sÖzlÜ bİldİrİlerimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [sb-01] genç meme kanserli hastalarda...

48

Upload: others

Post on 03-Aug-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1
Page 2: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

SÖZLÜBİLDİRİLER

Page 3: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

1

[SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1 1Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Afyon 2Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Afyon Giriş Kanser hastalarında, vücut kompozisyonunun prognoz üzerindeki etkisi yeni bir klinik ilgi alanıdır. Evre 2 veya 3 obezite (VKİ> 35) olan hastalarda sağ kalım, bir meta-analizde kontrol gruplarına göre daha kötü olarak bulundu. BMI kategorisi, vücut kompozisyonunu tam olarak temsil etmez ve gerçek kas ve yağ miktarını belirlemek için kullanımı zordur. Bilgisayarlı tomografi (BT) vücut kompozisyonunu kesin olarak belirlemek için sık kullanılan bir yöntemdir. BT ile vücut kompozisyonu değerlendirmesi, kas kalitesi ve yağ dokusunun hesaplanması için spesifik bir yöntemdir. Yöntemler Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Onkoloji Anabilim Dalı'nda 2012-2019 yılları arasında meme kanseri teşhisi konan hastaların arşiv kayıtları retrospektif olarak incelendi. Kırk yaşın altındaki hastalar çalışmaya alındı. Hasta özellikleri, patolojik alt tip, östrojen reseptörü (ER), İnsan epidermal büyüme faktörü reseptörü-2 (HER-2) durumu, hastalığın evresi, tedavi yöntemleri, hastalık nüksü ve son kontrol veya ölüm tarihleri kaydedildi. Tüm abdominal kasları (psoas, omurga, quadratus lumborum) dış ve iç oblik ve rektus abdominis dahil olmak üzere aksiyal BT görüntüleri toplam iskelet kası alanı hesaplandı. Ek olarak, vücut yağı subkütanöz yağ ve viseral yağ dokusu dağılımı alanlarının aksiyal BT görüntüleri, yağ dokusu için -30 ila -190 eşik değerleri kullanılarak cm2 cinsinden hesaplanmıştır. Sonuçlar Seksen dört kadın çalışmaya dahil edildi. Dört hastanın vücut ağırlığı veya boy verileri elde edilemedi. Hastaların çoğu normal veya yüksekti. İnvaziv duktal karsinom, çalışma popülasyonunun % 94'ünde baskın histolojik alt tipti. Hastalar total sarkopeni indeksine göre kategorize edildiğinde sarkopenik ve sarkopenik olmayan hastaların sayısı sırasıyla 11 ve 68 idi. Her ne kadar sarkopenik ve sarkopenik olmayan hastalar için medyan genel sağ kalıma takip süresinin sonunda ulaşılamamasına rağmen, gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsızdır. Her iki grup için ortalama medyan genel sağ kalıma ulaşılmamasına rağmen, düşük ve yüksek TVAT grupları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı. Hastaların dört, beş ve altı yıllık sağ kalım oranları düşük TVAT grubunda %97 iken, yüksek TVAT grubunda sırasıyla %87, %78 ve %64 idi. Sonuç Bu çalışmada 40 yaşın altındaki meme kanseri hastalarında sarkopeni görülebildiğini, prognostik bir etkisi olmadığını gösterdik. Viseral abdominal yağ dokusu, yaşamın erken döneminde meme kanserinde hayatta kalma üzerinde daha büyük bir etkiye sahip olabilir. Anahtar Kelimeler: Genç Meme Kanseri, Prognoz, Sarkopeni, Viseral yağ dokusu

Page 4: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

2

[SB-02] Neoadjuvan Kemoterapi Uygulanan Luminal A ve Her-2 Negatif Luminal B Meme Kanserli Hastalarda Ki-67 değişiminin Sağkalıma Etkisi Cengiz Karaçin SBÜ Dr Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Onkoloji, Ankara GİRİŞ: Meme kanserinde neoadjuvan kemoterapi (nKT) ile elde edilen patolojik tam yanıtın (ypTY) özellikle triple negatif (TN) ve HER-2 pozitif hasta grubunda sağkalımı predikte ettiği bilinmektedir. Luminal moleküler subgruplarda ypTY ile sağkalım arasında ilişki gösterilememiştir. Sınırlı sayıda çalışmada nKT uygulanan Luminal A-B hastaların pre-op ve post-op Ki-67 değişiminin sağkalımı predikte edebileceği gösterilmiştir. Bu çalışmada nKT uygulanan Luminal A ve Her-2 negatif Luminal B hastalarda Ki-67 değişiminin sağkalıma etkisi araştırıldı. METOD: Ocak 2009- Ocak 2020 arasında meme kanseri tanısıyla nKT uygulanan hastalar retrospektif olarak incelendi. Toplam 121 hasta incelendi ve Luminal A ve Her-2 negatif Luminal B grubunda yer alan, 18 yaş ve üzeri 69 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik, klinikopatolojik (preop ve postop T,N,M, hormonal statusu, Ki-67 indeksi) özellikleri, nüks ve son izlem tarihleri hasta kayıtlarından elde edildi. Post-op Ki-67 indeksinin pre-op değerinden en az %10 düşmesi Ki-67 değişimi olarak kabul edildi. Hastalıksız sağkalım süresi ve bu süreyi etkileyen faktörler Kaplan Meier metodu ve log-rank testi ile değerlendirildi. SONUÇ: Ortanca yaşı 46 (aralık: 23-74 yaş) olan hastaarın %36’sı Luminal A, %64’ü Luminal B grubunda idi. Patolojik tam yanıt oranı %10.1, Ki-67 değişim oranı %21.7 idi. Median takip süresi 40 ay (aralık: 8-189 ay), 5-yıllık hastalıksız sağkalım (DFS) %57.7 idi. 5-yıllık DFS ypTY elde edilenler için %66.7, ypTY elde edilmeyenler için %56.4 idi (p=0.275). 5-yıllık DFS Ki-67 değişimi olanlarda %73.5 iken Ki-67 değişimi olmayanlarda %44.4 bulundu (p=0.010). TARTIŞMA: Bu çalışma ile nKT uygulanan hastalardaki Ki-67 değişiminin DFS’yi predikte edebilecek bir faktör olduğu gösterildi. Neoadjuvan KT uygulanan Luminal A ve Her-2 negatif Luminal B meme kanserli hastalar arasında Ki-67 değişimi gözlenenlerin daha iyi DFS’ye sahip oldukları gözlendi. Anahtar Kelimeler: Neoadjuvan kemoterapi, meme kanseri, Luminal A, Luminal B, prognoz Şekil 1

Ki-67 değişimine göre 5 yıllık DFS

Page 5: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

3

Tablo 1: Hastaların tanı anındaki demograifk ve klinikopatolojik özellikleri n:69

Yaş, median (aralık) 46 (23-74)

Menopozal status, n (%)

Premenopozal 42 (60.9)

Postmenopozal 27 (39.1)

Klinik T evresi, n (%)

T0-1 14 (20.3)

T2 41 (59.4)

T3-4 14 (20.3)

Klinik N evresi, n (%)

Pozitif 60 (87.0)

Negatif 9 (13.0)

Histopatoloji, n (%)

İnvazif duktal karsinoma 62 (89.9)

Diğer 7 (10.1)

Luminal alt gruplar, n (%)

Luminal A 25 (36.2)

Luminal B (Her-2 negatif) 44 (63.8)

ER pozitif, n (%) 67 (97.1)

PR pozitif, n (%) 59 (85.5)

Grade, n (%)

1 9 (13.0)

2 36 (52.2)

3 24 (34.8)

Ki-67, median (aralık) 20 (2-90)

Neoadjuvan KT, n (%)

Antrasiklin 7 (10.1)

Antrasiklin + taksan 62 (89.9)

Page 6: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

4

Tablo 2: Hastaların Postop Patolojik Özellikleri n:69

Patolojik tam yanıt, n (%)

Var 7 (10.1)

Yok 62 (89.9)

Postop T, n (%)

T0-1 40 (58.0)

T2 22 (31.9)

T3-4 7 (10.1)

Postop N evresi, n (%)

Pozitif 44 (63.8)

Negatif 25 (36.2)

Postop grade, n (%)

1 13 (18.8)

2 26 (37.7)

3 10 (14.5)

Bilinmiyor 20 (29.0)

Postop Ki-67, median (aralık) 10 (0-70)

Postop Ki-67 değişimi ≥%10

Evet 42 (60.9)

Hayır 15 (21.7)

Bilinmiyor 12 (17.4)

Tablo 3: DFS'yi etkileyen faktörlerin belirlenmesi için yapılan tek değişkenli analiz sonuçları 5 yıllık DFS (%) p

Menopozal status

Premenopozal 59.8 0.833

Postmenopozal 55.6

Klinik T evresi

T0-2 60.7 0.184

T3-4 45.7

Klinik N evresi

Pozitif 53.8 0.418

Page 7: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

5

Negatif Değerlendirilemedi

Luminal alt gruplar

Luminal A 74.2 0.303

Luminal B (Her-2 negatif) 47.7

Patolojik tam yanıt

Var 66.7 0.275

Yok 56.4

Postop Ki-67 değişimi ≥%10

Evet 73.5 0.010

Hayır 44.4

Page 8: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

6

[SB-03] Relaps/Refrakter Ewing Sarkomlu Hastalarda Yapılan Otolog Kök Hücre Nakil Tedavisinde Başarıyı Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi Musa Barış Aykan, Ramazan Acar Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Onkoloji Kliniği, Ankara Giriş Ewing sarkomu (ES), çoğunlukla farklılaşmamış bir primer kemik tümörü olarak görülen nadir bir malignitedir. Tanı sırasında hastaların yüzde 25'inden daha azının metastazı olmasına rağmen, ES sistemik bir hastalıktır. Sadece lokal tedavi gören hastalarda yüksek nüks oranı (yüzde 80-90) nedeniyle, hastaların çoğunda tanı anında, açık metastaz olmasa bile subklinik metastatik hastalık olduğu düşünülmektedir. Hematopoietik kök hücre desteği ile yüksek doz kemoterapinin, metastatik hastalık ile başvuran hastaların tedavisinde hala yerleşik bir rolü yoktur. Ancak ülkemiz günlük pratiğinde çoğunlukla iki ve üzeri hat tedavi almış hastalarda halen devam eden tümör yükü mevcutsa, bu tedavi modalitesi seçili merkezlerde uygulanabilmektedir. Bu çalışmada, kliniğimizde takip edilen ve otolog kök hücre nakli (OKHN) yapılan 12 ES hastasında progresyonsuz sağ kalımı (PFS) etkileyen faktörler değerlendirilmiştir. Materyal ve Metod Çalışmaya 12 hasta verisi retrospektfi olarak dahil edildi. Hastaların hepsi nakil öncesi 2 hat tedavi almıştı. Tüm hastalara 12g / m2 ifosfamid, 1200 mg / m2 karboplatin ve 1200 mg / m2 etoposid içeren yüksek doz ICE protokolü verilmişti. Kök hücre reinfüzyonu 8.günde yapılmıştı. İlk tanıdan itibaren ortalama takip süresi 36 ay (11,47 – 61,22) olarak saptanmıştır. Ortalama yaş 24,16 (17-38) olarak saptanmıştır. Çalışmaya alınanların %75’i erkek olarak saptanmıştır. Tanı anında %33,3 hastada akciğer metastazı saptanmıştır. Neoadjuvan olarak en sık kullanılan rejim alterne VAC-IE protokolü olarak belirlenmiştir (%50). Hastaların %75’i tedavileri sırasında cerrahi seçeneğini kullanmıştır. Reinfüzyonda kullanılan kök hücre miktarı ortalama 4,13 x 10 6 hücre olarak saptanmıştır. Engraftman süresi ortalama 11,25 gün olarak belirlenmiştir. OKHN sonrası PFS 2,7 ay (2,5 – 2,85) olarak saptanmıştır (Resim-1). Yetişkinler (≥21) ve genç yetişkinler (<21) arasında PFS açısından anlamlı fark saptanmamıştır (p=0.411). Kadınlarda PFS, erkeklere göre anlamlı olarak daha kısa saptanmıştır (1,6 ay vs 2,7, p=0.007) (Resim-2). Tedavi sürecinde cerrahi yapılanlarda, yapılmayanlara göre PFS anlamlı olarak uzun saptanmıştır (1,8 vs 5,06; p=0.07). Myelotoksisite (nötropeni,anemi, trombositopeni) en sık görülen yan etki olarak belirlenmiştir (%100). Nakil sürecinde ortalama 3.4 ünite eritrosit süspansiyonu replasmanı, ortalama 5,4 ünite afarez trombosit süspansiyonu replasmanı yapıldığı belirlenmiştir. Nakil sürecinde hiçbir hastada ex görülmediği belirlenmiştir. Sonuç Çalışmamızda, relaps/refrakter ve en az 2 hat tedavi almış ES hastalarında OKHN tedavisinin etkinliği incelenmiştir. Erkek cinsiyete sahip olmak ve ilk tanıda cerrahi tedavi seçeneğinin kullanılabilir olması PFS’yi olumlu etkileyen faktörler olarak saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Ewing Sarkom, Otolog Kök Hücre Nakli, Yüksek Doz Kemoterapi

