hikmet kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı...

16
Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı yılında, Ekim Devrimi ise 100’üncü yılında Dünya Halklarına yol göstermeye devam ediyor İ ş cinayetlerine “kaza” diyorlar, doğal olmayan felaketlerde insanları katlediyorlar, “doğal afet” diyorlar, madenlerde katle- diyorlar, “bu işin fıtratında var, takdiri ilahi” diyorlar. 2 9 Ekim Laik Cumhuriyet!’inİlanının 94’üncü yılında, Türkiye’yi Yeni Sevr’e götürenler, Mus- tafa Kemal düşmanlığında daha da pervasızlaş- tılar. Artık Anıtkabir’e, Mustafa Kemal’in “Bağım- sızlık Benim Karakterimdir” sözünün ve kalpaklı resminin bulunduğu pankartlarla, flamalarla girmek yasak. AB-D Emperyalistleri ve yerli satılmışlar tara- fından Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Önde- ri, verdiği mücadele ve taçlandırdığı zaferle mazlum Halklara umut ve ışık olan askeri deha, Halklarımızın gönlünden silinmeye, unutturulmaya çalışılıyor. Bu, AB-D Emperyalistlerinin ve yerli satılmışların elbirliğiyle ülkeyi götürdükleri Yeni Sevr sürecinin yansımasıdır. Bu, başına geçirilen çuvalla onuru kırılan, Er- genekon, Balyoz vb. adlı CIA Operasyonlarıyla diz çöktürülen, 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşıyla öldürülen Türk Ordusunun, onun Mustafa Kemalci ru- hunun yok edildiğinin göstergesidir. Bu, AB-D Emperyalistlerinin ve Yerli Satılmış AKP’giller’in tüylerini diken diken eden, en büyük korkuları olan bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi- ne karşı kustukları nefretin artık pratiğe yansımasıdır. Bu ülkenin İkinci Kurtuluş Savaşçıları, Mustafa Kemal’in ve Birinci Kuvayimilliyecilerin gerçek devamcıları HKP’liler, 23 Nisan’larda, 19 Mayıs’larda, 30 Ağustos’larda, 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda olduğu gibi, hiçbir imzanın olmadığı, sadece Mus- tafa Kemal’in Kalpaklı resminin ve “Bağımsızlık Benim Karak- terimdir” sözünün bulunduğu pankartla ve flamalarla, coşkulu sloganlarla geldiler Anıtkabir’in önüne. Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017 Siyasi Gazete www.kurtulusyolu.org 1.5 TL HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un güncel değerlendirmeleri 3’te 13’te 4’te 14’te 16’da Anıtkabir’de Mustafa Kemal’e, “Bağımsızlık Benim Karakterimdir” sözüne yasak! Vatan Aşkını Söylemekten ve Gereğini Yapmaktan Korkar Hale Gelmektense Ölmeyi Yeğleyenlere geri adım attıramazlar. Korkutamazlar, yıldıramazlar, sindiremezler. 8-9’da Sorosçu Kılıçdaroğlu “iş dünyasının” savunucusudur… AKP’giller Patronlara verdiği sözü tutuyor Al birini vur ötekine Halkın payına niye sağlıksız ve güvensiz gıda düşer? “Ne Veriyim Abime?” Y oldaşlar, orada (az önce durduğum yerde) tam basamıyordum. Hani hep diyoruz ya, bir mücadeleye çık- tığımız zaman, önce bastığımız zemin çok sağlam olacak. Ayağımın sadece arkası de- ğiyordu; o bakımdan dengesiz duruyordum. Devrimci kav- gada da nedir ze- minimiz? Devrimci teo- ri, gerçek anlamda Marksist-Leninist teori. O yüce te- orinin; ülkemizin tarihine, sosyal sınıf ilişki-çeliş- kilerine uyarlan- masıyla ortaya çıkacak sentezin ideolojisi gereklidir bir partinin gerçekten devrimci parti olabilmesi için. Bizim dışımızda böyle bir teoriye, böyle bir ideolojiye sahip bir hareket yok. Genç ar- kadaşımız bunu ayrıntılarıyla anlattı. Gece, bir bağırsak rahatsızlığı geçirdim; ateşli ishal. Sultan’la beraber herhalde bir bağırsak rahatsızlığı yapacak bir meyve ye- dik birlikte. 37.7 ateşle evden çıktım. Ken- dimi de çok halsiz hissediyorum. Bu şeyden dolayı, sadece geceden bu yana, ishalden bu yana bir bardak çay, bir bardak da su içer- ek çıktım. O bakımdan biraz sistematiği bozarsam arkadaşlar anlayışla karşılasınlar. Saygı değer yoldaşlar, ABD haydut çakalı, bildiğimiz gibi iki gün önce, Türkiye’ye karşı süresiz vize ya- sağı uygulaması başlattı. Biz diyoruz ki bu çakala; bunu sonsuza kadar uzat ulan alçak! NATO’nu da al git! İncirlik başta ol- mak üzere üslerini, fü- zelerini de al git! Meclisteki Dörtlü Çeteyi, uşaklarını da al git! Her türden ve boy- dan Amerikan işbirlik- çilerini de al git! TÜSİAD’cıları, MÜSİAD’cıları da al git! Ülkemiz ancak o zaman kendi başının çaresine bakmaya başlar. Yoksa her tarafı tutmuş hain. İlk tepkiyi kim verdi bu yasak üzerine? TÜSİAD verdi değil mi? Çünkü bu şerefsizlerin bir teki, yerli bir sanayi markası ortaya koymuş değildir. ABD, AB ve Japon Emperyalistlerinin yerli montajcılarıdır bunlar. Ekonomik olarak gö- bekten bağımlıdırlar onlara. O bakımdan, “Bu krizin sükûnetle, anla- şılarak atlatılmasını dileriz. Her iki taraf da itidalli davransın. Bu kriz ikimizin de zararı- nadır.” gibi bir açıklama yapmaktan utanma- dılar, arkadaşlar. Başyazı HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un, Ölümünün 46’ncı Yıldönümünde Hikmet Kıvılcımlı’nın Mezarıbaşında yaptığı konuşma 8’de 2’de K aranlık günlerden geçiyoruz. BOP bağ- lamında ABD-AB Emperyalistlerince yanı ba- şımızda ikinci bir İsrail olan Barzanistan kurdurulurken Türk askeri de İdlib’e girdi. Paradise Papers Belgelerinde ortaya çıkan Sülale Boyu Off- Shore” nedeniyle Binali Yıldırım hakkında HKP tarafından suç duyurusu Yapıldı Soma’da da, Ermenek’te de, Şırnak’ta da katil belli: Sömürü düzeninin bekçilik görevini verdiği AKP’giller Tüm Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden Real Market İşçilerine destek AKP’giller’in Müftü Nikahı Yasası Kadını Kimliksizleştirme Politikasının Ürünüdür! 10’da 2’de 5-6-7’de 2’de Kim söyleyebilir Kahraman Gerilla Che’nin öldüğünü! 10’da 7’de 2’de

Upload: others

Post on 28-Dec-2019

27 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı yılında,Ekim Devrimi ise 100’üncü yılında Dünya Halklarına yol göstermeye devam ediyor

İş cinayetlerine “kaza” diyorlar, doğal olmayan felaketlerde insanları

katlediyorlar, “doğal afet” diyorlar, madenlerde katle-diyorlar, “bu işin fıtratında var, takdiri ilahi” diyorlar.

29 Ekim Laik Cumhuriyet!’inİlanının 94’üncü yılında, Türkiye’yi Yeni Sevr’e götürenler, Mus-tafa Kemal düşmanlığında daha da pervasızlaş-

tılar. Artık Anıtkabir’e, Mustafa Kemal’in “Bağım-sızlık Benim Karakterimdir” sözünün ve kalpaklı resminin bulunduğu pankartlarla, flamalarla girmek yasak. AB-D Emperyalistleri ve yerli satılmışlar tara-fından Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Önde-ri, verdiği mücadele ve taçlandırdığı zaferle mazlum

Halklara umut ve ışık olan askeri deha, Halklarımızın gönlünden silinmeye, unutturulmaya çalışılıyor.

Bu, AB-D Emperyalistlerinin ve yerli satılmışların elbirliğiyle ülkeyi götürdükleri Yeni Sevr sürecinin yansımasıdır.

Bu, başına geçirilen çuvalla onuru kırılan, Er-genekon, Balyoz vb. adlı CIA Operasyonlarıyla diz çöktürülen, 15 Temmuz Ganimet Paylaşım Savaşıyla öldürülen Türk Ordusunun, onun Mustafa Kemalci ru-

hunun yok edildiğinin göstergesidir.Bu, AB-D Emperyalistlerinin ve Yerli Satılmış

AKP’giller’in tüylerini diken diken eden, en büyük korkuları olan bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi-

ne karşı kustukları nefretin artık pratiğe yansımasıdır.

Bu ülkenin İkinci Kurtuluş Savaşçıları, Mustafa Kemal’in ve Birinci Kuvayimilliyecilerin gerçek devamcıları HKP’liler, 23 Nisan’larda, 19 Mayıs’larda, 30 Ağustos’larda, 29 Ekim’lerde, 10 Kasım’larda olduğu gibi, hiçbir imzanın olmadığı, sadece Mus-tafa Kemal’in Kalpaklı resminin ve “Bağımsızlık Benim Karak-terimdir” sözünün bulunduğu pankartla ve flamalarla, coşkulu sloganlarla geldiler Anıtkabir’in önüne.

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017 Siyasi Gazete www.kurtulusyolu.org 1.5 TL

HKP Genel BaşkanıNurullah Ankut’un

güncel değerlendirmeleri

3’te 13’te4’te 14’te 16’da

Anıtkabir’de Mustafa Kemal’e,“Bağımsızlık Benim Karakterimdir” sözüne yasak!

Vatan Aşkını Söylemekten ve Gereğini Yapmaktan Korkar Hale Gelmektense Ölmeyi Yeğleyenlere geri adım attıramazlar.

Korkutamazlar, yıldıramazlar, sindiremezler.

8-9’da

Sorosçu Kılıçdaroğlu “iş dünyasının”

savunucusudur…AKP’giller Patronlara verdiği sözü tutuyorAl birini vur ötekine

Halkın payınaniye sağlıksız ve

güvensiz gıda düşer?“Ne Veriyim Abime?”

Yoldaşlar, orada (az önce durduğum yerde) tam basamıyordum. Hani hep diyoruz ya, bir mücadeleye çık-

tığımız zaman, önce bastığımız zemin çok sağlam olacak. Ayağımın sadece arkası de-ğiyordu; o bakımdan dengesiz duruyordum.

Devrimci kav-gada da nedir ze-minimiz?

Devrimci teo-ri, gerçek anlamda Marksist-Leninist teori. O yüce te-orinin; ülkemizin tarihine, sosyal sınıf ilişki-çeliş-kilerine uyarlan-masıyla ortaya çıkacak sentezin ideolojisi gereklidir bir partinin gerçekten devrimci parti olabilmesi için.

Bizim dışımızda böyle bir teoriye, böyle bir ideolojiye sahip bir hareket yok. Genç ar-kadaşımız bunu ayrıntılarıyla anlattı.

Gece, bir bağırsak rahatsızlığı geçirdim; ateşli ishal. Sultan’la beraber herhalde bir bağırsak rahatsızlığı yapacak bir meyve ye-dik birlikte. 37.7 ateşle evden çıktım. Ken-dimi de çok halsiz hissediyorum. Bu şeyden dolayı, sadece geceden bu yana, ishalden bu yana bir bardak çay, bir bardak da su içer-ek çıktım. O bakımdan biraz sistematiği bozarsam arkadaşlar anlayışla karşılasınlar.

Saygı değer yoldaşlar,ABD haydut çakalı, bildiğimiz gibi iki

gün önce, Türkiye’ye karşı süresiz vize ya-sağı uygulaması başlattı.

Biz diyoruz ki bu çakala; bunu sonsuza kadar uzat ulan alçak!

NATO’nu da al git! İncirlik başta ol-mak üzere üslerini, fü-zelerini de al git!

Meclisteki Dörtlü Çeteyi, uşaklarını da al git!

Her türden ve boy-dan Amerikan işbirlik-çilerini de al git!

TÜSİAD’cılar ı , MÜSİAD’cıları da al git!

Ülkemiz ancak o zaman kendi başının çaresine bakmaya başlar. Yoksa her tarafı tutmuş hain.

İlk tepkiyi kim verdi bu yasak üzerine?TÜSİAD verdi değil mi?Çünkü bu şerefsizlerin bir teki, yerli

bir sanayi markası ortaya koymuş değildir. ABD, AB ve Japon Emperyalistlerinin yerli montajcılarıdır bunlar. Ekonomik olarak gö-bekten bağımlıdırlar onlara.

O bakımdan, “Bu krizin sükûnetle, anla-şılarak atlatılmasını dileriz. Her iki taraf da itidalli davransın. Bu kriz ikimizin de zararı-nadır.” gibi bir açıklama yapmaktan utanma-dılar, arkadaşlar.

BaşyazıHKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un,

Ölümünün 46’ncı YıldönümündeHikmet Kıvılcımlı’nın Mezarıbaşında

yaptığı konuşma

8’de

2’de

Karanlık günlerden geçiyoruz. BOP bağ-lamında ABD-AB

Emperyalistlerince yanı ba-şımızda ikinci bir İsrail olan Barzanistan kurdurulurken Türk askeri de İdlib’e girdi.

Paradise Papers Belgelerinde ortaya çıkan

“Sülale Boyu Off-Shore” nedeniyle

Binali Yıldırım hakkında

HKP tarafındansuç duyurusu

Yapıldı

Soma’da da, Ermenek’te de,

Şırnak’ta dakatil belli:

Sömürü düzeninin bekçilik görevini verdiği AKP’giller

Tüm Taşeron İşçileri

Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden Real Market

İşçilerine destek

AKP’giller’in Müftü Nikahı Yasası Kadını

Kimliksizleştirme PolitikasınınÜrünüdür!

10’da

2’de

5-6-7’de

2’de

Kim söyleyebilirKahramanGerilla Che’ninöldüğünü!

10’da

7’de

2’de

Page 2: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

AKP’giller’in güvenlik güçleri önce atılan “Yaşasın Demokratik Laik Tam Bağımsız Türkiye”, “Mustafa Kemal Ölümsüzdür”, “Emperyalistler, İşbir-likçiler, Geldikleri Gibi Gidecekler”, “Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşı’mız” sloganlarından rahatsız oldular. Engelle-meye çalıştılar İkinci Kurtuluş Savaşçı-larını. Ama sloganlar müdahale edildikçe daha da canlandı. Evet, Bursa Nutku’nda Mustafa Kemal’in vasiyetini yerine geti-riyordu İkinci Kuvayimilliyeciler. Sonunu düşünmeyen kahramanlar olarak her şeyi göze alarak direniyorlardı. Sonra Mus-tafa Kemal’in kendisine yasak koydular. Giremezsiniz bu pankartla ve bayraklarla Anıtkabir’e, dediler. Çeviklerini getirdiler,

etrafımızı sardılar. İkinci Kurtuluş Savaşçı-larının yanıtı coşkulu sloganlar oldu. Anıt-kabir’in önünde yapılan basın açıklamasıy-la, Mustafa Kemal’in ölümsüz bedeninin bulunduğu yerde Mustafa Kemal’e konan yasağı protesto ettiğimizi, eninde sonunda bu ablukayı yaracağımızı haykırarak ayrıl-dık.

Ne kadar yasak koyarlarsa koysun-lar, ne kadar polisini yığarlarsa yığsınlar, ne kadar susuş suikastına uğratırlarsa uğ-ratsınlar, Vatan Aşkını Söylemekten ve Gereğini Yapmaktan Korkar Hale Gel-mektense Ölmeyi Yeğleyenlere geri adım attıramazlar. Korkutamazlar, yıldıramazlar, sindiremezler.

Cesaretibir vatan olarak belleyen, bu vatana sahip olunmazsa Bağımsızlığında

korunamayacağına inanan İkinci Kurtuluş Savaşçılarını hiçbir zor yolundan alıkoya-maz, engelleyemez.

Eninde sonunda içinde bulunduğumuz karanlık günlerden çıkaracağız vatanımızı.

94 yıl önce kurulan laik Cumhuriyet’i Sosyalizmle taçlandıracağız.

Eninde sonunda Mustafa Kemal ve Laik Cumhuriyet düşmanı AB-D Emperyalistle-rini ve yerli satılmışları, 94 yıl önce olduğu gibi geldikleri gibi geri göndereceğiz. Ama bu sefer bir daha Tarihin hiçbir sahnesinde hiçbir rol almamacasına…Tarihin karanlık sayfalarına gömülecek, bu insan soyunun

enbüyük düşmanları.Ve İnsanlık onları lanetle anacak.Ant olsun ki; eninde sonunda bize ku-

rulan barikatları yıkacağız, bize konulan yasakları ortadan kaldıracağız, susuş sui-kastını bozacağız, Halkımızla buluşacağız ve ordulaştıracağımız halkımızla Mustafa Kemal’e, “kurduğun Laik Cumhuriyet mirasını daha ilerilere taşıyarak Sosya-lizmle taçlandırdık” diyeceğiz. Arkamıza alacağımız milyonlarla o özgür günleri ge-tireceğiz.

29 Ekim 2017 Laik Cumhuriyet’in kuruluşunun 94’üncü yıldönümünde bize yapılan bu aşağılık uygulamanın rövanşı Devrimle alacağız.

Bunu biz başaracağız.Biz haklıyız biz kazanacağız.Halkız Haklıyız Yeneceğiz.

29 Ekim 2017

Halkın Kurtuluş PartisiGenel Merkezi

Karanlık günlerden geçiyoruz. BOP bağlamında ABD-AB Emperyalistlerince yanı başımızda ikinci bir İsrail olan Barza-nistan kurdurulurken Türk askeri de İdlib’e girdi.

Bulunduğumuz coğrafyada Tarih hızla mazlum halklar aleyhine, emperyalistlerin de lehine akmaktadır. Tüm bu hengâme arasında toplumun dikkati bu meselelere yoğunlaşmışken AKP’giller, fırsat bu fırsat diyerek amaçladıkları din devletini kurma yolunda bir adım daha atmaktadır. Paraba-balarının ezeli oyunudur bu. Cambaza bak meselesi... İşte son günlerde tartışılan ve yasalaşan; müftülere nikâh kıyma yetkisi-nin verilmesi de din devletine doğru giden yolu örmek için döşenmiş taşlardan biridir.

Resmi nikâh, Medeni Kanunun, haliyle Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin “temel ya-salarından” birinin can alıcı hükmü. Biz-ler biliyoruz ki AKP’giller ne zaman baş-ları sıkışsa ya Kadın üzerinden ya da Din üzerinden toplumu ayrıştırmaya başlarlar. Böylelikle asıl can alıcı konuyla ilgili dik-kati dağıtmaya çalışırlar. Ama diğer yandan da böyle bir iş aracılığıyla toplumun tepki-sini ölçerler. Bir adım at, bekle, tepkiyi gör ve bir adım daha at. Gürültü çoksa konuyu uyut, biraz hasıraltı et ve ilk fırsatta daha büyük bir adım at.

Şöyle ki; mevcut yasaya göre İçişle-ri Bakanlığı tarafından il, ilçe nüfus mü-dürlükleri ile yurt dışı temsilciliklerine evlendirme konusunda yetki verilmiştir. AKP’giller’in getirmek istedikleri, Binali Yıldırım’ın “devrim” diye sunduğu düzen-lemeyle bu yetki ve göreve sahip olanlar arasına il ve ilçe müftülükleri de dahil edi-lecektir.

Ne yazık ki artık tüm kurumları ve basını ele geçirince, AKP’giller bu uyut-ma ve buzdolabında bekletme sürelerini de değiştirdiler. Artık ağababalarının çizdiği yolda daha kendilerinden emin bir şekil-de hareket ediyorlar. Kaçak Saraylı Reis boşuna müftülere nikâh kıyma yetkisi ge-tirecek bu yasal düzenlemeyle ilgili; ‘’İs-teseniz de istemeseniz de Meclis’ten geçe-cek.’’, demedi...

Yasaya karşı çıkanlara; ‘’Bunlar milleti tanımadıkları gibi kanun da bilmiyorlar.”,-diyerek seslenen RTE, şöyle devam ediyor: ‘’Bizim vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti, resmi nikâh kıydığı zaman onunla yetin-miyor, hocaya gidiyor, kayıt dışı bir nikâh da orada kıyıyor. Bu gerçekleri göz önüne almak lazım. ‘Laikliğe aykırı’ diyor. Batıda kilise bu işi yapıyor. Onları da örnek gös-terirken bunu kendime zul addediyorum. İsteseniz de istemeseniz de bu, Meclisten geçecek. Senin memurlarının lafını o Ana-dolu’daki kız dinlemez ama bir hocaefen-dinin lafını Anadolu’daki kız da erkek de dinler. Burada illa filanca caminin imamı-na, müftüye git diye bir şey yok. İstersen bekle belediyeyi, belediye ne zaman tarih verirse o zaman kıydırırsın.” (internet ga-zeteleri)

İyi de durup dururken böyle bir düzen-leme neden gündeme getirildi?

Dahası Meclise getirilen bu projenin mucidi kim?

Tabiî ki Recep Tayyip Erdoğan.Konuyla ilgili 27.07.2017 tarihli

Odatv’nin haberini paylaşalım:‘’Kasım 1994’te İstanbul Büyükşehir

Belediye Başkanıyken kıydığı bir nikâhta, çiftlere imam nikâhında olduğu gibi üç kez birbirlerini eşliğe kabul edip etmediklerini sorduktan sonra şunları söylemişti: “Tür-kiye, nüfusunun yüzde 99’u Müslüman bir ülke olmasına rağmen iki kez nikâh kıyıl-ması anlamsız. Resmi nikâh kıydıran va-tandaşların işi bitmiyor, bir de dini nikâh kıydırmak için uğraşıyorlar. Bu eksiklik müftünün nikâh kıyması ile giderilebilir. Diyanet ve merkezi yönetim bir araya ge-lerek, nikâh kıyma işlemini müftülere ve-rebilir. Böylece yasal ve dini nikâh iki kez

yerine bir defada kıyılabilir.”Görüldüğü gibi bugün Kaçak Saraylı

Reis bu emelini gerçekleştiriyor.AKP’giller hiç utanmadan sıkılmadan

böyle bir talebin toplumdan geldiğini söy-lüyorlar.

Bizler şimdiye kadar “Neden müftülük-te evlenemiyoruz? İmamlar neden resmi nikâh kıyamıyor?” diye şikâyette bulunan-lara tanık olmadık. Kuşkusuz bunu biz saf, inancını Allah için yerine getirenler için söylüyoruz. Yoksa din alıp din satanlar için değil...

Zaten şu an isteyen resmi nikâh yanında dini nikâh da yaptırıyor. Sonuçta nikâh de-diğin; şahitliktir, aleniliktir. Bir din adamı karşısında nikâh yapıyor olmanın, insanla-

rın içini rahatlatması dışında dini bir değeri yoktur. Ayrıca insanlarımızın çoğu bu ritü-eli yıllarca süregelen bir gelenek olarak da yerine getirmektedir.

Aslında bugün tekrar gündeme getirilen bu projenin geçirdiği süreçleri de incele-mek lazım.

Hatırlanacağı üzere imamlara ve müf-tülüklere nikâh kıyma yetkisi verilmesi için 2014 yılında AKP il ve ilçe örgütleri tarafından bir kampanya başlatılmıştı. AKP Kadın Kolları yeni doğan bebeklerin ku-lağına ezanla isimlerinin fısıldanması ile yeni evli çiftlerin imam nikâhı ve resmi nikâh törenlerinin camide yapılması için Diyanet İşleri Başkanlığına proje sunmuş-lardı. Bunu da; “Müslüman bir ülkede bun-ların olmaması için bir neden yok.”, diye açıklamışlardı.

Yine bilindiği üzere AYM, imam nikâhı konusunda 27.05.2015’te, kendi eski karar-larını da görmezden gelen bir karar (TCK 230’un 5. ve 6. maddelerinin iptali) ver-mişti. Buna göre AYM resmi nikâh kıyma-dan dini nikâh kıyan imam ve çiftlere ceza verilmesini öngören maddenin kaldırılma-sına karar verdi. Yani resmi nikâhtan önce dini nikâh kıyılmasını cezasız bırakmıştı.

Bazıları; “Canım ne olacak ki, nikâh aynı nikâh, ha müftü kıymış ha belediye memuru?” diyebilir. İyi de bizler bu kara toprakları ve onun üzerindeki sınıfları, bu sınıfların ilişki ve çelişkilerini çok iyi bi-liyoruz. Bizde Antika Tefeci-Bezirgân Ser-maye Sınıfı tüm kaleleriyle dimdik ayak-tadır.

Hatırlanacağı üzere Bekir Bozdağ “La-iklik, tam anlamıyla insanların din ve inanç hürriyetinin teminatıdır. Kişilerin din ve inanç hürriyeti çerçevesinde yapacağı ter-cihlere hiç kimsenin müdahale etmeme-sidir. Devletin de herkesin inancına karşı eşit mesafede olmasıdır. Bugün Avrupa’da, Amerika’da din adamları nikâh kıyabiliyor. Fransa, Almanya bunlar laik ülkeler mi? Laik ülkeler. Şimdi burada din adamları-nın nikâh kıymasının laiklik ilkesine aykırı olduğunu iddia eden var mı? Yok. Alman-ya’da din adamının nikâh kıyması laiklik ilkesine aykırı olmuyor da Türkiye’de din görevlisi olan il veya ilçe müftüsünün kıy-ması neden laiklik ilkesine aykırı olsun?”, demişti.

Bre Bozdağ Batı, ruhban sınıfını alaşa-ğı edip onların mallarını mülklerini kamu-laştırdı. Bizde hâlâ, sınıf olarak temsilcileri

olduğunuz Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı varlığını devam ettiriyor.

İşte bu yüzden mahallelerde sübyan mekteplerinin açıldığı, üç beş yaşındaki er-kek çocukların ortalıkta sarık ve cüppeyle dolaştığı, daha anaokuluna bile başlama-mış kız çocuklarının çarşafa sokulduğu, okullarımızın Peşaver Medreselerine çev-rildiği, kamusal ve özel yaşamımıza dair her konunun din bağlamında ele alındığı bir ortamda bulunmaktayız.

Çok iyi biliyoruz ki Ortaçağcı gericilik Türkiye’de bir adım sonrasında, “Resmi nikâh yanında dini nikâh da olsa, isteyen resmi isteyen yalnızca dini nikâh yaptırsa ne olur!” diyecektir. Ve nihayet; “Canım, bir yurttaş inancı gereği resmi nikâha karşı olamaz mı? Ne yani karşı mı çıkacaksınız? Yoksa din düşmanı mısınız siz?”, diyecek-tir. Gericilik bu ezeli silaha yine sarılacak-tır.

