stanbul tekn k Ün vers tes fen b l mler enst tÜsÜ m … · enformel b lg payla im ve let m...

100
STANBUL TEKNK ÜNVERSTES FEN BLMLER ENSTTÜSÜ YÜKSEK LSANS TEZ Eylem YILMAZ Anabilim Dalı : Mimarlık Programı : Mimari Tasarım Programı EYLÜL 2009 MMARLIK DSPLNNDE ENFORMEL BLG PAYLAIM VE LETM ORTAMLARI

Upload: others

Post on 22-Oct-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • STANBUL TEKN K ÜN VERS TES FEN B L MLER ENST TÜSÜ

    YÜKSEK L SANS TEZ Eylem YILMAZ

    Anabilim Dalı : Mimarlık

    Programı : Mimari Tasarım Programı

    EYLÜL 2009

    M MARLIK D S PL N NDE ENFORMEL B LG PAYLA IM VE LET M ORTAMLARI

  • EYLÜL 2009

    STANBUL TEKN K ÜN VERS TES FEN B L MLER ENST TÜSÜ

    YÜKSEK L SANS TEZ Eylem YILMAZ

    (502061018)

    Tezin Enstitüye Verildi i Tarih : 07 Eylül 2009

    Tezin Savunuldu u Tarih : 30 Eylül 2009

    Tez Danı manı : Prof. Dr. Arzu ERDEM ( TÜ) Di er Jüri Üyeleri : Y. Doç. Dr. pek YÜREKL NCEO LU

    ( TÜ) Doç. Dr. Bülent TANJU (YTÜ)

    M MARLIK D S PL N NDE ENFORMEL B LG PAYLA IM VE LET M ORTAMLARI

  • iii

    ÖNSÖZ

    Tez süresince her konuda fikir alı veri inde bulunabildi im danı manım Sayın Prof.

    Dr. Arzu Erdem’e en içten te ekkür ve saygılarımı sunarım.

    Tez süresince ve her zaman maddi manevi yanımda olan aileme, tezin olu masında

    çok büyük katkısı olan ba ta Ömer Kanıpak olmak üzere Ömer Yılmaz ve Arkitera

    Mimarlık Merkezi’ne, sonsuz desteklerinden ötürü Av ar Karababa’ya, Bilge

    Kalfa’ya, Elif Çelik’e, ve ebnem oher’e te ekkür ve ükranlarımı sunarım.

    Eylül 2009 Eylem Yılmaz Mimar

  • iv

  • v

    Ç NDEK LER

    Sayfa

    ÖNSÖZ.......................................................................................................................iii Ç NDEK LER .......................................................................................................... v

    KISALTMALAR......................................................................................................vii ÖZET.......................................................................................................................... xi SUMMARY .............................................................................................................xiii 1. G R ...................................................................................................................... 1

    1.1 Çalı manın Temel Kavramları ........................................................................... 1

    1.2 Çalı manın Amacı, Sınırları ............................................................................... 6

    1.3 Çalı manın Kapsamı........................................................................................... 7

    2. M MAR B LG N N ÜRET M VE PAYLA IMI............................................ 9 2.1 Tarihsel Perspektif.............................................................................................. 9

    2.2 Günümüz Kültürel Ortamındaki Durum .......................................................... 26

    2.2.1 Mimari Bilgi Aktarım Ortamları ............................................................... 34

    2.2.1.1 Fiziksel çevrede faaliyet gösteren olu umlar ................................... 344

    Pecha Kucha Geceleri etkinli i 37

    Difüzyon 40

    Kayıtdı ı 41

    Mimarlar Odası – Mimarlık çin Mimarlar olu umu 42

    2.2.1.2 nternet ortamında faaliyet gösteren olu umlar.................................. 45

    Architecture For Humanity internet sitesi 46

    Bloglar - BLDGBLOG 49

    3. B LG PLATFORMU ÖRNE : ARK TERA M MARLIK MERKEZ ..... 51 3.1 Arkitera Mimarlık Merkezi Kurulu ve Amaçları............................................ 51

    3.2 Arkitera Mimarlık Merkezi Geli im Süreci ..................................................... 53

    3.2.1 2000-2003 yılları arası .......................................................................... 53

    3.2.2 2003-2006 yılları arası .......................................................................... 57

    3.2.3 2006-2009 yılları arası .......................................................................... 62

    4. SONUÇ VE DE ERLEND RME...................................................................... 67 KAYNAKLAR.......................................................................................................... 73 EKLER...................................................................................................................... 77

  • vi

  • vii

    KISALTMALAR

    ABD : Amerika Birle ik Devletleri AFH : Architecture For Humanity AKM : Atatürk Kültür Merkezi AMM : Arkitera Mimarlık Merkezi AMV : Arkitera Mimarlık Veritabanı ARPA : Amerikan Geli mi Savunma Ara tırmaları Dairesi ATT : Amerika Telefon ve Telgraf irketi BBN : Bolt, Beranek ve Newman Teknolojileri CABE : Mimarlık ve Yapılı Çevre Komisyonu CCTV : Kapalı devre televizyon CERN : Nükleer Ara tırmalar için Avrupa Konseyi CIAM : Uluslararası Modern Mimarlık Kongresi CSNET : Bilgisayar Ara tırmaları A ı GAUDI : Demokratik Bir Etkile im Olarak dare, Mimarlık ve ehircilik A ı ICAM : Uluslararası Mimarlık Müzeleri Birli i ICN : Uluslararası Yarı malar Birli i MO : stanbul Mimarlar Odası MP : stanbul Metropolitan Planlama

    MILNET : Amerikan Ordu A ı MIT : Massachusetts Teknoloji Enstitüsü MiM : mimarlık için Mimarlar Olu umu NAI : Hollanda Mimarlı ı Enstitüsü OAN : Open Architecture Network PKG : Pecha Kucha Geceleri RIBA : Britanyalı Mimarlar Asil Enstitüsü TED : Teknoloji, E lence, Tasarım TMO : Türkiye Mimarlar Odası TOK : Toplu Konut daresi Ba kanlı ı UIA : Uluslararası Mimarlar Birli i WWW : Dünya çapında a

  • viii

  • ix

    EK L L STES

    Sayfa

    ekil 1.1 Arnolfini’nin Evlenmesi, Jan Van Eyck, 15. yüzyıl ..................................... 2 ekil 1.2 Isaac Massa ve Beatrix van der Laen Çiftinin Evlilik Portresi, Frans Hals,

    17. yüzyıl....................................................................................................... 3

    ekil 2.1 The Boke Named the Gouernour kitabının kapak sayfası .......................... 14 ekil 3.1 Kullanıcı/zaman grafi i üzeriden Arkitera geli im süreci.......................... 53

  • x

  • xi

    M MARLIK D S PL N NDE ENFORMEL B LG PAYLASIM VE LET S M

    ORTAMLARI

    ÖZET

    Enformasyon teknolojilerinin yarattı ı günümüz Bilgi Ça ı kültüründe, üretilen

    mimari bilginin okumasını yapabilmek adına, olu um sürecine göre enformel olarak

    adlandırılan olu um ve ortamları, yürüttükleri projeler, düzenledikleri etkinlikler ve

    gerek birbirleriyle gerekse formel kurumlar ile ili kileri üzerinden inceleyen ve bu

    sayede yaratılan a ın ve a a dahil olan bireylerin bilgiyi nasıl ekillendirdiklerinin

    okuması yapmayı hedefleyen tez, mimarlık alanında enformel olu umların mümkün

    kıldı ı katmansızla manın, günümüz kültürel dinamiklerine cevap verebilmesi

    açısından bir gereklilik oldu unu savunmakta ama bir o kadar da barındırdı ı

    cemaatle me tehlikesine kar ı bir uyarı niteli i ta ımaktadır.

    Birinci bölümde, konuya genel bir giri yapılarak, çalı manın temel kavramları

    açıklanmı , problem alanı tanımlanmı ve bu alan dâhilinde çalı manın amacı ve

    kapsamı ortaya konmu tur.

    kinci bölümün ilk kısmında, kullanılan medyaya göre sınıflandırılan kültürlerde, her

    bir medyanın, bilgi olu um süreçlerine etkileri incelenmi ve bu farklı kültürel

    ortamlarda mimari bilginin kendi temsil araçları ve ortamları üzerinden nasıl

    ekillendi i incelenerek çalı manın tarihsel perspektifi çıkartılmı tır. kinci kısmında

    ise, günümüz kültürel ortamının dinamikleri göz önünde bulundurularak,

    enformasyon teknolojilerinin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve ki isel cemaatler

    olarak da adlandırılan enformel olu umların mimari bilgi üretimindeki etkisi bu

    olu umların, ürettikleri projeler, gerçekle tirdikleri etkinlikler ve gerek birbirleriyle

    gerekse üniversite ya da meslek örgütleri gibi formel olu umlar ile ili kileri

    üzerinden de erlendirili ve kendi yapısal dönü ümleri üzerinden günümüz mimarlık

    bilgisini nasıl ekillendirdiklerinin incelemesi yapılmı tır.

    Üçüncü bölümde, enformel bir olu um olarak faaliyetlerine ba layan Arkitera

    Mimarlık Merkezi’nin gerek internet ortamında gerekse fiziksel çevrede yürüttü ü

    projeler üzerinden, Türkiye mimarlık ortamı ve bilgi üretimine etkileri incelenmi ve

    süreç içinde geçirdi i yapısal de i ikliklerin bir sonucu olarak mimari bilgi üretim

    sürecinde aldı ı farklı rollerin okuması yapılmı tır.

    Dördüncü bölümde ise, tez kapsamında yapılan tüm ara tırmalar ve analizler ortaya

    konmu ve bu sonuçlara ba lı olarak mimari bilgi üretiminde, günümüz ko ullarına

    cevap verir nitelikte olması nedeniyle, enformel bilgi üretim ortamlarının gereklili i,

    barındırdı ı tehlikelerin farkında olmak artıyla, savunulmu tur.

  • xii

  • xiii

    INFORMAL KNOWLEDGE SHARING AND COMMUNICATION MEDIUM

    IN ARCHITECTURAL DISCIPLINE

    SUMMARY

    In order to make a reading of produced architectural knowledge in the contemporary

    culture of Knowledge Era, which is created by the information technologies,

    formations and mediums that are named as informal according to their formation

    processes, are explored through projects that are carried out, events that are arranged

    and through either their relations with each other or with the formal institutions. In

    the research it has been aimed to make a reading of the network created in this regard

    and the individuals that are in that network. In the thesis it has been asserted that in

    the subject of architecture it is a necessity to be layerless, in order to respond the

    contemporary cultural dynamics that informal formations enable, while it also makes

    remarks on the danger of formation of communities.

    In the first section, with a general introduction on the subject, the basic concepts of

    the study are explained, the problem area is defined, and the aim and scope of the

    research within in this area is put forward.

    In the first part of the second section, each media and their effects on the knowledge

    production processes are being explored within the cultures that are classified

    according to the media used. How the architectural knowledge in these different

    cultural mediums/media are shaped via its own representation tools and mediums are

    being researched and a historical perspective of the research is put forward. In the

    second part, by taking today’s cultural medium dynamics into account, the effects of

    the informal formations -that are occurred as a result of information technologies and

    are also called as personal communities- on the architectural knowledge formation

    will be explored through the projects that are being carried out and the networks that

    are being created.

    In the third section the effects of Arkitera Architecture Center, which has begun its

    activities as an informal formation, on the architectural knowledge production and

    architectural environment of Turkey is explored through the projects that it carried

    out, either in internet or in the physical environment, and a reading of different roles

    Arkitera Architecture Center took within the architectural knowledge production

    process as a result of structural transformations it faced through the time course.

    In the fourth section, all the researches and analyses made in the scope of the thesis is

    put forward and according to these consequences, because it responds the

    contemporary requirements, with the stipulation of being aware of the threats it

    comprises, the necessity of informal knowledge production mediums in the

    architectural knowledge production is supported.