Page 9: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

7

Resim - 2

Resim-1

Page 10: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

8

[SB-04] AIDS ilişkili olmayan lokal ileri evre Kaposi Sarkomu tanılı bireylerde tedavi seçeneklerinin retrospektif değerlendirilmesi: Tek merkez deneyimi Okan Avcı, Erdoğan Selçuk Şeber Namık Kemal Üniversitesi, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Tekirdağ GİRİŞ: Aids ilişkili olmayan kaposi sarkomu (KS) genelde yaşlı popülasyonda karşılaşılan kronik seyirli bir malignansidir. Vasküler ve lenfatik endotelyal doku kaynaklı olup, Human Herpes Virus- 8 (HHV-8) enfeksiyonun etiyolojide önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. HHV-8 viral genomunun konak hücrelerdeki tümör baskılayıcı p53 ve retinoblastoma genlerini inaktive ederek kanserogeneze yol açtığı düşünülmektedir. Çoğunlukla alt ve üst ekstremiteleri etkileyen ve solid organ metastazı nadir görülen KS; kronik ve indolan bir seyir izlediği ve daha çok yaşlı bireylerde ortaya çıktığı için uzun süreli ve tolerabilitesi yüksek tedavilerin uygulanmasına ihtiyaç vardır. Bu çalışmada Namık Kemal Üniversitesi Tıbbi Onkoloji polikliniğine başvuran lokal ileri evre KS tanılı hastalara uygulanan tedaviler ve hastalığın klinik seyri retrospektif olarak incelenmiştir. Metodoloji: 2016- 2019 tarihleri arasında onkoloji kliniğinde, klinik ve histo-patolojik olarak lokal ileri evre KS tanısı konmuş (IIB-III) hastalar ve hastaların verileri retrospektif olarak incelenmiştir. Lezyonlu deride HHV-8 varlığı immuno- histokimyasal inceleme ile saptanmıştır. Eşlik eden hastalıklar, aldıkları tedavi çeşitleri ve tedavi yanıtları incelenmiştir. BULGULAR: Toplam 32 hasta (%75 erkek) çalışmaya dahil edildi. Median yaş 70.5 ve median takip süresi 16 ay idi. Tüm hastalarda HIV testi negatif olarak saptanmıştır. Çalışma grubuna dahil edilen hastaların tümünde birinci basamakta tedavi olarak oral etoposide (50 mg/gün, 1. Ve 10. günler arası, 20 günde bir) uygulanmıştır. Hastaların %94’ ünde tedaviye yanıt alınmıştır (%34’ ünde tam yanıt, %56’ sında parsiyel yanıt). Median tedavi devam süresi 10 aydır. Hastalığı progrese olan veya tedaviye bağlı yan etkiler nedeni ile tedavisi kesilen 14 hastada (%43) 2. basamakta haftalık paklitaksel tedavisi uygulanmıştır. İkinci basamak tedavi uygulanan hastalardan ikisinde hastalık progrese olurken, 12 hastada ise klinik fayda (stabil hastalık veya parsiyel regresyon) sağlanmıştır. Oral etoposide tedavisi ile en sık görülen yan etkiler hematolojik yan etkiler (%34) ve bulantı (%15) olmuştur. 1 hastada febril nötropeni gelişmiştir. Takip süresi boyunca hayatını kaybeden hasta olmamıştır. TARTIŞMA: Lokal İleri evre KS tedavisinde oral etoposide etkili ve tolerasyonu yüksek bir tedavi rejimidir. Etoposide altında hastalık progresyonu görülen ya da tedaviyi tolere edemeyen hastalarda paklitaksel etkili ikinci basamak tedavi olarak kullanılabilir. Oral etoposide tedavisinde dikkat edilmesi gereken advers olaylardan birisi nötropenidir. Hastalara tedavi süresince düzenli aralıklara kan sayımı yapılması ciddi advers olay görülme riskini azaltacaktır. Anahtar Kelimeler: Kaposi sarkomu, Nötropeni, Oral etoposid, Birinci basamak oral etoposide tedavisine yanıt değerlendirmesi

Klinik Fayda n % Median Yanıt Süresi(ay)

Tam yanıt 11 %34 16 ( 9.7 - 28)

Parsiyel yanıt 18 %56 9.2 (5.1- 18 )

Stabil Hastalık - - -

Progresyon 3 %10 -

Page 11: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

9

Oral etoposid tedavisine bağlı yan etkiler- CTCAE toksisite derecelendirilmesi

Yan etkiler Grad 1

Grad 2

Grad 3

Grad 4

Nötropeni 4 2 - 1

Anemi 2 2 - -

Bulantı/kusma 2 3 - -

Asteni 2 - - -

Kcft yüksekliği 4 2 - -

Page 12: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

10

[SB-05] Beyin metastatik alveolar soft part sarkom vakası Deniz Tataroğlu Özyükseler, Murat Ayhan İstanbul Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Onkoloji GİRİŞ: Alveolar soft part sarkom ilk kez 1952 ‘de tanımlanmış bir antitedir, yumuşak doku sarkomlarını 0.5-1% oluşturan bir alt tipidir. Ortalama tanı yaşı erkeklerde 30, kadınlarda ise 20’dir. Tüm alveolar soft part sakomlar yüksek gradlı kabul edilir ancak diğer yumuşak doku sarkomlarından çok daha indolan seyreder. Primer kitlenin en yaygın yerleşim yeri alt ekstremitedir. Cerrahi eksizyon sonrası lokal nüks oranları 20-33% arasındadır, metastatik evreye geçme insidansı ise 66%’dır. En sık metastaz bölgeleri akciğer (%42), kemik (19%), beyin (15%) ve lenf nodu (7%)’ dir. Oligometastatik hastalıkta diğer sarkomlarda olduğu gibi özellikle genç hastalarda cerrahi veya definitif radyoterapi gibi lokal tedavi seçeneklerinin kullanılması önerilmektedir. Tabiatı gereği konvansiyonel kemoterapilere dirençli kabul edilen bu hastalıkta özellikle tirozin kinaz inhibitörleri yaygın olarak kullanılmaktadır. VEGF yolağını hedef almasıyla öne çıkan üç ilacın kullanımına dair veriler de gün geçtikçe artmaktadır: sunitinib, sediranib ve bevasizumab. VAKA: 27 yaş erkek hastanın sol bacak ağrısı yakınmasıyla hastane başvurusunda sol uyluk medialinde kitle lezyon saptanmıştır. Cerrahi sınır negatif olarak rezeke edilen kitle lezyonun patolojisi alveolar soft part sarkom tanısı ile uyumlu olup hasta onkoloji bölümüne refere edilmiştir. Hastanın yapılan evreleme PET/CT’sinde multipl akciğer metastazları saptanmıştır. Birinci seride IMA (İfosfamid/Mesna/Adriyamisin) tedavisi uygulanmıştır, ancak 3 kür sonrası yanıt değerlendirildiğinde akciğer metastazlarında progresyon saptanmış ve ikinci seride sunitinib tedavisi başlanmıştır. Hastanın 3 ay sonraki kontrolünde lokal nüks ve akciğer metastazlarında progresyon saptanmıştır. Bunun üzerine nüks kitle lezyonun total eksizyonu yapılmış ve sonrasında üçüncü seride gemsitabin/dosetaksel tedavisi başlanmıştır. 3 kür sonrası yanıt değerlendirmede yine akciğer metastazlarında progresyon saptanması üzerine dördüncü seride pazopanib tedavisi başlanmıştır. 20 ay stabil yanıtı koruyan hastanın 20. ay sonunda akciğer metastazlarında progresyon saptandı. Tedavi değişikliği planlandığı sırada hastanın ani başlayan şiddetli baş ağrısı yakınması olması üzerine çekilen beyin MR’da kranial metastazlar saptandı. Kranial kitlelerin operasyona uygun bulunmaması üzerine kranial radyoterapi uygulanmasının ardından beşinci seride bevasizumab 10 mg/kg 2 haftada 1 olarak tedavisi düzenlendi. Hemoptizi ve grade 1 hipertansiyon dışında yan etki gözlenmedi. 3 ay sonrasında yapılan tüm vücut ve kranial görüntülemelerinde tedaviye stabil yanıt olarak değerlendirildi. Hasta şuan tedavisini 5. Ayında klinik fayda ile tedavisini sürdürmektedir. TARTIŞMA: Alveolar soft part sarkom, indolan seyri ile diğer yumuşak doku sarkomlarından farklıdır. Diğer bir farkı da tüm sarkomlarda beyin metastazı 3% oranında görülürken, alveolar soft part sarkom hastalarında bu oran 15%’e ulaşır. Beyin metastazı akciğer metastazı ile eş zamanlı olabileceği gibi sonradan da gelişebilir. Alveolar soft part sarkom hastalarının kemoterapi direncine dair verilerin yanısıra tirozin kinaz inhibitörlerinin etkinliğine dair de veriler güçlenmektedir. Ancak metastatik renal hücreli karsinomda saptanan tirozin kinaz inhibitör direnci, alveolar soft part sarkom hastalarında da saptanmıştır. SONUÇ: Alveolar soft part sarkomda, tümörün sakin tabiatı gereği diğer yumuşak doku sarkomlarından çok daha uzun sağkalım sonuçları alınmaktadır. Ancak en etkin ve en uygun sıralı tedavinin ne olduğuna dair halen yeterli veri bulunmamaktadır. Daha geniş ve kanıt değeri yüksek çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Anahtar Kelimeler: alveolar soft part sarkom, beyin metastazı, bevasizumab

Page 13: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

11

Beyin metastatik alveolar soft part sarkom, MRI görüntüsü-1

Beyin metastatik alveolar soft part sarkom, MRI görüntüsü-2

Page 14: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

12

[SB-06] Krizotinib tedavisi altında uzamış hastalıksız sağkalım Ahmet Gülmez, Emin Tamer Elkıran İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bilimdalı Son yıllarda özellikle akciğer kanseri hastalarının tedavi algoritmalarında ciddi değişimler yaşandı. Metastatik akciğer adenokanseri hastalarının, tedavi planlamasının başlangıç aşamasını driver mutasyon araştırılması oluşturmaktadır. EML4-ALK rearanjmanı tespit edilen hastaların başlangıç tedavi seçenekleri arasından krizotinib bulunmaktadır. EML4-ALK rearanjmanı saptanan grup, metastatik küçük hücreli dışı akciğer kanserinin küçük bir kısmını oluşturmaktadır. Sunmuş olduğumuz bu vakada 2 defa opere edilip 2 kez adjuvan sisplatin bazlı kemoterapi alan hastanın, Evre-4 hastalık olarak 2. Kez nüksetmesi sonucunda krizotinib tedavisi başlanması ve 54 aydır remisyonda takip edilmesinden bahsedeceğim. Anahtar Kelimeler: Akciğer Kanseri, EML4-ALK, Krizotinib.

