Şİİr dİlİimg.eba.gov.tr/309/51b/41e/387/251/d74/6df/93c/b56/08d...İmge doğal dil dediğimiz...
TRANSCRIPT
ŞİİR DİLİ
EDEBÎ SANATLAR
• Şiir şairin muhayyilesindehayat bulur.
• Kelimeler, yani dil göster-geleri sınırlıdır; fakat hayalgücü ile derûnî hisler faz-lasıyla yoğundur.
• Kelimelerin yalın halleriyle
hayal gücü ile derûnî his-
leri ifade etmeye yetmedi-
ği durularda şair kelimeler
üzerinden yeni anlam bu-
luşları gerçekleştirir.
İMGEDoğal dil dediğimiz günlük konuşma dili
bazen insanın duygu, düşünce, hayal, coşku veheyecanlarını anlatmaya yetmediği birdurumlarda şiir dili devreye girer.
Şair dildeki kelimelere yeni anlamlar yükler.Böylece duygu ve düşüncelerine bir derinlikkazandırmış olur.
Bunu yaparken de “imge”den yararlanır.
İmge, şiirde anlama ulaşma
yolunu daha etkili ve canlı
hale getiren bir zihinde can-
landırma biçimidir. Bir bakı-
ma bir hayal yaratmadır.
Şiirin kullandığı asıl malzeme
insan yaşantısı olduğu için bu
yaşantıyı şiirleştirmek işi
imgeye düşer.
O zaman şair kullandığı söz-cüklerle algıların zihindekibazı resimlerle eşleşmesinisağlar. Bunu başarabilen birimgeye de biz iyi imge diye-biliriz.
Yapraktan saçını yerlere saçmış
Sonbahar ağlıyor ayaklarında
Sen geldin benim deli köşemde durdun Bulutlar geldi üstünde durdu Merhametin ta kendisiydi gözlerinMerhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurduBulutlar geldi altında durduk
Konuştun güneşi hatırlıyordum Gariptin yepyeni bir sesin vardıBu ses öyle benim öyle yabancı Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı
Dişlerin öpülen çocuk yüzleriGüneşe açılan küçük aynalar Sert içkiler keskin kokular dişlerin İçinden geçilen küçük aynalar
Ve güldün rengarenk yağmurlar yağdıİnsanı ağlatan yağmurlar yağdı Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
Veda (1923)
Elimde, sükûtun nabzını dinle,Dinle de gönlümü alıver gitsin!Saçlarımdan tutup kor gözlerinle,Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!
Yürü, gölgen seni uğurlamakta,Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,Yolu tam dönerken arkana bak da,Köşede bir lâhza kalıver gitsin!
Ümidim yılların seline düştü,Saçının en titrek teline düştü,Kuru yaprak gibi eline düştü,İstersen rüzgâra salıver gitsin!
• Şiirlerdeki bu imgeler edebî
sanatları oluşturmuştur.
Anonim halk şiiri, Âşık şiiri, Dinî-Tasavvufî şiir, Divan şiiri
az kelimeyle çok şey ifade etmek
mecazlar, mazmunlar, kelime oyunları
MECAZLAR
Mecaz
• Bir sözcüğün gerçek anlamından
bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni
anlamlarla yapılan edebi sanattır.
• Mecazda benzetme amacı güdülür,
kullanımda anlatımı renklendirmek ve
kuvvetlendirmek esastır.
Mecaz
• Sizin bu yolda daha çok
pişmeniz lâzım.
• Olaylara bir de bu gözle
bakmalısın.
• Ölçülü davranışları vardı.
• O evine bağlı bir insandır.
Mecâz-ı Mürsel
• Benzetme amacı güdülmeden bir sözün,
aralarındaki ilgi dolayısıyla bir başka söz
yerine kullanılmasıdır.
Mecâz-ı Mürsel
• Bu sanatta benzetme amacı
olmaz.
İç-dış
• Havalar da soğudu,artık bundan sonrasobalar yanar.
• parça-bütün
• Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl
• neden-sonuç
• Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek.
Mecâz-ı Mürselsanatçı-eser
Yahya Kemal’i okumak ve anlamak ayrıcalıktır.
• yer-insan
• Filistin, şimdi yardıma ve kardeşliğe
daha çok muhtaç.
• Kurum, kuruluş, yapı - insan
• İşe alınman için dün şirketle görüştüm.
• Bu duruma okul ne der acaba?
• Evden izin almadan dışarı çıkmamalıyız.
Seydişehir’in eski evleri
• yön - ülke
• Şark’ın Garb’ı tanıması yeni ufuklar
açmıştı sanatkârların dünyasında.
Tanzimat I. Dönem Tanzimat II. Dönem
ŞinasiNamık KemalZiya Paşa RecaizadeMahmudEkrem
Abdülhak HamidTarhan
SamipaşazadeSezai
Eşya - insan
Karşımda eskimiş,
yıpranmış bir askerî
üniforma duruyordu.
Teşbih (Benzetme)• Aralarında türlü yönlerden benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden
zayıf olanı nitelikçe daha üstün olana benzetme sanatıdır.
• Benzetmede dört öğe bulunur:
• Benzeyen (zayıf olan)
• benzetilen (üstün olan)
• benzetme yönü
• benzetme edatı
• Bunlardan ilk ikisi temel öğe; son ikisi yardımcı öğedir.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Oldu gül rûyun görüp gülşende gül hayrân sana
Andelib-i gül değil hayran bütün devrân sana
Yarin dudağından getirilmiş
Bir katre alevdir bu karanfil
• Benzetme öğelerinin kullanılışına göre
benzetme, çeşitlere ayrılır:
Teşbîh-i MufassalTam Benzetme (Ayrıntılı Benzetme)
• Benzetme unsurlarının tümü kul-
lanılarak yapılan benzetmedir.
Ahmet boğa gibi kuvvetlidir.Benzeyen kendine benzetme benzetme yönü
benzetilen edatı
Ali aslan gibi cesurdur.
1- Benzeyen-benzetilen : Ali
2- Kendisine benzetilen : aslan
3- Benzetme yönü : cesaret
4- Benzetme edatı : gibi
• Cennet kadar güzel vatanımız var.
Ah türküler, köy türküleri
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz.
Teşbih-i Beliğ (UZ BENZETME)
• Benzetme unsurlarından temel öğelerin
kullanılmasıyla yapılan benzetmedir.
