ilkÖĞretim tÜrkÇe 6kitap.okur-yazar.net/e-kitap/egitim-kitapligi/6-sinif-turkce-ders... · hem...

125
1 F F A A T T M M A A K K A A P P L L A A N N Cemal Gürsel Cad. Boz Sok. Nu. : 4/13 Cebeci/ANKARA tel. : (0312) 319 46 42 • 320 42 32 faks : (0312) 320 14 17 ‹nternet : www.ogunyayinlari.com.tr iLKÖĞRETiM TÜRKÇE DERS K‹TABI 6 Bu kitap, Millî E¤itim Bakanl›¤› Talim ve Terbiye Kurulu Baflkanl›¤›n›n 23.10.2012 tarih ve 195 say›l› karar›yla 2013 – 2014 ö¤retim y›l›ndan itibaren 5 (befl) y›l süreyle ders kitab› olarak kabul edilmifltir.

Upload: vonguyet

Post on 02-Jul-2018

236 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

11

FFFF AAAA TTTT MMMM AAAA KKKK AAAA PPPP LLLL AAAA NNNN

Cemal Gürsel Cad. Boz Sok. Nu. : 4/13 Cebeci/ANKARAtel. : (0312) 319 46 42 • 320 42 32

faks : (0312) 320 14 17 ‹nternet : www.ogunyayinlari.com.tr

iLKÖĞRETiM

TTÜÜRRKKÇÇEE

DD EE RR SS KK ‹‹ TT AA BB II

66

Bu kitap, Millî E¤itim Bakanl›¤› Talim ve Terbiye Kurulu Baflkanl›¤›n›n 23.10.2012tarih ve 195 say›l› karar›yla 2013 – 2014 ö¤retim y›l›ndan itibaren 5 (befl) y›l süreyle derskitab› olarak kabul edilmifltir.

22

Editör : Nuray Kayadibi

Görsel tasar›mc› : Abdüssamed Bafler

Program gelifltirme uzman› : Nihal Karao¤lu

Ölçme de¤erlendirme uzman› : Nurten Tekin

Rehberlik uzman› : Seval Akar

ISBN 978-975-592-131-0

Ankara, 2015

Baskı, Cilt:

Özgün Matbaacılık San. ve Tic. A.Ş.

Ankara Polatlı Kara Yolu 52. Km.

Özgün Grup Sitesi, Temelli - Sincan / ANKARA

Tel: 0 (312) 645 19 10 (Pbx) Belgeç: 0 (312) 645 19 19

33

Korkma, sönmez bu flafaklarda yüzen al sancak;Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.O benim milletimin y›ld›z›d›r, parlayacak;O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olay›m, çehreni ey nazl› hilâl!Kahraman ›rk›ma bir gül! Ne bu fliddet, bu celâl?Sana olmaz dökülen kanlar›m›z sonra helâl...Hakk›d›r, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

Ben ezelden beridir hür yaflad›m, hür yaflar›m.Hangi ç›lg›n bana zincir vuracakm›fl? fiaflar›m!Kükremifl sel gibiyim, bendimi çi¤ner, aflar›m.Y›rtar›m da¤lar›, enginlere s›¤mam, taflar›m.

Garb›n âfâk›n› sarm›flsa çelik z›rhl› duvar,Benim iman dolu gö¤süm gibi serhaddim var.Ulusun, korkma! Nas›l böyle bir iman› bo¤ar,“Medeniyet!” dedi¤in tek difli kalm›fl canavar?

Arkadafl! Yurduma alçaklar› u¤ratma, sak›n.Siper et gövdeni, dursun bu hayâs›zca ak›n.Do¤acakt›r sana va'detti¤i günler Hakk'›n...Kim bilir, belki yar›n, belki yar›ndan da yak›n.

Bast›¤›n yerleri “toprak!” diyerek geçme, tan›:Düflün alt›ndaki binlerce kefensiz yatan›.Sen flehit o¤lusun, incitme, yaz›kt›r, atan›:Verme, dünyalar› alsan da, bu cennet vatan›.

Kim bu cennet vatan›n u¤runa olmaz ki fedâ?fiühedâ f›flk›racak topra¤› s›ksan, flühedâ!Cân›, cânân›, bütün var›m› als›n da Huda,Etmesin tek vatan›mdan beni dünyada cüdâ.

Ruhumun senden, ‹lâhi, fludur ancak emeli:De¤mesin mabedimin gö¤süne nâmahrem eli.Bu ezanlar -ki flahadetleri dinin temeli-Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- tafl›m,Her cerîhamdan, ‹lâhi, boflan›p kanl› yafl›m,F›flk›r›r ruh-› mücerred gibi yerden na’fl›m;O zaman yükselerek arfla de¤er belki bafl›m.

Dalgalan sen de flafaklar gibi ey flanl› hilâl!Olsun art›k dökülen kanlar›m›n hepsi helâl.Ebediyen sana yok, ›rk›ma yok izmihlâl:Hakk›d›r, hür yaflam›fl, bayra¤›m›n hürriyet;Hakk›d›r, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

Mehmet Âkif ERSOY

‹ST‹KLÂL MARfiI

44

Ey Türk gençli¤i! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilele-

bet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin,

en k›ymetli hazinendir. ‹stikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek

isteyecek, dahilî ve haricî, bedhahlar›n olacakt›r. Bir gün, istiklâl ve cumhu-

riyeti müdafaa mecburiyetine düflersen, vazifeye at›lmak için, içinde bulu-

naca¤›n vaziyetin imkân ve fleraitini düflünmeyeceksin! Bu imkân ve flera-

it, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. ‹stiklâl ve cumhuriyetine

kastedecek düflmanlar, bütün dünyada emsali görülmemifl bir galibiyetin

mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatan›n, bütün kaleleri zapt edil-

mifl, bütün tersanelerine girilmifl, bütün ordular› da¤›t›lm›fl ve memleketin

her köflesi bilfiil iflgal edilmifl olabilir. Bütün bu fleraitten daha elîm ve daha

vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve

dalâlet ve hattâ h›yanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri

flahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet,

fakr u zaruret içinde harap ve bîtap düflmüfl olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâd›! ‹flte, bu ahval ve flerait içinde dahi, vazifen;

Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmakt›r! Muhtaç oldu¤un kudret, damar-

lar›ndaki asîl kanda, mevcuttur!

ATATÜRK'ÜN GENÇL‹⁄E H‹TABES‹

55

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK (1881 - 1938)

66

77

11.. TTEEMMAA:: ZZaammaann vvee MMeekkâânnKELEBEK ‹LE KAR TANES‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9AKfiAMLA GELEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11ANADOLU ADI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16BURSA’NIN UFAK TEFEK TAfiLARI (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . 18BÜYÜK A⁄RI, KÜÇÜK A⁄RI (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

22.. TTEEMMAA:: AAttaattüürrkkM‹LLî TAR‹H . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23MUSTAFA KEMAL ATATÜRK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26ATATÜRK’TEN ANILAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31ATATÜRK VE FOLKLOR (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34ATATÜRK VE T‹YATRO (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37

33.. TTEEMMAA:: SSeevvggiiESK‹C‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40BEN Ö⁄RETMEN‹M ÇOCUKLAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46GURBETTEN MEKTUP VAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 48ANACI⁄IM (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 50BABAM M‹THAT ENÇ (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51

44.. TTEEMMAA:: DDuuyygguullaarrYIRTICI ‹fiKEMBE ÇELEB‹ EFEND‹ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58KAfiA⁄I . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 61YAfiAMIMIZDAK‹ RENKLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 68SEVG‹ (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 69PAfiA DAYIMIN K‹RAZLARI (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 71

55.. TTEEMMAA:: MMiillllî KKüüllttüürrTÜRKÜLER DOLUSU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 76ANADOLU YURT OLURKEN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 79RAMAZAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 82KARAGÖZ OYNATALIM MI? (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85ASKER KOfiMASI (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 91

66.. TTEEMMAA:: OOkkuummaa KKüüllttüürrüü‹LK ÇOCUKLUK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 94KÜTÜPHANE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 100K‹TAPLAR ARASINDA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 102K‹TAPLARIM (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 113ÇOCUK K‹TAPLI⁄INDA SABAH TARTIfiMASI (SERBEST OKUMA METN‹) . . . . . . 114

KAYNAKÇA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 122TÜRK‹YE HAR‹TASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 124TÜRK DÜNYASI HAR‹TASI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 125

‹‹ÇÇ‹‹NNDDEEKK‹‹LLEERR

88

1. TEMA

Zaman ve Mekân

METİNLER

• Kelebek ile Kar Tanesi

• Akşamla Gelen

• Anadolu Adı

• Bursa’nın Ufak Tefek Taşları

• Büyük Ağrı, Küçük Ağrı

99

Minik bir kelebek kozas›n› erken deldi,Aylardan martt›, zannetti ki bahar geldi. Öyle küçük, öyle sevimli, öyle beyaz,‹pek kanatl›, irice gözleri biraz. Art›k uçmak zaman› geldi sand›,Günlerce süren uykusundan uyand›. Merakla aç›p iki gözünü,Birden gö¤e çevirdi yüzünü. Kar tanelerini gördü etraf›nda,Beyazdan baflka renk yoktu yan›nda. “Belki biraz so¤uk ama olsun, ‹çime tertemiz bir hava dolsun. Bu ne mutluluk, bu ne güzellik Tanr›'m,Art›k gezer dolafl›r, dünyay› tan›r›m.”Böylece kap›ld› tarifsiz bir sevince,Daha ne gündüz biliyordu ne gece. Zavall› kozas›ndan erken ç›km›flt›,Üstelik hemen karn› da ac›km›flt›. Düflündü, “Bulmal›y›m.” dedi “Kendime bir efl.”Ama ne çiçek vard› ortada ne de günefl. Durmadan beyaz taneler düflüyordu yere,Ba¤›rd› birine: “Hey! Arkadafl nereye? Yeni geldim dünyaya ama üflüdüm az›c›k, Arkadafl olur musun bana birazc›k?”Kar tanesi seslenir, yere düflmeden Sesi azal›r gider, daha görüflmeden: “‹nan seni çok sevdim ama Kelebekler giremezler ki dünyama.Hem bizler fazla kalamay›z havada;Yere düfler, kayboluruz bu arada. Sen, iyisi mi kozana dön geri;Bahar gelince tan›rs›n, gö¤ü yeri. ‹flte düflüyorum yere, haydi hoflça kal,Bari saklan bir kuytuya, biraz nefes al.”Kelebe¤e kar tanesi sevgiyle gülmüfltü,Çok geçmedi, art›k yere düflmüfltü. fiimdi gökte uçuyor, yaln›z bir kelebek;

KELEBEK ‹LE KAR TANES‹

1100

Ne kadar da güzel, sanki bir melek. Bir bafl›na öyle dolaflt› durdu;Burada olsayd› kozas›, birazc›k uyurdu. Bir gün ›l›y›vermiflti hava, o buna kand›. Piflman oldu sonunda, bofl yere yand›. ‹flte gece oldu, hava birden karard›,Çare yoktu ki art›k neye yarard›. Aldanm›fl, kanm›flt› hiç yoktan;Donmufltu bile, küçük kelebek çoktan. Yaflayacakt› tabii e¤er ki ‹lkbaharda gelmifl olsayd› belki. Evet çocuklar, çok ders var bunda;Bu masal›m›z da bitti sonunda. Bafllamay›n hiçbir ifle haz›r de¤ilken ‹yi düflünüp tafl›n›n daha vakit varken. Siz siz olun hiç acele etmeyin, Ama geç de kal›p kimseyi bekletmeyin. Bofla gitmesin tüm umutlar bir anda, Mutluluk dolmal› her yere bu zamanda.

Feyyaz SA⁄LAM

1111

AKfiAMLA GELEN

Yaz akflamlar›nda aç›k pencerelerin önünde yahut balkonlarda oturmak negüzel olur! Bir zaman var ki akflam vakitleri, flehri hemen hemen kufl bak›fl› görenbalkonumda oturup yavafl yavafl kararan gö¤ün alt›nda telafll› bir parlakl›¤a gö-mülen flehri seyretmeyi âdet edindim. Bu saatlerde öyle hissediyorum ki afla¤›da,karfl›da görünen, benim d›fl›mda, bana yabanc› bir âlemdir ve ben onu sanki birbulut kenar›ndan, hiçbir zaman ulaflamayacakm›fl›m, oraya hiç inemeyecekmi-flim gibi seyrediyorum. Daima fesle¤en, yasemin, han›meli kokular›n›n eflli¤inde,nisan ve may›sta kiraz, çilek; haziran ve temmuzda fleftali, kay›s›, domates, salata-l›k; a¤ustosta incir, üzüm; böyle bir eylül akflam› ise kavun kokular› duyuyorum.

Kavun kokular›… Ard›ndan caddeye iki s›ra boyu dizilmifl kavuncular›n coflkunsesleri… ‹flte bu kokular›, bu sesleri duyduktan sonrad›r ki yabanc› bir diyara bir bu-lut kenar›ndan bakan dünya d›fl› bir varl›k olmad›¤›m› anl›yor; bereketli memleke-timde, sevgili evimde, balkonumda oturmufl, mahallemi seyretti¤imi fark ederekbundan büyük bir memnunluk duyuyorum. Belki genifl bir nefes al›yorum ve bu ey-lül akflam›n›n ›l›kl›¤›nda onlar› biraz daha içime çekmek için balkonun demirlerine

1122

yaklafl›yorum. Yüksek binalar›n ard›nda bir yerlerden, bir alay kufl havalan›yor. K›-z›l ile sar› aras›nda gidip gelen gökyüzü, bir an kanat sesleriyle kar›fl›yor; sonra yinesükûnet buluyor. Bu, günün son uçufludur. ‹nsana al›flk›n, yar› evcil flehir kufllar›, ak-flamla birlikte insanlar gibi evlerine çekiliyor.

Evler… ‹flte yemek kokular›… Aç›k mutfak pencerelerinden, bir ev kad›n› telafl›-n›, gündüzün ayr›l›¤›ndan sonra bir araya gelen aile fertlerinin mutlulu¤unu, sofrabafl›ndaki sevimli yüzleri düflündüren kokular yay›l›yor. Biliyorum ki flu köfledeki evinüst kat›nda patates, alt katta bal›k k›zar›yor. Bitifli¤imizde taze fasulye piflti. Alt›m›z-daki teyze so¤an kavuruyor. Sakine Han›m, az önce o¤lunun köfleden ald›¤› ka-vunu kesti. ‹htimal bir yar›m›n› buzlu¤a koyuyor. Kokusuna bak›l›rsa kavun iyi ç›kt›.Kavuncular, finali oynayan opera sanatç›lar› gibi ifltahla ba¤›r›yorlar.

Cam› aç›k, perdeleri çekilmifl salon pencerelerinden s›cak bir ›fl›kla berabergökyüzüne yay›lan hofl sesler duyuyorum. Radyo sesi, televizyon sesi, çocuk sesi…Hepsi birbirine kar›flm›fl. Belki bir u¤ultu fakat güzel sesler… O seslerin sahiplerine, o›fl›kl› odalara, kokulu mutfaklara do¤ru gönlüm büyüdükçe büyüyor. Yaln›z olma-d›¤›n› hissetmek ne güzel fley! Küçük bir flehirde, bu telafll› akflam vakitleri beraber-li¤in, dostlu¤un, cemiyet olman›n tecessüm edip göze göründü¤ü, elle tutuldu¤u,hazz›n› iliklere geçirdi¤i saatlerdir.

1133

Günefl yüzünü çekti, flimdi flehirde baflka türlü bir ayd›nl›k var. ‹flten dönenlerinkap› önlerinde, sokak bafllar›nda iki çift laf etmeleri… Unutulmufl önemli bir fley içinçabuk çabuk -kapanmadan- bakkala, manava gidip gelmeler… “‹yi akflamlar.”,“Hofl geldin.” ler… Paketler, zil sesleri… Bir telafl, damakta lezzet b›rakan, gönüldebir fleylerin yerini de¤ifltiren, bir kiri y›kayan, bir a¤r›y› dindiren, bir susuzlu¤u gide-ren kofluflma…

Bir an insan hüviyetimi afl›p afla¤›ya inmek, bu sevimli insanlar› bir bir kucaklamak,al›nlar›ndan öpmek, yine öpmek, “Sizleri çok seviyorum.” diye hayk›rmak istiyor, bu-lut kenar›nda oturan bir dünya d›fl› varl›k olmad›¤›ma o zaman üzülüyorum.

Bugün flehrin pazar›yd›. fiu cadde, ilerideki meydan, ara sokaklar bir iki saat ön-cesine kadar insanla kayn›yordu. Pazar, ne flenlikli oluyor! Bu akflam sakinli¤inde yol-lar o hareketten, o kalabal›ktan, o gürültüden kurtuldu¤una memnun, genifl geniflnefes al›yor.

Epeydir mahalle komflular›m›z aras›na kat›lan kavun, karpuzcular mesaiyi henüzbitirmediler. Yaln›z art›k sesleri ç›km›yor. Akflam›n sakinli¤ine hürmetle, beyaz bir ›fl›ksaçan lüks lambalar›n›n bafl›nda oturuyorlar. O k›rm›z› önlüklü, genç olan› ne gü-zel ba¤›r›yor bütün gün! Ne cazip bulufllar› var! Bunlar karpuzu, kavunu kendi isim-leriyle satmazlar. Mallar› ya baklavad›r ya kaday›ft›r ya soyup soyup yenecekmuzdur, kurabiyedir. Onlar›n rekabeti, öyle görüyorum ki en çok mal satmaktanöte, en ilgi çekici sözlerle ba¤›rmakta, 盤›rtkanl›klar›nda… “Bal bunlar, bal bunlar.Kesmece bunlar, kesmece…” Al›flveriflten baflka bir münasebetimiz olmad›¤› hâl-

1144

de aram›zda görünmez bir ba¤, bir dostluk ba¤› var. Uzaktan uza¤a samimiyetkurduk. Akflam vakitleri bu dostluk ziyadelefliyor.

Akflam, da¤lar›n üzerindeki son k›z›ll›¤› da örtüp flehre tamamen hâkim oluncahava biraz daha serinliyor. Art›k yemekler yenmifltir. fiimdi mutfaklarda yeni bir te-lafl hissediyorum. Ard›ndan sokaklar tekrar canlan›yor. fiimdi park, sinema, misafir-lik vaktidir veya yenilen yemeklerin hazmolunmas› için küçük gezintiler…

‹lerideki havuzlu parktan flark›lar duyuluyor. Ona bir di¤erininki kar›fl›yor. Pikap,teyp, her ne ise sonuna kadar aç›lm›fl. Komflu parklar›n karfl›l›kl› sal›verdikleri, çokkere birbirine benzeyen bu flark›lara, f›skiyelerin flak›rt›lar› da kar›fl›nca biraz garipama insan› hiç rahats›z etmeyen, kula¤› t›rmalamayan bir ses yay›l›yor.

Afla¤›da kol kola, yan yana geçenler… Misafirli¤e giden aileler, sinemaya gidengençler… Ard›ndan yazl›k sinemalar›n önce flark›lar›, reklamlar›, derken film bafll›yor.Parklar›n flark›lar›na, su seslerine bu defa filmin kimi ac›kl›, kimi gülünç konuflmalar›kar›fl›yor.

fiimdi f›st›kç›lar›n, m›s›rc›lar›n, dondurmac›lar›n vaktidir. Ana caddenin üzerini gö-rür gibiyim. Yol boyunca renkli ›fl›klar yürür. Ifl›kl› arabalar… Gezginci sat›c›lar›n mesaisaati… Anne-babalar›n›n elinden tutmufl küçük çocuklar seviniyor. Onlar› sevindirenbüyükler de seviniyor. Cadde ›fl›l ›fl›l. Bizim caddemiz sadece kavuncular›n lambala-

1155

r›yla ayd›nl›k. Sokak lambalar› insana yak›n olmad›¤›, insan sesiyle kar›flmad›¤› içinbana pek ayd›nl›k gelmez. Onlar, iki s›ra, a¤açlar›n üzerinden, kibirli, donuk öylecebakarlar. Fakat o küçük lüks lambalar› mahalle halk›ndand›r. ‹nsana yak›n, insanaarkadafl. Çaml›k üzerinden yükselen ay› da unutmamak laz›m. Uzakt›r ama o da biz-dendir. Mahalle halk›ndan.

Tüp gaz›, televizyonu, ütüyü kontrol ettikten sonra pencerelerden ›fl›klar çekili-yor. Kavuncular yavafl yavafl toplan›yor. Ay, limon renkli elbisesiyle ilerliyor. Art›kbütün bir günün art›klar›n›n ilk kontrolünü yapmak üzere köpekler gündüzden çokgeceye yak›flan, kalabal›ktan ziyade tenhalar› seven köpekler gelebilir.

Ayfle Zuhal GÖKTÜRK(K›salt›lm›fl ve düzenlenmifltir.)

1166

Güzel ülkemizin büyük parças›n› oluflturan Anadolu topraklar›m›z›n bu adla an›l-mas›n›n çeflitli hikâyeleri vard›r. Bu efsanelerin her biri ayr› bir güzelli¤i sergiler, din-leyenleri kendisine çekiverir. Bu efsanelerin ikisini afla¤›ya al›yoruz.

‹lk efsanemizi, Anadolu’muzun nice efsanesine can veren Mehmet Önder'in kale-minden seçiyoruz.

“... fiöyle Anadolu'nun ortas›na, Ankara'ya yak›n K›z›lcahamam'a kadar uzan›-n›z. Biraz ileride Tafll›ca köyü var. Köyün yan› bafl›nda bir tafl oluk, olu¤un yan› ba-fl›nda da bir yat›r vard›r. Anadolu dile gelir, a¤›zlar aç›l›r, bafllar anlatmaya.

Türk sultan›, asker toplar, sefere ç›kar; da¤ tafl, dere tepe aflarlar. A¤ustos gü-nefli, dudaklar› çatlat›r; asker “Su!” diye k›vranmaya bafllar. ‹flte bu s›rada, ta kar-fl›ki tepelerden omzunda ayran bakrac›, ak saçl› bir nine görünür. Yan›k dudakla-r›n tek umudu bu ihtiyar anada. Kad›n, buradaki tafl olu¤un bafl›na gelir; ayran›n›döker. Askerler olu¤un bafl›na üflüflürler. Manga manga, bölük bölük ellerindekibak›r mataralar› doldururlar.

— Doldur o¤lum!— Dolu ana.— Doldur yi¤itlerim!— Ana, dolu.‹htiyar anne “Doldur!” dedikçe askerler “Ana, dolu.” diyerek buz gibi ayranla ba-

¤›rlar›n› serinletirler. Öyle ki bir bakraç ayran, koca bir ordunun susuzlu¤unu giderir.O güne dek “Beldeyirum” olan bu kutsal topraklar›n ad› da “Anadolu” olur.Olu¤un yan›ndaki mezar›n bu ihtiyar, keramet sahibi anaya ait oldu¤unu söy-

ANADOLU ADI

1177

lerler ve ziyaret ederler. Hatta son y›llara kadar bu mübarek anan›n köyü olan Tafl-l›ca'dan vergi al›nmad›¤›n› da ilave ederler.”

‹kinci efsanemize gelince...Hac› Bektafl Veli, bugün Nevflehir'e ba¤l› Hac›bektafl ilçesinin bulundu¤u, o za-

manki ad›yla Suluca Karacahöyük denilen yere gelir. Kad›nc›k Ana'y›, bugün deak›p gitmekte olan derede çamafl›r y›karken görür. Hac› Bektafl Veli'nin karn› çokac›km›flt›r, yan›nda yiyece¤i de yoktur. Kad›nc›k Ana'ya yaklafl›r:

— Bac›m, der. Karn›m aç, Hak r›zas› için biraz yiyece¤iniz yok mu?Kad›nc›k Ana'n›n evinde yiyecek bir fley yoktur. Karfl›s›ndaki dervifle verse kendisi

aç kalacak, derviflin hâline ac›r, ona da “Yok.” demek içinden geçmez. Hele helebir derviflin yüzüne karfl› “Yok.” demeyi hiç uygun görmez. Yan›nda oynamakta olank›z çocu¤unu ça¤›r›r:

— Git, içeri bak bakal›m, bir fley varsa al da gel, der.Çocuk kofla kofla evlerine gider. Çocuk eve bir gelir ki her taraf yiyecekle dolu. San-

d›klar, kaplar, kiler hep dolu. Evlerinde fazla bir fleyin olmad›¤›n› bilen çocuk bu hâle fla-fl›r›r ve flaflk›nl›kla, o sevinçle evden d›flar› f›rlar. Bir yandan da Kad›nc›k Ana'ya ba¤›r›r:

— Ana doluuuu!‹flte o günden sonra bu topraklara Anadolu ad› verilmifltir. Öyle derler eskiler

ama yeniler neler derler, bilemeyiz.

Saim SAKAO⁄LU

1188

Bir flehri iyice tan›yabilmek, içini d›fl›n› görebilmek için bütün kay›tlardan azadeve avare avare onun sokaklar›nda dolaflmak, flehri kendi içinde hissetmek laz›m-d›r. Mesela Bursa’y› size mor salk›mlar›n, yeflil asmalar›n birbirine ba¤lad›¤› ve tür-külerde dile gelen “ufak tefek tafll›” sokaklar› söyler. Bütün mazi, güzel hat›ralar,tatl› maceralar bu sokaklara sinmifl, bu sokaklar›n flahsiyetini meydana getirmifltir.Sokaklar gibi, sokaklar›n gediklileri de bir flehrin flahsiyetini yapan belli bafll› unsur-lardand›r. S›rt›nda yüklü çantas›, soka¤›n ufak tefek tafllar›nda seke seke yokufllar›ç›kan, yokufllar› inen flu postac›y› kim tan›maz? O, bu sokaklar›n bir parças› olmufl-tur. Onu bu sokaklarla beraber görmek, beraber düflünmek zaruridir; baflka türlüolamaz.

Yeni Bursa, ufak tefek tafll› de¤ildir art›k. Genifl asfalt caddeler, büyük modern bi-nalar, son nakil vas›talar› da yeni Bursa’n›n yeni flahsiyetini meydana getirir. Bursa,böylece eski ile yeninin kucak kuca¤a yaflay›p kaynaflt›¤› bir güzellik diyar›d›r.