Yasa Mecliste kabul edildikten sonra büyük ihtimalle aileler de birbirine düşe-cek, durup dururken çiftler üzerinde top-lumsal bir baskı oluşacaktır.

Dahası bu düzenlemeyle Medeni Ka-nunda büyük bir gedik açılacaktır. Bugün kanun dolayısıyla yerine getiremedikleri çoğu değişiklikleri bu yeni düzenlemeyle yapabileceklerdir. Değişikliklerle evlen-dirme yetkisini verdikleri dini kurumlara boşama yetkisini de bırakabilirler.

Ayrıca erken yaşta ve zorla evliliklerin önü açılacak, özellikle ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgelerinde şahit olduğumuz kız çocuklarının dramı daha da vahim hâl alacaktır. Din tüccarlarının oralardaki ağır baskısını öncelikle gencecik kızlarımız ve sonra da kadınlarımız çekecektir. Yine ne acıdır ki Suriye’den yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalan kadınlar ve genç kızlarımız da bu durumdan olumsuz etki-lenecektir. Kadınlar evlilik, miras, boşan-ma haklarında güvencesiz bırakılacaktır. Resmi nikâhı “tercih” haline getirip, imam nikâhını tekleştirmeye özendirecek uygu-lamalar, kadınların boşanma ve miras hak-larının geriye gitmesine neden olacaktır. Bu durum ülkemizdeki Kadın Sorunu’nun daha da büyümesine neden olacaktır.

Biz devrimciler “aşka dayanan uygar evlilik”leri savunuruz. Yani “Öncelikle cinsiyetler arası ilişkiler maddi çıkar dü-şüncesinden (kaygısından) arınmış olma-lıdır. İlişkiyi sağlayan güç (ya da neden) aşk olmalıdır. Yani ilişki aşka dayanmalı-dır. Cinsiyetler, birbirlerini herkesten çok sevmeli, istemelidirler. İlişki gelgeç değil, günlük değil, kalıcı ve ciddi olmalıdır. İliş-ki aşka dayanıyorsa, onun kalıcı ve ciddi olması kaçınılmazdır. Bu ilkeler tarafından belirlenen ilişkiler, proleter devrimci ahlâ-ka uygundur. İnsanlara yakışan ilişkilerdir. Biz devrimciler işte bu tür ilişkileri savu-nuruz. Bizim sosyalist düzenimizde böyle ilişkilerin maddi ve manevi koşulları ya-ratılmış olacağından yaygınlaştırılabilir. Böylece insanların birbirlerine haz ve mut-luluk vermeleri sağlanmış olacaktır. Yuka-rıda anlattığımız prensipler çerçevesinde bir araya gelen kadın ve erkek, isterlerse bu ilişkilerini resmileştirebileceklerdir. Yani bir nikâh memuru ve şahitler huzurunda imza atarak birlikteliklerini hukuki bir bi-çime dönüştürebileceklerdir. Bu biçime bü-rünmüş birlikteliklere biz; Lenin Usta’nın deyimiyle “aşka dayanan uygar evlilik” deriz. (Nurullah Ankut, Kadının Kurtuluşu İşçi Sınıfının Kurtuluşundan Bağımsız De-ğildir s 71-72)

Ve Halkın Kurtuluş Partisi olarak kadın ve erkeğin gerçek eşitliği için mücadele ederiz. 18 Ekim 2017

Kadın Erkek El Ele Kurtuluş Partisine!Kadının Kurtuluşu Sosyalizmde!

Kurtuluş Partili Kadınlar

Cinayeti işleyen katilin yaptığı gibi cinayetlerinin üstünü örtmeye, delille-ri karartmaya, yok etmeye çabalıyorlar. Her gün yaşanılan iş cinayetlerinde oldu-ğu gibi. Soma’da, Ermenek’te ve en son Şırnak’ta yaşadığımız Maden katliamında olduğu gibi…

Yedi Maden Emekçisine, yedi gari-ban insanımıza mezar oldu Şırnak’taki Maden Ocağı. Bir işçi de kayıp. Bir kez daha ailelerin ocağına düştü Maden Ateşi. AKP’giller’in bekçilik görevini üstlendi-ği, sömürü düzeni devam ettiği sürece bu ateş hiç sönmeyecek, gözyaşları dinme-yecek, ağıtlar hiç susmayacak.

Cinayetin üstünü önce Bakanlık ört-meye çalıştı:

“Şırnak’ta meydana gelen kazanın olduğu maden sahası, işletme ve iş gü-venliği riski barındırdığı için MİGEM tarafından 2013 yılında faaliyeti dur-durulmuş bir sahadır. Kazanın meyda-na geldiği saha için MİGEM tarafından verilmiş çalışma ruhsatı söz konusu de-ğildir. Yapılan işlem kaçak işlemdir.”

Yeterli gelmedi AKP’giller’e Bakanlı-ğın cinayetteki sorumluluklarını gizleme çabası, Başbakan Yardımcısı girdi devre-ye:

“Enerji Bakanının açıklamasına ilişkin olarak Bozdağ, açıklamanın savunma açıklaması olmadığını söyle-yerek, “Oradaki madenin durumunu tespitine dair bir açıklamadır. Ruhsat-sız, izinsiz, kapalı olan, kapalı olduğu bilinen ve kapalı olup olmadığı kont-rol edilen bir maden. Maalesef burada para hırsıyla, kaçak yollarla çalıştırma yapan birileri var. Devlet denetim yapı-yor. Buna rağmen bir çalışma yapılmış. Bunlarla ilgili adli süreç başlatılmıştır. Her türlü tetkik yapılıp, ilgili kişiler hakkında yasal gereklilikler neyse o yapılacaktır.”

AKP’giller’in utanmazca, insanı çıl-dırtan, insanı aptal yerine koyan açıkla-maları bunlar. Para hırsından en son bah-setmesi gerekenlerdir AKP’giller. İki tril-yon dolarlık kamu malını iç edeceksiniz, “Reis”iniz en az 80 milyarlık kamu malı hırsızlığıyla servet edinecek; ondan son-ra para hırsından bahsedeceksiniz. Sizin yani sureti insan olanların para hırsı, Para Tanrısına tapınması, aç kurtlar gibi kamu mallarını yağmalaması nedeniyledir yaşa-

nılan acılar.Çalışma ruhsatı verilmemiş, madenin

bulunduğu saha işletme ve iş güvenliği riski barındırdığı için faaliyete kapatıl-mış.

Eee nerde burada devlet, nerde burada halkının can güvenliğini sağlama, koru-ma, kollama?

Yok böyle bir derdi AKP’giller’in. On-lar emekçi halkın alınterini sömürmek ve kendilerini var eden AB-D Emperyalist-lerine bu alınterini aktarmak derdindeler. Onlar ülkeyi peşkeş çekmekle, satmakla mükellefler. Bu amaçlarına ulaşmak için emekçi halkımızı kurban ediyorlar. Yeter ki koltuklarına, makamlarına, servetlerine bir halel gelmesin.

Bir de ne diyor AKP’giller’in sözcü-sü?

“Bunlarla ilgili adli süreç başlatıl-mış”…

Ya insanlar ölmüş, bu ölümlerin gele-ceği gün gibi ortada, bu facia yaşanacak kesin; sen önlem alma, cinayeti engelle-me sonra utanmadan adli süreç başlatıla-cak de… Bunlar bir insanın söyleyeceği şeyler değil; bunlar insanlığından gönüllü olarak sıyrılmış bir nükleer atığın ağzın-dan çıkabilecek sözcükler…

Maden Cinayetinin olduğu ve bu ci-nayetin gözden kaçırılarak basit bir kaçak faaliyet durumuna indirgendiği, suçun kişiselleştirildiği gün, Soma Maden Kat-liamı Davasında AKP’giller’in yargısının katliamın sorumlularını serbest bırakma-ya başladığı haberleri geldi. İşte AKP’gil-ler’in adli süreci…

Kendilerini cinayetlerinden sıyırırlar, birkaç kişiyi cinayetteki sorumlulukları nedeniyle yargılarmış gibi gözükürler, sonra serbest bırakıp piyasaya salarlar: Bir sonraki katliamlarda buluşmak üze-re…

Ama bu böyle sürmeyecek. Bütün bunların hesabı sorulacak. Halk ken-di iktidarını kurduğu zaman bu acıların, bu katliamların, bu cinayetlerin hesabını soracak, Para Tanrısına tapan AKP’gil-ler’den ve bunları yaratıp başımıza bela eden AB-D Emperyalistlerinden. Bunlar def edildiği zaman bir daha yaşanmaya-cak böylesine acılar. İşte o zaman doğal olacak bütün ölümler. 18 Ekim 2017

HKP Genel Merkezi

Anıtkabir’de Mustafa Kemal’e,“Bağımsızlık Benim Karakterimdir”

sözüne yasak!

2 Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Sahibi ve Yazıişleri Müdürü: Değer YıldızYönetim Yeri: İnebey Mah. İnkılap Cad. Otohan No: 43/514 Fatih-İSTANBUL Telefaks: (0212) 512 43 95

ISSN 1305-8975 Yayın Türü: Yaygın SüreliBasıldığı Yer: Gün Matbaacılık/Telsizler Mevkii Beşyol Mah.Akasya Sok. No: 23/A K. Çekmece/ İstanbul. Tel: (0212) 426 63 30

web: www.kurtulusyolu.orge-posta: [email protected]:www.facebook.com/halkinkurtulusyolutwitter: www.twitter.com/KurtulusYoluGz

Baştarafı sayfa 1’de

Baştarafı sayfa 1’de

Baştarafı sayfa 1’de

AKP’giller’in Müftü Nikahı Yasası KadınıKimliksizleştirme Politikasının Ürünüdür!

Soma’da da, Ermenek’te de,Şırnak’ta da katil belli:

Sömürü düzeninin bekçilik görevini verdiği AKP’giller

Selam Olsun Bizden Önce Geçene! Selam Olsun Savaşırken Düşene!

Orhan Melek Demiröz Hamdi Yılmaz

Page 3: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

3Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Yeni CHP’nin Sorosçu Genel Başkanı Kılıçdaroğlu halkın çıkarlarını savunmu-yor. ABD Emperyalistlerinin çıkarını sa-vunuyor. Görev yapıyor onlar adına dedi-ğimizde, “hülooğğ”cu CHP’liler bize pıfkı-rıyorlar; “Niye AKP’yi eleştirmiyorsunuz da Kılıçdaroğlu’nu eleştiriyorsunuz”, “Siz kimden yanasınız”, “Kılıçdaroğlu’nu eleş-tirmek AKP’nin ekmeğine yağ sürmektir” vb. vb… diyerek. Akla hayale gelmeyecek savunmalara girişiyorlar kendilerince.

İşte onlara bir haber. Bakalım buna ne diyecekler? Kılıçdaroğlu kimin politi-kalarını, kimin, hangi sınıf ve zümrelerin çıkarlarını savunuyormuş görelim: Önce haberi okuyalım, sonra değerlendirmemi-zi yapalım. Hürriyet Gazetesi yazarı Erdal Sağlam’dan aktarıyoruz:

“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçda-roğlu, dün iş çevreleri ve kanaat önder-leriyle bir araya gelmek üzere Denizli’ye gitti. Uçakta gazetecilerin sorularını ya-nıtlayan Kılıçdaroğlu, yanlış dış politi-kanın faturasını önce iş dünyasının öde-diğini belirterek, bunun Rusya olayında, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri konusunda ve son olarak da ABD ile yaşanan krizde görüldüğünü belirtti. Karamsarlığın en yoğun olduğu kesimin iş dünyası oldu-ğunu da belirten Kılıçdaroğlu, “Çünkü geleceğini göremiyor. İktidar partisinin ana yanlışı devlette liyakat sistemini çö-kertmesi. ‘Her şeyi ben bilirim’ demesi sonucu bu noktaya gelindi. Devlet Plan-lama Teşkilatı’nı kapatıp bakanlığa dö-nüştürdü. Başka kurumları kapatırken bu noktaya gelirsin” diye konuştu.

“ÜRKÜTMEYEN DİL ARAYIŞI“İş dünyasının bu kadar etkilenme-

sine rağmen çıkıp ‘Bunlar, Türkiye’yi felakete götürüyor’ demediğini de ileri süren Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: “İş dünyasının sesi çıkıyor mu? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) seçimini yasakladılar, yine konuşamadı. TÜSİAD hukukun üstünlüğünden, de-mokrasiden söz etti diye ‘nasıl hükümeti eleştirirsiniz” diye tepki gördü. Şimdi de ucundan kıyısından, kimseyi ürkütme-den nasıl bir dil kullanacağı arayışında.”

“HER ŞEYİNİ KAYBEDİYOR“İş dünyasının daha cesur olması ge-

rektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, “Kay-bedeceği bir şey yok. Zaten aşama aşama her şeyini kaybediyor. İnsanlar fabrika-larını Romanya’ya, Bulgaristan’a söküp götürüyor. Bunu hükümet görmüyor mu? Yapmaları gereken daha cesur, daha atak davranıp demokrasiyi savun-malarıdır. İş dünyası daha fazla demok-rasi ve güven isteyecek. Ama onlar da iyi biliyor ki kimsenin can ve mal güvenliği yok. İşçi sendikalarından bir ikisi hariç onlar da suskun. Onlar da korkudan ko-nuşamıyor” dedi.” (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/erdal-saglam/chp-lideri-ki-licdaroglundan-tobb-ve-tusiada-elestiri-ce-sur-olun-40608736)

Bu adam nerede yaşıyor Allah aşkına?

Türkiye’de diyeceğiz ama kafaca Tür-kiye’de yaşamadığı kesin.

Hayal dünyasında desek, o da değil. O kadar da olamaz.

O zaman ne yapmak, ne söylemek isti-yor yukarıdaki sözleriyle?

İşte bu soruyu sorduğumuz zaman tak-ke düşüyor, kel görünüyor!

Sorosdaroğlu-Kılıçdaroğlu, Türkiye’de yaşıyor, görev yapıyor, görevini yerine ge-tiriyor!

Yukarıda söylediklerinin hangisi doğru, hangisi tutarlı? Hangisini ele alalım, hangi-sini eleştirelim? Yani aynen fıkradaki deve misali: neresi doğru ki, söylediklerinin?..

Önce “yanlış dış politikanın faturasını önce iş dünyasının ödediğini belirti”yor, ardından “Çünkü geleceğini göremiyor”, diyor.

Doğru, bu ik-tidar, AKP’giller, yanlış hem de çok yanlış, bölgemiz halklarını birbirine düşman eden ABD politikalarını uşak-ça uyguluyor. On-larla açıktan işbir-liği ediyor, onların ekonomik ve politik çıkarlarını gerçek-leştirmek için. Ama “yanlış dış politika-nın faturasını önce iş dünyası” mı ödü-yor?

Hayır. Halkımız ödüyor. Onlar yani “iş dünyası” bir kapı kapanırsa başka bir kapı-ya gidiyorlar. Bu ülke olmadı öbür ülkeye gidiyorlar. Ki Kılıçdaroğlu da bunu söylü-yor okuduğumuz gibi: “İnsanlar fabrikala-rını Romanya’ya, Bulgaristan’a söküp gö-türüyor.”, diyerek.

Sermayenin vatanı yok ki. Parababaları “Sermaye İhracı” yoluyla dünyanın nere-sinde isterse orada üretim, yatırım faaliyet-lerini sürdürebilir. Ki Kılıçdaroğlu da bunu söylüyor aslında.

Ya da oralarda fabrikalar kuruyorlar bildiğimiz gibi. Yatırımlarını dünyanın dört bir yanındaki başka ülkelere kaydırıyorlar.

Ya işçimiz neyi, nereye götürüyor? Gö-türebiliyor?..

İşçinin işgücü, bedeninden ayrı bir şey değil ki, kendisi burada kalsın, işgücünü başka ülkelere götürsün.

Ya da hangi ülke alıyor işçimizi işgücü-nü satın almak için?

AB ülkeleri mi? ABD mi? Japonya, Kanada ya da diğer emperyalist ülkeler mi? Ya da kendileri muhtacı himmet dede yarısömürge ülkeler mi?

“İş dünyasının bu kadar etkilenmesine rağmen çıkıp” feryat etmediğini, “Bunlar, Türkiye’yi felakete götürüyor” demedi-ğini söylüyor Bay Kılıçdaroğlu.

“İş dünyasının daha cesur olması ge-rektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, “Kay-bedeceği bir şey yok. Zaten aşama aşama

her şeyini kaybediyor.”, diyor. “Yapmaları gereken daha cesur, daha atak davranıp de-mokrasiyi savunmalarıdır.” diyor iş dünya-sı için.

Yahu hangi iş dünyasından söz ediyor-sun sen bu iktidar döneminde malından mülkünden olan, zarar eden, kâr edeme-yen? Hangi “iş dünyası”ndan söz ediyor-sun sen?

Koç’tan mı, Sabancı’dan mı, Boy-ner’den mi, Doğan’dan mı, Zorlu’dan mı, “milletin a.ına koyan” Cengiz’den mi, Kal-yon’dan mı, Özyeğin’den mi, Okan’dan mı, hangisinden, hangi birinden söz edi-yorsun sen?

O TÜSAD ki, Türkiye’nin kaymağını götüren tabakadır. Finans-Kapitalistlerin çatı örgütüdür. Ekonominin bütün alanla-rını onların tekelci şirketleri tutmuştur. Ha keza TOBB’da öyledir. O daha geniş bir işveren örgütüdür.

Ekonomiye, dolayısıyla politikaya da

onlar hâkimdir. İktidarları ABD Emperya-listleriyle beraber onlar getirir, onlar götü-rür.

Kimi kandırıyorsun, kimi aldatıyorsun?Sen ki “Adalet”çisin, bu ne biçim ada-

let?Bir tek büyük Tekelci Finans-Kapital

Grubu göster, “aşama aşama her şeyini kaybeden”.

Bir tek büyük kapitalist grup göster?Haaa vahşi kapitalistler mi?Onlar zaten her zaman, her iktidarda

kaybetmeye mahkûm. Onlar, ekonomi dara düştüğünde Tekelci Finans-Kapitalistlerin harcadığı piyonlar.

Bizzat Tayyip söylemedi mi Parababa-ları için “Bizim iktidarımızda bunlar kâr üstüne kâr ettiler”, diye.

Rakamlar, soyut değil ama gerçek ra-kamlar neyi gösteriyor? Hangi Finans-Ka-pital ya da Tefeci-Bezirgân Sermaye Sını-fının temsilcisi iş dünyası neyi kaybetmiş?

“Rusya olayında, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri konusunda ve son olarak da ABD ile yaşanan krizde” kim, neyi kaybetmiş? Ne görülmüş? Hangi iş dünyası iflas etmiş?

Biz rakamları severiz. Gerçekleri çıp-lacık, hiçbir yoruma bırakmayacak denli açıklayan, ortaya koyan rakamları severiz. Rakamlar, eğer siz onu bozmaz, çarpıtmaz, işinize geldiğiniz gibi kullanmazsanız, size gerçeği söylerler.

İşte size rakamlar. Bakalım ne diyorlar,

hangi gerçeği gösteriyorlar bize?Önce Bankaların 2016 yılı kârlarını

görelim total olarak. 30 Ocak 2017 tarihli haber geçtiğimiz yılın rakamlarını veriyor bize:

“Bankalar 2016’da 37.5 milyar kâr etti

Bankacılık sektörü 2016 yılını yüzde 44 kâr elde etti.” (http://www.sozcu.com.tr/2017/ekonomi/bankalar-2016da-37-5-milyar-kar-etti-1651394/)

Ya 2017’de durum ne?18Ağustos tarihli haber iki büyük Fi-

nans-Kapital Grubu’nun kârlarını gösteri-yor:

“Koç Holding’in net kârı patladı: 1.42 milyar lira”

“(…)Sabancı Holding’in konsolide satış-

ları yılın ilk yarısında yüzde 11 artarak 19 milyar 200 milyon TL oldu.” (http://www.patronlardunyasi.com/haber/Koc-

Holding-in-net-kari-patladi-1-42-milyar-li-ra/195230)

21 Ağustos tarih-li haberde: “Mazhar Zorlu Holding’in 2017 yılı 6 aylık konso-lıde net karı 5.932.928 TL (2016/6 AYLIK: 4.280.509 TL)” (ht-tps://finans.haberler.com/528979-araci-ku-rum-raporlari/)

Bu 27 Ekim tarihli bir haber:

“Ulusoy Un/Ulu-soy: 2017 Yılının İlk 6 Ayında Brüt

Kâr Marjımızı % 6,4’e Yükselttik.” (http://finans.mynet.com/borsa/haberde-tay/20171027144637/)1 Kasım tarihli taze bir haber:

“Kardemir İlk 9 Ayda 180 Milyon Tl Kar Açıkladı

“Karabük Demir ve Çelik Sanayi ve Ticaret A.Ş. (KARDEMİR), konsolide olarak 2017 yılının ilk 9 aylık bilanço-sunda net karını 180 milyon 490 bin 697 lira olarak açıkladı.” (http://www.kirik-hanolay.com.tr/kardemir-ilk-9-ayda-180-milyon-tl-kar-acikladi/556287/)

Bu da 1 Ağustos tarihli:“QNB Finansbank’ın İlk Altı Aylık

Net Dönem Karı 810 milyon TL.” (http://fintechtime.com/tr/2017/08/qnb-finans-bankin-ilk-alti-aylik-net-donem-kari-810-milyon-tl/)

“İş Bankası’nın 2017 yılı ilk 9 ay-lık konsolide olmayan net dönem karı 4.103.251.000 TL (önceki 3.336.567.000 TL.)” (http://uzmanpara.milliyet.com.tr/kap-haberi/is-bankasinin-2017-yili-ilk-9-aylik-konsolide-olmayan-net-donem-kari-4-103-251-000-tlonceki-3-336-567-000-tl/970377/)

2 Ağustos tarihli haber:“Bankacılık ilk yarıda rekor kâr elde

etti“Bankacılık sektörü bu yılın ilk ya-

rısında 25,4 milyar lira ile tüm zaman-ların en yüksek ilk yarı net kâr raka-

mına ulaştı.” (https://www.dunya.com/finans/haberler/bankacilik-ilk-yarida-re-kor-kar-elde-etti-haberi-375790)

Rakamları uzatmaya gerek var mı?..Hangi üretim dalından alırsanız alın, “iş

dünyası” kâr etmiş. Hem de ne kâr!Bütün bu gerçekler oportada dururken,

Kılıçdaroğlu’nun “iş dünyasına” cesur olun” demesinin bir tek anlamı var:

Bu iktidar döneminde “iş dünyasının (…) geleceğini görem”ediğini, eğer “iş dünyası” kendilerini iktidara getirirlerse onlara dikensiz bir gül bahçesi sunacakla-rını söylüyor. Hiçbir endişeye kapılmadan kârlarınıza kâr katabilirsiniz, diyor. Başka da bir şey demiyor.

Ya İşçi Sınıfımız için ne diyor Kılıçda-roğlu? Ya da Kamu Çalışanlarımız için? Ya da Köylülerimiz, için? Gençlerimiz için?

Hiçbir şey! Tık yok o konularda!İşgücünden başka satacak bir şeyleri ol-

mayan, alınterinden başka geçim kaynakla-rı olmayanlarımız için hiçbir şey demiyor Kılıçdaroğlu?

Onlar ki Parababalarının ve onların iktidarlarının yoğun sömürü ve zulmü al-tındalar. Fabrika cehennemi onlar için, iş cinayetlerinde birer, beşer değil, onar yüzer ölmek onlar için. KHK’lerle bir anda işin-den, eşinden, aşından olanlar onlar. Emek-liliklerini yitirenler onlar…

Ücretleri günbegün güneş görmüş kar gibi eriyor. Dolar, Avrou almış başını gidi-yor. Alım gücü sürekli olarak düşüyor, hem de nasıl düşüyor.. Hiçbir kıymeti kalmıyor mallar karşısında. Ama Kılıçdaroğlu’nun onlara yönelik bir tek sözü yok! Varsa yok-sa “iş dünyası”…

Kılıçdaroğlu’nun yukarıdaki açıklama-sından kim ki başka bir anlam çıkartır, Kı-lıçdaroğlu’nu savunmaya kalkar, o bir “hü-looğğ”cudur. AKP’nin “hülooğğ”cuların-dan zerre farkı yoktur. Biri dinci, biri Yeni CHP’cidir. Ama ikisi de zihin hasarlıdır. Aklını özgürce kullanma kabiliyetini kay-betmiş bir zavallıdır. Kim ne derse desin…

Ya da en hinoğluhince burjuva düzeni savunucusudur.

Yeni CHP ve onun lideri Kılıçdaroğ-lu, yöneticileri sapına kadar ABD’cidirler, AB’cidirler. Meclisteki “Dörtlü Çete”nin bileşenidirler.

Halka ve vatana düşmandırlar. Patron-lardan yanadırlar. İşçi Sınıfına dost değil-dirler.

Bunlar böyledir. Masumu oynarlar. Sözde “Adalet” savunurlar, “Adalet” arar-lar.

Siz kim, “Adalet” aramak kim?..Siz ancak Halkımızı kandırmayı, aldat-

mayı bilirsiniz. Gerçek “Adalet” arayışçı-ları, gerçekler neyse onu söylerler, onu sa-vunurlar. İktidara gelmek, makam, ün, poz, koltuk sahibi olmak onlar için hiçbir değer taşımaz.

Ülkemizde bugün gerçekleri, sadece gerçekleri kokmadan, yılmadan, bıkmadan, usanmadan söyleyen bir biz varız. Evet, sa-dece biz varız!

Varsın onlar koltuk, makam, ün, poz, servet, saltanat sahibi olsunlar…

Ya İnsanlık ne olacak?Ya Tarih ne olacak?q

İnsan şaşırıyor, anlayamıyor. Bu “insan-lar” nasıl bu kadar rahat konuşabiliyor-lar, nasıl bu kadar yüzsüz olabiliyorlar

diye. Ama oluyorlar. Hem de hiç rahatsız olmadan, yüzleri kızarmadan, utanmadan, sıkılmadan oluyorlar. Milyonların gözünün içine baka baka söylüyorlar…

İnsan, insanlığından utanıyor. Onlar adına utanıyor. Ama onlar asla ve asla utanmıyorlar, sıkılmıyorlar. Allah’tan da korkmuyor, kuldan da utanmıyorlar. Ga-yet rahat, gayet doğal söylüyorlar yalanları ardı ardına…

Kendisini “Başbakan” sanan Milyar Ali, 17 Ekim günü Partisinin Meclis Gru-bunda yaptığı konuşmada aynen şunları söylüyor:

“Tasarrufa önce kamudan başla-yacağız. Yeni araç alımı yok, kapattık dükkânı. Güvenlik acil konuları dışın-da devlete oraya buraya yeni araç alımı

yok. Yüksek silindir hacimli araç kulla-nımına sınırlama getiriyoruz. Önce ken-dimizden başlayacağız. Daha birçok ta-sarruf tedbirini hayata geçireceğiz. Bun-dan sonra şaşaa debdebe bitti” dedi.” (http://www.haberekspres.com.tr/politika/yildirim-tasarrufa-basliyoruz-sasaa-debde-be-bitiyor-h107852.html)

Yahu Allah için, 15 yıldır iktidarda olan kim?

