step dergisi sayı 1

48
stepdergisi.com 1 “Girişimci Rehberi” sayı:1 Baybars ALTUNTAŞ Haluk OKUTUR Ertuğrul BELEN Adnan AKDEMİR Melik DUYAR İdris CİN Burak BÜYÜKDEMİR

Upload: stepdergisicom

Post on 10-Mar-2016

250 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Başarı ve Ekonomi Dergisi

TRANSCRIPT

stepdergisi.com1“Girişimci Rehberi” sayı:1

Baybars ALTUNTAŞHaluk OKUTURErtuğrul BELENAdnan AKDEMİRMelik DUYARİdris CİNBurak BÜYÜKDEMİR

stepdergisi.com2

KÜNYE

Kurucular

Kemal Talha KOÇFatih ÇAPAK

Genel KoordinatörEsma KAPLAN

EditörBurak ARİKŞeyma KAR

Medya OperatörüMuhammed Emre ALTUNOK

Sosyal Medya OperatörüMetin ŞAHİN

Röportaj SorumlularıFatih ÇAPAK - Talha KOÇ

AR-GE operatörüDamla KESMEZ

Reklam OperatörüFatih ÇAPAK - Talha KOÇ

Fotoğraf ve Görsel İçerik OperatörüNazgül Ece KALAMİ

Tasarım OperatörüFatih AÇIL

İsmail Burak Sönmez

İletişim : [email protected]

EditördenBaşarı nedir sizce? Kimisi için başarı, “çok para sahibi olmak ”, kimisi için, “istediği her şeye sahip olmak ” , belki de “yüksek bir un-vana erişebilmek ”, ya da “yeni bir şey bulmak ” olabilir. Ama bizce asıl başarı, günün so-nunda “mutlu olabilmek” tir. Zaten söylediğim tüm bu başarı senaryolarının ortak noktası da bu; mutlu olabilmek. Birazdan her ne ka-dar dokunamasanız da çevireceğiniz her bir sayfa bu mutluluğun ürünü. En başta, daha Step sadece bir fikirken, hepimizin kafasında bu sayfalara sığmayacak kadar büyük soru işaretleri vardı. Ama ekip olmayı başardığımız her günün sonunda aslında birbirimizin mutluluğuna şahit olduk. Büyük bir heyecandı, büyük bir koşuşturmaydı. Hiyerarşi kurmadan birbirimizin eksiklerini gidererek ilerlediğimiz bu yol belki bizim için bir dönüm noktasıydı. Ama sonuç olarak uzun mu uzun; yorucu mu yorucu çalışmalarımızın sonucunda siz değerli okuyucularımıza kavuştuk. İlk sayı, ilk göz ağrısı, büyük bir deneyim… İlk sayı için bize hiçbir şeyden kaçınmadan, büyük destek veren girişimci büyüklerimiz gözümüzdeki o ışığı görmüş olacaklar ki; çok önemli öğütlerde bu-lundular. Bu sayının çıkabilmesinde emekleri gerçekten büyük. Savunduğumuz tüm yenilikçi fikirlere büyük içtenlikle destek verdiler. Biz şu an çok mutluyuz. Eğer siz de son sayfayı bitirip, boş vakit geçirmediğinizi anlıyorsanız ve bundan dolayı küçük de olsa bir mutluluk varsa içinizde; artık siz de bizdensiniz. Siz de bizim bu başarımıza ortak oldunuz. Çok uzattığımı biliyorum; ama sizden tek bir ricam var: “Lütfen sayfaları zarar vermeden çevirin; çünkü her bir satırda size katmak istediğimiz tecrübelerin emeği var.”

Burak ARIK

stepdergisi.com3

Baybars Altuntaş - Deulcom International Kurucusu “Yirmi bin kişi pas geçti: ben faks çektim.”

Sayfa 4

Ertuğrul Belen - Divas Diamond Pırlanta Kurucu Ortağı“Ortaklığı evlilik eksi alyans olarak tanımlıyorum.”

Sayfa 8

Adnan Akdemir - AFM Sinemalarının Kurucusu ve Melek Yatırımcı“Bunu evlenme çağına gelmiş kızını gelinlikle görmeye benzetiyorum.”

Sayfa 14

İdris Cin - Girisimhaber.com Kurucu Ortağı“İnovasyon ve ar-ge çalışmalarıyla girişimcinin kendi mavi ok-yanusunu oluşturması ya da en azından bu okyanusta daha az kırmızı olan bölgeleri bulması gerekiyor.” Sayfa 20

Haluk Okutur - Simit Sarayı Kurucu Ortağı“Şu an dünyada açtığımız tüm şubelerin adı Simit Sarayı.”

Sayfa 28

Burak Büyükdemir - E-tohum Kurucu Ortağı“İnternet bugün içinde yaşadığımız yer.”

Sayfa 42

Melik Duyar - Mega Hafıza Kurucusu“Hafıza tekniklerine ilgi duymam bende kumarhanelerde baş-ladı.” Sayfa 32

İçindekiler

stepdergisi.com4

BAYBARS ALTUNTAŞ

İçinde bulunduğumuz çağ artık girişimcilerin dünyası haline geldi. O kadar çok fikir üretilip; hayata geçirilmeye çalışılıyor ki gelişen teknolojiyle birlikte inovasyon çalışmaları hızla ilerliyor. Tabii ki bu doğrultuda kimi girişimciler büyük başarılara imza atarken, kimileri eleniyor. Peki bu eleme neye göre oluyor? Bu konu hakkında eminiz en tecrübe sahibi isimlerden biri dünyaca ünlü girişimcimiz Baybars Altuntaş’ tır. Girişimcilik dünyasına hızlı ve emin adımlarla girip, büyük kararlılıkla başarıya koşan Altuntaş’la sizin için konuştuk. Umarız ki, aradığınız soruların cevabını bulabilirsiniz…

stepdergisi.com4

stepdergisi.com5

BAYBARS ALTUNTAŞ

Milyarder Öğrencimiz Geldi

Lisede halıcıda, üniversite-deyse acentelerde çalışırken Deulcom gibi büyük bir şirke-tin sahibi olacağınız hiç aklını-za geldi mi?

Aklımın ucundan bile geç-medi. Hiç böyle bir plan da kurmuyordum. Ama küçükken hep; ”Bu çocuk bir şey olacak” derlerdi. Daha otobüsle okula giderken bile hocamız: “Mil-yarder öğrencimiz geldi “ der-di. Demek ki bir ışık varmış ve bunu görmüşler.

Hattuşaş’ı sattığınız dönemdeki enerjinizi ve Üniversite yıllarınızdaki girişimcilik enerjinizi eksilmeden şu an da muhafaza ediyor musunuz?

Oldukça koruyorum enerjimi. Topluma ne kadar çok şey ve-rirsen o kadar şarj oluyorsun ve enerjin de bir o kadar yük-seliyor. İş vaktin ne kadar azsa

o kadar çok iş halledersin; ne kadar çoksa o denli az iş üre-tirsin.

Bildiğiniz üzere girişimcile-rin en büyük sorunu çevre-lerindeki kişilerin sözleriyle enerjilerinin sönmesi oluyor. Bu konuda düşüncenizi alabilir miyiz?

Zaten burada en büyük bari-yer yakın çevre ve bu bariyeri aşabilmek çok önemli. Giri-şimcinin kulağının içi tertemiz olacak; laf sağ taraftan girip sol taraftan çıkacak. Herkesi dinle; ama işine yarayanı al.

Türkiye ‘de inovasyon yaratan kırk patrondan biri seçilmek ve hayatınızın TRT tarafından belgesel olarak yayınlanması sizde nasıl bir duygu yarattı?

Bunların hepsi hikâye. Biri geliyor, sizi seçiyor ve hayatı-

nızı belgesel haline getiriyor. Tabii bunlar için bir şey yapmış olmanız gerekir; ama sonuçta kalıcı cinsten apoletler değil; ama motive bakımından ele alınca sizi kendinize getiren, şevk veren faaliyetler.

Sizce girişimcilikte şans faktö-rünün yeri neresidir? Siz ba-şarınızda ana etkenin şans ve içgüdü mü; yoksa çalışkanlık mı olduğunu düşünüyorsu-nuz?

Aslında bu bir paket. Çok ça-lışırsan, iyi fikir üretirsen ba-şarılı olursun; ama bunların

Yirmi bin kişi pas geçti; ben faks çektim.

stepdergisi.com6

hepsinin bir payı vardır. Ana etkene gelirsek de ben bunu, E-maildeki @ işaretine benzetiyo-rum. Adres ne kadar doğru olursa olsun o işareti koymazsan o mail gitmez. Dolayısıyla burada da yüce Allah’ın takdiri olmadan hiçbir şey olmaz.

Aslında yeni bir fikir olmayan “Franchising” kavramını Avrupa’dan Türkiye’ye getirdiniz. De-diğiniz gibi bunu da yirmi bin kişinin okuduğu derginin vesilesiyle sadece siz düşünüp gerçek-leştirdiniz. Bu, girişimciliğin bazı insanlara has bir özellik olduğunu gösterir mi?

“Yirmi bin kişi pas geçti; ben faks çektim.” Başarı da buradan geldi. Bence girişimcilik insana has bir özellik değildir. Ama çevre şartları, eğitim, kader, kısmet gibi faktörler birleşip girişimciliği meydana getirir. Siz bir yere tohum atarsınız ora-dan aldığı ışıkla büyür gelişir; ama başka bir yere attığınız aynı tohum o ortamın ışığıyla büyüye-meyebilir. Bu örneğe benzetebiliriz girişimciliği.

Zengin adamın çocuğundan girişimci olmaz gibi bir söylemeniz var. Bunlar hakkında ne diyecek-siniz?

Kitabın başına geleceğin girişimcileri kızım “Eda ve Alara” ya diye başlık attım ve daha sonra küçük kızım Eda geldi ve dedi ki; ”Hem kitabın başında böyle diyorsun; hem de kitapta zengin adamın çocuğu girişimci olmaz diyorsun, biz ne olacağız şimdi?” Güzel bir şey yakalamış değil mi? Zaten bu sorudan sonra değiştirdim o söyle-mimi. Aslında zengin adamın çocuğu da girişimci olur ama şu da bir gerçek ki: Sıfırdan başlamakla belli bir noktadan ilerlemek arasında büyük fark-lılıklar var.

Tecrübelerinizi paylaşmak için yeni kitaplar yaz-mayı düşünüyor musunuz?

İkinci kitabım yeni çıktı zaten üçüncüyü de düşü-nüyorum; ama içerik hakkında bir şey söyleye-mem şimdilik.

Tek cümleyle yeni nesil girişimcilere tavsiyele-riniz nelerdir?

İT ve mobil teknolojilerinden uzaklaşmasınlar.

Burnunuzun çok iyi koku aldığını söylemişsi-niz. ” Otobüsten İndim Bmw’ye Bindim “ adlı kitabınızda da başarmış olduklarınızı bizim de başarabileceğimiz mesajını vermişsiniz. Bunlar hakkında ne söylersiniz?

Girişimcinin üç tane önemli duyu organı olacak. Birincisi kulak: Bir kere kulağının içi tertemiz ola-cak. Laf sağ taraftan girip; sol taraftan çıkacak. Herkesi dinlersen bir yere varamazsın. Gözler: ” Look at the door; see the door.” Arada dağlar kadar fark var. Herkes bakacak; sen göreceksin. Üçüncüsü de burun: Burun da paranın kokusu-nu iyi alacak. Bu olayın özeti budur.

stepdergisi.com7

35 yaş altı çalışan genç profesyoneller-le birlikte iş yaşamı ve anlayışı kavramı tamamen değişmeye başladı. Bir üst kuşak olan anne ve babalarının bir iş yerinde kalma süresi 9 yılı bulurken Y kuşağında bu süre 3 yıla kadar düşüyor.

1990’lı yıllarda 10 yılda 3 iş değişikliği “tutarsızlık” olarak algılanırken; şimdi bu görüş Y kuşağıyla birlikte değişerek 4 veya 5 iş değişikliğine makul bakıla-biliyor. Yapılan araştırmalar sonucunda Y kuşağı genç yöneticilerin sürekli yeni fırsatlar kovalamak gibi bir girişimi var. CV’lerini hep güncel tutmayı tercih edi-yorlar. Bu girişim isteği de, genç yöne-ticilere daha uygun teklifler geldiğinde, iş değişikliğine gidebiliyorlar. Araştır-malar da bu sonucu destekler nitelikte; tam zamanlı genç çalışanların % 76’sı doğru bir iş fırsatıyla karşılaştığında mevcut işlerinden ayrılmaları söz ko-nusu oluyor. Türkiye’de de durum aynı. Araştırmalar 10 yıl içinde bir üst kuşak olan X jenerasyonunda kişilerin ortala-ma çalışma süresi 22 ay iken, Y jeneras-yonunda bu süre 18 aya kadar düşüyor.

İş ömründeki kısalmalar Y kuşağının ka-rakteristik özelliği olarak görülebilir. Bu kuşakta, X kuşağında olduğu gibi, çalış-tığı kuruma bağlılık ön planda olmuyor. Daha çok rasyonel ve bireysel çıkarlar önem kazanıyor.

İş değişimindeki artış birçok soruyu akıllara getiriyor: Genç çalışanların ne-den çok sık iş değişikliğine gittikleri ve şirketten ne tür beklentileri olduğu? Y kuşağının çalıştığı kurumu değiştirme-sinin belki de temel sebebi; gençlere yeterince fırsat tanınmamasıdır. Bu durum onları daha aktif olabilecekleri kurumlara yöneltiyor. Genç çalışanların şirketlerde aradığı özelliklerden bazıla-rı; şirket içi adalet, objektiflik ve şeffaf-lık gibi ortamlardır.

Y kuşağının önemli özelliklerinden biri de, maddiyat odaklı olmamaları ve ücretin önüne geçen değerlere sahip olmalarıdır. Araştırmalar Y kuşağının %58’inin uyumlu bir şirkette çalışmak için %15 daha az maaş almayı kabul et-tiklerini gösteriyor. Bu araştırmalardan Y kuşağının önem verdiği üç konunun; özel hayat, pozitif ortam ve kariyer fır-satı olduğunu görüyoruz. Bu olanakla-rın iyi olduğu durumlarda genç yönetici takımındakiler iş değiştirmeyi düşün-müyor.

Genç çalışanlarda yönetici kademesine doğru yükselmek sadakati artırırken iş değiştirme oranını da ciddi boyutlarda düşürmektedir. Örneğin; Siemens’de normal pozisyonda çalışan bir kişinin beş yıldan uzun o kurumda kalma oranı % 29.5 iken pozisyonun yükselmesiyle

oran % 80.5’lere çıkıyor.

Y kuşağında yaşanan bu durum ,çalı-şanları şirkette tutabilmek için sadece pozisyon yükseltme değil bunun yanın-da bu genç çalışanlar için rekabet orta-mı yaratılabileceği gibi prim, projelerde görev ve kısa dönemli eğitim olanakları da sağlanabilir. Böylece genç yönetici-lerin işlerine olan algıları hep açık kalır.

Şirketler de çalışanların dinamizmini artırma amaçlı çeşitli stratejiler uygu-luyorlar. Bu uygulanan stratejilerin en önemli noktaları; Y kuşağına bireysellik, özgür bir çalışma ortamı ve yeteneğini kullanabilmesine yönelik çalışmaları oluşturmasıdır.

Peki şirketler ne uyguluyorlar?

Arçelik, yönetim becerilerini geliştir-me ve mentorluk programı uyguluyor. Kiğılı, yönetici eğitimleri, ödül sistemi ve sosyal aktiviteler sunarken; Oyak Re-nault, kariyer gelişimi, arabuluculuk ve koçluk gibi uygulamalar sunuyor.

Şuan Y kuşağı Türkiye’ de % 50 gibi bir nüfusu kaplarken; 2025’de bu oran %70’lere çıkması tahmin ediliyor. Y ku-şağındaki bu artış tahmini, şirket hedef-leri arasında bu kuşağa yönelik bir İK politikası çalışmalarında artma olacağı-nı gösteriyor. Damla KESMEZ

Y Kuşağı ile İş Anlayışı Değişiyor

Makale

stepdergisi.com8

“ORTAKLIĞI, EVLİLİK EKSİ ALYANS OLARAK TANIMLIYORUM”

Networking, bir kişiden diğerine, bilgi, tecrübe ve bu doğrultuda ilişki taşımadır. Networking ile isterseniz birine yardım edebilir; isterseniz başkasından yardım alabilirsiniz. Bu doğrultuda Networking’i, “Tanıma-Tanıştırma Sanatı” şeklinde ifade eden Ertuğrul Belen şüphesiz ki; Türkiye’de Networking’in yayılmasına ve gelişmesine katkı sağlayan en önemli kişilerden biri. Bu bilgiler ışığında yaptığımız söyleşi tarzı röportajda bizi de aydınlattı.

stepdergisi.com9

Günümüzde insanların çoğu networkün etkisinden haber-siz hareket etmektedir. Sizce Networkün ayrıcalığını ortaya koyan ve sizi networker olma-ya davet eden şeyler neler-dir?

