osmanlica

18
GENÇLERİNİ DOĞRU EĞİTEMEYEN VE ONLARIN ZAMANINI HEBA EDENLER, BULUNDUKLARI TOPLUMU ÇIKMAZA SÜRÜKLEYENLERDİR (Osmanlıca tartışması) Prof. Dr. Ali Demirsoy Bir insanın ve bir bilim adamının mütevazı olması gerektiğini biliyorum. Ancak son zamanlarda ister gündemi değiştirmek için ister belirli amaçlara ulaşmaya bir adım daha yaklaşmak için, ister sadece bir devrin düşünce tarzını daha iyi anlamak için olsun, başlatılan ve uygulamaya sokulan Osmanlıca eğitim tartışmasına ciddi olarak müdahil olabilmek (karışabilmem) için şu cümleyi utanarak yazmak zorundayım: Ben, Ali Demirsoy olarak 30 ülkeye 600 yıl egemen olmuş Osmanlıda biyoloji alanında belki daha geniş anlamda doğa bilimlerinde yazılmış olan tüm bilimsel kitaplardan daha fazlasını yazmış birisiyim (bakınız: http://yunus.hacettepe.edu.tr/~demirsoy/Kitaplar.html) . Hem de çok daha bilimsel, ayrıntılı ve Öztürk’çe bir dille. Bir kültürün varlığından; ancak o ülkenin ya da coğrafyanın kendine özgü bir dil yapısı olmasıyla

Upload: demirsoy

Post on 06-Apr-2016

218 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

12.12.2014

TRANSCRIPT

Page 1: Osmanlica

GENÇLERİNİ DOĞRU EĞİTEMEYEN VE ONLARIN ZAMANINI HEBA EDENLER, BULUNDUKLARI TOPLUMU ÇIKMAZA

SÜRÜKLEYENLERDİR

(Osmanlıca tartışması)

Prof. Dr. Ali Demirsoy

Bir insanın ve bir bilim adamının mütevazı olması gerektiğini

biliyorum. Ancak son zamanlarda ister gündemi değiştirmek için ister

belirli amaçlara ulaşmaya bir adım daha yaklaşmak için, ister sadece bir

devrin düşünce tarzını daha iyi anlamak için olsun, başlatılan ve

uygulamaya sokulan Osmanlıca eğitim tartışmasına ciddi olarak müdahil

olabilmek (karışabilmem) için şu cümleyi utanarak yazmak zorundayım:

Ben, Ali Demirsoy olarak 30 ülkeye 600 yıl egemen olmuş Osmanlıda

biyoloji alanında belki daha geniş anlamda doğa bilimlerinde yazılmış

olan tüm bilimsel kitaplardan daha fazlasını yazmış birisiyim (bakınız:

http://yunus.hacettepe.edu.tr/~demirsoy/Kitaplar.html). Hem de çok daha

bilimsel, ayrıntılı ve Öztürk’çe bir dille.

Bir kültürün varlığından; ancak o ülkenin ya da coğrafyanın kendine

özgü bir dil yapısı olmasıyla bahsedilebilir. Dil, olmadan ne kendine özgü

bir kültürden ne de başka topluluklardan belirgin olarak ayrıcalığı tarif

edilen özgün bir toplumdan dem vurulabilir.

Son zamanlarda televizyonlarda Osmanlıca tartışmaları ile sahneye

çıkan insanların konuşmalarını dikkatle izliyorum. Bir ülkenin aydın,

eğitimci, bilgin olarak sanılan insanları bu kadar cahil ve bilgisiz nasıl

oluyor?

Konuşmaya her çıkan Osmanlı kültüründen dem vuruyor ve onun

yaşatılmasının önemine değiniyor. İnsanlar nasıl oluyor da bu kadar kör

Page 2: Osmanlica

oluyor; anlamak mümkün değil. Bu insanlara sormak gerekiyor: Ey gafil,

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaratılmış ya da bulunmuş ya da

keşfedilerek insanlığın emrine sunulmuş herhangi özgün bir alet, edevat,

malzemeyi kullanıyor musunuz? Osmanlıda yazılmış bir öykü kitabını,

romanı, bilimsel bir kitabı, okudunuz mu; çocuklarınıza önerdiniz mi?

