kitap aydınlıkaydınlık kİtap 26 nsan 2013 cuma 3 23 nisan’da ankara’da “milli anaya-sa...

24
Kütüphanenizde yer açın beklenen oldu M. Salih Kurt Aydınlık Çevresi’nden TKP’nin kuruluşuna Dr. Cüneyt Akalın Yaşamak mı Düşlemek mi? Seza Özdemir ‘Mavi Vatan’ın askerleri niçin hedefte Cem Gürdeniz Aydınlık 26 Nisan 2013 Cuma Yıl: 2 Sayı: 61 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP . Ergenekon’un Güncelliği ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Upload: others

Post on 02-Mar-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

Kütüphanenizdeyer açın

beklenen oldu M. Salih Kurt

AydınlıkÇevresi’nden

TKP’ninkuruluşuna

Dr. Cüneyt Akalın

Yaşamak mıDüşlemek mi?

Seza Özdemir

‘Mavi Vatan’ınaskerleri niçin

hedefteCem Gürdeniz

Aydınlık26 Nisan 2013

Cuma Yıl: 2

Sayı: 61Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidirKITAP

.

Ergenekon’un Güncelliği

ve Yakup KadriKaraosmanoğlu

Page 2: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,
Page 3: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA 3Aydınlık KİTAP

23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme, gericiliğe ve bölücülüğe yenilmeye-ceğimizin, geçit vermeyeceğimizin en güzelkararlılığını gösterdiler. Önümüzdeki çar-şamba günü de 1 Mayıs. Ne güzel bayramlarizliyor birbirini... İki bayram arasında da Ay-dınlık Kitap Eki çıkarıyoruz. Milletimizin vebütün emekçilerin bayramları kutlu ol-sun.

Bayramlarımız birleşme çağrısını daiçerir.

Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen millet-ler birleşin!

Birleşin!Birleşmek bölünmenin karşı ucudur.

Karşıtıdır. Devrimciliğin hem varlık nede-nidir, hem programı. Bütün millet birleşe-ceğiz, önce biz kendi içimizde, sonra dün-yanın emekçi halklarıyla, ezilen milletle-riyle...

Sonra daha da büyük bayramlara açı-lacak yollarımız...

Sadece çocuk bayramı olmaktan öte, ço-cuklar her günü bayram gibi yaşasın diye atı-lan bir adımın, büyük milletin büyük mec-lisinin açılışının günü 23 Nisan. O çocuk-ların emekçi büyüklerinin emeklerine olansaygıyı ve onlara olan kaçınılmaz bağlılığıifadenin günü 1 Mayıs.

� � �

Bu sayımızda Seyyit Nezir, Yakup Kad-ri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” romanın-

da sergilediği halk-aydın çelişmesinden vebir ulusun doğuşundan doksan yıl sonragüncelliğini hala koruyan yazılarındanbahsediyor. Karaosmanoğlu, “Yaban”da,“Siz Türk değil misiniz?” sorusunu, “O de-diklerin daha ötede, Haymana tarafında bu-lunur” sözüyle yanıtlayan köylüler sayesindegünümüzde hararetini koruyan “millet”tartışmasına katkıda bulunarak emperya-lizmin türettiği son Osmanlıların zulmüneuğrayan Türkleri anlatıyor.

� � �

Cüneyt Akalın, Türkiye Komünist Par-tisi’nin kuruluşu özelinde Türkiye’de soluntarihi hakkında kaynaklara yer verdiği ya-zısında Erden Akbulut ve Mete Tunçay’ınSosyal Tarih Yayınları’nca yayımlanan,“İstanbul Komünist Gurubu’ndan (Ay-dınlık Çevresi) Türkiye Komünist Partisi’ne,1919-1926” adını verdikleri çalışmaya yerveriyor. Türkiye Komünist Partisi’nin İs-tanbul’da faaliyet gösteren Aydınlık Guru-bu’nun çabalarıyla nasıl adım adım inşaedildiğini anlatan çalışma, bu konudadoğru bilinen yanlışları da gözler önüne se-riyor.

� � �

Gelecek sayımızda ve çok daha coşku,zafer kıvancı içinde kutluyacağımız bay-ramlarda buluşmak üzere, esen kalın.

AYDINLIK KİTAP

İÇİNDEKİLER

İki bayram arasıdüğün olur

İyi olmayı o yüzlerden öğrendik s. 5

Ergenekon’un Güncelliği

ve Yakup Kadri s. 6-7

Aydınlık Çevresi’nden

TKP’nin Kuruluşuna s. 4

İnsan, toplum ve doğa uyumunda

sosyalist teori s. 10

Kontrgerilla’nın şifrelerini

çözen kitap s. 11

‘Mavi Vatan’ın askerleri

niçin hedefte s. 12-13

Hatırâtını kendi aleyhinde

yazan düşünür s. 14

Ya ben Türkçeyi onlar

gibi kullanıyorsam! s. 15

Döşeme aşağıda

tavan yukarıdadır s. 16

Gerçek nedir öğrenmek için s. 17

Yeni çıkanlar s. 18-19

Çocuk-Genç : Kim bu Memo? s.20

Sımsıcak kelimelerin

şairi: Ahmet Telli s.21

Dilini teslim etmeyenin öyküleri s.22

Yaşamak mı, düşlemek mi? s.23

Kütüphanenizde yer açın,

beklenen oldu s. 8-9

[email protected]@aydinlikgazete.comBaskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti.

Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16Bahçelievler / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

Genel Müdür YardımcısıSaynur Okuroğlu

[email protected]

Reklam MüdürüKamile Karakadı[email protected]

Reklam Servisi

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

Sahibi

Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.

Genel Müdür: Yalçın Büyükdağlı

Genel Yayın Yönetmeni: Mustafa İlker Yücel

Sorumlu Müdür: Mehmet Bozkurt

Tüzel Kişi Temsilcisi: Metin Aktaş

Aydınlık

KITAP.

Sayfa Sekreteri Ebru Baysan

Editör Pınar Akkoç[email protected]

Yayın Yönetmeni Haldun Çubukçu

Yazıişleri İrem Halıç, Cenk Özdağ

Yazıişleri Müdürü Damla Yazıcı[email protected]

Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbulTel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04

Faks: 0212 252 51 22

Page 4: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA4 Aydınlık KİTAP

Türkiye’de yakın tarihi yazmak zor-dur; yakın tarihin çatışmalı unsurları-nın sıcaklığı, tarih yazımını güçleştirir.Hele ülkemizde Sol’un tarihini yazmakdaha da bir zordur; yıllarını baskı altındageçirmiş Sol’un pek çok belgesi, kaydı yapolis depolarında - mahkeme arşivle-rinde ya da yurtdışındadır.

Mete Tunçay’ın 1960’larda kalemealdığı, sonraki yıllarda kısmen güncel-leştirdiği “Türkiye’de Sol Akımlar I(1908-1925) ve II (1925-36)” adlı ki-taplarının uzun süre bir boşluğu dol-durduğunu teslim etmek gerekir. Bualandaki çabalara Kerim Sadi, RasihNuri İleri gibi solcu-ilerici araştırmacı-larla, Fethi Tevetoğlu, Aclan Sayılgangibi anti-komünist, sağcı yazarlarınürünlerini, Prof. Tarık Zafer Tunaya’nınanıtsal yapıtı “Türkiye’de Siyasal Par-tiler”i, Stefan Velikof ve George Harrisgibi yabancı araştırmacıların yapıtlarını,Prof. Yavuz Aslan’ın, Prof. Betül As-lan’ın kitaplarını ve Mehmet Perin-çek’in son yıllarda büyük bir boşluğu dol-duran ve bir o denli ilgi çeken Rusya ar-şivlerindeki araştırmalarını, kimi biyo-grafi çalışmalarını da ekleyebiliriz.

TAR�HYAZIMININ SOVYETKAYNAKLARI

1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nindağılması üzerine Batılı kurumlar Sov-yet arşivlerini yağmaladı. Başlarda birkargaşa yaratmış olsa da, belgelerin dı-şarıya taşınması tarihçilerin işine yara-dı, tarihyazımına ek kaynaklar sağladı.Hollanda’daki Uluslararası İçtimai Ta-rih Enstitüsü üzerinden Türkiye’ye ge-tirilen Sovyet (Komintern) belgeleri-ne Türkiye Sosyal Tarih Vakfı’nın sahipçıkması, araştırmaları bir üst düzeyeyükseltti. Moskova merkezli KomünistEnternasyonal belgeleri arasında yeralan KEYK (Komünist Enternasyonal)ile İKG (İstanbul Komünist Grubu)arasındaki resmi yazışmalar, hem mev-cut bilgileri zenginleştirdi, hem de olay-

ların/yorumların de-netimini sağladı.

T Ü S TAV ’ d a nErden Akbulut’unçoğunun aslı Fran-sızca olan belgeleriTürkçeye kazandır-ması, RüstemAziz’in Rusça bel-geleri Türkçeye çe-virmesi, TÜSTAVtranskripsiyon (çe-viri yazı) ekibininçabaları (Osmanlıcabelgelerin sadeleşti-rilmesi, yayına hazırhale getirilmesi) so-nucunda yeni, de-ğerli malzemeler,belgeler ortaya çık-tı.

Erden Akbulut-Mete Tunçay Sos-yal Tarih Yayınla-rınca basılan , “İs-tanbul Komünist Grubu’ndan (AydınlıkÇevresi) Türkiye Komünist Partisi’ne,1919-1926” adını verdikleri çalışmayı bumalzemeden yola çıkarak yayına hazır-lamışlar. Baştan bir cilt olarak tasarla-nan çalışma, giderek büyümüş, üç cildetaşmış.

İlk iki cildi 2013’ün başında piyasa-ya verilen çalışmanın üçüncü cildinin degün yüzüne çıkmasının yakın olduğunuöğrendik.

Erden Akbulut’la tarihçi Mete Tun-çay’ın birlikte kaleme aldıkları çalış-manın esas yükünü “Enternasyonal”belgelerini Türkçeye kazandıran ve yo-rumlayan Erden Akbulut’un çektiği an-laşılıyor.

YEN� OLAN NE Bu çalışmada yeni olan ne? Yeni

olan, bugüne kadar, daha çok bir dergiçevresi olarak ele alınan İstanbul’da-ki Aydınlık Grubunun aslında TKP’ninnüvesini oluşturduğunu ortaya koyan

belgeler ve ipuçları.Birçok kişi,

TKP’nin kuruluş ta-rihi olarak, ünlüBakü Kongresi’ndensonra 10 Eylül1920’de yine Bakü’detoplanan Türkiye İş-tirakiyun Teşkilatları/TKP Kuruluş Kon-gresi’ni alıyor. Oysa,Mustafa Suphi ve ar-kadaşlarının katlin-den sonra Kafkas-ya’daki devrimciler-le, İstanbul ve Anka-ra’dakiler arasındavarolan ayrılıklarıngiderilemediği, dahadoğru bir ifadeyle bir-lik ve bütünleşmesağlanamadığı görü-lüyor.

Çalışma, bu so-runları ortaya koya-

rak, Türkiye Komünist Partisi’nin İs-tanbul’da faaliyet gösteren AydınlıkGrubu’nun çabalarıyla nasıladım adımi n ş aedildi-ğini an-latıyor.

B utanıtım-da ayrın-tılara gir-mek, tektek belge-leri tartış-mak doğruolmaz. An-cak, bu çalış-manın, solkesimde, butürden tarih-sel araştırma-lara zemin ha-zırlaması, canlı

tartışmalara yol açması en içten dileği-mizdir.

Erden Akbulut-Mete Tunçay’ınTÜSTAV’ca yayımlanan çalışması,Sol’un tarihi ve gelişimi ile ilgilenen her-kesce edinilmesi gereken bir kaynaktır.

SOL’UN TAR�H� M�LLET�NTAR�H�D�R

Sol’un tarihi sadece Solcuların tari-hi değildir, milletin yakın tarihidir aynızamanda. Bir yanı ile Türkiye Cum-huriyeti’nin, öteki yanıyla mazlummillet- lerin tarihidir. Kafkasya’nın,Ortadoğu’ nun, Balkanların tarihidir. Butartış- manın benzerlerini yaşayan Çin-li, Hint-li, İranlı, Arap komünistlerin tarihidir.Marksizmi Asya’ya taşıyan tarihselkongrenin Bakü’de yapıldığı, açış konuş-masını Dr. Neriman Nerimanov’unyaptığı, Kongre’ye başta Asya ulusları-nın- kiler olmak üzere, dünyanın dörtbir yanından temsilcilerinin akın etti-ği hatırlanırsa, bu satırlar daha bir an-lam kazanır.

CÜNEYT AKALIN

İstanbul Komünist Grubu’ndan(Aydınlık Çevresi)

Türkiye Komünist Partisi’ne(1919-1926)

Erden Akbulut- Mete Tunçay,Sosyal Tarih Yayınları,

417 s.

Aydınlık Çevresi’nden TKP’nin kuruluşuna

SOL’UN TARİHİNE IŞIK TUTAN BELGELER

Bu çal��mada yeni olan, bugüne kadar, daha çok bir dergi çevresi olarak ele al�nan �stanbul’daki Ayd�nl�k Grubunun asl�nda TKP’nin nüvesini

olu�turdu�unu ortaya koyan belgeler ve ipuçlar�

Page 5: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA 5Aydınlık KİTAP

Sinema yazarı dediğinizde aklınızagelen ilk adlardan biri değildir MesutKara; ama en az o aklınıza gelenler kadaremeği vardır sinema yazınında. Bu yazı sı-nırında sayılamayacak kadar çok mecradayazısı yayımlanan Kara, benim de bir dö-nem kadrosunda bulunduğum Cinemas-cope adlı aylık sinema dergisinin de yayınyönetmenliğini yürütmüştü. Agora Ki-taplığı, önemli bir işe imza atarak MesutKara’yı tekrar okuyucularıyla buluşturmayabaşladı. “Sinema ve 12 Eylül” ve “ArtizlerKahvesi” adlı kitaplarından sonra, yazarın50’li ve 60’lı yıllarda sinemamıza damga-sını vuran oyuncuları detaylı bir biçimdeele aldığı “Yeşilçam’da UnutulmayanYüzler – Starlar” da raflardaki yerini aldı.

“Yeşilçam’da Unutulmayan Yüzler –Starlar”, Mesut Kara’nın 1991 yılındaSami Hazinses’le yaptığı söyleşinin ya-yımlanmasının ardından üzerinde çalış-maya başladığı; Hüseyin Baradan, KazımKartal, Behçet Nacar, Önder Somer gibisinema emekçilerini konu ettiği “ArtizlerKahvesi”nin devamı niteliğinde bir çalış-ma.

Kimler yok ki bu ünlülerin arasında?1940’ların sonunda yıldızı parlamaya baş-layan Sezer Sezgin’den başlayarak; Cüneyt

Arkın’dan Fikret Ha-kan’a, Ediz Hun’dan Ek-rem Bora’ya uzanan yir-minin üzerinde isimle söy-leşmiş yazar. Bazı yıldız-lara da, örneğin; 50’lerinmeşhur oyuncusu MesihaYelda’yla bazı nedenler-den ötürü –bu nedenlerisunuşta açıklamış Kara-ulaşamamış. Dolayısıylada bazı isimlere yer vere-memiş… Kara, 1996 yı-lında başlayıp 1998 yılın-da bitirmiş bu projeyi.

Sıradan bir söyleşi ki-tabı değil karşımızdaki;Kara, söyleşi sırasında al-dığı notlarla, söz konusuyıldızların hayat hikayesini harmanlayarakortaya gerçekten de okuması çok kolay veeğlenceli bir çalışma çıkarmış.

Kara, kitabın sunusunu gerçekleştirir-ken, “hayal makinası” Yeşilçam’ın da hi-kâyesini özetlemiş. Televizyonun henüz or-tada görünmediği, adım başı sinemaya rast-layabileceğiniz, Konak Sineması’nınEmek’lerin tıklım tıklım dolduğu yıllarda,halkın tek eğlencesi bu filmlerdi. Halk me-lodramlarda karakterlerle birlikte ağlı-yor, avantür filmlerde kötü karakteri dö-

ven Çirkin Kral’ı, Kara-oğlan’ı, Malkoçoğlu’nuavuçları patlarcasına al-kışlıyordu. Mesut Kara’yagöre; “Birçoğumuz iyi in-san olmayı, isyan etmeyi,mücadeleyi o filmlerinkahramanlarından, Yıl-maz Güney’den, CüneytArkın’dan, Nubar Terzi-yan’dan, Osman Alya-nak’tan, İhsan Yüce’denöğrenerek büyümüştük.”

Mesut Kara’nın giriş-te dikkat çektiği bir özel-likde; Yeşilçam’ın “altınçağı” olarak adlandırılan60’ların, yani film sayısının,star sayısının hızla yük-

seldiği dönemin hemen ardından gelen bü-yük çöküştür. Yeşilçam büyüsü 1970’li yıl-ların ortalarında neden birdenbire tarihintozlu sayfaları arasında yerini aldı? Kuş-kusuz bunda televizyonun, 80’lerdeki vi-deo salgınının payı büyüktür. Fakat Kara’yakalırsa bu çöküşte aslan payı yapımcılaraaitti; “Birçok yapımcı sinemadan kazandığıparayı sinemaya aktarmadı. Han haman sa-hibi kimi yapımcılar, işletmeciler, sinema-cılar, salonlar kapanırken, pazarı Amerikansinemasına kaptırırken sessiz kalmayı seç-

tiler. Birçok sinemacı ‘para yok’ gerekçe-sinin arkasında saklandı.”

“Yeşilçam’da Unutulmayan Yüzler –Starlar”, uzunca yıllar halk yığınları sa-lonlara dolduran Yeşilçam geleneğini,onun yarattığı “star sistemi”nin gözündenaktaran çok değerli bir emek toplamı. Butoplamı, sinemaya duyduğu olağanüstüsevgisi ve bitmek tükenmek bilmeyenenerjisi ile bir araya getiren “büyük sine-ma emekçisi” Mesut Kara’ya teşekkürü birborç biliyoruz.

ERCAN DALKILIÇ

İyi olmayı o yüzlerden öğrendik

Mesut Kara

Yeşilçam’da UnutulmayanYüzler – Starlar, Mesut Kara,

Agora Kitaplığı, 320 s.

Page 6: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA6 Aydınlık KİTAP

Kim bilebilirdi ki bu hurda vesikalar, bir ulusun yeniden do�u�undan doksan y�l sonra, emperyalizmin yede�indeki türedi son

Osmanl�larca bir daha silinmesine kar�� güç kayna�� olacak?

Ergenekon’un güncelliği ve Yakup Kadri

Anadolu’yu merkez alarak tarihselyaklaşımını dünle gelecek arasındaki enuzak noktaların birleştiği ufuklara yay-ma girişimine hemen bütün romanla-rında tanık olduğumuz Yakup KadriKaraosmanoğlu, Türk kimliğinin ya-şamdan ve tarihten devşirilmiş dene-yimlerle oluşup tanımlanmasında sağlamölçülere yaslanan sayılı yazarlarımız-dandır. Yaban’da halk - aydın çelişkisi-ni tarihsel uzlaşmazlığı içinde sergileyenyazar, gözlemleri ve sezgileriyle Türk kav-ramının toplumsal karşılığını da bulupgöstermeye, ulus bilincinin güçlenmesürecindeki olumsuzlukların nasıl aşıla-cağını anlamaya çalışır. Ortaya ilginç birdurum çıkar: Payitaht, Türk kimliğinioluşturan değerleri ve onun taşıyıcı top-lumsal öğelerini silerek Osmanlıyı onaikâme etmek üzere yüzyıllarca uyguladığıağır baskı ve katliamlar sonrasında Türkkavramını İstanbul’dan uzakta tutmak-la kalmamış, bunu halkın bilincine de yer-leştirmiştir. Nitekim “Yaban”da, “SizTürk değil misiniz?” sorusunu köylüler,“O dediklerin daha ötede, Haymanatarafında bulunur” sözüyle yanıtlar. Da-hası her gidilen köy, kendinden sonrakinigösterir. Fatih’in “etrak-i bî-idrake mat-baa gerekmez” diyerek sarayın dışına at-tığı Türk, Osmanlının bitmeyen zul-müyle gitgide Kaf Dağı’nın ardına ko-vulmuştur.

