı
harcar fakat izinsiz.
+ Bazen veya arada
sırada.
Paranın bulunduğu yerden
çocuk istediği zaman
alabilir.
80
(79)
***
81
(79)
**
Düzenli bir ayırma
olmaksızın istediği
gibi harcadığı ve
kullanışı hakkında
hesap vermediği, bir
miktar para alır mı?
Düzenli bir cep
harçlığı (haftalık veya
aylık) alır ve onu,
kullanılışı hakkında
hesap vermek
zorunda olarak,
istediği gibi harcar
mı?
─ Doğum günü, bayram,
yılbaşı hediyeleri gibi önemli
bir miktar kastedilmemektedir.
Zaman zaman ödüllendirme
veya belirli bir sebep
olmaksızın verilen paralar
kastediliyor.
─ Para, anne-baba veya diğer
kişiler tarafından da verilmiş
olabilir.
─ Kendisine verilen miktar
ne olursa olsun.
─ Harçlığın miktarı ve
süresini belirtiniz.
± Yok
─ İstisnai olarak. Annenin
yönetimi ve rızası ile, annenin
yanında.
Hesap vermeden harcar, fakat
bu konuda kendisine izin
verilmemiştir.
+ Çoğunlukla hesap vermeden.
Paranın bulunduğu yerden
serbestçe istediği zaman alır.
─ Paranın bulunduğu yer
annesinin idaresi altındadır.
Eskiden harçlık alırdı fakat
artık almıyor. Annenin
yönetiminde harcar.
± Annenin daha önceki
rızasıyla. Annenin yanında.
Kendisine izin verilmemiş de
olsa harcar.
+ Paranın bulunduğu yerden
istediği zaman alır.
198
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
82
(79-80)
**
(81)
***
Düzenli bir cep
harçlığı (haftalık veya
aylık) alır ve onu
hesap vermek
zorunda olmadan
istediği gibi harcar
mı?
─ Kendisine verilen miktar ne
olursa olsun.
─ Harçlığın miktarı ve süresini
belirtiniz.
─ Annesinin yönetiminde,
rızasıyla veya anne ile
birlikte harcar. Kendisine
izin verilmese de harcar.
+ Arada sırada
b) Faydalanma
(79, 80, 81 ve 82. maddeler başarısız olsa bile 83, 84 ve 85.maddeler uygulanacaktır).
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
83 Alışveriş yaptığı
zaman paranın
üstünü hesaplamayı
bilir mi?
Hangi miktar üzerinde olduğunu
belirtiniz.
± Yok
─ Bir liraya eşit veya daha az
bir miktar.
+ Nadir olarak. Hesaplamasını
bilir, fakat her zaman
hesaplamayı düşünmez.
84 Parasını harcar mı? Burada parasını hiçbir surette
x kullanmayan çocuklar
kastedilmemektedir.
± Yok
─ İstisnai olarak. Anne-
babanın veya diğer kimseler
tarafından teşvik edilerek.
Hiçbir zaman gerçekleşmediği
bazı şeyler almak için saklar
(biriktirir, gerçekleştirmez).
+ Nadir olarak. Mümkün
olduğu kadar küçük şeyler için
harcar.
Parasını büyük alışverişler
yapmak için veya hediye
almak için saklar ve bunu reel
olarak gerçekleştirir.
199
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
85
(84)
*
Kendi küçük
bütçesini düzenler
mi?
Burada hemen alamayacağı,
fakat ancak uzun süre sonra
alacağı bir şey için para
biriktirmek söz konusudur.
─ İstisnai olarak. Anne
tarafından mecbur edilerek.
Dener fakat başaramaz.
± Nadir olarak.
Kısa vadeli (iki veya üç
hafta).
Telkinle fakat zorunlulukla
değil.
+ Bazen–çoğu zaman
c) Diğer Konular
Madd
e
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
86 Adresini bilir mi? Tamamen ve duraksamasız bilmek söz konusudur.
± Yok
─ Sokağı bilir fakat
ev numarasını bilmez.
Biliyordu, fakat şimdi
bilmiyor.
87 Yalnız saate bakıp
söylemekle
kalmayıp, bunu
günlük hayatında
da kullanabilir mi?
─ Günlük hayatında saati
kullanmasını bilir.
─ Saati söylemek onun için bir
şifre çözmek veya eğlence
yolu değil, yararlı bir
alışkanlıktır.
─ Henüz öğrenmek
durumunda.
Sadece yelkovanın ne
gösterdiğini bilir. Bizzat
saate bakıp
söylemeksizin saati
tahmin ediyor.
Saate bakıp duraksamalı
söylüyor ve günlük
hayatta kullanmıyor.