  • xiv

  • 1

    1. G R

    Son yüzyılda ya anan bilimsel geli meler ve enformasyon teknolojilerindeki

    ilerlemeler, günümüz kültürünü, bilinen adıyla Bilgi Ça ı’nı yaratmı tır. Her türlü

    enformasyonun bireyler tarafından serbestçe aktarılabildi i ve bilgiye anlık ula ımın

    mümkün oldu u bu kültürel ortamda bilgi üretim süreçleri ve dolayısıyla bilgi tanımı

    de i mektedir. Bu durum mimarlık disiplinini de etkilemi , mimari bilgi üretiminde

    deneyim, gündelik ya am gibi farklı açılımları ve enformellik, a gibi farklı

    kavramları gündeme getirerek, mimari bilginin niteli inde de i ikliklere neden

    olmu tur. Bu do rultuda, olu um süreçleri göz önünde bulundurularak enformel

    olarak adlandırılan olu umların, ortamların, günümüz mimarlık bilgisi için nasıl

    girdiler olu turdu unun takibinin yapılaca ı tezin daha iyi anla ılabilmesi için

    enformellik, a , hiyerar i, sistem ve bilgi kavramlarının tez kapsamında nasıl

    kullanılaca ına bakmakta yarar vardır.

    1.1 Çalı manın Temel Kavramları

    Enformel, ba ta sosyoloji olmak üzere felsefe, dilbilimi gibi birçok disiplin

    tarafından kullanılan bir kavramdır. Türk Dil Kurumu’nda biçimsel ve resmi olarak

    tanımlanan formelin tersi olarak kullanılan enformelin, ait oldu u sosyoloji

    biliminde bile net ve kesin bir tanımı bulunmamaktadır. Bunun nedeni modern ça ın,

    biçimselcili in, rasyonelli in, evrenselcili in, ilerlemenin önünde bir engel olarak

    gördü ü enformel kavramının günümüzde daha yeni yeni bir araç olarak

    kullanılmaya ba lanmasıdır. Son zamanlarda enformel üzerine ara tırma yapan

    uzmanlar bir enformel tanımı sunmaya ba lamı lardır.

    “Enformellik, rahat, gündelik, seremoniye kaçmayan olarak tanımlanabilir, ayrıca yeni olan her

    türlü eyi tanımlarken kullanılabilecek uygun bir araçtır.” (Misztal, 2000)

    Misztal (2000), enformel kavramını, resim, edebiyat gibi disiplinlerden örnekler

    vererek açıklamaya çalı mı tır. Bunlardan ilki, Anita Brookner’in romanındaki dul

    Mrs. May’in tanı aca ı yeni savcısı Mr. Zeber’in giydi i, kolları mavi gömlek üstü,

  • 2

    kanarya sarısı yelek kar ısında a ırması sonucu Mr. Zeber’in “Bu yeni bir

    enformelliktir.” diyerek kendini Mrs. May’e açıklamasının enformelli in bu

    romanda nasıl kullanıldı ı ve anla ıldı ını göstermek açısından Misztal’ın verdi i

    örneklerden biridir. Bu romandaki kullanımıyla enformellik, beklenen olanın tersi

    olarak yorumlanabilir. Savcı gibi üst düzey makamdaki bir ki inin kendisinden

    beklenmeyecek ekilde renkli giyinmesi, enformel bir durum olarak kar ımıza

    çıkmaktadır. Bir di er örnek ise, Hollanda’lı yeni evlenmi bir çiftin iki farklı

    zamanda resmedili ve bu iki resim arasındaki fark üzerinden verdi i örnektir. 15.

    yüzyılda yapılan tablonun, katı görgü kurallarına uygunlukla resmedilmesi ve

    evlili in ve çiftin heyecan ve samimiyetini yansıtmaktan çok evlili in seremonisini

    vurgulamasından ötürü formel oldu unu, fakat 17. yüzyılın ba larında resmedilen

    yine aynı konulu tablonun, çiftin evlili in verdi i mutlulukla birlikte ya adıkları

    hislerin ve samimiyetin daha çok okunur olmasından ötürü daha enformel oldu unu

    belirtmektedir. Bu örnekte ise enformel, samimiyetten uzak ve ciddi olarak

    tanımlanan formelin tersine, samimiyetin, sıcaklı ın, spontanlı ın anlatıldı ı bir araç

    olarak kar ımıza çıkmaktadır.

    ekil 1.1 Arnolfini’nin Evlenmesi, Jan Van Eyck, 15. yüzyıl

  • 3

    ekil 1.2 Isaac Massa ve Beatrix van der Laen Çiftinin Evlilik Portresi, Frans Hals, 17. yüzyıl

    Daha önce de belirtildi i gibi enformel kavramının sosyoloji metinlerinde bile kesin

    bir tanımı bulunmamasına kar ılık, formel kavramı üstüne birçok ara tırma

    yapılmı tır. Formel kavramının ele tirisi üzerinden enformelli i anlayabilmek için

    birkaç formel tanımına bakmakta yarar vardır. Misztal (2000), formelli in insan

    davranı larını, önceden yapılanmı bir doku içinde okudu unu ve kesi imin sadece

    belirli açılımlarına i aret etti ini savunmaktadır. Formel sistemlerde ki isellikten

    bahsedilemeyece ini, formel sistemlerin, bireyi merkezden sınıra itti ini ve bireyin

    dahil oldu u sistemi oda a yerle tirdi ini vurgulamaktadır. Bunun kar ısında

    enformel sistemlerin ise sistemi olu turan bireylerin birbirleriyle kurdukları sosyal

    ili kilerinden beslendi ini ve ki isel durumlardan yarar sa ladı ını belirtmektedir.

    Formel sistemlerin hiyerar iye i aret etti ini belirterek sistemi olu turan ili kilerin

    daha çok makro ölçe iyle ilgilendi ini, enformel sistemlerin ise mikro ölçekle yani

    sistemi olu turan bireyler ve bireylerin ili kileriyle ilgilendi ini ve ekillendi ini

    söylemektedir.

    Bu tanımlar do rultusunda önceden yapılanmı , planlanmı formel sistemlerin

    hiyerar iye i aret etti i; sistemi olu turacak olan bireylerin etkile imiyle

    kendili inden do an, planlanmamı yapısıyla enformel sistemlerin ise a benzeri bir

    kurguya i aret etti i söylenebilir. Manuel De Landa (2006), hiyerar ik ve a sal

    olu umları tanımlarken, hiyerar ik örgütlenmelerde, bireylerin konum ve rollerinin,

    örgütlenmenin çıkar ve hedeflerine yönelik aldıkları kararlardan ötürü kısıtlayıcı bir

    etkisi oldu unu söylemektedir. Buna kar ılık, karar alan birçok bireyin etkile imiyle

  • 4

    kendili inden do an ve alınan kararların amaçlanmamı kolektif sonuçlarının

    belirleyici oldu u, merkezi bir karar alıcının bulunmadı ı örgütlenmelerin de

    bulundu undan ve bütün bu örgütlenmelerin birer toplumsal kurum oldu undan

    bahsetmektedir.

    Son zamanlarda iktisat ve sosyolojinin bir sentezi olarak ortaya atılan yeni

    kurumsalcılık teorisi kolektif kurumların, bireyler arası ili kilerden do mu olsalar

    bile bir kez olu tuktan sonra sadece eyle mi olu umlar olmadıklarını ve kendi

    hayatlarını sürmeye ba ladıklarını ve bu yüzden bireysel eylemleri farklı biçimlerde

    etkilediklerini savunmaktadır:

    “Bu kurumlar insanların kolektif karar alma süreçlerinin ürünü olsalar da, bir kere

    yerle tiklerinde onları olu turan insani bile enlere de tepki gösterir, onları kısıtlar ve kontrol

    eder ya da tam tersine harekete geçirir veya dönü ümlerini hızlandırırlar. (Dolayısıyla kurumlar

    da bir öngörülmeyen olumlu ve olumsuz kısıtlamalar kümesi olu turur, ama daha küçük bir

    ölçekte.)” (De Landa, 2006)

    Yeni kurumsalcılık yakla ımı, daha önce formel ve enformel olarak sınıflandırılmı

    ve olu um anındaki farklılıkları üzerinden kesin bir çizgiyle birbirinden ayrılmı gibi

    gözüken sistemler üzerine tekrar dü ünmemize neden olmaktadır. Bir sistem

    tümüyle enformel olabilir mi? A a i aret eden enformel sistemler devamlılıklarını

    sa lamak için kendi hiyerar ilerini yaratırlar mı?

    Günümüzde mimarlık ortamındaki sistem ve olu umlar hakkında fikir sahibi

    olabilmek ve bu sayede üretilen mimarlık bilgisini de erlendirebilmek için

    yukarıdaki soruların cevapları önem ta ımaktadır. Bu cevaplar ise sistemin nasıl

    i ledi ini ve sürece etki eden faktörlerin neler oldu unu bilmekte yatmaktadır.

    De Landa’nın kurum olarak tanımladı ı olu umları, Niklas Luhmann sosyal sistem

    olarak tanımlamı tır. Luhmann’a göre sosyal sistemlerin olu ması ve varlı ını

    sürdürmesi dolaysız olarak ileti im sürecine ba lıdır. Sosyal sistemler ancak

    içlerinde yer alan bireylerin birbirleriyle ileti im kurmaları ile var olabilir ve

    kendilerini koruyabilirler. leti imi, sistemin tanımlanması ve i leyi i için temel

    bile en olarak gören Luhmann, ileti imsel olanakların yeni araçlarla de i mesinin

    sistemi de de i tirdi ini belirtmektedir (Alver, 2006).

    Bu görü ün, toplum ve kültür boyutunda bir di er savunucusu ise ileti im kuramcısı

    Neil Postman’dır. Postman (1995), toplumların en belirgin ayırıcı özelliklerinden ilki

    olan kültürün, egemen olan ileti im biçiminden ve kullanılan araçlardan

  • 5

    kaynaklandı ını söylemektedir. nsanın geli imi, toplumları ve farklı kültürleri

    ilgilendiren de i imler ancak insanlar arası ileti imde ya anan farklıla maların

    incelenmesi ile anla ılabilir ve ileti im tarihinde meydana gelen her devrim

    beraberinde farklı bir ya am biçimini ve kültürünü getirir:

    “Kültür, hakikati arama ve yorumlama biçimidir. Sözlü ileti imden yazıya, basılı yayınlardan

    televizyon yayınlarına kaydıkça, hakikatle ilgili fikirler de i ir. Hakikat, zamanın kendisi gibi,

    insanın kendi icat etti i ileti im teknikleri hakkında ve bu teknikler aracılı ıyla kendisiyle

    yaptı ı konu manın bir ürünüdür.” (Postman, 1994)

    Habermas aynı görü ü dil üzerinden örneklemi tir. Dört kültürel evrensel olarak

    tanımladı ı üretim, ileti im biçimi, gündelik dildeki ileti im ve ideoloji

    kavramlarının açılımlarını yaparken, gündelik dildeki ileti imi öyle açıklamı tır:

    “Dilin ilkin iletme i levi vardır; bir yandan kurallarla yönetilen eylem için bir yönlendirme

    ortamı, öte yandan bili ilerin hem ampirik bilginin hem de de er yönelimlerinin bir aktarılma

    ortamıdır. gündelik dildeki ileti im eylem ba lamlarından koparıldı ında ve tartı ım biçimini

    aldı ında dil ikinci olarak ö renme süreçleri için bir mekanizmadır, bilginin geni letilmesi için

    bir mekanizmadır”. (Habermas, 1998)

    Bütün bu kuramcıların, ileti im ve sosyoloji alanındaki yakla ımları üzerinden,

    sistemin i leyi inin ileti ime dayalı oldu u tezine varılmaktadır. Toplum okumasını

    sosyal sistemler üzerinden yapan Luhmann’ın yakla ımından hareketle, toplum ve

    kültür, birçok sosyal sisteminin (ekonomi, siyaset, hukuk, bilim) bir arada bulunması

    ve etkile imi ile var olmaktadır. Herhangi bir sosyal sistem ise hiyerar ik ve a sal

    yapıdaki birçok farklı alt sistem ve bu sistemler arası etkile im ile varlı ını

    sürdürmektedir. De Landa (2006), bu duruma örnek olarak ortaça ekonomisini

    göstermektedir. Ortaça ekonomisi, hem bilinçli hedefleri, kontrol mekanizmaları

    olan bürokrasileri hem de çıkarları ancak kısmen örtü en birçok bireyin faaliyetleri

    sonucu kendili inden do an köy ve küçük kasaba pazarları kapsamaktadır. Bu

    dönemde ekonomik normların hayata geçirili ini, merkezi bir karar alma ile

    “uluslararası camianın bütün mensuplarının hissetti i canlı bir kar ılıklı yarar

    duygusu ve bir terör dengesiyle bütünle mi , kendi kendini düzenleyen bir

    mekanizma”nın bile kesi olarak yorumlayan De Landa, bu sistemde a lar ve

    hiyerar ilerin sadece bir arada bulunup iç içe geçmekle kalmadı ını, aynı zamanda

    devamlı birbirlerini do urdu unu da belirtmektedir. Pazarlar, yerel, haftalık

    toplantıları a an bir çapa ula tı ında, yukarıdan a a ıya do ru derecelendirilmi ve

    böylece a lar hiyerar isi olarak adlandırılan melez bir biçim ortaya çıkmı tır.