Bursa sokaklar›n›n gediklileri dedik. Bunlardan biri seyyar foto¤rafç›lard›r. Bur-sa’n›n hemen her köflebafl›nda sizi bir seyyar foto¤rafç› selamlar. Siyah nak›fll› per-

BURSA’NIN UFAK TEFEK TAfiLARI

SERBEST OKUMA METN‹

1199

desinde “Bursa Hat›ras›” yaz›l› olan ve resminizi ille bu perdenin önünde çekmek is-teyen bu foto¤rafç›lar, hoflsohbet, tatl›, nüktedan insanlard›r. Hiç müflterileri yoksabirbirinin resmini çekerler. Sanatlar›n›n âfl›¤›d›r bu adamlar. Aralar›nda tatl› bir re-kabet vard›r ama bu duyguyu bir mücadele hâline getirdikleri görülmemifltir.

Ve sonra flerbetçiler gelir... Bursa sokaklar› demek, biraz da flerbetçiler demektir.S›rtlar›nda kocaman gü¤ümleri, ellerinde p›r›l p›r›l bardaklar› ve zilli, boncuklu ibrikle-riyle bu flerbetçiler ne kadar da güzeldir! Biraz uzunca yürüyüp de “Diflleri donduru-yor. Harareti söndürüyor. Buuuz!” diye dikkatinizi çeken bu zarif flerbetçilere rastla-mazsan›z, insan içinde tuhaf bir eksiklik duyar; âdeta bir huzursuzluk... Mevsimine gö-re, limonata, nar flerbeti, viflne flerbeti satan bu insanlar, Bursa sokaklar›n›n belli bafl-l› hususiyetlerindendir. K›fl gelince flerbetçilerin salepçi oldu¤u da çok görülen husu-siyetlerdendir. Bu sefer “Difl donduruyor. Buz gibi!” de¤il, “S›cak salep. Kaynar kay-nar!” diye sizi kendine davet eden bu ses de Bursa sokaklar›na ayk›r› de¤ildir.

Faz›l YEN‹SEY

2200

Büyük A¤r› ile Küçük A¤r› iki güzel k›z kardefltiler. Onup yetmesinler, bir gün bir-birleriyle kavga ettiler.

A¤r› Da¤›, alçac›k ve düz I¤d›r Ovas›’n›n bir k›y›s›nda birdenbire yükseliverir. AmanAllah’›m, ne yükselifl! ‹nsan›n akl›n› bafl›ndan al›r. Ondan uzaklafl›yorsan›z bunu yapa-mazs›n›z. Döner döner bakars›n›z. Her bak›flta da flaflk›nl›ktan diliniz tutulur, yüre¤inizyerinden oynar. Bir an için günefl içindedir tepesi. Ak pak karlar gözünüzü kamaflt›r›r.‹kinci dönüflte bakars›n›z ki kara bulutlar oturmufl bafl›na; bir kap›flma, bir oynaflma kik›yamet koptu san›rs›n›z.

Bak›n Küçük A¤r› öyle de¤ildir. A¤abeyinin yan›nda çarfl›ya giden bir çocuk gi-bi uslu görünür. Görünür ya bu dolaylarda yaflayan yi¤it insanlar›n anlatt›¤›na gö-re onun da üzerinde y›lanlar ç›yanlar cirit oynarm›fl.

Nas›l olmufl bu ifl, neden olmufl? Günah›, vebali anlatanlar›n boynuna; dahadeveler tellal, keçiler berber olmadan çok önce, Büyük A¤r› ile Küçük A¤r› birbir-lerine ilenmese imifller birisinin bafl›nda her Allah'›n günü f›rt›nalar patlay›p tipilerflaklamayacak; öbürünün s›rt›nda y›lanlar, ç›yanlar dans etmeyecekmifl.

Gelin, bu iki da¤›n bafl›ndan geçenleri öncesinden bafllayarak anlatal›m:Vaktiyle Sürmeli Çukuru taraflar›nda iki k›z kardefl varm›fl. ‹kisi de difli bir kaplan

gibi yi¤it, bir ceylan kadar güzelmifl. Ne ifl tutarlarsa birlikte tutarlarm›fl. Her yerdebirlikte görülür, dü¤ünlere derneklere birlikte gider gelirlermifl.

Bir gün ormana odun getirmeye gitmifller. Kuruyan dallar› toplayarak birer yükodun haz›rlam›fllar. Büyük k›z, odunun önüne oturmufl:

— Bac›m, demifl. Baksana tepe gibi yük haz›rlam›fl›m. Dünyada kalkamam tekbafl›ma alt›ndan. Gel de biraz kald›r›ver.

Me¤er bu iki k›z kardeflin aras›ndan o günler bir kara kedi geçmifl. Küçük k›z› birdelikanl› isteyecek olmufl da büyük k›z,

BÜYÜK A⁄RI, KÜÇÜK A⁄RI

SERBEST OKUMA METN‹

2211

— Sen hele bekle, s›ra benim. Yol yordam bilmez misin? diyecek olmufl. Küçükk›z hiç d›fla vurmam›fl ama içinden ablas›na k›r›lm›fl. Yard›m›n› isteyince:

— Yo!.. demifl. Benden yard›m mard›m bekleme. Yükünü kendin kald›r. Mademevlenmek için bana yol vermiyorsun, benden çabuk davranmak istiyorsun, flu dörtçöpü mü kald›ram›yorsun s›rt›na?

‹flte bu ac›, bu utanç verici kavga böyle bafllam›fl. O, buna laf kak›flt›r›rken bu,ona söz yetifltirirken saç saça difl difle birbirlerine girmifller. Bu yafla gelinceye ka-dar sürdürdükleri örnek kardefllik ve birliktelik bozulup gitmifl. Birbirlerini h›rpalamak-tan ve didiflmekten yorgun düflünce bafllam›fllar ilenmeye:

— Hiç durmadan büyüklük tasl›yorsun. Allah seni öyle büyük, öyle yüce bir da¤etsin ki üstünde yaz k›fl kar ve f›rt›na eksik olmas›n.

— Sen de bir y›lan gibi sinsi, bir ç›yan gibi kötüsün. Allah seni de bir da¤ etsin.Üstünde y›lanlar, ç›yanlar oynafl›p dursun.

Bu dilekler, isteklerin kabul edildi¤i bir saate rastlam›fl olmal› ki hemen gerçekle-flivermifl. Büyük k›z Büyük A¤r› olmufl, gö¤e ser çekmifl. Küçük k›z Küçük A¤r› olmufl,bulutlara yükselmifl.

O gün bugün, Büyük A¤r›'n›n tepesi hep karl›d›r; f›rt›nalar hiç eksik olmaz. KüçükA¤r›'n›n üzerinde y›lanlar t›slar, akreplerle ç›yanlar gezinir. ‹flte böyle. Allah, karde-fli kardefle düflman etmesin, yoksa iflin nereye varaca¤› hiç belli olmaz.

Hasan Latif SARIYÜCE

2222

2. TEMA

Atatürk

METİNLER

• Millî Tarih

• Mustafa Kemal Atatürk

• Atatürk’ten Anılar

• Atatürk ve Folklor

• Atatürk ve Tiyatro

2233

M‹LLî TAR‹H

Tarih, bir milletin birikim ve tecrübelerinin yeni nesillere aktar›lmas›n› sa¤layan birbilimdir. Tarih bilimi, insanlar›n zaman içinde geçirdikleri geliflmeleri, sebep-sonuçiliflkileri kurarak araflt›r›p de¤erlendirir. Geçmiflteki olaylardan ders almayan millet-ler kendilerini günün flartlar›na uydurmakta zorluk çekerler. Bu nedenle tarih, birmillet için en faydal› bir kaynak, en sa¤lam bir hazinedir. Tarihi zengin bir millet,manevi miraslara sahip güçlü bir millettir.

Osmanl› Devleti'nin e¤itim sisteminin birlikten yoksun oluflu, tarih alan›nda da fark-l› tarih anlay›fllar›n› ortaya ç›karm›flt›. Medreselerde genellikle ‹slam tarihi okutulurkendi¤er okullarda da yaln›z Osmanl› tarihi okutuluyordu. ‹slamiyet öncesi Türk tarihineönem verilmiyordu. ‹nsanl›k tarihi kadar eski olan Türk milletinin tarihi ihmal ediliyor-du. Ayr›ca Avrupal›lar da Türk tarihi hakk›nda as›ls›z iddialarda bulunuyorlard›.

Atatürk, haks›z, düflmanca ve bilimsellikten uzak bu tarih iddialar›n›n yanl›fl oldu-¤una inan›yordu. Bu konudaki yanl›fl görüfllerin düzeltilmesi gerekiyordu. Bu amaç-la çal›flmalar yapmak üzere bilim adamlar› görevlendirildi. Önce Türk tarihiyle ilgiliyabanc› dillerde ç›kan kitaplar Türkçeye çevrildi. 1930 y›l›nda, Türk milletinin dünyatarihindeki yerini ve rolünü k›saca belirten bir kitap yaz›ld›. Bir y›l sonra Türk tarihiniher yönüyle araflt›rmak üzere Atatürk'ün direktifleri ile Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti(Türk Tarih Kurumu) kuruldu (1931). Bu cemiyetin çal›flmalar›yla Türk tarihi, büyük öl-

www.tsk.tr

2244

çüde gün ›fl›¤›na ç›kar›ld›. 1931 y›l›nda okullar için dört ciltlik bir genel tarih kitab› ç›-kar›ld›. 1932'de bilim adamlar› ve ö¤retmenlerin kat›l›m›yla Türk Tarih Kongresi top-land›.

Atatürk, yeni bir görüfl olarak Türk Tarih Tezi'ni ortaya koydu. Bu tezin özü fludur: “Türkmilletinin tarihi flimdiye kadar tan›t›lmak istenildi¤i gibi yaln›z Osmanl› tarihinden ibaretde¤ildir. Türk'ün tarihi çok daha eskidir ve bütün milletlere kültür ›fl›¤›n› saçm›fl olan mil-let, Türk milletidir.” Bu tezle, millî tarihimiz gerçek karakterini kazand›.

Bir toplumun millet hâline gelmesinde ortak tarihin büyük bir yeri vard›r. Türk ta-rihi uzun bir geçmifle dayan›r. Orta Asya'dan dünyan›n çeflitli yerlerine da¤›lm›flolan atalar›m›z, gittikleri yerlerde birçok devlet kurup yüksek bir medeniyet mey-dana getirdiler. Tarih boyunca Büyük Hun, Göktürk, Büyük Selçuklu ve Osmanl›Devleti gibi birçok devlet kurmufl olan Türk milleti, köklü ve zengin bir tarihe sahip-tir. Orta Do¤u'da, Balkanlar'da ve Afrika'da, Türk kültürünün izleri hâlâ varl›¤›n› sür-dürmektedir.

Türklerin en belirgin özelli¤i, hür ve ba¤›ms›z yaflama, dünyaya hâkim olma düflün-cesidir. Türk tarihinde bunun pek çok örne¤i vard›r. Fakat Türkler, münasebette bu-lunduklar› veya idareleri alt›na ald›klar› kavimlere sayg›l› ve adaletli davranm›fllard›r.

Türkler, Avrupal›lar›n iddia etti¤i gibi idare ettikleri milletlerin medeniyetlerini yok et-memifller, aksine onlar› koruyarak günümüze kadar ulaflmalar›n› sa¤lam›fllard›r. Türk-lerin Anadolu'da ve Balkanlar'da meydana getirdikleri kültür ve medeniyet, tarihinen güzel ve en üstün, en insani ve en ince medeniyetlerinden biridir. Türk âdetleri,

Mustafa Kemal Atatürk (S. Erifl Ülger)

Türk yemekleri, giyim tarz› Balkan milletlerinin ço¤unu etkilemifltir. Bugün dünyadakidevletlerin ordular›nda kullan›lan onlu sistem (askerî birliklerin on, yüz, bin, on bin kifli-lik birlikler hâlinde teflkilatlanmas›) Hun Türklerinin buldu¤u bir sistemdi.

Türk milleti, dünya medeniyetine her alanda büyük katk›larda bulunmufl bir mil-lettir. Bu gerçeklerin ortaya ç›kar›lmas› Atatürk'ün bafll›ca hedefi olmufltur. O, bukonuda flöyle demektedir: “Büyük devletler kuran atalar›m›z, büyük ve genifl kap-saml› medeniyetlere de sahip olmufltur. Bunu aramak, incelemek, Türklü¤e vedünyaya bildirmek bizim için bir borçtur. Türk çocu¤u, atalar›n› tan›d›kça dahabüyük ifller yapmak için kendinde kuvvet bulacakt›r.”

Bir milletin gücünü tarihten ald›¤›n› çok iyi bilen büyük önder Atatürk, flu sözleriyletarihin önemini dile getirir: “Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki baflar›lar› meydanaç›kt›kça bütün Türk çocuklar› kendileri için gerekli at›l›m kayna¤›n› o tarihte bulabile-cektir. Bu tarihten, Türk çocuklar› ba¤›ms›zl›k fikrini kazanacaklar; o büyük baflar›lar›düflünecekler; harikalar yaratan adamlar› ö¤renecekler; kendilerinin ayn› kandan ol-duklar›n› düflünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun e¤meyeceklerdir.”

Atatürk'ün tarih görüflü medeni ve birlefltiricidir. O, insanl›¤› genifl bir aile kabuleder. Aralar›nda anlaflarak mutluluk yolunda beraberce çal›flmalar› gerekti¤ini be-lirtir. Onun “‹nsanlar› mutlu edecek tek vas›ta, onlar› birbirine yaklaflt›rmak; birbirleri-ni sevdirmek; karfl›l›kl› maddi ve manevi ihtiyaçlar›n› sa¤lamaya yarayan hareket veenerjidir.” sözü ile Türk milletinin mutlulu¤una verdi¤i de¤eri di¤er milletler için de ver-mifl oldu¤u aç›kça belirtilmektedir.

Atatürk, Türk tarihine büyük önem verdi. O, Türk milliyetçili¤i görüflüne dayananbir millî tarih anlay›fl›n› benimsedi. Atatürk, bu görüflünü “Büyük devletler kuranatalar›m›z, büyük ve kapsaml› medeniyetlere de sahip olmufltur. Bunu aramak,tetkik etmek, Türklü¤e ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.” ve “Türk çocu¤uatalar›n› tan›d›kça daha büyük ifller yapmak için kendinde kuvvet bulacakt›r.” söz-leriyle dile getirmifltir.

http://www.meb.gov.tr

2255

2266

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Yaflam›Y›l 1881. Selanik flehrinde, iki katl›, pembe boyal›,

mütevaz› bir evde yaflayan Ali R›za Efendi ile ZübeydeHan›m’›n bir çocuklar› olur. ‹leride milletini felaketler-den kurtar›p Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olacakbu sevimli çocu¤a Mustafa ad› verilir.

Okul ça¤›na geldi¤inde annesi Mustafa'y› mahallemektebine göndermek ister. Babas› ise fiemsi Efendi Mek-tebine gitmesinin daha do¤ru olaca¤›n› düflünür. Çünkübu okulda yeni ö¤retim yöntemleri uygulanmaktad›r. So-nunda orta yolu Ali R›za Efendi bulur. Mustafa, önce ma-halle mektebine gönderilir. Ancak k›sa bir süre sonra bura-dan al›narak fiemsi Efendi Okuluna kaydettirilir.

Mustafa, ö¤renimine devam ederken bir süre sonra babas› vefat eder. Bu du-rum Mustafa'n›n ö¤renimine ara verip day›s›n›n çiftli¤ine yerleflmesine neden olur.Ancak Mustafa'y› çok üzen bu durum fazla sürmez. Selanik'teki teyzesinin kendisi-ni yan›na ça¤›rmas› üzerine Mustafa ö¤renimine kald›¤› yerden devam eder. Ön-ce fiemsi Efendi Okulundaki yar›m kalan ö¤renimini tamamlar. Ard›ndan “RüfltiyeMektebi” ne girer. Fakat bu y›llarda, asker olmaya karar verir. Askerî Rüfltiyenin s›-navlar›n› kazanarak bu okula kaydolur.

Mustafa bu okulda, çal›flkanl›¤› ile k›sa sürede dikkat çeker. Mustafa'daki zekâve kabiliyete hayran olanlardan biri de matematik ö¤retmenidir. Bu ö¤retmeni birgün ona “O¤lum, senin ad›n da Mustafa, benim ad›m da... Bu böyle olmaz. Bun-dan sonra senin ad›n Mustafa Kemal olsun.” der. Mustafa'n›n ad› o günden sonraMustafa Kemal olur.

Mustafa Kemal, Askerî Rüfltiye'den sonraManast›r Askerî ‹dadisine, ard›ndan da HarpOkuluna girer. Üstün baflar›l› bir ö¤renci olma-s› ona Harp Akademisinin kap›lar›n› açar. 1905y›l›nda Harp Akademisindeki ö¤renimini detamamlar ve kurmay yüzbafl› rütbesiylefiam'daki orduya kat›l›r.

1911 y›l›nda Trablusgarp'ta ‹talyanlara karfl›savafl›r. Burada büyük baflar›lar elde eder.Daha sonra kat›ld›¤›, milletimiz için bir ölüm ka-l›m mücadelesi olan Çanakkale Savafllar›ndaelde etti¤i baflar›larla ünü neredeyse bütündünyaya yay›l›r. 1916 y›l›nda da general olur.

Atatürk (Mehmet Özel)

Mustafa Kemal Atatürk (‹lhan Akflit)

2277

‹tilaf Devletlerinin Mondros Ateflkes Antlaflma-s›’n›n hükümlerine dayanarak ülkemizi iflgal etmeyebafllamalar› üzerine, vatan›n kurtuluflu için baflkaçare kalmad›¤›n› anlayan Mustafa Kemal, 19 May›s1919'da kurtulufl mücadelesini bafllatmak üzereSamsun'a ç›kar.

Samsun'a ulaflt›ktan sonra ilk ifli halk› ve orduyuteflkilatland›rmaya yönelik çal›flmalara bafllamakolur. Samsun'dan Amasya'ya geçerek 22 Haziran1919'da Amasya Genelgesi'ni yay›mlar. Bu Genel-ge'deki “Milletin ba¤›ms›zl›¤›n› yine milletin azim vekarar› kurtaracakt›r.” sözüyle kurtuluflun yolunu gös-teren meflaleyi yakm›fl olur.

Ülkenin nas›l kurtulaca¤› konusunda kararlar almak üzere Erzurum ve Sivas Kongre-lerini toplar. 23 Nisan 1920'de TBMM'yi açar. Ard›ndan Anadolu'daki isyanlar› bast›r›r.Düflmanla mücadele eden ancak birbirinden ba¤›ms›z olduklar› için fazla etkili ola-mayan Kuvay›milliye adl› yerel direnifl örgütlerini bir çat› alt›nda toplayarak düzenli or-du birliklerini kurar. Kahraman Türk evlatlar›ndan oluflan bu orduyla kurtulufl mücade-lesini zaferle neticelendirir.

Cephede kazan›lan parlak zaferlerin ard›ndan s›ra bu defa da medeniyet ya-r›fl›ndaki mücadeleye gelir. Mustafa Kemal, 29 Ekim 1923'te yeni devletimizi, Türki-ye Cumhuriyeti'ni kurar. Kurulan devletin sadece ad› de¤il, her fleyi yeni olacakt›r.

Atatürk (Mehmet Özel)

www.kho.edu.tr

2288

Türk milletinin medeni vasf›na uygun olarak her zaman en iyiye lay›k oldu¤una ina-nan Mustafa Kemal, art arda gerçeklefltirdi¤i ink›laplarla ülkesinin ve milletininça¤dafll›k yolunda h›zla ilerlemesini sa¤lar.

Kiflilik Özellikleri

1938 y›l›nda hayata gözlerini yuman büyük devlet adam› Mustafa Kemal Ata-türk, baflar›s›n› üstün kiflilik özelliklerine ve engin fikir dünyas›na borçludur.

Onun kiflili¤inin önemli özelliklerinden biri, gerçekçi olmas›d›r. O, milletini asla ça-¤›n gerekleriyle ba¤daflmayacak hayaller peflinde sürüklememifltir.

Zamanlamaya çok önem vermifltir. Verdi¤i kararlar› uygulamaya koyarken uy-gun zaman› beklemifltir.

‹leri görüfllüdür. Birlefltirici ve toplay›c› bir liderdir. Bar›flseverdir. ‹nsan sevgisiyledoludur.

Vatan›na ve milletine büyük bir aflkla ba¤l›d›r. Bu sevgisini, “Ben, gerekti¤i za-man en büyük hediyem olmak üzere, Türk milletine can›m› verece¤im.” sözü ile deortaya koymufltur.

O, milletinin üstün meziyetlerine daima inanm›fl, milletinin gücünü hep arkas›n-da hissetmifltir. Cumhuriyetimizin kuruluflunun onuncu y›l›nda söyledi¤i flu sözler deonun bu inanc›n› aç›kça gösteriyor.

“Yurttafllar›m!”“Az zamanda çok ve büyük ifller yapt›k. Bu ifllerin en büyü¤ü, temeli, Türk kah-

ramanl›¤› ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bundaki muvaffaki-yeti, Türk milletinin ve onun de¤erli ordusunun bir ve beraber olarak, azimkâraneyürümesine borçluyuz. Fakat yapt›klar›m›z› asla kâfi göremeyiz çünkü daha çok ve

www.kho.edu.tr

2299

daha büyük ifller yapmak mecburiyetinde ve azmindeyiz.”“Geçen zamana nispetle daha çok çal›flaca¤›z, daha az zamanda daha bü-

yük ifller baflaraca¤›z. Bunda da muvaffak olaca¤›m›za flüphem yoktur.”“Çünkü Türk milletinin karakteri yüksektir; Türk milleti çal›flkand›r; Türk milleti zeki-

dir. Çünkü Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmifltir. Veçünkü Türk milletinin, yürümekte oldu¤u terakki ve medeniyet yolunda, elinde vekafas›nda tuttu¤u meflale, müspet ilimdir.”

“Bugün, ayn› iman ve katiyetle söylüyorum ki millî ülküye, tam bir bütünlükle yü-rümekte olan Türk milletinin büyük millet oldu¤unu, bütün medeni âlem az zaman-da bir kere daha tan›yacakt›r. Asla flüphem yoktur ki Türklü¤ün unutulmufl büyükmedeni vasf› ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkiflaf› ile atinin yüksekmedeniyet ufkundan yeni bir günefl gibi do¤acakt›r.”

Fikir Hayat›

Mustafa Kemal'in çocukluk y›llar›nda, Os-manl› Devleti’nin durumu pek de parlak de-¤ildir. Devlet, uzun y›llar birçok cephede sa-vaflmak zorunda kalm›flt›r. Bu yüzden de hemdevletin ekonomik durumu gittikçe kötülefl-mifl hem de halk fakirlik ve moral bozuklu¤uile mücadele etmek zorunda kalm›flt›r.

Mustafa Kemal'in do¤up büyüdü¤ü Selanikflehri ise henüz Osmanl› Devleti'nin s›n›rlar› için-dedir. Buras› önemli bir liman flehridir. Ancak fle-hir, Osmanl› Devleti'nin kaybetti¤i topraklardangelen insanlarla dolu âdeta bir “göçmenler vegurbetçiler” yurdudur. Buradaki insanlar bir ta-raftan endifle içindedir. Ancak bir taraftan daeski parlak günlere dönme ümidini hiç kaybet-memifltir. Onlar›n inanc›na göre bu yenilgilerinsebebi art›k büyük kahramanlar›n yetiflmemesi-dir. Bu kahramanlardan biri daha ç›ksa kötü günler sona erecektir.

‹flte, kahramanl›k türkülerini ve yurtlar›ndan göçenlerin hikâyelerini dinleyerekbüyüyen Mustafa Kemal'in fikir hayat›n›n oluflmas›nda çocukluk döneminde için-de bulundu¤u sosyal ve kültürel ortam çok etkili olmufltur.

Atatürk'ün fikir hayat›n›n oluflmas›nda çok etkili bir baflka husus da onun okumave araflt›rmaya olan düflkünlü¤üdür. Atatürk, bu özelli¤ine ba¤l› olarak hayat› bo-yunca kendisine ak›l ve bilimi rehber edinmifl; fikir hayat›n› bu yönde flekillendirmifl-tir. “Hayatta en hakiki mürflit ilimdir.”, “Ak›l ve mant›¤›n çözümleyemeyece¤i me-

Mustafa Kemal Atatürk (‹lhan Akflit)

3300

sele yoktur.”, “Her iflin esas hedefine k›sa ve kestirme yoldan ulaflmak arzu edilir ol-makla beraber, yolun makul, mant›ki ve özellikle bilimsel olmas› flartt›r.” gibi pekçok sözünde bu duruma iflaret etmifltir.

Mustafa Kemal okuma ça¤›na gelince babas› Ali R›za Bey, “Adam olmak içinokumak, ö¤renmek flartt›r. Baflka çaresi yoktur.” sözleriyle, onu okumaya özendir-mifl; daha çocukken bafllayan okuma tutkusu Mustafa Kemal'de hayat› boyuncadevam etmifltir. Okumaktan cephede bile vazgeçmemifltir. Nam›k Kemal, Meh-met Emin Yurdakul, Tevfik Fikret gibi sanatç›lar›n vatan ve özgürlük kavramlar›n› ifl-leyen eserleri ile Voltaire (Volter), Rousseau (Ruso) ve Montesqiue (Monteskü) gi-bi düflünürlerin eserlerini daha Askerî ‹dadi y›llar›nda iken okumufl ve bu eserlerde-ki düflünceleri arkadafllar›yla müzakere etmifl, devletin ve milletin içinde bulundu-¤u olumsuzluklardan nas›l kurtulabilece¤i konusuna ö¤rencilik y›llar›ndan itibarenkafa yormufltur.

Cumhuriyeti ilan edip s›ra ça¤dafl bir yaflam› sa¤layacak olan ink›laplara geldi-¤inde okuma faaliyetlerini daha da art›rm›flt›r.