• BENZEYEN-BENZETİLEN
• İNCİ DİŞ
• KÖMÜR GÖZ
• TAŞ KALP
• ATEŞTEN GÖZLER
• SERVİ BOYLU
Som gümüşten sular üstünde giderken ileri
Yahyâ Kemâl
1- Benzeyen : sular
2- Kendisine benzetilen : som gümüş
3- Benzetme yönü : -
4- Benzetme edatı : -
Fark etmez anne toprak ölüm mâceramızıYahyâ Kemâl
1- Benzeyen : toprak2- Kendisine benzetilen : anne3- Benzetme yönü : -4- Benzetme edatı : -
Hulyâ tepeler, hayâl ağaçlar
Yahyâ Kemâl
1- Benzeyen : tepeler, ağaçlar
2- Kendisine benzetilen : hulyâ, hayâl
3- Benzetme yönü : -
4- Benzetme edatı : -
Muhtasar Teşbîh
Kısaltılmış Benzetme
Benzetme yönü söylenmemiş ben-
zetmelerdir.
Sen de baban gibisin.
Nokta kadar ağzı vardı.
Ali aslan gibidir.
1- Benzeyen : Ali
2- Kendisine benzetilen : aslan
3- Benzetme yönü : -
4- Benzetme edatı : gibi
Hizmetçiye gel der gibi Azrail’e gel der.
Yahyâ Kemâl
1- Benzeyen : azrail
2- Kendisine benzetilen : hizmetçi
3- Benzetme yönü : -
4- Benzetme edatı : gibi
Müekked Teşbîh
pekiştirilmiş benzetme
• Benzetme edatı bulunmayan benzetmelerdir.
• Aşk pırıl pırıl, ilâhî bir mumdur.
• Yumuşak bir el olmuştu saçla-
rımda rüzgâr
Yalnız bu katta mümkün olur dâimî uçuş
Her hamlesiyle rûh, o çelikten kanatlı kuş
Yahyâ Kemâl
1- Benzeyen : ruh
2- Kendisine benzetilen : çelik kanatlı kuş
3- Benzetme yönü : uçma, uçuş (ruhun da uçar
gibi göğe yükseldiği fikri)
4- Benzetme edatı : -
İstiare (EĞRETİLEME)
• Bir sözü benzerlik ilgisiyle kendi anlamı
dışında kullanmaktır. Yani bir kelimeyi
kendisine benzeyen başka bir varlığın
yerine kullanmaktır.
• Benzetmenin asıl öğelerinden (benzeyen-
benzetilen) biriyle yapılır.
• Ya sadece BENZEYEN ya da sadece
BENZETİLEN kullanılır.
İstiare (EĞRETİLEME)
• Temel olarak ikiye ayrılır:
a. Açık İstiare
b. Kapalı İstiare
a. Açık İstiare
• Kendisine benzetilen öğe ile yapılır.
Benzeyen öğe kullanılmaz.
Bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor.
Benzetilen: Güneş
Benzeyen: ---
a. Açık İstiare
• Gökyüzünün kandilleri yanmıştı
Kandil: yıldız
• Bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü
Kurşun: bulut
• Aslanlarımız bu maçta da iyi mücadele etti.
Aslanlar: futbolcular
a. Açık İstiare
• Havada bir dost eli (rüzgâr) okşuyor
tenimizi
• Doya doya sevemedim kuzumu (çocuk)
a. Açık İstiare
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
b. Kapalı İstiare
• Benzeyen öğe ile yapılır, kendisine
benzetilen söylenmez. Ama benzerlik
yönü ya söylenir ya da anlaşılır.
• Kapalı istiarelerin büyük çoğunluğunda
aynı zamanda bir teşhis sanatı görülür.
b. Kapalı İstiare
• Boynu bükük adalar tanıyor
sanki bizi. (insan; boynu
bükük, tanıyor)
b. Kapalı İstiare
• Yüce dağların başında
• Salkım salkım olan bulut
(üzüm; salkım salkım)
b. Kapalı İstiare
• Ahmet, kükreyerek rakibinin
üzerine saldırdı.
(aslan; kükreyerek)
b. Kapalı İstiare
• Bükün boynunuzu bayraklar bükün.
(insan; bükün boynunuzu)
b. Kapalı İstiare
• Çamlar hüzünlü, yollara düş-
müş söğüt çınar
(insan; hüzünlü, yollara düşmüş)
b. Kapalı İstiare
• Yedi yıl süren hikâyemizi din-
lemiş ihtiyar çınardan.
(insan; ihtiyar)
b. Kapalı İstiare
• Ay zeytin ağaçlarından yere
damlıyordu.
Teşhis (Kişileştirme)
• İnsan dışındaki varlıkların insa-
na özgü davranışlarla anlatıl-
ması sanatına teşhis denir
Teşhis (Kişileştirme)
• Onun ölümüne gökyüzü ağladı.
Teşhis (Kişileştirme)
İçmiş gibi geceyi bir yudumda,
Göğün mağrur bakışlı bulutları.
Teşhis (Kişileştirme)
Ay suda bestelerken en güzel şarkısını
Küreklerim de suya en derin şiiri yazdı.
Teşhis (Kişileştirme)
• O çay ağır akar,yorgun mu bilmem,
Mehtabı hasta mı,solgun mu bilmem.
• En güzel türküyü bir kurşun söyler.
Teşhis (Kişileştirme)
• Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın
• Yalnızlığın okşadığı kalbime,
yağmurlar küskün
Teşhis (Kişileştirme)
Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdir muttasıl
Başını taşdan taşa urup gezer avare su
İNTAK (KONUŞTURMA)
• İnsan dışındaki varlıkları ko-
nuşturmaktır. Her intak sana-
tında teşhis sanatı vardır; an-
cak her teşhiste intak sanatı
olmayabilir.
İNTAK (KONUŞTURMA)
Sordum sarı çiçeğe:
Annen baban var mıdır?
Çiçek eydür: Derviş baba,
Annem babam topraktır.
İNTAK (KONUŞTURMA)
Gördü bir bal arısın sivrisinek
Dedi böyle ona fahreyleyerek:
Var mı bir bencileyin nefs-i nefis
İNTAK (KONUŞTURMA)
Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:
İçimde kanayan yara gibisin.
