psİkolojİ - arabuluculuk daire başkanlığı · psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı...

88
1 İKİNCİ KISIM PSİKOLOJİ Kısım Editörü Prof. Dr. İhsan DAĞ Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yazarlar ve Yazdıkları Konular Yrd. Doç. Dr. Neşe ALKAN (1.5; 1.7; 1.8; 4.1; 4.2; 4.5) Atılım Üniversitesi Psikoloji Bölümü Prof. Dr. İhsan DAĞ (3.5; 4.3; 4.4) Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Doç. Dr. Hatice DEMİRBAŞ (1.3; 1.4; 1.8; 3.4; 4.4) Gazi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Prof. Dr. Ali DÖNMEZ (3.1; 3.4) Çankaya Üniversitesi Psikoloji Bölümü Av. Ayşe Dilek ERGÜLER (3.2;3.3) Arabulucu Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN (4.3) Atatürk Üniversitesi KKEF PDR Anabilim Dalı Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan KIRDÖK (1.8; 4.5) Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi PDR Anabilim Dalı Doç. Dr. Rita KRESPİ (1.1; 1.2; 1.6; 1.8; 1.9; 2.1; 2.2; 2.3; 2.4; 2.5; 2.6; 4.6) Kadir Has Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Upload: others

Post on 01-Jan-2020

13 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

1

İKİNCİ KISIM

PSİKOLOJİ

Kısım Editörü

Prof. Dr. İhsan DAĞ

Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Yazarlar ve Yazdıkları Konular

Yrd. Doç. Dr. Neşe ALKAN (1.5; 1.7; 1.8; 4.1; 4.2; 4.5)

Atılım Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Prof. Dr. İhsan DAĞ (3.5; 4.3; 4.4)

Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Doç. Dr. Hatice DEMİRBAŞ (1.3; 1.4; 1.8; 3.4; 4.4)

Gazi Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Prof. Dr. Ali DÖNMEZ (3.1; 3.4)

Çankaya Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Av. Ayşe Dilek ERGÜLER (3.2;3.3)

Arabulucu

Doç. Dr. Başaran GENÇDOĞAN (4.3)

Atatürk Üniversitesi KKEF PDR Anabilim Dalı

Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan KIRDÖK (1.8; 4.5)

Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi PDR Anabilim Dalı

Doç. Dr. Rita KRESPİ (1.1; 1.2; 1.6; 1.8; 1.9; 2.1; 2.2; 2.3; 2.4; 2.5; 2.6; 4.6)

Kadir Has Üniversitesi Psikoloji Bölümü

Page 2: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

2

İÇİNDEKİLER

1-PsikolojininTemel Kavramları

1.1 Psikoloji ve davranış nedir?

1.2 Öğrenme nedir? (Tepkisel, Edimsel, Sosyal öğrenme yaklaşımları)

1.3 Algılama ilkeleri, Algıda seçicilik, Algı hataları

1.4 Bellek ve özellikleri

1.5 Duygu ve duygu yönetimi, duygusal yetkinlik

1.6 Güdüler ve güdülenme

1.7 Görüşme etiği

1.8 Konuyla ilgili farkındalık etkinlikleri

1.9 Konunun arabuluculuk sürecine yansımaları

2-Gelişim Psikolojisi

2.1 Yaşam boyu gelişim dönemleri ve görevleri

2.2 Bağlanma

2.3 Soyut düşüncenin gelişimi

2.4 Kohlberg’in ahlak gelişimi modeli

2.5 Konuyla ilgili farkındalık etkinlikleri

2.6 Konunun arabuluculuk sürecine yansımaları

3-Sosyal Psikoloji

3.1 Sosyal algı

3.2 Tutumlar ve tutum değişikliği

3.3 Sosyal etki

3.4 Konuyla ilgili farkındalık etkinlikleri

3.5 Konunun arabuluculuk sürecine yansımaları

4-Kişilik ve Davranış Bozuklukları

4.1 Kişilik nedir?

4.2 Kişiliğe temel kuramsal yaklaşımlar

4.3 Kişilik bozuklukları

4.4 Davranış bozuklukları

4.5 Konuyla ilgili farkındalık etkinlikleri

4.6 Konunun arabuluculuk sürecine yansımaları

Yararlanılan Kaynaklar

Page 3: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

3

BİRİNCİ BÖLÜM

PSİKOLOJİNİN TEMEL KAVRAMLARI

1.1 Psikoloji ve Davranış Nedir?

Psikoloji bilimi yaşamımızın hemen hemen her yönüyle ilişkili bir bilim dalı olup,

konusu çok geniştir. Bireyin içinde yaşadığı toplum karmaşıklaştıkça, sorun çözmede

psikoloji giderek daha önem kazanmıştır. Türk toplumunda özellikle 1999 Marmara depremi

itibariyle psikoloji bilimi oldukça önem kazanmaya başlamıştır. Psikoloji birbirinden farklı

sorunlarla ilgilenmekte ve her geçen gün farklı alt alanları gelişmektedir. Psikolojinin

cevaplamaya çalıştığı soruların yalnızca bazıları aşağıda verilmiştir. Bu sorulara verilecek

yanıtlar psikolojinin çalışma alanlarını ve amacını belirlemektedir.

Psikolojik problemler nasıl çözülür?

Ruh hastalıkları nasıl önlenir?

Çocuk istismarına yol açan psikososyal faktörler nelerdir?

Kadına şiddet nasıl önlenir?

Toplum bireyi nasıl etkiler?

Neden bazı bilgiler unutulur, diğerleri hatırlanır?

Kanserle ruhsal yönden nasıl başedilir?

İnsan nasıl gelişir?

Sigara nasıl bırakılır?

Psikoloji bilimi farklı şekillerde tanımlanmıştır. Aşağıda bu tanımlardan bazıları

verilmiştir.

Psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır.

Psikoloji, davranış ve zihinsel süreçleri bilimsel olarak inceleyen bir bilim dalıdır.

Psikoloji, duyuş, düşünüş ve davranışları inceleyen bir bilimdir.

Psikolojinin asıl amacı insanı incelemektir. İnsanlar üzerinde çalışılmasının etik

olmadığı durumlarda insan davranışlarıyla karşılaştırmak amacıyla hayvanlar üzerinde

Page 4: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

4

çalışmalar yapılmıştır. Psikoloji farklı şekillerde tanımlansa da bu tanımlarda ortak olan

kavram davranış kavramıdır. Psikoloji, genel anlamda insanın neden, niçin ve nasıl

davrandığını araştırır. Davranış kavramını incelemeye geçmeden önce, insanın temel

özellikleri incelenecektir.

İnsan doğası gereği, biyolojik, çevre tarafından koşullandırılan, duyular yoluyla

çevresi hakkında bilgi edinen, bu bilgiyi organize eden, kaydeden, üzerinde düşünen, bilgi

üreten ve bunu kullanan, duygusal, akılcı ve sosyal bir varlıktır. Bir başka deyişle, insan biyo-

psiko-sosyal bir varlık olup bu üç yönü birbirleriyle sürekli etkileşim halindedir. Bu alanların

birinde olabilecek bir sorun diğer alanlarda da sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.

İnsanın biyolojik özellikleri kalıtımın ve hormonların fiziksel görünüş, zekâ, yetenek, mizaç,

sosyal alışkanlıklar, duygudurum ve davranış, toplum içinde üstlenilen roller ve değerler

üzerindeki etkileri çerçevesinde anlaşılabilir.Bireyinbiyolojik yönüne karşın psikolojik ve

sosyal yönünü, onun tüm davranışlarında açık açık izlemek mümkün olsa bile, bu iki yön bir

diğeri içine girmiş olabilir. Örneğin, bir öğrencinin üniversite sınavlarında hukuk fakültesini

tercih etmesinde farklı psikolojik ve sosyal etmenler rol alabilir ve bunları birbirlerinden

ayırmak zor olabilir.

Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre,

davranış bireyin her türlü etkinliğidir. Diğer bir tanım, bireyin gözlenebilen ya da

gözlenemeyen açık ya da örtük etkinliklerinin tümünün davranış olduğunu vurgulamaktadır.

Gözlenebilen veya açık davranışlara konuşmak, yürümek, televizyon seyretmek, yemek,

okumak, dans etmek gibi davranışlar örnek olarak verilebilir. Çünkü bu davranışlar açıkta

başkaları tarafından görülebilir. Ancak, düşünmek, hissetmek, sevilmek, üzülmek, hatırlamak,

unutmak, öğrenmek, rüya görmek gibi tümüyle bireyin içinden geçen ve başkaları tarafından

doğrudan gözlenemeyen veya örtük yaşantılar da mevcuttur. Bunlar da davranış tanımının

içine girer. Diğer bir tanıma göre, davranış bireyin uyarıcılara karşı gösterdiği her türlü

tepkidir. Bu uyarıcılar bireyin içsel yapısından veya çevreden kaynaklanan uyarıcılar olabilir.

Başka bir tanıma göre, bireyin bedensel ve zihinsel yetenekleri, kişilik özellikleri ve duyguları

vasıtasıyla ortaya koyduğu eylemler ve bedensel hareketler davranıştır.

Davranışlar üç grupta toplanabilir. İlki doğrudan gözlenebilen davranışlar olup, jestler,

mimikler, konuşma buna örnek gösterilebilir. İkincisi dolaylı olarak gözlemlenebilen veya

tahmin edilebilen davranışlar olup, sevilme, anlama bu tür davranışlara örnek verilebilir.

Üçüncüsü de sinir sistemi aracılığıyla özellikle hormonlar ve kaslar aracılığıyla duyu

organlarında meydana gelen oluşumlardır.

Page 5: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

5

Görüldüğü üzere, davranış kavramının kapsamına giren faaliyetler çok çeşitlilik

göstermektedir. Bunun nedeni, psikologların temel aldığı kuramsal çerçevedir. Kimi

psikologlar gözlemlenen davranışları temel alırken, diğerleri daha örtük veya tahmin edilebilir

davranışlara odaklanmaktadır. Bir bireyin elini çenesine koyduğunda düşündüğünü tahmin

etme durumu bu tür davranışa bir örnek teşkil edebilir. Diğer psikologlar ise salgılanan

hormonları davranış olarak kabul edip buna neden olan duygu ve düşünceleri bulmaya

çalışmaktadırlar.

Psikolojinin farklı alt alanları mevcuttur. Bunlara örnek olarak deneysel psikoloji,

sosyal psikoloji, gelişim psikolojisi, klinik psikoloji ve sağlık psikolojisi verilebilir.

Deneysel psikologlar, belirli bir davranışı etkileyen çevresel faktörleri inceleyerek, bu

faktörlerin hangi davranışı, nasıl ve ne derecede etkilediğini bulmayı amaçlar. Örneğin, alınan

nikotin miktarı ile öksürme davranışının türü ve sıklığı arasında nasıl bir ilişki olduğuna

odaklanabilirler. Sosyal psikologlar, bireylerin davranışlarının sosyal ortamdan nasıl

etkilendiğini ve bireylerin sosyal ortamı nasıl değiştirmeye çalıştığını inceler. Örneğin, sosyal

psikologlar akıllı telefonların bireyin davranışlarını, inançlarını, tutumlarını ve kişiliğini nasıl

etkilediğini inceleyebilirler. Gelişim psikologları, bireyin davranışlarında doğum öncesi ve

yaşam boyunca gözlenen biyolojik ve psikolojik değişlikleri inceler. Örneğin, gelişim

psikologları, ileri yetişkinlikte bireyin karşısına çıkacak olan biyolojik ve psikolojik

değişimleri inceleyebilirler. Klinik psikologlar, kişiliğin gelişmesi ve bunu etkileyen faktörleri

ve toplumda normal sayılabilecek davranışlardan farklılık gösteren davranışları inceler ve bu

davranışları gösteren bireylere yardım yollarını araştırırlar. Sağlık psikologları, bireylerin

fiziksel sağlıklarını geliştirmek, onları hastalıktan korumak için müdahaleler, örneğin eğitim

programları geliştirdikleri gibi, fiziksel hastalıkların ortaya çıkmasında rol oynayan yaşam

tarzına bağlı davranışsal faktörleri incelerler. Örneğin, sağlık psikologları bireylere sigarayı

bırakmaları için eğitimler verebilirler.

1.2 Öğrenme Nedir? (Tepkisel, Edimsel, Sosyal Öğrenme Yaklaşımları)

Birey hayatta kalabilmek için öğrenme yoluyla edindiği davranışlara ihtiyaç duyar.

Aslında, yetişkin davranışlarının çoğunluğu öğrenme yoluyla edinilmiştir. Bu davranışlara

örnek olarak yemek, yürümek, konuşmak verilebilir. Sigara içme, bazı durum ve nesnelerden

korkma da öğrenilmiş birer davranıştır. Örneğin, bir çocuk sobaya elini dokundurduğunda eli

yandığı için, bir daha o sobaya dokunmayacağını öğrenir.Bu öğrenme süreçleri yaşam boyu

sürer.

Page 6: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

6

Öğrenme, bir çevrede oluşur. Çevre bireyi çevreleyen, onu etkileyen dünya anlamına

gelir. Çevreye örnek olarak okul, akranlar, aile, iş yeri verilebilir. Örneğin, bir çocuk için en

önemli çevre etmeni aile ve okuldur. Birey, çevre ile iki yönlü etkileşim içindedir. Birey

çevresinden bir şeyler alır, etkilenir ama aynı zamanda çevresine bir şeyler verir, çevresini

değiştirir.

Öğrenme farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bu farklı tanımların birkaçı şöyledir:

Öğrenme, yaşam boyu süren, yaşantılar ve uygulama aracılığıyla, davranışta

değişikliğe sebep olan, fiziksel, akademik, psikolojik ve sosyal gelişmeyi kapsayan

süreçtir.

Öğrenme, tekrar ya da yaşantı sonucu davranışta meydana gelen bir değişikliktir.

Öğrenme, yaşantı sonucu davranışta meydana gelen nispeten sürekli bir değişikliktir.

Öğrenme, bireylerin nesneleri ve yeni durumları yeni bir biçimde algılamaya hazır

duruma gelmesidir.

Bu tanımlar, öğrenmenin birtakım temel özelliklerine işaret etmektedir: (1)

Öğrenmede, davranışta bir değişiklikten bahsedilmektedir. Bu değişiklik oldukça kalıcı ve

uzun sürelidir. Öğrenme, yeni sonuçlara ve tepkilere yol açar. (2) Öğrenmede deneyimler

önemli rol oynar. Örneğin, bir çocuk hoşgörü ile yetiştirilmişse, sabırlı olmayı öğrenir. Eğer

bir çocuk desteklenip, yüreklendirilmiş ise, kendine güven duymayı öğrenir. (3)

Olgunlaşmaya bağlı olarak, öğrenme yoluyla yeni davranışlar kazanılır veya eski davranışlar

değiştirilir. Olgunlaşma ise, bireyin yeteneklerinin kendiliğinden yani öğrenme veya hiçbir

müdahale olmaksızın gelişmesine ve varabileceği düzeye varmasına denir. Örneğin, bir

çocuğun akciğerlerinin kendi başına nefes alıp vermesine imkân verecek şekilde gelişmesi.

(4) Öğrenme için olgunlaşma gereklidir. Ancak yeterli çevresel koşullar olmazsa öğrenme

gerçekleşemez. Bu durumda, öğrenmede olgunlaşma ile çevresel koşulların etkileşimi söz

konusudur.

Öğrenmenin nasıl oluştuğunu betimlemeye yönelik farklı kuramlar ortaya atılmıştır.

Burada iki ana kuram üzerinde durulacaktır: Davranışçı Kuramlar ve Sosyal Öğrenme

Kuramı.

Davranışçı kuramlar

Davranışçı Kuramlar öğrenmenin insan ve hayvanlarda benzer olduğunu

varsaymaktadır. İnsan zihni doğuştan boş bir levha olarak kabul edilir ve her şey sonradan

Page 7: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

7

öğrenilir. Öğrenme uyarıcı ile davranış arasında bağ kurularak ve pekiştirme yoluyla gelişen

mekanik bir süreçtir. Davranışçı Kuramlar, öğrenme yerine koşullanma ifadesini kullanırlar.

Bu tercihin altında öğrenmenin çevreden gelen uyarıcılara tepki göstererek ortaya çıktığı

görüşü yatar. İki temel Davranışçı Kuram ortaya atılmıştır: Tepkisel (Klasik) Koşullanma ve

Edimsel Koşullanma.

Tepkisel (Klasik) koşullanma

Birey limon gördüğünde ağzı sulanır, kuvvetli ışıkla karşılaşan göz bebeği küçülür. Bu

tür refleksler öğrenme ile ilişkilidir. IvanPavlov köpeklerle yaptığı deneyler yoluyla Klasik

Koşullanma Kuramını ortaya atmıştır. Bu kuramın temelinde bahsedilen türden refleksler

mevcuttur. Pavlov, deney ortamında köpeğe düzenli olarak yiyecek vermeden hemen önce zil

sesi uyaranı vermiştir. Bu durumu birçok kere tekrarladıktan sonra, köpeğin yalnızca ışığı

gördüğü zaman veya zil sesini duyduğu zaman salya salgıladığını gözlemlemiştir. Bu,

köpeğin zil sesine salya salgılamaya koşullandığına işaret etmektedir.

Pavlov’a göre reflekslere dayalı bu tür koşullanmanın temelinde biyolojik bir uyarıcı-

tepki bağı mevcuttur. Pavlov dört önemli kavram ortaya atmıştır: (1) koşulsuz uyarıcı, (2)

koşullu uyarıcı, (3) koşulsuz tepki, (4) koşullu tepki. Koşulsuz uyarıcı, belirli bir koşullanma

olmaksızın belirli bir tepkiyi doğal olarak harekete geçiren uyarıcıdır. Koşulsuz tepki (refleks)

belirli bir uyarıcıya verilen doğal tepkidir. Örneğin, yemek koşulsuz uyarıcı, salya ise

koşulsuz tepkidir. Koşullu uyarıcı, ilişkisiz bir uyarıcının koşulsuz uyarıcıyla birlikte

verilerek, koşulsuz uyarıcınınkine benzer nitelikler edinen uyarıcıdır. Buna örnek olarak,

yemek (koşulsuz uyarıcı) ile salya salgılamaya biyolojik olarak bağlı olmayan zil sesinin

(koşullu uyarıcı) beraber verilmesi sonucunda köpeğin zil sesine salya salgılaması verilebilir.

Koşullu tepki belli bir uyarıcıya verilen öğrenilmiş tepkidir. Yemek olmadan salgılanan salya

koşullu tepkiye bir örnek olabilir. Burada önemli olan koşullu uyarıcının koşulsuz uyarıcıdan

hemen önce verilmesi, iki uyarıcının zamansal olarak ilişkilendirilmesi ve bunun

tekrarlanması gerekir.Yemek kokusunun açlık hissini uyandırması, dışardan eve girildiğinde

ellerin yıkanması, boğulma tehlikesi atlatan birinin yüzmekten korkması ve otomobil kazası

geçiren sürücünün araba kullanmaktan korkması bu türden koşullanmalara örnek teşkil

edebilir. Ancak bazı durumlarda, örneğin yoğun korku yaratan durumlarda, bu durumun

yalnızca bir kere yaşanması bile koşullanmayı ortaya çıkartabilir.

Bazı durumlarda, bir uyarıcı karşısında gösterilen koşullu tepki benzer durumlarda da

gösterilir. Buna genelleme denir. Pavlov’un deneylerinde köpek farklı tonlardaki zil seslerine

de salya salgılamıştır. Benzer şekilde polis arabalarından korkan bir birey, itfaiye

Page 8: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

8

arabalarından ve ambülânslardan da korkabilir. Klasik başka bir deneyde, bir çocuğun beyaz

bir fareye her dokunuşunda çelik bir çubuk vasıtasıyla bir gürültü çıkartılarak çocuğun

fareden korkması sağlamıştır. Çocuk daha sonra beyaz tavşandan ve beyaz tüylü

oyuncaklardan ve beyaz sakallı Noel Baba’dan korkmaya başlamıştır.

Buna karşılık, birey uyarıcılar arasındaki farkı da ayırt edebilir ve benzer uyarıcılara

farklı tepki vermeyi öğrenebilir. Bu duruma ayırdetme adı verilir. Örneğin Pavlov’un

deneylerinde ilk önceleri köpek zil sesine de çan sesine de salya salgılarken, sonradan zil

sesinde et verilmiş, çan sesinde et verilmemiş ve bir süre sonra köpek sadece zil sesine salya

salgılarken, çan sesinde salya salgılamayarak aralarındaki farkı öğrenmiştir.

Edimsel koşullanma

Klasik koşullanmada ortaya çıkan bir davranışa neden olan uyarıcının bilinmesi

önemlidir. Örneğin, yemeğin salyaya yol açması gibi. Ancak, bireyin davranışlarına neden

olan uyarıcıları her zaman bilmek söz konusu değildir.Ayrıca,klasik koşullamada koşullu

tepki koşulsuz uyarıcıya verilen koşulsuz tepkiyle benzerlik gösterir. Bu nedenlerden dolayı,

Klasik koşullanma bir bireye yeni bir davranış öğretmek için kullanılamaz.

Nitekim Skinner bir bireye yeni bir şey öğretmenin farklı bir mekanizma ile

açıklanabileceğini savunmuştur. Skinner’e göre, iki tür davranış vardır: tepkisel ve edimsel

davranış.Tepkisel davranış, nedeni bilinen yani hangi uyarıcı tarafından ortaya çıktığı bilinen

davranıştır. Karanlıkta göz bebeğinin büyümesi buna örnek olarak verilebilir. Edimsel

davranış ise bilinen bir uyarıcı tarafından oluşturulmayan, birey tarafından kendiliğinden

ortaya konulan ve sonuçları (yani verilen / gelen tepkiler) yoluyla kontrol edilen davranıştır.

Skinner deneyinde, aç olan bir fareye manivelaya basmasının sonucunda yiyecek

vermiş ve manivelaya basma davranışının arttığını gözlemlemiştir. Burada manivelaya basma

davranışı edimsel davranışa, yiyecek verilmesiise sonuca bir örnektir. Günlük hayatta yeni

aldığı bir elbiseyi giyen bir bireyin arkadaşları ‘elbisen çok güzel’ derse bireyin o elbiseyi

giyme davranışı devam eder veya artar. Buna karşılık, bu bireye arkadaşları ‘elbisen hiç güzel

değil’ derse bireyin o elbiseyi giyme davranışı azabilir. Bir başka deyişle, Skinner’e göre bir

davranışın sonucu, birey için hoşa giden bir durum ortaya çıkartıyorsa, o davranışın tekrar

ortaya çıkma olasılığı artar.

Skinner’e göre Edimsel Koşullanmada istenilen davranışın ortaya çıkartılması için

bireyin davranışına olumlu bir tepki verme veya bir davranış yoluyla bireyin olumsuz bir

tepkiden kaçmasını sağlama işlemine pekiştirme denir. Bireyin davranışını izleyen ve birey

üzerinde hoşa gidici bir etki yaratarak, davranışın (edimin) ortaya çıkma olasılığını artıran

Page 9: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

9

çevresel uyarıcılara dapekiştireç denir. Pekiştireçler olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye

ayrılırlar. Olumlu pekiştireç, belirli bir davranışı izlediğinde bu davranışın yapılma olasılığını

artıran çevresel uyarıcılardır. Sınıf ortamında matematik problemini çözen bir çocuğun

başının okşanması buna örnek verilebilir. Olumsuz pekiştireç ise, bireyin ortamından

çıkarıldığında bireyin belirli bir davranışını yapma olasılığını artıran çevresel uyarıcılardır.

Bir başka deyişle birey, olumsuz pekiştireç yoluyla hoş olmayan bir durumdan kurtulur. Bir

kız çocuğunun evindeki aile sorunlarından kaçmak için evlenmesi buna bir örnek olabilir.

Evlenmek bu kız çocuğu için olumsuz pekiştireçtir. Çünkü kız çocuğu evlenerek evde

kendisine sıkıntı veren sorunlardan kurtulmakta ve rahat etmektedir.

Bir davranışı izleyen ve birey için hoşa gitmeyen bir durum yaratan çevresel

uyarıcılara da ceza adı verilir. Ceza bir davranışın gösterilme olasılığını zayıflatır veya

durdurur. Pekiştireçte olduğu gibi ceza da ikiye ayrılır. Birinci tür cezada, bireyin hoşuna

gitmeyen uyarıcı davranışını izler. Bir işçinin işe geç gelmesinden dolayı maaşından kesinti

yapılması buna örnek olabilir. İkinci tür cezada ise birey için olumlu bir uyarıcı bireyin

ortamından çıkarılır. Böylelikle, birey için olumsuz bir durum yaratılır. Okulda yaramazlık

yaptığı için çocuğun hafta sonu gezmelerinin durdurulması buna örnek olabilir.

Sosyal öğrenme kuramı

Klasik Koşullanma ve Edimsel Koşullanma bilişsel süreçlere odaklanmayan öğrenme

kuramlarıdır. Günlük hayatta gösterilen bazı davranışları bu kuramlarla açıklamak zor

görünmektedir. Bu davranışlara örnek olarak çocukların konuşmayı, yemek yemeği, cinsiyet

rolleriniöğrenmesi gibi davranışları vermek mümkündür. Bu davranışlar pekiştirme süreçleri

olmadan gözlem yoluyla öğrenilen davranışlardır. Bir kız çocuğunun annesi gibi yemek

pişirmesi, beğendiği bir sanatçı gibi konuşması buna örnek olarak verilebilir. Bu tür

öğrenilmiş davranışları açıklamak için Bandura Sosyal Öğrenme Kuramını ortaya atmıştır. Bu

kurama, Taklit Yoluyla, Model Alarak ya da Gözlem Yoluyla Öğrenme Kuramı da

denilmektedir.

Klasik Koşullanma ve Edimsel Koşullanmada birey kendi deneyimlerine dayalı olarak

öğrenir. Sosyal Öğrenmede birey başkalarının deneyimlerinden yararlanarak öğrenir. Örneğin,

bisikletten düşen bir çocuğu gözleyen bir başka çocuk bisikletten korkabilir. Önündeki

arabanın bir çukura girerek sarsıldığını gözleyen bir sürücünün, arabasına zarar vermemek

için gözlediği bu davranışı yapmaması buna başka bir örnek olabilir.

Bandura’ya göre, sosyal öğrenmenin gerçekleşebilmesinde dört önemli süreç vardır:

dikkat, hatırlama, yeniden üretme ve pekiştirme. Bu süreçler, Sosyal Öğrenme Kuramının,

Page 10: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

10

Klasik Koşullanma ve Edimsel Koşullanmanın aksine bilişsel boyutları olduğuna işaret

etmektedir. Bireyin herhangi bir davranışı taklit edebilmesi için bu davranışa dikkat etmesi

gerekir. Gözlenen davranışın hemen taklit edilmeme ve gerektiğinde doğru yerde taklit edilme

olasılığı olduğu için, bireyin bu davranışı hafızasına kodlaması ve gerektiği zaman hatırlaması

gerekir. Davranış hafızaya görsel, sözel ya da semboller aracılığıyla kodlanabilir. Bireyin,

dikkat ettiği, kodladığı ve hatırladığı davranışı kendi davranışına dönüştürerek yeniden

üretmesi gerekir. Yeniden üretilen davranış çevre şartları ve bireyin özelliklerinden dolayı

orijinal davranıştan farklılık gösterebilir. Yeniden üretilen davranış çevreden olumlu tepki

alırsa, bu davranışın tekrar edilme olasılığı artar. Buna karşılık, olumlu tepki almazsa

davranışın tekrarlanma olasılığı azalır.

1.3 Algılama İlkeleri, Algıda Seçicilik, Algı Hataları

Duyu organlarımıza gelen görüntü, ses, tat gibi sinirsel veriler beyine ulaşır ulaşmaz

(duyusal süreçler) beyinde düzene sokulur. Duyu verilerini örgütleyip yorumlayarak

çevremizdeki nesne ve olaylara anlam verme sürecine algı denir. Algılanan görsel nesne ve

örüntüler, farklı biçim, doku, renkten ve birçok parçadan oluşur. Beyin, bu görüntüyü bir

düzen içinde gruplar, anlam verir. Beynin işlevi çevreden aldığı duyumlara anlam vermektir.

Dış dünyadan bilgi edinilmesi olayı, duyum, bunun değerlendirilmesi ise algıdır. Önce

duyusal süreçler yer alır, algı onun hemen arkasından gelir. Algı bir cismin, bir olgu ya da bir

olayın mekânda bir yere yerleştirilmesi ve bir bütün olarak kavranmasıdır. Örneğin, bir

meyvenin tadını alma duyum, elma olduğunun anlaşılması ise algıdır.

Algı bir örgütlemedir. Dünyayı rastgele bir araya gelmiş gelişigüzel nesnelerin

dizildiği bir çevre olarak görmeyiz. Çevremizi düzenli ve anlamlı bir çevre olarak

algılamamız, duyu organlarımız tarafından kaydedilen uyarıcıların beynimiz tarafından

yeniden örgütlenmeleri ile gerçekleşmektedir. Beyin görüntü ya da ses gibi diğer uyaran

parçacıklarını “iyi bir şekil” oluşturacak şekilde bazı ilkeler doğrultusunda düzenler.

Gördüğümüz şey, nesnenin özelliklerinden çok, duyumların beyin tarafından

düzenlenmesidir. Algının örgütlenme olduğunu belirleyen yasalar vardır. Bunlar:

1) Şekil-zemin ilişkisi: Bütün algılamalarda bir şekil ve bir zemin vardır. Algısal alanda

dikkat edilen şey şekil, onun ardında kalan her şey de zemin olarak algılanmaktadır. Şekil,

daha etkileyici bir izlenim yapar ve daha iyi hatırlanır. Aynı anda iki uyarıcıyı birden şekil

olarak algılayamayız. Şekil ve zemin sabit değildir, dikkatin yöneltildiği alana göre şekil ve

zemin bilinçli ya da bilinçsiz değişebilir. Şekil olan bir nesnebir anda zemin konumuna

geçebilir. Aşağıdaki resimde saksafon çalan koyu alana dikkatimizi verirsek saksafon çalan

Page 11: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

11

kişi figür, yüzün içinde olduğu beyaz alan zemin olarak algılanır. Dikkatimizi kızın yüzüne

yoğunlaştırdığımızda saksafon çalan kişi zemin konumuna gelir. Şekil zemin ilişkisi bütün

duyu organlarının algılamalarında işler.

2) Yakınlık Yasası: Birbirine yakın olan uyarıcıları zihnimiz gruplandırarak bir bütün halinde

algılama eğilimindedir. Buradaki yakınlık daha çok "zaman ve mekân" anlamındadır.

Örneğin; sokakta birkaç kişiyi birlikte toplu olarak görürsek, onları grup olarak algılarız ve

sokakta kendi başına yürüyen diğer kişilerden ayırt ederiz.Telefon numaralarını da yakınlık

yasasından yararlanarak hatırlarız. Numaraları 444 1 444 gibi gruplayarak daha kolay

aklımızda tutarız.

Görsel alanda olduğu gibi diğer alanlarda da bu yasa geçerlidir. İşitsel uyarıcıların

gruplanarak algılanması ise, zamansal olarak birbirlerine olan yakınlıklarına göre gerçekleşir.

Konuşurken sözcükler ve cümleler arasında duraklarız ve bu duraklamalar konuşmamızı

anlamlı hale getirir. Karşımızdakini dinlerken de sözcükleri ve cümleleri yine duraklamalara

göre gruplarız. Yakınlık yasası okuma ve yazmada da etkilidir. Örneğin “Şimdibucümleyiok

uman ızzorlaşacak.” olduğu gibi, bu son cümleyi okumak ve anlamakta zorlanmanızın nedeni

harflerin alıştığımızdan daha farklı bir biçimde gruplaşması yer almaktadır. Ayrıca zamanda

yakınlık, son zamanlardaki olayları daha iyi hatırlamayı ve yeni algılanan nesneler, olaylar vb.

ile birlikte daha iyi bir örüntü oluşturmayı sağlar.

3) Benzerlik Yasası: Birbirine benzer özellikleri olan şekil, renk, doku, cinsiyet vb. pek çok

özellik bakımındanbirbirine benzer uyarıcılar, gruplanarak algılanma eğilimindedir.

Page 12: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

12

Aşağıdaki şeklin daireler ve kareler diye algılanması, benzerlik yasası ile gerçekleşmektedir.

Benzerlik yasasından bireyleri, değişik özellikleri açısından kümelendirmek amacıyla

yararlanabiliriz. Kalabalık bir düğüne gidildiğinde davetlilerin kadınlar ve erkekler diye

algılanması bu yasadan kaynaklanmaktadır. Tamamı birbirine benzeyen uyarıcılardan biri

onlardan farklı olduğunda, farklı olanı hemen diğerlerinden ayırt etmemizin gerisinde bu yasa

yer almaktadır. Benzerlik yasası, görsel uyarıcıların algılanmasında olduğu kadar, işitsel

uyarıcıların algılanmasında da önem taşır. Düğünde orkestranın çaldığı müziği dinlerken

hareketli ve yavaş melodileri farklı olarak algılarız.

