levent kÖker modernleşme. birlikte, imge, ankara 1991 ... · yasal, liberal demokrasi olara...

128
LEVENT KÖKER 1958'de Ankara'da dogdü. Tarsus Amerikan Lisesinden, ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Faküllesi'nden mezun oldu (1980). 1967"de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yaptığı doktora çalışmasını tamamladı. 1990'da doçent oldu. Gazi Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi ve aynı üniversitenin Hukuk Fakültesi'nde uzun süre öğretim üyeliği yaptı. Bir süredir Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesidir. Levent Kökerln çok sayıda makalesi ve çevirisi yanında yayımlanan kitapları şunlardır: iki Farklı Siya- set (Ayrıntı, İstanbul 1990). İmparatorluktan Tann Devletine (M.A. Agaogullan ile birlikte, İmge, Ankara 1991), Tann Devletinden Kral-Devlete (M.A. Ağaoğullan ile birlikte, imge, Ankara 1991). İletişim Yayınlan 90 • Araştırma-lnceleme Dizisi 11 1SBN-13: 978-975-470-026-8 © 1990 iletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 1990, İstanbul 2. BASKİ 1993, istanbul 3. BASKİ 1995, istanbul 4. BASKI 1999, İstanbul (500 adet) 5. BASKI 2000, istanbul (500 adet) 6. BASKI 2000, istanbul (1000 adet) 7. BASKI 2003, istanbul (500 adet) 8. BASKI 2004, İstanbul (500 adet) 9. BASKI 2005, istanbul (500 adet) 10. BASKI 2007, istanbul (500 adet) KAPAK Ümit Kıvanç KAPAK FİLMİ 4 Nokta Grafik DlZGl Maraton Dizgievi DÜZELTİ Abmet Abbas BASKİ ve CİLT Sena Ofset İletişim Yayınlan Binbirdirek Meydanı Sokak İletişim Han No. 7 Cağaloglu 34122 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 Faks: 212.516 12 58 e-mail: iletişimi le tisim.com.tr • web: wwwiIetisim.com.tr LEVENT KÖKER Modernleşme. Kemalizm ve Demokrasi

Upload: hoanghanh

Post on 04-Apr-2019

244 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

LEVENT KÖKER 1958'de Ankara'da dogdü. Tarsus Amerikan Lisesinden, ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Faküllesi'nden mezun oldu (1980). 1967"de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yaptığı doktora çalışmasını tamamladı. 1990'da doçent oldu. Gazi Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi ve aynı üniversitenin Hukuk Fakültesi'nde uzun süre öğretim üyeliği yaptı. Bir süredir Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesidir. Levent Kökerln çok sayıda makalesi ve çevirisi yanında yayımlanan kitapları şunlardır: iki Farklı Siya­set (Ayrıntı, İstanbul 1990). İmparatorluktan Tann Devletine (M.A. Agaogullan ile birlikte, İmge, Ankara 1991), Tann Devletinden Kral-Devlete (M.A. Ağaoğullan ile birlikte, imge, Ankara 1991).

İletişim Yayınlan 90 • Araştırma-lnceleme Dizisi 11 1SBN-13: 978-975-470-026-8 © 1990 iletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 1990, İstanbul 2. BASKİ 1993, istanbul 3. BASKİ 1995, istanbul 4. BASKI 1999, İstanbul (500 adet) 5. BASKI 2000, istanbul (500 adet) 6. BASKI 2000, istanbul (1000 adet) 7. BASKI 2003, istanbul (500 adet) 8. BASKI 2004, İstanbul (500 adet) 9 . BASKI 2005, istanbul (500 adet) 10. BASKI 2007, istanbul (500 adet)

KAPAK Ümit Kıvanç KAPAK FİLMİ 4 Nokta Grafik DlZGl Maraton Dizgievi DÜZELTİ Abmet Abbas BASKİ ve CİLT Sena Ofset

İletişim Yayınlan Binbirdirek Meydanı Sokak İletişim Han No. 7 Cağaloglu 34122 İstanbul Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58 e-mail: iletişimi le tisim.com.tr • web: wwwiIetisim.com.tr

L E V E N T KÖKER

Modernleşme. Kemalizm ve Demokrasi

T

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ 7 GİRİŞ 11 BİRİNCİ AYRIM: Modernleşme Kuramı ye Eleştirileri 25

Siyasal Gelişme, İdeoloji İlişkisinin Kuramsal Sorunları Üzerine 25 Birinci Bölüm: 'Siyasal Gelişme' Kavramının Gelişmesi 27

I. Konjonktürel Etki 27 II. Sosyal Bilimlerdeki Kuramsal Gelişmelerin Etkisi 30

A. Siyasal Gelişme Kavramında Demokrasinin Anlamı 31 B. 'Siyasal Çelişme' Kavramında Toplum, Değişme ve

Siyasal Örgütlenme İlişkileri 32 III. Siyasal Gelişme Kavramının Değişen Anlamları 33

A. Demokratikleşme Olarak Siyasal Gelişme: Demokrasinin Toplumsal Koşullan Sorunu. 34

B. İstikrar ve Düzen İçinde Gelişme 36 İkinci Bölüm: Modernleşme Kuramına Göre Siyasal Gelişme-ldeoloji İlişkisi 39

I. Modernleşme Kuramının Temel Öncüleri 39 A. Modern İnsan 40 B. Modern Toplumda Insan-Doîja ve Insan-lnsan İlişkileri „ 41 C. Modern Toplumda İktisadî İlişkiler 44 D. Modern Toplumda Siyasal İlişkiler 47

II. Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Geçiş Süreci 48

A. Modernleştirici Intellİgentsia ya da Modernleşmen Aktivizm 50 B. Geçiş Sürecinin Kavramlaşırılmasında Eleştiri ve Yenileşme 55 C. Sanayileşme Olarak Modernleşme 61

1. 'Modernleşmenin Siyasal Sonuçlan' 62 2. 'Diktatörlük ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri' 64

Üçüncü Bölüm: Modernleşme Kuramının Reddi ve Yeni Bir Siyasal Gelişme Kavramına Doğru 73

I. Eleştirel Sosyal Bilim Düşüncesinin Temeli Olarak An ti-Pozitivizm: Bilim, İdeoloji ve Ütopya 73 II. Batı Demokrasisinin Eleştirisi „ 80

A. Modernleşme Kuramının İdeolojik Niteliği 80 B. Batı Demokrasisinin Eleştirisi 83

III. Yeni Bir Siyasal Gelişme Kavramına Doğru 91 A. Özgürleşme (Emancipation) Olarak Siyasal Gelişme 93

B. Determinizm ve Tarihsicilik 97 C. İdeolojilerin Analizinin Önemi ve Niteliği 101

Dördüncü Bölüm: Batılı Olmayan Toplumlarda İdeoloji-Demokrasi İlişkisi 1 ° '

A Popülizm Kavramı ve 'üçüncü Dünya' Popülizminin Genel Özellikleri™ 108 B. Popülizm ve Demokrasi: İdeoloji ile Ütopya Arasında 118

(KİNCİ AYRIM: Kemalizm Demokrasi İlişkisi 123 Birinci Bölüm: Kemalizmin Kökenleri: Osmanlı Modernleşmesine

Genel Bir Bakış 125 İkinci Bölüm: Kemalizmin İlkeleri 133

I. Siyasal Rejimin Temeli: Halkçılık 136 A. Halkçılık ve Cumhuriyetçilik 137

1. İlk Büyük Millet Meclisinde Halkçılık 138 2. Tek-Parti Döneminde Halkçılık 145

B. Halkçılık ve Milliyetçilik 119 C. Halkçılık ve Laiklik 161

1. Laiklik ve Cumhuriyet 161 2. Laiklik ve 'Fikrî İnkılâp' 166

0. Halkçılık ve İnkılâpçılık.... 169 II. IktİsadîKalkmma Sorununa Çözüm: Devletçilik 1 7 '

A. M. Kemal Atatürk'ün Sözlerinde ve CHP Programlarında Devletçilik 1 '7

1. Genel Çıkar - Özel Çıkar Çatışması 184 2. Bireysel Gelişme ve Devletçilik 185

B. Devletçilik Hakkında 1930'larda Yapılan Değerlendirmeler: Bir İktisadî Kalkınma Stratejisinin Siyasal Boyutları 187

1. IktİsadîKalkmma Sorununa Geçici Bir Çözüm Olarak Devletçilik 188 2. IktİsadîKalkmma Sorununa Kalıcı Bir Çözüm Olarak Devletçilik 191

C. Kemalist Devletçiliğin Çağdaş Değerlendiriliş Tarzları 199 1. IktİsadîKalkmma Sorununa Pragmatik Bir Çözüm Olarak Devletçilik: 'Karma Ekonomi' Fikri 200 2. Kapitalist Sermaye Birikiminin n n n

Özel Bir Yolu Olarak Devletçilik 203 3. Iktisadî-Siyasal-Kültürel Boyutlarıyla Devletçilik 206

Üçüncü Bölüm: Kemal izm-Demokrasi İlişkisinin Değerlendirilmesi 211

I. Vesayet Kavramı Açısından Kemalizm-Demokrasi İlişkisi 211 II. Kemalizmde 'Muasır Medeniyet Seviyesİ'nin İçeriği:

Demokrasi ve Bürokratik Muhafazakârlık 221 A. Muasır Medeniyet Seviyesinin Aslî Öğesi Olarak Pozitif Bilim ve Teknoloji 222 B. Dayanışmacılık ve 'Devletçilik' 225

SONUÇ 231 KAYNAKÇA 239

ÖNSÖZ

Bu çalışmada, Kemal i zm ile demokras i arasındaki ilişkileri yeniden değerlendirmeyi amaçladım. B u n u yaparken de, "Kemalist ideolojinin demokrasiye yönelik niteliği" biçiminde dile getirilen ve daha çok akademik sosyal b i l i m literatüründe benimsenen değerlendirme tarzının sorgulanması z o r u n l u oldu. Bu değerlendirme tarzının kuramsal temelleriyle b ir l ikte , ayrıntılı bir biçimde ve get i r i len eleştirilerin de ele alınması yoluyla gözden geçirilmesi, Kemal izm-demokrasi ilişkilerine yeni b i r bakış açısından yaklaşmak için kaçınılmazdı. Ça­lışmanın b i r inc i ayrımında b u bakış açısını ortaya koymaya çalıştım.

Çalışmanın ik inc i ayrımında ise, Kemalist ideoloj inin öğeleri arasındaki ilişkiler içinde belirginleştiğini düşündüğüm "toplumsal değişme tasarımı", b u tasarım içinde demokrasinin yer in i göstermek amacıyla ortaya konulmaktadır. Burada, Kemalist ideolo j inin öğeleri, esas olarak 1930'lardaki tarihsel toplumsal bağlam içinde bel ir lenen anlamlarıyla ele alınmış, yer yer 1930 öncesine, yer yer de, özellikle devletçilik i lkes i tartışılırken, 1930 sonrasına atıflarda bulunulmuştur.

7

İkinci ayrımdaki ele alış tarzı, Kema l i zm ' in soyut, bütün­leşmiş b i r ideo lo j i niteliğinde olduğunu kabu l etmektedir . Böyle b i r bütünleşmiş ideo lo j i olarak Kemal i zm, kanımca, Cumhur i y e t Türkiye'sinin siyasal ve düşünsel yaşamında, az çok değişmeksizin varlığını sürdürmüş ve zaman zaman da başına "resmî" sıfatı get ir i lerek, farklı siyasal düşünce ve eylemlerin haklılaştıncı temelini oluşturmuştur. Bu özelliğiyle Kemal i zm ' in , Cumhur i y e t Türkiye'sinin top lumsa l gelişi­minde , göreliliği de aşan özerk b i r e tk i ley ic i güce sahip o l ­duğunu düşünüyorum. Çalışmamın temel s o r u n u n u n Ke-malizm-demokrasi ilişkisini yeniden değerlendirmeye yönelik olmasının esas gerekçelerinden b i r i de, b u düşüncedir.

* * *

Bu çalışma, 1983-1987 yılları arasında, YÖK sonrası dü­zenleme uyarınca, Ankara Üniversitesi Sosyal B i l imler Ens-titüsü'nde tamamladığım doktora tez imin çok az değiştirilmiş b i r biçimidir. Çalışmanın gerisindeki b i r i k i m i n oluşmasında birçok kişi ve k u r u m u n katkısı bulunmaktadır. Özellikle 1980-1982 yıllan arasında, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki "Siyaset B i l i m i " Yüksek Lisans ve Doktora programındaki ders, seminer ve tartışma zenginliğinin, b u b i r i k i m i n oluşmasındaki katkısını b e l i r tmen in ben im için b i r borç olduğuna inanıyorum. Ayrıca, k o n u üzerinde çalı­şırken, 1984-85 akademik yılında Ox fo rd Üniversitesi'nde b u l u n m a olanağını bana veren İngiliz Kültür Heyet i (The Br i t i sh Counc i l ) ye tk i l i l e r ine ; Oxford 'da bulunduğum süre içinde çağdaş toplumsal-siyasal felsefe üzerindeki b i l g i m i n derinleşmesini sağlayıcı katkılardan ötürü Dr . Michae l S. Freeden'a; St. Antony's College'daki araştırmalarımda, görme olanağı bulamadığım birçok kaynağa ulaşmamı sağlayan yardımları ve dostluğu için Dr. Roger Owen'a teşekkür ederim. Dakt i l o edilmiş i k i me tn i okuyarak, yer yer çok karmaşık-

8

(aştığını söylediği yazı d i l i m i n i n akıcı kılınması için değerli önerilerde bu lunan Aydın Uğur'a da burada teşekkür etmek i s t i yo rum.

Çalışmamın bu biçimi alması, hocam Prof. Dr . Mümtaz Soysal olmasaydı, neredeyse olanaksızdı d iyeb i l i r imi Özellikle tezin yazımı sürecinde yaptığı müdahalelerle b u zor lu süreci aşmamı kolaylaştırdığı için kendis ine minnettarım. Tez in savunulmasında hazır bulunan ve aydınlatıcı eleştiriler getiren jüri üyeleri Prof. Dr . Şerif Mard in 'e ve Prof. Dr . Ahme t Yü-cekök'e ayrıca teşekkür eder im.

A n n e m Gülseren Köker i le babam Necmet t in Köker'e, akademik çalışmalarımın bu i l k evresindeki, ana-baba olmanın gerekler ini aşan katkılarından ötürü şükran borçluyum. Kitabın yazılması sürecinde Eser ve Neveser de benimle bir l ikteydi ler . Her yazdığımı o k u y u p görüşlerime karşı i l e r i sürdüğü, zaman zaman şiddetli eleştirileriyle sürekli canlı b i r düşünme ortamı sağlayan Eser, arkadaşçaydı.

Levent Köker

Ekim 1989, Küçükesat

9

GtRlş

ı

Türkiye'de demokras in in k u r u l u p yerleşmesi bakımından ortaya konulan çabalar ve b u yönde karşılaşılan engeller, tek başına Türkiye t o p l u m u n u n değişim süreçlerini anlamak isteyenler için olduğu kadar, Batılı o lmayan toplumları karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçlayan sosyal b i l imci ler için de önemini ve çekiciliğini k o r u y a n b i r k o n u olmayı sürdürüyor. Bir diğer deyişle, "Türkiye'de demokrasi sorunu" , bugün de her yönüyle incelenmesi gereken b i r k o n u olma niteliğini koruyor . K o n u n u n ne den l i önemli olduğu, b i r bakıma, inceleniş tarzlanndaki çeşitlilik içinde de gözlenebilir: Konuya ilişkin bazı incelemeler b i r tür "siyasal olaylar t a r i h i " niteliğini taşırken1, başka bir grup oluşturduğu söylenebilecek

1 B u i n c e l e m e l e r e ö r n e k o l a r a k M a h m u t G o l o ğ l u ' n u n Tek Partili Cumhuriyet 1931 -1938 ( A n k a r a : Kal i te M-, 1 9 7 4 ) ; Millî Şef Dönemi (1939-1945), ( A n k a r a : Kal i te M., 1 9 7 4 ) v e Demokrasiye Geçiş 1946-1950 ( İ s tanbu l : K a y n a k Y a y . , 1 9 8 2 ) başl ık l ı yapı t lar ıy la K e m a l H . Karpat ' ın Tflric Demokrasi Tarihi, Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Temeller ( İstanbul: is tanbul M., 1967 ) başlıklı ça l ı şmas ı v e C e m i l Koçak ' ın Türkiye'de Milli Şef Dönemi 1939-1945, ( A n k a r a : Y u r t Y a y . , 1 9 8 6 ) a d l ı y a p ı t ı ver i lebi l i r . B u

11

o lan incelemelerde ise Cumhur i y e t Türkiye'sinin ta r ih in i ana l i t ik -kuramsal b i r çerçeve içinde ele a lmak eğilimi göz­lenmekted i r . 2 Özellikle i k i n c i grupta yeralan incelemelere bakıldığında; (1 ) "demokras i " den ne anlaşıldığı sorusu i le (2) farklı "demokras i " anlayışlarına göre Cumhur i y e t Tür-kiye 's indeki top lumsa l değişim süreçlerinin nasıl y o rumla ­nabileceği so rusunun yaklaşımlar arasındaki farklılıkları be l i r ley ic i temel noktalar olarak ortaya çıktığı söylenebilir.

Cumhur iyet Türkiye'sindeki toplumsal değişme süreçlerini kuramsal b i r çerçeve içine yerleştirerek açıklamaya veya yorumlamaya çalışan incelemelerden büyük b i r bölümü, daha çok I I . Dünya Savaşı ertesinde ABD ' l i sosyal b i l imc i l e r i n önderliğinde oluşturulmuş b i r "paradigma"ya 3 dayanmak­tadır. Sözkonusu "paradigma", b i l g i kuramı bakımından deneyci (ampir is t ) -poz i t iv is t , t o p l u m kuramı bakımından yapısal-işlevselci ( s t ruc tura l - funct iona l i s t ) ve ta r ih kuramı bakımından da i ler lemeci (progressiv ist ) özellikler göster­mektedir. Bu çalışmanın b i r inc i ayrımında biraz daha ayrıntılı

yap ı l lann "siyasî o lay lar tarihi" niteliğinde o lduğunu belirtirken, onlar ın hiçbir "kuramsa l çe rçeve"ye s a h i p o lmadık lar ı v e y a tar ihse l o l a y l a n "oldukları gibi" ak ta rmaktan ö t e y e bir içerik t a ş ı m a d ı k l a r ı ileri sürül m e mekte dir. Y a l n ı z c a belirli bir d ö n e m i n o lay lar ın ı "aktarma" a m a c ı y l a yap ı lm ış ça l ı şma la rda bile, "hangi" olaylar ın "nasıl" ak ta r ı l acağ ına ilişkin o l a r a k ver i lm iş a ç ı k y a d a ör tük c e v a p l a r vard ı r . Y u k a r ı d a ö r n e k l e n e n ça l ışmalar ın d a h a ç o k "siyasî o lay lar tarihi" nitel iğinde olduklarını bel i r tmenin n e d e n i , b u n l a n n tarihî y a z a r k e n "toplum kuram{lar) ı"nın kavramlar ına b a ş v u r m a k t a n çok tarihi o lay lar ı b e l g e l e r e d aya l ı bir b i ç i m d e der l i toplu s u n m a y a ağ ı r l ık vermeler id i r .

2 Ö r n e ğ i n b k z . Ali K a z a n c ı g i l , T ü r k i y e ' d e M o d e r n D e v l e t i n O l u ş u m u v e K e m a l i z m " , Toptum ve Bilim, S a y ı : 1 7 ( B a h a r , 1 9 8 2 ) , s . 6A-87; N e r m i n A b a d a n U n a t , " P a t t e r n s of Pol i t ical Modern iza t ion a n d T u r k i s h D e m o c r a c y " , Turkish Yearbook of International Relations, XVIII, 1979, ( A n k a r a : S B F v e B Y Y O B . , 1 9 8 3 ) , s . 1 -26; E r g u n Ö z b u d u n , T h e Na ture of T h e K e m a l i s t Pol i t ical R e g i m e " , E . Ö z b u d u n v e A . K a z a n c ı git, de r . , Atatürk, Founder ot a Modem State (Londra: C .Hurs t , 1981) , s . 7 9 - 1 0 2 ; K e m a l H. Karpat v e d iğ . . Social Change and Politics in Turkey, a Structural-Historical Analysis, ( L e i d e n : E . J . Brill, 1973) ; E m r e Kongar , Atatürk ve Devrim Kuramlan (Ankara : Türkiye İş Bankası Kültür Y a y . , 1 9 8 1 ) ; T a n e r T i m u r , Türk Devrimi ve Sonrası, 1919-1945 ( A n k a r a : D o ğ a n Y a y . , 1 9 7 1 ) .

3 "Parad igma" kavramı için bkz . T h o m a s s . K u h n , Bilimsel Devrimlerin Yapısı, ç e v . Nilüfer

K u y a ş , ( i s t a n b u l : A l a n Y a y . , 1 9 8 2 ) .

12

olarak ele alınacak olan b u paradigma, genelde Batılı olmayan toplumlardaki değişim süreçlerinin incelenmesinde esas olarak "o lay lan açıklama"yı 4 hedeflemiş ve Özellikle "Türkiye'de demokrasi sorunu"na ilişkin çözümlemelerde kullanılan "modernleşme kuramı"nı 5 da belirlemiştir.

Bu kuramın i lkeler i ve mantığı uyarınca, yukarıda bel irt i len i k i soruya veri len cevaplar şöyledir: (1 ) "Demokras i " , genel ve eşit oy hakkı, b e l i r l i aralıklarla (düzenli o larak) yapılan, gizli oy ve açık sayım ilkesine dayanan seçim mekanizmasıyla siyasal iktidarın değiştirilme olanağının ve dolayısıyla da muhale fet in (yani düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlük­ler in in ) kurumlaştığı b i r siyasal sistemdir. Modernleşme kuramı, böylelikle, Batı siyasal s is temin in temel k u r u m s a l ve biçimsel (procedural) i lke l e r i i le "demokras i " y i özdeş­leştirmiş olmaktadır. Bu özdeşleştirme, Batılı o lmayan top­lumlardak i değişimlerin çözümlenmesi bakımından bazı ön kabullere yolaçmıştır. Şöyle k i : (a) Demokras i Batı'da, Rö­nesans'la başlayan b i r d iz i ikt isadi ve kültürel evrimleşmenin ürünüdür. Bu evrimleşme süreci, demokra t ik b i r siyasal sistemin yerleşme koşullarını da ortaya koymuş b u l u n ­maktadır, (b) Dolayısıyla Batılı o lmayan top lumlarda "de-mokras i "n in yerleşebilmesi bakımından, hem iktisadî gelişme düzeyinin yükselmesi, hem de kültür değişimi gerekmektedir. Demokrasi, ancak bu ön koşulların gerçekleşmesinden sonra istenebilecek veya gerçekleştirilebilecek b i r siyasal sistemdir.

4 " D o ğ a bilimleri"yle " top lumsa l b i l i m l e r a r a s ı n d a ö z e ilişkin hiçbir farkl ı l ık o l m a d ı ğ ı tü ründen bir "bilimin tekliği" a n l a y ı ş ı n ı n uzant ıs ı o l a n b u " a ç ı k l a m a " m a n t ı ğ ı n ı n k a r ş ı s ı n d a , top lumsal bi l imlerde " a n l a m a - y o r u m l a m a " m a n t ı ğ ı ' n ı n geçer l i o lmas ı gerektiği düşüncesi bulunmaktadır . Bil ime bakıştaki b u farkl ı l ığa v e sonuçlar ına ileride değ in i lecekt i r .

5 B u k u r a m h a k k ı n d a g e n e l bilgi İçin b k z . " M o d e m i z a t i o n - l . S o c i a l A s p e c t s ( D a i e l L e r n e r ) , II. Political A s p e c t s ( J a m e s S . C o l e m a n ) , III. T h e B o u r g e o i s i e in Moderniz ing S o c i e t i e s ( R o n a l d P . D o r e ) " , \ntemational Encyclopedia of the Social Sciences, Ci l t X , s . 3 8 6 - 4 0 9 .

13

(2) Yuvar lak b i r tar ih lendirmeyle , 1500' lerden 1900'lere uzanan dört yüzyıllık b i r top lumsal değişimin ürünü olan "demokrasi "ye ulaşmak isteyen Batılı o lmayan top lumlar , Batı'nın bu süre içinde gerçekleştirdiği dönüşümleri çok daha kısa bir zaman d i l imi içinde gerçekleştirmek durumundadırlar. Bu nedenle de, değişim sürecinin son derece yavaş işlediği, âdeta durağan olan Batılı o lmayan top lumlarda insan irade­s in in ak t i f müdahalesi (yani eylem) gerekmektedir , insan ey lemi -içgüdüsel değil de- önceden (z ih inde ) tasarlanmış olduğundan, b u müdahaleyi ancak "mode rn dev le t " in n i t e ­l i k l e r i n i kavrayabilmiş o lan t o p l u m kes im( ler ) i (özellikle de intell igentsia) yapacaktır. Batılı olmayan toplumların değişim süreçlerinde gözlenen bu "müdahale", modernleşme kuramına göre "geleneksel t o p l u m " d a n "mode rn t o p l u m " a geçiş aşa­masında z o r u n l u d u r ve geçiş gerçekleşinceye kadar de­m o k r a s i s o r u n u n u askıya a lmak, y a n i o t o r i t e r siyasal re­j im l e r e ka t lanmak gerekmektedir . Böyle bakıldığında, Batılı o lmayan top lumlardak i top lumsa l değişim süreçlerini "açıklama"nın temel i de, "ger i "y i simgeleyen "geleneksell ik" (ya da "geleneksel ideoloj iye göre davranan ha lk " ) i le 1960' lardaki Batı statükosunun tüm dünya toplumları için idealleştirilmesini ifade eder tarzda kullanılan ve b u anlamda da " i l e r i " y i simgeleyen "modern l ik " (ya da "modern ideolojiye göre top lumu dönüştürmeye çalışan intelligentsia") arasındaki çelişki olmaktadır.

Modernleşme kuramının b u öncüllerinden hareket eden yer l i ve yabancı birçok araştırmacı, C u m h u r i y e t sonrası Türkiye t a r ih in in özellikle "demokrasi s o r u n u " bakımından büyük önemi bu lunan 1923-1945 döneminin çözümlen­mesinde, aşağıda özetlenmeye çalışılan şu sonuçları genel olarak benimsemişlerdir:

(1) İlk olarak, tek-parti dönemini "vesayet r e j im i " , dönemin Cumhur i y e t Halk Partisi 'ni "vesayet pa r t i s i " ve dönemin

H

ideolojisi olan Kemalizm'i "vesayet ideolojisi" olarak nitelemek sözkonusudur.6

Vesayet kavramı, burada, r e j im in , p a r t i n i n ve ideo lo j in in sürekli ve kalıcı b i r o to r i t e r l i k peşinde olmayıp, aksine, t op lumu, modernleşme kuramında anlaşıldığı türden (Batı t ip i ) demokrasiye hazırlamayı amaçladıkları f i k r i n i içer­mektedir.

1945'te, 1924 ve 1930 yıllarında yaşanmış o lan Te rakk i ­perver ve Serbest Cumhur i y e t Fırkaları deney imler inden sonra, çok par t i l i siyasal yaşama başarılı ve "yumuşak" b i r biçimde geçilebilmiş olması, tek-parti döneminin b u vesayetçi niteliğiyle açıklanmaktadır. Bu açıdan. Cumhur i y e t Türki­ye'sinde, nihaî b i r demokratikleşmeyi kolaylaştırıcı öğeler de şöyle sıralanmaktadır:

(a) Rejim, tek-parti l i olsa da sınırlı b i r çoğulculuğa sahiptir. Bir par lamentonun varlığını sürdürmesi, r e j i m i n hukuksa l temel ini bel ir leyen 1924 Anayasası'nda muhale fe t in örgüt­lenmesine (Cumhur i y e t Ha lk Part is i 'nden başka siyasal part i ler in kurulmasına) yönelik b i r yasaklamanın olmayışı, özellikle Parti kongreler inde ülke sorunlarının görece özgür bir tartışma içinde ele alınabilmiş oluşu b u sınırlı çoğulcu­luğun göstergeleridir.7

(b) Cumhur i ye t Ha lk Partisi , hep b i r kadro part is i n i t e l i ­ğinde kalmıştır. Türk devr imin in b ir "tepeden devr im" olduğu görüşü doğrultusunda, Cumhur i y e t Ha lk Part is i 'n in hiçbir zaman "köylü k i t l e s i "n i siyasal b i r mobi l i zasyon için k u l -

6 V e s a y e t k a v r a m ı n ı n kul lanı l ış ı için b k z . T a r ı k Z a f e r T u n a y a , Siyasal Kuramlar ve Anayasa Hukuku ( İ s tanbul : İ Ü H F Y a y . . 1 9 9 0 ) , s . 3 1 4 - 3 1 5 ; B ü l e n t D â v e r , "Atatürk v e Sosyo-Po l i t i k S i s t e m G ö r ü ş ü " , Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk ( İstanbul; Dr . Nejat F . Eczac ıbaş ı Vakf ı Y a y . , 1983 ) , s . 2 4 5 - 2 7 9 ; Wal ter F . W e i k e r , Polibcal Tutelage and Democracy in Turkey. the Freo P a r t / and Ils Aftermath ( L e i d e n : E . J .Br i l t , 1973 ) .

7 E r g u n Ö z b u d u n , T h e Nature of the K e m a l i s t Pol i l ica l R é g i m e " , s . 9 5 v d .

15

lanmadığma (ku l l anmak istemediğine) 8 ve b u anlamda modernleştirici seçkinlerin part is i olarak kaldığına d i k k a t i çeken Özbudun, Cumhur i y e t Ha lk Part is i 'n in b u açıdan b ir "dışlayıcı t e k - p a r t i " 9 o larak görülebileceği f i k r i n i eleştir­mekted i r . 1 0 "Dışlayıcı tek-part i "n in daha çok etnik veya dinsel temel l i b i r kutuplaşmanın geçerli olduğu top lumlarda kalıcı olabileceğini; buna karşılık Türkiye örneğinde asıl bölünmenin -modernleşmenin ilerlemesiyle ve m o d e m değerlerin nüfusun daha büyük b i r bölümü tarafından benimsenmesiyle ortadan kalkabilecek olan- modemleştiriciler ile gelenekçiler arasında olduğunu ve süreç içinde ortadan kalkabi lecek bu tür b i r bölünmenin sürekli b i r dışlayıcılığı meşrulaştıramayacağını be l i r tmekted i r . 1 1

(c) İdeoloji düzeyinde, Cumhur iye t Ha lk Partisi 'nin ve tüm tek-par t i döneminin egemen düşünce tarzı olarak Kema­l izm'de, b i r tek-part i r e j im in i meşru îaştıracak herhangi b i r öğenin bulunmadığı be l i r t i lmekted i r . Kema l i zm, Türk top­l u m u n d a hedeflediği top lumsal , e k o n o m i k ve kültürel dö­nüşümleri gerçekleştirdiğinde, artık b i r t ek-par t i r e j im in i meşrulaştırabilecek özelliklerini de yitirmiştir. 1 2

(2) Tek-part i döneminin "vesayetçi" niteliği, Türkiye Cumhur i y e t i ' nde demokras in in kurulmasını kolaylaştırıcı özellikler açısından değerlendirilirken, bazı araştırmacılar da, genel olarak Osmanh-Türk t o p l u m u n u n geleneksel b i r ­takım özelliklerinin Türkiye'de demokras in in kurulması açısından engelleyici faktörleri meydana ge t i rd ik l e r in i vur ­gulamaktadırlar. Daha çok kültür düzeyinde ortaya konu lan

8 A g e . , s . 8 0 - 8 7 .

9 A.g.e., s . 9 4 .

1 0 A . g . e . , s . 9 4 - 9 5 .

11 A . g . e . , S . 9 5

1 2 A . g . a .

16

bu engelleyici faktörleri şöylece sıralamak mümkün: (a) Kültürde "büyük" ve "küçük" gelenek ayrımından

hareket eden Şerif M a r d i n , Osmanlı'daki büyük geleneği oluşturan "devlet lslâmı"nda ve küçük geleneği oluşturan "halk lslâmı"nda demokra t ik b i r kültürün öğelerinin b u ­lunmadığını be l i r tmekted i r . 1 3

(b) Türk toplumundaki geleneksel örgütlenmenin mahiyeti , insanlar arasındaki ilişkilerin karşılıklı anlaşma yoluyla kurulduğu, "nza" (Concensus) öğesine dayalı b i r örgütlenme değildir. Ayrıca, top lumda "merkez " i le "çevre" arasında b i r kopukluk, "merkez"in (devlet) "çevre" (halk) üzerinde mut lak egemenliği ve denet imi sözkonusudur. Geleneksel örgüt­lenmenin niteliği böyle o lan b i r top lumda, demokras in in aslî öğelerinden sayılan "concensus"un, b i r diğer deyişle b i r " top lumsal sözleşme" düşüncesinin temellenmesi hemen hemen olanaksızdır. Ayrıca, Batı demokras is in in gelişimi açısından önemli b i r yer i b u l u n a n devlete (merkeze) karşı halktan (çevreden) gelen başkaldırı ve muhalefet hareket­l e r in in sistemleşmiş ve kurumsallaşmış b i r "muhalefet ge­leneğini yaratmış olmasına karşılık; özünde otoriteye boyun eğmeyi vurgulayan Sünnî İslâm geleneğinin egemen olduğu Osmanh-Türk t o p l u m u n d a böyle b i r şey gerçekleşmemiş­t i r . 1 4

(c) Yenileşme hareket ler inin öncü gücü olan "bürokratik" intelligentsia, modem bir t op lum kurma hedefini süreç içinde benimsemiş olsa bi le , h em içinden çıktığı b u kültürel özel­l i k l e r i tümüyle s i lk ip atamamış, h em de demokrasiye i z i n verici öğelerden yoksun b i r kültürü rad ika l b i r biçimde de-

13 Şeri f Mard in , T a n z i m a t t a n S o n r a Aşır ı Bat ı l ı l aşma" , in E . T ü m e r t e k î n , F . M a n s u r , P. B e n e d i c t (der. ) , Türkiye: Coğrafi ve Sosyal Araştırmalar ( İ s tanbul : İstanbul Ü . E d e b i y a t F . , C o ğ r a f y a E n s . , 1 9 7 1 ) , s . 4 2 2 - 4 5 8 .

14 Karş . Şeri f Mardin, • O p p o s i l i o n a n d C o n t r o l in Turkey" , Ci f i I ( 1 9 6 6 ) . s . 3 7 5 - 3 5 7 ; Ş . Mardin, "Türk S iyasas ın ı Aç ık layab i lecek Bir A n a h t a r : M e r k e z - Ç e v r e İlişkileri" (çev . Ş e n i z G ö n e n ) , Dün ve Bugün F e t e e f e f i s t a n b u l : B F S , 1 9 8 5 ) Ki tap I , s . 1 6 7 - 1 9 5 .

17

ğiştirmeyi hedeflemesi nedeniyle, devletle ha lk arasındaki ilişkileri sağlayacak ara yapıların bulunmadığı b i r toplumsal örgütlenmeyi hemen hemen aynen koruyarak "modernleş-t i r i c i " düşüncelerini pratiğe aktarmışlardır.1 5

(d) "Kültür" düzeyinde yapılan bu çözümlemelerin yanında, Batı demokrasisinin tarihsel gelişimi içinde, bu demokrasinin kuruluşunda baş rolü oynayan b i r top lumsa l güç olarak " b u r j u v a z i n i n Baü'da devlet in dışında gelişmiş olması, buna karşılık Türkiye'de ise devlet eliyle geliştirilmesi de, Türkiye'de demokrasinin kuru lup yerleşmesi açısından olumsuz b ir etken olarak kabul edi lmektedir . "Bur juva siyaseti" veya "Batı de­mokras is i " , Türk t op lumunda bur juvaz in in devlet el iyle geliştirilmiş olması, dolayısıyla devletten bağımsız b i r n i t e l ik kazanamayışı ve b u n u n yanında, gelişen bur juvaz in in devlet aygıtını el inde tu tan bürokrasi tarafından iktidarın dışında bırakılmış olması (yani , bur juva siyaseti karşısında bürok­rasinin be l i r l i b i r "direnç" oluşturması), Türkiye'de de­mokras in in top lumsa l yapı bazında ortaya çıkan b i r diğer o lumsuz yönünü meydana ge t i rmekted i r . 1 6

ıı

Modernleşme kuramının ana çizgileri ile bu kuramın çerçevesi içinde ulaşılmış bulunan bu sonuçlardan bazıları b u çalışmanın temel in i oluşturmaktadır. B i r diğer deyişle, burada i k i sorun ele alınmaktadır: (1) modernleşme kuramının özellikle "siyasal gelişme-ideoloji ilişkisi" bakımından, Batılı olmayan toplumsal değişme süreçlerine yaklaşımının eleştirisi; (2) b u bağlamda,

15 Şeri f Mard in , " M e r k e z - Ç e v r e İl işkileri", s . 1 6 7 - 1 9 5 . G e l e n e ğ i n d e m o k r a t i k l e ş m e üzerindeki etkisi için ayr ıca bkz . S a m u e l P . Huntington v e J o r g e I. D o m í n g u e z , Siyasal Gelişme ( çev . E r g u n Ö z b u d u n ) ( A n k a r a : S İ D Y a y , 1 9 8 5 ) , S . 1 5 .

16 Metin H e p e r , T h e R e c a l c i t r a n c e of the T u r k i s h P u b l i c B u r e a u c r a r c y to " B o u r g e o i s Pol i t ics" . A Mu l t i -Fac to r Pol i t ical Strat i f icat ion A n a l y s i s " . The Middle East Journal, Cil t X X X , say ı 4 ( G ü z , 1 9 7 6 ) , s . 4 8 5 - 5 0 0 .

18

tek-part i l i Cumhur i y e t döneminin "resmî ideo lo j i s i " o larak Kemalizm'in, modernleşme kuramı çerçevesindeki yorumlarda yapıldığı g ib i , b i r tür "demokratikleştirici" ideo lo j i olarak kavranmasının ne ölçüde yer inde olduğunun sorgulanma­sı.

Bu i k i temel so runu ele alırken, doğal olarak, çalışmanın bölümlenişi de i k i ana ayrım biçiminde olmuştur. B i r i n c i ayrımda siyasal gelişme kavramının 1945 sonrasındaki ortaya çıkış ve gelişimi ele alındıktan sonra, b u kavramın m o ­dernleşme kuramıyla nasıl bütünleştiği ve bü bütünleşme içinde, Batılı o lmayan t op lumla rdak i siyasal gelişme (mo­dernleşme) süreçlerinde ideo lo j in in rolünün nasıl kavrandığı ve bu kavrayışın zaman içinde kuramın iç değişmelerinden nasıl etki lenerek değiştiği ele alınmıştır. Bundan sonra da, modernleşme kuramının aslında tümüyle reddedi lmesi ge­reken b i r k u r a m olduğu y o l u n d a k i " r a d i k a l " eleştirilerin boyutları incelenmiştir.

Modernleşme kuramına yöneltilen eleştirilerin b u çerçevede ele alınmasından sonra, Batılı o lmayan t op lum la rdak i top­lumsal ve siyasal değişme süreçlerinin nasıl b i r kavramsal çerçeve içinde ele alınmasının u y g u n olacağı sorusunu ce­vaplandırmak amacıyla, konuy la i l g i l i çağdaş literatür ta­ranmıştır. Böylelikle, modernleşme kuramına temel oluş­turmuş bu lunan pozi t iv ist sosyal b i l i m yöntemi yerine, özellikle " i d e o l o j i l e r i anlamak için daha elverişli b i r çerçeve ve buna bağlı olarak da, farklı b i r "siyasal gelişme" kavramı ortaya konma"k istenmiştir.

Son olarak, "azgelişmiş" ülkelerde ortaya çıkan ideoloj i ler hakkındaki genel kavramlaştırma biçimleri üzerinde d u ­rulmuş; b u bağlamda halkçılık ( p o p u l i s m ) , milliyetçilik ve devletçilik (etat ism) g ib i adlandırmaların içeriği özellikle incelendikten sonra, bu ideoloj i ler in daha genel b i r düzeyde, t op lumu değiştirici veya muhafazakâr olarak nitelenmelerine

19

neden o lan kavramsal çerçeve açıklanmaya çalışılmıştır. Bu yol la, modernleşme kuramından farklı b i r "siyasal gelişme" kavramına ulaşma amacına u y g u n olarak, "azgelişmiş" ül­kelerde devlet ve kalkınma i le i l g i l i sorunların nasıl ele alı­nabileceği sorusu cevaplandırılmak istenmiştir. Bu bağlamda, "dev le t in t o p l u m içindeki doğası ve rolü"nün ne olduğu; devleti " k o n t r o l e tmeyi amaçlayan özel g rup ve sınıflar" için ne ölçüde araçsal ( i ns t rumenta l ) b i r n i t e l i k taşıdığı; "devlet aygıtı içinde otor i te ve i k t i da r mevk i l e r i n i işgal edenler in" n i t e l i k l e r i n in ne olduğu sorularının açıklayıcı olabileceği düşünülmüştür.1 7 Özellikle devlet aygıtı içinde iktidarı el­ler inde bulunduranların n i t e l i k l e r i n i be l i r lemekte, b u kişi ya da grupların sahip oldukları " i d e o l o j i l e r i n büyük önemi bulunmaktadır. Dolayısıyla, ideo lo j i ve siyasal gelişme ara­sındaki ilişkiler açısından da, ik t idardak i kişi ya da grupların benimsedik ler i ideo lo j i l e r in incelenmesi büyük b i r öneme sahipt ir .

B i r inc i ayrımda gerçekleştirilen b u kuramsal araştırmanın ışığında, Türkiye Cumhur i y e t i tek-part i döneminde ideolo-j i -demokras i ilişkisi, çalışmanın i k i n c i ayrımının k o n u s u n u oluşturmaktadır. Bu bağlamda, 1930'larda biçimlenmiş o lan Kemalizm' in temel öğeleri, "halkçılık" ve "devletçilik" i lkeler i esas alınarak analiz edilmiştir. Kema l i zm i le demokrasi iliş­k i l e r i n i analiz ederken halkçılık ve devletçilik i l ke l e r in i esas almanın gerekçeleri i k i grupta toplanabi l i r :

(1) Son yıllarda oldukça hızlı b i r biçimde yoğunlaşan Türk f i k i r t a r ih i araştırmaları, Kemal i zm ' in birçok yönlerden I I . Meşrutiyet ortamında biçimlenmiş olan Jön Türk ideoloj isinin devamı niteliğinde olduğu yargısını güçlendirecek bulgular ortaya koymaktadırlar. Bu açıdan, gerek siyasal ve kültürel, gerek iktisadî düzeylerde, I I . Meşrutiyet'e damgasını vurmuş

17 B k z . H a m z a Alav i , "State a n d C l a s s U n d e r Per iphera l C a p i t a l i s m " in Alavi v e S h a n i n

(der . ) , a.g.y..

20

düşüncelerin başında "halkçılık"m yeraldığı; o tar ihlerde Türkçülük olarak telâffuz edilen milliyetçiliğin de halkçılığın bir sonucu olarak geliştiği söylenebilir. Keza, Kema l i zm ' in "devletçilik" i lkes i de, büyük ölçüde I I . Meşrutiyet halkçı­lığının b ir diğer sonucu olarak görülen "millî ikt isat" düşünce ve pratiğinin özelliklerini taşıdığı anlaşılmaktadır.1 8 Do la­yısıyla, halkçılık ve devletçilik i l ke l e r i temel inde Kema-l izm-demokrasi ilişkilerinin anal iz i , Kema l i zm ' in oluşu­mundan önce varolan düşünce öğelerinden hangi ler inin aynen korunduğu, hang i l e r in in Cumhur iye t ' e g iden yolda anlam değişmesine uğradıklarını saptayabilmek ve böylelikle de Kemal izm' in anlamını daha yer inde b i r bakışla ele almayı olanaklı kılan b i r yaklaşım olmaktadır.

(2) Halkçılık ve devletçilik i l k e l e r in i esas almanın i k i n c i önemli nedeni, b u i lke ler in "demokrasi " açısından taşıdıkları önemde yatmaktadır. Toplumsal ve kültürel boyutları yanında, siyasal anlamıyla demokrasiy i ifade eden b i r biçimde "ha lk hükümeti" karşılığında kullanılan halkçılık i l kes in in de­mokrasi açısından taşıdığı değer açıktır. Devletçilik ise, başka birçok özellikleri yanında, top lumsa l çıkar i le bireysel çıkar ayrımını temel alan ve bireysel çıkara karşı toplumsal çıkann üstünlüğünü vurgulayan bir iktisadî pol i t ika i lkesi olarak ifade edilmiştir. Bu yönüyle demokrasi ve halkçılık kavramlarında kuramsal olarak varolması gereken eşitlikçi b i r boyu tu ifade etmesi ve b i r başka açıdan da "hızlı sanayileşme"nin aracı

18 B k z . Şükrü Hanioğlu, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902) Cilt I, ( İ s tanbul : İ let işim Y a y . , 1 9 8 6 ) , İ l han T e k e l i v e G e n c a y Ş a y i a n , ' T ü r k i y e ' d e Halkçıl ık ideolojisinin Evr imi" , Toplum ve Bilim, S a y ı 5 -6 , ( Y a z - G ü z , 1978 ) s . 4 4 - 1 1 0 . Z a f e r T o p r a k , "Halkç ı l ık İdeoloj is in in O l u ş u m u " , Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Tarihiyle İlgili Sorunlar Sempozyumu, 1 4 - 1 6 0 c a k 1 9 7 7 , İstanbul ( İstanbul: İstanbul Y ü k s e k İktisat v e T i c a r e t Mektebi M e z u n l a r ı D e m e ğ i Y a y . , 1 9 7 7 ) s . 1 3 - 3 1 . Z a f e r T o p r a k , "II. M e ş r u t i y e t l e S o l i d a r i s t D ü ş ü n c e : Ha lkç ı l ı k" , Toplum ve Bilim, S a y ı 1. ( B a h a r , 1 9 7 7 ) , s . 9 2 - 1 2 3 . Z a f e r T o p r a k , r ü r f o y e t f e M ı ; f f / i c i ı s a / ( 1 9 0 8 - 1 9 1 8 ) ( A n k a r a : Y u r t Y a y . , 1 9 8 3 ) .

21

niteliğinde kavranması, devletçiliğin Kemal izm-demokras i ilişkilerinin anal i z indeki vazgeçilmez önemini ortaya koy­maktadır.

Kemal i zm ' in milliyetçilik, cumhuriyetçilik, l a i k l i k ve i n ­kılâpçılık i l ke l e r in i , b u i k i nedenden ötürü halkçılık ve devletçilik i lke ler i arasında ele alırken, Kemal izm-demokrasi ilişkisinin anlaşılması amacıyla şu sorulara cevap aranmış­tır:

(1 ) i l k soru, Kemal i zm ' in azgelişmiş b i r t op lumda , be l i r l i b i r tar ih kesitinde formüle edilmeye çalışılan b i r ideoloji olarak "anlaminı saptamaya yöneliktir. Kemal i zm' in temel öğeleri, 1930' lardaki formülasyonlan sırasında nasıl ifade edilmiş­lerdir? 1930' lardaki b u i fadelendirmeler i le, Türk f ik i r t a r ih i içinde be l i r l i b i r geçmişi b u l u n a n halkçılık, milliyetçilik ve devletçilik öğelerinde, geçmişe oranla b i r an lam değişimi görülmekte midir? Bir anlam değişimi varsa b u n u n nedenleri nelerdir? Sözkonusu ilkelerde b i r anlam değişimi olmasa da, Kemalist l a i k l i k ve inkılâpçılık i lke ler iy le cumhuriyetçiliğin bu i lkelerle birleşmesi b u ideolojiye, Özellikle Jön Tûrkler'in siyasal f i k i r l e r i ve daha da önemli o larak Kurtuluş Savaşı sırasındaki f i k i r tartışmaları açısından nasıl b i r n i t e l i k ka­zandırmaktadır?

(2 ) İkinci soru, Kemal i zm ' in Türk t o p l u m u n u n geleceği hakkındaki tasarımının niteliğine ilişkindir. Bu bağlamda Kemal i zm' in kurmayı tasarladığı " yen i Türkiye"nin iktisadî, kültürel ve siyasal n i t e l ik l e r i nelerdir? Benimsenmiş hedefler ve b u hedefler doğrultusunda oluşturulmak istenen b i r prat ik olarak Kemalizm, iktisadî, kültürel ve siyasal hedefler arasında b i r öncelik-sonralık ilişkisi kurmuşsa, öncelikli hedefler hangi ler idir?

Esas olarak bu soruların cevaplandırılmaya çalışıldığı i k inc i ayrımda Kemal i zm i le demokrasi ilişkisi, yukarıda be l i r t i l en çerçeve içinde, üç ana konuya bölünerek incelenmiştir: Ke-

22

malizm' in kökenleri, Kemal i zm ' in i l ke l e r i ve Kemal i zm-demokrasi ilişkisi hakkındaki değerlendirmeler. Kemal izm' in kökenleri esas olarak Kemalist i l k e l e r in anlamını saptamak için gerekli o lan tarihsel perspekt i f i oluşturmak amacıyla incelenirken i k i temel nokta üzerinde durulmuştur. Bunlardan i l k i , Tanzimat sonrası Osmanlı "modernleşmesinin, özellikle "yönetenler" düzeyinde yaratmış olduğu sonuçlara kısa b i r bakış; ik inc is i ise Kemalist i lke ler in temel ler ini oluşturan Jön Türk "Batıcılıgimn genel n i t e l i k l e r i o larak ifade edi lebi l i r . Kemalizm'in i lkeleri ise, daha önce de belirtildiği gibi , halkçılık ve devletçilik i l ke l e r in in odak noktalarını oluşturduğu b i r çerçevede, 1930'lardaki anlamlandırılış biçimïeriyle incelenmiş ve başta Mustafa Kemal Atatürk o lmak üzere, b u i lke l e r in Kemalistler'ce farklı zaman ve mekânlarda nasıl i fadelendi-r i ld ik ler ine, anlam değişimlerinin genel özelliklerine d ikka t çekilmek istenmiştir. Son olarak da, Kema l i zm ile demokrasi ilişkilerinin, tek-parti dönemi intelligentsiası tarafından nasıl yorumlandığı, Kemalist ideo lo j i i le t ek -par t i l i cumhur i y e t re j imin in demokrasiyle ilişkisinin dönem yazarlarınca nasıl değerlendirildiği incelenmiştir.

23

BİRİNCİ A Y R I M Modernleşme Kuramı ve Eleştirileri

Siyasal Gelişme-İdeoloji ilişkisinin Kuramsa l Sorunları Üzerine

Bu ayrımda, önce siyasal gelişme kavramı, bu kav­ramın içinde yeraldığı modernleşme kuramı ve bu kurama yöneltilen eleştiriler ele alınacak, sonra da genel olarak Batılı olmayan toplumlarda siyasal ge-lişme-ideoloji, özel olarak da popülizm-demokrasi ilişkisi üzerinde durulacaktır.

25

BİR İNCİ B Ö L Ü M "Siyasal Gelişme" Kavramının Gelişmesi

"Siyasal gelişme", kavram olarak, 2. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda ağırlıklı olarak kullanılmış ve hem b u dönemin dünya siyasal konjonktüründen, h e m de aynı döneme denk düşen sosyal b i l im le rdek i gelişmelerden etkilenmiştir. Kavramın özellikle 1960' lann ortalarından i t ibaren yaygınlaşan farklı kullanım biçimleri de b u e tk i l e r in i z l e r in i taşımaktadır. Dolayısıyla, öncelikle b u etk i ler üzerinde d u r m a k ve ancak bundan sonra kavramın modernleşme kuramı içindeki yerine geçmek mümkün olacaktır.

ı. Konjonktürel E t k i

Siyasal gelişme kavramı, 2. Dünya Savaşı sonrasında, karşı­laştırmalı siyasal b i l im (comparative poütics) araştırmalarında, daha çok ABD'li sosyal bi l imci ler in kullandıkları b i r kavramdır. N i t ek im, kavramın b u i l k kullanılış biçiminin ortaya çıkışı, 1945'i izleyen yılların dünya siyasal konjonktürü içinde ABD'nin kendi- k o n u m u n u nasıl tanımladıgıyla yakından ilişkili o l ­muştur. Huntington ve Dominguez'in de belirttikleri gibi, siyasal gelişme, "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra (...) Amer ikan

27

bayrağının peşinden gide(rek) (...) Sovyetler Birliği'ne karşı Soğuk Savaş'a katıl(an)" 1 b i l imsel faaliyetin b i r ürünüdür ve 0 tarihlerde "Hür Dünya" ile özdeleştirilen ABD yanlısı (pro-American) b i r dış politikanın dünya ölçeğinde geçerli kılınması türünden bir prat ik (reel) siyasal hedefle bağlantılı b i r biçimde kullanılmıştır.2 Yine o tarihlerde üzerinde yoğun b i r biçimde durulmaya başlanan "iktisadî gelişme (kalkınma)" kavramına3

koşut b ir biçimde, siyasal gelişme kavramının b u i l k kullanılış biçimine yansıyan pra t ik siyasal hedef, "iktisadî i lerleme i le siyasal istikrar"ın hem Avrupa'da, h em de Batılı olmayan toplumlarda, ABD tarafından desteklenmesi biçiminde özet­lenebilir. ABD'n in , yaklaşık b i r tar ihlendirmeyle 1945-1968 dönemindeki dış politikasında egemen olmuş bu lunan dokt­r in ler b u desteğin niteliğine ilişkin özellikler taşımaktadır.

1950'lerden itibaren başladığı kabul edilebilecek olan "Soğuk Savaş"tan hemen önceki dönemde (1945-1951) esas sorun , T r u m a n d o k t r i n i o larak b i l i n en dış politikanın gerekçelen-dir i lmesiydi denilebil ir. Bu d o k t r i n çerçevesinde ortaya çıkan dış yardım programlarının desteklenmesindeki temel ne­denler 4 , sözkonusu ülkelerin, b u destekten yoksun kalmaları durumunda, Komünist olacaklan yargısına dayandırılmıştır.5

Bu döneme egemen olan yaklaşıma göre, "iktisadî ve t e k n i k

1 S a m u e l P . Huntington v e J o r g e I. D o m í n g u e z , Siyasal Gelişme, ç e v . E r g u n Ö z b u d u n , ( A n k a r a : S İ D Y a y . , 1 9 8 5 ) , s.1 v d .

2 Mark K e s s e l m a n , " O r d e r o r M o v e m e n t ? T h e L i tera türe ot Pol i t ical D e v e l o p m e n t a s I d e o l o g y " , World Potitics, Ci l t X X V I , S a y ı 1 ( E k i m , 1 9 7 3 ) , s . 1 3 9 - 1 5 4 .

3 B k z . A y ş e T r a k , " G e l i ş m e İk t isadın ın G e l i ş m e s i : K u r u c u l a r " , Yapıt Toplumsal Araştırmalar Dergisi, S a y ı 5 ( H a z i r a n / T e m m u z , 1 9 8 4 ) , s . 5 0 - 6 1 .

4 B u n e d e n l e r , "ülke [ A B D - L . K . ] iç inde ikt isadî b ü y ü m e y i tahrik e t m e k , ülke d ı ş ı n d a ikt isadi y a y ı l m a umutları ya ra tmak , h a m m a d d e l e r e er işebi lmeyi g ü v e n c e a l t ına a l m a k v e batı l ı o l m a y a n dev le t le rdek i t o p l u m s a l s i y a s a l d e ğ i ş m e n i n k o r k u ve r ic i etki lerini d e n e t i m a l t ına a l m a k " b iç iminde i fade edilmiştir . İ r ene G e n d z i e r , Managing Political Change, Social Scientists and the Third World (Bou İd e r , C o l o r a d o : W e s t v i e w P r e s s , 1 9 8 5 ) , S . 2 3 .

5 K e s s e l m a n , a.g.m., s . 1 3 9 - 1 4 0 .

28

yardım, iktisadî gelişmeye katkıda bu lunacak ve iktisadî gelişme de, karşılık olarak, siyasal gelişmeye katkı yapa­caktır."6 Buradaki kullanılış biçimiyle "siyasal gelişme" ise, "istikrar, demokrasi, anti-Komünizm, 'dünya topluluğu', barış, Amerikancılık yanlılığı ( p r o - A m e r i k a n i z m ) " ter imler iy le tanımlanmıştır.7

1951-1960 döneminde ise, dış yardım programlan ile siyasal gelişme kavramı arasındaki ilişki, A B D ' n i n "Soğuk Savaş ve Güvenlik D o k t r i n i " n i n ter imleriy le tanımlanmaya başlanmış ve bu yardımlarla "siyasal istikrarı gerçekleştirmek, Birleşik Devletler'e müttefik kazandırmak ve rad ika l veya Komünist re j imler in ortaya çıkışını engel lemek" g i b i amaçların ger­çekleştirilmek istendiği belirtilmiştir.8

1960-1964 döneminde ise, yukanda sözü edilen d o k t r i n i n "(...) Üçüncü Dünya'da l iberal-demokratik siyasal sistemlerin gelişmelerine ve güçlendirilmelerine katkı yapabilme eğilimini azamileştirmek üzere düzeltilmeleri" gerektiğini savunan "demokra t i k d o k t r i n " i n egemen olduğu görülmektedir. 1964-1968 döneminde ise, yeniden ik inc i dok t r in in egemenliği gündeme gelmiştir.9

D i k k a t edi lecek o lursa , "s iyasal gel işme" kavramının 1945-1968 arasındaki dış po l i t ika d o k t r i n l e r i içinde yeralan

6 Robert A . P a c k e n h a m . Liberal America and the Third World. Political Development . Ideas and Social Science ( P r i n c e t o n , N e w J e r s e y ; P r i n c e t o n U . P r e s s , 1 9 7 3 ) , s . 4 .

7 A.g.e., s . 6 .

8. A f f . e . , s . 4 . Nitekim, Birleşik Devlet ler U lusa l Güvenl ik Kurulu 'nun 2 4 N isan 1952 tarihini taşıyan bir ça l ışmas ında . Or tadoğu 'ya ilişkin o larak , "Birleşik Dev le t le r in v e y a Birleşik Krall ik' ın y a d a tier ikisinin birlikte, bö lgedek i ç ıkar lar ın ı 1 9 . yüzy ı l yöntemler iy le [ör. K a b a g ü ç v e / v e y a fiilî asker î - idar î v a r l ı k s a y e s i n d e - L . K . ) sü rdüreb i l ecek le r i kuşkuludur" den i le rek ("United S l a t e s O b j e c t i v e s a n d P o l i c i e s with R e s p e c t to the A r a b S t a t e s a n d Is rae l " , G e n d z i e r , a.g.y., s . 2 2 ' d e z ikred i lmekted i r ) , d ış y a r d ı m programlar ın ın v e b u programlar la ilişkili o la rak t a n ı m l a n a n s i y a s a l ge l işmenin nası l k a v r a n d ı ğ ı d a a ç ı k l a n ı y o r d u .

9 P a c k e n h a m , a.g.y., s . 4 . - 5 .

29

prat ik siyasal hedefler çerçevesindeki tanımlanış biçimlerinde üç öge ön plana çıkmaktadır: ist ikrar, demokrasi ve Amer ika yanlılığı. Y i r m i üç yıllık b u dönem içinde, p ra t i k siyasal oluşumların dışında, ABD üniversite çevrelerinde, Batılı o l ­mayan top lumlardak i değişim süreçlerinin çözümlenmesine ilişkin olarak yapılan çalışmalarda geliştirilen siyasal gelişme kavramının, b u siyasal hedeflerle örtüştüğü de görülmektedir. Biraz i leride ele alınacağı üzere, karşılaştırmalı siyaset b i l i m i alanındaki i l k "b i l imse l " çalışmalarda yeralan siyasal gelişme kavramı önceleri "demokratikleşme", sonraları "siyasal modernleşme" ve 1965'ten sonra da " i s t ikrar ve düzen içinde gelişme" anlamlarında kullanılmıştır.

Bu noktada, " b i l imse l " araştırmalar içinde ifadesini bu lan bu an lam değişmeleri, yukarıda sözü edi len p ra t ik siyasal (konjonktürel) değişimlerin yanısıra, genel o larak t o p l u m -sal-siyasal düşüncede, özel olarak da siyaset b i l i m i alanında 1950 sonrasında ortaya çıkan değişikliklerden de etkilenmiştir. Bu nedenle, siyasal gelişme kavramının geçirdiği anlam de­ğişimlerini ele almadan önce, b u i k i n c i etkiye de kısaca de­ğinmek gerekmektedir.

I I . Sosyal B i l i m l e r d e k i Kuramsa l Gelişmelerin E t k i s i

1950'li yıllar, birçok sosyal b i l imc i açısından, toplumsal-siyasal düşüncede b ir "dönüm n o k t a s i m belirlemiştir. Bu dönüm noktasının birb ir ine bağlı i k i öğesi ise, (1) " ideo lo j in in sonu" tartışmalarında gözlenebileceği üzere 1 0 , toplumsal-siyasal incelemelerin, tıpkı doğa b i l im l e r i alanında olduğu g ib i , "nesnel gerçeklik"i açıklamaya yönelik b i r faaliyet niteliğini kazandığı f i k r i ile (2) bu düşünce doğrultusunda olarak da, uygun yöntem çerçevesinin, Talcott Parsons'ın önderliğinde oluşturulmuş bu lunan "yapısal işlevselcilik" ( s t ruc tura l -

1 0 D. B e l l , The End olIdeology ( G l e n c o e . III.: T h e F r e e P r e s s , 1 9 6 0 ) .

30

funct ional ism) 1 1 ve b u doğrultuda gelişen " top lumsal sistem" kuramı ile davranışçılık (behav iora l i sm) olduğu f i k r id i r .

Bu değişimin "siyasal gelişme" kavramı üzerindeki etkisi i k i yönlü olmuştur: (1) Önce, "siyasal gelişme" kavramının önemli b i r öğesi niteliğinde o lan "demokrasi " , "nesnel" (yani "değer yargılarindan arındırılmış) b i r biçimde tanımlanmaya çalışılmış; (2) sonra da, dünya üzerindeki tüm toplumların değişim süreçleri, doğa b i l imler indek ine u y g u n b i r "evrensel yasallık" anlayışına u y g u n olarak açıklanmak istenmiştir.

A. Siyasal Gelişme Kavramında Demokrasinin Anlamı

Siyasal gelişme kavramının i l k kullanılışında yeralan "demokrasi" öğesi, özgürlük, eşitlik, katılma g ib i değerlerden soyutlanarak, b i r tür hükümet oluşturma yöntemi olarak tanımlanmıştır. Demokrasinin böylesine salt b i r siyasal iktidarı belirleme metodu olarak anlaşılmasının sonucunda, Batı toplumlarında, genell ikle Rönesans'la başladığı kabu l edilen "bireyselleşme"nin beraberinde getirdiği çoğulculuk (düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü), h u k u k u n üstünlüğü (temel hak ve özgürlüklerin siyasal iktidarın keyfî tasarruflarına karşı güvence altına alınması), siyasal iktidarın genel ve eşit oy, düzenli aralıklarla yapılan, gizl i oy, açık sayım ilkelerine dayalı seçimlerle el değiştirmesi ögeleriyle ifade edi len "biçimsel" (usulî-procedural-) b i r demokras i tanımına ulaşılmıştır.' 2

Buna göre, "demokrasi po l i t ik b i r metottur, yani po l i t ik -teşriî ve idar i - kararlara varmak için b i r nevî teşkilâtlanmadır ve bu haliyle, belli tarihî şartlar altında varacağı sonuçlarla i l g i l i

11 Y a p ı s a l işlevselcil ik h a k k ı n d a g e n e l bilgi için b k z . Mar ion J . L e v y , J r . , " F u n c t i o n a l A n a l y s i s . S t r u c t u r a l - F u n eti o na l A n a l y s i s " , International Encyclopedia of the Social Sciences. Cilt VI I . s . 2 1 - 2 8 .

12 " E d i m s e l v e y a ampir ik d e m o k r a s i k u r a m ı " d a d e n i l e n b u k u r a m h a k k ı n d a v e g e n e l o larak d e m o k r a s i k u r a m l a r ı n ı n bir tasni f i için b k z . J . R o l a n d P e n n o g k . Democratic Political Theory {Princeton, N e w J e r s e y : P r i n c e t o n U . P r e s s , 1 9 7 9 ) , s . X V l l - X X I l .

31

olmaksızın kendiliğinden b i r amaç o lmaya u y g u n değil­d i r . " 1 3

Demokras i , b u biçimde, yalnızca b i r tür "hükümet oluş­turma yöntemi" olarak anlaşıldıktan sonra, böyle b ir yöntemin varolabi lmesinin koşulları niteliğine ilişkin sorulara sıra gelmektedir. Demokras i deni len b u yöntem, her top lumsa l örgütlenme için geçerli olabilir mi? Yoksa, b u yöntemin geçerli olması için gerekli tarihsel-toplumsal koşullar mı vardır? Bu soruların cevaplandırılması, b i r t o p l u m ve tar ih kuramına başvurmayı gerekt irmektedir .

B. "Siyasal Gelişme" Kavramında Toplum, Değişme ve Siyasal Örgütlenme İlişkileri

Siyasal gelişme kavramının içinde yeraldıgı "paradigma" nın özellikleri, pozitivist, yapısal-işlevselci ve davranışsala olarak belirtilmişti. Bu özellikler açısından, siyasal gelişme kavramına yansıyan t op lum ve top lumsal değişme anlayışının bellibaşlı n i t e l i k l e r in i şöyle ifade etmek mümkündür:

(1) Sosyal b i l im in konusu "sosyal oÎaylar"dır. Sosyal olaylar, insan "davranışlarindan oluşurlar. İnsan davranışı ise, insanın üzerinde gözlem yapılabilir n i t e l ik tek i ey lemler ini ifade eder. İnsan eyleminin "gözlenemcyen" boyutları (değerler, saikler, amaçlar vb.) sosyal " b i l i m " i n konusu dışındadır. 1 4

(2) Top lum, insan davranışının be l i r l i biçimlerde yapılaştığı b ir "sistem"dir. Sistemin her öğesi ( insan davranışı, kültürel, ekonomik ve siyasal k u r u m l a r ) , s is temin in varlığını sür­dürmesi açısından be l i r l i b i r işlev görmektedirler. Her öge,

13 J o s e p h A . S c h u m p e t e r , Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, II, Sosyalizm ve

Demokrasi, şev. R . T ı n a z ( İs tanbul . Var l ı k Y a y . , 1 9 7 1 ) . s . 1 5 9 .

) 4 S i y a s e t bi l iminde g e n e l k u r a m s a l bir ç e r ç e v e o la rak "davranışsalc ıHk" v e b u ak ımın d a y a n d ı ğ ı k u r a m s a l temel le r h a k k ı n d a b k z . Şirin T e k e l i , Davitt Easton'm Siyaset Teorisine Katkısı Özerine Bir İnceleme, Doktora T e z i ( i s tanbu l : İ. Ü . Y a y . , N o 2 1 2 9 , İktisat F . Y a y . , No: 3 7 0 , 1 9 7 6 ) , s . 2 4 - 4 1 .

32

bu biçimde, sistemin varlığını sürdürmesi bakımından be l l i bir işleve sahipse, toplumsal değişme (yani sistemin değişmesi) nasıl gerçekleşmektedir?

(3) Toplumsal değişme, "sistem" bakımından tarihsel süreç içinde ters işlev görür hale gelen öğelerin varlığı nedeniyle gerçekleşmekte ve "sistem", tıpkı b i r "organizma"nm değişen koşullara kendisini uydurarak varlığını sürdürmesinde olduğu gibi , varolabi lmek için yeni öğelere sahip olmaktadır.

(4) Demokrasi, her toplumsal sistemde değil, ancak işlevsel olabileceği b i r top lumsa l sistemde geçerli olabilecek b i r "siyasal yöntem"dir. Daha açık söylemek gerekirse, demokrasi, "geleneksel toplumsal sistemler"de değil, "mode rn toplumsal sistem" İçinde işlevsel, b u nedenle gerekl i ve y ine aynı ne­denden ötürü varolabilecek b i r "siyasal yöntenidir. Bu ne­denle demokras in in varolabi lmesi için be l i r l i iktisadî ve kültürel koşulların varlığı gerekmektedir .

(5 ) Top lumsal s istemlerin zaman içindeki değişimleri, gelişigüzel veya rastlantısal ya da her somut top luma özgü bir biçimde değil, ortaya çıkarılması sosyal b i l imler in görevleri arasında olan be l l i "evrensel kura l l a r "a (veya yasalara) göre gerçekleşmektedir. Bu değişim kurallarının belirlenmesi, aynı zamanda b ir siyasal yöntem olarak demokrasinin geçerliliğinin evrensel kurallarını be l i r lemek anlamına da gelmektedir .

ııı. Siyasal Gelişme Kavramının Değişen A n l a m l a n

Karşılaştırmalı siyaset b i l i m i araştırmalarında, yukarıda be­l i r t i l en etkiler altında kullanılan siyasal gelişme kavramı, (1) "siyasal gelişmenin yönelik olduğu düşünülen h e d e f anla­mında amaçsal, (2 ) "daha geniş kapsamlı modernleşme sü­recinin siyasal yönlerini ve sonuçlarını ifade eden" b i r anlamda

türevsel ve (3) " e tk in bir biçimde işleyen m o d e m top lum için gerekli siyasal şartlar" anlamında işlevsel olmak üzere üç farklı tanım grubu içinde yeralmaktadır.

33

A. Demokratikleşme Olarak Siyasal Gelişme: Demokrasinin Toplumsal Koşulları Sorunu

Siyasal gelişme kavramının kullanıldığı i l k araştırmalarda, daha çok "amaçsai siyasal gelişme tanımına dayanıldığı ve siyasal gelişmenin yöneldiği amacın da "demokras in in k u ­rulması" biçiminde anlaşıldığı görülmektedir. N i t e k i m , Packenham'a göre,

"(...) en 'yüksek' veya en 'gerçek' biçimiyle siyasal gelişme, genellikle, açıkça veya örtük olarak, (...) l iberal, anayasal de­

mokrasi ile aynı kabul edilmiştir. (...) Yazarlar, çoğu kez, (de­

mokrasiyi) tanımlama sorunundan kaçınmışlar veya (böyle bir

sorunu) yok saymışlardır. Bazen, demokrasinin standardı olarak,

açıkça, İngiliz veya Amerikan demokrasisi kabul edilmiş; model

olarak belli bir ülkenin belirtilmediği durumlarda ise bu iki ülkeden

biri örtük standart olarak varolmuştur. Dolayısıyla, öyle veya böyle,

siyasal gelişme genellikle demokrasi demek olmuş ve demokrasi

de hemen her zaman Batılı, liberal anayasacıhktan soyutlama

yoluyla erişilen bel ir l i b i r özellik ya da özellikler kümesinin te­

rimleriyle -ör. siyasal rekabet, siyasal çoğulculuk, düzenli ve genel

seçimler, alt-sistem özerkliği, seçkinlerin halkın taleplerine ve çıkar

grubu baskılarına cevap vermeleri ve benzeri- tanımlanmış-

tır;" 1 5

Görüldüğü gibi , b u "siyasal gelişme" tanımında i k i temel öge vardır: (1) Siyasal gelişmenin hedefi " d e m o k r a s i n i n k u ­rulmasıdır; (2) demokrasi de, halkın siyasal iktidarı ele geçirmek için birbiriyle yanşan seçkin grupları arasından dilediğini seçim yoluyla ikt idara getirme/iktidardan düşürme olanağına sahip olduğu "temsilî" siyasal kurumlaşmayı ifade etmektedir.

1950lerden başlayarak, 1960' larm or ta lanna kadar ger­çekleştirilen ve ağırlıklı olarak, Sosyal B i l i m Araştırma K u -

1 5 P a c k e n h a m . a.g.y, s . 2 0 2 - 2 0 4 .

34

ru lu ' nun Karşılaştırmalı Siyaset B i l i m i K o m i t e s i ' n i n 1 6 yü­rüttüğü araştırmalarda siyasal gelişme böyle tanımlanmıştır. Bu tanım çerçevesinde, "demokras i " yer ine "siyasal m o ­dernl ik" ter imi de kullanılmış ve "temsilî demokras i " ile aynı şey olduğu kabu l edilen b u "demokra t i k idea l in p ra t i k ba­şarısının) en yüksek noktasına Amer ika Birleşik Devlet le­r inde eriş(tiği)"nden bahisle siyasal gelişmenin, "ger i siyasal toplulukların Amer ikan model ine benzeme yo lunda sürekli hızlanarak ilerleyecekleri b i r 'geçiş' süreci olarak anlaşılması" gerektiği i l e r i sürülmüştür. 1 7

Siyasal gelişme, bu biçimde, " demokras i y e doğru değişim olarak anlaşıldıktan sonra cevaplandmlması gereken soru, böyle b i r değişimin gerçekleşmesinin hang i koşullara bağlı olduğudur. Seymour M a r t i n Lipset, "Demokra t i k Düzenin Şartlan"nda k o n u y u şöyle ele almaktadır:

"Siyaset sistemlerini toplumun diğer yanlarına bağlayan belki

en beylik genelleme, demokrasinin iktisadî gelişme seviyesiyle

ilişkili olduğudur. Bir ulusun hal i vakti ne kadar yerindeyse, de­

mokrasiyi yaşatma şanst o kadar yüksektir. (...) Büyük bir yoksul

kitlesiyle küçük bir ayrıcalıklı elit grubuna bölünmüş bir toplumda

ya oligarşi (küçük yukarı tabakanın diktatörce yönetimi) ya da

tiranlık (halk temeline dayanan diktatörlük) olur (...).

Ben bu varsayımı somut olarak denemek için, iktisadî geliş­

menin çeşitli yönlerini -servet, sanayileşme, şehirleşme ve eği­

tim- ifade eden istatistikler kullandım."™

16 Kuruluşu 1 9 5 4 ; ( 1 9 5 4 - 1 9 6 3 a r a s ı n d a ) ilk b a ş k a n ı G a b r i e l A l m o n d : b k z . G e n d z i e r , a.g.y, s . 1 -21 ; 8 4 - 8 6 , 1 0 9 - 1 2 8 .

17 D o n a l d C r u i s e O ' B r i e n , "Modern iza t ion , O r d e r , a n d the E r o s i o n of a D e m o c r a t i c Idea l : A m e r i c a n Polit ical S c i e n c e 1960 -1970" , D a v i d L e h m a n n (der . ) , Development Theory, Four Critical Studies ( L o n d r a : F r a n k C a s s , 1 9 7 9 ) , s . 5 1 .

18 S e y m o u r Martin L ipse t , Siyasî İnsan, çev . Mete T u n c a y ( A n k a r a : T S I D Y a y . , 1 9 6 4 ) , s . 2 8 - 3 0 . (İlk k e z tas lak hal inde 1 9 5 9 ' d a y a y ı m l a n a n b u ç a l ı ş m a d a n iki yıl k a d a r ö n c e , A n t h o n y D o w n s ' i n An Economic Theory of Democracy (Hew Y o r k : H a r p e r a n d R o w ,

35

Bu yaklaşım uyarınca demokras in in varolabi lme koşulla­rından b i r i "iktisadî kalkınma" olmaktadır. B u n u n yanında, " t o p l u m üyelerinin siyasal nesneler karşısındaki değerleri ve diğer yönelimleriyle anlatımsal siyasal semboller hakkındaki a m p i r i k inançlarından" oluştuğu kabu l edi len "siyasal kül­tümün 1 9 de demokrasiye i z i n ver ic i öğelerden oluşmasının gerekl i olduğu vurgulanmaktadır. Burada, "türevsel" ve " fonks iyoner siyasal gelişme tanımlarının "amaçsal" tanımla birarada varoldukları görülmektedir. Bir diğer deyişle, siyasal gelişmenin amacı demokras in in kurulmasıdır; demokrasinin kurulması da iktisadî kalkınma ve kültürel değişime bağlı olmaktadır. Demokras in in top lumsa l koşullarının böylece çözümlenmesiyle, esas olarak, iktisadî kalkınmayı gerçek­leştirmiş, demokrasiye i z i n ver ic i kültürel özelliklerle do­nanmış " m o d e r n " t op lumlar la geleneksel (modern -Batılı o lmayan, azgelişmiş) toplumların zaman içinde, modern l ik noktasında aymlaşacakları kabu l ed i lmek t ed i r . 2 0

B. istikrar ve Düzen İçinde Gelişme.

Siyasal gelişmenin b u biçimde " d e m o k r a s i y e doğru b i r değişim süreci olarak kavranması, 1960'ların ortalarına doğru bazı it irazlara ve eleştirilere k o n u edilmiştir. Karşılaştırmalı siyaset b i l i m i alanındaki araştırmaların bulgularına dayanan

1957) adl ı ça l ışmas ı y a y ı m l a n m ı ş v e kapital ist İktisat ile l iberal d e m o k r a s i a ras ındak i ilişkiyi k u r a m l a ş t ı r m a ta rz ıy la dikkatleri çekmiş t i . 1950 ' le r le 1 9 6 0 ' l a r ı n A m e r i k a n s i y a s e t bi l iminde ik t isa t -demokras i ilişkileri h a k k ı n d a k i temel ya rg ıs ın ı , "demokrat ik s i y a s e t iç inde part i ler kâ r a m a ç l ı g i r iş imci lere b e n z e r l e r ( s . 2 9 5 ) " o r t a y a k o y a n b u yapıt ın "s iyasa l gel işme" kavramın ın demokrat ik leşme olarak t a n ı m l a n m a s ı n a katkı lan a z ı m s a n a m a z . B k z . Br ian Barry , Sociologists, Economists and Democracy ( C h i c a g o : T h e U . o l C h i c a g o P r e s s , 1 9 7 8 ) .

1 9 Hunt ington v e D o m i n g u e z , a.g.y., s . 1 9 - 2 0 .

2 0 B u s a v ı n tart ış ı lması için b k z . S . H. E i s e n s t a d t , " C o n v e r g e n c e a n d D i v e r g e n c e ot M o d e m a n d Modern iz ing S o c i e t i e s : Ind icat ions I rom the A n a l y s i s ot the Structur ing of S o c i a l H i e r a r c h i e s in Midd le E a s t e r n S o c i e t i e s " , International Journal of Middle Eastern Studies. C M VII I . ( 1 9 7 7 ) , s . 1 - 2 7 .

36

bu it iraz ve eleştirileri şu nokta la rda t op lamak mümkün­dür:

(1) Siyasal gelişmenin demokrasiy le özdeleştirilmesi, b i r kere, "b i l imse l l i k " açısından doğru değildir. B i l i m , "nesnel gerçeklik"in "diğer yargılarından arındırılmış" b i r biçimde analizini hedefler. Öyleyse, Batılı olmayan toplumların değişim süreçlerini açıklamakta kullanılan kavramların b u n i te l ik te olması gerekir. Oysa, "siyasal gelişmenin anahtarı olarak demokrasinin kurulmasından sözetmek, böylelikle, Amerikalı veya en azından Batılı değerleri başkalarına zorla kabu l et­tirmeye çalışmak olarak görülebilir (...)."2'

(2) Karşılaştırmalı siyaset b i l i m i alanındaki araştırmalar, iktisadî ve toplumsal gelişme yo lunda hızla i ler lemek isteyen Batılı o lmayan t op lum la rdak i s omut oluşumların "de­mokras i y l e uyuşmadığını ortaya koymuştur. Bu bakımdan, bu top lumlardan birçoğu demokras i ile "hızlı gelişme"nin birarada bulunamayacaklarını kabu l ederek, gelişmeyi " is t ikrar ve düzen" ter imler iy le kavramaya yönelmişlerdir. Esasen, " b u toplumların demokras iye 'hazır olmadıkları' genellemesindeki doğruluk payı(nın) yüksek" o luşu 2 2 ve a l te rnat i f in in en azından "bel i rs iz ve t eh l i k e l i gelecek kes t i r im le r i " olması ha l inde ortaya çıkabilecek "kötü"lüğü karşısında, "istikrarı gelişme kavramıyla ilişkilendirmek haklıdır." 2 3

Bu çerçevede İstikrar, iktisadî ve toplumsal modernleşmenin siyasal düzeydeki yankılanışlannı açıklamak üzere geliştirilmiş bir kavram olarak, "siyasal örgütlerin ve usu l l e r in k u r u m ­laşmasını gerektir ir; istikrarın derecesi de, siyasete katılmak isteyen grup ve b i rey le r in siyasal katılımları için, siyasal

21 L u c a n P y e , Aspects of Polilical Development, s . 4 1 .

2 2 A o \ e . . s . 8 7 .

