tarihi yarımada

15

Upload: fest-travel

Post on 25-Jul-2016

242 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

T.C. Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı'nın birlikte çıkartmış olduğu İstanbul Ansiklopedisi'nin eki olarak verinler üç broşürden birisi.

TRANSCRIPT

Page 1: Tarihi Yarımada
Page 2: Tarihi Yarımada

M

lT A R İ H İ Y A R I M A D A

F a r u k P e k i n

Page 3: Tarihi Yarımada

SULTANAHMET

Page 4: Tarihi Yarımada

CBTrfıaKolâf Yokuş»

StriVırvMfiirtS-. / \'. ■> l u,R«f6wa»c

PHft ii®"MSffi®"'

eVlw«rtl)N

"Adım Adım İstanbul" gezilerimizin İkincisinde Haliç kıyıla­

rı hariç olmak üzere tarihi yarımadanın Saraybumu - Unkapanı

Köprüsü - Aksaray - Yenikapı arasındaki bölgesini geziyoruz. Bu

gezimizi tarihi yapıların yoğunluğu nedeniyle gerçekte ancak

dört-beş günde gerçekleştirebiliriz. Gezi için müzelerin açık ol­

dukları gün ve saatleri dikkate almamız, bazı camiler için na­

maz saatlerini kollamamız gerekiyor. Türkiye'de genelde müzeler

pazartesi günleri kapalıdır. Sultan Ahmet yöresindeki istisna

şudur: Pazartesi günleri açık tutulan Topkapı Sarayı, salı günleri

kapalıdır.

Sultanahm et ve ÇevresiGezimize Sultanahmet Meydanı'ndan başlayabiliriz.

Sultanahmet Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde, "eski kent"in kalbidir. Bizans ve Osmanlı imparatorluklan Sultan Ahmet'teki sa­raylardan yönetilmişlerdir.

Bugün Sultanahm et (At)Meydanı olarak bilinen yer, ya da H ipodrom , İÖ 196'da Roma İmparatoru Septimius Severus tara­fından yapılmış. Bizans döneminde geliştirilmiş. Bizans döneminde at yarışlarının, gösterilerin gerçekleş­tirildiği, siyasi tartışmaların yapıldı­ğı, ayaklanmaların başlatıldığı, günlük yaşamın en hareketli yeri. Osmanlı döneminde de burada şenlikler, cirit yarışları, gösteriler gerçekleştirilmiş.

En gelişkin döneminde 440 metre uzunluğunda, 117.5 metre genişliğinde olduğu belirtilen ve kimi kaynaklara göre 100 bin se­yirci alan Hipodrom bir at nalı biçimindeymiş.

Hipodrom'un bir zamanlar gösterişli kapısının bulunduğu yerin yakınında bugün Alm an Çeşm esi yer alır. Çeşme, 1895'te İstanbul'u ziyaret eden Alman İmparatoru II. Wilhelm'in II. Abdülhamid'e hediyesi. Yapı 1898'de tamamlanmış.

Bir zamanlar at arabalarının yanştırıldığı pist bugün eski biçi­mine uygun şekilde asfalt yol. Hipodrom'un ortasında "spina" ola­rak adlandırılan bölümde eskiden çok sayıda anıt, heykel bulunur-

O

Page 5: Tarihi Yarımada

muş. Bugün bunlardan geriye kalan üç tanesini görebiliyoruz: Dikilitaş, Yılanlı Sütun ve Örme Sütun.

Hipodrom'a girdiğimizde sağda kalan iki binadan biri Kanuni Sultan Süleyman'ın başveziri İbrahim Paşa'nın Sarayı'ymış. Bugün, içinde çok değerli sanat eserlerini barındıran Türk ve İslam Eserleri Müzesi.

Hipodrom'un orta yerinden Sultan Ahmet Camii’ne girebi­liriz. Cami içindeki mavi renkli çini panolar nedeniyle Batıklarca "Mavi Cami" olarak adlandırılan yapının iki avlusu vardır. Bu avlu­lardan geçerek ana kapıdan içeri girebiliriz. Yabancı turistler cami­ye yan kapıdan alınmaktadırlar. 1609-1616 yılları arasında Mimar Mehmet Ağa tarafından yapılan Sultan Ahmet Camii, medrese, tür­be, hastane, kervansaray, imaret ve çarşıdan oluşan büyük bir kül- liyenin bir bölümü.

Sultanahmet Camii'nin yanın­dan Ayasofya Müzesi'ne doğru çık­tığımızda solumuzda medrese bi­nası ve Sultan Ahmet Türbesi, sağı­mızda ise Hünkâr Kasrı yer alır. Hünkâr Kasrı bugün Hah Müzesi olarak işlev görmektedir. Burada Anadolu ve İstanbul camilerinden toplanan halılar sergilenmekte.

Sultan Ahmet Camii Sultan Mahvili altındaki fil ahırları olarak ya­pılmış yapıda Osmanlı kilimlerinin sergilendiği Kilim ve Düz Dokuma Yaygı Müzesi yer almaktadır.

Halı Müzesi'nin arkasına yürüdüğümüzde Sultanahmet Arastası'na ulaşırız. Bu arastanın denize doğru sonunda Arasta Hamamı ve Kağnı Mescidi yer alır. Arasta'dan Bizans dönemi Büyük Saray'ın süslemelerinin yer aldığı Mozaik Müzesi'ne girebiliriz.

Arasta'dan geriye dönerek Kabasakal Caddesi'ne girelim. Sağımızda Kabasakal Medresesi ile restore edilerek otele dönüş­türülen Yeşil Ev yer alır. Solumuzda kalan yapı ise Haseki Sultan Hamamı ya da Ayasofya Hamamı'dır. Mimar Sinan'ın Kanuni Sultan Süleyman'ın sevgili eşi Hürrem Sultan için 1556'da yaptığı

O

bu hamamın girişi Ayasofya Meydanı'ndadır ve bugün bir kilim sergi alanı olarak kullanılmaktadır.