4) Tamamlama Yasası: İnsanlar, tamamlanmamış etkinlikleri, şekilleri, sesleri tamamlayarak

algılama eğilimindedir. Bir nesnenin tümü görülmese de algılama tam olur. Örneğin, içinde

eksik harflerin olduğu bir yazıyı okurken tamamlama yasası sayesinde biz o eksiklikleri

görmeyiz ve sanki eksik harfler yokmuş gibi okuruz. Filmin birinci sahnesinde elinde silah

olan adamı görürüz, ikinci sahnede habersiz dolaşan kadın… Adam yaklaşır, silahını

doğrultur, silah sesi… Son sahnede, kadın vurulmuş yerde yatmaktadır. Aslında adamın

kadını vurduğunu görmememize rağmen zihnimiz eksik kalan kısımları kendince tamamlar ve

bir bütün haline getirir. Aşağıdaki üçgenin kenarları çizilmemiş olduğu halde üçgen olarak,

kesik kesik çizilmiş hayvan resmini inek olarak, zihnimizde boşlukları doldurarak tam ve

bütün olarak algılarız. Tamamlama yasası bütün duyu organları için geçerlidir. Bize gelen

bölük pörçük duyuları biz tamamlarız. Örneğin, duyduğumuz eksik konuşmaları tamamlama

yasası ile tamamlayarak algılarız.

Page 13: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

13

5) Basitlik Yasası: Diğer unsurlar eşit olduğunda, birey, basit ve düzenli bir biçimde organize

edilmiş nesne ve şekilleri algılama eğilimindedir. Algılamalarımız düzenli, simetrik, düzgün

olan iyi bir biçime doğrudur. Geniş kapsamlı, karmaşık bir proje, tasarı ya da görüş daha zor

algılanır. Aşağıdaki şekilde bir üçgen ve bir daire görmekteyiz. Aslında bu şekilde bir üçgen

ve daireden daha fazlası vardır: iki kesik daire parçası, üst tarafta üçgene benzer bir şekil

bulunmaktadır ve bunlar çoğunlukla dikkatimizi çekmemektedir. Üçgen ve daire daha

organize ve düzgün şekiller olduğu için biz sadece bir daire ve bir üçgeni algılarız.

6) Süreklilik (Devamlılık) Yasası: Algı alanında bulunan ve aynı yönde giden noktalar,

çizgiler vb. birlikte gruplandırılarak birbirinin devamı gibi algılanır ve birbirleriyle ilişkili

görünür. Süreklilik yasası, ani değişikliklerden çok, düz giden sürekliliği algılamaya

yöneldiğimizi ifade etmektedir. Aşağıdaki şekildeki noktaları tek tek görmekte ve bunları

birbiriyle kesişen doğru çizgiler halinde birbirine bağlamaktayız. Birbirini izleyen olaylar da

sanki birbirinin devamı gibi algılanabilir.

Algılamada Seçicilik (Algılama Sürecini Etkileyen Etmenler)

Algılama sürecini etkileyen etmenleri; uyarıcı ile ilgili özellikler ve bireyle ilgili

özellikler olmak üzere iki başlık altında inceleyebiliriz.

1) Algısal seçimi etkileyen uyarıcı ile ilgili etmenler: Dış dünyadaki uyarıcılar (nesne, kişi,

eşya, olay, canlı ve cansız tüm varlıklar olabilir) belirli bazı özelliklerine göre dikkatimizi

çeker ve öncelikle algılanırlar. Uyarıcının renkli, hareketli, şiddetli veya ışıklı olması hemen

dikkatimizi çeker, örneğin ışıltılı reklam panoları, şiddetli acı, kuvvetli koku, parlak renkler,

yüksek sesli müzikler buna örnek gösterilebilir.

Page 14: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

14

Değişiklik: Aynı özellikteki uyarıcılar içindeki farklı uyarıcı daha önce algılanır. Ani

değişiklikler veya çevreye göre çok değişik olan bir şey, dikkatimizi çeker. Örneğin; siyah

renk giysilerin içinde kırmızı renkli elbise hemen dikkati çeker ve algılanır.

Renkler: Saf kırmızı ve mavi renkler karışık renklere göre, parlak renkler mat renklere göre

daha çabuk dikkat çeker. Zıt renkler de öncelikle dikkat çeker. Renklere atfedilen anlamlar

farklılık göstermektedir: Kırmızı renk; canlılık, hareketlilik, saldırganlık, yeşil renk; barış,

huzur, mavi renk; dinginlik, sakinlik, siyah renk; ağırbaşlılık olarak algılanmaktadır.

Hareket: Hareket eden uyarıcılar, sabit olanlara göre daha fazla dikkat çeker ve

algılanır.Mağazalardakireklam ışıklarının yanıp sönmesi buna örnek olarak verilebilir.

Hareketli nesne, kişi, olay dikkatlerin o yöne yönelmesine sebep olurken, aşırı hareket ise

nesne, kişi ya da olayı detaylı olarak kavramaya engel olur.

Zıtlık: Aynı ortamda birbirine zıt olan uyarıcılar algıda seçiciliğe neden olur ve öncelikle

algılanır.

Büyüklük: Normalden daha büyük olan uyarıcılar daha önce algılanır. Gazetelerde büyük

harfler daha çok dikkat çeker. Uyarıcının uzayda kapladığı yer önemlidir. Saldırgan

kalabalıkların büyüdükçe saldırganlıklarının artması, bireylerin kendilerini kalabalığın

büyüklüğüyle eşdeğer olarak güçlü hissetmeleri sebebiyledir.

Uyarıcının şiddeti: Kuvvetli uyaranlar, zayıf uyaranlara göre öncelikle algılanır. Kuvvetli bir

patlama daha çok dikkati çeker. Bir emrin sert veya yumuşak bir tonda verilmesi

algılanmasını etkiler.

Tekrar: Öteki koşullar eşit olduğu zaman tekrar eden uyaranlar dikkati daha öncelikle çeker.

Örneğin; ambulansın siren sesi diğer sesler içerisinde seçilerek algılanır. Bir uyarıcı ne kadar

fazla yineleniyorsa o kadar kolay algılanır. Böylece dikkatten kaçan, anlaşılmayan noktalar

aydınlatılmış olur. Reklam şirketleri bu gerçekten hareketle satacakları malın reklamını

tekrarlayarak insanların zihninde yer etmeye çalışmaktadır.

2) Algısal seçimi etkileyen algılayıcıyla ilgili değişkenler: Algılayan bireyin kişiliği, kişisel

özellikleri, geçmiş yıllarda elde ettiği tecrübeleri, beklentileri, ilgi ve gereksinimleri, yaş,

cinsiyet, meslek değişkenleri algılamada etkili olmaktadır.

Beklentiler: Kişinin beklentileri algıda seçiciliğe neden olur. Birisinden telefon bekliyor isek

kulağımız sürekli telefonun sesinde olur.

İlgiler ve Gereksinimler: Bireylerin ilgisi ve gereksinimleri hangi şeyi nasıl algılayacakları

konusunda belirleyici olabilmektedir. İnsanlar görmek istediklerini görürler. Aç olan bir kişi,

çevredeki restoranları, haberleri izleyen bir öğrenci, üniversite sınavlarıyla ilgili haberleri

daha öncelikle algılar.

Page 15: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

15

Güdüler: Algılama, güdülerden de etkilenir. Acıkan birisinin caddeden geçerken lokantadaki

yemeklere dikkat etmesi buna bir örnektir. Koruma görevlileri ise saldırılara ve suikastlara

motive oldukları için bütün dikkatlerini bu yönde yoğunlaştırırlar. Şüpheli şahısları daha

çabuk fark edebilirler.

Tutumlar: Kişinin tutumları algıda seçiciliğe neden olabilir. Birey, bir kalabalığın içinde

bulunan sevdiği ya da sevmediği kişileri öncelikle algılar. Haber programlarında bireyin kendi

siyasi partisi ile ilgili haberler, daha çok dikkatini çeker.

Geçmiş yaşantı ve deneyimler: Deneyim ve geçmiş yaşantıların bireyin hayatında bıraktığı

olumlu ya da olumsuz etkiler, algısal seçimi etkiler. Bireyin daha önceleri trafik kazası

geçirdiği bölgeden geçerken bu bölgeyi her seferinde algılaması gibi. Kişinin her karşısına

çıkan yeni bir olay, eski öğrendikleri üzerine yeni şeyler inşa edilmesine neden olur.

Tanıdıklar daha çabuk ve detaylı bilgilerle algılanırken yabancılar hakkındaki bilgiler sadedir.

Meslek: Kişilerin meslekleri algıda seçiciliğe neden olur. Polisler, bir kalabalıkta polisleri ve

şüpheli şahısları daha kolay tespit edebilirler. Polis, savcı ve hakimlerinalgıları, soruşturma ve

hüküm verme sürecini etkilemektedir. Polisin, savcı ve hakimlerininsanları suç penceresinden

algılamaları; öğretmenlerin bilgi penceresinden algılamaları; askerlerin düşman-dost

penceresinden algılamaları mesleğin etkisini göstermektedir.

Yaş ve cinsiyet: İnsanlar kendi yaşıtındakileri daha çabuk algılarlar. Yaş ve cinsiyet ilgiyi de

belirler. Erkekler araba ve futbolla ilgilenirken; kadınlar ev gereçleri ile daha çok ilgilidirler.

Gelenek, görenek ve inançlar: Bireyin toplumsal çevresi ve kültürü, yetişme tarzı algısal

seçimi etkiler. Doğru-yanlış, iyi-kötü gibi değerlendirmelerini kazandıran toplumdur. Türk

toplumunda geleneksel kurallara göre yetiştirilmiş bir kişi, normlara uymayan davranışlara

öncelikle dikkat eder. Bir genç kızın büyüklerinin yanında sigara içmesi hemen algılanır.

Davranışın yapıldığı ortam, gereksinmeler ve benzeri her şey, algısal beklentileri

etkiler. Bundan dolayı algılamada ‘mutlak’ bir gerçek olamaz. Her bireyin algılaması o

bireyin ‘gerçeğini’ oluşturur. Aşağıdaki şeklin ortasında yer alan öğeye dikkatlice

bakıldığında; yukarıdan aşağıya doğru bakıldığında 13, soldan sağa doğru bakıldığında B

harfi olabileceği fark edilir. Burada doğru, bakan kişiye göre değişecektir. Algı son derece

öznel bir süreçtir. Özellikle arabulucuların, arabuluculuk sürecinde bu durumu gözden

kaçırmaması gerekir.

Page 16: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

16

Algı Hataları

Bazen bireyden veya algılanan uyarıcının özelliklerinden dolayı, uyarıcılar

olduğundan farklı olarak algılanır veya hiçbir uyarıcı yokken bir uyarıcı varmış gibi

algılanabilir. İki tür algı hatasından söz edebiliriz: Algı yanılsaması (illüzyon) ve varsanı

(halüsinasyon).

Algı yanılsaması: Var olan bir uyaranın yanlış algılanması ve yorumlanmasıdır. Algı

yanılsamasında gerçekte bir uyarıcı vardır. Fakat bu uyarıcılar olduğundan farklı

algılanmaktadır. Bu durumun çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan biri fiziksel algı yanılsaması,

algılanan uyarıcının özelliklerinden kaynaklanır. Bardaktaki çay kaşığının kırıkmış gibi

gözükmesi buna örnek gösterilebilir. Bir diğer nedeni ise psikolojik algı yanılsaması,

algılayan kişinin psikolojik özelliklerinden kaynaklanır. Yolda giderken yolun kenarındaki

ağaçların insanlar gibi algılanması bunun bir örneğidir. Fiziksel algı yanılsaması, uyarıcının

kendisinden kaynaklandığı için tüm insanlarda aynı şekilde algılanırken, psikolojik algı

yanılsaması ise kişinin psikolojik özelliklerinden kaynaklandığı için kişiden kişiye değişir.

Algı yanılsamaları yalnız fiziksel nesne ve olayları kapsamaz, sosyal durumları, insan

davranışlarını da kapsar.Örneğin,bir kişi kendisine söylenen sözü söyleyen kişinin niyetinden

farklı bir şekilde yorumladığında da bir algı yanılsaması olabilir.

Varsanı: Hiçbir uyaran bulunmadığı halde uyaran var gibi algılanmasıdır. Ortada konuşan bir

kişi olmadığı halde bireyin kulağına onu suçlayan sesler gelmesi, ortamda bulunmayan

nesneleri, kişileri görmesi örnek olarak verilebilir.

Algı yanılsaması ile varsanının en önemli farkı; yanılsamada kişi var olan bir nesneyi

farklı algılarken, varsanı da ise olmayan bir şeyi varmış gibi algılar. Yanılsamalar her insanda

olabilecek durumlardır, ancak varsanılar ateşli hastalıklar, ruh sağlığı bozuklukları gibi çeşitli

durumlarda ortaya çıkar.

Page 17: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

17

1.4 Bellek ve Özellikleri

Bilişsel süreçler dışarıdan gelen bilginin dikkat edildiği, algılandığı, değerlendirildiği,

depolandığı ve geri getirilerek bilginin işlendiği süreçlerdir. Birey, ancak dikkatini çeken bir

olayı algılar ve hatırlayabilir. Bu süreçlerden bir tanesi bilginin tutulduğu, bilgiyi işlemenin

gerçekleştiği bilgi depoları olan bellektir. Bellek, geçmiş yaşantıların, kazanılan bilgi ve

becerilerin saklanması ve gerektiğinde yeniden canlandırılması yetisidir. Bellek, bilginin

kazanılarak depolanması ve korunması, geri çağrılarak kullanılması olayıdır. Dışarıdan gelen

uyarıcılar bilgi formuna dönüştürülür, anlamlı yapılar halinde işlenir ve daha sonra

kullanılmak üzere örgütlü bir yapıda depolanır. Bu depolardan bilgiyi, özellikle iyi öğrenilmiş

bilgiyi, uzun süre saklayan kısmına uzun süreli bellek denir. Bu belleğin kapasitesi sınırsız

olduğundan sonsuz miktarda bilgi kaydedilebilir ve uzun bir zaman diliminde zihinde

saklanır. Orada yaşantısal öykülerimiz yani anılarımız (anısal bellek), kavramlar, olgular,

genel bilgiler, problem çözme stratejileri (anlamsal bellek) ve bir işin nasıl yapılacağı ile ilgili

bilgiler yer almaktadır.

Algısal sisteme giren bir bilgi ilk etapta anlık bellekte (duyum alıcıları düzeyinde)

ardından da kısa süreli bellek üzerinde bir işleme tabi tutulur. Bu belleğin kapasitesi ve süresi

sınırlıdır. Tekrarlama yapılmaması durumunda ömrü saniyelerle sınırlıdır. Bilgi birimi olarak

da ortalama 7 birimlik bir kapasitesi bulunur. Bu belleğimizde işlenen bilgi tekrarlamalar

sonucu uzun süreli belleğe aktarılıp oraya yerleştirilir. Unutmalarımızın bir kısmı bu aktarma

işleminin düzgün yapılamamasından kaynaklanır.

Böylece yaşantımız için önemli olan pek çok bilgiyi zihnimizde saklayıp gerektiğinde

kullanabiliriz. Bellek kapasitesi, türden türe, kişiden kişiye değişir. İçeriğinde öğrenilen her

şey; duygu, düşünce ve davranışlar vardır. Uzun süreli belleğe giren bilgiler anlam ilişkileri

yönünden örgütlenmiştir. Yani rastgele, düzensiz bir biçimde durmazlar. Belleğe giren

bilgiler, örgütlenip hatırlamaya ipucu sağlayacak niteliktedir. Örgütleyerek bellemek

hatırlamada kolaylık sağlar.

Bellek, pasif bir depolama yeri değildir. Bellek, aktif bir biçimde gelen bilgileri

yapılandırır, eklemeler ve çıkarmalar yapar, boşlukları uygun biçimde doldurur. Belleğin bu

yönüne yapılandırıcı bellek denir. Yapılandırıcılık belirli bir kültürde yetişmiş olmamızdan

ileri gelir. Kültür, hangi durumda hangi davranışların daha olası olduğunu bize öğretir ve

belleğin yapılandırmasında etkilidir. Gelen bilgiyi, edindiğimiz yaşantı kalıplarının uygun

olup olmamasına göre düzenler, işler, anlam veririz. Belleğin yapılandırıcı özelliği, önceden

olmuş olayı hatırlarken kendini daha etkin bir biçimde gösterir. Geçmişte başımıza gelen

Page 18: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

18

olayları tercih edilen imgelere uyduracak şekilde yeniden düzenleriz. Anlatırken olayların

ayrıntılarında bilinçsizce ince değişiklikler yapar, bu değişiklikleri anılarımızın bir parçası

olarak yeniden kodlarız. Örneğin, tanıklıkta, kişiler olayı olduğu gibi değil, belleğin zaman

içinde yapılandırdığı biçimde anlatırlar. Bu nedenle bir kişinin tanıklığı ile karara varmak,

tanık ne ölçüde güvenilir olursa olsun, ne kadar doğrudur?

Bellek deposuna alınan bilgilerin bir kısmı unutulurken bir kısmı yaşam boyu saklanır.

Bellenmesi istenen malzemenin ne kadar ayrıntısına girilirse o kadar kalıcı olur. Sonuçta

ayrıntılar genellikle unutulur. Beklentilerin anlamlandırma ve depolamada rolü vardır.

Anımsama-geri getirme, çağrışımla depodaki bilgilerin bilinç alanına getirilmesi durumudur.

Geri çağırma işlemi, hatırlama ve tanıma işlevlerini içerebilir. Bir soru karşısında doğru yanıtı

ya da sözcüğü bulmak için aklımızın araştırma yapma süreci, geri çağırma ya da geri

getirmedir. Hatırlamada heyecanların ve beklentilerin olumlu ve olumsuz etkileri vardır.

Pekiştirmeler, ortam ve bireyin ruhsal durumu neyin anımsanacağını etkiler. Belleğin

performansında bozulmalar olabilir. Buna amnezi, unutma veya anımsayamama denir: Bir

yaşantıyla ilgili bilgilerin geçici ya da kalıcı olarak zihinden silinmesidir. Bu durum ruhsal ya

da organik kökenli olabilir. Asla “Hatırlarım” deyip geçmemek gerekir.

Bir yaşantı görüşümüze veya kendimize uymadığı zaman bilinçsiz olarak onları

uyarlama veya hepsini belleğimizden çıkarma eğilimi gösteririz. Bellek doğası gereği

yönlendirme ve çarpıtmalara yatkın olduğu için, bellek yanılsamaları bu durumun bir yan

etkisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bireylerin hangi durumlarda bellek yanılsamalarına daha

yatkın, hangi durumlarda ise daha dayanıklı oldukları ilgi görmüş bir araştırma konusudur.

Soygun, çocuk kaçırma ya da trafik kazası gibi bir olaya şahit olduktan sonra, kişinin ilgili

olaya dair (doğru veya yanlış) ek bilgilerle karşılaşma olasılığı yüksektir. Örneğin kişi, olayın

hemen ardından olaya tanık olmuş başka kişilerle konuşurken ya da daha sonrasında polisten,

mahkemede şahitlik yaparken avukattan, hatta kimi zaman televizyondan bazı ek bilgiler

alabilir. Olay sonrası kaynaktan elde edilen bellek ile olayın olduğu sırada edinilen belleği

birbirine karıştırdıkları için, telkin edilen olaya dair yanlış belleğe sahip olunduğundan görgü

tanıklığı durumlarında yanlış bilgiyle karşılaşma olasılığı vardır. Olay sonrası yanlış bilgi

etkisini ve daha önemlisi yanlış bilgiye maruz kaldıktan sonra orijinal bellek izine ne

olduğunu açıklamak üzere bir takım kuramlar öne sürülmüştür. Bu kuramlar, orijinal bilginin

kaybolmadığını, sadece erişilemez hale geldiğini öne sürmektedirler. Belleğe yeni bir bilgi

girdiğinde, bu bilginin daha önce kaydedilmiş olan eski bilgiyi engellediği ya da bozduğu

görüşü, unutma konusunda en yaygın olarak kabul edilen görüşlerden birisidir. İnsanların

yaşları ve stres düzeyleri arttıkça da daha çok yanlış hatırlama ve tanıma hataları ortaya

Page 19: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

19

çıkmaktadır. Bu ikisinin bir arada, yani kişinin hem yaşlı hem stresli olduğu, örneğin görgü

tanıklığı ya da dolandırıcılık gibi gerçek hayatta karşılaşma olasılığı yüksek durumlarda,

yanlış hatırlama riskinin artacağı öngörülmektedir.

Flaş Bellek

Şaşırtıcı ve önemli olayları doğru olması gerekmeden çok canlı ve genellikle ayrıntılı

hatırlamaya “flaş bellek” denir. Üzerinden çok uzun zaman geçse bile, belli bir olayın ve

olayla birlikte yer alan rastlantısal olayların canlı ve ayrıntılı bir şekilde hatırlanması

yaşantısıdır. Şok etkisi yaratan/oldukça anlamlı olan olaylar bu şekilde hatırlanır. Kişi

tarafından bu olay bütünüyle tutulur ve fotoğraf gibi basılır. Basılan şey bir albümdeki

fotoğraf gibi uzunca bir dönem veya yaşam boyu depolanır. Periyodik olarak bu süreç

pekiştirilir, çünkü bu tür önemli olay zaman içinde birçok kez hatırlanır ve tartışılır. İçerik

duygusal olur ise daha iyi hatırlanır.

Flaş bellek, yeniden yapılandırılabilir. Yeniden tartışır, düşünür yeni bilgiler duyarız.

Zaman geçtikçe doğruluğu azalır ve gerçekte olan olaya ya çok az benzer ya da hiç benzemez

hale gelebilir. Evet, bazı anılarınıza güvenemezsiniz; anılar karıştırılabilir, bozulabilir. Bazı

bastırılmış travmatik çocukluk anılarının gerçek olduklarından şüphe yoktur. Ancak bu

anılardan bir bölümü de gerçekte yanlış anılar olabilir veya aslında hiç olmamış olaylar

hakkında kurgulanmış hikayeler olabilir. Belki de her şey değişebilir. Bu nedenle “bunun

doğruluğuna eminim” dememek gerekir. Emin olmak, anının sahte olmadığının, yeniden

yapılandırılmadığının ve hatta yerleştirilmediğinin garantisi değildir. Bu bağlamda

arabuluculuk sürecinde yapılandırıcı ve flaş belleğin bu özellikleri mutlaka hatırlanmalıdır.

1.5 Duygu ve duygu yönetimi, duygusal yetkinlik

Duygu Tanımı

Duygu, tüm insanlar tarafından yaşandığı halde tanımlanması zor bir kavramdır.

Bilimsel çalışmalarda duygu, zihinsel, fizyolojik ve davranışsal bileşenleri ile ele

alınmaktadır. En çok kabul gören ve yaygın olarak kullanılan tanımda duygu, birbirinden ayırt

edilebilecek kadar farklı özellikler gösteren, belirli bir durum ya da olay karşısında yaşanan,

zihinsel ve fizyolojik süreçlerle birlikte ortaya çıkan yoğun hisler olarak tarif edilmektedir.

Örneğin; korku, kızgınlık, mutluluk, coşku, kıskançlık ve öfke birbirlerinden farklı ve belirli

bir olay ya da durum karşısında yaşanan duygulardır.

Page 20: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

20

Son araştırmalar farklı duyguların, düşünceler yani zihinsel süreçler tarafından

üretildiğini göstermektedir. Bireyin yaşadığı bir olay ya da durum karşısındaki duygusu, o

olayı zihninde nasıl değerlendirdiğine bağlı olarak değişmektedir. Sabah işyerinde ilk

gördüğünüzde selam verdiğiniz bir arkadaşınızın selamınıza karşılık vermediğini düşünün. Bu

durumun kendisi bir duyguya neden olmaz. Ancak durumu değerlendirdikten sonra

düşündükleriniz, hangi duyguyu yaşayacağınızı belirler. Eğer bu durumun, (a) o kişinin

dalgınlığı ya da keyifsizliği yüzünden sizi görmemesi nedeni ile olabileceğini düşünürseniz

şaşkınlık ya da merak, (b) ama sizi gördüğü halde, bilerek selam vermediğini düşünürseniz

üzüntü ya da kızgınlık hissedebilirsiniz. Duyguların düşüncelerden, davranışların da

duygulardan etkilendiği göz önünde bulundurulduğunda, bireylerin, yaşadıkları olaylar

hakkındaki düşüncelerinin hem duygularını, hem davranışlarını ve bunlara bağlı olarak

ilişkilerini ve iyilik hallerini etkilemekte ne kadar önemli yere sahip oldukları görülmektedir.

Duygu ile ilişkili diğer bir kavram duygudurumdur. Duygudurum, duygular ile

kıyaslandığında daha uzun süren, belli bir olay ya da duruma göre hızla değişmeyen, içinde

pek çok duyguyu bulunduran duygulanımlar olarak tarif edilebilir. Duygudurum genellikle

olumlu ve olumsuz olarak iki kategoride ele alınmaktadır. Olumlu duygudurum coşku,

hareketlilik, uyanıklık ve hoşluk duyguları ile; olumsuz duygudurum ise üzüntü, sıkıntı ve hoş

olmayan duygular ile özdeşleştirilmektedir. Duyguların, belirli bir olay ya da duruma göre

değiştiği görülürken, duygudurumun kişinin kalıcı özelliklerinden olduğu ve bazı kişilik

özellikleri ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir. Araştırmalar olumlu duygudurumun

dışadönüklük ve sosyallikle, olumsuz duygudurumun ise stres belirtileri, yabancılaşma, kaygı

ve pişmanlıkla ilişkili olduğunu ortaya çıkartmıştır.

Ayrıca olumsuz duygudurumun psikolojik rahatsızlıklarla ilgili olduğunu, olumsuz

düşüncelerin sıklığını arttırdığını ve stresle başetme becerilerini olumsuz yönde etkilediğini

gösteren çok sayıda araştırma mevcuttur. Duygudurumun aksine, duygular dinamik oldukları

ve belirli olay ya da durumlar karşısında ortaya çıktıkları için, kontrol edilebilmeleri ya da

düzenlenebilmeleri de mümkündür.

Duygu Yönetimi

Bireyin duygudurumları ve duyguları günlük yaşantısında hem kendi iyilik halini hem

de diğer insanlarla olan ilişkilerini şekillendirmektedir.

Trafikte bir sürücüye çok kızıp bağırmak isteyip bağırmadığınızda ne olur? Katılmak

zorunda olduğunuz bir eğlencede aslında canınız sıkkın olduğu halde bunu belli

Page 21: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

21

etmediğinizde? Ya da bir cenaze töreninde, bir şeyi olağanüstü komik bulup kahkaha atmak

isteyip, yine de hüzünlü görüntünüzü koruduğunuzda?

Bu örneklerdeki gibi durumlarda bireyler duygularını düzenler ve yönetirler. Diğer bir

değişle hangi duyguların, nasıl yaşanacakları ve ifade edilecekleri aslında kontrol edilebilir.

Yetişkin bireyler duygusal düzenleme adı verilen bir psikolojik süreç yardımı ile ergenlik

döneminden başlayarak, duygularını düzenleyebilir ve duygusal yetkinlik kazanabilirler.

Duygusal düzenleme süreçleri çoğunlukla kendiliğinden otomatik olarak devreye

girerler. Aslında duygusal düzenleme bireylerin sürekli olarak yaptıkları ya da yapmaları

gereken bir süreçtir. Duygular, dinamik yani değişken oldukları için duygusal düzenleme de

dinamik bir süreçtir. Duygusal düzenleme doğal, otomatik ve işlevsel olarak ortaya çıktığında

bireyde bir rahatsızlığa neden olmaz ve fazladan çaba gerektirmez. Ancak duygusal

düzenlemenin olmadığı ya da bireyin duygularını düzenlemede zorlandığı durumlarda sorun

olarak kendini göstermeye başlayabilir. Bir arkadaşınızın verdiği sevindirici bir habere çok az

sevinç göstermeniz ya da sevdiğiniz ve saygı duyduğunuz birisi ile yaptığınız bir konuşmada

soğukkanlılığınızı kaybedip sonradan pişman olacağınız sözler söylemeniz gibi durumlarda

duygusal düzenlemenin olmaması sorunlara yol açmaya başlar.

Duygusal düzenleme yukarıdaki örneklerde olduğu gibi hem olumlu hem de olumsuz

duyguları içerir. Ancak, düzenlenmediğinde daha yıkıcı sonuçlar doğurması olası olumsuz

duygularda çoğu zaman gereklidir. Yoğun olumsuz duygularda, yaşanan duyguların tanınması

ve ayırt edilmesi, duyguların düzenlenmesi için bir ön koşuldur. Duygusal düzenlemenin etkin

bir şekilde yapılabilmesi için, bireyin önce hangi duyguyu yaşadığını fark etmesi, bu duyguyu

diğerlerinden ayırt edebilmesi yani tanıması gerekir. Özellikle kızgınlık, üzüntü ve korku gibi

yoğun olumsuz duyguların genellikle bir arada görülmesi ve süreklilik göstermesi aslında

birbirlerinden farklı olan ve farklı düşünceler nedeni ile ortaya çıkan bu duyguların

birbirlerine karışmasına ve bireyin durum hakkında yanlış değerlendirmelerde bulunmasına

neden olabilir. Birey, örneğin korku ve üzüntüyü birlikte yaşıyorsa hangi duyguyu, hangi

düşünce nedeni ile yaşadığını ayırt edebilmelidir. Eşi ya da annesi ciddi bir sağlık sorunu

yaşayan bir birey, hasta olan kişi için üzüldüğü gibi, onun ölmesinden de korkabilir. Bu

bireyin yaşadığı olumsuz duyguları düzenleyebilmesi için, önce yaşadığı duyguları doğru

tanıması, sonra da doğru düzenleme stratejisini seçebilmesi gerekir.

Duygusal düzenleme için kullanılan birbirlerinden farklı stratejiler vardır. Bunlardan

bazıları işlevsel ya da etkili, bazıları ise işlevsel olmayan hatta uzun vadede zararlı olabilen

stratejilerdir. Duygusal düzenleme stratejilerinden en etkin sonuçlar doğurduğu görülenler,

yeniden değerlendirme ve sorun çözmedir. Yeniden değerlendirme, olumsuz duygular yaratan

Page 22: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

22

durumun daha objektif ya da pozitif yönde tekrar ele alınmasını, duruma başka bir

perspektiften bakılmaya çalışılmasını içerir. Sorun çözme stratejisi ise, olumsuzluğa neden

olan sorunun tespit edilmesinden sonra, doğrudan bu sorunu çözmeyi ya da çözmeye çalışmak

için çaba sarfetmeyi ifade etmektedir. Sorun çözme stratejileri, çözüm için alternatifler

üretmekten, sorunun çözümüne yönelik plan yapmaya, planlanan alternatifler hakkında

düşünmekten, adım adım sorunu çözmeye kadar değişen küçük basamaklardan oluşabilir.

Sorun çözme stratejilerini kullanmanın, olumsuz duygusal tepkileri anında değiştirmediği,

ancak daha uzun vadede bireyleri stres, kaygı ve depresyon yaşamaktan uzak tuttukları

bilinmektedir.

Bireylerin sıklıkla kullandıkları diğer duygusal düzenleme stratejilerinin ise, psikolojik

olarak sağlıklı olmadığı düşünülmektedir. Öyle ki, bu stratejilerin sürekli olarak kullanımının

pek çok psikolojik bozuklukla ilgili oldukları bulunmuştur. Bunlardan en sık kullanılanları

bastırma ve kaçınmadır.

Bastırma stratejisinde birey duygularını ya da düşüncelerini bilinçli olarak bastırmaya,

unutmaya veya ortadan kaldırmaya çalışır. Bireyin içinden geçenleri ya da yaşadığı duyguları

göstermemeye, belli etmemeye çalışması ya da başka bir duygu yaşıyormuş gibi rol yapması

bastırma stratejisine örnek olarak gösterilebilir. Kaçınma ise, bastırmadan farklı olarak,

bireyin duygularını ve yaşadığı olumsuzlukları görmezden gelmesi ve yok sayma çabaları

olarak tarif edilebilir. Yaşanan durumun özelliğine göre birey yukarıda bahsedilen düzenleme

stratejilerinin birini ya da bir kaçını birlikte kullanabilir. Ancak birey, farklı özelliklerdeki

durumlarda, sürekli ya da baskın olarak işlevsel olmayan stratejileri kullanırsa, bu durum,

hem duygusal düzenlemenin etkin olmamasına, hem de bireyin duygusal yetkinlik

kazanamamasına neden olabilir. Bu stratejilerden bazılarına ileride Kişilik konusu işlenirken

savunma mekanizmaları alt başlığında tekrar değinilecektir.

Duygusal Yetkinlik

Duygusal yetkinlik, bireyin kendi duygularını tanıyarak, onları uygun durumlarda,

uygun şekilde yaşaması ve uygun şekilde ifade etmesi anlamına gelmektedir. Duygusal

yetkinlik aynı zamanda bireyin, başka insanların hangi duyguları yaşadıklarını doğru

anlayabilmesini de içermektedir. Duygusal yetkinliğe sahip bireylerin göstermesi gereken

temel özellikler şunlardır:

İlişkilerinde, duyguların ifadesinin önemli bir rol oynadığını bilirler.