2 3 A f f . e . , s . 4 1 - 4 2 .

37

kurumların sağladığı imkânların ölçüsüne bağlıdır." 2 4 Batılı o lmayan t op lumla rdak i iktisadî ve top lumsa l modernleşme süreci, toplumsal hareketliliği ve dolayısıyla siyasal katılmayı arttırmış, buna karşılık siyasal kurumlaşma düzeyi b u katılım artışını sistem açısından işlevselleştiremediği için ortaya siyasal gelişme değil, daha doğru olarak siyasal bozu lma olarak ad­landırılması gereken b i r değişim süreci çıkmıştır. 2 5 Bu bo­zulmanın sonucu olarak da, sözkonusu top lumlarda askeri diktatörler ve/veya tek-part i hegemonyası biçiminde görülen demokra t ik olmayan siyasal k u r u m l a r ortaya çıkmıştır. 2 6 Bu kurumların temsil ettiği "be l l i bazı baskı kurumlarını, m o ­dernleşmekte o lan b i r t o p l u m u n örgütlenmesi için be lk i de zo run lu o lan k u r u m l a r olarak görmek" ge rekmekted i r . 2 7

2 4 Hunt ington v e D o m i n g u e z , a.g.y. s . 9 - 1 0 .

2 5 S a m u e l P . Huntington, " S i y a s a l Ge l işme v e S i y a s a l B o z u l m a " , ç e v . E r g u n Ö z b u d u n . AÛHFD, Ci l t : X X I I - X X I I I . S a y ı : 1-4 ( 1 9 6 5 - 1 9 6 6 ) v e S . P . Hunt ington, Political Order in Changing Societies ( N e w H a v e n v e L o n d r a : Y a l e U . P r e s s . , 1 9 6 8 ) .

2 6 Huntington b u kurumlan "praetoryen" o larak nitelendirmekte v e bir s i s t e m İçin öneml i o l a n şey in a d deği l , toplumu y ö n e l e b i l m e yetisi v e y a ist ikrar v e d ü z e n i s a ğ l a m a d a k i b e c e r i s i o l d u ğ u n u vurgu lamaktad ı r : Political Order, s . l . v d .

2 7 D a v i d E . Ap te r , The Politics of Modernization ( C h i c a g o : T h e U . of C h i c a g o P r e s s ,

1 9 6 9 ) , S . 3 .

38

İKINCI BÖLÜM MODERNLEŞME KURAMıNA GÖRE SIYASAL

GELıŞME-ıDEOLOJı ILIŞKISI

Siyasal gelişme kavramında 1960'ların ortalarına doğru oluşan ve özellikle de Hunt ing ton 'm çalışmalarıyla, t e r im yerindeyse kesinleşen bu anlam değişiminde siyasal gelişme daha geniş kapsamlı toplumsal değişme sürecinin b i r yönü olarak kav­ranmaktadır. "Geniş kapsamlı top lumsal değişme süreciyle kastedilen ise " modernleşme" d ir . B i r diğer deyişle siyasal gelişme, iktisadî ve toplumsal modernleşmenin siyasal sürece yansımalarını, yani "siyasal modemleşmeMyi ifade etmektedir. Bu bölümde, geniş kapsamlı top lumsa l değişim sürecinin açıklanmasında başvurulan bir kuram olarak modernleşmenin temel öncülleri içinde siyasal modernleşmenin nasıl anlaşıldığı ele alınacaktır.

ı. Modernleşme Kuramının Temel Öncülleri

Batılı olmayan top lumlardak i değişim süreçlerini açıklamak amacıyla geliştirilen modernleşme kuramı, her şeyden önce, "modern" ve "geleneksel" olarak nitelenen i k i t o p l u m t i p i n i n karşılaşnnlmasına dayanmaktadır. Bu tipleştirmede esas olarak m o d e m t op lum t i p i n i n ne olduğu ifade edilmiş, geleneksel

39

t o p l u m ise b i r tür "mode rn o lmayan t o p l u m " biçiminde a l ­gılanmıştır. Dolayısıyla öncelikle modern t op lum t i p in in temel özelliklerinin nasıl tanımlandığını ince lemek gerekmekte­dir .

M o d e r n t o p l u m kavramı, be l i r l i b i r insan t i p i n i , insanla doğa ve insanla insan arasındaki ilişkilerin be l i r l i b i r kavranış biçimini (veya bel i r l i b i r ukültür"ü), be l i r l i b i r iktisadî ilişkiler s is temini ve nihayet, genel l ikle b u öğelerin oluşturduğu top lumsa l ve iktisadî temel üzerine bina edildiği düşünülen b i r siyasal yapıyı içermektedir. 2 8

A. Modern İnsan

Mode rn top lumda varolduğu düşünülen insan t ip inde yeralan öğeler, oldukça kapsamlı b i r biçimde A lex İnkeles tarafından şöyle formüle edilmiştir:

i - "(...) yeni deneyimlere hazır, yen i l i k ve değişime açık olmak...

i i - " (Modem insan). Yalnız kendi yakın çevresinde değil, onun . dışında da birçok sorunlar ve konular hakkında kanaatler edinme ve taşıma eğilimindedir. (...) Çevresindeki tu tum ve kanaaderin çeşitliliğinin daha farkındadır. Bu farkları korkusuzca kabulle­nebil ir ve onlara otokrat ik ve hiyerarşik şekilde yaklaşma i h t i ­yacını duymaz. Ne ikt idar hiyerarşisinde kendisinden üstte olanların kanaatlerini otomatik olarak kabul eder, ne de kendi altındakilerin kanaatlerini otomatik olarak reddeder (...).

28 S o s y a l bilimlerin g ü n ü m ü z d e or taya koyduğu m a n z a r a , disiplinler (hattâ all-disiplinler) a r a s ı n d a belki d e aşır ı bir u z m a n l a ş m a d ı r . B u n e d e n l e , her biri kendi iç inde ayr ı bir uzmanlık alanı oluşturan çeşitli s o s y a l bilimlere m e n s u p bilim a d a m l a n , m o d e m toplumu kavramsallaşt ır ırken, bir a n l a m d a oldukça doğal olarak, kendi uzman l ık alanlarını One ç ıkaran tan ımlar geliştirmişlerdir. Böylel ikle d e , m o d e r n l e ş m e n i n sosyo lo j ik , iktisadî, s i y a s a l , antropolojik v e sosyo-psikoloj ik kuramlar ından s ö z e t m e k m ü m k ü n olabilmiştir. Bütün b u farklılıklara r a ğ m e n , m o d e m toplum soyut lamasının gene l özellikleri üzer inde belirli bir consensus sağ landığ ı söylenebil ir . Faridı m o d e r n l e ş m e kuramlar ın ı s o s y a l bilimlerdeki disiplinler açıs ından sınıf landıran bir ça l ışma için bkz . B a i d y a N a m V a r m a , The Sociology and Politics of Development: A Theoretical Study ( L o n d r a : Rout ledge a n d K e g a n P a u l , 1980 ) Muhtelif yerler.

40

i i i - "Geçmişten çok bugüne ve geleceğe yöneliktir (...). iv- "Planlamaya ve örgütlenmeye yöneliktir ve bunlara i l g i

duyar; b u tür faaliyetleri, hayatı düzene sokmanın b i r aracı olarak görür (...).

v- "İnsanın, amaç ve hedef ler ini gerçekleştirebilmesi için, çevrenin egemenliğine girecek yerde, o çevreye egemen olmayı Öğrenebileceğine inanır (...).

v i - "Dünyanın t a h m i n ed i leb i l i r olduğu, çevresinde k u ­rumların ve diğer kişilerin yükümlülük ve sorumluluklarını yerine getirecekleri konusunda daha çok güven besler. Ona göre davranışları kader veya kapr is bel ir lemez (...).

v i i - "Başkalarının haysiyet in in daha çok b i l i nc inded i r ve başkalarına saygı gösterme eğilimi daha güçlüdür (...).

v i i i - " B i l i m ve teknoloj iye daha çok inanç duyar (...). ix - "Dağıtıcı adalete, yani ödüllerin kaprise ya da kişinin

özel ni te l ik ler ine göre değil, yaptığı katkıya göre dağıtılması gerektiğine inanır." 2 9

Inkeles' in bu özelliklere sahip olduğunu belirttiği modern insan t ip i geçerli kabul edilirse, böyle bir insan t ip in in yeraldıgı modern top lumda insanın doğa ve diğer insanlar i le olan ilişkilerinde de, bu özelliklerden kaynaklanan özel düşünüş ve davranış kalıplarının varlığını görmek gerekecektir.

B. Modern Toplumda tnsan-Doğa ve însan-însan İlişkileri

İnsanın kend i ihtiyaçlarını karşılamak, k e n d i amaçlarını gerçekleştirmek için çevresine egemen olabi lmesi , modern insanın doğaya olan İlişkisini bel ir leyen en temel özelliktir. Bu egemenliğin oluşturulabilmesi için de amaçlar ile araçlar arasında rasyonel b i r denge arayışı gereklidir. Rasyonel denge

29 Afex İnkeles, T t ı e Modemizat ion of Man", in Myron W e i n e r (der.) Modemization: The Dynamics of Growth, Voice of America Forum Seríes ( W a s h i n g t o n , 1977-i lk bask ı : 1966), s .154 -157 (Buradaki çeviri, baz ı küçük düzeltmeler le. Huntington v e Domínguez, a.g.y, s .35-3£Tda y e r a l a n E . Ö z b u d u n çevir is inden a l ınmışt ı r ) .

41

arayışı ile ifade edi lmek istenilen ise, özünde, insanın sınırsız b ir "tüketici" olması, buna karşılık sınırsız tüketim isteklerini karşılayacak kaynakların kıt oluşu varsayımına dayanmaktadır. Bir diğer deyişle, modern t o p l u m u n insanı sınırsız ihtiyaçları i le kıt kaynaklar arasındaki o p t i m u m dengeyi aramaktadır. Mode rn insanın k e n d i "bireysel yararinı maksimize etme arayışı içinde olması ve bireysel mülkiyet kavramının da böyle b i r çerçeveye oturtulması, mode rn insan i le doğal çevresi arasındaki ilişkilerin temelini oluşturmaktadır.30 Modern insan açısından doğal çevre, u y u m gösterilecek zorunluluklar üreten bir kaynak o lmaktan çıkmış, maddî ihtiyaçların azamî ölçüde karşılanması için akıl yoluyla (temelinde pozitif-araçsal a k i m yattığı b i l i m 3 1 ve teknoloj i yoluyla) egemen olunması gereken b i r nesneler evreni d u r u m u n a gelmiştir- 3 2

Insan-insan ilişkileri sözkonusu olduğunda, yukarıda be­l i r t i l en insan-doga ilişkilerinin kuruluşunda yeralan temel Özellikleri burada da görmek mümkündür. M o d e m t o p l u m kavramı içinde yeralan insan t i p i n i n gösterdiği özellikler, bu top lumda insanın "b i rey " olarak algılandığını, insan-insan

3 0 Karş . C . B . M a c p h e r s o n , The Political Theory of Possessive Individualism, Hobbes to Locke (Oxford: Ox ford Universi ty P r e s s , 1 9 6 2 ) Muhtelif yerler. " R a s y o n e l İktisadî İnsan" kavramın ın ge l işme kuramları içindeki y e r v e ö n e m i için bkz . C . B . M a c p h e r s o n , •Ref lect ions o n the S o u r c e s of Deve lopment Theory" , in Manfred S t a n l e y (der. ) , Social Development, Critical Perspectives ( N e w Y o r k : B a s i c B o o k s , 1972 ) s . 2 0 6 - 2 2 0 .

31 B u r a d a M a x W e b e r i n rasyona l i te türlerini ayr ışt ı r ı rken or taya k o y d u ğ u bir a y r ı m a d e ğ i n m e k gerekmekted i r : " (Weber ) , d e ğ e r e y ö n e l m i ş akı lc ı {Wertrationat) v e a m a c a yönelmiş (Zweckrat ional ) akılcı e y l e m ayr ımını y a p m a k t a d ı r -ilki belli bir e y l e m biçimi içinde yeraldığına inanı lan bir değer in gerçek leşt i r i lmesine , s o n u n c u s u i s e belli bir e y l e m biçiminin sonucunda ortaya ç ı kmas ı b e k l e n e n bir a m a c ı n v e y a a m a ç l a n n e lde e d i l m e s i n e yönelmiştir." ( R o g e r s Brubaker , The Limits of Rationality. An Essay on the Social and Moral Thought of Max Weber ( L o n d r a : G e o r g e A l i en a n d U n w i n , 1 9 8 4 ) , s . 5 l ) . Bu a y n m çerçevesinde modem insanın eylemlerinin ikinci tür rasyonalıtenm içinde yera ld ığ ı söylenebil ir .

3 2 Doğa l çevren in , üzer inde e g e m e n l i k kuru lacak bîr n e s n e ha l ine g e l m e s i , a y d ı n l a n m a d ü ş ü n c e s i içinde b iç imlenen m o d e m ideolojinin ö n e m l i bir özel l iği o lmaktad ı r . B k z . T h e o d o r Adorno v e Max Horkheimer, Dialectic of Enlightenment(Londra: V e r s o , 1979) Muhtelif yerler.

42

ilişkilerinin de "bireylerarası ilişkiler" o larak anlaşıldığını ortaya koymaktadır. Birey kavramıyla ifade edi lmek istenilenin ne olduğunu anlatabilmek için Louis D u m o n t ' u n şu ayrımına başvurabiliriz:

" 1 . bütün toplumlarda bulunan, konuşma, düşünme ve irade

sahibi ampirik özne, insanlığın bölünemeyen b i r im i ; 2. öncelikle bizim modern insan ve toplum ideolojimizde bulunan bağımsız,

özerk ve bu nedenle de (özünde) toplumsal-ölmayan var­

lık."*3

Bu ayrımdan anlaşılacağı üzere m o d e m top lumda insan-insan ilişkileri, D u m o n t ' u n ayrımındaki i k i n c i kategoride yeralan bireyler arasındaki ilişkiler anlamına gelmektedir . Dumon t ' un b u noktadan hareketle, mode rn t op lumda i n ­san-insan ilişkilerini ifade etmekte kullandığı kav ram ise eşitlikçiliktir. Dumont ' a göre mode rn t op lumda her insan, birey olarak, diğerleriyle, dah i l olduğu top lumsa l g r u b u n özellikleri d ikkate alınmaksızın, eşit o larak kabu l ed i lmek­tedir. Şerif Mard in ' i n "Turkey : The Trans format ion o f an Economic Code" başlıklı çalışmasında ortaya koyduğu şu saptamanın yardımıyla, D u m o n t ' u n kastettiği eşitlikçilik anlayışını açıklamak mümkündür. Mard in ' e göre,

"Her bireyin, insan olma özelliği içinde bir diğer insanla eşit

olduğu fikri yüzyıllardır ve birçok farklı uygarlıklarda ileriye

sürülmüştür. Bireylerin kendi maddî ihtiyaçlarının karşılanmasını

isteme hakkına sahip oldukları düşüncesi ise biraz daha yenidir

(..•)"M

Mard in ' in daha yeni b i r düşünce olduğunu haklı olarak belirttiği "maddî ihtiyaçların karşılanmasını istemek", m o d e m

3 3 L o u i s Dumont , From Mandeville to Marx, The Genesis and Triumph of Economic Ideology ( C h i c a g o : T h e Univers i ty of C h i c a g o P r e s s , 1 9 7 7 ) , s . S .

3 4 Şerif Mardin, "Turkey: T h e Transformat ion of a n E c o n o m i c C o d e " , in E . Ö z b u d u n ve" A . U l u s a n (der.), The Political Economy of Income Distribution in Turkey ( N e w Y o r k : H o l m e s and Meier P u b l i s h e r s , Icn . 1 9 8 0 ) s . 2 3 .

43

t o p l u m d a k i insan-doğa ve insan-insan ilişkilerinin üzerine k u r u l u olduğu birey anlayışının uzantısı niteliğindedir. M o d e r n insanın birey o lma özelliğini açıklayan şu ifadeler, modern top lumda insan-insan ilişkilerinin kurulduğu temeli oldukça açık o larak di le get irmektedir .

"- İnsanı İnsan yapan, başkalarının iradelerinden bağımsız

olmasıdır

- Bu bağımsızlık, bireyin "kendi çıkarları'nı gözeterek girdiği

ilişkilerin dışında başka hiçbir zorlayıcı ilişkiye girmeme öz­

gürlüğü anlamındadır.

- Birey, toplumdan bağımsız olarak (topluma hiçbir borcu

olmaksızın) kendi bedeninin ve yeteneklerinin sahibidir.

- Birey kişiliği üzerindeki 'tüm' haklarını devredemese de,

çalışma kapasitesini (emek gücünü) devredebilmektedir."35

İnsan-insan ilişkilerinin böyle b i r birey anlayışı temel inde kurulduğu modern top lumda , insanların birey olarak (daha doğrusu "eşit b irey ler" o larak) yaşamlarını sürdürmelerini mümkün kılan b i r iktisadî ve siyasal ilişkiler sistemi b u l u n ­maktadır.

C. Modern Toplumda İktisadî İlişkiler

Mode rn insan t i p i n i n be lk i de en önemli özelliği, yukarıda da belirtildiği gibi , sınırsız b i r tüketici olmasında yatmaktadır. Bu özellikten kaynaklanan ve insanın birey olarak düşü­nülmesini gerekt iren modern ideo lo j in in , insanın t o p l u m içindeki ye r in in geleneklere, statülere veya ai t o lunan top­lumsal gruba göre belirlendiği b i r t op lumda varlık bulama­yacağı açıktır. İnsanın diğer insanlarla eşit ilişkiler içinde olduğu yo lundak i anlayış, insanın kend i emek gücünü k u l ­lanarak kend i maddî ve manevî varlığını geliştirme imkânına sahip olması du rumunda anlamlıdır. Geleneksel t op lumdan

3 5 C . B . M a c p h e r s o n , The Political Theory, s . 2 6 3 - 2 6 4 .

44

farklı olarak modern top lumda insan ey leminin i t i c i gücünün "başarı" (achievement) olduğunun ileri sürülmesinde de bunu görmek mümkündür. 3 6 Dolayısıyla m o d e m t o p l u m , iktisadî ilişkiler düzeyinde insanın kendi emek gücü üzerinde özgürce tasarruf edebileceği b i r d u r u m u ifade etmektedir . İnsanın kendi emek gücü üzerinde özgürce tasarruf edebilmesi dü­şüncesi ise, doğrudan kapi ta l i zm adı ver i l en iktisadî yapının ayırdedici özelliğidir:

"(...) Kapitalizm yalnızca piyasa için üretimin olduğu bir

sistem -Marx'in deyimiyle bir meta-üretim sistemi- değil, fakat

emek-gücünün "kendisinin bir meta haline geldiği' ve piyasada

diğer değişim nesneleri gibi alınıp satıldığı bir sistemdir. "37

Böyle bakıldığında, m o d e r n t o p l u m soyutlaması içinde iktisadî ilişkilerin gösterdiği özellikleri k a p i t a l i z m o larak adlandırmak gerekmekted i r . Kap i t a l i s t - o lmayan iktisadî ilişkiler içinde de piyasa mekanizmalarının varlığı b i l i n ­mekte olduğundan 3 8 , m o d e r n t o p l u m u m o d e r n - o l m a y a n t op lumla rdan ayırdedici özelliğin insanın emek gücünün metalaşması o lgusunda yattığı açıktır. İnsanın emek gü­cünün metalaşması ile emek gücü üzerinde özgürce tasarruf edebi lme imkânının ortaya çıkışı aynı anlamdadır ve modern insan t i p i n i n özellikleri gözönüne alındığında böyle

36 M o d e r n l e ş m e kuramı içinde sıktıkla kul lanı lan * ascription-achievement* çiftinin yetkin bir anlat ımı için bkz . Dav id McCle l l and , The Achieving Socieity {Princeton, N e w J e r s e y : D. V a n Nost rand , 1961 ) Muhtelif yerler.

3 7 M a u r i c a Dobb, Studies in the Development of Capitalism ( L o n d r a : R o u l l e d g e a n d K e g a n P a u l , 1978 ) , s . 7 .

38 T icare t in , ma l a l ı m - s a t ı m l a r ı n d a p a r a ku l lan ımın ın ilk ç a ğ l a r d a n beri va ro lduğu bil inmektedir. T icare t in v e p a r a n ı n va ro lduğu her y e r v e z a m a n d a kapital izmin d e varlığından sozetmek, kapitalizmin ayırdedici özelliği olarak e m e k gücünün metalaşması kabul edildiğinde, ya ln ı zca bir a n a k r o n i z m olmaktan ö t e y e bir a n l a m taş ımamaktad ı r . K e z a , kapitalizmin varoluşuyla e ş zaman l ı olarak or taya çıkan m o d e m i n s a n v e toplum anlayış ın ı d a (örneğin b u an lay ış ın ö n e m l i Dedeler inden birisi o l a n l iberalizmi) e s k i çağ la ra d e k ger iye g ö t ü r m e k d e ayn ı niteliktedir. Karş . O o b b , a.g.y, s . 3 2 ; Dumont . a.g.y., muhtelit yerier v e L S t r a u s s , Liberalism: Ancient and Modern { N e w York: B a s i c B o o k s , 1 9 6 8 ) .

4 5

b i r insan t i p i n i n ancak kap i t a l i zm le b i r l i k t e varolduğu açıktır.

Tar ihse l o larak, " b u n d a n yaklaşık 10.000 yıl önce gö­çebelerin yerleşik tarıma geçişleriyle karşılaştırılabilecek o l a n " dönüşümün, yan i " A m e r i k a n k o l o n i l e r i n d e k i ba­ğımsızlık hareket ine ve Fransız D e v r i m i ' n i n u lus-dev l e t i yaratmasına rast layan İngiltere'nin iktisadî dönüşümü­nün" 3 9 m o d e r n t o p l u m soyutlamasına z e m i n hazırladığı düşünüldüğünde, m o d e r n t o p l u m u n iktisadî düzeyde k a p i t a l i z m i ifade ettiği kolaylıkla anlaşılabilir.

Bir iktisadî ilişkiler sistemine kap i ta l i zm adını vermek, b u sistemin ayırdedici özelliği olarak emek gücünün metalaş-masını görmeyi ve bu sistemdeki temel üretim aracının toprak değil, sermaye olmasını ifade etmeyi içermektedir. Bu anlamda, Batı Avrupa'da 1500'Ierden sonra gelişen iktisadî ilişkileri genel olarak kapital izm başlığı altında toplamak mümkündür. Buna paralel olarak, m o d e m t o p l u m u n oluşumunun kökenleri de, gene 1500'Iere kadar geri götürülmektedir. 4 0 Ancak, 1500'lerden başlayan Batı Avrupa'nın tarihsel gelişmelerinin yaklaşık dört yüzyıl sonraki b i r t a r ih anından retrospekt i f olarak soyutlanmasıyla elde edi len mode rn t o p l u m kavra­mındaki iktisadî ilişkiler öğesinin İngiliz sanayi dev r im i öncesindeki "ticarî kap i ta l i zm" i değil, fakat 18. yüzyıl son­rasının "sinaî k a p i t a l i z m i n i ifade ettiğini be l i r tmek gerek­mekted i r . 4 1

N i t e k i m , görüşlerine daha i leride değinilecek o lan Kautsky

3 9 Re inhard Bendix , T rad i t ion a n d Modernity R e c o n s i d e r e d " . Embattled Reason, Essays on Social Knowledge ( N e w York: Oxford Univers i ty P r e s s , 1 9 7 0 ) s . 2 5 0 .

4 0 Karş. Talcot l P a r s o n s . T l w S > ^ ^ , . > s o < M i > J e m Sotseties(GrtgteviOotl Cliffs, N e w J e r s e y : P rent ice -Ha l l , Inc . , 1 9 7 1 ) , s . 2 9 v d .

41 " M o d e r n l e ş m e 2 . D ü n y a S a v a ş ı ' n d a n s o n r a m o d a o l m u ş bir terimdir. Bulanık l ığ ına r a ğ m e n kullanışlı bir terimdir, ç ü n k ü g ü n ü m ü z o k u y u c u l a r ı n d a b e n z e r çağr ış ımlar uyandı rmaktad ı r . B u o k u y u c u l a n n ilk dür tüsü, ' m o d e r n o lan ' ı , jet -gezi ler i , u z a y araştırmaları v e nükleer gücü ile bugünün teknolojisinin terimleriyle düşünmektir. A n c a k ,

46

ve Moore g ib i bazı yazarların m o d e m t o p l u m tanımlamala-nndak i bel i r ley ic i öge "sanayileşme" o larak ortaya k o n u l ­maktadır.42

D. Modern Toplumda Siyasal İlişkiler

Modern t op lum soyutlamasının siyasal b o y u t u , yukarıda ifade edi len bireyselleşme kavramına bağlı o larak, çoğul­culuk, katılmacıhk ve o tor i ten in rasyonelleşmesi g ib i öğeleri içermektedir.

Bir diğer deyişle, siyasal m o d e r n l i k , Batı toplumlarında (en başta da A B D , İngiltere ve Fransa 'da ) v a r o l a n ana­yasal, l i b e ra l d e m o k r a s i o l a r ak anlaşılmaktadır. Siyasal gelişmenin s iyasal modernleşme o l a r a k anlaşılması, siyasal modernleşmenin de s iyasal d e m o k r a s i y e doğru i l e r l eme o l a rak kavranması, modernl iğ in s iyasal b o ­y u t u n u n l i b e r a l d e m o k r a s i o l a r a k soyutlandığını gös­t e rmekted i r .

Kültürel, iktisadî ve siyasal düzeylerde, bireycil ik-kapital izm (sanayileşme)-liberal demokrasi öğelerinin bütünleşmiş b i r soyutlamasını ifade eden m o d e m t o p l u m kavramının poz i t i f bir biçimde tanımlanmasına karşılık, geleneksel t o p l u m kavramının modern t o p l u m u n b i r negatif i o larak algılandığı görülmektedir.

Bir diğer deyişle, modernleşme kuramının t eme l in i oluş­turan geleneksel-modern i k i l e m i n d e "ge lenekse l l ik " , m p -dern-olmayan her şeyi içeren b i r kategor i o larak görün-

' m o d e m ' kel imesinin gene l an lamı , buharl ı m a k i n a v e çıkrık mak inas ı gibi toplumların sanayileşmelerinin başlangıçtaki teknik temelini s a ğ l a m ı ş o l a n icatların o r taya çıktığı 1 8 . yüzy ı ldan s o n r a k i t ü m ç a ğ ı içine a t m a k l a d ı r . - {A.g.e.) T i c a r i v e s ına i kapi ta l izm h a k k ı n d a bkz . Dobb , a.g.y., i l l . v e VII . bölümler .

4 2 J o h n H. K a u t s k y , The Political Consequences ot Modernization ( N e w Y o r k : J o h n Wi iey a n d S o n s , I n c . , 1 9 7 2 ) ; Barr ington Moore , Social Origins of Dictatorship and Democracy, Lord and-Peasant in the Making of The Modem World ( B o s t o n : B e a c o n P r e s s , 1967-i lk b a s k ı : 1 9 6 8 ) .

47

i ş e ­

mekted i r . 4 3 Şimdi, b u i k i kavramın, modernleşme kuramının toplumsal değişmeyi açıklayışında nasıl kullanıldığını görmek gerekmektedir.

ıı. Geleneksel Top lumdan M o d e r n Top luma Geçiş Süreci

Yukarıda sözü edilen geleneksel t op lum-modern t op lum çifti, Batılı o lmayan toplumların içinde bulundukları değişim sürecini açıklamakta kullanılırken, tar ih in (yani Baüh olmayan toplumların içinde bulundukları değişim sürecinin) başlangıç ve sonuç aşamalarını ifade etmektedir. Burada d ikkat edilmesi gereken nokta, açıkça veya "insanlık" 4 4 kavramı altında Batı toplumlarının geçmiş-şimdiki-gelecek zaman boyutlarındaki e v r im in in genel yasalarını bu lma amacına yönelik 19. yüzyıl ta r ih felsefelerinden 4 5 farklı olarak modernleşme kuramının Batılı o lmayan top lumlar için geliştirilmiş olmasıdır.

4 3 "Öncel ikle, birçok m o d e r n l e ş m e kuramc ıs ın ın b i zza t işaret ettikleri gibi, modernl ik v e ge lenekse l l i k as imetr ik kavramlard ı r . M o d e m ideal o r t a y a k o n u l m u ş v e d a h a s o n r a m o d e m olmayan h e r ş e y g e l e n e k s e l o larak adlandır ı lmışt ır ." ( S a m u e l P . Huntington; T h e C h a n g e to C h a n g e , Modernizat ion, D e v e l o p m e n t , a n d Pol i t ics", Comparative Politics, Gilt III, s . 2 9 3 - 2 9 4 .

4 4 Batı düşüncesinde, aydınlanma-sonrası dönemin genel özelliği, insan l ığ ın iler1emesi"nin tar ihsel yasalar ın ı b u l m a y a yönel ik y o ğ u n bir ç a b a n ı n var i ıg ıd ı r . B u r a d a k i insanl ık kavramının , öncelikle Batı insanını merkez aldığı ; bir diğer deyişte Batı hümanizmasın ın , ö z ü itibariyle. Batı e t / ınocenfnsme' in in bir b a ş k a İ fadesi o lduğu söy lenmektedi r . B k z . Rober t C . S o l o m o n , History and Human Nature, a Philosophical Review of European Philosophy and Culture, 1750-1850 ( S u s s e x : H a r v e s t e r P r e s s , 1 9 8 0 ) , P a s s i m . Batı düşüncesi içinde yera lan her düşünürün b u b a ğ l a m d a değer lendi r i lemeyeceği aç ıksa d a , insanl ığ ın , y e r y ü z ü n d e k i e n ileriyi temsi l e d e n Batı uygar l ığ ı ile özdeşleşt i r i lmesi türünden bir ethnocentrisme'm, i leride d e değin i leceği gibi, m o d e r n l e ş m e k u r a m ı n a d a y a n s ı m ı ş o lduğunu d ü ş ü n m e m e k için herhang i bir n e d e n b u l u n m a m a k t a d ı r .

4 5 S o s y a l bilimlerle d o ğ a bilimleri a r a s ı n d a "bitim" d ü z e y i n d e bir birlik o lduğu anlayış ın ın u2ar>tısı olarak, örneğin fizikteki y a s a l a r tü ründen t o p l u m s a l d e ğ i ş m e y a s a t a n n ı n varl ığını b e n i m s e y e n v e tarihi, böy le yasalar ı o r taya ç ı k a r m a a m a c ı n ı gerçekleşt i rme yo lunda bir bi l imsel faaliyet olarak k a v r a y a n anlayışı B a d e e t m e k ü z e r e "tarih felsefesi" terimi kul lanı lmışt ır . D a h a ç o k 1 9 . yüzyı l d ü ş ü n c e s i n e ö z g ü o l a n b u an lay ış ın m o d e r n l e ş m e k u r a m ı n a nası l y a n s ı d ı ğ ı n a i leride değini lecekt i r . T a r i h fe lse fes i için b k z . Ar thur Marwick , The Nature of History 2. b a s ı m ( L o n d r a : T h e Macmi l l an P r e s s . 1 9 7 9 ) , s . 1 8 2 - 1 9 0 v e R. G . Col l ingwood, The Idea of History (Oxford: C l a r e n d o n P r e s s , 1983 ) , s.1 v e 1 2 6 - 1 3 3 .

48

" y i rminc i yüzyıl modernleşme kuramcılarının iyimserliği, (...) özünde, geçmişteki ilerlemeyi kapsayan bir iyimserliktir.

Bugünden hoşnut olmak, geçmiş hakkında iyimser olmaya ve

(bu geçmişin) başka toplumlar içinde açıklayıcı olduğu (dü­

şüncesine) yolaçmaktadır. 1950 ve 1960'ların modernleşme

kuramının, modern toplumların geleceği hakkında söyleyecekleri

ya çok azdır ya dayoktur; Batı'nm i ler i ülkelerinin (varılacak yere) 'ulaştıkları' kabul edilmiştir; bu ülkelerin geçmişleri, kendi gelecekleri hakkında değil, geleneksel İlkten modernliğe geçmek

için mücadele etmeyi sürdüren başka ülkelerin gelecekleri

hakkında ne söyleyecekleri bakımından önemlidir" 4 6

Böyle bir çerçeve içinde kullanılan geleneksellik modern l ik çifti etrafında oluşan modernleşme kuramının b ir tarih felsefesi olma özelliği şöyle ortaya k o n u l a b i l i r 4 7 :

1) Geleneksel toplumdan modern topluma doğru evrilmek, aşamalı b i r süreçtir. "Bütün toplumların geçecekleri mo­dernleşme evrelerini veya düzeylerini aynşurmak mümkündür (...). Bu süreç içindeki önderlik ve modernleşmenin daha ayrıntılı düzenekleri b i r t op lumdan diğerine farklı olsa da, bütün top lumlar özünde aynı aşamalardan geçeceklerdir."

2) Modernleşme süreci, farklı toplumların modern l i k aşamasına doğru evrildikçe benzeşeceklerini ifade etmekte­dir.

3) "Modernleşme geriye çevrilemeyen b i r süreçtir. (...) Şehirleşme, okur-yazarlık, sanayileşme açısından bir dönemde bel l i b i r düzeye ulaşmış b ir t o p l u m , daha sonrak i dönemde önemli ölçüde daha alt düzeylere inmeyecekt i r . "

4) Modernleşme "i lerlemeci b i r süreçtir. (...) U z u n vadede modernleşme, yalnızca kaçınılmaz değil, aynı zamanda ar­zulanan (b i r süreçtir.)."

Görülüyor k i , geleneksel t o p l u m - m o d e m t o p l u m ayrımı,

46 Huntington, a.gy., s . 2 9 2 .

47 A.g.e., s . 2 8 9 - 2 9 0 .

49

toplumsal evr imin genel yasalarını arayan b i r tar ih felsefesinin öğeleri niteliğindedirler. 19. yüzyılda oldukça yaygın olan " t a r i h i n yasalarinı arama anlayışı, yukarıda da belirtildiği gibi , modernleşme kuramına da damgasını vurmuştur. Ancak, b i r önemli farkla: 19. yüzyıl düşüncesinde, Aydınlanma dö­n e m i n i n Condorcet g ib i düşünürlerinin temel sorunsalının b i r yansıması olarak, genel anlamda insanlığın, özel anlamda \ da Batı'nın geçmiş-bugün-gelecek boyutlarım kapsayan b ir f genel toplumsal evr im şemasını ortaya koyma çabası vardır. 4 8 j Modernleşme kuramı ise, Batı'nın 1960' lardaki "bugünü"nü ' idealleştirerek, b i r anlamda dondurulmuş b i r ta r ih felsefesi niteliğinde ortaya çıkmıştır.

" T a r i h i n yasalarinı arayan tüm t a r i h felsefeleri g ib i mo­dernleşme kuramı da büyük ölçüde determinis t b i r içerik taşımaktadır. Modernleşme sürecinin i ler lemeci , geriye çevrilemeyen, her t o p l u m için z o r u n l u aşamaları ifade eden b i r süreç olarak kavranması, b u determin is t niteliği açıkça ortaya koymaktadır. Ancak, y ine her determinis t ta r ih an­layışında olduğu g ib i , modernleşme kuramında da insanın kendi eylemiyle yapabileceği bazı şeyler vardır. Bunlar, tar ih in kaçınılmaz akışını " g ec ik t i r i c i " o labi lecekler i g ib i , b u akışı "hızlandırıcı" n i t e l ik te de görünebilirler. N i t e k i m , modern­leşme kuramı daha çok bu i k i n c i türe giren eylemler üzerinde durmuş ve modernleşmekte o lan top lumlarda in te l l i gent -sia'nın rolünü araştırma konusu yapmıştır.

A. Modernleştirici Intelligentsiaya da Modernleşmeci Ak t i v i zm

Geleneksel l ikten modernliğe "geçiş" aşamasında bu lunan top lumlarda, iktisadî, top lumsal ve siyasal dönüşüm süreci içinde, b u top lumlardaki kişi ya da grupların ro l l e r i nelerdir?

4 8 B k z . R o b e r t N i s b e l , Historyofthe Idea ofProgress, muhtelif yerler.

50

Bu sorunun cevabı, sözkonusu "geçiş toplumları"nın Batılı o lup olmamalarına göre değişmektedir. Batı'da geleneksel­l ikten modernliğe geçiş, en azından dört yüzyıllık b i r sürede ve âdeta kendiliğinden gerçekleşmiştir. Yani , Batı kend i " iç" d inamikler i sayesinde "modernleşmiştir" 4 9

Buna karşılık, Batılı o lmayan top lumlarda modernleşme, daha kısa b ir zaman d i l i m i içinde, kendiliğinden o lmayan ve dış etkenlerin yoğun it ic i gücü etrafında ortaya çıkmaktadır. Bu değerlendirmenin b i r önemli sonucu, Batılı toplumların yaklaşık dört yüzyılda eriştiği ideale ( m o d e r n l i k ) , çok daha kısa bir sürede erişilmek istenmesinin b u toplumların "geçiş aşamasindaki kültürel ve siyasal oluşumlarının açıklan­masında modernleşme kuramı içinde yeralan açıklama biçimi şöyle ifade edilebil ir :

i - Batı toplumları sürekli değişen, hareket l i toplumlardır. Buna karşılık Batılı o lmayan top lumlar , değişimin çok yavaş olduğu, ya da hiç değişmeyen durağan toplumlardır. Dola­yısıyla, Batılı-olmayan top lumlarda modernleşme, her halükârda, Batılı toplumların dışarıdan müdahalesi sonucunda ortaya çıkan b i r değişim sürecini ifade eder . 5 0

i i - Modern topluma doğru değişmek. Batılı olmayan top­lumlarda, kendiliğinden b ir süreç olmadığından, t op lumun çoğunluğunu oluşturan ve gelenekselliğini sürdüren kit lelerin, bu süreçte itici bir güç olarak ortaya çıkmaları sözkonusu değildir. Dolayısıyla, Batılı olmayan top lumlarda yabancı ar is tokrat ik bir seçkinler zümresinin veya Batılı modern kültürün düşünsel araçlarıyla donanmış yer l i b i r aydınlar g r u b u n u n yahut da her i k i g rubun b i r l i k t e oluşturacağı b i r gücün y o l gösterici-

4 9 Modern leşme sürecinin d ış v e iç faktörlerini s i y a s a l a ç ı d a n e l e a l a n bir ö r n e k ç a l ı ş m a için bkz . J o h n H. K a u t s k y , The Political Consequences of Modernization, muhtelif yerler. Ayrıca b k z . S . N. E i s e n s t a d t , Modernization: Protest and Change ( E n g l e w o o d Clif fs, N. J . : Prent ice -Ha l l , Inc . , 1966 ) , s . 5 5 v d .

5 0 K a u t s k y , a.g.y. , s .41 - 4 9 , 6 0 - 7 4 .

51

l ig ine gerek vardır. 5 1

Bu açıklama biçiminin d ikka t çekici özelliklerinden be lk i de en önemlisi, geleneksellikten modernliğe doğru ilerlemekte olan "geçiş" toplumlarında iktisadî gelişmişlik düzeyi ve siyasal kültür e tken ler in in belirlediği b i r d u r u m olarak, modern l ik aşamasından önce demokrasinin kurulması olasılığının hayl i düşük olmasıdır. 1960'Iarın ortalarında, Asya ve Afrika'nın yeni bağımsız olmuş eski sömürgelerinde tek-part i yöne­t imler in in egemen olmasının bu bağlamda düşündürdüklerini Apter şöyle ifade etmektedir :

"(Bu toplumlardan) pek azı totaliterdir. Hemen tümü halkçı

ve gerçek anlamda, antidemokratik olmaktan çok predemok-

ratiktirler. (...) (Bu toplumlar) olarak yaklaşmak, belli bazı baskı

kurumlarını, modernleşmekte olan bir toplumun örgütlenmesi

ve bütünleşmesi için belki de zorunlu olan kurumlar olarak

görmemize izin vermektedir."52

Apter'ın Batılı olmayan toplumlarda geçiş evresinde kurulan tekpart i r e j im le r in i "demokras i öncesi" re j imler olarak gör­mesi, b u toplumların nihaî olarak demokrasiye (modernliğe) erişecekleri konusunda iyimser b i r bakışı yansıtmaktadır. Bu iy imser l ik , b i r yandan siyasal re j imler hakkında yapılagelen "otoriter-totaliter rejimler" ayrımına dayanmakta, diğer yandan da, özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, Asya ve Afr ika'da b i rb i r i ardına kuru lan yeni devletlerdeki tek-parti re j imler inin öncülüğünü yapan intelligentsia'nın n i t e l i k l e r inden kay­naklanmaktadır.

Linz'e göre 5 3 total iter b i r siyasal r e j im şu özellikleri taşı-

51 E i s e n s t a d t , a.g.y., s . 5 5 - 7 5 , 1 3 7 - 1 4 0 v e E d w a r d S h i l s , Political Development in the New States ( T h e H a g u e : Mouton, 1 9 6 8 ) , s . 1 9 - 2 4 . Karş . C . B . M a c p h e r s o n , Demokrasinin Gerçek Dünyası ( Ç e v . L e v e n t Köker ) . ( A n k a r a : B i rey v e T o p l u m Y a y . , 1984 ) , s . 3 3 - 4 8 v e 9 7 - 1 1 9 .

5 2 Apter , The Politics of Modernization ( C h i c a g o : Univers i ty of C h i c a g o P r e s s , 1 9 6 9 .

5 3 J u a n J . L i n z , Totaliter ve Otoriter Rejimler (çev. E r g u n Ö z b u d u n ) , ( A n k a r a . S i y a s a l

İlimler Türk D e m e ğ i Y a y . , 19B4) s . 2 5 .

5 2

maktadır: Bir kere, "mon is t , fakat m o n o l i t i k o lmayan b i r iktidar merkezi mevcut tur ; eğer k u r u m l a r veya gruplar arasında b i r plüralizm varsa, b u meşruluğunu o merkezden alır ve büyük ölçüde o n u n hakemliği altında işler; bu plü­ralizm, eski top lumun dinamikler in in b i r ürünü değil, temelde siyasal yoldan yaratılmış b i r şeydir." Sonra, " teke lc i , özerk ve fikren az çok geliştirilmiş b i r ideolo j i mevcuttur . Yönetici grup veya l iderle o n u n emr i altındaki p a r t i " politikalarının temelini ve meşruluğunu, kendi ler iy le özdeşleştirdikleri b u ideolojide bulur lar . İdeolojinin sınırları dışına çıkmak yap­tırıma bağlanmıştır. "İdeoloji, bel l i bir programdan veya meşru siyasal eylem sınırlarının tanımından ibaret olmayıp, sözüm ona b ir nihaî anlam, b i r tarihsel amaç duygusu ve b i r sosyal gerçeklik yo rumu getirmektedir." Total i ter b i r siyasal r e j imin üçüncü özelliği ise, bu rejimde, "pasif itaat ve i lg is iz l ik" yerine "vatandaşların, siyasal görevlere ve ko l ek t i f sosyal görevlere katılmalarının ve bu amaçla a k t i f b i r mobi l i zasyon içinde olmalarının" özendirilmesi, istenmesi ve ödûllendirilmesi-dir.

Otor i ter re j imler ise, sınırlı b i r siyasal çoğulculuğa i z i n veren, "işlenmiş ve yo l gösterici b i r ideoloj iye değil, kendine özgü zihniyetlere sahip olan; gelişimlerinin bazı aşamaları dışında, yaygın ve yoğun bir siyasal mobil izasyon yaratmayan; bir l ider in veya bazan küçük b i r g rubun , biçimsel yönden i y i belirlenmemiş, fakat fiiliyatta oldukça tahmin edilebilir sınırlar içinde iktidarı kullandıkları" re j imler o larak n i te lenmekte­d i r . * 1

Tota l i ter l ik ve o to r i t e r l ik kavramlarını, Batı l iberal de­mokrasi ler inden farklılaştırarak tanımlamak, to ta l i ter l ik le otoriterliği farklılaştırmaktan görece daha kolaydır. Bir diğer deyişle, Batı liberal demokrasi ler inin çizdiği ölçütler çerçevesi

54 A.g.e.. S . 1 3 0 .

53

içinde, totaliter ve otoriter rej imlerin demokrat ik olmadıklarını söylemek mümkündür. Ancak, tota l i ter s istemler in neden otor i ter olmadıklarını veya o to r i t e r l i k t en nedenlerde ayrıl­dıklarını be l i r lemek bu kadar ko lay değildir. Dolayısıyla, total i ter re j imler i o tor i ter re j imlerden ayırmanın, L in z ' i n tanımlarında görülenlerden daha başka ölçütlere de dayanması gerekmektedir. Bunlar arasında, tota l i ter r e j im le r i otor i ter rej imlerden ayırmanın b i r ölçütü olarak, b u rejimlere egemen olan tek-parti içindeki kadronun ni te l ik ler ine eğilinmektedir. Tek-par t in in hedef inin yen i b i r insan ve yen i b i r t o p l u m yaratma, dolayısıyla b u hedef doğrultusunda topyekûn b i r toplumsal değişme arayışı içinde olması anlamında "ütopyaci n i t e l ik te olduğu re j imler " to ta l i t e r " o larak ni te lenmekte, hedefin kısmî top lumsal değişme olması ve siyasal iktidarı el ler inde tutanların "Batılılaşma"yı hedeflemeleri hal inde "demokrasi öncesi" evrede b u l u n a n siyasal re j imlerden ya da " o to r i t e r l i k " ten sözedilmektedir. 5 5

2. Dünya Savaşı ertesinde bağımsız devletler halinde ortaya çıkan yeni devlet ler in öncü gücü olarak Intelligentsia'nın n i t e l i k l e r i , Shi ls ' in çalışmalarında da görülebileceği g i b i 5 6 , o n l a n n Batı ülkelerinde veya Batılılar yahut da Batılıların öğrencileri tarafından eğitilmiş olmalarında ortaya çıkmak­tadır. Mode rn okul larda kazanılmış o lan Batılı değerlerin biçimlendirdiği modemleşmeci düşünceler, b u inte l l igentsia üyelerinin Batı toplumlarındaki sosyalist görüşlerden e tk i ­lenmeleri ve yoksul luk, eşitsizlik ve adaletsizlik g ib i sorunları ideo lo j i l e r in in merkezine yerleştirmeleri de d ikkate alın-

5 5 A.g.e., s .131 v d . ' Ü t o p y a c i " d ü ş ü n ü ş tarz ın ın totaliterliğin köken le r inden birini o luşturması tikri için b k z . Kar i P o p p e r , Açık Toplum ve Düşmanları, C.1, Platonîın Büyüsü (çev . Mete T u n c a y ) , ( A n k a r a : T ü r k Siyasî- i l imier D e m e ğ i Y a y . , 1 9 6 7 ) s.1 vd . 1 6 8 v d . v e s . 3 2 2 v d . ; K . R. P o p p e r , The Povertyof Historicism, ( L o n d r a : R o u g t l e d g e a n d K e g a n P a u l , 1 9 7 9 ) P a s s i m .

5 6 E d w a r d S h i l s , a.g.y., s . 1 9 vd .

5 4

malıdır. Bu niteliğiyle, Batılı o lmayan toplumların Batılı düşünceye sahip intelligentsia'sı siyasal re j im düzeyinde Batılı liberal demokrasi mode l in i b i r hedef olarak benimsemekten çok, daha acil olarak gördükleri iktisadî kalkınma sorununa yönelmektedir.5 7 Yine de nihaî b i r hedef o larak topyekûn modernleşmenin yeğlenmiş olması, b u ıntelligentsia'nın kurmuş olduğu tek-part i yönetimlerinin demokrasi-öncesi ve otor i ter olarak ni te lenmeler i için yeter l i görülmektedir.

B. Geçiş Sürecinin Kavramîaştırıîmasında Eleştiri ve Yenileşme

Modernleşme kuramına, bu kuramın genel çizgisi içinden yöneltilen eleştirilerde i l k sırayı geleneksel t op lum-mode rn top lum ayrımına yönelik olanlar almaktadır. Joseph R. Gusfield'm, bu aynma ve buradan kaynaklanan yed i yanlışa yönelik eleştiri ve itirazları b u bakımdan d i k k a t çekicidir. Gusfield'a göre modernleşme kuramının geleneksell ik-modernl ik ayrımından kaynaklanan yanlışlıklar şöyle ifade edilmektedir:

"Yanlış 1: Gelişmekte o lan t o p l u m l a r durağan t o p l u m ­lardır. Geleneksel bir toplumun her zaman bugünkü durumuyla

varolduğunu veya yakın geçmişin değişmemiş bir durumu

gösterdiğini varsaymak yanıltıcıdır. Bugün görülen ve 'geleneksel

toplum' olarak isimlendirilen şeyin kendisi, çoğu kez değişmenin

bir ürünüdür.

Yanlış 2: Geleneksel kültür tutarlı b i r n o r m ve değerler bütünüdür. Kentsel merkezlerin "büyük geleneği' ile kırsal

toplulukların 'küçük geleneği' arasındaki ayrılma ve etkileşimi

İrdeleyen antropologlar, tek-biçimli (uniform) bir bütün oluş-

57 2 . D ü n y a Savaş ı sonras ında or taya ç ıkan yeni devlet lerde, bağ ıms ız l ı k mücade les in i yürüten ö n c ü k a d r o n u n kurdukları tek-partili s i y a s a l s is temler in Bat ı d e m o k r a s i s i karş ıs ındaki konumlann ı değer lend i ren bir ç a l ı ş m a için b k z . C B . M a c p h e r s o n , Demokrasinin Gerçek Dünyası, muhtelif yerler. A y r ı c a b k z . J o h n W . S p a n i e r , World Politics in an Age of Revolution ( N e w Y o r k : F r e d e r i c k A . P r a e g e r , 1 9 6 7 ) s . 1 5 1 - 1 9 5 .

5 5

turduğu düşünülen şey içindeyeralan alternatiflerin çeşitliliğine dikkatimizi çekmişlerdir.

Yanlış 3: Geleneksel t o p l u m türdeş b i r t op lumsa l yapıdır. Diğer toplumlar gibi, Hint toplumu da, kast sistemi içinde ve dışında yeralan farklı gruplarda farklı yaşam biçimlerini ku­

rumsallaştırmıştır.

Yanlış 4: Esk i gelenekler y e n i değişmeler tarafından yer ler inden ed i l i r . Eski ve yeni kültür ve yapıların çatışmadan

ve hatta karşılıklı uyum göstererek varolma kapasiteleri toplumsal

değişmede sık görülen bir olgudur; eski yeniyle zorunlu olarak

yer değiştirmez-

Yanlış 5: Geleneksel ve M o d e r n biçimler da ima çatışma içindedirler: özgül bir tarihsel ve kültürel durumdan ayrı bir

şey olarak 'geleneksel toplum' soyutlaması, modernist biçimlerini kabulünü, yadsınmasını veya birleşmesini etkileyen özgül ge­

leneklerin içeriğinin çeşitliliğim görmemektedir.

Yanlış 6: Geleneksel l ik ve mode rn l i k b i r b i r l e r i n i karşılıklı o larak dışlayan s is temlerd i r . Verili bir kurumun ya da bir

kültürel sistemin çeşitli yönleri veya boyutları vardır Bir toplum

üzerindeki yeni-etkiler karşısında her boyut aynı yönde işlev

görmez. Geleneksellik ve modernlik çatışma içinde olmaz- Ge­

leneksellik ve modernlik çatışma içinde olmaktan çok, çoğu kez,

birbirlerini güçlendiren sistemlerdir.

Yanlış 7: Modernleşme süreçleri gelenekleri zayıflatır. (...) Yeni kurumlar ve değerler eskiyle kaynaşabilir ve karşdıkh olarak

birbirlerinin içine girebi l ir ler k i sıklıkla böyle olur."5B

Gusfield'ın yukarıda özet olarak aktarılan eleştirileri, özünde modernleşme kuramındaki geleneksel-modern t o p l u m ay­rımının a m p i r i k geçerliliğine ilişkin eleştirilerdir. Mode rn -

5 8 J o s e p h R. G u s f i e l d , T r a d i t i o n a n d Modernity: M î s p l a c e d Polar i t ies İri the S t u d y of S o c i a l C h a n g e " , C l a u d e E . VVeİch J r . (der.) Political Modemization, A. Reader in Comparative Poffthal Change (Betmont, Calr fomıa: W a d s w o r t t ı Publ ishrng C o m p a n y . 1 9 7 1 ) , s . 4 9 - 5 6 .

56

leşme kuramının ampi r ik geçerliliğine yönelik b u ve benzeri eleştiriler,59 hemen tümüyle geleneksel t op lum-mode rn top lum ayrımının metodo lo j ik niteliği üzerinde odaklaş­maktadır. Bir diğer deyişle, modernleşme kuramının b i r tar ih felsefesi olma özelliği üzerinde durmaktansa, b u kuramın aksayan yönlerinin ampir ik çalışmaların beslediği gelişmelerle düzeltilmesi terc ih edi lmektedir .

Modernleşme kuramına b u çerçevede yöneltilen eleştiriler arasında i l k sırayı, geleneksel t op lum-mode rn t o p l u m ayrı­mının ve toplumsal değişmenin b i r i nden diğerine doğru gelişen aşamalı ve teleoloj ik b i r süreç olarak kavramsallaş-tırılmasımn somut gerçeğe tekabül eden b i r kavramsallaş-tırmayı mı, yoksa Webere i anlamda b i r ideal t i p i m i oluş­turduğu sorusu almaktadır.

1960'ların ortalarında, modernleşme kuramının Batılı o l ­mayan top lumlar hakkındaki görüşlerinin a m p i r i k olarak yanhşlanmasınm etkisi altında, geleneksel-modern t o p l u m ayrımının ve bu aynm üzerine k u r u l u olan toplumsal değişme kuramının Weber sosyolojisinin ideal t ip anlayışı çerçevesinde düzeltilmesi gerektiği ağır basan b i r görüş hal ine gelmiştir. Bu doğrultuda modern l i k ve geleneksell ik kavramlarını ye­niden ele alan Bendix, b u kavramların Webere i anlamda b ir ideal t i p oluşturduklarını, ideal t i p l e r i n ise -o lgulardan çı­karılan ve/veya olgulara tekabül etmesi gereken- genellemeler olmadıklarını be l i r tmek ted i r . 6 0 Gerçekten Weber de, ideal t ip l e r in bi l imsel analiz açısından önemini, insan davranı-

59 B k z . J o y c e Appleby, "Modemizat ion T h e o r y a n d the F o r m a t i o n of M o d e r n S o c i a l T h e o r i e s i n E n g l a n d a n d A m e r i c a " , Comparative Studies in Society and History. Cilt X X , s . 2 5 9 - 2 8 5 ; S . N. E i s e n s t a d t , " B r e a k d o w n s of Modernizat ion" , S . N. E i s e n s t a d t (der.), Readings in Social Evolution and Development (Oxford P e r g a m o n P r e s s . 1970) . s . 4 2 - 4 5 2 ; F r a n k T a c h a u (der.) The Developing Nations, What Path to Modemization (New York: Dodd, M e a d a n d C o m p a n y , 1 9 7 2 ) , T r a d i t i o n a n d Modernity: D ichotomy or D ia lect ic" başlıklı birinci b ö l ü m , s . 9 - 5 8 .

60 B e n d i x , a.g.y., s.".7S vd .

57

şındaki irrasyonel öğelerin b u davranışları etkileyiş biçimlerini anlayabi lmenin b i r aracı olarak gördükleri işlevler açısından kavramaktadır61; yoksa, ideal t ip ler in ne ölçüde "gerçeklik"e tekabül ettiği bakımından değil. Top lumsa l değişmenin an­laşılması bakımından ideal t i p l e r in öneminin ne olduğu hakkında da Weber şunları söylemektedir:

"Gelişme aşamaları da ideal tipler biçiminde kurulabilir ve

bu kurgular önemli ölçüde açıklayıcı bir öneme sahip olabilirler.

Fakat özellikle de bu durum ideal tip ile gerçekliğin birbiriyle

karıştırılması tehlikesini ortaya çıkarır. (...) Seçilmiş olan

kavramsal ölçütlerin sonucunda ortaya çıkan (ideal) tip dizileri,

bir yasal zorunluluğun açığa çıkaniığı tarihsel bir aşama olarak

görünür. Bir yanda analitik kavramların mantıksal sınıflan­

dırması, diğer yanda ise, olguların ampirik düzenlenişlerinin

mekân, zaman ve nedensel ilişki içinde böylece kavramsallaş-

tırılması öyle birbirinin içine geçer ki, (kavramsal) kurgunun

gerçekte de geçerli olduğunu kanıtlamak için, gerçekliğin tahrif

edilmesine yönelik hemen hemen karşı konulamaz bir eğilim ortaya çıkar."62

Weber' in bu metodoloj ik görüşlerinden çıkarılan sonuç ise, geleneksel t o p l u m i le modern t o p l u m kavramlarını ta r ih in başlangıç ve bitiş noktaları olarak kabu l etmek; top lumsal değişme sürecini ise, geleneksell ik ve m o d e r n l i k öğelerinin her özgül toplumsal yapının somut oluşumları içinde karşılıklı ilişkileri çerçevesinde analiz etmeye çalışmak olmuştur:

"Geleneksel toplum (-siyaset felsefesİndeki L. K.-doğal durum

gibi), uzak bir geçmişte yeralan hipotetik birbaşlangıç noktası

olarak varolmuş olabilir. Gerçekten modern bir toplum, uzak

bir gelecekte geleneksel kalıntıların ortadan kalkması halinde

61 Max W e b e r , The Theory of Social and Economic Organization (der. Ta lco l t P a r s o n s ) , ( N e w Y o r k : T h e F r e e P r e s s , 1964 ) , s . 9 0 .

6 2 Max W e b e r , The Methodology of »19 Social Sciences ( G l e n c o e : T h e F r e e P r e s s , 1949) , s . l 01 v e 102 -103 ' ten Bendix , a.g.y., s . 2 7 6 Y J a z ikredi lmektedir .

5 8

varolacaktır. Böylece, geleneksellik ve modernlik tarihsel aşa­

malar olmaktan çıkmakta ve tarihin başlangıç ve sonuç noktalan

haline gelmektedirler. Fakat, eğer bütün gerçek toplumlar geçiş

toplumlarıysalar, bu geçiş toplumlarında işlemekte olan değiş­

menin biçim ve süreçlerini açıklayacak bir kuruma gerek var­

dır"63

Hunt ing ton 'un gerekl i gördüğü b u "kurani ı oluşturacak kavramsal öğeler, şu nokta lar etrafında odaklaşan yen i ça­lışmalar içinde oluşturulmak istenmektedir :

"Siyasal Gelişmenin K r i z l e r i " • Sosyal B i l i m Araştırma Kurulu'nun KarşılaşUrmah Siyaset Komitesi 'nin siyasal gelişme serisi içinde yayımlanan o n c i l t t ek i "Siyasal Gelişmenin Kriz ler i " başlıklı incelemesinde Binder ' in ifadeleri, 1960' lann ortalarından başlayarak yoğunlaşan eleştirilerin modernleşme kuramı üzerinde nasıl b i r e tk i yaptığını açıklayıcı n i t e l ik te ­dir:

"Geçmiş, gelenektir; gelecek -.tarihin sonu olmasına rağmen

dünyanın içinde varolmayı sürdüreceği (gelecek)- modernliktir;

ve bugün ise geçiştir. (...) Modernlik fikri geleneksel uzaklaşmaya

yölaçan bir çekicilik o labi l i r ancak (modernlik), geleneğin ta­

rihsel değil, diyalektik karşılı olarak işlev görmektedir. Umut

dolu bir biçimde geçiş olarak isimlendirdiğimiz şey, elbette, bir

fikir olarak modernlik ile ampirik, tarihsel bir oluşum olarak

geleneğin sentezidir. Bu sentez modernliktir, ancak, onu far-

ketmeyiz, çünkü bu nihaî bir aşama değildir. Aşamalarfikri (...)

potansiyel olarak yanıltıcıdır (,..)."64

Bu genel düşünceler çerçevesinde, modernleşme ile siyasal gelişme arasındaki ilişkinin daha önceki iy imser (veya de-

63 Huntington, T h e C h a n g e to C h a n g e " , s . 2 9 6 - 2 9 7 .

64 L e o n a r d Binder , " C r i s e s ol Political Deve lopment" , L. B i n d e r , Crises and Sequences

in Political Development {Princeton, N e w J e r s e y : Pr inceton Univers i ty P r e s s , 1971 )

içinde, s . 2 0 - 2 1 .

59

mokratikleşrne yanlısı) k u r a m l a r d a n 6 5 farklı b i r biçimde kavranması gerekmektedir. N i t e k i m , y ine aynı c i l t te siyasal gelişme üzerine yazan Coleman'a göre,

"(.--) siyasal gelişme süreci, yapısal farklılaşma süreçleri,

eşitliğin gerektirdikleri ve bir siyasal sistemin bütünleştirici,

(isteklere) cevap verici ve uyum gösterici kapasitesi arasındaki

sürekli b i r etkileşimdi?: Bu üç boyut arasındaki etkileşim 'gelişme

sendromu' dediğimiz şeyi oluşturmaktadır. Bu terimler altında

siyasal gelişme, (1) artan farklılaşmanın yarattığı ger i l im ve çatışmaları içeren ve düzenleyen yeni bütünleşme ve müdahale

biçimlerinde ve (2) eşitliğin gereklerinden kaynaklanan taleplere

uygun olacak bir biçimde yeni kaynak dağılım ve yeni katılım

biçimlerinde ortaya çıktığı gibi, bir siyasal sistemin bilinçli olarak

amaçlanmış ve nitelik açısından yeni ve genişlemiş siyasal ka­

pasiteyi kazanması olarak görülmektedir."96

Siyasal gelişmenin bu şekilde anlaşılması, geçiş t o p l u m ­larında modernleşmenin gerektirdiği siyasal kurumların oluşması olarak siyasal gelişmeden sözedilmesi anlamına gelmektedir. Burada önemli olan, her geçiş top lumunda özgül olarak varolan . " top lumsal güçler" ile siyasal k u r u m l a r ara­sındaki ilişkilerin nasıl oluştuğudur. Böyle b i r siyasal gelişme kavramının, Hunt ing ton tarafından ifade edilen, "modernleşme sürecinin etkis i altında bu lunan , fakat ondan bağımsız b i r süreç şeklinde" düşünülmek i s t enen 6 7 siyasal gelişme kav­ramıyla çakıştığı söylenebilir.

Böylelikle 1960' larm ortalarından başlayarak gerçekleşen

6 5 Örneğ in b k z . E d w a r d S n i l s . Political Development in the New States; W. W. Rostow, PolMcs and the Sarges of Growth {Cambridge: A l the University P r e s s . 1971 ) , özellikle " Ç a ğ d a ş g e l i ş m e k t e o l a n d ü n y a d a s i y a s e t v e d e m o k r a s i " baş l ık l ı y e d i n c i b o l ü m , s . 2 6 7 - 3 0 1 .

6 6 J a m e s S . C o l e m a n , T h e Deve lopment S y n d r o m e : Dif ferent iat ion-Equal i ty-Capacity". B inder . a.g.y., içinde s . 7 4 .

6 7 S a m u e l P . Huntington, " S i y a s a l G e l i ş m e v e S i y a s a l B o z u l m a " (çev. E r g u n Ö z b u d u n ) , AÜHFD. Ci l t : X X I I - X X I I I , No. 1-4, ( A n k a r a . 1 9 6 5 - 1 9 6 6 ) , s . 6 4 .

60

kuramsal yeni l ik ler , modernleşme kuramına "geçiş top-lumlarinın farklı özelliklerini d ikkate alan ve b u farklılıkları açıklamaya çalışan b i r içerik kazandırmışlardır.

C. Sanayileşme Olarak Modernleşme

Modernleşme kuramı içinde gerçekleşen b u değişimler, Karşılaştırmalı Siyaset Kom i t e s i ' n i n yayımlamış olduğu Crises and Sequences i n Po l i t i ca l Deve l opment adlı der­lemenin ortaya koyduğu özelliklerden görece farklı ve yeni kavramlaştırma biçimlerine de yolaçmıştır. B u yen i kav-ramlaştırma biçimleri arasında, modernleşmenin sanayileşme olarak tanımlandığı ve sanayileşme sürecinin farklı t op ­lumlarda farklı sonuçlara yolaçtığı düşüncesi i l g i çekicidir. Modernleşmeyi sanayileşme olarak anlayan ve Batılı olmayan top lumlardak i değişme süreçlerini sanayileşmenin tüm-toplumsal (societal ) e tk i l e r i açısından değerlendiren b i r örnek çalışma, John H. Kautsky 'n in Po l i t i ca l Consequences o f M o d e r n i z a t i o n başlıklı ince l emes id i r . 6 8 Kau t sky ' n in sanayileşme süreci içinde tüm Batılı o lmayan top lumlardak i gelişmelerin or tak yönlerini içerecek genellemeler peşinde koşan b u incelemesi dışında, Barr ington Moore Jr. tarafından karşılaştırmalı t a r ih açısından gerçekleştirilmiş b u l u n a n Diktatörlük ve D e m o k r a s i n i n T o p l u m s a l Kökenleri adlı yapıtı ayrı b i r öneme s a h i p t i r . 6 9 Kau t sky ' n in tüm Batılı o l ­mayan toplumlar için geçerli olabilecek genellemelere varma çabasından farklı olarak, Moore 'un yapıtı Batı toplumlarının (ABD, İngiltere ve Fransa) sanayileşme süreçlerinden çı-

68 J . H. K a u t s k y , Political Consequences of Modernization ( N e w Y o r k : J o h n Wi ley a n d

S o n s , Inc . , 1972) .

69 Barrington Moore, J r . , Social Origins of Dictatorship and Democracy, Lord and Peasant in the Making of the Modern World ( B o s t o n : B e a c o n P r e s s , 1 9 6 7 - i l k bask ı 1 9 6 6 ) . Diktatörlük ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, Çağdaş Dünyanın Yaratılmasında Soylunun ve Köylünün Rolü, {çev. Şirin T e k e l i - A l â e d d i n Ş e n e l ) , ( A n k a r a : V y a y . , 1989) .

61

kardığı tarihsel sonuçları A lmanya , Rusya, Çin, Japonya ve H ind i s t an örnekleriyle karşılaştırmakta ortaya çıkan so­run lara değinmektedir.

Moore 'un yapıtı, karşılaştırmalı t a r ih aracılığıyla yapılan böyle b i r incelemede, t o p l u m l a r arasındaki farklılıkları gözardı etme sakıncasını en aza i n d i r m e y i mümkün kılan b i r yeni t ipo lo j i denemesi olarak nitelenebil ir. Her i k i yapıtın temel argümanlarını kısaca aktararak modernleşme k u r a ­mının geçiş sürecini nasıl kavradığı k o n u s u n u sonuçlan-dırabiliriz:

1. "Modernleşmenin Siyasal Sonuçlan"

Geçiş toplumlarındaki siyasal gelişmeleri anlayabi lmek bakımından önemli b i r kavramsallaştırma biçimi, siyasal gelişmeyi "sanayileşme"nin top lumsa l yapının tümünde yarattığı komplikasyonlar çerçevesinde ve her t op lumun farklı ve benzeşen yönlerini gözönüne alan karşılaştırmalı ta r ih aracılığıyla irdelemekten yanadır. John H. Kautsky'nin Polit ical Change i n Underdeve loped Countr i es adlı derlemesinde geliştirildiği öne sürülen b u yaklaşım, değişmenin tek ortak paydası olarak sanayileşmeyi görmekte ve sanayileşmenin farklı t op lumlar üzerindeki e tk i l e r in i , değişmenin yönü hakkında herhangi b i r önyargıya saplanmaksızın ve farklı toplumsal yapılarda değişmenin ne tür siyasal gelişmelere yolaçacağı konusundak i alternati f ler i sınıflandırmaksızm anlamaya çalışmaktadır.7 0

Kautsky 'n in 1972 yılında yayımlanan The Po l i t i ca l Con­sequences o f Mode rn i za t i on adlı çalışmasında daha açık ve geliştirilmiş b ir biçimde ifade edilen yaklaşımı, şu ana noktalar

7 0 J o h n H.Kautsky 'n in Political Change in Underdeveloped Countries başlıklı ça l ışması (New York: J o h n WBey a n d S o n s , 1962) hakkında bir eleştiri için bkz . A n n Ruth Willmer, T h e U n d e r v e l o p e d S t u d y o l Polit ical Deve lopment" , World Politics, C . X V I , S a y ı 3 , N i s a n 1 9 6 4 , s . 4 6 8 - 4 8 2 .

62

üzerinde yoğunlaşmaktadır.7 1

(a) Modernleşme, Batı Avrupa'da görüldüğü biçimi altında sanayileşmeyi içermekteyse de, her sanayileşme modernleşme anlamında gelişmelere yolaçmaktadır. Sanayileşmenin m o d e m topluma doğru gelişmek anlamında modernleşmeye yolaç-rnadığı bölgeler ise, Batı Avrupa'nın dışında kalan bölgelerdir. Bu bölgelerde -ya da, b i r diğer deyişle, Batılı o lmayan top­lumlarda- sanayileşme, b u toplumları sanayileşme sürecine sokan dış ve iç faktörlerin etkileşimi içinde anlaşılmalıdır.

(b) Batı Avrupa'nın "içeriden" modernleşmesine karşılık, Batılı o lmayan top lumlarda modernleşme "dışaridan gelen etkiler tarafından güdülenmiş b i r süreç niteliğindedir. Bu bağlamda, sömürgecilik, aristokrasi ve yabancı ve ye r l i ser­mayenin işbirliği "dışarıdan modernleşme"nin başlıca fak­törleri olarak görülmektedir.

(c) Geleneksel b i r top lumla modern b i r t o p l u m arasındaki temaslar b i r kez başladıktan sonra, süreç içinde, artık sana­yileşme yo luna girmiş o lan geleneksel t op lumda b u sürecin gereklerini yer ine getirme görevini üstlenecek olan b i r "en­telektüeller g rubu " oluşmakta ve b u grup, m o d e m o rdu g ib i sanayi top lumuna özgü değerleri benimsemiş diğer gruplarla b i r l ikte modernleşme sürecini "içeriden" besleyen "ajanlar"ı oluşturmaktadır.

(d) Kautsky 'n in "modernleştiriciler" o larak adlandırdığı bu güçler, geleneksel güçlerle b i r koa l i syon içinde ikt idara gelmeleri halinde dahi toplumsal değişmenin yürütülmesinde hak im b i r k o n u m kazanmaktadırlar. Modemleştİrici güçlerin böyle hakim bir k o n u m kazanmaları ise, bu sürecin b ir devrim niteliğini kazanmasıyla gerçekleşmektedir.

(e) Modemleştİrici güçlerin temel hedef i toplumlarının sanayileşmesini sağlamak olduğundan, b u amaca u y g u n

71 K a u t s k y , a.g.y., muhtelif yerler.

63

po l i t i ka lan üretmek dev r im sonrası siyasal kurumsallaşmayı bel ir leyic i b i r özellik taşımaktadır. Bu kurumsallaşma içinde, yen i yen i ortaya çıkmaya başlayan sanayi işçilerinin, yer l i ve yabancı bur juvaz in in , köylülerin r o l l e r i de, modernleştirici güçlerle ilişkileri içinde önem kazanmaktadır. Örneğin, iş-başındaki modernleştirici g r u b u n sanayileşme açısından başarılı olmadığı durumlarda, o ana kadar fiilî olarak iktidarın dışında kalmış o lan yen i b i r modernleştirici g rup iktidarı devralmak üzere b u toplumsal güçlerden yararlanabilmekte­dir .

( 0 Böyle b i r çerçeve içinde, sanayileşme sürecinin siyasal değişme üzerindeki e tk i l e r in i açıklamaya çalışan Kautsky, modemleştiricilerin kurumsallaştırdığı siyasal yapıları ik iye ayırarak incelemektedir: Bir yanda, muhale fe t in baskı altına alınmasını ve modemleştiricilerin sanayileşme süreci boyunca ik t idarda kalmalarını sağlayan siyasal yapı; diğer yanda ise, modemleştiricilerin diğer top lumsa l gruplar la iktidarı pay­laştıkları ve giderek b u gruplar tarafından e r i t i l d i k l e r i b i r siyasal yapı. 7 2

2. "Diktatörlük ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri"

Barr ington Moore 'un i l k kez 1966'da yayımlanmış o lan yapıtı, "tarım toplumlarının (nüfusun büyük çoğunluğunun geçimini topraktan sağladığı devletler olarak tanımlanmıştır) modern sanayi toplumlarına dönüşmelerinde üst toprak sı­nıflarının ve köylülüğün değişen siyasal r o l l e r in i açıklamaya çalışmaktadır."73 Huntington'ın klasik modernleşme kuramını eleştirdiği "Siyasal Gelişme ve Siyasal Bozu lma" başlıklı ça­lışmasının yayımlanmasından yaklaşık b i r yıl sonra ortaya

72 K a u t s k y ' n in ik inc i k a t e g o r i d e y e rai a n ü l k e l e r a r a s ı n d a T ü r k i y e ' y i g ö s t e r d i ğ i n i belirtelim.

7 3 Moore , a.g.y., s ,x i .

6 4

çıkan bu çalışma, o dönemin modernleşme kuramıyla ilgilenen sosyolog ve siyasal b i l imc i l e r i tarafından pek büyük b i r i l g i görmemiştir 7 4 Bunda, Moore 'un meslekten tarihçi olmasının (ve b i r ölçüde sosyal b i l im l e rdek i d is ip l in le r arası bölün­müşlüğün) payı olduğu söylenebilir. 1970' ler in sonlarına doğru Theda Skocpol'un States and Social Revo lut ions 7 5 adlı yapıtının ve Trimberger ' in Revolut ion F r o m Above 7 6 başlıklı çalışmasının Moore'dan doğrudan ve dolaylı etkiler taşımaları, toplumsal değişmeyi analiz eden sosyal b i l i m c i l e r i n geliş­tirmeyi amaçladıkları yeni kavramsal çerçeveler bakımından Moore'un sözü edilen yapıtının yaygın b i r i l g i çekmesine neden olmuştur.

Barr ington Moore 'un bu yapıtı hakkında b i rb i r i nden o l ­dukça farklı değerlendirmeler bulunmaktadır. Kullandığı kavramların, son çözümlemede iktisadî n i t e l i k l e r i n in ağır bastığı kanısında olanlar Moore'u klasik determinist Marksist çizgi içine oturtmaya çalışırlarken, b u n u n tersini i l e r i sürenler de vardır. 7 7 Marks i zm' in top lumsa l e v r im kuramıyla mo­dernleşme arasındaki benzer l ik le r in tartışılması b i r yana, Moore'un yapıtını modernleşmeci rev izyonizme örnek oluşturan önemli b i r çalışma olarak görmek gerekmekte­dir.

Bir kere Moore 'un diktatörlük ve demokrasi kavramlarını tanımlayış biçimi, modernleşme kuramının genel çizgisine

74 Moore'un yapıt ının y a y ı m l a n m a s ı n d a n s o n r a , 1967"de y a y ı m l a n m ı ş bir eleştiri için b k ı . Gabr ie l A . Almond, "Review ot S o c i a l Origins", American Political Science Review, C . 6 1 , 1 9 6 7 . s . 7 6 9 .

75 T h e d a S k o c p o l , States, and Social Revolutions, A Comparative Analysis ol France, Russia and China ( C a m b r i d g e : C a m b r i d g e Univers i ty P r e s s , 1 9 8 0 ) .

76 El len K a y Tr imberger, Revolution from Above, Military Bureaucrats and Development in Japan, Turkey, Egypt and Peru ( N e w J e r s e y v e N e w B r u n s w i c k : T r a n s a c t i o n , 1978) .

77 B k z . J o n a t h a n M. W i e n e r , " T h e Barrington Moore T h e s i s a n d Its Cr i t ics" Theory and

Society. CM, S a y ı 3 . 1 9 7 5 , s . 3 0 1 - 3 3 0 .

6 5

uygundur . M o d e r n t o p l u m kavramını sanayi t o p l u m u kavramıyla

özdeşleştirerek b i r ölçüde te leo lo j ik ve e thnocen t r i que öğelerden arındırmaya çabalayan Moore , m o d e r n sanayi t o p l u m u n a gidişin üç temel y o lu bulunduğunu i l e r i sür­mekted i r : Bun la rdan i l k i , İngiltere, ABD ve Fransa'da ka­pital izmle l iberal demokrasinin b i r l ik t e varoluşları sonucuna varan " d e m o k r a t i k y o l " ; i k inc i s i A lmanya ve Japonya ör­neklerinde görülen "tepeden dev r im " (ve faşizm); üçüncüsü ise Rusya ve Çin örneklerinde görülen "komünizm"dir. Tanm toplumlarının sanayi toplumlarına dönüşmeleri sürecinde ortaya çıkan sorunlara karşı geliştirilen çözümlerin ürünleri olarak ortaya çıkmış o lan bu re j imler , Moore 'a göre l iberal demokras i ve sag ve sol diktatörlükler niteliğindedir.

Modernleşme kuramcılarının önce siyasal, daha sonra da kültürel ve iktisadî ölçütler çerçevesinde yürüttükleri kar­şılaştırmalı araştırmaların, genel olarak Parsons'a dayanan toplumsal sistem kuramının çerçevesini benimsemiş olduğu daha önce belirtilmişti. Bu kuramın yapısal-işlevselci niteliği, toplumsal değişmenin açıklanmasında t o p l u m u "dengede" tutan işlevler ile kurumların anal iz i üzerinde yoğunlaşmayı z o run lu kılmaktaydı. 7 8 Moore 'un kullandığı karşılaştırmalı tar ih yöntemi ise, değişme sürecinde top lumsa l güçlerin karşılıklı ilişkilerinin nasıl geliştiklerine eğilen ve değişmeyi "denge" ile değil, "denge"nin esaslı b i r öge niteliğini taşımadığı " d ev r imc i " ( r evo lu t ionary ) ve " t epk i c i " ( react ionary ) ilişki

78 Yapısal- işlevselci l iğin " toplumsal d e n g e " üzer inde d u r m a s ı ; b u d e n g e v u r g u s u n u n Robert K. Merton'ın kuramsal katkılanvla süreç içindeki değişimi v e yapısal işlevselcilikle toplumu "çat ışma" k a v r a m ı aracı l ığ ı ile t a n ı m l a m a y a ç a l ı ş a n k u r a m l a r a ras ındak i farklı l ıklar için b k z . Mar İon J . L e v y , jr., ' F u n c l i o n a l A n a t y s i s : Structura l Funct iona l A n a l y s i s " . International Encyclopadia of the Social Sciences iç inde, C . V I I . s.21 - 2 8 ; Jona than H . T u m e r , TheStwctureofSc<tàcyicalTheory(Homewooa\, I I I . :The Dorsey P r e s s , 1976)5.19-117; Pierce L v a n den B e r g h e , 'D ia lec l ic a n d Funct ional ism: T o w a r d a T h e o r e t i c a l S y n t h e s i s " , American Socıölogical Review. C . X X V t f l , S a y ı S , 1 9 6 3 . s . 6 9 5 - 7 0 5 .

66

biçimlerinde kavramaya çalışan özellikler göstermekte­d i r . 7 9

Moore 'un kullandığından daha farklı karşılaştırmalı ta r ih yöntemleri de modernleşme kuramcılarının bazılarınca kullanılmıştır. J ohn H. Kautsky 'n in dışında, C y r i l E. Black'ın Çağdaşlaşmanın İtici Güçleri 8 0 adlı yapıtı buna b i r örnektir. Kautsky ve Black'ın daha çok Weberei ideal tipler çerçevesinde ve Huntington'ın klas ik modernleşme kuramına getirmiş olduğu eleştiriler doğrultusunda çalışmalar ortaya koymuş olmalarına karşılık, Bot tomore 'un da belirttiği g ib i , t o p l u m içindeki sınıfsal ilişkilerin "bur juva d e v r i m i n i , "tepeden devr im" i ve "köylü d e v r i m i n i açıklamakta kullanması, Moore 'un ayırdedici özelliğidir. 8 1

Bu farklılıklara rağmen, modernleşmeyi sanayileşme olarak tanımlaması, b u tanımlama çerçevesinde t a n m top lumundan sanayi toplumuna geçiş sürecinde her t o p l u m u n özgüllüğünü açıklamaya çalışması, vardığı sonuçlar ve kullandığı kavramlar farklı olsa da, Moore 'un yapıtıyla Kautsky'nin yapıtı arasındaki önemli benzerliğe d ikka t çekmemizi mümkün kılmakta­dır.