ERGENEKON’DAK� HURDAVES�KALAR

Yakup Kadri, İstiklal Savaşı başladı-ğında Ankara’nın davasını İstanbul’da yü-rüten birkaç yurtsever yazardan biridir.Yöneticisi olduğu İkdam Gazetesi’ndeyayımladığı yazıları, dönemin edebiyatanlayışını tartışmakla kalmaz; toplumsalve siyasal gündemi doğrudan yüklenir.Yazar, 1920-23 döneminde üç yıl boyuncayayımladığı yüzlerce yazıdan “50-60 ka-darını bir kitap halinde” ve Ergenekonadı altında, “tarihin zapta lüzum gör-meyeceği hurda vesikalar” olarak çıka-rır (Hamit Matb., 1929). Nereden bile-bilirdi ki bu hurda vesikalar, bir ulusunyeniden doğuşundan doksan yıl sonra,emperyalizmin yedeğindeki türedi sonOsmanlılarca yeniden silinmesine karşı

güç kaynağı olacak? Kim bilir, belki bi-liyordu da o yüzden gazete sayfalarındakalmasına gönlü razı olmamıştı. NitekimPanorama’da, şeriat ve irtica tehlikesiningizli ama güçlü biçimde sürdüğünü ön-görmemiş miydi?

Yakup Kadri, Ergenekon’da şark veTürk arasındaki zorunlu örtüşmeye dik-kat çekerek işe koyulur: “... öteden beriTürk milleti Avrupa önünde bütün Şark’ıtemsil ettiği için, Şarklı denince önceTürk’ü anlamak zorunda kalacağız ve bi-zim bulunduğumuz iklim bölgesinde ya-şayan öbür milletleri mevzumuzun dı-şında bırakacağız.” (Ergenekon, s. 17, İle-tişim Y., 2010)

Batı’nın “Türk korkusu”nun yersiz-liğini belirtirken, okuru, emperyalist

propaganda araçlarınca gerçekliğin ters-yüz edilmesine karşı uyarır: “Türklerintarihi insaf ve tarafsızlıkla tetkik edile-cek olursa görülür ki, bu ırk dünyanın en‘idealist’ ırklarından biridir. ... bizimmağlubiyetimiz hak ve adaletin mağlu-biyeti olacaktır. ... Türk tarihi ‘baştanbaşabir fazilet kitabıdır’. Acaba nasıl olmuşda bu tarih bütün dünya tarafından,hattâ bizim tarafımızdan bile ters anla-şılmıştır?” (s. 140)

HALKIN UMURSAMAZLI�IYakup Kadri, ilericilik ve tutuculuk

eğilimlerinin halktaki köklerine bakarak,Anadolu’daki yeni devletin oluşumundaöncü işlevi bulunan müdafaa-i hukuk çev-resinde birleştirici olma gereğini vurgu-

lamayı ihmal etmez: “Bizde bir sınıfhalk var ki, bittiğimizi, diğer bir sınıf baş-ladığımızı haber veriyor. Bunların han-gisi haklıdır? Bizce her iki taraf da hak-lıdır zira biri eski usul bir devlet teşkila-tının bittiğini, öbürü milletin bağrındanyeni bir devlet görüşünün doğduğunusöylüyor.” (s. 33)

Yakup Kadri, halkı anlamayı aydınoluşun işlevi görse de onun kusurlarınıasla hoş görmez. “Sodom ve Gomo-re”de kafasını eğlence ve unutuşa gö-merek işgal acısını hafifletmeye çalı-şanları her yüzüyle sergileyen yazar,emperyalistlerin yozlaştırma girişimiyleuyuşturulan bir kısım halkın ülkede olupbitenler karşısındaki umursamazlığınıgünlük yazılarında da acımasız bir anla-tımla çiziyor: “İstanbul’da yalnız sırıtan,durmadan sırıtan bir halk var. En baya-ğı şeylerle ilgileniyor, anlamadığı şeyle-re gülüyor, bilmediği şeyleri istiyor ve in-ciden boncuğa, altından tenekeye kadarher şeyi süs ve ihtişam sayıyor. ... Haya-tımda halk denen insan kitlesinin bu ka-dar ahmaklaştığını, bu kadar bayağılaş-tığını hiç görmemiştim.” (s. 37-38)

ÇÖKÜ� VE �HT�LALC�LERYazar keskin çizgilerle sürdürdüğü

eleştirisini aydınlara yöneltirken, “Ya-ban”daki savlarının ilmeklerini de ya-kalamaya başlamıştır: “Son zamanlardahalka doğru gitmek isteyen İstanbullu ay-dın gençlik, bu amaca ulaşabilmek içinkendisinden ne kadar çok şey feda et-meye, bir sürü tufeylî unsurlarla dolu ru-hunu ne kadar merhametsizce, ne kadarcesaret ve metanetle temizlemeye mec-burdur!” (s. 65)

Tatlısu köycülerinin durumunu bütünaçıklığıyla sergiler: “Anadolu köylüsüneuzaktan, bir İstanbul gazetesinin köşe-sinden ilan-ı aşk etmek, halkın refah vesaadeti için kâğıt üzerinde birtakım pro-jeler yapmak meğer ne kadar boş, ne ka-dar kolay, ne kadar çocukça, ne kadar gü-lünç bir işmiş!” (s. 80)

Yakup Kadri’nin dost acı söyler tav-rı 1908 Devrimcilerini dışarda bırak-maz; İstanbul’daki çöküşün onları da ku-şattığını pervasızca söyler: “Rumeli dağ-larından inen o coşkun, gürbüz ihtilalcilerbile buraya gelip de bir süre o havayı te-neffüs eder etmez sanki afyon yutmuşgibi uyuşup kalmaya başladılardı. On yıl

SEYYİT NEZİ[email protected]

KAPAK

Page 7: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

7Aydınlık KİTAP

içinde hepsinin vücudunu yumuşak ve be-yaz bir yağ tabakası kapladı, hepsinin göz-lerine bir sönüklük, omuzlarına bir çö-küklük geldi, o yerde kandilli temenna-lar illeti birer birer hepsinin belini bük-tü.” (s. 43)

D�MAN, HA�NLER� HEPBULUR

Yakup Kadri, yazılarında, HalideEdip’e de “Vurun Kahpeye” romanıiçin malzeme hazırlar: “Herkes biliyor ki,vatanımıza saldırmış olan çeşit çeşit düş-man her nereye gittiyse kendisine yardımeden, kendisine yol gösteren, hattâ ba-zen kendisini türlü türlü cinayetlere sü-rükleyip kışkırtan vatan hainleri buldu:... Düşmanla beraber ırza geçtiler, düş-manla beraber boğazladılar, düşmanlaberaber dine hakaret edip mala el uzat-tılar.” (s. 136)

İhanet, işgale uğrayan her yörede kolgezmektedir: “Yunan ianesi ile eşraf-laşmış bazı soysuzlar var ki, herkes bir le-şin civarından uzaklaşır gibi yanlarındankaçıyor. Bunlar, bütün o havalide halka,düşmandan daha merdut [melun] gö-rünmektedir. Kâh İzmir’den, kâh Bur-sa’dan, kâh Trakya’dan İstanbul’a gelipgidenlerin en çok iğrenme ve tiksinti ilesöz ettiği kimseler, Yunan zabitlerindenönce bu adamlardır.” (s. 196)

Ne ki bir süresonra gerçeklerianlamaya veKuvâ-yi Milliyesaflarında birleş-meye başlayanhalkın duyguları-nı yansıtırken ha-inlere karşı tutumilkesi için Fransaörneğini anımsa-tır: “Anadolu’nuniçine bir acayipşüphe düştü, ken-di kendine dediki: ‘Acaba buadamlar Düşmantarafından aramı-za salıverilmiş bir-takım namert ha-inler midir?’ ...Harb-i Umumi sı-

rasında hemen her memlekette bu gibi-leri sükûta davet ettiler, sükût etmesinibilmeyenleri ağır cezalara çarptırdılar.Bunlara Fransa’da ‘défaitiste’ yani boz-guncu adı verildi ve kimi kurşuna dizil-di, kimi hudut dışına atıldı.” (s. 171)

TÜRKLER�N �A�R� DE M�YOK?

Emperyalizmin borazanlığını yazarlı-ğının da üstüne çıkaran Cenap Şahabet-tin, “tarikat kurmaktan bile aciz” Türk-leri Avrupa’dan tümüyle sürüp atma veAnadolu bozkırında kuşatarak yok oluşamahkûm etme tutumunun sözcülüğünüüstlendiğinde, Yakup Kadri, bu pespayecehaleti teşhir etmekte duralamaz: “Mev-zubahis olan adam, ... unutuyor ki, bu ta-rikatların en seçkinlerinden biri olanMevleviliğin kurucusu Türk’tür. Bektaşiliktamamıyla Türkler tarafından kurul-muştur. Babaîlik, Ahîlik, Kızılbaşlık gibifikrî, mezhebi müesseseler de Türk dam-gasını taşımaktadır.” (s. 146)

Türklerin güçlü bir şair bile yetiştire-mediğini, Fuzûlî’nin de aslında Acem ol-duğunu savlayan mandacıları paylar (s.161); her anlamda güçlü öngörülerine, Nâ-zım Hikmet’in destanını haber vererek biryenisini katar: “Ey büyük millet, bu sonyaptığın destanı hangi şair yazacak bilmi-yorum; sen yalnız kendi talihini saçların-

dan tutup istedi-ğin kıbleye çevir-medin; aynı za-manda bütünmazlum ve mağ-dur milletlere deibret dersi olacakeşsiz bir hareket-te bulundun; ...”(s. 149)

Yakup Kad-ri’nin İkdam’dakiyazıları arasında,en az Ergene-kon’da yer alan-lar kadar değerlive millî edebiyatüstüne görüşleri-ni sergilediği kimimetinleri ise ay-rıca ele alınmayadeğer...

Cenap �ahabettin

Page 8: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

Antoloji: (isim, edebiyat) Seçki Türk Dil Kurumu sözlüğünden

“Antoloji” veya Yunanca aslıyla (antolojya) veya Latince Florilegium,günümüzde edebiyat anlamında, biri ta-rafından seçilen ve bir araya getirilen ede-bi eserlere ve pasajlara verilen isimdir. Di-limize de “antoloji” ve “seçki” olarak yer-leşen kelimenin hem Yunanca hem deLatince asılları ise “toplanıp bir araya ge-tirilen çiçekler” anlamını taşır; bir bakı-ma, “buket” veya “demet.” Ne kadar gü-zel değil mi? Elbette buketin Fransızca,demetin ise Rumca kökenleri bulundu-ğundan Türkçeye geçişi esnasında “seç-ki” kelimesinin kullanımı, “demet” veya“buket” kelimesinin ise tercih edilmeyi-şi tartışılabilir. O tartışmayı dilin uz-manlarına ve akademisyenlere bırakalım.

OKUR PUSULASI OLARAKANTOLOJ�LER

İyi bir editörün elinden çıkan anto-lojilerin, günümüzde, özellikle okurodaklı faydalarına değinmemek olmaz.Her şeyin daha hızlı ve topluca üretile-bildiği bir çağda, geçmişten gelen biriki-mi de göz önüne alırsanız, artık okur ola-rak işimizin hiç de kolay olmadığını, ya-zılı her metni okumaya ve incelemeyekimsenin ömrünün yetmeyeceğini, bunedenle belirli alanlarda özel inceleme vearaştırma yapan insanlara ihtiyaç duy-duğumuz gerçekleriyle karşılaşırız. An-tolojilerin birinci yararı elbette bu yön-dedir. Belirli bir alanda, yetkin bir el ta-rafından, pek çok eser arasından seçtik-lerini, bir çiçek demeti halinde önünüzesunarlar. Bir birikime ve göze ulaşmanı-zı kolaylaştırırlar. Okur odaklı ikinci ya-rarı, sunulan demetin içerisinden bireseri ve/veya yaratıcısını merak etmeni-ze ve devamını araştırmanıza olanaksağlamalarıdır. Yani bir bakıma bizlere“tanışma” fırsatı armağan ederler. Dahanadir olarak da bazen öyle antolojiler ge-lir ki kelimelerle tam üstüne basamazsı-nız, etrafında dolaşamazsınız, bütün var-lığı tek vücuttur, onlarca olgunun tek ol-guluk özetidir sanki… Kimlik ve canlılıksahibidir. Ancak bu şekilde editörleryüzyılda birkaç kez yetiştiklerinden, an-tolojilerin sayıları da oldukça azdır. Yenibir ufkun işaretçileridir. Okurun kütüp-hanesinin değişmez parçalarıdır. Ne mü-nasebet, efendim? Süs olarak dursundiye değil elbette, tekrar tekrar açıpyeni bir şeyi keşfetmek için. Örnekleye-

lim: Jorge Luis Borges’in “Babil Kitap-lığı” (La biblioteca de Babel) öyküsündenyola çıkarak, aynı isimle ve öncülüğündesürdürülen antolojiyi (Dost Kitabevi se-riyi dilimize kazandırıyor) okumadanönce okur farklıdır, okuduktan sonrafarklıdır. Derler ki bir kişinin kütüpha-nesine bakarak, deneyimleri ve birikimihakkında bilgi edinebilirsiniz. Okuduk-tan sonra her okur bilir ki bu antolojiy-le karşılaşmamış ve her yönüyle ele al-mamış herhangi biriyle öykücülüğün be-lirli yönleri üzerine yapılacak bir tartış-ma veya sohbet, nafile bir çabadır. Gel ge-lelim, bu şekilde özel antolojilerin sayı-sı oldukça sınırlıdır. Elbette kendi içle-rinde eksiklikleri de mevcuttur ve geliş-meye müsaittirler…

BEKLENEN OLDUBeklenen oldu, nihayet Türkçe ter-

cümesiyle, kitaplıkların vazgeçilmez par-çalarından biri olacak değerli bir antolojidaha raflara giriyor. “Grafik Kanon”danbahsediyoruz şüphesiz. 2. cildi de tercü-me edildi ve Kolektif Kitap tarafındanokurlara sunuldu. (Uyarı: Yazı aslında bu-

rada bitti, yazının bundan sonrası GrafikKanon’u henüz duymamış, ne olduğunumerak etmekte olan okur ve ek birkaç ki-tap tavsiyesini yakalamak is-teyen, köşenind ü -z e n l iokuruiçindir.)

Top-lamda 3ciltten olu-şan dev an-toloji “Gra-fik Kanon”,özetle mede-niyetin ilk çağ-larından günü-müze kadar ge-çen sürede, dün-yanın dört birucundan yazılı vesözlü edebiyattanseçme eserlerin, bir-birinden farklı tarz-ları ve çizimleriyle yine

dünyanın dört bir yanından çizerlerle bu-luşturan bir antoloji. Yaklaşık beş yüzersayfadan oluşan üç dev cilt boyunca Gıl-gamış Destanı’ndan başlayarak 190 ede-biyat eseri yüzden fazla sanatçının uyar-lama, anlatım ve imgelemesiyle karşıla-şıyor. Sadece çizgi-roman sanatçılarınındeğil, grafik tasarımcıların, ressamlarında uyarlamaları göz dolduruyor. Çizgi-roman uyarlamaları ağırlık taşıyor şüp-hesiz, ancak bunun yanı sıra öykü, şiir vesöylencelerin, tablolara, illüstrasyon vekolajlara farklı tarzlarda aktarımı anto-lojiyi görsel bir şölene çeviriyor. Bir ki-tapçıda fırsat bulabilirseniz, özellikle 1.ciltte Mevlana’nın “Yedi Öğüt”ünü uyar-layan Öğünç Ersöz’ün çalışmasını ve 2.ciltte Maxon Crumb’ın E. A. Poe için yap-tığı çizimleri inceleyiniz. Antoloji, editörüRuss Kick’in tercihleri doğrultusunda biredebiyat tarihinin kısmen izini sürmesi-nin dışında, asıl değerini, farklı tarzlar-da çalışan sanatçıları bir arada okuyucuyatanıtma şansı yarattığı için kazanıyor. Sa-natçıların uyarlamaların bir kısmı anto-loji için özel olarak ilk kez yapılmışken,bir kısmı daha önceki çalışmalarını kap-sıyor. Okurun herhangi bir sanatçıyla kar-şılaşıp, diğer işlerini de merak ederek yön-lenmesi oldukça muhtemel. Aynı şekil-de herhangi bir şekilde daha önce karşı-laşmadığı bir edebiyat eserinin de deva-mını veya yazarının diğer çalışmalarınımerak etmesine yol açıyor. Antolojide bu-lunan eserler üzerindeki bilgi dereceni-

ze göre her iki şekilde de yararlanabi-l e -

M. SALİH [email protected]

Grafik Kanon Cilt 1 ve 2, Antoloji,Kolektif Kitap, 482 ve 500 s.

Alice Galerisi - Resimleyen: John Coulthart

26 N�SAN 2013 CUMA8 Aydınlık KİTAP

Kütüphanenizde yer açın,beklenen oldu

BABİL BALIĞI

Page 9: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

ceğiniz gibi, sadece uyarlamaların keyfi-ne varmanız da mümkün.

MET�N SEÇ�M� VE SANSÜRAntolojide yazılı edebiyatın dışında

sözlü halk edebiyatı da yer buluyor.Uyarlamalar için hiçbir türe indirgemeve sınırlama söz konusu olmaması da ayrıbir artı olarak karşımıza çıkıyor. İnsan-ların aklına çizgi uyarlama dendiğinde ilkolarak öyküler, masallar ve destanlar ge-lir. Ancak “Grafik Kanon” çizgiyi çek-miyor, şiirlerin, yazıtların, söylencelerinde uyarlamalarıyla çok yönlü bir edebi-yat lezzetini sunma gayretini taşıyor.Elbette kimi öyküler, antolojiye dâhiledilmek için oldukça uzun olduğundan,zaman zaman özetleme veya eserin ta-mamından bir pasajın seçilmesi yolunagidiliyor. Metinlerin orijinalinden isehiçbir şekilde sapmaya yer verilmiyor.Antolojiye dâhil edilen her eserin ön-cesinde editörün kısa takdim yazısı bu-lunuyor –ki pek çok açıdan oldukça bil-gilendirici. Bu yazılarda, eserin nedentercih edildiği, hangi tercümeden vekaynaklardan faydalanıldığı bilgileriyleberaber sanatçı tercihi, sanatçının ken-disi ve çalışması hakkında bilgiler de bu-lunuyor. Daha önce sansürlenmiş versi-yonları daha çok bilinen pek çok eserinsansürlenmemiş versiyonları tercih edi-liyor. Elbette sansürün yanı sıra dahaönce herhangi bir düzenlemeden geçeneserlerin neden düzenlendiği ile alaka-lı tam bir bilgi bazen eksik kaldığından,düzenlemeye uğramayan versiyonlarıntercih edilmesi bazı eserler için tartışmakonusu olabilecektir. Ancak bu genel tu-tum, antolojinin bir kimliği halinde bu-lunduğundan ve çoğu metnin aslıylakarşılaşmanın şüphe götürmez şekildedeneyimli okura daha doyurucu bir se-rüven sunacağının bilinciyle, genel an-lamda doğru tercih yapılmış gibi duru-yor. Örneklemek gerekirse, Dosto-yevsky’nin Raskolnikov’undan bu yanaedebiyatta vicdanıyla en fazla boğuşan,Mark Twain’in unutulmaz karakteriHuck Finn’i konu alan “HuckleberryFinn’in Maceraları”, ilk kez sansürlen-

meden Twain’in yazdığı haliyle uyarla-nıyor. Twain kitabı yazdığında, dönemindilini kullanıyordu ve dolayısıyla “zenci”kelimesi sıklıkla geçiyordu. Günümüzdeise İngiliz dilinde “zenci” (nigger) ha-karet sayılan bir kelime olduğundanuyarlamalarda sansürlenmiştir.