  • 6

    Görüldü ü gibi toplumsal bir sistem ne sadece formeldir ve hiyerar i benzeri bir

    kurguya sahiptir ne de sadece enformeldir ve a benzeri bir kurguya sahiptir. Sistem

    barındırdı ı bütün farklı yapıdaki alt sistemlerinin kar ılıklı etkile imiyle, bu alt

    sistemler ise onları olu turan bireyler ve bireyler arasındaki ileti im ile

    ekillenmektedir. Bu tanım, öznenin, sistem içindeki etkisinin sınırlı oldu u

    sonucuna ula mamalıdır. Kullanılan ileti im aracına göre farklıla an kültürlerde,

    kültürel dinamiklerinin do al bir sonucu olarak bazen formel alt sistemler, bazen de

    enformel alt sistemler, o sistem üzerinde daha etkindir ve öznenin o sistemi

    dönü türebilme gücünü de i tirmektedir.

    Günümüzde üretilen mimari bilginin okumasını yapmak, bu bilgiyi üreten sistem ya

    da sistemlerin bütün alt olu umlarıyla derinlemesine incelenmesini gerektirmektedir.

    Mimarlık alanında hangi yapıdaki sistemlerin günümüz kültürel ortamı

    dinamiklerine cevap verebilece i sorusunun yanıtı ise içinde bulundu umuz kültürel

    ortamı, bu ortamı olu turan ileti im araçları üzerinden ele alınmasında yatmaktadır.

    1.2 Çalı manın Amacı, Sınırları

    Tezin amacı, günümüz Bilgi Ça ı kültüründe, mimari temsilin, mimari bilgi üretme

    süreci üzerindeki egemenli inin yok olması ve bu anlamda enformasyon

    teknolojilerinin olanaklı kıldı ı kendili inden örgütlenmi ya da bireysel inisiyatifle

    ve enformel kurgularla gündeme gelmi olu umların, mimarlık disiplinindeki yeri ve

    olanaklı kıldıkları açılımlar, bu olu umların, ürettikleri projeler, gerçekle tirdikleri

    etkinlikler ve gerek birbirleriyle gerekse üniversite ya da meslek örgütleri gibi

    formel olu umlar ile ili kileri üzerinden de erlendirilmesi ve kendi yapısal

    dönü ümleri üzerinden günümüz mimarlık bilgisini nasıl ekillendirdiklerinin

    incelemesinin yapılmasıdır.

    Bu ba lamda, bir sistem olan toplumun kültürünün, kullanılan ileti im araçları ile

    nasıl ekillendi inin incelemesi yapılacak ve her kültürel dönü ümün mimarlık

    alanına ve mimari bilgi üretme süreçlerine etkileri, mimarlık alanında olanaklı

    kıldıkları yeni ileti im araç ya da ortamları, Arkitera Mimarlık Merkezi örne i gibi

    enformel kurgulu ortamlar ve olu umlar üzerinden ara tırılacak ve tartı ılacaktır.

  • 7

    1.3 Çalı manın Kapsamı

    Çalı manın birinci bölümünde, egemen ileti im aracına göre sınıflandırılan

    kültürlerde, her bir ileti im aracının karakteristik özellikleri üzerinden, kültürü ve

    bilgi üretim süreçlerini nasıl etkiledi inin incelemesi yapılarak, mimarlık alanındaki

    yansımaları, hem mimari temsil araçları hem de dönemin mimarlık kabulleri

    üzerinden incelenecektir.

    Bu bölümün ikinci kısmında ise günümüz Bilgi Ça ı’nda, enformasyon

    teknolojilerinin yarattı ı kültürel ortam, kullanılan ileti im araçları üzerinden

    incelenerek, bilgi üretim sürecinde meydana gelen de i ikliklerin okuması

    yapılacaktır. Mimarlık alanındaki yansımaları ise, mimari temsillerin bilgi üretim

    sürecindeki etkisini yitirmesi ve bunun kar ısında enformasyon teknolojilerinin bir

    sonucu olarak ortaya çıkan ve ki isel cemaatler olarak da adlandırılan enformel

    olu umların mimari bilgi olu umuna etkileri üzerinden incelenecektir. Fiziksel çevre

    ve internet ortamı olmak üzere iki farklı ba lık altında ele alınacak olu umlardan

    fiziksel çevreyi kullananlara örnek olarak Pecha Kucha Geceleri etkinli i, Difüzyon,

    Kayıtdı ı etkinlikleri gibi enformel olu umlar, Üniversite ve Mimarlar Odası gibi

    formel kurumlar ile ili kileri üzerinden incelenecektir. nternet ortamını kullanan

    olu umlara örnek olarak ise Architecture For Humanity internet sitesi ile dünya

    üzerinde birçok ki i tarafından takip edilen mimari blog BLDGBLOG ara tırılacak

    ve mimari bilginin olu umuna etkileri üzerinden de erlendirilecektir.

    Üçüncü bölümde ise enformel bir olu um olarak faaliyetlerine ba layan Arkitera

    Mimarlık Merkezi’nin gerek internet ortamında gerekse fiziksel çevrede yürüttü ü

    projeler üzerinden, Türkiye mimarlık ortamı ve bilgi üretimine etkileri incelenecek

    ve süreç içinde geçirdi i yapısal de i ikliklerin bir sonucu olarak mimari bilgi

    üretim sürecinde aldı ı farklı rollerin okuması yapılacaktır.

  • 8

  • 9

    2. M MAR B LG N N ÜRET M VE PAYLA IMI

    Önceki bölümde de bahsedildi i gibi bilgi ve kültür üretildi i ortam ve aktarıldı ı

    araçlar üzerinden ekillenmekte ve kullanılan ileti im araçlarının farklıla ması ile

    kültürde meydana gelen her dönü üm ise mimarlı ı ve mimari bilgi üretim

    süreçlerini, kendi bilgi üretim araç ve ortamları üzerinden dönü türmektedir. Bu

    açıdan günümüz mimari bilgisinin daha nitelikli bir okumasını yapabilmek için

    egemen ileti im araçlarına göre farklıla an her bir kültürde bilgi üretim süreçlerine,

    üretilen bilginin niteli ine bakmakta ve dönemin kültürü ile ortak özellikler gösteren

    mimarlı ın kendi araçları üzerinden nasıl ekillendi inin incelemesini yapmakta

    yarar vardır. Tarihsel perspektif ba lı ı altında, Bilgi Ça ı’na kadar, farklı ileti im

    araçları üzerinden ekillenmi bu farklı kültürlerin okuması yapıldıktan sonra,

    günümüz kültürel ortamındaki durum ara tırılacak ve mimari bilginin payla ıldı ı ve

    üretildi i enformel olu umlar incelenecektir.

    2.1 Tarihsel Perspektif

    Bir sistemin temel bile eni olarak tanımlanan ve sistemin devamlılı ını sa layan

    ileti im, kullanılan aracın de i mesi ile de i tikçe, o sistemin yapısında ve sistemden

    çıkan bilginin niteli inde, bilginin olu um süreçlerine etki ederek, de i ikli e neden

    olmaktadır. Bu yüzden ilkel toplumlardan günümüze kadar kullanılan ileti im

    araçlarının toplumun kültürünü nasıl dönü türdü ünün incelenmesi, günümüz bilgi

    ça ını daha iyi anlamak ve günümüz mimarlık ortamını ve bu ortamın üretti i bilgiyi

    de erlendirebilmek açısından önemlidir.

    leti im için kullanılan araçları temel alarak kültürler, sözlü kültür, yazılı kültür ve

    bilgi ça ı adları altında sınıflandırılmı lardır. Sözlü kültür, ileti im aracı olarak

    sözün kullanıldı ı kültürlerdir. Yazılı kültürler ise ileti im aracı olarak yazının

    kullanıldı ı kültürlerdir. Bazı kaynaklarda yazılı kültürler, el yazması kültürü ve

    matbaa kültürü olarak ayrı mı olsa da, yazının bilinci nasıl dönü türdü ü

    ara tırılmadan bu iki farklı aracın etkileri incelenemeyece i için tek bir ba lık

    altında, yazılı kültürler ba lı ı altında ele alınmaktadır. Son olarak bilgi ça ı ise

  • 10

    ileti im aracı olarak telgraf, telefon, televizyon, bilgisayar gibi enformasyon

    teknolojilerinin kullanıldı ı kültürlerdir.

    Sözlü Kültürlerde, kültürel malzeme, kulaktan kula a söz aracılı ıyla iletilir ve

    bilginin iletimi folklor ile sa lanır. Folklor, belirli bir nüfus için ortak olan

    halkoyunları, masallar, müzik, dans, efsaneler, sözlü tarih, atasözleri, akalar,

    popüler inançlar, adetler, gibi kültür ö elerini barındırır. Folkloru olu turan bu kültür

    ö elerine bakacak olursak, örnek olarak, atasözlerini, birkaç konuyla sınırlandırmak

    mümkün de ildir. nsan ya amında yer alan do um, ölüm, evlilik, arkada lık,

    dostluk, dü manlık, hırsızlık gibi konuları yani bireyin günlük ya antısında

    ba vurdu u, günlük ya antı sonucu elde edilmi bilgileri içerir. Antonio Gramsci

    (1989), sıradan insanın günlük ya antılarını idare etmek için geli tirdikleri bilginin

    enformel bilgi oldu unu söylemektedir. Atasözlerinin kim tarafından ne zaman

    söylendi inin bilinmemesi, anonim olu u ise kültürü olu turan ö elerin birkaç kural

    koyucu otorite tarafından düzenlenmedi ini göstermesi açısından, yine enformel bir

    sisteme gönderme yapmaktadır. Toplumu olu turan bütün bireylerin kolektif

    etkile imi ile ekillenen ve bu özelli i ile a sal bir yapıya i aret eden sözlü

    kültürlerin, Walter Ong’un (2007), “gündelik ya antıya yakın olu u” tanımı da göz

    önünde bulundurularak enformel yapıda sistemlere i aret etti ini söylemek

    mümkündür.

    Sistemlerin, her ne kadar kolektif karar alma süreçlerinin bir ürünü olarak

    kendili inden do mu olsa da, bir süre sonra kendi hayatlarını sürdürdüklerine,

    sistemi olu turan bireyler üzerinde baskı kurmaya ba ladıklarına ve devamlılıklarını

    sa lamak için kendi hiyerar ilerini yarattıklarına, önceki bölümde de inilmi tir.

    Sözlü kültürlerin i leyi inde de bu durum görülmektedir ve sistemler

    devamlılıklarını sa lamak için kendi hiyerar ilerini yaratmı lardır. Bu sürece,

    ileti im aracı olarak kullanılan sözün ve sözü kullanan dilin etkisi bulunmaktadır.