Benim networking ile tanış-mam şöyle oldu: Üniversite yıllarında ekonomi kulübün-deydim ve bir şekilde o sene başkanlık sorumluluğu bana kalmıştı. Buradaki hocam da sürekli networking’in çok önemli olduğunu vurguluyor-du. Araştırmaya başladığımda networking’in yeni nesil ileti-şim tekniği olduğunu gördüm ve üzerine gittim.

Hepimiz tanışmanın, etkili ko-nuşmanın, vücut dilini doğru kullanmanın, ikili iletişimin önemli olduğunu biliyoruz; ama networking aslında açık bir büfe gibi. Senin için doğru olanı, sana yakışanı bulabil-me, doğru yerde doğru mik-tarda beden dilini gerektiği gibi kullanma, gerektiği yerde doğru mesajı verebilme ve bunları iletişim formatına uy-durabilmeyi sağlayan tanışma ve tanıştırma formatıdır. Bir davranış sanatı aslında. Ayrıca networking’te karşındaki kişiy-le bir güven bağı oluşturman da çok önemli. Karşındaki ki-şinin hedeflerini bilmiyorsan onu sadece biliyorsundur; ama onu tanımıyorsundur. Bu-nun için de çevrenizde destek olmaktan zevk alacağınız kişi-ler olmalı. Bu girişimcilik haya-tında bence böyle olmalı. Yani özünde network, çevrendeki-lerin başarılı olabilmesini sağ-lama sanatıdır. Kendini destek olmaktan zevk alacağın kişiler-le çevrele ki; zamanı gelince

onlarla gerekli düzgün iletişimi kurabil. Önce insan; önce doğ-ru ortak. Eğer siz doğru ortağı-nızı bulursanız her işte başarılı olabilirsiniz; çünkü birbirinizi tamamlıyorsunuzdur. Ben bu yönde ortaklığı evlilik eksi al-yans olarak tanımlıyorum.

Eskiden insan ilişkileri daha çok güvene dayanırken artık toplum bireyselleşme yolun-da ilerliyor. Artık ayaküstü ko-nuşmak bir yana yolda selam vermeden geçiliyor. Network ün amacı olan “tanı-tanıştır” bundan nasıl etkileniyor?

Verdiğim seminerlerde, eği-timlerde her zaman söyledi-ğim bir şey var: “İyi bir işbirliği dört safhadan geçmeden asla olmuyor .” Bu dörtlü de şu: Tanınma, itibar, güven ve bu ilişkiye düzeyli bir seviyeye getirme. Bir kişi bu dört adımı hızlıca geçiyor olabilir; ama bir başkasının geçmesi belki bir yıldan fazla alıyordur.

Bu dört adımdan birincisi ta-nınma: Networking’te insan-larla sizin ilk etapta bir tanış-ma süreciniz vardır. Üstelik bu tanışma sürecinde insanların size karşı sizin haberiniz olma-dan önyargıları da olabilir. Bu yönde insanların size duyduğu ilk izlenim çok önemli.

İkinci olarak itibar: İtibar işbir-liğinde tek başına çok önemli bir faktör değil. İşbirliği yap-mak için itibar yetseydi; bugün bütün iş adamları, iş kadınları derneklerine girdiğin anda sü-rekli, durmadan iş yaptıklarını görürdün. Ama bu böyle değil. İtibarın asıl önemi senin etki alanını artırmasıdır. Yani işbir-liği için birinin itibarlı olması

sizin ona yaklaşabilme ihtima-linizi arttırır.

Üçüncüsü güven: Birinci ve ikinci safhayı belki hızlıca ge-çebilirsiniz; ama güven adı-mını bir hamlede geçmeniz zor. Karşınızdakiyle güven te-mellerini oturtamadan bir işe başlamanız zor ve tehlikelidir. Birinci ve ikinci adımı sağlayıp karşılıklı güven oluşturacak şekilde ilişkilerinizi besledi-ğinizde güçlü bir network oluşturma yolunda dev adım atarsınız.

Dördüncü adım ilişkilerin sü-rekliliğini sağlamaktır. Bu da aslında Networking ve başarı-nın sonucudur. Bu dört adımı inşa edebiliyor olmanız çok önemli. Yüz yüze görüşmenin yerini hiçbir şey tutamaz. Ama sosyal ağlarda networking önemli mi değil mi diye artık sormamak gerekiyor. Bu artık biraz da deriyle tırnak gibi ay-rılmaz ikili. Yani iyi bir girişimci hem internetteki; hem de in-ternet dışındaki networküne dikkat etmelidir.

Peki, internet teknolojilerinin networkü daha da geliştirdiği-ni söyleyebilir miyiz?

Bu sorunun cevabını başka bir soruyla düşünmek lazım: ”Teknoloji, gelişimleriyle bize zaman kazandırdı. Peki, biz bu zamanı dönüp ilişkilerimi-ze nasıl yatırıyoruz?”

İyisi de kötüsü de bize bağlı.

Örneğin, Facebook’ta beş saat geçirmek zaman kaybı olarak değerlendiriliyor olabilir. Ama eğer bu size katkı sağlıyorsa ve bunu isteyerek yapıyorsanız bence zaman kaybı değildir.

stepdergisi.com10

Siz orada ne yaptığınızın far-kındasınızdır. Tabii yapacağınız bir sürü şey varken bir anda dalıp geçen zamanın farkına varmadıysanız ve günün so-nunda mutsuz oluyorsanız bu bir zaman kaybıdır.

Ayrıca güçlü bağlantılarımızın referansları ve tanıdıklarını daha yakından tanımak için Linkedin ya da Xing gibi sosyal ağlar büyük fırsatlar sunuyor.

İş dünyasında son yıllarda strateji alanında büyük geliş-meler kaydedildi; fakat stra-teji uygulama alanında çok daha az ilerleme kaydedildi-ğini görüyoruz. Sizce bunun sebebi nedir?

Uygulamada başarılı olmak için yola çıkarken hedefiniz olması çok önemli. Girişimci-likte imkan oluşturma, bunu hayata geçirme ve başarılı bir şekilde sürdürebilme önemli-dir. Mesela Amerika’daki giri-şimcilerin, hedeflerini, birini ihtiyacı doğrultusunda daha somut şekilde belirliyor olabil-meleri fark yaratır. Girişimci: “Ben Google’ın ilgilenebileceği bir uygulama buldum. Google ile masaya oturabilecek kadar kendimi geliştireyim, eksiğimi o güne kadar tamamlayayım.” diyor.

Türkiye’de bu derinlik henüz yok ama kıpırtıları da yok de-ğil. Girişimcilik ekosisteminin Türkiye’ de patlayabilmesi için

de geleneksel dediğimiz sana-yicilerin, iş adamlarının kendi işlerine odaklanırken bunun yanında yeni fikirleri hakkında girişimcilerden destek almaları gerekir. Yani fikirlerini girişim-cilerin düşünmelerine olanak verseler girişimci de günün sonunda gerçek bir sorun hak-kında çözüm arayışına girebi-lecektir.

Şu an girişimcilerin birçoğu hiç olmayan bir şeyi bulabilmek için taklalar atıyor. Hâlbuki var olmayan bir şey bulununca bu sefer de işin derinliği olmuyor. Hedef kitlesi olmuyor, satış ya-pamıyor ve işini paraya dönüş-türemiyor. Bunun sonucunda da bir iki sene sonra girişim-cinin nefesi tükeniyor. Bunun yerine girişimciler, geleneksel firmaların gerçek problemleri-ni daha iyi öğrenebilse yaptık-ları girişimler de daha kalıcı ve sonuca odaklı olabilir.

”İş hayatında duyguya yer yoktur.” gibi cümleler duyu-yoruz; fakat bunun yanında da sizin ciddi bir duygusal zeka kavramınız söz konusu. Bu yönde iş hayatında sizce duyguya yer var mıdır?

Ben böyle klasik cümlelere inanan bir insan değilim. Çün-kü bu çok büyük bir genelle-me. Bu bence çok büyük bir önyargı. ”İş hayatında duyguya yer yoktur.” Diyebilmek; para uğruna mutsuz olmayı kabul

etmek demektir. Aksine man-tıksal ve duygusal zekasının bir arada olması gerekir. Duygusal olmakla duygusallığı yönet-mek arasında büyük bir fark vardır. İş dünyasında duygusal olmak zorlayabilir. Yani her şeye alınmak, sürekli duygu-larının fevri halde olmasını engelleyememek. Eğer sen bir iş içinde karşı fikirleri dinleye-meyecek kadar duygularına söz geçiremiyorsan, bir süre sonra çevrendekiler fikirlerini sana söyleyemez duruma ge-leceklerdir. Ve şu da bir gerçek ki: İnsanlar sevdikleri insanlar-la çalışmak isterler. Dolayısıyla da bu yönde duygularınıza söz geçirebilen duygulu biri olma-nız önemli.

Sessiz liderlerin kalabalıkla-şan dünyada öneminin daha da artacağına inanıyormuş-sunuz. Peki bu akıllı sessiz liderler gün yüzüne çıkamayıp kendilerini gösteremezlerse kitleleri nasıl harekete ge-çirebilirler? Yoksa bu sessiz sıfatına yüklediğimiz başka anlamlar mı var?

Benim tanımımda sessiz li-derler zaten girişimlerinde iyi ilişkiler kurmuş, işlerini belli bir disiplin çerçevesine oturt-muş ve sağlam temellerde seyreden liderlerdir. Bunun için onların, hatalarını kapat-mak için bağırmalarına, şov yapmalarına gerek kalmıyor. Çünkü işlerine odaklı oluyor-lar. Sadece dergi kapaklarına çıkan liderlerin başarılı olma-dığını gösteriyorlar. Dolayısıyla onların, işlerini yürütmek için bu yönde ekstra bir çaba sarf etmelerine gerek yok.

Önce İnsan; Önce Doğru Ortak. Eğer Siz Doğru Ortağınızı Bulursanız Her İşte

Başarılı Olabilirsiniz; Çünkü Birbirinizi Tamamlıyorsunuzdur.

stepdergisi.com11

Türkler olarak çekingen bir millet olduğu-muzu söylüyorsunuz. Türkiye’de de insanlar genelde gelmek istedikleri yerlere tanıdık fak-törünü kullanarak gelme yolunu seçiyorlar. Bu da haliyle torpil kavramını ortaya çıkarıyor. Peki, insanlar kendi iradelerini, kendi güçleri-ni kullanarak bir yerlere gelebilmek için nasıl bir yol izlemelidir?

Aslında ben bu soruya katılmıyorum. Girişimci tabii ki ailesiyle, tanıdıklarıyla doğru bir net-work yapıp hayalini paylaşabilir. Zaten dünya genelinde yapılan araştırmalar da başarıyı ya-kalamış ve hayata geçmiş bütün girişimlerin %70’inin aile, tanıdık, eş, dost ile beraber ya-pıldığını gösteriyor.

Asıl soru şu: “Türkiye’ de network ve torpil arasındaki fark anlaşılabiliyor mu?” Torpil, herkese eşit hak tanınan bir gündemde senin hem bu hak kavramını es geçmen; hem de ye-rine getiremeyeceğin bir işe yükselmiş olman demek. Ama diyelim ki: Benim bir girişimim var; aynı şekilde senin de. Eğer ben bu girişimi hayata geçirmek için uğraş verip doğru bağlan-tılar kurarken; sen yatıyorsan ve ben bu girişi-mimi bir yılda hayata geçirirken; sen üç yılda hayata geçiriyorsan burada bir torpil yoktur ve ben bu projemi hayata geçirebilmek için o ara-da eş, dost, tanıdıkla da bağlantı kurabilirim. Beni en çok tanıyan insanlara yüzümü döne-mezsem, kime döneceğim?

Dolayısıyla, burada çok net bir çizgi var. Doğru kişilerle doğru bağlantılar kurabiliyorsan üste-lik bunu kimsenin hakkını yemeden yapıyorsan

bu bir torpil değildir. Bu insanların sana nasıl yardım edebileceğini iyi ifade etmiş ve onların güvenini kazanmayı başarmışın demektir.

Ülkemizde kartvizitin önemi bilinmiyor; fakat siz de sürekli kartvizitin önemini vurguluyor-sunuz. Kartvizit sadece çok önemli şahıslara özgü bir şey midir; yoksa herkesin bir kartvi-ziti olmalı mıdır? Yani sizce kartvizitin insan üzerindeki tanımı nedir?

Her zaman büyük zevkle verdiğim bir örnek vardır: Japonlar iki elleriyle nadir bir kristali tutarmış gibi, hafif de öne eğilerek kartviziti-ni alırlar. Çünkü Japonların olaya bakış açıları biraz farklıdır. Onlar senin kartvizitini almayı artık belki de ömründe bir daha göremeyeceği biriyle iletişime geçebilme fırsatı olarak değer-lendirirler. Kartvizit onlar için kimi zaman, kar-şısındaki insanla bağlantı noktasının tek anah-tarıdır. Kartvizit bu yönde bir iletişim aracı. Aldığın kartvizitin kime ait olduğunu bilmiyor-san, sen o temas ettiğin dünyadan kopmuşsun demektir. Yani o dünyanın kapılarını açacak anahtarı kaybetmişsindir.

Herkesin bir kartviziti olmalı; ama tabii ki bu-nun da bir üslubu olmalı. Aynı şey kartvizit vermek için de geçerlidir. Kartvizit kullanmak iş dünyasında bir sanattır.

Şu an girişimlerin başarılı olmasında ekip de büyük etken. Bir girişimci, ekibini nasıl seç-melidir?

Girişimcilikte her şey iyi bir ortaklıkla başlar. Ekibiniz ne kadar iyi olursa olsun başarısız bir ortaklık bir süre sonra her şeye gölge düşüre-cektir. Ortağınla aradaki saygı bağını belli bir seviyede tutturmanız gerekli. İyi bir ortaklık ku-rulduktan sonra kurduğunuz ekiple sistemleri iyi oturtmanız gerekli. Süreci iyi kurup, ekibinle uyumlu çalışıp değerlendirme kriterlerine göre de günün sonunda işinin bittiğini görüyorsan; insanlarla ilgili gereksiz kaygılar edinmezsin. Bu yönde girişimci ellerini kirletip süreçlerini oluşturur, en doğru kişileri o süreçlerin başına getirir ve sistematik olarak bu döngüyü takip eder iyileştirirse, başarı kaçınılmaz olur.