Ayasofya Meydanı Bizans döneminde İmparator Konstantin'in annesi Helena adına Agusteion olarak adlandırılmış. Bu meydanın güneybatısından Divanyolu başlar. Yolun başlangıcındaki su tera­zisinin yanında küçük bir taş vardır. Bu bir zamanlar buradaki ke­merli kapıdan geriye kalan tek anıdır ve "Milion" olarak adlandırı­lır. Bu taş Roma'ya kadar giden yolun başlangıcı, yani sıfır kilomet­reyi simgeler.

Ayasofya Meydam'ndan Ayasofya Müzesi'ne girebiliriz. Daha önce gerçekleştirilen ancak yıkılan, yakılan iki kilisenin ka­lıntıları üzerine İmparator Justinianus tarafından 532-537 yılları ara­sında yaptırılan bu dev yapı tüm insanoğlunun bir harikasıdır. Bir kare plan üzerine kubbe oturtma denemesinin öylesine boyutlarda (gördüğü onarımlar nedeniyle ar­tık eliptik olan kubbenin yarıçapı 31-31 metre, yüksekliği 55,6 metre) ilk kez gerçekleştirildiği bu yapıt hâlâ freskoları ve mozaikleriyle ün­lü. Osmanlı döneminde değişik za­manlarda eklenen dört minare dı­şında Ayasofya çevresinde imaret, medrese, III. Mehmet, II. Selim, III.Murat türbeleri ve bir şadırvan yer alır.

Ayasofya Müzesinden çıktığımızda sola, tekrar sola dönelim. Bab-ı Hümayun Sokak'a ulaşırız. Bu sokak üzerinde yürüdüğü­müzde sağımızda Osmanh Saray Duvarları (Sur-u Sultani) ve 1728 yılında yaptırılan III. Ahmet Çeşmesi bulunur. Lale Devri'nde rokoko tarzında yaptırılan bu yapı İstanbul'daki meydan çeşmelerinin en güzellerindendir.

III. Ahmet Çeşmesi önünden yürürken karşınıza Topkapı Sarayı'mn birinci kapısı Bab-ı Hümayun gelir. Kapının hemen ya­nında solunuzda kalan Soğuk Çeşme Sokağı'dır. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu bu sokaktaki Osmanlı evlerini restore ede­rek Ayasofya Pansiyonları adı altında otele dönüştürdü. Evlerin birinde kurumun başkanı, İstanbul'a gönül ve biçim verenlerden

O

Page 6: Tarihi Yarımada

Çelik Gülersoy ilk kent kitaplığı örneği ola­rak İstanbul Kitaplığı'nı oluşturdu.

Bab-ı Hümayun'dan içeri girelim. Solda Aya Sofya öncesinde en önemli kutsal mer­kez olan Aya İrini Kilisesi, bir Bizans sarnıcı ve Samson Hastanesi kalıntıları ile Osmanlı Darphanesi yer alır. İstanbul'un fethinden sonra hiçbir dönem camiye çevrilmeyen, farklı işlevler yüklenen Aya İrini Müzesi bugün önemli konserlerin yer aldığı çağdaş

işlevli bir yapı durumunda.Topkapı Sarayı'mn Birinci Avlu1 sundan yürüyerek artık bir

müze olarak gezilen Topkapı Sarayı'nın Orta Kapı'sına ulaşırız. Topkapı Sarayı Osmanlı tarihini, İstanbul'un geçmişini algılama­da en önemli uğraktır.

Müze kapısından içeri girdiğimizde solumuzda Has Ahırlar ve Harem Bölümü, sağımızda ise mutfaklar kalır. Osmanlı sultan­larının özel dünyasını yansıtan Harem Bölümü, müzenin özel rehberlerince belirli aralıklarda ve değişik dillerde gezdirilmekte­dir. İkinci Avlu'dan Bab-üs Saadet'ten geçerek Üçüncü Avlu'ya varırız. Müze'nin en önemli bölümü olan Hazine Dairesi bu avlu­da yer almaktadır. Yapımına Fatih Sultan Mehmet döneminde başlanan ve 19. yüzyıl ortalarına kadar yaklaşık 400 yıl boyun­ca sultanlarca kullanılan Topkapı Sarayı Çini ve Saray Porselenleri’ni, Saray Mutfak Eşyaları, Gümüş ve Billurlar, Padişah Elbiseleri, Minyatürler, Saat Koleksiyonlarının yanısıra, Hazine Dairesi, Hırka-ı Saadet Dairesi, III. Ahmet Kütüphanesi, Harem, Bağdat, Mecidiye ve Revan Köşkleri, Hekimbaşı Odası gibi yapıları içerir.

Bağdat ve Mecidiye Köşkü arasından çevremize baktığımızda Bizans deniz surlarını, Gülhane Parkı içinde yer alan 15 metre yüksekliğindeki Got Sütunu'nu,Sarayburnu ucunda İstanbul'daki

O

ilk Türk anıtı olan AvusturyalI Kripple'ın 1926 yapımı Atatürk Heykeli'ni ve uzakta arabalı vapur iskelesine doğru bugün Uluslararası Basın Merkezi olarak kullanılan 1647 yapısı Sepetçiler Kasn'nı görürüz.