Mustafa Kemal Atatürk'ün gerçeklefltirdi¤i ink›laplar, bir liderin akl›na gelen anifikirler de¤il, uzun süren okuma, inceleme ve araflt›rmalar›n ürünüdür. Bu ink›lapla-r›n hepsi ak›l ve bilimin öngördü¤ü, ça¤›n gereklerine uygun hamlelerdir. O, ger-çeklefltirdi¤i ink›laplarda daima ça¤›n gereklerini dikkate alm›fl ve bilimi rehberedinmifl büyük bir devlet adam›d›r.

(Bu kitap için yaz›lm›flt›r.)

Atatürk (Mehmet Özel)

3311

ATATÜRK’TEN ANILAR

Türk Ocaklar› Merkez Binas›’na ait (Resim ve Heykel Müzesi) bir an›m...‹nflaat›m›z epeyce ilerlemiflti. Hemen her gün flantiyemize merhum Hamdullah

Suphi Bey gelir, ifller hakk›nda malumat al›rd›.Hamdullah'la görüflürken binan›n üst kat›nda bir Türk salonu yapmay› düflün-

müfltük. Ben de atölyemde bunun için baz› resimler haz›rl›yordum. Bir gece Ata-türk flantiyemize teflrif etmifllerdi. ‹fllerden, bu arada düflündü¤ümüz Türk odas›n-dan söz etmifltim. Bunun üzerine Atatürk flu k›ymetli direktifleri vermifllerdi:

“Bu bina bir ilim, sanat merkezi, tarihî bir yap› olacakt›r. Bizim Ankara'da unutulmazan›lar›m›z vard›r. Ankara en feci ve korkulu devirlerde bizi gö¤süne bast›rm›fl, sevgili biryurt parças›d›r. Türk odas› iyi düflünülmüfl bir ifltir. Yaln›z senden istedi¤im, bu oda, eskiAnkara evlerinin bezemeli odalar›ndan al›nan bir ilhamla yap›lmal›d›r. Eski Türk tezyina-t›n›n gayet ince desenli numuneleri vard›r. Fakat benim istedi¤im onlar›n taklidi de¤il-

I. An›

3322

dir. Ankara evlerindeki tezyinat, daha sade ve daha baflka renklerdedir. Sen, o eski ev-lere git, oralarda etüt yap. Renk, ornömanlar (süsler) itibar›yla bu yapaca¤›n oda tambir Ankara Türk odas› olsun. Çünkü biz o odalar›n loflluklar› içinde, mum, gaz lambala-r›n›n solgun ›fl›klar› alt›nda ne mühim ve tarihî kararlar verdik. Yapaca¤›n bu Ankara Türkodas›na geldi¤imiz zaman bütün hat›ralar›m›z gözlerimizde ve dima¤›m›zda canlan-s›n.” demifllerdi.

Ben, her gün eski Ankara evlerini gezer, desen ve renk krokileri yapar ve üretirdim.Nihayet bir Türk salonunu paflan›n direktifine uygun bir flekilde yapmay› baflard›m.

Binan›n aç›l›fl›na teflrif eden Atatürk flu sözleri söylemiflti:“Güzel bir bina oldu. Hele mermer tafl iflçili¤i, Türklerde bu sanat›n daha yafla-

makta oldu¤unu gösteren bir belgedir. Türk salonu tam düflündü¤üm gibi olmufl-tur. Buradan ayr›lmay› istemiyorum. Yapan eller sa¤ olsun.”

Atatürk, odada flöminenin sa¤ taraf›ndaki eski stil divanda oturmufllard› ve gü-zel sözleriyle bizleri coflturmufltu.

‹flte Atatürk'ümüz bizler için teflvik edici, güzel sanatlar› sevdirici bir kuvvetti.

Hikmet KOYUNO⁄LU

— Vatandafl›n en büyük hakk› seçimve en büyük ödevi de askerliktir.

Bu sözler tebeflirle tahtaya yaz›ld›. On-dan sonra Atatürk flu soruyu sordu:

— Milletvekili olmak ister misiniz?Bu beklenmeyen sorunun ard›ndan bir

heyecan havas› do¤du. Herkes, ateflli atefl-li konuflmaya bafllad›. Genç k›zlar, Atatürk’üâdeta bir an önce bu karar› vermeye sürük-lemek istiyorlard›. O da gördü¤ü ilgidenmemnun kal›yordu.

Sonunda Atatürk:— Dünyada kad›nlar, seçmek ve seçilmek hakk›n› kazanmak için çok müca-

dele etmifllerdir. Biz, size hiç mücadele etmeden bu hakk› veremezdik. Fakat bü-yük Türk tarihi boyunca, analar›n›z bu mücadeleyi yapm›fllard›r. Siz de onlar›n hak-k› olan seçmek ve seçilmek hakk›na ereceksiniz. Fakat demin söylediklerimi hat›r-laman›z gerekir. Milletvekili seçer ve milletvekili olursunuz fakat ayn› zamanda as-ker de olacaks›n›z.

S›n›f› dolduran geç k›zlar, hep bir a¤›zdan:— Oluruz, diya ba¤r›flt›lar.Herkes yeni bir ink›lab›n tarihî gününü yaflad›¤›n› anlam›flt›.Pek az zaman içinde kad›nlar›n seçme ve seçilme hakk›n› kabul eden yasa ka-

bul edildi. K›z okullar›na da askerlik dersi kondu.Ahmet Bekir PALAZO⁄LU

(K›salt›lm›flt›r.)

3333

II. An›

Atatürk, Ankara K›z Lisesini ziyarete gidiyordu. S›n›flara girilip ç›k›lacakt›. Kap›lar-dan birisinin önünde durdu. ‹çeride ne dersi oldu¤unu sordu. Müdür, “Yurt Bilgisi”dersi oldu¤unu söyledi.

— Girebilir miyiz, diye sordu.Müdürün verdi¤i olumlu cevap üzerine kap›y› vurdu. S›n›fa girdi. Biraz ders dinledi. Sonra ö¤retmene:— ‹zin verir misiniz, ben de bir soru soray›m, dedi.Atatürk’ün sordu¤u soru flu idi: “Vatandafl›n en büyük hakk› ve en büyük ödevi

nedir?”S›ra ile birçok ö¤renci, bu soruya cevaplar arad›. Düflüncelerini söylediler. Ata-

türk, kimisini be¤eniyor, kimisini uygun bulmuyordu. Fakat kimsenin hat›r›n› k›rma-maya gayret etti¤i belli oluyordu. Atatürk’ü tan›yanlar, yine bir büyük ink›lap ön-cesinde oldu¤umuzu sezmekte gecikmiyordu.

Sonunda verilen çeflitli cevaplar› Atatürk, toplad› ve bir cümle içinde anlatt›:

Atatürk (Mehmet Özel)

3344

ATATÜRK VE FOLKLOR

Kurtar›c› ve kurucu Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin bir ferdi olmakla övü-

nürdü. Milletten biri olmak; halktan biri olmak, Türk gibi yaflamak, düflünmek, hare-

ket etmek demekti. “Bir Türk dünyaya bedeldir.”, “Ne mutlu Türküm diyene!” gibi

sözlerini söylerken Atatürk, Türk'ün üstün de¤erleri aras›nda Türk kültürünü de görü-

yordu. Türk kültürünün bünyesinde halk bilimi de vard›. Halk›n yaratt›¤› eserler de

vard›. Halk›m›z›n ince duygusunun yans›d›¤› el sanat› eserleriyle birlikte halk edebi-

yat› ve halk danslar› da Atatürk'ün be¤endi¤i, alk›fllad›¤› eserlerdi. Y›llarca cephe-

den cepheye koflarken Mustafa Kemal, Anadolu çocuklar›n›n, Rumeli çocuklar›n›n

türkülerini, a¤›tlar›n› dinlemiflti. Türk milleti, duygu ve düflüncelerini türkülerle anlat›-

yordu. “Hey Gaziler Yol Göründü Yine Garip Serime”, “Çanakkale ‹çinde Aynal›

Çarfl›”, “Bura Yemendir, Gülü Çimendir” gibi türküler yak›l›rken Mustafa Kemal, tür-

kü söyleyenlerle birlikte olaylar›n içinde -türkülere konu olan olaylar›n içinde- yafla-

m›flt›. Savafl y›llar›nda dinledi¤i türkülerden baflka, zaferden sonra da yurt gezilerin-

de Atatürk, türkülerimizi dinlemekten büyük zevk duyuyordu. Türk'ün öz mal› saz›,

SERBEST OKUMA METN‹

www.kho.edu.tr

3355

yüzy›llardan beri bayrak gibi tafl›yan ozanlar› dinlemifl, radyoda türküsünü dinledi¤i

Âfl›k Veysel'i daha yak›ndan tan›mak amac›yla aratm›flt›.

Atatürk, türkü dinlemeyi sevdi¤i kadar söylemeyi de severdi. Bilhassa Rumeli tür-

küleri söylerken derin ve onulmaz bir gurbet ve s›la ac›s› gözlerinde yaflar›rd›. En sev-

di¤i ve s›k s›k söyledi¤i, söylenmesinden haz duydu¤u türküler flunlard›: Vardar Ova-

s›, Manast›r›n Ortas›nda Var Bir Havuz, Pencere Aç›ld› Bilal O¤lan, Atlad›m Bahçene

Girdim, Aliflimin Kafllar› Kare, Aya¤›na Giymifl Sedef Nalini, Da¤lar Da¤lar, Zeynep,

Yemenimin Uçlar›, Gide Gide Yarelerim Derildi, Bülbülüm.

Mustafa Kemal Atatürk, gençli¤inde Türk halk oyunlar›n› da oynam›flt›. Cumhur-

baflkan› iken de halk musikimizin coflkunlu¤una uymufl, gençlerle birlikte sahneye f›r-

lad›¤› olmufltu. Atatürk, 1936'da yap›lan Balkan Festivali'nde cebinden mendilini ç›-

kararak barbafl› yerini alm›fl ve bu oyunu oynam›flt›r. Kendisi, bu oyunu oynad›ktan

sonra “Bu bar benim çok hofluma gitti, bundan böyle bu oyunun ad› Ata Bar› olsun.”

buyurmufltur.

9 A¤ustos 1928'de Sarayburnu’nda yap›lan e¤lenceye, halk›n aras›na kat›lan Ke-

mal Atatürk, burada oynanan millî oyunlar› coflkunluk ve takdirle seyretmifltir.

www.kho.edu.tr

3366

Bostan tarlalar›nda bir halk çocu¤u olarak yetiflen, Türk'e has sporlar› özellikle

seven Atatürk, konuflmalar›nda atasözü ve deyimlere genifl yer vermifltir. Söz ve

türkü derlemesi yap›lmas›n› ö¤ütlemiflti: “Millî, ince duygular›, düflünceleri anlatan

yüksek deyiflleri, söyleyiflleri toplamak, onlar› bir gün önce genel, son musiki kural-

lar›na göre ifllemek gerekir.”

Nitekim türkü, deyifl derlemeleri Atatürk'ün teflvikiyle bafllam›flt›. Ayr›ca halk ede-

biyat› araflt›rmalar› da Cumhuriyet Döneminde de¤erlendirilmifl; baflta Yunus Em-

re olmak üzere yüzlerce ozan›n eserleri cönklerden, halk dilinden kültür diline ak-

tar›lm›flt›r.

Atatürk, Türk tarihinin araflt›r›lmas›, Türk dilinin gelifltirilmesiyle birlikte halk biliminin

de de¤erlendirilmesi yönünde teflvikçi olmufl ve buna öncülük etmiflti.

Tahir Kutsi MAKAL

(K›salt›lm›flt›r.)

Mustafa Kemal Atatürk (S. Erifl Ülger)

Y›l 1931. Muntazam teflkilatl› bir flehir ti-yatrosu hâlinde yeniden hayata kavuflan''Darülbedayi“ o zamanlar say›s› on befligeçmeyen kadrosuyla yeni bir Anadoluturnesine ç›km›flt›r. ‹lk u¤ra¤› yine Anka-ra'd›r, en büyük seyircisi de yine Atatürk.

Atatürk, bir y›l önce tarihî sözleriylefleref verdi¤i bu sanat›n feragat sahibiçocuklar›n› bir akflam sofras›nda misafirediyor; onlarla uzun saatler oturupmeslekleri, sanatlar› üzerinde konuflu-yor. Bu konuflma bir an o kadar samimi bir flekil al›yor ki Atatürk heyete baflkanl›keden Muhsin Ertu¤rul'dan oynad›¤› eserlerden birinin bir sahnesini, bir parças›n›huzurunda tekrar etmesini, oynamas›n› veya inflat etmesini rica ediyor. Muhsin,sahne d›fl›nda, kalabal›k bir mecliste bile uzun boylu konuflmaktan, hatta otur-maktan kaç›nacak kadar s›k›lgan bir insand›r. Mesle¤iyle z›t gibi görünen fakatkendisini yak›ndan tan›yanlarca malum olan bu mizac› yüzünden Atatürk'ün em-rini yerine getiremiyor. Önce bunu bir artist kaprisi sanan Atatürk gücenir gibi olu-yor hatta öfkeleniyor. Uzun ›srar ve münakaflalardan sonra Muhsin, arkadafllar›n›nda yard›m›yla, kendisini ikna etmeye muvaffak oluyor. Fakat Atatürk, iste¤indenvazgeçmemifltir:

— Peki, diyor. Seninle bir bahse girelim. Sana bir piyes gönderece¤im, bunu oy-nayacaks›n, ben de gelip seyredece¤im. Ama dikkat et, rolünü iyi oynayamazsanseni bizzat ben tenkit edece¤im, kötü bir aktör oldu¤unu ilan edece¤im. ‹yi oynar-san o zaman da hakiki bir sanatkâr oldu¤una inanaca¤›m.

Muhsin bu bahsi kabul ediyor ve Atatürk'ün emrini bu flekilde memnunlukla yerinegetirece¤ini söylüyor.

Y›l 1932. Aradan uzunca bir zaman geçmifl ama Atatürk bu bahsi unutmam›flt›r. Birgün Muhsin, Atatürk'ün oynanmak üzere gönderdi¤i piyesi al›yor. Bu piyes, Faruk Na-fiz Çaml›bel'in “Ak›n”›d›r. Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya, bat›ya do¤ru yay›l›p ge-nifllemelerini anlatan muazzam bir destan.

Muhsin ve arkadafllar› 1932 y›l›n›n ilk aylar›nda Ak›n’› oynamak üzere haz›rl›¤a bafl-l›yorlar. Dekorlar, kostümler yap›l›yor; roller da¤›t›l›p ezberleniyor. Eserde Türk hakan›‹stemi Han'› bizzat Muhsin oynayacakt›r. Öteki roller, Galip, Emin Beli¤, Haz›m, Hüse-yin Kemal, Talat, Neyire Neyir, fiaziye ve Zehra aras›nda taksim ediliyor. Provalar iler-

3377

ATATÜRK VE T‹YATRO

SERBEST OKUMA METN‹

www.tsk.tr

3388

lerken Atatürk birkaç defa eserin haz›rolup olmad›¤›n› sorduruyor. Nihayet eseroynanacak hâle geldikten sonra, temsil-lere bafllanabilece¤i Atatürk'e arz edili-yor ve flubat ay›n›n ilk haftalar›nda Ak›noynan›yor.

Baflta Muhsin olmak üzere eserde rolalan bütün sanatç›lar›n ne büyük bir he-yecan içinde olduklar›n› kolayca tasavvuredebilirsiniz. Atatürk, ilk defa olarak Tepe-bafl› Tiyatrosu’na gelecek ve temsili göre-cektir. Atatürk'ün her iflte oldu¤u gibi, sanat ifllerinde de ne kadar müflkülpesent oldu-¤unu, ufak tefek baflar›larla kendisini memnun etmeye imkân olmad›¤›n› çok iyi bilen,hele bir y›l kadar önceki bahsi hiç unutamayan Muhsin, en ufak bir falsoya yer verme-mek gerekti¤ini çok iyi bilmektedir. Onun için maddi, manevi elden gelen bütün gay-reti sarf ederek Ak›n'›n kusursuz oynanmas›na çal›fl›yor.

Ve 1932 y›l›n›n 19 fiubat akflam› Atatürk, Ak›n'› görmek üzere Tepebafl› Tiyatro-su’na geliyor. O gece, Türk tiyatrosu için tarihî ve unutulmaz bir gecedir.

Perde aç›l›yor. fiehir tiyatrosunun do¤uflunda ve geliflmesinde çok eme¤i ge-çen eski Vali Muhittin Üstünda¤, Atatürk'ün yan›ndad›r. Ama o, piyesi seyretmiyor;bütün dikkati ile Atatürk'ün çehresinde her an bir memnunluk veya öfke çizgisininbelirmesini bekliyor. Temsil ilerledikçe Atatürk'ün ilgisi art›yor; bak›fllar› yumufluyorve ilk perde kapanmak üzere iken Muhittin Üstünda¤, yanaklar›ndan iki damla ya-fl›n süzüldü¤ünü fark ediyor.

Bu arada birinci perde kapanm›flt›r. ‹lk alk›fllar, en de¤erli alk›fllar, Atatürk'ün lo-cas›ndan yükseliyor. Temsilden sonra, baflta Muhsin olmak üzere, eserde rol alansanatç›lar› huzuruna kabul eden Atatürk hepsini tebrik ediyor; güzel sözlerle hep-sini takdir ediyor; sonra Muhsin'e dönerek,

— Bahsi kazand›n, diyor. Sen bizim en de¤erli sanatkâr›m›zs›n!Bu hat›ray›, yine bir 10 Kas›m günü, bana anlatan bizzat Muhsin Ertu¤rul olmufltur.

Lütfi AY

www.tsk.tr

3399

3. TEMA

Sevgi

METİNLER

• Eskici

• Ben Öğretmenim Çocuklar

• Gurbetten Mektup Var

• Anacığım

• Babam Mithat Enç

4400

Vapur, r›ht›mdan kalk›p da Marmara'ya do¤ru uzaklaflmaya bafllay›nca yolcu-yu geçirmeye gelenler, üzerlerinden a¤›r bir yük kalkm›fl gibi ferahlad›lar.

— Çocukca¤›z Arabistan’da rahat eder, dediler. Hay›rl› bir ifl yapt›klar›na herke-si inand›rm›fl olanlar›n uydurma neflesiyle fakat gönülleri isli evlerine döndüler.

Önce babadan yetim kalan küçük Hasan, anas› da ölünce uzak akrabalar› vekonu komflunun yard›m›yla halas›n›n yan›na, Filistin'in sapa bir kasabas›na gönde-riliyordu.

Hasan vapurda oyaland›; g›r›l g›r›l iflleyen vinçlere, üstleri yaz›l› cankurtaran si-mitlerine, kurutulacak çamafl›rlar gibi iplere as›l› sandallara, vardiya de¤ifltirilirkençal›nan kampanaya bakarak çok e¤lendi. Befl yafl›nda idi; peltek, flirin konuflma-lar›yla da güvertede yolcular› epeyce e¤lendirmiflti. Fakat vapur fluraya burayau¤ray›p bir sürü yolcu b›rakt›ktan sonra s›cak memleketlere yaklafl›nca kendisini birdurgunluk ald›. Kalanlar bilmedi¤i bir dilden konufluyorlard› ve ona ‹stanbul'dakigibi “Hasan gel!”, “Hasan git!” demiyorlard›; ad› de¤iflir gibi olmufltu. Hassen flekli-ne girmiflti. “Taal hun yâ Hassen!” diyorlard›, yanlar›na gidiyordu. “Ruh yâ Hassen!”derlerse uzaklafl›yordu.

Hayfa'ya ç›kt›lar ve onu bir trene koydular.

ESK‹C‹

4411

Art›k ana dili büsbütün iflitilmez olmufltu. Hasan köfleye büzüldü; bir fleyler soranolsa da susuyordu; yanaklar› pençe pençe, al al olarak susuyordu. Portakal bah-çelerine dalm›fl; gö¤sünde bir kat›l›k, g›rtla¤›nda lokmas›n› yutamam›fl gibi bir sertdü¤üm, hep susuyordu. Fakat hem tümüyle çiçek açm›fl hem yemifllerle donan-m›fl güzel, ›slak bahçeler de tükendi; zeytinlikler de seyrekleflti.

Yamaçlar›nda keçiler otlayan kuru, yalç›n, çatlak da¤lar aras›ndan geçiyorlar-d›. Bu keçiler kapkara, beneksiz kara idi; tüyleri yeni otomobil boyas› gibi aynam-s› bir cila ile k›zg›n günefl alt›nda, p›r›l p›r›l yan›yordu.

Bunlar da bitti, göz alabildi¤ine uzanan bir düzlü¤e ç›km›fllard›. Ne a¤aç vard› nedere ne ev! Yaln›z ara s›ra kocaman kocaman hayvanlara rast geliyorlard›. Çokuzun bacakl›, çok uzun boylu, s›rtlar› kabar›k, kambur hayvanlar... Trene bakm›yor-lard› bile. A¤›zlar›nda beyaz›ms› bir köpük çi¤neyerek dalg›n ve küskün, arka arka-ya, a¤›r a¤›r, yumuflak yumuflak, iz b›rakmadan ve toz ç›karmadan gidiyorlard›.

Çok sabretti, dayanamad›, yan›ndaki askere parma¤›yla göstererek sordu; o güldü.— Gemel, gemel, dedi.Hasan'› bir istasyonda indirdiler. Gerdan›ndan, aln›ndan, kollar›ndan ve kulaklar›n-

dan biçim biçim, sürü sürü alt›nlar sallanan kara çarflafl›, kara çat›k kafll›, kara iri benli birkad›n gö¤süne bast›rd›. Anas›n›nkine benzemeyen, tuhaf kokulu, fazla yumuflak, içinegömülüverilen cans›z bir gö¤üs.

— Yâ habibi! Ya aynî!Halas›n›n yan›ndaki kad›nlar da sar›ld›lar, öptüler, söylefltiler, gülüfltüler. Birçok ço-

cuk da gelmiflti; entarilerinin üstüne h›rka yerine ceket giymifl, saçlar› perçemli, bafl-lar› takkeli çocuklar...

4422

Hasan durgun, t›kan›kt›; susuyor, susuyordu.Öyle, haftalarca sustu.Anlamaya bafllad›¤› Arapçay›, küçücük kafas›nda beliren bir inatla konuflma-

yarak sustu. Daha büyük bir tehlikeden korkarak deniz alt›nda nefes almamayaçal›flan bir adam gibi t›kand›¤›n› duyuyordu, yine susuyordu.

Hep sustu.fiimdi onun da kuflakl› entarisi, ceketi, takkesi, k›rm›z› ayakkab›lar› vard›. Saçlar›-

n›n ortas›, el ayas› kadar s›f›r numara makine ile kesilmifl, aln›na perçemler uzat›l-m›flt›. Deri gibi sert, yayvan tand›r ekme¤ine al›flm›flt›; yer sofras›nda bunu hem ka-fl›k hem çatal yerine dürümleyerek kullanmay› beceriyordu.

Bir gün halas› sokaktan ba¤›rarak geçen bir sat›c›y› ça¤›rd›.Evin avlusuna s›rt›nda çuval kapl› bir yayvan torba, elinde bir ufac›k iskemle ve

uzun bir demir parças›, da¤›n›k k›l›kl› bir adam girdi. Torbas›nda da mukavva gibibükülmüfl bir tomar duruyordu.

Konufltular; sonra önüne bir sürü patlak, sökük, parça parça ayakkab› dizdiler.Sat›c› iskemlesine oturdu. Hasan da merakla karfl›s›na geçti. Bu dört yan› duvar-

l›, tek kat, bas›k ve toprak evde öyle can› s›k›l›yordu ki... fiaflarak, e¤lenerek seyre-diyordu. Mukavvaya benzetti¤i kal›n deriyi iki taraf› keskin, incecik, saps›z b›ça¤›y-la kesifline, a¤z›na bir avuç çivi doldurufluna, sonra bunlar› birer birer, ‹stanbul'dagördü¤ü maymun gibi avurdundan ç›kar›p ayakkab›lar›n alt›na çabuk çabuk m›h-

4433

lay›fl›na, deri parçalar›n›, pis bir suya koyup ›slat›fl›na, mundar çanaktaki macunaparma¤›n› dald›r›p tabanlara sürüflüne, hepsine bak›yordu. Susuyor ve bak›yordu.

Bir aral›k nerede, kimlerle oldu¤unu keyfinden unuttu; dalg›nl›¤›ndan ana diliy-le sordu.

— Çiviler a¤z›na batmaz m› senin?Eskici bafl›n› flaflk›nl›kla iflinden kald›rd›. Uzun uzun Hasan'›n yüzüne bakt›. — Türk çocu¤u musun be?— ‹stanbul'dan geldim.— Ben de o taraflardan... ‹zmit'ten...Eskicide saç sakal da¤›n›k, gö¤üs ba¤›r aç›k, pantolonu dizlerinden yamal›, difl-

leri eksik ve surat› sar›, sapsar›yd›; gözlerinin ak›na kadar sar›yd›. Türkçe bildi¤i ve ‹s-tanbul taraflar›ndan geldi¤i için Hasan, flimdi onun yaln›z ifline de¤il, yüzüne dedikkatli bakm›flt›. Gö¤sünün ortas›nda, t›pk› çenesindeki sakal› and›ran k›rç›l, sey-rek bir tutam k›l vard›.

Diflsizlikten peltek ç›kan bir sesle adam yeniden sordu. — Ne diye düfltün bu cehennemin buca¤›na sen?Hasan anlad›¤› kadar anlatt›.Sonra Kanl›ca'daki evlerini tarif etti. Komflunun o¤lu Mahmut'la bal›k tuttuklar›n›,

4444

anas› doktora giderken tünele bindiklerini, bir kere de kap›ya beyaz boyal› hastaotomobili geldi¤ini, içinde yataklar serili oldu¤unu söyledi. Bir aral›k da kendisi sordu.