Page 23: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

23

Olumsuz duygusal durumlar ile başetmek ya da yoğunluğunu azaltmak için, uygun

duygusal düzenleme stratejilerini kullanırlar.

İçlerinde yaşadıkları duygunun, mutlaka dışa yönelik bir ifadesi olması gerekmediğini

bilirler.

İçinde bulundukları duygu durumunun farkında olurlar ancak davranışlarını tamamen

duyguların etkisi altında sergilemezler.

Başka insanların duygularını anlarlar.

Farklı duyguları birbirinden ayırabilirler.

İkili ilişkilerin önemli olduğu, arabuluculuk gibi süreçlerde duyguları tanımak ve

düzenlemek önemli bir yere sahiptir. Buradaki temel nokta ise arabulucunun hem kendi

duygularını tanıması ve düzenlemesi, hem de etkileşim içinde bulunduğu tarafların

duygularını tanıması, anlaması ve yönetmesidir. Diğer insanların duygularını tanımak

gelişebilen bir beceridir. Diğer insanın baktığı açıdan olaylara bakıp, O’nun ne gördüğünü ve

hissettiğini anlama yeteneği olan empatinin de ilk aşaması duyguları doğru tanımaktır. Ancak,

diğer insanların duygusunu tanıması için bireyin önce kendi duygularını iyi tanıması, yani

hangi duyguyu yaşadığını fark etmesi, duygusunu adlandırması, nasıl ifade ettiğinin farkına

varması ve değerlendirmeyi öğrenmesi gerekir.

1.6 Güdüler ve Güdülenme

Bireyin yaşamını sürdürebilmesi için ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Bir ihtiyacın

karşılanması için davranışların başlaması ve devam etmesi güdü ve güdülenme kavramları ile

açıklanabilir. Genel anlamda güdü bireyin isteklerini, arzularını, gereksinimlerini, ilgilerini

içeren kapsamlı bir kavramdır. Bu tanım doğrultusundagüdü bir davranışı başlatan, bu

davranışın yönünü ve sürekliliğini sağlayan bir mekanizmadır.Bir başka deyişle güdü bireyi

harekete geçirir ve uyarır. Bu, içsel veya bireye ait (örneğin, bireyin susaması) olabileceği

gibi, dışsal veya çevreye ait (örneğin, gök gürültüsü) de olabilir. Güdülenme ise ihtiyaçların

karşılanması için bireyin davranışlarını belirli bir hedefe yöneltmesi durumudur. Güdülenmiş

bir birey aktif ve seçici olarak hedefe odaklanır, ihtiyaçlarını karşılayana dek gergin ve ısrarcı

olur. Güdü, bireyin davranışının ve hedefinin türünü belirler. Örneğin, susayan bir bireyin su

içmeye yönelmesi gibi.

Page 24: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

24

Güdüler bilinçli ve bilinçdışı olabilir. Bireyin karnı acıktığında yemeğe yönelmesi

güdülenmenin bilinçli bir süreç olduğu fikrini uyandırmaktadır. Bireyler birçok durumda

belirli davranışlarının amacını ve hedefini bilirler. Ancak, diğer durumlarda birey neden

güdülendiğini ve davranışlarının asıl hedefinin ne olduğunun farkında olmayabilir.

Güdüler iki gruba ayrılır: birincil güdüler ve ikincil güdüler. Birincil güdüler doğuştan

gelen güdülerdir. Bir başka deyişle bu güdüler öğrenilmemiş güdülerdir. Birincil güdüler de

kendi içinde üç gruba ayrılırlar. Açlık ve susuzluk gibi fizyolojik temelli güdüler birinci

gruptaki güdüleri oluşturur. Cinsellik güdüsü ikinci gruptaki güdülere örnek olarak verilebilir.

Bu gruptaki güdülerin kökeni fizyolojik olmakla beraber, bu kökenden bağımsız olarak var

olabilirler. Bu iki gruptaki güdülere dürtü adı da verilir. Bunlar bireyin yaşamını sürdürmesi

için kaçınılmaz, tatmin edilmesi zorunlu, öğrenilmemiş, doğuştan veya olgunlaşmayla

kazanılan evrensel güdülerdir. Üçüncü gruptaki güdüler fizyolojik kökeni olmayan güdülerdir.

Bunlara örnek olarak araştırma, merak, faaliyet ve kurcalama güdüleri verilebilir.

İkincil güdüler ise çoğunlukla öğrenilmiş güdülerdir. Bu güdüler sosyal yani diğer

insanlarla ilgili güdülerdir. Bu güdüler bireyin birçok kişisel davranışının nedenini

oluşturmaktadır. Bunlara örnek olarak bağlanma güdüsü ve başarı güdüsü örnek verilebilir.

Bu güdüler bireyin toplumsal olarak kabul görmesine yönelik olup bireye ve topluma göre

değişiklik gösteren güdülerdir. Bu güdüler ancak temel gereksinimler karşılandıktan sonra

önemli hale gelirler.

Henry Murray’e göre sosyal güdüler üçe ayrılır: başarı, yakınlık ve güç güdüleri.

Başarı güdüsü zor işleri başarıp üstünlük gösterme isteğine işaret etmektedir. Bu güdüsü

yüksek olan bireyler, not, para gibi objektif standartlar temelinde rekabet içinde olabilecekleri

durumları tercih ederler. Başarı ihtiyacı yüksek olan bireyler, zor hedefler belirlerler ve

hedeflerine ulaşmak için çok çalışırlar. Bu başarının sırrını kendi yeteneklerine ve çok

çalışmalarına bağlarlar. Buna karşın, başarı ihtiyacı düşük olan bireyler, kendilerine kolay

hedefler seçerler ve kendi yeteneklerini zorlayacak işlerden kaçarlar. Bazı durumlarda

yaptıkları işlerin sonunu getiremezler. Başarısız olduklarında da çabuk vazgeçerler.

Yakınlık güdüsü, diğer bireylerle uyumlu ilişkiler kurmak ve başkaları tarafından

kabul edilmek isteğini yansıtır. Yakınlık ihtiyacı yüksek olan bireyler bir yere ait olmak ve

sosyal olarak kabul görmek isterler. Buna uygun davranışlar sergilerler. Örneğin, yalnız

kalamazlar, grup halinde çalışırlar. Yakınlık ihtiyacı düşük olan bireyler ise, yalnız olmayı ve

çalışmayı tercih ederler ve sosyal ilişkilerde çekingendirler.

Güç güdüsü diğer bireyleri yönetme, organize etme ve onları etkileme isteğini içerir.

Yapılan araştırmalarda yüksek güç güdüsüne sahip olan erkek öğrenciler fikirlerini serbestçe

Page 25: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

25

belirtme şansı veren derslerden daha yüksek not aldıklarını söylemişlerdir. Buna karşılık,

düşük güç güdüsüne sahip olan öğrenciler yapılandırılmış derslerde daha yüksek not

aldıklarını belirtmişlerdir.

Birtakım Güdü Kuramları öne sürülmüştür. Aşağıda bu kuramlar özetle gözden

geçirilecektir.

Psikanalitik Kuram

Sigmund Freud’un ortaya attığı bu kurama göre, davranışın ortaya çıkmasında

doğuştan gelen güçlü içgüdülerin olduğu düşünülür. Bireyler yaşam (cinsellik) ve ölüm

(saldırganlık) içgüdüleri ile dünyaya gelirler. Bu kurama göre, bu içgüdüler bir bireyin

bilinçdışı davranışlarının en güçlü belirleyicileridir. Bir başka deyişle, bireyler bu içgüdülerini

karşılamak için programlanmışlardır. Doyuma ulaştırılamayan bu içgüdüler bilinçdışına itilir

ancak davranışın türünü ve hedefini belirlemeye devam eder.

Dürtü Azalması Kuramı

ClarkHull’ın Dürtü Azalması Kuramı özellikle fizyolojik kökenli birincil güdülere

odaklanmıştır. Bu kurama göre esas olan fizyolojik güdülerdir. Yiyecek, su, cinsellik veya

acıdan kaçınma gibi biyolojik ihtiyaçların karşılanmaması uyarılmışlık hali yaratır. Bunun

sonunda birey ihtiyacı karşılamak için güdülenir ve harekete geçer.

Uyarılma Kuramı

Yerkes-Dodson’a göre güdülenmenin temel amacı bireyin optimumuyarılmışlık

seviyesine ulaşmasıdır. Optimum uyarılmışlık seviyesi bireyden bireye değişir. Buna göre,

uyarılmışlık çok az olduğunda birey uyarımı arttırmaya çalışır. Uyarılmışlık seviyesi çok fazla

olduğunda birey uyarımı azaltmaya çalışır.

İnsancıl (Humanistik) Yaklaşım

Abraham Maslow, bireylerin 5 temel ihtiyacı olduğunu ve bu ihtiyaçların evrensel

hiyerarşik bir yapı oluşturduğunu öne sürmüştür. Hiyerarşinin en alt basamağı fizyolojik

ihtiyaçların (yemek, su ve hava) ortaya çıkarttığı güdüleri içerir. İkinci basamakta, tehlike ve

tehditlerden korunmama da dahil olmak üzere güvenlik ihtiyacından kaynaklanan güdüler

mevcuttur. Bağlanma, sevme, sevilme ihtiyaçları ile ilgili güdüler üçüncü basamakta yer alır.

Dördüncü basamakta kendine güven, başarı, itibar, statü ihtiyaçları ile ilgili güdüler yer alır.

En üst basamakta ise, kendini gerçekleştirme ihtiyacının yarattığı güdüler bulunur. Kendini

Page 26: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

26

gerçekleştirme, bireyin mevcut potansiyelinin en üst düzeyde kullanabilme durumudur.

Maslow’a göre, kendini gerçekleştiren bireyler açık ve içten olma, diğerlerini ve kendini

sevme ve kabul etme, savunucu olmama, yaratıcı olma, sorumluluklarının farkında olma gibi

özelliklere sahiptirler.

Maslow’a göre, bireyin herhangi bir basamaktaki ihtiyacını tatmin etmek üzere

güdülenebilmesi için, daha alt basamaklardaki ihtiyaçlarının belli oranlarda tatmin edilmiş

olması gerekmektedir. Örneğin, güvenlik ihtiyacının bireyi güdüleyebilmesi için bireyin ilk

basamaktaki fizyolojik ihtiyaçlarının tatmin edilmesi gerekir. Ancak bu kuram Batı kültürünü

yansıtmakla eleştirilmiştir.

Öğrenme Kuramları

Öğrenme Kuramı, bireyi güdüleyen dışsal uyaranlar üzerinde durmuştur. Bu kurama

göre, güdülenmeyi sağlayan arzu edilen hedef ve ödüllere ulaşmaktır. Birey, gösterdiği bir

davranış sonucunda belirlediği hedeflere ve ödüllere ulaşmışsa bu davranışı tekrarlar, aksi

takdirde davranış tekrarlanmaz. Sosyal Öğrenme Kuramına göre, güdülenmede önemli olan

bireyin ödül alması değil, bireyin ödül almasına neyin neden olduğuna ilişkin görüşüdür. Eğer

kişi ödül almasında kendi yaptığı birşeyin rol oynamadığını düşünüyorsa, gelecekte de bu

davranışlardan bir ödül almayı beklemez. Örneğin, bir iş yerinde çalışan bir birey çok

çalıştığında yüksek maaş, az çalıştığında az maaş alırsa, çalışma temposunun maaşını

etkilediğine inanır.

Sosyal-Bilişsel Kuram

Bu kurama göre, güdüler olayların nesnel özelliklerinden değil, bu olaylarla ilgili

öznel beklentilerden, yani bireylerin olayları algılayışı ve yorumlayışından

kaynaklanmaktadır. Birey gelecekte elde etmeyi beklediği sonuçlar için güdülenir. Kurt

Lewin göre, bireyin içinde bulunduğu durum ile içinde bulunmayı düşündüğü durum

arasındaki uyumsuzluk kişiyi güdüler. Yükleme Kuramına göre, bireyler bir sonuçla

karşılaştıklarında, bu sonucun arkasında ne veya kim olduğunu düşünür. Bir başka deyişle

sorumluluğun kimde olduğunu arar, bunun nedenlerini araştırır. Bu düşünceler gelecekteki

davranışlarını etkiler. Örneğin, bir memur kendi çabalarından dolayı terfi edildiğine

inanıyorsa, gelecekte çaba sarf etmeye devam eder. Buna benzer bir şekilde, Kontrol Odağı

Kavramına göre bireyin başına gelen olayları kim ve neyin kontrol ettiği de bireyin

güdülenmesi açısından önemlidir. Birey, başına gelen olayların kişinin kendisi veya

diğerleri/şans faktörleri tarafından kontrol edildiğine inanabilir. Olayların özelliklerine bağlı

Page 27: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

27

olarak değişkenlik göstermekle beraber, genelde bireyin kendisinin kontrol ettiğine inandığı

durumlarda birey güdülenir, diğer durumlarda güdülenme azalır. Örneğin, birey terfi edilme

durumunu şansa bağlıyorsa gelecekte aynı emeği sarf etmeyebilir.

Gözden geçirilen tüm güdülenme kuramlarının her biri farklı durumlarda bireyin

neden güdülenip, güdülenmediğini açıklaması açısından yararlıdır. Ancak, hepsini de

eleştirmek mümkündür. Hepsi birden karmaşık olan birey güdülenme davranışının bütününü

açıklayabilir.

1.7 Görüşme etiği

Arabulucuların olduğu gibi, psikologların da kendilerine farklı nedenlerle başvuran

danışanları ile görüşmelerinin çerçevesini belirleyen temel ilkeler bulunmaktadır. Bu ilkeler

hem mesleki hem de etik kurallardan oluşmaktadır. Psikologların bağlı olduğu etik ilkeler,

danışanlarını ve kendilerini yasal tehlikelerden ve zarardan korumalarını sağlamaktadır.

Bunun ötesinde etik ilkeler bir görüşmenin nasıl şekilleneceğini de belirlemektedir.

Danışanlarla yapılan bu görüşmelerde gözetilen temel etik ilkeler farklı mesleki kurum ve

tüzel kişilerce de onaylanarak yayımlanmaktadır. Ülkemizde psikologların uymakla yükümlü

oldukları etik ilkeler Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği’nde belirtilmektedir (Benzer

şekilde Psikolojik Danışmanlık Etik İlkeleri, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği

Etik Kurallar kitabında sıralanmıştır). Amerikan Psikologlar Birliği’nin etik kuralları dayanak

alınarak hazırlanan bu ilkelerde genel olarak benimsenen temel ilkeler, arabuluculuk etiği

ilkeleriyle karşılaştırılabilirlik sağlamak üzere aşağıda özetle sıralanmıştır. Görüşme etiğinde

psikologdan gönüllü olarak hizmeti alan kişi danışan (client) olarak adlandırılmaktadır.

Psikologların görüşmeleri boyunca izlemeleri gereken ilkeler

Danışanlarına, yansız, duyarlı ve saygılı davranırlar.

Verecekleri hizmetlerin içeriği, süresi ve ücreti hakkında açık ve anlaşılır bir

anlaşma/kontrat yaparlar.

Danışanı kötüye kullanmamayı, sömürmemeyi garanti ederler.

Danışanlarının kendilerine bağımlı olmaması için gerekli tüm çabayı gösterirler.

Danışanların bireysel bağımsızlıklarını yüreklendirecek her türlü çalışmayı yaparlar.

Danışanları ile diğer insanlara karşı cephe oluşturmazlar.

Danışanları ile duygusal, cinsel yakınlık yaşamazlar.

Page 28: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

28

Danışanlarına değer ve tutum değişikliği aşılayamazlar, empoze edemezler.

Danışanlarının fiziksel ve ruhsal sağlığını korumaya çalışırlar.

Danışanların kararlarını etkilemez, taraf tutmaz ve ikna yöntemleri kullanmazlar.

Gizlilik ve gizliliğin bozulması konusunda danışanlarına bilgi verirler.

Psikologların kendi yeterlilikleri ile ilgili sorumlulukları

Kendi yetkinlikleri, yeterlikleri ve uzmanlıkları sınırları içinde hizmetler verirler.

Kendi ihtiyaçlarının farkında olurlar.

Bilgi, deneyim ve teknik becerilerini düzenli olarak günceller ve geliştirirler.

Gerektiğinde düzenli süpervizyon alırlar.

Danışanlarını kime, ne zaman yönlendireceklerini bilirler.

Psikologların mesleki ve diğer sorumlulukları

Etkinliklerinin ve mesleki becerilerinin devamını sağlamak,

Özel ve sosyal hayatlarını korumak,

Kendi yeterliliklerini izleyerek görüşmenin etkinliğini değerlendirmek,

Kişisel ve mesleki gelişimlerine devam etmek,

Meslektaşlarına ve diğer uzmanlara karşı sorumlu davranmak,

Mesleği ile ilgili kanunları ve kuralları bilmek,

Mesleğinin saygınlığını korumaktır.

1.8 Konuyla İlgili Farkındalık Etkinlikleri

(1.1)

>Öğrenim düzeyleri, yaşları, meslekleri farklı kişilere ‘psikoloji nedir’ ve ‘davranış

nedir’ sorularını sorup aldığınız yanıtları değerlendiriniz. Bu yanıtlar size neler

düşündürüyor? Bu kitapçıkta karşınıza çıkan tanımlarla ne tür benzerlik ve farklılıklar

gösteriyor?

>İnsan bir derneğe niye üye olur? Ne tür biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler bu

davranışı belirler? Tartışınız.

>Arabuluculuk süreci kapsamında davranış kavramını tartışınız. Bir arabulucu olarak

sizin ve arabuluculuk sürecine katılan bireylerin ne tür davranışları süreç için önemli

olacaktır. Tartışınız.

Page 29: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

29

(1.2)

> Farklı davranışları gözlemlediğinizde sizce hangi davranışlar Klasik Koşullanma,

Edimsel Koşullanma ve Sosyal Öğrenme yoluyla öğrenilmiştir? Tartışınız.

> Emniyet kemeri bağlanmadığı sürece giderek şiddeti artan bir sesin sürücüyü

rahatsız etmesi, sürücünün bu sesten kurtulmak için kemer bağlamayı öğrenmesi hangi

pekiştirme sürecine örnek olabilir? Tartışınız.

> Doping yaptığından şüphe duyulan bir sporcunun engellenmesi için, kendisinden

sürekli idrar örneği alınması ve bunun sonucunda sporcunun doping yapmamayı öğrenmesi

hangi pekiştirme sürecine örnek olabilir? Tartışınız.

> Sizce televizyon reklamları en çok hangi öğrenme yaklaşımından yararlanmaktadır?

> Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızın tanıştırdığı başka birine karşı duygunuz nasıl olur?

Olumlu mu? Olumsuz mu? Bunun sebebi nedir?

> Bir arabulucu olarak, şu ana kadar öğrendiğiniz bilgileri göz önünde bulundurarak

tarafların davranışlarını kontrol için hangi teknikleri kullanırsınız?

> Mahkeme sürecinde olumsuz bir durum yaşadığınız birini bir toplantıda

gördüğünüzde tanımamanızın sebebi ne olabilir?

(1.3)

>Yukarıdaki resimde algısal örgütleme ilkelerinden hangisi dikkati çekmektedir?

Belirtiniz.

(1.4)

> Kısa süreli belleğimizle ilgili bir uygulama:

>Gözlerinizi kapatınız.

>Hemen önünüzde bulunan masa (veya sıranın) üstünde bulunan malzemelerin neler

olduğunu gözünüzü açmadan söyleyiniz.

>Bir telefon numarasını daha önce tuşlamış olmak onu hatırlamanıza nasıl yardımcı

oluyor?

Page 30: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

30

> Duruşma anında her iki tarafın aynı olayı farklı anlattığına çok fazla tanık

olmuşsunuzdur. Bu durumun nedenini bu derste anlatılan kavramlardan hangisi ile

açıklarsınız? Tartışınız.

(1.5)

> ÖĞRENCİLER İÇİN FARKINDALIK ETKİNLİĞİ: DUYGULARI DEĞERLENDİRME

Duygularınızda bir değişiklik fark ettiğiniz anda kendinize aşağıdaki soruları sorun.

Ne hissediyorum?

Bu duygunun adı ne?

Bu duyguyu hissetmeme sebep olan ne? Bir kişi mi, olay mı, durum mu, kendi

düşüncem mi?

Bu olay/kişi/durum hakkında ne düşünüyorum? Aklımdan ne geçiyor?

Bu düşüncelerimde ne kadar haklıyım?

Bu duygu yararlı mı zararlı mı?

Yaşadığım olayı ya da durumu farklı bir açıdan değerlendirebilir miyim?

Eğer farklı bir açıdan değerlendirseydim hangi duyguyu hissederdim?

EĞİTMENLER İÇİN SINIF İÇİ ETKİNLİK: DUYGULARI TANIMA VE İFADE

ETME

Küçük kağıtlara sınıftaki öğrenci sayısı kadar farklı duygu isimleri yazın. Mutluluk,

coşku, sıkıntı, üzüntü, iğrenme, utanç, gurur, şaşkınlık, kıskançlık, umut, acıma, iğrenme

vb.

Öğrencileri iki kişilik gruplara ayırın. Oluşturduğunuz çiftlerin karşılıklı oturmasını

sağlayın. Her çiftten bir katılımcıya, üzerinde bir duygu ismi olan kağıdı verin ve

arkadaşına göstermemesini söyleyin.

Duygu kağıdını alan katılımcının kağıdın üzerinde yazan duyguyu hissettiği gerçek ya da

hayali bir olayı, arkadaşına anlatmasını, ancak bu duygu kelimesini söylememesini

isteyin.

İfade edilmek istenen duyguyu anlamaya ve doğru tahmin etmeye çalışmanın diğer çiftin

görevi olduğunu belirtin.

Katılımcı, arkadaşının duygusunu doğru anladığında rolleri değiştirerek etkinliğe devam edin.

________________________________________________________________________

Page 31: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

31

>Etrafınızdaki insanlar tuttuğunuz takım lehine çılgınlar gibi tezahürat yaptığında ne

hissedersiniz? Ya tuttuğunuz takım aleyhine tezahürat yaptıklarında ne hissedersiniz?

(1.6)

>Sizi ve etrafınızdaki kişileri güdüleyen nelerdir? Bu yanıtlar size neler düşündürüyor? Bu

kitapçıkta karşınıza çıkan güdülerle ne tür benzerlik ve farklılıklar gösteriyor? Tartışınız.

>Farklı meslek gruplarını düşünürseniz, bu meslek gruplarına yönelmede ne tür güdüler

önemli rol oynayabilir? Örnek olarak, tıp, hemşirelik, avukatlık, öğretmenlik mesleklerini

düşünebilirsiniz.

>Arabuluculuk sürecini başlatmada ne tür güdüler önemli olacaktır? Bu güdüler kendilerini

nasıl gösterecektir? Tartışınız.

> Sizin bir “arabulucu olma” davranışı göstermenizi sağlayan etmenler neler olabilir?

“Arabulucu olmak” sizin için ne ifade ediyor?

>Aktarılan psikolog meslek etiği ilkelerinden hangisi/hangileri arabuluculuk etiği ilkeleri ile

örtüşmektedir?

1.9 Konunun Arabuluculuk Sürecine Yansımaları

Bu kısımda gözden geçirilen psikolojik kavram ve kuramlar diğer süreçlerde de

olduğu gibi arabuluculuk sürecini etkileyen faktörleri anlamak açısından önemlidir. Aşağıda

bu kavramlardan bazılarının arabuluculuk sürecine yansımaları gözden geçirilmiştir.

Bu kısımda, davranış kavramı bireyin her türlü etkinliği olarak tanımlanmış,

davranışın bireyin gözlenebilen ya da gözlenemeyen açık ya da örtük etkinliklerinin tümü

olduğu vurgulanmıştı. Bu tanım arabuluculuk sürecinde bireylerin davranışlarını bir bütün

olarak düşünmek gerektiğine işaret etmektedir. Yani davranışların yalnızca gözlenen

yönlerine (örneğin bireylerin kullandıkları sözcükler, jest ve mimikler) değil de gözlenemeyen

veya örtük yönlerine (örneğin dile getirilmeyen duygular, düşünceler) odaklanmak süreci

kolaylaştıracaktır. Böyle bir bakış açısı çerçevesinde bir arabulucu, arabuluculuk sürecini tüm

tarafların çıkarları doğrultusunda yönetebilecek ve sonuçlandırabilecektir.

Bu kısımda vurgulanan başka bir konu da yetişkin davranışlarının çoğunluğunun

öğrenme yoluyla edinildiği ve öğrenmenin bir çevrede oluştuğu görüşüydü. Öğrenmenin

mekanik bir süreç olduğu ve bunun temelinde pekiştireç yoluyla şartlanmaların olduğu

vurgulanmış, ancak aynı zamanda davranışların pekiştirme süreçleri olmadan da gözlem

yoluyla öğrenildiği belirtilmişti. Ne şekilde ortaya çıktığı fark etmeksizin öğrenme davranışsal

Page 32: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

32

kalıcı bir değişiklik ortaya koyar. Herkesin davranışsal kalıcı değişikliklere yolaçan

öğrenilmiş davranış kalıpları arabuluculuk sürecinde kendini gösterecektir. Öğrenmede

bireysel farklılıklar da arabuluculuk sürecini etkileyebilir, zorlaştırabilir. Arabulucu veya

taraflardan bazıları koşullanma yoluyla öğrenmeye odaklanırken, diğerleri ise gözlem yoluyla

öğrenmeye odaklanabilir. Bu anlamda tutarsızlıklar süreci etkileyebilir. Örneğin,

arabulucunun veya taraflardan birinin istenilen bir davranışı ancak belirli pekiştireçlere bağlı

olarak gösterme eğilimi bu pekiştirecin olmadığı bir arabuluculuk sürecini olumsuz yönde

etkileyebilir.

Bu kısımda ayrıca algının bir örgütlenme olduğu özellikle algıladığımız şeyin,

nesnenin özelliklerinden çok, duyumların beyin tarafından düzenlenmesi olduğu vurgulanmış

ve algının örgütlenme olduğunu belirleyen yasalar üzerinde durulmuştu. Bu yasalar bireyin

çevresini daha çabuk algılamasına yardım etse de bazı zamanlarda çevresi hakkındaki

farkındalığının olumsuz yönde etkilenmesine yani çevresini yanlış algılamasına yolaçabilir.

Arabuluculuk süreci de aynı şekilde algı ve algı ilkelerinden etkilenebilir. Bireylerarası

farklılıklar da benzerlikler de odaklanılan konuya göre süreci zorlaştırabilir veya

kolaylaştırabilir. Arabulucu bu faktörlerin farkına vararak, mutlak bir gerçeğin, doğrunun

olmadığı görüşünü sergileyerek, tarafların birbirlerini anlamalarını ve çözüm yollarını

bulmalarını kolaylaştırabilir.

Belleğin aktif bir biçimde gelen bilgileri yapılandırdığı, eklemeler ve çıkarmalar

yaptığı, boşlukları uygun biçimde doldurduğu görüşü bu kısımda vurgulanan konularından

biriydi. Bu süreçte ayrıca kültürün belleğin yapılandırmasında etkili olduğu belirtilmişti. Buna

göre arabuluculuk sürecinde taraflar yaşadıkları sorunları olduğu gibi değil, belleğin

yapılandırdığı şekilde anlatacaklardır. Bu süreçte ayrıca, söz konusu durumu taraflar

görüşlerine uygun biçimde uyarlayabilecek veya belleğinden çıkarabilecektir. Bu durum

arabuluculuk sürecini zorlaştırabilecektir. Algıda da olduğu gibi arabulucu bu faktörlerin

farkına vararak ve tarafların bu konuya ilgilerini çekerek tarafların birbirlerini anlamalarını ve

çözüm yollarını bulmalarını kolaylaştırabilir.

Yine bu bölümde güdülenme ile ilgili olarak aktarılan bilgiler arabuluculuk

sürecindeki tüm tarafların davranış ve isteklerinin ardında yatan güdüleri anlamada yol

gösterici olabilecektir.

Page 33: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

33

İKİNCİ BÖLÜM

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ

2.1 Yaşam Boyu Gelişim Dönemleri ve Görevleri

Bireyler kalıtımsal özelliklerine bağlı olarak birbirlerinden farklılık gösterirler. Ancak,

sadece kalıtımsal özellikleri onu diğer bireylerden farklılaştırmaz. Bu süreçte çevre de önemli

bir rol oynar. Birey, sahip olduğu kalıtımsal özellikleriyle çevreyle etkileşim içine girerek

sürekli bir şekilde belirli aşamalardan geçerek gelişir. Gelişim psikologları, gelişimi fiziksel,

sosyal, duygusal, bilişsel ve ahlaki gelişim gibi değişik alanlara ayırarak anlamaya

çalışmışlardır.

Ancak, gelişimin, farklı gelişim alanlarının bir bütünlük içinde birbirlerini etkileyerek

ortaya çıktığı da bilimsel bir gerçektir. Bu çerçevede gelişim psikologları birtakım gelişim

dönemlerine odaklanmışlardır. Bunun temelinde kişilerin belirli yaşlarda, belirli becerilere

odaklandığı dönemler olduğu ve gelişimin yaşamboyu devam eden bir süreç olduğu görüşleri

yatmaktadır. Her dönemde bireylerin kazanmaları gereken beceriler, özellikler ve davranışlar

bulunmaktadır. Bu beceri, özellik ve davranış kümelerine gelişim görevleri adı verilmiştir.

Başarılan gelişim görevleri kişiyi mutlu kılar, çevreyle olumlu etkileşime götürür. Buna

karşılık başarılamayan gelişim görevleri bireyi mutsuz eder, çevresiyle etkileşime girmesini

olumsuz yönde etkiler.

Havinghurst, gelişim görevlerinideğişik yaşam dönemlerine göre ayrıştırmıştır. Bu

doğrultuda büyüme, olgunlaşma, çevre, çevrenin ve bireyin etkileşimi gelişim görevlerini

etkiler. Gelişim, doğum öncesi ve doğum sonrası olmak üzere iki temel aşamada

incelenebilir. Doğum sonrası da kendi içinde, Bebeklik, İlk Çocukluk, Son Çocukluk,

Ergenlik, Genç Yetişkinlik, Orta Yetişkinlik ve İleri Yetişkinlik olmak üzere farklı

dönemlerde gözden geçirilebilir. Bu dönemler bir önceki dönemin edinimlerinin üzerine

kurulurken bir sonraki dönemin edinimlerine zemin oluşturur.

Doğum öncesi dönem

Bu dönem, döllenmeden doğuma kadar olan zaman dilimindeki özellikleri

içermektedir. Döllenmeyle başlayan bu evre, hücre seviyesinden doğaya uyum sağlayabilecek

Page 34: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

34

bir insan konumuna ulaşıncaya kadar geçen 9 aylık süreyi kapsamaktadır. Fiziksel gelişmenin

en yoğun olduğu bu dönem zigot (döllenmiş yumurta) ile başlar ve doğum ile sonuçlanır. Bu

süreçte döllenmiş yumurta embriyo ve fetüs dönemlerinden geçer.

Doğum sonrası dönem

Bebeklik dönemi gelişim görevleri

Bu dönem, doğumdan başlayıp yaklaşık iki yaşına kadar devam eden zaman dilimini

içerir. Bu dönemin en önemli özelliği çocuğun yetişkinlere bakım ve denetim açısından

bağımlı olmasıdır. Bu dönemin bir başka önemli özelliği de fiziksel gelişimin en hızlı olduğu

dönem olmasıdır. Çocuk bu dönemde nefes almayı, emmeyi, katı yiyecek yemeyi, fiziksel

çevredeki değişikliklere uyum sağlamayı öğrenir ve dışkı kontrolünü edinmeye başlar.

İlk çocukluk dönemi gelişim görevleri

Bu dönem yaklaşık iki yaş civarında başlayıp okul yıllarına kadar süren zaman

dilimini içerir. Bu dönem genel anlamda okula hazırlık dönemidir. Bebeklik dönemindeki

hızlı fiziksel gelişime karşın bu dönemde fiziksel gelişim yavaşlar ve yetişkinlere bağımlılık

büyük ölçüde azalır. Ancak, çocuk özbakım becerilerini (örneğin, kendi kendine yemek

yiyebilme, üstünü giyinebilme) kazanır, konuşmayı ve yürümeyi öğrenir. Aynı zamanda

doğruyu, yanlışı ayırt etmeye, farklı yaş gruplarıyla iletişim ve yakın ilişkiler kurmaya,

cinsiyet farklılıklarını anlamaya, cinsel kimliğini kazanmaya ve toplumsal rolleri öğrenmeye

başlar.

Son çocukluk dönemi gelişim görevleri

Bu dönem fiziksel gelişimin en yavaş olduğu dönem olup yaklaşık ilköğretim

yıllarının birinci kademelerini kapsayan dönemdir. Dolayısıyla bu dönemde çocuk eğitim

öğretim faaliyetlerine odaklanır ve çocuk için sosyalleşme ve başarı arzusu öncelik taşır.