190 eseri, yazarları ve sanatçıları lis-telememiz yer nedeniyle elbette imkan-sız. Kısaca değinirsek, Mayaların PopolVuh’u, Tevrat’tan, Yeni Ahit’ten dine yö-nelik metinlerden, Konfüçyus’tan, Mev-lana’dan, Homeros’dan, 1001 Gece Ma-sallarından, Gılgamış ve Mahabharatagibi destanlardan, oyunlardan, otobiyo-grafik yazılardan, günlüklerden, şiirler-den, öykülerden, roman parçalarından,Shakespeare’den, Voltaire’den, Willi-am Blake’den, Marry Shelley’den,Grimm Masallarından, Jane Austen’den,Poe’dan, Lewis Carroll’dan, CharlesDickens’tan, Oscar Wilde’dan, Nietzsc-he’den Rimbaud’dan, Tolstoy’dan vedaha nicelerinden oluşma bir antoloji bu.Sanatçıları ise Will Eisner’dan ToriMcKenna’ya, Elizabeth Watasin’denAndrzej Klimowski’ye geniş ve rengârenkbir yelpazeyi barındırıyor. Giriş yazı-sında şöyle diyor Russ Kick: “Gayetbariz bir fikir gibi görünüyordu ama dahaönce kimse bunu yapmamıştı: Roman-lar, kısa öyküler, şiirler, tiyatro oyunla-rı, otobiyografiler, konuşmalar, mek-tuplar ile bilimsel, felsefi ve dini metin-lerin dâhil olduğu, yüzyılları, ülkeleri, dil-leri, türleri kapsayan devasa, tuğla gibibir kitap yaratmaktı amacım.” KolektifKitap’ın tercüme için birden fazla (şu anakadar on) tercümana her bir uyarlama-yı bölüştürmesi ise antolojinin ruhuylakaynaşıyor.

B�R DEV�N DO�U�UAntolojinin editörü Russ Kick, bir gün

bir kitabevinin çizgi roman reyonunda do-lanırken, Franz Kafka’nın “Dava”sınınMairowitz ve Montellier tarafından ya-pılmış uyarlamasıyla karşılaşır. ElbetteRuss Kick, bunu açıkça ifade etmiyor an-cak, belirli tarihlere kadar çeşitli edebi-yat eserlerinin çizgi roman uyarlamaları

ne yazık ki tam bir fiyaskodur. Ço-ğunlukla sadece çocukları edebi-yatla tanıştırmak üzere üretilmiş-lerdir, edebi metinleri basitleştir-mişler, yer yer çocuklar için sansür-lemişler, çizgi-roman sanatının este-tik ve derinliğinden bihaber şekilde ha-zırlanmışlardır. Daha da kötüsü yıllarboyunca bu tip kötü uyarlamalar sebebiyleçizgi-roman sadece çocukken ilgilenile-bilecek, ancak çocukların okuyabileceğibir sanat olarak görülmüştür. Özetle çiz-gi-roman sanatının imajına en az süperkahramanlar kadar (hepsi değil elbette,derinliksiz ve basit kurgulu olanların-dan bahsediyorum), hatta daha fazla za-rar veren şey kalitesiz uyarlamalardır.Russ Kick, Mairowitz ve Montellier’inuyarlamasından bir hayli etkilenir ve sonyıllarda oldukça fazla iyi uyarlamanın ya-pılmış ve yapılmakta olduğunu fark eder.Çizgi-roman ve uyarlama ilişkisini, çizgi-romana artan ilgiyi, yıllar içinde başka-laşımların ve ilk-tip örneklerin yarattığısoru ve analiz ihtiyaçları için, şiddetle öne-receğim kitap Aaron Meskin’in editör-lüğünü yaptığı, pek çok sanatçı ve aka-demisyenin yazılarından oluşan “TheArt of Comics: A Philosophical Appro-ach”tır (henüz tercümesinin bulunmamasıbüyük bir kayıptır, çizgi roman çevresin-de şekillenen felsefi sorunlara eğilen ilkantolojidir ve özellikle kitabın beşinci bö-lümünde konu edinen, görsel ve metinarasındaki ilişkiye yönelik görüşler çar-pıcıdır). Russ Kick bu keşfinin ardından,hiç kimsenin şu ana dek bu uyarlama-

lardan, yapılmamış olanları da sipariş ve-rerek bir antoloji çıkarmadığını farkeder. Olan olmuştur artık, kendisiyleaynı vizyonu paylaşan bir yayıncı bulur veGrafik Kanon’un ilk adımı atılmış olur.

Üçüncü cildinin de tercüme edilme-siyle tamamlanacak olan serinin, üçün-cü cildinde bizleri, Umberto Eco’nun“Foucault Sarkacı”ndan, George Or-well’in “1984”üne, Sigmund Freud’un“Rüyaların Yorumu”ndan, Aldous Hux-ley’in “Cesur Yeni Dünyası”na, JackKerouac’ın “Yolda”sından HermannHesse’nin “Siddharta”sına daha onlarcaharika uyarlamanın beklediğini hatırla-talım. Yıllar boyunca saklanıp korunacak,tekrar tekrar keşifler için açılacak bu mu-azzam antolojiyi, belki büyük bir risk dealarak okurlara sunan (baskı kalitesi vetercümelerin de oldukça başarılı oldu-ğunu ekleyelim), henüz yeni sayılabilecekbir yayınevi olmasına karşın tam anla-mıyla yayıncılık dersi veren Kolektif Ki-tap’a okurlar olarak ne kadar teşekkür et-sek az. Umut belki… Ülkemizde de bukadar yetişmiş ve yetenekli görsel sanatçıvarken, sadece Türk edebiyatına yönelikgörsel bir antoloji de bir gün hazırlanırmı dersiniz? Güzel olmaz mıydı?

Haftaya görüşmek dileğiyle…

“Kuzgun” Edgar Allan PoeResimleyen/uyarlayan: Yien Yip

“Moby Dıck” Herman Melville - Resimleyen: Matt Kish

26 N�SAN 2013 CUMA 9Aydınlık KİTAP

“Kocaboğazdestanı” Lewis Carroll Resimleyen/uyarlayan: Eran Cantrell

Page 10: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

Çin Komünist Partisi’nin en önemli teorisyenlerinden LiuSihua, Marx’�n ekolojik iktisat ve do�a üzerine

dü�üncelerine dayanarak günümüz gerçekli�inde yeni önermeler olu�turuyor

19. yüzyıl kapitalizminin sanayileşme vepozitivizme aşırı vurgusu,bilimsel sosyalizmin zaferkazandığı ülkelerde de re-kabetçi iktisat anlayışlarınındeğerinden fazla önem-senmesine ve karşıt teoriktemellerin “güncel prak-sis” lehine eksik yorumlan-masına neden oldu. Bu algıçerçevesi içerisinde, Marx’ınsosyalist sisteme yüklediğiyabancılaşmanın aşılmasıolarak doğa-insan uyumu-nun sağlanması görevi depek çok sosyalist inşa süre-cindeki ülkede “askıya”alındı.

Marx’ın sömürücü sis-temlerin belirli bir aşamasın-da doğa ile insan arasında or-taya çıkan uyumsuzluk ve ya-bancılaşma saptaması sosyalist inşa halindekiülkelerde zaman zaman teorik olarak dile ge-tirilse de, tarihsel materyalizmin en önemli ya-pıtaşı olan “insan ve çevre ilişkisi”nin yenidenkendi “doğal” yaşantısına nasıl döndürülece-ği programatik olarak ele alınmamıştı.

Çin Komünist Partisi’nin en önemli teo-risyenlerinden, sürdürülebilir iktisat ve eko-lojik uygarlık teorisinin kurucusu Liu Sihua, ikicilt olarak hazırladığı Marx’ın ekolojik iktisatve doğa üzerine düşüncelerini sunduğu ese-rinde tam da sözünü ettiğimiz eksikliği gider-meyi hedefliyor.

BÜYÜK KAZANIMLARINI�I�INDA

Batıdaki akademisyen ve teorisyenler ço-ğunlukla Marx’ın öncülüğünü yaptığı bilimselsosyalizm ile bir “doğaya dönüş projesi” ola-rak ekoloji kavramının yan yana getirilmesinihedefleyen teorik çalışmalara yoğunlaşırken,Liu Sihua Çin’in büyük deneyiminin kaza-nımları ışığında, Marx’ın oluşturduğu insanınçevresi olarak ekoloji kavramından hareket-le, Marxist bir ekolojik iktisat teorisinin ku-ramsallaştırılmasına önem vermiş. Pratik so-

runların teorik çözümüne ağırlık veren Liu Si-hua, “Marx’ın Ekolojik-İktisat ve Doğa Üze-rine Düşünceleri” ile “Marxist Ekolojik-İkti-

sat Teorileri” adlı eserleriyle,Batılı teorisyenlerin ulaşa-madığı önemli bir teorik me-safe katetmiş.

“Çin dahil olmak üzeredünyadaki Marksist iktisadiaraştırmalar Marx ve En-gels’in iktisadi teorilerini eko-lojik perspektiften incelemekkonusunda yeterli çaba gös-termemişlerdir” saptaması-nı yapan Liu Sihua, Marx’ın“insan, yalnızca doğal bir va-roluş değildir; fakat kendisi-ne ait doğal bir varoluşa sa-hiptir; diğer bir deyişle, insankendisi için varolan bir varo-luştur.” Saptamasından yö-nelerek, toplumsal ilişkilerinen belirleyici olanı duru-mundaki iktisadi ilişkilerinekolojisini incelemeye alıyor.

Marx’ın “İnsanın özü toplumsal ilişkileri-nin toplamıdır” saptamasından yola çıkanLiu Sihua, “Doğa ile doğal-ekolojik bir ilişkikurmak fakat aynı zamanda toplum ile sosyo-ekonomik bir ilişki kurmak insanın kaderidir.Bu ikisinin birliği, ekolojinin ve iktisadın bir-liğidir” sonucuna ulaşıyor.

Devamla, Marx’ın “üç başlıca sosyo-eko-nomik yapı” teorisini inceleyen Liu, “kapita-lizm öncesinde bireyler doğanın hakimiyetinetabidir … bu yapıda insanlar birbirleri ile (ki-şisel) bağımlılık ilişkisi içindedirler. Sonraki bağ-lamda gördüğümüz birikmiş emeğin veyasermayenin hakimiyeti, ikinci büyük toplum-sa yapıda maddi bir bağımlılık ilişkisi olduğu-nu ima etmektedir. Üçüncü büyük toplumsalyapı –Marx’ın açıklamalarına göre- kapitaliz-min yerine geçecek olan komünist toplum ola-caktır” saptamasına vurgu yaparak, insan, doğave toplum arasındaki birliğin asıl sağlanacağıaşama, gene Marx’tan alıntı ile, “bireylerin heryönden (evrensel) çok yönlü bir biçimde ge-lişimi ile aynı zamanda ortak ve toplumsal üret-kenliklerinin onların toplumsal zenginliğinioluşturduğu yapının toplumsal kontrolü te-melindeki özgür bireysellik ise üçüncü büyük

toplumsal yapı aşaması ola-caktır” önermesini savunuyor.Liu Sihua, Marx’ın insan, doğave toplum arasında oluşaneşitsizliğin ancak “toplumsal zenginliği oluş-turan yapının toplumsal kontrolü temelinde-ki özgür bireysellik” ile aşılacağı önermesini sa-hiplenir. Böylece, ekolojik iktisadın temelönermesi de belirlenmiştir.

�NSANIN �K�L� KARAKTER�Liu Sihua eserinin “Marxist Ekolojik-

İktisat Teorileri” başlığı altında topladığıikinci cildinde Marx’ı temel alarak bugüne ka-dar geliştirilen teorik tartışmaları özetliyor. 397sayfalık kitabın sadece bir özetlemeden iba-ret olmadığını, aynı zamanda Marksist teo-rinin “insan ve doğa uyumu” yönündekiyeni arayışlarını da içerdiğini, bunun da,daha güncel gereksinmelere yanıt oluştur-duğunu belirtelim.

Bilimsel sosyalist teorik çalışmalar insan vedoğa uyumunu gündemine aldığı anda, Marx’ındoğayı insandan ve insanlık ta-rihinden özgürleştirilmiş bir alanolarak tarif eden idealist ekolo-ji tanımlamalarından uzak, amadinamik ve gelişmeye açık birekolojik ortamdan söz ettiğineişaret ediyor. Bu ekolojik ortamınbaşat belirleyici unsuru olan in-san doğal ve toplumsal varoluşukendi varlığında barındıran tekcanlıdır. Marx’a göre “İnsan,Aristo’nun tanımladığı gibi po-litik bir hayvan olarak doğmaz fa-kat yine de her durumda top-lumsal bir hayvan olarak doğar.”

Bu tespitle birlikte Marx“insanın ikili karakteri” teorisi-ne ulaşır. İnsan hem doğal vehem de toplumsal (ekonomik)varoluşu ile ikili karakteri içeri-sinde barındıran bir canlıdır. İn-san çevresi tarafından belirlenen,ancak çevresine de belirleyici etki yapabilen birvaroluşa sahiptir. Böylece, insanın doğal ve top-lumsal varoluşun birlikteliğinin ürünü olduğu,bunlardan birisinin eksik kalmasıyla, kendi va-roluşunu yitireceği ortaya çıkar. Ekolojik or-tam insanın doğal ve toplumsal varoluşunun

birlikteliği tarafından belirlenen yapıdır.

‘HOMO ECONOM�CUS’UNÖLÜMCÜL KUSURU

İnsanın ikili karakteri teorisi, bizi zorun-lu olarak “homo ecenomicus” kavramındanuzaklaştırır. 21. yüzyılda, yeni bir ekolojik, top-lumsal ve ekonomik insan kavramı üzerine ça-lışmak gerekmektedir. Adam Smith tarafın-dan geliştirilen ve burjuva iktisat teorilerinintemeli olan “homo economicus” (iktisadi in-san) kavramı, çoğu kez sosyalist iktisat ku-ramcıları tarafından da eleştirel bir süzgeçtengeçirilmeden benimsenmiş ve sosyalist inşa-nın temel teorik sorunları da etkinlik ve ka-rın azamileştirilmesi teorilerinde aranmıştır.Bu nedenle, örneğin sosyalist sitem ile kapi-talist sistem arasındaki rekabetin ayırt edicisorunları sosyalist iktisat teorilerinin homo

economicus’a özgü çıkar-ların azamileştirilmesidavranışlarının geliştiri-lemeyişinde aranmıştır.

Halbuki, “ekonomikeylemin ana öznesi, ken-di ekonomik çıkarını aza-mileştirmek için yalnızcadünyanın kaynaklarını veçevreyi kontrolsüz şekildetüketmekle kalmamakta-dır, diğer yandan ekolojikve çevresel maliyet ve be-delleri de üstlenmemeyitercih etmektedir.” Öy-leyse, bu nedenle, “homoeconomicus kategorisi,yalnızca yaşayan kuşaklararasındaki eşitlik arayı-şına ilişkin olarak çö-zümsüz olmakla kalma-yıp, bugünkü ile gelecek

kuşaklar eşitliğe ilişkin olarak da ölümcül birkusura sahiptir. Bırakınız sürdürülebilir kal-kınma iktisadı için, ekolojik-iktisat veya çev-reci iktisat için onu temel bir kategori olarakgörmemiz olanaksızdır” sonucuna varıyor LiuSihua.

ALİ RIZA Ö[email protected]

Marksist Ekolojik-İktisatTeorileri,

Cilt 2, Liu Sihua, Canut Yayınları,

Çev: Deniz Kızılçeç,397 s.

Marx’ın Ekolojik-İktisat veDoğa Üzerine Düşünceleri,

Cilt 1, Liu Sihua,

Canut Yayınları, Çev: Deniz Kızılçeç, 364 s.

26 N�SAN 2013 CUMA10 Aydınlık KİTAP

İnsan, toplum ve doğauyumunda sosyalist teori

Page 11: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA 11Aydınlık KİTAP

Kontrgerilla’nınşifrelerini çözen kitap“Bu s�rlar aç�klan�rsa millet aya�a kalkar, dünya aya�a kalkar. �nsanlar, milletler birbirine

dü�er. Türkiye çöker, rejim tehdit alt�na girer. Herkes alt�nda kal�r. Halka halka, zincir zincir, o ülkeden buraya, her gün büyüyerek devam eder.”

Tansu Çiller, 22 Mayıs 1996 tarihinde,TBMM’de, DYP grup toplantısında, ÖrtülüÖdenek’ten çektiği 500 milyar lirayı nere-ye harcandığına ilişkin tam olarak bu söz-leri söylüyordu.

Çiller’in, MİT’e alternatif bir istihbaratörgütü kurması için görevlendirdiği döne-min DYP’li eski polis şefi Mehmet Ağar’ın:“MİT’ten yararlanamıyoruz. Yeni teşkilatkuralım” önerisi üzerine kurulan, devletinCIA güdümündeki bazı yeraltı örgütlerininfaaliyetiyle, zamanla ve kısmen Çiller ai-lesinin özel girişimine dönüşen, bu ne-denle “Özelleştirilmiş Özel Savaş Örgütü”de denilen Çiller Özel Örgütü’nün, kuru-luş aşamasından mali kaynaklarına, süreçboyunca yapılan gizli anlaşmalardan, failimeçhul cinayetlere kadar mafya-gladyo-tarikat diktatörlüğündeki 90’lar Türki-ye’sinin karanlık yönlerinin tüm boyutlarıylaele alındığı, Doğu Perinçek’in “Çiller ÖzelÖrgütü” kitabı Kaynak Yayınları tarafındangenişletilmiş yeni haliyle yayımlandı.

KARANLI�INÖRGÜTLENMES�

Perinçek kitapta eskiAdalet ve İçişleri BakanıMehmet Ağar’ın ÇillerÖzel Örgütü ile olan bağ-lantılarından; Tansu Çil-ler’in eşi Özer Çiller’inuluslararası nükleer mad-de kaçakçılığına; Abdul-lah Çatlı ve ekibinin işlediğicinayetlerden, Çiller ÖzelÖrgütü’nün MİT, Emni-yet Teşkilatı ve Türk SilahlıKuvvetleri içindeki bağ-lantıları ve PKK ile tica-retlerine; Eşref Bitlis sui-kastından, 1996 yılındameydana gelen Susurlukkazasına uzanan karanlıksürece dair her şeyi tüm gerçekliğiyle ak-tarıyor.

“Çiller Özel Örgütü” kitabı, TürkiyeCumhuriyeti’nin bilinen en karanlık dö-nemlerinden biri olan 90’lar Türkiye’sinedair hafızalara kazınmış birçok olayı bam-başka boyutlarıyla gözler önüne seriyor.

Polis ve asker kö-kenlilerden oluşan Çil-ler Özel Örgütü’nünuyuşturucu ticaretleri,nükleer madde ve si-lah kaçakçılığı, karapara aklama, çek-se-net tahsilatı, arazi yağ-ması ve ihale takipçi-liği, işadamlarındanve karanlık faaliyet-lerden aldığı haraçlar,elde ettiği rant gelirlerive Başbakanlık Tanıt-ma Fonu yağmacılığıvb. yapılan birçok yol-suzluğa dair ayrıntı-

ların yer aldığı kitapta, 90’lar Türkiye’siningündemini belirleyen birçok ismin, birbi-riyle olan bilinmeyen bağlantılarını veEmniyet Genel Müdürü olduğu dönemdeMehmet Ağar’a bağlı tehdit, gasp, haraç,uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet gibi suçla-rın içinde olan grubun faaliyetleri ayrıntı-

larıyla anlatılıyor.Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in,

bizzat ABD İltica ve Vatandaşlık Dairesi’nemüracaat edip, dilekçe ve müracaat formudoldurarak başlattığı ABD vatandaşlığısüreci, bunun yanı sıra Yale Üniversite-si’nde doktora yaptığı sırada, hangi ABDdevlet görevlisinin, nerede, hangi özel iliş-ki içinde ve niçin vatandaşlık “teklif”indebulunduğu, ABD vatandaşlığı karşılığındaÇiller’den yapılması istenenlerin tek tekaçıklandığı kitapta dönemin başbakanıTansu Çiller’e dair tüm yasadışı faaliyetlerkamuoyunun bilgisine sunuluyor.