Kinâye
• Bir sözün, hem gerçek hem de
mecaz anlamlarını düşündüre-
cek bir biçimde kullanılması sa-
natına kinaye denir. Kinayede
sözün mecaz anlamı daha ön
plandadır.
Kinâye
• Mum dibine ışık vermez.
• Hamama giren terler.
• Taşıma su ile değirmen dönmez.
• Yuvarlanan taş yosun tutmaz.
• Ateş düştüğü yeri yakar.
Kinâye
Cep delik cepken delik,
Kol delik, mintan delik,
Yen delik, kaftan delik
Kevgir misin be kardeşlik.
Kinâye
Ben toprak oldum yoluna
Sen aşırı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın?
Tariz• Söylenen sözün gerçek veya
mecazi anlam dışında büsbütün
tersini kastetmektir. Alaylı,
iğneleyici, küçük düşürücü bir
dille yapılır.
Tariz
Aman ne kadar erken geldiniz.
(Çok geciken birine dendiğinde
tariz olur.)
Tariz
Ne kadar cömertsiniz.
(Cimri birine)
Tariz
Benim oğlum hep okur. Okur,okur, binâ okur.
Bu ne kudret ki elifbayı okurezberden.
TarizEski eş'arda (şiirlerde) dürbin ile managörünür. Yeni şiirde mânâ gibi külfetyoktur.
(Burada mânâ külfetinin yeni şiirde olma-yışı olumlu bir şey gibi söyleniyor; amayeni şiirin anlamdan, anlam derinliğindenyoksun olduğu kastediliyor.)
ANLAMLA İLGİLİ
SANATLAR
Tevriye
• Bir sözün birden fazla anlama ge-
lecek biçimde kullanılması sana-
tıdır. Bu sanatta sözün bütün an-
lamları gerçektir. Ama yakın anlam
söylenip uzak anlam kastedilir.
Tevriye
Bu kadar letafet çünkü sende var
Beyaz gerdanında bir de ben gerek
ben: 1. Birinci kişi zamiri
2. vücuttaki koyu renkli leke
(kastedilen, ikincisi, yani uzak olan)
Tevriye
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
Bâkî: 1. ebedî, sonsuz
2. Şair Bâkî’nin adı (Bu beytin şairi)
TevriyeBana Tahir Efendi kelb demiş
İltifâtı bu sözde zâhirdir.
Mâlikî mezhebim benim zîrâ
İtikâdımca kelb tâhirdir.
طاهر
Tâhir : 1. temiz
2. Tahir (Efendi)
Tevriye
Dedim dilber niçin sararıp soldun
Dedi, çektiğim dil yarasıdır.
dil: 1. gönül,
2. (dilden sâdır olan, çıkan) söz
Tevriye
Gül yağını eller sürünür çatlasa bülbül
eller: 1. organ
2. yabancı
Tevriye
Verdim gönül o gül-rûhun alına(aline) aldanıp
Etmezdi kimse eylediğin rengi ben, bana
al: 1. kırmızı rengi: 1. renk
2. hile 2. hile
Tevriye
Sordum Nigâr’ı dediler ahbab
Semt-i Vefa’da doğru yoldadır.
Vefa: 1. sözünde durma, vefa, sadakat
2. Vefa semti(İstanbul’da)
Tevriye
Bir bûse mi bir gül mü dedi gönlüm
Bir nîm tebessümle o âfet gülüverdi.
(Burada söyleyiş ön plândadır.)
gülüverdi : 1. gülü verdi
2. gülüver-
Hüsn-i Talil
(Güzel Sebep Gösterme)• Gerçek nedeni herkes tarafın-
dan bilinen bir olayı daha güzel
bir nedene bağlayarak anlatma
sanatıdır.
Hüsn-i Talil
(Güzel Sebep Gösterme)Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi
Gül tabiî hâlinde kırmızıdır. Bu kırmızılığıateşin kırmızılığı ile açıklamak gülün tabiîkırmızılığına daha etkileyici bir sebepbulmaktır.
Hüsn-i Talil
(Güzel Sebep Gösterme)Ey sevgili sen bu ilden gideli
Yaprak döktü ağaçlar, coştu gökyüzü
Hüsn-i Talil
(Güzel Sebep Gösterme)Tarihini aksettirebilsin diye çehren
Kaç Fatih’in altın kanı mermerle karışmış
Hüsn-i Talil
(Güzel Sebep Gösterme)Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdir muttasıl
Başını taşdan taşa urup gezer avare su
Hüsn-i Talil
(Güzel Sebep Gösterme)• Yoksun diye bahçemde çiçekler açmıyor bak.
• Rüzgar gökte bir gezinti,
Üşürüz her akşam vakti,
Ne sıcak vücutlar gitti,
Toprağı ısıtmak için.
• Güller kızarır utancından o gonca gül gülünce
Sümbül bükülür kıskancından kakül bükülünce.
Mübalâğa
• Bir durumu, nesneyi, varlığı ol-duğundan daha az veya fazlagöstermeye mübalağa denir.
• Fakat dizedeki asıl sanatı bulamayıncasırf anlaşılamadığı için hemenmübalağaya sarılmamak gerekir.
Mübalâğa
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan şühedâ
Mübalâğa
Alem sele gitti gözüm yaşından
Mübalâğa
Merkez-i hâke atsalar da bizi
Kürre-i arzı patlatır çıkarız
Mübalâğa
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni desem tarihe sığmazsın
Mübalâğa
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz
Mübalâğa
Bir ah çeksem dağı taşı eritir
Gözüm yaşı değirmeni yürütür
İstifham
• Cevap almak için değil de
dikkât çekmek için soru şek-
linde söz söyleme sanatıdır.
İstifham
Hani Yunus Emre ki kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin cömert Nil yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün gider yurduna?
İstifham
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
---
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
İstifhamŞakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler,o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
•Zıtlık ilişkisi içinde olan kavramları,
hayalleri, düşünceleri bir araya getir-
me sanatıdır. Aynı varlığın birbirine
zıt iki yönü bir arada ifade edilir veya
birbirine zıt iki varlık veya kavram
arasında ilgi ve benzerlik kurulur.
Kanı ol gül gülerek geldiği demler şimdi
Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz
Ne efsunkâr imişsin ah ey dîdâr-ı hürriyyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
Çeşm-i âşıkda imtizac etmiş
Âb u âteş olup beraber dost
Adûlar kahkaha eyler; gürûh-ı dostân ağlar.