Akademik açıdan okuma, yazma, dört işlem ve hesaplama dahil olmak üzere temel becerileri

geliştirir ve zaman kavramlarını tanır. Bilişsel açıdan çocuk algıları doğrultusunda akıl

yürütebilir, ancak düşünme becerisi somut özellikler taşır. Sosyal açıdan, çocuk cinsiyetine

uygun davranışları öğrenir. Ayrıca, kendine ve diğer kişilere, gruplara karşı tutum ve

kişilerarası ilişkilerini geliştirir. Bu dönemdeki diğer gelişim görevleri, kişisel bağımsızlığını

kazanmak ve ahlaki açıdan, değerler ve vicdan sistemi geliştirmeye başlamaktır. Örneğin, bu

dönemde çocuk kendi başına karar verebilir ve davranışlarının sorumluluğunu alabilir.

Page 35: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

35

Ergenlik dönemi gelişim görevleri

Bu dönemin başlangıcı ve bitişi cinsiyete göre farklılık gösterir. Yaklaşık olarak bu

dönem kızlarda 11, erkeklerde 13 yaş civarında başlar ve kızlarda 18, erkeklerde 20

yaşlarında biter. Fiziksel büyümenin tekrardan hızlandığı bu dönemde, ergen cinsel

olgunluğa erişir. Örneğin, bu dönemde boy ve ağırlık artar. Bilişsel açıdan bu dönemde

önemli değişiklikler de oluşur. Örneğin, ergen düşünmek için düşünür; felsefeye, toplumsal

içerikli konulara merak sarar. Ergenin, sosyal ve duygusal açıdan toplumsal sorumluluk alma

isteği artar. Bu dönemde ayrıca ergen, cinsiyet rollerini benimser, cinsel kimlik kazanır,

duygusal bağımsızlığını kazanır. Bu dönemdeki diğer gelişim ödevleri bir mesleğe doğru

yönelmek, hazırlanmak ve hem cins ve karşı cins akranlarıyla olgun ilişkiler kurabilmektir.

Ahlaki açıdan, ergen kendine özgü değerler geliştirmeye ve yaşama felsefesi oluşturmaya

başlar.

Genç Yetişkinlik Dönemi Gelişim Görevleri

Bu dönem, ergenliğin sonu itibariyle yaklaşık otuz yaşına kadar devam eden zaman

dilimini kapsar. Bu dönem, bireyin ekonomik özgürlüğünü kazandığı, kariyerini geliştirdiği

ve toplumda aktif bir rol aldığı bir dönemdir. Eş seçimi, aile kurma ve çocuk yetiştirme bu

dönemdeki diğer gelişim görevleridir.

Orta Yetişkinlik Dönemi Gelişim Görevleri

Bu dönem, otuzlu yaşlardan yaklaşık altmışlı yaşların ortasına kadarki yılları kapsar.

Bu yıllar içerisinde birey, ailevi sorumluluklar üstlenir, kariyerinde ilerler ve toplumsal

sorumlulukları artar. Bu dönemin diğer bir gelişim görevi bireyin kendinden sonra gelen

kuşaklara rehberlik ve yardım etmesi ve destek vermesidir. Dönemin sonunda birey gelişim

görevleri olarak duygusal bağlarıyla bütünleşmiş bir kişi olarak hayatına devam etmeye,

emekliliğe hazırlanmaya ve yaşlanmaya uyum sağlamaya başlar.

İleri Yetişkinlik Dönemi Gelişim Görevleri

Bu dönem yaklaşık altmışlı yaşların ortasında başlayıp ölüme kadar süren dönemdir.

Bu dönemde bireyin iş yaşamı ve kariyeri genellikle sonlanmış veya yavaşlamıştır.

Muhtemelen fiziksel gücü de azalmıştır. Birey, ayrıca, ailede yaşanan kayıplarla başa çıkmaya

Page 36: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

36

çalıştığı ve yaşamı gözden geçirdiği bir dönemdedir. Azalan bilişsel ve fizyolojik güce uyum

sağlama da bu dönemin bir diğer gelişim görevidir.

2.2 Bağlanma

Bebek, kendine bakabilme yeteneği olmadığı için bağlanma güdüsünü hayatının ilk

yıllarında ve bebek-ebeveyn etkileşimi sonucunda öğrenir. Bağlanmanın temelinde bebeklerin

bir yetişkinin bakımı ve koruması olmadan yaşamayacakları görüşü yatmaktadır. Bebekler 6-

7. aylarda bağlanma davranışını kendi seçimlerine bağlı olarak kendisiyle yakınlık kurmak

istedikleri ve kendisinden ayrı kalmaya itiraz ettikleri bir tek kişiye yöneltirler. Bağlanma

davranışı birtakım süreçlere bağlı olarak gelişir. İlk olarak, yetişkin tarafından verilen bakım

bir etki-tepki sistemi şeklinde düzenlenir. Örneğin, bebek ağladığı zaman ebeveynin bebeği

rahatlatması, bebek gülümsediği zaman ebeveynin bebeği ödüllendirmesi gibi.İkinci olarak,

bebek rahatlık, sıcaklık ve doyum gibi olumlu duyguları bakım veren kişiyle geliştirdiği ilişki

çerçevesinde yaşar. Üçüncü olarak, bakım veren kişiyle birlikte olma, bebek için tek başına

olumlu duygular uyandıran bir durum haline gelir.

Bebeğin bağlanma davranışının yöneltileceği kişi genellikle sıkıntı, korku ya da

örselenme işaretlerine olumlu ve kaliteli tepki veren kişidir, yani bakıcısıdır. Bakıcı başlıca

anne olmak üzere bir ebeveyn olabileceği gibi çocukla kan bağı olmayan bir kişi de olabilir.

Böylelikle bakıcı böyle durumlarda bebeği rahatlatır ve yeniden güvende hissettirir; yani

bakım veren güvence üssü işlevi görür. Bowlby’e göre, bağlanma ilişkisinin üç temel işlevi

mevcuttur: yakınlığı koruma, yakınlarda kalma ve ayrılıklara direnme.

Yine Bowlby’e göre, bebekler üç farklı şekilde bağlanma davranışı geliştirebilir:

güvenli bağlanma, kaygılı/kaygısız bağlanma ve kaygılı/kaçınmacı bağlanma.

Güvenli olarak bağlanmış bebekler bakıcılarıyla birlikteyken yakınlık ve rahatlık

duygularını yaşayan ve keşif sonrası bakıcılarıyla paylaşımlar yaşayabilen bebeklerdir.

Yapılan deneysel araştırmalarda güvenli bağlanmış bebek bakım verici deney odasından

çıktığında huzursuz olmuş, geri döndüğünde rahatlamış ve bakıcının yanındayken aktif keşif

davranışları göstermiştir.

Kaygılı/kararsız olarak bağlanan bebekler bakıcılarının davranışlarına tutarsız tepki

veren bebeklerdir. Örneğin bu bebekler bakıcıları için bazen ulaşılamaz olmuşlar, bazen de

bakıcılarına tepkisiz kalmışlardır. Deneysel araştırmalarda bu tür bağlanmış bebeklerin

bakıcılarına karşı kaygı ve kızgınlık duyguları sergiledikleri gözlenmiş. Ayrıca, zihinleri

bakıcıları ile meşgul olduğundan, aktif keşif davranışları gösterememişlerdir.

Page 37: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

37

Kaygılı/kaçınmacı bağlanmış bebekler bakıcılarının kendilerini rahatlatma çaba veya

arzularını tutarlı bir şekilde reddetmişlerdir. Deneylerde ise bu şekilde bağlanmış bebekler

bakıcıların deney odasını terketmelerinden huzursuz olmamışlardır. Ayrıca, bakıcıları ile

fiziksel temastan kaçınmışlar ve aktif olarak keşfe girişmişlerdir.

Bağlanma davranışı bebeklikte gelişmesine rağmen bireyin davranışlarını yaşam boyu

etkilediği ve bağlanmanın dinamiklerinin yaşam boyu nispeten aynı kaldığı düşünülmektedir.

Bir başka deyişle, bakım verenlere güvenli bağlanmış bebekler, akranlarıyla da güvenli

bağlanmalar yaşamaya meyilli olacaklardır. Buna karşılık bakım verenlere kaygılı bağlanmış

çocuklar yetişkin ilişkilerinde bağlanma açısından sıkıntı yaşayabileceklerdir.

Nitekim, çocuk bağlanmalarının yetişkinlikte kendilerini nasıl gösterdikleri konusunda

çalışmalar yapılmış, Dört Kategorili Bağlanma Modeli ortaya atılmıştır. Bu modelin öncüleri

Bartholomew ve Horowitz’tir. Bu modelin temelinde bireylerin kendilerine ve başkalarına

yönelik olumlu ve/veya olumsuz değerlendirmeleri olduğu görüşü yatar. Bu

değerlendirmelere göre dört yetişkin bağlanma şekli mevcuttur: güvenli, saplantılı (kaygılı-

kararsız), kayıtsız (kaygısız-kaçınmacı) ve korkulu (kaygılı-kaçınmacı)(Bknz. Şekil 1).

Başkaları Modeli

Kaçınma

Düşük (Olumlu) Yüksek

(Olumsuz)

Benlik

Modeli

Kaygı

Düşük (Olumlu) GÜVENLİ KAYITSIZ

Yüksek(Olumsuz) SAPLANTILI KORKULU

Şekil 1. Dört Kategorili BağlanmaModeli’nde Temel Bağlanma Boyutları ve Kategorileri

(Bartholomew ve Horowitz, 1991)

Güvenli olarak bağlanan yetişkinler, diğer bireylerle kolay ilişki kurabildikleri gibi,

yeni sosyal çevrelere uyum sağlamakta güçlük çekmezler ve kendilerine ve diğer bireylere

saygı duyarlar. Saplantılı (kaygılı-kararsız) bir şekilde bağlanan yetişkinler, diğer kişileri

Page 38: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

38

değerli görmelerine rağmen, ilişkilerinde takıntılıdırlar ve kendilerini değerli hissetmezler.

Kaçınmacı ve kayıtsız bir şekilde bağlanan bireyler, ilişkilerini gereksiz gördükleri ve bunlara

kayıtsız oldukları gibi, kendilerini ve diğer bireyleri değersiz görürler. Kaçınmacı ve korkulu

bir şekilde bağlanan bireyler, kendilerine güvenmedikleri gibi, diğer bireylerin de güvenilmez

ve reddedici olduklarını düşünürler. Kendilerini ve diğer bireyleri değersiz görürler. Bu

olumsuz değerlendirmelerin temelinde reddedilmek yatar.

Ayrıca tek yönlü veya tamamlayıcı olan çocuk bağlanmalarına karşın yetişkin

bağlanmaları karşılıklıdır. Örneğin, bir bebek güvenlik arar, güvenlik vermez. Yetişkin

bağlanmasında her bir kişi aynı zamanda bakım veren ve bakım alan kişi olabilir, her bir kişi

güvenlik sağlayabilir. Çocuk bağlanmaları fiziksel temas gibi dışsal gözlenebilir etkileşimler

gerektirir. Oysa yetişkin bağlanmalarında etkileşimler daha çok inanç ve beklentilerle

alakalıdır. Çocuk bağlanmalarında bağlanılan kişi genelde bir ebeveyndir, yetişkin

bağlanmalarında bağlanılan kişi genelde bir akrandır. Bağlanma davranışını çocuk ve

yetişkinlerde benzer gereksinimler (örneğin, kaygı ve sıkıntı) güdülemekle beraber, yetişkin

bağlanmalarında diğer gereksinimler (örneğin romantizm, sosyal, cinsel gereksinimler)

bağlanma davranışını güdülemektedir. Çocuk bağlanmalarında olduğu gibi olumlu tepkisellik

yetişkin bir bireyin bağlanma kişisini seçmesinde önemli rol oynar. Bir yetişkin ilişkisi ille de

bir güvence üssü oluşturmaz. Çocuklar genelde yaşamları boyunca ebeveynlerine bağlı

kalırlar. Ancak, akranlar arası bağlanma iç ve dış faktörlerden etkilenebilir. Bazı durumlarda

ancak uzun bir dönemden sonra bir güvence üssü oluşturabilir.

Yetişkin bağlanmalarında olumlu tepkiselliğin yanında bağlanılan kişinin

ulaşılabilirliği ve gereksinimleri karşılayıp karşılayamayacağı önemli bir kriter olarak

düşünülebilir. Bağlanma kuramları bağlamında ilişkide yaşanan doyum, rahatlık, bakım ve

cinsel doyum ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmamasına bağlıdır. Bu önemli ölçüde eşlerin

ilişkiye getirdiği beklentilere bağlıdır. Örneğin, güvenden yoksun bir yakın ilişkiler geçmişi

olan bir kadın, erkek-kadın ilişkilerindeki beklentilerini düşürebilir. Bunun sonucunda biraz

güven sağlayan bir evliliği, rahatlık, bakım ve cinsel doyum ihtiyaçlarını karşılamasa da

sürdürebilir. Buna karşılık, güvenli yakın ilişkiler geçmişi olan bir kadın evliliğini güven hissi

uyandırmadığı için sonlandırabilir.

Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi güven yetişkin bağlanmalarının da temelini

oluşturmaktadır. Güven duygusu, duygu paylaşımını, yakınlığın gelişimini ve gereksinimlerin

dile getirilmesini sağlar. Doyurucu ilişkilerde çatışma olsa bile, güven, çiftlerin yapıcı bir

biçimde tartışabilmelerine ve etkili problem çözme davranışlarını göstermelerine zemin

Page 39: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

39

hazırlar. Buna karşılık, bir beraberlikte karşılanamayan rahatlık, bakım ve cinsel doyum

ihtiyaçları çatışma çözümünü güçleştirir.

Bağlanma kuramları doyurucu olmayan bir ilişkinin varlığını sürdürmesine katkıda

bulunabilecek ek bir etmene de işaret etmektedir. Bu etmen, bağlanma kişisinden ayrılığın söz

konusu olduğu durumda kaygı tepkisidir. Doyurucu olmayan, yük olmaya başlamış bir

beraberlik, ayrılık sonrası yaşanabilecek kaygı hissinden dolayı sürdürülebilir.

Bir ilişki bağlamında farklı gereksinimler ilişkinin farklı dönemlerinde önem kazanır.

Bir beraberliğin ilk zamanlarında cinsel tutku güdüleyici güç olmuş olabilir. Zamanla diğer

gereksinimler, örneğin, uzun süreli bakım ve destek sağlayan güvence üssü ihtiyacı ön plana

çıkabilir. Eğer diğer gereksinimler karşılanmazsa beraberlik sona erebilir. Bir başka deyişle,

cinsel tutku gücünü kaybedip eşini güvence üssü olarak hissetmek isteyen bir eş bunu

bulamazsa doyumsuzluk yaşayacak ve ilişkinin bu noktasında beklentileri ve seçenekleri

önemli bir rol oynayacaktır.

2.3 Soyut Düşüncenin Gelişimi

Bilişsel gelişim, bireylerin kendilerini, diğer kişileri ve dünyayı algılamaları için

gerekli zihinsel süreçlerin gelişmesi anlamına gelir. Jean Piaget, tüm çocukların bilişsel

gelişimlerini tamamlamaları için bir takım gelişim aşamalarından sırasıyla geçmeleri

gerektiğini öne sürmüştür. Piaget’ye göre bireyler tüm gelişim dönemlerinden geçerler.

Atladıkları aşamalar olmaz, ancak her bireyin gelişim dönemlerine başlama ve tamamlama

yaşları farklılaşabilir. Piaget’ye göre bu dönemler, Duyusal Motor Dönemi, İşlem Öncesi

Dönemi, Somut İşlemsel Dönemi ve Soyut İşlemsel Dönemi içerir.

Duyusal motor dönem

Bu dönem doğum itibariyle yaşamın yaklaşık ilk iki yılındaki zihinsel gelişimi

kapsamaktadır. Bu dönemde bebekler dünyayı ve diğer kişileri refleksler ve fiziksel tepkiler

yoluyla algılarlar. Bunu yaparken bebekler dokunur ve ağzını kullanırlar. Bu dönemdeki

önemli gelişim adımlarından biri nesnelerin devamlılığı kavramını edinmektir. Bu kavram bir

nesne yer değiştirdiği zaman bile bu nesnenin var olmayı sürdürdüğü gerçeğine

dayanmaktadır. Örneğin, annenin çocuğunun oyuncağını avucunda saklandığını düşünürsek,

annesi bu oyuncağı başka bir yere saklasa da, çocuk bunu buluncaya kadar

rahatlamayacaktır.Diğer gelişim adımları yabancıya olan rahatsızlık hissi ve hedefe yönelik

hareketler geliştirme, neden-sonuç ilişkisi kavramını edinme ve taklit etme ve oyun oynama

becerilerini geliştirme olarak özetlenebilir.

Page 40: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

40

İşlem öncesi dönem

Bu dönem iki yaştan yaklaşık 7 yaşına kadarki dönemdeki zihinsel gelişimi

kapsamaktadır. Bu dönemde çocukların düşünceleri ve konuşmaları ben merkezcidir. Ayrıca,

çocuklar bu dönemde mantık kuralları yerine, sezgilerine dayalı olarak akıl yürütürler.

Somut işlemsel dönem

Bu dönem yedi yaştan yaklaşık 11 yaşına kadarki dönemdeki zihinsel gelişimi

kapsamaktadır. Bu dönemdeki önemli gelişim adımlarından biri sayı, kütle ve ağırlık

korunumu, yani değişmezliği kavramını edinmektir. Diğer bir gelişim adımı da nesneler ve

somut olaylar, yaşantılar üzerinde mantık yürütme ve somut benzerlikleri kavramabecerilerini

geliştirmesidir. Örneğin bu dönemdeki bir çocuk bir problemi, somut nesnelere dayalı olarak

ve şimdi ve burada oluyormuş gibi çözer.Diğer bir gelişim adımı da başkalarının da

düşünceleri olabileceği gerçeğini algılamaya başlamak yani benmerkezcilikten kurtulmaktır.

Soyut işlemsel dönem

Bu dönem 12 yaş ve üstündeki yaşam dönemini içermektedir. Bu dönemde çocuklar

yetişkinler gibi soyut düşünme becerisini geliştirir.Soyut kavramları anlamaya, soyut

düşünceleri analiz etmeye, sentezlemeye ve değerlendirmeye başlar. Böylelikle çocuk

problemleri daha mantıksal olarak çözmeye başlar ve düşünce yapısı bilimselleşir. Bir başka

deyişle çocuk göreceli ve karşılaştırmalı düşünmeye başlar, düşüncede tümdengelim gibi

mantıksal ayırımlar yapabilir ve olasılık anlayışını geliştirir. Bir durumu yalnızca bir açıdan

değil birçok açıdan ele alabilme, olasılıkları dikkate alma, fikir üretebilme yeteneklerini

geliştirmeye başlar.Ancak,ergenlik benmerkezciliği görülür.Diğer bir gelişim adımı ahlak

anlayışında temel değişikliklerin oluşmasıdır. Bu dönemde, ergenler ileriye dönük,

varsayımsal ve ideolojik sorunlarla ilgilenir.

Piaget’ye göre bireyin içinde yaşadığı toplum ve sosyal çevre bireyin bilişsel

gelişimini etkiler. Birey bir aşamadan diğerine, düşünce tarzı yetersiz kaldığı ve çevreye

uyum sağlayamadığı için geçer. Ayrıca, Piaget’ye göre her birey Soyut İşlemler Dönemine

ulaşamaz. Bunun nedeni ihtiyaç eksikliği ve sosyal çevre koşullarıdır. Örneğin, bireyin sosyal

çevresi kendisinin soyut düşünmesini gerektirmiyorsa, birey soyut düşünme yeteneği

geliştirmeyebilir.

Page 41: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

41

2.4 Kohlberg’in Ahlak Gelişimi Modeli

Ahlak kuralları toplumdan topluma, hatta aynı toplumdaki farklı gruplar içerisinde

farklı anlamlarda kullanılabilir ve değişiklik gösterebilir. Genel anlamda ahlak nedir sorusu

sorulduğunda bir takım boyutlar akla gelebilir: doğruyu yanlıştan ayırmak, doğru yanlış

ayırımına göre davranmak ve davranışların niteliğine göre onur, suçluluk duygusu gibi farklı

duygular yaşayabilme yeteneği.

Ahlak gelişimi, bireyde var olan değerler sisteminin gelişimsel bir süreç içinde ortaya

çıkmasına denir. Kohlberg’e göre ahlak bilişsel bir yapıdır. Bu bilişsel yapı hak, haksızlık,

doğru, yanlış, iyi, kötü konularıyla ilgili yargılama, karar verme ve bunlar doğrultusunda

davranışı yönlendirmeyi içerir. Ahlaki gelişim, bireyin toplumsallaşma süreci içinde, iyiyi

kötüyü ayırt etme konusunda bir bilinç geliştirmesi ile alakalıdır.Ahlaki gelişim, bireyin,

toplumun kuralları ve gelenekleri çerçevesinde kendisini denetleyebilmesine yardım eder.

Kohlberg üç düzeyli altı evreli bir ahlaki gelişim modeli öne sürmüştür. Kohlberg’e

göre ahlak gelişimi aşamaları hiyerarşik bir sıra izler ve aşamalarda herhangi biri atlanarak

daha üstteki düzeylere ulaşılamaz. Her evre farklı düşünme biçimlerini içerir.Kohlberg’in

modeli ahlak gelişiminin, bir bireyin iyi ve kötüyü kendi davranışına getireceği yarar

üzerinden değerlendirmesinden başlayıp, kendi ahlaki ilkelerini geliştirmelerine dek süregelen

bir süreçten oluştuğunu öne sürer.

I. Düzey: Gelenek Öncesi Düzey

Bu düzeyde birey ben-merkezci ahlak yaklaşımına sahiptir. Yani, birey başkaları

tarafından geliştirilmiş kuralların varlığını tam olarak kavrayamaz. Bu düzey 10 yaşlara kadar

sürer. Ancak, kimi yetişkin bireyler de bu düzeydeki ahlak yaklaşımına sahip olabilir. Bu

düzeyde temel olan kişinin kendi gereksinimlerini doyurması yönünde davranmasıdır. Bireyin

kendi çıkarları ön plandadır. Bu düzeydeki bireyler davranışlarının sonuçları ile ilgilenir ve

cezalandırılmamak için otoriteye uyar. Bu düzeyde birey ceza görmeyeceğine inanırsa

kuralları çiğneyebilir. Çevrede trafik polisi yoksa kırmızı ışığın ihlal edilmesi, buna örnek

olarak verilebilir. Bu düzeyde işlenen suçun önemine yönelik algı ve verilen zararın sonuçları

doğru orantılıdır. Örneğin, kazancı fazla olan bir bakkaldan bir paket çikolata çalınırsa suç

işlenmiş olmaz.

Page 42: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

42

1. Evre: İtaat ve Ceza Eğilimi

Bu evrede birey iyi-kötü veya doğru-yanlış gibi yargılamaları olayların sonuçlarına

göre değerlendirir. Bir başka deyişle bir davranışın iyi veya kötü olduğu otoritenin ve/veya

yetişkinlerin bunu nasıl algıladığına bağlıdır. Yani dışa bağlı bir yargılama söz konusudur.

Örneğin, bir davranış ceza alıyorsa bu davranış yanlıştır. Bireyler cezadan kaçınmak için

otoriteye itaat eder ve diğer kişilere ceza vermekten kaçınır.

2. Evre: Saf Çıkarcı Eğilim

Bu evrede birey doğruya ve yanlışa çıkarcı bir anlayışla karar verir. Bu evrede birey

ihtiyaçları karşılandığı sürece kurallara uyar. Başkalarının gereksinmelerini göz önüne

bulundurmakla birlikte ön planda olan kişinin kendisidir ve amaç isteklerini tatmin etmektir.

Burada önemli olan; adil bir biçimde alış-veriş yapmaktır.

Bu iki evre arasındaki en önemli fark ikinci evredeki bireylerin birinci evredeki

bireylere karşılık, zaman zaman kendileri dışındaki bireylerin de gereksinimlerini dikkate

almalarıdır. Ancak bunu çıkarcı bir şekilde yaparlar. Örneğin, ‘Sen benim sırtımı kaşı, ben de

seninkini’ atasözüne uygun davranırlar.

II. Düzey: Geleneksel Düzey

Bu düzey 9-14 yaş aralığındaki bireylerin ahlaki yargılamalarını tanımlamaktadır. Bu

düzeyde empatik düşünce ön plandadır. Ahlaksal muhakeme geleneksel sosyal düzeni koruma

ve toplumsal beklentiler temelli yapılır. Bir önceki düzeydekinin aksine toplumsal düzen,

ortak duygu, uzlaşı ve beklentiler ön plandadır.

3. Evre: İyi Çocuk Eğilimi

Bu evrenin amacı iyi olmak, ait olunan grubun beklentilerine ve kurallarına uygun

davranmaktır. Böylelikle grubun hoşuna gitme ön plandadır. Kişiye yakın olanlar evlat,

kardeş, arkadaş gibi belirli kişilerin beklentilerine uygun davranmak doğru kabul edilir.Birey

güveni, bağlılığı korumak için kolay kolay grup dışına çıkmaz.

4. Evre: Kanun ve Düzen Eğilimi

Bu evrede bireylerin toplumun kurallarına ve yasalarına uygun davrandıkları gözlenir.

Bu evrenin amacı toplum düzeninin korunmasıdır. Kanunlar soru sorulmaksızın izlenir.

Kanunlara uymayanlar asla onaylanmazlar. Toplumsal kurallar ve toplumun onayı ön

Page 43: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

43

plandadır. Bu evredeki birey için yasaları ve toplumsal düzeni tartışmak onları ortadan

kaldırmak anlamına gelmektedir. Hukuk aynı zamanda hem toplumun, hem grubun, hem de

kurumun hizmetindedir görüşü kabul edilir. Pek çok yetişkin genelde bu dönemde kalır.

III. Düzey: Gelenek Ötesi Dönem

Bu düzey 14 yaş ve üstündeki bireylerin ahlaki yargılamalarını tanımlamaktadır.

Bireyin diğer bireylerden bağımsız olarak izlemek istediği ahlak ilkelerini seçtiği ve kendine

özgü yargı ve değer sistemi geliştirdiği düzeydir. Bu düzeyde evrensel geçerliliği olan ahlak

kuralları, evrensel değer ve hukuki anlaşmalar ön plandadır. Bazı bireyler bu düzeye

ergenlikte veya yetişkinlikte ulaşabilir ya da hiçbir zaman ulaşamaz.

5.Evre: Sosyal Sözleşme ve Anlaşmalara Uyma Eğilimi

Bu evrede, kanunların kullanımı ve değerleri göreli ve topluma özgüdür görüşü

yaygındır. Ayrıca, birey bu evrede kanunları demokratik olarak değiştirebileceğine inanır.

İnsan hakları gözetilerek konulmuş kural ve yasalara uygun davranma ön plandadır. Bu

evrede doğru davranış insan hakları ve ilkelerine ve toplum yararı gözetilerek toplum

tarafından incelenip kabul edilmiş ilkelere uymaktır. Kurallar grubun kurallarına ters düşse

bile korunur. Yasal görüş kabul edilmekle beraber, topluma daha fazla yarar sağlayabilmek

için yasaların değişebileceğine inanılır. Bireye zarar veren bir yasa değiştirilmeye çalışılır. Bu

dönemde tüm insanların özgürlüğü ve eşitliği gibi soyut kavramlar önem kazanır.

6. Evre: Evrensel İlkeler

Bu evrede artık kanunların da üstünde olan adalet, eşitlik vb. soyut ilkelerin

kavramlaştırılması yapılır. Bireylerin hakları ve yaşamı değerlidir. Birey ahlak ilkelerini

kendisi seçip oluşturur. Bu ilkeler adalet, eşitlik, insan hakları gibi soyut üst düzey değerlere

dayalıdır. Bu ilkeleri ihlal eden kanunlara uyulmamalıdır. Çünkü bireyin ve adaletin yasaların

ve toplumsal düzenin üstünde olduğu görüşü kabul edilir.Bu evrede birey doğruya ve yanlışa

kendi vicdanına ve kendi ahlak ilkelerine bağlı olarak karar verir.Kendi ahlak ilkeleri adalet

ilkelerini ve insan haklarını içermektedir.

Bilişsel gelişimde de olduğu gibi, Kohlberg’e göre bireyin içinde yaşadığı toplum ve sosyal

çevre bireyin ahlaki gelişimini etkiler. Kültürel faktörler ahlak gelişimini hızlandırabilir,

yavaşlatabilir veya durdurabilir. Ayrıca, yine Kohlberg’e göre her birey ahlaki gelişimin 5. ve

6. evrelerine ulaşamayabilir. Bunun nedeni ihtiyaç eksikliği ve sosyal çevre koşullarıdır.

Page 44: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

44

2.5 Konuyla İlgili Farkındalık Etkinlikleri

(2.1)

> Etrafınızdaki farklı yaş gruplarındaki bireyleri gözlemlediğinizde gelişim görevlerini ne

kadar yerine getirmişlerdir? Bu gelişim görevlerinin tamamlanmasını engelleyen faktörler

sizce nelerdir? Tartışınız.

> Farklı yaş gruplarına ait gelişim görevleri arabuluculuk sürecini nasıl etkiler? Tartışınız.

(2.2)

> Öğrenim düzeyleri, yaşları, meslekleri farklı kişileri gözlemlediğinizde ne tür bağlanma

örüntüleriyle karşılaşıyorsunuz? Bu örüntülerin nedenleri nedir? Bu kitapçıkta karşınıza çıkan

örüntülerle ne tür benzerlik ve farklılıklar gösteriyor?

> Farklı bağlanma örüntüleri arabuluculuk sürecini nasıl etkiler? Tartışınız.

(2.3)

> Öğrenim düzeyleri, yaşları, meslekleri farklı kişileri gözlemlediğinizde düşünme tarzları

açısından ne tür benzerlik ve farklılıklar göstermektedirler? Tartışınız.

> Farklı düşünme tarzları arabuluculuk sürecini nasıl etkiler? Tartışınız.

(2.4)

> Öğrenim düzeyleri, yaşları, meslekleri farklı kişileri gözlemlediğinizde doğru ve yanlışı

nasıl ayırt ettiklerini düşünüyorsunuz? Tartışınız.

> Farklı ahlaki yargılama tarzları arabuluculuk sürecini nasıl etkiler? Tartışınız.

> Uygulama: Avrupa’da bir kadın az görülen bir tür kanser hastalığından ölmek üzeredir.

Aynı kentte bulunan bir eczacının keşfettiği radyumun bir türü olan ilaç onu kurtarabilecektir.

Eczacı, ilacın maliyetinin on kat fazlası olan 2000 dolar fiyat talep etmektedir. Hasta kadının

kocası Heinz, tanıdığı herkesten borç alarak ancak 1000 dolar toplayabilmiştir. Heinz

eczacıya, karısının ölmek üzere olduğunu söyleyerek, ondan ilacı ya daha ucuza vermesini, ya

da paranın yarısını daha sonra vermeyi önerir. Fakat eczacı, ‘bu ilacı ben buldum ve para

kazanmak istiyorum’ der ve Heinz’in önerisini kabul etmez. Bunun üzerine çaresiz kalan

Heinz, bir gece eczaneye gizlice girerek ilacı çalar.

Heinz ilacı çalmalı mıydı? Çalmamalı mıydı? Neden böyle yapmalıydı veya

yapmamalıydı? Nedenlerinizi, gerekçelerinizi açıklayınız.

Page 45: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

45

2.6 Konunun Arabuluculuk Sürecine Yansımaları

Bu kısımda bireylerin belirli yaşlarda, belirli becerilere odaklandığı dönemler olduğu

ve her dönemde bireylerin kazanmaları gereken beceriler, özellikler ve davranışlar bulunduğu

vurgulanmıştı. Kazanılan özellikler, beceriler bireyleri mutlu kılar ve çevreyle olumlu

etkileşimi kolaylaştırır. Buna karşılık kazanılmayan özellikler, beceriler, başarılamayan

gelişim görevleri bireyi mutsuz eder ve çevresiyle etkileşimini olumsuz yönde etkiler.

Arabuluculuk sürecine farklı gelişim dönemlerinde olup farklı gelişim görevlerini yerine

getirmeye çalışan arabulucu veya taraflar katılabilir. Bu farklı gelişim görevleri arabuluculuk

sürecini etkileyebilir. Örneğin, Genç Yetişkinlik döneminde olup, ekonomik özgürlüğünü

kazanmaya ve kariyerini geliştirmeye çalışan bir tarafın güdüleri ve beklentileri Orta

Yetişkinlik Döneminde olup, ailevi sorumlulukları üstlenen, kariyerinde ilerlemiş ve

toplumsal sorumlulukları artmış, kendinden sonra gelen kuşaklara rehberlik ve yardım etmek

ve destek vermek isteyen bir tarafın beklentilerinden farklı olacaktır. Arabuluculuk sürecinde

bu farklılıklara odaklanmak ve bu farklılıkları gözeterek tarafların kendi çözüm yollarını

bulmalarına yardım etmek yararlı olabilir.