Ben Google’ın bir eksiğini buldum.

stepdergisi.com12

stepdergisi.com13

EKONOMİDE HEDEFLERİMİZ

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 2013’ün ilk Enflasyon Raporu’nda üç alanda yüzde 5’lik bir hedefi olduğunu açıkladı. Bu he-deflerinin ise; büyüme,cari açık ve enflasyonun milli gelire oranının yüzde 5 civarında olması durumunda başarılı olunabileceğini belirtti. Bu üç alandaki yüzde 5’lik oran hedefler-ini değerlendirecek olursak; ekonomide ki büyümenin geçen yıl yüzde 2.5 olduğu düşünüldüğünde ilk hedef olarak yüzde 5’lik bir büyümeye sevindirici bakılabilir. Türkiye’de geçmiş yıllara bakıldığında ekonomideki büyümenin yüzde 9’ları bulduğu görülmek-tedir. Ancak bu oran Türkiye ekonomisinde çeşitli duraklama dönemleri yaşandığı da düşünülürse ortalama büyüme hedefinin yüzde 4-5 civarında olduğunu görüyoruz. Uzun dönemde 1950’den günümüze kadar hesaplanmış olan ortalama büyüme hedefi yüzde 4.8’dir. Bu da Türkiye’nin yüzde 5’lik büyüme hedefine yaklaştığını gösteriyor. An-cak gelişmiş ülkelerden farklı bir durum olarak Türkiye’de genç nüfus fazlalığı yüzde 5’lik büyümenin yeterli olmayacağını bize gösteri-yor. Genç nüfusun istihdamı için en az yüzde 6 büyüme gerekirken, mevcut işsizliği de göz önüne aldığımızda bu oran daha da yükselerek yüzde 9’lara ulaşıyor. Başlangıç hedefi olarak yüzde 5 sevindirici olsa da uzun vadede yeterli olmayacaktır. Geçen yıl Türkiye ekonomisinde yaşanan

durgunluk nedeniyle cari açığın milli gelire oranı yüzde 6’lara kadar düştü. Bu yılın ekono-mideki büyüme sebebiyle cari açığın milli gelire oranı yüzde 5’e düşmesi beklenebilir bir durumdur. Ekonomistler bu oranın yüzde 4’ü aşmaması gerektiği konusunda hem fikirler. Türkiye’de on yıl öncesine kadar yüzde 3.5’ i aşan cari açığın krizlere yol açacağından korku-lurken, şimdiki hedefimizin yüzde 5 olması durumu garipleştiriyor. Bazı küçük ekonomiye sahip ülkelere baktığımızda; cari açığın milli gelire oranı çift haneli sayılara ulaşmaktadır. Ancak büyük ekonomiye sahip bir ülkede yüksek cari açık büyük dış finansman gereği sonucunu ortaya çıkarır ki, bu da sorun teşkil edebilir. Enflasyonun ise yıllardan beri Türkiye’de yüzde 7’nin altına düşmemiş olması yüzde 5’lik bir hedefin Türkiye için sevindirici bir etki yaratacağı ortada. Aslında gelişmiş ülkelere bakıldığında enflasyon oranları yüzde 1- 3 arasındadır; bu da Türkiye’nin hedefinin hala geliştirilmesi gerektiğini gösteriyor. 2007 ve sonrası düşünülerek yapılan açıklamalarda enflasyon oranının sürekli olarak yüzde 4 civarında olması hedeflenmişti. An-cak bu hedefin yanına bile yaklaşılamayınca 2008’de hedef yüzde 5’e çekildi. Yapılan açıklamalarda enflasyon oranındaki yüksekliğin nedeni olarak gıda fiyatlarının aşırı değişkenliği ve çeşitli faktörler belirtildi. İlk he-defin yüzde 5’in altına düşmek değil, bu oranda bir istikrar sağlamak olduğu belirtildi. Bu üç hedefte yüzde 5 oranını gerçekleştirmek şimdilik kabul edilebilir olsa da uzun vadede cari açık ve enflasyonda yüzde 5’in daha da altına düşmek ve büyüme de yüzde 9’lara çıkmak gerektiği ortadadır. İlk yüzde 5’lik hedefler gerçekleştikten sonra diğer hedeflerin de bunlar olması, ekonomistler için büyük bir gereklilik olarak görülüyor. Damla KESMEZ

Makale

stepdergisi.com14

ADNAN AKDEMİR

Şuan Türkiye’de sinema izlenme oranlarının bu kadar yüksek olmasının bizce başkahramanı ‘Adnan Akdemir’dir. Sinema kültürüne belli standartlar getirerek, izleyicinin daha iyi bir ortamda seyretmesi için güzel bir zemin hazırlamıştır ve bu ortam günümüze kadar gelişerek gelmiştir. Bu alanda bir ilke imza atan Akdemir, bugünün sayılı melek yatırımcılarından ve şimdi de televizyon programlarını meş-ru yollardan, internet aracılığıyla izleyiciye sunmak için çaba sarf ediyor. Bu yönde hala eğlence sektöründe yenilikçi fikirlere imza atmaktadır.

stepdergisi.com15

Sorularımızı büyük içtenlikle cevaplayıp, değerli vaktini bize ayıran ‘Adnan Akdemir’ in tecrübe-lerinden kesinlikle siz de faydalanmalısınız.

Patronu olduğunuz sinemanın CEO’su oldunuz ve buna rağmen enerjinizi fazlasıyla koruyor-sunuz. Bunu neye borçlusunuz?

Ben girişimci bir aileden geliyorum ve ailece eğlence sektörü dışındaki yatırımlarla ilgilenmi-yoruz. Bu yatırımları yapmadan öncede yaşam standardı olarak bakış açılarımızı yaşam boyu çalışma prensibinde birleştiriyoruz. Bu yönde tatile gittiğinizde bile işle ilgilenmeye başlı-yorsunuz. Zaten bu işi zevk olarak yaptığınızda hem mutlu oluyorsunuz, hem de daha iyisini yapmak için çabalıyorsunuz. Enerjimi, yaptığım işte mutlu olmama bağlıyorum. Eğlence sektö-ründeki risk, insanların bu yönde ayıracakları zamanlarının kısıtlı olması nedeniyle en ufak hatayı affetmemeleridir. Bu yönde süreklilik içinde çalışmanız şarttır. Bu da zaten enerjinizle mümkün hale geliyor.

AFM’yi satmaktan hiç pişmanlık duydunuz mu?

Biz AFM’yi sıfırdan oluşturduk. Türkiye’de düzenli film sektörü adına çok da bir şey yokken küçük sinemalar yaparak bu sektöre adım attık. Amerika’dan Türkiye’ye gelen ilk Girişim Sermayesi Private Equity anlaşmasını yaptık. Bu dönemlerde krizler ve büyük deprem döne-mini de başarıyla atlattık. AFM Türkiye’de hala halka açılabilmiş tek eğlence ve kültür şirketi. Buradan elde ettiğimiz kazançlarla rakiplerimizi de satın alıp daha da büyüdük. Benim yatırımla-rıma katılan tüm yatırımcılar Allaha şükür iyi ka-zançlar elde etti. 2008’de Rus bir gruba büyük hisseleri sattık. Bu ortaklıkta Rus girişimcilerin şartı Rusya’da ve Ukrayna’da da AFM benzeri sinemalar açmamızdı. Bunu da yaptık ve şim-di Rusya’da açtığımız sinema zinciri ülkenin bu

sektördeki en büyük ikinci markası durumunda. Yani AFM’yi daha iyi şartlara kavuşturmuş ol-duk. Hem ülkemize yabancı yatırımcı ile serma-ye girişi sağladık, hem Türkiye ‘de yaratılmış bir markayı ve yönetim şeklini yurt dışına ihraç et-tik, hem de binlerce kişiye iş, milyonlarca kişiye eğlenceyi götürmüş olduk. Ben bunu evlenme çağına gelmiş kızınızı gelinlikle görmeye benze-tiyorum. Bu yönde AFM de Mars ile birleşmiş ve büyümüş oldu. Benim nazarımda da şu anda AFM Türkiye’de sektörün hala en iyisi. Ama daha fazla evde kalmasının manası olmayacak-tı. Şirketlerde insanlar gibi doğup büyüyüp belli bir olgunluğa erişince artık kendi geleceklerine koşabilmeli. Bu yatırımcısı içinde doğru bir de-ğer yaratma tarzı diye düşünüyorum.

Peki aynı şeyi internet siteniz için de düşünü-yor musunuz? Yani evlenme çağındaki kız ben-zetmesini onun için de kullanabilir miyiz?

Her yatırımcının kendine göre bir iştahı vardır. Bu biraz da amacınızla ilgilidir. ‘Mavi Okyanus Stratejisi’ adlı çok tavsiye ettiğim bir kitap var-dır. Bu stratejiye çok inanırım. Bir de kırmızı okyanuslar var. Bu okyanus köpek balıklarının savaşından kan gölüne dönmüşken, mavi okya-nuslar tertemizdir. Kendi bakış açımla ben de mavi okyanusta yüzmek istiyorum. Çünkü ben yapılmamış işi yapmayı doğru buluyorum. Za-ten yapılmakta olan işler bana göre değil. Yani ben böyle bir yatırımcıyım. İnternette yapmaya çalıştığım da bu. Çünkü internette belli bir başı-boşluk var. Ben de bu işi düzene sokup herkese kendi hakkını vererek; paylaştığımız dizilerde, filmlerde, şarkılarda emeği geçen herkesi göz önünde bulundurarak; izleyiciye de kaliteli bir şekilde izleme fırsatı sunarak, bu karışıklığın hakkını vermek istedim. Bu yüzden sorunun cevabı : “Neden olmasın?”. Benim oluşturdu-ğum ücretsiz reklamla film ve dizi seyrettirme modelinin tek korsandan farkı yapımcısına ciddi

“Bunu evlenme çağına gelmiş kızınızı gelinlikle görmeye benzetiyorum.”

stepdergisi.com16

ücretler ödeyerek, üretenin hakkını koruyan bir sistem oluşturmam. Sinema işine başladığımız-da aynı durum sinemada da oldukça yaygındı. Kurumsallaşıp tüm vergilerini, yapımcı paylarını düzgün ödemeye başladığınızda ödemeyenlere göre siz aslında dezavantajlı oluyorsunuz ama bir şirketin bu kararı alıp ilerlemeye başladı-ğında kısa sürede haksız rekabet yapan diğer şirketlere göre büyümesi ve yabancı yatırımcı ile çalışıp piyasa lideri olabilmesi daha olası. AFM’de olan da aynen buydu. Kültür Bakanlı-ğı bir toplantı yapıp tüm Türkiye’de toplanan eğlence vergisinin yarısını AFM ‘nin ödediğini ilan ettiği zaman herkes bize “akılsızsınız” de-mişti; halbuki biz piyasanın sadece %10 boyu-tundaydık o yıl, biz bu durumdan sadece onur duyduk. Takip eden senelerde AFM ülke lideri olmakla kalmadı üç ülkenin Türkiye, Ukrayna ve Rusya’nın en büyük sinema şirketine dönüştü. Kurumsal çalışmayan diğer şirketler yavaş yavaş piyasadan çekildiler.

Peki yayınladığınız dizileri televizyonla aynı anda mı izleyiciye sunuyorsunuz?

Hayır, dizi bittikten 1 saat sonra yayınlıyoruz. Çünkü burada emeği geçen bir kesim de te-levizyon yayıncılarıdır. Dünyada bu süre se-kiz gün sonra yayınlanarak yapılmakta, ancak korsan yayınlar televizyondan çekerek yayına girdiklerinden bizimde televizyonu takiben yayına hızlı girmemiz şart. Televizyonlar bu iş için büyük yatırımlar yapıyorlar ve bu işin asıl oluştuğu yer de televizyon. Bu yüzden onların bu işten paylarını almaları gerekir. Tabii farkımız şu : Televizyonda yayınlanan bir kere yayınlanı-yor. Biz ise yayınladığımız şeyi süreklilik içinde saklıyoruz. Şu ana kadar Türkiye’de sinemada ve televizyonda yayınlanıp kaybolan ciddi bir arşiv söz konusu. Biz de bunun önüne yaptığı-mız yatırımla geçmiş oluyoruz. Böylelikle bu işi sektörleştirme yolunda ilerliyoruz ki tüm Orta Doğu tarafından izleniyor olmamız da bunun bir delilidir. Aslında bu yönden bir nevi kültü-

stepdergisi.com17

rümüzü ve değerlerimizi de dünyaya yaymış oluyoruz.” www.turkweb.tv” de film ve dizi sey-retmeye gelenlerin yüzde 25’i diğer ülkelerden bağlanıyor, üstelik her şeyi şimdilik Türkçe ya-yınladığımızdan istedikleri içeriği Türkçe seyret-mek zorundalar.

Çocukluk yıllarınızda girişimleriniz oldu mu; olduysa neler?

Tabii, Maçka Parkı’nda su satmaktan, eski ro-manlar satmaya kadar birçok çocukluk işi yap-tım. Fakat girişimcilik benim için bir aile gele-neği olduğu için sanırım. İlk ciddi girişimim üniversitede ilk yılımda yapmış olduğum üni-versite yılbaşı partisiydi. Burada keşfettiğim de sosyal iletişimin gücü idi. Parti hazırlığına baş-larken ortada on kişi vardı ve herkes yanında 10 tanıdığını getirecekti . Ben de kapıda ek bilet satışı yapacaktım. Kulaktan kulağa haber veri-len on kişinin her birinin de bir on kişiye söy-lemesi, beklenen yüz kişilik katılımcı sayısını o gece yedi yüze yükselmişti ve o zamanın para-sıyla bir arabanın çeyreğini alacak kadar param olmuştu. Bu da benim ilk sermayemdi. Bu orga-nizasyon işlerini tekrarladım. Prodüksiyon işle-rinde de çalıştım. Daha sonra yurt dışında okur-ken çalıştım ve Türkiye’ye döndüğümde sinema sektörüne yatırım yaptım. O zaman sinema sektörü o kadar kötü anılan ve para kazanılama-yan bir sektördü ki; annem bana:”Oğlum seni Amerikalar’da okuttuk kendine neden sinema-cı dedirttiriyorsun? “ derdi. Belki 20 yılımı aldı ama kitabı yazılacak inanılmaz bir macera oldu. Sinemacı olarak insanları mutlu edebilme şansı bulduğum için onur duyuyorum. Darısı yeni ku-racağımız eğlence şirketlerinin başına.

Yalnız AFM sinemaları gibi üst düzey sinema-larla sektöre lokomotiflik edebileceğinizi dü-şünüyor muydunuz?

Biz ilk şubemizi Maslak’ta bir otelin iki kat altı-na açmıştık ve o zaman da Maslak şimdi bildiği-miz gibi bir yer değildi. Düşüncemizde o zama-nın güzel otellerinden biri olan bu otelin altında bir de sinema salonu kurmaktı. Böylelikle belli bir kesime hitap edebilirdik. Ama bunun ötesin-de çok da büyük bir beklentimiz yoktu. Fakat bu işi yaptığımızda o kadar iyi bir reaksiyon aldık ki otelin sahibi kendi işlerine de yaradığı için bir-kaç tane daha salon alanı verdi. O sırada alış-veriş merkezi furyası başladı ve onlar da bizim kapımızı çaldı, böylece yavaş yavaş büyümeye başladık.

Teknik bir üniversiteden mezun oldunuz ve teknik üniversitelerden mezun olan kişilerin şirketlerde genel olarak ar-ge ve inovasyon gibi işlerde çalıştıkları düşünülmektedir. Tek-nik üniversiteden mezun olmuş ve girişimciliği seçmiş bir insan olarak sizce üniversitelerde verilen teorik bilgilerin öğrencilerin odak nok-talarını girişimcilikten başka taraflara kaydır-dığını söyleyebilir miyiz?

Ben üniversitede, kısmen de lisede öğretilen bazı bilgilerin hayatınızda çok da gerekli oldu-ğunu düşünmüyorum. Burada bize verilmeye çalışılan en önemli şey problemi çözme yetene-ğidir. Örneğin bir değer yaratmaya çalışıyorsu-nuz ve elinizde en az kaynakla nasıl en iyi değe-ri yaratabilirim diye bir problem var ve sizin de bu problemin çözümüne gitmeniz gerekmekte. Bu yönde aldığımız bazı bilgilerin problemi çöz-me bazında çok da bir önemi yoktur. Aslında bize öğretilen şey bu problemi çözme yeteneği ve alıştırmalar dizisidir. Problem ve çözümünü okulda öğrendiğimiz takdirde zaten girişimcilik adına en önemli şeylerden birini kapmış olu-yoruz. Bu yönde okulun da girişimcilik üzerine kişiye kattığı değerler vardır. İTÜ‘ den sonra MBA için Amerika’daki eğitimde fen konuların-da hiç zorlanmadan geçtim, ama orada verilen eğitimin en önemli yanı; sizi hayattan örnekler, Case Study ‘ler vererek dersi anlatmasıydı. Ama bence sonuç aynı; okul sadece insanı hayatta

“okul sadece insanı hayatta başarılı problem çözme yeteneklerine kavuşturmak için var.”

stepdergisi.com18

başarılı problem çözme yeteneklerine kavuş-turmak için var.

AFM sinemasını satmanızda, Eurasia Cinemas’dan ayrılmanızda ve Sifisan Enterta-intment Investment işine başlamanızda hangi faktörlerin etkili olduğundan ve bunların hayatınızı nasıl etkilediğinden bahsedebilir misiniz?

Ruslarla çalışmamızda önceden belirlediğimiz kontratın sonuna gelmiştik ve o süre boyunca da iyi işlere imza atmıştık. Bizim kendileri ile devam etmemizi istediler, fakat biz istemedik. Başka bir iş yapmak istiyorduk. Aslında daha önce söylemediğim enteresan bir neden de var. Şöyle ki; tam kontratın sonuna denk gelen dö-nemde Harvard’a bir kursa gitmiştim ve orada da bir profesörün konuşmasına katıldım. Ben bu konuşmayı çok etkileyici buldum. Konuşma-nın özeti : “Hayatınızın manası ne?” sorusunu sorduruyordu. Ben de bundan ilham alarak şim-di faaliyetlerini sürdürdüğüm şirketi kurmaya karar verdim. Bence okuldan mezun olmadan vereceğiniz en önemli karar; hayatta ne hedefe varmayı istediğinize karar vermek. Çünkü sonra sizi yolunuzdan saptıracak çok değişken ile kar-şılaşıp kendinizi bambaşka yerlerde bulabiliyor-sunuz. Size de önerim, kararınızı mezuniyetten önce verin. Hayattaki başarmak istediğiniz he-def nedir?

Şu an akıllardaki soru sinemaların geleceği hak-kında. E ticaretin yaygınlaşmasıyla Avm’lerin ve mağazaların ayakta kalmakta şimdiden zorlandığını ve ileride kapanma ihtimallerinin olduğunu biliyoruz. Tüm bunların sinema sek-

törünü nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz? Sinema sektörünün ayakta kalması için ger-çekleştirilen inovatif gelişmeler nelerdir?