— Sen niye buradas›n?— Bir kabahat iflledik de kaçt›k.As›l konuflan Hasan'd›, alt› aydan beri susan Hasan... Durmadan, dinlenmeden,

nefes almadan, yanaklar› sevincinden pembe pembe, dudaklar› taze, gevrek,billur sesiyle sürekli konufluyordu. Akl›na ne gelirse söylüyordu. Eskici hem çal›fl›yorhem de ara s›ra, “Ha! Ya? Öyle mi?” gibi dinledi¤ini bildiren sözlerle onu söyleti-yordu. Art›k eriflemeyece¤i yurdunun bir deresini, bir rüzgâr›n›, bir türküsünü dinli-yormufl gibi hem zevkli hem yasl› dinliyordu; geçmifl günleri, kaybetti¤i yerleri dü-flünerek benli¤i sars›la sars›la dinliyordu.

Daha çok dinlemek için de elini a¤›r tutuyordu. Fakat sonunda bütün ayakka-b›lar tamir edilmifl, ifl bitmiflti. Demirini topraktan çekti, köselesini dürdü, çivi kutusu-nu kapad›, çirifl çana¤›n› sarmalad›. Bunlar› hep a¤›r a¤›r yapt›.

4455

Hasan, yüre¤i burkularak sordu. — Gidiyor musun?— Gidiyorum ya, iflimi tükettim.O zaman gördü ki küçük çocuk, memleketlisi mini mini yavru a¤l›yor. Sessizce,

titreye titreye a¤l›yor. Yanaklar›ndan gözyafllar› birbiri arkas›na, temiz vagon pen-cerelerindeki ya¤mur damlalar› d›flar›n›n rengini, geçilen manzaralar› içine alaraknas›l acele acele, sars›la çarp›fla dökülürse öyle... Ba¤r›n›n sars›nt›lar›yla yerlerin-den oynayarak, vuruflarak, içlerinde güneflli ve mavi gök, p›r›l p›r›l ak›yor.

— A¤lama be! A¤lama be!Eskici baflka söz bulamam›flt›. Bunu ifliten çocuk h›çk›ra h›çk›ra, kat›la kat›la a¤-

lamaktad›r; bir daha Türkçe konuflacak adam bulamayaca¤›na a¤lamaktad›r.— A¤lama diyorum sana! A¤lama!Bunlar› derken onun da kat›, nas›rlaflm›fl yüre¤i yumuflam›fl; fliflmiflti. Önüne geç-

meye çal›flt› ama yapamad›, kendisini tutamad›. Gözlerinin doldu¤unu ve sakal-lar›ndan kayan yafllar›n Arabistan s›ca¤›yla yanan k›zg›n gö¤süne bir p›nar s›z›nt›s›kadar serin, ürpertici döküldü¤ünü duydu.

Refik Halit KARAY

BEN Ö⁄RETMEN‹M ÇOCUKLAR

Ben ö¤retmenim çocuklar, Unuttu¤unuz yüzleriniz bende,Gülüflleriniz, gözleriniz, Dolaflt›¤›n›z bahçelerde kalan,‹zleriniz bende.

Bazen sevgiyle dolu,Bazen k›r›lm›fl,Ama her zaman taze,O duygulu, s›cak, afacan,Cana can katan sözleriniz bende.

4466

Ben ö¤retmenim çocuklar.fiimdilerdeki de¤il, eski sizlerle yaflar›m;Düflerseniz düflerim; koflarsan›z koflar›m.‹çimi bir tuhaf eder kan;S›yr›lm›fl kollar›n›z, çizilmifl dizleriniz bende.

Unutmam hiçbirinizi; Bininizi, on bininizi;Kendiniz bile unuturken o günlerdeki kendinizi;Ben görürüm; siz görmeden geçersiniz bazen;‹ncinir, o eski dost yüzleriniz bende.Ben ö¤retmenim çocuklar, Ayr›lsam da sizinleyim s›n›fta, bahçede, sokakta.Hani arada bir karar›rd› bak›fllar›n›zda yeflil tahta,Benim de içim karar›rd› o zaman,O zaman benden kaçan gözleriniz bende.

Sizi yüceltmede sab›rs›zlan›r; titizlenirdim;Taflard› sesim koridorlara, salonlara;Kayar gibi olurdu alt›n›zda s›ra.‹flte o vurucu rüzgârda savrulan,Uçuk benizleriniz bende.

Bu kardeflten kardefl, babadan baba adama,Ne oldu dercesine kesilirdi nefesleriniz.B›rak›r m›yd›m eksik kals›n sizde bir yan,Bilgiden, sanattan, insanl›ktan.O gün, o 盤l›¤› koparan sizlersiniz bende.

Ben ö¤retmenim çocuklar, Usul usul, ince ince,Bereketli ya¤murlar gibi ya¤mak isterim üstünüze.Çals›n bütün ziller tepelerden, doruklardanYine bu gün son dersiniz bende.

Coflkun ERTEPINAR

4477

4488

28 Kas›m 2009Sevgili Kardeflim,Ülkemden, ailemden, sevdiklerimden ayr› ilk bayram›m bu. ‹lk defa bir bayram

sabah› yabanc› bir ülkede açt›m gözlerimi. Vatan hasretini bu kadar derinden ya-flad›¤›m bir günü daha hat›rlam›yorum. Burnumun dire¤ini s›zlatan bir hasret...

Al›flageldi¤imiz hatta s›k›ld›¤›m›z› zannetti¤imiz âdetlerimizi, geleneklerimizi me-¤er ne severmiflim ben! S›cac›k yata¤›mda, uykunun en tatl› yerinde kula¤›ma ge-len o kararl› sesi özledim; babam›n sesini... “Haydi kalk›n art›k. Bayram sabah› busaate kadar uyunur mu?” Gözlerimi ovuflturarak kalk›p alelacele yüzümü y›kad›k-tan sonra ilk ifl evdeki büyüklerin elini öpmeyi özledim. Annemin, babam›n ve herbayram ama her bayram gurbetten kaç›p a¤abeyinin evine koflan küçük amca-m›n ve tabii ondan sonra “Hadi bakal›m, ben de senin büyü¤ünüm!” diye sana,benim biricik kardeflime elimi öptürmeyi özledim.

Soka¤a ç›kt›¤›mda benimle ayn› dili konuflan insanlarla karfl›laflmay› özledim. Bak-kalla, kasapla, marketteki kasiyerle Türkçe birkaç kelam sohbet etmeyi; karfl›lafl›nca“Merhaba.” ayr›l›rken “Allaha ›smarlad›k.” demeyi özledim. Biliyor musun? Bazen s›rf

GURBETTEN MEKTUP VAR

4499

özlemimi biraz hafifleteyim diye buradaki arkadafllardan ayr›l›rken “Allaha ›smarla-d›k.” diyorum. Sonra da flaflk›n bak›fllar›na ald›rmadan el sallay›p uzaklafl›yorum. Neyapay›m? Küçük yaramazl›klar ifle yar›yor bazen.

Düflünebiliyor musun? Evdeki haftal›k temizlik telafl›n› bile özledim. Camlar›n sili-nip, ovulup âdeta görünmez hâle getiriliflini... Geldi¤imden beri burada hiç camsilindi¤ini görmedim. Acaba cam silmek sadece bizim ülkemizin kad›nlar›na özgübir al›flkanl›k m›? Ne dersin?

Önceki mektubumdan sonra bu yazd›klar›m seni flafl›rt›yor eminim. Farkl› bir ül-keye ilk defa gelen birinin flaflk›nl›¤› ve hayranl›¤› ile yazm›flt›m ilk mektubumu. fiim-di ise o ilk flaflk›nl›¤› atm›fl, vatan sevgisinin ne demek oldu¤unu gurbette anlam›flbirinin kaleminden dökülenleri okuyorsun. Çelifliyor gibi görünse de her iki mektup-ta okuduklar›n da tamam›yla gerçek. Okulum, kald›¤›m yurt, bulundu¤umuz flehir,insanlar... Burada her fley çok güzel. Bu flehri ben sevdim. Ama anlad›m ki buradane kadar mutlu olsam da bir yar›m hep sizin yan›n›zda.

Hepinizi hasretle kucakl›yorum.Ablan.

Hatice IfiILAK

-Anneme ve bütün annelere-

Nas›l hat›rlamam anac›¤›m, nas›l?Kaç geceler bana ninni söylerdi.Hasta olunca oydu bafl ucumda bekleyen.Biraz yorulmayay›m, üzülmeyeyim, hemenAl›r kuca¤›na okflard›, saçlar›m› öperdi.

Nas›l hat›rlamam anac›¤›m, nas›l? Uzun k›fl geceleri masal masald›;Güzel çoban k›zlar›, iyi kalpli sultanlar.Bir suyun ak›fl› gibi geçip gitti zamanlar,fiimdi ne o dünkü çocuk ne de o masal kald›.

Nas›l hat›rlamam anac›¤›m, nas›l?Y›kayan oydu mürekkep lekeli parmaklar›m›.Akflam biraz geciksem yollara düflerdi.Soka¤a ç›karken “Yavrucu¤um üflütme.” derdi. Hemen bir kazak örerdi, biraz bofl kald› m›.

Nas›l hat›rlamam anac›¤›m, nas›l?Bilirim, yine kalbinde yerim anac›¤›m.Selam sana, Anneler Günü ‹stanbul'dan.Yeni dönmüflçesine bir akflam okuldan,Vefal› ellerinden, öperim anac›¤›m.

Ümit Yaflar O⁄UZCAN

5500

ANACI⁄IM

SERBEST OKUMA METN‹

5511

Babam, özel e¤itim alan›nda durup dinlenmeden hizmet verirken evde de çok

özel, ö¤retici, e¤lenceli ve farkl› bir babayd›. D›flar›da yaflanan mesleki f›rt›nalar,

zorluklar, mutluluk ya da mutsuzluklar onun evde benimle ve kardeflimle paylafl-

maktan asla taviz vermedi¤i dünyam›za pek girmedi. Yorgunluk, k›rg›nl›k, bedbin-

lik, baflar› ve zaferler, akflamlar› evimizin kap›s› kapan›nca d›flar›da kald›; sofram›-

za, odam›za ulaflamad›. ‹çeride ise güncel olaylar›n yorumland›¤›, kardeflime ve

bana bu önemli olaylar›n öykülerle aktar›ld›¤›, müzik, flakalar, aile ve dost toplan-

t›lar› vard›.

Biz çok küçükken onun dizinde, öykü kahramanlar› Amundsen (Amuntsen) olan

öykülerle Himalayalara t›rmand›k; Charles Lindbergh (Çarls Lintberk) ile okyanusu

BABAM M‹THAT ENÇ

SERBEST OKUMA METN‹

5522

uçakla afl›p aile trajedilerine ortak olduk; Süveyfl Kanal›’n›n yap›m› s›ras›nda gizemli

piramitlerin gizli koridorlar›n› keflfe ç›kt›k; firavunlar›n yaflamlar›n› flaflk›nl›kla dinleyip za-

limliklerine flafl›r›p kald›k; Süveyfl’in aç›l›fl› için bestelenen operan›n öyküsünü dinledik;

dinlerin bafllang›c› ve yay›lmas›n› ö¤rendik.

Evde sessizlik talep edilen saatler yaln›zca sabahlar› yataktan kalkmadan küçük

pilli radyodan dinledi¤i, c›z›rt›l› BBC haberleri ve akflam radyo haber bülteni saatle-

riydi. Akflam haberlerinden sonra da “Eeee Zeyno Han›m, hadi bir de gazeteler ne

yazm›fl; oku da dinleyelim.” der; günlük gazetelerin, köfle yazarlar›n›n ve yorumcu-

lar›n okunmas› bitince kesinlikle bir fleyler anlat›l›r; tart›fl›l›r; ö¤renilirdi. Sessiz oturman›n

tan›m› ona göre somurtmakt›. “Ne somurtup oturuyorsun öyle? Bana da anlat, be-

raber somurtal›m.” ya da “Ne okuyorsun? Bana da oku ben de ö¤reneyim.” derdi.

5533

Hâlâ güzel ya da ilginç bir fley okudu¤um zaman, aileme ve arkadafllar›ma

okumalar›n› tavsiye etmek yerine yüksek sesle tekrar okumak al›flkanl›¤› galiba o

günlerden kald›. Uzun bir araba yolculu¤unda, direksiyondaki eflime yüksek sesle

bir öykü kitab› okurken birden çok sinirlenip “Niçin hiç ses ç›karmadan dinliyorsun?

Ne güldün ne bir kelime ettin. Okuduklar›m› dinlemiyor musun? Babam olsayd›

okuduklar›ma ya kocaman kocaman gülmüfl ya da komik bir laf etmiflti.” diye ç›-

k›fl›nca o da flafl›rm›fl “Yahu ne güzel dinliyorum iflte! Hem sen, baban›n yazd›¤› öy-

küleri okuyorsun bana. Bunlar› baban da sessiz dinlerdi bence.” demesi üzerine bu

kez flafl›rma s›ras› bana gelmifl ve onu ne denli özledi¤imi, sessizli¤in bile bana onu

an›msatt›¤›n› fark etmifltim.

Kardeflim ve ben duygu ve düflüncelerimizi olanca yo¤unlu¤uyla, sesli ve cofl-

kulu olarak paylaflman›n güzelli¤ini ondan ö¤rendik.

Amerika’da da görme engelliler alfabesi Braille (Breyl) ile bas›lan ve her ay dü-

zenli olarak babama gönderilen Reader’s Digest (Rid›rs Daycest) dergisinden oku-

du¤u öykü ve f›kralar› bize kendi renkli anlat›m›yla daha da ilginç hâle getirerek

çevirip aktar›rd›. Almanya’dan gelen Braille romanlar›n›n ve opera librettolar›n›n

5544

bitmesini bekleyemeden bize de anlatmas› için ›srar edersek “Okudu¤um kadar›-

n› anlataca¤›m fakat herkes bu öyküye bir son uydurup bana anlatacak. E¤er

buldu¤unuz son hofluma giderse devam›n› okuyunca size de anlat›r›m.” der, ev-

de günlerce konuflacak ve gülünecek bir konu ç›km›fl olurdu.

Çok gülerek an›msad›¤›m an›lardan birisi de ilk ve ortaokulda bana ders çal›fl-

t›rmas›yd›.

Tarih derslerini hiç sevmez, antlaflmalar›n ve olaylar›n tarihlerini bir türlü ezberleye-

mezdim. S›ra kitab› kapay›p ö¤rendiklerimi tekrar etmeye gelince tarihlerin oldu¤u

sayfan›n aras›na silgiyi diklemesine koyarak masan›n üstüne kafam› yat›r›r, zar zor ta-

rihleri okumaya çal›fl›rd›m. Babam bunu fark edince de “Acaba gerçekten görüyor

da mahsus görmüyor gibi mi yap›yor?” diye flafl›r›rd›m. S›navlarda kopya çekmenin

ö¤renmekten daha zor oldu¤una beni ikna edip e¤er antlaflma maddelerini ezber-

lersem tarihlerini an›msamam için oyun gibi bir yöntem ö¤retmeye çal›fl›rd›.

Bunlardan en çok güldü¤üm, flöyle bir konuflmay› an›ms›yorum.

5555

— fiimdi bak! ‹stanbul’un fethi hangi y›ld›? 1453... Bir, iki, üç, dört, befl diye sa-

yarken birden sonra iki ve üçü yuttu¤unu düflün. Bir, dört, befl der demez akl›na

yuttu¤un say›lar gelsin. Bunlar› geri ç›karmak iste fakat iki art›k hazmolmufl olsun.

Yaln›zca üçü ç›kar ve üç; bir, dört, beflin arkas›na yap›fls›n.

— Peki baba, ya üç hazmolur da geri ç›kar›nca iki olursa ne olacak?

— Olmaz, olmaz, ikiyi daha önce yuttun, tabii ki önce o hazmolur.

— Peki ya s›ralamay› kar›flt›r›r da üç bin dört yüz elli bir dersem?

— Haa, bak iflte o zaman yanars›n.

Bu yöntemle art›k her tarihin gülünç bir öyküsü olmaya ve hatta bu komik an›m-

sama öyküleri, antlaflma maddelerinden daha çok akl›mda kalmaya bafllam›flt›.

Hiç monoton olmayan bir yaflam yaflad›k babamla. Dokuz yafl›ma bas›nca art›k

beni de konser, bale ve operalara götürmeye bafllad›lar. Opera temsillerinden önce

öyküleri bana anlat›r, gösteri esnas›nda k›p›rt›lar›mdan ilgimin da¤›ld›¤›n› fark edince

de kula¤›ma e¤ilerek öykünün neresinde oldu¤umuzu an›msat›rd›. Bale gösterilerin-

5566

de, balerinlerin giysilerini be¤enip be¤enmedi¤imi, giysilerin renklerini sorar; çevreden

yinelenen “fiflflflflflflt”lere gö¤üs gererdi.

Babam, çal›flan bir efl olan annemden de kendisi kadar etkinlik isterdi. Tatiller ve

hafta sonlar›nda annemin floförlü¤ünde gidilen kamplar, piknikler düzenlenir; bah-

çede arkadafl ve dostlar için yemekli davetler verilirdi.

Torunlar› olunca onlar› da dizlerinin üstünde, sallanan koltu¤un g›c›rt›lar›n›n efllik

etti¤i serüvenlere ç›kart›r; yaflamlar›na heyecan ve mutluluk getirirdi.

‹yi ki senin çocuklar›nd›k babac›¤›m! Yaflam›m›za katt›¤›n renkler ve ›fl›k, bize hâ-

lâ yaflama coflkusu veriyor.

Zeynep ENÇ S‹NKIL

(K›salt›lm›fl ve düzenlenmifltir.)

5577

4. TEMA

Duygular

METİNLER

• Yırtıcı İşkembe Çelebi Efendi

• Kaşağı

• Yaşamımızdaki Renkler

• Sevgi

• Paşa Dayımın Kirazları

5588

Evvel zaman içinde, Kalbur saman içinde, Develer tellal iken Pireler berber iken Ben befl yafl›ndayken Anam›n befli¤ini T›ng›r m›ng›r Sallar iken... Var varan›n Sür sürenin Destursuz ba¤a girenin Hâli budur hey! Ba¤a destursuz girdim, Üzümden bolca yedim, Ba¤ sahibini görünce “Tabana kuvvet.” dedim.Gittim gittim, az gittim, Dere tepe düz gittim, Alt› ay yaz bir güz gittim, Bir de dönüp bakt›m ki Bir arpa boyu yol gitmiflim. Yine gittim, Gittim gittim Gide gide bir köye vard›m. “Bismillah.” deyip Evlerden birine dald›m. Ev sahibi fare kovalar, Yan›nda da bir kedisi var. Aman efendim aman! O kedideki göz, O kedideki kafl, O kedideki el, O kedideki ayak, O kedideki kuyruk, O kedideki a¤›z …

YIRTICI ‹fiKEMBE ÇELEB‹ EFEND‹

5599

Adam›n biri, bir köye gelip köylülere, “Bu köyün a¤as› kim?” demifl. Köylüleradam› al›p a¤aya götürmüfller. Adam a¤aya:

— A¤am ben yolumu flafl›r›p da buraya gelmedim. Gidece¤im yer uzak. Karan-l›k bast›r›nca mecburen sana geldim. Beni bu gecelik misafir eder misin, demifl.

A¤a, “Hay hay, tabi, olur.” demifl.Adam hemen hayvan›n› ve torbas›n› alm›fl, a¤an›n evine gitmifller. Eve var›nca

sofraya oturmufllar. Adam bakm›fl sofraya oturan herkesin elinde bir sopa. Bir elle-riyle yemek yerken bir elleriyle de sopalar› tutuyorlar. Adam flafl›r›p:

— Bu sopalar da neyin nesi, diye sormufl.A¤a:— Bizim köyü fareler bast›. Bu yüzden nereye gidersek hep sopalarla gidiyoruz,

demifl.Adam, “Bunlar›n kediden haberleri yok herhâlde, bunlarla biraz dalga geçe-

yim.” diye düflünmüfl. A¤a'ya:— Aaaa, demifl. Bu da dert mi? Torbamda bir Y›rt›c› ‹flkembe Çelebi Efendi var.

De¤il fare, kufl bile uçurmaz.— Getir o zaman.— Yok! demifl. Onun bir flerefi, haysiyeti var.— Bir manda verelim.— Yo... Olmaz, getiremem.— Bir manda, bir de yavrusunu verelim.— O zaman olur iflte.Adam ertesi sabah erkenden kalk›p bir sepet bulmufl. ‹çine ci¤er at›p kedisini

koyduktan sonra üstüne de üzüm koyup sepeti koluna takarak a¤an›n yan›na git-mifl. Köylüler merakla toplan›p:

— Hani Y›rt›c› ‹flkembe Çelebi Efendi nerede, demifller. Adam:— O öyle kolay kolay ç›kmaz ortaya, onun flerefi, haysiyeti büyüktür.— Aman efendim, demifller. Art›k ç›kar›n da elimizdeki flu sopalar› atal›m.Adam daha fazla nazlanmadan kediyi d›flar› ç›karm›fl. Kedi, köydeki tüm fare-

leri temizleyecek gibi azg›n. Köylüleri alm›fl bir düflünce, “Ya fareler biterse ne yiye-cek?” diye. Adama sormufllar. Adam köylüleri alaya alm›fl:

— ‹nsan yeme ihtimali de var, demifl.Derken kedi o ev, bu ev, flu ev gezmeye bafllam›fl. Girdi¤i evlerdeki fareleri bir

güzel yemifl. S›ra muhtar›n evine gelmifl. Köylüler hep korku içinde, “Fareler bitincebizi yiyecek.” diye.

Sahibine sormufllar:— Biz ne yapaca¤›z?— O ne yana giderse siz de o yana gideceksiniz, demifl sahibi.Kedi b›y›¤›n› bir yere çevirmifl. Bütün köylü hemen o tarafa dönmüfl. Bir di¤er ta-

rafa çevirmifl, bu sefer de o tarafa dönmüfller. Bizim kedi asl›nda kaçmaya yer ar›-

6600

yormufl ama ne yana dönse köylüler de o yana döndü¤ünden bir türlü kaçama-m›fl. Sonunda f›rlay›p bacadan kaçm›fl.

Derken muhtar›n evine gitmifl oradaki fareleri de yemek için. Köyde tek bir fareb›rakmam›fl.

Köylüler, “Y›rt›c› ‹flkembe Çelebi Efendi, fareleri bitirdi. Ne olur ne olmaz, o ac›k-madan biz ona ziyafet verelim.” demifller. Tilkiyi ça¤›r›p “Git Y›rt›c› ‹flkembe ÇelebiEfendi'yi ça¤›r. Ona ziyafet haz›rlad›k.” demifller.

Bir güzel kuzu çevirmifller. Tilki gitmifl, bakm›fl kedi bir evde, oca¤›n bafl›nda ya-t›yor. Bir yandan da “H›rd› h›r, m›rd› m›r!” diye sesler ç›kar›yor.

Tilki, kedinin ç›kard›¤› sesleri duyunca geri dönüp köylülere:— Aman, demifl. Ben onu getiremem. Mübarek tespih çekiyor.Köylüler yalvar›p yakar›p “Git, bekle, tespih çekmesi bitince al getir.” diyerek til-

kiyi tekrar göndermifller.Tilki gidip bakm›fl, kedi hâlâ, “H›rd› h›r, m›rd› m›r!” diye söyleniyor. Beklemifl. Kedi-

nin h›r›lt›s› bitince:— Efendim, demifl, Köylüler ziyafet veriyorlar. Bütün hayvanlar› ça¤›rd›lar. Sizi

de fleref konu¤u olarak davet ediyorlar.Kedi ile beraber yola ç›km›fllar. Kedi yolda tosba¤aböceklerini görüp onlar› bir

güzel yemifl. Sonra da uçan bir kufla sald›r›p yemifl. Tilki hemen kofla kofla köylüle-re gidip “Aman ha! Y›rt›c› ‹flkembe Çelebi Efendi yolda tosba¤aböceklerini, gök-te uçan kufllar› tek tek yedi. Beni de yiyecekti. Zor kaçt›m. Siz de bafl›n›z›n çaresi-ne bak›n.” diyerek bir a¤aca t›rmanm›fl.

Kuzu çevirme ortada kalm›fl. Köylülerin her biri bir yere saklanm›fl. Kedi a¤acagidip t›rnaklar›n› bilemek istemifl. O s›rada o a¤ac›n tepesinde bulunan bir köylü,“Eyvah!.. Bana geldi.” diyerek kendini a¤açtan afla¤› atm›fl. Köylüler korku içindene yaps›nlar? Biri, “Bir kuyu kazal›m. ‹çine kuru ot atal›m. Üstüne de tuzak kural›m.Y›rt›c› ‹flkembe Çelebi Efendi'yi tuza¤a düflürelim...” demifl.

Yine tilkiye yalvar›p yakarm›fllar. Tilki korka korka kedinin yan›na gitmifl:— Aman efendim, falan yerde, fiflman yerde bir dü¤ün var. Siz de davetlisiniz,

demifl. Kedi, “Tamam.” demifl. Tilki tekrar: — Siz çok yoruldunuz. Zahmet etmeyin. Siz flu pöstekiye oturun. Biz sizi götürü-

rüz.” demifl.Kedi itiraz etmemifl. Bir s›çray›flta kuyunun üzerindeki pöstekiye oturmufl. Oturur

oturmaz da tuza¤a düflmüfl. Köylüler sevinç içinde, o zamana kadar hep yanl›fl an-lad›klar› kediyi al›p birkaç gün uzakl›ktaki bir köye b›rakm›fllar. Böylece de korkular›n-dan kurtulmufllar. Me¤er kediyi b›rakt›klar› köyde de fareler cirit atm›yor muymufl!

Mediha GÜRGÖZE(Kısaltılmış ve düzenlenmiştir.)

