prof. dr. semra Çalangu, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre...

16
48 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1 Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon dünyas›ndaki yolculu¤unu detaylar›yla anlatt›... Prof. Dr. Çalangu dünyaya gözlerini açtığı İstanbul Tıp Fakültesi (Yukarı Gureba Hastanesi)’nden hiç kopmadı. www.bilimseltipyayinevi.com

Upload: others

Post on 20-Sep-2020

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

48 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

Prof. Dr. Semra ÇALANGU,

dolu dolu yaflam›n› ve

infeksiyon

dünyas›ndaki

yolculu¤unu

detaylar›yla

anlatt›...

Prof. Dr. Çalangu dünyaya

gözlerini açtığı İstanbul Tıp

Fakültesi (Yukarı Gureba

Hastanesi)’nden hiç kopmadı.

www.bilimseltipyayinevi.com

Page 2: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

�� Kendinizden bahsedebilir misi-niz? Nerede dünyaya geldiniz? Aile-nizden, ilkokul, ortaokul, lise öğre-niminizden ve daha sonrasındanana hatları ile bahsedebilir misiniz?

İstanbul’da ve tam da bu hastane-de (İstanbul Tıp Fakültesi) doğ-dum. O zamanki adıyla Yukarı Gu-reba Hastanesi kadın doğum servi-sinde. Oldukça da güç bir doğumladünyaya gelmişim. Kadın doğumstajı yapan öğrenciler için de bugüç doğum bir eğitim vakası ol-muş. Annem bu olayı anlatırkenbundan hiç gocunmazdı. Çünküannem bir ilkokul öğretmeniydi.Eğitim onun için çok önemliydi.Babam ise İstanbul Belediyesi’ndememurdu. İlkokulu Fatih’te oku-dum; Yavuz Selim Okulu’nda. İlko-kul öğretmenimi o vefat edinceyekadar hep aradım. Bundan yakla-şık bir on yıl önce yine bir öğret-menler gününde tekrar arayıp tele-fonla ölmüş olduğunu öğrenince deçok üzüldüm. Ortaokulu Fatih KızLisesi’nde okudum. Liseyi de ora-

da bitirdim. İlkokula aslında erkenbaşladım; 5 yaşındaydım. 16 Ocakdoğumluyum ben. Henüz 6 yaşınıtamamlamamış olduğum için oku-la alınmamda biraz zorlukla karşı-laştı ailem. Ama anlattıklarına gö-re zaten okula başlamadan önceokuma ve küçük hesaplar yapmayıçözmüşüm anlaşılan. Dolayısıylabeni bir sınava aldılar ve sınavdabaşarılı olarak okula başladım.

Lise sonrası, İstanbul Tıp Fakülte-si’ne girdim. Doğrusunu isterseniz,o sıralarda moda meslek olan Kim-ya Mühendisliği idi isteğim. Kimyamühendisi olmak için Teknik Üni-versite sınavlarına girdim, kazana-mayınca çok üzülmüştüm. ÇünküFatih Kız Lisesi 6 fen sınıfındaki eniyi, en çalışkan arkadaşlarımızınhepsi Teknik Üniversite’ye girdiler,ben istediğim bölüme girmeyi ba-şaramadım. İstanbul Tıp Fakülte-si’ne biraz da üzülerek girmiştimama şimdi dönüp bakıyorum iyi kigirmişim. Sonradan bu konuda birhayat felsefesi de geliştirdim doğ-rusu. Aslında insanın önce üzüldü-

ğü şeyler aradan zaman geçince,dönüp baktığında iyi ki öyle olmuşdedirtiyor. İnsan hiçbir şeye çoküzülmemeli diye düşünüyorum.

1963’te girdiğim İstanbul Tıp Fa-kültesi’ni, 1969’da bitirdim. Aynısene buraya yani yine aynı fakülte-ye iç hastalıkları asistanı olarakgirdim. Dolayısıyla doğduğum has-taneden hiç kopmamış oldum böy-lece. 1970’de 4 Şubat’ta iç hasta-lıkları uzmanı oldum. Ve yine ka-derin bir cilvesi olarak bir tarafagitmeyip bu ailenin içerisinde kal-dım. O zamanki hocalarım, Prof.İlhan Ulagay, Prof. Mehmet Oranve daha sonra Prof. Cihat Abaoğlugerçekten yolumu çizmekte banaçok yardımcı oldular. Onların sa-yesinde karaciğer hastalıklarıylaözellikle ilgilendim. Ve bu konudatez yapmak üzere 1976 yılında İn-giltere’ye gittim. Londra’da bir yılsüreyle Charing Cross Hospital’dadeneysel araştırmalar yaptım. Dö-nüşte 1978’de doçentliğimi kazan-dım ve doçent olduğum zaman sa-dece 31 yaşındaydım. O zaman için

49İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

Bugünü yaşamış olmaktan çokmutluyum. İstanbul’dayım vebana infeksiyonu sevdiren ho-

camla; zengin ve dolu dolu yaşamını,mesleğimizi ve camiamızın sorunları-nı konuşmaya, onun görüşlerini siz-lere aktarmaya geldim.

Mesleğimizi seçerken bu karara etkieden insanlar ve olaylar olmuşturçevremizde, hemen hepimiz için ge-

çerlidir bu durum. Daha öğrenci iken“ben bu branşı asla yapamam” dedi-ğimiz uzmanlık alanları olmuştur. Ve-ya tam tersi; “bu olabilir, bu alandauzman olabilirim” dediğimiz ve aklı-mızın bir köşesine yazdığımız branş-lar olmuştur. 1980’li yılların ikinciyarısında sanırım henüz 3. veya 4. sı-nıf öğrencisi iken bana İnfeksiyonHastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji’yisevdiren, “evet bu branş olabilir, bualanda uzman olmak isterim” dedir-ten hocamla şimdi bu konu üzerineröportaj yapıyorum. Hayat gerçek-ten çok ilginç…

Kendisine yayına hazırlanan İnfeksi-yon Dünyası isimli dergiden bahse-dip, ilk sayının röportaj konuğu olurmusunuz dediğimde her zamanki ne-zaketi ile bizi onurlandırmayı kabuletti saygıdeğer hocam. Belki birazhazırlıklı olmak gerekebilir diye rö-portajin yapılacağı günden bir günönce hazırladığımız soruları internet

aracılığı ile gönderdim. Kendisiyleröportaja gittiğim gün, “yeri dolduru-lamaz” dediği Attila İlhan’ın ebediye-te göç etmiş olduğu gündü. Ben de,İstanbul sevdalısı hocamla röportajı-mıza, Attila İlhan’ı anarak başlamakistedim. Ve yaklaşık 2.5 saat sürenve ilgi duyanların su gibi okuyacağıgüzel bir röportaj yaptık. Aynı za-manda tarihe not düşmek adına daiyi oldu diyebilirim. Röportaj bittiğin-de bir kez daha “bana infeksiyonuiyi ki sevdirmişsiniz hocam, mesleği-miz adına varsa yaptığım iyi şeyler si-zin, kötü şeyler benim olsun” diyerekayrıldım odasından.

Bazıları vardır, sayıları azdır onların;elde ettikleriyle yetinmezler, yaşam-dan daha fazlasını isterler. Yaşamları;merak, öğrenme, özgürlük ve mane-viyatlarını zenginleştirmek üzerinekurulmuştur. İşte bu nitelikleri kendi-sinde toplamış bir isim Prof. Dr.Semra Çalangu.

Mustafa Aydın ÇEVİK

Page 3: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

doçentlik açısından çok gençbir yaştı bu. Şimdi 31 yaşın-da doçent olmak oldukça ko-lay. O zaman doçentlik çokdaha zordu. Hem orijinal birtez hazırlamak gerekiyordu,hem yabancı dil sınavına, İn-gilizce’den Türkçe’ye veTürkçe’den İngilizce’ye ol-mak üzere girmek gerekiyor-du. Hem de bir deneme dersi-ni başarmak gerekiyordu.Ama başarılı oldum. Fakatdaha sonra kadro beklemeyebaşladım. 1980 darbesindensonra -darbe sözcüğünü kul-lanmayı seviyorum- üniversitelerebir kıyım uygulandı diyebiliriz.Dolayısıyla bu kadar hızlı asistan,başasistan, doçent olmuşken tam10 yıl profesör olamadım. 1988’deancak toplu olarak profesör kadro-ları dağıtıldığında ben de herkeslebirlikte profesör oldum. O nedenlede hala yakın tanıdıklarım bilirler,kendimi tanımlarken profesör ün-vanımı kullanmayı sevmem. Genel-likle doktor ünvanını kullanmayıtercih ederim. Çünkü bence profe-sörlük, çaba göstererek kazandığımbir ünvan değil diğerleri gibi. Her-kes olurken ben de oldum diye dü-şünüyorum.

�� İstanbul Tıp Fakültesinde Kli-nik Bakteriyoloji ve İnfeksiyonHastalıkları Anabilim dalını kur-dunuz. İnfeksiyon Hastalıkları ala-nını tercih etmenizdeki faktörlernelerdi?

1978’den sonra İç HastalıklarıKürsüsü’nde doçent olarak kaldım.1982’de İç Hastalıkları Genel Da-hiliye Bilim Dalı’nda doçent olarakgörevime devam ederken, o zaman-ki dekanımız rahmetli Prof. Cema-lettin Öner’in, acil hekimlik konu-suna verdiği önem ve beni bu yön-de yönlendirmesiyle, İç Hastalıkla-rı Anabilim Dalı’nın acil birim yö-neticiliğine atandım. Yanlış hatır-lamıyorsam, 1982’de YÖK kurul-du. 1983’de, YÖK uzmanlık dallarıarasında yer alan ama İstanbul Tıp

Fakültesi’nde bulunmayan İnfeksi-yon Hastalıkları ve Klinik Mikro-biyoloji Anabilim Dalı’nın tümüniversitelerde kurulmasıyla ilgilibir karar çıkardı. İstanbul Tıp Fa-kültesi Yönetim Kurulu da bu ek-sikliği kapatmak için bu kararauymak kararını aldı. Ama doğru-sunu isterseniz, uzun süre -bunuda belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbulTıp Fakültesi’nde bu anabilim da-lının kurulmaması için çaba göste-rildi. Çünkü Mikrobiyoloji Anabi-lim Dalı’nda görevli olan hocaları-mız klinikten tamamıyla kopukhocalardı. Çok iyi mikrobiyolojihocalarımız vardı. Bunu söyleme-den geçemeyeceğim, hakikaten çokiyi hocalarımız vardı. Ama klinikleilgileri yoktu. İnfeksiyon hastalık-larının klinikle ilgili olan derslerive hastaların takibi iç hastalıklarıhocaları tarafından yapılırdı. 1982öncesi bu dersin anlatıldığı bilimdalının adı Genel Dahiliye ve İn-feksiyon Bilim Dalı idi.