1 i İV̂lCll 1sağda aşağıya doğru inen yolu izle­yelim. Sağa sola serpiştirilmiş tarih­sel kalıntılar arasından yürürken sağda müzeler bölümüne ulaşırız. Aynı kapıdan girilen bu bölümde Eski Şark Eserleri Müzesi, Arkeoloji Müzesi ve Çinili Köşk yer alır. Türkiye'de müzeciliğin ku­

rucusu Osman Harndi Bey tarafından yaptırılan her iki müze de dünya çapında öneme sahiptir.

Arkeoloji Müzesi'nden çıkıp aşağı doğru yürüdüğümüzde çok geniş bir alana yayılan ve içinde Tanzimat Müzesi ile bir ak­varyumu içeren Gülhane Parkı girişine ulaşırız.

O

Page 7: Tarihi Yarımada

GALATA KÖPRÜSÜ'NDEN KUMKAPI'YA

Galata K ö p rü s ü ’nden K u m k a p ı’y aGezimizin bu bölümünde Galata Köprüsü'nden başlayabili­

riz. Galata'nm son tarihi köprüsü geçirdiği yangın ertesinde Atatürk Köprüsü yakınlarına çekildi. Orada değişik bir işlevle hiz­met görmek üzere yenileniyor.

Galata Köprüsü'nün Eminönü ayağındaki Eminönü Meydanı'na egemen olan yapı Yeni Cami'dir. Cami; çeşme, tür­be, çarşı ve bugün var olmayan hastane, ilkmektep ve hamam­dan oluşan külliyenin bir bölümü. Caminin yapımına ilkin 1597'de başlanmış. Ancak inşaatına ara verildiğinde yanmış. Cami Sultan IV. Mehmet'in annesi Turhan Sultan adına 1663 yılın­da bitirilmiş. 2 minareli, bir büyük, dört yarım kubbeli, Hünkâr Mahfili de bulunan saçaklı bir yapı.

Camiye gelir sağlaması amacıyla cami arkasında inşa edilen "L" harfi biçimli çarşı Mısır Çarşısı olarak biliniyor.

Bugün çiçekçilerin, kuşçuların bulunduğu Mısır Çarşısı av­lusunun doğu ucunda bulunan Türbe türünün en ilginçlerinden. Çok sayıda Osmanlı sultanının mezarının bulunduğu Türbe şaşırtıcı bir biçimde bugün Mustafa Kemal Derneği'ne ev sahipli­ği yapıyor.

Türbe'nin önünden Bankacılar Caddesi'nde yürüyelim. 2 nu­maradaki İş Bankası, 3 numaradaki Osmanlı Bankası Yeni Cami şubeleri binaları hoş binalar. Bu caddenin Şeyhülislam Hayri Efendi Sokak ile kesiştiği köşede Yeni Cami Külliyesi'nden kalma Sebil bulunur. Şeyhülislam Hayri Efendi Sokağı'nın deniz tarafın­daki sonunda Sultan II. Mahmud döneminde, 1809'da yaptırılan Hidayet Camii yeralır. Bu camiden başlayan Yalı Köşkü Caddesi üzerinde 9-17 numaralardaki Liman Han, çinileriyle ve ön cephesi ile dikkati çeken bir bina. Bu caddenin sonunda bir bölümü resto­re edilen 1907 tarihli Borsa binasının son kalıntısı.

Buradan Ankara Caddesi'ne çıktığımızda karşımıza Alman mimar Jachmund tarafından 1890'da yapılan eklektik binasıyla Sirkeci Garı çıkar. Ankara Caddesi'nden Mimar Kemalettin Caddesi'ne girelim. 28 numarada 1895 tarihli sütunlu pencerelere sahip bir han yer alır. 40 numarada bugün İstanbul Adliyesi'nin Hukuk, İş, Çocuk Mahkemelerinin bulunduğu, edebiyatımızda iş-

O

Page 8: Tarihi Yarımada

kence evi olarak yerleşmiş Sansaryan Han yer alır. Mimarı, Bulgar Kilisesi'ni de proje­lendiren, Ermeni mimar Aznavor. Buradan daha önce gördüğümüz Sebil'den başlayan Hamidiye Caddesi'ne geliriz. Karşı köşede I. Abdülhamit'e ait olan külliyeden geriye kalan Abdülhamit Türbesi ve Medresesi bulunur. Külliye'nin Sebil'i Gülhane Parkı'nın karşısına taşınmış. Türbe'nin karşısında 48-64 numara­

larda büyük bir yapı olan 4. Vakıf Han vardır.Binanın mimarı Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi'nin önde ge­

len isimlerinden Kemalettin Bey'dir. Abdülhamid'in Türbesi'nin ya­nında Vedat Bey Sokağı'ndan yürüdüğümüzde karşımıza Vedat Bey tarafından inşa edilen Büyük Postane binası çıkar. Buradan yürüyerek yeniden Ankara Caddesi'ne çıkalım. Sağda, Asir Efendi Sokak içinde tipik, saçaklı minaresi ile ilk binası 1473 yılında yapı­lan Hobyar Camii görülür.

Ankara Caddesi yokuşunu çıkarken karşımıza İstanbul Vilayet Binası gelir. Yanında Naili (Bab-ı Ali) Mescidi yer alır.Yokuşu çıkmaya devam ederken sağımızda mimar Fossati Kardeşler'in yaptığı İran Başkonsolosluğu Binası bulunur. Buradan Türk Ocağı Caddesi'ne girelim. 4 numarada saçaklı kapıları, saçak­lı, balkonlu girişi ile eskiden Düyun-u Umumiye binası olarak ya­pılan İstanbul Erkek Lisesi Binası, 41 numarada eskiden İttihat ve Terakki Partisi'nin Genel Merkezi olarak kullanılmış ahşap bina yer alır. Bu bina bugün Cumhuriyet Gazetesi'ne ait.