6611

Ah›r›n avlusunda oynarken afla¤›daki, gümüfl sö¤ütler alt›nda görünmeyen de-

renin hazin fl›r›lt›s›n› iflitirdik. Evimiz, iç çitin büyük kestane a¤açlar› arkas›nda kay-

bolmufl gibiydi. Annem ‹stanbul'a gitti¤i için benden bir yafl küçük olan kardeflim

Hasan’la art›k Dadaruh'un yan›ndan hiç ayr›lm›yorduk. Bu adam, babam›n seyisi,

ihtiyarca bir Çerkez’di. Sabahleyin erkenden ah›ra kofluyorduk. En sevdi¤imiz fley

atlard›. Dadaruh’la beraber onlar› suya götürmek, ç›plak s›rtlar›na binmek ne do-

yulmaz bir zevkti! Hasan korkar, yaln›z binemezdi. Dadaruh onu kendi önüne al›r-

d›. Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, ah›r› süpürmek, gübreleri kal-

d›rmak, en e¤lenceli bir oyundan daha fazla bizim hoflumuza gidiyordu. Hele t›-

mar! Bu en zevkli fleydi. Dadaruh eline kafla¤›y› al›p ifle bafllad› m›, t›k› t›k, t›k› t›k, t›p-

k› bir saat gibi, yerimde duramaz:

— Ben de yapaca¤›m, ben de yapaca¤›m, diye tuttururdum. O vakit Dada-

ruh beni Tosun'un s›rt›na kor, elime kafla¤›y› verir:

— Haydi yap, derdi. Bu demir aleti, hayvan›n ç›da¤›s›na sürter fakat o ahenkli t›-

k›rt›y› ç›karamazd›m.

— Kuyru¤unu sall›yor mu?

— Sall›yor.

KAfiA⁄I

6622

— Hani bakay›m.

E¤ilirdim, uzan›rd›m. Lakin at›n sa¤r›s›ndan kuyru¤u görünmezdi.

Her sabah ah›ra gelir gelmez:

— Dadaruh, t›mar› ben yapaca¤›m, derdim.

— Yapamazs›n.

— Niçin?

— Daha küçüksün de ondan.

— Yapaca¤›m.

— Büyü de öyle...

— Ne vakit?

— Boyun at kadar oldu¤u vakit....

At, ah›r ifllerinde yaln›z t›mar› beceremiyordum. Boynum, at›n karn›na bile var-

m›yordu. Hâlbuki en keyifli, en e¤lenceli fley bu idi. Sanki kafla¤›n›n düzenli t›k›rt›s›

Tosun'un hofluna gidiyor, kulaklar›n› k›s›yor, kuyru¤unu kocaman bir püskül gibi sal-

l›yordu. Tam t›mar bitece¤ine yak›n huysuzlan›r; oynar; o zaman Dadaruh, “Höyt,

kerata!” diye sa¤r›s›na bir tokat indirir; sonra öteki atlar› t›mara bafllard›.

Ben de bir gün ah›rda yaln›z bafl›ma kald›m. Hasan'la Dadaruh dere kenar›na

inmifllerdi. ‹çimde bir t›mar etmek h›rs› uyand›. Kafla¤›y› arad›m, bulamad›m. Ah›r›n

köflesinde Dadaruh'un penceresiz, küçük odas› vard›. Buraya girdim. Raflar› ara-

6633

d›m. Eyerlerin aras›na falan bakt›m, yok. Yata¤›n yan›nda yeflil tahtadan bir san-

d›k duruyordu. Onu açt›m. Az›c›k daha sevincimden hayk›racakt›m. Annemin bir

hafta evvel ‹stanbul'dan gönderdi¤i hediyeler içinde ç›kan fakfon kafla¤›, par›l

par›l parl›yordu. Hemen kapt›m, Tosun'un yan›na kofltum. Karn›na sürtmek istedim.

Rahat durmad›. Dönüp burnuyla bana vurdu. Öteki atlar da durmuyorlard›.

“Galiba ac›t›yor.” dedim. Gümüfl gibi parlayan bu güzel kafla¤›n›n difllerine bak-

t›m. Çok keskin, çok sivriydi. Biraz köreltmek için duvar›n tafllar›na sürmeye baflla-

d›m. Diflleri bozulunca tekrar tecrübe ettim. Yine atlar›n hiçbiri durmuyordu. K›zd›m.

Öfkemi sanki kafla¤›dan ç›karmak istedim. On ad›m ilerideki çeflmeye kofltum. Ka-

fla¤›y› yala¤›n tafl›na koydum. Yerden kald›rabilece¤im en a¤›r bir tafl bularak üs-

tüne h›zl› h›zl› indirmeye bafllad›m. ‹stanbul'dan gelen, ihtimal Dadaruh'un kullan-

maya k›yamad›¤› bu güzel kafla¤›y› ezdim; parçalad›m. Sonra yala¤›n içine att›m.

Babam her sabah d›flar› giderken bir kere ah›ra u¤rar, öteye beriye bakard›.

Ben o gün ah›rda yaln›zd›m. Hasan evde hizmetçimiz Pervin'le kalm›flt›. Galiba y›-

kanacaklard›. Babam çeflmeye bakarken yala¤›n içinde k›r›lm›fl kafla¤›y› gördü.

Dadaruh'a hayk›rd›:

— Gel buraya.

6644

— Ç›kar bakay›m flunu!

Nefesim kesilecekti. Bilmem neden, çok korktum. Dadaruh da flafl›rd›. K›r›lm›fl ka-

fla¤› meydana ç›k›nca babam bunu kimin yapt›¤›n› sordu. Dadaruh:

— Bilmiyorum, dedi. Babam›n gözleri bana döndü. Daha bir fley sormadan:

— Hasan, dedim.

— Hasan m›?

— Evet, dün Dadaruh uyurken odaya girdi. Sand›ktan ald›. Sonra yala¤›n tafl›nda

ezdi.

— Niye Dadaruh'a haber vermedin?

— Ça¤›r flunu bakay›m.

Çitin kap›s›ndan geçtim. Gölgeli yoldan eve do¤ru kofltum. Hasan'› ça¤›rd›m.

Zavall›n›n hiçbir fleyden haberi yoktu. Koflarak arkamdan geldi. Babam pek sert-

ti. Bir bak›fl›ndan ödümüz kopard›. Hasan'a dedi ki:

— E¤er yalan söylersen seni döverim.

— Söylemem.

— Pekâlâ, kafla¤›y› niye k›rd›n?

Hasan, Dadaruh'un elinde duran alete flaflk›n flaflk›n bakt›. Sonra sar› saçl› bafl›-

n› sarsarak:

6655

— Ben k›rmad›m, dedi.

— Yalan söyleme diyorum.

— Ben k›rmad›m.

Babam tekrar:

— Do¤ru söyle, dar›lmayaca¤›m. Yalan çok fenad›r, dedi. Hasan inkâr›nda

inat etti. Babam hiddetlendi, Dadaruh'a,

— Götür bunu eve. Sak›n bir daha buraya sokma. Hep Pervin'le otursun! diye

hayk›rd›. Dadaruh kardeflimi kuca¤›na ald›. Çitin kap›s›na do¤ru yürüdü.

Art›k ah›rda yaln›z oynuyordum.

Hasan evde mahpustu. Yalan söyledi¤i için babam yüzüne bile bakm›yordu.

Annem geldikten sonra da affetmedi.

Zavall› anneci¤im benim iftira atabilece¤ime hiç ihtimal veremiyordu. “Acaba

Dadaruh atlara ezdirmifl olmas›n!” derdi.

Ertesi sene yaz›n annem yine ‹stanbul'a gitti. Biz yaln›z kald›k. Hasan'a ah›r hâlâ

yasakt›. Geceleri yatakta atlar›n ne yapt›klar›n›, taylar›n büyüyüp büyümedi¤ini

bana sorard›. Bir gün birdenbire hastaland›. Kasabaya at gönderdik, doktor gel-

di. “Kuflpalaz›.” dedi. Çiftlikteki köylü kad›nlar eve üflüfltüler. Babam yata¤›n›n di-

binden hiç ayr›lm›yordu.

6666

O, hastaland›¤›ndan beri Pervin'in yan›nda yat›yordum. O gece hiç uyuyamad›m.

Dalar dalmaz Hasan'›n hayali gözümün önüne geliyor, “‹ftirac›, iftirac›!” diye karfl›m-

da a¤l›yordu. Pervin'i uyand›rd›m.

— Ben Hasan'›n yan›na gidece¤im, dedim.

— Niçin?

— Babama bir fley söyleyece¤im.

— Ne söyleyeceksin?

— Kafla¤›y› ben k›rm›flt›m, onu söyleyece¤im.

— Hangi kafla¤›y›?

— Geçen seneki... Hani babam›n Hasan'a dar›ld›¤›...

Laf›m› tamamlayamad›m. Derin h›çk›r›klar içinde bo¤uluyordum. A¤laya a¤la-

ya Pervin'e anlatt›m. fiimdi babama söylersem Hasan da duyacak, belki beni af-

fedecekti. Pervin:

— Yar›n söylersin, dedi.

— Hay›r, flimdi gidece¤im.

— fiimdi baban uyuyor. Yar›n sabah söylersin. Hasan da duyar. Onu öpersin.

— Pekâlâ!

6677

— Haydi flimdi uyu.

Sabaha kadar yine gözlerimi kapayamad›m. Hava henüz a¤ar›rken Pervin'i

uyand›rd›m. Kalkt›k. Ben içimdeki zehirden azab› boflaltmak için acele ediyor-

dum.

Ömer Seyfettin

(K›salt›lm›flt›r.)

6688

YAfiAMIMIZDAK‹ RENKLER

Yeni bir eve yerleflmek, yeni bir semteyerleflmek, yeni bir düzen kurmak; yeni biryaflama bafllamak gibidir. Y›llarca oturdu-¤unuz semtten bir baflkas›na tafl›nm›fls›n›z-d›r. Eski eviniz art›k, iyi kötü an›larda, geç-miflte ve bir baflka yerde kalm›flt›r.

Y›llarca oturdu¤unuz, her köflesinde an›-lar›n›z›n bulundu¤u bir evden ç›kmak, ol-dukça hüzünlüdür. fiayet orada güzel, an-laml› an›lar›n›z varsa. Bu, bir renktir ve yafla-m›m›zdaki bir rengi yitirivermiflizdir. Belki biryenisi eklenecek, belki o rengi yine bulacaks›n›zd›r ama ton fark› her zaman olacak,oturdu¤unuz ev ve an›lar bir kez daha yinelenmeyecektir. Yinelenmeyecektir çünkübu do¤aya ve insana ayk›r›d›r.

Bazen iste¤inizle bazen zorunluluk bafl-ka bir semte, bir baflka eve gitmenize ne-den olmufltur. Ayr›l›kt›r sizinle ev aras›ndayaflanan. An›lar ve renkler, son eflya tafl›n-d›ktan sonra bofl odalara bakarken gözle-rinizin önündedir. Tafl›nmalar, bazen mut-lu, bazen de mutsuz “ayr›l›klar”d›r.

Her zaman hüzün kokar kap›y› üzerineçekip art›k bofl evi kilitlemenin bir anlam›kalmad›¤› anda. Gözleriniz dolu dolu olurama a¤layamazs›n›z; gözyafllar›n›z› bir teksiz bilirsiniz, içinize dökülüverir.

Evet, yaflam sürer. Bir yenisine, renklerin belki bir yenisine kavuflacak, belki deçok mutlu olacaks›n›zd›r. Ne var ki o köflelerde mutlu an›lar kalm›flsa ve bir dahageri gelmeyecekse sokak kap›s›ndan son kez ç›karken buruk bir sesle “iflte hayat”demekten kendinizi alamazs›n›z.

Burada bir terk edifl ve bir terk edilifl vard›r. Siz evi b›rak›p bir baflka eve yol al›r-ken terk etmiflsinizdir ama asl›nda an›lar da sizi terk etmifl ve yaln›z kalm›fls›n›zd›r.

Belki o s›rada yap›lacak tek ifl, mor ampullü lambay› yak›p bakmakt›r. Olan ol-mufl, an›lar, eviniz bir kez daha gelmemek üzere geride ve geçmiflte kalm›flt›r.

Acaba önemli ve anlaml› olan, yeni renkler mi bulmakt›r yoksa var olan› yitirme-mek midir? Belki her ikisinin de verdi¤i haz ve mutluluk baflka baflkad›r ama yitiri-len bir fleyin ard›nda hep hüzün vard›r.

Atillâ B‹RK‹YE(K›salt›lm›flt›r.)

6699

SEVG‹

SERBEST OKUMA METN‹

Sevgi, belki de insan duygular›n›n en güzeli, insana en yak›flan›. Sevgi, bir genç-lik duygusu. Canland›ran, geniflleten, yeflerten, yumuflatan bir duygu. Sevgi, ha-yat›n zenginli¤idir.

Gençlerde sevgi duygusunun giderek geliflti¤ini görüyorum. Bu geliflimin belkide pek fark›nda de¤iliz ama keflke diyorum, bu duygumuz daha da geliflse de“sevgi dolu bir toplum”da, “sevgi dolu bir dünya”da yaflayabilsek.

Gençlerle konuflurken, gençlerin mektuplar›n› okurken hep ayn› “sevgiyle ba-kan gözler”i görüyorum.

Sevgi, belki de insan›n gerçek özgürlü¤üdür.Bask›c› insanda sevgiyi hiç görmedim. Bencil insanda sevgiyi hiç görmedim. Y›l-

g›n insanda sevgiyi hiç görmedim. Sevgi insana güç verir, cesaret verir, hayatakat›lma iste¤i verir, üretmek iste¤i verir, yaratmak iste¤i verir.

Sevgi, yaflaman›n gücü.Kitaplar› seversiniz, hayvanlar› seversiniz, insanlar› seversiniz, a¤açlar› seversiniz.

Sevgi sizi büyütür, gelifltirir, güçlendirir. Onlar da sizi sever, bunu bilirsiniz. Sevildi¤i-nizi duyars›n›z ve güçlenirsiniz. Hayatla ba¤lar›n›z geliflir, zenginleflir.

Sevgi özel bir yeti mi? Sanm›yorum. Sevginin her insanda bulunan, geliflmeyeaç›k bir duygu oldu¤unu düflünüyorum.

Keflke “sevgi e¤itimi” diye bir ö¤retimiz olsayd›. Bize sevgiyi ö¤retselerdi. Sevgiyibilen, bize ö¤reten ö¤retmenlerimiz olsayd›. Sevgimizi nas›l gelifltirece¤imizi bize

7700

anlatsalard›. Sevginin ne de¤erli, ne önemli bir duygu geliflimi oldu¤unu bize du-yursalard›.

Biz de sevgiyle yaflaman›n, sevgiyle çal›flman›n, sevgiyle üretmenin, sevgiyleyaratman›n gücünü anlayabilseydik, yaflayabilseydik.

Bunu bilseydik, her fley sevgimizi büyüten bir kat›l›m olurdu. Müzik, kitaplar, re-sim, heykel, sinema, tiyatro, foto¤raf... Bütün sanatlar sevgimizi gelifltirirdi. Bütün bi-limler bize daha yaflanas› bir dünya vermek için çal›fl›rd›. ‹nsanlara da sevgiylebakmay› ö¤renirdik. Bir tek insana de¤il, “‹flte sevece¤im insan.” demeden bütüninsanlara.

“Benim sevgime sadece o de¤er.” demeden bütün insanlara sevgiyle bakma-y› ö¤renseydik... Güçlü zay›f, mutlu mutsuz, vars›l yoksul, güzel çirkin, beyaz siyahdemeden bütün insanlar› sevmeyi ö¤renseydik...

‹nsan› sadece insan oldu¤u için sevmeyi bilseydik biz de daha insan olurduk.

Erdal ATABEK

7711

Kiraz, en sevdi¤im meyvelerden biridir. Çocukken Band›rma'da, yaz gelsin kö-ye gidelim, bahçedeki kiraz a¤ac›na t›rman›p kiraz dal›ndan yiyelim, diye içim ge-çerdi. Yörenin en harika kiraz› bizim bahçeden ç›kard›.

Ama kiraz gördükçe akl›ma köyümden önce gelen bir baflka fley vard›r hep:Pafla day›mla yaflad›¤›m bir mutluluk an›... Pafla day›, ailenin en sevilen ve en sa-y›lan büyü¤üydü. Bir kabile reisi gibiydi.

Nas›l olmas›n ki! Koskoca Aflir Pafla... ‹stiklal Savafl›’n›n önde gelen kahramanlar›n-dan... Daha sonra Atatürk'ün milletvekili... O zamanlar, hele ‹stiklal Savafl› paflal›¤›,hele mebusluk öyle önemli, öyle sayg›n unvanlar ki... Bugün b›rak›n bakanlar›, bafl-bakanlar›n, o devirdeki pafla ve mebuslar›n gördü¤ü itibara sahip olduklar› söyle-nemez.

Bu, gerçekten çok a¤›r, çok sayg›n kiflili¤inin yan›nda, pafla day›m öylesine in-sanc›l, öylesine sevecendi ki... O, önünde dünyan›n el pençe durdu¤u koskocapafla day›, biz çocuklarla o kadar güzel çocuk olur, aram›za o kadar güzel kar›fl›r-d› ki...

Ben ilk, a¤abeyim ortaokulda idik. Pafla day›m bize geldi¤inde hemen satrançtahtas›n› ortaya ç›kar›rd›. Bizimle satranç oynamak için... Koskoca pafla day› ilemasaya oturup oyun oynaman›n küçük bir çocu¤a verdi¤i keyfi, mutlulu¤u ve gu-ruru bir hesaplay›n, var›n.

PAfiA DAYIMIN K‹RAZLARI

SERBEST OKUMA METN‹

7722

Bilerek mi yenilirdi zaman zaman bilmem. Ama bildi¤im, kendisini yendi¤imiz za-man öylesine mutlu olurdu ki... “Gençler biz yafll›lar› yenmeli... Gençler biz yafll›lar›geçmeli... Bu memleketi ileriye gençler götürecek.” derdi hep.

Delikanl›l›k ça¤›m›z›n en keyifli günleri... Gazetecili¤e bafllam›fl›z. Üniversite oku-yoruz. Hafta sonu denk gelirse trene atlay›p ‹stanbul'a geliyoruz. Bas›n kart›m›zlabedava ya tren, iki gün tatil yap›p dönüyoruz.

Motorlu trene bindim, bir yaz günü. Kad›köy'de oturan Necati day›ma gidece-¤iz. Ailenin Fenerbahçeli kanad›n›n gizli reisi... Ondan k›demli olanlar var ama Ne-cati day›m, en ateflli Fenerli. Tren, hiç âdeti olmad›¤› hâlde Erenköy'de durdu. Pa-fla day›mlar Erenköy'de oturur. ‹stasyonun hemen arkas›nda bahçe içinde bir vil-lada...

“F›rsattan istifade inip pafla day›mlara bir u¤rayay›m.” dedim. “Sonra tramvay-la Kad›köy'e geçerim.”

Pafla day›m, villan›n bahçeye uzanan teras›nda yaln›z bafl›na oturuyor. Dahabeni uzaktan görür görmez büyük teyzemi ça¤›rd› içeri seslenip.

“Hatun, bak kim geliyor. Hadi bakal›m bizim satranç tahtas›n› getir. Bahçedende H›ncal'›n çok sevdi¤i kirazdan bir tabak topla.” Az sonra pafla day›mla müthiflmücadelelerimizden birinin daha içine dald›k satranç tahtas›n›n bafl›nda. Bu ara-da Hanife teyzem kirazlar› elleriyle toplam›fl; taba¤a koymufl; üzerine de buzlarserpifltirmifl; getirdi benim önüme, satranç tahtas›n›n yan›na koydu.

7733

Kocaman kocaman, p›r›l p›r›l parlayan, harika manzaral› kirazlar bunlar. Hemenbir tanesini ald›m. Sap›n› kopartt›m, öbür elimde kalan kiraz› a¤z›ma atmak için vedondum kald›m. Sap›n ç›kt›¤› minik çukurdan bana do¤ru bir bafl uzand›. Bir be-yaz kiraz kurdu bafl›...

Pafla day›ma bakt›m heyecanla “Gördü mü?” diye. Satranç tahtas›na öyle birkapt›rm›fl ki kendisini... Yedi hamle ötesini düflünüyor, belli. Çakt›rmadan taba¤›nyan›na b›rakt›m kiraz›. Bir baflkas›na uzand›m. Sap› kopard›m yine. Kopard›¤›m yer-den bir bafl uzand›.

‹kinci, üçüncü, dördüncü... Ya¤mur mu ya¤m›fl üzerine nedir, belli, tüm kirazlarkurtlanm›fl.

Ne yapmam laz›m?Koskoca büyük teyzem elleriyle toplam›fl, y›kam›fl, üzerine buz serpmifl, önüme

getirmifl, bir... Pafla day›m, benimle satranç oynamaktan, bana çok sevdi¤im ki-razlar›, en sevdi¤im flekliyle, yani dal›nda ikram etmekten öyle mutlu ki, iki...

Kirazlar›n kurtlu oldu¤unu söylesem ya da hissettirsem bu mutluluk bir anda yokolacak. Öyle hissettim.

7744

Sayg›s›zl›k etmifl olman›n çok ötesinde bir duygu bu. Çok sevdi¤im iki insan›n oanki mutluluklar›na gölge düflürme korkusu...

“Hatun ellerine sa¤l›k.” dedi pafla day›m, bafl›n› satranç tahtas›ndan kald›r›p.“Hatun ellerine sa¤l›k. Bak flu H›ncal'›n keyfine. Bu yol yorgunlu¤unun üzerine bubuz gibi kiraz ne iyi gider.”

Bir tabak kiraz›, daha önce yana ay›rd›klar›m dâhil, bir tek tane b›rakmadan si-lip süpürdüm satranç maç›m›z bitene kadar..

Pafla day›m ve büyük teyzem, beni mutlu ettikleri için mutluydular. Ben, can›m ka-dar sevdi¤im iki kiflinin mutlu olmas›n› sa¤lad›¤›m için onlardan daha mutluydum.

O bir tabak kurtlu kiraz, hayatta yedi¤im en lezzetli meyvelerdi. Çünkü o bir ta-bak kurtlu kiraz, üçümüzün de mutlulu¤u olmufltu. Ve ben o gün, hep Kaf Da¤›'n›narkas›nda arad›¤›m›z mutlulu¤un nas›l içinde, nas›l göbe¤inde yaflad›¤›m›z›n birkez daha flahidi olmufltum.

Nur içinde yat pafla day›m. Nur içinde yat Hanife teyzem.H›ncal ULUÇ

7755

5. TEMA

Millî Kültür

METİNLER

• Türküler Dolusu

• Anadolu Yurt Olurken

• Ramazan

• Karagöz Oynatalım mı?

• Askerlerin Türküsü

7766

TÜRKÜLER DOLUSU

Kiraz›n derisinin alt›nda kiraz,Nar›n içinde nar,Benim yüre¤imde boylu boyunca,Memleketim var.Can›ma ci¤erime dek ifllemifl,Can›ma ci¤erime,Sap›na kadar.Elma, dal›ndan uza¤a düflmez.Ne yana gitsem nafile.Memleketin hâli gözümden gitmez.Bin bir yerimden ba¤lanm›fl›m,Bundan ötesine akl›m ermez.

Yerliyim yerli olmas›na;‹lmik ilmik, damar damarYerliyim.Bir dilim Trabzon peyniri,Bir avuç tiftik,Bir çimdik çavdar,Bir tutam fiile bezi gibi;Diflimden t›rna¤›ma kadar.

7777

Ressam›m.Yurdumun tafl›ndan, topra¤›ndan sürüp gelir na-

k›fllar›m.Tafl›ma, topra¤›ma toz konduran›nAln›n› kar›fllar›m.fiairim flair olmas›na;Can›m kurban fliirin gerçe¤ine, has›na.‹çerisine insan kokusu sinmifl m›sralara vurgunum.B›çak gibi kemi¤e dayans›n yeter;E¤ri bü¤rü, kör topal kabulüm.fiairim.Zifiri karanl›kta gelse fliirin has›,Ayak seslerinden tan›r›m.Ne zaman bir köy türküsü duysamfiairli¤imden utan›r›m.fiairim.fiiirin gerçe¤ini, köy türkülerimizde bulmuflum.Türkülerde yunmufl y›kanm›fl dilim,Onlarla a¤lam›fl, onlarla gülmüflüm.

Hey hey! Yine de hey hey!Sal›ns›n türküler, bir uçtan uca.Evelallah hepsinde var›m.Onlar kadar sahici,Onlar kadar gerçek,‹nsancas›na, erkekçesine,“Bana bir bardak su.” dercesineBir türkü söylemeden gidersem yanar›m.

Ah bu türküler,Türkülerimiz,Ana südü gibi candan;Ana südü gibi temiz.Türkülerde tüter; da¤ da¤, yayla yayla,Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.Ah bu türküler, köy türküleri,Dilimizin tuzu biberi.

Neflet Ertafl

Âfl›k Veysel

Mahzuni fierif

7788

Memleket ahvalini onlardan sor.Kitaplarda de¤il, türkülerde ara Yemen'i.Öleni, kalan›, gidip gelmeyeni,Ben türkülerden ald›m haberi.Ah bu türküler, köy türküleri,Mis gibi insan kokar; mis gibi toprak;Hilesiz, hurdas›z, ç›r›lç›plak,Diflisi difli, erke¤i erkek,Kafl› kafl, gözü göz, yaras› yara,B›ça¤› b›çak.Ah bu türküler, köy türküleri,Karanl›k kuyularda aç›lm›fl çiçekler gibi.Kiminin reyhas›ndan geçilmez;Kimi zehir, kimi zemberek gibi.

Ah bu türküler, köy türküleri,Olgun bir karpuz gibi yar›l›k içim.Kan damlar ucundan; mürekkep de¤il;‹flte söz, iflte ses, iflte biçim. Uzun kavak g›c›m g›c›m g›c›lar.‹liklerine kadar ifllemifl s›z›.Art›k iflah olmaz, kavak a¤ac›.Bu türkünün yüre¤inde sanc› var.

Ah bu türküler, köy türküleri,Ne düzeni belli ne yazan›.Altlar›nda imza yok ama‹çlerinde yürek var;Cennet misali seviflen,Cehennemler gibi dövüflen,Bir çocuk gibi gülüpMa¤aralar gibi inleyen.Nas›l unutur, nas›l?Ömründe bir defa, Kâz›m'›n türküsünü dinleyen?