1982 yılında, İnfeksiyon Hastalık-ları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabi-lim Dalı’nın kuruluş kararı çıkıp,Yönetim Kurulu da “Evet, burada,bu anabilim dalı kurulacak” diyekarar verdiği halde iki taraf da birüçüncünün gelişmesine pek rızagöstermediler. Bir iletişim yoktuaralarında. Mikrobiyoloji bu dalınİç Hastalıkları içerisinde yer alma-sını istemediği gibi, İç Hastalıklarıda “Mikrobiyologlar klinikten ne

anlar?” deyip bunu bırakmakistemediler. Dolayısıyla uzun-ca bir süre bu karar uygula-maya geçmedi, sümen altındakaldı. 1983 yılında, hemenburada adını zikretmeliyim;Allah rahmet eylesin, nuriçinde yatsın, İstanbul TıpFakültesi’ne çok emeği geç-miş, çok hoca, pek çok öğren-ci yetiştirmiş ve belki gerçek-te olduğu kadar kıymeti bi-linmemiş bir hocamız, EnverTali Çetin hocamızın destekolmasıyla bu anabilim dalıkurulmuştur. Bu anabilim

dalının kurulması için hocanındesteğini almakta sanırım naçiza-ne benim katkım olmuştur. Çünkühoca beni çok severdi. Ben de ho-cayı çok sayardım. Ve Enver Talihoca aslında sanırım az kişiye gü-venirdi. Ben o güvendikleri arasın-daydım. Bana güvendi, ben de sa-nırım onun güvenini hiç boş çıkar-madım. Yönetim kurulu kararınınuygulamaya geçmesi için, burayakadro verilmesi için de destek ol-du. İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı,İnfeksiyon Hastalıkları ve KlinikMikrobiyoloji Anabilim Dalı Ku-rucu Başkanı olarak beni atadı.Buraya Murat Dilmener hocaylabirlikte İç Hastalıkları’ndan geç-tik. Yataklı bir servis kurmakta hiçsorun olmadı, buna karşılık labo-ratuvar sorunumuz vardı. MuratDilmener ve ben, ikimizde infeksi-yoncu değildik. Böyle bir diploma-mız yok. Ama gayretimiz var, eme-ğimizi koymaya da hazırız. Özel-likle Murat hocayı ben bu konudaikna ettim. Daha sonra ikna etti-ğim için zaman zaman eleştirilerede çok uğramışımdır. Ama yaptığı-mın doğru olduğunu hala düşünü-yorum. Şöyle dedim: “Bizim İnfek-siyon Hastalıkları ve Klinik Mik-robiyoloji Anabilim Dalı kurma-mız için ihtisas vermemiz lazım.Ama ikimizin de ihtisası yok. Do-layısıyla ihtisas verebilecek bir öğ-retim üyesini almamız lazım bura-ya”. Tabii ki ikinci bir yol, Murat

50 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

Page 4: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

Dilmener ve/veya benim bu ihtisa-sı almamız idi. İkinci yol bugüniçin de mümkün değildir. O zaman-da mümkün değildi. Çünkü yeni-den öğrencilerimizle birlikte sınav-lara girmek gerekiyordu. Tabii kiaynen korsan kitaplar gibi korsanbir ihtisas belgesi olabilirdi. Türki-ye’de her şey mümkün. Bu damümkün olabilirdi. Ama Murathoca da, ben de bu yola başvurma-dık. Ve Murat hoca daha da uğraş-tı hatta. YÖK’e görüş almak içinyazılı olarak başvurdu. Ben de altı-nı imzaladım ama YÖK; İnfeksiyonHastalıkları ve Klinik Mikrobiyo-loji bir ana dal olduğu için başkabir ana dalda ihtisas yapmış olan

kişilerin bu ana dalda ihtisas yap-mış sayılamayacaklarını bize bil-dirdi. Murat hoca da, ben de “ta-mam” dedik. Ama buraya bir öğre-tim üyesi alma gayretlerimizi sür-dürdük. Enver Tali hoca bize bukonuda da yardım etti; HalukEraksoy’u önerdi. Haluk Eraksoy osırada, yanlış söylemeyeyim, İstan-bul dışında mecburi hizmetini yada askerliğini yapmak üzere -bun-lardan biri önce, biri sonradır tamhatırlamıyorum- Isparta’nın Yal-vaç kazasındaydı. Bunu çok iyi ha-tırlıyorum, çünkü Haluk’la o sıraepey telefonlaştık. O da tabii İstan-bul’a geleceği ve İstanbul Tıp Fa-kültesi’nde çalışacağı için çokmemnun oldu. Haluk için kadro-

nun temini de yine Enver Tali ho-canın gayretiyle olmuştur. Sadeceöğretim üyesi değil, asistan kadro-ları da gerekiyordu. Sanırım İnfek-siyon Hastalıkları ve Klinik Mik-robiyoloji dalının kurulması ve ge-lişmesi sürecinde hiçbir şey benibu ana dala kadro bulmak kadarzorlamamıştır, üzmemiştir, geceleriuykumu kaçırmamıştır. Beni üzen,kıran bir süreçtir. Kadro temini ta-bii ki her yerde güçtür ama hiçbiriherhalde bu dala kadro temin et-mek kadar güç olmamıştır. Bir tekbenim kadrom herhalde nispetenkolay olmuştur. Çünkü ben kendiisteğimle iç hastalıklarındaki kad-romu alıp infeksiyon hastalıkları-

na geçtim. Önce iki asistan kadro-su ve bir yardımcı doçent kadrosutemin ettik; Enver Tali hocam veTürk İnfeksiyon Vakfı’nın kurucu-su olan yine rahmetli Avni Akyolsayesinde. Bu iki asistan kadrosu-nun birisine giren şimdiki çalışmaarkadaşım, sevgili öğrencim, HalitÖzsüt’tür. Bizim İnfeksiyon Hasta-lıkları ve Klinik MikrobiyolojiAnabilim Dalı maceramız zor birşekilde ama bu dört kişilik ekiplebaşladı. Murat Dilmener, SemraÇalangu, Haluk Eraksoy, Halit Öz-süt. Mahşerin dört atlısı gibi. Buekip işin başında her biri hakika-ten çok zor bir yükü kaldırmak üze-re çok gayret gösterdi. Tabii çektiği-miz sıkıntılar bizi zaman zaman ke-

netlemiştir birbirimize. Tersine za-man zaman da aramızda çok büyükfikir ayrılıkları olmuştur. Çok bü-yük olmasa bile bazı sürtüşmelerolmuştur. Buna daha çok fikir ayrı-lığı demek doğru olur zannediyo-rum. Başlangıçta özellikle gerekHaluk’la gerek Halit’le yurtiçi veyurtdışı toplantılarımız, o sıralaryine Enver Tali hocamızın verdiğidestekle kurulan Klinik Mikrobiyo-loji ve İnfeksiyon Hastalıkları yaniKlimik Derneği’nin yurt çapındayayılması için yaptığımız süreklitoplantılar bizi birbirimize kenetle-yen noktalar olmuştur. Böylece bizdört kişi birbirimizi daha iyi tanı-mak ve birbirimizi keşfetmek fırsa-

tını bulduk. Birlikte çıktığımız yol-culukta yolumuzu çizerken birbiri-mizi yönlendirdik; biri düşerkenöbürü hemen elinden çekti, yukarıkaldırdı bir bakıma. Güzel bir yol-culuktu. Ama daha sonra kimi fikirayrılıklarımız olmuştur gerçekten.Fakat birbirimize zannediyorumduyduğumuz sevgiyi ve saygıyı kay-betmedik. Bu ekiple birlikte çalış-maktan mutluyduk açıkçası. Bunakarşılık, Murat Dilmener 5-6 yıl ön-ce bizden ayrıldı. İç hastalıklarınatekrar geri döndü. Böylece dörtayaklı masanın bir ayağı kırıldı,sallanır gibi olduk. Ama şimdi ken-di öğrencimiz olan çok değerli birgenç öğretim üyemiz var; AtahanÇağatay. Onunla beraber masa tek-

51İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

“İstanbul Tıp Fakültesi’ne çok emeği geçmiş,

çok hoca, pek çok öğrenci yetiştirmiş ve

belki gerçekte olduğu kadar kıymeti

bilinmemiş bir hocamız, Enver Tali ÇETİN

hocamızın destek olmasıyla fakültemizde

İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik

Mikrobiyoloji Anabilim Dalı kurulmuştur.”

Page 5: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

rar kalktı. Geçen yıl ben Üniversi-te’den tümüyle ayrılmayı düşün-düm. Ama şimdilik, bir süre için ol-sun, tekrar geri döndüm. Ne zama-na kadar olacak onu bilmiyorum.Maceramız bu kadar kısacası.

�� Kaleme almış olduğunuz, edi-törlüğünü yapmış olduğunuzönemli kitaplarınız var, yayınladı-ğınız kaç kitap oldu? Bunlardanbahsedebilir misiniz?

İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nınacil birim yöneticiliğine atandı-ğımda kendimi birdenbire acil ser-viste yönetici olarak bulunca kuş-kusuz eksikliklerimi fark ettim vezannediyorum bir ilki gerçekleştir-dim. Acildeki eksikliğimizi kapa-tabilmek amacıyla, her branşdakidoçent ve profesör arkadaşlarımla,hocalarımla konuşup birkaç ayayayılacak bir acil dahiliye kursuhazırladım. Acilde sıkça karşılaştı-ğımız her konu, o konunun uzmanıolan hocalar tarafından soru yanıtşeklinde toplantılarla gündeme ge-tirildi ve ben bunları bir kitap ha-linde toplamayı başardım. İlki ger-çekleştirmem şöyle oldu. İnsanlargenellikle konuşmayı severler amayazı yazmayı sevmezler. Dolayısıy-la ben de bu toplantıları kasete al-dım. O zamanki kasetçalarımızşöyle kocaman bir şeydi. Hala du-rur bir tarafta. Hafta sonlarında o

kasetleri çözdüm. O zaman bilgisa-yarlar yoktu, onları daktiloya ge-çirdim. Böylece sonunda kişilerinyazmadığı, sadece anlattığı, benimyazıya geçirdiğim bir kitap çıkmışoldu; “Acil Dahiliye”. Bir yenilikde şuydu: Bu Türkçe’de yayınlananilk telif acil dahiliye kitabıydı. Bukitap beni Türkiye’de ve Kıbrıs’tameşhur etti. Sonraki yıllarda benSamsun’dan Diyarbakır’a, Diyar-bakır’dan Adana’ya, Adana’danKıbrıs’a ne zaman toplantılara git-sem “aaa, Acil Dahiliye kitabınınyazarı siz misiniz?” deyip bana ki-tap imzalattılar ve “Biliyor musu-nuz bu kitap sayesinde kaç tanehastayı kurtardık” dediler. Büyükbir gereksinim olduğunu hissedi-yorduk ama bu kadarını bilmiyor-duk. Sanırım bu bile “iyi ki dünya-ya gelmişim, işe yaramışım” dedir-tecek bir şeydir. Bu kitap pek çoktıp kitabının tersine çok satıldı, çoksayıda baskı yaptı. Şu anda da İs-tanbul Tıp Fakültesi’nde acil dahi-liye birimini yöneten Kerim Gülerhocamızla hala kitabın yeni baskı-larını yapmayı sürdürüyoruz, 7.baskısının hazırlığı içerisindeyiz.Bu dönemimdeki bir başka yeni veilk yaptığım şey de “Hemşirelerİçin İç Hastalıkları” kitabıdır. 25yıl kadar önce acil dahiliye servisi-ni yönetirken, bir taraftan da İç

