italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

20

Upload: zeki-genc

Post on 22-Mar-2016

223 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Çizme çoktandir kaos mevsiminde: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi Italya’da hükümetlerin uzun süre halki “geçici”diye avutmaya çalistigi ekonomik kriz, toplumu kalici bir hizla yoksullastiriyor.

TRANSCRIPT

Page 1: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi
Page 2: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 2

IMPRESSUM / KÜNYE

Yayıncı | Verleger:BIMBayerisches Institut für Migration e.V.Truderinger Strasse 280 d81825 München

Tel: 089 201 86 303 / Fax: 089 125 90 291info(@)[email protected]/avrupagun

Sorumlu Yönetmen (V.i.S.d.P):Osman Çutsay

Sanat Yönetmeni | Artdirektor:Ömer Yaprakkıran

İÇİNDEKİLER

3Çizme çoktandır kaos mevsiminde�talya’da ‘kronik yoksullar’ dönemiİtalya’da hükümetlerin uzun süre halkı “geçici” diyeavutmaya çalıştığı ekonomik kriz, toplumu kalıcı bir hızlayoksullaştırıyor.

ASLI KAYABAL

10Her şeye rağmen tarihi unutmayanlar ve unutturmayanlar varMölln’ün 20’nci yılında�ki Almanya’nın 1990 yılında birleşmesiyle göçmen vemültecilere yönelik neredeyse her gün bir veya birkaç ırkçı

saldırı ve kundaklama yaşandı.ORHAN ÇALIŞIR

14Frankfurter Rundschau’nun ardındanFinancial Times DeutschlandAlmanya’da gazete ölümleri

15Mely Kıyak’ın notlarını Marianne Salzmann veDeniz Utlu oyunlaştırdı“Döner Cinayetleri” tiyatro sahnesinde

16Felix Scheinberger, özgün stiliyle özgün bir dünyaşehrini kağıda döktü“İstanbul, inanılmaz bir enerji!”

ÖMER YAPRAKKIRAN

Page 3: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

Çizme artık kaos mevsimine giriş yapmış durumda

İtalya’da ‘kronikyoksullar’ dönemi

ASLI KAYABAL

İtalya’da hükümetlerin uzun sürehalkı “geçici” diye avutmaya çalıştığıekonomik kriz, toplumu kalıcı birhızla yoksullaştırıyor.Son on yılda temel giderlerini karşı-layabilmek için Caritas’a başvuranİtalyanların sayısı dört kat arttı.Caritas Ambrosiana’nın son raporuumutları iyice kırdı.

MİLANO - İtalya’da tırmanan yoksulluğunfotoğrafını çekmek için Hıristiyan yardım kuru-luşu Caritas’ın önünde uzayıp giden kuyruklarabakmak yeterli bugünlerde. 2002 yılında Mila-no’da, Caritas’tan destek alanların sayısı yüzde16’yla ifade edilirken, krizin ağırlaştığı günü-müzde bu rakam yüzde 40’larda seyrediyor.

2000’li yılların başında İtalya’ya yeni umutlarınpeşi sıra gelen göçmen nüfus yardım talep edi-yordu, şimdi artık küresel ekonomik krizinmağdurları arasında İtalyan vatandaşları ço-ğunlukta.

Son on yılda elektrik, su ve gaz faturaları ileçocuklarının anaokulu taksidini ödeyebilmek veay sonunu getirmek için gerek duydukları yar-dımı almak amacıyla Caritas’a başvuran İtal-yanların sayısı dört katına çıktı.

2010 yılında “Bu krizle baş edebilmek çokgüç” diyerek Caritas’ın kapısını çalanlar, bir son-raki yıl geri dönmeyeceklerini düşünüyordu.Ama gitgide yoksullaşan, işini kaybeden ya daücretsiz izne çıkarılan, part-time bir iş bile bu-lamayan birçok insan, yeniden kapısını çaldı Ca-ritas’ın.

Milano’da küresel krizin yeni yoksullarıylailgili 11’inci raporunu yayımlayan Caritas Am- AvrupaGüN | 3

FIRINLAR DA ARTIK PAZAR GÜNLERi AÇIK...

Page 4: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 4

brosiana’nın verileri ne yazık ki umut vericideğil. Rapor, Caritas’ın ofisleri önünde kuyruğagiren evsizler, mülteciler ve yüzlerce İtalyan’ınküresel krizin doğurduğu “kronik yoksullar” ol-duğuna vurgu yapıyor. Krizin ilk belirtilerininduyulmaya başladığı 2008 yılıyla karşılaştırıldı-ğında, yoksul nüfusun yüzde 6’lık bir artış gös-terdiğine dikkat çekilse de, son on yıldaekonomik güçlükle yüz yüze gelenlerin dört katarttığı belirtiliyor.

Caritas, 2002 yılında yüzde 16’larla ifadeedilen yoksulların, artık yüzde 40’lara ulaştığınavurgu yapıyor. Karanlık bir tünelin içinde yolalındığını anımsatan yardım kuruluşunun yö-neticileri kuruma başvuranların yüzde 65’ininkadınlar olduğuna dikkat çekiyor. Bir ailenin yü-kümlülüğünü üstlenenlerin oranı ise yüzde45’le ifade ediliyor. Bu tablo içinde eşlerindenayrılanlar yüzde 23’lük bir yeni yoksullar kesi-mini temsil ediyor. Caritas’a gelenlerin yaş or-talaması 25-44 arasında değişirken, bu kişilerinyüzde 47’sinin lise mezunu olduğu belirtiliyor.Son üç yıl içinde işten çıkarılanların oranı iseyüzde 34.

Kronik yoksullar tablosunda yirmi yıldırİtalya’da yaşayan ve birçok İtalyan vatandaşıgibi son dönemde işsiz kalan göçmenler yüzde23’lük bir kesimi oluşturuyor. Küresel krizin so-nuçları, İtalya’nın dümenindeki Mario Montihükümetinin aldığı sert tedbirlerle gitgide eri-yen orta gelir grubuna ait İtalyanlar, aylık üc-retleriyle yaşamlarını sürdüremiyor. Bu nüfusiçinde devlet memurları, part-time iş yapanlar,sigortasız çalıştırılanlar, çok düşük ücretleri ka-

bullenmek zorunda kalan gençler ve emekli ma-aşları 1000 avronun altında kalanlar yer alıyor.

Son rakamlar göçmenlerin yüzde 74.2’sinin,İtalyanların ise 47’sinin aylık ücretleriyle ay so-nunu getiremedikleri gerekçesiyle Caritas’tanmaddi yardım talep ettiklerini gösteriyor. 27 binbaşvuruyu değerlendiren kurum, her iki İtalyanvatandaşından birinin para yardımı istediğiniortaya koyuyor.

SÜPERMARKETLER DE...

Page 5: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 5

Mario Monti hükümeti, çalışanların hakla-rını düzenleyen ve sendikal hakları içeren, iş ya-sası diye tanınan 18’inci maddeyi iptal etti,gazetecileri susturma tehlikesini beraberindegetiren ve basın özgürlüğüne aykırı düşen “Ba-vaglio Yasası” ise hâlâ tartışılıyor. Özetle İtal-ya’da demokratik sistem tehdit altında.