İnsanoğlu sosyal bir varlıktır ve bir insanı sürekli bilgisayar başında tutmanız mümkün değildir. Bugün gezip baktığınızda Türkiye’deki eski şehirlerden geriye kalan en büyük tarihi ka-lıntı amfitiyatrolardır. Bu durum bundan binler-ce yıl önce de böyle idi; şimdi de böyle. Çünkü insanlar topluca bir şeyler yapıp eğlenmek sos-yalleşmek istiyorlar. Tabii o zaman amfitiyatro vardı; şimdi sinemalar var; bundan yıllar son-

“Bence okuldan mezun olmadan vereceğiniz en önemli karar; hayatta ne hedefe varmayı istediğinize karar vermek.”

stepdergisi.com19

ra da yine buna benzer şeyler olacak. Gelişimi nasıl olur bilmeyiz ama insan sosyal bir varlık olduğu için toplu eğlence sektörü bir değişim içerisinde sürekli yenilenecek ve gelişecektir.

Yaklaşık 20 senedir sektörün önde giden si-nemaları olan AFM’ye liderlik ettiniz. Bu sizin ideal bir lider olduğunuzu gösterir. Size göre ideal bir lider nasıl olmalıdır? Normal bir insan kendini geliştirerek, eğitimle lider olabilir mi?

Estağfurullah, Ben liderliğin öğretilebilir bir şey olabileceğini düşünmüyorum. Zaten herkesin lider olduğu bir toplumda kaos olurdu. Eğitim liderliğin su yüzüne çıkmasını sağlar, bazı va-sıflarla donatılmasını sağlar. Ama dediğim gibi liderlik ruhu insanın içindedir.

Aklınıza çok yatan bir girişim modelini bu va-sıflara sahip olmayan biri size sunarsa ne gibi bir yol izlersiniz? Bu yönde size göre bir giri-şimci nasıl olmalı? Yatırım yapacağınız girişim-cide ne gibi özelliklerin olmasını beklersiniz?

Biz bir kaç yatırımcı ile birlikte iki sene önce Türk Melek Yatırımcılar Derneği’ni kurduk. (melek-yatirimcilardernegi.org ) Amacımız, fikirle ser-mayeleri bir araya getirmekti. Bu alanda zaten şirketimle faaliyet gösterdiğimden ben birçok yatırımı ilk aşamasında görebiliyorum; fakat melek yatırımcılık da her şeye yatırım yapmanız gerektiği anlamına gelmiyor. Yaptığınız yatırım-larla fark yaratabileceğinizi düşündüğünüz giri-şimleri desteklemek bence daha doğru. Çünkü bu yatırım zamanınızın çoğunu geçireceğiniz bir platform haline geliyor. Bu da sizin mutluluğu-nuzu etkileyeceği için seçici olmanız gerekiyor. Benim için yatırımımı yapacağım işin ilgilenebi-leceğim düzeyde olması gerekli. Ayrıca girişim-

cinin de kişilik özellikleri benim için önemli bir faktör. Onu çok iyi tanımak isterim; çünkü or-tada ortaklığını birlikte yürüteceğimiz bir iş var ve ismim bu işte o kişi ile anılacak. Girişimci de arayacağım en önemli özellik dürüstlüğüdür.

Digitürk, D-smart gibi uydu kanalları sinema sektörünü nasıl etkiliyor? Onları sinema sek-törünün gelişmesinde bir engel olarak görüyor musunuz?

Hayır, hiçbir etkisi yok. Zaten film vizyondayken başka bir yerde gösterilmiyor. Daha sonra bah-settiğiniz uydu kanallarında, sonra da televiz-yonlarda gösteriliyor. Bu yüzden bir engel teşkil edeceğini düşünmüyorum. Ama korsan yayın-ların her cinsi sektörü zarara uğratır, bunun ye-rine yasal platformlarda seyretmeye özen gös-terilirse; hep daha iyi filmler, daha iyi sinemalar, daha iyi internet hizmetlerini bulabiliriz, çünkü eko sistemi böylelikle bozulmaz ve daha da ge-lişen bir sektör olur. Biz “www.turkweb.tv” de zaten yayını ücretsiz yapmaktayız. Tüm sistem seyredeceğiniz bir reklam ile finanse edilmekte, durum böyle iken aynı hizmeti yasadışı şekilde sunan bir siteyi veya sokaktaki yasal olmayan dvd satıcısını seçmeniz sadece sektörü balta-lamak olur. Sinema sektörü son yirmi yılda bu kadar güzel gelişti ise, iyi film ve sinemalar artık tüm yurda yayıldıysa bunun sebebi yasal çalışan AFM gibi bir şirketin yasal olmayan alternatiflere tercih edilmesi, AFM ‘nin de Türk yapımcılarını desteklemeye çok özen gösterme-sidir. Turkwebtv’de yapılmak istenen bundan farklı değildir. İnşallah hep birlikte turkwebtv ‘nin de yurdumuzun sınırlarını aşıp, bölgesel olarak bir başarı hikâyesi haline gelmesini bir-likte görürüz.

“Ben liderliğin öğretilebilir bir şey olabileceğini düşünmüyorum.”

stepdergisi.com20

DİVAS PIRLANTA REKlAM GELİCEK.

İDRİS CİN Girişim Haber

“İnovasyon ve ar-ge

çalışmalarıyla girişimcinin kendi mavi okyanusunu oluşturması

ya da en azından bu okyanusta daha az

kırmızı olan bölgeleri bulması gerekiyor.”

Hem girişimci, hem web yazılım uzmanı, hem editör, hem…Bir çok alanda bilgi sahibi “İdris Cin” bize Hedef Tekstilde’ ki ofisinde kapılarını açtı. Bizi büyük bir içtenlikle karşılayıp; tüm sorulara aydınlatıcı cevaplar veren İdris Bey, aynı zamanda bizim yolumuza da ışık tutmuş oldu. Daha çok bir “abi tavsiyesi” şeklinde gerçekleşen röportajın bir çok alanda bilgilendirici olduğunu düşünüyoruz…

stepdergisi.com21

MAKALEKendinizden biraz bahsedebilir misiniz? 1982 Ordu doğumluyum. İlk ve orta öğrenimimi İstanbul Bayrampaşa’da yaptıktan sonra 2000 yılında YTÜ Matematik Mühendisliğini kazandım. Hazırlık okudum, diplomayı alış tarihim resmi olarak 2007 olsa da, Ocak 2005 ‘de profesyonel çalışma hayatıma Yazılım Geliştirici olarak başladım. Yaklaşık 7 yıllık yazılım sektörü tecrübemden sonra 2011 Eylül ayında aile şirketimizin faal olduğu tekstil sektörüne geçiş yaptım. Şimdilerde aile şirketimizde idarecilik yapıyorum, Eylül 2010’dan beri yayın hayatında olan Girişim Haber projemizi devam ettiriyorum ve esas mesleğim olan yazılım sektörüne girişimci olarak dönme hazırlığındayım. Peki, röportajımıza vesile olan Girişim Haber projenizden, projenin nasıl doğduğundan ve çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz? 2006-2010 yılları arasında kişisel bloğumda internet trendleri ve yeni nesil internet girişimleri üzerine incelemeler yazıyordum ve faal bir şekilde paylaşımlarda bulunuyordum. O dönem bir arkadaşımla birlikte TOBB’un organize ettiği bir girişimcilik eğitimine katıldım ve eğitimde katılımın kontenjana oranla bir hayli düşük olduğunu görünce girişimcilik üzerine bir haber kaynağına ihti-yaç olduğunu fark ettim. Zaman geçtikçe bu kanım sağlamlaşınca 2010 Eylül‘de çalışma arkadaşlarımla Girişim Haber’i yayına açtık ve paylaşımlarımı ekip arkadaşlarımla birlikte daha profesyonel bir şekilde Girişim Haber üzerinde yapmaya başladık. Girişim Haber olarak; girişimcilik ekosis-temimizin en etkin haber kaynağı olmayı ve ekosistemimizin tüm organları arasındaki etkileşimi sağlayan ana unsurlardan birisi olmayı hedefliyoruz. Girişimcilik üzerine paylaşılmaya değer nerede bir içerik, bir başarı,

bir etkinlik, bir gelişme varsa okurlarımıza sunmanın, toplumumuza ve özellikle de gençlerimizegirişimciliği aşılamanın gayreti içerisindeyiz. “www.girisimhaber.com” üzerin-den bizleri takip edebilirsiniz. Girişim Haber yeni arayüzüyle hizmete girecek. Peki, bunun haricinde bizi nasıl değişimler bekliyor? Yeni ara yüzümüzle okurlarımızın karşısına çok daha düzgün bir haber kaynağı olarak çıkıyor olacağız. Şuan çalışmalarımız son aşama olan test aşamasında. Çok yakında yeni arayüzüyayına açacağız. Önceden adres-ini paylaşarak görüşlerini beklediğimiz okurlarımızdan çok olumlu yorumlar alıyoruz. Bunun haricinde Girişim Haber olarak ekibimizi genişletip ayrı bir ofise çıkacağız. Dolayısıyla bu süreçle birlikte üyelikten tutun, daha yeni bir çok çalışmayla okurlarımızın karşısında olacağız. Bizi takip etmeye devam edin J Peki, ülke insanımızın girişimciliğe bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Girişimci bir toplum muyuz? Girişimcilik olgusu hak ettiği farkındalığı ülkemizde yeni yeni kazanmaya başladı. Bu farkındalık sayesinde kendi işini kurmayı düşünen ya da bu düşüncesini icraata dönüştüren /dönüştürmeye çalışan insanlarımız daha da bilinçlenmeye başladı. Sivil toplum örgütlerimizin ve devletimizin kamu kurumlarının girişimcilik olgusuna eğilmeye başlamasıyla artık bir ekosistemden bahseder hale geldik. Cesaretli ve girişimci bir toplumuz, ancak bu cesaretimizi bilgi ve bilinçle donatıp girişimcilik adımlarımızı da bilinçli atmamız gerekiyor ki; bu özellikler-imizi başarıya dönüştürebilelim. Ülkemizden dünya çapında başarılı girişimciler ve markalar çıkmasının en büyük unsurlarından birisi

stepdergisi.com22

olacağını düşündüğüm girişimcilik ekosistem-imizde daha yolun başındayız. Eksiklerimiz ve yanlışlarımız var. Ancak ülke olarak güzel bir sinerji yakaladığımızı ve gerekli adımları atılarak, çok çalışarak bu eksik ve yanlışlarımızı hızla düzeltebileceğimizi, hem bireysel olarak hem de ülke olarak güzel girişimcilik atılımları yapacağımızı düşünüyorum. Girişimciliğin dünyadaki durumu nedir? Nasıl bir trend yakaladı? Girişimcilik bazı coğrafyalarda çok iyi çıkışlar yakaladı. Bu coğrafyalar özellikle teknoloji, internet sektörlerinde dünyayı etkileyecek konuma geldiler. Bugün mobil teknolojilere baktığımızda bir uygulama dünyada milyarlar-ca insanı etkileyebiliyor. Bu gelişmeleri birer il-ham kaynağı olarak görmek gerekiyor. Gelişmiş toplumlara baktığımızda sıkıntılı günlerden geçerek, hatalar yaparak bugünkü ekosistemi oluşturduklarını görüyoruz. Twitter, facebook, akıllı telefon gibi teknolojiler bu ekosistemin meyveleri. Sıfırdan başlayarak belli aşamaya gelen to-plumlar iyi işleyen bir sistem kurabiliyor-lar. ÖrneğinSilikon Vadisi’ne baktığımızda girişimcisiyle, yatırımcısıyla, üniversitesiyle, STK’larıyla, birçok ayak birbirini sürekli destekleyen bir yapıyla ilerliyor ve büyüy-or. Ülke olarak bizim de benzeriortamları hazırlamamız gerekiyor.Uzun yıllardır interneti profesyonel anlamda kullanıyorsunuz. İnternet bizim için bir fırsat mı? Memleketimin bir yerel gazetesine yazdığım, iletişimin tarihçesi konulu bir köşe yazım var.Oradaki anlatımımdan alıntılayacak olursam internetin önemini çok daha kolay anlamış oluruz. İlk insanlar ve atalarımız Hz. Adem ve Hz.

Havva’dan beri insanların toplu halde yaşamaya başlamasıyla birlikte değişen gelişen bir iletişim şekli var. Konuşmayla iletişim, daha sonra kalıcı olması için yazıyla iletişim, sonra bilgilerin daha uzak me-safedeki insanlara aktarılmak istenmesiyle taşınabilir iletişim. Bunlar taş tabletlere, ahşap tabletlere, daha sonra matbaanın

bulunmasıyla kâğıtlara, kâğıtların üst üste getirilmesiyle kitaplara dönüşüyor. Daha sonra ise, radyonun bulunmasıyla sesli iletişim; tel-evizyonun bulunmasıyla da görüntülü iletişim dönemi başlıyor. Ve en sonunda internetle birlikte tüm bu iletişim şekilleri harmanlanıp kullanılmasına imkân sunulmuş oldu. Yani tüm bu iletişim şekillerini bir araya getiren yeni bir teknoloji doğmuş oldu. Belki ileride her şey bu teknolojinin kat kat üzerinde ve farklı olacak; ama bizim dünyadaki yaşamımız bu iletişim zincirinin internet kısmına denk gelmiş du-rumda. Yaşadığımız dönemde internetten çok çeşitli yollarda istifade eden toplumlar olduğu

stepdergisi.com23

gibi, bilinçsizce sadece tüketen toplumlarda var. Biz ise bu toplumlardan olmayıp, in-ternetten en çok yararı nasıl elde ederiz, en iyi nasıl verim alırız, onu kullanarak mesleğimizi (her ne iş yapıyorsak yapalım) nasıl icra ederiz; bunların telaşında olmamız gerekiyor. Eğer bu gayrette olursak elbette internet bizler için çok büyük bir fırsat.

E-ticaret, internetin ve girişimciliğin en öne çıkan alanı. E-ticaret girişimciliğini ve geleceğini nasıl görüyorsunuz? Biraz önce iletişim hakkında söylediğim değişim, gelişim unsurları E-ticaret için de söz konusu. İletişimin içinde internetin bir yeri var, e-ticaretin de internet için ticaret kapsamında bir yeri var. İnternet teknolojileri geliştikçe, e-ticaret de buna bağlı olarak değişip gelişiyor. Şuan e-ticaret çok güzel bir yatırım alanı; ama bu güzellik sermaye sıkıntısı olma-yanlar için. E-ticaretin şu anki haliyle, bun-dan birkaç yıl önceki hali aynı değil. Eskiden

e-ticarete giriş bariyerleri yaniçarkı döndür-meniz için gereken sermaye şimdikinden çok daha azdı. Şimdilerde yeni ve iddialı bir e-ticaret girişimine niyetliyseniz 300.000 TL gibi tutarları masaya koymanız gerekiyor.Çünkü bu işe erken girmiş ve alt yapılarını geliştirip bugüne kadar sağlam bir şekilde gelmiş e-ticaret firmalarına rakip olmak hiç de kolay değil. Bunun yanında son yıllarda yurtdışından gelip Türkiye’deki başarılı projelere ortak olan yabancı sermayeler de var. Yurtdışında uygula-nan profesyonel iş yöntemlerini de beraberinde getirdiler ve bazı iş alanlarını domineetmeye başladılar. E-ticaret girişimciler için he ne kadar değerlendirilebilecek bir alan olsa da; aynı zamanda rekabeti zor da bir alan, “Kırmızı Okyanus”. Tabiri caizse rekabet halindeki büyük balıklar küçük balıklar derken kan gövdeyi götürüyor. Girişimcinin burada tutunabilmesi için özgün ve dikkat çekici girişimlerde bulunması gerek. İnovasyon ve ar-ge çalışmalarıyla girişimcinin kendi mavi okyanusunu oluşturması ya da en azından bu okyanusta daha az kırmızı olan bölgeleri bulması gerekiyor. İnternet dışında girişimcinin sermaye ol-madan girişimini hayata geçirmesi old-ukça zor.Bunun için de “melek yatırımcı” kavramı var. Peki, girişimcilerin melek yatırımcılardan destek alabilmeleri için çalışmalarını nasıl bir boyuta getirip sunmaları gerekir? Öncelikle bir iş fikriniz varsa, bunu bir girişime çevirebilmeniz için fikrinizi demo ya da pro-totiphaline getirmeniz gerekir. Eğer fikir belli bir sermaye olmadan prototipe dönüşemiyorsa bu noktada devreye sermaye sahipleri girer. Melek yatırıcılarda bunlardan birisi, ancak benim tavsiyem bu aşamada “gerçek melek yatırımcıları” devreye almanız. Gerçek melek