Hastalıkları Genel Dahiliye’de öğ-retim üyesi olarak çalışırken, birbaşka ek görev verildi bana. İstan-bul Tıp Fakültesi’ne bağlı bir Sağ-lık Meslek Lisesi vardı. Bu sağlıkmeslek lisesinde iki yıl süreyle içhastalıkları dersi verdim. Ortaoku-lu bitirmiş, tıp konusunda hiç bil-gisi olmayan öğrencilere tıbbın çokönemli konularını anlatmak zorun-dasınız; mide ülserinden sarılığa,tüberkülozdan enfarktüse kadar.Yararlanacağımız hiçbir kitap yok-tu. Dolayısıyla birinci yıl notlar ha-zırladım, ikinci yıl da öğrenciler-den aldığım tepkilerle de nerede ta-kılıyorlar, neyi anlamakta zorlanı-yorlar, bunları da dikkate alaraknotlarımla bir kitap çıkardım.Hemşireler İçin İç Hastalıkları yineTürkiye’de bu konuda yazılmış ilkkitaptır. Sağlık Bakanlığı tarafın-dan sağlık meslek liselerine, hemşi-re okullarına yardımcı ders kitabıolarak önerilmiştir. Daha sonra ki-tabın iki ya da üç baskısını yaptıkama ben daha sonra bu işten ayrıl-dım. Yıllarca bu kitap tek kitapolarak kaldı. Daha sonra yeni bas-kılarını yapmadığım için de eleşti-rilere uğradım. Benim bilgim dışın-da tekrar tekrar basıldı, dağıtıldı.Zannederim daha sonra konunungerçek sahipleri olan yüksek hem-şireler tarafından muhtemelen yenikitaplar yazıldı ve artık bu kitaptarihteki yerine gömüldü ve bitti.

Murat Dilmener ve ben, infeksiyonageçtiğimiz halde eski uzmanlık ala-nımızdan, iç hastalıklarından tamolarak kopmadık. Dolayısıyla içhastalıklarıyla ilgili yayınlarımızısürdürdük. Bunların sonuçlarındanbir tanesi “Özel Tanı ve Tedavi” ki-tabıdır. Cerrahi hocamız Ünal De-ğerli ile ve rahmetli cerrahi hocamızYavuz Bozfakioğlu ile birlikte ha-zırladığımız Özel Tanı ve Tedavi ki-tabı, sanırım bu alandaki ilklerdenbiridir. Şu anda hatırlamıyorumama birkaç baskı yapmış bir kitap-tır. Bir de şimdiki TUS hazırlık ki-taplarından çok önce hazırlanmış,Prof. Atilla Ökten’le birlikte editör-

52 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

İstanbul TıpFakültesi Dekanı,

İnfeksiyonHastalıkları ve

KlinikMikrobiyolojiAnabilim Dalı

Kurucu Başkanıolarak beni

atadı.

Page 6: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

lüğünü yaptığımız bir “Pratik İçHastalıkları” soru-cevap kitabımızvardır. İç hastalıklarının çeşitli dal-larında soru cevapları olan ama ocevapların da niçin öyle olduğunuaçıklayan, yanlış cevapların niçinyanlış olduğunu açıklayan bir ki-taptır. O kitabın iki ya da üç baskı-sından fazlası yapılmadı. Daha son-ra TUS kitapları çıktı, biz de onutekrarlamadık. Bir de Klimik Der-neği’nin ilk yıllarında infeksiyonhastalıkları disiplinini yurt çapındatanıtıp yaygınlaştırmak amacıyladüzenlediğimiz bilimsel toplantılarıHaluk, Halit ve ben “İnfeksiyonHastalıkları” yıllıkları şeklindetopladık ve editörlüğünü yapıp ya-yınladık; sadece iki yıl yapabildikbunu. Tabii ki, adım geçen, bölüm-lerini yazdığım başka kitaplar davardır. Çeşitli iç hastalıkları kitap-ları vardır, Mustafa Aydın Çevik’inorganizasyonunu yaptığı kitaplar

vardır, bölüm yazdığım güzel kitap-lar vardır hakikaten.

�� Klimik Derneği’nin, Türk İnfek-siyon Vakfı’nın kuruluşundan bah-settiniz. Bugün ülkemiz tıbbınaönemli hizmetleri olan dernekleri-mizin pek çoğunun kurucususu-nuz. Hangileri bunlar?

Ankem’in; Antibiyotik ve Kemote-rapi Derneği’nin, Klimik Derne-ği’nin kurucuları arasındayım.Hastane İnfeksiyonları Derneği’ninkurucu üyesiyim. Bir takım der-

neklerin üyesiyim, Karaciğer Has-talıkları Araştırma Derneği gibi.Sadece kurucu üye olmakla kalma-yıp aktif olarak da çalıştığım der-nekler, kurucu üyesi olduğum haldekağıt üstünde kalıp çok aktif çalış-madığım dernekler var. Doğrusunuisterseniz ben onların sayısını daçok iyi hatırlamıyorum.

�� Klimik ve Ankem’in kuruluş dö-nemini hatırlıyor musunuz?

Ankem’in kuruluşu yanlış hatırla-mıyorsam Klimik’ten öncedir. Herikisinin de fikir babası yine EnverTali Çetin’dir. Antibiyotik ve Ke-moterapi Derneği hocanın kendisi-ne yakın bulduğu, kendisinin gü-vendiği, yakın çevre kişileri tara-fından kurulmuştur. Kurucu üyele-rinin hepsini çok iyi hatırlamıyo-rum ama sanırım, farmakoloji ho-camız, benim de çok sevdiğim ar-kadaşım Lütfiye Eroğlu, şimdikiaktif yürütücüsü Kurtuluş Töreci

ve mikrobiyoloji ağırlıklıdır dahaçok. Kliniklerden de Çocuk Klini-ğinden Ülker Öneş gibi bazı hoca-ların katkısıyla kurulmuştur. An-kem’i kuran ekip aradan bir ya daiki yıl geçtikten sonra yine EnverTali hocanın önerisiyle bir arayageldi. O sırada, Tıp Fakültesi’ndeKlinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyonHastalıkları Anabilim Dalı da ku-rulmuştu. Bu anabilim dalının ku-ruluşundan sonra Ankem’i kurankişiler üç aşağı beş yukarı, tıpatıpaynı kişiler olmayabilir ama, biriki ekleme çıkarmayla Klimik Der-

neği’ni de kurmak üzere hoca tara-fından çağrıldı. Ve Klimik Derneğibu şekilde kuruldu. İlk yıllarındaTali Hoca başkanlığını, ben de ge-nel sekreterliğini yürüttüm. O yıl-larda Avrupa Klinik MikrobiyolojiDerneği’ne de bu disiplinin adınınKlinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyonHastalıkları olması gerektiğini bizyazmıştık ve dernekle yayın organıolan derginin adına “İnfeksiyonHastalıkları (ID)” eklenmişti. Yineo yıllarda Halit’in ESCMID’e Tür-kiye temsilcisi olarak seçilmesi,hem ülkemize, hem de Avrupa’dakigenç meslektaşlarımıza eğitim açı-sından çok yarar sağladı, ilişkileri-mizi geliştirdi ve güzel, farklı birboyut getirdi. Klimik Derneğininkurucu kadrosuyla daha sonrakiüye kadrosu seneler içinde çok bü-yük değişkenlik göstermiştir. Bunusöylemem gerek. Çünkü kurucukadronun içerisinde infeksiyon

hastalıkları uzmanı olanların sayı-sı yok denecek kadar azdı. Çünküİstanbul Tıp Fakültesi’nde infeksi-yon hastalıkları ve klinik mikrobi-yoloji uzmanı yoktu o yıllarda.Ama daha bu anabilim dalı kurul-madan önce infeksiyon hastalıklarıve klinik mikrobiyoloji uzmanı ün-vanını alan (bu bir yerde bizimanabilim dalının tarihçesi gibi ol-du Mustafa, hiçbir yerde de söylen-memiş ve yazılmamıştır, enteresanhakikaten), 1983 yılında İstanbulTıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalık-

53İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

Ankem’in kuruluşu yanlış hatırlamıyorsam Klimik’tenöncedir. Her ikisinin de fikir babası Enver Tali

Çetin’dir. Ankem’i kuran ekip bir iki yıl sonra yineEnver Tali hocanın önerisiyle bir araya gelerek

Klimik Derneği’ni kurdu. Klimik Derneği’nin kurucukadrosuyla daha sonraki üye kadrosu seneler içinde

çok büyük değişkenlik göstermiştir.

Page 7: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

ları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabi-lim Dalı kurulmadan önce bu Fa-külte’den bu uzmanlığı alan üç ki-şi olmuştur. Birisi Turan Aslan.Şimdi Zonguldak Karaelmas Üni-versitesi’nde öğretim üyesidir veHıfzıssıhha’dadır yanılmıyorsam.İkincisi Hayrettin Akdeniz, şimdiVan Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ndeöğretim üyesidir. Üçüncüsü de Ha-luk Eraksoy. Bizim anabilim dalı-mızda öğretim üyesi ve halen baş-kanımızdır. Her üçünün de bu ün-vanı alması yine Enver Tali Çetinhoca sayesinde olmuştur. Bugünsürekli olarak ondan söz ettik amahakikaten emeği çok büyüktür. En-ver Tali hoca sırayla bu üç mikro-biyoloji asistanını -çünkü onlarmikrobiyolojiye mikrobiyoloji ihti-

sası yapmak üzere girmişlerdir- ih-tisas süreleri içerisinde İstanbulTıp Fakültesi Yönetim Kuru-lu’ndan karar çıkartarak 6 ay sü-reyle Genel Dahiliye ve İnfeksiyon

Hastalıkları Bilim Dalı’nda -omevcuttu burada, iç hastalıklarınıniçerisinde- rotasyon yaptırarak,dolayısıyla tüzüğün öngördüğü 6aylık rotasyonu bu şekilde tamam-latarak sınava böyle almış ve yineyönetim kurulu kararıyla bu rotas-yonu yapan kişiler mikrobiyolojiasistanı olarak ihtisasa başlamışolsalar da klinik mikrobiyoloji veinfeksiyon hastalıkları uzmanı ola-bilecekleri kararına dayanarak ih-tisası vermiştir. Dolayısıyla bu ana-bilim dalı kurulmadan önce hoca-mız işin geçerli yönünü görerek üçtane infeksiyon hastalıkları ve kli-nik mikrobiyoloji uzmanını çıkar-mıştır gerçekten buradan. Ve çokda iyi olmuştur. Onlardan birisinin,Haluk Eraksoy’un, bu anabilim da-

54 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

�� Bugün yeniden seçme şansınızolsa yine İnfeksiyon Hastalıklarıve Klinik Mikrobiyoloji’yi seçermiydiniz? Geriye dönüp baktığı-nızda infeksiyon hastalıklarınıseçtiğiniz için memnun musunuz?