Moore 'un çalışmasını modernleşmeci rev i zyon izm içinde ele almamızın b i r diğer nedeni de, " t anm toplumlarında, bazan parlamenter demokras in in gelişmesi lehinde çalışan, bazan da böyle bir gelişmeyi güçleştiren ya da bütünüyle olanak-sızlaştıran yapısal farklılıklar var mıdır" sorusuna vermiş olduğu o l u m l u cevap neden iy l ed i r . 8 2 Moore da, örneğin Huntington ve Dominguez'in Siyasal Gelişme adlı yapıtlarında

79 Moore, a.g.y., s . 4 8 4 - 5 0 8 .

8 0 Cyr i l E . B lack , Çağdaşlaşmanın İtici Güçleri (çev. F a t i h G ü m ü ş ) , ( A n k a r a : Türk iye İş Bankası Küftür Y a y . . 1986 ) ,

ö l T o m Bottomore, "Compet ing P a r a d i g m s in Soc io logy" in T . Bortomore, Sociology and Socialism (Brighten, S u s s e x : W h e a t s f i e a i B o o k s , 1 9 8 4 ) , s . 1 8 .

82 Moore, a.g.y., s . 4 1 5 .

67

sözünü et t ik ler i "geleneğin mah iye t i " kavramına benzer b i r biçimde, Batı feodalizminin, diğer top lumlardan farklı olarak, demokrat ik olanakların lehinde olan kurumlara sahip olduğu kanısındadır. Dolayısıyla, Moore'a göre de, t a n m t op lumunun yapısal özellikleri (ya da, geleneğin mahiyet i ) o t op lumda demokrasinin ku ru l ab i l i p kurulamayacağı konusunda ne­redeyse bel ir ley ic i olmaktadır. Bu bağlamda, Moore 'un sa­nayileşme sürecinde burjuva devrimine ve böylece parlamenter demokrasiye; tepeden devrime ve böylece faşizme; köylü devrimine ve böylece komünizme yolaçan toplumsal koşullar hakkında verdiği sonuçları şöylece özetlemek mümkün: 8 3

(a) Demokrat ik gelişmenin koşullan: Moore 'un analizine göre bunlar; gereğinden daha güçlü b i r krallığın veya gere­ğinden daha bağımsız b i r toprak ar istokrasis ini engelleye­bilecek bir dengenin oluşması; elverişli b i r ticarî tarıma doğru yönelme; toprak aristokrasisinin güçsüzleşmesi ve köylülere ve işçilere karşı b i r aristokrat-burjuva koal isyonun önlenmesi ve geçmişle devrimci b i r biçimde bağlan koparmak biçiminde özetlenmektedir.

(b) Modern sanayi dünyasına doğru gelişen i k i n c i yo l , "kapita l ist ve tepkic i ( react ionary) " yo ldur . Kırsal yörede kapitalist t anm ilişkilerinin gelişmesi, b u i k i n c i yolda, Batı'da 19. yüzyılda ortaya çıkan demokrat ik k u r u m s a l gelişmeyle sonuçlanmaz.

Moore'a göre tarımda kapital ist ilişkilerin kapi ta l is t ve tepkic i yo l içindeki gelişimi i k i farklı tarzda ortaya çıkar. Ya, Japonya'da olduğu g ib i , b i r üst toprak sınıfı varo lan köylü

S 3 Buradaki Özetlemede Moore'un parlamenter demokratik gelişmenin koşullan ile "tepeden devrim" sürecine ilişkin aç ık lamalar ına yer verilmiştir. M o d e m s a n a y i dünyas ına doğru ge l işmenin bir üçüncü yolu o l a n "köylü devr imi" v e her üç yo l a ç ı s ı n d a n Hindistan' ın "bir dördüncü yol" olarak görülebi lecek o lan aykırı l ığı h a k k ı n d a Moore 'un s ö z ü edi len yapı t ın ın y a n ı n d a iyi bir ö z e t ta r t ışma için b k z . A h m e t Y ü c e k ö k , "Determin izm v e Modern leşme" , A Ü S B F D , C . X X I V , S a y ı 2 , H a z i r a n 1 9 6 9 , s . 2 7 - 5 1 ; ay r ıca b k z . A h m e t N. Yücekök, Siyaset Sosyolojisi Açısından Türkiye'de Padamentonun Evrimi. (Ankara A Ü S B F Y a y . , 1983 ) S . 1 3 - 2 9 .

68

topluluğunun d u r u m u n u aynen k o r u r , fakat kırsal yöreden kendisinin el koyabileceği ve piyasada kâr edebileceği artığın üretilmesini sağlayacak değişiklikler yapar. Ya da üst toprak sınıfı, büyük t anm işletmelerinde köylülüğe dayanan tümüyle yeni b i r top lumsal düzenleme get i r i r .

Her i k i tarzda da, temel amaç tarımdan daha fazla artık sağlamak olduğundan, güçlü siyasal mekanizmalara gerek vardır. Bu siyasal mekanizmalar dar anlamıyla, örneğin "devlet müdahalesi" biçiminde görülmenin ötesinde, " toprak beyinin ( landlord) k o n u m u n u n temel i o larak geleneksel ilişkilerin ve tutumlann kullanılmasına yönelik bütün girişimleri"8 4 ifade edecek biçimde anlaşılmaktadır.

Bu biçimdeki gelişmelerde, "modernleşmenin daha geç b i r aşamasında (...) üst toprak sınıflannın etk i l i kesimleriyle ticari ve manifaktüre bağlı çıkarlar arasında" oluşan b i r koa l isyon ortaya çıkar. 8 5 Bu tür b i r koa l i syonun varolabildiği d u r u m ­larda, u z u n b i r muhafazakâr ve o tor i t e r yönetim dönemi yaşanır. Faşizm'e benzemekten uzak olan b u yönetim biçimi, kısa aralıklı demokrasiyi genişletme dönemlerine ve istikrarsız demokrasilere y o l verirse de, sonuçta ortaya çıkan, b u kısa ve istikrarsız demokra t ik dönemleri iz leyen b i r faşizmdir (Almanya ve Japonya örneklerinde olduğu gibi ) . Bu koalisyon içinde, askerî-bürokratik öge, üst toprak sınıfları ile ticarî çıkarların birlikteliğinin h izmet inde b i r araç niteliğindedir.

Moore 'un analizinde, tarım t o p l u m u n d a n m o d e r n sanayi toplumuna geçiş sürecinin demokratik ve demokratik-olmayan biçimleri arasındaki en temel farklılıklardan b i r i , demokrat ik gelişimin güçlü b i r burjuvaziye dayanmasıdır. Moore 'un deyişiyle, "bur juva yoksa, demokras i de y o k " t u r . 8 6

Moore 'un ing i l i z , Amer ikan , Fransız, Japon ve Çin geliş-

8 4 Moore, a.g.y., s . 4 3 4 .

8 5 A o . e . , s . 4 3 6 .

8 6 A g . e , s . 4 1 8 .

69

meler in i , A lmanya, İtalya ve Rusya üzerindeki çözümleme-leriyle b i r l ik te , somut t a r ih in ver i ler i ışığında karşılaştırmalı olarak incelemesi sonucunda geliştirmiş olduğu kavramsal kategoriler, başka birçok t op lumun iktisadî ve siyasal gelişme süreçlerinin analizi için i lg i çekici çerçeveler olarak görülebilir. Ancak, gerek Moore 'un ve gerekse Kautsky 'nin karşılaştırmalı analizlerinde, klasik modernleşme kuramından farklı bir boyut bulunmaktadır. Bu.farklılık, k las ik modernleşme kuramcı­larının "modern z ihn iye t l i in t e l l i g en ts ia " nın geleneksel toplumları modernleştirmek (ve b u anlamda demokrat ik­leştirmek) konusundaki " i y i i rade ler ine (good w i l l ) güvenen ve geleneksel t op lumlardak i inte l l igents ia 'ya top lumsal gerçekliği değiştirme misyonunu yükleyen düşünceleri i le karşılaştırıldığında ortaya çıkmaktadır.

Moore 'un ve Kautsky 'n in analiz lerinde, be l i r l i b i r tarihsel dönemde varolan toplumsal örgütlenme tarzlarının oldukları g ib i kabu l ed i ld ik l e r in i görmekteyiz. Örneğin Moore , Çin Dev r im in i açıklarken, Çin top lumunun devrim-öncesi tarihsel gelişimini analiz etmekte; Fransız Dev r im i 'n i analiz ederken de, bu ülkede parlamenter demokrat ik kurumların yerleştiği 19. yüzyıl gelişmelerini âdeta feodalite'den başlayarak gelişen tarihsel sürecin nihaî evresi olarak ele almaktadır. Bir başka deyişle, Moore ve Kautsky için, be lk i de tarihsel yöntemin zorunlu b ir sonucu olarak, toplumsal değişme sürecinin belir l i b i r tar ih kesit inde dondurulması sözkonusudur. Klasik modernleşme kuramcıları ise, Batı toplumlarının modern l ik evresine kadark i tarihsel gelişmelerini 1960'larda dondur­muşlar (yani " i y i t op lum"a bu tarihte ulaşıldığını açıkça veya örtük olarak kabu l etmişler), buna karşılık, Batılı o lmayan toplumların gelişimini ta r ih ve gelecek boyutlarında tasar­lamaya çalışmışlardı.

Gerek Moore 'un ve gerek Kautsky 'n in analizlerinde, sana­yileşme sürecinin tüm-toplumsal (societal) e tk i ler i incele­

re

nirken, toplumsal yapının belirleyiciliğine ağırlık verilmiş, insanın "amaçlı toplumsal e y l e m i n i n " t a r i h yapıcı" niteliği ve dolayısıyla b u eylemi bel ir leyen " i d e o l o j i l e r i n tarihsel gelişme süreci içindeki ro l l e r i üzerinde gereğince duru lma­mıştır. Tar ih i kahramanlarla açıklama anlayışının, örneğin Moore tarafından reddedilmesi, determinist bir açıklama biçimi arayışına g i rmenin zo run lu olması sonucunu doğurmuştur. Buna karşılık, klasik modernleşme kuramında da, tarihsel gelişim sürecinde, özellikle modernleşmekte olan toplumlardaki intel l igentsia 'nm "modernleştirici" ideolo j i ve eylemlerine gereğinden fazla b i r özerklik tanındığı söylenebilir.

Modernleşme kuramının gözden geçirilerek düzeltilmesine yönelik olan eleştiriler, esas olarak Batılı o lmayan t o p l u m ­lardaki değişim süreçlerinin açıklanabilmesi bakımından daha elverişli b i r yaklaşıma doğru anlamlı yeni l ik ler getirmişlerdir. Buraya kadar yapılan açıklamaların da gösterdiği g ib i , b u yeni l ik ler arasında en önemlileri, (a) m o d e r n l i k ve gele-neksell ik kavramlarının b i r b i r l e r i n i dışlayan, b i r i n i n varlığı diğerinin yokluğu demek olan tarihsel kategoriler olarak kabul edilmemesi; (b) t a r ih in , evrensel yasaları o lan, belirlenmiş bir süreç olmadığının düşünülmeye başlanması ve son olarak, (c) modernleşmekte o lan top lumlarda , geleneksel birtakım öğelerin modernleşme sürecini hızlandırıcı e tk i l e r in in ola­bileceğinin düşünülmesi olarak özetlenebilir. 8 7

Modernleşme kuramının süreç içinde b u biçimde yeni ­lenmesi, klasik kuramda varolan teleolojik ve ethnocentr ique kavramsal öğelerin ayıklanması yo lunda , özellikle de sosyal antropologların katkıları sonucu gerçekleşen önemli adımlar olarak görülebilir. 8 8 Ancak, b u yen i l enmen in , genel olarak

87 K a r s . S . N. E i s e n s t a d t , Modernization, Protest and Change, muhtelif yerler.

88 S o s y a l antropologların "başka" bir kültürü "an lama"ya ça l ı şma lan , b u ilim dalı içindeki a raşt ı rmalarda ethnocentrismef in d a h a kolay l ık la fa rk ına v a r ı l m a s ı v e ge lenekse l l i k ile modernlik gibi dikotomilerin anlamsız l ığ ı s o n u c u n a d a h a rahat l ık la van lab i lmes in i sağlamışt ı r denilebil ir . B u k o n u d a , Clifford G e e r t z ' i n The Interpretation of Cultures

71

modernleşme kuramının Batılı olmayan toplumlara bakışında varlığını sürdüren b i r diğer noktayı gözden kaçırmamıza neden olmamalıdır.

Gözden geçirilerek yenilenmesine çalışılan modernleşme kuramı, Batılı o lmayan toplumların siyasal r e j im le r i k o n u ­sunda Batı demokrasis ini evrensel b i r değer olarak gören i l k bakış açısından farklı olarak, otor i ter r e j im le r i "geçiş döne-m i " n i n zorunlu öğesi olarak meşrulaştırmaya çalışan özelliğini korumaktadır. Bu d u r u m u n nedenler i ve sosyal b i l i m araş­tırmalarında yarattığı temel sorunlar, modernleşme kuramına yöneltilen rad ika l eleştiriler tarafından gündeme get i r i l ­mektedir .

{New York: B a s i c B o o k s , 1973) adlı yapıt ında derlenmiş çal ışmalar ına bakılabilir. Ayrıca b k z . C o r n e l i s J . J . V e r m e u l e n , "Anthropology a n d Pol i t ics: T h e L o g i c of T h e i r Interrelationship", Dialectical Anthropology, C M , 1 9 7 7 , s . 2 3 5 - 2 4 4 v e P e t e r Wors ly , T h e T h r e e Worlds, Culture and World Development (Londra: WeidenfekJ a n d Nicholson, 1984) , özel l ikle s .41 vd .

Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M Modernleşme Kuramının Reddi Ve Yen i B i r

Siyasal Gelişme Kavramına Doğru

Modernleşme kuramının tümüyle reddine yönelik eleştiriler, BaU toplumsal ve siyasal düşüncesinde, 1960'lann ortalarından başlayarak hız kazanan yeni gelişmelerin ürünleri olarak ortaya çıkmışlardır. Bu yen i gelişmeler, esas olarak doğrudan m o ­dernleşme kuramı ile i l g i l i olmayıp, daha çok şu ana konular üzerinde yoğunlaşmaktadırlar: (a) Sosyal b i l im le rde ant i -poz i t iv i zm ve (b) siyasal felsefede Batı demokras is in in eleş­tir is i .

1. Eleştirel Sosyal B i l i m Düşüncesinin Temel i O la rak Ant i -Poz i t i v i zm: B i l i m , İdeoloji ve Ütopya

Modernleşme kuramına rad ika l eleştirilerin i l k dayanak noktası, sosyal b i l im l e r hakkında geliştirilen ant i -poz i t iv is t eğilimlerde açık b i r biçimde ortaya çıkmaktadır. H iggot 'm da belirttiği g ib i , modernleşme kuramına yöneltilen eleşti­rilerin temelinde, "olguların kuramı çürütmüş olmasından çok - k i aslında Üçüncü Dünya 'gelişmesinin veya az-gelişmesinin olguları' modernleşme kuramının normat i f ve kura l koyucu yönleri bakımından oldukça anlamsızdır-

73

1960'ların sonlarında sosyal b i l i m l e r i n 'metafiz ik ' alanından k u r t u l u p 'değerlerden arınmış' b i r alana g i rme çabalarının büyük ölçüde başarısız olduğu yo lundaki yaygınlaşan inanç" 8 9

yatmaktadır. Bir diğer deyişle, metafizik ile b i l i m i b i rb i r inden ayırmak ve bilimsel düşünüşü egemen kılmak isteyen pozitivist anlayışın sosyal b i l imlere yüklediği "değerlerden arınmışlık" hedef in in gerçekleşmesinin olanaksızlığı yönünde giderek yaygınlaşan b i r eğilimin ortaya çıkması, modernleşme k u ­ramının temel özelliklerine get ir i len rad ika l eleştirilere de temel oluşturmaktadır.

B u bağlamda, sosyal b i l i m l e r i n "bilimselliği" hakkında ileriye sürülmüş o lan görüşleri ele a lmak gerekirse, bunları i k i ana grup etrafında toplamak mümkündür: B i r inc i grupta yeralan görüşler, sosyal b i l im l e r i n bilimselliğinin ölçütlerini doğa b i l imler ine bakarak oluşturmakta ve doğa b i l i m l e r i n i n gözlem-deney ilişkisi içinde yeralan somut pratiğinden çı­karılan temel ilkelere uygunluğu ölçüsünde sosyal b i l im l e r in bilimselliğinden sözedilebilecegini düşünmektedirler. Sosyal bi l imlerle doğa b i l im le r i arasında bir " b i r l i k " olduğunu kabul eden bu anlayışın temel varsayımları ise şöyle özetlenebilir:

1) İnsanın anlamaya ve açıklamaya çalıştığı b i r dış (nesnel) gerçeklik alanı vardır. Bu dış gerçekliğin u y g u n yöntemlerle (gözlem-deney) açıklanması, be l i r l i b i r mantıksal biçim içinde oluşur k i bu mantık "dedüktif' (tümdengelimci) t i r . Yani gözlem yoluyla (tümevarım yöntemiyle) elde edilmiş ge­nellemelerden tümdengelimci mantık uyarınca çıkarılan sonuçlar aracılığıyla dış gerçekliğin bi lg is ine ulaşılabileceği kabu l edi lmektedir . Tümdengelimci açıklama biçiminin özelliği ise, geçmişteki bir olayın açıklanmasının aynı zamanda gelecekte ne olacağını söylemeyi de içermesidir. Bu mantığı, örneğin modernleşme kuramı içinde yeralan ve siyasal ge-

8 9 R i c h a r d A. Higgott, Political Development Theory, The Contemporary Debate ( L o n d r a

v e C a n b e r r a : d o o m H e l m . 1983 ) s . 11 .

74

lişmeye ilişkin b i r açıklama biçimine uyguladığımızda şunu görmekteyiz: - Sosyo-ekonomik modernleşme, t o p l u m u oluşturan birey ler in siyasete katılmalarını arttırır; siyasal katılmanın artması ise -kurumsallaşmanın yeter l i olmadığı durumlarda- siyasal sistemin bozulmasına (istikrarın ortadan kalkmasına) yolaçar. B u n u n b i r diğer ifadesi ise, siyasal ka-Uİmayı arttıran sosyo-ekonomik modernleşmenin gerçekleştiği bir top lumda, siyasal s istemin de b i r bozu lma süreci içine gireceğini söylemek olmaktadır.

2) Doğa b i l im l e r i n in yöntemsel i l k e l e r in in sosyal b i l im le r içinde geçerli olduğu düşüncesinin b ir diğer anlamı ise, faydacı anlayışta ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle, b i l ime yük­lenilen görev, insanın yeryüzündeki yaşamının iyileştirilmesi bakımından karşılaşılan problemlere somut çözümler getirmek olarak tanımlanmıştır. Doğa b i l im l e r in in bu prob lem çözücü görevinin sosyal b i l imlere de yüklenilmesi, yukarıda kısaca özetlenmeye çalışılan dedüktif (nomoloj ik) açıklama biçiminin sosyal b i l im l e r i n bu görevi yerine getirmesi bakımından ne denli elverişli olduğunu ortaya koyabilmektedir. Modernleşme kuramı sözkonusu olduğunda, bu prob l em çözücü görevin i k i yönlü olarak ortaya çıktığı görülmektedir Sosyo-ekonomik modernleşme süreci içinde bulunan geçiş toplumlarında (veya azgelişmiş ülkelerde) ortaya çıkan iktisadî ve siyasal p rob­lemler in, bu ülkelerle yakından ilişkili (örneğin ABD gibi ) gelişmiş ülkelerin ne tür dış pol i t ikalar üreterek çözülebileceği sorusunu yanıtlamak ve ik inc i olarak da, azgelişmiş ülkelerin kendi iktisadî ve siyasal p rob l emle r in i çözmekte d i k k a t et­meleri gereken ana noktaları saptamak.

Böyle b i r genel çerçeve içinde yeralan modernleşme k u ­ramının "geçiş t o p l u m l a r i n a yönelik olarak getirdiği be­timleme ve açıklamaların, bi l imsel yöntem, kavramsal çerçeve ve "metateor ik i lke ler " açılarından geçerli olmadıkları ve alternatif kuramsal arayışlar içine g i r i lmes i gerektiği bel ir-

75

tilmiştir. 9 0 Bu bağlamda get i r i len eleştiriler içinde, özellikle, kullanılan kavramların yeterince berrak olmadığı; azgelişmiş ülkelerdeki iktisadî ve siyasal oluşumların "neden ler i " açıklamaya çalışırken get ir i len açıklamaların, soyut ve kapalı b i r model çerçevesinde ortaya konulduğu ve sonuçta "mode l gereği öyle oldukları için" azgelişmiş ülkelerdeki iktisadî ve siyasal oluşumların ortaya çıktıkları türünden to to l o j i k açıklamalara varıldığı y o lundak i eleştiriler d i k k a t i çekmek­ted i r . 9 1

Sosyal b i l im l e r in bilimselliği konusunda b i r başka g rubu oluşturan görüşlerin temel çizgisi ise, sosyal b i l imler le doğa b i l im le r i arasında temel n i t e l i k farklarının bulunduğunu ve aradaki en önemli farkın da sosyal b i l im l e r i n konusunun "anlamsal ve kural-bağımlı" insan eylemi olmasında ortaya çıktığını benimsemek doğrultusundadır.9 2 Bu anlayışa göre,

"(...) toplumsal olaylar doğal olaylarmış gibi ele alınamazlar,

çünkü, toplum anlam sistemi ile temellendirilmiş bir 'yaşam

biçimi'dir. Başka bir deyişle, toplumsal ilişkiler nedensel değil,

anlamsal nitelik taşırlar. (...) Winch'egöre, davranış veya etkinlik

temelde nedensel nedene (causality) değil, anlamsal nedene

(reason) dayanır. (...)

Wİnch'e göre, insan etkinliği anlamsal olduğu kadar kural-

bağımlıdır. Toplumsal gerçeklik bu kurallar ile temellenmiş olduğu

için, toplumunyaşam biçimini bu kurallardan bağımsız olarak

anlamak mümkün değildir. Toplumsal gerçeklik evrensel değil,

9 0 B k z . D e a n C . T i p p s , "Modernization T h e o r y a n d the Compara t rve S i u d y o l Soc ie t ies" . A Cri t ical P e r s p e c t i v e " , Comparalive Studies in Society and History, Cilt X V , 1 9 7 3 , s . 1 9 9 - 2 2 6 . T i p p s k a d a r radikal görüşler i dile ge t i rmemek le birlikte b e n z e r noktalar ı v u r g u l a y a n iki ç a l ı ş m a için b k z . G a b r i e l B e n - D o r "Instrtuionalization a n d Polit ical Deve lopment ı A C o n c e p t u a l a n d Theoret ical Analysis" , Comparative Studies in Society and History, Cilt X V I I , 1 9 7 5 , s . 3 0 9 - 3 2 5 v e K e s s e l m a n , "Order o r Movement" , a.g.y.

91 C o l i n L e y s , " S a m u e l Hunt îngton a n d the E n d of C l a s s i c a l Modern iza t ion T h e o r y ' ,

a.g.y.

9 2 i lkay S u n a r . Düşün ve Toplum ( A n k a r a : Kültür Bakan l ığ ı Y a y . : 3 3 5 , F e l s e f e D iz is i : 3 , 1 9 7 9 ) , s . 1 2 6 v d . (alt ını b e n ç izd im) .

76

bağlam-bağımlı, Özgül bir gerçektir. Bu nedenle, pozitivist

nomolojik yöntemin toplumsal gerçekliği açıklayabilmesi

sözkonusu olamaz: Ne toplumsal olaylar evrensel bir gerçeklik

niteliği, ne de toplumsal ilişkiler nedensel bir karakter taşırlar.

Her toplum kendi gerçeğini yaratır; ussallık (rasyonalite) her

toplumun özgül gerçekliğinin bir türevidir:'93

Konuya böyle yaklaşıldığında, b e l i r l i ve Özgül b i r yaşam biçiminin (Batılı, modern yaşam biçimi) bütün diğer yaşam biçimlerinin (Batılı-olmayan, geleneksel yaşam biçimleri) ev r imler in in yöneldiği nihaî hedef o larak görülmesi; farklı top lumlardak i özgül değişmelerin böyle b i r e v r i m i n genel yasalan içinde yeralan "aşamalar" olarak kavranması ve böyle bir kavrayışın pozitivist b i l i m anlayışı doğrultusunda "gerçek gerçek"i yansıttığının benimsenmesi mümkün olmamaktadır. Dolayısıyla da, Batı t i p i demokrasiye doğru evr i lmek anla­mında b i r siyasal gelişme kavramının "gerçek gerçek"i yan­sıtmadığı görüldüğünde, b u gerçeği yansıtacak, örneğin "istikrarlı ve düzenli değişme" g ib i kavramsal arayışların içine g i r i lmes in in de, Batılı-olmayan toplumların özgül gerçek­l ik ler in i açıklayıcı olamayacaklarını bel i r tmek gerekmektedir. Böylelikle modernleşme, b i r sosyal b i l i m kuramı o lmaktan çok, özgül b i r toplumsal gerçekliğin ifadesi olan b ir "toplumsal kuruluş t e o r i s i " 9 4 olarak anlamlı olmaktadır.

Bu noktayı biraz daha açmak gerekmektedir. Pozitivist b i l im

93 Ag.e.. S . 1 2 7 - 1 2 B . (a .b .ç . ) .

9 4 " S a l t a lg ı l ama ' (empir is izm) v a r s a y ı m ı n a d a y a ( n a n ) " pozi t iv izm, bilgi ile "dış d ü n y a " ( v e y a n e s n e l gerçeklik) a r a s ı n d a bir denklik ( c o r r e s p o n d e n c e ) ilişkisi o lduğunu kabul etmekte v e dolayısıyla dış dünyanın k u ı a m d a yansıyacağını düşünmektedir . T o p l u m s a l kuruluş" k a v r a m ı i s e , bilgi ile d ış d ü n y a ilişkisinin böyle bir y a n s ı m a ilişkisi o l m a y ı p ; "dış d ü n y a n ı n düzenin in kuru lmasın ı" s a ğ l a y a n bir a r a ç niteliği taş ıd ığ ın ı kabul etmektedir . B u ç e r ç e v e d e , d o ğ a bilimleri ile top lumsa l bil imler a r a s ı n d a k i temel fark şöyle ifade edilmektedir: " („ . ) (D)oğa bilimcisi d a h a önceden-oluşturulmuş bir gerçek le değil, belirsiz bir gerçekle karşı karşıyadır. B u nedenle , fizikçi kendi kurduğu teori yoluyla d o ğ a y a yaklaşır . Halbuki top lumsal bil imci ö n c e d e n biçimlendir i lmiş bir ge rçek le k a r ş ı l a ş m a k t a d ı r ; b u g e r ç e k s e m b o l i k o l a r a k a r a ş t ı r m a c ı d a n ö n c e ' o r a d a d ı r ' . B u

77

anlayışına göre insan ile insanın dışındaki "nesnel gerçeklik" birbirlerinden ayrıdır. İnsanın uygun yöntemlerle dış dünyanın gerçekliği hakkında edindiği bi lg i , b u nesnel gerçekliğin insan z ihn indek i yansımasıdır. Bu genel anlayış doğrultusunda, poz i t iv i zm gerçeği yansıtmaya çalışan sistemli b i r çaba olarak " b i l i m " ile bu gerçeği çarpıtan veya nesnel gerçeklik karşısında testedilmeleri (doğrulanmaları veya yanhşlanmalan) mümkün olmayan önermelerden oluşan " ideo l o j i " ve "metafızik"i ayırmak ve bi l imsel düşünüş tarzına b u anlamda b i r üstünlük kazandırmak amacındadır. 9 5

Ant i -poz i t iv is t anlayış ise, insanla "dış dünya" arasında b ir ayrım yapmamakta, dünyanın düzeninin (veya anlaşılabi­lirliğinin) insanın t op lum içindeki yaşamında üretmiş olduğu sembol ik sistemde gerçekleştiğini kabu l etmektedir . Böyle olunca, poz i t iv ist anlayış da, "gerçek gerçeği" yansıtan b i r b i l i m anlayışı değil, dünyanın anlaşılabilirliğini sağlayan sembol ik sistemlerden yalnızca b i r i olmaktadır.

İnsan ile dış dünya ayrımının yapılmamış olması, özellikle sosyal b i l imler alanındaki çalışmalarda insanın "anlamsal ve kural-bağımh" ey lemin in "anlama" yöntemine dayalı olarak incelenmesi gereğini gündeme ge t i rmekted i r . 9 6 An lama yönteminin, genel olarak ant i -pozi t iv ist b i r sosyal b i l i m an­layışını benimseyenler in tamammca kabu l edi lmeyen, fakat anlama yöntemini "eleştirel sosyal b i l i m " anlayışının temeline yerleştirmek isteyenlerce dile getir i len b i r başka boyutu daha bulunmaktadır. Giddens'ın deyişiyle,

ö n c e d e n kuru lmuş gerçekliğin •arkasında', o n d a n bağ ıms ız bir g e r ç e k yoktur." (A.g.e., s . 1 3 0 ) . S o s y a l bi l imlerde b u ikinci çizginin farklı İormülasyonlar ın ı i rde leyen bir d iğer ça l ışma için bkz. R ichard J . Bernstein, The Restructuring ofSocial and Political Theory, muhtelif yerler.

9 5 B k z . Anthony G i d d e n s , "Pozitîvism a n d Its Cr i t ics" in T o m Bottomore v e Robert Nisbet (der . ) A History of Sociological Analysis, ( L o n d r a : H e i n e m a n n , 1979 ) s . 2 3 7 - 2 8 6 .

9 6 B k z . Pau l Ra inbow v e Will iam M.Sul l ivan (der.) Interpretive Social Science, A. Reader ( B e r k e l e y : Universi ty of Cal i forn ia P r e s s , 1 9 7 9 ) , muhtelif yerler.

78

"Eleştirel kuram olarak sosyoloji, toplumsal dünyayı olduğu

gibi kabul etmez, fakat şu soruları ortaya atar; gerçekleştirilmesi

mümkün olan ve arzulanabilir nitelikteki toplum-değişme türleri

nelerdir ve bunlara erişmek için nasıl çaba göstermemiz gere­

kir."97

Giddens'ın eleştirel sosyal b i l i m anlayışının temel özelliği olarak d ikka t i çektiği b u sorular, sosyal b i l i m i k las ik siyaset felsefesine yakınlaştırmaktadır. Bir diğer deyişle, eleştirel sosyal b i l im anlayışı, yukarıdaki sorulan ortaya atan b ir anlayış olarak kavrandığında, b i r anlamda " i y i t o p l u m ned i r? " so­rusunu cevaplandırmaya çalışan b i r b i l imse l girişim niteliği kazanmakta ve bu yönüyle de örneğin Platon ya da Aristoteles düşüncesinin temel sorusunu çağdaş dünyanın sorunları bağlamında yeniden gündeme ge t i rmekted i r . 9 8

Toplumsal değişmenin incelenmesinde " i y i t op lum nedir?" sorusundan yola çıkılması yalnızca eleştirel sosyal b i l i m anlayışına özgü değildir. "İyi t op lum nedir?" sorusunu ideoloji veya metafizik alanında yeralması yüzünden "b i l imse l o l ­mayan" b i r soru olarak gören pozi t iv ist anlayışın kendis i de, örtük olarak b u soruya verilmiş b i r cevabı içermektedir. Pozit ivist anlayışın cevabı, b i l imse l düşünceyi yalnızca va­rolanın açıklanmasıyla sınırlı tutması, top lumsal dünyanın olduğu g ib i kabu l edilmesi ya da yaşanılan dünyanın " i y i " olduğunun benimsenmesi anlamına gelmektedir . Buna karşılık, eleştirel sosyal b i l i m anlayışı yaşanılan dünyanın nasıl daha i y i b i r duruma getirilebileceğinin yollannı araştıran bir faaliyet olarak kavranmaktadır. M a n n h e i m ' m yüklediği

97 Anthony G i d d e n s , S o c i o l o g y , A Brief But Critical Introduction ( L o n d r a : Macmi l l an , 1 9 8 2 ) S . 1 6 6 .

9 3 B k z . İ lkay S u n a r , a.g.y., s.1 v d . v e S h e l d o n Wol in , Politics and Vision ( B o s t o n : Little B r o w n a n d C o . , 1960 ) , P a s s i m . Karş . E u g e n e F . Miller, " L e o S t r a u s s S i y a s e t F e l s e f e s i n i n Y e n i d e n Can lan ış ı " (çev . A lâedd in Ş e n e ! ) in A n t h o n y d e C r e s p i g n y v e K e n n e t h R. M i n o g u e (der.) Çağdaş Siyaset Felsefecileri (çev. d e r . Mete T u n ç a y ) , ( İstanbul; R e m z i K., 1981 ) s . 7 5 - 1 0 6 .

79

anlamları kul lanarak, poz i t i v i zm ' in status quo 'dan hoşnut, o n u n devamını sağlayan b i r " ideo lo j i " , buna karşılık eleştirel sosyal b i l i m anlayışının top lumsa l gerçekliği değiştirme amacını güden b i r "ütopya" olduğunu söylemek mümkün­d ü r " N i t e k i m , eleştirel sosyal b i l i m anlayışı doğrultusunda modernleşme kuramına get i r i len eleştiriler arasında, bu kuramın b i r " i deo l o j i " olduğu vurgulanmaktadır.

I I . Batı Demokras i s in in Eleştirisi

Modernleşme kuramına, ant i -poz i t iv is t sosyal b i l i m anlayışı temelinde ve sosyal b i l i m l e r i n karşılaştığı felsefî sorunlar la i lg i l i olarak getirilen eleştiriler, sözü edilen " i y i t op lum nedir?" sorusuna verilmeye çalışılan cevaplarla birleşmektedirler. Bu bağlamda, modernleşme kuramına yöneltilen rad ika l eleş­t i r i l e r , modern t o p l u m kavramının içeriğini bel ir leyen Batı top lumsal ve siyasal örgütlenmesinin eleştirisinden hareket etmektedirler. Mannheim'ın ter imler iy le söylersek, önce modernleşme kuramının statükoyu korumaya yönelik b i r " ideoloj i " olduğu gösterildikten sonra. Batı toplumsal ve siyasal örgütlenmesinin eleştirilmesine ve "insanî özgürleşme" kavramının temel alındığı b i r t o p l u m tasarımı i le bu varolan örgütlenmenin aşılmasına yönelik düşünceler geliştiril­mektedir.

A. Modernleşme Kuramının İdeolojik Niteliği

"Gerçek gerçeği yansıtma, b i r diğer deyişle, 'gerçek dünya' ile teor i arasında birebir ( isometric) b i r ilişki olduğu" savma dayanan pozitivist anlayışın1 0 0 toplumsal değişmeyi açıklamaya yönelik özel b i r biçimi olarak ortaya çıkan modernleşme kuramının b ir " top lumsa l kuruluş teor is i " olarak anlamı, b u

9 9 Kari M a n n h e i m , löeology and Utopia (Londra : R o u ö e d g e a n d Kegar t P a u l . 1976) s . 4 9 v d . ; s . 1 7 3 v d .

100 S u n a r , a . g . y . , s . 1 4 .

80

kuramın, Batılı toplumlarda 1950'lerde kurumsallaşmış olan bir yaşam biçiminin bütünüyle i y i olduğunu benimseyen statükocu b i r ideoloj i niteliği taşımasında belirginleşmekte­dir.

1960 ' lann ortalarına gelinceye dek, modernleşme kuramı içinde yeralan temel varsayımların ana özelliği, o dönemin ve özellikle de Amer ikan t o p l u m u n u n değer yargılarının b u varsayımlar içine entegre edilmiş olmasındadır. 1. ve 2. Dünya Savaşları'nın yarattığı kötümser havanın 1950'lerde, tüm sorunların çözüldüğü, başta ABD o lmak üzere tüm Batı dünyasında sağlanmış olan refah ve istikrarın egemen kılındığı mükemmel b ir yaşam biçimini ifade ettiği türünden iyimser bir dünya görüşüyle yer değiştirdiği görülmektedir. " Y i r m i yıllık b i r kargaşadan sonra, savaş sonrasının refah ve is t ik­rarının getirdiği sükûnet çok büyük b i r başarı o larak gö­rülmekteydi." 1 0 1

1950'lerden 1960' lann ortalarına kadar geçen süre içinde, dönemin iyimser havasını yansıtan modernleşme kuramcı­larının çalışmaları, b i r yandan Batı toplumlarında ortaya çıkmaya başlayan ve Batılı yaşam biçimini eleştiren rad ika l hareketlerle, diğer yandan da "Üçüncü Dünya" ülkelerindeki siyasal ve toplumsal gelişmelerin kuramca öngörülen yo lu izlemedikleri gerçeğiyle karşılaşınca değişime uğramıştır. Bu değişim sürecinin, içerde (Batılı t op lumla rda ) , statükoyu eleştirmeye ve değiştirmeye yönelik rad ika l hareketler kar­şısında statükoyu korumaya yönelik "muhafazakâr" b i r siyaset kuramına; dışanda (Batılı-olmayan toplumlara yönelik olarak) ise, demokrat ik o lmayan veya an t idemokra t ik o lan siyasal rejimler arasında da, demokrat ik l ik ölçütünden bağımsız hale gelmiş b i r is t ikrar ve "hür dünya"nın üyesi o lma ölçütleri çerçevesinde yer ver i len değerlendirmelere yolaçtıgı görül-

101 T i p p s , a.g.y., s . 2 0 8 .

SI

m e k t e d i r . 1 0 2

Bu n i te l ik ler iy le modernleşme kuramı, (1) iktisadî alanda kap i ta l i zmi ve (2) siyasal alanda da l iberal demokras iy i ide­alleştirmekte; Batılı olmayan toplumların erişmeleri gereken b i r ideal t o p l u m düzeni olarak kapi ta l i zmle l ibera l demok­ras in in b i r l i k t e yürürlükte olduğu Batı top lumsa l ve siyasal örgütlenişini benimsemektedir . 1 0 3 Batı toplumlarında varolan b i r iktisadî, kültürel ve siyasal yapının b u biçimde idealleş-tir i lmesi, b i r yandan bazı değer yargılarının evrensel b i r statüye kavuşturulmak istenmesi anlamına gelmekte, diğer yandan da b u değer yargıları Batılı o lmayan t op lumla rdak i değişim süreçlerinin analizinde başvurulan ölçütler niteliğini ka­zanmaktadırlar. Sözkonusu değer yargılarını, sanayileşme ve teknolojik ilerlemelerin insanı daha özgür kıldığı düşüncesi; yalnızca ulusal gelir artışı olarak değil, artan u lusa l ge l i r in adi l dağılımını da ifade edecek biçimde tanımlanan bir iktisadî kalkınmanın (ya da refah devlet i kap i t a l i zm in in ) b en im­senmesi ve "bireysel özgürlük" kavramı üzerine inşa edilmiş olan, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlükleriyle tanımlanan çoğulculuğun egemenliğinde b ir siyasal-kültürel sistem olarak l ibera l -demokrasinin olumlanması biçiminde özetlemek mümkündür.

Modernleşme kuramına yöneltilen rad ika l eleştiriler, te­melde b u " ideo lo j ik " içerikte yeralan değerlere karşı çıkan

102 B u değişimi, bir diğer deyişle 1950 v e 1960' lann "klasik modern leşme teorisinin sonu"nu Hade eden en önemli ça l ışma olarak Huntington'ın Political Oder In Changing Societies {a.g.y.) adl ı yap ı l ı göster i lmektedir : L e y s , a.g.y. M o d e r n l e ş m e kuramcı la r ın ın Batı toplumlar ının s i y a s a l v e toplumsal gel işmeleri karş ıs ındaki "muhafazakâr" tutumları ile bu tutumun batılı o l m a y a n toplumlara yönelik ince lemelerde yans ımas ı k o n u s u n d a b k z . L e y s , a.g.y, "Huntington's W o r k a s Ideology" alt baş l ığ ı , s . 3 4 2 - 3 4 6 ; O ' B r i e n , a.g.y.; T i p p s , a.g.y., s . 2 0 9 v d . ; G e n d z i e r , a.g.y., s . 1 0 9 v d :

103 Batı demokras is in in bir ideal olarak, e n açık biçimiyle klasik m o d e r n l e ş m e k u r a m ı n d a benimsendiğini biliyoruz. B u n a karşılık, geleneksel l ik v e modernlik kavramlar ını , tarihin "başı v e sonu"nu ifade e d e n , "hipotetik" modeller v e y a "ideal tipler" olarak gören sonraki kuramlarda, en az ından "hipotetik" olarak Batı demokrasis inin idealleştirilmekte olduğu söylenebil ir .

82

gelişmelere de dayanmaktadır. Sosyal bi l imlerde anti-pozitivist bir anlayışın gelişimi, modernleşme kuramının yukarıda sözü edilen ideolojik içeriğini açığa çıkarırken, kapital izmle l iberal demokrasinin biçimlendirdiği Batı t op lumsa l ve siyasal ör­gütlenişinin eleştirilmesi de, be l i r t i l en değer yargılarının evrenselliğini sorgulamaktadır. Bu çerçevede, Batı demok­rasisinin eleştirisi, yalnızca siyasal-hukuksal k u r u m l a r dü­zeyinde değil, aynı zamanda Batı demokras is in in tarihsel gelişimini ve bu sistemin dayanağını da sorgulayan özellikler göstermektedir.

B. Batı Demokrasisinin Eleştirisi

Modernleşme kuramına yöneltilen radikal eleştirilerin temel dayanaklarından ik inc i s i , Batı demokras is in in eleştirisinde ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede Batı demokrasisine getiri len eleştiriler i k i ana k o n u üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Bun­lardan i l k i , Batı demokras is in in tarihsel gelişimi hakkında, modernleşme kuramınca geçerli kabul edilen y o r u m tarzının reddi; ik inc is i ise, Batı demokras is in in k u r u m s a l yapısı (b i ­çimi) ile b u kurumsa l yapının ortaya çıkışında benimsenmiş bu lunan değerler (içerik) arasında b i r ayrılığın ve çelişkinin ortaya çıktığı f i k r i d i r .

(1) Kapi ta l i zm ve l iberal demokras i arasındaki tarihsel bağlantının reddi , modernleşme kuramına yöneltilen radikal eleştirilerin i l k odak noktasını oluşturmaktadır.

Modernleşme kuramının Batı tar ih i hakkındaki soyutlaması, feodal ilişkilerin çözülmesini sağlayan kapi ta l i zmin gelişimini, sonuçta l iberal demokrasiye doğru gelişen b i r süreç olarak değerlendirmek biçimindedir. Bu açıdan, ticarî ve sınaî ka­p i t a l i zm in gelişmesi top lumsal örgütlenmenin hiyerarşik niteliğini değiştirerek, insanların "b i rey " olarak eşit hale geldikleri yeni b i r toplumsal örgütlenmeyi ortaya çıkarmıştır. Bu yeni toplumsal örgütlenme, şu esaslara dayanmaktadır:

83

Öncelikle, devlet ile bireyler arasındaki özel ilişkilerden oluşan t o p l u m b i rb i r i nden ayrılmış ve dev le t in top lumsa l alan kar­şısındaki d u r u m u , b irey ler in "doğal h a k l a r i y l a sınırlandı­rılmıştır. Sonra, t o p l u m d a k i üstün iktidarın "seçim" esasına bağlı olarak el değiştirmesi kabul edilmiştir. Böylece, devletin top lumsal alana müdahalesinin sınırını çizen doğal hakların korunmasında en uygun yöntemin bulunduğu düşünülmüştür. Barrington Moore 'un ifadesiyle, kapitalist gelişmenin İngiltere, Fransa ve ABD'nde "bur juva d e v r i m l e r i y l e demokra t ik b i r yola girmesi , b u süreçte "1 ) keyfî yöneticileri denetlemek, 2) keyfî yöneticilerin yerine adi l ve rasyonel olanları geçirmek ve 3) kuralların yapımında nüfusun çoğunluğunun da payının olmasını sağlamak" g ib i üç özelliğin ortaya çıkması sözko-n u s u d u r . 1 0 4

Batı'da kap i ta l i zm in gelişmesinin böylece demokra t ik b i r n i te l ik kazanmış olması, modernleşme kuramcıları tarafından âdeta kap i ta l i zmin doğasında demokras in in bulunduğu tü­ründen b i r yargının ortaya atılmasına neden olmuştur. Bir diğer deyişle, tarihsel süreç içinde önce kapita l izmin gelişmesi, arkasından da siyasal yapının demokratikleşmesi, kapitalizmle demokrasi arasında b i r neden-sonuç ilişkisinin varlığının düşünülmesine yolaçmıştır.

Batı t a r ih in in değerlendirilmesinde, kap i t a l i zm in demok­ra t ik doğasını kabu l etmeyen yorumlar , modernleşme k u ­ramının b u yargısını da reddetmektedir ler . Tarihsel olarak Önce kap i ta l i zmin gelişmesi, sonra da siyasal yapının de­mokratikleşmesi, bireysel özgürlük kavramını temel alan b i r yeni top lumsal Örgütlenme tarzını ortaya çıkarmış g ib i gö­rünüyorsa, b u , kapi ta l i zmin doğasının b i r gereği olarak değil, kapital izme karşı o lan toplumsal güçlerin mücadelelerinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan, sermaye b i r i k im ine

104 Moore , a.g.y.. s . 4 1 4 .

84

dayanan kapital ist gelişme sürecinde, t o p l u m d a k i üstün iktidarın doğal haklarla sınırlandırılması biçiminde ve iktisadî alanda devlet in müdahalesinin reddine yönelik klas ik l ibe­ra l i zmin savunusunda ortaya atılmış o lan yorumlar , tarihsel gerçekliğe uymamaktadır. 1 0 5 Örneğin, Poggi'ye göre:

"Liberal devlet, özünde, burjuvazinin bir bütün olarak toplum

üzerindeki hakimiyet im yönetici eylemleri aracılığıyla kolay­laştırmak ve güçlendirmek için inşa edilmişti. Bu, devletin ku­

rumsal i lkelerinin nikaî olarak yöneltildiği hedef olduğu kadar,

bu ilkelerin toplumunkilerle açık karşıtlığının da nedeniydi,

örneğin devlet, tüm bireylere, soyut bir eşitlik içinde, kendi

kaynaklarını özgürce kullanabilme haklarım tanımıştı; bunun

nedeni, kapitalist üretim tarzının bireysel, iş sözleşmeleri ara­

cılığıyla satılan emek gücüne gerek duymasıydı. (...) Tüm b i ­reylerin hukuk önünde eşit olmaları bir anayasal ilke olarak

anlamlıydı, çünkü özel mülkiyetin hukuk tarafından korunması,

doğal olarak düzenin sürmesini, mevcut hukukun uygulanmasını

ve polis ile mahkemelerin mülk sahibi grupların çıkarları

doğrultusundaki baskıcı eylemlerini yönlendirmişti."106

Kapital ist gelişmenin sanayi devr imiy le hızlandığı İngil­tere'de, 19. yüzyıl ortalarına doğru başlayan siyasal re j im sorunu üzerindeki tartışmalar da, Poggi 'nin görüşlerini destekleyici nitel iktedir. 1832 yılındaki oy hakkını genişleten reforma, o dönem " l i b e ra l l e r i "n in o l u m l u yaklaşmadıkları; en temel endişenin cahi l k i t l e karşısında "düzen"in nasıl korunabileceği olarak ifade edildiği görülmektedir. 1 0 7 Süreç içinde genel ve eşit oy i lkes in in benimsenmesi ve düşünce,

105 B k z . H a n n a h Arendt, The Origins of Totalitarianism, L o n d r a : 1 9 6 7 s . 1 4 3 v d - , v e Kari Polanyi , The Great Transformation, The Political and Economic Origins of Our Time ( B e a c o n Hill, B o s t o n : B e a c o n P r e s s . 1 9 5 7 ) . Muhtelif yerler.

106 G ianf ranco Poggi, The Developmentof the Modern State, a Sociological Introduction ( L o n d r a : Hutch inson , 1 9 7 8 ) , s . 1 1 9 .

107 A n t h o n y Arblaster , The Rise and Decline of Western Liberalism (Oxford: B a s i l B l a c k w e l l . 1984 ) , s . 7 5 v d . : 189 . ; v d . ; 2 6 4 v d .

85

ifade ve örgüdenme özgürlüklerinin güvence altına alınmasıyla sağlanan b i r çoğulculuğun yerleşmesi, cahi l k i t l e n i n 1830'lardan 1900'Ierin i l k yarısına dek geçen sürede "ay­dınlatılmış" olmaları sonucu sistem için b i r tehl ike o lmaktan çıkmalarıyla değil , 1 0 8 artık dünya ölçeğinde yayılmış bu lunan kapi ta l i zmin sömürgelerden ülke içine aktardığı kaynakların sanayi devr imiy le yoksullaşan k i t l e l e r in ta lep ler in i karşıla­yabilecek tarzda kullanılmasıyla mümkün olmuştur. 1 0 9

Dolayısıyla, merkanti l ist dönemin mutlakiyetçi krallıklarına ve kralların kutsal hakları öğretisine, devlet gücünün i n ­sanların doğal haklarıyla sınırlandırılmasını savunan düşünce ve eylemlerle karşı çıkılarak gerçekleşen liberal devletin süreç içinde demokratikleşmesi, kap i ta l i zm in doğal sonucu o l ­maktan çok, kapital izmin rahatsız ettiği k i t le ler in sisteme karşı mücadelelerini engelleyebilecek b i r çözüm olarak, kapitalizmle "halkın siyasal hayata ak t i f katılımı" alanında demokras i arasında gerçekleşmiş b ir uzlaşmanın ürünü olmuştur. Kısaca ifade edilecek olursa, kap i ta l i zm, doğası gereği demokra t ik değil, otor i terdir . Kapitalist iktisadî ve toplumsal örgütlenme tarzının gerçek kuramcısı, b u açıdan bakıldığında Thomas Hobbes 'dur . 1 1 0 Sınırsız ihtiyaçlarını kıt kaynaklara azamî ölçüde t a t m i n etmek, yani "mülkiyet" peşinde koşmak d u ­rumunda b u l u n a n modern t o p l u m u n "b i r e y " l e r i n i " insan insanın kurdudur " deyişinden daha i y i b i r biçimde betimlemek olanaksızdır. Böyle b i r toplumsal ilişkiler örüntüsü içinde en u y g u n çözümün b i r "Lev ia than" olacağı oldukça kolay b i r biçimde anlaşılabilir. İktidarın seçimle el değiştirebildiği,

108 "Faydacı" düşüncenin bu yöndeki önerileri hakk ında bkz . G . H. S a b i n e , T . L T h o r s o n , A History of PoliticaİTheory (Hinsdale, Illinois: D r y d e n P r e s s , 1 9 7 3 ) , s . 6 2 9 v d . ; E l i e H a l e v y , The Growth of Philosophic Radicalism ( L o n d r a : F a b e r a n d F a b e r , 1 9 7 2 ) , s . 2 8 2 v d .

1 0 9 Karş . Arb laster . a.g.y., s . 2 5 4 - 2 9 5 .

110 Karş. Br ian Barry, Sodotogists, Economisls andDemocracy ( C h i c a g o : T h e Universrty of C h i c a g o P r e s s , 1978 ) , s . 7 6 v d .

86

temsi l i kurumların varolduğu b i r siyasal sistem, özünde b i r "Leviathan"dır. 1 1 1

Kapitalizmin doğası gereği demokrat ik değil, otoriter olduğu yargısı, l iberal demokras in in kurumsa l pratiğine meşruluk kazandırmış o lan değerlerin, b u pra t ik l e süreç içindeki ça­tışmaları gözönüne alındığında daha kolaylıkla anlaşılabil-mektedir.

(2) Kapi ta l i zmin tarihsel süreç içinde demokratikleşmesi, Batı'da liberal demokrasinin kurumsa l -hukuksa l düzenle­meleriyle sağlanmıştır. Bu kurumsal -hukuksa l düzenlemenin temelinde ise, Locke'un formülasyonu i le söylemek gerekirse, bireylerin "yaşam, özgürlük ve mülkiyet" haklarının korunması ile içeriği belirlenmiş olan b i r "bireysel özgürlük" anlayışı yatmaktadır. Feodalizmin çözülmesiyle başlayan ve mutlakiyetçi krallık düzeninin önce devlet- toplum ayrışması temelinde "liberalleştirilmesi"ni sonra da bu l iberal devlet in "demokra-tikleşmesi"ni ifade eden süreç içinde, çıkarları birbir iyle çatışan bireylerin oluşturduğu t op lum ile devlet arasındaki ilişkilerin yeniden kurumsallaşması sözkonusu olmuştur.

Bu yeni kurumsallaşma (k i çoğu kez " m o d e m devlet" olarak adlandırılmaktadır), 1 1 2 devlet in bireylere egemen olmasını değil, tersini, yani b irey ler in siyasal yaşama katılarak, siyasal kararları kend i çıkarları doğrultusunda bel ir leme imkânına sahip olmasını ifade etmektedir . Böylelikle, l iberal demok­rasinin kurumsa l -hukuksa l yapısının teme l indek i bireysel

111 H o b b e s ' u n e s a s o larak , "bireyci" v e "materyal ist ' bir fe lsefe temel inde , monarş izmin s a v u n u s u n u yaptığı kabul edilmektedir. A n c a k , b u düşünürün tüm e rke s a h i p s i y a s a l kurum olarak, erkin "bö lünmemesi" v e "s ın ı r landın İ m a m as ı " kayd ıy la , m o n a r k ı m ı , y o k s a bir kurulu m u (ör. par lamento) yeğleyeceği p e k aç ık değildir. Kaldı ki, k u r a m c a farklı o lmakla birlikte, tek kişinin tüm-erkl i yönet imi ile bir par lamento çoğunluğunun "tiranlığı" a ras ında özgürlükler düzen i aç ıs ından çok büyük nitelik farkları d a o l m a s a gerekir . B k z . v e krş. S a b i n e v e T h o r s o n , a.g.y., s . 4 2 2 - 4 4 0 . "Çoğun luk t iranlığı"nın tart ış ı lması h a k k ı n d a b k z . R. A . D a h i , A Preface to Democratic Theory ( C h i c a g o : T h e Universi ty of C h i c a g o P r e s s , 1 9 5 6 ) , Muhtelif yerler.

112 R. M a c iver. The Modem State, (Oxford: Oxford Univers i ty P r e s s , 1 9 6 2 ) .

87

özgürlük anlayışında içerilen i k i öğenin gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir. Bunlardan i l k i , b i r ey in her türlü dış mü­dahale ve baskıdan uzak olması; ik incis i de böyle b i r müdahale ve baskının bulunmadığı d u r u m d a b i r ey in k e n d i kişiliğinde taşıdığı potansiyel güçlerini azamî ölçüde gerçekleştirebile­ceğinin düşünülmesidir. 1 1 3

Batı demokras is in in özellikle 20. yüzyılın i k i n c i yarısıyla b ir l ikte ortaya çıkan özellikleri, b u i k i yönlü bireysel özgürlük anlayışıyla l ibera l demokras in in ku rumsa l - hukuksa l yapısı arasında b i r çelişkinin varlığına işaret etmektedir . Bu çelişki, bir yönüyle kapital izmin özünde varolan toplumsal çatışmanın sistemin varlığım tehdit etmeyecek b ir biçimde çözülebilmesi kaygısının ürünüdür.

Demokra t i k siyasal süreci, "devlet ile yurttaş arasındaki köprü" olarak niteleyen Offe , 1 1 4 bu köprünün, birey açısından, toplumdaki çatışan çıkarları siyasal düzeye yansıtma ve böylece bireye siyasal karar alma sürecini kend i çıkarları doğrultu­sunda etkileme olanağını sağlayan bir işlev yerine getirdiğini; "kamusal iktidarın kurumsallaşmış düzeni" olarak devlet açısından ise "çatışmanın çözüme bağlanmasim sağladığını be l i r tmektedir . Bu açıdan, Batı demokras is in in mantığı, "çeşitlilik ve birlikteliği örgütlemek - böylece birey ile devlet arasında sürekli b i r bağlantıyı saglamak"tır. (s. 162)

Demokra t i k siyasal süreç içinde, çatışmanın i fadelendi-rilmesi ve çözüme bağlanması, bazı sınırlara tâbîdir. Bu sınırlar, l iberal demokra t ik dev let in i z i n verdiği siyasal katılma b i ­çimlerinde ortaya çıkmaktadırlar:

"Siyasal haklar, uygulamalarının başkalarının siyasal hak-

113 isaiaf ı Ber l in , T w o C o n c e p t s of Liberty", Four Essays on Liberty iç inde, (Oxford:

Oxford Un ivers i ly P r e s s , 1 9 6 9 ) .

114 C l a u s Of fe , " T h e S e p a r a t i o n of F o r m a n d C o n t e n t in L ibera l D e m o c r a c y " , Contradictions of tf ıe Weifare State iç inde, ( L o n d r a : H u t c h i n s o n , 1984} s . 1 6 2 - 1 7 8 (Al ınt ı lardan sonrak i s a y f a numara lar ı b u r a y a ilişkindir).

88

larına müdahale etmemesi ölçüsünde tanınmıştır. Dolayısıyla,

liberal-demokratik devletin her biçimi ya da birey yurttaş ile

devlet arasındaki her köprü bağlantısı, kendisinin ortaya çıkardığı

çatışmayı sınırlandıran bir dur-emrini içermektedir." (s. 163)

Birey yurttaş i le devlet arasındaki dolayımı (med ia t i on ) sağlayan l ibera l -demokrat ik siyasal k u r u m ve süreçlerdeki bu " d u r - e m r i " , l iberal düşüncenin temel değerleri arasında en önemli yere sahip bu lunan bireysel özgürlükle çelişkilidir. Offe'nin deyişiyle, birey yurttaş ile devlet arasındaki bağlantıyı sağlayan köprü "yıkılmış" tır. B i rey ler in is tek ler in i , l ibera l demokrat ik örgütlenme içinde devlete yansıtmalarıyla ortaya çıkan "çatışma"nın çözülmesinde kurumların kapasiteleri yetersiz kalmakta ve ortaya, ücret ve sosyal hak talepleri g ib i refah devletinde gerçekleşen oluşumların sonucu olarak, b i r "yöneltilmezlik" (ungovernab i l i t y ) d u r u m u çıkmaktadır.

Birey yurttaş ile devlet arasındaki ilişkilerin sağlanmasında ortaya çıkan bu kopukluğun "yöneltilemezlik" biçiminde teşhis edilmesi, Offe'ye göre yanıltıcıdır. Bunu açıklamak için, Offe şu örneği vermektedir :

"Bir çiftliğin doğal çevresi içinde yaşayan bir tavuk ile modem

bir tavuk fabrikasının teknolojik olarak gelişmiş ortamında

yetiştirilmiş tavuk birbirleriyle karşılaştırılabilir. Ona kendi

içinde bulunduğu fiziksel ortamı denetleme ve bu ortama uyum

sağlama olanağını sağlayan içgüdülerini uygulama olanağından

koparılmış bulunan ikincisinin, kendisine doğru kesin, ısı, temiz

hava, kızıl-ötesi ışınlar ve antibiyotikler, vb. sağlayan her türlü

destekleme sistemlerine bağımlı hale geleceği açıktır. Bu durumda,

bütünüyle acizlikten ve bağımlılıktan kaynaklandıklarının açık

seçik göründüğü durumlarda, 'artan beklentiler'in veya artan

taleplerin kurucu öğesi olarak artan ihtiyaçlardan sözetmek

saçma olacaktır. Aynı biçimde, büyük çapta kentleşmiş, toplumsal

ve iktisadî olarak güvensiz yaşam koşulları altındaki insanların

89

refah devletine arzettikleri fiziksel ve toplumsal ihtiyaçları da

böyledir." (s. 165) Birey yurttaş ile devlet arasındaki köprüyü oluşturan k u r u m

ve süreçler, böyle b i r yöneltilemezlik o lgusu içinde b u l u ­nuyorlarsa, b u n u n doğuracağı i k i sonuç daha vardır: B u n ­lardan i l k i , siyasal çatışmanın ifade edildiği k u r u m l a r olarak pa r t i sistemi, seçimler ve parlamenter yönetim dışında yen i ve alternati f kanallar ortaya çıkar. İkinci olarak, çatışmayı çözme veya idare edebilme konusunda demokrat ik kurumların yetersizliği, hükümetlerin demokra t ik k u r u m ve süreçlerin dışında kalan başka kaynaklara başvurmaları sonucunu yaratır. Bu durumda, süreç içinde birey yurttaşların demokra t ik katılımlarının hiçbir öneminin olmadığı, örneğin "neo-korporat i s t " siyasal karar alma biçimlerinin ortaya çıkması sözkohusu o lur (s. 168).

Böylelikle, Batı demokrasis inin pratiği, h em dış müdahale ve baskıdan arınmış o lmak ve hem de kişisel potansiyel ler ini özgürce gerçekleştirebilme anlamında bireysel özgürlükle çatışmaktadır.

Prat ik tek i bu çatışma, Arendt 'e göre, l ibera l özgürlük an­layışında da vardır:

"Liberal özgürlük kavramı siyasal iktidarı özgürlükle çatışan

bir şey olarak anlamakta ve dolayısıyla mutluluğu bütünüyle

ev yaşamının özel alanı içine oturtmaktadır, iktidarın geniş

çapta sınırlandırılmasıyla insanlar, kendi seçtikleri özel

mutluluklarının araçlarını kovalamakta özgür kılınırlar. Arendt, aksine, siyasal iktidarın sağlıklı bir bölüşümü İle öz­deşleştirmekte ve böylece bir kamu alanının başkalarıyla

paylaşmanın coşkunluğu (anlamında) bir kamu mutluluğu

kavramının sınırlarını çizmektedir. Bir kimsenin başkalarıyla

birleşerek dünyayı etkilemesi anlamında iktidarda olma fır­

satının yaygınlaşması ölçüsünde, hem siyasal özgürlüğünün, hem de kamu mutluluğunun etki alanının genişlemesi daha

90

yüksek olacaktır.1,115

Arendt ' in b u düşüncelerine karşılık, Batı demokrasis i b i ­reysel ilişki alanıyla siyasetin b i rb i r l e r inden ayrılmasını, b u ayrılmanın yarattığı çatışmanın ise Of fe 'n in sözünü ettiği köprü i le g ider i lmesini ifade etmekte, fakat b i rey i le siyaset arasında gerçek b i r bütünleşmenin sağlandığı katılımcı b i r düşünce açısından, " demokras i " n i n b i r hay l i uzağında b u ­lunmaktadır.

ııı. Yeni Bir Siyasal Gelişme Kavramına Doğru

Modernleşme kuramında siyasal gelişmenin, önceleri Batı demokrasisine doğru gelişmek anlamında kullanıldığı, sonradan bu kavrayışın ye r in i , (a) düzen ve is t ikrar içinde gelişme veya (b) geleneksell ikten modernliğe "geçiş" evre­sindeki toplumlarda, sosyo-ekonomik modernleşmenin siyasal etki leri olarak tanımlanan bir siyasal gelişme tanımının aldığı belirtilmişti. Modernleşme kuramına get i r i l en rad ika l eleş­t i r i l e r i n içeriğinde, Özellikle Batı demokrasisine yönelik eleştiriler, Batılı o lmayan t op lumla rdak i siyasal değişim sü­rec in in daha farklı b i r kavrayış içine oturtulmasını z o r u n l u kılmaktadır.

Bu çerçevede, modernleşme kuramını k las ik ve gözden geçirilmiş biçimlerinde, esas olarak Batı demokrasis ini ölçüt alan kavıamlaştırmalann yer ini alabilecek alternatif b i r siyasal gelişme kavramının henüz tüm boyutlarıyla ortaya k o n u l ­madığını be l i r tmek gerekmektedir. Bunun la b i r l i k t e , yakın zamanlarda yapılan çalışmalarda yen i b i r siyasal gelişme kavramının ana çizgileri ortaya çıkmıştır.

Modernleşme kuramında varolan siyasal gelişmeden farklı b i r kavramın içeriğinde, önce, siyasal gelişmeden ne anlaşı-

115 R o n a l d Be iner , "Act ion. Natafity a n d C i t i zen s hip: H a n n a h A r e n d i ' s C o n c e p l of F r e e d o m " İn Z . P e l e z y n s k i v e J o h n G r a y (der . ) , Conceptions of Liberty in Political Phitosophy(Londra: T h e Athfone P r e s s , 1 9 8 4 ) , s . 3 5 3 .

91

lamayacagı konusundaki görüşler önem kazanmıştır. Bunları, yani yen i siyasal gelişme anlayışında hangi öğelerin yeral-madıgım şöyle sıralamak mümkündür: 1 1 6

- Bir kere, tarihsel değişim sürecinin evrensel, yan i her t op lum ve her zaman için geçerli yasallıklarının bulunmadığı be l i r t i lmekted i r .

- İkinci olarak, toplumların tar ih içindeki i l e r lemeler in in i t i c i güçleri olarak sanayileşme ve t ekno lo j ik i l e r lemenin benimsenmesi mümkün değildir, insanın, doğa üzerindeki egemenliğinin b i r ifadesi olmanın ötesinde, bireysel ilişki alanları da dah i l , devlete tüm top lumsal alanları dene t im altında bulundurma, hattâ, Offe'nin de değindiği gibi , yaratılan yeni ihtiyaç kategorileriyle insanların kend i yaşamlarını nasıl sürdüreceklerini dahi belirleme olanağım sağlayan teknoloj ik i lerlemeler, k end i başlarına veya "demokratikleştirici" b i r değer olarak benimsenemezler.

- L iberal demokra t ik devlet mode l i , t o p l u m içinde gel ir dağılımını daha adi l b i r biçimde sağlamak g ib i - l iberal çerçeve içinde, özellikle 19. yüzyılın laissez faire politikalarının "merhamets iz l ig i "y le kıyaslandığında o l u m l u sayılabile­cek- uygulamalara başvurmakla, aslında dev let in t o p l u m üzerindeki dene t imin in genişlemesini ifade ettiğinden, Batılı o lmayan toplumların erişmek isteyecekleri b i r özgürlükçü ideal top lum niteliğinden oldukça uzaktır. Batı demokrasisinin böyle b i r ideal niteliğinde görülemeyeceği düşüncesinin b i r diğer boyutu, " tar ih in sonu"nu ifade eden b i r "ideal t i p " olarak Batı demokrasis in in, Batılı o lmayan "geçiş" toplumlarında yaşanan otor i ter r e j i m i n (Batı demokras is in in "yöneltile-mezl ig i "ne karşı "yöneltilebilirlik" düzeyi yüksek b i r "p ra -e t o r i a n i s n i i n ) 1 1 7 "geçici" olarak meşrulaştırılamayacağı f i k r id i r .

i 1 6 K a r s . C h i l c o t e . a.g.y, s . 6 9 - 7 5 .

117 B k z . S . Hunt ington, a.g.y., s . v e Bülent D â v e r . Siyaset Bitimine Giriş (Ankara ) .

92

A. özgürleşme (Emancipation) Olarak Siyasal Gelişme

Modernleşme kuramında varolanlardan farklı b i r siyasal gelişme kavramının k u r u c u öğelerinin nelerden oluştuğu sorusu, genel olarak siyasal gelişmenin " k u r t u l m a " , insanî özgürleşme" (human emanc ipat ion ) veya "sömürünün or­tadan kaldırılması" g ib i tanımlamalarla cevaplandırılmak is tenmekted i r . 1 1 8 Örneğin Ocampo ve johnson 'a göre, "ge­lişme, insanın sömürü ve baskı koşullarından kurtulmasını içerir. Siyaset de, insanın kurtuluşunun aracıdır." 1 1 9

Siyasal gelişmenin bu biçimde tanımlanmaya çalışılmasında, Seers'ın gelişme kavramına kazandırmak istediği içerik önemli b ir çıkış noktası niteliğini kazanmıştır. 1 2 0 Seers, gelişme kavramının normat i f veya değer yargısı taşıyan ve bu açıdan da "iyileşmeyle eşanlamlı" b i r kavram olduğunu be l i r t t ik ten sonra, bu kavramda " i y i " n i n , yani değer yargılarının nereden kaynaklandığını sormaktadır. Gelişme, eğer " i y i " ye doğru evr i lmek anlamına geliyorsa, sözkonusu o lan " i y i " , (1) hü­kümetlerin kısa vadel i iktisadî po l i t i ka terc ihler inde ortaya çıkan hedefler tarafından;(2) başka ülkelerin " idea l " olarak benimsenmesinin b i r sonucu olarak, o ülkelerin "gelişme yollarının kopya ed i lmes i y l e veya (3) " insan kişiliğindeki potansiyel in gerçekleştirilmesi" g ib i b i r amacın gerçekleşti­rilmesinde gereken koşulların neler olduğu sorusuna verilecek cevaplar tarafından belirlenir. B i r inc i durumda, örneğin tarım ürünlerinin fiyatlarında düşüşün önlenmesi amacına yönelik pol i t ikalar başarılı olmaya başladığında gelişmeden sözedi-lebi l i r . İkinci du rumda ise gelişme, " i y i " oldukları kabu l

118 R a n d a l l v e T h e o b a l d , a.g.y. , s . 1 9 3 .

119 J . F . O c a m p o ve D. J o h n s o n , T h e C o n c e p t of Political Deve lopment" in D. Cockroft v e A. G . F rank (der.) Dependerce and Underdevelopment, Latin America's Political Economy (New York. A n c h o r B o o k s , 1972 ) , s . 4 2 4 .

120 Dudley S e e r s , T h e Mean ing ol Deve lopment , with a Postscript", D. L e h m a n n (der.) . Development Theory Four Critical Studies ( L o n d r a : F r a n k C a s s , 1 9 7 9 ) , s . 9 - 3 0 .

93

edi len, örneğin Batı toplumları g ib i o lmak anlamında "Batı-hlaşma"yla, b u da iktisadî alanda kapital ist sanayileşme he­defiyle eşanlamlı b i r n i t e l i k kazanabil ir . Üçüncüsünde ise gelişme kavramının hem kısa vadel i iktisadî po l i t i ka terc ih­ler in i , hem de başka ülkelerin idealleştirilmeleriyle belirlenen "kopya"yı, daha evrensel b i r n i t e l i k t ek i b i r başka kavram açısından değerlendirme olanağını veren b ir içerik kazanması sözkonusudur.

"Dolayısıyla, bir ülkenin gelişmesiyle İlgili olarak sorulacak

olan sorular şunlardır: Yoksulluğun durumu nedir? İşsizliğin

durumu nedir? Eşitsizliğin durumu nedir?"12'*

Bu sorulara göre, Seers için gelişme kavramının " insan p o t a n s i y e l i n i n gerçekleşmesinin sağlanması anlamındaki içeriği, öncelikle üç öge tarafından be l i r lenmektedir : Yok­sulluğun, işsizliğin ve eşitsizliğin or tadan kaldırılmaları. Yoksulluğun ortadan kaldırılması, her türlü gelişimin i l k ön koşulu olan insanın f iz iksel varlığını devam ett irecek yeter l i beslenmenin sağlanması anlamına gelmektedir , işsizliğin yokedi lmesi ise, z o run lu olarak herkes in ücret karşılığı ça­lışmasından farklı olarak, insanın potans iye l in i (yaratıcı gücünü) gerçekleştirebileceği araçlara sahip olması demektir. Eşitsizliğin gideri lmesi ise, gelir dağılımıyla i l g i l i o larak an­laşılmaktadır.

Bu üç öğeye ek olarak, insan potans iye l in in gerçekleşmesi anlamında gelişme kavramında daha başka öğelere de yer verilmesi gerektiğini belirten Seers'a göre, bu kavram "elverişli eğitim düzeylerini (okur-yazarlık), yönetime katılmayı ve bir k imsen in kend i hükümetinin büyük ölçüde başka hü­kümetlerin görüşlerince önceden bel ir lenmemesi anlamında, h e m iktisadî, h em de siyasal olarak gerçekten bağımsız b i r u l u s u n üyesi olmasını da içerir." 1 2 2

121 A o / . e . . s . 1 2 .

1 2 2 A.g.6.

9 4

Seers'ın sözünü ettiği bu öğelere başkalarını da eklemek mümkündür. Örneğin, işsizliğin ortadan kaldırılması, b i r k imsen in kend i insanî potansiye l in i k e n d i i s tek ler i doğrul­tusunda değil de, b u potans iye l in en azından b i r bölümünü başkalarının emrine sunmak zorunda olması biçiminde b i r "iş sahib i " olması anlamına geliyorsa, b u n u , "özgürleşme olarak siyasal gelişme" kavramının b i r öğesi olarak y o r u m ­lamak güçtür. Özgürleşme olarak siyasal gelişme, nihaî amaç olarak insan potans iye l in in bütünüyle gerçekleştirilmesi amacını güdüyorsa, b u , zorlayıcı çalışmanın da ortadan kalkmasını g e r ek t i r i r . 1 2 3

Seers'ın y o k s u l l u k , işsizlik ve eşitsizlik ölçütleriyle ta­nımlamaya çalıştığı gelişme kavramı, b u n i t e l ik l e r i y l e daha çok iktisadî b i r İçerik taşımaktadır. İktisadî boyu t t a doğrudan yeralmayan en önemli öge ise, "yönetime katılma" olarak ifade edilmiştir. B u n u b i raz daha açmak gerek­mekted i r .

insan potansiyelinin bütünüyle gerçekleştirilmesi anlamında bir gelişme kavramı, z o run lu olarak, insanların kend i ya­şamlarını kend i iradeleriyle be l i r l ed ik l e r i biçimde sürdüre­bi lmeler i olanağını da içermektedir.

Bu durumda, örneğin sanayileşme ve t ekno l o j i k i lerleme, işsizliğin, yoksulluğun ve eşitsizliğin gideri lmesinde önemli katkılar yapabilir. Hattâ bunları tümüyle ortadan kaldırabilir. Buna karşılık, toplumsal yaşamın yürütülmesinde insanların doğrudan ve bel i r ley ic i e tk i l e r in in olmaması, "gelişme" ile karşılanamayacaktır.

Bir diğer deyişle, insan potans iye l in in gerçekleşmesi an­lamında b i r gelişme kavramının vazgeçilmez öğesi, siyasal

123 C , B . M a c p h e r s o n , "Democra t ic T h e o r y : Onto logy a n d T e c h n o l o g y " Democratic Theory, Essays in Retrieval iç inde, {Oxford: Oxford Un ivers i ty P r e s s , 1 9 7 3 ) . S . 2 4 - 3 8 .

9 5

düzeyde tam b i r demokratikleşmedir. 1 2 4 Burada demokrasi , ne Batılı anlamda b i r l iberal-demokrasiy i , ne ha lk demok­rasi ler in i , ne de azgelişmiş ülkelerdeki tek-par t i "demokra­s i l e r i n i ifade etmektedir . Demokras in in günümüzdeki ger­çeğinden bağımsız ye her t o p l u m d a k i siyasal değişim sü­reçlerini değerlendirmeye olanak veren b i r ölçütler bütünü ve yaşanılan top lumsal gerçekliği değiştirmeye yönelik, Mannheim'ın kullandığı anlamda b ir "ütopya" dır. Dolayısıyla, Seers'm daha çok iktisadî b i r düzlemde gelişmeye ilişkin sorular olarak formüle ettiği görüşlere, siyasal düzleme ilişkin soruları eklemek gerekmektedir.

Özgürleşme olarak siyasal gelişmeye ilişkin en temel soru, "insanların siyasal karar-alma süreçlerine katılma ve b u sü­reçleri etki leyebilme olanaklarının ne d u r u m d a o ldugu"dur . Katılmanın olabildiğince doğrudan ve gerçekten özgür ira­delerle m i , yoksa dolaylı ve/veya yönlendirilmiş b i r biçimde m i gerçekleştiği, b u konuya ilişkin i k i n c i önemli sorudur.

D i k k a t edilecek olursa, özgürleşme olarak siyasal gelişme anlayışında, be l i r l i b i r dönem ve t o p l u m u n ürünü olan her­hangi bir iktisadî gelişme tarzı veya b ir siyasal kurumsallaşma biçimi evrenselleştirilmemekte; evrensell ik, modernleşme kuramında varolan türden b i r etlınocentrisme'de değil, tanım yerindeyse "hümanist" b i r ideal çerçevesinde yakalanmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda, Chi lcote 'un deyişiyle "evr imci , tek-çizgili, materyalist, i lerlemeci" özellikler taşıyan "ortodoks paradigma"mn gelişme anlayışı yerine, "devr imci , çok-çizgiii, materyalist ve tüm insanların gereksinimler ine d ikka t gös-

124 Örneğin H a b e r m a s , "demokrasi"yi şöyle tanımlıyor: "(Teknoloji), Araşt ı rma v e tekniğin iktisat v e y ö n e t i m d e n ge len etki lerce destek lend iğ i s i s t e m i i tade etmektedir . ' D e m o k r a s i ' d e n . insanlar ın , sürekli gen iş leyen d e n e t i m güçler inin n e s n e l koşulları a l l ında nasıl yaşayabi lecekler i v e nasıl y a ş a m a k istedikleri pratik s o r u s u y l a ilgili d a n g e n e l v e k a m u s a l iletişimin k u r u m s a l o larak g ü v e n c e a l t ına a l ı n m ı ş biçimlerini an lamaktay ız . " (Jürgen H a b e r m a s , Toward a national Society, L o n d r a : H ernemann , 1 9 7 1 , s . 5 7 ) .

96

termesi bakımından hümanist" olan "radikal paradigmamın 1 2 5

anti-pozit iv ist sosyal b i l i m anlayışım da d ikkate alırsak, b u yeni siyasal gelişme anlayışı hakkında daha yer inde b i r de­ğerlendirme yapmak mümkün olacaktır.

Daha önce de değinildiği g ib i , ant i -poz i t iv is t sosyal b i l i m anlayışının en güçlü temsilcisi o lan yorumsamacı düşünce, sosyal b i l im l e r i n görevinin önce "an lamak" , sonra da "yar­gılamak" olduğunu ifade etmektedir .

"Özgürlük olarak siyasal gelişme" anlayışı da, b u doğrul­tuda, her tarihsel-toplumsal oluşumu kend i somut gerçekliği içinde önce anlamak, sonra da, modernleşme kuramında yapıldığı g ib i özgül b i r tarihsel gerçekliği evrenselleştirerek değil, insan potansiyelinin gerçekleşmesi amacını ölçüt olarak yargılamak durumundadır. Bu bağlamda, pozi t iv ist , deter­minist b i r özellik gösteren "ortodoks paradigma"mn en güçlü alternati f i olarak " t a r ihs i c i l i k " (h i s t o r i c i sm) top lumsal ve siyasal değişim süreçlerini anlamak için gerekli olan çerçeveyi sağlamaktadır.

B. Determinizm ve Tarihs içilir;

19. yüzyıl A lman düşüncesinde önemli b i r tartışma ko ­nusunu ifade eden tar ihs ic i l ik , bugüne dek genel l ikle i k i değişik anlamda kullamlagelmiştir:

"Friedrich Hayek ve Kar i Popper, kavramı, sosyal b i l imcinin asıl görevinin, tüm toplumların gelişme yasalarını keşfetmek

ve bu tarihsel gelişme yasaları temelinde, gelecek hakkında

öndeyilerde bulunmak olduğu görüşünü ifade eden metodolojik

bir anlamda kullanmışlardır. (...)