    Ong (2007), sözlü kültürlerde kelimelerin sesle sınırlanmasının, anlatım biçiminin

    yanı sıra dü ünme sürecine de etki etti ini savunmaktadır. Metinden yoksun olan

    sözlü kültürlerin, bilgi kaynaklarının derlenip kalıcı olabilmesi için, “anımsanabilir

    eyler dü ünme” yönteminin uyguladıklarını belirtmektedir. Bu yöntem için, belle e

    yardımcı olan, a ızdan çıkmaya hazır dü ünce biçimlerini kullanmak gerekmektedir:

    “Dü üncenin ritmik, dengeli tekrarları ya da antitezleriyle, kelimelerdeki ünsüz ve nülü seslerin

    uyumuyla, sıfatlar ve ba ka kalıpsal ifadelerle akması, herkesin sık duyup kolaylıkla hatırladı ı,

  • 11

    kolay hatırlanacak ekilde biçimlenmi atasözlerinden olu ması ve belli izleklere yerle tirilmesi

    gerekir.” (Ong, 2007)

    lyada ve Odysseia destanları bu duruma güzel bir örnek te kil etmektedir. Homeros

    destanları olarak bilinen bu destanlar üzerine ara tırma yapan uzmanlar, destanların

    kendi dönemleri için aslında özgün birer sanat eserleri olmadıkları söylemektedirler

    ve dü üncelerini, destanları kelimelere ve hecelere bölerek kanıtlamaktadırlar. Bütün

    destanların heksametrik dize ölçüsüne (bir uzun iki kısa heceden olu an altı vuru lu

    dize) ba ımlılı ı, örnek olarak arap kelimesine takılan sıfatların anlam farkından

    ziyade dize ölçüsünü tutturmak için seçilmesi gibi nedenler, Homeros destanlarının,

    ba larda çok övülen dilinin, destan ozanlarının dize ölçüsünü tutturmak için koruyup

    yeniden birle tirdikleri kalıpla mı deyi lerin dili oldu u gerçe ini açı a

    vurmaktadır (Ong, 2007).

    Sözlü kültürlerde bilgiyi muhafaza etmenin bir di er yolu ise ileti imden

    geçmektedir. Bilgi yüksek sesle tekrar edilmezse yok olaca ından, sözlü kültürler,

    uzun yıllar boyunca, zahmetle ö rendiklerini tekrarlayarak unutmamaya

    çalı maktadırlar. Güç bela elde edilen bilginin bu denli de erli olması gelenekçi ve

    tutucu bir zihniyetin do masına neden olmu tur (Ong, 2007). Eric Hobsbawn ve

    Terence Ranger (1983) tarafından, bir milletin karakterini betimleyen ve bu sayede

    milletin, ulusun çıkarlarına hizmet eden icat edilmi olgular olarak tanımlanan

    gelenekler ile hazır dü ünce biçimleri, kalıpla mı deyi ler gibi yöntemler, toplumu

    olu turan bireylerin kolektif katılımı ve gündelik ya antıya yakınlı ı açısından

    enformel sistemlere i aret eden sözlü kültürlerin, devamlılıklarını sa lamak için

    özgün hiyerar ilerini nasıl olu turduklarını göstermektedir.

    Daha önce de belirtildi i gibi, her ne kadar, el yazması kullanımı ve matbaanın icadı

    toplumlarda kültürel de i imlere neden olmu olsalar da, el yazması ve matbaanın

    kültürü dönü türme güçleri, ileti im aracı olarak yazının toplum tarafından

    içselle tirilmesine olanak sa layabilmeleri ile mümkün olmu tur. El yazmaları ve

    matbaanın karakteristik özelliklerinin etkisi de eklenince, el yazması kültürü ve

    matbaa kültürü adları altında iki farklı kültürel durum ortaya çıkmı tır. Bu iki kültürü

    kapsayan yazılı kültür ise yazının ileti im aracı olarak kullanıldı ı kültürdür ve bir

    sistem olan yazılı kültürü anlayabilmek, yazının kendine özgü özelliklerini ve bu

    özelliklerin sisteme etkilerini ara tırarak mümkündür.

  • 12

    Yazını tarihine bakmak gerekirse, pek çok el yazısının bir tür resim yazısına ve daha

    ilkel düzeyde i aret yerine geçen nesnelere uzandı ı görülmektedir. Tarihte bilinen

    ilkyazı olan Sümerlerin geli tirdi i çivi yazısı, ticari i lemleri kaydetmek amacıyla

    toprak jetonları içi bo kapalı kutulara koyarak, kutunun yüzeyine jeton sayısı kadar

    i aret kazıma yönteminden türemi tir. Bugün hala geçerli olan Çin Harflerinin temeli

    ise resimdir. Resim bir nesneyi temsil eder. Tek ba ına bir ev ya da a aç resmi bir

    ey söylemez ve ancak uygun bir düzgü ya da bir dizi kural yardımıyla bir ey ifade

    edebilirler. Ong (2007), “okurun metinden, yazarın istedi i kelimeleri aynen

    çıkarabilece i, görsel i aretlerden olu an bir düzgü sistemiyle ortaya çıkan” sonucu,

    yazı kavramı olarak tanımlamaktadır. Tarih boyunca resme dayalı birçok yazı çe idi

    kullanılmı tır ama alfabe tek bir kez icat edilmi ve bugün dünya üzerinde kullanılan

    bütün alfabelerin kökü Sami ırkının geli tirdi i bu alfabe olmu tur.

    Sami alfabesi, yalnız ünsüz harfleri kullanan ve okurun kendi kendine en uygun

    ünlüyü ekleyebildi i bir yazı tarzıdır. Ong (2007), bu durumu yazılı kültüre geçi

    için bir a ama olarak yorumlamaktadır ve Sami alfabesinin, daha tam olarak

    metinle memi insan ya amına bu yönüyle ba ımlı oldu unu söylemektedir. Ünlü

    harfleri de kullanan Yunan alfabesi ise Sami alfabesini geli tirerek, sese tam görüntü

    kazandırmı tır (Havelock, 1976).

    Sami yazısını okuyan birinin, metinden önce metin dı ı verilerden yararlandı ını

    vurgulayan Ong, Yunan alfabesinin ise sesi görsel birimlerle ifade etme ba arısı

    yakaladı ı için, insan ya amından uzak oldu unu belirtmektedir. Resme dayalı ve

    birçok nesnenin yerini tutabilen bilmece-yazıda (fonogram), kelimenin sesi

    kelimenin resmiyle temsil edilirken, alfabe, yazının nesneler dünyasıyla arasındaki

    ba ı tümüyle koparmı tır (Ong, 2007). McLuhan (2007), fonetik yazının (alfabe),

    göz ile kulak; semantik anlam ile görsel kod arasında bir kopukluk yarattı ını

    savunur ve yazıyı, do al sürecin bir sonucu de il, yapay bir teknoloji olarak

    tanımlar. Konu manın tersine, yazının bilinçdı ından kaçınılmaz olarak

    çıkagelmedi ini vurgulayan Ong, “yazı ‘do al’ yazılamaz” derken, yazının

    yapaylı ına vurgu yapmaktadır. Bugün konu ulan 3000 kadar dilden yalnızca 78

    tanesinin edebiyatının bulunması buna bir örnek te kil etmektedir.

    Daha önce de belirtildi i gibi kullanılan ileti im aracı bir toplumun kültürünü

    dönü türme gücüne sahiptir. McLuhan (2007), “teknoloji duyularımızdan birini

    geni letti i zaman, yeni teknolojinin içselle tirilmesi ile aynı hızda, yeni bir kültür

  • 13

    aktarımı ortaya çıkar” derken, teknoloji olarak tanımladı ı yazının bu özelli ine

    dikkat çekmektedir. Yazının, toplumların kültürünü nasıl dönü türdü ünü incelemek

    için yazının sözlü kültür içine nasıl sızdı ına, yazının nasıl içselle tirildi ine bakmak

    da yarar vardır. Daha önce de de inildi i gibi, yazının içselle tirilmesi el yazması ve

    bir ileriki a ama olarak matbaanın icadıyla gerçekle tirildi i için, bu araçlar

    üzerinden bu okumayı yapmak gerekmektedir.

    Havelock (1976), toplumlara yazının girmesiyle “yazıcılık zanaatı”nın geli ti ini

    belirtmektedir ve bir zanaat olarak yazıcılı ın ve dolayısıyla okuryazarlı ın

    toplumun bütün kesimlerine bir anda yayılmadı ının i aretidir. Bu durumun

    nedenlerinden biri yazı yazmak için gerekli olan araç gereçleri sa lamanın zor ve

    maliyetinin yüksek olmasıydı. Ortaça boyunca yazıcılık bir zanaat olarak, belli

    ki ilerce yapılmakta ve yazarlar, airler kendi eserlerini yüksek sesle söyleyerek bu

    ki ilere yazdırmaktaydılar. Ortaça Avrupası’na sözel gelene in egemen oldu unun

    bir kanıtı olan bu duruma ek olarak metinlerini kendisi yazan Aquinolu Aziz

    Tommaso’nun “ lahiyat Toplu Yapıtı” eseri yarı-sözlü biçimdedir. Her bölümün bir

    soruyla ba ladı ı eserinde, yazarın dü üncelerine kar ı görü ler ilk olarak

    sıralandıktan sonra, yazar kendi görü lerini açıklayıp soruları yanıtlar. Eser,

    yapısından da anla ılabilece i gibi hayali bir dinleyici toplulu una seslenirmi çesine

    yazılmı tır ve yazıyı içselle tirmi günümüz kültürü için çok yabancıdır:

    “Günümüz romancısı, yazdı ı kelimelerin sesli etkisini bilse bile, kendini hatip yerine koymaz.

    leri derecede okuryazarlık, gerçekten yazılı birle tirmeyi besler; burada yazar, metni – ki bu

    tam anlamıyla metindir- kendi sözleriyle kâ ıt üzerinde birle tirir. te bu yöntem, dü ünceye

    sözle sürdürülen dü ünceden apayrı bir biçim verir.” (Ong, 2007)

    15. yy.a kadar her ne kadar el yazmaları kullanımı özellikle kilise, üniversite ve

    tüccarlıktan zenginle mi elit sınıf tarafından yaygınla mı olsa da, yazının

    içselle tirilmesi 1450 yılında Johannes Gutenberg tarafından matbaanın

    bulunmasıyla ba layacaktır.

    Ong (2007), 16.yy.’a kadar bir metnin anlamına ula maya çalı ılırken, kelimenin

    görüntüsünden çok sesinin önemli oldu unu söylemektedir. itsel egemenli in bu

    üstünlü ü, ilk basılan kitaplarda kendini göstermektedir.

  • 14

    ekil 2.1 The Boke Named the Gouernour kitabının kapak sayfası

    Ong’un örnekledi i, Thomas Berthelet tarafından 1534 yılında basılan Sir Thomas

    Elyot’un ‘The Boke Named the Gouernour’ adlı kitabının kapak sayfasında

    görüldü ü gibi, kelime birimleri görsel bakımdan düzene girmemi tir. “THE” gibi

    önemsiz bir kelime di erlerinin önüne çıkmı , kitap yazarının adı tirelere bölünmü ,

    bir kelimenin ilk bölümü büyük harflerle, gerisi daha küçük harflerle yazılmı tır.

    Matbaa zamanla, i itsel üstünlü ün yerine görsel üstünlü ü getirdikçe ise, tipografik

    mekân denetimindeki metnin, kaçınılmaz biçimde düzgün ve tertipli bir hal almasına

    neden olmu tur (Ong, 2007).

    Yazı ile ortaya çıkan listelerin, birbirleriyle ba lantılı ba lıkları aynı fiziksel görsel

    mekânda sundu unu belirten Ong, matbaa ile birlikte görsel düzenleme ve hızlı

    algılama amacıyla çok daha ileri bir mekân kullanımı geli ti ini belirtir. Dizini buna

    örnek olarak göstererek, alfabetik sıraya göre hazırlanan dizinlerde, kelimelerin

    söylemlerinden kopartılıp, tipografik mekâna yerle tirildi ini vurgulamaktadır.

    Sınırları belirsiz alanların bu ekilde elle tutulur, gözle görülür bir yere

    yerle tirilmesini, mekâna göre düzenlenen yeni bir zihinsel dünyanın ekillenmesine

    neden oldu unu ve bu yeni dünyada kitabın, artık kaydedilmi bir sözce de il,

    bilimsel bilgiyi içeren bir nesne olarak algılandı ını belirtmi tir. Kitabın bu ekilde

    bir nesne olmasıyla birlikte, kelimeler üzerinde yeni bir mülkiyet anlayı ı

    do mu tur. Matbaanın ilk yıllarında, bir kitabı asıl yayıncısından ba kasının basması

    bir kral fermanı ile yasaklanırken, 18. yüzyıla gelindi inde modern telif hakları

  • 15

    yasaları ekillenmeye ba lamı tır. Ong (2007), matbaanın sa ladı ı bu özel mülkiyet

    anlayı ını, insan bilincinin geni bireycili e yönelmesinde önemli bir etken olarak

    görmektedir.