Matteo Longato:“Güney, İtalya’nın Yunanistan’ıolabilir”

Lainate, Milano’ya 20 kilometre uzaklıkta25 bin nüfuslu bir belediye. Sakız, bonbon venane şekeri üreten, yurtdışına yönelik satışla-rında en önemli pazarı Türkiye olan çokulusluPerfetti’nin yönetim ve üretim merkezinin yeraldığı bir yerleşim merkezi. Milano ile Comogölü arasındaki Lainate, İtalya’da hızla tırmananekonomik krizin etkilerinin gözlendiği birmikro dünya. Lainate’de yaşayan patolojik ana-tomi teknisyeni Matteo Longato ile Farmaciadei Sani adlı şarap evinin işletmecisi Luca Scra-bello, krizin Çizme’yi ve İtalyanları nasıl etkile-diğini Avrupa GÜN’e anlattı.

– İtalya’daki ekonomik kriz, gitgide tırmanıyor.Sizi en çok ne kaygılandırıyor?

MATTEO LONGATO - İtalya’da ekonomikdurum, gerçekten de kaygı verici bir noktada.En çok demokratik sistemin içinin boşaltılıyorolması ürkütüyor beni. Ekonomik kriz gerekçegösterilerek çıkarılan yeni yasalar, vatandaşla-rın sosyal haklarını bütünüyle siliyor. İtalya’da işbaşında olan teknokratlar hükümeti, ekonomikkrizi bir tür şok gibi kullanarak, anayasaya ay-kırı bir dizi karar aldı. Bu gerçekten de kaygı ve-rici. Tarihin yansıttığı gibi, kriz dönemlerindeekonomik ve sosyal sistemlerde alınan şiddetlikararlar, demokrasiyi bütünüyle zayıflatıyor.

Çizme’de yüzdelerleekonomik kriz

% 6Yardım talepleriMilano’da ekonomik krizin ilk etkilerinin gözlen-

meye başlandığı 2008 yılı ile karşılaştırıldığında2012’de kentte üç Caritas merkezinde maddiyardım için başvuranlar yüzde 6 arttı.

% 40KroniK YoKsullarİki yıldır Caritas’tan sürekli yardım talebinde bu-

lunanlar 2002’de yüzde 16’ydı, bugün yüzde40’a tırmandı.

% 62İşCaritas’a başvuranların yüzde 62’si iş sorunları ne-

deniyle yoksul. Sorun bir tek işsiz kalmak değil,vatandaşlar artık düşük ücretli, part-time ve si-gortasız işlerle ay sonunu getiremiyor.

% 65KadınlarCaritas’tan yardım talep edenler listesinde kadın-

lar yüzde 65’lik bir kesim oluşturuyor. Kadın nü-fusun yüzde 45’inin ailesi var, eşinden ayrıyaşayan ya da boşananların oranı yüzde 23.

% 75GöçmenlerCaritas’a yardım için başvuranların yüzde 75’i göç-

menler. Bu göçmenlerin yüzde 23’ü 20 yıldırİtalya’da yaşıyor.

% 47eğİtİmCaritas’ın Milano’daki ofislerine başvuranların

yüzde 47’si lise ve ortaokul mezunu, kısa birsüre önce işsiz kalanların oranı yüzde 34.

Page 6: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 6

Yoksulluk artık bir gerçek. İş bulmak çok güç.Önerilen işler ve ücretler, gündelik yaşamı sür-dürebilmek için yeterli değil. Kapitalist sistem,bu noktaya getirdi. Bu sistem kendini hiç yenile-medi hep aynı kaldı. Çalışanların hakları sondamlasına kadar gaspedildi. Bu, elbette kapita-lizmin de sonunu hazırladı. Bir süreç noktalanı-yor. İtalyanların, İspanya ve Portekiz’deki gibidayatılan ekonomik reçeteler karşısında yaşam-ları konusunda kaygı duymaları beni üzüyor.

– Yaklaşık on yıl önce Milano’daki bir devlet hasta-nesinde çalışırken hastanelerin şirket mantığıylayönetilmesine karşı olduğunuz için “gönüllü işsiz”kalmaya karar vererek görevinizden ayrıldınız…

MATTEO LONGATO - Evet, on yıl önce işdünyasında bazı küçük değişimler yaşanıyordu.1991 yılında Milano’da bir devlet hastanesinde

çalışmaya başladım. İki yıl sonra görev yaptığımsağlık kuruluşu, “Hastane İşletmesi” diye isimdeğiştirdi. Bir devlet hastanesinin yönetimindeköklü değişimler söz konusuydu. İşletme, eko-nomik boyutu olan bir sözcük. Bir devlet hasta-nesi, bir şirket mantığıyla yönetilemez.Hastanenin, vatandaşlara sağlık hizmeti vere-cek kaynakları en iyi şekilde kullanan bir man-tıkla yönetilen bir sisteme sahip olması gerekir.Sağlık hizmeti, sosyal bir hak olarak korunma-lıydı. Bu yönde vatandaşlara tanınan sosyal birhaktı. Artık İtalya’da birçok hastane şirket man-tığıyla yönetildiği için, personel ve hasta yata-ğında kesintiye gidildi.

1990’ların başlarında uygulanmaya başla-nan bu sistem içinde çalışmak istemedim. Bir-çok meslektaşım sağlık alanındaki özelleştirmegirişimlerinin hizmetlerin içeriğini mükemmel-

Çizme’de yoksulluğun boyutları ortasınıfı da içine almaya başlayınca güç eko-nomik koşulları göğüsleyebilmek ama-cıyla yaşama tutunma modelleri üretil-meye başlandı. Milano’ya bağlı CerroMaggiore ve San Vittore Olona beledi-yelerinde 40 aileyi ortaklaşa bir çatıdabir araya getiren “Casa per Pollicino Der-neği“, akılcı ve dayanışmacı bir tüketimmodelinin kolektif bir yaşam içinde uy-gulanmasıyla ekonomik krizin aşılabile-ceğini savunuyor. Derneğin kurucusu 44yaşındaki Avukat Alberto Fedeli, bu de-neyimi şöyle anlatıyor:

– Derneğinizin ortaklaşa yaşam önerisi,ekonomik krizi aşmak için bir model ola-rak tanıtılıyor. Bu konuda siz ne düşünü-yorsunuz?

ALBERTO FEDELİ - Ailelerle yolaçıktık. İlgi alanımız zaman içinde bir aileçatısı altında çocukların eğitiminden ai-lelerin ekonomik bilançosuna kadaruzandı.

– Nasıl işliyor kolektif yaşam?

ALBERTO FEDELİ - Kurulan modelailelerin karşılıklı yardımcı olmalarını

öngörüyor. Çocukların eğitimi ve çeşitlispor faaliyetlerinden yoksun kalmama-larına özen gösteriliyor. “DayanışmacıSatın Alma” adı altında küçük bir grupoluşturduk. Bu grup 40 ailenin ortaklaşagıda alışverişi yapmasını öngörüyor. Acilekonomik güçlükler söz konusu oldu-ğunda aileler birbirlerine yardımcı oluyor.Bir tür dayanışma ruhu söz konusu.Gerek olduğunda borçlarını ödemektezorlanan ya da aniden işsiz kalan ailelereortak bir kasadan mikro kredi aktarılıyor.