“Dükkânı” açan kim?“Şaşaa”yı, “debdebe”yi 15 yıldır uygu-

layan kim? Siz değil misiniz? Sizin Reis’iniz değil

mi? Sizin bakanlarınız, bürokratlarınız de-ğil mi? Kimin evini kimden soruyorsunuz siz?..

Bakın, sizden biri, akıldanelerinizden biri, Taha Akyol bile 19 Ekim tarihli köşe yazısında ne diyor bu sözleriniz için:

***DENETİMİN ÖNEMİAK Parti iktidarı AB sürecinde, 2004

yılında Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Müca-dele Devlet Grubu’na Türkiye’yi üye yap-mıştı, çok iyi... Fakat özellikle 2011’den sonra “denetim” kanallarını kısıtlamaya yöneldi.

En basiti, Başbakan’ın haklı olarak ya-kındığı “şaşaa, debdebe, israf” konularında bir AK Parti milletvekili parti grubunda genel görüşme açılmasını isteyebilir mi mesela?

2012’de iktidar Sayıştay’ın denetimini bile kısıtlayan bir kanun çıkardı, Anayasa Mahkemesi 27 Aralık 2012’de iptal etti. (K:2012/207)

Yine de Sayıştay raporları Meclis’e ge-reği gibi iletilmiyor.

Üç yıl önce Başbakan Yardımcısı Bü-lent Arınç, “taşıttan binaya kadar israf” olduğunu söyleyerek “Üzülüyorum, utanı-yorum” demişti. (8.11.2014)

Ne yapıldı üç yıldır?Ankara Milletvekili Ali Babacan, “Par-

tinin adına AK deyip şeffaflık ve yolsuzluk sorunlarına ilgisiz kalınamayacağını” söy-lemiş, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun hükümet programında ‘şeffaflık ve yol-suzlukla mücadele paketi’ çıkarılması vaat edilmişti; kâğıt üzerinde kaldı.

Dahası, milyarların toplandığı Varlık Fonu, Sayıştay denetiminin dışında tutul-du, yürütmenin atayacağı üç kişi denetle-yecek sadece.

ALGI İNDEKSİSonuçta, Uluslararası Şeffaflık Derne-

ği 25 Ocak 2017 günü şu açıklamayı yaptı:“Yolsuzluk Algı İndeksi’nde Türkiye

2016 yılında 9 basamak birden gerileyerek 176 ülke arasında 75. sırada yer aldı.”

Denetim düşüncesi ve kurumları güçlü değilse, kamu kurumlarında liyakat yeri-

ne “bizden” olma imtiyazı yürüyorsa...Cumhurbaşkanı’nın “Bu hırsızı nere-

den buldunuz dedirtmeyin” gibi, Başba-kan’ın “Dükkânı kapattık” gibi sözleriyle ne şaşaa ve debdebe ne de güç zehirlenmesi ve yolsuzluk önlenebilir.

Kuvvetler ayrılığı, siyasetten bağımsız kamu denetimi, şeffaflık, hesap verirlik, verimlilik gibi Sayıştay denetimleri Batılı filozofların uydurmaları değildir; acı tec-rübelerle insanlığın geliştirdiği yüksek de-ğerlerdir.

Bunlar gerçekleşmeden “500 milyar dolar ihracat” gerçekleşmez.

(http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/taha-akyol/debdebe-bitiyor-dukkani-ka-pattik-40615296)

***İnsaf, merhamet bilmeyenler sizsiniz.

Kamu Malını aşıran sizsiniz. Kamu Malını yerli yabancı Parababalarına peşkeş çekti-ren sizsiniz. “Kupon araziler benden haber-siz satılmasın” diyen sizin Reisiniz.

“Şaşaaa”, “debdbe” mi arıyorsun?Çok uzağa gitmene gerek yok. Bak

Kaçak Saray’a görürsün “şaşaa”yı, “deb-debe”yi.

Bak koruma ordularınıza, görürsün… Bak kullandığınız araçlara, kapattığınız yollara, halka çektirdiğiniz eziyete görürü-sün…

Ama görmek için namus gerek, ahlâk gerek. İnsan gerek, insanlık gerek!

Olmayınca?Vermezse mabud neylesin Mahmud,

der halkımız.Sizinki öyle. Vermemişler size. Alma-

mışınız siz.Bir Kur’an’ın sözüne ve ruhuna bakın.

Bir onu uygulayan Hz. Muhammed’e ba-kın. Dört Halife’ya bakın. Bir de size ba-kın!

Ne ilginiz var onlarla?..Kul hakkının yenmeyeceğini, işçinin

ücretinin alınteri kurumadan verilmesi gerektiğini, söz olarak okumuşsunuzdur. Belki bizden daha çok okumuşunuzdur Kur’an’ı. Ama lafzını okudunuz siz onun. Kabuğunu gördünüz, Kabuğunu öğrendi-niz.

Ama ruhunu biz biliyoruz. O yüzden sizin ruhunuzu da biz biliyoruz.q

Sorosçu Kılıçdaroğlu “iş dünyasının” savunucusudur…

Yüzsüzlüğün bu kadarı da fazla Gerçekten fazla...

Page 4: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

Ekim ayında, bir gün içinde iki doktor, bir tıp öğrencisi intihar etti. Dr. Ece Ceyda Güdemek Çukurova Üni-

versitesi Tıp Fakültesinde asistan olarak çalışmakta iken intihar etti. Batman Bölge Devlet Hastanesinde çalışan Kalp Damar Cerrahı Dr. Engin Karakuş, sıkıntılarıyla baş edemeyerek intihar etti. Tıp öğrencisi Yağmur Çavuşoğlu hayatının baharında intihar etmiş oldu. Bu intiharlar, sağlık-tıp ortamını tekrar sorgulamamıza neden oldu.

Doktorluk, sorumluluk düzeyi yüksek bir meslek. Sağlığın, son otuz beş yıl için-de, alınır satılır bir mal haline getirilmesi, insani değerler yerine parasal değerlerin konulması, uğraşı alanı insan olan doktor-ların da ruhsal durumunu bozdu. Parça başı iş demek olan performans düzeni kamu hastanelerinde uygulamaya kondu. Üni-versite hastanelerindeki performans düzeni

hem lisans eğitimini, hem de uzman doktor eğitimini bozdu.

Yetmişli yıllarda tıp fakültelerinde öğ-retim üyelerinin en temel kaygısı iyi doktor yetiştirmek idi. Her şeye rağmen pek çok tıp fakültesinde eğitim ön planda, böyle olunca da öğretim üyeleri uzmanlık eği-timi vererek uzman doktor yaptıkları pek çok doktordan daha az maaş alır hale gel-di. Geçen süreç içinde bazen yeni mezun bir doktorun bile, öğretim üyesinden fazla maaş aldığı dönemler oldu.

Tüm bunların nedeni sağlıktan değil, insanın hastalanmasından para kazanmayı amaçlayan bir sağlık düzeninin ülkemiz-de uygulanmaya başlanmasıdır. Dünya çapında düşünüldüğünde Parababalarının en fazla kâr ettiği ikinci büyük alan, silah sanayinden sonra, sağlık alanı. Emperyalist tekeller ilaç, tıbbi teknoloji ve tıbbi malze-me alanında büyük kârlar elde ediyorlar. O da yetmiyor ülkemizde “şehir hastane-leri” kurarak doğrudan, bir sömürü çarkı kuruyorlar. Binbir emekle kurulan devlet hastaneleri kapatılarak, vatandaşın şehir hastanelerine gitmeleri isteniyor. Hasta-neyi yapan firmaların, işletmeci olduğu şehir hastanelerine yüzde yetmiş doluluk garantisi veriliyor. Sağlığın ticarileştiği bu düzenin oluşturulmasında performans

düzeni, büyük bir etken olmuştur. Niteliğe değil niceliğe bakılan bu düzende, hastanın sağlığına kavuşması değil, hastane hasta-ne gezip elindeki üç kuruşun da alınması amaçlanmaktadır. Son on beş yılda kişi başı ortalama doktora başvuru sayısı ikiden ona çıkmıştır. Ameliyat sayıları dörde katlan-mıştır. Öte yandan özellikli ameliyatların çoğu artık özel hastanelerde yapılmaktadır. (http://rapor.saglik.gov.tr/istatistik/rapor/index.php)

Sağlık düzenimizde, artık her şey pa-raya endekslenmiştir. Özel hastaneler çok hızlı büyümüşlerdir. Doktorların epey bü-yük bir kısmı özel hastanelerde çalışmak-tadır artık. Kamu hastanelerinde çalışan doktorlar da her ay performans hesabı ya-par olmuştur. Bir yere tayin istenecek ise ilkin o hastanenin ne kadar döner sermaye (performans) verdiğine bakılmaktadır.

Doktor esasında hastasının iyileşmiş olmasıyla mutlu olur. Bu düzende, hastanın defalarca hasta olarak doktora başvurusu amaçlan-dığından büyük bir çelişki ortaya çık-maktadır. Doktorlar deontoloji de denen tıbbi etik kurallara uymak durumun-dadır. Doktorlara dayatılan, sağlığı mal haline getiren bu düzen, deonto-

loji falan dinlememektedir. Bu düzende tek başına ben iyi doktor olayım, demekle olunmuyor. Doktorların insanı değersizleş-tiren bu sağlık düzenine hep birlikte karşı çıkması gerekiyor.

Uzman olma süreci yani asistanlık da, doktorluğun en zor süreçlerinden biridir. Aslında usta-çırak ilişkisi içinde güzel geçmesi gereken bu süreç, performans düzeninde eğitimin bir kenara itilme-si nedeniyle, genç doktorları zorlayan, tüketen bir süreç haline dönüşmektedir. Doktorlar olarak tüm bunları gerçekçi bir biçimde değerlendirmek gerekir. Aslında doktor olarak işimiz hastalıkların oluş me-kanizmalarını, neden sonuç ilişkisi içinde ortaya koymaktır. Başta ruh sağlığımız olmak üzere, tümden sağlığımızı bozan bu sağlık düzenini neden-sonuç ilişki-si içinde değerlendirmeli ve açık olarak eleştirebilmeliyiz. Bu düzeni değiştirip, insani değerlerin egemen olduğu, sağlığın parayla alınıp satılmadığı bir düzen için tüm halkımızla beraber mücadelenin içinde olmalıyız. Ancak toplumsal bir mücadele-nin içinde olmak, bizleri şu an yaşadığımız çelişkilerden kurtarır.

Kurtuluş Partili Bir Doktor

4-12 Kasım tarihleri arasında Beylik-düzü’nde gerçekleştirilecek olan İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı açıldı.

Bu yıl 36’ıncısı düzenlenen TÜYAP Kitap Fuarına her yıl olduğu gibi Derleniş Yayınları da, Türkiye Devrimi’nin Ön-deri Hikmet Kıvılcımlı ile onun öğrencisi ve devamcısı olan HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un kitaplarını halkımızla buluşturmak için katıldı. Salon A 509 nu-maralı stantta yerini alan Derleniş Yayınla-rı’nın kitap yelpazesinde Hikmet Kıvılcım-lı ve Nurullah Ankut’un İnsanlığın dününü ve bugününü açıklayan, çözümleyen kitap-ları yer alıyor.

Hikmet Kıvılcımlı’nın anıt eseri “Tarih Devrim Sosyalizm”, “Osmanlı Tarihinin Maddesi”, “Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi”, “Emperyalizm Geberen Ka-

pitalizm” ve 50 yıllık mücadele hayatına sığdırdığı, her biri büyük titizlik ve fe-dakârlık eseri, bilimin süzgecinden geçiril-miş yüzlerce kitap.

Yine HKP Genel Başkanı Nurullah An-kut’un iki Ortaçağcı gücün kanlı kapışma-sının içyüzünü anlatan “Kanunsuzlar” se-risi. Ülkemizin Ortaçağ karanlığına ve Yeni Sevr bataklığına sürüklenişini, bu planın başrol oyuncularını ve bu bataklıktan nasıl çıkacağımızı, ülkemizi nasıl koruyacağımı-zı anlatan, halkımızı ayıktırmaya çalışan “İkili Oynayanlar”, “Çürütücüler” ki-tapları. Kadın Sorunu, MİT Tırları Davası savunmaları, Ordu Meselesi ve ülkemizin can alıcı sorunları üzerine hazırladığı on-larca kitabı stanttaki yerini aldı.

Standımızda yer alan Mustafa Ke-mal, Laiklik, Çanakkale Zaferi,

Marks-Engels, Lenin, Kıvılcımlı Usta-lar, Che ve Deniz Gezmiş posterlerimiz ilgi çekti.

Gerek görsellik, gerekse içerik olarak bizimkine benzer bir başka standın daha olmayışı, son zamanlarda sık sık duyduğu-muz mücadele eden bir siz kaldınız, sözü-nün bir kez doğrulandığını acı acı en kör gözlere bile batırıyordu.

Stantta görevli arkadaşlarımız, ziyaret-çilerle tek tek ilgilenerek dostça sohbetler ediyor, kitaplarımızı ve yayınevimizi tanı-tıyor. Kalıcı dostluklar kuruluyor.

Bu yıl Derleniş Yayınları olarak düzen-lediğimiz “Sanat ve Toplum” adlı etkinli-ğimizin konuğu Sema Kopal’dı.

Kopal konuşmasında, sanatın toplu-mun hangi kesimi için yapıldığının önemi-ne vurgu yaptı. Sanatın, İşçi Sınıfı için mi yoksa İşveren Sınıfı için mi yapıldığı ve şu an kime hizmet ettiği üzerinde durdu. Ger-çek anlamda sanatçının sanatını maddi çı-karlar gütmeden, doğru bir duruş sergileye-rek; ezilen, sömürülen halklar için yapması gerektiğine dikkat çekti.

Şanlı Gezi İsyanı’mızda ezilen halkı-mızın yanındaki yerini almayıp Kaçak Sa-ray’da düzenlenen resepsiyonlara katılarak Kaçak Saraylı’yı meşrulaştıran sanatçıları mesleki anlamda ne kadar iyi olursa olsun-lar aydın olarak nitelendiremeyeceğimi-zi, çünkü gerçek aydınların yerinin ezilen halkların yanı olması gerektiğini belirtti. Halk şairi Arif Damar’dan bir şiir okuya-rak konuşmasını tamamladı.

12 Kasım 2017 tarihine kadar standımız açık olacak, tüm halkımızı Derleniş Yayın-ları standına bekliyoruz.

İstanbul’dan Kurtuluş Partililer

Dünya’da 5 kıtada farklı iş kollarında 93 milyon üyesi bulunan Dünya İşçi Sınıfının Sınıf Temelli Sendikal Mücadele Örgütü DSF, Türkiye’de Real Hipermarket İşçilerinin haklı mücadelesini destekliyor.

Real Hipermarketler zinciri Almanya’nın uluslararası tekeli olan Metro Grup A.G.’nin Dünya’da farklı ülkelerde

faaliyet gösteren bir işletmesidir. Metro Grup A.G. birçok ülkede Real

Hipermarketlerin faaliyetlerine son vermiştir. Türkiye’de de 2014 yılında Real Hipermarketleri Türk işletmesi olan Beğendik Grup’a satmıştır. Real Hipermarketlerin Türkiye’de 12 mağazası ve 1700 çalışanı vardır. Beğendik Grup daha sonra Real Hipermarketlerinin hileli bir şekilde iflasını istemiş ve mahkeme 27 Temmuz 2017’de Real Hipermarketlerin iflasına karar vermiştir. 12 mağazanın bir kısmı 2014’ten sonra kapatılmıştır. Ancak iflas sonucu kapatılan mağazalarda çalışan 1700 işçinin yasalara göre ödemesi gereken kıdem-ihbar, yıllık ücretli izin gibi hakları iflas gerekçesi ile ödenmemiştir. İşçilerin toplam alacakları 10 milyon Avro ’dur.

İşyerinde yıllardan beri örgütlü olan sözleşme yapan, işçilerden aidat alan Türk-

İş üyesi sarı sendikacılık yapan Tez Koop-İş Sendikası hiçbir şey yapmamıştır.

Sarı sendikacılık yapan Tez Koop-İş işverenlerin hileli iflasına, işçilerin yasal haklarının gasp edilmesine ortak olmuştur.

Türkiye’de olağanüstü (OHAL) koşullarına karşın 300’e yakın Real Hipermarket işçisi iki ayı aşkın zamandan beri İstanbul’da, Ankara’da, Konya’da Kocaeli’de, Kayseri’de, Adana’da eylemler yapmaktadır. Türkiye’deki yasalara göre, Metro Grup A.G., Real Hipermarketleri satmadan önceki süreden, işçilerin tüm haklarından sorumludur.

Real Hipermarketleri İşçileri DSF üyesi Nakliyat-İş Sendikası’nın öncülüğünde mücadele etmektedir. Metro Grup A.G.’nın en büyük mağazaları olan İstanbul, Ankara, ve Adana’da bulunan mağazaların önünde haftanın belirli günleri eylemler devam etmektedir.

Yaşasın Real Hipermarketler Zinciri İşçilerinin Hileli İflasa, Haklarının Gasp Edilmesine ve Sarı Sendikacılığı Karşı Mücadelesi!

12.10.2017

DSF Sekretaryası

4

Hatırlayacaksınız, 2015 yılında, Volkswagen, Bentley, Porsche, Bugatti, Audi, Seat, Skoda gibi

otomobil ve Scania gibi kamyon üreten Alman Volkswagen (VW) Grubu’nun ger-çekleştirdiği büyük bir emisyon skandalı ortaya çıkmıştı.

Grup, Volkswagen markalı otomobil-lerde emisyon değerlerini manipüle eden bir yazılım kullanarak, emisyon değerini olduğundan çok düşük göstermişti. Bu or-taya çıkınca da özür dilemiş, bu yazılımları taşıyan otomobilleri geri çağırarak gerçek değerleri gösteren yazılımları yüklemiş ve yüklü bir miktarda ceza ödeyerek üretime devam etmişti.

Başlangıçta, bu hilekârlığın, sahtekâr-lığın sadece Volkswagen markalı otomo-bilde olduğu sanılırken sonradan ortaya çıktı ki, Volkswagen Grubu, ürettiği aşağı yukarı bütün otomobillerde (Bentley, Por-sche, Bugatti, Audi, Seat, Skoda gibi) aynı sahtekârlığa başvurmuştu…

Biz de bu durumu, o zamanki bir ya-zımızla teşhir etmiştik. (http://www.kur-tulusyolu.org/para-icin-yapmayacakla-ri-sey-yoktur/)

Aradan zaman geçti, ama öyle çok bir zaman da değil, bir yıl kadar sonra bu kez bir Japon otomobil üreticisi aynı sah-tekârlıkla karşımıza çıktı. Japon otomobil üreticisi Mitsubishi, “Yakıt tüketiminin aslından daha düşük olduğunu gösteren doğru olmayan testler uygulandı. Ayrıca yakıt tasarrufunu ölçmek için kullanılan yöntemler de Japon normlarına uygun değildi. Tüm hissedarlarımıza ve müş-terilerimize en içten özürlerimizi sunu-yoruz.” diyerek aynı yöntemi kullandığını itiraf etti.

Ama o da hiçbir şey olmamış gibi üreti-mine devam etti, ediyor…

Yani o otomobillerin üreticisi şirketler, gruplar kâr için her şeyi yapıyorlardı ve hükümetleri de (gerçekte bunu bilmemeleri olanaksızdır) bilmiyormuş, yeni öğreniyor-muş ayağına yatarak, özür ve cezayla işi geçiştiriyordu. Hesap sormuyordu. Daha doğrusu soramıyordu bu çokuluslu şirket-lerden.

Aradan bir yıl daha geçti ve günümüze geldik. Bu yılın Ekim ayında yine Japon-ya’da yeni bir “skandal” (daha doğrusu normal, rutin bir uygulama; sahtekârlık, hile, aldatma, vurgun vurma demek lazım) daha ortaya çıktı.

Hürriyet Gazetesi’nden Emre Öz-peynirci’nin haberine göre; “Bir dönem Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin de çalıştığı dünyanın en büyük çelik üreticilerinden Japon Kobe Steel, ürünlerinin mu-kavemeti ve dayanıklılığı hakkındaki verilerin sahte olduğunu itiraf ederek bü-yük bir skandala imza attı. (…) şirket Toyota’dan Boe-ing’e kadar 200 devin teda-rikçisi durumunda.” (http://www.hurriyet.com.tr/sahte-ja-pon-40607579)

Görüyor musunuz sah-tekârlığın boyutunu...

Bu açık gerçek karşısında şirketin ve hükümetin yaptığı açıklama ise şöyle:

“Şirket sözcüsü, olayla ilgili iç soruş-turma başlatıldığını, başka ürünlerde de benzeri hilelere başvurulup vurulmadı-ğının araştırıldığını belirtti.

“(…)“Skandalın ortaya çıkmasının ar-

dından Ekonomi, Ticaret ve Sanayi Bakanlığının, her iki olay hakkında da

şirketten açıklama talep ettiği kayde-dildi.” (http://www.haberturk.com/japon-ya-da-metal-ve-turevlerinde-hile-skanda-li-1668675-ekonomi)

Yani ne yapılmış; “araştırılı”yormuş, “açıklama talep e”dilmiş… muş miş yani…

Yaptırım?Olsa olsa para cezası…Bu çokuluslu şirketler, gruplar, hol-

dingler hiç durup dinlenmeden, hiç ara ver-meden böyle bir şeye nasıl cesaret ederler?

Dünyanın dört bir tarafında üretimle-ri vardır. Binlerce, on binlerce hatta yüz binlerce işçi çalıştırmaktadırlar. Yüz mil-yarlarca dolarlık ciroları, on milyarlarca dolarlık, avroluk kârları vardır. Örneğin:

Volkswagen’in 2014 yılındaki geli-ri: 268.6 milyar dolar. 2014 yılı kârı ise: 14.6 milyar dolar. Toplam çalışan sayısı 500 bin.

Toyota da; Lexus, Daihatsu, Subaru gibi otomobil, cip, minivan ve Hino gibi ağır ticari araçları üretiyor.

Toyota’nın 2014 yılındaki geliri: 247.7 milyar dolar. 2014 yılı kârı ise: 19.8 milyar dolar. Toplam çalışan sayısı 330 bin.

General Motors (GM) ise; Chevrolet, Opel, Saab, Pontiac, Buick, GMC, Olds-

mobile, Saturn, Holden, Vauxhall, Cadil-lac, HUMMER, gibi otomobil ve cipler üretiyor. Toplam çalışan sayısı 300 bine yakın.

Yani böylesine büyük üretimlere, ciro-lara ve kârlara, adlara, namlara sahiptirler. Ama hile, sahtekârlık, vurgun yapmadan duramıyorlar.

Üstelik sadece otomotiv şirketleri yap-mıyor bu işi, Çokuluslu ilaç tekelleri de, kimya devleri de kısacası hepsi, bütün te-kelci ya da vahşi kapitalist işletmeler yapı-yor bunu. Hem de gördüğümüz gibi, sanki sıradan, doğal bir şey yapıyormuş gibi…

Niye?Çünkü onların dünyası ar değil kâr dün-

yası!İnsan ya da insanlık değil!Kim daha fazla vurgun vuracak, kim

daha çok kâr edecek ona bakıyorlar. Baş-ka hiçbir şeye bakmıyorlar. Hiçbir değer tanımıyorlar. Vurdukları vurgunlar, ettikleri kârlar gözlerini doyurmuyor. Yeter bu kadar kâr elde ettiği-miz, demiyorlar, diyemiyorlar.

Çünkü, insanın insanı ez-mesine, sömürmesine, soyma-sına dayanan bu sistem, bu dü-zen Tekelci Kapitalist Düzen. Sınıflı Toplum düzeni.

Ve orada her şey güçler oranında paylaşılıyor. Kim daha çok hile hurda, sahtekâr-lık, vurgun yaparak daha faz-la kâr elde ederse o kazanmış oluyor, onun borusu ötüyor

doğal olarak.Hadi onlar, çokuluslu şirketler, onla-

rın sahipleri, yönetim kurulu üyeleri bunu çıkarları için, kârları için, nam olsun, şan olsun diye yapıyorlar diyelim. Peki söz-de bunları denetlemekle, kontrol etmekle, yaptıkları sahtekarlıklara izin vermemekle görevli devletler ne yapıyor?

Onlar, Tekelci düzenin varlığını devam

ettirmesini sağlıyorlar. O çokuluslu şirket-lerin kârlarının, vurgunlarının bekçiliğini yapıyorlar… Başkaca da hiçbir şey değil!

Nereye kadar?Halklar, insanlık gerçek insanlık konağı

olan; insanın insanı ezmediği, sömürmedi-ği, zulmetmediği, vurgun vurmadığı, her-kesin eşit bir aile olarak yaşadığı Sınıfsız Topluma ulaşana kadar.

İnsanlık, sürekli olarak kendisini yenili-yor, geliştiriyor, bir üst aşamaya sıçratıyor. Antika Tarihte olduğu gibi, bir Medeniye-tin tümden yok olup gitmesinin yerini, sos-yal sınıfların yer değiştirmesi alıyor. Sosyal düzenler, toplumsal düzenler değişiyor. Ve o gidiş; bu zalim sınıflı toplumdan, sınıfsız topluma doğrudur.

İşte bu yüce amaç uğrunda insanlığı-mızdan başka her şeyimizi veren gerçek devrimciler olarak, bunun için çalışıyoruz büyük Ozan Nazım Hikmet’in dediği gibi:

DAVETDörtnala gelip Uzak Asya’danAkdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cen-

net bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açıl-masın,

yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hürve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim...Yok etmek istiyoruz insanın insana

kulluğunu!Bu davet bizim. q

Al birini vur ötekine

Dünya Sendikalar Federasyonu DSF’nin Real Market İşçileri ile İlgili Dayanışma Açıklaması:

Dünya Sendikalar Federasyonu, Türkiye’de Hileli İflasa, Haklarının Gasp Edilmesine ve Sarı

Sendikacılığa Karşı Mücadele Eden Real Hipermarket İşçileriyle Dayanışma İçerisinde

36’ncı TÜYAP Kitap Fuarı’ndabir Kızıl yayınevi, Derleniş Yayınları

halkımızla buluştuDoktor İntiharları niye oluyor?