3rd month of crizotinib treatment-1

krizotinib tedavisinin 3. ayındaki PET/CT görüntüsü

Page 15: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

13

3rd month of crizotinib treatment-2

krizotinib tedavisinin 3. ayındaki PET/CT görüntüsü

3rd month of crizotinib treatment-3

krizotinib tedavisinin 3. ayındaki PET/CT görüntüsü

Page 16: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

14

56th month of crizotinib treatment-1

krizotinib tedavisinin 56. ayındaki PET/CT görüntüsü

56th month of crizotinib treatment-2

krizotinib tedavisinin 56. ayındaki PET/CT görüntüsü

Page 17: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

15

56th month of crizotinib treatment-3

krizotinib tedavisinin 56. ayındaki PET/CT görüntüsü

Page 18: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

16

[SB-07] EGFR ekzon 19 delesyonu olan küçük hücreli dışı akciğer kanseri hastalarında LIPI skorunun prognostik değeri Tuğba Başoğlu Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, İstanbul AMAÇ: Akciğer immun prognostik indeksinin (LIPI=Lung immun prognostic index) prognostik değeri daha önce immunoterapi alan ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri (KHDAK) tanılı hastalarda gösterilmiştir. Biz bu çalışmamızda LIPI skorunun Epidermal Büyüme Faktör Reseptör (EGFR) ekzon 19 delesyonu olan hastalardaki prognostik özelliğini ortaya koymayı amaçladık. MATERYAL-METOD: Kasım 2010 tarihinden itibaren Marmara Üniversitesi Tıbbi Onkoloji kliniğinde takip edilmiş olan 65 ileri evre EGFR mutasyonu olan hasta taradı. EGFR ekzon 19 delesyonu olup anti-EGFR-TKİ tedavi almış veya almakta olan ve dosyalarındaki bilgileri tam olan 23 hasta çalışmaya dahil edildi. Tanı anındaki demografik ve klinik özelliklerinin yanında anti EGFR-Tirozin Kinaz İnhibitör (TKİ) tedavisi başlanmadan önceki laboratuvar değerleri kayıt altına alındı. ROC analizi ile, NLR (mutlak nötrofil sayısı/mutlak lenfosit sayısı)>3 ve LDH (laktat dehidrogenaz)> 248 U/L olarak belirlenen eşik değerlere göre hastalar anormal parametre yoksa LIPI 0=düşük risk grubu, bir anormal parametre varsa LIPI 1=orta risk grubu, iki anormal parametre varsa LIPI 2=yüksek risk grubu olarak sınıflandırıldı. Klinik ve demografik veriler ile birlikte sağ kalım analizleri yapıldı. BULGULAR: Çalışmaya EGFR ekzon 19 delesyonu olan 12(%52,2) si erkek 23 hasta alındı. Ortanca tanı yaşı 62(aralık:35-86) olup ortanca takip süresi 23,4 ay (4,2-108,4 ay) idi. LIPI skorlarına göre 12 (%52,2) hasta LIPI 0, 6 (%26,1) hasta LIPI 1, 5 (%21,7) hasta LIPI 2 olarak sınıflandırıldı. LIPI skoruna göre hasta özellikleri Tablo 1’de verilmiştir. Analiz sonunda 10 (%43,5) ölüm, anti-EGFR-TKİ sonrası 15 (%65,2) hastalık progresyonu saptandı. LIPI skoruna göre değerlendirildiğinde düşük risk grubunda ortanca sağ kalım 82,8 ay (%95 güven aralığı: 15,36-150,4) olup, orta ve yüksek risk grubunda 15,4 ay (%95 güven aralığı: 13,77-17,10) saptandı (p=0,036). Sağ kalım eğrisi Şekil 1’de verilmiştir. Tablo 2’de verilen tek değişkenli analiz sonuçlarında LIPI skorunun düşük olduğu hasta grubunda sağ kalımın istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu görüldü. SONUÇ: Önceki çalışmalarda immunoterapi alan ileri evre KHDAK tanılı hastalarda prognostik bir belirteç olarak gösterilen LIPI skoru EGFR mutant hastalarda da prognostik bir belirteç olarak kullanılabilir. Hem LDH hem de NLR daha önce farklı evrelerdeki KHDAK için tek başına değeri gösterilmiş parametrelerdir. Bunların kombinasyonu ile oluşturulmuş LIPI skorlama modelinin daha güçlü bir prognostik belirteç olduğu düşüncesindeyiz. Günlük pratikte ucuz, kolay uygulanabilir, non-invaziv ve sağ kalım üzerine etkili bir skorlamanın varlığı klinisyenlere faydalı olacaktır. Anahtar Kelimeler: LIPI skor, akciğer immun prognostik indeks, küçük hücreli dışı akciğer kanseri, ekzon 19 delesyonu, sağ kalım

Page 19: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

17

Şekil 1: LIPI Skorunun Düşük ve Orta-Yüksek Risk Sınıflandırmasına Göre Sağ Kalım Eğrisi

LIPI Skoruna Göre Hasta Özellikleri Özellikler n(%)=23(100) LIPI0, n(%) LIPI1,n(%) LIPI2, n(%) n(%) p

Cinsiyet Erkek Kadın

12(52,2) 11(47,8)

9(75) 3(27,3)

1(8,3) 5(45,5)

2(16,7) 3(27,3)

12(100) 11(100) 0,054

ECOG_performans durumu ECOG 0 ECOG 1-2

17(73,9) 6(26,1)

9(52,9) 3(50)

5(29,4) 1(16,7)

3(17,6) 2(33,3)

17(100) 6(100) 0,67

Tanı Yaşı <60 ≥60

10(43,5) 13(56,5)

4(40) 8(61,5)

4(40) 2(15,4)

2(20) 3(23,1)

10(100) 13(100) 0,39

Sigara Kullanımı İçmemiş İçiyor/Bırakmış

16(69,6) 7(30,4)

8(50) 4(57,1)

5(31,2) 1(14,3)

3(18,8) 2(28,6)

16(100) 7(100) 0,67

Beyin metastatazı Var Yok

6(26,1) 17(73,9)

3(50) 9(52,9)

2(33,3) 4(23,5)

1(16,7) 4(23,5)

6(100) 17(100) 0,87

Tablo 1

Page 20: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

18

Sağ Kalım Üzerine Etkili Faktörleri Belirleyen Tek Değişkenli Analiz Sonuçları

Tek Değişkenli Analiz Tek Değişkenli Analiz

Değişkenler Hazard Oranı (%95 Güven Aralığı) p değeri

Cinsiyet (erkek ile kadın) 1,69(0,41-6,97) 0,46

ECOG (≥1 ile <1) 2,18(0,57-8,34) 0,24

Yaş (≥60 yaş ile <60) 2,34(0,47-11,6) 0,28

Sigara (içmek ile içiyor ya da bırakmış olmak) 1,43(0,37-5,46) 0,59

Beyin metastatazı (olması ile olmaması) 1,04(0,21-5,18) 0,96

LIPI skoru (yüksek ve orta risk grubu ile düşük risk grubu) 4,39(0,99-19,3) 0,047

Tablo 2

Page 21: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

19

[SB-08] COVİD-19 salgınında onkoloji gündüz tedavi ünitesi: İlk 60 günün dersleri Burak Yasin Aktaş1, Deniz Can Güven1, Rıdvan Fevzi Değirmenciler2, Hakan Taban1, Oktay Halit Aktepe1, Neyran Kertmen1, Ömer Dizdar1, Saadettin Kılıçkap1, Sercan Aksoy1, Şuayib Yalçın1, Alev Türker1, Zafer Arık1 1Hacettepe Kanser Enstitüsü, Ankara 2Hacettepe Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara GİRİŞ: Aralık 2019'da Çin'de ortaya çıkan ve kısa sürede pandemi halini alan SARS-CoV-2 virüsünün neden olduğu COVID-19 hastalığı sonrasında başlayan yeni dönemde, hem hekim ve hasta eğilimleri, hem de kısıtlı tanı ve tedavi imkanlarının salgınla mücadelede kullanılması nedeniyle günlük tıp pratiğinin etkileneceği öngörülmektedir. Bu çalışmada ülkemizde ilk vakanın tespit edildiği 10 Mart 2020 tarihinden sonraki ilk 60 günde Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi Gündüz Tedavi Ünitesinde tedavi alan hastaların özellikleri ve önceki dönemle farklılıklar incelenmiştir. Gündüz tedavi ünitesinde seanslı kemoterapi uygulamalarının yanı sıra, destek hidrasyon tedavileri; kan ürünleri transfüzyonları; GCSF, DMAH, analjezik, LHRH analoğu enjeksiyonları gibi tedaviler verilmektedir. METOD: Çalışmaya 11 Mart 2020-10 Mayıs 2020 ve 11 Mart 2019-10 Mayıs 2019 tarihlerinde Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Hastanesi Gündüz Tedavi Ünitesinde kemoterapi (KT), kan transfüzyonu, destek hidrasyon tedavisi ve enjeksiyon yapılan hastalar dahil edilmiştir. Başvuran hasta sayısı, hastaların yaş ve cinsiyetleri, uygulanan protokol ve seans sayıları ile KT dışı tedaviler retrospektif olarak incelenmiştir. BULGULAR: 11 Mart-10 Mayıs 2020 tarihleri arasında 913 hastaya 944 farklı protokol uygulanmış olup, toplam uygulanan seans sayısı 2625'tir. 2019'un aynı döneminde 933 hastaya 972 farklı protokolde 2811 seans tedavi verilmiştir. COVID-19 döneminde uygulanan günlük ortalama KT sayısı 65.6 olarak hesaplanmıştır ve bir önceki yılın aynı dönemine göre %7'lik azalma izlenmiştir (2019 ortalaması 70.2). Bir protokolün ilk kürünü alan hastaların sayısı 2019 döneminde 294 iken COVID döneminde 205 olarak hesaplanmıştır ve ve %30 oranında azaldığı izlenmiştir. İlk kez tedavi alan hasta sayısı ise 2019 ve COVID-19 dönemlerinde ise %50 azalarak 146'dan 73'e gerilemiştir. KT verilen hastaların ve tedavilerin dağılımı Tablo 1'de gösterilmiştir. 2019'da uygulanan 972 KT protokolünün 360'ı (%37) küratif amaçlı iken (neoadjuvan, adjuvan ya da RT eş zamanlı), COVID-19 döneminde küratif amaçlı verilen KT oranı istatistiksel olarak anlamlı şekilde azalarak %32 olmuştur (p=0.03). Hastalara uygulanan kemoterapi dışı sistemik tedaviler ve destek tedavilerin de COVID-19 döneminde azaldığı görüşmüştür. Günlük ortalama 8.3 hastaya uygulanan destek hidrasyon tedavileri %55 azalarak günlük ortalama 3.8'e gerilemiştir. 2019 döneminde toplam 137 transfüzyon yapılmış iken COVİD-19 döneminde transfüzyon sayısı %29 azalarak 98 olmuştur. Ünitede verilen KT dışı tedaviler Tablo 2'de özetlenmiştir. TARTIŞMA: Pandemi döneminde uygulanan toplam KT sayısında minimal bir değişim izlenmiştir. Onkoloji pratiğinde tedavilerin genellikle ertelenebilir olmadığı için tedavi ünitelerinin çalışmaya devam etmesi zaruridir. İlk kez tedavi alan hastalarda gözlenen azalma yakından takip edilmesi gereken bir parametredir. Yine küratif amaçlı tedavilerin de azalması dikkat çekicidir. Şikayeti olan hastaların hekime başvurmaktan çekinmesi ya da tanı sürecinde uzama kürabl hastalığı zamanında tespit etmeye engel olabilir. Benzer şekilde hastaların destek tedavilere, kan ürünü transfüzyonuna ulaşmasında gecikme morbidite ve mortalitede artışa yol açabilir. Salgın dönemlerinde kanser hastalarının teşhis, takip ve tedavisinde aksamaların önüne geçecek önlemlerin alınması gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: COVID-19, kemoterapi ünitesi, ayaktan tedavi,transfüzyon