± Bakıp söylemeye
başladı söyleme hala
duraksamalı fakat
günlük hayatta
kullanmaz.
Söyleme
otomatikleşmiştir fakat
günlük hayatta kullanma
azdır.
200
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama
Örnekleri Ve Eşikleri
88 Kendi başına bir
mektup yazdığı olur
mu?
─ Nasıl hazırlanacağını bilir
ve yazmak konusunda yalnız
başına hareket eder.
─ Yazım tekniği ve yazılış
şekli önemli değildir.
─ Annenin yardımıyla.
± Önce annesinin
kontrolünden geçen bir
müsvette hazırlayarak.
Sadece yazıyı
hazırlar fakat sayfaya
yerleştirme, başlama ve
bitirme koşullarını
bilmez.
+ İstisnai olarak. Üslup
ve düzen doğru değildir.
89 Bir zarfı yalnız başına
yazmasını,
pullamasını ve
postalamasını bilir
mi?
± Yok
─ Sadece pul yapıştırmayı
ve postalamayı bilir.
+ İstisnai olarak. Adres
okunabilir, fakat zarfa
gerektiği gibi
yerleştirilmemiştir.
90 Telefona cevap verir
x mi?
Şaşırmaz, söyleneni anlar,
uygun şekilde yanıtlamayı
bilir (örneğin, aranan kişinin
orada olup olmadığını
söylemek gibi).
± Yok
─ İstisnai olarak. Evde
telefon olduğu zaman.
Konuşur, fakat yanıt
vermez.
+ İstisnai olarak. Evde
telefon olmadığı zaman.
Yanıt vermesini bilir fakat
bir mesaj almasını bilmez.
91
(90)
***
Telefonu kendi başına
kullanabilir mi?
Telefon numaralarını
çevirmesini konuşacağı
kimseyi istemesini bilmek ve
telefon seslerini (meşgul, açık
vs) anlamak söz konusudur.
─ Numarayı çevirmek
gerekir.
± Ona numarayı yazmak
gerekir. Kendisi elden
geldiği kadar çözer.
Telefona ait sesleri
anlamaz.
Tek başı. kullanmaz.
+ İstisnai olarak
201
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
92 Postahane ile ilgili
işler yapar mı?
Bir paket veya para
göndermek gibi işler söz
konusudur.
± Yok
─ Annesinin veya
kendisinden büyük
kardeşinin yanında.
+ Sadece bir defa
93 Tatile gitmek için
valizini kendisi
hazırlar mı?
Sadece oyuncak ve kitap değil
çamaşır vb. gibi kişisel
eşyaları da hazırlamak söz
konusudur.
─ Sadece oyuncak ve
kitaplarını hazırlar. Almak
istediği elbise hakkında
fikrini bildirir.
± Sadece bir defa. Annesi
yardım eder.
+ Bir defadan fazla.
Sadece hafta sonu
gidişleri için gerekli
şeylerin hazırlanması.
Sadece annesinin daha
önceki direktifiyle yapar.
II. İLGİLER
A) OKUMA VE KİTAP İLGİLERİ
Madde
No
94 Gördüğü afiş, reklam,
film ismi; mağaza
tabelası gibi yazıları
okumaya çabalar mı?
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
─ Uyarılma suretiyle
± Nadir olarak. Henüz
yeni başladı.
+ Bazen veya zaman
zaman.
Eskiden okumaya çalışırdı
ama şimdi artık yapmıyor
(95. den 105 maddeye
kadar eğer çocuk 4 puan
almış ise bu maddenin
değerlendirilmesi ne
okursa olsun yine de puan
verilir).
202
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
95 Çocuklara ait küçük
x kitapların resimlerine
ilgi duyar mı?
Red Kid, Tommiks, Teksas,
Pekosbill gibi kısa metinli
resim-kitaplar söz konusudur.
─ İstisnai olarak
± Çok nadir olarak–bazen.
Uyarılma suretiyle.
+ Çoğunlukla
96
(95)
**
Çocuklara ait
kitapların metinlerine
ilgi duyar mı?
Metni okur veya okutur
(bizzat kendisinin okuyup
okumadığını belirtiniz).
± İstisnai olarak–nadiren.
Uyarılmak suretiyle.
+ Çoğu zaman
97
(95)
***
98
(96-97)
***
Çocuk kitaplarının
resimleriyle ilgilenir
mi?
Çocuklara ait resimli
kitapların bir veya
bir kaçını muntazam
okur mu?
Metne büyük bir önem
vermeden ilgilenmek söz
konusudur (hangi kitapların
söz konusu olduğunu
belirtiniz).
Metni okuması söz konusudur
(hangi renkli kitaplar
olduğunu belirtiniz).