    Matbaadan önceki dönemde kullanılan el yazmalarının, her ne kadar yazıyı

    kullansalar da, sözel gelene in hâkimiyetinde oldukları görülmü tür. Bu durumu

    kanıtlayan bir di er örnek ise elyazmalarında, yazıcıların olası yorumları için sayfa

    kenarlarında bo luklar bırakılmasıdır ve bu sayede elyazmalarının metin dı ı dünya

    ile alı veri e açık olmasıdır. Matbaadan çıkmı basılı metinde ise, kelimeler kesin

    ve son biçimindedir. Ong (2007), matbaanın yarattı ın bu kapanıklık ve

    tamamlanmı lık özelli inin felsefe ve bilim eserleri üzerindeki etkilerine dikkat

    çekmektedir. Matbaa öncesi konu ma ve tartı ma temelli e itimin matbaa ile birlikte

    bitti ini ve bunun yerine olgu ya da benzeri gerçeklerin konudan uzakla madan

    dümdüz açıklanıp kolay ezberlendi i ders kitaplı e itimin ba ladı ını belirten Ong

    buna örnek olarak ilk ders kitaplarından biri olan Ramist ders kitaplarını vermi tir.

    Bu kitaplarda, i lenen konu dı ına en ufak bir gönderme yapılmamaktadır, bütün

    bölümler anlatılan konuları kapsayan tanımlamalar ile ba lamakta ve konuların

    kollara ayrılmasıyla devam etmektedir. Ders kitaplarında anlatılan tüm sanat ve

    bilim konularının, basılı emalar ve cetvellerle birbirinden ayrılarak anlatılması ise

    bu konuların birbirleriyle hiçbir noktada kesi medi ini okuyucunun bilincine

    yerle tirmektedir.

    leti im aracı olarak yazı, ilk önce el yazması daha sonra matbaa aracılı ı ile

    içselle tirildikçe toplumların kültürlerini de derinden etkilemi tir. Kendi

    karakteristik özellikleri ve olanak sa ladı ı yeni durumlar sayesinde yeni bir kültür

    yaratmı tır ve bu kültür daha önce de inilen sözlü kültürlerden oldukça farklıdır.

    Sözlü kültürlerin gündelik ya antıya yakın olması, toplumu olu turan bütün

    bireylerin katılımıyla ekillenmesi ve sözün ileti im için do al ve kendili inden

    geli en bir araç olması gibi nedenlerden ötürü enformel sistemlere i aret etti i

    görülmektedir. Yazılı kültürlerde ise durum tam tersidir. lk olarak yazının

    kendili inden geli en bir sürecin ürünü de il, özellikle ticaret için gerekli bilgileri

    kayıt altında tutma gereklili inden ortaya çıkması, önceden tasarlanmı bir araç

    olması, yazılı kültürlerin formel yapısına gönderme yapmaktadır. Sözlü kültürlerde

    bilgi üretim süreci, bireylerin kar ılıklı ileti imi yoluyla gerçekle irken ve bilgi,

    toplumu olu turan bütün bireylerin kolektif bir ürünü olarak ortaya çıkarken, yazılı

  • 16

    kültürlerde, el yazması ve matbaa ürünü kitap, yazılı söylemin yazarından ayrı

    tutulmasına yol açmı tır. Soru sormaya olanak tanımayan yapısıyla yazı, içerdi i

    bilginin son ve tamamlanmı halini okuyucuya sunmaktadır ve bu özelli iyle

    nesnelli in kurucusu olarak görülmektedir. Bilgiyi bu ekilde bireylerin kolektif

    üretiminden koparması, yazılı kültürlerin formel yapısına bir di er i arettir.

    Öznenin önüne konan nesnel bilgi, her tür öznellikten, yani özneye ait her tür yargı

    ve hükümden ayrılmı , arındırılmı , nesnelli in ya da ba ka bir de i le gerçekli in

    saf bir bilgisi olarak ortaya konulmu bir bilgidir (Tokatlı, 1973). Bu tanım,

    bireylerin gündelik ya amda deneyimler yoluyla elde ettikleri bilginin nesnel bilgi

    için hiçbir ba layıcılı ının olmadı ının kanıtıdır. Nesnelli in kurucusu olarak

    tanımlanan yazı ve yazının yarattı ı yazılı kültürler ise bu özelli iyle gündelik

    ya amdan uzaktır. Bu duruma bir di er örnek ise Okumu Latincesi’dir. Avrupa’nın

    çe itli bölgelerinde anadil olarak konu ulan Latince, M.S. 550–700 yıllarında

    talyanca, spanyolca, Fransızca ve di er Latince kökenli Romans dillerine, bunların

    ilk biçimlerine dönü mü tür. Konu ma dilinin bu ekilde kökenlerinden

    uzakla masına ra men, e itim, kilise ve devletin resmi i lemlerinin ço unda Latince

    kullanılmaya devam etmi tir. Bir zamanlar anadil olan Latince artık okul dili

    olmu tur:

    “Okumu Latincesi, anadilin duygu yüklü derinliklerinden uzak bir ortamda bilgiyi

    temellendirerek, nesnelli i peki tirdi i gibi, duygu ve içgüdülerin ko ullandırdı ı canlı insan

    ili kilerinin bilim ve bilgiye karı masını sınırlayarak, Ortaça devrinin kusursuz soyut

    skolasti ini ve ardından gelen yeni matematik temelli modern bilimin do u unu mümkün

    kılmı tır.” (Ong, 2007)

    Okumu Latincesi’nin bir di er sonucu ise toplumda okuryazar ve okuryazar

    olmayan ayrımını belirginle tirmesidir. Toplumun bu ekilde katmanla ması, yazılı

    kültürlerin hiyerar ik yapısını gözler önüne sermektedir.

    Yazılı kültürler ile formel sistemler arasındaki ili kiyi gösteren bir di er durum ise

    matbaanın, metin için kullanılacak kelimelerin sayfa yüzeyindeki tam yerini ve

    birbirleriyle ili kisini denetlemesi ve geni kapsamlı ve ayrıntılı sözlükler

    basılmasına yardımcı olmasıyla birlikte “düzgün” dil kullanımını gerektirmesidir.

    Matbaa bir zamanlar i itsel algılanan söz üzerinde kurdu u görsel egemenlik ile

    birlikte, sözü, kuralları tümüyle matbaa makinesi tarafından belirlenen bir mekana

  • 17

    hapsetmi tir ve bu özelli iyle sınırları önceden belirlenmi , yapısı ve kuralları

    tanımlanmı formel sistemlere i aret etmektedir.

    Yazının ve yazının içselle tirilmesini sa layan el yazması ve matbaanın yarattı ı

    yeni toplumsal yapı yukarıda belirtilen durumların ve örneklerin de gösterdi i gibi

    formel bir sistemin özelliklerini ta ımaktadır. Hiyerar ik yapıda olan formel

    sistemler ise, tıpkı a sal yapıdaki enformel sistemlerin devamlılıklarını sa lamak

    için kendi hiyerar ilerini yaratması gibi, kendi a larını yaratacaklardır. Ong’un

    (2007), bir paradoks olarak niteledi i u görü ü bir anlamda bunu kanıtlamaktadır:

    “Teknoloji yapaydır ve yapaylık insanların do al bir parçasıdır. Tam anlamıyla içselle tirilen

    teknoloji, ya amı alçaltmaz; tersine ya amı yüceltir… Teknoloji, sadece ki inin dı ında kalan

    yabancı bir araç de il, bilincin kendi iç de i imleridir. Nitekim do al ortama yabancıla mak,

    yararlı oldu u kadar, ya amımızı birçok bakımdan zenginle tiren bir temel gereksinimdir. Tam

    olarak ya amak ve anlamak için ya anılana yakınlık kadar uzaklık da gerekir. Ve bilinç bu

    mesafeyi en kolay yazı yardımıyla tanır.” (Ong, 2007)

    Sözlü kültürlerde bilgiyi muhafaza etmenin yolunun ileti im oldu u görülmü tür.

    Bireyler arası ileti im ile elde edilen bilgi, sözlü kültürleri, McLuhan’ın deyimiyle

    ‘kabileselli e’ mecbur bırakmaktadır. Kabilesel ortam ise bin bir zahmetle elde

    edilmi bilgiyi korumak adına gelenekselci bir zihniyete sahiptir ve farklı fikirlerin

    ortaya çıkmasına imkân tanımamaktadır. Özellikle matbaa ile birlikte ise, matbaa

    ürünü kitabın sahibi, bilgi edinmek için bu tarz bir ortamda bulunmak zorunda

    de ildir. Kitabın getirdi i bu kapanıklılık ve bireyi toplumdan bu ekilde koparması

    bireycili i beraberinde getirirken, mevcut kabullere ve de erlere kar ı farklı

    görü lerin çıkmasına olanak tanımaktadır.

    Matbaanın, o ana dek mümkün olmayan bir bilgi yayılımına olanak sa ladı ını

    vurgulayan Eisentein, matbaa sayesinde talyan Rönesansı’nın yayılıp Avrupa

    Rönesansı’na dönü tü ünü, Protestanların reform hareketlerinin ba ladı ını ve bu

    sayede Katolik kilisenin kendine yeni bir yön verdi ini, Batı Avrupa’da ke ifler

    devrinin açıldı ını ve bunun gibi birçok toplumsal ve zihinsel ya amda de i iklikler

    ya andı ını belirtmektedir (Eisenstein, 1997).

    Her ne kadar ileti im aracı olan yazı, toplumda hiyerar ik bir yapılanmaya neden

    olmu olsa da, sözlü kültürlere egemen kabileselli i yok ederek, bireyselcili i

    getirmi olsa da ve bunun sonucu olu an toplumsal yapı, formel sistemlerin yapısıyla

    özde le tirilse de, Eisenstein’ın verdi i örnekler de göstermektedir ki, formel

  • 18

    sistemlere i aret eden yazılı kültürler, kendi a sal ili kilerini yaratarak, belki de

    sözlü kültürler için hiçbir zaman gerçekle emeyecek toplumsal ve kültürel

    de i imlerin ya anmasına olanak sa lamı tır.

    Sözlü ve yazılı kültürlerde ileti im aracı üzerinden meydana gelen bu dönü ümlerin

    mimarlık ortamına yansımaları ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan mimari bilginin

    okumasını yapabilmek için ise mimarlı ın bilgi aktarımı için kullandı ı araç ve

    ortamların incelenmesi gerekmektedir. Bu anlamda, her ne kadar günümüz kültürü

    mimari bilgi üretimi üzerindeki egemenli i önceki dönemlerine göre yok denecek

    kadar azalmı sa da, mimari temsillerin bu açıdan ele alınmasında fayda vardır.

    Mark Hewitt, mimari çizimin tarihçesini ele aldı ı bir makalesine u sözlerle

    ba lamaktadır:

    “Bu makale mimarlık tarihi, entellektüel tarih ve tasarım metodolojisi arasındaki bo lu u

    doldurmak için mimari temsil çalı masına ve onun dü ünce üzerindeki etkisine yeni sentetik bir

    yakla ım gerekti ini öne sürmektedir… Çizim, bir ifade ortamından öte bir dü ünce dili olarak

    çalı ıldı ında mimarlı ın alı ılagelmi tarih ara tırmaları teknikleri altında fark edilememi

    entellektüel tarihinin ip uçlarını açı a vurabilir.” (Hewitt, 1985)

    Antikiteden günümüze kadar, mimarlar, niteliklerinde farklılıklar olsa da mimari

    temsillerden faydalanmı lardır. Her ne kadar yukarıda, Hewitt, mimari temsillerden

    bahsederken, çizim kelimesini kullansa da, mimari temsil adı altında sadece

    çizimden bahsetmek yanlı tır. Geli en geometri bilgisi sonucu Ortaça ve tek nokta

    perspektifinin bulunmasıyla birlikte Rönesans mimari temsillerinde önemli

    de i iklikler olmu ve mimari temsil dendi inde daha çok iki boyutlu çizim akla

    geliyor olsa da, antik dönemden, o zamanlara kadar mimari temsil birçok farklı

    malzemeden yararlanmı tır. Bunlardan biri kare papirüs üzerine çizilen kare grid

    altlı ıdır. Izgara olarak da adlandırılan bu yöntem, plan düzleminde çok önemli bir

    geometrik sistem olarak kar ımıza çıkmaktadır. Antik dönem Mezopotamya ve Eski

    Mısır toplumlarında, basit zemin planı olgusunun geli ti ini, mekânsal kavramların,

    oranların ise basit do rusal ızgaralarla düzenlendi ini görülmektedir (Halse, 1960).