Bedri Rahmi EYÜBOĞLU

7799

Serin ›rmaktan toprak testi ile içme suyu almaya giden küçük Alparslan, döndü-¤ünde Emir dedeyi dalg›n ve düflünceli görünce ad›mlar›n› k›sarak uzaktan onuseyretti. Sonra yak›nlafl›p su dolu testiyi sayg›yla önüne b›rak›rken çekingen çekin-gen sordu.

– Neyin var Emir dede, bir fleye mi can›n s›k›ld›?Emir dede, bir süre Alparslan’›n sözlerini duymam›fl gibi cevaps›z ona bakt›. Zih-

ni, hayalinde canlanan hat›ralar›n etkisi alt›ndayd› hâlâ. Bir zaman öyle sessiz, so-luksuz bak›flt›lar.

Alparslan, Emir dedenin düflüncelerini bölmemek için sessizce çay›rlar üzerineçöküp oturdu. Bafl›n› yere e¤di. Uzaklarda bir yerde bir horoz sesi duyuldu. Gün,ö¤le üzeriydi. Az sonra saçlar›nda sevgi ile gezinen yumuflak bir elin s›cakl›¤›n› his-setti. Dönüp bakt›. Emir dedeydi. Deminki dalg›n bak›fllar›n›n yerini flimdi güven ve-rici bir gülümseme alm›flt›. Alparslan bu gülümseyen bak›fllardan cesaretlenerek,

– Bir fley mi düflünürsün Emir dede, diye sorusunu tekrarlad›.– He ya düflünürüm o¤ul. Hem de ne düflünme! Yoo, düflünme denemez bu-

na. Bir çeflit yeniden o an› yaflamak desem yeridir.Alparslan merakla sordu:– Hangi an› gökçe dedem? Bana da anlatsana!

ANADOLU YURT OLURKEN

8800

Emir dedenin gururdan flimfleklenmifl bak›fllar›, bir ›fl›k rüzgâr› gibi bir daha dolan-d› Zeho Ovas›’n›. Sonra gelip küçük Alparslan’›n yeflil çak›l tafl› rengindeki duru ba-k›fllar›nda dinlendi bir süre, nefes ald›. Tarihe, 1071 senesine yol arad› oradan. Bul-du da!

“Sene 1071… Aylardan A¤ustos, A¤ustos’un yirmi befli. O büyük zaferin yar›mgün evvelindeyiz.” diye söze bafllad› Emir dede.

– Kim? Biz mi?– Evet biz yani Türkler.– Ama Emir dede, Malazgirt Muharebesi’nin üzerinden as›rlar geçmedi mi? San-

ki o an› yafl›yormufluz gibi anlat›yorsun!– Evet, aradan as›rlar geçti evlat. Ama dün kadar yak›n, bugün kadar s›cak,

canl› as›rlar! Her Türk, bu muhteflem zaman› kendi yaflam›fl gibi yüzy›llardan yüzy›l-lara böyle tafl›d› iflte. ‹lk tekbirin, ilk süngünün coflkusu, heyecan› ile...

Alparslan sorusuna piflman olmufl, mahcup mahcup susmufltu. Emir dede “Üzü-lecek bir fley yok.” demek ister gibi sözlerine kesintisiz devam etti.

– Yirmi befl A¤ustos gecesi, en uzun, en heyecanl› bir geceydi. Kufl uçmuyor, ç›tç›km›yor ve kimse uyumuyordu. Çünkü ertesi gün, yani yirmi alt› A¤ustos 1071’de onbirinci yüzy›l›n en büyük savafl› bafllayacakt›. Yirmi alt› A¤ustos, s›cak bir cuma gü-nüydü. Ö¤le vaktiydi. Alparslan, apak elbiseler giymiflti. Gözlerinde bir müjde par›lt›-s›, yüre¤inde tarifsiz bir k›p›rdanma vard›. Gökyüzünde sürü sürü kufllar dolan›yordu.Malazgirt Ovas›’n›n üzerinde beyaz bulutlar kümelenmiflti ve cesur süvariler sab›rs›z-l›kla komutanlar› Alparslan’›n emirlerini bekliyordu. Bir an önce, “Size büyük bir zafer-le dönece¤ime söz veriyorum. Ordumuzun karfl›s›na bile ç›kmaya cesaret edeme-yecekler!” diyerek iki yüz bin kiflilik ordusu ile Zeho Ovas›’na gelmifl olan ma¤rur Ro-men Diyojen’e iyi bir ders vermek istiyorlard›.

Beyaz harmanisi içinde düflünceli durmakta olan Sultan Alparslan, yüksekçe birtepeye ç›karak merakla onu dinleyen askerlerine flu k›sa konuflmay› yapt›:

– Kimin gönlü savaflmak istemezse gitsin, üzerinizde kimsenin cebri yoktur. Bensultanl›¤›m› de¤il, flehadetimi düflünürüm. Cenkte ölürsem beni üzerimdeki bu be-yaz elbise ile gömünüz!

Emir dede sustu, nefes tazeledi. Alparslan sayg› ile Emir dedeye bak›p,– Sonra ne oldu dede, sonra ne oldu, dedi. Emir dede, aklaflm›fl sakallar›n› s›vazlayarak sözlerini tamamlad›.– Alparslan ordular›n› hilal fleklinde açarak düflman›n merkeze do¤ru sokulma-

s›n› sa¤lad›. Bizans ordusu bunu bir kaç›fl san›p siperlerinden sökülerek da¤›ld›. Al-parslan ani bir sald›r› emri verdi. Bu s›rada daha önce pusuya yatm›fl askerler demeydana ç›km›flt›. Bizans ordusu ne yapaca¤›n› flafl›rarak büyük bir pani¤e kap›l-

8811

d› ve bozguna u¤rad›. ‹mparator Diyojen, yan›ndakilerle birlikte esir düfltü. SultanAlparslan, flan›na yak›fl›r bir hareketle Diyojen’i affetti. ‹flte ebedî yurdumuz olangüzel Anadolu’nun ilk maceras› böyle bafllam›fl evlat!

fiimdi, Zeho Ovas›’n›n ekinleri, daha bir gururla, daha bir hür olarak dalgalan›-yordu. Gök, Türk mavisi rengindeydi. Sanki tepeler as›rlar öncesinin seslerini dinli-yordu ve ürperen gelincikler de Anadolu yurt olurken flehit düflen askerlerin çiçek-lenmifl kanlar›yd›.

Osman Olcay YAZICI(K›salt›lm›fl ve düzenlenmifltir.)

8822

‹flte yine bir ramazan geldi. Bu hayat›m›n kaç›nc› ramazan›?‹flte yine bu¤ulanan gözlerimin önünde o eski ramazanlardan biri yavafl yavafl

canlanmaya bafll›yor. Eski bir konaktay›m. Kona¤›n arkas›ndaki bahçede, dad›-m›n yalvar›p ç›rp›nmalar›na önem vermeden her gün tepesine kadar t›rmand›¤›mkocaman erik a¤ac›n›n alt›nda topaç çeviriyorum. Evin içinde, al›fl›lm›fl›n d›fl›ndabir telafl var. Ben bunu, bahçeye bakan mutfa¤›n aral›k duran kap›s›ndan seziyo-rum. Uysal, uyumlu bir ses, anam›n sesi, aflç›ya uzun uzun emirler veriyor. Bunlar›naras›nda, benim çocukça oburlu¤umu ilgilendirecek tek tük cümleler kula¤›mageliyor. “Beyefendi so¤uk köfteyi sever, Tatar böre¤i unutulmas›n, hoflaf›n tad› ye-rinde olsun, üzümün saplar› önceden ay›klans›n.”

— Ne oluyor? Ziyafet mi var?— Aflç›bafl›. Bu ne haz›rl›¤›?— Ramazan beyim!— Yaa...— Kofla kofla evden içeri girdim. Kiler kap›s›n›n önünde, yerde duran bir y›¤›n

öteberiyi raflara yerlefltirmeye u¤raflan annem de müjdeyi do¤ruluyor.— Bu gece ramazan. Sen oruç tutacak m›s›n bakay›m?— Tutaca¤›m anneci¤im.Ama benim orucum ö¤leye kadard›r, büyüklerinkine benzemez. Öyle ya ben

ufa¤›m, akflamlara kadar dayanamam ki...

RAMAZAN

8833

Ramazan benim için her zamankinden çok özgürlük, e¤lence, zevk ay›d›r. Hergece beni yats› ezan›yla birlikte yata¤a sokan, her sabah horozlarla birlikte, tatl›uykumdan uyand›ran zorunluluklardan hiçbiri yok. Okul ö¤leye kadar tatil. Ben demahallenin çocuklar›na kap›l›p bekçinin ard›ndan sokak sokak dolaflaca¤›m, la-lamla Karagöz’e gidece¤im, bizim evde toplanan konu komflu çocuklar›yla fin-can oynayaca¤›m. Sonra uykuyu yenebilirsem sahur (yeme¤i) yiyece¤im. Bu nemutluluk!

Merdivenin orta sahanl›¤›ndaki adam boyu pencereden, uzakta yak›nda bulu-nan dört befl caminin kandillerini gördüm. Biraz sonra, önce derinden bafllay›p git-gide yaklaflan, tekdüze bir gümleme... Üstünde gocu¤u, boynuna as›l› davuluylaher zamankinden daha heybetli görünen bekçinin ard› s›ra, irili ufakl›, entarili takun-yal›, fesli takkeli, bafl› aç›k, pantolonlu, tam giyimli, dirsekleri delinmifl, pamuk h›rkal›,sar›kl›, kalpakl›, yal›n ayak, sözün k›sas› bin bir biçimde ve k›l›kta, her an ço¤alan, ne-fle dolu bir çocuk alay› kona¤›n önünden geçiyor. Sokak kap›s›n›n aral›¤›ndan süzü-lerek ben de onlara kat›l›yorum. Laleli, Çukurçeflme, Fevziye, fiehzadebafl›, Direkle-raras›. Benim içinde bulundu¤um çocuk alay›, sa¤l› sollu fanuslar, k⤛t fenerlerlebezenmifl tiyatro kap›lar›n›n önünde flaflk›nl›ktan dili tutulmufl. Bu göz kamaflt›r›c› gö-rünümü seyrederek ilanlar›n renk renk yaz›lar›n› seçmeye, sökmeye çal›fl›yoruz. Ab-dürrezzak, fievki, Kel Hasan'›n kumpanyas› var m›yd›, pek hat›rlam›yorum. Burada or-ta oyunu, ötede komedi-dram on iki perde kantolar, ip cambazlar›... Daha ötedeM›nakyan Efendi yönetiminde Osmanl› Dram Kumpanyas› “Madam Kamelya”y› ilanediyor. Veznecilere do¤ru panaroma, dünyan›n acayip varl›klar›ndan iki bafll› buza-¤›, deniz k›z›, Amerika'n›n bo¤a y›lan›... Kap›da Ermeni 盤›rtkan›n elindeki ç›ng›ra¤›sürekli sallayarak “Dipten bal›k, enseden arslan. Ulu Tanr› neler yarat›yor.” ba¤r›fl›yla

8844

balland›ra balland›ra övdü¤ü do¤an›n garip yarat›klar›... Bütün bunlar›n önü kala-bal›k. Yollar geçilmez duruma gelmifl.

Bunlar›n aras›nda flaflk›na dönüyorum. Yoklu¤umun fark›na varan dad›m›n ar-kam s›ra yollad›¤› lalam yetiflmemifl olsa sabaha dek buralarda kalaca¤›m.

— Lala beni Karagöz’e götür.Zavall› mübarek ihtiyar, hangi iste¤imi geri çevirmifl ki? Kalabal›k aras›nda beni yi-

tirmemek için s›ms›k› tuttu¤u elimden çeke çeke biraz yürüdükten sonra bas›k kah-veden içeriye giriyoruz. En dipte köfleleme kurulmufl bir hayal perdesi, altm›fl santi-metre karelik bir bölümünde göstermelik bir arslan gölgesi var. ‹skemleler, peykelerdolu. Çeneleri, çeliktenmifl gibi, durup dinlenmeden f›st›k, leblebi, kuru üzüm, kavrul-mufl f›nd›k, keçiboynuzu çi¤neyen bir çocuk toplulu¤u burada.

Birdenbire, perdenin ard›nda bir alev parl›yor. Derken bir gürültü, bir flamata...Korkunç bir el heyulas› göstermeli¤i perdeden çekip al›yor.

Seyircilerde o ne coflkunluk! Gözler perdede, bafllar ileriye do¤ru uzanm›fl, bir-çok anlamlara gelebilecek sözlerin hiçbirini kaç›rmamak için kulaklar kiriflte.

Uyumuflum. Karagöz de bitmifl. Lalam beni uyand›r›p yine kolumdan tutuyor;ayaklar›m uyku sersemli¤i ile kald›r›m tafllar›na tak›la tak›la, ayn› gürültülü yollar-dan eve dönüyoruz. Derinden derine yine davul sesleri geliyor.

Ev halk› sofra bafl›nda sahur (yeme¤i) yiyorlar. Tabii ben de onlara kat›l›yorum.Ama zoraki. Göz kapaklar›m› bin güçlükle aç›k tutabiliyorum. Sevecen bir el benikucaklayarak yata¤›ma do¤ru götürüyor.

Ercüment Ekrem TALU(K›salt›lm›flt›r.)

8855

Evet, evet, evet, Karagöz oynatal›m!Neden?Çünkü öz tiyatromuzun özü Karagöz yaflamaya devam etmelidir ve gelecekte-

ki insanlar ve hele çocuklar da Karagözsüz kalmamal›d›r.Çünkü Karagöz'ün yaflamas› için yeni ve genç sanatç›lar yeteri say›da yetiflme-

lidir. Çünkü günümüzde usta sanatç› say›s› çok azalm›flt›r.Yeni sanatç›lar ise sizin içinizden yetiflecektir. Fakat bunun için okul veya okullarda

ders olmam›flt›r ve yoktur. O hâlde yeni sanatç›lar, Karagöz'ü çok seven ve Karagözsanatç›s› olmak isteyen çocuklar›n ve gençlerin aras›ndan ç›kacakt›r ve onlar sab›r-la, inatla, heyecanla bu çal›flmaya dört elle ve gönülle sar›larak kendilerini yetifltire-ceklerdir. Sanatç› olmaya karar vermeli ve olacaklar›na da inanmal›d›rlar.

Çünkü geçmiflteki ve günümüzdeki Karagöz sanatç›lar› da oynat›m çal›flmala-r›na çocukken bir bafllar›na bafllam›fl ve baflarm›fllard›r. Ancak her isteyen de Ka-ragöz sanatç›s› olamaz ve çal›flmak yetmez. Üstelik bu gerekli de¤ildir ve her za-man, her yerde seyirci de olmal›d›r. Demek ki Karagöz sanatç›s› olmak için birta-k›m flartlar o çocukta, o gençte bulunmal›d›r. Karagöz gösterileri ve çal›flmas› birsanat ve tiyatro konusu oldu¤u için o kifli öncelikle gereken yetenek, bilgi ve be-ceriye sahip olmal›d›r.

Karagöz'ü bir kifli oynat›r ve tipleri konuflturur. Fakat her oynat›c›n›n muhakkakyard›mc›lar› vard›r. Bu sebeple Karagöz oynat›m çal›flmas› için birkaç çocuk birgrup kurmal›d›r ve ifl bölümü yapmal›d›r.

Karagöz oynatacak kifli Türkçe, büyüyünce edebiyat dersine önem vermeli; flark›söyleyebilmeli; güzel fliir okumal› ve çeflitli ses ve konuflma taklitleri yapabilmelidir. Ay-r›ca kitap bulam›yorsa ansiklopedilerden tiyatro, kukla ve Karagöz hakk›nda bilgileredinmelidir.

KARAGÖZ OYNATALIM MI?

SERBEST OKUMA METN‹

8866

Karagöz oynat›c›s› güzel resim yapam›yorsa gölge kuklalar›n› (Karagöz tasvirle-rini) bu çal›flmay› baflaracak bir arkadafl›na yapt›rmal›d›r.

Hem unutmayal›m ki Karagöz çal›flmas› yapan çocuklar›n çekingenlikleri azal›r,konuflmalar› güzelleflir, bilgileri artar, beceri ve yetenekleri geliflir. Nefleli olmalar›da sa¤l›klar›na yararl› olur.

Karagöz oynat›m›na bafllamak için flunlar gerekir:• Yaz›l› olarak bir Karagöz oyunu (metin)• Tasvirler (oynat›lacak resim, kuklalar)• Sahne (masa üstü için)• Karanl›k bir oda• Tabak içinde bir mum• Ayna (karfl›ya koyup oynatan›n

perdeyi görmesi için) • Tef• Nareke (özel düdük)fiimdi bunlar› s›ra ile ele alal›m.

‹ster perdede ister yaz›l› olsun, Karagöz oyununda flu bölümler bulunur.

• Girifl• Muhavere (söyleflme)• Fas›l (bir konunun ifllendi¤i as›l oyun)• Bitifl

8877

Girifl bölümünde, önce perdede bekleyen göstermelik nareke çal›narak elleal›n›r. Bir flark› söyleyerek Hacivat gelir. Perde gazelini (özel fliir) okuduktan sonra iyidileklerini aç›klar, bilgi verir ve yan›na gelmesi için arkadafl› Karagöz’e “Yâr banabir e¤lence!” fleklinde seslenir. Karagöz, rahats›z edildi¤i için k›zar ve penceredenHacivat'›n üzerine atlar. Kavga ederler, Karagöz yerde kal›p s›zlan›r. Kaçan Haci-vat ise az sonra döner.

Böylece iki arkadafl aras›nda karfl›l›kl› olarak uzunca bir konuflma bafllar. Bunamuhavere (söyleflme) denir.

Söyleflme sonunda iki arkadafl›n perdeden çekilmelerinden sonra di¤er tiplerinde kat›ld›¤› ve söyleflmeden çok daha uzun süren as›l oyun bafllar.

Gösteri sonunda, folklor dans› yapan bir bayan (Bu bayana “çengi” ad› verilir.)oyun havas› ile ayr› bir nefle getirir.

‹ki arkadafl gelerek gösteriyi bitirirler.Girifl ve bitifl bölümlerinde, kal›plaflm›fl sözler ve konuflmalar vard›r. Kitaplardan bu k›-

s›mlar› bularak not al›n›z. Çünkü Karagöz oynat›c›s›n›n bunlar› ezbere bilmemesi gere-kir.

Söyleflme olmadan “fas›l” bölümü oynat›lamaz. Fakat fas›l olmadan girifl, söy-leflme ve bitifl bölümleri birlefltirilerek güzel bir Karagöz gösterisi büyükler için bileyap›labilir.

Karagöz ile Hacivat'›n seslerini verebilen ve onlar› konuflturabilen bir çocuk, k›sazamanda di¤er tipleri de canland›rabilir.

O hâlde Karagöz oynat›m›na bafllamak için göstermelik, Hacivat, Karagöz veçengi tasvirleri yeterlidir.

Göstermelik, gösteri bafllamadan k›sa süre önce ayd›nlanan perdede duran birresimdir. Seyircilerin ve oynat›c›n›n bafllamaya haz›r bulunmas› için yararl› olmaktad›r.

8888

Çengi oynarken çal›nacak oyun havas› için varsa bir “teyp” kullan›labilece¤i gi-bi, tef ve nareke ile de uygun bir müzik parças› seslendirilebilir. Hatta klavye veyamandolin de çal›nabilir.

Bu iki arkadafl›n perdede canland›r›lmas›nda unutulmamas› gereken iki özellik-leri vard›r. Karagöz'ün sesi kal›n, Hacivat'›n sesi ise incedir. Karagöz okula gitme-mifltir ve beceriksizdir. Hacivat ise kibar, bilgili ve ifl sahibidir.

Karagöz gösterisinde di¤er önemli ve temel özellik de oynat›m ve konuflturma-lar›n “do¤açlama” olarak yap›lmas›d›r. Yani Karagöz oynatan sanatç›, öncedenbir oyunun yaz›s›n› ezberlemez veya oynat›rken yan›nda duran bir yaz›ya bakmaz.Ama akl›nda neler yapaca¤› ve neler konuflturaca¤› hakk›nda bilgiler yerleflmifltir.Böylece flafl›rmadan, unuttuklar›n›n yerine eklemeler de yaparak “söyleflme”yi ve“konu”yu serbest olarak perdede ifller; canland›r›r.

Karagöz oynat›m çal›flmas›na bafllayan çocuklar da böyle yapmal› ve ezberle-meye al›flmamal›d›rlar. Karagöz oyunlar›n› bol bol okumal› ve akl›nda kalanlar›kendi yetene¤i ile tamamlamal›d›r. Zaman geçtikçe bunun ne kadar kolay ve gü-zel oldu¤u anlafl›lacak ve baflar›l› olunacakt›r.

Fakat Hacivat'›n okuyaca¤› fliir ile söyleyece¤i flark›n›n sözleri yaz›l› olarak görü-necek bir yerde durabilir.

Özel ifllenmifl deriden, ustalarca yap›lan Karagöz kuklalar› (tasvirler) hem pahal›d›rhem de kolay kolay bulunmamaktad›r. Bu sebeple çocuklar ve hatta gençler çokbasit olarak kendi tasvirlerini yapabilir ve büyüyünce deri olanlar›n› bulabilirler.

8899

Tasvir yap›m›na bafllamadan önce yap›lacak tiplerin bi-rer dosya k⤛d›na çizilmifl özel resimleri olmal›d›r. Bunla-

ra “kal›p” ad› verilir. Kal›plarda resimler, eklem yerlerin-den ayr›lm›fl parçalar olarak bulunur. Ayr›ca gerekliaç›klamalar da vard›r. Göstermelikte oldu¤u gibibaz› tasvirlerde eklem yoktur.

Karagöz tasviri sol elde, Hacivat ve di¤er tiplerinsopalar› ise sa¤ elde tutulur. Çenginin ve Karagöz'üniki sopas› vard›r. Fakat sallanan elinin ucuna bir ipveya misina ba¤lan›p kol serbest sallanacak flekildeçene alt›na tutturulursa Karagöz’ü de tek sopa ileoynatabilirsiniz.

fiimdi tasvir yap›m›na bafllayal›m.Mesela Karagöz'ün kal›b›ndaki özel çizimleri, ara-

ya kopya (karbon) k⤛d› koyarak beyaz bir kartonunbir yüzüne geçirelim. ‹spirtolu siyah kalemle çizgileri

sa¤lamlaflt›r›p boyama ifllemini de tamamlayal›m. Parça-lar› kesip ç›karal›m.

Aç›k havada (balkon veya bahçede) ve bir tava içinde beyaz bir mumu erite-lim. Ya¤ gibi c›z›rdarken karton parçalar›n› bir mafla ile tavaya sokup ç›karal›m. Say-damlaflacak ve biraz daha sertlefleceklerdir.

Ayr›ca, beyaz k⤛da çizip boyad›¤›n›z tasvir kal›b›n›, asetat üzerine, renkli foto-kopi ile kopya ettirdikten sonra parçalar› kesip ç›karabilirsiniz.

Parçalar›n eklem yerleri ince tel, iplik veya misina ile, iki yandan dü¤üm yap›la-rak birlefltirilir.

Sonra toplu i¤ne kal›nl›¤›nda bir telden “U” fleklindebir parça haz›rlan›r. Bu telin iki ucu, Karagöz ve Haci-vat'›n gö¤süne aç›lacak iki delikten geçirilir. ‹ki kar›fluzunlu¤undaki ve uygun kal›nl›ktaki sopan›n ucu-na bu tel uçlar›, ip veya lastik sar›larak tutturulur.

Karagöz tasviri oynat›ma haz›rd›r.Bir baflka yap›m fleklinde ise beyaz dosya

k⤛d›na ispirtolu kalemle çizilen kal›p parça-lar› boyand›ktan sonra kesilir. Röntgen filmi ve-ya benzeri bir plastik levhaya bu parçalar ya-p›flt›r›ld›ktan sonra tekrar kesilip ç›kar›l›r. Eklem-ler birlefltirilir ve sopaya tak›l›r.

Göstermelik tek parçad›r ve sopaya tak›lmaz,perdeden iki parmakla üstünden tutularak al›n›r.

Sahne için tahta veya mukavva bir kutu yeterlidir.‹ki yan› aç›kt›r ve bir yüzüne perde için beyaz k⤛t veyabeyaz bez kapat›l›r. Bu yüz oynat›c›n›n önüne gelmelidir.

9900

Çocuklar›n elektrik ile oynamamas› için bafllang›çta masa üzerine ve bir tabakiçine konulacak mum, ayd›nlatma için uygundur. Oda ne kadar karanl›k olursaperdedeki renkli tasvirler o kadar güzel görünecektir.

Küçük, oyuncak bir tef kullan›labilir.Karagöz'ün özel düdü¤ü olan “nareke” ise bir kar›fl uzunlu¤undaki kam›fl parça-

s›ndan veya onun yerine geçecek bir malzemeden yap›labilir. ‹çine parmak gire-bilmelidir. Bir ucuna “naylon k⤛t” (sat›c›lar›n yiyecek sard›klar›) kapat›l›r ve ç›k-mamas› için etraf›na ambalaj lasti¤i sar›larak bu kapal› ucun bir parmak yan›ndave kalem çap›nda delik aç›l›r.

Narekemiz haz›rd›r ama bunu herkes çalamaz. Kapal› ucundaki zar›n gerginli¤iiyi ayarlanmal›d›r. Üflenirse ses vermez ve konuflurken delik a¤za dayan›rsa nas›lçal›naca¤› kolayca anlafl›l›r.

Tef ve nareke, Karagöz gösterilerinde ayr› veya beraber hem çalg› olarak hemde insanlar›n konuflmalar› d›fl›ndaki ses ve konuflma taklitleri ile gürültülerde kulla-n›lmaktad›r.

Narekenin zar ayar›, naylon k⤛t gerildikten sonra çalma çal›flmas› ile yap›l›r.Gerili iken ses vermeyen zar ayar›, parmak ucu ile yavafl yavafl bast›r›p gevfletile-rek yap›l›r.

Karagöz ile Hacivat'›n yürürken ve dururken çenginin oynarken ayaklar› hava-da olmamal›d›r.