─ İstisnai olarak
± Nadir olarak. Büyüklere
ait gazetelerin resimli
tefrikalarına ilgi duyar.
Büyüklere ait haftalık
dergilerin resimleri veya
fotoğraflarına ilgi duyar.
+ Bazen–çoğu zaman
Ayşegül, Tenten serileri
veya o cinsten diğer
kitaplara.
Düzenli olarak renkli ve
resimli sadece bir kitaba
ilgi duyar.
± Yok
─ İstisnai olarak. Çok nadir
olarak. Anne babanın
baskısı ile (büyüklere ait
gazeteleri okur)
(104. üncü maddeye
bakınız).
Metni okutur.
+ Çoğunlukla metni kendisi
okur. Ayşegül, Tenten gibi
serileri okur.
203
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama
Örnekleri Ve Eşikleri
99
(95-96-
97-98)
Gerçek kitap
niteliğinde olan
kitaplar okur mu?
─ Kitabın içinde resimler
varsa da tali derecededir
(Doğan Kardeş Yayınları,
Varlık Çocuk Kitapları, Yapı
ve Kredi
Bankası Yayınları, Jules
Verne Masalları) (en son
okuduğu kitaplardan örnek
isteyiniz ve en çok okuduğu
tipi belirtiniz).
─ Dener, fakat birkaç
sayfa sonra bırakır.
Ayşegül, Tenten gibi
resimli kitaplar okur.
± İstisnai olarak,
nadir olarak. Anne-
babanın baskısıyla.
+ Bazen- çoğu
zaman.
Çok nadir de olsa bile
bitirir
(eğer 99. madde
başarılmış ( + ) ise
bundan önceki 4
maddeye verilen
cevaplar ne olursa olsun
her birine bir puan verilir
( ─ ) veya ( ± ) için
(***) kuralına uyulur).
100 Okuyacağı kitapları
anne–babasının
kontrolüyle mi, ya da
kontrolü olmaksızın
kendisi mi seçer?
Sınıf, okul, şehir
kitaplıklarından çocuk
kitaplığından veya satın almak
suretiyle kitapçılardan seçme
söz konusudur.
─ İstisnai olarak. Anne–
babanın telkiniyle.
± Nadir olarak.
Kardeşlerinin
kitaplığından.
Bir arkadaştan ödünç
almak suretiyle.
+ Bazen–çoğu zaman
101 Anne–babanın
gazetesine ilgi duyar
mı?
─ Başlıkları, spor, makaleleri
vb. lerini okur.
─ Gazete ister günlük, ister
haftalık olsun muhakkak
gerçekten okunacak kısım
içermesi gerekir (çocuğun
ilgilendiği sütunları belirtiniz).
─ Sadece resimli
tefrikalar
± İstisnai olarak. Okur,
ilgilenir ama kendisine
yasak edilmiştir.
+ Nadir olarak- bazen.
Bazen
Sadece başlıkları, spora
ait makaleleri, diğer
olayları vs. okur.
204
Bu soruyu, 99. veya 96. maddeye (bizzat kendisinin okuması koşuluyla), veya 98.
maddeye (Ayşegül, Tenten serileri veya benzer kitaplar söz konusu olduğu takdirde)
cevap + veya ± ise sorunuz.
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
102 Genellikle bir kitabı
sonuna kadar okur
mu?
Resimli gazeteler, dergiler söz
konusu değildir.
─ İstisnai olarak. Sadece
resimli gazete ve
mecmuaları.
± Nadir olarak- bazen.
Ayşegül, Tenten veya ona
benzer serileri.
Çocuklara ait küçük
kitaplar.
Anne babanın baskısı ile.
+ Hemen hemen her
zaman
B) SOSYAL YAŞAMA AİT İLGİLER
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
103
x
Babasının ve
gerektirdiği takdirde
annesinin mesleğini
bilir mi?
Basit olarak sadece mesleğin
adını söylemek söz konusudur.
─ “ Bir büroda çalışıyor”
diye cevap verdiği zaman.
± Çok basitleştirilmiş bir
adlandırma. Anne de
çalıştığı takdirde anne–
babadan sadece birinin
mesleğinin ne olduğunu
bilir.
104
(103)
***
Babasının ve
gerekirse annesinin
işinin niteliğini bilir
mi?
Yeterince açık-seçik bir şekilde
söylemek söz konusudur.
± Yok
─ Bildiğini sanır fakat
bilmez. Belirsiz olarak
bilir.
+ Anne babadan sadece
bir tanesini bilir.
205
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
105
(103-
104)
***
Babasının ve
gerekirse annesinin
mesleki etkinliklerine
ilgi duyar mı?
Onların çalışma
yaşamı ile ilgili
sorunlardan
haberdar mı?