    Eski Mısır’da yine ızgaraların zemin planlarının temel yapısını olu turdu unu

    görmekteyiz, ayrıca Eski Mısır’da planlara ek olarak, binaların resimsel imgelerinin

    ve ince kireçta ına çizilmi eskiz planlarının bulundu u bilinmektedir (Porter, 1979).

    Buradan da anla ılaca ı gibi mimari çizim, antikiteden beri var olagelmi tir ama

    kullanılan malzemelerin kısa ömürlü olmasından dolayı günümüze kadar

  • 19

    korunamamı tır. Roma döneminde de mimari çizimin kullanıldı ını Vitruvius’un

    ‘Mimarlık Üzerine On Kitap’ adlı eserinden bilmekteyiz. Bu mimari çizimlerin

    yanında üç boyutlu model olarak tanımlanan ‘paradeigma’lar ile birlikte

    ‘syngraphai’ olarak adlandırılan, ölçü ve her türlü teknik bilgi içeren

    detaylandırılmı sözel anlatım teknikleri de mimari temsil araçları olarak kar ımıza

    çıkmaktadır (Coulton,1977).

    Bu örnekler üzerinden antikiteden itibaren mimarların, mimari temsil araçlarını

    kullandıkları görülmektedir, ama bu mimari temsiller mü teriye ya da kamuya

    projelerini anlatmak ve üzerinden projeyi de erlendirmek için olmamı tır. Bu

    çalı ma içinde kabul edilen ekliyle yazının yani fonetik alfabenin kullanılmadı ı ve

    bu açıdan sözlü kültürler içinde de erlendirilecek bu dönem aralı ındaki mimari

    temsiller, mimarların, binalarını yapım sürecinde kendilerine yardım etmesi için

    geli tirdikleri araçlar olmu lardır.

    Sözlü kültürlerde bilginin enformel yapıda oldu u ve bireylerin günlük ya antılarının

    bir sonucu olarak ortaya çıktı ından bahsedilmi tir. Günlük ya antıda kar ıla ılan

    her sorun ya da ya anılan her deneyim bu açıdan ne kadar önemliyse, mimarlık

    alanında da aynı durum geçerlidir. O günlerden günümüze kalmı ve zamanının

    mimarlı ı hakkında fikir alabilece imiz tek eser olan Vitruvius’un kitabında da

    günlük ya antı sonucu edinilen deneyimlerin ya da gelenekle en ritüellerin, bina

    tasarım a amasına etkileri anla ılmaktadır. Konutları ve bile enlerini anlattı ı Kitap

    VI’da farklı mevsimlere ve rüzgâr yönlerine göre bina cephelerinin nasıl yerle mesi

    gerekti inden bahsetmektedir. Odaların, kullanacak ki iye göre nasıl ekillenmesi ve

    yerle mesi gerekti ini anlatırken de, toplumun kültürüne göre mimarinin nasıl

    biçimlendi i görülmektedir:

    “4. Erkeklerin yemek davetleri bu büyük odalarda yapılır; çünkü Yunan geleneklerine göre ev

    sahibesinin bu tür davetlerde hazır bulunması adet de ildir.

    Aksine bu tür peristiller, erkekler burada kadınlar tarafından rahatsız edilmeden ya adıklarından

    erkek bölmeleri olarak bilinirler. Ayrıca, solda ve sa da dı arıdan gelen konukların peristillere

    alınmadan kendi ba ımsız kapıları ile girebilecekleri ve uygun yemek odalarıyla yatak

    odalarının da bulundu u ufak konuk birimleri vardır.” (Vitruvius, 1998)

    Sözlü kültürlerdeki bilginin enformel yapıda olmasının yanı sıra bu enformel

    bilginin bireyler arası ileti im yoluyla korundu undan bahsedilmi tir. Mimarlık

    alanındaki bireyler ise usta ve çıraktır ve mimarlık bilgisi usta-çırak ili kisi

  • 20

    üzerinden ekillenmektedir. (Burada mimar yerine usta kelimesini kullanmak bilinçli

    yapılmı bir tercihtir çünkü mimarlı ın bir bilim olarak tanınmasından önce mimar

    ile zanaatkâr arasındaki ayrım çok da belirgin de ildir.) Ong, sözlü kültürlerdeki

    ö renim ekillerinden biri olarak tanımladı ı çıraklı ı öyle tanımlamaktadır:

    “Yazıdan habersiz birincil sözlü kültürde ya ayan insanlar, pek çok ey ö renebilirler, nitekim

    ço u oldukça bilgiç ve bilgedir; fakat inceleme yapamazlar.” (Ong, 2007)

    Görüldü ü gibi, bu dönemin mimarlı ı, hem binanın yapım a amasından hem de

    gündelik ya antıdan deneyimler yoluyla elde edilmi bilgi üzerinden

    ekillenmektedir ve yukarıda bahsedilen farklı niteliklerdeki mimari temsiller ise

    mimarın in a sırasında kullandı ı yardımcı araçlar olarak kendili inden

    geli mi lerdir. Bu özellikleri ile metinden yoksun sözlü kültürlerin enformel bir

    sisteme i aret etmesi gibi mimari temsilden yoksun mimarlık da yapısı itibariyle

    enformel bir sistem olarak de erlendirilebilir. Fakat bu deneyimler yoluyla elde

    edilmi bilginin muhafaza edilmesinin tek yolu olan usta-çırak arasındaki ileti im,

    tıpkı sözlü kültürlerde oldu u gibi mimarlık alanında da gelenekselci bir yakla ımın

    egemen olmasına neden olmu ve mimarlık bilgisi ustadan çıra ına aktarılan bilginin

    dı ına çıkamamı tır.

    Ortaça ın ortalarına kadar devam eden bu ortam, mimari temsilde meydana gelen

    geli meler ve o dönemin kültürel ko ullarındaki de i imler ile farklıla maya

    ba layacaktır. Ortaça ’da Vitruvius’a ait el yazmalarının ço altılması ile antik

    mimarlı a ait metinlere ula abilen mimarlar, bu veriler ve dönemin artlarının

    etkisiyle kendi mimarlık tanımlarını yapmaya ba lamı lardır. Leon Battista Alberti,

    14. yy. ortalarında Mimarlık Üzerine On Kitap adlı bir kitap yazmı tır, adından da

    anla ılaca ı gibi Vitruvius’un kitabından esinlenerek hazırlanan bu kitabın bir önceki

    kitapla birçok ortak noktası bulunmaktadır. Kitapların kurgusal benzerliklerinden

    öte, teknik detaylar, tarihi binalar hakkındaki bilgiler gibi içeriksel benzerlikleri,

    Alberti’nin Vitruvius’un kitabını model olarak kullandı ını göstermektedir. Ama

    burada ele alaca ımız esas nokta bu iki kitabın mimar ve mimarlık kavramlarını ele

    alı larındaki farklılıktır. Her ne kadar Vitruvius, Kitap 1’in 13. bölümünde teori ve

    praktis hakkında prensiplerden bahsetmi olsa da ya da Kitap 3’ün 2. bölümünde

    fonksiyon-proporsiyon-konstrüksiyon olarak bilinen üçlü tanımını tasarımın

    a amasında ba vurulabilecek kavramlar olarak tanıtmı olsa da, bu prensipler ve

    tanımlara referans vererek bir kural olu turmamaktadır. Vitruvius’un kitabı daha

  • 21

    çok güncel uygulamalardan yola çıkarak bir kılavuz i levi görmektedir. Di er

    yandan Alberti, zamanının meslekta larına gönderme yapmadan, bir danı man

    a zından konu maktadır. Mimarlı ın dayandı ı ilkeleri, bölümleri ve bunlar

    çerçevesinde nasıl uygulanabilece ini ke fetmeye çalı maktadır. Kitap 6’nın ikinci

    bölümünde Alberti‘nin u sözleri bunu kanıtlamaktadır:

    “Her kim in a ediyorsa, bunun için övülmelidir - iyi niyetli herhangi birinin yapaca ı gibi tutarlı

    bir teoriye ba lanmalıdır; tutarlı bir teoriyi takip etmek gerçek sanatın i aretidir. Kim yalnızca

    sanatın düzeltebilece ini ve de erli yapıya ula ılabilece ini inkar edebilir?... Söylediklerimi

    basitçe tekrar edersem, sanat ans ve Gözlem sonucu do mu , Kullanım ve Deneyimle

    beslenmi ve Bilgi ve Akıl Yürütmeyle olgunla mı tır.” (Van Eck, 1998)

    Mimar ile usta arasında daha önce bahsedilen bulanık fark belirginle meye

    ba lamaktadır. Mimar bundan sonra bir sanatçıdır, olmak zorundadır, usta ise sadece

    bir zanaatkârdır. Mimari bilgi ve prensipler bu sanatı icra eden mimar tarafından

    belirlenir. El yazmaları ile kendi mimari tanımını yapan mimar kural koyucu

    mertebesine yükselmektedir.

    Tüm bunlara ra men ortaça boyunca ve Rönesans’ın ortalarına kadar mimar ile

    ustanın ili kisi niteliksel farklılıklara ra men devam edecektir. Çünkü mimarlık hala

    in a ile bir bütündür ve Alberti’nin u tanımı bunu bize göstermektedir:

    “ nsanların asil gereksinimlerine uygun olan en güzel her ne olabilirse onu, kesin ve mükemmel

    akıl yürütme ve yöntem ile kendi aklı ve enerjisi aracılı ıyla tasarlamayı biliyorsa, ve in a ile

    gerçekle tiriyorsa, ben onu mimar olarak de erlendiririm.” (Van Eck, 1998)

    15.yüzyıl ortalarında tek kaçı lı perspektifin bulunması ve böylelikle mimari

    temsilde meydana gelen de i imler ile birlikte mimarlı ın tanımında daha köklü

    de i iklikler olmaya ba layacaktır.

    Geleneksel mimarlar (in a eden), tasarımlarını kullanıma hazır geometrik ö eler

    yardımıyla uygulayarak ve sonunda bina haline dönü türürken, Rönesans mimarları,

    plan, kesit, görünü lerden olu an mimari çizimin soyut dili üzerinden

    konu maktadırlar. Böylelikle mimar geleneksel mekân kavramını, kendi dünya

    görü ü ve deneyimlerini de kar ısındakine aktararak ço altmaktadır (Perez-Gomez,

    1982). Ama yine de Perez-Gomez’in de belirtti i gibi mimari temsil Rönesans

    mimarlı ında bina ile tamamlanacak bir süreçte sembolik bir araçtır ve Rönesans

    mimarları halen dü ünce ve ana problem yani tasarım ve in a arasındaki mesafenin

    farkındadırlar. Filarete’nin 1464 yılında yayımladı ı Trattato kitabından referansla

  • 22

    bu örne ini kanıtlamaktadır. Bu kitap bina yapım sürecinin, tasarımda meydana

    gelebilecek de i ikliklere neden olabilece ini ve bina in asının deneyimlenmesi

    gereken bir süreç oldu unu vurgulamaktadır (Perez-Gomez, 1982). Mimari bilgi

    bugün bildi imiz anlamıyla mimari temsilden önce, yapım a amasında ustadan

    çıra a iletilerek, mekânı deneyimleyerek ve gündelik ya antının gereklilikleri

    do rultusunda ekillenirken, perspektif ile birlikte geli en mimari temsil sayesinde

    mimar artık tasarımını plan, kesit, görünü ve detaylar üzerinden aktarmaya ba lamı

    ve böylece mimar, mekândan yani in a alanından ba ımsızla maya ba lamı tır.