– Peki bu model uygulanabiliyor mu?

ALBERTO FEDELİ - Çok iyi işliyor.Bu kolektif yaşamın parçası olan ailele-rin her biri kendine ait bir konutta yaşı-yor. Ama bir zamanlar olduğu gibikomşuluk ilişkileri yaratılmaya çalışılı-yor. Bu modele yabancı uyruklu ailelerde katıldı. Anneler de birbirlerine yar-dımcı oluyor, bir arada ve uyumlu yaşa-manın koşulları yaratılıyor. Bu modelikurumlar da örnek alabilir. Biz dernekolarak akılcı bir tüketim modeli öneri-yor, dayanışmacı ve kolektif bir yaşamınailelerin bütçelerini koruyarak hayatageçirilebileceğini göstermek istiyoruz.

Krize çözüm: “Kolektif yaşam”

Page 7: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 7

MATTEO LONGATO - Vatandaşlar tükete-memeye başladıkları zaman, bireysel bir kriz deortaya çıkıyor. Satın alma gücünü yitiren birçokkişinin dayatılan ağır reçeteleri güçlükle gö-ğüsleyebileceği, acı çekeceği düşüncesindeyim.Birkaç yıl önce vatandaşın cebinde üç-beş kuruşda olsa vardı ya da geçmiş birikimler kullanılı-yordu. Seçimle iş başına getirilen Berlusconi,krizin varlığını reddetti. Teknokrat hükümetinbaşbakanı Mario Monti ise, patronlara çalışan,“patron” bir hükümet. İtalya’da geniş çaplı birözelleştirme siyaseti uygulanıyor, devletin tümmal varlıkları özel şahıslara satılıyor. Gerçektehiçbir şey değişmedi. Böyle giderse İtalya’dadevlet, bir tek kağıt üzerinde kayıtlı kalacak.

leştireceği inancındaydı. Bu gerçekleşmedi. Odönemde bunu öngörmüştüm. Hatta bugünİtalya’da vatandaşa verilen sağlık hizmetlerininniteliğinin gerilediğini söyleyebilirim. Umutedilen kalite sağlanamayınca özelleştirme ope-rasyonlarına hız verildi. En son Milano San Raf-faele Hastanesi’nin de içinde yer aldığı onlarcahastanenin borç batağına saplandığına, sağlıkve teknik personelde kesintiye gittiklerine tanıkolduk.

İtalya’daki devlet hastanelerinin yönetimiekonomistlere terk edildi. Ama ekonomistlerinsağlık sistemi ve hastaların gereksinimleri ko-nusunda en ufak bir bilgisi yok. Onlar teknikpersonel; bir tek hesap kitap işine, işletme man-tığıyla yönetilen sağlık kuruluşlarının kâr geti-rip getirmediğine bakıyor. İşin sağlık boyutu,vatandaşa hizmet ise göz ardı ediliyor.

– Ekonomik kriz, 25 bin nüfuslu Lainate’ye nasılyansıyor?

MATTEO LONGATO - İtalya’nın birçok böl-gesinde tanık olunduğu üzere Lainate’de de va-tandaşlar ekonomik durumdan kaygılı. Kimiailelerin elektrik, gaz, su faturalarını ödemektezorlandığını biliyorum. Ya da şofbenin anidenarızalanması durumunda, yeni bir şofben satınalamayacak durumda olan aileler var. Birkaç yüzavroluk harcamalar bile sorun yaratabiliyor bu-günlerde. Hiç kimse, vatandaş olarak, sosyalhakları konusunda kaygı duymuyor, bu hepikinci plana atılıyor. Mevcut koşullarda ekono-mik güçlükler doğal olarak ön planda ve bu dagerginlik yaratıyor. Ama vatandaşın sahip ol-ması gereken hakların yitirilmesi de çok tehli-keli, çünkü bu bir anlamda ifade özgürlüğünüde engelliyor. Vatandaşı baskılayan bir ekono-mik model yürürlükte, iş sözleşmeleri mevcut,ama bu sözleşmelerde hakların yerinde yelleresiyor.

– İtalya, Yunanistan’ın durumuna gelebilir mi?

MATTEO LONGATO - İtalya’nın Yunanis-tan’ın durumuna düşebileceğini düşünmüyo-rum. İtalya, yaşanan büyük krize karşın üreten,daha sağlam ve büyük bir ülke. Yunanistan’aoranla İtalya’da daha büyük bir tüketici kesimvar. Ancak güney bölgemiz, İtalya’nın Yunanis-tan’ı olabilir. Güney İtalya’daki yoksulluğun bo-yutları son birkaç yıldır yaşanan krizle ilişkilideğil. Elbette bu küresel kriz, güneydeki bölge-leri etkiledi ama burada geleneksel anlamda biryoksulluk hep vardı, var olmaya da devam edi-yor.

– İki üç yıl öncesiyle karşılaştırıldığında nelerdeğişti?

Page 8: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 8

Luca Scrabello:“İtalya’da kâr etmedençalışılıyor”

– Ekonomik kriz, sizin ticari faaliyetinizi nasıl et-kiledi?

LUCA SCRABELLO - Şu aşamada İtalya’dagelecekle ilgili tahminde bulunmak çok güç. Buaçıdan ticari faaliyetlerde de belirsizlik hakim.Elbette daha önce sahip oldukları gelir kaynak-ları ya da birikimlerini kullananları ayırmak ge-rekir. Bugünlerde İtalya’da hiçbir biçimde kâredilmeden çalışılıyor. Bir ticari işletme kâr eldeetmese de vergi yasası önünde gerçeği yansıt-mayan bir gelir bildiriminde bulunmak zo-runda. Vergileri ödemekle yükümlü. Tersidurumda devlet tehdit ediyor ve “Seni denetle-yeceğim” diyor. Kısacası bir gelir elde etmesende, vergi ödemekle yükümlüsün İtalya’da.

– Krizin ilk belirtilerinin hissedilmeye başladığıiki-üç yıl öncesine oranla temel değişimler neler?

LUCA SCRABELLO - Ben dört yıldır Farma-cia dei Sani’nin başındayım . Başlangıçta doğalolarak büyüyen bir grafik vardı. Küresel krizinilk etkisi 2008 ve 2009’da görülmeye başladı veo dönemde sürekli tırmanan bir düşüş yaşandı.Bu düşüş şimdi sabitlendi. Ama mevcut stan-dart, geleceğe yönelik projeler geliştirmeyeengel. Bu süreçte yüzde 10 düzeyinde bir düşüşdaha yaşanacak olursa, bu ticari faaliyete devametmenin bir anlamı yok, Ben yüzde 20’lik bir

kayıp yaşadım ve unutmayın ki şarap evi işlet-meciliği, krizden, başka sektörlere oranla dahaaz etkilendi.

– Meslek gereği çok farklı kesimden bir müşteriprofiliyle yüzyüze geliyorsunuz. Krize dair ne türöyküler aktarılıyor?