stepdergisi.com24

yatırımcıdan kastım; aileniz, dostlarınız, karak-terine güvendiğiniz yakın tanıdıklarınız gibi sizemaddi destek verebilecek insanlardır. Açık konuşmak gerekirse, eğer çevrenizden böyle bir destek bulamazsanız; melek yatırımcının gerçekten melek olmadığına daha erken şahit olursunuz. Ama siz iş fikrinizi belli bir seviyeye getirip prototiple melek yatırımcıya giderseniz, fikrinizi hem daha anlaşılır hale getirmiş olursunuz; hem de yatırım pazarlığında pazarlıkşansınız olur. Aksi takdirde melek yatırımcı, şirketinizin %60’ına dahi ortak ol-mak isteyebilir.Çünkü yatırımcılar işinize tamamen ticari bakacaktır. Eğer prototip/demo aşaması için yakın çevrenizde gerçekten melek yatırımcınız ola-cak kimseler yoksa; fikrinizi hayata geçirmek için melek yatırımcılardan önce devletin destekkurumlarına başvurmak daha mantıklı. Bu kurumların maddi desteğin yanında bir danışmanlık hizmeti verdiklerini de söyleyebil-iriz. Çünkü o işin nasıl yapılması gerektiği ko-nusunda sizi yönlendirebiliyorlar. Bu bağlamda TUBİTAK, KOSGEP, Kalkınma Ajansları gibi kamukurumları sermaye/destek temini için girişimcilerin tercihi olabilir. Matematik Mühendisliği mezunusunuz. Biliyorsunuz ki Matematik Mühendisliği toplumumuzda çok bilinen bir meslek değil. Bu yönde bizi Matematik Mühendisliği hakkında biraz bilgilendirir misiniz? Toplumumuzda Matematik Mühendisliği daha çok öğretmenlik ve akademik kariyer yönüyle biliniyor maalesef. Tabi ki benim de mezun olduktan sonra öğretmenlik ya-pan çok arkadaşım var, ama şuan Matematik Mühendisliği daha çok dijital çağa hitap eden bir meslek ve bizim bölüm mezunlarının çoğunluğu yazılım ve bilişim sektörünü hede-fler. Çünkü Matematik Mühendisliği bölümü müfredat içeriği gereği; sanal it teknolojiler-

ine yönelik beceriler kazandırır. Algoritma kurabilme, analitik düşünebilme, analiz edebilme, alternatif çözümler üretebilme ve soyut kavramlara hakim olabilme gibi yetil-eri kazanırsınız bu bölümde. Bu yetenekler iş tecrübesiyle birleşince mezunlarımızı bilişim sektöründe ayrı bir değeri olan başarılı profesy-oneller/girişimciler haline getiriyor. Bildiğimiz kadarıyla matematik mühendisliğinin birçok iş imkânı olmakla birlikte esas alanının yazılım olduğunu biliyoruz. Peki, neden bir öğrenci bilgisa-yar mühendisliği,yazılım mühendisliği vs. bölümlerini değil de matematik mühendisliğini tercih etsin? Tercih etmeyi düşünen öğrenciler için önerileriniz nedir? Biraz önce bölümümüzün mezunlarına kazandırdığı özellikleri saydım. Algoritma kurabilme,analitik düşünebilme, analiz ede-bilme, alternatif çözümler üretebilme ve soyut kavramlarahakim olabilme. Bu özelliklerin diğer bölümlerde bu kadar derinlemesine verildiğini düşünmüyorum. Bu özellikler gün-cel teknolojilerle donatıldığında mezunlarımızı nasıl ön plana çıkardığını bizzat yaşadım ve başka örneklerini de gördüm. Tabi şunu da belirtmekte fayda var; bütün bölümler için gereçli olan bir kural şudur ki; kendini iyi geliştirmeyen bir öğrenciyi güzel bir kariyer hazır beklemez. İşini sevmeyen bir profesy-onel içinde aynı durum söz konusu. Bu durum elbette bizim bölümümüz ve mezunlarımız içinde geçerli. Toparlayacak olursam; rakamlarla, soyut teknolojilerle uğraşmayı sevenlerin rahatlıkla başarılı olabileceği bir bölüm Matematik Mühendisliği. Tabi ki kişilik ve beceri meselesi, sevip sevmeme, ama kendisini iyi yetiştirmiş bir matematik mühendisi sektöründe çok rahat aranan bir profesyonel haline gelebilir.

stepdergisi.com25

Peki, yazılımcıların freelance çalışmalarını ve biraz daha kendi içlerine dönük yaşamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yazılımcılık öyle bir meslek ki; iyi yazılımcılar daha çok içe dönük, sosyalleşmemiş yazılımcılar arasından çıkar. Bu sosyalleşmeme durumunu kişisel bir eksiklik olarak değil, işe duyulan sevgi ve verilen önem sonucu ortaya çıkan bir durum olarak görmek lazım. Bu içe dönüklük durumu sektördeki ilk yıllarınızda size muhakkak artı sağlayacaktır, ancak en geç beşinciyılınızdan sonra ekip liderliği, proje yöneticiliği gibi vasıflar sizleri beklediği için içe dönüklük durumunu abartmamak, makinelerle makineleşmemek gerekiyor. Olaya girişimcilik açısından bakarsak; teknik bir girişimcilik söz konusu değilse; içe dönük girişimcilerin başarılı olma ihtimali de oldukça zordur. Freelance çalışma konusuna gelince; ben bir yazılımcının ya tam zamanlı çalışması gerektiğini ya da kendi işini kurarak girişimci olması gerektiği düşünüyorum. Kendim de bir dönem freelance yazılım geliştirdiğim için iyi biliyorum ki; girişime dönüştürülemeyen ve uzayan freelance çalışma dönemleri oldukça verimsizleşebiliyor. Bu durum hem kişi için zaman değer kaybı, hem de ülke için kayıp potansiyel demek. “Matmuh.org” projenizde Matema-tik Mühendisliği öğrencileri için ne düşüyorsunuz? MatMuh.Org ( www.matmuh.org ) bölümümüzle ilgili gönüllü paylaşımlarım sonucu ortaya çıkan bir sosyal sorumluluk projesi aslında. Bölümümüz akademisyen-öğrenci-mezun üçgeninde ve üniversite-sektör arasında iletişim/etkileşim eksiklikleri var maalesef. Bu eksiklik, üç tarafın da bölüm-den edineceği verimi azaltıyor. Bu sebeple bu

etkileşim ihtiyacına bir çözüm projesi olacak MatMuh.Org. Proje; gündelik çalışma ve özel hayatımdan artırabildiğim zamanlarla gönüllü olarak üzer-inde çalıştığım bir proje olduğu için yavaş iler-liyor. Ancak yakın zamanda bölümümüzdeki gönüllü ve idealist öğrenci arkadaşlarla bir ekip kurup ekip halinde projeyi devam ettirmeyi düşünüyorum. Proje geliştikçe; şuan aktif olan facebook ve linkedin gruplarımızdaki üyelerimizi bu platforma yönlendirmeyi ve yeni katılacak akademisyen-mezun-öğrenci üyelerle birlikte iyi bir sinerji ortaya koya-bilen bir ekosistem oluşmasına önayak olmayı amaçlıyorum. Henüz duyuru geçmedim ama, projede gönüllü olarak görev almak isteyen arkadaşlar benimle iletişime geçebilirler. Son olarak neler söylemek istersiniz? Öncelikle ilginiz için teşekkür ederim. Step Dergisi’nin başarılı olacağına ve zamanla kendi çizgisini yakalayacağına inanıyorum. Sizler gibi genç ve enerjik öğrenci arkadaşlarımızın daha üniversite yıllarında bu tip girişimlerde bulunması geleceğimiz için gerçekten umut verici. Derginizde ve çalışmalarınızda “girişimcilik olgusuna” pozitif ayrımcılık yapmanızı rica ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Yolunuz açık olsun..

stepdergisi.com26

Sosyal medyanın yaşamımızdaki yeri gide-rek artmakta ve bu artış sosyal medyayı kri-tik bir konuma getirmektedir. Türkiye’deki 15 yaş ve üzeri sosyal medya kullanıcısı 18 milyonu geçerken, bu sayı Türkiye nüfusu-nun %79’una karşılık gelmektedir; dünyada ise bu oran %62’lere ulaşmıştır. Bu veriler-den anlaşılacağı üzere sosyal medyanın ha-yatımızdaki yeri giderek artmaktadır.

Bu durum şirketlerde yeni iş imkânları ya-ratmaktadır. Günümüzde, yeni bir meslek kavramı olarak sosyal medya uzmanlığı ortaya çıkmıştır ve bu pozisyona olan ilgi her geçen gün artmaktadır. Bunun en güzel örneklerinden biri,” yenibiris.com” sitesin-de, geçen yıl 527 adet sosyal medya uzma-nı arandığı ilanı yayınlanmasıdır. Yapılan araştırmalarda; sosyal medya uzmanına ortalama 3 bin TL ile 5 bin TL arasında ücret

verilirken; sosyal medya yöneticisine 5 bin TL ile 8 bin TL arasında ücret verildiği belir-tiliyor.

Peki, bu kadar talep gören bir iş sahasında istihdam nasıl sağlanıyor?

Türkiye’de bulunan üniversitelerde şu anda sosyal medya uzmanı yetiştiren bir bölüm bulunmamaktadır. Bu istihdamı karşılamak için çeşitli özel kurumlar ve devlet kuruluş-ları kurs vermektedir; bunların ise yeterli olmadığı görülmektedir.

Şirketler için önemi ise şu noktada karşımı-za çıkıyor: Şirketler sosyal medya sayesinde, ne oranda takip edildiğini ve müşteri bek-lentilerinin ne oranda karşılanabildiğini gö-rebilmektedir; müşteri şikâyetlerini doğru-dan değerlendirebilmektedirler. Bu sayede yöneticiler şirketlerinin ne oranda yol kat

DÜNDEN BUGÜNE SOSYAL MEDYAMakale

stepdergisi.com27

ettiğini görebilmekte ve şirketlerini doğru yönlendirebilmektedirler.

3M gibi dünya devi şirketler sosyal medyayı iletişim stratejisinin olmazsa olmazı olarak görmektedir. GSM devi Turkcell de, sosyal medyayı müşterileriyle arasındaki iletişimi güçlendirmek ve paylaşımlarını artırmak için kullanmaktadır.

Bazı büyük şirketler ise sosyal medya de-partmanları oluşturarak ve bünyesindeki elemanları eğiterek bu alana yönlendirebi-liyor. Efes Pilsen tüketicileriyle etkileşimini geliştirmek için 2013 yılı başında pazarlama direktörü adıyla yeni bir dijital pazarlama müdürlüğü oluşturmuştur. Turkcell aynı şe-kilde sosyal medya konusunu dijital kanallar ve kurumsal iletişim bölümleri altında ekip-lerle yürütüyor.

Şirketler bünyesinde sosyal medyaya yöne-lik eleman yetiştirse de giderek gelişen bir alan olduğu için bu konuya yönelmek ge-rektiği kaçınılmaz bir gerçektir.

Sosyal medyanın gelecekteki önemini Face-book ve Twitter kullanıcı sayısının artmasın-dan anlayabiliriz. Şirketler geniş bir müşteri ağına bunlar gibi sosyal medya sitelerinden ulaşmayı hedeflemektedir; bu yüzden sos-yal medyanın geleceğinin çok açık olduğu söylenebilir.

Sosyal medya uzmanında ne gibi özellikler aranıyor?

Sosyal medya uzmanında aranan özellik-lerin başında güçlü iletişim yeteneğinin olması geliyor. Güçlü iletişim yeteneği sa-yesinde müşterilerle daha etkili bir biçimde iletişime geçilebilecek ve bu iletişim saye-sinde müşteri kendi düşüncelerinin önem-sendiğini bilerek ayrıcalıklı hissedecektir. Ayrıca sosyal medya uzmanı şirketin marka stratejisini iyi bilerek bunu doğru bir şekilde uygulayabilmelidir. Aynı zamanda müşteri-ye geri bildirim hızlı yapılmalıdır. Bu sayede müşteri aklındaki soruların cevaplarını ala-bilecek ve şirketin esas hedefleri arasında olan müşteri memnuniyeti sağlıklı bir şekil-de sağlanacaktır. Damla KESMEZ

stepdergisi.com28

HALUK OKUTUR

“Şu an dünyada açtığımız tüm şubelerin adı Simit Sarayı.”

Sıkı durun şimdi de, başarılı bir girişimciliğin tarifini veriyoruz; bir kilo un, tuz, su ve bir avuç susam. Tabii bir tutam cesaret de tarifin olmazsa olmazlarından. Bu tarifi kimden aldık derseniz, cevabı tabii ki simit dendi mi ilk akla gelen isim; Haluk Okutur.

stepdergisi.com29

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde verdiği çok fayda-lı seminerden sonra, bizi kırmayıp röportaj tek-lifimizi kabul eden Haluk Okutur, tecrübelerini bizimle paylaştı.

Kendimize çok büyük paylar çıkarttığımız, Boğaziçi Üniversitesi karşısında küçük bir dükkânla başlayıp, ülke sınırları dışına uzanan başarı hikâyesini sizlere sunuyoruz…

Geçen sene haftada iki ya da üç simit sarayı açılıyordu. Bu sene simit sarayının yurt için-deki ve yurt dışındaki durumu nedir? Simit Sarayında ne gibi bir değişikler oldu ve Türki-ye ileride nasıl Simit Sarayı görecek?

Bu konuda tempomuz aynı hızla devam edi-yor. Haftada üç dört mağaza açarak ilerliyoruz. Yurtdışında da aynı şekilde faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bu sene ağırlığımızı daha fazla Avrupa’ya vermek taraftarıyız. Bu yılın ikinci yarısında Amerika mağazaları da devreye gire-cek ki zaten birkaç senedir bu yönde çalışmala-rımızı devam ettiriyorduk. Simit Sarayı görünü-mü hakkında da bildiğiniz gibi altı senede bir konsept değişikliğine gidiyoruz ve ilk Levent şubesinde kullandığımız bu yeni konseptimiz de çok sevildi. Önümüzdeki birkaç yıl daha bu konsepti kullanmayı düşünüyoruz.

Simit sarayından önce de aynı sektörde ‘Çıtır Simit ’örneği gibi girişimleriniz olmuş; simit sarayı fikri de bu girişimlerden mi beslendi, yoksa bir başarısızlığın sonucunda yeni bir atı-lım mıydı?

Bu nasıl aklınıza gelmiş bilmiyorum ama hatır-lamanız iyi olmuş, bravo! Öncelikle, Çıtır Simit fikrinde iki önemli sorun vardı: Simitleri kim yapacak ve yerin adı ne olacak? Bir işsiz kah-vehanesinden Kenan Ustayı bulduk; simitleri o yapacaktı. İkinci olarak yerin adı da, Excel’de alt alta yazdığımız birkaç isim arasından seçil-di. Yerin tabelasını da mahallenin tabelacısına yaptırdık. Yerin ismini folyo üzerine yazdı. Si-midin “i”lerinin de noktaları büyük olsun dedik ve öyle yaptı. Simit Sarayı isim konsepti de buradan geliyor. Orada çalışmaya başladıktan

bir ay sonra da Mecidiyeköy’deki yeri gördüm ve; “Burası bizim olmalı.” Dedim. O gün yanım-da olan un parasını hemen hava parası olarak yeri tutmak için kullandım. Tabii bir ortağım yeni şubenin açılması taraftarı değildi ve ikin-ci şubeye ortak olmadı. Biz ikinci şubemizi Mecidiyeköy’de açtığımızda da -bu şubede or-tak değiliz- diyerek adının ‘Çıtır Simit’ olmasını istemedi. Biz de Simit Sarayı adını verdik ve böylece devam ettik. Şu an dünyada açtığımız tüm şubelerin adı da Simit Sarayı.

Peki, Boğaziçi Üniversitesi’nin karşısında Çıtır Fırını açtığınız sıralarda günün birinde bu kadar büyük bir zincir olacağınızı düşünüyor muydunuz?

Düşünüyordum. Bu işe başlamadan önce önü-me bir hedef koydum ve 2020 ye kadar olan hedeflerimi yazdım. 2020 ye kadar olan hedef-lerimde binlerce işçi sayısına ulaşma, yüzlerce mağaza açma gibi düşünceler vardı. Ben bu hedeflere 2008 yılında ulaştım. Ve şu an bu he-deflerin çok daha üstüne çıkmış durumdayız. Tabii bu başarımlarla hedeflerimizde değişime de gittik. Bir usta vardı, onunla fırında çalış-ması için anlaşmıştık. Daha sonra iş vakti gel-diğinde simit yapacağını öğrendi ve bana simit mi yaptıracaksınız diye sitem etti. Daha iyi bir iş yapmayı bekliyordu. Sonradan bu kadar bü-yüyünce, O kişi bana geldi ve bu işi küçümse-diği için özür diledi. Aslında ondan da bir ders çıkardım. Sonuçta istihdamı arttırıyoruz ve bu yüzden çalışan sayısının fazla olması benim için önemli. İstihdam kapısı sonuçta. Ne kadar çok işçi olursa o kadar iyi.

Zamanla değişik isimlerde farklı mekânlarda türevleriniz oluştu; fakat bunlar sizin gibi uzun vadeli olamadılar; olsa bile birkaç şube ile sınırlı kaldılar. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Bu işi yapmak için olaya uzun vadede bakma-nız gerekir. Biz kazandığımızı direk işimize yatır-dık; fakat bahsettiğiniz yerler bu işe geçici bak-tılar. Zaten Türkiye’de piyasayı böyle dolaşıp moda olan işleri yapan serseri bir sermaye var. Yani modası geçen bir işten diğerine geçiyorlar

stepdergisi.com30

ve istikrar olmadığı için de kalıcı olmuyorlar. Bence kalıcı olmamalarının sebebi de bu.