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 5: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

5

Türkiye Devrimi’nin önderi Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı yılında düzenlenen

salon toplantısıyla anıldı. Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen anma etkinliği açılış konuşması ve saygı duruşuyla başladı. Açılış konuşmasında ülkenin büyük bir gericilik kuşatması altında bulunduğu ifade edilerek laikliğe sahip çıkmanın devrimciler için vazgeçilmez olduğundan bahsedildi. Direnişçi Real İşçileri ve önderleri Nakliyat – İş sendikasına selam gönderilerek “sayının azlığına, düşmanın çokluğuna bakmadan” mücadele eden Türkiye’nin gerçek devrimcileri HKP’lilerin görevlerinin ve sorumluluklarının büyüklüğü vurgulandı.

“Onlar Mustafa Kemal’in Birinci Kuvayımilliye ruhuna düşmanlar”

Açılış konuşmasının ardından sözü Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanı, Hikmet Kıvılcımlı’nın öğrencisi Nurullah Ankut aldı. Ankut, konuşmasının başında Real Market işçilerinin direnişlerini selamladı. Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrasında çıkardığı Kanun Hükmünde Kararnameler ile işçilere grev yapmayı yasakladığını belirten Ankut, “İşçi Sınıfı’na meydan okuyor, sınıf savaşı açıyor adeta” dedi.

Üstünde Mustafa Kemal’in kalpaklı fotoğrafının bulunduğu ve “Bağımsızlık Benim Karakterimdir” yazan bayrakların Anıtkabir’e alınmamasına da değinen Ankut, “Onlar Mustafa Kemal’in Birinci Kuvayımilliye ruhuna düşmanlar. Kalpaklı fotoğrafına karşılar. Çünkü onlar NATO’nun hizmetkârı, NATO’nun ordusu” İfadelerini kullandı.

“Ekim Devrimi Sosyalizm’in bir hayal olmadığını gösterdi”

Ekim Devrimi’nin 100’üncü yılına da değinen Ankut, “Ekim Devrimi bize Sosyalizm’in ışığını gösterdi. Bir hayal olmadığını gösterdi” dedi. Lenin’den yaptığı aktarmalarla Sovyetler Birliği’nin Lenin’in ilkelerinden uzaklaştığı için

çöktüğünü ifade eden Ankut, “Karşı devrim güçleri 1991 yılında Parti Genel Merkezi’ne geldiğinde 5 bin kişiye 1 saat süre verdi ayrılmaları için. Herkes paltosunu aldı ve gitti. Kimse direnmedi. Nerde Lenin’in bahsettiği parti” diye konuştu.

“Hayvanları ve doğayı kollamak biz insanlara ait bir görev”

“Kedi Davaları” olarak da bilinen, hayvan sevgisinden kaynaklı yaşadığı tartışmalar nedeniyle açılan davalarla ilgili konuşan Ankut, Yörük kökenli bir aileden geldiğini ve hayvanlarla iç içe büyüdüğünü, hayvanları hep çok sevdiğini dile getirdi. Ankut, “Mahallemizde sokak hayvanlarına bakıyoruz. İnsanların, hayvanların ve tüm

canlıların acı çekmesine, doğanın talan edilmesine isyan ettiğim için devrimciyim. Çünkü hepimiz birer bütünüz. Hayvanları ve doğayı kollamak biz insanlara ait bir görev bunu yapmazsak insanlığımızın hakkını vermeyiz” diye konuştu.

“Biz zihinleri açmak istiyoruz”AKP’de Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla

istifa ettirilen belediye başkanlarına da değinen Ankut, “Seçimle gelen seçimle

gider diye bir şey yok. Demokrasi yok, halkın iradesi yok. ABD’nin isteği var, emri var. O seçiyor, halk değil” şeklinde konuştu. “Mevcut burjuva siyasetini halka anlatmak bizim görevimiz bunum yapmazsak proletaryanın hakkını savunmamış oluruz” diyen Genel Başkan Ankut, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz zihinleri açmak istiyoruz. Tayyipgiller’in vicdanını anlamak için Kerbela’ya bakmak yeterli. Bunlar da dürüstlük diye bir şey yok, satarlar birbirlerini. Hiçbir insani değer taşımazlar. Bu sözleri söylediğimiz için bizi yargılıyorlar, bin kere yargılasınlar. Korkutamazlar bizi.“

Ankut, “İnançlarınızı ve değerlerinizi satılık meta gibi satarsanız, geleceğinizi de

satarsınız” dedi ve devam etti: “İşkencede bir kez çözülürseniz, bitersiniz. Ustamız Hikmet Kıvılcımlı işkencede konuşmamayı en büyük erdem saymıştır. Biz de onun gösterdiği yoldan ilerliyoruz. Bıkmadan, yılmadan tüm inancımızla mücadele ediyoruz. Halkız, haklıyız, Kazanacağız!”

“Sendikanın ne olduğunu Nakliyat-İş’ten öğrendik”

Nurullah Ankut’un konuşmasından

sonra aylardır hileli iflasa karşı mücadele eden, haklarını alabilmek için direnen Real Market İşçileri, “Direne Direne Kazanacağız”, “Kahrolsun Sarı Sendikacılık, Yaşasın Devrimci Sendikacılık” sloganları eşliğinde sahneye çıktı. İşçiler arasından seçilen temsilciler konuşma yaptı. İşçiler konuşmalarında, en az 15 yıldır sendikalı olarak çalıştıklarını ancak üyesi oldukları Tez Koop İş sendikasının yöneticilerini tanımadıklarını ifade ettiler. Sendikacılığın ne olduğunu, işçi haklarının nasıl savunulacağını Nakliyat – İş sendikasından öğrendiklerini belirten işçiler, Nakliyat – İş önderliğinde zafere ulaşacaklarına inandıklarını söylediler. İşçiler, İşçi Sınıfı’na bu denli sahip çıkan Nakliyat – İş sendikasına, Genel Başkan Ali Rıza Küçükosmanoğlu, sendika avukatları ve HKP’ye teşekkür ettiler.

“Biz hep işçi sınıfından yana olduk”Direnişçi Real Market işçilerinin

ardından, Nakliyat – İş Sendikası Genel Başkanı, Uluslararası Taşımacılık İşçileri Sendikası Genel Başkanı ve Dünya Sendikalar Federasyonu Başkanlık Kurulu Üyesi Ali Rıza Küçükosmanoğlu söz aldı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken fabrikada işçilik yapmaya başladığını ve sendikacılığa böyle adım attığını söyleyen Küçükosmanoğlu, İşçi Sınıfı mücadelesinde önemli olanın İşçi Sınıfı’nın yaşam koşullarında yaşamak olduğunu belirtti. Küçükosmanoğlu, sendikacı olarak asgari ücret aldığı dönemler olduğunu dile getirerek amaçlarının İşçi Sınıfı’nın ekonomik mücadelesini siyasal mücadeleyle birleştirmek olduğunu ifade etti. Real İşçilerinin mücadelesine de değinen Küçükosmanoğlu, “Real İşçileri farklı iş kolundan olmalarına rağmen biz Nakliyat-İş olarak onlara sahip çıkıyoruz. Haklı mücadelelerini destekliyoruz ve kazanacağımızdan sonuna kadar eminiz” dedi. Real İşçilerinin mücadelesine sendikalardan destek olmadığını söyleyen Küçükosmanoğlu, sendikacılara “siz kimden yanasınız?

İşçi sınıfından mı yanasınız, patrondan mı? Onlar işin doğasına ihanet ediyorlar. Onların yaptığı icazetli sendikacılıktır. Ama biz hep işçilere güvendik, hep İşçi Sınıfı’ndan yana olduk” diye seslendi. Küçükosmanoğlu, konuşmasını “İşçiyiz, Haklıyız, Kazanacağız” diye sonlandırdı.

Taşeron işçilerinin yanındayızSonra sözü Tüm Taşeron İşçileri

Derneği Genel Başkanı Değer Yıldız aldı. Türkiye’de çok fazla taşeron işçisi bulunduğunu ve taşeron işçilerinin büyük hak kayıplarına uğradığını söyleyen Yıldız, taşeron işçilerine bir umut olmak için bu derneği kurmaya karar verdiklerini belirtti. Derneğin kuruluş aşamasında büyük zorluklar çekildiğini ifade eden Yıldız, kuruluştan sonra da engellemeye çalışanlar olduğunu ancak işçilerin birlik olarak bu engellemelerin üstesinden geldiğini dile getirdi. Yıldız, taşeron işçilerinin insanca çalışma koşullarına kavuşmaları için mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı.

Yaşasın Gençliğin Devrimci Mücadelesi

Etkinlikte son sözü gençlik aldı. Kurtuluş Partisi Gençliği adına konuşma yapan Boran Alp, sözlerine 100 yıldır dünya halklarına umut ve örnek olan; sosyalizmin bir ütopya veya hayal olmadığını, insanın hayvan yerine konulmasına isyan edenlerin mutlaka başarıya ulaşacağını kanıtlayan Ekim Devrimi’ni ve önderi Lenin Usta’yı selamlayarak başladı. Emperyalistlerin ömürlerini biraz daha uzatmak için Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiklerini belirten Alp, gençliğin emperyalizm baskısı altında örgütsüzlüğe itildiğini söyledi. Kurtuluş Partisi Gençliği’nin eylemlerinden söz eden Alp, Ortaçağcı Gericiliğe karşı laikliği birçok sol grubun savunmadığı bir dönemde Kurtuluş Partisi Gençliği’nin “Şeriat Ortaçağdır” sloganıyla laikliğe sahip çıktığını ve eylemler yaptığını vurguladı.

Konuşmaların ardından etkinlik, müzik dinletisi ve sloganlarla sonlandırıldı.

Elif Yıldız Yoldaş: Ülkemizin dört bir yanından gelen, büyük bir heyecanla bu sa-lonu dolduran sevgili yoldaşlarımız, dost-larımız, kardeşlerimiz, bu ülkenin umudu, bu ülkenin heyecanı, bu ülkenin geleceği-nin yaratıcıları Kurtuluş Partililer hepiniz hoş geldiniz.

Bugün burada, sadece bedence aramız-dan ayrılan Usta’mız ve Partimizin İlk Ge-nel Başkanı Hikmet Kıvılcımlı’yı anmak ve onu bir kez daha anlamak üzere top-landık.

Korkunun hüküm sürdüğü, baskının alabildiğine arttığı, Ortaçağcı gidişin hız kazandığı, halkımızın işsizlikle boğuştuğu, geçim derdiyle dertlendiği şu kara günler-

de; Kızıl bir savaş bayrağı olan, daha 17 ya-şında elde silah Kuvayimilliyeye katılan, ömrünün 22,5 yılını burjuvazinin zindan-larında, işkencelerde geçiren ve hayatının hiçbir döneminde zalimin zulmüne boyun eğmemiş Hikmet Kıvılcımlı’yı anlamak ve onun yolunu yol edinmek, Tarihin omuzla-rımıza yüklediği bir görevdir.

Bir görevdir; Ege Denizi’ndeki 18 ada ve bir kayalığın işgaline sessiz kalma-mak…

Bir görevdir; kar-kış gaz-cop demeksi-zin kapı önüne konulan İşçi Sınıfının ya-nında yer almak…

Sendikalar faciası yaşanırken, işbirlikçi sarı sendikaların ihanetiyle sahipsiz kalan İşçi Sınıfına, farklı işkolu ve farklı konfe-derasyon üyesi olmasına rağmen yüreğinin

olanca ateşiyle sahip çıkmak… Bir görev-dir ve her yiğidin harcı değildir.

Selam olsun direnen Real Market İşçi-lerine ve başta Ali Rıza Küçükosmanoğ-lu olmak üzere Nakliyat İş’in tüm önder-lerine!

Bir görevdir; gerici kuşatma altında ak-lın ve bilimin özgürlüğünü, laikliği savu-nabilmek…

Bir görevdir; namusunla, onurunla, el etek öpmeden, boyun eğmeden insan kala-bilmek…

Ortadoğu Emperyalistlerin piyonları tarafından kan deryasına dönmüşken ve parça parça edilmek istenirken, ülkemize emperyalistlerin kursağında kalan Sevr bir

kez daha dayatılmışken, bin yıldır bir arada kardeşçe yaşayan halkların arasına onul-maz yaralar, acılar, uçurumlar sokulurken bir görevdir; “Yaşasın halkların kardeşliği! Katil ABD, Katil NATO Ortadoğu’dan, ül-kemizden defol!” demek…

(Alkışlar…Sloganlar… Emperyalist-ler, İşbirlikçiler Geldikleri Gibi Gide-cekler…)

Bir görevdir; İkinci Kuvayimilliye ate-şini yakıp, dalga dalga yurdun her köşesine bu ateşi yaymak; bu kan emicilerden hesap sorup Halkın İktidarını kurmak…

Hikmet Kıvılcımlı öyle bir ışık yaktı ki; mücadelemizde hâlâ yolumuz, önümüz aydınlanıyor.

Çünkü bu ışık, Bilimsel Sosyalizmin ışığı…

Bu ışık, Türkiye’ye özgü devrim teo-risini ve pratiğini, sınıf ve üretim ilişki ve çelişkilerini, insanlığın sınıfsız toplumdan sınıflı topluma geçişini çözen ışık…

Bu ışık, Tarihi, bugünü ve geleceği açıklayan, insanın ruhunu, bedenini, bilin-cini aydınlatan, eğiten ışık…

Dosttan, düşmandan gelen, Usta’mız-dan beri uygulana gelen sağlı sollu susuş saldırısına, sayının azlığına, düşmanın çok-luğuna bakmadan, bıkmadan, yılmadan, ABD-AB Emperyalizmine, Ortaçağcı geri-ciliğe, Şovenizme karşı bayrak dalgalandı-ran bu ışığı rehber edinmiş ve bu Tarihi gö-revi üstlenmiş tüm yoldaşlara Selam olsun.

(Alkışlar…)Şimdi sizleri, başta Türkiye Devri-

mi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı, Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın önderi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, son sözlerinde, son nefeslerinde bile boyun eğmeyen, yiğit gençlik önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mahir Çayan, devrimci kavgamızda ölümsüzlüğe ulaşmış tüm yoldaşlarımız ve tüm Devrim Şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu-na ve Enternasyonal Marşı’nı hep birlikte söylemeye davet ediyorum.

(Selam Olsun Bizden Önce Geçene, Se-lam Olsun Savaşırken Düşene…)

(Yol ver ölüm, çök yıkıl ey mezar,Bak Devrim dev gibi dimdik,İnsan ateştir yanarken yakar,Bomba patlarsa açılır gedik)(Sloganlar… Devrim Şehitleri Ölüm-

süzdür…)(Anıları mücadelemize örnek ve önder

olmaya devam edecektir.)Şimdi arkadaşlarımızın hazırladığı

Hikmet Kıvılcımlı’nın hayatını ve müca-delesini anlatan sinevizyonu hep beraber izliyoruz.

(Sinevizyon Gösterimi)Bu güzel sinevizyon için arkadaşları-

mızın emeklerine sağlık diyoruz. Emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyoruz. Usta’mızın yaşamından, devrimci duru-şundan etkilenmemek mümkün değil.

Şimdi aramızda olan dostlarımız, yol-daşlarımız var, kurumlar adına. Onlara hoş

geldin demek istiyorum.(Konukların Tanıtımı)Kısaca programımızdan bahsetmek is-

tiyorum.Açılış konuşması, saygı duruşu yapıl-

dı. Kıvılcımlı Usta’nın sinevizyonu, Ge-nel Başkan’ımızın konuşması. Ardından bir yemek arası olacak. İşçi sınıfı ile ilgili bir sinevizyonumuz daha var. Sonra Nak-liyat-İş Genel Başkanı’mızın konuşması, ardından şiir dinletisi var. Direnişçiler iş-çisinin konuşması var. Taşeron işçileri adı-na bir konuşma var. Sinevizyonumuz var; Şehitler, Parti ve Gençlikle ilgili. Sonra bir Gençlik konuşmamız var. Müzik, Andımız ve ardından kapanış…

Bize burayı tahsis eden Kartal Beledi-yesine ve Kartal Belediyesi çalışanlarına çok teşekkür ediyoruz.

Ve konuşma sırasında lütfen cep tele-fonlarımızı sessize alalım. Teşekkürler.

***Ve hepimizin merakla beklediği bölü-

me geldi sıra.Kendisine sadece “Gerçek İnsan, Ger-

çek Devrimci” diye hitap edilmesini ister.Tüm gerçek devrimcilerde rastladığı-

mız mütevazı bir yaşamın içinde, mahalle-sindeki neredeyse tüm sokak hayvanlarına derman olur.

Yoldaşlarına, doğaya ve hayvanlara karşı yüreğinde sonsuz sevgi, yüzünde iç-ten, sıcak bir gülümseme; ama insana, do-ğaya, hayvana düşman olan 4’üncü türlere karşı büyük bir öfke besler.

Hikmet Kıvılcımlı’nın öğrencisi, müca-dele arkadaşı, yılmaz, yorulmaz bir devrim neferi olan Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut Hoca’mızı konuşmasını yapmak üzere sahneye davet ediyorum.

(Sloganlar… Davamız Halkların Kurtuluş Davasıdır… Kıvılcımlı Yaşı-yor, HKP Savaşıyor…)

(HKP Genel Başkanı Nurullah An-kut’un konuşmasının özetini bu sayımızda Anma haberinde veriyoruz. Konuşmanın tamamı video olarak internet sitelerimiz konacak ve metin olarak da yine internet sitelerimizde ve gelecek sayımızda yayım-lanacaktır.)

Genel Başkan’ımıza bu aydınlatıcı, vurucu ve doyurucu konuşmasından ötürü teşekkür ediyoruz.

(Birinci Bölümün Sonu-Ara)***

Elif Yıldız Yoldaş: Faşist darbelerden sonra, sıkıyönetim sürecinde ya da olağa-nüstü hal koşullarında dahi, Usta’mızın her söze, “başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere” diye başlamasından hareketle, her zaman İşçi Sınıfı içinde olmayı, fabrika cehennemlerinde yanmayı şiar edinmiş bir hareketiz. Dolayısıyla İşçi Sınıfı Tarihine sayısız İşgal, Grev, Direniş, Örgütlenme armağan ettik. Şimdi bu mücadele Tarihi-mizi anlatan bir sinevizyon izleyeceğiz.

(Sinevizyon Gösterimi)***

Elif Yıldız Yoldaş:Yaşasın Onurlu Direnişimiz!Yaşasın Real Market İşçilerinin

Haklı Mücadelesi!(Alkışlar…)Metro’nun 2014 yılında sattığı Real

Marketleri, Beğendik tarafından hileli bir biçimde, içi boşaltılarak iflas ettirilmiş, 1700 Real Market İşçisinin hiçbir hakkı verilmeden işlerine son verilmiştir. Bu sü-recin öncesinde ve sonrasında, Real Mar-ket İşçilerinin üyesi olduğu sarı Tez-Ko-op-İş Sendikası, işçilere sahip çıkmamıştır. Real Market Direnişçileri, aylardır hileli iflasa, haklarının gasp edilmesine, sarı sen-dikacılığa karşı, İstanbul, Ankara, Adana, Kocaeli, Gebze, Kayseri ve Konya’da, Me-dia Markt, Beğendik mağazaları önünde

Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı yılında,Ekim Devrimi ise 100’üncü yılında Dünya Halklarına yol göstermeye devam ediyor

Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı yıldönümünde Halkın Kurtuluş Partisi tarafından

05 Kasım 2017 tarihinde Kartal-Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Anma Etkinliğinden...

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 6: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

Nakliyat-İş Sendikası öncülüğünde müca-delelerini sürdürmektedirler. Selam olsun! Bir kez daha hoş geldiniz.

Şimdi Real Market İşçilerini sahne-ye davet ediyorum. Sırasıyla Ahmet Fazıl Şahin, Şenol Ağca, Ayşe Akbaş, Kamile Yılmaz ve Yaşar Kara’nın konuşmalarını dinleyeceğiz.

(Alkışlar... Sloganlar: Direne Direne Kazanacağız... Yaşasın Onurlu Direnişi-miz... Kahrolsun Sarı Sendikacılık... Da-vamız Ekmek Davasıdır...)

Ahmet Fazıl Şahin: Bugün burada top-lanma sebebi, Hikmet Kıvılcımlı Hoca’nın anma programı. Bizler Real Hipermarket direnişçileri olarak, Hikmet Hoca’nın bir sözü ile başlamak istiyorum:

“Tarafsızlık bizim harcımız değil. İşçi çocuğuyuz. Olduk olası: başta işçi sınıfımızdan yana düşünüp davranmayı öğrendik.” diyen siz Nakliyat-İş Sendikası ve HKP’nin değerli üyelerine saygı ve se-lamlarımızı sunuyoruz.

(Alkışlar…)Ne yazık ki, değerli arkadaşımız 1700

işçiden bahsetti. Evet bizler Türkiye gene-lindeki1700 işçi adına buradayız. Bizler 19 yıl boyunca Türkiye’de hizmet vermiş bir kuruluşun mağdurlarıyız. 16 yıl boyunca hiçbir şekilde bir mağduriyet söz konusu değilken, 2014 yılında satışıyla gerçekle-şen Beğendik Mağazacılık AŞ’ye (Kayse-rili Grup) satışıyla beraber bir mağduriyet sürecine girdik. Hileli iflas, iflas erteleme ve sonuçta 2017 yılında iflas masasıyla karşı karşıya bırakıldık.

Hem de emeğimizi, alın terimizi, geç-mişimizi, gençliğimizi, çalınan yıllarımızı arkada bırakarak, kıdem ihbar tazminatla-rımızı maalesef kapitalist düzenin bu işve-renlerine teslim etmek zorunda bırakıldık.

Fakat bizler teslim olmayacağız. Bizler mücadele edeceğiz.

Bizlere sahip çıkan Nakliyat-İş Genel Başkanı’mız Ali Rıza Küçükosmanoğlu beyefendi başta olmak üzere değerli emek-çilerine, aynı zamanda Real İşçilerinin onurlu mücadelesi, mücadelemizdir diyen HKP’nin Genel Başkanı Nurullah Ankut bey olmak üzere, İstanbul İl Başkanı Pınar Akbina hanımefendi olmak üzere değerli emektarlarına çok teşekkür ediyoruz. Biz-lere ve davamıza sahip çıktılar kendileri.

Bizler mücadelemize yılmadan devam ediyoruz. Tüm Türkiye’nin büyükşehirle-rinde, Adana’da, Konya’da, Eskişehir’de, Ankara’da, İstanbul’da hem sahadayız, hem görsel yazılı basındayız. Hem buralar-da bizlere sahip çıkan halkımızla berabe-riz. Davamızı anlatıyoruz, mücadelemize yılmadan devam edeceğiz.

Buradan yine herkese birkez daha te-şekkür ediyoruz, çok sağ olun var olun.

(Alkışlar… Slogan: Real İşçisi Yalnız Değildir...)

Şenol Ağca: Herkese merhaba…Bu salonda olmak, baştan söyleyeyim,

bizim için onur ve gururdur.Doğaçlama konuşacağım, bir hata ya-

parsam affedin. Çünkü biz emekçiler ola-rak, ne kürsüde ne burada, böyle toplantı-lara hiçbir zaman gelmedik. Hiçbir zaman da konuşmadık, sadece doğaçlama olarak konuşacağım. Bir hatam olursa lütfen affı-nıza sığınıyorum.

(Alkışlar…)Yoldaş ve dava adamı olan büyük üstat

Hikmet Kıvılcımlı’nın anma gününde biz-leri de aranıza aldığınız için başta HKP’nin Genel Başkanı’na ve Nakliyat-İş’in Genel Başkanı’na ve diğer üyelere çok teşekkür ediyoruz.

(Alkışlar…)Şimdi az önce arkadaşımın da söylediği gibi, bizler bu işe başladığımız zaman ger-çekten yanımızda hiç kimse yoktu. Süre-ciAhmet arkadaşımız anlattı ancak, ondan sonrasını ben tekrarlayacağım sizlere.

Biz Real’de çalışırken haklarımızın ne

olduğunu bilmeden çalışıyorduk. Bizim bir sendikamız vardı. Türk-İş’e bağlı Tez-Koop-İş Sendikası. Tez-Koop-İş Sendika-sı’nın biz ne yöneticilerini gördük. 17 yılı-mı ben verdim, diğer arkadaşlarım da aşağı yukarı 15’den aşağı değiller, Tez-Koop yöneticilerinin kim olduğunu dahi bilmiyo-ruz. Gerçekten bilmiyoruz. Sadece sendika temsilcisini mağazada bir şey olursa sadece duyardık.

Bizim satış döneminde yapılan hile-den dahi haberimiz olmadı. Ben burada Tez-Koop’u eleştirmek istiyorum, süreci Ahmet arkadaşım anlattığı için. Tez-Ko-op-İş Sendikası bize hiçbir şey söylemedi, hiçbir şeyden haberimiz yoktu, biz sadece aidat, bordromuza bakıyoruz, aidat kesildi bizden. Sendikacılık ne bilmiyoruz. Sadece sözleşmede, otururlar masaya, zam isterler ben bunu biliyorum. Sendikacılık neymiş ben yeni öğrendim. Sağ olsun Nakliyat-İş, sağ ol-sun Nakliyat-İş üyeleri.

(Alkışlar... Slogan: Kahrolsun Tez-Koop, Yaşasın Nakliyat-İş…)

Bu süreçte kapı dışarı edildik bir şekilde, eli-mize kâğıdı sıkıştırdılar A4 kâğıdı, protokol ya-pıldı. Hadi gidin, dediler. Tez-Koop denen yine hiçbir şey yoktu. Verilen sözler tutulmadı. Çok detaya girmeyeceğim, Tez-Koop’un kapısını çaldık. Telefonla defalar-ca aradık. Ne bir yöneticisine, ne de yet-kilisine ulaşabildik. Bize yardım kesinlikle etmediler. Burada onları batırmak için söy-lemiyorum, olanı söylüyorum. Gerçekten olan budur. Defalarca aradık bize ne cevap verdiler ne yanımızda oldular.

Ve biz bu iflas sürecinde biliyorsunuz, hileli iflasta bazı ürünler, mallar, demirbaş-lar, belki aynı iş kolunda değiliz ama, ma-ğazanın içinde bütün demirbaşlar kaçırılı-yor. Biz buna göz yumamadık. Bir şekilde biz avukatlara gittik. Avukatlar da sağolsun Ali Rıza Başkan’ımın dediği gibi, cebini düşünmekten başka hiçbir şey yapmıyorlar, bu bir gerçek. Avukatlar ticaret adamıdır, detaya girmiyorum ama, biz bir yol aradık. Gitmek istedik. Hayır, yanlış anlamasın Ayhan Bey, özür dilerim sizden. Ama bü-tün avukatlar keşke, Ayhan Bey gibi, Pınar Hanım gibi cesaretli olsalar. Değiller.