LUCA SCRABELLO- Bir müşterim MilanoMalpensa havalimanında sivil ve ticari uçuş-larda bagaj yüklenmesi ve boşaltılması bölü-münde çalışıyor. Son beş yıldır aynı işi yapanpersonele yeni iş sözleşmeleri gereği farklı mik-tarda ücret ödeniyor. Örneğin eski kontratla ça-lışan personel, 1700 avro aylık ücret alırken

Kuyruk yerinedayanışma marketleri

Milano’da Caritas’ın üç noktadaki of-islerinde yiyecek yardımı almak için sı-raya giren vatandaşların onurlarınınzedelenmemesi amacıyla Güney MilanoCaritas sorumlusu Rahip Massimo Ma-pelli, “Dayanışma Marketleri” kurulma-sını önerdi. Bu yöntemle Caritas’ınönünde uzayıp giden kuyruklara birnokta konulacağını savunan Mapellli,güç durumdaki vatandaşların Cari-tas’tan alacakları bir kartla bu market-lerde alışveriş yapabileceklerini söyledi.

Milano’da şehrin güney kesimindeyer alan Rozzano, Corsico, Trezzano veBuccinasco ve çevresinde krizin etkisininçok yoğun izlendiğine dikkat çeken Ma-pelli, Corsico’daki kilisede ayda 800 adetyiyecek paketi, çevre beldelerde de orta-lama 350 paket dağıtıldığını söyledi. Bupaketler için gelen kesimin orta gelirgrubunda ve işsiz kalanlarla aileleri ol-dukları gözleniyor

Page 9: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

Pane Quotidiano, yüz yıldır Mi-lano’da yoksullara yardım eden laik birdernek, 1898’de kurulan bu derneğinMilano’da tarihi iki şubesi var. Biri ViaToscana 28’de, öteki Viale Monza325’de. Otuz yıl önce Pane Quotidianogünde 2.500-3000 dolayında yoksul va-tandaşa yardım ediyordu. Bugün Arezzove Udine’nin nüfusuna eş değer 100 binyoksulu barındıran Milano’da, bu der-nek, her gün 5 bin kişiye destek olmayadevam ediyor.

Milano’daki yoksullar tablosu, emek-liler, işsizler, yaşlılar ve göçmenlerdenoluşuyor. Otuz yıl önce Pane Quotidia-no’nun önünde kuyruğa girenler ara-sında İtalyanların sayısı birkaç kişiylesınırlıyken, bugün derneğin önündesabah erken saatlerde uzayıp giden kuy-ruklarda İtalyanlar çoğunlukta.

Pane Quotidiano’nun yöneticisi PierMaria Ferrario, rakamlar karşısında birhayli kaygılı, “Nereye doğru gidiyoruzbilmiyorum!” diyor. Sabah erken saat-lerde, 07.30’da derneğin önünde iki kuy-ruk dikkat çekiyor. Sağ kanatta emek-liler ve 60 yaş üzeri yaşlılar, sol kanattaöteki yoksullar. Yaşlılara ve ayakta dura-mayacak kadar güçsüz olanlara önceliktanınıyor. Erkenden gelip de ön sıralardayer tutanlar, 09.00-11.00 arasındakierzak dağıtımını kaçırmak istemiyor.

Pane Quotidiano, ekmeğin yanı sıraMilano’nun yeni yoksullarına süt, yo-ğurt, yumurta, meyve- sebze, makarna,pirinç, bakliyat, çikolata ve bisküvidenoluşan paketler dağıtıyor. Haftada birgün ise giyecek yardımında bulunuluyor.

Bu dağıtım çok kez kadınlar arasındatartışmalara ve gerginliklere neden ol-duğundan, gönüllülerin desteği düzensağlama açısından önem taşıyor.

Pane Quotidiano’da ekonomik krizinetkisiyle sayıları son bir yılda hızla tır-manan yoksullara destek olan gönüllü-lerden biri gençlik yıllarında boksörlükyapan Angelo Quirci. Bir spor salonundaLuchino Visconti’nin tesadüfen keşfet-tiği, “Sende aktör yüzü” var diyerek1960 yapımı “Rocco e i fratelli” filminderol verdiği Quirci, İtalyan yoksulların ilkkez yabancı kültürlerden gelen yoksul-ları aştığını anlatıyor.

Bir başka gönüllü Arnavut belgeselciEdison Duraj ise ekim ayında yağışlı vekötü havaya karşın derneğe günde orta-lama 2 bin 200 kişinin erzak almak içingeldiğini aktarıyor.

2013 yılında krizin ağırlığını dahada hissettireceği öngörülen ekonomi vemoda başkenti Milano’da 18 yardım ku-ruluşu şehrin yeni yoksullarına destekolmaya çalışıyor. Arezzo şehrinin nüfu-suna eş değer boyuttaki yoksullar ara-sında İtalyanların baş sıraya oturmasıbir yana, yüzlerce İtalyan ailenin bele-diyeden yardım talep etmesi dikkat çe-kiyor. Gazetelerin ekonomi sayfaların-da yoksul vatandaşların bir kahve vekapuçinodan bile vazgeçtikleri vurgula-nırken, hükümetin “Kasalarımız bom-boş” diye seslenen okul yöneticilerine,“Yakıt alacak paranız yoksa kaloriferleriyakmayın!” diye öneride bulunması,İtalya nereye doğru gidiyor diye düşün-dürüyor.

Pane Quotidiano ve Milano’daki 100 bin yoksul

AvrupaGüN | 9

seçim, şarap evini satışa çıkarmak ama bu pekde kolay değil, İtalya’da ticari bir faaliyete sonvermenin de bir maliyeti var. Herkes istediğianda nokta koyamaz çünkü bunun için de gelirkaynağı gerekli. Bu da İtalya’nın bir başka so-runu, ben bu ticari işletmeye bir nokta koymakzorunda kalıyorsam baş etken elbette ekonomikkriz. Hiçbir kazanç elde etmeden çalışmanın biranlamı var mı? Bu durumda her şeyi bırakıp git-mek gerek. Ne yazık ki İtalya bu noktada.

yeni iş sözleşmesi yapanlara 1100 avro ödeni-yor. Dün genç bir müşterim bir ajans aracılığıylaiş bulduğunu söyledi. Haftada beş gün çalışacağıbu iş için 500 avro odediklerini, gerçekte brütmaaşın 900 avro olduğunu, ancak 400 avronuniş için aracılık yapan ajansa verildiğini anlattı.

– Bu karanlık tablo içinde nasıl bir gelecek öngörü-yorsunuz?

LUCA SCRABELLO- Şimdi alternatif bir

Page 10: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 10

İki Almanya’nın 1990 yılında birleş-mesiyle göçmen ve mültecilere yö-nelik neredeyse her gün bir veyabirkaç ırkçı saldırı ve kundaklamayaşandı. Can kayıplarına yol açanMölln saldırısı ve bu dönemdekidiğer saldırılar, kuşkusuz ileride Ber-lin Cumhuriyeti’nin kuruluşunun birparçası olarak değerlendirilecek.