Nida
Nida• Duygulanma ve heyecanlanma sonucu seslenme sanatı-
dır. Ünlemlerle ya da ünlem ifade eden cümlelerle yapılır.
Yâ Rab! Bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?---
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!---
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü!
Tecâhül-i Ârif
(Tecâhül-i Ârifâne)
• Anlatımı çekici kılmak için
şairin bildiği bir şeyi bil-
mezlikten gelmesidir.
Tecâhül-i Ârif
(Tecâhül-i Ârifâne)
Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbânın olam var mı benim bunda günâhım?
Tecâhül-i Ârif
(Tecâhül-i Ârifâne)
Sular mı yandı, neden tunca benziyor mermer?
Tecâhül-i Ârif
(Tecâhül-i Ârifâne)
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Tekrir
Tekrir
Anlatımı çekici kılmak için bazı kelimelerin veya kelime
gruplarının cümle içinde veya arka arkaya gelen
cümlelerde tekrarlanmasıyla yapılan edebi sanattır.
Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur
Bu yağmur, bu yağmur bir gün dinince
Aynalar yüzümü tanımaz olur
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır
Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz.
Telmih
Telmih• Herkesçe bilinen bir kişi, bir olay, bir
efsane veya inanışa şiirde işaret etme,
onu hatırlatma sanatına telmih denir.
Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu
Kerem’in sazına cevap veren bu
Telmih
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i
Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idiTelmih
Telmih
Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su
İnsanların efendisi, seçme inci
denizi olan Hz. Muhammed’in
mucizeleri kötülerin ateşine su
serpmiştir.
Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su
Katı taş, Peygamberlik gül
bahçesinin parlaklığını
tazelemek için ve onun
mucizesinden dolayı su
meydana çıkarmıştır.
Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su
Hz. Peygamberimiz’in mûcizeleri
dünyada uçsuz bucaksız bir
deniz gibi imiş ki, ondan o muci-
zelerden, ateşe tapan kâfirlerin
binlerce mâbedine su ulaşmış ve
onları söndürmüştür.
Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su
Mihnet günü Ensâr’a parmağından su
verdiğini bir mucize olarak parmağın-
dan su akıttığını kim işitse hayret ile
şaşakalarak parmağını ısırır.
Sehl-i Mümteni
• Söylenmesi kolay gibi görülen fakat
aslında zor söylenebilen anlatımlardır.
• Yunus Emre gibi halk diliyle söyleyen
ve yazan tasavvuf şairlerinin şiirleri hep
böyledir.
Sehl-i MümteniGönül çalabın tahtı
Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı
Bir gönül yıkar ise
Gönül mü yeğ Kabe mi yeğ
Ayıt bana aklı eren
Gönül yeğdürür zirâ kim
Gönüldedir dost durağı
Sakıngıl yârin gönlün sırçadır sımayasın
Sırça sındıktan geri bütün olası değil
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
Sehl-i Mümteni
–Benim bunda kararım yok, bunda gitmeye geldim
–Bezirganım mataım çok, alana satmağa geldim.
–Ben gelmedim da'vi için benim işim sevi için
–Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim
İham•İki ya da daha fazla anlamı olan bir kelimeyibir dize ya da beyit içinde bütün anlamlarınıkastederek kullanma sanatıdır. Kelimeninher iki anlamı da diğer kelimeler tarafındandesteklenmelidir.
•Kinayeden ve tevriyeden farklıdır. Kinayedegerçek ve mecazlı anlamları bir aradakullanılıp mecazlı anlamı kastedilir.
•Tevriyede ise gerçek anlamların hepsisöylenip uzak anlamı kastedilir.
İhamBâkî çemende hayli perişan imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan
Rüzgâr: 1. yel
2. zaman
Burada “rüzgâr”ın “zaman” ve “yel”
anlamlarının ikisi de geçerlidir.
İhamGüzellerde vefâ olmaz demek yanlıştır ey Bâkî
Olur vallâhi billâhi hemân yalvarı görsünler
Yalvar: 1. yalvarmak fiili
2. Eskiden İran’da kullanılan bir para
İhamRakîbe sadr gösterdin dedin ol fitneye ulu
Benim bir it kadar kapında vah vah i’tibârım yok
Zâtî
Ulu: 1. Yüce 2. Ulu(köpeğin uluması)
İham
Taştîrimiz bu sayede az çok bahâ bulur
Bâkî kalır sahife-i âlemde adımız
Bâkî: 1. Şair Bâkî’nin adı
2. Sonsuza kadar, ebedî
Tenasüp
• Şiirde anlamca ve çeşitli yön-
lerden ilgili olan kelimeleri bir
arada kullanma sanatıdır.
Tenasüp
Bir şâhda iki gonce-i gül
Birbirlerine olurdu bülbül.
Tenasüp
Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabib
Kılma derman kim helâkim zehri dermanındadır.
Tenasüp
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Tenasüp
Eyledi aşk Zeliha’sı bu can Yusuf’una
Mısr-ı hüsnünde zenahdânın zindan-ı Mısr
Tenasüp
Gonca gülsün gül açılsın cûy feryâd eylesin
Sen sus ey bülbül biraz gülşende yârim söylesin
Leff ü Neşr
• Birinci dizede söylenen en az ikikelimeyi, sonraki dizede ise bun-larla ilgili benzerlik ya da karşıtlık-ları verme, anlam bakımındanuyumlu veya tezatlı olanlarını kul-lanma sanatıdır.
Leff ü NeşrİKİ ÇEŞİTTİR:
•leff ü neşr-i müretteb (düzenli, simetrik)
İlk dizede söylenenlerin karşılıkları ikincidizede aynı sırayı izler.
•leff ü neşr-i müşevveş (çapraz veya karışık)
İlk dizede söylenenlerin karşılıkları ikincidizede ters yönden sırayı izler ya da karışıkverilir.