(Alkışlar…)Ve biz toplandık, Real Genel Merkezi

Dudullu’ya gittik. Polis baskısı, gelemez-siniz, yapamazsınız. Polis baskı kurmaya başladı. İlk günden itibaren... Biz bilmi-yoruz, polisle tanışmamışız, eylem nedir, bilmiyoruz. Acemi bir şekilde yaptık, ar-kadaşın geçen de dediği gibi amatör bir

şekilde yaptık. Ama böyle gitmeyeceğini biliyorduk. Önce ben araştırdım, sağ olsun bir tane arkadaşımız sayesinde, daha önce böyle bir durum oldu Ümraniye’de Ümra-niye Carrefour’da mağaza kapatıldığında, Nakliyat-İş önderliğinde direniş olduğunu biliyorum. Aynı işkolu olmasa da, İşçi Sı-nıfına sahip çıktıklarını gördüm.

(Alkışlar…)Sonra biz kendimiz istedik onlardan

yardım etmelerini. Sağ olsun Ali Rıza Baş-kan’ımız olsun, Mehrali Bey olsun, Erdal Başkan’ımız olsun bizi sahiplendiler. Ve bize sahip çıktılar, davamıza sahip çıktılar ve hâlâ da çıkmaya devam ediyorlar. Biz Nakliyat-İş öncülüğünde her yerde olsun, biz bu davamızı kazanacağımıza inanıyo-ruz ve inanacağız.

(Alkışlar…Slogan: İşgal, Grev, Dire-niş, Yaşasın Nakliyat-İş...)

Başta da söylediğim gibi biz bunun ne olduğunu bilmiyorduk. İşçinin haklarını bilmiyorduk. Her şeyi öğrendik. Bunu bize öğreten Nakliyat-İş’tir, Halkın Kurtuluş Partisi’dir. Birlik, beraberlik, İşçi Sınıfına verilen değeri gördük. Hepsine çok çok te-şekkür ediyoruz.

(Alkışlar... Slogan: İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek...)

Ayşe Akbaş: Ben de Real’e yıllarını vermiş, 17 yılını vermiş, mağdur işçiler-den birisiyim. 2000 yılından beri 2017’ye kadar Real’de çalıştık. Süreç başta güzeldi ama sonrasında bir satış olayı oldu. Kayse-rili Beğendik Grubu’na Real’i devrettiler.

Bizlere hiçbir şey sorulmadan, yani, çıkmak ister misiniz, yasal hakkınız var kullanmak ister misiniz, sendikamız tara-fından da bize böyle bir öngörü sunulmadı. Biz de kuzu gibi teslim olduk Beğendik’e. Ve sonrasında işte iflas erteleme, iflas, bun-ları yaşadık süreçte. Bizleri çok feci bir şekilde mağdur ettiler. Sendikamız da ya-nımızda olmadı.

Biz de mücadeleye karar verdik. Aslın-da arkadaşımın da dediği gibi acemi bir şe-kilde bir iki eylemden sonra Nakliyat-İş’le tanışma fırsatımız oldu. Onlarla birlikte mücadelemize devam ediyoruz.

Bize eylemlerin, mücadelenin, hak ara-yışının nasıl yapılacağını öğrettiler. Yine Kurtuluş Partisi’ne, Nakliyat-İş’e, ekibine, başkanlarına, herkese çok teşekkür ediyo-ruz desteklerinden dolayı.

İşçiyiz, Haklıyız, Kazanacağız!(Alkışlar... Slogan: Zafer Direnen İş-

çilerin Olacak...)Kamile Yılmaz: Bizler bir mağazayı

açtık, kapattık. 17 yıl çalıştık. Özel gün-lerimiz olmadı. Haftasonlarımız, hiçbir şeyimiz olmadı. Ailemizden ayrı günler geçirdik. Çocuklarımızın ellerinden tutup gezdiremedik bile.

Hileli bir iflasla satıldık. Aidat ödediği-miz Tez-Koop, sarı sendika, bize iki defa sıfır zamdan imza attı. İşverenle birlikte bizi sömürdü. Yeri geldi kendi iş gücümü-zün iki katı çalıştık. Hem işveren tarafın-dan sömürüldük, hem bağlı bulunduğumuz sendika tarafından sömürüldük. Neticesin-de de başımıza gelen zaten hileli iflasla sa-tış oldu. Hiçbir şeyden haberimiz olmadan, bir imza ve elimize tutuşturulan, arkadaşı-mızın dediği gibi bir A4kağıdı oldu.

Daha sonrasındaki süreçte de yine, sarı sendika Tez-Koop bize köstek olmaya de-vam etti. Ama sağ olsun Nakliyat-İş Ge-nel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu ve Halkın Kurtuluş Partisi bize destek verdi. İşçinin yanında oldu. Biz de öğrendik ki, işçinin Türkiye’de değeri varmış. Destek-leyenler de varmış. Kendilerine teşekkür ediyoruz.

(Alkışlar... İşçi Gençlik El Ele Kurtu-luş Partisine...)

Yaşar Kara: Bu anlamlı günde bizlere konuşma fırsatı tanıdıkları için Halkın Kur-tuluş Partisi’ne ve Nakliyat-İş’e çok teşek-kür ediyoruz.

İşçilerin sesi olmaya hâlâ, eskiden ol-duğu gibi aynı kararlılıkla devam ediyorlar.

Ve sürekli bizim yanımızdalar davamızı sa-hiplendiler, çok teşekkür ediyoruz.

Az önce izlediğimiz sinevizyonda geç-miş direnişlerde grevlerde olup biten ne varsa hepsini gördük. Oradaki kararlılığı gördük, mücadeleyi gördük.

Ve biz de aynı şekilde bu sahiplilikle, bunu hissediyoruz çünkü aynı sahiplilikle bu işin sonunu getireceğimize inanıyoruz. Biz buna yürekten inandık. Sağ olsunlar o konuda hiçbir şekilde bizi kaygıya düşür-müyorlar. Bizden daha fazla sahiplendikle-rini görüyoruz.

İşçi Sınıfı için de verilen bu mücadele gerçekten bir dönüm noktası olacak. Tüm İşçi Sınıfına hayırlı uğurlu olsun, diyoruz şimdiden. İnşallah bu işin sonunu hakkıyla, hukukuyla getireceğiz. Ve bizi bu sürecin içerisine iten her kim varsa, yine de adalet-ten biraz sıkıntı yaşadığımız noktalar var. Onlara rağmen yine de bunları cezalandı-racağımıza inanıyoruz. Hakkın bir şekilde, adalet karşısında adalet sahibine verilece-ğine inanıyoruz.

Tekrar teşekkür ediyorum ben, Real İş-çileri olarak.

(Alkışlar... Sloganlar… Direne Dire-ne Kazanacağız... Yaşasın Onurlu Dire-nişimiz...)

Elif Yıldız Yoldaş: Biz de Real Market İşçilerine diyoruz ki; davanızda haklısınız. Davanız ekmek davası, bizler de haklı olan her davada, her zaman İşçi Sınıfın yanında olduğumuz gibi sizlerinde yanında olmaya devam edeceğiz. Ne mutlu size ki yolunuz Nakliyat-İş ve Önderleriyle karşılaşmış.

(Alkışlar... Sloganlar… Metroya Gir-me Zulme Ortak Olma... Media Markt Girme Zulme Ortak Olma...)

Elif Yıldız Yoldaş: Yüreğinize sağlık, Real İşçisi onurumuzdur.

(Alkışlar... Slogan: İşçiyiz, Haklıyız, Kazanacağız...)

(Alkışlar... Sloganlar… İşçilerin Bir-liği Sermayeyi Yenecek... İşgal, Grev, Di-reniş, Yaşasın Nakliyat-İş...)

Emeği geçen arkadaşlarımıza çok te-şekkür ediyoruz.

Şimdi sırada bir başka Genel Başkan var...

Türkiye’de devrimci sınıf sendikacılığı bayrağını gururla dalgalandıran, işkolun-daki ortalama işçi ücreti kadar ücret alan, DİSK’in sarılaşan, zenginleşen yöneticile-rine savaş açmış, uluslararası planda Tür-kiye İşçi Sınıfının bayraktarlığını yapan, birçok önemli görevler üstlenen; nerede işten çıkarılan, haksızlığa uğrayan işçi var-sa orada bulduğumuz, gecesini gündüzüne katan, ömrünü insanlığın, İşçi Sınıfının kurtuluşuna adamış gerçek bir işçi önderi!

Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nu konuşma-sını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

(DİSK/Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu’nun konuşması da gelecek sayımızda yayımla-nacaktır.)

***Elif Yıldız Yoldaş (Nazım Hikmet’in

“Türkiye İşçi Sınıfına Selâm” şiirini okuduktan sonra):

Şimdi Tüm Taşeron İşçileri Derneği adına Değer Yıldız’ı konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

Tüm Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Değer Yıldız, amaçlarının tüm taşeron işçilerini örgütlü mücadeleye dahil etmek olduğunu belirten bir konuşma yaptıktan sonra söz-lerini şöyle bağladı:

Son sözümüz şu: Bu ülkede bütün ta-şeron işçilerinin kadrolaşması için Türki-ye’nin her yerinde elimizden gelen bütün çabayı sarf edeceğiz, bütün mücadeleyi ve-receğiz. Bizler İzmir’de Bayraklı Belediye-sinde çalışan işçiler olarak başlattığımız bu mücadelede bir şeyi hatırlatmak istiyoruz: Yaklaşık sekiz yıldır mücadelenin her ala-nında bilfiil yanımda olan bir insan var; bir bayan var, iki çocuklu evli bir bayan var. Her şeye rağmen, herkes korkarken, her-kes bizden uzaklaşırken, insanlar korkuları yüzünden bize selam vermezken yanımız-da duran bir bayan arkadaşımız var. Ve bir şeyi daha açık ve net söylemek gerekiyor, eğer bugün mücadele ettiğiniz konu ne olursa olsun, yanınızda kadınlar yoksa bir kolunuz eksiktir. Eğer yanınızda kadınlarla mücadele etmiyorsanız bir yarınız eksiktir ve o savaşı başaramazsınız arkadaşlar.

(Slogan… Kadın Erkek El Ele Kur-tuluş Partisi’ne!)

Demin Real Beğendik işçisi bir arka-daşımız söylemişti, evet biz işçiyiz. Ali Başkan’dan da anlaşılacağı gibi, bizden de anlaşılacağı gibi bizler işçiyiz. Bizim lü-gatimizde öyle çok düzgün konuşmak gibi

bir şey olmuyor. Şimdi ben alkışlarınızla en yakın dostumu, mücadele arkadaşımı, özellikle her şeye rağmen yanımda duran Leyla Karakaş’ı bir teşekkürünü dile getir-mesi için buraya davet ediyorum.

Leyla Karakaş: Öncelikle hepinize çok teşekkür ediyorum. Beş altı senedir mücadele ediyoruz arkadaşımızla, hiçbir zaman mücadeleyi yarı yolda bırakmadık. Hiç kimseye boyun eğmedik, hiç kimsenin eteğinin altına başımızı koymadan işimize devam ettik. Öncelikle buradaki büyükle-rime de tek tek teşekkür ediyorum. Eğer bir sendikacı olunacaksa buradaki büyük-lerimiz gibi, gerçekten onlar gibi şerefiyle namusuyla haysiyetiyle ve en önemlisi de omuriliğiyle durulması gerekir. Böyle sen-dikacılar buradadır. Hepinize teşekkür edi-yorum çok teşekkürler.

(Alkışlar...)Değer Yıldız: Değerli arkadaşlar bize

katlandığınız için teşekkür ediyoruz. Bir espri de yapmak istiyorum, burada birçok taşeron işçisi arkadaşımız var. Arkadaşlar bu ülkede Başbakanın iş güvencesi yok, o yüzden ona göre düşünün, ona göre davra-nın...

(Sloganlar… İşçiyiz Haklıyız Kaza-nacağız!)

Taşeronluk köleliktir. İşçi Sınıfının en büyük sorunlarından biri olan taşeronluk sistemiyle mücadele etmek üzere yola çı-kan Tüm Taşeron İşçileri Derneği’ne ba-şarılar diliyoruz.

Şimdi devrim kavgasında bedence ara-mızdan ayrılan şehitlerimizi, gençliğimizin ve partimizin mücadelesini anlatan bir si-nevizyon gösterimimiz daha var. Hep bir-likte izliyoruz.

(Sinevizyon gösterimi…) Eğitimin gericileştirilmesinde, Katil

NATO-ABD temsilcilerinin kanlı emelleri için ülkemizi kirletmesinde, 1 Mayıs Tak-sim mücadelesinde, haksızlığın olduğu her yerde onları gördük. Bulundukları her yer-de, enerjisiyle, devrimci inancıyla, bilin-ciyle umut veren yürekli Kurtuluş Partisi Gençliği’nde şimdi de söz sırası.

Kurtuluş Partisi Gençliği adına Boran Alp’ı kürsüye davet ediyorum.

(Genç yoldaşımızın konuşması internet sitelerimizden okunabilir.)

***Bu güzel ve coşkulu konuşması için

yoldaşımıza teşekkür ediyoruz. Yıldırıla-maz bizim gençliğimiz.

Şairim, Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası, Ayak seslerinden tanırım. Ne zaman bir köy türküsü duysam, Şairliğimden utanırım. Şairim, Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bul-

muşum, Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim, Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.

Ah bu türküler, köy türküleri, Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak,Hilesiz hurdasız, çırılçıplak, Dişisi dişi, erkeği erkek, Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara, Bıçağı bıçak. Ah bu türküler, köy türküleri, Karanlık kuyularda açılmış çiçekler

gibi, Kiminin reyhasından geçilmez, Kimi zehir, kimi zemberek gibi.Müzik grubumuz sizlerle…

***

Hüseyincan Yoldaş: Her sene anma-larımızın sonunda yaptığımız ve artık ge-lenekselleşen andımızı okuyacağız şimdi hep beraber. Hep beraber bir kez daha söz vereceğiz. Yoldaş’ımızı buraya davet edi-yorum.

Evet… Sayımızın azlığına düşmanın çokluğuna bakmadan ilerliyoruz. Yürüyü-şümüz, yüzü gülmeyen tek bir çocuk kal-mayıncaya kadar sürecektir.

Doğruyu, gerçeği, bilimsel olanı, haklı oluşumuzu tek başımıza kalsak da savun-maya devam edeceğiz. Çünkü biz kimse-den proletarya dürüstlüğü dışında bir şey beklemiyoruz ve bizden de beklenmesine izin vermiyoruz.

Biliyoruz ki hiçbir şey insanları aynı davada mücadele vermekten daha çok ya-kınlaştıramaz.

Bu yoldaşlık sıcaklığıyla yolumuz açık ve aydınlık olsun yoldaşlar…

Buradan aldığımız bilinç ve heyecanla görev yerlerimizde hepimize başarılar dili-yoruz.q

6 Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 7: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

7

Bizler Real Market işçileri olarak hile-li iflasa, haklarımızın gasp edilmesine, sarı sendikacılığa karşı İstanbul’da Kozya-tağı ve Güneşli, Ankara, Kocaeli, Geb-ze, Konya, Adana ve Kayseri’de Metro, Beğendik Mağazaları önünde kitlesel ey-lemler gerçekleştiriyoruz.

Ayrıca İstanbul’da Kaynarca, Koz-yatağı ve Güneşli Metro Mağazalarının, Ankara Etlik ve Adana’da Metro Mağaza-larının önünde bekleyerek “İşçi Hakla-rını Gasp Edenlerle, Hileli İflasa Ortak Olma Metro ve Beğendik’ten Alışveriş Yapma-Real Market İşçileri” yazan sti-ckerları mağazaların bulunduğu yerleşim alanlarına yapıştırarak bölge halkını deste-ğe ve bu marketlerden alış veriş yapmama-ya çağırıyoruz.

Bugün de (17 Ekim 2017) hakları gasp edilen Real Market işçileri olarak bir Al-man firması olan Metro Grup AG ile ilgili Almanya Başkonsolosluğu önünde Nakliyat-İş Sendikası’nın yöneticileri ve TÜVTÜRK Araç Muayene İstasyonları işyeri temsilcilerinin katılımı ile bir ba-sın açıklaması gerçekleştirdik. Taksim/Gümüşsuyu’nda bulunan Alman Konso-

losluğu önünde çevik kuvvet polislerinin TOMA ile yoğun güvenlik önlemleri aldı-ğı kitlesel basın açıklamamıza 100’e yakın kişi katıldı.

Basın açıklamasında Real Direnişçileri adına Ahmet Fazıl Şahin konuştu. Ahmet Fazıl Şahin yaptığı açıklamada bu duruma nasıl gelindiğini anlatarak bütün güçleri ile haklarını almak için mücadele ettiklerini ve haklarını alıncaya kadar da devam edecek-lerini belirtti. Gasp edilen haklarını almak için her türlü meşru ve yasal yolları kul-landıklarını, haftanın dört günü İstanbul, Ankara ve Adana’da Metro Marketle-rin önünde bekleyerek alışverişe gelen müşterileri bu zulme ortak olmamaları için bilgilendirdiklerini söyleyerek, 1700 Real işçisinin haklarını alıncaya kadar da müca-deleye devam edeceklerini belirtti. Kadın işçiler de söz alarak neler yaşadıklarını ve haklarını almak için sonuna kadar mücade-leye etmeye kararlı olduklarını belirttiler.

Basın açıklamasında Nakliyat-İş Sen-dikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükos-manoğlu da bir konuşma yaparak Real İşçilerinin mücadelesine sahip çıktıklarını ve haklarını alıncaya kadar da sahip çık-

maya devam edeceklerini belirtti. Küçü-kosmanoğlu dünyanın sayılı emperyalist ülkelerinden olan Almanya, birçok ülkeye hak hukuk, adalet dersi vermeye çalışır-ken kendisinin en büyük şirketi olan Met-ro Grup AG’de haksızlığın, adaletsizliğin, ahlaksızlığın âlâsının yapıldığını belirtti. Real Market İşçilerinin mücadelesinin aynı zamanda hak mücadelesi, insan haklarına sahip çıkma mücadelesi olduğunu belir-terek Türkiye’de bir sendikalar faciasının yaşandığını ve işçilerin örgütlü olduğu Tez Koop-İş’in bu süreçte işçilere sahip çıkmayarak sarı sendikacılık yaptığını be-lirtti. Real İşçilerinin taşımacılık işkolunda bulunmamasına rağmen İşçi Sınıfına karşı olan sorumlulukları gereği işçilere sahip çıktıklarını, bütün sendikaların da böyle davranması gerektiğini belirtti.

Birkaç gün önce Meclisten geçerek yasalaşan zorunlu arabuluculuk hakkın-da da konuşan Küçükosmanoğlu zorunlu arabuluculuk yasasının işçilerin yasal hak-larını ortadan kaldırmaya yönelik bir dü-zenleme olduğunu, bunun genel hukuka, iş hukukuna da aykırı olduğunu belirterek bu yasanın TOBB ile işveren örgütlerinin ta-limatı sonucu hazırlandığını ifade etti. İşçi düşmanı olan bu yasayı protesto ettikleri-ni belirterek tek amaçlarının İşçi Sınıfının adil, sömürüsüz bir şekilde çalışıp yaşaya-bileceği bir düzen olduğunu ve bu düzen için de sonuna kadar mücadele edecekleri-ni belirterek konuşmasını bitirdi.

Basın açıklamasının ardından konuyla ilgili bir dosyayı işçiler arasından seçilen iki temsilci Almanya Başkonsolosluğuna verdi. Konsolosluk yetkilileri sorunun çö-zümü için girişimde bulunacaklarını belirt-tiler.

Real İşçileri basın açıklamasının biti-minden sonra Güneşli ve Kozyatağı’nda bulunan Metro Marketlerin önüne giderek direnişlerine devam ettiler.

Basın açıklaması sırasında “İşçile-rin Hakları Gasp Ediliyor, Tez Koop-İş Nerede? Kahrolsun Sarı Sendikacılık” “Kayyum Dediler, Hakkımızı Yediler”, “Kıdem-İhbar ve Diğer Haklarımızdan Metro-Real-Beğendik Sorumludur”, “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye De-vam”, “Haklarımızın Gasp Edilmesine Karşı Direneceğiz, Mücadele Edeceğiz

ve Kazanacağız”, “Hırsız Beğendik”, “Hırsız Metro”, “Direne Direne Ka-zanacağız”, “İşçiyiz Haklıyız Kazana-cağız”, “Kayyum Dediler Hakkımızı Yediler”, “Beğendik Şaşırma Sabrımızı Taşırma”, “Tazminat Hakkımız Gasp Edilemez” “Zorunlu Arabuluculuk İş-çilerin Yasal Haklarını Ortadan Kal-dırmaktır”, sloganları atıldı, dövizleri taşındı. Ayrıca Almanca dövizler taşındı. Eylemde “Almanya Hak Hukuk Edebi-

yatı Yapma Kendi Şirketin METRO’da Yasal Hakların Gasp Edilmesine Ortak Olma” pankartı taşındı.

Yaşasın, Hileli İflasa, Haklarımızın Gasp Edilmesine, Sarı Sendikacılığa Karşı Mücadelemiz!

İşçiyiz, Haklıyız, Kazanacağız!17.10.2017

Real Market İşçileri

Nakliyat-İş’ten:Hileli iflasa, haklarının gasp edilmesine, sarı

sendikacılığa karşı direnen, mücadele eden Real Direnişçileri Almanya Başkonsolosluğu önünde

basın açıklaması yaptı

Türkiye Devrimi’nin Önderi Hik-met Kıvılcımlı Yoldaş, aramızdan bedence ayrılışının 46. Yılında, dü-

şünce oğulları ve kızları olan Halkın Kur-tuluş Partililer tarafından mezarı başında anıldı.

Anma etkinliğine DİSK’e bağlı Nak-liyat-İş Sendikası öncülüğünde direnen Real Market Direnişçileri de katıldı.

Topkapı Mezarlığı önündeki yolda oluşturulan kortejin yürüyüşü ile başlayan etkinlik sırasında sık sık; “Kıvılcımlı Ya-şıyor, HKP Savaşıyor”, “Kıvılcımlı Usta Ölümsüzdür”, “Kahrolsun AB-D Em-peryalizmi”, “Katil AB-D Ortadoğu’dan Defol”, “Kahrolsun Emperyalizm, Yaşa-sın İkinci Kurtuluş Savaşımız”, “Yaşa-sın Halkların Kardeşliği”, “Şeriat Or-taçağdır”, “İşgal Grev Direniş, Yaşasın Kurtuluş Partimiz” sloganları atıldı.

Hikmet Kıvılcımlı’nın mezarı başında bir araya gelen yoldaşlarımız, öncelikle devrim şehitleri için saygı duruşunda bulundular.

Gündemi değerlendiren ve Hikmet Kı-vılcımlı’nın mücadelesini anlatan konuş-malar gerçekleştirdiler.

İlk konuşmayı Sancaktepe İlçe Yöne-ticimiz Erdinç Bin Yoldaş gerçekleştirdi.

Erdinç Yoldaş, Hikmet Kıvılcımlı’nın Marksizm-Leninizmin 20. Yüzyıldaki en büyük geliştiricisi olduğunu belirterek, Kı-vılcımlı’nın aramızdan bedence ayrılma-sına rağmen, teorik ve pratik eserlerinin, günümüzün en karmaşık sorunlarında bile önümüzü bir fener gibi aydınlattığını vur-

guladı.HKP’nin bu sayede en tutarlı biçimde

günümüz meselelerini çözdüğünü, Hikmet Kıvılcımlı’yı anlamak konusunda çaba sarf etmeyen burjuva ve küçükburjuva solların ise karmaşık sorunlar karşısında aciz bir biçimde teorik çöküntüye uğrayarak, em-peryalizmin yedeğindeki programlara doğ-ru yöneldiğini sözlerine ekledi.

Erdinç Yoldaş, Meclisteki dört AB-D’ci partiye ve onların efendilerine karşı kararlıca mücadele etmekte olan tek parti-nin HKP olduğunu ortaya koydu ve “İkin-ci Kurtuluş Savaşı’mızı kazanacak, Demokratik Halk Devrimini başarıya ulaştıracak, Sosyalizmin bayrağını ül-kemizin burçlarında dalgalandıracağız” diyerek sözlerini tamamladı.

Konuşmanın ardından Halkın Kur-tuluş Partisi Genel Başkanı Nurullah Ankut Yoldaş söz alarak, gündemi de-ğerlendiren bir konuşma gerçekleştirdi.

Nurullah Ankut, söz-lerine ABD Emperyaliz-minin dünya halklarının güvenliğinin en büyük tehlikesi olduğunu ve Tarihteki en vahşi soykı-rımların sorumlusu oldu-ğunu hatırlatarak başladı. Bugün ABD Emperyaliz-minden BOP doğrultu-sunda silah desteği alan ABD’ci Kürt Hareke-ti’nin ve ibrikçilerinin,

HKP’ye karşı “Kürt düşmanı” şek-lindeki karalamasına şu sözlerle yanıt verdi.

“Kürt halkının gerçek dos-tu biziz. Biz Amerikan uydusu, Amerikan uşağı yeni bir İsrail benzeri Kürt devletine karşıyız. Yoksa eşit, özgür, onurlu Türk-Kürt Halk Cumhuriyeti’ni sa-vunuyoruz biz. Edirne’den Çin sınırına kadar… Sen Amerikan uşaklığı, yandaşlığı yapıyorsun. Siyonist İsrail’in yandaşlığını yapıyorsun. Halklara düşmanlık yapıyorsun.”

Nurullah Ankut, konuşmasının bir bölümünde bir hareketin niteli-ğinin sağlam olduğu sürece, niceli-ğin önemi olmadığına yönelik vur-gusunu çeşitli örneklerle açıkladı. Bu mücadelede devrimci olmanın ABC’sinin emperyalizm karşıtlığı

olduğunun altını çizdi.ABD’nin uyguladığı vize ambargosu

meselesini, Kaçak Saraylı’nın çıkmazda kalarak Şangay beşlisi ve müttefikleri ile yaptığı ortak çalışmalar dolayısıyla us-landırma harekâtı şeklinde gerçekleştiğini belirtti. Nurullah Ankut, Kaçak Saraylı’nın her türlü şartta mutlak sona yaklaştığını vurguladı. Ancak ne yazık ki, gelecek ik-tidarın da emperyalizm yörüngesinde ola-cağını ortaya koyarak sözlerine son verdi.

Yoldaşlar bu konuşmanın sonrasında Hikmet Kıvılcımlı’nın öğrencisi, İşçi Sını-fı Önderi İsmet Demir’in mezarı başında toplandılar.

Burada da gerçekleşen saygı duruşu sonrasında İsmet Demir’in mücadelesin-den kesitler aktaran konuşmayı, Nakli-yat-İş Sendikası Örgütlenme Sekreteri Erdal Kopal gerçekleştirdi.