MÖLLN - 18 bin nüfuslu Mölln kasabasındaçoğu Hamburg, Bremen gibi büyük kentlerdenyaklaşık 800 kişi, 20 yıl önce burada işlenen ci-nayetleri protesto etmek için bir araya geldi.Şehir meydanında toplanan kalabalık, daha çokgenç Alman antifaşistlerinden oluşuyor. Sayılarıçok olmasa da farklı yerlerden uzun yıllardırgöçmen hareketinde yer alan Türkler de anmayürüyüşündeler. Gamalı haçı parçalayan Avniresimli pankartları hemen dikkat çekiyor. Ars-

lan ailesi topluca Mölln’e gelmiş. “Gelmiş” diyo-ruz, çünkü ailenin neredeyse hepsi geçtiğimizyıllarda Mölln’ü terk etti. Kundaklamada annesiBahide Arslan ve kızı Yeliz Arslan ile yeğeni AyşeYılmaz’ı kaybeden Faruk Arslan, “Burada iş bu-lamadık, bize güya kasabanın adını kötüye çı-kardık diye kötü davrandılar” diyor.

Yürüyüş korteji sloganlar atarak sokaklar-dan geçerken Mölln’ün Alman sakinleri bu si-yahlar giymiş genç topluluğu kayıtsızca kal-dırımdan izliyor. Faruk Arslan ise hâlâ 20 yıl ön-ceki saldırının acılarını çekiyor: “Ben 1992’denberi kendinde olmayan bir insanım. Sinir hap-larıyla yaşayan, kızımın resmiyle annemin res-miyle her gün aynı odada yatıp kalkan birinsanım.” Ancak Mölln’den ayrıldıktan ve iyipsikologlarla tedaviye başladıktan sonra haya-tın tadına varabildiğini söyleyen Faruk Arslan,kundaklamaların ardından Bild, Der Spiegel gibibüyük Alman medyasının saldırısına da uğra-mıştı. Hatta ünlü Bild gazetesi, Neonazilerinolayı itiraf etmelerine rağmen, kundaklamala-rın Türkler arasındaki bir hesaplaşmanın so-

Her şeye rağmen tarihi unutmayanlar ve unutturmayanlar var

Mölln'ün 20'nci yılındaOrHAN ÇALIŞIr

“BEHiDE ArSLAN HAUS”

Page 11: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 11

yıl önce de buradaydık, olayın hemen akabinde.10’uncu yıl, 20’nci yıl, bunlar çok önemlidir.Bunu unutturmamak için ve unutulmasına mü-saade etmeyeceğimizi göstermek için burada-yız” diyerek, hâlâ kararlı bir göçmen politikbilincinin olduğunu gösteriyor.

22 Kasım 1992 gecesi saat 24.00’den sonraiki Neonazi, önce Mölln’ün biraz dışında kalanRatzeburger Straße 13 adresindeki altı Türk ai-lesinin oturduğu evi kundaklamışlardı. Ozaman olaydan birkaç gün sonra Mölln’e gitti-ğimizde, çatısının ahşap kısmı iskelet gibi or-taya çıkmış, duvarları, pencere pervazları istenkapkara olmuş, camları kırık pencereleri koca-man kara delikler gibi duran binayı görmüştüm.En tüyler ürperten de, pencerelerden sarkan,rüzgar vurdukça sallanan, birbirine bağlanmışperde ve çarşaflardı. Bunlara tutunarak kendiniaşağı bırakan 40’dan fazla Türk göçmen, yana-rak ölmekten son anda kurtulmuştu.

Anma yürüyüşünde Möllnlü bir grup Türkgenci dikkat çekiyor. Bu çocukların anne ve ba-baları, Ratzeburger Straße 13 adresindeki kun-daklamadan kurtulanlar. Yangından bir yılsonra dünyaya gelen Selime Aygün, olayı bü-yüklerinin anlatmasından biliyor: ”O gece an-nemler, babamlar hepsi yattıktan sonra birdenyangın çıkmış. Herkes pencerelerden atlamış.”Selime’nin 15 yaşındaki amcaoğlu Alibey Ay-gün’e neden yürüyüşe geldiğini soruyorum.“Nazilere karşı, yani Faruk Amcagilin ve bizimevimizi yaktılar, dazlaklar evimizi yaktı diye bu-radayım” diyor, saçlarını modaya uygun olarak

nucu olduğu gibi yazılar yayımlamıştı. BundaFaruk Arslan’ın kendini resmi kurum ve kişilerekullandırtmamasının, politikacılarla törenlereçıkıp hiçbir anlamı olamayan uyum mesajlarıvermemesinin rolü vardı mutlaka.

Tabii, 1992 kasımında cenazeler Hamburghavaalanından yolcu edilirken cenazeleri vekendisini yolcu etmek için gelen Türk göçmen-leri için aldığı “delikanlı tavrın” da bu reddedil-mede rolü var. Polis o gece 150 kadar göçmenprotestocuyu havaalanı terminal binasına al-mamış ve coplamıştı. Protestocular direnincepolis yöneticileri Faruk Arslan’ı çağırmışlar, dı-şarıdaki polisler önce cenaze yakını olduğunubilmeyerek onu da coplamışlardı. Polis müdü-rünün, topluluğu göstererek “Bunlar kim?” diyesorması üzerine Faruk Arslan, “Bunların hepsibenim arkadaşım” demiş ve topluluk böyleceiçeri girebilmişti.

Mölln’deki yetkililer kundaklamadan sonraArslan ailesine oturmaları için bir konteynertahsis etmiş. Güvenli bulmadıklarından buradaoturmayı reddeden aileye onarıldıktan sonrakundaklanan eve taşınmaları önerilmiş. “Bu ka-darı da olmaz!” diyen Arslan ailesi bunu reddet-miş. Faruk Arslan ve ailesi, Mölln’de çok sıkıntılıbir dönem geçirdikten sonra memleket edin-dikleri bu şehri terk etmiş. Şimdi Mölln’e, sa-dece tanıdıklarını ziyarete ve kundaklamalarıunutturmamak için yapılan bu gibi etkinliklernedeniyle geliyor. 17 Kasım’da yapılan protestoyürüyüşünü düzenleyen “Arslan Ailesinin Dost-ları” adlı girişimden Erkan Kurukavak, “Biz 20

Page 12: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 12

hafif jölelemiş delikanlı. Anne ve babaları olum-suz etkilenmesinler diye yıllarca bu çocuklaraolayı anlatmamışlar. 1992 kasımındaki korkunçgeceyi daha sonra büyüyünce yavaş yavaş öğ-renmişler.

Yürüyüş bitiyor. Şehirden tren istas-yonuna doğru yürürken bir bankınüzerine yarım yatmış, yersiz yurtsuzbir adam bize sempatiyle bakarak“Das habt ihr heute gut gemacht”(Bugün bu işi iyi yaptınız) diyor.Mölln’de yaptığımız yürüyüşe sem-patiyle bakan az sayıda insandanbiri herhalde...

Mölln cinayetleri unutulmasın diye yapılanyürüyüşe Hamburg’da 1985 aralığında dazlak-larca öldürülen Ramazan Avcı’nın eşi GülistanAvcı da katıldı. Ramazan Avcı cinayeti, Alman-ya’da göçmenleri kitlesel olarak sokağa dökenilk ırkçı cinayetti. Gülistan Avcı, “Mölln’e gel-mek benim için bir görev” diyor ve ekliyor:“Bugün aynı acıyı yaşadığım için buradayım. Ya-şayan bilir bunu, yaşamayan bilmez.”