Page 22: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

20

Tedavi alan hastaların, verilen tedavilerin dönemlere göre dağılımı

Hasta Sayısı

Kadın/Erkek

Ortalama Yaş

Protokol Sayısı

Seans Sayısı

İş Günü

Verilen Günlük Ortalama KT sayısı

İlk dozu verilen protokol sayısı

Günlük Ortalama İlk dozu verilen KT oranı

İlk kez tedavi alan hasta sayısı

Günlük Ortalama İlk Kez Tedavi Alan Hasta sayısı

11 Mart-10 Mayıs 2019

933 502/431 56.3 (18-86) 972 2811 40 70.2 294 7.3 146 3.6

11 Mart-10 Mayıs 2020

913 506/407 57.4 (18-92) 944 2625 40 65.6 206 5.2 73 1.8

Uygulanan KT Dışı Tedavilerin Dönemlere Göre Dağılımı

İş Günü

IV Hidrasyon

Günlük Ort IV Hidrasyon

Transfüzyon Günlük Ortalama Transfüzyon

Diğer tedavi/Enjesyion

Günlük Ortalama Diğer Tedavi/Enjeksiyon

11 Mart-10 Mayıs 2019

40 333 8.3 137 3.4 591 14.7

11 Mart-10 Mayıs 2020

40 153 3.8 98 2.4 389 9.7

Page 23: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

21

[SB-09] Lokal ileri veya rezeke edilemeyen definitif kemoradyoterapi verilen özefagus kanseri tanılı hastaların klinikopatolojik özellikleri; Tek merkez deneyimi İrem Bilgetekin Dr. A.Y.Ankara Onkoloji E.A.H. Giriş Dünyada en sık görülen 8. kanser olan özofagus kanseri geç belirti veren çoğunluğu lokal ileri veya metastatik dönemde teşhis edilen bir hastalıktır. Adenokarsinom ve skuamoz hücreli karsinom (SCC) özellikleri, anatomik lokalizasyonu ve predispozan faktörleri açısından farklılıklar gösterir. Alkol ve sigara SCC etyolojisinde daha çok rol oynarken intestinal metaplazili Barret özefagusu,obezite, alkol adenokarsinom etyolojısınde daha çok rol oynar. Özefagus üst ve orta kesiminde daha çok SCC görülürken alt kesiminde adenokarsinom görülme ihtimali daha yüksektir. Özefagus kanseri tedavisinde cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi gibi multimodal tedaviler yer alır. Üst özefagus yerleşimli veya lokal ileri rezeke edilemeyen hastalarda definitif kemoradyoterapi (KRT) ön plandadır. Biz de çalışmamızda definitif KRT uygulanan hastaların klinikopatolojik özelliklerini değerlendirdik. Materyla Metod Merkezimizde Ocak 2010 ile Aralık 2019 tarihleri arasında tanı almış özefagus adenokarsinomu veya SCC histolojisine sahip hastalar retrospektif olarak incelenmiş ve definitif KRT almış olan hastaların dosyaları geriye yönelik olarak taranarak verileri elde edilmiştir. Sonuç ve Tartışma Definitif KRT alan 69 hastanın ortalama yaşı 69 (min 17- max 83) olup çoğunluğu erkek (% 55) idi. Sigara içen % 57.9 hasta, kronik alkol kullanan % 5.7 hasta mevcuttu. Tutulum bölgelerine bakıldığında 24 (%34.8) vakada üst özefagus, 18 (% 26.1) vakada orta özefagus ve 27 (%39.1) vakada alt özefagusta hastalık mevcuttu. Histolojik tip olarak SCC baskındı (n: 60, % 87). Definitif KRT sırasında verilen kemoterapi kombinasyonlarına bakıldığında 23 hastaya (% 33.3) karboplatin-karbopaklitaksel, 46 hastaya (% 66.7) sisplatin 5FU verilmişti. Diferansiasyon özellikleri 4 hastada (% 5.8) iyi, 39 hastada (% 56.5) orta ve 20 hastada (% 29) az diferansiye idi. Altı hastanın (% 8.7) diferansiasyon bilgisi mevcut değildi. Median progresyonsuz sağkalım 15.2 ay (range 8.1-22.3 St D:3.1), genel sağkalım 23.9 ay (range 11-36.8 St D:6.5) olarak saptandı. Sonuç olarak kliniğimizde takip edilen özefagus kanseri tanılı, lokal ileri rezeke edilemeyen ve definitif KRT verilen hastaların klinikopatolojik özelliklerinin literatür ile uyumlu olduğu saptandı. Anahtar Kelimeler: özefagus kanseri, definitif tedavi, kemoradyoterapi

Page 24: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

22

[SB-10] Bevasizumab Bazlı Tedavi Alan Metastatik Kolorektal Kanserli Hastalarda Yanıtı Predikte Eden Faktörler Yakup Ergün1, Doğan Uncu2 1Batman Bölge Devlet Hastanesi, Tıbbi Onkoloji Bölümü, Batman 2SBÜ Ankara Şehir Hastanesi, Tıbbi Onkoloji Bölümü, Ankara AMAÇ: Çalışmamızda metastatik kolorektal kanserin (mKRK) birinci basamak tedavisinde bevasizumab bazlı sistemik tedavi alan hastalarda yanıtı öngörmede kullanılabilecek klinikopatolojik faktörleri araştırmayı amaçladık. MATERYAL-METOD: 2011-2019 yılları arasında mKRK tanısıyla başvuran ve birinci basamak tedavide bevasizumab bazlı sistemik tedavi alan 79 hasta çalışmaya alındı. Hastaların klinik, patolojik ve laboratuvar verilerinden 28 faktörün retrospektif analizi yapıldı. Bu faktörler ile objektif yanıt elde edilen hastalar arasındaki ilişki araştırıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların ortanca yaşı 53 yıl olup %66’sı erkekti. Hastaların %77’sinde KRAS mutasyonu mevcuttu. Çalışmamızın ortanca takip süresi 21 aydı (aralık; 5.7-72 ay). Tam yanıt elde edilen hasta olmazken 37 hastada parsiyel yanıt elde edildi (ORR: %47). Stabil hastalık ve progresyon oranı sırasıyla %33 ve %20 idi. Tek değişkenli logistic regresyon analizinde objektif yanıtı predikte faktörler LDH düşüklüğü, karaciğer metastazı varlığı, sol lokalizasyon, lenfosit/monosit oranı yüksekliği ve adenokarsinom patolojisiydi. Çok değişkenli analizde bu faktörlerden lenfosit/monosit oranı yüksekliği ve adenokarsinom alttipinin objektif yanıt ile ilişkili bağımsız prediktif faktörler olduğu saptandı (Odds Oranı sırasıyla; 1.56 ve 5.52). Lenfosit/monosit oranı için yapılan ROC analizinde en iyi kesme değer 3.1 olarak bulundu (sensitivite %50, spesifite %73). Lenfosit/monosit oranı yüksek olan grupta objektif yanıt oranı %65 iken düşük olan grupta %37 idi. Adenokarsinom alttipinde objektif yanıt oranı %52 iken müsinöz karsinom alttipinde %21 idi. Tüm hastaların ortanca genel sağkalımı 25.1 aydı (%95 GA 19.1-30.1). Objektif yanıt elde edilen hastalarda ortanca genel sağkalım elde edilemeyenlere göre anlamlı olarak daha uzundu (29.7 ay vs. 22.4 ay, p=0.01). SONUÇ: Çalışmamızda lenfosit/monosit oranı yüksekliğinin ve adenokarsinom patolojik alttipinin bevasizumab bazlı sistemik kemoterapi yanıtını öngörmede kullanılabilecek bağımsız pozitif prediktif faktörler olduğunu saptadık. Anahtar Kelimeler: kolorektal kanser, metastaz, bevasizumab, prediktif faktör, yanıt

Bazal Hasta Özellikleri

Değişkenler n (%)

Yaş, ortanca 53 (25-80)

Cinsiyet Erkek Kadın

52 (%66) 27 (%34)

Vücut Kitle İndeksi <25 ≥25

36 (%45) 43 (%55)

Sigara Evet Hayır

37 (%47) 42 (%53)

Lokalizasyon Sol Sağ

58 (%73) 21 (%27)

Patolojik alttip Adenokarsinom Müsinöz Karsinom

65 (%82) 14 (%18)

Metastaz durumu Senkron Metakron

37 (%47) 42 (%53)

Page 25: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

23

Metastaz sayısı Tek Multiple

44 (%56) 35 (%44)

Karaciğer metastazı Var Yok

49 (%62) 30 (%38)

Akciğer metastazı Var Yok

50 (%63) 29 (%37)

Periton metastazı Var Yok

23 (%29) 56 (%71)

Birinci basmak rejim Oxaliplatin İrinotekan

36 (%45) 43 (%55)

KRAS Wild Mutant

26 (%33) 53 (%77)

Lökosit 7400

Nötrofil 4800

Lenfosit 1500

Hemoglobin 12

Monosit 500

Trombosit 283.000

Albümin 4

LDH 266

Ürik asit 4.5

GGT 47

ALP 111

Sistemik inflamatuar indeks 890

Lenfosit/Monosit Oranı 2.6

CEA 21

CA19-9 45

Laboratuvar verilerinin ortanca değerleri yazılmıştır

Multivariate logistic regression analiz sonuçları Odds Oranı %95 Güven Aralığı p-değeri

LDH (düşük) 1.00 0.99-1.02 0.48

Lenfosit/Monosit Oranı (yüksek) 1.56 1.08-2.21 0.01

Lokalizasyon (sol) 3.03 0.85-10.07 0.08

Patolojik alttip (adenokarsinom) 5.52 1.16-26.31 0.03

Karaciğer metastazı (var) 2.86 0.96-8.50 0.06

Page 26: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

24

Lenfosit/Monosit Oranı ve Patolojik Alttipin Objektif Yanıt ile İlişkisi

Objektif Yanıt (n:37, %47)

Stabil + Progresyon (n:42, %53)

Lenfosit/Monosit Oranı (cut-off: 3.5)

Yüksek %65 %35

Düşük %37 %63

Patolojik Alttip Adenokarsinom %52 %48

Müsinöz Karsinom %21 %79

Page 27: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

25

[SB-11] Sarkomatoid diferansiasyon gösteren renal hücreli kanserli hastaların klinikopatolojik özellikleri;Tek merkez deneyimi Fatma Buğdaycı Başal Dr. A.Y.Ankara Onkoloji E.A.H. Giriş Renal hücreli kanser (RHK) tüm kanserler arasında yaklaşık % 3.8 oranında görülür ve başlangıç yaşı genellikle 64’tür. Böbrek kanserlerinin %85’i renal hücreli kanser, bunun da %70’i şeffaf hücreli kanserdir. Sigara, obezite, hipertansiyon ve Von Hippel Lindau hastalığı veya VHL genini taşımak risk faktörleridir. Sarkomatoid diferansiasyon prognozu kötüleştiren faktörlerdendir. Çalışmamızda sarkomatoid diferansiasyon gösteren RHK tanılı hastaların klinikopatolojik özellikleri aratırılmıştır. Materyal Metod Merkezimizde Ocak 2013 ile Aralık 2019 tarihleri arasında tanı almış olan metastatik renal hücreli kanser tanılı hastalar retrospektif olarak incelenmiş ve sarkomatoid diferansiasyon gösteren 33 hastanın dosyaları geriye dönük olarak taranmıştır. Sonuç ve Tartışma Sarkomatoid diferansiasyon gösteren 33 hastanın ortanca yaşı 61 (min 33-max 78) idi. Çoğunluğu erkek (n:24, % 72.7) olan grupta 13 hasta (% 39.4) hiç sigara içmemişti. Karnofsky performans skoru 80 ve üzeri 27 hasta (% 81.8) vardı. Tanıda metastatik olan 17 hastanın (% 51.5) 7’si (% 21.2) oligometastatik idi. Prognostik skorlamalardan IMDC skoru düşük olan 2 hasta (% 6.2), intermediate skoru olan 23 hasta (% 69.6), yüksek skoru olan 8 hasta (% 24.2) mevcuttu. Fhurman grade en sık 3 (n:10, %30.6) olarak saptandı. İlk basamakta verilen tedaviler arasında sunitinib (n:13,% 39.4), pazopanib (n:12,% 36.4) ve sorefenib (n:3,% 9.1) mevcuttu. Hastaların 27’sine nefrektomi uygulanmıştı. Median genel sağkalım 16 ay (range 8.4-23.7, St D:3.8), progresyonsuz sağkalım 11.1 (range 9.6-12.5, St D:0.75) olarak hesaplandı. Sonuç olarak çalışmamızda sarkomatoid diferansiasyon gösteren RHK tanılı hastaların literatür ile uyumlu olarak progresyonsuz ve genel sağkalımları daha kısa olarak saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: renal hücreli kanser, sarkomatoid diferansiasyon,sağkalım

Page 28: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

26

[SB-12] Tekrarlayan Kas İnvazif Olmayan Mesane Tümörü Hastalarının TUR-MT Patolojilerinde Progresyonu Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi Sezgin Okçelik1, Ramazan Acar2, Halil Kızılöz1 1Nevşehir Devlet Hastanesi, Üroloji Bölümü, Nevşehir 2SBÜ Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Tıbbi Onkoloji BD., Ankara GİRİŞ: Mesane kanseri üriner sistemim en sık tümörüdür. Bunların %75’ ini kas invazif olamayan mesane tümörleri(KİOMT) oluşturmaktadır. Mesane kanserlerinde progresyonu bir çok faktör etkilemektedir. Biz de bu çalışmada kliniğimizde yapılan TUR-MT ameliyatları sonrasında ilk patolojisi KİOMT çıkan hastaların progresyonunu etkileyen demografik ve klinikopatolojik özellikleri araştırmayı amaçladık. MATERYAL-METOD: Bu çalışmada Nisan 2014 ile Nisan 2020 yılları arasında retrospektif olarak mesane tümörü nedeniyle TUR-MT ameliyatı olmuş 101 hastanın verilerini değerlendirdik. Patoloji sonuçları üretelyal karsinoma dışında olan 4 hasta çalışma dışı bırakıldı. Toplamda 97 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş, cinsiyet, sigara içme öyküleri ve komorbiditeleri kaydedildi. Bu demografik özelliklerin patolojik evre progresyonu ile ilgisi değerlendirildi. Primer tümör boyutu, ilk tümör T evresi (Ta/ T1), ilk tümör derecesi (Yüksek grade/ Düşük grade), karsinoma in situ (CIS) varlığı, erken intravezikal kemoterapi tedavisi(Mitomycin-c), intravezikal indüksiyon tedavisi tipi gibi patolojik özellikler kaydedilip değerlendirildi. Progrese olan grupları karşılaştırmak için parametrik ve nonparametrik testler kullanıldı. Hastalık progresyonunu değerlendirmek için Kaplan-Meier eğrileri ve sağ kalım tabloları kullanıldı. ROC analizi yapılarak progresyonu etkileyen primer tümör boyutunun kesim noktası hesaplandı. P<0.05 olması anlamlı olarak kabul edildi. BULGULAR: Ortalama yaş 68.4±8.3 idi. Erkek kadın oranı 9.77( 88/9) idi. Hastaların %92.8’ i sigara içiyordu. Hastaların %78.4’ ünün DM, HT, KAH gibi bir veya daha fazla komorbiditesi mevcuttu. Yapılan analizde yaş, cinsiyet, sigara hikayesi ve komorbidite varlığı hastalık progresyonu ile ilgili değildi (p=0.37, p=0.23, p=0.15 ve 0.14, sırasıyla). İlk tümör T evresi, tümör derecesi, CIS varlığı, erken intravezikal kemoterapi uygulanması ve uygulanan indüksiyon tedavisinin tipi hastalık progresyonu ile ilgili bulunmadı (p=0.28, p=0.43, p=0.19, p=0.14 ve 0.93, sırasıyla)(Tablo 1). Bununla beraber primer tümör boyutu hastalık progresyonu ile ilgili idi (p=0,04). ROC analizi yapıldığında progresyonu etkileyen tümör boyutunun kesim noktası olarak 3.25 cm tespit edildi(Şekil – 1). SONUÇ: Tekrarlayan kas invazif olmayan mesane tümörlerinde demografik ve klinikopatolojik faktörler değerlendirildiğinde progresyonu öngörmede en önemli faktör primer tümör boyutu gibi görünmektedir. Anahtar Kelimeler: KİOMT, Mesane kanseri, TUR-MT