Erdal Kopal, konuşmasında İsmet De-mir’in mücadele bayrağının bugün İşçi Sınıfından yana sendikacılık yapan Nakli-yat-İş’in elinde olduğunu ve son Real Dire-nişindeki tavrı ile bunu tekrar kanıtladığını belirtti.

DİSK’in sarı sendikacılık anlayışı doğrultusunda, Nakliyat-İş’e karşı tüm yalnızlaştırma politikalarına rağmen, Nak-liyat-İş’in İşçi Sınıfından güç alarak büyü-meye devam edeceğini vurguladı.

Anma etkinliğindeki son konuşmayı sarı sendika-patronlar işbirliği ile tazminat-sız olarak işten atılan Real Market Dire-nişçilerini temsilen İdris Polat gerçekleş-tirdi.

İdris Polat, mücadelelerine destek olan Nakliyat-İş ve Halkın Kurtuluş Partisi’ne teşekkür etti. Onların desteği mücadele-

mizi yükseltiyor. Başarıya ulaşacağımıza inanıyoruz, dedi. Konuşmanın sonrasında Real Market mücadelesini destekleyen slo-ganlarla konuşma sona erdi.

İsmet Demir Yoldaş’ın anmasının ar-dından, tekrar kortej oluşturarak, sloganlar eşliğinde mezarlığın dışına doğru yürüyüşe geçtik ve mezar başı anma etkinliğimizi sona erdirdik.

Bir kez daha Usta’mıza söz veriyoruz: Demokratik Halk Devrimini gerçekleştire-ceğiz. Halklarımızı eşit, özgür, kardeş top-lumuna ulaştıracağız.

Mezar başında yapılan konuşmalara aşağıdaki linkten ulaşılabilir:

http://kurtuluspartisi.org/3-88/

Kurtuluş Partililer

HKP İzmir İl Örgütü olarak, Türki-ye Devrimi’nin Önderi Kıvılcımlı Usta’yı gerçek ve tek savunucu-

ları olarak İzmir’de andık. Daha doğrusu devrimci kavgamızda yaşatmaya devam ediyoruz. Ve hâlâ yolumuzu aydınlatı-yor. Kıvılcımlı’nın düşünce ve davranış oğulları-kızları olarak her anma yıldönü-münde olduğu gibi bu yıl da aynı heyecan ve coşku ile Usta’mıza layık öğrenciler olarak öncelikle yaptığımız afiş çalışma-ları ile İzmir’i donattık. 11 Ekim’e kadar, yani Usta’mızın bedence aramızdan ay-rıldığı tarihe kadar gece-gündüz demeden devam etti afişleme çalışmalarımız.

11 Ekim’de Karşıyaka Çarşı’da stant açarak Usta’mızı anma çalışmamız de-vam etti. Yine aynı gün Karşıyaka Çar-

şı’da saat 18.00’de yoldaşlarımızın ka-tılımıyla bir eylem yaptık. HKP Genel Sekreter Yardımcısı ve İzmir İl Başkanı Av. Tacettin Çolak’ın konuşma yaptı-ğı eylemde sık sık, “Kıvılcımlı Yaşıyor HKP Savaşıyor”, “Kızıl Savaş Bayrağı Hikmet Kıvılcımlı”, “Yeni Sevr’e Kar-şı Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşımız”, “Katil ABD Ortadoğudan Defol”, “Emperyalistler İşbirlikçiler Geldik-leri Gibi Gidecekler”, “Gün Gelecek Devran Dönecek AKP Halka Hesap Ve-recek” sloganları atıldı.

İzmir’den Kurtuluş Partililer

Her türlü yolsuzluğa, iltimasa hayır diyen, bu konuda mücadele eden HKP olarak bu göz göre göre

işlenen suça karşı sessiz kalamazdık. Bu nedenle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.

AKP’nin hukuk bürolarına dönüştürdükleri yargıdan aleyhlerine bir karar çıkmayacağı inancında olan Binali Yıldırım üst perdeden konuşmuş:

“Buradan davet ediyorum her türlü soruşturma yapılabilir. Bunu özellikle istiyorum. Hiç kimsenin yanlış

iş yapıyor gibi gösterilmesi kabul edilemez. Biz onurumuzla varız. En büyük servet itibarımızdır. Gerisi el kiridir…”

Biz de hodri meydan diyoruz. Bu konuda açılacak davaya müdahil olarak katılacağız. Bakalım o zaman el mi yaman bey mi yaman! Halkımızın alınterini eşine dostuna peşkeş çekenler ergeç bağımsız yargı karşısında hesap verecekler. Buna inancımız tamdır. 07 Kasım 2017

Halkçı Hukukçular

Kızıl Savaş Bayrağı Hikmet Kıvılcımlı Mezarıbaşında anıldı!

Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlıİzmir’de de Anıldı

Paradise Papers Belgelerinde ortaya çıkan“Sülale Boyu Off-Shore” nedeniyle

Binali Yıldırım hakkındaHKP tarafından suç duyurusu yapıldı

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 8: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

Şu rezalete bakar mısınız?Kaçak Saraylı Hafız, istifası-

nı istediği üç Belediye Başkanı için (Ankara, Bursa, Balıkesir) aynen şunları diyor:

“3 BAŞKANDAN İSTİFALARI İSTENDİ: İstanbul’da Kadir Topbaş Bey, Çevre ve Şehircilik Bakanımızın kendisiyle görüşmesine olumlu yanıt verdi, istifasını o şekilde gönderdi. Ardından Düzce’yle, genel başkan yardımcımız görüştü, o da istifasını verdi. Şu anda Balıkesir’e istifası-nı verme talebimiz iletildi. Hakeza Melih Bey’e, kendisine bu durum iletildi. Bursa aynı şekilde… Bu ma-kamlara bağımsız adaylar olarak gelinmiyor, bir partinin gösterdiği adaylar olarak geliniyor; bu görevle-ri biz asla terk edilmeyecek ilânihaye kalınacak koltuklar olarak göreme-yiz. Dolayısıyla böyle bir adımın atıl-ması gerektiği zaman, arkadaşları-mızın, ‘Ben, bu davanın elemanıyım, benim yetkili kurullarım madem ki böyle bir kararı vermişler, ben de ilgili merciye istifamı veririm’ deme-leri lazım. İstifa, partiden ayrılma, kopma demek değildir. Parti, istifası-nı veren arkadaşları çok daha farklı yerlerde değerlendirir. İl başkanları

toplantısında da söyledim; ‘Ben bu-raya geldim, burada ilânihaye kala-yım’ olmaz.

“NETİCESİ AĞIR OLUR: (Başkanlar İstifa etmezse): Ben ar-kadaşlarımızın, öyle bir yola tevessül etmelerini düşünemem, düşünmek de istemem. Çünkü onun neticesi ağır olur.” (https://www.gazetedu-var.com.tr/politika/2017/10/19/erdo-gan-belediye-baskanlari-istifaya-di-renirlerse-sonucu-agir-olur/)

Hafız, hani “Milli İrade”ydi, millet seçiyordu, bu kişiler milletin oyuyla iş-başına gelmişlerdi?

Demek ki bunların hepsi de bizim yıllardan bu yana söylediğimiz gibi, boş laf...

Hafız diyor ki; onları oraya biz ge-tirdik, şimdi de biz istiyoruz, gidecek-ler... Daha doğrusu, “Ben getirdim, ben de götüreceğim.”...

Demek ki Türkiye’de demokrasinin zerresi yoktur. Sadece “boş kalan bir çerçeve”dir o...

Peki, Kaçak Saraylı “Reiz”lerinin emrine uymayıp istifa etmezlerse ne olurmuş?

Onu da pervasızca söylüyor Tayyip:“Onun neticesi ağır olur.”Yani düpedüz mafya hesaplaşmala-

rında olduğu gibi, tehdit savuruyor.Emrime uymazsan, onun neticesi

ağır olur senin için, diyor.Yahu nerede kanun?Bırakalım hukuku, kanun nerede?Bir kanun devletinde bile, insanlar

o kanunlara aykırı işler yapmışlar ise, bunun cezasını kim verir?

O kanunları uygulayan mahkeme-ler...

Burada cezayı kim kesecek?Kaçak Saraylı Reis...İşte Türkiye’nin geldiği içler acısı

durum bu...Bilinmektedir herkesçe: Kaçak

Saraylı, eski Sadrazamı Davut’un oğluna da “artık yoksun” dedi, o da anında yok oluverdi. Demek ki o da milletin oyuyla işbaşına gelmiş bir Başbakan filan değildi. Partisinin Genel Kongresinde delegelerin seçi-miyle yönetime getirilmiş bir parti baş-kanı değildi. Başbakanlıktan da, AKP Başkanlığından da anında topukladı, Davidson.

Bu Belediye Başkanları işiyle ilgili medyada şunlar da yazıldı açıkça:

“Belediye başkanlarının istifa et-memesi olasılığına karşılık çeşitli se-çenekler üzerinde duran AKP yöneti-mi, önce belediye başkanlarının par-

tiden ihracını değerlendirdi. Ancak partiden ihraç edilmeleri durumun-da bağımsız belediye başkanı olarak görevlerini sürdürmelerinin sıkıntıyı ortadan kaldırmayacağı hesabı ya-pılarak bu kez İçişleri Bakanlığı’nın haklarında soruşturma başlatarak görevden alınmaları formülü benim-sendi. Erdoğan’ın, son MKYK top-lantısında, İçişleri Bakanı Soylu’ya “Dosyalar hazır mı” diye sorduğu, Soylu’nun da “Hazır efendim, tali-mat vermeniz halinde 2 günde hal-lederiz” dediği öğrenildi.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siya-set/848641/Soylu_devrede..._AKP_li_baskanlara__dosya__santaji.html)

Şimdi anlaşılıyor, değil mi, Tayyip’in yukarıda savurduğu tehdidin içeriği?

Bunlar Tırhallı bir hallı. Birbirlerini çok iyi tanırlar. İçlerinde yolsuzluğa, kamu malı hırsızlığına bulaşmayanın olmadığını adları gibi bilirler. Hatta, kimin ne kadar götürdüğünü bile, ger-çeğe çok yakın oranda tahmin ederler.

Hani Bülent Arınç bile demişti ya Melih Gökçek için “Ankara’yı parsel parsel satmıştır.”

Biz de ne demiştik yıllardan beri?Satar bunlar... Hiç duraksamadan

satarlar. Yeter ki akçeli işler olmasın, mal mülk, makam, ün mevki işleri ol-masın...

8

Sorosçu Kemal’in sözcüsü de ne dedi?Aynı anlamda bir açıklama yaptı. İşte

“AKP’nin dış ve iç politikadaki yanlış si-yasetleri yüzünden ülkemiz bu duruma düşmüştür.”, dedi.

Ulan alçaklar, ABD haydudunun hiç mi kabahati yok?

Hepinizi yetiştiren ve oynatan zaten o.Gerekçesi de güvenlik. “Güvenlik ge-

rekçesiyle yasak koyduk”, diyor.Dünyada güvenliğin, halkların güven-

liğinin en büyük düşmanı sensin! 1945’te teslim olmak üzere olan Japonya’ya üç gün arayla attığın atom bombalarıyla ya-rım milyon insanı öldürdün. Sivil insanı öldürdün, Hiroşima ve Nagazaki’ye attığın bombalarla.

Dünyadaki en büyük soykırımcı sensin, en büyük seri katil sensin!

Latin Amerika’da onlarca faşist darbe yaptırdın.

1967’de Yunanistan’da Albaylar Cun-tası adı altında faşist darbe yaptırdın.

1953’te İran’da yurtsever, namuslu, ilerici Muhammed Musaddık iktidarına karşı CIA’nla, İngiltere Entelijans servisle birlikte darbe yaptırdın.

Türkiye’de 12 Mart ve12 Eylül Faşist Darbelerini yaptırdın. Binlerce masum in-sanı birbirine kırdırdın.

4 Temmuz 2003’te, Süleymaniye’de 11 Türk subayının başına çuval geçirdin.

Bunların bir teki tepki koyabildi mi, arkadaşlar, bu Meclisteki Dörtlü Çete’nin?

Koyamadı.Ege’de, Muavenet Zırhlısını, ABD

savaş gemisi Saratoga’dan attığı bir Sea Sparrow füzesiyle vurdu. 5 askerimiz şehit oldu, 20’si yaralandı.

Ne dedi?Yanlışlık olmuş!Oysa o füzenin ateşlenmesi için üç ka-

demede komutanın emir vermesi gerekir ve füze ateşlendikten sonra hedefi vuruncaya kadar kontrol edilmesi gerekir.

Yine Irak’ta bir helikopterimizi düşür-dü, bir subayımızı şehit etti.

Eşref Bitlis’i uçağını düşürerek şehit etti.

Durup dinlenmeden katliamlarına de-vam ediyor. Ortadoğu’yu cehenneme çe-virdi. 10 milyon civarında masum insanı katletti. Şimdi de utanmadan arlanmadan güvenlik diyor. Ve bizim dışımızda bir tek burjuva politikacısı namuslu tavır koyabili-yor mu buna karşı?

Yıllardır ne diyoruz?“Katil Amerika Ortadoğu’dan defol

diyemeyen her siyasi, her aydın ya gafil-dir, ya hain!”

Bunların büyük çoğunluğu hain.Birkaç gün önce Washington’dan ya-

zan Yılmaz Polat’ın yazısının başlığı; “CHP’ye Washington’da İktidar Prog-ramı”.

Bir iktidar programı hazırlayıp veriyor-lar CHP Milletvekilinin eline.

Usta’mız ne diyor?“Türkiye’yi Türkiye yönetmiyor,

Amerika yönetiyor.”, diyor.Bizim dışımızda bunu söyleyebilen var

mı, yoldaşlar?Yok!

Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi de diğer partilerle Amerikan yandaşlığın-da aynı çizgidedir. Erdinç Yoldaş’ımızın dediği gibi, 2 bin, 3 bin TIR dolusu silahı getirip PKK, YPG, PYD’ye teslim ediyor. Bunların içinde hava savunma füzeleri de var.

Peki IŞİD’in hava kuvvetleri var mı?Hayır!Kime karşı kullanacak hava savunma

füzelerini?Türkiye’ye karşı.Nitekim iki Skorsky helikopterini dü-

şürdü değil mi PKK? Videosunu da yayın-ladı.

Ne ile?O füzelerle.Adım adım BOP’u uyguluyor. Ortado-

ğu’da yeni bir İsrail yaratı-yor. Müslüman İsrail yara-tıyor. Ve biz bunu on yıllar öncesinden gördük.

İşte Barzanistan’da, Barzanistan bayrağıyla, Davut yıldızlı Siyonist İs-rail bayrakları, Amerikan bayrakları yan yana so-kaklarda gezdirildi.

Rojova’da gezdiriliyor mu Amerikan bayraklarıy-la YPG, PKK bayrakları?

Gezdiriliyor arkadaş-lar.

Amerikan özel kuvvet-leri var mı savaşı yöneten?

Var.Blackwater var mı?Var.O zaman nedir bu?Bunun adı, apaçık

bir şekilde Ortadoğu’da ABD’ye, bölge halklarına İsrail kadar düşman yeni bir petrol bekçisi yaratmak-tır.

Biz bunları söyleyince bize saldırıyor-lar, Erdinç Yoldaş’ın dediği gibi: Faşistti, ırkçıydı, Kemalistti, Kürt düşmanıydı…

Hayır! Kürt Halkının gerçek dostu bi-ziz!

Biz; Amerikan uydusu, Amerikan uşağı yeni bir İsrail benzeri Kürt Devleti’ne kar-şıyız.

Yoksa; eşit, özgür, onurlu Türk-Kürt Halk Cumhuriyeti’ni savunuyoruz biz! Edirne’den Çin sınırına kadar!

Sen Amerikan uşaklığı, yandaşlığı ya-pıyorsun. Siyonist İsrail’in yandaşlığını yapıyorsun. Halklara düşmanlık yapıyor-sun.

Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si de öyle.Eleştirdiğimiz zaman, neden eleştiri-

yorsun, diyorlar?Sorosçu değil mi?Bir tekiniz de Sorosçu değil, deyin. Yok

diyemiyorlar!TR705 kim?Defalarca sorduk. Bir cevap verin. Wi-

kileaks belgeleriyle kim olduğunu ortaya koyduk. Bunlar tesadüf olarak getirilmiyor Yeni CHP’nin tepesine.

Ermeni soykırımı emperyalist yalanıy-la kafayı bozmuş Selina Doğan kim? Ne-den getiriliyor milletvekili olarak partiye?

Bunlar hep proje, arkadaşlar.Ve bunlar, Ege’de 18 Ada’nın işgaline

karşı tık diyebilmiş mi?Hayır!Bu, bir ihanet oyunudur, hepsinin

oynadıkları. Sevrci Sol da aynı. Lokomotif olarak

ABD var. Onun arkasında Amerikancı Kürt Hareketi var. Onun arkasında Sahte Sollar var. ÖDP’sinden, KP’sinden, HTKP’sin-den, Halkevleri’nden, Haziran Hareke-ti’nden… Hepsi aynı bunların. Hepsi Amerikan yandaşlığı yapıyor! Eleştird-iğimiz zaman saldırıyorlar bize.

Niye?Sayınız az.Evet sayımız az bugün. Çünkü bu ya-

lancılar, bu alçaklar dünyasında bir başı-mızayız biz. Mustafa Kemal, Bandırma

Vapuru’yla İstanbul’dan ayrılırken 19 yol-daşı vardı yanında.

Fidel de Granma Vapuru’yla Meksi-ka’dan ayrılırken 83 yoldaşı vardı yanın-da. Ve Küba’ya ayak basar basmaz pusuya düşüyorlar. Yoldaşlarının büyük çoğunlu-ğu kaybediliyor daha ayak basar basmaz. Geriye 13 kişi kalıyor. Bazıları zayıflığa düşüyor. “Bittik artık, yapacak bir şey yok. Teslim olalım”, diye bağırıyorlar. O arada Camillo’nun sesi çıkıyor. Bildiniz değil mi, fötrlü ve uzun sakallı Camilo’yu?.. Devamlı güler. “Teslim olacak kimse yok ulan o. çocuğu! Kapa çeneni!” diyor. Ve o 13 kişi yılmadan mücadeleye devam edi-yor. Kuşatmayı yarıp çıkıyor. Ve 13 kişi, dünyaya meydan okuyan bugüne kadar, sosyalizmin kalesi olan; onurun, namu-sun, ahlâkın temsilcisi ve sembolü Küba Komünist İktidarını kurdular ve komünist Küba’yı yarattılar, arkadaşlar.

Hz. Muhammed’in cenazesini 17 kişi kaldırdı. Hem de vefatından üç gün sonra. 16 kişi katılımcı, Hz. Ali namazı kıldırıcı olarak toplam 17 kişi. Bugün 1500 sene geçmiş aradan ve 1 buçuk milyar Müslü-man var dünyada hâlâ.

Demek ki, başta, başlangıçta sayının azlığı zafiyet değil, yoldaşlar.

Bu neyi gösterir?Bu, doğru yolda olduğumuzu gösterir.

Namusu, onuru, her şeyi elimizde tuttuğu-muzu gösterir.

Biz de, tıpkı geçmişteki büyük devrim-ciler gibi; Mustafa Suphi gibi, Onbeş’ler gibi, Kıvılcımlı Yoldaş gibi, Denizler-Ma-hirler gibi asla umutsuzluğa düşmeyiz, geri adım atmayız, sarsılmayız!

Çünkü biz; Gerçek İşçi Sınıfı Devrim-cisiyiz.

İşte Mustafa Yoldaş’la lisede aynı sı-ralarda okuduk. Lise son sınıfa kadar yaz tatillerinde işçi olarak çalıştım inşaatlarda, inşaat işçisi olarak. Son sınıfta, on beş gün-lük sömestr tatilinde bile inşaatta çalıştım.

İşçi Sınıfının zincirinden başka kaybe-decek bir şeyi yok. İnancı, kararlılığı, mü-cadele azmi var.

Ama onların tamamı küçükburjuva!Küçükburjuvaların belirleyici özellik-

leri nelerdir?1- Güce tapıcılık: Güçlü olanın karşı-

sında hemen sinerler, yenilirler.2- Her şeye gelirler ama tutarlı bir

davranışa gelemezler. İlla salıncak siyase-ti izleyecekler, sağa-sola yalpalayacaklar.

3- Kolayca umutsuzluğa kapılırlar, moralleri bozulur.

Aslında, bizim dışımızda kendilerini Sol olarak tanımlayanların tamamı devri-me olan inançlarını kaybetmişlerdir. Hiç-

birinde, tıpkı teoride olduğu gibi, inancın zerresi yok, arkadaş-lar.

ABD haydut ça-kalının temsilcileri geliyor, devlet baş-kan yardımcıları, bakanları. Sadece kim protesto ediyor o çakalları?

Biz!Bizim dışımızda

kimsenin gıkı çıkmı-yor, çıkamaz!

Hepsi doğrudan ya da dolaylı olarak, onun yörüngesinde çünkü.

İstedikleri kadar düşmanlık etsinler, istedikleri kadar abluka uygulasın-lar bize. Sonunda mutlaka halkımızla

kucaklaşacağız, anlaşılacağız, ordulaşaca-ğız ve Demokratik Halk Devrimini zafere taşıyacağız!

Türk-Kürt Halk Cumhuriyeti’ni mutlaka kuracağız.

Onlar, ABD’nin “Project Demokras-y”ciliğini oynuyorlar. Başka hiçbir şey de-ğil. Boşuna ABD Emperyalistleri ; “umut kaynağı” ilan etmedi onları. Hepsi hizmet-kâr.

1971’e kadar, sadece Usta’mız ve biz vardık doğru yolda. Denizler ve Mahirler, Usta’mızı takip ettikleri ölçüde doğru dev-rimcilik yaptılar. Savruldukları ölçüde yan-lışlara düştüler. 1971’den sonra da sadece biz varız, yoldaşlar.

Emperyalizm diye bir şey yok bunla-rın gündeminde. Yahu İstanbul’da Siyonist İsrail’in Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçıranlardan biri de bizzat Mahir’in ken-disiydi.

Denizler, ODTÜ’de ABD Emperyaliz-minin haydut temsilcisi Komer’in arabası-nı tersyüz edip ateşe verdiler.

Sinanlar, Nurhak’ta nereye gidiyorlar-dı?

Kürecik’teki NATO üssünü basmaya, radarı vurmaya.

Mahirler nereye gidiyordu?Samsun’daki İngiliz üssünü vurmaya…

Bizim marşlarımız bile emperyalizme karşıydı ya.

Nasıl başlardı?

Hey Dev-Gençli, Hey Dev-GençliSavaş vakti yaklaştıAl silahı vur belineEmperyalizme karşı

Öyle başlardı bizim marşlarımız.Bunların gündeminde emperyalizm

yok.Niye?Hepsi oraya savruldu çünkü. Devrim-

ciliğin ABC’sidir; ABD-AB ve Japon hay-dut devletlerine ve emperyalistlerine karşı olmak. Eğer buna karşı değilse, hiç kimse sahtekârlık yapmasın. Namussuzluk, al-çaklık yapmasın solcuyum diyerek.

Hiç değilse; “ABD gelsin, Irak’taki Kürtleri kurtarsın, biz ABD’nin 51. Eya-leti olalım.”, diyen; ABD Başkanına böyle mektuplar yazan, Molla Mustafa Barza-ni’nin oğlu Mesut Barzani kadar hiç değilse namuslu olun. Onun sol-mol, demokratlık diye bir iddiası yok. “ABD işbirlikçisiyim, müttefikiyim ben”, diyor “Aşiret reisiyim”, diyor “Nakşiyim”, diyor. Neyse o…

Ama bunlar kırk kalıba giriyor. Hem Amerikancı, hem Avrupa Birlikçi, hem sol-cu, hem komünist.

Yahu insanın bir kalıbı olur be!Şu olur, bu olur, namussuz olur ama hiç

değilse namussuzluğunda namuslu olur. Bunlar namussuzluklarında da namuslu değiller.

Neylersiniz yoldaşlar, böyle topraklar-da, böyle bir ülkede yaşıyoruz.

Hep bunlar, 6 bin yıldan beri sınıflı toplumun çürümüş kültürünün, düzeninin, ahlâkının; insanlarımızın ruhuna karabasan gibi çökmesi ve onları esir alması sonucu-dur. Hiçbiri ahlâklı olamıyor.

Savaşacağız. En sağlam kolumuz; İşçi Sınıfımız. Onu temel alıp oradan hareket edeceğiz, arkadaşlar ve mutlaka zafere ula-şacağız.

Dünya hep böyle bayır aşağı gidecek değil.

Son değerlendirmelerimizde dedik ki yoldaşlar, Kaçak Saraylı Hafıza; “İha-netine devam etmesen de devrileceksin, devam etsen de. İhanetinden el çekmeye kalkar yahut ayak sürürsen, seni devşiri-cin ve efendin devirecek. İhanetine devam edersen sana “Reyiz” diyen hülooğğ’cula-rın sana son darbeyi vuracak. Kurtuluşun yok.”, dedik.

O da gördü bunu. İhanete devam etme-nin kendisini bitirişe götürdüğünü gördü.

Ne yapıyor?Rusya’yla, İran’la “Astana Mutaba-

katı” yapıyor.Ve Latin Amerika’daki ABD haydut ça-

kalının baş düşmanı olan Yiğit Chavez’in Yoldaş’ı Maduro Yoldaş’ı Türkiye’ye da-vet ediyor.

Tabiî bunlar ABD’ye küfür gibi gelir. O yüzden kırbacı eline aldı, sallıyor Kaçak Saraylı ve avanesine; yola gelin, diye.

Kaçak Saraylı sona yaklaştı. Çıkmazda.Ama ondan sonra gelecekler de aynı yo-

lun yolcusu. Bu dinciyi oynuyordu, öbürle-ri laikçiyi oynayacak. Arada çok fazla bir fark olmayacak. BOP yürümeye devam edecek. İşte o yüzden biz Meclisteki Dörtlü Çetenin tamamına karşıyız, yoldaşlar.

Ve eninde sonunda, Erdinç Yoldaş’ımı-zın da belirttiği gibi;

Zafer bizlerin olacak, halkların olacak! Biz kazanacağız, yoldaşlar!

Tarih bizden yana çünkü!Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’unÖlümünün 46’ncı Yıldönümünde Hikmet Kıvılcımlı’nın

Mezarı başında yaptığı konuşmaBaştarafı sayfa 1’de

Başyazı

Türkiye’de artık işler iyice şirazesinden çıkarıldı

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 9: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

9Olduğu anda gözleri hiçbir şey gör-

mez..Ne demişti, sevgili Şairimiz Yusuf

Hayaloğlu ve müzisyenimiz Ahmet Kaya?

“Satarsın ulan satarsın, açılma-mış gonca gülü…”

Şimdi ne demiş oluyor yukarıda Kaçak Saraylı Reis?