(T)arihçİ Friedrich Meİnecke, (...) (1936)'dabu terimi, kökleri

bazı on sekizinci yüzyıl yazarlarında bulunan, tüm tarihsel

olguların tekil ya da benzemez karakteri üzerindeki vurguyu

125 Chi lCOte, a.g.y.. s . 7 2 , T a b l o 3 .2 .

97

ifade eder bir biçimde kullanmıştır."125

Bir inci anlamıyla tarihsicil ik, toplumsal değişmenin evrensel yasalarının olduğunu ve sosyal b i l i m l e r i n bunları ortaya çı­kartmakla yükümlü bulunduğunu i ler i süren her türden sosyal b i l i m anlayışını kapsamına almaktadır. Pozit iv ist , yan i doğa b i l im l e r i i le sosyal b i l im l e r arasında, dış gerçekliğin nesnel yasalarını ortaya çıkarma faaliyeti esasında en azından me­todo lo j ik b i r b i r l i k olduğunu savunan anlayışla birleştiğinde determinist b i r ta r ih y o r u m u n a neden o lan b u anlamda b i r "tar ihsic i l ik"t i r . Pozitivist b i l im anlayışıyla birleşen bu tarihsici yaklaşım, insan z ihn in i "pas i f olarak, insan eylemini de tar ihin yasalarının be l i r l en imi altında ele a lmaktan yanadır. İnsan z i h n i n i n akt i f olması sözkonusu olmadığından, insan eylemi de tarihsel sürecin akışını "değiştirici" b i r etkiye sahip b u ­lunmamakta , insanın "amaçlı top lumsa l ey lemi " , tarihsel yasalara uygunluğu veya aykırılığı çerçevesinde değerlendi­r i lmekted i r . Dolayısıyla, b u yaklaşım açısından, top lumsa l değişmenin açıklanması, örneğin "modern l ik " e doğru be l i r l i evrelerden geçerek ilerleyen b i r süreç içinde, insanların kendi tarihsel ve özgül bağlamları içinde, k e n d i ey lemler in i nasıl anlamlandırdıklarından bağımsız olarak incelenmesi biçiminde ortaya çıkmaktadır.

Buna karşılık, alternatif siyasal gelişme kavramı tarihsiciliğin ik inc i anlamına ağırlık vermekten yanadır. Böyle b ir ağırlığın, özellikle Batılı o lmayan t op lumla rdak i değişim süreçlerinin anlaşılabilmesi açısından ne den l i gerekl i olduğunu, Mafeje şöyle ifade ediyor:

"Azgelişmiş ülkeler, hem Eski-Dünya'nın ustalarına, hem de

Üçüncü Dünya'nın acemilerine aynı ölçüde yabancı bir olgular

karmaşasını temsil etmektedirler. Gene de, Avrupa'da kapitalizme

geçişi açıklayan aynı temel yasaların azgelişmiş ülkelere de

126 E u g e n e F . Miller, "Positivism, Hisloricism a n d Political Inquiry", The American Political Science Review, Cilt: 6 6 ( 1972 ) , s . 7 9 7 .

98

uygulanabilirliğini kabul edenlerle, kuşkucu ve azgelişmiş ül­

kelerdeki toplumsal gelişmelerin sui generis karakterini yansıtan

özgür düşünce-kategörileri geliştirmenin zamanının geldiğini

düşünmeye eğilimli olanlar arasındaki bölünme saptanabi­

lir.'"27

Mafeje'nin sözünü ettiği kuşkucu, yan i t op lumsa l değiş­menin evrensel yasalarının bulunmadığını i ler i süren yaklaşım açısından, Batılı olmayan top lumlardaki değişim süreçlerinin anlaşılabilmesi için, üzerinde durulması gereken noktaları, Owen ve Asad'm görüşlerinden hareketle saptamak müm­kündür:

"(Modernleşmeyi eleştirenler) (g)ibİ biz de bu dönüşümü,

sonuçta iâealleştİrilmiş bir modem topluma doğru giden bir yol

olarak görmüyoruz. Fakat, aynı biçimde, (bu eleştiricilerin) tekil

toplumların 'özgüllüğü' veya potansiyel dönüşüm yollarının

'çoğulluğu'nun bulunabileceği türünden niteleyici kavramlar

kullanarak sorunu çözmekten çok geçiştirdiklerine inanmaktayız.

Gelişmenin kalıpları içinde, tüm Ortadoğu toplumlarının bağlı

olduğu belirli düzenlilik ve sınırlılıklar açıkça yer almaktadırlar.

Tümbu toplumlarda, İşleri ideaüeştirilmiş bir modernlik yönünde

değiştirmek için atak veya çekingen girişimler bulunmaktadır.

Ancak, idealleştirmeler hiçbir zaman aynı değildir. Siyasal açıdan, parlamenter özgürlüklerin güvence altına alınışından

kitle çıkarlarının özgün bir temsiline; iktisadî açıdan, piyasanın

serbestçe yaygınlaşmasından daha etkin merkezî planlamaya;

kültürel açıdan hakiki tinselliğin özelleşmiş bir dini olarak İs­

lamiyet'ten modern dünyanın tüm moral ve toplumsal sorunlarını

göğüslemeye yönelik bir hareket olarak islamiyet'e kadar uzanan

bir alandayeralmaktadırlar. Bu çatışan idealleştirmelerin ulusal

ve uluslararası güçler bağlamında nasıl gerçekleştirildiği, kendi

127 Arch ie Mafeje, " B e y o n d 'Dual T h e o r i e s ' of E c o n o m i c Growth" Science ideology and Development, Three Essays on Development Theory iç inde, ( U p p s a l a , S w e d e n : S c a n d i n a v i a n Ins . of Afr ican S t u d i e s , 1978 ) , s . 6 9 - 7 0 .

99

özel terimleri altında incelenmelidir."128

Owen ve Asad'ın ana hatlarını ortaya k o y m a k is ted ik ler i yaklaşım, top lumsal ve siyasal değişmenin, özellikle Batılı o lmayan top lumlarda aldığı biçimlerin anlaşılabilmesi ba­kımından, "idealleştirmelerin önemini vurgulamaktadır. "İdealleştirmeler" veya b i r başka deyişle, iktisadî, siyasal ve kültürel düzeylerde benimsenmiş o lan "hedefler", aslında insanın amaçlı top lumsal ey l emin in rasyonel i tesini de ifade etmektedirler. Weber ' in kavramlaştırmasmı kullanırsak, sözü edilen idealleştirmelerin, o lumlu b ir değer yüklenmiş hedefleri, b u hedeflere "nasıl" ulaşılmak istendiğini ifade etmeler i açısından, "b i r değere yönelmiş rasyonel" eylemlerin temel ini oluşturmaktadırlar.1 2 9 Bu idealleştirmelerin k e n d i t e r imler i altında incelenmesi gerektiğini vurgu lamak ise, determinist tar ih anlayışından oldukça farklı b i r biçimde, iktisadî, siyasal ve kültürel hedeflerin insanın amaçlı toplumsal bağlamı içinde incelenmesini , b i r diğer deyişle ele a lman tarihsel dönemin özgün koşullan altında, insan lann amaçlı top lumsa l eylem­lerine kend i l e r in in nasıl b i r an lam ve rd ik l e r in i araştırmayı gerektir ir . Bu öznelliğin tâbî kılınacağı b i r "nesnel " değer­lend i rme çerçevesi ise, be l i r l i b i r tarihselliğin ürünü olarak ortaya çıkmış b u l u n a n somut b i r t op lumsa l örgütlenme tarzının idealleştirilmesinde değil, her türden iktisadî, siyasal ve kültürel değişimi "özgürleşme" kavramı açısından bel i r ­l eneb i l i r . 1 3 0

1 2 8 R o g e r O w e n v e T a l a l A s a d , (der.) Sociology of "Developing Societies", "The Middle East ( L o n d r a : Monthly R e v i e w P r e s s , 1 9 8 3 ) , - G e n e r a l Introduction", s . 2 - 3 (a -b-ç . ) .

1 2 9 B r u b a k e r . a.g.y., s . 5 1 .

1 3 0 Ö r n e ğ i n b k z . T . S h a n i n v e H. A lav i .

100

C. İdeolojinin Analizinin önemi ve Niteliği

Böyle bakıldığında, top lumsa l değişme süreçlerinin anla­şılabilmesi bakımından ideo lo j i l e r in analiz edi lmesi temel öneme sahip b ir k o n u niteliğini kazanmaktadır. Bu bağlamda, ideoloj i lerin analizi i k i düzeyde gerçekleştirilebilir: Bunlardan i l k i , " b i r kültürel sistem olarak i d e o l o j i n i n ele alınmasıdır.131

Burada, genel olarak t o p l u m içindeki insanların k e n d i k i m l i k l e r i n i , kend i toplumlarının dünya toplumları içindeki k o n u m u n u nasıl tanımladıkları; b u tanımlama biçimlerinin, evren ve insanlığın genel d u r u m u hakkındaki görüşler bü­tününü ifade ettiği gözönünde tutu larak , b u görüşler bütü­nünün niteliğinin ne olduğu incelenir .

ideolo j i ler in analİzindeki i k i n c i düzey ise, t o p l u m içindeki be l i r l i b i r g rubun , t o p l u m u değiştirmek veya top lumsa l de­ğişmeyi sağlayabilmek amacıyla, kendi benimsedikleri değerler (veya hedefler) doğrultusunda oluşturdukları b i r top lumsal program niteliği bu lunan "sert i d e o l o j i l e r i k o n u almakta­dır . 1 3 2 "Gerçeklik" hakkında, benimsenmiş be l i r l i değerler doğrultusunda sahip o lunan b i r kavrayışın, yine b u kavrayış içinde yeralan değerlerle hakhlaştmlan bir eylem programıyla bütünleşerek, "daha saf, ve böylelikle daha dogmatik b ir temel yargılama boyutu ile daha arıtılmış ve dolayısıyla daha pragmatik ve edimsel b i r boyut " kazandığı 1 3 3 sert ideoloji lerin analizi, özellikle Batılı olmayan toplumlardaki iktisadî, siyasal ve kültürel değişim süreçlerinin anlaşılması bakımından önem kazanmaktadır.

B i r kültürel sistem (veya semboller sistemi) olarak ideo-

131 Clifford Geer tz , "Ideology a s a Cultural S y s t e m " The Interpretation ofCultures içinde, S . 1 9 3 - 2 3 3 .

132 B k z . Şer i l Mardin, Din ve İdeoloji ( İs tanbul : İ letişim Y a y . , 1 9 8 3 ) .

133 M. Se l ige r , Ideology and Politics, ( L o n d r a , 1 9 7 6 ) s . 9 7 , 1 1 9 , 1 2 0 ' d e n ak ta ran C . V . F indley, T h e A d v e n t o f Ideoîogy in T h e Is lamic Middle E a s t (Part)", Studia Islamica, N o. 55 , 1 9 8 1 , 3 . 1 4 4 .

101

I o j i l e r in anal iz i i le, b i r top lumsa l g r u b u n (örneğin, Batılı olmayan toplumlarda intel l igentsia 'nm) toplumsal değişmeyi yürütmek ve yönlendirmek üzere formüle edilmiş sert ide­olo j i ler inin analizi arasındaki etkileşimlerin ilginçliği b i r yana, özellikle i k i n c i grupta yeralan ideo lo j i l e r in analizinde şu noktalar üzerinde durulması gerekmektedir :

(1) Öncelikle, g rup ideolo j is indeki değerlerin (veya hedef ya da idealleştirmelerin) kökenlerini, b u değerlerin ediniminde e tk in o lan faktörleri araştırmak gerekmektedir.

(2) Buna ek olarak, top lumsa l değişmeyi yürütmek ve yönlendirmek amacıyla oluşturulmuş bulunan b u ideolojilerin pragmatik boyutu dikkate alınmalıdır. Bu ideoloj i lerin pratiğe aktarıldıklarında ne tür sınırlamalar veya engellemelerle karşı karşıya bulundukları ince lenmel id ir .

(3) Sert ideoloj i ler in içinde yeralan değerlerin birbir ler iy le olan ilişkileri, b u ilişkiler içinde u y u m ve çatışma noktalarının saptanması, incelenmesi gereken bir diğer nokta olarak önem kazanmaktadır.

(4) Bütün bunlara ek olarak, ideo lo j i l e r in hem kend i iç­ler indeki çelişkiler ve hem de pratiğe aktarıldıklarında karşı karşıya bulundukları sınırlılıklar veya engellemeler karşısında nasıl b i r değişim süreci içine girdikler i ise, ele alınması gereken konular arasındadır.

Bu dört nokta etrafında gerçekleşen incelemelerle, b i r ideoloj inin kendi özgün terimleri altında ele alınıp anlaşılması sözkonusudur. B u n u n b i r adım ötesi ise, sözkonusu ideo­lo j in in niteliğinin değerlendirilmesi olmaktadır. Bu bağlamda, "modernleştirici, "gelenekçi", " i l e r i c i " veya "ger ic i " ideo­lo j i l e r i ayrıştırmanın pek anlamlı sonuçlar vermediğini be­lirtmiştik. İdeolojinin değerlendirilmesi bakımından, elimizde, özellikle Batılı o lmayan top lumlardak i değişim süreçlerinin analizi bakımından önemli i k i ölçüt bulunmaktadır. Bunlardan i l k i , b u ideolo j i ler in, statükoyu veya kend i içinden çıktıkları

102

toplumsal gerçekliği korumaya mı, yoksa dönüştürmeye m i yönelik oldukları sorusuyla be l i r l en i r ve Mannhe im 'a göre bir incis ine ideoloj i , ik inc is ine de ütopya demek gerekir.

Statükoyu korumaya yönelik b i r düşünce sistemi o larak " i d e o l o j i n i n muhafazakâr b i r içeriği bulunmaktadır. İçinden çıktığı tarihsel-toplumsal bağlama göre farklı nitel ikler alabilen "muhafazakâr" düşünce tarzı, varo lan top lumsa l gerçekliği korumaya çalışmasında başvurduğu düşünsel kategori lere göre farkh biçimlerde ortaya çıkabilmektedir. Bununla bir l ikte , muhafazakâr düşünce tarzının birtakım genel özelliklerini bel ir leyebi lmek de mümkündür. 1 3 4

Muhafazakâr düşünce biçimi, öncelikle, t op lumsa l de­ğişmenin hız kazandığı dönemlerde ortaya çıkan ve hızlı toplumsal değişim içinde, t o p l u m u n b i r bütün olarak yeniden düzenlenmesine yönelik "ütopya"ların oluşturulduğu düşünce tarzlarına b ir tepki niteliğindedir. Bu bağlamda, örneğin insan aklının yeryüzündeki yaşamı, insan için daha i y i (daha özgür) kılabileceği türünden b i r anlayışın topyekûn top lumsa l de­ğişme isteğine karşı, muhafazakâr düşünce, tarihsel sürekliliği, geleneği, insanın " b i l g i y i "akıl" yo luyla değil "alışkanlıklar" yoluyla, toplumsal çevre içindeki gelenekler in aktarımıyla edindiğini kabul etmektedir.

Toplumsal örgütlenmeyi, b e l i r l i b i r ideal uğrunda ve b i r bütün olarak yeniden düzenlemeyi öngören her "ütopyacı" düşünce tarzına karşı muhafazakârlık, sorunların tarihsel sürekliliği bozmayacak, gelenekleri koruyacak b i r biçimde, adım adım ve bölük pörçük (piecemeal ) çözülmesini sa­vunmaktadır. 1 3 5

Muhafazakâr düşünce tarzı, b u n i t e l i k l e r i n i n yanısıra, b u

134 Karl Mannheim. "Conservat ive Thought", Essays on Sociology and Social Psychology i ç i n d e , (der . P . K e c s k e m e t i ) , ( L o n d r a : R o u t l e d g e a n d K e g a n P a u l , 1 9 6 9 ) , s . 7 4 - 1 6 4 .

135 B k z . Kar l R. R o p p e r , The Poverty of Historicism.

103

düşünce tarzına sahip o lan top lumsal gruba göre de değişik özellikler almaktadır. Örneğin " a r i s t o k r a s i n i n t o p l u m u yönetme hakkının kendisine ait olduğunu ve kendi yöneticilik k o n u m u n u meşrulaştırmakta tarihsel sürekliliği ve gelenekleri ku l l anmak istemesi g ib i . B u n u n yanında, top lumsa l düzeni h u k u k normlarının belirlediği b i r "rasyonal i te" içinde kav­rayan ve b u yol la kend i k o n u m u n u (varo lan top lumsal ger­çeklik içindeki çıkarlarını) muhafaza etmeyi amaçlayan "bürokratik düşünce" tarzı da genel olarak muhafazakârlığın bir alt kategorisi niteliğindedir. Mannheim'a göre "bürokratik muhafazakâr düşünce" tarzının genel özellikleri şunlardır:

"(...) Tüm siyasal sorunları yönetimle ilgili sorunlara dö­

nüştürmek. Tüm siyasal sorunları yönetim örtüsü altında giz­

lemek, memurun eylem alanını yalnızca halihazırda formüle

edilmiş yasaların sınırları içinde varolduğu gerçeğiyle açıkla­

nabilir. Dolayısıyla hukukun genesis'i veya gelişmesi onun eylem

alanının dışında kalmaktadır. Toplumsal olarak sınırlı ufkunun

bir sonucu olarak görevli, yapılmış her yasanın arkasında özgül

bir toplumsal grubun toplumsal olarak biçimlendirilmiş dünya

görüşünün bulunduğunu görememektedir. (...)

Yönetimsel, hukukî düşünüş, kendine özgü bir rasyonalite tipine

sahiptir. O ana dek harekete geçirilmemiş güçlerin ortaya çık­

masıyla, örneğin bir devrimde kolektif enerjilerin patlamasıyla

karşı karşıya kaldığında, bunları yalnızca anlık rahatsızlıklar

olarak kavrayabilmektedir. Dolayısıyla, her devrimde bürok­

rasinin, siyasal durumu kendi temelleri üzerinde karşılamak yerine, keyfî talimatlarla bir çare bulmaya çalışması şaşırtıcı

değildir.'"36

Muhafazakâr düşünce tarzında olduğu g ib i top lumsal gerçekliği b i r bütün olarak dönüştürmeye yönelik "ütopyacı" düşünce tarzının özellikleri de "ütopya"nm niteliğine bağlı

1 3 6 M a r ı n h e i m , Ideotogy and Utopia, s . 1 0 5 .

104

olarak değişebilmektedir. Bu açıdan, örneğin kronolo j ik zaman it ibariyle "geçmişte" yaşanmış olduğu düşünülen b i r "altın çag"ın aynen ve yeniden ihyası biçiminde "ge r i c i " (veya re­actionary) ütopyalar olabileceği gibi , hiçbir zaman yaşanmamış bir yeni toplumsal tasarıma sahip ütopyalar da ortaya çıkabilir. Bir diğer açıdan, insanın bütünüyle özgürleştigi b i r ütopya tasarımı olabileceği g ib i , insan özgürlüğünün yokedildiği, otor i ter ve baskıcı t o p l u m tasarımları da ütopya niteliğini kazanabil ir ler (ör. "kara ütopya" ) . 1 3 7

Yeni siyasal gelişme kavrayışında, top lumsa l değişmeyi yürütme ve yönlendirme k o n u m u n u üstlenmiş grupların "sert i d e o l o j i l e r i n i k end i özgün t e r im le r i altında incelerken, bu ideolo j i ler i " an l ama"nm b i r adım sonrasını ifade eden "yar­gılama" evresinde, sözkonusu ideo lo j in in , M a n n h e i n i m kullandığı anlamda " ideo lo j i " m i yoksa "ütopya" mı olduğu, muhafazakâr veya baskıcı yahut da özgürleşmeye m i yönelik olduğu, ayırdedici ölçütler olarak kullanılmak du rumunda ­dır.

137 " K a r a " v e y a " t e r s " ü l o p y a l a r için b k z . Nail B e z e l , Yeryüzü Cennetlerinin Sonu, Ters

Ütopyalar ( İstanbul: S a y Y a y . , 1 9 8 4 ) .

105

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Batılı O lmayan T o p l u m l a r d a

tdeo lo j i -Demokras i İlişkisi

Modernleşme kuramına get i r i len eleştirilerin ürünü olarak ortaya çıkan b u yen i siyasal gelişme kavrayışının ışığında, Batılı o lmayan t op lumla rdak i değişim süreçlerini, ideo lo j i ve demokrasi arasındaki ilişkiler açısından nasıl ele a labi l i ­riz?

So runun cevaplandırılmasına geçmeden önce, Batılı o l ­mayan toplumların gösterdikleri çeşitliliğe d ikkat ler i çekmek gerekmektedir. Benimsenen kavramsal çerçeveye göre, az­gelişmiş, gelişmekte olan, modernleşen, veya geçiş toplumları olarak da adlandırılan bu top lumla r içinde, Asya, A f r ika ve Güney Amerika'nın, tarihleri, toplumsal yapıları birbir ler inden çok farklı birçok t o p l u m u n yeraldığım görmekteyiz. Bu toplumları, sözü edilen adların ifade ettiği tek kavram altında birleştirmeyi, sakıncalarına rağmen mümkün kılan özellik, herhalde bu toplumların tümünün, t e r im yerindeyse, b i r " i lerleme sendromu" içinde bulunmalarıdır, iktisadî olarak kalkınmak ve böylece top lumdaki refah düzeyini yükseltmek, b u n u -çoğu eski sömürgelerden oluşan b u top lumlarda-yabancı boyunduruğundan kur tu l a rak , " t a m bağımsızlık"

107

içinde gerçekleştirmek, or tak hedef niteliğindedir. Sanayi­leşmek ve t ekno lo j ik i ler lemeler in insanlığa sunduğu ola­naklardan azamî ölçüde yarar lanmak, b u toplumların or tak ve âdeta "kaçınılmaz" istekler i niteliğindedir. B u " i l e r l eme" hedefiyle, iktisadî kalkınmanın t o p l u m içinde yaratacağı değişimleri u y u m içinde tutabilmek, siyasal rej imle ve kültürel değişmelerle i l g i l i b i r d iz i sorunu da beraberinde getirmiştir. İlerleme olarak görülen hızlı top lumsal değişmenin yarattığı sorunlar karşısında, genell ikle benimsenen çözümler, b u top lumla rdak i "popülist" ideoloj i ler tarafından ortaya ko ­nulmuştur. 1 3 8 Bu nedenle, önce genel o larak popülizm kav­ramını ele almak, sonra da Batılı o lmayan t op lumla rdak i popülist ideoloj i lerin iktisadî, siyasal ve kültürel düzeylerdeki görünümlerini saptamak, Batılı o lmayan t op lumla rdak i de­ğişim süreçlerinde ideo lo j i l e r in ye r in i ve niteliğini anlaya­b i lmek bakımından u y g u n b i r yaklaşım olmaktadır.

A. Popülizm Kavramı ve "Üçüncü Dünya" Popülizminin Genel Özellikleri

Farklı zaman ve mekân boyutlarında ortaya çıkmış farklı düşünsel ve siyasal akımların, or tak b i r kavram olarak po­pülizm adı altında toplanması, popülizmin aslında ne olduğu konusunda b ir belirsizliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Sir Isaiah Ber l in , bu duruma "Sinderella k omp l eks i " adını vermektedir :

"Sinderella kompleksiyle şunu anlatmak istiyorum: bir yerde

uygun bir ayağın varolduğu bir ayakkabının -popülizm' söz­

cüğünün- varolması. Bu ayakkabıya hemen hemen uyan çok

çeşitli ayaklar vardır, fakat bu hemen hemen uyan ayaklar bizi

kandtrmamalıdır. Prens, sürekli olarak ayakkabıyla birlikte

13S Azgel işmiş ülkelerdeki ideolojiler hakkında gene l bir der leme İçin bkz . P a u l E . S i g m u n d (der . ) , The Ideologies ofth& Developing /Vaftöns ( N e w Y o r k : F r i e d r e c k A . P r a e g e r , 1 9 6 8 ) .

108

aranmaktadır; ve bir yerde, saf popülizm denilen bir uzvun

beklemekte olduğundan eminiz. Bu, popülizmin çekirdeği, onun

özüdür.'"™

Popülizmin özünü saptamaya yönelik çeşitli girişimler, Conovan tarafından, yedi başlıkta toplanmıştır. Buna göre popülizm,

" 1 . 'Modernleşme sorunlarıyla karşı karşıya kalan geri köylü

ülkelerinde ortaya çıkan sosyalizmdir.'

2. 'Genişleyen sanayi vefinans kapital tarafından tehdit edilen sıradan kırsal kalkın ideolojisidir:'

3. 'Esas olarak... değişen bir toplumda geleneksel değerleri

gerçekleştirmenin arayışı içinde olan bir kırsal harekettir.'

4. 'Halk çoğunluğunun kanaatinin seçkinci bir azınlıkça de­

netlendiği inancıdır'

5. 'Şu ana öncüle dayanan herhangi bir öğreti veya harekettir:

erdem, en etkili çoğunluğu oluşturan basit insanlarda ve onların

kolektif geleneklerinde yatmaktadır.'

6. 'Popülizm, halk iradesinin kendi başına, diğer herhangi bir

standarttan üstün olduğunu kabul etmektedir'

7. 'Kentteki işçi sınıfı kitlesinin ve/veya köylülüğün desteğini

kazanmış, fakat bu iki sektörün özerk örgütsel gücünün sonucu

olmayan bir siyasal harekettir.' " 1 4 0

Bu farklı tanımları, k end i içindeki ilişkileri açısından de­ğerlendiren Conovan, farklı toplumlarda popülizm adı altında toplanabilecek düşünce akımları ile siyasal hareket ler i şöyle bir sınıflandırmaya tâbî tutmayı önermektedir:

"Tarım Popülizmleri 1. Çiftçi radikalizmi (ör., ABD Halk Partisi)

2. Köylü hareketleri (ör.. Doğu Avrupa Yeşil Hareketi)

3. Entelektüel tarım sosyalizmi (ör., narodnikler)

139 J . B . A l l c o c k , ' •Populism': A Briel Biography," Sociology, S e p t e m b e r , 1971 , s .385 ' l en ak ta ran Margaret C o n o v a n , Populism, ( L o n d r a : J u n c t i o n B o o k s , 1 9 8 1 ) , s . 7 .

140 A.g.e., s.4.

109

Siyasal Popülizmler

4. Popülist diktatörlük (ör., Peron)

5. Popülist demokrasi (yani, referandum ve 'katılım' çağrıla¬

n),

6. Gerici popülizm (ör., George Wallace ve izleyicileri),

7. Siyasetçilerin popülizmi (yani, 'halk'ın birleştirici özelliğinin

çekiciliğinden yararlanan, geniş kapsamlı, ideolojik olmayan

koalisyon oluşturma) ."U1

Conovan'm önerdiği bu sınıflandırma içinde, hem gelişmiş sanayi toplumlarında ve hem de azgelişmiş, Üçüncü Dünya ülkelerinde ortaya çıkan popülist düşünce ve hareketler b i -rarada yeralmaktadırlar. B i rb i r l e r inden oldukça farklı top­lumlarda ortaya çıkan düşünce akımlarıyla toplumsal-siyasal hareketleri tek b ir kavram, popülizm kavramı içinde biraraya get irmeyi sağlayan temel öğeler nelerdir?

Popülizmi, i y i tanımlanmış b i r ideo lo j i doğrultusunda biçimlenen b ir toplumsal-siyasal ey lem programı, b i r öğreti değil, fakat b i r "syndrome" olarak gören Wiles'a göre bu temel öğeler şöyle özetlenebilir: 1 4 2

- An t i - e l i t i zm, - Aydın aleyhtarlığı ( an t i - In te l l ec tua l i sm) - Siyasetçilere karşı güvensizlik, - K u r u m aleyhtarlığı (ant i -establ ishment ) , - D inse l l ik ve b i l i m ve tekno lo j i düşmanlığı, - Geçmişe duyu lan özlem (nostal j i ) . Wiles'a göre bu "syndrome", kendi ler in i ikt idar merkezinin

dışında kalmış hisseden insanlar arasında ortaya çıkmakta­dır.

Gelişmiş ya da güçlü bir sanayi sektörüne sahip toplumlarda,

141 A.g.e., S -13 .

142 P e t e r Wi les , "A S y n d r o m e , not a Doctr ine", G h i l a l o n e s c u v e E r n e s t G e l l ne r , derl . . Populism, lis Meanings and National Characteristics, ( L o n d i a : W e i d e n l e l d a n d N i c h o l s o n , 1 9 6 9 ) . s . 1 6 6 - 1 7 9 .

' 110

özellikle kırsal yörelerde "gelenekselligin" korunması yönünde biçimlenen b i r t epk in in ifadesi o larak, böyle b i r " syndro-me"dan sözetmek mümkünse de, b u azgelişmiş veya yeterince güçlü b i r sanayi sektörüne sahip o lmayan top lumlarda , azınlıktaki b i r "aydın" g rubun yoksu l (ve genell ikle "köylü") kit les i hakkında oluşturduğu b i r f ik i r l e r bütünü olarak po­pülizmin kavranması bakımından yetersiz kalmaktadır.

Bu açıdan, ABD ve Rus popülizmlerini karşılaştıran Worsley, aradaki en önemli farklılıkları şöyle di le get i rmektedir :

"örgütsel açıdan, Rus popülizmi Kuzey Amerika popüliz­

minden pek farklı değildir. (Rus popülizmi), her şeyden önce,

'halk'ı (özellikle köylülüğü) ve onun kurumlarını (özellikle mir'i)

putlaştıran ve kendi yaşamlarını ve özgürlüklerini halk için

kurban etmeye hazır olan bir aydın hareketiydi. Ancak, Rus

popülizmi, öncelikle köylüler tarafından yaratılan veya kökleri

köylülükte bulunan bir ideoloji değil, köylülük hakkında bir

ideolojiydi. (...)

Kuzey Amerika hareketlerinin İdeologları, çiftçi cemaatinin

kendi içinden çıkmışlardı. Ulusal veya kozmopolit değil, yerel

bir intelligentsia idiler. (...) Birçokları gibi, halktan olmasalar

bile, halkın içinde yaşadıklarından kalka doğru gitmek' zorunda

değillerdi.

İki popülist kümenin belirlediği düşman -ve bu düşmanla başa

çıkmak için önerilen strateji- de farklıydı. Elbette, her iki hareket

kümesinin de, daha yüksek bir soyutlama düzeyinde, benzer

şeylerden sözettikleri ileri sürülebilir. Her ikisi de, 'sıradan in-

san'dan, küçük üreticiden sözetmişlerdir- fakat bunlar farklı

'küçük üreticiler'dir. îkisi de, finans-kapİtal sanayiciliğini ve

sorumsuz hükümeti, ilerlemenin ana engelleri olarak görmüşlerdi.

Temel farklılıkların asıl kaynağı geçmişten edinilen kültürel

mirasffr. (...) Rusya'da geçmiş her şeydi; gelecek ise, devrimciler için üpocalyptic bir görünüştü. Birleşik Devletler'de ise geçmiş

yoktu; gelecek de sadece insancıllaşttrilmış, ussalaştırılmış ve

111

daha adil kılınmış bugündü. (...)

Popülizm (Rusya'da) devleti yadsıyışında 'anarşist'fakat mir'e

dayanışında 'cemaatçı'ydı ve yeni toplumsal düzenin üzerine

kurulabileceği bir köşe taşı olarak toplumsal örgütlenmenin bir

ara düzeyini, -mir'i- dikkate alıyordu. Amerikan popülizmi, devlet

personeline ve devletin araçsal kullanım biçimine güvenme­

mekteydi, ancak bu mekanizmaya ihtiyacı vardı ve devleti ortadan

kaldırmaktan çok, yalnızca halkın denetimine tabî kılmayı ve

onu sorumlu hale getirmeyi önermekteydi.'"43

Wors ley ' in Amer ikan ve Rus popülizmleri arasında va­rolduğunu belirttiği bu farklılıklar, Wi l es ' in sözünü ettiği " k u r u m aleyhtarlığı" ögesiyle birleştirildiğinde, popülizmle demokrasi arasındaki ilişkiler bakımından d ikka t çekici bazı noktalar ortaya çıkmaktadır. Gerçekten, aralarındaki fark­lılıklara rağmen, Amer ikan ve Rus popülizmlerinin b i r or tak noktası, k u r u m aleyhtarlığının güçlendirdiği b i r "cemaatçılık" ( communauta r i an i sm) olmaktadır. Bu cemaatçı özellik, popülizmin, ortaya çıktığı zaman ve mekân boyutlarına göre değişik biçimler almaktadır. Wors l ey ' in ifadesiyle, k u r u m aleyhtarlığı, sağ veya sol popülizmlere neden olabi lmektedir. Wors ley ' in buradak i hareket noktası, Edward Shils ' in, The Torment o f Secrecy adlı yapıtında yer verdiği popülizm ta­nımıdır:

"(Shils'e) göre popülizm, iki ana ilkeye bağlanmayı içer­

mektedir: (a) hal l im iradesinin, 'diğer herhangi bir standarttan,

geleneksel kurumların standardından ve diğer tabakaların

iradelerinden' üstünlüğü, 'popülizm, halkın iradesiyle adalet ve

143 Peter Worsley, T h e C o n c e p t at Populism", A g . e . , s . 2 2 1 . R u s populizmindeki "anarşist" eğilimler hakk ında bkz . F r a n c o ventur i , Roots of Revolution, a History of the Populist and Socialist Movements İn Nineteenth Century Russia, { İng . çev . F . Haske l l ) (New Y o r k : Alfred A . Konpf , 1946 ) s . 3 8 9 v d . , 4 6 9 v d . v e I s a i a h Berl in ' in bu yap ı ta y a ı d ı ğ ı •Giriş" yaz ıs ı , s .v i i -XXX. A y n c a bkz. Andrzej Walicki , T h e Controversy over Capitalism, Studies in the Social Philosophy of the Russian Populists, (Oxford: at the C l a r e n d o n P r e s s ) . 1 9 6 9 .

112

ahlâkı özdeşleştirmektedir'; (b) halk ile önderlik arasında ku­

rumların aracılık etmediği bir 'doğrudan' ilişkinin i s t en i l i r l i -ğl " 1 4 4

Bu çerçevede bakıldığında, ha lk i l e önderlik arasındaki doğrudan ilişkilerin kurulması, i k i biçimde ortaya çıkmak­tadır. Worsley'e göre,

"Halk ile önderlik arasında doğrudan temas arayışı, bir ucunda

halk kitlesinin bütünüyle katılımdan yoksunluğunun, diğerinde

ideal anarşist kendi kendine işleyen cemaatın y eraldığı bir çizgide bulunan bir noktadır. Bana göre bu iki uç, 'Sağ' ve 'Sol' terimlerini kulÎandığımda anlatmak istediğimin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır (sosyolojik olarak hiçbir mutlak anlamt ol­

mayan, ancak anlamlan halkın kendi toplumlarının gidişatındaki

katılımlarıyla ilişkili olmalarından türeyen parlamenter ku­

rumlar, millileştirilmiş sanayi, vs., v s . ) " 1 4 5

Buradan hareketle, Worsley, Shils' in tanımındaki "katılım" öğesine biraz daha değişik b i r içerik kazandırmaktadır. Buna göre, katılımın gerçek ve sahte biçimleri bulunmaktadır. Bir diğer deyişle, " c i dd i , e t k i l i ve bağımsız" ha lk katılımı ile "yönlendirilmiş, tümüyle hayalî veya sembol ik" sahte katılım b i rb i r i nden aynlmaktadır. 1 4 6

Worsley ' in sözünü ettiği sahte ve gerçek halk katılımı ara­sındaki aynm, popülizm ile demokrasi arasındaki ilişkilerle i lgi l i önemli b i r soruyu gündeme getirmektedir. Halkın, halk tara­fından, halk için yönetimi olarak demokrasi, " c idd i , e tk i l i ve bağımsız", yani gerçek halk katılımını ifade ediyorsa, bu "gerçek halk katılıminm pratikte geçerli kılınacağı zaman ve mekân boyutlanndan bağımsız, evrensel b i r model var mıdır?

144 E d w a r d S h i l s . The Torment of Secrecy: the background and consequences of

American Security Policies, ( L o n d r a : H e i n e m a n n , 1 9 5 6 ) s . 9 8 - 1 0 4 ' t e n n a k l e d e n

W o r s l e y . a.g.y., s . 2 4 4 .

1 4 5 W o r s l e y , a.g.y., s . 2 4 5 .

146 A.g.e., s . 2 4 5 - 2 4 6 .

113

Modernleşme kuramı, bilindiği gibi , bu soruya o lumlu cevap vermiş ve gerçek halk katılımının pratikte gerçekleştirilmesinin tek evrensel mode l i olarak l iberal demokras iy i , b i r diğer deyişle, Batı par lamentar izmini benimsemiştir. Diğer birçok yazarla b i r l ikte , Wors l e/ in de karşı çıktığı temel noktalardan b i r i s i de b u d u r . 1 4 7 L iberal demokras in in , b e l i r l i tarihsel ve top lumsal koşullar içinde biçimlenmiş b u l u n a n kurumsa l yapısı (parlamentarİzm), o tar ihsel-toplumsal bağlam içinde "gerçek halk katılıminı sağlayabilmiş olabilir. Aynı kurumsal yapının, farklı top lumlarda, gerçek değil, sahte katılım b i ­çimlerine varlık vermesi ise daha muhteme ld i r .

Soruna, azgelişmiş ülkelerde ortaya çıkan popülist akımlar çerçevesinde bakıldığında, şu genel nokta lar d i k k a t i çek­m e k t e d i r . 1 4 8

( 0 Azgelişmiş ülkelerin büyük b i r çoğunluğu, tek-part i tarafından yönetilmektedirler. Tek -par t in in varlığını ve ey­lemlerini meşrulaştıran öğeler ise; (a) çoğu eskinin sömürgeleri o lan azgelişmiş ülkelerde, pa r t in in bağımsızlığı sağlayan tek örgüt olması; (b) bu toplumlarda t o p l u m u n "piyasa m o d e l i n e göre yapılanmamış olması nedeniyle, siyasal çoğulculuğun "nesnel" temel ler in in olmayışı; (c) par t i -dev le t in in , u lusa l i lerlemeyi sağlayabilecek tek örgüt du rumunda olması ve (d)

147 Örneğin C . B. M a c p h e r s o n , Demokrasinin Gerçek Dünyasında, azgelişmiş ülkelerdeki tek-parti rejimlerini d e m o k r a s i a ç ı s ı n d a n değer lend i rmen in ö lçütünü, d e m o k r a s i n i n Batı toplumlar ında varo lan ampirik işleyişinde (liberal demokrat ik kurumlarda) deği l , d e m o k r a s i k a v r a m ı n d a içeri len özgür lük, eşitlik gibi ideal ler in b e n i m s e n i p b e n i m s e n m e d i ğ i n d e a r a m a k gerektiğini o r t a y a k o y m a k t a d ı r .

148 W o r s l e y ï n "Üçüncü D ü n y a Popül izmi* olarak d a adlandırdığı b u a k ı m için bkz . Alistair H e n n e s s y , "Latin A m e r i c a " . J o h n S a ú l , "Africa". l o n e s c u v e G e l l n e r . a.g.y., s .28-61 v e 1 2 2 - 1 5 0 ; P a u l E . S i g m u n d , "Introduction", İ d e m . dert.. The Idéologies of the Developing Nations, s . 3 - 6 6 ; L y m a n T . S a r g e n t , Contemporaıy Politícal Idéologies, a comparative analysis. ( H c m e w o o d , Illinois: T h e O o r s e y P r e s s , 1970) s . 1 3 1 - 1 4 7 ; Kar l Dietr ich B r a c h e r , T h e Age of Idéologies, a History of Political Thought in the Twentieth Century, ( İng. çev . E . O s e r s ) (Londra: M a t h u e n , 1985 ) s . 2 6 0 - 2 7 7 ; E r n e s t o L a c l a u , İdeoloji ve Politika, ( çev . H ü s e y i n S a r ı c a ) ( İ s t a n b u l : B e l g e Y a y . 1 9 8 5 ) , s . 1 5 6 - 2 1 5 .

I H

"u lusa l birliğin tek-par t i içinde ifade edi lmesi ve bazen de par t i , u lus , köy-yaşamı ve k e n d i kend ine işleyen / b i r im le r in/ b i r ideo lo j ik kompleks içinde ayrıntılarıyla iş­lenmiş" olması olarak sıralanmaktadır. 1 4 9

( i i ) Bu çerçeve içinde, azgelişmiş ülkelerin büyük b i r ço­ğunluğunda, Batı par lamentar i zmin in k u r u m s a l özellikleri değil, popülizmin teme] özelliklerinden olan ha lk ile önderlik arasında doğrudan ilişkilerin kurulmasına yönelik, doğrudan ya da yan-doğrudan demokra t ik süreçlerin varlığı göze çarpmaktadır. B u top lumlarda par lamentar i zmin ben im­senmesi, yukarıda ( i ) şıkkında be l i r t i l en top lumsa l yapının özelliğinden dolayı olduğu kadar, "Üçüncü Dünya popü­l i z m i n i n sıkça vurgulanan b i r başka niteliği yüzünden de güçleşmektedir.1 5 0 Azgelişmiş ülkelerde ortaya çıkan popülist düşünce akımları ile toplumsal-siyasal hareketler, toplumsal ilerlemeyi, özellikle de iktisadî kalkınmayı hedeflemektedirler. Böyle b i r hederin benimsenmesi ise, çoğu kez, popülizmin ortaya çıktığı toplumların, kend i l e r inden daha " i l e r i " top­lumlarla karşılaşmaları sonucunda gerçekleşmektedir. Ancak, popülizm, bu " i l e r i " toplumların tüm özelliklerine sahip olmak istememekte; hedeflerini daha çok iktisadî kalkınma f ikr iy le sınırlandırarak, ya kend i geçmişlerine bakarak idealleştir-

149 VVorstey. a.g.y. s . 2 3 0 . öze l l ik le e s k i sömürgeler in bağımsız l ık lannı e lde etmeler inde tek örgütlü güç o la rak asker î bir nitelik taş ıyan b a ğ ı m s ı z l ı k hareket ler in in b a ş a r ı y a u laşmalar ından s o n r a kuru lan tek-parti rej imlerinin özell ikleri h a k k ı n d a b k z . Ruper t E m e r s o n , Sömürgelerin Uluslaşması, Asya ve Afrika Halklarının Ortaya Çıkışları (çev . T ü r k a y a Ataöv) ( A n k a r a : T ü r k S i y a s î İ l imler D e m e ğ i Y a y . , 1 9 6 5 ) . Ayr ıca b k z . M ü m l a z S o y s a l , Anayasaya Giriş, s . 1 3 8 v d .

150 Vvorsley' in T a n z a n y a örneğini v e r e r e k belirttiği şu nokta lar b u r a d a özel l ikle dikkat çekmektedir: "Güçlü bir kille desteği v e (sendikalar la öğrenci lere karşı zor kullanılmış o l s a da ) etkili bir muhalefet in yok luğu n e d e n i y l e , T a n z a n y a gib* Öfkeler, bir tek-parti devleti çerçevesinde, beliıgin bir ölçüde s e ç m e v e özgür rtadeye izin veren bir deney im yaşamışlardır. B u türbir s iyasa l programın temel içeriği, bu rejimlerin, öyle v e y a böyle, u lusa l birlik v e merkez i leşme! . . . } p r o g r a m ı n d a n b a ş k a bir ş e y e d a y a n m a y a r a k gelişt iklerinden, 'popül izm' gibi y e n i bir te r ime g e r e k s i n m e d u y m a m a k t a v e e s k i 'milliyetçilik' terimiyle d e p e k â l â i fade edi lebi lmektedir ler ." (VYorsley, a.g.y., s . 2 3 0 ) .

115

d ik l e r i b i r toplumsal-siyasal Örgütlenmeyi (ör. mi rH yücelten narodn ik hareket) veya be l i r l i b i r ideolo j i içindeki "eşitlikçi" ahlâk değerlerini benimseyen yeni b i r toplumsal yapılanmayı hedeflemektedir (ör. birçok Afr ika ülkesinde ortaya çıkan an-ti-emperyalist ve anti-kapitalist b i r retoriği bulunan "sosyalist" r e j im l e r ) . 1 5 1

( i i i ) "Üçüncü Dünya popülizminin b i r diğer Önemli özelliği de, popülist düşünce öğelerinin milliyetçilikle birleşmesinde ortaya çıkmaktadır. "Popülist milliyetçilik"in i l k ayırdedici özelliği, " m i l l e t " i le "halk"ı özdeşleştirmesi olmaktadır. Stewart'a göre, "popülist milliyetçiliğin tasarımında 'halk ' , 'basit insanlar 'dan oluşmaktadır." 1 5 2 Popülist milliyetçiliğin kullandığı " ha l k " kavramı, bu kavramın kullanıldığı tarihsel ve toplumsal bağlama göre değişebilmektedir. Örneğin, "basit insanlar" olarak " h a l k " , top lumsa l ve iktisadî gelişmişlik düzeyi düşük olan A f r ika toplumlarında, sömürgeci güçlerin dışında kalan yer l i nüfusun tamamını ifade eden bir anlamda kullanılmıştır. Buna karşılık, iktisadî gelişmişlik düzeyi daha yüksek olan Rusya g ib i ülkelerde ortaya çıkan popülist ha­reketlerde ha lk , " y o k s u l l u k " ölçütüne göre belirlenmiş ve ülkede yaşayan herkesi değil, nüfusun be l i r l i b i r bölümünü kapsayan sınıfsal b i r içerikle kullanılmıştır. Bu ik inc i kullanım biçiminde ha lk i le m i l l e t kavramlarının özdeşliğine dayalı b i r popülist milliyetçiliğin ortaya çıkmasına pek rastlanmadığı halde, b i r inc i kullanımın popülist milliyetçilikle b i r l ikte ortaya çıktığı görülmektedir.

Popülist milliyetçiliğin b i r başka özelliği, ha lk i le m i l l e t i özdeşleştirmesiyle i l g i l i olarak be l i ren, "m i l l e t oluşturma" (na t i on -bu i ld ing ) konusunda ortaya çıkmaktadır. Ortaya

151 B k z . M a c p h e r s o n , Demokrasinin Gerçek Dünyası, s . 3 3 - 4 8 . K a r ş . B r a c h e r a.g.y., S . 2 5 0 v d . v e S h i l s , Political Development in the New States, s . 1 9 - 2 4 .

152 A n g u s S tewar t , " T h e S o c i a l Roo ts" , l o n e s c u G e l i n e t, a.g.y., s . 1 8 3 .

116

çıktığı toplumların çoğunda varo lan içsel bölünmeleri, farklılıkları, hattâ eşitsizlikleri, bütünleşmiş b i r siyasal top­luluğu ifade edecek biçimde oluşturulan m i l l e t kavramıyla aşma çabası olarak değerlendirilen popülist milliyetçilik, 1 5 3

bu açıdan, popülizmle demokrasi ilişkisi bağlamında üzerinde durulması gereken önemli b i r noktaya da d i kka t l e r i çek­mektedir.

Anderson'a göre, "doğası gereği hem sınırlı, h em de egemen olarak tasarlanmış b i r siyasal t o p l u l u k " o lan mi l l e t ,

"egemen olarak tasarlanmıştır çünkü, kavram, Aydınlanma

ve Devrİm'in kutsal olduğu düşünülen, hiyerarşik hanedan

dünyasını tahrip ettiği bir çağda ortaya çıkmıştır, insanlık ta­

rihinin, herhangi bir dinin en bağnaz taraftarlarının bile kaçı­

nılmaz olarak, böyle dinlerin yaşayan çoğulluğu ve her İnancın

ontolojik savları ve dünya üzerindeki yaygınlığı arasındaki

alomorfizmle karşı karşıya geldikleri bir aşamasında olgunlaşan

milletler, Tanrı'mn buyruğu gereği bile olsa, doğrudan özgür

olmayı düşlemişlerdir. Bu özgürlüğün ölçüsü ve amblemi

egemen devlettir.

(...) (B)ir topluluk olarak tasarlanmıştır çünkü, her birinde

hüküm süren fiilî eşitsizlik ve sömürü ne olursa olsun, millet,

daima derin, yatay biryoldaşlıh olarak havranmıştır." 1 5 4

Anderson'ın, genel olarak tüm milliyetçilik akımları için ortak özellikler arasında saydığı b u öğelerin "m i l l e t " t en önce "milliyetçilik"in oluştuğu top lumlarda daha açık ve güçlü b i r biçimde görüldüğü söylenebilir. B i r diğer deyişle, Batı toplumlarında kap i ta l i zmin gelişmesi sürecinin b i r ürünü olan milliyetçilik hareketler i , kapita l ist gelişmeye sonradan katılan ( latecomers) ülkelerle 20. yüzyılın azgelişmiş top­lumlarında, özgürlüğün devlete bağlı olarak, bireysel değil,

153. A g . e . , S . 1 8 3 - 1 B 5 .

154 B e n e d i c t A n d e r s o n , Imagined Communities, Reflections on the Origin and Spread of Nationalism (Londra : V e r s o , 1985 ) s . 1 5 - 1 6 .

117

topluluğa (mi l le te , ya da halka) ilişkin b i r biçimde kavran­masını; t o p l u m içindeki fiilî (gerçek) eşitsizliğin tasarımsal (ya da, k i m i zaman hukukî) b i r eşitlik kavrayışıyla aşıldığının düşünülmesini daha be l i rg in b i r biçimde görmekteyiz.

B. Popülizm ve Demokrasi: İdeoloji ile Ütopya Arasında

Belirtmeye çalıştığımız bu genel n i te l ik ler iy le popülizm, Batılı o lmayan t op lumla rdak i iktisadî, siyasal ve kültürel değişim süreçleri içinde, genel l ikle şu biçimler altında kar­şımıza çıkmaktadır: iktisadî alanda, sanayileşmenin ve tek­no lo j i k i ler lemenin i t i c i gücü olarak "devlet" e başvurulması; siyasal alanda "sımfsızlik" esası üzerine k u r u l m a k isteni len b i r " t ek -pa r t i " r e j im i , kültürel alanda ise, "yozlaşmış" Batılı değerler yerine, " h a l k " m saf, eşitlikçi kültür özelliklerine bağlanma.

İktisadî, siyasal ve kültürel a lanlardaki b u görünümler, popülizme, "Batı'nın tekniği" ile " t o p l u m u n özgür kültürü" arasında b i r "sentez" oluşturmaya çalışan b i r ideolo j i niteliği kazandırabilir. Özellikle demokras in in Batı Hberal-demokrasi ler inden farklı olarak, b i r yönetim (veya hükümet oluşturma) yönteminin ötesinde, insanî özgürleşmeyi sağlayıcı b i r tarzda anlaşılması durumunda , b u sentez çabası daha açık olarak kavranabi l ir .

Bu bağlamda, Macpherson'ın "azgelişmiş" ülkelerdeki ide­oloj i ler hakkındaki saptaması anlamlıdır. Macpherson'a göre, azgelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğunda hüküm süren tek-part i yönetimleri, demokrasinin " l ibera l " versiyonundan çok, A n t i k Yunan anlamına yakınlaşan özellikler taşımaktadır.1 5 5

Demokras i sözcüğüne, A n t i k Yunan düşüncesinde nasıl b i r an lam yüklenmiştir 7 Sorunun cevabı, l iberal demokrasi kavrayışında, "halkın, ha lk tarafından, ha lk için yönetimi"

1 5 5 C B . M a c p h e r s o n , "Yirminci Y ü z y ı l S o n l a r ı n d a D e v r i m v e İdeoloji", Demokrasinin Gerçek Dünyası iç inde, s . 9 7 - 1 1 9 .

İIS

formülasyonunda Gellner'ın saptadığı "çelişkiler"den hare­ketle verilebilir. Gellner'a göre, modern, " a m p i r i k " demokrasi kuramlarından farklı o larak;

"Klasik kuramın anahtar kavramları halk, irade ve rızadır.

Demokratik yönetim, bu kurama göre, halkın iradesinin egemen

olduğu yönetimdir. Bir diğerine göre ise, bir demokraside yönetim

rızaya dayanır.

Bir eleştirmen halkın, halk tarafından, halk için yönetimi

fikrinin, bir anlamsızlık ile bir çelişki ve umutsuz bir bulanıklığın

birleşimi olduğunu gözlemleyebilir. Yönetim, tanımı gereği, halkın

yönetimidir: başka ne olabilir ki? Yönetim, ayrıca, düzenin

sağlanması amacı ve belki başka amaçlar için, İktidarın yo­

ğunlaşması demektir. Dolayısıyla, halk tarafından yönetim

kendisiyle çelişkilidir. İktidarın yoğunlaşması olmaksızın ikti­

darın yoğunlaşması demektir. Ve nihayet, halk için yönetim, genel

yararın şöyle veya böyle belirlenmiş olduğunu ve bulanık ol­

madığını önceden kabul etmektedir ki açık bir biçimde doğru

değildir."^

Abraham Lincoln' le ünlenen "halkın, ha lk tarafından, halk için yönetimi" olarak demokrasi , Gellner'ın sözünü ettiği çelişkileri ve anlamsızlıkları her zaman taşımış mıdır? De­mokras i sözcüğünü siyasal düşünceye armağan eden Esk i Yunanlılar, bu sözcükten ne anlıyorlardı? B i r diğer deyişle ha lk olarak tercüme edi len demos ne anlama geliyordu? Sorunun cevabını, Aristoteles ' in ünlü yapıtı Po l i t ika 'dan b i r alıntıyla verebi l ir iz .

"Tîranîık, daha önce söylenilmiş olduğu gibi, devlet dediğimiz siyasal birlik üstünde despotça yürütülen monarşi biçimidir;

egemen erk mülkiyet sahiplerinin ellerinde bulununca oligarşi

olur; birikmiş bir serveti bulunmayanların, varlıksızların el-

156 E m e s t Gellner, "Democracy a n d Industrialization", in S . N. Eisertstadt, (der.) , Readings in Social Evotulion and Development, s . 2 4 8 .

119

lerinde olunca demokrasi. (...) (G)erçekte, sıraladığımız altı

anayasadan (krallık, aristokrasi, siyasal yönetim-politeia, ti-

ranlık, oligarşi, demokrasi - L . K.) başka anayasa türü yoksa,

şimdi söylenen ikisine -birinde zenginlerin daha çok sayıda,

ötekinde zengin- olmayanların daha az sayıda olduğu.ve her

birinde bu sınıfların yönetime egemen bulunduğu anayasalara

ne ad vereceğiz? Bu düşünce, gerçek ayracın mülkiyet olması

gerektiğini, erk başında bulunanların oligarşilerde azlık ya da

demokrasilerde çokluk olmalarının bir rastlantı olduğunu gös­

teriyor gibidir. Her yerde zenginler azlık, yoksullar çokluk olduğu

için öyle olmaktadır, yalnızca. Dolayısıyla, ayrılığın temeli yanlış gösterilmiştir; oligarşiyle demokrasiyi birbirinden ayıran, servetin

varlığı ya dayokluğudur. Esas nokta, siyasal erke sahip olmanın

ekonomik erke ya da servete sahip olmaktan ileri geldiği yerde,

kişilerin sayısı çok da olsa az da olsa, bunun oligarşi; mülkiyetsiz

sınıf erke sahip olunca da bunun demokrasi olmasıdır. "157

Demokras in in böyle b i r sınıfsal bağlamda düşünülmesi, demos sözcüğüne yüklenilen anlamla yakından i lg i l id ir . Halk olarak çevrildiğinde, ulusal devlet ler in ortaya çıkmasından sonra bel i r l i b i r "ülke" üzerinde yaşayan "herkes" i kapsamına alan bu sözcüğe Esk i Yunan'da yüklenen an lam, "herkes" i değil, kent-dev let indeki yurttaşlar topluluğu içinde, seç­k i n l e r i n dışında kalanları ifade etmekteydi :

"Bİr yanda avam halk, demos vardır; öte yanda yüksek kimseler, i l e r i gelenler (eşraf) dediklerimiz. Bunların her birinde çeşitli

türler ya da sınıflar bulumu: Örneğin, kalkın arasında birtakımı

tarımla uğraşır, bir başkası el sanatlarıyla, bir üçüncüsü de pazaryerinde bulunur; alışveriş yapar Daha başka birtakım denize

açılır ve orada çeşitli uğraşılar tutar -savaşırlar yahut ticaret

yaparlar yahut yolcu taşırlar yahut balık avlarlar. Bunlara işçi

sınıfını ve boş zaman bulamayacak kadar malı-mülkü az olanları,

1 5 7 Ar is to te les , Politika (çev . Mete T u n c a y } ( İstanbul: R e m z i K i l . , 1 9 7 5 ) s . 8 1 - 8 2 .

120

sonra her iki yandan da özgür yurttaş doğumlu olmayanları ve

bunlara benzeyen daha başka kimseleri de ekleyebiliriz. Yukarı

sınıfın ya da ileri gelenlerin, ayıncı özellikleri servet, doğum,

erdem, eğitim ve benzerleridir. " , 5 5

Görülüyor k i , "ha lk tarafından yönetim" olarak demokrasi, demos sözcüğü zo run lu olarak b i r ülke üzerinde yaşayan "herkes" i içine almadığından kendis iy le çelişkili b i r kavram niteliğinde değildir.

Bu çerçeveden bakıldığında, "azgelişmiş" ülke popülizminin demokrasiyle o lan bağlantısını şu şekillerde ayrıştırabil-mekteyiz:

Çl) Bir yanda, "Batı demokras i s in i , A n t i k Yunan'da olduğu gib i "sınıfsal" bağlamda düşünülen "halk"ın gerçek siyasal katılımı açısından ideal b i r kurumsallaşma biçimi olarak görmeyen, demokrasiy i halkın doğrudan siyasal erke sahip olması biçiminde anlayan "popülizm" yeralmaktadır. 1 5 9

(2) i k inc i olarak, yukarıda belirt i len türden, kurumsallaşmış siyaseti reddeden, ancak " h a l k " i le siyaseti temsi l eden "önderlik" arasındaki dolaysız ilişkileri, önderliğin ben im­semiş olduğu " ideo lo j i " (ya da "hedefler bütünü" doğrultu­sunda) mobilize edilmiş ve yönlendirilmiş b ir "siyasal kaülma" için kul lanarak o tor i t e r l i g in pekiştirilmesini sağlayan b i r "popül iznie rastlanmaktadır.1 6 0

(3 ) Nihayet, esas olarak "iktisadî kalkınma" (yani , sana­yileşme ve tekno lo j ik i lerleme) hedefine öncelik veren ve "siyasal r e j i m i " b u hedef için b i r araç olarak değerlendiren; "intel l igentsia" ile üst toplumsal sınıflar arasında b i r koalisyon niteliğinde olan b i r siyasal r e j im tarzının varlığını meşru-

t58 A g - . a , s . t 16-117. Antik dünyada siyaset in mahiyeti ve detrwsite popuk&kavramlannın karşı laşt ır ı lması için b k z . M. I. F i n l e y , Politics in the Ancient World ( C a m b r i d g e : C a m b r i d g e Universi ty P r e s s . 1 9 8 3 ) .

159 Karş . R. Dati l . a.g.y.. s . 3 4 - 6 2 ("Popul is l ic D e m o c r a c y " b ö l ü m ü ) .

160 B k z . P e t e r W o r s l e y , Thejhree Worlds, s . 2 9 3 - 2 9 5 .

121

Iaştırmak amacıyla, sınıfsız, dayanışmacı b i r k i t l e olarak "ha lk " a dayandığını i l e r i süren b i r "popülizm" ortaya çık­makladır. 1 6 1

Bu üç popülizm türünden son ik i s i , halkın siyasal yaşamda söz sahibi olmasını, gerçek b i r ideal olarak değil, varo lan top lumsa l gerçekliğin sürdürülmesi bakımından başvurul­masının gerektiğine inanılan b i r " r e t o r i k " o larak görmekte­dir ler .

Bu açıdan, sırasıyla "o to r i t e r popülizm" ve "siyasetçilerin popülizmi" olarak adlandırılabilecek o lan i k i n c i ve üçüncü tür popülizmlerde demokrasi , statükoyu korumaya yönelik bir " ideo lo j i " niteliğindedir. Buna karşılık, b i r i n c i kategoride yeraîan popülizmin demokrasiy i , " h a l k " m siyasal ik t idara doğrudan sahip olması anlamında özgürleştirici b i r değer olargk benimsediği söylenebilir.

Batılı o lmayan toplumların pratiğine b i r gözatıldığmda, b i r i n c i kategoride d i le get i r i len "ütopik" popülizmin i k i n c i ve üçüncü kategorilerde yeralan " i deo l o j i k " popülizmlerle içiçe geçebildiği görülmektedir. Bu tarihsel, somut gerçeklik karşısında, Batılı o lmayan top lumlarda "demokras i " soru­n u n u n ideo lo j i ve ütopya arasında b i r yerde olduğunu be­l i r teb i l i r i z . Sorun, ütopyanın gerçekleştirilmesi, yan i öz­gürleşme anlamında b i r siyasal gelişmenin ya da "demokra-tikleşme"nin sağlanması için ta r ih in hangi ter imler le yargı­lanacağında ve demokratikleşme için "insanın amaçlı top­lumsal e y l e m i n i n ortaya konmasında hangi toplumsal güçlere dayanılacağında düğümlenmektedir. 1 6 2

161 A.g.e,

1 6 2 I. Wa l le rs te ln 'm d a söylediği gibi, " i ler leme ( d e m o k r a t i k l e ş m e d iye d e okunabi l i r , . - L . K.) k a ç ı n ı l m a z değildir. O n u n için m ü c a d e l e e d i y o r u z v e m ü c a d e l e , s o s y a l i z m l e kapi ta l izm a r a s ı n d a deği l , fakat g ö r e c e sınıfsız bir top luma geç iş le ( tar ihsel kapi ta l izmden farklı, a n c a k o n d a n d a h a iyi o lması g e r e k m e y e n ) sınıf temel ine dayal ı yeni bir üretim tarz ına geçiş arasındadır." {Historical Capitalism, Londra : V e r s o , 1963 , s . 107 ) .

122

IKİNCI AYRIM K e m a l i z m Demokras i İlişkisi

Bu bölümde, Türkiye Cumhuriyeti 'nde tek-parti döneminin ideolojisi olarak Kemalizm ile demokrasi arasındaki ilişkiler incelenecektir, inceleme, esas olarak, Kemalizm'in ögelerince oluşturulmuş bulunan anlam sistemini lek-parti döneminin tarihsel-toplumsal bağlamı içinde ortaya çıkarmayı ve bu sistem içinde demokrasinin yerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu amaca uygun olarak, öncelikle Kemalizm'in ortaya çıkışını hazırlayan tarihsel ge­lişmelere değinmek yerinde olacaktır.

123

BİR İNCİ B Ö L Ü M Kema l i zm in Kökenleri:

Osmanlı Modernleşmesine Gene l B i r Bakış

Osmanlı Devlet i 'n in Batı karşısındaki k o n u m u hakkında, yönetenler katında varolan k e n d i n i tanımlayış biçimi, 17. yüzyıl sonlarında başlayan askerî yeni lg i lere ve toprak ka­yıplarına rağmen uzunca b ir süre, "c ihan imparatorluğu" olma düşüncesinin yarattığı b i r gurur ve üstünlük duygusu tara­fından belirlenmişti. Dolayısıyla, askerî yeni lgi ler i ve bunların sonucunda ortaya çıkan toprak kayıplarını, "düşman"ın her yönüyle üstün b ir t o p l u m olduğuyla değil de, sadece askerî teknik ve takt ik öğeler açısından değerlendirilen b i r ileriliğe bağlamak da doğaldı. N i t e k i m , Osmanlı Dev le t i 'ndeki i l k yenileşme hareketleri daha çok askerî tekniğin Batı'dan alınmasına yönelik olmuştur.

Tanzimat'tan önceki evrede gerçekleştirilen yenil iklerin temel özelliği, Berkes'in deyişiyle, "Osmanlı Devlet i 'n in geleneksel kuruluşlarını diri ltmeye dönme yerine çağdaş Batı'ya yönelme eğiliminin varlığıdır.1 Yine Berkes'e göre, 18. yüzyılla b ir l ikte ortaya çıkan bu eğilim doğrultusunda i k i "yeni f i k i r " belirmişti:

1 Niyazi B e r k e s , Türkiye'de Çağdaşlaşma ( İs tanbul : D o ğ u - 8 a t ı y a y . , t.y., 1 9 7 8 ? )

s . 6 9 .

125

"Bunların b i r i , devlet gücünü modern yöntemlere göre yetiş­tirilmiş b i r o rdu ile desteklemek; öteki b u n u n gerçekleşmesi için teknolo j ik ve ekonomik kalkınmanın zo run lu olduğu f i k r i y d i . " 2

Berkes' in sözünü ettiği b u f ik i r , Osmanlı yenileşme hare­ket ler inin temelinde varolan b ir ik i l emin ifadesi niteliğindedir. Gerek m o d e m bir o rdu ile, gerek bu modem orduya ek olarak t ekno lo j ik ve ekonomik kalkınmanın da sağlanmasıyla va­rılmak istenilen hedef, "devletin güçlendirilmesi"dir. Devletin kaybedi lme yo lundak i gücünün ihyası, yenileşme hareket­l e r i n in ana hedefi o lunca ve özellikle de 19. yüzyıl boyunca gerçekleştirilen re formlar yo luy la Batı'nın idare, eğitim ve h u k u k alanlarındaki kurumları Osmanlı Devlet i içine akta­rıldığında, temel sorun ortaya çıkmıştır: Devleti güçlendirmek amacıyla alınan Batı kurumları, devlet in temel in i oluşturan en Önemli öge olarak d i n ile çatışmakta mıdır?

Sorunun o l u m l u b i r biçimde cevaplandırıldığı, Osmanlı yenileşme hareket ler in in yarattığı tartışmalarda görülebilir. I I . Meşrutiyet'le b i r l i k t e görece daha özgür b i r ortamda açıklanabilir olanağına sahip o lan düşünceler, yenileşme hareket ler in in top lumsal düzende yarattığı Batılı ve Batılı o lmayan k u r u m l a r arasındaki ikiliğin aşılması yönündeki görüşleri bakımından şöyle sınıflandırılabilirler: Bir yanda modern Batılı ku rumla r l a Osmanlı Dev le t i 'n in geleneksel kurumlarının birarada ve u y u m içinde tutu lmaya yönelik "bağdaştırmacı" görüşler, diğer yanda ise Osmanlı Devleti 'nin geleneksel kurumlarının tümüyle ihyasını savunan düşün­celer. 3

Batılı ku rumla r l a Batılı olmayanlar arasındaki çatışmanın

2 A.g.e.

3 B k z . M. Ş ü k r ü Hanioğlu , Osmankittihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük, s . I 7 v d . ; T a n k 2 . T u n a y a , Türkiye'nin Siyasî Hayatında Batılılaşma Hareketlen ( İstanbul: Yedkjün M., 1 9 6 0 ) , s .51 vd .

126

gideri lmesi yönündeki b u düşünceler, Osmanlı Devleti 'nde, yönetenler katında varolan kend in i algılama biçiminin, yavaş yavaş "Batı'nın üstünlüğü"nü k a b u l etmeye dönüştüğünü göstermektedir. Bu algılama değişikliği, Batı'nın üstünlüğünün " i l i m ve fen"den kaynaklandığı; Batı b i l i m ve t ekno lo j i s in in t o p l u m içine aktarılmasıyla dev let in güçlendirilebilecegi; ancak " p o z i t i f n i t e l i k l i b u b i l i m ve t ekno lo j i i le islâm ara­sındaki uzlaşmanın nasıl sağlanabileceği noktalarında açıkça görülebilmektedir.4

Batı üstünlüğü karşısında devlet i güçlendirmek için ne yapılması gerektiği konusunda ortaya çıkan b u tartışmalarda, Batılılaşma yanlıları i le karşıtları arasındaki çatışmanın i k i ilginç yönü bulunmaktadır. Bun la rdan i l k i , " b i l i m " i n artık gerekliliği tartışılmayan b u "i lerletici güç" olarak kabul edilmiş olmasıdır. Hanioğlu'nun deyişiyle, " (h )e r i k i g r u b u n ' b i l i m ' sözünden anladığı en azından Liberal ler i le Marks is t l e r ' in 'özgürlük' tanımı kadar b i r b i r i n d e n farklı" olsa da, "(a)rtık ' b i l im ' sistemde yen i rolünü almıştır". Jön T u r k l e r ' i n ortaya çıkışına dek varolan tartışmaların diğer ilginç yönü ise, b u tartışmaların " t op lumu "ilerleme taraftarları-karşıtları' şeklinde ik iye bölmüş olması ve her i k i tarafın da kend i l e r in i böyle birer grup olarak algılamalarıdır."5

İlerleme taraftarları ve karşıdan arasındaki b u bölünmede, her g rubun kend is in i i ler leme taraftarı o larak görmesi -dolayısıyla da karşısındakileri i lerlemeye karşı güçler olarak değerlendirmesi-Jön Türk düşüncesine yansıyacak b i r genel eğilimin de ifadesi olmaktadır. Bu genel eğilimi şöyle açık­lamak mümkündür: İlerleme, eğer t op lumun daha iyiye doğru değişmesini ifade ediyorsa, t o p l u m u n yöneleceği " i y i " n i n ne

4 Hanioğlu, ag.y, s.29 vd . ; a y n c a bkz. Şerif Mardin, "islâıncılık", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt VII. s . 1936-1940 v e ş. Mardin "19. y / d a Düşünce Akımları v e Osmanl r Devleti", Tanzimattan Cumhuriyefe Türkiye Ansiklopedisi, Ci l t II, s . 3 4 2 - 3 5 1 .

5 Han ioğ lu , a.g.y., s . 3 4 - 3 5 .

127

olduğu da, ancak " i ler leme ta ra f ta r la r inca b i l ineb i l i r . Do­layısıyla, toplumsal sorunların çözümleri de, " i y i " y i b i lenler in yönetimi altında gerçekleştirilmelidir.

Bu tür b ir eğilimin güç kazandığı Jön Türk hareketi, ürünü olduğu tarihsel gelişmeler çerçevesinde oturtulduğunda, ortaya şöyle b i r tablo çıkmaktadır: 18. yüzyıl sonlarında başlayan yenileşme hareket ler in in I I I . Sel im ve I I . M a h m u t dönemle­rinden ve Tanzimat ' tan sonraki sonuçlarını, Stanford Shaw, i k i noktada özetlemektedir. 6 Bunlardan i l k i , Osmanlı Dev-le t i 'n in , sözü edi len yenileşme hareket ler i sonrasında "o tokra t ik " b i r n i te l ik kazanması, ik inc is i ise yen i b i r yönetici sınıfın ortaya çıkmasıdır. Shaw'a göre,

"Tanzimat'ın en önemli hedefi otokrasi ve merkezîleşmeydi.

(...) 19. yüzyıla gelinceye dek devletin alanı, büyük ölçüde im­

paratorluk gelirlerinin genişletilmesi, kullanılması ve savu­

nulmasıyla ilgili konular la sınırlandırılmıştı. Bugünlerde hü­

kümetin temel görevleri arasında düşünülen birçok konu, uy­

rukların kendi özerk, dinsel mil let cemaatlerinde, iktisadî lon­

calarda ve tarikatlarda, diledikleri gibi ' i lgilenmelerine bıra­kılmıştı. Sağlık, eğitim, toplumsal güvenlik, iletişim ve sanayinin,

ticaretin ve tarımın yürütülmesi ve benzeri konular, böylece büyük

ölçüde geleneksel Osmanlı yönetiminin alanının dışında kalmıştı.

(...) Ayrıca ve aslında daha önemli olarak, geleneksel Osmanlı

yönetim sistemi ademimerkezîydi. Çok büyük bir imparatorlukta

iletişimin zayıflığı nedeniyle yönetim, hiçbir resmî görevlinin kendisini diğer görevlilerden ve merkezî otoriteden bağımsız­

laştırmasına yetecek ölçüde güçlenebilmesine i z in vermeyecek

geniş bir fren ve denge sistemi kurmayı gerekli görmüştü. " 7

6 Stanford J . S h a w , " S o m e A s p e c t s ol the Aims a n d Achievements ol Ihe Nineleenth Century Ottoman Reformers" in W . R. P o l k v e R. L C h a m b e r s (der.}, BeginningsofModemization in the MiddleEast ( C h i c a g o : T h e University of C h i c a g o P r e s s , 1968 ) , s . 2 9 v d .

7 A g . e . , s . 3 2 . Ayr ıca bkz . Ş . Mardin, " S o m e Notes o n a n E a r l y P h a s e in the Modemization of C o m m u n i c a t i o n s in T u r k e y " , Comparative Studios in Society and History, Cilt III ( 1 9 6 0 - 1 9 6 1 ) , s . 2 5 0 - 2 7 1 .

128

Böylece, Tanzimat sonrasında, merkezî iktidarın t o p l u m u bütün yönleriyle denetleyebildiği o tokra t ik ve merkezîleşmiş bir yeni sistem ortaya çıkmıştı. Bu yen i sistem, bürokrasinin güçlenmesini de beraberinde getirmiş ve eski i le y en in in birarada korunduğu, alanı görece sınırlı bu lunan "geleneksel re fo rm" hareket im yürüten "Tanz imat adamlarından farklı b i r yen i yönetici sınıf yaratmıştı:

"Buyeni kuşak, esas olarak görece orta halli ailelerden gelen

ve ordu ve Tanzimat'ın yaratmış olduğu modern okullardan

geçerek yükselen insanlardan oluşmaktaydı. Kendilerinin ve

ailelerinin eski düzene bağlı çikarlannın azlığı yüzünden, radikal

değîşiklikleryapmak konusunda, "Tanzimat adamları'ndan daha

istekliydiler."3

Böyle b i r çerçeve içinde, yenileşme hareket l e r in in baş­langıcında " b u devlet nasıl böyle o lur? " sorusuyla temellenen "re form" düşünceleri, Tanzimat'la güçlenen merkeziyetçiliğin ürünü olan bürokratik intelligentsia'nın " b u devlet nasıl kurtarılabilir?" sorusuna cevap aramasına dönüştüğünde, Jön Türkler'in " r ad ika l l i k " l e r i de ortaya çıkmış o luyordu . Shaw'un "eski düzene bağlı çıkarlarının azlığı" veya yokluğu ile, F ind ley ' in 9 de bu bürokratik "orta sınıf ın iktisadî olarak düşük gelirl i ve dolayısıyla sistemden hoşnutsuz kimselerden oluşmasıyla açıklamaya çalıştığı " rad ika l " değişiklik istekleri, 1908 sonrasında gerçekleşen olaylarla b i r l i k t e değerlendi­r i lme l id i r . Bu bağlamda değerlendirildiğinde, Kemal i zm' i önceleyen Jön Türk ideoloj is inin önemli yönleri şöyle ortaya konulab i l i r :

(a) Siyasal ve top lumsal örgütlenme konusunda , Jön Türkler'in düşüncelerine egemen o lan öğeler, poz i t iv is t b i r

8 S h a w , a.g.y., s . 3 7 .

9 Car te r V a u g h n F indley , " E c o n o m i c B a s e s of Revolut ion a n d R e p r e s s i o n in the L a i e O t t o m a n E m p i r e " , Comparative Studios in Society and History, Ci l t X X V I I I . ( 1 9 8 6 ) s . 8 1 - 1 0 6 .

129

akıcılık, anayasal b i r re j im (meşrutiyet) isteği ve halkçılık olarak görünmektedir: T o p l u m u i ler le tmek ve "dev le t i k u r ­tarmak" için, Batı b i l i m ve tekno lo j i s in i örnek alan, b u b i l i m ve teknolojide ifade edilen akılcı esaslara göre belirlenmiş yeni b i r düzenlemenin gerekliliği; b u düzenleme içinde anayasal ve parlamenter b i r siyasal örgütlenmenin yerleştirilmesi ve " i y i " n i n ne olduğunu bi len eğitimli "aydınlar"ın "halka doğru" giderek, halkı aydınlatması.1 0

(b ) Esas olarak b u öğelerin egemen olduğu Jön Türk ide­oloj is i , özgürlük ve demokrasi sorunları karşısında nasıl değerlendirilebilir? Bir diğer deyişle, yukarıda belirt i len öğelere bakarak, Jön Türk ideo lo j i s in in "özgürlükçü" ve dolayısıyla demokrat b i r içeriğinin bulunduğu söylenebilir mi?

Özgürlük ve demokras in in temel i olarak parlamenter sis­temin varlığım bir an için kabul edersek, Jön Türk ideolojisinin "hürriyetçi" ve "meşrutiyetçi" retoriğinin arkasındaki gerçeği yakalayabilmemiz de mümkündür. Mardin'e göre, Jön Türkler, "yan aristokratik b i r bürokratik zümreyi denet im altına almak için, parlamenter kurumların yerleşmesine çalışmışlardı. Şimdiye kadar imparatorluğun dışına kaçışlarını izlediğimiz aydınların ortak niteliği ise hürriyetçiliklerinin pek de r in düşünülmemiş olmasıydı." 1 1

Mard in ' in b u saptamasına ek olarak, parlamenter b i r siyasal rej im isteği.Jön Türkler için, özgürlüğün gerçekleştirilmesinde bir araç o lmaktan çok, devlet in farklı "milliyetçilik akımlan" sonucu parçalanmasını önlemek için ortaya atılmıştı. Yani , par lamentonun yerleşmesini istemek, özgürlüğün gerçek­leştirilmesi için değil, devletin güçlendirilmesi ve kurtanlması içindi.

10 B k z . Han ioğ lu , a.g.y., s .51 - 7 2 ; Z a f e r T o p r a k . "Osman l ı Narodnikler i "Ha lka Doğru ' G i d e n l e r , Toplum ve Bitim, S a y ı 2 4 , (Kış I 9 8 4 ) . s . 6 9 - 8 1 .

11 Şerif Mard in , Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1903 ( İs tanbul : İ letişim Y a y . , 1 9 8 3 ) , s . 3 5 .

130

Hanioğlu'nun deyişiyle, "(S)isiemi çöküntüden kurtarmak için varol(an) bu

imkânlardan birincisi, bir Osmanlı vatandaşının yaratılmasıydı.

Modernleşme taraftarları, ancak anayasa çerçevesinde böyle

bir vatandaş yaratmakla mevcut gidişin önlenebileceğine

inanmışlardı. Kanun-i Esasi ve parlamentonun da Osmanlı

DevIetİ'nin, Batılılaşma çabaları sonrasında bile kırıntı düzeyinde

kalan temsil fikrinin gelişmesi veyahut yeni beliren grupların

iktidardan pay almaya çalışması gibi bir nedenden değil de,

yukarıda belirttiğimiz 'Osmanlı vatandaşı'yaratmak, böylece

devleti kurtarmak fikrinden kaynaklandığını belirtmemiz ge­

rekir."™

(c) Böyle bakıldığında, Shaw'un sözünü ettiği " y en i k u ­şaktaki rad ika l l ik eğilimlerini fazlaca abartmamak gerek­mektedir. Mannheim'ın yüklediği anlamlar çerçevesinde, "b i r t o p l u m içinde k i l i t mevk i l e r i tutmuş olanların k e n d i mev­k i l e r i n i ve bu i t ibar la içinde bulundukları t o p l u m u n sosyal yapısını savunmaya yarayan fikrî yapıtlara ' ideo lo j i ' " , buna karşılık " t o p l u m u n çerçevesini kırmaya yönelen teorilere 'ütopya'" dersek, Jön Türk düşüncesi ' rad ika l ' değil, 'muha-fazakâr'dır."13

(d ) Bu bağlamda Jön Türkler'in 'halkçılık" ideolo j is i de, demokratik ve özgürlükçü bir boyut taşımaktan çok, eğitilmiş seçkinlerin halkı aydınlatmaları, daha doğrusu seçkinlerin kend i " i y i l e r i n i halka benimsetmeye çalışmalan g ib i b i r görünüm ortaya koymaktadır. Halkçılığın, I I . Meşrutiyet yıllan içinde "milliyetçilikle (Türkçülükle) örtüşmesi,14 biryönûyle

12 Han ioğ lu , a.g.y.. s . 7 0 .

13 Mardin , a.g.y., s . 2 2 0 - 2 2 1 .

14 "Ha lka Doğru" ile T ü r k Y u r d u ' n u n halkçıl ık-mil l iyetçil ik ö r t ü ş m e s i n e bir ö r n e k oluşturduğu söylenebilir. B k z . Z . Toprak , "Osmanl ı Narodnikleri", Z . T o p r a k , "Osmanl ı Devlet i 'nde Korporatif D ü n y a Görüşü: Meslekçil ik' v e Z . Toprak , "Osmanl ı Devlet i 'nde U lus laşman ın T o p l u m s a l Boyu fu : So l idar i zm" , Tanzimat'tan Cumhurlyefe Türkiye Ansiklopedisi. CHtM. s . 3 7 1 - 3 8 1 .