Page 29: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

27

Figür 1

Tümör Boyutu Kesim Noktası İçin ROC Eğrisi

Progresyon olan mesane cancerleri ve progresyon olmayan mesane kanserleri karşılaştırılması Progresyon Olan Hastalar Progresyon Olmayan Hastalar p

Primer Tümör Boyutu 4.2±1 3.1±1.7 0.04

İlk T evresi Ta T1

6 4

64 23 0,28

İlk Tümör Derecesi HG LG

4 6

28 59 0.43

CIS Varlığı CIS + CIS -

2 8

6 81 0,19

Erken intravezikal Kemoterapi Uygulanan Uygulanmayan

4 6

17 70 0,14

Intravezikal İndüksiyon Tedavisi BCG Mitomycin-c

9 1

77 10 0.93

Page 30: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

28

[SB-13] Over Kanserli Hastalarda Nadir Bir Metastaz Bölgesi Olarak İskelet Sistemi Naziye Ak, Pınar Mualla Saip İstanbul Üniversitesi, Onkoloji Enstitüsü, İstanbul AMAÇ: Over kanserli hastalarda kemik metastazlarının görülmesi çok nadirdir (vakaların <% 2'sinde), bu nedenle özel kemik görüntüleme rutin olarak kullanılmaz (1). Over kanserli hastalar arasında kemik metastazı beklenen grubu belirlemek tanı ve tedavi stratejileri geliştirmede faydalı olabilir. Biz de bu amaçla over kanseri tanısı almış hastalarımızda kemik metastazı sıklığını inceledik. YÖNTEMLER: İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Medikal Onkoloji Polikliniğine ocak 2012 ile Aralık 2018 tarihleri arasında başvuran over kanserli hastalar retrospektif olarak tarandı. Tüm hastaların klinikopatolojik ve demografik özellikleri, kemik metastazı saptanan grubun is eek olarak ilk progresyon ve kemik metastazı geliştirme tarihleri sağkalım analizleri için kaydedildi. Analizler için Spss 20.0 programı kullanıldı. SONUÇLAR: Toplam 474 hasta dosyası tarandı. Borderline histoloji, germ hücreli tümörler, seks cord - stromal tumor ve epitelyal baskın olsa da mikst özelliklerde olduğundan karsinosarkomlar dışlandı. Toplam 363 epitelyal over tümörünün %76’sı seröz, %7.7’si endometrioid, %7.2’si berrak hücreli karsinom ve %9.1’I net alt gruba ayrılmamış adenokarsinom olarak saptandı. Hastaların median yaşı 52’ydi. Bu hastaların 12’sinde radyolojik olarak gösterilmiş kemik metastazı mevcuttu. Tüm grupta insidans %2.5, epitelyal orjinli hasta grubunda %3.3 saptandı. Bir hasta ilginç olarak 7 yıllık hastalıksız sağkalım sonrası izole sternum metastazı ile başvurmuş, biyopsi ile kemik metastazı tanısı almıştı. Bir hasta da gebelikte tanı almıştı. Tanı anında hastaların 5’i evre IIIC, 2’si IVB, 2’si IVA ve 3’ü evre 1C idi. 2 inop hasta dışında ilk tanıda 6 hasta suboptimal, 4 hasta optimal opere edilmişti. Hastaların histolojik dağılımı incelendiğinde %50 (n: 5) seröz, %8.3 (n: 1) az diferansiye endometrioid ve seröz mikst, %8.1 (n: 1) adenokarsinom, %41.7 (n: 5) berrak hücreli karsinom olarak gözlendi. Tüm epitalyal hücreli grup içinde histolojik olarak kemik metastazı riski incelendiğinde, berrak hücreli grupta diğer epitalyal histolojili tümörlere göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artmış risk saptandı (Ki-Kare p<0.001, Tablo 1). 2 hasta hem femur hem de vertebral kolonda metastatic olmakla birlikte, en sık vertebral kolonda %83.4 (n: 10), daha nadir sternum %8.4 (n: 1) ve femurda %25 (n: 3) metastaz saptandı. Hastaların ikisinde tanı zamanında hiperkalsemi, birinde hipokalsemi mevcuttu. 4 hastada sklerotik, 6 hastada litik karakterde metastaz gözlendi. Yaş, patoloji ve ilk kemoterapi dozunun 30 gün içinde başlanmış olması kemik metastazı gelişimine kadar geçen süre ve toplam sağkalım üzerinde etkisi anlamsız bulundu. Tanı anında kemik metastazı ve inoperable hastalık varlığı bekleneceği gibi toplam sağkalımda anlamlı dzüeyde azalmaya sebep olmuştur. Kemik metastazı gelişiminden sonraki sağkalım süresi incelendiğinde, tanı anında metastazın olan hastalar ile daha sonradan metastaz saptanan hastalar arasında sağkalım süreleri farklı değildi. Kemik metastazı sonrası istatistiksel olarak anlamsız olsa da berrak hücreli histolojisi olan hastalarda sağkalım daha kısa olarak bulundu (p: 0.082). SONUÇ: Over kanserli hastalarda kemik metastazı nadirdir, ancak özellikle berrak hücreli vakalarda kemik metastazı riskini artmış olabilir. Bu hastalarda semptomlar konusunda dikkatli olunması ve tanısal testler istenirken kemiğe yönelik incelemelerin daha erken istenmesi önerilir. Anahtar Kelimeler: Over Karsinomu, Kemik Metastazı, Survival

Page 31: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

POSTERBİLDİRİLER

Page 32: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

29

[EP-01] Autoimmune Thyroid Disease May Affect Prognosis Of Breast Cancar Selim Yalçın1, Ramazan Coşar2, Aşkın Güngüneş2, Aydın Cifci2, Şenay Durmaz2 1Kırıkkale Üniversitesi, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Kırıkkale 2Kırıkkale Üniversitesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı Kırıkkale INTRODUCTION AND AIM: Autoimmune thyroid disease (AITD) is more frequently observed in breast cancer patients. There are not enough studies showing the prognostic significance of this association in terms of breast cancer. The aim of our study was to determine the breast cancer molecular subgroup frequency and to examine the relationship between AITD and the breast cancer in terms of prognosis and predictive factors. MATERIALS-METHODS: One hundred and one patients have been included to study who are followed by breast cancer diagnosis in Kirikkale University, Medical Oncology outpatient clinic. They have been divided into subgroups according to molecular classification. This study was planned as a retrospective descriptive design. The patients with high serum anti-TPO levels were considered positive for AITD. Prognostic and predictive parameters (tumor stage, tumor size, axillary lymph node involvement, histologic grade, lymphovascular invasion, perineural invasion, hormone receptor status, HER-2 over expression) were compared between breast cancer patients with AITD and those breast cancer patients without autoimmune thyroid disease. RESULTS: The prevalence of thyroid autoimmunity (high serum anti-TPO level) was 23.8% (n = 24) in our breast cancer patients. The axillary lymph node involvement in AITD positive breast cancer patients was lower than AITD negative breast cancer patients (37.5% versus 61%, respectively, p = 0.043). There were no significant differences between the two groups in terms of other prognostic parameters. More importantly, there was a significantly negative correlation between anti TPO levels and axillary lymph node involvement in patients with breast carcinoma (r= -0.245, p=0.014). CONCLUSION: The rate of involvement of axillary lymph nodes, which is an important prognostic parameter, has been found to be lower in breast cancer patients accompanied by AITD. This result supports the view that thyroid autoimmunity is a positive prognostic factor in terms of breast cancer. The mechanism through which it is effective should be examined in new studies. Anahtar Kelimeler: : Autoimmune thyroid disease, breast cancer, prognostic and predictive factors

Table 1: Serum thyroid hormones, TSH and TPO levels in study pooplation with breast cancer

Breast Ca with AITD n:24

Breast Ca without AITD n:77

p

FreeT3 (pg/mL) 2,70±0,52 3,03±0,52 0,009

Free T4 (ng/dL) 1,17±0,19 1,26±0,22 0,08

TSH (µU/mL) 3,47±3,67 2,56±1,96 0,256

AntiTPO (IU/mL) 216,39±167,54 9,96±5,24 0,0001

Page 33: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

30

[EP-02] Tedavi ve prognostik faktörler açısından metastatik prostat kanserli hastalarımızın değerlendirilmesi; Tek merkez deneyimi Fahriye Tugba Köş1, Arife Ulaş2, Didem Dede3, Bülent Yalçın3 1Lokman Hekim Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Ankara 2Bursa Şehir Hastanesi, Tıbbi Onkoloji Bölümü, Bursa 3Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Ankara AMAÇ: Kliniğimizde takipli metastatik prostat kanserli hastaların klinik özellikleri, verilen tedaviler, sağkalım sonuçları ve prognozla ilişkili faktörleri değerlendirmeyi amaçladık. MATERYAL-METOD: Tanıda metastatik olan prostat kanserli hastalar geriye dönük olarak tarandı ve analiz için tüm verilerine ulaşılabilen 123 hasta çalışmaya dahil edildi. Prognostik faktörler için univariate ve multivariate istatiksel analizleri yapıldı. Sağkalım oranları için Kaplan–Meier yöntemi kullanıldı. BULGULAR: Hastaların median yaşı 70 (48.0-89.0) olup, %29.3’ı 65 yaş altındaydı. Eastern Cooperative Oncology Group (ECOG) performans statusu (PS) 0-1 olan hasta sayısı %70.7 idi. Initial Gleason skoru ortanca 8.0 (5.0-10.0) ve %53.7’sini 8-10 arası grup oluşturmaktaydı. Tanı anındaki median serum prostat spesifik antijen (PSA) düzeyi 163.2 (ng/mL) (0.003-2551.0) idi. Hastaların % 93.5’inde kemik, %22’sinde visseral ve %17.0’ında lenf nodu metastazı saptandı. Hastaların %72.3’ü primer androjen deprivation tedavisi (ADT) aldı. ADT tedavisine direnç gelişen hastalarda toplam ortanca yanıt süresi 24 ay (2.0-134 ) idi. ADT sonrası direnç gelişen hastalar (%43.9) docetaxel aldı. Docetaksel alan hastalarda median overall survivalı (OS) 45.0 ay (3.5.3-54.7), median progresyon free survival (PFS) 10.4 ay (2.0-30.0) idi. Tüm hastaların ortanca OS’si 39.0 ay (2.0-160.0) bulundu (Şekil). Univariate analizde OS ile yaş, komorbidite, sigara, tanıda PSA düzeyi ve WBC arasında ilişki saptanmadı. Ancak, anemi, trombositopeni, laktat dehidrogenaz yüksekliği, kalsiyum 10 gr/dl’nin üzerinde, albumin düzeyi 3.5 gr/dl’nin altında, visseral metastaz varlığı, gleason skoru 8-10 olması genel sağkalımda kısalma ile ilişkiliydi, ancak bu kısalık istatiksel anlamlı saptanmadı. ECOG PS ≥2 (P<0.001) ve alkalen fosfataz (ALP) yüksekliğinin (P=0.009) sağkalımı etkilediği bulundu. Çok değişkenli analizde ECOG PS ≥2 (HR:9.4 (4.9-17.7), P= <0.0001 ) anlamlı saptandı. SONUÇ: Metastatik prostat kanserli hastalarda başlangıç tedavi olarak ADT ve ardından hormon refrakter hastalarda docetaksel – prednizolon tedavisiyle sağkalım oranlarında iyileşme saptadık. Performans statusu, sağkalımı etkileyen en önemli prognostik faktör olarak bulundu. Anahtar Kelimeler: androjen deprivasyon tedavisi, docetaksel, metastatik prostat kanseri