Eğer emrime uyar, uslu çocuk olur, istifa ederseniz; bu yolsuzluk dos-yalarınızın hiçbiri işleme konmaz. Vurgunlarınız yanınıza kâr kalır. Ama söz dinlemezseniz, hem vurdukları-nızdan olursunuz, aşırdıklarınızdan olursunuz, hem de görevinizi kötüye kullandığınız için, kamu malı hırsızlığı yaptığınız için, işlemiş olduğunuz suç-ların cezasını çekersiniz. Bu cezalar da çok ağır olur, sizin de bildiğiniz gibi...

E, hani yargı, hani mahkemeler?Adam açıkça, emrime uyarlarsa iş-

ledikleri suçun hesabını kimse soramaz bunlardan. Ama uymazlarsa, o zaman İşişleri Bakanlığına da mahkemelere de “haydin gereğini yapın.”, derim di-yor...

Demek ki neymiş, arkadaşlar? Bağımsız yargı filan hikâyeymiş...Artık hukuk diye bir şey kalma-

dığı gibi, kanun diye de, yargı diye de bir şey kalmadı. Bunların tamamı, AKP’giller’in bile değil, sadece Kaçak Saraylı Hafız’ın bir emrine, bir işareti-ne bakan hukuk bürolarıdır.

Konuya ilişkin medyada baş-ka haberler de çıktı. Onlardan da bir örnek verelim, isterseniz. Yeniçağ Gazetesi yazarı, Kraliçe’nin Gülü’nün “Cumhurbaşkanlığı Danışmanı” Ahmet Takan şunları yazdı, köşesin-de:

“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in gidera-yak neler yaptığı siyasi kulislerin en çok merak ettiği konuların başında. Gökçek’in yakın çevresine Erdoğan için “bunu onun yanına bırakmam” dediği iddia edilirken, saray danış-manlarının da “Gökçek’in elinde dosya arşivi var ama şu dönemde bir anlamı yok. Suç duyurusunda

bulunmak için savcı bile bulamaz. Elinde ne olduğunun bir anlamı yok. Aksi halde sizin otoriteniz sarsılıyor. 17/25 Aralık’ın üstesinden geldiniz bunun da rahatlıkla üstesinden gelir-siniz” diye rapor verdikleri konuşu-luyor. Melih Gökçek’in de giderayak Büyükşehir Belediye’de bazı kritik atamalar yaptığı söyleniyor. Dünkü iddialar, sayının 8 olduğu yönün-deydi.” (http://www.yenicaggazetesi.com.tr/basikadan-tasinma-zamani-gel-di-44646yy.htm)

Demek ki, Melih Gökçek de Tayyip’e karşı kendince bir savun-ma zırhı örmüş ya da kuşanmış. O da Tayyip’in ve avanesinin vurgun, soy-gun, yolsuzluk, hırsızlık vukuatları-nı belgeleriyle toplayıp dosyalamış. Tayyip’e karşı ben de bunlarla kendimi savunurum, diye düşünmüş. Sen bana saldırırsan ben de sana saldırırım, he-sabı içine girmiş.

Ama tabiî şu anda güç Kaçak Saraylı’da. “Yargı” adı altındaki mah-kemeler ve devletin tepesi onun em-rinde. O bakımdan Gökçek’in elindeki dosyaların, istediği kadar somut kanıt-larla dolu olsunlar, bir kıymeti olmaz. Çünkü mahkemeler kanıta bakmıyor gayrı.

Neye bakıyor?Kaçak Saraylı Hafız’dan gelecek

emre ya da işarete...O ne derse odur...Ne diyor, Kaçak Saraylı’nın akılda-

neleri?17-25 Aralık Geriz Patlaması son-

rası ortalığa saçılan nal gibi iri, açık, belgeli vurgunların, soygunların bile üstesinden geldiniz. O bakımdan bun-ların da üstesinden gelirsiniz. Kaldı ki, Gökçek Efendi, hakkınızda düzenledi-ği o dosyaları verecek savcı bile bula-maz.

Evet, işte işin burası doğrudur. Savcı “almıyorum” dedi mi iş bitti...

Tayyip’ten gelecek emir üzerine “almıyorum” da der...

İşte Türkiye’nin geldiği hazin durum bu, arkadaşlar. Ne Laik Cumhuriyet var artık, ne hukuk, ne Anayasa, ne kanun,

ne yargı...Hepsinin içi boşaldı. Hepsinin işi

bitti. Türkiye artık tümüyle bir “Çete Devleti”ne dönüştü. Bir Sultanlığa bir Krallığa dönüştü, bir Din Devletine dö-nüştü...

Bu, Ay ve Güneş kadar kesin, ağır ve vahim gerçekleri, bir biz dillendir-mekteyiz, yıllardan beri, siyasi parti olarak. Birkaç da namuslu aydın...

Daha önce de sözünü etmiştik; bu namuslu aydınlardan biri, Anayasa Hukuku Profesörü Kemal Gözler’dir. “Elveda Anayasa” adlı kitabında bi-zim İşçi Sınıfı İdeolojimizin düşürdü-ğü ışık altında gördüğümüz gerçekleri o da aklını özgürce kullanabilen bir hu-kuk insanı olarak görebiliyor ve ortaya koyma cesareti gösterebiliyor.

Enteresandır; bu gerçekleri bir de burjuva dünya görüşüne sahip, kü-çükburjuva Cumhuriyet yazarı Nilgün Cerrahoğlu dile getirdi köşesinde dün. Bakın, nasıl anlatıyor:

“CHP ve Gökçek krizi“Melih Gökçek ve genel ge-

çer istifaya çağrılan “altı bele-diye başkanı” krizini, CHP lide-ri Kılıçdaroğlu’nun “demokratik bulmuyorum” açıklamasına kadar, iç politikanın (içselleştirdiğimiz çıldır-tıcı) “tevekkül kuralları” mucibince kenarından, kıyısından izliyordum. CHP genel başkanının “siyase-ten doğruluktan ölen/politically cor-rect” çıtkırıldım açıklamaları ardın-dan ne var ki tam manasıyla yere yapıştım.

“İnsanları istifaya zorlamayı doğ-ru da, demokratik de, ahlaki de bul-muyorum” diyor Kılıçdaroğlu: “Biz milli irade, halkın iradesi; seçimle gelen, seçimle gitmeli diyoruz” diye-rek ilave ediyor.

“Ana muhalefet liderinin bu söz-leri kulağıma başka bir gezegenden ulaşan anlamsız vızıldamalar gibi geldi.

“Sanki Türkiye’de “demokrasi”, “siyasi ahlak” değerleri iflas etme-miş ve referans alınmaya hâlâ de-vam ediliyormuş da, şimdi birden

başkanları sıkıştıran “istifa” taleple-ri ile o değerler aniden zedelenmiş, yaralanmış gibisine konuşuyor CHP genel başkanı.

“Kılıçdaroğlu’nu insanın, omuz-larından tutup “Bu soyut kavramları çoktan geçtik” diyerek sarsası; “Bu ülke, bırakın belediye başkanları-nı, ‘tırak, şırak’ başbakanların dahi çoktan görevden alındığı bir di-yar oldu. Bu lafları bir kalemde ge-çin de, 40 derece altında 2.5 milyon kişiyle ‘adalet’ uğruna yollara düşen lider olarak ‘somut’ ne yapacaksı-nız, onu söyleyin” diyesi geliyor.

“Spekülasyon nereden çıktı? “Yazıya otururken Melih

Gökçek’in CHP’ye geçebileceği yö-nünde bu arada akla ziyan söylenti-ler de tedavüle sokulmuştu.

“Umarım, duyulduğunda dahi in-sanın kulağını tırmalayan bu acayip spekülasyonlar, yalnızca siyasi zırva düzeyinde kalır.

“Günün birinde trafoya kaçan kediler marifetiyle “seçilmiş bele-diye başkanına sahip çıkmak” adı-na CHP’nin bir de tutup Melih Gökçek’e kapı araladığını görme-yiz….

“İnsan çok kötü bir rüya gibi bunca saçmalık olmaz diyor ama neticede burası Türkiye. Olmaz olmaz… olmaz. Ana muhalefetin bir de böyle bir hamlesine tanık olursak, ancak harakiri yaparız. Ankara’nın başkanı istifa çanlarının çaldığı ay başına dek; “Erdoğan sade Türkiye’nin değil, ümmetin lide-ri” diyerek “sandığa” değil, damar-dan kayıtsız şartsız “reis”e sığınan bir isim olageldi.

“CHP’ye mi kalır bu profildeki birine şimdi şemsiye olmak?

“Gökçek’e bu saat itibarıyla söylenecek tek şey, “Kendin ettin, kendin buldun” demektir. Kibarca en fazla “yorumsuz/no-comment” sessizliği seçilebilir.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/849488/CHP_ve_Gokcek_krizi.html)

Gördüğümüz gibi, arkadaşlar,

Cerrahoğlu, Sorosçu Kemal ve avane-sinden de, Emre Kongar benzeri entel dantel sosyoloji proflarından da çok daha net görüyor iki acı gerçekliğimizi:

1- Laik Cumhuriyet’in tarumar edil-diğini, ortada hak hukuk, adalet, yargı, kanun manun kalmadığını...

2- Yeni CHP’nin Sorosçu Kemali’nin ve onun avanesinin aslında zerre miktarda olsun etkin bir muha-lefet yapmadığı gibi, akla ziyan saç-malıklarla meşgul olduğunu. Türkiye gerçekleriyle hiçbir ilgisinin bulunma-dığını...

Onun başka bir gezegende yaşıyor-muşçasına Türkiye gerçekleriyle taban tabana zıt zırvalamalarla uğraşıyor ol-duğunu...

Biz de bunları, hatırlanacağı gibi, yıllardan bu yana yazıp söylüyoruz.

Biz, ülkemizin bu cehennemcil gerçekliğini olanca açıklığıyla dile ge-tirince, aklını özgürce kullanamayan bazı arkadaşlar bize tepki gösteriyor: Kimseleri beğenmiyorsunuz, her şeyi biz biliriz iddiasındasınız, diye...

Bakın, bizim beğendiğimiz insanlar da var. Hem de bizim gibi sosyalist ya da sol filan da değiller. Demek ki, bi-zim megalomanimiz de yokmuş, psiko-patimiz de...

Bizim bütün öfkemiz, gözümüzün önünde duran, yaşanan bu acı gerçekle-rin ısrarla görmezlikten gelinmesine ve yok sayılmasınadır. Biz, daha önce de belirtmiştik ya; sadece olaylara dostuz. Bizim için hiçbir şey olaylardan daha önemli değildir. Olaya saygı da onları gerçekte neyseler öylece, olduğu gibi, sebep-sonuç ilişkileriyle birlikte, bağ-lamlarıyla birlikte ortaya koymaktır. Biz bunu yapıyoruz sadece.

Ayrıca da aydın namusumuz da, in-sancıl ahlâkımız da zaten böyle davran-mamızı emreder...

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!23 Ekim 2017

Nurullah AnkutHKP Genel Başkanı

Demek ki neymiş?Aldanan da, aldatan da yok-

muş...15 Temmuz Darbe Kalkışması diye

bir şey yokmuş...Bunların hepsi kandırmacaymış,

düzmeceymiş...Bilinçsiz, saf insanlarımızı kandır-

maya yönelikmiş...Hadi Tayyip’in “hülooğğ”cularını

ve Sorosçu Kemal’in okuma, araştırma özürlü gariban CHP’lilerini kandırmak kolay...

Peki, ya anlı şanlı sözde bilim insan-larına, aydınlara, gazetecilere, yazarlara çizerlere ne diyeceğiz?

Bir taraftan solculuk keserken diğer yandan bu dolmaları hem yutup hem de yutturmaya kalkan sözde kallavi televiz-yonculara, gazetecilere ne diyeceğiz?

Eh, işte Türkiye’nin durumu bu, ar-kadaşlar. Ha en cahil insanımız, ha en okumuş, en akıldane, en bilimcil ve de en solcu geçinenimiz...

Neymiş olayın aslı, arkadaşlar?Laik Cumhuriyet yıkıcısı, Mustafa

Kemal ve Birinci Kuvayimilliye düşma-nı, ABD yapımı İki Hain Gücün Ganimet Paylaşım Savaşı’ymış 15 Temmuz facia-sı...

Aynı oranda suça batmış iki Laik Cumhuriyet Mücriminin el-birliğiyle yıktıkları, 1923’te kurulan Cumhuriyet’imizin ganimetinin payla-şım savaşıymış...

Bunu biz 15 Temmuz’dan bu yana belki yüzlerce kez söyledik, yazdık. Demek ki arkadaşlar, bu konuda da ger-çeği, yani olayın aslını, olanca açıklığıyla ve sebep-sonuç ilişkileriyle yalnızca biz görmüşüz ve biz ortaya koymuşuz.

Şimdi buyrun ROK’un, yandaş gaze-te Sabah’taki köşe yazısını okumaya:

***Unutulmamalı ki AK Parti’nin ilk 5 yılı

geçmişteki DP, AP, ANAP dönemleri gibi sadece hizmet ağırlıklı ve vesayetin siya-sal tabularına dokunulamayan bir pasif dö-nemdir...

***Ama son 10 sene içinde yaşadığımız

olay kansız bir ihtilaldir. Demokratik yolla yapılmış bir siyasal devrimdir...

***Olağan bir 10 yıl yaşamadık ve yaşamı-

yoruz. Olağanüstü ama her şeyin toplumun çoğunluğunun onayı ile yapıldığı, vesayete karşı bir politik ihtilal sürecini yaşadık, ya-şıyoruz...

***

Yani sonuçta bu bir silahlı ihtilal değil demokratik ihtilaldir. Halk devrimidir bu...

***Vesayet kurumu iktidarı terk etmeme

yönünde 2007’den itibaren olağanüstü zorba yöntemlerle direndiği için vesayet rejimini bitirme amaçlı olağanüstü tasfiye süreçleri zorunlu olarak yaşanmıştır...

***Türkiye’nin çoğunluğu da bu mecburi

siyasal tasfiyeleri desteklemiştir 2014 yılı-na kadar...

***Şüphesiz demokratik yolla bile yapılsa

her politik devrim sürecinde olduğu gibi burada da büyük haksızlıklar yaşanmıştır...

***Bu dönem Türk halk ihtilalinin birinci

aşamasıdır. İkinci aşama ise çok daha kar-maşık olmuştur... (Rasim Ozan Kütahyalı, 22 Ekim 2017, http://www.sabah.com.tr/yazarlar/kutahyali/2017/10/22/turk-dev-rim-tarihi-2007-2017)

***Dün son 10 senede Türkiye’nin yaşadı-

ğı siyasal devrimin ilk aşamasını (2007-13)kısaca özetledim. İkinci aşama ise dediğim gibi çok daha karmaşık olmuştur...

***2007-13 döneminde eski rejim aktör-

lerine yönelik tasfiyelerin de baş aktörü Fetullah Gülen ve örgütüydü...

***Elbette bu tasfiyelerin arkasında hem

siyasi irade hem de çok büyük toplumsal destek vardı...

***Fakat Gülen’in 1970’lerin sonundan

itibaren devletin ve yargının içine ektiği fi-danlar ağaç olmasa bu devrim yapılamazdı ve askeri vesayet rejimini hiçbir güç yıka-mazdı...

***Dolayısıyla AK Parti ile Gülenciler ara-

sında işbirliği bir tercih değil mecburiyet-ti...

***Fakat sonrasında Gülen örgütü yapı-

lan bu toplumsal ve siyasal devrimi halkın elinden çalmaya kalktı ve işte o noktada devrim içinde devrim süreci başladı...

***Türkiye tarihinde görülmedik bir te-

rör örgütüne dönüşen Gülenciler yıkılan Kemalist vesayet rejiminin yerine yeni bir vesayet rejimi inşa etmek istemiş ve bu halk ihtilalinin ikinci aşaması da bu noktada başlamıştır...

***Hem 17-25 Aralık hem de korkunç 15

Temmuz ihaneti demokrasiyi hedefleyen

karşı-ihtilal teşebbüsleridir...***Geçmişte de 27 Nisan 2007 ve 14 Mart

2008 kapatma davası olayları demokrasi düşmanı karşı-ihtilal teşebbüsleriydi...

***Milletin çoğunluğu Erdoğan’ın liderli-

ğinde hem ihtilalin birinci aşamasında hem de ikinci aşamasında bu vesayetçi karşı-ih-tilal teşebbüslerini bertaraf etmesini bil-miştir...

***Anadolu ihtilalini yok ederek yeni bir

vesayet rejimi kurmak isteyen hain örgüt FETÖ bugün yerle yeksan olmuş ve yüzde 95 oranında devletten temizlenmiştir...

***Türk devriminin ilk aşamasından sonra

başlayan “Devrim içinde Devrim” (2013- 17) süreci de gayet başarıyla tamamlan-mıştır... (Rasim Ozan Kütahyalı, 23 Ekim 2017, http://www.sabah.com.tr/yazarlar/kutahyali/2017/10/23/devrim-icinde-dev-rim-2013-17)

***

Bizler son 10 senede dehşet bü-yük bir, hatta iki devrim yaptık. Önce Kemalist vesayet rejimini devirdik. Sonra da Kemalizmin yerine gelmek isteyen Gülenist vesayet rejimini devirdik. Her iki rejim de inleyerek çöktü. Bunu Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde başardı bu millet... (Rasim Ozan kütahyalı, 24 Ekim 2017 http://www.sabah.com.tr/yazarlar/kutahyali/2017/10/24/bir-halk-devrimi-ni-anlamak)

***

Apaçık görüldüğü gibi, arkadaşlar, Feto’yla Tayyipgiller, bir tercih sonucu de-ğil, Laik Cumhuriyet’i elbirliğiyle yıkabil-mek için bir mecburiyet sonucunda işbirli-ğine girmişlerdir.

FETÖ’nün devlet içine ve yargı içine yerleştirdiği binlerce dinci alçak olmasay-dı, Laik Cumhuriyet yıkılamazdı.

ROK satılmışı, bütün hainlerin yap-tığı gibi, kavramları tersyüz ediyor. Karşıdevrimin adına “devrim” diyor. Bütün dünyadaki Finans-Kapital ajanları-nın, ABD ajanlarının yaptığı bir şeydir bu.

Özellikle yüzyılımızda, devrim ve sos-yalizm eğilimi öylesine güçlü ki, en gerici sermaye uşakları bile kendilerini “devrim-ci” diye, “sosyalist” diye satma gereğini duyarlar.

Hitler de, bildiğimiz gibi, partisinin adına “Nasyonal Sosyalist” diyor...

ROK da işte aynen öyle. Laik Cumhuriyet Devriminin tüm kazanımları-nı, hainane bir işbirliği süreci sonunda bir bir yok edip onu bir enkaza dönüştürmele-rine “devrim” diyor.

Ne diyor?“Biz önce Kemalist vesayet rejimini

devirdik. Sonra da Kemalizmin yerine gel-mek isteyen Gülenist vesayet rejimini de-virdik. Her iki rejim de inleyerek çöktü.”

Çok net biçimde itiraf edildiğine göre, Laik Cumhuriyet’i elbirliğiyle çökertmiş-ler. Hem de inleterek...

Sonra ne olmuş?

Sonra da geriye kalan mirasa konma savaşı başlamış. Yani bu ganimetten aslan payını sen mi alacaksın ben mi?..

Burada Kaçak Saraylı Hafız’ın AKP’giller’i galip gelmiş, Feto’nun cema-ati de inleyerek çökertilmiş.

Tekrarlayalım, arkadaşlar:Demek ki 15 Temmuz’da yaşanan fa-

cia, Amerikan Yapımı İki Hain Gücün el-birliğiyle çökerttikleri Laik Cumhuriyet’in mirasını, ganimetini Paylaşım Savaşı’ndan başka hiçbir şey değilmiş.

ABD’nin ve CIA’nın desteğiyle, FETÖ’nün askerleri oyuna getirilerek, Tayyipgiller’in galip gelmesi sağlandı, bildiğimiz gibi. FETÖ’cüler hezimete uğ-ratıldı.

Bu galibiyet sonunda da, Kaçak Saraylı ve AKP’giller, Mustafa Kemal ve Birinci

Kuvayimilliye geleneğine sahip Türk Ordusu’nun son kalelerini de bir bir düşür-düler, imha ettiler.

Tayyipgiller artık kendi orduları ha-line getirdiler TSK’yi. Dikkat edin; baş-ta Genelkurmay Başkanı gelmek üzere Kuvvet Komutanları artık Tayyipgiller’le birlikte Suudi Kralları önündedir, Kaçak Saray’dadır, Tayyipgiller’in düğün ve ni-şan törenlerindedir. Ve de Cuma namazla-rındadır...

Eğitimi de bitirdiler, bildiğimiz gibi ar-kadaşlar.

Eğitimin temelinden başlamak üze-re üniversitesine kadar tüm okullarımız Peşaver-Taliban Medreselerine dönüştürü-lüyor adım adım.

Yargı deseniz zaten içler acısı bir du-rumla karşılaşırsınız. Artık hukuk, kanun manun çoktan bitirildi. Tüm adli sistem AKP’giller’in hukuk bürolarına dönüştü-rüldü.

Yani daha önce de söylediğimiz gibi, Kaçak Saraylı tüm kurumlarıyla adım adım kendi din devletini kuruyor. Tabiî Türkiye de, ne yazık ki, bir yandan Ortaçağ’ın ka-ranlıklarına götürülüyor, bir yandan da ABD’nin, CIA’nın Türkiye’yi üç parçaya bölmeyi amaçlayan BOP cehennemine...

Hatırlanacağı gibi, arkadaşlar; ROK denen bu sermaye ajanı, bir CIA projesi olan “Ergenekon Davası” adlı operasyona, Feto’nun ve CIA’nın Taraf’ında köşe yazı-ları yazarak en aktif şekilde destek vermiş-ti; halkımız üzerinde uygulanan psikolojik harekâtın içinde yer almıştı.

O dönemde FETÖ’ye yaptığı övgüler hem internette görüntülü olarak, hem de yazılı metinler halinde bol miktarda dola-şıp durmaktadır. İlgilenenler bakabilir, ko-layca da bulabilir bunları.

Son olarak şunu da belirtelim ki, böy-le tipler hep kazanana oynamak isterler. Bütün içgüdüleri ve duyargaları ona odak-lıdır. Her zaman kazanandan yana olacak-lar ki, vurgundan, soygundan, sömürüden aldıkları pay hiç kesilmesin.

Eğer 15 Temmuz Paylaşım Savaşı’nda Kaçak Saraylı yenilgiye uğrayıp FETÖ kazanmış olsaydı, ROK hiç duraksamadan bugün Tayyip’e yaptığı övgülerin aynısı-nı ona yapardı. Bundan adınız gibi emin olun...

Daha önce de söylediğimiz gibi, arka-daşlar; AKP’giller, tüm takım taklavatla-rıyla birlikte, yaptıkları onca ihanetin, işle-dikleri onca büyük suçun, aşırdıkları, mik-tarı trilyonlarca doları bulan kamu malının hesabını vermek için hukuka bağlı, tarafsız mahkemeler önüne çıkarılacaklardır. Er ya da geç... Hiç kuşkunuz olmasın...

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!24 Ekim 2017

Nurullah AnkutHKP Genel Başkanı

Evet arkadaşlar...Nihayet ROK (Rasim Ozan Kütahyalı), gerçeği itiraf etti

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 10: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

Ağustos ayından beri hakları için ey-lemler yapan Real Market İşçileri hakla-rını alıncaya kadarda direnmeye ve mü-cadele etmeye kararlı. Real Marketleri, Alman Metro Grup tarafından açıldı. 1997 yılından beri ülkemizde toplam 12 mağazası ile hizmet veriyordu.

Türkiye’deki Real Mağazalarını ka-patmaya karar veren Metro Grup, Be-ğendik Mağazalarına 2014 yılında Real Marketi sattı.

Beğendik şirketi de; Beğendik Yiye-cek İçecek Gıda Turz. Hiz. İşl. San Ltd. Şti., Beğendik Mağaza İşletmeleri San. Tic. AŞ ve Real Hipermarketler Zinciri AŞ için 07 Nisan 2016 da iflas erteleme için İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret

Mahkemesine başvurdu.Başvuruyu karara bağlayan mahkeme

tedbir kararı vererek, şirketleri hacizlere karşı korumaya aldı ve kayyum atandı. Daha sonra Beğendik Temmuz 2017’de sadece Real Marketler için yeni bir dilek-çe vererek iflas kararı istedi. Mahkemede 2017’de adı ALVİ olarak değiştirilen Real market için iflas kararı verdi. Ağustos ayı başı itibari ile şirket kapatıldı.

Kayyum ile birlikte hileli bir şekilde yeni bir dilekçe ile sadece Real Market için iflas kararı alınmış ve bu aşamaya kadar işçilere hiçbir bilgi vermeyen iş-veren, 1700 işçiyi işsizlik ve pahalılık cehennemine atarak hiçbir haklarını ödemeden işten çıkartmıştır. 2006 yı-lından beri üyesi oldukları TÜRK-İŞ’e bağlı Tez Koop-İş Sendikası da buna ses çıkartmayarak bu işçi kıyımına or-tak olmuştur.

İşsiz kalan ve hiçbir hakları öden-meyen Real İşçileri bir araya gelerek 4 Ağustos’ta Beşiktaş’taki mağaza-nın önünde basın açıklaması yaptılar. Beğendik şirket yetkilileri de işçile-re; haklarınızı İstanbul Anadolu 3. İflas Müdürlüğünden talep edin, diyerek süreç içerisinde hukuki boşluklardan da fayda-lanarak ve kayyumu kendine kalkan edi-nerek, hiçbir sorumluluklarının olmadığı-nı belirtmiştir.

Üyesi oldukları sarı, patron yanlısı, işçi düşmanı sendikanın da kendilerine sahip çıkmaması üzerine ne yapacak-ları konusunda arayışa başlayan işçi-ler, Devrimci Sınıf Sendikacılığı yapan Nakliyat-İş Sendikası önderleri ile ta-nıştılar.

Nakliyat-İş Sendikasının işçilere sa-hip çıkması ile birlikte eylemler hız ka-zandı.

Başta İstanbul’daki Kozyatağı ve Güneşli Metro Mağazaları olmak üze-re Ankara’da, Konya’da, Gebze ve İz-mit’te, Adana’da, Kayseri’de Beğendik Mağazası önünde kitlesel basın açıkla-

maları yapıldı. Kendilerine ihanet eden Tez Koop-İş Sendikası’nın İstanbul 1 Nolu Şubesi’nin önünde basın açıklaması yaparak sarı sendikacılığı teşhir ettiler ve siyah çelenk bıraktılar.

Yapılan eylemler ses vermeye başladı ve basında haberleri çıktı. Ayrıca İstan-bul, Konya ve Ankara’da Beğendik hak-kında suç duyurusundu bulunuldu.