Okula giden çocuklarınıza her hangi bir şeyi, bunu da Osmanlılar bularak

insanlığı hediye etti diyebildiniz mi? Birkaç sıra dışı insan hariç,

Osmanlıdan bir heykeli ya da heykeltıraşı, resmi ya da ressamı, yeni bir

yapı tarzını ya da mimarı; her insanın huşu içinde dinleyeceği bir müzik

parçasını ya da müzisyeni, bir aleti ya da bir keşfi ya da kâşifi; insanlığa

yön veren bir felsefeciyi (çıkmış olanları da Osmanlı kafasını kesmiştir);

başka toplumlara yön veren bir düşünürü söyleyebilir misiniz? Bunu

yazdığımda, birçok insanın aynaya bakarak gerçek yüzümüzü

göreceğini, geçmişi yeniden kurgulayamayacağı için, bu hiçlikten

kurtulabilmek için, birkaç uç örneği bilime katkı yapmışız sanısı ile bana

ileteceğini de tahmin ediyorum. Bir İmparatorluk, bugünkü 30 ülkeye 600

yıl boyunca egemen olmuş; ancak dünya mirasına önemli bir katkıda

bulunmamış.

Geçmiş geçmişte kaldığına göre, bu gün bu sürecin sahiplerini

(Osmanlıları) göklere çıkaran, çocuklarımıza en hızlı ve en kapsamlı

temel bilimler eğitimi vermek zorunda olduğumuz bir dünyada,

çocuklarımızın zamanlarını çalarak, onların gelecekleriyle oynayarak,

hiçbir zaman gerçek kültür oluşturmamış, hiçbir zaman gerçek bir dil

yapısı geliştirmemiş, tükenmiş bir devri bir kültürü yaşatacağız safsatası

ile tekrar eğitim tezgâhına koymak aptallık değilse ihanettir.

Bu topraklarda bugün özgün eserleriyle kendilerini hala anımsatan,

Hititler, Urartular, Lidyalılar, Frikyalılar, Bizanslılar bugün diller tarihinde

kendi özgün dil yapısıyla anılırken, Osmanlıca sadece bir dil grubunun

Page 3: Osmanlica

temsilcisi olarak değil sadece Osmanlıca tanımı ile bilinmektedir. Nedeni

açıktır:

Osmanlıca diye bir dil yoktur. Osmanlıca, Türkmenlerin Anadolu’ya

gelirken yanlarında getirdikleri Türkçe gramer ve kelimeler ile yolda

edindikleri Farsça ve daha sonra dini eğilimleri nedeniyle edindikleri

Arapça kelimelerin, Arapça alfabesi ile yazılmasıdır. Osmanlıda bir

kelime ararken, o kelimenin kökünü ya Türkçe ya Farsça ya da Arapça

bir sözlükte aramaya başlarız. En geri zekâlıların bile anlayacağı bir

biçimde Osmanlıcayı tariflersek, Osmanlıca topluma bir dildir ve dünya

dillerinin bir ögesi değildir.

Osmanlıca Arapça harfler ile yazılmıştır. Türk dili sesli harflerin

baskın olduğu ve kural olarak bir sessiz harfi bir sesli harfin izlediği özel

bir dil yapısına sahiptir. Sesli harflerin yeterli olmadığı bir alfabe ile

Türkçe yazıp okumak çok zordur. Bugün kullandığımız alfabenin bu

açıdan yeterli olduğu bile söylenemez. Arapça harfler en azından benim

bildiğim diller ve alfabeler açısından en kötü seçilmiş bir dildir. Çünkü

kural olarak sesli harfler hem yetersiz hem de tam karşılığı verecek

durumda değildir. Bu nedenle bu dile yeterince aşina olmayan biri bazı

kelimeleri aslıyla hiç ilgisi olmayacak biçimde okuyabilir. Öğrenilmesi ve

dilimiz açısından doğru yazılması en sakıncalı alfabe Arap alfabesidir.