Her gösteriden sonra Karagöz, flakadan kavga ettikleri ve a¤z›ndan yak›fl›ks›zsözler kaçt›¤› için de seyircilerden özür dilemeyi unutmamal›d›r.

Ünver ORAL(K›salt›lm›fl ve düzenlenmifltir.)

9911

ASKER KOfiMASI

‹stiklal Savafl› gençleriyiz biz, Tarihe koç Türkler diye flan verdik. Yurdumuz azizdir, çi¤netmeyiz biz, U¤runa bu kadar kahraman verdik.

Aç ç›plak savaflt›k tipide, karda;Kartallar avlad›k sarp kayalarda;Sakarya önünde, Dumlup›nar'da, Ulu Gazi'mize imtihan verdik.

So¤uklar zalimdi; k›fllar amans›z;Kufllar yuvalardan düflerdi cans›z;Vurufltuk yaral›, hasta, dermans›z;Ne aman istedik ne aman verdik.

SERBEST OKUMA METN‹

9922

K›l›ç k›nlar›ndan süzüldü kanlar, Al döndü ak›ndan k›r Küheylanlar, Açt› bahar›m›z hep erguvanlar, Da¤lara çiçekler arma¤an verdik.

Murat Da¤lar›ndan indik afla¤›, Göründü uzaktan Gediz Irma¤›, Kuruldu ‹zmir'e Türk'ün ota¤›, Vatana yeniden bir vatan verdik.

Samih R‹FAT

9933

6. TEMA

Okuma Kültürü

METİNLER

• İlk Çocukluk

• Kütüphane

• Kitaplar Arasında

• Kitaplarım

• Çocuk Kitaplığında Sabah Tartışması

9944

‹LK ÇOCUKLUK

Bende kitap merak›n›n ne zaman bafllad›¤›n› bulmak için gözlerimi geçmifle çe-

virdi¤imde, çocuklu¤uma kadar inmek gere¤ini duyuyorum. ‹lk kitapl›¤›m, elime

geçirebildi¤im bir ayakkab› kutusu olmufltur.

Bütün özen ve dikkatimle, burada saklad›¤›m de¤erler de san›r›m sokaklarda

sat›lan destanlar, Âfl›k Garip ve Kerem hikâyeleri idi. Daha sonralar›, marangoz ya-

p›m› ufak bir kitapl›¤›m oldu¤u vakit de oynarken içine girebilecek kadar küçük-

tüm.

Oyun ve oyuncak... Bafl›m pek hofl de¤ildi onlarla. Babam›n beni oyuna zorla-

d›¤›n› bugün bile hat›rlar›m. Ama kitaplarla oynamak için özendirilmeme pek ge-

rek yoktu. Sonunda babam kitaplara zarar vermedi¤imi anlay›nca kendininkileri

de bana b›rakmakta güven gösterdi.

Ev yaflam›m›z›n bendeki en eski an›lar›, gece okumalar›yla kar›fl›kt›r. Yemekten

sonra, babam kahvesini içerken biraz konuflulurdu. Sonra babam›n bir iflareti üze-

rine ablam eline bir kitap al›r; gaz lambas›n›n yan›na oturur; bir gece önce b›rak-

t›¤› yerden okumaya bafllard›. Annem, babam sessizce dinlerlerken ben hikâyeyi

izlemeye u¤rafl›r; sonunda yorulup minderin üzerinde derin bir uykuya dalard›m.

9955

Bu gece okumalar›ndan hat›rlad›¤›m ilk romanlardan biri, “Felâtun Beyle Rak›m

Efendi”dir. Babam, yazar› Ahmet Mithat Efendi’ye çok de¤er verirdi. “Ne yazarsa

iyi yazar.” diye överdi. Kitab›n›n böyle dikkatle okundu¤unu, ilgiyle izlendi¤ini gö-

rüp övüldü¤ünü iflitti¤im kifli de hayalimde yücelirdi.

Dikkat etmifltim. Ahmet Mithat Efendi’nin romanlar› okunurken annemle ba-

bam aras›nda küçük tart›flmalar olurdu. Mithat Efendi, anlatt›¤› hikâyeyi yar›da ke-

sip baflka konulara atlar, bilgeler vermeye giriflirdi. O zaman annem, “Buralar› at-

layal›m, içim s›k›ld›.” der ama babam› kand›ramazd›. Do¤rusu, önceleri anneme

hak verdi¤imi hat›rl›yorum.

Muhasebecilik göreviyle babam Serez’e giderken bizi de götürdü¤ü zaman se-

kiz yafllar›ndayd›m. Bu, gece okumalar› orada da sürdü. Ama kolayca uykum gel-

medi¤i için romanlar› daha çok ilgiyle izleyebiliyordum.

Monte Kristolar, Hasan Mellâhlar, Hüseyin Fellahlar ve adlar›n› flimdi unutmufl ol-

du¤um daha birçok roman... Hepsi birer birer, aile oca¤›m›z›n o durgun, sessiz ve

içten yaflam›na güzellik ve coflku katt›lar. O günlerde babam, görevle gitti¤i Sela-

9966

nik’ten dönerken bana Ahmet Mithat Efendi’nin “Hayret” roman›n› getirdi¤i vakit,

akla gelebilecek bütün arma¤anlardan daha çok sevindirmiflti beni.

Yafl›m ilerledikçe yaln›z geceleri okunan kitaplarla yetinmemeye bafllam›flt›m.

Gündüz elime geçirdiklerimi f›rsat buldukça okur, çabucak bitirirdim.

Babam›n küçük kitapl›¤›, asl›nda benim duydu¤um gereksinmeyi karfl›lamaktan

uzakt›. Çünkü onun kitaplar›n›n hemen hiçbirinden bir fley anlam›yordum.

Bir gün, ans›z›n içimde garip bir istek canland›. “Ben de bir fley yazay›m.” dedim

ama daha bunu düflünürken utand›m, vazgeçtim. Öyleyken içimdeki daha güç-

lü bir fley, bu tasar›dan bir türlü vazgeçmiyordu. Dile¤im güçlendikçe “Ben nas›l

yazabilirim?” diyerek onu susturmaya çal›flt›m. Sonunda bir gün, kurflun kalemimi

elimde buldum. O, bana bafl kald›rm›fl durumda, kendi kendine, ne olursa olsun

bir fley do¤urmak istiyordu. Yeflil Serez Ovas›’n›n uzakl›klar›nda Tahyanos Gölü par-

lard›. ‹flte konu. Okudu¤um eserlerden akl›mda kalm›fl bir cümle ile, “Âfitâb-› ci-

hân-tâb tulû etmifl. (Dünyaya s›cakl›k ve ›s› veren günefl do¤mufl.)” diye bafllad›-

¤›m› hat›rl›yorum. Yaz›k ki bu üstün eserin (!) müsveddesi y›rt›lm›flt›r.

‹stanbul’a döndü¤ümüz vakit, on üç yafl›ndayd›m. Serez’den ayr›l›rken beni en

çok sevindiren fley, istedi¤im kitaplara kavuflma olana¤›n›n art›k gerçekleflmesiydi.

Gündeliklerimden baflka babamdan kopard›¤›m bütün paralar›, Bab›ali Cadde-

si’ndeki kitapç› Kirkor Efendi’ye verirdim. O bana Ahmet Mithat Efendi’nin bütün

eserlerini satt›. Benim de bir kitapl›¤›m olmufltu. Ciltsiz durumlar›yla birbirlerine darg›n

9977

gibi, yan yana dizilmeleri pek zor olan bizim Türkçe kitaplar›, kitapl›¤›m›n bofl raflar›-

na âfl›kça bir özenle dizip karfl›lar›na geçer; mutlulukla kendimden geçercesine

uzun uzun seyrederdim. Raflar›n bofl taraflar› içime derin bir s›k›nt› verirdi. Kitaplar›n

irili ufakl› düzensizli¤ine de üzülürdüm. Beyaz›t’ta Mürekkepçiler Çarfl›s›’ndaki Ciltçi

Sait Efendi, k›rm›z› meflin üzerine yald›zl› en iyi ciltleri gerçi befl kurufla yap›yordu ama

hem kitap alabilmek hem onlar› ciltletmek, küçük bir ö¤rencinin dar bütçesi için çö-

zülmesi en güç sorundu.

Art›k ‹stanbul Lisesine gündüzlü ö¤renci olarak gidiyordum. Okulumuz, Türbe’de

sonradan Maarif Nezareti olarak kullan›lm›fl yap›yd›. Aksaray’da oturuyorduk. Per-

flembe günleri sabahleyin okula giderken ayaklar›m Beyaz›t yokuflunu her zaman-

kinden daha h›zl› ve istekle t›rman›rd›.

O y›llarda yay›mlanan romanlar on alt›flar sayfal›k formalar hâlinde, haftada bir

kez, perflembe günleri ç›kard›. Artin ad›nda, bir gözü görmeyen bir da¤›t›c› tan›-

9988

m›flt›m. Beyaz›t’taki köflede dururdu. Oras› öteki da¤›t›c›lar›n da toplant› yeri gibiy-

di. Perflembe günleri ortal›kta epeyce roman al›c›s› birikirdi.

Ben bunlar›n en ba¤l›lar›ndan biriydim. Artin, bana güvendi¤i için bir alacak ve-

recek hesab› açm›flt›. Ya¤murlu havalarda tramvayla geçerken bile pencereden

benim romanlar›m› uzat›rd›.

Hepsi Xavier de Montêpin (Havyer dö Montepin)’in, Emile Gaborieau (Emil Gabo-

ru)’nun ve bu gibi yazarlar›n romanlar›yd›.

Sayfalar›n› y›rtmamaya özen göstererek dikkatle açar; okulda derslerde ö¤ret-

menin, teneffüs s›ralar›nda belleticinin gözünden kaç›rmaya çal›flarak ilgiyle okur-

dum. Özellikle baz› dersler, roman ve gazete okumaya elveriflliydi. Bu izni kötüye

kulland›¤›m›z da olurdu. Cebir ö¤retmenimiz Boyac›yan Efendi, ders anlat›fl›n›n tek-

düzeli¤i içinde, ara s›ra kendi kendisiyle konuflur gibi flöyle derdi: “Alt› yüz k›rk Hü-

seyin Cahit Efendi gene siyasa ile u¤rafl›yor!”

9999

Bu söz üzerine, ön s›radaki arkadafllar arkaya do¤ru bak›fl›r; gülüflürlerdi. Ben bozul-

du¤umu belli etmemeye çal›flarak hiç iflitmemifl gibi davran›r, gözlerim kara tahtada

iken bir yandan da s›ran›n alt›ndaki gazeteyi yavaflça toplar, gözün içine t›kard›m.

Boyac›yan Efendi de ders anlat›m›na devam ederdi.

Hüseyin Cahit YALÇIN

(K›salt›lm›flt›r.)

110000

KÜTÜPHANE

Ben, nesilden nesile bilgi aktaran kurum; Yaz›l› kaynaklarla yaflar; mutlu olurum.Araflt›rma yaparak bir konu inceleyen,Do¤ruca bana gelir, benim bilgiyi veren.

Kitaplar eskiyince onar›l›r, korunur.Özenle aç›larak dikkatlice okunur.Bofl zamanlar›n›z› de¤erlendiren yerim,Okuyucum artt›kça coflar›m, sevinirim.

Tertemiz raflar›mda cilt cilt çeflitli eser,Bilinçli görevliler okuyucuyu bekler.‹steyin kaynaklar›; oturup inceleyin;Zaman›n›z yetmezse emanete isteyin.

110011

Ruhlara besin verdim, insan beynine ›fl›k,Sanatla el eleyim, bilim ile ba¤dafl›k.Yararlanmak isteyen süreli yay›nlardan,Durmay›n bana gelin, b›kmay›n okumaktan.

Ben bilimin öz yurdu, bilginin kayna¤›y›m.Ça¤lard›r, insanl›¤a kültür aktarmaktay›m.Bendeki kalabal›k insanl›¤›n umudu;Okuyan, inceleyen kalk›nd›r›r bu yurdu.

Beytullah HATO⁄LU

110022

K‹TAPLAR ARASINDA

(1. Bölüm)KiflilerBayan fiiir Bay Sözlük Bay Tarih Bayan Dil Bilgisi Bay Aritmetik Bay fiaka Bayan Hikâye Bay Biyografi

Zaman: Akflam›n geç vakti.Yer: Bir genel kitapl›¤›n okuma odas›. Perde aç›ld›¤›nda hafif bir inilti iflitilir.

110033

Sahne IBayan fiiir ve SözlükBayan fiiir — (‹niltili bir sesle) Oh, bana birisi yard›m etse!..Sözlük — (Soldaki kitaplar›n aras›ndan ç›kar, boynunda sözlük kab› biçiminde bir

karton as›l›d›r.) Kula¤›ma bir ses geldi, birisinin beni ça¤›rd›¤›n› san›yorum.fiiir — (Masan›n arkas›ndaki iskemleye ç›kmak için e¤ilmifltir.) Siz misiniz Bay Sözlük?Sözlük – (fiiire do¤ru giderek) Orada ne yap›yorsunuz? ‹skemlenin üstünde ne

yapacaks›n›z?fiiir — Bugün ö¤leden sonra küçük bir k›z beni burada yüzüstü b›rakt›, sonra biri

gelip beni sertçe kapad›, arkam› k›rd›. Bana yard›m ediniz Bay Sözlük. (Sözlük'ünyard›m› ile aya¤a kalkar.) Çok üzüntülüyüm. (‹nleyerek a¤lamaya bafllar.) fiimdianlad›n›z m›?

Sözlük — (Biraz yüksek sesle) Evet, flimdi anlad›m. Fakat siz her zaman okunmazs›n›z.fiiir — Ben de düflünüyorum, bu durumda arkam fazla incinmeyecek fakat be-

ni çocuklar niye dikkatsiz okuyorlar?Sözlük — Bu olay, üzüntü ile karfl›lanacak bir fleydir.fiiir — Ah...Bay Sözlük, görüyorsunuz; ne kadar kederliyim. Benimle bu sözcükler-

le konuflmay›n›z.

110044

Sözlük — Ben büyük sözcükleri severim, hep bunlarla doluyum. fiiir — Ben, yaln›z güzel sözcükleri severim. fiebnemler, mavi gök, güzel kokulu çi-

çekler gibi.Sözlük — Sizin sevdi¤iniz bu sözcükler bende de vard›r. Boflu bofluna tart›fl›yoruz.

Beni de çocuklar dikkatsizce h›rpalarlar.fiiir — Sizi de mi?Sözlük — Bir sözcü¤ün anlam›n›n ne oldu¤unu anlamak için benim sayfalar›m›

kar›flt›r›rlar.(Bu s›rada Tarih, yavafl yavafl içeri girer; boynunda “eski ve modern tarih” söz-

leri yaz›l› bir karton as›l›d›r.)

Sahne II Öncekiler ve TarihTarih — Orada ne konufluyorsunuz?

110055

Sözlük — Merhaba Tarih.fiiir — Affedersiniz.Tarih — Ne önemi var! Benim için uyanmak, kitap raf›nda uzan›p yatmaktan

daha iyi oldu (Omzundaki tozlar› silkeleyerek ç›kan tozlara bakar.).fiiir — Ne kadar çok...Sözlük — Niçin böyle tozla kaplanm›fls›n›z ?Tarih — (Hâlâ tozlar› üfleyerek) Elbette öyle olacak, hiç kimse beni al›p okumuyor ki!fiiir — Hiç kimse mi ?Tarih — En son beni bir çocuk ald›, öbür kitaplar›n aras›na s›k›flt›rd›. Pide gibi yapt›.fiiir — Sizde pek güzel hikâyeler oldu¤u hâlde aç›p okumamalar› ne kadar flafl›-

lacak fley!Tarih — Bu, gerçektir. O sözünü etti¤im küçük çocuk da yerimde kuruyup toz-

land›¤›m› söylemiflti (Tozlar› üfler.).Sözlük — Siz tarihlerle dolu oldu¤unuz için pek kuru geliyorsunuz.fiiir — Bütün bunlar tarihi daha çekici yapm›yor mu? Yaln›z içinde bulundu¤u-

muz ça¤da kalmay›p geçmifli yaflamak ne kadar ola¤anüstü bir fley!Tarih — Elbette öyledir. E¤er çocuklar dikkatle beni okurlarsa çok ilgilenirler (Bu

s›rada, Bay Aritmetik ve Bayan Dil Bilgisi içeri girerler, üzerlerinde boyunlar›ndanas›lm›fl, üstünde kitap kapa¤› biçiminde çizilmifl kartonlar vard›r.).

110066

Sahne IIIÖncekiler, Bay Aritmetik ve Bayan Dil BilgisiSözlük — Buyurun Bayan Dil Bilgisi.Tarih — Ve Bay Aritmetik.fiiir — Nereye gidiyorsunuz?Aritmetik — Kitap raf›na ç›kacakt›k.Dil Bilgisi — Evet...Aritmetik — Sizin konuflmalar›n›z› duyduk ve ne oldu¤unu merak ettik.Sözlük — Sizlere niçin topland›¤›m›z› anlatal›m. fiiir — Çocuklar bizi insafs›zca h›rpal›yorlar.Dil Bilgisi — Hemen hemen, benim de bütün çocuklar de¤erimi bilmiyorlar. Ko-

nuflman›n temeli olan fiil ve s›fatlar› bile ö¤renmek istemiyorlar.Aritmetik — Küçük erkek çocuklar beni okumas›n› seviyorlar ama anlam›n› tam kav-

rayam›yorlar. Bak›n Bayan Dil Bilgisi, siz bunlar› biliyor musunuz? 7 X 8 = 56, 9 X 12 = 108.Tarih — Susunuz, e¤er burada bir toplant› yapmak istiyorsan›z çabuk olal›m. Bir

haz›rl›k yapal›m.fiiir — Bunu kabul ediyorum, ben fliir kitaplar›n›n temsilcisi olaca¤›m (fiaka kitab›

yuvarlanarak içeri girer, Sözlük'ün arkas›ndan koflar, s›çrar, ete¤ini çeker.).

110077

Sahne IVÖncekiler ve fiakafiaka — Sürpriz!Sözlük — Kimsiniz? Susunuz!fiiir — Bay fiaka...fiaka — Güldürü ile doluyum, toplant›n›za kat›labilir miyim?Sözlük — Kendi kendinize bir fley baflarabilece¤iniz akl›n›za gelebiliyor mu?Tarih — Siz hiç ciddi de¤ilsiniz, biz önemli konular üzerinde düflünüp karar alaca¤›z.fiaka — Olabilece¤im kadar ciddi olaca¤›m. fiimdi bana bak›n›z (Masan›n üze-

rine ç›kar, takla atar.).Sözlük — (K›zg›n) Kendi kendinize önem vermeseniz olmaz m›?Aritmetik — (Gülerek) Bu, çok gülünç.Sözlük — (A¤›rbafll›l›kla) Gülmeyi b›rak›n›z.fiaka — (Masumlukla) Siz bizim gülüp flakalaflt›¤›m›z› m› san›yorsunuz?Sözlük — Bir hikâyecik... Bir hikâyecik düflünceyi azaltmaktan baflka ne ifle ya-

rar? (K›zg›n k›zg›n fiaka'ya bakar.)fiiir — Pekâlâ Bay Sözlük.fiaka — (Masadan atlayarak) Bay Sözlük, benim hikâyeciklerimde, her vakit dü-

flünce en yüksek yeri al›r. Sizi üzüyorum. Affedersiniz, sizlere hep yard›m etmek isterim.

110088

Sözlük — Yard›m... Nas›l yard›m edebilirsiniz?fiaka — Sizlere yard›m etmek için fazla bilgili olmak gerekmez. Pek çok biçimde

size yard›m edebilirim. Çocuklar beni severek okurlar. Ben onlara oyun ve e¤len-cenin yolunu gösteririm. Bu çok önemlidir.

(Hikâye kitab›, sahneye girer. Boynunda bir kitap kapa¤›na benzeyen kartonvard›r ve üzerinde, “Çocuklar ‹çin Seçilmifl Hikâyeler” tümcesi yaz›l›d›r.)

Sahne V Öncekiler ve HikâyeTarih — Günayd›n Bayan Hikâye.Hikâye — Sizleri burada bulunca pek sevindim. Oysa üzerime karabasan geldi

sanm›flt›m.Sözlük — Kâbus...fiiir — Karabasan... (Elini s›karak) Niçin böyle duruyorsunuz? Siz güzel hikâyelerle

dolusunuz.Hikâye — Biliyorum ama çok zamand›r kendimi iyi hissetmiyorum. Küçük bir k›z

resimlerimden birini be¤endi, y›rt›p evine götürdü.Dil Bilgisi — Vah, vah!Hikâye — Birisi beni ald›, dikkatsizce kar›flt›rd›, okumadan geri getirdi. Bunun için

y›rt›ld›m.

110099

Tarih — Bayan Hikâye yorgun görünüyor, bir dakika bile gecikmeden çal›flma-ya bafllayal›m.

fiiir — Affedersiniz Bay Sözlük, büyük sözcüklerle konuflmay›n›z. Dil Bilgisi — Siz ne düflünüyorsunuz Bay Sözlük?...Sözlük — Ben baflkan olursam çok sevinece¤im. (Masaya yaklafl›r ve oturur.) Siz

de benim çevreme oturunuz (Öbürleri masan›n çevresinde otururlar.). fiimdi banabak›n›z, oturumu aç›yorum.

fiiir — Affedersiniz Bay Sözlük, yine büyük sözcüklerle konuflmay›n›z; zaman›m›zazd›r (Hepsi birden konuflurlar.).

Sözlük — Susunuz! (Sesini yükseltir.) Toplant›y› açmak istiyorum.(Biyografi içeri girer, boynunda ünlü adamlar›n resimleri bulunan bir karton as›l›d›r.)

Sahne VIÖncekiler ve BiyografiBiyografi — Beni bekleyin, ben de toplant›n›za kat›lmak istiyorum.Sözlük — Elbet bekleriz Bay Biyografi.

111100

Biyografi — Ben büyük adamlar›n hayat› ile doluyum. Çocuklar beni severekokurlar.

Sözlük — Pekâlâ, oturunuz.Biyografi — Bafltan bafllayabiliriz (Çevresine bakar.). Bay fiaka nerede?(fiaka, kitapl›¤›n s›ralar› üzerinde dolafl›r; bu s›rada elinde bir cetvelle afla¤›ya iner.)fiaka — Buraday›m. Size bunu getiriyorum. (Cetveli Sözlük'e verir.).Sözlük — Bunu ne yapaca¤›z?fiaka — Toplant›y› idare edenlere cetvel gereklidir (Öbürleri gülerler. Sözlük yü-

zünü ekflitir.).Sözlük — Ah... Sen ve senin flakalar›n... Bununla beraber, teflekkür ederim. (fia-

ka yerine oturur, herkes susar.) Bayan fiiir çok h›rpaland›¤›n›z› söylüyorsunuz, flimdisize ne yapabiliriz?

fiiir — (Yerinden kalkarak) Bafl kald›rmak zorunday›z. Baflka ne söyleyebilirim?Tarih — Pekâlâ fakat bana kal›rsa bir ifl yapmak için elefltiriden çok, düzeltme

yoluna gitmek yararl›d›r.Hikâye — (Aya¤a kalkarak) Ba¤›fllay›n, bu iflin düzelmesine gidelim. E¤er biz,

çocuklara bir fleyler ö¤retir; onlara kendimizi sevdirirsek hepimizi be¤enecekler veh›rpalamayacaklard›r.

Dil Bilgisi — Çok do¤ru!Aritmetik — Ben de öyle yapmakla do¤ru bir ifl görece¤imizi san›yorum. Dikbafl-

l›l›ktan bir fley ç›kmaz. Bir flirket kural›m, çocuklar bizi oradan sat›n als›nlar.

111111

Biyografi — Boykot yap›p çocuklar›n okumas›na engel olmak iyi bir fley de¤il. Bi-zi unutturur.

fiiir — Onlara, bize dikkat etmelerini ö¤retelim. Sonra kendileri okuyunca arka-dafllar›na versinler.

Sözlük — Anlaflt›k, topland›¤›m›z pek iyi oldu, de¤il mi? Sen bir fley söylemeyecekmisin Bay fiaka? ( fiaka'n›n bulundu¤u yana bakarak) Yine ortadan kaybolmufl.

(fiaka kitapl›k masas›n›n çevresinde dolafl›r. ‹smini duydu¤u zaman, o yana bakar.)fiaka — (Elinde takvim, koflarak gelir.) Susunuz, ben çok önemli bir fikir buldum.

Siz, bu haftan›n ne oldu¤unu biliyor musunuz?Sözlük — Hay›r, hiç düflünmedik bile.fiaka — Evet, Kitap Haftas›! Kitapl›k memuru, k›rm›z› kalemle takvime iflaret koy-

mufl. Haydi arkadafllar, çocuklar› bilgilendirmek, e¤lendirmek, mutlu k›lmak içinçal›flal›m (Hepsi birden aya¤a kalkarlar.).

fiiir — Evet, evet!Hepsi — Kitap okuyal›m, kitap okuyal›m!Sözlük — (Çok duygulu) Çocuklar, kitap okuyunuz; ne kadar nefleleneceksiniz;

bilmedi¤iniz sözcükleri de bende bulacaks›n›z.fiaka — (Küçük ad›mlarla dolaflarak) Ah, çocuklar ne kadar güzel kararlar kar-

fl›s›nday›z. Beni okuyunuz, hem e¤lenecek hem de nefleli fikirler alacaks›n›z.

111122

fiiir — (fiakaya do¤ru yürüyerek) Onlara ben de bir fleyler söylemek isterim. Ço-cuklar, bizi y›pratmay›n›z; benden de nefleli m›sralar okur mutlu olursunuz.

Hepsi — Yafla, Bayan fiiir, yafla! (Tarih'e, fiiir'e do¤ru ad›m atarlar.)Tarih — Ben tarih kitab›y›m, yüzy›llarla doluyum. Beni raflarda tozlanmaya b›rak-

may›n›z. Sizin önünüze geçmifli serece¤im. Bu hayat dolu hikâyelerle mutlu ola-caks›n›z.