İki dazlak Ratzeburger Straße 13 adresin-deki evi kundakladıktan sonra şehrin tam mer-kezindeki Mühlenstraße 9 adresinde Arslanailesinin oturduğu evin önüne gelmişler. Vebenzin dökerek binayı ateşe vermişler. Hementutuşan binadaki Arslan ailesi üyeleri, yangını

fark eder etmez hemen binadan çıkmaya çalış-mışlar fakat merdivenler alev alev yandığındanpencerelerden atlamaktan başka çare bulama-mışlar. Torunlarını kurtarmak için çırpınan Ba-hide Arslan, dışarı çıkamayacağını anlayınca ozamanlar yedi yaşında olan torunu İbrahim’iıslak bir battaniyeye sarmış. Yangından saatlersonra bir mucize eseri dumandan boğulmayanİbrahim’i yanan binadan çıkarmışlar. Büyükan-nenin sardığı ıslak battaniye, İbrahim’in haya-tını kurtarmış.

Bahide Arslan’ın eşi Nazım Arslan yaralı ola-rak kurtuldu. Nazım Arslan, eşinin ve torunla-rının öldürülmesinin kabusunu hiç atlatamadı,Almanya’ya küsüp memleketi Samsun’a döndüve orada 2008 yılında vefat etti.

Arslan ailesinin diğer üyeleri Almanya’dakaldılar. Faruk Arslan, bir daha baba oldu veyeni doğan kızına kundaklamada öldürülen kı-zının adını vermiş. Faruk Arslan, şimdi 3 çocuğuve 2 torunuyla Hamburg’da yaşıyor. “Beni ço-cuklarım ve torunlarım ayakta tutuyor” diyen48 yaşındaki Arslan, “Bu tür cinayetlere sessizkalırsak başkaları da işlenir” diyor ve özelliklegöçmenlere sesleniyor: “Biz buraya ne yanmayane yakılmaya geldik. Biz Almanya’yı kuranlar-danız. Bizim insanlarımız hiçbir kötülüğü haketmedi. En büyük kötülüğü ben gördüm, ben-den başkasının da görmesini istemiyorum.”

İki Almanya’nın 1990 yılında birleşmesiylegöçmen ve mültecilere yönelik neredeyse hergün bir veya birkaç ırkçı saldırı ve kundaklamayaşandı. Can kayıplarına yol açan Mölln saldı-

Page 13: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 13

bu işi iyi yaptınız) diyor. Herhalde bu adamMölln’de yaptığımız yürüyüşe sempatiyle bakanaz sayıda insandan biri.

Bu da unutuldu artık. O zamanlar, yani1990’larda düzene uymayıp, uyamayıp sokak-larda yaşayan bu yersiz yurtsuz insanlar da,Neonazilerin çok saldırısına maruz kalıyordu.Kimseye zararı olmayan bu adamların kaçı öl-dürüldü? Bir yerlerde kaydı var mıdır acaba?Hakir görülerek “Penner” denilen bu insanlarTürk gençleri ve göçmen gençlik çetelerininkendilerine sahip çıktığını bildikleri için onla-rın yaptıkları işlere hep yakınlık duydular.

rısı ve bu dönemdeki diğer saldırılar, kuşkusuzileride Berlin Cumhuriyeti’nin kuruluşunun birparçası olarak değerlendirilecek.

Saldırılar duyulur duyulmaz Almanya’nınhemen her şehrinde binlerce göçmen sokaklaradöküldü. Özellikle gençler, kendiliklerinden ey-lemler yaptılar. Ramazan Avcı öldürüldüğündesadece Hamburg ve çevresinde göçmenlerdenkitlesel bir tepki gelmişti, fakat bu defa ırkçı sal-dırılara karşı Almanya çapında bir başkaldırı sözkonusuydu. Bunun bir sonucu olarak Mölln’deyapılan protesto yürüyüşüne ezici çoğunluğuTürkiyeli göçmenler olmak üzere on bindenfazla insan katıldı. Yürüyüşe her siyasi akımdaninsanlar gelmişti. Gerçi bazı aklı evvel Türk sol-cuları Türk bayrağı taşıyorlar diye yürüyüşe ka-tılan bazı gençlere karşı kaba kuvvet kullanmışve bu yüzden kitle daha Mölln’de bölünmüştü,fakat buna rağmen, o günkü yürüyüş ve diğerkentlerde göçmenlerin kendi kendilerine dü-zenledikleri ani eylemler, öz örgütlenmenin po-tansiyelini ve mümkün olduğunu göstermesibakımından çok önemli bir gelişmeydi.

Tam da bunu gören Alman devleti, başta dö-nemin devlet başkanı Richard von Weizsäckerolmak üzere “Lichterkette” tabir edilen, katı-lanların ellerinde mum taşıdığı, Almanya’nın ih-racatını ve imajını savunma gösterileridüzenlediler. Bu gösterilere göçmenler ilgi gös-termedi. Bugün unutulduğundan hatırlamakönemli: Mölln’den hemen sonra Hamburg’dagöçmenlerin girişimiyle bir günlük kepenk ka-patma eylemi düzenlendi. Bu eyleme Ham-burg’daki Türkiyeli esnafın büyük çoğunluğu veaz sayıda da olsa bazı Alman esnaf da katıldı.

Şimdi artık ırkçı saldırılardan sonra ne kit-lesel yürüyüşler ne de kepenk kapatma eylem-leri düzenleniyor. Zaten genellikle olaylarınüstü daha baştan devlet organları tarafından“olayda siyasi bir motif yok” diyerek kapatılıyor.

17 Kasım’daki yürüyüşün son durağı, bir za-manlar Arslan ailesinin oturduğu Mühlenstraße9 adresiydi. Bina tadilattan geçmiş ve yeni kira-cılar yerleşmiş. 1992’de 22 Kasım gecesi benzindökülerek ateşe verildiğinden Arslan ailesinincanını kurtarmak için kullanamadığı ana girişkapısının sağına, üzerinde “Bahide-Arslan-Haus” yazan bir plaket asılmış. Plakette “Möllnşehir idaresinin kararıyla” yazıyor. Faruk Ars-lan, “Biz bu sokağa annemin adının verilmesiniistiyoruz” diyerek Arslan ailesinin talebini dilegetiriyor.

Yürüyüş bitiyor. Şehirden tren istasyonunadoğru yürürken bir bankın üzerine yarım yat-mış, yersiz yurtsuz bir adam bize sempatiyle ba-karak “Das habt ihr heute gut gemacht” (Bugün

20 yıl önce 20 yıl sonraBUNDAN 20 YIL ÖNCE22 Kasım’ı 23 Kasım’a bağlayan gece Schles-

wig-Holstein’daki Mölln kasabasında Türkailelerinin oturduğu iki bina yakıldı. Bina-ları molotof kokteylleriyle ateşe veren Neo-naziler daha sonra polise telefon edipkundaklamayı üstlendiler ve “Heil Hitler!”selamıyla telefonu kapattılar. Rostock-Lich-tenhagen ve diğer şehirlerdeki bir dizi kun-dakla- madan sonra ilk defa gece yarısıgelen böyle bir saldırıda insanlar hayatınıkaybetti. Mölln’ün merkezinde bir binadaoturan Arslan ailesinden büyükanne Ba-hide Arslan ile 10 ve 14 yaşındaki torunlarıYeliz Arslan ile AyşeYılmaz hayatlarını kay-betti. 20 yıl sonra, 17 Kasım cumartesigünü “Arslan Ailesinin Arkadaşları” girişimi,Mölln’de bir anma yürüyüşü düzen-ledi.oldu. Bu süreçten kaçmak zordur.