131

"Osmanlı vatandaşı" yaratmak yo luy la devlet i kurtarmanın olanaksızlığının anlaşılmasına ve İttihat ve Terakk i 'n in "g iz l i mil l iyetçi l iğ ine 1 5 bağlanabileceği g ib i , b i r diğer açıdan da, milliyetçiliğin Tanzimat'ın güçlendirdiği bürokratik seç­k i n l e r i n kend i " i y i l e r i doğrultusunda t o p l u m u " i l e r l e tme" -ve b u yol la da top lumsal yapıdaki konumlarını .pekiştir­me- amacına uygun b i r araç olarak algılanışında görülebi­l i r .

Osmanlı modernleşmesinin otokras i ve merkezîleşmeye yolaçmış ve b u doğrultuda "yen i yönetici sınıf" olarak güçlü b i r bürokrasi yaratmış olmasının ürünü o lan Jön Türk ide­o lo j i s in in öğeleri, Kemal i zm ' in Cumhur iye t ' l e b i r l i k t e dev­raldığı düşünce mirasını meydana getirmektedir. Jön Türklerin "devlet k u r t a r m a " misyonuna bağlı olarak ve bürokrasinin kend i k o n u m u gereği "muhafazakâr" b i r özellik gösteren düşünce yapısı, Kemal izm'de ne ölçüde değişmiştir? Bu so­r u n u n yanıtı, aynı zamanda Kemal i zm ' in , Cumhur i y e t ' i n kurulmasıyla bir l ikte gündem dışı kaldığını söyleyebileceğimiz "devleti kurtarma" sorunundan ayrı olarak, "muasır medeniyet sev iyes ine doğru top lumsa l i l er lemeyi tanımlayışında öz­gürlük ve demokrasi s o r u n u n u n nasıl değerlendirildiğini de açıkça ortaya koyacak nitel iktedir . Bu bağlamda, Kemalizm' in karşı karşıya bulunduğu i k i temel s o runu , siyasal re j im i le iktisadî kalkınmayı nasıl çözmek istediğini, 1930' lardaki oluşumlar bağlamında ve Kurtuluş Savaşı'ndan Cumhuriyet 'e ve tek-par t i yönetimine g iden yo ldak i an lam değişmeleri çerçevesinde inceleyerek, Kemalist ideoloj inin anlam sistemini ortaya koymak gerekiyor. Kemal i zm ile demokrasi ilişkilerini ise, ancak bundan sonra değerlendirmek mümkün olabi l i r .

15 S i n a Akşın, 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki (istanbul : G e r ç e k Y a y . . 1980) , s . 7 9 v d .

132

İKİNCİ BÖLÜM Kemalizmin İlkeleri

Kemalizm'in temel i l ke l e r i , 1 6 Cumhur iye t Ha lk Fırkası'nın 10 Mayıs 1931 tarihli Büyük Kongresi'nce kabul edilmiş, 1 7 1935 Programı'nda önemsiz bazı değişiklikler geçirdikten ve 1937 tarihinde de Teşkilâtı Esasiye Kanunu 'nun 2. maddesine akta­rıldıktan sonra değişmeksizin varlıklarım korumuşlardır.18

16 ilk de fa , Cumhur iye t Halk Parlisi'nîn 1 9 3 5 Programı 'n ın "G i r i ş inde , "Partinin güttüğü bütün b u e s a s l a r , K e m a l i z m prensipleridir" deni lmişt ir . CHP Programı, Partinin Dördüncü Büyük Kurultayı Onaylamıştır. ( A n k a r a : U l u s B a s ı m e v i 1 9 3 5 ) , s . 3 . C H P P r o g r a m l a n n a , 1930 ' larda al l ı ok o la rak y a n s ı y a n i lkelerdeki i fadeler , ileride d e değini leceği gibi, genell ikle Musta fa K e m a l ' i n çeşitl i z a m a n l a r d a v e türlü ves i le le r le söyledik ler inden y a a y n e n a l ınmış v e y a b u s ö z l e r d e n e s i n l e n i l e r e k b u i lkeler tan ımlanmışt ı r . A n c a k , 1930 ' l a rdan ö n c e M u s t a f a K e m a l ' i n kişisel düşünce le r inden sözetmek , 1930' lana birlikte ise bu düşüncelerin sistemleştir i lmeye çalışılan bir ideoloji o larak n e s n e l bir varl ık kazand ığ ın ı kabu l e t m e k gerekmekted i r .

1 7 B k z . CHP Programı (F ı rkan ın 1 0 M a y ı s 1 9 3 1 ' d e top lanan üçüncü B ü y ü k K o n g r e s i ta ra f ından kabu l edilmiştir) , ( A n k a r a : T B M M M a t b a a s ı , 1 9 3 1 ) .

18 1935'teki Kuru l tay 'da P r o g r a m a ç ı s ı n d a n e n ö n e m l i değişikl ik, a l l ı o k l a i lade edi len ilkelerin 1ü m ünün " K e m a l i z m " olarak i lade e d i l m e s i v e dilinin Öztürkçe leştirl Imesid ir. (Kemal izm yerine. Kemal ' in öztürkçesinin K a m a ! o lduğunun kabu l edi lmesi s o n u c u n d a Kamâl i zm' in kul lanı lması h a k k ı n d a b k z . Mete T u n ç a y . "Atatürk'e N a s ı l B a k m a k ? " , T o p l u m v e Bil im, S a y ı : 4 (Kış 1 9 7 8 ) , s . 6 9 / d n . 2 . 1 9 3 9 ' d a k i Beş inc i K u r u l t a y d a Program' ın dili yen iden e s k i y e çevr i lmiş, a n c a k ilkelerin tan ımlar ı değişmemişt i r . 1939 'dak i b u dil değişikliği h a k k ı n d a b k z . C e m i l K o ç a k , Türkiye'de Milli Şef Dönemi (1938-1945). (Ankara : Yur t Y a y . . 1 9 8 6 ) . s . 4 5 9 .

133

Kemal i zm ' in temel i l ke l e r in in niteliği, "yalnız birkaç sene için değil, istikbale de şamil olan tasavvurlarımızın ana hatları" olarak ifade edilmiş ve i lke ler şöyle tanımlanmışlardır:

"A) Fırka, Cumhuriyetin, millî hakimiyet mefkuresini en eyi

ve en emin surette temsil ve tatbik eder devlet şekli olduğuna

kanidir. Fırka, bu sarsılmaz kanaatle Cumhuriyeti tehlikeye karşı

her vasıta ile müdafaa eder (Cumhuriyetçilik).

B) Fırka, terakki ve inkişaf yolunda ve beynelmilel temas ve

münasebetlerde bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir

ahenkle yürümekle beraber Türk içtimaî hayatının hususî se­

ciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmayı

esas sayar (Milliyetçilik).

C) İrade ve hakimiyetin kaynağı millettir. Bu irade ve haki­

miyetin, devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete karşılıklı

vazifelerinin hakkiyle ifasını tanzim yolunda anılması Fırkaca

büyük esastır.

Kanunlar önünde mutlak bir müsavat kabul eden ve hiçbir ferde,

hiçbir aileye, hiçbir sınıfa, hiçbir cemaate imtiyaz tanımayan

fertleri halktan ve halkçı kabul ederiz-

(Halkçılık - 1931 Programı'nda, i lkeler in tanımlandığı i k i n c i Kısmın 1. maddesinden ayrı olarak, 2. maddede 'Türkiye Cumhur i y e t i halkını ayrı ayrı sınıflardan mürekkep değil ve fakat ferdî ve içtimaî hayat için iş bölümü i t ibar iy le muh t e l i f mesaî erbabına ayrılmış b i r camia telâkki etmek esas pren­s ip le r imizdendi r " deni l iyor . Bu madde 1935 Programı'nda halkçılık i lkes in in tanımlandığı 5. madden in C bendine tü­müyle ( d i l i öztürkçeleştirilerek) alınmıştır.)

Ç) Ferdî mesaî ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün

olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi

mamuriyete eriştirmek için milletin umumî ve yüksek menfa­

atlerinin icap ettirdiği işlerde -bilhassa iktisadî sahada- Devleti

fiilen alâkadar etmek mühim esaslanmızdandır. (Devletçilik 1935

Programı'nda, ek olarak, devletin fiilen iktisadî alandaiş yapacağı

134

ve devletin yapacağı işlerle özel girişiminin faaliyet alanlarının

çakışması halinde hangi esaslara göre davranilacağı açıklan­

mıştır.)

D) Fırka, Devlet idaresinde bütün kanunların, nizamların ve

usullerin İlim vefenlerin muasır medeniyete temin ettiği esas

ve şekillere ve dünya ihtiyaçlarına göre yapılmasını ve tatbik

edilmesini prensip kabul etmiştir.

Din telâkkisi vicdanî olduğundan, Fırka, din fikirlerini Devlet

ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı milletimizin muasır

terakkide başlıca muvaffakiyet amili görür. (Laiklik).

E) Fırka, mi l le t imiz birçok fedakârlıklarla yaptığı in­

kılâplardan doğan ve inkişaf eden prensiplere sadık kalmayı ve

onları müdafaa etmeyi esas tutar (İnkılâpçılık - 1935 Progra­

mı'nda bu ifadenin başına "parti devlet yönetiminde, tedbir bulmak

için derecel ve evrimsel prensiple kendini bağlı tutmaz' ifadesi

getirilmiştir.)"'19

CHP programında temel i lke ler in böylece tanımlanmasında ve 1935 Programı'nın "Gİriş"inde " p a r t i n i n güttüğü bütün b u esaslar, Kemal izm prens ip ler id i r " den i lmes ine 2 0 rağmen, b u i lke le r in ayrıntılı b i r biçimde ve karşılıklı bağlantıları irdelenerek açıklanması sözkonusu olmamıştır. Daha doğru bir deyişle, bu türden açıklama girişimleri bireysel b i r düzeyde kalmış, 2 1 Kemal izm' in resmî b i r y o r u m u yapılmamıştır. Bu durumda , Kemal i zm' in nasıl b i r ideo lo j i olduğunu anlaya­bi lmek için bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün söyledikleri başta o lmak üzere tek part i döneminde konuy la i l g i l i olarak ortaya

19 1931 Program, s . 5 - 6 . Köşel i pa ran tez iç indeki e k l e m e l e r 1 9 3 5 P r o g r a m ı ' n a g ö r e yapılmıştır . Ek lemeler in dili, h e n ü z öztürkçeleştir i lmemiş o lan Cumhuriyet Halk Partisi Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutalgası, ( A n k a r a , U l u s B a s ı m e v i . 1935 ) s . 5 9 ' d a n aktarı lmışt ır .

2 0 1935 Programı, $.3.

21 B u girişimlerin e n ünlüsü: T e k i p Alp , K e m a l i z m , ( İs tanbul : C u m h u r i y e t M., 1936) 'd ı r . Birkaç örnek için bkz. M. Saffet Eng in , Kemalizm İnkılâbının Prensipleri, Şevket Süreyya (Aydemir ) , İnkılâp ve Kadro ( İnkı lâbın İdeoloj isi ) , ( İs tanbul : Mual l im A h m e t Halit K., 1 9 3 2 ) ; S a d r i E t e m ( E r t e m ) , Türit İnkılâbının Karakterleri, ( İ s tanbul : Dev le t M., 1933) .

135

k o n u l a n görüşleri sistematik olarak incelemek gerekmekte­dir .

ı. Siyasal Re j im in Teme l i : Halkçılık

Türk düşünce t a r ih i üzerine, özellikle yakın zamanlarda sayılan gitgide artan araştırmalar, Kemal izm' in Jön Türkler'in f ik i r l e r iy le o lan bağlantılanm daha açık b i r biçimde ortaya koyab i lmemiz i sağlamaktadırlar.2 2 B u bağlantı noktalarının en önemlilerinin poz i t i v i zm ve halkçılık olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.23 Kemalizm'de içerilen "muasır medeniyet seviyesi" kavramı poz i t iv is t -b i l imse lc i dünya görüşünü yansıtırken, halkçılık da Cumhur i y e t ' i n ve Kemalist re­formların temel indek i en anlamlı i lke ha l ine gelmiştir. Halkçılığın bu temel niteliği, Kemalist re formlardan birço­ğunun I I . Meşrutiyetteki Türkçü ve Batıcı programlarda halkçılık ideoloj is i içine yerleştirilmiş olmasından kaynak­lanmaktadır.2 4

Bu nedenle, Kemalizm'in nasıl b i r ideoloji olduğu sorusunun cevaplandırılmasında, özellikle de Kemal ist i l ke l e r in kend i içlerinde nasıl ilişkilendirildiklerinin kavranabi lmesinde

2 2 B u konuda bkz. Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908, ( İstanbul: İletişim Y a y . , 1 9 8 3 ) ; Şeri f Mardin , " Y e n i l e ş m e Dinamiğ in in T e m e l l e r i v e Atatürk", Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk, s.21 -48; Şerif Mardin, "Atatürk v e Pozitif Düşünce", Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi Türkiyesi, s . 5 7 - 6 7 ; T a n e r T i m u r , Türk Devrimi ve Sonrası 1919-1946, s . 1 2 7 - 1 5 3 ; Z a f e r T o p r a k , "Halkçı l ık İdeolojisinin O luşumu" , Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Tarihiyle İlgili Sorunlar Sempozyumu, 14 -16 O c a k 1977 , ( İstanbul: I .Y. I .T.M.M.D. Y a y . ) s . 1 3 - 3 8 ; Z a f e r Toprak , "II. Meşru t iye t l e Sol idarist D ü ş ü n c e : Halkçıl ık", Toplum ve Bilim, S a y ı : 1 ( B a h a r , 1 9 7 7 ) , s . 9 2 - 1 2 3 . Ayr ıca b k z . Ş ü k r ü Han ioğ lu , "Osmanl ı Ayd ın ı v e 'Bi l im' , Toplum ve Bilim, S a y ı : 2 7 ( G ü z , 1984) , s . 183-190; Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Örgüt Olarak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889-1902), ( İs tanbul : İ lel işim Y a y . , t.y, [ 1986 ] , "Bir Zihniyet O l a r a k J ö n Türk lük : Köken i v e T e m e l l e r i " başlıklı ikinci b ö l ü m , s . 9 - 7 4 .

2 3 M a r d i n , "Atatürk v e Pozi t i f D ü ş ü n c e " ; T e k e l i v e Ş a y i a n , " H a l k ç ı l ı k İdeolo j is in in Evr imi" .

24 Karş. T a n k Zafer T u n a y a , Türkiye'nin Siyasî Hayatında Batılılaşma Hareketleri, (İstanbul: Yed igün M., 1960 ) , s . 7 5 - 9 9 v e P e y a m i S a f a , Türk İnkılâbına Bakışlar, ( İstanbul: İnkılâp K i tabev i , 2 . b a s k ı , t.y. (İlk b a s k ı : 1938 ) s . 2 7 - 6 3 .

136

halkçılığın esas alınması elverişli b i r y o l olmaktadır. Türkiye'de halkçılık ideo lo j i s in in e v r im i k o n u s u n d a k i

çalışmalannda Tekeli ve Şayian halkçılığın üç boyutu üzerinde durmaktadırlar.2 5

Buna göre halkçılığın b i r inc i b oyu tu "halkın siyasal hayata ve yönetime katılması"na ilişkin o lan "siyasal" boyu tudur . İkinci boyut , "halkın değer ve özlemleri ya da Türk halkına özgü n i t e l i k l e r " i n top lumsal değişme süreci içinde nasıl korunacağına ilişkin o lan kültürel boyu t tur . Üçüncüsü ise, " top lumsal düzen veya sosyal s istemin yapısal özellikleri" ile i l g i l i o larak toplumsal sınıflar sorunu ' karşısındaki tu tuma ilişkin olmaktadır.

A. Halkçılık ve Cumhuriyetçilik

Halkçılığın siyasal boyutu , Kemalizm'de, Cumhuriyetçilik i lkes i içinde değerlendirilen u lusa l egemenl ik f i k r i ile ifade edilmiştir.

Halkın siyasal hayata ve yönetime katılması anlamında demokra t ik b i r i lke o lan halkçılık, Kurtuluş Savaşı'ndan 1930'lara dek ilginç b i r ev r im geçirmiştir. Bu e v r im i , bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerinde ve i l k Büyük M i l l e t Mecl is i 'ndeki "Teşkilâtı Esasiye Kanunu lâyihası" üzerindeki görüşmelerle, Cumhur i y e t Ha lk Part is i 'n in 1931 ve 1935 tar ih le r indek i büyük kongre tutanaklarında iz lemek müm­kündür.

1920'lerden 1930'lara kadar uzanan dönem içinde halkçılık i lkes in in geçirdiği e v r im i k i aşamalıdır:

Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhur i y e t ' i n i l k yıllarını kapsayan b i r i n c i aşamada halkçılık, "hakimiyet.bilâ kayd-ü şart m i l ­let indir" ve "halkın kendi mukadderatına bizzat ve b i l f i i l sahip olması" g ib i formüllerle ifade edilmiştir. Bu çerçeve içinde

2 5 T e k e l i v e Ş a y i a n , "Halkçı l ık İdeolojisinin Evr imi" , s . 6 4 - 6 5 .

137

halkçılık tartışmaları, doğrudan demokras i i le temsi l i de­mokras i kavramlannca be l i r lenen b i r p lat formda yer l e r in i almışlardır.

1930' lardaki i k i n c i aşamada halkçılık, " h a l k için halka rağmen" formülüyle ifade edilmiş; halkın siyasal hayata ka­tılması açısından Türkiye Büyük M i l l e t Mec l i s i 'n in varlığı yeterl i görülmüş; biçimsel olarak varlığı sürdürülen Meclis'te halkın di lek ve özlemlerinin özgürce yansımasına i z i n ve­rilmemiştir.

Terakkiperver ve Serbest Fırka deney imle r in in k u r u l u iktidarı tehdi t eder boyut lar kazanması görüldüğünde ise, halkın yeni rej imi benimsemesi için daha b ir süre hazırlanması gerektiği düşünülmüştür.

Halkçılık ve Cumhuriyetçilik, Kemalizm'de demokras in in ye r in i bel ir leyen en önemli ideo lo j ik öğeler olduğundan, bu aşamalara biraz daha yakından eğilmek gerekmektedir .

1. îlk Büyük Millet Meclisi'nde Halkçılık

Mustafa Kemal Atatürk'ün Nutuk ' tak i şu sözleri, Kemalizm'i inceleme konusu yapan birçok araştırmacının, halkçılık i l ­kesiyle (ve bu arada halk idaresi, ha lk hükümeti terimleriyle) aslında c u m h u r i y e t i n ifade edildiğini düşünmelerine neden olmuştur:

"Türk ata yurduna ve Türkün istiklâline tecavüz edenler

kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe müsellâkan mu­

kabele ve onlarla mücadele eylemek icabediyordu. Bu mühim

kararın bütün icabat ve zaruriyatını ilk gününde izhar ve ifade

etmek elbette musibolmazdı. Tatbikatı birtakım safhalara

ayırmak ve vakayi ve hâdisattan istifade ederek milletin

hissiyat ve efkârım izhar eylemek ve kademe kademe yü­

rüyerek hedefe vâsıl olmaya çalışmak lâzım geliyordu. "2S

2 6 K e m a l Atatürk. Nutuk, Cilt: 1, 1919-1920, İstanbul T ü r k Devr im Tar ih i Enstitüsü, 1 9 6 0 , s . 1 4 - 1 5 ( a . b . c . ) .

138

Örneğin Arar, b u sözler temelinde, Mustafa Kemal ' in Kurtuluş Savaşı sırasında halkçılığı cumhuriyede aynı anlamda ve cumhuriyet kurma niyet in i gizlemek amacıyla kullandığını be l i r tmekted i r . 2 7

Büyük Mi l le t Mecl is i açıldıktan hemen sonra, b i r hükümet oluşturulmasını isteyen Mustafa Kemal , 24.4.1920 t a r ih l i önergesinde 1920' lerdeki halkçılık anlayışını açıklayıcı bazı ipuçları vermektedir . Sözü edi len önergenin başında klas ik parlamenter s istemin hükümet oluşturulmasında d ikkate alınabilecek esaslardan b i r i olduğunu be l i r t t ik ten sonra şöyle devam etmektedir:

"Biz ittifakı cumhura her kuvvetten ziyade selâhiyet bahşeden

İslâmiyet esasatını nazarı dikkate alarak Meclis-i Âlinizi, kâffei

umuru millete doğrudan doğruya vazıülyed tanımak taraftarıyız.

(...) Binaenaleyh Meclis-i Âliniz, haiz olduğu selâhiyeti

fevkaladeye binaen karşısına çıkacak bir kuvvei icraiyeyİ yalnız

mürakabe etmek ve mesaili hayatiyei mi l let üzerinde böyle bir

heyetle mücadeleye mecbur kalmak gibi vaziyeti haziranın

mütehammil olamayacağı mahdud bir vazifei teşriiye ile değil

İdarei umumiyei milleti fiilen deruhde ve selâmeti memleket ve

hilâfeti bizzat temin ve müdafaa vazife ve selâhiyetile teşekkül

etmiştir ve artık Meclis-i Âlinizin fevkinde bir kuvvet mevcud

değildir."28

Mustafa Kemal ' in bu önergesi Büyük M i l l e t Mec l is i tara­fından kabul edilmiş, ancak b u önergeye dayanılarak H u k u k u Esasiye Encümeni'nin hazırladığı sekiz madde l ik "Büyük Mil let M e c l i s i n i n şekil ve mahiyetine dair mevaddı kanuniye" başlıklı tasarı 22.8.1920 günkü o tu rumda bütünüyle red­dedilmiştir. 2 9

2 7 I. Arar , Atatürk'ün Halkçılık Programı ve Halkçılık İlkesinin Tarihçesi. ( İstanbul: B a h a M., 1 9 6 3 ) , s . 1 1 - 1 2 .

2 8 Arar , a.g.y., s . 2 9 - 3 2 ' d e ak lanl ıyor .

2 9 A.g.e., s . 9 - 1 0 .

139

Bu tarihten sonraki i l k halkçılık tartışması, Mustafa Kemal' in 13.9.1920 tar ih inde Meclis'e sunduğu "Halkçılık Programı" üzerinde gelişmiştir. Sözü edi len programın b i r hükümet programı mı, yoksa b i r kanun tasarısı mı olduğu konusundaki tartışmalar sonunda, "Teşkilâtı esasiye kanunu lâyihası" olarak görüşülmesi kabul edilmiş ve k o n u Encümeni Mahsus'a havale edilmiştir. 3 0

"Maksat ve meslek", "Mevdaddı esasiye" ve " idare" başlıklı üç kısımdan oluşan "halkçılık programı"nda önemli görünen başlıca noktalar şöyle özetlenebilir: 3 1

- Türkiye Büyük M i l l e t Mec l i s i 'n in amacı bağımsızlığı sağlamak, hilâfet ve saltanatı kurtarmak ve halkı "emperyalizm ve kap i ta l i zmin tahakküm ve zulmünden tahlis ederek idare ve hâkimiyetinin h a k i k i sahibi kılmak"tır.

- İkinci amaç, halkın refahını sağlamak ve bütün toplumsal işlerde "asrın icabına ve halkın hakikî ihtiyacına göre muktaz i teceddüdat ve tesisatı vücuda ge t i rmek" t i r .

- Programın 5. maddesinde Padişah ve Hal i fe 'n in, k u r t u ­luştan sonra, " kavan in i esasiye dairesinde" ye r in i alacağı be l i r t i lmekte ; 6. maddede "hâkimiyet bilâkaydü-şart mi l l e ­t indir . Usulü idare, halkın mukadderatını bizzat ve b i l f i i l idare etmesi esasına müsteniddir" deni lmekted i r . Bu esaslar çer­çevesinde yasama ve yürütme ye tk i l e r in in de Büyük Mi l l e t Meclisi 'nde toplandığı kabu l ed i lmektedir (madde 7).

Encümeni Mahsus'un "Teşkilâtı esasiye kanunu lâyihası" adı altında bu programı görüştükten sonra yaptığı en önemli deği­şiklik, 4. maddede meslekî temsil esasına yer vermesi olmuştur.32

Halkın kend i mukadderatını bizzat ve b i l f i i l idare etmesi

3 0 TBMM Zabıt Ceridesi Cilt: 4 , D e v r e : 1, içtima S e n e s i : 1 , 1 8 . 9 . 1 3 3 6 (1920 ) , s . 1 7 9 - 1 8 6 { B u n d a n böyle k ı s a c a Zabit Ceridesi diye anı lacakt ı r . )

31 Ag.e., S . 1 7 9 - 1 8 0 .

3 2 " E n c ü m e n i M a h s u s M a z b a t a s ı Esbab ı Mucibe". Zabıt Ceridesi, D: 1, İ: 1 , 1 8 . 1 1 . 1 3 3 6 { 1 9 2 0 } C . 4 , s . 3 6 8 - 3 6 9 .

140

esasının en ye tk in y o l u n u n meslekî temsi l olduğunu be­nimseyen Encümeni Mahsus 'un "Mazbata M u h a r r i r i " Soy-salhoğlu İsmail Suphi Bey, Kurtuluş Savaşı sırasındaki halkçılık anlayışının içeriği hakkında f i k i r verebilecek u z u n b i r konuşma yapmış ve meslekî temsi l esasının kabu l ed i l ­mes in in gerekçesini açıklamıştır. Memleke t in o ank i perişan ve zavallı durumundan aydınlar kadar memurların da sorumlu olduğunu ifade eden İsmail Suph i Bey'e göre,

"Memurin sınıfı bu memlekette kendilerinin âdeta idareye

mintarafillâ müekkel olduklarına kani idiler ve köylünün

üzerinde kendilerinin bir hakkı âmiriyet sahibi olduklarım, bu

olmazsa memleketin idare edilemeyeceğini her zaman söyle­

mişlerdi. Binaenaleyh efendiler, sınıfı münevver azlığıyle,

memleketi anlamaması ile ne kadar kabahatli ise, memurin sınıfı

-kendilerini bu memlekette teşhire kadar gitmiy elim- bu mem­

leketin sırtından geçinmek suretiyle, âmiri müekkel suretiyle

hareket ederek çok hata etmişlerdir."33

Bu durumda yapılması gereken, İsmail Suphi Bey'e göre, halkın kendisini memleket işleriyle bizzat ve b i l f i i l uğraşabilir hale get irmektedir. Bu doğrultuda hareket eden Encümen,

"(...) memurin şekli idarei hazırasına resmen ilânı harp etmiş,

vilâyetlerde dahi memurin teselsülünü ve memurin şebekesini

kırmağa ahdetmiştir. Binaenaleyh, Encümen vilâyetlerde me­

murinin mahallerince halk tarafından intihap edilmesini ve bu

suretle halkın doğrudan doğruya kendi işini kendi görmesi esasını

kabul etmiştir. Eğer encümenin kabul ettiği mevaddı kabul

ederseniz badema vilâyetlerde hâkim, âmir, cebbar bir nahiye

müdürü, cebbar bir mutasarrıf, cebbar bir vali bulamıyacakstnız-

Bundan sonra vilâyet memurları, o vilâyet hailemin mahsulü

intihabı olan, o vilâyet halkiyle hüsnü suretle geçinmeğe mecbur

olan adamlardır. Binaenaleyh, halk kendisi intihap edecek, se-

3 3 A.g.e., s . 3 6 4 .

141

merisini y ine kendisi İktitaf edecektir. Semerisini iktitaf edecek

sözüne bilhassa nazarı dikkatinizi celbederim. Eğer iyi ekmişse

iyi biçecektir, iyi intihap etmişse işlerini iyi memur görecektir.

Eğer halk iyi intihap edememişse, bazılarımızın zannettiğimiz gibi, halkımızda henüz bu seviye hâsıl olmamışsa, halkımız bunu

tecrübe sahasında öğrenecektir. Bunun başka çaresi yoktur. Ne

vakit başlamış olsak geç başlamış olacağız. Hemen başlamalıyız,

vakti gelmiştir. Halk kendisi intihap usulünü vefevaidini, ma­

zarratını bilfiil tecrübe eder ve ameli tecrübe her dersin fevkinde

bir kıymeti haizdir."34

Soysallıoglu İsmail Suphi Bey' in b u sözlerinde içerilen ve bir tür doğrudan demokrasi esasını ifade eder görünen meslekî temsi l savunusu, halkçılık i lkes in in i l k Büyük M i l l e t Mec l i -si 'ndeki tartışmalar sırasında sınıfsal b i r temelde ele alınması sonucunu da ortaya çıkarmıştır. Bu doğrultuda, par lamen-tar i zmin gerçek ha lk egemenliğini sağlayacak yo l lardan yalnızca b i r i olduğunu ve " b i r m i l l e t i doğrudan doğruya iş başına getirecek yol lardan" olmadığını bel ir ten M a h m u t Esat (Bozkurt ) Bey, meslekî temsil esası lehinde yaptığı konuş­masında şöyle demektedir:

"Efendiler; memleket demek, o memleketin iktisadiyatı de­

mektir. Hiçbir zaman o memleketin yalan yanlış politikacıları

demek değildir. Fakat o memleketi, sapaniyle, elinde o mübaret

çekiciyle çalışan demircisi, çiftçisi temsil eder ve memleket on­

lardan terekküp eder. Memleket manası onlarda mündemiçtir

ve o tabaka reiskâra gelmedikçe, bu memleketin mukadderatını

doğrudan doğruya eline almadıkça, memleketin felaha doğru

yürümesinin imkânı yoktur, bütün Kanunu esasilere ve bütün şekli

meşrutiyete rağmen halâsa doğruyürümesi imkâmyoktur. Zavallı

halk Kanunu esasilere rağmen esirdir, yine inlemektedir, yine

aç ve sefildir."35

3 4 A.g.e., s . 3 6 7 .

3 5 A.g.e., s . 3 8 9 .

1 4 2

Halkçılık, bu ifadeler çerçevesinde, doğrudan demokrasiye benzer b ir içerik kazanırken, halk kavramı da daha çok emeğiyle geçinenleri kapsayan sınıfsal b i r kategori olmaktadır.36 N i t ek im mesleki temsil esası benimsendiğinde bazı toplumsal grupların Meclis'e giremeyecekleri yo lundak i kuşkular karşısında, yine Mahmut Esat (Bozkurt ) şunları söylemiştir:

"Binaenaleyh münevver tabaka Meclise girebilecek mi? teh­

likelerden biri budur.

İkincisi hıristiyanlar da girmez mi? Efendiler münevver tabaka,

meslekî temsili kabul etmekle Meclisten tardedilmiş olmayacaktır.

Avukatlık da bir meslektir ve takdir buyurursunuz ki, bu

memleketin ilim ve irfanını temsil eden en mühim tabaka avu­

katlardır ve bir takım hoca efendiler kabul edilecektir. Çünkü

o da bir meslektir. Olsa, olsa, tanzimattan beri bu memleketin

belli başlı (burjuva) tabakasını teşkil ederi ve bu memleketin

sırtından geçinmeği kabul eden memur tabakası g'ırmiyecek-

t i r . " 3 7

Mustafa Kemal , meslekî t ems i l i l k e s i n i n savunulması sırasında ortaya konulan b u "rad ika l demokras i " düşünceleri karşısında hep o lumsuz b i r tavır almış ve esasen k e n d i programında yer vermediği b u i l k e n i n ben imsenmemes in i istemiştir. Soysallıoglu İsmail Suph i Bey i le M a h m u t Esat (Bozkurt ) Bey'in konuşmalarından örneklemeye çalıştığımız halkçılık, Mustafa Kemal tarafından bütün ögeleriyle be­nimsenmemiş olsa da, o n u n düşüncelerinde, in t e l l i g en ts ia ile ha lk arasındaki kopukluğun farkına varılması ve b u ezeli soruna b i r çözüm bulunmasının gerektiği kaygılarının ifade edi lmesi biçiminde yansımıştır.

3 6 M e s l e k î T e m s i l esas ın ın görüşü lmes i s ı ras ında , L a z i s t a n m e b u s u Dr. Abidin B e y ' i n "milletin fukarayı kâs ibes ine (ça l ışan y o k s u l l a n n a ) b u hakk ı ve rme l iy i z , y a n i temsil i m e s l e k i y e t a m a m e n vermel iy iz" d e m e s i üzer ine i s m a i l Ş u p h i B e y " e m e k ç i , e m e k ç i " d iyerek "fukarayı k a s i b e " terimine m ü d a h a l e d e bulunmuştur . Zabıt Ceridesi, Cilt: 5 , D : 1 , İ: 1 , 2 0 . 1 1 . 1 3 3 6 ( 1 9 2 0 ) , S . 4 1 0 .

3 7 Zabıt Ceridesi, Cilt: 4 , D: 1. İ: 1, s . 3 9 0 .

143

' " ' W R

K o n y a Türk Ocağı'ndaki b i r "çay z i y a f e t i n d e Musta fa K e m a l şöyle konuşuyor:

"inhitatımızın bu ana sebebini şu nokta teşkil ediyor: islâm âlemi iki sınıf ayrı heyetlerden mürekkeptir Biri ekseriyeti

teşkil eden avam, diğeri ekalliyeti teşkil eden münevveran.

Bozuk z ihn i ye t l i mil let lerde ekseriyeti azime başka hedefe,

münevver denen sınıf başka zihniyete maliktir. Bu iki sınıf

arasında zıddiyeti tamme, muhalefeti tamme vardır. Mü­

nevveran kitlei asliyeyi kendi hedefine sevketmek ister; kitlei

halk ve avam ise bu sınıfı münevvere tabî olmak istemez. O

da başka bir istikamet tayinine çalışır.

Sınıfı münevver telkinle, irşadla kitlei ekseriyeti kendi

maksadına göre iknaa muvaffak olamayınca, başka vasıtalara

tevessül eder. Halka tahakküm ve tecebbüre başlar; halkı

istibdatta bulundurmağa kalkar. Artık burada asıl t a h l i l i noktaya geldik. Halkı ne birinci usûl ile ne de tahaküm ve

istibdat ile kendi hedefimize sürüklemeğe muvaffak o lama­dığımızı görüyoruz; neden?

Arkadaşlar,

Bunda muvaffak olmak için münevver sınıfla halkın zihniyet

ve hedefi arasında tabiî bir intibak olması lâzımdır. Yani sınıfı

münevverin halka telkin edeceği mefkureler, halkın ruh ve vic­

danından alınmış olmalı. Halbuki bizde böyle mi olmuştur. O

münevverlerin telkinleri milletimizin umku ruhundan alınmış

mefkureler midir? Şüphesiz hayır; münevverlerimiz içinde çok iyi düşünenler

vardır: Fakat umumiyet itibariyle şu hatamız da vardır ki, tetkikat

ve tetebbuatımıza zemin olarak alelekser kendi memleketimizi,

kendi tarihimizi, kendi ananelerimizi, kendi hususiyetlerimizi

ve ihtiyaçlarımızı almalıyız-"3*

3 8 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Ci l t : II ( 1 9 0 6 - 1 9 3 8 ) , A n k a r a : T ü r k İnkı lâp Tar ih i E n s l i t ü s ü Y a y . : 1 , 1 9 5 2 , s . 1 4 0 - 1 4 1 , (bundan böyle k ı s a c a Söylev ve Demeçler diye anı lacakt ı r . )

144

20.3.1923 tar ih l i b u konuşmasından sonra, Mustafa Ke­mal ' in çeşitli vesilelerle cumhur i y e t i le halkçılık arasındaki bağlantıları yukarıdaki zemin üzerinde k u r m a k istediğini görmekteyiz, örneğin 31.10.1924 tar ih inde Cumhur i y e t ' i n yıldönümü münasebetiyle Vakit muhabir ine verdiği demeçte, "Türk m i l l e t i n i n tabiat ve şiarına en mutabık o lan idare, Cumhur i y e t idaresidir. (...) Türk m i l l e t i hak im i y e t i n i en şümullü surette tecelli ettiren yeni idareye kavuşuncaya kadar daima mevcut müessesat-ı siyasiyeye yabancı kalmıştır" derken, hem ulusal egemenlik "mefkûresi"nin halkın " u m k u r u h u n d a n " ( r u h derinliğinden) alındığını, hem de C u m h u -riyet'te intell igentsia ile halk arasındaki kopukluğun aşıldığını ifade e tmekted i r . 3 9

2. Tek-Parti Döneminde Halkçılık

Kemal i zm' in henüz oluşmadığı b i r dönemde Mustafa Ke­mal ' in halkçılığın siyasal boyu tu üzerindeki b u açıklamaları, 1930'larda önemli b i r değişme gösterecek ve tek part i re j iminin kurulmasıyla b i r l ik t e oluşturulacak olan halkçılık anlayışı yukandak inden daha farklı b i r içerik kazanacaktır.

Tek par t i dönemi halkçılığının siyasal boyu tu y ine c u m ­huriyetçilik i lkesinde ve u lusa l egemenlik kavramıyla ifade edilmiş, ancak önce Terakkiperver C u m h u r i y e t Fırkası ve sonra da Serbest Cumhur iye t Fırkası deneyimler i , ulusal egemenliğin çok part i l i b i r siyasal re j im içinde kullanılmasının bazı sakıncaları olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu sakıncalar, 1922'de Saltanat'ın kaldırılmasıyla başlayıp gelişen inkılâpların tehlikeye düşmesinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla tek part i döneminin halkçılığı, çoğulcu b i r siyasal re j ime i z in ver­meyecek b i r tarzda formüle edilmiştir. Tek par t i döneminin

3 9 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt: ııı ( 1 9 1 8 - 1 9 3 7 ) , A n k a r a : T İ T E Y a y . : 1. 1 9 6 2 , s . 7 5 - 7 5 .

145

halkçılığı, en açık b ir biçimde Mustafa Kemal ' in siyasal partiler üzerine söylediklerinde, Recep Peker' in İnkılâp Dersler i 'nde ve Büyük Kongre konuşmalarında ve Cumhur i y e t Ha lk Fırkast'nın 1931 tarihindeki Üçüncü Büyük Kongresi'nde fırka teşkilâtı üzerinde üyelerin söylediklerinde görülebilmekte­dir.

Mustafa Kemal , 7.2.1923 t a r ih indek i Balıkesir konuşma­sında siyasî part i ler so runu karşısında o lumsuz b i r t u t u m içindedir:

"Bu milletin siyasî fırkalardan çok canı yanmıştır. Şunu ar-

zedeyim ki, memaliki sairede fırkalar behemahal iktisadî

maksatlar üzerine teessüs etmiş ve etmektedir. Çünkü o mem­

leketlerde muhtelif sınıflar vardır. Bir sınıfın menfaatini muhafaza

için teşekkül eden siyasî fırkaya mukabil diğer bir sınıfın

menfaatini muhafaza maksadıyla bir fırka teşekkül eder. Bu pek

tabidir. Güya bizim memleketimizde de ayrı ayrı sunuf varmış gibi tesessüs eden siyası fırkalar yüzünden şahit olduğumuz neticeler malûmdur. Halbuki Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun

içinde b ir kısım değil, bütün mil let dah i ld i r : " 4 0

Ha lk Fırkası k u r m a kararını açıkladıktan sonra ortaya koyduğu b u görüşleri karşısında Mustafa Kemal ' in tek par t i l i b i r Cumhur i y e t k u r m a isteğinin çok önceden belirlenmiş olduğunu söylemek mümkün görünmektedir. Buna karşılık, Terakkiperver Cumhur i y e t Fırkası'nın ortaya çıkmasından sonra, Times'ın İstanbul muhab i r in in yazılı sorularına verdiği cevapta ise "Hâkimiyet-i Millîye esasına müstenit ve bilhassa Cumhur i y e t - i idareye ma l ik bu lunan memleket lerde siyasî fırkaların mevcudiyet i tabiîdir. Türkiye Cumhur iye t i 'nde de, yekdiğerini mürakip fırkalar tekevvün edeceğine şüphe y o k t u r " demektedir . 4 1 Her i k i konuşma arasında acaba b i r

4 0 Söylev ve Demeçler II, s . 9 6 - 9 7 .

41 1 1 . X I I . 1 9 2 4 tarihli d e m e ç , Söylev ve Demeçler III, s . 7 7 .

146

çelişki m i vardır? Bir diğer deyişle, siyasal part i ler sınıf esası üzerine kurulduğuna ve Türk t op lumunda da sınıflar b u ­lunmadığına göre, b irden çok par t in in varolması nasıl "tabiî" olab i lmektedir?

Terakkiperver Fırka ile i l g i l i sözlerin bağlamı d ikkate alınarak, b u n u n b i r çelişki olmadığı söylenebilir. 1924'te Cumhur i y e t Ha lk Fırkası kurulmuş ve Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın genel başkanlığında iktidardadır. Böyle b i r durumda Gazi'nin Terakkiperver Fırka'ya açıkça karşı çıkmak istemediği ve bu fırkanın varlığını "murakabe" göreviyle sınırlandırmak istediği söylenebilir. 4 2

Siyasal iktidarın b i r başka par t i el ine geçmesi i h t i m a l i n i n arttığı durumlarda muha l i f par t i l e r in akıbetleri, 4 3 b u görüşü destekler nite l iktedir . N i t e k i m tek par t i döneminin halkçılık anlayışı, siyasal düzeyde ortaya k o n u l u r k e n söylenilenler, "halkın kendi mukadderatını bizzat ve b i l f i i l e l inde b u l u n ­durması" düşüncesinin 1930'larda nasıl değiştiğini göster­mektedir . Örneğin 1931 yılındaki Büyük Kongre'de, C u m ­hur iye t Halk Fırkası Nizamnamesi görüşülürken, Kütahya delegesi Alâeddin Bey'in Fırka üyeliği konusundak i şu sözleri bu bakımdan i lg i çekicidir:

"Evvelâ nizamnamemizin yedinci maddesile siyasî haklara

mal ik her Türk, Fırkamızın azası olabilir. Vakıâ inkılâpçı o l -

4 2 T ü r k toplumunun demokra t i k leşmes i sürec inde ikt idar-mu halef et ilişkilerinin, d a h a ç o k iktidarlar ta ra f ından bir "denetim" ilişkisi o la rak a l g ı l a n m a s ı n ı n T ü r k s i y a s a l y a ş a m ı n d a bir g e n e l özell ik o lup o l m a d ı ğ ı n a i leride değini lecekt ir .

43 ilk Büyük Millet Meclisi 'ndeki birinci-ikinci grup mücadelesinin bir uzantısı olarak or taya ç ıkan Terakkiperver Cumhur iyet i Fırkası 'nın 1925'te Takrir-i S ü k û n K a n u n u v e İstiklâl Mahkemeler i aracılığıyla kapatıl ıp e s k i ittihatçılann susturulmalar ından s o n r a 1 9 3 0 ' d a b i zza t M. K e m a l P a ş a ' n ı n - iktidardaki C H F ' n i d e n e t l e m e işlevini ye r ine ge t i rmes i amacıyla- önayak olduğu S e r b e s t Cumhuriyet Fırkası olayının iktidarın yeterince sağ lam olmadığını göstermesi üzer ine s o n a erdirilmesi konu lannda b k z . Mete Tunçay . Türkiye Cumhuriyeti'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), ( A n k a r a : Yur t Y a y . , 1931) , s .99 -183 v e 2 4 5 - 2 7 3 ; Çet in Yetkin, Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı, İstanbul: K a r a c a n Y a y . , 1 9 8 2 ; Wa l te r F . We lker . Political Tutelage and Democracy in Turkey, The Free Party and Its Aftermath, L e i d e n : E . J . Bril l , 1 9 7 3 .

147

mayan ve nihayet bütün emeli mevkii iktidara gelmekten ibaret

olan fırkalarda bu usul çok güzeldir. Fakat Fırkamız her şeyden

evvel inkılâpçı ve inkılâbın doğurduğu ideolojiyi, mefkûreyi

memlekette tatbik etmeğe azmetmiş bir fırkadır. Bu ideolojiyi

memlekette tatbik etmek gibi mühim bir vazifeyi deruhte etmiştir.

Yolunda yürürken Fırkamızda ufak bir zâfın zannederim tarih

lıarşısında mesuliyeti çok ağırdır. (...) Şimdi müzakere edeceğimiz

nizamnamede takip edilen ruh, espri aşağıdan yukarı gelen bir

teşkilâttır $üphe yok ki demin arzettiğİm gibi çok güzel bir

idealdir. Ancak çok tehlikel i olabilir. (...) Arkadaşlar, milletleri

yükselten inkılâplar Fransa'da olduğu gibi yalnız aşağıdan

yukarıya gelen inkılâplar olamaz- öyle inkılâplar vardır ki hazan

dayukartdan aşağıya olur"44

1930'daki Serbest Cumhuriyet Fırkası olayının, Cumhuriyet Ha lk Fırkası'nm yaptıklarının halk tarafından benimsen-mediğini göstermesi ve halk la siyasal ik t idar arasındaki uzaklığın giderilememiş olduğunun ortaya çıkması üzerinde, CHF 'n in kend is in i yenilemesi ihtiyacının nasıl karşılanacağı sorusuna b i r cevap olarak söylenilen bu sözler, tek par t i dönemindeki halkçılık anlayışım temsil eder n i te l iktedir . N i t e k i m "Türk inkılâbı"nın niteliği üzerine Fırka Genel Sekreteri Recep (Peker) ' in değerlendirmeleri de bu doğrul­tudadır. Recep (Peker)'e göre, "Türk inkılâbı ha lktan gelerek otoritelere karşı yapılmıştır. Fakat inkılâp ik t i da r mevk i i n i alınca otor i teden halka doğru devam etmiştir. Bu devam es­nasında halkın hakikat lere uzak kalmış tabakalarından m u ­kavemetler ve zo r luk la r görülmüştür." 4 5

Bu açıklamalardan da görüleceği üzere, tek part i döneminin halkçılık anlayışı, halkın siyasal hayata ve yönetime katılması açısından o lumsuz özellikler göstermektedir. Halkçılık ve

4 4 CHP OçüncO Büyük Kongre Zabıtları, 10-18 Mayıs 1931, İs tanbul : D e v l e ! M., 1931 ,

s . 2 2 9 - 2 3 0 .

4 5 R e c e p P e k e r , İnkılâp Dersleri. İs tanbul : i letişim V a y - , 1984 (ilk b a s k ı : 1 9 3 5 ) , s . 2 0 .

148

Cumhuriyetçilik i l ke l e r i arasındaki ilişkinin tek par t i dö­neminde aldığı biçim, b u açıdan şöyle ifade edi lebi l i r :

- Cumhuriyet, ulusal egemenlik düşüncesinin en mükemmel olarak gerçekleştirildiği b i r r e j i m o larak k a b u l ed i lmekte­d i r .

- Cumhuriyetçilik i lkesinin i k inc i öğesi olan re j imi her türlü tehlikeye karşı korumak düşüncesi, halkın siys^al tercihlerinin serbestçe belirlenebileceği b i r çok par t i l i siyasal yaşama i z i n vermemenin gerekçesi olarak görülmektedir. Bir diğer deyişle, b i r yandan ulusal egemenlik düşüncesi savunulurken , diğer yandan u l u s u n egemen olduğu b i r siyasal rej ime karşı yıkıcı teh l ike ler in yine u lus içinden gelebileceği düşünülmekte­dir.

Bu durumda, tek parti halkçılığının cumhuriyetçilik ilkesiyle b i r çelişki içinde bulunduğunu söylemek mümkün müdür? 1930'larda formüle edi len " h a l k için ha lka rağmen" düşün­cesinin cumhuriyetçilikle çelişmesi, halkçılık i lkes i "millî irade" ve 'millî hâkimiyet' g ib i Rousseaucu kavramlar la " ta­nımlanarak aşılmak istenmiştir. 4 6 Sonuçta, tek par t i döne­mindeki halkçılık anlayışının siyasal içerik açısından 1920'lere oranla zayıfladığını, buna karşılık halkçılığın kültürel ve iktisadî boyutlarına daha çok ağırlık verildiğini söylemek mümkündür.

B. Halkçılık ve Milliyetçilik

Kemalist halkçılık anlayışıyla milliyetçilik i lkesi arasındaki ilişki, halkçılığın kültürel boyu tu üzerine d i kka t l e r i çek­mektedir. A l n ok içinde yeralan milliyetçilik i l kes in in de, halkçılık gibi , i k i öğesi vardır: bun la rdan i l k i dış ilişkilere, ikincisiyse içeriye dönüktür.

Kemalist milliyetçilik anlayışının dış ilişkilerle i l g i l i olan

4 6 T u n ç a y , Tek-Parti, s . 2 0 9 .

149

Öğesi, Türk m i l l e t i n i n çağdaş mi l l e t l e r topluluğunun eşit haklara sahip b ir üyesi olduğunu, çağdaş uluslarla u y u m içinde i lerleme yo lunda yürüdüğünü be l i r tmekted i r . Bu anlamda, çağdaş mi l le t ler topluluğunun eşit haklara sahip b i r üyesi o lmak ifadesi, Türk m i l l e t i n i n hükümranlık haklarına (ba­ğımsızlığına) saygı gösterilmesi talebini içermektedir. "Yurtta su lh , cihanda s u l h " düsturu, böyle b i r çerçevede, Kemalist milliyetçilik anlayışının dış ilişkilerle i l g i l i öğesini açıklıkla ortaya koymaktadır. Kısacası, Kemalist milliyetçilik i lkes i " i r r eden t i s t " o lmayan b i r anlam taşımaktadır.4 7

Kemalist milliyetçilik anlayışının içe dönük öğesi ise, şu noktalar etrafında gözden geçirilmelidir:

1. M i l l e t Anlayışı: B u noktada, Kema l i zm ' in mi l l e t kav­ramına kazandırmak istediği yen i içeriği kavramak gerek­mektedir:

Bilindiği g ib i mi l le t kavramı, Osmanlı siyasal ve toplumsal düşüncesinde dinsel ni te l ikte b i r kavramdır; hemen tümüyle dinsel nitel ikte olan b ir semboller sistemini, a idiyet i simgeler. Bu niteliğiyle millet, bir yandan devletin uyruklarını tanımlama aracı olarak kullanılırken, diğer yandan da devlet içinde ya- • şayan insanlann kend i k i m l i k l e r i n i ifade ediş biçimi o l ­maktadır. M i l l e t kavramının bu dinsel niteliği, b u kavramın dinsel olmayan farklılaşmaları giderici , birleştirici b i r özellik ve işlev kazanmasında da ortaya çıkmaktadır. İslâm d i n i n i n etnik farklılıkları giderici b u işlevinden, Cumhuriyet öncesinde -ve Cumhuriyet'e giden yolda- yararlanıldığı da bi l inmektedir. Örneğin, i l k Büyük M i l l e t Mecl is i 'nde hükümet teşkilâtı konusundak i görüşmelerde Mustafa Kemal Paşa şunları söylemektedir:

"Efendiler, meselenin (hükümet teşkilindeki esasın Türklük

ya da müslümanltk olup olmayacağı - L . K.) bir daha tekerrür

4 7 Karş . J a c o b M. L a n d a u , Pan-Turkism in Turkey: a Study of Turkish Irredenüsm, ( H a m d e n , C c - n n : A r c h o n B o o k s . 1 9 8 1 ) .

150

etmemesi ricosile bir iki nokta arzetmek isterim: Burada maksud

olan ve Meclisi âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir,

yalnız Çerkeş değildir, yalnız Kürd değildir, yalnız Laz değildir.

Fakat hepsinden mürekkeb anasırı Islâmiyedir, samimî bir

mecmuadır. Binaenaleyh bu heyeti âliyenin temsil ettiği, hu­

kukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarmak için azmettiğimiz

emeller, yalnız bir unsuru İslama münhasır değildir. Anasırı

Islamiyeden mürekkeb bir kitleye aiddir. Bunun böyle olduğunu

hepimiz hiîiriz. Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki

birincisi olan, hudud meselesi tayin ve tesbit edilirken, hududu

millîmiz îskenderunun cenubundan geçer, şarka doğru uzanarak

Musulu, Süleymaniyeyi, Kerkükü ihtiva eder. îşte hududu millîmiz

budur dedikl Halbuki Kerkük şimalinde Türk olduğu gibi Kürd

de vardır. Bİz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh muhafaza ve

müdafaasile iştigâl ettiğimiz mil let bittabî bir unsurdan ibaret

değildir. Muhtelif anasırı Islâmİyeden mürekkebtir. "4S

Kurtuluş Savaşı içinde dinsel özelliklerle tanımlanan mi l le t kavramı, 1930'larda oluşan Kemalist ideo lo j i içine l a i k l i k i lkesinin b ir sonucu olarak, dinsel özelliklerinden arındırılmış b i r biçimde girmiştir. 1931 Programı'nda "Türk içtimaî he­yet in in hususî seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmayı esas sayar" denilmiş, ancak b u "hususî se­c i y e l e r d e n ney in kastedildiği açıkça belirtilmemişti. Bu eksikl ik 1935 Programı'nda giderilmiş ve b u hususî seciyelerin 2. maddede izah edildiği belirtilmiştir. Buna göre, "u lus ; d i l , kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı yurddaşlardan meydana gelen siyasal ve sosyal b i r bütündür." 4 9 B i r diğer deyişle, " t e r a k k i " olarak kavranan top lumsa l değişme süreci içinde Türk u lusunu oluşturan d i l , kültür ve ülkü birliğinin ko-

4 8 Zabıt Ceridesi, D. 1 , 1 : 1 . Ci l t : 1 ,1 .5 .1336. s . 1 6 S .

4 9 Ayn ı m a d d e ; dili öztürkçeleşt i r i lmemîş o larak 1931 P r o g r a m ı ' n d a d a vardı r . A n c a k milliyetçiliğinin t a n ı m l a n ı ş ı n d a b u m a d d e y e at ı f ta bu lunu lmas ı 1 9 3 5 P r o g r a m ı ' n d a yeralmışt ı r .

151 Ut* «»

runması hedeflenmiştir. Burada d ikkat i çeken nokta, d i l , kültür ve ülkü birliği ter imler iy le tanımlanan m i l l e t (u lus ) kavra­mında, özellikle kültür t e r im i içinde düşünülebilecek o lan d i n öğesinin -parti programlarında değil, fakat başka vesilelerle yapılan açıklamalarda- açıkça dışlanmış olmasıdır. Örneğin Medenî Bi lg i ler 'de, M . Kemal Atatürk'ün verdiği " m i l l e t " tanımının içeriği şöyledir:

"Türk milletinin teessüsünde müessir olduğu görülen tabiî ve

tarihî vakıalar şunlardır:

a) Siyasî varlıkta b i r l i k . b) Dil birliği.

c) Irk ve menşe birliği. d) Tarihî karabet.

e) Ahlâkî karabet."50

Bu tanım içinde özellikle ahlâk kavramı i le b i r l i k t e düşü­nülebilecek o lan d i n konusunda da, M . Kemal Atatürk, yine Medenî Bilgiler'de, ahlâk ile d in i b irb ir inden ayırmak ve mil let tanımından d i n öğesini dışlamak eğilimindedir:

"Ahlâk dediğim zaman, ahlâk kitaplarında yazılı olan nasi­

hatleri murat etmiyorum; zira ahlâklılıktır diye yaptığımız işler

ve yapmaktan sakındığımız işler; hitaplarda yazılı olan veya

birtakım ahlâk hocalarının tavsiye ettikleri şeylerden daha ev­

veldir ve o sözlerden, o nasihatlerden ayrı olarak, onlara asla

kulak vermiyerek insanlar tarafından yapılmaktadır. (...) Din

birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyliyenler

vardır. Fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk mi l le t i tablo­sunda bunun aksini kabul etmekteyiz. Türkler İslâm dinini kabul etmeden evvel de büyük bir mîllet idi. Bu dini kabul ettikten sonra,

bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de

sairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi.

Bilâkis, Türk mi l l e t in in millî bağlarını gevşetti; millî hislerini,

5 0 A . Afe t inan , Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, A n k a r a : T ü r k T a ı i h K u r u m u Y a y . , 1 9 6 9 , s . 2 2 .

152

millî heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabiî idi. Çünkü Muhammed'in

kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, şamil bir

ümmet siyaseti idi."51

Açıkça görülüyor k i , Kema l i zm ' in milliyetçilik i lkesine yansıyan mi l l e t kavramı dinsel içeriğinden ayrılmış b i r kavramdır. Mi l l e t kavramını dinsel o lmayan öğelerle t a :

nımlamamn ötesinde, Kemalist ideolo j inin milliyetçiliği, İslâm d in inden a y n b i r değerler sistemi olarak ortaya koyma amacında olduğu görülmektedir. Daha doğru b i r deyişle, Kemal izm, Türk t op lumunda yaşayan insanların kend i k i m l i k l e r i n i tanımlayış biçimlerini değiştirmek amacıyla, onlara yen i b i r alternati f k i m l i k sunmak istemektedir. Bu özelliği ile de, Kemalist milliyetçilik i lkes inin, "Türk halkının kendine özgü n i t e l i k l e r in in korunması" olarak ifade edi len halkçılığın kültürel boyutuy la çelişkili olduğu yargısına varmak gerekmektedir. Aslında b i r soyutlamayı ifade eden "Türk içtimaî heyetinin hususî seciyeleri"nden Kemal i zm' in anladığı ile halkın -yerleşik dinsel ideoloj i etkisinde- anladığı örtüşmekten çok, çatışmaktadır.5 2

2. Milliyetçilik ve İlerleme: Cumhur i y e t Ha lk Partisi Programları'nda yer verilmiş o lan " t e rakk i ve inkişaf yolunda (...) bütün muasır mil let lere muvaz i ve onlar la b i r ahenkte yürümek" ifadesi, Kemal i zm ' in Türk t o p l u m u hakkındaki gelecek tasarımını di le get irmektedir . Jön Türk düşünce geleneğinde i lerleme ( t e rakk i ) , poz i t iv ist b i r dünya görüşü içine yerleştirilmiş b i r düşüncedir ve i ler i l ik le geriliğin ayırıcı ölçütleri Batı uygarlığı standardına göre belirlenmiştir. Ke­mal i zm, milliyetçilik i lkesini tanımlarken Batı uygarlığı standardını daha mut lak b ir biçime sokmakta ve b u bakımdan özellikle I I . Meşrutiyet'in birçok reformcu düşüncesinin ortak

51 A.g.e. s . 2 0 - 2 1 .

5 2 B k z . B i n n a z Sayar ı , T ü r k i y e ' d e Dinin D e n e t i m İşlevi" AÜSBFD Ci l t : X X X I I ! , S a y ı :

1 -2 (Mart -Hazi ran 1978) , s . 1 7 6 .

153

özelliği olan Batı tekniği i le kültür arasında uzlaşma yo l l an arayışını b i r kenara bırakmaktadır. Pozit iv ist dünya görüşü doğrultusunda i l e r lemenin "düzen"le bağımlı olarak kav­ranması Jön Türk düşüncesinin " i t t ihad " l a (Osmanlı Devleti içinde yaşayan farklı unsurların birlikteliği i le) ifade ettiği düzen anlayışını " m i l l e t " kavramıyla di le get irmektedir . Bir diğer deyişle, Kemalist milliyetçilik i lkes i , "düzen içinde i ler leme" formülünün benimsendiğini, düzenin "millî bü­tünlük" fikriyle temel l end i r i ld ig in i , b u [millî) bütünlüğün "muasır medeniyet seviyesine ulaştınlmaya çalışıldığını ifade e tmekted i r . 5 3

3. Millî Devlet: Kemalist milliyetçilik i l kes in in b i r diğer önemli öğesi de, çok mi l le t l i b i r devletten yeniden tanımlanmış tek b i r m i l l e t i n egemen olduğu yen i b i r siyasal yapıya geçişi ifade etmektedir. Bu bağlamda Kemalist milliyetçiliğin, siyasal düzeyde, üç boyut etrafında değerlendirildiği görülmektedir. Bunlardan i l k i dev let in (siyasal iktidarın) meşruluk temel-leriyle; ik inc is i siyasal eşitlik ve halkın yönetime katılmasıyla; üçüncüsü de siyasal bağımsızlık f ikr iy le i l g i l i d i r .

M . Kemal Atatürk'e göre, "Türkiye C u m h u r i y e t i ' n i ku ran Türkiye halkına Türk m i l l e t i den i r " ve "Türk m i l l e t i , ha lk idaresi o lan cumhur iye t l e idare o l u n u r b i r d e v l e t t i r . " 5 4 Bu ­radan da açıkça anlaşılacağı g ib i , Kemalist ideoloj ide devlet

5 3 Bu açıdan M. Kemal Atatürk'ün şu sözleri k a y d a d e ğ e r "Biz, bu milleti bugünkü şeklinden d a h a yüksek d e r e c e l e r e ç ı k a r m a k l a yükümlü a d a m l a r ı z . " (TOrkZiraat Tarihine Bir Bakış, Birinci Köy v e Z i raa t K a l k ı n m a K o n g r e s i Y a y . , İs tanbul , 1 9 3 8 , s . 2 5 8 - 2 5 9 ' d a n ak ta ran Utkan Kocatürk ( h a z . ) , Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, ( A n k a r a : T u r h a n K., 1 9 8 4 , 3 . bas ım, s . 2 5 5 ; a b . ç . ) . "İ lerlemeyi, yükselmeyi v e a s n n icabını s e v e n v e isteyen güz ide bir halkımız vardır. Türk 'e müsbet v e iyi bir ş e y veriniz, b u n u reddetmesi ihtimali yoktur. (...) Ha lk ın karanl ığ ı a ş m a k v e re faha v e iyiliğe v a r m a k a r z u s u el İle tutulacak k a d a r barizdir. Cumhuriyetin eli bu arzuyu tutmuştur. (...)' (A.g.e, s . 6 8 - R e ş i t Mete l , Atatürk ve Donanma, İstanbul . 1 9 6 6 , "Memleketimizi asri/eştirmek istiyoruz. Bütün mesaimiz Türkiye'de asrî, binaenaleyh garbîbir hükümetvücudegeirmekSr. Medeniyete girmek a rzu edip d e , g a r b a teveccüh e tmemiş millet hangis id i r?" (Söylev ve Demeçler, III. s . 6 8 ; a .b .ç . ) .

5 4 Medenî Bilgiler, s . 1 6 v e 2 6 .

1 5 4

i le mi l l e t aynı şeydir. Devlet i l e m i l l e t özdeş varlıklar olarak kabu l edi lmekte ve b u özdeşlik de, aslında t o p l u m d a k i en üstün güç olarak egemenliğin mi l le te a i t olmasıyla açıklan­maya çalışılmaktadır. Bu çerçeve içinde Kema l i zm ' in , Os­manlı'dan farklı yen i b i r meşruluk anlayışını yerleştirmek istediği açıktır. Ancak, devlet-mil let özdeşliğine dayalı b i r siyasal örgütlenmede, " h a k i m i y e t i n bilâ kaydüşart mi l lete ai t olması" biçiminde ifade edi len b u meşruluk anlayışının somut görünümünün ne olduğu sorusunu cevap landml-malıdır.

Bilindiği gibi, siyasal ik t idann meşruluğunu toplumda gören fikirler, genell ikle b u meşruluğu top lumsa l sözleşme kura ­mıyla açıklamak istemektedir ler. Top lumsa l sözleşme k u ­ramları ise, genel olarak, ik iye ayrılabilir: Bir yanda t o p l u m u "atomist ic " b i r görüşle değerlendirenler, diğer yanda da top lumu birleşmiş, bütünleşmiş, tek b i r varlık olarak kavrama eğiliminde olanlar. B i r inc i g rup top lumsa l sözleşme k u ­ramlarında devlet, " t o p l u m u n " değil, tek tek b i rey le r in haklarım güvence altına alan b i r üstün güç olarak görül­mektedir . Burada bireyler, böyle b i r güvence için ya tüm haklarını devlete devretmektedir ler (Hobbes) ya da devlete yalnızca bireysel haklarını k o r u m a ve ko l lama ye tk i s in i vermekte ve diğer temel haklarını dev let in faaliyet alanının sınırlannı belirleyecek b ir biçimde kendilerinde tutmaktadırlar (Locke). İkinci g rup sözleşme kuram lannda ise t o p l u m u n kendis in i oluşturan bireylerden ayrı ve üstün b i r "genel i r a d e s i n i n olduğu, bu i radenin ona ters düşen b i rey ler i de kapsadığı ve devlet in b u genel i raden in somutlaştığı örgüt­lenme olarak t o p l u m u yönettiği k a b u l ed i lmekted i r (Rous­seau) . 5 5

Kemalizm'in Türk top lumu hakkındaki değerlendirmesinin,

5 5 B u k o n u d a bkz. E r n e s t Barker , The Social Contract, (Oxford: Oxford University P r e s s ,

1 9 6 2 ) .

155

"farklılaşmamışlık", bütünleşmişlik terimleriyle ortaya konu l ­masına ve "millî irade" kavramının kullanılmasına bakarak, Kemalist millî devlet anlayışının Rousseaucu bir temele dayandığı söylenebilir. Top lum (millet) ile devlet arasındaki özdeşliğin genel (millî) irade ile kurulduğu böyle b ir devlet anlayışı içinde millî iradenin belirlenmesi nasıl mümkün olabilmektedir?

Millî i radenin bel i r lenebi lmesi açısından, Kurtuluş Savaşı sırasında da tartışılmış olduğu üzere, i k i y o l iz lenebi l ir : Bunlardan i l k i , "halkın bizzat ve b i l f i i l kend i mukadderatına sahip" kılınması f ikr ine uygun olarak "doğrudan demokrasi" formülünün benimsenmesi; diğeri ise millî i radenin, m i l l e t in seçtiği veki l ler i aracılığıyla belirlendiği temsilî kurumların kabu l edi lmesidir. Kemal i zm ' in bu konuda i k i n c i y o lu be­nimsemiş olduğu açıktır. Yine Medenî Bi lg i ler 'de temsilî k u r u m l a r ile halkçılığın siyasal boyu tu olarak ifade edilen demokrasi arasındaki ilişki şöyle açıklanmaktadır:

"Madem ki, devlet bir iradeye, bir hâkimiyete maliktir, onu İfade

ve infaz için birtakım vasıtalara muhtaçtır. Bu vasıtaları ihtiva eden

devlet teşkilâtında millet meclisi ve hükûmetteşkilâtı esastır.

Asrımızda, bu esasi olan teşkilâtın istinat ettiği an'ane haline gelmiş, birtakım esasî prensipler vardır.

a) Demokrasi prensibi, halkçılık: Bu prensibe nazaran, irade

ve hâkimiyet, milletin umumuna aittir ve ait olmalıdır Demokrasi prensibi, hâkimiyeti mi l l iye şekline inkılâp etmiştir.

b) Temsilî hükümet prensibi: Bu prensip, millî hâkimiyetin

tatbik ve icrasını tanzim eder.

c) Devlet in teşkilâtı esasiyesini tespit eden kanunun, diğer kanunlara te/ewuku prensibi: Bu prensip, asri teşkilâtı esasiyede, kanuniyetin ve adlî istikrarın müvellidiâir:

Bu saydığımız prensipler (a, b, c) demokrasi prensibinin binası

gibi görülür. Fi lhakika demokrasi prensibi, amelî kıymetini ancak

bu saydığımız prensipler sayesinde iktisap eder."56

5 6 Medeni Bilgiler, s . 2 7 .

156

Atatürk'ün millî dev let in n i t e l i k l e r i hakkındaki b u açık­lamaları, statü ayrıcalıklarına karşı çıkan, yasa önünde eşitliğe dayalı b i r h u k u k devlet i anlayışının ifadesi o larak değer­lendir i l eb i l i r . N i t e k i m , 23 Mayıs 1938 tar ih inde Ankara Halkevi 'nde verdiği b i r konferansta Yavuz Abadan, halkçılık ve milliyetçiliğin b i r l i k t e varoluşlarının Türkiye C u m h u r i -ye t i 'n in siyasal ve hukuksa l niteliğinin demokratikliğini sağladığını be l i r tmekted i r . 5 7 Cumhur i y e t ' i n siyasal r e j im in i l iberal izmle karşıtlıhk içinde açıklamaya çalışan Abadan'a göre,

"B i r kerre her ik is inin istinad ettiği prensipler ayrıdır. De­

mokraside müsavat, liberalizmde hürriyet esastır. Birinin

yurttaşlara bahşettiği hak ve hürriyet mutlaktır. Demokrasi ferde

ölçülü, liberalizm ölçüsüz bir kıymet biçer Birinde ahlâkî kıymet, sosyetede belirdiği için çokluk iradesi hâkim, diğerinde ahlâkî

kıymet ferdde tecelli ettiği için onun iradesi esastır. (...)

Organizasyon itibarile de her ikisinin çıkış noktaları ve

vardıkları neticeler yekdiğerinden ayrıdır. Demokrasi kuvvet

birliği ve üstünlüğü, l iberalizm ise kuvvet ayrılığı prensibinden hareket eder. Kuvvet birliği esası, hakimiyetin icrasında mi l le t i en yüksek mevkie çıkararak bütün selâhiyetleri onun manevî

şahsiyetinde toplar. (...) İnkılâp kendi eşsiz zaferine müessir olan

bu esasa sadık kalmış; bugünkü esas teşkilât kanunumuzda teşri,

kaza, icra selâhiyetlerini esas itibarile millete ve onun biricik

ve hakikî mümessili olan meclisde toplamıştır. (4, 5, 6)

Halbuki liberalizmin kuvvetleri ayırma prensibi, evvelâ Devlet

organları arasında bir selâhiyet muvazenesi kurmak, sonra da

ferdler lehine 'Devlet faaliyetini tahdid ve kontrol eden kaideler

yekûnundan' ibaret bir engeli Devlet cihazı önüne çıkarmak

suretile hareket ve faaliyeti güçleştirir. Böylece birbirine düşman

ve zıd iki H Z U V Î H bir devlet teşkilâtı vücut bulmuş olur.

5 7 Y a v u z A b a d a n , Hukukçu Gözü ile Milliyetçilik ve Halkçılık, A n k a r a Halkev i , 2 3 - 5 - 1 9 3 8 tarihli K o n f e r a n s , S e r i : 1, Ki tap: 2 - C H P Y a y .

157

Türk demokrasisi böyle iki cüzü birbirine yan bakan, ferdlerin

haklarile devlet faaliyetini zıd kudretler halinde karşılaştıran

liberal muvazene ve kontrol konstrüksiyonunu kökünden yık­

mıştır."58

Kemalist ideolojide, halkçılık ilkesiyle ifade edilen toplumsal sınıfların yokluğu f i k r i , milliyetçilik i lkesinde siyasal hukukî eşitlik f ikr iy le bütünlenmeye çalışılmıştır. Top lumsa l fark­lılaşmanın yokluğu, iktisadî, toplumsal ve siyasal boyutlarıyla böylece ortaya k o n u l d u k t a n sonra, halkın siyasal hayata ve yönetime katılması için tüm halkı bünyesine alan tek b ir siyasal örgüt (CHP) ve mi l l e t in manevî varlığının somut ifadesi olarak TBMM'n in egemenliği yeterli olmaktadır. Meclis üstünlüğüne dayalı b i r tek-part i r e j i m i böylelikle meşrulaştırılmakta ve bu r e j im in demokrasi olduğu da ifade ed i lmekted i r . 5 9

Kemalist milliyetçilik ve halkçılık i l kes in in meşruluk ka­zandırma görevini üstlendiği böyle b i r siyasal r e j im içinde halkın siyasal hayata ve yönetime katılması karşısındaki t u ­t u m u nedir? So runun yanıtını m i l l e t ve ha lk kavramları arasındaki farklılıkta görmek mümkündür. H a l k kavramı, sınıfsal b i r temele dayanmadığı durumlarda , be l i r l i b i r zaman ve mekân boyu tu içinde f i i l en yaşamakta o lan b i r insan k i t ­lesini ifade eder. Buna karşılık mi l l e t , d i l , ta r ih , kültür birliği f ikr i üzerine kurulmuş olan ve tüm zamanlar için geçerli (yani aynı birliğin üyeleri o lmak kaydıyla, yaşamış, yaşayan ve yaşayacak herkesi kapsayan) soyut b i r kavramdır. 6 0 Kemalist ideolojide "halkın kend i mukadderatına bizzat ve b i l f i i l sahip

5 3 A.g.e., s . 9 - 1 0 .

5 9 Türk iye Cumhur iye t i 'nde tek parti yönel iminin sınırlı bir çoğu lcu luğa y e r verdiği v e K e m a l i s t ideolojinin hiçbir öğesinin "tek-parti s i s t e m i n i n kalıcı bir hak l ı laş t ı rmasmı s a ğ l a m a d ı ğ ı " yargı lar ını ( Ö z b u d u n . T h e Nature of the K e m a l i s t Polit ical R e g i m e " , s . 9 5 - 9 6 v e 9 1 ) b u r a d a a n ı m s a t m a k gerekmekted i r .

60 B k z . Hugh S e t o n - W a t s o n , Nations and States, An Enoviıy into the Origins ot Nations and the Politics ofNationalism, (Londra : Me thuen , 1 9 7 7 ) , s . 1 - 1 3 ; Margare t C o n o v a n , Populism, ( L o n d r a : Junc t ion B o o k s ) , 1 9 8 1 , s . 2 9 4 - 2 9 8 .

158

olması" i lkes in in ye r in i soyut m i l l e t kavramının alması, bu soyut varlığın iradesinin, t o p l u m d a k i en üstün güç olarak devlette somutlaşmasını; dev let in ise, f i i l en TBMM'nde teş­kilâtlanmış olmasını; T B M M ' n d e k i fiilî d u r u m ise Mecl is ' in CHP elinde olmasını; CHP'nin de fi i len başta M . Kemal Atatürk o lmak üzere p a r t i n i n yönetici kadrolarının güdümünde o l ­masını ifade etmektedir. Dolayısıyla, Kemalist ideolo j i içinde millî devlet in ana özelliği mi l le t -dev le t -part i özdeşliğiyle özetlenebilmektedir. Bu özdeşliğin anlamı, ha lk için ney in i y i olduğunu b i l en l e r in , halka rağmen bu iyiliği gerçekleş­tirebi lecekleri b i r siyasal mekanizma kurduklarıdır. 6 1

Kemalist milliyetçilik anlayışının içerdiği millî devlet öğesi açısından, millî devlet in demokratikliği s o runundan ayrı olarak ve be lk i de demokra t i k l i k t en daha da önemli olarak üzerinde duru lan k o n u millî b i r l i k ve bütünlüğün, huzur ve güvenin ve böylece de bağımsızlığın korunmasıdır. 6 2 Millî devlet in bağımsızlığını ve bütünlüğünü k o r u m a düşüncesi, b i r yandan, doğal olarak, içeriden ve dışarıdan gelebilecek şiddet ve zora dayanan eylemlere yönelik o lu rken , diğer yandan da f ik i r hareketlerine yönelmiştir. Bir açıdan "Türk içtimaî heyet inin hususî seciyeler inin korunması" düşün­cesinin b i r uzantısı olarak görülebilecek o lan b u yöneliş bakımından Recep Peker' in şu sözleri i l g i çekicidir:

"Coğrafya bakımından Türkiye dünya içinde öyle bir vazi­

yettedir ki şimdiden, cenubtan, doğudan, Batıdan her taraftan,

her çeşit rüzgârlar bizim üzerimizden geçer Yurdumuz İçin

coğrafi bakımdan bu her cereyana maruz kalış hali, fikir, politika

61 E . K. Trimberger, kitle katılımını v e seferberliğini içermeyen b u m e k a n i z m a n ı n J a p o n y a v e Türk iye 'dek i t e p e d e n devr imin özel l iği o lduğunu bel ir tmektedir: Revolution From Above.

6 2 B i n n a z Sayar ı , "Mustafa K e m a l ' i n önder l iğ indeki mill iyetçi h a r e k e f ' i n a m a ç l a r ı n ı , "1. (...) u lusa l devlete v e u lusa l devletin a m a ç l a r ı n a meşru iyet s a ğ l a y a c a k bir ideolojinin b e n i m s e n m e s i , 2 . (...) toplumdaki bireylerin v e etnik, d i n s e l y a d a b a ş k a grupJann üzerinde devlet otoritesinin sağlanması, 3 . (...) kitleleri mobil ize e tmek amac ıy la u lusal bilincin yarat ı lması" o larak öze t lemekted i r . ("Dinin D e n e t i m İşlevi", s . 1 7 5 a .b .ç . ) .

159

propagandaları bakımından da aynıdır. Anarşist, marksİst, faşist,

hilafetçilik ve beynelmilelcilik propagandaları ve buna benzer

propagandalar hep üstümüzden geçer. Bütün bunlar karşısında

Türkiye ancak sıkı bîr ulusçuluk imanına sarılmış olmaktadır

ki, biri ötekini besliyen cereyanlara karşı kendini koruyabilsin.

Bu cereyanlar karşısında Türkiye halkını korumak için şimdiye

kadar Partinin ana vasıflarından biri olarak sayılan ulusçuluk

kilidi İle Türkiye'nin kapısını sımsıkı kapamak için bu vasıf da

devlete malolacaktır. "63

Peker'în bu sözleri, b i r yönüyle Kema l i zm ' in temel i lke­l e r in in açıklanmasında sıkça başvurulan "b iz bize benzeriz" f i k r i n i n temel indeki kaygıyı yansıtmakta, diğer yönüyle de millî devlet örgütlenmesi içinde demokras i sorusuna nasıl yaklaşıldığının anahtarını vermektedir .

Dönemin İstanbul Üniversitesi H u k u k Fakültesi Devletler Umumî H u k u k u Doçentlerinden Dr. Orhan ArsaPın Dev le t in Ta r i f i başlığını taşıyan konferansının son paragrafı da, bu bağlamda, devlet-millet özdeşliği yo lundak i Kemalist anlayışı gayet ilginç bir biçimde açıklamaktadır: "Demek oluyor ki bugün

milleti devlete zıt bir mefhum gibi öne sürmek bilhassa biz Türkler

için yanlıştır Türk dehâsının, içinden yetiştirdiği, Türk dehâsını

cisimlendiren bir Türk çocuğu bugün mi l le t in başındadır. Bizde

fırka yoktur, fırka ayrılık, parti, parça ifade eder. Devlet denen

selâhİyetler bütünlüğünü şu veya bu vasıta ile ele geçirmek ve

devlet iktidarını diğer gruplar aleyhinde istismar etmek bahis

mevzuu değildir. Bugün kendisine 'Cumhuriyet Halk Partisi'

yerine pek güzel 'Cumhuriyet Halk Taazzuvu' denebilecek olan

teşekkül, milletin kendi mukadderatım bizzat idare edebilmek

için kendine rehber seçtiği, yurddaşlarının toplantısından ibarettir,

ve elbette ki rehberlerin de bir rehberi vardır, ve o da en büyük

Türk, Atatürk'tür, ve bu aşağıdan yukarıya doğru, milletten devlet

6 3 CHP Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutalgası, s . 4 5 .

160

reisine müteveccih toazzuv teselsülü devlet tezile millet antitezinin

Türklük sentezi halinde tahakkukundan ibarettir. O halde Türk

inkılâbı ideolojisine göre devleti şu kısa cümle ile tarif müm­

kündür. 'Devlet, Atası etrafında toplanan millettir."633

C. Halkçılık ve Laiklik

Türkiye Cumhur i ye t i t a r i h i n i inceleyen pekçok yazar, laikliğin, Kemalizm'e temel özelliklerini veren ve yen i Tür­k iye 'n in toplumsal-siyasal temel ler in i bel i r leyen en önemli i lke olduğu yargısını paylaşmaktadır.6 4 Laikliğin b u temel önemi, i l k en in kapsamından i l e r i gelmektedir . Genel olarak la ik l ik i lkes inin ifadelendiriliş ve uygulanış biçimine bakarak, i l k e n i n kapsamını İki nokta etrafında belirginleştirmek mümkündür: Laikl ik , her şeyden önce, Cumhur iyet re j imin in ve bu re j im içindeki siyasal iktidarın k o n u m ve ey lemler in in meşruluk zemin in i oluşturmaktadır. Bu açıdan güçlü b i r siyasal bovutu bulunan la ik l ik , aynı zamanda ve en az siyasal yönü kadar önemli o lan kültürel b i r içerik de taşımaktadır. Türk top lumunda genel kabu l gören dinsel n i t e l i k l i değerler s istemini değiştirmek anlamında b i r "fikrî inkılâp"tan sö-zetmek, l a i k l i k i lkesiyle anlam kazanmaktadır. 6 5

1. Laiklik ve Cumhuriyet

Kemalist l a i k l i k anlayışı, i l k ifade edi lmeye başlandığı ta­r ih t en i t ibaren hep d i n ve devlet işlerinin b i r b i r i n d e n ayrı tutulması, d in in siyasete âlet edilmemesi üzerinde durmuştur. Bu vurgulamanın, i ler ide değinilecek çok önemli kültürel sonuçları yanında, Özellikle M . Kemal Atatürk ve çevresi

6 3 a Dr. O r h a n A r s a l , Devletin Tarifi, C H P Y a y . , K o n f e r a n s l a r , S e r i : 1. K i tap: 2 2 . A n k a r a Halkevi , 19 .5 .193B, s . 3 2 . ( 8 u konferans metnini g ö r m e m i s a ğ l a y a n E s a t ö z ' e b u r a d a teşekkür eder im • L. K . ) .

