Şefİk hÜsnÜ deĞmer: tÜrkİye sol hareketİ İÇİndekİ yerİ

178
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ VE GÖRÜŞLERİ Yüksek Lisans Tezi Özge Unsur Ankara-2003

Upload: danganh

Post on 07-Feb-2017

271 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

Page 1: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI

ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

VE GÖRÜŞLERİ

Yüksek Lisans Tezi Özge Unsur

Ankara-2003

Page 2: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ (SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI

ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

VE GÖRÜŞLERİ

Yüksek Lisans Tezi

Özge Unsur

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ömür Sezgin

Ankara-2003

Page 3: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ VE SİYASET BİLİMİ

(SİYASET BİLİMİ) ANABİLİM DALI

ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

VE GÖRÜŞLERİ

Yüksek Lisans Tezi Tez Danışmanı: Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı İmzası Prof. Dr. Ömür Sezgin ................................... Prof. Dr. Yavuz Sabuncu ................................... Prof. Dr. Raşit Kaya ..................................

Tez Sınavı Tarihi: 31.10.2003

Page 4: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

ÖNSÖZ

Böyle bir araştırma yapmaya yönelmemin nedeni, büyük ölçüde, 1960 öncesi

sol akımların “Türkiye Sol Tarihi” üzerine yapılan değerlendirmelerde göz ardı

edilen bir olgu olduğunu düşünmemdi. Özel olarak Şefik Hüsnü Değmer’in bu sol

akımlar içindeki yerini inceleme fikri ise, Türkiye Solu üzerine bir çalışma yapmayı

düşündüğüm sıralarda, Vedat Türkali’nin 1999 yılında yayımlanan “Güven” isimli

romanını ve Metin Çulhaoğlu’nun Türkiye solunun bu unutulmuş dönemi ile ilgili

değerlendirmelerini okumamla zihnime doğdu.

Bu çalışmayı yapmamı sağlayan yazarlar yanında, çalışmam boyunca bana

yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Ömür Sezgin’e, konuyla ilgili Arşiv

belgelerinden yararlanmama yardımcı olan Türkiye Sosyal Tarih ve Araştırma Vakfı

(TÜSTAV) yetkili ve çalışanlarına, manevi destek sağlayan aileme, arkadaşlarıma ve

Algın Okursoy’a teşekkür ediyorum.

Page 5: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

iv

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ.................................................................................................................... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

1919-1925 DÖNEMİ TÜRKİYE’SİNDE SOL AKIMLAR VE ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER............................................................................................................ 7

I. TEORİK VE PRATİK BİRİKİM : OSMANLI’DA SOL AKIMLAR............................................................................................................. 7

1. TANZİMAT’TAN İKİNCİ MEŞRUTİYET’E SOSYALİZM VE KOMÜNİZM ÜZERİNE GÖRÜŞLER ................................................ 8

2. İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE SOSYALİZM VE İŞÇİ HAREKETLERİ..................................................................................... 10

II. SOVYET DEVRİMİNİN ETKİLERİ : 1918 – 1925 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE VE SOL AKIMLAR........................................................................... 14

1. SOVYETLER VE TÜRK MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİ.................. 15

2. SOL ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ : 1919 – 1925 YILLARI ARASINDA SOL PARTİ VE KURULUŞLAR............................................................. 18

A. Millici Güçlerin Denetimi Altında Kurulan Partiler : İttihatçı Solundan Halk Zümresi, Yeşil Ordu ve Resmi TKP’ne............................ 20

B. II. Enternasyonal Paralelindeki Örgütlenmeler .................................... 24

C. III. Enternasyonal Paralelindeki Örgütlenmeler................................... 26

a. Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi (TİÇSP) ve Şefik Hüsnü Değmer................................................................................................ 26

Partinin Kuruluşu ve Faaliyetleri........................................................ 26

İşçi Hareketi ve Türkiye İşçi Derneği ................................................ 33

b. Yurtdışı Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Mustafa Suphi.................................................................................................... 36

c. Hafi (Gizli) Türkiye Komünist Partisi’nden Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF)’na.............................................................. 41

d. Partiler Arasındaki İlişkiler ve Şefik Hüsnü’nün Değerlendirmeleri................................................................................ 45

1. KOMÜNİST TEORİ VE TÜRKİYE......................................................... 50

Page 6: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

v

2. SINIFLAR VE SINIF MÜCADELESİ..................................................... 52

A. Sınıfların Konumlanışı.......................................................................... 52

B. Aydınlar................................................................................................ 55

C. Türkiye’de Sınıf Mücadelesi, Emperyalizme Karşı Mücadele ve Devrim ...................................................................................................... 56

3. KEMALİZM VE KEMALİST HÜKÜMET............................................. 58

A. Kurtuluş Savaşı’ndan 1923 Yılına Kadar Olan Değerlendirmeler....................................................................................... 59

B. Cumhuriyetin Kurulmasından Sonraki Değerlendirmeler.................... 62

C. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası: Sağ Muhalefet ve Şefik Hüsnü......................................................................................................... 66

4. EKONOMİ: KAPİTALİST OLMAYAN YOLDAN GELİŞME ............. 64

5. ŞEFİK HÜSNÜ VE KOMİNTERN-I....................................................... 69

İKİNCİ BÖLÜM

1925 – 1937 DÖNEMİ : TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ VE ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER................................................................................................ 78

I. 1925 – 1937 YILLARI ARASINDA TKP: İLLEGAL FAALİYET DÖNEMİ............................................................................................................... 78

1. 1925 YILI İÇİNDE TKP : BİR DÖNEMİN BİTİŞİ................................. 78

A. 1925 TKP Kongresi.............................................................................. 78

B. Takrir-i Sükun Kanunu ve 1925 Tutuklaması.. .................................... 80

2. 1926 VİYANA KONFERANSI VE “MENŞEVİK-TASFİYECİ” MERKEZ KOMİTESİ .............................................................................. 84

A. Viyana Konferansı................................................................................ 84

B. “Menşevik-Tasfiyeci Merkez Komitesi”............................................. 86

3. 1927 TEVKİFATI VE SONRASI............................................................. 89

A. “Menşevik-Tasfiyeci” Merkez Komitesinin Tasfiyesi......................... 89

B. 1927 Tevkifatı ...................................................................................... 92

Page 7: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

vi

C. Geçici Merkez Komitesinin Oluşturulması .......................................... 93

4. 1929 YILI İÇİNDE TKP........................................................................... 96

A. Türkiye Komünist Gençler Birliği ve Hikmet Kıvılcımlı .................... 97

B. 1929 Tevkifatı ...................................................................................... 99

C. “Eskişehir İlan – ı Harbi”...................................................................... 100

5. NAZIM HİKMET MUHALEFETİ........................................................... 102

A. Muhalefetin Doğuşuna Giden Süreç: 1925-1929 Arası Nazım Hikmet ve Şefik Hüsnü ............................................................................. 102

B. Muhalefet Grubunun Doğuşu................................................................ 105

C. Muhalefetin Görüşleri........................................................................... 106

D. Komintern’in Mektubu ve Muhalefet Grubunun Tasfiyesi ................. 108

6. 1930-1932 YILLARI ARASINDA TKP................................................... 110

7. 1932 TKP KONGRESİ VE 1934 DIŞ BÜRO PLENUMU................................................................................................ 113

II. ŞEFİK HÜSNÜ’NÜN TEZLERİ...................................................................... 115

1. EMPERYALİZME KARŞI ORTAK MÜCADELEDEN SINIF MÜCADELESİNE.................................................................................... 116

2. KÖYLÜ SORUNU.................................................................................... 123

3. DİKTATÖRLÜK OLARAK KEMALİZM.............................................. 126

4. TKP DIŞINDAKİ MUHALİF UNSURLAR............................................ 128

A. Gerici Muhalefet.................................................................................. 128

B. Kürt Sorunu.......................................................................................... 130

C. Kadro Hareketi ve Diğer Muhalif Gruplar........................................... 131

5. EKONOMİ: DEVLET ELİYLE ZENGİNLEŞTİRME VE YABANCI SERMAYEYLE İŞBİRLİĞİ........................................................................... 135

6. ŞEFİK HÜSNÜ VE KOMİNTERN-II: “DESANTRALİZASYON KARARI”........................................................................................................ 139

SONUÇ.................................................................................................................. 144

Page 8: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

vii

KAYNAKÇA........................................................................................................ 150

EK: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER’İN YAŞAMI...................................................... 163

KRONOLOJİ......................................................................................................... 165

ÖZET..................................................................................................................... 169

SUMMARY........................................................................................................... 170

Page 9: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

1

GİRİŞ

Şefik Hüsnü Değmer’in, liderliğini yaptığı Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist

Fırkası (TİÇSF) ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) çerçevesindeki faaliyetlerinin ve

Türkiye üzerine değerlendirmelerinin incelenmesi, tezin ana konusunu

oluşturmaktadır.

Genel olarak TKP hakkında, özel olarak da Şefik Hüsnü Değmer üzerine bir

araştırma yapmanın belirli güçlükleri taşıdığının bilinmesi gerekir. Bu zorlukların

başında bazı kişi ve hareketlerin TKP’yi tabulaştırmaları ve onu eleştirel bir gözle ele

almamaları gelmektedir.

Bu çalışmada, birincil kaynakların kullanılmasına dikkat edilmiş ve özellikle

Tunçay’ın (1992, 2000) yapıtlarında yer alan belgeler ve Şefik Hüsnü’nün Aydınlık

Dergisi ve Komintern organlarında yayımlanmış olan yazılarını derleyen

“Türkiye’de Sosyal Sınıflar” (1997) ve “Yazı ve Konuşmalar” (1995) isimli eserler

temel kaynak olarak kullanılmış, Komintern Arşivi’nden yeni belgeler sunan

Akbulut (2002)’un yapıtından da büyük ölçüde yararlanılmıştır. Bu yayımlanmış

eserler dışında, sınırlı da olsa, Türkiye Sosyal Tarih ve Araştırma Vakfı (TÜSTAV)

Arşivinden Türkçe, Fransızca - Fransızca belgelerin kullanımında çeviri için yardım

alınmıştır- ve İngilizce olmak üzere bazı belgelere yer verilmiştir.

Ancak TKP belgelerinin bir bölümü hala daha gün ışığına çıkarılmamıştır.

Ayrıca bazı yorumcuların da varolan belgeleri aktarırken tahrifatlara girişmiş olduğu

da ileri sürülmektedir. Bu yüzden inceleme yaparken, bu türden yayınların

ayıklanması gerekmektedir. Tevetoğlu (1967) ve Sayılgan (1972)’ın yapıtları bu

çerçevede değerlendirilebilir.

Ayrıca TKP’nin 1925 sonrası dönemde illegal bir parti oluşu, incelediğimiz

döneme ait bir tarih yazıcılığını engelleyen önemli nedenlerden biri olmuştur.

Örneğin 1940’lı yıllarda Partinin genel sekreterliğini yapan Reşat Fuat Baraner, bu

durumun açıklamasını “Örgütsel bağları reddederdik, yazarsak kabul etmiş oluruz.”

şeklinde yapmıştır. 1946 yılında çok-partili rejime geçilinceye kadar, Parti

kadrolarının yazdığı herhangi bir tarihsel veya anı nitelikli belge bulunmamaktadır.

Page 10: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

2

1946 yılındaki göreceli özgürlük ortamından etkilenen Şefik Hüsnü ise Partinin

tarihini yazmaya çalışmış fakat hemen arkasından bu belgeler evinde yakalanmış ve

üstelik de mahkemeye “itiraf” olarak sunulmuştur.

Tüm bu güçlüklerin de ötesinde, siyasal iktidar mücadelesi olarak

bakıldığında küçük ve önemsiz bir hareket olarak değerlendirilebilecek bu konuyu

araştırmaya değer kılanın ne olduğu sorusu gündeme gelmektedir. Bu soruya Mete

Tunçay’ın yorumundan da hareketle, “düşünsel planda yapılan denemeler” şeklinde

cevap verilebilir. Bir ikinci cevap ise, 1919-1960 dönemindeki sol hareketlerin, söz

konusu döneme ait incelemelerde ve özel olarak sol hareketler üzerine yapılan

araştırmalarda göz ardı edilmiş olmasıdır. Oysa ki TKP, ne kadar küçük bir hareket

olursa olsun, uzunca bir süre (1925-1946) dönemin tek muhalif hareketi olma

özelliğini korumuştur. Bu açıdan, Türkiye’yi bu hareketin bakış açısından

değerlendirmek önem kazanmaktadır.

Şefik Hüsnü’nün bu dönemdeki özgün konumu ise pek çok araştırmacının da

takdir ettiği gibi, sadece uzun süre harekete liderlik etmesinden değil, kendisinin

özgün değerlendirmelerinden kaynaklanmaktadır.

Genel olarak, şimdiye kadar yapılan analizler, Şefik Hüsnü’nün ya bir

Kemalist konumuna indirgenmesi ya da onun bilimsel sosyalizmi Türkiye’ye

uygulayan bir devrimci olarak yüceltilmesi şeklinde olmuştur.

Bu çalışmanın öne sürdüğü tez ise, her iki yaklaşımdan da farklı olarak, Şefik

Hüsnü’nün Türkiye sol tarihinde, solu “Kemalizmin solu”na indirgeyen örneklerden

(Örneğin TKP’de Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir) ayrıldığı ancak

onun görüşlerinin ve önderliğini yaptığı hareketin tarihsel nedenlerden dolayı

Kemalizm’den bağımsız olarak ortaya çıkamamış ve gelişememiş olduğudur.

Bu bağımsız olamama durumunun üç boyutu olduğu düşünülmektedir:

1. İç nedenler: Türkiye solunun ortaya çıktığı veya gelişmeye

başladığı dönemi 1919-1923 olarak ele alırsak, birinci boyutu

Kemalist hareketin Kurtuluş Savaşı ile hareketi çoktan ele geçirmiş

ve ülkede siyasi ağını kurmuş olması ile açıklayabiliriz. Ayrıca

Kemalist yönetim, inceleyeceğimiz gibi, çeşitli yollarla, işçi sınıfı

ile sol hareket arasında bağ kurulmasını engellemiştir.

Page 11: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

3

2. Uluslararası konjonktür: Yine 1919-1923 dönemine ait başka bir

gözlem, Türkiye’deki sol hareketin ana çizgileriyle Komintern’in

etkisi altında gelişmiş olduğudur. Türkiye’nin konumu, Komintern

prizmalarından ve Sovyetler Birliği-Türkiye ilişkileri ekseninde

değerlendirilmiştir.

3. Doktrin: Bu dönemde doğu sorunu, üçüncü dünya ülkeleri, kurtuluş

mücadeleleri, üçüncü yol aranışları gibi olgular Komintern’i bile

uğraştıran konular olurken, Türkiye sosyalistlerinin zihinlerinde de

bulanıklığa yol açtıkları görülmektedir.

Bu tarihsel koşullar çerçevesinde bir aydın hareketi olarak ortaya çıktığını

söyleyebileceğimiz Şefik Hüsnü önderliğindeki oluşumu, 1919-1937 yıllarını

kapsayacak şekilde inceleyeceğiz..

Konu, temelde, 1919-1925 ve 1925-1937 olmak üzere iki ayrı bölümde

incelenecektir. Böyle bir sınıflandırmanın başlıca gerekçesi, ilk dönemde Şefik

Hüsnü’nün yarı-legal TİÇSF , ikinci dönemde ise illegal bir parti olarak TKP’nin

lideri olarak faaliyet göstermiş bulunmasıdır. Diğer ayırıcı noktalar ise, pek çok sol

grubun görüldüğü ilk dönemin tersine, 1925 sonrası dönemde tüm sol grupları çatısı

altında toplaması ve Şefik Hüsnü’nün Komintern’le ilişkileri bağlamında

düşüncelerindeki kopuş noktalarının bu tarihlerle örtüşmesidir.

Öncelikle Osmanlı’daki sınırlı sol mirası ve işçi hareketlerini aktaracağımız

ilk bölümde, daha sonra 1917 Sovyet Devrimi’nin Türkiye üzerindeki etkilerini

inceleyeceğiz.

Sovyet Devriminin Türkiye’ye olan etkisinin iki ayağı olduğu

düşünülmektedir. Bunlardan birisi Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ve bu mücadeleyi

yürüten Kemalist Kadro üzerindeki etkisidir. Bu dönemde, Kemalizm’i Sovyetlerle

olan ilişkileri bağlamında sola kaydıran bazı etmenler ve olaylar olduğu

düşünülmektedir. Bu olaylar ağı içinde Türkiye solu ve işçi hareketi ile Kemalizm’i

kaynaştıran ve buluşturan önemli noktalar olmuştur. Kemalizm’in solla olan ilişkisi,

uluslararası gelişmeler yani iki karşıt uç olarak Sovyetler Birliği’ne ve Batı

devletlerine yakınlaşma-uzaklaşma bağlamında gelişmiştir. Bu ilişkinin sol

Page 12: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

4

üzerindeki somut ifadesi ise, Kemalizm’in onu yakın ve uzak konumlardan

savuşturmaya çalışması olmuştur.

Sovyet devriminin Türkiye üzerindeki etkilerinin bir diğer ayağı ise, 1919-

1925 yılları arasında gelişen Türkiye sol hareketidir. Bu dönemde, Şefik Hüsnü’nün

önderliğini yaptığı TİÇSF’nin (1919-1925) yanı sıra, 1919-1923 yılları arasında

faaliyet göstermiş başka sol partiler de bulunmaktadır. Pek çok yeni partinin

kurulduğu bu dönemde solun yapısı, oldukça parçalı bir görünüm arz etmektedir. Bu

dönemde kurulan sol partileri, “İkinci Enternasyonal çizgisinde”, “Millici güçlerin

etkisi altında” ve “Üçüncü Enternasyonal çizgisinde” olmak üzere üç başlık halinde

inceleyeceğiz. Bu, hem partiler ilişkileri göstermek hem de Şefik Hüsnü’nün

önderlik ettiği TİÇSF’nin Türkiye solu içindeki konumunu anlamak açısından önem

kazanmaktadır.

Tüm bunlardan sonra ve bu bilgilerin ışığında Şefik Hüsnü’nün sosyalizm,

sınıflar, Kemalizm ve ekonomi üzerine görüşlerini ve 1922 yılından itibaren ilişki

içinde bulunduğu Komintern’in bu düşüncelere etkisini, bir başka deyişle Şefik

Hüsnü’nün Türkiye üzerine özgün yorumları ile Komintern’in görüşleri arasındaki

çatışmayı sorgulayacağız.

İkinci bölümde ise Şefik Hüsnü, 1925 yılında tüm sol grupları çatısı altında

birleştiren bir Kongre toplamış ve bu tarihte yürürlüğe konan Takrir-i Sükun Kanunu

ile illegale itilmiş TKP’nin lideri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bölümü, TKP’nin

faaliyetlerini ve Şefik Hüsnü’nün görüşlerini değerlendireceğimiz iki kısım halinde

inceleyeceğiz.

TKP’nin 1925-1937 yılları arasındaki önemli faaliyetleri kronolojik bir sıra

ile izlenmeye çalışıldı. 1926 yılında Viyana Konferansı’nda Çalışma Programı ile

yeni yönelimini ve mücadele biçimini ortaya koyan TKP’nde bu tarihlerden itibaren

çözülmeler başlamaktadır. Parti içindeki ilk büyük gerginlik, Vedat Nedim (Tör)ve

Şevket Süreyya (Aydemir)’dan oluşan Merkez Komitesi’nin, bu Programı fazla sert

bularak uygulamak istemediğini açıklaması ile oluşmaktadır.

Bu dönemde Partinin, “Menşevik-Tasfiyeci Merkez Komitesi” olarak

inceleyeceğimiz ve Partinin çizgisini sağa çeken bu grubun yanında, bir de “sol”dan

Page 13: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

5

gelen muhalif bir hareketle karşı karşıya bulunduğu görülmektedir. Parti içinde 1929

yılında oluşan bu grup, “Nazım Hikmet Muhalefeti” başlığı altında incelenecektir.

1930-1935 yılları arasında TKP, bu muhalif grupla mücadele etmek,

Komintern’in 1928 yılında güçlenen sol çizgisine ayak uydurmak ve Kemalistlerin

muhalif hareketlere karşı giderek sertleşen tutumları gibi sebeplerle, sol çizgisini

güçlendiren ve Kemalizm’e karşı daha kararlı ve net ifadelerle mücadele eden bir

yönelim içinde olmuştur.

Şefik Hüsnü’nün 1925-1935 yılları arasında büyük çoğunluğu Komintern

organlarında yayınlanmış olan görüş ve tezlerini bu bölümde de farklı başlıklar

altında inceleyeceğiz. Şefik Hüsnü’nün 1925 sonrası görüşlerinde, önceki dönemlerle

karşılaştırıldığında büyük farklılıklar olduğu görülmektedir. Bu dönemde, “özgün”

diye nitelendirdiğimiz savlarından büyük ölçüde vazgeçecek ve daha fazla

Komintern’in yönlendirmesiyle hareket edecektir.

Komintern’in 1935’teki VII. Kongresini ve Desantralizasyon Kararını

incelediğimiz başlık altında, Komintern’in faşizm tehlikesini değerlendirerek dünya

devrim stratejisinde yaptığı değişiklik ve TKP’nin bu koşullara ayak uyduramaması

üzerinde durulacaktır. 1937 yılında Komintern’in Desantralizasyon Kararı, TKP için

illegal faaliyet döneminin bitmesi anlamına gelmektedir.

TKP’nin faaliyetlerinin bu karar ile tamamen son bulmadığını ancak bir

dağılma sürecine girildiğini eklemek gerekir. Ancak 1937 yılından sonra Şefik

Hüsnü’nün TKP faaliyetleri içinde azalan önemi ve bu tarihlerden itibaren Parti

içinde Reşat Fuat Baraner ve Mihri Belli gibi isimlerin ön plana çıkmaya başlaması

gibi olgular, Şefik Hüsnü Değmer’e odaklanmayı amaçlayan bu çalışmanın

sınırlarını zorlamaktadır. Şefik Hüsnü Değmer adı, 1937 yılından sonra, 1944 yılında

gerçekleştirilen İleri Demokratlar Cephesi Birliği ve 1946 yılında kurulan Türkiye

Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (TSEKP) olmak üzere iki defa karşımıza

çıkmaktadır. 1946 yılından sonra ise Şefik Hüsnü, 1959 yılında sonlanacak ömrünün

geri kalanını hapiste ve sürgünde geçirecektir.

Şefik Hüsnü’nün bu son faaliyetleri, –özellikle de 1946 yılında Çok Partili

Hayat’a Geçiş ile birlikte legal olarak kurduğu TSEKP’nin ayrı bir tez konusu olması

Page 14: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

6

gerektiği düşüncesi ile- bir yüksek lisans tezinin sınırlılıkları da göz önünde

bulundurularak çalışmaya dahil edilmemiştir.

Page 15: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

7

BİRİNCİ BÖLÜM

1919-1925 DÖNEMİ TÜRKİYE’SİNDE SOL AKIMLAR VE ŞEFİK

HÜSNÜ DEĞMER

I. TEORİK VE PRATİK BİRİKİM: OSMANLI’DA SOL AKIMLAR

Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyalist düşünce özellikle 19. yüzyılın son on

yıllarında, giderek daha çok “azınlıklar” –Ermeniler, Yahudiler, Rumlar, Sırplar,

Bulgarlar- arasında yayılmaya başlamıştır.1

Bu yıllarda ortaya çıkan özgül milliyetçilikler, enternasyonalist anlamda bir

sosyalist hareketi engellemiş, sonuç olarak, tek bir Osmanlı sosyalist hareketi yerine,

her milliyetten sosyalistler ayrı ayrı etkinlik göstermişlerdir.2

Dumont’un da belirttiği gibi3, ilk zamanlarda sosyalist fikirlere bulaşmaktan

yalnız Türk unsuru korunabilmiş, 1908 Jön Türk devrimine kadar sosyalizm,

Müslümanlar arasında ancak bir avuç aydını cezbedebilmiştir. Bir anlamda, Osmanlı

aydını ilke olarak, sosyalizmden uzak durmuştur. Sınıf mücadelesi ve saflaşma

anlamına gelen sol ideoloji, bütünleştirmeci Osmanlı aydınının sınırlarına

girmemiştir.

Yine de, konumuz çerçevesinde, Tanzimat’tan İkinci Meşrutiyet’e gelen

süreç kısaca incelenerek bazı önemli görüşler aktarılacak ve daha sonra İkinci

Meşrutiyet dönemindeki sol örgütlenmeler ve işçi hareketleri incelenecektir.

1 P. Dumont, “20. Yüzyıl Başları Osmanlı İmparatorluğu İşçi Hareketleri ve Sosyalist Akımlar Tarihi Üzerine Yayımlanmış Kaynaklar”, Toplum ve Bilim, 1977, s. 31. 2 Osmanlı’daki azınlıklarda sosyalist ve milliyetçi akımlar için bkz. M. Tunçay, E.J. Zürcher (der), Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalizm ve Milliyetçilik, İstanbul, 2000. 3 P. Dumont, ibid, s.31.

Page 16: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

8

1. TANZİMAT’TAN İKİNCİ MEŞRUTİYET’E SOSYALİZM VE

KOMÜNİZM ÜZERİNE GÖRÜŞLER

Tanzimat’ta, mallarda ve kadınlarda ortaklık anlamına gelen ve bir çok

çevrenin de genel olarak kabul ettiğine göre “komünizm”in tarifi yerine geçen

“iştirak-i emval ve iyale” dair dikkat çekici kalem savaşları yapıldığı görülmektedir.

Bu yıllarda komünist tabiri kullanılmış ve hatta daha sonraki yıllarda 1871 Paris

Komünü etrafında hararetli tartışmalar meydana gelmiştir. Sadi’nin de belirttiği gibi,

bu yıllarda Osmanlı’da yayımlanan dergi ve gazeteler gözden geçirildiğinde,

“Komün”, “1. Enternasyonal” ve “komünizm” konularıyla ilgili pek çok malzeme

göze çarpmaktadır. Bu malzemenin içinde, Komün’ü ve 1. Enternasyonal’i savunan

yazılar yanında komünarları kundakçı olarak gösteren ve bu suçu 1. Enternasyonal’e

yükleyen yazılara da rastlanmaktadır. 4

Komün’ü ve Enternasyonal’i savunan yazılara özellikle İbret isimli yayında

rastlanmaktadır.5 İbret yazarlarına göre, komün, “belediye yönetimi” demekti ve

Komün’e kazandırılan bu yerel yönetimle ilgili içerik, Genç Osmanlılar’ın Padişahın

merkezi otoritesini zayıflatmak heveslerinin karşılığı gibi görünmekteydi.6

Bu yazarlarda “sınıf” ve “sınıf mücadelesi” gibi kavramların varolmadığını da

eklemek gerekir. Örneğin, Basiret yazarı Ahmet Mithat Efendi, Birinci

Enternasyonal’i “yoksulların davasını güden, cemiyete faydalı bir örgüt” olarak

anlamıştır7

Komün karşıtları da savunucularıyla aynı öncüllerden yola çıkarak

“statükonun değişmesi” olarak gördükleri Komün’ü karalamak için “mal ve kadınlar

üzerindeki ortaklık” söylemini kullanmışlardır.8

4 K. Sadi, Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, der. M. Tunçay, 1994, İstanbul, s. 45. 5 Bir İbret yazarı olan Namık Kemal Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye ile ilgili yayın yapan Alman profesörleri tarafından, Komün savunucusu olarak dünyaya ilan edilmiştir. Bu konu hakkında geniş bilgi için özellikle K. Sadi’nin yapıtına (ibid., s. 82-92)) bakılabilir. 6 İ. Akdere, Z.Karadeniz, Türkiye Solunun Eleştirel Tarihi, 1996, İstanbul, s. 17,18. 7 Bu Osmanlı aydınlarının “naif” olarak nitelendirebileceğimiz savunularına karşın, Ali Rıza Paşa hükümeti, bu yazılarda tehdit edici bir yan görmüş olmalı ki, Enternasyonal savunucuları için gözdağı yüklü bir emirname yayımlamıştır. Beyannamede, “malların ortak bölüşümü” ve “hükümetin ortaklaşa idare edilmesi” gibi sakıncalı fikirlerin İmparatorluk sınırlarına girmemesi için gerekli tedbirlerin alınacağı vurgulanmıştır. Bkz. ibid, s. 19-20. 8 İbid, s. 18.

Page 17: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

9

Birinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, komünizmi bir mal ortaklığı olarak

reddeden anlayış devam ederken, komünizmin karşısında sosyalizmi savunan ve

İslamiyet’le sosyalizmi bağdaştırmaya çalışan yazarlar göze çarpmaktadır. Örneğin,

Tercüman-ı Şark gazetesinin Yazıişleri Müdürü Şemsettin Sami, 1878’de yazdığı bir

makalesinde, “Sosyalizm, insanlık toplumunun hüsnü iradesiyle, refah ve

mutluluğunu ve istisnasız olarak bütün fertlerin eşitliğini hiç kimsenin doğal

haklarını çiğnemeyerek sağlayan; hak ve adaletin meydana çıkmasını ve doğal

nimetlerden herkesin bol bol yararlanmasını ve pay almasını sağlayan bir selamet

yoludur” diye sosyalizmi överken, komünizmi yerin dibine batırarak, savunduğu

sosyalizmin komünizmden farklı bir şey olduğunu iddia ediyordu: “Komünizm,

insanı hayvan yapmakta ve değişmeyen –yani ezeli ve ebedi olan- mukaddes ahlak

yasası bu doktrini meşru saymamaktadır.” 9

Osmanlı İmparatorluğu’nda işçi hareketleri ise İkinci Meşrutiyet’e kadar

oldukça sınırlı kalmıştır. Gerçek anlamda bir işçi derneğine rastlanmamakla beraber,

1866 yılında, amacı “fakir işçilere, din ve milliyet farkı gözetmeksizin iş bulmak ve

gerekli iş araçlarını sağlamak” olan “Ameleperver Cemiyeti” adında bir cemiyet

kurulmuştur.10 İlk grev, bilinebildiği kadarıyla Şubat 1872’de telgraf işçilerinin

gerçekleştirdiği grevdir. Bu ilk grevden sonra, 24 Temmuz 1908’de “Hürriyet” ilan

edilinceye kadar Osmanlı toprakları üzerinde toplam 50 civarında grev daha olduğu

bilinmektedir.11 Bu grevlerin çoğu örgütlü grevler olarak değil, fevri iş bırakmalar

şeklinde kendiliğinden gelişmiştir. Bunlardan 26 tanesi özel şirketlerde, geri kalanı

ise devlete ait olan veya devlet tarafından işletilmekte olan işyerlerinde

gerçekleştirilmiştir.12

9Şemsettin Sami’nin, Gotha programını benimsediğini ve bu programın her bendinin İslamiyet’e uygun olduğunu söylemesi de dikkate değerdir. Bkz. K. Sadi, 1994, s. 111. 10 Ş. Güzel, Türkiye’de İşçi Hareketi, İstanbul, 1993, s. 56. 11 Bu sayılar, gerçekleşen bütün grevleri değil, yalnızca elimize ulaşmayı başarabilen grevleri yansıtmaktadır. Osmanlı basınında uygulanmakta olan sansür ve diğer benzeri sebeplerle, kayıtlara geçmemiş çok sayıda başka grevler de bulunmaktadır. 12 Y.S. Karakışla, “Osmanlı İmparatorluğu’nda 1908 Grevleri”, Toplum ve Bilim, 1998, s. 188.

Page 18: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

10

2. İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE SOSYALİZM VE İŞÇİ

HAREKETLERİ

1908 yılında ilan edilen İkinci Meşrutiyetle birlikte Osmanlı

İmparatorluğunda, özellikle de büyük şehirlerinde toplumsal ve siyasal yaşamın

hareketlendiği görülmektedir.

Sosyalist fikirler açısından düşünsel plan ele alındığında, İslamiyet’le

sosyalizmi uzlaştırmaya çalışan görüşlerin, İkinci Meşrutiyet’ten sonra daha da netlik

kazandığı görülmektedir. Bu görüşlerin belirgin ortak noktaları arasında,

Müslümanların ve sosyalistlerin tefeciliğe karşı ve her ikisinin de enternasyonalist

olduklarının vurgulanması sayılabilir. Ayrıca bu yazarlar, “zekat” konusuna da

büyük önem vererek, sosyalizmin İslamiyet’te zekat gibi pratik bir şekle girerek, elle

tutulur bir biçime büründüğünü öne sürmüşlerdir.13

1908 yılının, işçi sınıfı içinde de önemli kaynaşmalara neden olduğu

bilinmektedir. 1908 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları dahilinde yaklaşık

200000 ila 250000 sanayi işçisinin çalışmakta olduğu tahmin edilmektedir.14

Karakışla’ya göre, 24 Temmuz 1908 gününden itibaren yaklaşık beş aylık süre

zarfında, 52’si özel şirketlere karşı yapılmış olan 111 grev gerçekleşmiştir.15

1908 grevleri sırasında, sayısını bildiğimiz 30 grevde toplam 42728 işçi grev

yapmıştır. Oya Sencer ise yaklaşık 100000 dolayında işçinin 1908 Grev Dalgası’na

katılmış olduğunu tahmin etmektedir.16 Karakışla’ya göre, Osmanlı sanayi işçilerinin

en az yarısının 1908 Grev Dalgası’na katılmış olduğu açıktır. 17 Özellikle İstanbul’da

bu dönemde çıkan grevlerin en önemlileri, demiryolu ve ulaştırma alanında

olmuştur.18

1870’lerin başında grevlerin ortaya çıkışından beri, greve giden Osmanlı

işçilerinin temel isteği, ücret artışı talebi olmuştur. 1908 Grevlerinin de en belirgin

özelliği ekonomik nitelik taşımaları ve genelde ücret uyuşmazlıklarından

13 K. Sadi, 1994, s. 131. 14 P.Dumont, 1977, s. 240; Ç.Keyder, 1989, s. 64; Ç.Keyder, 1987, s. 76, aktaran, Y.S.Karakışla, 1998, s. 188. 15 ibid, s. 188. 16 O.Sencer, 1969, s. 205, aktaran: Y.S.Karakışla, ibid, s.188. 17 ibid, s. 188. 18 M. Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-I: 1908-1925, İstanbul, 2000, s. 29.

Page 19: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

11

kaynaklanmış olmalarıdır. Karakışla, 1908 grevlerini incelerken bir tek siyasi grevle

karşılaştığını ifade eder. Bu da, Selanik’te bulunan restoranlarda çalışan garsonların,

Bulgaristan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını tek taraflı olarak ilan

etmesinden kısa bir süre sonra, 14 Eylül günü şehri ziyaret etmeye gelen Bulgarlar’ı

protesto etmek için gerçekleştirdikleri grevdir. 19

Karakışla’ya göre, “Anadolu Demiryolu işçilerinin, isteklerini reddetmiş olan

genel müdür Huguenen’in istifasını istemek” türünden örnekleri 1908 Grevlerinin

“anti-emperyalist” doğasına bağlayan yazarların20 görüşleri doğru görünmemektedir.

Aksine, işçilerin yabancı sermayeye karşı tutumlarının son derece kişisel olduğu ve

söz konusu grevlere katılan işçilerin “sosyalist anlamda” bir sınıf bilincine sahip

olmadıkları görülmektedir. 21

Ayrıca o yıllarda ekonomide yabancı sermayenin egemenliği anımsanırsa22,

grevlerden öncelikle yabancı sermayeli şirketlerin etkilenmesi doğaldır. Ancak bu

grevlerin “anti-emperyalist” olduğu anlamına gelmemektedir.

Tunçay da, sosyalizm fikrinin bu dönemde Osmanlı toplumuna nüfuz ettiğini

söylemenin yanlış bir yorum olacağını belirtirken, Hüseyin Avni’nin23 ve Lütfü

Erişçi’nin24 yorumlarına da yer vermiştir. Tunçay’a göre, işçilerin ekonomik

savaşlarını politik bir mecraya dökmeleri beklenemez çünkü ekonomik savaşın

devamına bile izin verilmemektedir.25

1908 yılında meydana gelen grevleri zorla bastıran hükümet, bir yandan bu

hareketlerinde hukuki bir belgeye dayanma gereği duyduğu bir yandan da yabancı

sermayeye teminat vermek zorunda kaldığı için Tatil-i Eşgal Kanunu’nu ilan 19 Y.S.Karakışla, 1998, s. 193. 20 Özellikle Hüseyin Avni Şanda, Oya Sencer ve takipçileri (O.Sencer, 1969, s. 197) Aktaran, Y.S.Karakışla, 1998, s.195. Biz bu çalışmada benzer görüş ve Karakışla’nın belirttiği isimlere ek olarak Lütfü Erişçi ve İ. Akdere-Z. Karadeniz’e yer vereceğiz. 21 ibid, s. 188. 22 Ş. Güzel, 1993, s. 62. 23 Hüseyin Avni, grevlerin “ecnebi sermayesine karşı” gerçekleştiğini ifade etmiştir. Bkz. M. Tunçay, 2000, s. 31. 24 Tunçay Hüseyin Avni ile benzer bulduğu Erişçi’nin yorumuna da yer vermiştir. Lütfü Erişçi’ye göre 1908 yılında saray istibdadının yıkılmasında işçi sınıfının amiller arasında olduğu inkar edilemez. Ağustos ve Eylül aylarında başlayan 30 grev de iş şartlarının haklı tepkisi değil, Meşrutiyeti tamamlayan tezahürlerdir. Erişçi’nin “Türkiye’de İşçi Sınıfının Tarihi” isimli eserinden (s. 8-9) aktaran Tunçay, 2000, s. 31. İlhan Akdere ve Zeynep Karadeniz (1996, s. 46) de tüm bu yorumlarla bütünleşen görüşler ifade etmişlerdir. Yazarlara göre, 1908 yılında başlayan işçi eylemleri “özünde sermayeye yönelik bir tepkinin ifadesi”ydiler. 25 M. Tunçay, 2000, s. 31.

Page 20: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

12

etmiştir. Tunçay’a göre, bu kanunda geniş bir genel hizmet anlayışından hareket

edilerek, bu kavrama giren kurumlarda sendika kurulması yasaklanmış ve kurulmuş

olan sendikalar feshedilmiştir. Grev hakkı çok kısıtlanmış ve anlaşmazlıkların

öncelikle uzun bir uzlaşma sürecinden geçmesi öngörülmüştür. Bununla birlikte

İttihat ve Terakki’nin siyasal özgürlüğü tamamen yok ettiği 1913 yılına kadar,

birtakım işçi hareketleri devam edebilmiştir. 26

İşçi grevlerinin sendikalar ve partilerle ilişkisine gelince, 1908 yılından önce

zaten sendikal anlamda bir örgütün olmadığı ancak işçilere yardım etmek amacıyla

kurulan Ameleperver Cemiyeti gibi yardım kuruluşlarının olduğu görülür. 1908

yılından sonra gerçekleşen grevlerin büyük bir çoğunluğu ise kendiliğinden gelişmiş,

arkasında güçlü bir işçi örgütlenmesi ve sendikaların önderliği bulunmayan

grevlerdir. Bunun nedeni olarak, Osmanlı sosyalist hareketinin işçi hareketlerini

yönlendirebilecek ve yönetebilecek birikimden ve yeterli güçten yoksun oluşu

gösterilebilir. 1908 Grevlerinin yalnızca küçük bir kısmının işçi örgütleri ve

sendikalar tarafından yönetilmiş olması, bu zayıflığın göstergesidir.

Toprak’a göre, Türkiye’de sendikal gelişmelerde lonca geleneğinden

kaynaklanan “zanaat zihniyeti”, uzun zaman etkinliğini sürdürmüştür. Bu yönüyle

Türkiye’de işçi kesiminin örgütlenişi, Batı normlarından farklı unsurlar taşımaktadır.

Batıda loncaların çözülüşü ve işçi sınıfının doğuşu geniş bir zamana yayılmış ve bu

ülkelerdeki hızlı sanayileşme süreci lonca örgüt yapılarından bağımsız işçi

örgütlerinin doğuşuna ortam hazırlamışken, Türkiye’de sanayileşme sürecine

girilmeksizin Batı ile entegrasyon, özellikle hizmet sektörlerinde yoğunlaşan bir

işgücü birikimine neden olmuştur. 27

Bu doğrultuda, 26 Şubat 1910 tarihli “Esnaf Cemiyetleri Hakkında Talimat”

uyarınca birçok işçi örgütünün esnaf cemiyeti olarak kurulduğu görülmektedir.28

Toprak’ın belirttiği gibi, bu esnaf teşkilatları –özellikle de İstanbul Esnaf Teşkilatı-

işçisinden çırağına, kalfasına, ustasına, esnafından sanatkarına, imalatçısından

26 M. Tunçay, ibid, s. 30. 27 Z. Toprak, “Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne Sendikal Gelişmeler: İstanbul Umum Deniz ve Maden Kömürünü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti”, Toplum ve Bilim, 1988, s. 141-142. 28 1325 (1910) tarihli Esnaf Cemiyetleri Talimatnamesi uyarınca kurulmuş bu işçi örgütlerine birkaç örnek verelim: Ekmekçi Amele Cemiyeti (1910), Markasya Deniz Amelesi Cemiyeti (1911), Hammal Esnafı Cemiyeti (1911).

Page 21: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

13

fabrikacısına son derece çeşitli uğraş biçimlerini ve toplumsal kategorileri

barındırmıştır. 29

Sadece İstanbul’u kapsamına alan bu talimat, 7 Mayıs 1912 tarihli aynı ismi

taşıyan talimatla tüm Türkiye’ye yayılmıştır. Bu mevzuatın ilk maddesi uyarınca,

bundan böyle esnaf, “lonca” yerine “cemiyet” kuracaktır.

Türk unsurunun hakim olduğu, “sosyalist” adı ile kurulan ilk parti olan

Osmanlı Sosyalist Fırkası (OSF) ise, 1910 Eylül’ünde Hüseyin Hilmi tarafından

kurulmuştur. OSF’nın gazetelerde de yayımladığı parti programında anayasal

yönetim, genel oy hakkı, grev ve sendika yasaklarının kaldırılması, herkese parasız

eğitim hakkı, günde sekiz saat çalışma ve sigorta hakkı gibi genel talepler yer

almakta, bunun yanı sıra yerel yönetimlerin ve belediyelerin güçlendirilmesi

öngörülmektedir. Program, ekonominin devletleştirilmesi dışında, liberal demokrasi

çerçevesini aşmamaktadır.30

OSF, Meşrutiyet döneminde İştirak, İnsaniyet, Sosyalist ve Medeniyet adlı,

yayın hayatları iki sayı ile yirmi sayı arasında değişen süreli yayınları neşretmiştir.31

Tunçay’a göre, Hüseyin Hilmi çevresi için yapılabilecek birinci gözlem,

türdeşlikten uzak oluşudur.32 Gerçekten de, OSF yayınları incelendiğinde, herhangi

bir yayına bakarak genellemeler yapmanın güç olduğu görülmektedir. Bu alanda

geniş bir kaynak sunan Sadi, hem OSF’nin hem de daha sonra aynı çevre tarafından

kurulacak olan Türkiye Sosyalist Fırkası (TSF)’nın yayın organlarının “eklektik”

olduğunu yazmıştır. Söz konusu yayın organları, liberal denilebilecek ve İslamiyet’le

bütünleşmeye çalışan fikirleri öne sürerken aynı zamanda Marx, Lassale ve

Jaures’ten bahsetmekten ve bu sosyalistlerin izinde yürüdüklerini anlatmaktan geri

kalmamışlardır. 33

29 Z. Toprak, 1988, s. 144. 30 M. Tunçay, “Amelenin Sürekli İstihdamına Dair Kanun Teklifi (1911)”, Toplumsal Tarih, 1996c, s. 21-23. 31 C. Okay, “Bezirganlar Cemiyeti Burjuva Toplumu”, Toplumsal Tarih, 1996, s. 42. 32 M. Tunçay, 2000, s. 32. 33 K. Sadi, 1994, s. 394.

Page 22: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

14

OSF’nin dinle olan ilişkisinin ise bir uzlaştırma çabası olarak, daha çok

İslamiyet’i sosyalizm için bir dayanak haline getirmek olduğu söylenebilir.34

Hüseyin Hilmi’nin OSF dağıldıktan sonra, sürgünde iken Hürriyet ve İtilaf

Partisi’ndeki bazı kimselerden himaye gördüğü bilinmektedir.35

II. SOVYET DEVRİMİNİN ETKİLERİ: 1918-1925 YILLARI

ARASINDA TÜRKİYE VE SOL AKIMLAR36

Türkiye’nin biten bir imparatorlukla doğan yeni bir milli devlet arasında

geçen dönemi (1918-1922), Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın içine girdiği

yeni koşullar çerçevesinde anlam kazanmaktadır. 1917 Ekim Devrimi ile Çarlık

Rusya tarihten silinmiş ve yerini Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne

bırakmıştır. Bu rejim doğuyu temsil ederken, karşı tarafta ise batılı devletler yer

almaktadır. Türkiye’nin bu dönemdeki konumu, bu iki ideolojik blok arasında ele

alınmalıdır.37

Şefik Hüsnü’ye göre, Türkiye’nin I. Dünya Savaşı’ndan sonraki döneminin,

Sovyet Devriminden ayrı düşünülmesi mümkün değildir. Türkiye’de “emperyalizm

karşıtlığı” düşüncesi, Ekim İhtilali’nin telkin ettiği bir düşünce olarak karşımıza

çıkmaktadır.38

Sovyet Devrimi’ne olan ilginin ve devrimin Türkiye’ye etkilerinin iki yönlü

olduğu görülmektedir. Bir yandan Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinden

sonra devleti kurtarma ve yeniden yapılandırma çabasında olan kadrolar Bolşeviklere

ve sosyalizme yakınlaşırken, bir yandan da Sovyet Devriminin etkisi ile Anadolu’da,

İstanbul’da ve yurtdışında etkinlik gösteren sol gruplar ortaya çıkmıştır.

34 Tunçay (ibid, s. 33), Osmanlı’da sosyalizm ve İslam ilişkisi ile ilgili olarak, “ulemadan bir zat” olan Abdülaziz Mecdi örneğini verir. Her iki anlayışı karşılaştıran Tunçay, Abdülaziz Mecdi’nin sosyalizmi kullanmaya kalkışan bir Müslüman, Hilmi’nin ise İslam’dan faydalanmak isteyen bir sosyalist olduğunu yazar. 35 ibid, s. 38. 36 Bu dönemde sosyalist, komünist veya işçi adı ile kurulan partilerin çok çeşitlilik arz etmeleri yüzünden, “sol akımlar” şeklindeki genel bir tanım tercih edilmiştir. 37 T.Z.Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler-II, İstanbul, 1999, s. 29. 38Şefik Hüsnü, “Ekim İhtilali ve Türkiye”, Aydınlık, sayı 27, Kasım 1924, Türkiye’de Sosyal Sınıflar, İstanbul, 1997, s. 227-228.

Page 23: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

15

Osmanlı İmparatorluğu’nda aydınların düşünce dünyasına yabancı olan

sosyalist düşünce ve akımlar, 1918 yılına ancak sınırlı bir miras taşımıştı. 1919

yılında ortaya çıkan ve özellikle 1920 ve 1922 yıllarının ikinci yarısında canlanan

solcu eylem ve örgütlenmelerin ise, öncelikle Kurtuluş Savaşı’nın yönetici

kadrosuyla Sovyetler arasındaki ilişkiler ışığında ele alınması gereken bir konu

olduğu düşünülmektedir.

Bu bağlamda, öncelikle Sovyet Devrimi’nin genel olarak Türkiye ve bu

yönetici kadro üzerindeki etkileri incelenecek, daha sonra ise 1919-1923 döneminde

gelişen sol akımlar üzerinde durulacaktır.

1. SOVYETLER VE TÜRK MİLLİ KURTULUŞ HAREKETİ

Kurtuluş Savaşı’nı yöneten kadro, Sovyetler’in desteğini elde etmenin

stratejik bir zorunluluk olduğunun bilincinde olmuştur.39 Bu dönemde yeni yönetici

kadronun Sovyetler’le ve batılı devletlerle –özellikle İngiltere ile- ilişkileri

bağlamında, yöneliminin farklıklar gösterdiği görülmektedir. Türkiye’deki sol

hareketler de, Sovyetler Birliği-Türkiye-İngiltere ilişkileri ekseninde gelişim

göstermiştir.

Sovyetler ise, genel olarak ulusal kurtuluş hareketlerine olumlu yaklaşmıştır.

Bu dönemde, Sovyetler’in ulusal kurtuluş mücadelesi yürüten bir ülke olarak

Türkiye’ye ve Türkiye’deki sol hareketlere bakışının, dış politika ile ilgili

kaygılarından etkilendiğini belirtmek gerekir.40

Kurtuluş Savaşı’nın komutanları arasındaki ilk yazışmalarda, Bolşeviklik ve

Ruslar’dan yardım sağlamak konuları önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemde,

yardım konusunun siyasal anlamda bir yakınlaşmayı da beraberinde getireceği

düşünülmektedir.41

1919 yılından 23 Nisan 1920’de BMM’nin açılmasına kadar geçen sürede,

Türklerle Sovyetler arasında bazı hazırlık temasları aranmıştır. Sovyetler’den bir

mali ve askeri yardımın sağlanabileceğinin anlaşıldığı bu temaslar sonucunda,

Türkiye’nin Bolşevik bir rejim kurmasının gerekip gerekmediği yönünde tartışmalar

39 M. Tunçay, 2000, s. 73. 40 F. Claudin, Komintern’den Kominform’a (Cilt 1), İstanbul, 1990, s. 321. 41 M. Tunçay, 2000, s. 73.

Page 24: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

16

olduğu görülmektedir. 1919 yılı içindeki bu yazışma ve tartışmaların genel havasına

bakıldığında, savaşı yöneten kadronun, iki seçenek üzerinde durduğu görülmektedir:

İngilizler’i yola getirmek ve Bolşevik yönetimi kurmak.

Özellikle de, 16 Mart 1920’de İngilizler’in İstanbul’u işgalinden sonra, bu iki

seçenek daha da netlik kazanmış ve Sovyetler Birliği ile ilişkiler “zorunlu” hale

gelmiştir.42 Bu yıllarda, Anadolu’da, hatta Büyük Millet Meclisi’ndeki genel duruma

bakıldığında, Ekim Devrimi’nin etkisiyle, komünizmin ilan edilmesini isteyenlerin

sayısının küçümsenmeyecek kadar az olduğu, hatta “kızıl renk” ve “yoldaş” hitabının

yaygın hale geldiği görülmektedir.43

1920 yılındaki genel havayı göstermek açısından Kazım Karabekir’in

Meclise, Kolordulara, Vilayetlere aktardığı komünizmle ilgili aşağıdaki alıntıyı

sunuyoruz:

Zenginler, “kudret sermayenindir” iddiasında bulunurlar, komünistler de “kudret Allaha ve mükafatı çalışanlara ait olmalıdır”, diyorlar. 44

Sevr’in ilan edilmesi ile Kemalistler, daha da sola kayarlar. 1920’nin son

aylarında, “yukarıdan aşağı bir komünist rejim” kurma tartışmalarının alevlendiği,

hatta bir “Türk Şuralar Cumhuriyeti Anayasası”45 hazırlandığı bilinmektedir.46

Vekiller Heyeti’ndeki bir konuşmasında, “Bu memleket ancak Bolşeviklikle

kurtulur..Türkiye’nin Bolşevik ve komünist olduğunu derhal dünyaya ilan edeceğim”

diyen Mustafa Kemal’le, Kazım Karabekir’in de benzer görüşler öne sürdüğü

görülmektedir:

Bekir Sami ve Yusuf Kemal Beyler yanımda iken geleceğimiz hakkındaki tartışmalarda ne Avrupa’nın esasen bir türlü anlaşamadığımız yönetim tarzında ne de çoktan modası geçmiş Müslüman ve Türk birliğinden bizim için kurtuluş olmadığını ve elden geldiği kadar az zamanda bize uygulanabilecek bir Bolşevik yönetimi kabul zorunda

42 R.N. İleri, Atatürk ve Komünizm, İstanbul, 1970, s. 79. 43 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1860. 44 Aktaran, R.N.İleri, ibid, s. 103. 45 Bu anayasa, sonradan yok edildiği için, içeriği hakkında bir bilgiye ulaşamıyoruz. 46 R.N. İleri, ibid, s. 197.

Page 25: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

17

olduğumuzu ve bunun da mümkün olduğu kadar gürültüsüzce olmasını ittifakla uygun bulmuştuk.47

Tunaya, bu yaklaşımların “bir siyasi tedbir” olarak belirdiğini ifade etmiştir.

1920 başlarında, Müdafa-i Hukukçuların tespit etmiş oldukları “Vaziyetin

Muhakemesi” gereğince, Meclis doğuya (Sovyetler Birliği’ne) ne kadar yakınlaşırsa

Batı ile amacına daha uygun ve daha az fedakarlığı gerektiren bir uzlaşma

sağlayabileceğini düşünmüştür. 48

Anadolu hareketi önderlerinin tutumlarındaki değişiklik, Londra

Konferansı’na katılımın gündeme gelmesi ile açıklanabilir. Sol ile arasına belirli bir

çizgi çizerek batının içini ferahlatmaya yönelen Kemalist hareket, sola karşı genel bir

sindirme ve kovuşturma operasyonu da başlatmıştır.49 Ancak bu solu bastırma

politikası, Sovyetler’in Ankara hükümetiyle Mart ayında bir dostluk ve yardım

anlaşması imzalamasına engel olmamıştır. Bu yakınlaşmada, Sovyetler’in dış

politika kaygıları yanında, Kemalistler’in bir yandan hükümeti devirmeye çalıştıkları

iddiasıyla solcuları cezalandırırken, öte yandan da anti-emperyalist tavırlarından ve

hatta solcu bir genel siyaset görüşü aramaktan hala vazgeçmiş olmamaları etken

olmuştur.50

Türk-Sovyet ilişkileri, Sakarya ve Dumlupınar savaşları arasında geçen

dönemde de iyi bir seyir izlerken, İzmir kurtarıldıktan sonra Sovyet askeri yardımına

gerek kalmaması ile birlikte Batıya yaklaşılmıştır. Bu yaklaşımdaki asıl amaç, Lozan

Konferansı öncesi Sovyet etkisinden sıyrılındığının kanıtlarını ortaya koymak

olmuştur. Bu yönelimin 1923 yılında Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile somut bir şekle

büründüğünü söylemek mümkündür. Bu konuya Şefik Hüsnü’nün özgün görüşlerini

açıkladığımız bölümde tekrar değinilecektir.

47 Kazım Karabekir’in 3 Ağustos 1920 tarihli “Büyük Millet Meclisi Başkanlığına” başlıklı telgrafı, aktaran, R.N.İleri, 1970, s. 126. 48 T.Z.Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938), İstanbul, 2002, s. 79. 49Bu sindirme operasyonunu, Çerkez Ethem ve kuvvetlerinin bastırılması ve 2. başlık altında inceleyeceğimiz Mustafa Suphi ve arkadaşlarının öldürülmeleri, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’na yönelik kovuşturma başlatılması, Resmi TKP’nin kapatılması olarak özetleyebiliriz. 50 M. Tunçay, 2000, s. 104.

Page 26: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

18

2. SOL ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ: 1919-1925 YILLARI ARASINDA

SOL PARTİ VE KURULUŞLAR

Sosyalist fikirlerdeki canlanmanın genel olarak Sovyet Devrimi’nin etkisiyle

başladığını belirtmiştik. Bu canlanışın, özellikle bu hareketlerin örgütlenmesi için

elverişli koşullar yaratan bir de “iç” sebebi bulunmaktadır. 1918 yılı itibariyle

kendini gösteren savaş koşulları; iç politikada iktidarın devrilmesi, yeni bir

hükümetin kurulması, Meclis-i Mebusan’ın feshedilmesi gibi önemli değişiklikler

doğurmuştur. Bu yeni iktidar boşluğu, İkinci Meşrutiyet’i andıran bir siyasi özgürlük

dönemini beraberinde getirmiş ve Türk Siyasal Yaşamında en çok siyasal partinin

kurulduğu dönem, 1918-1923 yılları olmuştur. Tunçay’ın hesaplamasına göre, bu

dönemde, 55 tane siyasal parti kurulmuştur.51

Sol akımların ve işçi hareketlerinin asıl gelişme dönemi ise 1919-1923 yılları

arasında olmuştur. 1919-1923 dönemindeki “sol” adı altında kurulan partileri üç

grupta inceleyebiliyoruz:

1. Millici güçlerin denetimi altında kurulan Halk Zümresi, Yeşil Ordu ve

Resmi Türkiye Komünist Partisi vb. örgütlenmeler.

2.Ekonomik savaşımı öne alan ve II. Enternasyonal paralelinde görülen

Sosyal Demokrat Fırkası (SDF), Türkiye Sosyalist Fırkası (TSF), TSF’ndan ayrılan

Müstakil Sosyalist Fırkası (MSF), Türkiye İşçi Sosyalist Fırkası (TİSF) vb.

örgütlenmeler

3.Komintern (III.Enternasyonal)’e bağlı olan Türkiye Komünist Partisi

(TKP), Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF)ve Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist

Fırkası (TİÇSF).

Bu dönemde, sol açısından genel tabloya bakıldığında, işçi sınıfına dayanmak

isteyen “fırka” adlı kuruluşların çoğunun, pek siyasal amaçları olmayan, daha çok

“sendika” niteliğinde çıkar grupları olduğu söylenebilir.52

Birinci başlık altında değerlendirebileceğimiz örgütlenmeler, geniş ölçüde

İttihatçıların yurtdışında “sol” adı altındaki faaliyetlerine dayanmaktadır. Mayıs

51 M. Tunçay, “İşçi Sosyalist Fırkası 1921”, Tarih ve Toplum, 1990e, s. 7. 52 M. Tunçay, 2000, s. 42.

Page 27: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

19

1920’de kurulan, Büyük Millet Meclisi’nde Halk Zümresi adını taşıyan ve

çoğunluğunu eski İttihatçıların oluşturduğu güçlü bir meclis grubuna dayanan Yeşil

Ordu, bir çeşit İslam sosyalizmine yakın görünmekle beraber, faaliyetlerinin Mustafa

Kemal’in bilgisi dahilinde olduğu da bilinmektedir. Bu bölüm açısından önemli olan

bir diğer başlık, Mustafa Kemal’in solu denetim altına almak ve Sovyetler’in

desteğini tek başına elde edebilmek için kurdurduğu Resmi TKP’dir.

Genel olarak ele alacağımız II. Enternasyonal çizgisindeki partilerin, siyasal

yaşamları boyunca çok önemli faaliyetleri olmamıştır. Ancak solun bu dönemdeki

parçalı yapısı, partilerin birbirleri arasındaki geçişkenliği de beraberinde getirmiştir.

II. Enternasyonal çizgisindeki bu partilerden, III. Enternasyonal çizgisinde olarak

nitelendirdiğimiz partilere büyük kaymalar olmuştur.

Komintern ve Üçüncü Enternasyonal çizgisindeki partiler ise, bu bölümün

ağırlıklı kısmını oluşturmaktadır. İstanbul (TİÇSF), Anadolu (THİF) ve Yurtdışı

(TKP) grubu olarak değerlendirilebilecek olan bu grupların birbirlerinden oldukça

farklı gelişim gösterdikleri görülmektedir.

Mete Tunçay’ın aktardığı bir şemaya göre53, kökenini Almanya’da bulunan

devrimci bir gruptan (Türkiye İşçi ve Çiftçi Fırkası) alan ve bu grubun Türkiye’ye

gelmesinden kısa bir süre sonra Şefik Hüsnü’nün önderliğinde birleşen TİÇSF, daha

önce kurulmuş olan Sosyal Demokrat Fırkası ve Türkiye Sosyalist Fırkası’ndan

beslenmiştir.

THİF, kaynağını Gizli (Hafi) TKP’nden alırken, aynı zamanda Meclis’teki

Halk Zümresi’nden ve Yeşil Ordu gibi kuruluşlardan yararlanarak siyaset yapmaya

çalışmaktadır.