Bu kısımda ayrıca bağlanma davranışı üzerinde durulmuş ve bu davranışın bebeklikte

gelişmesine rağmen yaşam boyu bireyin davranışlarını etkilediği ve bağlanmanın

dinamiklerinin yaşam boyu nispeten aynı kaldığı belirtilmişti. Buna göre, bakım verenlere

güvenli bağlanmış bebekler, akranlarıyla da güvenli bağlanmalar yaşamaya meyilli olacakları

gibi yetişkinlikte de diğer bireylerle kolay ilişki kurabilecekleri ve yeni sosyal çevrelere uyum

sağlamakta güçlük çekmeyecekleri vurgulanmıştı. Arabuluculuk sürecinde de güvenli

bağlanan tarafların çözüm yollarına odaklanırken uyumlu davranışlar sergileyecekleri, diğer

tarafların duygu ve düşüncelerine saygı gösterecekleri ve aynı davranışı da diğer taraflardan

bekleyecekleri öngörülebilir. Saplantılı (kaygılı-kararsız) bir şekilde bağlanan yetişkinler,

arabuluculuk sürecinde arabulucu veya diğer tarafları değerli görmelerine rağmen, süreçte

onlarla kurduğu ilişkilerinde takıntılı olabilirler. Kaçınmacı ve kayıtsız bir şekilde bağlanan

yetişkinler, arabuluculuk sürecinde arabulucu ve diğer tarafların beklentilerine, görüşlerine

kayıtsız olabilirler. Kaçınmacı ve korkulu bir şekilde bağlanan yetişkinler ise, süreçte diğer

taraflara güven duymayabilirler ve reddedilmekten endişe duyabilirler.

Bilişsel ve ahlak gelişimi bağlamında tüm bireylerin gelişimlerini tamamlamaları için

bir takım gelişim aşamalarından sırasıyla geçmeleri gerektiği bu kısımda vurgulanan başka bir

konuydu. İlgili kuramlara göre bireyler tüm gelişim dönemlerinden geçerler, atladıkları

aşamalar olmaz. Bireyin içinde yaşadığı toplum ve sosyal çevre bireyin bu alanlarda

gelişimini etkiler. Birey, ileriki dönemlere ihtiyaç eksikliği ve sosyal çevre koşullarından

Page 46: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

46

ötürü ulaşamayabilir. Örneğin, bireyin sosyal çevresi kendisinin soyut düşünmesini

gerektirmiyorsa, birey soyut düşünme yeteneği geliştirmeyebilir. Bireyin çevresi evrensel

ilkelere odaklanmayı gerektirmiyorsa, birey doğruyu yanlışı, iyiyi, kötüyü adalet, eşitlik,

insan hakları gibi soyut üst düzey değerlere dayalı olarak belirleme yeteneğini

geliştiremeyebilir. Arabuluculuk sürecinde arabulucunun kendisinde ve taraflarda bu

açılardan da gözlenen farklılıkları değerlendirmesi süreci kolaylaştırabilir. Bu açıdan, farklı

gelişim dönemlerine ulaşmış arabulucu veya tarafların birbirleriyle nispeten uyumlu

çalışabilmesi ve herbiri açısından anlamlı çözüm yollarının bulunması için gerekli bir çalışma

ortamı yaratılması önerilir.

Page 47: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

47

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SOSYAL PSİKOLOJİ

3.1 SosyalAlgı

İzlenim oluşturma

Başkaları hakkında bir izlenim oluşturmak yani onların kişilikleri hakkında yargılara

varmak ya da nasıl insanlar olduklarına ilişkin hipotezler oluşturmak için bize ulaşan hangi

bilgiler varsa onları kullanırız.

Bu alt başlıkta başkalarına ilişkin izlenimlerimizi nasıl oluşturduğumuz, bu izlenimleri

oluştururken ne tür bilgiler kullandığımız, izlenimlerimizin ne kadar doğru olduğu ve

izlenimlerimizi hangi yanlılıkların etkilediği üzerinde duracağız.

İzlenim oluşturma üzerinde dururken 6 yalın ve genel ilkeyi akılda tutmakta yarar

vardır.

1) İnsanlar başkalarına ilişkin izlenimlerini çok az bilgi temelinde, çok çabuk oluşturlarve

onları genel kişilik özellikleriyle doldurmaya devam ederler.

2) İnsanlar izlenim oluştururlarken bir kişinin en çarpıcı özelliklerine dikkat ederler, her şeye

değil. İzlenimlerini genellikle o kişiyi farklı ya da benzersiz yapan özellikler üzerine

temellendirirler.

3) İnsanlar hakkında bilgi işleme, davranışlarında tutarlı bir anlam algılamayı içerir. Bir

kişinin davranışını soyutlanmış bir biçimde yorumlamak yerine anlamını çıkarmak için içinde

geçtiği bağlamı kullanırız.

4) Algılarımızı uyarıcıları kategorize ederek ya da gruplayarak örgütleriz. Her kişiyi ayrı bir

birey olarak görmek yerine insanları grupların üyeleri olarak görmek eğilimindeyizdir. Mavi

üniforma giyen insanlar polistir gibi.

5) İnsanların davranışlarına anlam vermek için kalıcı zihinsel yapılarımızı kullanırız. Bir

kadını bir doktor olarak kimliklerken, onun özelliklerini çıkarsamak ve davranışının anlamını

çıkarsarken doktorlara ilişkin daha genel bilgilerimizi kullanırız.

6) Bir algılayıcının kendi gereksinim ve kişisel amaçları onun başkalarına ilişkin algılarını

etkiler. Örneğin, yalnızca bir kez karşılaşacağınız bir kişi hakkında oluşturduğunuz izlenim

aşağı yukarı her gün karşılaşacağınız bir kişi hakkındaki izleniminizden farklı olacaktır.

Page 48: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

48

İzlenim oluştururken hangi bilgileri kullanırız

Birisinin fotoğrafına şöyle bir göz atıverme ya da caddeden geçen bir kişi bize onun

nasıl bir kişi olduğu hakkında bir fikir verir. Bir adı duymak bile sahibinin nasıl birisi olduğu

hakkında bize bir şeyler söyler. İki kişi sokakta karşılaştıklarında, bu yalnızca bir anlık bile

olsa, birbirlerinin bir izlenimlerini oluştururlar. Karşılaşmaları sürdükçe izlenimleri

zenginleşir. İnsanların başakları hakkında oluşturdukları izlenimler onların birbirlerine nasıl

davranacakları, birbirlerini ne kadar sevecekleri ve sık sık bir araya gelip gelmeyecekleri

üzerinde belirleyicidir.

Roller

İnsanlar hakkındaki bilgilerimizi örgütlerken onların yerine getirdikleri rolleri bilmek

önemlidir, belki kişilik özelliklerini bilmekten bile daha önemlidir. Roller bilgi vericidirler ve

geniş bir dizi durum hakkında birçok bilgiyi özetlerler.

Fiziksel ipuçları

İlk izlenimlerimiz sırasında başkalarının özelliklerini çıkarsamak için genellikle

onların görünümlerinden ve davranışlarından yararlanırız. Örneğin, bir kişinin tutucu bir

biçimde giyinmiş olduğu gözlemi, siyasal olarak tutucu olma gibi, bir dizi başka özelliğin

çıkarsanmasına yol açabilir.

Çarpıcılık

Algıdaşekil-zemin ilkesi başkalarına ilişkin izlenim oluştururken çarpıcı ipuçlarının

çok daha ağırlıklı olarak kullanıldığına işaret etmektedir. Eğer bir davalı mahkemenin ilk

celsesine tekerlekli sandalye ile gelmişse, salondaki herkes en çok kişinin fiziksel özürlü

olduğu gerçeğinden etkilenen bir izlenim oluşturmak eğilimindedir.

Bir ipucunu diğerinden daha çarpıcı kılan nedir? Bir dizi koşul ipuçlarını çarpıcı hale

getirmede belirleyicidir. Parlaklık, gürültülülük, hareketlilik ve yenilik en önemli koşullardır.

Bütünüyle beyaz bir koyun sürüsü içinde siyah bir koyun göze çarpar ve en çarpıcı özelliği de

rengidir. Çarpıcılığın sosyal algı için bir dizi sonucu vardır. İlk olarak, çarpıcı davranışlar

dikkati, daha az göze çarpanlardan daha çok çeker. İkinci olarak, çarpıcılık nedensellik

algılarını etkiler, yani çarpıcı insanlar toplumsal bağlamları üzerinde daha etkili olarak

algılanır.

Page 49: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

49

Davranışlardan kişilik özelliklerine

Görünüm, davranış, el kol hareketleri gibi gözlenebilir bilgilerden çok çabuk kişinin

nasıl birisi olduğu hakkında kişilik özellikleri çıkarsamaları yaparız. Birisi size bir

arkadaşınızın nasıl bir kişi olduğunu sorduğunda onu anlatmak için tek tek davranışlarını

saysaydınız bu çok uzun bir zaman alırdı ve anlattığınız kişi de çok da bir şey

öğrenmeyebilirdi. Bunun yerine, arkadaşınızın değişik yönlerini özetlemek için kişilik

özelliklerini kullanırsınız. “ İyi huylu, gürültülü rock müziği düşkünü, biraz utangaç, çok

dürüst ve aşırı çalışkan birisidir.”Davranışlardan bu kadar çabuk kişilik özelliklerine gitmemiz

gerçeği, kişilik özelliklerinin birbirlerini ima etmesi gerçeğiyle iç içedir. Bir kişinin bir köpeği

dostça okşadığını gördüğümüzde, onun nazik ve nazik olmasından da arkadaş canlısı, sıcak ve

yardımsever birisi olduğunu çıkarsayabiliriz. Kişilik özelliklerinin başka kişilik özelliklerini

akla getirmelerine örtülü kişilik kuramı adı verilir. Öyleyse, çok yalın bir davranıştan,

hemen hemen bütün bir kişiliği çıkarsayabiliriz.

Merkezi kişilik özellikleri

Bir kişinin diğer kişilik özellikleriyle yüksek düzeyde ilişkili bir kişilik özelliği

merkezi özellik adını alır. Örneğin, “sıcak-soğuk” kişilik özellikleri çifti çok sayıda başka

özellikle ilişkili görünmektedir, “nazik-kaba” özellikleri çifti ise çok daha az sayıda başka

özellikle ilişkilidir. Kelley (1950) bir araştırmasında, konuşmasını yapmadan önce üniversite

öğrencilerine bir konuk konuşmacının kişilik özellikleri betimlemesini verdi. Öğrencilerin

yarısına “sıcak” özelliğini, yarısına da “soğuk” özelliğini içeren bir betimleme verildi.

Betimlemelerin başka özellikleri tıpa tıp aynıydı. Sonra konuşmacı sınıfa geldi ve 20

dakikalık bir konuşma yaptı ve arkasından öğrencilerden ona ilişkin izlenimleri soruldu.

Okudukları betimlemede “sıcak” özelliği bulunan öğrencilerin oluşturduğu izlenimlerle

“soğuk” özelliği bulunan öğrencilerinkiler arasında büyük farklılıklar vardı.

Kategorilere ayırma

Toplumsal cinsiyet, ırk ve toplumsal sınıf gibi toplumsal kategoriler de algılarımızı

etkiler. Algılayıcılar çarpıcı uyarıcılara izole olarak tepki göstermezler ve anında uyarıcıları

bir grup ya da kategorinin bir parçası olarak algılarlar. Kategorilere ayırmanın sonuçları

nelerdir? Bir kişinin bir kategorinin bir üyesi olduğunu bilme o kişi hakkında kategori

temelinde toplumsal yargılara neden olabilir. Bir kişinin bir Yahudi olduğunu bilirsek onu

bütün Yahudilerle ilgili kalıp yargılar temelinde algılayabiliriz.

Page 50: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

50

Bağlamın etkileri

Sosyal algı ayrıca içinde geçtiği bağlamdan da güçlü bir biçimde etkilenir (Bless ve

Wanke, 2000). Toplumsal algı üzerinde iki tür temel bağlam etkisinden söz edilebilir:

Zıtlaştırma ve benzeştirme. Zıtlaştırma çevresel bağlam dışında yanlı yargılara yol açabilen

bir etki olarak tanımlanabilir. Örneğin, çok güzel bir yüzden sonra gösterilen yüz fotoğrafları

çok daha az çekici olarak değerlendirilmektedir. Benzeştirme, bir uyarıcının yanlı bir

biçimde bağlamsal bir standarda benzer olarak algılanması eğilimi olarak tanımlanabilir.

Örneğin, çok çekici bir kişi ile daha az çekici bir kişiyi aynı anda gösterme daha az çekici

kişinin, tek başına değerlendirilmesi durumda olduğundan daha olumlu olarak

değerlendirilmesine yol açmak eğilimindedir.

İzlenimleri bütünleştirme

Bir kişi hakkındaki tek tek izlenimleri genel bir izlenimde nasıl bütünleştiriyoruz?

Değerlendirme: İzlenimlerin en önemli ve güçlü yönü değerlendirmedir. Değerlendirme

boyutu başkalarına ilişkin bütünleştirilmiş izlenimlerimizi örgütleyen az sayıda temel boyutun

en önemlisidir.

Olumsuzluk etkisi: Bir başkası hakkında oluşturduğumuz genel izlenimi, olumsuz bir kişilik

özelliğinin olumlu birinden daha fazla etkilemesine olumsuzluk etkisi adı verilmektedir. Bu

etki olumsuz kişilik özelliklerinin olumlu olanlardan daha seyrek görülmeleri ve dolayısıyla

daha çarpıcı olmaları ile açıklanmaktadır.

Olumluluk yanlılığı: İnsanlar diğer insanları genellikle olumlu olarak algılamak

eğilimindedirler. Bu eğilime olumluluk yanlılığı adı verilmektedir.

Ortalama alma ilkesi: İzlenimlerimizin büyük çoğunluğu ne bütünüyle olumlu ve ne de

bütünüyle olumsuzdur, genellikle ikisinin bir karışımıdır. Bir kişi hakkındaki ayrı ayrı

bilgileri genel bir izlenim oluşturmak için nasıl bir araya getiririz? Başkalarına ilişkin

izlenimlerimiz bir ağırlıklı ortalama alma ilkesine uyar görünmektedir. Bu ilkeye göre,

insanlar en önemli olduğuna inandıklarına daha fazla ağırlık vererek bütün özelliklerin bir

ortalamasını alarak genel bir izlenim oluşturmaktadırlar. Örneğin, bir laboratuvar işine

personel arayan bir yönetici, büyük bir olasılıkla, zekâya çekicilikten daha fazla ağırlık

Page 51: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

51

verecektir fakat televizyonda bir reklam için birisini arayan bir başkası ise çekiciliğe daha

fazla ağırlık verecektir.

Anlam doldurma: İnsanlar, her yeni bilgi parçasını ayrı olarak özümsemek yerine, bir kişinin

anlamlı bir izlenimini oluşturmaya çalışırlar. Herhangi yeni bir bilgi parçasına ilişkin

anlayışları, bir bölümüyle, kişi hakkında sahip oldukları diğer bilgilere bağlıdır. Örneğin,

“zeki, canayakın, sevecen bir öğretmen” bağlamında “Zeki olma” özelliğinin anlamı, büyük

bir olasılıkla “zeki, soğuk, acımasız bir yabancı casus” bağlamında olduğundan daha olumlu

olacaktır. İkinci bağlamda aynı özellik kişiyi daha da tehlikeli yapmaktadır.

Tutarlılaştırma: İnsanlar yalnızca birkaç bilgi parçasına dayanarak bile, değerlendirme

açısından başkalarının tutarlı izlenimlerini oluşturmak eğilimindedirler. İnsanları algılamada

değerlendirme en önemli boyut olduğundan, insanları iyi ya da kötü kategorilerinden birinde,

her ikisinde de değil, gruplamamız şaşırtıcı değildir. Daha sonra, diğer özellikleri bu temel

değerlendirme ile tutarlı olarak algılamaya devam edebiliriz. Değerlendirme ilişkili tutarlılık

yönündeki bu eğilime ‘hale etkisi’ adı verilir. Eğer bir kişi sevilebilir biriyse, biz onun ayrıca

çekici, zeki ve cömert olduğunu da varsayarız. Eğer kötü biriyse, biz onun ayrıca sinsi, çirkin

ve yeteneksiz olduğunu da varsayarız.

Davranışı açıklama ya da davranışa neden yükleme

Jones veDavis’e (1965) göre, davranışa iki tür neden bulabiliriz ya da davranışı iki tür

nedenle açıklayabiliriz: kişilik özellikleri ya da durumsal etkiler. Diğer bir deyişle, kişi içsel

ya da dışsal nedenlerle davranıyordur. Bir davranışın başkaları tarafından beğenilip

beğenilmemesine, özgürce seçilip seçilmemesine, belirli bir sonucunun olup olmamasına,

toplumsal bir rolün bir parçası olup olmamasına bakarak ona kişinin içinde ya da dışında bir

neden bulur ya da yükleriz.

Kelley’e (1967) göre, davranış üç tür nedene yüklenebilir: uyarıcıya, kişiye, ya da

koşullara.

Eğer arkadaşınız Ayşe Hanım geçen gece tiyatroda Cem Yılmaz’ı seyretmiş, çok gülmüş ve

sizde mutlaka görmenizi tavsiye etmişse onun bu davranışının nedeni ya uyarıcı yani Cem

Yılmaz, ya kişi yani Ayşe Hanımın kendisi, ya da Cem Yılmaz’ı seyrettiği koşullar olabilir.

Hangisi olduğunu anlamak için genellikle kendimize şu üç soruyu sorarız:

1. Davranış farklı ya da belirgin midir? Yani Ayşe Hanım her komedyene güler mi

yoksa yalnızca buna mı çok gülmüştür?

Page 52: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

52

2. O gece Cem Yılmaz’ı seyredenler arasında bir fikir birliği var mıdır? Onlar da aynı

fikirde midirler?

3. Davranış tutarlı mıdır? Ayşe Hanım Cem Yılmaz’a yalnızca geçen gece mi

gülmüştür yoksa onu her seyrettiğinde güler mi?

Eğer, üç soruya da evet yanıtı veriyorsanız Ayşe Hanımın davranışını büyük bir olasılıkla

Cem Yılmaz’ın gerçekten komik olmasına yüklersiniz. Birinci soruya yanıtınız hayır, ikinciye

yanıtınız hayır ama üçüncüye yanıtınız evetse, Ayşe Hanımın davranışını kişiye yani Ayşe

Hanıma ve onun kişilik özelliklerine yüklemek eğilimindesinizdir. Birinci soruya evet, ikinci

ve üçüncüye hayır yanıtı veriyorsanız Ayşe Hanımın davranışının nedeninin büyük bir

olasılıkla koşullar olduğu sonucuna varırsınız.

Davranışı açıklarken ya da ona bir neden yüklerken yapılan yanlılıklar

Temel yükleme hatası: İnsanlar başkalarının davranışlarını onların içsel (kişilik)

özellikleriyle ya da genel eğilimleriyle açıklamak eğilimindedirler. Örneğin, otobüs

terminalindeki bir ayakkabı boyacısına tuvaletlerin yerini sorup da “Görmüyor musunuz

duvarda koskocaman yazıyor” yanıtını aldığınızda adamın bu davranışını ters birisi olmasıyla

yani kişilik özellikleriyle açıklamak eğilimindesinizdir. Adamın davranışının içinde

bulunduğu koşullardan ya da durumdan kaynaklanıyor olabileceğini pek düşünmezsiniz. Bir

öğrencinin IŞİD lehine ödev olarak yazı yazması onun IŞİD taraftarı olmasıyla açıklanır. Bu

bir temel yükleme hatasıdır.

Davranış açıklanırken yapılan aktör-gözlemci yanlılığı: Davranışta bulunan kişi yani aktör

kendi davranışını genellikle duruma, koşullara ya da dışsal etmenlerle, onu gözleyenler ise

aynı davranışı onun içsel özelliklerine yüklemek eğilimindedirler. Bu eğilime aktör-gözlemci

etkisi adı verilir ve bu bir yükleme hatasıdır. Bir belediye otobüsü şoförüne SSK’dan geçer

mi diye sorduğunuzda “okumanız yazmanız yok mu? Önde yazıyor ya işte” yanıtını

aldığınızda onun bu davranışını, akşama kadar belki 1000 kişinin benzeri sorularına yanıt

vermek zorunda olduğunu düşünmeksizin, aksiliği ya da benzer kişilik özellikleri ile

açıklamak eğilimindesinizdir. Fakat tanıdığımız bildiğimiz insanların davranışlarını,

tanımadığımız insanlarınkiyle karşılaştırıldığında, daha çok dışsal etmenlerle açıklamak

eğilimindeyizdir.

Yanlış fikir birliği (Yaygınlık) yanlılığı: İnsanların olaylar karşısında herkesin

kendilerininkilere benzer tepkiler verdiğini ya da vereceğini düşünme eğiliminde olmalarıdır.

Page 53: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

53

Kendine hizmet eden açıklama (Yükleme) yanlılığı: Tuttuğunuz futbol takımı rakip takımı

yendiğinde karşı takım taraftarlarından şu hoş tümceyi ne kadar sık duyarsınız: “Bizden daha

iyisiniz. Bunu kanıtladınız.” Genellikle yenilgilerinin nedeni kötü şans, sahanın kayganlığı ve

benzerleridir ve gelecek sefere sizi yeneceklerdir.Öte yandan sizin takımınız rakip takım

tarafından kötü bir biçimde yenildiğinde karşıt takım taraftarlarının mutlu bir yüzle

söyledikleri “şansınız kötüydü,” sözleri özellikle rahatsız edicidir, çünkü onların yenilgiye

neden olanın kötü şans olduğuna inanmadıklarını bilirsiniz. Başarıyı kendi özelliklerimizle

açıklayıp başarısızlığı kötü şansla ya da kendimiz dışındaki güçlerle açıklama eğilimimize

kendine hizmet eden açıklama yanlılığı adı verilir.

Yalan sorunu

Sözlü olan ve olmayan ipuçları arasında önemli bir çalışma alanı, insanların ne zaman

yalan söylediklerine ya da başka türlü gözlemcileri aldatmaya çalıştıklarına karar vermedir.

Polis, yargıçlar, jüri üyeleri sürekli olarak kendilerine yalan söyleyen insanlardan doğruyu

öğrenmeye çalışmaktadır.

Sözsüz sızıntı

İnsanlar bazen sözlü olarak yalan söylemede başarılı olmaları durumunda bile sözsüz

ipuçları yoluyla yalanlarını ele verirler. İnsanlar söylediklerine bedenleriyle yaptıklarına

olduğundan daha fazla dikkat ederler. Bu da sözsüz bir sızıntıya neden olabilir. Diğer bir

deyişle, bir kişi duygularını saklamaya çalışırsa gerçek duygular “dışarıya sızabilir.” Örneğin,

bir öğrenci sınav kaygısı yaşamadığını söyleyebilir fakat bu sırada alt dudağını ısırabilir ya da

gözlerini genellikle olduğundan daha fazla kırpabilir. Bunlar genellikle kaygıya işaret eden

ipuçlarıdır.Yalancılar sık sık kendilerini sözsüz kaygı ifadeleri, gerilim ve sinirlilik

ifadeleriyle ele verirler. Bazen sesinin tınısına bakılarak bir kişinin ne zaman yalan söylediği

anlaşılabilir. Genel olarak, birisi yalan söylerken sesi, doğruyu söylerken olduğundan daha

yüksektir. Fark o kadar küçüktür ki, bir kişi yalnızca dinleyerek farkına varamaz; ancak,

elektronik ses çözümlemeleri (analiz) yalanı belirli bir doğrulukla ortaya çıkarabilir.

Ek olarak, tepki verirken daha kısa yanıtlar, daha uzun gecikmeler (aralar), daha fazla

konuşma hatası ve daha sinirli, daha az ciddi yanıtlar yalancı olarak algılanan ya da yalan

söyleme talimatı verilen insanların özelliklerindendir. Ayrıca, insanlar yalanı “garip” sözsüz

davranışlardan da çıkarabilirler. Bir kişi, gözlemciye uygunsuz görünen kolunu kaldırma,

başını eğme ya da gözlerini bir noktaya dikme gibi davranışlar gösterdiğinde algılayıcının

Page 54: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

54

onun amacının kandırma olduğunu çıkarsaması olasılığı daha yüksektir. Yalan en kolay

yağcılık amacı taşıdığında, diğer bir deyişle, yalanı söyleyen kişi bunun için güdülenmiş

olduğunda yakalanabilmektedir. Amacı ya da altında yatan güdü bilinmediğinde yalanın

yakalanması güçtür. Genelde insanlar, bir kişinin yalan söyleyip söylemediği üzerine

odaklanmaya güdülenmemişlerdir. Çoğu toplumsal durumda, yanıltıcı benlik sunumları

göründükleri gibi algılanmak eğilimindedir.

3.2 Tutumlar ve Tutum Değişikliği

Tutum “bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik nesne ile ilgili düşünce, duygu ve

davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir” (Smith, 1968)

Tutumların kuramsal temeli

Değişik kuramsal yaklaşımlar tutumları ve tutum değişikliğini açıklamaya çalışmıştır.

Bunları kısaca özetlemek konunun daha iyi anlaşılması bakımından yararlı olabilir.

Öğrenme kuramı

Öğrenme kuramı daha çok tutumların kazanılmasını ya da gelişimini açıklamaya

çalışır. Bu kurama göre, tutumlar, büyük ölçüde diğer davranış ve alışkanlıklar nasıl

kazanılıyorsa öyle kazanılır yani öğrenilir. İnsanlar değişik tutum nesnelerine ilişkin bilgi ve

gerçekleri ve ayrıca bunlarla ilişkili duygu ve değerleri öğrenirler. Dolayısıyla, temel öğrenme

süreçleri tutumların biçimlenmesine de uygulanabilir. Bu süreçler, ilk konudan da

hatırlanabileceği gibi, koşullama, pekiştirme ve cezalandırma ve taklittir.

Tutarlılık kuramları

Tutarlılık kuramları daha çok tutumların nasıl değiştiği ile ilişkilidir. Bunlar arasında

Heider’ın denge kuramı, Festinger’ın bilişsel çelişki kuramı ve benzerleri sayılabilir. Aşağıda

bunlardan bazıları üzerinde kısaca durulmuştur.

Denge kuramı (Heider, 1958):Denge kuramı genellikle bir kişi, diğer bir kişi ve bir tutum

nesnesi yani üçüncü bir öğe çerçevesinde anlatılır. İki kişi ve bir nesne arasında sekiz ilişki

düzenlemesi vardır. Bu düzenlemelerin yarısı dengeli yarısı dengesizdir. Örneğin,

üniversitede yüksek lisans yapmakta olan Ahmet danışmanı Prof. Dr. Şeref Çelik’i

sevmektedir, Ahmet sol görüşlüdür ve Prof. Dr. Şeref Çelik de sol görüşlüdür. Böyle bir

durum dengelidir. Dengeli durumlar değişikliğe dirençlidir. Yani insanlar böyle durumları

Page 55: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

55

değiştirmek istemezler .Öte yandan, eğer Ahmet danışmanını sever ve kendisi sol görüşlü

iken danışmanı sağ görüşlü olsaydı durum dengesiz olurdu. Dengesiz durumlar değişerek

dengeli durumlara dönüşmek eğilimindedir. Diğer bir deyişle böyle durumlar kişi üzerinde

tutum değişikliği yönünde bir baskı yaratır. Bu nedenle de, dengesiz yapılar bir ya da iki ilişki

değiştirilerek dengeli durumlara dönüştürülmek eğilimindedir. Örneğin, Eğer Ahmet

danışmanını sevmemeye ya da sağ görüşü benimsemeye başlarsa durum dengeli hale

gelecektir.

Bilişsel çelişki kuramı (LeonFestinger 1957): Bilişsel tutarlılık kuramları içinde en

etkilisidir. Kurama göre insanlar tutumlarıyla tutumları, tutumlarıyla davranışları ve

davranışlarıyla davranışları arasında tutarlı olmak isterler. Bunlar arasında bir tutarsızlık

bilişsel çelişkiye yol açar. Bilişsel çelişki rahatsız edicidir ve insanlar onu ortadan

kaldırmadıkça ya da iyice azaltmadıkça rahat edemezler. Bu kurama göre de, tutarlılık

yönünde bir baskı vardır. Çelişki birbirinin tersini gerektiren iki bilişin kişiyi içine soktuğu

rahatsız edici bir psikolojik durum olarak tanımlanabilir. Biliş de bilgisine sahip olunan her

şeydir. Örneğin, ben sigara içiyorum bilişi ile sigara kanser yapar bilişi çelişkiye yol açar ve

çelişki psikolojik gerilim yaratır.

Bilişsel çelişkiyi azaltmanın üç yolu vardır:

1. Tutuma ters düşen davranışı değiştirmek, örneğin, yukarıdaki durumda sigarayı

bırakmak çelişkiyi azaltacak hatta bütünüyle ortadan kaldıracaktır.

2. Çelişkinin önemini azaltmak, örneğin, kişinin kendisini sigaranın kanser yaptığına

ilişkin kanıtların yetersiz olduğuna inandırması da çelişkiyi azaltacaktır.

3. Tutumu değiştirmek, örneğin, sigara içen kişi sigaraya ilişkin olumsuz tutumunu

davranışı doğrultusunda değiştirirse, yani sigara içmek iyi bir davranıştır, ders

çalışmayı kolaylaştırıyor, toplumsal ilişkileri kolaylaştırıyor, çalışma verimini artırıyor

demeye başlarsa çelişki yine azalır.

Bilişsel çelişki yaşanması için gerekli koşullar

Karar Sonrası Bilişsel Çelişki:Kurama göre hemen her karar bilişsel çelişkiye yol açar çünkü

bir karar verirken seçenekleri sıralar sonra bazılarını eler, seçenek sayısını ikiye indirir ve

birini tercih edersiniz. Karardan sonra seçilemeyen seçeneğin olumlu yönleri ile seçilenin

olumsuz yönleri kişide bilişsel çelişkiye yol açar.Örneğin, araba alacaksınız beş marka

arabanın olumlu ve olumsuz yönlerini gözden geçirdiniz ve üçünü eleyerek seçenek sayısını

ikiye indirdiniz ve diyelim ki elinizde Ford ile Opel kaldı. Siz Opel’i seçerseniz Opel’in

Page 56: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

56

olumsuz yönleri ile Ford’un olumlu yönleri sizde çelişki yaratacaktır. Çelişki tercih edilen

seçeneğe ilişkin değerlendirme yükseltilerek ya da seçilemeyene ilişkin olanı düşürülerek

azaltılabilir. Karardan sonra tercih edilen seçenek daha fazla, seçilmeyense daha az sevilmek

eğilimindedir.

Tutuma Ters Düşen Davranış: Bilişsel çelişki kuramı ayrıca davranışa ters düşen tutuma da

uygulanmıştır. Bir kişinin bir tutumu var da ona ters düşecek biçimde davranırsa çelişki

doğar. Davranışın kendisini geri almak mümkün olmadığından çelişki yaygın olarak tutumda

bir değişiklik yapılarak azaltılır.Savaş karşıtı bir kimse silahlı kuvvetlere gönüllü

yazılmamalıdır. Yazılırsa çelişki yaşayacaktır. Kişi bu çelişkiyi savaş karşıtı tutumunu

değiştirerek azaltabilir.

Yetersiz Neden: Bilişsel çelişki kuramının en ilginç kestirimi tutum değişikliği için gerekli

özendirici ya da ödül miktarıyla ilgilidir. Çelişkinin yaşanması için kişiye tutumuna ters

düşen bir davranışta bulunmasına ancak yetecek büyüklükte bir ödülün bulunması ya da böyle

bir sözün verilmesi zorunluluğu vardır. Birey üzerinde tutumuna ters düşecek biçimde

davranması yönünde çok baskı varsa çelişki doğmayacak dolayısıyla çelişki nedeniyle tutum

değişikliğine de gidilmeyecektir. Örneğin, savaş karşıtı bir kişi eğer babasının zoru ile orduya

gönüllü yazılmışsa çelişki falan yaşamayacak, dolayısıyla orduya ilişkin tutumunda bir

değişiklik yapmayacaktır.

Tutuma aykırı davranışta bulunmak için alınan ödülün miktarı azaldıkça, doğacak

çelişki büyüyecektir. Ödül miktarı bir noktadan sonra arttıkça tutuma uymayan davranıştan

kaynaklanan çelişki azalacaktır.

İlke olarak olumsuz özendiricilerin de, olumlu özendiriciler gibi işlemesi gerekir.

İnsanlara sevmedikleri işleri yaptırmanın bir yolu onları tutumlarına ters düşen davranışlar

için ödüllendirmekse, bir yolu da ceza ile tehdit etmektir. Vergi yüzsüzleri listesi yayınlamak

gibi. Daha büyük tehditler daha az çelişkiye, dolayısıyla daha az tutum değişikliğine yol

açmalıdır.

Seçme Özgürlüğü: Tutuma ters düşen davranış, yalnızca kişi davranışta bulunmayı özgür

iradesiyle kendisi seçmişse bilişsel çelişkiye yol açar. Örneğin, çok sevdiğiniz bir

arkadaşınızın isteğiyle genel seçimlerde pek de sevmediğiniz bir adayın propagandasını

yapmışsanız pek çelişki yaşamazsınız çünkü bunu kendi özgür iradenizle seçmediniz.

Arkadaşınızı kırmamak için böyle bir şey yaptınız. Yani davranıştan sonra ben niçin

sevmediğim bir adayın propagandasını yaptım diyerek rahatsız olmazsınız. Bana kalsa

yapmazdım ama arkadaşımı kıramadım dersiniz. Dolayısıyla, adaya yönelik tutumunuzda

olumlu yönde bir değişiklik olmayacaktır.