Leff ü Neşr
Ârızın yadıyla nemnâk olsa müjgânım nola
Zâyi olmaz gül temennasıyla vermek hâra su
leff ü neşr-i müretteb
Leff ü Neşr
Bağda zülf ü ruhun andıkça bu kimdir deyü
Sünbül ü gül birbirinden sual eyler beni
leff ü neşr-i müretteb
Gönlümde ateştin, gözümde yaştın,
Ne diye tutuştun, ne diye taştın.
leff ü neşr-i müretteb
Leff ü Neşr
Gülşene nergis ü gül hayli letâfet verdi
Şimdi açıldı dahi yüzü gözü gülzârın
leff ü neşr-i müşevveş
Leff ü Neşr
Ben bir sedefim, sen nisan bulutu,
Ver damlaları, al yuvarlak inciyi.
leff ü neşr-i müşevveş
Leff ü Neşr
Zülfün altında ruhun üstünde hâlin dil-berâ
Gül döşenmiş sünbül örtünmüş Habeş sultanıdır.
Leff ü neşr-i müşevveş
Rücu
• Söylenen bir sözü yalanlamadan geri
çevirip onun yerine daha güçlü ve onu
kanıtlayıcı bir düşünceyi söylemektir.
Makber
Makber değil bir türbe
Türbe değil bir mabed
Mabed değil bir kürre
Kürre değil bir feza-yı bi intiha
Rücu
Kaddin libas-ı surh ile afet değil midir
Afet değil kızılca kıyamet değil midir
RücuGirye-i gamla geçti eyyâmım
Etmedi hande rûy-ı şâdânî
Yok yok estağfiru’l-lâh ettim sehv
Eyledim çarh u bahta bühtânî
Bana hep cevri marifet etti
Al elimden Hudâ bu irfânı
Rücu
Severim seni can gibi…Hatâ dedim. Maâzallah
Ne mikdârı ola canın ki benzedem sana canı
Kat’
• Sözü, etkili kılmak ve arkasının
kendiliğinden anlaşılmasını bekle-
mek üzere yarıda kesmektir.
Kat’
Garibim;
Ne bir güzel var avutacak gönlümü,
Bu şehirde
Ne de bir tanıdık çehre;
Bir tren sesi duymaya göreyim
İki gözüm
İki çeşme...
Kat’
Bir yer ki sevenler sevilenlerden eser yok
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok
Yok... Yok...
Kat’
Ey mâder-i hicrân-zede ! ey hem-ser-i muğber
Ey kimsesiz âvâre çocuklar !.. Hele sizler
Hele sizler...
TEREDDÜT (O.S. Orhon)
Sarâhaten acaba söylesem darılmaz mı?
Darılmak âdeti, bilmem ki, çapkının naz mı?
Desem ki: “Ben seni…” yok, dinlemez ki hiddet eder
Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der?
Desem ki: “Ben seni pek…” ya kızar, konuşmazsa?
Derim: “Bu çektiğim, insaf edin azsa?”
Desem ki: “Ben seni pek çok…” hayır, kızar, bilirim.
Tereddüdüm acaba hiddetinden az mı elîm?
Desem ki: “Ben seni pek çok…” Sakın gücenme emi;
Sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi.
Kat’
Terdid• Sözü, karşısındakini merakta bırakacak,
ilerisinin ne olacağını sezdirmeden
sürdürdükten sonra, beklenmedik ve
çarpıcı bir şekilde sonuca bağlamaktır.
TerdidGeldiler beklenen çiftler ormana
Duruyor iki genç, ne hoş, yan yana
Bir kurşun kadına bir de çobana
Çınlasın yıllarca orman be Ali
Görünce uzanmış yar kucağına
Boynunu dolamış zülfü bağına
Kurşunu kahpeye atacağına
Kendine çevirdin... Aman be Ali!
TerdidÖğüt
Dişin mi ağrıyor?
Çek kurtul
Başın mı ağrıyor?
Bir çeyreğe iki aspirin.
Verem misin?
Üzülme, onun da çaresi var:
Ölür gidersin… (Sabri Soran)
İrsal-i Mesel
• Sözü inandırıcı ve etkili kıl-
mak için atasözü veya ata-
sözü değerinde özlü sözlerle
örnekler vermektir.
İrsal-i Mesel
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
İrsal-i Mesel
Allâh’a sığın şahs-ı halîmin gazabından
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir.
İrsal-i Mesel
Geldimse ne var ben şuara bezmine ahir
Âdet budur ahirde gelir bezme ekâbir
İrsal-i Mesel
Kirpikleri uzundur yârin hayâle sığmaz
Meşhur bir meseldir: “Mızrak çuvala sığmaz”
İrsal-i Mesel
Ey güzellik göğüne hurşid olan yakma bizi
Yerde kalmaz çün bilirsin dûd-ı âhı kimsenin
İrsal-i Mesel
Ahd-i vefâyı va’d-i tehî sanmasın ki dost
Gözden ırak olunca gönülden ırak olur
İrsal-i Mesel
Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın
Sırtı pek kimseye ahvâl-i şitâ yaz görünür
İrsal-i Mesel
İrsal-i Mesel
İktibas
• Söze, anlamı pe-
kiştirmek amacıyla
ayet, hadis ya da
bunlardan parçalar
almaktır.
İktibas
Hâk-i pâyin olduğum gördü dedi kâfir rakîb
Taş ile bağrın dövüp yâ leytenî küntü türâb
RAHMET
Yaradan , rahmetini kahrından üstün saydı;
Ne olurdu halimiz gözyası olmasaydı ?
Sensin şeref-i zâtını derrâk senin
Şerh eyleyemez sıfatın idrâk senin
Ünvân-ı kitâb-ı midhatın olmuş ezel
“Levlâke lemâ halaktü’l-eflâk” senin
NUR
Sen ol dersin ve olur!
Pırıltı dolu billur,
Çığlık içinde fağfur.
Bir renk bize öteden
Ve bir ses o besteden
Nur bize Allah ' ım nur!
Büyük divan ve huzur......
Bekliyor mezarı Sûr.
Sonsuzluk ölümsüzlük
Bitmez tükenmez düzlük;
Nur bize Allah'ım nur!
Güneşi tuttu çamur;
Elmas mahcup zift mağrur.
Yakın kandili yakın;
Ne donanma ne yangın
Nur bize Allah'ım nur!
Sen ol dersin ve olur! NECİP FAZIL KISAKÜREK
Kendinizi yalnız hissederseniz şâyed
Unutmayın ki yalnızca “Allahu’s-samed”
O’na güven, O’na dayan dua et O’na
Kimsesizlerin kimsesi, sarıl Kur’an’a
Erişdi cânib-i Hak’tan kulağıma nâgâh
Nidâ-yı “Eşhedü en lâ ilâhe illallah”
Sus ey divâne! Durmaz kâinâtın seyr-i mu'tâdı.