BUNLARI B�LMEDEN OLMAZ!“Çiller Özel Örgütü” kitabı, Jandarma

Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlissuikastına dair bilinmeyenleri de aydınla-tıyor. Orgeneral Eşref Bitlis’in JandarmaGenel Komutanlığı’ndaki özel harp uzmanıABD’li subayların yanı sıra Kuzey Irak veGüneydoğu’da faaliyet yürüten yardımkuruluşlarındaki CIA’cı ve Özel Harpçileri

engellediğini, Çekiç Güç’ün Türkiye aley-hindeki ve yasadışı faaliyetlerini somut ola-rak saptayıp, bu konuda hazırladığı ra-porları Genelkurmay’a verdikten sonra de-falarca ABD’li subaylarca Genelkurmay’ave iki kez Washington’a şikâyet edildiğiniokuyacak, suikastın hemen ardından dö-nemin Genelkurmay Başkanı Doğan Gü-reş’in yaptığı, “Sabotaj değil kaza” açık-laması ve sonrasında, suikastın devlet ka-demelerince nasıl örtbas edildiğini ençarpıcı yanlarıyla ele alıyor.

1978 yılında meydana gelen 7 TİP’lininöldürüldüğü Bahçelievler Katliamı’nınfaillerine dair bilinmeyenler, Eşref Bitlissuikastının faili Binbaşı Cem Ersever’in öl-dürülmesi, Kürt iş adamı Behçet Cantürkcinayeti, Ülkücü Terör Timi’nin faaliyet-leri, kısacası Mehmet Eymür-Hiram Abas,Binbaşı Cem Ersever’den; Mehmet Ağar-Abdullah Çatlı-Sedat Bucak-Hüseyin Ko-cadağ’a uzanan zincirin analiz edildiği ki-tap, Türkiye’nin karanlık tarihinin kapısı-nı bir kez daha aralıyor.

ELİF TEMEL

MİT'in Çiller Örgütü Raporu,Nusret Senem, Kaynak

Yayınları, 288 s.

Page 12: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

‘Mavi Vatan’ın askerleriniçin hedefte

Bu davalarla tasfiye edilenlerin yüzde 90’� kurmay subay olarak yurt d��� görevde bulunmu�, yüksek lisanse�itimi yapm�� s�n�flar�n�n birincileri ve Deniz Kuvvetlerinin vuru� gücünü temsil eden Harp Filosu,

Hücumbot Filosu, SAT, Deniz Hava ve Amfibi birliklerde kritik kadrolarda görev yapan, donanman�n engüçlü sava� gemilerinin komutanlar� olarak ço�u gelece�in amiral ve kuvvet komutan� adaylar�yd�

26 N�SAN 2013 CUMA12 Aydınlık KİTAP

Son dönemde, Ergenekon, Balyoz vb. da-valar için tertiplerle tutuklanan askerlerin yaz-dıkları kitaplar büyük ilgi görüyor. Okurgerçeği onlardan öğrenmek, bilmek istiyor.Balyoz davası ile Deniz Kuvvetleri’nden tas-fiye edilen Amiral Cem Gürdeniz tarafındanyazılan “Hedefteki Donanma” da bu büyükilgi gören kitaplardan. Ama Cem Paşa da-valardan çok, son beş yılda deniz kuvvetleri-ne karşı uygulanan linç ve tasfiye kampan-yasının stratejik nedenlerini, donanmanın ge-lişiminin tarihsel analizi içinde, akademik biryaklaşımla inceliyor.

Aydınlık Kitap, Sözde Balyoz davasında18 yıl hüküm alan ve halen Silivri Cezaevin-de tutsak olan Amiral Cem Gürdeniz ile ki-tabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi. Ara-başlıklar tarafımızdan konmuştur.

“Hedefteki Donanma” kitabını neden ya-zıldı?

Sözde Balyoz davası ile Deniz Kuvvetle-

rinin önceden normal ko-şullarda emekli olan 11 ami-rali hariç, aktif görevdeki 50amiralinin yarısı sahte delil-lere dayalı bir dava sonundatasfiye edildi. Halen devameden Amirallere Suikast,Poyrazköy, Ergenekon, Ka-fes, Birinci ve İkinci Casus-luk davalarında sanık-tu-tuklu durumda bulunan beşamiral ve yaklaşık 250 denizsubayı da listeye eklendiğin-de 40 amiral ve 400 seçkindenizcinin tasfiyesi ile karşı-laşıyoruz.

Sahte delil ve kurguyadayalı sözde 2. Casusluk Da-vasına sanık olarak eklenenler arasında MİL-GEM (Milli Gemi) başta olmak üzere enönemli deniz projelerimizin mühendis su-baylarının da yer aldığını da vurgulamalıyım.Sonuç ortada. Deniz Kuvvetlerinin gelecek 30

yılının komuta yapısı tasfiyeediliyor. İşte, Deniz Kuvvet-lerine yapılan linç ve yoketme kampanyasının neden-lerini kamuoyuna aktarıla-bilmek için bu kitabı yaz-maya 11 Şubat 2011 Balyoztutuklamalarının ilk günün-de karar verdim. Hasdal’da2011 Nisan ayında yazmayabaşladım.

Kitapta kendi başınız-dan geçen olaylara da yerverdiniz mi? Kitabın yapısı-nı nasıl çattınız?

Bu kitapta CumhuriyetDonanmasının yaşam evre-lerini ve bu kapsamda em-

peryal egemenleri kızdıran ulusal çıkarlar uğ-runa, yani benim tabirimle “Mavi Diploma-si” amaçlarına yönelik kullanımı beş ayrı kro-nolojik safhada inceledim. Tabii Deniz Kuv-vetleri Komutanlığı’nda en uzun süreli Plan

Prensipler Başkanlığı’nı yürütmüş bir amiralolarak yaşadığım önemli tarihsel olayları dakitaba aktardım.

DONANMA, NEREDEN NEREYEKitabın çatısını, Donanmanın gelişimin

beş ayrı safhayı içeren evreleri üzerine kur-dum. Bunlar kısaca şöyledir:

1923-1947 arası dönemde, yokluklar üze-rinde Atatürk’ün özel gayretleri ile kurulanCumhuriyet Donanması tek başınadır. Bunarağmen mavi diplomaside ciddi başarılarsağlanmış, Donanma ganbot diplomasisi vedonanma diplomasisi -yani Mavi Diplomasi-rollerinde pek çok kez kullanılmış, Montre-ux Sözleşmesi sonrasında Boğazların ege-menliği geri alınmış, İkinci Dünya Sava-şı’nın dışında kalınabilmiştir.

1947-1952 arası dönemde donanma, Tür-kiye’nin Avrupa-Atlantik yönelişine ve hibepolitikalarına paralel olarak yeni kuvvet ya-pısı ile tanışmış, yoğun ABD ve Avrupa des-tekli gemi transferleri ile kan değiştirmiş, or-

AYDINLIK KİTAP

Hedefteki Donanma, Cem Gürdeniz,

Kırmızı Kedi Yayınevi, 416 s.

İlk yüksek teknolojili, ‘hayalet’ özelliğine sahip milli savaş gemimiz Heybeliada

Page 13: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

ganizasyon deneyimleri kazanmıştır. Diğer ta-raftan tamamen ABD kontrolüne girilmiş,Ege ile Akdeniz’den uzaklaşılmıştır.

1952-1990 Soğuk Savaş dönemi, NATOüyeliği, Kıbrıs ve Ege krizleri ile dikkat çek-mektedir. Bu dönemin en önemli vakası, şüp-hesiz Kıbrıs Barış Harekâtı ve Ege/Kıbrıs mer-kezli güneye yöneliştir.

1990-2001 arasındaki dönem Soğuk Sa-vaş sonrası, Donanmanın değişen ve gelişengörevleri kapsamında, modern donanmadan,post modern donanmaya geçiş süreci olarakkarşımıza çıkarken, Cumhuriyet Donanma-sının aynı zamanda ulusal çıkarlar uğruna açıkdenizlere çıkış sürecinin geri dönülmez birşekilde başlatıldığı ve Kardak krizininyaşandığı dönem olarak dikkat çek-mektedir.

11 Eylül 2001 sonrası ise, açıkdenizlere yönelişin büyük ivme ka-zandığı, ulusal deniz strateji vedoktrinlerinin en yoğun üretildi-ği ve uygulandığı, ulusal savunmasanayisine en büyük katma değer-lerin üretildiği, Karadeniz ve DoğuAkdeniz politikalarının öne çıktığı,enerji güvenliği ve deniz güvenliğiningündeme oturduğu ve hepsinden önemlisi 400yıl aradan sonra Hint Okyanusu’na süreklivarlık göstermek üzere inildiği bir dönemiiçermektedir.

Bu en parlak dönem, iç ve dış çevreler-de büyük rahatsızlık yaratmış ve 2008 yılın-dan sonra Deniz Kuvvetleri önce dinci ve neo-liberal medyada daha sonra mahkeme sa-lonlarında vicdan ve insaf dışı yoğun asimetrikpsikolojik ve asimetrik hukuk saldırılarına uğ-ramıştır.

Bu arada Deniz Kuvvetleri’nde benim deüç kez yürüttüğüm Plan Prensipler Başkan-lığı görevini 1992-2011 yılları arasında yürü-ten on amiralden sekizinin sözde Balyoz da-vasında tutuklu olması aslında sözde birdarbe davası üzerinden Deniz Kuvvetlerininyakın, orta ve uzun vadedeki denizcilik ve de-niz politikaları için konsept, strateji ve dokt-rin üreten amirallerinin topyekun cezalan-dırıldığını ispat etmektedir. Bu amirallerin herbiri kendi görev dönemlerinde Karadeniz,Ege ve Doğu Akdeniz’de Donanmanın kul-lanılmasına yönelik stratejik alt yapının olu-şumu ile Yunanistan dahil yabancı deniz kuv-vetleri ile çok kapsamlı işbirliğinin geliştiril-mesine büyük katkı sağlamışlardır. Özellik-le Karadeniz’de altı sahildar ülke arasında dö-nemin Türk Deniz Kuvvetleri Komutanı ta-rafından geliştirilen BLACKSEAFOR (Ka-radeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu) girişi-minin somut projeye dönüşmesi ve gerçek-leşmesinde 1999 yılı ve sonrasında görev alanamiraller büyük başarılara imza atmıştır.

B�Z�M MAV� VATANIMIZBen de özellikle 2004 sonrası oluşan

yeni deniz güvenlik ortamı içinde Karade-niz’de Türkiye’nin önderliğinde başlatılan Ka-radeniz Uyumu Harekatının hayata geçiril-mesi ve çok taraflı bir hale getirilmesi ileBLACKSEAFOR’un daimi deniz görev gru-buna dönüştürülmesi sürecinde ve benzer şe-kilde 2006 yazında BTC petrol boru hattı pro-jesinin tamamlanmasıyla Doğu Akdeniz’de-

ki artacaktanker trafi-

ği paralelindeilk enerji güven-

liği deniz harekâtıolan Akdeniz Kalkanı

harekatının başlatılmasında etkin görev aldım.Aynı harekatın Doğu Akdeniz’de KıbrıslıRumların bizim hakkımız olan deniz yetkialanlarına tecavüzlerini caydırdığını ve bu ne-denle 2009 yılında AB tarafından şikayet edil-diğimizi de eklemeliyim. Bu tecrübelerimi veyaşadıklarımı kitaba yansıttım.

ABD ve AB Türk Donanmasından nedenrahatsız oldu?

Türkiye yarımada coğrafyası ile bir denizdevletidir. Bu devlet kara ülkesinin yarısı ka-dar deniz ülkesine yani kıta sahanlığı vemünhasır ekonomik bölgeye sahiptir. Budeniz ülkesine biz “Mavi Vatan” diyoruz. MaviVatanın sadece deniz içindeki canlı kaynak-larına değil, deniz diplerindeki başta doğal gazve petrol olmak üzere diğer maden kaynak-larına da sahibiz. Ege ve Doğu Akdeniz’de he-nüz mavi vatanın sınırlarını tespit etmedik.Zira bu sınırlamalar Yunanistan ve GKRYile büyük ihtilaflara neden olacak potansiyelesahip. Sorun da burada başlıyor. Çevrelen-diğimiz denizler gelecek nesillerin ekonomikgücüne tahminlerin ötesinde katkı sağlaya-caktır.

Doğu Akdeniz’de zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarının varlığının ortaya çıkmasıyla2003’ten sonra GKRY tarafından Türkiye veKKTC’nin çıkarları olan deniz sahalarında tektaraflı ve hukuksuzca ilan edilen MünhasırEkonomik Bölge içindeki fiili petrol/doğal gazaramalarını Donanma unsurları engellemişve bu faaliyetler 2009 Türkiye AB ilerlemeRaporunda şikâyet konusu olmuştur. AB,Türk Deniz Kuvvetlerinin GKRY’nin Ak-deniz’de petrol aramaya yönelik deniz araş-tırmalarına mani olduğu eleştirisini getirmişti.Türk halkının ve Anadolu’nun çıkarlarını ko-ruyan Donanmaya yapılan bu şikayete hü-kümetin hiçbir tepkisi olmadı.

ABD’N�N TAHAMMÜL EDEMED��� Diğer taraftan, ABD’nin, Türk Boğazla-

rından Karadeniz’e geçişi düzenleyen 1936 ta-

rihli Montreux Sözleşmesinin kısıtlamaları-na dünyanın en büyük deniz gücü ve okya-nusların jandarması olarak sıcak bakmadığıçok iyi bilinmektedir. 2 Eylül 1941 tarihindeABD’nin, henüz II. Dünya Savaşı’na katıl-madığı bir dönemde Türkiye’nin tarafsızlık ne-deniyle Karadeniz’e çıkmak isteyen İngiliz sa-vaş gemilerine izin vermemesi üzerine Ame-rikalı Amiral Sterling’in “Türkiye Boğazlarıya kendi iradesi ile açar, yoksa zorla açılır” söz-leri belleklerdedir.

ABD o günlerde olduğu gibi bugün deuçak gemisi muharebe gruplarının dünyanınherhangi bir yerindeki deniz veya okyanusalanlarına girişinin kısıtlanmasına ve budeniz alanlarında deniz silahlarının kontrolübenzeri sınırlamaların varlığına tahammüledemez. Karadeniz her iki kısıtlamanın ya-şandığı bir deniz alanıdır. Türkiye, gerekBLACKSEAFOR gerekse Karadeniz Uyu-mu Harekatı (Blacksea Harmony) girişim-leri ile NATO ve ABD’nin Karadeniz’dekideniz güvenlik endişelerini en uygun “mo-dus vivendi” ile gidermeye çalışmıştır. An-cak, Karadeniz’de 8 Ağustos 2008 tarihin-de başlayan Rus-Gürcü savaşında ABDDeniz Gücünün bu denizde Montreux kı-sıtlamalarına tabi olması ve Türk Dışişleritarafından pek çok taleplerinin haklı olarakreddedilmesinin günah keçisinin Türk De-niz Kuvvetleri olduğunu söylemek hatalı ol-maz. Benzer şekilde 1 Mart 2003 tezkere-sinin reddedilmesinde ABD tarafından as-kerlerin suçlanması da listeye eklenebilir.ABD tarafı ile tezkere öncesi İskenderun veMersin limanlarının kullanım görüşmeleri-ne katılan tüm denizcilerin Balyoz hüküm-lüsü olması tesadüf olabilir mi?

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin müstak-bel münhasır ekonomik bölgesindeki çı-karlarını -özellikle 2006 sonrasında- koru-ma maksadıyla icra ettiği deniz faaliyetle-rinden ABD’ye ait Noble Energy firması-nın da etkilenmiş olması ve ABD’de etkiliRum lobisi sayesinde Türk Donanmasınınşikayet edilmiş olabileceği gerçeği de gözardı edilemez.

ABD’de bazı güç odaklarının Türkiye’debaşta denizcilere karşı olmak üzere duyduğuintikam hisleri kendini belli etmektedir. Bu

durum, Türk Deniz Kuvvetlerine ABD’deyerleşik bir dini cemaatin (örgütün) Türki-ye’de emniyet ve yargıdaki uzantıları ve dev-let olanakları ile yürüttüğü asimetrik psi-kolojik ve hukuk saldırılarından anlaşıl-maktadır. Devlet sahte para basmayacağıgibi sahte delil ve sahte dava da üretmez.Ancak son üç yılda bu güzel ülkede sahte de-lillere dayalı davalar ile Deniz Kuvvetleri-nin komuta yapısı yerle bir edilmiştir.

Türk Donanmasının modernizasyonprojeleri kapsamında gelecekte büyümeyedevam edecek olması; 2008 yılından itiba-ren artık sürekli olarak Hint Okyanusu’ndavarlık göstermeye başlaması; 2010 ve 2011yıllarında dünyada sadece büyük devletdonanmalarının yapabildiği deniz görevgrupları ile Akdeniz ve Hint Okyanusu’ndauzun süreli harekat icra edebilmesi; tüm fi-lolarını ABD’ye asgari bağımlılıkla mo-dernize etmiş, üstüne üstlük ilk milli savaşgemisi olan Türk korveti (MİLGEM),TCG Heybeliada’yı yüzde 70 ulusal katkı iletamamlamış olması; MİLGEM dışında ulu-sal olanaklarla torpido, güdümlü mermi, sa-vaş yönetim sistemi, her tip simülatör ve fır-kateyn dahil her tip gemi dizaynı faaliyet-lerinin hız kazanması soğuk savaş sonrası kü-çülen ve harekat çapı ile temposu düşen Av-rupa Donanmalarını şüphesiz tedirgin ve ra-hatsız etmiştir. Amerikalı stratejist Geor-ge Friedman şöyle söylüyor:

“Amerikan gücünün temeli okyanuslar.Okyanuslara egemen olması diğer devlet-lerin ABD’ye saldırmasını önlüyor, gerek-tiğinde ABD’nin müdahale etmesine imkântanıyor ve ABD’ye uluslararası ticaretinkontrolünü veriyor. ABD’nin bu gücü kul-lanmasına gerek yok. Ama başka herhan-gi birinin kullanmasına da izin vermemeli.”

İşin özü burada yatıyor. ABD, yeni sa-vunma stratejisi paralelinde Asya Pasifik böl-gesine çekilirken Akdeniz’de Yunanistan,Güney Kıbrıs ve İsrail’e baş ağrısı yaratacakbir Türk Donanması istemiyor. Donan-mayı daha da güçsüzleştirerek kendine veNATO’ya tam bağlı olmasını hedefliyor.

�HANET�N BÖYLES�GÖRÜLMED�

Türk deniz gücünün bugünkü rakip-lerinin ataları, geçmişte güçlenme eğiliminigördükleri her durumda Türk donanma-sını baskınlarla fiziken imha etmişti. Bu-gün aynı etkiyi yaratan bir baskında elle-rini kana bulamıyorlar. Türkleri ve TürkDonanmasını Türklere kırdırıyorlar. İha-netin böylesini dünya tarihi henüz görmedi.

Başka kitap projeleriniz var mı?Evet. Halen üzerinde çalıştığım iki

kitap daha var. Birincisi deniz tarihi ağır-lıklı. Diğeri de olağanüstü şartlar altındagöksel seyir (astronomik navigasyon) üze-rine, tamamlamak üzere olduğum bir ki-tap. Bu kitap, açık denizde radar, GPS, pu-sula ve akla gelen her türlü teknolojik ola-nağı kaybeden bir denizciye güneş, ay veyıldızları kullanarak mevki koymasını verota belirlemesini anlatıyor. Bu tip kitap-lar yazarak tutsak günlerimde denize ve ge-milere olan büyük özlemimi gidermeye ça-lışıyorum.