6 4 Ö r n e ğ i n Ö z e r O z a n k a y a , Atatürk ve Laiklik, muhtelif yerler.

65 Karş. Afet İnan , Atatürk Hakkında Hâtıralar ve Belgeler, ( A n k a r a : Türk iye İş Bankas ı

Kültür Y a y . , 2 . bask ı . 1968) . s .291 v d .

161

açısından büyük b i r siyasal anlamı da bulunmaktaydı. Kemalizm, yaratmak istediği yeni toplumsal örgütlenmenin

temel in i "mi l l e t " e dayandırmak ve m i l l e t i de dinsel o lmayan öğelerle bel ir lenen b i r kavram olarak ele a lmak eğilimin­d e y d i . 6 6 Böylelikle dev let in mi l l e t tarafından oluşturulduğu kabu l ed i l i rken , m i l l e t kavramına kazandırılan yen i içerik sonucu devlet ile d i n i ayırmak.da, Kemalistler için, mümkün olabi lmekteydi . Kemalist milliyetçilik i lkes i i le laikliğin b i rb i r l e r in i pekiştiren bir biçimde böylece formüle edilmeleri, aslında, b i r diğer açıdan, başta M . Kemal Atatürk o lmak üzere Kemalist kad ronun arzuladıkları top lumsa l değişiklikleri gerçekleştirmek için gereksindikler i siyasal ik t idar açısından da değerlendirilmelidir.

Kurtuluş Savaşı günlerinde Büyük M i l l e t Mec l is i içinde oluşan ve önceleri açıkça telâffuz edilmemekle b i r l ik te gitgide daha da belirginleşen siyasal r e j im sorunu üzerinde, 6 7 b i r inc i ve i k i n c i gruplar arasındaki farklılaşma, laikliğin Kemalistler için ne denli önemli olduğunu ortaya koyabilecek nitel iktedir. 1919-1946 yılları arasında Türkiye'de muhalefet in gelişimini k o n u alan incelemesinde b i r yabancı araştırmacı, 1. Dünya Savaşı sonrasında, " b i r i laik kayıtlamalarla ve coğrafi sınırlarla bağlı o lmayan heybet l i ve yaygın b ir e tk i y i ku l l anan , diğeri ise taleplerinde oldukça sınırlı ve oluşum ha l indek i gücünü, öncelikle önderlerinin askeri mücadele ve o mücadele içindeki olaylara karşı duyarlılıkla özdeşlemesinden alan" i k i uzlaşmaz gücün ortaya çıktığını be l i r tmekted i r .

"Dolayısıyla, çıkarlarının bir yanda dinsel ve hanedanlıkla

ilgili düşüncelere, diğer yanda İse ulusal birleşmenin etkin gücü

66 Karş . G e n e l k u r m a y Başkanl ığ ı (haz . ) , Atatürkçülük (Birinci Kitap) Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, ( İstanbul Millî Eği t im B a s ı m e v i . 1 9 8 4 ) , s . 4 6 - 9 0 ' d a yera lan Atatürk ' ten alıntı lar. ( B u d e r l e m e d e bir s a y f a orij inal, d iğer s a y l a i s e sadeleşt ir i lmiş metinleri içermektedir . )

6 7 B u k o n u d a b k z - Ö m ü r S e z g i n , Türk Kurtuluş Savaşı ve SiyasalRejim Sorunu, (Ankara:

B i rey v e T o p l u m Y a y . , 1 9 8 4 ) .

162

olarak yeni milliyetçiliğin gelişmesine sıkıca bağlı olması yü­

zünden, iki önder kişiliğin -İstanbul'da sultan- halife ve Ankara'da

Mustafa Kemal- konumları ilk bakışta göründüğünden daha uzak

ve daha uzlaşmazdı. ',6S

M . Kemal Paşa'mn amaçlarının yalnızca askerî zaferle sınırlı olmadığı, bu savaş sonrasında top lumda istediği dönüşümleri gerçekleştirmek için iktidarı k e n d i e l inde t u t m a isteğinde olduğu gerçeğini bu uzlaşmazlıkla birleştirerek, laikliğin siyasal içeriğini kavramak mümkündür. 6 9

Kurtuluş Savaşı'nın gelişmeleri, M . Kemal Paşa'ya, ha l i -fe-sultan'm varlığını sürdürdüğü b i r düzende ik t i da r şansı vermemektedir. Dolayısıyla, Kurtuluş Savaşı içinde İslâm esaslarına uygunluğunun da vurgulanmasıyla benimsenmesi kolaylaştırılmış o lan Teşkilâtı Esasiye k a n u n u n d a k i "ha lk hükümeti" s is teminin , 7 0 aslında zaten Cumhur iye t olduğunu bel irterek yeni b i r rej ime geçmek, M . Kema l ve çevresinin gereksindiği iktidarı sağlayacak u y g u n b i r çözüm niteliğin­dedir.

Dinsel o lmayan Öğelerle tanımlanmış b i r mi l l e t kavramı ile temellendirilen millî hakimiyet düşüncesi ve d i n ile devlet işlerinin ayrılması olarak be l i r lenen b i r l a i k l i k i lkesi o l ­maksızın, Cumhuriyet 'e geçmenin hemen hemen olanaksız

6 8 A. A . C r u i c k s h a n k , The Gromth ot Opposition in Turkish Potitics, 1919-1946, (Or ford: S t . A n l o n y ' s C o l l e g e , y a y ı m l a n m a m ı ş doktora tez i , 1 9 6 3 - 1 9 6 4 ) , s . 1 3 .

69 Bilindiği gibi. Birinci Büyük Mîllet Meclisi, varlık nedenini bağımsız l ık savaş ına bağlamıştı v e millet v e sa l tanat y a b a n c ı b o y u n d u r u ğ u n d a n k u r t a n l ı n c a görev in i t a m a m l a m ı ş olacaktı . Özell ikle istanbul 'da, II. Meşrut iyet politikacıları a r a s ı n d a M. K e m a l Paşa 'n ın kazandığı başanlan salt askerî a l a n d a bağlı tutmak v e M. K e m a l v e çevresine " s i y a s e t i y a k ı ş t ı r m a m a eğil imleri bulunuyordu. Bir ö r n e k için Lütfi F ikr i B e y ' i n Meşrutiyet ve Cumhuriyet (1339) adl ı r i sa les ine bakılabil ir . K e z a , Ha l ide E d i p A d ı v a r d a . Türkün Ateşle İmtihanftvia, M. K e m a l P a ş a ' y a "izmir'i a ld ık tan s o n r a art ık b i raz dinlenirsiniz P a ş a m . Ç o k yoru ldunuz" dediğini y a z m a k t a d ı r . P a ş a ' n ı n c e v a b ı i s e kend is in in zor lu bir iç s i y a s e t m ü c a d e l e s i n e b a ş l a m a kara r ında o l d u ğ u n u y a n s ı t m a k t a d ı r . ( İs tanbul : A t las K., 8 . bask ı , 1 9 3 5 , S . 2 2 7 ) .

7 0 B u k o n u d a Gizl i C e l s e Zab ı t lan 'n ı d a incelemiş o l a n ö m ü r S e z g i n ' i n Türk Kurtuluş Savaşı adl ı ç a l ı ş m a s ı n d a , özel l ikle s . 3 - 5 2 ' y e bakı lmal ıd ı r .

163

olduğunu, Cumhur i y e t o lmadan da M . Kema l Paşa'mn i k ­tidarda olamayacağını vurgulayarak, l a i k l i k i l k e s in in siyasal ik t idar mücadelesi açısından anlamını böylece ortaya koy­d u k t a n sonra, b u i lkede ifade edi len d i n ve devlet işlerinin ayrılmasının nasıl açıklandığını ele a lmak gerekmektedir .

M . Kemal Paşa'mn 1923'te yapmış olduğu b i r konuşma, b u bakımdan oldukça aydınlatıcıdır:

"(...) 'B)ütün müstebit hükümdarlar hep dini âlet edindiler;

ihtiras ve istibdatlarını terviç için hep sınıfı ulemaya müracaat

eylediler Hakiki ulema, dini bütün âlimler hiçbir vakit bu

müstebit tacidarlara inkiyad etmediler. Onların emir ler ini dinlemediler, tehditlerinden korkmadilar. (...) Fakat hakikati

halde âlim olmamakla beraber, sırf o kisvede bulundukları için

âlim sanılan, menfaatine düşkün haris ve imansız birtakım

hocalar da vardı. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte

bunlar muvafıkı dindir diye fetvalar verdiler. (...) Artık bu milletin ne böyle hükümdarlar, ne öyle âlimler görmeğe tahammülü ve

imkânı yoktur. Artık kimse öyle hoca kıyafetli sahte âlimlerin

tezyirine ehemmiyet verecek değildir. En cahil olanlar bile o gibi

adamların mahiyetini pek âlâ anlamaktadır. Fakat bu hususta

tam bir emniyet sahibi olmaklığımız için bu intibahı, bu te­

yakkuzu, onlara karşı, bu nefreti, halâsı hakikî anma kadar bütün

kuvvetiyle hattâ mütezayit bir azimle muhafaza ve idame et­

meliyiz. Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey anlamak

isterseniz, derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım. Onların

menfî istikamette atacakları bir hatve, yalnız benim şahsî

İmanıma değil, yalnız benim gayeme değil, o adım benim mil­

letimin hayatiyle alâkadar, o adım mi l l e t imin hayatına karşı

bir kasıd, o adım mi l l e t imin kalbine havale edilmiş zehirli bir

hançerdir. Benim ve benimle hemfikir arkadaşlarımın yapacağı

şey mutlaka ve mutlaka o adımı atam tepelemektir.

Şüphe yok ki, arkadaşlar, millet birçok fedakârlık birçok kan

bahasına, en nihayet elde ettiği umdei hayatiyesine kimseyi

164

tecavüz ettirmeyecektir. Bugünkü hükümetin, meclisin, ka­

nunların, Teşkilâtı Esasiyenin mahiyet ve hikmeti hep bundan

ibarettir.

Sizlere bunun dafevkinde bir söz söyÜyeyim. Farzı muhal eğer

bunu temin edecek kanunlar olmasa, bunu temin edecek meclis

olmasa, öyle menfî adım atanlar karşısında çekilse ve ben kendi

başıma kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm. " 7 1

Bu sözlerden de anlaşılacağı g ib i , Kemal i zm ' in l a i k l i k an­layışı d i n i n kişisel çıkar ve siyasal amaçlar için kullanılmasına karşı çıkmaktadır. Kemalist i l k e l e r in henüz sistemleştiril-medig i b i r tarihte, 1927'de C H F Nizamnamesi 'n in 3. mad­desinde l a ik l ik şöyle ifade edilmiştir:

"Fırka; itikadat ve vicdaniyatı siyasetten ve siyasetin mütenevvi

ihtilâtatından kurtararak milletin, siyasî, içtimaî, iktisadî bil­

cümle kavanin, teşkilât ve ihtiyacatını müsbet ve tecrübevî ilim

ve fenlerin muasır medeniyete bahş ve temin ettiği esas ve eşkâle

tevfikan tahakkuk ettirmeği, yani devlet ve millet işlerinde din

ile dünyayı tamamen birbirinden ayırmayı en mühim essala-

rından addeyler."72

1927 Nizamnamesinde, l a i k l i k sözcüğü kullanılmaksızın yer verilen bu ifade, CHP'nin sonrası programlarında da, çok büyük değişikliklere uğramamıştır.73 Şimdi, buradaki ifadede, i l k bakışta laikliğe "millî hak im iye t " ve v i cdan hürriyeti açısından yaklaşıldığı söylenebilir. D i n , millî dev let in değil, "eşhas devleti ' n i n temel ini oluşturmakladır. Dolayısıyla d i n i devletten ayırmak millî devleti kurmanın i l k ve zorun lu adımı olmaktadır. Böylelikle d i n i n yalnızca bireysel inanç alanıyla sınırlı olacağı düşünülmektedir.

Yeni re j imin temellerinden b i r i olan la ik l ik , böylece, vicdan

71 Söylev ve Demeçler II, s . 1 4 6 - 1 4 7 ,

7 2 C.H.F. 1927Nizamnamesinin metni için b k z . T u n ç a y , Tek-Parti, s . 136 .

73 K a r ş . y u k a n d a s . 1 5 7 - 1 5 8 .

165

özgürlüğünün, d i l , d i n , ırk ve sınıf ayrımı yapılmaksızın herkesin k a n u n önünde eşitliğinin ve b u çerçevede ulusal egemenliğin güvencesi olarak sunulmaktadır. Burada, İslâmiyet'in özelliğine bağlanan b i r paradoks ortaya çık­maktadır. 7 4

D i n i , devlet işlerinden ayrı ve b i r e y in vicdanıyla i l g i l i b i r inanç sistemi olarak görmek ve göstermek so runu çözme-mektedir . Çünkü İslâmiyet d i n ve dünyanın, d i n ve devlet in birlikteliğine, içiçe geçmiş olmasına dayanmaktadır. Dola­yısıyla İslâm d i n i n i n egemen olduğu b i r t op lumda l a i k l i k i lkes in in gerçekleştirilmesi için, önce d i n i n devlet tarafından denet im altına alınması, sonra da d i n ve dev let in birlikteliği inancının, bireysel düzeyde değiştirilmesi gerekmektedir . N i t ek im , gerek 1927 Nizamnamesi'nde ve gerek daha sonraki par t i programlarında sözü edi len yen i örgütlenmenin esası "müsbet ve tecrübevî i l i m " o lu rken , bu esasın uygulama alanının siyasetin yanında, sosyal ve iktisadî alanları da kapsadığı görülmektedir.

Kısacası, Kemalist l a ik l i k i lkesi , d i n ve devlet in ayrılmasına değil, d i n i n devlet tarafından denetlenmesine ve "fikrî i n ­kılâba" yönelmiştir.

2. Laiklik ve "Fikrî İnkılâp"

Cumhur i ye t ' i n yerleştirilip sağlamlaştırılması için z o run lu o larak d i n i n devlet tarafından dene t im altında b u l u n d u ­rulması yönünde gerçekleştirilenler, b u y en i l i k l e r i n t o p l u m tarafından benimsenmes in i sağlamak amacıyla, t op lumsa l

74 Laikl ik k o n u s u n u e l e a l a n birçok y a z a r , Hırist iyanlık' la İs lâmiyet a r a s ı n d a d i n - d ü n y a ilişkilerini d ü z e n ley iş b ak ım ın d an önemli bîr faik bu lunduğunu; Hıristiyanlığın, Özünde, "Kayzer ' in hakkını Kayzer*e . Tann'n ın hakkını T a n n ' y a veriniz" özdeyişiyte ifade edildiği gibi, din ile dünyan ın ayr ı lmasına izin ver ici niteliğine karşılık İslâmiyet' in din v e dünya işlerini birlikte düzen leyen bir inanç s is temi o lduğunu vurgulamaktadır lar . B k z . Niyazi B e r k e s , "Laikliğin Tar ihse l Kaynaklan" , Teokrasi ve Laiklik, ( istanbul: A d a m Yay . . 1984), s . 2 4 - 4 4 Karş . Çet in Ö z e k , Devlet ve Din, ( İs tanbul : A d a Y a y . , t .y.), s . 1 3 - 6 5 v e 2 3 3 - 3 3 8 .

2 6 6

değer sistemini değiştirmeyi hedefleyen girişimlerle hemen hemen eş zamanlı o larak ortaya çıkmıştır. B i r ey in top­lumsallaşma sürecinde edineceği değerleri, b u sürece devletin ak t i f müdahalesini sağlayarak biçimlendirme isteği, b u bakımdan Kemalist l a i k l i k politikasının ayırdedici özelli­ğidir. 7 5

Bu açıdan bakıldığında, Kemalist l a i k l i k politikasının, " fert ler i mütefekkir kılmak", boş inançlan yoketmek ve yeni t op lumun temeli olarak düşünülen "müsbet ve tecrübevî i l i m " anlayışını geçerli kılmak öncüllerine dayandırıldığı görül-, mektedir .

Sözü edilen öncüllere dayalı b i r la ik l ik politikası, her şeyden önce eğitim alanında kendisini göstermiştir. Tevhid-i Tedrisat, eğitimin çağdaşlaşması olduğu kadar, aynı zamanda tüm eğitim kurumlarının devlet el ine (veya, en azından, devlet denetimine) geçmesi anlamına gelmiştir. Bundan sonra artık, d i n eğitimi de, gerektiğinde devlet tarafından veri lecektir. Bu nokta , M. Kemal Paşa'nın 3 1 Ocak 1923 ta r ih l i b i r ko­nuşmasında oldukça açık b i r biçimde ortaya konulmuştur. İzmir'de halkla sohbet ederken, medreselerle i l g i l i b i r soru üzerine M . Kemal Paşa'nın cevabı şöyledir:

"B i z im d in imiz en makûl ve en tabiî b i r dindir. Ve ancak

bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için

akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lâzımdır. B i z im d in imiz bunlara tamamen mutabıktır. îslâm hayatı İçtîmai-yesinde hiç kimsenin b i r sınıfı mahsus halinde muhafazai

mevcudiyete hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler

ahkâmı diniyeye muvafık harekette bulunmuş olmazlar. Bizde

ruhbanlık yoktur, hepimiz müsaviyiz ve d i n i m i z i n ahkâmını mütesaviyen öğrenmiye mecburuz. Her fert d in in i , diyanetini,

imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da mek-

75 B e r k e s , bu durumun islâmiyet'in özel l iğinden kaynaklandığ ı kanıs ındadır : a.g.y.. s . 2 5 .

¡67

t e p t i r . " 7 6

Bu konuşmadan da anlaşılacağı g ib i , Kemalist l a i k l i k i l ­kes in in hedeflediği değerler dönüşümü, doğrudan doğruya d i n i n kendis ine değil, d i n adı altında aktarılan boş inançlara yönelmiş olmaktadır. "Mektep" te verilecek o lan eğitim, akla, b i l ime u y g u n b i r "tabiî d i n " eğitimi olacak ve b u yol la boş inançlar ortadan kaldırılacaktır.

Laikliğin eğitim yo luy la hedeflediği değerler dönüşümü, M . Kemal Paşa ve çevresinin "müsbet ve tecrübevî i l i m " adı altında ifade edilen pozit iv ist anlayışları bakımından oldukça ilginç b i r özellik göstermektedir. Poz i t i v i zmin Jön Türk düşüncesine ve oradan da Kemalizm'e Comteçu biçimiyle yansıdığını kabu l edersek, Kemalist l a i k l i k anlayış ve uygu­lamasının, eski İslâm inancının yerine yeni b i r inanç sistemi (b i r yeni " d i n " ) yerleştirmek istediğini kabu l etmek gerek­mektedir. Auguste Comte 'un "Üç Ha l Yasası" uyarınca teolo-j ik -meta f i z ik -poz i t i f evrelere bölünmüş b i r insanlık tar ih i sözkonusu o lup , her evre b ir inanç ve örgütlenme sistemince be l i r lenmektedir . Pozi t i f evrede egemen inanç sistemi " b i -l i m " d i r . Daha doğru b i r söyleyişle, poz i t i f evrede b i r " b i l i m imanı"nın geçerli olması sözkonusudur. 7 7 Kemal i zm ' in çağdaşlık anlayışı da temelde "hayatta en hakikî mürşit i l imd i r " düsturuna dayandırılmış; la ik l ik de, bu çerçevede, Islâmî inanç s is teminin yerine b i l imse l inanç ve örgütlenme s is temin in geçirilmesi anlamını kazanmıştır.

Bu açıdan, harf inkılâbı da önemli b i r özellik göstermektedir. Dinsel içeriğinden arındırılmış b ir mil let kavramıyla halka yeni bir k iml ik sunmak; ahlâkı da dinden farklılaşnrarak yeni davranış kalıpları belirlemek ve nihayet bu ik is in i de içeren yeni bir

7 6 Söylev ve Demeçler il, s . 8 9 (a .b .ç . ) .

7 7 B k z : S t a n i s l a v A n d r e s k i ( d e r . ) , The Essential Comte, ( L o n d r a : C r o o m H e l m . 1974) . s . 2 0 vd . Auguste C o m t e ' u n Po2¡t¡l F e l s e f e Dersler i 'nden der lenmiş b u yapı l ın yan ında , b k z . Anthony G i d d e n s , 'Pos i t i v ism a n d Us Cr i t i cs ' , T . B . Bot tomore v e R o b e r t Nisbet (der . ) , A HistoryofSociologicalAnalysis. ( L o n d r a : H e i n e m a n n , 1 9 7 9 ) . s . 2 3 8 - 2 4 9 .

168

"hakikat düzeni"ni, siyasal, iktisadî ve sosyal alanlarda "müsbet ve tecrübevî i l i m " esasını hak im kılmak olarak beliren Kemalist la ikl ik, tüm bu yeni l ik ler in pekiştirilmesi açısından harf i n ­kılâbına da yönelmiştir. Lat in harf ler inin kabul edilmesindeki gerekçeler arasında ifade edilmemiş olmakla b i r l i k t e , 7 8 harf inkılâbının, B. Sayan'mn. da belirttiği g ib i , Kemalizm'in Türk toplumuna kazandırmak istediği yeni kimliğin yerleşmesi açı­sından -"unutkan bir toplum" yaratmak ardarrunda- kolaylaştırıcı bir öge olarak düşünüldüğünü de söylemek gerekmektedir. 7 9

Bütün bu özellikleri d ikkate alındığında l a i k l i k i lkes i ile halkçılık arasındaki ilişkilerin, özellikle Kema l i zm ' in oluş­masından sonra birer çatışma ilişkisi olduğunu söylemek gerekmektedir. Halkın büyük bir çoğunluğunca benimsenmiş olan dinsel içerikli değerler sistemi, öncelikle siyasal ik t idar bakımından, sonra da1 arzulanan top lumsa l yen i l i k l e r in gerçekleştirilmesi açısından Kema l i s t l e r in en e tk i l i ideolo j ik rak ib i olmuştur.8 0 Dolayısıyla Kemal i zm, kültürel ve iktisadî programı çerçevesinde halkın duygu ve düşünüş biçimleriyle çatışmıştır. Bu çatışmanın aşılması ise, inkılâpçılık i lkesiyle gerçekleştirilmek istenmiştir.

D. Halkçıhkve inkılâpçılık

Kemal izm' in altı i lkes inden sonuncusunu oluşturan i n ­kılâpçılık (devr imci l ik ) , bizzat M . Kemal Atatürk tarafından, farklı zamanlarda, farklı biçimlerde tanımlanmıştır.8 1 I n -

78 ta l in harflerinin kabul edi lmesinde ortaya konulan gerekçeler, Arap harflerinin Türkçe'nin fonet iğine uygun o l m a m a s ı , dolay ıs ıy la zar öğ ren i l en bir y a z ı dili o r t a y a ç ı k m a s ı v e b u n e d e n l e de okur -yazar l ık o ran ın ın düşük k a l m a s ı o larak özel lenebi l i r .

7 9 B i n n a z S a y a n , T ü r k i y e ' d e Din în D e n e t i m işlevleri", a.g.y., s . 1 7 6 ,

8 0 B k z . Şerit Mardin, "İdeology a n d religion in t h e T u r k i s h Revolution". International Joumai

ofMiddleEaStStudies.GiK: II, 1 9 7 1 , s . 1 9 7 - 2 1 1 .

81 B u t a n ı m l a r için b k z . G e n e l k u r m a y B a ş k a n l ı ğ ı ( h a z . ) . Afatürfteüfüft (Birinci Kitap), s . 1 1 2 - 1 1 9 , Arı İnan (der.) . Düşünceleriyle Atatürk, s . 8 7 - 8 8 v e U i kan Kocatürk (haz . ) , Atatürk'ün Fkİf ve Düşünceleri, s .71 -83 .

169

kılâpçılık i lkesine yüklenen farklı anlamları, şu üç nokta etrafında ortaya koyarak, Kemalist inkılâpçılığın içeriğini bel ir lemek mümkündür.

1. Kemalist inkılâpçılık i lkes i , her şeyden Önce kavramsal düzeyde ortaya konulmaktadır. Bu anlamda inkılâpçılığın ilerleme f i k r i ile ilişkilendirildiği ve evrimsel gelişmeye karşıt b ir biçimde tanımlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Yapılacak işlerin çokluğu ve zamanın azlığı, Türk top lumuna getirilmesi isteni len yen i l i k l e r in hızla gerçekleştirmesini z o run lu kıl­dığından, i lerleme evr imc i değil, devr imc i (inkılâpçı) o lmak zorundadır.

İsmail Habib Sevük, 1892 Eylül'üyle 1923 Nisan'ı arasında Gazi 'nin M i l l e t Mec l is i 'ndeki siyaset odasındaki konuşma­lardan b i r inde , "Türkiye'yi tedr ic i m i i l e r le tmel i , ânî olarak mı" sorusunu ortaya atarak şöyle dediğini aktarıyor:

"iki sistem var, (...), biri malûm, büyük Fransız ihtilâîindeki

tarz: Rejimler değişecek, ihtilâllere karşı mukabil ihtilâller

yapılacak. Sağ solu tepeler, sol sağı süpürürken bir de bakılacak

ki bir buçuk asırlık zaman geçmiş. (...) Bu milletin damarlarında

o kadar kan ve önünde o kadar geniş zaman var mı?"82

1935 ta r ih l i Büyük Kurul tay 'da konuşan Recep Peker de, inkılâpçılık i lkes in i benzer b i r biçimde açıklamaktadır:

"Her şeyimiz tamdır, düzenimiz yolundadır der ve Devletin tekâmül usulü ile i l e r i gitmesini muvafık bulacak olursak, ileri

gitmek için bütün müşkülleri yenmek hususunda da bu surette

hareket edersek, yalnız i leriyi değil, şimdiye kadar elde ettiğimiz

bütün inkılâp neticelerini de tehlikeye düşürmüş oluruz. Bu anlayış devrim fikrinin anası olan kutsal heyecanı söndürür. Bu

asırların biriktirdiği kokmuş fikirlerden mülhem karanlık yollara

dönmekten ve dünyanın bugünkü ilerleyişi hızına ayak uydurmağı

bırakarak dirilik ve adamlık savaşındayüzgeri etmekten başka

82 İsmail Habib Sevük , Atatürk İçin, (Ankara: Kültür Bakanl ığı Y a y . , 1981 ) , s . 6 7 (İnkılâplar v e O" başl ıkl ı y a z ı d a n ) .

170

bir şey değildir."83

Burada üzerinde durulması gereken nokta , genel olarak pozit ivist felsefenin temel özelliği o lan düzen içinde ilerleme f ikr iy le , Kemalist inkılâpçılık i l k e s in in nasıl bağdaştığıdır. Afet Inan 'm Atatürk'ten aynen aktardığını belirttiği b i r diğer inkılâp tanımına bakarak so ruyu cevaplandırmak müm­kündür.

"1) İnkılâp mevcut müesseseleri zorla değiştirmek demek­

tir.

2) Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri

yıkarak yerlerine, mi l le t in en yüksek medenî icaplara göre

i lerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmak­

tır."^

1930'larda, Kemal i zm' in altı i lkes i formüle ed i l i rken i n ­kılâpçılık i lkes in in tanımla'nışında, önce o ana dek yapılan atılımların "korunması", sonra da 1930'lara dek gerçekleş­t i r i l en inkılâpların gerek ler in in yerine get i r i lmesi için çaba gösterilmesi vurgulanmıştı. Bunlardan i l k i mevcut müesse­selerin değiştirildiğini, ik inc is i ise bu değiştirmenin sağladığı "yen i düzen" içinde muasır medeniyet seviyesinin diğer gereklerinin yerine getirileceğini ifade etmektedir. Dolayısıyla, Kemalizm'in inkılâpçılık ilkesi, topluma yön vermek için gerek duyu lan siyasal mekanizmanın ele geçirilip yeniden düzen­lenmesi anlamında "an i değişim" yanlısı, b u değişim ger­çekleştikten sonra ise "düzen içinde i ler leme" c i d i r . 8 5

83 CHP Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutalgası, s . 4 6 .

84 Afet inan, Atatürk Hakkında Hâtıralar ve Belgeler, s . 2 5 9 .

85 M. K e m a l Atatürk'ün Söylev v e Demeçleri ite 1930 ' lann Kemal is t literatürü tarandığında, b e n i m s e n e n d e ğ e r yargı l an nın b a ş ı n d a "güçlü bir u l u s a l devlet", b u devlet in temelini oluşturan m i B birlik v e bütünlük v e böyle bir bütünlük içinde gerçek leşecek olan iktisadî ka lk ınma v e bütün bu değerlerin topyekûn i fadesi o lan "muasır meden iye t s e v i y e s f n i n yeraldığı açıkça görülmektedir. B u aç ıdan , K e m a l i z m , Ayd ın lanma felsefesinin ilerleme a n l a y ı ş ı n a , bu an lay ış ın A . C o m t e pozit ivizm indeki "düzenc i" v e r s i y o n u b a k ı m ı n d a n bağlıdır. Karş. Macit Gökberk , "Aydın lanma F e l s e f e s i , Devr imler v e Atatürk", Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk, s . 2 8 1 - 3 3 3 .

171

2. Kemalist inkılâpçılığın önemli b i r b o y u t u o lan siyasal iktidarı ele geçirme konusunda ve inkılâpların gerçekleşti­rilmesinde halka ya da, b i r diğer deyişle, genel b i r "consensus" arayışına başvurulmasının düşünülüp düşünülmediği ko ­nusunda da bazı d ikka t çekici noktalar bulunmaktadır. M . Kemal Paşa Karlsbad'daki günleri sırasında, 6 Temmuz 1918 tarihindeki b i r akşam yemeğinde, sohbet sırasında, Baülı yaşam biçiminin bizde "teessüsünün ne kadar müşkül" olduğunun söylenmesine,

"(...) (B)en her vakit söylerim, burada da bu vesile ile arze-

deyim, benim elime büyült selâhiyet ve kudret geçerse, ben ha-

yat-ı içtimâiyemizde arzu edilen inkılâbı b i r anda bir 'Coup' ile

tatbik edeceğimi zannederim. Zira, ben, bazıları g ib i efkâr-ı

avamı, efkâr-ı ulemâyı yavaş yavaş benim tasavvuratım dere­

cesinde tasavvur ve tefekkür etmeğe alıştırmak suretiyle bu işin

yapılacağım kabul etmiyor ve böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Neden, ben, bu kadar senelik tahsil- i âlî gördükten, ha-

yat-ı medeniye ve ict imaiyeyi tetkik ve hürriyeti tezevvuk için

saıf-ı hayat ve evkat ettikten sonra, avam mertebesine ineyim.

Onları kendi mertebeme çıkarayım, ben onlar gibi değil, onlar

benim gibi olsunlar"56 karşılığını vermiştir. 1918'de söylenilen b u sözler, açıkça, M . Kema l Paşa'nın,

tüm toplumsal ilişkiler alanında get i rmek istediği yen i l ik l e r bakımından siyasal iktidarı ele geçirmek istediğini gösterir n i te l ik ted i r . Bu açıdan siyasal ik t idar , M.Kemal Paşa'nın i n ­kılâpçılığında b i r araç niteliğini taşımakta ve siyasal iktidarı eline alması için de b i r siyasal inkılâp z o r u n l u olmaktadır. Ancak, burada kullanılan "Coup" sözüne dayanarak, M . Kemal Paşa'nın siyasal iktidarı gerektiğinde zorla da ele geçirmek isteyebileceğini söylemek mümkün müdür? Bir diğer deyişle, M . Kemal Paşa'nın inkılâpçılığı, ne ölçüde zora, ne ölçüde

3 6 A . Afet inan, M. Ksmal Atatürk'ün Karsbad Hâtıraları, ( A n k a r a : T ü r k T a r i h K u r u m u

Vay., 1933 ) . s . 4 3 .

1 72

"consensus" arayışına dayanmaktadır? M . Kemal Paşa'nın hep vurgulanan gerçekçiliği ve pragmat izmi d ikkate alınırsa, ikt idara gelebilmek için, farklı zaman ve koşullarda farklı biçimlerde davranılacağını söylemek gerekmektedir . Bu bakımdan, özellikle Kurtuluş Savaşı içinde M . Kemal Paşa'nın Mecl is temelinde be l i r l i b i r "consensus" arayışında olduğu söylenebilir. Ancak şurası da b ir gerçektir k i , uzlaşma ve anlaşmaya dayanmaya çalıştığı dönemlerde bi le M . Kemal Paşa'nın bu çabalarının b ir sınırı vardır: tasarladığı yeni l ik ler i gerçekleştirebilme olanaklarının elde edi lmeler i . Uzlaşma ve anlaşmanın b u olanakları kendis ine sağlamayacağı gö­ründüğünde, siyasal inkılâpçılığını açıkça ortaya koymaktadır. B u n u , İstanbul gazeteci teriyle İzmit'te yaptığı 16/17 K a n u ­nusani 1339 (1923) mülakatında görmek mümkündür:

"Efendileri biz hakiki bir inkılâp yaptık ve inkılâbımızda

devam ediyoruz. Biliyorsunuz ki, memleketin birçok yer ler i bilerek veya bilmeyerek isyan etti. Asiler- (i) tedibe mecbur olduk. Şimdiye kadar yaptıklarımız ancak ondan sonra teessüs ede­

bilmiştir. Ve biliyorsunuz ki, Fransa inkılâb-ı kebiri hemen 100

sene devam etmiştir. 3 senede esaslı bir inküâbın hitam bulacağını

kabul etmek hata olur. Belki zaman zaman şöyle veya böyle bir

şeyler olacaktır! Kanaatimizi sabit ümid-i muvaffakiyeti hâkim Inılundurmak sayesinde galebe bizimdir. Fakat hocaları memnun

edeyim, Aîem-i Islâmı memnun edeyim, hepsini memnun edeyim

dersek mümkündür Hepsi memnun olur, ama biz maksadımızdan

dür kalmış oluruz, lâare-ı maslâhatçilar esaslı inkûâb yapamaz-

(...)

E/endim, Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun bir medlülü olmak lâzımdır Yoksa cihanda medlûl-i hakikîsi olmayan bir

şey yaptığımız zaman hiçbir şey yapmıyoruz demektir. Bu

memleketi şu istikamete sevkeden bir şey yaptığımızı ifade et­

meliyiz! Bir de daima muteber ve mevzuübahs olan ekseriyettir.

Bu m i l l e t in ekseriyeti bizimle beraberse, fırka deyiniz, ne

173

derseniz deyiniz, yürümek mümkündür. Ekseriyet beraber

değilse grup deyiniz, heyet deyiniz buna istinâden inkilâbta

muvaffakiyet mümkün olamaz.

Suphi Nuri Bey - O zaman ne yapmak lâzım? Gazi Paşa -

O zaman inkılâbın te'mini için tarihin gösterdiği vasıtaya

müracaat edeceğiz! Suphi Nuri Bey -Kanunda bir sarahat

yok.

Gazi Paşa -İnkılâbın kanunun (Kanunu olacak L.K.) mevcut

kavaninin fevkindedir. Bizi öldürmedikçe ve bizim kafaları­

mızdan cereyanı boğmadikça, başladığımız inkılâb-ı teced-

dütkârane biran bile durmayacaktır. Bizden sonraki devirlerde

de hep böyle olacaktır! "87

Bu anlayış, Cumhur i y e t Ha lk Fırkası'nm İzmir 11 Kongre-si'nde, 27 Ocak 1931 ta r ih l i konuşmada da vurgulanmakta­dır:

"Arkadaşlar, zaman, fani hadisat, takip ettiğimiz istikamette

bizi aldatmamıştır. Bu yol üzerinde her gün daha çok tenevvür

ederek hedefe yürüyeceğiz. Bizimleberaber yürümek istemiyenlere

bir şey diyemiyeceğiz. Onlar da istedikleri gibi hareket ederler.

Bizim hedefe doğru yürürken İsabetli olduğumuza ye en nihayet

muvaffakiyetle hedefe vasıl olacağımıza itimadtmız o kadar

kuvvetl idir ki, şunun ve bunun müteessir olması bizi asla mü­

teessir etmez. Belki tenbih eder, daha çok dikkatli yapar. Yalnız

bizi geriye götürecek olanların takibedecekleri istikamete asla

müsait davranmayız. Kanunlarımız müsait değilse o kanunları

tadil ederiz, yeni kanunyaparız. En nihayet lüzum ve mecburiyet

görürsek bu yolda her şeyin fevkine çıkararak hedefimize yü­

rümekte asla tereddüt etmeyiz. ' , 8 8

1923 yılındaki İzmit konuşmaları sırasında söylenenlerle, Kemalist ideo lo j in in belirlendiği 1930'ların başında söyle-

8 7 Arı İnan (haz . ) . Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1933 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, ( A n k a r a : T ü r k T a r i h K u r u m u Y a y . , 1 9 8 2 ) , s . 8 2 - 8 3 . (a .b .ç . ) .

8 8 Söylev ve Demeçler II, s . 2 6 4 .

174

ni lenler arasında göze çarpan or tak özellikler şöyle ifade edi lebi l ir : Bir kere inkılâpçılık, siyasal iktidarı ele geçirmek ve bu iktidarı elde tu tmak için gereken k u r u m s a l çerçeveyi oluşturmak anlamında kullanılmaktadır. Bu açıdan C u m ­hur iyet , siyasal b i r inkılâptır. C u m h u r i y e t ' i n örgütlenmesi ve b u örgütlenmenin yeni b i r meşruluk zemin inde ( m i l l i ­yetçilik) tanımlanması, Kemalist inkılâpçılığın siyasal yönünü ortaya koymaktadır. İkinci olarak, inkılâpçılık, h em yen i siyasal örgütlenişin korunması, hem de bu yeni örgütlenmenin sağladığı imkânlarla gerçekleştirilen ve gerçekleştirilecek olan yenileşmelere karşı ortaya çıkabilecek direnmeler in de önüne geçilmesini ifade etmektedir .

3. Bu i k i n c i yönüyle inkılâpçılık, 1930'ların ürünü olan Kemalizm'de "halk için halka rağmen" formülünün de temelini oluşturmuştur. Bir diğer deyişle, "muasır medeniyet sevi­y e s i n e erişme yo lunda i ler lemek için yapılan yen i l i k l e r in "yukarıdan aşağıya" olacağı ve aşağıdan gelebilecek d i ren­meler in aşılması için "inkılâpçılık" i lkesine başvurulacağı be l i r t i lmektedir .

Cumhur i ye t ' i n ilânından başlayarak gerçekleştirilen i n ­kılâplara bakıldığında, bun lann en önemli ortak özelliklerinin bir kanuna dayanmak olduğunu söylemek mümkündür. Yani, Kemalistler için inkılâp yapmak önce kanun yapmak demektir. Kanun yapıldıktan sonra, bu kanunda içerilen yen i l i k l e r in t op lum tarafından benimsenmesini sağlama girişimleri ortaya çıkmaktadır. Topluma benimsetme girişimleri başarılı olduğu ölçüde inkılâpların korunması ve sürdürülmesi de gerçek­leşecektir. Benimsetme girişimlerinin başarısız kaldığı veya isteni len ölçüde başarılı olamadığı durumla rda da i n ­kılâplardan vazgeçilmesi sözkonusu olmamaktadır. Bu son durumda inkılâplar da, millî i radeyi temsi l eden T B M M ' n i n yapacağı kanunlara dayanarak korunacaktır.

Kemalist inkılâpçılık i lkes in in , bu üçüncü nokta çerçe-

175

T vesinde, halkçılık ilkesi açısından bir paradoks ortaya koyduğu görülmektedir. Bu paradoks, i k i yönlüdür:

Öncelikle, halkçılık i lkes in in siyasal b o y u t u n u ifade eden halkın siyasete katılması açısından b u paradoks ortaya çık­maktadır. Halkın siyasal hayata katılması açısından temsilî kurumları yeter l i kabu l eden Kemal izm'de ha lk iradesi i le özdeş kabu l edilen millî i radenin temsilî organının yapacağı kanunlar, inkılâpçılığın gerçekleştirilmesinin araçlarıdır. "Halk için halka rağmen" ve "yukarıdan aşağıya inkılâpçılık" for­mülleri ise, açıkça, millî i radeyi temsi l eden kurumların ta­sarruflarını, be l i r l i b i r zaman ve mekân içinde iradeleriyle o kurumları oluşturan insanlann (halkın) benimsemeyeceğini kabu l etmektedir. Soyut millî irade i le somut ha lk istekleri arasındaki bu çelişkinin farkında olan Kemalistler, inkılâpçılık i lkesi içine, bu çelişkiyi gidermeyi amaçlayan b ir halkı eğitme (veya halka inkılâpçı r u h aşılama) düşüncesini eklemekte­d i r l e r . ^

Sözkonusu paradoksun i k i n c i b o y u t u ise, Kemalist i n ­kılâpçılık i lkesi i le Cumhur iye t düzeninin temel ini oluşturan yeni meşruluk kavramının zorunlu öğesi olan " h u k u k devleti" anlayışı arasındaki ilişkide görülmektedir. "Eşhas dev l e t inden "millî devlet"e geçiş, egemenliğin mi l le te ait olmasını kabu l e tmenin yanında ve b u kabulün doğal sonucu olarak, siyasal i k t i da r tasarruflarının kanunlar biçiminde ortaya çıkmasını gerektir ir . Kemal i zm ' in amaçladığını belirttiği mode rn millî devlete, anayasa da dah i l o lmak üzere tüm poz i t i f h u k u k

8 9 K e m a l i z m , b u p a r a d o k s u n (a rk ına vard ık tan s o n r a , ha lk la parti ö rgü lü v e ha lk la yeni rejim aras ında bütünleşmeyi sağ layacak yolların arayış ı içine girmiştir. Bu bütünleşme a r a y ı ş ı n d a halkevler i v e C H P büyük kongre ler ine ha lk ın taleplerini a k t a r a c a k ilçe v e il di lek komisyonlar ı iki ö r n e k o larak verilebilir. Di lek komisyonlar ın ın b e k l e n e n işleri yerine getirmekte ne d e r e c e başarılı olduktan tartışılabilir. A n c a k , Halkevleri uygulaması , aydın halk kopukluğunu giderici olmaktan çok bu kopukluğun ar tmasına neden olmuştur denilebil ir . B u k o n u d a C H F " U m u m î idare heyet i tara f ından ihzar , u m u m î reislik d ivanınca kabul" edi len Halkevleri Talimatnamesi (Ankara: Hakimiyeti Milliye M., 1932) . Kemaf ist ler ' in "ha lka d o ğ r u " nası l gittiklerine g ü z e l bir örnektir.

176

kuralları, temel ini insan hak ve özgürlüklerinde bu lan genel h u k u k i lkeler iy le bağlıdırlar. 9 0 Kemal ist inkılâpçılık i lkes i , kanuna dayanmayı genel o larak benimseyişinde modern h u k u k devleti anlayışına yaklaşmakta; ancak, inkılâpların korunması amacıyla ve somut koşulların gerekler i çerçeve­sinde h u k u k devleti i l kes in in gözardı edilebileceğini de ön­görmektedir.

I I . İktisadî Kalkınma Sorununa Çözüm: Devletçilik

Kemalist i lkelerin oluşumu sırasında en çok üzerinde duru lup tartışılan i lke lerden b i r i de devletçiliktir. Bu i l k e n i n K e m a ­l izm'deki tanımlanış biçimi ve bu i lkeyle halkçılık arasındaki ilişkilerin düşünülüş tarzları, 1930' lardaki tartışmalarda sıklıkla öne çıkarılmışlardır.

A. M . Kemal Atatürk'ün Sözlerinde ve CHP Programlarında Devletçilik

Cumhur i y e t Ha lk Part is i 'n in 1930 ' lu yıllar içinde kabu l edi len üç programında devletçilik i l kes in in tanımlanması bakımından büyük değişikliklerin olduğu söylenemez. Ancak, 1931 Programı'ndaki devletçilik tanımına 1935'te get ir i len eklemeler, tek part i dönemi içinde devletçiliğin nasıl anla­şıldığı konusunda bazı tartışmaların temel inde yatmaktadır. 1931 Programı'nda dev let in iktisadî a landaki faal iyet ler ini "ferdî mesaî ve faaliyet" esası ile sınırlayan ve devletçiliğin gerekçesini, "mümkün olduğu kadar az zaman içinde mi l l e t i refaha ve memleket i mamur iye te eriştirmek" amacıyla ifade eden tanımlamaya, 1935 Programı i le get ir i len ekleme aynen şöyledir:

9 0 M o d e m devletin e n temel özel l ik ler inden o lan "hukuk devlet i" i lkesi için b k z . M ü m t a z S o y s a l . 100 Soruda Anayasa'nın Anlamı, ( İs tanbul : G e r ç e k Y a y . , 1 9 8 6 . Devlet in "modernliği" ile t ıukukîl iği"nin tarihsel sosyoloj ik bir anal iz i için bkz . Gran f ranco Poggi , The Devetopment otthe Modem State, A Sociological IntoducSon, (Londra: Hutchinson, 1978) , s . 8 6 - 1 1 6 .

177

I

"îktisad işlerinde Devletin alakası fiilen yapıcılık olduğu kadar

hususî teşebbüsleri teşvik ve yapılanları tanzim ve murakabe

de etmektir.

Devletin hangi iktisadî işleri fiilen yapacağının takdiri milletin

umumî ve yüksek menfaatlerinin icabına bağlıdır. Eğer Devletin

bu icab yolunda fiilen yapmağa karar verdiği iş hususî bir teşebbüs

elinde bulunuyorsa bunun alınması her defasında bir kanun

yapmağa bağlıdır. Bu kanunda hususî teşebbüsün bu yüzden

uğrayacağı zararın Devlet tarafından tazmini şekli gösterilecektir.

Zararın takdirinde istikbale aİd muhtemel kâr düşünül-

mez." 9 1

1935 Programı'nda devletçilik i lkes in in tanımına böyle b i r açıklık ge t i r i lmes i , 9 2 gerek sözkonusu programın tartışıldığı Dördüncü Kuru l tay içinde ve gerekse par t i dışındaki çevre­lerde, devletçiliğin " m u t e d i l " ve "aşırı" biçimleri üzerindeki tartışmaların hızlanmasına neden olmuştur. Örneğin, y u ­karıdaki eklemeyle devletçilik tanımının daha belirsizleştiğini öne süren E m i n Sazak şöyle konuşmaktadır:

"(...) Devletçilik tarifinde bendeniz biraz mübhemiyet gördüm.

Bu erbabı teşebbüsü eskisinden daha fazla mübhemiy ete götü­

recek. Acaba Devlet hangisini kendi yapmayı uygun görecek?

diye bir tereddüd hasıl olacaktır. Eskisinde bu madde ferdin

yapamayacağı işe Devlet müdahale eder şeklinde idi. Bu o kadar

tereddüdü mucib olmamıştı. Bilhassa Atatürk'ün sözleri ve

Hükümetin de tatbikatı le böyle anlaşılmış olduğu için millet de

yapabileceği işleri kendiliğinden yapabiliyordu. (...) Fakatyine

de Devletin yapacağı bu işe ihtiyaç var mı? Devlet bu işi yapmazsa

ben yapabilir m iy im diye düşünüyor ve kanaat hâsıl ederse te-

şübbüs ediyordu. Şimdi burada hiç hududyoktur. Her sahayı içine

91 CHP Programı, 1 9 3 5 . m d . 5/ç, s . 6 .

9 2 Gelinleri açıklık. Giriılioğlu'nun belirttiği gibi, Kemal is t devletçiliğin s a ğ v e sol ak ımlardan farklı l ığını v u r g u l a m a işleğinin bir s o n u c u o larak o n a y a ç ıkmışl ı r . F , Giritl ioğlu, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Mevkii, CİH: 2 . (Ankara: Ayyı ldız M., 1965), s . 9 0 .

178

almtş oluyor. Nerede Devletin müdahale edeceği malûm değil.

Bu, çok sakat ve bütün ferdî teşebbüsleri ahim bırakacak şe­

kildedir."93

E m i n Sazak'm aşın devletçiliğin benimsenip benimsen-mediği konusundaki kuşkuları, aslında, Parti Genel Sekreteri Recep Peker'in daha önce Par t i 'n in genel vasıfları hakkında vermiş olduğu izahatta giderilmişti. Devletçilik tanımındaki değişikliği ve genel olarak devletçilikten ne anladıklarım Peker şöyle izah etmişti:

"Arkadaşlar; yeni programda devletçiliğin tarifini açık bir

hale koyuyoruz. Eski programdaki tarifte (Hususî teşebbüs serbesttir, devlet de iktisadî bakımdan istediği, şeyleri yapmakta

serbesttir) diyorduk. Sağımızda koyu liberal fikirdekiler İkinci

cümleyi almadan diyorlar ki bana Devlet karışamaz. Benden

ne hesab sorabilir, ne beni kontrol edebilir, ne yapacağım işin

mahiyetini, ne kullanacağım i lk maddeyi, ne müstehlikten İs­

teyeceğim fıatı, ne kullandığım işçinin hakkını sorabilir.

öte tarafta bir kızıl marksist de her şey i devletin yapacağını,

hususî teşebbüse bir şey bırakılmayacağını ifade ediyor. Hakikat

ne öyle, ne de böyledir. Bu noktayı yeni program aydınlatıyor.

Bizim devletçiliğimizin hakikî manası (hususî teşebbüsün serbest

olduğu) fakat umumî menfaatler noktasından gerek olan her

ekonomik teşebbüste devletin yapıcılık saha ve salahiyetini açık bulunduruyor. Devlet kendi yapacak ve kurulmasını teşvik ve

himaye ettiği endüstriyi de kontrol edecektir. " 9 4

Peker ' in açıklamasından da anlaşılacağı g ib i , Kemalist devletçilik i lkesi , b i r i sanayileşme yo lunda o l u m l u görülen özel teşebbüs faaliyetlerinin teşvik ve himaye edileceği, diğeri de bizzat devletin iktisadî işletmeler kurarak "ulusal kalkınma" sürecini hızlandırmaya çalışacağı o lmak üzere i k i öğeden oluşmaktadır.

93 CHP Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutalgası s . 5 9 - 6 0 .

94 A.g.e.. s . 4 8 .

179

Recep Peker' in i fadelerinde ortaya çıktığı biçimiyle dev­letçilik, liberalizmden de, sosyalizmden de farklı b i r i lke olarak anlaşılmıştır. 1930' lardaki iktisadî po l i t i ka tartışmalarında devletçiliğin, Türkiye'ye özgü b i r "üçüncü y o l " olarak de­ğerlendirilmesi sıklıkla görülen b i r d u r u m d u r . 9 5 Ancak, devletçiliğin resmî y o r u m u , Kadro hareket in in y o rumundan farklı olarak, bu i l k e n i n hızlı kalkınma için b i r araç olarak kavranması yönündedir. Burada önemli olan nokta, devletçilik i lkes in in araçsal özelliğinin mah iye t in i kavrayabi lmekt i r .

Devletçilik, CHP çevrelerinde hızlı kalkınma için b i r araç olarak anlaşılırken, b u i l k en in sürekli m i , yoksa geçici m i olduğu üzerinde b i r görüş ayrılığının ortaya çıktığı gözlen­mektedir. Tekel i ve l l k i n ' i n be l i r t t i k l e r i g ib i , "İsmet inönü ve CHP bürokratlarının 'Devletçilik' görüşü", devletin iktisadî alandaki müdahalesinin b i l f i i l devlet işletmeciliği şeklinde ve sürekli b i r uygulama olarak devletçilik doğrultusundadır. Bir diğer deyişle, " b u devletçilik anlayışı (...) l iberal ist dev­letçilik yorumunda olduğu gibi geçici b i r süre için razı o lunan i k i n c i l b i r çözümü değil, sürekli olarak ekonomide b i r i n c i l önemi olacak b i r çözüm diye düşünülmektedir." 9 6

Devletçilik i lkes i , Kemalist ideo lo j i içinde böylece anlaşı­lırken, diğer i lkeler le o lan karşılıklı ilişkilerinin kurulduğu bir sistem olarak sunulmamış olsa da, devletçiliğe geçişin ve devlet in iktisadî alandaki varlığının gerekçelendirilmesinde başvurulan noktalar, b u i lken in halkçılıkla ilişkilendirilmeye çalışıldığını düşündürmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, ismet inönü ve Recep Peker' in devletçilik i le i l g i l i o larak ortaya

9 5 C H P ' n İ n G e n e l S e k r e t e r R e c e p P e k e r ta ra f ından dile getiri len r e s m î görüşünün b u doğrul tuda o l m a s ı n ı n y a n ı n d a . K a d r o c u l a r ile A h m e t H a m d i B a ş a r ' ı n d a devletçil iği kapital ist v e s o s y a l i s t k a l k ı n m a yol lar ından farklı o la rak a lg ı ladık lar ı görülmektedir . "Üçüncü yol" görüşü y a l n ı z c a bunlar la sınırlı o l m a y ı p , 1930 ' la r ın g e n e l a tmosfer in i yans ı tmaktad ı r .

96 İlhan Tekel i , Se l im İlkin, Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçilik Oluşumu, (Ankara:

O D T Ü , Türk iye B e l g e s e l İktisat Tar ih i S e r i s i , No: 3 , 1 9 8 2 ) , s . 1 0 6 .

180

koydukları görüşlerinde b u ilişkilendirmenin nasıl yapıldığım görelim.

Mustafa Kemal Atatürk'ün t o p l u m yaşamında iktisadın önemi veya iktisadî kalkınma i le topyekûn top lumsa l k a l ­kınmanın ayrılmazlığı üzerine, çeşitli vesilelerle görüşlerini açıkladığı b i l inmekted i r . Buna karşılık, yalnızca devletçilik için söyledikleri ise hemen tümüyle Afet man'ın Meden i B i lg i l e r ve M . Kema l Atatürk'ün E l Yazılan'nda belgelen­mişlerdir. 9 7

Mustafa Kemal Paşa'nm İzmir ik t i sa t Kongres i 'n i açış söylevine 9 8 bakıldığında, iktisadî kalkınma s o r u n u n u n ele alındığı çerçeveyi şu nokta lar etrafında özetleyebilmekte-yiz:

1) Tam Bağımsızlık: "Istiklâl-ı tâm için şu düstur var: Hak imiye t - i Millîye, hak imiye t - i ikt isadiye i le tars in edi l ­me l id i r . "

2) Ha lk Devr i - Ikt isat Devr i : " D a h i l olduğumuz ha lk dev­r i n i n , millî devr in millî t a r ih in i yazabi lmek için kalemler, sapanlar olacaktır. (Alkışlar) Bence ha lk devr i , ikt isat devr i mefhûmiyle ifade o lunur . Öyle b i r ikt isat devr i k i , memle­ke t imiz mamur, m i l l e t im i z müreffeh ve zengin o l sun . "

3) İktisadî Kalkınmanın Araçları: Mustafa Kemal'e göre iktisadî kalkınmanın araçları, öncelikle ulus içinde işbölümü yapmış o lan meslek zümreleri, sonra da yabancı sermayedir:

"Arzumuz şudur: Bu memleketin efradı ellerinde nümunele-

riyle, ziraat, ticaret, sanat, say ve sapanın mümessili olsun. Artık

bu memleket fakir, mil let haJîir değil, belki memleketimiz zen­

ginler memleketidir. Bu yeni Türkiye'nin adına, çalışkanlar diyarı

denir. (Alkışlar) îşte mil let böyle bir devir içinde bulunuyor, bu

böyle bir devri âlâ edecek ve tarihini yazacaktır. Bu tarihte en

9 7 Özel l ik le s . 4 4 - 4 9 ( "Va tandaşa Karş ı Devlet in Vazi fe ler i" ) .

9 8 A. Afetinan, İzmir İktisat Kongresi, 17Şubat-4 Mart 1923, (Ankara : Türk Tar ih K u r u m u

Y a y . , 1 9 8 2 ) . S .64 -65 .

İSİ

büyük makam çalışkanlara ait olacaktır. {Alkışlar)

(..) Efendiler; İktisadiyat sakasında düşünür ve konuşurken

zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımı?:; hayır bizim

memleketimiz vâsi'dir. Çok say ve sermayelerine lâzım gelen

teminatı vermeğe her zaman hazırız. Ecnebi sermayesi bizim

sây'imize inzimam etsin ve bizim ile onlar içinfaideli neticeler

versin."

Mustafa Kemal Paşa'nın İzmir İktisat Kongres i 'n i açarken söylediklerinde, iktisadî kalkınmada dev let in rolünün ne olacağı hakkında açık b i r ifadeye rastlanmamaktadır. Bu d u r u m , cumhur i ye t döneminin ikt isat ta r ih i üzerine çalışan araştırmacıların genel l ikle kabu l e t t ik l e r i b i r nokta o lan o dönemin " l ibe ra l " iktisadî politikasının sonucu olarak gö­rülebilir." Bir diğer deyişle, o dönemde iktisadî kalkınmada ağırlığın özel teşebbüse ver i lmesi ve dev let in rolünün "dü-zenley ic i " l ik le sınırlandırılması, sözü edi len açılış konuş­masındaki eksikliği açıklayabilecek b i r özelliktir. Ancak, ter im olarak devletçilikten sözedilmemesi ne Mustafa Kemal Pa­şa'nın, ne de Cumhur i y e t Ha lk Partisi çevresinin iktisadî kalkınma sürecinde dev let in k o n u m u n u pasif b i r biçimde algıladıklarının dayanağı olabil ir. Aksine, iktisadî kalkınmada devletin rolü, bizzat Mustafa Kemal tarafından, daha 1920'lerde vurgulanmaktadır. Eylül 1920 tar ih inde Büyük M i l l e t Mec-lisi'ne sunulan Halkçılık Programının 4. maddesinde, "Türkiye Büyük M i l l e t Mec l is i Hükümeti (...) toprak, maarif , adliye, mal iye, ikt isat ve a l e l umum içtimaî mesailde asrın icabına ve halkın hakikî ihtiyacına göre muktaz i teceddüdat ve tesisatı vücude getirmeği başlıca vazife addeder" denilmiştir. 1 0 0

9 9 B k z . Korkut B o r a t a v . - 1 9 2 3 - 1 9 3 9 Yı l lar ının İktisat Poli t ikası A ç ı s ı n d a n Dönemlendiri lmesi", Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Tarihiyle İlgili Sorunlar Sempozyumu, s . 3 9 - 5 2 .

100 Zabıt Ceridesi. D: 1 .1:1. Cilt: 1. s . 1 8 0 .

182

Devletçilik i lkesinin, devletin iktisadî kalkınmadaki rolünün genişlemesi sonucu telâffuz edilmeğe başlandığı gerçeği karşısında, M . Kemal Paşa'nın 1930' lardaki görüşlerine de­ğinmek gerekmektedir. Türkiye Cumhur iye t in in İkinci Sanayi P lam'mn başına, " M . K. Atatürk'ün Devletçilik" prensibi için şu sözleri konmuştur:

"Türkiye'nin tatbik ettiği Devletçilik sistemi XIX. asırdanberi

sosyalizm nazariyecilerinin i ler i sürdükleri Zikirlerden alınarak

tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ihtiyaçla­

rından doğmuş Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce

manası şudur:

Fertlerin hususî teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak,

fakat büyük bir mi l le t in bütün ihtiyaçlarım ve birçok şeylerin

yapılmadığını gözönünde tutarak, memleket iktisadiyatını

Devletin eline almak.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Vatanında asırlardanberi

ferdî ve hususî teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an evvel

yapmak istedi ve görüldüğü gibi kısa bir zamanda muvaffak oldu.

Bizim takip ettiğimiz yol görüldüğü gibi l iberalizmden başka bir s i s temdi r " 1 0 1

Kemalist devletçilik i lkesinin bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından, 1936 yılında -B i r inc i Sanayi P lam'mn başarısının verdiği güveni de yansıtarak- yapılan b u izahı, dönemin egemen devletçilik anlayışını açıklamaktadır. 1930 ' lann devletçiliğini temel lendir irken, M . K. Atatürk ve CHP çevresi çeşitli ideolo j ik öğelere başvurmuşlardır.

Bunlardan i l k göze çarpanı, özenle ve ısrarla, devletçiliğin l iberal izmden ve sosyalizmden farklı olduğu yo lunda "biz bize benzeriz" f i k r i d i r . Mustafa Kemal Paşa'nın yen i Türki­ye'nin siyasî re j imini açıklamakta kullandığı b i r cümleye atfen

101 Atet İnan, Türkiye Cumhuriyetinin kinci Sanayi Planı 1936, A n k a r a ; T ü r k Tarih Kurumu Y a y . , 1973 , öze l s a y f a .

183

halkçılık ideoloj is i içine g iren b u f i k i r , 1 0 2 devletçiliğin de temel lendir i lmesinde kullanılmıştır.

Devletçilik i lkes inin temellendirilişinde kullanılan İdeolojik öğeler bunun la sınırlı değildir. Kısa zamanda kalkınmak gerektiği de, b i r diğer ideo lo j ik öge olarak kullanılmıştır. Ayrıca, M . K. Atatürk'ün M e d e n i Bi lg i ler 'de yazdıklarına da b i r gözatarak 1930'larda devletçiliğin ne den l i kapsamlı b i r i lke niteliğini aldığı görülebilir.

Medenî Bilgiîer'in "Vatandaşa Karşı Dev le t in Vazi fe ler i " başlıklı bölümünde Atatürk, devletçiliğin tanımlanmasında şu f i k r i öğeleri de kullanmaktadır: 1 0 3

1. Genel Çıkar - Özel Çıkar Çatışması

Devlet in görevlerini, içerde huzur ve güveni, adaleti sağ­lamak, vatandaşların haklarını güvence altında tu tmak , dı­şarıda da iy i uluslararası ilişkiler kurmak ve vatan savunmasını sağlamak olarak sınırlayan "ferdiyetçi" düşünce ile her şeyi devlet in yapmasını savunan "devletçi" görüşü ayırdettikten sonra şöyle yazmaktadır:

"Görülüyor ki, iktisadî ve bazı içtimai işler, bir taraftan

fertlerin menfaatleri ile alakadardır. Bunun içindir ki ferdiyetçiler,

1 0 2 1921 son lar ında , "Heyeti Veki l ler in v a z i f e s i v e m e s u l i y e t i n e dair o lan K a n u n u n " müzakere le r i s ı ras ında , kuvvet ler ayrı l ığını s a v u n a n v e Mec l is b a ş k a n ı i le hükümet b a ş k a n ı n ı n ayr ı kişiler o l m a s ı gerekt iğ ini , kuvvet ler birliğinin kişisel diktatörlüğe varabi leceği endişes in i o r taya k o y a n l a r a karş ı G a z i M u s t a f a K e m a l P a ş a kuvvet ler birliğini s a v u n u r k e n , "Efendi ler , b iz im hükümet imiz demokrat ik bîr h ü k ü m e t değildir, s o s y a l i s t bir h ü k ü m e t deği ldir v e hak ika ten k i taplarda m e v c u d o l a n hükümet le r in , mahiyet i i lmiyesi itibariyle, hiçbirine b e n z e m e y e n bir hükümett i r . F a k a t hâkimiyet i mil l iyeyi , iradei mill iyeyi y e g â n e tecell i ettiten bîr hükümett i r , b u mahiyet te bir hükümett i r . (...) B i n a e n a l e y h , b u v e b u gibi teşr ihat la v e izah&ila hükümet imiz in istinadetliği esasat ın ilmi içtimaiye müstenit bir e s a s olduğunu bâr iz bir surette görürüz. F a k a t n e y a p a l ı m ki , d e m o k r a s i y e b e n z e miyormuş , s o s y a l i z m e b e n z e m i y o r m u ş , tıiçbir^eye benzemiyormuş. E lendi ler , biz b e n z e m e m e k l e v e b e n z e t m e m e k l e iftihar e tmel iy iz . Ç ü n k ü , biz b ize benz iyoruz , elendiler". [Zabıt Ceridesi, 0 . 1 . 1 : 2 , Cilt 14, 1 . 1 2 , 1 9 3 7 ( 1 9 2 1 ) 1 . s . 4 2 8 .

103 A.g.e. s . 4 4 - 4 9 .

184

bu İşlere devletin karışmasını şahsî hürriyete tecavüz gibi görürler.

Fakat bu işler içinde, dotayısiyle bütün milletin müşterek

menfaatine temas ve taallûk eden noktalar da vardır. Bu sebeple,

devletçilerin haklı oldukları noktaları kakül etmek muvafık

olur.

Hususî menfaat, ekseriya, umumî menfaatle, tezat halinde

bulunur.

Bir de, hususî menfaatler, en nihayet, rekabete istinat eder.

Halbuki yalnız bununla iktisadî nizam tesis olunamaz- (-•)

Fertler, şirketler, devlet teşkilâtına nazaran zayıftırlar, serbest

rekabetin, içtimaî mahzurları da vardır; zayıflarla kuvvetlileri

müsabakada karşı karşıya bırakmak gibi... ve nihayet fertler

bazı büyük müşterek menfaatleri tatmine muktedir olamazlar.

Bu gibi işlerde, fertlerin tesisine imkân bulamayacakları geniş

ve kuvvetli teşkilât icap edebilir; yahut bu gibi işlerde, fertler

kâfi menfaat elde edemeyecekleri için o işlerden vazgeçerler.

Halbuki, o işler, milletçe hayatî bir ehemmiyeti haiz olur ve

devlet onu yapmak mecburiyetinde bulunur (...) Bundan başka devletin, ferde nazaran hırsı başka mahiyettedir.

O, umumun müşterek menfaatini ve terakkisini düşünür" 1 0 4

2. Bireysel Gelişme ve Devletçilik

Devletçiliğin, M . K. Atatürk'ün yazdıklarında b i r diğer temellendiriliş biçimi de, bireyin gelişmesiyle devlet faaliyetleri arasında kurduğu ilişkide görülmektedir. Bu noktada devletin faaliyet alanının da sınırını çizmek isteyen Atatürk'e göre,

"Prensip olarak, devlet, ferdin yerine kaim olmamalıdır Fakat, ferdin inkişafı İçin umumî şartları gözönünde bulundurmalıdır.'

Bir de, ferdin şahsî faaliyeti, iktisadî terakkinin esas menbaı

olarak kalmalıdır. Fertlerin inkişafına mâni olmamak, onların

her noktai nazardan olduğu gibi, bilhassa iktisadî sahadaki

104 A.g.e., s . 4 6 - 4 7 .

185

hürriyet ve teşebbüsleri önünde, devlet kendi faaliyeti ile bir mâni

vücuda getirmemek, demokrasi prensibinin mühim esasıdır.

O halde diyebiliriz ki, ferdiyet İnkişafının, mâni karşısında

kalmaya başladığı nokta, devlet faaliyetinin hududunu teşkil

eder ' . " 1 0 5

Burada sözü edilen bireysel gelişme f ik r in in özellikle iktisadî ya da maddî zeng in l ik artışı olarak anlaşıldığı, M . Kemal Paşa'nın 7 Şubat 1923 ta r ih indek i şu ifadeleriyle b i r l i k t e okunduğunda açıklık kazanmaktadır:

"B i r defa halkımızı gözden geçirelim. (...) Kaç milyonerimiz

var? Hiç. Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak

değiliz- Bilâkis memleketimizde birçok milyonerlerin, hattâ

milyarderlerin yetişmesine çalışacağı?." 1 0 6

Özü it ibariyle devletçiliğin temellendirildiği b i r öge olarak bireyselliğin gelişmesi fikri, felsefî b i r anlam taşımaktan çok, devletin, somut koşullara göre, kâh gözeterek, kâh yardım ederek iktisadî olarak zenginleşecek olan b irey ler in iktisadî-toplumsal kalkınma için vazgeçilmezlikleri olmaktadır.

M . Kemal Atatürk, iktisadî a landak i devletçiliği böyle temel l end i r i rken , devlete çok daha geniş kapsamlı görevler de yüklemektedir.

Örneğin daha 28 Aralık 1920'de, " A n k a r a İleri Gelen­l e r i y l e B i r Konuşma"da " f e r t l e r i n mütefekkir o lmadı (ğ ı ) " b i r t o p l u m u n kolaylıkla " i y i veya fena i s t ikamet l e re sevk olunabil(eceği)"nden sözederek, f e r t l e r i "yukarıdan aşa­ğıya" -devlet e l iy le - "mütefekkir" kılmanın z o r u n l u o l ­duğunu b e l i r t m e k t e d i r . 1 0 7 Bu da, M . K. Atatürk'ün ve genel

105 A.g.e., s . 4 7 .

106 Balıkesir'de Halkla Konuşma, 7 Şubat 1923, Söylev ve Demeçler II, s . 9 3 . B u doğrultuda bir b a ş k a ifade için bkz . izmit'te Halk la K o n u ş m a , 19 .1 .1339 (1923 ) , Arı ( İnan , (haz . ) . Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923 Eskişehir-lzmit Konuşmaları, ( A n k a r a : Türk T a r i h K u r u m u Y a y . , 1 9 8 2 ) , s . 1 2 0 v d .

107 A n k a r a İleri G e l e n l e r i y l e Bir K o n u ş m a ' d a n , ( 1 8 . 1 2 . 1 9 2 0 ) . Söylev ve Demeçler II,

S - 1 1 .

186

o larak Kemal is t i d e o l o j i n i n devletçilik anlayışının salt iktisadî kalkınma ile sınırlı olmadığını, topyekûn top lumsa l kalkınmada devletçilik i l k e s i n i n geçerli k a b u l edildiğini göstermektedir. N i t e k i m , gene Medenî B i l g i l e r ' d e "he r halde, dev le t in , siyasî ve fikrî hususlarda olduğu g ib i , bazı iktisadî işlerde de nâzımhğım, prensip olarak, k a b u l etmek caiz görülmel id ir " sözüyle i fade e d i l m e k i s t e n e n b u ­d u r . 1 0 6

B. Devletçilik Hakkında 1930larda Yapılan Değerlendirmeler Bir iktisadî Kalkınma Stratejisinin Siyasal Boyutları

1930'larda, iktisadî kalkınma s o r u n u n u çözmeye yönelik b i r stratej i o larak benimsenmiş o lan devletçilik, dönemin be lk i de en çok tartışılan konusu niteliğindedir. Devletçilik hakkında, kısa ömürlü Serbest Fırka olayı i le eşzamanlı o larak gündeme gelen "liberalizm-devletçilik" tartışması etrafında ortaya konu lan görüşler, daha çok iktisadî yönüyle ortaya atılmış b i r i l ke o larak devletçiliğin güçlü b i r siyasal içeriğe sahip olduğunu göstermektedirler. 1 0 9 Bu bağlamda, devletçiliğin nasıl tartışıldığını b e l i r l e y eb i lmek için, Er -nest-Hirsch ' in 1936 yılında verdiği b i r "Kon f e rans " tak i görüşlerine başvurabiliriz. Hirsch'e göre, "devlet le fer t ler in ekonomik bakımdan, rabıta ve münasebetlerini en mütenasip ve mütevazin b i r şekilde tesbit eden b i r telâkki, b i r nazariye" o larak devletçilik ya da "dev le t e n t e r v a n s i y o n i z m i " üç şekilde ortaya çıkar: B i r inc i şekilde devlet ekonomiy i "n izam altına" alır (Réglementation) ; ik inc is inde "sırf malî b i r esasa

108 A.g.e.,sA7.

109 Devletçi l ik üzer indeki tar t ışmalar ın s i y a s a l rej im s o r u n u İle ilişkili boyut lar İ çermes i , muhtemelen devletçiliğin bir iktisadi kalkınma stratejisi olarak benimsendiği 1 9 3 0 l a r d a , k ı s a ömür lü S e r b e s t F ı rka o lay ın ın d a o r taya k o y d u ğ u gibi, s i y a s a l rej im s o r u n u n u aç ıkça ta r t ışma o lanağ ın ın bu lunmas ı nedeniy ledir . B i r d iğer dey iş le , devletçil iğin tart ışı lmaya baş lanması , as l ında tek-parti rejimini d e demokras i aç ıs ından eleşt irmek i s t e y e n , örneğin A h m e t A ğ a o ğ t u gibi ayd ın lar için bir z e m i n o l u ş t a muştur .

187

müstenit (...) (o lan) , y an i b u n u n l a devlet için muayyen b i r gelir kaynağı(nın) t e m i n i " istenen " imt i yaz verme şekli" (Concession) ; üçüncüsünde ise dev le t in bizzat k end i s in in "müteşebbis o larak e k o n o m i k hayata iştirak etmes i " söz-k o n u s u d u r . 1 1 0

1930'larda yapılan devletçilik tartışmaları, Hirsch' in belirttiği bu üç şekilden b i r i n c i ve üçüncüsü i le i l g i l i o larak ortaya çıkmışlardır. B i r diğer deyişle devletçilik, 1930' lardaki tar­tışmalarda, dev let in "ekonomiye dışarıdan müdahalesi" ve "devletin ekonomik faaliyet içinde bizzat ye ra lmas i görüşleri etrafında değerlendirilmiştir. , , , Sözkonusu değerlendirmelerde devletin ekonomiye müdahalesinin sınırlarının ve kapsamının be l i r lenmesin in yanında, devletçilikle güdülen amacın ne olduğunun da tartışıldığını görmekteyiz. Bu çerçevede ba­kıldığında, devletçilik tartışmalarını i k i ana kategoriye ayı­rabi l i r i z : Dev le t in ekonomiye , devlet işletmeleri aracılığıyla müdahalesini geçici b i r çözüm olarak görenlerle, devlet iş­letmeciliğinin kalıcı b i r sistem hal ine ge lmesini savunan­lar.

1. İktisadî Kalkınma Sorununa Geçici Bir Çözüm Olarak Devletçilik

Ayşe Trak'ın da işaret ettiği g ib i , 1930'lar Türkiye'sinde devlet in iktisadî alana müdahalesini, "piyasanın serbestçe işlemesini sağlamak amacını fazlasıyla aşan b i r biçimde" gerekl i görenler, politikacılarla aydınların hemen tümünü kapsamaktadır. 1 1 2 Ancak, dev let in iktisadî alana devlet iş­letmeciliği biçiminde yaptığı müdahalenin niteliğini, sana-

110 E r n s t E . H i r s c h , Devletçilik ve Ticaret Hukuku, H u k u k İlmini Y a y m a K u r u m u K o n f e r a n s l a r S e r i s i : 5, ( A n k a r a : Adl iye C e r i d e s i B „ 1 9 3 6 ) , s . 3 - 5 , 9 . 1 1 - 1 2 .

111 Ayşe Trak, "Liberalizm-devlelçiük Tanışması (1923-1939)", Cumhuriyet Dönemi Türkiye

Ansiklopedisi, Cilt IV. s . 1 0 6 9 .

112 A.g.e.

188

yileşme olarak kavranan iktisadî kalkınmanın gerçekleşti­rilmesine kalıcı olmayan, i k i n c i l b i r çözüm olarak görenlerin düşünceleri, devlet işletmeciliğini sürekli b i r çözüm olarak savunanlardan bazı temel noktalarda farklılaşmaktadır.

Bu grupta yeralan görüşlerin devletçiliğe ilişkin temel savlarını şöyle sıralayabiliriz. 1 1 3

- Türkiye Cumhur iye t i , güçlü b i r müteşebbis sınıfından (ya da yer l i b i r burjuvaziden) yoksundur . Bu nedenle, 1923 İzmir İktisat Kongresi'nden sonraki dönemde izlenen iktisadî politikaların da özel teşebbüsün güçsüzlüğünü ortaya çıkardığı gerçeği karşısında, devlet in sanayileşme atılımını gerçek­leştirmek için bizzat b i r müteşebbis rolünü üstlenmesi zo­run ludur .

- Devletçilik, özel teşebbüsün yeters iz l ik ler in i g ider ic i ve özel teşebbüsün güçlendirilmesiyle b i r l i k t e terkedi lmesi gereken b i r "geçici z o r u n l u l u k " t u r . Türkiye için asıl hedef "Batılılaşmak", yani Batı gibi olmaktır. Batı sistemi ise, Ahmet Ağaoğlu'nun da belirttiği g ib i , b i r ey in devlet karşısında her bakımdan özgür olması esasına dayanır. İktisat, b i rey le r in özgür faaliyet alanını oluşturur ve devletin müdahale etmemesi gereken b ir alan niteliğindedir. Türkiye Cumhur i y e t i , Batı g ib i olacaksa, önce devlet eliyle sanayileşme atılımını baş­latmak ve yine devletin sağlayacağı imkânlarla özel teşebbüsü güçlendirmek durumundadır. Devletçilik de, b i r yandan devlet in temel sanayi yatırımlarını üstlendiği, diğer yandan da sanayileşme atılımına katılmak arzusunda olan, özel te­şebbüsü teşvik ve himaye edici b i r po l i t ika olarak anlaşılmak gerekir.

Esas olarak Cumhur iyet Ha lk Partisi içinde, Celal Bayar'm öncülük ettiği genell ikle kabul edi len, İş Bankası çevresince

113 B k z . Korkut Bora tav , Türkiye'de Devletçilik ( A n k a r a : S a v a ş Y a y . , 1 9 8 2 ) , s . 3 3 - 6 2 , İ lhan Tekel i v e Se l im İlkin, Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu. { A n k a r a : O D T Ü Y a y . , 1 9 8 2 ) , s . 7 9 - 1 0 6 , özel l ikle s . 9 7 - 1 0 2 .

189

savunulan b u devletçilik anlayışı, Serbest Fırka'nın k u r u l u ­şunda ortaya atılan ve " l i be ra l " olarak ifade edi len görüşlere de uygun düşmektedir. Ancak, "devlet eliyle zengin yaratma" biçimine dönüştüğü yo lunda , özellikle Ahme t Ağaoğlu ta­rafından yöneltilen eleştirileri burada anımsatmak gerek­m e k t e d i r . 1 1 4

Devlet in iktisadî alana müdahalesini, sanayileşmek için b ir z o r u n l u l u k olarak değerlendiren Ağaoğlu, b u müdahalenin asıl amacının bireysel özgürlüğü ortadan kaldırmak değil, aksine, b i r e y in özgürlüğünü geliştirmek olduğunu ifade et­mektedir. Bu bağlamda, Ağaoğlu'nun 1930'larda uygulamaya k o n u l a n devletçiliğe yönelttiği eleştiriler, i k i noktada odak­laşıyor. CHP devletçiliği, Ağaoglu'na göre, halkın üzerinde b i r bürokrat hegemonyası k u r m a k anlamına geliyor. Ayrıca, devletin sanayileşme atılımına katılmak isteyen özel teşebbüsü teşvik ve himaye etmesi de, "devlet eliyle zengin yaratmak" için bürokrasiye bağlı çeşitli yolsuzlukların ortaya çıkmasına ve b u yolsuzluklara göz yumulmasına neden o luyor . Dola­yısıyla, 1930'larda uygulanan biçimiyle devletçilik, bireysel özgürlüğü ortadan kaldıran ve bürokrasinin yo lsuz luklara düşmesine i z in veren b i r n i t e l i k gösteriyor.

Buna karşılık Ağaoğlu'nun önerileri, devlet in iktisadî alana müdahalesini bireysel özgürlüğü gerçekleştirecek ve bu öz­gürlüğü geliştirecek b i r devletçilik anlayışına yönelmektedir. Sanayileşmek için z o r u n l u o lan devlet müdahalesi, aynı za­manda, eğitim, sağlık, sosyal sigorta ve emek l i l i k g ib i bazı temel h izmet ler in de devlet tarafından yerine get i r i lmesini de içermektedir. Ağaoğlu'nun Batı'daki gelişmeleri ne den l i günügününe iz leyip izlemediğini kesin olarak saptamak

114 A h m e t Ağaoğ lu . D e v t e Î v e F e r t ( İ s t a n b u l : S a n a y i Nef ise M., 1933) . A h m e t Ağaoğ lu , Serbest İnsanlar Ülkesinde ( İstanbul: S a n a y i Ne f ise M „ 1930 ) v e A y ş e T r a k , "Devlet v e Fe r t : G e c i k m i ş Bit Ki tap Eleştirisi", Toplum ve Bilim, S a y ı 14 ( Y a z , 1 9 8 1 ) , s . 6 4 - 8 3 .