Yeniden İran Başkonsolosluğu köşesine dönelim ve bura­dan köşesinde İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü nün bulunduğu Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi'ne girelim. Solda önünde kurucusu Mithat Paşa'nın büstü ile eski Em niyet Sandığı (bu­

gün Ziraat Bankası şubesi), karşısında Hadım Haşan Paşa Medresesi'nin kalıntısı yer alır. 34 numarada yaklaşık 300 yıllık

Cağaloğlu Hamamı bulunur. 9 numaradaki İstanbul Sağlık Müdürlüğü ve 8 numaradaki Sosyal Hizmetler Müdürlüğü binaları­

nı gördükten sonra soldaki Alay Köşkü Caddesi'ne girelim. Aşağıda solda bu caddenin Hükümet Konağı Sokak ile kesiştiği

O

yerde köşedeki Sebil’i ile 1745'de I. Mahmud'un siyahi kızlar ağası için yaptırılan Beşir Ağa Camii'ne geliriz.

Alay Köşkü Caddesi'nden aşağıya yürüdüğümüzde karşımı­za Alemdar Caddesi üzerinde Gülhane Parkı'nın bir ucunda yer alan, Sultan II.Mahmud döneminde 1819'da yapılan Alay Köşkü çı­kar. Sultanların geçit törenlerini iz­lediği bu köşkün karşısında ünlü Bab-ı Ali yer alır. Bu kapıdan Osmanlı döneminde Başvezir'in çalışma birimlerinin bulunduğu bölüme girilirdi. Bugün güzel bahçe içindeki binalarda emniyetmüdürlükleri bulunur.

Alemdar Caddesi'nde yürümeyi sürdürdüğümüzde solda ka­lan Gülhane Parkı'nın girişinin karşısında Hamidiye Caddesi'nden taşınan Hamidiye Sebili, arkasında da Zeynep Sultan Camii bu­lunur. 17ö9'da padişah III.Ahmet'in kızı Zeynep Sultan için yapılan bu barok yapı çok değişik bir kubbeye sahiptir.

Yokuştan yukarı doğru çıkarken solda Mimar Sinan tarafın­dan 1559'da yapılan Cafer Ağa Medresesi bulunur. Aya Sofya Müzesi yanındaki sokaktan girilen Medrese'de bugün Uygulamalı Türk El Sanatları Merkezi bulunuyor.

Daha yukarı yürüdüğümüzde Yerebatan Caddesi'ne geli­riz. Bu caddede sağımızda kalan ve bugün Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği ile Milli Olimpiyat Komitesi'ne ev sahipliği ya­pan bina bir zamanlar İttihat ve Terakki Partisi'nin önemli liderle­rinden Talat Paşa'ya aitmiş. Bu konağın yanında ilginç binada Turizm Polisi bulunur. Karşıda Yerebatan Sarmcı'nın (Bazilika Sarnıcı) girişi bulunur. 532 yılında Justinianus tarafından yaptırılan

sarnıçta 70x140 metre boyutları içinde çoğu süslü başlıklara sahip 336 sütun vardır. Birkaç yıl önce İstanbul Belediyesince onarılıp

yeniden gezilere açılan Yerebatan Sarayı'nda ayrıca ışık oyunları gerçekleştirilmektedir.

Yerebatan Sarayı'nın çıkış kapısını terkettikten sonra yenidenSultan Ahmet Meydanı'na dönelim. Bu meydanın başladığı yerde

O

Page 9: Tarihi Yarımada

Divanyolu Caddesi üzerinde köşede Firuz Ağa Camii'ni görürüz. II.Beyazıd'ın Haznedarbaşı Firuz Ağa tarafından 1491'de yaptırılan bu cami tek kubbeli mimarisiyle klasik Osmanlı camilerinden ön­ceki dönemin önemli örneklerindendir.

Firuz Ağa Camii karşısında 14 numarada 19. yüzyılın başın­da II.Mahmud'a karşı yapılan bir saldırıyı önleyen saray halayık­larından Çevriye Kalfa için yaptırılan ilkokul bugün Türk Edebiyatı K ütüphanesi olarak kullanılıyor. Biraz daha ileride 46 numarada yer alan ve 1850'de Taşmektep olarak yaptırılan bi­na bugün Sağlık Müzesi.

Buradan Firuz Ağa Camii arkasındaki parka girelim. Bu parkta betonlar arasında eski kalıntılar var. Bu kalıntılar eski­den Antiokus ve Lausos adlı iki zengin kişiye ait sarayların ka­lıntıları. Adliye Sarayı'nın duvarına bitişik kalıntılar ise dördün­cü yüzyılın başında şehit edilen Euphemia'nın M artyrionu'na, yani şehitiğine ait.

Tekrar Divanyolu Caddesi'ne çıkarak yürüyelim ve soldaki Klod Farer Sokak'tan içeri girelim. Soldaki parkın kenarında ufak bir kulübe vardır. Burası Bizans döneminin Yerebatan'dan sonra ikinci büyük kapalı su sarnıcı olan Binbirdirek Sarnıcı'nın girişi­dir. Flala temizlenmiş olarak ziyarete açılmayan bu sarnıçta adıyla çelişircesine 224 sütun vardır.

Klod Farer'den aşağı doğru yürüdüğümüzde 42 numarada Abdülaziz'in bakanlarından Keçe- cizade Fuat Paşa Camii ve Türbesi'ni görürüz. Buradan biraz daha aşağıya inelim ve sağdan Su Terazisi Sokak'a girip iki blok yü­rüyelim ve sağa dönelim. Yüksekduvarları izleyerek soldan çok hoş avlulu bir camiye gireriz. Burası Mimar Sinan'ın 1571-72 yıllarında yaptığı Sokullu Mehmet Paşa Camii'dir. Cami çinileriyle ünlüdür ve İstanbul'da klasik İznik çinilerinin bir arada izleneceği en önemli yerdir.