İncelediğimiz kaynaklara göre, Rusya’da bağımsız olarak gelişen Türkiye

Komünist Teşkilatları (TKT) ise, 1920’de Baku’de TKT 1. Kongresini toplayarak,

Türkiye Komünist Partisi’ni kurmuş ve Türkiye’deki tüm sol grupları çatısı altında

toplayan bir karar almıştır. Yine Mete Tunçay’ın aktardığı şemaya göre54, Bakü

Kongresi’nde kurulan TKP; TKT, TİÇSF ve THİF’nin birleşmesiyle meydana

gelmiştir. Ancak pratikte uygulamaya geçirilemeyen bu “birleştirme” kararı,

53 M. Tunçay, 2000, s. 274. 54 ibid, s. 274.

Page 28: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

20

çalışmamızın ikinci bölümünde inceleyeceğimiz 1925 Kongresine kadar Türkiye

solunun gündemini meşgul etmiştir. 1925 yılına kadar, bu sol partilerin birbirleri ile

ilişkileri de oldukça sorunlu ve tartışmalı görünmektedir. Bu çalışmada, bu

tartışmaları da aktarmaya çalışacağız.

A. Millici Güçlerin Denetimi Altında Kurulan Partiler: İttihatçı

Solu’ndan Halk Zümresi, Yeşil Ordu ve Resmi TKP’ne

Bu başlık altında inceleyeceğimiz örgütlenmeler, geniş ölçüde Birinci Dünya

Savaşı sonrasında yurtdışına kaçan İttihatçılar’ın faaliyetleriyle ilgilidir.

İttihatçılar’ın Enver, Cemal, Talat, Dr. Nazım, Dr. Bahaeddin Şakir gibi belli başlı

önderleri, önce Almanya’ya giderek bir “Şark Kulübü” oluşturmuşlar ve daha sonra

faaliyetlerini Rusya’ya taşıyarak bazı Sovyet temsilcileriyle gerçekleştirdikleri

temaslar55 sonucu, 1919 yılında Baku’de bir Türkiye Komünist Partisi56

kurmuşlardır.57

Ayrıca Enver Paşa’nın, Moskova’ya vardıktan sonra “İslam İhtilal

Cemiyetleri İttihadı” adlı bir örgüt kurma kararı verdiği görülmektedir. Enver Paşa,

15 Ağustos 1920 tarihinde Mustafa Kemal’e yazdığı bir mektupta da bu projesinden

bahsetmektedir.58

Bu İttihatçı grubun, Türkiye ile de ilişki içinde olduğu görülmektedir. Enver

Paşa, Türkiye’deki İttihatçıları da bu grubun içinde toplamaya çalışmıştır. Bu

doğrultuda, Büyük Millet Meclisi’ndeki geniş ölçüde İttihatçılardan kurulu olan

“Halk Zümresi” isimli grupla iletişim sağlanmış ve İslam İhtilal Cemiyetleri

İttihadı’nın Türkiye seksiyonu gibi düşünülen Halk Şuralar Fırkası kurulmuştur. Bu

işbirliği çabasının bir ürünü olarak, “Mesai” isimli bir program yayımlanmıştır.

55 Sovyetler’in İttihatçılara olan desteğini anlamak açısından, 1999 yılında yayımlanan on iki belge konuya ışık tutmaktadır. Ekim 1921 tarihli olan bu mektuplar, Kemalistlerin Londra Konferansı ile batıya yaklaşma eğilimi göstermesi dolayısıyla, Sovyetler’in Enver ve yandaşlarını bir alternatif olarak görmeleri ve yedekte tutmak istemeleri ile ilgilidir. Ancak Enver, Kemalist yönetim ile zıtlaşmayı göze almayan Sovyetler’den beklediği desteği alamaz ve Mayıs 1922’de Politbüro kararı ile İngiliz ajanı ve Doğu halklarının düşmanı olarak ilan edilir. Bkz. H.Kakınç, “Mustafa Suphi ve Yoldaşlarını İttihatçılar Mı Öldürttü”, Toplumsal Tarih, 1999, s.30-34. 56 1920 Mayıs sonunda Azerbaycan’da gerçekleşen devrim sonrasında, buraya gelen Mustafa Suphi tarafından bir çoğu partinin dışına atılmışlardır. Mustafa Suphi’nin başkanlığındaki örgütlenmeyi “Yurtdışı TKP ve Mustafa Suphi” başlığı altında inceleyeceğiz. 57 Tunçay, 2000, s. 75. 58 ibid, s. 76.

Page 29: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

21

İttihatçılar’ın Halk Zümresi ve Mesai Programlarında göze çarpan en önemli nokta,

bir “halkçılık” savunusudur.59

İttihatçıların sola yönelme sebepleri, aslında bu başlık altında incelediğimiz

tüm hareketlerin amaçlarına ışık tutmaktadır. Taktik bir tutum olarak beliren bu

yönelim, iki eski İttihatçı lideri olan Küçük Talat ve Nail Bey’in Mustafa Kemal’e

1920 yılında sundukları bir raporda açıklanmaktadır. Bu rapora göre, Türkiye’nin

komünistliği kabul etmesi ve Türkiye’de sınıf temeline dayalı bir hükümet kurulması

uygun değildir. Ancak Türkiye’de bir Sovyet idaresi kurulacaksa da bunun

Sovyetler’in güvendiği Mustafa Suphi ve partisi (TKP) aracılığıyla

gerçekleştirileceği açıktır. Bu yüzden, Sovyet yardımı için gerekenleri yaparken aynı

zamanda Türkiye’de bir sol hareket meydana getirilmeli ve böylece “sosyalizm

aleminde cephe alınmalı”dır.60

Bu faaliyetlerle ilişki içinde bulunan ve yine Meclis’teki Halk Zümresi

grubuna dayanan Yeşil Ordu isimli bir örgütlenme bulunmaktadır. Bu örgüt, 1920

Mayıs ayında ortaya çıkmıştır. Bu yıllarda, İstanbul’un Milli Mücadele Hareketini

“Bolşeviklik”le suçlayan tavrına karşı, Sovyetlerle yapılması zorunlu olan işbirliğine

ortam hazırlamak amacı ile kurulan Yeşil Ordu, “Bolşevikliğin İslam’ın

uygulanmasından başka bir şey olmadığı” şeklinde bir teze dayandırılmıştır. Yeşil

Ordu’nun üyeleri arasında Şeyh Servet (Akdağ), Dr. Adnan (Adıvar), Hakkı Behiç,

Yunus Nadi, Nazım gibi İttihatçı milletvekilleri bulunmaktadır. Genel sekreteri,

Tokat mebusu olan Nazım’dır.61

1920 Haziran ayında hazırlanan “Yeşil Ordu Nizamnamesi”, bu kuruluşun

İslami-komünist rengini açıkça ortaya koymaktadır. Genel olarak, “Asya’nın

ahlakının Batı kapitalizm ve emperyalizmi karşısında tehlikeye girdiği”nin üzerinde

durulduğu bu belgede, yaratılmak istenen hareketin gerici niteliğinin komünizan

fikirlere oranla öncelik taşıdığı görülmektedir.62

Yeşil Ordu, yasal bir örgüt olarak kurulmamasına rağmen, kuruluşunun ve

faaliyetlerinin Mustafa Kemal’in bilgisi dahilinde olduğu bilinmektedir. Ancak

59 M.Tunçay, Mesai: Halk Şuralar Fırkası Programı, Ankara, 1972, s. 18. 60 ibid, s. 6-7. 61 M. Tunçay, 2000: s. 85. 62 ibid, s. 85.

Page 30: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

22

Çerkes Ethem’in bu örgüte katılması, Mustafa Kemal’in örgütün faaliyetini

durdurmak için harekete geçmesine sebep olmuştur. Yeşil Ordu, 1920 sonbaharında

kesin olarak feshedilmiştir.63

Bundan sonraki gelişmeler ise, Mustafa Kemal’in bu grubun çoğunluğunu

kendi denetimi alması ile ilgilidir. M. Kemal, önce Meclis’e kendi Halkçılık

Programı’nı sunmuş, daha sonra dağıtılan bu gruptan bir kısmına Resmi Türkiye

Komünist Partisi’ni kurdurmuştur.64 Ancak bu gruptan Tokat mebusu Nazım

önderliğindeki bir grup, farklı bir çizgiye yönelerek Türkiye Halk İştirakiyun

Fırkası’na katılmışlardır.65

Resmi TKP’nin genel anlamda “solu kontrol altına almak ve Komintern’in

desteğini tek başına elde etmek” olarak ifade edebileceğimiz amacı, Mustafa Kemal

tarafından Ali Fuat Paşa’ya çekilen şifreli bir telgrafta şöyle ifade edilmektedir:

Komünistliğin memleketimizde değil, henüz Rusya’da bile kabiliyet-i tatbikiyesi hakkında sarih kanaatler hasıl olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber dahilden ve hariçten muhtelif maksatlarla bu cereyanın memleketimiz dahiline girmekte olduğu...görülmüştür. En makul ve tabii tedbir olarak aklı başında arkadaşlardan, Hükümet’in malumatı tahtında bir Türkiye Komünist Fırkası teşkil ettirmek olacağı düşünüldü. Bu takdirde memlekette bu fikre müteallik bütün cereyanları bu muhassalaya rica etmek mümkün olabilir(...)

66

Ekim 1920’de kurulan Partinin kurucuları arasında Hakkı Behiç, Tevfik

Rüştü (Aras), Yunus Nadi, Mahmut Esat (Bozkurt), Refik (Koraltan), Kılıç Ali gibi

Meclis üyeleri bulunmaktadır.67

Resmi TKP’nin Anadolu’da Yeni Gün isimli bir yayın organı bulunmaktadır.

Yunus Nadi, bu gazetedeki yazılarında, temelde “Adına Bolşeviklik denilen bir Rus

komünizmi olduğu gibi, bir Türk komünizminin de var olduğunu ve olacağını"

savunduğu görüşlerini beyan etmiştir:

63 Tunçay, 2000, s. 85-89. 64 Tunçay, 1972, s. 18. 65 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF), “Üçüncü Enternasyonal’e Bağlı Örgütlenmeler” başlığı altında incelenecektir. 66 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1870. Bu belgede göze çarpan önemli bir nokta, Mustafa Kemal’in İttihatçılarla aynı saiklerle hareket etmekte olduğudur. 67 M. Tunçay, 2000, s. 92.

Page 31: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

23

Bu esasa göre, bir Türk'ün Ben Bolşevik oldum demesi, Ben Rus oldum demesinden farksız iken, işin farkında olmayan bizler Türk Bolşevik Gazetesi bile yayımlıyoruz.68

“Anadolu'da Yeni Gün” gazetesinin resmi TKP'nin resmen kurulduğunu

bildiren sayısında, “Tarihi Vazife”69 başlıklı bir makale vardır. Bu makalede, Türk

milletinin sosyalizm akımını bilip öğrenmesi gerektiği belirtilmekte, Türkiye'yi

yönetenlerin hepsinin emekçi olduğu iddia edilmektedir :

Bizde, tabiatiyle, kapitalist emperyalist olmayan hükümetimizin buna yani sosyalizm akımına engel olması tasavvur olunamaz. İdare makinesinin en yükseğinde bulunanlar bile -aldıkları burjuva terbiyesinden silkinmeyenler var mı yok mu bilemem- fakat gerçekte hiçbiri kapitalist değildir. Bizde yöneten de yönetilen de emekçidir.70

Anadolu'da Yeni Gün gazetesinde çıkan bütün yazılar ve tüm yazarların

savunuları bu doğrultudadır. Mustafa Kemal'in Sovyet Rusya'nın desteğini ve

yardımını sağlamak için, “Bizde sınıf yoktur, tüm halkımız gadre uğramıştır”

şeklindeki sözleri ve aslında “Bolşevik hareketle Türk ulusal hareketinin birbirine

çok benzediği” türünden savunuları; solu kontrol altına almak için kurdurduğu Resmi

TKP'nde bir “Türk komünizmi” düşüncesini savunmaya vardırılmıştır.

Ancak bu türden hareketleri, sadece Sovyetler’den ihtiyaç duyulan bir

yardımı elde etmek için geliştirilen politik manevralar olarak görmemek gerekir.

Kemalizm’in sol kisvesi altında, solu yakın bir konumdan savuşturmaya çalışması

olarak ifade edebileceğimiz bu faaliyetler yoluyla, halkçılık olarak ifade edilen ve

temel olarak sınıfların inkarı üzerine kurulan düşünce solun içine sızdırılmış olurken,

aynı zamanda Kemalist milliyetçilik de, sosyalizmin enternasyonalist niteliğini inkar

ederek, “Türk bolşevizmi” olarak sol adı altında sunulmuştur.

Resmi TKP’nin ömrü 3 ay sürmüş ve 1921 yılındaki solu bastırma dalgasının

içinde bu parti de kendiliğinden eriyip gitmiştir.71

68 K.Sadi, 1994, s. 453. 69 Mustafa Suphi’nin de aynı isimle “Yeni Dünya” gazetesinde yayımlanan bir yazısı bulunmaktadır. Bu önemli ayrıntının, Mustafa Suphi’nin TKP’si ile bir rekabet içinde olunduğunun bir göstergesi olduğu düşünülmektedir. 70 K.Sadi, 1994, 460. 71 M. Tunçay, 2000, s. 94.

Page 32: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

24

B. II. Enternasyonal Paralelindeki Örgütlenmeler:

1919 yılından itibaren milliyetçilik sol düşünce ve hareketlerin içine sızmaya

başlarken, İslam’ın da azalarak dahi olsa bu düşünce içinde yer bulduğu

görülmektedir. İslam’ı bir dayanak olarak kullanmaya devam eden partilerden biri

de, 1919 yılında OSF’nin devamı olarak, yine Hüseyin Hilmi tarafından kurulan

Türkiye Sosyalist Fırkası (TSF)’dır. Ancak Mete Tunçay’ın da belirttiği gibi, Hilmi

çevresi bu kez İslam üzerinde ayrıca durmamakta, sadece dine saygılı olduğunu

belirtmektedir.72 Ayrıca Hüseyin Hilmi’nin Hürriyet ve İtilaf Partisi ile olan

ilişkilerinin soru işaretlerine sebep olması ve Alman sol basınından Sovyet Dışişleri

Halk Komiserliği Bülteni’ne kadar pek çok kaynakta “İngiliz işbirlikçisi” olarak

nitelendirilmesi73, söz konusu partinin ismi dışında sosyalizmle bir bağının ve

ilgisinin bulunmadığını göstermektedir.

TSF’nin bu dönemdeki önemi, 1919-1921 yılları arasında işçi hareketlerini

yönlendirmekteki başarısından ileri gelmektedir. TSF, bir çok işçi örgütünün

kurulmasında rol oynamıştır.74 Güzel’e göre bu başarıda, TSF’nin, Hürriyet ve İtilaf

Partisi desteğinden yararlanmasının önemli bir payı olmuştur.75

1920 yılında yapılan TSF’nin ikinci kongresinde kabul edilen tüzükle partinin

tamamen Hüseyin Hilmi’nin diktatörlüğü altına sokulmasından ve çok geçmeden

partinin bölünerek Hilmi’nin yolsuzluk gibi iddialarla suçlanmasından sonra partiden

kopmalar meydana gelmiştir. TSF’ndan ilk ayrılma 1921 yılında gerçekleşmiştir.

TSF lideri Hüseyin Hilmi ile anlaşamayan partililer, bu tarihte partiden ayrılarak,

Türkiye İşçi Sosyalist Fırkasını kurmuşlardır. Bu partinin Marksist bir siyasal parti

olmaktan çok, “dayanışma ve yardımlaşma” amacı ile kurulduğunu belirtmek

gerekir. Fırkanın adı içinde “sosyalist” sözcüğü olması dışında, nizamnamesinin

hiçbir maddesinde sosyalizme ilişkin bir cümle geçmediği görülmektedir.76

72 M. Tunçay, 2000, s. 39. 73 ibid, s. 41. 74 Bu partinin hazırladığı bir rapora göre, TSF şu örgütleri kurmuştur: İstanbul’da Elektrik Şirketi İşçileri Derneği, Tramvay Şirketi İşçileri Derneği ve Deri İşçileri Derneği; Taşrada Hereke Kumaş ve Halı Fabrikası Sendikası, Anadolu Demiryolu İşçileri Derneği, Konya İşçileri Sendikası, Eskişehir İşçileri Sendikası, Ankara İşçileri Sendikası. Aynı rapora göre, bu örgütler, 5000 üyeye sahiptir. Bkz. Ş. Güzel, 1993, s. 97. 75 Ş. Güzel, 1993, s. 105. 76 M. Tunçay, 1990e, s. 6-7.

Page 33: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

25

1922 yılında TSF’nin kongresi toplandıktan sonra, TSF’den ayrılan partililer

ise Müstakil Sosyalist Fırkası’nı kurmuşlardır. Çok geçmeden Hüseyin Hilmi’nin de

esrarengiz bir şekilde öldürülmesiyle, TSF de büsbütün dağılmış ve tarihe

karışmıştır.77

1919-1923 yıllarındaki sol partiler arasında önemli bir çatışma noktası, II. ve

III. Enternasyonal çizgileri ile ilgilidir. TSF’nin, Şefik Hüsnü’nün önderliğini yaptığı

TİÇSF’nin işçi hareketini birleştirmeye yönelik çabalarını baltalamaya çalışması

buna bir örnektir.78

Şefik Hüsnü, TSF ve Sosyalist Hilmi üzerine görüşlerini şu şekilde ifade

etmektedir:

..İştirakçı Hilmi Efendi, bu gerici partilere (Hürriyet ve İtilaf Partisi ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti) ve bizzat İngiliz işgal kuvvetlerine dayanarak, Türkiye’de o zamana kadar misli görülmemiş, azametli bir Amele Partisi ortaya çıkarmıştı. Ne oldukları tekmil İstanbul işçisince anlaşılmış olan birkaç kişi yabancı himayesine yaslanarak, bu partiyi yaklaşık iki yıl yaşatmayı başardılar. Temeli cebir, şiddet, hile ve dalavereden ibaret olan her yapmacık ve zoraki örgüt gibi, ilk vuruşta..yıkıldı. Ve arkasında bir kabus anısından başka hiçbir şey bırakmadı. 79

II.Enternasyonal çizgisindeki bir diğer örgüt ise, Sosyal Demokrat Fırkası

(SDF)’dır. SDF, 1918 sonlarında Dr. Hasan Rıza adlı eski bir ittihatçı tarafından

faaliyete geçirilmiştir. Partinin 1919 başlarında yayımladığı program ve

beyannameye göre, partinin amacı, bütün işçileri çalışma hayatlarının

düzenlenmesini, sendikalar halinde örgütlenmelerini, geçinmelerini, durumlarının

yükseltilmesini ve kaza, hastalık, yaşlılık gibi hallerde yardım görmelerini

sağlamaktır. Dr. Hasan Rıza’nın “Sosyalizm” adlı küçük bir kitabında, Türkiye’nin

içinde bulunduğu koşullar üzerine hiçbir fikir yürütülmeksizin İkinci Enternasyonal

görüşüne atıfla sosyalist teoriyi açıklamaya çalıştığı bilinmektedir. SDF’nin bilinen

77 M. Tunçay, 2000, s. 40-41. 78 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1868. 79 Şefik Hüsnü, “Türkiye’de İşçi Sınıfının Durumu”, Aydınlık, sayı 13, 10 Şubat 1923, Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s. 114.

Page 34: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

26

herhangi bir faaliyeti yoktur. 1922 yazında gerçekleşen ayrılmalar sonucunda, parti

kendiliğinden dağılmıştır.80

C. Üçüncü Enternasyonal Paralelindeki Örgütlenmeler

a. Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) ve Şefik Hüsnü

Değmer

Partinin Kuruluşu ve Faaliyetleri:

İstanbul’da 1919 yılında kurulan TİÇSF’nin öncüsü, aslında 1919 başlarında

Almanya’da ortaya çıkan ve Berlin’de “Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi”ni (TİÇP) kuran

bir grup olmuştur.81 18 kişi oldukları bilinen bu gruptaki önemli isimler arasında

Ethem Nejat82, Hilmioğlu İsmail Hakkı83, Vedat Nedim (Tör)84, Ressam Namık

İsmail, Baytar Ali Cevdet, Lem’i Nihat, Mehmet Vehbi (Sarıdal) sayılabilir.

Tunçay’ın Türk Spartakistleri olarak adlandırdığı bu grubun Türkiye’ye

etkileri büyük olmuştur. Çünkü bu Berlin grubunun kurduğu TİÇP, Türkiye İşçi

Derneği ve 1 Mayıs 1919’da yayımlamaya başladığı Kurtuluş dergisi85; Türkiye’deki

ilk Marksist siyasal partinin, sendikanın ve yayınların çekirdeğini oluşturmuştur.86

Berlin’de çift sayı olarak yayımlanan Kurtuluş dergisinde Marksist

düşüncenin gelişimini, burjuva ekonomisinin işleyişini anlatan yazılar yanında bir

Marx biyografisi, Jaures’e yazılmış bir mersiye ve okuyuculara tavsiye edilen bir

kitap listesi bulunmaktadır.

80 M. Tunçay, 2000, s. 42. 81 M. Tunçay, 2000, s. 167. 82 Eski bir İttihatçı olan Ethem Nejat, Berlin’deki solcu çevreye katılmıştır. İstanbul’a döndükten sonra Bakü Kongresi’ne giden Ethem Nejat, bu kongre ile kurulan Türkiye Komünist Partisi’nin Genel Sekreteri seçilmiştir. Türkiye’ye gelen Mustafa Suphiler grubu içinde 28-29 Ocak 1921’de öldürülmüştür. 83Daha sonra Mustafa Suphi’nin TKP’sine katılmış ve Ethem Nejat gibi o da Mustafa Suphiler grubu içinde öldürülmüştür. 84 Diğer parti üyeleri gibi 1919 Mayısında Türkiye’ye dönmemiş, 1922 yılında toplanan Komintern’in kongresine katılmak üzere S.S.C.B’ne gitmiştir. Türkiye’ye gelince ise TİÇSF içinde çalışmaya başlamıştır. Bu parti içinde, Kurtuluş ve Aydınlık dergilerinde Marksist kuram ve işçi sorunları üzerine yazılar yazmıştır. 1925’teki TKP kongresinde Merkez Komitesi üyesi seçilmiştir.1926 Viyana Konferansı’na katılmıştır. Bu tarihten sonra, Ş.Hüsnü ve Komintern ile aralarındaki anlaşmazlık sonucu elindeki Parti evrakını polise vererek 1927 tevkifatını başlatmış, kendisi de tutuklanarak 2 ay hapse mahkum edilmiştir. Bu tarihten sonra TKP ile ilişkisi kesilmiş, Şevket Süreyya (Aydemir) ile birlikte Kadro kareketi içinde yer almıştır. 85 Berlin’de iki sayı olarak çıkarılan Kurtuluş dergisinin kapağında “Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi’nin organıdır” lejandı bulunmaktadır. 86 M. Tunçay, ibid, s. 468.

Page 35: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

27

Şefik Hüsnü’nün gruba katılması ise, bu çevrenin üyelerinin Türkiye’ye

dönerek çalışma merkezlerini İstanbul’a kaydırmalarıyla olmuştur. Sadrettin Celal87

de bu sırada partiye katılanlar arasındadır.88 Şefik Hüsnü, Türkiye’ye gelişinden

TİÇSF’ne katılışına giden süreci şöyle anlatmaktadır:

..1912’de doktor olarak Türkiye’ye geldim. Sırası ile Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarında askerlik yaptım. 1919’da mütareke başlangıcında Türkiye’de büyük siyasi cereyanlar baş gösterdi. Bunlar arasında “Amele Cemiyetleri” ve “Sosyalist Partiler” de vardı. Lakin hareketlerin başında durumu bütünlüğü ile kavrayacak merkezi teşekküller ve şahsiyetler belirmemişti. Sosyalist Parti Lideri Hilmi karacahil idi. Sosyal Demokrat Parti Reisi Dr. Hasan Rıza adap ve merasim içinde boğulmuş, kütlelerden uzak, zavallı bir ihtiyar idi. Yüksek münevverler, bilhassa Darülfunun camiasında öğretim üyelerinden pek çoğunun sosyalist istikamette bir kaynaşma içinde bulundukları işitiliyorsa da, bunların kimler olduğunu ve ne yapmak istediklerini bilmiyordum. Fakat böyle tutunaklı bir teşebbüsü desteklemek niyetindeydim ve uyanık bekliyordum. 1919 yılında Namık İsmail imzalı bir mektup aldım. Bu zat müşterek dostumuz Abdülhak Şinasi’den benim sosyalist mefkuresine kendini vermiş, Marksizmi esaslı bir tarzda tetkik etmiş bir vatandaş olduğumu öğrendiğini, bir sosyalist parti yaratmak için uğraştıklarını bildiriyor ve gayretlerimizi birleştirmek için randevu istiyordu. Bunun sık sık lafı edilen münevverler grubu olduğunu anladım. Derhal temasa geçtim. Namık İsmail genç bir ressamdı ve Beşiktaş’taki atölyesini bir toplantı salonu haline getirmişti. Haftada bir sosyalist dostları burada toplantı yapıyorlardı. O sırada toplantıya katılanlar 30-40 kişi kadardı. Konuşmaların sevki, idaresi gevşek ve plansızdı. Müdahale ederek sevk-i idareyi elime aldım. Bilahare Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi’nin nizamnamesinin esaslarını hazırlayarak hükümete verilmesini temin ettim...Partimize mensup kimseleri, hatırlayabildiğim kadarıyla şöyle sıralayabilirim: Eski İktisat Bakanlığı Genel Ticaret Müdürü Mehmet Vehbi (Sarıdal), Milli Eğitim

87 Sadrettin Celal (Antel), İstanbul’da doğmuş ve İkinci Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında Fransa’da pedagoji eğitimi görmüştür.1913’te yurda döndükten sonra öğretmenlik yapmıştır. Mütareke döneminde TSF’na üye olan S. Celal, 1920 yılının başında TİÇSF’na girmiştir. Aydınlık’ta daha çok eğitim ve kültür üzerine yazılar yazmış, 1922 yılında toplanan Komintern’in IV. Kongresi’ne katılmıştır. 1923 yılında, diğer TİÇSF çevresinin önemli isimleri gibi tutuklanmıştır.1925 yılındaki TKP kongresine katılmış ve aynı yıl meydana gelen tutuklamalarda 7 yıl hüküm giymiştir. 1926 yılında, bir yasa değişikliği sonucu serbest bırakılan S. Celal, bu tarihten sonra TKP’nden kopmuş ve öğretmenliğe dönmüştür. 1936 yılı sonunda İstanbul Üniversitesi Pedagoji Profesörlüğü’ne atanmış ve ölümüne değin 18 yıl çalıştığı bu görevinde, eğitimle ilgili çeşitli yapıtlar vermiştir. 88 M. Tunçay, 2000, s. 469.

Page 36: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

28

Müdürlerinden Ethem Nejat, Çiftçi Kütüphanesi sahibi Akif, ressam Namık İsmail, ağabeyi Hüsnü İsmail, coğrafya profesörü Ali Yar, iktisat profesörü Münir, lise müdürlerinden Celal, sonradan katılan Sadrettin Celal, Nizamettin Ali (Sav), gazeteci Nizamettin Nazif (Tepedenlioğlu), gazeteci Suphi Nuri (İleri), eski Maliye Bakanı Nurullah Esad (Sümer), Fikri Servet, halen Moskova’da bulunan veteriner Cevdet. 89

TİÇSF’nin ilk kuruluş başvurusu 1919 Temmuz’una rastlamaktadır. Bu

müracaat, dönemin Dahiliye Nazırı Adil Bey tarafından hoş karşılanmamıştır. İkinci

başvuru, Dahiliye Nazırı Şerif Paşa tarafından incelenmekte olduğu cevabını almıştır.

Ancak fırka “Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası” adı ile 22 Eylül 1919 tarihinde

kendisini kurulmuş sayarak çalışmaya başlamıştır.90

TİÇSF’nin ilk reisi ve Kurtuluş’un sorumlu yönetmeni Mehmet Vehbi

(Sarıdal) olmuştur. Mehmet Vehbi Anadolu’ya gittikten sonra Partinin başkanı

Namık İsmail, Kurtuluş’un sorumlusu ise Mehmet Selahattin olmuştur.91 Şefik

Hüsnü, bu tarihlerde kendisinin partinin genel sekreterliğine seçildiğini ifade

etmektedir92.

Fırkanın yasallık kazanması ise 18 Aralık 1919 tarihinde yapılan seçimlerden

bir gün önceye, yani 17 Aralık tarihine rastlamaktadır. Şefik Hüsnü, seçimden 15 gün

önce verdiği bir demeçte, “kuruluş ilmühaberinin seçimden bir gün önce verildiğini”

söylemiştir.93

TİÇSF Nizamnamesi’nin birinci maddesi şöyledir: “İlmi sosyalizm esaslarına

göre Türkiye işçi ve çiftçilerinin siyasi, iktisadi hukuk ve menfaatlerini siyanet ve

89 Sayılgan, Şefik Hüsnü’nün bu satırlarını, onun 1946 tevkifatında yapmış olduğu bir itiraf olarak yayımlamıştır. (A. Sayılgan, Türkiye’de Sol Hareketler (1871-1972), İstanbul, 1972, s. 100-103.) İleri ise, bunun savcı Kazım Alöç tarafından yapılan bir iftira olduğunu yazmıştır. Kazım Alöç, Şefik Hüsnü’nün 1946 yılında evinde bulunan otobiyografik incelemeyi; 1919-1925 yıllarını kapsayan bu yazısını, “itiraf” olarak yutturmak istemiştir. İleri’ye göre olay, Şefik Hüsnü’nün bu yıllarda samimi olarak demokratik bir döneme girileceğine inanarak evinde geçmiş yıllara ait notlarını bulundurması ve bunların yakalanmasından ibarettir. İleri, bu olayı Şefik Hüsnü’ye de doğrulattığını yazmıştır.(R.N. İleri, 1970, s. 130.) 90 T. Z.Tunaya, 1999, s. 483. 91 M. Tunçay, 2000, s. 470. 92 R. N.İleri, 1970, s. 102. 93 İkdam, 29 Kanun-ı Evvel 1335, aktaran, Tunaya, 1999: 482.

Page 37: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

29

müdafaa için ‘Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi’ unvanıyle bir siyasi parti teşkil

edilmiştir.” 94

TİÇSF, kuruluşundan sonra, bir “kuruluş bildirisi” ve “asgari parti programı”

yayımlamıştır. Programın ilk maddesinde, Partinin Büyük Millet Meclisi’nin

saltanatın ilgası, milli egemenliğin sağlanması kararlarını kabul ettikleri ve bu şiarlar

için mücadele edileceği açıklanmıştır. Parti programındaki temel istekler, genel ve

eşit oy hakkı, aşarın kaldırılması, kooperatifler kurmak, amele, köylü ve memurlara

dernek kurma ve grev yapma hakkı, 8 saatlik işgünü, ücretsiz ve zorunlu eğitim

olarak sıralanabilir.

TİÇSF, 18 Aralık 1919 genel seçimlerine katılmıştır. Fırkanın genel seçimlere

katılma gerekçesi, Şefik Hüsnü tarafından, “Fırka için seçim ve seçim kampanyası

bir propaganda idi. Çünkü, Fırka kuruluş ilmühaberini İstanbul seçiminden bir gün

önce almıştı.” şeklinde açıklanmıştır.95

Fırkanın seçim öncesi ilk eylemi, 23 Ekim 1919 tarihinde düzenlenmiş olan

“amele” toplantısı olmuştur. Toplantının, basındaki yankısının büyük olduğu

görülmektedir.96 Bu toplantıya TİÇSF’ndan başka şu kuruluşlar katılmıştır:

- Berlin’de kurulan İşçi Derneği

-Mesai Cemiyeti

-Osmanlı Sanatkaran Cemiyeti

-Bahri ve Berri Şoförleri Cemiyeti

-Zeytinburnu Fabrikası Çalışanları

-Baruthane, Ağırkapı, Hasköy Reji, Defterdar Bez Fabrikaları, Tersane Fabrikası, Salapuryacılar, Manavcılar, Hamallar Cemiyeti üyeleri. 97

TİÇSF, seçimleri kazanamamıştır. Şefik Hüsnü’nün seçimler üzerine yaptığı

yorum ise, kazanamama sebebinin fırkanın geç kuruluş izni almasından

kaynaklandığı ancak seçimin parti için tanıtma aracı olduğu yönünde olmuştur.98

94 Gürses, 1994: 246. 95 T.Z.Tunaya, 1999, s.486. 96 ibid. 97 25 Ekim 1919 tarikli Vakit gazetesinden aktaran, N. Karaca, “Mütareke Yıllarında Kurulduğu Varsayılan Bir Heyet: Sosyalist Birliği”, Toplumsal Tarih 1995, s. 51-52. 98 T.Z.Tunaya, ibid, s. 487.

Page 38: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

30

İstanbul’da Kurtuluş Dergisi’nin çıkarılmasına devam edilmiştir. Bu

yayınlarda, teorik konulara, Milletler Cemiyeti, Türkiye, İtalya, Belçika ve Fransa’da

yapılan seçimler gibi güncel konu ve olaylara yer verilmiş ve ayrıca sanat ve

edebiyat üzerine yazı ve çeviriler yayımlanmıştır.

Kurtuluş Dergisi İstanbul’da beş sayı çıkabilmiştir.99 19 Şubat tarihli beşinci

sayıdan sonra, 16 Mart 1920’de İngilizler’in İstanbul’u işgal etmesinden sonra

yayımlanması durdurulmuş, müttefik sansürü (ya da Damat Ferit Paşa hükümeti)

tarafından yasaklanmıştır.100

16 Mart 1920’de İngilizler’in İstanbul’u işgal etmesinden sonra TİÇSF’nin

legal çalışmasına gem vurulmuştur.101 15 Nisan 1923 tarihli TİÇSF beyannamesinde

bu durum şöyle ifade edilmektedir:

....İngiliz ordusu İstanbul’umuzu ...işgal etmiş ve Meclis-i Milli’yi kapatmıştı. Bu üzücü olay ile başlayan kötü devrede, ... size rehberlik etmekle övünen partimiz üyeleri de, Ferid hükümetinin takip ve baskılarına maruz kalmıştı. Parti İdare Heyeti milletimizin varlığına suikast edenlerin içte ve dışta bir hainlik çemberi içine aldıkları İstanbul’da mücadeleye devam ile kuvvetlerimizi israf etmektense faaliyetimizi sınırlandırmayı, milli selamet adına daha tercih edilir bulmuştu. Bu sayede bir çok bilinçli arkadaşımızın Anadolu’da İstiklal Mücadelesi’ne katılmaları olanağı hazırlanmış bulunuyordu....Ameleden ve aydınlardan sizin teşkil ettiğiniz mazlum sınıfların savunusuyla tanınmış parti üyeleri milli mücadele cephesinde yer alabilmişlerdi. 102

TİÇSF’nde Anadolu hareketinin desteklenmesi eğilimi ağırlık kazanırken,

işçi hareketinin daha canlı ve işçilerin yoğun olduğu İstanbul’dan ayrılmak

istemeyen Şefik Hüsnü ve bazı partililer, 1919 sonlarından 1921 ortalarına kadar

geçen sürede, bir yandan işçi sınıfı ile bağları kurma ve İstanbul işçilerini bir birlikte

örgütleme çabalarını sürdürürken bir yandan da Balkan Partileri, örneğin Bulgaristan

partisi aracılığıyla III. Enternasyonel’le ilişkiye geçerek varlıklarını kabul ettirmeye

çalışmışlardır.103

99 K.Sadi, 1994, s. 573. 100 M. Tunçay, 2000, s. 169. 101 B. Şen, Cumhuriyetin İlk Yıllarında TKP ve Komintern İlişkileri, İstanbul, 1999, s. 46. 102 M. Tunçay , ibid, s. 482. (Bazı sözcükler Türkçeleştirilerek alınmıştır.) 103 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1876.

Page 39: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

31

Damat Ferit kabinesinin 1920 Ekim’inde düşmesinden ve yerine 14 Ekim’de

Tevfik Paşa kabinesinin geçmesinden sonra TİÇSF, legal olarak çalışmayı bir daha

denemeyi düşünmeye başlamıştır.104

Şefik Hüsnü ve Sadrettin Celal, İngiliz İşgali’nden sonra kapanan

Kurtuluş’un yerine 1 Haziran 1921’de Aydınlık gazetesini çıkarmaya

başlamışladır105.

1921 1 Mayıs gösterilerini TSF düzenlerken, 1922 yılında 1 Mayıs, TİÇSF ve

TSF’nin de içinde bulunduğu 1 Mayıs Komisyonu’nca düzenlenmiştir.106

Şefik Hüsnü, 1 Mayıs 1922’de 6000 işçinin katıldığı belirtilen Kağıthane

mitinginde “içinde yaşanılan cemiyetin çürük temeller üzerine kurulduğunu” ve

“temelden değişme ameliyesi yapılmadıkça bunun düzelmeyeceğini” belirttiği

konuşmasında devamla şunları ifade etmiştir:

Yoldaşlar! Bu zorunlu hareketi sizin mensup olduğunuz proletarya sınıfı yapacaktır. Üretim araçlarını gasp edenlerin elinden zorla geri alır ve bütün işleyenlerin ortak malı olduklarını ilan edersek, ilk inkılap gayemizi elde etmiş oluruz. Ondan sonra iktidarı eline alacak işçi hükümeti, bugünkü mantıksız idarenin doğurduğu sefaletleri, haksızlıkları..Birer birer kökünden izole etmeye muvaffak olacaktır. Ancak böyle sınıfsız bir sosyalist cemiyet içinde maddi ve manevi ihtiyaçlarımızı temin etmek ve yekdiğerinden farkı olmayan hakiki insanlar gibi yaşamak mümkündür. 107

TİÇSF, 1923 yılının 1 Mayıs’ında parti adına ilk kez bildiriler dağıtmış ve

İstanbul hükümetine de yavaş yavaş el koymaya başlayan Ankara hükümetinden ilk

darbeyi yemiştir. Partinin başkanı Namık İsmail, genel sekreteri Şefik Hüsnü, ileri

gelenlerinden Sadrettin Celal, Ali Cevdet, Eczacı Vasıf, Hasan Ali gibi isimler108,

104 G.S.Harris, Türkiye’de Komünizmin Kaynakları, (Çev) Enis Yedek, İstanbul, 1979, s. 145. 105 Sayılgan’a göre, bu yıllarda Şefik Hüsnü, “münevver sosyalizmi”nden Marksizm yolu ile “ihtilalci sosyalizm”e geçmiş ve bu sebeple pek çok arkadaşı kendisini terk etmiş, yanında bir tek Sadrettin Celal kalmıştır. Bkz. Sayılgan, 1972, s. 106. 106 Ş. Güzel, 1993, s. 99. 107 Ziya Gazetesi, 10 Mayıs 1922’den aktaran, B.Şen, “Türkiye Komünist Hareketinde Şefik Hüsnü’nün Yeri”, H.B.Gürses, Şefik Hüsnü Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, İstanbul, 1994. Şefik Hüsnü’nün burada aktarılan konuşma metninden bazı kelimeler Türkçe karşılıkları ile yazılmıştır. 108 Dördü işçi olmak üzere toplam 16 kişi, İstanbul Ağır Cezası’nda yargılanmıştır. K.Sadi, 1994, s. 707.

Page 40: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

32

TKP ve Türkiye Komünist Gençler Birliği (TKGB)109’nin üyeleri olarak TBMM

hükümetini devirmeye kalkmak suçlaması ile tutuklanmışlardır.110

Tunçay , bu bildirinin Sofya’da basılıp Türkiye’ye getirilmiş olma ihtimalinin

de bulunduğunu yazmıştır.111 Söz konusu bildiride hükümete yönelik oldukça sert

ifadeler kullanıldığı görülmekte, işçiler, “Türkiye’nin derebeyleri, ağaları, paşaları,

zengin sermayedarları ve onların temsilcisi olan hükümete karşı mücadeleye”

çağırılmaktadır. Bildiride, “Halk Fırkası’nın diğer burjuva fırkalardan bir farkı

olmadığı”na işaret edilmektedir.

Harris, Şefik Hüsnü’nün 27 Mayıs 1923’te “İleri” isimli gazetede 1923

tutuklamalarına ilişkin uzun bir yazı yayımladığını yazmıştır. Değmer, bu yazısında,

kendisi ve arkadaşlarının, her ikisi de birer legal teşkilat olan Aydınlık ve TİÇSF

yolu ile çalıştıklarını açıklamış, partinin ancak 150 üyesi olduğuna ve Türk

emekçilerinin sosyal eylem için teşkilatlanmamış olduğuna dikkat çekerek, Komünist

Partisinin hükümeti devirmeye kalkıştığı iddiasıyla “alay” etmiş, aynı zamanda

Türkiye’nin Kurtuluş Savaşında tek sadık destekleyicisi olarak nitelediği Kominterne

bağlılığı ile övünmüştür. 112

Buna karşın, sanıklar davalarını teknik bir noktaya, Hıyanet-i Vataniye

kanununun henüz usulüne uygun şekilde ilan edilmemiş olmasına dayandırmışlardır.

Bu kanun, henüz yürürlüğe konulmamış olduğu için, mahkeme savunmayı kabul

etmiş, 1923 davası, beraatla sonuçlanmıştır.

Komintern organlarında, 1923 davasında sosyalistlerin beraat etmesi, “onları

hapiste tutarak üzerlerine işçilerin dikkatini çekmektense salıvermenin daha iyi

olacağına karar verilmesi” şeklinde yorumlanmıştır. 113

1924 yılında ise 1 Mayıs, İstanbul ve Ankara’da kutlanmıştır. İstanbul’da

Umum Amele Birliği, hükümet gösteri yapılmasına izin vermediği için Genel

109 Baku Kongresi’nde kurulan TKGB, TİÇSF tarafından yeniden harekete geçirilmiş görünmektedir. Bu dönemde TKGB’nin kimlerden oluştuğu ve faaliyetlerinin neler olduğundan bahseden bir kaynağa rastlanmadı. 110 M. Tunçay, “Komünist Gençleri Ne Yapmalı”, Toplumsal Tarih, 1998, s. 33. 111 M.Tunçay, Yeni Belgeler (Eski Sol Üstüne Yeni Bilgiler), İstanbul, 1982, s.334. 112 G.S.Harris, 1979, s. 182. 113 E.Verney, “Under Kemalist Rule”, Inprecorr, cilt 3, sayı 48 (28), 5 Temmuz 1923, s. 480-481; Aktaran, M. Tunçay, “Komintern ve Türkiye”, Birikim ,1979, s. 75.

Page 41: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

33

Merkezi’nde bir toplantı düzenleyerek İşçi Bayramını kutlamıştır. Ayrıca bu

dönemde, Aydınlık gazetesi güvenlik güçlerince aranmıştır.114

TİÇSF, 1924 yılında kendini feshetmiştir.115 Ancak 1925 yılına kadar

Aydınlık’ın yayımlanmasına devam edilmiştir.

İşçi Hareketi ve Türkiye İşçi Derneği

Mücadele dönemi Anadolu’sunda (1919-1922 yıllarında) meydana gelen

grevlerin, Osmanlı’da gerçekleşenlerden farklı olarak, anti-emperyalist bir nitelik

taşıdıkları ve çoğunun yabancı sermayeye ait kuruluşlarda gerçekleştirildikleri

görülmektedir.116 Bu yıllarda yüzde 30’u İstanbul’da olmak üzere 19 grev

gerçekleştirilmiştir. İzmir, Zonguldak, Eskişehir, Edirne, Konya, Bursa ve Adana

gibi illerde de grevlere rastlanmaktadır.117 Grevlerin çoğu; ulaştırma sektöründe,

özellikle de yabancı sermayenin etkinliğindeki demiryolu işletmelerinde

örgütlenmiştir.118

İşçi sınıfı içindeki milliyetçi yaklaşımlar daha 1919-1922 yılları arasında

gözlemlenmeye başlanmıştır. İşçi sınıfı, savaş koşullarında, “sınıf düşmanı

patron”dan çok, “ülkeyi işgal eden dış düşman”ı görmüştür.119

Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılı ve sonraki yıllarda milliyetçi yaklaşımlar

gözlemlenen işçi grevlerinde, ekonomik istemlerin ön planda olduğu II. Meşrutiyet

grevlerinden farklılaşmalar netlik kazanmıştır.120 1923’ten itibaren yabancı

sermayeli işletmelere karşı yapılan grevler yeni kurulan devletçe desteklenmekte, bu

yolla işçi örgütlenmelerine Kemalizm’in milliyetçi ideolojisi nüfuz etmektedir. Bu

politikanın kısa sürede değişikliklere uğramasına karşın, işçi sınıfı içindeki etkisi

devam etmiştir. Buradan da Kemalizm’in sınıfsal farklılıkları reddedilmesi üzerine

kurulmuş halkçılık ideolojisinin milliyetçi ideolojisiyle buluşarak başarı sağladığı

sonucuna varılabilir.121

114 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1896. 115 T.Z. Tunaya, 1999, s. 488. 116 Y.S. Karakışla, 1998, s. 38. 117 Ş. Güzel, 1993, s. 101, 109. 118 Y.S. Karakışla, ibid. 119 Ş. Güzel, ibid, s. 108. 120 E. Serçe, “İzmir- Aydın Demiryolu Grevi: Siyasal İktidar, Sermaye ve İşçi Sınıfı Üçgeni Üzerine Bir Deneme”, Toplum ve Bilim, 1995, s. 87. 121 ibid, s. 86-105.

Page 42: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

34

Bu doğrultuda, 1922 yılında “İstanbul Umum Amele Birliği” adı ile kurulan,

1923’te ise “Türkiye Umum Amele Birliği”ne dönüşen işçi örgütüne Kemalist

kadronun sıcak yaklaşımının sebebi, yeni rejime işçi sınıfının desteğinin sağlanması

amacı olarak yorumlanmaktadır. Rejimin bu örgütü yakından izleyişi, onunla ilişkisi,

ve 1924 yılında kapatışı hükümetin özelde bu işçi örgütüne ve genelde işçi sınıfına

bakışını tüm açıklığı ile vermektedir. Bu kapatılmayı, Takrir-i Sükun döneminin açık

habercisi olarak yorumlarken, işçi sınıfı ve grevlere karşı hoşgörünün 1925 yılındaki

Takrir-i Sükun ile tamamen sona erdiğini ve grevin yasaklandığını ekleyelim.

TİÇSF ise 1921 yılı ortalarında Türkiye İşçi Derneği’ni kurmuş, dernek ilk

kongresini 6 Ağustos 1921’de yaparak Profintern’e üye olmuştur. Dernek, o sıralarda

İstanbul’da devlete ait işletmelerde örgütlüdür ve 500 kadar üyesi vardır. Aydınlık

çevresinin amacı, ilk adımda Osmanlı Mürettipler Cemiyeti, Reji Tütün İşçileri

Cemiyeti, Şirket-i Hayriye ve Tramvay şirketi işçilerinin işyeri derneklerini ve

birliklerini Türkiye İşçi Derneği çatısı altında toplamak olmuştur.

Aynı dönemde İstanbul’da sınıf temeline dayanan ve Türkiye İşçi Derneği

gibi Profintern122’e bağlı olan Beynelmilel İşçiler İttihadı önemli bir konuma

sahiptir.123 Bu örgüt, Komintern organlarında yapılan bir değerlendirmeye göre,

İstanbul’un çeşitli milliyetlerden ve işkollarından işçileri bir arada toplamıştır.124

Ancak Türkiye İşçi Derneği, üye sayısı bakımından daha üstün bir konumdadır.

Beynelmilel İşçiler İttihadı’nın 1921 yazının başında TİÇSF ile işbirliği yaptığı

bilinmektedir.125

Türkiye İşçi Derneği Merkez heyeti, 1922 Temmuz ayı başında, İstanbul’daki

bütün solcu partilere ve işçi kuruluşlarına, birleşmek üzere konuşmak için yazılı bir

çağrıda bulunmuş, fakat “Amele Siyanet Cemiyeti” ve TSF baştan bu toplantıya

katılmayı reddetmişlerdir. Çağrıya uyan Beynelmilel İşçiler İttihadı, Mürettipler

Cemiyeti, Müstakil Sosyalist Fırkası gibi kuruluşlar tarafından gönderilen delegeler,

122 Profintern (Kızıl Sendikalar Enternasyonali) 1921 yılında kurulmuş ve 1930’ların sonlarına doğru dağılmıştır. Bu süre içinde uluslararası işçi hareketinin gelişmesinde önemli bir rol oynamış ve emekçi kitlelerin mücadelelerine önderlik etmiştir. 123 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1878. 124 Kabakçiyef, “İstanbul’dan Mektup”, Internationale Presse-Korrespondenz, 1923, sayı 94, s. 793-794, F. Bursalı(der.), Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi , İstanbul, 1979, s. 101. 125 M.Tunçay, 2000, s. 499.

Page 43: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

35

21 Temmuz 1922’de konferans masasına oturmuşlardır. Ancak umulan birlik

gerçekleştirilememiş ve bu yolda bazı hazırlık çalışmaları kararıyla yetinilmiştir.

Şefik Hüsnü, Türkiye İşçi Derneği’nin, varlığını, 1922 Ekim’ine kadar

sürdürdüğünü yazmıştır. Şefik Hüsnü’ye göre, Türkiye İşçi Derneği’nin ve işbirliği

içinde bulunulan Beynelmilel İşçiler İttihadı’nın tek hatası, işçi arasında yeteri kadar

propaganda yapmadan, mümkün olduğu kadar çok zümreyi kendine çekmeyi

başaramadan, bütün Türkiye işçisini kapsaması istenen genel bir birlik programıyla

ortaya çıkmasıdır.

Ayrıca Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1910 tarihli “Esnaf Cemiyetleri Hakkında

Talimat”’ın etkisi ve bu talimattın öngördüğü esnaf çatısı altında örgütlenme

şeklindeki geleneksel korporatif yapı varlığını sürdürmüştür. Bu loncaların devamı

sayılabilecek yapıları çözmek zor olmuş ancak bu çözülüş de beraberinde, çalışan

kesimin örgütsel yapısında bir dağılmayı beraberinde getirmiştir. Aydınlık dergisinin

15 Ağustos 1924 tarihli “Fevkalade Amele Nüshası”nda gelişmeler şu satırlarla

verilmektedir:

Son hafta Türkiye amele sınıfı ve bütün çalışanları için önemli ve heyecanlı bir haftadır. Bu hafta içindedir ki Türkiye amele sınıfının ilerlemesine, köhne...bir engel olan gedikler ilga edilmiş, binlerce liman ameleleri, hamallar hukuki anlamda serbest fakat teşkilatsız birer işçi olarak ortaya atılmışlardır. Gedikler, loncalar derebeylik şehirlerinin yadigarlarıdır. Loncalar amele sınıfının bilincinin yükselmesine ve ilerlemesine engel olan ... şekillerdir. Biz de derebeylik saltanatının son döküntülerinden olan sultanlığı ve hilafeti tarihe havale ettikten sonra, gedikleri ve loncaları da kaldıran hükümeti tebrik ederiz.. 126

Beyannamede, işçilerin gediklerden ve loncalardan kurtulmakla birlikte, bu

defa da teşkilatsız kaldıklarına işaret edilmektedir:

Gedikler ilga edilmiş, fakat şimdi de ortada teşkilatsız binlerce işçi kalmıştır. Bu binlerce işçinin kol kuvveti birtakım açıkgözlerin elinde istismar aracı olmak tehlikesi ile karşı karşıyadır. Önceden birkaç kahyanın hesabına çalışanla, şimdi de birkaç sermayedarın hesabına çalışmış

126 Aktaran, Z. Toprak, “Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne Sendikal Gelişmeler: İstanbul Umum Deniz ve Maden Kömürünü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti”, Toplum ve Bilim, 1988, s. 145-146. (Metin sadeleştirilerek verilmiştir.)

Page 44: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

36

olacaklardır. Biz gediklerden kurtulan liman işçilerine, tahmil ve tahliye amelelerine diyoruz ki:

-Arkadaşlar! Yeniden gediklerin tesisini istemeyin! Onlar sana dünyada en ağır ve zor işleri yaptıran, en pis şartlar içinde yaşatan, gençliğini çökerten bir bela idi. Bu cemiyet, iş saatlerini, iş ücretlerini, dinlenme yerlerini, hastane, eczane, kulüp ve dershane gibi gerekli yerleri temin eden, üstüne de senin kazandığını cebine indirmeyen bir teşkilat olsun. Herkesten çok çalışıyorsunuz. Herkesten iyi yaşamak hem göreviniz hem de açık hakkınızdır.127

1924 Anayasası’nın tanıdığı örgütlenme hakkından yararlanan işçiler,

özellikle büyük sanayi merkezlerinde sendikalar kurmaya girişmişlerdir. İstanbul’da

ve İzmir’de aynı yıl içinde hemen hemen 20 sendika kurulmuştur. Cumhuriyet Halk

Fırkası’nın bu dönemde sendikal hareketi baltalamak için iki ayrı önlem geliştirdiği

görülmektedir. Bir yandan var olan sendikalara kendi ajanlarını sokarken diğer

yandan da Türk İşçi Birliği adı altında bir örgüt kurulmasına önayak olmuşlardır.

Fakat bir süre sonra hükümetin niyetlerinin farkına varan ve bağımsız bir işçi

hareketinin kaçınılmazlığını anlayan işçiler, 20 sendikanın birleşmesi ile Amele Teali

Cemiyeti’ni kurmuşlardır.128

b. Yurtdışı Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Mustafa Suphi:

Bu başlık altında inceleyeceğimiz örgütlenme, Birinci Dünya Savaşı sırasında

Çarlık Rusyası’nda esir düşen ve Ekim Devrimi'nde Rus işçi ve köylüleriyle birlikte

savaşan Türk esirleri arasında gerçekleştirilmiştir. Türkiye Komünist Partisi’nin

kurulmasında, Mustafa Suphi’nin önemli bir yeri bulunmaktadır.

İttihat ve Terakki döneminin muhalifleri arasında sayılan Mustafa Suphi,

İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından Sinop'a sürgün edilmiş ve 1914 yılında

buradan Rusya’ya kaçmıştır.129

Mustafa Suphi, 1914'te siyasal mülteci sıfatıyla sığındığı Çarlık Rusya'sında

Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine Kaluga iline sürülmüştür. Burada, çeşitli

Türk sol devrimcileriyle ve Bolşevikler'le temas etmiş, doğu cephesinde esir düşerek

Rusya içlerine gönderilen Türkiyeli askerler arasında da faaliyet göstermiştir.

127 Z. Toprak, 1988, s. 146. 128 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1896. 129 M. Tunçay, 2000, s. 99.

Page 45: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

37

Tunçay'a göre, Mustafa Suphi, bu dönemde Bolşevik fikirleri kabul ederek

Bolşeviklerle işbirliği yapmaya başlamıştır.130

Mustafa Suphi, 20 Temmuz 1918 yılında Türk Sol Sosyalistleri Konferansı’nı

toplamıştır ve bu konferansla birlikte Türkiye Komünist Teşkilatı (TKT)

kurulmuştur.

Konferansta Rusya ve Türkiye'deki amele ve rençperler arasında,

“teşkilatlanma” ve “sosyal devrim” cephesinin fiilen ve fikren savunusunun

yapılmasına ve “ilk müsait fırsatta” Türkiye’den de getirilecek vekillerle Rusya’daki

teşkilat vekillerinden oluşan ilk Türkiye Komünist Kongresi’nin düzenlenmesine ve

“teşkilatın fırka haline getirilmesine” karar verilmiştir.

Mustafa Suphi, bu konferansta, Türkiye’de sosyalizmin ütopizm devrini

atlatıp yeni bir devre girmekte olduğunu belirtir. Bu da, artık, inkılap teşkilatlarında

yalnız “münevver ve mütefekkir”131 kimselerin değil, doğrudan zulme uğrayan

kitlelerin de bulunması yani “inkılap ruhu”nun aşağı tabakalara nüfuz etmesiyle

açıklanmaktadır.

Türkiye Komünist Teşkilatları’nın 1. Kongresi, 10 Eylül 1920’de Baku’de

Kızıl Ordu Kulübünde açılmış ve 16 Eylül’e dek devam etmiştir. Bazı yazarlar

kongreyi, Türkiye Komünist Partisi'nin Birinci Kongresi olarak isimlendirse de

kongrede de ifade edildiği gibi, asıl adı Türkiye Komünist Teşkilatları 1. Kongresi'dir

ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) bu kongre ile meydana getirilmiştir.132

Şişmanov, Mustafa Suphi'nin bu kongrenin Anadolu'da (Ankara’da)

toplanması için teşebbüslerde bulunduğunu ancak Ankara hükümetinin izin

vermemesi üzerine kongrenin memleket dışında yapılması yoluna gidildiğini

yazmaktadır.133 Aslan'a göre, TKT Kongresinin Ankara'da yapılmasının

kararlaştırıldığı fikrine inanmak güçtür ancak Anadolu hükümetinin engelleyici tavrı

130 ibid, s. 99-100. 131 Aydın ve düşünür. 132 K.Sadi, 1994, s. 557; D.Şişmanov, Türkiye’de İşçi ve Sosyalist Hareketi Kısa Tarihi, İstanbul, 1978, s. 101; Y.Aslan, Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu Ve Mustafa Suphi (1918-1921) Ankara, 1997, s. 209. 133 D.Şişmanov, ibid, s. 98.

Page 46: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

38

Baku’de yapılacak kongreye Türkiye'deki komünist grupların temsilcilerinin

katılmasını önlemek konusunda kendisini göstermiştir.134

Kongreye 15'i aşkın teşkilattan , 51'i İstanbul ve Anadolu'dan olmak üzere 74

delege gelmiştir. İstanbul, Ankara, İnebolu, Zonguldak, Ereğli, Samsun, Sivas, Kars,

Trabzon, Rize, Erzurum, Eskişehir, Konya idi. İzmir ve Adana teşkilatlarında seçilen

delegeler, buralardaki savaşlar yüzünden Kongreye ulaşamamışlardır.

Topçuoğlu, bu Kongrede 21 kişilik bir Merkez Komitesi seçildiğini;

seçilenler arasında, Kongreye katılmamasına rağmen Şefik Hüsnü’nün de

bulunduğunu iddia etmektedir.135 Ancak bu bilgi doğru görünmemektedir. Bu

Kongreye katılan TİÇSF üyeleri, Ethem Nejat ve Hilmioğlu Hakkı’dır.

Kongreye başkanlık eden Mustafa Suphi, açılış konuşmasında, TKP’nin

kuruluşunu Anadolu’daki anti-emperyalist mücadeleyi güçlendirici bir etken olarak

nitelemiş ve bu girişimin Doğu halklarına örnek olacağını belirtmiştir.

Mustafa Suphi, daha önce yaptığı çalışmalar hakkında Merkezi Heyet’in

faaliyet raporunu okumuş ve yapılan seçimlerde TKP’nin başkanı olmuş, partinin

genel sekreterliğine ise Ethem Nejat seçilmiştir.136

l. Kongre, sadece 1918’de kurulan TKT’nin partileşmesi anlamına

gelmemekte, ayrıca Türkiye’deki tüm sol grupları çatısı altında toplama özelliği

taşımaktadır. Bu birleştirme kararı, Ethem Nejat ve Hilmioğlu Hakkı’nın önerisiyle

alınmıştır.

Bundan başka kongrede, partinin program ve tüzüğü hazırlanmış, parti strateji

ve taktiğinin çizilmesi; milli kurtuluş savaşının genel planının, anayolunun

gösterilmesi amaçlanmıştır.137

Kongrede TKP’nin bir yandan Türkiye’de emperyalizme karşı olan

mücadelenin derinleşmesine yardım etmesi, bir yandan da emekçilerin egemenliği

134 Y.Aslan, ibid, s. 210-211. Bu kongrede, faaliyet merkezinin Anadolu’ya taşınması kararlaştırıldığı (Bkz, Tunçay, 2000, s.102) göz önünde bulundurulursa, kongrenin de Anadolu’da toplanması için bazı girişimlere bulunulmuş olduğu düşünülebilir. 135 İ. Topçuoğlu, Neden 2 Sosyalist Partisi, İstanbul, 1976, s. 75. 136 M. Tunçay, 2000, s. 102. 137 M. Tunçay, 1982, s. 219.