Bu kritik bir soru. Şimdi önce şu-na yanıt vereyim. Hani Yargıtaykararları vardır, esastan ve usul-den diye. Ben de öyle cevap vere-ceğim; esastan evet, usulden hayır.Neden? Bir kere yeniden İnfeksi-yon Hastalıkları ve Klinik Mikro-biyolojiyi seçer miydim? Kesinlikleevet. Esastan evet. Ancak usulleregelince orada işler biraz kritik, fi-kir ayrılıkları var. Ben İnfeksiyonHastalıkları ve Klinik Mikrobiyo-lojiyi -hayat hikayemi anlatırkençok net anlaşılacağı üzere- sonra-dan seçtim. Yani doğuştan olmasada birinci planda iç hastalıklarıuzmanıyım. İç hastalıklarından in-feksiyon hastalıklarına geçtim. Odönemde, şu anda bir başka dalolan Acil Hekimliğe de geçebilir-dim. Yine o dönemde eğer İnfeksi-yon Hastalıkları ve Klinik Mikro-biyoloji İstanbul Tıp Fakültesi’ndebir ana dal olarak kurulmasaydı,

benim yolum o sırada infeksiyonhastalıklarına geçmek değildi ke-sinlikle. O sırada gastroenterolo-jiyle birleşmemiş olan hepatolojialanında yan dal uzmanı olmaktı.Düşünüyorum eğer İnfeksiyonHastalıkları ve Klinik Mikrobiyo-loji Anabilim Dalı kurulmuş olma-saydı, ben bugün İstanbul Tıp Fa-kültesi’nde gastroenteroloji ve he-patoloji uzmanı olacaktım çokmuhtemelen. Dolayısıyla benimbilerek, isteyerek, bizzat seçtiğimbir dal olmaktan çok, karşıma çı-kan bir fırsatı değerlendirmektibelki de. Hoşuma giden, ilgilendi-ğim bir dal olduğu için de ben bufırsatı kullanmakta hiç tereddütetmedim. Ama o dönemde karşımaörneğin, bir de endokrinoloji uz-manlığı gibi bir fırsat çıksaydı ke-sinlikle o yola gitmezdim, endokri-noloji yan dal ihtisası yapmazdım.Demek ki, infeksiyon hastalıkları-na yatkınlığım vardı, seviyordum.Dahası, bunu öncelikle bir görevolarak kabul ettim, ama işin içinegirdikten sonra daha da sevdim. Vebence Türkiye’de en azından budalın bazı eksikliklerini gördümdiye düşünüyorum. Objektif oldu-

ğum için, içerden bir kişi olmadı-ğım için. Ve bu eksikleri kapatma-ya da çok gönüllü oldum. Dolayı-sıyla bu çorbada, bu dalın Türki-ye’de daha popüler bir dal halinegelmesinde biraz da tuzum oldudiye düşünüyorum. Bunu, hementıp fakültesinden mezun olduktansonra infeksiyon hastalıkları veklinik mikrobiyoloji uzmanı olmaküzere bu dalı seçmeyişime borçlu-yum belki de. Bir başka daldangelmiş olmamım objektif görmebakımından yararlı olduğunu dü-şünüyorum. Neydi o eksiklikler?İnfeksiyon hastalıkları ve klinikmikrobiyoloji, klinik bir branş ol-maktan çok bir laboratuvar branşıolarak görülüyordu. Ama ben birklinikçiydim. Bunun bir klinik dalolduğunu, klinikçilerle konuşula-cak sözümüz olduğunu, bununikinci branş, yardımcı bir branş ol-mayıp bir ana branş olduğunu bi-zim kabul etmemiz yetmiyordu.Bunu başkalarının, cerrahlarınözellikle kabul etmesi gerekiyor-du. Onun için de onlarla aynı dilikonuşmak gerekiyordu. Bu neden-le zannediyorum ki İnfeksiyonHastalıkları ve Klinik Mikrobiyolo-

Page 8: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

lında bu kez öğrenci yetiştirmeküzere dönmesini de sağlamıştır. Ha-luk daha sonra, bildiğiniz gibi, Kli-mik Derneği bayrağını da devir al-dı ve başarıyla götürüyor.

�� Türk İnfeksiyon Vakfı’nın dakurucususunuz? Bu süreçten bah-sedebilir misiniz?

Vakfın kuruluşunda kilit isim eskiMilli Eğitim Bakanı Avni Akyol.Avni Akyol’un rahmetli oğlu bizimilk asistanlarımızdan biriydi: ÜmitAkyol. Halit’le beraber girmişti ih-tisasa. Özal zamanındaki vakıflarıhatırlarsınız, yani Semra Özal’ınPapatyalar Vakfı gibi. Avni Akyolda o çevrede ve oğlu da bizim asis-tanımız olunca, “Bir sürü vakıf ku-ruluyor. Görüyorum ki sizin de

kadro sıkıntınız var, laboratuvarsıkıntınız var, para sıkıntınız var,bir vakıf kurarsak bağışcılarla, buana bilim dalını abad ederiz” dedi.Ve böylece İnfeksiyon Vakfı’nın ku-rucu üyelerini oluşturdu. Kurucuüyelerin tıbbi bölümünü Enver TaliÇetin oluşturdu. Bağışcılar, işadamları kısmını da Avni Akyolseçti. Bizler de kurucu üye olarakkatıldık bu işin içerisine. Oldukçaeski bir vakıf olmakla beraber ma-alesef Avni Akyol’un ölümündensonra iş adamları, potansiyel bağış-cı tarafı elini bu işten çekti ve bumiras artısı ve eksisiyle bizlerinüzerine kaldı. Halen Murat Dilme-ner, Halit Özsüt, Haluk, ben, mikro-biyolojiden Nezahat Gürler ve Bü-lent Gürler gibi 6-7 kişinin üzerin-

deki bir boyun borcu, bir vefa bor-cu olarak götürülmeye çalışılıyor.

�� 20-25 yıl öncesi ile bugünü kı-yasladığınızda dünyada ve ülke-mizde infeksiyon hastalıkları sizcenereye gidiyor? Dün, bugün ve ge-lecek açısından infeksiyon hasta-lıklarının durumu nedir?

Dünyanın sonu bir infeksiyon has-talığından olacak. Bunu herkes bi-liyor. Yani mikrop uzaydan mı ge-lecektir, yoksa ne bileyim H5N1veya H7N3 gibi bir grip virüsü müdünyayı götürecektir, bilmiyorumama infeksiyon hastalığı hakikatenher zaman önemini koruyacaktırdiye düşünüyorum. Türkiye vedünya açısından bakarsak, ikisiniinfeksiyon hastalıkları açısından

55İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

ji Derneği’nin ilk toplantıları çokdisiplinli idi, diğer klinik branş-lardan da meslektaşlarımızın ko-nuşmacı ve tartışmacı olarak ka-tıldığı, multidisipliner toplantılar-dı. Yani infeksiyon hastalıkları sa-dece bu dalın uzmanlarının konu-su değildir. Hastane infeksiyonları,jinekolojik infeksiyonlar, ortope-dik infeksiyonlar, yoğun bakım in-feksiyonları, transplantasyon son-rası gelişen veya febril nötropenişeklinde karşımıza çıkan infeksi-yonlar ancak diğer branşlardangelen hekimlerin oluşturduğuekipler tarafından izlenip başarıy-la tedavi edilebilir.

Bu dalı yeniden seçer miydinizderken neden ayrılıyorum, bu şe-kilde olmak koşuluyla İnfeksiyonHastalıkları ve Klinik Mikrobiyo-loji dalı bir göz hastalıkları gibi,kulak burun boğaz hastalıkları gi-bi kendi içinde kalacak bir dal de-ğildir. Multidisipliner olmak zo-rundadır. Bu dalı seçerken, kurucubaşkan olarak bu görevi kabulederken, beni çeken bu özelliği ol-muştu. Yani ben dahiliyeci olarakcerrahlarla rahat konuşuyorum.

İnfeksiyoncu olarak da rahat ko-nuşabilmeliyim. Onların koyduğubir tanıda, “bu tanı yanlış karde-şim, ben böyle düşünmüyorum,bak bu olasılık da var” diyebilme-liyim. Bu dala geçtiğim sırada in-feksiyon hastalıkları ve klinikmikrobiyoloji uzmanlarının çoğuböyle değildi. Türkiye çapındaböyle değildi. Daha çok laboratu-varda çalışan, kültür sonuçlarınıkendi yazan, sadece tebliğ etmekleyetinen ve hastaların tedavisiniyönlendirmeyen, Mikrobiyoloji Ce-miyeti’nin toplantılarında, kongre-lerinde son bir sene içerisinde yap-tıkları kültür sonuçlarını, istatis-tik verilerle sunan bir kapalı top-luluk idi. İnfeksiyon hastalıklarıve klinik mikrobiyolojiyi seçerken,kendine güvenen, özgeçmişindengelen güveni sağlayarak ben şimdi,“Bir laboratuvar branşı değilim,ben bir klinik ve laboratuvarbranşıyım, en az sizler kadar, hat-ta çoğu yerde sizden daha iyi kli-nik bilgiye sahibim” diyebilecekdurumda olursam bu dalı tekrarseçerim. Kısacası, İnfeksiyon Has-talıkları ve Klinik Mikrobiyolojiyi

seçerken iç hastalıkları uzmanı ol-mamın çok yararını gördüm. Böylebir klinik bilgi birikimine, deneybirikimine sahip olmanın çok ya-rarını gördüm. Eğer bu deneyimbirikimine sahip olarak yenidenbaşlayacaksam kesinlikle evet, budalı seçerim. Ama buna karşılıkzararını görmedim mi? Doğrusunuisterseniz eksikliğini de gördüm.Çünkü infeksiyon hastalıkları veklinik mikrobiyoloji demin söyle-diğim gibi klinik ve laboratuvardalı. Biri diğerinden daha az ya dadaha çok değil. Benim klinik yö-nüm çok güçlü olmakla beraber,laboratuvar yönüm çok zayıf. Bunedenle de kendimi hiç klinik mik-robiyoloji ve infeksiyon hastalık-ları uzmanı olarak görmedim. Buuzmanlık dalını belgeleyecek birsertifikaya, bir belgeye sahip ol-mak için de hiç çaba göstermedim.Çünkü böyle bir laboratuvar bil-gim yok. Kesinlikle tekrar seçer-dim ancak bugünkü iç hastalıklarıbilgisine de sahip olmak artı labo-ratuvar bilgilerimi daha da artır-mama fırsat verilmesi koşuluyla.Kısacası koşullu.