Page 14: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 14

Dünyanın günlük gazete cennetleri arasındayer alan Almanya’da art arda gelen ölüm haber-leri, kağıda basılı medyanın ağır bir krizden geç-mek olduğunu bir kez daha hatırlatmış oldu.Özellikle de Frankfurter Rundschau’nun ödemegüçlüğünü itiraf etmesiyle, kriz nitel bir sıç-rama gösterdi.

Almanya’nın ülke çapında dağıtımı yapılanmerkez sağdaki Frankfurter Allgemeine Zei-tung ve merkez soldaki Süddeutsche Zei-tung’dan sonra uzun yıllar liberal soluntemsilcisi olarak yayın yapan üçüncü büyük“nitelikli gazetesi” Frankfurter Rundsc-hau’nun günleri sayılı. Eğilimleri ve vakıfyapısıyla bir dönem Türkiye’deki Cumhu-riyet’i andıran, özellikle 68 kuşağının gün-lük gıdası kabul edilen bu gazetenin, ocakayında yayınına son verme kararı alabile-ceği, zaten daha şimdiden ilgili iflas ma-sasına gerekli başvuruda bulunduğubildirildi. Hemen ardından da Financial TimesDeutschland’ın aralık ayı başında yayın haya-tına son vereceği açıklandı. Almanya’da art ardagelen gazete ölümleri yeni ve oldukça karanlıkbir dönemin sektörde çoktan başladığını göste-riyor.

Yerel gazeteciliğin makine parkı ve ulaşımkolaylıkları nedeniyle yaygın olduğu Almanya’da1992 yılında pazar günleri hariç her gün bası-lan 426 adet günlük gazete vardı. Bunlardan ge-riye 2012’de sadece 333 gazete kaldı. Satışrakamları ise çok daha vahim: 1991 yılında gün-lük satılan gazete sayısı “Statista“ rakamlarınagöre 27 milyon 300 bin idi. 2012 sonu itibariyleher gün satılan gazete sayısı 18 milyon 400 bincivarında.

Geçmişten gelen eğilimlerin devam etmesihalinde 10 yıl içinde Almanya’da günde en fazla11 milyon adet gazete satılabileceği, hatta2034’te kağıda basılı günlük gazete yayıncılığı-nın bir meslek olarak da ortadan kalkacağı ilerisürülebiliyor. Kimse, bunun tümüyle temelsizbir düşünce olduğunu iddia edemiyor.

Asıl önemlisi, Almanya’da sessiz sedasız birbaşka günlük “kağıda basılı gazete” yayıncılığıdaha sahneden çekiliyor. Türkçe gazetelerin

günlük satış rakamları, eğer cemaat ilişkileriyleyaşatılanlar bir kenara bırakılırsa, artık ayaktaduramayacaklarını gösteriyor. Fakat, görünen oki, Avrupa dillerindeki gazetecilik ile Türkçe ga-zetecilik birbirine paralel yapısal özelliklere desahip. Hep birlikte gerileniyor. Batı Avrupa dil-lerinde durum neyse, bir büyük Avrupa dili ola-rak Türkçe de o. Kaderler birbirinden farklıdeğil.

Yüksek nitelikli ve “iyi” haberleri artık in-ternette bulmak mümkün. Dolayısıyla, orta bü-yüklükte olup da belli alanlarda uzmanlığınıkanıtlayamamış gazetelerin yaşaması bundansonra mucize. Hele hele redaksiyona kaynakayırıp uzmanlığının hakkını veremeyen gazete-lerin varlıklarını sürdürmesi imkansız. Pazar,bunları taşıyamadığını her fırsatta ilan ediyor.

Avrupa’daki en büyük Türkçe gazetenin gün-lük satış rakamları, bütün bir sektörün alışılmışrefleksleri ve geleneksel yapısıyla ayakta kalma-sının mümkün olamayacağını gösteriyor. Yenibir zamana giriliyor.

Frankfurter Rundschau’nun ardından Financial Times Deutschland

Almanya’da gazeteölümleri

Page 15: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 15

notlarına dayanarak kaleme alınan ve çağdaşAlman tiyatrosunun önde gelen isimlerindenLukas Langhoff tarafından yönetilen oyun,medyada büyük ilgiyle karşılandı. Daha galasıyapılmadan birçok gazete, radyo ve televizyonkanalında geniş haberlere konu olan oyun, olay-ları soruşturmakla görevli “NSU Komis-yonu”nda açığa çıkan acı gerçekleri yeni sorularve yanıtlarla toplumun tartışma gündemineoturtmayı hedefliyor.

Neden?Oyunun kadın yazarı Marianna Salzmann,

“Mely Kiyak’ın sorusu sürekli kafamda: Nedenvurularak öldürülen bir Türk hiç kurban olamı-yor? Vurulduğunda bile, neden o hep bir fail?”diye sorarken, genç oyun yazarı Deniz Utlu da,basına yaptığı açıklamalarda sistemdeki zaafadikkat çekti:

“Yani bu olayların gerçekten bir devlet kri-zine yol açmasını beklerdim. Ama olmadı. Hiç-bir şey olmadı. Önemli sorular sorulmalıdır.Bütün bunların bizimle ne ilgisi var? Bunlarıntoplumla ne ilgisi var? Bunlar nasıl mümkünoldu? Kim istiyordu bunları? Kim istemiyordu?Bununla şimdi nasıl bir ilişki kurulması gerekir?Bütün bunlar nereye açılıyor? Bu sorulara Ko-misyon tek başına açıklık getiremez.”

Federal Almanya’da 2000-2006 arasında 8Türk, bir Yunan esnafı öldürdüğü ileri sürülenve NSU adı verilen neonazi grubun faaliyetleri,toplum ve devlet içindeki yerleri, tiyatro oyunuoldu. “Fahrräder könnten eine Rolle spielen”(Bisikletlerin de Bir Rolü Olabilir) adlı oyun,Berlin’in giderek büyük ilgi toplayan tiyatrola-rından Ballhaus Naunynstrasse’de cuma gecesiilk kez seyirci önüne çıktı. Oyunu “göç arka pla-nına sahip” iki genç yazar, Marianna Salzmannile Deniz Utlu kaleme aldı.

Oyunun adı, tam bir komediye dönüşenMeclis Araştırma Komisyonu soruşturmaların-daki bulgulardan kaynaklanıyor ve güvenlikgüçlerinin seri cinayetleri araştırırken başvur-dukları yöntemleri, özellikle de “naifliği” hicve-diyor. Bazı güvenlik görevlilerinin olaylarısoruştururken “bisikletlerden yararlanılmış ola-bileceği” yolundaki soruları oyun çerçevesinde“alaya alınıyor.” 25-30 Kasım 2012 tarihleri ara-sında sahnelenecek olan oyun, son bir yıldır hertoplantısında bir öncekinden daha acı ve komikgerçekleri, örneğin Alman güvenlik birimlerininaşırı sağla nasıl iç içe yaşadığını ortaya çıkaranMeclis Araştırma Komisyonu’ndaki tartışmalarüzerinde yükseliyor.