Page 47: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

39

için koşulları hazırlaması üzerinde durulduğu, “Anadolu’nun mevcut hükümeti son

hükümet olarak kabul etmediği”nin vurgulandığı göze çarpmaktadır.138

Kongrede belirtilen diğer konular ise, II. ve III. Enternasyonaller arasındaki

farkın belirtilerek III. Enternasyonalden yana tavır konulması, sömürge sorunu,

Türkiye’de bir Şura hükümeti kuruluncaya kadar bir kooperasyon hareketi

başlatılmaya çalışılması, köylüleri devrim savaşına çekmenin gereği ve kadınlara

tanınması gereken haklar olmuştur.139

l. Kongre, “Türkiye İşçilerine” başlıklı bir de özel çağrı yayımlamıştır.

Çağrıda, emperyalistlerin saldırısına karşı tek cephenin kurulması gerektiği ve

TKP'nin bu cepheye girmeye hazır olduğu açıklanmış ayrıca emekçilere, halka

sağlanması gereken asgari istekler öne sürülmüştür. Bu istekler arasında, sendika ve

grev hakkı; tek dereceli, genel, eşit, serbest ve gizli oylamalı seçim sistemi;

yürürlükteki bütün vergilerin kaldırılması ve yerine kazanç oranıyla artan (gelir)

vergi sisteminin konulması; parasız genel öğretim; topraksız ve az topraklı köylülere

bedava toprak ve tarım aletleri dağıtılması; padişahlığın yıkılması ve cumhuriyetin

kurulması; 1 Mayıs gününün resmen işçi bayramı olarak tanınması; sarayın-

padişahın, toprak beylerinin mallarına, mülklerine hemen el konulması; Düyun-u

Umumiye'nin, "Reji"nin, tekelin, yabancı kumpanyaların, kapitülasyonların

kaldırılması gibi maddeler yer almıştır.140

Harris, Mustafa Suphi’nin kongredeki genel tutumunu, Türkiye’de derhal

Sovyet güç ve nüfuzunun kurulması gerektiğini düşünen sol kanatla, partiyi tipik bir

burjuva milliyetçi örgüt haline dönüştürebilecek sağ kanat arasında dengeli bir yol

sağlamaya çalışmak olarak nitelendirmiştir.141

TKT’nin ve sonrasında TKP’nin Moskova, Kırım, Taşkent ve Baku’de

yayımladığı Yeni Dünya gazeteleri142, önemli birer propaganda aracı olmuştur. Yeni

Dünya’nın çıktığı dönem (1918-1921), Rusya’da Sovyet Devrimi'nin düşmanlarının

138 M. Tunçay, 1982, s. 66. 139 ibid, s. 97. 140 M. Tunçay, 2000, s. 315-320. 141 G.S.Harris, 1979, s. 89. 142 İlk Yeni Dünya (Moskova-Nisan 1918), Merkez Müslüman Sosyalistler Komitesi’nin “Türkçe Naşir-i Efkarı” olarak yayımlanırken Kırım’daki Yeni Dünyanın yayımcısı “Şark Halkları Komünist Teşkilatları Merkez Bürosu”, yazıcısı Türk Komünistler Şubesi’dir. Haziran 1920’den Şubat 1921’e kadar 19 sayı olarak yayımlanan Yeni Dünyanın yayımcısı, TKP Merkez Heyeti’dir

Page 48: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

40

kışkırttığı veya yöneltmeye çalıştığı gerici ayaklanmalara sahne olmuş ve Yeni

Dünya gazetesi, Sovyet devrimine sahip çıkmak anlamında “yeni bir dünya”nın

kuruluşuna destek vermiştir.

Mustafa Suphi’nin Yeni Dünya’daki yazıları ile ilgili olarak yapılabilecek

genel bir değerlendirme, onun teorik içerikli yazılardan çok propaganda ağırlıklı

yazılara yönelmiş olmasıdır. Türkiye’deki ulusal kurtuluş hareketi üzerinde oldukça

duran M. Suphi, bu harekete her türlü yardımın yapılması gerektiğini vurgulamıştır.

Mustafa Suphi’nin “Tarihi Vazife” adlı yazısı, onun Mustafa Kemal

önderliğindeki hareketle ilişki içinde bulunduğunu göstermektedir. Söz konusu

yazıda Mustafa Suphi, "Türkiye'de Milli Müdafaa şeklinde baş gösteren

ayaklanmaya, müşterek düşman tarafından bu hareketin söndürülmesine yol

vermemek için, her türlü yardımı tarihin yüklediği bir vazife" olarak gördüklerini

ifade etmiştir.143

Hem Türkiye Sol Sosyalistleri Konferansı’nda hem de Baku Kongresi’nde

“mücadeleyi Türkiye’ye taşımanın gerekliliği” üzerinde duran Mustafa Suphi ve

arkadaşları, 1920 yılının son aylarına doğru, izinli ya da çağrılı olarak Ankara’ya

gitmeye karar vermişlerdir. Sırasıyla Kars ve Erzurum’a gelen Türk komünistleri,

Kazım Karabekir ile Erzurum Valisi Rodoslu Hamit arasında yapılan plan

doğrultusunda geldikleri illerde gerici gruplar tarafından karşılanmış ve “Halk sizi

istemiyor” şeklinde bir düşünce yaratılarak Trabzon’a gönderilmişlerdir. 28 Ocak'ta

Trabzon'a varan heyet, hazırlanmış bir motora bindirilerek yola çıkarılmış ve

Karadeniz açıklarında, bir komplo sonucu öldürülerek denize atılmışlardır.144

Tunçay, TKP’nin bu tarihten sonra yurtdışında başka etkinlikleri de olduğunu

yazmıştır. 1922 yılında TKP imzası ile Türkiye İşçilerine yönelik üç bildiri

yayımlanmış, TKT 1. Kongresi’nde seçilen Türkiye Komünist Gençler Birliği

(TKGB) faaliyetlerine devam etmiş ve Osmanlıca Kızıl Şark dergisi çıkarılmıştır. 145

143 H. Erdem, Mustafa Suphi Bir Yaşam Bir Ölüm, İstanbul, 1999, s. 101-102. 144 Karadeniz'de, bu kanlı komploda öldürülen 15 Türk komünisti şunlardır: Mustafa Suphi, Ethem Nejat, Hilmioğlu (Arap) İsmail Hakkı, İsmail Hakkı, Bahaeddin, Kazım Hulusi, Maksut Ekşi, Hayrettin, Emin Şefik (Mühendis), Mehmet Ali, Tevfik (Tayyareci), Halifoğlu Mehmet, Mustafa Mehmet, Kazım Ali ve Cemil Nazmi. 145 M. Tunçay, 1982, s. 325-341.

Page 49: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

41

c. Hafi (Gizli) Türkiye Komünist Partisi’nden Türkiye Halk İştirakiyun

Fırkası’na

Hafi TKP, Anadolu’da 1920 yazının başında kurulmuştur. Bu partinin

kurulmasına, BMM Hükümeti nezdindeki ilk resmi Sovyet temsilcisi Şerif

Manatov’un önayak olduğu bilinmektedir. Manatov, Ankara ve Eskişehir’de

Bolşevik devrimi üzerine halk konferansları düzenlemiş ve başlangıçta hükümetten

de yardım görmüştür.146 Partinin özellikle Ankara-Eskişehir dolaylarında

örgütlendiği bilinmektedir.147

Hafi TKP’nin ileri gelen üyeleri arasında, Binbaşı Salih (Hacıoğlu), Muallim

Mustafa (Nuri), Şeyh Kudbettin ve Ziynetullah (Nuşirevan) bulunmaktadır. Ayrıca

meclisteki Halk Zümresi üyelerinden Tokat mebusu Nazım grubu olarak anılan çevre

de bu partiye girmişlerdir.148

Hafi TKP’nin görüşlerine ilişkin olarak, Parti Nizamnamesi ve 14 Temmuz

1920 tarihli beyannameden bilgi edinilebilmektedir. Bu belgeler incelendiğinde, hem

“İngiliz politikasının aleti olan İstanbul hükümetinin” hem de “İttihatçıların maskeli

olarak kurdukları Kuvayı Milliye hükümetinin” eleştirildiği ve partinin her ikisiyle

de bir ilgisinin bulunmadığının vurgulandığı göze çarpmaktadır. Bunun dışında sözü

geçen belgelerde, III. Enternasyonale olan bağlılık vurgulanmakta ve Türkiye’de

Rusya’dakine benzer bir “şura hükümeti” kurulması öngörülmektedir.149

Gizli TKP’nin faaliyetleri hakkında çok az şey bilinmektedir. Tunçay, Gizli

TKP’nin Mustafa Suphi’nin örgütüyle ilişki içinde bulunduğunu ve Mustafa Suphi

tarafından Anadolu’ya gönderilen Süleyman Sami isimli partili aracılığıyla Bakü

örgütünden para istendiğini yazmıştır.150

Bir süre sonra, Şerif Manatov’un çalışmaları, hükümetçe sakıncalı bulunmuş

ve Manatov, sınır dışı edilmiştir. Bunun üzerine gizli TKP, eylem tabanını

genişletmek ve yasallık kazanmak için bir takım çalışmalarda bulunmuştur.

146 M. Tunçay, 2000, s. 94. 147 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1876. 148 M. Tunçay, ibid. 149 ibid, s. 95, 97. 150 ibid, s. 97.

Page 50: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

42

Bu çalışmalar sonucunda, 7 Aralık 1920 tarihinde, Türkiye Halk İştirakiyun

Fırkası (THİF) resmen kurulmuştur. THİF’nın kurucu ve yöneticileri araında Tokat

mebusu Nazım, Bursa mebusu Şeyh Servet, Afyonkarahisar mebusu Mehmet Şükrü,

Binbaşı Salih Hacıoğlu ve Ziynetullah Nuşirevan bulunmaktadır.151

Tunçay, THİF’nin savunduğu fikirlerde, komünist teoriden sapmalar

görüldüğünü ve geniş halk kütlelerinin ve Meclis’teki Halk Zümresi- Yeşil Ordu

mebuslarının desteğini kazanmak için, İslamiyet’in sola yakınlığı üzerinde

durulduğunu yazmıştır.152 Örneğin, Ankara’da THİF’nin sözcülüğünü yapan Emek

gazetesinin 16 Ocak 1921 tarihli birinci sayısında, komünizmin esasları ele alınarak,

bunların İslam’la çatışmadığı kanıtlanmaya çalışılmıştır.153

THİF’nın bu dönemdeki ömrü çok kısa olmuştur.154 Çerkez Ethem İsyanının

yarattığı karışık hava ve solu bastırma politikaları çerçevesinde THİF kapatılmış ve

Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından 12 Nisan'da (1921) tutuklanan Nazım Bey, 9

Mayıs'ta da THİF'ndan Salih Hacıoğlu ve Ziynetullah Nuşirevan ile birlikte, "taklib-i

hükümet cürümünü irtikap teşebbüs"lerinden ötürü 15'er yıl hapse mahkum

edilmiştir.155

THİF’nin yeniden canlanması, yöneticilerinin 1922 ilkbaharında çıkarılan afla

tahliye olmalarından ve siyasi havadaki gevşemeden hemen sonraya rastlamıştır. Mart

1922’de yeniden kurulan ve bu dönemde Yeni Hayat adlı bir dergi yayımlamaya

başlayan partinin, Komintern’in IV. Kongresi’ne sunulan bir rapora göre 1922

yazında 300 kadar üyesi bulunmaktadır.

Parti tarafından, sanayi ve tarım işçilerinin bulunduğu yerlerde parti

teşkilatları kurulmuş ve Zonguldak kömür madeni havzasında, Adana, Mersin, Sivas,

Amasya, Trabzon, Samsun, Kayseri'de işçi örgütleri oluşturulmuştur. Çukurova'da

151 M. Tunçay, 2000, s. 97. 152 İbid. 153 İbid, s. 140. 154 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1876. 155 M. Tunçay, 1982, s. 198.

Page 51: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

43

kurulan Bölge Parti Komitesi tarafından, "Doğru Öz"156 adlı bir gazete

yayımlanmıştır.

Tunçay’a göre, THİF kapatılmadan önceki dönem görüşleri ile benzer

özellikler taşımasına karşın, bu kez İslamla uzlaşma çabası görülmemektedir.157

Hatta THİF’nin bu dönemde çıkardığı Doğru Öz isimli gazetenin “keskin milliyetçi”

bir özelliğe sahip olduğu da görülmektedir.158

Kıvılcımlı ise, THİF’ni Rusya'daki "Halk Dostları" (Narodnovoltski)

hareketine benzetmektedir.159 Ona göre, THİF, “Türkiye işçisine ve köylüsüne

hitabettiği halde, Türkiye işçi ve köylüsünü hiçbir zaman görmemiştir. Halk

İştirakiyun'daki gizlilik yoksunluğu, taktik boşluğu ve teorik sefalet, partiyi pratik

sefalete ve bozguna düşürmüştür”160

Yayınladığı bildirilerle halkı isyana davet eden THİF, bu bildirilerde bol bol

parlak söze yer vermiş ama bir yöntem öne sürmemiştir. Örnek olarak; Eskişehir

işçilerini ve köylülerini isyana davet eden bir beyannameden bazı parçalar okuyalım:

Amele... Köylü: Senelerden beri dünyayı her taraftan saran kapitaliz161 zinciri bütün Rusya fukara-i kasibesinin162 parçalayıcı bir darbesiyle kopup mahvolurken, Şark ve Garb'ın bütün mazlum ve masum işçi ve köylü halk kitleleri yeni bir hayata susamış kıyam ediyorlar.

Bugün Şark'ta doğan yeni güneş sizin sararan namuslu alınlarınıza renk ve hayat vermek için çalışıyor, çalışacak, muvaffak oluyor ve elbette muvaffak olacaktır...Bugün size de düşen vazife bu cereyana tabi olmak ve bir an evvel Bolşevizmin nurlu güneşinden solgun ovalarımızı, sararan benizlerimizi.... kurtarmak ve diriltmek için çalışmaktır.163

156 Şişmanov’a göre, gazetenin adı Doğru Söz’dür. (1978, s. 113) Mete Tunçay’ın gazete hakkında edindiği izlenim, belirgin bir sol nitelik taşımaksızın yolsuzluklarla uğraşan mücadeleci bir gazete olduğudur. (1982, s. 215) 157 M. Tunçay, 2000, s. 108. 158 M. Tunçay, “70 Yıl Önce Anadolu’da 1 Mayıs”, Toplumsal Tarih, 1994a, s. 29. 159 H.Kıvılcımlı, TKP’nin Eleştirel Tarihi Yol, İstanbul, 1978, s. 109. 160 ibid., s. 128. 161 Bildirinin gerçek metninde kapitalist değil, “kapitaliz” denilmektedir. 162 Bildiride proleter sözcüğünün karşılığı olarak kullanılan fukara-i kasibe, “kazançlı yoksullar” anlamına gelmektedir. 163 H. Kıvılcımlı, ibid, s. 116-117.

Page 52: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

44

THİF, 15 Ağustos 1922'de, bazı yazarlar tarafından164 Ankara'da TKP'nin II.

Kongresi olarak da anılan ilk kongresini toplamıştır. Ankara hükümeti izin

vermediği için gizlice yapılan Kongre'ye, Şişmanov'a göre 128 delege gelmiştir.165

Tunçay ise, bu Kongre'ye 308 üye ve 150'yi aşkın üye adayı temsilen 29 delegenin

geldiğini, bunların 13'ünün Demiryolu ve Askeri Fabrika (İmalat-ı Harbiye)

işçilerinin, 15'inin öğretmen, gazeteci ve doktor gibi aydınların delegeleri, 1'inin ise

köylülerin delegesi olduğunu belirtmiştir.166

Kongrede ele alınan konular şunlardır: Ülkenin içinde bulunduğu sorunlar,

cephelerdeki durum, partinin uygulayacağı taktik, işçi ve köylü sorunu, toprak

reformu, gençler arasında yürütülebilecek çalışmalar, örgüt meselesi, basın ve

propaganda meselesi.

Bu kongrede alınan kararlar arasında “milli burjuva hükümeti ile olan

ilişkiler” ile ilgili karar önemlidir. Bu konuda Kemalist burjuva hükümetinin ancak

belirli bir noktaya kadar savunulabileceği, Kemalistler arasında gericiliğin

başkaldırmakta olduğu ve bunların emperyalizmle uyuşmak için can attığı

değerlendirilmesi yapılarak, bu durumda işçi ve köylüler “içtimai inkılabın ikinci

merhalesini başlatmaya, gericiliğe karşı demokratik mücadeleye” çağırıyordu. Bir

yoruma göre, kararın hem özünde hem üslubunda milli hükümete ve Kemalistlere

karşı İstanbul örgütüne oranla çok daha sert bir ifade ve işçi sınıfı hareketinin

bağımsızlığına daha keskin bir vurgu gözleniyordu.167

Kongrede; yeni tüzük ve programın kabulünden sonra, Merkez Komitesi'nin

seçimi yapılmıştır: Salih Hacıoğlu168, Affan Hikmet, Nazım, Ahmet Hilmi, Edip,

Mehmet, Ata Çelebi, Berham Lütfü, Ruşen Eşref olmak üzere yeni komiteye on üç

esas ve üç yedek üye seçilmiştir.

164 Bkz. M. Tunçay, 1982; D. Şişmanov, 1978 vd. Bu araştırmacılara göre, TKP’nin kurulmasını sağlayan Baku Kongresi milat kabul edilmek üzere, bundan sonraki gelişmeler, TKP başlığı altında değerlendirilmektedir. Mustafa Suphi başkanlığındaki 1920 tarihli Baku Kongresi ilk, THİF’nin düzenlediği 1922 tarihli kongre ikinci kongre sayılmaktadır. İkinci bölümde ise inceleyeceğimiz 1925 ve 1932 tarihli üçüncü ve dördüncü TKP kongreleri bulunmaktadır. 165 D. Şişmanov, 1978, s. 114. 166 M. Tunçay, 1982, s. 114. 167 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1876. 168 Salih Hacıoğlu, THİF’nin dağılmasından sonra TİÇSF içinde çalışacaktır.

Page 53: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

45

Kongrede kabul edilen çalışma programı gerçekleştirilememiştir. THİF 1922

yılında kapatılmış ve üyeleri de tutuklanmıştır. Komintern organlarında, THİF’na

yönelik tutuklamanın, “Lozan Konferansının hazırlanmakta olduğu bir sırada,

Ankara Hükümetinin hem iç hem de dış siyasetinde bir değişikliği ifade ettiği”

vurgulanmıştır169.

d. Partiler Arasındaki İlişkiler ve Şefik Hüsnü’nün Değerlendirmeleri:

“TKP, Doğuşu, Kuruluşu, Gelişme Yolları” isimli broşürde TİÇSF-TKP

ilişkisi üzerine şunlar ileri sürülmüştür:

TİÇSF açık çalışmaya başladıktan sonra170 bu partinin yönetim kuruluna burjuvaziden kimseler sokuldu. Bu adamlar devrimci çalışmaya karşı durdular. Bu parti kanalıyla onlar, işçi sınıfını, devrimci kuvvetleri, burjuvazinin yedekçisi yapmak, onun politikalarına bağlamak istediler. Partinin programını değiştirdiler. Programdaki “İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası, Türkiye’de işçi-köylü hükümeti kurmak için savaşır” maddesini kaldırdılar. Yerine, “Parti, parlamento seçimlerine katılır” dediler..Bu dönekliği, uşaklığı gören işçiler, partiden yüz çevirdiler. Devrim ülküsüne, proleter işçi davasına bağlı kalan işçiler, Komünist Partisi’nin İstanbul teşkilatlarına171 girdiler. 172

Bu broşürden, TKP ile TİÇSF arasındaki ilişkilerin başlarda pek de iyi

olmadığı anlaşılıyor. Broşürde, devamla TİÇSF’nin sonraki döneminden

bahsedilmektedir:

Mart 1920’de İngiliz –Antant Kuvvetleri- İstanbul’u resmen işgal ettiler. İşçi Çiftçi Sosyalist Partisi dağıldı. 1920 yıllarının sonlarında, bu partiyi devrimci işçiler, ilerici aydınlar yeniden kurdular. Bu parti 1925 yılına kadar yaşadı. Aydınlık dergisi bu partinin yayın organıydı. Bu parti çok zayıftı. Kurulduğu günden, ta başından köylüye bağlanamadı. İşçi hareketinde sönük kaldı. Günden güne önemini kaybetti, söndü gitti. Komünist Partisinin kurulmasına173 bu parti yardım etmiştir. 174

169 Orhan (Sadrettin Celal), “Kemalizm’in Yeni Yönelişi”, 2 Aralık 1922, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, F. Bursalı (ed.), 1979, s. 85. 170 Burada, TİÇSF’nin yasal olarak kurulduğu 17 Aralık 1919 tarihinin kastedildiği sanılmaktadır. 171 Burada Rusya’da kurulmuş bulunan Mustafa Suphi başkanlığındaki TKP’nin İstanbul teşkilatlarından söz edilmektedir. 172 Sayfa 6-7, Aktaran, M. Tunçay, 2000, s. 170. 173 Bu ifade ile İkinci bölümde inceleyeceğimiz 1925 Kongresinin kastedildiği düşünülmektedir. 174 M. Tunçay, ibid.

Page 54: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

46

Bu belgeden de anlaşıldığı gibi, Türkiye’de TİÇSF ve THİF dışında bir de

Rusya’da kurulan TKP’nin İstanbul teşkilatları bulunmaktadır. Bu durum, bazı

yazarların incelemelerinde karışıklıklara sebep olmuştur. Örneğin Sayılgan, merkez

olarak TİÇSF’ni alırken175, Şen de TİÇSF’nin TKP’nin bir kolu olarak kurulduğunu

ifade etmektedir. 176

Aslında tüm bu iddialar, “Rusya, İstanbul ve Anadolu’dan gelen komünist

örgütlerin katılıp birleşmesiyle Bakü Kongresi’nde kurulan TKP” söylemi

çerçevesinde yer almaktadır. Bu söyleme göre, 1920 Bakü Kongresi’nden itibaren

birleşmiş tek bir parti olarak TKP vardır ve Türkiye’deki THİF ve TİÇSF adındaki

partiler de bu tarihten sonra Anadolu ve İstanbul TKP olarak hareket etmektedirler.

Akbulut’a göre, genel kabul gören bu anlayış, belgeler karşısında tartışmalı

hale gelmektedir. Akbulut, bunu iki veriye dayandırır: İlk olarak, Ethem Nejat ve

Hilmioğlu Hakkı’nın TİÇSF üyesi olmasına rağmen aslında TKP’nin kuruluş

kongresine değil, Komintern kongresine gitmek üzere İstanbul’dan yola

çıktıklarıdır177. Dolayısıyla bu durum, İstanbul grubunu temsilen Baku Kongresi’ne

katılmadıklarını göstermektedir. İkincisi ise, Şefik Hüsnü’nün 1926 yılında

düzenlenen Viyana Kongresi’nde THİF’ndan bahsettiği halde Mustafa Suphi

grubundan ve Bakü Kongresi’nden bahsetmemiş olmasıdır.178

Akbulut, Mustafa Suphiler’in öldürülmelerinden sonra, Komintern’in hem

Bakü’deki TKP Teşkilat Bürosu’nu hem İstanbul komünist grubunu hem THİF’nı

hem de Beynelmilel İşçiler İttihadı’nı eşzamanlı olarak kabul ettiğini yazmıştır.179

Komintern’in 1922 yılında düzenlenen Dördüncü Kongresi’nde ise Türkiye ile ilgili

olarak, “İstanbul ve Ankara’da olmak üzere iki parti vardır” şeklinde bir bilgi

verilmektedir.180

TİÇSF ve THİF, Komintern’in Dördüncü Kongresine birer delege ile

katılmışlardır. Bu delegeler, TİÇSF’ndan Sadrettin Celal ve THİF’ndan Salih

Hacıoğlu’dur. Şefik Hüsnü, 1926 yılında toplanan TKP’nin Viyana 175 A. Sayılgan, 1972, s. 119. 176 B. Şen, 1999. 177 Bu bilgi 1926 tarihli Viyana Kongresi’nde Şefik Hüsnü’nün kendisi tarafından verilmiştir. 178 E. Akbulut, Komintern Belgelerinde Nazım Hikmet, İstanbul, 2002, s. 12. 179 İbid, s. 11. 180 Eberlein, “Üye Kontrol Komisyon Raporu, Komünist Enternasyonal 4. Dünya Kongresi Tutanağı, Almanca, s. 366, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, F. Bursalı(der.), 1979, s. 63.

Page 55: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

47

Konferansı’nda181 Komintern’in Dördüncü Kongresinde alınan Türkiye’deki

komünist grupları birleştirme kararından ve bu görevin İstanbul grubuna

verildiğinden söz etmektedir. Bu tarihten sonra Şefik Hüsnü, TKP Genel Sekreteri

unvanını almıştır.182

Bilindiği gibi, TİÇSF ve THİF dönemlerinin legal sol partileri olarak

kurulmuşlardı. Ancak bir de illegal bir organ bulunmaktaydı. Anlaşıldığı üzere,

TİÇSF, Komintern’in Dördüncü Kongresinde kurulan bu yeraltı teşkilatının

yerüstündeki bir uzantısı, Aydınlık da legal organı gibi faaliyet göstermeye

başlamıştır. THİF ise, 1922 yılındaki tutuklamalarla dağılacak ve Salih Hacıoğlu ve

bir grup THİF’li da bundan böyle TİÇSF içinde yer alacaktır.

Harris’in de yazdıkları bunları doğrular yöndedir. TİÇSF ya da Aydınlık

çevresi olarak anılan İstanbul grubu, Kemalist hükümet tarafından 1925’te kesin

olarak kapatılmadan önce, birkaç yıl, Türkiye Komünist Partisi’nin “pek kapalı

olmayan 183 bir cephesi” olarak kalmıştır. 184

Sonuç olarak, Bakü Kongresi’nin tüm sol grupları çatısı altında toplayan

kararının pratikte ne kadar uygulamaya geçtiği veya hangi örgütleri kapsadığının

oldukça tartışmalı olduğu görülmektedir. Bu da, bu dönemde tek bir merkezden

hareket eden veya bir önceki dönemin devamı şeklinde faaliyet gösteren tek bir TKP

yerine birden fazla komünist grubun bulunduğu fakat bu grupların ayrı ayrı da olsa

Komintern’de Türkiye’yi temsil yetkisinin olduğunu göstermektedir. 1922 yılında ise

“komünist grupları birleştirme” sorunsalının bu kez Şefik Hüsnü önderliğinde tekrar

gündeme geldiği ve Komintern’in Dördüncü Kongresi’nden sonra TİÇSF’nin, TKP

adı ile Komintern’in bir seksiyonu olarak faaliyet göstermeye başladığı

görülmektedir185.

1923 yılına gelindiğinde, TİÇSF hariç tüm sol gruplar dağılmış veya partileri

kapatılmıştır. 1925 yılına kadar Türkiye’deki sol muhalefeti Şefik Hüsnü

önderliğindeki grup yönlendirecektir.

181 Bu konferans, ikinci bölümde incelenecektir. 182 E. Akbulut, 2002, s. 70. 183 Harris’in bu “pek kapalı olmayan” sözü ile TİÇSF’nin yarı-legal olarak niteleyebileceğimiz özelliğinin kastedildiği düşünülmektedir. 184 G. S. Harris, 1979, s. 54. 185 Bu birleşme sorununa 1925 yılındaki Parti Kongresi ile nokta koyulabilmiştir.

Page 56: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

48

Düşünsel plandaki farklılıklara odaklanırsak, Mustafa Suphi’nin yazı ve

konuşmalarının, TİÇSF’na göre daha propaganda içerikli olduğunu tespit edebiliriz.

Buna karşılık, TİÇSF’nin yayınlarında, özellikle de Aydınlık dergisinde, Marksist

doktrini incelemeye ve Türkiye’ye uygulanmasına yönelik konulara daha fazla yer

verilmiştir.

Mustafa Suphi’nin vurguladığı “Türkiye işçi sınıfının gelişmişliği” ve

“proletaryanın devrim çağrısını beklediği” türünden yorumlara karşın, TİÇSF

sınıfların ve kapitalizmin gelişmemiş olduğunu ifade ederek, bir anlamda daha

gerçekçi verilerden yola çıkmaktadır.

Şefik Hüsnü’nün Mustafa Suphi’ye ve onun TKP’sine yaklaşımı ise, bir

“görmezden gelme” havası içindedir. Hareketin tarihini anlatırken Mustafa Suphi’nin

TKP’sinden ve Bakü Kongresi’nden söz dahi etmemektedir. 186

THİF ve TİÇSF arasındaki en belirgin fark ise, Şefik Hüsnü’nün partisinin

Kurtuluş savaşını ve Kemalist devrimleri daha destekler söylemleri bulunmasına

karşın THİF’nin daha solda veya daha bağımsız bir hareket olarak görünmesidir.

Şefik Hüsnü, hareketin tarihini değerlendirirken, THİF’ni, “ulusal kurtuluş

hareketine karşı takındığı sol tavır ve fazla bağımsızlığı” yüzünden eleştirmiştir.

Ancak THİF’nin bu görünümüne ve bu yönde eleştirilmesine karşın, Ankara çevresi

ile İstanbul çevresi arasında bir farka dikkat çekilmelidir. Ankara grubu Yeşil Ordu

ve Meclis içindeki Halk zümresi gibi gerici niteliğini önceki bölümlerde aktardığımız

kuruluşlara dayanarak siyaset yapmaya çalışırken, Aydınlık grubu (TİÇSF) olarak

adlandırılabilecek olan hareket ise İstanbul’da işçi örgütlenmesi içindeki rakip

kuruluşlara karşı savaş vererek gelişmeye ve hareketin birliğini sağlamaya

çalışmıştır187

186 Herhangi bir belgeye dayandırılamamakla beraber, anı veya roman niteliğindeki bazı eserler, bize Şefik Hüsnü’nün Mustafa Suphi’ye bakışının sorunlu olduğunu göstermektedir Örneğin Güven isimli TKP tarihinden kesitler sunan, bir tür tarihsel-roman diyebileceğimiz eserde (V. Türkali, İstanbul, 1999), Şefik Hüsnü’nün Mustafa Suphi hakkında “maceracı” şeklinde bir yorumu bulunduğu yazılmaktadır. Bu yorumun, Kominterninkiyle uyum içinde olduğu görülmektedir. 187 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1874

Page 57: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

49

III. ŞEFİK HÜSNÜ’NÜN ÖZGÜN SAVLARI

Şefik Hüsnü, 1919-1924 yılları arasında Kurtuluş, Aydınlık ve Orak-Çekiç

isimli gazetelerde pek çok yazı yazmıştır. Orak-Çekiç, işçilere yönelik ve işçi

sorunlarına değinen bir gazete iken, içeriği ile daha çok aydın kesime yönelik olan

Aydınlık’ta yazdığı Marksizm, Türkiye’deki toplumsal ve ekonomik koşullar,

sınıflar, sınıf mücadeleleri, Kurtuluş Savaşı, Kemalist hükümet, Kemalizm vb.

üzerine yazılar, onun “özgün tezlerini” incelememiz açısından bize ışık tutmaktadır.

Şefik Hüsnü’nün savlarını alt başlıklar halinde incelemeden önce, onun

yazılarında hangi verilerden hareket ettiğini açıklamamız gerekir. Şefik Hüsnü’ye

göre:

• Türkiye, ilkel kapitalizmle karışık bir derebeylik188tir.

• Türkiye’de sınıflar henüz gelişmemiştir.

Çulhaoğlu’na göre (2002:11), bu iki veriden hareketle Türkiye’de iki sosyalist

eğilim gözlenmiştir: Kapitalizmin ve sınıfların gelişmesini beklemeyi öneren bir

yanıyla ortodoks ama genellikle liberalizme evrilen özellikler ve ikinci olarak, yine

aynı veriden (kapitalizmin ve sınıfların gelişmemişliği) hareketle yönetici kesimin

nötr olduğu sonucuna varan, özellikle de dış koşulların etkisiyle gerçekleşeceği

düşünülen, sınıf mücadeleleri uğrağından geçmeyen, üçüncü yolcu bir sosyalizm

aranışı. Çulhaoğlu, konjonktürün sosyalizmin bu ilk döneminde ikinci eğilimi başat

kıldığı ve Türkiye’de şekillenen sosyalizmin mayasında jakoben yanın liberal yana

ağır bastığı yorumunu yapmıştır.

Çulhaoğlu’nun bahsettiği bu iki eğilim, esas olarak, Marksizm’in özgü

toplumsal koşullara uygulanması olarak ifade edebileceğimiz, Lenin’de de varolan

bir tarihsel maddecilik anlayışından kaynaklanmaktadır. Şefik Hüsnü’nün vardığı

sonuçları doğru değerlendirebilmek açısından, aynı konu ile ilgili Komintern’in

İkinci Kongresi’nde Milletler ve Sömürgeler Komisyonu’nun raporunda sunulan

görüşleri incelemekte fayda vardır:

188 Şefik Hüsnü, “Türkiye’de Devrimin Şekli”, Aydınlık, 1 Kasım 1921, sayı 5, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 49.

Page 58: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

50

..kurtuluşlarına doğru yol almakta olan, savaştan beri de ilerleme yönünde belli bazı adımlar attıkları görülen geri kalmış ülkeler için kapitalist ekonomik gelişme aşamasının kaçınılmaz olduğu iddiasını doğru buluyor muyuz? Buna olumsuz cevap verdik. Eğer zaferi kazanan devrimci proletarya geri kalmış halklar arasında sistemli bir propaganda yürütürse ve şura hükümetleri ellerindeki bütün imkanlarla onların yardımına koşarlarsa, o takdirde geri kalmış hakların kapitalist gelişme aşamasından geçmelerinin zorunlu olduğunu sanmak yanlış olur..Komünist Enternasyonal, geri kalmış ülkelerin..belli aşamalardan sonra, kapitalist aşamadan geçmek zorunda kalmadan, komünizme varabilecekleri tezini de teorik gerekçesini göstererek savunmalıdır. 189

Bahsettiğimiz verilerden hareket edip jakoben bir sosyalizme evrilen bu

anlayış, Şefik Hüsnü’yü temel olarak şu noktalara yöneltmiştir:

-İşçi sınıfının tanımını geniş tutarak tabanı genişletmeye çalışmak.

-İktidarla uzlaşma sağlamaya çalışmak.

-Sınıf mücadelesi yerine “emperyalizme karşı ortak mücadele”yi koymak.

(Bağımsızlık kavramının önem kazanması)

-Özel sektöre ve yabancı sermayeye karşı “devletçilik”i ve “devlet tekelleri”ni

savunmanın, ülkeyi sosyalizme yakınlaştıracağı düşüncesi.

1. KOMÜNİST TEORİ VE TÜRKİYE Şefik Hüsnü’nün sosyalizm ve Marksizm üzerine, özellikle Aydınlık’ta

yayımlanmış pek çok yazısı bulunmaktadır. Bu yazılarda, Marksizm’i ve özellikle de

dönemin teorik ve pratik gelişmelerini yorumlamıştır.

Şefik Hüsnü, “Sosyalist Akımlar ve Türkiye” isimli yazısında işçi cephesinde;

anarşizm, sosyalizm ve komünizm olmak üzere üç akım görüldüğünü yazmıştır.

“Toplumculuktan çok bireyciliği”, “mutlak özgürlüğü” amaçlayan, anarşizm akımı,

“kapitalist toplumun vaktinden önce açmış bir çiçeği”dir. Şefik Hüsnü, bu gibi

sebeplerden ve de Türkiye’nin içinde bulunduğu “toplumsal ve ekonomik karmaşa”

döneminden dolayı anarşizmden bahsetmeyi yersiz bulmaktadır.

189 Lenin, Toplu Eserler cilt: 31, s: 340-345, Leiteisen(der.), V. I. Lenin: Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, (çev.) Tektaş Ağaoğlu, İstanbul, 1970, s: 336.

Page 59: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

51

Anlaşılmasına asıl gerek duyulan, aralarındaki farkların ortaya konmasının

gerektiği iki akım, sosyalizm ve komünizmdir. Şefik Hüsnü’ye göre, bu iki işçi

partisini ve Enternasyonalleri olayların akışı meydana getirmiştir. Birinci Dünya

Savaşı’ndan sonra, sosyalist partiler arasında “iktidar makamına hücum için savaş

sonrası ortaya çıkan koşulların elverişli olduğu” ve “iktisadi ortamın henüz

sosyalizmi uygulamak için elverişli olmadığı” şeklinde bir görüş ayrılığı belirmiştir.

Birinci görüşü savunanların bağımsız olarak gelişmeye karar vermesiyle

ortaya çıkan partiler “komünist” adını almışlardır.

Teoride, amaç itibariyle komünistler ve sosyalistler arasında önemli bir fark

bulunmamaktadır. Ancak pratikte önemli ayrılıklar görülmekte, bu da “teorik

anlama” ya dayanmaktadır. Komünistlere göre, burjuva toplumunda yapılması

gereken, “burjuva devlet mekanizmasının bozukluklarını tamir ederek” bu yönetim

biçiminin devamını sağlamak değil, “devrimin toplumsal koşullarını hazırlamak”tır:

“Buna dayanarak işçi sınıfı, henüz bir sosyalist yönetimin kurulmasına elverişli

olmasa bile ilk eline geçen fırsatta yönetimi ele geçirmelidir.”

Buna karşılık sosyalistler, burjuva toplumunun şartlarını reform yolu ile

düzeltmek taraftarıdırlar ve bu yolla giderek geniş halk kitlelerini güvenini

kazanacaklarını ve seçimlerle iktidarı ele geçireceklerine inanmaktadırlar. 190

Şefik Hüsnü, tüm bu gelişmeleri anlattıktan sonra Türkiye’ye geçer. Şefik

Hüsnü’ye göre, Türkiye’nin özgün koşulları, bu çerçevede düşünmemize engel

olmaktadır. Aşağıda aktaracağımız metin, Şefik Hüsnü’nün Türkiye üzerine

değerlendirmelerine bir “giriş” niteliğindedir

..Fakat itiraf etmeliyiz ki, Avrupa için hayati bir önemi olan bu ihtilafların ülkemiz için bir değeri yoktur. Bizde eski geleneklere, parlak bir geçmişe sahip bir sosyalist parti yoktur. Esasen sermayeler hemen bütün yabancılara aittir. Sanayiimiz henüz pek geri, sınıf mücadelesi henüz hat devresinden pek uzak. Bu yüzden sosyal devrim meselesi bizde büyük bir özellik gösterir. İki muhalif kanada ayrılmak bizde söz konusu bile edilemez.....

Türkiye’nin varoluşu ise pek özel bir görünüş arz eder. Bu şartlara ve halkımızın ruh yapısına göre hareket etmek bizim

190 “Sosyalist Akımlar ve Türkiye”, Aydınlık, sayı 16, Haziran 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s.146.

Page 60: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

52

için –çabalarımızın şekilden, gösterişten ibaret kalmasını istemiyorsak- bir zorunluluktur. 191

2. SINIFLAR VE SINIF MÜCADELESİ

A. Sınıfların Konumlanışı

TİÇSF’nin Kuruluş Bildirisi192’ne bakıldığı zaman, dönemin diğer “dünya

proletaryası”na seslenen ve “birleşmeye” çağıran bildirilerden farklılık gösterdiği

görülmektedir. Söz konusu bildiri, “Türkiye’nin işçi, köylü ve orta halli halk

kitlelerine” şeklinde kapsayıcı bir ifade ile başlamaktadır.

Bu kapsayıcı ifadeyi, Şefik Hüsnü’nün yazı ve görüşlerinde somutlaştıralım.

Şefik Hüsnü, Kurtuluş dergisinin 20 Ekim 1919 tarihli ikinci sayısında yayımlanan

“Yarınki Proletarya” başlıklı yazısında, Türkiye’de büyük endüstri ve bir işçi sınıfı

olmadığını ve dolayısıyla sosyalizmin Türkiye’de temelsiz olarak savunulduğunu

ifade eden görüşe karşı çıkmaktadır. 193

Şefik Hüsnü’ye göre, böyle bir görüşün altında proletaryanın yalnız maddi

kuvvetlerini kullanarak geçimini sağlayan dar anlamı ile ele alınması yatmaktadır:

Oysa proletarya deyimi, ilmi ve umumi anlamında, miras yoluyla gelmiş veya kazanılmış bir sermaye ve iradı olmayan, fikri veya maddi herhangi bir emek harcayarak yaşamasını sağlayan ve bir sebep dolayısıyla çalışmadığı zaman geçime yarayacak şeyden yoksun kalan insan sınıfının tümünü kapsar. Ve bizde bir sınıf halk: Memurlar, hekimler, mühendisler, yazarlar vb. nüfus tutarının pek büyük bir çoğunluğunu meydana getirir.194

Şefik Hüsnü, derginin aynı sayısındaki “Bugünkü Proletarya ve Sınıf Şuuru”

başlıklı yazısında ise, biri çalışan ve mülksüz, diğeri de mülkiyete sahip olan ve

çalışmayan olmak üzere iki sınıf ayırt etmektedir. Ancak sınıfların varlığı, bu

durumun bilincine varılmadıkça önemli değildir. Çünkü sınıf bilincine varılırsa,

bireysel mücadeleden sosyal sınıf mücadelesine geçilebilir. 195

191 Aydınlık, sayı 16, Haziran 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 149. 192 H.B. Gürses, 1994, s. 246-249. 193 Kurtuluş, İstanbul, 1975, s. 109-116. 194 ibid. 195 ibid, s. 170-175.

Page 61: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

53

Bu dönemde bir diğer TİÇSF üyesi Ethem Nejat’ın da sınıflar üzerine benzer

görüşleri öne sürdüğü, proleter kavramını oldukça geniş ele aldığı

gözlemlenmektedir. Ethem Nejat, aynı tutumu daha basit bir şekilde “proleter,

başkalarını kendisi yerine çalıştıracağına bizzat kendi emeği ve çalışması ile hayatını

kazanandır” şeklinde dile getirmektedir. 196

Şefik Hüsnü, Aydınlık’ın ilk sayısında ise, “proletarya”yı tanımlamak için

farklı bir yol izler. Şefik Hüsnü, yazısına Türkiye’deki burjuva sınıfını tanımlamakla

başlar. Türkiye’de kentli burjuvazi ikiye ayrılmaktadır: yönetici sınıf ve ticaret,

karaborsacılıkla zengin olan sınıf. Bu iki sınıf birbirleriyle sıkı ilişki içindedir ve

aslında hükümet kuvvetleri bu zengin sınıfın dayanak noktasıdır. Kentlerdeki ikinci

bir sınıf ise orta sınıf, yani küçük bir sermayeye, güvenli bir duruma veya az

miktarda mülke sahip olan sınıftır. Orta sınıf, sosyal hareketlerin en büyük engelidir

çünkü “bu kendinden başkasını düşünmeyen bencil sınıfın, çalışarak bir üst sınıfa

dahil olacağı yönünde umutları bulunmaktadır”. Oysa ki, küçük burjuvaziden

olanlar, rekabet ortamında yenik düşmeye ve yoksul sınıflara dahil olmaya

mahkumdurlar.197

Şefik Hüsnü bu noktada, proletaryanın tanımına geçer ve proletaryayı

yukarıda tanımlanan sınıflar dışındaki tüm halk kitleleri olarak belirler. Bu başlık

altında, kol gücü ile çalışan işçi ve hizmetliler, küçük ücretli memurlar, zeka işçileri

ve serbest meslek sahiplerini saymaktadır. Proletarya için, “kol ve kafa yeteneklerini

ancak karnını doyurabilecek kadar bir ücret karşılığında kiralayanlar topluluğu”

tanımını yapan Şefik Hüsnü, tanımı geniş tuttuğunu kabul etmekle beraber, bunun

Türkiye’nin özgül koşullarından kaynaklandığını ileri sürmektedir. Yukarıdaki

tanımda sözünü ettiği “zeka işçileri”, Avrupa’da sosyal piramidin zirvesine eriştiği

halde, Türkiye’de bunların çoğu “bütün ömrünü kendisi ve ailesi için bir lokma

ekmek bulmak yolunda çalışarak” geçirmektedir.

Köyde de buna benzer bir sınıflandırma söz konusudur. Köydeki toprak

sahipleri (ağalar), sömürücü sınıfı oluşturmakla birlikte, şehir burjuvazisindeki sınıf

birliği, köylerde görülmediği için, köydeki toprak sahipleri de henüz sınıf şeklinde

görünmemektedirler. Şefik Hüsnü, köylerdeki küçük burjuvazi sayılabilecek 196 Ethem Nejat, “Proletarya Kimlerdir?”, 20 Eylül 1919, 1. sayı, Kurtuluş, 1975, s. 75-83. 197 “Türkiye’de Sosyal Sınıflar”, Aydınlık, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s:13-22.

Page 62: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

54

kesimleri ise, küçük toprak sahipleri, az miktarda hayvan sahibi olanlar, köylerde

dükkancılık, kahvecilik, demircilik, nalbantlık, dülgerlik, terzilik sanatları ile

uğraşanlar olarak belirlemiştir. En alt katmanda yer alan köydeki tarım işçilerinden

ise, tıpkı büyük toprak sahiplerinde olduğu gibi henüz bir sınıftan söz etmek

mümkün değildir.

Şefik Hüsnü’nün Türkiye’deki sınıflar hakkındaki bu analizleri ve işçi

sınıfının tanımını kendisinin de belirttiği gibi “geniş” tutması, Marksist sınıf tanımını

tahrip ettiği yönünde eleştirilere sebep olmuştur. Hatta proletaryanın kapsamını geniş

tutan bu tanım ile günümüzdeki “bilimsel ve teknik bir devrimin gerçekleşerek

sınıflar arasındaki çelişkilerin ve sınırların ortadan kalktığını, işçi sınıfının çözülerek

beyaz yakalı olarak tabir edilen hizmet sektörüne dahil olduğunu iddia eden” tezle

ilişki kuran yorumlara da rastlanmaktadır.198

Daha önce açıkladığımız gibi, sınıfsal yapıların inkarı biçiminde yorumlanan

halkçılık ile farklı etnik yapılara karşıt bir anlayış şeklinde kendini gösteren

milliyetçilik, II. Meşrutiyet’ten başlayarak işçi sınıfının bilincinin ve kimliğinin

oluşumunu derinden etkilemiştir. Bu görüşlerin Kemalist kadro tarafından “sol” adı

altında savunulduğunu ve bu yolla solun kontrol altına alınmaya çalışıldığını ise

önceki bölümlerde örnekleriyle inceledik.

Şefik Hüsnü’nün de sınıflar üzerine görüşlerinin Marksist sınıf

kavramlaştırmalarına aykırı olduğu kabul edilmekle beraber, Kemalizm’in sınıfları

inkar eden halkçılık ilkeleriyle, Şefik Hüsnü’nün “tek bir sınıfa gittiği” şeklinde

yorumlanan sınıf tanımları arasında doğru orantı kuran yorumlar doğru

bulunmamaktadır.

Şefik Hüsnü’nün aktardığımız tüm tanımlamalarında, sınıfları üretim süreci

içindeki konumlarına göre, “üretim araçlarına sahip olma ve olmama” bağlamında

değerlendirdiği ve buradan hareketle iki temel sınıf belirlediği görülmektedir. Şefik

Hüsnü, bu nesnel konumdan hareket edince, proletaryayı memurlar, mühendisler vb.

ara sınıf unsurlarını da kapsayacak şekilde geniş algılamıştır. Ancak Şefik

Hüsnü’nün bu yanlışı, ara sınıf unsurları hakkındaki bilgisizliğinden değil, kendi

198 Bkz.. İ. Akdere, Z. Karadeniz, 1996, s. 144.

Page 63: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

55

ifadesiyle bu sınıfların Türkiye’deki özel konumu üzerine yorumlarından

kaynaklanmaktadır.

Şefik Hüsnü’nün sınıfları konumlandırmadaki yanlışını, salt ekonomik

kategorilerden hareket etmek olarak nitelendirebiliriz. Şefik Hüsnü, sınıfların

toplumsal sistem içindeki siyasal ve ideolojik formasyonlarını değerlendirmeye

almamıştır.

Tunçay’ın Şefik Hüsnü’nün 1919 yılından itibaren açıkladığı bu görüşleri ile

ilgili bir yorumu, Türkiye’deki işçi sınıfının henüz gelişmemiş olduğunu göz önünde

bulundurarak sosyalist hareketin tabanını genişletmeye çalışması, -kendi deyişiyle,

“sosyalist harekete müşteri çekmeye çalışması”- olmuştur.199

B. Aydınlar:

Şefik Hüsnü (A) bölümünde bahsettiğimiz türden, aydınları zeka işçisi olarak

proletaryaya dahil ettiği yazılarda, çelişkiye düşerek, onların “insaniyetçi nedenlerle

sosyalizm davasına yardım etmeleri gerektiğini” de öne sürmüştür.200

Aydınlara yaklaşım, Şefik Hüsnü’nün yazılarında olduğu gibi içinde

bulunduğu çevre açısından da her zaman sorunlu bir nokta olmuştur. Şefik

Hüsnü’nün önderliğindeki hareket, pek çok kaynakta bir “aydın hareketi” olarak

nitelendirilmektedir. Harris’e göre, özellikle Kurtuluş grubunun, Bolşevizmden

ziyade Fransız radikal sosyalizmiyle benzeşen bir yanı vardır.201 Bu grup, daha çok,

önde gelen Fransız sol kanat sosyalisti Henri Barbusse’ün düşüncelerine kaymıştır.

Barbusse’ün “ancak aydın olanların aydın olmayanları kurtarabileceği” temel inancı,

Kurtuluş çevresinde bir ortaklık olarak karşılık görmüştür.202

Şefik Hüsnü, 1921 yılında yazdığı bir yazı, bu anlayışı doğrular yöndedir:

Aydın (münevver) sözcüğüyle nitelediklerimizin çoğu, da onunla (işçiyle) zaman arkadaşlığı ederek yüksek erdemlerini

199 M. Tunçay, 2000, s. 169. 200 ibid. 201 G. S. Harris, 1979, s. 56. 202Harris’e göre, Kurtuluş’un kapanmasından sonra onun yerine çıkarılan Aydınlık gazetesi de, Barbusse’un Clarté (Aydınlık) dergisine çok benzeyen bir nitelik taşımaktadır. (G. S. Harris, 1979, s. 147.) Kord-Ruwissch’e göre ise, Aydınlık’ın dış görünüş olarak pasifist eğilimli olarak nitelenen Clarté dergisine benzetilmesi, İtilaf devletleri birleşik işgal kuvvetlerinin sansür makamlarında, derginin sadece bir edebiyat ve ahlak dergisi olduğu sanısını uyandırmak içindir.(W. Kord-Ruwissch, “Türkiye’deki İşçi Sınıfı”, Birikim, 1989, s. 43.)

Page 64: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

56

anlayıp kendisini sevmeyi öğrenmiş, zavallının iyi niyetini kötüye kullanarak doğruyu ve gerçeği kendisinden gizlemekle görevli yalancı edebiyata artık el sürmemeye, bu kirli işe zekasını harcamamaya cepheden ayrılırken yemin etmişti, aksine elinden geldiğince ona arka çıkacaktı.

Şefik Hüsnü, “Türk Aydınları” isimli yazısında ise, Türkiye’deki aydınların,

özgür bir iradeye sahip olmadıkları için kendi başlarına toplumsal bir varlıkları

bulunmadığını yazmıştır. Doktor, mühendis, hukukçu, yazar, gazeteci olarak

sıraladığı aydınlar, Şefik Hüsnü’ye göre, memur zihniyetinde olan bilinçsiz bir

sınıftır. Bu yüzden, milli burjuva devrimini yapmak üzere olanların da bu hareket

kabiliyetinden yoksun olan bu sınıfa dayanma çabaları bir anlam taşımamaktadır.

Gerçek devrimler, belli ortak çıkarlara sahip, bilinçli toplumsal sınıfların hareketi

sonucunda meydana gelmektedir. 203

C. Türkiye’de Sınıf Mücadelesi, Emperyalizme Karşı Mücadele ve

Devrim

Şefik Hüsnü, “devrim” ve “Türkiye’de devrim” sorunsalları üzerine yorum

yaparken, sosyal devrim sorununun iktidara el koyma ve devrimin amaçladığı

toplum düzenini uygulama aşamalarının her ülkede bir ve aynı olduğunu, farklılığın

devrime götüren yolda yani arada geçen aşamalarda olduğunu ifade etmiştir204.

Şefik Hüsnü’ye göre, her devrim, en az üç büyük evreden geçerek amacına

ulaşır:

a. İktidara el koyma devresi; devrimci tedbirler ve şiddet devresi: Şefik

Hüsnü’ye göre, birinci devre için usul ve kural tespiti mümkün değildir. Kararlar,

birbirini izleyen olaylar karşısında duraksamadan verilir ve duruma hakim olmak için

en köklü tedbirler uygulamaya konur.

b. İmtiyazları elinden alınan sınıfın karşıdevrim hareketlerini veya buna yakın

girişimlerini kırmaya ve halkı ülkücü toplum temellerine uygun bir tarzda

yetiştirmeye yarayan bir yönetim kurma devresi: Türkiye gibi derebeylikle karışık

ilkel kapitalizm devresinde bulunan ülkelerde, sosyal devrimin bu safhası en önemli

203 Aydınlık, 1 Kasım 1922, sayı 10, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s, 80-84. 204 “Türkiye’de Devrimin Şekli”, Aydınlık, 1 Kasım 1921, sayı 5, ibid, s. 46-52

Page 65: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

57

ve en uzun sürmeye aday olanıdır. Türkiye’deki olası devrim düşmanları büyük

subaylar ve kapitalistlerdir. 205

Şefik Hüsnü’ye göre, büyük çoğunluğa sahip olan küçük burjuva sınıfını –

küçük sermaye ve emeğini kendi kullanan esnaf ve satıcılardan ve birkaç dönüm

toprağını kendisi işleyen ve eken orta köylüler- kendi tarafına çekmeyen bir

hükümet ayakta duramaz. Çünkü şehir ve köy proletaryası ile birlikte tek üretici sınıf

budur.

c. Asıl amaç edinilen toplum düzeninin ve ülkünün uygulanma devresi: Bu

son aşamada sosyal devrim sorunu bir ve her ülkede aynıdır. Ve bunların hepsi ortak

mülkiyete ve üretim temeline dayalı sınıfsız, hükümetsiz, özgür bir sosyal kuruluşa

ulaşır.206

Şefik Hüsnü’nün amacının, sınıf mücadeleleri uğrağından geçmeden,

“emperyalizme karşı mücadelede birlik”i esas alarak, hükümeti Türkiye’nin

kapitalist olmayan bir yoldan gelişmesini sağlayacak şekilde etkileyerek veya

yönlendirerek, ülkeyi sosyalizme bir adım daha yaklaştırmak olduğunu belirtmiştik.

Çulhaoğlu’nun yaptığı bir saptamaya göre, bağımsızlığın sosyalizmin yolunu

alabildiğine açan bir siyasi konumlanış olarak görülmesi, ilk dönem sosyalistlerinin

hemen hemen hepsine damgasını vuran bir yaklaşımdır. Bağımsızlık, Türkiye gibi

bir ülkenin sosyalizme geçişinde, örneğin gelişmiş bir işçi sınıfının varlığından daha

önemli bir koşul sayılmaktadır.207

Şefik Hüsnü de, sınıflar mücadelesinin varlığını yadsımadığını yazılarında

vurgulamıştır. Ancak, sınıf farklarının pek derin olmadığı konusunda Kemalistlerle

hemfikirdir ve gerçek anlamda bir sınıf mücadelesi, özel teşebbüs geliştiği sürece

ortaya çıkacaktır.208 Ona göre, bu dönemde, Türkiye’de sınıf mücadelesi daha çok

yabancı kapitalistlerle yoksul halk arasında gerçekleşmekte ve bu mücadele “ulusal”

bir nitelik kazanmaktadır: 205 “Türkiye’de Devrimin Şekli”, Aydınlık, 1 Kasım 1921, sayı 5, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 46-52 206 “Türkiye’de Devrimin Şekli”, Aydınlık, 1 Kasım 1921, sayı 5, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 46-52. 207 M. Çulhaoğlu, “Türkiye’de Sosyalist Düşüncenin Doğuşu: Konjonktürün Başatlığı”, Praksis, 2002b, s. 14. 208 Şefik Hüsnü, “Devrim Esaslarının Değiştirilmesi”, Aydınlık, sayı 18, Ekim 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s. 159.

Page 66: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

58

Türkiye’de sınıflar ve sınıf mücadelesi yok değildir. Yalnız kapitalist burjuva sınıfı pek küçük ve zayıf bir azınlık, işçi ve köylü sınıfı ise büyük bir çoğunluk teşkil ettiği için sınıf mücadelesi, yabancı kapitalist ve bunların uyduları durumunda kalan yerli eşraf ve servet sahibi arasında olur ve çoğu halde bir ulusal mücadele halini alır. 209

Şefik Hüsnü’nün yazılarında bağımsızlığı sosyalizme yaklaştıran bir adım

olarak tanımladığını görüyoruz:

..geri kalmış uluslar tarihi evreleri kısa sürede geçerek, güçlü bir burjuvazinin oluşmasına meydan vermeden, savaşımını kazanmış proletaryaların örnekliğinden aldıkları cesaret ve onlardan aldıkları yardımla sosyalizm hazırlığı biçiminde bir hükümet kurmayı başarırlar. Dünya ve ülkenin durumu ve ulusun çıkarları bunu gerektirir. Emperyalizm tehdidi altında bulunan ulusal bağımsızlık ancak bu sayede kurtulabilir. 210.

Şefik Hüsnü bu durumu, Türkiye’deki güncel mücadelenin emperyalizme

karşı gerçekleşmekte olduğuna bağlamaktadır:

Rusya’da olduğu gibi, hükümdarlığın ortadan kaldırılışını bir halkçılık döneminin izlemesi kaçınılmazdı..Eriştiğimiz noktanın yolumuzun sonu olmadığı da asla unutulmamalıdır..Fakat bizim yalnızca bu bakış açısından hareket etmemiz yetmez. Daha acil ve yüce bir neden de siyasetimizi hızlıca geliştirmeye bizi yöneltmektedir. Türkiye çok özel ve girişik konumlu bir ülkedir..Eğer hücumlarımız, emperyalizme ve onu doğuran kapitalizme yöneltilmezse nedenler ortadan kalkmadığı için etkili olamaz. 211

Şefik Hüsnü’ye göre, emperyalizm karşısında Türkiye’nin devrimci doğu ile

işbirliğine yönelme” olmak üzere tek seçeneği bulunmaktadır.212

3. KEMALİZM VE KEMALİST HÜKÜMET

Şefik Hüsnü’nün Kemalistler ve Kemalist hükümet üzerine yazılarının

birbirleriyle çelişen ifadeler taşıdığı görülmektedir. Yaptığımız incelemeye göre,

Kurtuluş Savaşı sırasında “koşulsuz destek sunma” anlayışı ve Savaş sonrası “halk

hükümeti” beklentileri, Şefik Hüsnü’nün yazılarında giderek daha “temkinli” bir

209 Aydınlık, sayı 16 Haziran 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s.151. 210 “Devrimimizin gelişimi”, Aydınlık, 1 Ocak 1923,sayı 12, ibid,, s. 104. 211 ibid, s. 105,106. 212 “Gerçek Devrime Doğru, Aydınlık, sayı 11, ibid, s. 96.

Page 67: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

59

yoruma yönelmiş, 1923 tutuklaması ve ardından gelen Cumhuriyet’in ilanının

beklentileri karşılamaktan uzak olması, bu yaklaşımlarda önemli kırılma noktaları

sağlamıştır. Özellikle 1924 yılından itibaren, bu tarihe kadar zaman zaman nötr fakat

en çok da yoksul kitlelerin yanında olarak nitelendirilen hükümet, “burjuvazinin

temsilcisi” şeklinde yorumlanmaya başlanmıştır. Söz konusu karışıklığı gidermek

açısından, Şefik Hüsnü’nün bu konudaki yazıları, kronolojik bir sıra ile incelenmeye

çalışılacaktır.

A. Kurtuluş Savaşından 1923 Yılına Kadar Olan Değerlendirmeler

Dönemin koşulları da göz önünde bulundurulduğunda, incelediğimiz gibi, iki

uç “sol” yorum göze çarpmaktadır: THİF’nin Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ve

Kemalistlerin faaliyetlerine ilgisiz kalan tutumu ve Şefik Hüsnü’nün Kemalistleri ve

Kemalist devrimleri destekleyen tutumu. Bunlara ekleyebileceğimiz aynı döneme ait

bir diğer yorum ise, TSF’ninkidir. TSF’nin savaş yıllarında çıkardığı İdrak

gazetesinde, kurtuluşu galip devletlerin iyi niyetlerinden beklediği görülmektedir.