Page 9: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

birbirinden çok ayıramıyorumdoğrusu. Çünkü mikroorganizma-lar sınır tanımaz. Dolayısıyla pekçok konuda küreselleşme, global-leşme terimlerinin açıkçası karşı-sındayım. -Sevmiyorum küresel-leşme işini. Emperyalizmle eş an-lamlı görüyorum çünkü. Ne de olsa68 kuşağındanım ben- Ama infek-siyonlar açısından küreselleşmekaçınılmazdır. Çünkü bir doğa ola-yı bu. Dolayısıyla sınırlarınızın dı-şındaki her infeksiyon tehlikeli birsaatli bomba gibidir; bu onun do-ğası gereğidir. Her an sınırlarımız-dan girebilir. İnfeksiyonlarla mü-cadele mutlaka küresel bir müca-dele şeklinde olmalıdır. İnfeksiyon

hastalıklarından korunmak içinkoruyucu hekimliğe önem verilme-lidir. Koruyucu hekimlik derkentabii ki ön planda beslenmeyi veaşıları kastediyorum. Aşılar konu-sunda fikrimce yapılan araştırma-lar, bu araştırmalar için ayrılanpara dünyanın hiçbir ülkesinde,gelişmiş dediğimiz Batı ülkeleridahil tedavi edici ilaçlara ayrılanpara kadar ve verilen imkan kadarfazla değil. Bugün statinleri sata-bilmek için normal kolesterol dü-zeylerinin eşiğinin nerelere kadarindirildiğini, tansiyon düşürücüilaçları satabilmek için normal tan-siyon sınırlarının nerelere kadardüşürüldüğünü biz hekimler olarakgörüyoruz. 20-25 sene önceki ko-lesterol değerleriyle, tansiyon de-ğerleriyle bugünküler arasındayüzde 50’lere varan bir fark var ne-redeyse. Bunları düzeltebilmek içinbir taraftan diyet ve benzeri davra-

nış değişiklikleri önerilirken, birtaraftan ilaçlar önerilip duruyor.Bu ilaçların geliştirilmesi, yapılma-sı, reklamı, promosyonu için ayrı-lan para ve emek asla doğrusu ko-ruyucu hekimlik için ayrılmıyor. Bukoruyucu hekimlik içerisine aşılarkadar beslenme koşulları, yaşamakoşulları dahil elbette. Bunlar içinde bir imkan yaratılmıyor. Bu söy-lediklerim sadece Türkiye’ye özgüdeğil. Sadece Afrika’ya, Asya’yaözgü değil. Bu Amerika’da da böy-le, bu Avrupa’da da böyle. Demekki; tüm dünyanın, tüm dünyayı yö-netenlerin böyle bir sorunu var.

Para kazanmak, para kazanmak,daha çok para kazanmak! Koruyu-cu hekimlikle para kazanmak bağ-daşır şeyler değil ne yazık ki. Eğerinsanları hastalanmaktan korursa-nız para kazanamazsınız onlarınsırtından. Kazançlı bir iş değil.Kazanç sağlayan bir yatırım olma-dığı için diye düşünüyorum ben yi-ne, sosyalistçe bir düşünce söylü-yorum. Ama maalesef bir düşünür-seniz gerçek bu. Bu nedenle dünya-mızın infeksiyon hastalıkları açı-sından sonunu hiç de iyi görmüyo-rum. Ama infeksiyoncular açısın-dan iyi görüyorum. Böylece bendensonra da, benden çok sonra da to-runum-torunlarım olacak infeksi-yoncular da benim bugün göreme-diğim kim bilir ne infeksiyonlargörecekler ve mesleklerini uygu-larken ne kadar keyif alacaklarbunlardan. Ben o keyifi tadamaya-cağım. Ben bile en azından infeksi-

yon hastalıklarını seçmemden bu-güne kadar geçen süre içerisinde okadar çok yeni infeksiyon gördümki, örneğin bu dala geçtiğimde HIVdiye bir şey yoktu, AIDS diye birhastalık yoktu. Ben bunu gördüm,dahası bu süre içerisinde geliştiri-len ilaçları bile gördüm. Bu süreiçerisinde çeşitli grip virüslerini,SARS’ı görebildim. 22 sene içeri-sinde en az 4 ya da 5 tane etkeninidaha önce bilmediğimiz yeni infek-siyon hastalığı gördüm. Çok hızlıbir gidiş ve ileriye bakınca bu hızkarşısında insanın tüyleri ürperi-yor sonumuz ne olacak diye?

56 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

�� Yıllardır infeksiyon hasta-lıkları ve klinik mikrobiyoloji-ye hizmet ettiniz. Şöyle bir ge-riye doğru baktığınızda geridebıraktıklarınızdan memnunmusunuz?

Çok memnunum. Buna net ola-rak bu iki kelimeyle yanıt vere-bilirim. Hani Edith Piaf’ın şar-kısında olduğu gibi; “Non, je neregrette rien.”. “Hiçbir şeydenpişman değilim”. Tabii ki, buyolda yürürken çok tökezledi-ğim oldu. Ayağımı çok çarptı-ğım oldu. Zaman zaman çok kı-sa süreli de olsa acaba yanlışmı yaptım? Bir yerde hata mıyaptım? dediğim zamanlar ol-du. Bana “biz sana söylemiştik;bu tavırlarla, bu davranış bi-çimleriyle, seni üzen bu davra-nış biçimleriyle karşılaşacağınönceden belliydi. Uzmanı ol-madığın bir dala girmemeliy-din. Bunları yapmamalıydın”diyen, uyaran arkadaşlarım ol-du. Ama ben hep yaptıklarımındoğru olduğunu düşündüm.Hiçbir şeyden pişman olma-dım. Çok mutluyum geriye dö-nüp baktığımda. Yeniden ya-şardım her şeyi. Noktasını vir-gülünü değiştirmeden, hepsiniaynı şekilde, yine yapardım.

“İnfeksiyonlarla mücadele mutlaka küresel birmücadele şeklinde olmalı ve koruyucu hekimliğeönem verilmelidir. Koruyucu hekimlik derken ön

planda beslenmeyi ve aşıları kastediyorum.Aşılar konusunda araştırmalar için ayrılan paradünyanın hiçbir ülkesinde tedavi edici ilaçlara

ayrılan para kadar fazla değil”

Page 10: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

Herhangi bir sorun çıkınca, bilirkişi olarak uzmanlar televizyonaçıkıp fikir beyan ederler ya, sonyıllara bakarsanız 3 türlü uzmantelevizyonda sürekli boy gösteri-yor; infeksiyon uzmanları, depremuzmanları ve Avrupa Birliği uz-manları. Yani emekli büyükelçiler,emekli askerler, jeologlar ve infek-siyon uzmanı olan doktorlar görüşbildiriyor televizyonlarda.

�� İnfeksiyoncuların vizyonu sizcene olmalıdır? Bu alanda çalışanmeslektaşlarımız için gelecek viz-yonunu nasıl tanımlamak gerekir?

İnfeksiyon hastalıkları ve klinikmikrobiyoloji uzmanlarının tümülkemizde hala tam olarak çözüm-lenmemiş önemli bir sorunu oldu-ğunu biliyorum. O da demin dedimki, bunun bir klinik branş da oldu-ğunu hem kendilerinin kabul et-meleri, hem de başkalarına kabulettirmeleri gerekir. Sorunumuz şu-rada; bunun klinik bir branş oldu-ğunu kabul eder ve ettirirken aslaayrıca bir laboratuvar branşı daolduğundan vazgeçmemek koşu-luyla. Bugün bu dalda çalışan ar-kadaşlarımızın en önemli sorunuveya sorunlarından birisi bu zan-nediyorum. Senelerdir Sağlık Ba-kanlığı’nda takılıp kalmış, bir tür-lü çıkartılamamış, defalarca gitmişgelmiş olan tüzük, yine camia içe-risindeki fikir tartışmalarının kü-çük cemaatler haline dönüşmesiyüzünden sonuca ulaşmadı benimgörüşüme göre. Herkes kabul et-meli ki bu dal bir klinik ve labora-tuvar dalıdır. Bundan asla ödünverilmemelidir. Ben klinik kökenlibir infeksiyoncu olduğum halde bugörüşteyim. Laboratuvarsız bu da-lın geçerli olamayacağını kesinlik-le düşünüyorum. Bir takım üniver-sitelerimizde ya da eğitim hastane-lerimizde, ama bildiğim kadarıyladaha çok üniversitelerimizde böylebir sorun var. Bu gelecekteki ve şuanda mevcut infeksiyon hastalık-ları ve klinik mikrobiyoloji asis-tanlarını da çok yakından ilgilen-

diriyor. Eğitimi ilgilendiriyor çün-kü. Kimi fakültelerimizde ve has-tanelerimizde mikrobiyoloji labo-ratuvarlarına asistanların sokul-madığını, infeksiyon hastalıklarıve klinik mikrobiyoloji asistanları-nın kendi laboratuvarlarını açmakve kendi laboratuvarlarında çalış-mak yerine mikrobiyoloji labora-tuvarlarında rotasyon yapmaları-nın istendiğini duyuyorum, öğreni-yorum. Bu yanlış. Böyle şey olmaz.İnfeksiyon hastalıkları ve klinikmikrobiyoloji, laboratuvarının ay-nı çatı altında yer aldığı, biriminiçerisinde yer aldığı bir ana daldır.Eğitimi gören asistan hastasınımuayene ettikten sonra klinik bil-gilerine göre değerlendirecek, la-boratuvarcı kimliğiyle gelip örne-ğini alacak, kendi laboratuvarındaekecek, serolojik incelemesini ya-pacak, değerlendirecek. Laboratu-varcı kimliği olacak. Sonra tekrarklinisyen kimliğini alacak, geliphastasına tedavisini uygulayacak.İkisi iç içedir. İkisini birbirindenayırt etmeye çalışmak “infeksiyonhastalıkları servisi olsun, ama la-boratuvar olmasın, mikrobiyolojilaboratuvarı nasılsa var. Gitsinmikrobiyoloji laboratuvarında iş-lemini yapsın, dönsün klinikte uy-gulasın” demek olmaz. O zaman

gastroenterolojinin içerisinde en-doskopi laboratuvarının olmaması,kardiyolojinin içerisinde eko labo-ratuvarının olmaması nasıl düşü-nülemez ise burada da bir infeksi-yon servisiyle mikrobiyoloji labo-ratuvarının ayrı dalların içerisindeyer almasının düşünülemeyeceğinisavunuyorum.