Page 57: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

57

Geri Dönülemez Biçimde Bağlanma: Bilişsel çelişki yaşanması için koşullardan biri de

davranış ya da kararına bağlanma (adanma) derecesidir. Davranışımıza geri dönülemez bir

biçimde bağlanmış hissettiğimiz sürece, çelişki tutum değişikliğine yol açacaktır. Araba alma

örneğinde, eğer bir arabaya karar vermiş ve parasını ödemişseniz ve arabayı geri verip

paranızı geri almanız mümkün değilse çelişki yaşarsınız, yoksa arabayı verip paranızı geri alır

çelişki falan yaşamazdınız.

Önceden Görülebilir Olumsuz Sonuçlar: Çelişkinin yaşanması için kişilerin kararlarının

olumsuz sonuçlarının önceden kestirilebilir olduğuna inanmaları gerekir. Örneğin, Kızılay’da

sağ kaldırımdan yürürken ayağınıza yandaki inşaattan bir taş düşerse çelişki yaşamazsınız

çünkü bu bütünüyle bir şans işidir ve sizin ayağınıza bir taşın düşeceğini kestirebilmeniz

mümkün değildir. Fakat eğer, bir hafta önce aynı kaldırımdan geçen diyelim ki dört kişinin

başına aynı şeyin geldiğini duymuş olsaydınız ve yine de oradan yürümeyi tercih etseydiniz o

zaman çelişki yaşardınız çünkü böyle bir şeyin başınıza gelebileceğini tahmin edebilirdiniz.

Olumsuz Sonuçlar İçin Sorumluluk: Bilişsel çelişki için gerekli koşullardan bir diğeri seçme

özgürlüğü algısıdır. Seçme özgürlüğü algısının önemi bütün sonuçlar için algılanmış

sorumluluğu da birlikte getirmesidir. Sorumluluk hissetme mantıksal olsun ya da olmasın

durum değişmez, tutuma uymayan davranıştan ya da bir karardan sonra çelişki yaşanır.

Sonradan iyi gitmediğini gördüğümüz bir şeyi özgür irademizle seçtiğimizde, sonuçlar için

sorumluluk duyar ve çelişki yaşarız. Örneğin, bir araba alacağım, seçenekleri A ve B olmak

üzere ikiye indirdim ve B markayı almaya karar verdim. Ancak, babam “oğlum A’yı alırsan”

15 000 lira yardım ederim dedi ve ben B yerine A markayı aldım. Sonra aldığım arabanın

birçok özürü çıktı, ikiye bir arıza yapıyor, çok yakıt harcıyor vb. Bu durumda ben çelişki

yaşamam çünkü bu olumsuz sonuçlar için sorumluluk duymam. Bana kalsa ben B’yi alırdım.

Sorumluluk babamın.

Harcanan Çaba: Olumsuz sonuçları olan davranışta bulunurken harcanan çaba arttıkça

yaşanan bilişsel çelişki de artar.Deniz kuvvetlerine gönüllü yazılırsanız oradaki temel eğitim

sizin için yorucu, acı verici ve stresliyse büyük olasılıkla çelişki yaşarsınız. Kendinizi doğru

kararı verdiğinize ve Deniz Kuvvetlerini sevdiğinize inandırarak yaşadığınız çelişkiyi

azaltmaya çalışırsınız.

Beklenti – Değer Kuramı:Bu kurama göre tutum değişimi ve gelişimi olası değişik tutumların

olumlu ve olumsuz yönlerini tarttıktan sonra en iyi seçeneği benimseme sürecidir.Kuram

insanların bir konumu, getirip götürdüklerine ilişkin iyi bir değerlendirme temelinde kabul

ettiklerini varsaymaktadır. Birisi benim A partisini bırakıp B partisini benimsemem

Page 58: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

58

gerektiğini söylemektedir. Bu durumda, A’yı tutarsam kazancım ne olur, kaybım ne olur, B’yi

tutarsam ne olur tarttıktan sonra getirisi en fazla götürüsü en az tutumu benimserim.

Tutum değişikliği

Tutum değişikliği toplumumuzda her yerde, her zaman olagelen bir süreçtir.

Reklamcılar bizi kendi ürünlerinin başkalarınınkinden daha iyi olduğuna inandırmaya

çalışırlar, politikacılar oyumuzu hak ettiklerine inandırmak isterler. Etkileme amaçlı bir ileti

ile karşılaştıklarında insanlar ne zaman başlangıçtaki tutumlarına bağlı kalırlar ve ne zaman

iletiye tepki olarak tutumlarını değiştirirler? Diğer bir deyişle tutum değişikliğini etkileyen

etmenler nelerdir? Bunlar kaynak, ileti, hedef (dinleyici) ve durum olarak sıralanabilir. Bu

faktör ya da etmenler üzerinde kısaca duracağız.

Kaynak: Kaynak tutum değiştirme amaçlı bir iletiyi sunan kişi ya da kuruma verilen addır.

Bazı kaynaklar otoriter, bazıları yakışıklı ya da güzel, bazıları yumuşak başlı vb’dir. İnsanlar

ileti kaynağını ne kadar olumlu değerlendirirlerse tutumlarını ileti doğrultusunda o kadar çok

değiştirmek eğilimindedirler. Bir kaynağın değişik yönleri onun olumlu değerlendirilip

değerlendirilmeyeceği konusunda etkili olur.

İnanılabilirlik: İnsanlar inanılabilirlikleri düşük olanlarla karşılaştırıldığında,

inanılabilirlikleri yüksek kaynaklardan daha fazla etkilenmek ve tutumlarını daha fazla

değiştirmek eğilimindedirler. İnanılabillirliğin iki ayrı bileşeni vardır: uzmanlık ve güvenirlik.

Konularında uzman, dürüstlüklerine güvenilen kaynaklar tutum değiştirmede uzman

olmayanlardan ve dürüstlüklerinden kuşku duyulanlardan daha etkilidir.

Sevilebilirlik: Araştırmalar sevdiğimiz insanlarla aynı fikirde olmak için tutumlarımızı

değiştirmek eğiliminde olduğumuzu göstermektedir. Dolayısıyla, sevilen kaynaklar

savundukları konularda daha fazla tutum değişikliğine yol açmak eğilimindedirler.

Karşılaştırma Grubu: Bir görüş ya da konum sevdiğimiz, özdeşleşmek istediğimiz bir grup

tarafından benimsendiğinde de tutumumuzu değiştirmek eğilimindeyizdir. Böyle gruplara

karşılaştırma grubu adı verilmektedir. Tutum değiştirmede karşılaştırma grubunun etkili

olmasının iki nedeni vardır. Sevme ve benzerlik. Eğer insanlar bir grubu sever ona hayranlık

duyarlarsa o grubun üyeleri gibi olmak, dolayısıyla onlarla aynı tutumlara sahip olmak

isterler. Böyle gruplar inandırıcılığı yüksek ve saygın birer ileti kaynağıdır.

İnsanlar kendi karşılaştırma gruplarıyla aynı görüşte birleşmek için tutumlarını değiştirmek

eğilimindedirler.

Kaynağı Kötüleme: Kaynağın özellikleri bir iletinin ikna edicilik düzeyini artırabildiği gibi

onu geçersiz kılmak amacıyla da kullanılabilir. Tutumlarımızla tutarsız bir ileti ile

Page 59: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

59

karşılaştığımızda, tutarsızlığı, ileti kaynağının güvenilemez ya da bir biçimde olumsuz

olduğuna karar vererek azaltabiliriz. Buna kaynağı kötüleme adı verilir. Bazen tutum

değiştirmek yerine kaynağı kötüleyerek farklı bir görüşün bizde yarattığı çelişkiyi azaltma

yoluna gidebiliriz.Örneğin, sorunlar üzerinde tartışmayı güç bulan siyasetçi rakibini

komünistlik, faşistlik, yalancılık ve benzerleri ile suçlayabilir.

İleti:Kaynağa ek olarak iletinin kendisinin de önemli olduğu açıktır. İnsanlar için önemli

tutumlara yönelik karşıt iletilerin ikna edici olmaları olasılığı düşüktür. Tutum değiştirme

amaçlı bir iletinin tutum değişikliğini artıran ya da azaltan bazı özellikleri üzerinde aşağıda

kısa kısa durulmuştur.

Görüş Farkı: İletinin bizi ikna edebilme derecesini etkileyen başlıca etmenlerden biri de o

iletinin bizim kendi konumumuzdan (tutumumuzdan, görüşümüzden) ne kadar farklı

olduğudur. İletide savunulan görüşle hedefin başlangıçtaki tutumu arasındaki farka görüş farkı

adı verilir. Bir noktaya kadar bu fark arttıkça tutum değişikliği de artmakta, bir noktadan

sonra ise fark arttıkça tutum değişikliği azalmaktadır.

Güçlü Tartışmalara Karşı Zayıf Tartışmalar: Bazen bir iletideki tartışmalar güçlü ve

inandırıcı, bazen de zayıf, yanıltıcı ve yalnızca görünürde doğrudur. Örneğin AIDS’in

yayılmasında güvenliksiz cinsel ilişki alışkanlıklarının rolü konusundaki kanıtlar çok

inandırıcıdır. Elvis Presley’in hala hayatta olduğuna ilişkin kanıtlarsa çok zayıftır.Güçlü

tartışmaların her zaman zayıf olanlardan daha fazla tutum değişikliğine yol açtığı

düşünülebilir fakat bu her zaman doğru değildir. İnsanlar etkileme amaçlı güçlü tartışmalara

daha olumlu tepki verirler. Bunu öncelikle tartışmalara yakından bakmaya güdülenmiş

olduklarında ve onlar üzerinde dikkatli düşünebildiklerinde yaparlar. Eğer tartışmalar

üzerinde ayrıntılı olarak düşünemezlerse ya da bunun için güdülenmemişlerse tartışmaların

güçlü olması tutum değişikliğini pek etkilemez.

Yüzeysel İpuçları ve İletinin Özellikleri : Bazı koşullar altında, tutum değişikliğini

belirlemede iletinin uzunluğu, içerdiği tartışma sayısı gibi yüzeysel ipuçları çok önemlidir. Bir

iletideki tartışmalar üzerinde düşünmeye pek güdülenmemişsek ya da tartışmaları iyi

işleyebilecek durumda değilsek yüzeysel ipuçları tutum değişikliğini belirlemede çok önemli

hale gelmektedir. Uzun tartışmalar tutum değiştirmede kısalardan daha etkilidir, fakat

yalnızca bilgi düzeyi düşük dinleyicide. Bilgi düzeyi yüksek dinleyicide tartışma gücü daha

önemli bir etmendir. Bilgili dinleyiciler tartışmaların söyledikleri üzerinde düşünmeye daha

güdülü ve isteklidirler.

İletiyi Çarpıtma: İletiyle ilgili etmenler ikna amaçlı iletilerin reddedilmesinde de önemli

olabilir. Özgül olarak, bilişsel tutarlılık kuramlarına göre kendi konumumuzla iletide sunulan

Page 60: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

60

arasındaki tutarsızlık ileti çarpıtılarak ya da yanlış algılanarak da giderilebilir. Böylece, kendi

görüşümüzle karşıt görüş arasındaki fark azaltılmış olur.

İletiyi Daha Baştan Reddetme: En ilkel belki de en yaygın tutarsızlık giderme yolu, iletiyi

bütünüyle reddetmedir. Tartışmaları mantıksal açıdan çürütme ya da kaynaklarına saldırarak

zayıflatma yerine, insanlar görülebilir hiçbir nedene dayanmaksızın tartışmaları reddederler.

Hedef (Dinleyici):Belirli bir kaynaktan çıkan bir ileti hedefe ulaştıktan sonra bile, tutum

değişikliğine ilişkin sorunlar bitmiş değildir. Bireyin değişik özellikleri, şimdiki ve geçmiş

deneyimlerindeki etmenler iletiye karşı gösterilen tepkinin önemli belirleyicileridir. Bu

etmenler temelde iletiye ya da kaynağa güvenme eğilimini, iletiye karşı çıkabilme yeteneğini,

tutum değiştirmeye isteklilik derecesini ve kişinin kendi görüşüne olan güvenini etkiler.

Korku Uyandırma: Hedefte korku uyandırma ile tutum değişikliği arasındaki ilişki daha

karmaşıktır.

Öğrenme kuramı yaklaşımı uyarılan korkuyu azaltıcı tavsiyeleri de içermek koşuluyla, korku

uyandırıcı iletilerin kabul edilebileceğine işaret etmektedir. Korku düzeyini arttırma da

genellikle bir iletinin etkililik düzeyini arttırmaktadır. Fakat çok fazla korku kesintiye uğratıcı

olabilir. İnsanlar bir şey yapmak için çok fazla korkabilir, bu da iletiyi görmezden

gelmelerine ya da reddetmelerine neden olabilir.Orta düzeylerde korku uyarıcı iletiler tutum

değişikliği yaratmada, hiç korku uyarmayan ya da çok az uyaran iletilerden daha etkili

olabilir.

Benlikİçerilmişliği :Tutum değişikliğini etkileyebilecek hedefle ilgili diğer bir etmen de

benlik içerilmişliği (ego involvement) ile bağlantılıdır.Benlikle iyice içiçe geçmiş, onu saran

tutumlar değişikliğe karşı çok dirençlidir. Benlik içerilmişliği daha çok tutumlar önemli

karşılaştırma grupları ile ilişkili olduğunda görülür. Bu önemli karşılaştırma grupları arasında

bireyin ulusu, dinsel ve etnik grupları, toplumsal sınıfı sayılabilir.

Bağlanma :Bağlanma hedefin değiştirilmek istenen tutumuna bağlanma (adanma) derecesi

olarak tanımlanabilir. Etkileme amaçlı bir iletiye direnme büyük ölçüde bu bağlanmanın

gücüne bağlıdır.

Bağlanma birçok kaynaktan gelebilir.

o Bir tutumumuz temelinde bir davranışta bulunduğumuzda, o tutuma

bağlanmışlık artar.

o Bağlanma tutumlarımızı başkalarına açıkladığımızda da artar.

o Üçüncü bir bağlanma kaynağı bir tutum nesnesi ile doğrudan bir yaşantıdır.

o Bir tutumu özgürce seçme, bir konumu seçmeye zorlanmış olmaktan daha

büyük bir bağlanmaya yol açar.

Page 61: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

61

Konu İçerilmişliği / Kişisel İlişkililik:Bir tutum konusunun kişi için önemli sonuçları

olduğunda ikinci tür bir benlik içerilmişliği söz konusudur.Bir konuya girdiğimizde, yani

konu bizi iyice sardığında, güçlü tartışmalar zayıf olanlardan daha ikna edicidir çünkü bu

durumda bir iletideki tartışmaları iyice inceleme eğilimi artar.

Davranışsal Bağlanma: Başlangıçtaki tutumumuza çok fazla bağlanmamamıza ya da

konunun kişisel olarak bizimle ilgili olmamasına karşın, bazen tutumsal tepkimiz çok önemli

olabilir.Bu önemin nedeni, tepkimizin başkalarının dikkatini çekecek ve toplumsal onay ya da

kınamaya konu olacak olmasıdır. Bu tür bağlanmaya davranışsal bağlanma ya da tepki

içerilmişliği denir. Böyle bağlanmaların olduğu durumlarda tutumları değiştirmek daha zordur

çünkü dinleyici eğer tutumunu değiştirirse kamu önünde kötü duruma düşmekten korkabilir.

Kişilik ve Tutum Değişikliği: Benlik içerilmişliğine ek olarak, tutum değişikliği üzerinde etkili

yetkecilik/dogmatizm, kontrol odağı ve benzeri bazı bireysel kişilik özellikleri de vardır.

Durum (İletişim Ortamı):Kaynak, ileti ve hedef dışında, ikna amaçlı bir ileti genellikle daha

geniş bir durumsal bağlam ya da ortam içinde sunulur.Bu ortam içinde tutum değiştirme

girişiminin başarı derecesini etkileyen başka şeyler de bulunmaktadır. Bunlar şöyle

sıralanabilir:

Dikkat Dağılması: Karşıt görüş ile tartışmayı güçleştiren her şey tutum değişikliğine direnme

yeteneğini zayıflatacaktır.Dinleyicinin dikkatini iletiden başka yönlere çekme tutum

değişikliği amaçlı bir iletinin engellerle karşılaşmadan varacağı yere varmasını

sağlayabilir.Hafif dikkat dağılmaları gerçekten tutum değişikliğini artırır. Ancak, çok fazla

dikkat dağılmasının iletinin işitilmesini bütünüyle engelleyerek etkililik derecesini sıfıra

indirgeyeceği ortadadır.

Aşılama :MacGuire (1964) değişikliğe önemli bir direniş kaynağının geçmişteki deneyimler

olduğunu düşünmüştür.Ona göre, ikna amaçlı bir iletiyle karşılaşan hedef, bir virüsün ya da

hastalığın saldırısına uğrayan bir kişiye benzer. İnsanlar bir hastalığa karşı savunmalarını iki

yolda artırabilirler. Vitaminler alarak, spor yaparak (ki bedensel savunmalarını destekler) ya

da bedenlerine savaşçı organizmalar alarak veya geliştirerek (aşılamada olduğu

gibi).MacGuire insanları karşıt görüşlere karşı da aşılayabileceğimiz görüşünü ortaya atmıştır.

Dinleyicinin karşıt bir görüşe direnerek tutumunu değiştirmemesi için iki şey yapılabilir:

destekleme ve aşılama. Desteklemede dinleyicinin görüşü, o konuda daha fazla bilgi verilerek

desteklenir. Aşılamada ise karşıt görüşün doğru gibi görünen yönleri üzerinde durulur ve

sonra bunlar çürütülür, dolayısıyla, dinleyici karşıt görüşle karşılaştığında onu nasıl

çürütebileceğini öğrenir.

Page 62: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

62

3.3 SosyalEtki

İnsan, kendini bildiğinden beri içinde yaşadığı toplumdan etkilenmiştir. Kişilerin

tutum ve davranışları bir başkasının ya da başkalarının varlığından etkilenmektedir. Sosyal

psikolojik ele alışlarda, kişisel farklılıklardan çok benzer davranışların nedeni üzerinde

durulmaktadır. Toplumsal etki sonucu meydana gelen gruba ya da başkalarına uyma

davranışı, kişilerin “benzerliğini” ve dolayısı ile toplumsal davranışta düzenliliği sağlar.

Bireyler başkalarının davranışını önceden tahmin edebilir ve kendi davranışlarını ona göre

ayarlayabilirler. Bu durum da sosyal etkileşimin ahenkli olmasını sağlar.

Kavramlar

Benimseme: Bir kişinin tutum ve davranışlarını grup standartları ile tutarlı olacak şekilde

değiştirmesi eğilimidir. Burada grup standartlarına ya da başkalarının davranışlarına doğru

olduğuna inanıldığı için uyulur.

Açık isteğe uyma: İstesinler ya da istemesinler insanların kendilerinden istenileni

yapmalarına açık isteğe uyma adı verilir.

Yetkeye itaat: İtaat açık isteğe uymanın özel bir biçimidir. İsteyenin bizden “bir şey

yapmamızı istemeye hakkının olduğunu düşündüğümüzde” gözlenen bir boyun eğme türüdür.

Benimseme ve Çarpıcı Deneyler

İnsandaki uyma davranışının sosyal yaşam için zorunlu olduğu ortadadır. Örneğin,

sokakta birkaç kişinin havaya baktığını gören bir kişinin durup havaya bakması bu tür bir

“uyma davranışı”dır.

Muzaffer sherif’in benimseme ile ilgili laboratuar deneyi; karanlıkta bir tahmin;

Sherif bu deneyinde “Otokinetik Etki” olarak bilinen bir algı yanılmasından

yararlanmıştır. Eğer bütünüyle karartılmış bir odanın bir ucuna bir mum yakıp koyarda odanın

öteki ucundan ışığa bakarsanız ışık hareket etmediği halde ediyormuş gibi görünür. Bu etkiye

otokinetik etki adı verilir.

Sherif denekleri önce teker teker böyle bir odaya almış ve ışığa bakmalarını ve onun

sağa sola ne kadar hareket ettiğini söylemelerini istemiştir. Örneğin, bir denek 5cm, demişse,

bir daha bakıp tekrar söyler misin demiştir. Denek bu kez örneğin 8 cm demiştir. Sherif

yeniden sorduğunda galiba 10 cm demiştir. Daha sonraki sorularda ise artık yanıtını

Page 63: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

63

değiştirmemiştir. Böylece bu ilk aşamada her denek bir bireysel standart

oluşturmuştur.Deneyin ikinci aşamasında Sherif denekleri üçer kişilik gruplar halinde

laboratuvara almış ve sırayla ışığa bakarak ne kadar hareket ettiğini söylemelerini istemiştir.

Denekler ışığa bakmışlar ve birinci denek birinci aşamadaki kendi bireysel standardını (10

cm) ikinci denek kendi standardını (50 cm) üçüncüsü de kendisininkini (2 cm) söylemiştir.

Tahminlerin sesli olarak söylenmesi istenmiştir. Sherif aynı sırayla deneklerden tahminlerini

tekrarlamalarını istemiş ve görmüştür ki birkaç tekrardan sonra denekler bir grup olarak aynı

uzunlukta karar kılmaktadırlar.

Örneğin tahminler şöyle olabilirdi:

I. Denek II. Denek III. Denek

I. Tahmin 10 50 2

II. Tahmin 25 40 10

III. Tahmin 30 35 20

IV. Tahmin 35 35 35

Durumun belirsizliği dikkate alındığında denekler kendi yargılarının doğruluğundan

emin olamıyorlardı. Örnekte görüldüğü gibi, ilk denemede denekler oldukça farklı uzaklıklar

vermekte tahmin sayısı arttıkça ve diğer tepkileri dinledikçe, katılımcıların yanıtları giderek

birbirine benzemeye başlıyordu. Uzaklığı ölçmek için nesnel bir ölçü aracı olmadığından

denekler doğru tahmin arayışı içinde gruptaki diğerlerinin tepkilerine bakarak kendi

tepkilerini ayarlıyorlardı.

Böylece, Sherif deneyin bu ikinci aşamasında ışığın ne kadar hareket ettiğini

değerlendirmede bir grup normunun/standardının (30 cm) nasıl doğduğunu göstermiştir.

Deneyin III. Aşamasında deneklerden tahminlerini tek başlarına iken yapmaları istendiğinde,

yanıtlar grup tarafından belirlenen sınırlar içinde kalmıştır. Bu sonuç da deneklerin bu belirsiz

durumda başkalarının tepkilerine doğru olduğuna inandıkları için uyduklarını göstermektedir.

Sherif bu aşamaya grup standardına uyma aşaması adını vermiştir.Sherif bu araştırmasında

özellikle belirsiz bir fiziksel ortam yaratmıştır. Böylece belirsiz fiziksel gerçeğin yerine

grubun geliştirdiği sosyal gerçek geçmektedir.

Karanlıkta bir tahmin deneyinin sonuçları şöyle özetlenebilir:

1- Kendi başlarına birer yargı standardı geliştirmiş olan bireyler, grup halinde iken ortak bir

standarda yönelmektedir. Öznel gerçeğin yerini grubun geliştirdiği sosyal gerçek almaktadır.

2- Grup standardı ya da normu bir kere oluştuktan sonra grubun üyeleri tarafından

benimsenmekte ve gerçeği yansıttığına inanılmaktadır.

Page 64: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

64

Sherif’in deneyinde olduğu gibi, gerçeğin açık seçik belli olmadığı durumlarda bireylerin

grup yargısına uymaları anlaşılabilirdir fakat gerçeğin açık seçik ortada olduğu bazı

durumlarda bireyler yanlış olduğunu bile bile grup yargısına ya da kuralına uymaktadırlar.

Peki grup insanların kendi kurallarına uymalarını nasıl sağlamaktadır. Yani bir kez oluşmuş

bir grup kural ya da normuna üyelerinin uymasını nasıl sağlamaktadır? Bu konuyu da bir dizi

deneyle SolamonAsch araştırmıştır.

Solomon Asch’in “Boyun Eğme” deneyi

Solomon AshSherif’in deneyindeki uymanın nedeni olan belirsizlik ortadan

kaldırılırsa uyma davranışının artık görülmeyeceğini düşünüyordu. Bu düşüncesini sınamak

için bir dizi deney yaptı.

Beş öğrenci algı üzerinde bir deneye katılmak üzere bir araya geldiler; bir masa

çevresinde oturdular. Öğrencilere üzerinde bir tek siyah çizgi bulunan bir kart ile üzerinde üç

siyah çizgi bulunan bir başka kart gösterdi. Deneklerden birinci karttaki tek çizginin ikinci

karttaki üç çizgiden hangisine eşit olduğunu söylemeleri istendi. Bu çizginin ikinci karttaki

hangi çizgiye eşit olduğu apaçık ortadaydı. Üç yaşındaki bir çocuk bile doğru seçimi

yapabilirdi. Denekler ilk kart çiftine yanıtlarını verdikten sonra bir başka kart çifti gösterildi

ve bu böylece bir süre devam etti.Çizgiler gösterildiğinde denekler baştan başlayarak sıra ile

ve yüksek sesle yanıt verdiler. İlk denek yargısını belirtti ve diğerleri sıra kendilerine

geldiğinde yanıtlarını verdiler. Yanıt kolay olduğu için denekler arasında bir anlaşmazlık

yoktu.

Daha sonra ikinci deneme yapıldı sonuç yine aynıydı.İlk 4 denek araştırmacının

yardımcıları, yani yalancı deneklerdi ve senaryoya göre davrandılar. Oturma sırası beşinci

olan gerçek deneğin bu durumdan haberi yoktu. Yalancı denekler (yani gerçek denek

dışındaki dört kişi) ilk üç denemede doğru yanıt vererek gerçek deneğin güvenini kazandılar.

Dördüncü denemede yalancı denekler teker teker yanlış olduğu apaçık belli olan bir yargı

belirttiler ve beşinci sırada oturan pek çok insan da onlara uyarak yanlış olduğunu bile bile

aynı yanıtı tekrarladı. Ancak, bütün denekler gruba uymadı.Deneyde gerçek denek

konumundaki (sırada beşinci) her yüz denekten 35’i yanlış olduğunu bile bile grup yargısına

uymuştur. Ash gruba uyan denekler (5.inciler) deneyden çıktıktan ve tek başlarınayken

“grubun kararının yanlış olduğunu bile bile niçin” aynı yanıtı verdiklerini sormuş ve

“biliyorum yanlıştı ama bana gülerler, benimle alay ederler, beni dışlarlar diye korktum”

gibi yanıtlar almıştır. Bu yanıtlar da gösteriyor ki denekler grup yargısına doğru olduğu için

değil gruptan korktukları ya da grup tarafından sevilmek, kabul edilmek için uymuşlardır.

Page 65: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

65

Asch bu bulgu karşısında kaygılanarak “Toplumumuzda uyma eğilimi o kadar yüksek ki

oldukça zeki ve iyi niyetli genç insanlar beyaza siyah demeye istekliler. Bu, kaygı duyulması

gereken bir durumdur.” diyerek düşüncesini dile getirmiştir.

İtaat: StanleyMilgram’ın itaat deneyleri

StanleyMilgram araştırmasına gazetelere verdiği ilanlarla bir deney için erkek

gönüllü katılımcılar arayarak başladı. Gönüllülerin laboratuvara ikişer ikişer çağrılması

planlandı.Araştırmanın amacının cezanın öğrenme üzerindeki etkisini araştırmak olduğu

söylendi. Kura çekilerek her iki katılımcıdan biri Öğretmen diğeri Öğrenci rolü için seçildi.

Laboratuvar birbirine bitişik iki odadan oluşuyordu ve odalardan birinde büyük bir şok

jenaratörü vardı. Bu makinenin üstünde 15 volttan 450 volta kadar 15’er volt aralıklı şok

düğmeleri vardı. Ayrıca, örneğin, 360 voltluk düğmede “Çok Kuvvetli Şok” 420 voltluk

düğmede “Tehlike Aşırı Şiddetli Şok” açıklamalar da yazılmıştı.Araştırmacı, öğretmen ve

öğrenci birlikte şok makinesinin bulunduğu laboratuvar odasına girdiler ve öğrenciyi bitişik

odadaki şok makinesinden gelen kablolarla elektrik şoku vermeye yarayan bir elektrikli

sandalyeye bağladılar. Araştırmacı ve öğretmen odadan çıkmak üzereyken öğrenci “ya siz

şimdi bana elektrik şoku vereceksiniz ama bu şoklar ne kadar güçlü, geçenlerde doktor bana

kalbin var dedi, eğer çok güçlü olacaksa bunlar ben katılmayayım” dedi. Araştırmacı

“korkunç güçlüdürler ama korkma ölmezsin” yanıtını verdi ve öğretmenle birlikte diğer

odaya geçti.Öğretmen şok makinasının başına araştırmacı da onun arkasında bir masaya

oturdu. Öğretmen bitişik odadaki öğrenciye sorular soracak, eğer öğrenci doğru yanıt

verirse, bir sonraki soruya geçecek ve bu böylece sorular bitinceye kadar devam edecekti.

Öğretmen ilk yanlışta ceza olarak 15 voltluk şok verecekti ve bu her yanlışta 15 volt

artacaktı.Öğretmenle öğrenci arasındaki iletişim iki oda arasına kurulmuş bir telefon

sistemiyle sağlanacaktı.Öğrenilmesi gereken işlem, öğrenme psikolojisi işlemlerinde sıklıkla

kullanılan kelime çiftleri dizisidir.Öğretmen daha önceden öğrencinin öğrenmiş olması

gereken sözcük çiftlerindeki sözcüklerden birini öğrenciye okuyacak ve diğerinin ne olduğunu

soracaktı. Örneğin, “kaya” diyecek öretmenin de bunun çifti olan “daya” demesini

bekleyecekti.Öğretmene bir deneme şoku verilir. Bu gerçekte oldukça şiddetli bir şoktur ve

bayağı acı verir, fakat ona bunun yalnızca orta şiddette bir şok olduğu söylenir. Bu

düzenlemede öğrenci, öğretmen ya da başka birisi tarafından görülemez. Deney sırasında

öğrenci bir dizi hata yapar. Öğretmen yanlış yaptığını söyler ve ceza olarak şok verir. Her

şok verilişinde denek acı belirtileri gösterir. Şok düzeyi arttıkça öğrencinin tepkileri

keskinleşir. Sırası ile:

Page 66: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

66

Bağırır, şoku durdurması için öğretmene yalvarır, sandalyeyi yumruklar ve duvarı tekmeler,

bir ara inlemeye başlar ve bir süre sonra tepki vermez.Araştırmacı ise “Devam etmek

zorundasın” der.

Deneyle ilgili ürkütücü gerçekler

“Öğrenci” araştırmacının asistanıdır (kuradaki kağıtların her ikisinde de öğretmen

yazmaktadır). Dolayısıyla gerçek deneğin “Öğretmen” rolünü alması kaçınılmazdır.Şok

makinesi gerçek değildir.

“Öğrenci”nin bağırma ve inlemeleri aslında teypten gelmektedir ve bütün öğretmen

denekler teypten gelen aynı sesleri duymaktadır.Anlatılan düzenlemede deneklerin % 65’i

ceza uygulamalarını en güçlü şok düzeyi olan 450 volta kadar götürmüşlerdir. Sonra Milgram

deneyi değişik koşullarda tekrarlamıştır. Bunların sonuçlarına dayanılarak şu genellemelere

gidilebilir: Yetkeye itaat:

1. Denekler diğer kişiye çektirdikleri acının farkında olduklarında,

2. Davranışları için sorumluluk duyduklarında,

3. Yetkeye itaat etmeyen başkalarını gözlediklerinde,

4. Yetkenin uzmanlığını, güdü ve yargılarını sorgulamaya özendirildiklerinde,

azalmaktadır.

Uyma davranışını etkileyen ortamsal etmenler

1) Grubun büyüklüğü: Grupta çoğunluğun büyüklüğü arttıkça, uyma da artmaktadır. Bir

gruba inanmama ve güvenmeme tek bir bireye inanmama ve güvenmemeden daha zordur.

Örneğin: Bizi rahatsız edici derecede soğuk olan bir odada olduğumuzu düşünelim. Eğer

yanımızda odanın çok sıcak olduğunu düşünen biri varsa, diğer kişinin yanlış düşündüğüne ya

da hasta falan olduğuna karar veririz. Eğer odadaki 5 farklı kişi çok sıcak olduğunu söylerse,

hasta olanın kendimiz olduğundan kuşkulanmaya başlayabiliriz.

2) Ters düşme korkusu: Kendisinden farklı düşünen bir grupla karşılaşan bir birey dışarıda

kalmak istemez. Grubun kendisini sevmesini ve kabul etmesini ister. Grup üyelerinin

kendisine iyi davranmayacağından, onu asi gibi göreceklerinden korkar. Bu sonuçlardan

kaçınmak için uyma eğilimi gösterir.Örneğin, ABD’de Western Elektrik Fabrikasında

ortalama üretim miktarının aşılmaması için grup üyeleri üzerinde yoğun bir baskı

uygulamasının olduğu görülmüştür.