Ne sandın? Fıtratın ahkâmı hiç dinler mi feryâdı?
Bugün, sen kendi kendinden ümîd et ancak imdâdı;
Evet, sen kendi ikdâmınla kaldır git de bîdâdı.
Cihân kânûn-i sa'yin, bak, nasıl bir hisle münkâdı!
Ne yaptın? «Leyse li’l-insâni illa mâ-se‘â» vardı!
«Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?»
Olmaz yâ ... Tabî'î... Biri insan, biri hayvan
Öyleyse, «cehâlet» denilen yüz karasından,
Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.
Kâfî mi değil yoksa, bu son ders-i felâket?
SÖZLE İLGİLİ
SANATLAR
CİNAS
• Ses bakımından (hem okunuş şekli
hem de yazılış şekli) aynı veya birbiri-
ne çok yakın; fakat anlamları ayrı olan
kelimelerin bir arada kullanılmasına
cinas denir. Genellikle cinaslı kafiye
olarak kullanılır. Sesteş kelimeler cinas
için en uygun olanlardır.
CİNAS
Gayet çoktur değil benim yaram az
Bana yardan gayrı cerrah yaramaz
CİNAS
Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya
Ben yârimden geçmezem götürseler asmaya
CİNAS
Şah verdi, filiz sürdü, sinemde yara dalı
Şu cihanda gülmedim, Yaradan yaradalı
CİNAS
Kısmetindir gezdiren yer yer seni
Göğe çıksan akıbet yer yer seni
CİNAS
Bir evde olursa dü zen
O evde olur mu düzen
CİNAS
Eyleme vaktini hiç zayi,
Deme kış yaz, oku yaz
CİNAS
Kalem böyle çalınmıştır yazıma,
Yazım kışıma uymaz, kışım yazıma
CİNAS
Böyle bağlar,
Yâr başın böyle bağlar,
Gül açmaz, bülbül ötmez,
Yıkılsın böyle bağlar
CİNAS
Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç
CİNAS
Geçtikçe bembeyaz gezinenler üçer beşer
Bildim ki âhiret denilen yerdedir beşer
CİNAS
Uğrarız sadmesine her gelenin
Bu da bir çiftesi hergelenin
ALİTERASYON
• Bir mısrada veya cümlede aynı
ünsüzün veya bazen hecenin
tekrar edilerek ahenk sağlan-
ması sanatıdır.
ALİTERASYON
Dest-busı arzusuyla ölürsem dostlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su
ALİTERASYON
Öldük ölümden bir şeyler umarak
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü
ALİTERASYON
Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
ALİTERASYON
Sev seni seveni hâk ile yeksân ise
Sevme seni sevmeyeni Mısır'a sultân ise
ALİTERASYON
Gül dedim gülmedi gül derde düştü
Giderken görmedim gül nerde düştü
ALİTERASYON
cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu, kuduz gibi böğürdü
hiçbiriniz orda yoktunuz.
ALİTERASYON
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi
ALİTERASYON
Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lâhza kalıver gitsin!
ALİTERASYON
ASONANS• Şiirde aynı ünlü seslerin tekrarına denilir.
Aliterasyonla birlikte yapılır. Kelimelerdevurguyu taşıyan aynı ünlünün tekrarındandoğacak ahengi yakalamak için şâir veyazarlar bu sanata baş vururlar.
ASONANSBir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, Eşini gâib eyleyen kuşgibi kar Geçen eyyâm-ı nevbahârı ararEy kulübün sürûd -ı şeydâsı Ey kebûterlerin neşideleri, O baharın bu işte ferdası Kapladı bir derin sükûta yeri karlar (Cenab Sahabettin)
Yukarıdaki şiirde (â), (e), (û) gibi ünlü sesler tekrarlanarak şiirde bir ahengin oluşması sağlanıyor.
ASONANS
Neysen sen, nefes sen, neylersin neyi
Neyzensen, nefessen neylersin neyi
ASONANS
Ayağın sakınarak basma aman sultanım
Dökülen mey, kırılan şişe-i rindân olsun
AKROSTİŞ
• Her dizenin ilk harfini, yuka-
rıdan aşağıya doğru okun-
duğunda bir kelime çıkacak
şekilde düzenlemektir.
AKROSTİŞNasıl ağlar hazan erince yapraklar
İntizâr ile bî-mecâl sararıp düşerken
Hayâli kaplar ufku geçen yıldızın
Artık sade hâtırâsı kalacaktır
Leylaklarda müteessir solan beyazın
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak...
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak.
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Roza, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Açma pencereni, perdeleri çek;
Mona Roza, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek,
Anla Mona Roza, ben bir deliyim,
Açma pencereni, perdeleri çek.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığına,
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi,
Seni hatırlatır her zaman bana;
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi...
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşî çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr,
Işıksız rûhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir narçiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur, bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona:
Saat on ikidir, söndü lambalar,
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona:
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı.
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları.
Ki ben, Mona Roza, bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında,
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar... Su kenarında
Ki ben, Mona Roza, bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza:
Henüz dinlemedin benden türküler,
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza.
Artık inan bana muhacir kızı;
Dinle ve kabul et itirâfımı.
Bir soğuk, bir garip, bir ince sızı,
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin tâ içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyün;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki kapalı, geceye güne,
Altın bilezikler, o korkulu ten.
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak...
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak.
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak...
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak.
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Roza, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
Açma pencereni, perdeleri çek;
Mona Roza, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek,
Anla Mona Roza, ben bir deliyim,
Açma pencereni, perdeleri çek.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığına,
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi,
Seni hatırlatır her zaman bana;
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi...
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşî çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr,
Işıksız rûhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir narçiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur, bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona:
Saat on ikidir, söndü lambalar,
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona:
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı.
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları.
Ki ben, Mona Roza, bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında,
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar... Su kenarında
Ki ben, Mona Roza, bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza:
Henüz dinlemedin benden türküler,
Benim aşkım uymaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza.
Artık inan bana muhacir kızı;
Dinle ve kabul et itirâfımı.
Bir soğuk, bir garip, bir ince sızı,
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin tâ içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyün;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki kapalı, geceye güne,
Altın bilezikler, o korkulu ten.
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak...
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak.