Caminin diğer kapısından çıkıp cami duvarınca yürüyelim.

O

Solda kalacak bina Özbekler Tekkesi'dir. Biraz daha aşağıya yürü­yüp şehit Mehmet Paşa Sokak'a girersek tam karşımıza Çardaklı Hamam düşer. Çardaklı Hamam'ı sağdan dönerek Küçük Ayasofya Sokak'ta yürürsek Küçük Ayasofya Camii'ne ulaşmz. Cami, 527 yı­lında Sergius ve Bakhus adlı azizler için sekizgen planlı olarak yapı­lan bir eski Bizans kilisesinden çevrilme. Küçük Ayasofya sözü son­radan Osmanlılarca türetilmiş. Camiyi çevreleyen odalar ise kiliseyi camiye çevirten Kapıağası Hüseyin Paşa Medresesi'nin bölümleri.

Küçük Ayasofya Camii'nden denize doğru yürüyüp sola döndü­

ğümüzde Bizans döneminde Potta Leonis (Aslanlı Kapı) olarak adlan­dırılan Çatladıkapı’ya ulaşınz. Çatladıkapı'nın Saraybumu'na doğru biraz ilerisinde eski Bizans Sarayı Bukoleon'un kalıntıları bulunur.

Küçük Ayasofya Camii'nin girişine geri dönelim ve Kadırga Limanı Caddesi üzerinde yürümeyi sürdürelim. Bir zamanlar liman olan Kadırga Limanı Meydanı'na geliriz. Denize yakın kısımda ise Cinci Meydanı vardır. Buralar 50-60 yıl öncesine kadar İstanbul'un bayram yerleriymiş. Kadırga Meydanı'nın ilerisinde solda çok gü­zel taraçasıyla 18. yüzyılın son döneminden kalma Esma Sultan Namazgâhı yer alır.

Kadırga Limanı Caddesi'nde yürümeyi sürdürürsek 21 nu­marada altta dükkânları bulunan Rum Ortodoks Aya Kiryaki Kilisesi'ni görürüz. Karşısında artık restore edilmeyi bekleyen ilkokulu vardır. Yürümeyi sürdürürsek solda artık bir büyük açık meyhaneye dönüşen Kumkapı bulunur.

Kadırga Limanı Caddesi üzerinde Kumkapı'dan sonra yürü­meyi sürdürürsek soldaki Gerdanlık Sokak 6-8 numaralarda bir başka büyük Rum Ortodoks Aya Elpida Kilisesi bulunur.

Kumkapı'nm bu yöresinde geçen yüzyılın sonlarından, bu yüzyılın başlarından kalma çok güzel kagir binalar vardır. Kadırga Limanı Caddesi'ne geri dönelim ve onun devamı olan Çifte Gelinler Caddesi'nde yürüyelim. Nişanca Hamam Sokağa girip yolumuza devam edersek Şarapnel Sokak'ta Ermeni Gregoryan Patrikhanesi ve kiliselerini görürüz.

Page 10: Tarihi Yarımada

TÜRBE - AKSARAY

Page 11: Tarihi Yarımada

Yerebatan Sarmcı'mn üst köşesinden başlayan Divanyolu Caddesi, Yeniçeriler, Ordu Caddeleri ile devam eder. Aksaray'da çatallaşan yollardan biri Cerrahpaşa, Koca Mustafa Paşa caddeleri olarak devam eder ve bir kol Silivri Kapı'ya, diğeri Ahırkapı'ya ula­şır. Şehzadebaşı'ndan ayrılıp Edirnekapı'ya varan diğer cadde ile birlikte bu yollar, Bizans döne­minde de kullanılan yollardır. Bu yollar üzerinde Bizans döneminde şu önemli meydanlar, forumlar var olmuştur: Forum Konstantin(Çemberlitaş Meydanı), Forum Theodosius (Beyazıt Meydanı),Forum Bovis (Aksaray Meydanı),Forum Arkadius (Cerrahpaşa).

Bu kez gezimize Divanyolu'nda Klod Farer Caddesi girişi önünden başlayalım. Karşı köşede bahçe duvarı ile çevreli II.Mahmut Türbesi yer alır. Burada padişahlardan Abdülaziz ile II. Abdülhamit'in de mezarı var. Divanyolu Caddesi üzerinde bi­raz ileride Köprülü Kütüphanesi, daha ileride de Köprülü Mehmet Paşa'nm üstü açık türbesi ile camisi bulunur. Köprülü Külliyesi'nin karşısında artık bir giyim dükkânını barındıran 16. yüzyıl yapısı Çem berlitaş Flamamı bulunur. Hamamın arkasında Köprülü Külliyesi'nin bir paçası olan büyük Vezir Han vardır.

Cadde kenarında göreceğimiz ve bugün Çem berlitaş ola­rak adlandırılan sütun 330 yılında kenti yeniden kuran İmparator Kostantin için dikilmiş. Üzerinde de heykeli bulunu­yormuş. Sütunu geçtikten sonra göreceğimiz Atik Ali Paşa

Cam ii 1496'da yapılmış. İstanbul'daki ilk camilerden ve Osmanlı cami mimarisinin gelişiminde önemli köşe taşlarından. Caminin karşısında caddenin diğer yanında Atik Ali Paşa Külliyesi’nden geriye kalan medresenin kalıntıları var.