ABD taraf� ile

1 Mart tezkeresi

öncesi �skenderun ve

Mersin limanlar�n�n

kullan�m görü�melerine

kat�lan tüm denizcilerin

Balyoz hükümlüsü

olmas� tesadüf

olabilir mi?

26 N�SAN 2013 CUMA 13Aydınlık KİTAP

Page 14: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA14 Aydınlık KİTAP

Memet Fuat, “Gölgede Kalan Y�llar”� anlatmaya, Piraye’nin öldü�ü günün ertesindeba�l�yor. Annesinin hayat� gibi kendi hayat�n�n da -en az�ndan bir bölümünün- Nâz�mHikmet’in hayat�yla iç içe geçmi� bir hayat oldu�unu, kurdu�u ilk cümleden anl�yoruz

Hatırâtını kendi aleyhindeyazan düşünür

Konusunu geçmişte yaşanan olaylarınoluşturması, hatırât’ı tarih’e yaklaştırsa da, ha-tırât/anı, tarih değildir; ancak, her anı tarihinbir parçasıdır. Tarih ne denli toplumsal ise, anıo denli bireyseldir. Anıyla tarih yazılmazama, anlattığı dönem, kişi ve olaylar ölçüsündeher anı, tarihin en önemli dayanak ve kay-naklarından birisidir. Öte yandan, her anı aynızamanda, kurgusu, dili ve üslûbu ölçüsündeedebi bir metin niteliği kazandığı oranda ede-biyatın bir parçasıdır. Anıyı edebileştirensalt kurgusu, dili ve üslûbu değil, bunların ya-nında ve en başta bireysel/öznel oluşudur.

HATIRÂTIN TADI TUZU…�ÇTENL�K!

Bir anıda bulunması gereken, onu tarihve edebiyat dışında asıl olarak insana, oku-yucuya yaklaştıran, bir öykü ya da romandaolduğu gibi kahramanıyla özdeşleştirmese deanı yazarının yanında, tarafında tutan, hatı-râtın tadı tuzu olan şeyi unuttuk! İçtenlik!

Okurunu içtenliğine inandırmayan hiçbiranı gerçek değildir.

Başka bir yazarın başka sözcüklerle baş-ka türlü anlattığı aynı olayın iki anlatımına da,örneğin Jean-Jacques Rousseau gibi hatırâ-tını - “İtiraflarım”,-kendi aleyhinde yazan biryazara da, bilinen gerçeği saklayıp tam tersi-ni inançla, içtenlikle anlatan bir başkasına da-Necip Fazıl, “Babıâli”, vb. -inanmamızı sağ-layan asıl özellik, budur. Tanıklara ve belge-lere dayalı anlatıma gerek duymayan anıda,yanlış ya da eksik hatırlamak, tarihleri, kişi-leri, olayları, yerleri karıştırmak, sık rastlanan,türün götürdüğü bir durum olsa da, yalanı ger-çekmiş gibi inançla ve görülmemiş bir içten-likle yazmak ve buna okuyucuyu inandırmakda edebi ustalığın değil, yalancılıktaki ma-haretin sonucudur elbette.

İçtenlik ise her zaman, her alanda oldu-ğu gibi hatırâtta da en az bulunan özellikler-den biridir.

“GÖLGEDE KALAN YILLAR”INB�R�C�K ÖZELL���

Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu”,Yakup Kadri’nin “Anamın kitabı”, Ahmet Ra-sim’in “Gülüp Ağladıklarım”, Sevgi Soysal’ın“Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu”, HalitZiya Uşaklıgil’in “Kırk Yıl” adlı kitapları, kur-gu, dil ve üslûpları kadar içtenlikleriyle öne çı-kan anılardan sadece bazıları.

İçtenlik, Memet Fuat’ın “Gölgede KalanYıllar” kitabının da en önemli, hatta biriciközelliği. Usul, sessiz, yumuşak, nasıl olduğu-nu, nelerden, ne tür bir kimyadan yapıldığı-nı belli etmeyen bir içten-lik bu, Memet Fuat’ınkaleminden akıp gelen.

Memet Fuat, büyükboy basılmış kitabının 459sayfası boyunca, Nâzım ilePiraye’den kalan eşyalarladöşenmiş odada, oturduğueski bir maroken koltuktayazmıyor da, yaşlı ve yorgun,ama duru, berrak bir sesleanlatıyor. Anlattıkları hatır-ladıklarıdır, daha azı ya da faz-lası değil. Bir günün tarihinde,

bir olayın geçtiği, bir sözün söylendiği yerdetereddüt ettiğinde veya Nâzım ve Piraye ileilgili bir söylentiyi düzeltmek gerektiğinde, işteancak o zaman, konuşmayı, Piraye’nin sak-ladığı belgelere baktıktan sonra sürdürdüğünüçıkarıyoruz.

HAYRANLIK VER�C� YANSIZLIKMemet Fuat, “Gölgede Kalan Yıllar”ı an-

latmaya, Piraye’nin öldüğü günün ertesinde(22 Mart 1995) başlıyor; 69 yaşında. Annesininhayatı gibi kendi hayatının da -en azından birbölümünün- Nâzım Hikmet’in hayatıyla iç içegeçmiş bir hayat olduğunu, kurduğu ilk cüm-leden anlıyoruz. İçinde Memet Fuat’ın ken-di ailesinin, anne ve baba tarafının, onlarınuzak ve yakın çevrelerinin, Erenköy’ün,Çamlıca’nın, Cihangir’in ve Nâzım’ın iş ve ar-kadaş çevresi ile yattığı hapishanelerin bu-lunduğu oldukça geniş bir çerçeve. Çerçeve-nin ortasında, bir köşesinde Memet Fuat’ınkendisinin diğer iki köşesinde Nâzım ile Pi-raye’nin bulunduğu bir hayat üçgeni var. Biranlatıcı olarak Memet Fuat, üçgenin tepe nok-tasında ve daha çok bir tanık durumunda. Nâ-

zım’a, Nâzım’ın hayatına, Nâzım ile Piraye’ninyaşadıklarına…

Anı gibi son derece öznel/bireysel bir tür-de olabildiğince yansız kalabilmesini bilmişMemet Fuat. Annesi Piraye ile Nâzım ara-sındaki sorunlarda, Nâzım’ın dışarda ve içer-deki gönül maceraları karşısındaki –Piraye’ninçektiği tüm acılara karşın- yansız kalabilmişolması hayranlık verici. Bütün böyle durum-lar karşısında Memet Fuat’ın sesinde enufak bir kırıklık, kırgınlık hissedilmemesi, salt,Nâzım’a duyduğu sevgi ve saygıyla açıklana-maz. Memet Fuat anılarını yazmanın ne de-mek olduğunu, yazara sadece yaşarken değilölümünden sonra da nasıl bir sorumluluk yük-lediğini biliyordu. Aşağıya aldığım cümlelerbunu gösteriyor:

“B�R �EYLER GÖRDÜM, B�R�EYLER D�NLED�M”

“İnsanın doğru yanlış anımsadığı, birkendi başından geçenler, içinde yaşadığıolaylar var, bir de başkalarından dinledikle-ri… O başkaları da yalnızca kendi yaşadık-

larını anlatmıyorlar…Benim gibi anılara pek güvenmeyen, ya-

şadıklarını anlatırken bile tedirgin olan birkimsenin başkalarından dinlediklerini akta-rırken ne kadar zorlanacağını düşünün…

Kim söyledi, ne zaman söyledi?Bu kitapta anılarımın yanı sıra size akta-

racağım bilgilerin birçoğunu nereden edin-diğimi bilmiyorum.

İyisi mi şöyle diyelim:Anlattıklarım dış dünyanın gerçeklerine

uymayabilir. Altmış dokuz yıl yaşadım, bir şey-ler gördüm, bir şeyler dinledim, bunların ben-de kalan tortularını size aktarıyorum. Hepsibenim kafamın içindeki gerçekler.

Bilerek hiçbir şeyi değiştirmeyeceğim, amayaşamın karmaşası içinde gerçekleri en doğ-ru görünümüyle saptayıp yorumladığımı söy-leyemem.

Kısacası, ben bunca yıl bu anlattıklarımındoğru olduğuna inanarak yaşadım.” (s.13)

(Gölgede Kalan Yıllar,

Memet Fuat Yapı Kredi Yayınları, 496 s.)

MECİT Ü[email protected]

GÜLDEN TERAZİ

Memet Fuat, Nazım ve Piraye ile birlikte

Memet Fuat

Page 15: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA 15Aydınlık KİTAP

�yi bir ö�retmen, ö�rencilerinden de ö�renebilendir, ilkesine tümüyle sar�ld�m;ö�rencilerimden ö�rendiklerim de oldu gerçekten. Hangi ö�retmenin olmam��t�r?

Ö�renme olay� ömür boyu sürmüyor mu?

Ya ben Türkçeyi onlar gibi kullanıyorsam!

İlköğretimde ve ortaöğretimde çoktanseçmeli test sınavlarına fena halde alıştı-rılan öğrencilerimiz, onlardan bir maka-le, deneme ya da köşe yazısı yazmalarınıistediğimde epey zorlanıyorlar; kendile-rinden hiç ummadığım dil yanlışları ya-pıyorlar. Çünkü üniversiteye gelinceyedeğin geçen on iki yıl süresince sürekli ola-rak karşılaştıkları test sınavları, onların ya-zılı tümce üretmelerini engelliyor. Türk-çeyi genellikle sözlü olarak kullandıklarıiçin, konuşma dilinden kaynaklanan “dilyanlışları” yapıyorlar. Kimi dilbilimcile-rimizin “anlatım bozukluğu” kimileri-ninse “kullanım hatası” dedikleri bu yan-lışlar arasında en çok gördüğüm, “çifteedilgen” ya da “katmerli edilgen” olarakadlandırılan anlatım bozukluğu oluyor. Buyanlış (ya da hatalı) kullanımları kimler-den, hangi ortamlarda, nasıl edindikleribeni epey düşündürdü.

“Anadili” denen kavram, “İlkin anne-den, aile bireylerinden, yakın çevreden, son-raları ise ilişki kurulan çevrelerden edini-len, insanın bilinçaltına inen ve toplumlaen güçlü bağlarını oluşturan dildir. (İlk dil)Anadilinin ediniminde en güçlü, en etkinkişi, çocuğun en yakınında ve sıklıkla bu-lunan annedir. Anne, çocuğun anadiliniedindiği yakın çevrenin odak noktasıdır”*diye açıklandığına göre, ana babalarındanmı edindiler gençler bu tür hatalı kulla-nımları? Arkadaşlarından mı? İlköğre-timde ve ortaöğretimde kendilerine Türk-çe/dilbilgisi derslerini verirken Türkçeninkurallarını anlatan öğretmenlerinden mi?Yoksa dilbilgisi kitaplarından mı?

SORUNUN KAYNA�IDilbilgisi kitaplarında böylesine kor-

kunç hataların olacağını hiç sanmazdım fa-kat inceleyince, az da olsa, birkaç kitap-ta bu tür hatalarla karşılaştım. Bunun enönemli etken olduğunu yine de sanmıyo-rum ama ders kitaplarında ya da dilbilgi-si kitaplarında dil yanlışlarının olmasıçok vahim bir durumdur. Örneklerinidaha sonra vereceğim.

Türkçe derslerini yürüten meslektaş-larımız arasında çifte edilgen hatasınıyapanlar az da olsa var. Bu hataların, hız-

lı konuş-ma anındayapılan dilsürçmele-rinden (sizistersenizbuna “ağızalışkanlı-ğı” da di-yebilirsi-niz) kay-naklandı-ğını sanı-y o r u m .O y s a ,gençleri-mizin yaklaşık olarak yüzde doksanı çif-te edilgen yanlışını yapıyor. Demek, buyanlışın asıl kaynağı, öğrencilerinin kar-şısında konu anlatırken dili sürçen mes-lektaşlarımız da değildir.

Hatalı kullanımın asıl kaynağını doğ-ru saptayabilmek için ilkin konuyu anlat-tım öğrencilerime. Size de anlatayım kı-saca; sorunu kavrayalım ilkin, sonra bir-likte tartışırız bunu. Sorularınıza, eleşti-rilerinize, katkılarınıza tümüyle açığım.Açığım çünkü ben öğretmenim, eğitim-ciyim. “İyi bir öğretmen, öğrencilerindende öğrenebilendir” ilkesine tümüyle sa-rıldım; öğrencilerimden öğrendiklerimde oldu gerçekten. Hangi öğretmeninolmamıştır? Öğrenme olayı ömür boyusürmüyor mu? “Akıl yaşta değil, baştadır”denmemiş midir? Bu düşüncelerden ha-reketle, hoşgörünüze sığınarak, biraz ma-lumatfuruşluk edeceğim. Eleştirileriniz-den, sorularınızdan, katkılarınızdan onurduyacağım.

‘Ç�FTE ED�LGEN’ DED�KLER� “Okunulan kitapların azlığı…” diye

yazmış bir öğrencim.“Yaşanılan bunca olaydan sonra…”

diye yazmış bir başkası.“Beklenilen kişi gelmeyince…” diye

yazan öğrencim de var,“Yarın hava soğuk olacak deniliyor”

diye yazan da.Bu tür kullanım hatalarının önüne ge-

çebilmek için, ilköğretimin 4. ve 5. sınıf-larında anlatıldığını sandığım “edilgençatı”yı açıklamalıyım ilkin.

Eylemlerim “etken” (aktif) ve “edil-

gen” (pasif)ç e k i m l e r ivar:

Okumak( e t k e n ) ,oku-n-mak(edilgen)

Yazmak(etken), yaz-ıl-mak (edil-gen)

Bu ikiörnekten an-l a ş ı l a c a ğ ıgibi, köküünsüzle bi-

ten eylemlerin edilgen çekimi -N ile,kökü ünlüyle biten eylemlerin edilgen çe-kimi -L ile yapılıyor.

Çeşitli zamanlara göre; okunur, oku-nuyor, okundu, okunmuş, okunacak.

Yazılır, yazılıyor, yazıldı, yazılmış, ya-zılacak diye çekersek doğrusunu uygula-mış oluruz.

Bunun yanlış uygulanışı en çok ara-mak, başla-mak, bekle-mek, de-mek, doğ-ra-mak, iste-mek, ko-mak, koru-mak, kö-tüle-mek, nitele-mek, oku-mak, söyle-mek, yaşa-mak, ye-mek vb. kökü ünlüylebiten eylemlerde görülüyor.

“Aranan kan bulundu” demek gere-kirken “Aranılan kan bulundu”,

“Saat 9.00’da işe başlandı” demekgerekirken “Saat 9.00’da işe başlanıldı”,

“Kitaplar raflara kondu” demek ge-rekirken “Kitaplar raflara konuldu”,

“Akşam yemeği saat kaçta yenir?”demek gerekirken “Akşam yemeği saatkaçta yenilir?”

“Söylenenleri anladın mı?” demekgerekirken “Söylenilenleri anladın mı?”

“Senden istenenleri unutma” demekgerekirken “Senden istenilenleri unutma”şeklindeki çekimler, çifte edilgen yanlışı-nın en çok karşılaşılan örneklerini oluş-turuyor.

HATALI KULLANIMINNEDEN�

Konuyu kısaca böyle anlattıktan son-ra öğrencilerimin tepkilerini bekledim.Hemen tümünün bakışlarından belli olu-yordu, sınav kâğıtlarındaki yazılarında yada günlük konuşmalarında bu tür hatalaryapıp yapmadıklarını düşündükleri.

Bu konunun ilköğretim ya da orta-öğretim yıllarındaki Türkçe derslerindeişlenip işlenmediğini sordum. Yaklaşıkolarak on yedi bin öğrencim arasından bukonunun işlendiğini anımsayanların ora-nı yüzde bir. Yaklaşık olarak yüzde biri deüniversiteye hazırlık kurslarında bunabenzer bir konuya değinildiğini anımsa-dılar ama çifte edilgen hatası onlarınyazılarında da sıkça görülüyordu. Öğ-rencilerimin yaklaşık olarak yüzde 97-98’i,bu konunun üniversiteden önceki on ikiyıl içinde kendilerine anlatılmadığınıaçıkça belirttiler. Hemen tamamı, bu dil-bilgisi kuralını ilk kez benden dinledik-lerini açıkça ve hayretler içinde dile ge-tirdiler. Dahası; benim anlattıklarımındoğruluğuna inanmakta zorluk çekenlerçoğunluktaydı; böyle bir eylem çekimkuralı olsaydı, önceki yıllarda Türkçederslerinde kesinlikle anlatılırdı, değilmi?

AYAKKABI KÖSELES� DE��L,KULLANIM MESELES�

Anlatılmıştır da, uygulanmış mıdır?Dilde asıl iş, kullanımdır. Kullanılır-

sa olur. Kullanılırsa yaygınlaşır. Kulla-nılırsa benimsenir. Kullanılırsa gerçek-leşir. Kullanılırsa öğrenilir. Bu kural birsınav sorusu olarak düzenlenip çoktanseçmeli test sorusu olarak düzenlenip öğ-rencilere yöneltilerek ve öğrencilerinbu kuralı bilip bilmediği araştırılarak be-ceri haline getirilemez. Bu kuralın becerihaline getirilmesi, yaparak hatta yazarakolur.

Türkçemizin yazılı kullanımındakiyanlışlarını öğrencilerime gösterdiğimde,“Fakat efendim, falanca yazarın öykü-sünü, romanını, köşeyazısını okudu-ğumda sizin yanlış saydıklarınızın aynı-sını onlarda da gördüm. Onlar benim gibiyazıyorlarsa… Ya da ben Türkçeyi onlargibi kullanıyorsam… Onlar yanlış mı ya-zıyorlar yani? Siz Türkçeyi Nobel Ede-biyat Ödülü kazanmış yazarımızdan ve ki-tapları ilk baskıda elli bin, yüz bin bası-lan yazarlarımızdan daha mı iyi biliyor-sunuz yani?” diye gözbebekleri büyüye-rek sorduklarında afalladım.