Osmanlıca denen toplama dil, Türk dili ile hiç uyuşmayan Farsça ve

Arapça kelimeleri kullanır. İsterseniz çocuğunuza bugün yüklenici ya da

üstlenici olarak bilinen müteahhit kelimesini ya da savcı anlamına

müddeiumumi kelimesini bir yazdırın; bakalım kaç kişi ya da çocuk doğru

yazabilecek. Türkçe ses uyumu ve ahengine dayalı bir dildir. Bu nedenle

halk geçmişte Osmanlıcayı hiçbir zaman konuşmadı. Türkçede örneğin

kelime ”d” ile bitmez, kelime içinde “b” den önce “n” gelmez (üç istisnası

var: Onbaşı, Safranbolu, İstanbul); iki sesli harf yan yana kelime içinde

Page 4: Osmanlica

bulunmaz ve benzerleri. Hâlbuki Arapça ve Farsçada bu dil yapısı en

yaygındır.

Aslında Osmanlının müzik (saray müziği) başta olmak üzere, devlet

düzeni ve organizasyonunun önemli bir kısmının Bizans’tan alındığı

bilinmektedir. Bizans müziğini sözsüz olarak bir dinleyin bakalım bizim

sanat müziğimizden ayırt edebiliyor musunuz? Mimari diyorsunuz,

arkasında ya bir Ermeni ya bir Rum ya da başka bir kültürün sanatçısı ya

da yapımcısı çıkıyor. Elinizi vicdanınıza koyun, bu ülkede Fars ya da

Arap mimar, sanatkâr tarafından yapılmıştır diye bir sanat eserini

göndünüz mü? Büyük bir huşu ile dinlediğimiz sanat müziğinin bestecileri

ya Ermeni ya Rum ya da onların yanlarında yetişmiş Türk sanatçılardır.

İstanbul’un (ve Anadolu’nun) gözde ve güzide sanat yapılarının,

istasyonlarının, köprülerinin önemli bir kısmının altında Fransız, Alman,

Avusturyalı mimar ve mühendislerin imzası vardır. Duvarlarımız yabancı

ressamların yaptıkları tablolarla süslenmiştir.

Osmanlı aslında Müslümanlığı geriye götüren, bağnazlık çukuruna

sokan El Gazali’nin ve her türlü dalaverenin kaynağını oluşturan

Emevilerin düşüncesinin sürdürülmesinden başka bir şey yapmamıştır.

Sürekli Arap kültürünü Türk Kültürünün üstüne örtmeye çalışanların,

Osmanlıyı gündeme getirmesi de kökleri derinlerde olan bu körü körüne

bağlanmanın sonucudur.

Aslında özgün bir Türk Kültüründen dem vurmak da doğru değildir.

Kökleri Orta Asya’nın çeşitli yerlerine uzanan, Alevi, Bektaşi kültürü ile

şekillenmiş, bugünkü çağdaş gereksinmelere yeterli olmayan bir

kültürden söz ediyoruz. Bunun çağdaş dünyaya uyarlanması

gerekiyordu. Çağdaş Türkiye cumhuriyeti de bunu yapmaya çalıştı.

Burada dikkat edilecek husus, yapılmaya çalışılanlar Orta Asya’nın salt

Türk gelenek ve göreneklerini yeniden kurma değil, Anadolu’nun kültürel

Page 5: Osmanlica

zenginliğini, gramer, dil yapısı ve terimleriyle uygar dünyanın

benimseyeceği bir şekle sokmaktı. Seksen yıldır, yasalarla ve zaman

zaman süngü zoruyla yeşertmeye ya da yerleştirmeye çalıştığımız

Türkçe Kültürünü bir kalemde söküp atmak zor olacaktı. Bunun yavaş

yavaş adım adım kemirilmesi gerekiyordu. Orta eğitimdeki 4+4+4 ve

zorunlu din dersi ile başlayan yapılanma sürdürülmeliydi. Bir adım ötesi

Osmanlıca oldu; daha sonraki adımın Arapça olması beklenir. Önemli

yerlere dini eğitimden geçmiş insanların yerleştirilmesi de bu süreci

kolaylaştıracaktır. Zaten isteseler de istemeseler de biz Osmanlıcayı

gençlerimize öğreteceğiz diyen cumhurbaşkanı, kurgulanan bu planın

önemini ve arka planını ortaya koymuştur.

Bütün bunlardan “Osmanlıca denen derleme dili öğrenmeye gerek

yoktur “sonucunu çıkarmamız da son derece yanlıştır. Bu topraklar üç

imparatorluğa, çok sayıda devlete ve kültüre ev sahipliği yapmıştır.