Şefik Hüsnü ise, TİÇSF adına TBMM’ne gönderdiği bir telgrafta, Partinin

Kurtuluş hareketini desteklediğini belirtmiştir:

İstanbul’un şuurlu işçileri, köylü ordularının bütün dünya proletaryasının yardımıyla dünya emperyalizmine karşı kazandıkları zaferi kalpten alkışlamışlardır...İlerleme yolunda yapılacak mücadelede tüm emekçi sınıfın inkılapçılarla sonuna kadar beraber olacağını temin ederiz. Yakın gelecekte işçi ve çiftçilerimizi hakiki kurtuluşa götürecek yegane çare olan... mülkiyete ilişkin sosyal inkılabın gerçekleşmesini katiyen ümit ettiğimizi arz ederiz. 213

Şefik Hüsnü’nün Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra yazdıkları da temkinli

de olmakla beraber, Anadolu devrimi ve hükümetini destekler yöndedir:

Anadolu devrimi, kökten bir toplumsal devrimden başka bu ulusu kurtaracak çare olmadığına inananları tatmin etmekten çok uzaktır. Çözülmesi geren birçok meselenin bundan sonra halledilmesi olanağı bulunmayacağına inanmakla beraber, samimi olmasını pek dilediğimiz bu devrim girişimlerinin, şimdiki yönetime bakarak büyük bir ileri adım olduğunu

213 T. Z. Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, s.439’dan aktaran: D. Şişmanov, 1978, s. 71.

Page 68: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

60

söylemek zorundayız. Ve onu tutucu ve gelenekçi saldırılara karşı savunmayı görev sayıyoruz. 214

Şefik Hüsnü, yine 1922 yılında, bu kez saltanatın kaldırılmasından sonra

yazdığı bir yazıda, proletaryanın, emperyalistleri ülkeden kovmaktan başka ikinci bir

görevi daha olduğunu belirtmiştir. Bu görev, “devrim yolunda kazanılmış yeri,

herhangi bir karşıdevrim girişimine karşı korumak”tır. Şefik Hüsnü’ye göre, bu

yalnızca bir hak değil, “açık bir görev”dir.215 Dolayısıyla, Şefik Hüsnü’nün

beraberlik önerisi, yalnız “emperyalizmle mücadele edilen süre” ile sınırlı

kalmamakta, barışın kuruluşundan sonra da el birliğiyle çalışılması da

önerilmekteydi.

Şefik Hüsnü’nün bu yazıda Kemalistler üzerine ilgi çekici yorumları

bulunmaktadır:

Devrim önderlerinin iyi niyetinden kimsenin şüphe etmeye hakkı yoktur. Şimdiye değin yaptıkları her türlü ümidi haklı kılacak niteliktedir. Siyasetlerinde uluslararası proletaryaya ve proletarya hükümetlerine ve örgütlerinde ülkenin işçi sınıflarına dayanmaları, yoksullar ve orta halliler yararına bir düzen yaratmak eğiliminde olmaları doğru yönde olduklarını gösteriyor.216

Bu yazıda göze çarpan bir başka nokta, Şefik Hüsnü’nün kapitalistleşme

sürecinin Türkiye’de gerçekleşeceğini kabul etmesi fakat hükümeti ellerinde tutan

Kemalistleri iyi niyetleri ile tamamen bunun dışında bırakmasıdır. Şefik Hüsnü,

aşağıda sunacağımız alıntıda, bu sürecin, yönetimin isteği dışında, bir zorunluluk

olarak gelişeceğini ifade etmek ister gibidir:

..Bütün iyi niyetlere rağmen hükümet kapitalistlerin, servet sahiplerinin nüfuzu altında kalacak...Ülkenin bayındırlığı ve doğal zenginliklerin işletilmesi sonucu, bir yandan belirli ellerde büyük servetler biriktikçe, öbür yandan da ölümsüz gücünü tedarikten aciz ezilmişlerin sayısı artacak. 217

Fakat Şefik Hüsnü, yazının devamında yukarıdaki düşünce ile çelişerek, sözü

edilen süreci tekrar yönetimin tutumuna bağlar:

214 “Anadolu’da Gelen Düşünceler Etrafında Tartışma”, Aydınlık sayı 10, 1922, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 86. 215 “Gerçek Devrime Doğru”, Aydınlık, sayı 11, 1 Aralık 1922, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 89-96. 216 ibid, s.94. 217 Şefik Hüsnü’nün bu yazısının, aktardığımız bölümünün başı sansür edilmiştir.

Page 69: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

61

Bu ihtimaller bugünkü politik devrimi yapanların işin ortasında durup: “Buraya kadar!..Daha ileri gitmek yok!..” diyecekleri varsayımına göredir. Oysa biz böyle bir varsayımın olmadığını sanıyoruz.

Şefik Hüsnü, 1923 Mayıs’ında yazdığı ve yukarıdaki görüşlere paralel

yorumların yer aldığı bir yazıda da, Türkiye’de söz konusu tarihten itibaren başlıca

üç siyasal akım için imkan bulunduğundan bahsetmektedir:

1)Bugünkü devrimi yapan ve yaşatmaya uğraşanların temsil ettiği akım

2)Derebeylik kalıntısı olan geleneklere ve Osmanoğlu Hanedanlığına bağlı olanları çevresinde toplayan karşıdevrimci akım

3)Fakir işçi ve köylü kitleleri ve orta sınıflar lehine devrimimizi derinleştirmek, geliştirmek ve onu kolektif mülkiyete dayalı bir toplumsal devrimle sonuçlandırmak amacını güden sosyalist akım. 218

Yazıda, birinci ve üçüncü akımın, “kazanılmış olan hakları eylem alanına

aktarmak için”, karşıdevrimcilere karşı uzun süre el ele hareket edeceği belirtilmiştir.

Türkiye’de henüz devrim koşullarının oluşmadığı verisinden hareket eden Şefik

Hüsnü, cumhuriyetçiler ve devrimciler arasındaki bu işbirliği önerilerinden dolayı,

“işçi sınıfını Kemalizm’in yedek gücü haline getirmeye çalışma” ve “sosyalist partiyi

burjuva partisinin sol kanadına dönüştürme” şeklinde eleştirilmiştir.

Körü körüne hareket etmenin karşısında olduğunu belirten Şefik Hüsnü, çok

şiddetli bir mücadeleye girmenin zamansız olduğunu belirtmekle beraber, partinin bir

derin örgüt ve kuruluş döneminde olduğunun da gözden kaçırılmaması gerektiğini

ifade etmiştir.219 Yani Şefik Hüsnü’nün “bağımsız hareket etme” ve “tamamen

Kemalistlerin izinden gitme” arasında bir orta yol peşinde olduğu görülmektedir.

Şefik Hüsnü’nün Ağustos 1923’te, 1923 komünist davasını eleştiren

yorumlarının yer aldığı yazısında, Kemalistlere yaklaşımının daha da “temkinli” hale

geldiği görülmektedir. Bu yazısında, hükümetin işçi ve köylü kitlelerine dayanarak

218 “Seçim, Yoksul ve Orta Halli Sınıflar”, Aydınlık, sayı 15, Mayıs 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 125. 219 ibid,s. 128.

Page 70: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

62

veya bazı imtiyazlı zümre çıkarlarına göre faaliyette bulunmak arasında iki seçimi

olduğunu söyler. 220

B. Cumhuriyetin Kurulmasından Sonraki Değerlendirmeler

Doğu ile emperyalizme karşı işbirliği içinde bulunulan bir “halk hükümeti”

beklentisi içinde olan Şefik Hüsnü, Cumhuriyet kurulmadan önce, batıya yönelen

hükümet hakkında endişelerini dile getirmiş ve yeni Millet Meclisi’nin “ilk Meclisi

harekete geçiren devrimci ruhtan yoksun olduğunu” yazmıştır:

Gazete haberlerinden ve tartışmalarından anlaşıldığına göre, Türkiye’yi hanedansız birer hükümdarlıktan başka bir şey olmayan Avrupa ve Amerika’daki cumhuriyetlere benzetmek söz konusu ediliyor. Bu cumhuriyetler bilindiği gibi burjuva hükümetine en elverişli sınıf hükümetinden başka bir şey değildir. 221

Yazının devamında, “devrim esaslarını” değiştirerek “halk devletinin

temelini” bozmaya yönelen hükümeti daha sert bir dille eleştirir:

..Meclis Başkanı’ndan ayrı bir devlet başkanlığı seçimi, yürütme gücünün meclisten alınarak Avrupa kabineleri tarzında bir bakanlar kuruluna verilmesi, ulusun elde ettiği ve cidden kullanmak azminde bulunduğu egemenlikle alay etmek demektir. Halk devletinin temelini bozmaya eş olan bu değişiklik önerileri çerçevesinde propaganda ve yayımda bulunan, Millet Meclisi’nden başka bir kurul olsa, ihtimal Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun hükümlerini uygulamak söz konusu olacaktı222.

Cumhuriyetin ilanından sonra ise, artık Şefik Hüsnü ve Aydınlık çevresi,

iktidarı “halk hükümeti” olarak nitelendirmeyi tamamen bırakacak hatta uzun bir

süre iç politikayı söz konusu bile etmeyecektir.223

Gerçekten de, Şefik Hüsnü’nün Cumhuriyetin ilanından sonraki Aydınlık

sayısında, bu konuya hiç değinmeden, yıl dönümü nedeniyle Rus Devriminden söz

ettiği görülmektedir. Bundan sonraki iki ay ise Aydınlık dergisi çıkmamış veya

çıkarılamamıştır.

220 “Yeni Millet Meclisi’nden Halk Ne Bekliyor?”, Aydınlık, sayı 16, Ağustos 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s.140. 221 “Devrim Esaslarının Değiştirilmesi”, Aydınlık, sayı 18 Ekim 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s. 157. 222 Altını ben çizdim. 223 M. Tunçay, 2000, s. 188.

Page 71: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

63

Şefik Hüsnü, Şubat ayında tekrar yayımlanmaya başlanan Aydınlık’ta ise

reform girişimlerini eleştiren bir yazı yazmıştır. İktidarı “ütopist” olarak

nitelendirdiği bu yazıda, ekonomik devrim yapılmaksızın toplumsal anlamda bir

takım iyileştirmelere gidilmeye çalışıldığına değinmektedir:

..düşüncelerimiz kadar ahlaki, hukuki, dini anlayışlarımız da toplumda geçerlikte olan üretim tarzı ve üretim ilişkileri ile sıkı sıkıya bağlıdır. Madde üzerindeki uğraşılarımız-yani ekonomimiz- düşüncelerimiz ve duygumuz üzerinde, farkına varılsın veya varılmasın, daima derin izler bırakır. Aile kurumumuz, eğitimimiz, toplum hayatımız bunların etkisiyle evrimleşir. Yoksa herhangi bir istek, bir heves, bir hayal –uygulansa bile- kök salamaz, olayların tarihsel akışını değiştiremez. Hayatın akışı yönünde olmayan toplumsal girişimler daima bozguna uğramak zorundadır. 224

Şefik Hüsnü’ye göre, bu “gerçeği ters gösteren” anlayışı anlamak zordur.

Düzenlemeye eğitim, aile veya dinle başlanması gerektiğini öne süren ve herşeyi

yasalardan bekleyen savları, bu tür düzenlemelerin “zorlama” olacağını ifade ederek

eleştirir:

Zirai ve sınai üretimimiz, iğreti bir kapitalizmle yamalanmış bugünkü ilkel biçimini korudukça, en mükemmel yasalarla donatılmış bulunduğumuz...konusunda umulmaz bir başarı temin ettiğimiz düşünülse bile, türlü nedenlerle ekonomik gelişmemiz durduğu takdirde, bu zorlama düzenlemenin toplumsal durumumuzda görülür bir etki bırakabileceği söylenemez. 225

Şefik Hüsnü’nün kendi döneminde de, Kemalistler’e ilişkin tutumunun,

hükümet hakkındaki yazılarının eleştiri konusu olduğu bilinmektedir. 1924 yılı

Mayıs ayına ait bu yazısında şöyle demektedir:

Bize mektup gönderenlerin çoğu, bizim Cumhuriyet hükümeti hakkındaki yayımlarımızı bile eleştiriyorlar. Bu eleştirilerde, iktidar makamını ele almış olan sınıfın devrimimizi işçi ve yoksul sınıflar lehinde, köklü dönüşümlerle derinleştirebileceğini sanmamın fazla iyimserlik olduğu belirtiliyor.226

224 “Toplumsal Düzenleme Konusu”, Aydınlık, sayı 20, Şubat 1924, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 175. 225 ibid, s. 177. 226“İşçi Sınıfı Cumhuriyet Hakkında Ne Düşünüyor”, Aydınlık, sayı 21, Mayıs 1924, ibid, s. 183.

Page 72: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

64

Şefik Hüsnü, Cumhuriyetin işçi sınıfı ve sınıflararası uzlaşma girişimleri için

bir hayal kırıklığı olduğunu ilk kez bu yazıda ifade etmiş ve bu güven duygusunu

sarsan olayları ve politikaları açıklamıştır. Bunlardan en önce sayılanlar, 1923

tutuklaması ve hükümetin yine aynı tarihte gerçekleşen grevlerde işçilere karşı aldığı

tavırdır. Bu grevlerde hükümet, yabancı kapitalistlerin yanında yer alarak grevcileri

çalışmaya zorlamışlardır227. Bunun dışında hükümetin denetiminde olmayan tüm işçi

kuruluşları kanunsuz olarak nitelendirilmiş ve feshedilmiştir. Ayrıca tüm vaatlere

rağmen İş ve Sendika Yasaları hala hazırlanmamış ve işçi lehine girişimlerde

bulunan Mahmut Esat Bey (Bozkurt) de istifaya zorlanmıştır.

1923 yılından sonra, Şefik Hüsnü’nün yazılarında ve Aydınlık dergisinde

Halk Fırkası’ndan yavaş yavaş “bir burjuva yöneliminin temsilcisi” diye söz

edilmeye başlanmıştır. Bu yazıda, şimdiye kadar açık bir şekilde üzerinde

durulmayan fakat burjuvaziden bağımsız görülen Kemalist iktidarın sınıfsal analizine

ilk defa girişildiği görülmektedir. Şefik Hüsnü önce, yazının devamında,

Kemalistlere yaklaşımının bir iyi niyet meselesi olmadığını anlatırken, iktidarı işçi

sınıfının karşısına yerleştirmektedir:

..Çünkü bugün iktidarda bulunanlar, işçininkinden ayrı ve onlarınkine zıt belirli çıkarlara sahip bir sınıfın temsilcileridir. Devrim yoluyla, daima o çıkarların savunulması zorunluluğuyla kararsızlık göstermeye ve yarı yolda durmaya mahkumdurlar. Teorik olarak kabul ettikleri prensipleri, esasları, pratiğe geçince daima feda etmek zorunda kalacaklardır.

Şefik Hüsnü, “devrimin derinleştirilmesi” yönünde beklentilerin boşa

çıkmasını bu kez, iktidarın sınıfsal karakterine bağlamıştır. Hükümete önceleri “geniş

bir kredi açıldığını” kabul eden Şefik Hüsnü, yazının devamında da bu tip

beklentilerin “hiç olmazsa ulusal koşulların baskısı altında gerçekleşeceği”ne

yönelik bir düşünceden kaynaklandığını belirtmiştir. Fakat artık iktidarın toplumsal

temeli, hiçbir ilerici girişimde bulunulamayacağını açıkça göstermektedir. Bu temel,

“büyük kapitalist mevkiine yükselmek isteyen bir küçük burjuva sınıfına”

dayanmaktadır. İktidar, bu yazıda “hakim sınıf” olarak ele alınır:

2271923 yılında gerçekleşen ve hükümetin söz konusu tavrını göstermek açısından iki önemli grev, Aydın Demiryolcuları grevi ve Rumeli Demiryolcuları grevidir. Her iki grevde de hükümet, yabancı sermayeden yana tavır koyarak grevlerin sona ermesini sağlamıştır.

Page 73: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

65

Durum biraz dikkatle incelenecek olursa görülür ki, milletvekillerinin çoğunluğu küçük burjuvazi (esnaf, zanaatçı, küçük memur, kaza ve nahiye zenginleri vb.) ailelerine mensuptur. Bunların hepsini harekete geçiren zemberek, ülkenin iktisadi gelişmesinde önemli bir etken olmak, büyük kapitalist mevkiine yükselme hırsıdır. Bir kelimeyle bugünkü hakim sınıf, kapitalist aleminde tarihi rol oynamaya kendisini aday sanan Anadolu’nun aracı zenginlerinden ve onunla işbirliğinde bulunan aydınlardan oluşmaktadır. Bu sınıf, doğaldır ki işçi hareketlerini hoş görmez.

Şefik Hüsnü, 1924 yılında Halk Fırkası’nın karışık bir görünüm arz ettiğini

yazmıştır. Yazıda, Partinin bu yeni yükselen sınıf yanında Türkiye’deki feodal

sınıflardan (ağalar, beyler, şeyhler ve tebaası) da güç aldığını yazmıştır. Bunun

sebebi, bu geri unsurların kendi vasıtalarıyla duruma hakim olamayacaklarını

anlamış olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu sınıfın önünde, “bütün şehirlerin

karşıdevrimci burjuvalarıyla birlik olmak” ve “devleti yeni bir temel üzerine kurmak

isteyenlerin tarafına geçmek” olmak üzere iki şık bulunmaktadır ve bu geri sınıf,

şehirli burjuvalarla rekabet edemeyeceklerini ve Türkiye’de devrimi gerçekleştiren

Halk Fırkası’nın kendilerinin nüfuzlarını yürütmekte devam etmelerine kolayca

engel olamayacaklarını bildikleri için ikinci şıktan yana tavır almışlardır.228

Ayrıca Şefik Hüsnü, İttihatçılarla Kemalistler arasında sınıfsal bir bağ

olduğunu ve bu durumun politik anlamda bir devamlılığa yol açacağını ifade

etmiştir:

Mütarekeden beri Halkçılara muhalefet eden İttihatçılar, Meşrutiyet’in ilanı sıralarında aynı durumda ve aynı eğilimde idiler. Bugün ise eski ittihatçılık adına hareket edenler, ülkenin felaketi ve sefaleti pahasına amaçlarına ulaşan, yüksek mali çevreler ve tüccarlar arasında ve bütün işlerde söz sahibi olan kişilerdir. Bu büyük burjuvazinin çıkarları geçici olarak ülkeye hakim olanların çıkarları ile tersmiş gibi görünmektedir. İki yan da, işçiyi siyasi emellerine alet etmek için kendi yanına çekmeye uğraşmaktadır. Fakat yarın işler gelişmeye başladıkça çıkarların münasip bir tarzda taksimi çareleri bulunacağından aralarındaki zıtlık kalkacak, her ikisi de birlikte işçiden yüz çevirecektir.

Tüm bunların yanında Hükümetin yaptığı iyi şeyler de yok değildir: Millet

Meclisi Hilafeti kaldırmış, Osmanlı Hanedanını ülkeden kovmuş, din ve devlet 228 “Yıkıcı Halkçılıktan Yapıcı Halkçılığa”, Aydınlık, Aralık 1924, sayı 28, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 234.

Page 74: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

66

işlerini birbirinden ayırmıştır. Tüm bu gelişmeler, bir “halkçılık ilkesinden

esinlenmektedir. Ancak Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalistler’in halkçılığı “yıkıcı

halkçılık”tır. Ve bu girişimlerin arkasından olumlu ve yaratıcı (yapıcı) eylemler

gelmezse, yapılanlar da kalıcı olmayacaktır.229

Tüm bu yorumlarda, Şefik Hüsnü’nün iktidara karşı tutumunda, önceki

savundukları esasların tamamen zıddına yöneltecek kadar büyük ve önemli bir sapma

olduğu görülmektedir. Bu sapmanın, Kemalistlerin yön değiştirmesi olarak

tanımlayabileceğimiz somut bir durum yanında, iktidarın sınıfsal karakterinin doğru

değerlendirilememiş olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Şefik Hüsnü, 1923

sonrası giriştiği sınıfsal değerlendirmelerde ise, iktidarın sınıfsal karakterini,

hükümet üyelerinin sınıfsal konumlarıyla açıklamaya çalışılarak ikinci bir yanlışa

düşmüş görünmektedir. Bir üçüncü sebep de, sonraki bölümde inceleyeceğimiz

Komintern’in Şefik Hüsnü çevresine yönelttiği eleştirilerdir.

Ancak Kemalistleri değerlendirmeye yönelik bu değişimin partinin izleyeceği

politika anlamında önemli bir değişikliğe yol açmadığı görülmektedir: Halkçı Parti,

sınıfsal konumu gereği tereddütlü hareket etmektedir fakat bu durum, sosyalistleri

“burjuva devrimin tamamlanması” konusunda hükümeti teşvik etmekten veya

zorlamaktan alıkoymamalıdır.

C. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası: Sağ Muhalefet ve Şefik Hüsnü

1924 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCF)’nın kurulmasından

sonra, Şefik Hüsnü, “Ülkemizde Siyasal Partilerle Sınıflar Arasındaki İlişki” isimli

bir yazı yazmıştır. Şefik Hüsnü’ye göre TpCF’nin kurulması, “burjuva partilerinin

artık yüzlerine maske takarak halk huzuruna çıkmaya başladıkları” bir döneme

girilmiş olduğunun parlak bir örneğini oluşturmaktadır. 230

Şefik Hüsnü’ye göre, TpCF, “büyük sanayi” sınıfını yani burjuvaziyi temsil

etmektedir. Bu sınıfsal altyapısının bir ürünü olarak da iktisadi liberalizmi

savunmaktadır, devlet müdahalesine ve devlet tekellerine karşıdır.231 Bu parti, işçi

229 “Yıkıcı Halkçılıktan Yapıcı Halkçılığa”, Aydınlık, Aralık 1924, sayı 28, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 215. 230 Aydınlık, sayı 28, Aralık 1924, ibid, s. 231. 231 ibid.

Page 75: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

67

sınıflarını tehdit eden bir program çerçevesinde mücadeleye atılmaktan

çekinmemektedir.232

Şefik Hüsnü’ye göre, Halk Fırkası ve TpCF, aynı sınıfın farklı

görünümleridir; burjuva sınıfının imtiyazlarını değişik usullerle savunan örgütlerdir

ve bu anlamda işçi sınıfına karşıdırlar.233

Bu farklı görünümleri Şefik Hüsnü başka bir yazısında açıklamıştır. Şefik

Hüsnü’ye göre, burjuvazi ekonomik eğilimleri açısından ikiye ayrılır. Bunlardan

birincisi, İTC’nin ekonomik faaliyetleri sonucu ortaya çıkan “kozmopolit

kapitalistler” yani vurguncular ve ticaret sermayedarlarıdır. Bugün, yabancı finans

kapitalin ortakları olan bu vurgun kapitalistlerini TpCF temsil etmektedir. İkinci grup

ise, “sınai sermaye”dir. Halk Fırkası’nın dayandığı küçük burjuva unsurlar arasında

böyle himayeci ve çıkarları “ulusal bir ekonominin kurulması” yönünde olan bir sınıf

yükselmektedir.234

Şefik Hüsnü’nün işçi sınıfının bağımsızlığını kesin bir tarzda vurgulamaya

başlaması da TPcF’nın kurulmasından sonraki döneme rastlamaktadır. Ayrıca Şefik

Hüsnü, önceleri sosyalist mücadelenin zamansız olduğunu belirtmesine rağmen

aşağıdaki alıntısında işçi sınıfının yakın bir gelecekte iktidarı ele geçireceğinden

bahsetlmektedir. Burjuva partilerinin (Halk Fırkası ve Terakkiperver Cumhuriyet

Fırkası), iyi niyetten uzak bir şekilde, işçi sınıfını özel çıkarları için peşlerinden

sürüklemeye çalıştığını belirttiği yazısında, bu konuda başarıya ulaşılamayacağını

vurgulamaktadır:

Fakat burjuvalarımız şunu akıllarında tutsunlar ki, ne yalan ne gösteriş ne de korkutma.. işçi sınıfına bağımsız bir sınıf olduğunu, bizzat kendi amaçları için çarpışmak zorunda bulunduğunu, ekonomik evrimleşmenin baskısı ile yakın bir gelecekte iktidarı ele almasının söz konusu olacağını ve bu tarihi görevi gereği gibi yapabilmek için güçlü bir örgüt çevresinde toplanması gerektiğini unutturmayacaktır.. bu partilerin, kendisini ezmek ve soymakla geçinen burjuva

232 “Türk Köylü Sınıfının Kurtuluşu”, Aydınlık, 1 Ocak 1925, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 238. 233 “Ülkemizde Siyasal Partilerle Sınıflar arasındaki İlişki”, Aydınlık, Aralık 1924, sayı 28, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 235. 234 “Türkiye’de Ekonomik Sorun 1, Aydınlık, Şubat 1925, sayı 30, ibid, s. 244, 245.

Page 76: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

68

sınıfının imtiyazlarını değişik usullerle savunan karşı örgütler olduğunu her Türk işçisi bilmelidir. 235

4. EKONOMİ: KAPİTALİST OLMAYAN YOLDAN GELİŞME

Şefik Hüsnü, Türkiye’nin ekonomik gelişiminin kapitalist olmayan bir yoldan

yönlendirilebileceğini ve hükümetin de bu anlamda etkilenebilir olduğunu

düşünmekteydi.236 “Gerçek Devrime Doğru” isimli yazısında, şu tespitleri

yapmaktadır:

..özel teşebbüs ve serbest rekabet yollarında, Türk burjuvazisinin bugünden yarına büyük kapitalistliğe erişmesi, ülkenin ekonomik durumuna hakim olması pek umulamaz. Daha uzun bir süre ve özellikle de pek yakın olan kalkınma döneminde, en başta gelen işlerin sağlayacağı büyük gelirleri-Rumlar bir yana bırakılsa bile- gene yabancı ve Musevi unsurlar cebe atacaklardır. Türkler pek az istisnalarla bunların uyduları durumunda kalacaklardır. Bu bakımdan kaşarlanmış Avrupalı bir burjuva zihniyeti taşımayan Türk mücahitlerinin gönüllü olarak kapitalizm muhafızlığı etmesi çok uzaktır. 237

“Kapitalist olmayan yol” kavramının Şefik Hüsnü’nün görüşlerinde “özel

sektör kapitalizmine karşı bir devletçilik savunusu”238 olarak somutlaştığını

görüyoruz. Bu anlayışın bir ürünü olarak, Şefik Hüsnü, kapitalizmin ve kapitalist bir

burjuva sınıfının gelişmesini adeta iradi bir durum olarak nitelendirmektedir:

Devrim yolunda devam etmezsek, ülkemizde gündelik varlığı pek o kadar hissedilmeyen kapitalist burjuva sınıfını adeta yaratmış olacağız. 239

Şefik Hüsnü’nün ekonomi üzerine en çok eleştiri aldığı yorumlardan biri,

İktisat Kongresi üzerine yazdığı yazılarda, Kongreyi olumlu bir gelişme olarak

değerlendirmesi olmuştur. İşçilerin yeteri kadar temsil hakkının olmadığı ve kongre

ile liberal bir yola sapıldığı yönündeki eleştirilerin aksine Şefik Hüsnü, İktisat

235 “Ülkemizde Siyasal Partilerle Sınıflar arasındaki İlişki”, Aydınlık, Aralık 1924, sayı 28, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 235. 236 M. Tunçay, 2000, s. 226. 237 Aydınlık, 1 Aralık 1922, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 95. 238 Şefik Hüsnü’nün devletçilik üzerine, “ulusun iktisadi gelişmeye ulaşması için ortaklaşa çabası” şeklinde genel bir tamını bulunmaktadır. Bkz. “Toplumsal Düzenleme Konusu”, Aydınlık, sayı 20, Şubat 1924, ibid, s. 178. 239 “Devrimimizin Gelişimi”, Aydınlık, sayı 12, 6 Ocak 1923, ibid, s. 106.

Page 77: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

69

Kongresi’nin işçilerin gözünde değerinin büyük olduğunu ve kongrede “işçilerin

seçim programına temel olacak gayet geniş fikirleri” olduğunu yazmıştır.240

Oybirliği ile kabul edilen önemli maddelerden bazıları, sendika ve grev hakkı, 8

saatlik çalışma süresi, vergi sisteminin değiştirilmesi olarak sayılmaktadır. Daha

sonraki yazılarında da, İktisat Kongresi’nde kabul edilen esasların yerine

getirilmemesini eleştirerek bu maddeler üzerinden hükümete yüklenmiştir.

Şefik Hüsnü’nün bu olumlu düşünceleri, Cumhuriyetin beklentileri

karşılamaması üzerine değişikliğe uğrayacaktır. Şefik Hüsnü, Cumhuriyet

kurulmadan kısa süre önce yazdığı bir yazıda, hükümet hakkındaki bazı endişelerini

yansıtmakta ve özel teşebbüse devam edildiği sürece, sınıf mücadelelerinin zorunlu

hale geleceğini vurgulamaktadır. Burada göze çarpan en önemli nokta, liberal

olmayan hükümet politikalarıyla sınıf mücadeleleri uğrağından geçmeyen bir

gelişmenin sağlanabileceğinin düşünülmesidir :

..Bizde ise, devlet adamlarımız devrimin başından beri, sınıf farklarının pek derin olmadığını ve bu farkların sınıf mücadelelerine yer verecek dereceleri bulmasına engel olacaklarını ilan ettiler. Gerçekten Millet Meclisi Hükümetinin şimdiki biçimi –özel teşebbüs devam ettiği ve geliştiği sürece sınıfların teşekkülü ve mücadelesi zorunlu olmakla beraber- bu amaç için en iyi şekildi. 241

Şefik Hüsnü’nün bu türden yorumlarının Kemalistlerle paralellik içinde

olduğunu vurgulamamız gerekir. Mustafa Kemal Halk Partisi’ni kurma kararı aldığı

zaman, şöyle bir açıklama yapmıştır: “Ben öyle bir parti kurulmasını tasarlıyorum ki

bu parti milletin bütün sınıflarının refahını ve mutluluğunu sağlamaya yöneltilmiş bir

programa sahip olsun.”242

Ancak Cumhuriyetin kurulması ile Aydınlık çevresinde büyük bir hayal

kırıklığının meydana geldiğini “Kemalizm ve Kemalist Hükümet” başlığı altında

incelemiştik. Şefik Hüsnü, iç politika üzerine yazdığı yazılarda, en çok bir ekonomik

devrim yapılmaksızın sosyal düzenlemelere gidilmeye çalışılmasını eleştirmekteydi.

Şefik Hüsnü’nün bu 1924 yılına ait yazısına bakarak, “özel teşebbüs” veya “devletçi

usullerle” ekonomik gelişmenin bir an önce sağlanması gerektiğini düşündüğünü 240 “İktisat Kongresi’nden Sonra”, Aydınlık, sayı 14 Nisan 1923, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s. 23. 241 “Devrim Esaslarının Değiştirilmesi”, sayı 18, Ekim 1923, ibid, s. 158. 242 13 Ocak 1923, Aktaran, İleri, 1970, s. 312.

Page 78: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

70

görüyoruz. Özel sektör kapitalizmini tartışma alanına alması, Şefik Hüsnü’nün

“kapitalist olmayan yoldan gelişme” yönündeki umutlarını yitirmeye başladığını

göstermektedir:

Bugünkü medeniyet alemini kapitalizmin evrimi gıpta ile baktığımız hale getirmiştir. Gözümüzün önünde duran bu örnekten ders alalım. Bizim de ilk işimiz üretimimizi çağdaş vasıtalarla artırarak büyük sermayeler biriktirmek olmalıdır. Çabalarımızın ağırlık merkezini bu ekonomik alana aktarmak zorundayız. Diğer her işte başarımız burada elde edeceğimiz olumlu sonuçlara bağlıdır. 243

Şefik Hüsnü, Türkiye’nin yükselmesi için iki seçenek bulunduğunu belirtir.

Bunlardan biri, tercih edilmemekle beraber, liberal ekonomidir. Ancak Şefik Hüsnü

bu yoldan kapitalizmin kendi kendine gelişmesini beklemeye razı değildir:

..ya eskiden beri yapıldığı gibi özel teşebbüsün teşviki ve desteklenmesi ile yetinilir, devlet iyiliksever bir gözlemci durumunda kalır. Ve köhne ekonomi kurallarına dayanarak Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi, kendi kendine kapitalizmin gelişmesi beklenir. Bu takdirde çoğunlukla cılız kuvvetlerimiz kısa zamanda rekabet mücadelesinde gürbüz yabancı sermayeye karşı zebun olacağından, yabancı tröstler serbestçe gelir, ülkemizi bir sömürge gibi sömürür ve halkımızı bağımsızlığından eder.244

Bunun yerine, ikinci tercih olan, devlet kapitalizmini açıkça savunmaktadır:

..Hızla ilerlemek ihtiyacı, yerli kapitalizmin tek tek çabalarıyla amaca ermenin imkansızlığını bize anlatır. Üretim alanında az zamanda çok iş çıkarmanın tek yolu, ulusal çabalarımızı ortak ve belirli bir amaca doğru bizzat devletin yöneltmesidir. Özel deyimiyle vakit geçmeden bir devletçilik (devlet sermayedarlığı) yapmaya koyulmalıyız. Çıkar yol budur.245

Tüm bu yorumlardan, Şefik Hüsnü’nün özellikle Cumhuriyet sonrasında

iktidarın “kapitalist bir yola girdiğini” ve “kapitalizmin bir zorunluluk haline

geldiğini” kavradığını görüyoruz. Türkiye’de çok cılız olan yerli burjuvazinin

yaratılmasının hem uzun bir süreç alacağını hem de yabancı kapitalistlerle baş

243 “Toplumsal Düzenleme Konusu”, Aydınlık, sayı 20, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s. 177-178. 244 ibid. 245 ibid.

Page 79: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

71

edilemeyeceği için ülkenin sömürge haline geleceğini düşünen Şefik Hüsnü,

kapitalizmin bu yoldan gelişmesini beklemeye razı değildir.

Hükümetin tercihini kapitalist yönde yaptığı açıkça anlaşılınca, “devletçilik”

veya “devlet kapitalizmi” ve bu bağlamda “devlet tekelleri” daha açık olarak

savunulmaya başlanmıştır.

Tunçay’ın Şefik Hüsnü’nün bu görüşleri üzerine yorumu, “sosyalizme

geçmek için önce kapitalizmin gelişmesini bir ön mesele sayma” şeklinde ifade

edilebilecek “Menşevikçe bir kaygı da taşıyan bir eğilim” olduğu yönündedir.246

Ancak Şefik Hüsnü’nün görüşlerinde, bu eğilimin zaman zaman “üçüncü yolcu” bir

anlayışla bir arada görüldüğü düşünülmekle beraber, ön plana çıkanın daha üçüncü

yolcu bir seçenek olduğu düşünülmektedir.

Belirttiğimiz ve Şefik Hüsnü’nün yazılarında da örtülü olarak ifade edildiği

gibi, amaç, henüz sosyalist bir devrimin gerçekleşmesinin oldukça erken görüldüğü

Türkiye’de, şartların bir an önce olgunlaşmasını sağlamaktır. Ancak burada şartların

olgunlaşması olarak ifade edilen, “sosyalist devrimin, kapitalizmin gelişip

çelişkilerin keskin bir hale geldiği bir dönemde gerçekleşebileceği” şeklindeki

anlayıştan çok uzaktır. Şefik Hüsnü’ye göre, sosyalizme yaklaştıracak olan yol, “özel

sektör kapitalizminin yol açacağı acıları çektirmeden”247 ve dolayısıyla sınıf

mücadelelerinin uğrağından geçmeden gerçekleştirilecek olan yoldur.

Şefik Hüsnü’nün düşünce sistematiğine göre, Türkiye’nin öncelikli sorunu

ekonomik refaha kavuşmaktır ve bunun için iki yol bulunmaktadır: Ya özel sektör

kapitalizmi yolu ile gelişme sağlanacak, kapitalist devletlerle baş edemeyen

girişimciler iflasın eşiğine sürüklenecek ve ülke bir kez daha emperyalizmin

boyunduruğu altına girecektir ya da devlet tekelleri yolu ile yavaş da olsa ekonomik

gelişme, bağımsız olarak yürütülecek248 ve yerli burjuvazinin büyük kapitalist olması

engellenecektir. 249 Dolayısıyla, ekonomik bağımsızlık için tekelden vazgeçilemez.

246 M. Tunçay, 2000, s. 225, 226. 247 ibid, s. 226. 248 “Ekim İhtilali ve Türkiye”, Aydınlık, sayı 25, Eylül 1924, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s. 219 249 ibid, s. 222.

Page 80: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

72

Şefik Hüsnü, 1924 yılında yazdığı “Devlet Tekeline Niçin Taraftarız” isimli

yazısında, bu konuya şöyle açıklık getirmektedir:

Türkiye’nin ekonomik bakımdan yükselmesi, fakat aynı zamanda, eskiden olduğu gibi, emperyalist kapitalist devletlerin nüfuzu ve hakimiyeti altına düşmemesi için ne yapmalıdır? Anlaşılması gereken nokta budur. Tekel, bu güç işi başarmak için akla gelen çarelerin en pratiği ve en etkilisidir..Ülkeyi maddi refah ve bolluğa ulaştırmak olan amacımıza belki biraz geç ve güç erişeceğiz. İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullar bizim başarı şansımızı sınırlamaktadır ve devlet tekelinin tek sakıncası da budur. Fakat emperyalist devletlerin ekonomik esareti altına girmeyi kabul etmektense, ilerleme ve gelişme yolunda yavaş da olsa kudretimiz yettiği tarzda yürümek bin kez daha yeğdir.250

Ancak Şefik Hüsnü, Halkçı Hükümetin, istenilen tarzda bir tekelcilik

yapmayacağının ortaya çıktığını açıklamaktadır. Yine de sosyalistler, böyle bir

anlayışı kabul ettirmek için mücadele etmelidirler:

Bugünkü..hükümetin..istenilen ruhta bir tekelcilik yapacağını umacak kadar hayalci değiliz. Aydınlık’ta çıkan son makalemizde251 belgeleriyle açıkladığımız gibi Anadolu köylüsünün ulusal zaferinden beri kaderimizi elinde tutanlar, özel teşebbüs usulleriyle kalkınmaya can atan bir burjuva sınıfın tüm niteliklerini taşımaktadırlar. Ve burjuvazi düne kadar kendi hayatına kasteden Avrupa kapitalizmi ile bugün artık uzlaşma safhasına girmiş bulunuyor. 252

5. ŞEFİK HÜSNÜ VE KOMİNTERN-I Komintern’in Türkiye’ye ve Türkiye sol hareketine bakışını anlamak için,

“ulusal kurtuluş hareketleri” üzerine politikasını değerlendirmek gerekmektedir.

Komintern’in 1919 yılının Mart ayında toplanan 1. Kongresi’nde bu konuya çok az

önem verildiği, sömürgeler üzerine, “Kolonilerin kurtuluşu ancak metropol işçi

sınıfının kurtuluşu ile birlikte mümkündür” şeklinde genel bir yorumla yetinildiği

görülmektedir.253

250 “Devlet Tekeline Niçin Taraftarız?”, Aydınlık, sayı 25, Eylül 1924, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, s. 219. 251 “İşçi Sınıfı Cumhuriyet Hakkında Ne Düşünüyor” isimli makalenin kastedildiği sanılmaktadır. Bkz. ibid, s. 186. 252 “Devlet Tekeline Niçin taraftarız?”, ibid, s. 222. 253 F. Claudin, Komintern’den Kominform’a (Cilt 1), İstanbul, 1990, s. 313.

Page 81: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

73

Ancak 1. Kongreden sonra, ulusal sorunun Komintern tartışmalarında önemli

bir yer tutmasını sağlayacak bazı gelişmeler olmuştur. Bunlardan birincisi, bir

proletarya devrimimin gerçekleşmesine ilişkin umutların biraz daha uzaklaşmasıdır.

İkincisi, anti-emperyalist ulusal kurtuluş hareketlerinin Batı’da bir devrimci kabarışın

yatışmasına karşılık, önemli bir gelişme göstermesidir. Son olarak ulusal sorunun

Sovyet Rusya içinde de ön plana çıkması, 19 Temmuz-7 Ağustos 1920 arasında

toplanan II. Kongrede bu konular üzerinde daha çok durulmasına neden olmuştur. Bu

kongrede tartışma temel olarak iki konu çerçevesinde dönmüştür: Ulusal kurtuluş

hareketlerinin nasıl dünya sosyalist devriminin bir parçası olarak

değerlendirilebileceği ve Komintern’in bu çerçevede nasıl bir politika izleyeceği.254

“Milletler ve Sömürgeler Sorunu Komisyonu tarafından Komintern’in İkinci

Kongresi’ne sunulan raporda, tartışmalı olduğu belirtilen “geri kalmış ülkelerde

burjuva demokratik hareketler” sorunu hakkında oybirliği ile bu hareketlerin

“burjuva demokratik” yerine, “milli-devrimci hareket” olarak adlandırılmasına karar

verildiğinden söz edilmektedir. Bu terimi kullanmanın anlamı şöyle açıklanmaktadır:

Biz, komünistler olarak, sömürgelerde burjuva-kurtuluş hareketlerini ancak devrimci oldukları ve ancak bu hareketlerin bizim köylüleri ve sömürülen yığınları devrimci bir ruhla eğitip örgütlememize engel olmadıkları takdirde desteklemeliyiz. 255

Ayrıca II. Kongre’de dünya komünist partilerinin Komünist Enternasyonal’e

üye olmaları için yerine getirmeleri gereken 21 şart kararlaştırılmıştır. Bu şartlardan,

8. madde, emperyalist ülkelerdeki komünist partileri, ezilen milletlerin kurtuluş

mücadelelerini açık ve somut bir biçimde desteklemekle yükümlü kılmaktadır.256

Bu türden konular, Komintern’in Üçüncü (1921), Dördüncü (1922) ve

Beşinci (1924) Kongrelerinde de tartışılmaya devam edilmiştir. Birinci kongrede

özellikle Hintli komünist Roy tarafından öne sürülen, “Avrupa kapitalizminin

sömürgelerden sağladığı kaynaklar sayesinde Avrupa proletaryasına ekonomik

254 F. Claudin, 1990, s. 313, 314. 255 C. Leiteisen, V. I. Lenin Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, (çev.)Tektaş Ağaoğlu, İstanbul 1970, s. 333. 256 Komintern’in IV. Kongresine katılan Sadrettin Celal, bu şartın Avrupa ülkelerindeki komünist partileri tarafından yerine getirilmediğini belirtmekte ve Komintern’i, şubelerini bu konuda görevlendirmeye çağırmaktadır. Orhan (S.Celal), Doğu Meselesi Üzerine Tartışma, 23 Kasım, 1922, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, F. Bursalı (der.), 1979, s. 82.

Page 82: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

74

tavizler verme konumunda olduğu ve bu yüzden Avrupa’daki devrimci hareketin

kaderinin bütünüyle Doğudaki devrimin gidişatına bağlı bulunduğu” şeklindeki tez

İkinci Kongrede önemli bir politika değişikliğinin habercisi olarak şu şekilde formüle

edilmiştir:

Sömürgelerden sağlanan fazla kar modern kapitalizmin başlıca dayanağıdır ve kapitalizm, bu fazla kar kaynağından yoksun bırakılmadıkça Avrupa işçi sınıfının kapitalist düzeni yıkması mümkün olmayacaktır.257

Şefik Hüsnü’nün de, Aydınlık’ta yayımlanan yazılarındaki görüşlerinde de

buna benzer bir savunu göze çarpmaktadır. Şefik Hüsnü , incelediğimiz gibi, yabancı

ve yerli kapitalistler ile devlet arasında yaptığı seçimin bir ayağını bu teze

dayandırmaktaydı. Şefik Hüsnü’ye göre bütün geri kalmış ülkelerin bağımsızlık

mücadelelerinin alkışlanması gerekiyordu çünkü bu, dünya devrimi yolunda bir

adımdı.

Artık sömürge halklarının kurtuluş mücadelesine dünya devrimci

mücadelesinde önemli bir rol veren ve artık bu türden bağımsızlık mücadelelerini

metropollerdeki proletaryanın zaferine bağımlı görmeyen Komintern’in bu sömürge

politikasının aslında Sovyetlerin dış politikası ile ilgili kaygılardan etkilenerek

oluşturulduğu anlaşılmaktadır.258

Bu konunun anlaşılması için, Türkiye ile yaşanan deney özellikle önem

kazanmaktadır. Kemalistlerle girişilen işbirliği ve dostluk döneminden sonra,

Türkiye sol hareketi de, bu ilişkiler çerçevesinde Komintern’in prizmalarından

değerlendirilecektir. Örneğin, 1921’de iki ülke arasında imzalanan dostluk anlaşması,

Mustafa Suphiler’in öldürülmesinden sonraki bir tarihe denk gelmektedir.

Komintern, 1923 yılında, Şefik Hüsnü’nün görüşlerine benzer şekilde,

Türkiye’deki işçi hareketini şöyle değerlendirmektedir:

Türkiye’de çok az sayıda endüstri işçisi olduğu, sendikalar kötü örgütlenmiş olduğu, sosyalist fikirler aralarında pek yayılmadığı, kalıcı milliyetçi ve dinsel önyargılar taşıdıkları için, işçi hareketi henüz embriyon dönemindedir.259

257 F. Claudin, 1990, s. 317. 258 ibid. 259 Verney, “Under Kemalist Rule”, Inprecorr, cilt 3, sayı 48, 5 Temmuz 1923, s. 480-481, aktaran M. Tunçay, “Komintern ve Türkiye”, Birikim, 1979, s.75.

Page 83: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

75

Tüm bu bilgilerin ışığında, Komintern’in Aydınlık grubu ile olan ilişkilerin

seyrine dönebiliriz. İncelediğimiz dönemde ilişkilerin başından itibaren sorunlu

geliştiği ve Şefik Hüsnü ile diğer Aydınlık yazarlarının çok kere “sınıfsal işbirliği”

iddialarıyla karşılaştıkları görülmektedir. O sıralarda İstanbul’da faaliyet gösteren ve

Kızıl Sendikalar Enternasyonali (Profintern)’e bağlı olan Beynelmilel İşçiler İttihadı,

değişik uluslararası forumlarda, Aydınlık grubunu “burjuvaziye hizmet”le

suçlamıştır. Aydınlık’ta sıkça incelenen “ulusal bağımsızlık” sorunsalını

enternasyonalizmden sapma olarak değerlendirerek bu durumu Komintern’e

bildirmişlerdir.

1922 yılında Komintern’in Dördüncü Kongresinde bir konuşma yapan

Sadrettin Celal, bu türden suçlamalara karşılık, İstanbul komünistlerinin düzenli yer

altı örgütlenmesi ve başarılı sendika çalışmaları yaptıklarını ifade etmiştir. Ayrıca

Sadrettin Celal konuşmasında, asıl işleri baltalayanın Beynelmilel İşçiler İttihadı

olduğunu belirtmiştir:

..Temmuzda bu grup (İstanbul Grubu), sermayenin genel saldırısına karşı bir Birleşik Cephe oluşturmak için İstanbul’daki en önemli işçi sınıfı örgütlerini bir toplantıya çağırdı. Fakat o zamana dek bizim şehirdeki en yüksek sınıf bilinçli işçi sınıfı örgütü saydığımız Beynelmilel İşçiler İttihadı, işçi sınıfının henüz hazır olmadığını, önce eğitilmesi gerektiğini öne sürerek bu girişimi sabote etti. 260

Bu kongreden sonra da Aydınlık grubu artık Komintern’in bir seksiyonu

haline gelmiştir. Bu pratikte, TKP’nin izleyeceği politikanın bundan böyle

Komintern tarafından belirleneceği anlamına gelmektedir.261

Bu durumu İstanbul’da inceleyen Komintern görevlisi Şarki Rizayev ise 7

Nisan 1923 tarihli mektupta şu saptamayı yapmıştır:

Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu’nun Doğu Bölümü, şimdiye kadar Aydınlık çevresinin burjuva milliyetçi eğilimlerden ve aydınlardan oluştuğu şeklinde yanlış bilgilendirilmiştir.262

Komintern-Aydınlık grubu arasındaki anlaşmazlığın 1923 yılındaki İktisat

Kongresi’nde yeniden patlak verdiğini görüyoruz. Bu anlaşmazlıkta, Şefik

260 Aktaran, M. Tunçay, 2000, s. 509,510. 261 B. Şen, 1999, s. 97. 262 ibid, s. 94.

Page 84: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

76

Hüsnü’nün İktisat Kongresi’ni olumlu değerlendirişi yanında, Kongreden sonra

yazdığı ve cumhuriyetçilerle sosyalistlerin işbirliğini savunduğu yazılar önemli rol

oynamıştır.263

Komintern’in 17 Haziran-8 Temmuz 1924 tarihleri arasında toplanan Beşinci

Kongresinde de Aydınlık’ın en çok eleştirildiği nokta, bu “sınıfsal işbirliği” ve

“ulusal kapitalizmin geliştirilmesi” savunuları olmuştur. Komintern, Aydınlık

grubunun tutumunu, “ulusal burjuvazinin sol kanadına dönüştüren tehlikeli bir

oportünist sapma” 264 olarak değerlendirmiştir.

Komintern’in görüşlerini dile getiren Manuilski’ye göre, Aydınlık’ın yanlışı,

“İkinci Enternasyonal’in sosyal-patriyotik ideolojisi”nden kaynaklamaktadır.265

Bu açıdan bakıldığı zaman, Şefik Hüsnü’nün Beşinci Kongreden sonra

yazdığı “Devlet Tekeline Niçin Taraftarız” yazısı, bir anlamda bu eleştirilere karşı

bir savunu niteliği taşımaktadır. Şefik Hüsnü, bu “sol”dan gelen eleştiriye yer

vermiştir. Ona göre, “Yoksul kitlelerin yabancı ve yerli kapitalistler veya tekelci bir

burjuva hükümeti tarafından ezilmesi arasında önemli bir fark bulunmadığı”

şeklindeki görüş sahipleri yanılmaktadır. Çünkü, evriminin son sınırına varmış olan

Avrupa kapitalizmi, içine düştüğü bunalımdan kurtulmak için geri kalmış ülkelere

yönelecektir: “Hem bolluk hem yokluktan (ürün stokları ile hammadde yokluğu)

bunalmış olan kapitalizme, kendi ciğerlerimizden bir hayat üflemiş olacağız.”266

Manuilski’nin Türkiye ile ilgili diğer önemli sözleri şunlardır:

İkinci Kongrede genç Komünist kesimlerini iktidar yolunda yürüyen burjuvazinin önderliği altındaki ulusal kurtuluş hareketleri konusunda alacakları tutumu belirledik. Fakat o zamandan beri Doğu ülkelerinde yeni bir durumla karşılaştık: İktidarı ele geçirmiş burjuvazilere karşı ne yapacağız? 267

Bu sözlerden, henüz yeni bir sorunsal olarak görünen bağımsızlık

mücadeleleri ile ilgili, sadece Türkiyeli komünistlerin ve Şefik Hüsnü’nün değil,

Komintern’in de bir bulanıklık içinde olduğu anlaşılmaktadır. Burada Şefik Hüsnü

263 B. Şen, 1999, s. 96. 264 ibid. s. 96. 265 M. Tunçay, 2000, s. 191. 266 “Devlet Tekeline Niçin Taraftarız”, Aydınlık, sayı 25, Eylül 1924, Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, 1997, s. 221. 267 Aktaran, M. Tunçay, 2000, s. 559.

Page 85: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

77

ile aralarındaki anlaşmazlığın, “burjuvazi ile işbirliği yapılacak süre”de ortaya çıktığı

görülmektedir. Şefik Hüsnü, Cumhuriyet kurulduktan sonra da, kazanımların

savunulması ve korunması adına bu işbirliğinin sürdürülmesi gerektiğini ifade

etmekteydi.

Manuilski, başta sorduğu soruya, konuşmasının devamında bir cevap

vermemiş, Aydınlık grubunu eleştirmeye devam etmiştir. Manuilski’ye göre

Aydınlık’ın sahip olduğu görüş, “Yasal Marksizm” 268 adı verilen bir eğilime tekabül

etmekteydi. Ayrıca, bu grup, “üretici güçlerin gelişmesinin çıkarları” ile

“kapitalizmin gelişmesinin çıkarları”nı karıştırmaktaydı.269

Bu gelişmeden sonra ilişkilerin ne kadar gergin bir noktaya geldiğini

belirtmekte fayda vardır. İstanbul grubunun Komintern’e gönderdiği, Türkiye

politikasını gözden geçirmesini istediği mektuba270 Komintern şöyle bir karşılık

vermiştir:

Yazdığınız ani ve kısa mektubunuzda Doğu Bölümünün Türkiye’de izlediği politik çizgiyi, hiçbir kanıt göstermeden olgunlaşmamış, irreel ve ütopik olarak ilan ediyorsunuz. 271

Yavaş yavaş Kemalist hükümeti eleştirmeye başlayan Şefik Hüsnü ve

Aydınlık yazarları, bu tarihten sonra hükümeti, “bir burjuva yönetimi” olarak

değerlendirmeye başlayacaklardır. Bunda Komintern’in eleştirilerinin katkısının

büyük payı olduğu açıktır. Ancak yazılarda görüldüğü gibi hala bir “savunu” havası

sezilmektedir. Şefik Hüsnü’nün görüşlerindeki değişiklik, 1925 yılından sonra daha

açıklık kazanacaktır.

268 Aydınlık grubu, Rusya’daki işçi sınıfını kapitalizmin gelişmesini teşvike çağıran “legal Marksizm” olarak tanımlanan Struvercilik hareketine benzetilmiştir. 269 “KEYK Raporu, Türkiye Komünist Partisi, Komünist Enternasyonal 5. Dünya Kongresi Tutanağı”, 1924, s. 625-633, Türkiye’de Komünist ve işçi Hareketi, 1979, s. 120. 270 Bu mektuba herhangi bir kaynakta rastlanmadı. İçeriği için Şen (1998, s. 95)’in yorumundan yararlanılmıştır. 271 Aktaran, B. Şen, 1999, s. 95.

Page 86: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

78

İKİNCİ BÖLÜM

1925-1937 DÖNEMİ: TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ VE ŞEFİK HÜSNÜ

DEĞMER

I. 1925-1937 YILLARI ARASINDA TKP: İLLEGAL FAALİYET

DÖNEMİ

1. 1925 YILI İÇİNDE TKP: BİR DÖNEMİN BİTİŞİ

A. 1925 TKP Kongresi

1925 yılı, TKP için pek çok açıdan dönüm noktası olmuştur. 1919-1924

yılları arasında TKP önderlerinin zihinlerinde bulanıklık yarattığını gördüğümüz

kuramsal sorunlar, bu dönemden sonra tekrar ve Komintern’in eleştirisi üzerine,

onun öngördüğü doğrultuda ele alınacak ve söz konusu karmaşa derinleşecektir.

1925 yılının başlarında, Aydınlık dergisinin çıkarılmasına devam edilmiş ve

21 Ocak 1925’ten itibaren Orak Çekiç adı altında ayrı bir “Haftalık Siyasi Amele ve

Köylü Gazetesi” çıkarılmaya başlanmıştır. Bu gazetenin günlük işçi olaylarını ele

aldığı ve Komintern’in eleştirilerine de uygun şekilde, Halk Fırkası’nı “burjuvalaşma

süreci içinde bozguncu bir yapı” olarak değerlendirdiği görülmektedir.272

Ancak bu ifadelerde Komintern’in etkisi de göz ardı edilmemelidir. Çünkü

1924 yılında TKP’yi “sağ sapma” ile suçlayan Komintern, 1925 tutuklamasından

sonra da, TKP’ne, “kitle partisi olması ve Bolşevikleşmesi için yöntemlerin

anlatıldığı beş maddelik bir yönerge” göndermiştir.273

Şefik Hüsnü de, Aydınlık’ın son sayılarında Halk Fırkası’nın değişime

uğramasının niçin “zorunlu” olduğunu şu sözlerle açıklamaktadır:

İktidardan yararlanarak bir kısım küçük ve orta sermayenin sahipleri cüretli işlerle büyük güce sahip olur, artık ekonomik baskı istemezler.. Zorunlu olarak yabancı sermaye ile işbirliği ederler. Hükümete baskıda bulunurlar...Halk Fırkası bu iniş üzerindedir..Bu küçük burjuva fırkasına mensup nüfuzlu

272 M. Tunçay, 2000, s. 194, 195. 273 B. Şen, 1999, s. 97.

Page 87: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

79

üyelerin sermayeleri arttığı oranda devrimciliği azalacaktır.274

Böyle bir stratejik değişim ortamında, 15 Şubat 1925’te (Şeyh Sait

İsyanından iki gün önce) Şefik Hüsnü’nün Akaretler’deki evinde Parti Kongresi

toplanmıştır.275 Bazı yazarlar tarafından bu, üçüncü kongre olarak adlandırılmakla

beraber, Komintern’in dördüncü kongresinden itibaren TKP Teşkilatlanma Sekreteri

unvanını kullanmaya başlayan Şefik Hüsnü, 1925 yılındaki Kongreyi TKP’nin ilk

kongresi saymaktadır.276

Tunçay’a göre, bu kongre hakkında bildiklerimiz, hakkındaki söylentilere

dayanmaktadır.277 Sayılgan, kongreye katılanlar arasında şu isimleri saymaktadır:

Hasan Ali (Ediz)278, Nazım Hikmet (Ran)279, Dr. Hikmet (Kıvılcımlı)280, Baytar

274 Aktaran, R. N. İleri, 1970, s. 291. 275 E. Akbulut, 2002, s. 31. 276 E. Akbulut, 2002, s. 70. 277 M. Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-2 (1925-1936), İstanbul, 1992, s. 20. 278 1904’te doğdu. 1 Mayıs 1923 dolayısıyla gerçekleştirilen TİÇSF’na yönelik tutuklamada yer aldı. SSCB’ne giderek KUTV’da eğitim gördü. 1925 TKP Kongresinde MK üyeliğine seçildi. 1925 Takrir-i Sükun Kanunu’ndan sonra, gıyaben 15 yıl ceza aldı.1926’da Viyana Konferansına katıldı. 1927 tevkifatında da gıyaben hapis cezasına çarptırıldı. 1929 yılındaki tutuklamalardan sonra, TKP yöneticilerinin büyük çoğunluğunun tutuklanması sebebiyle, 1930 yılında Şefik Hüsnü tarafından Moskova’dan Türkiye’ye gönderildi. 1930 yazında tutuklandı.1933 affıyla hapisten çıktı.1935-36 yılında bazı gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı. Bu tarihlerden sonra TKP ile ilişkisini kestiği sanılmaktadır. 279 1902’de doğdu. 1921 yılında kısa bir süre öğretmenlik yaptı. 1922’de KUTV’da eğitim gördü. 1924 yılında Türkiye’ye dönerek Aydınlık’ta yazılar yazmaya başladı. 1925’te TKP Kongresine katıldı. 15 yıl kürek cezasına mahkum edildiği 1925 davasından önce SSCB’ne gitti. 1926’da Viyana Konferansı’na katıldı. 1927 yılında gıyaben 3 ay hapse mahkum oldu .1928 yılında tutuklanarak 3 ay hapis cezası aldı. TKP içindeki Muhalefet Grubuna öncülük etti. 1929 yılında Pavli adasında bir kongre düzenledi ve bunun üzerine 1930 yılında TKP’nden atıldı. 1932 yılında 4 yıl hapse mahkum oldu, 1933 affı ile cezası düştü. 1936 yılında gizli örgüt yöneticiliği iddiasıyla tutuklandı ancak yargılama sonunda beraat etti. 1937 yılı sonlarında kendisini ziyarete gelen bir Kara Harp Okulu öğrencisini polis sanarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne haber vermesinden sonra başlayan “Harbiye” ve “Donanma” davalarında yer aldı. 1950 yazında afla tahliye oldu. 1951 yazında Türkiye’den ayrılarak SSCB’ne gitti. 1963’te Moskova’da öldü.Şiirleri, oyunları, yazıları, mektupları 29 ciltte toplandı. Hakkında 100’den fazla kitap yazıldı. 280 1902’de dünyaya geldi. 1919’da Kuvayı Milliye hareketine katıldı.Askeri öğrenci olarak gerçekleştirdiği tıp öğrenimi sırasında TİÇSF aracılığıyla devrimci faaliyete katıldı. Aydınlık’ta takma adla yazılar yazdı. 1925’te TKP Kongresine katıldı.Aynı yıl, 10 yıl kürek cezasına çarptırıldı ve ertesi yıl çıkan afla tahliye oldu. İllegal Alev ve Bolşevik dergilerini çıkardı.1927 tevkifatında yer aldı, 3 ay hapse mahkum oldu. 1928’de Kıvılcım dergisini çıkardı. 1929’da 4 yıl 6 ay hapis cezası aldı. 1933 affı ile hapisten çıktı. 1935’te Marksizm Bibliyoteği yayınevini kurdu.Marx, Engels ve Lenin’in eserlerini yayımladı. 1938 yılı Donanma davasında 15 yıl ağır hapis cezasına mahkum edildi.1950 affı ile hapisten çıktı. 1954’te Vatan Partisi’ni kurdu. Parti 1957 yılında kapatıldı ve Hikmet Kıvılcımlı da 2, 5 yıl hapis yattı. 1965 yılında Tarihsel Maddecilik yayınlarını kurdu. Tarih Tezi’ni “Tarih, Devrim, Sosyalizm” adıyla yayımladı. 1967’de Sosyalist Gazetesini yayınladı. 1968’de İşsizlik ve Pahalılıkla mücadele Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. 1971 yılında öldü. Hikmet Kıvılcımlı’nın ölümünden önce ve sonra pek çok eseri yayımlandı.