Bunun önemini ve vahametini son-raki yazımda örnekleriyle anlatayım mı?*(Sorularla Türk Dili 1-2, Kahraman Beyazıt,Som Kitap, İstanbul 2010, s. 36)

BEYAZIT KAHRAMANYıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Görevlisi

Page 16: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA16 Aydınlık KİTAP

Oysa tek istediği İngilizce öğrenmektir.İngilizce kitabında haftanın yedi gün oluşu,Salı’nın Pazartesi’den sonra geldiği, gök-yüzünün yukarıda oluşu, sütün beyaz oluşu,kentin köyden daha kalabalık oluşu, iki ku-lağa bir buruna sahip oluşumuz gibi bilim-sel ve sosyolojik olguları defterine alt alta ya-zınca bir dille değil de müthiş gerçeklerle vederin saptamalarla oluşturulmuş bir felse-feyle karşı karşıya olduğunu anlar Ionescu.Öğrenme hevesi inatçıdır; devam eder. Ki-tap kendisine iki tuhaf İngiliz’i tanıştırır; Bayve Bayan Smith. Bayan Smith kocasıyla ev-lerinde karşılıklı oturmuş, ona İngiliz ol-duklarını, çocukları olduğunu, Londra’da ya-şadıklarını, soy isimlerinin Smith olduğunu,adamın bir resmi kurumda çalıştığını, çaysevdiklerini, sütü yağlı sevmedikleri gibi şey-leri anlatmaktadır. Ionescu sakince karısı-nı dinleyip arada sırada onu “ooo evet, aaaaöyle” ifadeleriyle onaylayan bu tuhaf ada-ma çok içerler ama hafızası ile ilgili bir so-runu olabileceği seçeneğini de göz ardı et-mez. Ders kitabının ilerleyen bölümlerindeSmith’lerden aşağı kalmayan tuhaflıkta“Martin” çifti de eve konuk olup en az Smithçifti kadar yaşadıkları yerden, kim olduk-larından, neler sevip neler sevmediklerindenbihaber görününce Ionescu İngilizce öğ-renmekten vazgeçip ilk oyununu yazar veoyun şu cümleyle başlar: Bayan Smith: Oh,saat dokuz olmuş. Çorba içtik, balık yedik,domuz yağlı patates, İngiliz salatası yedik.Çocuklar İngiliz suyu içtiler. İyi yedik bu ak-şam. Çünkü biz Londra civarında oturuyo-ruz, adımız da Smith. (Gazete okuyan BaySmith dilini şaklatır)

Oyun, Martin çiftinin ev sahiplerinin gi-yinmesini beklerken birbirlerini nereden ta-nıyor olabilecekleri ile ilgili diyaloglarla tır-manmaya başlar; bir ara hizmetçi durup du-rurken işverenlerine “Ben evin hizmetçisi-yim, çok güzel bir öğleden sonra geçirdim.Bir erkekle sinemaya gidip kadınlı bir filmizledim. Çıkınca da içki ve süt içtik, sonrada gazete okuduk’ der. Bayan Martin’in isenasıl olup da Bay Martin’le aynı yerde bü-yüdüğüne, aynı yerde yaşadığına, aynı tre-nin aynı kompartımanında aynı yere seya-hat ettiğine, bir gözü kırmızı diğeri beyazolan Alice isimli aynı küçük bir kıza sahip

olduğuna ve hatta aynı yatak odasındaaynı yatakta yattığına hayretler içinde kal-dığına tanıklık ederiz. Kısa bir süreliğineSmith’lerin evine bir itfaiye şefi de konukolur, anlattığı hikâyeler ve diğer çiftlerin yo-rumlarıyla “saçmalık” kreşendo bir at-mosferde ivme kazandıkça kazanır ve itfaiyeşefi not defterine 3 gün önceden not aldı-ğı bir yangını söndürmek üzere çıkar gider.Bu arada sahnede hiç görünmeyen ve sa-dece bir kez cümle içinde geçen Kel Kan-tocu’nun, saçını hep aynı şekilde taradığı-nı da öğrenmiş oluruz. Oyunda saçmatümceler yerini giderek sözcüklere bırakır.Nihayetinde sözcüklerin yerini de heceler,harfler, ses parçacıkları almaya başlar.

Eleştirmenler, Eugene Ionescu’nunKel Kantocu isimli oyununda İngiliz bur-

juvazisiyle dalga geçtiğini söylerler. Iones-cu ise şöyle açıklar; “ Benim düşüncemdeşu ya da bu topluma ilişkin küçük burjuvakafa yapısının gülünç eleştirisi yoktu. Benimele aldığım özellikle, bir tür evrensel küçükburjuvazidir. Küçük burjuva, kafasındaedinilmiş değişmez düşünceler, sloganlarolan, dünyanın her yerinde görülen tutucuadamdır. İngilizce ders kitabının hazır de-yimlerden, en bilinen kalıplardan oluşanmetni bu niteliğiyle bana dilin, insan dav-ranışlarının otomatizmini, “hiçbir şey söy-lemeden konuşmayı”, söyleyecek kişiselhiçbir şeyi olmayanların konuşmasını, iç ya-şam yokluğunu, günlük yaşamın makine-leşmişliğini keşfettirdi. Smith’ler, Mar-tin’ler artık konuşamıyorlar, çünkü artık dü-şünemiyorlar, artık düşünemiyorlar çünküartık heyecanlanamıyorlar, tutkuları yok, varolmayı bilemiyorlar, herhangi birine, her-hangi bir şeye ‘dönüşebilirler”.

Ionescu, oyun oynandığında bunu birkomedi, bir gır gır olarak algılayıp gülen se-yircilere epeyce şaşırmış, ne de olsa o “di-lin tragedyasını” yazdığını düşünüyormuş.

Not: Birkaç yıl önce bir dil okulu gaze-teye verdiği reklamda, özellikle bir kuşağapek tanıdık gelecek, hoyrat suratlı, sinir bo-zucu başka bir İngiliz çiftin, ‘Mr.& Mrs.Brown’ın ölümünü handiyse muştulamış,“varsa” sevenlerine başsağlığı dilemiş,okurları, acı tebessümlerle “teneffüs zili”ninbeklendiği o kötü badanalı lise sınıflarınaışınlamıştı.

Ebleh cümleleriyle hayatımızı bir dönemkâbusa çeviren İngiliz çiftler hayattalar mıhiç umurumuzda değil de, esin verdikleri Io-nescu’nun toprağı bol olsun!

C�NS�YETLER�YLE GELD�LER;NE �Y� ETT�LER - I

Firketeleriyle, dantelleriyle, iç donlarıyla,satenleriyle, kurdele ve şapkalarıyla, lüle-leriyle, asi kâkülleriyle, eğreti tuttukları va-lizleriyle, peruk çantaları, naftalinleri, kes-me kristal kadehleriyle geldiler; rujları,anvelop etekleri, topuklu potinleri, fi-yonkları, rengârenk yüzükleri, tığları, kir-pikleri, pudraları ve uçuşan tülleriyle gel-diler; süpürdükleri sofaları, yıkamadıklarıbulaşıkları, suladıkları çiçekleri, kedileri, kolağızları eprimiş örgü kazakları, leylak ko-kuları, ağdaları, düğmeleri, erkekleri, do-ğurdukları ve doğurmadıkları çocuklarla gel-diler; kırılganlıkları, yalnızlıkları, terk edil-mişlikleri, sevdaları, coşkuları, küslükleri,ilişmişlikleri, yıkılmışlıkları, kalabalıkları, ha-yalleri, dirilişleri, buyuruşları, varoluş, yokoluş ve kalemleriyle geldiler.

Cinsiyetlerine ait bir dille yazdılar; ka-dınca yazdılar.

“O genç kederli sesler çınladı; Hızla! Ah, çok hızla soluyor haz gülleri;Az sonra sonbahar boyun eğiyor kışınkederine.Hızla! Ah hızla müziğin şen ezgileriGeçip gidiyor dinleyen kulağı.”Katherine Mansfield’in şan öğretmeni

Miss Meadows “Şan Dersi”nde elinde ba-tonu, kâh pirinç nota sehpasına vurarak hat-ta adeta sehpayı döverek kâh sesini tonla-malarla şiddetlendirerek küçük öğrencilerinkorkudan ağlamasına neden olacak kapka-ra ve buz gibi bir fırtına estirir sınıfta. Bir günönce, mutlu olduğunu sandığı nişanlısındanbir ayrılık mektubu almıştır.

“Hızla! Ah, çok hızla,” diye haykırdıMiss Meadows.” Bu bölüm bir patlamay-la gelmeli, yüksek, güçlü, forte, bir ağıt. Ke-derine’yi içinden soğuk rüzgârlar esiyormuşgibi söyleyin. Kee-de-rinee!” “Yineleyin! Yi-neleyin! Bir daha!”

Dersi, gelen bir notla bölünür; “Mek-tuba aldırma, aklımı kaçırmış olmalıyım, bu-gün o şapkalığı satın aldım. Basil.”

“Neşeyle pırıl pırıl gülümsedi kızlara.Neyiniz var sizin, hepinizin? Sayfa otuz ikikızlar. Sayfa otuz iki.

Geliyoruz buraya bugün çiçeklerle dolukucağımız, Sepetlerce meyveyle, fırlatmakiçin kurdelelerle Kuut-laa-mayaa…”

Döşeme aşağıda tavan yukarıdadır

Art�k konu�am�yorlar, çünkü art�k dü�ünemiyorlar, art�kdü�ünemiyorlar çünkü art�k heyecanlanam�yorlar, tutkular� yok, var

olmay� bilemiyorlar, herhangi birine, herhangi bir �eye ‘dönü�ebilirler’[email protected]

KÂTİBE BARTLEBY’İN YAZIHÂNESİ

O ‘unutulmaz’ Bay ve Bayan Brown

Katherine Mansfield

Page 17: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA 17Aydınlık KİTAP

Gerçek nedir öğrenmek için“K�sa Felsefe Tarihi”nde,

kendi dönemine damgas�n� vurmu�,dü�ünceleri ve felsefi bak��

aç�lar�yla günümüzde hâlâ etkisinisürdüren dü�ünürlere yer veriliyor.

İlk çağlardan bu yana “gerçek” he-men hemen bütün insanların kafasındaaçıklanması gereken, merak edilen birolgudur. Fakat bu düşünceyi irdeleyen,“gerçek” nedir, bulmaya çalışan kişile-rin sayısı oldukça azdır. İşte filozoflarıdiğer insanlardan ayıran en önemli özel-lik de budur. Herkes gerçeğin ne oldu-ğunu bilmek ister fakat yalnız filozoflaronu öğrenmeye çalışır. Bu özellikleri deonların normal in-sanlardan çokfarklıymış gibi al-gılanmasına ne-den olur.

Felsefede sözkonusu olan dü-şünmek değil dü-şünceleri irdele-mektir. Yani be-lirli fikirlere sahipolmak yetmez bufikirler arasındanen sağlam olanıbulmaktır önemliolan. Bunu sağla-mak için gerekenşey düşüncelerinüzerine gitmektir.Filozoflar kendigeliştirdikleri yön-temlerle merakedilen olguları ir-deleyerek “ger-çek” olan nedir,bunu bulmaya çalışırlar. Tüm kavramlarıakıl süzgecinden geçirirler onlara körükörüne bağlanmak yerine.

Gerçeğin bulunduğa dair inanç nekadar kuvvetli olursa olsun doğru olan,yeni fikirlere her zaman açık olmaktır.Bu sayede ruh gerçeğe yönlendirilmişolur ve ister istemez sürekli onu arar.Böylece en sağlam gerçeğe ulaşmakkaçınılmazdır.

FARKLI BAKI� AÇISIKAZANDIRMAK

Bir düşüncenin farklı filozoflar ta-rafından farklı şekillerde algılanmasıve tanımlanması çok doğaldır. Felsefe-

ye ilgi duyan bir kişinin de yapması ge-reken farklı fikirleri değerlendirmeye ça-lışmaktır. Zaten felsefe hiçbir zaman fi-kir benimsetme amacı gütmez. Aksinefarklı bakış açıları kazandırmaya çalışıröne sürdüğü savlarla.

“Kısa Felsefe Tarihi” bu amaç doğ-rultusunda oluşturulmuş bir çalışmadır.Kitapta kendi dönemine damgasını vur-muş, düşünceleri ve felsefi bakış açıla-rıyla günümüzde hâlâ etkisini sürdürendüşünürlere yer veriliyor. Antik çağ fel-

sefesinin öncüleri Platonve Aristoteles’ten başla-yarak 19. yüzyıla yapıtla-rıyla yön vermiş ve yeni birçığır açmış olan Marx veNietzsche’ye kadar genişbir yelpazede yer veriyorünlü düşünürlerin hayat-larına ve fikirlerine.

Zaman değişse de dü-şünme saplantısı hiçbir za-man yok olmaz.

“Kısa Felsefe Tari-hi”nin devamı niteliğin-deki “20.Yüzyıla Yön Ve-ren 20 Büyük Filozof” daçağımızın düşünürlerinidönemleriyle ilişkileri,duyguları, yazdıkları açı-sından ele alıyor. Berg-son, Freud, Russell ilebaşlayan bu yolculuk Fou-cault, Levinas ve Derri-da’ya kadar uzanıyor. As-lında yazarın amacı filo-

zofların düşünüldüğü kadar farklı ol-madıklarını kanıtlamak. Çünkü filozof-lar katı kuralları benimsemiş, insanigerçeklerden uzak kişiler değillerdir.Her iki kitapta da filozofların fikirleri in-celendiğinde onların düşüncelerine nekadar yakın olduğumuzu anlamak ya daçağımızın düşünürlerini anlamaya ça-lışmak için doğru ve anlaşılabilir çıkışnoktaları bulmak mümkündür.

TANRI, EVREN, �NSAN VE…Asıl olan “hakikat”i bulmak olduğu

için düşünürler hakikat anlayışlarınagöre gruplara ayrılıyorlar her iki eserdede. “Hakikati sadece bilmek mi gerekir

yoksa hakikat aynı zamandayaşanması gereken bir olgumudur? Dış dünyada bul-maya çalıştığımız hakikat as-lında insanın içinde midir?Tanrı’ya göre hakikat nedir?İnsana göre hakikat nedir?Hakikat evrensel midir yok-sa bireysel midir?” gibi so-rular 20. yüzyıla kadar düşü-nürler tarafından irdelenenkonuların başında gelir.

Genel olarak Tanrı, Ev-ren ve İnsan kavramlarınınsorgulandığı görülüyor budönemde. 20. yüzyıldan son-ra ise gerçeğin bilime ve de-neye dayandırıldığı, insanınsöz ve eylemlerine göre şe-killendiği görüşü filozofla-rın yapıtlarını şekillendirentemel prensip haline gelmiş-tir.

“Herkes İçin Felsefe” dizisinde yeralan “Kısa Felsefe Tarihi” ve “20. Yüz-yıla Yön Veren 20 Büyük Filozof” heryaştan felsefeye yeni başlayan kişiler içinhazırlanmıştır. Bu eserlerin amacı önem-

li felsefi yapıtların okunmasını kolay-laştırmak ve filozofların “uzaydan gelenyaratıklar” olmadığını gösterebilmektir.İnsanlara kendi düşüncelerini, başkala-rının düşüncelerini, tarihin amaçlarını,kuvvet çizgilerini anlama ve açıklama ye-tisini kazandırmaktır.

SELCAN KARABULUT

Kısa Felsefe Tarihi, 20. Yüzyıla Yön Veren

20 Büyük FilozofRoger-Pol Droit

Çev: İsmail Yerguz/ Say Yayınları, 248 s.

Russell

Freud

Page 18: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

Örgüt Pazar�

1971’de Pulitzer Eleştiri Ödülü’nü ka-zanan ilk müzik eleştirmeni olan HaroldC. Schonberg (1915-2003), “Büyük Bes-teciler” adlı çalışmasında, klasik müziğinson üç yüz yıllık tarihine kapsamlı bir ba-kış açısı getiriyor. Schonberg, ilk kez ya-yımlandığı 1970 yılından beri klasik mü-zik bestecileri konusunda temel başvurukaynaklarından kabul edilen kitabında,Monteverdi’den 1990’ların tonalistlerinekadar, Bach, Mozart, Beethoven, Schu-mann ailesi, Stockhausen, Cage, Messi-aen, Copland ve Stravinsky gibi büyükbestecileri, hayatlarından anekdotlarla elealıyor. Ayrıca, Gilbert ve Sullivan ileStrauss’lar gibi hafif müziğin yaratıcıla-rını da unutmuyor.

Büyük Besteciler

“Son İnsan”, bugün sıradan sayı-lacak kadar yaygınlaşmış bir konuyu, in-sanlığın yok oluşunu ele alan ilk büyükromandır. Shelley, bir salgının Batıdünyasındaki etkilerini Romantik dö-nemin akıcı üslubuyla dramatize ederve gerçek kişilerin yansıması olan zıt ka-rakterler eksenindeki bir kurguyla ak-tarır. Romandaki başlıca karakterlerkısmen ya da tamamen Shelley'ninçevresindeki kişilerden esinlenmiştir.Roman, yazarın “seçkinler” diye ad-landırdığı çevresini kaybetmekten duy-duğu acıyı ve dünyanın anlamsızlığını,bireyin tarihi yönlendirme gücündenyoksun oluşunu da dile getirir.

Son �nsan

Bir güney kasabasındaki evindetek başına bir adam ve duvarda birörümcek... Adam, geçmişiyle hesap-laşıyor. Örümcek, adamı izliyor: Ho-vardaca tüketilen yaşamları, değeri bi-linmeyen sevgileri, tutuklanmaların,işkencelerin acısını izliyor ürküntüy-le... Dönüşümleri izliyor: Solcu üni-versite öğrencisinin ünlü bir avukata,avukatın bir yat ustasına, sanat tut-kunu bir genç kızın duyarsız bir iş ba-ğımlısına, birbirine âşık karı - kocanıniki yabancıya, özgürlüklerin tutsaklı-ğa, devrimin karşıdevrime dönüşme-sini...

Duvardaki Örümcek

Sayg� Öztürk, Bilgi Yay�nevi,

336 s.

“Bugün aşırı sol akımlar, memleke-ti görülür bir şekilde tahrip etmektedir.Ancak, geniş halk kitlelerine dayandı-ğından güç de olsa zaman da yese, birmücadele olanağımız artık vücut bul-muştur. Fakat aşırı sağ akımlar, daha kök-lü, daha temkinli ve daha sabırlı bir olu-şuma girmiştir. Şu hususu belirtelim ki;sağ akımlarla mücadele, sol ile müca-deleye nazaran farklı olmalıdır. Bu mü-cadele, Atatürk ilkelerine ve Cumhuri-yetimizin esaslarına tamamen uygun vebağlı bir milli eğitim ve kandırılan hal-ka hakiki yolu göstermekle olur.”

Emin Çölaşan'ın önsözüyle ve Ge-nelkurmay'ın “Çok Gizli” belgeleriyle birdönemin Türkiye’si...

Güney Dinç, Cumhuriyet Kitaplar�,

256 s.

Mary Shelley, Can Yay�nlar�,

Çev: Belk�s Korkmaz, 616 s.

Büyük BestecilerHarold Schonberg

Çev: Ahmet Fethi 623 s. Do�an Kitap

26 N�SAN 2013 CUMA18 Aydınlık KİTAP YENİ ÇIKANLAR

Her ne kadar Rus Devrimi’ndensonra kurulan hükümetin acımasız uy-gulamalarından korkuya kapılsa da dev-rimi destekleyen Pasternak’ın rejimleuyuşmazlığı siyasi değil fakat estetik ba-kışıyla ilintiliydi. “Bulutlardaki İkiz”(1914), “Bariyerlerin Üstünde” (1917),“Kızkardeşim - Hayat” (1922) adlı şiir ki-taplarıyla önde gelen Rus şairler arasındayer aldı. Rilke’ye hayranlık duyar, Sart-re’ın “Bulantı”sını okunaksız diye nite-lerken, vatandaşı Mayakovski’yi büyük birşair olarak görmüyordu. Boris Pasternak“İnsanlar ve Haller”de özyaşamöyküsünükaleme alırken dönemin Rusya’sında te-mas ettiği sayısız yazar, sanatçı ile yaşa-dığı deneyimleri de içtenlikle aktarıyor.

�nsanlar ve Haller

Kömürcü kömürüne toz ve taş kat-mazsa uyku gözüne girmez. Oduncukuru meşe diye eve yaş gürgen yolla-mazsa içi rahat etmez. Hâlis koyun sü-diyle kaymak sanki içyağı ile dondurul-muş kolalı sudur; yağlı denilen peyniriniçinde ise yağ, keçiboynuzundaki baldandaha azdır! Taze sanılsın diye kokmuş ba-lığın bar artisti imişçesine kulaklarını bo-yarlar. Lokantalarda levrek gerçektepalamut, gazinolarda ekmekle çoğaltıl-mış taramada sarı havyar, havada bulut,salatada zeytinyağı sen onu unuttur!Üstü iri taneli çilek sepetinin altı mik-roskobik nesnelerle doludur ve her ka-palı satılan şey bir hile kutusudur.

Aydede - 1948

İkinci Dünya Savaşı'nın hemenertesinde İstanbul'un Moda semtindebir Politis, yani İstanbullu Rum doğar.Adı Dimitri'dir. Hayat Moda'nın sun-duğu tüm güzelliklerle kendi mutlutemposunda akıp gitmektedir.

Ta ki 6-7 Eylül 1955'e kadar. Ogünlerde yaşananlar Dimitri'nin üçyıl sonra çok sevdiği şehrinden ayrıl-masına neden olacaktır. Göçmenlikzordur, her şeyiyle yeni bir hayat baş-lar. Yeni bir iş, yeni bir ev, yeni bir dilve yeni bir iklim... Bu yeni hayatta Di-mitri'nin Kanada'ya taşıdığı en önem-li şey annesinden öğrendiği İstanbulRum mutfağıdır.