Kafanızda simit satmak varken çok enerjikti-niz ve tüm olumsuzluklara rağmen büyük bir kararlılıkla gerçekleştirdiniz. Simit Sarayının şu anki başarılarına bakarsak aynı enerji ve kararlılığa, belki de daha fazlasına sahipsiniz. Bu enerji ve kararlılığı hangi faktörlerin de-ğiştirdiğini düşünüyorsunuz ve kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?

-Hedefler… Hedefler var ya önümüzde. O he-defe ulaşmak için elimden geleni yapıyorum. Zaten motive olabilmede en büyük faktörler-den biri de hedeflerdir. Bir de tabii ki yaptığım şeye inanıyorum. Eğer bir şeye inanırsanız ve bu inanç doğrultusunda hedefleriniz olursa o şeyi yapmak için motive olursunuz. Elbette herkes gibi çok zora düştüğüm; bunaldığım zamanlar oluyor. O zamanlar hep: “Biraz daha, biraz daha dayan” diyorum kendi kendime ve bu beni motive ediyor. Biraz daha çabalıyorum ve bir yerden sonra sorun çözülüyor. Önemli olan o “biraz daha” yı diyebilmektir. Çoğu in-san bunu diyemediği için girişimlerinde başarı-sız olmuştur.

Türkiye’de gençlerin büyük bir kısmının kendi-

sini girişimci hissedip sadece küçük bir kısmı-nın başarılı girişimler gerçekleştirmesi hakkın-da düşüncelerinizi söyler misiniz?

Evet, tüm dünyada bu böyle. Girişimcilerin yüzde sekseni şu veya bu nedenlerden dolayı eleniyor. Belki de kendilerine istikrarlı bir he-def edinemedikleri için böyle oluyordur.

İlk dükkânlarınızı açtığınızda işçilerinize “Ya şapka takın ya da işten çıkın” dediniz ve işten çıkardınız. Bu sizin otoriter bir lider olduğu-nuzu gösteriyor. Size göre bir lider işçilerine karşı nasıl davranmalı? Otoriterliğinin sınırları nasıl olmalı? Otoriterliğin yanında bir liderin nasıl vasıfları olmalı?

-Evet , gerektiğinde otoriter biriyimdir. Ama çalışanlarımla abi kardeş gibiyiz. Gerektiğinde onlarla ilgilenir ve benim onlardan bir farkımın olmadığını vurgularım. Sonuçta ben de insa-nım o da insan. O da şu an benim yerimde ola-bilirdi; ben de onun. Ama bazı yerlerde de oto-rite şart. Liderliğin vasıflarına gelince; öncelikle bir lider sorunlarla karşılaştığında üstesinden gelebilmeli. Eğer gelemiyorsa yanındakileri inandıramaz ve bu da onun liderlik otoritesini zedeler. Bir de, bir lider projesine çok inanmalı ; öyle inanmalı ki etrafındaki insanlar o ışığı görüp onu desteklesin. O ışığı yaymalı. Genel olarak bir liderde gerçek anlamda lider ruhu olmalı.

Önümüzdeki zaman diliminde Türkiye Haluk Okutur’dan yeni girişimler görecek mi; yoksa Simit Sarayının daha büyük bir marka olması için mi çalışacaksınız?

-Öncelikle Simit Sarayı’nın gelişimi için elimden geleni yapıyorum ve yapmaya da devam ede-ceğim. Amacımız Simit Sarayı’nı Mc Donalds firmasının üzerinde görebilmek. Şuan onların 34 bin firması var ve bizim hedefimiz 34 bin bir bayi açabilmek. Biz 34 bin bir bayi açtığımızda belki Mc Donalds’ın 50 bin bayisi olacak. O za-man da hedefimizi ona göre yenileyeceğiz.

Bunun haricinde Tadı Kahveleri projemiz var. Taksim ve Mecidiyeköy’de şubeleri var .

stepdergisi.com31

Dünyanın en iyi kahve tadını elde etmek için elimizden geleni yaptık ve çok güzel lezzetler oluşturduk. Güney Afrika’dan gelen dört farklı tohumun karışımından oluşmuş harika kah-veler bunlar. Bu kahveleri de herkese sunmak Dünyaya yayılmak istiyoruz tabii. Ama bu kah-ve projemizin yayılım merkezi Simit Sarayı gibi Türkiye olmayacak. Bu sefer Amerika’dan tüm Dünyaya yayılmayı amaçlıyoruz.

Gazianteplisiniz ve tatlı kültüründen geldiniz. Tatlıyla ilgili bir girişiminiz olacak mı?

Evet, Taksim’de tatlıyla ilgili bir işletme aça-cağız. Orada çok güzel tatlarda dondurma, lo-kum, su böreği, baklava gibi çeşitli tatlıları size sunacağız.

Takım çalışması hakkındaki görüşleriniz neler-dir?

-Takım çalışması olmazsa olmazlarımızdan ve çok önemli. Çalışıp ayrılanlarla birlikte on beş binin üzerinden işçiyle çalıştım ve hiçbirisiyle davalık olmadım. Hepsiyle de iyi geçinirim. Bel-ki başarı da biraz buradan geliyor.

stepdergisi.com32

MELİK DUYAR

Bir önceki röportajın sorularının ne renk olduğunu hatırlıyor musunuz? Gördüğünüz her şeyi hafızanızda tutabiliyor musunuz ya da böyle birini tanıyor musunuz? Biz tanıyoruz, ucu bucağı olmayan hafızasıyla bizi sürekli şaşırtan dünya hafıza şampiyonu” Melik DUYAR”’dan bahsediyoruz.

stepdergisi.com33

MELİK DUYARMelik Bey ; beyin gelişimi,eğitimle hafıza arasındaki ilişki, rüya kontrolü gibi hafızayla ilgili birçok sorumuza cevap verdi:

Kız ve erkek beyin yapısının birbirinden farklı olduğunu biliyoruz. Çocukluk dö-nemlerinde, kız çocuklarının erkek çocuk-larına göre daha iyi bir algılamaya sahip olduğu öne sürülmektedir. Profesyonel iş hayatına baktığımızda uzmanlık gerektiren konularda bu algı olayının çocukluk döne-miyle doğru orantılı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Öncelikle kız ve erkek beyin yapısında farklı-lıklar vardır. Kızların gelişmesi erkeklere göre küçük yaşlarda daha hızlıdır. Gelişimleri daha hızlı olduğu için kız çocukları daha iyi konuşur ve daha iyi anlatır. Bu, onlar hızlı daha çok iler-liyor, demek değildir. Sonra kızların beyin geli-şiminde bir durağanlık başlar; bu arada erkek-lerin beyin gelişimi hızlanır ve yaklaşık olarak on beş yaşında birbirine eşit hale gelir. Beyin gelişiminde her ne kadar bu farklılıklar olsa da kız ve erkek beyninde sadece şu farklılık vardır: Bayanlar daha duygusaldır. Yani erkekler ba-yanlar kadar duygusal değildir; ama duygusal olmanın beyinde çok önemli bir etkisi vardır. İnsanın hafıza denen bilgileri ve beynin düşü-nen kısmı korteks dediğimiz kıvrımlı kısımda oluşur. Ancak her ne kadar bilgiler oraya kay-dediliyor ise de aslında bilginin kaydedilmesine karar veren, mantık ve matematikle uğraşan kısım korteks değildir. Orta beyinde hipokam-pus denen bir bölüm vardır ve kaydın yapılma-sına bu bölüm karar verir. Bu kaydı da duygu işin içine girmişse yapar. Bundan dolayı biz, bizi duygusal olarak etkileyen olayları unutmayız. Duygusal olmak hafızanın güçlü olmasını sağ-lar. Bu yüzden bayanların hafızası erkeklerin hafızasına göre daha iyidir. Bunun yanında er-kekler matematik ve mantık gibi konulara daha yatkındır. Örneğin matematik yarışmalarına bakın erkek dominant yarışmalardır. Erkeklerin

matematik ve mantık konularında iyi olması iş hayatında da başarılı olmasını sağlar; çünkü iş hayatında yaratıcı düşünme önemlidir. Tabii yaratıcı düşünmede beynin biraz sağ tarafını aktif olması lazım; ancak beynin sadece sağ tarafının aktif olması da yetmiyor. Bir sürü fi-kir üretirsiniz ama bunları üretirken mantık ve matematiğin aktif olmaması gerekiyor; çünkü siz mantık ve matematiği aktif ederseniz her fikri reddedebilirsiniz. Kendinize “saçmalama, başkası düşünmemiş ki sen düşünüyorsun” gibi bir sürü şey söylersiniz; ama bunları söy-lerken çok iyi fikirleri göz ardı ediyor olabilirsi-niz. Bazen fikir tek başına iyi fikir değildir; ama başka bir fikir için iyi bir atlama taşı olabilir ve siz bunu kaçırabilirsiniz. Onun için verdiğiniz kararları mantık ve matematik süzgecinden geçirmelisiniz. İşte bunu erkekler daha iyi ya-pıyor. O anlamda, iş dünyasında erkek yöneti-cilerin neden kadınlardan daha fazla olduğunu açıklayabiliriz.

Peki, bu durum eğitimle dengeye ulaştırılamaz mı?

İnsanda zekâ türleri vardır. Bunlardan biri IQ’ dur. IQ da kendi içinde “kristal zekâ” ve “akış-kan zekâ” olarak ikiye ayrılır. Kristal zekâ öğre-nilerek elde edilen zekâdır. Elimizi ateşe uzat-tığımızda elimiz yanar ve bundan sonra elimizi ateşe uzatmamayı öğreniriz. Yani edindiğimiz tecrübeler kristal zekâdır. Akışkan zekâ ise kris-tal zekâ ile elde edebildiğimiz bilgilerle yeni bir şeyler üretebilme becerisidir. IQ aslında hızlı düşünüp hızlı karar vermemizle ilgili olan akış-kan zekâyı ölçer. Örneğin, IQ’ su yüksek çıkan birinin çözdüğü problemi IQ’ su düşük çıkan biri daha fazla zaman verildiğinde çözebilir. IQ okul gibi zaman kısıtlaması olan yerlerde önemlidir. İş hayatında yeteri kadar zamanınız vardır; bu yüzden hızlı düşünmenize gerek yok-tur. Yani, iş hayatında IQ’ su düşük olan biri IQ’ su yüksek olan birini geçebilir.

“Duygusal olmak hafızanın güçlü olmasını sağlar”

stepdergisi.com34

Son zamanlarda bir de CQ var. İş dünyası artık CQ ‘yu da ölçmeye başladı; çünkü artık herkes yeteri kadar zeki ve herkes iyi okullardan me-zun oluyor. İşverenlerde fark olarak yaratıcılık istiyor. Yapılan çalışmalar IQ seviyesinin bir üst limitinin olduğunu ve bu limitin üzerine çıkıla-madığını ortaya koyuyor. Aynı yumurta ikizleri üzerinde yapılan bir çalışmada, bu ikizler farklı ortamlarda yetişiyor ve doğduklarında aynı olan IQ seviyelerinin yirmi yaşına geldiklerinde farklı çıktığı gözleniyor. Bunun sebebi: ikizler-den birinin eğitimi daha kötü olan bir ortamda yetiştirilmesiyle IQ seviyesinin daha düşük çıkmasıdır. IQ seviyesi düşük olan ikizin eğitim ile IQ seviyesini kardeşinin seviyesine çıkarta-bildiği gözlenirken, IQ’ su yüksek olanın daha yüksek seviyelere çıkamadığı gözleniyor. Yani, bizim bir potansiyelimiz var. Eğitim ve çevre, bu potansiyeli maksimum seviyede kullanma-mızı etkiliyor.

Peki, duygusallık IQ’ yu etkiler mi?

Duygusallık IQ’ yu etkilemez. Duygusallık, hi-pokampusu etkilediği için hafızayı etkiler. Bir de kişi empati kurabiliyorsa sosyal zekasının daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. IQ seviyenizin yüksek olması insan ilişkilerinde çok iyi olma-nızı sağlayan bir özellik değildir. Burada sosyal zekâ önemlidir; ancak henüz bunu ölçen bir test yoktur.

Amerika’da akademik başarıları bilinen okul çocuklarına IQ ve CQ testi yapıyorlar; dört grup öğrenci olduğunu görüyorlar. Bunlar: Hem IQ seviyesi hem de CQ seviyesi yüksek olan öğ-renciler; IQ’su çok yüksek olup CQ’su normal olan öğrenciler; CQ ‘su yüksek olup IQ’su nor-mal olan öğrenciler; her ikisi de normal olan öğrencilerdir. O zaman şunu görüyoruz: Bir kişinin IQ seviyesinin yüksek olması o kişinin yaratıcı zekâsının da yüksek olacağının bir gös-tergesi değildir. IQ ve CQ seviyesi yüksek; IQ seviyesi yüksek CQ seviyesi normal olan çocuk-

ların okul hayatında çok başarı olduğu gözleni-yor. O zaman buradan şu sonucu çıkartabiliriz: akademik başarıyı idare eden esas IQ’dur. IQ seviyesi normal CQ seviyesi çok yüksek olan öğrencilerden akademik başarısı iyi olanın da kötü olanında var olduğu görülüyor. Aslında bu, okul hayatında çok başarılı olup aynı başa-rıyı iş hayatında yakalayamayan iyi üniversite mezunlarının durumunu açıklıyor. Aynı başarıyı yakalayamıyorlar derken: iyi bir bürokrat, iyi bir yönetici olabilirler; ama bu yepyeni şeyler üretmek için yeterli değildir. IQ seviyesinin ge-netik olarak bir üst sınırı vardır; ancak CQ eği-timle müthiş şekilde arttırılabilir.

O zaman CQ girişimcilik yönümüzü destekli-yor. Yani eğitimle girişimci olabiliriz diyebilir miyiz?

Kesinlikle bunu söyleyebiliriz.

Peki, CQ ‘nun bir üst sınırı var mı?

Hayır. Kişi eğitim aldıkça bu zekâ daha çok ge-lişir. Beyinde o kadar çok sinaps bağlantısı ku-rulur ki bu kişiler diğerlerinin göremediği farklı farklı şeyleri görmeye ve onların düşünmediği şeyleri düşünmeye başlarlar.

İyi fikir üretmek iyi bir şeydir; ancak bilgi çok daha önemlidir. Çalışmayı düşündüğünüz konuda önce bir bilgi bombardımanına uğra-manız gerekir. Çalışmayı düşündüğünüz ko-nuyla ilgili sizden önce kimler çalışma yapmış; hataları ve eksikleri nelerdir. Bunların hepsini bilmeniz gerekir. Şimdi bunların hepsini bilir-siniz ama bazen devletin koyduğu kanun ve kurallar sizi engeller. Mesela, devlet kumar ve şans oyunlarını kanunlarla sınırlamıştır; çünkü bu dünyanın en kârlı işidir ve devlet kârlı işleri başkalarına bırakmaz. Siz her ne kadar iyi bir buluş yapsanız bile bazen devletin kanunları sizi engelleyebiliyor. Sonuçta, önce bilgi bom-bardımanına uğrayacaksınız sonra fikir üretebi-lirsiniz.

Sizce yaratıcı insanların en önemli özelliği ne-dir?

“Hepimizin kapasitesi sınırsızdır”

stepdergisi.com35

Yaratıcı düşünen insanların en önemli özelliği şudur: Bir defterleri vardır; çünkü yaratıcı fikir-ler anlık gelirler ve anlı giderler. Geldikleri an daha sonra düşünmek üzere yazmalısınız; çün-kü bu fikirler önemlidir her zaman gelmezler. Benim böyle defterlerim vardır. Aklıma gelir yazarım; çünkü bir şey ile bir şeyi birlikte gör-müşümdür, bu beynimde bir ateş yaratmıştır ; o an notumu alırım ve sonra bakarım. Bununla ilgili şöyle bir durum vardır: İnsanlar en çok rü-yalarında yaratıcıdır. Gün içinde sizin yakalaya-madığınız şeyleri bilinçaltınız yakalar ve bunlar rüya olarak ortaya çıkar. Günde ortalama beş,

altı tane rüya görürsünüz; ama rüyalarınızı ge-nellikle hatırlamazsınız. Uyuduğumuz zaman derin uyku, rüya, derin uyku, rüya şeklinde bir dizi izleriz. Bir kişinin rüya görüp görmediğini anlayabilirsiniz. Kişi rüya görmeye başladığı an, sanki bir film izler gibi gözleri hareket etmeye başlar. İşte tam bu esnada o kişiyi uyandırırsa-nız size rüyasını anlatabilir. Derin uykuda iken uyandıysak ondan önce gördüğümüz hiçbir rü-yayı hatırlamayız.

Rüya konusunda benim şöyle bir durumum vardı: İki sene önce rüyalarımı kontrol edebili-yordum. Yani rüyada olduğumu anlıyordum ve uyandıktan sonra tekrar uyuduğumda kaldığım yerden devam edebiliyordum.