3) Grupta sözbirliği: Sözbirliği etmiş bir grupla karşılaşan bir kişi uyma yönünde büyük bir

baskı altındadır.Eğer bir grupta sözbirliği yoksa, uyma oranında çarpıcı bir düşme

Page 67: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

67

gözlenmektedir. Hatta gruba karşı çıkan örneğin diğer bir kişi grubun verdiğinden daha yanlı

bir yanıt verse bile.Üstelik karşı çıkıp söz birliğini bozanın kimliği de önemli değildir.

4) Gruba bağlanma: Bir grubun her üyesiyle grup arasındaki bağların gücü de uyma

davranışını etkiler. Bir kişiyi bir ilişki yada grupta tutan olumlu ve olumsuz bütün güçlerin

toplamına bağlanma denir. Grup üyeleri birbirlerini ne kadar severlerse gruba o kadar

bağlanmış (adanmış) sayılırlar.

5) Mevkii ve Saygınlık (Prestij) Etkisi: Sosyal etki kaynağının yani etkiye neden olan kişi

ya da grubun, algılanan konumu ne kadar yüksekse uyma oranı o kadar artmaktadır.

6) Yüzyüze Olmanın Etkisi: Yüzyüze ilişkilerde toplumsal etki ve neden olduğu uyma

davranışı çok yüksektir.

Başkalarının bir isteğe uymalarını sağlama teknikleri

Elini Veren Kolunu da Verir ya da Önce Küçük İstek Sonra Büyük İstekTekniği: Bir kişi önce

küçük bir isteğe uymaya razı edilebilirse daha sonra daha büyük bir isteğe de uyma olasılığı

artmaktadır.

Ölümü Göster Hastalığa Razı Olsun ya da Önce Büyük İstek Sonra Küçük İstek Tekniği: Bir

kişiden önce gülünç derece büyük bir isteğe razı olması istenir ve reddettikten sonra daha

küçük bir isteğe uyması kolaylaşır. Bu tekniğin bir adı da “önce ayı iste yıldıza razı ol”

tekniğidir.

Zor Tarafını Sonraya Sakla Tekniği: Bir kişiden eksik bilgi temelinde bir şey istenip, o razı

olduktan sonra öykünün bütünü söylendiğinde kişi başlangıçta isteği kabul edip bağlandığı

için temel kurallar değişse bile geri çekilmeyecektir.

Hepsi Bu Kadar Değil Tekniği: Bir ürüne yüksek bir fiyat biçip, müşteri bunu düşünürken

yanında bir ürün daha ekleyerek ya da fiyatı biraz düşürerek (indirim) durumun onun için

iyileştirilmesine “hepsi bu kadar değil” tekniği adı verilmektedir.

Dikkatini Çek Tekniği: Hedef kişinin dikkatini çekecek isteklerin reddedilme olasılığı

düşmekte, daha yüksek oranda uyma gözlenmektedir.

3.4 Konuylailgilifarkındalıketkinlikleri

(3.1)

> Size gelen arabulucular hakkında oluşturacağınız izlenimler arabuluculuk sürecini nasıl

etkiler? Tartışınız.

Page 68: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

68

> Başkalarına ilişkin izlenimler oluştururken nelerden yararlandığınızı, daha doğrusu hangi

bilgileri kullandığınızı söyle bir düşünün. Aklınıza neler geliyor? Bunların bir listesini

yapabilir misiniz?

> Size biri dışında aynı özelliklere sahip aşağıdaki iki kişinin belli sayıda özelliklerinin

verildiğini varsayın. Ve bu iki insanı değerlendirerek her birine 10 üzerinden bir not vermeye

çalışınız.

Ali: Hoşgörülü, dürüst çalışan, zeki

Veli: Hoşgörülü, dürüst, çalışkan, zeki

Sonra bu iki kişiden Ali’nin yukarıdaki özelliklerine ek olarak aşağıdaki gibi, bir de cana

yakın olduğunu Veli’ninse bir de acımasız olduğunu öğrendiğiniz varsayalım.

Ali: Hoşgörülü, dürüst çalışan, zeki, cana yakın

Veli: Hoşgörülü, dürüst, çalışkan, zeki, acımasız

Şimdi Ali ile Veli’yi yeniden değerlendirerek her birinin kişiliğine tekrar not verin.

Ali’nin notundaki artışla Veli’nin notundaki azalmanın büyüklüğü aynı mı, değilse nedeni ne

olabilir tartışınız.

> Bir yargıç olduğunuzu ve bir suçtan bir kadını yargıladığınızı varsayalım. Ayrıca, bu kadını

aynı kadın olduğunu bilmeden aynı suçtan iki kez yargıladığınızı da varsayalım. Bunlardan

birinde kadın çok bakımlı ve güzel olarak mahkemeye gelsin, ikinci yargılamada ise makyajla

çirkinleştirilmiş olarak karşınıza gelsin. Siz bu iki kadının aynı kadın olduğunu

bilmiyorsunuz. Sonuçta tıpa tıp aynı suçtan yargıladığınız bu iki kadından birincisine

ikincisinden daha az ceza verebilir misiniz?

(3.2)

> Murat, bulunduğu bir ortamda arkadaşlarına, hızlı araba kullanmanın insan hayatı için

tehlikeli olduğunu ve kendisinin hızlı araba kullanmayı sevmediğini söylemiştir.

Bu ifade, tutumun hangi öğesine/öğelerine işaret etmektedir? Tartışınız.

>“Mustafa, Kenan’ı çok sevmektedir. Kenan, futbol oynamayı çok sever, fakat Mustafa futbol

oynamaktan hoşlanmaz.” Verilen bu örnekte denge durumu var mıdır? Tartışınız.

> Belli bir miktar paranız var, siz bu parayla bir araba alacaksınız. Seçenekleri sıraladınız,

gözden geçirdiniz ve ikiye düşürdünüz: Ford Mondeo ve Opel İnsignia. Sonuçta Opel

İnsignia’da karar kıldınız. Parayı peşin ödeyip arabayı aldınız. Arabaya ilişkin

değerlendirmeniz (tutumunuz) onu almadan öncekine kıyasla aldıktan sonra artabilir mi?

Artabilirse niçin?

Page 69: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

69

> Bazı insanlar hukuk fakültesine girerler çünkü yoksul insanlara yardım edebileceklerini ve

toplumu iyileştireceklerini düşünürler. Ancak, avukatlık mesleğine başladıklarında, çoğu

kendini başkalarına yardım etmekten çok iş anlaşmaları ve vergi avantajlarıyla ilgili

tekrarlayıcı, sıkıcı işler yaparken bulur. Bu idealistik insanlardan birçoğu en sonunda

yaptıkları işleri haklı görmeye ve hatta yaptıkları işi sevmeye başlarlar. Sonuçta yoksula

yardım için çok fazla bir şeyin yapılamayacağına inanmaya başlarlar. Niçin? Düşününüz.

> Diyelim ki kıdemli bir yargıçsınız ve anayasa mahkemesi üyelerinin tümünü yalnızca

yargıçların seçmesini istiyorsunuz. Ama bir gün geldi hükümet sizi kendi adayı olarak

Anayasa Mahkemesine üye seçmek istedi ve siz de kabul edip Anayasa Mahkemesi üyesi

oldunuz. Neler yaşardınız?

(3.3)

> Bir ABD filmi olan “On iki kızgın adam” filminde babasını öldürmekle yargılanan 18

yaşındaki bir çocuğun idamına ya da beraatına karar verecek 12 jüri üyesi davayı

tartışacakları jüri odasına girerler. 12 juri üyesinden 11'i çocuğun suçlu olduğunu, diğer bir

juri üyesi ise çocuğun suçsuz olduğunu, suçlu olduğunu kanıtlayan mantıklı deliller

olmadığını savunur. Filmin sonunda 12 jüri üyesi de genci suçsuz bulurlar ve genç idam

edilmez. Bu filmde uyma davranışını etkileyen etmenlerden hangisi etkili olmuş olabilir?

Tartışınız.

> Sizce en ikna edici siyasal parti başkanı kimdir ve hangi özellikleri nedeniyle bu kişinin

diğerlerinden daha ikna edici olduğunu düşünüyorsunuz?

> Beş kişi ile birlikte bir odada olduğunuzu düşünelim. Size göre oda çok soğuk yalnız diğer

dört kişiden biri odanın çok sıcak olduğunu söylüyor. Ne düşünürdünüz? Şimdi durumu biraz

farklılaştıralım. Siz odanın çok soğuk olduğunu düşünürken diğer dört kişi terliyor ve odanın

çok sıcak olduğundan yakınıyor. Şimdi ne düşünürdünüz?

> Bir üniversite öğrencisinin babasını kendisine 1000 TL vermeye razı etmesi olasılığı ondan

doğrudan 1000 lira istediğinde mi daha yüksektir yoksa önce 5000 lira isteyip sonra 1000’e

gerilediğinde mi daha yüksektir? Düşününüz.

> Adolf Hitler’i ve Nazi yönetimini biliyorsunuz. Hitler’in askerleri üstlerinin emirlerine

uyarak çocuk, kadın, yaşlı, genç yaklaşık altı milyon Yahudi’yi öldürmüşlerdir. Yani Hitler’in

askerleri otoritenin emirlerine itaat etmişlerdir. Bugün de insanlar otoriteye hiç sorgulamadan

itaat ederek başka insanlara karşı insanlık dışı davranışlarda bulunabilirler mi?

Bulunabilirlerse hangi koşullarda? Düşününüz.

Page 70: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

70

3.5 Konunun Arabuluculuk Sürecine Yansımaları

Bu bölümde başkalarına ilişkin izlenimlerimizi nasıl oluşturduğumuz, bu izlenimleri

oluştururken ne tür bilgiler kullandığımız, izlenimlerimizin ne kadar doğru olduğu ve

izlenimlerimizi hangi yanlılıkların etkilediği üzerinde duruldu. Arabuluculuk süreci temelde

birbirini önceden tanıyan veya tanımayan 3 farklı tarafın bir araya geldiği ve birbirleri

hakkında yeni izlenimler oluşturdukları ya da önceden oluşturdukları izlenimlerle hareket

ettikleri bir süreçtir. Bu izlenim oluşumundaki etkenler, bu süreçteki yanlılıklar aradaki

çatışmanın çözümlenmesinde asıl engel olan unsurlar olabilir. Bu nedenle bu konuların

varlığından haberdar olmak bile arabulucu için çok önemli bir donanım olacaktır.

Yine bu bölümde davranışlara neden yüklerken işleyen süreçlerden bahsedilmiştir. Bir

davranışın başkaları tarafından beğenilip beğenilmemesine, özgürce seçilip seçilmemesine,

belirli bir sonucunun olup olmamasına, toplumsal bir rolün bir parçası olup olmamasına

bakarak ona kişinin içinde ya da dışında bir neden bulduğumuz ya da yüklediğimiz ve bu

süreçteki yanlılıklar üzerinde duruldu. İçine düştüğümüz bilişsel çelişkilerin bizi davranış ya

da tutum değişikliğine yönelttiğinden bahsedildi. Arabuluculuk sürecine başvuran tarafların

yaşadıkları çatışmayı çözmelerinde olaya öncekinden farklı bir bakış geliştirmeleri gerektiği

açıktır. Bu bakış değişimi tam da bu bölümde anlatılan tutumlarımız ve davranışlarımızın

nasıl ve hangi koşullarda değişebildiği ile doğrudan ilgilidir.

İnsanın grup içinde grubu oluşturan bireylerden nasıl etkilendiği konusu da bu

bölümde ele alındı. Bireylerin başkalarının davranışlarını önceden nasıl tahmin edebildikleri

ve buna göre kendi pozisyonlarını tayin ettikleri üzerinde de duruldu. Arabuluculuk sürecinde

arabulucunun bu konuların farkında olması, kendisine çatışmalarını çözmek üzere başvuran

tarafların aralarındaki etkileşimi daha kolay kavrama ve yönlendirmesinde yardımcı olacaktır.

Page 71: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

71

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

KİŞİLİK VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

4.1 Kişilik Nedir?

Kişilik, psikolojide üzerinde en fazla araştırma yapılan ve uygulamalarda sıklıkla ele

alınan kavramlardan birisidir. Ancak kişiliğin tüm araştırmacı ve uygulamacılar tarafından

kesin kabul görmüş bir tanımı bulunmamaktadır. Günümüze değin kişiliğin 400’den fazla

farklı tanımı yapılmıştır. APA (AmericanPsychologicalAssosciation, Amerika Psikologlar

Birliği) kişiliği düşünme, duygulanım ve davranışlardaki bireye özgü ve onu diğer bireylerden

ayıran tipik özelliklerinin tamamı olarak tarif etmektedir (APA, 2015). İnsan doğasının ortak

özelliklerini korurken, her bir bireyin kendine özgü bir biçimde farklılaşması, doğuştan gelen

özellikleri, uyum yetenekleri, kültürel ve bağlamsal etkilerle oluşan farklı kişilik

yapılanmaları kişilik psikolojisinin temel ilgi ve araştırma alanıdır.

Pek çok farklı kişilik tanımını inceleyen ve sentezleyen bir analizde kişiliğin altı temel

özelliği olduğu belirtilmektedir. Bu farklı tanımların ortak noktası kişiliğin içsel,

biricik/kendine has, kalıcı, aktif, nedensel ve bütünleştirici olduğudur. Allport, kişiliğin hem

bir nesne hem de nesnel bir yapı olduğunu vurgulamaktadır. Diğer bir değişle kişilik,

Freud’un öne sürdüğü gibi hipotetik değil, insanın bedeninde fiziksel olarak, beyin ve sinir

sisteminde de yer alan parçaları olan bir yapıdır. Bu görüşe göre kişilik belirli

davranışlarımızın nedeni olan ve nesnel olarak da bulunan bir yapıdır. Kişiliği oluşturan

sistemler, davranışlarımızı, düşünce ve hislerimizi belirleyici eğilimlere sahiptir.

Costello’yagöre kişilik sadece kişilik testleri gibi durağan ölçme araçları ile anlaşılmaya

çalışılan bir yapı olamaz. Kişilik tıpkı kardiyovasküler ve sinir sistemleri gibi dinamik ve

karmaşık bir sistemdir. Levy kişiliğin, bireyin kimliğinin içsel ve temel ögeleri olan ve

anlamlı davranış örüntüleri meydana getiren bir yapı olduğunu vurgulamaktadır. Klinger ise

kişiliği, bireyi oluşturan parçaların bir araya gelerek bütünsel bir davranış sonucunu nasıl

ortaya çıkarttığını inceleyen psikoloji dalı olarak görmektedir.

Psikoloji tarihi içinde ortaya atılan bazı kuramlar, ortaya çıktıkları zaman için heyecan

uyandıran ancak günümüzde geçerlilikleri ve kabul edilebilirlikleri sorgulanan kuramlar

olarak anılmaktadırlar. Günümüzün öne çıkan kişilik psikologlarından birisi olan Funder’e

göre kişilik, psikolojinin en önemli konusudur çünkü psikolojinin diğer bütün alanlarının bir

Page 72: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

72

araya gelerek hizmet ettiği tek alandır. Psikolojinin alt alanlarından olan bilişsel psikoloji

insanların nasıl algıladıklarını ve düşündüklerini tanımlamaktadır. Gelişim psikolojisi ise

bebeklikten başlayarak yaşam boyunca insanların psikolojik yapılanmasını incelemektedir.

Biyolojik psikoloji davranışın anatomik, fizyolojik, genetik etkilerini araştırırken, sosyal

psikoloji insanların başka insanların davranışlarından nasıl etkilendiğini ve onları nasıl

etkilediğini anlamaya çalışmaktadır. Psikolojinin bu alt alanları, insanı bütün olarak anlamayı

ve anlatmayı kendisine misyon edinmiş olan kişilik psikolojisine hizmet etmektedir. Kişilik

psikolojisi bu misyonu büyük ölçüde ve doğal olarak bireyler arası farklara odaklanarak

gerçekleştirmektedir.

Günümüzde kişilik çalışmaları

İnsanlar birbirinden farklıdır. İnsanların neden ve nasıl birbirlerinden farklılaştıklarını

anlamak ancak insanların hangi noktalarda aynı olduklarını anlamak ile mümkün

görünmektedir. İnsanların birbirlerine hem çok benzer olmaları hem de birbirlerinden tipik

farklılıklar göstermeleriiki temel varsayım ile açıklanabilir. (1) Bireylerin yaşamlarında

gerçekleşen olaylar ve deneyimleri onların ne tip bireyler olduklarını, bireylerin özellikleri de

ne tip olaylar yaşayacaklarını belirler. (2) Yaşam tarzı, akılcılık, değerler, inançlar, yani insani

özellikler zamanı aşan özelliklerdir. Diğer bir değişle insanı insan yapan bu özellikleri güncel

ve geçici çevresel değişkenlerle anlamak mümkün değildir.

Geçmişte ve günümüzde pek çok psikolog kişiliği farklı şekillerde tanımlasalar da

günümüzde kişilik çalışmalarının yoğunlaştığı konular, kişiliğin tanımı ve yeri, kişiliği

oluşturan parçalar, bu parçaların organizasyonu ve kişilik gelişimi olarak sıralanabilir. Bu

konular arasında, hangi kişilik özelliklerinin birbirleri ile nasıl ilişkili olduklarının ve bu

ilişkilerin bireyler arasında farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesi ve benlik bilgisinin nasıl

oluştuğunun ve geliştiğinin araştırılması kişiliğin modern tanımında önemli bir rol oynamıştır.

Günümüz kişilik çalışmalarının iki geniş alana odaklandığı görülmektedir. Bunlardan

ilki, dışadönüklük ve duygusal denge gibi belirli kişilik özelliklerinin bireyler arasında nasıl

farklılıklar gösterdiği, ikincisi ise bireyin farklı özelliklerinin bir araya gelerek kişilik denen

tutarlı bir bütünü nasıl oluşturduğunun anlaşılmasıdır. Bu görgül (ampirik) çalışmalar

sonucunda ortaya çıkan veriler, kişiliğin dinamik ve karmaşık bir sistem olduğunu, zaman

içerisinde hızlı değişmeyen bir tutarlılık gösterdiğini ve kişilik yapımızın yaşantımızı

etkilediğini göstermektedir. Bu tür çalışmaların ortaya çıkarttığı önemli bulgulardan birisi,

halk arasında da bilinen bazı kişilik tipleridir.

Page 73: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

73

Örneğin, gündelik yaşamda sıklıkla ifade edilen A tipi ve B tipi davranış örüntüleri

(kişilik) tanımlaması iki kardiyoloji uzmanı tarafından, kardiyovasküler hastalık yaşayan

bireylerin ortak özelliklerini belirlemek için yaptıkları bir çalışma sonucunda ortaya çıkmıştır.

A-Tipi kişilik özelliğindeki insanların zamanla yarışan, başarı yönelimli, hızlı çalışan, hızlı

konuşan, aynı anda birkaç işi birden yapmaya çalışan, sabırsız ve öfkeli insanlar olduğu

gözlenmektedir. A-Tiplerinin tersi özellikleri taşıyan bireyler ise, B-Tipi olarak

adlandırılırlar. B-Tipi kişiliğe sahip olan insanların daha rahat, uysal, az rekabetçi, daha az

saldırgan ve soğukkanlı oldukları belirtilmektedir. B-Tipi kişilik özelliğine sahip insanların

daha sağlıklı, yüksek doyumlu kişiler olduklarını gösteren çalışmalar bulunmaktadır.

4.2 Kişiliğe Temel Kuramsal Yaklaşımlar

İnsan doğasının sırlarını anlamak insanlık tarihinin en önemli meraklarından birisi

olmuştur. İnsanlar kendilerini ve başka insanları anlamak ve gelecekteki davranışlarını tahmin

etmek istemektedirler. 20. Yüzyıla kadar insanı anlamak merakı ve çabası daha çok

filozofların, tarihçilerin ve yazarların ilgi alanı iken, 1900’lü yıllardan itibaren psikoloji

biliminin doğması ve gelişmesi yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. “Büyük

kuramlar” olarak adlandırılan kişilik kuramlarının ortaya çıkması, insanın ve kişiliğinin

anlaşılması konusunda inanılmaz bir iç görü kazanılmasına yol açarak, insanoğlunun hayat,

düşünce ve davranış anlayışını büyük ölçüde etkilemiştir.

Kişilik kuramları en kısa tanımı ile insan doğasının psikolojik modellemeleridir. Tarih

içinde yerini alan büyük kişilik kuramlarının ortak özelliklerinden birisi, kuramı ortaya koyan

kişinin doğasını ve yaşam öyküsünü, düşünce biçimini ve davranışlarını yansıtmalarıdır. Belki

de bu nedenle bu kuramlar yaratıcılarının adı ile birlikte anılmaktadırlar. Büyük kişilik

kuramlarından bazıları şunlardır:

Sigmund Freud- Psikoanalitik kuram

Alfred Adler-Bireysel Psikoloji kuramı

Carl GustavJung-Analitik Psikoloji

Erik HomburgerErikson-Psikoanalitik Ego kuramı

Harry StackSullivan- Kişilerarası kuram

Karen Horney-Psikanalitik Sosyal kuram

Gordon W. Allport-Humanist Kişilik Özellikleri ve Benlik kuramı

Rollo May-Varoluşçu kuram

Abraham Maslow ve Carl Rogers-İnsancıl

Page 74: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

74

(Humanist)KendininiGerçekleştirmeci kuramı

George A. Kelly-Bireysel Yapılandırmacı kuram

Skinner-Edimsel Öğrenme kuramı

Albert Bandura-Sosyal Bilişsel kuram

HansEysenck-Biyolojik Temelli Tipoloji kuramı

Edward O. Wilson-Evrimsel Psikoloji kuramı

Bu kuramlar arasından, psikoloji bilimi ve uygulamalarını çok boyutlu olarak

etkileyenlerin ise, Freud’un öne sürdüğü psikanalitik kuram, Jung ve Adler’in temsil ettiği

Yeni-Freud’cu akım, insancıl, davranışçı, sosyal bilişsel ve kişilik özellikleri kuramları

olduğu söylenebilir.

1900’lü yılların başında Freud’un ortaya koyduğu Psikanalitik kuram bu kuramlar

içinde en fazla bilineni ve sorgulananı olmuştur. Bunun nedenlerinden birisi Freud’un

kuramında bilinçaltının önemli rolüdür. Psikanalitik kurama göre kişilik, bireyin farkındalığı

dışındaki güçler tarafından belirlenmektedir. Freud kişiliğin birbirinden farklı fakat etkileşim

içinde bulunan üç yapıdan oluştuğunu öne sürmüştür. Bunlar id (alt ben), ego (ben) ve

süperego (üstben) dur. Bu üç yapı sinir sistemi ya da beyin gibi bir bölgede var olan gerçek

fiziksel yapılar değil, soyut modellerdir. İd, kişiliğin, ham, işlenmemiş, doğuştan gelen ve

organize olmamış parçasıdır. İd doğumdan başlayarak ilkel dürtüler olarak adlandırılan açlık,

cinsellik, saldırganlık ve rasyonel olmayan dürtüler tarafından yaratılan gerilimi azaltmaya

çalışır. Çalışma prensibi “zevk” dir ve amaç gerilimin azaltılarak ihtiyaçların anında

doyurulmasıdır. Kimi zaman vahşi bir hayvana ya da zapt edilmez bir ata benzetilen idin

istekleri hemen yerine getirilmelidir. Ancak bu tabii ki mümkün değildir. İnsanın her

acıktığında anında doyması, cinsel dürtülerini doyuma ulaştırması, saldırganlık göstermesi

mümkün değildir.

Freud, id’i kontrol eden mekanizmanın ego olduğunu öne sürmüştür. Bu kuramsal

yapının görevi, idin sınırsız istekleri ile hayatın somut gerçekleri arasında bir denge

kurmaktır. Egonun çalışma prensibi “gerçeklik” tir ve karar veren, hareketleri yöneten,

düşünme ve üst düzey problem çözmeyi sağlayan mekanizma olarak, kişiliğin bir anlamda

yürütücüsüdür.

Kişiliğin en son gelişen parçası ise süperegodur. Doğru ve yanlışları, otoriteyi ve

toplumun kurallarını temsil eder. Vicdan ve ahlak sayesinde süperego, idden gelen bencil ve

yıkıcı dürtülerin, kabul edilebilir ve yapıcı olarak ifade edilmelerini sağlar. Freud’a göre

Page 75: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

75

kişilik gelişimi, doğumdan yetişkinliğe kadar belirli aşamaların tamamlanması ile mümkün

olmaktadır. Bu gelişim aşamalarında karşılaşılan sorunlar, bireylerin daha sonraki

zamanlarda, ilgili alanda zorluk ya da bozukluk yaşamalarına neden olmaktadır. Freud’un

kişilik kuramının, gördüğü hastalardan edindiği deneyim ve gözlemlere dayandığı, bu

nedenle, sağlıklı kişilik gelişiminden çok, psikolojik bozukluğa vurgu yaptığı bilinmektedir.

Freud’un kuramında formüle ettiği kişilik yapılarından ego, dış dünya, id ve

süperegodan gelen istekleri uzlaştırmada zorluk yaşadığında duyduğu kaygıyı ortadan

kaldırmak amacıyla kendi geliştirdiği bir takım stratejiler kullanır. Bu stratejilere savunma

mekanizmaları denir. Freud hastalarının çoğunun ortak yönünün yoğun kaygı yaşamaları

olduğunu görmüş ve kaygının ego için bir tehlike sinyali sayıldığını belirtmiştir. Freud,

egonun bu yoğun kaygıyı azaltmak ya da buna katlanmak için bilinçaltında gerçeği gizleyen

ya da çarpıtan stratejiler geliştirdiğini öne sürmüştür. Bu savunma mekanizmalarından

başlıcaları ve bunların tanımları ile örnekleri Tablo 1’de özetlenmiştir.

Tablo 1. Ego Savunma Mekanizmaları,Tanımları ve Örnekleri

MEKANİZMA TANIMI ÖRNEĞİ

Bastırma Hatırlanmak ve hissedilmek

istenmeyen şeylerin bilinç

dışında tutulmaya çalışılması

Bireyin yaşadığı çok örseleyici

(travmatik) bir olayı ya da toplumca

kabul edilemez bir arzuyu tamamen

unutması

İnkâr Gerçekliğin acı veren yönünün

bilinçten uzaklaştırılması

Evladını kaybeden bir annenin her akşam

o sanki eve gelecekmiş gibi ona yemekler

hazırlaması, giysilerini ütülemesi

Mantığa

Bürünme

Bireyin özellikle kendi kişisel

yetersizliklerinden dolayı

gerçekleştiremediği istekleri

karşısında başarısızlıklarına

mazeret göstermesi durumu

Okulda iyi not alamayan, başarısız ve

tembel bir öğrencinin “hayatta başarılı

olmak okulda başarılı olmak değildir”

düşüncesini benimsemesi

Özdeşleşme Engellenmeler ve başarısızlıklar

karşısında bireyin herhangi bir

alanda başarılı kişi(ler) ya da

kurumlar ile kendini aynı

görmesi, onlar gibi olmaya

çalışması

Bir çocuğun arkadaşları ile yaptıkları

futbol maçında, takım arkadaşının

kendisinden daha çok gol atması

karşısında “benim ağabeyim olsaydı yüz

gol atardı” demesi

Yansıtma Bireyin, toplum tarafından

onaylanmayan kişilik

özelliklerini, güdü ve isteklerini

dışa yansıtarak, bunları başka

insanlarda görmesi

Aldatma eğilimi yüksek olan birinin diğer

bireyleri de hep aldatma eğilimine sahip

görmesi

Karşıt Tepki

Geliştirme

Bireyin toplumca kabul

edilemez davranışların tam tersi

Kardeşini kıskanan bir çocuğun aşırı

derecede iyi bir abla veya ağabey olma

Page 76: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

76

olan

davranışları yaparak benliğini

korumaya çalışması

çabası içine girmesi

Gerileme Bireyin temel ihtiyaçlarının

karşılanamamasından

kaynaklanan doyumsuzluk ve

kaygıları sonucu, olması

gereken olgunluk düzeyinden

daha basit bir olgunluk

düzeyine geri dönmesi

Tuvalet eğitimin tamamlamış bir çocuğun

kardeşinin doğumu sonrasında yeniden

altını ıslatmaya başlaması

Yer değiştirme Bireyin kendisinde öfke ve

kaygı yaratan ve gücünün

yetmediği

durumlarda öfkesini gücünün

yettiği kişi veya eşyalara

yöneltmesi

İşinde patronundan haksız yere azar işitip

ona bir şey yapamadığından eve

döndüğünde çocuğunu yok yere

azarlayan baba

Yüceltme Toplum tarafından kabul

edilmeyen bazı saldırgan ve

cinsel eğilimlerin,

değiştirilerek, toplumsal onay

bulacak başka alanlarda kendini

ifade etmesi, başka hedeflere

yönelmesi

Saldırgan ve kavgacı bir yapısı olan bir

gencin polis olması veya silah kullanan

bir başka

mesleği seçmesi

Freud’un kişilik kuramı, savunma mekanizmaları ve kişilik yapıları dışında pek çok

önemli ayrıntı da içermektedir ve bütün olarak bu kuram sadece psikoloji alanını değil, sanat,

edebiyat ve felsefeyi de etkilemiştir. Bununla birlikte Freud’un kuramı her dönemde

güvenilirlik ve geçerlilik açısından sorgulanan, diğer kuramcılar tarafından sıklıkla eleştirilen

ve bilimsel geçerliliği kanıtlanmamış olsa da günümüzde dahi bilinen geleneksel bir

kuramdır.

Geleneksel psikanalitik yaklaşımda önemli bir kuramsal role sahip bilinçaltı ve cinsel

dürtülerin ön plana çıkması, bazı kuramcıların tepkisine neden olmuş ve bu durum klasik

psikanalitik yaklaşımın değişmesini beraberinde getirmiştir. Bu yeni yaklaşımlardan birisi

Jung tarafından ortaya atılan analitik kuram ve bu kuramda ortaya konan ortak bilinçaltı

kavramıdır. Freud’un aksine Jung, bilinçaltının tüm insanlar için ortak, yani evrensel

olduğunu belirterek, ortak duygu, sembol ve imgelerden oluşan, insanlık tarihi boyunca

atalarımızdan aktarılarak gelen bir yapı olarak tarif etmektedir. Jung, ortak bilinçaltının belirli

kişi, obje ya da deneyimleri temsil eden sembolik arketiplerden(arkaik-eskiye dayanan

tiplemeler) oluştuğunu öne sürmüştür. Freud’un kuramında olduğu gibi Jung’un analitik

kuramında yer alan kavramların da kanıtlanması oldukça zordur.

Page 77: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

77

Yeni-Freud’cular akımı içinde yer alan diğer bir kuram ise Adler’in bireysel

kuramıdır. Bu kuramda öne çıkan kavram Adler’in aşağılık kompleksi olarak adlandırdığı

süreçtir. Bu kurama göre, bireyler çocukluklarında, henüz güçleri, bilgileri ve yetenekleri

sınırlı iken, kendilerini diğer insanlardan daha aşağıda hissederler. Birey, bu duyguların

üstesinden gelemediğinde durum kompleks olarak ortaya çıkar ve bireyin kişiliğinin

şekillenmesini etkiler. Adler’in kuramının temel özelliklerine göre, her bir birey diğerlerinden

üstün ve bireysel olarak etkin olmak için çabalar. Her bir birey, pek çok farklı duruma ve

olaya istikrarlı bir tarzda yaklaşmak anlamına gelen bir yaşam tarzı geliştirir. Yaşam tarzı bir

ölçüde bilinçli tercihlerin bir miktar da bilinçaltının etkisindedir.

1970’li yıllara gelindiğinde ise davranışçı ekolün psikoloji biliminde baskın olmasıyla

birlikte, kişiliği davranışçı kuram perspektifinden ele alan görüşler de ortaya atılmıştır.

Skinner’a göre kişilik öğrenilmiş davranışlar bütünüdür. Davranışçıaçıdan bakıldığında,

bireylerin farklı durumlarda sergiledikleri benzer yaklaşımların nedeni, geçmişteki benzer

durumlar sonrasında aldıkları pekiştireçlerdir. Kişiliği neredeyse tamamen koşullanma ve

öğrenme süreçleri ile açıklayan davranışçı kuram da diğerleri gibi pek çok eleştiri almış,

yerini, içsel mekanizmaların, bireyin bilinçli seçimlerinin vurgulandığı diğer kuramlara

bırakmıştır. Bunlardan birisi Maslow ve Rogers’ın öncülük ettiği insancıl yaklaşımdır. Bu

yaklaşıma göre insanoğlu doğuştan iyilik potansiyeline ve kendini geliştirme ve daha iyiye

götürme potansiyeline sahiptir. Her bir birey, bu potansiyeli kullandığında kendini

gerçekleştirme olarak adlandırılan bir süreci tamamlamış ve kişilik gelişiminde önemli bir

mesafe kat etmiş olur. İnsancıl kuramlara göre kişilik, Freud’un öne sürdüğü gibi içgüdüler

ve karanlık güçlerin ya da Skinner’ın öne sürdüğü gibi öğrenme ve koşullanmanın esiri

değildir. Kişiliğin özü her bir bireyde var olan yaratıcı potansiyeli, bilinçli ve kendini motive

eden bir şekilde hedeflerini gerçekleştirme gücüdür.