Çalışmanın kendisinden ve
ortaya koyduğu sorunlardan
gereken şekilde haberdar olmak
söz konusudur.
± Yok
─ Haberdardır, fakat pasif
bir şekilde. Düzenli bir
şekilde değil.
+ Anne–babadan sadece bir
tanesi için.
106
x
Günlük olaylara
belirli bir ilgi duyar
mı?
Spor, ilim, politika gibi birkaç
alana ilgi duymak söz
konusudur.
─ İstisnai olarak
± Nadir olarak. Çok
belirsiz bir şekilde.
İlgi duymuştur, fakat
şimdi duymuyor.
+ Bazen–çoğu zaman.
Sadece bir alana ilgi
duyar.
107
(106)
*
Günlük (aktüel) spor
etkinlikleri veya
bilimsel etkinliklerde
kendi başına bilgi
edinir mi?
Soru sormak, kendi başına
radyoyu açıp dinlemek, gazete
okumak, bir konuda tartışmak
vb. söz konusudur (hangi
alanda olduğunu belirtiniz).
─ İstisnai olarak
± Zaman zaman.
Eskiden yapardı,
fakat artık yapmıyor.
+ Devamlı birşekilde.
108
(106)
*
Günlük (aktüel)
politik olaylar
hakkında kendi
başına bilgi
edinir mi?
─ 107. maddenin aynı
─ Hemen o anda meydana
çıkan veya yeni olan aktüalite
alanında bilgi edinmek söz
konusudur (hangi alanda
olduğunu belirtiniz).
─ İstisnai olarak
± Zaman zaman.
Eskiden yapardı, fakat
artık yapmıyor.
+ Devamlı birşekilde.
109
(106)
*
Günün duygusal
konuları (sinema,
tiyatro artistleri, ses
sanatçıları ve diğer
sanatçılar) hakkında
kendi başına bilgi
edinir mi?
Yukarıda verilen 107 ve 108.
inci maddelerde olduğu gibi
(hangi alanda olduğunu
belirtiniz).
─ İstisnai olarak
± Zaman zaman. Eskiden
yapardı, fakat artık
yapmıyor.
+ Devamlı bir şekilde.
206
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama
Örnekleri Ve Eşikleri
110 Kişiler arasındaki
sosyal farkları açık
bir tarafsızlıkla
ayırmayı öğrenmeye
başlamış mıdır?
─ Örneğin, okul arkadaşları
arasında.
─ Sosyal, kültürel, ekonomik
ve yaşam biçimi açısından bir
ayırma söz konusudur.
─ Bildiğini sanır,
yanılır. Arkadaşlarını
ayırır, fakat açıkça
belirtmez, göstermez.
+ Sadece ekonomik
açıdan.
Kişilerin hayat tarzına
ait keskin ve soyut
açıklamalarda bulunur.
C) DİĞER İLİŞKİLER
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
111 Olağanüstü
varlıkların işe
karıştığı hikayelere
artık inanmayı
bırakmış mıdır?
Sevdiği veya sevmediği peri
masalları hakkında eleştirici
bir tavra sahip olmak söz
konusudur.
─ Mevcut olmadıklarını
bilir, fakat yine de inanır.
± İnanmaz, çünkü anne–
babası daima bu gibi
şeylere karşıdırlar.
Yarı yarıya inanır.
112 Okulda kazandığı
bilgileri, diğer okuma
ve bilgi alma
kaynakları yardımıyla
derinleştirir mi?
Tarih, coğrafya, fen bilgileri
vb. alanında
± Yok
─ İstisnai olarak Bazen
anne–babaya bu konuda
soru sorar. Sene başında
bütün okul kitaplarını
önceden okur.
+ Bazen, zaman
zaman.
Ansiklopedi ile ilgili
yazılar okur. Kendinden
büyüklere ait okul
kitaplarından yardımcı
bilgi araştırır.
Fen bilgileri
derslerinden sonra
deney yapar.
207
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
113 Daha şimdiden büyük
dikkat ve kararla bir
koleksiyon yapmaya
başlamış mıdır?
Burada söz konusu olan basit
bir biriktirme değil örgütlü bir
etkinliktir (hangi koleksiyon
olduğunu belirtiniz).
─ Basit bir
biriktirme.
Büyük kardeş veya
babanın
koleksiyonuna katılır.
± Büyük kardeş veya
babanın yardımıyla.
Kısa bir zaman önce
koleksiyona başladı.
Başlar fakat sürdürmez.
+ Eskiden yapardı
fakat şimdi bu tip
etkinlikleri bıraktı.
III. BİREYLER ARASI İLİŞKİLER
a) Anne–Baba İle İlişkiler
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
114 Bundan böyle annesinin
ilgisi, bakımı ve
dikkatinin sırf kendisine
ait olmasını
istememekte midir?