Zaten kontrollü rüyalar diye bir şey vardır.

Muhtemelen hipnotize edilebilir bir adamsın-dır. Genellikle kontrollü rüya görenler hipnoti-ze edilebilir erkeklerdir.

İnsanlar rüyalarında harika şeyler görürler. Hatta bazen ben bir rüya görürüm ve derim ki: Şunu bir film yapsam, bir roman yazsam olur. Yaratıcı düşünmeyle ilgili cihazlar vardır. Rüyalardan etkilenerek roman film gibi şeyler yazmak için ve yazarlar bunu kullanır. “Lucid Dream” diye bir alet vardır. Bu kulaklığı olan bir maskedir. Maskede göz kapağı sensörü vardır. Siz rüya görmeye başlayınca gözle-

riniz hareket eder; sensör devreye girer ve kulağınıza müzik sesi verilir. Müziğin sesiyle uyanırsınız ve gördüğünüz rüyayı hatırlarsınız; hemen not almanız söylenir. Yani sizi sürekli uyandırarak yaratıcı düşünmenizi tetiklerler. Kontrollü rüya dediğimiz şey gördüğün rüya-nın farkına varmaktır. Hatta şunu mu yapayım bunu mu yapayıma karar verirsiniz. Hipnotize edilebilirlik de başka bir şeydir. Hipnoz diye bir şey vardır. Hatta ben 96-97 yılında hipnozla öğrenmek mümkün olabilir mi diye dünyadaki bütün bilimsel araştırmaları topladım ve araş-tırdım. Hipnozla öğrenme de şu: Sizi hipnotize edeceğim ve kitap okuyacağım sonra bu bilin-çaltınıza yerleşecek. Uyandığınızda size kitabı hatırlatabilir miyim? Ben hipnozla ilgili şöyle bir iddiada bulunurum: Dünyanın en iyi hip-notize uzmanı gelsin, beni hipnotize edemez

“ Hava bedava, su bedava bende bilgi de bedava”

stepdergisi.com36

derim. Siz ona teslim olmadıkça sizi hiç kimse hipnotize edemez. Kendinizi teslim etmeniz-den kastım, ona güvenmeniz ve ondan bir çare bekliyor olmanızdır. Şöyle bir durumda sizi hipnotize edebilirler: Diyelim ki kanseriz bütün doktora gittik ve doktorlar diyor ki:”Senin altı aylık ömrün kaldı, kendini ölüme hazırla.” Artık çaresiziz, bir hipnoz uzmanı geldi dedi ki:” Ben seni hipnotize edersem iyileştirebilirim.” Bakın bunu deneyebilirsiniz ve bunu denemeye karar verdiğiniz ana kendinizi o kişiye tamamen tes-lim edersiniz; çünkü başka çareniz yoktur. İşte hipnoz bu noktada başlar.

Hipnotize edilen kişi hipnotize edildikten son-ra bunun bilincinde oluyor mu?

Hayır hatırlamıyor. Hipnotize eden kişi bilinçal-tına giriyor yani, bu olay bilinçaltında gerçekle-

şiyor. Bu arada da hipnoz ile bu şekilde bir öğ-renmenin olamayacağını öğrendim. Türkiye’de beni takip eden çok kişi vardır. Bu kişilerden biri ben bu çalışmayı yaparken bana geldi dedi ki:” Hocam yeni bir çalışmanız var mı?” Ben de evet var dedim ve çalışmamdan bahsettim. “Hocam çok iyi bir konu yakalamışsınız dedi.” Beni sık sık ziyaret eden bir kişiydi. Bu kişi gitti iki ay sonra “Hipnoz ve Öğrenme” diye bir ki-tap çıkarttı. İsmi beğenmiş adam. Bakın şöyle bir gerçek var: Kitaplar isimleriyle satar için-dekilerle değil. O kişi şimdi hipnoz uzmanıyım diye geziniyor. Ben bütün bilimsel çalışmaları toplayarak bunun olamayacağına karar verdi-ğim için hipnozla ilgili bir kitabım çıkmamıştır. O kişi ise ne yaptıysa hipnoz konusunu iki ay içinde öğrenmiş ve bununla ilgili kitap çıkar-tıyor. Bu çok saçma bir olaydır. Piyasada şuan

stepdergisi.com37

hipnoz uzmanıyım diyordur ve kitabı da satı-yordur. Yani kişinin isminin bir önemi yoktur.

Daha çok İngilizce kelimelerde ses benzer-likleri ya da görsel öğeler kullanıyorsunuz. Beyinde bu işitsel ve görsel yerleri uyaran bir yerde alan mı oluşturuluyor. Yani bu çalışma-nın beynin iki lobunu da çalıştırarak beyindeki yükü azalttığını söyleyebilir miyiz?

Bu benim bulduğum bir yöntem değildir. Bu bilimsel çalışmalar sonucunda yabancı kelime-lerin öğrenilmesinde beyinle ilgili bir özelliktir. Beyinde bir sürü kelime vardır. Bu, kelimelerin beynin neresinde durduğuyla alakalıdır. Me-sela, sözlükte hangi kelimelerin birbirine daha yakın olduğunu biliyoruz. Kelimeler alfabetik sıraya göre dizilir. Bu durum beyinde nasıldır? Bu konuyla ilgili bilim adamlarının yaptığı dil

sürçmesi deneyleri vardır. Dil sürçmesi şudur: Bir kelimeyi söylemek isterken yanlışlıkla başka bir kelime söyleriz. Bilim adamları bununla il-gili şunu söylüyor:”Beynin içini bir kütüphane, kapıdan giren her yeni kelimeyi de bir kitap kabul edelim. Kitaplar o kapıdan giriyor ve bir rafta yerini alıyor; ama hangi rafta yerini aldığı konusunda bir fikrimiz yok.” Zaten aradığımız da bu; neden bu kelime bu rafa, diğeri diğer rafa koyuluyor? Şöyle devam ediyorlar: “Siz bir kelimeyi söylemek istediğiniz zaman, o kelime-nin raftaki fiziksel yerine kadar gidiyorsunuz ve raftan çektiğiniz anda o kelimeyi kullanacaksı-nız. Ulaşmaya çalıştığınız raf yüksek olduğun-dan zıpladınız ve biraz kontrolsüz olarak iste-diğiniz değil de yanındaki kitabı aldınız. İşte dil sürçmesi aynen böyle bir şeydir.” Beyin burada bize ipucu veriyor demek ki söylemek istedi-

stepdergisi.com38

ğimle söylediğim beyinde yan yana duruyor.

Ben bunu öğrendikten sonra kendi dil sürçme-lerime de dikkat etmeye başladım. Bu konuyla ilgili bir anımı anlatayım. Amerikan kültürünü ve aile yaşamını öğrenmek için “homestay” diye bir programa katıldım. Amerikan bir aile-nin yanında bir ay misafir oldum. Daha sonra ben onların yanından ayrıldım ve kendi evimi kurdum ama onlarla dostluğum devam etti. Ne zaman yeni bir yere gitmek isteseler beni de davet ederlerdi. Amerikan düğününe davet ediliyorlar ve benim de hiç Amerikan düğünü görmediğimi tahmin ederek akşamdan ara-yıp bana da haber vermek istiyorlar; ama ben evde olmadığım için bana ulaşamıyorlar. Tabii o zamanlar cep telefonu yoktu. Sabahleyin giderken bir kez daha arıyorlar, tabii ben uyu-yalı daha iki saat kadar olmuş telefonu açtım. Bana: “Seni dün akşam aradık, ulaşamadık, biz bir Amerikan düğününe gidiyoruz, yarım saat sonra evinin oradan geçeceğiz gelmek istersen hazırlan seni de alalım “diyorlar. Ben de şöyle bir cümle söylemek istiyorum: “Ed,it is nice to voice again” ancak dil sürçmesiyle “voice” ye-rine “noise” diyorum. Biliyorsunuzdur “voice” insan sesi “noise” gürültü demektir. Yani sesini tekrar duymak güzel demek isterken tamamen dil sürçmesi ile; gürültünü tekrar duymak gü-zel gibi bir şey demiş oluyorum. Sabaha karşı bu kaba bir söylem oluyor. Tabii farkına varıp açıklama yaptım ve bana çok güzel bir cevap verdi dedi ki: “Never mind. If you call a person at this time voice become noise.”dedi. güzel bir cevaptı gerçekten. Ben beynimde “voice” in yerine kadar gittim ama yanlışlıkla “noise “i seçtim. Beyinde bunlar yan yana bulunuyor. Dikkat ederseniz başları ve sonları kafiyelidir. Bu beynin doğal prensibidir: Başı ve sonu kafi-yeli olan kelimeleri aynı rafta saklıyor. Madem kelimeler beyne böyle yerleşiyor o zaman ben de beynin doğal prensibine göre dil öğrenme yolları geliştiririm.

Farklı kelimeler kargaşa yaratır mı? Bu hafıza-daki kalıcılığı etkilemez mi?

stepdergisi.com39

Farklı kelimeler kargaşa yaratmaz; çünkü be-yinde sinaps bağlantıları sayesinde bu bağlan-tılar farklı farklı sağlanıyor. Eğer öyle bir du-rum olsaydı beynin sınırından bahsetmemiz gerekirdi; ama beyinde bir sınır yoktur.

Aslında siz kimselerin yapamadığı birçok insanın hayal edemediği bir girişimde bu-lundunuz. Hayatınızda hangi faktörlerin gi-rişimciliğinize etki ettiğini düşünüyorsunuz? Mega hafızanın ve hizliokuma.org’ un girişim hikâyesi nedir?

Ben hem inşaat; hem de makine mühendisi-yim. Amerika’da ekonomi konusunda, İngil-tere’ de Avrupa toplu ekonomisinde master yaptım ve Malezya’da da kamu yönetiminde diplomam var. Birincisi farklı disiplinlerden bilgiye sahip olmak çok önemli bir şey yani, tek bir bakış acınız yoktur artık; aslında beş ayrı adamsınızdır. Bunun için ben insanlar şunu derim: Sadece kendi konunuzla ilgilen-meyin başka konularla da ilgilenin; çünkü bazen yaratıcı düşünme başka bir fikrin, başka bir konudaki başka bir yere adaptasyonundan başa bir şey değildir. Ayrıca Türkiye’de iken vizyonumun daha dar olduğunu düşünüyo-rum. Kendime bir yol çizmiştim, makine ve inşaat mühendisiydim masterlarımı yaptım sonra doktoraya başladım ve sadece tezim kalmışken ABD hükümetinden burs kazandım. Oraya gittim ve vizyonum değişti. Türkiye’de kalsaydım doçent de olurdum profesör de ama beni anlayan sadece on kişi olurdu. Bunu yapanlara bir itirazım yok bu da bir konuda ihtisaslaşmaktır. Ülkeye yurtdışından bakmak vizyonumu değiştiren şeydir. Bunun için yurt-dışına çıkmanızı tavsiye ederim.

Şunu da söylemeliyim ki ingilizce çok önem-lidir. Mesleğinizden daha önemli olan şey ingilizcedir. Bu kadar çok yaratıcı fikre sahip olmamın temeli budur. Dil sayesinde bütün teknolojiyi takip edebiliyorum.

Peki, İngilizceyi daha kolay nasıl öğrenebili-riz? Gramer olarak mı? Konuşma dili olarak mı?

stepdergisi.com40

Bununla ilgili yapılan bilimsel çalışmalara göre; grameri yetişkinler öğrenmekte zorlanırken ço-cuklar daha kolay öğreniyor; yetişkinler de kelime öğrenmekte çocuklara göre daha iyidir. Bu-nunla ilgili benim çocukların ve yetişkinlerin İngilizce öğrenmesiyle ilgili “Mega İngilizce” diye eylül ayında piyasaya süreceğim bir kitabım var. Bu konuda sizlere faydalı olacağını düşünüyo-rum. Tavsiye olarak dili Türkiye’de öğrenin geliştirmek için yurtdışına çıkın derim.

Zihinsel gelişim alanında girişimcilere neler önerirsiniz, ne yaparlarsa daha başarılı olurlar?

“www.megahafiza.com” adresini takip etmelerini öneririm. Burada beynin gelişimiyle ilgili bir sürü ücretsiz e-kitap vardır ayrıca size önce yedi günde bir daha sonra ayda bir olmak üzere beyinle ilgili yeni bulgular gelir.” hizliokuma.org” ve “yaratıcıdüşünme.com” adreslerine üye ol-malarını öneririm. Buradaki videoları da düzenli olarak takip etmeliler. Buralarda paylaştığım bil-giler ciddi anlamda büyük parasal değeri olan bilgilerdir. İnsanlar bir şey ücretsizse onun değeri yok sanıyor. Bu büyük bir yanılgıdır. Eğer ucuz olan şeyler değerli olmasaydı hayatımızı devam ettiremezdik. Havayı düşünün bedava ama her şeyden daha kıymetli o olmazsa yaşayamazsınız. Aynı şekilde su bedava ama çok değerlidir. İşte ben de hava ve su kadar değerli şeyleri bedava sunuyorum bu fırsatı kaçırmasınlar.

Düzenli uyku, dengeli beslenme, spor kısaca düzenli ve dengeli bir yaşamın zihin kontrolü üze-rindeki su götürmez etkinliği artık herkes tarafından kabul görmektedir. Bu dengeyi bir türlü oluşturamayanlar için neler söylemek istersiniz?

Öncelikle uyku en önemli şeydir. Uyku, beyinde melatonin denen bir hormonun salgılanmasıyla oluşur. Bu hormon karanlıkta salgılanır bu yüzden biz gündüz çalışıp gece uyuruz, bu bizim ter-cihimiz değildir. Bu bir zorunluluktur. Güneş battığı anda beyinde melatonin salgılanmaya başlar ve yavaş yavaş uykunuz gelmeye başlar; güneş doğduğu anda da salgılanması durur. Tabii bu düzenli uyku saatiniz varsa vücut tarafından bir biyolojik saat düzenine girebilir. Uykuyu düzene somak ve her gün aynı saatte yatmak gerekir.

Günde kaç saatlik uyku bizim günlük uyku ihtiyacımızı karşılar?

Normal bir insanın uyku ihtiyacı bebeklikten yaşlılığa doğru azalır. Bebeklikte beyin gelişimi çok hızlı olduğu için on beş saate kadar çocuğun uyuması gerekir. Öğrencilik yıllarında sekiz saattir; ancak her gün aynı saatte yatarak bir düzen oluşturursanız, bu altı saate kadar düşebilir. Çok uzun olmamak şartıyla kırk beş dakikalık bir öğlen uykusu iki saatlik bir gece uykusuna bedeldir. Piyasada dört saatlik uykuyla sağlıklı bir yaşam sürülebileceğini öne süren kitaplar var. Böyle bir durum söz konusu değildir. Aksi halde sağlığınızı bozarsınız.

Zihni kontrol edebilmek her koşul altında mümkün müdür? Örnek verir misiniz?

Hepimizin kapasitesi sınırsızdır. Disipline ederek ve doğru teknikleri uygulayarak beyin kapasite-sini herkes arttırabilir. Ben zeki bir adamım ama IQ ‘ya inanmam. IQ ve zekâ mutlak bir şey değil-dir; bir sorunu çözmez sadece birer araçtır. ABD’de “mensa” diye bir kulüp var ve IQ’su çok yük-sek olan kişiler üye olabiliyor. Buraya üye olan kişilerin mesleklerini ise: taksi şoförü, sekreter, hamal, bilim adamı, devlet adamı gibi aklımıza gelebilecek her meslekten kişiler var. Bu kişilerin ortak özelliği IQ seviyelerinin yüksek olmasıdır; ama eğer IQ ‘nun yüksek olması yeterli olsaydı hepsinin çok başarılı kişiler olması beklenirdi. IQ sadece bir faktördür; başarılı olmak için çok çalışmak ve disipline olmak gerekir. Ben çok çalışkan bir adamımdır ve hala sabahlara kadar ça-lışırım. Motivasyonum çok yüksek olduğu için uykum gelmez; ama bedenim bir süre sonra iflas

stepdergisi.com41

stepdergisi.com42

BURAK BÜYÜKDEMİR

Genç girişimcileri derin bilgileriyle sulayan, bünyesindeki yatırımcıların ışığıyla filizlendiren ve sağladıkları altyapılarıyla yeni tohumları topraklarına katan E-tohum kurucusu Burak Büyükdemir sorularımızı cevapladı.Daha çok sektörel anlamda gerçekleştirdiğimiz röportajda, “e-tohum” ve bu sektörün gidişatı hakkında birçok soruya cevap bulabilirsiniz. Özellikle yenilikçi fikirlerini hayata geçirmek isteyenler için faydalı bir röportaj olduğunu düşünüyoruz.

stepdergisi.com43

BURAK BÜYÜKDEMİR

Üniversite yıllarından itiba-ren günümüze kadar birçok başarıya imza atmışsınız. Üniversite yıllarında internet girişimlerinin başarılı olması için, şimdiki gibi interneti gi-rişimcilerle buluşturma gibi bir fikriniz var mıydı?