Page 34: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

31

Şekil. Metastatik prostat kanserinde genel sağkalım grafiği

Page 35: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

32

[EP-03] Meme kanserli hastalarda tanı anında bakılan hematolojik inflamasyon parametrelerinin sağkalım üzerine etkisi Necla Demir1, Eda Erdiş̇2 1SİVAS MEDİCANA HASTANESİ TIBBİ ONKOLOJİ BÖLÜMÜ 2CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ RADYASYON ONKOLOJİSİ AD GİRİŞ: Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanserdir. Erken evrede yapılan cerrahi ve adjuvan tedavilerle bu hastalarda uzun süreli sağkalım oranları elde edilmesine rağmen, nüks bu hastalar için önemli bir sorundur. Yüksek nötrofil/lenfosit oranı (NLR), trombosit/lenfosit oranı (PLR), ve sistemik immün inflamasyon indeks (SII) değerlerinin çeşitli kanserlerde kötü prognozla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada, nötrofil/lenfosit oranı (NLR), trombosit/lenfosit oranı (PLR), ve sistemik immün inflamasyon indeks (SII) değerlerinin meme kanseri sağkalımı üzerine olan etkileri değerlendirilmiştir. METOD: Çalışmaya 2007-2018 yılları arasında tedavi edilen 751 meme kanserli hasta alındı. NLR, PLR ve MPV cut-off değerlerini bulmak için ROC analizi, sağkalım oranlarını tespit etmek için de Kaplan Meier analizi kullanıldı. NLR, PLR, ve SII için cut-off değerleri sırasıyla 2.4, 150 ve 580 olarak saptandı (p<0,05). SONUÇLAR: Hastaların ortalama takip süresi 71 aydı (1-304 ay). Yüzde 31 hasta lüminal A, % 23 hasta lüminal B, % 29 hasta Her-2 pozitif, ve % 14 hasta triple negatifti. Beş yıllık genel sağkalım (OS) oranları NLR≥2.4 olan hastalarda, NLR<2.4 olanlara göre daha kısaydı (sırasıyla % 71 ve % 84, p<0,001). PLR≥150 olan ve olmayan hastaların beş yıllık OS oranları sırasıyla % 73 ve % 83 bulundu (p=0,001). Benzer şekilde, SII değeri yüksek olan hastaların 5-yıllık OS oranları düşük olanlara göre daha kısaydı (sırasıyla % 74 ve % 84, p=0,08). Beş yıllık hastalıksız sağkalım oranları (DFS) değerlendirildiğinde NLR≥2.4 olan hastalarda %60, NLR<2.4 olanlarda %77 (p<0,001); PLR≥150 olanlarda %66, PLR<150 olanlarda %73 (p=0,01); SII≥580 olanlarda %66, SII<580 olanlarda %75 (p=0,006) saptandı. On yıllık OS ve DFS oranları da NLR, PLR, ve SII yüksek olan hastalarda anlamlı olarak daha düşüktü. TARTIŞMA: Çalışmamızda meme kanseri tedavisi öncesi NLR, PLR ve SII değerlerinin yüksek saptanması kötü sağkalım ile ilişkili bulundu. Bu durum, yeni tanı koyulan meme kanserli hastalarda oluşan inflamatuar yanıt ve artmış sitokin düzeylerinin bir yansıması olabilir. Anahtar Kelimeler: meme kanseri; enflamasyon; sağkalım

Page 36: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

33

[EP-04] Metastatik Mide Kanserinde Kapesitabin Sonrası Radyolojik Tam Yanıt, Olgu Sunumu Elanur Karaman RTE Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji GİRİŞ: Mide kanseri insidansı coğrafik farklılık gösteren bir kanser olup, sık görülen bölgelerde kansere bağlı ölümlerin 3. nedenini oluşturmaktadır (1). Hastaların yarısından fazlası ilerlemiş evrede yakalanmaktadır. Erken evrede cerrahi küratif, ana tedavi yöntemi olup hastaların ancak dörtte birine uygulanabilmektedir. Metastatik rezeksiyona uygun olmayan hastalarda kemoterapi ana tedavi olup, tedavideki gelişmelere rağmen sağkalım kısadır. Birinci basamak tedavi sonrası karaciğer metastazlarında radyolojik tam yanıt alınan ve 17 aydır remisyonda izlenen metastatik mide kanseri olgusunu sunmayı amaçladık. OLGU: 73 yaşında kadın hasta karın ağrısı şikayeti ile başvurdu. Tip 2 DM tanısı olan ve oral antidiyabetik ajan kullanan hastada demir eksikliği anemisi saptandı. Yapılan üst gastrointestinal sistem endoskopisinde Z hattından başlayan ve kardiyaya uzanan 270 derece dairesel, exülsere ve kardiyayı hafif daraltan kitle görüldü. Biyopsi sonucu adenokarsinom, cerb-B2 (-) geldi. Evreleme amaçlı çekilen tomografilerinde karaciğerde büyüğü 5 cm multiple metastatik lezyonlar, çölyak grupta birkaç adet lenfadenopati saptandı (Resim 1). metastatik Her-2 (-) mide adenokarsinom tanısı olan hastaya birinci basamak tedavide oksaliplatin kapesitabin tedavisi başlandı. 6 siklus tedavi sonrası karaciğerdeki lezyonlarda gerileme olduğu görüldü (en büyük kitle boyutu 18x16mm’ye geriledi), ancak toraks tomografisinde yeni gelişen pulmoner lezyonlar saptandı. Göğüs hastalıkları ve Enfeksiyon hastalıklarınca konsülte edilen hastada ilaca bağlı BOOP (bronşiolitis obliterans organize pnömoni) düşünüldü. Hastanın oksaliplatin tedavisi kesilerek kapesitabin 2500mg/gün 1-14 gün, 21 günde bir olacak şekilde takibe alındı. Hastanın karaciğer metastazlarında Ocak 2019’da radyolojik tam yanıt alındığı görüldü (Resim 2). Hasta tanıdan itibaren yaklaşık 31 aydır kapesitabin tb ile remisyonda izlenmektedir. SONUÇ: Türkiye’de mide kanseri kadınlarda ve erkeklerde 5. en sık görülen kanser olup, kanser ile ilişkili ölümlerin önemli bir kısmını oluşturmaktadır (2). Karaciğer en sık görülen metastaz yeri olup, kötü prognozla ilişkilendirilmektedir (3). Seçilmiş hastalarda metastazektominin faydası gösterilmesine rağmen, 5 yıllık sağkalım %10’un altındadır (4). Kapesitabin oral fluoropirimidin türevi olup, mide kanseri tedavisinde 2002’den beri kullanılmaktadır (5). Metastatik HER-2 (-) mide kanseri birinci basmak tedavisinde fluorourasil/kapesitabin bazlı kemoterapi rejimleri önerilmektedir. Literatürde metastatik mide kanserinde birinci basamak kemoterapi sonrası tam yanıt alınan hastaların sayısı sınırlıdır (6-8). Hastamızda birinci basamak kapesitabin bazlı tedavi sonrası karaciğer metastazlarında tam yanıt alınmış ve hastalıksız olarak izlenmektedir. Tümörlerdeki tedaviye verilen yanıttaki heterojenite, klinik, patolojik ve genetik değişiklikler ile ilişkilendirilmektedir. Nadir görülmesi nedeniyle olgu sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: mide kanseri, kapesitabin, karaciğer metastazı

Page 37: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

34

Resim 1

Kasım 2017 tarihli Abdomen BT’de karaciğerde büyüğü 5 cm multiple metastatazlar, mide duvar kalınlaşması

Resim 1

Kasım 2017 tarihli Abdomen BT’de karaciğerde büyüğü 5 cm multiple metastatazlar, mide duvar kalınlaşması

Resim 2

Şubat 2020 tarihi abdomen BT’de karaciğerdeki metastazların tamamen kaybolduğu görülmektedir

Page 38: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

35

[EP-05] Kemoterapiye Tam Yanıt Alınan Anjiosarkomlu Geriatrik Olgu Sunumu Cumali Çelik, Ferhat Ekinci, Atike Pınar Erdoğan, Ahmet Dirican, Gamze Göksel Cumali Çelik, Ferhat Ekinci, Atike Pınar Erdoğan, Ahmet Dirican, Gamze Göksel GİRİŞ Sarkomlar bütün kanserlerin yaklaşık olarak % 1’ini oluştururken orijin aldıkları doku histolojisine göre adlandırılırlar. Angiosarkomlar kan damarları veya lenfatik sistemden köken olmasına göre hemangiosarkom veya lenfanjiosarkom diye ikiye ayrılır. Spesifik sarkomlar tanımlanmış etkenlere maruziyet sonucu yada altta yatan hastalığa bağlı olarak açığa çıkmaktadır. Sarkomlar onkolojide tedavisi zor bir hastalık grubudur. Primer lezyonların tedavilerinde multidisipliner yaklaşım gerekli iken adjuvan kemoterapi ile 10 yılda yaklaşık % 10 hastalıksız sağkalım elde edilir. Sarkomların ilk basamak tedavisinde doksorubisin (A) ve ifosfamid(C) bazlı rejimler effektif bir seçenek olarak sınırlı kaldığı için daha fazla ilaç kombinasyonu seçeneklerine ihtiyaç vardır. Bazı hastalar komorbiditeleri nedeni ilk hat AC için uygun aday değildir. Burada akciğer metastazı olan bir extremite anjiosarkomunda gemsitabin ve dosataksel kombine tedavisi sonunda tam yanıt gözlenen olgu sunulmaktadır. OLGU SUNUMU 73 yaşında erkek hasta üç ay önce sol bacakta ağrı olması üzerine başvurduğu ortopedi kliniğinde görüntülemeler sonucu izlenen kitleden yapılan biyopsi ile anjiosarkom tanısı konularak sol dizüstü amputasyonu yapılmış. Operasyon sırasında proximal femura extrakorporal radyoterapi ve ardından proximal femur başı 10 dakika kadar gemsitabinli serum fizyolojik içinde bekletilmiş. Post op tarafımıza yönlendirilen hastaya evreleme amaçlı çekilen (PET BT )’sinde ( Resim. 1) akciğer ve mediastende yaygın tutulumlar raporlanmış. Hasta metastatik anjiosarkom olarak değerlendirilerek tedavi olarak gemsitabin (1000 mgr/m2 D1-D8) ve dosetaksel (75 mgr/ m2) 21 günde bir olmak üzere toplam 9 kür ve kemik metastazları nedeniyle 3 ayda bir zoledronik asit verildi. Her 3 kür sonrası yapılan ara değerlendirmelerde hastalık stabil seyrederken verilen 9. kür KT den sonra çekilen PET BT’de metastaz saptanmadığı görüldü ve tam yanıt olarak değerlendirildi ( Resim.2). TARTIŞMA Sarkomlarda performans durumu iyi olan hastalara standart birinci basamak tedavi olarak ifosfamid ve doxorubisin önerilmesine rağmen bu hastalarda yanıt oranı %17 ile %65 civarında kalmaktadır. Sadece bazı küçük serilerde %60’lara ulaştığı raporlanmış. Bizim hastamızın ileri yaş, kardiyovasküler hastalık ve performans düşüklüğü nedenlerinden dolayı ifosfamid adriamisin kombinasyonu verilemedi. Gemsitabine-dosetaksel (GD) kombinasyonun’un birinci basmakta önerilen tedaviyle kıyaslandığında daha az etkin ancak daha az toksik olduğu bilinmektedir. GD kombine tedavisinin daha önce farklı sarkomlarda gösterilen yanıt oranları % 43 ile %37 arasında değişmekte iken bizim vakamızda uyguladığımız standart doz ile metastatik hastada tam yanıt elde edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Anjosarkom, Geriatrik Hasta, Tam Yanıt