190

olanaksız. Ancak, devletçilik hakkındaki b u görüşleri, 20. yüzyılın başlarında İngiltere'de ağırlığım duyuran "yen i l i ­b e r a l i z m " ^ görüşleriyle büyük paralel l ikler göstermektedir. Bu akımın görüşleri, bireysel özgürlüğün, devletlerin -bugün için refah devleti politikaları olarak b i l i n en uygulamalarda ortaya çıktığı biçimiyle- birtakım hizmet ler i yerine get irmeyi istemek anlamında " p o z i t i f b i r boyut kazandığını ve l ibe­ra l i zmin klasik "laissez fa i re " anlayışının geçersizliğini vurgulamaktaydı. 1 1 5

20. yüzyıl başlarındaki İngiliz "yeni l i b e r a l i z m i n i n b ir diğer özelliği de, klasik l iberal izmde varo lan "demokras i k o r k u ­s u n u aşmış olması, ve halkın siyasete katılmasının geniş­let i lmesini savunması olarak görülmektedir. 1 1 6 Ağaoğlu'nun da, Batı t ip i bir çok parti l i demokrasiyi savunusunda bu boyutu yakalayabilmemiz mümkün. Kısacası, CHP içindeki Iş Bankası çevresinden farklı olarak, Ağaoğlu'nun görüşleri âdeta çağdaş Batı modeline uygun b i r "refah dev le t i " mode l ine yönel­mektedir.

2. İktisadî Kalkınma Sorununa Kalıcı Bir Çözüm Olarak Devletçilik

Devlet in iktisadî alana bizzat b i r müteşebbis g ib i müda­halesini, iktisadî kalkınma sorunu için kalıcı b i r çözüm olarak görenler, üç ayrı grupta ortaya çıkmışlardır. Bunlardan i l k i , CHP içinde ismet İnönü ve çevresinden; i k inc i s i Kadrocu­lar 'dan, üçüncüsü ise Ahmet H a m d i Başar'dan oluşmakta­dır.

a) ismet inönü ve CHP Bürokratları: İsmet İnönü ve CHP bürokratlarının devletçilik anlayışları, İş Bankası çevresinde

115 B u konuda bkz. Michael S . F reeden , The New Literalism, an Ideology ot Social Reform (Oxford: Ox lord Univers i ty P r e s s , 1978) .

116 Karş. G r a c e Goodel l , T h e Importance of Political Participation for S u s t a i n e d Capitalist Deve lopment" . Archives Européens de Sociologie, Ci l t X X V I ( 1 9 8 5 ) , s . 9 3 - 1 2 7 ; Arb las ter , Rise and Decline of Western Liberalism, s . 7 6 v d .

191

savunulan ve Ahmet Ağaoğlu'nun yapıtlarında daha sistemli b i r biçimde işlenmiş b u l u n a n devletçilik görüşlerinden bazı noktalarda önemli farklılıklar göstermektedir. Recep Peker'in ve İsmet İnönü'nün devletçilik hakkındaki açıklamalarından hareketle b u farklılıkları saptayarak, devletçiliğin İsmet inönü ve CHP bürokratlarınca anlaşılış tarzını be l i r leyebi lmek mümkündür. Recep Peker'e göre,

"Vazifesi dahilde emniyet ve asayişi temin ve ecnebi devletlerle münasebetleri tanzim etmekten ve nihayet vatan müdafaasını

hazırlamaktan ibaret olan basit (devlet) telakkisi çoktan tarihe

karışmıştır Gittikçe nevileri artan beşerî ihtiyaçlar, gittikçe

çoğalan ve büyüyen smaî müesseseler, toprak istihsalatının ço­

ğalması, nevilenmesi, umumileşmesi, nakil vasıtalarının büyümesi süratlenmesi ve ticaret teşebbüslerinin kıtaları, bahri muhitleri

aşan dünya şümul bir azamet alması ve bilhassa bütün dünyanın yeni ve muğlak iktisat vaziyeti iktisadî faaliyetlere girift ve

birbirine bağlı bir mahiyet vermiştir.. Bu yeni vaziyette b i r mîlletin başka milletlerle iktisadî münasebetlerini tanzim etmek büyük ve mühim bir mesele olduğu gibi vatan hudutları içindeki yaşayışın şartlarını, kazanmanın yollarını kurmakta büyük bilgili

ve dikkatli bir çalışmayı istilzam ediyor Fertleri veyahut şirketten

hu mutlak ve teferruatlı çalışmanın yegane unsuru olarak görmek,

bu işlerde devlete faaliyet hissesi ayırmamak ve hattâ İcabında

devletin tanzim ve müdahale hakkım tanımamak liberal mesleğin artık dünyanın her tarafında hatırası kitaplarda kalan pren­

siplerinden i b a r e t t i r " 1 1 7

Recep Peker'in b u sözleriyle, devletçiliğini bireysel faaliyet vanmda, devletin de iktisadî faaliyetlerde bulunması hakkının tanınmasını istediği söylenebilir. Bu açıdan, Recep Peker'in devletçilik anlayışının i l k bakışta, " f e rd in yapamadığını devletin yapması" biçiminde anlaşılan b ir "muted i l devletçilik"

1 1 7 R e c e p ( P e k e r ) , CHFProgramının İzahı, ( A n k a r a . 1 9 3 1 ) : s . i o ' d a n a k l a t a n Teke l i .

İ lkin, a .g .y . , s . 1 0 3 - 1 0 4 .

192

görüşüyle u y u m l u olduğu da düşünülebilir. Oysa, ismet inönü'nün Kadro dergisine yazdığı "Fırkamızın Devletçilik Vasfı" başlıklı yazısında da belirttiği g i b i 1 1 8 , f e rd in yapama­dığını devlet in yapması anlamında b i r " m u t e d i l devletçilik" basiretle mütalaa olunmalıdır." İsmet İnönü'ye göre, " b i r işin efrada veya devlete ait olması, o işin talep ettiği vesaitle öl­çülemez. Meselenin bütün memlekete alâkası veya hususî menfaatlere terkedilebilmesi i h t ima l i d i r k i , b u hususta karar vermeğe esas olacaktır." 1 ' 9

Ayrıca, yine İsmet inönü'ye göre devletçilik, "yalnız müdafaa gibi b i r noktai nazardan değil, i lerlemek ve inkişaf etmek gibi genişleyici po l i t ika içinde müspet ve en müessir" b i r vası­tadır. 1 2 0 Bir diğer deyişle, devletçilik, yalnızca ülke ekono­mis in in korunması için başvurulması gereken tedbirleri değil, top lumsal i l er lemenin gerçekleştirilmesi için gereken b i r stratej iyi de ifade etmektedir .

Recep Peker ve İsmet inönü'nün yorumlarıyla, devletçiliğin, devletin iktisadî alanda bizzat işletmecilik yapmak biçimindeki varlığını sürekli ve kalıcı b i r hale getiren b i r tarzda anlaşıldığı görülmektedir. Bu bağlamda devletçilikten beklenen yararlar, şu noktalarda özetlenebilir:

- iktisadî kalkınma sürecinin i lerlemesiyle b i r l i k t e güçle­necek olan özel teşebbüsün yaratacağı bireysel zenginl ik ler in genel toplumsal çıkarla çatışmasını önlemek;

- Topyekûn top lumsa l kalkınmanın hızlı b i r biçimde gerçekleştirilmesinde dev let in yönlendirici ve y o l gösterici gücünün yanında, bizzat devlet in bu i ler lemeyi sağlaması;

- Toplumsal i l e r lemenin ayrılmaz b i r öğesi olarak değer­lend i r i l en bireysel zenginleşmenin gerçekleştirilmesinde

118 Başveki l İsmet [ inönü] , "F ı rkamız ın Devletçi l ik V a s l ı " Kadro, S a y ı 2 2 , Teşr in ievve l 1 9 3 3 ( A n k a r a : A İT İ A Y a y . , 1979- t ıpk ı b a s ı m , h a z . C e m Alpar ) , s . 4 - 6 .

119 A.g.e., s . 6 .

120 A.g.e., s . 4 .

193

devlet in ko ruyucu ve teşvik edici rolünün benimsenmiş o l ­ması. 1 2 1

Bu üç beklent iden i l k i k i s i , İsmet inönü ve CHP bürok­ratlarını değerlendiren " l i be ra l " yo rumlardan farklılaştır­maktadır.

b ) Kadro : Devletçiliği salt b i r iktisadî kalkınma strateji­s inden farklı olarak, b i r toplumsal-iktisadî ve siyasal örgüt­lenme sistemi olarak kavrayan Kadrocular'ın görüşleri, Tekeli ve l l k in ' e göre şöyle özetlenebilir:

''Kadrocular'ın işlevini çok aktif olarak belirttikleri (...)

devletçilik, y i rminc i yüzyıl başlarında Adolf Vanger'in fikriyatım

yaptığı 'devlet sosyalizminden' daha derin bir anlayıştı. Al­

manya'da gelişen devlet sosyalizmi kapitalist sistemi yadsımayan,

tüm sorunların nedenini izlenen liberalist politikada bulan,

'müdahalecilikle' bu sorunların çözülebileceğine inanan bir

akımdı. Kadrocular'ın bu tür devletçilik anlayışını "bir içtimaî

sistem olmaktan ziyade bir devlet politikası' olarak görmektedir.

Oysa Kadrocülar'a göre "hakiki devletçilik cemiyetin bünyesinde k i r ist ihaleyi tazammun eden bir sistemin ifadesi' olmalı­dır." 1 2 2

Fazla ayrıntıya g i rmeks iz in , Kadro tarafından savunulan devletçilik görüşünün ana çizgilerini şöyle be l i r l e yeb i l i ­r i z : 1 2 3

- Devletçiliği geçici b i r çözüm veya i ler leme için gerekli kalıcı b i r uygulama olarak görenlerden farklı olarak, Kad­rocular'ın devletçilikle ifade etmeyi amaçladıkları toplumsal sistem, Batı'mn "muasır medeniyet " i temsi l ed ic i b i r mode l

121 İsmet inönü b u n u şöyle i fade ediyor: "en s e r b e s t z a n n o l u n a n bir s a n a t v e y a t icaret, müre f feh o labi lmek İçin, mut laka devlet in y a r d ı m ı n a v e m ü d a h a l e s i n e ihtiyaç göstermektedi r" {A.g.e., s . 5 ) .

1 2 2 T e k e l i , İ lkin, a.g.y.. s . 8 4 .

123 B u k o n u d a bkz . Şevket Süreyya (Aydemir) , İnkılâp ve Kadro ( A n k a r a : Muallim Ahmet Halit K., 1 9 3 2 ) ; İ lhan T e k e l i v e S e l i m ilkin, "Bir A y d ı n Hareke t i : K a d r o " , Toplum ve Bilim, S a y ı : 2 4 (K ış , 1 9 8 4 ) , s . 3 5 - 6 7 .

194

olarak alınmasının karşısındadır. Kadrocu la rda devletçilik, bu bakımdan, Marksizm'den esinlenmiş "ant i -emperyal izm" f i k r i n i n uzantısı niteliğinde o lan ve " l i b e ra l i zm" aleyhtarlığı şeklinde dile get ir i len b i r " B a t i aleyhtarlığı niteliğindedir.

- Kadrocular, devletçiliği, halkçılık ilkesinde içerilen sınıfsız, imtiyazsız, "dayanışmacı" b i r t o p l u m u n yaratılması amacıyla savunmaktadırlar. Devletçiliğin gerekl i kıldığı p lanlama, planlamada düzenlenecek o lan işbölümü esasları, Türk t o p l u m u n u n sınıfsızlıgmda temellenebilecek ve iktisadî kalkınmanın yaratabileceği sınıf çatışması da böylece en­gellenmiş olacaktır.

- Bu çerçevede, Kadro devletçiliğinin örgütlenişinde, " i n ­k ı lâbın bitmediğine inanan, " an tuz i yazm" içindeki, "mü­nevver" gençlik kadrosu, halka i l e r l emen in ve kalkınmanın yollarını göstereceklerdir. Bu bağlamda Kadrocular, Kemalist halkçılık i lkes in in dayanışmacılık f i k r i n i , sürekli ve kalıcı b i r tek-part i r e j im in i meşrulaştırmak için k u l l a n m a k iste­mektedir ler.

- Kadro 'nun devletçilik anlayışı, "ferdiyetçiliğin sadece iktisadî alanda değil, tüm t o p l u m hayatında yadsınmasını" ifade e tmekted i r . 1 2 4 Ant i -emperyal is t ve ant i -kapi ta l is t b i r "Kurtuluş Savaşim yaşayan ve ulusal sanayiini ku rma çabası içinde bu lunan Cumhur i ye t Türkiye'sinde devletçilik, "millî vahdet içinde fert lerin içtimaî ve iktisadî hareket ler in in millî menfaatler namına birtakım normlar , kaideler ve ölçülerle bağlandığı" b i r sistem olacaktır. 1 2 5

Devletçiliğin b u biçimde, otoriterliği ağır basan, tek-part i l i b i r siyasal örgütlenme çerçevesinde sosyalizan b i r kalkınma yo lu olarak düşünülmesine, Kadrocular'ın dışında da rast­lanmaktadır.

1 2 4 T e k e l i , ilkin, a.g.y., s . 8 4 - 8 5 .

125 İsmail Hüsrev , "Millî Kurtuluş Devletçiliği", Kadro, S a y ı 19 , T e m m u z 1 9 3 3 , s .30"dan ak ta ran T e k e l i , İ lkin, a.g.y., s . 8 5 .

195

Örneğin, Suphi N u r i ( I l e r i ) n in "kooperatifçilik"! de b u yönde öğelerle yüklüdür:

"Evet anladık... Siyasî l iberal izm umumî harbi doğurdu, ik­

tisadî l iberal izm bugünkü umumî buhrana sebep oldu.

Evet yine anladık. Komünism müthiş b i r esarettir: Ve bütün

dünya komünist olmazsa bir mahalde tatbik edilen feomünismden faideyoktur. Eakat biz ne yapacağız?..

işte biz kooperativçiler ifrat ve tefritten uzaklaşarak kendi

meslekimizi teklif ediyoruz. Bugünkü siyasî devlet bir de iktisadî

şube açsın. Yeni bir teşkilât, yeni bir zihniyet, yeni bir ihtisas ile,

işe başlasın. Bu iktisadî şubenin gayesi, esası, usulü koopera-

tivçüik, Türk kooperativçi olacak, her kooperativ devletin bir

şubesi olarak. Devlet istihsal ve is t ih lak i bu ihtisas şubeleri

vasıtasile idare edecektir.

Tabiî bugünkü gibi değil. Politika tesiri yok, fırkacılık yok,

füzuli müdahale yok, mesu l i y e t s i z l i k yok, ihtisassızhk

yok.

Siyasî ve iktisadî devlet bugünkü gibi hareket edemiyeceği için

kooperativleri devlete vermekte bir korku olamaz. Zaten koo­

perativ demek devlet demektir neticesi hâsıl olacaktır. Bu suretle

hem menfaati şahsiye, hem mülkiyeti şahsiye kalacağı gibi aynı

zamanda da zümrenin menfaat ve mülkiyeti de mevcut olacaktır Ahenk ve muvazene. Bizde zaten sınıflar mevcut olmadığı için tabiî sınıf mücadelesine de lüzum yoktur.

Kooperativ nizamında fırkacılık yoktur. Fakat basit ve uslu

bir intihap vardır. Böylece halk intihap mekanizmasına hırsız

olarak alışacak. Tabiri diğerle devlet kadrosu büyüyecek, idare

edenler ile idare edilenlerin miktarı değişecek, halsızlıklar,

spekülasyonlar, büyük zenginlikler kalmayacak ve millet çal­

madan, çalınmadan yaşayacak."*26

126 S u p h i N u r (iteri). Devletçilik ve Kooperatifçilik. T ü r k Iktisaıçılar C e m i y e t i Konferans lar S e r i s i . No . 5 ( İs tanbul : M a t b a a c ı l ı k v e N e ş r i y a l T . A . Ş . 1 9 3 2 ) . s . 1 8 - 1 9 .

196

c) A h m e t Hamdı Başar ve İktisadi Devletçilik: Kadrocu­l a r d a n farklı olarak, halkın siyasal katılımını da gerçekleş­t i r i lmek istenen hedefler arasına katan Suphi N u r i (Heri) g ib i , Ahmet H a m d i Başar da devletçiliğe " d e m o k r a s i y l e i l g i l i b i r düzlemde eğilmektedir.

Ahmet Hamdi (Başar)m görüşüne göre devlet, " i d a r i " ve "iktisadî" olmak üzere ikiye ayrılmalı, "idarî d e v l e f i n "iktisadî devlet"e müdahalesini önleyecek b i r "iktisadî devletçilik" politikası izlenmelidir. Görüşlerini, kend is in in çıkardığı Ko­operat i f dergisinde ve seri hal inde yayımlanan İktisadî Dev­letçilik adlı çalışmalarında1 2 7 ortaya koyan Ahmet Hamdi (Başar), iktisadî devletçilik hakkındaki somut önerilerini, 1959 yılında yayımlanan Demokras i Yolunda Nereye Gidiyoruz? başlıklı çalışmasında, b i r kez daha şöyle özetlemektedir:

"(...) İktisadı meslek mümessillerinden ve İhtisas adamlarından

müteşekkil bir ikinci meclisin, seçimyoluyla teşkil edilmesi, iktisadî

mevzulara ait plan, kanun ve bütçenin evvela bu mecliste görü­

şülmesi, işletme işlerinin de mümkün olduğu nisbette Devlefin

yardımıyle hususî teşebbüslere terki C - J " 1 2 S

Ahmet H a m d i (Başar)ın idarî devlet i le iktisadî devleti b i r b i r i n d e n ayırmak biçiminde telâffuz edi len görüşlerinde b i r nok ta d i k k a t i çekmektedir. A h m e t H a m d i (Başar)a göre özgürlük, devletle çatışmaktadır. "Devlet her şey olunca hürriyet olmaz." Bu düşünce, A h m e t H a m d i (Başar)ın Batı demokrasis ini değerlendiriş tarzına temel oluşturmaktadır. N i t e k i m , Başar'a göre "garpta hürriyet ve demokras i , ancak

1 2 7 1 9 3 2 - 1 9 3 4 a r a s ı n d a y a y ı n l a n a n Kooperatif d e r g i s i n d e n s e ç m e yaz ı lar , 1 9 8 2 ' d e yen i den yayımlanmışt ı r ( Y a y m a haz ı r layan: Bülent Varl ık , A n k a r a : G a z i Üniversitesi B a s ı n - Y a y ı n Y ü k s e k O k u l u Y a y . ) , İktisadî Devletçi/ikin özel l ikle ilk iki cildi ( İstanbul: 1931 v e 1933). Ahmet Hamdi (BaşaO'ın devletçilik g ö m ş ü n ü n anlaşılması bak ımından önemlidir .

128 A h m e t Hamdi Başar, Demokrasi Yolunda Nereye Gidiyoruz - En Büyük Millî Davamız Özerine Bir Tahlil, ( İs tanbul : B a ş a r Y a y . , 1 9 5 9 ) , s . 1 0 , 1 6 5 . A h m e t A ğ a o g l u , Devlet ve Fert, ( İstanbul: 1933). A y n c a bkz . Teke l i v e iftin, Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu,

197

ferd in artık Devlet'e (gölge etme başka ihsan istemem) d i -yebildiği, iktisadî istiklâlini kazandığı zaman elde edilmiş b i r şeydir." 1 2 9

Buradan hareketle, Ahme t H a m d i (Başar)m b i r tür "anar-şizm'e ya da en azından bireyciliğe yönelmesi, özgürlükle devlet in çatıştığını be l i r t en b i r görüşe u y g u n o l u r d u . Oysa Başar, Batı demokrasisi hakkındaki değerlendirmesini, Türk t o p l u m u n u n Batı'dan farklılığını bağladığı b i r devletçilik düşüncesiyle birarada ortaya koymaktadır. Şöyle k i :

"Türkiye'defert, devlet olmadan hiçbir iş göremeyecek haldedir

ve geniş manada iktisadî istiklâlden mahrumdur. Biz (...) garplı

bir millet olmaktan hayli uzağız. Bütün iktisadî sınıflar Devlet'ten

yardım bekliyor. Hangi sosyal yahut iktisadî sınıflar hürriyet

peşindedir? Burjuva mı?

Yani şu Garpta hürriyet inkılâbını yapan sınıf mı? Ne gezer!..

Bilakis, her sınıftan ziyade burjuvanın gözü Devlet'i temsil eden

iktidardadır. Kim iş başında ise ona nüfuz etmek, onunla dost

olmak ve iş görmek peşindedir. Garp'ta hürriyet inkılâbının

alemdarlıgını yapan bu ileri sınıf, bizde bilâkis irticaın elemanıdır.

En fazla hürriyet düşmanı burjuvadır."^30

Başaran b u görüşleri, hürriyet i le devlet arasındaki çatış­madan devlet eliyle hürriyete kavuşmak g ib i b i r düşünceye ulaşmasına işaret etmektedir . 1956 yılında yayımlanmış Demokras i Buhranları'nda,

"Bizde hürriyet ve demokrasinin ancak Devlet eliyle ve yar-

dimiyle doğup yaşayabilecek bir şey olduğunu bilmek ve kabul

etmek, dâvalarımızın yarıdan çoğunu halletmek demektir. Nasıl

iktisadî hürriyetimize kavuşmamız, milletçe kalkınmamız için Devlet'e mühtaçsak, siyasî hürriyetimizi de ancak o yolla elde

s . 9 7 - 1 0 2 ; A y ş e T r a k , "Devlet v e Fert: G e c i k m i ş Bir Ki tap Eleştirisi", Toplum ve Bilim,

S a y ı : 14, ( Y a z . 1 9 8 1 ) , s . 6 4 - 8 3 .

129 B a ş a r , Demokrasi Yolunda, s.7.

1 3 0 A.g.e., s . 7 - 8 .

198

edebiliriz"™ diye yazmaktadır. Hürriyet i le devlet arasındaki çatışma ile devlet eliyle hürriyet ve demokrasiye kavuşabileceği görüşleri arasındaki çelişkiyi aşmak üzere "kend imize özgü b i r hürriyet anlayışı" geliştirmekten ve idarî dev le t in (bü­rokras i ve hükümetin) iktisadî devlete müdahalesini sınır­landırmaktan sözetmek du rumunda ka lan Başaran, hürriyet ile devletin çatıştığını, demokrasinin devlete karşı b i r hareketin sonucu olarak (Batı'da) ortaya çıktığını telâffuz etmesi önemlidir. Başar'ın devletçilik ve demokras i arasındaki iliş­ki lere ışık tutabilecek b i r diğer görüşü de, " b u r j u v a " ile hürriyet arasında kurduğu ilişkidir. Başar, devlet in "kanatları altında" büyüyen böyle b i r top lumsal sınıfın, Batı'daki hür­riyetçi ve demokrat ik işlevini yerine getiremeyeceğini be­l i r terek, CHP bürokratlarınca benimsenmiş o lan devletçilik ile b u devletçiliğin siyasal sonuçlarını eleştirmektedir.

C. Kemalist Devletçiliğin Çağdaş Değerlendiriliş Tarzları

Ana hatlarını özetlemeye çalıştığımız tartışmalar, devlet­çiliğin i l k ortaya atıldığı 1930'larda varo lan b i r kavram an­laşmazlığının ürünü olarak görülebilir. Bu durumda , zaman içinde uygulamanın gelişmesi sonucunda Kemal ist devlet­çiliğin niteliği üzerindeki tartışmaların sona ermesi bekle­nebi l irdi . Ancak, Türkiye Cumhur iye t i 'n in tek-part i l i yıllarını konu alan incelemelerin, devletçiliğin niteliği konusunda farklı değerlendirmeler ortaya koymakta devam e t t ik l e r i görül­mektedir. Özel olarak Kemalist iktisadî kalkınma stratejisinin, genel olarak da Kemal i zm' in anlaşılabilmesi bakımından, devletçiliğin bu sonraki değerlendiriliş tarzlarını kısaca gözden geçirmek yararlı olacaktır.

131 A h m e l Hamdi B a ş a r , Demokrasi Buhranları ( İs tanbul : Türk iye B . , 1 9 5 6 ) , s . 6 7 .

199

1. İktisadı Kalkınma Sorununa Pragmatik Bir Çözüm

Olarak Devletçilik: "Karma Ekonomi" Fikri

1930 tar ih inde Sivas d em i r yo lunun açılışı dolayısıyla b i r konuşma yapan Başvekil İsmet ( İnönü), CHP 'n in " m u t e d i l devletçi" olduğunu ilân etmiş, 1 3 2 buna karşılık Serbest Fır-k a ' m n da " l i be ra l " olduğu ortaya atılmıştı. Bu bağlamda, devletçilik i le l ibera l i zm arasında başlayan tartışmalarda, devletçiliğin b i r ideo lo j i olarak yorumlanmasına çalışanlarla devletçiliği geçici b i r çözüm y o l u o larak görenlerin düşün­celerine değinilmişti. Uygulama geliştikçe, Kemalist devletçilik hakkında yapılan değerlendirmeler de daha farklı b i r niteliğe hüründüler.

Bunlardan en yaygın olanı, genel o larak Kemal i zm ' in "dogmat ik" ya da "dokt r iner " olmadığı yargısı doğrultusunda, devletçiliği pragmat ik b i r çözüm olarak değerlendirmek eğilimindedir.

Hiç'in de belirttiği gibi, "Atatürk'ün uyguladığı ve devletçilik olarak adlandırılan özel ekonomik rejim, dogmatik yahut doktriner değil, tamamen pragmatik esaslara dayanmaktaydı."133

Bu bağlamda, devletçiliğin hang i nedenlerle ortaya çıktığı da şöyle açıklanmaktadır. Dünya buhranının ülke ekono­mis inde yarattığı sorunlar devletçiliğe başvurmanın özel nedeni olarak anlaşılırken, iktisadî kalkınmanın hızlı b i r biçimde gerçekleştirilmesi isteği de, devletçiliğin ortaya çı­kışının genel nedeni olarak di le g e t i r i lmek t ed i r . 1 3 4 Bir diğer

132 E m r e Kongar , "Devletçilik v e G ü n ü m ü z d e k i Sonuçlan" , Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Tarihiyle İlgili Sorunlar Sempozyumu, s . 1 5 0 - 1 5 1 .

133 M ü k e n e m Hiç, Kapitalizm, Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türkiye, ( İs tanbul : İ Ü İ F Y a y . , 1 9 7 9 ) , s . 1 1 6 .

134 O s m a n O k y a r . " D e v e l o p m e n t B a c k g r o u n d o l the T u r k i s h E c o n o m y 1923 -1974" , International Journalot' Middte East Studies, C i l t X (1979) , s . 3 2 9 ; Yüksel Ü lken , Atatürk ve iktisat, İktisadî Kalkınmada Etkinlik Sorunu ve 'Eklektik Model' ( A n k a r a : Türkiye iş B a n k a s ı Kültür Y a y . , 1 9 8 4 ) , s . 2 2 3 v d . ; S a b r i F . Ü lgener , T a k d i m : Türk iye 'de P l a n l a m a v e Planlı D ö n e m e Geçiş" , Türkiye'nin İktisadî Gelişme Meseleleri, Cilt I ( İs tanbul , İ Ü İ F Y a y . , 1 9 7 1 ) , s . 3 - 9 .

200

açıdan, devletçiliğin doğuş nedeni olarak, "yer l i kapitalistlerdin yabancı mülkiyetinde o lan teşebbüsleri satın alma k o n u ­sundaki "yeteneksizliği (veya isteksizliği) **nin, b u işi devlete bırakmış olması gösterilmektedir. , 3 5

B u nedenler in b i r ürünü olarak görünen devletçilik, i l k ortaya çıktığı 1930'larda, z ih inlerde uyanan "sosyal izm" m i , " l ibera l izm" m i sorularının anlamlarını yitirdiği b i r uygulama biçiminde görünmektedir. Bir diğer deyişle, tek-par t i dev­letçiliği, özel teşebbüse hiçbir faaliyet alanı tanımayan, devlet işletmeciliğinin ülke ekonomis in in tümüne egemen olduğu b i r "sosyal izm" olmadığı g ib i , k las ik anlamda "bırakınız yapsın" cı b i r " l iberal izm" niteliğinden de uzaktır. Devletçiliği "karma ekonomi " sistemi olarak değerlendiren birçok araş­tırmacı, Hershlag'ın da işaret ettiği g ib i , " b i r uzlaşmadan, b i r 'dengeli ' değerlendirmeden" yarladırlar.1 3 6 Bu değerlendirme tarzında devletçilik, " o r i j i na l " (yani tam anlamıyla kapital ist ya da sosyalist olmayan) Türkiye'ye özgü bir sistemdir ve bu sistemde devlet işletmeciliği i le özel teşebbüs b i r l i k t e var­lıklarını sürdürmektedirler.

"Karma ekonomi s istemi" olarak devletçiliğin anlaşılması, bazı noktaların açıklanmasını gerekt i rmekted i r . Bunlardan i l k i , b u " s i s t e n i d e dev l e t in faal iyet alanının niteliği i l e sınırlarının nasıl belirlendiğidir.

Hiç'e göre karma e k o n o m i s i s t e m i n i n amaçları, hızlı iktisadî kalkınma i le sosyal ada l e t i gerçekleştirmektir. Bu amaçlar doğrultusunda dev le t e l i y l e girişilen yatı­rımların, "sosyal ve v e r i m l i alt-yapı alanları yanında üst-yapı alanlarına da yöne l (mes i ) " sözkonusudur. Bu

1 3 5 R i c h a r d D. R o b i n s o n , The First Turkish Republic, a Case Study in National Development ( C a m b r i d g e , M a s s . : Harva rd Univers i ty P r e s s , 1965 ) , s . 1 0 5 .

1 3 6 Z . Y . H e r s h l a g , "Atatiirk's E ta t ism" , in J . M. L a n d a u , (der . ) AtatQrk and the Modernization of Turkey (Boulder , C o l o r a d o : W e s t v i e w P r e s s , 1 9 8 4 ) , s . 1 7 1 .

201

d u r u m d a , k a r m a e k o n o m i s i s t e m i n i n " da r ve k a t i " b i r biçimde tanımlanması sözkonusu o lamaz. K a m u yatı­rımlarının, veya ekonomide devlet işletmeciliğinin yanında özel teşebbüsün de varlığı, iktisadî gelişme süreci içinde, i k i sektörün t o p l a m e k o n o m i içindeki paylarının değiş­mes in i g e r ek t i r i r .

Dolayısıyla, iktisadî gelişmenin başlangıcında dev le t in i t i c i gücü ge rek l i olduğundan, k a m u yatırımlarının payı fazla o labi lecek ve b u pay özel teşebbüsün gelişmesiyle b i r l i k t e azalabi lecektir . Böylece, " k a m u yatırımları süratli e k o n o m i k gelişmenin sağlanması bakımından özel yatı­rımları destekley ic i ve tamamlayıcı d u r u m u n a düşecek­t i r . " 1 3 7

Üzerinde durulması gereken i k i n c i nokta, "karma ekonomi sistemi" olarak devletçilikte iktisadî planlamanın gerekli o lup olmadığıdır. Hiç'e göre planlama, karma ekonomin in aslî unsurlarından değildir.

A n c a k , hızlı iktisadî kalkınma ve sosyal ada le t i ger­çekleştirme veya t o p l u m s a l refahı arttırma amaçları doğrultusunda k a m u ve özel sektörlerin birlikteliğini ifade eden " k a r m a e k o n o m i d e iktisadî f aa l i y e t l e r in k a m u k e s i m i için e m r e d i c i , özel k e s i m içinse sınırlayıcı ve y o l gösterici b i r p l an l ama mekanizmasını gerektirdiği söy­l e n e b i l i r . 1 3 8

Özetleyecek olursak, Kemalist devletçiliğin b i r "karma ekonomi sistemi" olarak yorumlanması, bu yo rumdak i -belki de Kemal i zm ' in b i r etkis i olarak görülebilecek o lan- devlet­çiliğin "özgünlüğü" f i k r i n i n aksine, Batı'nın iktisadî gelişme mode l i n i esas alan b i r "refah dev let i " anlayışına dayanmak­tadır.

1 3 7 H iç . a .g .y . , s . 7 9 - 8 1 .

138 B u k o n u d a bkz . M ü m t a z S o y s a l , 'Demokratik iktisadi Planlama İçin Siyasi Mekanizma

( A n k a r a : A Ü S B F v e T O D A İ E Y a y . , 1 9 5 8 ) . s .11 v d .

202

Bu y o r u m , 1930' lardaki tartışmalar çerçevesinde değer­l end i r i lmek gerekirse, " demokra t i k devletçiliğin yararlı dü­zenleyici rolü i le faşist-komünist devletçiliğin tekelc i , mü­dahaleci davranışını ayrıştıran" -ve bunlardan i l k i n i yeğleyen Ahmet Ağaağlu'nun 1 3 9 ve sanayileşme sürecinin ilerleyişi ile devlet işletmeciliğinin ekonomi içindeki payının azalacağını öngören İş Bankası çevresinin devletçiliğine u y g u n düş­mektedir . Tartışılması gereken temel so run , b u tür b i r ge­lişmenin sağlanması i le "demokratikleşmemin nasıl ilişki-lendirildiğidir.

2. Kapital ist Sermaye Birikiminin Özel Bir Yolu Olarak Devletçilik

Devletçiliğin b i r "s is tem" olmadığı, gerek 1930-1940 arasındaki ve gerek daha sonrak i değerlendirmelerde dev­letçiliği kapita l izm ve sosyalizm dışında b i r üçüncü yo l veya bir "karma ekonomi sistemi" olarak değerlendirmenin doğru olmadığı görüşünü i l e r i süren Boratav'a göre,

"(S)iyasî iktidara hakim olan sınıfların (...) artığa el koymaları

ve onu kullanmaları dolaylı yoldan ve özel ekonomik meka­

nizmalarla olur. Kapitalist hir sistemde, yaygın devlet işletme­

ciliğinin varlığı bu yüzden ayrıca incelenmesi gereken bir sistem

sorunu olarak ortaya çıkar ve bazen 'devlet kapitalizmi' kavramı

ile tahlil edilir. (...) Bu anlamda devletçilik, Cumhuriyet Tür­

kiye'sinde kapitalist sermaye birikiminin özel bir yolu olarak

tezahür etmiştir. " 1 4 0

Böyle değerlendirildiğinde, devletçilik, esas i t ibar iy le ka­pital ist b i r "sistem" içinde başvurulmuş b i r iktisadî po l i t ika i lkes id ir ve "1923'ten sonra Türk bur juvaz i s in in sermaye b i r i k i m i n i n ve kapital ist gelişmenin en 'kolay' , en elverişli

139 H e r s h l a g , a.g.y. s . 1 7 1 .

1 4 0 Korkut Boratav, Türkiye'de Devletçilik, s . 2 .

203

yollarını arayışının"' 4 1 ürünü olarak görülmek gerekir. Bu yönde benzer b i r değerlendirme yapan Tezel de, "1930' lar ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında hükümetin sanayileşme politikasının ana özelHği(nm), devlet in sermaye b i r i k im inde b i r i n c i l araç o larak kullanılması" 1 4 2 olduğunu be l i r tmekte­d i r .

Devletçilik, b u açıdan, kapita l ist gelişmenin özel b i r y o l u ise, b u durumda , devletçilik i le varılmak is teni len amacı yeniden değerlendirmek gerekecektir. Hershlag, devletçiliğin, pragmat ik kaygılarla başvurulan b i r uygulama olmayıp, de­rinliği olan b ir " i d e o l o j i n i n aslî parçalarından b i r i olduğunu v u r g u l a r k e n , ' 4 3 b u noktaya d ikka t l e r i çekmektedir. Devlet­çilikle varılmak isteni len hedef, sanayileşmiş b i r t o p l u m yaratmaktır. Ancak b u "sanayileşmiş t op lum" içinde, Kemalist ideo lo j in in b i r diğer öğesi olarak halkçılığın "sınıfsız ve i m ­tiyazsız t op lum" tasarımı ile "kapital ist " gelişmenin yaratacağı "sınıfhhk" olgusu nasıl uzlaştırılabilecektir?

Bu noktada, " i d e o l o j i d e n pratiğe geçerek, Kemalist dev­letçiliğin b ir kapitalist gelişme stratejisi olarak gerçek içeriğini bel ir leyebi l i r iz . Türkiye Cumhuriyetİ'nde, tek-par t i yöneti­m i n i n b ir "koal isyon" manzarası gösterdiği birçok araştırmacı tarafından ortaya konulmuştur. 1 4 4 Bu koa l i syonun öğeleri, asker-sivil bürokratlar, eşraf ve tüccar i le büyük toprak sa­hip ler inden oluşmaktadır. Bu çerçevede, Kurtuluş Savaşinm yürütülmesindeki tarihsel beraberliğin, Cumhur i y e t sonrası iktisat politikalarında da etk i l i olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, 1930'lardaki devletçilik uygulamalarından önceki yed i yıllık

141 A.g.e.

1 4 2 Y a h y a S . T e z e l . Cumhuriyet Döneminin İktisadî Tarihi (1923-1950), { A n k a r a . Y u r i

Y a y . . 1982) . s . 2 2 1 .

143 H e r s h l a g , a . p . y . , s . ı 7 2 .

144 Örneğin bkz . T e z e l , a.g.y., 121 -132 ; Çağ la r Keyder , T h e Poliltcal E c o n o m y of Turtdsh

D e m o c r a c y " , NewLeftReiriew, No . 1 1 5 ( M a y ı s - H a z i r a n . 1 9 7 9 ) , s . 3 - 2 1 .

2 0 4

sürece bakıldığında, belki de en önemli uygulama olarak ortaya çıkan aşarın kaldırılmasının b u koa l i s yonun varlığını ka-nıtlayıcı b i r örnek olarak göründüğünü be l i r tmek müm­kündür. 1923-1930 arasında uygulanan pol it ikalar, b u açıdan, köylülüğün varolan d u r u m u n u aynen koruyucu, fakat tarımsal üretimden "yer l i varlıklı sımflar"ın daha fazla pay almalarını sağlayan ek değişiklikler get ir ic i n i t e l i k t e d i r . 1 4 5

1930'lara gelindiğinde, yönetenler katında, sözkonusu koa l isyonun asker-bürokrat kanadının, k e n d i hedefleri doğrultusunda bell i b i r özerklik elde e t t ik l e r in i görmekteyiz. Bu çerçevede devletçilik, b i r yönüyle b u kes im in hedeflediği "muasır medeniyet s e v i y e s in in aslî u n s u r u o lan hızlı sana­yileşmenin aracı olarak, diğer yönüyle de, dışarıdan kaynak aktarımının büyük ölçüde o\anaksız\aştığı b i r dönemden, tarımdan sanayileşme için gerekli kaynağı çekmenin bir yo lu biçiminde ortaya çıkmıştır. 1 4 5 Devletçilik konusunda, örneğin CHP içindeki büyük toprak sah ip le r in in ifade e t t ik l e r i kuş­kular ( k i b u , 2. Dünya Savaşı sonrasında DP hareketiyle sonuçlanacaktır), tarımdan çekilen kaynağın "devletçilik" aracılığıyla -ve devletçiliğin güçlendirmeyi düşündüğü "sa­nayic i " (veya "yer l i bur juvaz i " ) "içine sızan" - "affairiste"lere kaymasından kaynaklanmaktadır. 1 4 7

T>olayısıy\a, tek-parti devletçiliği, t op lum içindeki sınıfların kendi aralarındaki mücadelelerini yansıtan uygulamaları ifade eder niteliktedir. Bu durumda, b i r yandan top lumda sınıfların bulunmadığım ifade eden halkçılığın, aslında "sınıflar vardır, fakat sınıflar arasında mücadele ve çatışma olmamalıdır" biçiminde anlaşılması gerektiğini, diğer yandan da, devletçilik

145 B u b a ğ l a m d a Cumhur iyet Türkiyesi'nin "tepkici-kapitalisr' bir 'modern leşme" yaşadığı sav ı o ldukça a k l a yafkınötr: A.g.e., s . 2 0 .

146 B k z , Ç a ğ l a r K e y d e r v e F a r u k Birtek, T ü r k i y e ' d e O e v l e t - T a n m İlişkileri 1923-1950", Ç . K e y d e r . Toplumsal Tarih Çaitşmalart'AnkaraDostY&y., 1983 ) i ç i n d e , s . 1 9 1 - 2 2 0 . Karş . Tezel,a.g.y., s . 2 2 6 - 2 3 3 .

147 B k z . Y a k u p K a d r i K a r a o s m a n o ğ l u , Politika'da 45 Yıl ( A n k a r a ; Biigi Yay., 1968 ) .

2 0 5

i lkesine, iktisadî işler yanında siyasî ve fikrî nazımhk görevini devlete yükleyerek, kapitalist gelişmenin yaşatacağı çelişkileri o tor i ter yöntemlerle bastırmanın temel i olarak eğilmek ge­rektiğini vurgulamak gerekmektedir.

3. İktisadî - Siyasal - Kültürel Boyutlarıyla Devletçilik

Kemalist devletçilik ilkesi, daha çok iktisadî içeriği ile ortaya atılmış olduğundan, yapılan değerlendirmelerin de ağırlıklı olarak iktisadî b i r boyut taşıması kaçınılmaz olmuştur. Oysa, Kemalist devletçiliğin, İttihat ve Te rakk i ' n in "millî ik t i sa t " düşüncesiyle tarihsel b i r akrabalığı olduğu, İttihat ve Te­r a k k i ' n i n millî ikt isat anlayışının ise, A l m a n ikt isat düşün­cesinden önemli ölçüde etkilendiği de b i l inmekted i r . Bu et­kileşim z inc i r i içinde bakıldığında, Kemalist devletçiliğe hem 1930'ların değerlendirmelerinden ve h e m de "Karma Eko­n o m i " yorumlarından daha farklı b i r içerik kazandırmak mümkündür.

19. yüzyılın i k inc i yansında gerçekleşen A l m a n millî iktisat deney imin in mimarı sayılan L is t ' in görüşlerinde yeralan b i r nokta burada d i k k a t çekicidir.

L ibera l i zm' in soyut ve evrensel b i r eyc i l i k anlayışı üzerine inşa etmiş olduğu klas ik "bırakınız yapsınlar" öğretisinin siyaset i le iktisadı b i rb i r inden ayırmasına karşı çıkan List , "gelişme aşamaları teor is i " ile uluslar arasındaki farklılıklara d i k k a t i çektikten sonra, "gerekl i insan kaynağına ve diğer kaynaklara sahip o l an " ulusların, dev let in iktisadî alana müdahalesiyle uygarlığın "yüksek basamaklarına" erişebi­lecekler in i i l e r i sürmekteydi. L i s t ' in , dev le t in iktisadî ka l ­kınmadaki rolünü, "tarım ve sanayi arasında denge" kurmak ve daha da önemlisi, "imalât sanayiinin kurulmasını sağlamak" biçiminde ortaya koyduğu ifade ed i lmek t ed i r . 1 4 5

148 G ü l l e n K a z g a n . iktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, ( A n k a r a : Bilgi, Y a y . ,

1 9 7 4 ) , s . 2 0 1 v d .

2 0 6

Kapitalist gelişmeye sonradan katılmış b i r ülkede, sanayi­leşmek için devletin iktisadî alanda koruyucu , yönlendirici ve müdahaleci b i r r o l üstlenmesinin zo run lu olduğunu ortaya koyan bu görüşlerin, özellikle i t t ihat ve Terakki 'nin millî iktisat f i k r i n i etkilemiş bu lunan b i r diğer yönü ise, Zafer Toprak'ın da vurguladığı g ib i , " ikt isat la siyaseti aynı potada er i tmek" isteğiydi. "Bırakınız yapsmlar"cı l ibera l i zmin soyut bireyciliği ile evrensellik İddiası, List tarafından kabul edilmemiş, "bireyle insanlık arasına ulus gerçeği" yerleştirilmiştir.1 4 9

L is t ' in devlet müdahalesini sanayileşmek için kaçınılmaz olarak gören düşüncelerinin içerdiği "u lusa l kalkınma" an­layışı, 19. yüzyıl sonlarına doğru Avrupa 'da ortaya çıkan ilerleme f ikr iy le yakından ilişkilidir. Aydınlanma düşüncesi içinde b i r toplumsal program niteliği kazanan i lerleme f i k r i , 19. yüzyıl Avrupa'sında i k i farklı tarzda ortaya konulmuştur. Bunlardan i l k i , toplumsal i ler lemeyi b i rey in özgür iradesiyle giriştiği eylemler aracılığıyla gerçekleştirme görüşüdür. Bu görüş de, l iberal düşüncenin insan doğasına ilişkin "soyut, rasyonel b i rey" model ine dayandırılmaktadır. İkinci görüş ise, daha çok Aydınlanma düşüncesine bir tepki olarak ortaya çıkan A lman r omant i k l e r i n in birey ve t o p l u m ilişkisi hak­kındaki görüşlerinin izlerini taşımaktadır. Bu görüş açısından bireyler, somut b i r t a r ih ve kültürü ifade eden top lumsal bütünlüğün parçalarıdır ve toplumsal bütünlük de, bireylerin basit b i r toplamından ibaret o lmayan, k e n d i başına ayrı b i r varlık niteliğindedir. 1 5 0

A l m a n r oman t i zm in in i z l e r in i taşıyan bu i k i n c i görüş te­mel inde, 1 5 1 ilerleme, bireylerin değil, bireyleri de kend i içinde

149 Z a f e r Toprak , Türkiye'de Milli İktisat (1908-1918), s . 2 5 - 3 0 .

150 L e v e n t Köker, "Yoko lman ın Eş iğ inde Bir Fikir: i ler leme", Toplum ve Bilim, S a y ı 2 7 (Güz, 1 9 8 4 ) , s . 2 0 2 - 2 0 9 .

151 B k z . E r i c Roll, A History of Economic Thought ( L o n d r a : F a b e r a n d F a b e r , 1973 ) s . 2 1 1 - 2 3 1 .

2 0 7

toplayan ulusal varlığın i lerlemesi o larak anlaşılınca, "üstün ulusal devlet iktidarı" da i l e r l emenin asıl i t i c i gücü olmakta ve buradan, kolaylıkla iktisadî kalkınmada devletçi b i r dü­şünceye geçilebümektedir.

Burada vurgu lanmak istenen nokta , devletçiliğin yalnızca b i r iktisadî kalkınma stratejisi olmadığı, iktisadî, kültürel ve siyasal ilişki alanlarında, h em top lumda varo lan üstün b i r otoriteye bağlanma düşüncesinin, hem de devlet gücünün tüm b u alanları denetleyebildiği b i r toplumsal örgütlenme t i p i n i n ifadesi olarak anlaşıldığıdır. 1 5 2 Güçlü b i r t op lumsa l felsefe geleneği bu lunan Almanya'da inceden inceye işlenmiş b i r n i te l ik gösteren bu düşünüş tarzının bazı genel özelliklerini, azgelişmiş ülkelerdeki devletçilik görüşlerinde ve uygula­malarında da görmek mümkündür. Cumhur i y e t Türki-ye'sindeki devletçilik deney imi de, yalnızca b i r iktisadî ka l ­kınma stratejisi olmanın ötesine uzanan özellikler taşımak­tadır.

Kemal is t ideo lo j i , iktisadî, kültürel ve siyasal yönleriyle b i r bütün olarak Batı uygarlığı standardına göre kavranan "muasır meden iye t " i "dev le t " el iyle gerçekleştirmeye yö­nelmiştir. Bu çerçevede devlet, h em iktisadî kalkınmayı sağlayacak, h em Türk halkına Batılı no rmla ra u y g u n b i r kültür veri lmesi görevini üstlenecek, h em de -siyasî ve f i k r i nâzımhk- görevini yerine getirecektir. Bu açıdan, halkın nasıl eğitileceği de devletle i l g i l i önemli b i r k o n u olmaktadır. Nusret Kemal (Köymen) , 1934 t a r ih inde yayımlanan Halkçılık ve Köycülük adlı çalışmasında yeralan " H a l k Terbiyes i " yazısında, bu konuda üç esasın bulunduğunu be l i r tmekted ir ; " yen i rej ime uygun vatandaşlar yetiştirmek (...) vatandaşa geniş b i r kültür ver i lmes in i i s t ihdaf (e tmek) (...) (ve) vatandaşları meslekler inde i l e r l e tmek ve yeni

1 5 2 ft. N isbet , HisîoryoftheldeaofPmgr9ss,s.267vü.

208

mesleklere hazırlamak". 1 5 3 Bu üç i l ke açısından Kemal ist i d eo l o j in in içeriğine bakıldığında, " f i k r i hür, irfanı hür, vicdanı hür" kuşaklar yetiştirmenin, b i r başka ifadeyle, "demokrat ik z ihniyet l i " b i r t op lum yaratmanın hedeflenmesi, aynı zamanda "yen i re j ime u y g u n vatandaşlar yetiştirmek" anlamına da gelmektedir. Özellikle l a i k l i k i l ke ve uygulaması d ikkate alındığında, Kemalist devletçiliğin, salt b i r iktisadî po l i t ika olmayıp, bürokratik-otoriter b i r toplumsal ve siyasal örgütlenme t i p i n i n ifadesi olduğu görülmektedir.

153 Nusre t K e m a l (Köymen) . Halkçılık ve Köycülük ( A n k a r a : Tar ık E d i p v e Ş . K „ 1934) . s . 2 8 - 2 9 .

209

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Kemalizm - Demokrasi İlişkisinin

Değerlendirilmesi

Buraya kadarki incelememiz, Kemalizm' in anlam sistematiğini ortaya koymaktadır. Şimdi, b u sistem içinde Kema l i zm ile demokrasi arasındaki ilişkilerin değerlendirilmesine geçe­bi l i r i z . Önce, Kemalizm-demokrasi ilişkisini vesayet kavramı açısından değerlendiren görüşleri ortaya k o y m a k gerek­mektedir .

I. Vesayet Kavramı Açısından Kemalizm-Demokrasi İlişkisi

Kemal izm-demokrasi ilişkisini vesayet kavramı açısından değerlendirenlere göre Kemal i zm, kökleri Tanzimat 'a dek uzanan Batılılaşma hareketler inin Kurtuluş Savaşı sonrasında aldığı " r ad ika l " b i r biçimdir. Önceleri Osmanlı Dev le t i 'n in Batı üstünlüğüne karşı korunmasını sağlamak için, daha çok askerî alanda. Batı teknolo j is in in alınması olarak gerçekleşen reformlar, süreç içinde, h u k u k ve idare alanlarında da Batı'nın örnek alınması sonucunu doğurmuştur. 1 5 4 Böylece, Osmanlı Devlet i 'n in içinde, özellikle de h u k u k , idare ve eğitim alan-

154 B k z . Niyazi Berkes , TQridye'deÇ%ğ\tişIaşma;Tank2aSBiTunaya, Türkiye'nin Siyasal Hayatında Bahlılaşma Hareketleri, İstanbul: Yed igûn M , 1960 : Şerit Mardin. "Batıcılık*, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Ci l t I, s . 2 4 5 - 2 5 0 .

211

lannda, b i r i geleneksel, diğeri Batılı o lmak üzere i k i l i b i r yapı ortaya çıkmış; b u i k i l i yapı içinde, devlet i k u r t a r m a k dü­şüncesiyle hareket eden yenilikçi kadroların temel so runu , devlet in "kurtarılması" için kaçınılmaz olduğu düşünülen Batılılaşmanın t o p l u m u n kültürel değerleriyle nasıl birarada bulunacağı hal ine dönüşmüştür. Z iya Gökalp'in hars-medeniyet ayrımı b u so runu çözmeye yönelik o larak geliş-tirilmişse de, başarılı olamamıştır. İşte, böyle b i r çerçeve içinde Kemalizm, topyekün, ödünsüz b i r Batılılaşma programı olarak görülmektedir. 1 5 5

Kemal i zm ' in rad ika l b i r Batılılaşma programı o larak gö­rülmesi, Batı'nın simgelediği " i l e r i " t o p l u m düzeni karşısında "ge r i " olduğu düşünülen Türk t o p l u m u n u n i ler let i lmesi açısından da rad ika l - i l e r i c i b i r ideo lo j i olarak Kemal i zm' in değerlendirilmesini içermektedir. B u genel değerlendirme tarzında, toplumsal , iktisadî ve siyasî yönlerden Kemalizm'de hedeflenen Batılılaşmanın içeriği nedir?

İktisadî alanda Kemal i zm ' in "sanayileşmeyi hedeflediği konusunda herhangi b i r kuşku y o k t u r . 1 5 6 Toplumsal ilişkiler alanında da, özellikle hukukî re formlarda Batılı yasaların iktibası (reception), Kemalist ideo lo j in in t o p l u m u her alanda Batılılaştırma isteğinin b i r göstergesi olarak kabu l ed i l eb i l i r . 1 5 7

Buna karşılık, siyasî olanda Kemal izm' in hedef inin ne olduğu yeterince açık olarak ortaya konulmuş değildir. Bu konudak i

155 M e l e T u n ç a y . T ü r k i y e Cumhur iye t i 'nde S i y a s a l D ü ş ü n c e Akımlar ı" , Cumhuriyet

Dönemi Türkiye Ansiklopedisi. Cİ117, s . 1 9 2 4 - 1 9 2 8 .

1 5 6 K e m a t i s l ikt isadî pol i t ikalar ınm hedef inin s a n a y i l e ş m e o lduğu k o n u s u n d a h e m e n h e r y a z a r ayn ı d ü ş ö n c e d e y s e d e , b u h e d e f e e r i ş m e k için 1 9 3 0 ' l a n n ı n s o n r a i z lenen "devtetçilik"ın nası l değerlendir i lmesi gerekl iği k o n u s u n d a (arklılıklar bulunmaktadır . K e m a l i z m ' i n d e v l e t ç i l i k i l k e s i n i n b u l a r k l ı d e ğ e r l e n d i r i l i ş b i ç i m l e r i n e i l e r i d e değini lecektir .

1 5 7 B k z . Nuş in Ayiter. "Atatürk v e Ö z e l H u k u k Re formu" . Atatürk'ün Düşünce ve Uygulamalarının Evrensel BoyuHan, Uluslararası Sempozyum. (Ankara: A U Rektörlüğü Y a y . . 1 9 8 1 ) , s . 3 2 5 - 3 3 0 : A h m e t M u m c u . "Atatürk v e H u k u k " A g . a , s . 3 3 1 - 3 3 3 .

212

egemen değerlendirme, Kema l i zm ' in esas olarak l iberal-demokrasiyi hedeflediği, ancak b u hedefe ulaşmak bakımından z o r u n l u o lan reformların gerçekleştirilmesi için gereken b i r geçici otoriter sistemin kurulmuş olduğudur.' 5 8 Genel olarak "vesayet" kavramı 1 5 9 altında yer ver i l en b u değerlendirme tarzına biraz daha yakından eğilmek gerekmektedir .

1945'de çok part i l i demokrat ik siyasal yaşama adım atılması ve 1950 seçimleriyle iktidarın barışçı b i r biçimde el değiş­t irmesi , genel olarak otor i ter r e j imle r in demokrasiye dön­meleri açısından istisnai b i r d u r u m olarak kabul edilmektedir. Türkiye'nin bu istisnai k o n u m u , Özbudun'a göre "Kemal is t siyasal re j imin mahiyet i " tarafından açıklanabilir.1 6 0 Kemalist siyasal r e j im in mahiye t in i be l i r leyen değişkenler arasında yeralan " i deo l o j i " konusunda L i n z ' i n total i ter ve otor i ter re j imler ayrımına 1 6 1 dayanarak yaptığı çözümlemede Öz-budun , "CHP ideolojisi (n in) vesayet rej imlerinde ortak olarak görülen içsel çelişkileri sergilediği" 1 6 2 kanısındadır. Buna gö­re,

"Kısmî toplumsal dönüşümün sınırlı hedefleri büyük ölçüde

gerçekleştiğinde, ideoloji bir meşruluk kaynağı olmaktan çıkar.

Tam da araçsal karakteri nedeniyle rasyonel eleştiriye açık bir

duruma gelir. Laik, cumhuriyetçi bir ulus-devlet bir kez sağlamca

kurulur gibi olduktan sonra, Kemalist hedeflerin, rekabetçi bir

siyasî sistem içinde dalıa iyi bir biçimde izlenip İzlenemeyeceğıni

158 Bülent Dâver , "Atatürk v e Sosyo-Pofrtık S i s t e m G ö r ü ş ü " Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk, ( istanüul: Dr . Ne ja t F . E c z a c ı b a ş ı V a k f ı Y a y . . 1983) . s . 2 5 4 - 2 5 5 .

159 L i n z ' e göre ".. vesaye tç i demokras i l e r . . . demokra t ik devlet in b iç imse l normlarının benimsendiği ;e l i t ler in devleöer ini d e m o k r a t l a ş t ı r m a a m a c ı n ı gürlükleri , a n c a k belki b u n u n gerekler i k o n u s u n d a p e k aç ık o lmadık la r ı re j imlerd i r . Totaliter ve Otoriter Re/imler. çev . E r g u n Ö z b u d u n , ( A n k a r a : S Y a y . , 1 9 8 4 ) , s . 5 .

160 E r g u n Ö z b u d u n . T h e N a l u r e of tbe K e m a l i s t PolHical R e g i m e " , A . Kazanc ıg i l v e

E . Ö z b u d u n . (deri.), Atatürk, Founderofa Modern State. s . 8 0 .

161 A.g.e.,s.37.

1 6 2 A.g.e.. s . 9 0 .

213

sormak da meşru olur. (...) Dolayısıyla, gerçek bir anlamda,

Kemalist reformların başarısı, Türkiye'de tek-parti sisteminin

uzun-dönemdeki meşruluğunu ortadan kaldırmıştır."^63

Burada, "kısmî top lumsa l dönüşüm" ve "araçsallık" kav­ramları üzerinde d u r m a k gerekmektedir. Clement Moore 'un total i ter, chiliastic, vesayetçi ve idarî t ek pa r t i ideo lo j i l e r i ayrımı çerçevesinde, Kemal i zm ' in vesayetçi ideolo j i ler ka­tegorisinde değerlendirilmesinden1 6 4 hareket eden Özbudun'a göre,

"Vesayetçi ideoloji, kısmî bir toplumsal dönüşüm hedefiyle

araçsaV bir işlevi birleştiren bir ideolojidir. Bu niteleme genel

olarak Kemalizm'e uymaktadır. Gerçekten de, Kemalizm, Türk toplumunun bütüncül değil, kısmî bir dönüşümüne yönelmiştir; Sıkça belirtilen bir Kemalist deyimi kullanırsak, Kemalizm

Türkiye'yi modern, güçlü, tam bağımsız bir ulus-devlet haline getirerek 'çağdaş uygarlık' düzeyine çıkarmayı amaçlamıştır; Totaliter ideolojilerin yaptığı gibi, tümüyle yeni b i r toplum veya

yeni bir insan tipi yaratmayı düşlememiştir Kemalizm, eylemin

yakından içinde olması anlamında araçsalâır; yukarıda da işaret

ettiğimiz gibi , birçok Kemalist ilke, eylem içinde ve somut ge­

reksinimlere ve durumlara bir yanıt olarak gelişmiştir."^5

Özbudun'un vesayetçi ideo lo j i veya vesayetçi rej imler kavramıyla yer verdiği çözümlemeleri, b u ideoloj iye sahip olanların veya böyle b i r r e j im kuranların, sonuçta l iberal-demokra t ik b i r sisteme geçmeyi bilinçli o larak is ted ik ler i düşüncesine dayanmaktadır. 1 6 6 Bu doğrultudaki b i r diğer

163 A.g.e., s . 9 0 - 9 1 .

164 C l e m e n t H. Moore. T h e S ing le Party a s S o u r c e of Legit imacy". S a m u e l P . Huntington v e C l e m e n t H. Moore , d e r l . Authoritarian Potitcs in Modern Society, The Dynamics of Established One-Party Systems, ( N e w Y o r k , L o n d o n : B a s i c B o o k s Inc . , 1970 ) , s . 5 7 v d . K a r s . L i n z . a.g.y., s . 3 4 v d . , 1 3 0 v d .

1 6 5 Ö z b u d u n , T h e Nature of the K e m a l i s t Pol i t ical R e g i m e " , s . 9 0 .

166 B u doğrul tuda b k z . E r g u n Ö z b u d u n , " E s t a b l i s h e d Revo lu t ion V e r s u s Uni f in ished Revolution: Contrasting Patterns of Democratization in Mexico a n d Turkey", Huntington

214

çözümleme, vesayet kavramım i l k kullananlar arasında yeralan Tunaya tarafından da yapılmaktadır:

"(...) Bazı tek parti rejimleri, geçici olduklarını ve demokratik

ve uygarca bir düzene varmak için köprü olduklarım ilân et­

mişlerdir. (...) Böyle bir tek parti bir çeşit vesayet rejimi kurar.

(...) Bu sistemlerde, başka partiler ve belli hürriyetler, Anayasa'da

kurulmalarına ve kullanılmalarına bir hukukî engel bulunmadığı

halde, kurulmazlar ve kullanılmazlar Daha doğrusu kurdu­

rulmazlar ve kullandırılmazlar. (...) Ne var ki, totaliter olma­

makta, olamamaktadır. Ve, demokratik bir sistemin hazırlayıcısı

olduğu için, kendi sonunu kendisi hazırlamaktadır."^67

Kemal izm ve Cumhur iyet Ha lk Partisi 'nin tek part i dönemi üzerindeki çözümlemelerde kullanılan vesayet kavramı, 1 6 8

1945'te gerçekleşen çok par t i l i siyasal yaşama geçişin daha önceden hedeflenmiş olduğu düşüncesini içermektedir. Bu bağlamda, Kemalizm'in kurucusunun demokrasi konusundaki bireysel t u t u m u da sözkonusu edilmektedir. Örneğin Dâver'e göre,

"Atatürk siyasal rejim konusunda, esas itibariyle, demokratik

rejimi benimsemektedir. Bu rejimin üstünlüğüne ve değerine

yürekten inanmaktadır. Türk milletinin doğuştan niteliklerinin

de demokratik rejimi kabul etmeyi kolaylaştırdığını İleri sür-

v e Moore, (deri.), a.g.y., s . 3 9 3 : " . . . C H P bir kadro partisi, bir elit örgütü olarak ka lmayı bilerek v e isteyerek seçmiştir. G e r ç e k l e n d e , C H P ' n i n yap ıs ı , yirminci yüzyıl ın totaliter v e otoriter tek partilerinden çok Avrupal ı bir l iberal partiyi hatır latmaktadır . . . B u kadro partisi yap ıs ı h e m devr imci k o a l i s y o n u n bir leşimiyle, h e m d e , temel bileşenleri milliyetçilik, akılcı l ık, laiklik, an l i -k ler ika l izm v e nihai siyasal demokrasi o l a n parti fe lse fes in in d o ğ a s ı n a İyice uymuştur ." (a .b .ç . ) .

1 6 7 T a n k Z a f e r T u n a y a , Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, İs tanbul : I Ü H F Y a y . . 1 9 8 0 , S . 3 1 4 .

168 Tunaya 'n ın y a n ı n d a v e s a y e t kavramını kul lanan Walter F . W e i k e f i n Political Tutelage and Democracy in Turkey, The Free Party and its Aftermath ( L e i d e n : E . J . Brill, 1973) ad l ı ça l ışmas ı d a belirtilmelidir. B u k a v r a m , a s l ı n d a , m o d e r n l e ş m e kuramın ı b e n i m s e y e n birçok y a z a r c a kullanılmıştır . B u k u r a m ı n yürüt tüğü m a n t ı k ge reğ i , ge lenek ile modernlik arasında işleyen tarihsel gel işme surec inde "modemleştir ici ler in kurduk lan s i y a s a l rejimlerin "vesayeiç i" o l m a s ı g e r e k m e k l e d i r .

215

mektedir. O'nun, demokratik cumhuriyet kurmayı daha Kurtuluş Savaşı başında, hattâ belki daha önceleri kararlaştırmış olması

çok olasıdır ve bunu doğrulayan belirtiler az değildir. Bununla

birlikte o, bu görüşünü başlangıçta pek açığa vurmamış; ülkedeki

çeşitli siyasal eğilimleri ve Meclis'teki grupları gözönünde tutarak

oldukça kapalı ve ölçülü konuşmayolunu tutmuştur. Bunalımlı savaş yıllarında demokrasi ve cumhuriyet sözcüklerini Mustafa

Kemal Meclis'teya da kamusal yaşamında kullanmamıştı. Ancak

zaferden sonradır ki, önce imik yönetimi' diye andığı rejimin

aslında bir cumhuriyet, hem de Batılı demokratik bir cumhuriyet

olduğunu gitgide daha büyük bir kesinlik ve açıklıkla ortaya

koymuştur."™*

İçeriği bakımından farklı, ancak yürüttüğü mantık açısından benzer b ir değerlendirme de, "öncülük" kavramı altında ortaya atılmıştır. Bu açıdan, "milliyetçiliğin ve demokrasinin önemli r o l oynayacağı b i r bur juva dev r im in i gerçekleştirme karar-h l ı ğ inm, Kemal izm'deki demokra t ik içeriğin i l k kaynakla­rından b i r i olduğunu i ler i süren Ahmad'ın 1 7 0 değerlendirmesi anlamlıdır:

"Eğer Mustafa Kemal Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde

Türkiye'de biçimsel demokrasi neredeyse tümüyle mevcut de-

ğildîyse, o zaman Kemalist ideolojide demokratik bir yönelimden

sözedilebilir mi? Kemalistler'i, onların kendilerini gördükleri gibi Türkiye'yi çağdaş Batı uygarlığı düzeyine çıkarmayı

amaçlayan bir geçiş rejiminin kurucuları olarak kabul edersek,

bu sorunun cevabı ihtiyatlı bir 'evet' olur. Bu amacı, onu basitçe

'modernleşme'ya da 'Batılılaşma'ya eşitleyerek tanımlayabiliriz. Ama daha titiz davranacak olursak, bunun Kemalistler İçin

1 6 9 D a v e t , "Atatürk v e Sosyo-Po l i t i k S i s t e m G ö r ü ş ü " , s . 2 5 2 .

1 7 0 F e r o z A h m a d , "Kemal is t Türk iye 'de İdeoloji Aray ış ı 1 9 1 9 - 1 9 3 9 " , İttihatçılıktan Kemalizme, çev. Fatmagül Berktay, {İstanbul: K a y n a k Y a y . , 1985) . s . 2 1 5 . Aynı y a z a n a "öncülük" k a v r a m ı y l a İttihat v e Terakk i 'y i d e çözümled iğ i görülmektedir . B k z . " D o ğ m a k t a O l a n B i r Bur juvaz in in Ö n c ü s ü : G e n ç Türk ler in S o s y a l v e E k o n o m i k Polit ikası 1 9 0 9 - 1 9 1 8 " , A.g.e., s . 3 4 - 8 0 .

216

kapitalist ve bu yüzden de demokratik bir düzen kurmak

anlamına geldiğini söyleyebiliriz. O dönemlerde ve iyice yakın

zamanlara kadar, kapitalizmin gelişmesinin, kökleri ekonominin

zayıflığında olan siyasî istikrarsızlığı giderek demokrasinin

kurulmasına yolaçacağı efsanesi hüküm sürüyordu. Dolayısıyla

demokrasi, tanım gereği rekabetçi olan kapitalizme özgü siyasal

örgütlenme yöntemi olarak görülüyordu ve rekabetçi bir par­

lamenter sistem de kapitalizm ile bağdaşan biricik siyasî rejimdi.

Bu düşünce çizgisi, Max Weber ve Harold Laski gibi Batılı ay­

dınlar tarafından savunulmuş ve Kemalistler de, burjuva dev­

rimini gerçekleştirme süreci içinde bu eşitlemeyi örtük olarak

kabullenmişlerdi."*7*

Kemalist hareket i le Fransız D e v r i m i (1789) arasında bağlantı kurma çabalan birçok araştırmacı tarafından izlenen bir y o ldur . 1 7 2 Bu doğrultuda hareket eden Ahmad da, Fransa'da Tiers Etat'ın önderliğini yapan bur juvaz in in Türkiye'de yokluğu nedeniyle, "bütün sınıf çıkarlarından özerk o lan Kemal is t ler " in , bu sınıf adına " b i r bur juva d e v r i m i n i ger­çekleştirme görevini üstlendiklerini be l i r tmekte ; Kema­l i s t l e r i n "siyasal demokras in in Av rupa 'dak i bur iuva devr i ­m in in zorunlu bir parçası olduğunu ve aynı sürecin Türkiye'de de tekrarlanması gerekeceğini b i l d i k l e r i n i " i l e r i sürmekte­d i r . 1 7 3 Mustafa Kemal ' in , Sovyet elçisi Aralov 'a h i taben söy-

171 A h m a d , "Kemal is t Türk iye 'de İdeoloji Aray ış ı" , s . 2 1 7 .

172 T o y n b e e v e KtrkwoocTun 1927 'de yay ımlanan incelemelerindeki şu yargı bu bak ımdan çarpıc ıdır" . . . Ankara 'ya o yıl J.1923] yapı lan bir ziyaretin. Batılı bir gözlemcinin zihninde F r a n s ı z Devrimi espr is in i y e n i d e n y a r a t m a s ı n a y a r d ı m c ı o lduğu d o ğ r u y s a , b u n u n tersi d e aynı biçimde doğrudur, yan i , Par is ' te 1789 'dan 1795 'e k a d a r h ü k ü m sürmüş o lan espr i hakk ında herhang i bir kavray ışa s a h i p o l m a k s ı z ı n , Türk iye 'n in 1 9 2 0 ' d e n b u y a n a g e ç e n s i y a s a l tarihi d e an laş ı lmaz . " (Arnold J . T o y n b e e v e K e n n e t h P . K i rkwood, The Modem World, Turkey, ( N e w Y o r k : C h a r l e s S c r i b n e i " s S o n s , 1927 ) , s . 1 2 9 . G e n e aynı yapı t ta Musta fa K e m a l ile İngiliz Devr imi 'n in (1640) ünlü ismi C r o m m w e l l a r a s ı n d a d a benzer l ik ler o l d u ğ u n d a n sözed i lmekted i r ( s . 7 9 ) .

173 A h m a d , "Kemalist Türkiye'de İdeoloji Arayışı", s . 2 2 0 vd . (Ahmad' ın b u yargısı Mahmut E s a t [Bozkurtj ' ın Kas ım-Ara l ı k 1 9 2 1 ' d e y a z m ı ş o lduğu m a k a l e l e r d iz is ine dayanmaktad ı r . )

217

lediği, "Türkiye'de sınıflar yok.. . Türkiye'de işçi sınıfı yok , çünkü gelişmiş b ir sanayi yok. B i z im bur juvaz imiz i ise henüz burjuva sınıfı haline getirmek gerekiyor. Ticaretimiz çok cılız, çünkü sermayemiz y o k " 1 7 4 sözlerini de z ikreden A h m a d , " K e m a l i z n i i n yüzyüze olduğu görev, sınıfları ortadan k a l ­dırmak değil, tersine eski re j imin sınıflaşma sürecini geciktiren engellerini, yıkarak, sınıfların gelişmesini sağlamaktı" 1 7 5

yargısına varmaktadır. Ahmad'ın "bur juva d e v r im in in öncüsü olarak Kema l i zm"

ve Özbudun ile Tunaya'nın "vesayet ideo lo j is i - re j imi olarak Kemal izm" yorumlan, açıkça ya da örtük olarak benimsenmiş bir tar ih anlayışına dayanmaktadırlar. Ahmad'ın yorumundak i sınıflaşmanın önündeki engelleri kaldırmak dey im i , sınıf­laşmanın olmadığı ve b u nedenle de değişmeyen, durağan top lumlar (Doğu) karşısında sınıfîaşmış, dolayısıyla da d i ­namik toplumlar (Batı) ikiliğine dayanan klasik Şarkiyatçılığın bir türevi olarak görünmektedir. 1 7 6 Vesayet ideoloj is i r e j im i olarak Kemal i zm yorumlarında ise, geleneksel l ikten mo­dernliğe geçişte i l e r ic i b i r aşama anlayışının varlığı görül­mektedir. Her i k i yorumda da Kemal izm, t o p l u m u " i ler leme" yo luna sokan iyileştirici b i r ideo lo j i olarak kavranmakta­dır.

Yorumlar arasındaki bu mantık birliğine rağmen, Kema­l izm' in nasıl b i r ideoloji olduğunu kavramakta önemli görünen b i r noktanın tartışmalı olduğu söylenebilir. Sorun, Kema­l i zm ' i n Türk t o p l u m u n u "bütünsel" olarak değiştirmeyi he­defleyip hedeflemediğidir. Özbudun'un y o r u m u , vesayetçi ideo lo j in in tanımı gereği, Kemal i zm' in kısmî b i r top lumsa l

1 7 4 S . İ. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları, ( A n k a r a : B i rey v e T o p l u m Y a y . , 1 9 8 5 ) , s . 2 5 3 .

1 7 5 A h m a d , a.g.y., s . 2 2 4 .

176 B k z . , Hur ic ihan İnan , "Osmanlı Tar ih i v e D ü n y a S i s t e m i : Bir Değer lendi rme" . Toplum ve Bilim, S a y ı : 2 3 , ( G ü z , 1 9 8 3 ) , s . 1 1 - 2 0 v e o r a d a belirtilen k a y n a k l a r .

218

dönüşümü hedeflediği doğrultusundadır. Buna karşılık Tunaya ve Dâver*in yorumlayışmda Kemal i zm' in hedeflediği düşünülen dönüşümün "bütünsel" olduğu vurgu lanmakta­dır . 1 7 7 Ahmad'ın ve "bur juva d e v r i m i " kavramını ku l l anan diğer yazar lann da b u i k i n c i tarzı ben imsed ik le r i söylene­b i l i r . 1 7 6

Kemal i zm' in Türk t o p l u m u n u n geleceğini nasıl tasarım­ladığı konusu b u noktada önemlidir. "Muasır medeniyet seviyesi" t e r im i , Kemalistler için içerikten y o k s u n b i r ideal niteliğinde olmadığına; Kemal is t ler ' in iktisadî, top lumsal , siyasal alanlarda yaratmayı tasarladıkları " yen i t o p l u n i u bel i r tmek için bu te r imi kullandıkları söylenebileceğine göre, sözü edi len farklılığın kaynağı ne olabi l i r? Özbudun, " yen i b i r t op lum veya yeni b i r insan t i p i yaratmayı düşlememiştir" deyimiy le i k i şeyi ifade etmek istemiş o labi l i r : Ya Türk top­l u m u , Kemal i zm' in ortaya çıkışma kadar geçen yenileşme süreci içinde kısmen "muasır medeniyet seviyesine" ulaşmışur, dolayısıyla Kemal i zm' in hedefleyeceği dönüşümler de b u sürecin kalan kısmını tamamlamaktan ibarett ir . Ya da, Türk top lumunun topyekûn yeni b i r n i t e l ik kazanması demek olan "muasır medeniyet seviyesi", Kemal ist ler için, 1930'larda varolan somut b i r t op lum t i p i n i n (Batı uygarlığının) biçimsel normlarını hayata geçirme hedef ini ifade etmektedir . Dola­yısıyla Kemal izm, total iter ideoloj i lerde olduğu g ib i b i r "ütopya" peşinde değil, potansiyel olarak l iberal-demokrat ik b i r rej ime dönüşmeye açık, Batıcı b i r " z i hn i y e t " n i t e l i g in -

1 7 7 p â v e r , Atatürk İdeolojisi v e Devrimi ' in T ü r k i y e N a s ı l Kur tu lu r?" s o r u s u n a ver i lmiş "radikal bir cevap" olarak, "yeni bir devlet, yeni bir toplum v e yeni bir insan yaranmak)" amacın ı ortaya koyduğunu düşünmektedir. (Dâver , ioc.cit., s . 2 4 7 ) . Tunaya 'n ın Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük adlı yap ı t ında d a e s k i - y e n i karşıtl ığı böyle bir a n l a y ı ş çe rçeves ine oturtulmuştur.

178 B k z . Sungur S a v r a n , "Osmanlı 'dan C u m h u r i y e t e : Türkiye'de Bur juva Devrimi Sorunu",

s .191 v d . Karş . A h m e t Y ü c e k ö k , Türkiye'de Parlamentonun Evrimi, s . 1 4 1 .

219

dedir.™ Burada şu sorun akla gelmektedir: Dışarıdan bakıldığında,

b i r "ütopya"yı değil, varolan b i r t o p l u m mode l in i hedeflemiş olarak kavranabi len Kemal i zm, içeriden, yan i 1930'lar Tür­kiye 's inden bakıldığında b i r "ütopya" peşinde olarak görü­lebi l i r . "Muasır medeniyet s e v i y e s i n i n içeriği Kema l i zm ' in altı i lkes i ve b u i lkeler le u y u m içinde olduğu düşünülen re­formlar tarafından bel ir leniyorsa, Kemalist ler, Moore 'un deyimiy le "mantıksal olarak olanaksız b i r görev" üstlenmiş o l a b i l i r l e r . 1 8 0

Kemalizm'in nasıl b i r ideoloji olduğu konusunda ortaya çıkan b u güçlükler, bir başka noktaya dikkat ler i çekmektedir. Gerek vesayet, gerek öncülük kavramları, ex post facto açıklamalar getiren kavramlardır. Bir diğer deyişle, her şey o lup b i t t i k t en sonra, geriye doğru bakılarak b u kavramlar devreye soku l ­maktadır. Buna b i r örnek olarak halkçılık i lkesi üzerindeki değerlendirmeleri verebil iriz. Mustafa Kemal ' in b i r "Ha lk Fırkası" ku rma kararını açıkladığı günlerde, Lûtfi F i k r i Bey, yeni fırkanın "müfrit b i r sol fırka" olacağı endişesinin oldukça yaygın olduğunu be l i r tmekted i r . 1 8 1 O dönemin siyasal grup­laşmaları gözönüne alındığında "anlamlı" olabilecek b u de­ğerlendirme, d i ye l im 1970'lerde bakıldığında anlamsız görü-

179 U n z , otoriter rejimlerin t a n ı m l a n ı ş ı n d a bir ö g e o la rak , " işlenmiş v e yol gösterici bir ideoloj iye deği l , k e n d i n e ö z g ü z ihn iyet lere s a h i p o l (mak)" deyimini ku l lanmaktad ı r . (Totaliter v e Otoriter Rejimler, s. 130 ) .

180 C l e m e n t H . Moore , T h e S i n g l e Par ty a s S o u r c e of Leg i t imacy" , s . 5 7 .

181 Lütfİ F ikr i . Meşrutiyet ve Cumhuriyet. ( İs tanbul , y.y. , 1 3 3 9 [1923) , s . 3 vd . Y a z a r ı n İstanbul M e b u s u Ali Rıza 'nın 7 Kanun- ı san i 1339 tarihli İleri gazetes indek i maka les ine atfen b u endişeleri dile getirmiş o lmasına r a ğ m e n , endişelerin temel inde, Anadolu'daki İ tt ihatçıların Kurtuluş S a v a ş ı s ı ras ında haz ı r lad ık lar ı "Mesaî" , "Halk Ş û r a l a r F ı rkası Programı" v e "Halk Z ü m r e s i S iyas î Programı" a d l a n al t ındaki ü ç programın içeriğine b e n z e r nitelikleri, M u s t a f a K e m a l v e ç e v r e s i n c e h a z ı r l a n a n 13 Ey lü l 1 9 2 0 tarihli "Halkçı l ık Programı" bu lunmaktad ı r . B k z . i lhan T e k e l i , G e n c a y Ş a y i a n , T ü r k i y e ' d e Halkçı l ık İdeolojisinin Evr imi" , Toplum ve Bilim. S a y ı : 6 -7 , Y a z - G ü z 1 9 7 8 - s . 6 5 - 7 1 . Ayr ıca bkz . ismail Arar , Atatürk'ün Halkçılık Programı ve Halkçılık İlkesinin Tarihçesi, ( İs tanbul : B a h a M., 1 9 6 3 ) .