�stanbul’dan Montreal’e

Ünlü nörobilimci David Eagleman,“Incognito” ile beynimizin derinlerine da-larak, yaptığımız, düşündüğümüz ya dahissettiklerimizin çok büyük bir kısmınınbizden başka bir biz tarafından yönetil-diğini ürkütücü bir berraklıkla ortaya ko-yuyor. Sadakat geninden sizi olmadığınızbirine dönüştüren beyin zedelenmeleri-ne; optik yanılsamalardan striptizcilerinneden ayın belirli zamanlarında daha çokpara kazandığına; Truva fatihi Odysse-us'tan renkleri işitip biçimleri tadabilensinestezik insanlara kadar geniş bir yel-pazeden vakaları ve araştırmaları bir ara-ya getiren “Incognito”, beynimizin işle-yişi ve çelişkileri hakkında olağanüstü birkeşif yolculuğu sunuyor.

Incognito - Beynin GizliHayat�

Refik Halid Karay, �nk�lâp Kitabevi,

376 s.

Boris Leonidowitsch Pasternak,Yap� Kredi Yay�nlar�,

Çev: Sabri Gürses, 88 s.

Byron Ayano�lu, �� Bankas� Kültür Yay�nlar�,

Çev: Umut U�ur, 376 s.

David Eagleman, Domingo Yay�nevi,

Çev: Zeynep Ar�k Tozar, 304 s.

Page 19: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

�leti�im Kuram Kritik

“Gençler İçin Uygarlık Tarihi”, sı-caklığı, sadeliği ve bilgeliğiyle pek çokkuşağı etkilemeyi başararak klasik-leşmiş bir yapıt. İlk canlıların oluşu-mundan başlayıp, insanın ve uygar-lığın ortaya çıkışıyla devam ederekgünümüze uzanan tarihsel sürecieşsiz bir üslupla aydınlatıyor. Tarih-sel olayları adeta bir masal, bir ma-cera anlatır gibi aktarıyor. Anlatımgüzelliğiyle yayıncılık tarihine geçmişve tekrar tekrar basılmış bu kitabı gü-nümüz tarihçileri tarafından gün-cellenmiş haliyle sizlere sunuyoruz.

Gençler �çin Uygarl�kTarihi

Aşka ve ölüme dair keskin öykü-ler... Aşkla erotizmin, ölümle ayrılığınbuluştuğu öyküleri Kadir Aydemir’inşiirsel dilinden okuyacaksınız “AşksızGölgeler”de... Kadir Aydemir’in ilköykü kitabı “Aşksız Gölgeler”, edebi-yatta kısa öykü tadını seven okurlar içinyepyeni bir yolculuk şansı. “Zaman es-kimez. Geçip giderken her şeyin yü-zünü de yanında götürür. Meyveleri sol-durur, kelebeği öldürür, anneleri ağlatır.Fotoğraf karelerine asılı gülüşünüzdondurulmuş bir mutluluk tablosuolur artık. Albümünüzü açar ve bir kıs-mı kartona yapışmış resimleri tek tekçıkartmaya çalışırsınız. Zaman bunabile izin vermez, bu küçük zevke.”

A�ks�z Gölgeler

Kendimizle yüzleşebilme ve giderekkendimizi tanıma cesaretine doğru… Al-per Hasanoğlu, insanın hayat ve kendi-siyle olan ilişkilerini irdelemeyi sürdü-rüyor. Bu çerçeve içinde “İlişkilerinGünlük Hayatı”nda ele aldığı başlıca ko-nular; aşk kavramı temelinde kadın veerkek, depresyon ile hayatın ilişkisi,narsist erkek ve kadının ruh hali bağın-tısı ve nihayet psikoterapinin hayatımı-za olumlu etkileridir. Hasanoğlu, bu ara-da bir psikiyatr olarak çuvaldızı öncekendine batırmaktan da çekinmiyor.Meslektaşlarını ve temel olarak psiki-yatrinin işlevini mercek altına alıyor.

�li�kilerin Günlük Hayat�

Cinayetin kraliçesinden soluk ke-sen iki hikâye daha... Elmas hırsızlığıile adı lekelenen bir genç, Güney Af-rika'da ayaklanma, esrarengiz olaylarve bütün bunların ortasında kalangenç bir kadın. Miras kavgasının bir-birine düşürdüğü aile fertlerindenbiri gerçekten Bayan Arundell’i öl-dürmüş olabilir mi? Hercule Poirot veHastings bir kere daha zorlu cinayetvakasını sonuca ulaştırıyor. Cinayetinkraliçesinin nefes kesen iki hikâyesi,Hughot ve Marek'in illustrasyonları ileokuyucuyla buluşuyor.

Kahverengi ElbiseliAdam - Sessiz Tan�k

Edebiyatımızın güçlü ve klasikleş-miş ismi Kemal Tahir'in 1947-51 yılları ara-sında çeşitli gazete ve dergilerde tefrikaedilen romanları ilk defa bu kitapta top-landı. Oğuz Atay'ın deyimiyle: “Bütün sa-natlar gibi roman sanatı da bir geleneküzerine kurulur. Bu gelenek yalnız romangeleneği değildir; toplumun kültür gele-neğini yaratan bütün davranışların tari-hidir. Sanıyorum Kemal Tahir Türk tari-hine eğilirken, zengin kültür geleneği-mizden esaslı bir biçimde yararlanmanıngereğini duyan ilk romancımızdır... Bel-ki de bunu gerçek anlamıyla kavrayan tekromancımızdı.” Kitap, Kemal Tahir'in se-rüvenine eşlik etmek isteyen herkesin baş-vuracağı romanların ilk cildidir.

Biz Böyle Delikanl�larDe�ildik!

Doğu’da İbn Sînâ’nın eserleri ol-dukça geniş bir coğrafyaya yayılmış, bu-güne kadar belirli ölçüde İslâm dünya-sında devam eden felsefî eğitimin te-melini oluşturmuştur. Bu kitap ise fel-sefenin temel konularında okuyucuya bil-gi vermek ve bu alana yönelen kimsele-ri yetiştirmek amacıyla felsefe-bilim ta-rihinin öncü şahsiyetlerinden biri olan İbnSînâ tarafından yazılmış olan en-Necât'ıntercümesidir. Mantık, doğa bilimleri vemetafizik bölümlerini içeren “en-Necât,eş-Şeyhü’r-reîs’in 1026-1027 yılında, yir-mi iki kitaptan oluşan ansiklopedik ese-ri eş-Şifâ'dan sonra kaleme aldığı, büyükölçüde eş-Şifâ’nın özeti niteliğine hâiz bireserdir.

En - Necat: FelsefeninTemel Konular�

Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen,1996 yılında Yunanistan ve Türkiye’yisavaşın eşiğine getiren Kardak Krizi sı-rasında kayalıklara Türk bayrağını di-ken SAT Timinin komutanıdır.

Bu kitapta, Türk Ordusu’nun kah-raman subaylarının ABD-AKP-F TipiCemaat ortaklığının tertibiyle nasılesir alındığını okuyacaksınız. NedenSAT Komandoları hedefte? Ergenekonve Balyoz tertiplerini düzenleyen dışdestekli ekibin şeması... AmerikanKonsolosluğuna ait araç Poyrazköy’dene arıyor?

Oramiral Eşref Uğur Yiğit’le in-ternet aracılığıyla haberleşen hainler...F Tipi Cemaat TSK’da kadrolaştı mı?

Kardak’ta KahramanHasdal’da Esir

Çiler Dursun, �mge Kitabevi Yay�nlar�,

286 s.

Kuram, Yunanca “theoria” sözcü-ğünü karşılıyor Türkçe'de... Anlamında“seyretme, spekülasyon, gözleme ve de-ğerlendirme”nin yükü var. Zihnin ve gö-rünün birlikte çabasıyla, bilincin şeyler-le ilişkisinde vardığı geçici bir mevzidirkuram. Bu kitap, tam da böylesi bir mev-zide durmaktadır. “İletişim Kuram Kri-tik”, toplumsal iletişim süreçlerinde varolanın ve hakim olanın ne olduğunu ser-gilemekte; bundan daha iyisinin nasıl ger-çekleşebileceğini düşündürmekte; sö-mürü düzeninin içinde öncelikle sınıfçı,ırkçı ve cinsiyetçi olmayan bir yansımaetiğine tutunarak ayakta kalıp, sonrakikuşaklara daha iyisinin devredebileceğini,bir umut olarak alıkoymaktadır.

Kadir Aydemir, Yitik Ülke Yay�nlar�,

98 s.

Ali Türk�en, Kaynak Yay�nlar�,

400 s.

Hendrik Willem Loon, SayYay�nlar�, Çev: Seda Ç�ngay,

736 s.

Alper Hasano�lu, Remzi Kitabevi,

303 s.

Agatha Christie, NTV Yay�nlar�,

Çev: Toros Öztürk, 104 s.

�bn Sina, Kabalc� Yay�nevi,

Çev: Kübra �enel, 282 s.

Kemal Tahir, �thaki Yay�nlar�,

608 s.

26 N�SAN 2013 CUMA 19Aydınlık KİTAPYENİ ÇIKANLAR

Page 20: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA20 Aydınlık KİTAP ÇOCUK - GENÇ

Senarist ve yazar Sevgi Saygı, polisiyeile bilim kurguyu ustaca harmanladığı ki-taplarıyla çocuk edebiyatına yeni ufuklaraçmaya devam ediyor. “Babam NereyeGitti” ve “Amcama Neler Oluyor” isim-li kitaplarının ardından, bu çok beğenilenserisini “Gizemli Günler” adlı kitabıyla de-vam ettiriyor.

Sevgi Saygı’nın kitaplarını okuyangençler bilirler, bu kitaplarda bir taraftasıradan insanlar yaşama uğraşı verirken,diğer tarafta klonlar ve uzaylılar kol ge-zer. Siz ergenlik problemlerinden bahse-decek sanırken o sizi alıp bir başka geze-gene koyuverir. Gerilim, poli-siye, bilim kurgu, is-tediğiniz her

şey mev-cut bu kitaplar-

da. Ve aslında Memo o kadar siz ki; siz deher an bir uzaylıyla karşılaşabilirmişsinizhissi duyuyorsunuz. Bir gencin ailesiyle,okuluyla ve “büyümek”le olan mücade-lesini anlatırken bir anda alıp sizi uzayınderinliklerine götürebiliyor Sevgi Saygı.

FOTO�RAF MAK�NES�NDENÇIKAN BABA

Bu son kitabı merakla bekleyen genç-ler elbette ilk iki kitabı biliyordur ama bizyine de biraz bahse-delim: Memo, annesi,anneannesi ve dede-siyle yaşayan bir orta-okul öğrencisi. Çokküçükken babasının

gizemli birş e k i l d eortadankaybolması Memo’nun kötübir dokuz yıl geçirmesineneden oluyor. Memo, kitapokumayı çok seven, hayaldünyası geniş bir çocuk veannesi Memo’nun en azbabası kadar hayalperestolmasından çok şikayetçi.Koca dokuz yılın ardındanevlerindeki depodan çı-kan fotoğraf makinesiMemo’nun babası hak-kındaki tüm gizemleri

çözüveriyor. Makinenin içindekine olduğu bilinmeyen bir parça yüzünden,kayda alınan tüm insanların makinenin içi-

ne hapsolduğu anlaşılıyor. Tabii bu in-sanlara Memo’nun babası da dahil. Okul-da her şeyini paylaştığı tek arkadaşı olanDerinsu ile bu gizemli olayın peşine dü-şüyor Memo.

MACERA SON SÜRAT DEVAMED�YOR

Bu fotoğraf makinesindeki sihirli par-çanın işlevi ikinci romanda da devam edi-yor. Memo’nun babasını geri getiren bu

madde, şimdi de insanları fotokopi ma-kinesiyle klonlamaya başlıyor. Bir yandanda okulda Memo ve Derinsu’nun ka-ranlığın efendileri oldukları ve kara bü-yüler yaptıkları söylentisi yayılmaya baş-

lıyor. Ve so-nunda Memoda klon fur-yasına katılıp

kendini kopyalıyor. İşler sarpasarmaya başlayınca, ortalığı ka-rıştıran bu Askilopion denenmaddeyi ait olduğu yere geri gö-türmek üzere öğretmen kılığındabir uzaylı dünyaya geliyor. Bu cis-min hayatlarını alt üst ettiğini dü-şünen Memo, daha çılgın ve da-hice şeyler yapabileceğini dü-şündüğü halde onu görevli uzay-lıya teslim ediyor. Fakat eve döndüğündekardeşi Gizem’in yürümek yerine uçtuğunufark ediyor! İşte son kitapta sizi bekleyen

maceranın çıkış noktası da bu.Sevgi Saygı, kitap yazmaya başlama-

dan önce, üniversitede Sinema TelevizyonBölümü’nü bitirmiş, Atıf Yılmaz’ın film-lerinde yönetmen yardımcılığı yapmış, se-naryo çalışmalarına katılmış, tiyatro oyun-

ları yazmış yaratıcı bir yazar.Sinema bilgisi dolayısıylaher kitabı da film tadındaSevgi Saygı’nın. Gençler içinyazdığı romanlarının yanısıra 2004’te yayımlanan“Gezgin” ve 2012’de yayım-lanan “Koza” isimli roman-ları da var. Çalışmalarını se-narist olarak sürdüren ya-zarın son kitabı “GizemliGünler”, kendisini meraklabekleyen gençleri hayal kı-

rıklığına uğratmayacak.Eğlenceli okumalar diliyoruz.

İREM HALIÇ[email protected]

Sevgi Sayg�’n�n kitaplar�n� okuyan gençler bilirler, bukitaplarda bir tarafta s�radan insanlar ya�ama u�ra�� verirken,

di�er tarafta klonlar ve uzayl�lar kol gezer. Gerilim, polisiye, bilimkurgu, istedi�iniz her �ey mevcut bu kitaplarda

Kim bu Memo?

Telhun

Yürek ve ciğer ne işe yarar? Her istediği ayağınagelen, her şeyi satın alabilecek bir insan neden bir yü-rek ile bir ciğere sahip olmak ister?

Samed Behrengi’nin İranhalk masallarından derleyerekkaleme aldığı “Telhun”, vic-dan, cesaret, sevgi, dürüstlükgibi insani değerlerin öneminevurgu yapıyor.

“Günlerden birgün tüccarbir eğlence düzenlemeye kararverir. Bu eğlence için şehre inip

alışveriş yapacaktır, kızlarına ondanneler istediklerini sorar. Telhun, onabir yürek ve bir ciğer getirmesini is-ter yalnızca. Ama Telhun ne yapa-caktır yürek ve ciğer ile?’’

Samed Behrengi,Kaynak Yay�nlar�,Çev: RaminCabbarl�, TürkanUrmulu, 72 s.

Toparlak ile T�rsak

Bir kaplumbağa olduğu yetmezmiş gibi birazcıkda tombul olan Toparlak, ormandaki yaşıtlarına göreoldukça yavaştır. Buna çok üzülen Toparlak, karakara düşünür ve sonunda evini terk edip başka bir

ormanda yaşamaya kararverir. Toparlak, üzgün bir şe-kilde ormandandan ayrıl-mayı düşündüğü gece, Tır-sak adında bir sincapla ta-nışır. Her şeyden korkanve bu yüzden tıpkı Toparlakgibi arkadaşlarının alayla-rına katlanmak zorunda

kalan Tırsak da, ormanı terk et-meye karar vermiştir. Fakat bu ikikafadar, öyle bir plan yaparlar ki ha-yatları baştan aşağı değişir.

�ebnem Gürsoy,Final Kültür

Sanat Yay�nlar�,40 s.

Sokak Çocu�u Ronaldo

Cristiano Ronaldo; bir insanın gerçekten is-tedikten sonra, her şeyi başarabileceğinin en gü-zel örneklerinden biri. Siz onun sadece sahada

attığı gollerini seyrederken, as-lında o en güzel golünü yaşa-dığı ibretlik hayata attı.

Bu kitapta Ronaldo'nunküçük bir Portekiz adasındabaşlayan sefalet ve yokluk için-deki dramının, dünyanın en şa-tafatlı hayatlarından birinenasıl dönüştüğünü okuyacak-sınız. En derinde yatan acıla-rını, hayatının kırılma anları-nı öğreneceksiniz.

U�ur Önver, ÇizmeliKedi Yay�nlar�,

144 s.

Gizemli Günler, Sevgi Saygı,

Günışığı Kitaplığı, 216 s.

Page 21: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA 21Aydınlık KİTAP

Dönemin devrimcilere yönelik nefretini, insanvicdan�n� kanatan yöntemlerini en etkili biçimde

anlatan �iirlerden birisiydi “Su Çürüdü”

“Suyum bir litrelik karton süt kutusu içinde.Yetmiş iki gündür sakındığım ve her gün an-

cak bir kere dudaklarımı değdirdiğim…Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim.(Dilin suya dokunuşu… Bir süngerin denizi

yutuşu yani. Bir çölün seraba kesilmesi bir aniçin.)

Her gün ancak bir kere değdiriyorum dudak-larımı suya. Dilimi kaçırıyorum artık.

Sünger, bütün vantuzlarını birden uzatmasındiye… Bataklıktaki suyun da bir su yanı vardır.

Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir koku-suna.

Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile de-ğildi artık.

Küstü, öldürdü kendini su…Su çürüdü…

Adımdan gayrısını bilmiyorum…”(“Su Çürüdü”den)

Ahmet Telli 1983 yılında yayımlanan“Su Çürüdü”sü ile belleğime kazınmıştı.Dönemin devrimcilere yönelik nefretini,insan vicdanını kanatan yöntemlerini en et-kili biçimde anlatan şiirlerden birisiydi “SuÇürüdü”.

İşkenceden geçirilmiş bir devrimcininatıldığı hücredeki gerçekliğini yansıttığı ka-dar bu şiir değişik anlam alanlarına dönükbir metefordu da. Çürüyen su, bir yanıy-la çürümüş olan sistemdi ve bir başka bo-yutta da bu sistemin bütün çürümüşlüğüylekuşattığı insandı, insanlık değerleriydi.

Ahmet Telli daha sonra da derin bir du-yarlık ve sürükleyici bir lirizmle yüklüeserler vermeye devam etti. İlk kitabı“Yangın Yılları” (1979) ndan başlayarakşimdiye dek onun üzerinde şiir ve üç de de-neme kitabına imza attı.

1940 Kuşağı gibi yaygınlık kazanmış ol-masa da 1970 Kuşağı diye adlandırılan şa-irler topluluğu içinde yer almaktadır. Bukuşağa Veysel Çolak, Ahmet Ada, Hüse-yin Yurttaş, Adnan Yücel, Ahmet Özer,Özkan Mert ve akran grubu şairler dahiledilmektedir.

Bu şairlerin şiirinin belirgin özelliği po-litik olmasıdır. Ahmet Telli’nin şiiri de po-

litik bir şiirdir. Politika ile şiir ilişkisiyle il-gili olarak kendisinin görüşlerini aktarmakisterim:

“70’li yılların şirinin belirleyici ögele-rinden biri politik davranıştır. Birbiri için-de çelişen yönelimler olsa bile politiközellik 70’li yıllarda genel bir nitelik ol-muştur. İşte, kişiselciliğin asıl karşı çıktığıbudur. Oysa politikleşmeye değil, çarpıkpolitikleşmenin şiirde açtığı yaralara dik-kat çekilmelidir. İnsani olan hiçbir şey şiirdışında değilse, bu yılların şiiri de, tüm in-sani şeylerle birlikte politikleşmeyi içsel-leştirme yolunda önemli adımlar attı.” (70Kuşağı Şiirimizi Tartışıyor, Mehmet YaşarBilen)”

Ahmet Telli’de politik tutum imgeselkodlar, metaforlar, anonimleşmiş çağrışımkalıpları üzerinden sunulduğu için hiçbirzaman didaktik ve propagandacı bir vasıftaşımaz.