Page 39: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

36

Resim 1

Tedavi öncesi çekilen PET görüntüleleri

Resim 2

Tedavi sonrası çekilen PET görüntüleleri

Page 40: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

37

[EP-06] Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanserinin Duodenum Metastazı: Olgu Sunumu Atila Yıldırım1, Evren Fidan1, Sami Fidan2, Arife Malat3, İsmail Saygın3 1Karadeniz Teknik Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, Trabzon 2Karadeniz Teknik Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Trabzon 3Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı, Trabzon GİRİŞ Küçük hücreli dışı akciğer kanserleri ( KHDAK), tanı anında sıklıkla metastaz yapmış olarak karşımıza çıkmaktadır. Çoğunlukla kemik, beyin, kemik iliği, karaciğer ve karşı akciğer en sık metastaz görülen organ ve dokulardır. Bununla birlikte KHDAK’nin bağırsak metastazı oldukça nadirdir. Genel olarak bağırsak metastazı yapmış akciğer kanserli hastaların prognozu oldukça kötüdür. Olguların seyri sırasında genellikle bağırsak kanaması, obstrüksiyonu ve perforasyonu gözlenmektedir. Biz burada KHDAK tanısından dolayı kemoterapi alan ve duodenum metastazı gelişen, literatürde nadir rastladığımız bir olguyu sunduk. OLGU 55 yaşında erkek hasta kilo kaybı, öksürük, balgam ve hemoptizi şikayetleri ile sağlık kurumumuza başvurdu. Özgeçmişinde; bilinen sistemik hastalığı yoktu, 20 paket/yıl sigara öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede patolojik bulgu saptanmadı. Hastaya çekilen toraks tomografisinde sol akciğer alt lobda yaklaşık 60x65 mm boyutunda, torasik aortaya, pulmoner venlere ve sol akciğer alt lob bronşuna invaze görünümde kitle lezyonu saptandı (Şekil 1). Bununla birlikte üst-alt paratrakeal, subkarinal ve bilateral hiler lenfadenopatiler mevcuttu. Evreleme amacıyla çekilen batın tomografisinde de karaciğerde metastatik kitle lezyonları ve bilateral surrenal metastatik kitle lezyonları saptandı. Hastaya transtorasik iğne biyopsisi yapılarak KHDAK tanısı kondu. Evre 4 olarak kabul edilen hastamıza dosataksel ve sisplatin kemoterapisi planlandı. 3. kür kemoterapiden sonra, hastanın izlemi sırasında hastada aktif melena gelişti. Koagulasyon testlerinde patoloji saptanmayan hastaya yapılan üst gastrointestinal sistem endoskopisinde duodenum 3. kısmında yaklaşık 3 cm çaplı, üzerinde eksuda olan ülser gözlendi (Şekil 2). Ülserden biyopsiler alındı. Biyopsi materyaline ait kesitlerde geniş nekroz alanları içerisinde pleomorfizm gösteren az sayıda iri çekirdekli, geniş eozinofilik stoplazmalı atipik epitel hücre toplulukları izlendi (Şekil 3). Morfolojik görünüm akciğerlerden alınan biyopsi örneklerindeki tümör hücreleri ile aynıydı. İmmunohistokimyasal çalışmada tümör hücrelerinde CK7, CK20, TTF1 negatif ve PanCK pozitif saptandı ve bu bulgularla squamöz hücreli akciğer kanseri olarak raporlandı (Şekil 4). Sonucunda da hasta duodenum metastazı tanısı aldı. Tanıdan yaklaşık 3 hafta sonra hasta exitus oldu. TARTIŞMA Akciğer kanserinin intestinal metastazı oldukça nadir görülmektedir. Genellikle de bizim vakamızda olduğu gibi ince bağırsaklar tutulmaktadır. Cortes ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada bu oran %11 olarak bildirilmiştir ve bu hastaların çoğu asemptomatiktir. İntestinal metastazı olan semptomatik hastalar kliniğe genellikle karın ağrısı şikayeti ile gelirler; ki bu şikayet obstrüksiyona ve perforasyona işaret edebilir. Ancak bizim hastamızda olduğu gibi, bazı hastalar melena şikayeti ile de gelebilirler. Yang ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada intestinal metastaza yol açan en sık akciğer karsinom histolojik tipi, bizim olgumuzda da olduğu gibi skuamöz hücreli akciğer karsinomudur. Akciğer kanserine bağlı intestinal sistem metastazları erkeklerde daha sıktır ve ortalama yaş bu hastalarda 64,5’ tur. Akciğerin kanserlerinin bağırsağa metastazında tanı zor konulduğundan hastaların yaşam süresi hayli kısadır. İntestinal metastazı olan hastalarda ortalama yaşam süresi 4 haftadır (1-20 hafta). Bizim hastamız da duodenum metastazı tanısı sonrası yaklaşık 3 hafta sonrası exitus oldu. Akciğer kanser tanısı mevcut olan hastalarda, yeni ortaya çıkan karın ağrısı, kanama ve melena, olası metastaz olabilirliği açışından mutlaka değerlendirilmelidir. Nitekim intestinal metastazı gelişen bu hastaların yaşam süreleri kısa olsa da, oluşabilecek komplikasyonların önüne geçilebilmesi açısından hayli önemlidir. İntestinal metastazı oluşan bu tür hastalarda palyatif cerrahinin yeri olsa da, kemoterapinin katkısı maalesef net değildir. Metastazlara yaklaşımda eken tanı konur ve opere edilirlerse bu olguların yaşam süreleri uzayabilir. Anahtar Kelimeler: Akciğer kanseri, duodenum, metastaz

Page 41: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

38

Şekil-1

Toraks bilgisayarlı tomografisinde sol akciğer alt lobda yaklaşık 60x65 mm boyutunda torasik aortaya, pulmoner venlere invaze kitle lezyonu.

Şekil-2

Üst gastrointestinal sistem endoskopisinde duodenumda yaklaşık 3 cm çaplı, üzerinde eksuda olan ülser

Page 42: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

39

Şekil-3

Duodenumda mitoz figürlerlerinin (oklar) eşlik ettiği solid neoplastik hücre infiltrasyonu (H&Ex400)

Şekil-4

Neoplastik hücrelerde PanCK pozitifliği (PanCKx400)

Page 43: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

40

[EP-07] Covid pandemisinde onkoloji hastalarındaki zorluklar Seher Yıldız Tacar, Mesut Yılmaz, Aykut Özmen Bakırköy Dr sadi konuk eğitim araştırma hastanesi,tıbbi onkoloji anabilim dalı,istanbul 65 yaşında kadın hasta bilinen ek bir hastalığı yokken, Temmuz 2018 de sol memede ele gelen kitle şikayeti ile basvuruyor.Yapılan meme usg de; sol meme saat 7 hizasında, 28x10 mm boyutlu, düzensiz sınırlı, hipoekojen solid lezyon izlendi. Bu lezyonun 2 cm lateralinde saat 6 hizasında periareolar yerleşimli, 6 mm çaplı, hipoekojen, düzensiz sınırlı ikinci odak izlenmİŞ. (BIRADS 6). Hastanın çekilen pet ct de uzak organ metastazı görülmedi. Sol meme, meme koruyucu cerrahi,sentinel lenf nodu örneklemesi, aksiller küraj yapıldı. Patolojısınde; invaziv duktal karsinom, multisantrisite: mevcut,tümör boyutu: 4.1 cm (t-1), 0.6 cm (t-2), histolojik grade: 2,nükleer grade: 2 ER: % 75 pozitif PR: % 1-2 pozitif cerb b-2: negatif (skor 0) ki - 67: % 30 olarak görüldü. Sentinel lenf nodları: 2 adet lenf nodundan 1 tanesinde metastaz saptandı. Aksiller küretaj ile 16 adet lenf nodunda metastaz görülmedi. Patolojik evre: pT-2, N-1a olan hasta adjuvan kemoterapisni aldı.( siklofosfamid+doksorubisin 4 kür, sonrası 12 kür haftalık paklitaksel sonrasında,adjuvan letrozol tablet başlandı) Takiplerİnde kemik ağrısı gelişen hastanın Ağustos 2019 da pet ct de Multipl kemik metastazı saptandı. Eylül 2019 da kemiklere yönelik palyatif RT sonrasında birinci basamak olarak kapesitabin tablet ve ibandronat tablet tedavisi başlandı. Aralık 2019 da çekilen kontrol pet de yeni gelişen metastatik kemik lezyonları ve mevcut kemik lezyonlarında progresyon saptandı. Sağ akciğerde yer yer nodüler formasyonlar ve hafif düzeyde FDG artışı gösteren lezyonlar met açısından kuşkulu olup, takibi önerilmiş. Ocak 2020 de hastaya 2. Basamak olarak everolımus 10mg / gün, eksemestan 25mg / gün başlandı. Tedavi sonrası çekilen Nisan 2020 pet de sağda daha belirgin her iki akciğer alt loblarda progresyon gösteren pulmoner infiltrasyon alanlarında hipermetabolik lezyonlarsaptandı.Metastatik pulmoner infiltrasyon veya viral pnömoni açısından klinik değerlendirme önerilmiş. ( covid viral pnömoni açısıdan klinik ve labratuar bulgularla değerelndirilmesi önerilimiş) Hasta bu bulgular üzerine kovid ön tanısı ile hastane de yatırılarak covid tedavisi aldı ancak hastanın tekrarlayan sürüntü testleri negaif olarak görüldü. Hastanın hastaneye yatmadan önce ve takiplerinde de covid açısından şüpheli olabilecek hiçbir şikayeti olmadı. Bu küresel salgın döneminde onkoloji hastalarının onkolojik açıdan tanı tedavi süreçleri aksamaktadır.Bizim vakamızda olduğu gibi şüpheli radyolojik bulgular ile gereksiz hastane yatışları olabilmektedir ve böylece enfekte olmayan bir hastanın hastaneye yatırılarak enfekte olma olasılığı artmaktadır Anahtar Kelimeler: meme,kanser,covid,hasta

Page 44: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

41

[EP-08] Primer Pulmoner Anjiosarkom: Nadir Bir Olgu Mustafa Serkan Alemdar, Sema Sezgin Göksu, Hasan Şenol Coşkun Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Primer Pulmoner Anjiosarkom Olgusu Giriş Anjiosarkomlar; yumuşak doku sarkomlarının histopatolojik bir alt tipi olup, agresif özellik gösteren vasküler endotelyal hücrelerden köken almaktadır. Yumuşak doku sarkomlarının yaklaşık %1-2 kadarını oluşturmaktadır. En sık primer yerleşim yeri baş boyun bölgesi cildi ve subkutan dokusudur. Primer pulmoner anjiosarkomlar oldukça nadir görülmektedir. Pulmoner anjiosarkomların 4. ve 5. dekadlarda daha sık görüldüğü literatürde bildirilmiş ancak cinsiyet farkı bildirilmemiştir. Spesifik bir semptom görülmediği için tanıda çoğunlukla ileri evrede saptanmaktadır. En sık semptom olarak hemoptizi görülmektedir. Etyolojisinde Polivinil klorür, thorotrast gibi maddelere mesleki maruziyet, mastektomi ve radyoterapi uygulanması predispozan faktörler olarak yer almaktadır. Prognozu oldukça kötü olup hastaların büyük çoğunluğunun sağkalımları 1 yıldan azdır. Tedavide cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi seçenekleri kullanılmaktadır. Erken evrede cerrahi uygulanması tedavinin temelini oluşturmaktadır. Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde takip ettiğimiz primer pulmoner anjiosarkom tanılı vakamızı hem nadir görülmesi hem de literatüre göre daha genç yaşta saptanması nedeniyle sunmak istedik. Olgu Sunumu 28 yaşında kadın hasta, yaklaşık 6 aydır devam eden öksürük, nefes darlığı ve balgam şikayetleri olması üzerine Haziran 2019’da tetkik edilmiştir. Hastaya Toraks bilgisayarlı tomografisi (BT) çekilmiş ve BT de sol akciğerde parahiler alanda konglomere görünümde 39*32 mm kitle ve bunun dışında dağınık yerleşimli çok sayıda büyüğü sağ akciğerde alt lobda yaklaşık 20*17 mm boyutlarında noduler dansiteler izlenmiştir. Hastanın sağ alt lobtaki lezyonuna yönelik tanısal amaçlı wedge rezeksiyon yapılmış ve patolojisi malign mezenkimal tümör metastazı olarak raporlandırılmıştır. İmmunhistokimyasal boyalardan Vimentin pozitif, Sinaptofizin, TTF-1, S-100, PanCK, CD34, SMA ve Desmin, HMB-45, Melan-A, MPO negatif raporlandırılmıştır. Hastaya hem primer odak saptanması hem de evreleme için değerlendirmek üzere PET CT tetkiki yapılmıştır. PET CT ‘de sol akciğer medialinde hiler bölgeyi içeren kabaca 6*5 cm boyutlu düzensiz sınırlı hipermetabolik kitle lezyonu izlenmiştir. Sol akciğer üst lob parakardiak alanda plevraya oturan yaklaşık 5 cm boyutlu hipermetabolik kitle lezyonu izlenmiştir. Her iki akciğerde büyüğü yaklaşık 2 cm boyutlu hipermetabolik nodüller izlenmiştir. Hastanın mevcut radyolojik, histopatolojik ve klinik bulguları Toraks konseyinde tartışılmıştır. Vasküler yapı boyunca tutulum olması ve klinik patern özelliği ile hasta pulmoner anjiosarkom olarak değerlendirilmiştir. Metastatik pulmoner anjiosarkom tanısı ile hastaya 6 kür İfosfamid-Adriamisin-Mesna kemoterapi protokolü uygulanmış. 6 kür sonunda progresyon saptanması üzerine hastada Pazopanib tedavisine geçilmiş ve hasta yaklaşık 4 ay süre ile bu tedaviyi almıştır. 4 ay sonunda progresyon saptanması üzerine Gemsitabin-Dosetaksel tedavisine geçilmiştir. Hasta 1. kür tedavisini almıştır. 3 kür sonunda yanıt değerlendirilmesi planlanmıştır. Tartışma Pulmoner anjiosarkomlar nadir görülen ancak oldukça agresif seyirli malignitelerdir. Etyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Güncel tedavilere rağmen sağkalımları oldukça kısadır. Erken evrede saptanması durumunda cerrahi ile sağkalım katkısı elde edilebilmektedir. Bu nedenle tanıda erken evre saptayabilmek oldukça önemlidir. Nadir görülmesi nedeniyle bilgiler genellikle vaka bildirimlerinden gelmektedir. Biz de bu nedenle bu vakamızı sunduk. Anahtar Kelimeler: anjiosarkom, pazopanib, pulmoner