Artık annesi için kendisinin
dünyanın merkezi olmadığını
kabul etmesi söz konusudur.
─ Bu konuda öncekine
oranla çok daha iyidir.
± Bu konuyu daima
kabul etmiştir.
Çok şey pahasına bu
seviyeye erişmiştir.
208
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama
Örnekleri Ve Eşikleri
115
x
Daha önce yanılmaz
kabul ettiği anne–
babasının da
yanılabileceğini
anlamaya başlamış
mıdır?Anne babasının
söylediklerinin
tartışılabileceğini ve
bunların “bir Tanrı
buyruğu” olmadığını
anlamakta mıdır?
─ Burada anne–babanın yalan
söyleyeceklerini düşünmek söz
konusu değildir, fakat
yanılabilecekleri kast ediliyor.
“Ona ben asla yalan
söylemedim, o halde böyle bir
problem söz konusu değildir”
gibi bir yanıtla yetinilmez.
İtaatsizlik ve saygısızlık hiçbir
söz konusu değildir. Bir çocuk
ona söylenen şeyin değerini
şüphe ile karşılamaksızın da
itaatsiz ve saygısız olabilir.
─ Anne-babadan birinin
sözü daima Tanrı
buyruğu gibi kabul
edilir, diğer için hiç bir
zaman böyle olmamıştır.
± Zaman zaman. Anne-
babanın sözü hiçbir
zaman Tanrı buyruğu
olarak anlaşılmadı.
Anne-babadan birinin sözü
daima Tanrı buyruğu
olarak kabul edilir diğeri,
artık değildir.
+ Anne-babanın sözü artık
hiçbir zaman Tanrı
buyruğu değildir. Fakat
başka birisi (öğretmen,
büyükanne, büyükbaba,
büyük kardeş gibi) böyle
kabul edilir.
116 Artık anne-babadan
bir zorluk
çıkarmadan
ayrılmayı kabul
eder mi?
Anne-babanın çocuğu yalnız
bırakması gerektiği anlarda,
zorluk çıkarmaması söz
konusudur.
─ Ayrılmak için fırsat
yoktur. Önceki
ayrılmalara oranla daha
az sorun yapmaktadır.
± Zaman zaman. Kendisi
gittiği zaman olay
çıkartmaz, fakat anne-baba
gittiği zaman çıkarır.
Sadece kısa bir ayrılık
olduğu zaman sorun
yapmaz.
Anne-babadan biri için
sorun yapar. Mesele
yapmaz, hiçbir şey
söylemez fakat ağlamaklı
olmaktadır.
Hiçbir zaman olay
yaratmadı.
+ Artık hiçbir şekilde sorun
yapmıyor.
209
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
117
(115)
***
Anne-babasının
söyledikleri veya
yaptıkları hakkında
oldukça yerinde
yargılar vermeye
başlamış mıdır?
Hüküm vermek, beğenmek
veya beğenmemek anlamını
kapsar.
─ Yargı verir fakat tam
yerinde değildir.
± Anne-babadan sadece
birisi için. Çok küçük
ayrıntılar hakkında da
hükümler verir. (eğer
117. madde başarılmış
ise ( + ), ve 115. Madde
başarılmamış ise (─ ) iki
madde hakkında ancak
bir puan veriniz. İki ±
şüpheli)
118 Ortak ilgi konularında
baba ile tartışılır,
herkes kendi
görüşünü öne sürer
mi?
Burada eşitlik anlayışı
içerisinde karşılıklı fikirlerini
söylemek ve tartışma yapmak
söz konusudur. Küçük bir
çocuğun bilgi almak için
kendinden büyük bir kimseyle
konuşması anlamında değildir
(hangi konu hakkında olduğunu
belirtiniz).
─ Anne veya
kendinden büyük
kardeşler ile.
Babasından bilgi ister
ve ona sorular sorar.
± İstisnai olarak–nadiren
Tartışmaya benzer bir
biçimde bilgi ister.
+ Bazen veya zaman
zaman
119 Anne-baba artık ona
bedensel cezalar
vermeyi bırakmışlar
mıdır? (şamar, dayak
gibi)
120 Çocuğa tanınan
özgürlük sınırları
konusunda çocukla
ana-baba arasında
anlaşmazlıklar olur
mu?
Şamar veya dayak olduğunu
belirtiniz ve kimin vurduğunu,
şu anda veya geçmişte mi
olduğunu da belirtiniz.
Çocuk, bazı alanlarda (hangileri
olduğunu belirtiniz) daha serbest
olmak ister. Halbuki anne-baba
bu fikirlerde değillerdir. Kendi
görüşlerini ona kabul ettirmeye
çalışırlar.