Komisyon toplantılarını bir yıldır adım adımizleyen Türk-Alman kadın yazar Mely Kiyak’ın

Mely Kıyak’ın notlarını Marianne Salzmann ve Deniz Utlu oyunlaştırdı

NSU cinayetleri tiyatrosahnesinde

©LU

TZKN

OSP

E

Page 16: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

Günümüz Alman illüstratörleri içinde özgüntarzı ve verimliliğiyle dikkatleri üzerinde topla-yan bir sanatçı, Türk dünyasının, özellikle de İs-tanbul’un inanılmaz bir enerjiye kaynaklıkettiğini savunuyor. Bir süre önce Mainz şeh-rindeki bir galeride son dönem ürünlerini “Un-terwegs” (Yolda) başlığı altında sergileyen FelixScheinberger, dünyanın birçok köşesinden top-ladığı ve kağıda döktüğü izlenimler içinde İs-tanbul’un özel bir yeri olduğuna inanıyor.Dinamik sanatçı, kısa bir süre önce yayımlananve suluboya tekniğinin incelikleriyle ilgili kitabı“Wasserfarbe für Gestalter” (Biçim Verenler için

“İstanbul, inanılmaz

Felix Scheinberger, özgün stiliyle özgün bir dünya şehrini kağıda döktü

bir enerji!”ÖMER YAPRAKKIRAN

Yeni dönem Alman illüstrasyondünyasının parlak isimlerinden FelixScheinberger, dünyanın her köşe-sinden topladığı ve anında eskizdefterine kaydettiği izlenimlerini,çizgi ve renklerle yeniden değerlen-dirmeye açıyor.

AvrupaGüN | 16

Page 17: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

Suluboya) içinde bazı İstanbul desenlerine deyer verdiğini kaydediyor.

Yaz aylarında Rhein-Main bölgesinin tanın-mış galerilerinden “Mainz Kunst”ta kitap illüs-trasyonları, çizgiler ve baskı grafiklerinden olu-şan 60 orijinal çalışmasını sergileyen Schein-berger, değişik stiliyle son dönem Alman illüs-trasyon dünyası içinde öne çıkan adlar arasındailk sırada yer alıyor. Eskiz defterine “renkli de-senler halinde aldığı notlardan” bazılarını kita-plaştıran ve bazılarını da gazete ve dergiler içingeliştiren çalışkan sanatçı, çalışmalarında insa-nın hep “en özel yeri” işgal ettiği görüşünde.Scheinberger’in işlerinde insan, büyük bir usta-

lıkla sergilenen dekorlara rağmen, çok özel birduruma karşılık geliyor.

Halen Münster Yüksekokulu’nda yardımcıprofesör olarak öğrenci yetiştiren Scheinberger,son yıllarda Le Monde Diplomatique, NeueZürcher Zeitung, Psychologie Heute, Mare Ma-gazin gibi gazete ve dergiler üzerinden geniş ke-simlere ulaşmayı başardı. Hamburg, Mainz veKudüs’teki yüksekokullarda da illüstrasyondersleri veren, 2010’dan bu yana Alman İllüs-tratörlerMesleki Birliği Başkan Yardımcısı olanFelix Scheinberger, İstanbul sokaklarının içer-

diği enerjiye hayranlığını gizlemiyor. Bu dünyaşehrinin dinamizmi içinde bazı olumsuzlukla-rın da yaşanmasının normal karşılanmasını is-teyen Scheinberger, üç yıl önceki bir dene-yimine, illüstrasyonun incelikleri üzerine ka-leme aldığı ve üçüncü baskısı geçen yıl yapılan“Mut zum Skizzenbuch” (Eskiz Defterindenkorkmayın) kitabında da yer verdiğini belirti-yor. İllüstrasyon yoluna girenler veya girmeyidüşünenler için hazırladığı bu kitabıyla, yaptığıgezilerde anında defterine aldığı “çizgi ve renkeskizlerinden” örnekler vererek bu sanatı sev-dirmeye çalışan Scheinberger, İstanbul’dakikötü deneyimi kitabında şöyle işlemişti: AvrupaGüN | 17

Page 18: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 18

Anlaşılan, bazı durumlarda kaderi fazla zor-lamamak gerekiyor. Ama çizmemek de çizimüzerine böyle bir kitabın tavsiyesi olamaz. Ohalde. Ele geçmemeye bakın. Eskiz defterinin,fazla tehlikeli durumlarda kapağını kapatabil-mek gibi bir avantajı da var.”

İstanbul’daki mahalle baskısıyla ilgili soru-ları yanıtlarken, somut bir saptama için elinde“zamansal bir ufuk” olmadığını hatırlatan Sche-inberger, “Ama yine de bu dünya şehrinin ve şe-hirlilerin eski fotoğraflarına bakınca böyle birduyguya kapılıyorum” sözleriyle geldiği noktayı

“Birkaç yıl önce İstanbul’un Fatih semtindecaddenin öte yanındaki dinsel görünümlüMüs-lümanlardan bir grubu çiziyordum. Ne yaptı-ğımı görünce öfkeyle bana doğru bağırdılar veişaretparmaklarını gırtlakları üzerinden çeke-rek beni seve seve boğazlayacaklarını belirttiler.Bunun üzerine onların tarafına doğru yürüdümve ülkelerine gelmiş bir konuğu tehdit etmeknereden çıktı diye sordum. Bir süre tartıştık vebu tartışma çerçevesinde hayatımda ilk ve sonkez eskiz defterimden bir sayfayı yitirmişoldum.

Page 19: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

AvrupaGüN | 19

burada birçok çizer, karikatürist ve mizah sa-natçısıyla sanatsal yaratıcılık dolu günler geçir-diğini vurgulayan Felix Scheinberger, Türklerinözellikle Türkiye’de müthiş bir çizgi ve renkdünyası yaratmayı başardığını kabul ediyor. Al-manya’da kendi öğrencileri arasında da müthiş

özetliyor. Ama sonuçta İstanbul’un modern birdünyanın karmaşıklığını simgelediğini hatırla-tarak bazı olumsuzlukların abartılmamasını is-tiyor.

Ders verdiği yüksekokullardan öğrencileriylebirlikte iki kez İstanbul yolculuğu yaptığını ve

Page 20: Italya’da ‘kronik yoksullar’dönemi

yetenekler bulunduğunu kaydeden Scheinber-ger’e göre, bu ülkedeki Türk kökenli illüstratör-lerin henüz beklenen çıkışı gösterememiş ol-ması, bir umutsuzluk nedeni sayılmamalıdır.“Freistil” adlı Almanya’nın en büyük internet il-lüstrasyon dergisince 2011’de “Yılın İllüstra-törü” unvanına layık görülen Scheinberger’in

bir üzüntüsü de, Türkiye ve Türklerin illüstras-yon ve mizahtaki müthiş üretimlerinin henüzbu ülkeye yansımamış olması. Almanya adınabir üzüntü bu.

AvrupaGüN | 20