Bunların araştırılması ve öğrenilmesi önce bizim görevimizdir. Bu

nedenle, ilk akla gelen unutulmuş Hitit’çe, Bizans’ça, Urartu’ca, Akad’ca,

Anadolu Rumcası, yaşamakta olan Süryani’ce, Ermeni’ce, Kürtçe, Lazca

ve burada dile getirilmeyen daha nice dil bu ülkede birilerine

öğretilmelidir. Osmanlıcanın öğretilmesi de milli hedefimiz olmalıdır.

Çünkü neresinden bakarsak bakalım, bizim ve komşularımızın, bir

zaman Osmanlı toprağında yaşamış olan ülkelerin halkının geçmişini

bilmeye ve bazı belgeleri öğrenmeye hakkı vardır ve bunu da öncelikle

bizim insanımız yapmak zorundadır.

Ancak tartışma Milli eğitim Şurasından çıkan kararın arka planı ile

ilgilidir. Halk, bu idarenin iyi niyetinden kuşkuludur. Çünkü yandaşlarını,

dincileri önemli yerlere getirmesi, orta eğitimde dini öğretiyi sinsi bir

şekilde örgütlemesi (ders ve okul seçimi bakımından) ve siyasilerin

ağızlarını her açtığında dini istismar etmesi, çağdaş gelecek umudu

Page 6: Osmanlica

taşıyan insanları ürkütmüştür. Hele birilerinin Osmanlıcayı mezar taşı

okumaya indirgemesi yargısı, aklı başındaki insanları çileden çıkarmıştır.

Diyebilirsiniz ki bugünkü yönetim kültür aşığıdır; bu nedenle en küçük

fırsatı değerlendirmeye çalışıyor. Ancak bugün uygar dünyada kültürün

ögeleri yazılırken, heykel, resim, opera, dans, tiyatro ve benzeri

aktiviteler en başa yazılıyor. Bu kadar kültüre meraklı olanlar en az 12 yıl

içinde bu aktivitelerin birinde, en az açılışlarda boy göstermeliydiler. Boy

göstermeyi bırakın, baltalamak için ellerinden geleni de yapıyorlar. Bu

durumda bu dünyanın kültüre bakış açısı demek ki farklı; batı ve

Ortadoğu kültürü farklı dünyaların yaşam tarzı. Bu durumda hükümetin

aldığı kararı yadırgamamak gerekiyor. Ortadoğu yaşam ve düşünce

tarzını bu toplumda yaygınlaştırmak için bu kültürün dilini ve yazısını

yaygınlaştırmayı bu açıdan bakınca onların açısından bakınca akıllıca

görmek gerekiyor. Din dersinin okullarda yaygınlaştırılması, diyanete 7-8

bakanlığın bütçesi kadar kaynak ayrılması, her köşe başına bir cami

yapılması, dini eğitim gören kişilerin öncelikle bir yerlere atanması,

türbanın bir çeşit kutsallaştırılması ve siyasi simge yapılması, aslında bu

projenin temel öğelerini oluşturmuştu; buna Osmanlıcanın yaygın

öğretilmesinin eklenmesini niye yadırgıyoruz ki? Özlem duyduğumuz

Arap kültürüne başka nasıl ulaşabiliriz ki? Diyelim ki Osmanlıcayı

öğrettik, bu dili kiminle konuşacaklar? Araplar ve Farslar için yetersiz,

bugünkü öz Türkçe için ise neredeyse yabancı bir dil gibi uzak duracak.

Adı ne olursa olsun kültürlerin korunması ve gelecek kuşaklara

aktarılması insanlık borcudur. Türk devleti de bu görevini yerine

getirmelidir. Bunun için: Üniversite giriş sınavında iyi puan almış

öğrencilere teşvik edici ve özendirici miktarlarda lisan eğitimi, yüksek

lisan, doktora bursu vererek ve onlara akademisyen olabilme yolu

açılarak nitelikli, araştırıcı insanlar olarak yetiştirme ile başlamalıyız.