Telli imgelerle yoğrulmuş duygulu,içe işleyen anlatımıyla, tarihsel arka planınıihmal etmeden bireyin duygulanım ala-nında maharetle dolaşabilmektedir. İçe dö-nük gözlem ve keşifleri özgün olduğu ka-dar sahicidir de.

İçsel gerçekliğin hissedilişindeki do-ğallık dışsal ortamı içinde sunulduğu içinAhmet Telli’nin şiiri yapaylıktan uzak,daima hayatiyetini koruyan bir şiirdir. Bunedenledir ki umut kıpırtıları, hayata yö-nelik içtenlikli bir bağlılık, insana ve in-sanlığa ilişkin taptaze duyarlık pencerele-ri açmaktadır okurun iç dünyasında.

Biçim bağımlısı olmaması, içeriğe enuygun biçimi oluşturmaktaki isabetli tav-rı onun şiirinin bir başka öne çıkan özel-liğidir.

Kimi kelimeleri sıkça kullandığı, bu ke-limelere fazlaca bir anlam yüklediği bir rea-litedir. Tam da burada onun hiçbir zamantekrarın sıkıcılığı aşamasına gelmediğini,tekrarlardan altı çizilecek duyarlıklar veahenk ürettiğini belirtmeliyim.

Kekik kokuları, söğüt ağaçları, güz, dağbaşları, koyaklar, geçitler, kıl heybe, kır çi-çekleri, ceylan, avcı, meşe ve incir ağaçla-rı, suların akması, rüzgârın sesi, taflanlar,köknar şıvgınları, tan, yağmur kuşları,

serçeler, dağ suskunluğu, çakal gölgesi, ge-yik sesleri, ateşböcekleri ve daha nicesi…

Ahmet Telli’nin şiirinde doğaya vekırsala ait çokça sözcük ve deyişle karşı-laşıyoruz. Fakat bu sözsel yoğunluğunağıklıklı bölümü doğanın ve kırsalın ger-çekliğini yansıtmak amacından uzak bir iş-lev taşıyor. Telli’nin şiirinde pastoral un-surlar tematik bir içerik olarak yer almıyor.Daha ziyade, bir çağrışım ve benzetme ara-cı olarak kullanılıyor. Çağrışımın hedefi isetoplumsal ve politik alandır. Bazense bi-reyle ilgili duygular evrenidir.

“Sırtında taşıdığın kıl heybedağ rüzgârı ve lor peynirigibi doluysa kır çiçekleriylesesler türkülere dönüşecektirüzünçse ışıklı bir sevince

Dudaklarında özlem türkülerive gözlerinin menevşesinde aşkçağıldıyorsa çavlanlar gibiusulca gir umudun menzilinehüznü gerilerde bırak

Türküler paylaşılıyorsa eğerdağ rüzgârları paylaşılıyorsasevinç de dahildir bunave o zaman bütün bir yaşampaylaşılacak kadar güzeldir artık

Heybendeki kır çiçekleribir yangındır güze doğrututuşturur yüreğindeuzak özlemlerin külünühiç beklemediğin bir anda”

(“Güz Gelmeden”den)Okşayıcı bir hüzünle, ahengini hiç boz-

madan, aksırıp öksürmeden akıp giderTelli’nin sesi. İçli olduğu kadar içten ve sı-caktır. Hatta, onun çok kullandığı bir ke-limenin ruhu sinmiştir bütün söylemine,sımsıcaktır. Söyleyişinin yorucu olmayan hü-zünlü edası, belirtmeliyim ki isyancı bir tı-

nıyı da daima içinde taşır:“Sözün yine hep aşktan yanaysaSevgilim sen sakla bir kaçağıBelki yorgun ve yaralıdır hâlâölüm basmıştır son sığınağı

(“Sığınak” şiirinden)*Dağın eteklerine vardığındaşöyle bir dur ve soluklansonra meşeliklerin oradasırtüstü uzan gün batarken…Buğulu türküler duyacaksınve aşk çılgınlıklar bekleyecektiryolları uçurumlarla kesilenlerden”

(“Sığınak”tan)Aşk, devrim özleminin bir metaforu ola-

rak şairin şiir toplamına dağılmış bir ana iz-lek olmakla birlikte beşeri kisvesiyle de gör-düğümüz temel temalardan birisidir.

“Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk daUzun bir hastalık gibiAralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibiGökyüzüne bakmayı, dostlara mektup

yazmayıÇiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibiBitti.

Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da”(“Aşk Bitti”den)

Ahmet Telli genelden özele, tekil üze-rinden genelin temsiline yönelir fakatfarklı konuları işlemek için farklı şiir ki-şiliklerinin kimliklerine bürünmez. Şii-rinin başkişisi kendisidir. Düşünce, duy-gu ve bütün hayal açılımlarını kendi de-neyimleri ve bilgisi üzerinden gerçek-leştirir. Okurun şiirle bütünleşmesi açı-sından yaklaştığımızda bu yöntemindebaşarılı olduğunu da belirtmeliyim.

1946 Çankırı, Eskipazar doğumluolan şairimize üretken nice yıllar diliyo-rum.

CAFER [email protected]

Sımsıcakkelimelerin şairi:

Ahmet Telli

Page 22: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

Soldan sağa1. Resimdeki yazar - Derinin parlatılması2. Serbest bırakılmış cariyeler ya da kö-

leler, azatlılar - Bin kilogramlık bir ağırlık öl-çüsü birimi - Şeytan

3. Baryum’un simgesi - Galyum’un sim-gesi - Rus imparatoru - Çalım, caka

4. Mezopotamya panteonunda tüm tan-rıların babası ve kralı olan gök tanrısı - San-cağı, yelkeni ya da sereni aşağı alma - Mes-lek bilgisini artırmak için adayların yaptığı ça-

lışma5. Özsu - İşlemeli, büyük boyutlu mendil

- Pişirilerek hazırlanmış yemek6. Brom’un simgesi - Sodyum’un simge-

si - Güzel, zarif, modaya uygun - Savaş böl-gesi

7. Letonya’nın başkenti - Para veya değerlieşya saklamaya yarayan çelik dolap

8. Romatizma ağrısı - Osmiyum’un sim-gesi - Yabancı - Öç, intikam

9. Şöhret - Çocuğu olan kadın - Vakit ge-

çirmek amacıyla yapılan dinlendirici uğraşı10. Küçük mağara - Satürn gezegeninin

beşinci uydusu - En kısa zaman parçası, lah-za

11. Geri kalan, artan - Aklını gereği gibikullanamayan, bön, budala, aptal

12. Favori - Lütesyum’un simgesi - Uzak- Lityum’un simgesi

13. Bir bulunma hali eki - Praseodim’insimgesi - Bir damla gözyaşı - Bir binek hay-vanı

14. Bir dilek şart eki - Bir geçmiş zamaneki - Bir nota - Ele avuca sığmaz, havai, ye-leme

15. ( … … KALESİ )Resimdeki yazarınbir eseri - Tibet’te, Asya’nın bazı yörelerin-de yabani veya evcil olarak yaşayan, kıllarıuzun bir öküz türü

Yukarıdan aşağıya1. Arap edebiyatında bir şiir türü –Re-

simdeki yazarın bir eseri2. Mısır’ın plakası - İlahi bir güç tarafın-

dan gönderildiğine inanılan parlaklık - Ge-nişlik - Herhangi bir sefer için merkez ola-rak seçilip ona göre donatılmış olan yer - Birnota

3. Milletvekili - Lübnan’ın plakası - Kö-pek - Ensiz

4. “... Gündüz Kutbay” (ney üstadı) - An-sızın, birdenbire - Şamandıralarda, rıhtım-larda halat bağlamaya yarayan, sağlam ma-palara geçirilmiş demir halka

5. Lantan’ın simgesi - “Louis ...”(Fransızşair ve yazar) - Bir gösterme sıfatı - Tavlada“iki” sayısı

6. Çok sık dokulu ve sert bir seramik ha-muru türü - Eski bir Hindu tapınağı tipi - Kim-yasal enerjiyi elektrik enerjisine çeviren araç

7. “Oğuz ...” (yazar) - Yerleşim alanları dı-şında kalan yerler

8. Holmiyum’un simgesi - Zaviye - İrid-yum’un simgesi - Çok eski ve bilinmeyen birtarihi anlatan bir söz

9. Bir İngiliz uzunluk ölçüsü birimi - İla-ve - Bir iş, bir görev için yetiştirilmekte olankimse, namzet

10. Madun - İnce softan yapılan bir türcüppe

11. İçe doğduğu gibi söyleme, doğaçlama- “Fena değil” anlamında bir söz - Mersin’inbir ilçesi

12. Bir kan grubu - Mitolojide “savaş tan-rısı” - Kuyumcuların maden eritmek ama-cıyla ateşi üflemek için kullandıkları ince boru

13. Deniz ve güneşten yararlanmak içindüzenlenmiş olan kumsal - Belli kişilere ta-şıt, sinema, maç, vb.’de ücret indirimi sağ-layan belge - Eşek sesi - Gezegenimizin uy-dusu

14. Fas’ta bir dağ - Bir acı ünlemi - EskiTürklerde “totem”e verilen ad -”... Güler"

(fotoğrafçı)15.( … … İNSANLARI ) (Resimdeki ya-

zarın bir eseri - Köleye ya da cariyeye öz-gürlüğünü geri verme

26 N�SAN 2013 CUMA22 Aydınlık KİTAP

BULMACA

GE

ÇE

N H

AFTA

NIN

ÇÖ

GE

ÇE

N H

AFTA

NIN

ÇÖ

Bulgaristan’daki Türkler, Oğuz ve Ku-man soyundandır. Bulgaristan kurulduk-tan sonra da yaşam biçimlerini koruyaraksürdürmüşler, asimile olmamışlardır. An-cak 1984-1989 yılları arasında Jivkov yö-netiminin Türklere yönelik ağır baskı po-litikasıyla Türk asıllıların adları değiştiril-meye başlandı, Türkçe yasaklamaya çalı-şıldı. Beş yüzü aşkın Türk yaşamını yitir-di, bir o kadarı da toplama kampı niteli-ğindeki ünlü Belene cezaevine kondu,360 bin Türk doğdukları, köklerini sal-dıkları Bulgaristan’dan Türkiye’ye zorun-lu göçü yaşadı. Bulgaristan hükümeti 29

Aralık 1989’da bu uygulamalardan vaz-geçti.

Marquez kimi yaşamların yaşanmak-tan öte anlatılmak için de yaşandığınısöyler. Ahmet Türkay da anlatmak için ya-şayanlardandır. 1945’de Bulgaristan İsli-miye (Siliven) İli Hamzalar (Filaretovo)Köyü’nde doğdu. İlk ve orta eğitiminiköyünde yaptı. Tarım meslek lisesindekieğitimini ekonomik zorluklardan dolayı bı-rakmak zorunda kaldı. Geçimini sağlamakiçin tesviyecilik, frezecilik, tornacılık gibiişler yaptı. Ekmeğini kazanırken bir yan-dan da yazmayı sürdürdü. Bulgaristan’dayazdığı hikâyeleri Yeni Işık-Nova Svetli-ne gazetesi, Yeni Hayat-Nov Jivot dergi-

si, Sliven Davası gazetesinde yayımladı.Türkay’ın yazdıklarını kitaplaştırma dü-şüncesi, Bulgaristan’daki Türkçe kitapyayımlayan tek yayınevinin kapatılması ilegerçekleşemedi. 1989’da sınır dışı edildi.

Ahmet Türkay’ın sınır dışı edilmesi öy-külerini kitaplaştırma olanağını bulması-nı sağladı. Bulgaristan’da Apti olan so-yadının Türkay olarak değiştiren yazar1989’dan bu yana “Kasvet Çiskini”, “Ya-ralı Gönül İniltileri”, “Gelecekten ÖdünçÖmürle”, “Bir Sanrıydı Manolya”, “SeherGitti” adlı öykü ve romanlarını yayımladı.

Türkay’ın Türkiye’de yayımladığı ilk ki-tabı olan “Kasvet Çiskini”ni gözden geçi-rirken, kitaptaki öykülerin bugünkü anla-

tım gereksi-nimlerini kar-şılamadığınınbilincine varır.Öyküler geliş-tirilmek, yeni-den yazılmakisterler. Süreçyeniden yazım-larla, anlatımıngeliştirilmesinede sığmayıp, yapısal değişimi de zorlar, yanısıra biçem ve kurgu da değişir. Bu kadardeğişiklik kitabın adını da değişmeye zor-lar ve “Üzüntülerimin Karakışı” doğmuşolur.

ALİ AYAZ

Marquez kimi ya�amlar�n ya�anmaktan öte anlat�lmak için de ya�and���n� söyler. AhmetTürkay da anlatmak için ya�ayanlardand�r. Bulgaristan �slimiye’de1945’te do�an Türkay

Jivkov dönemi Bulgaristan’�nda Türklerin maruz kald��� bask�lar� anlat�yor

Dilini teslim etmeyenin öyküleri

ÜzüntüleriminKarakışı,

Ahmet Türkay, Kora Yayın

Page 23: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,

26 N�SAN 2013 CUMA 23Aydınlık KİTAP

Hayat ya�amaktan çok dü�leyerek midaha güzel? Toplum içinde bulup

yitirdikleriniz mi, yaln�zl�klaço�altt�klar�n�z m� sizi siz yapar? Bukar��tl��a ölüm d���nda üçüncü bir

seçenek yok mu?

Sonsuzluk gerçekten var olabilir mi?Bir aşkın, bir başarının, bir kalleşliğin, birzaferin getirdiği mut-luluğun, hazzın, acınınsonu var mıdır? YoksaDescartes’ın dediği gibi“Değişmeyen tek şey,değişimin kendisi” mi?Özellikle kendimizdenbaşlayarak insanoğlu-nun var oluşunu dü-şündüğümüzde, hangi-si daha makul ya dagerçek?

Modern FransızEdebiyatının usta ka-lemi Marcel Proust;yirmili yaşlarında yaz-dığı “Hazlar ve Gün-ler”de bir bakıma ço-ğumuzun içinden geç-tiği bir ikilemi tartışıyor.Proust’un bu öykü, de-neme ve şiirsel anlatı-larından oluşan yapıtı;tam da “yaşamak mı, düşlemek mi” iki-leminin yarattığı sarhoşlukta karşınıza çık-tıysa, kendi sorgulamanızı yapmanız içinönünüze gayet verimli bir katalizörün çık-tığını varsayabilirsiniz.

�K� UÇLU B�R KAR�ITLIKYapı Kredi Yayınları’nın Roza Hak-

men çevirisiyle okurla buluşturduğu ya-pıt, insanoğlunu derinden besleyen “düş-lemek” ile hayata karışıp “yaşamak” ara-sında yapılan sorgulamayı yaşatıyor. Ki-tapların, müziğin, doğanın, yalnızlığın, din-ginliğin ve böyle bir ortamın beslediği düş-lerin sonsuzluğuna gıpta eden yazar; biryandan da kalabalıklar içerisinde sürek-li bitmeye mahkum olan duygu, düşünceve hazların “beyhude”liğini örnekliyor.

Proust kurduğu bu katı karşıtlığı,1800’lerin sonu Fransa’sında sosyete ola-rak adlandırılan “salon yaşamı” ile bu dün-

yaya karşı yabancılık hisseden karakter-lerinin sığındığı “münzevilik”te somut-laştırmış. Sosyeteye tanıtılan bir genç kı-zın övülmek, hayran olunmak, gerçek haz-

lar yaşamak gibi ka-zandığı şeylerin yanın-da neleri kaybettiğiniokurken; ya da gençbir erkeğin bir yemekdavetinde Heredia’nıneserlerinde daha fazladüşünce bulunabilece-ğini söylediğinde gör-düğü tepkiyi okurkensiz de Proust’a hak ve-receksiniz.

Bir ihtimal dahavar! (mı?)

“Peki ya toplumsalkoşullar?” dediğiniziduyar gibiyiz… Bugü-nün dünyasından bak-tığınızda; yazarın çiz-diği o Dükler, Düşesler,Baronlar, Prensesler veburjuvalar dünyasındakadın ya da erkek ola-rak böyle bir sorgula-

mayı yaşamak kaçınılmaz gibi gelebilir.Peki ya benzeri bir yabancılaşmayı bugünde yaşamadığınızı iddia edebilir misi-niz? Siz tam “Yok canım, bugün benim ya-şadığım kentte farklı hayatlar, sınıflar, iliş-ki modelleri, mekanlar, seçenekler var”derken, yazar bir karakterinin bilinçal-tından size uygun bir karşı örnek çıkarıpönünüze koyuyor. Bir kez daha “dumur”oluyorsunuz! Proust belki de bu yüzdenhala eskimiyor, ne dersiniz?

Bu felsefik anlatının sonuna geldiği-nizde, yazar “yaşamak mı, düşlemek mi”diye kurduğu iki uçlu karşıtlığa bir ihtimaldaha ekleyiveriyor: ölüm. “KıskançlığınSonu” adlı öyküsünde Honoré adlı kah-raman, tutkuyla ve gerçek bir bağlılıklasevdiği kadına olan aşkı bitmesin, hep aynıkalsın diye arayıp bulduğu bin bir yolunsonunda ölümle karşılaşıyor. Ölüm ger-çek bir üçüncü seçenek mi? İnsanoğlu için

bir mutluluğun kaderi; yaonu yaşayıp normal sey-rinde tükenmesine izinvermek ya da onu yaşa-madan, sadece düşleyerekvar etmek mi?

DÖNÜ�MEY�KABULLENMEK

Biliyoruz ki, bir acıyıyıllarca aynı biçimde, aynı nedenlerle, aynıkoşullarla yaşayamayız. Sevdiğimiz biriölür, ölenle ölmeyiz. Birine aşık oluruzama sevgimiz yıllarca aynı şekilde kalmaz;ya tükendiğinde ayrılır, acı çeker ve ya-şamaya devam ederiz ya da artık aynı ol-mayan o sevgiyi değişen hallerinden zevkalarak sürdürürüz. Bir iş yaparız, başarı-lı oluruz, zafer tacını takarız ama o zaferde kalıcı değildir. Sürekli yenilenmek is-ter. Proust’un yapıtındaki karakterleri; iştebu dönüşümü kabullenemiyor. Gerçek er-demliliğin, gerçek iyiliğin ve sonsuz mut-luluğun bu yüzden yaşamak yerine düş-lemekten geçtiğini savunuyorlar.

Dikkatli bir okursanız, Proust’un bukadar katı şekilde savunduğu “Hayatı ya-şamaktansa onun hayalini kurmak daha

güzeldir” tezine karşı bile bir şüphesi ol-duğuna örnek çıkarabilirsiniz. Hani şu;Sylvanie Vikontu Baldassare’ın ölme-den hemen önce sahile bakan evin pen-ceresinden gördüğü genç miço ve liman-dan kalkan geminin yolcuları hakkında ak-lından geçirdikleri gibi…

Marcel Proust’un 1894’te yazdığı buöyküler, o dönem eleştirmenler ve okur-lar tarafından pek başarılı bulunmasa da;yabancılık çekilen bir dünyadaki yalnızlık,kimlik arayışı içindeyken aşk, hastalık vezamanın düşündürdükleri gibi daha son-ra ele alacağı konulara dair ipuçları taşı-yor. Bu arada yazarın daha bu ilk kita-bında, bugün Proust okurlarınca iyi bili-nen üslubu, psikolojik çözümlemeleri,uzun ve ayrıntılı gözlemlere yer verdiği-ni de söylemeden geçmeyelim.

SEZA ÖZDEMİ[email protected]

Yaşamak mı, düşlemek mi?

Hazlar ve Günler, Marcel Proust,

Yapı Kredi Yayınları, Çev: Roza Hakmen, 168 s.

Page 24: KITAP AydınlıkAydınlık KİTAP 26 NSAN 2013 CUMA 3 23 Nisan’da Ankara’da “Milli Anaya-sa Milli Merkez”i kurmak için bir araya gel-di binlerce ve binlerce yurtsever. Emperya-lizme,