± Yok
─ Hiçbir zaman dayak
yemedi. Eskisine oranla
çok daha az.
Hala, fakat sadece anne-
babasından biri
tarafından.
+ Altı aydan beri hiç
olmadı.
± Yok
─ İstisnai olarak-
nadiren.
Fırsat olmaz, çünkü
hürdür.
Günlük yaşamın çok
küçük ayrıntıları hak.
+ Bazen
210
b) Yaşıtları İle İlişkiler
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
121 Grup halinde
oyunlara katılır mı?
─ Hırsız–polis oyunu, yakan
top, grup halindeki sporlar gibi..
─ Okulda, tatil kamplarında
tatilde
(ne tür oyun olduğunu
belirtiniz).
─ İstisnai olarak
± Çok nadir olarak. Oynar
fakat çok hoşlanmaz.
Oyun kurallarına uymayı ve
oyunda kaybetmeyi hoş
karşılamaz.
+ Bazen, çoğu zaman
122
x
Yaşıtlarıyla ahbaplık
etmek, tartışmak,
plak dinlemek gibi
oyundan başka
etkinlikler gösterdiği
olur mu?
─ TV seyretmek sayılmaz
─ Evde, bahçede vb.
(hangi etkinlik türü
olduğunu belirtiniz).
─ Sadece TV
± İstisnai olarak. Salon oyunu.
+ Nadir olarak
123
(122)
*
Yaşıtlarıyla beraber
olduğu zaman
oynamaktan daha çok
konuşur, tartışır ve
ahbaplık eder mi?
─ İstisnai olarak, nadiren.
Sosyete oyunları.
± Oyun ve ahbaplığa eşit
zaman ayırır.
+ Hemen hemen her zaman
124 Arkadaşları veya
kardeşleriyle birer rol
alınarak oynanan
oyunları artık
bırakmış mıdır?
─ Örneğin, kovboyculuk,
sinema oyunları, pazarcılık,
doktorcuk gibi
(hangi cins oyun olduğunu
belirtiniz).
─ Hiçbir zaman oynamadı.
Eskiye bakarak çok az
oynuyor.
± Artık arkadaşlarıyla hiç
oynamıyor, ama tek başına
oynuyor. Arkadaşlarıyla hiç
oynamadı artık yalnız
başına da oynamıyor.
Piyes vs. gibi organize
etkinliklerle meşgul.
125 Gençlik
kolları ve
gruplarına aktif
olarak katılır mı?
─ Örneğin, izcilik gibi.
Böyle bir gruba katılmak ve
aktif üyesi olmak söz
konusudur.
± Yok
─ Katılır fakat
hoşlanmaz.
+ Severdi fakat artık hiç
hoşlanmıyor.
211
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
126 Güvendiği ve
hayatında büyük bir
yer kaplayan bir veya
birden çok dostu var
mıdır?
Burada arkadaş değil gerçek
dost söz konusudur
(dostlarını nasıl tanıdığını ve
dostluğun ne zamandan beri
devam ettiğini belirtiniz).
─ İyi arkadaşları vardır.
± Çok az bir zamandan
beri çok güvendiği bir
dostu vardır.
Çok sevdiği bir çocuk
var fakat onu nadiren
görmektedir. Dostlarına
çok güvenir fakat
çoğunlukla onları
değiştirir.
+ Yeğenler, komşular,
tatil dostları, kendinden
daha büyük ve daha
küçük
c) Sosyal Yaşama Uyum
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
127 Gerektiği zaman “siz”
hitabını kullanır mı?
Küçük çocukların yabancılara
“sen” biçimindeki hitabını
bırakmıştır.
─ Çok nadir olarak
± Bazen–çoğu zaman.
Başladı fakat hala
yanıldığı oluyor.
+ Daima doğru kullanır.
128 Yabancılarla ne çok
çekingen ne çok
senli– benli olmayan
uyumlu
“büyüklerin”
davranışına sahip
midir?
Artık yabancılara karşı küçük
çocuk “bebek” davranışı ile
hareket etmemek söz
konusudur. Küçük çocuklarda
görülen herkesi ta eskiden beri
tanıyormuş gibi aşırı senli-
benli hareket etmek ya da aşırı
çekingenlik göstermek gibi
davranışlar bırakılmıştır.
─ Hemen hemen her
zaman rahatlıkla (aldırış
etmeden, senli- benli).
Çekingenlikten şaşkına
dönmüş
(eli-ayağı dolaşmış bir
şekilde).
± Biraz çekingen.
Başlangıçta çok uyumlu
fakat sonra birden çok
cesaretli.