Divanyolu Caddesi'nin devamı olan Yeniçeriler Caddesi'nde yürümeye devam ettiğimizde biraz ileride sağda 16. yüzyıl so-

O

nundan kalma K oca Sinan Paşa Külliyesi'nin sebilini ve türbe­sini görürüz. Aynı sırada karşı köşede Çorlulu Ali Paşa Külliyesi vardır. Caddenin karşı köşesinde ise Kara Mustafa Paşa Külliyesi bulunur. Bu külliyenin yanındaki Gedikpaşa Caddesi'nden içeri girdiğimizde Gedikpaşa Çarşısı'nı ve soldaki ikinci sokak içinde Fatih Sultan Mehmet'in son sadrazamı Gedik Ahmet Paşa tarafından 1470'li yıllarda yaptırılan çok hoş bir çifte hamam görürüz.

Yeniden caddeye dönüp yolumuza devam edelim. Sağdaki Beyazıt Meydam'na geliriz. Meydanda bulunan ve fetih sonrası­nın ilk büyük camisi olan Beyazıt Camii 1501-6 yılları arasında yapılmış. Cami gerçekte büyük bir külliyenin parçası. İmaretinde Devlet Kütüphanesi, sıbyan mektebinde Hakkı Taruk Us Kütüphanesi bulunuyor. Türbesi ile cami arasında Sahaflar Çarşısı yer alıyor. Devlet Kütüphanesi ile Cami arasındaki açık hava kah­vesi İstanbul Üniversitesi öğrencileri ve hocalarının Çınaraltı'sı.

Beyazıt Meydam'na bakan bir diğer yapı gösterişli girişiyleİstanbul Ü niversitesi. Üniversi- te'nin merkez binası 19- yüzyılda Harbiye Nezareti olarak yapılmış. İçindeki Beyazıt Kulesi ise 1828'de yapılmış ve yangın kulesi olarak kullanılmış.

Buradan yeniden Yeniçeriler Caddesi'nin devamı olan Ordu Caddesi'ne çıktığımızda sağda bu­

gün kullanılmayan Beyazıt Ham am ı'm görürüz. Onun da arka­sında şimdi Türkiyat Enstitüsü olan 18. yüzyıldan kalma Haşan Paşa Medresesi vardır.

Beyazıt Hamamı'nın karşı sırasında cadde üzerinde Teodosius Forum'undan kalan parçaları ve ilkin 15. yüzyılda darp­hane olarak inşa edilen Simkeşhane ile 18. yüzyıl yapısı Haşan Paşa Hanı'nı görürüz. Ordu Caddesi üzerinde biraz ileride çok se­vimli avlusu ve çinileriyle ilgi çeken Koca Ragıp Paşa Kütüphanesi bulunur. Kütüphane'yi iki blok geçtikten sonra sola dönüp bu sokak sonunda sağa dönersek 10. yüzyılda sütunlarla

O

Page 12: Tarihi Yarımada

yükseltilen bir sarayın yanma yapılan Myrelaion Kilisesi1 nden dönüştürülen Bodrum Camii'ni görürüz.

Yeniden caddeye döndüğümüzde bir köşede bugün Merit Antique İstanbul (eski Ramada) oteli olan mimar Kemalettin Bey'in eseri bir dönemin "sosyal konut" örneği Tayyare Apartmanlarını, di­ğer köşede 1759-1963 yılları arasında Mimar Mehmet Tahir Ağa tara­fından yapılan Türk Baroğu’nun en yetkin örneklerinden Laleli Camii'ni görürüz. Laleli Camii arkasında yine Mehmet Tahir Ağa eseri olan ve aykın mimarisiyle dikkat çeken Taş Han (Çukur Çeş­

me Hanı) bulunur.Çarşılar-H anlarYeniden Cağaloğlu Meydam'na dönelim. Ve buradan turistik

mağazalar arasında kalan Nuruosmaniye Caddesi'nden yürüyelim. Karşımıza büyük kestane ağaçlarının süslediği çok güzel bir geçit avlu gelir. Bu avlunun çevresinde Nuruosmaniye Külliyesi yer alır. Cami, medrese, sebil, kütüphane ve türbeden oluşan külliye- nin en göze çarpan yapısı camidir. İnşaatına 1748 yılında I.Mahmut döneminde başlanan 1755'de III.Osman döneminde biti­rilen, bu nedenle adım da padişah III.Osman'dan alan cami, iki şerefeli iki minaresi ile ilk büyük barok mimari örneğidir.

Nuruosmaniye Camii avlusunun diğer kapısından çıktığımız­da Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye Kapısı ile karşılaşırız. Buradan Kapalıçarşı'nın kuyumcularla dolu Kalpakçılar Başı Caddesi'ne gi­reriz. Hemen sağımızda Kapalıçarşı'nın ikinci çekirdeğini oluştu­ran Sandal Bedesteni'ni görürüz. Biraz ileriye yürüyüp Kolancılar Sokak'tan sağa saptığımızda Kapalıçarşı'nın ilk çekirdeğini oluştu­ran Eski Çarşı ya da Cevahir Bedesteni'ne varırız.

Kapalıçarşı Bizans döneminde de dükkânların bulunduğu yerde l46l'd e Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmaya başlan­dı. Onu izleyen dönemlerde büyütüldü. Ancak çok sık geçirdiği yangınlar ertesinde sürekli yenilen­di. Bugün yaklaşık 30 dönümlük bir araziyi kaplayan Kapalıçarşı'da 4000 dolayında dükkân, 65 sokak,7 çeşme, 1 cami, 1 mescit, 20 han,1 şadırvan ve 1 sebil bulunuyor.

Aynı malların belli bölgelerde toplandığı Kapalıçarşı'yı pazar gün­leri dışında ilgimize göre gezebiliriz.