Gerek Freud’un başını çektiği psikodinamik kuramlarda gerekse insancıl kuramlarda

insan davranışta bulunmaya güdüleyen bir enerjiye sahip bir varlık olarak

kavramsallaştırılmaktadır. Güdülerini doyurmaya veya kendini gerçekleştirmeye çalışma

esastır. İşte, farklı bireylerin davranışa güdülenmesini sağlayan bu enerjilerinin (isteklerinin)

her zaman aynı anda ve uzlaşma içerisinde doyurulmasımümkün olamadığından insanlar

çatışır. Bir başka değişle çatışma insanın doğasından kaynaklanmaktadır. Toplumsal uyum

adına çatışmaların çözüm ihtiyacını da doğuran bu olgudur.

1980’li yılların sonunda ve 1990’larda etkin olan yaklaşımlardan birisi de Bandura

tarafından geliştirilen Sosyal-bilişsel öğrenme kuramıdır. Bu kurama göre bireyler hem

düşünce, duygu, beklenti ve değerler gibi bilişsel ve içsel olarak, hem de başka insanları

Page 78: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

78

gözlemleyerek öğrenme yolu ile kişiliklerini oluştururlar. Bu yaklaşımda ortaya çıkan iki

kavram kişilik ile yakından ilgilidir. Bunlardan ilki öz-yetkinlik kavramıdır ve bireyin kendi

kişisel yetkinliğine olan inancı anlamına gelmektedir. Öz-yetkinliğe sahip bireyler, istedikleri

davranışı sergileyebilecekleri ya da istedikleri sonuca ulaşabilecekleri konusunda inanca

sahiptirler. Öz-güven ise kişiliğin bir parçası olarak, bireyin olumlu ve olumsuz benlik

değerlendirmesini yaparak bunları özümlemesini ifade eder.

Kişiliğin günümüzdeki kuramsal modeli olarak kabul edilen son yaklaşım kişilik

özellikleri (=treyt/trait) kuramlarıdır. Treyt, bireylerin kişilik boyutlarının temelini oluşturan

duygu, biliş ve davranış eğilimleri olarak tanımlanmaktadır. Treyt tanımını ilk ortaya atan

kişi, modern akademik kişilik psikolojisinin kurucusu olarak da tanınan psikolog Gordon

Allport’ dur. Allport 1937 yılında kendi kişilik kuramını ortaya attığında treytlerin karmaşık

ve kalıcı özellikleri olduğunu ve belirli uyaranlara benzer şeklide ve tutarlı cevap vermemizi

sağlayan yapılar olduğunu belirtmiştir. Allport o yıllarda yaptığı bir araştırmada kişiliği

tanımlamak için kullanılabilecek 18000 sözcük olduğunu görmüş, yaptığı eleme sonucunda

4500 kelimenin kişilik özelliklerini ifade etmekte kullanılabileceğini belirtmiştir. Allport’a

göre kişilik treytlerden oluşan dinamik bir sistemdir ancak sadece belirli treytlerin bir arada

görülmesi şeklinde basite indirgenmemelidir. Aksine treytler kendi aralarında da etkileşim

içinde olduklarından ve kişilik ancak bireyin benlik ve yaşamdan beklentisinin ne olduğunun

bilincine varması ile tamamlandığından, her bir birey için özgündür. Bu nedenle Allport’un

kuramı hem bireyselcilik hem de özgürlük vurgusu yapmaktadır. Psikanalitik ve davranışçı

kuramların insan kişiliğini ele alışı indirgemecidir. Freud ve psikanalitik yaklaşım bireyi

bilinçaltı güçlerin, davranışçı yaklaşım ise, öğrenme nedeni ile bireyi çevresinin esiri ve kendi

özgür seçimlerini yapamayan bir varlık olarak sunmaktadır. Allport, her iki yaklaşımdan

farklı olarak bireyi bilinçaltının yönetimi ya da ödül-ceza cenderesinin dışına çıkabilen, kendi

davranışlarını dilediği gibi düzenleyebilen bir varlık olarak görmektedir.

Treyt yaklaşımının bu ilk kuramından sonra 1950’lerde Eysenck ve daha sonra Catell,

Allport’un kişiliği niteleyen sözcüklerine benzer özellikleri istatistiksel bir yöntem olan faktör

analizi ile incelemişlerdir. Cattell kişiliği tanımlamak için 16 treytin gerekli olduğunu,

Eysenck de faktör analizi ile üç treyt boyutu bulduğunu öne sürmüştür. Kişilik boyutları

yaklaşımının görgül çalışmaları 1990’lardan başlayarak hız kazanmıştır. Artan iletişim ve

özellikle internet imkânları ile çok sayıda ve dünyanın farklı bölge ve kültürlerinden veri

toplama imkânı doğmuştur. Bu tür çalışmaların sonucunda, kültür ve dilden bağımsız olarak

insan kişiliğinin 5 boyuttaki özellikler altında toplanabildiği bulunmuştur. Beş faktör kişilik

modeli olarakadlandırılanbu yapıya McCrae ve CostaBüyük Beşli adını vermişler ve bu

Page 79: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

79

treytleri Dışadönüklük, Sorumluluk, Uyumluluk, Duygusal denge ve Açıklık olarak

adlandırmışlardır. Bu kişilik boyutlarının özelliklerini aşağıdaki sıfatlarla özetlemek

mümkündür.

Dışadönüklük: Sosyal, girişken, konuşkan

Sorumluluk: Disiplinli, dikkatli, düzenli

Uyumluluk: Sempatik, sıcak, nazik

Duygusal denge: Sakin, kolay üzülmeyen, duygusal iniş çıkışlar yaşamayan

Açıklık: Bağımsız, yaratıcı, yenilikçi

Özetlemek gerekirse, kişiliğe temel olan kuramsal yaklaşımların 2000’li yıllara kadar

birbirlerinden çok farklı, kimi zaman birbirleri ile çelişen ve çatışan yaklaşımlar olduğu

görülmektedir. 1995-2010 yılları arasında kişilik konusunda çalışan psikologların, konuyu

kavrayışlarında daha üst bir noktaya ulaştıkları görülmektedir. Özellikle 2000’lerin başında

kişilik çalışmalarının daha bütüncül bir hâl alması ile kişilik psikolojisinin öneminin daha iyi

anlaşılmaya başlandığı söylenebilir.

4.3 Kişilik Bozuklukları

Kişilik bozukluğu, bireyin ait olduğu sosyal çevrenin beklentilerinden sapan, derin

olarak yerleşmiş, süreklilik ve katılık arz eden, içsel yaşantı ve davranış örüntüsüdür. Kişilik

özellikleri sorunlu olan bireyler, içinde bulunduğu çevreyle sıkıntılar yaşamasına yol açacak

biçimde düşünme, hissetme, davranma biçimini farkında olmadan ve tutarlı bir biçimde

sürdürür. Kişilik bozukluğu olan bireyler aşırı inişli çıkışlı duygu hallerinin ve çarpık

düşünme biçimlerinin farkında değildirler. Bu yüzden etrafındaki kişilerle sorunlar yaşar,

sorunun kendi düşünme biçimlerinden, duygusal tutarsızlıklarından ve davranış şekillerinden

kaynaklandığının farkında olmazlar. Bu kişiler, hastalıklarının sonucu olarak ortaya çıkan bu

düşünce, duygu ve davranış durumunun kendilerinden kaynaklandığının farkında değildirler.

Kendilerini haklı çıkarmak için genellikle karşısındaki kişileri suçlama eğiliminde olurlar.

Kişilik bozukluğu, bireyin içinde yaşadığı kültürün beklentilerinden belirgin olarak

sapan, süregiden bir içsel yaşantı ve davranış örüntüsüdür. Bu örüntü, aşağıdakilerden iki (ya

da daha çok) alanda kendini gösterir: 1-Biliş (kendini, diğer insanları ve olayları algılama ve

yorumlama yolları). 2-Duygulanım (duygusal tepkilerin aralığı, yoğunluğu, değişkenliği ve

uygunluğu). 3-Kişilerarası işlevsellik. 4-Dürtü denetimi. Süregiden, esneklikten yoksun bu

örüntü, çok değişik kişisel ve toplumsal durumları kapsar. Süregiden bu örüntü, klinik açıdan

Page 80: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

80

belirgin sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik

alanlarında işlevsellikte düşmeye yol açar. Bu örüntü kalıcı ve uzun sürelidir ve başlangıcı en

azından ergenlik ya da erken erişkinlik dönemine uzanır. Bu belirtilerin başka bazı ruhsal

bozukluk tablolarında da görülebildiğine özellikle dikkat etmek gerekir.

Genellikle kişilik bozukluğunun ilk bulgusu geç ergenlik ya da erken erişkinlik

döneminde aşırı stres ve zorlanma ile başlar ve zamanla kalıcı hale gelir.

Bu kişilik bozukluklarının değerlendirilmesinde kritik belirti sayıları ve belirti

şiddetine dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu yüzden, özellikle tanı koymaktan kaçınmak

gerektiğini, tanılama işinin bu değerlendirmeleri hassas bir şekilde yapabilen bu alanın

uzmanlarının olduğunu hatırlatmak isteriz. Burada amaçlanan temel unsur, aşağıda verilen

belirtileri gösteren kişilere rastlandığı zaman daha dikkatli davranılması olup, bir klinisyen

gibi tanı koymaya kalkışılmamalıdır.Yani,burada özetlenen bilgilerle arabulucuların

etkileşime girdikleri tarafları tanıması esastır, tanı koymak başka uzmanların (klinik psikolog,

psikiyatr) işidir.

Burada kişilik bozuklukları büyük ölçüde Amerikan Psikiyatri Birliğinin yayımlamış

olduğu DSM-V’e göre ele alınmıştır (APA,2015). DSM-V’e göre kişilik bozuklukları bazı

ortak yönleri temelinde üç ana kategoride toplanmış ve her kategoride de ayrı başlıklar

halinde kişilik bozuklukları ve en belirgin özellikleri verilmiştir (Tablo 2).

Tablo 2.DSM-V’eGöre Kişilik Bozuklukları ve En Belirgin Özellikleri

A Kümesi

Kuşkucu (Paranoid) Kişilik

Bozukluğu

Başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlamak

gibi, başkalarına karşı duyulan genel bir güvensizlik ve

kuşkuculuk

Şizogibi (Şizoid) Kişilik

Bozukluğu

Toplumsal ilişkilerden kopma ve kişilerarası ortamlarda

duygularını kısıtlı gösterme, yaygın örüntüsü

Şizotürü (Şizotipal) Kişilik

Bozukluğu

Yakın ilişkilerde birden bir rahatsızlık duyma ve yakın ilişkiye

girme yeterliğinin düşük olması ile kendini gösteren toplumsal

ve kişilerarası eksikliklerin yanı sıra bilişsel ve algısal

çarpıtmalar ve sıra dışı davranışlar ile giden yaygın bir örüntü

B Kümesi

Toplumdışı (Antisosyal)

Kişilik Bozukluğu

15 yaşından beri süregelen, başkalarının haklarını

umursamayan ve çiğneyen yaygın bir örüntü: Tutuklanmasına

yol açan yineleyici eylemlerde bulunmakla belirli olmak

üzere, yasal yükümlülüklere uymama

Sınırda (Borderline) Kişilik

Bozukluğu

Kişilerarası ilişkilerde, benlik algısında ve duygulanımda

tutarsızlık ve belirgin dürtüsellik ile giden yaygın bir örüntü

Histriyonik Kişilik

Bozukluğu

Aşırı duygusallık ve ilgi çekme arayışı ile giden yaygın bir

örüntü

Özsever (Narsisistik) Büyüklenme (düşlemlerde ya da davranışlarda), beğenilme

Page 81: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

81

Kişilik Bozukluğu gereksinimi ve eş duyum yapamama ile giden yaygın bir

örüntü

C Kümesi

Çekingen Kişilik

Bozukluğu

Toplum içinde çekingenlik, yetersizlik duyguları ve olumsuz

değerlendirilmeye aşırı duyarlılık ile giden yaygın bir örüntü

Bağımlı Kişilik Bozukluğu Boyun eğici ve yapışkan davranışlara ve ayrılma korkularına

yol açan, ilgilenilme gereksinmesi ile giden yaygın bir örüntü

Takıntılı-Zorlantılı

(Obsesif-Kompulsif) Kişilik

Bozukluğu

Esnekliği azaltan, açık yürekli olmaktan uzaklaştıran ve

verimliliği düşüren, düzenlilik, eksiksizlik, düşüncelerini ve

kişilerarası ilişkilerini denetim altında tutma uğraşlarıyla giden

yaygın bir örüntü

Not: Toplumdışı (Antisosyal) Kişilik Bozukluğu dışındakiler erken erişkinlikte başlayan ve

değişik bağlamlarda ortaya çıkan örüntülerdir.

4.4 Davranış Bozuklukları

Dünya Sağlık Teşkilatına (WHO) göre; sağlık, bedensel, ruhsal ve sosyal olarak tam

bir iyilik halidir. Bunlardan ruh sağlığı, bireyin yeteneklerini kullanabilme, gündelik

sorunlarla baş edebilme, üretken-verimli olabilme, topluma katkı sağlayabilme işlevlerini

yerine getirebilmedir. Ruh sağlığını; normal ve normaldışı diye iki başlık altında

incelediğimizde normaldışı; duygu, düşünce ve davranışlarda değişik derecelerde tutarsızlık,

aşırılık, uygunsuzluk, yetersizlik olarak tanımlanabilir. Ancak her kişide tutarsız, uygunsuz,

aşırı yetersiz davranışlar görülebilir. Hasta sayılabilecek kişide ise bu özelliklerin;

sürekli/yineleyici olması, bireyin verimli çalışmasını bozması ve kişilerarası ilişkilerini

bozması gerekir.

Normaldışı davranışlar psikoloji/psikiyatride davranış bozuklukları altında

sınıflandırılmaktadır. Sınıflandırma yapmak gereklidir, çünkü bozuklukların tedavisi ve

önlenebilmesi için en başta iyi bir tanımlama, tanı koyma ve sınıflandırma sistemi olması

gerekir. Ancak, tanı koymak, tanılama yapmak uzmanların işidir. Burada özetlenecek

bozuklukları gösteren kişilere rastladığınız zaman onları tanımak ve gerektiğinde onlara bir

uzmana danışmalarını tavsiye etmede yardımcı olmanız açısından bu bilgiler aktarılmıştır. Bu

bölümde sınıflandırma sistemlerinde yer alan davranış bozukluklarından sadece bir

kısmıadları ve en belirgin özellikleri ile Tablo 3 de özetle aktarılmıştır.

Tablo 3. Davranış Bozuklukları ve En Belirgin Özellikleri

Şizofreni İçine kapanma, sosyal ortamlardan geri çekilme, duygu ifadesi

eksikliği veya duruma uymayan duygular, düşünceler, çeşitli

sanrıların (mantıksız ve esnek olmayan inanışlar) ve varsanıların

(gerçekte olmayan sesler duyulması, görüntüler görülmesi,

Page 82: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

82

dokunuşlar hissedilmesi gibi yanlış duyusal algılamalar) olmasına,

duygusal tepkilerde uygunsuzluk, dengesizlik, aşırı aldırmazlık, ilgi

azalması, tuhaf davranışlar, tuhaf çağrışım ve konuşmalara kadar

uzanan ruhsal bozukluk

Sanrısal (Paranoid)

Bozukluk

Hastanın, hayal ile gerçeği ayırt edememesi yalnızca sanrılarda

bozulmuştur. Hastada tek bir alanda birbirleriyle bağlantılı iyi

düzenlenmiş sanrılar vardır. Hastanın konuşması ve davranışları

genellikle paranoid kişilik yapısının özelliklerini taşır; şüpheci,

alıngan, kıskanç, güvensiz, tartışmaya, kavgaya eğilimlidir

Duygudurum

Bozuklukları

Çökkünlük (Depresyon): Moral bozukluğu, ümitsizlik, çaresizlik,

değersizlik, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık duygu ve

düşünceleri, suçluluk duyguları, uyku, iştah değişiklikleri, azalan

enerji, konuşma ve hareketlerde yavaşlama, durgunluk, ölüm veya

intihar düşüncelerinin eşlik ettiği oldukça sık görülen bir bozukluk.

Mani: Çökkünlük durumunun tam tersi, aşırı neşe, bazen de öfkeli,

coşkulu bir duygudurum içinde düşünce, konuşma, devinimde

hızlanma, benlik kabarması, her şeyi yapabilir olma algısı, büyüklük

duyguları ve sanrıları ile belirli genel bir kabarma, taşkınlık, coşma

ile giden bir dönem.

İki uçlu (bipolar) duygudurum bozukluğu manik ataklarla depresif

atakların ardı ardına seyrettiği bir bozukluktur.

Kaygı

(Bunaltı/Anksiyete)

Bozuklukları

Kaygı korkuya benzeyen bir duygudur, bedensel belirtilerle birlikte

ortaya çıkan şiddetli korku ve dehşet hissini tanımlar. Bu sırada,

çarpıntı, terleme gibi otonom sinir sistemi işlevleri artar. Korkuda,

bilinen bir nedene, yaşamı tehdit eden bir dış tehlikeye verilen

duygusal yanıt söz konusu iken kaygıda hiçbir görünür neden

olmadan, benzer duygunun ve benliğe yönelik tehditin hissedilmesi

söz konusudur. Yaygın kaygı bozukluğu, panik bozukluk, fobiler

(agorafobi, sosyal fobi, özgül fobi), takıntı-zorlantı bozukluğu,

örselenme sonrası stres bozukluğu gibi alt tipleri vardır.

Dönüştürme

(Konversiyon)

Bozukluğu

Organik bir neden bulunmadığı halde kasılma, güç kaybı, hissizlik,

uyuşma, ağrı, körlük, konuşamama gibi nörolojik hastalıkları taklit

eden bozukluklardır. Bir veya birden çok nörolojik ya da duyusal

belirti ortaya çıkar. Bilinçsizlik halleri, bayılma, körlük, sağırlık,

koku almama, hissizlik, ses çıkaramama, yutma güçlüğü, kusma, çift

görme gibi aslında gerçek bedensel hastalık olmayan duyusal

bozukluk ve değişmeler görülür

Çözülme

(Dissosiyasyon)

Bozuklukları

Organik bir neden olmaksızın psikolojik nedenlerle ortaya çıkan

bilinç, bellek, kimlik veya çevreyi algılamada bozukluklar

(yabancılaşma) görülür

Burada bir kısmı aktarılan bozuklukları bilmek, arabuluculuk sürecinde bu tür kişilere

rastladığınız zaman onları tanımak, davranışlarının nedenlerini bilmek ve anlamak,

arabuluculuk sürecini ona göre yönlendirmek ve gerektiğinde onları bir uzmana yönlendirmek

açısından önemlidir.

Page 83: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

83

4.5 Konuyla İlgili Farkındalık Etkinlikleri

>EĞİTMEN İÇİN SINIF İÇİ ETKİNLİK: KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNİN BİREYLERARASI

BENZERLİK VE FARKLILIKLARI

Bu etkinliğin amacı kişilik özelliklerinin bireylerarası benzerlik ve farklılıklarını

vurgulamak ve katılımcıların bu konudaki farkındalıklarını artırmaktır.

3 adet A4 kağıdın her birine büyük harflerle HİÇ, BİRAZ ve ÇOK yazın. Her bir kağıdı

sınıfın 3 ayrı köşesine duvara yapıştırın. Katılımcılara aşağıdaki açıklamayı yapın.

“Size beş faktör kişilik özelliklerini tanımlayan bazı sıfatlar okuyacağım eğer okuduğum

özelliklerin sizi hiç tanımlamadığı ya da size çok az uygun olduğunu düşünüyorsanız HİÇ

yazan köşeye, orta düzeyde uygun olduğunu düşünüyorsanız BİRAZ yazan köşeye, çok

uygun olduğunu düşünüyorsanız ÇOK yazan köşeye gidin. Sizinle aynı özelliklere sahip olan

diğer katılımcılar ile bu kişilik özelliğine sahip olmanın avantaj ve dezavantajları hakkında 1

dakika konuşun. Beş Faktör kişilik modelinin her bir boyutunun temel özelliklerini sırayla ve

yüksek sesle okuyun.

I. Dışadönük, sosyal, konuşkan

II. Sempatik, sıcak

III. Güvenilir, disiplinli, düzenli, dikkatli

IV. Soğukkanlı, kolay üzülmeyen, duygusal iniş çıkışlar yaşamayan

V. Yeni deneyimlere açık, yaratıcı, sanat ile ilgili

Katılımcıların farklı köşelerde diğer katılımcılarla konuşma etkinliğini her bir boyut için

tekrarlayın.

>ÖĞRENCİLER İÇİN FARKINDALIK ETKİNLİĞİ

Farklı kişilik tanımlarını değerlendirerek kendi kişilik özelliklerinizi anlatan 10 sıfatı

bir kağıda yazın. Bu özelliklerden hangilerinin zaman içinde, örneğin çocukluğunuzdan beri

değiştiğini, hangilerinin değişmediğini düşünün ve işaretleyin. Dilerseniz bu listeyi sizi iyi

tanıyan birisi ile de paylaşıp O’nun sizin kişilik özellikleriniz hakkındaki görüşlerini de

öğrenebilirsiniz.

Page 84: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

84

4.6 Konunun Arabuluculuk Sürecine Yansımaları

Bu kısımda kişilik kavramının özellikleri vurgulanmış ve bireylerin biricikliğini

vurgulayan kuramlar üzerinde durulmuştu. Arabuluculuk sürecine katılan arabulucu ve

tarafların kişilik özellikleri bu süreçte önemli ve belirleyici olabilir. Bir arabulucu olarak

tarafların kişilik özelliklerinin kişilik kuramları çerçevesinde farkında olmak, bu özelliklerin

ne şekilde sürece yardım ettiğini veya çatışmaya yolaçtığını gözlemlemek ve bunları taraflara

yansıtmak önemli olacaktır. Böylelikle, bu farkındalık tarafların çözüm yollarını bulma

sürecinde birbirlerini anlamasına yardım edebilir ve çözüm yolları bulma sürecini

kolaylaştırabilir. Kişilik özelliklerinden dolayı ortaya çıkan çatışmaları göz ardı etmek veya

çözmemek arabuluculuk sürecini olumsuz yönde etkileyebilir ve arabulucu veya tarafların da

iyilik durumunu olumsuz yönde etkileyebilir. Ayrıca, arabuluculuk sürecinin kişilik

farklılıklarını gözeterek sürdürülmesi önerilir. Örneğin, dışadönük kişilik özelliğine sahip bir

tarafın sorulan sorulara nispeten kolay cevap verebilirken, içedönük bir taraf bu konuda daha

temkinli olabilecektir. Arabuluculuk sürecinin verimli olabilmesi için sürecin herbir tarza

uygun bir şekilde yürütülmesi önerilir. Aksi halde süreç yalnızca dışadönük tarafın isteklerine

uygun bir şekilde sonuçlanabilir veya bu nedenle anlaşmazlıkla sonuçlanabilir. Aynı şekilde

arabuluculuk sürecine katılan arabulucu ve tarafların duygusal denge açısından farklılıkları

süreci etkileyebilir. Bu durumda arabulucunun bu farklılıkları gözeten bir tutum içerisine

girmesi önerilir.

Bu kısımda gözden geçirilen diğer bir konu kişilik bozuklukları ve davranış bozukları

olmuştur. Arabuluculuk sürecine katılan arabulucu ve taraflar da toplumda yaklaşık % 25’leri

bulan bu bozuklukları sergileyen kişilerden olabilir. Bu tür ruhsal sorunların tarafların

herhangi birinde varlığından arabuluculuk süreci olumsuz yönde etkilenebilir ve olumsuz

sonuçlanabilir. Bu gibi sorunların fark edilebildiğidurumlarda sürecin taraflara zarar

vermeden sonlandırılması ve ihtiyacı olan tarafın profesyonel destek almasının önerilmesi

uygun olacaktır.

Page 85: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

85

Yararlanılan Kaynaklar

Aldao, A. ,Nolen-Hoeksema, S. &Schweizer, S. (2010).Emotion-

regulationstrategiesacrosspsychopathology:Ameta-analyticreview.ClinicalPsychologyReview,

30(2), 217-237.

Amerikan Psikiyatri Birliği (2015) DSM - 5 Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal

Elkitabı, (Çev: Ertuğrul Köroğlu) Hekimler Birliği Yayınevi, Ankara.

Atkinson RL, Atkinson RC, Hilgard ER (1995) Psikolojiye Giriş. İstanbul: Sosyal Yayınlar.

Augustine, Adam A.;Larsen, Randy J.; In: APA handbook of personalityandsocialpsychology,

Volume 4: Personalityprocessesandindividualdifferences. Mikulincer, Mario (Ed); Shaver,

Phillip R. (Ed); Cooper, M. Lynne (Ed); Larsen, Randy J. (Ed); Publisher:

AmericanPsychologicalAssociation; 2015, pp. 147-165.

Aydın, O.(2002). Duyum ve algı. Davranış Bilimlerine Giriş (Ed; E. Özkalp). Eskişehir:

Anadolu Üniversitesi. 215-221.

Barrett, L. F.,Gross, J.J., Christensen, T., C., &Benvenuto, M. (2001).

Knowingwhatyou'refeelingandknowingwhatto do about it:

Mappingtherelationbetweenemotiondifferentiationandemotionregulation,

CognitionandEmotion, 15(6), 713-724. Doi: 10.1080/02699930143000239.

http://dx.doi.org/10.1080/02699930143000239

Bartholomew K, Horowitz LM (1991) Attachmentstylesamongyoungadults: a test of a

fourcategory model. Journal of PersonalityandSocialpsychology, 61(2), 226-244.

Bless, H.,andWanke, M. (2000). Can thesameinformation be typicalandatypical? How

Perceivedtypicalitymoderatesassimilationandcontrast in evaluativejudgements.

andSocialPsychologyPersonalityBulletin, 26, 306-3014.

Bloom, P.(2015). Psikolojiye Giriş.

Costa, P. T.,Metter, E. J., &McCrae, R. R. (1994).

Personalitystabilityanditscontributiontosuccessfulaging. Journal of GeriatricPsychiatry. 27(1),

1994, 41-59.

Cüceloğlu D (1997) İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitapevi.

Page 86: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

86

Çuhadaroğlu, A. (2011). KPSS Eğitim Bilimleri-Öğrenme Psikolojisi. Ankara:Pegem

Akademi. 172-175.

EthicalPrinciples of PsychologistsandCode of Conduct, AmericanPsychologicalAssociation,

2010 http://www.apa.org/ethics/code/

Feldman RS (2013) Psikolojiyi Anlamak. New York: McGrawHill.

Gavronski, B. (2003). Implicationalschemataandthecorrespondencebias: On

thediagnosticvalue of situationallyconstrainedbehavior. Journal of

PersonalityandSocialPsychology, 84, 1154-1171.

Geiselman, R. E.,Haight, N. A., andKimata, L. G. (1084). Contexteffects on

theperceivedphysicalattractiveness of faces. Journal of PersonalityandSocialPsychology, 20,

409-424.

Gerrig RJ, Zimbardo PG. (2012) Psikoloji ve Yaşam. UK: Pearson.

Gerrig, R.J. &Zimbardo, P.G. (2012). Psikoloji ve Yaşam- Psikolojiye Giriş. Çev.: Gamze

Sart., 19. Basımdan Çeviri. Ankara: Nobel.

Gross, J. J. (1998). Antecedent-andresponse-focusedemotionregulation:

divergentconsequencesforexperience, expression, andphysiology. Journal of

PersonalityandSocialPsychology, 74(1), 224-237.

Gross, J. J. (1998). Theemergingfield of emotionregulation: an integrativereview. Review of

General Psychology, 2(3), 271-299.

Hazan C, Shaver PR (1994) Çev. A Dönmez. Bağlanma: Yakın İlişkilerle İlgili Araştırmalar

için bir Çerçeve. PsychologicalInquiry, 5(1), 1-2.

Heider, F. (1958) Psychology of InterpersonalRelations. New York: Wiley.

http://www.acikders.org.tr/file.php/120/Lectures/PDF/Ders%208.pdf

Jones, E. E.,andDavis, K. E. (1965). Fromactstodispositions: Theattributionprocess in

personperseption. In L. Berkowitz (Ed.), Advances in experimentalsocialpsychology, (Vol, 2,

pp. 220-266). New York: AcademicPress.

Kağıtçıbaşı Ç. (2006) Yeni İnsan ve İnsanlar (10. Basım) Evrim,İstanbul

Page 87: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

87

Kaynak, H. (2014). Duygu ve biliş. Bilişsel Psikoloji (Ed; M. Şahin) Ankara: Nobel Yayınevi.

351-356.

Kelley, H. H. (1967). Attributiontheory in socialpsychology, In D. Levine (Ed.), Nebraska

symposium on motivation(pp. 192-238). Lincoln: University of Nebraska Press.

Kelley, H., H. (1950). Thewarm-coldvariable in firsimpressions of persons. Journal of

Personality, 18, 431-439.

Köroğlu, E. (Çev.) (2014). DSM-5 Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı. Ankara: Hekimler Yayın

Birliği.

Livingston, R. W. 200. Whatyouseewhatyouget: Sistematicvaiability in perceptual-

basedsocialjudgement. PersonalityandSocialPsychologyBulletin, 27, 1086-1096.

Mayer, J.D. (2014). Fiveadvances in how psychologistsviewpersonality: From 1995 to 2010

psychologistschangedtheirunderstanding of personality. PsychologyToday.

https://www.psychologytoday.com/blog/the-personality-analyst/201404/five-advances-in-

how-psychologists-view-personality

MEB Yayını (2012) Hemşirelik, Kişiliğin Dönemleri ve Kişilik Bozuklukları. Ankara.

Mısırlısoy, M.,& Ceylan, M. (2014). Olay sonrası yanlış bilgi paradigması: yaşlanma ve

stresin etkisi. Türk Psikoloji Yazıları, 17(33), 60-73.

Morris, C.G. (2002). Psikolojiyi Anlamak (Psikolojiye Giriş). 3. Basım. Çeviri Ed: H.B.

Ayvaşık& M. Sayıl. Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayını No: 23.

Nathan, P. E. (1988). Theaddictivepersonality is thebehavior of theaddict. Journal of

Consulting&ClinicalPsychology, 56(2):183-188.

Öztürk, O.,& Uluşahin, A. (2008). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları I. Ankara Nobel tıp

Kitapevleri.

Plotnik, R. (2009). Psikolojiye Giriş. 1. Basım. Çev: T. Geniş. İstanbul: Kaknüs Yayınları.

Psikolojik Danışma ve Rehberlik Alanında Çalışanlar İçin Etik Kurallar. PDR, Türk

Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Genel Merkez. 8. Baskı

http://pdr.org.tr/userfiles/file/etik.pdf

Page 88: PSİKOLOJİ - Arabuluculuk Daire Başkanlığı · Psikoloji bilimi gibi, davranış da farklı şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanıma göre, davranış bireyin her türlü etkinliğidir

88

Ross, L.,Greene, D., ve House, P. (1977). The “falseconsensuseffect”: An egocentricbias in

socialperceptionandattributionprocesses. Journal of ExperimentalSocialPsychology, 19, 306-

310.

Sears, D. O. (1983). Theperson-positivitibias. Journal of PersonalityandSocialPsychology,

44, 233-250.

Sedikides, C.,andAnderson, C. A. (1994). Causalperceptions of intertraitrelations:

Thegluethatholdspersontypestogether. PersonalityandSoscialPsychologyBulletin, 20, 294-

302.

Shelley A. Taylor, Letitia A. PeplauandDavid O. Sears. (2006). Sosyal Psikoloji,

PearsonEducationInc.,UpperSaddleRiver, New Jersey: PearsonPrenticeHall. (Çeviren: Ali

Dönmez).

Skowrowski, J. J.,Carlston, D. E., Mae, L., ve Crawford, M. T. (1998).

Spontaneoustraittransference: Communicatiorstake on thequalitiestheydescribe in others.

Journal of PersonalityandSocialPsychology, 74, 837-848.

Sollod, R. N., Wilson, J. P., & Monte, C. F. (2009). Beneaththe mask: An

introductiontotheories of personality (8th ed.): Wiley.

Solso, R.L.,Maclin M.K., &Maclin O.H. (2010). Bilişsel Psikoloji. (Çev; A.Ayçiçeği-Dinn).

Ankara:Nobel Kitapevi. 214-237.

Taylor, S. E.,and Fiske, S. T. (1975). Point of viewandperceptions of causality. Journal of

PersonalityandSocialPsychology, 32, 439-445.

Taylor, S. E.,and Fiske, S. T. (1978). Salience, attentionandattribution: Top of

theheadtheheadphenomenon. In L. Berkowitz (Ed), Advances in

experimentalsocialpsychology, (Vol. 11, pp, 249-288). New York: AcademicPress.

Taylor,S. E. Peplau, L. A. Ve David O. Sears, D.O. (2007) Sosyal Psikoloji (Çeviri:Ali

Dönmez) İmge Kitabevi, Ankara

Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği. http://www.psikolog.org.tr/turkey-code-tr.pdf

Zeren, G. (2008). Gestalt Kuramı. Eğitim Psikolojisi (Ed; İ. Yıldırım). Ankara: Anı

Yayıncılık. 527-534.