212
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
129 Bir yabancı ile kısa
süre baş–başa
bulunduğu zaman
ilişki kurabilir mi?
Örneğin, bir ziyaretçiye kapıyı
açtığı zaman onu
selamlamasını, içeriye almayı,
kısaca bu duruma veya bu
tarzdaki bütün durumlara
uygun hareket etmesini bilmek
söz konusudur.
─ Bir yabancıyla yalnız
başına hiçbir zaman ilişki
kuramaz.
Şaşırmakta ve derhal onu
büyüklere devretmektedir.
± Kurar fakat kendini
rahat hissetmez, çekinir.
130 Kendisine verilen
sorumluluklarda ona
güvenilebilir mi?
Sorumluluklardan hoşlanmak
ve böyle bir sorumluluğun
kendisine verildiğinde yaşı
oranında bunu yapmayı
becerebildiğini göstermek söz
konusudur.
─ İstisnai olarak–nadiren
± Koşullara göre.
Sorumluluğu sevmez
fakat verildiği zaman ona
güvenilir.
131 Durumun
gerektirdiği anlarda
yabancılar önünde
duygularını kontrol
edebilir mi?
Örneğin, sahip olduğu bir şey
veya sevmediği bir şey
kendisine ikram edilirse bunu
söylememeyi,
memnuniyetsizliğini belli
etmemeyi becermesi söz
konusudur.
± Yok
─ Nadir olarak. Dener
fakat çok zor kontrol eder.
+ Bazen–çoğu zaman.
Sonra onu ailesiyle
beraber olduğu zaman
söyler.
132 Bir uyumsuzluk
yaptığı zaman bunun
sorumluluğunu kabul
eder mi?
Hiçbir zaman yadsımamak ve
asla sorumluluğu başkalarına
yüklememek, ne olursa olsun
kendisini haklı çıkarmaya
çalışmamak söz konusudur.
─ Nadir olarak. Bir
uyumsuzluğu hiçbir
zaman kimin yaptığı
bilinmez.
± Bazen. Sorumluluğu
kabul eder, ama daima
kendini haklı çıkarma
yollarını arar.
+ Hemen hemen her
zaman
213
Madde
No
Davranış Maddeleri Kotlama Örnekleri
Ve Eşikleri
133 Öğretmeni hakkında
oldukça objektif bir
biçimde karar verir
mi?
Öğretmenin karakteri ve
değeri hakkında düşüncelerini
söylemek ve onu daha önceki
öğretmenlerle karşılaştırmak
söz konusudur.
─ Hiç bir şey söylemez,
hiç bahsetmez. Dış görünüşü
hakkında eleştirme yapar.
Şartsız hayranlık duyar.
± Küçük ayrıntılar hakkında
düşüncelerini söyler.
+ Delillerle doğruladığı bir
hayranlığı vardır.
134 Karşılıklı konuştuğu
veya orada bulunan
kişilere söylenmesi ya
da söylenmemesi
gereken konuları
kendiliğinden hisseder
mi?
135 Yakınları hakkındaki
bir sırrı koruyabilir
mi?
Pot kırmaz─ Çoğunlukla pot
kırar.
Çok çekingendir, hiçbir şey
söylemez.
± Bazen bir pot kıracakken
kendini tutar, sonra aile
arasında bunu söyler, fakat
bazen de her şeye karşın
yapar.
+ Hemen hemen her zaman
(pot kırmaz)
─ Ne olduğunu
söylemeksizin bir
hediye olduğunu
belirtir.
± Bazen, nadiren. Hediye
veya sürprizden şekil
değiştirerek bir takım
esrarlı benzetmeler
yaparak bahseder.
+ Hemen hemen her
zaman sırrı sonuna
kadar sakar.
Örneğin, aileden biri için bir
hediye ya da sürpriz
hazırlamış ise bunu daha
önce söylemez (burada çok
küçük önemde şeyler değil
saklanması güç olan konular
söz konusudur).
214
EK II. KİŞİSEL BİLGİ FORMU
Adı: Soyadı:
Sınıfı:
1) Cinsiyeti:
( ) Kız
( ) Erkek
2) Kaç yaşında?
( ) 6-7
( ) 7-8
( ) 8-9
( ) 9-10
( ) 11 yaş ve üstü
3) Doğum Yeri?
( ) Büyük şehir
( ) Şehir
( ) İlçe
( ) Kasaba-Köy
4) Okuldaki başarı durumu nedir?
( ) Çok iyi
( ) İyi
( ) Orta
215
( ) Zayıf
5) Annenin eğitim düzeyi nedir?
( ) Okuma-yazması yok
( ) İlkokul mezunu
( ) Ortaokul mezunu
( ) Lise mezunu
( ) Üniversite mezunu
( ) Lisans üstü (master, doktora)
6) Annenin mesleği nedir?