Kapalıçarşı'yı gezdikten sonra yeniden Nuruosmaniye Kapısı'na dönelim. Solumuzda kalan sokak üzerinde Çuhacı Han bulunur. III.Ahmet'in sadrazamlarından Damat İbrahim Paşa tara­fından 18. yüzyılda yaptırılan bu han çevredeki en güzel hanlar­dandır. Daha aşağıya indiğimizde birbirine bitişik Kaşıkçı, Halıcılar, Zincirli, İmam Ali, Kadı Kumrulu, Pastırmacı, Yaldızlı, Mercan Ali Paşa, Mercan Çukur hanları bulunur.

Yeniden Nuruosmaniye Camii avlusuna girip ilk girdiğimiz kapıdan Nuruosmaniye Caddesi'ne çıkalım ve sola dönelim. Biraz ilerledikten sonra sağımızda Mahmut Paşa Camii'ni görürüz. Camiyi yaptıran ve bir bölgeye adım veren Mahmut Paşa Fatih Sultan Mehmet'in Bizans asıllı bir sadrazamıdır. Cami 1462 yılında yapılmış. Cami avlusunda bulunan türbe ise mimarisi ve erken İznik çinileriyle İstanbul'da benzersiz eser.

Mahmut Paşa Camii avlusundan çıkıp sola, sonra sağa döne­rek Mahmut Paşa Yokuşu'na girelim. Biraz aşağıda Mahmut Paşa Külliyesi'nin bir parçası olan, İstanbul'un en eski hamamlarından Mahmut Paşa Hamamını görürüz. Hamamlar hep külliyelerin onarımları için gerekli finansmanı sağlayan yapılar olmuştur.

Buradan sağdaki Sultan Mektebi Sokak'tan aşağıya yürüyüp sola döndüğümüzde 1550 yılında Mimar Sinan tarafından yapı­lan, türünün benzersiz örneklerinden Rüstem Paşa Medresesi

bulunur.Yeniden Mahmut Paşa Yokuşu'na dönelim ve yüz metre

kadar aşağıya yürüyelim. Solda Kürkçü Han'a ulaşırız. Bu da Mahmut Paşa tarafından yaptırılan kentin ilk hanlarmdandır.

Kürkçü Han'ı geçtikten sonra sola, Çakmakçılar Yokuşu'na döndüğümüzde İstanbul'un en büyük hanlarından olan Büyük Yeni Han'a ulaşırız. 1764'te dar ancak yaklaşık yüz metre uzunlu­ğundaki bir avlu etrafında yaptırılan han İstanbul'daki barok han­ların en güzeli. Büyük Yeni Han'ın hemen arkasında da Sultan III.Mustafa tarafından yaptırılan Küçük Yeni Han yer alır.

Çakmakçılar Yokuşu üzerinde biraz daha ilerleyip sağa dön­düğümüzde Valide Han ile karşılaşırız. l651'de Valide Kösem

O

Page 13: Tarihi Yarımada

Sultan tarafından yaptırılan bu han İstanbul'un en büyük ve belki de en güzel hanı.

Valide Han'dan kısa sokaklardan Uzun Çarşı Caddesi'ne gire­lim ve bir süre yürüyelim. Sağımızda Yavaşça Şahin Camii'ni gö­rürüz. Fatih Sultan Mehmet'in kaptanı olan Yavaşça Şahin Paşa ta­rafından yaptırılan bu cami 1950'de restore edilmiş. Bu caminin karşısındaki Ağızlıkçı Sokak'ın ilk köşesinde ise Samanveren Camii'ne ulaşırız. Bu cami de Fatih Sultan Mehmet'in paşalarından Sinan Ağa tarafından yaptırılmış.

Uzun Çarşı Caddesi'ni sona kadar yürüdüğümüzde Fatih dö­neminden kalma Tahtakale Hamamı'm görürüz. Bu hamamın karşısında da Mimar Sinan'ın Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamı Rüstem Paşa için 1561'de yaptığı Rüstem Paşa Camii bulunur. Camiye gelir getirecek dükkânlar üzerinde yapılan sekiz­gen planlı bu cami İznik çinilerinin en güzel örneklerine sahiptir ve İstanbul'un en güzel camilerinden biridir. Bu caminin arkasında da Balkapan Han'ını görürüz.

SÜLEYMANİYE - VEFA - ZİNDANKAPI

Page 14: Tarihi Yarımada

Süleymaniye-Vefa-ZindankapıBeyazıt Meydanı'ndaki Devlet Kütüphanesi yanındaki

Bakırcılar Caddesi'ne girip sola dönerek Fuat Paşa Caddesi'nde yürüyüp sola döndüğümüzde İstanbul'un en önemli yapılar topluluğu olan Süleymaniye'ye ulaşırız.

Süleymaniye Külliyesi, Mimar Sinan tarafından 1550-57 yıl­ları arasında İstanbul'un en göze batan tepelerinden birinin üze­rinde inşa edilmiş. Külliye, Dar-üş Şifa, imaret, tabhane, tıp med­resesi, sıbyan mektebi, cami, Kanuni ve Hürrem Sultan Türbeleri, Evvel, Sami, Salis, Rabi medreseleri, Dar-ül Hadis ve hamamdan oluşuyor. Külliye dışında ayrıca Mimar Sinan'ın mütevazi türbesi bulunuyor.

Bugün bazı bölümlerine farklı işlevler yüklenen bu yapılar topluluğu OsmanlI'nın "Altın Çağı" m yansıtıyor. Ancak cami başlı başına bir mimari mükem­mellik örneği. Mimar Sinan Süleymaniye'yi "kalfalık" dönemi­nin ürünü olarak nitelendirir.Süleymaniye çevresindeki çok sa­yıda Osmanlı evi bugün restore ediliyor.