Sözlük — Bayan Dil Bilgisi, siz çocuklara bir fleyler söylemeyecek misiniz?Dil Bilgisi — (Yürüyerek) Ben de çok ilgi uyand›ran bir kitab›m; sizlerin do¤ru yaz-

man›za, do¤ru konuflman›za yard›m ederim. Fiiller, özneler, s›fatlarla doluyum.Hepsi — Yafla, yafla Bayan Dil Bilgisi! Siz ne söyleyeceksiniz Bay Aritmetik?Aritmetik — Çocuklar, beni seviniz. Rakamlar çabuk ö¤renilir.Biyografi — (Onlara do¤ru yürüyerek) Bütün büyük adamlar›n yaflant›s›n› ben

yazar›m.fiiir — Ne güzel, ne güzel Bay Biyografi!Hikâye — (Yürüyerek) Art›k benim sayfalar›m› y›rtmayacaks›n›z, evlerinizde tutuklu

olarak bulundurmayacaks›n›z. Pek çok çocuk beni okuyacak, neflelenecektir.(Sahnenin çevresinde el ele tutuflarak yar›m daire yaparlar; yaln›z fiaka yoktur;

o, masan›n çevresinde dolafl›r.)Hepsi — (Seyircilere bakarak) Biz hepimiz arkadafl›z. Birbirimize yard›m edece¤iz.(fiaka, halkay› yararak ortalar›na girer, heyecanl›d›r. Elinde kitap afiflleri vard›r.)fiaka — Bak›n, bak›n. Buradaki masada neler buldum. Bunlar› Kitap Haftas› için

haz›rlam›fllar. (Her okuyucuya bir afifl verir, sekiz afiflte flöyle yaz›l›d›r: 1- Kitaplardanefle bulursunuz. 2- Kitaplar bilgi verir. 3- Kitaplar, e¤lendirir. 4- Kitaplarda güzellikvard›r. 5- Kitaplar›n›z› iyi okuyunuz. 6- Kitaplar arkadafl›n›zd›r. 7- Kitaplar size yard›m-c›d›r. 8- Kitaplar›n›z› eskitmeyiniz.)

(Bu afiflleri, seyircilerin okuyabilece¤i bir biçimde tutarlar.)Hepsi — (Afiflleri tutarak hafif gülerler.) Kitaplar sizlerin nefle veren arkadafllar›n›z-

d›r. Biz bütün y›l çal›fl›r; sizlere bilgi, nefle, mutluluk getiririz.(Perde)

M. MARK (M. MARK) ve N. MCQUEEN (N. MAKKU‹N)

111133

SERBEST OKUMA METN‹

K‹TAPLARIM

Üç odal› ev kiralad›¤›m gün,Kurtulacak kitaplar›m,Merdiven alt›ndaki fleker sand›¤›ndan.Belki gün geçtikçeBir kitapl›¤›m olacak,Taban›nda hal› döfleli.Benden söz aç›ld› m›Önce kitaplar›m›n say›s› söylenecek;Sonra, baremdeki derecem.Bense her fleyden uzak,Kitaplar›m›n aras›nda, kendimi unutaca¤›m.Evde bulunmad›¤›m günler,“Meflgul.” diyecek beni soranlara,Güleryüzlü hizmetçim.Baflka bir gün,En kal›n kitab›m› okur görünürkenBast›racak misafirlerim.En yak›n dostumun bileDalg›n dalg›n bak›p yüzüneAd›n› soraca¤›m,Ç›kar›rken gözlü¤ümü.“Nerede tan›flm›flt›k?” diyece¤im,“Yabanc› gelmiyor yüzünüz.”Dalg›nl›¤›m onlar› güldürmeyecek,Sorarlarsa dünyan›n gidiflini,Duvardaki büyük adam resimlerine bakarakEflatun'dan sat›rlar okuyaca¤›m.

R›fat ILGAZ

111144

ÇOCUK K‹TAPLI⁄INDA SABAH TARTIfiMASI

Günefl, ufuktan kula¤›n› daha yeni göstermiflti ki Walt Disney (Volt Dizney)'in Mi-

kileri uyand›. Kitaplar›n üstünde atlay›p z›plamaya bafllad›lar.

Mikilerin sesini duyan di¤er kitaplar da gözlerini açt›lar.

“Noluyor?” diye gür sesiyle ba¤›rd› Don Kiflot. “Her sabah sizin gürültünüzle mi

uyanaca¤›m Allah aflk›na?”

Don Kiflot yine at›n›n üstündeydi. K›l›c›n› sa¤a sola sall›yordu. Mikilerin ço¤u kork-

mufltu.

Biri cesaretini toplay›p konufltu.

“Sen herkesi korkutsan da beni korkutamazs›n flövalye dostum. O c›l›z at›nla tah-

ta k›l›c›n›n forsu Orta Ça¤larda kald›. Yel de¤irmenleriyle savafl›r gibi davranma

bizlere. Biraz kibar olmas›n› ö¤ren bakal›m.”

“Benim forsum hiçbir ça¤da geçmez ufakl›k.” dedi Don Kiflot.

SERBEST OKUMA METN‹

111155

Küçümseyerek bakt› mikilere.

“Bu gece do¤ru dürüst uyuyamad›m.” diye konuflmas›n› sürdürdü. “fiu kitapl›k-

ta say›m›z ço¤ald›kça sayg› kalmad› do¤ru dürüst. ‹çinizde en yafll›lardan biri be-

nim. Ayn› zamanda en hacimli, en kal›n olan› da... Biraz sayg› gösterilmez mi ada-

ma? Ne yaz›k ki göstermiyorsunuz. ‹kinci s›n›f, üçüncü s›n›f kitapla bir tutmaya kal-

k›fl›yorsunuz beni. Yaflland›¤›m için mi nedir, flu Mikiler bile posta koymaya bafllad›-

lar bana. Ayn› yerde yat›r›yor, ayn› yerde ayakta tutuyorsunuz. Biliyorsunuz, ben

soylu s›n›ftan geliyorum her fleyden önce. S›radan bir kitapla aram›zda baz› fark-

lar›n olmas› gerekmez mi? Ben tüm dünya dillerine çevrildim. Ayn› zamanda dün-

yan›n en çok okunan kitab›y›m. Zamanla yar›flt›m âdeta. Zaman eskidi, ben eski-

medim.”

Daha konuflacakt› ki orta s›ralardan Güliver'in Gezileri sözünü kesti, “Bir kez se-

nin çocuk roman› olup olmad›¤›n hâlâ belli de¤il Don Kiflot kardefl.” dedi. “Ayr›ca

özetlenip k›salt›lm›fls›n. Çocuklar daha kolay anlay›p sevsinler diye mi yap›yorlar

bunu? Do¤rusu senin durumuna düflmeyi hiç istemezdim. Oldu¤um gibi ç›kard›m

okurlar›m›n karfl›s›na. Sen çocuklar için yaz›lmad›¤›ndan yap›yorlar bunu. Senin ye-

rinde olsam ç›k›p giderim flu çocuk kitaplar›n›n aras›ndan.”

111166

“Kim diyor çocuk roman› olmad›¤›m›?” dedi Don Kiflot. “Bütün dünya çocuklar›

okumuyor mu beni? Okuyor. Bütün dünya çocuklar› zevk duymuyor mu? Duyuyor.

Öyleyse ben bir ‹spanyol oldu¤um kadar tüm dünyal›y›m da. Büyüklerin oldu¤u

kadar çocuklar›n da dostuyum.”

“Senin de pek özelli¤in yok.” dedi Fransal› Küçük Prens. “Kendi kafana göre iki

düfl ülkesi yaratm›fls›n. Birinde Güliver'i devlerle karfl›laflt›r›rs›n, birinde de cücelerle.

Hiç normal insan bulunmaz m› senin dünyanda kuzum?”

“Güleyim bari senin bu sözüne.” dedi Güliver'in Gezileri. Bütün dünya anlad› da

bunu, sen mi anlayamad›n? Az›c›k zeki san›yordum seni. Demek ki ad›n gibi akl›n

da küçükmüfl. Her insan›n bir dev, bir de cüce yan› bulunur. Ben bunu temsil edi-

yorum. Herkes kendini bende buldu¤u için bunca sevildim. Filmlerim, tiyatrolar›m

yap›ld› ayr›ca. Hepsi çok çok be¤enildi. Ama seni kitapl›¤›m›z›n sahibi bile okuma-

d› daha! Öyle de¤il mi?”

“Derslerden, oyundan bana zaman ay›rmad›ysa az›c›k da tembelse bunun su-

çu bende mi?” dedi Küçük Prens. “Baksana, neredeyse günefl do¤acak. Kufllar

uyand›; çiçekler, kitaplar uyand›; o hâlâ yat›p duruyor.”

111177

“Asl›nda sen pek anlafl›lacak kitap de¤ilsin.” dedi Güliver'in Gezileri. Fazla okun-

muyorsan bunun sorumlusu biraz da sensin kuzum. Bu giz, bu kapal›l›k sende ol-

dukça hep yaln›z kalacaks›n çocuklar›n yan›nda.”

La Fonten, sabahleyin erkence kalkm›fl; elini yüzünü y›kam›fl; kahvalt›s›n› yapm›flt›.

“Tembel dedi¤iniz o çocuk beni üç kez okudu.” diye söze kar›flt›. “Ayr›ca say›s›z

kez arkadafllar›na anlat›p durdu. fiu koca kitapl›kta daha hiç okunmayanlar var-

ken benim üç kez okunmufl olmam biraz düflündürmeli sizleri. Bu durum dünyan›n

her köflesi için geçerli. La Fonten'in ad›n› bilmeyen, duymayan çocuk yoktur yer-

yüzünde. Hepsi en az bir fabl›m› bilir. Her fabl›m›n arkas›ndan güldükleri kadar dü-

flünürler de. Bu yüzden ben komik oldu¤um kadar filozofum da. ‹sterseniz bir fab-

l›m› anlatay›m sizlere.”

“Anlat, anlat!” diye ba¤r›flt›lar raflarda uyuklayan kitaplar.

Bir iki öksürdü La Fonten, bo¤az›n› temizledi. Yavafl yavafl anlatmaya bafllad›.

“Kaplumba¤an›n biri b›km›fl usanm›fl yaflad›¤› yerden. Uzak ülkelerin özlemini çek-

meye bafllam›fl. Derdini iki örde¤e açm›fl. ‘‹stersen seni dünyan›n öbür ucuna uçu-

111188

ruruz.’ demifl ördekler. ‘Hem gezer hem bilgini, görgünü art›r›rs›n.’ ‘Olur.’ demifl kap-

lumba¤a. ‹ki ördek bir de¤nek alm›fllar a¤›zlar›na. ‘Haydi, tutun bakal›m.’ demifller.

‘Ama sak›n a¤z›n› açay›m deme.’ Kaplumba¤a söz vermifl konuflmamaya. A¤z›yla

tutunmufl de¤ne¤e. Uçmaya bafllam›fllar. Afla¤›dan görenler flafl›rm›fl. ‘fiuna bak›n,

kaplumba¤a uçuyor.’ demifller. Kaplumba¤a geveze mi geveze. Bir parça da

övüngen. ‘Elbette uçuyorum.’ der demez, a¤z›ndan kaç›rm›fl de¤ne¤i. Düflüp kar-

puz gibi k›r›l›vermifl.”

“Anlatt›¤›n pek de komik de¤il.” dedi ev sahibi durumunda olan Nasrettin Hoca

F›kralar›. “Evet, La Fonten herkesi güldürebilir; düflündürebilir. Ama Nasrettin Hoca'n›n

güldürüp düflündürmesinin ayr› bir tad› vard›r. ‹nsanlar› güldürüp düflündüren biraz

Nasrettin Hoca'd›r. Ünüm, dünyaya yay›lm›flt›r. Size La Fonten gibi f›kra anlatmayaca-

¤›m. Ad›m› anman›z, komikli¤imi ça¤r›flt›rmaya yeter de artar bile.”

Nasrettin Hoca, ters bindi¤i efle¤ini sürüp giderken herkes kahkahalarla gülü-

yordu.

111199

Nasrettin Hoca geriye döndü, kendine gülenlere seslendi. “Efle¤ime ters bindi-

¤im için gülüyorsunuz de¤il mi?” dedi. “Evet!” diye ba¤›rd›lar. “Onun için gülüyo-

ruz.” “Allah'›n saf kullar›!” dedi Nasrettin Hoca. “Bunu otomobil mi sand›n›z? Üstü-

ne bindi¤im bir eflek. Otomobiller gibi dikiz aynas› olsa arkam› görürdüm. Olmad›-

¤›na göre, elbette ki ters binecektim.”

“Uzun zamand›r sizleri dinliyorum.” dedi Andersen. “Bak›yorum da herkes kendi-

ni övmeye çal›fl›yor. Hepiniz övünürken Danimarkal› Andersen'in masallar›n› unu-

tup gidiyorsunuz.”

fiöyle birkaç ad›m öne ç›k›p gezindi. Apak bir sakal›, uzun cübbesi vard›. Dani-

marka'n›n so¤uk bir gününe rastlad›¤› için midir nedir, irili ufakl› tüm masallar›n›n üs-

tünde tilki derisinden dikilmifl kürkler vard›. Hepsi birbirinden güzeldi kürklerin. Ifl›l ›fl›ld›.

“fiunu soraca¤›m size.” diye konuflmas›n› sürdürdü Andersen. “Yeryüzünde hiç-

bir çocuk kitapl›¤›n›n Andersensiz oldu¤u görülmüfl müdür? Bakmay›n siz bizim üs-

tümüzdeki kürklere. S›cakl›k, güzellik kürklerimizin tüylerinde de¤il; yüreklerimizde-

dir. ‹nanmazsan›z gelip okuyuverin masallar›m›z›, ›s›nacaks›n›z. Örne¤in Kibritçi K›z

112200

s›ms›cac›k bir masald›r, de¤il mi? Danimarka'n›n kar›na, buzuna, f›rt›nas›na karfl›

koyan o küçük k›z›n kibritlerinin alevi de¤il; yüre¤inin s›cakl›¤›d›r. Tüm Danimarkal›-

lar›n o so¤uklara benim masallar›mla direnip karfl› koyduklar›n› hiç düflündünüz

mü? Bana inanmazsan›z bir so¤uk havada aç›p okuyun masallar›m›. S›ms›cac›k

olacakt›r içiniz. Neyse, sevmedi¤im fleylerden biri övünmektir. Bugün ben de iste-

meyerek bunu yapt›m. O nedenle özür dilerim tüm arkadafllardan.”

“Bir fleye dikkat ediyorum da” diye söze bafllad› en alt s›ralardan Küçük Kara

Bal›k. “Siz Bat›l›lar, kendinizden baflka kimseyi görmüyorsunuz. fiu kitapl›kta bile en

alt s›ra düfltü bize. Hepiniz ne yap›p edip en üst s›ralara ç›kt›n›z, güneflli köflelere

yerlefltiniz. fiimdi konuflurken de alçaktan ekip yüksekten biçiyorsunuz. Hep tepe-

den bak›yorsunuz biz Do¤ululara. Binlerce y›l›n içinden gelen koca bir ‹ran edebi-

yat›n›n da oldu¤unu unutuyorsunuz. Aç›n bak›n sayfalar›ma. Binlerce y›ll›k Do¤u

edebiyat›n›n ça¤dafl sesini bulacaks›n›z bende orada. Bu arada ne çok sevecek-

siniz Küçük Kara Bal›k'›m›.”

Belki öteki kitaplar da konuflacak; övgüyle kar›fl›k üzüntülerini, sevinçlerini, umut-

lar›n› dile getireceklerdi ki kitaplar›n sahibi çocuk birden gözlerini açt›. Günefl, ken-

tin gö¤ünde epeyce yükselmiflti.

112211

Yata¤›nda bir iki kez gerindi çocuk. Günlerden pazar oldu¤unu an›msad›. Bu-

gün bir kitap okunurdu. Gülümseyerek bakt› raflara. Elini raflardan birine do¤ru

uzatt›. Kitaplar›n hepsi birden heyecanland›. Birer ad›m öne ç›k›p “Beni oku! Beni

oku!” diye ba¤r›flmaya bafllad›lar.

“Susun!” diye ba¤›rd› çocuk. “Bugün çok yüksek ç›k›yor sesleriniz.”

Her zaman duymazd› bu sesi. Kitaplar m› konuflmazd›, kendi kulaklar› m› sa¤›r olur-

du, anlayamazd›. O zaman tek kitap olsun okuyamazd›. ‹çi karar›rd›. Çoktand›r da

böyleydi. Ama hava güzel mi, morali yüksek mi, duyard› onlar›n sesini. Bu sesi duy-

du mu tamamd›. Okumaya ifltah› var demekti. Gelsindi o zaman kitaplar. Üzerlerine

kapan›rd› onlar›n. Saatlerce kendinden geçerdi. Her fleyi unutup giderdi.

Kitaplardan birini çekip ald›. Uzak ülkelerden, ta Arjantin'den yeni bir dosttu.

Geçen y›l alm›flt› bunu. Daha bunun gibi pek çok kitab› okuyamad›¤›n› düflündü.

Bu süre içerisinde de ilk sayfay› okuyup çevirdi. Bak›fllar› yaz›lar üzerinde uçmaya

bafllad›. Su sesi, müzik sesi gibi bir fley doldurmaya bafllad› içini. Çocuk, çok uzak-

lardan gelen bu sesi dinledi. Gittikçe ço¤al›yor, kendisini sar›p içine al›yordu. Ço-

cuk, bu sesin nereden geldi¤ini anlad›. Az önce tart›flan kitaplar›n gürültüsü de¤il-

di bu. Okudu¤u sözcüklerden, cümlelerden gelen gizli bir sesti.

Mehmet GÜLER

112222

KAYNAKÇA

Atabek, Erdal, Sevgi, Atabek, Erdal, Kutsanm›fl Gençlik (18. Bas›m), ‹stanbul, 2004.

Ataç, Nurullah, Kitaba Hürmet, Komisyon, Güzel Yaz›lar-Denemeler, Türk Dil Kurumu Yay›nlar›,Ankara, 2000.

Ay, Lütfi, Atatürk ve Tiyatro, Palazo¤lu, Ahmet Bekir, Atatürk Kimdir (Atatürk’ün ‹nsanl›¤›), Babil Ya-y›nlar›, Ankara, 2005.

Birkiye, Atilla, Yaflam›m›zdaki Renkler, Torun, Osman (hzl.), Düflünceler Sözleflince (3. Bask›), KelimeYay›nlar›, ‹Stanbul, 2010.

Enç Sink›l, Zeynep, Babam Mithat Enç, Komisyon, Türk Dili ve Kompozisyon Bilgileri, Gazi Kitabevi, ‹s-tanbul, 2008.

Ertep›nar, Coflkun, Ben Ö¤retmenim Çocuklar, Türk Edebiyat› Dergisi, Say› 110, Aral›k 1982.

Eyübo¤lu, Bedri Rahmi, Türküler Dolusu, Türk Dili Ayl›k Dil Dergisi, Türk fiiiri Özel Say›s› (Ça¤daflTürk fiiiri), Say› 481-482, fiubat 1992.

Genelkurmay Baflkanl›¤›, Atatürkçülük I, MEB Yay›nlar›, Ankara, 2001.

Genelkurmay Baflkanl›¤›, Atatürkçülük II, MEB Yay›nlar›, Ankara, 2001.

Genelkurmay Baflkanl›¤›, Atatürkçülük III, MEB Yay›nlar›, Ankara, 2001.

Göktürk, Ayfle Zuhal, Akflamla Gelen, Türk Edebiyat› Dergisi, Say› 105, Temmuz 1982.

Gürgöze, Mediha, Y›rt›c› ‹flkembe Çelebi Efendi, Gürgöze, Mediha, Masal Masal Matitas, CanÇocuk Yay›nlar›, ‹stanbul, 2011.

Hato¤lu, Beytullah, Kütüphane, Sevim, Osman, fiiirler, Belirli Günler ve Haftalar, Bilge Kültür SanatYay›nlar›, ‹stanbul, 2005.

Ilgaz, R›fat, Kitaplar›m, Köklügiller, Ahmet, Belirli Günler ve Haftalar, Özyürek Yay›nevi, ‹stanbul, 2007.

Ifl›lak, Hatice, Gurbetten Mektup Var, Erdem, Ebubekir, Güzel Türkçemi Ö¤reniyorum (2. Bask›),Erdem Yay›nlar›, ‹stanbul, 2009.

Karay, Refik Halit, Eskici, Karay, Refik Halit (Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Ender Karay), GurbetHikâyeleri (Yer Alt›nda Dünya Var), ‹nk›lap Kitabevi, ‹stanbul.

Komisyon, Türkçe Sözlük, TDK Yay›nlar›, 10. Bask›: Ankara, 2009.

Komisyon, Yaz›m K›lavuzu, TDK Yay›nlar›, 24. Bask›: Ankara, 2009.

Koyuno¤lu, Hikmet, Atatürk’ten An›lar, Palazo¤lu, Ahmet Bekir, Atatürk Kimdir (Atatürk’ün ‹n-sanl›¤›), Babil Yay›nlar›, Ankara, 2005.

Makal, Tahir Kutsi, Atatürk ve Folklor, Türk Edebiyat› Dergisi, Say› 85, Kas›m, ‹stanbul, 1980.

Mark, M. ve McQueen, N. (çev. Sedat Tanayd›), Kitaplar Aras›nda, O¤uzkan, Ferhan, Yerli veYabanc› Yazarlardan Örneklerle Çocuk Edebiyat›, Emel Matbaac›l›k Sanayi, Ankara, 1997.

O¤uzcan, Ümit Yaflar, Anac›¤›m, Sevim, Osman, Belirli Günler ve Haftalar, Bilge Yay›nc›l›k, ‹stanbul, 2005.

Oral, Ünver, Karagöz Oynatal›m M›?, Oral, Ünver, Çocuklara Karagöz-Hacivat Söyleflmeleri,T.C. Kültür Bakanl›¤› Yay›nlar› / 2435, Çocuk-Tiyatro Eserleri Dizisi / 250-177.

Palazo¤lu, Ahmet Bekir, Atatürk’ten An›lar, Palazo¤lu, Ahmet Bekir, Atatürk’ün Okul Gezileri,MEB Yay›nlar›, Ankara, 1999.

Sa¤lam, Feyyaz, Kelebek ile Kar Tanesi, Sar›ca, Salih, Gündüz, Mustafa, Güzel Konuflma, Yazma,Fil Yay›nevi, ‹stanbul, 1991.

Sakao¤lu, Saim, Anadolu Ad›, Sakao¤lu, Saim, 101 Türk Efsanesi, Akça¤ Yay›nlar›, Ankara, 2003.

Sar›yüce, Hasan Latif, Büyük A¤r›, Küçük A¤r›, Sar›yüce, Hasan Latif, Anadolu Efsaneleri 1, NehirYay›nlar›, ‹stanbul, 1999.

112233

Seyfettin, Ömer, Kafla¤›, Tülek, Ahmet (hzl.), Ömer Seyfettin’den Seçme Hikâyeler, Akça¤ Ya-y›nlar›, Ankara, 2005.

Talu, Ercüment Ekrem, Ramazan, O¤uzkan, Ferhan, Yerli ve Yabanc› Yazarlardan ÖrneklerleÇocuk Edebiyat›, Emel Matbaac›l›k Sanayi, Ankara, 1997.

Uluç, H›ncal, Pafla Day›m›n Kirazlar›, Aybek, Selçuk, Türk ve Dünya Edebiyat›ndan Seçme Ör-nekler, ‹nk›lap Kitabevi, ‹stanbul, 1999.

Yalç›n, Hüseyin Cahit, ‹lk Çocukluk, Köklügiller, Ahmet, Türk Yazarlar›ndan Çocukluk An›lar›(1. Bas›m), Can Çocuk Yay›nlar›, ‹stanbul, 2011.

Yaz›c›, Osman Olcay, Anadolu Yurt Olurken, Yaz›c›, Osman Olcay, Çocuklar Vatan›nda Büyüsün,Türk Edebiyat› Vakf› Yay›nlar›, ‹stanbul, 1985.

Yenisey, Faz›l, Bursa’n›n Ufak Tefek Tafllar›, Yenisey, Faz›l, Edebiyat›m›zda Bursa (Bursa ‹çin Yaz›-lan En Güzel Yaz›lar Antolojisi), Berksoy Bas›mevi, ‹stanbul, 1956.

‹nternet Kaynakças›

Anonim, Millî Tarih, http://www.meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/inkilaplari/kultur/milli_tarih.htm,

Eriflim Tarihi: 24.09.2011

Rifat, Samih, Asker Koflmas›, http://www.meb.gov.tr/bilerligunler/30a¤ustos/siirler/kosma.htm

Eriflim Tarihi: 12.10.2012

Görsel Kaynakças›

Akflit, ‹lhan, Mustafa Kemal Atatürk, Akflit Kültür Turizm Ltd. fiti., 1988.

Özel, Mehmet, Atatürk, T.C. Kültür Bakanl›¤› Güzel Sanatlar Genel Müdürlü¤ü, Ankara, 1990.

Ülger, S. Erifl, Mustafa Kemal Atatürk, Ministerium Fur Kultur, Verlag Anadolu, 1994.

www.kho.edu.tr/atasayfa/fotogata/yeniresimler/resim-htm-08.htm, Eriflim Tarihi: 24.09.2012.

www.kho.edu.tr/atasayfa/fotogata/yeniresimler/resim-htm-10.htm, Eriflim Tarihi: 24.09.2012.

www.kho.edu.tr/atasayfa/fotogata/yeniresimler/resim-htm-13.htm, Eriflim Tarihi: 24.09.2012.

www.kho.edu.tr/atasayfa/fotogata/yeniresimler/resim-htm-34.htm, Eriflim Tarihi: 24.09.2012.

www.tsk.tr/12-anitkab›r/ataturk/102.html, Eriflim Tarihi: 28.06.2012.

www.tsk.tr/12-anitkab›r/ataturk/142.html, Eriflim Tarihi: 28.06.2012.

112244

��

����

���

���

��

����

����

�� �

���

������

����

� ��

����

��

112255

���