220

nebi l ir . Çünkü, aradan geçen zaman içinde Türkiye C u m h u -riyeti'nin siyasal rej im tercihi Batılı bir demokrasi doğrultusunda olmuştur. Dolayısıyla, 1950'de siyasal iktidarın barışçı b i r biçimde el değiştirebilmesine bakarak, b u geçişi halkçılık i l ­kesinin doğal sonucu olarak yorumlamak mümkündür. 1 8 2 Bu yorumlama tarzı ise, ideoloj inin oluşumu sırasında, insanların kend i söz ve eylemlerini nasıl tanımladıklarını anlamakta yetersiz kalabilme tehl ikesini taşımaktadır.

II. Kemal izm'de "Muasır Meden iye t S e v i y e s i n i n İçeriği: Demokras i ve Bürokratik Muhafazakârlık

Kemalizm-Demokrasi ilişkisinin vesayet kavramı aracılığıyla değerlendirilmesi, büyük ölçüde, çağdaşlığı temsi l ettiği düşünülen Batı toplumlanndaki statükonun erişilmesi gereken b i r hedef olarak olumlanması anlayışına dayanmaktadır. Bu çerçevede, gerek tek-part i yöneticilerinde, gerekse tek-par t i dönemini vesayet kavramı aracılığıyla değerlendiren sosyal b i l imc i lerde , Batı toplumlarını d e m o k r a t i k l i k ve özgürlük kavranılan açısından eleştiren görüşlerin herhangi bir etkisinin olmadığını söyleyebiliriz. Bir diğer deyişle, Jön Türkler g ib i Kemal i zmi oluşturan inte l l i gents ia da, Batı'ya bakarken, buradaki egemen, pozit i f söylemi dikkate almış ve ideolojisini buna göre biçimlendirmiştir. 2. Dünya Savaşı sonrasında, "Hür Dünya"nın "demokratikliğini ve Batılı o lmayan toplumların b u demokrasiye doğru evrileceklerini/evrilmeleri gerektiğini i l e r i süren modernleşme kuramının e tk is indek i sosyal b i ­l imciler de, tek-parti dönemini -bu kez demokrasi boyutu iyice belirginleşmiş bu lunan - aynı "poz i t i f " söylem içinde değer-lendirmişlerdir.' 8 3 Buna karşılık, Batı toplumlarındaki sta-

1 8 2 Ö r n e ğ i n b k z . T a n y o l , Atatürk ve Halkçılık ( A n k a r a : Türk iye İş B a n k a s ı Kültür Y a y . , 1984) .

183 B u söylemin bir değerlendir i lmesi için b k z . Hur ic ihan İnan , "Osmanl ı Tarihi v e D ü n y a S i s t e m i , Bir Değer lend i rme" , Toplum ve Bilim, S a y ı 2 3 - ( G ü z . 1 9 8 3 ) , s . 9 - 3 9 .

221

tükoya eleştirel b i r bakış get iren ve b u anlamda "negati f " b i r söylemi temsi l eden, b u çalışmanın i l k bölümünde ortaya koymaya çalıştığımız görüşler, Kemalizm-demokrasi ilişkisinin değerlendirilmesinde daha değişik sonuçlara ulaşmaya olanak sağlayıcı boyut lar taşımaktadırlar. Kema l i zm ' in incelemeye çalıştığımız an lam sistemi içinde ön plana çıkan i k i temel özelliği üzerinde durarak b u boyutları açıklamak ve böylece Kemal izm-demokrasi ilişkisini daha farklı b i r açıdan değer­l end i rmek mümkündür.

A. Muasır Medeniyet Seviyesinin Asil öğesi Olarak

Pozitif Bilim ve Teknoloji

Taner T imur ' a göre, "Genç Osmanlılar'la başlayan ve Jön-Türkler-lkinci Meşrutiyet-lttihat ve Te rakk i çizgisini takibeden" re form süreci içinde, " b i r Batılı ideo lo j i özellikle önem kazandı: P o z i t i v i z m . " 1 8 4 Osmanlı intelligentsiası'nın, i t t iha t ve Te rakk i adında da simgelendiği g ib i , Auguste Comte 'un "düzen (order) ve ilerleme (progress)" düsturunu benimseyişi, y ine T imur ' a göre, b i r yandan "Batı'nın üstün­lüğünü açıklayacak 'b i r s i h i r l i değnek" o lma, diğer yandan da "Hıristiyanlığa bulaşmamış o l m a k " e rdemler in i taşıyor­d u . 1 8 5

Jön Türk ideo lo j i s in in Kema l i zm tarafından devra lman düşünsel mirasının en önemli i l k öğesi b u pozitivist anlayıştır. Kemal i zm' in "muasır medeniyet" i dea l in in aslî öğesi olarak karşımıza çıkan b i l i m ve tekno lo j i , Comte 'un e tk is indek i b u poz i t iv is t boyutuy la , genel ve özel bazı sonuçlar yaratmış­tır.

Genel sonuçlardan en önemlisi, poz i t iv izmin sosyal düşünce bakımından gösterdiği içerikte yeralmaktadır. Poz i t i v i zm,

1 8 4 T a n e r T i m u r , Türk Devrimi ve Sonrası, s . 1 3 2 .

1 8 5 A.g.e.

222

insanın dışında varolan ve elverişli (b i l imsel ) yöntemlerle bi l inebi lecek n i te l ik te o lan b i r "nesnel gerçeklik" alanının varlığını kabul eder. Dolayısıyla, nesnel dünyayı elverişli bil imsel yöntemlerle bilebilme olanağına kavuşmuş "eğitilmiş" insanların top lum yönetiminde egemen olmalarım arzulamak, poz i t i v i zmin doğal uzantısı olmaktadır. 1 8 6 Poz i t i v i zmin , özellikle Auguste Comte 'daki biçiminde oldukça açık o lan bu siyasal sonuçlan, b u anlayışı benimsemiş bu lunan Osman-lı-Türk intelligentsiası'na da damgasını vurmuştur. Bu bağlamda, "hakikat"ı bi lenlerin "halka doğru" giderek, onlara ne yapmaları gerektiğini öğretmeleri anlamına gelen I I . Meşrutiyet halkçılığının, bu el i t ist boyutuy la Kemalizm'e aynen yansımış olması b i r rastlantı değildir. Dolayısıyla, Şerif Mard in ' in Jön Türkler için yaptığı saptamanın, on lann "der in anlamıyla" halkçı olmadıkları saptamasının, Kema l i zm için de geçerli olduğunu be l i r tmek gerekmektedir .

Poz i t iv i zmin, Kemal izm-demokras i ilişkisi açısından ya­rattığı özel sonuçlan ise, iktisadî, kültürel ve siyasal düzeylerde ayrı ayrı ele almak doğru olacaktır. İktisadî düzeyde, hızlı kalkınma ve sanayileşmenin gerçekleştirilmesi amacı, poz i t i f b i l i m ve tekno lo j in in insanlığa sağladığı o lanaklardan ya­rarlanarak t op lumu muasır medeniyet seviyesine eriştirme anlamına gelmektedir. Böylelikle, Batı üstünlüğünü sağlayan aracı ( b i l i m ve teknolo j iy i ) ku l lanarak Batı'yı yakalamak, ve "muasır mil let ler le" u y u m içinde, i lerleme yo lunda yürümek mümkün olacaktır.

Kültürel düzeyde, poz i t i v i zmin sonuçları, Kemalist l a ik l i k anlayışında ortaya çıkmaktadır. Auguste Comte 'un, insanlığın evrimiyle i lg i l i üçlü aşamalar fikrini hatırlayarak b u sonuçları daha i y i saptayabiliriz. Bilindiği g ib i , Comte, insanlığın te-o lo j ik , metafizik ve poz i t i f evrelere ayrılan b i r ev r im süre-

1 8 6 B k z . S t a n i s l a v A n d r e s k i ( d e r . ) , 7 7 7 e E s s e n t f a / C o m t e ( L o n d r a : C r o o m H e l m , 1 9 7 4 ) , muhtelif yerler.

223

c inden geçtiğini i l e r i sürmüştür. Bu evrelerden poz i t i f evre, diğerlerinden üstün, âdeta mükemmel b i r toplumsal örgüt­lenmeyi temsi l e t m e k t e d i r . 1 8 7 İşte, Kemal i zm' in muasır me­deniyet seviyesinin de, boş inançlara dayalı dinsel dünya görüşünün egemen olduğu b i r top luma, "hayatta en h a k i k i mürşit(in) i l i m " olduğunu öğretmek anlamını taşıdığını söyleyebiliriz. Bu nedenle, Kemalizm' in d i n ve devlet işlerinin ayrılmasının ötesine geçerek, " d i n i dene t im altına a lmak" biçiminde bel iren l a ik l i k politikasının 1 8 8 yalnızca İslâmiyet'te güçlü b i r siyasal b o y u t u n varlığıyla açı klana maya cağı; "ma­ar i f in , a i l en in , e k o n o m i k hayatın, hattâ muaşeret, kıyafet ve sairenin değişmez d i n ölçülerinden ayrılarak zamanın ve hayatın zaruret ler ine u y m a zorunluluğu" olarak laikliğin ( la ic i té ) 1 8 9 pozit iv ist anlayış doğrultusunda, d i n adamlarının bir " layisizm"e dönüştüğünü kabu l etmek gerekmektedir . 1 9 0

Böylece, poz i t i v i zmin biçimlendirdiği Kemalist la ik l ik anlayış ve politikası, "İslâmiyet'te reform" düşüncesini kabul etmeyen, ancak Tuhçay'ın da belirttiği g ib i , d i n i n ortaya çıkışını ha­zırlayan koşulları değiştirmektense, yeni b i r "inanç sistemi"ni benimsetmeye çalışan b i r ideo lo j ik öge olarak değerlendi­r i l m e l i d i r . 1 9 1

Poz i t iv izmin Kemalizm'de rastlanan siyasal sonucu ise, b i r yandan siyasal rak ip ler in ve muha l i f güçlerin "d inc i l i k l e r i " ne karşı çıkılmasını sağlamada, diğer yandan da poz i t i v i zmin gereği o lan "düzen içinde i ler leme" İçin gereken güçlü b ir merkezî devleti sürdürmekteki katkısında ortaya çıkmaktadır. Demokrasi , ister Batı t i p i parlamenter biçimler altında olsun, ister başka biçimlerde anlaşılsın, güçlü b i r merkezî devletle

187 A g \ e . , s . l 9 v d .

18B B k z . M. T u n c a y , Tek-Parti. s . 2 1 8 v d .

189 Bülent D â v e r , Türkiye Cumhuriyetinde Lâiklik ( A n k a r a : A Ü S B F Y a y . , 1955) . s . 6 .

190 K a r s . , A.g.e., s . 4 - 5 .

191 T u n ç a y , Tek-Parti, s .211 v e 2 2 4 - 2 2 5 .

224

değil, halkın katılım olanaklarını genişleten yaygın b i r ademîmerkeziyetçilikle daha tutarlıdır. Bu açıdan, demok­ras in in . Şerif Mard in ' i n ter imler iy le söylersek, çevreden merkeze doğru gelen e tk i l e r in in artması ölçüsünde adıyla tutarlı b i r n i t e l i k kazanacağını söyleyebiliriz. Bu açıdan ba­kıldığında, muasır medeniyet ideal inde içerilen poz i t iv is t boyut , Tanzimat sonrasının b i r ürünü o lan otokras i ve merkezileşme eğilimlerini sürdürücü ve merkezden çevreye doğru gelişen eski reformcu geleneği devam ett ir ic i b i r siyasal sonuç doğurmuştur. 1 9 2

B. Dayanışmacılık ve "Devletçilik"

j ön Türk düşüncesinin Kemalizm'e bıraktığı i k i n c i önemli miras, Durkheim-Gökalp etkis inde kalmış b u l u n a n daya­nışmacı (Solidarist) anlayıştı. Teke l i ve Şaylan'ın be l i r t t ik l e r i g ib i , Ziya Gökalp'in i t t iha t ve Te rakk i ' n in " ideo logu o larak" geliştirdiği halkçılık düşüncesi,

"İki boyutta gelişmiştir. Birincisi daha geniş halk kitlelerinin

siyaset alanına katılmasıdır. T Z. Tunaya'nın sözleriyle 'Taba-

i Şahane'nin vatandaşlık mertebesine yükselmesidir. Ziya Gö­

kalp'in 'umumcüluk' dediği bu katılımın artışı ile toplum so-

runlannaya da imparatorluğun çöküşüne çözüm bulmayı kendi

sorunu kaline getiren, küçük burjuva sınıfının içinden gelen geniş

bir grup ortaya çıkmıştır. Bu dönem halkçılığının ikinci boyutu,

öngörülen toplum düzeni ile ilişkilidir Ziya Gökalp'te halkçılığın siyasal boyutları kalkmış, Türkçülüğe ve ulusalcılığa indir­

genmiştir. Bu indirgeme, Durkheim'ın 'toplumsal dayanışma'

kuramına dayanılarak yapılmıştır. Ulus, çıkarları çelişmeyen

bir bütün olarak ele alın(mış) (...) böylece milli ekonomi, millî

tüccar, millî burjuva yaratmak tüm toplumun özlemi haline

gelebiKmiştir)."^

1 9 2 K a r s . Şeri f Mardin, " M e r k e z - Ç e v r e ilişkileri", muhtelit yerler.

193 Teke l i v e Ş a y i a n , "Halkçı l ık İdeolojisinin E v r i m i " , s .61 - 6 2 .

225

Bu bağlamda, Türk t o p l u m u n u n sınıfsız, imtiyazsız, kay­naşmış b i r k i t le olarak anlaşılması, "1924' lere ulaşıldığında (...) yeni b i r boyutun, 'eşit'liğin önem kazan(masıyla)" bir l ikte , "iktisadî devletçilik" f ik r ine de temel oluşturmuştur. 1 9 4 Bu çerçevede Gökalp halkçılığı, sınıfsız, dayanışmacı b i r k i t l e olarak kavranan Türk top lumunda, çeşitli toplumsal kesimler arasında eşitliğin sağlanması ve iktisadî gelişmeyle b i r l i k t e doğabilecek o lan eşitsizliklerin gider i lmesi için devletçiliğin benimsenmesi gerektiği düşüncesine ulaşmıştır.

Gökalp halkçılığında gözlenen b u katılımcı-eşitlikçi içerik, Kurtuluş Savaşı sırasında, doğrudan demokrasiye yönelen siyasal programların temel in i oluşturmuştu. Buna karşılık, Cumhuriyet 'e ve tek-parti dönemine gelindiğinde, D u r k h e i m aracılığıyla Gökalp'in kullandığı "ko l ek t i f bilinç" kavramının "genel (millî) irade"ye, halkçılığın da milliyetçiliğe dönüş­türüldüğünü görmekteyiz. Bu biçimi altında Kemalist ha lk­çılık, dayanışmacı anlayışın sınıfsız, imtiyazsız b i r kütle olarak halkı "mi l i e t " l e özdeşleştirmiş ve poz i t iv is t anlayış doğrul­tusunda pekişmiş bu lunan bürokratik-elitist yönelimlerini meşrulaştırmak için, "millî i r ade "n in temsilciliğini tekeline almış görünmektedir. Devletçilik de, iktisadî, kültürel ve siyasal tüm ilişkileri merkezî iktidarın denet imine ve yön­lendiriciliğine tabî kılan bürokratik, o tor i ter b i r n i t e l i k ka­zanmış olduğundan, Kemalizm' in pozitivist-milliyetçi-devletçi içeriği belirginleşmiş bulunmaktadır.

Kültürel içeriği i t ibar iy le , "muasır medeniyet" kavramının belirlediği "modernleşmiş" b i r n i t e l i k gösteren Kemal i zm, b u açıdan bakıldığında, Batılı o lmayan top lumlarda modern z ihn iye t l i ıntelligentsia'nın, karşı olduğu, koptuğu ve de­ğiştirmeyi hedeflediği geleneksel (ha lk ) kültürünün etkis i altında bulunduğunu da ortaya k o y u c u n i t e l ik ted i r . Shils ' in

194 A.g.e.. s . 6 2 - 6 3 .

2 2 6

deyişiyle, "Yeni devletin 'siyasallaşmış' önderleriyle halk kitlesi ara­

sındaki kopukluk, genellikle, kendi yurttaşlarının geleneksel

kültürüyle olan bağlantısını yitirmiş veya koparmış bulunan

küçük eğitilmiş seçkinlerin cemaat bağlarının çözülmesine, eşit

olmayan modernleşmelerine (veya Batılılaşmalarına) bağlan­

mıştır. Oysa, gerçek başka yerdedir. Kitlenin geleneksel kültürü ile eğitilmişlerin modem kültürü arasındaki açık ayrılıklara

rağmen, "siyasal' yönelimleri açısından, eğitilmiş seçkinler, kökünden koptukları iddia edilen kültür île önemli bir yakınlık

göstermektedirler."*95

Bu yakınlık, Şerif Mardin tarafından, "ümmet" strüktürünün Osmanlı-Türk aydını üzerindeki etkis inde teşhis edilmiştir. Devleti kurtarmak için gözlerini Batı'ya çevirmiş o lan Osman­lı-Türk aydını, Batı'daki düşünce s istemler inden yalnızca, kend i seçkinci eğilimlerine u y g u n düşen poz i t i v i zm ile, "ümmet" strüktürünün beslediği, "Osmanlı İmparatorlu-ğu'ndaki 'communautaire' unsur (un ) , kapsayıcı, bireye önem vermeyen ve bu anlamda otoriter b i r millî kültür kavramı için zemin hazırlamış" olan dayanışmacılığı almıştı. 1 9 6

Pozi t iv izm ve dayanışmacılık, Jön Türkler'de olduğu g ib i , Kemalizm'de de, "hürriyetle b i r i l g is i o lmayan 'uzmanlık' teori ler iyle (...) vatanperver l ik ve ak t i v i zm ( in ) birle(ştigi) oldukça otoriter" b i r ideoloj i oluşturmuştu. 1 9 7 Bu ideo lo j in in Türk top lumunun geleceği hakkında koyduğu ve benimsediği hedefler arasında bir öncelik-sonralık ilişkisi de bu lunuyordu . Öncelik sanayileşme ve t o p l u m u n kültürünün modernleş­tirilmesine veri l irken, halkın siyasal hayata katılımı anlamında

1 9 5 E d w a r d S h i s , T h e Concent ra t ion a n d D i s p e r s i o n of C h a r i s m a - T h e i r B e a r i n g o n E c o n o m i c Pol icy in U n d e r d e v e l o p e d C o u n t r i e s " in Center and Periphery, s . 4 0 6 .

1 9 6 Mard in , Jön Türklerin Siyasî Fikirleri, s . 2 2 3 . K a r s . Mard in , Din ve İdeoloji, s . 101

v d .

197 Mard in , Jön Türklerin Siyasî Fikirleri, s . 2 1 9 .

2 2 7

demokrasi, gerektiğinde ve t o p l u m u n hazırlık düzeyine bağlı olarak i z i n verilebilecek, sınırlı b i r hedef o larak algılan­maktaydı. Kema l i zm ' in b u pozitivist-dayanışmacı-devletçi niteliği açısından, bu ideoloj i ile demokrasi arasındaki ilişkiler, üç ana noktada özetlenebilir:

- Toplumsal farklılıklara dayanan ve consensus içinde bir

çatışmayı ifade eden demokrasi fikri, dayanışmacı, çatışmayı

yadsıyan bir toplum kavrayışına oldukça yabancıdır.

- Kemalizm'in Türk toplumu için tasarımladığı gelecekte,

Kemalizm'i temsil edenlerin zaman zaman ortaya koydukları

"otoriterliktenyakınmalar"a bakarak, demokrasinin de bir öge

olarak varlığını söyleyebiliriz. Ancak, burada tasarlanan de­

mokrasi, güçlü bir merkezi devletin varlığına ve çatışmaya değil,

dayanışmacılığa ve her şeyden önce de, siyasal rejimin temeli olarak algılanan "millî devlet" fikrine bağlı, ikincil bir ko­

numdadır.

- Kemalizm'in demokrasiyle olan bu ilişkileri, vesayet kav­

ramını çağrıştıran özellikler taşıyorsa da; bunu, vesayet ideo­

lojisinin demokratikleşmeyi kolaylaştırıcı bir ideoloji olarak

yorumlamak yerine, demokratikleşmeyi güçleştirici bir özellik

olarak görmek gerekecektir. Çünkü, toplumun demokrasiye ne

vakit hazır olduğuna, yani demokratikleşme için "rüştünü" ispat

ettiğine harar verecek olan, yine "vesayet ideolojisi "ni benimsemiş

olanlardır.

Bu bağlamda, Kemal i zm ' in , "hükmetme" veya 'egemenlik' olarak çevrilen "Herrschaft"ı sürdürdüğünü 1 9 8, yani bu ideo lo j in in içinden çıktığı t o p l u m u n çerçevesini değiştirici o lmayan bürokratik- muhafazakâr niteliğinin ağır bastığını söyleyebiliriz. Tek-par t i döneminde gerçekleştirilmiş o lan reformlar, Osmanlı'dan miras kalan top lumsa l çerçeveyi değiştirmeye yönelik boyut lar içeriyorsa da, b u değiştirme

198 Mard in , Din ve İdeoloji, s . 8 0 .

228

işlemi ile ona temel oluşturan ideo lo j in in , Shils ' in kullandığı anlamda, "geleneksel'İikle o lan yakınlığı, merkezî ik t idar ile halk arasındaki kopukluğu sürdüren "yukarıdan aşağı" ve bürokratik niteliği, Kemal i zm ' in bürokratik -muhafazakâr özelliğinin ağırlığına işaret edici n i te l ik ted i r .

229

SONUÇ

Batılı olmayan top lumlardak i değişim süreçlerini açıklamak için geliştirilmiş olan modernleşme kuramı, e thnocentr ique ve teleoloj ik özellikler taşımaktadır. Gözden geçirilerek düzeltilmiş biçimi altında bi le, modernleşme kuramı Batılı toplumsal ve siyasal örgütleniş tarzını, yeryüzündeki tüm "modernleşen top!umlar"ın varmaları gereken n iha i ( ideal) top lum olarak benimsemiştir. Klasik modernleşme kuramında daha be l i rg in olarak gözlenen, Batılı o lmayan toplumların Batı tarihinden çıkarsanan "yasalar"a göre belirlenen b ir evr im sürecini yaşadıkları f i k r i , siyasal gelişme açısından, Batı de­mokrasisine doğru b ir e v r i m i n varlığını içermektedir. "Ge­lenekseli i k " ten "modern l ik " e geçiş evresinde b u l u n a n Batılı o lmayan toplumlarda ortaya çıkan o tor i t e r siyasal re j imler i , nihaî demokratikleşmeyi gerçekleştirmeye yönelik oluşumlar olarak değerlendirmek gerekir. Gözden geçirilmiş biçimiyle modernleşme kuramı, "ideal t ip ler" olarak tar ih in "h ipo te t ik " başlangıcını ve sonunu ifade eden geleneksell ik i le mo­dernliğin birarada varolduğu "modernleşen" top lumlarda , top lumsal değişme sürecinin ürünü olarak değerlendirilen

231

"siyasal gelişme"yi, her Batılı o lmayan t o p l u m u n kendine özgü tarihsel koşullan altında ele almayı uygun görmekteyse de, b u özgün araştırmaların yürütüldüğü genel çerçeve, Ba-U'nın Batılı olmayan karşısında daha i ler iy i (daha demokrat ik o lan b i r t o p l u m u ) temsil ettiği anlayışını sürdürmüştür. Bu bağlamda, Batı'nın 1500'lerde başlayan ve k e n d i "iç d ina­m i k l e r i n i n b i r ürünü olan "modernleşmesini çok kısa b i r zaman içinde gerçekleştirmek isteyen Batılı o lmayan top­lumlarda , modernleştirici in t e l l i g en ts i a 'nm eylemler i de, dedüktif mantığa dayalı b i r biçimde açıklamaya çalışılmıştır. Böylelikle, Batılı o lmayan t op lumla rdak i yönetici sınıfın düşünce ve eylemlerine, bu düşünce ve ey lemler in ortaya çıktığı tar ihsel-toplumsal bağlamda yeralmayan anlamlar a tfedilmiştir.

Modernleşme kuramına rad ika l eleştiriler get iren ve b u eleştiriler içinde daha farklı b i r "siyasal gelişme" anlayışını oluşturmaya çalışan görüşler ise, öncelikle sosyal b i l i m araştırmalannda poz i t iv izmin egemenliğine karşı çıkmışlardır. Doğal bil imlerle sosyal bi l imler arasında metodoloj ik b i r b i r l i k olduğunu kabul eden poz i t i v i zm in dedüktif mantığa dayalı "açıklama" f i k r i , sosyal b i l i m l e r i n metodo lo j i k i l k e l e r in in "yorumsama" (hermeneut i c ) programından çıkartılması gerektiğini i ler i süren radikal-eleştirel sosyal b i l i m anlayışınca reddedilmiştir. Ant i -poz i t iv is t anlayışa göre sosyal b i l im le r in amacı, açıklama değil, "anlama" ve "yargılama"dır. Dolayısıyla, Batılı o lmayan top lumlardak i değişim süreçleri, be l i r l i " ideal t ip l e r " aracılığıyla değil, her t o p l u m u n kend i özgün tar ih i içinde ve kendi özgün ter imler i altında incelenmelidir. Böyle b i r inceleme, top lumsa l değişmenin önceden belirlenmiş "yasaları" olduğu f i k r i n i reddederek, her t o p l u m u n kend i özgün değişim süreci içinde, insanların kend i "amaçlı top­lumsal e y l e m l e r i n i kend i l e r in in nasıl anlamlandırdıklarını ortaya koyma olanağını sağlamaktadır. Bu biçimde gerçek-

232

leştirilen "anlama"dan sonra, her t o p l u m u n kend i özgün değişim süreçleri içinde insanın amaçlı top lumsal ey lemin in "yargılanması" için gerekl i o lan çerçeve be l i r l enmek isten­miştir. Modernleşme kuramının, yeryüzündeki tüm top­lumların değişim sürecini açıklayıcı "evrensel" çerçeveyi varolan b ir toplumsal-siyasal örgütleniş tarzını idealleştirerek yakalamaya çalışmasının aksine; rad ika l eleştirel ku ram, evrenselliği "bireysel özgürleşme" kavramıyla temellendiri len ve tüm "statüko"ların aşılmasını gerektiren, "ütopik" boyutu ağır basan b i r "demokratikleşme" kavramını benimsemiş­t i r .

Radikal-eleştirel kuramın geliştirdiği b u yeni siyasal gelişme anlayışı doğrultusunda bakıldığında, Batılı o lmayan top­lumlarda gerçekleşen değişim süreçlerinde, bu değişim sü­reçlerinin i t i c i gücü olan yönetici sınıf içinde ortaya çıkan "popülist" ideo lo j in in değerlendirilmesi, modernleşme k u ­ramının "açıklayıcı" çerçevesinden farklı b i r biçimde yapıl­maktadır. "Üçüncü Dünya" popülizminin temel özelliği, "demokrasi " ideali açısından Batı mode l in i yeter l i görmeyen ve en azından re to r ik düzeyinde "doğrudan d e m o k r a s i y e yakınlaşan bir ideal i benimseyen b i r ideo lo j i olmasında gö­rülmektedir. Böyle bakıldığında, radikal-eleştirel kuramın siyasal gelişme anlayışındaki "ütopik" (katılımcı-demokratik) boyut ile örtüşen Üçüncü Dünya popülizmi, b i r diğer yönüyle, demokratikleşmeyi hedeflediği düşünülen reformların ger-çekleştirüişindeki siyasal özellikleriyle, varo lan eşitsizlikçi, demokrat ik-o lmayan yapılanmaları k o r u y u c u b i r ideo lo j i olarak görünmektedir.

Modernleşme kuramına yöneltilen rad ika l eleştirilerce biçimlendirilmiş o lan siyasal gelişme kavramı açısından Türkiye Cumhuriyet i tek-parti döneminde ideoloji-demokrasi ilişkilerini incelediğimizde, t ek-par t i ideolo j is i olarak Ke­ma l i zm ' in , Üçüncü Dünya popülizmine benzer b i r özellik

233

gösterdiğini görmekteyiz. : "Osmanlı modernleşmesinin b i r sonucu o lan o t ok ra t i k

ve merkeziyetçi özelliği güçlenmiş dev let in re fo rmcu e tk in gücü olarak bürokrasi, 19. yüzyılda poziıivist ideoloj isine uygun b i r otor i ter düşünce ve eylem programına sahiptir . Yapmayı tasarladığı reformların tüm t o p l u m u n ulaşması gereken " i y i y i yansıttığını düşünen Jön Türk ideolo j is i , reformları yürütüşünde otokrat ik merkeziyetçi devlet gücünü kul lanmakta ve böylece sistem içindeki k o n u m u n u pekiş­t irmekle ; benimsenmiş olduğu ideo lo j in in de içinden çıktığı top lumsal gerçekliği değiştirmeye değil, b u t o p l u m u n " communauta i r e " yapışma u y g u n b i r "dayanışmacılık" f ik ­rinin etkisinde olarak, statükoyu k o r u y u c u b i r özellik taşı­masıyla, radikalliği ve özgürlükçülüğü derinlemesine dü­şünülmemiş b ir "muhafazakârlık" olarak değerlendiril­mektedir .

Kurtuluş Savaşı'ndaki siyasal r e j im tartışmaları içinde b i ­çimlenmeye başlayan, ancak 1930'larda kesin formülasyonunu kazanan Kemal izm, Jön Türk ideolo j is inden bazı yönlerden farklılaşmakla b i r l i k t e , esas olarak aynı yapıyı ko ruyan b i r ideoloj idir . Ziya Gökalp'in "hars " ve "medeniyet " ayrımına uygun b i r biçimde, Batı'nın kültürel olarak çökmüşlüğü inancından farklı olarak, Kemal i zm, topyekûn ve ödünsüz b i r Batılılaşma programına sahipt ir . Bu yönüyle Jön Türk ideoloj isinden görece daha radikal o lan Kemal i zm, Jön Türk ve Osmanlı geleneğinden miras aldığı poz i t i v i zm i le daya­nışmacılığın etkisinden kurtulmuş değildir. Pozitivist anlayışın etkisi , Kemalizm'de, reformların "eğitilmiş seçkinler"ce ve güçlü merkezî devlet eliyle yürütülmesi biçiminde varlığını sürdürmüş; dayanışmacılık da, b i r yandan ha lk ile u l u s u n eşitlenerek halkçılığın milliyetçilikle yer değiştirmesine ve böylece Kemalizm' i benimseyen "kentli-bürokrasinin "genel (millî ) i rade"y i temsi l ettiğini düşünmesine; diğer yandan

234

da "smıfsızlık" anlayışına u y g u n olarak t ek-par t i r e j im in in meşrulaştırılmasına zemin oluşturmuştur.

B u çerçevede, Kemal i zm ' in b i r vesayet ideolo j is i olarak değerlendirilmesi pek yer inde b i r yaklaşım olarak görün­memektedir. Kemal i zm ' in , modernleşme kuramına uygun bir biçimde ve 1945 -sonrası çok-partili siyasal yaşama geçişin pekiştirdiği b i r yargıyla, vesayet ideoloj is i o larak değerlen­dir i lmes i , Türkiye'de Batı model ine u y g u n b i r demokras in in kurulması çabalarını "açıklama" amacının ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu "açıklama", Kemal i zm ' i " an lamak" ta yeter l i görünmemekte ve Kemalizm'e, oluştuğu tar ihse l - toplumsal bağlamda bulunmaya (veya yeterince vurgulanmamış olan) anlamlar atfetmektedir. Buna karşılık, k e n d i dönemi içinde değerlendirildiğinde, Kemal izm, vesayet ideoloj is inden daha farklı boyutları olan b i r ideo lo j i o larak görünmektedir.

Her şeyden önce, Kemal i zm ' in etkis i altında bulunduğu poz i t i v i zm, 19. yüzyıl poz i t i v i zmid i r . Bu ideo lo j in in güçlü ve merkezî b i r devleti yücelten seçkinci içeriği b i r yana, ta­r ihsel i lerleme f i k r i de otor i ter ve demokra t ik o lmayan b ir özellik göstermektedir. Ayrıca, 19. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başlarında, Jön Türkler aracılığıyla Kemalizm'e yansıyan Batılı düşünce öğelerinde demokrasinin evrensel b i r ideal niteliğinde olmadığı görülmektedir. Batı'nın egemen söylemi içinde 19. yüzyıl l ibe ra l i zmin in "demokras i k o r k u s u " n u n başatlığını koruduğu bir tarihsel dönemin bağlamı içinde, Kemal i zm' in Batı t i p i b i r demokrasiy i gelişmenin nihaî hedef i olarak be­nimsediğini i l e r i sürmek kolay değildir. Kaldı k i , Batı ço­ğulculuğunun sınıf temeline dayandığı, Türk t o p l u m u n u n ise sınıfsız, imtiyazsız, dayanışmacı b i r t o p l u m olduğu an­layışına uygun olarak, "siyasî fırkalar"m gereksizliğinin düşünülmesi sözkonusudur. Kemalist halkçılığın b u özelliği karşısında, Kemal izm' in nihaî demokratikleşmeyi amaçlayan b i r ideolo j i olduğunu i l e r i sürmek, Kema l i zm ' in , 1930'larda

235

uygulamaya koyduğu "devletçilik"le gerçekleşeceği düşünülen hızlı iktisadî kalkınma sonucunda Türk t o p l u m u n d a da çoğulculuğun z em in in i oluşturacak sınıf farklılıklarının çıkmasını amaçladığını söylemek anlamına gelir. Oysa Ke­ma l i zm, genel yararı gözetici b i r i lke olarak da düşündüğü devletçiliğe, böyle b i r sınıflaşmayı engelleme görevini de yüklemiştir.

Kemalizm'de b ir tek-parti re j imini meşrulaştırabilecek hiçbir kalıcı öğenin bulunmadığı savının aksine, halkçılığın ve devletçiliğin bu boyutları, çok-partili Batılı b i r demokrasiye i z in vermeyi güçleştiren kalıcı öğelerdir. Devletçiliğin salt b i r iktisadî po l i t ika i lkes i olmanın ötesinde, "siyasî fikrî nazımlık" görevini de içermesi, Kema l i zm ' in Türk t op lu ­m u n u n gelecekte erişmesini tasarladığı hedefler arasında, iktisadî kalkınmaya, ulusal-merkezî devletin güçlendirilmesine öncelik verdiğini, demokratikleşme i le "bireysel özgürlük" idea l ler in in, konjonktürel dalgalanmalara tâbî i k i n c i l b i r k o n u m a sahip olduğunu gösterir n i te l ik ted i r .

M.Kemal Atatürk'ün kişisel ve 1930' lann ortamında görece rad ika l düşüncelerinden bağımsız olarak, re fo rm hareket­l e r in in Osmanlı geleneğine uygun b i r biçimde "bürokratik" intel l igentsia tarafından yürütülmesinin tarihsel zorunluluğu, Kemal izm' in top luma Batılı değerleri aşılama çabasının kısmî başarısına karşılık, bu ideoloj inin bürokratik intelligentsia'nın anlam dünyasını oluşturması; Türk d e v r i m i n i n "siyasal" niteliğinin ağırlığı, Kemal izm' in bürokraıik-muhafazakâr b i r ideoloj iye dönüşmesi sonucunu doğurmuştur. Cumhur i y e t Türkiye'sinde 1945-sonrası çok-partili Batılı b i r demokrasiy i kurma çabalarının göreli başarısı, Kemalizm'in dolaysız sonucu olarak değil, tek-part i döneminde yönetici seçkinler içinde varolan çatışmada, iktidarı ele geçirmek için topluma dayanma zorunluluğunun ortaya çıkması açısından değerlendirilmelidir. 1930'larda uygulanan devletçiliğin sağladığı iktisadî ka l -

2 3 6

kınmanın bu göreli demokratikleşme üzerindeki etkis i ve Türkiye'de demokrasinin gelişiminde 1945-sonrasında ortaya çıkan sorunların ideolo j i -demokrasi ilişkileri çerçevesinde çözümlenmesi, b u değerlendirmenin ne den l i yer inde o lup olmadığı açısından gerçekleştirilmesi gereken yen i araştır­maların gerekliliğine işaret etmektedir .

2 3 7

K A Y N A K Ç A

A- Modernleşme Kuramı Ve Eleştirileri tie İlgili Kaynakça

Theodor W. Adomo ve Max Horkheimer, Dialectic o/Enlightenment (Londra: Verso, 1979 ) .

Hamza Alflvi, "State and Class Under Periferal Capitalism" in H. Alavi ve T. Shanin (der.) İn d reduction on the Sociology of Developing Societies.

Hamza Alavi veTheodorS. Hanin, (der.). Introduction to the Sociology of Developing Societies (Londra: Macmillan, 1982).

Gabriel Almond, "Review of Social Origins", American Political Science Review, Cilt LX1 (1967).

Gabriel Almond ve Sidney Verba, The Civic Culture, PolidcaJ Attitudes and Democracy in Five Nations (Boston: Little Brown and Co., 1965).

Benedict Anderson, Imagined Communities, Reflections on the origin and Spread of Nationalism (Londra: Verso, 1985).

Joyce Appleby, "Modernization Theory and the Formation of Modem Social Theories in England and America", Comparative Studies in Society and History, Cilt XX ( 1 9 7 8 ) , s. 259-285.

David E. Apter, TTıe Politics of Modernization (Chicago: University of Chicago Press, 1969).

Anthony Arblaster, The Rise and Decline of Western Liberalism (Oxford: Basil Blackwell, 1984).

Hannah Arendt, The Origins of Totalitarianism (New York: Harcourt Brace, 1968). Aristoteles, Politika (çev. Mete Tuncay), (İstanbul: Remzi K., 1975). Brian Barry, Sociologists, Economists and Democracy (Chicago: The University oi

Chicago Press, 1978). Hans Barth, Truth and Ideology (Berkeley ve Londra: University of California Press,

1976). Ronald Beiner, "Action, Natality and Citizenship: Hannah Arendt's Concept of

Freedom" in 2. Pelczynski ve J . Gray (der.), Conceptions of Liberty in Political Philosophy (Londra: The Athlone Press, 1984).

Reinhard Bendix, "Tradition and Modernity Reconsidered", Embattled Reason, Essays on Social Knowledge (New York: Oxford University Press, 1970).

Gabriel Ben-Dor, "Institutionalization and Political Development: A Conceptual and Theoretical Analysis," Comparative Studies in Society and History, Cilt XVII (1975). s. 309-325.

Isaiah Berlin, "Twc Concepts of Liberty" Four Essays on Liberty içinde (Oxford: Oxford University Press, 1969).

Henry Bernstein (der.) Underdevelopment and Development, The Third World Today (Harmondsworth, Middlesex: Penguin, 1981).

Richard J.Bernstein, The Restructuring of Social and Political Theo7y (New York:

239

HarcourtBraceJovanovich, 1976). Nail Bezel, Yeryüzü Cennetlerinin Sonu, Ters Ütopyalar (İstanbul: Say yay., 1984). Leonard Binder, "Crises of Political Development", In L. Binder, Crises and Sequences

in Political Development. Leonard Binder, "Crises of Political Development", In L. Binder, Crises and Sequences

in Political Development (Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 1971).

Cyril E. Black, Çağdaşlaşmanın itici Göçleri (çev. Fatih Gümüş), (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür yay., 1986).

Magnus Blomstrom ve Bjom Hettne, The Dependency Debate and Beyond: Third Vforld Responses (Londra: Zeal, 1984).

Tom Bottomore, "Competing Paradigms in Sociology" Sociology and Socialism »cinde (Brighton, Sussex: Wheatsheaf Books, 1984).

Karl Dietrich Bracher. The Age of Ideologies a History of Political Thought in the Twentieth Century (Londra: Methuen, 1985).

Rogers Brubaker, The Limits of Rationality, an Essay on the Social andMoral Thought of Max Weber (Londra: George Allen and Unwin, 1984).

Eric Carlton, Ideology and Social Order (Londra: Routledge and Kegan Paul, 1977).

Ronald H. Chilcote, Thories of Comparative Politics, The Search/or a Paradigm (Boulder, Colorado: Westview Press, 1981).

D. Cockroftve A. G. Frank(der.), Dependence and Underdevelopment, Latin Americas Political Economy (New York: Anchor Books, 1972).

James S. Coleman, "Modemization-11. Political Aspects" International Encyclopedia of the Social Sciences içinde, Cilt X.

James S. Coleman "The Development Syndrome: Differantiation Equality-Capacity" i n t . Binder, Crises and Sequences in Political Development.

R. G. Cotlingwood, The Idea of History (Oxford: Clarendon Press, 1983). Margaret Conovan, Populism (Londra: Junction Books, 1981). Robert A. Dahl.A Preface to Democratic Theory (Chicago; The University of Chicago

Press, 1956). Bülent Dâver, Siyaset Bilimine Giriş (Ankara: Kalite M., 1976). Anthony de Crespigny, Kenneth R. Minogue (der.), Çağdaş Siyaset Felse/ecileri

(İstanbul: Remzi K., 1981). Maurice Dobb. Studies in the Development of Capitalism (Londra: Routledge and Kegan

Paul, 1978). Ronald E Dore, "Modernization -İH. The Bourgeoise Modernizing Societies' In

International Encyclopedia of the Social Sciences içinde, Cilt X. Anthony Downs, An Economic Theory of Democracy (New York: Harper and Row,

1957). Louis Dumont, From Mandeville to Marx, The Genesis and Triumph of Economic Ideology

(Chicago: The University of Chicago Press, 1977).

240

S.N. Eisenstadt, Modernisation: Protest and Change (Englewood Cliffs, N.J.: Prentice Hall. Inc. 1966).

S.N. Einsenstadt, "Breakdowns of Modernization", in S. N. Eisenstadt (der.) Beading in Social Evolution and Development, s. 420-452.

S. N. Eisenstadt (der.), Readings in Social Evolution and Development (Oxford: Pergamon Press, 1970).

S. N. Eisenstadt, "Convergence and divergence of Modem and Modernizing Societies: Indications from the Analysis of the Structuring of Social Hierarchies in Middle Eastern Societies". International Journal of Middle Eastern Studies, Cilt 111, (1977), s. 1-27.

Rupert Emerson, Sömürgelerin Uluslaşması, Asya ve A/riha Halklarının Ortaya Çıhıslan (çev. Türkkaya Aıaöv), (Ankara: Türk Siyasî İlimler Derneği yay., 1965).

Carter Vaughn Findley, "The Advent of Ideology in the Islamic Middle East (Part V, Studio Islámica, Sayı 55 (1981).

M. I. Fi nley, Politics in the Ancient World (Cambridge: Cambridge University Press, 1983).

Clifford Geertz, "Ideology as a Cultural Sysi em" The Interpretation of Cultures içinde, s. 193-233.

Clifford Geertz, The Interpretation of Cultures (New York: Basic Books. 1973). Ernest Gellner, "Democracy and Industrialization", İn S. N. Eisenstadt (der.), Readings

in Social Evolution and Development. Irene Gendzier, Managing Political Change, Socila Scientists and the Third World

(Boulder, Colorado: Westview Press, 1985). Anthony Giddens, Sociology, a Brief but Critical Introduction (Londra: Macmillan,

1982). Anthony Giddens, "Positivism and Its Critics" in T. Bottomore ve R. Nisbet (der);

A History of Sociological Analysis (Londra: Heinemann, 1979). j . R. Creslield, "Tradition and Modernity: Misplaced Polarities in the Study of Social

Change" in C. E. Welch, Jr. (der.) Political Modernisation, aAcaderin Comparative Political Change.

Jürgen Habermas, Toward a Rational Society (Londra: Heinemann, 1971). Elie Halév, The Growth of Philosophic Radicalism (Londra: Faber and Faber.

1972). David Held, Introduction to Critical Theory (Londra: Hutchinson, 1983). Alaistair Hennessy, "Latin America" in G. Ionescu ve E. Gellner (der.). Populism Its

Meaning and National Characteristics. Richard A. Higgot, Political Development Theory, the Comtemporary Debate (Londra

ve Canberra: Croom Helm, 1983). Samuel, R Huntington, "Siyasal Gelişme ve Siyasal Bozulma" (Çev Ergun Özbudun)

AÜHFD. Cilt. XXI1-XXI1I, Sayı; 1-4 (Ankara, 1965-1966). Samuel P, Huntington, Political Order in changing Societies (New Haven ve London:

Yale University Press, 1968).

24Í

Samuel P. Huntington, "The Change to Change, Modernization, Development and Politics", Comparative Politics, Cilt II, (1973).

Samuel P. Huntington ve Jorge I. Dominguez, Siyasal Gelişme (çev. Ergun Ûzbudun), (Ankara: Siyasî İlimler Demeği Yay., 1985).

Huricihan inan "Osmanlı Tarihi ve Dünya Sistemi: Bir Değerlendirme", Toplum ve Bilim, Sayı 23, (Guz, 1983).

Alexlnkeles, "The Modernization of Man", in Myron VVeûıer (der.) Modem izaiion: TTıe Dynamics of Growth.

Ghita lonescu ve Emest Gellner (der.), Populism, Its Meanings and National Characteristics (Londra: Weidenfeld and Nicholson, 1969).

Harry M. Johnson, "Ideology-ll. Ideology and the Social Systeme" International Encyclopedia of the Social Sciences içinde. Cilt VII.

Barbara Hockey Kaplan, Social Change in the Capitalist World Economy, Cilt I, Political Economy of the World System Annuals (Beverly Hills ve Londra: Sage, 1978).

John H. Kautsky (der.) Political Change in Underveloped Countries (New York, Wiley and Sons, 1962).

John H. Kautsky, The Political Consequences of Modernization (New York: John Wiley and Sons, Inc., 1972).

Mark Kesselman, "Order or Movement? The Literature of Political Development as Ideology", World Politics, Cilt XXVI, Sayı 1 (Ekim, 1973) s. 139-154.

Thomas S. Kuhn, The Structure of Scientific Revolutions (Chicago: The University of Chicago Press, 1970).

Ernesto Laclau. ideoloji ve Politika (Çev. H. Sanca), (İstanbul: Belge yay., 1985). David Lehmann (der), Development Theory, Four Critical Studies (Londra: Frank

Cass, 1979). Daniel Lemer, "Modernization-1. Social Aspects" International Encyclopedia of the

Social Sciences içinde. Cilt X. Marion J . Levy, Jr. "Functional Analysis: Structural-Functional Analysis" International

Encyclopedia of the Social Sciences içinde, Cilt VII, s. 21-28. Colin Leys, "Samuel Huntington, and the End of Classical Modernization Theory"

in H. Alavi ve T. Shanin (der.), Introduction to the Sociology of Developing Societies.

Juan J . Linz, Totaliter ve Otoriter Rejimler (Çev. Eıgun Özbudun), (Ankara: Siyasî İlimler Türk Demeği yay, 1984).

Seymour Martin Lipset, Siyasi İnsan (Çev. Mete Tuncay), (Ankara: Türk Siyasî İlimler Demeği yay., 1964).

C. B. Macpherson, The Political Theory of Possessive Individualism, Hobbes to Locke (Oxford: Oxford University Press, 1962).

C. B. Macpherson, "Reflections on the Sources of Development Theory" in Manfred Stanley (der.). Development Theory Critical Perspectives.

C. B. Macpherson, Demokrasinin Gerçek Dünyası (Çev. Levent Köker), (Ankara: Birey ve Toplum Yay., 1984).

242

C. B. Macpherson, "Democratic Theory: Ontology and Technology" Democratic Theory, Essays in Retrieval içinde, (Oxford: Oxford University Press, 1973).

Archie Mafeje, "Beyond Dual Theories of Economic Growth" Science Ideology and Development, Three Essays on Development Theory içinde, (Uppsala, Sweden: Scandinavia Ins. of African Studies, 1978) .

Maurice Mandelbaum, History, Man and Season, a Study in Nineteenth Century Thought (Londra ve Baltimore, 1971).

Karl Mannheim, "Conservative Thought", Essays on Sociology and Social Psychology içinde, (Londra: Routledge and Kegan Paul, 1969) s. 74-164.

Karl Mannheim, Ideology and Utopia (Londra: Routledge and Kegan Paul, 1979). Şerif Mardin, "Turkey: The Transformation of an Economic Code" in E . Özbudun

ve A. Ulusan (der.). The Political Economy of Income Distribution in Turkey. Şerif Mardin, İdeoloji (Ankara: Turhan K., 1982). Serif Mardin, Din ve ideoloji (Istanbul: İletişim, 1983). Arthur Marwick, The Nature of History (Londra: The Macmillan Press, 1979). David McCUeland, The Achieving Society (Princeton, New Jersey: D. van Nostrand,

1961). Cemil Meriç "Batılılaşma", Cumhuriyet Donemi Türfeiye Ansiklopedisi, Cilt I (İstanbul:

İletişim yay, 1984). Eugene E Miller, "Positivism, Hictoricism and Political Inquiry," The American Political

Science Review Cilt LXVI (1972). Eugune E Miller, "Leo Strauss-Siyaset Felsefesinin Yeniden Canlanışı" (Çev. A. Şenel)

in A. de Crespigny ve K. R. Minogue (der.), Çağdaş Siyaset Felsefecileri, s. 75-116.

Barrington Moore Jr., Social Origins of Dictatorship and Democracy, Lord and Peasant in the Making of the Modem World (Boston: Beacon Press, 1967).

Robert Nisbet, History of the Idea of Progress (Londra: Heinemann, 1980). Donald Cruise O'brien, "Modernization, Order, and the Erosion of a Democratic

Ideal: American Political Science 1960-1970, in David Lehmann (der.) Development Theory Four Critical Studies.

J . E Ocampo ve D.Johnson, "The Concept of Political Development" in D. Cockroft ve A. G. Frank (der.) Dependence and Underdevelopment, Latin American Political Economy.

Claus Offe, "The Separation of Form and Content Liberal Democracy" in Contradictions of the Welfare State içinde, (Londra: Hutchinson, 1984).

Roger Owen ve Talal Asad (der.), Sociology of "Developing Societies" -The Middle East (Londra: Monthly Review Press, 1983).

Ergun Özbudun ve Aydın Ulusan (der.). The Political Economy of Income Distribution in Turkey (New York: Holmes and Meier, 1980).

Robert A. Packenham, Liberal America and the Third World: Political Development Ideas in Foreign Aid and Social Science (Princeton, N. J . : Princeton University Press, 1973).

243

Talcott Parsons, The Systems of Modem Societies (Englewood Cliffs, New Jersey: Prentice Hall, Inc.,1971).

Talcott Parsons, The Evolution of Societies (der. Jackson Toby), (Englewood Cliffs, N.J. Prentice Hall, Inc.. 1977).

Zbigniew Pelczynski ve John Gray (der.), Conceptions of Liberty in Politico! Philosophy (Londra: The Athlone Press, 1984).

J . Roland Pennock, Democratic Political Theory, (Princeton, New Jersey: Princeton University Press, 1979.

Gianfranco Poggi, The Development of the Modern State, a Sociological introduction, (Londra: Hutchinson, 1978).

Karl Polanyi, The Great Trans/ormaiion, the Political and Economic Origins of Our Time (Boston: Beacon Press. 1957).

Karl R. Popper, The Poverty of Historicism (Londra: Routledge and Kegan Paul, 1979).

Karl R_ Popper, Açıfe Toplum ve Düşmanları, Cilt I, Platon'm Bûyüsû (çev. Mete Tuncay), (Ankara: Türk Siyasi tlimlet Derneği yay, 1967).

Lucian Pye (der.) Communications and Political Development (Princeton: Princeton University Press, 1963).

Lucian Pye, "Conegst of Political Development" in L. Pye, Aspects of Political Development, s. 33-45.

Lucian Pye, Aspects of Political Development (Boston ve Toronto: Little Brown and Co., 1966).

P. Rainbow ve W. Sullivan (der.). Interpretive Social-Science, a Reader (Berkeley: University of California Press, 1979).

Vicky Randall ve Robin Theobald, Political Change and Underdevelopment, a Critical Introduction to Third World Politics (Londra: Macmillan, 1985).

W. W. Rostow, Politics and the Stages of Growth (Cambridge: At the University Press, 1971).

(an Roxborough, Ttteories of Underdevelopment (Londra: Macmillan. 1981). George H. Sabine ve T, L. Thorson, A History o/Political Theory (Hinsdale, Illinois:

Dryden Press, 1973). Lyman T. Sargent, Contemporary Political Ideologies, (Illinois: The Dorsey Press,

1966). Giovanni Sartori, Demohrasi Kuramı, (çev. Deniz Baykal), (Ankara: Siyasî ilimler

TD Yayını, t.y). John Saul, "Africa" in G. lonescu ve E. Gellner, Populism, its Meanings and National

Characteristics. Joseph A. Schumpeter, Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, Cilt 2: Sosyalizm ve

Demokrasi, (çev. R. Tınaz), (istanbul: Varlık Yayınları, 1977). Dubley Seers, "The Meaning of Development with a Postscript", in D. Lehmarm (der.).

Development Theory, Four Critical Studies, s. 9-30. Sami Selçuk, 'Seçkinler ve Azgelişmiş Ülkelerde Konum ve işlevleri", Seha L Meray'a

244

Armağan, C.l l (Ankara; AÜSBF, yay.. 1982) s. 563-628. Edward Shils, Political Development in the New States (The Hague: Mouıon,

1968). Edward Shills, "Ideology -1. The Concept and Function of Ideology" International

Encyclopedia of the Social Sciences içinde, Cilt VII.

Edward Shils, "The MiUitary in the Political Development of the New States" Center and Periphery, Essays İn Macmsociology içinde, (Chicago ve Londra: The University of Chicago Press, 1975), s. 483-516.

Paul E. Sigmund (der.). The Ideologies of the Developing Nations (New York: Frederick A. Praeger. 1968).

Theda Skocpol, States and Social Revolutions, a Comparative Analysis of France, Russia and China (Cambridge: Cambridge University Press, 1980).

Robert C. Solomon, History and Human Nature, a Philosophical Review of European Philosophy and Culture J 750-1850 (Sussex: Harvester Press, 1980).

Mümtaz Soysal, Anayasa Giriş (Ankara: AÜSBF, yay. 1969). Manfred Stanley (der.). Social Development, Critical Perspectives (New York: Basic

Books, 1972). John W. Spanier, World Politics in an Age of Revolution (New York: Frederick A. Praeger,

1967). Angus Stewart, "The Social Roots" in G. lonescu ve E. Gelin er. Populism, Its Meanings

and National Characteristics. Leo Strauss, Liberalism: Ancient and Modem (New York: Basic Books, 1968). İlkay Sunar, Düşün ve Toplum (Ankara: Kültür Bakanlığı yay.; 335, Felsefe Dizisi:

3,1979). Frank Tachau (der.). The Developing Nations, What Path to Modernization (New York:

Dodd, Mead and Co., 1972). Şirin Tekeli, David Easton'un Siyaset Teorisine Katkısı Öderine Bir İnceleme (İstanbul:

1ÜIF yay., 1976). Dean C. Tipps, "Modernization Theory and the Comparative Study of Societies:

A Critical Perspective", Comparative Studies in Society and History, Cilt: XV (1973), s. 199-226.

AyseTrak, "Gelişme İktisadının Gelişmesi: Kurucular". Yapıt Toplumsal Araştırmalar Dergisi. Sayı: 5 (1984).

Ellen Kay Trimberger, Revolution from Above, Military Bureaucrats and Development infapan, Turhey, Egypt and Peru (New Jersey ve New Brunswick: Transaction, 1978).

Jonathan H. Turner, The Structure of Sociological Theory (Homewood, III.: The Dorsey Press. 1978).

Pierre L. Van den Berghe, "Dialectic and Functionalism: Toward a Theoretical Synthesis", American Sociological Review, O k XXVIII , Sayı 5 (1963), s. 695-705.

Baidya Nath Varrna, The Sociology and Politics of Development (Londra: Routledge

245

and Kegan Paul, 1980). Franco Venturi, Rood of Revolut ion, a History of the Populist and Socialist Movements

in Nineteenth Century Russia (New York: Alfred A. Knopf, 1964). Comelis }. J . Vermeulen, "Anthropology and Politics; The Logic of Their

Interrelationship", Dialectical Anthropology, Cilt II, (1977), s. 235-244. Andrzej Walicki, The Controversy Over Capitalism-Studies in the Social Philosophy

of the Russian Populists (Oxford: At the Clarendon Press, 1969). Immanuel Wallerstein, The Capitalist World Economy (Cambridge ve Paris: Cambridge

University Press ve Editions de la Maison des Science de I'Homrne, 1980). Immanuel Wallerstein, Historical Capitalism (Londra: Verso, 1983). Max Weber, The Theory of Social and Economic Organization (der. T. Parsons), (New

York: The Free Press, 1964). Jonathan M. Wiener, "The Barrington Moore Thesis and its Critics", Theory and Society

Cilt II, Sayı 3, (1975) s. 301-330. Myron Weiner (der.) Modernization: The Dynamics of Growth (Voice of America Forum

Series, Washington, 1977). Peter Wiles, "A Syndrome, not a Doctrine" in G. Ionescu ve E. Gellner, Populism,

Its Meanings and National Characteristics, s. 166-179. Ann Ruth Willner "The Underdeveloped Study of Political Development" World

Politics, Cilt XVI, Sayı 3 (Nisan, 1964), s. 468-482. Sheldon Wolin. Politics and Vision (Boston: Little Brown and Co., 1960). Peter Worsley, "The Concept of Populism" in G. Ionescu ve E. Gellner, Populism,

Its Meanings and National Characteristics. Peter Worsley, The Three Worlds, Culture and World Development (Londra: Weidenfeld

and Nicholson, 1984). Ahmet N. Yücekök, "Determinizm ve Modernleşme", AÜSBFD, Cilt XXIV, Sayı 2

(Haziran, 1969), s. 27-51. Ahmet N. Yücekök, Siyaset Sosyolojisi Açısından Türkiye'de Parlamentonun Evrimi

(Ankara: AÜSBF yay., 1983).

B- Kemalizm Ve Demokrasi İlişkisi Üzerine Kaynakça

Yavuz Abadan, Hukukçu Gözü ile MiIIiyeiçilifc ve Halkçılık (Ankara Halkevi, 23-5-1983 tarihli Konferans, Seri: 1, Kitap: 2, CHP, yay).

Nerrnin Abadan-Unat, "Patterns of Political Modernization and Turkish Democracy", The Turkish Yearbook of International Realitons (1979), XVIII, (Ankara AÜSBF ve BYYO B, 1983).

Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı (İstanbul: Atlas K., 1985). A. Afetinan, İzmir İktisat Kongresi, I7Sufeat -4 Mart 1923 (Ankara: Türk Tarih Kurumu

yay, 1982).

(*) A'da zikredilen kaynaklara burada tekrar yer verilmemiştir.

246"

A. Afetinan, Türkiye Cumhuriyet i 'nin İkinci Sanayi Planı, ¡936 (Ankara: Türk Tarih Kurum yay.,1973).

A. Afetinan, Atatürk Hakkında Hâtıralar ve Belgeler (Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür yay., 1968).

A. Afetinan, M. Kemal Atatürk'ün Karlsbad Hatıraları (Ankara: Türk Tarih Kurum yay, 1983).

A. Afetinan, Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün Yazılan (Ankara: Türk Tarih Kurumu yay., 1969).

Ahmet Agaoğlu, Serbest insanlar Ülkesinde (istanbul; Sanayii Nefise M., 1930). Ahmet Ağaoğlu. Devlet ve Fert (istanbul: Sanayii Nefise M., 1933). Feroz Ahmad, ittihatçılıktan Kemalizme (çev. Fatmagül Berktay), (istanbul: Kaynak

yay., 1985). Sina Akşin, I0C Soruda Jön Türkler ve ittihat ve Terakki (istanbul: Gerçek yay,

1980). Tekin Alp, Kemalirm (İstanbul: Cumhuriyet M., 1936). S tanışlav Andreski (der.). The Essential Comte (Londra: Croom Helm, 1974). S. I. Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anılan (Ankara: Birey ve Toplum yay.,

1985).

İsmail Arar, Atatürk'ün Halkçılık Programı ve Halkçılık İlkesinin Tarihçesi (İstanbul: Baha M., 1963).

Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt I. 1919-1920, (istanbul: Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, 1960).

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri Cilt; II (1960-1918), (Ankara: Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü yay, 1952).

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri Cilt III (1918-1937), (Ankara: Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü yay, 1962).

Toktamış Ateş, Kemalizmin Özü (istanbul: Der yay, 1981). Şevket Süreyya (Aydemir), İnkılap ve Kadro (İnkılâbın ideolojisi), (istanbul: Muallim

Ahmet Halil K, 1932). Nuşin Ayiter, "Atatürk ve Özel Hukuk Reformu", Atatürk'ün Düşünce ve

Uygulamalarının Evrensel Boyutları, Uluslararası Sempozyum (Ankara: A. Ü. Rektörlüğü yay., 1981).

Emest Barker, The Social Contract (Oxford: Oxford University Press, 1962). Ahmet Hamdi, (Basar), iktisadî Devletçilik, Cilt J ve II, (İstanbul: Matbaacılık ve

Neşriyat TAŞ, 1931: 1933). Ahmet Hamdi Başar, Demokrasi Buhranları (İstanbul: Türkiye B., 1956). Ahmet Hamdi Basar, Demokrasi Yolunda Nereye Gidiyoruz? En Büyük Mîllî Davamız

Üzerine Bir Tahlil (İstanbul: Başar yay., 1959). Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma (İstanbul: Dogu-Batı yay., t.y, 1978 ?). Niyazi Berkes, "Laikliğin Tarihsel Kaynaklan", Teokrasi ve Laiklik (istanbul; Adam

yay., 1984).

247

Korkut Boratav, "1923-1939 Yıllarının İktisat Politikası Açısından Dönemlendirilrnesi", Atatürk Döneminin Ekonomik ve Toplumsal Tarihiyle İlgili Sorunlar Sempozyumu; I4-J6 Ocak 1977, (İstanbul: İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi Mezunlar Derneği yay., 1977), s. 39-62.

Korkut BoTatav, Türkiye'de Devletçilik (Ankara: Savaş yay, 1982). CHP Programı, Partinin Dördüncü Büyük Kurultayı Onaylamıştır (Ankara: Ulus B.,

1935). CHF Programı (Fırkanın lOMayıs 193l'de toplanan Üçüncü Büyük Kongresi tarafından

kabul edilmiştir), (Ankara: TBMM, 1931). Cumhuriyet Halk Partisi Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutalgası (Ankara:

UlusB., 1935). Cumhuriyet Halli Fırkası Üçüncü Büyük Kongre Zabıtları, 10-18 Mayıs 1931 (İstanbul:

Devlet M., 1931). Cumhuriyet Halk Fırkası, Halkevleri Talimatnamesi (Ankara; Hakimiyeti Milliye

M., 1932). A. A. Cruickshank, The Crowth of Opposition in Turkish Politics, 1919-1946, (Oxford:

St. Anthony's Collège, Yayımlanmamış doktora tezi, 1963-1964). Bülent Dâver, Türkiye Cumhuriyeti'nde Lâiklik (Ankara: AÜSBF yay., 1955). Bülent Dâver. "Atatürk ve Sosyo-Politik Sistem Görüşü", Çağda} Düşüncenin Işığında

Atatürk (İstanbul: Dr. Nejat F Eczacıbaşı Vakfı yay, 1983), s. 245-279. M. Saffet Engin, Kemalizm İnkılabının Prensipleri, 3 Cilt, (İstanbul: Cumhuriyet B.,

1938). Sadri Etem (Ertem), Türk İnktlâbmın Karakterleri, (İstanbul: Devlet M., 1933). Lütli Fikri, Meşrutiyet ve Cumhuriyet (İstanbul: y.y., 1339-1923). Michael S. Freeden, The New Uberalism an Ideology of Social Reform (Oxford: Oxford

U ni versity Press. 1978). Carter Vaughn Fındley, "Economie Bases of Repression and Révolution in the Ottoman

Empire", Comparative Studies in Society and History, ait XXVtll, (1986). Genelkurmay Başkanlığı (haz.), Atatürkçülük (Birinci Kitap) Atatürk'ün Görüş ve

Direktifleri (İstanbul: Millt Eğitim B-, 1984). Fahir Giritlioğlu, Türk Siyasî Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin Mevkii, Cilt: 2,

(Ankara: Ayyıldız M.. 1965). Mahmut Goloğlu, Demokrasiye Geçiş 1946-1950 (İstanbul: Kaynak yay, 1982). Grâce Goodel, "The Importance of Political Participation forSustained Capitalist

Development". Archives Européens de Sociologie, Cilt XXVI ( 1985). s. 93-127. Macit Gökberk, "Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk", Çağdaş Düşüncenin

İşığında Atatürk (İstanbul: Dr. Nejat E Eczacıbaşı Vakti yay, 1983). Metin Heper, "Tbe Recalcitrance of the Turkish Public Bureaucracy to 'Bourgeois

Politics': A Multi-Factor Political Stratification Analysis", The Middle EastJournal, Cilt XXX, Sayı 4 (Güz, 1976), s. 485-500.

Z. Y. Hershlag, "Atatürk's Etatism", J . M. Landau, Atatürk and Oıe Modcrnization of Turkey (Boulder, Colorado: Westview Press. 1984), s. 171-180.

248

Şükrü Hanioğlu, "Osmanlı Aydını ve Silim"', Toplum ve Bilim, Sayı 27 (Güz, 1984), s. 183-190.

M. Sûkrü Hanioğlu, ittihat ve Terakki Cemiyeti ve jön Türklük (1889-1902) Cilt I (İstanbul: İletişim yay, 1986).

Mükerrem Hiç. Kapitalizm, Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türhiye, (İstanbul: 1Ü1F yay., 1979).

Ernest E. Hirsch, Devletçilik ve Ticaret Hukuku, Hukuk İlmini Yayma Kurumu Konferanslar Serisi: 5 (Ankara: Adliye Ceridesi B., 1936).

Suphi Nuri (İleri), Devletçilik ve Kooperativcilik, Türk İktisatçılar Cemiyeti Konferanslar Serisi, No: 5 (İstanbul; Matbaacılık ve Neşriyat, T.A.S. 1932).

An İnan (haz.), Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923 Eskişehir-tzmit Konuşmaları (Ankara: Türk Tarih Kurumu yay, 1982).

Arı İnan. (der.). Düşünceleriyle Atatürk (Ankara: Türk Tarih Kurumu yay, 1983). Başvekil ismet (Inönü),'"Flrkamızırı Devletçilik Vasfı", Kadro, Sayı 22, Teşrinievvel

1933 (Ankara: AlTtA yay., 19 -tıpkı basım, yaz. haz. Cem. Alpar). Yakup Kadri Karoos ma noğlu, Politikada45 Yıl (Ankara: Bilgi yay, 1968). Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, Sosyal, Ekonomik ve Kültürel Temeller

(istanbul: İstanbul M., 1967). Kemal H. Karpat, Social Change and Politics in Turkey, a Structural-Historical Analysis

(Leiden: E . J . Brill, 1973). Ali Kazancigil, "Türkiye'de Modern Devletin Oluşumu ve Kemalizm", Toplum ve

Bilim, Sayı 17 (Bahar, 1982). Gülten Kazgan, İktisadî Düşünce veya Politik iktisadın Evrimi (Ankara: Bilgi yay,

1974). Çağlar Keyder, "The Political Economy of Turkish Democracy", New Left Review,

Sayı 115 (Mayıs-Haziran 1979) s. 3-21. Çağlar Keyder ve Faruk Birtek, "Türkiye'de Devlet-Tarım İlişkileri 1923-1950",

Ç. Keyder, Toplumsal Tarih Çalışmaları (Ankara: Dost yay, 1983), s. 191-220. Utkan Kocatürk (haz.), Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri (Ankara: Turhan K.,

1984). Cemil Koçak, Türkiye'de Milli Şef Dönemi (¡938-1945) Ankara: Yurt yay., 1986). Emre Kongar, "Devletçilik ve Günümüzdeki Sonuçlan", Atatürk Döneminin Ekonomik

ve Toplumsal Tarihiyle Hgili Sorunlar Sempozyumu (İstanbul: l.Y.l.T.M.M.D. yay, 1977).

Emre Kongar, Atatürk ve Devrim Kuramları (Ankara: Türkiye Iş Bankası Kültür yay., 1981).

Levent Köker. "Yokolmanın Eşiğinde Bir Fikir; ilerleme", Toplum ve Bilim, Sayı 27 . (Güz, Z984).

Nusret Kemal (Köymen), Halkçılık ve Köycülük (Ankara: Tank Edip ve Ş. K., 1934).

Jacob M. Landau, Pan-Turhism in Turkey: a Study of Turkish Irredentism CHamden, Conn: Archon Books. 1981).

İ 249

Şerif Mardin, "Some Nates on an Early Phase in the Modernization of Communications in Turkey", Comparative Studies in Society and History, Cilt III (1960-1961), s. 250-271.

Şerif Mardin, "Opposition and Control in Turkey", Government and Opposition, Cilt I (1966), s. 375-387.

Şerif Mardin, "Tanzimattan Sonra Aşın Batılılaşma", in E. Tümertekin, fi Mansur, P.Benedict (der), Türkiye; Cogra/î ve Sosyal Araştırmalar (İstanbul: İstanbul Ú. Edebiyat E , Coğrafya Ens., 1971), s. 411-458.

Şerif Mardin, "Ideology and Religion in the Turkish Revolution", International Journal of Middle East Studies, Cilt II (1971), s. 197-211.

Şerif Mardin, "Atatürk ve Pozitif Düşünce", Atatürk ve Cumhuriyet Dönemi Tûrhiyesi (istanbul: Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği yay., 1981).

Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri 1895-1908 (istanbul: İletişim yay., 1983).

Şerif Mardin, Din ve ideoloji (İstanbul: İletişim Yay., 1983). Şerif Mardin, "Yenileşme Dinamiğinin Temelleri ve Atatürk", Çağdaş Düşüncenin

Işığında Atatürk (İstanbul: Dr. Nejat E Eczacıbaşı Vakfı yay, 1983), s. 21-48. Şerif Mardin, "19. Yûzyıl'da Düşünce Akımları ve Osmanlı Devleti", Tanzimat'tan

Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt II, s. 342-351. Şerif Mardin, "İslamcılık", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt VII, s.

1936-1940. Şerif Mardin, "Batıcılık". Cumkuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt I. Şerif Mardin, "Türk Siyasasını Açıklayabilecek Bir Anahtar: Merkez-Çevre İlişkileri*

(çev. Şeniz Gönen), Dün ve Bugün Felsefe (Istanbul: B/F/S, 1985} Kitap 1, s. 167-195.

Clement H. Moore, "The Single Party as Source of Legitimacy", Samuel R Huntington ve Cement. H. Moore (der.). Authoritarian Politics in Modem Society, The Dynamics of Established One-Party Systems (New York, Londra: Basic Books, 1970).

Ahmet Mumcu, "Aıatürk ve Hukuk", Atatürk'ün Düşünce ve Uygulamalarının Evrensel Boyutları, Uluslararası Sempozyum (Ankara: A. Ü. Rektörlüğü yay, 1981).

Osman Okyar, "Development Background of the Turkish Economic 1923-1974", International Journal of Middle East Studies, Cilt X (1979), s. 325-344.

Özer Ozankaya, Atatürk ve Laiklik, Atatürkçü Düşüncenin Temel Niteliği (Ankara: Türkiye Iş Bankası Kültür yay. 1981).

Ergun Özbudun, "Established Revolution Versus Unifinished Revolution: Contrasting Patterns of Democratization in Mexico and Turkey", S. P. Huntington ve C. H. Moore, Authoritarian Politics in Modem Society, The Dynamics of Established One-Party Systems (New York, Londra: Basic Books, 1970).

Ergun Özbudun, "The Nature of the Kemalist Political Regime", in Ali Kazancıgil ve Ergun Özbudun (der.), Atatürk, Founder of a Modern State (Londra: C. Hurst and Co., 1981).

Ergun Özbudun, "Atatürkçü Düşünce Sisteminin Demokrasiye Yönelik Niteliği"

250

(Türkiye'de Demokrasi Hareketleri Konferansı, 6-8 Kasım 1985- Ankara), Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt IV, Sayı 1 (1986), s. 165-172.

Çetin Özek, Devlet ve Din (istanbul: Ada yay., t.y). Recep Peker, inkılap Dersleri (İstanbul: İletişim Yay, 1984-llk baskı 1935). Richard D. Robinson, The First Turkish Republic, a Case Study in National Development

(Cambridge, Mass: Harvard University Press- 1965). Eric Roll, A History of Economic Thought (Londra: Faber and Faber, 1973). Peyami 5afa, Türk İnkılabına Bakışlar (Istanbul: İnkılap K., t.y.-İlk baskı 1938). Sungur Savran, "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türkiye'de Burjuva Devrimi Sorunu",

Onbirinci Tez Kitap Dizisi, 1 (İstanbul: Uluslararası yay.). Binnaz Sayarı, "Türkiye'de Dinin Denetim işlevi", AÜSBFD, Cilt XXXIII, Sayı 1-2

(Mart-Haziran 1978). Hugh Seton-Vatson, Nations and States, An Enquiry into the Origins of Nations and

the Politics of Nationalism (Londra: Methuen, 1977). Ismail Habib Sevük, Atatürk İçin (Ankara: Kültür Bakanlığı yay., 1981). Ömür Sezgin, Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu (Ankara: Birey ve Toplum

yay, 1984). Edward Shils, "The Concentration and Dispersion of Chartsma-Their Bearing on

Economic Policy in Underdeveloped Countries", Center and Periphery, Essays in Macrosociology içinde, (Chicago: The University of Chicago Press, 1975).

Mümtaz Soysal, Demokratik İktisadî Planlama İçin Siyasî Mekanizma (Ankara: AÜSBF yay., 1958).

Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasanın Anlamı (Istanbul: 1986). Stanford J . Shaw, "Some Aspects of the Aims and Actievement of the Nineteenth

Century Ottoman Reformers" in W. R. PolkveR. L. Chambers (der.), Beginnings of Modernization in the Middle East, The Nineteenth Century (Chicago: The Un. of Chicago Press, 1968), s. 29-39.

Uhan Tekeli ve Gencay Şayian, "Türkiye'de Halkçılık ideolojisinin Evrimi", Tbplum ve Bilim, Sayı 5-6 (Yaz-Güz. 1978) s.44-110.

İlhan Tekeli ve Selim İlkin, "Türkiye'de Bir Aydın Hareketi, Kadro", Toplum ve Bilim, Sayı 24 (Güz 1984), s. 35-67.

ilhan Tekeli ve Selim ilkin, Uygulamaya Geçerken Türkiye'de Devletçiliğin Oluşumu (Ankara: ODTÜ yay, 1982).

İlhan Tekeli ve Selim ilkin, 1929 Dünya Buhranında Türkiye'nin iktisadî Politika Arayışları (Ankara, ODTÜ yay., 1983).

Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin iktisadî Tarihi (1923-1950), (Ankara: Yurt yay, 1983).

Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, 1919-1946 (Ankara: Doğan yay, 1971). Zafer Toprak, Türkiye'de Millî iktisat (I908-I9I8), (Ankara: Yurt yay., 1983). Zafer Toprak, "II. Meşrutiyette Solidarist Düşünce: Halkçılık," Toplum ve Bilim, Sayı

1 (Bahar, 1977), s. 92-123. Zafer Toprak, "Halkçılık İdeolojisinin Oluşumu", Atatürk Döneminin Ekonomik ve

25 I

Toplumsal Tarihiyle ilgili Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Ocak 1977, (İstanbul: İstanbul Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi Mezunları Demeği yay, 1977), s. 13-31.

Zafer Toprak, "Osmanlı Devleti'nde Korporatif Dünya Görüsü: Meslekçilik", Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, Cilt II.

Zafer Toprak, "Osmanlı Devleti'nde Uluslaşmanın Toplumsal Boyutu; Solidarizm", Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi, OH.

Zafer Toprak, "Osmanlı Narodnikleri: 'Halka Doğru' Gidenler", Toplum ve Bilim, Sayı: 24 (Kıs 1984), s. 69-81.

Arnoldjf. Toyrıbee ve Kenneth F Kirkwood, 77te Modem World, Turkey (New York: Charles Scribners Sons, 1927).

AyseTrak, "Devlet ve Fert: Gecikmiş Bir Kitap Eleştirisi", Toplum ve Bilim, Sayı: 14 (Yaz, 1981), s. 64-83.

Ayşe Trak, "Liberalizm-Devletcilik Tartışması" (1923-1939), Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt IV.

TankZ. itinaya, Türkiye'nin Siyasî Hayatında Batılılaşma Hareketleri (İstanbul: Yedigün M., 1960).

Tarık Z. Tunaya, Siyasai Kurumlar ve Anayasa Hufcufeu (istanbul: 1ÜHF yay., 1980).

TankZ. Tunaya, Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük (Ankara: Turhan K., 1983).

Mete Tunçay, "Atatürk'e Nasıl Bakmak?", Toplum ve Bilim, Sayı 4 (Kış, 1978). Mete Tuncay, Türkiye Cumhuriyet i Vide Tek-Parıi Yönetiminin Kurulması (J 923-1931),

(Ankara: Yurt yay , 1981). • Mete Tunçay, "Türkiye Cumhuriyeti'nde Siyasal Düşünce Akımları", Cumhuriyet

Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt VII, s. 1924-1928. Türkiye Büyült Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt l (1920). Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt IV (1920). Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt V (1920). Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, Cilt XIV (1921). Sabri E Ülgener, "Takdim: Türkiye'de Planlama ve Plânlı Döneme Geçiş", Türkiye'nin

İktisadî Gelişme Meseleleri, Cilt I (istanbul: İÜIF iktisadî Gelişme Ens., 1971). Yüksel Ülken, Atatürk ve İktisat, İktisadi Kalkınmada Etkinlik Sorunu ve "Eklektik

Model", (Ankara: Türkiye iş Bankası Kültür yay, 1984). Walter E Weiker, Political Tutelage and Democracy in Turkey, The Free Party and its

Aftermath (Leiden: E . J . Brill, 1973).

252

İ l e t i ş i m ' d e n

Araştırma-İnceleme Dizisi TBMM Devleti (1920-1923)

Rıdvan Akın 447 SAYFA

Türkiye Cumhuriyetfnin Kuruluşu (1923-1924)

Faruk Alpka/a 432 SAYFA

"Gürbüz ve Yavuz Evlatlar" Erken Cumhuriyet'te Beden Terbiyesi ve Spor

Yiğit Akın 253 SAYFA

Askerî Müdahalelerin Orduya Etkisi Hiyerarşi Dışı Örgütlenmeden Emir Komuta Zincirine

Doğan Akyaz 444 SAYFA

AP-Ordu İlişkileri Bir İkilemin Anatomisi

ümit Cizre 285 SAYFA

Muktedirlerin Siyaseti Merkez Sağ - Ordu - tslâmalik

Ümit Cizre 197 SAYFA

İ l e t i ş i m ' d e n Birinci Meclis'te Muhalefet

(İkinci Grup) A h m e t Demİrel

638 SAYFA

Adalet Partisi İdeoloji ve Politika

Tansel Demİrel 376 SAYFA

Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiye'sine işçiler; 1839-1950

DERLEYENLER Donald Quataert - Erik Jan Zürcher ÇEVIREN C A H ı D E E K Î Z / 242 SAYFA

Türkiye'de Demokrasiye Geçişte Basın (1945-1950)

Nilgün Gürkan 481 SAYFA

Türkiye'de Millî Şef Dönemi (1938-1945) Dönemin İç ve Dış Politikası Üzerine Bir Araştırma

CÎLT1 Cemil Koçak

726 SAYFA

Türkiye'de Millî Şef Dönemi (1938-1945) Dönemin İç ve Dış Politikası Üzerine Bir Araştırma

CİLT 2 Cemil Koçak

639 SAYFA

İ l e t i ş i m ' d e n Türkiye'de Mill i Eğitim İdeolojisi

İsmail Kaplan 407 SAYFA

Umûmî Müfettişlikler (1927-1952) Cemil Koçak

341 SAYFA

Millî Mücadelede İttihatçılık Erik Jan Zürcher

ÇEVIREN N Ü Z H E T S A L I H O G L U / 293 SAYFA

Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular,

Belgeler, Yorumlar; 1919-1980

CÎLTl E D I T Ö R Baskın Oran

900 SAYFA

Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular,

Belgeler, Yorumlar; 1980-2001

CİLT 2 EDITÖR Baskın Oran

637 SAYFA

Modern Devlet ve Polis Osmanlı'dan Cumhuriyete

Toplumsal Denetimin Diyalektiği

Ferdan Ergut 400 SAYFA