Page 7: Osmanlica

Bunların sayısı birkaç değil onlarca, gerekirse binlerce de olabilir. Bu

işlerde bin gecekondu yapacağınıza bir tane Süleymaniye yapmanız

önemlidir. Bu ülkede hüküm sürmüş kültürler öncelikli olmak üzere dünya

kültürlerinin öğretilmesi önemli görevimiz olmalıdır. Osmanlı döneminin

tüm belgeleri ve tapu kayıtları günümüz diline çevrilmelidir. Keza bu

ülkede yaşamış olan tüm kültürlerin belgeleri bu özel yetiştirilmiş insanlar

tarafından incelenmeli ve günümüz diline çevrilmelidir. Uygar olmanın

gereklerinden biri budur.

Bu satırları yazan, emekli olduktan sonra (2011-2012 yıllarında),

Hacettepe Üniversitesinde öğrenciler ile birlikte aynı sıralara oturarak

kesintisiz olarak Osmanlıca dersi almış biridir. Yani durumun önemini

kavramıştır denebilir. Bu dilin, tarih, Türkçe bölümlerinde ve belki ilahiyat

fakültelerinde ve tapu ile ilgili bölümlerde zorunlu; imam hatip okullarında,

sosyal bilimlerle ilgili bölümlerde seçmeli olması beklenirdi. Ayrıca açılan

kurslara (özel amaçlı olanlar da olabilir) da destek verilebilirdi.

Ancak, Milli Eğitim Şurasında alınan kararın iyi niyetine, söylenen

sözlerin ve yapılan açıklamaların içeriğine ve samimiyetine aydın kesim

inanmamaktadır. Dini yapılanma ile ilgili yaptıkları ve dini siyasete

bulaştırmadaki girişimleri birçok insanı haklı olarak endişeye

sürüklemiştir. Verdikleri örnekler tutarsızdır. Örneğin bugünkünden farklı

bir dille eserlerini yazanları, İngilizlerin öğündüğü William Shakespeare,

(1564–1616), Almanların öğündüğü Johann Wolfgang Von Goethe (1749-1832),’yi ret mi ediyorlar ki biz de ret edelim diyorlar. Kimse bizim

neden bir Şekpir’imiz ya da Göte’miz olmadığını sorgulamıyor. Meydanı

boş bulunca ağızlarına geleni söyledikleri için, halk da bu şamatacıların

söylediklerini sahi sanıyor. Şekspir’in ve Göte’nin o gün kullandıkları dili

bugün belki dünyada anlasa anlasa birkaç yüz kişi anlar ve hiçbir zaman

da bu ülkelerde o döneme ait yaygın bir eğitim verilmez. Osmanlı, kültür

Page 8: Osmanlica

dünyasında önemli bir iz bırakmadan ortadan kaldırılmıştır. Ancak hüküm

sürdüğü 600 yıl boyunca, çoğu dünya işlerine (tapu, vergi, demografik

hareketler ve belki anlaşmalar) ait çok sayıda belge bırakılmıştır. Kültürel

nedenle değil, geçmişteki dünyevi ilişkilerin öğrenilmesi nedeniyle

Osmanlıca okullarımızın uygun bölümlerinde öğretilmelidir.

Artık anlayalım, Osmanlı öldü; genç Türkiye cumhuriyetini yaşatmaya

ve geliştirmeye çalışalım. Aslında Osmanlı, Türk Kültürü ve halkı için çok

daha önce ölmüştü. Alevi-Türkmen kültürü ile gelişen ve genişleyen

Osmanlı, İstanbul, İmparatorluğun baş şehri olduktan kısa bir süre sonra

kimliğini yitirmiş devlet örgütlenmesi bakımdan Bizans, kültür ve dil

bakımından Arap ve Fars Kültürünün emrine girmiştir. Türkmenlerin

İstanbul’a ve kültür merkezi olan şehirlere girmeleri sayıca sınırlanmış;

hiçbir okulda arı Türkçe dilinin okunmasına izin verilmemiş; hiçbir yayın

desteklenmemiş; uygarlık yetişmişlik, saygınlık Arap-Fars dilini bilmeye

bağlanmıştır. Türkçe konuşanlar aşağılanmış; Türkmenler bi idrak

(idraksiz) olarak nitelendirilmiştir. Türk dilinin geliştirilmesi için tek bir

adım atılmamıştır.

Genç Türkiye Cumhuriyetinin dildeki arılaşma çabaları ve arayışları

yine bu köhne zihniyet tarafından alay konusu yapılmış, aşağılanmış, çok

defa da siyasi bir akımın işareti olarak gösterilmiştir. Osmanlıcada Fars

ve Arapça dillerinden devşirilen, duyguları anlatan kelimelerin, özellikle

yaranmak ve yaltaklanmak için gerekli kelimelerin Yeni Türkçede

karşılığını bulmak zordur. Geniş bir kitlenin 600 yıl devlet olanakları ile

kullandığı ve geliştirdiği günlük dilin zenginliğini kısa bir sürede

geliştirilmeye çalışılan Yeni Türkçede aramak ve bunu kusur olarak

göstermek olsa olsa yobazlık olabilir. Neyse ki bir şansımız var.

Osmanlıca bilim dili olarak bir hiçtir. Hiçbir bilimsel kelimeyi geliştirilmiş

olarak orada bulamayız. Farsça ve Arapça kelimeleri bilim dili olarak

Page 9: Osmanlica

bilmişiz. Yeni Türkçede bilim dili ile yeni bir terminolojiyi yaratma yolunda

önemli adımlar atmıştır. Binlerce sayfa bilimsel kitap yazmış biri olarak

(ilgilenenler sitemdeki kitapların listesine ve içeriğine bakabilir), dilimizin,

Yeni Türkçemizin bilimsel yazım açısından gereksinmelere hemen

hemen cevap verdiğini; bunun için Osmanlıcaya bir kere bile danışma

gereğini duymadığımı söylemek isterim. Öğrencilerimizin bu kitapları

dikkatle bir defada okuyup anladıklarını söyleyebilirim. Rüştiye mezunu

olan ve yeni Türkçeye de bir üniversite mezunu kadar hâkim olan

babamın, Osmanlıca yazılmış metinlerde bazı cümlelerin hangi anlama

geldiğini ya da ne demek istediğini ya da neyi kast ettiğini kendisi gibi iyi

eğitilmiş yakın arkadaşları ile tartıştıklarına defalarca tanık oldum.

Bir dil kendi döneminin gereksinmelerini karşılama için ortaya çıkar ve

yeni gelişmelere göre zenginleşir, yeni kavramlar ve sözcükler eklenerek

yeni gereksinmeleri karşılar. Bugün gelişmiş diller olarak bilinen

İngilizceye yılda 1000-2000, Fransızcaya 600-1000, Almancaya bir o

kadar yeni kelime eklendiğini biliyoruz. Alt yapısını tamamlamada geç

kalan Türkçe dilimize çok daha fazlasının girmesi gerekiyor. Yeni

gelişmeler yeni kelime ve tanım ihtiyaçlarını doğuruyor. Milli Eğitim

Bakanlığı bu işlerle uğraşacağına, anlamadan okunması gereken

Kuran’ın, ciddi bir dil ailesinden bile sayılmayan, devşirme ve toplama,

ömrünü doldurmuş Osmanlıcayı diriltmenin peşine düşmüş durumda.

Bilim dili olmaya aday Türkçenin geliştirilmesi için alınan önlemler,

destekler Şuralarda tartışılması gerekirken eski berbere tıraş olmaya

kalkışmak doğrusu anlaşılabilir değil.

Milli Eğitim Bakanlığının önemi ve yükümlülüğü diğer her bakanlık ve

kuruluştan daha önemlidir. Dünyaya bugün bile şu ya da bu şekilde,

doğrudan ya da dolaylı egemen olan İngiltere’nin bu gücünü hangi

mantıktan aldığını merak edebilirsiniz. İkinci Dünya Savaşında ekonomik

Page 10: Osmanlica

olarak çok zor durumda iken, Nazi Askerleri kapılarına dayandığı bir

zaman diliminde, İngiltere Genel Kurmay Başkanının ve Ordu

Komutanlarının Başbakana şöyle bir talebi oluyor: Bu yıl Kültür ve

Eğitime ayıracağınız paranın bir kısmını bize verin ki topraklarımızı

savunalım. Başbakanlıktan gelen yanıt aslında tüm sorularımıza yanıt

veriyor: Kültür ve eğitim olmaz ise Siz neyi koruyacaksınız?

Milli Eğitim Bakanlığı, artık bir şeyi anlamalı. Bir insanın ve çocuğun

bir günde beslenmeye, spora, öğrenmeye, uyumaya, dinlenmeye ve

oynamaya ayıracağı vakit bellidir ve sınırlıdır. Eğitimden ve öğretimden

sorumlu olan bir kurumun yapacağı en büyük katkı, bir çocuğun

zamanını en verimli biçimde değerlendirme ve onu evrensel değerlerin

egemen olacağı geleceğin koşullarına göre hazırlamalıdır.

2014 tarihinde yapılan meslek merkezi sınavında fizik öğretmeni

olmak için giren fizik öğretmenliği ve fizik bölümü mezunu öğrencilerinin

(lise müfredatı düzeyinde sorulan soruları) doğru yapma oranının neden

50 üzerinden ortalama 14’de kaldığını; aynı şekilde diğer temel bilimler

sorularında sorulan soruları doğru yapma oranının toplam soru sayısının

1/3’nü neden aşamadığını; üniversite sınavına giren öğrencilerin

150.000’nin neden sıfır bile alamadığını, bir Avrupalı lise mezunu iki

yabancı dili rahat konuşurken, bizdekilerin bir dilekçeyi ana dillerinde bile

neden doğru dürüst yazamadıkları tartışılması gerekirken, kız erkek ayrı

ayrı mı yoksa karışık mı okumalı, din dersinin daha da artırılarak

okutulup okutulmaması, Osmanlıcanın nasıl okutulacağının tartışılması

doğrusu cinnet getirmiş bir toplumun haleti ruhiyesi olmalı.

Ben 3 yıl ortaokulda, 3 yıl lisede, 4 yıl da üniversitede Fransızca dersi

aldım, bu dil eğitimimle Paris’te Gare de l’Est’te bir tren bileti alamadım.

Devlet okullarında okuyan kime bir dili doğru dürüst öğrettiniz ki şimdi

Page 11: Osmanlica

kalkmış bir yenisini ekliyorsunuz. Bunun Türkçede karşılığı bir özsöz

vardır: Namaz kıla kıla evimi yıktı, şimdi kalkmış hacca gidiyor.

Dünyamız yakında, yaratıcı, özgür düşünen, dogmadan uzak, temel

bilimlerin kurallarını içine sindirmiş, evrensel bilimi içselleştirmiş

çocukların dünyası olacaktır. Bunun için izlenecek yol da bellidir. Siz bu

çocukların değerli zamanlarından çalıp, din bilgisi altında dogma

öğretirseniz, ölmüş kültür ve dilleri eğitimin bir parçası yapmaya

kalkışırsanız, namaz başı öğrenmeyi, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji

derslerinin önüne koymaya kalkışırsanız, bu coğrafyanın insanını aynen

göklere çıkardığınız, bilimde ve sanatta hiçbir iz bırakmayan Osmanlı gibi

tarihin karanlık sayfalarına gömersiniz.

Bir ülkede yapılan her türlü yanlışın ya da ihanetin önlenme şansı

olabilir. Ancak eğitimde atılan yanlış bir adımın sonuçlarını ortadan

kaldırma yüzyıllar alır. Bu coğrafyanın bu ülkeye çok ihtiyacı var; bu

coğrafyaya kötülük etmeyin derim.

Prof. Dr. Ali Demirsoy

10.12.2014

Değerli Kardeşim

İster gündemi değiştirmek için ister belirli bir amaca ulaşmak için,

yığınla sorunu olan Eğitim Dünyamıza, herhangi bir dil grubunun üyesi

bile olmayan, sanat ve bilime katkısı olmayan Osmanlıcayı monte

etmeye kalkışmak ve gençlerin saniye saniye değerlendirmek zorunda

olduğu çağımızda, onların zamanının çalınmasına göz yummak bu

topluma haksızlık olacaktır.

Page 12: Osmanlica

Osmanlıcanın belirli bölümlerde okutulması, hatta yüksel lisans ve

doktora yapılması teşvik edilmeli, desteklenmeli; ancak yaygı eğitim ve

öğretimde asla gündeme getirilmemelidir.

Milli Eğitim Bakanlığının, gerek yönetici atamalarında izlediği yol,

gerek eğitimde yapmış olduğu sinsi ekler, bu ülkenin geleceğini çağdaş

ve uygar bir topluma bağlamış olanlarda kuşkular ve endişeler

yaratmıştır.

Osmanlıcayı ve izlenen eğitim politikasını masaya yatıran bu yazıyı

saygılarımla bilgilerinize sunuyorum.