Geleceğin asistanlarına neler söy-lemek isterim diye sorarsanız, bu-rada onlara bir şey söylemeden ön-ce bugünün hocalarına söylemekistediklerim var doğrusu. O da şu:bugünün hocaları da günümüzüngerçeklerini kabul edip tutucu ol-mamalılar. Hocalar geleceğe bak-malı. Eğiticinin eğitici özelliği ne-deniyle geleceğe bakan kişilerizbiz. Biz tarih öğretmeni değiliz,geçmişi öğretelim. Tutucu olmama-lıyız ve bilim hiç kimsenin tekelin-de olmamalı. Bilim nerdeyse gidipöğrenmeli ya da öğretmeli ya daasistanlarımızı onun iyi öğretilebi-leceği yere yönlendirmeliyiz. Bencehocalık budur. Son zamanlarda al-dığım duyumlara göre infeksiyonhastalıkları ve klinik mikrobiyolo-ji ihtisasına talep azalmış. Kendikurumumdan, asistanlarımızdanayrılanlar, başka branşlara girmeküzere yeniden TUS’a giren ve baş-ka branşları seçen asistanlarımız

57İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

Page 11: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

oldu. Demek ki İnfeksiyon Hasta-lıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uz-manlık Dalı bugün cazip bir daldeğil. O zaman iş bize düşüyor. Ni-ye cazip değil acaba? Ya da biz da-ha cazip hale getirmek için ne yap-malıyız? İşte bakın, camianın otu-rup düşünmesi gereken şeylerdenbir tanesi ve önde geleni bu bence.Bu dalı daha cazip hale getirmeninbirinci yolu klinik ve laboratuva-rın birlikte olması gerektiğini vur-gulamak ve bu yönde eğitim ver-mektir. Bu yönde eğitim verebil-mek için laboratuvarla kliniğin bir

arada olması gerekir, evet ama ozaman ihtisas süresini uzatmak ge-rekir. Şimdi camianın anlaşamadı-ğı, hocaların birlik olamadığı nok-talardan bir tanesi budur. Eğer da-ha uzun bir ihtisas süresi olur ise ozaman daha uzun bir eğitim almışolan uzmanlara daha fazla saygıduyulacağını, daha fazla değer ve-rileceğini zannediyorum.Karşı görüşte olanlar oldu-ğunu biliyorum, ihtisas sü-resinin uzatılması durumun-da bu branşın çekiciliğinibüsbütün kaybedeceğini, bukadar uzun bir ihtisası hiçkimsenin göze alamayacağı-nı söylüyorlar. Doğru. O hal-de bu söylediğim gerekli,ama yeterli değil. İkincinokta; cazip hale getirmekiçin bu ihtisas süresinin so-nunda elde edilen mesleğinpara kazandırır bir meslekolması gerekir. Para kazan-dıran bir meslek olması içinde hem kliniği hem labora-tuvarı işletecek bir diploma

veriliyor elinize. O halde siz hemklinikçi olarak hasta bakar, mu-ayenehanede çalışır hem de labo-ratuvarınız olur laboratuvardamateryal alıp bunu işleyebilirsiniz.Ben üniversite dışında da çalışan,hem özel bir hastanede çalışan,hem de muayenehane deneyimiolan bir hekimim. Bu kadar çoközel hastane açılıyor, bu kadar çokpoliklinik açılıyor, gidip bakın lüt-fen, bunların tümü cerrahi branşhastaneleri olduğu halde, yanigünde en az 7-8 ameliyat yapanhastaneler olduğu halde, dolayısıy-

la hastane infeksiyonları açısındanbu kadar riskli hastaneler olduğuhalde, kaçında infeksiyon hasta-lıkları uzmanı var bunların? İnfek-siyon hastalıkları uzmanlarının işbulamamasını ben düşünemiyo-rum. İnfeksiyon hastalıkları uz-manları bu özel hastanelerde niçinçalışmıyorlar? Kendilerine güven-

leri mi yok? Az para mı veriliyor?Yoksa laboratuvarda biyokimya vemikrobiyoloji uzmanı var da, in-feksiyon hastalıkları ve klinikmikrobiyoloji uzmanını laboratu-vara mı sokmuyorlar? Bunları in-feksiyon hastalıkları uzmanlarınasormak gerek. Bu çok basit iş. Biranket yapılabilir. Uzmanlık derne-ğinin yapması gerekenlerden birtanesi budur. Önümüzde beğenelimbeğenmeyelim, yararına inanalıminanmayalım, bir Avrupa Birliğisüreci geliyor ve burada sivil top-lum örgütlerinin ne kadar önemliolduğunu görüyoruz. Bu ana dalıngeleceği konusunda yön verecekkuruluş öyle görülüyor ki SağlıkBakanlığı değil, Klimik Derneğiolacak. Klimik Derneği’nin de bu-na hazır olması için bu söylediğimsorunları gözden geçirmesi lazım-dır. Yani bu dalı çekici bir hale ge-tirmek için “Nerede yanlış yapıyo-ruz? Nasıl çekici hale getirebiliriz?Bu dalın eğitimini nasıl yapabilirizki, daha kaliteli uzmanlar yetişti-relim? Bu kaliteli uzmanlar bırakıniş bulamamayı, paylaşılamaz halegelsinler. Büyük paralar verilsinbunlara. Bunun yollarını aramalı-dırlar” diye düşünüyorum. Önü-müzdeki yıllar bunu getirecek. Bun-dan hakikaten çok endişe duyuyo-rum. Endişe ettiğim konulardan bi-

risi, günümüzde infeksiyonhastalıkları ve klinik mikro-biyoloji ihtisasının cazip birdal olmaktan çıkması ve budala tıp fakültesini bitirmişolan yeni doktorlarımızın iç-lerinden çok kaliteli olanlarınpek de ilgi göstermemesidir.Bundan üzüntü duyuyorum.Bu kadar değerli bir dal ter-cihlerde, sıralamalarda alt sı-ralarda olmamalı. Bunun se-bebini asla geleceğin asistan-larında, bu dalı seçmeyenler-de aramıyorum. Eğiticilerdearıyorum. Eğiticilerin durupdüşünmesi gerekli. Ben düşü-nüyorum. Umuyorum diğereğiticiler de düşünür.

58 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

“Herkes kabul etmeli ki, bu dal bir klinik velaboratuvar dalıdır. Bundan asla ödünverilmemelidir. Ben klinik kökenli bir

infeksiyoncu olduğum halde bu görüşteyim.Laboratuvarsız bu dalın geçerli olamayacağını

kesinlikle düşünüyorum”

Page 12: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

�� İnfeksiyon Hastalıkları ve KlinikMikrobiyoloji eğitimi alan gençmeslektaşlarımıza, asistanlara öne-rileriniz nelerdir? Son dönemde ye-tişenler sanki biraz daha az mikro-biyoloji bilerek yetişiyor. Bu nokta-da asistanlara önerileriniz neler?

Asistanlara hiçbir şey söyleyemi-yorum. Çünkü bu sorun onların so-runu değil. Demin söylemeye çalış-tığım gibi eğiticilerin sorunu. Eği-ticiler, sonuna kadar dayatıp mik-robiyoloji açısından zayıf yetişme-meleri için gerekli önlemleri kendikurumlarında almalılar, bir. Genelolarak Dernek aracılığıyla belkiTürkiye bağlamında tüm sistemolarak almalılar, iki. Bunu yerleş-tirmek gerekli. Mikrobiyolojiye ro-tasyona giderek infeksiyon hasta-lıkları ve klinik mikrobiyoloji uz-manı olunmamalı, buna göz yu-mulmamalı. Kendi laboratuvarı-mızın içerisinde olmalı eğitim. Bubenim görüşüm, böyle düşünüyo-rum. Ve bu asistanların sorunu de-ğil. Çünkü asistanlar da bundanson derece şikayetçi, biliyorum.Ama kurumsal bazda kimisindemikrobiyoloji ağırlıklı, kimisindeklinik tarafı ağır basıyor, o neden-le de zaten klinik mikrobiyoloji ve

infeksiyon hastalıkları eğitimininbir kişi tarafından değil, bir ekiptarafından verilebileceğini düşü-nüyorum. Özellikle üniversitelerdebu kadar tutucu olmamak gerek.İnfeksiyon Hastalıkları KlinikMikrobiyoloji Anabilim Dalı’nıniçerisinde bence eğitici olarak, öğ-retici olarak sadece bu dalın uz-manları değil, iç hastalıkları uzma-nı olabilir, mikrobiyoloji uzmanıolabilir, biyolog olabilir, bunlarekibin parçalarıdır. Ama bunu sa-dece üniversite hastaneleri içinöneriyorum. Üniversite bilim üre-tecek bir yerdir. Üniversite sadecehasta bakan, eğitim veren bir yerdeğil, aynı zamanda araştırma ya-pılan, bilim üretilen bir yerdir.Araştırma yapacak kurumlarda çe-şitli uzmanlık dallarından insanlarbir arada çalışabilirler. Ben bu ba-kımdan tutucu olmamak gerektiği-ni düşünüyorum.

Asistanlara gelince, bir kere sadeceinfeksiyon hastalıkları ve klinikmikrobiyoloji değil, tüm branşasistanları dahiliyeci, cerrah, diğerbranşlarda ihtisaslarını yapan tümasistanlarda bugün için gördüğüm,saptadığım şöyle bir şey var; üzüle-rek görüyorum. Birincisi, “Bir an

önce ihtisası bitirip para kazana-lım.” Bu günümüzün gerçeği, ka-bul etmek zorundayız bunu. Uzunbir eğitim süreci doktorluk. Bununarkasından yine uzun bir ihtisasvar. Onun arkasından da ne olaca-ğı belli değil. “Kadrolar kısıtlı,mecburi hizmetler kapıda, evde ço-luk çocuk, hala anne baba parasıy-la geçiniyoruz, kiralar şöyle, işteeşim orda çalışıyor, ben burada ça-lışıyorum” gibi bir sürü problemvar. Bu tabii bizim çözemeyeceği-miz, tabii asistanın da çözemeyece-ği, ülkenin sorunu. Bunun için kal-kıp “tabipler odasına kaydolun,ülkenin kaderinde söz sahibi olun”gibi böyle dogmatik laflar da et-mek istemiyorum. Bu gerçekçi de-ğil. Ama asistanlar, günümüzde engelişmiş ülkelerden Afrika’nın pa-gan kabilelerine kadar tüm dünya-da, en geçerli mesleğin doktorlukolduğunu unutmamalıdır. Doktor,tüm toplumlarda en saygı gören ki-şidir. Doktor önce herkesin kendi-sine saygı duymasını gerektirecekdavranış ve kültür birikimine sa-hip olmalı. Bundan taviz vermeme-li. Asistan doktor gidip kaporta-cıyla kavga edemez, asistan doktorküfredemez, değil hastasına, so-kakta arabasına çarpan adama da

59İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

“Klinik mikrobiyoloji ve infeksiyonhastalıkları camiası, camia olarakkalma özelliğini mutlaka korumalı,cemaat olmamalıdır. Burada camiaile cemaat arasındaki fark bence

çok önemli. İkisi de arapçabiliyorum. İkisi de cem; toplanmak

fiilinden geliyor. Ancak camiadaimam yoktur, cemaatte imamvardır. Camia olarak kalmakistiyorsa, fikir tartışmalarının

olduğu platform özelliğinikorumalıdır.”