Mona Roza, siyah güller, ak güller
AKROSTİŞ
Firkatin aldı bütün neşve vü tâbım bu gece
Ağlamaktan yine zehr oldu şarâbım bu gece
Taştı peymâne-i gam kalmadı şekvâya mecâl
Mihverinde dolaşır leşker-i endûh u melâl
Hep senin aşkın ile böyle harâbım bu gece
فاطمهه ) ھ ( م ط ا ف
فرقتك
اغلمقدن
طاشدى
محوركده
هپ
AKİS• Bir cümle ya da dize içindeki sözleri ters
çevirerek söylemeye akis denir. “Akis”sözcüğünün, kelime -yani sözlük- anlamı,“geri dönme, yansıma”dır. Sözcüğün terimanlamı ise, “bir mısra içinde anlamlı birifadenin ters çevrilip, yine anlamlı bir ifadeyedönüştürülerek yerleştirilmesiyle yapılansanat” olarak açıklanmaktadır.
AKİSDîdem ruhunu gözler gözler ruhunu dîdem,
Kıblem olalı kaşın kaşın olalı kıblem,
Nazmî
AKİS
gamzen ciğerim deldi, deldi ciğerim gamzen
bilmem nic’olur halim, halim nic’olur bilmem
AKİS
cennet gibidir rûyin / rûyin cennet gibidir
âdem doymaz sana / sana doymaz âdem
İADE
• Bir beytin son kelimesi son-
raki beytin ilk kelimesidir.
İADEEy güzellik göğünün mâh-ı münevver kameri
Şâd kıl gönlümü gün gibi tulû et seherî
Seherî aşk ile meydâna girip seyr edeyim
Ola ki peyk-i sabâdan ere yârin haberi
Haberi olsa anın yoluna cân verdiğime
Bana rahm eyleyüben eyleye idi nazarı
Zâtî
İADE
MUAMMA VE LÛGAZ
• Bir tür bilmecedir. Muamma öncelikle
Esmâü’l-Hüsnâ için, bazen de insan
isimleri için kullanılır. Lûgaz ise daha
kapsamlı olarak nesneler, durumlar vb. için
kullanılır.
MUAMMA
• Divan şiirinde, başta Esma ül Hüsna (Allah’ın
doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere konusu
insan ismi olan manzum bilmeceler. Kelime "gizli,
örtülü, anlaşılması güç veya işaret remiz yoluyla
söylenmiş söz" anlamlarına gelir. Muammalar
lügazlardan farklıdır. Muammalar Allah’ın
isimlerinden biri veya insan ismi için düzenlenirken
lügazlar her şey hakkında düzenlenirler.
MUAMMA
• Yalnız muammaların bazen lügaz, hatta âşık
edebiyatında bir çeşit bilmece karşılığı olarak da
kullanıldığı görülür. Muamma alanında en çok
eser veren şairimiz Emri (Edirneli Emrullah
Çelebi) olmuştur. Muammanın düzenlenmesinde
çoğu kez ebced hesabı kullanılır. Burada sorulan
bir isimdir.
MUAMMA
• Muamma söyleyenlere, “muamma-guy”,muammayı çözene ise, “muamma-küşa”denir. Genellikle çözüm ikinci mısradadır.Arap edebiyatından İran edebiyatınaonlardan da Türk edebiyatına geçmiştir.Türk edebiyatında Ahmedî ilk muammayazan kişidir.
MUAMMA
Bende yok sabr ü sükûn sende vefâdan zerre
İki yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre
MUAMMABir katre mâ düşünce gülün kalb-i pâkine
Nâmım yazıldı her verak-ı tâb-nâkine
MUAMMA
Hamdi teksîr eyle kim matlûba vâsıl olasın
Terk-i küllî eyle Hakk’ın resm ü râhın bulasın
MUAMMA
MUAMMA
LÛGAZ• Lugaz (Lügaz), herhangi bir nesnenin ya
da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan
manzum bilmecelere denir. Daha çok
divan edebiyatında kullanılmıştır.
• Muamma ile birlikte çok kullanılan bir söz
oyunudur. Muamma’dan farkı konusunun
daha geniş olmasıdır.
LÛGAZ• Çoğunlukla soru biçiminde düzenlenir. En önemli
özelliği içinde çözüme ilişkin ipuçlarınınbulunmasıdır. Divanların son bölümlerine konur.
• Eğlendirici ve öğretici olanların yanı sıra öğreticive dinsel lûgazlar da vardır.
• Lûgazlar yazarlarının imzasını taşıdığından halkedebiyatındaki bilmeceden ayrılır.
• Lûgazlar genellikle, "Bir acayip nesne gördüm","Ol nedir kimdir" ya da "Nedir ol kim" gibikalıplaşmış sözlerle başlar.
LÛGAZ
Ol nedür kim âlem ana dolanır
Kulağın bükdükçe ağzı sulanır
LÛGAZ
Giydim bozu, gezdim düzü
Bir ağzı var, kırk da gözü
LÛGAZOl nedir kim üç birader her zaman
Birbiri ardınca olmuşdur revân
Yılda bir kere gelirler âleme
Makdemiyle kesb-i feyzeyler cihân
Kimseler görmüş değildir yüzlerin
İsmi vardır cismi ammâ ki nihân
Birisi havaya münkalîb
Birisi âb içre tuttu âşiyân
Gördi bulmuş her birisi yerlerin
Biri dahi eyledi hâki mekân
Serleri üç pâları beş anların
Kıl tefekkür eyledim sana beyân CEMRE
LÛGAZ
Bir acayip nesne gördüm ey püser
İki ata bir kişi binmiş gider
Bunların hiç kimse çekemez başını
Geri kalan at çeker yoldaşını
LÛGAZOl nedür hem nefesdir âdeme
Meşrebi sermâyedür ayş ü deme
Dostlar için durmaz yanar yakılur
Yanına dilber gelince takılur
Yansa âteşler başında da
Terk-i yârân etmez ol sâhib-i vefâ
LÛGAZ• Nedir kim ol iki yüzlü münâfıkNümâyan çihresinde levn-i âşık
• Gezer dünyayı hem bî-dest ü pâdırMukim-i hâne-i ehl-i gınâdır
• Teâl-Allah nedir anda bu kudretYemez içmez virir dünyaya nî’met
• Gehi Müslim kıyâfetle be-didârGehi şekl-i firengide nümûdâr
• Kırılsa pâre pâre olsa ammaZarar gelmez ana bir türlü kat’â
• Yatar zir-i zemînde hâke yek-sânSemâda adıdır mihr-i dirahşân
• Eğer kim olmasaydı kalbi fasîdCihânda olmaz idi kadri kâsid
• Yeter vasf eyledin ol bî-vefâyıYanından gitmese virmez safâyı Sünbülzade Vehbî
LÛGAZ
Nedir ol kad-kamîde pîr-i şirrîr
Cihânı eylemiş kahr ile dil-gîr
Gehî bir şîr-i merdüm-bâra benzer
Gehî bir dilber-i gaddâra benzer
LÛGAZ
LEB DEĞMEZ
• İçinde “b, p, f, m, v” gibi dudak
ünsüzleri bulunmayan sözcüklerle
yazılan şiire lebdeğmez denir.