Page 45: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

42

[EP-09] Malign Plevral Mezoltelyamada İmmunoterapi Deneyimi Bilgin Demir, Onur Yazdan Balçik̇, Nezih Meydan Adnan Menderes Üniversitesi, Tıbbi Onkoloji Ana Bilim Dalı, Aydın Malign plevral mezotelyoma (MPM), agresif müdahaleyle bile yaklaşık 12 ay medyan sağkalımı olan oldukça ölümcül bir kanserdir. Unrezektabıl MPM’ın birinci basamak sistemik tedavisi sisplatin + pemetrekset kemoterapisine dayanır ve yanıt oranı % 35-41 civarıdır. İmmün checkpoint inhibitörleri bir çok kanserde sağkalımı artırdığı ispatlanmıştır. MPM da nivolumab immunoterapisi faz II çalışmalarda etkinliğini göstermiştir. Burada, standart tedaviden sonra hızlı hastalık progresyonu olan hastada tek ajan nivolumab ile yanıtı olan MPM'li bir olguyu sunuyoruz. Yaşadığı yerde asbest maruziyeti öyküsü olan 75 yaşında bayan hasta akut dispne için yapılan tetkikinde sağ plevral kalınlaşma ve efüzyon saptandı. Yapılan sitolojik incelemede etiyoloji için kesin bir sonuç alınmaması üzerine plevral biyopsi yapıldı. Patoloji sonucu kötü diferansiye epitelioid tip malign mezotelyoma olarak bildirildi. Daha sonra yapılan evrelemede hasta T4N1M0 olarak bildirildi. Yapılan konsultasyonlar sonucu unrezektabıl olduğu bildirildi. Hastanın ECOG performans skoru 1 olarak belirlendi. Hastamıza ilk olarak sisplatin+ pemetrekset tedavisi başlandı. 3 kür sonra yapılan yanıt değerlendirmede progresyon olması üzerine gemsitabin+paklitaksel tedavisine geçildi. Hastamızda yaklaşık 12 ay mevcut tedavi ile hastalık kontrol altına alındı. Bu tedavi ile progrese olması üzerine 3. basamak tedavi olarak etkin bir sitemik kemoterapi bulunmadığı için bir immün checkpoint inhibitörü olan nivolumab monoterapisi düşünüldü. Hastanın ECOG performansı1 idi. Dako yöntemi ile bakılan PDL-1 düzeyi %3 olarak saptandı. Hastamıza nivolumab monoterapisi başlandı. Nivolumab tedavisinin 4. haftasında klinik olarak semptomları azaldı. Toplam 12 siklus 3mg/kg nivolumab tedavisi verildi. 3.ay’da bakılan yanıt değerlendirmede regresyon saptanması üzerine tedavi 6 aya uzatıldı. Tedavi süresince herhangi bir yan etki gözlenmedi. 6 ay sonra yapılan yanıt değerlendirmede progresyon olması üzerine vinorelbin tedavisine geçildi. MPM de sistemik kemoterapi olarak, yaklaşık 12 aylık bir medial genel sağkalımına sahip olan ve 5.7 aylık bir hastalığın ilerlememesini sağlayan sisplatin ve pemetreksed kombinasyonunu kullanılır. Yanıt oranları sadece% 35-41'dir. Pogresyon sonrası Gemsitabin ve vinorelbin kombinasyonu ile kurtarma tedavisi sıklıkla denenir, ancak 2.2 aylık progresyonsuz sağkalım ile %10'luk bir yanıt oranı sağlar. Anti-anjiyojenik olarak ajanların mevcut kemoterapilere eklenmesi ile ilgili çalışmlar yapılmıştır. Bunlarda en önemlisi faz III çalışma olan bevasizumab’ın sisplatin -pemetreksed rejimine eklendiği MAPS çalışmasıdır. MAPS çalışmasında bevasizumab’ın standart kemoterapi rejimine eklenmesi ile genel medyan sağkalım 2.7 ay artmıştır. Ancak bevasizumabın eklendiği kolda trombotik olaylarda ve ciddi hipertansiyonda anlamlı artış olmuştur. Hasta seçiminin iyi yapılması gerekmektedir.Yakın zamanda daha önce tedavi alan hastalarda pembrolizumab tedavisinin gemsitabin+vinorelbin tedavisi ile kıyaslandığı faz III çalışma yapılmıştır. Sonuçlar benzer bulunmuştur. Nivolumab ile ilgili 2.ve 3. basamak tedavide kullanıldığı faz II çalışmalar mevcut olup yanıt oranları %18 civarında bulunmuştur. Hasta seçiminde biyobelirteç olarak hala net bir öneri yoktur. PDL-1 düzeyi %1 in üstü pozitif kabul edilmektedir. İmmünoterapinin kanser tedavisine gelmesi, tedavilerin zor olduğu hastalıklara karşı umut getirdi. Geleneksel kemoterapi rejimleri ile sonuçlar, yüksek başarısızlık oranları ve önemli yan etki profilleri ile en iyi ihtimalle hayal kırıklığı yarattığı için MPM tedavisinde alternatif yaklaşımlar önemli bir ihtiyaç devam etmektedir. Burada standart kemoterapilerden sonra hastalık progresyonu yaşayan ancak tek ajan nivolumab ile 3. basamakta yaklaşık 6 aylık hastalık kontrolu sağlanan MPM'li bir olguyu sunuyoruz. Olgumuzda elde edilen cevaba dayanarak nivolumab, MPM'de gelecekteki bir tedavi olarak söz edilebilir, ancak bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: ,PLEVRAL EFÜZYON,MEZOTELYOMA, İMMUNOTERAPİ,

Page 46: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

43

[EP-10] Nadir bir klinik antite: Growing Teratom Sendromu ve Gliomatozis Peritonei Birlikteliği Hüseyin Salih Semiz1, Hilal Şahin1, Sinan Ünal2, Mehmet Faruk Köse3 1SBÜ. Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2Katip Çelebi Üniversitesi İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3Acıbadem Sağlık Grubu Atakent Hastanesi GİRİŞ: Overin germ hücreli tümörleri tüm over kanserlerinin %2-3’ünü oluşturur. Nadir görülen bu tümörlerin doğal seyri ve tedavisi sırasında ortaya çıkabilecek daha nadir durumlar da olabilir. Bunlardan biri peritoneal yüzeylere glial hücrelerin yayılmasıyla karakterize ve genellikle benign kabul edilen gliomatosis peritonei, diğeri ise genellikle immatür teratomun tedavisi sırasında malign komponentin sistemik kemoterapiye yanıt vererek kaybolması veya küçülmesinin aksine benign komponentlerini hızla büyümesi ile karakterize Growing teratoma sendromudur. Biz bu yazıda over immatür teratom tanılı 29 yaşında bir hastanın tedavisi sırasında aynı anda gelişen ve oldukça nadir görülen Growing teratom sendromu ve gliomatozis peritonei birlikteliğini ve tedavi sürecini paylaşmak istedik. OLGU: 29 yaşında, bilinen komorbiditesi olmayan kadın hastaya gebeliğinin 16. haftasında karında şişlik yakınmasıyla yapılan MR incelemesinde batını dolduran solid ve kistik komponentler barındıran kitle lezyonu saptanmış (Resim 1). Laparoskopide sol over kaynaklı 10 cm’lik kitle lezyonu saptanmış. Kitle aspirasyonu frozen sonucu IT gelen hastaya sol ooferektomi yapılmış. Gebeliği sorunsuz tamamlanan hastaya uygulanan sezaryen sırasında sol over lojunda kitle saptanarak biyopsi yapılmış. Biyopsi neticesi MT gelen hastanın kliniğimize başvurusunda batın MRI tetkikinde pelvik girim düzeyinde 19,5 cm kitle, batın içi yaygın asit saptandı (Resim 2). Toraks kontrastlı tomografisinde metastaz yoktu. AFP: 537, beta hCG: 0,6, LDH: 164 saptandı. Hastada sadece MT değil yolk salk komponenti de olabileceği düşünülerek sistemik kemoterapi planlandı. Yapılan solunum fonksiyon testinde FEV1/FVC: %74 saptanan ve obstrüktif akciğer hastalığı düşünülen hastaya sisplatin ve etoposid ile kemoterapi başlandı. Birinci kürün 10. gününde grade 3 hiponatremi, grade 3 bulantı ve kusma gelişti. 2. kür kemoterapide %15 doz azaltımı yapıldı. Hastada grade 2 bulantı-kusma gelişti. Hasta 3. kür kemoterapi için başvurduğunda karın şişliğinde artış, karın ağrısı ve nefes darlığı yakınmaları vardı. Yapılan muayenede batında ileri derecede distansiyon ve yaygın matite saptandı. Hastaya yapılan batın MR’da kitle boyutlarının arttığı (27 cm) ve yeni peritoneal implantlar geliştiği görüldü (Resim 3). AFP, beta hCG ve LDH değerleri normal aralıkta saptanan hastada GTS düşünülerek operasyona alındı. Hastaya pelvik kitle eksizyonu, omentektomi, retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu, kolesistektomi (taşlı kolesistit saptanarak), apendektomi, peritonektomi yapılarak R0 rezeksiyon elde edildi. Postoperatif patolojisinde; omentum, batın ön duvarı ve mesane peritonunda MT (ayrıca primer kitlenin tanısı MT), GP, lenf düğümlerinde nodal gliomatozis saptandı. Hastaya postoperatif 4 kür daha EP kemoterapisi verilmesi planlandı. Fakat grade 2 bulantı kusma nedeniyle postoperatif 3 kür kemoterapi sonrası tedavi kesildi. Takibe alınan hastanın postoperatif 37. ayında e nüks veya metastaz bulgusuna rastlanmadı. Tartışma ve SONUÇ: Bizim vakamızda ortaya çıkan hızlı klinik progresyon ve tümör belirteçlerinin KT sonrası normalleşmesi GTS düşündürdü. Ayrıca; hastada GTS düşünüldüğü sırada yapılan batın MR’da çok sayıda implant görülmesi de GP varlığını desteklemekteydi. Literatürde mevcut vaka serilerinde olduğu gibi hızlı cerrahi müdahalenin yapılması ve GTS-GP gibi nadir klinik durumların akla gelmesi hastayı doğru yönetmek için en önemli basamaklar olmuştur. Bu vaka OGT’lerin seyrinde nadir durumlar görülebileceğine ve bu durumlara hızlı müdahalenin hayat kurtarıcı olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu vakanın ışığında, daha çok genç yaş grubunda görülen germ hücreli tümörlerde hem neoadjuvan kemoterapinin önemli bir seçenek olduğu hem de nadir görülen klinik durumlara hazırlıklı olunarak yapılacak olan multidisipliner çalışmanın önemi bir kez daha ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: ovarian germ cell tumors, growing teratoma syndrome, gliomatosis peritonei

Page 47: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1

44

Resim 1

Tanı anında MRI'da pelvik kitle

Resim 2

Kemoterapi öncesi MRI'da pelvik kitle Resim 3

Kemoterapi sırasında hızla büyüyen kitle ve yeni ortaya çıkan peritoneal implantlar

Page 48: SÖZLÜ BİLDİRİLERimmunoterapi.org/econgre_book.pdf · 1 [SB-01] Genç Meme Kanserli Hastalarda Vücut Kompozisyonunun Prognoza Etkisi İsmail Beypınar1, Furkan Kaya2, Hacer Demir1