Page 88: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

80

Salih (Hacıoğlu), Elektrikçi Nuri, Faik Usta, Şevket Süreyya (Aydemir)281, Devlet

Demiryolları memurlarından Mahmut ve Vanlı Kazım.282 Akbulut, kongrede 28

delege ve o dönem için nispeten güçlü olan Komsomol’dan birkaç temsilcinin hazır

bulunduğunu yazmıştır.283 Kongrenin gündeminde şu sorunlar yer almıştır:

1. Köylü sorunu. Konuşmacı, Hacıoğlu Salih.

2.İşçi sınıfının durumu ve işçiler arasında yürütülen çalışmalar. Konuşmacı, Şevket Süreyya

3.Gençlik içinde çalışma. Konuşmacı, Alimov

4.Parti tüzüğü

5.Parti yönetim organlarının seçimi284

Türkiye’deki komünist örgütlerin parti etrafında toplanmasını sağlayan bu

kongrede, Şefik Hüsnü genel sekreterliğe seçilmiş ve ülkedeki gergin hava da hesaba

katılarak Şefik Hüsnü’ye oldukça geniş yetkiler tanınmıştır.

B. Takrir-i Sükun Kanunu ve 1925 Tutuklaması:

1925 Kongresi toplanmadan kısa bir süre önce, Mete Tunçay’ın “dinsel bir

giysi altında ulusal bir başkaldırı”285 olarak nitelendirdiği Şeyh Sait ayaklanması

patlak vermiştir. Ancak bu ayaklanmayı hem TKP’liler hem de Komintern organları

İngiliz emperyalizminin kışkırtmasıyla, ilerici burjuvaziye karşı gerici feodalizmin

tepkisi olarak değerlendirmişlerdir286

Orak Çekiç’in 5 Mart 1925’te çıkan yedinci ve son sayısı, Şeyh Sait isyanına

şiddetle cephe almaktadır:(manşet) “Yobazların Sarıkları Yobaz Zümresine Kefen

Olmalı! Yobazlarıyla, Ağalarıyla, Şeyhleriyle, Halifeleriyle, Sultanlarıyla Birlikte

Kahrolsun Derebeylik! İrtica ve Derebeyliğe Karşı Mücadele İçin Köylüler Köy

Meclisleri, Ameleler Sendikalar Etrafında Teşkilatlanmalıdırlar.” Ayrıca TKP’nin

bu süreçte hükümet ile birlikte hareket edeceği açıklanmıştır: “Arkadaş, kara kuvvet 281 1897’de doğdu. Mustafa Suphi’nin kurduğu TKP’ne katıldı. 1921’de KUTV’da eğitim gördü. 1924 sonlarında Türkiye’ye dönerek Aydınlık dergisinin yazı kadrosuna katıldı.1925 TKP Kongresine katıldı, 1925’te 10 yıl kürek cezasına mahkum oldu. 1926 affı ile hapisten çıktıktan sonra TKP içinde etkin olmaya başladı. 1927 tutuklamasında yer aldı. Bu tarihten sonra TKP’nden koptu ve 1932’de Kadro hareketi içinde yer aldı.1976 yılında öldü. 282 A. Sayılgan, 1972, s. 189. 283 E. Akbulut, ibid, s. 30. 284 ibid. 285 M. Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), İstanbul, s. 136. 286 M. Tunçay, 1992, s. 20.

Page 89: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

81

bizim de, burjuvazinin de düşmanıdır. Biz herşeyden evvel bu düşmanı yenmeliyiz;

burjuvazi ile de ayrıca kozumuzu paylaşırız.”287

“Kürt ayaklanması”nın görünüş olarak irticai bir temele dayanması, Halk

Fırkası’nın yalnız bu hareketi bastırmayıp, kendisine karşı belirmiş tüm tepkileri

söndürebilmesi için zemin hazırlayıcı bir etken olmuştur.

Yeni kurulan İsmet Paşa Kabinesi, bir yandan Doğudaki ayaklanmayı askeri

tertiplerle tasfiye ederken bir yandan da 4 Mart 1925 yılında kabul edilen Takrir-i

Sükun Kanununa dayanarak her türlü muhalefeti susturmuştur. 1924 yılında kurulan

ve Halk Fırkası’nın giriştiği siyasal devrimlere ve özellikle de laikliğe karşı halk

kitleleri arasında doğan tepkilerin aracı olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası gibi,

Şeyh Sait ayaklanmasında hükümeti destekleyen TKP de bu çerçevede yer almıştır.

Komintern Yayınlarında bu tutuklamaların sebebi, şöyle açıklanmıştır:

TKP 1925’teki tutuklamalardan önce, Aydınlık adlı yasal bir aylık kuramsal organ (1500 tiraj), aynı adla (Fevkalade Amele Nüshaları) bir işçi organı (3000 tiraj), Orak Çekiç diye bir haftalık gazete, ayrıca yasadışı bir organ yayımlanmaktaydı. Bunlardan başka 5 tane yasal risale (toplam tiraj 15000) ve birçok yasadışı risaleler çıkarmıştı. Parti, Kemalist özgürlüğün değerini abartarak 1924’te bütün aygıtını yasallaştırmış ve bu yargılama sonucunda geniş ölçüde zayıflamış ve çözülmüştür. 288

Komünistlere karşı yürütülen kovuşturma, ilk olarak Aydınlık ve Orak Çekiç

dergilerinin yayımlanmasına son verilmesi ile başlamıştır.289 Bunun üzerine Şefik

Hüsnü ve Hasan Ali Nisan ayında yurtdışına kaçmışlardır. Kalanların çoğu ise

mücadeleye devam etmeye çalışmışlar, yayın organlarının kapatılması üzerine,

Bursa’da beş yıldır çıkmakta olan Yoldaş gazetesine el koyarak 23 Nisan’da onu

radikal bir içerikle yayımlamaya başlamışlardır. Ancak 1 Mayıs 1925’te

yayımladıkları bir beyanname üzerine, bu çevre üyelerinin 38 kişi olmak üzere,

hemen hemen tüm ileri gelenleri tutuklanarak Ankara’daki İstiklal Mahkemesi’nde

“komünist teşkilat ve propagandası yapmak suretiyle emniyet-i dahiliyeyi ihlal ve

binnetice şekl-i hükümeti tağyire matuf ef’al ve harekatta bulunmak” ithamı ile

287 M. Tunçay, 2000, s. 199. 288“The Communist International:Between The Fifth and Sixth World Congresses”, 1924-1928, London, 1928; M. Tunçay, 2000, s. 200. 289 A. Sayılgan, 1972, s. 191.

Page 90: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

82

yargılanmışlardır. 12 Ağustos 1925’te verilen karara göre, çoğu, 7, 10 ve 15 senelik

üç kategori üzerinden küreğe mahkum edilmişlerdir.290

Sayılgan’a göre, bu davada hüküm giyen komünistlerden bazıları şunlardır:

Yoldaş gazetesi sahibi İbrahim Hilmi, Amele Teali Cemiyeti azasından Şevki,

Elektrikçi Nuri, Güzel Sanatlar öğrencisi Samih, Öğrenci Nuri Haydar, Sadrettin

Celal (Antel), 7’şer yıla; Süleyman Necati (üster), Amele Teali Cemiyeti Genel

Sekreteri Abdi Recep, Şevket Süreyya (Aydemir), Orak Çekiç gazetesi müdürü

Eczacı Vasıf, Askeri Doktor Mümtaz, Askeri Tıp talebesi Hüseyin Hikmet

(Kıvılcımlı), 10’ar yıla; Şefik Hüsnü (Değmer), Nazım Hikmet (Ran), Hasan Ali

(Ediz) de 15’er yıla mahkum olmuşlardır.291 Tunçay, Şefik Hüsnü’nün Almanya’ya,

Hasan Ali ve Nazım Hikmet’in Rusya’ya gittiğinin anlaşıldığını yazmıştır.292

Şefik Hüsnü, 1926 yılında yazdığı “Türkiye’de Komünist Hareket”

isimli yazısında, 1925 tutuklamasını şöyle değerlendirmiştir:

..Aynı yılın (1925) 5 Mart’ında Kemalist burjuvaziden korkunç bir darbe yediği zaman Komünist hareket, bu çok verimli çalışmanın en iyi dönemindeydi. Komünist savaşçıların çalışmaları öteden beri sıkı bir polis denetimi altındaydı. Hükümetin, bu çalışmalara son vermek için en küçük bir fırsatı kullanacağı herkes tarafından biliniyordu. Ancak bütün komünist yayınların çıkmasını bir anda yasaklayan bakanlık yönergesi yine de beklenmiyordu. Çünkü, o sırada, aşırı sert önleme gerekçe olacak hiçbir şey olmamıştı. 293

Ayrıca yazıda, polisin illegal bir partinin varlığını kanıtlayacak önemli

belgeler ele geçirmiş olduğunun sanıldığı fakat iddianamede yargılanan komünistler

aleyhine hiçbir ciddi kanıtın bulunmadığının anlaşıldığı belirtilmektedir.

1925 tutuklaması, Türkiye sol hareketi için bir dönemin bitişini

simgelemektedir. Şefik Hüsnü de bu durumu, “Bu kayıplar yüzünden ağır bir darbe

yiyen komünizm, yeni mücadele koşullarına uymak ve bunun sonucu olarak çalışma

biçimini değiştirmek zorunda kaldı”294 sözleriyle ifade etmiştir. Burada sözü edilen

290 M. Tunçay, 2000, s. 202. 291 A. Sayılgan, ,ibid. 292 M. Tunçay, ibid, s. 222. 293 25 Ekim 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1926, sayı 6 (15), s. 269-273, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, 1995, s. 63. 294 ibid, s. 63.

Page 91: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

83

dönem, “illegal çalışma dönemi”dir. Şefik Hüsnü, yazısında devamla, komünist

basının yasaklanmasından 1926 yılındaki Viyana Konferansı’na kadar geçen zamanı

üç döneme ayırmıştır:

İlk dönemde komünistler kendilerini, milliyetçi burjuvazinin meydan okumalarına cevap verebilecek kadar güçlü sandılar. Yayın organlarına karşı girişilen baskılara cevap olarak, taşrada teni bir yayın organı çıkardılar.295 Sendikalara ve işçi derneklerine katılmaktan da geri kalmadılar. 1 Mayıs 1925’te bir kitapçık yayımlayıp komünist basının susturulmasına karşı protesto eylemleri niteliği taşıyan gösteriler düzenlediler..Kitapçığın ve 1 Mayıs gösterisinin ümit verici sonuçlarına rağmen, hareketin teröre karşı koyabilmesi için, kitleler tarafından yeterince desteklenmediğini gösterdi. Ayrıca hükümet, bütün sert önlemlerine rağmen ajitasyona devam eden herkesin işini kısa yoldan bitirmek için gerekli kararları almada duraksamadı. Bu dönem, 1925 yılının 5 Mart’ından Mayıs sonuna kadar sürdü.296

İkinci dönem olarak adlandırılan “komünistlerin tutuklanması ve

yargılanması” aşamasında ise şu gelişmeler göze çarpmaktadır:

..Bu dönemde belli bir panik göze çarpmaktadır. Kamuoyunda çok tanınan savaşçılar yasal çalışmaları yüzünden İstiklal Mahkemesi’ne verildiler. Yalnızca çok gizli bir kesim çalışmalarını sürdürüyor. Merkez ile taşra arasındaki bağ çok yetersizdir. İşçilerin daha önce komünist harekete yönelmiş olan bütün dikkatleri, şimdi zindanlara atılmış olan komünistlerin kaderlerinin belirleneceği Ankara İstiklal Mahkemesi’ne çevrilmiştir. Bekleme döneminin sona erdiği 13 Ağustos 1925 gününe kadar, yarı-legal çalışmaya yeniden başlanabileceği konusunda hala bazı hayaller yaşanıyordu. 297

Üçüncü dönemde ise, komünistlerin yargılanmasında verilen kararların

sertliği, yarı-legal çalışma umutlarını tümden yıkmıştır. Bu dönem, herkesin, “artık

milliyetçi demokrasiden hiçbir şey beklenmeyeceğini”298 kavradığı bir dönem

olmuştur. Şefik Hüsnü, illegal döneme geçiş zorunluluğunu şu sözlerle

aktarmaktadır:

295 Burada, Bursa’da çıkarılan Yoldaş gazetesi kastedilmektedir. 296 “Türkiye’de Komünist Hareket”, 25 Ekim 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1926, sayı 6 (15), s. 269-273, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, 1995, s. 64. 297 “Türkiye’de Komünist Hareket”, 25 Ekim 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1926, sayı 6 (15), s. 269-273, ibid, 1995, s. 64. 298 ibid.

Page 92: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

84

..Yönetici merkez, bütün çalışmalarını engelleyen çeşitli zorluklarla karşı karşıyaydı. Merkezin çözmesi gereken ilk mesele, ne pahasına olursa olsun Parti’nin taban örgütüne hakim olmaya başlayan paniği yok etmek, sonra örgütün daha fazla dağılmasına engel olmak için az ya da çok darbe yemiş kadroları olabildiğine kısa bir zaman içinde yeniden toplamaktı. Bu acil önlemler alınmadan, Partinin işçilerle ilişkisini sürdürebilmesi gerçekten söz konusu olamazdı. Bu ilişkilerin kaybolması, partinin ölümü demekti. Bu tehlike karşısında merkez, tutuklanmış olan savaşçıların hüküm giymelerinden sonra eski ilişkileri yeniden kurmak ve düzenli bir gizli çalışmaya zemin hazırlamak için taşraya gizli görevliler gönderdi.

2. 1926 VİYANA KONFERANSI VE “MENŞEVİK-TASFİYECİ”

MERKEZ KOMİTESİ

A. Viyana Konferansı

Yakın bir zamana kadar, TKP’nin tarihinde önemli bir yer tutan Viyana

Konferansı hakkında belgesel bir kaynak bulunmamakta idi. Bu kaynaklardan sadece

Sayılgan’ın yapıtında, Konferansa Türkiye’den ve Moskova’dan dörder kişinin

katıldığı açıklanmıştır. Bunlar, Türkiye’den Vedat Nedim, Hamdi Alev (Şamilov)299,

Faik Usta ve Balıkesirli Baytar Mehmet; Rusya’dan Dr. Şefik Hüsnü (Değmer), Ali

Cevdet, Nazım Hikmet, Hasan Ali (Ediz)’dir. 300

2002 yılında yayımlanan bir eser301 ise, Viyana Konferansı tutanaklarından

sınırlı da olsa, bazı belgeler sunmaktadır. Akbulut, 27-29 Mayıs 1926 tarihlerinde

toplanmış olan Viyana Konferansı’na yurtdışından B. Ferdi (Şefik Hüsnü), Halim

(Hasan Ali) ve Nazım Hikmet, Türkiye’den ise Şamil (Hamdi Şamilov), Asım

299 1894 yılında doğdu. 1. Dünya Savaşı yıllarında komünist düşünce ile tanıştı.KUTV’da eğitim gördü. 1924 yazında Türkiye’ye döndü. 1925 TKP Kongresine katıldı. 1925 tutuklamalarının dışında kaldı. 1926 Viyana Konferansına katıldı. Vedat Nedim’in sekreterliğindeki Merkez Komitesi’ni yetersiz görerek Nazım Hikmet’in muhalefet grubu içinde yer aldı. 1930’da Nazım Hikmet’le birlikte Partiden atılanlar arasında yer aldı. 1938 yılında Donanma askerini askeri isyana tahrik ve teşvik ettiği gerekçesiyle yargılandı. 18 yıl hapis cezasına mahkum oldu, 1950 affı ile hapisten çıktı.1950 yılından sonra başka hiçbir faaliyette ismine rastlanmadı.1969’da İstanbul’da öldü. 300 A. Sayılgan, 1972, s 193-194.. 301 E. Akbulut, 2002.

Page 93: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

85

(Vedat Nedim) ve Mehmet (Baytar Mehmet)’in katıldığını açıklamıştır. Yani bu

listede, Sayılgan’ın sözünü ettiği Faik Usta ve Ali Cevdet yer almamaktadır.302

Bu konferansta, TKP’nin başkanlığına Şefik Hüsnü, genel sekreterliğine ise

Vedat Nedim (Tör) getirilmiştir.303 1925 Kongresi’nde TKP’nin program ve tüzük

sorunları ele alınmadığından, konferansta ülkedeki siyasal durumun

değerlendirilmesinin yanı sıra bu konulara ağırlık verildiği görülmektedir.304

Tartışmalardan anlaşıldığı kadarıyla ana konular, burjuvazi ile proletarya

arasındaki mücadele, demokrasinin niteliği ve bu ilkesel konular çerçevesinde pratik

olarak Kemalizm ve irtica konusunda takınılacak tutum olmuştur.305

Bunun dışında Konferansta görüşülen konular ancak başlık olarak

aktarılabilecektir. 27 Mayıs 1926 günü için Konferansın gündemi şöyledir:

1. Program projesi

2. Türkiye’nin siyasi vaziyeti ve partinin nokta-i nazarı hakkındaki tez

3. Asım (Vedat Nedim) yoldaşın yine aynı tarzda bir raporu

4. Türkiye merkezi teşkilatı hakkında bir tez

5. Eski teşkilat platformunun bir daha gözden geçirilmesi

6. Neşriyat meselesi

7. Gençlik Meselesi306

28 Mayıs 1926 günü için ise gündemde şu konular vardır:

1. Asım (Vedat Nedim) yoldaşın merkez ve vilayetler hakkında umumi teşkilat raporu

2. Taşra raporları

3. İcra Komitesi hakkında malumat307

Son olarak, 29 Mayıs’ta şu konular görüşülmüştür:

1. Suriye ile rabıta

2. Pan-İslamist kongreler

3. Yakın neşriyatı somut olarak tesbit etmek

302 E. Akbulut, 2002, s. 67. 303 M. Tunçay, 2000, s. 40. 304 E. Akbulut, ibid. 305 E. Akbulut, ibid, s. 72. 306 TÜSTAV Arşiv belgeleri, CD 22, Klasör 28-36, Belge 4. Aktaran, E. Akbulut, 2002 s. 67, 68. 307 ibid, s. 68.

Page 94: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

86

4. Burjuva gazetelerine iştirak meselesi

5. Hapishanedeki arkadaşlar hakkında karar. 308

Tartışmaların genel çerçevesine bakıldığında, Konferansın yurtdışında

bulunan Şefik Hüsnü’nün, 1925 tutuklamalarına dahil olmayıp Türkiye’de kalan

komünistlerin çalışmalarından memnun olmadığı ve bu çalışmalara bir yön verilmesi

gerektiğini düşündüğü için toplandığı anlaşılmaktadır. Konferansta, TKP’nin

politikaları neticesinde Partinin işçi yığınları üzerindeki etkisini kaybettiği ve

yığınlardan uzaklaşarak devrimci kimliğini yitirme tehdidi altında olduğu üzerinde

durulmuştur.309 Konferansa katılanlar arasında genel bir uyum gözlenmemektedir.

Şefik Hüsnü ve diğer TKPliler ile Vedat Nedim arasında ve yine Şefik Hüsnü ile

Nazım Hikmet arasında bazı tartışmalar yaşanmıştır. Parti içindeki çözülmelerin

temellerini göreceğimiz bu tartışmaları “Menşevik-Tasfiyeci Merkez Komitesi” ve

“Nazım Hikmet Muhalefeti” başlıkları altında değerlendirmeye çalışacağız.

Viyana Konferansı’nda, TKP’nin yeni bir eylem programı ve tüzüğü kabul

edilmiştir. Komintern’in direktifleri doğrultusunda hazırlanan bu Programın

TKP’deki değişimi yansıttığı söylenebilir. 1925’e kadar geçen dönemde

emperyalizme karşı burjuvazi ile birlikte savaş verme düşüncesi, 1926 Programında

yerini Kemalist Halk Partisi’ne karşı mücadelenin emperyalizme karşı mücadeleden

ayrılamayacağı ilkesine bırakmıştır.310

B. “Menşevik-Tasfiyeci Merkez Komitesi”

1925 tutuklamalarından önce; Şefik Hüsnü, Nazım Hikmet ve Hasan Ali’nin

yurtdışına kaçması ve İstiklal Mahkemesi’nin TKP ileri gelenlerinden bir kısmını

mahkum etmesinden sonra Parti, bu tutuklamadan sıyrılabilenlere kalmıştır. Bunların

en önemlisi Vedat Nedim (Tör)’dir. Yine, 1926 yılında yeni Türk Ceza Kanunu’nun

kabul edilmesiyle birlikte salıverilen komünistler arasında yer alan Şevket Süreyya

Aydemir’in ise bu süreçte parti yönetiminde etkin olduğu anlaşılmaktadır.311

308 TÜSTAV Arşiv belgeleri, CD 22, Klasör 28-36, Belge 4; Aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 68. 309 E. Akbulut, ibid, s. 74. 310 “Türkiye Komünist Partisi Çalışma Programı (1926)”, 3. Madde, H. B. Gürses, Şefik Hüsnü Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, İstanbul, 1994, s. 256. 311 M. Tunçay, 1992, s. 40.

Page 95: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

87

Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu’nun 1925-1926 yıllarını kapsayan

“Doğu Ülkelerinde Devrimci Hareketler” üzerine raporunun Türkiye ile ilgili

bölümünde TKP üzerine şunlar ileri sürülmekteydi:

..Partinin çekirdeğini aydınlar (öğrenciler) oluşturmaktaydı. Partinin açık bir çizgisi yoktu; en önemli mesele olan Kemalist hükümete karşı tutum konusunda bile Parti açık bir tavır alamıyordu. Yönetimdeki arkadaşlar arasında her ikisi de aynı derecede tehlikeli olan iki sapma dikkati çekmekteydi. Yoldaşların bir bölümü, Kemalistlerle aynı blok içindeydiler ve Partiyi liberalizmin yoluna sokmak istiyorlardı. Baskılardan dolayı özellikle güçlenmiş olan diğer bölüm ise, “gerici burjuvazinin temsilcisi” olarak nitelendirdiği Kemalist harekete karşı kararlı bir mücadele istiyordu. Partinin kitle içinde çalışma konusunda hiçbir tecrübesi yoktu. Parti, sadece proletaryanın ve aydınların üst tabakaları arasında çalışma yapıyordu. Köylü kitleleri, partinin varlığından bile haberdar değildiler. 312

Bu rapordan da anlaşılacağı gibi, 1925 yılından itibaren etkin olmaya

başlayan bu grubun Şefik Hüsnü ve Komintern ile bu tarihlerden itibaren

anlaşmazlığa düştükleri anlaşılmaktadır. Komintern’in direktifleri doğrultusunda

hazırlanan 1926 programını kabul etmeyen ve ülke içinde “edilgin” bir tutum izleyen

bu yönetimin tutumu parti içinde bir bölünmeye sebep olmuştur. Sayılgan’a göre

(1972: 194), yönetimin bu tutumunun sebebi, “mücadeleyi Komintern’in kararlarına

göre değil, Türkiye şartlarına göre yürütmek” şeklindeki bir düşünceden

kaynaklanmaktadır.313

Vedat Nedim’in TKP’nin Komintern tarafından verilen direktiflere ve 1926

programına göre çalıştırmanın “cezaevlerini doldurmaktan başka hiçbir şeye

yaramayacağı”nı ve “Komintern’in direktiflerini sadece birer tavsiye olarak

gördüğü”nü ifade etmesi, Komintern’le olan ilişkilerde gerginliğe sebep olmuştur.314

Komintern’in Altıncı Kongresi’nde KEYK Raporunun Türkiye ile ilgili

bölümünde bu konu üzerinde durulmuştur. Bu raporda, Vedat Nedim yönetimindeki

Merkez Komitesi, Menşevik-tasfiyeci şeklinde nitelendirilmektedir:

312“Komünist Enternasyonal Tutanakları”, Carl Hoym und Nachfolger Basımevi, s. 1-355, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, (ed.) F. Bursalı, 1979. 313 A. Sayılgan, 1972, s. 194. 314 B. Şen, 1999, s. 98.

Page 96: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

88

Bu sapmanın taraftarları, işçileri siyasi mücadeleye çekmek yerine onlara “Marksist eğitim” vermekle yetinmeyi ve olsa olsa ekonomik mücadeleyi315 savunuyorlardı. Ama bu yoldaşlar, yönetimde bulunmalarına rağmen ekonomik mücadelede de pasif davrandılar. Büyük grevlerde, örneğin tütün işçilerinin grevinde, Parti hiçbir rol oynamadı. Ayrıca İstanbul kayıkçılarının Kemalist Şirketi Hayriye’ye karşı mücadelesi silahlı çatışmaya kadar vardığı halde, bu Parti yöneticileri, Kemalistlerin desteklenmesinden yana çıktılar.316

Bu anlaşmazlık noktaları, 1926 yılında Şefik Hüsnü’nün TKP Merkez

Komitesi’nin faaliyetlerini yönlendirmek amacıyla topladığı Viyana Konferansı’nda

açıkça görülmektedir. Vedat Nedim ve Şefik Hüsnü, teorik ve pratik pek çok noktada

ters düşmüşlerdir.

Vedat Nedim Konferansta, Türkiye’de kendiliğinden gelişen hareketleri

abartmamak gerektiği ve bilinçli sınıf hareketi denildiği zaman, bundan

“komünistlerin doğurduğu hareketleri” anlamak gerektiğini savunmuştur. Şefik

Hüsnü gibi, Konferansta bulunan Hamdi Şamilof ve Nazım Hikmet de bu görüşe

karşı çıkmışlardır. Şefik Hüsnü, bu sözlere şöyle bir müdahalede bulunmuştur:

Görüyorum ki amele meselesi hakkında bazı arkadaşlarda yanlış bir telakki var..Türkiye amele sınıfı hakkında Asım (Vedat Nedim) yoldaşın sarf ettiği sözleri Türkiye Komünist Fırkası rehberi sıfatıyla reddediyorum. 317

Yine Viyana Konferansı’nda Vedat Nedim, “Komünist Partisi adına

konuşmak, burjuvazinin acımasız terörünü davet edecek ve Parti örgütlerinin

dağılmasına yol açacaktır. Çünkü Parti zayıftır ve burjuvazinin terörüne dayanamaz.”

görüşünü savunmuştur.318

Böylesi bir anlaşmazlık ortamında, Şefik Hüsnü’nün neden Vedat Nedim’e

Genel Sekreterlik görevini verdiği sorusu gündeme gelmektedir. Şefik Hüsnü, daha

sonraki bir raporunda, bu konuya açıklık getirmektedir. Bu rapora göre, komünist

315 Vedat Nedim yönetiminin ekonomik mücadeleyi nasıl uyguladığına bir örnek oluşturması açısından, “kayıkçılar grevi” örneğini vermek gerekir. Bu grevde TKP yönetimi, “kayıkçıların proleterleşmiş küçük burjuvaziyi temsil ettikleri” ve “partinin görevinin onların proleterleşmelerini hızlandırmak olduğu” savunularıyla Kemalist önderleri destekler bir tutum takınmışlardır. Bkz. S.J. Astreiou, “TKP 1925-1935”, Birikim 1989, s. 62. 316 “Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı”, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketleri, (ed.) F. Bursalı, 1979, s. 191-192. 317 TÜSTAV, Eski Türkçe, CD 22, Klasör, 28_36, Belge 11 vd’nden aktaran, Akbulut, 2002: 74. 318 E. Akbulut, 2002, s. 74.

Page 97: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

89

hareketin devamlılığını sağlamak için tek yol, Partinin “1925 tutuklamasına dahil

olmayan bu kalıntılarla” yönetimiydi. Şefik Hüsnü, bu “kalıntılar”dan Vedat

Nedim’e öncelik verme sebebini, onun “en çok siyasal bilgiye sahip olan partili”

olduğu şeklinde açıklamıştır.319

3. 1927 TEVKİFATI VE SONRASI

A. “Menşevik-Tasfiyeci” Merkez Komitesinin Tasfiyesi

Viyana Konferansı’ndan sonra Şefik Hüsnü ve Vedat Nedim-Şevket Süreyya

arasındaki ilişkiler iyice gerginleşmiştir. Şefik Hüsnü, Şevket Süreyya’nın eleştirdiği

görüşlerini yazdığı bir raporda aktarmaktadır. Bu rapora göre, Şevket Süreyya,

Türkiye’de henüz bir ulusal burjuvazinin gelişmediğini düşünmektedir. Kemalizm

ise, devlet erkini kullanan bir bürokrasiden başka bir şeyi temsil etmemektedir.320

Şefik Hüsnü ve Nazım Hikmet bu dönemde TKP Merkez Komitesine

mektuplar göndermiştir. Mektubun genel havasından da, dış büronun (Şefik Hüsnü,

Nazım, Hamdi Şamilof, Hasan Ali) özellikle Şevket Süreyya’nın bağımsız hareket

etme eğilimlerini eleştirdiği, Vedat Nedim’in ise henüz dış büro ile bağları tamamen

koparmadığı anlaşılmaktadır:

Aydemir’e Ferdi (Şefik Hüsnü) ile Nazım’ın mektuplarını verdik. Ancak bu mektuplar bize aşırı sert geldi. Bu içinde yaşadığımız ortamın psikolojik etkisinin tipik bir örneği. Herşeyin hemen, mükemmel ve ideal bir biçimde olmasını istiyorsunuz..Aydemir karakterindeki bir komünistin böylesi aceleci bir tarzda likide edilebileceğine inanmıyoruz.. Aydemir kesin bir konspirasyona321, aşırı bir ihtiyata taraftar. Parti’nin ilanı konusunda bizden biraz farklı düşünüyor. İnanıyorum ki, hatalı olduğuna onu ikna edeceğiz. 322

Önemli bir nokta da, Merkez Komitesi’nin Dış büro ile arasındaki

anlaşmazlığın teorik değil, pratik sorunlardan kaynaklandığını öne sürmesidir. Şefik

Hüsnü, Merkez Komitesi’nin son raporundan şöyle aktarmaktadır:

319 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, Klasör 3_8, Belge 389, aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 91. 320 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 29, Klasör 3_8, Belge 389, E. Akbulut, 2002, s. 82. 321 Gizlilik 322 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 22 Klasör 28-36, Belge 428, E. Akbulut, ibid, s. 81-82.

Page 98: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

90

Çok haksız olarak saldırıya uğruyoruz. İlkesel olarak hemen hemen her noktada sizlerle mutabıkız. Partimizin varlığının ilanı sorunlarında, seçimler konusunda, komünist hücrelerin faaliyeti konusunda bizi ayıran hiçbir şey yok ve sizlerin teorik formülasyonlarınızın altına imza atabiliriz. Ancak, bunların pratik faaliyetimizde uygulanmalarına gelince, bu başka bir şey. Burada, sizinle mutabık değiliz. 323

Bu son raporda artık, savunmadan ziyade bir meydan okuma havası

sezilmiştir. İlişkileri tamamen kopma noktasına getirenin de bu rapor olduğu

sanılmaktadır. Çünkü, Şefik Hüsnü söz konusu raporun aktarılmasından sonra, “Tüm

bu saptamalar ve belgeler karşısında, sözcüğü sakınmamak ve Türk seksiyonumuz

oldukça uzun zamandır bir komünist yönetimden yoksundur demek gerekiyor”

yargısını dile getirmiştir. Bu kopmayı sağlayan Merkez Komitesi ifadeleri şunlardır:

Bizden olmayan ve bizden uzakta yaşayanlar324, buradaki olaylar hakkında doğrudan bir değerlendirme yapamaz. Ve, size göre bize karşı onlar haklı. Bize önerdiğiniz önlemler, kaçınılmaz olarak yönetici kadrolarımızın yıkıma uğraması sonucunu verecektir. Bunları uygulamayı reddediyoruz. Faaliyetimizin biçimlerini seçme konusunda tam bir özgürlüğe sahip olmalıyız. El ilanı ve bildiri yayımlama şu anki durumda zararlıdır.325

Şevket Süreyya, 1967 yılında yaptığı bir konuşmada, bu sıralarda parti

içindeki anlaşmazlığı çözmek için Kitaigorodski isimli Komintern yetkisinin

Türkiye’ye geldiğini ve kendisinin bu temsilciyi tersleyerek aynı gün geri dönmek

zorunda bıraktığını ifade etmiştir.326 Şevket Süreyya’nın Komintern yetkilisini kovup

kovmadığı açık olmamakla beraber, aralarında oldukça sert bir tartışma geçtiği,

Şevket Süreyya’nın Şefik Hüsnü’ye yazdığı raporlardan birinde görülmektedir:

Komintern’in gönderdiği görevliye göre, dar görüşlü milliyetçileriz.327 İdeolojimizde ve eylemimizde, enternasyonalizmin en küçük izi bile yok. Tüm bu laf ebeliklerinin üzerinde durmaya bile değmez. Davranış hattımızı yalnızca birinci olarak içinde yaşadığımız nesnel koşulların sağladığı olanaklar ve sonra da kendi öz maddi ve manevi güçlerimiz belirliyor.

323 TÜSTAV Arşivi, Fransızca CD 29, Klasör 3_8, Belge 389, ibid, 2002, s. 91. 324 Komintern Yürütme Kurulu kastedilmektedir. 325 TÜSTAV Arşivi, Fransızca CD 29, Klasör 3_8, Belge 389, Aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 91. 326 Şevket Süreyya’nın 7 Ocak 1967 tarihinde Sosyalist Kültür Derneği’ndeki sözleri, aktaran, M. Tunçay, 1992, s. 49. 327 Şevket Süreyya, daha sonraki yıllarda TKP’ye milliyetçiliği getirenin kendisi olduğunu ifade edecektir.

Page 99: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

91

1928 yılına ait bir Komintern raporunda, Partinin bu “Menşevik-tasfiyeci”

unsurlardan temizlenmesinden 1927 tevkifatına kadar geçen süreç şöyle

anlatılmaktadır:

Eski Merkez Komitesi, Komintern’in talimatlarını ve 1926 Kongre kararlarını baltaladı. Gitgide daha açık bir şekilde Menşevik görüşü savundu ve hatta Komintern’den bağımsız olmayı talep etti. Komintern başka önlemler almaya zorlandı. Bütün sağlıklı unsurlar, Komintern’in çizgisini doğru kabul ettiler ve birleştiler. Partinin durumu böylece düzeldi. Bunun sonucu olarak Parti çalışması 1927 yılında canlandı: gizli yayınların çıkarılması328, güçlü bir sendika çalışması, işçilerin siyasi mücadeleye çekilmesi..gibi. 329

Burada Komintern’in “almaya zorlandığı önlemler”, Şefik Hüsnü’nün 1927

Ağustosunda yurda gönderilmesi ve Merkez Komitesi’nin tasfiye edilmesidir.

“TKP’nin bölünüp parçalanması tehlikesi” ile karşı karşıya bulunduğunu ifade eden

Şefik Hüsnü, bu durumun önlenmesi için alınması gereken bir dizi önlem öne

sürmüştür. Bu önlemler, temel olarak, Merkez Komitesi’nin dağıtılması ve Partinin

siyasal ideolojik yönetiminin Dış büronun emrinde çalışacak olan bir “teknik

yürütme komitesi”ne verilmesi ve Parti’nin illegal bir siyasal organa

kavuşturulmasından oluşmaktadır. Ayrıca bir parti konferansının en kısa sürede

toplanması gerektiğinden bahsedilmektedir.330

Şefik Hüsnü, 1926 yılında siyasi birikimine güvendiği gerekçesi ile görev

verdiği Vedat Nedim’in yönetimindeki Merkez Komitesini görevden almıştır. 1927

Tevkifatı arifesinde bu MK şu isimlerden oluşmaktaydı: Vedat Nedim, Şevket

Süreyya, Salih Hacıoğlu, Hamdi Şamilof, Mahmut, Nuri (Elektrikçi), Faik, Vanlı

Kazım, Sadrettin Celal. Şefik Hüsnü, bunlardan; Vedat Nedim, Şevket Süreyya,

Salih Hacıoğlu, Hamdi Şamilof, Mahmut (küçük memur) ve Elektrikçi Nuri’nin

yönetici rol oynamaya ve güvene layık olmadıklarını açıklamış, geri kalan MK

üyelerinin güvenilir olduğunu ifade etmiştir.331 Ancak Şefik Hüsnü’nün güvendiği

328 1927 yılında Şefik Hüsnü’nün yurda dönmesinden sonra çıkarılan Bolşevik gazetesi kastedilmektedir. 329 Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, F. Bursalı (ed.), 1979, İstanbul, s. 192, 193. 330 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 34_36, Belge 390 vd., aktaran, E. Akbulut 2002, s. 86. 331 E. Akbulut, 2002, s. 91, 92.

Page 100: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

92

aydınlardan biri olan Sadrettin Celal de, bu tarihlerde partiden ayrıldığını

açıklayacaktır.

B. 1927 Tevkifatı

Şefik Hüsnü’nün kılık değiştirerek Türkiye’ye dönmesinden sonra, yukarıda

bahsettiğimiz önlemler doğrultusunda Bolşevik isimli bir dergi yayımlanmıştır.332 Bu

dergide, genel olarak, işçi sınıfının varlığını yadsıyan burjuvazinin devrimciliğinin

artık sona erdiği ve karşı-devrimci safa geçtiği yönündeki propagandaya ağırlık

verilmiştir.333

Komintern organlarında da, Partinin etkinliklerinin bu olaydan sonra artmaya

başladığından bahsedilmekte ve 1927 tevkifatının nasıl başladığına işaret

edilmektedir:

Fakat polis, Partinin yükselen etkisi karşısında kaygı duymaktaydı ve bundan dolayı yeni tutuklamalara girişti. 1927 yılı sonunda, Partinin İstanbul’da ve diğer şehirlerde artan etkinliği yüzünden iki yüz kadar kişi tutuklandı..Eski Merkez Komitesi sekreteri, Partinin gizli çalışması konusunda polisin baş tanığı olarak ortaya çıktı. 334

Bu rapordan da anlaşılacağı gibi Vedat Nedim, Şefik Hüsnü’nün, kendisinin

başında bulunduğu Merkez Komitesi’ni dağıtmasının ertesinde polise Şefik

Hüsnü’yü ihbar ederek yakalatmıştır. Vedat Nedim, polise, TKP’nin Ankara,

Eskişehir, Adana ve İzmir teşkilatlarını bildirmiş, Şefik Hüsnü’nün “Türkiye

Komünist Partisi Merkez Heyetine” hitaben yazılmış Moskova’dan gönderdiği

mektupla, “Viyana Komitesine götürülmek üzere” kendisine verilmiş olan Fransızca

mektubu da polise vermiştir.335

25 Ekim günü Vedat Nedim ve Şefik Hüsnü’nün tutuklanması ile başladığı

kabul edilen 1927-1928 davasının Türkiye’deki solun tarihinde birtakım özellikleri

vardır. Bunlardan birincisi, hareketin o zamanki belli başlı bütün önderlerini

kapsayışıdır. İkincisiyse, bu davanın ondan önceki ve sonraki kalabalık davalardan

farklı olarak, sivil adliyede ve açık duruşmalarda yapılmış olmasıdır.

332 M. Tunçay, 1992, s. 50. 333 M. Tunçay, 1992, s. 146-148. 334 “Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı”, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 192, 193. 335 A. Sayılgan, 1972, s. 195-196.

Page 101: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

93

16 Ocak 1928 tarihinde başlayıp 23 Ocak 1928’de sona eren 1927-1928

davasında toplam olarak 56 sanık vardır. Bunlardan birinin hastalığı dolayısıyla

davası tefrik edilmiştir. Geri kalan 55 kişiden 25’i beraat ettirilmiş336, 30’u ise çeşitli

hapis ve para cezalarına mahkum olunmuştur. Bu davada ceza alanların bazıları

şöyledir: Şefik Hüsnü (1 yıl 6 ay)337, Vedat Nedim (4 aydan 2 ay 20 güne

indirilmiştir), Baytar Salih (Hacıoğlu) (4 ay), Hikmet (Kıvılcımlı) (3 ay), Muallim

Adnan (Sadık) (3 ay), Hamdi Şamilof (4 ay), Sarı Mustafa (3 ay), Nazım Hikmet (3

ay), Hasan Ali (Ediz) (3 ay), Hüsamettin (Özdoğu) (3 ay), Laz İsmail (Bilen) (4

ay)338

C. Geçici Merkez Komitesinin Oluşturulması

Bu tutuklamaların ardından Şefik Hüsnü ve Komintern’in TKP Geçici

Merkez Komitesi listesini ayrı ayrı oluşturdukları görülmektedir. Şefik Hüsnü’nün

önerisi, Dr. Hikmet (Kıvılcımlı) önderliğindeki Eczacı Vasıf, Saatçi Niko, Seyfi,

Hakkı, İsmail (Bilen) ve Hüsamettin (Özdoğu) isimli partililerden oluşacak bir

Geçici MK’dir. Bu isimlere ek olarak, Ali Cevdet’le Hasan Ali (Ediz)’in de

Türkiye’ye kısa süre içinde gelmesi gerektiğini ifade etmiştir. Şefik Hüsnü, böylesi

bir Komite ile kendi güvendiği çevre ile Komintern’in üzerinde durduğu İsmail

(Bilen) ve Hüsamettin (Özdoğu)’i339 bir araya getirmektedir.

Şefik Hüsnü, kendisinin hapiste bulunduğu bu sıralarda TKP’nin konumunu

Komintern’e yazdığı bir raporda aktarmaktadır. Bu raporda, Parti içinde üç ayrı

grubun oluştuğunu ifade etmektedir. Söz konusu rapor incelenecek olursa, Şefik

Hüsnü’nün 1927-1929 dönemini neden bir “Fetret Devri” olarak nitelendirdiği daha

iyi anlaşılacaktır:

a) Eski MK ve onu izleyen üç beş unsur. Çoğunluğu KUTV öğrencisi olan bu unsurlar, Partiyi uçurumun kenarına kadar götürdükten sonra, sapmalarını açıkça itiraf etmeksizin mahkemeden bu yana bize yaklaşmaya çabalıyorlar...Açıkça görülüyor ki, Partiden kesin olarak uzaklaştırıldıkları takdirde

336 Şevket Süreyya, beraat edenler arasındadır. 337 Şefik Hüsnü, bu davada 6 ay ceza almakla birlikte Ankara İstiklal Mahkemesi’nin 1925 yılında verdiği 15 yıllık cezadan indirilen 1 yılla birleştirilince toplam cezası 1 yıl 6 ay olmuştur. Bkz. M. Tunçay, 1992, s. 55. 338 M. Tunçay, 1992, s. 53, 54. 339 Şefik Hüsnü’ye göre, İsmail Bilen ve Hüsamettin Özdoğu Partiyi yönetecek kadar olgun değillerdi. Partinin kaderini tek başına onların eline bırakmak çok tehlikeli olacaktı.

Page 102: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

94

sistemli bir fraksiyonculuğa girişmeye karar vermişler. Ancak..söz konusu olan, arkasında örgütü olmayan birkaç şeften ibarettir.

b) İs. (İ. Bilen) ve Az. (H. Özdoğu)’in mensup olduğu diğer grup. Bu birinci grubun hatalarına taban tabana zıt hatalar taşıyor. Nitekim bir tür savunma tepkisiyle bu grubu oluşturan birincilerin pasifliği ve oportünizmi olmuştur. Maceracı mizaçlı ve dar görüşlü unsurlardan oluşmuş bu grup, hareketimizin örgütlenmesi ve gelişmesi açısından pratik yararını gözetmeden çarpıcı eylem fetişizmi içinde..her zaman bir şeye veya birine karşı mücadele gereksinimi sabit fikrini taşıyor. Bu, deyim yerindeyse, kendi kendine yeterli bir fraksiyonculuk. Nitekim, Moskova’dan döner dönmez Fahri (Ali Cevdet) ve Halim (Hasan Ali)’e karşı kötü niyetli bir kampanya başlatmaktan başka yapacak bir iş bulamadılar.

c) Üçüncü grup, partinin temel çekirdeğini oluşturuyor. Son on yılın proleter hareketine doğrudan katılmış işçilerden ve genç aydınlardan oluşuyor. Bu unsurlar, partinin kurucularının çevresinde toplanıyor ve Komintern’in direktiflerini kelimesi kelimesine izliyorlar. Üyelerimizin çoğunluğunu bunlar oluşturuyor.

1927 tutuklamalarından sonra, Komintern organlarında yayımlanan yazılarda

Kemalistlere sert eleştirilerin yer aldığı görülmektedir. “Türkiye’de Komünist

Tertip” başlıklı, 1928 tarihli bir yazıya göre, Türkiye hükümetinin Komünist

Partisi’ne yönelttiği baskılar, Kemalist hükümetin gericilerin yani emperyalizmin

safına doğru bir dönüş yaptıklarını göstermektedir. 340

Söz konusu yazıya göre, Türkiye’de Komünistlere yönelik gerçekleştirilen bu

tertipler, uluslararası proletaryaya şu görevleri yüklemektedir:

1. Tutuklanan Türkiyeli komünistlerin serbest bırakılması için bir kampanya açmak.

2. Tutuklanan komünistlere işkence yapan, onları ölüm cezasıyla tehdit eden ve..iftira atan Kemalist hükümetin işlediği suçları ortaya çıkarmak.

3. ..Türkiye Komünist Partisi’nin gerçek hedeflerini ve görevlerini tanıtmak.

4. Kemalistlerin gericilikle ve emperyalizmle uzlaşma çabalarına karşı mücadelesinde, Türkiye Komünist Partisini sonuna kadar desteklemek.

340 Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 1, s. 28-31, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketli, s. 199.

Page 103: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

95

5. Kemalistlerin feodal gericilik ve emperyalistlerle uzlaşma çabalarına karşı, bütün ülkelerin işçilerinin devrimci birleşik cephesini çıkarmak. 341

Yazının devamında ise, TKP’nin mücadelesinin “yeni bir döneme”

girdiğinden söz edilmektedir. TKP ve Türkiye işçi sınıfı Kemalist hükümetle olan

ilişkilerini yeniden gözden geçirme zorunluluğuyla karşı karşıyadır. TKP için bu

dönem, eskisine oranla daha ağır sorumluluklar ve güçlüklerle dolu olacaktır.342

1928 yılının 1 Mayıs’ında bildiri dağıtan TKP üyelerinin tutuklamalarına

devam edildiği görülmektedir. Bu tutuklamalar İstanbul ve Ankara’da

gerçekleşmiştir.343 1928 yılında gerçekleşen on tutuklamada 74 kişi yargılanmış ve

bunlardan 21’i beraat etmiş, diğerleri ise 25 gün ile 4,5 yıl arasında olmak üzere

hapis cezasına çarptırılmıştır.

1928 yılında, Trakya Demiryolları ve İstanbul Tramvayları Grevleri

görülmüştür.344 Şefik Hüsnü, 1928 yılındaki İstanbul Tramvay işçileri grevinden

şöyle bahsetmektedir:

Benim İç Anadolu’ya sürüldüğüm 1928 yılında İstanbul tramvay işçilerinin büyük grevini patlatmıştık; iki bin işçi hayranlık verici bir dayanışma coşkusu içinde işi bırakıyor ve 10-12 gün boyunca güçlü yabancı şirkete karşı savaşıyordu. Şirketten yana olan hükümetin müdahalesi onları sindirmeyi başaramıyordu. Ancak sonunda bu grev, hükümetin yardımıyla yenilgiye uğratıldı. Çok sayıda yoldaş bu sırada tutuklandı. Bu hareketimiz için durgun bir dönemin başlangıcı olmuştur.345

341 ibid, s. 199-200. 342 Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 1, s. 28-31, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketleri, s. 200. 343 M. Tunçay, 1992, s. 60. 344 ibid, s. 64. 345 “Extraits D’un Expose Polique Des Liquidationnıstes Turcs”, 1927, TÜSTAV, Döküm 1, Film 38, CD 33 1-6, Sıra 285, s. 448-456.

Page 104: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

96

4. 1929 YILI İÇİNDE TKP

Şefik Hüsnü, 17 Nisan 1929 yılında tahliye edildikten sonra, sırasıyla

Varşova, Berlin ve Paris’te bulunarak, on yıl süreyle yurt dışında kalacak ve TKP’yi

dışarıdan yönetecektir. Bu tarihten sonra TKP, hemen hemen her yıl tutuklamalara

maruz kalmıştır.346

Şefik Hüsnü’nün yurtdışına çıktığı sıralarda, TKP içinde Nazım Hikmet

önderliğinde bir muhalefet grubu oluşmuştur. Bu gelişme karşısında, 1929

sonbaharından itibaren TKP’ndeki faaliyeti Hasan Ali (Ediz) örgüt sekreteri ve Ali

Cevdet ajitasyon propaganda sekreteri olarak yürütecektir.347 Dr. Hikmet

(Kıvılcımlı)’in de Parti içinde önemli bir yeri olduğu bilinmektedir. Ayrıca, Merkez

Komitesi, bu tarihlerde, daha sonraki yıllarda Partide önemli bir rol oynayacak olan

Reşat Fuat’ın Türkiye’ye gönderilmesini istemiştir.348

Bu başlık altında öncelikle, Hikmet Kıvılcımlı’nın 1929 tevkifatında ortaya

çıktığı anlaşılan Türkiye Komünist Gençler Birliği örgütü ve TKP içindeki

faaliyetlerini inceleyecek daha sonra 1929 İzmir tevkifatı üzerinde duracağız.

Partinin çizgisi açısından bakıldığında, TKP’nin Komintern’in Altıncı

Kongresinden sonra “işçilerin en büyük düşmanlarının milli devrim davasına ihanet

eden milliyetçi burjuvazi olduğu” yönündeki sol çizgisini güçlendiren bir propaganda

kampanyası başlattıkları görülmektedir.349

TKP’nde meydana gelen bu çizgi değişiminin Komintern’in etkisi yanında

başka sebepleri de olduğu düşünülmektedir. Bunlardan birisi, İsmet (İnönü) ve

özellikle de Mustafa Kemal’in 1929 yılında komünistlere yönelik sert ve tehdit dolu

açıklamalarıdır. Bu konuyu “Eskişehir İlan-ı Harbi” başlığı altında inceleyeceğiz. Bir

diğer nokta da, 1929 yılında TKP içinde Nazım Hikmet önderliğinde muhalif bir

hareketin doğmasıdır. Parti içindeki muhalefete 5. başlık altında değineceğiz.

346 A. Sayılgan, 1972, s. 201. 347 E. Akbulut, 2002, s. 110. 348 E. Akbulut, 2002, s. 115. 349 S. J. Asteriou, 1989, s. 63.

Page 105: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

97

1929 yılında Şefik Hüsnü tarafından yazıldığı düşünülen bir belgede350,

TKP’nin 1929 yılı içindeki durumu genel olarak resmedilmektedir. Burada genel

olarak Kemalistlerin tutumlarının sertleşmesi ve 1929 yılında meydana gelen

tutuklamalardan bahsediliyor:

Komünist Parti bugün, bu elverişli durumda kendisinden beklenen görevleri yerine getirmek için iki yıl öncesinden çok daha iyi durumda. İki yıl öncesini hatırlayınız, partinin başında Komintern’in yönergelerine adeta isyan eden tasfiyeci ve oportünist bir Merkez Komite bulunuyordu. Bir Komintern temsilcisi351 ülkeye gitti, bu Merkez Komiteyi dağıttı, oportünistleri engelledi ve Komünist Partide büyük bir etkinlik dönemi başlattı..1929’un başlarında Moskova’da bulunan yoldaşlarımızdan biri İstanbul’a döndü. Tutuklu bir çok yoldaş cezalarını tamamlıyor ve özgürlüklerini kazanıyordu. Bu sırada İsmet Paşa komünistlere karşı tehditler içeren bir konuşma yapıyordu, İtalya ile bir dostluk ve tarafsızlık anlaşması bir sonuca bağlanmış, borç sözleşmeleri imzalanmıştı,vs. bu olaylar nedeniyle Parti Kemalizmin ihanetini kızgın bir dille açıklayan bildiriler yayımladı. Ayrıca Parti, basın organlarının yayınını başlatıyordu.. Tüm bunlar Kemalist polisi yeniden endişelendirdi, kitlesel tutuklamalar oldu..bu kez Kemalistler çok sert vurdu. Yoldaşlarımıza işkence yapıldı, kendilerinden geçinceye kadar dövüldü. 352

A. Türkiye Komünist Gençler Birliği ve Hikmet Kıvılcımlı

1919-1925 yıllarını kapsayan dönemde bir Türkiye Komünist Gençler Birliği

(TKGB) teşkilatının Bakü Kongresi’nde kurulduğunu ve Mustafa Suphi ve diğer 14

TKP’linin öldürülmelerinden sonra bazı faaliyetlerde bulunduğunu belirtmiştik.353

TKGB, 1925 yılından sonra, yeniden faaliyete geçirilmiş görünmektedir. TKGB’nin,

bu yıllarda Hikmet Kıvılcımlı’nın yönetiminde olduğu sanılmaktadır. Hikmet

Kıvılcımlı, 1927 yılında Alev gazetesini çıkarmıştır.354 Yine Kıvılcımlı tarafından

350 Extraits D’un Expose Polique Des Liquidationnıstes Turcs, 1927, TÜSTAV, Döküm 1, Film 38, CD 33 1-6, Sıra 285, Say: 448-456. Bu belge, imzasız olmakla birlikte, yazanın 1928 yılında Anadolu’ya sürüldüğünden bahsetmesi, sahibinin Şefik Hüsnü olduğunu düşünmemize sebep olmuştur. Hikmet Kıvılcımlı’nın Şefik Hüsnü’yü hapishanede ziyaret sırasında yakalanan “Alev” gazetesi sebebiyle, Şefik Hüsnü 28 Ekim’de Yozgat’a sürülmüştür. Cezasını tamamlayıp 17 Nisan’da tahliye edilinceye kadar burada kalacaktır. 351 Bahsedilen Komintern temsilcisi, Şefik Hüsnü’nün kendisidir. 352 “Extraits D’un Expose Polique Des Liquidationnıstes Turcs”, 1927, TÜSTAV, Döküm 1, Film 38, CD 33 1-6, Sıra 285, Say: 448-456. 353 Bkz. Yurtdışı TKP ve Mustafa Suphi, s. 22. 354 M. Tunçay, 1992, s. 43.

Page 106: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

98

1928 yılında yayımlanan Kıvılcım gazetesinde TKGB’nden bahsedildiğini

görüyoruz.

Dr. Hikmet (Kıvılcımlı)’in yayınladığı Kıvılcım gazetesinde, propagandatif

ifadelerin ağırlıkta olduğu görülmektedir. Üslubun sertliğini göstermek açısından bu

gazeteden bir alıntı sunuyoruz:

..Türkiye’de amele yoktur diyen, seni inkar edenler, yağlı lekeler gibi kâşaneleri, apartmanları ile yükseliyor, senin başına bela kesiliyorlar, memleketin Allahı biziz diyorlar. Bunlar, zengin, türedi, varlıklı sınıf burjuva!...bezirganlardır.

Bu çapulculuk “Halkçılık-Demokrasi” namı altında kurulmuş bir hakim sınıf tuzağından başka nedir? Fakat, ey gürbüz vücutlu, temiz yürekli işçi, çiftçi, bugün mebus intihabatında sana emir ile istediği kodamanı seçtirerek seni peşine takan, seni koyun sürüsü gibi kırkan, bin tür vergiyle soyan..buna mukabil sana hiç manasını anlayamadığı “demokrasi diye kumpas kuran..bezirganlar da daha dün kara Sultan devrinde halifenin kuyruğunu yalayan aşağılık “kapıkulu” ve “bezirgan” idiler. 355

TKGB, 1929 1 Mayıs’ında TKGB Merkezi Komitesi başlıklı bir beyanname

de yayımlamıştır. Yeni bir savaş hazırlığında olan emperyalist devletlere karşı halkın

mücadeleye çağırıldığı bildiride, TKGB’nin istekleri şu şekilde belirtilmiştir:

Türkiye Komünist Gençler Birliği, her sahada foyası meydana çıkan Türkiye burjuvazisini..protesto eder. TKGB, burjuvazinin bu hareketlerine karşı mücadele için, işçi, köylü ve inkılapçı gençliğini kendi bayrağı altına davet eder. Kuru bir laftan ibaret olan Takrir-i Sükun Kanunu’nun yalnız kaldırılmasını değil, işçi, köylü ve fakir halk kitlelerine serbest teşkilat ve serbest neşriyat ve serbest içtima haklarının tanınmasını ister. TKGB, fakir köylüler için ücretsiz toprak, işçi için Türkiye Komünist Partisi’nin teklif ettiği bir Mesai Kanunu’nun kabulünü ister. TKGB, halkı boğmakta olan istihlak, kazanç vergilerinin derhal kaldırılmasını ve yeni gümrük tarifesinin fakir halkın menfaatini gözetmek suretiyle yapılmasını ister. TKGB işçi için 1 Mayıs’ın resmi bir gün olarak tanınmasını ister. 356

Ayrıca bildiride, TKP ve TKGB’nin “resmi bir teşkilat olarak tanınmasının

istendiği” vurgulanmaktadır.

355 Kıvılcım, TKP Naşir-i Efkarı, 1928, M. Tunçay, 1992 içinde, s. 151. 356 “Türkiye Komünist Gençler Birliği’nin 1 Mayıs Beyannamesi (1929)”, Tunçay, 1992 içinde, s.166. B bölümünde inceleyeceğimiz 1929 tevkifatının gerekçelerinden biri de, bu beyannamedir.

Page 107: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

99

B. 1929 Tevkifatı

25 Haziran’da başlayan davada tutuklanan komünistlerin suçlandığı

beyannameler, Yaşasın 1 Mayıs Beyannamesi, TKP’nden bahsedilen ve hükümetin

Osmanlı borçlarını ödemeyi kabul etmek, Musul vakası, emperyalist İtalya ile

dostluk ve İtalyan muhacirlerin Türkiye’ye gelmesinin kabul edilmesi yüzünden

suçlandığı TKGB imzasını taşıyan beyanname ile imzasız Şapka İnkılabının

“Kadınların çıplaklanması”, Harf İnkılabı’nın “Şikayetlerin susturulması” olarak

nitelendirildiği irticai bir beyannamedir.

İzmir davası, komünistlerin basına ve kamuoyuna açık son davası olmuştur.

Sadi, İzmir’de görülen bu mahkemelerin en ince ayrıntısına kadar İzmir

gazetelerinden aktarıldığına işaret etmiştir.357 Örneğin, 26 Haziran 1929 tarihli Yeni

Asır gazetesinde, mahkumların elbiselerinin şıklığından, ceket iliklerinde kırmızı

karanfiller taşıdıklarına kadar pek çok ayrıntıya yer verilmektedir.

Aralarında Dr. Hikmet (Kıvılcımlı), Hüsamettin (Özdoğu), Laz İsmail

(Bilen)’in de olduğu 36 kişinin “komünist perdesi altında irticai beyannameler

dağıtarak, halkı hükümet aleyhinde galeyana getirmek”le suçlandıkları belirtilmiştir.