Süleymaniye Camii karşısında­ki Süleymaniye Caddesi boyunca yürüyelim. Valens (Bozdoğan) Su Kemeri kalıntılarının bittiği yerde Bizans dönemindeki bir kiliseden dönüştürülen Kalenderhane Camii bulunur. Buradan Şehzadebaşı Caddesi'ne doğru yürüdüğü­müzde karşı köşede bugün İstanbul Üniversitesi'nin kullanımında olan Kuyucu Murat Paşa Medresesi yer alır. 1606'da yapılan med­rese oldukça sevimli bir yapıdır.

Şehzadebaşı Caddesi'nde yürümeyi sürdürelim. Sağda köşe­deki sebili ile barok bir yapı olan Damat İbrahim Paşa Dar-ül Hadis'i bulunur.

Cadde üzerinde daha ileride Şehzade Camii ve ait olduğu Külliye yer alır. Cami Mimar Sinan tarafından Kanuni Sultan Süleyman'ın 1543'de ölen oğlu Şehzade Mehmet için 1548'de ya­pılmış. Mimar Sinan bu camiyi "çıraklık" döneminin ürünü olarak

nitelendirmektedir. Cami avlusunda çok sayıda türbe bulunuyor. Ancak bunlardan Şehzade Mehmet'in türbesi gerek çinileri, gerek­se değişik mimarisi açısından İstanbul'un en ilginç türbesi.

Külliye'nin kervansarayı bitişikteki Vefa Lisesi'nin laboratuvar binası olarak kullanılıyor. Külliye'nin ilkokulu ve imareti, köşesin­de Damat İbrahim Paşa Medresesi'nin bulunduğu Dede EfendiCaddesi üzerinde. _____ _______________________

Şehzade Camii'nin Atatürk Bulvarı tarafındaki meydanda Burm alı Cami bulunur. 1550 yı­lında Mısır Kadısı Emin Nurettin Osman Efendi tarafından yaptırı­lan camide Bizans yorumlu Korint başlıklarına sahip sütunlar kullanılmış. Ama daha ilginci İstanbul'da bir benzeri olmayan burmalı minaresi.

Buradan İmparator Valens'in 375 yılında kentin su şebekesinin bir parçası olarak yaptırdığı Valens Su Kemeri'nin (Bozdoğan) altından geçip Reşat Nuri Tiyatrosu'ndan sonra sa­ğa dönelim ve sağ sıradaki 18. yüzyıl yapısı Recai M ehmet Efendi Mektebi'ni geçip Vefa Caddesi'ne girmezden önce bi­raz daha ilerideki 17. yüzyıl başında yaptırılan D efterdar Ekm ekçizade Ahmet M edresesi ne göz atalım.

Yeniden geriye dönüp Vefa Caddesi'ne girelim. Buradaki tarihi Vefa Bozacısı'ndan sonra K ovacılar Mescidi'ni, ardından semte adını veren Şeyh Vefa'nın Türbesi'ni görürüz. Biraz da­ha ileride ise İstanbul'da türünün en önemli binası olan Atıf

Efendi K ütüphanesi yer alır. 1742'de ba­rok stilde yapılan kütüphane, yapının per­sonelinin oturması için inşa edilen evleriyle son derece ilginçtir.

Kütüphanenin karşısındaki Tirendoz Sokak'a girdiğimizde ise Kilise Camii ile karşılaşırız. İstanbul'un zengin kültürel moza­iğinin bizlere miras bıraktığı "kilise camisi" te­rimi ile adlandırılan yapı Ayios Theodorus

Page 15: Tarihi Yarımada

adlı eski bir Bizans kilisesi.Buradan ara sokaklardan yeniden Atatürk Bulvarı'na döne­

lim. Bulvar'dan Atatürk Köprüsü'ne doğru yürürken sağımızda Şebsefa Kadın Camii'ni görürüz. I.Abdülhamit'in haremindeki kadınlardan biri olan Fatma Şebsefa için 1787'de yaptırılan bu cami barok stilde.

Atatürk Bulvarı'ndan aşağıya doğru yürüyüp Galata Köprüsü'ne doğru sağa döndüğümüzde sırasıyla artık özgün ya­pılarından çok az öğe içeren Sağrıcılar (Yavuz Ersinan), Kazancılar (Üç Mihraplı) camileri ile K antarcılar Mescidi'nigörürüz. Bu yapıların üçü de Fatih döneminden kalmadır.

Biraz daha ileride deniz kıyısında kendisi küçük, konu ol­duğu söylence büyük Ahi Çelebi Camii'ne ulaşırız. Ünlü gez­ginimiz Evliya Çelebi 1631 yılındaki rüyasında kendini, 1523'de ölen Fatih'in saray doktorlarından Ahi Çelebi İbni Kemal için yaptırılan bu camide görür. Rüyasında camide evliyalardan son­ra Hz.Muhammed'i görünce korkuyla "Şefaat ya Resulullah" di­yeceğine, "Seyahat ya Resulullah" der ve sonra da ünlü bir gez­gin olur.

Bu caminin arkasında Marmara Belediyeler Birliği'ne ev sa­hipliği yapan bir bina vardır. Bu binanın bitişiğinde sarhoşların ko­ruyucusu, piri kabul edilen Bekri Mustafa'ya ait olduğu söylenen mezar bulunur.

Bu binanın yanındaki bugün turistik eşya mağazalarının ve bir çatı katı lokantasının bulunduğu binaya bitişik yerde Baba Cafer Kulesi bulunur. Harun el Reşid'in elçisi olarak İstanbul'a gönderilen Baba Cafer Bizanslılarca buraya hapsedilmiş ve burada ölmüş. Fetih'ten sonra mezarı bulunmuş. Ama kule zindan olarak kullanılmaya devam etmiş, bu nedenle de buradaki deniz surları kapısı Zindankapı olarak adlandırılmış.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi