İÇİndekİler · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak...

64

Upload: others

Post on 11-Feb-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207
Page 2: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

İÇİNDEKİLER

16 36

266 38

İRM Pusula Tasarım Ajansı Basın Yayın LTD. ŞTİ.

Adına İmtiyaz Sahibi Mehmet İrmeşe

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hazar İrmeşe

Genel Yayın Yönetmeni Ercan ÖzdemirHaber Müdürü

Aslı Özaydın

Görsel Sanat Yönetmeni Uğur Sarıer Grafiker

Abdullah Fırat SüslüStajyer Grafiker

Selin Bir Ayşegül Yıldız

Stajyer MuhabirDilan Özden

Eren Yaral Halkla İlişkiler Gizem Türker

Danışma KuruluMuhittin Bal

(Birlik Vakfı Ankara Başkanı)Nazım Maviş

(Ak Parti Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı)

Erbay Kücet (TBMM Genel Sekreter

Yardımcısı V.)İsmet Hacısalihoğlu

(Demokrat Parti Eski Genel Başkanı)

Tahir Tahsin Çaylı(Birlik Vakfı Komisyon Başkanı)

6 PROF. DR. DURMUŞ DEVECİ

16 İSMAİL BİLEN

26 EMRE TOPOĞLU

36 İSMET HACISALİHOĞLU

38 CİHAN KANLIGÖZ

Page 3: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

50

48

62

60

w w w . p u s u l a y a y i n c i l i k . c o m • w w w . g e n c b u r o k r a t . c o m

Köşe yazılarının hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

İRM PUSULA TASARIM AJANSI İLETİŞİMKonur 2 Sokak 39/3 Kızılay/ANKARA Tel: 0.312 419 79 35 • Faks: 0.312 419 16 26E-Mail: [email protected] [email protected] @GencBurokrat www.facebook.com/GencBurokrat

Basım yeri : Eflal Matbaacılık Telefon : 0312 341 47 48

Yıl: 4 • Sayı: 45 • KASIM 2017 • Fiyatı: 25

Dergideki yazı ve reklamlar kaynak gösterilerek kullanılabilir.

Dergimizde Yer Almak İçinBize Ulaşın

©Genç Bürokrat DergisiAylık - Yaygın - Süreli yayın

48 HAKAN GÖKPINAR

50 SALİH AYHAN

60 NAZMİ AVCI

62 MUSTAFA YAZGAN

Page 4: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

PUSULANIN YÖNÜ

Mehmet İRMEŞE

29 Ekim, 10 Kasım, 24 Kasım sevinç, matem ve onur. Peş peşe yaşadığımız özel gün-ler. 29 Ekim’de “Cumhuriyet Bayramı”mızı, Cumhuriyetimiz’e dil uzatan ve kast eden-lere rağmen coşkuyla kutluyoruz. Karşımı-za içeride ve dışarıda bedbahtlar çıkarsa çıksın, kutlamaya devam edeceğiz. Biz yaşadıkça Cumhuriyetimiz yaşamaya de-vam edecek. Çünkü o “Türk Gençlerine” emanet. Bu gençlik ölür ama emanete ihanet etmez. 15 Temmuz’da olduğu gibi. Cumhuriyetimiz’in 94. Yılı Türk milletine ha-yırlı olsun. Ayrıca “Cumhuriyet Bayramı” kutlamalarında Anıtkabir’e giden yollarda kamyonlar görmek istemiyoruz. Türk genci “Ata”sını ziyarete giderken yanlış bir şey yap-maz, yapana da engel olur.

10 Kasım; Ulu Önder Atatürk, Cumhuriyetimiz’in kurucusu, 23 Nisan Ulu-sal Egemenlik ve Çocuk Bayramının ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını “Çocukla-ra ve Gençliğe” armağan eden kişi. 1920 ‘li yıllarda bu günleri görmüş. Fetö gibi hainler için bizleri uyarmış; bir “DEHA”yı kaybetme-nin hüznünü yaşadığımız, yaslı gün. Kendisi-ni saygıyla anıyoruz. Her ne kadar bedenen aramızda olmasa da ruhen daima kalbi-mizde yaşayacak.

24 Kasım: “Baş Öğretmen”in önderliğinde; tüm öğretmenlerimizin bayramı kutlu olsun. Bizlerden önceki nesilleri de , bizleri de, ge-lecek nesilleri de yetiştirmiş ve yetiştirecek olan kutsal insanlar. Her ne kadar zaman zaman çürük elmalar çıksa da sizler dün-yanın en asil insanlarısınız. Haklarınızı bize helal edin. Sizlere ne yapsak azdır. İnşaallah maddi olarak haklarınızı alabilecek günler de gelecek.

27 gün içerisinde 3 özel gün.

Coşku, hüzün ve onur.

CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN, ULU ÖNDER ATATÜRK’ÜN MEKANI CENNET OLSUN. TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN!

GURURLUYUZ! HÜZÜNLÜYÜZ! ONURLUYUZ!

4

Page 5: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

www.birliktehayat.com

Birlik’te Hayat

Page 6: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ

Prof. Dr. Durmuş DEVECİKAHRAMANMARAŞ Sütçü İmam Üniversitesi Rektörü

1964 yılında Adana’nın Kara-isalı ilçesinde doğdu. İlkokul ve ortaokulu Adana’da, liseyi Osmaniye’de tamamladı. 1988 yılında Çukurova Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünden mezun oldu. Aynı yıl Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalında yüksek lisansa başladı. Akabinde Sivas Cum-huriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalında araş-tırma görevlisi oldu. Doktora eğitimine Sivas Cumhuriyet Üni-versitesinde başlayan Deveci, eğitiminin üçüncü yılında yurt dışı imkânının ortaya çıkmasıy-

la 1994 yılında İngiltere’nin Bir-mingham şehrine gitti ve dok-torasını bu şehirdeki Birmingham Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Bölümünde tamamladı. Ardın-dan 1999’da Sivas’a dönen Deveci, burada Doçent ve Pro-fesör unvanlarını aldıktan sonra 2010 yılında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesine (KSÜ) geçiş yaptı. KSÜ Tıp Fakültesin-de göreve başlar başlamaz, temel tıp eğitimlerini Çukurova Üniversitesinde almak durumun-da olan KSÜ öğrencilerinin, artık baştan sona bütün eğitimlerini KSÜ bünyesinde almaları konu-

sunda aktif görev aldı. Kısa süre sonra ise dekanlığa atanan De-veci, 2011-2014 yılları arasında KSÜ Tıp Fakültesi Dekanlığı gö-revini ifa etti. Dekanlığı sırasında birçok ilke imza atarak kariyer çizgisinde hem akademik hem de idari anlamda ciddi başarılar gösterdi. Nihayet 2014 yılı Kasım ayında Cumhurbaşkanımız Sa-yın Recep Tayyip Erdoğan tara-fından Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Rektörlüğüne atandı. Halen bu görevini sür-dürmektedir.

Özgeçmiş

Öğrenci Odaklı Yönetim Anlayışı;

6

Page 7: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Ay yıldız şeklinde tasarlanan ve yaklaşık 22 bin metrekare kapalı alana sahip olacak olan Mor-foloji kompleksi, 4 kat ve 12 bin 500 metrekare alana sahip Mor-foloji Binası ile 9 bin 400 metre-kare alana sahip, içinde 3 adet 350 kişilik amfi derslik bulunan eğitim-öğretim binasından olu-şacak.

KSÜ Avşar Yerleşkesi içerisinde yapımı planlanan Tıp Fakültesi Morfoloji Binası, hastane binası-nın tam karşısında, baraja hâkim

konumu ve eşsiz dağ manzarası ile dikkat çekiyor. Şehrin birçok noktasından rahatlıkla görülebi-lir bir alana konumlanan bina, üzeri led ışıklarla donatıldığında, Ahir Dağı’ndan ve şehrin yüksek yerlerinden hilal ve yıldız şeklinde görünerek Kahramanmaraş’a ve Üniversiteye görsel bir güzellik de katacak.

Tıp Fakültesi Morfoloji binasının tamamlanmasıyla Fakülteye alınan öğrenci sayısının da arttı-rılması hedefleniyor. KSÜ Tıp Fa-

kültesi Morfoloji Binası tamam-landığında yaklaşık 350 kişilik amfi derslikleri ile yarısı yerli, yarısı da misafir (Orta Asya, Balkanlar, Orta Doğu, Afrika vb. ülkelerden) öğrencilerden oluşacak şekilde tıp öğrencilerinin kontenjanının arttırılması planlanıyor. Bu bağ-lamda üniversitemiz, Cumhur-başkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın da işaret ettiği gibi gönül coğrafyamızla ülkemiz adına kurulan bağların daha da kuvvetlenmesi adına önemli bir adımı atmış olacaktır.

KSÜ’nün Prestij Projesi:

Tıp Fakültesi Morfoloji Binası

7

Page 8: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

KSÜ, nitelikli öğretim elemanları ve artan eğitim kalitesi ile üreti-ci ve çağdaş toplumun ihtiyaç duyduğu iyi eğitimli çalışkan bi-reyler yetiştirmeyi öncelikli hede-fi olarak belirlemiştir. Bu sebeple Öğrencilerimizin her an bilgiye erişebilmeleri için yerleşke alanı içerisinde ücretsiz kablosuz in-ternet bağlantısı sunulmaktadır. Bunun yanında Ord. Prof. Dr. Mükrimin Halil Yinanç Kütüpha-nesi, 67.111 kitap, 420 yayınlan-mış dergi takibi, 4.231 lisansüstü ve doktora tezi ve 42 elektronik

veritabanından oluşan zengin koleksiyonu ile Üniversitemizin eğitim ve araştırma etkinliklerini desteklemekte, öğrenci ve öğ-retim elemanlarının akademik program ve bilimsel araştırma gereksinimlerini karşılamaktadır. Öğrencilerin her konuda bilgi-lenmeleri adına yılda yaklaşık 250 ulusal ve uluslararası aka-demik etkinlik düzenlenmektedir.

Maddi durumu yetersiz öğren-ciler için devlet burslarının yanı sıra yemek ve giyim bursları bu-

lunmakta ve bu öğrencilerimiz yarı zamanlı olarak üniversitenin çeşitli bölümlerinde çalışıp harç-lıklarını kazanabilmektedirler. Ayrıca Üniversitemiz bünyesin-de Türk Kızılayı Kahramanmaraş Şubesi’nin desteğiyle kurulan, bu alanda Türkiye çapında ör-nek bir proje olan, ‘Giysi Bankası’ öğrencilerimizin giysi ihtiyacını ücretsiz olarak karşılamak için mağaza sistemi ile hizmet ver-mektedir.

Öğrenci Odaklı Yönetim Anlayışı

8

Page 9: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Ülkemizin büyükşehirlerinden biri olan ve Akdeniz’in bütün doğal güzelliklerini içinde barındıran Kahramanmaraş, modern şehir anlayışı ile hızla büyürken tarihi dokusunu koruyan, Türkiye’nin en geniş su havzalarına, zengin bitki ve hayvan çeşitliliğine sahip temiz doğası, şehrin hemen yanında yer

alan onlarca dinlenme ve mesi-re alanlarıyla hayranlık uyandıran yaşanılabilir bir şehir. Suç oranının en düşük olduğu iller arasında yer alan Kahramanmaraş, ekonomik hayat standartlarının diğer büyük-şehirlere oranla daha uygun ol-ması sebebi ile de tam bir öğrenci şehri konumundadır.

Şiirin ve şairlerin yurdu olan Kah-

ramanmaraş, aynı zamanda bir

edebiyat ve kültür şehridir. Şehir, yıl

içerisinde kültür-sanat içerikli yüz-

lerce etkinliğe ev sahipliği yapar-

ken, öğrenciler açısından geniş

sosyalleşme yelpazesine sahiptir.

Öğrenci Kenti: Kahramanmaraş

9

Page 10: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üni-versitesi, 11.7.1992 tarih ve 21281 sayılı Resmi Gazete’de yayımla-nan 3837 sayılı yasa ile kurularak 1992-1993 Akademik Yılında eği-tim-öğretime başlamıştır. Üniversi-temiz, kurulduğu günden bu yana her geçen gün kendini yenileye-rek ve geliştirerek çağdaş bir görü-nüm kazanmış, sosyal, bilimsel ve kültürel etkinlikleriyle yüksek eğitim standartlarını yakalamayı ve koru-mayı ilke edinmiştir. 2017 yılı itiba-riyle; 11 fakülte, 3 enstitü, 5 yük-

sekokul, 9 meslek yüksekokulu, 1 uygulama ve araştırma hastanesi, 19 uygulama ve araştırma merke-zi ve rektörlüğe bağlı 5 bölümden oluşmaktadır.

Halen bu akademik birimlerimizde 135 profesör, 82 doçent, 296 yar-dımcı doçent, 232 öğretim görev-lisi, 81 okutman, 21 uzman ve 399 araştırma görevlisi ile toplamda 1246 akademik personel görev yapmaktadır. Ayrıca ek olarak üni-versitemizin çeşitli birimlerinde 844

idari personel hizmet vermektedir.

KSÜ’de öğrenci sayısı 2015’ten sonra her yıl artarak yükselirken bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207 önlisans, 18 bin 891 li-sans ve 6 bin 940 lisansüstü olmak üzere toplamda 42 bin 038 öğren-ci öğrenim görmektedir. Ayrıca 45 farklı ülkeden 1687 yabancı uyruk-lu öğrenci de üniversitemizde eği-tim öğretime devam etmektedir.

Değişimin ve Geleceğin Adresi:

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi

10

Page 11: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Toplumun ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda eğitim ve öğreti-me yön veren Üniversitemiz, şehir merkezindeki; Avşar, Bahçelievler ve Karacasu Yerleşkeleri ile Afşin Mahzuni Şerif, Elbistan (Elbistan’a bağlı Nurhak Yerleşkesi dahil),

Göksun Arslan Bey, Andırın, Pazar-cık, Türkoğlu yerleşkelerinden oluş-maktadır.

Merkezdeki Avşar yerleşkesi içeri-

sinde, Rektörlük ve bağlı bölüm-ler, Eğitim, Fen-Edebiyat, Güzel Sanatlar, İktisadi ve İdari Bilimler, Mühendislik ve Mimarlık, Orman, İlahiyat ve Ziraat Fakülteleri, Ya-bancı Diller Yüksekokulu ile Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, Ens-

titülerimiz ve 600 yatak kapasiteli Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanemiz bulunmaktadır. Altya-pı ve çevre düzenlemesi ile mo-dern bir görünüm kazanan Avşar

Yerleşkesi’nde; akıllı sınıflar, 140 ve 250’şer kişilik amfiler, 250 ve 300 kişilik konferans salonları, modern donanımlı laboratuvarlar, kapalı spor salonu, spor tesisleri, internet salonları, kütüphaneler ve öğren-ci kafeteryaları ile öğrencilerimize en iyi hizmet verilmeye çalışılmak-tadır.

Bahçelievler yerleşkemizde, Kah-ramanmaraş Sağlık Yüksekokulu, Kahramanmaraş Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Tıp Fakültesi eğitim binaları ile kreş ve kapalı spor salonu bulunmaktadır.

Karacasu yerleşkemizde Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, Sos-yal Bilimler Meslek Yüksekokulu ve doğayla iç içe nezih bir alanda kurulu, 24 kişilik konaklama kapa-sitesi ile hizmet veren Sosyal Bilim-ler Meslek Yüksekokulu Uygulama Otelimiz ile kapalı spor salonu bu-lunmaktadır.

Pazarcık yerleşkemizde Pazar-cık Meslek Yüksekokulu, Andırın Yerleşkemizde Andırın Meslek Yüksekokulu, Göksun Arslanbey Yerleşkemizde Göksun Meslek Yüksekokulu, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Afşin Aşık Mahsuni Şerif Yerleşkemizde Afşin Meslek Yüksekokulu ile Afşin Sağlık Yük-sekokulu, Elbistan Yerleşkemizde Elbistan Meslek Yüksekokulu, El-bistan Teknoloji Fakültesi, Nurhak Yerleşkemizde; Elbistan Meslek Yüksekokuluna bağlı bölüm bu-lunmaktadır.

Öğrencilerimizin eğitim yanında kültürel ve sportif faaliyetlerde bu-lunmaları amacıyla, çeşitli yerleş-kelerimizde, 3 kapalı spor salonu, 1 atletizm pisti ve doğal çim kaplı futbol sahası ile tribün, 6 tenis kor-tu, 3 halı saha, 4 basketbol, 4 vo-leybol sahası ve Avşar yerleşkesin-deki kültür merkezi ile amfi tiyatro mevcuttur.

11

Page 12: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Öğrenciler, çift anadal-yandal programlarının yanı sıra Eras-mus, Farabi ve Mevlana değişim programlarından da yararlana-bilmektedirler. Dış İlişkiler Birimi ofis çalışanları, öğrencileri başka üniversitelere gönderirken aileleri gibi titiz davranarak herhangi bir sıkıntı anında destek olmakta-dırlar. Öğrencilerimizin değişim programlarından daha fazla ya-rarlanmalarını sağlamak adına farklı ülkelerle protokoller imzalan-maktadır. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nin, Erasmus Öğrenci Programı kapsamında 34 ülkeden üniversiteler ile bölüm bazında 199 anlaşması bulun-

maktadır. Yurtiçinde ise Farabi De-ğişim Programı kapsamında 84 üniversite ile anlaşma yapılmıştır. Üniversitemizin, Mevlana Değişim Programı kapsamında da 14 ül-keden 37 üniversite ile anlaşması bulunmaktadır.

Üniversitemiz Türkçe Öğretim Uygulama ve Araştırma Merkezi ile de yabancı uyruklu öğrenci-lerimize Türkçe öğreterek hem ülkemizde bulunurken sıkıntı çekmemeleri hem de ülkelerine döndüklerinde kültür elçilerimiz olmaları hususunda büyük gay-retler gösterilmektedir.

50’ye Yakın Ülkede Yaklaşık 200 Üniversite İle Değişim Anlaşması

Üniversitemiz, bilim ve teknoloji alanında dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmektedir. Kah-ramanmaraş TEKNOKENT Yönetici A.Ş. Kahramanmaraş’ın bilim ve teknoloji üssü olma yolunda bü-yük mesafeler kaydetmiştir.

Kahramanmaraş Teknokent’te, %52’si yazılım ve bilişim alanında olmak üzere ağırlıklı olarak elektro-nik, tekstil, kimya, medikal ve tarım teknolojileri gibi alanlarda faaliyet yürüten firmalar bulunmaktadır. Yazılım bilişim alanında ihracatı yapılan mobil yazılımlar, kurumla-

ra özel otomasyon sistem çözüm-leri, yazılım alt yapısına önemli katkı sunacak projeler, teknokent bünyesinde geliştirilmektedir.

Bu anlamda 8 patent, 6 faydalı model başvurusuyla ortaya çıka-rılan ürünlerin, fikrî ve sınaî haklar çerçevesinde tescili de gerçek-leştirilmektedir. 10’u tübitak, 4’ü Santez olmak üzere toplam 50 proje tamamlanmış ve 48 proje-nin ise çalışmaları devam etmek-tedir. Bu başarıların göstergesi olarak TGB endeks sıralamasında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlı-

ğı tarafından iki defa ödüle layık görülmüştür.

Mevcut binasında kısıtlı fiziki imkânlara rağmen 30’u aşkın fir-maya hizmet veren Teknokent, 6500 metrekare kapalı alana sahip yeni binasının tamamlan-masıyla 61 yeni ofis ile hizmet su-nabilecek. Binanın tamamlanma-sıyla birlikte büyüyen teknokentin Kahramanmaraş’a, üniversiteye ve bölgeye çok önemli yatırımlar kazandırması hedefleniyor.

Kahramanmaraş’ın Teknoloji Üssü: TEKNOKENT

12

Page 13: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi tarafından hazırlanan, Kahramanmaraş’ın coğrafyasın-dan mimarisine, sosyo-ekonomik yapısına, dini-kültürel ve siyasi ya-pısından zirai yapısına, dünden bugüne ve bugünden geleceğe ışık tutacak; tarih kültür ve bilgi kaynağı olacak çok kıymetli bir çalışma olan Kahramanmaraş

Ansiklopedisi, şehrin kültür envan-terine kazandırılmıştır.

Bu kıymetli çalışmanın 1. cildinin baskısı yapılmış olup düzenlenen bir programla basına ve kamuo-yuna tanıtımı gerçekleştirilirken 2. cilt basım aşamasına gelmiş ve diğer ciltler de süratle hazırlan-maktadır.

Kahramanmaraş Ansiklopedisi

Makina Mühendisliği ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği öğrencileri tarafından tasarlanan ve sponsor kullanılmadan üniversitemiz im-kanlarıyla üretilen ‘Uğur Böceği’ isimli aracımız, TÜBİTAK’ın organize ettiği ve 67 üniversitenin katıldığı ‘Elektromobil Yarışları’nda 15.’nci oldu. Alüminyum şasi ve karbon fiber kompozit kaportadan olu-şan Uğur Böceği, saatte 70 km hız

yapabiliyorken 100 kilometrelik bir yolu 1,13 TL maliyetle katedebili-yor.

KSÜ Wushu Kungfu Takımından Madalya Üstüne Madalya

KSÜ Wushu Kungfu Takımı, Türkiye Wushu Federasyonu tarafından 6-7 Mayıs 2017 tarihleri arasında Şehit Ömer Halisdemir anısına

düzenlenen şehirlerarası turnuva-da 7 altın, 5 gümüş ve 4 bronz madalya elde ederek takım ha-linde birinci olurken, 30 Eylül-1 Ekim 2017 tarihleri arasında Şehit Eren Bülbül anısına düzenlenen şehirlerarası turnuvada ise 4 altın, 4 gümüş ve 3 bronz madalya ile yine şehrimize ve üniversitemize Kahramanmaraş birincilik kupasını kazandırmıştır.

KSÜ Elektrikli Aracı: Uğur Böceği

13

Page 14: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

KSÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi(KSÜ Tıp), yeni ve modern binasının yanı sıra ulusal ve ulusla-rarası basında da yer bulan başarılı ameliyatları ile şehrimizin büyük bir ihtiyacını karşılarken cerrahlarımız, yeterli teknik donanımla her türlü ameliyatın üstesinden gelecek niteliktedir. KSÜ Tıp, özellikle organ naklinde bütün alt yapı tamamla-narak, bölgenin Organ Nakil Mer-kezi olmaya adaydır. Ayrıca has-tanemiz bünyesinde radyasyon onkoloji ünitesi, nükleer tıp ünitesi ve tüp bebek merkezi açılarak böl-genin bu alanlardaki ihtiyaçlarını karşılama yolunda önemli adımlar atılmaktadır.

KSÜ Tüp Bebek Merkezi her geçen gün artan hasta sayısı ve buna bağlı olarak artan doğum sayısı ile çevre illerden büyük ilgi görmekte-dir. Merkezde, tüp bebek tedavi-sinin yanı sıra aşılama yöntemiyle de başarılı gebelikler elde ediliyor. Ayrıca KSÜ Tıp, infertilite tanı ve te-

davisinde önemli bir aşama olan rahim filmini Kahramanmaraş’ta çekilebilen tek kamu hastanesi ko-numundadır. KSÜ Tıp, yüksek kalite standartlarını yakalamada da önemli bir eşiği aşarak, Sağlık Bakanlığı Sağlıkta Kalite ve Akreditasyon Daire Baş-kanlığı tarafından yapılan kalite hizmet standartları değerlendi-rilmesinde 100 puan üzerinden 94.17 puan aldı. Değerlendirme öncesi yaklaşık 1,5 yıl süren çalış-malar sonucunda KSÜ Tıp, hasta ve çalışanlar için “Güvenli Hasta-ne” temelinde 27.06.2015 tarih ve 29399 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Sağ-lıkta Kalite Standartları-Versiyon 5’ rehberliğinde yaklaşık 557 standart ve 1100 değerlendirme ölçütünü karşıladı.

Bölgenin en donanımlı hastanesi olma yolunda emin adımlarla iler-leyen KSÜ Tıp, bölgenin en gelişmiş

teknolojiye sahip tomografi ciha-zını hizmete sundu. Türkiye’de bu-lunan gelişmiş teknolojiye sahip 9 cihazdan biri olan yeni tomografi cihazı, tıbbi görüntüleme alanında bir çok kolaylığı ve yeniliği berabe-rinde getiriyor. Bölgede mevcut en yüksek kesitli tomografi cihazı 64 kesitli iken, KSÜ Tıp tarafından hizmete alınan cihaz 320 kesite sahip. Cihaz, hastaların radyas-yona maruz kalma sürelerini de önemli ölçüde düşürüyor. Eski ci-hazlarda 30 saniyeye kadar varan radyasyona maruz kalma süresi yeni cihazda 3-4 saniyelere kadar düşebiliyor. Yeni cihaz, yüksek kilo nedeniyle yapılamayan ölçümler-de de önemli bir kolaylık sunuyor. 78 cm çapa sahip cihaz, uygun boy-kilo dengesine sahip hasta-larda 250 kilograma kadar ölçüm yapabilme imkânı sunuyor. Cihaz, bu yönüyle Kahramanmaraş ve çevre illerde yüksek kilo ortalama-sına sahip olan hastaların sorunla-rını büyük ölçüde çözecek.

KSÜ Tıp Fakültesi,Kahramanmaraş’ı Sağlık Alanında Bölgenin Cazibe Merkezi Yapacak

14

Page 15: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu 4. Sınıf Öğ-rencisi milli sporcumuz Safiye Sarıtürk, trap atıcılık alanında rekordan rekora koşuyor.

2011 Dünya Trap Atıcılık Şam-piyonası 2.’ncisi ve 2014 trap Türkiye rekortmeni olan Safiye Sarıtürk, 28-30 Ağustos 2015 ta-

rihinde Konya’da düzenlenen Zafer Kupası müsabakalarında yeni bir rekora imza atmıştı.

KSÜ Öğrencisi Safiye Sarıtürk, Avcılık ve Atıcılık Federasyonu tarafından 25-27 Ağustos 2017 tarihinde Eskişehir ’de düzen-lenen 30 Ağustos Zafer Kupası Trap Kategorisi yarışlarında Bü-yük Bayanlar Türkiye 1.’ncisi ola-

rak yeniden Türkiye rekoru kırdı.

Sarıtürk, bu başarısının ardından 2020 Tokyo Olimpiyatlarına Ha-zırlık Havuz Projesi kapsamında 3 yıl sürecek projeye dâhil edil-di. Safiye Sarıtürk, 2020 olim-piyat kadrosuna Kahraman-maraş adına davet edilen ilk sporcu oldu.

Öğrencimiz Safiye Sarıtürk Rekora Doymuyor

15

Page 16: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Sayın Vekilim öncelikle hayat hikâyenizden başlayacak olursak, kendinizden bahsetmenizi isteyebilir miyiz?

Muş’ta doğdum. İlköğrenimimi Ankara’da, liseyi ise Muş’ta bitirdim. İstanbul Hukuk Fakültesini kazandım ve oradan mezun oldum; 5-6 yıllık bir İstanbul yaşantım oldu, sonrasında okuldan da arkadaşım olan eşimle evlenince Manisa’ya yerleştik. Okul yıllarındayken zaman zaman antidemokratik uygulamalara, üniversitenin veya YÖK’ün kararlarına karşı olduğumuz (elbette ki kanuna ve nizama uygun) ve bunlarla ilgili protesto eylemlerinde bulunduğumuz oldu. Serbest avukatlık yaparken de refah partisiyle siyasete

atıldım. Refah partisinde ve fazilet partisinde değişik kademelerde (ilçe yöneticiliği, ilçe başkanlığı ve milletvekilliği adaylığı) görev yaptım. Fazilet Partisi kapatılınca siyasetten ayrılmaya karar verdim. Türkiye’de demokratik bir siyaset zemini olmadığını ve buna “seçkinlerin ve cuntacıların” müsaade etmeyeceğini düşünmüştüm. Parti liderimiz olan ve halkla büyük bir muhabbeti bulunan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a karşı milletin teveccühünü görünce, bunu heyecanla dostlarımızla paylaştık. AK Parti kuruldu, siyasetten soğuduğum için ilk başlarda ilçe başkanlığı görevini çok sıcak karşılamamıştım. Bazı arkadaşlarımız partide

istikbal görmedikleri; partinin antidemokratik yollarla önünün kesileceğini veya kapatılacağını, belki de yöneticilerin bile yargılayacağını düşündükleri için bu görevi kabul etmemişlerdi.

Türkiye zor dönemler geçirdi. Bundan dolayı cesaret edememiş olabilirler.

Haklı yönleri de vardı. Menderes ve ekibinin başından geçen olayları bilenler, kendi akıbetlerinin de böyle olmasını istemedikleri için tereddüt içerisinde kaldılar.

1960’lı yıllardaki malum darbeden sonra, meşru siyaset zemininde kanuna ve anayasaya bağlı siyaset yapanların başına gelenleri gören

Dergimizin bu sayısında hem özel, hem de siyasi hayatında ürkek olmayışıyla tanınan Manisa milletvekili İsmail Bilen’e konuk olduk. İdealist bir anlayışla milletine hizmet eden Sayın Bilen’den, zorlu dönemler atlattığı siyasi geçmişini, görüşlerini ve Manisa’yı dinledik. Hukukun önemine vurgu yapan Bilen, Türkiye’nin adeta çağ atladığını söyledi.

16

Page 17: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

kişilerin bu tepkilerini anlayışla karşıladık. Görev bize düşmüştü ve ilçe başkanlığı görevini alıp hafta içerisinde partimizin ilçe kuruluşunu tamamlayıp hem genel merkezimize hem il başkanlığımıza bu durumu rapor ettik; çok kısa süre sonra da erken seçim kararı alındı. Koalisyon hükümetinin Türkiye’de yaşattığı bir kriz vardı. Erken seçimde, partimizin önde gelenleri ve ailemle istişare ederek, aday olmayı uygun gördüm. 1 Kasım 2002 seçimlerinde 6’ncı sırada Manisa’yı temsilen parlamentoya girdim. Zorlu bir süreçti; geldiğimiz günden itibaren, üzerimizde “iktidar olduğumuz ancak muktedir olamayacağımız” yönünde baskı kurulmaya çalışıldı. Sayın Genel Başkanımızın, Cumhurbaşkanımızın basireti ve feraseti sayesinde, birlikteliğimizi bozmadan antidemokratik baskılara göğüs gerdik. “Partimizin kapatılacağı; darbe olacağı, Genel Başkanımızın, kabinenin Sayın Başbakanın ve bakanların derdest edileceği” yönünde dedikodular kamuoyuna pompalandı. Bunlar olurken, partimiz hakkında kapatma davaları da açıldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini engellemeye kalktılar; hukukçu olarak bu duruma çok üzülmüştüm, hukuk adına bir cinayet işlenmişti, anayasa ihlal edilmişti. Bütün bunları aziz Türk Milletinin desteği

ile aştık. Menderes’e karşı görevini yapamamış olmanın üzüntüsü ve ezikliği

“Türkiye adeta çağ atladı”

içerisinde olan vatandaş, o günlerde “Dik dur eğilme. Bu millet seninle” diye slogan geliştirmişti. Dedikodulara dayalı gazete kupürlerinden oluşturulmuş dosyalarla ve uydurma delillerle parti aleyhinde bir kapatma davası açılmıştı. Bu durum kurtla kuzu hikâyesini hatırlatıyordu; kuzuyu yemeyi kafaya koyan kurdun, suyu bulandırma gerekçesiyle kuzuya saldırması gibiydi. Hiçbir hukuki dayanağı yoktu, gerçekle alakalı hiçbir bilgiye dayalı değildi; maalesef Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da buna alet olmuştu. Antidemokratik güçlerin yönlendirmesiyle 28 Şubat sürecinde yaşanan hukuk garabetleri ve antidemokratik tutumlar, tekrar önümüze gelmeye başlamıştı. O dönemi kazasız belasız atlattık. İkinci döneme geldiğimizde tekrar arkadaşlarımızla istişare ettim ve yine müracaat ettim. Bu arada bir taraftan da parti içerisinde çeşitli görevler üstlendim. Grup yönetim kurulu üyeliği ve genel merkezdeki teşkilat görevimi sürdürdüm. Verimli bir çalışma yaptığımızı düşünüyorum. Bugün yaklaşık 6-7 milyar doları mazlum ve mağdur

milletlere hibe şeklinde veren bir devletimiz varken, Türkiye o günlerde yatırımlar için bunun yarısı kadar bütçe ayıramıyordu. İktidara geldiğimizde memur maaşlarının nasıl ödeneceği yönünde bir sorun vardı. Türkiye adeta çağ atladı. Avukatlık dönemimde bir davaya girmiştim; bir Hollandalı Manisa’da trafik kazası geçirmişti. Hollanda makamları onun için ambulans, helikopter ya da jet ambulans gönderilme ihtiyacının bulunup bulunmadığını sorduklarında çok üzülmüştüm. Bir Hollandalının kendi devleti nezdinde ne kadar itibarı olduğunu gördüğümde, ülkemdeki insanlar adına çok üzülmüştüm. O dönemlerde de maalesef muayene olamayan, ilaç alamayan ya da hastanede yatacak yer bulamayan vatandaşlarımız vardı. Hatta cenazeler rehin tutulurdu. Çok şükür o süreçler geride kaldı. Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da şehirlerarası seyahat bir işkenceydi, bir şehirden bir şehre giderken durdurulur ve didik didik aranarak GBT’lerimiz sorgulanırdı. Bırakın Ege’yi, Batı’yı, İç Anadolu’yu, Kuzey’i, Güney’i, Akdeniz’i ya da Karadeniz’i; bugün Doğu ve Güneydoğu’da bile olağanüstü hâl uygulamasında dahi böyle bir şey yok. O tarihlerde kendi diliyle ve kültürüyle yaşayamayan vatandaşlarımız şimdi rahatça yaşayabiliyorlar.

Page 18: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Çok kültürlülük ve bir arada hoşgörülü şekilde yaşamak bizim geçmişimizde, Osmanlı döneminde olan bir şey aslında.

Elbette ki öyle! Bu coğrafya birçok kültüre, medeniyete ev sahipliği yapmış ve huzur içerisinde huzur ortamında huzur ikliminde hayatını idame ettirmiş. Biz geldiğimizde; bir kısım yanlış uygulamalar ve zaman zaman hükümetlerin yanlış kararları sonucu bazı insan hakları ihlalleri yaşanmış, antidemokratik uygulamalarla vatandaş canından bezdirilmiş, devletine olan sadakati ve güveni sarsılmıştı. O dönemden sonra attığımız bütün bu adımlarla, demokratikleşme yönünde sağladığımız reformlarla hem Türkiye büyüdü hem iç huzurunu eskiye oranla çok daha fazla geliştirdi ve ileri noktalara taşıdı. Bunun içerisinde bir nefer olarak bulunmuş olmaktan büyük şeref duyuyorum. Hiçbir zaman ürkek olmadım; insanların belki korkuları

ve endişeleri olur ama siyasette bu anlamda hiç endişe içerisinde olmadım. Refah Parti’si kapatılırken çok üzülmüştüm. Türkiye’de demokratik siyasi zemininde sözü olanların engellenmesi beni çok yaralamıştı. Eve döndüğümde hanıma “Bunlar bize siyaset yaptırmayacak. Ben de siyaset zemininde bu işi yapmayacağım; sivil bir yapılanma içerisinde daha yararlı olunacağını düşünüyorum” demiştim. Hanım, “Bunu kendine, başkalarına nasıl izah edeceksin? Cuntacılardan korkup kaçtı demeyecekler mi?” diye sorduğunda, “Benim korkmadığımın en büyük şahidi sensin” diye cevap vermiştim. Eşim, “Bunu hiç kimseye izah edemezsin. Siyaseti bırakamazsın” demişti. Siyaseti bırakmamış ve Fazilet Partisi kurulurken de yine içerisinde bulunmuştum. O dönemde genel merkezimizin bize, “İleriki dönemlerde siyaset yapmak isteyenler, partiden istifalarını versin ve uzaklaşsınlar.

Anayasa Mahkemesi geçmişte olduğu gibi yöneticilere bu tür yasaklamalar, kısıtlamalar getirebilir, arkadaşlarımız fedakârlık yapıp istifa etsinler” şeklinde tavsiyesi vardı. Parti kapatılıncaya kadar istifa etmedim.

“Aziz Türk milletine çok teşekkür ediyorum; bizi yalnız bırakmadılar”

Duruşunuzu hiç bozmadınız!

Siyasetten kendi geleceğim manasında bir talebim, beklentim yoktu. Şahsi anlamda bir makam hırsı içerisinde değildim. Demokratik bir huzur ortamında, herkesin sözünü söyleyebildiği ve haksızlıklara karşı şikâyetlerini ifade edebildiği bir zemin talebim vardı. Bunun için siyaset yapıyordum. Refah Partisi’nde siyaset yapmak çok zordur; oy oranımız o zamanlar Manisa’da % 3-5 puan civarlarındaydı. Parti kapatıldıktan sonra da Fazilet Partisi kurulduğunda da herkese

18

Page 19: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

söylüyorum ki bu parti de kapatılırsa ben sivil inisiyatifin içerisinde taleplerimi ve şikâyetlerimi ifade edeceğim” demiştim. Ve söylediğim gibi uydurma delillerle hukuki olmayan gerekçelerle maalesef hukuk katledilerek Fazilet Partisi de kapatıldı. Orada da sonuna kadar direndik. Partimiz kapatılınca, hepimiz üzülmüş ve duygulanmıştık. Yeni bir parti kuruluşunu desteklemiştik. O gün bugündür de siyasetin içerisindeyiz. 22’nci dönemde hem ekonomik anlamda, hem de demokratik anlamda ciddi başarılara imza attık; Türkiye büyüdü. Bize destek olan hem teşkilat mensuplarımıza hem de özelde Manisalı hemşehrilerime ve genelde de aziz Türk milletine çok teşekkür ediyorum; bizi yalnız bırakmadılar. En zor günlerimizde hep bizimle beraber oldular. 23’ncü dönem bittikten sonra 24’üncü dönemde maalesef listede yer almadım ve genel merkezdeki görevime devam ettim. 25 ve 26’ncı dönemde Genel merkezimizin takdiri ve vatandaşlarımızın teveccühü ile bugün hem şehrimizi hem de aziz Türk milletini temsilen buradayız.

Bu eli kanlı terör örgütü (FETÖ) Aziz Türk milletinin milli ve manevi duygularını istismar etmeyi

başarmıştı. Bu necip Milletin bir ferdi ve temsilcisi olarak yurt dışında açtıkları okullarla, olimpiyatlarla ve eğitimdeki başarıları ile bizi de aldattılar. Bu başarıları sınav sorularını çalarak elde ettiklerini sonradan öğrendik. Özellikle 2013 yılında MİT Müsteşarımıza başlattıkları saldırının ardından, Sayın Başbakanımız ve hükümetimize yönelik antidemokratik ve hukuki olmayan yollarla (özellikle bunun altını çiziyorum) 17-25 Aralık saldırıları onları tanımamıza vesile oldu. Kısmen de olsa gerçek niyetlerinin deşifre olmasını sağladı. Bunların iftiracı, çok yüzlü, şahsiyetsiz ve kimliksiz olduğunu bir hadise sayesinde ben daha erken yaşayarak görmüştüm.

O olay neydi Sayın vekilim?

Selendi’de bunların bir bürokratları vardı. Bu bürokratın şehrimizin insanları ile uyum içerisinde çalışamadığından değiştirilmesi yönünde bize sürekli tavsiyeler, telkinler gelirdi. Bu talepleri, ilgili bakanlığımıza iletmiştik. Zaman gazetesinin muhabiri beni arayıp, telefonda tehdit ve şantajda bulundu; “Bu bürokratı alırsanız, orada bizim 1000-1500 Zaman gazetesi abonemizle yürüyüş yaparız” dedi. Ben de “Siz 1000-

1500 kişi ile yürüyüş yapacaksanız, ben de 5-6 bin kişi ile yürüyüş yaparım. O zaman mahcup olursunuz ve kimin haklı, kimin haksız olduğunu da görürüz” diye cevap verdim. Bunu da birçok yerde anlattım. Sonra Bakanlığın takdiri ile bu kişi görevden alınınca, Zaman gazetesi beni manşete taşıdı ve adeta istenmeyen adam ilan etti. Bu kişilerin önde gelenleri ile camide, mevlitte, kandilde karşılaşırdık ve Tayyip Bey’e, bize, ülkeye dua ettiklerini ifade ederlerdi. Arkadaşlarımız, bunların yalan söylediğini ve bize destek vermeyeceklerini iddia ederlerdi. “Müslüman, namazında, niyazında, orucunda, haccında bulunan adamlar yalan yere niye yemin etsinler” derdik. Ancak arkadaşlarımız haklılarmış, bunlar o kadar kimliksiz ve kişiliksiz adamlarmış... Bürokrat değiştikten sonra Zaman gazetesinde manşete konulunca aradım ve “Ben böyle bir ifade kullanmadım, tekzip gönderdim yayınlamadınız. Bu ahlaksızlık. Bu arkadaşın gitmesi benim talebim ile değil, bakanlığın gelen şikâyetler üzerine aldığı bir karar. Utanmıyor musunuz? Sizin muhabiriniz tehdit ediyor, siz de beni manşete taşıyorsunuz” dedim. Hülasa bizim bu tavsiyelerimizi veya itirazlarımızı dinlemediler. Bir vesile ile bir hafta sonra, son

19

Page 20: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

sayfada veya son sayfanın bir önceki sayfasında bizim tekzibimizi yayınlamak zorunda kaldılar. Artık bunları tanımıştık. İstanbul’da bulunan avukat ağabeyim, okulların Türkiye adına misyonerlik faaliyeti yürüttüğünü söylediğimde ağabeyim “bunlar CIA ajanı” demişti; bu söyleme üzülmüş ve ağır bulmuştum. “Bir gidişinde çocuklarla konuş bakalım, Türkçe biliyorlarsa sözümü geri alacağım”

dedi. Hakikaten de bir başka gidişimde, çocuklardan birini çağırdım ve sohbet etmek istedim ama çocuk cevap veremedi, söylediklerimi anlamadı; o arada hocaları elinden tutarak çekti çocuğu ve bana “Program aksıyor öğrencilerle konuşmak çok doğru değil” dedi. Gelince ağabeyimden özür diledim, “Doğru söylüyorsun, bunlar Türkçe eğitim yapmıyor ve bizi

böyle aldatmışlar. Ülkeyi böyle kandırmışlar” dedim. Türkiye’de yaptıkları “Türkçe Olimpiyatlarında” da izleyen ve gurur duyduklarını söyleyen o insanları soymanın daha kolay olduğunu anlamışlar. Şimdi daha iyi görüyorum. Bunların İslam’ı da kullandıklarını görmeye başladık. 17-25 Aralık’ta elde edildiği iddia edilen delillerin hukuki olmadığını (bir hukukçu olarak söylüyorum), insanların

20

Page 21: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

özel hayatlarına girmelerini, Sayın Baykal ile ve bir kısım MHP’li yöneticilere tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmak üzere hazırlanan kasetleri filan da görünce bunların ahlaksız, şahsiyetsiz insanlar olduğuna emin olduk. Şehrimizde bunların sempatizanları ya da önde gelenleriyle de tartışmalar yaşadık. Terör örgütü elebaşını adeta bir peygamber gibi görüyorlardı. “Eğer Müslümanız diyor isek Kur’an-ı Kerim diye bir kitabımız var, bunun dışında bir kitabın olmayacağı da bize bildirilmiş ve son Peygamberin de Hz. Muhammed olduğu belirtmiş. Bunun dışında bir arayış, Müslümanlıktan çıkmayı öngörür; Allah korusun siz o zaman kâfir olursunuz, Kur’an’a göre dininiz değişmiş ve kendinize yeniden bir din yaratmış olursunuz” diyordum. Etrafımızda bir sürü tanıdığımız insanı, eşleri-kardeşleri birbirine düşürdüler. O aileler, bugün mağduriyet yaşıyor. Devletinin yanında olan aileler var ancak ya evlatları hapiste ya ihraç olmuş ya da soruşturmaya tabi tutulmuş vaziyette. 15 Temmuz gecesi oğlum beni aramıştı. Türkiye’de bir tedirginlik olduğunu söyleyince, Kurtlar Vadisi gibi dizilerin etkisinde kaldığını düşünerek biraz sitemkâr konuştum. Güpegündüz, o saatte ne olabilir? İtibar etmedim. Bir müddet sonra tekrar aradı ve “Eve

geliyorum baba” dedi. “Oğlum bir şey yok, tedirgin olma. Millet de buna müsaade etmez zaten” dedim ama dinlemedi. Ne var, ne yok diye televizyonu açınca Boğaz köprüsünün kapalı olduğunu gördüm. Bomba yüklü kamyon veya başka bir vasıta vardır, tedbir alınmıştır diye düşündüm. Sonra bir baktık iş ciddi! Vatandaş toplanmış, oraya gidiyor. O arada oğlum eve geldi, “Hadi Külliyeye gidelim” dedi. Beyefendi’nin burada olmadığını biliyordum, Meclisin açık tutulması daha doğru olur diye düşünerek oraya gittik. En güzel cevap bu olurdu. Türkiye Büyük Millet Meclisi duruma vaziyet ediyor; dolayısıyla herhangi bir endişeye mahal yok gibi bir algı oluşturalım istedik. Saat 23.00’ü geçiyordu, biraz acıkmıştım; evdeki ekmek ve peynirleri poşete koydum ve abdestimi aldım. Evden ayrılırken oğlum bırakmadı, beraber gitmemizi söyledi. Sağ olsun hanım da “Bir taraftan araç kullanacaksın, bir taraftan cuntacılarla çatışacaksın” deyince oğlumu da yanıma aldım. Yedek şarjörleri ile birlikte silahımı da almıştım; niyetim teslim olmak değil, çatışmak ve Meclise bir saldırı olursa onu savunmaktı. Mücadele verecektiniz…

Kesinlikle... Oğlumla beraber

Meclise gelirken, oğluma “Çatışmanın kaç gün süreceğini bilmiyoruz. Orada su olur, biz ekmek alalım” dedim. Eve yakın bir fırından 8-10 adet büyük ekmek aldık. Dikmen yolu kapalıydı. Grup müdür yardımcımız Mustafa Bey’i aradım “2 otobüs çekilmiş, anahtarlar üzerinde yok. Oradan girmemiz mümkün değil. Peki, nereden gireceğiz?” dedim; “Çankaya’ya gelirseniz olabilir” dedi. Orada da üç tane otobüs var. Aralardan girdik. Helikopterler inmeye çalışıyor, bir taraftan tarıyor. Otoparka girdik. Otoparka girdik ama o telaşla aldıklarımızı arabada unuttuk. Genel kurula geldiğimizde kapılar kapalıydı. 15-20 kişi vardı, yeni yeni ışıklar açılıyordu. Anahtarın kimde olduğu belli değil. Zar zor kapıları kırmaya çalışırken anahtarlar bulundu ve genel kurul açıldı. Herkeste bir heyecan ve gerilim var. Bu arada meclise A Haber muhabiri de girmişti. Oğlumu da Cumhuriyet Halk Partisi kulislerine oturtmuştum. “A Haber”in kabloları, genel kurul kürsüsüne yetişmedi; konuşmaları alması için arkadaşı aşağıya davet ettik. Bazı arkadaşlarımız özel izinle girilmesi gerektiğini belirterek bu duruma itiraz etti. Evet, özel izinle girilir fakat o anda ülke işgal atına alınmaya çalışılıyor; seferberlik söz konusu. Kabloları aldım ve kürsüye kadar ulaştırdık. Arkadaşımız

21

Page 22: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

aşağıya inip, çekimlerini oradan yaptı. Gelenler oldu, o esnada bir bomba atıldı; oğlum Cumhuriyet Halk Partisi kulisinde oturuyordu “Eyvah! Oğlum gitti herhâlde” dedim. O korkuyla çıkıp baktım ki, oğlum orada oturuyor, camlar çerçeveler inmiş ama çok şükür ki onda bir şey yoktu. Oğlumu izleyici locasına çıkardım. Genel kurula silahla girmek yasak aslında fakat olağanüstü bir durum var. Meclis işgal edilmek isteniyor ve meclisi savunmaya gelmişiz. Buna bir şey demek isteyen polis arkadaşımıza da sitem ettim, sonra oğlumu da aşağıya çağırdım. Ankara Emniyetinde tanıdığım Hakan isminde bir kardeşim beni aradı, “Sayın milletvekilim emniyet düşmek üzere” dedi. O arada Sayın Cumhurbaşkanımız, milleti meydanlara davet etti. “Milleti Ankara Emniyetine ve Meclise yönlendirin” diye yazdım. Biz geldiğimizde de vatandaşlar ellerinde Türk bayraklarıyla Kızılay Meydanına doğru ilerliyorlardı. İlk bombadan sonra bazı

arkadaşlarımız sığınağa inmek istedi, mecliste sığınak olmadığını da sonradan öğrendik. Biz, Türkiye’de meclise veya ülkeye bir şey olduğunda parlamentonun görev yapacağı bir sığınak veya alan var diye hesap ederdik; olmadığına o gece şahit olduk. Türkiye’nin hazırlıksız olduğunu gördük. Orayı terk etmemenin daha uygun olacağını düşündük. Bu arada Sayın Bakanımız Süleyman Soylu geldi. Nihat Zeybekçi ile beraberdik. Birçok kişi geldi. Bunlarla beraber bir taraftan da sohbet ederken, bir taraftan da acıktık. Ekmek almaya gideyim dedim. Ekmek de arabadaydı, polis izin vermedi; daha doğrusu yalvarır bir vaziyette “Ne olursunuz yapmayın. Müsaade edemeyiz, Akıncı Üssünden sürekli uçaklar geliyor. Burada da çökmeler var, meclisi hedef alıyorlar. Zaten gücümüz zayıf, bir de sizi koruma adına daha da zafiyete uğratırsınız” dedi. Oğlumu arayıp ulaşamayınca, “Eyvah! Herhalde bizim delikanlı silahlı çatışmaya

gitti, başına bir hal geldi” diye düşünüp üzüldüm. Cevap alamayınca tünelden arabaya ulaşıp ekmekleri ve peyniri aldım. Arkadaşlarımın çok hoşuna gitmişti. Allah’a hamdolsun; milletin feraseti, basireti, cesareti; Sayın Cumhurbaşkanımızın cesareti ve metanetiyle, Başbakanımızın da gayretiyle o melun saldırıyı bertaraf ettik.

Ülke için kara bir gündü! Sizin siyasi hayatınızın en zor günlerinden biri olmalı.

Çok kötü bir gündü. Sabah olmadı. Ömrümde böyle sabah olmayan geceler nadirdir. Bir taraftan da ev halkını düşünüyorsunuz. Oğlumu tekrar aradım, ulaşamayınca arkadaşlara sordum. Sonra bir kartonun üzerinde oturduklarını, uzandıklarını gördüm. O zaman biraz rahatladım. O esnada çatışmalar devam ediyordu. Helikopterler inmeye çalışıyor, polis arkadaşlarımıza kendimizi koruyabileceğimizi yardım etmek

22

Page 23: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

istediğimizi söyledim. Onlar da “Ayak bağı olursunuz bize” dediler. Ciddi bir çatışma ortamı vardı. Çıkanı tarıyorlar. Kullanılan mermiler, terör örgütlerine atılanlarla aynı. Hatta bir kısmı geliştirilmiş, teröristler üzerinde bile denenmemiş ya da o bölgelerde bile kullanılmamış mühimmatlarmış. Ülke, bugüne kadar yaşamış olduğu olumsuzluklardan daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyaymış. Onu gördük. Ülkenin bölünmesi, Sevr’in adeta yeniden yürürlüğe konması gibi birtakım planların olduğunu şimdi görüyoruz. Allah milleti de devleti de korumuş. Sayın Cumhurbaşkanımızın ülkenin başında bulunması da büyük bir belayı defetti. Cesareti, metaneti, ürküp çekilmemesi, sinmemesi, dik duruşu, milleti meydanlara davet edişi ve kendisinin de bizzat meydanlara inişi tehditleri bertaraf etti. Birileri gibi şapkasını alıp kaçmadı. Eşiyle, çocuklarıyla, milletiyle beraber meydanlara indi. O dik duruşu, millette de

cesaret uyandırdı. Milyonlar meydanlara akın etti. Hollanda örneğine baktığımda, Hollanda’yı da Almanya’yı da Amerika’yı da katbekat geçtik. Sağlıkta, eğitimde ve ulaşımda ülkenin refahını onların da üzerine taşımış bir ülkeye kavuşmuş olmamız beni mutlu ediyor. Bunda en büyük emek Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın ve sonra da kabine üyesi arkadaşlarımızındır. Bu davaya inanmamış olsaydık, siyasi mücadeleyi bırakmış olsaydık, alanı antidemokratik düşünce sahiplerine bırakmış olsaydık Türkiye geçmiş günlerdeki gibi 50-70 cente muhtaç günleri yaşıyor olacaktı. Rabbime çok şükür, bu davanın içerisindeyiz. Bu davanın kurucu genel başkanı ve önderi Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Onlarla yol arkadaşı olmak mutluluk verici. Milletin teveccühünü kazanmak güzel bir şey. “Türkiye kutuplaştı” diyorlar ya, emin olun bahsedilen kutuplaşma tabanda bu düzeyde değil; tam aksine diğer siyasi parti

mensuplarına da baktığımızda, Sayın Cumhurbaşkanımıza onların da muhabbeti var. Bundan sonra da Sayın Cumhurbaşkanımız ne tavsiye eder, nasıl uygun bulursa öyle devam edeceğiz; siyasetten kopmak yok, siz bıraksanız siyaset sizi bırakmıyor. Bir şekilde bu davanın içinde olmaya devam edeceğiz İnşallah.

Biraz da Manisa’dan bahsedecek olursak, bütün bir Türkiye’de büyük bir değişim yaşandığından bahsettik... AK Parti iktidara geldikten sonra ve öncesi Manisa’yı karşılaştırabilir misiniz?

Türkiye büyüdükçe, bütün illerimiz de bundan nasibini alıyor fakat Manisa özelde çok daha fazla hizmet aldı. Eğitimde, sağlıkta, tarımda, ulaşımda ilerledi. Manisa denilince akla tarım, kısmen de sanayi gelirdi. Bugün Manisa, Türkiye’nin sayılı organize sanayilerinden birine sahip oldu; tarımda ciddi ihracat yapılan şehirlerden birisi, eğitimde

23

Page 24: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

üniversitesiyle şehre ve bölgeye hizmet eder noktaya geldi. Hükümetimizin çok katkıları oldu. Manisa’ya şu anda, nerdeyse yepyeni bir şehir merkezi kuruluyor. Yollarıyla, hastanesiyle, üniversitesiyle, lisesiyle, ilkokullarıyla Türkiye’de yaşanan değişime orantılı bir şekilde (hatta onun da üzerinde) bir kalkınma sağladı; vatandaşımızın da refah düzeyi yükseldi. Ürünlerimizin çeşitliliği arttı. Tarımda tütüne alternatif ürünler geliştirildi, yetiştirildi. Zeytin, çilek ve kiraz tütünün önüne geçti. En büyük ürünlerimizden biri, tüm dünya piyasalarına ihraç edilen çekirdeksiz sultani üzümümüz.

Dünyanın bir çok ülkesine hem yaş hem de kuru üzüm ihraç ediliyor. Üretici birlikleri ve sivil toplum örgütleriyle, vatandaşın mağduriyetini önleyecek birtakım girişimleri destekledik. Özellikle yaş ve kuru üzüm de dünya piyasasını belirleyen bir şehir olarak ön plana çıktık. Tarım Bakanlığımızın desteklemeleriyle, hibe ve uzun vadeli sıfır faizli kredilerle tarım arazilerindeki vahşi sulamanın önüne geçildi. Sanayileşme, üreticiye daha kaliteli ve ucuz ürünler göndermek adına yatırımlar desteklendi. Sanayileşmenin önündeki sıkıntılar kaldırıldı; bir milyon civarında fabrikanın, tesislerin ya da atölyelerin desteklenmeleri için hibe veya sıfır faizli krediler vatandaşa verildi. Zeytin ve zeytinyağında Marmara

bölgesindeki şehirlerimizle yarışır haldeyiz.

Bundan sonra yapılacak altyapı çalışmalarımızla, Manisa ile İzmir arasındaki Sabuncubeli tünelinin devreye girmesiyle, İstanbul-İzmir arasındaki otoyolların bitirilmesiyle Manisa daha da büyüyecek. Manisa bizden çok memnun, hükümetimizden çok memnun…

Vekilim farklı partiden bir yerel yönetim ile çalışmak zor oluyordur diye düşünüyorum…

Yol arkadaşlığı yapacağınız kişinin sizinle uyumlu, sizin vizyonunuza sahip veya heyecanınızı paylaşıyor olması lazım; aynı duygular içerisinde olmadığınız bir yapı ile başarmamız çok zor. Bizim önceliğimiz başka bir şey iken diğer arkadaşların tercihleri farklı olabiliyor. Önümüzdeki dönemde bunu da telafi edersek Manisa çok daha büyüyecek hem bölgeye hem de ülke ekonomisine çok ciddi katkılar sunacak.

Manisa, eğitim ve öğretimde ne durumda?

Eğitimde istediğimiz noktada değiliz. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi Türkiye’de bunun özel sebepleri var ama genel sebepleri de var. Özel sebeplerimizden biri, arazimizin verimli oluşudur. Ailelerde ya da gençlerde, “Baba toprağı bize yeter. Oradan kalan

imkânlarla hayatımızı idame ettiririz” düşüncesi oluşuyor. Eğitim fedakârlık isteyen bir şey. Gençlerimizin cefaya tahammül noktasında dirençlerinin zayıf olduğunu görüyorum; bunu hep birlikte aşacağız. Gittiğimiz her yerde, “Ne işle meşgul olacak olursanız olun ama önce eğitiminizi tamamlayın” diyoruz.

Tarımı da ticaretinizi de bilinçli ve eğitimli şekilde yaparsanız ileriye taşımanız mümkün olur. Yoksa ya bulunduğunuz konumu muhafaza edersiniz ya da rekabet şansınızı yitirir ve bir gün gelir piyasadan kaybolup gidersiniz. Her alanda, okuyanların başarılı olduklarına ve ciddi noktalara geldiklerine şahit olursunuz. Eğitime önem veren ve bu şekilde ilerleyen arkadaşlarımız yok değil ama sayıları istediğimiz düzeyde değil. Bu eğitimde yönlendirmeye, ailelerin bilinçlendirilmesine, çocukta ve gençte o heyecanı oluşturmaya bağlı. O seviyeyi yakalamak adına hep beraber çalışacağız.

Siz aynı zamanda dilekçe komisyonunda başkanvekilisiniz, komisyondan bahsedecek olursak; dilekçeler, çalışmalarınız ve kabulleri nasıl oluyor?

Uzman arkadaşlarımız alıyorlar. Hukuk yollarının bitmediği ya da hukuken takip edilmesi gereken bir mevzu var ise önce o tavsiyelerde bulunuyoruz.

24

Page 25: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Uzman arkadaşlarımız dilekçeleri konularına göre tasnif ediyorlar, sonra başkanımıza getiriyorlar; komisyon başkanımız gündem oluşturuyor ve gelen talepleri öncelikli sıraya göre alıyoruz. Şahsi müracaatlar var ise uzmanlarımız ilgili dairelerle yazışıp, altyapılarını oluşturduktan sonra başkanımıza ve komisyona takdim ediyorlar. Bir dosyada uzman arkadaşlarımız işlemini başlatmış olmasına rağmen, yeterli bulunmaz özelde bizimle görüşmek istenirse şikâyet sahibiyle görüşüp şikâyeti olan hususta ilgili kurumlarımızla irtibata geçiyoruz. Yaşadığımız bu tür bir örnekte, vatandaşa dönüp bilgi verdiğimizde çok mutlu olduğunu ileterek, “Ulaşılabileceğini de aynı gün içerisinde yanıt verileceğini de zannetmemiştik” cevabını aldığımızda olmuştur. Eskiden bir dilekçe verirdiniz, akıbetini öğrenmeyi bırakın dilekçenizin nerede olduğunu bile bulamazdınız. Vatandaşın birebir iletişim şansı yoktu. Siz yıllarını bu işe vermiş uzman ve cesur bir siyasetçisiniz, siyasete atılmak isteyen

gençlerimize tavsiyeleriniz var mıdır?

Bir dostumun sözüyle söyleyeyim, “Çizgi kırıklığı yaşamamak lazım”. Çizgisinin düzgün olması gerekiyor. Siyasetçi iddialı, cesur, kararlı ve samimi olacak; aldığı kararlara ilk başta kendisi uyacak, kendisi uymadığı ya da savunamadığı olaylardan uzak duracak. İstikrarlı olacak. Önceden söylediğini bugün tekzip etmeyecek. Bugün özellikle ana muhalefetin yaşadığı en büyük handikaplardan bir tanesi, söylediği şeyi bir saat sonra tekzip etmesidir. Siyasetçi riyakârlık yapmayacak, hasbi olacak, vatandaşla diyaloğunu asla kesmeyecek. Öncelikle de kendi işinde başarılı olacak. Kendi mesleğinde başarısız olan bir insanın, siyasette başarıyı yakalama şansı çok zayıf. Görevin büyüğü, küçüğü olmaz. “Bir at, bir nal, bir mıh” hikâyesini iyi okusunlar. Bizde bir çivinin de bir nalın da kıymeti çok önemlidir. Görevlerde başarılı olmak gerekir. Mazeret üreten değil, sorunu çözen bir pozisyonda olmak lazım. Sorun yumağında, o girdabın içerisinde

kaybolmak siyasetçi için çok kötü bir şeydir. Sorun varsa, siyasetçinin görevi onu çözmek olmalıdır; şikâyet etmemelidir. “Ben sadece şikâyet ederim” derseniz sadece muhalefet olursunuz. Siyasette eğitimde çok önemlidir. Toplumun tüm katmanlarını ilgilendiren, ortak meselelere çözüm üretebilen ya da kafa yorabilen bir kapasitede olmak gerekir. Genel kültürden de bihaber olmamaları lazım. İçinde yaşadıkları toplumun genelinin hangi meselelerle, hangi sorunlarla boğuştuğu ya da çözüm önerilerinin neler olabileceği yönünde de entelektüel bir altyapısının olması gerekir. Zihninize bir kütüphane dolusu kitap yerleştirmenizin bir faydası olmaz; bunlardan bir şey üretebiliyor muyuz, topluma sunabiliyor muyuz ona bakmamız gerekir. Siyasi partiler birbirlerinin rakipleridirler, hasımları değil. Dostane bir siyasi yaklaşıma sahip olmalarını isterim. Özel iş takipçiliğinden de uzak durmalarını tavsiye ederim. Toplumun tamamını ilgilendiren konularda çözüm üretmeye gayret etmelerini isterim.

Haber Müdürümüz Aslı ÖZAYDIN ve Muhabirimiz Gizem TÜRKER Manisa Milletvekili İsmail BİLEN İle röportaj gerçekleştirdi.

Page 26: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Gençlik ve Spor Bakanlığı, adı üzerinde genç bir bakanlık. Bu bakanlığın genç bir genel müdü-rü olarak sizi de kendi ağzınızdan dinleyebilir miyiz? Emre Topoğlu kimdir?

Öncelikle çok teşekkür ediyorum. Evet, bakanlığımız genç bir bakan-lık. Aslında bizim bütün ekibimiz, diğer bakanlıklara nispeten daha genç. Tabii ki adında “gençlik” ibaresi yer alan bir bakanlık için bu olmazsa olmazlarımızdan biri. Ben, 1982 Ankara doğumluyum. 5 çocuklu esnaf bir ailenin en kü-çük bireyiyim. Asıl alanım ekono-mi, yüksek lisans ve doktoramı da bu alanda yaptım. Hem işletme, hem de ekonomi alanında çalış-malarım oldu. Bir süre Kırıkkale Üni-versitesinde Dış Ticaret ve Ekonomi alanında akademisyenlik yaptım. 2011 yılında Bakanlığımız kuruldu-ğunda, Bakanlık Müşaviri olarak göreve başladım. Sicil numaram

17, bu da gösteriyor ki, bakanlığa ilk başlayanlardan birisiyim. Bugü-ne dek Bakanlığımızın birçok biri-minde görev yaptım. Hâlihazırda da Gençlik Hizmetleri Genel Mü-dürü olarak görev yapıyorum. Evli-yim -annemin duası sanırım- bana çok benzeyen Nur Melek adında bir kızım var.

STK çalışmalarına aktif olarak de-vam etmeye gayret ediyorum. Zira gençlikle ilgili kılcal damarlar, STK çalışmalarından oluşmakta. Bu alanda çalışan birkaç derne-ğin yönetim kurulundayım. Yine çok profesyonel olmasa da, bir-kaç dergide ilk önce ekonomiyle başlayıp sonradan biraz evrilen bir yazarlık maceram var. Yazmak beni canlı tutuyor. Yayımlanmış kitaplarım var, birçoğu ders kitabı mahiyetinde ama birkaç deneme çalışması da yaptım. Mümkün mertebe vakit bulursam, gençlere hitap eden dergilerde düzenli yaz-

GENÇLİK, EN

ÖNEMLİ KAYNAĞIMIZ

6 yıllık gencecik bir bakanlık, genç-lerle aktif şekilde çalışarak onların hem bugününü, hem de yarınını daha sağlıklı ve güzel yapmak için uğraşıyor. Yüzümüzü Gençlik ve Spor Bakanlığının Gençlik Hizmet-leri Genel Müdürlüğüne çevirerek, yaptıkları çalışmaları tebessümle dinledik. Gençlik Hizmetleri Ge-nel Müdürü Emre Topoğlu, yaşının ve daha önce yapmış olduğu aka-demisyenliğin dinamizmiyle ama hepsinden daha önemlisi kendi deyimiyle on numara bir ekip sa-yesinde başarılı bir çalışma yürü-tüyor. Genel müdürlüğünün kıy-metli projelerini anlatırken gözleri ışıldayan Sayın Topoğlu, “Gençler yarınımızdır” önermesini kabul et-medi ve “Gençler bugünümüzdür” dedi. Kendisiyle gerçekleştirmiş olduğumuz keyifli sohbeti, siz de-ğerli okuyucularımıza sunuyoruz:

Emre TOPOĞLUGençlik Hizmetleri Genel Müdürü

26

Page 27: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

maya çalışıyorum. Bence dergiler, yazılar, onlara ulaşmak adına çok güzel bir mecra…

Bu arada belirtmeden edemeye-ceğim, Gaziantepliyim. Uzun za-mandır aile ziyareti gibi sebepler için gidemiyorum belki ama Ga-ziantep gönül dünyamda özlemini hep hissettiğim bir şehir. Kültürü ve tarihiyle bambaşka bir yer. Ancak en önemlisi “Gazi” ünvanı almış, vatan sevdalısı bir şehir. Bir de Gaziantep’in yemekleri çok güzel tabii… Malumunuz, Dünyada şe-hir adıyla anılan tek mutfaktır. Son olarak, unutmadan tam bir İstan-bul -hatta net lokasyon olsun- tam bir Üsküdar aşığıyım. Orada kendi-mi dünyanın merkezinde gibi his-sediyorum.

Emre Bey, Bakanlığa 29 yaşında bakan müşaviri olarak gelmiş-siniz, şimdi 35 yaşındasınız ve Genel Müdürsünüz, bunlar çok ciddi başarılar. Genç yaşta böy-le başarı elde edebilmenizi sağ-layan nedir sizce?

Ben bu konuda çok samimi bir şey söylemek istiyorum; insan ne-rede olursa olsun, hangi işi yapar-sa yapsın en iyi şekilde yapmalı. Eminim ki bu işi benden daha iyi

yapabilecek, benden daha akıllı ve kararlı milyonlarca insan var-dır. Bu tarz görevler biraz kader işi. Bu bizim sınavımız ve benim sınavımı (işimi) hakkıyla, en iyi şe-kilde yaparak vermem gerekiyor. Hayat, insana farklı kapılar açıyor. Akademisyen olmak hayali ile yola çıktım ve bu hayalim hamdolsun nasip oldu. Yaklaşık 2-2,5 yıl kadar akademisyenlik yapma fırsatım oldu. Çok da keyifliydi ama ne-tice itibari ile hayat sizi bir tarafa doğru yönlendiriyor. Şu an bura-dayım ve burada olmaktan dolayı çok mutluyum. Ama o mutlulukla beraber bir tedirginlik de yaşıyo-rum. Bu tarz görevler hakikaten çok ciddi sorumluluklar, dünyada ve hatta ülkemizde gençlikle ilgili yaşanan sıkıntılar var. Hem kendi adıma, hem de bütün çalışma ar-kadaşlarım adına söylüyorum; biz bir gençten bile sorumlu olduğu-muzu düşünüyoruz. 81 ilde Gençlik Merkezleri vasıtası ile gençlerimizle buluşuyoruz. Gençlik Merkezinin önünden geçen ve bizim her-hangi bir gerekçeyle dokunama-dığımız bir gençten bile mesulüz, bunun sorumluluğu ve ağırlığı ger-çekten insanı tedirgin ediyor. Sına-vımızı en iyi şekilde vermek adına; hem kalben mutmain olmamız ve hem de yaptığımız işin neticesin-

de bir hayra vesile olmamız ge-rekiyor. Biliyoruz ki gençlik, sadece bizim ülkemizin değil, dünyanın ih-tiyaç duyduğu en önemli kaynak. Bizler “genç nüfusa sahibiz” diyoruz ve gençliğimizle hep övünüyoruz ama bu konuya dair somut adım-lar da atmalıyız. “Gençler gelece-ğimiz” şeklinde beylik laflar vardır, aslında bunu söylemek bence işi ötelemektir. Tam tersi, “gençler bugünümüz” diye işe başlamamız lazım. Biraz dertli olduğum kısım ise, biz hep teşhis makamındayız; “gençler şöyle, gençler böyle” diyoruz ama tedavi noktasında daha fazla şey yapmamız gereki-yor. Yani artık teşhis dönemi bitti te-davi dönemine geçtik. Belki de at-ladığımız en mühim husus, gençlik dediğimiz kavram durağan bir şey değil. Biz gençliğin sorunları ile uğraşırken, o insanlar olgunluğa doğru gidiyorlar; arkadan başka bir kitle geliyor ve biz bunları kaçı-rıyoruz, sonra hadi tekrar dönüyo-ruz başa. Bu sebeple artık tedavi merkezli çalışmalar yapmamız lazım. Gençliği tam merkeze oturt-mak ve dilini anlamak lazım… Bel-ki de o yüzden, nispeten yaş ara-lığı yakın olan insanlar biraz daha nitelikli iletişim kurabiliyorlar. Empati yapılabiliyor çünkü. Hâsılı, işinizi se-verek yapmanız lazım, zira severek

27

Page 28: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

yapıldığında başarıyı da elde ede-biliyorsunuz. Son olarak bir de ekip çalışması çok önemli, şunu açıkça ifade etmek isterim; eğer yaptığı-mız işte gerçekten bir başarı var ise; bu on numara bir ekiple çalışı-yor olmamızdandır. Ekip konusun-da oldukça kısmetliyim sanırım.

Biraz da genel müdürlüğünüz-den bahsedecek olursak? Genç-lik Hizmetleri Genel Müdürlüğü ne yapar?

Gençlik Hizmetleri Genel Müdür-lüğü, gençlikle ilgili her şeyi yapar. Bir anlamda gençlikle ilgili bakan-lığımızın taşradaki iletişim noktası-yız diyebilirim; özellikle 81 ilde şu anda sayıları 280’i bulan ve her geçen gün sayıları artan gençlik merkezlerimiz var. Gençlik mer-kezleri, gençlerin serbest zaman-larını değerlendirebileceği yerler olarak görülüyor ama aslında bunun biraz daha ötesindeler. Şu an çok kıymet verdiğimiz “Genç-lik Merkezleri Akademisi” diye ad-landırdığımız ve 6 farklı atölyeden oluşan nitelikli bir çalışmamız var. Gençlerimiz zaten okullarımızda sınıf ortamında yeterince ders alı-yorlar. Bu elbette olacak ama biz gençlerimize gençlik merkezleri-miz vasıtasıyla bu ortamın dışında da bir şeyler vermek istiyoruz. Yani dini ilimlerden, inovasyona, kişisel gelişimden sosyal bilimlere ve spo-ra kadar çok geniş bir yelpazede çalışmalar yürütülmekte.

Şu an 81 ilde devam eden ve %100 yerli ve milli bir yazılımla yü-rüttüğümüz “Kod Adı 2023” proje-mizi hayata geçirdik. %100 yerli ve milli diyorum zira dünyada bu bağlamda sadece iki örnek var, biri İsrail menşeli, biri de bizim ya-zılımımız. Bu projede, gençlerimize kodlama, algoritma, mobil uygu-lama geliştirme, robotik ve elektro-nik, oyun ve animasyon geliştirme, 3 boyutlu çizim ve yazıcı eğitimleri ile web yazılımı üretebilmelerine dair imkânlar sağlıyoruz. Vakit bul-dukça, illerimizi ziyaret etmeye çalışıyoruz; oradaki çalışmaları yakından görmek, rehberlik ede-bilmek ve yanlarında olduğumuzu hissettirmek adına tüm ekibimizle bol bol sahada olmaya çalışıyo-ruz. Mesela şu an Edirne, Antalya, Ankara, İstanbul, Trabzon, Gazi-antep, Şırnak, Hakkari hatta Cizre, Yüksekova gibi ilçelerimizde dahi, yani 81 ilimizde gençler bilgisa-yarların başına oturmuş ve kendi okullarının web sitelerini yapıyorlar; belki okullarında akıllı tahta yok, belki çok iptidai koşullar içindeler (Allah’ın izniyle bütün imkânlar çok arttı ama daha net anlaşılsın diye bu örneği veriyorum), ama karde-şimiz okuluna web sitesi yapmış. Bu bizim için çok önemli.

Faaliyetlerimizi şöyle görüyoruz: Biz bir restoran gibiyiz. Şöyle ki, aç gelen bir kişi tok çıkmalı bizim mekânımızdan ama bunu yapar-ken ona bol çeşitli bir alakart menü de sunuyoruz ve fakat standart

olarak adeta bir tabldot menü gibi kişinin temel ihtiyacını karşılayabi-lecek ölçüde net faaliyetleri de veriyoruz. İnovasyon atölyesinden tutun, kişisel gelişimine, el sanat-larından, müziğe, tiyatroya, şiire, dramaya, dini ilimlere ve yakın ta-rihe kadar çok geniş bir yelpazede çalışmalarımız mevcut. Mesela çok ilgi gören dil atölyemizde, Os-manlıca, Arapça, İngilizce, Rusça, Almanca, ne ararsanız var… Daha çok konuşma kulüpleri gibi faaliyet gösteriyorlar. Bunun dışında yü-rüttüğümüz başka faaliyetler de oluyor; mesela “kitap okuma hal-kalarımız” var. Yine bakanlığımızın belirleyip dağıtımını yaptığı ve yaş gruplarına göre seçtiğimiz kitap listelerimiz var; bu listelerle genç-lerimizle okuma halkaları oluşturu-yoruz. Gençlere önce bu kitapları veriyoruz, onlar okuyorlar sonra buluşuyorlar ve kritiğini yapıyorlar. Hem okumaları gereken kitapları okumuş oluyorlar, hem de o kitap üzerindeki fikirlerini tartışma imkânı buluyorlar. Hâlihazırda 40 bin gen-cimiz bu halkalardan yararlanı-yor ve bu rakam her geçen gün artıyor. Bunları yaparken “Güncel Okumalar ve Yazar Buluşmaları” adı altında gençlerimize bazı sürp-rizlerimiz de oluyor; yazarlarımızla gençlerimizi buluşturmaya çalı-şıyoruz. Gençlik merkezlerimizde has oda diye tabir ettiğimiz oda-larımız var; tamamen yörenin kül-türel özgüleriyle donanmış yerler, orada gençlerimizle birçok etkin-likler yapmaktayız. Bunun dışında

“Gençlerimize gençlik merkezlerimiz vasıtasıyla bu ortamın dışında da bir şeyler vermek istiyoruz”

Page 29: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

geniş katılımlı salon programları-mız da olmakta. Ancak has oda buluşmaları biraz daha önemli bizim için, zira göz göze, diz dize iletişimin çok daha faydalı olduğu-nu düşünenlerdeniz. Amacımız bir şuur oluşturabilmek…

“Merkezim Her Yerde” diyoruz. Gençlik merkezlerimizin sayıları gün geçtikçe artıyor ama bazen ilçe-lerde, köylerde gençlerimize ulaş-makta zorluk çekebiliyoruz; bunun için “Merkezim Her Yerde” dedik ve onlar bize gelemiyorsa biz onlara gideriz dedik. Liderlerimiz bütün ekipmanlarını alıp araca biniyorlar ve uzak bir ilçeye, mahalleye veya bir köye giderek, orada alanı ku-ruyorlar; içinde oyunlardan tutun, çeşitli spor faaliyetlerinden gönül-lülük faaliyetlerine kadar her şey var. Ayrıca Proje ve Koordinasyon Genel Müdürlüğümüz ile birlikte hayata geçirdiğimiz “Mobil Genç-lik Merkezlerimiz” var. Tam bu nok-tada bahsetmem gereken başka bir proje; “Gençlerin İyilik Ağacı”, burada da tamamen gönüllü-lük faaliyetleri yapıyoruz. Gençler, farklı alanlarda gönüllülük faaliyeti yapıyorlar. Kan bağışından, okul boyamaya, hastane ziyaretlerine ve özel etkinliklere kadar her yer-deler… Burada temel amacımız, o birlikteliği sağlayabilmek, paylaş-mayı öğrenebilmek ve öğretebil-mek. Bunlar çok kıymetli değerler. Bunu kaybedersek, inanın her şeyi kaybederiz. Gönüllü gençlerimiz, üniversite öğrencilerimiz var. Üni-

versitelerle bağımızı kuran gençle-rimiz bunlar. Yine ortaokul ve liseler-le bağımız olan okul temsilcilerimiz var. Bu öylesine önemli ki, şu an 25 bin civarında okul temsilcimiz var. Oralardaki kılcal damarlarımız, canlarımız onlar… Şimdi her sınıfta temsilciler üzerinde çalışıyoruz.

Bu temsilcilerimiz ile toplanıyoruz ve “Gençlik merkezlerinde faali-yetleri nasıl daha geniş kitlelere yayabiliriz? Ne yapabiliriz?” gibi hususlarda istişare ediyoruz. Yine Kulüplerimiz var, gençlerimizin ilgi alanları doğrultusunda oluşturduk-ları bu kulüplere destek veriyoruz; yapacakları etkinlerde yanlarında oluyoruz. Gastronomi kulübünden tutun, tarım, tarih, inovasyon, sine-ma, tiyatro, kitap, proje, gönüllülük kulübüne kadar ne ararsanız var. Yeter ki talep edilsin…

Genel müdürlüğümüz bünyesinde yine gençlik merkezlerimiz kadar önem verdiğimiz bir diğer konu da gençlik kamplarımız; hâlihazırda ülke genelinde 36 adet gençlik kampımız var.

Kamplarımızda da, tıpkı gençlik merkezlerimizde olduğu gibi görev yapan çok fedakâr gençlerimiz var; liderlerimiz, bu işe kendini vak-fetmiş insanlar. Onları da yani hem gençlik merkezi ve hem de kamp liderlerimizi burada anmadan ge-çemeyeceğim.Kampta, eğitimler, aktiviteler yani her şey ücretsiz. Akşam program-

larında, gençlerin aralarında gör-mek isteyecekleri alanında uzman kişileri konuk ediyoruz ve ateş ba-şında beraber sohbet ediyorlar. Bu etkinliklerin dışında, kısa kısa eğitim başlıklarımız da oluyor. Mesela, 15-20 dakikalık, “empati istasyo-numuz” var. Yine “Maneviyat istas-yonumuz” var; burada çok temel bilgilerden bahsediyoruz. Gençler, yanlış kaynaklardan, yanlış bilgiler öğrenmesin istiyoruz. Bu çalışma-mızı Diyanet İşleri Başkanlığımızla beraber yürütmekteyiz.

Tarih ve kültür geziler yapıyoruz. Gençlerimiz kamplarımızın bulun-duğu ilin tarihi ve kültürel dokusuyla tanışma imkânı buluyorlar.

Burada önemli bir hususu da belirt-mek isterim, gençlerin kalacakları odaları biz ayarlıyoruz. Bazı illerden birbirini tanıyan birkaç genç gele-biliyor, onları aynı odaya vermiyo-ruz. Bu bizim için önemli zira basit bir örnek olsun diye söylüyorum. Doğu’dan bir kardeşimizi, Batı’dan bir kardeşimizle yan yana vermeye çalışıyoruz. 7 gün boyunca tanışan gençlerin iletişimi yıllarca devam edebiliyor. Hatta sloganımızda bunu net olarak anlatıyor sanırım; “Bir Kardeşlik İklimi”…

Hayatında o güne kadar hiç şehir dışında çıkmamış bir genç düşü-nelim, belki o kamptan sonra da bir daha hiç çıkamayacak; imkânı olamayabilir. Bu kampın onun için ne kadar kıymetli olduğunu sanırım

Page 30: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

anlatmama gerek kalmadı. Me-sela “Ben hayatımda hiç 3 çeşit yemek yemedim” diyenler oluyor. Bu anlatılabilecek bir durum değil gerçekten…

Burada teknoloji ile de bağlarını mümkün mertebe azaltmış oluyor-lar ve inanın hiç şikâyetçi olmuyor-lar. Zira buna çok vakitleri kalmıyor sürekli farklı etkinlikler ile meşguller. Yani bir slogan daha atalım; “Sos-yal medyadan sosyal meydana” inmiş oluyorlar.

Yine temalı kamplarımız da olu-yor. Mesela siyer kampı, rama-zan kampı, engelsiz kamp, üstün zekâlılar kampı, inovasyon kampı, kariyer kampı, tarih, sinema, milli irade kampları düzenledik. Bir de bu yıl KKTC’den 5264 gencimizi Çanakkale’de ağırladık, kendi kül-türleri ve tarihleri ile buluşturduk, çok özel anlar yaşadık.

Kamp sonrasında bu gençlerimizle faaliyetlere gençlik merkezlerimiz-de devam ettirmeye çalışıyoruz.

Ayrıca ”Gençlik Haftası” etkinlikleri de, genel müdürlüğümüz üzerin-den ilerliyor. Bu haftayı bir festival

havasına dönüştürmek istedik. 81 ildeki tüm gençlik merkezlerimizi bir araya getirdiğimiz, yapılan ça-lışma ve projelerin tanıtıldığı, gele-nekselleşen “Gençlik Merkezi Gün-leri” adı altında adeta bir panayırı andıran 3 gün geçiriyoruz beraber. İnsanlar hem bu çalışmaları tanı-yor, hem kaynaşmayı sağlıyoruz. Yine gençler arası Kültür ve Sanat (Tiyatro, Şiir ve Türk müziği) yarış-maları düzenliyoruz. Gençler uzun bir serüvende; önce kendi genç-lik merkezlerinde yarışıyorlar, sonra başarılı olanlar ile bölge finalleri ve nihayet 15-19 Mayıs gençlik haf-tasında büyük finali burada yapı-yoruz. İnanın, gençlerin müthiş bir ilgisi var bu yarışmalara. Bu yıl bilgi yarışmalarını da ekliyoruz inşallah bu çalışmalara. Ayrıca gençlik haftamızda gençlerimizi temsi-len her ilden ve KKTC’den tem-silci gençler seçiyoruz (her ilden 1 erkek, 1 bayan kardeşimiz) ve devlet büyüklerimizle (Sn. Cumhur-başkanımızla, TBMM Başkanımız, Başbakanımız ve Bakanımızla) bir araya getiriyoruz; Gençlik hafta-mız, inanın dolu dolu geçiyor. Yine her yıl düzenlediğimiz “Gençler-den Ecdada Mektup” yarışmamız var. Geçtiğimiz yıllarda Çanakkale

için yapmıştık bu yıl da 15 Temmuz anısına yaptık ve inanın gençler-den 500 bine yakın mektup geldi. “Gençlik Şühedanın İzinde” diyerek 30 Ağustos Zafer Bayramı, Sarıka-mış Şehitlerini Anma Etkinlikleri, 57. Alay Vefa Yürüyüşü ve Malazgirt ile alakalı faaliyetlerimizi de genç-lerimizle birlikte yapıyoruz. Ayrıca genel müdürlüğümüz bünyesin-de gençlerin çok ilgisini çeken gençlik değişimleri var; bir daire başkanlığımız özel olarak bu konu-da çalışmalar yürütmekte ve yurt dışındaki farklı gençlik merkezleri arasında değişimler yapmaktalar. Birçok gençlik merkezimiz, farklı ülkelerde bu alanda çalışan kişi-leri hem misafir ediyorlar, hem de kendileri misafir oluyorlar. Japonya, Çin, Almanya, Fas, Tunus ve Bos-na en son yapılanlar; bu çalışmayı Afrika ile bir kaç defa yaptık; çok geniş bir yelpaze. Onun dışında, bizim kendimizin düzenlediği yurt dışı programlarımız var. Gençlik merkezlerimizin faaliyetlerinde ön plana çıkan gençlerimiz var, onla-rı teşvik amaçlı bu projelere dâhil ediyoruz. “Gençlerin Öze Yolcu-luğu; Özbekistan”, “İrfan Yolunda 3 şehir; Mekke, Medine, Kudüs”, “İlimle Yükselen Medeniyete Yolcu-

“Merkezimiz Her Yerde”

30

Page 31: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

luk; Endülüs”, onun dışında Bosna ve Azerbaycan programlarımız da var. Bunlar git gide artıyor. Ger-çekten çok keyifli projeler bunlar... Genel müdürlüğümüzde faaliyet göstere 6 daire başkanlığımız var; temel olarak gençlik merkezleri, gençlik kampları, etkinlikler ve sos-yal faaliyetler, gençlik değişimleri ve sivil toplum kuruluşları ile ilişkiler ile alakalı çalışmalar yürütmekte-yiz.

Ancak burada bir hususu da belirt-mem gerekir; Bakanlığımızın diğer birimlerinde de gençliğimiz adına çok kıymetli çalışmalar var. “Genç-lik Projeleri Destek Programı”mız var mesela, gençler ya da gençlik alanında çalışan STK’larımız proje fikirlerini sunuyorlar ve bunlara 50 bin ile 250 bin TL arasında destek sağlıyoruz. Proje ve Koordinasyon Genel Müdürlüğümüzce belli dö-nemlerde çağrılara çıkılıyor ve belirlenen alanlarda başvurular alınıyor. Müthiş bir sinerji var; sa-dece bu işi yapan bir birim var Bakanlığımızda. Yine Spor Genel Müdürlüğümüzün, Kredi ve Yurt-lar Kurumumuzun ve Eğitim Kültür Araştırma Genel Müdürlüğümüzün de çok değerli çalışmaları var.

Peki, tüm bu faaliyetleri yapmak-taki amaç nedir sizce?

Öncelikle bizim bir hedefimiz, bir

hayalimiz var; vatanına, milletine, bayrağına aşık, ümmetin derdi ile dertlenebilen bir nesil… Yani gencimizin bir davası olsun istiyo-ruz. Bizim hayalimiz bu ve bunu yaparken örnekler de veriyoruz. Ülkemiz tarih boyunca çok zor sı-navları çok başarılı bir şekilde ver-di. Bugün de zor sınavlar veriyor. Bu ülkeyle ilgili tarih boyunca hep birilerinin planları oldu; bunu genç kardeşlerimizin de bilmesi lazım. Ülkemizde sayıları 4 milyonu bu-lan Suriyeli kardeşimiz var. Kendi adıma empati yapıyorum; mem-leketim Gaziantep çok eskiden Halep’in kazası gibiydi; orası ile bizim coğrafyamız çok yakın. Yani yemek kültürlerinden tutun da ya-şam tarzlarına ve hatta insanların simaları bile çok benzer. Bir insan doğduğu, büyüdüğü; ailesinin, ar-kadaşlarının yanında olduğu yeri bırakmak ister mi? Sadece binala-rı değil, sevdiklerini de bırakıp hiç bilmediği bir yere gitmeyi kimse istemez. Biz, devletimiz var olsun, onlara kucağımızı açarak dünya-nın yapamadığını yaptık ama yine de içlerinde bir burukluk muhakkak vardır. Düşünüyorum da şu an ya-şadığım yeri bırakıp dünyanın en güzel yerine bile gitsem içim hep buruk kalacaktır. İşte “vatan” de-diğimiz şey bu sebepten dolayı çok önemli; toprak sadece toprak değilmiş onlara bakınca anlıyoruz. Sokaklarda vatan şarkıları dinlerken

ağlayan insanları görmüşsünüz-dür; onun ne kadar kıymetli oldu-ğunu Suriyeli kardeşlerimize bakın-ca anlıyoruz. Bunu 15 Temmuz’da da gördük. Gençlerimiz muazzam bir sınav verdi, sokaklara çıktı, va-tanına, milletine, bayrağına sahip çıktı.

Unutmayalım: Dünyada iyiyle kö-tünün savaşı hiç bitmeyecek. Ve yine unutmayalım bu ülkede güzel yürekli insanlar da hiçbir zaman bitmeyecek zira bizim milletimi-zin mayasında var bu. Bugün bu sıkıntıları yaşayacağız, belki yarın başka bir şeyle saldıracaklar. Bu ol-mazsa olmaz, mutlak surette onu hissedebilmemiz lazım. O gece, toplumun her kesiminin birlikte ola-bildiğini, özellikle gençlerin nasıl bir araya geldiğini hep beraber mü-şahede ettik. Çok geniş bir coğ-rafyamız, geçmişe baktığımızda çok çok geniş bir kültürümüz ve gurur duyacağımız bir tarihimiz var. Ülkemizde her açıdan farklı görüşlere, farklı yaşayışlara sahip insanlar olabilir ama bizi bir arada tutacak ortak paydalarda buluş-mak zorundayız; başka çaremiz yok. Bunu daha önce yapmışız, yine yapacağız. Birbirimizi sev-meliyiz, tahammül edebilmeliyiz. Birbirimizin alanına girmemeliyiz, her şeyden önce saygı duymalıyız; işte biz ekip olarak gençlik mer-kezlerimizde ve kamplarımızda

İşaret Dili/Mardin

31

Page 32: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

gençlerimizle birlikte bunu amaç-lıyoruz. Basitçe örnekleyecek olur-sak; bir odada kayıt stüdyolarımız, baterilerimiz, elektrogitarlarımız var ve gelen gençlerimiz orada kayıt yapıyor. Diğer odada başka bir gencimiz, dini ilimler atölyesin-de “islamofobi” ile ilgili araştırma yapabiliyor, düzenli olarak sabah namazı buluşmalarında bir araya geliyorlar. Yan tarafta tarihle alakalı çalışma devam ederken, başka bir odada da el sanatları çalışması var. Drama eğitimi alan, bilgisa-yarla kodlama yapan gençler var. Farklı kültürlerden gelen gençle-rimiz, orada beraber yaşamayı öğrenebiliyorlar. Karşımızdaki insa-na bakarken, onun iyi taraflarına odaklanmamız lazım. İstersek her kişide milyonlarca eksik bulabiliriz, ben sizde ve elbette siz de ben-de bulabilirsiniz; bu bakış açımızla doğru orantılı. Ama tam tersiyle, iyi tarafıyla bakmaya çalışırsanız da muhteşem bir tablo çıkar ortaya; biz bunu amaçlıyoruz.

Bizim bir davamız var çok şükür ama bunu canlı tutmamız lazım. Devlette devamlılık esastır; biz bu gün buradayız yarın olmayız, baş-ka arkadaşlarımız olur. Devlet iyi olanı yapmaya çalışıyor ama kar-şısında hep kötüler olacak. Mesela bağımlılık konusu; Bu konuda ciddi mücadele lazım! İşte bu kararlılıkla bağımlılıkla mücadele hususunda Bakanlığımız bünyesinde bir komis-yon kuruldu. Biz de bu işin bir ucun-

dan tutmaya gayret ediyoruz. Zira Bakanlığımızın tüm faaliyetleri aslında önleyici faaliyetler kapsa-mında değerlendirilebilir. Spor ise bu işin belki de en önemli ayağıdır. Başta Sayın Bakanımız olmak üzere bu konu Bakanlığımızın en önemli gündem maddelerinin başında yer alıyor.

Tam bu noktada bir hususun da altını çizmek isterim: Gençlere ve spora çok kıymet veren bir Cum-hurbaşkanımız var, bu gençlik için muazzam bir fırsat. Bunu fırsata çe-virmek bizim elimizde.

İşte bu bağlamda gençlerle ça-lışırken, onlara dokunan herkesle birliktelik yapmaya gayret ediyo-ruz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakan-lığımız, Milli Eğitim Bakanlığı, İş-Kur, KOSGEB, Diyanet İşleri Başkanlığı, AFAD, Kızılay, Kültür ve Turizm Ba-kanlığı gibi birçok kurumla bera-ber ortak çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmalarımızın bir ayağını da aile oluşturuyor. Bunu uzun vadeli dü-şünelim; bugünün gençleri, yarının yetişkinleri. O sebeple hem bu-günlerimiz ve hem de yarınlarımız için yatırım yapıyoruz aslında ve en büyük yatırım şüphesiz gençlere yapılan yatırımdır.

Gençlerimizin aileleri ile de çalış-malar yapıyoruz; onların dilini ya-kalamak, gençlerle daha yakın iliş-ki kurabilmek, empati yapabilmek adına da bir şeyler yapalım istedik.

Her kuşak, kendinden sonraki ku-şağı “kaybedilmiş gençlik” olarak adlandırır. Teknoloji gelişiyor. Ya sen gençken sosyal medya yoktu ama bugün sosyal medya var ve gençler kullanıyor. Benim büyükle-rimin döneminde televizyon yoktu mesela… Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, bu kuşak farkı olayı da git gide farklılaşıyor. O sebeple çalış-malarımızda bu hususu önemle dikkate alıyoruz.

Ayrıca UNICEF’le yürüttüğümüz “Sosyal Uyum” projemiz var. UNICEF’le, 25 ilde bu projeyi yü-rütüyoruz. Özellikle Suriyeli nü-fusunun fazla olduğu yerlerde, sosyal uyumu sağlayabilmek adı-na yapıyoruz bu projeyi. Gençlik merkezlerimizde Türkçe eğitimleri veriyoruz. Onların yaşadıkları yere daha rahat adapte olabilmeleri adına, bilmeleri gereken her şeyi anlatmaya çalışıyoruz. Yaşadıkla-rı travmadan kurtulmaları adına, 25 ilde devam eden çalışmalar yapıyoruz. Bir de, AFAD’ın mev-cut sınır bölgelerinde kurdukları kamplarda gençlik merkezlerimiz var. Orada çadır ya da konteynır gençlik merkezleri açtık. Buralarda Milli Eğitim Bakanlığımızın eğitime yönelik faaliyetleri elbette var ama tamamen kamp ortamında yaşı-yorlar. Bir ziyaret esnasında bir ça-dıra misafir olduk. Ziyaret ettiğimiz aile, Suriye’de çok varlıklı bir aile ve buraya gelmek zorunda kalıyorlar, kampta yaşıyorlar. Çadırlarına gir-

NİJER

32

Page 33: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

diğimde gerçekten çok etkilen-dim, bir beyefendi bizi ağırladı; kızı Türkçe öğrenmiş, okullarımızda Türkçe öğretmenliği yapıyor. Evin hanımefendisi, çadırın içerden üst kısmına yapma bir çiçek koymuş. Hanımefendi, çadır bile olsa o evi süslemeye çalışmış; bu üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek bir hikâye. Çadırın önünde de, 2 uzun saksı boyutundaki toprak alanda içinde çiçek yetiştirmeye çalışı-yor; hayatla mücadelesini, yaşam enerjisini orada görebiliyorsunuz. Bir şeylere tutunmaya çalışıyor... O yüzden, onlar için yaptığımız bu projeler çok kıymetli. Buralar-da alan taraması yapıyoruz, ço-cukların durumlarını derleyip top-luyoruz, onlara yönelik faaliyetler yapmaya çalışıyoruz. Yine onların istihdamına yönelik faaliyetlerde bulunuyoruz. KOSGEB’le, TÜBİTAK’la yaptığımız girişimcilik eğitimleri var; gençlerimizin girişimcilik yönlerini ortaya çıkarmaya çalışıyor ve hibe desteği sağlıyoruz. Aynı çalışmayı Suriyeli kardeşlerimize de yapma-ya çalışıyoruz. Sosyal uyum proje-

sini, Suriyeli ve Türk gençlerimizle beraber yapıyoruz ki sosyal uyum sağlansın.

Gençlere biraz daha müsamaha göstermek lazım. Kendi gençliği-miz gibi bir gençlik hayal etmek maalesef doğru bir anlayış değil. Hz. Ali’nin (r.a.), “Çocuklarınızı ken-di zamanınıza göre değil, onla-rın zamanına göre yetiştirin” diye muhteşem bir sözü var. Bu, bizim kaçırdığımız bir şey. Onları, kendi gençliğimizi baz alarak yetiştirme-ye çalışıyoruz. Sayın Bakanımız spo-run içinden gelmiş biri, bu konuda çok tecrübeli. Daha önce Güreş Federasyonu Başkanlığı da yapmış ve enerjisi çok yüksek. En son ziya-ret ettiği kampımızda gençlerimiz-le bir araya geldi, inanın gençlerin yaptığı aktivitelerin tamamını yap-tı. Ben gittiğimde, tırmanma duva-rı gibi aktiviteleri yapmaya cesaret edemiyorum. Bakıyorum, hoşuma gidiyor ama cesaret edemiyo-rum ama Bakan Bey bu konuda gerçekten çok cesaretli. Bu, bizim için büyük bir avantaj. Burada, en

üstten en alta kadar çalışan herkes yaş ortalaması olarak genç ve di-namik. Bu, sistemi kırmak için iyi bir imkân; inşallah bu imkânları güzel değerlendirebiliriz.

Biz Genç Bürokrat dergisiyiz, siz de başarılı bir genç bürokratsınız; bürokrat adaylarımıza verebile-ceğiniz tavsiyeler var mı?

Estağfurullah diyerek başlayayım, muhtemelen herkes aynı tavsi-yeleri veriyordur, ben farklı bir şey söyleyeyim; Öncelikle bir hedef belirlemeleri gerekiyor. Ancak illa bürokrat olacaklar diye bir kaide yok. Ülkemizin girişimcilere de ih-tiyacı var, bu sebeple kendilerini hangi alanda daha yeterli görü-yorlarsa o alana odaklansınlar. Biz genelde üniversiteye başlıyor ve son sınıfa geldiğimizde hedef be-lirliyoruz; bence bunu biraz daha erken yapmak lazım, sonra geri dönüşü olmayan bir yola girebiliriz. Lise dönemlerinde, yavaş yavaş bu kararı belirlemek ve “Ne olmak istiyoruz biz?” diye düşünmek la-

“Çocuklarının Kendi Zamanınıza Göre DeğilOnların Zamanına Göre Yetiştirin”

Page 34: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

zım. Ama en mühimi ne olursak olalım, en iyisini yapalım. Bunu baz alarak hayatta ilerlemek lazım. Hayat her zaman her istediğini vermez insana… Biz isteyeceğiz,

şartları zorlayıp kapıları çalacağız, tevekkül edeceğiz ama netice itibariyle o kapı bize açılmadıysa, “Bu benim kaderim ve sınavım, benim bu sınavı en iyi şekilde ver-mem gerek.” diyebilmeliyiz. Bunu diyemezsek mutsuz oluruz; yaptı-ğımız işten de keyif almayız. Hani hep, “seveceğin bir işte çalış” deriz ya, hayat bir sınav ve her istediği-mizi her zaman elde edemeye-bileceğimizi de kabul etmemiz gerekli. Elbette bu bizi hedefleri-mizden vazgeçirmeyecek, aksine kamçılayacak ama sonuca rıza

göstermemize, bir anlamda mutlu olmamıza vesile olacak. Yani “keş-ke şöyle yapsaydım” demeyece-ğiz, “her şeyi yaptım ama nasip böyleymiş” diyebileceğiz. İşte kalp

huzuru tam olarak bu…

Her şey istemekle ve çalışmak-la doğru orantılı. Zira Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz çalışanın kar-şılığını alacağı teminatını veriyor bizlere. Elbette belli alanlara yat-kınlığınız vardır. Neyle ilgili alaka-mız varsa onunla ilgili çalışmalıyız; gayret sarf etmeliyiz. Gerçekten bir işi yapmak istiyorsak ve katkı sağ-layacağımıza inandıysak, o konu üzerinde çalışmaya başlayacağız. “En az 2 dil bilin, bilgisayarı çok iyi kullanın” gibi tavsiyeler vermeye-

ceğim, zira bunları kendimize yap-tığımız yatırımlar olarak görmeliyiz. Mutlak surette her alanda okumak lazım, ne olduğundan ziyade be-

nim için bu kısmı önemli… Bu, ana bir damarı beslediği gibi o kadar çok kılcal damarı da besliyor ki; mesela kelime dağarcığınızı ge-liştiriyor, daha çok düşünmenizi ve kurgu yapmanızı sağlıyor. Farklı fikir-ler ve pencereler açılıyor düşünce dünyanızda. Biliyorum ki çok tecrü-beli ve kıymetli büyüklerimiz bunları söylemişlerdir; onlar ne dediyse doğrudur.

Bürokrasinin, rutini devam ettirmek gibi bir hastalığı var; bundan kurtul-mamız lazım. Yeniliğe, yeni fikirlere

“Ne olursak olalım

34

Page 35: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

ihtiyacımız var. Bir genç sadece “olmak” istememeli, projeleri, fikir-leri de olmalı.

Bir de ne olursa olsun, müteva-zı olmayı ihmal etmesinler. İsmet Özel’in bu hususta güzel bir sözü var; “Allah (C.C), insanı iddiasın-dan vurur.” Gençlerimiz, bütün makamların geçici ancak gönül makamının ebedi olduğunu unut-masınlar.

Mutlaka imkânları varsa yurtdışını görsünler ama yurtdışı konusunda bizim genel algımızı kastetmiyo-rum. Yani yurtdışı deyince Avrupa aklınıza gelmesin. Ben ilk kez yurt-dışına çıktığımda bu yer muhakkak “Mekke” ve “Medine” olmalı de-miştim. İlk yurtdışına çıkışım oraya olsun diye de çok dua etmiştim ve Rabbim nasip etti. Sonrasın-da, belki takıntı düzeyinde olabilir ama “bir daha yurtdışına çıkışım Afrika olmalı” diye hayal kurdum ve bunu da çok istedim. İş gezisi için falan değil, gönüllülük faali-yeti yapmak istiyordum ve bu da hamdolsun nasip oldu. Aziz Mah-mud Hüdayi Vakfımız ile birlikte bir kurban organizasyonu ile başladı Afrika maceramız. Bu bağlamda kısa da olsa bahsetmek isterim müsaadelerinizle; benim için Nijer çok özel bir ülke, artık memleketim gibi, biliyorsunuz %99’u Müslüman ve dünyanın en fakir ülkelerinden biri. Şu an Türkiye’de okuyan Nijerli öğrenciler var, onlar beni ara ara ziyarete gelirler; onlar bana “Nijerli” diye takılır, ben de onlara “Antepli” diye takılıyorum. Öyle bir ilişkimiz var artık hepsiyle zira gönül bağı kurmuşuz bir kere. Suriye zaten be-nim için çok önemli bir yer, orayı da görme imkânım oldu (hatta sa-vaş döneminde de orada gözlem yapma şansı buldum). Ama şunu söyleyeyim: Afrika benim haya-tımda çok farklı bir penceredir. İlk gittiğimde inanamamış, “böyle bir ülke olamaz” demiştim. Yokların,

yoklukların ülkesi… Kesinlikle elekt-riğin olmadığı bir dünya düşünün; bir yapı, ev yok. Ağaç dallarıyla yaptıkları evler var. (Tabi kırsaldan bahsediyorum.) “Mil” (millet) diye yedikleri bir bitki var, bizim süpür-gelik bitkisine benzer bir şey. Ba-yanlar ağaç kütüğünü oymuşlar, topladıkları milleri orada eziyorlar, sonra Nijer nehrinin kahve, yeşi-limsi suyundan (sizin elinizi değe-meyeceğiniz kadar bulanık bir su) koyuyorlar içine. Onu ezerek böyle bir yiyecek, çorba kıvamında bir hale getiriyorlar. Sadece günde bir ya da iki öğün onu yiyorlar. Şaka yapmıyorum kırsaldan bahsediyo-rum. Kırsalda ilk kez et yiyen birini gördük mesela, midesi kaldırmadı çünkü alışık değil. Ve bir Nijerlinin söylediğini söyleyeceğim. Diyor ki “siz neredeydiniz?”. Bu işte tam manası ile bir sorumluluktur. Bugü-ne kadar neredeydiniz diyor. Allah razı olsun ülkemiz o kadar büyük bir devlet ki oralarda kurumlarımız var bizim. Ama o soru hepimizin üzerinde bir yük; ‘’neredeydiniz?’’ Çünkü dünya bizi bekliyor aslında. Ve gidemediğimiz yer bizim değil, bu çok önemli… Bakın orda ben farklı köylere gittim çokça. Şeker dağıtıyoruz çocuklara, alabilmek için böyle koşuyorlar üzerinize, ina-nın ellerimin yırtıldığını hatırlıyorum. Bir tane şekerden bahsediyorum ya şeker işte, niye böyle diye çok sorguladım. Sonra bizim TİKA’nın ilgilendiği bir köye gittik. Şeker da-ğıtacağız, yine işlerimizi bitirdik, ço-cuklar sıraya dizildiler ama tek sıra halindeler, şaşırdım. Çocuğa iki tane veriyorum “al diyorum” almı-yor, gidiyor. Dedim ki nedir nasıl bir düzendir bu, TİKA’da görevli karde-şimiz şu tarihi, cümleyi sarf etti; “biz bu köye sürekli gelip ilgilendiğimiz için bizim onları bırakmayacağı-mızı, sürekli geleceğimizi biliyorlar ama diğer gittiğiniz köylerde bir daha gelmeyeceğinizi biliyor o in-sanlar. Ve sizi bir kere yakaladılar, bir daha göremeyecekler…” Anla-

tabildim mi? Bu çok acı bir durum. Tamam, Avrupa’yı da görelim el-bette ama önce buralar, mazlum coğrafyalar... Medeniyet diyoruz ya hani muhteşem binalar, gök-delenler falan filan, eyvallah ama buraları görüp şükretmeyi öğren-memiz lazım. Bu arada Türkiye, eski Türkiye değil. Artık ülkemizin de Avrupa ülkelerinden kalır yanı yok, bunu da belirtmeden edemeye-ceğim.

Afrika’ya tekrar gelirsek; benim kal-dığım yerde, bunu da anlatayım bu da güzel bir hikâye; Iguana dolu her taraf. Yattığım yerde de çok vardı ve alışmıştım artık. Tam girdim böyle kapıya çıkacağım Iguana ve akrep gördüm birisi de tam benim ayakkabımın yanında dolanıyor. Sabah gittiğimde aklım-da kalmış artık nasıl yazdıysam ka-fama, ayakkabımı gayri ihtiyari ters çevirme ihtiyacı duydum. Bu aynı zamanda Peygamber Efendimizin (SAV) sünnetidir. Sonra anladım ki her sünnetin bir manası varmış ve her şeyden bir ders çıkarabiliyor-muş. Afrika çok güzel bir deneyim. Mutlaka bir Afrika yapsınlar, yurtdışı yapsınlar. Bence bu çok önemli, bildiğiniz ufku değiştiriyor çünkü. Yani hayata bakışınızı değiştirebilir. Bence gençlerimiz fırsat bulurlarsa ki birçok imkân var aslında istedik-leri yerlere gidebilirler. Diyanet Vak-fımızdan tutunda diğer birçok STK sair zamanlarda bu tarz çalışma-lar yürütüyorlar. Buna ilk nereden başlayabiliriz peki, birinci aşaması gençlik merkezi faaliyetleri yani “iyilik ağacı” projemizden… Zira gönüllülük faaliyetleri bizde bolca var…

Son olarak lütfen bol bol okusunlar ve hatta yazmaya çalışsınlar. Zira yazmak, kendilerini de hayrete dü-şürecek bir gelişime vesile olacak-tır. Denemesi bedava…

en iyisini yapalım”

35

Page 36: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

BAŞBAKAN (Şimdiki Reisicumhur)

ve ÇEVRE BAKANINA AÇIK MEKTUP

36

Page 37: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Dünyanın modern kabul edilen ül-kelerinde ÇEVRE ve YABAN HAYATINI korumak için, Devlet, DOĞA ve AV KORUCULUĞU ismi altında, müs-takil bir güvenlik birimine sahiptir. Bu birim elemanları, özel kurslarla yetiştirilerek, çevre kirliliği ve yaban hayatı hakkında ve kanun tatbika-tında iyice bilgilendirildikten sonra, il ve ilçelerde görevlendirilmekte-dirler. Bizdeki ÇEVRE MÜHENDİSLE-Rİ gibi yetiştirilmiş elemanlardan teşekkül eden bir güvenlik birimi. Sanayi, akar sular, av sahaları, denizler vs. gibi alanlar her an bu elemanların gözetim ve denetimi altındadır. Cezaları kesindir. Polis ve jandarma talepleri halinde yar-dımcılarıdır. Mesuliyetleri sadece, çevre temizliği, doğa tahribatı ve yasa dışı av gibi denetleyip mani olacağı alanları ihtiva etmektedir.

Ülkemizdeki ÇEVRE MÜDÜRLÜKLERİ ayda bir yapabildikleri denetim-lerde, jandarma ve polis gibi, önleme veya men etme yetkileri yoktur. Hem araç gereç ve yeterli elemana sahip değildirler. Çevre müdürlükleri, petrol istasyonlarının tuvaletlerinin ve pis atıklarının bile derelere akıtılmasına mani ola-mamaktadırlar. Türkiye’de ÇEVRE KANUNU VAR FAKAT UYGULAYICI YOKTUR.

Kurulmasında çok büyük faydalar olan DOĞA VE AV KORUCULUĞU güvenlik gücü için gerekli kayna-ğın nasıl temin edileceğini, daha önce İÇ İŞLERİ KOMİSYONU başka-nına açıklamalı bir şekilde yazmış-tım. Eğer bu hizmet yapılabilirse, Türkiye’de işlenen CİNAYETLERİN %95’inin suç aleti olan YİVSİZ TÜ-FEKLERİN serbestçe kullanılmasına

da mani olunacaktır. Bu silahları halk nazarında tesirsiz göstermek için AV TÜFEĞİ ismi uydurulmuştur. Halbuki 50 metre mesafede, çok öldürücü ve isabet kaydedici silah-lardır. Pompalı, çifte, süper poze ve otomatik çeşitleri olan bu silahlar, bugünkü mevzuata göre, araba bagajında, dağda ve çobanların ellerinde serbestçe taşınmaktadır. BEŞ YILIK VERGİLERİ 28 TL dir. AVCI-LARIMIZ ise av için kullandıkları bu tüfeklere, Orman Bakanlığına ve Maliyeye, yılda VERGİ ve AVLANMA PUL bedeli için en az 2 YÜZ ELLİ TL olmak üzere BEŞ YILIK VERGİLERİ BİN 250 TL dir. Avcıların, derneklere de ödemek mecburiyetinde oldukları yıllık aidatlarıyla bu meblağ her yıl artmaktadır. Ancak kaçak avcıları denetleyecek olanlar (jandarma, ormancı, polis, öğretmen, adliye mensupları) Anadolu dağların-da ruhsatsız avlanabilmektedirler. Bütün bunlara mani olacak olan Üniversite mezunu ÇEVRE KORU-CULARIDIR KAÇAK AVCILIĞI ve yasak tüfek kullanımı teşvik eden bu günkü sis-tem sebebiyle, Türkiye genelinde mevcut 7 MİLYON YİVSİZ TÜFEKTEN sadece 125 bin adeti AVLANMA RUHSATLIDIR. Gerisi BULUNDURMA-DIR. Bulundurmacılar da maalesef dağlarda kaçak avlanmaktadırlar. Buna Avrupa ve Amerika’da asla izin verilmediği gibi cezası da çok ağırdır.

Çevre ve doğayla iç içe olan Avcılık Sporunun, ÇEVRE BAKANLI-ĞIYLA yakın ilgisi sebebiyle AV ve YİVSİZ TÜFEK mevzuatı, bu Bakan-lığımızca düzenlenmelidir. TÜFEK BULUNDURMA ruhsatlarının, çok ko-mik olan BEŞ YILDA 28 TL vergisini, YILDA 100 TL den, beş yıllık 5 Yüz TL ye çıkartıp, bu silahları taşımak men edilmelidir. Yivli tüfek bulun-durma ruhsatı ücreti beş yıllık 2 bin TL civarındadır. Yivli silahlardan vuruş bakımından daha isabetli ve tehlikeli olan yivsiz tüfeklerin bulun-durma ruhsat ücretleri çok komik rakamlardadır. Bunların vergileri, en az yukarıda verdiğim meblağa çıkarılmalıdır. Böylece AVCILARLA,

BULUNDURANLAR arasındaki ada-letsizlikte önlenmiş olacaktır. Mev-cut 7 milyon YİVSİZ TÜFEKTEN sade-ce 3 milyonu vergilendirilebilse, bu Devlete, yılda 3 yüz milyon TL gelir getirecektir. AVCILARIN ödediği 30 milyon TL civarındaki vergi ile bu rakam yılda 335 milyon TL yi bula-caktır.

5 bin ÇEVRE MÜHENDİSİNE, maaş-larıyla ve bütün araç gereçleriyle istihdam yaratacak olan bu uygu-lamaya geçmeliyiz. DOĞA ve AV KORUCULUĞU, KİŞİLERİ ve sektörleri çevre temizliğine ve kaçak avcıları da, ruhsatlı avcılığa teşvik ve icbar edeceğinden, devletin vergi geliri-ni çok arttıracaktır. Modern ülkeler doğayı korumak için kurdukları bu teşkilatlara çok geniş yetkiler ver-diler. Balık avcılığı bile ruhsatsız ya-pılamaz. Avlanma ruhsat vergileri Avrupa ve Amerika’da 3 bin dola-rın (Yıllık) üzerindedir. Bu ülkelerde, ruhsatsız avlanmanın ve ÇEVREYİ KİRLETİP TAHRİP etmenin cezası para ve hapis olarak çok yüksektir. Bizde de onlar gibi çevreyi kontrol sistemini kurarsak gelecek kuşak-lara temiz bir vatan bırakabiliriz. Yaylalarımız, akar sularımız, orman-larımız imdat bekliyor. Ayrıca YİVSİZ TÜFEK BULUNDURMA şartları ağırla-şınca memleket genelinde ASAYİ-ŞEDE katkıda bulunacaktır. İşlenen cinayetlerin %90’ı bu tüfeklerle yapılmaktadır. Jandarma ve po-lisle eşgüdümlü çalışacak olan bu EMNİYET BİRİMİNE acil ihtiyaç vardır.

ÇEVRE ve AVCI DERNEKLERİNİN des-teğiyle, Sayın BAŞBAKAN(Reisicumhur) ve İÇ İŞLERİ İLE ÇEVRE BAKANIMIZIN, silah lobileri engelini de aşarak, Milletimize büyük hizmet edecek-leri ümidindeyim.

NOT: Bu yazı 6 EKİM 2011 TARİHİN-DE Günebakış gazetesinde açık mektup olarak yayınlanmıştır. Ha-len hiçbir uygulama yoktur. Aciliye-ti olan bu meselenin bir an önce çareye kavuşturulması memle-ketimizin asayiş ve doğasına çok büyük hizmet olacağı kanaatiyle tekrar kamuoyunun ve devletlileri-mizin dikkatine sunulmaktadır.

İsmet HACISALİHOĞLUGazeteci/Yazar

Page 38: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Sayın Genel Müdürüm sizi bası-na yansıyan yönleriniz ile zaten biliyoruz, ancak bir de kendi dilinizden kendinizi anlatmanızı isteyebilir miyim?

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleş-me Bakanlığı, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğü olarak, Genç Bürokrat dergisine ve dergi nezdinde sizlere “Hoş geldiniz” diyorum.1965 Kırşehir doğumluyum. İlk, orta ve lise eği-timini Kırşehir ’de gördüm. Liseyi Kırşehir Endüstri Meslek Lisesinde okudum; elektrik bölümünü okul ikincisi olarak bitirdim. Üniversi-tede Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım. Böylece, teknik liseden hukuk fakültesine geçmiş oldum. Aslında endüstri

meslek lisesinde okurken de sosyal konulara,

ede-

biyata, şiire, romana ilgim vardı. Dolayısıyla hukuk fakültesini keyif-le okudum.

Bilinçli bir tercihti yani?

Tabii, bilinçli bir tercihti. Aslında edebiyat fakültesini daha çok is-tiyordum. Sınava girdiğim yıl, hu-kuk fakültesi daha yüksek puanla aldığı için bir üst sıraya yazmış-tım ama bir aşağıdaki tercihim çıksa da üzülmeyecektim. İkinci tercihim çıkmış olsa, belki de si-zinle şimdi Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinden mezun olmuş birisi görüşecek-ti. 1986 yılında hukuk fakültesini bitirdim ve aynı yıl yine orada asistan olarak göreve başladım. 2000 yılına kadar Ankara Üniversi-tesi Hukuk Fakültesinde araştırma görevliliği yaptıktan sonra, “Ar-tık bürokrasiye geçme zamanı”

diye düşündüm. 2000 yılında, 4502 sayılı kanun

ile dü-

zenleyici ve denetleyici kurum olarak, Telekomünikasyon üst kurumu kurulmuştu. Hukukçu ol-mam itibari nedeni ile Teleko-münikasyon üst kurumuna, hukuk müşaviri olarak başvurdum. 2000 yılında orada hukuk müşaviri ola-rak göreve başladım ve severek çalıştım. Kurumun ismi 2007 yılın-da bir kanun ile “Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu” olarak değişti. Kurum yetisi ile hukuki ve sektörel düzenlemeler yapan bir kurum olduğu için, oraya hukukçu ola-rak gerçekten önemli katkılarımı-zın olduğunu düşünüyorum. Çok değerli çalışma arkadaşlarım vardı. Çalışmalarımız bir şekilde öğrenilmiş olmalı ki, 2007 yılında Sayın Başbakanımız (o zaman Ulaştırma Bakanıydılar) bir hukuk-çu danışmana ihtiyaç duyunca Ulaştırma Bakanlığında Bakan Danışmanı olarak görevlendiril-dim. Sayın Başbakanımız ile or-tak çalıştığım yıllar, hayatımın en keyifli, kendimi en değerli hisset-

Türkiye’de en hızlı gelişen şeylerin içinde hiç şüphe yok ki ulaşım da var. Ulaşım derken sadece demir yolu ve kara yolundan bahsetmiyoruz elbette. Havacılık sektöründe bir dünya devi olma yönünde hızla ilerlerken, uzay teknolojileri alanında da önemli gelişmeler yaşanıyor. Dergimizin bu sayısında, ülkemizi geleceğe götürme vizyonuna sahip bir yere, Havacılık ve Uzay Tek-nolojileri Genel Müdürlüğüne konuk olduk. Randevu aldığımız andan başlayarak büyük bir ilgi ve samimiyetle bize kapılarını açan Sayın Cihan Kanlıgöz, inandıklarının arkasında durarak gayretle çalışan bir bürokrat. Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürü Cihan Kanlıgöz ile kurumu, yaptıklarını ve gelecek için planlanan projeleri konuştuk. İşte, bizler için bilgilendirici olan

bu sohbetten satırbaşları:

TÜRKİYE HAVACILIKTA

DÜNYA ÜLKELERİ ARASINDA

ÖRNEK GÖSTERİLENBİR SIÇRAMAYI

GERÇEKLEŞTİRDİ

Cihan KANLIGÖZHavacılık ve Uzay Teknolojileri

Genel Müdürü

38

Page 39: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

tiğim, ülkeme ve milletime mes-leğim ile ilgili katkılarımı en üst düzeyde verebildiğimi düşündü-ğüm yıllardır. İzmir Büyükşehir Be-lediyesi Başkan adaylığı için ayrıl-dığı 2013 yılı sonuna kadar Sayın Başbakanımız ile birlikte, onun hukuk danışmanı olarak büyük bir keyif ve zevkle çalıştık. O dö-nemde, yeteneğimin ve birikimi-min el verdiği ölçüde Sayın Baş-bakanımız ile Bakanlığımıza katkı verdik. O dönemde büyük oran-da Karayolu Kanunu ile ilgili 6001 sayılı kanun ile yeni bir çalışma başlatılmıştı, onun genel hukuki koordinası için görev aldım; çok keyifli bir işti. Karayolları Genel Müdürlüğündeki değerli hukukçu arkadaşlarımız ile birlikte çalıştım. İnternet ile ilgili 5651 sayılı kanu-nun da (yine Sayın Başbakanı-mızın o dönem talimatlarıyla) bakanlıktan da çok değerli ar-kadaşlarımızın katkıları ile birlikte çalıştık. 2011 yılında, daha önce Ulaştırma Bakanlığı olan bakanlı-ğımızın ismi “Ulaştırma, Habercilik Haberleşme Bakanlığı”na dönüş-tü. 2011 yılında bir kararname ile çeşitli bakanlıkların teşkilat

kanunları yeniden düzenlendi. Bizim bakanlığımızın organizas-yonu amaçlı bir kanun çalışması oldu. Çok değerli bürokratlarımız ve hukukçularımız ile birlikte o çalışmanın da içinde yer aldım. PTT’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yollarının yeniden yapılandırması ile ilgili kanun çalışmalarında da vardım. Sa-yın Başkanımızın, Ulaştırma Ba-kanlığı döneminde yaptığı elle dokunur icraatlarının yanında; çift yollar, oto yollar, köprüler, tüneller, limanlar, hava meydan-ları, bayındırlık eserlerinin yanın-da son derece önemli hukuki dönüşümlerin de yapıldığı ça-lışmalar oldu. Karayolları Genel Müdürlüğü kanununun yeniden dönüşüme yazılması sayesinde, karayolları ile ilgili bakanlığın da eli rahatladı ve önü açıldı. Onun içinde köprüler de, otoyolları da var. Şimdi Bakanlık teşkilat yapısı, “Ulaştırma, Denizcilik ve Haber-leşme Bakanlığı” adıyla yeniden düzenlendi. Posta hizmetleri ile ilgili yeni bir kanunlaştırma yapıl-dı; liberalleşti. Daha önce devlet tekelinde olan bir konu, Sayın

Başbakanımızın aldığı büyük ini-siyatif ile özel sektöre de açıldı. Posta hizmetleri alanı, ciddi bir endüstri oluşturmaya başladı. Demiryolları, daha önce sadece devlet işletmeciliği tarafından yürütülen bir sektördü; sadece kamu yatırımları ile geliştirilmeye çalışılıyordu. Bugün ise demiryol-ları ile ilgili yapılan düzenlemeler ile sektör liberalleştirildi ve özel sektör de işin içine girdi. Türkiye gerçek anlamda liberal ekono-miye, hem Sayın Başbakanımı-zın, hem de birlikte çalıştığı Sayın Cumhurbaşkanımızın almış ol-dukları çok büyük bir inisiyatif ile geçmiş oldu. 2003 ve devamın-da Türkiye ekonomisinde, sektör-ler itibari ile gerçek anlamda bir liberalleşmeyi yakalamış olduk. Sayın Başbakanımızın bakanlığı döneminde yapılan icraatların hukuki alt yapısını oluşturan ya-sal dönüşüm çalışmalarında, büyük bir keyif ile yer aldım ve o konuda doğru işler yaptığımızı düşünüyorum. Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğü ile ilgili kısma geçelim: Ulaştırma Bakanlığı Teşkilat Kanunu, 2011

39

Page 40: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

yılında 655 sayılı kararname ile yeniden düzenlenirken bakan-lık teşkilat yapısının içine (Sayın Başbakanımızın talimatları ile) daha önce olmayan Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Mü-dürlüğü kuruldu. Bakanlığımız, daha önce ayrı bir müsteşarlık şeklinde yer alan Denizcilik Müs-teşarlığını da bünyesine katarak, Denizcilik Bakanlığını da oluştur-muş oldu. Bunun yanında Hava-cılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğünü de bir hizmet birimi olarak kurarak, Türkiye’de uzay teknolojilerinde çalışmak üzere yasal olarak o zamana kadar hiç bir hukuki kurumun sahip ol-madığı yetkiyi almış olduk. Sayın Binali Yıldırım’ın büyük vizyonu ile Türkiye’nin NASA’sını 2011 yılında kurduk. Biraz iddialı olabilir ama bu konularda bir iddianızın da olması lazım. Aslında bakanlığı-mız sadece Ulaştırma Denizcilik Haberleşme Bakanlığı değil; bi-zim bakanlığımız “Ulaştırma, De-nizcilik, Haberleşme, Havacılık ve Uzay Bakanlığı.” Bakanlığımızın bünyesinde, uzayla ilgili TÜRKSAT uydu işletmesi diye bir kuruluş var. Havacılık Genel Müdürlüğü

de, bakanlığımıza bağlıdır. Dev-let Hava Meydanları İşletmesi, bakanlığımızın bir kuruluşudur. Dolayısıyla biz “Ulaştırma, Deniz-cilik, Haberleşme, Havacılık ve Uzay Bakanlığı”yız. Fiilen 2012 yılı Ağustos ayında, Sayın Başbaka-nımızın (o zaman Ulaştırma Baka-nıydı) teveccühleri ile Genel Mü-dürlüğün bir numaralı personeli olarak atandım. 2012 yılı içerisin-de, havacılık ve uzay teknolojileri alanında Türkiye’ye ihtiyaç duy-duğu atılımları, gelişimleri sağ-lamak için Sayın Başbakanımızın önderliğinde çalışmaya başladık ve buralara geldik.

Genel Müdürüm doktora çalışmalarınız kapsamında Almanya’da da yaşamışsınız.

Doktora çalışmalarım sırasında Almanya’da bursla çalıştım. Ben doktora çalışmalarım kapsamın-da orada görevli olarak kaldım ve çalıştım.

Benim yabancı dilim Alman-caydı; İngilizce olsaydı, İngilizce konuşulan bir ülkeyi seçerdim. Al-manya, Türkiye’yle çok yakın ilişki-

leri olan ve çok sayıda vatanda-şımızın da gidip yerleştiği bir ülke. Dolayısıyla, vatandaşımızın da Almanya’ya karşı bir sempatisi ol-duğunu söylemek abartı olmaz. Bir de bizim Türk Hukukunun pek çok kaynağı Almancadır. Özellik-le Türk Medeni Kanunu, 1925’de İsviçre Medeni Kanunundan der-lenmiştir. Pek çok ceza hukuku-muzda da İtalyan etkisi vardır. Türk hukuk sisteminde İdare Hu-kuku da Fransız ekolünden etki-lenmiştir. Türk idari yapılanması da öyle... Medeni hukuk, borçlar hukuku, ticaret hukuku ise Alman ekolünden etkilenmiştir. Hukuk literatürünü genel olarak değer-lendirdiğimizde, Alman diliyle daha kolay çalışılabilen bir alan. Ben de Almancamı geliştirmeye çalışmıştım ve Alman hukukunu örnek alarak, orada ki çalışmala-rı irdeleyerek doktora çalışmam-da Türkiye’ye bir katkı koyabilmek için Almanya’yı seçtim. Ve o şe-kilde öyle bir macerayı yaşadım. Alman Üniversite sistemi kütüp-haneciliği gerçekten etkileyici ve disiplinli… Alman çalışma disipli-ni, herkesçe bilinir. Alman üniver-sitelerinde eğitim düzeyinde cid-

40

Page 41: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

di bir çalışma disiplini var. Beni etkilediğini söylemek isterim. Ha-yatımın daha sonraki yıllarında o çalışma disiplinini örnek almaya çalıştım.

Size çok faydaları olmuştur mutlaka…

Dünyayı tanımak, bence bir bü-rokrat açısından çok önemli! Bü-rokratlarımızın, kendi alanlarında uygun bir yerlere gitmesi gerekli. Ben o zamanlar bir öğretim üyesi olarak gittim ama aklın muhake-me yöntemlerinden biri de kıyas-tır. Dolayısıyla başka ülkelerdeki yapılanmaları, çalışmaları mut-laka tanımak lazım İnsanların, daha geniş bir vizyona sahip ola-bilmek açısından, kendi alanla-rıyla ilgili yurtdışındaki gelişmeleri yakinen takip etmelerinde fayda olduğunu düşünüyorum.

Cihan Bey, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğü ne yapar? Nasıl faaliyetler gös-terir?

Yaklaşık 5 yıldır, bu alanda fa-aliyetlerde bulunuyoruz. Ben

(kurucu Genel Müdür olarak), Sayın Başbakanımızın da tevec-cüh ve tercihleri ile “Havacılık ve Uzay Teknolojileri” alanında bulundum. Göreve başladıktan sonra yapmam gereken ilk şeyin bu alanda çalışan üniversiteleri, sektörü, kurum ve kuruluşları ko-ordine etmek olduğunu gördüm. Mümkün olduğunca, Türkiye’nin havacılık ve uzay teknolojileri ile ilgili faaliyetlerinde, koordina-tör genel müdürlük olarak ça-lışmaya özen gösterdim. Yani, faaliyetlerimize tüm diğer sektör kuruluşlarımızı da davet ederek, onlarında bu konularda ki biri-kimlerinden ve tecrübelerinden faydalanmak istedim. 2012 yı-lında demiştim faaliyete başla-dı diye daha doğrusu işe atan-mamız 2012 yılında oldu. Kurum kültürü oluşturmak da gerekiyor. Kamu kurumunun sağlıklı şekilde çalışabilmesi, dairelerinin ve şu-belerinin iyi oluşturulmasına bağ-lı! En çok önemsediğimiz konu-lardan birisi de, havacılık ve uzay teknolojileri esaslarında dünya-da teknolojinin ulaştığı en son noktaları içeriyor. Yüksek teknoloji ile uğraşıyorsunuz; ileri teknoloji

mutlaka ARGE’ye ihtiyaç duyu-yor. Kendi milli teknolojilerinizi ge-liştirmek lazım! Kurulduktan sonra yurtdışından çok çeşitli kuruluşlar, şirketler veya ülkeler bizimle iş birliği için geldiler. Onlarla konuş-tuk. Kısaca özetlemek gerekirse iki şeye önem verdik. Birinci ola-rak, Türkiye’de ki kuruluşlarımızı tanımak, onlarla ortak çalışmak, elimizdeki mevcut imkânları ve enerjimizi aynı hedefe yönlen-dirip voltran oluşturarak havacı-lık ve uzay teknolojilerinin üstün gücünden faydalanmak. İkincisi ise, bu konuda dünya da boş durmuyor ve 50 yıl öncesine göre çok önemli gelişmeler yaşanıyor. 1957’de Sovyetler Birliği’nin ilk uydu “Sputnik”i uzaya fırlatmasıy-la birlikte başlayan o muhteşem uzay yarışı, 1962 yılında “Yuri Gagarin”in yani ilk insanın uzaya çıkışı ile birlikte yeni bir şekil ala-rak devam etti. Daha sonra di-ğer ülkelerin, bu konunun stratejik önemini ve doğurduğu üstünlü-ğü fark ederek hem para, hem insan olarak çok büyük kaynaklar ayırmaları ile büyük bir yarışa dö-nüştü. Biz de sahip olduğumuz yeteneklerin yanında, dünyanın

41

Page 42: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

bu konuda ulaştığı tecrübeden de faydalanmak için çeşitli ülke-lerle işbirliği geliştirme yönünde bir politika izledik; iyi bir noktaya getirdiğimizi düşünüyoruz.

Türkiye’nin ilk yerli haberleşme uydusu olacak olan Türksat 6A üretimi ne durumda? Kullanı-ma ne zaman geçilmesi plan-lanıyor?

Kamuoyu algısını düzeltmek adına, Türksat 6A’nın ilk milli ha-berleşme uydusu ARGE’si oldu-ğunun altını çizmek istiyorum. Bizim kuruluşumuzdan önce de, Türkiye’de Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kuru-mu (TÜBİTAK)’ın Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü vardı. 2000’li yılların başlarında faaliyete geç-mişti. Orası, uzay teknolojileri ile ilgilide oldukça güzel şeyler başarmış bir enstitüdür; buranın çalışmaları çerçevesinde Türkiye “Rasat” diye bir deneysel uyduyu yörüngeye yollamıştı. Zikredilme-si gereken ilk milli uydumuz olan Rasat, bir gözlem uydusu. Optik gözlem uydusu tabii ama çözü-

nürlüğü çok yüksek değil. Daha sonra, Türkiye Rasat’ın başarısın-dan da cesaret alarak “Göktürk 2” optik gözlem uydusunu (yine TUBİTAK Düzen Araştırma Ensti-tüsü yaptı) başarıyla yörüngeye yerleştirdi; ben onun Çin’in Gobi çölünde Caer Govan şehri yakı-nındaki fırlatışına katıldım; olduk-ça heyecanlı ve güzel bir duy-guydu. O uydunun yapımında çalışan arkadaşların fırlatmanın başarısından sonra heyecanla titrediklerini, nasıl büyük bir gurur yaşadıklarını gördüm. “Göktürk 2” uydumuz, yaklaşık 5 yıldır, alçak yörüngede polar eksende dön-meye devam ediyor ve ülkemize uzaydan Türkiye’nin ihtiyaç duy-duğu verileri sağlıyor. Gözlem uyduları, çok büyük bir başarı; çok büyük bir sıçrama. Sadece kablajlamasını yapmak için bile kilometrelerce kablo kullanılıyor. Ancak haberleşme uyduları, göz-lem uydularına göre çok daha ileri teknolojilerde ve daha sofis-tike uydular. Türkiye, “Göktürk 2” optik gözlem uydusunda yaka-ladığı başarıdan cesaret alarak, Bakanlığımızın inisiyatifi ile milli

haberleşme uydusunu geliştirme sürecini de başlattı. Sadece de-neysel bir uydu geliştirmek için bu sektörde harcanacak para çok ciddi miktarda. Türksat 6A uydumuz, büyük maliyetleri olan bir çalışma. Geliştirirken, “Aynı zamanda bir ürün olarak da bu uydudan faydalanabilir miyiz?” diye düşünüldüğünde, Türksat’ın hali hazırdaki uydular gibi de kul-lanılması ön görüldü. Türkiye bir milli ARGE yapacak, çıkan ürün Türksat tarafından haberleşme amaçlı, televizyon ve internet yayıncılığında kullanılacak; eko-nomiye ciddi bir katkısı olacak. Bu konuda en önemli kaynak ne derseniz, yüksek teknoloji alanı ile uğraşan birisi olarak, hiç düşün-meden “insan kaynağı” cevabını veririm. Çünkü yetişmiş yetenekli uzmanınız, o konuda bilgi biriki-miniz yoksa bir yere varmanız mümkün değil. Her şeyden önce kendi uzmanlığınızı geliştirmeniz, oluşturmanız gerekiyor. En önem-li alt yapı yetişmiş insan kaynağı.

Finansmanın çok büyük bir kıs-mını, bakanlık olarak Milli ARGE

42

Page 43: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Fonundan karşılıyoruz. 655 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bakanlık teşkilat kanunu çalışılır-ken, Sayın Başbakanımızın büyük vizyonu ile bir ARGE fonu oluştu-ruldu. Bilgi teknolojileri sektörün-den gelen kaynak, bu alanda milli teknolojilerimizi geliştirmesi için kullanılsın diye hüküm kondu. Bakanlığımız da, Türksat 6A’nın 4/3’ünden fazlasını bu kaynaktan finanse ediyor “Göktürk 2” gibi yüksek teknoloji projesini başarıy-la geliştiren bir ülke olarak, “Bu-rada kalmamalıyız, bir üst sınıfa geçelim. Çok daha ileri teknoloji gerektiren haberleşme uydusunu da milli olarak geliştirelim” diye-rek bu projeyi başlattık. TÜBİTAK’ın da belli ölçüde fonladığı bir projeden bahsediyoruz. TUBİTAK kanalı ile projenin uygulanma-sına başlanıldı. Bu, bakanımızın projesi; ürünü Türksat kullanacak. Bu projeyle aynı zamanda özel sektörümüzü de geliştirelim iste-dik. O çerçevede, TUBİTAK Uzay Araştırma Enstitüsünün yanında Türk Havacılık Sanayii (TAI)’yi de, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ)’ı da, Askerî Elektro-

nik Sanayii (ASELSAN)’ı da bu işe dâhil ettik. Avrupa’nın en mo-dern tesislerinden biri olan uydu sistemleri entegrasyon merkezini, Sayın Başbakanımız Binali Bey’in gerçekten de hayranlıkla ifade ettiğim büyük vizyonu ile daha önce kurmuştu ve faaliyete ge-çirmiştik. Bu uydumuz, o tesisler-de geliştirilecek ve ete kemiğe bürünecek. İnşallah ön görülen sürede yapacağız.

Sayın Bakanımızın “Türkiye Uzay Ajansı” kurulmasıyla ilgili bir açıklaması oldu. Bu kurulması planlanan “Türkiye Uzay Ajansı” neler yapacak?

Türkiye’de uzay konusunda huku-ki olarak yetkili kurumsal yapı, bi-zim genel müdürlüğümüzde ve 2012 yılından beri faaliyetteyiz. Onun dışında çalışılan TÜBİTAK ve TAI’nin bünyesinde bulunan USET var. ASELSAN, bu konulara girmek istiyor. Ancak, bu konuda köklü, çok daha açık yasalarla donatıl-mış ve yapılanma açısından işin gereklerine göre kendini forma sokabilecek bir kurumsal yapı

olmalı. Diğer dünya ülke örnek-lerini incelediğimizde bu iş genel klasik kamu idari yapılanmasın-dan farklı ve daha dinamik bir yapıyla ajans adı altında bir yapı ile yürütülüyor. O kuruluşa, yü-rüttüğü faaliyetin niteliği gereği çok daha esnek davranabilme imkânı verilebiliyor. 2015 yılında NASA’ya gittik; NASA Başkanı ve diğer yetkililerle görüştük. İş birli-ği konularını konuştuk. Türkiye ile Amerika arasında, genel olarak Türk uzay sektörü ve kuruluşlarıy-la, Amerikan kuruluşları arasında iş birliğini geliştirme amaçlı bir çalışmamız oldu. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın ta-yin ettiği NASA Başkanı Charles Bolden bana “Biz çalışmalarımız açısından gerek gördüğümüz veya ihtiyaç duyduğumuz dün-yanın bizim için en ideal insan kaynağına gideriz. Dünyanın ne-resinde ise onu buluruz ve ma-liyeti de neyse verip alarak onu değerlendiririz” dedi. Bizim için de tabi bu alanda sıçrama ya-pabilmek amacı ile böyle esnek bir idari kurumsal, hukuki yapının olması lazım. Mesela yurtdışın-

“Uydumuz tesislerde geliştirilecek ve ete kemiğe bürünecek”

43

Page 44: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

da çok önemli kuruluşlarda çalışmış, ciddi bir tecrübe ve bilgi birikimine sahip olmuş vatandaşlarımız geliyor ama mevcut yapılanmamız ve tabi olduğumuz hukuki rejim ne-deniyle bu kişileri bünyemize alıp çalıştıramıyoruz. Çünkü Genel Müdürlük olarak ancak devlet memuru çalıştırabiliyo-ruz. Yeni bir personeli almaya ihtiyaç duyduğumuzda ise kadro tahsisi açılması için Öğ-renci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)’ye yazıyoruz. Oradan sınava girenlerin için-den personel alınıyor. Tabii NASA’da veya Alman Uzayı Ajansında 20 yıl çalışmış bi-risine, “Git ÖSYM’nin açtığı sınava gir, kazanırsan gel ve seninle çalışalım” deme gibi bir lüksünüz oluyor. Türk sınav sisteminden kopmuşlar; böyle insanları oralara göndermek zulüm olur! O yüzden gördük ki, dünyanın diğer ülkelerinde de olduğu gibi ajans formun-da bir yapılanmayı oluştura-bilirsek istediğimiz sıçramayı sağlayabileceğiz. Sayın Ba-kanımız Ahmet Arslan’ın bü-yük destekleriyle “Uzay Ajansı” formunda bir çalışma yaptık; çalışma Bakanlar Kurulunda arz edildi ve Türkiye Büyük Mil-let Meclisi (TBMM) Başkanına gönderilip komisyonlardan geçti. “Uzay Ajansı Kanunu Ta-sarımız” şu an da TBMM Genel Kurulunun gündeminde. Sayın Bakanımızın da, “İnşallah bu yasama döneminde kuraca-ğız” diye ayrıntılı ve son dere-ce güzel bir açıklaması oldu. Sayın Başbakanımız da, Alp Havacılığın ek tesislerinin açı-lışında “Türkiye Uzay Ajansını bu yasama döneminde kura-

cağız” dedi ve bizi de çok mutlu etti. Biz bürokrat olarak üstümü-ze düşeni yaptık. Muhalefetten de bu konuda herhangi bir itiraz olmadı. İnşallah bu yasama dö-neminde Türkiye Uzay Ajansını kurarak, Türkiye’nin uzay tekno-lojileri alanında ihtiyaç duyduğu yapılanmayı oluşturacak ve yolu-muza çok daha hızlı bir şekilde devam edeceğiz. Uzay Ajansı kurulduğunda çok kısa sürede uzay konusunda büyük sıçrama-lar yapılacağını, kendi uyduları-mızı artık rahat ve daha seri bir şekilde üretebileceğimizi, hatta bu sektörü dünya pazarına aça-cağımızı düşünüyorum. Mevcut şartlarda Türkiye bu hamleyi çok rahatlıkla gerçekleştirebilecek bir alt yapıya ve potansiyele sahip olur.

Genel Müdürüm, Göktürk 2’den bahsederken Çin’de yapılan fırlatılma anından bahsetmişti-niz. Fırlatmayla ilgili Türkiye’de böyle bir tesisin yapılması ile ilgili bir düşünce var mıdır?

Aslı Hanım, çok güzel bir soru. Tabii ki var. Yerdeki uydunun hiç kimseye bir faydası yok. Bir uy-duyu yapabilirsiniz, o kabiliyeti geliştirebilirsiniz ama onu uzaya taşımak gibi bir kabiliyetiniz yok-sa başka ülkelere bağlı kalırsınız. Çok şükür, Türkiye bugün kendi uydularını yapıyor. Bazı üniver-sitelerde “Havacılık ve Uzay Bi-limleri Fakültelerinin” açılması-na katkıda bulunduk; öncülük yaptık; mesela Yıldırım Beya-zıt Üniversitesinde böyle oldu. Ankara’da Orta Doğu Teknik Üni-versitesi (ODTÜ) ’nde bu konuda bölüm var “1 tane yetmez” dedik ve Yıldırım Beyazıt Üniversitemiz ile görüştük. Sayın Rektörümüzle

“İnşallah önümüzdeki 4-5 yıl içinde Türkiye’yi gerçek bir uzay oyuncusu haline getireceğiz”

44

Page 45: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

birlikte “üniversitemiz bünyesinde Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakül-tesi” oluşturalım dedik; YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı ile yazıştık. Şimdi Yıldırım Beyazıt Üniversitesi bünyesinde Havacılık ve Uzay Bi-limleri Fakültesi açıldı. Atatürk Üni-versitesi bünyesinde (Türkiye’de ilk defa) astrofizik bölümünün açılmasına destek verdik. Ga-ziantep Üniversitesi bünyesinde bulunan Havacılık ve Uzay Bilim-leri Fakültesi aktif değildi, YÖK ile yazışarak aktif hale getirmeye katkıda bulunduk. En başta da söylediğim gibi, nitelikli yetişmiş uzmanız yoksa her türlü imkânınız olsa bile, teknolojileri milli ve yerli olarak geliştirebilme şansınız yok. Fırlatma konusuna dönecek olur-sak, tabii ki Türkiye’nin fırlatma kabiliyetini de geliştirmesi lazım. Sayın Bakanımız Ahmet Arslan‘ın basına yaptığı çok güzel bir açık-lama var, “Kendi milli uyduları-mızı, milli fırlatma sistemlerimizle uzaya göndereceğiz” dedi. Bu, Sayın Bakanımızın bize daha önceden yaptırdığı bir talimattı; bu konuda çalışmamızı çok ön-ceden söylemişti. Milli Savunma

Bakanlığının Savunma Sanayi Müsteşarlığının da bir çalışması oldu, bir konsept kavramsal tasa-rım çalışmaları yapıldı. Fırlatma, kendine özgü teknolojisi ve bilim-sel kuralları olan çok boyutlu bir alan. Fırlatma için gerekli yakıt teknolojilerinden tutun da, bura-da kullanacağınız malzeme tek-nolojilerine kadar farklı bir alan-dan bahsediyoruz; ayrıca uzaya bir nesneyi gönderiyorsanız “uzay iklimi” diyebileceğimiz bir iklim var ve buna uygunluğu bilme-niz, atmosferin tabakalarındaki hareketlenmeleri gözlüyor olabil-meniz lazım. Bunlara göre mal-zemeler ve teknoloji geliştirmeli-siniz. Burada, aşama aşama yol almak gerekir. Her şeyi birden ya-pabileceğinizi düşünmek olmaz. Bir sporcuyu düşünün yüksek at-lama yapıyor, bir anda 6 metre-ye sıçramasını bekleyemezsiniz; önce 1-2 metreyle başlar son-ra kendini ve rekorları zorlar. Biz de Sayın Bakanımızın direktifleri ve Sayın Başbakanımızın bilgisi dâhilinde, “Uzay Sonda Roketi Geliştirme Projesi” başlattık; fizi-bilite raporlarını hazırladık. “Uzay

Sonda Roketi” kamuoyunun çok fazla duymadığı bir kavram; ilk aşamada, “Bu roketin üstüne çok çeşitli verileri alabileceğimiz teknolojileri yerleştirerek, atmos-feri tanıma amaçlı fırlatmalar yapacağız” dedik. Genel olarak uzayın sınırı sayılan 100 km’nin epey üstüne ulaşabilecek bir uzay sonda roketi geliştireceğiz ve bu projeyle deneysel uydu-ları (bunlar görüntü değil eğitim amaçlı, amatör, haberleşmede kullanılan uydular olabilir) uzaya gönderip testlerini yapabilece-ğiz. İlk aşamada, Allah kısmet ederse, bu projemizi gerçekleş-tirdiğimizde Türkiye aslında uza-ya erişmiş olacak. Türkiye, uzaya çıkmış ve kendi geliştirdiği tekno-lojileri uzay ortamında test etme-ye başlamış olacak. Aynı proje içinde Türkiye’nin daha büyük uyduları; yani fonksiyonel olabi-lecek, ticari ürün olarak kullanıp değerlendirebilecek uyduları da uzaya taşıyacağı çok daha kapasiteli bir roket motoru ge-liştirilebilmesi mümkün olacak. Doğrudan doğruya Türkiye’nin uzay programını bünyesinde

“Türkiye’de ilk defa astrofizik

bölümünün açılmasına destek verdik.

Türkiye’de ilk defa astrofizik

bölümünün açılmasına destek verdik.

Türkiye’de ilk defa astrofizik

bölümünün açılmasına destek verdik.

Türkiye’de ilk defa astrofizik

bölümünün açılmasına destek verdik.

45

Page 46: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

barındıran bir proje halinde ül-kemizi bir uzay oyuncusu haline getirilecek. İnşallah önümüzdeki 4-5 yıl içinde Türkiye’yi gerçek bir uzay oyuncusu haline getirerek sevineceğiz. Sayın Bakanımızın, Sayın Başbakanımızın ve tabii ki Cumhurbaşkanımızın tensip ve takdirleri doğrultusunda bu kabili-yeti de ülkemize kazandıracağız.

Fırlatma sisteminden, kurumu-nuzdan ve uzaydan bahsettik. Peki, uçak ve yer ekipmanları-nın yerli olarak üretilmesi çalış-maları ne durumda?

Havacılık ve uzay, birbirine bel-li ölçüde yakın alanlar olmakla birlikte ayrıntıya inildiğinde her biri çok özgün teknolojiler; bi-limsel konseptin ürünleri olmak-la birlikte, her biri teknik olarak artık özgünleşmiş. Türkiye’nin, havacılık teknolojilerinde daha iyi olduğunu rahatlıkla söyleye-biliriz. Havacılık teknolojilerinde TAI gerçekten, son zamanlarda, çok büyük atılımlar yaptı; en bili-neni ATAK, dikkat çeken ve güzel

bir iş. Türkiye mevcut bir platfor-mu aldı, onu motifiye etti, yeni teknolojilerle donattı ve ortaya gerçekten güzel bir ürün çıkart-tı. Türkiye, en büyük sıçramayı “Hür Kuş” 1-2 uçağı ile yaptı; bu uçağımız tamamen yerli olarak tasarlandı, geliştirildi ve başarıy-la uçuyor. “Hür Kuş”, insanlı bir eğitim uçağı; bu, bize Türkiye’nin kendi yolcu uçağını da artık ya-pabileceğine ilişkin cesaret ver-di. Türkiye bu bilgi birikimiyle milli yolcu uçağını da tasarlayıp geliş-tirebilir veya ATAK’ta olduğu gibi hazır bir platformu alır ve bunu motifiye ederek kullanır. Sayın Başbakanımızın, ulaştırma ba-kanlığı döneminde başlattığı milli yolcu uçağı çalışması var; bu Sayın Cumhurbaşkanımızın da işaret ettiği bir konuydu. Bakan-lık olarak, 2015 yılına kadar, bu projeyi biz koordine ettik. Aslında önemli bir mesafe de kat ettik, bu konu daha sonra Savunma Sanayi Müsteşarlığına devredildi. Türkiye, havacılık teknolojilerinde çok cesaret verici bir konumda; özellikle “İnsansız Hava Araçla-

rı” (İHA)’yla ilgili, dünyanın belki pek çok ülkesinden daha ileri bir teknolojik kabiliyet kazanıldı. Dünyada sadece birkaç ülke-sinin sahip olduğu bir teknolojik kabiliyeti kazandık. “Anka”, “Ka-rayel” ve “Baykar” önemli İnsan-sız hava araçlarımızdanlar. İHA, son zamanlarda silahlandırılarak terör olaylarında da kullanılıyor ve dünyanın bunu büyük bir hay-ret ve gıpta ile izlediğini tahmin ediyorum. Özellikle “Bayraktar İnsansız Hava Aracı” yakaladığı başarıyla, ülkemize bu alanda çok ciddi bir kabiliyet kazandırdı. Türkiye, dünya ülkeleri alanında havacılıkta örnek gösterilen bir sıçramayı gerçekleştirdi. Gerek havacılık, gerek uzay sektörü ol-sun, mutlaka özel sektörün bu alanlara girmesini arzu ediyo-ruz. “Bayraktar”, özel sektörün bu alana dâhil olduğunda Türk insanlarının mevcut dinamizm-leriyle, yetenek ve kapasiteleriyle dev sıçramaları yapabileceği-nin en güzel örneği! Havacılıkta çok daha hızlı atılımlar var; yolcu uçaklarında kullanılan koltukların

46

Page 47: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

milli olarak üretimi başladı ve kullanılıyor. Türk Hava Yollarının uçaklarında, kabin içi eğlence sistemleri, uçak içi mutfak kabini ve ekipmanları artık milli olarak üretiliyor. Özel sektörümüzün ve dünya pazarının rüzgârını arka-mıza aldığımızda çok daha bü-yük sıçramalar gerçekleşeceğini değerlendiriyoruz; yelkenlerimizi o talep rüzgârıyla şişirmek lazım!

Sayın Genel Müdürüm, vizyo-nunuzla yapmış olduğunuz ça-lışmalar ve ilerlemeler yepyeni şeyler. Genç bürokratlarımızın sizden öğrenecekleri çok şey var. O yüzden, genç bürokrat adaylarımıza önerileriniz var mıdır?

Doğru olduğuna inandıkları şey-lerin arkasında dursunlar derim. Bürokrasi her şeyden önce mev-zuattır. Mevzuatı mutlaka bilmek lazım! Bir bürokratın, mevzuata hâkim olmadan doğru işler yap-ması zor; bunu sadece hukuk-çu olduğum için söylemiyorum,

bürokrasideki bunca yıllık tecrü-bemle konuşuyorum. Görevinizi bu metinler belirler. Ne yapaca-ğınızı, ne yapmanız gerektiğini mevzuat hazretleri belirler. Tabii ki bürokrat sadece kuralları uy-gulayan bir robot da değil; mut-laka hayal gücü, vizyonu olmalı. Bürokratlık, takım oyunculuğudur; takım içinde bir anlam ifade edersiniz, tek başınıza anlamınız yoktur. Dolayısıyla takım oyunu-nu çok iyi oynamak ve oyunun kurallarını iyi biliyor olmak lazım! Motivasyon çok önemli; takım arkadaşlarının motivasyonunu kırmadan olumlu bakmak gere-kiyor. Doğrunun, bir güneş gibi ol-duğunu düşünürüm; güneş kısa bir süre için tutulsa bile nihayetin-de yine ortaya çıkar ve her şeyi aydınlatır. Dolayısıyla doğrunun arkasından gitmeleri doğru bil-diklerini, samimiyet ve iyi niyetin önemini bilmelerini öneririm. En temel amaç, kamu yararını ger-çekleştirmektir. Hayal gücünüzü ve yeteneğinizi de mutlaka yap-tığınız işe katabilmelisiniz. Böyle

olursa, Türkiye olarak yerimizde saymayız. Daha ileri gideriz. Oku-mak ve dünyayı tanımak gere-kiyor. Bürokratın mutlaka başka ülkelerin, toplumların neler yap-tıklarını araştırarak kişisel bir viz-yon oluşturması lazım… Bürokrat, çalışma arkadaşlarını da motive ederek o işi eğlenceli hale ge-tirmeli; olaya biraz “oyun teorisi”, oyunu en iyi şekilde oynamalıyız. Yetkiyi iyi ve doğru kullananlar mutlaka ödüllendirilir. Aldığınız maaşın hakkını vermelisiniz. İlko-kul öğretmeninizden başlayarak eğitiminizde, yetişmenizde hakkı olanların; size güvenip bu koltu-ğu emanet edenlerin de hakkını vermek lazım… Bu millete hepi-mizin borcu var, İstiklal Mücade-lesinde canlarını ortaya koyan şehitlerimizin, gazilerimizin hakkı-nı vermeliyiz! Gelecek nesle olan borcumuzu da ödemeli ve kan dökmemek için bugünden akıl teri dökerek çalışmalıyız. Genel olarak, genç bürokratlara bunları söyleyebilirim.

“Bürokratlık takım oyunculuğudur”

Haber Müdürümüz Aslı ÖZAYDIN ve Muhabirimiz Gizem TÜRKER Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürü Cihan KANLIGÖZ İle röportaj gerçekleştirdi.

47

Page 48: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Misak-ı Milli sınırları içerisinde olup da Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması’nda çözüme kavuşturulamamış sorunlardan belki de en önemlisi Musul meselesi olmuştur. 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması’ndan 9 ay sonra 1924’te İstanbul’da yapılan Haliç Konferansı’nda İngiltere Musul’a ek olarak Türkiye’den Hakkari’yi de istemiştir. Misak-ı Milli sınırlarından hiçbir suretle taviz vermeyen Türkiye bu talebi de reddedince İngiltere, Hindistan sömürgesine giden petrol zengini Musul kapısını Türkiye’ye geri vermemek için

meseleyi bizzat öncü rol oynadığı Milletler Cemiyeti’ne götürmüştür.

Milletler Cemiyeti’nde Musul meselesi görüşülürken 15 Şubat 1926’da Almanya’nın İngiltere Büyükelçisi Sthamer Alman Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı telgrafta İngiltere’nin bu diplomatik hilesine dikkat çekmiştir:”[…]Milletler Cemiyeti’ndeki Musul meselesinde […] Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’nin üyesi olmaması yargıçları belirgin bir sıkıntıya soktu ve bu, yargıçların hemen oybirliği ile karar verme

sorunu yaşamalarına neden oldu. Bu tür objektif nedenlerin ortaya çıkmış olmasına rağmen Musul’da kesin kararın Mart ayındaki oturuma ertelenmeyişi ve Almanya’ya [Musul meselesinde diğer büyük Avrupalı devletlerle birlikte] karar vermesinin sağlanmayışı….Mart oturumu Almanya’nın Milletler Cemiyeti’ne kabul edilmesi meselesiyle sınırlı olacak[…]”. (Bkz. Resim: 1) İşte, Almanya’nın İngiltere Büyükelçisi Sthamer, Türkiye’den yana bir Alman tavrı ile Almanya’nın Milletler Cemiyeti’ne üyeliğinin

Alman Arşiv Belgeleri:

“Musul Türkiye’nindir“

HAKAN GÖKPINARTARİHCİ

Röportaj

48

Page 49: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

onaylanmasını beklemeden İngiltere’nin Türkiye’nin de henüz üye olmadığı ve İngiltere’nin ABD ve Fransa ile ortaklaşa hükmettikleri Milletler Cemiyeti’nde alelacele İngiltere lehine karar verilişinden yakınmıştır. Milletler Cemiyeti (M.C) Musul Meselesi’nde İngiltere’nin mandası Irak lehinde, dolayısıyla İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda karar vermiştir. Yani İngiltere Musul meselesini kendi lehine diplomatik bir entrikayla çözmüştür.

Milletler Cemiyeti’nin bu kararından sonra Türkiye ile İngiltere arasında 1926’da imzalanan Ankara Antlaşması ile Türkiye, Irak’ın bağımsız olması ve toprak bütünlüğünün korunması şartıyla Türk şehirleri Musul ve Kerkük’ün Irak fiziki sınırlarında kalmasını kabul etmiştir. Ancak 1926’da Almanya Milletler Cemiyeti’nin üyesi olsaydı Almanya eşit oy hakkına sahip bir devlet olarak Türkiye lehine Milletler Cemiyeti’nde İngiltere’ye karşı bir denge unsuru olabilirdi. Böylelikle M.C’nin lehine karar vermesi güçleşebilir ve hatta Musul ve Kerkük fiziken de Misak-ı

illi sınırlarında kalabilirdi. Milletler Cemiyeti’nin kararı ne olursa olsun ve her ne kadar Almanya daha sonra Milletler Cemiyeti’nin üyesi olsa da Musul’un İngiltere lehine Irak mandasına bırakılmış olmasını içselleştirememiştir. Örneğin, İngiltere Irak’ta 1940-1941 yıllarında Başbakanlığa Hitler Almanyası taraftarı Raşid El Gaylani hükümeti gelince bu bölgenin Almanya’nın eline geçeceği endişesine kapılmış ve Irak’a yeniden askeri müdahalede bulunmuştur. 1890’dan beri Türkiye’yi doğal siyasi-ekonomik ve kültürel etki alanında gören Almanya’nın Musul ve İngiltere politikası değişmemiştir. Muhtemel askeri operasyonları için Nazi Genelkurmayı’nın hazırladığı Türkiye’nin İdari Yönetim Bölgeleri Haritası’nda 7 İdari Bölgeye sahip olan Türkiye 8 İdari Bölge olarak ele alınmış ve Musul 8. İdari Bölge olarak Türkiye’nin sınırları içerisinde gösterilmiştir. (Bkz. Resim: 2)

1991’de ABD’nin Irak’a müdahalesi ve yaşanan Körfez Savaşı ile Irak toprakları 36. Paralel boyunca

bölünmüş ve Irak’ın toprak bütünlüğünden eser kalmamıştır. Dolayısıyla, Türkiye’nin 1926 Ankara Antlaşması ile “…Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması şartıyla Musul ve Kerkük’ün Irak’a bırakılması…” durumu ortadan kalkmış ve Türkiye’ye uluslararası temayüllere uygun bir şekilde Türk şehirleri Musul ve Kerkük’e siyasi ve askeri müdahalede bulunma hakkını sunmuştur. Bu durum etnik olarak sadece Türk varlığından ibaret olan geriye kalan nüfusu milli ve dini birliği olmayan, Barzani gibi aşiretlerden oluşan, Öz Türk şehirleri Musul ve Kerkük’ü de içine almaya çalışan sözde “Kürdistan” ve aslen “2. İsrail”in kurulmasına çalışıldığı günümüzde de söz konusudur. İngiltere Türk tarihsel-kültürel milli sınırları içindeki Türk şehirleri Musul ve Kerkük’ü somut bir diplomatik entrikayla Türkiye’den koparmıştır. Irak’ın toprak bütünlüğünün korunmadığı bütün hallerde Türkiye, canından bir parça olan Musul ve Kerkük’e siyasi ve “[…]bir gece ansızın[…]” askeri müdahale hakkına sahiptir.

49

Page 50: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

BAKANLIĞIMIZIN CAN DAMARI OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Sizi, “Çocukluğunuzdan” İtibaren Tanıyabilir miyiz?

1976 yılı, Bayburt doğumluyum. İlkokul, ortaokul ve lise hayatım Bayburt’ta geçti. Altını özellikle çiz-mek istediğim bir husus var. O da eğitim hayatımın temelini oluştu-ran yılların, aile ortamında yaşan-masıdır. Bu bir şans mıdır? Kişiden kişiye değişebilir tabii ama ben bunu bir şans olarak görüyorum. Anadolu’nun bozkırındaysanız,

tarihle olan bağlarınızı koruyabili-yorsanız, örf ve adetleriniz, gele-nekleriniz, folklorunuz gibi her türlü kültürel değerleriniz, özgünlüğünü kuşaktan kuşağa süzülerek tüm cö-mertliği ile size sunabiliyorsa evet şanslısınız. Ben de Bayburt’un tüm içtenliğinin, doğallığının, samimi-yetinin ve var olma mücadelesinin sürdüğü bir ortamda büyüdüm ve eğitim aldım. Çocukluğumdan başlayarak birey olma gayretini bu değerlerle bu eşsiz topraklarda

sürdürdüm. Bu temeller üzerine ise gençliğimi inşa etmeye çalıştım.Üniversite öğrenimimi, Bursa Ulu-dağ Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde yaptım. Üniversiteyi bi-tirdikten sonra askerliğimi yapmak üzere Erzincan’a giderek tören bir-liğinde vatani görevimi ifa ettim. Daha sonra Maliye Bakanlığının açmış olduğu gelir uzmanlığı sına-vını kazandım, kısa bir süre sonra da İçişleri Bakanlığının açmış ol-duğu sınavı kazanarak Kaymakam

Bir ülkenin can damarlarından birisi hiç şüphe yok ki eğitimdir. Eğitimin çağa uygun şekilde geliş-mesi ve ülkenin ilerlemesi için Milli Eğitim Bakanlığı canla başla çalışıyor. Bakanlığın projelerinin hayata geçirilmesi için gerekli olan maddi kısımla ilgilenen birim ise Destek Hizmetleri Genel Mü-dürlüğü. Biz de bu sayımızda Milli Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürü Salih Ayhan’a konuk olduk. Tabandan kopmadan, herkese hitap edebilen bir dil oluşturarak hizmet vermenin ve sürekli yenilenmenin önemine inanan Sayın Ayhan’la yapmış olduğumuz röportajı sizlere sunuyoruz:

Salih AYHANMilli Eğitim Bakanlığı

Destek Hizmetleri Genel Müdürü

Röportaj

50

Page 51: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

oldum. Elbette, yazılı sınavı kaza-nınca hemen kaymakam olun-muyor; üç yıl süresince gibi ciddi bir eğitim görüyorsunuz; stajlar, yurt dışı programları, kurslar gibi sekiz aşamalı ve üç yıl devam eden bir süreçten geçiyorsunuz. Ade-ta yeni bir üniversite okuyorsunuz. Hem pratik hem de teorik bir staj döneminden sonra “Kaymakamlık Kursu” ve yetenek sınavından son-ra kura çekiliyor, ilçelere göreve gidiyorsunuz.

Üniversiteyi bitirip meslek hayatına atıldıktan sonra daha iyi anladım ki en çok ihtiyaç duyduğumuz ve en çok ihmal ettiğimiz bir şey varsa o da kitap okumaktır! Bir büyüğüm, “Mesleğe üniversite mezunu olarak başlarız fakat lise mezunu olarak emekli oluruz” der. Sürekli yenilenmemiz ve gelişme-mizin temel dinamiğinin okumak olduğunu, bilginin en değerli güç olduğunu düşünüyorum; değişen ve gelişen dünyayı yakalamak, fert olarak ülkemize katkı sağla-mak inkâr edilmez bir gerçektir. Bu yüzden üniversiteden uzak kalma-mak için yüksek lisansı ihmal etme-dim. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümünde yüksek lisans tamam-ladım, akabinde de doktora ça-lışmasına başladım ve hâlen aynı üniversitede derslere devam edi-yorum.

Neden Meslek Olarak Kayma-kamlığı Tercih Ettiniz ve Nereler-de Görev Yaptınız?

Kaymakamlık, çocukluğumdan itibaren arzu ettiğim bir kariyer meslekti. Muhtar bir ailenin ço-cuğu olduğumdan belki devlet büyüklerinden hep etkilenmişim-dir. Kırsalda yaşayan biri olarak Devlet’in bize gülen yüzü, saçımızı okşayan eli, ihtiyaçlarımızı gideren merhameti, hep köyümüze gelen bu devlet büyükleri idi. Köyde ya-şayan çocuk devletini aslında ilk olarak onlarla tanıyor. Kimi zaman bu öğretmen oluyor, jandarma oluyor, kimi zaman kaymakam

oluyor. En fiyakalısı kaymakam ta-bii, etkilenmem belki ondandır.

Anadolu’da muhtar olmak mü-himdir; kaymakamların, valilerin uğrak yeridir muhtarlık. Dolayısıyla idarecileri çocukluğumdan bu yana tanıma fırsatım çok oldu. Kaymakamlık hevesimi hep taze tuttu, ailemden dolayı yaşadığım deneyimler. Kaymakam olmak, toplumun içine nüfuz etmekti. Hizmeti ayaklarına götürerek on-ların yüzlerindeki tebessümle yoğ-rulmaktı. Onların uçsuz bucaksız bir dağ köyünde verdikleri hayat mücadelesine omuz vermekti. Devletinin varlığını her daim hisset-tirmekti benim için kaymakamlık. Köylüydüm, köy çocuğuydum ve onları en iyi ben anlayabilirdim. O yüzden kaymakamlık benim için ilk ve en büyük idealdi. Şükürler olsun ki rabbime bu arzumuz hayalimiz gerçekleşti.

2007 yılında, Kastamonu’nun Az-davay ilçesindeki görevime baş-ladım; doğasıyla muhteşem bir yerdir, herkesin gitmesini görmesini tavsiye ediyorum. Hâlâ fırsat bul-dukça oraya giderim. Her zaman söylediğim bir şey var; asıl olan, gittiğin yerde bedenen değil ru-hen yaşamaktır. Özümsemek, özü-ne ulaşmak lazım gelir. Doğasıyla, kültürüyle, insanıyla ve geçmişiyle bütünleşmelisiniz yaşadığınız yerin. Geçmişini bilerek, bugününü an-layarak ancak geleceğine nitelik katabilirsiniz. Yerini sevmeyen fidan ağaç olamaz, dolayısıyla doğa harikası Azdavay’ı çok sevdim ve iki yıl dolu dolu çalışma imkânımız oldu, hâlen de gider gelirim. Ora-da dostlarım, arkadaşlarım var.

Akademik hayatımdan sonra, en uzun süre bulunduğum yer Sivas’tır. Dokuz yıl boyunca, hayatımın en hareketli, keyifli ve önemli dö-nemlerini orada yaşadım. Sivas’ta Kaymakamlık, Vali Yardımcılığı, İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği görevlerini icra etmeye çalıştım; bu hizmetlerim vesilesi ile Millî Eği-tim Bakanımız Sayın İsmet Yılmaz

ile tanışma, onu tanıma fırsatım oldu. Hem Sivas’ta dokuz yıl süre-since ortaya koymaya çalıştığımız devlet adamlığı sorumluluğu hem de yapmaya çalıştığımız hizmet-lerden dolayı Bakanımızla sürekli koordinasyon hâlinde olmanın so-nucunda Millî Eğitim Bakanlığında çalışmak bizlere nasip oldu.

Sivas’ın bende yeri çok ayrıdır. Si-vas meslek hayatıma, akademik tecrübeme çok şey kattı. Çocuk-larım orada dünyaya gözlerini açtı, ilk arkadaşlarını orada edin-di. Sivaslının dilinde güzel bir söz vardır: “Sivas’ın kışı sert, insanı mert olur” diye. Gerçi eski kışlar kalma-dı derler ama laf arasında, insa-nı gerçekten dosttur; vefakârdır, devletini sever, misafirperverdir. Bir vuslatın sona erdiği ve yeniden kuvvetlendiği diyardır Sivas. Herke-sin kendi nasibince anlayacağı ve yaşayacağı, Şems’i ile divane ve

51

Page 52: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

onunla anlamlanan şehirdir Sivas. Nicelerinin hissettikleri derin mu-habbet ve sadakatlerinin hem asil cephesi hem aks -i sedâ’sı hem de sosyal kimliği ve hakikat-i müstakil mazisi ile Sultanşehir’dir Sivas. Evli-ya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde ‘şehirlerin anası’; Âşık Veysel ve Pir Sultan Abdal’ın ‘kendi içinde de-rinleşen’ şehridir Sivas. Selçuklu’nun ‘Dâru-l Âlâ’sı’, Devlet-i Aliyye’nin ‘eyalet’i, Millî Mücadele’de göster-diği âlicenaplık ile Cumhuriyet’in temelidir Sivas. O yüzden her fır-satta söylediğim gibi, Sivas’ta yaşamadım ki sadece, Sivas’ı da yaşadım adeta.

Cumhuriyet Üniversitesinde, dört yıl boyunca Siyaset Bilimine Giriş ve

Türkiye’nin Yönetim Yapısı dersle-rinde, misafir öğretim üyesi olarak ders verme imkânım oldu. Benim için çok özel bir dönemdi. Öğret-menlik gibi kutsal bir mesleği, kısa süre bile olsa yapmak çok önemli ve güzel bir duyguydu. Bildiğini aktarabilmenin önemini görme şansım oldu. İlmin, o genç dimağ-lardaki yansımalarını hissetmek, bu mesleğin en büyük mükâfatı olsa gerek. Bazen öğrencilerim nişanları, düğünleri için davetiye gönderiyorlar; o mutlu günlerinde beni yanlarında görmek istemeleri, hatırlamaları, bu gerçekten harika bir duygu. Öğrencileri sıkmazdım, kasmazdım; ‘Derse not almak için gelmeyin. Nota odaklanmayın. Ben saha içerisindeyim, gelin ki-

tabınızı da ben alırım, gerekirse sınavlarda 100 puan da veririm ama önemli olan sizin bir şeyler kazanmanız.’ derdim. Öğrenin, öğrenmek için azmedin en azın-dan. Hiçbir şey yapamazsanız bile kendinizi eğitme anlamında kaza-nımlarınız olsun, bir ışık yakalayın. Sonra burada olmasa da başka yerde, kazanımlarınız size mutla-ka bir şeyler katacaktır.” derdim. ‘Seneye derslerinize girmeyece-ğim.’ dediğimde, öğrenciler “Salih Ayhan ders versin” diye dilekçe vermişler. Üniversite öğrencilerimiz maalesef Türkiye’nin yönetim teş-kilatı ve devletin işleyişi hakkında çok şey bilmiyor; bunu kabaca da olsa öğretmeye çalıştım. Keyifli bir dönemdi.

Genel Müdürüm, Avustralya’da da Bir Kurs Döneminiz Olmuş. Orada Ne Gibi Çalışmalar Yap-tınız?

Hamdolsun devletimiz çok güçlü, onun için devletimin imkânları ile birçok yurt dışı programlarına katıl-mak nasip oldu. Devletimizin bizler üzerindeki hakkı çoktur. İlk yurt dışı ziyaret yerim de İngiltere’nin Lond-ra şehridir. Dokuz ay boyunca dil eğitimi aldım, böylelikle kültürlerini de görme şansım oldu. Ne ka-dar çok ülke gezersen o ülkelerin kültürünü, yaşam tarzlarını ve yö-netimlerinin işleyişini görme şansı edinirsiniz. Bu deneyimler kendinizi geliştirme ve ufkunuzu genişletme

Herkese hitap eden bir dil oluşturmamız lazım”

52

Page 53: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

anlamında farklı bakış açıları ge-liştirmenize yardımcı olur. Lisanınızı geliştirirsiniz, kendinize olan güve-niniz artar. Bizim mesleğimizin en güzel taraflarından biri de budur. Bakanlığımızın hizmet içi eğitim programları var. Avustralya’da bunlardan biriydi. Melbourne’nin, Sidney’in, Cambera’nın yerel yö-netimini ve eğitim sistemini incele-me fırsatı tanıdı devletimiz bizlere. Eğitimler sayesinde benzer uygu-lamalara tanıklık ediyorsunuz ve farklı bakış açıları kazanıyorsunuz. Kendi ülkeniz ile başka ülkelerin sistemlerini karşılaştırma ve incele-me şansınız oluyor. Böylece sürekli bir değişim ve dönüşüm yaşayan dünyaya adapte olmanız kolay-laşıyor. Bazı uygulamalarda çok ileride olduğunuzu, bazı uygula-malarda ise size çözüm olabile-cek metotları, uygulamaları fark ediyorsunuz.

Bilindiği üzere özel idareler, bele-diyeler birer yerel yönetim teşkilat-larıdır. İnsanlarımızın sosyal haya-tında, ihtiyaçlarının karşılanması için hizmet ederler. Eğitim, sağlık, güvenlik, altyapı ve üstyapı çalış-maları ile ulaşım, barınma, bes-lenme gibi ihtiyaçların düzenlen-

mesinde ve yerine getirilmesinde ön plana çıkarlar. Bu kapsamda bizler de bu uygulamaların Avust-ralya’daki boyutunu analiz etmek için Sidney Belediyesi’nde ve diğer kurumlarda on beş yirmi günlük bir çalışma yaptık, kurumsal teşkilat-lanmasını ve mali yapısını incele-me imkânımız oldu. Vatandaşların belediyeye olan bakışı ve beledi-yenin de vatandaşlara hizmet gö-türme şekillerini görmemiz, Türkiye ile karşılaştırma fırsatı sundu; farklı yerleri görmek, belediyesini yerin-de incelemek, vatandaşın beklen-tilerini gözlemlemek gibi faydaları oldu.

Yurt Dışı Eğitimlerinde Gördükleri-nizin ve Meslek Hayatınız Devam Ederken Öğretmenlik Yaparak Öğretme Donanımına da Kavuş-manızın Şimdiki Görevinize Ne Gibi Katkıları Oldu?

Biz insanoğlu fizyolojik ihtiyaçlarımı-zın yanında çevremizi tanı¬ma, keşfetme, anlama gibi ihtiyaçları-mızı da gidermeye çalışmaktayız. Bu yönüyle bilginin üretilmesi, geliş-tirilmesi ve yarınlara aktarılması için insanlar, yoğun çaba göstermiş-ler ve hâlâ da göstermektedirler.

Bilginin karmaşıklığı ve onu daha fonksiyonel hâle getirebilme çalış-maları çeşitli bilim dallarının doğ-masına vesile olmuştur. Dolayısıyla, eğitim de sosyal bilimlerin uygula-malı bir alanı olarak yerini almıştır.

Uygulamalı bir sosyal bilim dalı olarak eğitim, bilginin gerek edi-nilmesi ve gerekse yayılmasıyla hemen her alanda yapılması ge-reken değişiklik ve gelişmele¬rin temel aracı, lokomotifidir. Bu bağ-lamda, yukarıda da ifade ettiğim üzere, eğitimi toplumun diğer alanlarındaki (sosyal, siyasal, eko-nomik vb.) değişmelerden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bizler meslek hayatlarımızda, yerelde halkla bir arada hizmet sunarken aslında sosyal bilimlerin farklı dalla-rında, eğitimi araç olarak kullana-rak kendimizi ifade ediyoruz. Hem yurt dışı eğitimlerinde edindiğimiz tecrübelerle hem de mesleğimizi taşrada icra ederken eğitimin bize sunduğu paradigmalarla aktif rol-ler sergileyebiliyoruz.

Eğitim dediğimiz kavram o kadar geniş bir yelpaze ki toplumun her kesimini kapsıyor. Var olma mü-cadelesini, etkileşimi, iletişimi ve

53

Page 54: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

gelişimi ifade ediyor. Kabuğundan çıkmayan insan korkaktır! İletişim kurmaktan korkar. Özgüveni ol-mayan, iletişime açık olmayan ve farklı kültürleri bilmeyen insan, karar vermede zafiyet gösterir. Bir insan tek başına Avrupa’yı gezebiliyorsa, farklı kültürleri tanıyabiliyorsa, aldık-larını aktarabiliyorsa bu kişiden bir-

çok iyi şey bekleyebilirsiniz. O yüz-den kaymakamlık yaparken eğitim programlarına gidiyordum; genel sekreterlik görevimi icra ederken de öğrencilere ders veriyordum, farklı spor dallarıyla ilgileniyordum, STK’larda görevlerim vardı ve hep-sini inanarak özveriyle yapıyordum. Farklı çevreleri tanımak insana bü-

yük bir güven, öz güven veriyor. Kamuda çalışıyorsun ama özel sektörün dilini bilmen gerekiyor. Şir-ketlerde yönetim kurulu başkanlığı görevlerinde bulunarak özel sek-törü; sektörün dilini, reflekslerini vs. daha yakından tanıma fırsatımız oldu. Burada göreve başladıktan kısa bir zaman sonra özel sektör

temsilcilerini topladım, anlattım, şaşırdılar; “Bizim gibi konuşuyor-sunuz, özel sektöre hâkimiyetiniz çok iyi klasik kamu yöneticisi gibi bir bakışınız yoktur” diye şaşkınlık-larını ifade ettiler. Tanımak lazım. Ben masanın o tarafında da bu tarafında da bulundum. Bence esas olan empati kurmak. Şimdi

bu minvalde her hafta daire baş-kanlarımız ile toplantı yaparız, ‘Ne kadar güzel proje çıkarırsanız çıka-rın, bunu uygulayacak olan taşra-dır; dolayısıyla orasını da bilmeniz lazım.’ derim. Sizlere bir örnek ve-reyim, öğrencilerimize bu sene 190 milyon adet ücretsiz kitap da-ğıtımını gerçekleştirdik. Acaba ula-

şılamayan okul var mı diye kontrol ettik, yok. Normalde kâğıt üzerinde bize göre sorun bitmiş görünüyor, işimizi yapmış oluruz. Ancak sosyal medyadan biri ‘Bize kitaplar gel-medi’ diye yazmış, dedim. Eğitim-öğretimin üçüncü haftasındayız; hep birlikteyken okul müdürünü aradık “Şu kitap, bu kitap henüz

54

Page 55: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

gelmedi” dedi. Bu neden? Sen sahanın bütününde süreci elinde tutmuyorsan, iletişime açık değil-sen, empati kurmuyorsan başarılı olamazsın; böylece kuruma da hakim olamazsın, kurumsal yapı da güçlü olmaz.

Birbirinden ayrı yerlerde görev al-

manın, değişik dilleri ve aktörleri tanımamın en büyük getirisi olaya farklı bakabilmek, çok yönlü dü-şünebilmektir. Bu nedenle yaptığı-mız her işin tüm evrelerine hâkim olmamız lazım. En alt, ara ve en üst hepsinde varlığınızı hissettirebil-melisiniz. Masa başında oturarak devleti vatandaşa hissettiremez-

siniz. Tabana inmek gerek; devle-tin burada, yanında, seninle aynı seviyede diyebilmelisiniz. Bir sorun varsa kaynağına inmeden çöze-mezsiniz. Şahsi olarak da kurum olarak da gayret etmek lazım, bu gayret tıpkı bir su dalgası gibi et-rafınıza yayılacaktır. İhmale fırsat vermemek lazım.

İş akışının tüm evrelerine hâkim ol-malıyız, kontrol ve takip etmeliyiz ki kimse rehavete kapılmasın. Bu mekanizmanın bu dişlinin birinde aksama olması devasa projelerin basit ihmal veya saiklerle sekteye uğraması demektir.

Gezdiğiniz Ülkeler İçerisinde Size En Çok Şey Kattığını Düşündüğü-nüz Yer Neresi?

Şehircilik ve mimari alanında çok ülke gezdim. Uzakdoğu’da, Avrupa’da, Edinburgh, Sn.Petersburg, Prag vesaire… Özellikle Sidney ve Melbourne‘ün şehirciliği harika; müthiş bir estetik ve ruh var. Biz de çok güzel 40 katlı binalar dikiyoruz ve içine bir de yeşillik alan koy-duğumuzda burası oluyor şehir; fakat ruh ve estetiği yok. Özellikle Melbourne’de, tarihi dokuyu mu-hafaza ederek ona uygun yeni yapılar oluşturabiliyor; insanların kendilerini ifade edebilecekleri, teknolojiye hapsolmamış bir şehir-cilik var. Bizde yeni imara açılan alanlarda daha yol, içme suyu ve kanalizasyon altyapısı olmadan binalar dikilir; oysaki oralarda imar, altyapılar, asfaltlar, parselasyonlar yapılmış ve en son bunların üzeri-ne bina dikilip bağlantılar yapıla-rak iş bitiriliyor. Orada görevliler, “Biz Sidney’in 100 yıllık şehir planlama-sını yaptık” diyebiliyorlar. O bölge-ler, zamanın ruhunu yakalamış ve

Mekanizmayı yürüten, Bakanlığımızın çarkını çeviren ve tabiri caizse yağını, suyunu koyan bizim genel müdürlüğümüzdür”

55

Page 56: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

çok daha ötesine gidiyorlar; biz ise zamanın peşinden gidiyoruz. On-lar süreci yönetiyor, bizde ise süreç bizi yönetiyor.

Son Günlerde Kamuoyunu Meş-gul Eden Okul Servis Araçları Yö-netmeliği Değişikliği ile İlgili Bilgi Verir misiniz?

4 Bakanlık (MEB, Aile Sosyal Poli-tikalar Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haber-leşme Bakanlığı) olarak ortak yü-rüttüğümüz, ‘Okul Servis Araçları Yönetmeliği’dir. 4 Bakanlığımızın yetkilileri ile çok yönlü bir bakış açısı ile çalıştık. Konuyu, her açıdan de-ğerlendik. Ben hem veliyim, hem de görevliyim; bu iki toplumsal rol benim için çok mühim. Ancak be-nim aracım yok, o sektörün içeri-sinde değilim. Bu durumda ne ya-pıyoruz? Türkiye’de en çok nüfusu olan iller Ankara, İstanbul, Antalya ve İzmir’in il müdürlerinden rapor istedik; okul müdürleri, okul aile birlikleri ve sektörün temsilcileriyle görüştük. Hepsiyle ilgili bir analiz yaptık, ortak bir dil çıkarmaya ça-lıştık; böyle olunca uzun vadeli olur ve bu toplumun ruhunu yansıtır.

Servisçi, okul müdürü ve veli ka-bul etmedikten sonra bizler oturup mükemmel bir kurallar yazsak da bunun anlamı yok. Herkese hitap eden bir dil geliştirmemiz ve her kesimi tatmin eden bir uygulama hayata geçirmemiz lazım. Nite-kim, geniş kapsamlı bu çalışma tamamlandı ve yeni Yönetmeliğe paydaşların beklentileri yansıtıldı. Her şey öğrencilerimizin daha kon-forlu ve sağlıklı koşullarda eğitim alması için.

Peki, Biraz da Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünden Bahse-decek Olursak Eğitim ile İlgili Her Türlü Maddi işlemleri Yürüten Yer Burası. Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü Hakkında Bilgi Verir misiniz?

Destek Hizmetleri Genel Müdürlü-ğünü bir aracı yürüten ana me-kanizmaya benzetiyorum. Meka-nizmayı yürüten, Bakanlığımızın çarkını çeviren ve tabiri caizse yağını, suyunu koyan bizim ge-nel müdürlüğümüzdür, diyebiliriz. Projelerin ana fikirleri ilgili genel müdürlük, bunların alt yapısını, sü-recini, ihalesini, finansmanını be-

lirleyen yer burasıdır. Yani işin ana politikalarını üstlenen yerler diğer genel müdürlüklerimizdir. Meslek hayatım boyunca hep böyle öde-nek planlayan ve dirayetli yerlerde çalıştık, demek ki kaderimizde bu varmış. Burası Millî Eğitim Bakanlığı-nın en önemli ve rakamsal olarak en büyük bütçeli birimi. Özellikle taşraya yönelik sistemi çeviren har-camaların merkezi de diyebiliriz. Bakanlık merkez teşkilatının bütün harcamalarını burası yapar. Ana harcama kalemleri; okullarımızın onarımları ve tefrişatları, çocukla-rımızın ücretsiz taşımadan yarar-lanmaları, ücretsiz yemek ve ders kitabı gibi hizmetlerimiz. Tüm bun-lar, parasal yekûn olarak yüksek bir ödeme planını oluşturuyor; bu bir-çok bakanlığın bütçesinden daha fazla. Bakanlığımızın can suyu olan projelerine, elimizden geldiğince katkı sağlamaya çalışıyoruz. Okul-larımızın masasından sırasına, la-boratuvarından orada kullandıkları malzemeye ve onarıma, jeneratö-rüne kadar şu an sayamadığımız birçok hizmeti, Genel Müdürlüğü-müz karşılıyor. Biz bir milyon öğret-meni, 65 bin okul ve kurumu, 10 milyon 500 bini ilköğretim, 6 milyon

“Takip sürecini güçlendirmek gerekiyor”

56

Page 57: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

30 bini ortaöğretim, 9 milyon 800 bini yaygın eğitimde olmak üzere 27 milyon öğrencisi ile dünyanın 198 ülkesinden büyük bir aileye mensubuz ve bu aileye hizmet et-mek büyük bir onur ve görevdir. O yüzden, burası güçlü bir kurumsal yapı ve sevgi dolu büyük bir ailedir. Bakanlığımızın bahsettiğim bu gö-revlerinden ötürü can damarıdır, diyebilirim. Özelde sosyal projelere de çok önem veriyoruz. Ücretsiz taşıma da devletimizin uyguladığı çok mühim bir sosyal proje. Bunla-ra özellikle hassasiyet gösteriyoruz ve göstereceğiz.

Ortaöğretim Öğrencilerinin Üc-retsiz Taşınmasıyla İlgili Önemli Bir Sosyal Projeniz Var. Bundan bahseder misiniz?

Hep söylerim, ‘İdarecilerin mutlaka bir hikâyesi olmalı’ diye. Benim de anlatmak istediğim bir hikâyem var: Tabiri caizse; damdan düşeni, damdan düşen anlar. Lisedeyken 4 kilometre uzaktaki okuluma yürü-yerek gidip geldim. Bayburt soğuk-tur; kışın okulumuza varana kadar annemin ördüğü atkının yünlerini kırağı tutardı. 1995 yılında liseden mezun oldum. O zamanlar kışlar şimdikinden çok daha sert geçer-di. Sabah okula gitmek için, evden erkenden çıkardık. Ders 8’de baş-

lıyor, 7’de evden çıkıyoruz; kendi-mize gelene kadar 1 ders geçiyor. Öğlen arkadaşlar bir araya gelir, annemiz kumanyamıza ne koy-duysa onu yerdik. Bazı arkadaşla-rımızın kumanyaları zayıf olduğu için mahcup olurlardı, çıkarmak istemezlerdi. Şimdi gözümün önü-ne geliyor o mahcup hâlleri de Anadolu insanı gerçekten her şeyi yokluğu da zorluğu da meşakkati de çocukken tecrübe ediyor. Ya-şayarak öğreniyor. Tabii biz onlara çok belli etmeden paylaşırdık, hep beraber o öğünü savuştururduk.

2009 yılında Sivas Altınyayla Kay-makamıyım; sabah 7’de Sivas il merkezine gideceğim, lisenin kar-şısında bir marketin önünde soğuk-tan titreyen 5-6 öğrenci gördüm. Aralık ayındayız. Hemen durdum ve ‘Çocuklara bu saatte neden buradasınız?’ diye sordum. Köy mi-nibüsü erken geldiği için, çocukları da erkenden buraya getirip bırakı-yor. Buradan da Sivas’a gidiyorlar. Ben hemen kendi çocukluğumu hatırladım çok da duygulandım; onları alıp yurda yerleştirdim. Daha sonra bir araştırma yaptık, baktık ki bunun gibi 150’ye yakın çocuğu-muz var. Hemen arkadaşlarımızla bir taşıma projesi yaptık; 2009 yılın-da Bakanlığımızın ortaöğretime yö-nelik bir taşıma projesi yoktu. O za-

manlar Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürü olan şimdiki Muş Valimiz Aziz Yıldırım Bey’e projeyi sundum. Kendisi projemizi çok beğendi ve özellikle bu projemize destek oldu. 150 öğrencimizi sabah evlerin-den alıp okula götürüyor, öğlen yemeklerini veriyor ve akşam da evlerine güvenli bir şekilde teslim ediyorduk. Bu, ilçede çok güzel ve olumlu bir heyecan oluşturdu. Genel Müdürümüzün hoşuna gitti, “Bu durumu Bakanlıkla paylaşa-yım’’ dedi. Türkiye genelinde böyle yerler vardır. Bunu genelleştirelim” dedi. Altınyayla’da başlattığımız bu proje geliştirilip genişletilerek, örnek olarak Bakanlığa sunuldu. Bakanlık da bir yıl sonra, öncelikle ‘9’uncu sınıfları taşıyalım.’ diye karar aldı ve daha sonra 2012 yılından sonra da bütün sınıfların taşınmasına ka-rar verilerek ülke geneline yaygın-laştırıldı. Yani o zamanki küçük bir adımımızla, bir kıvılcımla şu an 670 bin civarında ortaöğretim öğrenci-si taşınıyor olması büyük bir heye-candır. Bu konuda katkım olduysa kendimi mutlu hissediyorum. Bu projeyi bu yüzden çok önemsiyo-rum. Bu zorluğu yaşamış biri olarak bu konuda ki projenin başında ol-mam beni çok mutlu ediyor. Şimdi herkes sıcak ve güvenli bir şekilde okuluna gidiyor, öğle zamanı gü-zelce yemeklerini yiyor. Bu sosyal

57

Page 58: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

devlet anlayışımızın hükümetimizin güzel bir uygulamasıdır.

İllere gittiğimde, yaptığım ilk iş okulların taşıma merkezlerine gi-dip orada yemekleri kontrol et-mek oluyor. Çocukların yemek ve memnuniyet durumlarına bakıyo-rum. İnsan daha önce yaşadığı zorlukları, şimdiki yavrularımızın ya-şamaması için bu projeye daha çok sahip çıkıyoruz. İnsanın önce-den yaşadıkları, içinde iz bırakı-yor. Ben geçmişimden korkmam, geçmişimle gurur duyarım. Em-pati, empati, empati… Bizim za-manımızda okullar çok donanımlı değildi, şimdi ise biri bizi arayıp en ufak bir eksikliğini ilettiğinde derhâl gereği yapılır; öyle de güçlü bir ül-keyiz hamdolsun.

Şuan çok önemli olan projelerimiz-den birisi de “Güvenli Okul” pro-jemizdir. 762 okulumuz, güvenlik kameralarıyla İçişleri Bakanlığımız ile birlikte yönettiğimiz Kent Güven-lik Sistemi’ne entegre edeceğiz. ASELSAN ile sözleşme imzaladık ve birinci fazın finansmanını da aktar-dık. Öncelikle sistemi tek merkezde toplayacağız ve Bakanlıkta bir sis-tem odası kuracağız. Odada belli sayıda ekran olacak ve Bakanımız şifreyi girip istediği okulu izleyebi-lecek. Görüntüler buradan Kent Güvenlik Merkezi’ne aktarılacak. Emniyetin istediği zaman, istediği yeri izleyebileceği bir kurgu kuruyo-ruz. Okullarımız daha güvenli hâle gelecek ve uyuşturucuyla müca-deleden tutun, tüm olumsuzlukları

kontrol etmek ve müdahale imkânı olacak. Öncelik verdiğimiz okullar, emniyet teşkilatımızın belirlemiş olduğu 1’inci derece riskli okullar. Sistem bütünlüğü açısından örnek bir proje olacak, inşallah en kısa zaman da bitireceğiz.

Göreve Başlayalı Bir Yıl Oldu ve Hissedilir Bir Değişim Olduğu Aşikârdır. 190 Milyon Adet Ders Kitapların Dağıtımının Bu Yıl Hızlı ve Sıkıntısız Olması Bunlardan Sa-dece Biri. Bu Konularda Biraz Bilgi Alabilir miyiz?

Bakanlığımızın, önceki yıllara göre oldukça önemli mesafe kat etti-ğine inanıyorum. Zaten zamanın ruhuna uygun olarak her yıl daha ileriye götüremezsen bunda bir eksiklik var demektir. Peygamber efendimizin ‘’iki günü eşit olan ziyandadır’’ hadis-i şerifinde de buyurduğu üzere, sürekli bir de-ğişim ve değişimle birlikte gelen gelişim genel prensibimiz. Önceki yıl da iyiydi ama bu sene ondan biraz daha ileride oldu. Öncelikle bizden önceki arkadaşlara teşek-kür ediyorum, güzel bir kurum ve miras bırakmışlar. O miras üzerine bayrağı devraldık, yürütüyoruz. 190 milyon kitabı 65 bin kuruma göndermek çok önemli; dünya tarafından dahi incelenmesi ge-reken bir mekanizma. Kitaplar, 18 Eylül’de çantaları ile birlikte çocuk-ların masasındaydı. Biz sürekli sü-recin içerisindeyiz. “Kitapları gön-derdik bitti” diyerek bırakmıyoruz. Ekibimiz okul müdürlerini arayarak

sorgulama yapıyor; hata, sorun, gecikme var mı diye araştırıyor ve ona göre hareket ediyoruz. Ço-cuklarımız bizim yarınlarımız, gele-ceğimiz. İyi bir müfredat ve iyi bir kitapla çocuklarımızın geleceği-ne katkıda bulunmak zorundayız. Yaptığımız hamleler, 20-30-50 yıl sonrasının Türkiye’sini oluşturacak. 500 milyon liraya yakın bir harca-ma oldu ve çocuklarımıza helal-i hoş olsun.

Sorunu minimize etmeye çalışı-yoruz. Sorunlar hayatımızın gıda-sıdır. Sorun yoksa hayat bitmiştir, insanın motivasyonu gider. Yeter ki Cenab-ı Allah bizlere kaldırama-yacak yükü vermesin. Bakanlığımız güçlü, Bakanımız dirayetli. Bütün sorunların üstesinden gelebilecek sevgi dolu ekip ruhlu büyük bir millî eğitim ailesi var. Bu çalışmalarımız bu yıl böyleydi, seneye çok daha iyi olacaktır inşallah.

Okulların Eğitim Donatılarının Alınması ve Yenilenmesinin Gi-derleri de Buradan Yapılıyor. Bu Konuda Neler Söylemek İstersi-niz?

Yaklaşık 1 milyar liralık bir donatım ödeneği tahsis edilmiş durumda, bunun %40’ını yeni yapılan okulla-rın donatımına harcıyoruz. Bu sene mesleki teknik liselerimizin atölyeleri ve laboratuvarlarının çoğunu yeni-ledik; 250 milyon lira gibi bir harca-ma yapıldı. Bakanlığımızın stratejik planlarında meslek liselerine ciddi bir ağırlık veriliyor. Bakanımız hep

“Sorunlar hayatımızın gıdasıdır. Sorun yoksa hayat bitmiştir”

58

Page 59: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

söylüyor, ‘Meslek liselerini, mem-leket meselesi olarak görüyoruz’ diye. Yenilememiz seneye daha da çok artacak, 2019 yılına kadar 3400 meslek lisemizin tüm labora-tuvarlarını ve atölyelerini yenilemiş olacağız. İlaveten, diğer okulları-mızın da (eski olanlardan başlaya-rak) hemen hemen tamamında sıraları, laboratuvarlarını vs. yenile-yeceğiz. Bunlar bütçeyle oluyor. Bu sene, okullarımızın sadece sıraları, laboratuvarları ve CNC tezgâhları için 1 milyar lira harcadık. Ödene-ğimiz derslik sayısına göre de deği-şiyor. Yeni okullar bittiği anda öde-nek hesabına gönderiliyor. e-talep modülüne talep girişi yapan yö-neticilerimizin talebini, buradan görebiliyoruz ve gerçekliğinden emin olduktan sonra gerekli işlemi gerçekleştirebiliyoruz. Şu an 65 bin kurumumuzun, kendi meramını ile-tebilecekleri bir sistem var.

Sizce Bürokratlarımızda Olma-sı Gereken Özellikler Nelerdir? Genç Bürokratlarımıza Önerileri-niz Var mı?

Sohbetimizin başında da söyle-diğim gibi bir büyüğümüzün bir ifadesi vardır, ‘Biz mesleğe üniver-site mezunu olarak başlıyoruz, lise mezunu olarak bitiriyoruz.’ Önce-likle kendimizi sürekli yenilememiz

gerekiyor. Hayat çok hızlı akıyor; şartlar ve teknoloji değişiyor. Bu değişime adapte olabilmek için insanın kendisini yenilemesi lazım. Dünyayı tanımak, iyi okumak, tek-nolojiye ayak uydurmak önemli özellikler. Kişinin öncelikle kendisini iyi okuması lazım!

İletişime açık olmalarını tavsiye ederim. Nuri Pakdil, “Dünyaya meydan okumak isteyen önce kitaba meydan okusun” der. Yani en önemli şey: Okumak, okumak, okumak… Okumadan meydan okunmaz. “Zamanım yok” baha-nesini üretmemeliler… Ben, en yoğun zamanımda kendime en çok zaman ayırdığım dönem olu-yor dolayısıyla vakit bulamıyor sözü askıda kalıyor.

İletişim dilleri açık olmalı. Empati kültürlerini geliştirsinler. Makamlara, mevkilere zorlayarak sahip olun-maz. İşlerini iyi yapsınlar; o zaman görülür ve gerekli kişiler tarafından bulunurlar; birileri onlara vesile olur. İnancım bu yönde, ben de böyle yürüyorum.

Sorunlardan korkmasınlar, onları ertelemesinler. Mücadele etsinler. Sorunları cenazeye benzetirim; cenaze hemen kalkmaz ise kokar, hepimizi rahatsız eder. Ertelemek

felakettir. Hiçbir şeyi ertelemesinler. Makamlarda kalıcı olunmaz ama yaptığımız etkin ve etkili hizmetlerle akıllarda kalıcı olabiliriz.

Şu ifadeyi de hiç unutmasınlar;

EMEK ziyan olmaz,ESER unutulmaz,İZZET solmaz…

Parçası olmaktan gurur duydu-ğum eğitime önem vermeleri, genç meslektaşlarıma en önemli tavsiyemdir. Her anlamda eğitimle iç içe olsunlar. Hayatın işleyişini, ye-niden tanımlanmasını ve toplum-sal rollerimiz arasındaki ahengi an-cak eğitimle sağlayabiliriz. Popüler olan, şekli olan unutulmaya ve bo-zulmaya mahkûmdur. Gerçekçi, samimi ve anlaşılır olursak ancak, karşılıklı ve dikey iletişim kanalları-mız sürekli çalışır. Her daim, inanç ve değerlerimiz bizi ayakta tutar, bize güç verir.

Yine sevdiğim bir sözle sohbetimizi noktalamak istiyorum. Firdevsi’nin Birleşmiş Milletler

B-binasının giriş kapısına yazılan bir şiirin Türkçesi;

Güçlüdür her kim bilgili iseBilge ihtiyarın gönlü yaşlanmaz…

Haber Müdürümüz Aslı ÖZAYDIN ve Muhabirimiz Gizem TÜRKER M.E.B. Destek Hizmetleri Genel MüdürüSalih AYHAN İle röportaj gerçekleştirdi.

59

Page 60: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Eğitim ve öğretim döneminin başlamasından dolayı özellikle çok tartışılan ödevler konusunda düşüncelerimi yazma gereği duydum. “Çocuğun” okulda öğrenmesine yardımcı olan süreçlerden biri de ödevlerdir. Ailelerin, öğretmenler ile en çok konuşmak istedikleri ve aralarında zaman zaman iletişim kanallarının tıkanma noktasına bile geldiği bir konudur bu. Bu konudaki sıkıntıları yaşayan biri olarak tecrübelerimi aktarmaya çalışacağım. Ödevlerin öğrencilere en büyük katkısı araştırma beceresi kazandırıp bir konuya çözüm yolunu bulmayı öğretmesidir. Ödevler her şeyden önemlisi öğrenme kültürünün oluşmasına büyük etki etmektedir. Asıl önemli olan, öğrenciye sorumluluk anlayışı kazandırmak, çalışma sistemini aşılamaktır.

Milli Eğitim Bakanlığının Yönetmeliğinde, “ilkokul üçüncü sınıfa kadar öğrenciye ödev verilemez’’ denilmektedir. Bazen alıştırmalar veya pekiştireçler ödev olarak yansımaktadır. Burada ince bir çizgi vardır. Bu çalışmalar ödev midir ,ödev değil midir? Şahsen bu alıştırmalara sayısı çok olmamakla birlikte ödev olarak bakmıyorum. Eğer birinci sınıf çocuğuna ödev vermek bıkkınlık ve usandırma işlevi yapılıyorsa bu bir eğitim faciasıdır. İlkokul birinci sınıfta öğrenciye öncelikle amaç okulu sevdirmek olmalıdır. Çocuklarımız için çok oyun oynuyor hiç ders çalışmıyor diye yakınıyoruz çoğu zaman.

Aklı oyunda olan çocuğa ödev yaptırmaya kalkarsanız bu yöntem ile bir kazanç elde edemezsiniz. Çocuğu derse ve ödeve boğarsanız psikolojik problemlerini de beraberinde ortaya çıkartırsınız.

Ödevler ancak; grup çalışmasını ön plana çıkartmak, düşünme gücünü geliştirmek, araştırıp bulmak, deney ve yeni buluşlar yapmak, başarmanın zevkini tatmak için verilir. Okulda edinilen bilgi ve becerilerin tekrarını ve pekiştirilmesini, sorumluluk alma, bir işe başlayabilme ve sürdürebilme, zamanı kullanma gibi önemli becerilerin arttırılmasını, araştırma yapma, bilgi toplama ve bu bilgileri bütünleştirebilme becerilerinin gelişmesini, okulda edinilen bilgilerin gerçek yaşamda kullanılmasını öğretmek için de ödev verilebilir. Ayrıca ev ödevleri konusunda aile; çocuk ve öğretmen ile işbirliği yapmalı, bir sorun var ise, ortak çözümler üretmelidirler.

Şanghay’daki 15 yaşındaki öğrenciler haftada 14 saatlerini ödeve ayırırken, Finlandiya’daki öğrenciler haftada sadece 3 saat ödev yapıyor. Güney Kore’deki 15 yaşındaki öğrenciler, ödeve haftada yaklaşık 3 saat zaman ayırıyor olsalar da, buna ek olarak haftada 1-4 saat özel ders alıyor. Uluslararası testlerde en başarılı olan öğrencileri yetiştiren Finlandiya’da ödev vermeme yerine az ödev verme’ politikası uygulanıyor.

Ülkedeki öğretmenler öğrencilere günde sadece yarım saat zaman harcayacakları ödevler veriyor. Uluslararası testlerde başarılı olan diğer ülkeler ise Japonya, Çek Cumhuriyeti ve Danimarka’dır. Bu ülkelerde ortalama olarak haftada en az 1 saat ödev veriliyor. Ancak Tayland, Yunanistan ve İran gibi ülkelerin öğrencileri dünyada en fazla ev ödevi yapmalarına rağmen bu testlerde başarısız olmaktadır. ABD’de yaşları 6 ila 8 arasında değişen öğrenciler haftada 128 dakika ödev yapıyor. Ortaokul öğrencilerine ise günde 78 dakika ödev veriliyor. Buna rağmen Japon öğrenciler ABD’li öğrencilerden daha başarılı olarak biliniyor. İngiltere’de 5 yaşındaki öğrencilere haftada 1 saat ödev veriliyor. Ancak yaş ilerledikçe süre artıyor. Fransa’da ilkokul öğrencilerine ev ödevi vermek 1956 yılından bu yana yasaktır.

Çocuğun ödev yaptığı ortam iyi hazırlanmalı, ödeve iyi odaklanması sağlanmalı ve dikkatini dağıtacak nesneler ortamdan uzaklaştırılmalıdır. Çocuğunuzun ödevine başlamasından önce fizyolojik ihtiyaçları karşılanmalı, ödeve yani öğrenmeye hazır duruma gelmelidir. Kesinlikle ödevin bitince bilgisayar oynayabilirsin gibi vaatlerde bulunmayınız, çünkü öğrenciler ödeve iyi odaklanmayabilirler. Ama gün boyu belli saatleri etkinliklere ayırabilirsiniz. Ödevin içeriğine göre

EV ÖDEVİ VE ÖĞRENME

Nazmi AVCISeyitgazi İlçe Mİlli Eğitim Müdürü

60

Page 61: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

ödevi bölümlere ayırıp önce 1’nci bölümü açıklayıp bitirmesini sonra diğer bölümleri bitirdikçe sırasıyla açıklayacağınızı, tamamı bitince birlikte kontrol edebileceğinizi belirtmelisiniz. Çocuğunuzun evde bireysel bir odası yoksa ödev yapması için uygun bir alan belirlemelisiniz. Böylelikle öğrenci için gerekli hazır bulunuşluk sağlanmış olacaktır. El becerisi gerektiren ödevleri çocuğunuzun yerine, daha güzel, daha düzgün olsun diye siz yapmayın. Bu aktiviteler çocuğunuzun kas gelişimi desteklemek, boş bir kâğıdı tasarlayarak kullanmak, planlama duygusunu güçlendirmek için özellikle verilen çalışmalardır. Anne-baba veya büyükler yapınca onların kas gelişimi gelişecek değil ya... Bu verilen ödevlerin çocuklarımızın kas koordinasyon sistemleri ve fiziksel gelişimlerini destekleyen görevler olduğunu asla unutmayalım.

Çocukların ödevlerinin kendine özgü olması çok önemlidir. Bırakın kendi yaratıcılığını, kendi duygularıyla süslesin. Ödevi asla siz yapmayınız; ama yardımcı olabilirsiniz. Yanlış yapabilir, çizgiyi düzgün çekemeyebilir veya düzgün kesemeyebilir. Kesinlikle şu nokta önemli; eksik, yanlış yapması, sizin yapmanızdan daha iyidir. Bir de çocuğunuz ödevini yapmadığı zaman bu durumu, öğretmenine öncelikle öğrencinizin açıklaması, çocuğun özgüveni açısından daha doğru olur. Ama bazı özel durumlarda, siz bu açıklamayı yapabilirsiniz.

Öğretmen, eve verdiği ödevi belirlerken öğrencinin yaş ve yetenek düzeyini göz önünde bulundurmalıdır. Önceki öğrenilen bilgilerini pekiştirmek ve yeniden

gözden geçirmek için ev ödevi verilmelidir. Eleştirel düşünme becerisi ve okuma becerilerini geliştirmeye yardım eden ev ödevleri öğrencilerimiz için daha faydalı olacaktır. Ödev, çocuğunuza öğretmeni tarafından verilen bir sorumluluktur. Okulda öğrendiklerini hatırlama, uygulama, bilgileri arasında transfer yapabilme ve başarabilme duygularını tattığı bir çalışmadır. Yazma becerilerini artırmak için de ev ödevi verilebilir. Böylelikle ödevler ilerdeki öğrenim hayatlarında öğrencilere yol gösterici olacaktır. Bütün görevler; öğrencinin bağımsızlığını arttırmalı ve demokratik düşünme düzeyinin gelişmesine yardımcı olmalıdır. Eğer çocuk sınıfta görevlerini tamamlamada yetersiz ise, evde ev ödevini yapmada sıkıntı yaşayacaktır. Bu durumdaki öğrencilerin ailesi ile iletişime geçip, eksik noktalar belirlenip düzeylerine göre ödevler verilmelidir.

Ödevler okulda çocuğun öğrendikleri ile ilişkili ve anlamlı olmalıdır. Örnekler sınıfta kontrol edilmiş ve anlaşılır olmalıdır. İdeal olan yol, ödev kontrolünün ve düzeltmelerin öğretmen tarafından yapılmasıdır. Ödevler; öğrencilerin çalışması için verilecek olan birçok konuyu pekiştirmek ve gelecek dönütler adına çocuğu hazırlamak amacına yönelik olmalıdır. Ev ödevleri; okulda ve derslerde kullanılan kitap, materyal, araç ve gereçlerle birbirini tamamlayıcı olmalıdır. İşlenmeyen konulardan ev ödevi verilmesi ise doğru değildir.

Sonuç olarak, öğrencilere ev ödevi verilmelidir. Ancak verilecek ödevlerin; öğrencinin yaş ve sınıf düzeyleri göz önünde bulundurularak verilmesi önemlidir. Verilecek ev ödevlerinin, öğretmen tarafından özenle seçilip;

öğrenmeleri pekiştirici nitelikte olması gerekmektedir. Gereksiz tekrarlardan kaçınmak ve sekreter gibi sürekli bıktırıcı kopyacılıktan arındırmalıdır. Özellikle ilkokul 3’ncü sınıfına kadar öğrencilere çalışma alışkanlığını kazandıracak ve öğrenme kültürünü destekleyici kısa ev çalışmalısı verilebilinir. Fakat bu çalışmalar günde 15 dakikayı geçmeyen ödevler olmalıdır. İlkokul çocuğuna ödevlerinden dolayı övücü işaret ve yazı yazmak motivasyonu artıracaktır. Hatta güzel ödev yapan öğrencilerimizin çalışmalarını panolara asabiliriz. Ceza amacıyla verilen ev ödevi öğrencinin motivasyonu düşürecek, öğrenmeye karşı isteksizlik kendini gösterecektir. İdeal olarak, ev ödevleri hem program doğrultusunda hem de gerçek dünya ile ilişkili olmalıdır. Eğitim Bilimci Kazmierzak’ın söylediği gibi; ev ödevini daha etkili bir öğrenme aracı yapmak için, öğretmenler öğrencilerine verdikleri görevleri sürekli olarak sorgulamalıdırlar. Verilen ev ödevi amaca uygun biçimde yanıt vermiyorsa, onu daha uygun yapmak için yeniden revize edilmelidir. Ödev yapmak, öğrencinin derslerine olan ilgisini artıracak, öğrencinin derslerini tekrar etmesine olanak sağlayacak, ödevler bilgilerin tazelenmesini ve akılda kalıcı olmasını gerçekleştirecektir. Öğrencilerimiz yorumlama yeteneklerini açığa çıkaracak ve onların ufku genişleyecektir. Tüm bu süreçlerin sonunda öğrencilerimiz sorumlu bireyler olarak toplumda yerlerini alacaklardır. Öğrenci öğrenmede yeni yollar bulacağı gibi öğrenme kültürü açısından yeni denizlere yelken açacaktır.

2017-2018 Eğitim–Öğretim Yılı’nın Eğitim Paydaşlarımıza ve Ülkemize Hayırlı Olmasını Dilerim. Okurlarıma Saygılarımla…

“Ödevler okulda çocuğun öğrendikleri ile ilişkili ve anlamlı olmalıdır”

61

Page 62: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Yıl 1955… 15 yaşında idim. Çok ağır bir hastalığa giriftâr (yakalanmak, tutulmak) oldum. Hasta yatağında bol bol kitap okuyordum. O yıllarda Varlık Yayınları’nın neşrettiği (yayınladığı) bir seri kitaplardan “ Yazıcıoğlu Mehmet Efendi” (ölümü: 1451)’yi okurken “Kaside-fi Medh’in Nebi (Resûlullah’ı öven kaside) de bir beyit okudum. Şair diyordu ki;

Eğer Rum’un revânında görürsem ben dilârâyı

Revan’ına revan(1) edem Semerkant’ı, Buhara’yı

Bu muhteşem musiki, beni benden aldı. Hasta ve hüzünlü ruhuma Resûlullah’ın aşkı, yağmur bulutlarından inen sağanak gibi teselli oldu. Şiirin ruhaniyetinde eridim.

Aradan 62 yıl geçti. Acının acısı, tatlının tatlısı hatıralar arasında kaybettiğim şiiri internette buldum. Muhterem hocamız Prof. Dr. Yaşar Kandemir Bey’in “Altınoluk Dergisi’nde ki bu şiiri, siz çok değerli dostlarla paylaşmak istedim. Şiiri sadeleşmiş manası ile birlikte sunuyorum:

Eğer Rum’un revânında görürsem ben dilârâyı

Revan’ına revan edem Semerkant’ı, Buhara’yı

Eğer ben o gönülleri süsleyen sevgiliyi, yani Resûl-i Kibriya’yı Rum

diyarı diye anılan bizim memlekete doğru yönelmiş görseydim, güzelliği dillere destan olan Semerkant ve Buhara vilayetlerini, onun bu yolu tutmasının şerefine bir şükran hediyesi olarak bağışlardım.

Dilârâdır tutan hurrem,(2) gözüm, gönlüm, cihanım

Ve illa nite bulaydı dilârâyı dil arayı

Sevgilinin şeref verip gelmesiyle gözüm gönlüm aydınlanmıştır. Şayet o zahmete katlanıp gelmeseydi, ben o sevgiliyi (dilarayı) arayı arayı nasıl bulurdum.

Gelir derler dilârâmı gider derler dilârâmı

Şu dem bulur dil ârâmı(3) ki ben bulam dilârâyı Gönlümün rahat ve huzurunun zaman zaman gelip gittiğini söyler dururlar. Benim gönlüm ancak sevgilime kavuştuğu zaman huzura erer. Zira aşığın vuslata ermeden huzuru yakalaması mümkün değildir.

Senin hüsnün hayâlinin çü düştü âleme aksi

Sabâ nakkâşı(4) reng-âmız(5) edip yazdı hezârayı(6)

Senin güzelliğinin aksi bu âleme yansıyınca, seher yeli bir nakkaş gibi her yeri türlü türlü renge

boyadı. Yani bu cihanda görülen bütün güzellikler, senin güzelliğinin aksinden başka bir şey değildir.

Kelâmı(7) çeşme-i kevser eğerci mest eder cânı

Veli(8) aşkın şarâbın ver gerekmez câm-ı hamrâyı(9)

Her ne kadar Resûlullah’ın sözleri kevser çeşmesi gibi olup canları mest ederse de, varsın etsin. Sen bana şarap kadehini değil, yine de onun aşkının şarabını ver.

Hemişe(10) aşk odu cânı cihânı yaka gelmiştir

Yanar pervaneler şem’a(11) ururlar câna yarâyı

Öteden beri aşk ateşi canı da cihanı da yakmıştır. Pervaneler sevgilinin uğruna kendilerini ateşe atar, yanıp giderler.

Meğer ben cennet içinde gezerven(12) kim bu âlemde

Aceptir görmek isterven(13) şehâ sen yüzü tuğrayı

Meğer ben cennet içinde gezdiğimi zannederek senin eşsiz yüzünü bu dünyada görmek istemişim. Ey gönlümün sultanı! Hâlbuki senin eşsiz yüzünü bu dünyada görmek olmayacak şeydir. (Beyitte “gezerven” kelimesi gezerim, “isterven” kelimesi de isterim demektir.)

DİL-ÂRÂ(Dil: Gönül - Ârâ: Süsleyen)

Mustafa YAZGANAraştırmacı/Gazeteci/Yazar

62

Page 63: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

Yanağı ağı devrinde cihan bir nokta-i mevhum(14)

Pes idrak edemez kimse dü âlemden mu’arrâyı(15)

Senin o gül yanağının çepeçevre kuşattığı dairede bu cihan, hayali bir nokta gibidir. Ne var ki, madde ötesi bir güzelliği iki cihanda da kimse idrak edemez.

Seher mi sihir mi ya göz, şeker mi dür(16) müdür ya söz

Semen(17) mi gül müdür ya yüz, nedir görsem o bedr âyı(18)

Ya Resûlullah! Senin şu mübarek gözün, nurlar saçan bir seher mi, insana bu kadar tesir ettiğine göre yoksa bir sihir midir? Hele sözlerin, bu kadar lezzetli olduğuna göre şeker mi, yoksa değeri itibariyle inci midir? bilemiyorum. Mübarek yüzün yasemin mi, yoksa gül müdür? Dolunaya benzeyen o güzellik nasıl bir şeydir ah, bir görebilsem.

Bana bağ u gülistânın güli servi safâ vermez

Teferrüc(19) sensin açarsın cemâl-i âlem-ârâyı(20)

Bahçelerin, gülistanların gülü ve servisi benim gönlümü açmaz. Âlemi süsleyen güzelliğini açıp göstermek suretiyle, gönlümdeki gam ve kederi ancak sen giderirsin.

Çü sen ol sırr-ı ekbersin gelen nûr-i ilâhiden

Çü sen ol rûh-i a’zamsın kılan gâyât-ı büşrâyı

Çünkü sen Allah’ın nurundan yaratılan en büyük sırsın. Çünkü sen ilahi müjdelerin en sonuncusu olan en büyük insansın.

Götür yüzden nikâbı kim izar ü zül f aça perde

Ki göstere gece gündüz bana âyât-ı kübrâyı

Yüzündeki örtüyü kaldır da, yanağını (bize görünen âlemleri) ve zülfünü (bize görünmeyen âlemleri) kapatan perdeler açılsın. Böylece gece ile gündüz bana Allah’ın en büyük alâmetlerini göstersin.

Revânım bağının sensin hayât-ı câvidânisi*

Ânınçün gönlüme sundun ebed gâyât-ı büşrâyı(21)

Ya Resûlullah! Gönül bağına ebedi hayat iksiri sunacak olan sensin. Nitekim getirdiğin dinle gönlüme sonsuz müjdeler sundun.

Çü gördü Yazıcıoğlu ki sensin âşık u mâ’şûk

Be-külli sende mahvoldu kodu tedbir ile râyı(22)

Ey Allah’ın Resulü! Yazıcıoğlu

Mehmed senin hem âşık hem de mâşuk olduğunu görür görmez varlığıyla sana yöneldi, enine boyuna düşünmeyi ve akıl yürütmeyi bir yana attı.

Muradı sensin ey dilber(23) çü sensin âleme rehber

Seni kılar gönül ezber, nider pes(24) ağ u karâyı

Ey gönülleri çalan güzel, bu âcizin maksadı, hedefi hep sensin. Çünkü bütün âleme yol gösteren kılavuz sadece sensin. İşte bu sebeple gönül, dünyanın nesi var nesi yoksa hepsini bir yana atıp sadece sana bağlanır.

LÜGATÇE

1- REVÂN: YÜRÜYEN, GİDEN2- HURREM: ŞEN, GÜLERYÜZLÜ3- ÂRÂM: HUZUR4- NAKKAŞ: SÜSLEYEN, USTA5- ÂMİZ: RENG.A RENK6- HEZÂRÂN: BİNLERCE7- KELÂM: SÖZ, HİTAB8- VELÎ: LAKİN, FAKAT9- HAMRÂ: ÇOK KIRMIZI, ŞARAP10- HEMİŞE: DAİMA, HER ZAMAN11- ŞEM’A: IŞIK, ATEŞ12- GEZERVEN: GEZERİM13- İSTERVEN: İSTERİM14- MEVHUM: KURUNTU, HAYAL15- MU’ARRÂ: MADDE ÖTESİ GÜZEL, SAF16- DÜR: İNCİ17- SEMEN: YASEMİN18- BEDR: DOLUNAY19- TEFERRÜC: GÖNÜL FERAHLATAN20- ÂLEM-ÂRÂ: ÂLEMLERİ SÜSLEYEN(*)CÂVİDÂN: EBEDİ, SONSUZ21- GÂYÂT-I BÜŞRÂ: SONSUZ MÜJDELER22- RÂY: REY, FİKİR, AKIL YÜRÜTMEK23- DİLBER: GÖNLÜ ALIP GÖTÜREN GÜZEL24- PES: ARKA, GERİ

63

Page 64: İÇİNDEKİLER · bunun yanında özellikle yabancı uyruklu öğrenci sayısı katlanarak artmaktadır. Üniversitemizde 2017-2018 eğitim öğretim yılı itibariyle 16 bin 207

İ R M P U S U L A TA S A R I M A J A N S I B A S I N Y A Y I N LT D . Ş T İ .

ABONE ÖDEME BİLGİLERİ

İRM PUSULA TASARIM AJANSI LTD. ŞTİ.

YAPI KREDİ BANKASI MEŞRUTİYET ŞUBESİ

ŞUBE KODU : 156

HESAP NO : 92362178

IBAN : TR41 0006 7010 0000 0092 3621 78

İLETİŞİM

Konur 2 Sokak 39 / 3 Kızılay/ANKARATel: 0.312 419 79 35 • Faks: 0.312 419 16 26E-Mail: [email protected]@pusulayayincilik.com

@GencBurokrat www.facebook.com/GencBurokrat

w w w . p u s u l a y a y i n c i l i k . c o m • w w w . g e n c b u r o k r a t . c o m

ABONELİK BİLGİLERiAdı-Soyadı:

Görevi:

Adres:

Tel/Faks:

Gsm:

Web:

Mail:

Abone Başlangıç Tarihi:

Abone Süresi: Abone TutarıAbone Adet::

*Bir yıllık 1(bir) adet abone bedeli 300 ¨ dir.

64