Savcının “ülkede her fikrin serbest olduğunu” belirterek, davanın

“komünistlik” meselesi olmadığı, sanıkların “dini taassup ve yobazlıklardan istifade

ederek memleketi ihtilale sevk etmek ve hükümet aleyhinde galeyana getirmek”

üzere hareket ettiklerinin ifade edilmesi, komünistlerin bile irtica ile suçlanarak

yargılandıklarını göstermesi açısından ilginçtir.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı, savunmasında, “komünistlik davasından dolayı

geldiğini” veya “komünistlik sıfatı ile davada bulunduğunu” defalarca tekrar etmiştir.

Hikmet Kıvılcımlı’nın savunması gazetelere, “Marksizmi izah etmiş, velhasıl kendi

hesabına bir hayli propaganda yapmıştır” şeklinde yansımıştır.358

Önemli bir nokta, mahkemede “işkence” iddiasının ortaya atılmasıdır.

Kıvılcımlı, sanıkların hiçbirinin yakalandıkları gün veya akşamı hakim huzuruna

çıkarılmadıklarını ve işkenceye maruz kaldıklarını ifade etmiştir. Diğer sanıkların da

357 K. Sadi, 1994, s. 711-718. 358 Vakit Gazetesi, 29 Haziran 1929, aktaran, E. Karaca, “Bir Komünist Tevkifatının Öyküsü”, Birikim, 1990, s. 54.

Page 108: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

100

savunmalarının kendilerine verilen ifadeleri işkence altında imzaladıklarına

yöneliktir. Kıvılcımlı bu durumu şöyle dile getirmiştir:

..poliste tevkif edilen bir insanın yirmi dört saatten fazla kalmaması bundan dolayı bir zaruret-i kanuniye halini almıştır. Halbuki, bizler her birimiz sekizer onar gün polis idarelerinde alıkonuldu. İşkenceler altında bir insanın kendi kendine itiraflar yazmasından daha tabii ne olabilir?359

Laz İsmail (Bilen)’in savunması ise daha çok irticayı reddetmek üzerinden

olmuştur:

Ben komünistlikten değil, İcra Vekilleri Heyeti’ni İskat cürümünden maznun imişim. Halbuki beni komünist olarak tevkif ettiler. Komünistliğe irtica atfetmeyi şiddetle reddederim..İrtica ile alakadar değiliz..Komünist perdesi altında tabirini reddederim. Ben yalnız komünistim. Perde arkasında gizlenmek yani maske taşımak irticaa mahsustur.360

Dava, 16 Temmuz’da sona ermiş ve sanıklar, dört ay ile dört buçuk yıl

arasında değişen cezalara çarptırılmış, 9 kişi de beraat etmiştir. TKP Merkez

Komitesi üyeleri Hikmet Kıvılcımlı, İsmail Bilen ve Hüsamettin Özdoğu dört buçuk

sene ve sabıkalarından dolayı on beş gün fazla ceza almışlardır.361

C. “Eskişehir İlan-ı Harbi”

4 Mart 1929’da son iki yıl hemen hemen hiç kullanılmayan Takrir-i Sükun

Kanunu’nun süresinin dolması dolayısıyla TBMM’nde bir konuşma yapan İsmet

Paşa şöyle demiştir:

Vergilerin ağırlığından, (Osmanlılara ait) borçların tanındığından, BMM’nin dağılması lüzumundan tutturarak her çeşit Cumhuriyet aleyhtarına yardakçılığa yeltenen bir gizli propaganda da Komünist adını taşıyan mahdut bir zümreden yayılır ki, bunların da marifetlerine zabıta ve adliye havadisi sırasında ara sıra rast gelirsiniz. 362

Komünizme asıl sert çıkış ise, 1929 Davası sanıklarının İzmir Ağır Ceza

Mahkemesi’ndeki mahkumiyet kararının açıklanmasından birkaç hafta sonra ve

hüküm henüz Temyiz’de incelenmemişken, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in

Temyiz Mahkemesi üyelerine hitaben Eskişehir’de yaptığı konuşmadır: 359 Bkz. K. Sadi, 1994, s. 764-765. 360 ibid, s. 771-773. 361 M. Tunçay, 1992, s. 73. 362 Ayın Tarihi, 57-58-59. B. Kanun 1928, İk Kanun ve Şubat 1929, aktaran, M. Tunçay, 1992, s. 68.

Page 109: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

101

Türk milletinin içtimai nizamını ihlale müteveccih didinmeler boğulmaya makhumdur. Türk milleti kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen müfsid, sefil, vatansız ve sebükmağzların (hafif beyinlilerin) hezeyanlarında gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara müsamaha edecek bir heyet değildir..O şimdiye kadar olduğu gibi doğru yolu görür. Onu yolundan saptırmak isteyenler ezilmeye, kahredilmeye mahkumdur. Bunda köylü, amele ve bilhassa kahraman ordumuz candan beraberdir, bundan kimsenin şüphesi olmasın..bu memleketteki komünistler sadece bizim tevkif ve hapsettiklerimizden ibaret değildir. Bu işlerle bizzat ve yakından alakadar olacağım. 363

Bu konuşma, TKP tarafından “savaş ilanı” olarak değerlendirilmiş ve

karşısında “Eskişehir İlan-ı Harbi” başlıklı bir bildiri yayımlanmıştır. Bu bildiride,

“komünistlere uzun uzadıya küfür ettikten sonra Türkiye amelesinden, köylüsünden

ve esnafından yardım dileyen” Mustafa Kemal’in sözleri, “Türkiye komünist

hareketinin geçen zaman zarfında Türkiye burjuvazisi için daha büyük bir tehlike

haline geldiği” şeklinde yorumlanmıştır:

Türkiye burjuvazisi, Cumhurreisinin ağzıyla Eskişehir İstasyonunda TKP’ne harp ilan etti. Bu; çoktandır devam eden bir muharebenin, burjuva devletinin en yüksek makamı tarafından resmen tasdiki demektir. 364

Bildiride, TKP’nin bu nutuktan çıkarması gereken bazı dersler olduğu

belirtilmiştir:

..Ameleler, köylüler arasında ve ordunun içinde çalışmaya daha ziyade ehemmiyet vermek, esnaf tabakalarıyla temasımızı daha ziyade sıklaştırmak ve bu hususta “köylü, ordu, esnaf” arasında gizli neşriyata büyük bir azimle başlamak, başlanan yerlerde ise devam etmektir..Halk Fırkası’nın, Halk Fırkası Hükümeti’nin, BMM’nin, Cumhurreisinin yüzlerindeki maskeyi yırtmak ve şahısların nasıl burjuva müessesesi ve mümessilleri olduğunu, emekçi

363 Atatürk’ün Eskişehir Garında kendisini karşılamaya gelen Temyiz hakimlerine yönelik 5 Ağustos 1929’da yaptığı konuşma, H. B. Gürses, 1994 içinde, s. 272-273. Bunu izleyen günlerde de, hemen hemen bütün gazeteler bu nutku onaylayan ve öven haber ve makaleler yayımlamışlardır. Atatürk’ün bu konuşmanın sonunda, “Şurası unutulmamalıdır ki, Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir.” sözlerini söylediği iddiası ortaya atılmış ve bu 1960’larda çok tartışılan bir konu olmuştur. Sonunda bu iddia çürütülmüştür. Ancak bu noktanın aslında o kadar da önemli olmadığı ve Eskişehir nutkunun yeterince sert ifadeler taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu konuda geniş bilgi için bkz. M. Tunçay, 1992, s. 68, 80). 364 TKP Merkez Komitesi imzasıyla 10 Ağustos 1929’da yayımlanan beyanname, Gürses, 1994, s. 273.

Page 110: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

102

sınıfına göstermek TKP’nin önünde duran en mühim vazifelerdendir.

TKP, Türkiye burjuvazisinin reisi, Türkiye amele, köylü ve esnafının en büyük düşmanı olan M. Kemal Paşa’nın resmi harp ilanını, büyük bir soğukkanlılıkla karşılar ve mücadelesine devam eder. 365

Yine 1929 yılında yayımlanan “Kommunist” gazetesinde bu konu üzerinde

durulmaktadır. Takrir-i Sükun Kanunu’nun kalkmasının rejimde bir değişikliğe yol

açmadığı belirtilen bir yazıda, İsmet (İnönü) ve Mustafa Kemal’in bahsettiğimiz

konuşmalarına değinilmekte ve bu konuşmalar “Türkiye burjuvazisinin Türkiye

komünist hareketinden korktuğu” ve bu nedenle de “TKP’nin doğru yolda olduğu”

şeklinde yorumlanmaktadır.366

5. NAZIM HİKMET MUHALEFETİ

A. Muhalefetin Doğuşuna Giden Süreç: 1925-1929 Arası Nazım Hikmet

ve Şefik Hüsnü

1929 yılı itibariyle su yüzüne çıkan Nazım Hikmet muhalefetinin doğru

anlaşılabilmesi için, öncelikle Nazım’ın bu tarihe kadar TKP içindeki yeri ve özel

olarak Şefik Hüsnü ile olan ilişkileri aktarılması gerekmektedir. Nazım muhalefeti,

TKP’nin bu tarihten sonraki faaliyetlerini de etkileyecek en büyük kopmayı meydana

getirmiştir. Öyle ki, Tunçay’ın belirttiği gibi bu kopuş, 1946 yılında yasal olarak

kurulacak iki sosyalist partinin367 çatışmasında bile devam edecektir.368

Nazım Hikmet’in TKP ile ilişkisinin daha önceki tarihlerden itibaren

başladığı bilinmekle beraber Aydınlık Grubu’na fiilen 1924 sonlarında Türkiye’ye

döndükten sonra dahil olduğu bilinmektedir. Nazım’ın Türkiye’ye gelişinde Şefik

Hüsnü’nün etkili olduğu görülmektedir. Şefik Hüsnü, Nazım ve diğer bazı KUTV369

öğrencilerinin “kadro gereksinimi” dolayısıyla yurda gönderilmelerini

365 ibid, s. 274. 366 Kommunist (1929), Tunçay, 1992 içinde, s. 180. 367 Esat Adil Müstecablıoğlu’nun kurduğu Türkiye Sosyalist Partisi ve Şefik Hüsnü Değmer’in kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi. 368 M. Tunçay, 1992, s. 77. 369 Doğu Emekçileri Üniversitesi.

Page 111: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

103

istemektedir.370 Nazım Hikmet, Türkiye’ye döndükten sonra, Aydınlık dergisinde, 21

Ocak 1925 yılında yayına başlayan ve 5 Mart 1925’te yedinci ve son sayısı çıkan

Orak Çekiç dergisinde yazı ve şiirler yazmıştır.

Nazım Hikmet, Aydınlık dergisinde yayımlanan “Türkiye’de Amele Sınıfı ve

Amele Meselesi” isimli yazısında, Şefik Hüsnü’nün yaptığı analizlerden farklı

olarak, daha yalın ve düz yorumlarda bulunmuştur.371

Nazım Hikmet’e göre, Türkiye’de bir amele sınıfı ve amele sorunu olduğu

açıktır. Bu sorun, kendisini iki cephede belli etmektedir. Birincisi, “dahili

sermayenin harici sermaye ile rekabet edebilmesi için ameleyi mümkün olduğu kadar

çok ve insafsız şekilde istismar etmesi gerektiği”, yani işçi sınıfının yerli burjuvazi

ile olan çelişkisidir. Amele meselesinin ikinci veçhesi, “Türkiye’deki ecnebi

şirketleriyle Türk amelesi arasındaki tezat” iken üçüncü veçheyi ise “Türkiye’ye

girmek isteyen ecnebi sermayesinin simsarlarıyla Türkiye amelesi arasındaki tezat”

oluşturmaktadır. Meselenin dördüncü ve son yönü ise, “hükümet ve amele arasındaki

anlaşmazlık”tır. Nazım yazısını, Türkiye’de “ameleyi teşkilatlandırmaya sevk

edenin, tarihi-iktisadi zorunluluklar ve amelenin sınıfsal niteliği olduğunu ve tüm

dünyada olduğu gibi Türkiye’de de geleceğin amele sınıfının ellerinde olduğunu

ifade ederek bitirmektedir.372

Nazım Hikmet, 1925 yılındaki davada 15 yıl kürek cezasına çarptırıldığında

İzmir’de bulunmaktaydı. Bu sıralarda Berlin’e kaçmış olan Şefik Hüsnü’nün,

Komintern’in Doğu Seksiyonuna yazdığı ve söz konusu tutuklamaları

değerlendirdiği mektuplarda, özellikle Nazım Hikmet’in Türkiye’den kaçırılmasını

istemesi373 göze çarpmaktadır. Bunun üzerine Nazım Hikmet, Moskova’ya gelmiş ve

daha sonra Şefik Hüsnü’ye teşkilat ve örgütlenme sorunlarına da değinen mektuplar

yazmıştır.374

Nazım Hikmet, bu mektupların ilkinde Şefik Hüsnü’ye güvenini “Sana,

fırkamızın katibine ve rehberine itimadımız her zamankinden ziyadedir” diyerek

vurgularken, ülkede değişen koşullar sebebiyle, TKP’nin mücadele biçimlerini 370 Fransızca, CD 25A, Klasör 32_36, Belge 698’den aktaran, Akbulut: 2002: 25. 371 M. Tunçay, 2000, s. 193. 372 ibid, s. 267-269. 373 TÜSTAV, Fransızca CD 26, Klasör 33_36, Belge 402-405, aktaran, Akbulut: 2002, s. 35. 374 E. Akbulut, 2002, s. 35-37.

Page 112: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

104

değiştirmesi gerekliliği üzerinde durmaktadır. “İllegal çalışmaya geçiş” olarak

adlandırdığımız dönemde yazılmış olan bu mektupta, Nazım Hikmet’in “tek başına

hareket etme” yönünde bir eğiliminin olduğu açıkça görülmektedir. Akbulut’a göre,

bu, komünist partilerin çalışma anlayışlarında alışılmış bir yaklaşım değildir.375

Aşağıdaki alıntıda göreceğimiz gibi Nazım Hikmet, radikal değişiklikleri oluşturup

Parti organlarına götürmeksizin tartışmaktadır:

Şüphesiz ki, fırkamızın geçirdiği son buhran, bize yeni mücadele ve teşkilat usullerini kabul ettirecektir..Burada biz Hasan (Ali Ediz) ile beraber yeni bir teşkilat fikrini müdafaa ettik ve taraftar da kazandık ki o da şudur: Fıkranın fikri ve esasi idare heyetini memleket haricinde vücuda getirmek, memleket dahilinde teknik bir büro teşkil etmek, yani bir zamanlar Bolşevik Fırkası’nda olduğu gibi iki teşkilat vücuda getirmek ve şüphesiz memleket dahilinde çalışacak olan teknik büroyu hariçteki fikri ve idari heyetin emri altında bulundurmak, sonra gizli bir fırka gazetesine de duyulan ihtiyacı kabul edersek, bu fikrin Şark şubesinde taraftarları vardır. Herhalde bunları düşünürsün. Benim ve Hasan’ın fikirleri, bugünkü şeraite en muvafık teşkilat tarzını bu surette görüyor.376

Nazım Hikmet, Şefik Hüsnü’ye gönderdiği ikinci mektupta, yukarıda

bahsedilen “yurtiçinde teknik kadro ve yurtdışında fikri ve idari kadro” şeklinde

özetleyebileceğimiz görüşü üzerinde tekrar durmakta ve Hasan Ali ile oluşturdukları

bu tezin Şark Şubesi tarafından kabul edildiğini ifade etmektedir. Buradaki vurgu

ağırlaşmış ve Şefik Hüsnü’nün beklendiği üzerinde durulmuştur:

Fırkanın yeni teşkilat prensipleri üzerine kurulmasının icap ettiğine hepimiz kaniiz. Fakat kati değil, senin gelmene ertelenmiştir. Orada hergün gecikmen birçok boş zamanın geçmesine sebebiyet verecektir..Bu tez şark şubesi tarafından aynen kabul edilmiş gibi görünüyor. Halim’le (Hasan Ali Ediz) hergün beraberiz, her an senin hareketini bildirecek telgrafını bekliyoruz377.

Nazım Hikmet’in bu mektuplarda ısrarla üzerinde durduğu noktalardan biri

de, partinin illegal bir yayın organına sahip olması gerektiğidir. Bu konuda da,

“Neşriyat meselesi kabul edilmiştir” gibi kesin vurgular göze çarpmaktadır.

375 ibid, s. 37. 376 TÜSTAV, Eski Türkçe, CD 21, Klasör 27_36, Belge 518-519, aktaran, Akbulut, 2002, s. 36. 377 TÜSTAV, Eski Türkçe, CD 21, Klasör 27_36, Belge 522, E. Akbulut, ibid, s. 39.

Page 113: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

105

1929 yılında başlayacak olan muhalefetin ilk nüvelerini gördüğümüz bu

mektuplardan sonra, 1926 Viyana Konferansı’nda Nazım ile Şefik Hüsnü’nün

tartışmalarına tanık oluyoruz. Bu konferansta Nazım Hikmet ile Şefik Hüsnü

arasında kapitalist ülkelerde demokrasi ve diktatörlük konusunda bir tartışma

gelişmiştir. Şefik Hüsnü’nün bu konu ile ilgili net bir çözüme varılamayacağını,

Avrupa’da kimi yerlerde nispi bir demokrasi varken kimi yerlerde de faşist

yönetimlerin varolduğunu söylemesine karşın Nazım Hikmet, burjuvazinin

düşmanlarını bertaraf etmesi ile iktidarı ele geçirmesine kadar geçen dönemde nispi

bir demokrasinin mevcut olabileceğini ancak burjuvazi iktidara yerleştikten sonra bir

demokrasiden söz edilemeyeceğini, kendi diktatörlüğünü kurmasının bir zorunluluk

haline geleceğini savunmuştur.378

Viyana Konferansı’ndan sonra ise Nazım Hikmet, “15 yıla mahkum olduğu

halde” Türkiye’ye görev başına gönderilmesi isteğini dile getirmiştir379. Bu belgede

asıl önemli olan nokta, bu isteğin veya başvurunun TKP organlarına değil, doğrudan

Doğu Seksiyonu Sekreterliği’ne yapılmasıdır. Nazım Hikmet’in prosedürü bilmesine

rağmen böyle bir davranışta bulunması, Komintern Doğu Sekreterliği’nin dikkatini

Türkiye’de yaşanan gelişmelere yani, “Menşevik-tasfiyeci” şeklinde nitelendirilen

Merkez Komitesi’ne çekmek istediğini düşündürmektedir. Belgede göze çarpan bir

başka nokta, Nazım Hikmet’in kendisini, TKP’nde “başlıca politika belirleyicilerden

biri” olarak görmesidir.380

B. Muhalefet Grubunun Doğuşu

Şefik Hüsnü’nün “Fetret Devri” olarak adlandırdığı 1927-1929 dönemine ait

rapor ve yazılarını incelediğimizde Nazım Hikmet’e karşı tavrının pek de olumsuz

olmadığı görülmektedir. Bu dönemde Merkez Komitesi oluşturma hazırlıkları içinde

olan Şefik Hüsnü, Parti içindeki çeşitli grupların varlığını ifade etmekteydi. Ancak

17 Nisan 1928 yılında ele aldığı raporda, Nazım Hikmet’i bağımsız bir madde olarak

ele aldığı, onu herhangi bir gruba mensup olarak görmediği ve Türkiye’ye dönüp

378 TÜSTAV, Eski Türkçe, CD22, Klasör 28-36, Belge 6 ve devamından aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 70-71. 379 TÜSTAV, Eski Türkçe, CD 27, Klasör 34_36, Belge 16, ibid, s. 76-77. 380 E. Akbulut, 2002, s. 77.

Page 114: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

106

taşra örgütlerinde çalışabileceği belirtilmektedir. Şefik Hüsnü’ye göre, Nazım

Hikmet’in “en kötü durumda bile bir sakıncası olmayacaktı”.381

Bu doğrultuda Laz İsmail (Bilen) ile birlikte 1928 yazında Türkiye’ye gelen

Nazım Hikmet, yakalanmış ve Ankara Cezaevi’ne getirilmiştir. 19 Nisan 1929’da

serbest bırakılan Nazım Hikmet, bu dönemde bir yayın faaliyetine girişmiştir.

Aynı zamanlarda yurt dışına çıkan Şefik Hüsnü, bir küçük burjuva sol dergide

yazarlık yapan Nazım Hikmet’in “oportünist hatalara düştüğünü” ifade etmiştir.382

Şefik Hüsnü’nün söz ettiği bu dergi, Sabiha ve Zekeriya Sertel’in çıkardığı Resimli

Ay’dır. Şefik Hüsnü’nün bu dönemde Nazım Hikmet’le ilgili ifadeleri, onun

muhalefet hareketi içinde yer almaya başladığını göstermektedir.

Tunçay, Nazım Hikmet’in 1929 yılının bahar ya da yaz aylarında Pendik

yakınlarındaki Pavli adasında gizli bir muhalefet toplantısı düzenlediğini

yazmaktadır. Tunçay’a göre, bu toplantıya Nazım dışında yedi kişi daha katılmıştır:

Hamdi Şamilof, karısı Emine, Seyfettin Osman, Deli Mehmet, Şaban ağa oğlu Fuat,

Şoför Süreyya ve Zeki (Baştımar).383

Şefik Hüsnü’nün “maceracı” olarak eleştirdiği ve Vedat Nedim grubunun

“pasifist” çizgisinin tam zıttı olarak Partiye soldan ters düştüklerini ifade ettiği

Hüsamettin (Özdoğu) ve İsmail (Bilen)’in de bu muhalefet grubu içinde yer aldığı

bilinmektedir.

C. Muhalefetin Görüşleri

TKP yöneticilerinin Nazım muhalefeti ile ilgili öne sürdüğü başlıca savlardan

birisi, bu grubun ve TKP’nden ayrı bir programa, teoriye ve platforma sahip

olmadıklarıdır. Hasan Ali, J. Orleans imzasıyla Komintern’e gönderdiği mektuplarda

Nazım grubunun herhangi bir teoriye sahip olmamakla beraber, kendileri ile

aralarındaki farkın bir Bolşevik ile Menşevik arasındaki farka benzediğini

belirtmektedir384. Hasan Ali’nin aktarımıyla bu grup Merkez komitesinden farkını

şöyle ortaya koymaktadır:

381 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 34_36, Belge 623 vd.; E. Akbulut, 2002, s. 99. 382 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 25_36, Belge 200 vd., ibid, s. 108. 383 M. Tunçay, 1992, s. 76. 384 TÜSTAV Arşivi, Film 36, CD 27 35_36, s. 403.

Page 115: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

107

“Şimdiye kadar Türkiye’deki komünist hareket, muayyen şahısların etrafında inkişaf eden bir hareket mahiyetini almıştır. Bizim yaptığımız hareket şahısların etrafında olmaktan ziyade fikirler etrafında inkişaf edecek olan bir harekettir. Bizim hareketimiz..şimdiye kadar vaki olan Türkiye komünist hareketinden tamamen ayrı bir mahiyettedir..Bizim mazi ile hiçbir alakamız yoktur. Şimdiye kadar Türkiye komünist hareketinin başında olan Doktor (Şefik Hüsnü) gibi şahsiyetler bu hareket için bir bela olmuştur..Sabık Seka (Merkez Komitesi) kuvvetini kütleden almamıştır. Biz kütleyi temsil ediyoruz.(..)” 385

Muhalefet ise Komintern’e ilk raporunu, TKP Merkez Komitesinin muhalefet

üyesi olduğunu ileri sürdüğü Tufan (Fuat Alyanak) aracılığıyla göndermiştir. Bu kez

muhalefetin görüşlerini kendi ifadelerinden okuyalım. Hasan Ali’nin ifadeleriyle

benzer şekilde, muhalefetin TKP ile ayrılığının teorik alanda ortaya çıkmadığı,

dahası herhangi bir teorik sorunu dile getirmediği anlaşılmaktadır:

Nazariyede fevkalade doğru görünen bu arkadaşlar, pratikte kendi gruppa menfaatlerini fırkanın menfaatinden üstün tutacak kadar prensipsizlik göstermişlerdir. 386

Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi Muhalefet grubu, asıl hizipçilik faaliyetinin

başlatanın kendileri değil, Merkez Komitesi olduğunu düşünmektedirler. Ayrıca

belgede, Merkez Komitesinin memleketin vaziyeti hakkında Komintern’i de yanlış

bilgilendirdiğini öne sürülmektedir.

Muhalefetin bir başka eleştiri noktası, TKP’nin uzun bir süredir görevlerini

yerine getirmediği olmuştur:

Yedi seneye yakın bir zamandır bu arkadaşlar, fırkanın ve Komintern’in kendilerinden beklediği vazifeleri yapmamışlardır. Ne fırkanın devamlı bir organını yaratabilmişler ne de bizim gibi genç fırka teşkilatçılarına ufak bir teşkilat tecrübesi bırakmamışlardır..Her yeni tevkifatta fırka tanınmış kadrosu içeri girmiş ve işlere daima yeniden başlanmıştır.387

Muhalefetin vurguladığı önemli bir nokta, tüm bu eleştiriye neden olan

durumların fırkanın içinde bir “münevverler ailesi” meydana gelmiş olmasından ileri

385 TÜSTAV Arşivi, Film 36, CD 27 35_36, s. 458-462. 386 TÜSTAV Arşivi, Film 36, CD 27 35_36, s. 415-418. 387 ibid.

Page 116: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

108

geldiğidir. Muhalefet mektubunda, “buhrana son vermek için” bu aydınlar

kadrosunun görevden alınmasının yeterli olacağı görüşündedir.

Haziran ya da Temmuz 1930’da Muhalefet bir toplantı daha yapmış, bu

toplantının tutanakları Komintern’e Nisan 1931’de ulaştırılmıştır. İmzacıları, bölge

komiteleri olarak örgütlenmiş bulunan İstanbul, Ankara, Samsun, Adana, Trakya,

Lazistan, Bursa, Muğla komünistleri olarak belirtilen raporda, “muhalefet” adına

değil, Partinin kendisi adına hareket edildiğine vurgu yapılmıştır. Bu grup, kendisini

“parti örgütlerini elinde tutan emekçiler” 388 olarak tanımlamakta ve “10 kişi” diye

tanımladıkları aydınlar kadrosuna karşı mücadele ettiklerini ifade etmektedirler.

Muhalefet grubuna göre, 1929 yılında İsmail Bilen ve Hüsamettin Özdoğu’nun

tutuklanmasından sonra, Merkez Komitede kalan “Şefik Hüsnü, Ali Cevdet ve Hasan

Ali” olarak ifade ettikleri “aydın grubu” parti kitlesinden ve işçi sınıfından tümüyle

kopmuştur.389

Bu toplantıda alınan kararlar ise şöyle ifade edilmektedir:

a) Ankara, Adana, İstanbul, Bursa, Trakya, Lazistan gibi Türk bölge örgütlerine mensup yoldaşlar olan bizler, ideolojik ve taktiksel açıdan Komintern’in en bilinçli savaşçıları ve sadık askerleriyiz. Troçkizme ve küçük burjuva hareketlerine fazlasıyla düşmanız.

b) (..)GMK (Geçici Merkez Komitesi), Parti örgütleriyle ilişki kurmadı..Ayrıca Komintern’e tüm partiyi bir muhalefet grubu, polis ajanları, Kemalizmin adamları olarak gösterdi. Grup olarak gösterilen gövde, Türk komünist örgütlerinin tamamıdır!

c) Bu nedenle, ..Komintern’den Türk Komünist Partisi ve işçi hareketleri ile daha fazla ilgilenmesini talep ediyoruz..İşçilerden oluşan bir merkez oluşturmak ve bu merkeze diğer bölge örgütlerine liderlik etme kabiliyetini kazandırarak harekete gelişme olanağı vermek için, Komintern’den böyle bir merkezi mümkün olan en kısa süre içinde oluşturmasını talep ediyoruz.390

388 Türkali (1999: 592)’nin ifade ettiğine göre, Nazım muhalefetinin işçiler arasında gerçekten de büyük bir yandaş topluluğu bulunmaktaydı. Hatta bu yüzden Nazım muhalefeti bazı sol çevrelerce “İşçi muhalefeti” olarak da adlandırılmaktaydı. 389 TÜSTAV Arşivi, CD 27, Klasör 35_36, Belge 858 vd., aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 144-161. 390 ibid.

Page 117: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

109

D. Komintern’in Mektubu ve Muhalefet Grubunun Tasfiyesi:

“Türkiye Komünist Fırkası Azalarına Komintern’in Açık Mektubu” başlığı

altında TKP’nin 1930 yılında çıkardığı İnkılap Yolu gazetesinde de yayımlanan

Komünist Enternasyonal’in mektubunda, muhalefet grubunun açıkça mahkum

edildiği görülmektedir. Bu belgede muhalefet, “amele sınıfının saflarına sokulmuş

Kemalizm’in adamları” olarak nitelendirmektedir:

Komünist Enternasyonalin İcra Komitesi “Muhalefet” namı altında Türkiye Komünist Fırkasının Merkez Komitesi aleyhine saldırgan grubun bir komünist grubu olmadığına bütün Türkiye Komünist Fırkası azalarının ve işçilerin nazari dikkatlerini celbeder, bu muhalefet fırkanın sabık küçük burjuva unsurlardan, daha 1927 senesinde Fırkadan terkedilen bozgunculardan, Troçkistlerden ve açıktan açığa polis olan bazı hafiyelerden mürekkeptir. Bu “Muhalefet” amele sınıfının saflarına sokulmuş Kemalizmin adamlarıdır. Bu grubun komünizmle herhangi bir alakası bile mevcut değildir. O, değil amele sınıfının fakat burjuvazinin ve derebeyliğin menfaatlerine hizmet etmektedir.Komünist Enternasyonal’in İcra Komitesi, ..bu grubun tesiri altında kalmış olan bütün komünist fırka azalarını ve bütün işçileri, bu dönekler grubu ile olan her türlü alakalarını kesmeye ve saflarını, Komünist Enternasyonal’in itimadına mazhar olan Türkiye Komünist Fırkası ve onun Merkez Komitesi etrafında saklaştırmaya davet eder. 391

Yine İnkılap Yolu gazetesinde yayımlanan “Türkiye Komünist Azalarına”

başlıklı belgede de, Komünist Enternasyonali İcra Komitesi’nin bu müdahalesiyle

TKP içindeki “oportünist cereyanın” tarihe karıştığı ifade edilmektedir. Bu bildiride

Nazım muhalefetinin Partiden tasfiye edilmiş bulunan Vedat Nedim-Şevket Süreyya

çizgisi ile özdeş tutulması dikkati çekmektedir. Bildiride, “Hafiyeler Fırkası”,

“oportünistler” ve “Troçkistler” şeklinde eleştirilen muhalefet grubu, Nazım, Hamdi

(Şamilof), Mussolini Ahmet, Sarı Mustafa (Börklüce) ve yandaşları olarak

açıklanmış ve bu grubun TKP ile tüm bağlarının kesildiği ifade edilmiştir.392

391 “Türkiye Komünist Fırkası Azalarına Komintern’in Açık Mektubu”, M. Tunçay, 1992 içinde, s. 202. 392 M. Tunçay, ibid, s. 204, 205.

Page 118: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

110

6. 1930-1932 YILLARI ARASINDA TKP

Şefik Hüsnü, 1930 yılında TKP’nin içinde bulunduğu durumu anlatırken,

genel olarak Nazım Hikmet muhalefetinin faaliyetlerinden bahsetmektedir. TKP’nin

bu dönemdeki atılımının ise, büyük ölçüde bu muhalefet grubunun etkileri ile

mücadele etmek amaçlı olduğu anlaşılmaktadır:

Partinin örgütsel bir toparlanışı gerçekleştirdiği ve yaşamsal önemdeki kimi siyasi görevlerin önünde durduğu tam da bu dönemde, Parti, eylemine alabildiğine zarar veren büyük bir iç güçlükle karşı karşıyaydı. Sol fraksiyonun doğrudan işbirlikçileri, bu uğrağı, Parti Merkez Komitesinin uygulamaya çalıştığı yeniden örgütlenme ve disiplini pekiştirme önlemlerine karşı koymak amacı ile örgütlü bir muhalefet halinde bir araya gelmek için ve Parti yönetimini ele geçirmeye kalkışmak için uygun buldu(..)Bu provokasyona karşı kararlı bir mücadele Partinin en önemli görevlerinden biri haline geldi.393

Bir önceki bölümde muhalefetin tasfiye edilmesi sürecinde incelediğimiz

gibi, Komintern de Partinin bu mücadelesine destek vermişti. Komintern TKP

Merkez Komitesinden yana tavır koyarken, aynı zamanda bu Merkez Komitesinin

Türkiye içindeki yeni gelişmelere ve bu ideolojik sapmalara karşı paralel olarak

hazırladığı eylem programı taslağına ve siyasi hattını açıklamak için giriştiği yayın

faaliyetlerine de destek verdiğini açıklıyordu.

Şefik Hüsnü, TKP’nin 1930 Eylem Programı ve “İnkılap Yolu” adlı derginin

çıkarılmaya başlanması olarak özetleyebileceğimiz, muhalefet grubuna karşı teorik

alanda yürütülen mücadeleden şöyle bahsetmektedir:

Aynı süreçte, dış bürosuyla mutabık bir halde Merkez Komitesi, Kemalist Partinin emperyalizmle daha ilk uzlaşma adımlarını attığı dönemde kaleme alınmış ve ona karşı oportünist bir anlamda yorumlanabilecek, kimi hayırhah değerlendirmeler içeren Partinin eski eylem programı394 üzerinde ilkesiz muhalefetin spekülasyon yaptığını göz önünde bulundurarak yeni bir eylem programı hazırlanmasına karar verdi. Bu iç sağlamlaştırma çabalarına paralel olarak, Parti, sapmalara karşı ideolojik mücadele ve siyasi hattını yaygınlaştırma çalışmasını İnkılap Yolu adlı bir teorik merkez organ yayımına başlayarak sistematize ediyordu.

393 TÜSTAV Arşivi, Fransızca Cd 35, Klasör 6_6, Belge 259 vd., aktaran, E. Akbulut: 2002, s. 292. 394 1926 Çalışma Programı kastedilmektedir.

Page 119: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

111

Parti içinde değişik ideolojik eğilimlerin doğmasının ve üyelerin siyasi formasyonundaki düşüklüğün ana nedeni, her türlü komünist yayının azlığıydı; Parti 1925 terörünün darbelerinden bu yana, ideolojik ve teorik faaliyetini yeniden başlatamamıştı.İlk sayıları 1930 ortalarında yayımlanan İnkılap Yolu’nun çıkışı, bu boşluğu başarılı bir biçimde dolduruyordu.

Şefik Hüsnü’nün de bahsettiği gibi, TKP Faaliyet Programı’nı 1930 yılında

tekrar yayımlamıştır. 1926 tarihli programdan farklı olarak, “Türkiye Meselesine

Dair Tezler” başlıklı bir bölüm eklenmiştir. Ayrıca, Programın başında Şefik

Hüsnü’nün bir sunuş yazısı da yer almaktadır. “Türkiye Meselesine Dair Tezler”

başlığı altında, genel olarak Türkiye’nin “iktisadi olarak bir yarı-sömürge haline

geldiği” ve “Kemalizm’in yeni yöneliminin emperyalizmle uzlaşma yönünde

olduğu” saptaması yapılmaktadır.

Bilindiği gibi, TKP, 1925 yılında Aydınlık Dergisi’nin faaliyetine son

verildikten sonra, düzenli ve kuramsal içerikli bir yayın organına sahip olamamıştır.

TKP’nin 1925-1930 yılları arasındaki yayınları 1927 yılında üç sayı olarak

yayımlanan Alev, tek sayı olarak Bolşevik, 1928 yılında yayımlanan Kıvılcım ve

1929 yılında iki sayı olarak yayımlanan Kommunist gazeteleridir. Bunlardan Alev ve

Kıvılcım gazetelerinin Hikmet Kıvılcımlı tarafından çıkarıldığını TKGB’nin

faaliyetlerini değerlendirdiğimiz başlık altında belirtmiştik. Ancak üç sayıdan fazla

yayımlanamamış olan bu yayın organlarının tümü, ülkedeki konjonktürel

gelişmelerden haber veren ve bu doğrultuda halkı TKP’nin saflarına katılarak

mücadele etmeye çağıran propaganda amaçlı yayınlardı.

Temmuz-Ağustos 1930’da yayına başlayan İnkılap Yolu’nun ilk sayısı ise

şöyle başlamaktadır: “Türkiye Komünist Fırkası Merkez Komitesi –beş senelik bir

fasıladan sonra- bugün yeniden muntazam nazari ve siyasi neşriyatına başlıyor”395

ayrıca İnkılap Yolu’nda,TKP’nin daha önce çıkan yayın organları ile ilgili şu ifadeler

yer almaktadır:

Bizim yapılmadığından şikayet ettiğimiz neşriyat, ameleyi harekete getirmek hususunda çok müessir olan, hususi vaziyetlerle ve hadiselerle alakadar ve her an inkıtaa uğrayan “muhtasar müfit” neşriyat değildir. Biz.. tekmil mücahitlerin fikriyat seviyelerini yükseltecek, onları Marxist ve Leninist

395 M. Tunçay, 1992 içinde, s. 187.

Page 120: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

112

nazariyatın belli başlı prensipleri ve akideleri ile tanış edecek, bu cihanşimul yüksek inkılap nazariyatına tevkifan memleketimize ait içtimai, iktisadi ve siyasi hadisatı mesaili tahlil etmenin yollarını gösterecek..milli ve beynelmilel meseleler hakkında Kominternin ve TKP’nin nokta-i nazarlarını ve tezlerini tebliğ edecek.. muntazam bir tarzda çıkan ilmi ve siyasi bir fırka gazetesine..işaret etmek istemiştik. Bu nevi neşriyat itibarı ile TKP’nin son beş senelik faaliyeti feci bir boşluk arzeder396.

İnkılap Yolu’nda, TKP’nin geçmişinin ve Türkiye’deki Serbest Cumhuriyet

Fırkası’nın kurulması, Kürt isyanları gibi güncel olayların aktarıldığı bölümlerin yanı

sıra, “Marksizm ve Leninizm meseleleri” başlığı altında Lenin’in Parti gazetesinin

öneminden bahsettiği bir alıntısı yer almıştır. Bundan sonraki sayfalarda ise, Nazım

Muhalefetinin tasfiyesi sürecini aktarırken üzerinde durduğumuz metinler “Fırkaya

Dair Tezler” başlığı altında ele alınmıştır. Ayrıca Dünyadaki gelişmelerden ve

komünist partilerinden haber veren “Beynelmilel Havadisler” isimli bir bölüm de

bulunmakta, “Memleket meseleleri” başlığı altında, yeni başlayan ekonomik buhrana

değinilmektedir.

Bu dönemde, Vilayet Komitelerinin de düzenli bir yayın faaliyetine

giriştikleri gözlenmektedir. TKP’nin 1930 yılında çıkardığı Kızıl İstanbul ve Kızıl

Eskişehir gibi dergilerde, Kemalist hükümete olduğu kadar Kemalizm’in uşağı

olarak nitelendirdikleri Nazım muhalefetine de sert ifadelerle yaklaşıldığı

görülmektedir.397

Bunun dışında, TKP’nin bu tarihlerdeki faaliyetleri ise, 1 Mayıs ve 1 Ağustos

bildirileri dağıtmaktan ibaret gibi görünmektedir. 1930 yılında 1 Mayıs

tutuklamaları, 1931 yılında ise 1 Mayıs ve 1 Ağustos olmak üzere iki büyük

tutuklama gerçekleşmiştir.398 Akbulut’a göre, Hasan Ali de 1 Ağustos Bildirisi

dolayısıyla tutuklananlar arasında yer almış ve bu tutuklama Geçici Merkez

Komitesi’nin daha otorite sağlayamadan ciddi bir darbe yemesine neden olmuştur.

Ayrıca 1931 Mayısında Nazım Hikmet’in de tutuklananlar arasında yer aldığı

görülmektedir.399

396 ibid, s. 188. 397 M. Tunçay, 1992, s. 83. 398 M. Tunçay, ibid, s. 92. 399 ibid, s.

Page 121: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

113

7. 1932 TKP KONGRESİ VE 1934 DIŞ BÜRO PLENUMU

1932 yılında gerçekleşen Parti Kongresi, Zeki (Baştımar)’nin evinde

toplanmıştır.400 Bu kongreye kimlerin katıldığı ve neler konuşulduğu tam olarak

bilinmemekle beraber, Şefik Hüsnü’nün yazdığı bir rapora dayanarak, Kongrenin

muhalefet ve muvafakat (Geçici MK) unsurlarını bir araya getirdiğini söyleyebiliriz.

İncelediğimiz gibi, Zeki (Baştımar) ve İsmal (Bilen) isimli Partililer Nazım Hikmet

muhalefeti içinde yer almaktaydı. Ancak bu kongreden sonra oluşturulan Merkez

Komitesi içinde yer alarak, muhalif saflarda yer almaktan vazgeçtikleri

görülmektedir. Şefik Hüsnü bu Kongre üzerine şöyle bir özet bilgi vermektedir:

Konferans (Kongre) Şubat 1932’de toplanabildi. Aralarında çok sayıda eski muhalifin de bulunduğu 25 delege Konferansa katıldı. Çok sayıda karar (Partinin siyasal ve örgütsel görevleri, sendikalarda çalışma, emperyalist savaşa karşı mücadele vb. hakkında) alındı ve aralarında birkaç eskiden ihraç edilmiş kişi de olmak üzere 20’ye yakın üyesi olan bir Merkez Komite seçildi. 401

Bu kongreden sonra geniş çaplı tutuklamaların meydana gelmesi ise, Şefik

Hüsnü tarafından Partiye provokatörlerin sızmış olması ile açıklanmıştır. Ayrıca

TKP Dış Bürosu ile Komintern bu tutuklamaların nedenini “bolşevikçe konspiratif”

çalışmanın bilinmemesinden kaynaklandığını öne sürmüşlerdir. Bu düşünceyle, 1932

yılının Temmuz ayında “Gizli Çalışma Usulleri” başlıklı bir makale hazırlanmış ve

Parti üyelerine ulaştırılmıştır. Bu belgede, illegal çalışmalarda polisin dikkatini

çekmemek için yapılması gerekenler hakkında öğütler verilmekte ve şu sonuçlara

ulaşılmaktadır:402

TKP, 1927’den beri mütemadi surette polisin takibatına maruz kalmıştır.(..)

Bu son zamanlarda vuku bulan tevkifatların hep kitlevi bir mahiyet alması, aramıza sokulmaya muvaffak olan hafiye ve provokatörlere karşı kendimizi müdafaa etmesini daha henüz öğrenemediğimizi ispat etmektedir.

400 M. Tunçay, 1992, s. 96. 401 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 35, Klasör 6_6, Belge 259 vd., aktaran, E. Akbulut, 2002, s. 296. 402 TÜSTAV Arşivi, Film 29, CD 25 A, Klasör 30_36.

Page 122: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

114

(...)Provokasyon, burjuvazinin en iyi silahıdır.403

1932 Kongresinde seçilmiş olan MK üyelerinden çoğunun tutuklanması

sebebiyle 1934 yılında TKP’nin Dış Büro Plenumu toplanmıştır.

1934 Plenum kararında olumlu bulunan Parti çalışmaları şöyle belirtilmiştir:

1. Merkez Komitesi Partinin ana çizgisinden ayrılmamıştır

2. Parti matbaasını kurmuş, yayın işini canlandırmıştır.

3. Komsomolunu404 faaliyete geçirmiştir.

4. KUTV’a öğrenci gönderme işinde başarılı olmuştur.

5. Cumhuriyetin 10. yıldönümünde ve 1 Ağustosta bildiriler dağıtmıştır. 405

Plenumda TKP’nin olumsuz bulunan faaliyetleri daha fazladır. En çok

üzerinde durulanlar şunlardır:

1. Sokak yürüyüşleri ve nümayişler yapılmamıştır.

2. İşletmelerde protesto toplantıları düzenlenmemiştir.

3. Ulusal ve uluslararası işçi hareketi ile dayanışmada yetersiz kalınmıştır.

4. Komintern tarafından verilen direktifler hayata geçirilememiştir.

5. Bir dizi önemli konuda “fırkanın ne düşündüğü ve ne gibi inkılabi

tedbirler ileri sürdüğü geniş kitlelere bildirilmemiştir. 406

Parti Plenumu sonrasında 66 kişilik bir “Kara Liste” hazırlanarak bunların

partiden ihraç edildiği ilan edilmiştir.

403 TÜSTAV Arşivi, Film 29, CD 25 A, Klasör 30_36. Bu makale ile ilgili ilginç bir öykü de vardır. İllegal çalışmanın güvenlik içinde nasıl sürdürüleceğini anlatan bu broşür, hapishane arkadaşlarını ziyarete gelen bir partilinin üzerinde polis tarafından üst araması yapılırken bulunmuştur. (Bkz. B. Şen, 1999, s. 33). 404 Komsomol, Komünist partilerinde gençlik örgütlerine verilen isimdir. 405 RTseHIDNI: f: 495, op: 11, d: 373, L: 23-26, Komintern Arşivinden aktaran, B. Şen, 1999, s. 104. 406RTseHIDNI: f: 495, op: 11, d: 373, L: 23-26, Komintern Arşivinden aktaran, B. Şen, 1999, s. 104.

Page 123: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

115

II. ŞEFİK HÜSNÜ’NÜN TEZLERİ

TKP’nin 1925 sonrası uğradığı değişimleri ve bunların nedenlerini, ana

hatlarıyla belirtmiştik. Şimdi bu illegal mücadeleye geçiş döneminin tezlerini farklı

başlıklar altında açımlayacağız. Bu dönüşümlerin ana ekseni, Şefik Hüsnü’nün,

1919-1925 yılları arasındaki “özgün” diye nitelendirilebilecek tezlerden daha klasik

anlamda “Marksist-Leninist” bir yoruma doğru yönelmesidir.

Bu bölümde Şefik Hüsnü’nün tez ve görüşlerini incelememize olanak veren

yazıları, onun “Ferdi” takma adıyla Komintern organlarında yazmış olduğu

yazılardır. Önceki bölümde incelediğimiz yazıları, büyük ölçüde “Aydınlık” isimli

legal bir dergideki yazılarından oluşmakta ve bazı ifadeleri sansüre uğramaktaydı. Bu

dönemde ise herhangi bir sansür tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaması Şefik

Hüsnü’ye yazılarını yazarken belli bir rahatlık sağlamış olsa gerektir.

Ayrıca 1926 ve 1930 Programlarını da, büyük ölçüde Şefik Hüsnü’nün

kaleminden çıkmış olduğunu göz önünde bulundurarak bu başlık altında

inceleyeceğiz. Ancak Şefik Hüsnü’nün yazılarının Parti Programlarındaki kadar sert

ve kesin ifadeler içermediği de göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, Programdaki

“Emperyalizme karşı mücadelenin Kemalizm’e karşı mücadeleden ayrılamayacağı”

tezi, Şefik Hüsnü’nün özellikle 1925-1929 dönemine ait yazılarında, Kemalistlerin

emperyalizmle uzlaşma ve çatışma dinamiklerini gözler önüne sermek şeklinde

olmuştur.

Şefik Hüsnü’nün 1929-1930 yıllarından itibaren ise Kemalistlere daha sert bir

tutum takındığı ve artık Kemalizm’i emperyalizmle tamamen uzlaşmış olarak

değerlendirdiği görülmektedir. Bunun sebepleri çeşitlidir. Kemalistler’in somut

politikaları yanında Komintern’in VI. Dünya Kongresi’nde sol çizgisini

güçlendirmesi ve TKP’ndeki muhalif grubun eleştirileri bunlar arasında sayılabilir.

Şefik Hüsnü’nün 1925-1929 yılları arasındaki görüşlerini “Emperyalizme

Karşı Ortak Mücadeleden Sınıf Mücadelesine”, “Köylü Sorunu”, “Diktatörlük

Olarak Kemalizm”, “TKP Dışındaki Muhalefet” ve “Ekonomi” ve “Komintern-II”

ana başlıkları altında inceleyeceğiz. Şefik Hüsnü’nün bu dönemdeki görüşleri şu

temel noktalardan beslenmektedir:

Page 124: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

116

-Milli kurtuluş hareketi, bir orta sınıf hareketi olarak başlamıştır. Farklı

sınıfların bir blok oluşturması ile yürütülen bu mücadele sonucunda bazı gruplar

dışlanmış ve iktidar küçük burjuvazi ve büyük-orta toprak sahiplerinin eline

geçmiştir. Artık “kapitalist” olarak nitelendirilebilecek Kemalizm, bu orta sınıf

kitlesinden ayrılmaktadır.

-Kapitalist olmayan gelişme söyleminin yerini “Burjuva milliyetçiliği

kapitalist gelişmeyi içinde barındırır” yargısı almıştır. Ancak Şefik Hüsnü’ye göre,

bu burjuva unsurların desteklenmesi milli hareketin başlarında zorunlu ve gerekli bir

durumdu.

-Kemalistler, iktidarı ele geçirdikten sonra devrimci ve anti-emperyalist olma

özelliklerini kaybetmişlerdir.

1. EMPERYALİZME KARŞI ORTAK MÜCADELEDEN SINIF

MÜCADELESİNE

1919-1925 döneminde yazdığı yazılarda, emperyalizme karşı mücadelede bir

“sınıflararası işbirliği/uzlaşı” arayışı içinde olan Şefik Hüsnü, 1925 yılından sonraki

dönem yazılarında artık sınıf mücadelelerinin keskinleşmesinin söz konusu olduğunu

yazmıştır.407

Şefik Hüsnü’nün bu dönem yazılarında Kemalistler üzerine temel savunusu,

Kemalist hareketin 1919-1922 yılları arasında antiemperyalist ve devrimci

olduğudur. Komünistler de Kemalizm’i bu özellikleri dolayısıyla söz konusu

dönemde desteklemişlerdir.

Şefik Hüsnü’nün 1927 yılında Komintern organlarında Çin Devrimi üzerine

iki yazısı yayımlanmıştır. Bu yazılarda Ş. Hüsnü, Çin Devrimi ile Kemalist Devrimi

bir karşılaştırmaya tabii tutmuş ve özellikle “geri kalmış ülkelerde milli burjuvazi”

ve “emperyalizme karşı mücadele”sorunu üzerine durmuştur.

Şefik Hüsnü “Çin Meselesi” üzerine Komünist Enternasyonal Sekizinci

Genel Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, geri ülkelerin büyük burjuvazisi ile

407 “Türk Milliyetçiliğinde Devrimci Dalganın Geri Çekilmesi”, 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, 1995, s. 41.

Page 125: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

117

kapitalist ülkelerin büyük burjuvazisini aynı kefeye koymanın yanlışlığına dikkat

çekmektedir. 408

Şefik Hüsnü’ye göre, geri kalmış ülkelerde genç ve milli burjuvaziye

“devrimci” olma niteliğini veren, ülkede uluslararası mali sermayenin sadece bir

uzantısı olarak milli niteliği olmayan, yozlaşmış bir büyük burjuvazinin varolmasıdır.

Bu sınıf, “ülkeyi sömürme üzerindeki hakimiyet hakkını, emperyalizme ve ajanlarına

karşı savunmak zorundadır.

Şefik Hüsnü, bu yüzden proletarya ve köylülüğün emperyalizme karşı bu

milli burjuvazi ile bir blok kurmasının gerekliliği üzerinde durur. Ancak bu blok,

milli burjuvazi anti-emperyalist özeliklerini koruduğu sürece geçerli olacaktır:

Milli burjuvazinin işte bu devrimci niteliği bir kere ortaya çıktıktan sonra, proletaryanın örgütü olarak, bizim, burjuvaziyle emperyalizm arasında bir silahlı mücadele başladığında bu burjuvaziyle doğrudan doğruya bir blok kurmamız gerekir.. Partinin yeri, emperyalizmin hegemonyasına karşı böyle bir bloğun içindedir.

Şefik Hüsnü, bu dönemde “proletaryanın yönetimi tek başına ele

geçirebileceği” türden eleştirileri ise böyle bir durumun imkansız olduğunu, Çin ve

Türkiye gibi milli kurtuluş hareketi yürüten ülkelerde mücadeleyi başlatanın

burjuvazi olduğunu ve proletarya ile köylülüğün ise onu kapitalist olmayan devrim

yönünde ilerletmeleri gerektiğini belirterek yanıtlamaktadır.409

İktidarı ele geçirdikten sonra “her geçen gün daha fazla kapitalist tarafa geçen

ve yabancı sermaye ile uzlaşan” Kemalist hükümetin hala daha anti-emperyalist

niteliğini korumasını sağlayan ve “milli burjuvazi” yaratma amaçları ile ilgili olan

bazı nedenler bulunmaktadır. 410 Anadolu demiryolu meselesinin yabancı sermaye

açısından olumsuz bir çözüme bağlanması, yabancı işletmelerin bir takım

kısıtlamalara tabii tutulması gibi uygulamalar411 bunlar arasında sayılabilmektedir.

408 “Çin Meselesi”, Komintern Yayını, Mayıs 1927, s. 86-94, ibid, 1995, s. 96-104. Bu konuşmanın “tutucu burjuvazi” ile “devrimci milli burjuvazi” arasında hiçbir fark olmadığını söyleyen Troçki’ye cevap niteliğinde olduğu görülmektedir 409 ibid, s. 98. 410 ibid.,s. 103. 411 “Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 22, s. 1076, 1087, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 109.

Page 126: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

118

Kemalistlerin bu yöndeki ekonomik politikalarını ayrıntılı olarak “Ekonomi” başlığı

altında inceleyeceğiz.

Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalistler, dış siyaset alanında da daha uzun bir süre

Doğu ile Batı arasında yalpalayacaklar ancak uzun vadede dış siyasetin ağırlık

noktasının Sovyetler Birliği’ne yakınlaşma yönünde olması gerektiğini

kavrayacaklardır.412 Türkiye, Musul’u İngiltere’ye vermek zorunda kaldığı döneme

kadar, antiemperyalist tutumunu korumaya devam etmiştir. Bugünkü tutumu da,

emperyalist devletlerle yakınlaşma eğilimi yerine, Rusya’nın yanında yer alma

eğilimidir. Bu eğilim, Kemalistler’in Milletler Cemiyeti’ne daimi üyelik talebinin

reddedilmesinden kaynaklanmaktadır.

Komintern organlarında ise değerlendirme, 1928 yılında Kemalist

Türkiye’nin dış siyasetinin Sovyetlerle dost bir çizgi ile Batıya açık bir çizgi arasında

bocalamaya devam ettiği fakat son zamanlarda ikinci eğilimin ağır bastığı yönünde

olmuştur.413

Şefik Hüsnü’nün değerlendirmelerindeki değişikliğin Kemalizm’in sol

harekete karşı artan baskısından da kaynaklandığını belirtmiştik. 1925 davasının,

Şefik Hüsnü’nün yazılarında giderek Kemalistlere sert ifadelerle yaklaşmasında

etkili olduğu görülmektedir. Şefik Hüsnü, 1925 yılında “Ferdi” takma adı ile

komünist davası hakkında yazdığı bir yazıda, “Kemalizm’in tarihinden hiçbir zaman

silinmeyecek olan bu korkunç karar, hedefin komünist hareketten başka bir şey

olmadığını gösterdi.”414 şeklinde ifadelerle Kemalistleri eleştirmiştir.

Şefik Hüsnü’ye göre, bu dönemde legal bir faaliyet yürüten komünistlerin

tasfiyesi, Kemalist milli burjuvazinin bu radikal kanadı tarafından gerçekleştirilmişti.

Tam da bu sırada, komünistlerin yayınlarında “Kürt isyanı ve feodalizmin tasfiyesi”

konularında Halk Partisi’ni bütün güçleriyle destekleyeceklerini açıklamalarına

rağmen “gericileri can evinden vurmak için bir silah olarak sunulan” Takrir-i Sükun

412 “Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi Toplantısında Uluslararası Durum ve Komintern’in Görevleri Üzerine Konuşma”, Internationale Presse Korrespondenz, 1926, sayı 152, s. 2719-2721, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 75, 76. 413 “Ortadoğu-Türkiye”, Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 189. 414 “Yeni Türkiye’de Komünist Avı”, 8 Eylül 1925, Internationale Presse-Korrespondenz, 1925, sayı 129, s. 1882, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, 1995: s. 17.

Page 127: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

119

Yasası, komünistlerden kurtulmak için kullanılmıştır. Şefik Hüsnü’ye göre bu

durum, burjuvazinin yüksek bir sınıf bilincine sahip olduğunu göstermekteydi.415

Şefik Hüsnü, Komünist partilerinin görevlerini bu dönemde iki yönlü

açıklamaktadır. Bunlardan birincisi, emekçileri ve burjuvaziyi emperyalizme karşı

mücadeleye sevk etmek diğeri ise proletaryanın köylülük ile ittifak halinde iktidarı

ele geçirmesini sağlamaktır.416 Bu yorum da, artık Türkiye’deki güncel mücadelenin

belirleniminde bir değerlendirme farklılığını yansıtmaktadır. Artık nesnel olarak var

olan ve gittikçe büyüyen bir işçi sınıfı vardır ve TKP de bu sınıfa dayanarak

mücadelesini sadece “emperyalizmle mücadele” ile sınırlı tutmayarak, “sınıf

savaşımı” doğrultusunda yürütebilecektir.

1926 Programının dördüncü maddesine göre, TKP, esas vazifesini, “Türkiye

amele sınıfını, günlük iktisadi ve siyasi menfaatlerini müdafaaya muktedir bir siyasi

kuvvet halinde birleştirmek ve bütün kitlesel mücadelelerin sevk ve idare edicisi

durumuna yükseltmek için teşkilatlandırmak” olarak belirlemiştir. Aynı programın

yirmi birinci maddesinde ise, şöyle denilmektedir:

TKP, kapitalizm çerçevesindeki reformların omuzlarındaki yükü gerçekten azaltabileceğine hiçbir şekilde inanmamakla beraber, amelelerin maddi şartlarını düzeltmek uğruna verdikleri bütün mücadelelere önderlik eder ve böylece onları amacı burjuva diktatörlüğünü devirmek olan büyük, belirleyici mücadeleye hazırlar. 417

Şefik Hüsnü’ye göre, emperyalizme karşı mücadelede ortak hareket etme

dönemi sona ermiştir. Emperyalizme karşı mücadeleyi yürütebilecek yegane güç, işçi

sınıfıdır ve 1926 Programı’nı aktarırken ifade ettiğimiz gibi bu mücadele, Kemalist

Halk Partisine karşı olan mücadeleden ayrılamaz. Hükümete karşı uzlaşmaz ve

kararlı bir mücadele verilmesi gerektiği savunulan 1926 Programında, Kemalist Halk

Partisine karşı mücadelenin amacı şöyle belirtilmiştir418:

..bu partinin halk düşmanı yüzünü, yabancı emperyalizmle uzlaşma yönünde gelişmesini ve burjuva diktatörlüğünün

415 ibid, s.63. 416 “Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi Toplantısında Uluslararası Durum ve Komintern’in Görevleri Üzerine Konuşma”, Internationale Presse Korrespondenz, 1926, sayı 152, s. 2719-2721, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 78. 417 “Türkiye Komünist Partisi Çalışma Programı (1926)”, 3. Madde, H. B. Gürses, Şefik Hüsnü Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, İstanbul, 1994, s. 260. 418 İbid.

Page 128: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

120

çıkarına olarak amele, köylü ve kitlelerin sınıf mücadelesini bastırma amacı güden, ancak sınıf çatışmalarının büyümesini önlemekten aciz kalan girişimlerini açığa çıkarmaktır.

1930 Programında da Türkiye’nin emperyalizmin boyunduruğu altına

girmesine karşı girişilecek mücadelenin ancak işçi sınıfı önderliğinde

gerçekleşebileceği üzerinde durulmaktadır:

Ancak ve ancak amele ve köylü kütlelerinin emperyalizme karşı ve emperyalizme teslim olmakta bulunan Kemalizme karşı mücadelesi memleketin bil’ahara tekrar emperyalizm tarafından esaret altına alınmasının önüne geçilebilir.Türk iktisadiyatına kumanda eden sevkül ceyşi merkezler419 zaptetmeye ve Türkiye’nin devlet olarak istiklalini tahditetmeye420 ve hatta onu büsbütün istiklalinden mahrum etmeye uğraşan emperyalizme aleyhtar mücadeleyi ancak amele sınıfı sevkü idare edebilir ve onu bizzat Halk Fırkası hükümetini yıkmak suretiyle, sonuna kadar devam ettirebilir.421

Komintern organlarına göre, Türkiye’deki işçi sayısı, 1926 yılı için

sendikaların kesin olmayan verilerine göre 250 binden fazladır. Bunların 40-60 bini

yani dörtte biri, sanayi işçisidir. Bu işçilerin yalnızca yüzde 25’i örgütlüdür.