( ) Ev hanımı
( ) İşçi-memur (Öğretmen-Emekli)
( ) Serbest meslek (Dostor, Avukat, Mühendis, vb.)
( ) Üst düzey yönetici (Bürokrat)
( ) Esnaf
( ) Gelir Sahibi (toprak, apartman vs.)
( ) Akademisyen
( ) Diğerleri (belirtiniz)
7) Babanın eğitim düzeyi nedir?
( ) Okuma-yazması yok
( ) İlkokul mezunu
( ) Ortaokul mezunu
( ) Lise mezunu
( ) Üniversite mezunu
216
( ) Lisans üstü (master, doktora)
8) Babanın mesleği nedir?
( ) Çiftçi
( ) İşçi-memur (öğretmen- emekli)
( ) Asker
( ) Serbest meslek (doktor, avutat, mühendis vb.)
( ) Üst düzey yönetici
( ) Esnaf
( ) Gelir sahibi (toprak, apartman, vb.)
( ) Akademisyen
( ) Diğerleri (belirtiniz)
9) Ailenin gelir düzeyi nedir?
( ) Asgari ücretin altı
( ) Asgari ücret
( ) En düşük memur maaşı (700-750)
( ) Genel ücret (1000-1200)
( ) Yüksek ücretliler (1500-2500)
( ) En yüksek ücretliler (2600-3000 TL ve üzeri)
10) Kendisi hariç kaç kardeşi var?
( ) Yok
( ) 1
( ) 2
( ) 3
217
( ) 4
( ) 5
( ) 6 ve üzeri
11) Aile hariç evde ikamet eden var mı? (Büyükbaba, hala, teyze vs.)
( ) Evet
( ) Hayır
12) Evde kendisine ait bir odası var mı?
( ) Evet
( ) Hayır
13) Yanıtınız hayır ise bir odayı kaç kişi paylaşıyor?
( ) 2
( ) 3
( ) 4
( ) 5
( ) 6 ve daha fazlası
14) Evde bilgisayar var mı?
( ) Evet
( ) Hayır
15) Evde kendisine ait bilgisayarı var mı?
( ) Evet
218
( ) Hayır
16) Evde kendisine ait televizyon var mı?
( ) Evet
( ) Hayır
17) Bir müzik aleti çalabiliyor mu?
( ) Evet
( ) Hayır
18) Ailede günlük gazete okuma alışkanlığı var mı?
( ) Evet
( ) Hayır
19) Ailenin dinsel konulara ilişkin tutumu nasıldır?
( ) Dinsel inançları çok güçlüdür ve dinin tüm gereklerini yerine getirirler
( ) Dini gereklerini yerine getirmez fakat inançları güçlüdür
( ) Mantıksal akılcı bir yolla yorumlayarak yaratıcı bir gücün varlığına
inanırlar
( ) Dinsel inançları yoktur
20) Anne ve babanın genel tutumu nasıldır?
( ) Demokratik (anlayışlı-olgun)
( ) Reddedici
( ) Aşırı Koruyucu
( ) Otoriter (Sert-baskıcı)
219
EK III. PSİKO-SOSYAL GELİŞİM ÖLÇEĞİ ÖZET CETVELİ
7-11 yaş çocukları
I KENDİ KENDİNİ YÖNETMEK
II İLGİLER
A. EV
1. Maddi Özerklik……
a) Yemek………
b) Temizlik………
c) Giyinme….........
d) Yatma-Uyuma...
e) Diğer Hususlar..
Toplam 1………………
2. Kişisel Özerklik……
a)Okul Çalışmaları
b) Ev İşl. Yardım
Toplam 2 = (a+b) x 2
…
…
…
…
…
…
…
…
…
…
….
Max.
A. OKUMA VE KİTAP B.
SOSYAL HAYAT
C. DİĞER HUSUSLAR
…
…
….
Max.
20 Toplam II ………………….
III. BİREYLER ARASI İLİŞKİLER
A. ANA-BABA İLİŞ.
B.YAŞITLARLA İLİŞ.
C.SOS. HAYATA UYUM
…
…
….
Max.
Toplam III ………………… 22
Toplam A = 1+2……… …. GENEL TOPLAM 143.5
B. DIŞARIDA
1. Yer Değiştirme……..
2. Boş zaman faaliyetleri
a) Sinema…….....
b) Arkadaş gör. ..
Toplam 2……………....
3. Para……………….....
a) Harcama……..
b) Faydalanma….
Toplam 3 ……………...
…
…
…
…
…
…
…
…
….
Toplam B = 1+2+3…… ….
C.DİĞER HUSUSLAR
Toplam I ………………… 101.5