Lebdeğmez sanatına uygun şiir
söyleme Halk edebiyatında saz
şairleri arasında daha yaygındır.
LEB DEĞMEZÂşıklar söylenen sözden alırsa
İnsanlar içinde hastan sayılır
Hakikat dersini özden alırsa
Yaratan Tanrı’ya dosttan sayılır
(Selmani)
LEB DEĞMEZ
Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi
Hatta o karanlık, aysız geceler
Ahmet Kutsi Tecer
LEB DEĞMEZ
Çekil izzetle, uzlet kûşesinde,
Aziz ol, derd-i şöhretden cüdâ ol
Ahmed Remzi Akyürek
LEB DEĞMEZ
Ateşe yakar cihanı aşk ile narın senin
Ah ettin arşa dayandı ah ile zarın senin
Nas içinde destan oldun düştün dilden dillere
Yar elinden serserisin ya hani arın senin.
Ahıskalı Emrah
TARİH (DÜŞÜRME)
• Önem verilen bir olayın, yılını
göstermek üzere ebced hesa-
bıyla bir cümle, biz dize ya da
beyit söyleme sanatıdır.
EBCED HESABI nedir?
TARİH (DÜŞÜRME)
• Ebced hesabında da esas; alfabe-
nin her harfine bir rakam değeri
vermek ve bir kelimeyi teşkil eden
harflerin toplam rakam değerini,
anlatılmak istenen bir hadisenin
tarihine denk düşürmektir.
TARİH (DÜŞÜRME)
• Bu ince usûl, çeşme, cami, medrese,
han, hamam, kale, mezar... kitabele-
rinde; birçok tarihî olayların, kitap te-
lif ve istinsahlarının, şahısların do-
ğum ve vefatlarının tespitinde çok
kullanılmıştır.
ا
1
ب پ ,
2
ج چ ,
3
د
4
ه
5
و
6
ز ژ ,
7
ح
8
ط
9
ى
10
ك
20
ل
30
م
40
ن
50
س
60
ع
70
ف
80
ص
90
ق
100
ر
200
ش
300
ت
400
ث
500
خ
600
ذ
700
ض
800
ظ
900
غ
1000
ھوز ضظغثخذقرشتسعفصكلمنحطىابجد
TARİH (DÜŞÜRME)
Hafız Şirazî’nin ölümü için: 791=خاكمصلى
Timur’un Sivas’ı yaktığı tarih: 803=خراب
İstanbul’un fetih yılı: 857= بلدةطيبة
TARİH (DÜŞÜRME)
İstanbul’un fetih yılı için Fatih de şunu
düşürmüştür:
Feth-i İstanbûl’a fırsat bulmadılar evvelûn
Fethedip Sultan Muhammed dîdi târih: âhirûn
857=آخرون
TARİH (DÜŞÜRME)Rivâyete göre; Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’ye yaşını sormuşlar:
“—Hüdâ’dan bir küçüğüm, varın siz hesaplayıp bulun!” demiş.
خداHüdâ: Hı: 600 + dal: 4 + elif: 1 = 605 eder. Bu rivayete göre
Mevlânâ 604 hicrî yılında doğmuş oluyor.
Mevlânâ Hazretleri’nin ölümü için düşürülen tarih ise: İbret’tir:
Ayn: 70 + be: 2 + re: 200 + te: 400 = 672.
TARİH (DÜŞÜRME)•Muhammed (محمد) kelimesi ebcedle 92 eder.
•Mim: 40 + hâ: 8 + mim: 40 + dal: 4 = 92.
•Aman sözü(امان) de aynıdır: Elif: 1 + mim: 40 + elif: 1+ nun: 50 = 92.
•Bu eşitliği göz önünde tutan bir şair, PeygamberEfendimiz’e yazdığı na’tında şöyle diyor:
Aman lafzı senin ism-i şerifinle müsavidir;
Anınçün âşıkın zikri amandır yâ Rasûlallah.
TARİH (DÜŞÜRME)
TARİH (DÜŞÜRME)
İŞTİKAK
• Aynı kökten türemiş kelimeleri
bir arada kullanmaktır. Çoğun-
lukla Arapça kelimelerle yapılır.
İŞTİKAK
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler
İŞTİKAKEy beni lutfuyla yoktan var eden Rabb-i gafûr
Mağfiret kıl eyledikte azm-i iklîm-i bekâ
Enderunlu Vâsıf
(Ey beni iyiliğiyle, rahmetiyle yoktan var eden,bağışlayıcı merhametli Allah, sonsuzlukdünyasına, âhirete gittiğimizde bizi bağışla,bize merhamet et)
"gafûr" ve "mağfiret"
İŞTİKAK
Karşısında nice erbâb-ı denaât titrer
Hâkim-i mahkeme-i hükm-i cezâdır kalemim
İŞTİKAK
Kılmagıl muhkem gönül dünyaya akd-i irtibât
Sen bir avâre müsafirsen bu vîrân ribât
KALB
• Bir kelimenin harfle-
rinin yeri değiştirile-
rek yapılan cinastır.
Çoğunlukla Arapça
harflerle yapılır.
KALB
Mûr gibi emrine kılmış itâat halk-ı Rûm
Râm olupdur nitekim Mûsâ’ya ey şeh sihr-i mâr
Mûr: Karınca, Rûm: Anadolu,
Râm: İtaat etme, Mâr: Yılan anlamına gelir.
KALB
KALB
KALB
KALB
Ramazan Dolaşık