Türkiye’de ekonomik istikrarsızlığın bir sonucu olarak, işçi sınıfının sayısı

örgütlenmesi ile eşit biçimde gelişmemiştir. Bu durum, ekonomik istikrarsızlığın bir

sonucudur.422

1929 yılında yazdığı bir yazıda Şefik Hüsnü, sınıflar mücadelesinin

gelişmesinin nesnel koşullarının oluştuğunu ortaya koymaktadır. Şefik Hüsnü’ye

göre, yapılan istatistiksel çalışmalar, işçi sınıfı hakkında daha kesin verilere sahip

olmamızı sağlamaktadır. Bu istatistiklere göre, Türkiye’de 256.000’i endüstride

çalışan aşağı yukarı 400.000 ücretli bulunmaktadır. Küçük ve büyük toplam 65.000

endüstriyel işletme vardır. Bunlardan 50.000’den fazlasının 10 işçiye kadar

çalıştırılan küçük işletmeler olduğu doğru olmakla beraber, 120.000’den fazla işçi

beş sanayi merkezinde toplanmıştır.

419 Askeri birliklerin gerekli yere sevkini ve geri çekilme işini idare eden merkezler. 420 Sınırlamaya. 421 M. Tunçay, 1992 içinde, s. 187 vd. 422 “Türkiye’de İşçi Hareketi”, Internationale, Presse-Korrespondenz, 1926, sayı 119, s. 2037, 2038, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi , s. 54.

Page 129: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

121

Şefik Hüsnü, bu verileri, TKP’nin bir işçi siyaseti yürütebileceğinin ve

“köylü-işçi hükümeti” parolasıyla savaşmak için dayanabileceği bir işçi sınıfının

varlığının göstergesi olarak sunmaktadır. Şefik Hüsnü’ye göre, TKP’nin güncel

görevi Kemalizm’i devirip işçi ve köylülerin demokratik diktatörlüğünü ortaya

koymaktır.423

Şefik Hüsnü, bu sebeplerle sürekli büyüyen işçi sınıfı karşısında burjuvazinin

zayıf olmasının Türkiye’de belirleyici rol oynadığını yazmıştır.424 Komintern

organlarında da bu duruma işaret edilmiştir. 1927 tarihli “Türkiye’de İşçi Sınıfının

Durumu” başlıklı yazıda, Türkiye proletaryasının gözle görülür bir biçimde

büyüdüğü kaydedilmektedir. Türkiye proletaryasının safları, bir yandan köylük

bölgelerden gelenler, öte yandan küçük burjuvazi ve kısmen de Halk Partisi’nin

izlediği maliye ve vergi siyaseti yüzünden iflasa sürüklenen orta burjuvazi tarafından

doldurulmaktadır. 425

Şefik Hüsnü’ye göre, Türkiye işçi hareketinin kendiliğinden bir gelişimi söz

konusudur ve bu hareketin yalnızca komünistlerin etkisi altında geliştiğini söylemek,

“işçi hareketinin kendiliğindenliğini” inkar etmektir. Türkiye işçi sınıfının kültür

düzeyi düşük olmakla birlikte sınıf içgüdüsü çok gelişmiştir. 426

Şefik Hüsnü’nün üzerinde durduğu diğer önemli noktalar, orta sınıfların

dağılması ve işsizlik sorunları olmuştur. Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalistlerin işçilere

yönelik tavırları, ekonomi politikalarının ana çizgisi tarafından belirlenmektedir. Bu

politikalar, hem şehirlerdeki hem de köylük bölgelerdeki küçük işletmelerin hızla

çökmesine ve proletarya kitlesinin hızla büyümesine sebep olmaktadır. Bunun

sonucunda da, burjuvazinin gelişmesi ile paralel ve onu destekleyici olarak bir “işsiz

ordusu” oluşmaktadır. Şefik Hüsnü orta sınıfların dağılma mekanizmalarından biri

olarak “vergi yükünün orta sınıfların sırtına yüklenmesi” üzerinde durmaktadır.

Türkiye’deki “ekonomik durgunluk” ve “vergilerin giderek ağırlaşması” sorunları

birbirlerini besleyen iki etmen olarak yer almaktadırlar.

423 TÜSTAV Arşivi, CD 27, Klasör 35_36, Belge 290, s. 269-292. 424 “Çin Devrimi Kemalist Yolu İzleyemez”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 25, s.1225-1231, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 121. 425 J. Kitaygorodski, Internationale Presse-Korrespondenz, 25 Kasım 1927, sayı 116, s. 2602-2603, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi , s. 167. 426 “Türkiye’de Komünist Hareket ve Emekçilerin Durumu”, 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 9, s. 412-415, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 69.

Page 130: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

122

Şefik Hüsnü’nün 1929-1930 ve sonraki dönemlerde yazdığı yazılarda artık

Kemalizmin emperyalizmle uzlaşması üzerine daha net ifadeler yer aldığı

görülmektedir. Şefik Hüsnü’ye göre, emperyalizme ve yabancı sermayeye karşı

mücadele dönemi bu yıllarda artık tamamen kapanmış bulunuyordu ve Kemalizm de

açık bir şekilde emperyalizm ile uzlaşmıştı. Mücadele döneminin çabuk kapandığını

öne süren Şefik Hüsnü burjuvazinin ulaştığı son aşamayı şu sözlerle ortaya

koymaktadır427:

Burjuvazi, çocukluk döneminden çıkmadan, toplumsal görevlerini gerçekleştirmeden önce, proletaryaya karşı mücadele ve yabancı sermayeyle uzlaşma aşamasına çoktan ulaştı.

Şefik Hüsnü, 1930 yılında yazdığı bir yazıda da, yukarıdaki yoruma benzer

şekilde, Kemalizm’in geriye gidişinin belirtilerinin artık açıkça görüldüğü

saptamasını yapmaktadır. Kemalistler, dış politikada ilkesiz bir tutumla, bir yandan

emperyalist devletler arasındaki çatışmaları kullanırken, bir yandan da Sovyetler

Birliği ile dost görünmeye yönelik manevralar yapmaktadırlar. 428

Kemalistlerin emperyalizmle uzlaştığını gösteren somut belirtiler ise, “İtalya

ile ekonomik dostluk antlaşmaları imzalamaları” ve “Fransız emperyalizminin hatırı

için İskenderun’daki Türk halkına ihanet edilmesi” gibi olaylardır.

Şefik Hüsnü, Yine Kemalistlerin tutumlarındaki somut değişikliği anlamak

açısından “kapitalist olmayan gelişme” yönündeki söylemlerindeki değişimi

aktarmaktadır. Türkiye’de uluslararası mali gruplarla ilişkiye girilmesinden bu yana

Kemalistlerin “Biz bize benzeriz” şeklinde de formüle ettiği, Şefik Hüsnü’nün

“kendine özgü bir toplumsal düzen kurulacağı” olarak aktardığı bu söylem yerini,

“Türk halkının Avrupalı halklar topluluğu üyelerinden hiçbir farklarının olmadığı”

yönündeki ısrarlı açıklamalara bırakmıştır.

Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalistlerin emperyalizmle çatışma eğilimleri gibi,

emperyalizme teslimiyetleri de sınıfsal çıkarlarından kaynaklanmaktadır. Ülkeyi

emperyalizme boyun eğmeden kurma konusundaki inancını yitiren Kemalistler, yine

“hakim sınıf” olarak durumlarını kurtarmak için emperyalist devletlere teslimiyetten

427 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 25 A Klasör 32_36, Belge 764, s. 76-85. 428 “Doğu Milliyetçiliği Emperyalizm Önünde Diz Çöküyor”, 1930, Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 2-3, s. 160-170, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s.131.

Page 131: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

123

başka yol göremez olmuşlardır. Aslında bu durum da, Kemalistlerin giderek

güçsüzleştiğini göstermekteydi.

2. KÖYLÜ SORUNU

TKP, birinci bölümde incelediğimiz dönemde, köylüye yönelik propaganda

yapmadığı gerekçesiyle Komintern tarafından eleştirilmişti. 1925 sonrası dönemde

Şefik Hüsnü, “Türkiye’nin temel niteliği bakımından bir tarım ülkesi olduğunu ve

Anadolu nüfusunun büyük bir bölümünü köylülüğün meydana getirdiği”ni

vurgulayarak “köylü sorunu” üzerinde daha çok duracaktır.

Şefik Hüsnü, Türkiye proletaryasının “toplu halde bulunduğu illerin

emperyalistlerin işgali altında bulunduğu” gerekçesiyle milli bağımsızlık hareketine

katılamadığını429 ancak bu mücadelenin “özellikle ilk döneminde düzensiz mücadele

birliklerinde kendiliğinden örgütlenen ve hem emperyalist saldırganlara hem de hain

sultana karşı tavır alan küçük köylülüğün eseri”430 olduğunu yazmıştır.

Şefik Hüsnü, Kemalist devrim–köylülük ilişkisi üzerine şunları yazmıştır:

Bugün şu açıktır: Kemalist devrim her şeyden önce şehirlerin orta tabakalarından ve Anadolu’nun köylük bölgelerinden çıkmış genç bir burjuvazinin yönettiği ve yararlandığı bir köylü devrimiydi. 431

Daha sonra Şefik Hüsnü, Yeşil Ordu’dan ve bu orduya katılan Çerkez

Ethem’in yoksul köylü kitleleri üzerindeki etkilerinden ve Kurtuluş Savaşındaki

konumlarından bahsetmektedir. Şefik Hüsnü’ye göre, köylüler emperyalizme karşı

mücadelede silahlı çetelerin yok edilmesinde o denli büyük rol oynamışlardı ki

Mustafa Kemal “Köylü efendimizdir şiarını öne sürmek zorunda kalmıştı.432

Ancak Şefik Hüsnü’ye göre, “ülkenin emperyalist işgalden tam kurtuluşuna

kadar milliyetçilerin safında kalıp onlarla işbirliği etmesi ve aynı zamanda da yoksul

429 “Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi Toplantısında Uluslararası Durum ve Komintern’in Görevleri Üzerine Konuşma”, Internationale Presse Korrespondenz, 1926, sayı 152, s. 2719-2721, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 76. 430 “Türkiye Köylüsü ve Kemalist Devrim”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 17, s. 836-848, ibid, s. 81. 431 ibid. 432“Çin Devrimi Kemalist Yolu İzleyemez”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 25, ibid, s. 122

Page 132: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

124

köylülerin çıkarlarını savunması gereken” Çerkez Ethem, Mustafa Kemal’le

aralarındaki çatışmayı bahane ederek emperyalist devletlerin safına geçmiştir:

Bundan sonra bütün iktidar, yalnızca köylülerin varlıklı kesimlerinin ve küçük burjuvazinin temsilcisi olan Kemalistler’in eline geçmiştir. 433

Köylülüğün bugünkü durumuna bakıldığında, bu kitlelerin çoğunluğu yani

%76’sının küçük ve yoksul köylülerden meydana geldiği görülmektedir. Bunların

tümü ekilebilir arazilerin yalnızca %7. 3’üne sahipken, büyük toprak sahipleri ve

zengin köylüler ekilebilir toprakların %66,6’sına sahiptir. Hiç toprağı olmayan

köylüler, küçük ve çok küçük köylü kitlesi köylülüğün %83’ünü oluşturur.434

Şefik Hüsnü, tarım yapısı ve mülkiyet ilişkileri bakımından Türkiye’yi üç

bölgeye ayırır:

1. Doğu Anadolu: Toplumsal farklılaşma sürecinin çok yavaş işlediği

bölgede, mülkiyet ilkel-feodal biçimini korumaktadır. Köylülerin işledikleri topraklar

henüz kendilerine ait olmazken, bölgenin iki milyonluk nüfusunun sadece bir iki bin

kişilik mütegallibe (şeyhler, beyler) bölümü herşey yani toprak, hayvan ve insanlar

üzerinde mülkiyet ve kullanma hakkına sahiptir.

2. İç Anadolu ve Kuzey Anadolu: 1864’te gerçekleştirilen toprak reformu

sonrasında pek çok köylü, kendi durumlarını mülk sahibi olarak belli koşullarla

yaptırıma bağlamış ve yasallaştırmıştır. Bunun sonucu ise, toprağın ufak parçalara

bölünerek küçük ve orta köylü kitlesinin nüfusun çoğunluğunu meydana getirmeye

başlaması olmuştur. Ancak bu durum, ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri büyüklükte

toprağa sahip olmayan köylüleri çevredeki büyük toprak sahiplerinden toprak

kiralamak zorunda bırakmıştır. Bu şekilde bölge, “tefecilerin cenneti” durumuna

gelmiştir. dolup taşan genç burjuvazinin siyasi örgütü olma durumuna git gide daha

fazla gelmektedir. Bu niteliğinden ötürü Halk Partisi, zorunlu bırakılmadıkça, toprak

meselesine geniş yığınların çıkarlarına uygun köklü bir çözüm bulma yeteneğinden

yoksundur.

433 “Türkiye Köylüsü ve Kemalist Devrim”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 1782., Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 122 434“Türkiye Köylüsü ve Kemalist Devrim”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 17, s. 836-848, ibid, s. 85

Page 133: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

125

3. Batı ve Güney Anadolu (Eskişehir, İzmir Adana): tarımsal gelişme

bakımından ileri düzeyde olan bölgede, toprak bu kez modern işetmeler biçiminde

büyük toprak sahiplerinin elinde toplanmış, küçük köylüler ise topraklarını

zenginleşen komşularına ve kendilerine borç veren şehirli burjuvalara devrederek

“toprak kiracısı”, hatta “gündelikçi konumuna düşmüşlerdir. Kemalist Parti,bu

bölgenin zengin çiftçilerinin ekonomik bakımdan kalkınmalarını bütün imkanlarıyla

desteklemektedir.

Kemalistlerin tarımda “hakim koşulların çerçevesinde yaptıkları

düzeltmeler”, 1924 yılında aşarın kaldırılması, köylüye kredi sağlanması, tarım

kooperatiflerinin kurulması olarak sayılmaktadır. Ancak Şefik Hüsnü, bu

düzenlemelerden yoksul kitlelerin yararlanamadıklarını belirtir. Yoksul köylülere

kredi verilmezken, kurulan tarım kooperatifleri de büyük çiftçilerin kurdukları

kooperatifleridir.435

Komintern organlarına göre de, Kemalistlerin tarım ve köylü siyaseti, zengin

köylüleri kayırma, Ziraat Bankalarının sadece kredi alabilecek köylülere borç ve

kredi vermesi ve ağır vergi koşullarından oluşmaktadır ve bu durum Türkiye

köylerinde sınıflaşmayı artıran bir zemin yaratmıştır.436 Yine aynı şekilde,

Komintern’in 1928 yılında düzenlenen Altıncı Dünya Kongresi’nde de,

Kemalistlerin toprak reformunun köylülük içindeki sınıf farklılaşmasını geliştirdiği

üzerinde durulmaktadır.437

Ayrıca Kemalistler, Anadolu’nun doğu illerindeki feodal kalıntıları tasfiye

etmek içinde köklü eylemlerde bulunmamışlardır. Öyle ki, hükümet, 1925 yılında

gerçekleşen Kürt ayaklanmasını bile değerlendirememiştir. Şefik Hüsnü,

Kemalistler’in feodalizmi tasfiye etmek konusunda tereddütlü davranışlarını şöyle

açıklamaktadır:

Ancak bu yarım önlemlerle eğer feodalizmin kanunsuz bir şekilde sürdüğü bu bölgelerden, halkı esir durumunda tutan ayrıcalıklı toprak beyleri uzaklaştırılabilseydi, tedbirler ancak

435 “Türkiye Köylüsü ve Kemalist Devrim”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 17, s. 836-848, Yazı ve Konuşmalar, s. 87-88-90-94. 436 J. Kitaygorski, “Türkiye’de İşçi Sınıfının Durumu”, 29 Eylül 1927, Heft 38-39, Berlin, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 166. 437 Komünist Enternasyonal 6. Dünya Kongresi Tutanağı, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 187.

Page 134: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

126

o zaman devrimci bir anlam taşıyabilirdi..Böylece doğu illerindeki reform feodalizme değil, yalnızca Kemal hükümetine düşmanca tavır alan bazı feodallere indirilen bir darbedir.

3. DİKTATÖRLÜK OLARAK KEMALİZM

Şefik Hüsnü, Kemalizm’in bir “baskı rejimi” olmasının gerekçesini, onun

ortaya çıkışında aramaktadır. Kemalizm’in iktidara gelişi, uzun bir sınıf mücadelesi

sonucunda ve bir halk kitlesinin desteği ile gerçekleşmemiştir. Mustafa Kemal,

iktidarı ele geçirdikten sonra siyasi muhaliflerini bertaraf etmiş ve daha sonra bir

parti kurma işine girişmiştir. Arkalarında bir halk kitlesinin desteğini hissetmeyen

milletvekilleri de resmi görüşlerle çelişen herhangi bir şey söylemeye cesaret

edememektedir. Böylece Mustafa Kemal, sınırsız bir diktatörlük

uygulayabilmektedir. Bu terör rejiminin amacı, kendi siyasetlerine yönelen her türlü

muhalefet denemesini daha baştan boğmaktır.

Halk Partisi’ndeki muhalif sesleri susturmak için ise iki yola

başvurulmaktadır: Söz konusu muhalif kişi ya elçi ya da büyük bir işletmeye müdür

yapılarak partiden gönderilmekte veya ona acımasızca bir iftira kampanyasına

girişilerek gözden düşürülmektedir.438

Ayrıca, 1921 yılından itibaren Kemalizm, “komünizm düşmanı” olma

özellikleri ile de ön plana çıkıyordu. Şefik Hüsnü bu konuda Büyük Millet

Meclisi’nde 3 Ocak 1921 tarihinde Avni Bey’in bir konuşmasını örnek

göstermektedir:

Komünizm bir hastalıktır, görülmeyen bir mikroptur. Hükümet istese de istemese de bu mikrop, memleketin içine sızacak ve girdiği yerlerde tahribata yol açacaktır. 439

Mustafa Kemal ise bu konuşmaya şöyle cevap vermiştir:

..(Avni Bey) buyurdular ki, istense de istenmese de bu bir mikroptur, girer. O halde çaresi yok demektir. Yalnız..bu bulaşıcı ve sakınılması imkansız diye tanımladıkları komünizme karşı çare vardır. Bu çare, komünizm prensiplerinin, kaidelerinin

438 “Türkiye’de Siyasi Mücadeleler”, Internationale Presse Korrespondenz, 1926, sayı 114, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 46, 47. 439 “Çin Devrimi Kemalist Yolu İzleyemez”,Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı: 25, ibid, s. 123.

Page 135: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

127

memleketimizde ve milletimiz arasında uygulanma kabiliyetini kavramak veya kavrayanlarımız vasıtasıyla bütün memlekete ve bütün millete anlatmaktır..uygulanma kabiliyeti olmadığına göre ve hatta uygulanmaya yeltenenlere karşı hükümet, her türlü yolu kullanmakta kendisini gayet meşru görür.440

Şefik Hüsnü’nün bu erken döneme ait izlerini saptadığı “komünizm

düşmanlığı”, “Eskişehir İlan-ı Harbi” başlığı altında değerlendirdiğimiz gibi, 1929

yılında doruk noktasına ulaşmıştır.

Şefik Hüsnü’ye göre, Türkiye işçi sınıfının hareketi son on yılda üç kez ani

bir biçimde yükselmiş ve hemen ardından geri çekilmiştir. Birinci yükseliş,

istibdadın yıkılmasının hemen ardından (1908), ikinci yükseliş 1919’da, üçüncüsü ise

1924-1925 döneminde olmuştur.

Kemalist yönetimin işçilere yönelik baskısı ise, koşullara göre çeşitli biçimler

almaktadır. Bu biçimler, işçi gazetelerinin yasaklanması, komünistlerin tutuklanması

ve işçi sendikalarının başına kendi adamlarını geçirmeye çalışmak gibi, işçi sınıfını

örgütsüz bırakmaya yönelik tedbirlerdir.441

Şefik Hüsnü, 1925 yılından beri “diktatörlük” olarak ortaya çıkan

Kemalizm’in “faşist bir dönüşüm” geçirdiklerini söylemenin doğru olmayacağını

vurgulamaktadır. Ancak bu durum, kendilerine karşı yönelen muhalif hareketleri

bastırmak için kimi “faşist” yöntemleri benimsemelerine ve uygulamalarına engel

olmamaktadır.

Şefik Hüsnü, Kemalizmin bu baskıcı siyasetinin, halk kütleleri arasında

büyük bir hoşnutsuzluğuna sahip olmasına yol açtığını ifade etmiştir. Bugünkü

konumda, bu hoşnutsuz kütlelerin seslerini yükseltmemeleri, bazı çevreler arasında

halk içinden muhalif bir hareketin doğması ile ilgili karamsar düşüncelere neden

olmakla beraber, Şefik Hüsnü, yakın bir zamanda “Kemalizmin varlığının tartışma

konusu haline geleceğini” vurgulamıştır.442

Şefik Hüsnü, 1929 yılında yazdığı bir yazısında şöyle demektedir:

440 ibid. 441 “Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı: 22, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 119. 442 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 35_36, Belge 290, sy. 269-292.

Page 136: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

128

Biz Kemalist diktatörlük ve Kemalist terörün çoktan en yüksek aşamaya ulaştığına inanıyoruz. Kitlelerin maruz kaldığı baskılar dayanma sınırlarını şimdiden aşıyor. Tüm bunlar 1931 genel seçimlerinden önce kentlerin ve köylerin emekçi kitlelerinin küçük azınlığın aşırı baskısına son vermeye yönelik kalkışmalarının olacağını iddia etmemizi sağlıyor. Bu güncel olaylar, TKP’yi hazırlıksız bulmamalıdır.

Şefik Hüsnü’nün 1930-1931 yıllarında Kemalist diktatörlüğü değerlendirdiği

yazıların iyice sertleştiği görülmektedir. Bu tutumunda, 1930 yılında kurulan ve Halk

Partisinin sağa kaymasından başka bir şeyi ifade etmediğini düşündüğü Serbest

Cumhuriyet Fırkası deneyiminin önemli rolü olduğu düşünülmektedir.

4. TKP DIŞINDAKİ MUHALİF UNSURLAR

A. Gerici Muhalefet

Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalist devrimin her aşaması, birbiriyle rekabet

halinde olan ve birbirine düşman çeşitli burjuva gruplar arasındaki uçurumu biraz

daha derinleştirmiştir.

Bu gruplardan gerici muhalefet, “eski rejimin büyük burjuvazisinin

çıkarlarını yansıtmakta ve uluslararası sermaye tarafından desteklenmekte”dir. Şefik

Hüsnü bu grubu üçe ayırır:

1. İngiliz sermayesinin uşakları (Terakkiperverler)

2. Alman sermayesiyle sıkı bir işbirliği içinde olanlar (İttihatçılar)

3. Belirli bir görüşü olmayan ama gene de Sovyetler Birliği ile dostluğu geliştirmek isteyenler (bazı İttihatçılar ve İlk meclisteki İkinci Grup’un kalıntıları. 443

Bu farklı akımların üzerinde birleştikleri ortak nokta, yabancı sermayenin

çıkarlarının savunulmasıdır. Bu doğrultuda siyasetleri şu taleplerle

özetlenebilmektedir: Serbest ticaret, devletin ekonomiye müdahale etmemesi, inanç

ve geleneklere saygı, reformlara son verilmesi.

Şefik Hüsnü, bu gerici olarak nitelendirdiği grupların Kemalist burjuvaziden

farkını şöyle ortaya koymaktadır: Kemalizm’in sınıfsal çıkarları gereği, emperyalist “Türk Milliyetçiliğinde Devrimci Dalganın Geri Çekilmesi”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1926, sayı 9, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 41.

Page 137: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

129

sermayenin ülkeye girişini engellemek için bir süre ulusal bağımsızlıktan feragat

etmemek yönünde tutumları olduğunun saptanmasına rağmen burjuvazinin gerici

katmanları ajanları olduğu emperyalist sermayeye ülkenin kapılarını açmaya

bağımsızlık savaşı döneminden beri razıydı.

Şefik Hüsnü, Kemalizm’in gerici bir aşamaya girdiğini saptadığı bir dönemde

bile, burjuvazinin bu farklı katmanları arasındaki farkı ortaya koymanın önemi

üzerinde durmuştur. Şefik Hüsnü’ye göre, “burjuvazinin iki cephesine birbirlerini

boğazlamalarına izin vermek” veya “gericiliğe Kemalizm’i devirmek için yardım

etmek” büyük bir yanılgı olacaktır. Çünkü komünistlerin görevleri her şeyden önce

gerici ve monarşist unsurları ülkeden tasfiye etmektir.444

Şefik Hüsnü, 1930 yıllarında kurulan Serbest Fırka’nın ise tamamen yapay

yollarla ortaya çıktığını vurgulamaktaydı. Halk Partisi bu dönemde iki baskı ile karşı

karşıya idi: Birincisi, Halk Partisinin vermiş olduğu bir çok tavize rağmen bir türlü

hoşnut edemediği emperyalist sermayenin baskısı; ikincisi ise sefalet ve yoksulluğun

son sınırına varması sonucu kaynaşmaya başlayan hareket yada kısmen isyan etmiş

bulunan halk kütlelerinin baskısı idi. Bu iki tehlikeyle aynı anda mücadele etmeye

korkan, “boyun eğdiği izlenimini uyandırmadan” emperyalizme teslim olmak isteyen

ve hoşnutsuz halkı bir takım vaatlerle oyalayarak zaman kazanmak isteyen

Kemalistler, adeta “Halk Partisine bir muhalefet partisi doğurtmuştu.” 445

İnkılap Yolu’nda da bu gelişmeye yer verilmiştir. “Muhalefet oyunun içyüzü”

başlıklı bu makaleye göre, Serbest Fırka, tamamen Halk Fırkası’nın bir oyunundan

ve manevrasından ibarettir; emperyalizme teslim olmaya hazırlanan Halk Fırkasının

bir kısmı SCF adını almıştır446.

Şefik Hüsnü, bu partinin tümüyle “karşıdevrimci ve gerici” bir parti olduğunu

açıklamıştır. Ancak bu siyaset de Halk Fırkası içinden çıkmaktadır. Halk Partisi ve

Serbest Fırka, aynı örgütün iki ayrı biçimidir: “Halk Partisinin Serbest Fırka maskesi

altında izlemeyi tasarladığı siyaset, bugüne dek izlediği siyasete oranla daha

444 TÜSTAV Arşivi, Fransızca, CD 27, Klasör 35_36, Belge 290. 445 “Türkiye’de Muhalefetçilik Oyunun Perde Arkası”, Internationale Presse-Korrespondenz, 1930, sayı: 79, s. 1956, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s.146-147. 446 M. Tunçay, 1992, s. 198.

Page 138: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

130

karşıdevrimci ve gericidir.” Şefik Hüsnü bu girişimi, “Terakkiperver Fırkanın

ruhunun canlandırılması” olarak da yorumlamıştır. 447

B. Kürt Sorunu

Şefik Hüsnü’nün Kürt isyanları ve Kürt sorununa doğrudan değindiği bir

yazısı bulunmamakla beraber, TKP’nde bu sorun zaman zaman tartışılmıştır. 1925

yılındaki Şeyh Sait isyanının TKP tarafından feodal bir başkaldırı olarak

değerlendirildiğini ve TKP’nin bu konuda Kemalist hükümete tam destek verdiğini

incelemiştik.

TKP’nin 1926 yılındaki Faaliyet Programı’nda azınlıklara yaklaşımı, “kendi

kaderlerini tayin hakkı” ilkesi ile belirtilmiştir.448

1930 yılında yayımlanan İnkılap Yolu Dergisinde ise TKP’nin faaliyetlerine

dair uzun bir özeleştiri yazısı yayımlanmıştır. Bu yazıda, 1925 Şeyh Sait İsyanında

TKP’nin takındığı tutum üzerinde önemle durulmaktadır. Beş yıl sonra yapılan bu

değerlendirmeye göre TKP, bu Kürt isyanını sadece irticaa karşı değil, tüm muhalif

hareketlere karşı kullanan İsmet Paşa’nın (İnönü) anti-devrimci niyetlerini ilk

hamlede sezememiş ve İsmet Paşa Hükümetinin kuruluşunu resmi organında449

“milliyetçi burjuvazinin muhafazakar kanadı aleyhine, devrimci kanadını tarafından

kazanılmış bir zafer” olarak yorumlamıştır.

TKP’nin 1930 yılında meydana gelen ayaklanmalara yaklaşımının farklı

olduğu görülmektedir. Örneğin 1929 yılında yayımlanan Kommunist gazetesinde

“irticaa karşı burjuvazinin desteklenmesi” yerine “irticai faaliyetlerin burjuvazinin

devrimi tamamlamadığı için gerçekleştiği ve bu anlamda burjuvazinin feodalizmin

bekasıyla uyuştuğu” şeklinde bir yorum bulunmaktadır.450

1930’da Kürt isyanlarında TKP’nin farklı bir tavır takındığı görülmektedir.

TKP bu isyanı, “isyana katılan yoksul köylülük ve halk” ve “hareketi teşkilatlandıran

tabaka ve hariçten körükleyenler” olmak üzere iki cephede değerlendirmektedir.

Herşeyden önce, Kürt İsyanı, İngiltere tarafından idare edilen ve kışkırtılan bir 447“Türkiye’de Muhalefetçilik Oyunun Perde Arkası”, Internationale Presse-Korrespondenz, 1930, sayı: 79, s. 1956, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar , s. 148. 448 Bkz. Türkiye Komünist Partisi Çalışma Programı (1926), madde 12, H. B. Gürses, Şefik Hüsnü Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, s. 258. 449 Orak Çekiç dergisi kastedilmektedir. 450 Kommunist (1929), M. Tunçay, 1992, s. 179.

Page 139: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

131

isyandır”. Fakat İngilizlerin asıl amaçları bağımsız bir Kürdistan meydana getirmek

değil, Sovyetler Birliği’ni emperyalizmle uzlaşmış devletlerden oluşan bir çember

içine almaktır. 451

Ancak, isyanda irticaın rolü ne kadar büyük olursa olsun, halkın bu isyana

katılması onun “hakim sınıf hükümetine karşı” mücadeleye giriştiğini

göstermektedir. Bu bakımdan İsyan, ezilen köylülüğün “kurtuluş mücadelesi” olarak

görülmektedir. Köylülüğün irticai faaliyetlerin peşine takılmasının sakıncalı

bulunduğu da ifade edilmekle beraber, bu durum TKP’nin köylülük içindeki

propagandasının ve faaliyetlerinin olmayışına bağlanmaktadır. Ayrıca, azınlık sorunu

ile ilgili olarak, 1926 Programının “kendi kaderini tayin hakkı” ilkesini kabul ettiğine

yönelik maddesinden alıntı da yapılmıştır.452

C. Kadro Hareketi ve Diğer Muhalif Gruplar

1925-1927 davalarından sonra, TKP’nin bu tarihlerde tutuklanan entelektüel

seçkinlerine, güç ve faaliyetlerini Kemalizm’in ideolojik gelişimine katkıda

bulunmaya yöneltmeleri olanağının verildiği görülmektedir. Bu tarihlerde TKP’nden

ayrılan isimler, hükümet tarafından önemli görevlere getirilmişlerdir.

Kemalizmin ideolojik gelişimine katkıda bulunma girişimlerinden en

önemlisi de “Kadro” hareketidir. 1931’den itibaren, Kemalist yönetimin belirlediği

çerçevenin dışına çıkmamak koşulu ile Kadro dergisi ve yazarları, Kemalist

yönetimin gösterdiği anlayıştan göreceli de olsa yararlanmıştır. Bu anlayış, üç yıl

sürmüştür.453 Çulhaoğlu’na göre, Kadro başlarda Kemalistlerden destek görmüşse

de, bir süre sonra dönemin Cumhuriyet kadroları, sistematik her ideolojik kurgunun

kendi içinden radikal ve etkili kopuşlara olanak tanıyacaklarını sezerek buna engel

olmak istemişlerdir.454

Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, İsmail Hüsrev Tökin, Burhan

Asaf Belge ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan oluşan düzenli Kadro

451 İnkılap Yolu, Temmuz-Ağustos 1930, ibid, s. 194-195. 452 İnkılap Yolu, Temmuz-Ağustos 1930, M. Tunçay, 1992, s. 192-193, 196. 453 İbid, s. 97. 454 M. Çulhaoğlu, 1998, s. 99.

Page 140: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

132

yazarlarından Yakup Kadri hariç tümünün TİÇSF ve TKP hareketi içinde yer

aldıkları dikkati çekmektedir.455

Komintern’in bir raporunda bu eski TKP’lilerin Kadro girişimleri üzerine

şunlar ileri sürülmektedir:

Partinin içinde bulunduğu geçici güçlüklerden kendi mevki düşkünlükleri için yararlanmak isteyen üç kişilik bir aydın grubu, kısa bir süre önce partiden koptu. Bunlar şimdi, Parti çizgisine karşı olan bir dergi çıkararak ihanetlerini haklı göstermeye çabalamaktadırlar. Bu dergide yer alan oportünist cümleler keşmekeşi arasında birkaç “sol” düşünceye de rastlanmaktadır. Fakat, milli burjuvaziyle olan güçlü bağlarına bakılacak olursa bunların Kemalizm’le açıkça birleşmekte tereddüt etmeyeceklerini daha şimdiden görmek mümkündür. Bu grubun başını çekenlerin işçi kitleleri içinde hiçbir etkileri olmadığı için, bu kopma Parti için bir tehlike meydana getirmemektedir. 456

Bir üstyapı kurumu olan devletin, bilinçli bir aydın kadro önderliğinde, ulusal

ve sınıfsız bir altyapı oluşumunu gerçekleştirebileceğini ileri süren Kadro hareketinin

ideolojik olarak eklektik olduğu görülmektedir. Kadrocuların Marksist tartışmaları

yakından takip ettikleri, Leninizm’den doğrudan etkilendikleri, Sovyet

deneyimlerinden kimi çıkarsamalar yaptıkları açık olmakla birlikte, faşizmde olduğu

gibi otoriteryan bir yaklaşımı benimsemiş ve milleti organik anlamda bir bütün

olmaya davet etmiştir. Kadrocular, 1925 öncesi Aydınlık grubunun vurguladığına

paralel şekilde, toplumda kapitalizme özgü sınıfların ortaya çıkmasının engellenmesi

gerektiğini savunmaktadırlar.457

Önemli bir nokta, Kadro yazarlarının, özellikle TİÇSF’nda yani 1919-1925

arası dönemde öne sürdükleri görüşleri değiştirmeden, bu kez “Kadro” adı altında

öne sürmeye başladıkları yönündeki savunularıdır. Bu, Kadro üzerine değerlendirme

yapan bazı yazarların da vurguladıkları bir nokta olmuştur.458 Hatta Şefik Hüsnü ve

diğer TKP’lilerin savunularının 1925 sonrası değişime uğraması, değişenin Şevket

Süreyya ve Vedat Nedim gibi Kadrocular değil de bizzat Şefik Hüsnü olduğu

yönünde bazı değerlendirmelere sebep olmuştur. Bu değerlendirmeyi yapanlardan 455 M. Türkeş, Kadro Hareketi Ulusçu Sol Bir Akım, Ankara, 1999, s. 69. 456 “Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu Raporu, Doğu Ülkelerinde Devrimci Hareketler-Türkiye”, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 165. 457 M. Türkeş, 1999, s. 129-130. 458 Bkz. M. Tunçay, 1992, s. 49.

Page 141: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

133

biri olarak Tunçay’a göre değişen Kadrocular değil, olsa olsa Şefik Hüsnü ve belki

de Kemalistler’in sol harekete karşı tutumlarıdır.

Ancak Şevket Süreyya ve Vedat Nedim gibi eski TKPlilerin çizgilerini hiç

değiştirmeden Kadro’da sürdürdüklerini ifade etmek çok yanlış olacaktır. Aydemir,

1920’li yıllarda diğer Aydınlık yazarlarına benzer şekilde, Cumhuriyet Halk Fırkası

tarafından gerçekleştirilecek olan kalkınma ve sanayileşmeyi, sosyalizm için bir ön

koşul saymaktaydı. Ancak kalkınma ve sanayileşme, komünizmden kadroculuğa

geçiş döneminde, bu kez sınıf mücadeleleri yoluyla gelecek bir sosyalizme alternatif

olarak tek başına özgün bir hedef sayılmaktadır.459

Türkeş’in de belirttiği gibi Kadrocular, sosyalizmin gelişmiş, sanayileşmiş

ülkelerle sanayileşmemiş ülkeler arasındaki niteliksel farkları gideremeyeceği ve

sanayileşmiş ülkelerdeki işçilerin kazanılmış haklarından feragat etmeyecekleri

noktalarından hareketle, sosyalist modelin Türkiye için iyi bir alternatif olmadığı

düşüncesindeydiler.460 Örneğin Aydemir, Türkiye’yi ve benzer konumdaki ülkeleri,

batılı sınıf mücadeleleri tarihinin dışında bir çizgiye yerleştirmektedir. Aydemir’e

göre, çelişki artık, kapitalist ve proletarya arasında değil, sermayedar memleketler ve

sermayeden yoksun memleketler arasındadır.461

Timur’a göre, Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında ortaya konan “mazlum

millet” ve bunun bir uzantısı olan “emperyalizm karşıtlığı” söylemleri,

Cumhuriyet’in ilanından sonra giderek unutulmuş ve Kemalizm’in radikalizme giden

içtihat kapısı kapanmıştır. 1930larda kadrocular bu kapıyı boşuna

zorlayacaklardır.462

Şefik Hüsnü ise, 1932 yılında yazdığı “Halk Fırkası İçinde ve Etrafında Yeni

Fikir Cereyanları” isimli yazısında, Kadro Hareketini, “Halk Fırkası’nın

diktatörlüğünü yıkımdan kurtarmak amacıyla, TKP’nden kovulmuş yüreksiz unsurlar

yetişti” şeklinde değerlendirmektedir.:

459 M. Çulhaoğlu, “Şevket Süreyya Aydemir: Suyu Ararken Yolunu Yitiren Adam, Toplum ve Bilim, 1998, s. 93. 460 M. Türkeş, ibid, s. 215. 461 Aydemir, Ş.S.(1968) İnkılap ve Kadro, Bilgi Yayınevi, s.52-53’ten aktaran, M. Çulhaoğlu,1998, s. 97. 462 Kemalizmin radikalizm kapısını boşa zorlayan sonraki dönem hareketlerinden 1960’lı yılların Yön’ü de bu çerçevede düşünülebilir. T. Timur, Osmanlı Kimliği, Ankara, 2000, s. 168.

Page 142: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

134

Moskova’nın Şark Darülfünunda463 yarım yamalak öğrendikleri, Marksizm esaslarından, yalan yanlış bir araya getirdikleri, birkaç fikirden Halk Fırkası’na bir siyasi ve iktisadi platform tertibine teşebbüs ettiler. Ortaya tam devletçilik, yarım devletçilik gibi, Büyük Cihan Harbinden sonra..hakiki sosyalizmin aşk ve heyecanla kurulduğu bir devirde artık manası kalmamış bir takım metalip ileri sürüldü. Bu ilaçların tesirine, onları tavsiye edenlerin bile, samimi olarak inandıkları şüphelidir. Bu birbirine benzer tekliflerin halkın gözünü boyamaktan başka bir işe yaramayacakları meydandadır. 464

Şefik Hüsnü’nün ve TKP’nin, Parti içindeki Nazım Hikmet muhalefeti ve

yukarıda incelediğimiz Kadro hareketi gibi diğer muhalif hareketleri de aynı

çerçevede değerlendirdikleri görülmektedir. Şefik Hüsnü, yukarıda bahsettiğimiz

Kadrocuları eleştirdiği yazısında, Serteller’in çıkardığı Son Posta dergisini ve

İzmir’deki Yeni Asır gibi gazeteleri, “diktatörlüğe karşı sözde muhalif neşriyat

yaptıkları” gerekçesi ile eleştirmektedir. Şefik Hüsnü, Komintern’in dilini kullanarak

bu türden hareketleri “sosyal faşist” şeklinde nitelendirmiştir:

Bu münevver küçük burjuvalar, Avrupa’daki amele menfaatlerine her gün hıyanet eden, sermayedar burjuvazilerin hakimiyetlerini, proletarya sınıfının inkılabi mücadelelerle devirmelerine mani olan, sosyal demokrat oynak siyasetlerinin taklit olunması lehinde bulunuyorlar..ve sosyalizm prensibine taraftar oldukarı zehabını uyandırmak için Avrupa’daki sosyal faşistlerin kullandığı aynı iğfalkar lisanı kullanmaktadırlar.465

Şefik Hüsnü’ye göre bu görüşlerde ortak olan yan, orta ve büyük

burjuvazilerin iktisadi temellerini sağlamlaştırma çıkarlarına hizmet eden bir

“devletçilik” savunusudur. Ancak söz konusu dönem için artık “devlet sosyalizmi”ni

savunmanın bir anlamı yoktur:

Mevcut ferdi mülkiyet ve sermayedarlık nizamı altında, devlet sosyalizminden bahsetmek, manası olmayan boş bir laf sarf etmekle eşdeğerdir. Çeşit çeşit sosyalizm devri artık kapanmıştır. Sosyalizmin bugün yalnız bir türlüsü vardır..Bunun haricinde ne söylenirse hep, bile bile emekçileri iğfal maksadıyla irtikap edilmiş bir safsatadan, yalandan ibarettir.Ortada hakim bir zenginler sınıfı dururken ve emekçi halk bunların soygunu altında açlıktan kıvranırken, iktisadi

463 Şevket Süreyya ve Vedat Nedim, Doğu Emekçileri Üniversitesi (KUTV)’da eğitim görmüşlerdi. 464M. Tunçay, “Şefik Hüsnü, Kemalist Türkiye Nereye Gidiyor?”, Toplumsal Tarih, 1997, s. 22. 465 ibid.

Page 143: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

135

planlaştırmadan bahsetmek, fikirleri teşviş etmeye mahsus ve mugalata yapmak değildir de nedir?466

TKP’nin Kızıl İstanbul gazetesinin 8.12.1930 tarihli sayısında da, Nazım

Hikmet ve yazılarının yer aldığı Serteller’in Son Posta ve Resimli Ay dergisinin

küçük burjuva olarak değerlendirilip eleştirildiği ve bu yayınların okunmaması

konusunda bir uyarı yapıldığı görülmektedir:

..bunlar da bugünkü rejim altında maddi surette tatmin olunmamış bazen aksi inkılaba bazen esnaf ve küçük burjuva müdafii gibi görünen bazen de sıkılmadan kendilerine ameleci süsü veren, takip ettiği yolu tespitten aciz bir gazetedir. Sabiha Zekeriya’nın (Sertel) belediye meclisine namzetlik vesilesi ile neşrettiği beyannamede amele ve esnaf için serdettiği (ifade ettiği) maddeleri hiçbir zaman kendisinin amelenin hakiki menfaatini düşünen birisi olduğunu katiyen göstermez. Bilakis onların palavraları, ameleyi uyuşturacak ve mücadeleden uzaklaştıracak mahiyettedir.467

5. EKONOMİ: DEVLET ELİYLE ZENGİNLEŞTİRME VE YABANCI

SERMAYEYLE İŞBİRLİĞİ

Birinci bölümde incelediğimiz gibi, Şefik Hüsnü’nün “büyük burjuvazinin

gelişmesinin önlenmesi” ve “ekonomik bağımsızlığın sağlanması” için desteklediği

tekelcilik anlayışı, İttihatçılarla da devamlılık sağlayacak şekilde, “yerli ve ulusal bir

burjuvazi yetiştirmeyi” amaçlamaktaydı. Kemalistler 1923-1929 yılları arasında

devletin kaynaklarını ve siyasi iktidarın ekonomik olanaklarını ayrıcalıklı koşullarla

özel şahıslara devretmişlerdi.468

Ayrıca bu dönemde “kapitalist olmayan gelişme yolu” şiarı göze çarpıyordu.

Bu şiar, Şefik Hüsnü’nün de dediği gibi Mustafa Kemal’in “devrimin kapitalist ve

sosyalist olmayan kendine özgü bir yol izlemesi gerektiği” türünden açıklamalarına

dayanan bir tür yöneltme arayışıydı. Ancak bu dönemde Şefik Hüsnü, 1921 yılından

itibaren “kapitalist olmayan gelişme”nin bütün yollarının kapandığını ifade

466 M. Tunçay, 1997, s. 23. 467 Kızıl İstanbul, 8.12.1930, M. Tunçay, 2000, s. 237. 468 K. Boratav, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Devletçilik ve Ekonomik Yapı”, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1989, s. 1866.

Page 144: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

136

etmiştir.469 Şefik Hüsnü’nün bu dönemdeki yazılarında, 1919-1925 yılları arasında

gözlenen “kapitalist olmayan gelişme” söylemini bir kenara bıraktığı ve hükümeti

tereddütsüz olarak “kararlılıkla kapitalist yolda ilerleyen”470 bir yapı olarak

nitelendirdiği görülmektedir.

1926 Programında, ekonomi alanındaki belirleyici görüş ise bu kez, “devlet

tekellerine karşı” bir anlayış olmuştur. Programın yirmi sekizinci maddesinde bu

konu üzerine şöyle denilmektedir:

TKP, Kemalist diktatörlüğün iktisadi siyasetine, büyük kapitalist işletmeleri ve yerli ve yabancı sermayeye ait ortak işletmeleri devletin zararına olarak para yardımlarıyla, vergi muaflıklarıyla destekleme ve tekeller oluşturma siyasetine karşı mücadele eder. 471

Şefik Hüsnü de, 1926 yılından itibaren Komintern organlarında yayımlanan

yazılarında kurulan bu şirketlerden ve hükümetin beklenilen tarzda bir tekelcilik

politikası yürütmediğinden bahsetmektedir:

Görüldüğü gibi gerçek anlamıyla bir devletleştirme ve tekelleştirme süreci ile karşı karşıya değiliz. Burada söz konusu olan, daha çok, sanayi ve ticaret alanında aşırı bir koruma siyasetinin çeşitli biçimleridir. Hükümet, tek başlarına etkin bir rol oynayabilecek güçte olmayan birbirinden kopuk kapitalistleri bir araya getirmeyi ve onları devlet aygıtının maddi ve manevi desteği ve yardımıyla canlandırmayı üstlenmiştir.472

Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalistler’in bu “milli sermaye oluşturma” politikası

ayrıcalıklı bir kesim yaratmakta; sermayenin Anadolu burjuvazisinin siyasi

değişiklerle en çok korunan tabakasının elinde toplanmasına yol açmaktadır.473

1926 Çalışma Programı’nın ikinci maddesinde de, “Milli Kurtuluş inkılabının

ilk dönemlerinde burjuva önderliğin rehberi olarak ortaya çıkan Halk Partisi’nin,

daha sonra İnkılap zaferlerini, emperyalizme bağımlı eski büyük iş burjuvazisinin ve

469 “Çin Devrimi Kemalist Yolu İzleyemez”, Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 25, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 122. 470 “Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı: 22, ibid, s.106. 471 M. Tunçay, 1992, s. 261. 472 Türkiye’nin Ekonomik ve Mali Durumu, Internationale Presse-Korrespondenz, 1926, sayı 59, s. 839-841, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 26. 473 “Türk Milliyetçiliğinde Devrimci Dalganın Geri Çekilmesi”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1926, sayı 9, s. 891-897, ibid, s. 41.

Page 145: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

137

azınlık milletler burjuvazisinin yerini alan Türk iş burjuvazisinin hakimiyeti ve

zenginleşmesi için bir temel olarak kullanmaya başladığı”474 yönünde bir tespit

yapılmıştır.

Şefik Hüsnü, Halk Partisi’nin kendi en nüfuzlu üyelerini ekonomik

girişimlere atılmaları için özendirmesinin aynı zamanda Halk Partisi’ni yozlaştıran

bir etken olduğunu belirtmiştir:

Kemalizmin en seçkin siyasi önderleri, hükümetin de maddi ve manevi desteğiyle, oldukça kısa bir süre içinde iş dünyasının en iyi yerlerine kurulmayı bildiler. Bir sürü milletvekili, yüksek rütbeli subay ve eski bakanın akşamdan sabaha bankacı, sanayici ve tüccar oluverdiği görüldü..Bunu “ülkenin ekonomik kalkınması” kisvesi altında gizlemeye özen gösteriyorlardı.475

Yine aynı şekilde, “yabancı sermaye” konusunda da ittihatçıların “milli

iktisat” görüşüne yakın bir çizgi izlediği görülmektedir. Kemalistler ittihatçılardan

devraldıkları bu çizgiyi, “yerli ortaklarla işbirliği yapan yabancı sermayeyi teşvik”

ancak “tek başına imtiyazlar alarak tek başına ekonomiye hakim olma peşindeki

yabancı sermayeyi tasfiye” şeklinde sürdürmüşlerdir. Bunun sonucunda da, büyük

ölçüde ticaret alanında olmak üzere çok sayıda yabancı-yerli ortaklığına dayalı şirket

kurulmuştur.476

Şefik Hüsnü, İttihatçıların ekonomi politikaları ile Kemalistlerinki arasında

konjonktürel anlamda bir fark olduğunu öne sürmektedir. Çünkü, İttihat ve Terakki

burjuvazisi iktidara geldiği sırada emperyalist kuşatma nedeniyle dış destekten

yoksundu ve uluslararası yabancı sermaye ile hızla uzlaşmak zorunda kalmıştı.

Ancak “savaşın yol açtığı olağanüstü koşullar sonucunda”, Kemalist hükümet,

kapitülasyonları kaldıracak ve kendi bağımsız gelişmesini güvence altına alacak

dinamikleri bulmuştur. Şefik Hüsnü’ye göre, Türkiye’deki devlet aygıtının her

alandaki kesin hakimiyeti, bu bağımsız gelişmeyi kolaylaştıran bir etken olmuştur.477

474 M. Tunçay, 1992, s. 256. 475 “Türkiye’de Siyasi Mücadeleler”, Internationale Presse-Koorespondenz, 1926, sayı: 114, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 45. 476 K. Boratav, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Devletçilik ve Ekonomik Yapı”, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1989, s.1887. 477 “Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı: 22, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 107.

Page 146: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

138

Şefik Hüsnü’nün bu dönemdeki tutumu, ortak hedefleri “ülkedeki bütün

sermayeyi ellerinde toplamak ve mümkün olan en kısa sürede sermaye biriktirmek”

olan Kemalistler’in yabancı sermaye ile çatışmasını ve onunla uzlaşmasını sağlayan

dinamikleri ortaya koymak olmuştur. Kemalistler’in sınıfsal çıkarları “yabancı

sermayeye mesafeli” davranmasını gerektirirken aynı zamanda uluslar arası sermaye

ile bağını tümden koparmaya da çekinmektedir. Kemalistlerin “sermaye açığı”,

onları emperyalizme uzlaşmaya zorlayan bir etkendir.

Şefik Hüsnü’nün bu görüşlerinde, Türkiye’de yabancı sermaye ile işbirliği

içinde olan ve Şefik Hüsnü’nün “gerici muhalefet” olarak değerlendirdiği bir grubun

bulunmasının da etkisi olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte “bir süre daha

hükümetin ekonomik alanda bağımsız bir çizgi izleyeceği” yönündeki

varsayımlarını, belirttiğimiz gibi, hükümetin “sınıfsal çıkarları”na bağlamaktadır.

Şefik Hüsnü 1926 yılında şöyle yazmıştır:

..genç milliyetçi burjuvazinin hayati çıkarları, Halk Partisi’nin daha uzun bir süre emperyalist sermayeye kuşkuyla bakmasını ve güvensizlik beslemesini gerektirmektedir. 478

Şefik Hüsnü, benzer şekilde, hükümetin ekonomik politikasını şu sözlerle

açıklamaktadır:

Hükümetin, milliyetçi burjuvazi ile işbirliği şeklindeki bu ekonomi politikası, ülkenin ekonomik yönden yabancı sermayenin etkisinden uzaklaşmasına yaramaktadır. 479

Buna rağmen Şefik Hüsnü, Türkiye’nin 1926 yılında sanayi ve ticaret

faaliyetinin büyük bir bölümünün hala yabancı kapitalistlerin denetimi altında

olduğunu vurgulamıştır.480

Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalizm’in yabancı sermaye ile bir an önce uzlaşma

eğilimi gösteren kanadı, ticaret ve vurgunculuk yapan kanadıdır. Türkiye ticaretinin

478 “Türk Milliyetçiliğinde Devrimci Dalganın Geri Çekilmesi”, Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı: 9, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s .42. 479 “Türkiye’nin Ekonomik ve Mali Durumu”, Internationale Presse-Korrespondenz, 1926, sayı 59, s. 839-841, ibid, s. 29. 480 “Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları”, 1926, Komünist Enternasyonal Dergisi, sayı 6, s. 1000-1002, ibid, s. 31.

Page 147: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

139

gelişmesinde belirleyici olan özellik de, büyük işletmelerin hakimiyeti ve küçük

işletmelerin parçalanması olmuştur. 481

Şefik Hüsnü’ye göre, bu milli burjuvazi yaratma siyasetinin en dolaysız

sonucu, bir yandan genel bir pahalılık, öte yandan da tüketici kütlelerini ezen

vergilerin artması olmuştur. Bu durum da bir “kısır döngü” yaratmaktadır.

Hükümetin halkın sırtına yüklediği vergi yükü, ihtiyaçlarını karşılama olanağını

halkın elinden almakta, iç pazarı daraltmakta ve böylece bizzat vergi kaynaklarının

kurumasına yol açmaktadır. 482

6. ŞEFİK HÜSNÜ VE KOMİNTERN-II: “DESANTRALİZASYON

KARARI”

Komintern’in 1928 yılında düzenlenen VI. Kongresinde, iktidar savaşı

komünist partilerin güncel mücadelesi olarak belirlenmişti. VI. Kongrede,

“Emperyalizm devresi, ölüm halinde sermayedarlık devresidir” tespiti yapılıyor ve

katı bir anlayışla sosyal demokrat partiler “sosyal faşist” olarak nitelendiriliyordu.

1933’ten beri faşizm ve somut olarak Hitlerci devlet, büyük bir tehdit

oluşturmaya başlamıştı. 1934 yılında ise bu “faşizm” ve “savaş tehlikesi” gibi

gelişmeler göz önünde bulundurularak, şu tespitlerde bulunulmaktaydı:

Faşizm, mali sermayenin en mürteci, en milliyetperver ve en emperyalist unsurlarının açık bir tedhişçi diktatorasıdır (..)Kapitalistler, artık burjuva demokrasisi unsurlarını idame ettirecek vaziyette değiller.

Faşizm, kapitalizm nazarında kapitalizmin yıkılmasına karşı bir çaredir. Ancak faşist diktatorası her memleketin geçmek zorunda olduğu bir merhale değildir. 483

TKP ise 1934’te, emperyalistlerin, SSCB’ne ve ezilen halklarca yürütülen

ulusal kurtuluş savaşlarının kalesi olan ülkelere karşı yeni savaşlar peşinde olduğunu

ortaya koyuyordu. Ali Cevdet, 1933’te Komintern organlarında yayımlanan bir

raporunda, iktidar savaşını yine güncel bir sorun olarak kabul etmekle beraber,

481 “Kemalizm Kapitalist Gelişme Yolunda”, Komünist Enternasyonal Dergisi, 1927, sayı 22, s. 1076-1087, Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, s. 114, 116. 482 Devrimci dalganın geri çekilmesi, s. 39-40. 483 “Faşizm, Harp Tehlikesi ve Komünist Fırkaların Vazifeleri”, TÜSTAV Arşivleri, Film 31, CD 25A, Klasör 30_36, s. 280.

Page 148: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

140

emperyalistlere karşı ikili bir siyaset izleyen Kemalistlerin çıkarları ile

emperyalistlerin çıkarları arasında belirli nesnel zıtlıklar olduğunu ifade ediyordu. Bu

noktada, TKP’ne düşen görev, Kemalistlerin yabancı sermayeye karşı tutumlarını

teşhir etmek olarak belirlenmişti. Çünkü TKP’nin Kemalistlere ve gericilere karşı

yürüttüğü mücadele ancak bu şekilde kitleler tarafından anlaşılabilir ve o zaman Parti

bu kitleleri emperyalizme karşı mücadeleye sevk edebilirdi. Ayrıca Ali Cevdet,

“legal kitle sendikaları için mücadele ederken legalizm hayallerine kapılmamak

gerektiğini” de vurguluyordu. 484

1935’teki VII. Komintern Kongresinde ise “sınıf sınıfa karşı” stratejisinin

yerini “faşizme karşı ortak cephede demokratik savaş” almıştır. VII. Kongrede

Komintern, ülkeleri “savaş yanlısı” ve “savaşa karşı” şeklinde ikiye ayırırken

Kemalist Türkiye’yi “savaştan çıkarı olmayan ülke” saymıştır. Bu noktada TKP’ye

düşen görev ise Kemalistleri demokrat bir çizgiye çekmek, faşist Almanya ile

ilişkilerini geliştirmesini engelleyip Sovyet dostu ve emekçi yanlısı bir politika

izlenmesini sağlamak olarak belirlenmiştir.485

Pratikte Kemalistlerin ilerici kanadının desteklenmesi anlamına gelen bu

Kongre kararları, daha VI. Kongre Kararlarını uygulamaya geçirmeye çalışan TKP

içinde tereddüt yaratmıştır. 1930 yılında Komintern’in güçlenen sol çizgisi ile

uyumlu olarak TKP de 1925 öncesi dönem için özeleştiri sunmaktaydı. İnkılap

Yolu’nun ilk sayısında, TKP’nin geçmiş yıllardaki etkinlikleri, Komintern’in

gözüyle şöyle özeleştiriye tabii tutulmaktaydı: 1924-1925 senesinde TKP önderleri

Kemalizmin devrimci rolünü değerlendirmek konusunda tereddütlü davranmışlardı.

Oysa ki Kemalist Anadolu burjuvazisi, daha istiklal mücadelesi devam ettiği sırada

sınıfsal diktatörlüğünü oluşturmakla beraber, 1925 Mart’ına kadar bu diktatörlüğü

“bir demokrasi cilası” altında gizleyebilmişti. Takrir-i Sükun kanunu ile ise,

diktatörlük, “açıktan açığa tatbikinden çekinilmeyen , resmi bir mahiyet” almıştı.486

VII. Kongreye katılan Şefik Hüsnü, 21.12.1935 tarihinde yazdığı bir

mektupta, TKP’nin içinde “Halk Cephesi” konusunda tereddütleri olan Partililer

bulunduğundan bahsetmektedir. Şefik Hüsnü’nün aktarımına göre bu partililer, yeni 484 “Siyasi Durum ve Komünist Partisinin Görevleri”, 20 Nisan 1933, Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, s. 230-241. 485 B. Şen, 1999, s. 105-106. 486 M. Tunçay, 1992 içinde, s. 187 vd.

Page 149: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

141

stratejinin TKP’nin köylüler ve işçiler için yaptığı demokratik özgürlükler

mücadelesini zayıflatacağından ve kendilerinin Kemalistlerin anti-emperyalist

önlemlerini desteklemekle yetinenler durumuna düşeceklerinden endişe

etmekteydiler. 487

Komintern yönetimi ise, Şefik Hüsnü’nün bu açıklamalarını temelsiz bulmuş

ve TKP yönetimini VII. Kongre kararlarına uymamakla suçlamıştır.488 1936 yılında

verilen ve 1937’de onaylanan Desantralizasyon (Separat-Merkezden ayrılma)

kararının içeriği hakkında geniş bilgiye sahip değiliz. Ancak TKP’nin

Desantralizasyon sonrası yayınladığı “Türkiye Komünist Partisi’nin Yeni

Taktikasına Dair”489 isimli bildiride, Komintern’in TKP’ne yönelik eleştiri noktaları

açıkça görülmektedir. Bu kararın, sadece TKP’nde strateji değişikliğinin

gerçekleştirilememiş olmasıyla ilgili olmadığı, “TKP’nin Kemalistlerin rolünü ve

ilerici niteliklerini değerlendiremediği” şeklinde Partinin önceki faaliyetlerini de

mahkum eden genel bir düşünce üzerine kurulu olduğu anlaşılmaktadır.