    McLuhan (2007), perspektifin sabit bir bakı açısı gerektirdi ini ele tirerek, bunun

    Rönesans boyunca benimsenen teknik haline gelmesinin, matbaa ile sa lanabildi ini

    söylemektedir. Matbaanın te vik etti i kapanıklılık ile bu sabit bakı açısının

    do rudan ilintili oldu unu belirten Ong ise yazar ile okur arasındaki ili ki üzerinden

    bu durumu örneklemekte ve sabit bakı açısının yazar ile okur arasındaki uzaklı ı

    arttırdı ı gibi kar ılıklı sessiz anlayı ı da peki tirdi i söylemektedir. Bu noktadan

    sonra ise anla ıldı ından emin olan yazarın yolunda ilerleyebilece ini ve okurun

    kendisine uyum gösterece ine emin oldu unu belirtir. Yazar ile okur arasındaki bu

    ili ki, mimari temsil aracı olarak perspektifi kullanan mimar için de geçerlidir ve

    kökü Ortaça ’a uzanmaktadır. El yazmalarının kullanımının ba ladı ı ve dolayısıyla

    yazılı kültürler içinde de erlendirilebilecek Ortaça ’da, Alberti’nin eserinde de

    görülebilece i gibi mimar in a eden ustadan farklıla maya ba lamı tır. Perspektifin

    mimari temsil aracı olarak kullanılması bu durumu daha da güçlendirmi ve

    perspektifin sabit bakı açısının getirdi i uzaklı ın da etkisiyle mimar, yapım

    sürecinden de uzakla maya ba lamı tır. Yapım süreci, artık usta-çırak ili kisine

    dayanan dönemin mimarlı ında oldu u gibi, mimari bilginin olu masında birinci

    dereceden önemli de ildir ama oyunun dı ına da itilmemi tir. Bu durum Okul’da

    mimari e itimin ba ladı ı 19. yüzyıla kadar böyle devam edecektir.

    Madrazo (1994), 17. ve 18. yüzyılların matbaa makinesinin de etkisiyle birlikte

    bilginin çok hızlı bir ekilde geli mesine ve yeni bilim dallarının olu masına ahitlik

    etti inden bahsetmektedir. Antik zamanlarda yazılmı el yazmalarının matbaa

    yoluyla ço altılması ve Rönesans’ın bıraktı ı miras ile bilimsel ve teknolojik

    ilerlemelerin hızlanması 18. yy. boyunca özellikle do a bilimlerinde çok fazla bilgi

    birikmesine neden olmu ve bu bilgiler, sınıflandırma yöntemi ile birlikte bilimsel

    bilgi haline dönü türülmü tür. Sınıflandırma ile ilgili yapılmı birçok çalı ma

  • 23

    arasından örnek olarak Linnaeus ve Buffon’un yazdı ı kitaplar bitki ve hayvanların

    farklı kriterlerdeki sınıflandırmalarını barındırmaktadırlar. 18. yy. sonlarında di er

    disiplinlerde gözlenen bu ilerleme, mimarlı ın, di er disiplinlerden geriye dü mesi

    gibi endi eleri beraberinde getirmi ve mimarlık disiplini için de bu tarz yöntemler

    kullanmaya itmi tir. Bunun sonucu mimarlı ı bir bilim dalı olarak in a etmek

    üzerine giri imlere ba lanmı tır. École des Beaux-Arts ve özellikle École

    Polytechnique’de ö retim görevlisi Jean-Nicolas-Louis Durand’ın çalı maları bu

    giri imlere örnek olu turmaktadır. Mimarlı ı bir ders olarak anlatmak durumunda

    kalmak Durand’ın mimarlık teorileri geli tirmesine neden olmu tur. Ona göre ister

    artistik ister bilimsel, herhangi bir konu üzerinde çalı abilmek için o konunun genel

    prensiplerin bilmek gerekmektedir. Bu genel prensipleri olu tururken Durand

    mantıksal bir yol izlemi ve buna mimarlı ın onaylanmı var olu undan yani tarihi

    binaların okumasından ba lamı tır. Bu yöntemin birinci a aması tarihi binaların

    derlenip sınıflandırmasından olu maktadır. kinci a ama ise bu tarihi binaların ortak

    daha çok teknik özelliklerinin ara tırılması sonucu genel prensiplere ula mayı

    kapsamaktadır. Durand mimarlı ın genel prensiplerine ula tıktan sonra bu prensipler

    ı ı ında tasarım için izlenmesi gereken yolu çizmektedir. Mimari yapıyı olu turan

    her türlü elemanı ve tasarım için nasıl ekillenebilece ini grafikler ile anlattıktan

    sonra bu elemanlardan kompozisyon olu turmak için gerekli adımları maddeler

    halinde belirtmi tir. Leandro Madrazo bu adımları öyle özetlemektedir:

    “Paftada tanımlanan süreç 6 asamaya dayanmaktadır (sekil 5). lk a ama kompozisyonun ana

    akslarının düzenlenmesinden olu maktadır (nombre et situation des - parties principales). kinci

    a amada, ikincil aksların olu turdu u yeni grid, birincileri tamamlamaktadır (nombre et

    situation des parties secondaries). Sonra duvarlar akslar boyunca konumlanmı tır (trace de

    murs), ve kolonlar duvarlarla sınırlanmı alanın içine yerle tirilmi tir (placement des colonnes).

    Besinci a amada duvarlar, revaklar, merdivenler ve di er mimari elemanlar plana çizilmi tir.

    Son olarak görünü ve kesit plandan üretilmi tir.” (Madrazo, 1994)

    Durand’ın mimari bilgi e itimi için geli tirdi i bu yöntemin tartı maya açık en

    önemli noktalarından birini mimari temsilin yeri te kil etmektedir. Mimari temsilin

    Rönesans’la birlikte bir araçtan amaca dönü tü ünü görmü tük, ama yine de

    Rönesans mimarlı ında in a sırasında deneyimlenen bilgi, mimari temsil üzerinden

    aktarılan bilgi kadar önemliyken, bir bilim olarak mimarlı ın geli tirilmesi yolunda

    yapılan bu çalı malarda in a sırasında elde edilen bilginin mimari bilgi üretimindeki

    yeri yok olmak üzeredir.

  • 24

    Her ne kadar perspektif mimari temsilin niteli inde çok önemli bir geli meye neden

    olmu olsa da Durand’ın bu yöntemi için yeterli bir teknik de ildir. Perez-Gomez’in

    de ifade etti i gibi perspektifin de eri aslında de ersiz olmasında yatmaktadır, çünkü

    onun kuralları ancak deneyimin gerçekli i içinde bulunmaktadır. Bu a amadan sonra

    ise mimarlara deneyimleyebildikleri mimari temsiller gerekmektedir ve 18. yy.da

    Gaspard Monge’nin geli tirdi i tasarı geometri bu ihtiyaca cevap verecektir. Tasarı

    geometri ile mimari fikirler, evrensel bir görüntüleme ile hayat bularak binanın bir

    indirgemesi olarak kabul edilir duruma gelmi tir. Tarihte ilk defa mimar, zanaat ve

    in a süreçlerine dâhil olmadan, bir duvarcı ya da keresteciye çizilen mimari temsiller

    üzerinden yapılacak i lemleri anlatır hale gelmi tir (Perez-Gomez, 1982).

    Bir barına ın pragmatik gerekliliklerini verimli ve ekonomik bir biçimde yerine

    getirdi i sürece hiç bir binanın ba arısız olamayaca ını söyleyen Durand’ın mimari

    anlayı ı modern mimarlar tarafından kabul edilecek ve bu durum modernite boyunca

    da böyle devam edecektir.

    Goldhagen (2005), mimarlıkta modernizmin geli imi dört bölüme ayırmı tır. 1890–

    1918 yılları arasındaki gecikmi do um olarak adlandırdı ı ve Art Nouveau,

    Deutscher Werkbund mimarlarının çalı malarını kapsayan ilk bölüm, mimarlıkta

    modernizmin altın ça ı olarak adlandırdı ı ve 1910 ve 1920ler arasındaki süreci

    kapsayan ikinci bölüm tarafından takip edilmektedir. Gropius, Le Corbusier, Mies

    gibi mimarların benzer stilistik bir paradigmaya dayanan i lerini Rasyonalizm, de

    Stilj, CIAM gibi hareketler do rultusunda ürettikleri bu dönemi 1930’ları kapsayan

    ve hazırladıkları manifestolar do rultusunda ilkelerini ve kurallarını olu turdukları

    Evrensel Stil’in, çıkı yeri olmayan bölgelerde uygulanması sürecini kapsayan

    üçüncü bölüm takip etmektedir. 1960ları kapsayan dördüncü bölüm ise,

    modernizmin, sava sonrasındaki içsel ele tirilerin ivme kazanmasıyla birlikte

    parçalandı ı süreci kapsamaktadır. Bu periyodik anlatım her ne kadar o dönem

    boyunca ya anan kültürel ve ekonomik geli melerden arındırılmı olsa da, ya da

    Golhagen’ın “mimarlıkta modernist hareketin stile dayalı ilerleyi i” ifadesi, modern

    mimarlı ı anlatmak için çok yetersiz bir söylem olsa da, modern mimarlık, yukarıda

    adı geçen mimarlar ve C.I.A.M. gibi olu umlar tarafından kendi paradigmasını

    yaratmı tır ve yukarıdaki anlatım bunu do rular niteliktedir. Kuhn (1996),

    paradigmayı kabul edilmi bir model ya da doku olarak tanımlamaktadır. Bu

    modelin, çerçeveyi çizen bir araç oldu unu ve bundan böyle bir disipline uyum

  • 25

    sa layabilmek adına bakı açısının ayrıntılarını, geni lemesini ve ele tirilerini göz

    ardı edece ini belirterek, bu paradigma ile örtü meyen hiçbir ürünün bu oyunda yeri

    olmayaca ını söylemektedir.

    Mimari bilginin usta ile çırak arasındaki ileti imden üretildi i ve mimari temsillerin

    in a sırasında mimarın kullandı ı yardımcı araçlardan ibaret oldu u dönemlerdeki

    mimarlı ın ve üretilen mimari bilginin olu um sürecinin, ileti im aracı olarak sözü

    kullanan sözlü kültürlerin toplumsal yapısıyla ve bilgi üretim süreciyle benzerlik

    gösterdi i görülmü tür. Aynı durum yazılı kültürler ile el yazmalarının kullanımının

    ba ladı ı ortaça ve sonrası mimarlı ı için de geçerlidir. Yazı ile birlikte meydana

    gelen kültürel de i imlerin mimarlık alanındaki yansımaları, hem elyazması ve

    sonrasında matbaa ile ortaya çıkan bilgi birikimi hem de mimari temsillerin geli imi

    ve mimari bilgi üretimindeki rollerinin de i imi yoluyla kendini göstermi tir.

    Ortaça ’da Vitruvius’a ait metinlerin el yazmaları aracılı ıyla ço altılması ve antik

    döneme ait mimari bilgilere ula ılmasıyla, mimarlı ın tanımı yapılmaya ba lanmı

    ve böylece mimar ile usta arasındaki ayrım belirginle meye ba lamı tır. Matbaa ile

    birlikte yakla ık aynı dönemde bulunan tek nokta perspektifinin mimari temsil aracı

    olarak kullanılmaya ba laması ise daha önce de de inildi i gibi getirdi i sabit bakı

    açısı ve uzaklık ile mimarın in a alanından uzakla maya ba lamasına neden

    olmu tur. 18. yüzyılda matbaanın bir sonucu olarak ortaya çıkan bilgi birikiminin

    sınıflandırma yoluyla düzenlenmesi ve Okul’da e itimin ba laması ile birlikte

    Alberti’nin yapmaya ba ladı ı mimarlık tanımını, Durand, antik döneme ait mimari

    elemanları ve bu elemanların birbirleriyle nasıl kompozisyonlar olu turabilece i

    örnekleri üzerinden geli tirmi tir. n a a amasında deneyimlenen bilgiden

    arındırılmı Durand’ın bu mimarlık tanımı ise tasarı geometri gibi deneyimlenebilen

    mimari temsiller ile hayat bulmu ve böylece mimarın, yapım sürecinden tümüyle

    ba ımsızla masına neden olmu tur. Alberti ve Durand gibi modern mimarlar da

    içerikleri farklı olsa da kendi mimarlık tanımlarını yapmı , kullandıkları mimari

    elemanlar farklı olsa da kendi paradigmalarını yaratmı lar ve C.I.A.M. gibi

    toplantılarda bitmi mimari projeler üzerinden mimarlı ın nasıl olması gerekti i

    anlatmı lardır. Önceden tanımı yapılmı , sınırları çizilmi , amaçları belirlenmi

    mimarlık tanımlarının yapılması ile in a sırasında deneyimler yoluylar elde edilen

    bilgi oyunun dı ına itilmi ve bu durum eskiden sadece bir araç olan mimari

    temsilleri amaç konumuna getirmi tir. Tüm bu özellikleri üzerinden o dönemin

  • 26

    mimarlı ının formel sistemler ile benzerlik gösterdi i görülmektedir, hiyerar ik

    yapıdaki bu mimarlık ise kendi a ını tam da mimari temsilin bir araçtan amaca

    dönü mesi sayesinde yaratmı tır.