Page 13: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

küfredemez. Günümüzün asistan-larına her şeyden önce önermek is-tediğim budur; önce kendinize say-

gılı olun. Sonra ailenize, hastaları-nıza, tüm topluma karşı saygılıolunuz ki örnek olabilesiniz. Dok-tor örnektir. İkinci önerim, içlerin-deki çocuğu öldürmemeleridir. Ço-cuk meraklıdır. Çocuk sürekli öğ-renmek ister. Yine asistanlarda gör-düğüm, maalesef hepimiz bunu vi-zitler sırasında görüp karşılaşırız,“hoca şu ilacı ver, şu filmi çektir”der, o da kağıdı kalemi eline alır,tıpkı lokantadaki garsonun sipariş-leri not ettiği gibi hoca ne derse onuyazar. Olmaz. Asistan laboratuvar-

da gördüğü bir kan hücresinin nehücresi olduğunu, hastasındagördüğü bir döküntününhangi hastalıkta olabileceği-ni merak etmeli. Merak et-meli ki, öğrenebilsin. Günü-müzde asistanlar bizim asis-tanlığımızda sahip olamadı-ğımız imkanlara sahip, bunuhepimiz biliyoruz. Bilgiyekolay ulaşılabilecek bir yer-

de insanların bu kadar meraksız ol-ması hakikaten üzücü bir şey. Me-rak sadece tıp alanında da olma-malı bence. Bizim zamanımızdakihocaların neslinin artık tükendiği-ni görüyorum, üzülüyorum. Eski-den şöyle denirdi; “Tıp fakültesin-den her şey çıkar, ara sıra doktorçıkar.” Şimdi günümüzde üzülerekgörüyorum ki tıp fakültelerindensadece ara sıra doktor çıkıyor. Bubelki biraz acımasızca oldu amadoktor dediğimiz şey, sadece tıp bi-len insan değildir. Bir sürü doktorressam, doktor besteci, doktor ya-yıncı, doktor sanatçı, doktor bilimadamı var. Doktor başka şeyleri deokur, değerlendirir. Kutsal ve çoksaygıdeğer bir meslektir. İnsan vü-cudunu tanıdıkça, kendisini yara-dana daha çok saygı duyar, dolayı-sıyla kendisine saygı duyar ve sü-rekli de merak eder. Merak, öğren-menin ve sürekli kendini geliştir-menin ilk koşuludur.

60 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

�� İnfeksiyon Hastalıkları ve Kli-nik Mikrobiyoloji camiasına yö-nelik önerileriniz neler olabilir?Bugün için camiada gördüğünüzeksiklikler nelerdir? Neler yapıl-ması gerekiyor?

Yine kritik bir soru. Hem de çokkritik bir soru. Bir cümle ile şunusöylemek istiyorum burada. Kli-nik mikrobiyoloji ve infeksiyonhastalıkları camiası, camia ola-rak kalma özelliğini mutlaka ko-rumalı, cemaat olmamalıdır. Bu-rada camia ile cemaat arasındakifark bence çok önemli. İkisi deArapça biliyorum. İkisi de cem;toplanmak fiilinden geliyor. An-cak camiada imam yoktur, cema-atte imam vardır. Dolayısıyla fi-kir tartışmalarının olduğu birplatform özelliğini korumalıdırcamia olarak kalmak istiyorsa.Klinik mikrobiyoloji ve infeksi-yon hastalıkları camiası içerisin-de kırgınlıklara, küskünlüklereyol açıldı. Bunların bir kısmında

ben arabuluculuk etmek zorundada kaldım. Oysa ki bu olmamalı.Camiada fikirler tartışılır elbette.Bu fikirlerin içerisinde bu doğru-dur, bu yanlıştır diye bir şey deçıkmayabilir. Önemli olan sadecefikir jimnastiği yapabilmektir.Nasıl farklı takımları tutabiliyor-sak ve bu bizim birlikte arkadaş,dost olmamızı engellemiyorsa,nasıl farklı partilere oy verebili-yorsak ve bu bizim dost kalmamı-zı engellemiyorsa, konuşmaları-mızda taraftarlık ya da partizan-lık ağır basmıyorsa; aynı konuyagönül vermiş, emek vermiş, haya-tını vakfetmiş kişilerin arasındada tartışma olmalı ama bu tartış-malar konuşmamak, iletişimi ko-parmak, tamamıyla küsmek ya dabirbirini kırmak şeklinde olma-malıdır diye düşünüyorum. Aksihalde camiayı yönlendiren bir ki-şi ya da bir grup olur, o zaman ca-mia cemaat halini alır ve bencebu çok tehlikelidir. Bu durum; o

kurumun, o birimin gelişmesiniçok önler, engeller. O zaman neolur, aynı saha içerisinde koşardurur insanlar. Şöyle söyleyeyim,güzel bir deyiş vardır; “Ormandaöten kuşu duymuyorsan, o kuş öt-memiş demektir.” Dolayısıylaeğer bu camia içerisinde konuş-tuklarımızı, vardığımız sonuçlarıbaşka camialara duyurmayı bece-remiyorsak, onların söyledikleri-ni biz dinlemiyorsak o zaman bir-birimizden hiç haberdar olmuyo-ruz. Kendimiz yaşadığımızı, yap-tığımızı zannederiz ama hiçbirşey yaşamamış, hiçbir şey yapma-mışız demektir diye düşünüyo-rum. Şimdi bunlar böyle çok so-yut cümleler gibi oldu ama sanı-rım ki bu derginin okuyucuları busatırları okurken benim ne söyle-mek istediğimi anlayacaklardır.Okuyucuların hepsi biliyorlar ko-nuyu. Söyleyeceğim budur, camiaolarak kalmak, cemaat olmamak.

Page 14: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

�� Çok farklı alanlara ilginiz oldu-ğunu biliyoruz. Resim sanatı, hay-vanseverlik, gökbilimi gibi. Gökbi-liminden başlamak istiyorum.Hangi boyuttadır bu ilgi?

Aslında astronomiye olan ilgimbundan yaklaşık 10 yıl kadar önceCumhuriyet Gazetesi’nin BilimTeknik ekinde Ortadoğu TeknikÜniversitesi’nin, sonra giderek An-kara Üniversitesi ve İstanbul Üni-versitesi astronomi bölümlerininhocalarının ve oradaki astronomiaraştırmaları topluluklarının yaz-dığı yazıları okuyarak başladı. “Buayın gökyüzü” sayfalarıyla: Bu ayneyi göreceğiz? Başımızı kaldırdı-ğımızda hangi takım yıldızlarınıgörüyoruz? Okuyup başımı kaldır-dığımda hakikaten dergideki re-simdeki takım yıldızlarını gökyü-zünde görünce büyülendim. Bütünbir yıl takım yıldızlarını tanımak,ne zaman hangisi doğuyor, ne za-man hangisi batıyor, onları incele-mek ve bunlara aşina olmakla baş-ladım. Bir sene kadar sonra ilk de-fa Ankara Üniversitesi’nde ikigünlük bir toplantı düzenlendi. Ta-mamen amatörlere yönelik. Bir ge-ce yataklı trene binip Ankara Üni-versitesi’ne gittim. Ve burada Tür-kiye’nin her tarafından gelmiş, çe-

şitli yaş ve çeşitli mesleklerdenyaklaşık 200 kadar insanla tanış-tım. O kadar etkilendim ki dönüşteCumhuriyet Gazetesi Bilim Teknikekine “Tren Penceresinden Gökyü-zü” diye kısa bir yazı yazdım. Buyazı nedeniyle bu kez astronomicamiasında tanınır bir insan halinegeldim. Bununla kalmadı; biz ama-törler ertesi sene yine Ankara’datoplandık. Bir dernek kurduk.Amatör Astronomlar Derneği’ninkurucu üyelerinden biriyim. Amadernek maalesef birkaç sene sonraişlerini yürütemedi, kapandı. An-kara’daydı, çok gidip gelemedimaçıkcası. Daha sonra Ege Üniversi-tesi Astronomi Bölümü’nün yazokullarına katıldım. İzmir’denuzak, Yıldıztepe’deki gözlemevin-de bütün bir hafta kamp kurarak,gündüzleri dersleri takip ederek,gece gözleme çıkarak yapılan yazokuluna en son bu yaz, üçüncü kez,şimdi Trakya Üniversitesi Tıp Fa-kültesi’nde öğrenci olan, amatörastronomi merakım nedeniyle yıl-lar önce tanıştığım Ahmet’le bir-likte gittim. Amatör astronomi; as-lında doğayı, evreni, dünyayı tanı-mak için çok güzel bir uğraş. Başı-nızı geceleyin gökyüzüne kaldır-manız yetiyor. Tabii ki bazı sakın-

caları var: Gökyüzünü sevdiktensonra gece yürürken başını yukarı-ya doğru kaldırdığında bazen aya-ğın takılıyor. Ve şöyle söyleyeyim, okadar hoş bir şey ki; bunu söyle-mek isterim: Tamamıyla yabancıbir ülkede bir otelde tek başınası-nız, akşam yemeğe çıkıyorsunuz,dilini bilmediğiniz insanlarla bir-liktesiniz, başımı gökyüzüne kaldı-rıyorum, Jüpiter orada, Antaresburada. Tanıdık birisini görmüş gi-bi oluyorum, içim rahatlıyor.

�� Yıldızların hepsini bilir misiniz?

Pek çoğunu evet. Gökyüzünün, ku-zey yarı kürenin gök haritasını aşa-ğı yukarı ezbere biliyorum ama ikidefa güney yarımküreye indim. Birdefa Avustralya’ya, bir defa da Gü-ney Afrika’ya gidişimde yukarıyabaktım ve tanıyamadım yıldızları,ama çizdim, dönüşte hemen baktım.

�� Benim dikkatimi çeken enönemli özelliklerinizden birisiTürkçe’yi çok güzel kullanmanız.Hem yazarken, hem de konuşurkenTürkçe’niz gerçekten çok güzel. Bugerçeği size daha önce söyleyen ol-du mu bilmiyorum? Bu bir yetenekmi? Yoksa özel bir çabanın ya daeğitimin ürünü mü?