Pratikte TKP’nin dağıtılması anlamına gelen bu kararın açıklanması üzerine

Tunçay ve Türkali’nin eserlerinde bir olay anlatılmaktadır. Eski TKPlilerin

anlatımlarından aktarılan bu olay, Desantralizasyon kararını açıklamak için

Türkiye’ye gelen Komintern temsilcisinin söyledikleriyle ilgilidir. Bu kararın

niteliğinin anlaşılması açısından bu cümleyi biz de aktarıyoruz: “Söylediklerimi

işitince beni Mustafa Kemal’in casusu sanacaksınız ama değilim!” 490

Bu gelişmeler, TKP’nin 1936 yılında “Türkiye Komünist Partisi’nin Yeni

Taktikasına Dair” isimli bildirisinde izlenebilmektedir. Bildiride, savaş tehlikesinin

her geçen gün arttığından bahsedilmekte ve bu gelişme karşısında yeni teşkilatlanma

prensibi şöyle belirtilmektedir:

Bu vaziyet bütün düşüncelerimizi ve dikkatlerimizi memleketimizin bu en can alıcı meselesi üzerinde toplamamızı ve tekmil vatanseverlerle el ele vererek harp ve faşizme karşı barışı devam ettirmek için teşkilatlanmamızı zaruri kılmaktadır. 491

487F: 495, op: 11, d: 372, L: 89 Komintern Belgelerinden aktaran, B. Şen, 1999, s. 105. 488 ibid, s. 106. 489 TÜSTAV Arşivi, Film 31, CD 25A, Klasör 30_36, s.291 vd. 490 Bkz. M. Tunçay, 1992, s. 126; V. Türkali , 1999, s. 596 491 TÜSTAV Arşivi, Film 31, CD 25A, Klasör 30_36, s.291 vd.

Page 150: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

142

Bu bildiride, TKP’nin Kemalistlere yönelik tutumları 1930 yılında yapılanın

tam aksi yönünde uzunca bir özeleştiriye tabii tutulmakta ve Partinin “sekter”

davrandığı öne sürülmektedir. Aşağıdaki alıntıda, Komintern’in eleştiri noktalarını

açıkça görüyoruz:

Partimiz uzun bir müddet ve bilhassa son seneler zarfında gündelik meseleleri işlemekte ve hükümet siyasetinin tezahürlerini tenkitle dar görüşlü bir tekkeci (sekter) alışkanlığa saplanıp kalmıştır.Bu yüzden kitlelerle temasımız ve başlıca vazifemiz olan bu kütlelerin iktisadi ve siyasi hareketlerini idare etmemiz çok güçleşmiştir.492

Ayrıca, Kemalist hükümetin TKP tarafından sadece bir “askeri diktatörlük”

olarak değerlendirildiği ve ilerici taraflarının, örneğin irticaa karşı mücadelesinin

değerlendirilemediği üzerinde durulmaktadır. Bildiride, TKP’nin bu yanlış

siyasetinin sorumluluğu Merkez Komitesine yüklenmektedir:

Bu yanlış siyaset, hükümet faaliyetlerinin müspet taraflarını görmezlikten gelmeye, henüz inkılap kuvvetlerini teşkilatlandırmak ve kati mücadeleler için hazırlamak yoluna girmeyi becermemiş olduğumuza bakmayarak ulu orta amele ve köylü hükümeti şiarını ileri sürmeye ve bu şiar altında temerküz ettirmeye bizi sürükledi.493

Bildirinin devamında ise, savaş tehlikesinden bahsedilmekte ve Kemalistlerin

dış politikası barışa hizmet etmeye devam ettiği sürece TKP tarafından

destekleneceği ileri sürülerek, “faşizme ve savaşa karşı” legal bir halk hareketinin

oluşturulmasının tasarlandığı ifade edilmektedir:

Bu vazifeler, ...çalışma usullerimizi kökten değiştirmemizi zorunlu kılmaktadır. Bundan böyle Partimiz bütün faaliyetlerini legal olarak yapmayı kararlaştırmıştır. Bu açık faaliyetimiz esnasında bizimle aynı muayyen meselelerde gayeleri birleşen Kemalist mücahitler ve teşekküller de dahil olmak üzere her türlü teşkilatla ve vatandaş gruplarıyla birlikte hareket etmeye ve birlik çalışma mukaveleleri bağlamaya gayret edeceğiz.494

Bu belgede açıklanan yeni eylem stratejisi, TKP’ni eylemsizliğe itmiş, TKP

bu tarihten sonra ortadan kalkmamakla beraber bir dağılma sürecine girmiştir. II.

492 TÜSTAV Arşivi, Film 31, CD 25A, Klasör 30_36, s.291 vd 493 ibid. 494 “Türkiye Komünist Partisi’nin Yeni Taktikasına Dair”, TÜSTAV Arşivi, Film 31, CD 25A, Klasör 30_36, s.291 vd.

Page 151: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

143

Dünya Savaşı koşulları ve çoğu deşifre olmuş kadroları ile Komintern’in öngördüğü

doğrultuda legal faaliyet olanaklarının kalmaması gibi olgular TKP’nde görülen

eylemsizliğin başlıca sebepleri arasında sayılabilir. TKP, Komintern tarafından

kapatılan illegal yola 1944’te (Komintern’in kapatılmasından bir yıl sonra) tekrar

başvurmuş fakat yine tutuklamalarla karşı karşıya kalmıştır.495

495 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 1988, s. 1932.

Page 152: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

144

SONUÇ

Osmanlı aydınının zihin dünyasına yabancı olduğunu saptadığımız sol

akımların Türkiye’de asıl ortaya çıkış dönemi, 1919 yılıdır. Bu tarihe kadar, sol

düşünceler İslamcı düşüncelerle bir arada sunulmuş, komünizme bir alternatif olarak

görülen sosyalizm, İslamiyet’le bağdaştırmaya ve uzlaştırmaya çalışılmıştır. Bu

dönemde “sosyalizm” kimi Osmanlı aydınları tarafından “adalet”, “refah”, “eşitlik”

vb. kavramlarla bir arada düşünülmüş, henüz “sınıf” ve “sınıf mücadelesi”

kavramları bu aydınların sınırlarına girmemiştir.

Sovyet Devriminin etkisi altında ortaya çıkan sol düşünceler, 1919 yılından

itibaren örgütlenmeye başlamışlardır. 1919-1923 döneminde varlık gösteren sol

akımların önemli bir özelliği de, Kemalizm’in Türkiye’de siyasi ağını kurmaya

başladığı bir dönemde gelişmiş olmalarıdır. Bu durum sadece solun “bağımsız

hareket etme” eğilimini kısıtlayan bir olgu olmamış, düşünsel plandaki etkileri de

büyük olmuştur. Kurtuluş Savaşı yıllarından itibaren, İslami etkilerden sıyrılan sol

düşünce, bu defa milliyetçi akımlarla iç içe geçmeye başlamıştır.

Bu dönemde ortaya çıkan sol akımların bir başka özelliği ise, çok çeşitlilik

arz etmeleridir. Kendi döneminde faaliyet gösteren diğer sol/sosyalist partiler

arasındaki yerini belirlemeye çalıştığımız Şefik Hüsnü önderliğindeki TİÇSF’nin bir

aydın hareketi olarak ortaya çıktığını ve yarı-legal olarak faaliyet gösterdiği 1919-

1925 yılları arasında temel olarak “Dünya devriminin Türkiye için güncel mücadele

olup olmadığını” tartıştığını söylemek yerinde olacaktır.

Şefik Hüsnü, 1919-1925 yılları arasında, Türkiye’de henüz kapitalizmin ve

sınıfların gelişmemiş olduğu verisinden hareketle Türkiye’nin ekonomik ve

toplumsal durumu ve ulusal kurtuluş mücadelesi üzerine yazılar yazmıştır. Şefik

Hüsnü’yü bu dönemdeki diğer sol hareketlerden ayıran ve onun özgün konumunu

belirleyen de Marksist düşünceyi Türkiye’nin koşulları çerçevesinde yorumlama

çabası olmuştur.

1919-1925 yılları arasında, Şefik Hüsnü’nün sınıflar üzerine görüşlerinin

temel ekseni; sosyalist tabanı genişletmek gibi bir kaygıdan da kaynaklanan, “işçi

sınıfının tanımını geniş tutmak” şeklinde bir yönelim olmuştur. Türkiye’deki sınıfları

Page 153: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

145

nesnel konumlarına göre tanımlayan Şefik Hüsnü’nün, bu sınıfların toplumsal sistem

içindeki ideolojik ve toplumsal formasyonlarını belirlemede yetersiz kaldığı

görülmektedir.

Şefik Hüsnü’nün görüşlerinde, “bağımsızlık” kavramı, sosyalizme yaklaştıran

bir etmen olarak, çoğu zaman “sınıf” kavramının yerini doldurmuştur. Şefik

Hüsnü’ye göre, Türkiye’de güncel mücadele, yabancı kapitalistlerle yoksul halk

arasında gerçekleşmektedir.

Şefik Hüsnü’nün “emperyalizme karşı mücadele”de, yönetici sınıf ile bir

işbirliği/uzlaşı arayışı içinde olduğu görülmektedir. Şefik Hüsnü’nün, ilk dönem

yazılarındaki değerlendirmelerinde, bu yönetici sınıf ile ilgili beklentisi, bir “halk

hükümeti” yönündedir. 1923 yılında Cumhuriyetin kurulmasıyla bu beklentinin

gerçekleşmeyeceği anlaşılmış ve Şefik Hüsnü, Kemalistler’e karşı daha eleştirel bir

tutum takınmaya başlamıştır. Bu tarihlerden itibaren Kemalist kadrodan “bir burjuva

yöneliminin temsilcisi” diye söz etmeye başlayacaktır.

Şefik Hüsnü’nün Türkiye devrimini ve bu devrimi gerçekleştiren kadronun

sınıfsal perspektifini değerlendirişinin yüzeysel olduğu görülmektedir. Şefik Hüsnü,

genellikle hükümetin sınıfsal karakterini üyelerinin sınıfsal konumlarıyla saptamaya

çalışmıştır. Şefik Hüsnü’ye göre ulusal devrim, farklı toplumsal sınıfların bir blok

oluşturmasıyla kurulan bir orta sınıf hareketi olarak başlamış ancak daha sonra büyük

sermaye sahibi olmak isteyen bir küçük burjuva aydın/asker zümrenin eline

geçmiştir.

Şefik Hüsnü’ye göre, Kemalistler ve “sağ muhalefet” olarak değerlendirdiği

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve sonrasında da Serbest Cumhuriyet Fırkası,

burjuva sınıfının farklı görünümlerini oluşturmaktadır. Yani Şefik Hüsnü’ye göre,

Türkiye’de sınıfsal çıkarları gereği, yabancı sermaye ile bir an önce uzlaşma

eğiliminde olan bir büyük burjuvazi (mali sermaye) ve yine sınıfsal çıkarları gereği,

ulusal bir ekonominin kurulması için emperyalizmle uzlaşmakta bir süre tereddütlü

davranan, yükselen yeni bir sınıftır. Bu sınıf da, sınai sermayeyi temsil etmektedir.

Şefik Hüsnü’nün değerlendirmelerine göre, Türkiye’de komünistlerin

tasfiyesi de bu ilerici burjuvazi tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu nokta, Şefik

Hüsnü’nün içinde bulunduğu hareket açısından her zaman sorunlu bir nokta

Page 154: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

146

olmuştur. İlerici girişimleriyle desteklenen bu sınıf aynı zamanda gücünü sol

hareketin tasfiye edilmesine yöneltmiştir.

1919-1925 yılları arasında, Şefik Hüsnü, Türkiye’nin ekonomik gelişiminin

“kapitalist olmayan bir yoldan” yönlendirilebileceği gerekçesiyle devlet tekellerini

savunmuştur. Sınıf mücadeleleri, bu ilk dönem yazılarında “istenmeyen” veya

devletçi ve korumacı bir takım politikalarla “engellenebilir” bir süreç olarak

algılanmaktadır.

Bu “kapitalist olmayan yol” söyleminin, Kemalizm’in sınıfsal ayrımı

bulanıklaştırmayı amaçlayan “Türkiye’de kapitalizm ve sosyalizmden ayrı ve

Türkiye’ye özgü bir rejimin kurulacağı” savlarıyla uyumlu olduğunu söylemek

gerekir. TKP’nin ve Şefik Hüsnü’nün “sınıfların reddi üzerine kurulan” Kemalist

halkçılığı değerlendirişi onun özüne yönelik bir çerçeve içinde olmamıştır. TKP’liler,

Kemalistlerin sınıfsal yapıların varlığını reddeden söylemlerini eleştirmekle beraber,

bu söylemlerin kaynağında Kemalist halkçılık ideolojisini görememişlerdir.

Ancak Şefik Hüsnü’nün bu görüşlerini “bağımsızlık”, “kalkınma”,

“sanayileşme” gibi olguları sosyalizme alternatif ve özgün bir model olarak

belirleyen “Kadro” yazarlarının savları ile karıştırmamak gerekir. Şefik Hüsnü,

kapitalist olmayan bir yoldan gelişme sağlanmasının, Türkiye’yi sosyalizme bir adım

daha yaklaştıracağını düşünmüştür.

Şefik Hüsnü’nün ve TKP’nin değerlendirmede yetersiz kaldığı bir diğer

nokta, 1925 yılından itibaren kendini gösteren Kürt sorunu olmuştur. TKP’liler bu

soruna “kendi kaderini tayin hakkı” çerçevesinde yaklaştıklarını belirtmekle beraber,

bu söylemi Türkiye koşulları çerçevesine oturtamamışlardır.

Şefik Hüsnü’nün önderliğini yaptığı hareketin 1922 yılından itibaren

Komintern’in bir seksiyonu haline gelmesi ise pratikte, artık bu grubun politik

çizgisinin Komintern tarafından belirlenmekte olduğu anlamına gelmektedir. Bu

dönemde, Şefik Hüsnü’nün “özgün yorumları” ile Komintern’in görüşleri arasında

bir çatışma söz konusudur. Komintern’in Türkiye’ye ve Türkiye’deki sol harekete

bakışı ise, ulusal mücadele yürüten ülkelere yaklaşımının büyük ölçüde SSCB’nin

dış politika ile ilgili kaygılarından oluştuğuna bir örnek teşkil etmektedir.

Page 155: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

147

1924 yılında, Şefik Hüsnü’nün açıkladığımız görüşleri, Komintern tarafından

“sınıfsal işbirliği” iddiasıyla karşılaşmış ve “tehlikeli bir oportünist sapma” olarak

nitelendirilmiştir. Bu doğrultuda, özellikle 1925 yılından itibaren Şefik Hüsnü’nün

görüş ve tezlerinde büyük değişimler meydana gelmiştir.

1925’e kadar dönemde görülen, “emperyalizme karşı ortak mücadele”

anlayışı, bu tarihlerden itibaren yerini “emperyalizme karşı mücadelenin Kemalist

Halk Partisine karşı mücadeleden ayrılamayacağı” ilkesine bırakmıştır. 1925’ten

itibaren “işçi sınıfının bağımsızlığı” vurgulanmaya başlanırken, “sınıf mücadeleleri”

daha fazla üzerinde durulan bir nokta olmuştur. Şefik Hüsnü, 1925 yılından itibaren

yazdığı yazılarda, önceki dönem görüşlerinin bir savunusu niteliğinde niçin

Kemalistlerin desteklenmek zorunda olduğunu açıklamış, bu dönemde “işçi sınıfının

bağımsız bir hareket yürütemeyeceği”ni ifade ederek bu yöndeki eleştirilere cevap

vermiştir.

Bu değişimde, Komintern’in etkisi kadar 1925 yılında Türkiye’deki tüm

muhalif hareketler gibi sol hareketi de giderek baskı altına alan Kemalistlerin

tutumunun da etkili olduğu görülmektedir. Sol hareketin 1919-1925 yılları arasında

desteklenen bu “ilerici burjuvazi” tarafından susturulması, TKP’nin mücadele

biçiminde de bir değişime sebep olmuştur. Bu yeni dönem, “illegal” faaliyet

dönemidir ve 1937 yılında Komintern’in TKP için verdiği Desantralizasyon

(Merkezden Ayrılma) kararına kadar sürmüştür.

1925 yılından sonra, Türkiye’de faaliyet gösterme olanağı kalmayan Şefik

Hüsnü, 1925-1927 ve 1929-1939 yılları arasında yurtdışında bulunmuş ve buradaki

diğer Partililerle bir “dış büro” meydana getirmiştir.

1925 sonrası dönemde, Şefik Hüsnü’nün temsil ettiği çizgiye karşı iki

muhalif oluşum gelişmiştir. Bunlardan ilki 1926 yılında ortaya çıkan ve

Komintern’den bağımsız olmayı talep eden Vedat Nedim-Şevket Süreyya

önderliğindeki Merkez Komitesi, diğeri de 1929 yılında ilk toplantısını düzenleyerek

TKP merkez Komitesi’nden bağımsız davranan Nazım Hikmet muhalefetidir.

Şefik Hüsnü’nün önderlik ettiği hareket, temelde bir aydın girişimiydi. Şefik

Hüsnü, yazılarında, Türk aydınının “belirli ortak çıkarlara sahip ve bilinçli bir sınıf”

olarak belirmediği anlayışı göze çarpmaktadır. “Aydın” sorunu, Şefik Hüsnü’nün

Page 156: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

148

yazılarında çok yer almamakla beraber, önderlik ettiği hareket içinde pek çok defa

tartışma konusu haline gelmiştir. Bunun ilk örneği, Şefik Hüsnü’nün “siyasal

birikimi” gerekçesiyle Genel Sekreterlik görevini verdiği Vedat Nedim Tör’dür.

Vedat Nedim, Şevket Süreyya ile birlikte “TKP’nin burjuvazinin terörüne karşı

gelemeyeceği” gerekçesiyle, Parti faaliyetlerini sadece Kemalistler’in ilerici

girişimlerinin desteklenmesi noktasına çekmişlerdir.

Şefik Hüsnü 1927 yılında bu grubu TKP’nden tasfiye ederken, bu Merkez

Komitesi’nin pasif tutumu, 1929 yılında ilk kongresini toplayarak kendisini asıl Parti

ilan eden Nazım Hikmet muhalefetinin doğuşunda etkili olmuştur. Şefik Hüsnü, bu

tarihten itibaren kendi çizgisindeki grubu “partinin temel çekirdeği” sayarak, bu

çizgiye “sağ” ve “sol” olmak üzere iki karşıt grup belirlemiştir. Sağ çizgiye sahip

olanlar, Vedat Nedim’in grubundan arta kalanlar olurken, bu eski Merkez

Komitesi’nin sağ çizgisine tepki olarak oluşturulan bir de “maceracı” grup

bulunmaktadır.

1930’lu yıllarda Şefik Hüsnü’nün eski MK üyeleri Vedat Nedim ve Şevket

Süreyya’nın Kadro girişimleri ile Nazım Hikmet muhalefetini, yine Nazım

Hikmet’in de ilişki içinde bulunduğu Sertel’lerin Resimli Ay ve Son Posta gibi

girişimlerini değerlendirişi aynı yönde olmuştur. Bu hareketleri “küçük burjuva solu”

başlığı altında değerlendiren Şefik Hüsnü, onları Avrupa’daki sosyal demokratlara -

Komintern’in diliyle sosyal faşistlere- benzetmektedir.

1928 yılındaki sol çizgisini güçlendiren Komintern VI. Kongresi, TKP

içindeki muhalefet ve Kemalistler’in “Eskişehir Nutku” gibi girişimlerle tutumunu

sertleştirmesi, Şefik Hüsnü’nün Kemalizm’i artık emperyalizmle uzlaşmış ve gerici

bir aşamaya girmiş bir sınıf olarak değerlendirmesinde etkili olacaktır. Bu tarihlerden

itibaren Kemalist yönetim, bir “diktatörlük” olarak vurgulanmaya başlanmıştır.

Yabancı sermaye ile giderek uzlaşan ve “tekelcilik”i “devlet eliyle

zenginleştirme” şeklinde uygulayan hükümet, Şefik Hüsnü tarafından eleştiriye tabii

tutulmuştur. Şefik Hüsnü, Komintern tarafından da oldukça eleştirilen “devlet

tekellerinin savunulması” düşüncesinden bu dönemde vazgeçmiştir.

1933 yılından beri somut olarak ortaya çıkan “faşizm” tehlikesi,

Komintern’in politikalarında bir değişikliğe sebep olmuş ve Komintern, 1935 yılında

Page 157: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

149

düzenlediği VII. Kongresi’nde güncel mücadelenin faşizme karşı gerçekleşmekte

olduğu tanısını ortaya koymuştur. Komintern, bu kongrede Türkiye’yi “savaştan

çıkarı olmayan ülkeler” sınıfına sokarak, TKP’ne Kemalistler’in ilerici kanadının

desteklenmesi görevini vermiştir.

TKP’nin Komintern’in bu kararını yerine getiremeyişinin iki temel sebebi

bulunmaktadır. TKP’nin illegal faaliyet döneminde karşı karşıya kaldığı en büyük

sorunlardan biri de “gizlilik” sorunu olmuştur. Parti, hemen hemen her yıl

tutuklamalara maruz kalmış, Parti içine sokulan “ajan”ların faaliyetlerine engel

olamamıştır. Bu durum da Partinin hemen hemen hepsi teşhir olmuş olan

kadrolarının tekrar legal bir faaliyete girişmesini engelleyen bir etkendir. Bir ikinci

sebep ise, TKP içindeki bu “faşizme karşı halk cephesi” politikasının Partinin

mücadelesini zayıflatacağı ve çizgisini sadece “Kemalistler’in desteklenmesi”

şeklinde bir noktaya çekeceği endişesidir.

Bunlar üzerine Komintern TKP için Desantralizasyon (Merkezden Ayrılma)

kararını vermiştir. Bu kararın özelliği, eleştirisinin, “TKP’nin değişen mücadele

koşullarına ayak uyduramadığı” noktası ile sınırlı kalmamış olmasıdır. Kararda,

TKP’nin hükümetin ilerici yönlerini değerlendiremeyerek “sekter” davrandığı öne

sürülmektedir. Şefik Hüsnü’nün 1919-1925 yılları arasında açıkladığı benzer

görüşleri eleştiren Komintern, bu defa Şefik Hüsnü’nün savunduklarından daha net

ve kesin bir şekilde “Kemalizm’in desteklenmesi” olgusu üzerinde durmuştur.

Bu karar, pratikte, TKP’nin Komintern’den ayrılması ve legal faaliyet

olanakları kalmayan Partinin kısa süre içinde dağılarak bir faaliyetsizliğe

sürüklenmesi anlamına gelmektedir.

Tüm bu değerlendirmelerin ışığında, Şefik Hüsnü’nün ve önderlik ettiği

hareketin Kemalizm’e ve Kemalist iktidara bakışında varolan istikrarsızlığın

Komintern’in yarattığı bir ikilem olduğu söylenebilir. Bu olgu, TKP’nin kuramsal

anlamda teslimiyetçiliğe kapılmasına sebep olmuştur.

KAYNAKÇA

Akar, Atilla, (1989), Eski Tüfek Sosyalistler, İstanbul: İletişim Yayınları.

Page 158: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

150

Akbulut, Erden, (2002), Komintern Belgelerinde Nazım Hikmet, İstanbul:

TÜSTAV Yayınları.

Akdere, İ., Karadeniz, Z., (1996), Türkiye Solunun Eleştirel Tarihi, İstanbul:

Evrensel Basım Yayın.

Akkaya, Yüksel, (1998), “Yerel Basında İşçi Sesi Örneği”, Toplumsal Tarih, 9

(53): 39-44.

______________,(2002), “Türkiye’de İşçi Sınıfı ve Sendikacılık-II-“, Praksis, - (6):

63-103.

Alkan, Mehmet Ö., (1998), “Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi Yoldaş Defteri ve

Beyanname”, Toplumsal Tarih, - (15): 24-25.

Aralov, S.İ., (1985), Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları, Çev. Hasan Ali

Ediz, Ankara: Birey Ve Toplum Yayınları.

Arslan, Süleyman, (1976), TKP’nin Tarihsel Konumu, İstanbul: Emekçi Yayınları.

Aslan, Yavuz, (1997), Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi

(1918-1921), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Astreiou, Socrates-James, (1989), “TKP 1925-1935”, Birikim, -(8): 61-65.

Balta, Ecehan, (2002), “Türk Solunda Milliyetçilik: Üç Kaynak Üç Dönemeç”,

Praksis, -(6): 153-175.

Başarır, Başar, (1996), “C. Halk Fırkasının İşçileri Kullanma Yolunda İlk Girişimi”,

Toplumsal Tarih, 3 (13): 34-45.

Bozarslan, Hamit, ( 1980), Şefik Hüsnü ve Sonrası, İstanbul: Eylem Yayınları.

Page 159: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

151

Bursalı, Fatma(der.), (1979), Türkiye’de Komünist ve İşçi Hareketi, İstanbul:

Aydınlık Yayınları.

Carretto, Giacomo, (1985), “1930’larda Kemalizm Faşizm Komünizm Üzerine

Polemikler-II”, Tarih ve Toplum, 3 (18): 422-431.

Claudin, Fernando, (1990), Komintern’den Kominform’a (Cilt 1), Çev. Yavuz

Alogan, İstanbul: Belge Yayınları.

Çetik, Mete, (1998), “Mete Tunçay’ın Türkiye’de Sol Akımlar’ı Üzerine”, Toplum

ve Bilim, -(78): 244-253.

Çulhaoğlu, Metin, (1998), “Şevket Süreyya Aydemir: Suyu Ararken Yolunu Yitiren

Adam, Toplum ve Bilim, -(78): 92-107.

_____________, (2002a), Binyıl Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu, İstanbul:

YGS Yayınları.

_____________, (2002b), “Türkiye’de Sosyalist Düşüncenin Doğuşu: Konjonktürün

Başatlığı”, Praksis, - (6): 63-103.

Erdem, Hamit, (1999), Mustafa Suphi Bir Yaşam Bir Ölüm, İstanbul: Sel

Yayıncılık.

Gürses, Hasan Basri, (1994), Şefik Hüsnü Yaşamı, Yazıları, Yoldaşları, İstanbul:

Sosyalist Yayınlar.

Güzel, Şehmus, (1988), “1946 ve Sonrasında Türkiye’de Grev Tartışması”, Toplum

ve Bilim, -(40): 87-127.

Page 160: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

152

Güzel, Şehmus, (1993), Türkiye’de İşçi Hareketi, İstanbul: Sosyalist Yayınlar.

Harris, George S., (1979), Türkiye’de Komünizmin Kaynakları, (Çev.)Enis

Yedek, İstanbul: Boğaziçi Basım ve Yayın Evi.

İleri, R. Nuri, (1970), Atatürk ve Komünizm, İstanbul: Anadolu Yayınları.

___________, (1976), Türkiye’de Komünist Partisi Gerçeği ve Bilimsellik,

İstanbul: Anadolu Yayınları.

Kakınç, Halit, (1999), “Mustafa Suphi ve Yoldaşlarını İttihatçılar Mı Öldürttü”,

Toplumsal Tarih, 11 (61): 30-34.

Karaca Emin, ( - ), Yer Altı Dünyadan Başka Bir Yıldız Değildi, İstanbul: Yön

Yayınları.

__________, (1990), “Bir Komünist Tevkifatının Öyküsü”, Birikim, - (5): 51-56.

__________, (1999), Eski Tüfeklerin Sonbaharı, İstanbul: Gendaş Kültür

Yayınları.

Karaca, Niyazi, (1995), “Mütareke Yıllarında Kurulduğu Varsayılan Bir Heyet:

Sosyalist Birliği” Toplumsal Tarih, 4 (24): 51-53.

____________, (1998), “Sosyalist Birliği”, Tarih ve Toplum, - (151): 48-51.

Karakışla, Yavuz Selim, (1998), “Osmanlı İmparatorluğu’nda 1908 Grevleri”,

Toplum ve Bilim, - (78): 187-209.

Page 161: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

153

Kıvılcımlı, Hikmet, (1978), TKP’nin Eleştirel Tarihi Yol, İstanbul: Kıvılcım

Yayınları.

Kord-Ruwissch, Will, (1989), “Türkiye’deki İşçi Sınıfı” Birikim, 4 (18): 41-44.

Kurtuluş, (1975), İstanbul: Anadolu Yayınları.

Kurtuluş Bayrağı, (1977), Kemalizm ve Türkiye: Komintern’deki TKP

Delegasyonunca Yapılan Konuşmalardan Seçmeler, İstanbul: Kurtuluş Bayrağı.

Köker, Osman, (1998), “Şefik Hüsnü’nün Komünist Manifesto Çevirisi”, Toplumsal

Tarih, 10 (58): 19-21.

Leiteisen, C. (der.), (1970), V. I. Lenin Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri,

(çev.) Tektaş Ağaoğlu, İstanbul: Ant Yayınları.

Nesimi, Abidin, (1979), Türkiye Komünist Partisi’nde Anılar ve

Değerlendirmeler (1909-1949), İstanbul: Prometre Yayınları.

Okay, Cüneyd, (1996), “Bezirganlar Cemiyeti Burjuva Toplumu”, Toplumsal

Tarih, 6 (35): 42-49.

___________, (1998), “Bir Müstakil Amele Mebus Namzedinin Beyannamesi”,

Toplumsal Tarih, 9 (49): 34-36.

Sadi, Kerim, (1994), Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine Katkı, (Der.) Mete Tunçay,

İstanbul: İletişim Yayınları.

Page 162: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

154

Sayılgan, Aclan, (1972), Türkiye’de Sol Hareketler (1871-1972), İstanbul: Hareket

Yayınları.

Serçe, Erkan, (1995), “İzmir- Aydın Demiryolu Grevi: Siyasal İktidar, Sermaye ve

İşçi Sınıfı Üçgeni Üzerine Bir Deneme”, Toplum ve Bilim, - (66): 86-104.

Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, (1989), İstanbul: İletişim

Yayınları.

Şefik Hüsnü Yazı ve Konuşmalar, (1995), İstanbul: Kaynak Yayınları.

Şefik Hüsnü Türkiye’de Sosyal Sınıflar, (1997), İstanbul: Kaynak Yayınları.

Şen, Bilal, (1998a), “Bir Komintern Belgesinde Aralov-Yunus Nadi Görüşmesi,

Toplumsal Tarih, 9 (60): 52-53.

__________, (1998b), “Aralov- Yunus Nadi Görüşmesi”, Toplumsal Tarih, 10(55):

64.

__________, (1999), Cumhuriyetin İlk Yıllarında TKP ve Komintern İlişkileri,

İstanbul: Küyerel Yayınları.

Şişmanov, Dimitır, (1978), Türkiye’de İşçi ve Sosyalist Hareketi Kısa Tarihi,

İstanbul: Belge Yayınları.

Page 163: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

155

Tevetoğlu, Fethi, (1967), Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler, Ankara:

Ayyıldız Yayınları.

Timur, Taner, (2000), Osmanlı Kimliği, Ankara: İmge Yayınları.

TKP Programları ve Mustafa Suphi Tezleri, (1997), İstanbul: Ürün Yayınları.

Topçuoğlu, İbrahim, (1976), Neden 2 Sosyalist Partisi, İstanbul, Eser Matbaası.

Toprak, Zafer, (1977), “Türkiye Sosyalist Fırkasının Bir Risalesi: Sosyalistlik

Nedir”, Toplum ve Bilim, - (1): 124-140.

___________, (1988), “Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne Sendikal Gelişmeler:

İstanbul Umum Deniz ve Maden Kömürünü Tahmil ve Tahliye Amele Cemiyeti”,

Toplum ve Bilim, - (40): 141-153.

___________, (1996a), “Şirket-i Hayriye Amele Cemiyeti ve 1925 Grevi”,

Toplumsal Tarih, 5 (29): 6-14.

___________, (1996b), “Amelenin Sürekli İstihdamına Dair Kanun Teklifi (1911)”,

Toplumsal Tarih, 6 (32): 6-10.

___________, (1997), “Bolşevik İttihatçılar ve İslam Kominterni”, Toplumsal

Tarih, 8 (43): 6-13.

Tunaya, Tarık Zafer, (1999), Türkiye’de Siyasal Partiler-II, İstanbul: İletişim

Yayınları.

Page 164: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

156

________________, (2002), Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938), İstanbul:

Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Tunçay, Mete, (1972), Mesai: Halk Şuralar Fırkası Programı, Ankara: Ankara

Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.

___________, (1977), “Sadrettin Celal Antel”, Toplum ve Bilim, -(3): 57-84.

___________, (1979), “Komintern ve Türkiye”, Birikim, -(52-53): 73-76.

___________, (1982), Yeni Belgeler (Eski Sol Üstüne Yeni Bilgiler), İstanbul:

Belge Yayınları.

___________, (1986), “Anadolu Sosyalistleri Arasında İki Polemik”, Tarih ve

Toplum, 6 (33): 55.

____________, (1987a), “Tek Parti Döneminde Basın”, Tarih ve Toplum, 7 (37):

48-51.

___________, (1987b), “1919-1920 Yıllarının Alman Sol Basınında Türkiye

Konuları”, Tarih ve Toplum, 8 (48): 6-8.

___________, (1987ç), “Vlahov Efendinin Balkan Federasyonu Dergisi ve Şefik

Hüsnü”, Tarih ve Toplum, 8 (45): 17-20.

___________, (1987d), “Alman İçişleri Bakanlığı Raporlarına Göre Komintern’in

Emperyalizme ve Sömürgeci Zulme Karşı Birlik Adlı Yan Kuruluşu ve Dr. Şefik

Hüsnü Değmer, Tarih ve Toplum, 8 (116).

Page 165: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

157

____________, (1988a), “Alman Sol Basınında ve Dışişleri Belgelerinde Türkiye

Konuları”, Tarih ve Toplum, 9 (50): 5-8.

____________, (1988b), “Hollanda’da Türkiye Sol Tarihi”, Tarih Ve Toplum, 10

(10): 42-43.

___________, (1988c), “Alman Sol Basınında Türkiye 1919-1920” Tarih ve

Toplum, 10 (55): 6-8.

___________, (1988ç), “Yeni Dünya’nın Yeni Serisinde Şevket Süreyya Aydemir’in

Bir Yazısı”, Tarih ve Toplum, - (59): 6-7.

___________, (1988d), “66 Yıl Önceye Ait Bir 1 Mayıs Bildirisi”, Tarih ve

Toplum, - (53): 6-8.

___________, (1988e), “Alman Sol Basınında Türkiye 1920”, Tarih ve Toplum, -

(56): 6-8.

___________, (1988f), “Ankara Demiryolcularının 1 Ekim 1922 Tarihli Bir

Bildirisi”, Tarih ve Toplum, - (57): 7-8.

___________, (1988g), “TKP’nin 1920 Güzünde Rusya’da Yaşayan Türk Esirleriyle

Türkiye Tebaasına Seslenişi”, Tarih ve Toplum, - (58): 19-20.

___________, (1988h), “Alman Sol Basınında Türkiye 1920-1921”, Tarih ve

Toplum, - (57): 51-52.

___________, (1988ı), “İttihatçılarla Bolşevikler”, Tarih ve Toplum, - (52): 199-

200.

___________, (1989a), “Amele Gazetesi 1909 ve İki Mübareze” Tarih ve Toplum,

- (66): 6-8.

Page 166: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

158

Tunçay, Mete, (1989b), “1909 ve İki Mübareze”, Tarih ve Toplum, - (66): 6-8.

___________, (1989c), “70 Yıllık Bir Bildiri”, Tarih ve Toplum, 12 (70): 6-8.

___________, (1989ç), “Anadolu’da Resmi Komünist Fırkası”, Tarih ve Toplum,

11 (63): 7-8.

___________, (1989d), “Ethem Nejat Bey Eskişehir’de Ne Yaptı”, Tarih ve

Toplum, 11 (61): 40-41.

___________, (1989e), “İstanbul’da İşçi Harekatı”, Tarih ve Toplum, 11 (89): 38-

39.

___________, (1989f), “Vazife’den İki Yazı”, Birikim, -(5): 67-70.

___________, (1990a), “Gizli Parti Katib-i Umumisi Vedat Nedim’in Takma Adla

Yazdığı Bir Makale”, Tarih ve Toplum, 14 (83): 6.

___________, (1990b), “Bütün Dünya İşçi ve Köylüsünün Müşterek Vatanı” Tarih

ve Toplum, 13 (76): 6-7.

___________, (1990c), “Türkiye Emekçilerine”, Tarih ve Toplum, 13 (78): 6-8.

___________, (1990ç), “Sosyalizm İçin Cidal”, Tarih ve Toplum, 13 (74): 7.

___________, (1990d), “Bütün Dünya İşçileri Birleşiniz”, Tarih ve Toplum, 14

(84): 6-7.

___________, (1990e), “İşçi Sosyalist Fırkası 1921”, Tarih ve Toplum, 13 (75): 6-

8.

Page 167: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

159

___________, (1991a), “Bundan 62 Yıl Öncesinin Yer Altı Basınına Bir Örnek”,

Tarih ve Toplum, 16 (92): 6-7.

___________, (1991b), “Marxizmden Kemalizme Geçiş”, Tarih ve Toplum, 15

(87): 6-8.

___________, (1992), Türkiye’de Sol Akımlar-2 (1925-1936), İstanbul: BDS

Yayınları.+

___________, (1993a), “Komünist Enternasyonalin İkinci Kongresi, 1920”, Tarih

ve Toplum, 20 (117): 60-62.+

___________, (1993b), “TKP Gözüyle CHP (1936)-I” , Tarih ve Toplum, 19 (111):

14-19.

___________, (1993c), “TKP Gözüyle CHP-II” Tarih ve Toplum, 19 (112): 14-19.

___________, (1994a), “70 Yıl Önce Anadolu’da 1 Mayıs”, Toplumsal Tarih, 1

(5): 29-30.

___________, (1994b), “Amsterdam’da Bakü Sempozyumu”, Toplumsal Tarih, 1

(3): 57-64.

___________, (1996a), “Erzurum Kongresinin Bolşeviğinden Gaziye Açık Mektup,

Toplumsal Tarih, 6 (32) :11-13.

___________, (1996b), “Önce Bolşevik Sonra Mürteci Bir Yazar Kürt Sorununa

Nasıl Bakıyor”, Toplumsal Tarih, 6 (33): 12-15.

___________, (1996c), “Sosyalistler Türk Toplumuna Faydalı Oldular mı?”,

Toplumsal Tarih, (5) 28: 21-27.

Page 168: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

160

___________, (1997), “Şefik Hüsnü: Kemalist Türkiye Nereye Gidiyor”, Toplumsal

Tarih, 7 (41): 17-23.

___________, (1998), “Komünist Gençleri Ne Yapmalı”, Toplumsal Tarih, 9 (53):

33-35.

___________, (1999), Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin

Kurulması (1923-1931), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.

___________, (2000), Türkiye’de Sol Akımlar-1 (1908-1925), İstanbul: BDS

Yayınları.

Tunçay, M., Zürcher, E.J. (Der.), (2000), Osmanlı İmparatorluğunda Sosyalizm ve

Milliyetçilik (1876-1923), İstanbul: İletişim Yayınları.

Türkali, Vedat, (1999), Güven (I-II), İstanbul: Gendaş Kültür Yayınları.+

Türkeş, Mustafa, (1999), Kadro Hareketi Ulusçu Sol Bir Akım, Ankara: İmge

Kitabevi.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) and Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP),

\www.iisg.nl.

Uyar, Hakkı, (1999), “Tek Parti Döneminde Seçimler”, Toplumsal Tarih, - (64):

21-33.

Uyar, H., Çetin,T., (1994), “Tek Parti Yönetiminde Köylüye Yönelik Propaganda:

Yurt Gazetesi”, Toplumsal Tarih, 1 (1): 51-58.

Ünsal, Süha, (1995), “Osmanlı Sosyalist Fırkası”, Toplumsal Tarih, 3(15): 61-63.

Page 169: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

161

Ünsal, Süha, (1998), “Türkiye’de Komünist Düşüncenin Kaynaklarından Biri Olarak

Doktor Hikmet Kıvılcımlı”, Toplum ve Bilim, - (78): 108-133.

Üstün, Mahmut, (2002), “Türkiye İşçi Sınıfına Bakarken...”, Praksis, - (8): 227-255.

Zürcher, Erik Jan, (1999), Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İstanbul: İletişim

Yayınları.

1922 Güzünde Beynelmilel İşçiler İttihadının Dağıttığı Bir Bildiri, (1987), Tarih ve

Toplum, 7 (42): 4-5.

BELGELER:

Draft Letter To The Central Committee Of The Communist Party Of Turkey,

11.2.1929, TÜSTAV, Döküm 1, Film 41 CD 34/ 3-6, sıra 780, s. 538-542.

Extraits D’us Expose Politique Des Liquidationnistes Turcs, 1927, TÜSTAV,

Döküm 1, Film 38, CD 33 1-6, Sıra 285, s. 448-456.

Faşizm, Harp Tehlikesi ve Komünist Fırkaların Vazifeleri, 4 Şubat 1934, TÜSTAV,

Döküm 1, Film 31, CD 25A 30-36, s. 31.

Question Turque, 31 Ekim 1929, TÜSTAV, Döküm 1, Film 36, CD 27/35-36, Sıra

346, s. 290-313.

Page 170: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

162

Programme Of Action Of The Communist Party Of Turkey, 1926, TÜSTAV,

Döküm 1, Film 38, CD 33 1-6, Sıra 236, s. 312-320.

Rapport Sur la Situation en Turquie, 20.10.1929, TÜSTAV, Döküm 1, Film 36, CD

27/35-36, Sıra 346, s. 79-93.

Situation Économique Sociale De La Turquie, TÜSTAV, Döküm 1, Film 33, CD

24/25 B 32-36, Sıra No 327, s. 764-773.

“TKP Vilayet Komitelerinin İllegal Çalışma Yöntemleri Üzerine Broşürü”, 1933,

TÜSTAV, Döküm 1, Film 29, CD 25 A/30-36, s. 312-320.

Türkiye Komünist Partisi’nin Yeni Taktikasına Dair, 1936, TÜSTAV, Döküm 1,

Film 31, CD 25 A/ 30-36, s. 291.

1 Ocak 1930 Tarihli Mektup (Türkçe), TÜSTAV, Döküm 1, Film 48, CD 27/35-36,

s. 349.

25.5.1930 Tarihli Rapor (Türkçe), TÜSTAV, Döküm 1, Film 36, CD 27/ 35-36, s.

473-479.

18/19.9.1930 Tarihli Mektup (Türkçe), TÜSTAV, Döküm 1, Film 36, CD 27/35-36,

s. 361.

15.1.1930 Tarihli Mektup (Türkçe), TÜSTAV, Döküm 1, Film 36, CD 27/35-36, s.

347

Page 171: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

163

EK: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER’İN YAŞAMI

Şefik Hüsnü, 1887’de Selanik’te dünyaya geldi. Orta öğrenimini M. Garaud

Koleji’nde yaptı. Yüksek öğrenim için Paris’e giderek Fen ve Tıp Fakülteleri’ni

okudu. Sinir ve ruh hastalıkları uzmanlık eğitimi gördü. Paris’te bulunduğu yıllarda

Jön Türkler’in faaliyetleriyle yakından ilgilendi ve Fransız sosyalist Jaures’ten

etkilendi. Ayrıca Türk düşün ve sanat adamlarıyla yakından ilişki kurdu. Türkiye’ye

döndüğü 1912’de Balkan Savaşı’na katıldı. Ardından 1. Dünya Savaşı’na katılarak

Çanakkale Cephesi’nde Tabip Yüzbaşı olarak görev yaptı.

1919’da ilk sayısı Berlin’de yayımlanan Kurtuluş dergisini çıkaran devrimci

grubun başına geçerek 20 Eylül 1919’dan itibaren dergiyi İstanbul’da yayımlamaya

başladı. 22 Eylül 1919’da dergi çevresindeki kadroyla birlikte Türkiye İşçi ve Çiftçi

Sosyalist Fırkası’nın kuruluşunu sağladı. Fırka’nın genel sekreterliğine getirildi.

Kurtuluş dergisi hükümetçe kapatıldıktan sonra, Haziran 1921’de grubuyla

beraber çıkarmaya başladığı Aydınlık dergisinde bilimsel sosyalist öğretinin

yaygınlık kazanması yolundaki yazılarını sürdürdü. Bilimsel sosyalist teorinin

kılavuzluğundan, Türkiye’de sınıfların mevzilenişine, kurtuluş savaşına, sosyal

devrime ve işçi sınıfının ekonomik ve siyasal örgütlenme sorunlarına çözümleyici

yaklaşımlarda bulundu. Aynı zamanda bilimsel sosyalist teorinin temel fikirlerini

Aydınlık Külliyatı’ndan çıkan tercüme ve telif, broşür ve kitaplarında ele aldı.

1 Mayıs 1923 kutlamalarının ardından dağıttıkları ve Aydınlık’ta da

yayımlanan bir bildiri nedeniyle tutuklandı. Kendisiyle birlikte tutuklanan Sadrettin

Celal, Ali Cevdet, Vanlı Kazım, Hasan Ali (Ediz) ve Hüseyin Vasıf’la “hıyanet-i

vataniye” yasasına göre yargılanmaları mümkün görülmeyince serbest bırakıldı.

1 Ocak 1925’te Akaretler’deki evinde TKP Kongresi toplandı. Kongre

sonunda tekrar Merkez Komite üyeliğine ve TKP genel sekreterliğine seçildi. Şubat

1925’te Doğu’da Şeyh Sait önderliğinde başlayan Kürt ayaklanması üzerine çıkarılan

Takrir-i Sükun kanununa dayanılarak Aydınlık başta olmak üzere Partinin tüm yayın

organları kapatılıp önde gelen kadroları tutuklanmaya başlayınca yurtdışına gitti.

Ankara İstiklal Mahkemesi tarafından gıyabında 15 yıl kürek cezasına mahkum

edildi.

Page 172: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

164

Yurtdışında iken TKP’nin Viyana’da bir bürosunu oluşturdu. 1925 İstiklal

mahkemesi terörünün yarattığı dağınıklığa son vermek için 1926 yılında Viyana’da

Parti Konferansı’nı topladı.

1927 yılında kimlik ve kılık değiştirerek Türkiye’ye dönen Şefik Hüsnü,

Vedat Nedim’în faaliyetini yetersiz bularak kendi sekreterliğinde geçici bir Merkez

Komitesi oluşturdu. Bunu öğrenen Vedat Nedim, elindeki bütün parti evrakını da

polise vererek ünlü 1927 Komünist Tevkifatı’na neden oldu. Şefik Hüsnü de partinin

önde gelen aşağı yukarı bütün kadrosuyla birlikte tutuklandı. Yargılama sonucunda

18 ay hapse mahkum oldu. Bu cezasını önce İstanbul’da daha sonra da Yozgat

Cezaevi’nde çekerek Nisan 1929’da tahliye oldu. Hemen yurtdışına çıktı. 1939’a dek

Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşadı.

1928-1935 yılları arasında Komintern Yürütme Kurulu üyeliği yaptı.

Komintern’in yayın organlarında daha çok dünya komünist hareketi üzerine yazıları

çıktı. 1939’da Türkiye’ye dönünce, 1941-1943 yılları arasında ihtiyat askerliği yaptı.

1945’te Cemiyetler Kanunu’nda yapılan değişiklikle “sınıf esasına dayanan parti

kurulması yasağı” kalkınca legal sosyalist parti olarak Türkiye Sosyalist Partisi’nin

kurulması konusunda TKP Plenumu’ndaki kadroyla anlaşmışken TSP’nin

kuruluşundan bir buçuk ay sonra Haziran 1946’da Türkiye Sosyalist Emekçi ve

Köylü Partisi’ni (TSEKP) kurdu. Altı ay sonra her iki partinin de kapatılmasıyla

birlikte tutuklandı. Beş yıl hapis cezası aldı. 1950 affıyla hapisten çıktıktan sonra

1951 yılında TKP yöneticilerinden olma iddiasıyla yeniden tutuklandı. Beş yıl hapis

cezası aldı. Hapis cezasından sonra Manisa’da sürgünde cezasını çekmekte iken

1959’da öldü.

Page 173: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

165

KRONOLOJİ

1887 Şefik Hüsnü, Selanik’te dünyaya geldi.

1908 II. Meşrutiyet ilan edildi.

1910 Osmanlı Sosyalist Fırkası kuruldu.

1912 Şefik Hüsnü Balkan Savaşına katıldı.

1914 Şefik Hüsnü, I. Dünya Savaşına katılarak Çanakkale Cephesi’nde Tabip Yüzbaşı olarak görev yaptı.

7 Kasım 1917 Çarlık Rusyası’nda sosyalist devrim oldu,

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kuruldu.

1918 Sosyal Demokrat Fırkası kuruldu.

20 Temmuz 1918 Mustafa Suphi başkanlığında Türk Sol Sosyalistleri Konferansı toplandı ve Türkiye Komünist Teşkilatı kuruldu.

02-06 Mart 1919 Komintern I. Kongresi yapıldı.

1919 Türkiye Sosyalist Fırkası kuruldu.

1919 Berlin’de Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi kuruldu.

1 Mayıs 1919 Kurtuluş Dergisinin ilk sayısı Berlin’de yayımlandı.

10 Eylül 1920 Bakü’de Türkiye Komünist Partisi kuruldu. Mustafa Suphi Başkan, Ethem Nejat Genel Sekreter seçildi.

20 Eylül 1919 Kurtuluş İstanbul’da yayımlanmaya başladı.

22 Eylül 1919 Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası kuruldu. Şefik Hüsnü Partinin Genel Sekreteri oldu.

7 Aralık 1920 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası kuruldu.

17 Aralık 1919 Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası yasallık kazandı.

Mart 1920 Kurtuluş Dergisi yasaklandı.

Mayıs 1920 Yeşil Ordu kuruldu.

1920 Hafi (Gizli) Türkiye Komünist Partisi kuruldu.

19 Temmuz-7 Ağustos 1920 Komintern’in II. Kongresi toplandı.

Ekim 1920 Resmi TKP kuruldu.

28-29 Ocak 1921 Mustafa Suphi ve 14 TKP’li Karadeniz açıklarında öldürüldü.

1 Haziran 1921 Aydınlık yayımlanmaya başladı.

1921 Türkiye İşçi Sosyalist Fırkası kuruldu.

Page 174: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

166

1921 Türkiye İşçi Derneği kuruldu.

12 Nisan 1921 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nın ileri gelenleri tutuklandı. Parti kapatıldı.

1922 Müstakil Sosyalist Fırkası kuruldu.

Mart 1922 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası yeniden canlandırıldı.

15 Ağustos 1922 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası ilk kongresini topladı.

12 Temmuz 1922 Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası kapatıldı, üyeleri tutuklandı.

5 Kasım-5 Aralık 1922 Komintern’in IV. Kongresi toplandı. Şefik Hüsnü bu Kongreden sonra, TKP Teşkilatlanma Sekreteri ünvanını kullanmaya başladı.

1 Mayıs 1923 Şefik Hüsnü ve Türkiye İşçi ve Çiftçi Fırkası’nın önemli isimleri TBMM hükümetini devirmeye kalkmak suçlaması ile tutuklandı. 1923 davası, beraatla sonuçlandı.

29 Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.

1924 Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası kendini feshetti.

20 Nisan 1924 1924 Anayasası kabul edildi.

3 Mart 1924 Halifelik kaldırıldı.

17 Haziran-18 Temmuz 1924 Komintern’in V. Kongresi yapıldı.

4 Ağustos 1924 Lozan Antlaşması yürürlüğe girdi.

17 Kasım 1924 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu.

22 Kasım 1924 Ali Fethi (Okyar) yeni kabineyi kurdu.

21 Ocak 1925 Orak Çekiç Gazetesi yayımlanmaya başladı.

13 Şubat 1925 Şeyh Sait İsyanı başladı.

15 Şubat 1925 Akaretler’de Türkiye Komünist Partisi kongresi yapıldı. Şefik Hüsnü Genel Sekreterliğe seçildi.

2 Mart 1925 Ali Fethi Bey hükümetten ayrıldı.

3 Mart 1925 İsmet Paşa yeni hükümeti kurdu.

4 Mart 1925 Takrir-i Sükun yasası çıkarıldı.

5 Mart 1925 Aydınlık ve Orak Çekiç’in yayımlanmasına son verildi.

1 Mayıs 1925 TKP’nden 38 kişi 1 Mayıs beyannamesi sebebiyle tutuklandı. Mayıs 1925 Şefik Hüsnü Almanya’ya, Nazım Hikmet ve Hasan Ali Rusya’ya gitti.

03 Haziran 1925 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı.

Page 175: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

167

12 Ağustos 1925 1 Mayıs’ta tutuklanan TKP’liler 7, 10 ve 15 yıllık cezalara çarptırıldılar. Şefik Hüsnü, 15 yıl kürek cezasına mahkum edildi.

17 Aralık 1925 Sovyetler Birliği ile dostluk ve saldırmazlık antlaşması yapıldı.

1 Mart 1926 Türk Ceza Kanunu kabul edildi.

1926 Şevket Süreyya ve diğer bazı TKP’liler Türk Ceza Kanunu’nun kabul edilmesiyle birlikte salıverildi.

26/29 Mayıs1926 TKP Viyana Konferansı’nı topladı. 1926 Çalışma Programı kabul edildi. Şefik Hüsnü başkanlığa, Vedat Nedim ise genel sekreterliğe getirildi.

28 Mayıs 1927 Teşvik-i Sanayi Yasası kabul edildi.

Ağustos 1927 Şefik Hüsnü, Türkiye’ye geri döndü. Bolşevik ve Alev gazeteleri yayımlanmaya başlandı.

25 Ekim 1927 1927 Tevkifatı Şefik Hüsnü ve Vedat Nedim’in gözaltına alınmasıyla başladı.

23 Ocak 1928 1927 Tevkifatı sona erdi. Şefik Hüsnü, 1 yıl 6 ay cezaya çarptırıldı.

1928 Kıvılcım gazetesi yayımlandı.

1 Mayıs 1928 İstanbul ve Ankara’da TKP üyeleri tutuklandı.

17 Temmuz-1 Eylül 1928 Komintern’in VI. Kongresi yapıldı. Şefik Hüsnü Komintern Yürütme Kurulu Üyeliğine seçildi.

04 Mart 1929 Takrir-i Sükun Yasası kaldırıldı.

17 Nisan 1929 Şefik Hüsnü tahliye oldu.

1929 İki sayı olarak Kommunist gazetesi yayımlandı.

1 Mayıs 1929 Hikmet (Kıvılcımlı) Hüsamettin (özdoğu), Laz İsmail (Bilen)’in de aralarında olduğu bir grup TKPli tutuklandı.

1929 Pavli Adasında aralarında Nazım Hikmet’in de bulunduğu yedi kişi, gizli muhalefet toplantısını düzenledi.

1 Mayıs 1930 TKP’nde tutuklamalar oldu.

Haziran/Temmuz 1930 Muhalefet grubu, ikinci toplantısını düzenledi.

Temmuz/Ağustos 1930 İnkılap Yolu yayımlanmaya başlandı. 1930 Eylem Programı kabul edildi.

11 Ağustos 1930 Ağrı yöresinde Kürt ayaklanması başladı.

12 Ağustos 1930 Ali Fethi (Okyar) Başkanlığında Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu.

17 Kasım 1930 Serbest Cumhuriyet Fırkası kendini feshetti.

Page 176: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

168

1 Mayıs 1931 TKP’nde tutuklamalar oldu

1 Ağustos 1931 TKP’nde tutuklamalar oldu.

1932 TKP Kongresi Zeki (Baştımar)’ın evinde toplandı.

Ocak 1932 Kadro Dergisi yayımlanmaya başladı.

26 Ekim 1933 Cumhuriyetin 10. yılı sebebiyle genel af yasası çıkarıldı.

Aralık 1933 Komintern Yürütme Kurulu XIII. Plenumu toplandı. “Faşizm, savaş tehdidi ve komünist partilerin görevleri” sorununu ele aldı.

9 Ocak 1934 Birinci BeşYıllık Sanayi Planı açıklandı.

1934 TKP Dış Büro Plenumu toplandı.

Temmuz-Ağustos 1935 Komintern’in VII. Kongresi toplandı.

1937 Komintern, TKP için Desantralizasyon Kararını verdi.

Page 177: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

169

ÖZET

Şefik Hüsnü Değmer, 1919-1925 yılları arasında, Türkiye İşçi ve Çiftçi

Sosyalist Fırkası önderi olarak, yarı-legal olarak faaliyet göstermiştir. Marksist-

Leninist düşünceyi Türkiye’deki özgün koşullara uygulama çabası içinde olan

Değmer, bu dönemde Türkiye’de sınıfların henüz gelişmemiş olduğu verisinden

hareketle sınıflararası bir uzlaşı arayışı içinde olmuş ve önderliğini yaptığı

“Aydınlık” grubuyla beraber Türkiye’deki güncel mücadelenin emperyalizme karşı

gerçekleşmekte olduğu tanısını ortaya koymuştur.

1925 yılından itibaren Kemalist hükümetin artan baskısı ise “illegal” faaliyet

döneminin başlamasına sebep olmuştur. Değmer, bu dönemde Türkiye Komünist

Partisi lideri olarak faaliyet göstermiştir. 1925-1927 ve 1919-1939 yılları arasında

yurtdışından Partiyi yöneten Değmer, burada bir dış büro oluşturmuştur. TKP, bu

dönemde önemli iç çekişmeler yaşamıştır. Parti içinde, Değmer’in temsil ettiği

çizgiye “sağ” ve “sol” olmak üzere iki farklı karşı çıkış meydana gelmiştir. Bu

çizgiler, Vedat Nedim Tör ve Şevket Süreyya Aydemir liderliğindeki Merkez

Komitesi ve Nazım Hikmet liderliğindeki muhalefet grubudur.

Değmer’in 1922 yılından itibaren Komintern ile ilişkiye geçmesi ve

önderliğini yaptığı hareketin bu tarihten itibaren Komintern’in bir organı olarak

faaliyet göstermeye başlaması, bu görüşlerinde önemli değişikliklere sebep olmuştur.

1924 yılında görüşleri Komintern tarafından ağır eleştiriye uğrayan Değmer, bu

tarihten itibaren “sınıf savaşımı” olgusu üzerinde yoğunlaşmıştır.

1937 yılında Komintern tarafından TKP için verilen Desantralizasyon kararı

ise, Şefik Hüsnü’nün 1919-1925 yıllarındaki saptamalarına bir geri dönüşü simgeler

niteliktedir. Bu karar, pratikte TKP’nin dağıtılması anlamına gelmiştir.

Page 178: ŞEFİK HÜSNÜ DEĞMER: TÜRKİYE SOL HAREKETİ İÇİNDEKİ YERİ

170

SUMMARY

Şefik Hüsnü Değmer was active half-legally as the leader of the Turkish

Laborers and Farmers’ Socialist Party (Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası)

between the years 1919-1925. Değmer, who was exerting efforts for applying

Marxist-Leninist ideology to the special conditions of Turkey, was seeking

conciliation between classes, starting from the point that classes had not yet emerged

in Turkey, and with the “Aydınlık” group that he was the leader of, made the

diagnosis that the actual struggle in Turkey was against imperialism.

The increasing pressure of the Kemalist Government since 1925 caused the

period of “illegal” activities to start. In this period, Değmer functioned as the leader

of the Turkish Communist Party. Değmer managed the party from abroad in 1925-

1927 and 1919-1939, and established a bureau there. TKP encountered serious tiffs

within the party in those periods. Two separate sides emerged that were at the right

and at the left according to the position that was represented by Değmer. These sides

were the Central Committee leaded by Vedat Nedim Tör and Şevket Süreyya

Aydemir, and the Opposition Group leaded by Nazım Hikmet.

When Değmer established a relationship with Comintern since 1922, the

movement that he leaded began to function as an organ of the Comintern; and this

caused very important modifications in his ideas. Değmer faced rather serious

criticisms by the Comintern in 1924, and since then he focused on “battle of classes”

fact.

The De-centralization decision made by Comintern in 1937 for TKP can be a

symbol of regression to the ideas of Şefik Hüsnü in 1919-1925 period. This decision

practically meant the dissolving of TKP.