Daha üniversitedeyken böyle bir fikrim yoktu ki; zaten me-zun olduğum dönemde inter-net çok da kullanılmıyordu. Ben mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde aktif şekilde kullanmaya başladık. Okul hayatında da çok girişim-ci biri olduğumu söyleyemem; daha çok derslerine çalışan bir tiptim. Yani, sorunuzun uzun cevabı:” Hayır”.

1997 yılında Ahmet Dallı ya-rışmasında internette banka-cılık projesi ile ödül aldınız; ama bir yıl sonra geçtiğiniz Intertech firmasında “iş ge-liştirme yöneticisi” olarak göreve başladınız. Bu sektör değişikliği sizin ilerideki ya-şamınızda yapacağınız işleri nasıl etkiledi?

Düşünün ki, 1997 yılında in-ternette bankacılık fikriyle ödül alabiliyordunuz; çünkü o zaman bankacılığın internette olabileceğine kimse inanmaz-dı. Ödül aldığımız projede de zaten Amerika’da yapılmış olan, ileriki yıllarda bankacılı-ğın durumuyla ilgili bir fikirdi. Ama bu ödül teknolojinin bankacılıkta kullanılması ile ilgili ilk ödüldü. Bugün gayet

herkesin kullanabildiği, bugün için sıradan olan bir uygulama için o günlerde ödül alınabili-yordu. 1995-97 yılları arasında çalıştığım banka da internete bağlıydı ve burada teknoloji alanında büyük yatırımlar ya-pılıyordu. Aslında ben de işin bankacılığını değil teknoloji kısmını sevmiştim. Bu yüzden, “ben bankacı değilim” dedim ve ayrıldım. Bankacılığın yanlış olduğunu da deneme yanıl-ma yoluyla anladım. Okuldan mezun olduğum zaman bunu bilmiyordum.

Yatırımcılarla girişimcileri buluşturarak ve yeni internet girişimcilerine destek vere-rek güzel bir sosyal girişim örneği sergilediniz ve yeni girişimcilerin de sizin gibi kariyer sahibi olmaları için vesile oldunuz. Peki, siz genç girişimciyken nelerden ya da kimlerden beslendiniz?

Tabii o yıllarda Türkiye’de bir örnek mevcut değildi. Daha çok Amerika örnekleri mev-cuttu: Amazon, Microsoft, Dell gibi. Girişimcilik anlamında da o zamanlar örnek aldığım biri yoktu; çünkü o zamanlar kendimi girişimci olarak da görmüyordum. Zaten kişilik özelliklerimin arasında da bu ruh yok. Belki de o yüzden ti-cari anlamda şu an istediğimiz yerde değiliz.

Özveri isteyen başarılı bir projeye imza atmışsınız. E-tohum’un fikir aşamasından

başarılı bir proje aşamasına gelmesindeki süreci aktarabi-lir misiniz?

İlk başladığımızda gerçekten amacımız girişimcilerle yatı-rımcıları bir araya getirmekti; fakat şimdi bu amacımızdan ilerideyiz. Girişimcileri belli bir elemeden geçiriyoruz, on-lara eğitim veriyoruz, onlarla çalışıp şirketlerini kuruyoruz, onlara ortak oluyoruz. Ondan sonra yatırımcı ağımızla bir araya getiriyoruz, bir sonraki aşamada dış sermaye şirketle-rinin ortak olmasını sağlıyoruz. Yani baştan sona onlarla olu-yoruz. Bu proje başarılı olsa da böyle; başarısız olsa da. Çün-kü hızlı başarısızlık iyidir; sü-ründürmez. Yani bizim işimiz şuan pazar yerinden çok şir-ketleri hızlandıran ve bizim de ortak olduğumuz bir sürece gidiyor. Böylelikle Etohum’u sürekli farklılaştırmaya ve gün-cellemeye çalışıyoruz.

Her geçen gün internetin günlük hayatımıza daha fazla girdiği bir zamanda yaşıyoruz. Bunu göz önüne alırsak ileri-de online pazarın ve girişim-lerin reel pazar ve girişimlerin önüne geçeceğini söyleyebilir miyiz?

İnternete reel ya da sanal de-mek doğru olmaz. İnternet bugün içinde yaşadığımız yer. Gündelik hayatta yaşadığımız ne varsa internette de olmak zorunda. Artık buzdolabını da uçak biletini de oradan alıyo-ruz. Reel ya da sanal diye bir ayrım internet için olmamalı;

İnternet bugün içinde yaşadığımız yer

stepdergisi.com44

çünkü bugün internet olma-sa bankalar çalışmaz; hatta belki uçaklar bile uçmaz. Elle tutulamama onu gerçek dışı yapmaz.

Binlerce projeyle ilgilenip in-celeme fırsatı buldunuz. Size göre başarılı projeleri diğerle-rinden ayıran özellikler neler?

Biz seçim yaparken tamamen girişimciye, ekibe bakıyoruz: Ekip bu işi biliyor mu, motive olabiliyor mu, kendi kendini geçindirebilir mi, pazarı, re-kabeti biliyorlar mı? Kötü bir ekibe iyi bir projeyi verseniz dahi bir işe yaramaz; ama iyi bir ekibe kötü bir projeyi ver-seniz o projeyi yüceltebilir. Bu yüzden projeden çok başarılı bir ekip bizim için daha önem-li. Ayırt edici özellik de burada saklı zaten. Tabii bu ekibin bir-biriyle uyumlu olması da çok önemli.

Şu ana kadar gerçekleştirdi-ğiniz projeler size her açıdan belli bir birikim ve tecrübe kazandırdı. Bu birikim ve tec-rübelerinizi güzel bir girişimle taçlandırmayı düşünüyor musunuz? Yoksa daha farklı planlarınız mı var?

Bütün odağımız, günün so-nunda yine gideceğimiz yer Etohum. Bütün çalışmalarımız onu geliştirmeye yönelik. Bu yüzden şu an için başka bir alanda atılım düşünmüyoruz.

Diyelim ki önünüze bir pro-je geldi ve bu proje internet destekli; fakat interneti de aşan özellikleri var. Sizin in-ternet girişimcilerini destek-lediğiniz göz önünde bulun-durulursa bu projeyi de kabul etmeniz mümkün müdür?

Yani eğer projenin amacını an-layabiliyorsak kabul edilebilir. Yatırımcılarımız ve bizim bildi-ğimiz konularsa ilgileniyoruz; fakat aksi takdirde bu müm-kün olmuyor.

Türkiye’nin Avrupa’da ve Dünyada internet girişimciliği olarak yeri neresidir? Ve gele-cekte bu durumun değişimiy-le ilgili öngörüleriniz nelerdir?

Türkiye girişimci olmaya başla-mış bir ülke. Girişimcilik, hayat şekli girişimcilik ve yüksek et-kili girişimcilik diye ikiye ayrı-lıyor. Yüksek etkili girişimcilik bir arama motoru da olabilir; bir Yemek Sepeti gibi pazarla-ma alanı oluşumu da olabilir. Bunlar az insanla büyük kitle-lere hizmet sağlarlar. Belli bir düzen oluşturup bu yönde bü-yük değişimler sağlarlar. Hayat şekli girişimciliği ise köşedeki bakkal, marangoz, berber ve benzeridir. Türkiye ya da dün-ya ekonomisine büyük katma değer sağlamazlar. Çünkü lo-kasyon bazlı çalışırlar ve büyü-meleri kısıtlıdır. Tabii internet ve teknoloji alanının ise dün-yaya yayılması muhtemeldir.

Bu yönden kıyasladığımızda Türkiye’de yüksek etkili giri-şimci sayısı her yıl artıyor; fa-kat istenilen yerde değiliz. Bu-nun için de yapılması gereken katma değer sağlayan girişimci sayısının ve yazılım ihracının artırılmasıdır. Tabii bunun için de toprak lazım, gübre lazım; toprağı ekmek, biçmek, sula-mak lazım. Yani bir ekosistem oluşturulması gerek. Bu da za-manla olacaktır bence.

İnternet girişimcilerini bir yarışmada buluşturmak yerine onları yatırımcılarla buluşturmayı seçtiniz yani kısa süreli yarış yerine uzun süreli bir projeye imza attınız ve Etohum ortaya çıktı. Peki, Etohum bir girişimciye serma-yenin haricinde neler kazan-dırıyor?

Biz girişimcilere sermayemiz dışında bilgi birikimimizi, net-workümüzü ve hızlandırma kapasitelerimizi sağlıyoruz. Yaptığımız şeyler bunlar.

stepdergisi.com45

www.stepdergisi.com

stepdergisi.com46

Forex Nedir, Nasıl İşlem Yapılır?

Forex piyasası ülkemizde birkaç yıldır tanın-masına rağmen popülerliği hızla artmış ve kısa zamanda geniş bir yatırımcı kitlesine ulaşmıştır. İngilizce döviz ticareti anlamına gelen Foreign Exchange kelimelerinin kısaltması ile oluşan fo-rex piyasasında; çeşitli ülkelerin para birimleri-nin yanı sıra birçok emtia, hisse senedi, ulusla-rarası borsa endeksleri fiyatları üzerinden alım satım yapılarak gelir elde edilebilmektedir. Ya-tırımcılar alış satış yaptıkları finansal araçların (döviz, altın, hisse senedi) kendilerine fiziksel olarak sahip olmayıp, sadece fiyatlarındaki değişim üzerinden işlem yaparak gelir elde etmeyi hedefler. Örneğin altın fiyatlarının yük-seleceğini düşünen yatırımcı, altın paritesinde alış işlemi açar, belli bir miktar yükseldiğini gördüğünde aradaki farktan karını alarak geri kapatabilir. Aynı şekilde fiyatların düşeceğine inan kişi de satış işlemi ile kar elde edebilir.

Diğer borsa türevlerinden farklı olarak, dün-yanın en büyük likidite hacmine sahip olan bu piyasada, günde ortalama 5.5 trilyon Dolar nakit para dönmektedir. Bu kadar büyük işlem

hacminin olmasının nedeni, piyasanın yatırımcı portföyünün geniş ve çeşitli olmasıdır. Merkez bankalarından sigorta şirketlerine, bireysel ka-tılımcılardan uluslararası şirketlere kadar çok sayıda kurumsal ve bireysel katılımcı forex pi-yasasında yatırımlarını değerlendirmektedir.

Uluslararası denetime sahip olan, dünyanın en büyük bankaları ve finans kuruluşları tara-fından ticaretin yürütüldüğü forex pazarında, tüm işlemler bankacılık ağı yardımı ile gerçek-leşir. Bütün piyasanın yönetildiği tek bir genel merkez yoktur. Bütün fiyatların serbest piyasa ortamında kendiliğinden belirlendiği bu pazar-da, herhangi bir finansal veya siyasi yapının fi-yatlara doğrudan müdahale etme şansı yoktur. Anlık olarak değişen fiyatlar, aynı zaman dilimi içerisinde dünyanın her yerinde hemen hemen aynıdır.

Hafta içi her gün, günde 24 saat, internet erişi-mi olan her yerden işlem yapılabilen forex pi-yasasında, internet üzerinden indirilen gelişmiş işlem platformları ile yatırımları yönetmek son derece kolaydır. Bu kolaylığı nedeniyle farklı yaş ve meslek gruplarından herkesin ilgisini çe-

Makale

stepdergisi.com47

kebilmektedir.

Yurtdışında uzun yıllardır bilinen Foreks piyasa-sı ülkemizde birkaç yıldır tanınmasına rağmen popülerliği hızla artmış ve kısa zamanda geniş bir yatırımcı kitlesine ulaşmıştır. Foreks piya-sasında; çeşitli ülkelerin para birimlerinin yanı sıra birçok emtia, hisse senedi, uluslararası borsa endeksleri fiyatları üzerinden alım satım yapılarak gelir elde edilebilmektedir. Yatırımcı-lar alış satış yaptıkları finansal araçların (döviz, altın, hisse senedi) kendilerine fiziksel olarak sahip olmayıp, sadece fiyatlarındaki değişim üzerinden işlem yaparak gelir elde etmeyi hedefler. Dünya üzerinde çeşitli oranlarda kal-dıraç oranları kullanılmaktadır, ülkemizde de Foreks piyasalarının regülasyonundan önce 1’e 400 kaldıraçlar kullanılırken regülasyonla kaldı-raç 1’e 100 olarak belirlendi.

Aracı Kuruluşlar birliğinin sitesinde 3 ayda bir yayınlanan verilerde 2012 yılı 9 aylık işlem foreks işlem hacmi 1 trilyon 694 milyar TL ol-muştur. 2013’te yıllık işlem hacminin 3 trilyon TL olmasını bekleniyor. Dünyanın en büyük finansal piyasası olarak adlandırılan Foreks piyasasında küresel çapta günlük işlem hacmi kaldıraç etkisiyle birlikte 5 trilyon doların üze-rinde seyrediyor. İşlem hacmi en fazla sırasıyla İngiltere, ABD ve Japonya’da gerçekleşiyor. Londra’nın günlük işlem hacmi 2 trilyon dola-ra, ABD‘nin 904 milyar dolara ve Japonya’nın ise 312 milyar dolara ulaşıyor. Foreks piyasa-larında Türkiye ile yurt dışı karşılaştırıldığında Türkiye’nin dünya ortalamasının oldukça al-tında olduğu gözükmektedir. Türkiye’de 2012 yıllık hacmin 2 trilyon 250 milyon TL olmasını beklenirken, İngiltere 2 trilyon dolarlık hacmi bir günde yapmaktadır.

Foreks piyasalarında SPK düzenlemeleri ile merdiven altı dediğimiz birçok kuruluş faa-liyetlerine son verdi, aracı kurumlar sıkı bir denetimden geçirildi ve lisanslarını aldılar. Bu durum piyasaya olan güvenin artmasına neden oldu. Regülasyon öncesi işlemlerde yatırımcı-lar ciddi zararlar elde edebilmekteydi; 1’e 400 kaldıraç kullanılması, paranın tamamını kay-betme, dolandırılma, işlem karlarını çekeme-me, açık pozisyonları kapatamama, haksız yere pozisyonların kapanması ve hatta yatırdıkları anaparayı bile çekememeleri sayılabilir. SPK

düzenlemesi ve takasbank güvencesi piyasaya olan güvenin artmasına neden oldu. Türkiye regülasyona tabi nadir ülkelerden biri olması nedeniyle güven vermekte, böylelikle önü-müzdeki dönemlerde Türkiye bu yapı içinde bölgede dikkat çekip dünya üzerinde de haklı yer elde edebilir ve bölgesinde foreks merkezi olabilir, Türkiye özellikle, Arap yardım adası ve Ortadoğu ülkeleri için cazip bir seçenek olabilir.

Foreks piyasalarını sadece ihracat ve ithalatçı-lar değil her kesimden yatırımcılar kullanabilir. Bu piyasada 3 tip yatırımcı vardır bunlar arbit-raj yapanlar, spekülatörler ve hedge yapanlar.

Arbitraj yapanlar: Arbitraj fiyat farklarından ya-rarlanmak amacıyla para, kıymetli maden, tah-vil ve hisse senedi alıp satma işlemidir. Farklı piyasalarda aynı enstrüman için farklı denge fiyatları oluşmuş olması durumunda, fiyatın ucuz olduğu piyasadan alınarak daha pahalı olduğu piyasada satılmasıdır.

Spekülatörler: Gelecekteki fiyat değişikliklerini tahmin ederek kâr elde etme amacıyla spe-külasyon yapan kişilere denir. Örneğin altın fiyatlarının yükseleceğini düşünen yatırımcı, altın paritesinde alış işlemi açar, belli bir miktar yükseldiğini gördüğünde aradaki farktan karını alarak geri kapatabilir. Aynı şekilde fiyatların düşeceğine inan kişi de satış işlemi ile kar elde edebilir.

Hedge, ileriki tarihlerde oluşabilecek değer kayıplarına karşı kendimizi koruma işlemine denir. İthalat ve ihracatçılar için foreks piya-salarında hedge fırsat sunmaktadır. Mesela, Eğer bakır ithalatı yapan bir yatırımcı yüklü miktarda bakır almışsa ve fiyatların düşeceğini düşünüyorsa foreks piyasalarında bakır satışı yaparak fiyatların düşüşüne karşı kendini korur. Diğer bir örnek, bir ihracatçı mal ihracat etti ve malın karşılığını 2 ay sonra dolar alacak. Dolar kurunun düşeceğini düşünüyor ise forekste dolar satarak bu düşüşe karşı kendisini korur. Mal ithal etti ve dolar olarak borcunu 2 ay son-ra ödeyecek. Doların çıkacağını düşünüyorsa şimdiden foreks piyasalarında dolar alır ve kendini olası bir zarardan korur ve ticaretteki kar ve zararını hedge yaptığı güne sabitlemiş olur.

Katkılarından dolayı Talha ÖZSOY’a teşekkürler.

stepdergisi.com48