Bunu söyleyenler oldu, mesela Re-cep Öztürk söyler zaman zaman.En hoşuma giden soru bu oldu ha-kikaten. Teşekkür ederim. Sanırımbunda hepsinin etkisi var. İstan-bul’da doğmuş ve büyümüş olma-mın kuşkusuz etkisi vardır. Amaevde, ailede öğrenilir dil. Annemin,babamın da çok güzel Türkçe ko-nuşmalarının büyük etkisi olduğu-nu zannediyorum. Annem ilkokulöğretmeniydi ve eski öğretmenlerTürkçe’yi, İstanbul Türkçesiyle ko-nuşurlardı. Tabii ki İstanbul’a çokgöç geldi ve bugün ilkokul öğret-menleri arasında çok şive farkı var.Bunu kabul edelim. Eskiden öyledeğildi. Oxford İngilizcesi gibi il-kokul öğretmenleri İstanbul Türk-çesi konuşurlardı. Onun için zan-nediyorum benim yaşımda olup daİstanbul’da doğmuş ve İstanbul’da

61İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

“Astronomiye olanilgim bundan

yaklaşık 10 yılkadar önceCumhuriyet

Gazetesi’nin BilimTeknik ekinde

astronomi ile ilgiliyazıları okuyarak

başladı.”

Page 15: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

büyümüş, ilkokula İstanbul’a git-miş olanlarda bu özellik vardır.Sanırım bu da yetmez. Annem,özellikle babam kitaba çok düş-kündü. Bizim evimizde çocuklu-ğumdan beri sürekli olarak kitap-la haşır neşir olunur. Anlattım; il-kokula başladığım zaman kendimfarkında değilim ama okumayısökmüşüm. Klasikleri çok küçükyaşta okudum. Klasiklerin içeri-sinde her halde okumadığım yok-tur. Kısacası evet, annem öğret-men, babam okumaya düşkün, İs-tanbul’da doğdum, İstanbul’daokula gittim ve en önemli özelli-klerimden birisi, çok okurum.Okumak, önce Türkçe’yi iyi öğren-mek için şart. Eğer bu söylediğimözelliklere sahip olup da halaTürkçe’si iyi olmayan varsa kitapokumadıklarındandır. Çünkü insa-nın aklı sadece kulağında değil, birde gözündedir. Kimi hocalarımızınhala ayrı yazılan “da” ile içindeanlamındaki “da”yı ayıramadıkla-rını görüyorum ve hakikaten üzü-lüyorum. Profesör ünvanlı bazı ho-calarımızın bir toplantıya makale,bildiri gönderirken kurduklarıcümlelere bakınca gerçekten şaşı-rıyorum. Ama buradan hemen şusonuca da varıyorum: Bence kitapokumuyorlar.

�� Bu röportaj için farklı yönleri-nizle ilgili bilgi toplama aşamasın-da sizin iyi bir gezgin olduğunuzsöylendi bana. Bu anlamda nelersöylemek istersiniz? Gezip gördü-ğünüz yerler sonrasında şöyle ge-nel bir değerlendirme yaptığınızdane söylemek istersiniz?

Gezginlik, şu özelliklerim içerisin-de belki en arka planda olanı aslın-da. Sadece hekim olduğumuz içingittiğimiz toplantılarda, gittiğimçevreyi de görüyorum. Asistan ikenarkadaşlarımla birlikte otobüs vetrenle Almanya’ya, İngiltere’ye çokhoş bir gezi yapmıştık. Yine arka-daşlarla vapurla İskenderun’a ka-dar gittik. Ailemle Türkiye’nin hertarafını gezmişizdir herhalde.

Asistanlığım sırasında, arkadaşımMeral Koniçe ile gece otellerde eli-mizde kitap çalışarak, Roma’yı,Paris’i Venedik ve Verona’yı gez-dik. Yunanistan’a gittim. Ama Yu-nan adalarına henüz gidemedim.Türkiye’nin hakikaten her tarafınıseverek, isteyerek, merak ederekdolaşmışımdır. Bunların arasındaen sevdiğim, en unutamadığım yerDoğu Karadeniz Bölgesi’dir. DoğuKaradeniz bölgesine hayranımgerçekten, orası cennetten bir köşe.Orada çektiğim fotoğraflar herhalde en sevdiğim, en güzel fotoğ-raflardır. Fırtına Deresi’ni hiç unu-tamıyorum. Çamlıhemşin’i hiçunutamıyorum. Oralar çok çok gü-zel. İşte Ayder Yaylası’nı. Artvin’ekadar gittim. Uzungöl’e gittim.Doğu Karadeniz’e tekrar gittim.Tekneyle mavi yolculuğa çıktım.Denizi de çok seviyorum aslında.Sudan korkarım ama seviyorum.Doğu Karadeniz ve Gökova Körfe-zi’ne doğayı sevdiğim için gitmi-şimdir ama aslında Anadolu uy-garlıkları beni çok çekiyor. Bir iti-

rafta bulunayım; ne zaman Anka-ra’ya gelsem, bir kere daha giderimAnadolu Medeniyetleri Müzesi’ne.Kaç defa ziyaret ettiğimi bilmiyo-rum.

�� Ben dünyanın henüz hiçbir ül-kesini görmemişken doğal güzellikaçısından Türkiye’ye yapılan öv-güleri biraz abartılı bulurdum.Ama dünyanın pek çok ülkesini ge-zip gördükten sonra anladım ki, osöylenenlerde gerçek payı var. Sizkatılıyormusunuz buna?

Kesinlikle. Tabii ki dünyada daçok yer gördüm. Avrupa’nın ner-deyse tüm ülkeleri, bir ikisi hariçbelki. İki ya da üç defa Ameri-ka’ya, Kanada’ya gittim. Bir Gü-ney Amerika’ya gitmedim diyebili-rim. Avustralya’ya gittim. Gördü-ğüm yerler arasında, ülkeler konu-sunda tam olarak bir şey diyememama en güzel şehir, İstanbul! Bütünbüyük ve güzel şehirlerin içerisin-den -Ankaralılar duymasınlar- sugeçiyor; Londra, Paris böyledir.Tuna’nın geçtiği şehirler böyledir.Moskova, Petersburg ve herhalde

62 İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com

Page 16: Prof. Dr. Semra ÇALANGU, dolu dolu yaflam›n› ve infeksiyon ... · sunu isterseniz, uzun süre -bunu da belirtmekte yarar var, bu da ta-rihteki yerini bulacaktır- İstanbul

Volga’nın geçtiği şehirler böyledir.Ama İstanbul’un içerisinden denizgeçiyor. Yani İstanbul’un içerisin-den vapurlar geçiyor. İstanbul’uniçerisinde serçe kuşları gibi martı-lar. Evinizin kapısına kadar geli-yorlar. İçinden deniz geçen bir şe-hirde yaşamak hakikaten ayrıca-lık, kendimi şanslı sayıyorum.

�� Resim sanatına olan ilginizdenbahsedebilir misiniz?

Sadece suluboya resim yapıyorum.Benim resim hocam fakültemiz ho-cası Prof. Dr. Orhan Arıoğul. Birgün beni aldı, Sirkeci’ye götürdü.Bir dükkandan içeriye soktu; tü-müyle resim malzemeleri var. Ka-ğıtlar, boyalar, fırçalar. Hepsini birbir kendisi seçti. Tahmin ediyorum4 sene olmuştur. Orhan Arıoğul çokiyi bir yağlı boyacı. Bense yağlı bo-yaya hiç sempati duyamadım. Bensuluboyacıyım. Nasıl yapacağımadair biraz bilgim var ama boyaişiyle çok fazla meşgul değilim. Or-han hoca bana yurtdışından İngi-lizce resim kitapları getirdi. Benonları okudum. Ve böylece Orhan

hocadan da kurtulamadım; her günsoruyor, telefon açıyor, soruyor, gö-rünce soruyor “ne yaptın” diye.Mecburen ben ev ödevi gibi yapıyo-rum resimleri. Kimini beğeniyor,kimini beğenmiyor, eleştiriyor.

Ben resme kıyısından köşesindenöyle girdim. Şimdi arada bir yapı-yorum ama resim yapmak yetenekişi. Toplantılarda kimi izleyicilerresim çizerler, aslında o bir kaçış.Ben de çiziyorum toplantılarda.Dikkat ettim ne çiziyorum diye;genelde bir yelkenli çiziyorum, de-niz çiziyorum, bir takım evler çizi-yorum, kırda evler. Demek ki top-lantıdan sıkılınca kırlara, denizle-re kaçmak istiyorum.

��Hayvanseverlik özelliğiniz, bil-diğim kadarı ile kedi severliğinizönemli bir özelliğiniz. Bir kaç cüm-le ile bahsedebilir misiniz? Kaç ke-diniz var?

Bütün hayvanları severim, köpek-leri, kuşları, kelebekleri, tırtılları,ayıları... Ama kediler hepsindenfarklıdır. Biri diğerine benzemez.

Kişilikleri vardır, özgürdürler, sürühalinde dolaşmazlar. Sizden sadeceyemek, su ve sevgi değil, mutlakasaygı beklerler. Çocukluğumdanberi bir sürü kedim oldu, ama Tır-mık ve Sofi benim için hepsindenfarklıydı, onları başka türlü sev-dim. İkisini de kaybettim. ŞimdiYumak ve Köfte ile beraberim.Bahçede, sokakta, işe gidip gelir-ken yol boyunca aşina olduğum,beslediğim, selamlaştığım kedileri-min kaç tane olduğunu bilmiyo-rum, hiç saymadım; sayıları azal-masın diye.

�� Bu röportaj serimizin standartbir sorusu olacak. Bir gazete bu so-ruyu çok farklı özellikleri olan ün-lülere sorarak her gün birisinin ce-vabını yayınladı. Sorunun cevabı-nın bir cümle olması ve veciz olma-sı gerekiyor. Bu hayattan ne öğren-diniz? Mesela birisi ’’bu hayattanöğrenmenin sonu olmadığını öğ-rendim’’ demiş. Aynı soruyu sizesorsak bize veciz bir söz olarak nesöylebilirsiniz? Bu hayattan ne öğ-rendiniz?

Bu hayattan şunu öğrendim; herşeyin bir bedeli var. Bu neredenaklıma geldi derseniz, bu röportaj-da karakterimin en önemli özelliğinedir, diye sorulabilir diye düşün-müştüm.

�� Peki soralım hocam, nedir buözellikler?

Birkaç özelliğim var; ben çok di-siplinliyimdir, programlıyımdır,sürprizleri sevmem, yani ani deği-şiklikler çok rahatsız eder beni.Ama buna karşılık oldukça da tu-tarlı bir insanım. Fakat en önemliözelliğim bunlardan hiç birisi de-ğil. Acayip özgürlüğüme düşkü-nüm. Başkalarının yaptığını yap-mak zorunda değilim; mesela ara-ba almış satmışımdır, araba kul-lanmam, vapurla, otobüsle gidipgelmek daha çok hoşuma gider; is-tediğim yerde bırakırım, yürürüm.Kira evinde oturmak beni rahatsızetmez. Ama bu özgürlüğün bedeliçok ağır. ��

63İNFEKSİYON DÜNYASI • 2005/1

www.bilimseltipyayinevi.com