    Matbaa ile birlikte görsel yüzeyin anlam yüklendi ini ve matbaanın sadece bir

    metnin olu turulması için hangi kelimelerin kullanıldı ını de il, bu kelimelerin sayfa

    yüzeyindeki tam yerini ve birbirleriyle ili kisini de denetledi ini vurgulayan Ong, bu

    anlamda tipografik mekanın edebiyatçıların hayal gücünü etkiledi ini belirtmektedir.

    Örnek olarak George Herbert, iir sözlerinin anlamını peki tirmek için ‘Paskalya

    Kanatları’ iirinde dizelerin uzunluklarını ayarlayarak, iirine kanat biçimini

    vermi tir. E.E. Cummings ise çekirge üzerine ba lıksız, 276 no.lu iirinde metnin

    kelimelerini bölük pörçük bütün sayfaya yerle tirdikten sonra, en son kelimede,

    harfleri ilk ve son kez yan yana dizer ve ortaya çekirge kelimesi çıkar. Cummings’in

    buradaki amacı, ba döndürücü bir uçu tan sonra çekirgenin ota konup kendini

    topladı ını göstermektir (Ong, 2007). Seslendirilen kelimeyle tipografik mekanın bu

    etkile imi, tipografik mekan kullanımını, iirin ya da metnin di er insanlarla

    payla ılması için bir araç olmaktan çıkarıp, bir amaç konumuna getirmektedir. Bu

    açıdan yakla acak olursak, aynı durumun mimari temsiller için de geçerli oldu unu

    söylemek mümkündür. Herhangi bir mimari fikrin ka ıt üzerinde çizilmi mimari

    projeler yoluyla ifade edilmesi, tıpkı edebiyatçıların hayal gücünü geni letti i gibi

    mimarların da o projeye ait fikirlerini geni letmelerine olanak tanımaktadır.

    Bu dönemin mimarlı ı, kendi mimari bilgisini usta-çırak arasındaki ili ki ile

    aktarılan bilgi üzerinden olu turmamaktadır. Mimari bilgi, mimarların, mimari

    temsiller ile görselle tirilen projeleri üzerinden ve bu mimari temsillerin, mimarların

    zihinlerinde açtıkları o projeye ait yeni açılımlar sayesinde ekillenmektedir ve bu

    durum Ong’un tabiriyle “ikincil sözlü kültür” olarak adlandırılan Bilgi Ça ı’na kadar

    böyle devam edecektir.

    2.2 Günümüz Kültürel Ortamındaki Durum

    Matbaa kültürü ile ortaça a ait metinlerin ula ılabilirli inin artması, bilginin, zaman

    ile ili kisinde de i imlere neden oldu. Artık bilgi sadece ortaya atıldı ı dönemin bir

    parçası olmaktan çıkmı tı ve birikimsel süreçte yeniden tanımlanmı tı. Matbaa ile

    birlikte zamandan kopan bilgi, bilgi ça ı ile birlikte mekândan da ba ımsızla maya

    ba ladı. 1876 yılında telefonun icadıyla birlikte, bireyler arasındaki ileti im için, aynı

  • 27

    mekânda olma gereklili i ortadan kalkmaya ba lamı ve ‘uzak ileti im’ anlamına

    gelen ve duyum, yazı, resim, simge ya da her çe it bilginin tel, radyo, optik ile ba ka

    elektromanyetik dizgelerle iletilmesi, bunların yayımı ya da alınması demek olan

    telekomünikasyon kavramı hayatımıza girmi tir. Telefon ile ba layıp, 1930’larda

    radyo ve televizyonun icadıyla devam eden telekomünikasyon ça ı, bilgisayar ve

    internetin icadı ile sosyal ili kilerimizi yeniden tanımlamı tır. Zamandan ve fiziksel

    mekândan ba ımsızla an sosyal ili kiler, kendine elektrik kablolarında yeni bir

    mekân yaratmı tır. Medya teorisyeni Marshall McLuhan, tüm bu elektronik

    medyanın, yer, mekân ve zamanın anlamında de i ikliklere neden oldu unu

    vurgulamı tır:

    “Elektrik devresi “zaman” ve “mekân” akı ını devirmekte ve üzerimize anında ve sürekli olarak

    di er bütün insanların endi elerini yı maktadır. Küresel ölçekte yeniden diyalog kurmu tur.

    Mesajı Toptan De i im, fizi in biti i, sosyal, ekonomik ve politik dar görü lülük. Eski

    vatanda lık, eyalet ve ulusal grupla malar çalı maz hale geldi. Hiçbir ey yeni teknolojinin “her

    ey için bir yer ve her ey kendi yerinde” ruhundan daha ileri olamaz. Eve tekrar gidemezsin.”

    (McLuhan, 1994)

    McLuhan, elektromanyetik ke iflerle yaratılan ortamın daha çok i itsel oldu unu

    söyleyerek, bu dönemin okuryazarlık öncesi toplumlar ile bu yönden benze ti ini

    vurgular:

    “Ama kesin olan bir ey var ki, o da, elektromanyetik ke iflerin, bütün insani ili kilerde

    e zamanlı “alan”ı yeniden yaratmı oldu udur; öyle ki insan ailesi artık “küresel bir köy”

    ko ulları altında ya amaktadır. u anda biz kabile davullarıyla çınlayan tek bir büzü mü

    uzayda ya ıyoruz.” (McLuhan, 2007)

    Manuel Castells (2008) ise bu “küresel köy”ü interaktif bir a olarak

    tanımlamaktadır. nsan ileti iminin bütün yazılı, sözlü, görsel-i itsel biçimlerinin

    içinde bütünle ti i bu a ın temelinde enformasyon teknolojileri bulunmaktadır ve

    günümüz Bilgi Ça ı’nın toplumsal yapısını, kültürünü anlayabilmek ve tüm bunların

    mimarlık disiplinine yansımalarını de erlendirebilmek ve üretilen mimari bilgiyi

    okuyabilmek için ilk önce bu enformasyon teknolojilerinin geli imini ve

    karakteristik özelliklerini incelemek gerekmektedir.

    Telefonun icadı ile ileti imin mekândan ba ımsızla ması, her ne kadar Bilgi Ça ı

    olarak adlandırdı ımız günümüz kültürü için çok önemli bir dönüm noktası olsa da,

    Castells (2008), önce film ve radyo, arkasından televizyon sayesinde, görsel-i itsel

    kültürün, yazılı ileti imin birçok ki inin ruhundaki etkisini a arak tarihsel bir intikam

  • 28

    aldı ını vurgulamaktadır. Postmann da, tıpkı Castells gibi televizyonu tipografik

    zihinden tarihsel bir kopu olarak görür:

    “Tipografi, açıklama kar ısında mümkün olabilecek en güçlü önyargıya sahiptir: ncelmi bir

    kavramsal, tümdengelimsel ve sıralı bir biçimde dü ünebilme yetisi; mantık ve düzene büyük

    de er verme; çeli kilere kar ı nefret; geni bir dı arıdan bakabilme ve nesnellik becerisi ve

    ertelenmi bir yanıta kar ı ho görü. Bunun kar ısında televizyondaki bütün söylemin baskın

    ideolojisi e lencedir. Ne gösterilirse ya da hangi bakı açısından gösterilirse gösterilsin,

    kapsayıcı varsayım televizyonun e lence ve haz için var oldu udur.” (Postmann, 1985)

    Televizyon için yapılan bu analiz onun neden baskın ileti im aracı oldu unun da bir

    göstergesidir çünkü Castells’in örnekledi i medya ara tırmalarına göre insanların

    yalnızca küçük bir kısmının ne izleyeceklerine önceden karar veriyor olması ve ilk

    tercihin televizyon izlemek, ikinci tercihin ise daha az sıkıcı olan programları

    izlemek oldu unu gösteren sonuçlar televizyonun aslında ba tan çıkarıcılı ı,

    gerçekli in duyumsal olarak taklidi ve en az çabayla kolayca ileti im kurulabilirli i

    sayesinde egemen ileti im aracı konumuna geldi ini göstermektedir (Castells, 2008).

    Bu kabul ise McLuhan’ın özellikle televizyon ile birlikte ortaya çıkan yeni kültürde,

    insanların yazılı kültürlerdeki gibi edilgen de il etken rollerinin oldu u iddiası ile

    ters dü mektedir. Sonuç olarak televizyon etkile im de il sadece tek yönlü ileti ime

    olanak sa lamaktadır ve bu yönüyle Bilgi Ça ı’nın kültürünü tek ba ına ifade

    etmekten uzaktır. nternet ise bilgisayar aracılı ıyla televizyonun hâkimiyetindeki

    izleyiciye konu ma hakkı tanıdı ı için Bilgi Ça ı kültüründe ileti imin belkemi idir.

    nternetin kökleri, 20. yüzyılın sonunda ABD Savunma Bakanlı ı leri Ara tırmalar

    Projeleri Kurumu’nun (Advanced Research Projects Agency-ARPA), nükleer

    saldırılardan etkilenmeyecek bir ileti im sistemi tasarlamak istemesinin sonucu

    yürütülen çalı malara uzanmaktadır. Bu sistem, a ın komuta ve kontrol

    merkezlerinden ba ımsız olmasını sa layarak, mesaj birimlerinin a içinde kendi

    yollarını bulmasına ve a ın herhangi bir noktasından tutarlı bir anlam ile yeniden

    toparlanabilmesine dayanmaktaydı. Daha sonra ses, görüntü ya da veri, her türlü

    mesajın paketlenmesini sa ladı ında, ba lantıları kontrol merkezlerini

    kullanmaksızın iletilebilen bir a olu turuldu ve ARPANET adını ta ıyan ilk

    bilgisayar 1969 yılında, a ın ilk dört ba lantısının Los Angeles California

    Üniversitesi’nde, Stanford Ara tırma Üniversitesi’nde, Santa Barbara California

    Üniversitesi’nde ve Utah Üniversitesi’nde kurulmasıyla devreye girdi. ABD

    Savunma Bakanlı ı’yla i birli i içindeki ara tırma merkezlerine açık olan bu a bir

  • 29

    süre sonra bilim adamları tarafından ki isel ileti im araçları olarak da kullanılmaya

    ba landı ve bir noktadan sonra askeri odaklı ara tırmaları bilimsel ileti imden, ki isel

    sohbetlerden ayırmak imkânsız hale geldi. 1983 yılında bilimsel amaçlara

    yo unla mı ARPANET ile do rudan askeri uygulamalara yo unla mı MILNET

    birbirinden ayrıldı. 80’li yıllarda yine bilimsel amaçlı CSNET ve BITNET gibi a lar

    olu turuldu ve bütün bu a lar iskelet ileti im sistemi olarak Savunma Bakanlı ı’nca

    desteklenen ARPANET’i kullanıyorlardı. 20 yılı a kın bir süre hizmet verdikten

    sonra teknolojik açıdan modası geçen ARPANET 1990 yılında kapatıldı ve yerini

    Ulusal Bilim Vakfı’nın i letti i NSFNET aldı. Ancak ticari baskılar, özel irket

    a larının, kar amacı gütmeyen, i birli i yapan a ların büyümesi, hükümete ba l