Bu aşamada mücadelelerini büyüterek devam ettiren Real Market İşçileri, ayrıca bulundukları bölgelerde “İşçi Hakları-nı Gasp Edenlerle, Hileli İflasa Ortak Olma Metro ve Beğendik’ten Alışve-riş Yapma Real Market İşçileri” yazan stickerları mağazaların bulunduğu yerle-şim alanlarına yapıştırarak, bölge halkını

desteğe ve bu marketlerden alışveriş yapmamaya çağırı-yorlar.

Mücadelenin en önemli aşaması ise İstanbul’da Gü-neşli ve Kozyatağı Metro, Ankara’da Etlik Metro mar-ketlerinin önünde başlattık-ları direniş eylemi. Özellikle Cumartesi ve Pazar günleri bu eyleme yoğunlaşan Real İşçileri, alışverişe gelen müşterileri bilgilendirerek, hakları ödeninceye kadar bu zulme ortak olmamalarını, işçilere destek olmalarını is-tiyorlar.

Metro ve Beğendik ne yaparlarsa yapsınlar bu sorumluluktan kaçamaz-lar. Eninde sonunda işçilerin hakların vermek zorunda kalacaklar.

Mücadele tarihine onlarca İşgal, Grev Direniş sığdıran Nakliyat-İş Sen-dikası’nın sahiplenmesi ile Real İşçileri de mücadele ettikleri sürece haklarını alacaklardır. Buna inancımız tamdır.

Halkın Kurtuluş Partisi olarak her zaman İşçi Sınıfının mücadelesine ve öncülüğüne olan inancımız ile Real İşçilerinin mücadelesini ve başlatmış oldukları Real ve Beğendik market-lerinden alışveriş yapmama çağrıla-rını da destekliyoruz, sahipleniyoruz. Halkımızı da bu marketlerden alış ve-riş yapmamaya davet ediyoruz. Real market İşçilerinin sloganı ile “MET-RO-BEĞENDİK’E GİTME, ZULME ORTAK OLMA”, çağrısını yapıyoruz. Tüm eylemlerine de katılıyoruz.

Yaprağın dahi kıpırdamadığı bu sü-reçte Real İşçileri, Nakliyat-İş Sendika-sı ile birlikte verdikleri hak alma ve sarı sendikacılığa karşı mücadele ile örnek olmaya devam ediyorlar.

Onurlu mücadelelerini kazanacaklar-dır. Bu inancımız tamdır.

İşçi Sınıfının Partisi olarak, Real mar-ket İşçileri haklarını alıncaya kadar des-teklemek ve sahip çıkmak görevimizdir. 09.10.2017

Real Market İşçileri Yalnız Değil-dir!

Tazminat Hakkımız Söke Söke Alı-rız!

Yılmadık Yılmayız Kazanacağız!İşçilerin Birliği Sermayeyi YenecekYaşasın İşçilerin Birliği, Kahrolsun

Parababaları Düzeni!

Halkın Kurtuluş PartisiGenel Merkezi

10

Haydi gidelim,Ateşli peygamberi şafağınRüzgâra bakan gizli patikalardanO aşık olduğun yeşil vatanı kurtar-

maya...

Haydi gidelim,Savaşmaya bütün hatalarlaAlnımızda isyan yıldızlarıylaZafere ya da ölüme ant içerek...İşte, böyle sesleniyordu Yoldaş’ına

Kahraman Gerilla Che, inancını ve karar-lılığını bir an olsun kaybetmeyerek hayatı-nı dünya halklarının kurtuluşuna adarken.

Bir an olsun tereddüt etmeden, arkasına bakmadan, yiğitçe atıldığında bu kavgaya, ölümü de bir zafer olarak görmenin guru-

ruyla sesleniyordu. Taşıdıkları meşalenin asla sönmeyeceğine ve bir gün mutlaka tüm dünyayı aydınlatacağına olan sarsıl-maz inancıyla en tehlikeli görevlere en önde gözünü kırpmadan gidiyordu.

İnsanı öldürmekten beter eden astım krizleriyle boğuşmasına rağmen ilaçlarıyla cephanelikleri arasında bir tercih yapması gerektiğinde, gözünü kırpmadan cephane-

liği sırtlayıp yoluna devam ederken, ko-mutasındaki yoldaşlarının ve Komutanı Fidel’in ısrarlarına rağmen hiçbir savaşta geri durmadan, en önde savaş alanına da-larken aklında tek bir şey vardı Che Yol-daş’ın: İnsanlığın kurtuluşu, insanca ya-şanılacak bir dünya...

Önce Küba’da, Dünyanın başhaydutu ABD Emperyalizminin bataklığa çevirdi-ği, faşist Batista diktatörlüğünü alaşağı etti bir avuç yoldaşıyla, balık avlamaya bile gidilemeyecek, eskiliğinden ötürü “Gran-ma” yani “Büyükanne” ismini verdikleri bir gemiyle başlattıkları savaşın sonunda.

Devrim’den sonra da Küba’da Eko-nomi Bakanlığı gibi en zorlu görevlerden birini üstlendi Kahraman Gerilla. Yani

emperyalizmin popüler kültürüyle genç-lere empoze ettiği gibi ateşli bir savaşçı, heyecan peşinde bir maceraperest değildi O. Devrimci mücadelenin her alanında, her hücresinde en zorlu görevleri üstlenen, örgütünün ve halkının ihtiyaçlarına asla kayıtsız kalmayan gerçek bir Marksist-Le-ninist önderdi. Marksist-Leninist düşün-ceyi gençler arasında yaymak için çalıştı,

yazılar yazdı, konferanslar verdi.Ardından Bolivya dağlarına kendi-

ni yine bir avuç yoldaşıyla. Latin Ameri-ka’nın tek bir sosyalist ülke olması ideali-nin peşinden gitti. Devrimciliğinin hakkını vererek, yine en zorlu göreve, yine en önde atıldı.

Bolivya dağlarında yiğitçe dövüştü ve bu yiğitliğe yaraşır bir şekilde öldü. Ken-disini esir alan ve kurşuna dizmek için kar-şısına geçen düşmanının gözlerine kilitle-yerek gözlerini, inancından, cesaretinden zerre ödün vermeyerek haykırdı; “haydi ne duruyorsun, korkak herif!” diye.

Che Yoldaş yanılmamıştı, onun mü-cadelesi bugün hâlâ sürüyor Latin Ameri-ka’da. Küba’da milyonlarca Che, onlarca yıldır sosyalizmin bayrağını yiğitçe dal-galandırıyor emperyalizmin yanı başında. Bolivya’da Morales Yoldaş, Venezue-la’da Chavez Yoldaş ve mirasçısı Maduro Yoldaş, Che’nin yaktığı ateşi büyütüyor gün geçtikçe. Emperyalizme yiğitçe mey-dan okuyorlar Che’nin yolunda.

Yaraladığı gün, bizim kurtuluş eme-limiz

Vahşi canavarı kendi yuvasındaOrada olacağız gururlu yürekleri-

mizleOrada olacağız”, diyordu Che Yoldaş.

Evet, dünyanın başhaydutu ABD ve AB Emperyalistlerinin yenilgiye uğradığı, halkların kurtuluş mücadelesi verdiği her yerdedir Che. Küba’da, Bolivya’da, Ve-nezuela’da, Filistin’de, Suriye’de, Tür-kiye’de...

50 yıl önce bugün, belki birkaç kurşun yarasıyla onu yok edebileceklerini düşün-düler. Ama insanlık uğruna savaşanlar asla ölmez. Sadece bedence yok olur, aramız-dan ayrılır. Düşünceleri, mücadeleleri her zaman yaşar. Che gibi, Fidel gibi, devrim için savaşmış nice kahraman gibi.

Ant olsun ki, Che Yoldaş’ın idealleri gerçekleşecek!

Dünya kan emici “vahşi canavar”dan kurtulacak ve Che’nin can dostu, yiğit yol-daşı Fidel’in dediği gibi; “Dünya er geç tek bir sosyalist aile olacak.”

09.10.2017

HKPGenel Merkezi

Kurtuluş Yolu/İzmirMetro AG’nin 2014 yılında sattığı Real

Marketleri, satın alan Beğendik Grubu ta-rafından hileli bir biçimde içi boşaltılarak iflas ettirilmiş ve 1700 Real Market işçisi hiçbir hakkını almadan işlerine son veril-miştir. Üyesi oldukları TÜRK-İŞ’e bağlı Sarı Tez-Koop İş Sendikası Real Market İşçilerine sahip çıkmamıştır. Haklarını alabilmek için arayış içinde olan işçiler, işkolu ayırımı yapmaksızın bütün işçilerin tek dostu olan Nakliyat-İş Sendikası’na başvurmuşlar ve mücadelelerini sahip çık-malarını istemişlerdir. Bu isteği, Devrimci Sınıf sendikacılığı ilkesi gereği gönüllüce kabul etmiştir Nakliyat-İş Sendikası. Ve aylardır Nakliyat İş Sendikası’nın öncü-lüğünde, hileli iflasa, haklarının gasp edil-

mesine, sarı sendikacılığa karşı İstanbul, Ankara, Adana ve Konya’da Metro, Media Markt, Beğendik Mağazaları önünde hak alma mücadelelerini sürdürmektedirler.

Real Market işçilerinin üç aydır sürdür-dükleri hak alma mücadelelerine bir destek de İzmir’den Tüm Taşeron İşçileri Yar-dımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden geldi.

İzmir Çiğli METRO önünde bir araya gelen dernek üyeleri adına açıklama yapan dernek Genel Başkanı Değer Yıldız, İş-verenlere, sarı sendikacılığa, soğuğa-yağ-

mura ve her türlü olumsuzluklara rağmen inatla ve kararlıca mücadele eden Real İşçilerinin bu haklı mücadelelerinde yal-nız olmadıklarını, Dernek olarak her türlü katkıyı sunmaya hazır olduklarını belirtti.

“Real İşçisi Yalnız Değildir”, “Met-ro’ya Gitme Zulme Ortak Olma”, “Ya-şasın İşçilerin Birliği”, “İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek” sloganlarının atıldı-ğı basın açıklamasının tam metni aşağıda-dır. 28.10.2017

Değerli işçi kardeşlerimYaklaşık üç ay önce bir gece yarısı, bü-

tün hakları gasp edilerek işten atılan Met-ro-Beğendik-Real Market İşçilerinin, Nak-liyat İş Sendikası önderliğinde Türkiye’nin dört bir yanında sürdürdüğü hak arama mücadelesini sonuna kadar destekliyor ve

yalnız olmadıklarını bilmelerini istiyoruz. Taşeron işçisi kardeşlerimizin hileli if-

las yoluyla işlerinden atılmasını asla kabul etmiyoruz. Herkes bilmelidir ki; Türkiye İşçi Sınıfına bu haksızlığı, hukuksuzluğu reva görenler, bu ülkeyi yöneten yerli ve yabancı Parababaları ve onlara her türlü ortamı hazırlayan siyasi iktidarlardır.

Bizler Tüm Taşeron İşçileri Derneği olarak ülkemizdeki bu hukuksuz ve adalet-siz gidişe karşı her zaman ve her koşulda mücadele etmeye devam edeceğiz. Ve ül-kemizin neresinde olursa olsun yaşanan iş

cinayetleri ve işten atılmalara, hak gaspla-rına sessiz kalmayacak, işçi kardeşlerimi-zin yanında olmaya devam edeceğiz.

Cumhuriyetimizin 94. yılında ülkemiz yeniden işgal edilmiş durumda. Ordusu dağıtılmış, tersaneleri ele geçirilmiş, eko-nomisi talan edilmiş, İşçi Sınıfının başı sarı-gangster sendikacılar tarafından bağ-lanmış. Memleketimizde emekçi halkımıza her türlü hukuksuzluk ve fukaralık reva gö-rülmüştür. İşte bizi, memleketimizin içinde bulunduğu bu durumdan ancak yine işçi kardeşlerimizin ortaya koyacağı gerçek bir örgütlülük ve mazlum halklarımızın ortak fedakârlığı ve yarınlara olan inancı kurta-racaktır.

Değerli işçi kardeşlerimBu ülkeyi yöneten vekillere, hükümet-

lere, sistem partilerine baktığınızda, bunla-rın tamamının işçi düşmanı olduğunu açık-ça görebilirsiniz. Zira bu ülkenin Meclisin-de yasama görevi yapan sözde millet ve-lilerine baktığınızda yüzde doksanının işçi sömüren işveren olduklarını görürsünüz.

Ülkemiz, yerli yabancı Parababaları için cennet, işçi ve emekçi halklar için bir cehennemden farksızdır. Her gün onlarca işçi kardeşimiz iş cinayetlerine kurban git-mekte, yüzlercesi hakları gasp edilerek iş-ten atılmakta ve sendikalar tarafından açık bir şekilde satılmaktadır.

Elbette bu zulüm ilelebet sürüp gitme-yecektir. Eninde sonunda Türkiye İşçi Sı-nıfı bu düzeni yerle bir edecek, bütün hak-larına sahip olacaktır. İşte bu yüzden Real Market İşçilerinin haklı ve meşru mücade-lesini sonuna kadar destekliyor ve her ko-şulda yanlarında olduğumuzu, olacağımızı açıkça ifade etmek istiyoruz.

Türk İş’e bağlı Tez-Koop İş Sendikası tarafından satılan 1700 Real Market İşçisi yaklaşık üç aydır çoluk-çocuk, gece-gün-düz demeden haklarını elde etmek için İs-tanbul, Ankara, Adana gibi şehirlerde mü-cadelelerini sürdürüyorlar.

Çocuklarının geleceği için mücade-le eden ve bütün hakları gasp edilen Real Market İşçileri yalnız değildir. Saygıları-mızla. 28.10.2017

Metro’ya Gitme Zulme Ortak Olma!Yaşasın İşçilerin Birliği!

Tüm Taşeron İşçileriYardımlaşma ve Dayanışma Derneği

Genel Başkanı Değer Yıldız

Yunanistan’daki Ticaret ve Peraken-de Satış İşçileri Sendikaları, Türk polisinin, REAL’’in iflas sürecin-

den sonra örgütlenen METRO Grup (Real ve Mediamarkt)’a ait Süpermarket İşçileri-ne saldırısını kınamaktadır.

Tazminatsız işten çıkarılan işçiler, aynı şirket grubuna ait, merkez binası olan İs-tanbul/Levent’teki Mediamarkt önünde, 2 Kasım Perşembe günü bir eylem ger-çekleştirdi. İşveren yandaşı gibi davranan polis güçleri toplanmayı engellemek için binanın etrafına bariyerler dizdi. İşçiler bi-naya yaklaşmaya çalıştığında ve bariyerleri kaldırdıklarında, polis kimyasal kullanarak cevap verdi.

Eylemi örgütleyen, DSF üyesi Nakli-

yat-İş Sendikası, yapılan tüm bu baskılara; işçilerin hakları teslim edilinceye dek daha kararlı bir mücadele çağrısı ile cevap verdi.

Yunanistan Ticaret ve Perakende Satış İşçileri Sendikaları, METRO Grup işve-renlerini ve polis baskısını kınamaktadır. Nakliyat-İş ve işçilerle dayanışmamızı ifade ediyor ve işçilerin haklı taleplerinin karşılanmasını talep ediyoruz.

Atina, Pire, Lavrio, Batı Attika,Praktiker, LIDL Attika

Ticaret ve Perakende Satış İşçileri Sendikaları

Kim söyleyebilirKahraman Gerilla Che’nin öldüğünü!

Tüm Taşeron İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden

Real Market İşçilerine destek

Yunanistan Ticaret ve Perakende Satış İşçileri Sendikaları Türkiye’deki

Süpermarket İşçilerineyönelik saldırıyı kınıyor

Hakları İçin Direnen, Mücadele Eden Real İşçileri Yalnız Değildir!

Real İşçilerinin Mücadelesini Destekliyoruz! Real Ve Beğendik’ten alış

Veriş Yapma, Zulme Ortak Olma!

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 11: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

11

“Yerli ve Milli Öğretmen Devri!”MEB’in hazırladığı “Öğretmen Stra-

teji Belgesi”nde yer alan ve öğretmenin performansını ölçmeye yönelik sözüm ona değerlendirme formu tam da AKP’nin din toplumunu inşa ederken nasıl bir öğretmen yaratmak istediğiyle yakından ilgili. Öğ-retmenliği performansa indirgeyen bu an-layış, onu şirketleşmiş bir eğitimin parçası konumuna indirgiyor.

Eğitim sistemimiz, bu iktidar dönemin-de hiç olmadığı kadar erozyona uğradı. Ne-oliberal gerici politikalarını toplumun her alanında uygulamaya koyan AKP’giller, piyasacı-gerici-dinci bir gündemi eğitim sisteminin kalbine yerleştirdi.

Laik, bilimsel eğitimden alabildiğine kopuş 4+4+4 düzenlemesiyle hız kazan-dı. Aslında bu yeni bir din toplumu yarat-manın önemli bir adımıydı. Adına “Yeni Türkiye” denen bir rejim, AKP tarafından kamuoyuna duyuruluyordu. Dönemin Baş-bakanı R. T. Erdoğan, İstanbul’da yaptığı bir konuşmada:

“Dininin, dilinin, beyninin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik istiyorum” derken, dindar ve kin-dar gençlik bir gençlik arzu ettiklerini açık-lıyordu.

İktidara geldikleri günden bu yana laik-lik karşıtı eylemleriyle Türkiye’yi Ortaçağ dönemine taşıyan bu karanlık zihniyet, en büyük tahribatı eğitimde yarattı. Cumhu-riyet’imizin tüm aydınlanmacı kazanımla-rını kaybettik. Okullarımız Peşaver med-reselerinden farksız hale getirildi. 2017-2018 eğitim-öğretim yılında, Ortaçağcı ve dogmatik eğitim için çok önemli bir engel

oluşturan Evrim kuramı ve Antiemperya-list Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın önderi Mustafa Kemal ve Silah arkadaşları ile ilgili her şey eğitim programından çıkarı-larak, dinci saldırının son hamlesi de haya-ta geçirildi. Programın içeriğinde “cihad” kavramına yer verilerek, öğrencilerimizin din adına savaşan “mücahitler”e dönüştü-rülmesi amaçlandı. Okullarımız, savaşın hem lojistik hem de ideolojik mer-kezlerine çevrilmiş durumda.

AKP’nin em-peryalizm ile uyumlu politikaları dincilik ve piya-sacılığın ne kadar iç içe geçtiğinin net bir örneğidir. 4+4+4 kesintili eğitim modeli ile çocuklarımız bir yandan sermaye için ucuz işgücü haline getirilirken, diğer yanda ise kız çocuklarının okuldan koparılarak erken yaşta evlenmelerinin önü açılmış oldu.

Özel okullarda okuyacak öğrencilere “Eğitim ve Öğretim Desteği” adı altında yapılan ödemeler, yoksul-emekçi çocukla-rının parasız ve eşit eğitim alma haklarının gasp edilmesinden başka bir şey değildir. Üstelik laik eğitim talep edenlerin bunu devlet okullarında bulması imkânsız hale geldi.

Madalyonun diğer yüzünde; anayasada

teminat altına alınmış olan “laikliğin” artık piyasada satın alınabilir bir metaya dönüş-tüğünü görüyoruz. Okullarımız TÜRGEV, ENSAR gibi merdiven altı tabir edilecek dinci vakıflara peşkeş çekilirken, demokra-tik eğitim mücadelesinde “laikliği” tekrar yaşatmak zorundayız.

“Makbul Öğretmen” olmayacağız!

Çocuk ve gençlerimizi ümmet olarak yetiştirmeyi hedefleyen MEB, öğretmeni de bu formata uygun hale dönüştürmeyi amaçlıyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliği, demokra-

si ve insan hakları gibi çağdaş değerlerin bir kenara itildiği “Öğretmen Strateji Bel-gesi”nde öğretmen, piyasa şartlarına göre istihdam edilecek bir eleman konumuna indirgenmiş durumda.

Başta Ankara, İstanbul ve İzmir olmak üzere 12 ilde başlatılan pilot uygulama ile öğretmen bu sakat anlayışa kurban edilmek isteniyor.

MEB öğretmen yeterliliklerini ölçme

kriterlerini hazırlarken, yaratılmak istenen Ortaçağcı toplum düzeni ve bu düzene ayak uydurması beklenen öğretmeni hedef-lemiş.

Müdür, öğretmen, veli, zümre öğretmen ile öğrencisi tarafından değerlendirilerek öğretmenin “Milli ve Manevi Değerlere” (tabiî AKP’nin çizdiği sınırlarda değersiz-lik) uygunluğu test edilmeye çalışılıyor.

Oysa “Ahlâak, Değer” gibi kavramlar hayatla ilişkilidir. Ve sınırları evrensel de-ğerlerle iç içedir. AKP’giller’in çizmeye çalıştığı sınırlarla ölçülemez.

Bir yandan öğretmenliği piyasa ihtiyaç-larına göre şekillendirmeyi amaçlayan sö-

züm ona “performans değerlendir-mesi” ile kapitalist sömürü dünyası memnun edilirken, diğer yandan öğretmenlerin AKP’giller’in gerici hedeflerini uygulayan; fikri, irfanı, vicdanı esaret altına alınmış; sayı-ları binleri bulan “EBS’li köleler”e dönüştürülmesi hedefleniyor.

Üstelik iktidarın yandaş müdür-leri ne teorik alanda ne de pratikte öğretmenleri değerlendirme kapasi-tesine sahip değildir.

Antidemokratik ölçütlerle dolu bu çalışma, hem öğrencilerin hem de kamunun nitelikli eğitim alma hakkının ihlali anlamını taşıyor. Bu çalışma, AKP’giller tarafından adım adım yok edilen öğretmenlik

mesleğinin statüsü ve onuruna son darbeyi vuruyor!

Ancak şu da bilinsin ki, öğretmeni geri-ci-dinci formata sokmak isteyen Ortaçağcı zihniyete karşı;

Laik, Bilimsel eğitimden vazgeçme-yen, bu alanda ilkelerini hem sınıfında hem de dışarıda yüksek sesle haykıran devrim-ci-yurtsever öğretmenler olarak,

AKP’nin istediği “Makbul Öğretmen” olmayacağız!

Laik-Demokratik toplumun inşasında yapıtaşı görevini taşıyan bizler;

Cihatçı-fetihçi-ganimetçi-piyasacı bir eğitimi değil;

Akılcı, bilimi esas alan evrensel değer-lerin yer aldığı kamusal bir eğitim modeli talep ediyor ve bunun için mücadele edi-yoruz.

Öğretmen kimliğinin oluşumunda biz-lere dayatılanı kabul etmiyoruz! Çünkü öğ-retmen demek;

Kendi kontrol mekanizmasını geliştir-miş, eğitim öğretimde söz sahibi, sosyal adalet, eşitlik ve özgürlüğü yaymak için çalışan politik bir lider olmak demektir.

Kültür işçisidir, öğretmen.TÖS’ün, TÖB-DER’in devamcıları

olan bizler,Laik-Bilimsel-Demokratik eğitim

için;“Emperyalist, Gerici, Şoven Eğitime

Son” diyoruz.Eğitim kamusal bir haktır. Ve bugün

işgal altındadır.İşgale karşı direnmek ise meşru mü-

dafaadır.Bizler; okullarımızın bu yasa dışı iş-

galine karşı direnmenin görevimiz oldu-ğuna inanıyoruz. Yürütülen işgal politi-kasını reddediyoruz.

Dinci-piyasacı diktatörlüğe karşı; laik, bilimsel, kamusal ve çağdaş değer-lerin yaşatıldığı öğretmen-veli-öğrenci dayanışmasıyla yeni bir barikat kuruyo-ruz.

Türkiye, artık Kurtuluş Savaşı’nda-ki işgal yıllarına geri dönmüştür.

Mustafa Kemal’in 1922 yılında Sa-karya Savaşı’nda söylediği “Hattı mü-dafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır” sözü bizim için geçerlidir.

Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri

Devrimci Sınıf Sendikacılığını ilke edinen bir sendika ne yapmalıdır?

AB-D (ABD ve AB) Emper-yalistlerinin yerli satılmışlar eliyle yarat-tıkları karanlık süreci tahlil edebilmeli ve bu sürece müdahale edici, geniş kapsamlı, somut, militan, doğru taktikler geliştirebil-meli; üyeleri tarafından netçe anlaşılan, iç-selleştirilmiş, açık, net, sürekliliği olan ve kesinlikle sonuç alıcı örgütlenme politika-ları üretebilmelidir.

Başta İşçi Sınıfımız olmak üzere Kamu Emekçileri dâhil tüm halkımızın örgütlen-mesinin önündeki her türlü engelin kaldı-rılmasını hedeflemeli, fiili ve meşru müca-dele anlayışıyla hareket ederek, kendisini antidemokratik yasalarla sınırlamamalıdır.

Ülkemizin ekonomik-toplumsal-kül-türel-yeraltı-yerüstü tüm zenginliklerinin emperyalist talanına ve sömürüsüne kar-şı mücadele etmeli; İşçi Sınıfıyla, diğer emekçilerle ve gençliğimizle dayanışmaya girmeli, başta halkımızı taa can evinden vuran kanser illetinden beter İşsizlik-Pa-halılık olmak üzere geniş halk yığınlarını ve gençliğimizi ilgilendiren tüm sorunlara karşı mücadele etmelidir.

Bilimsel düşünce ve davranış kuralla-rını sendikal mücadelede en etkin bir araç olarak kullanmaya çalışmalı; İşçi Sınıfının devrimci mirasına sahip çıkarak, sınıf da-yanışmasını güçlendirmek için ulusal ve uluslararası birlikler/platformlar oluştur-malı ve ortak eylemler gerçekleştirmelidir.

İşçi Sınıfının kanı, canı pahasına yara-tılan ve kazanılan günlerin kutlamalarına ve bu uğurda kaybettiğimiz devrim şehit-lerinin, halk kahramanlarının anmalarına aktif olarak katılmalı; Emperyalizme, Fe-odalizme, Şovenizme karşı savaşımı de-mokrasi güçlerinin manifestosu olarak görmelidir.

Her türlü ırk, din, dil ve cinsiyet ayrım-cılığına karşı mücadele etmelidir. Günü kurtarmak adına yasak savıcı bir eylem-cik, bir basın açıklaması değil, küçük-bü-yük hedefler uğruna ama mutlaka sonuç alıcı bir eylemler zinciri gerçekleştirme-li; yaratıcı eylem programları kitle se-ferberliği sağlanarak kuvveden fiile yani düşünceden hayata geçirmelidir.

Devrimci Sınıf Sendikacılığının il-kelerini kılavuz yapan bir sendika, bir konfederasyon, işyerlerinden genel mer-keze, üyelerden genel başkana kadar tüm aşamalardaki sendikal işleyişlerde Demok-ratik Merkeziyetçiliği işletir, her aşamada tabanın söz ve karar sahibi olma ilkesini, kararların alınmasında tartışma, eleşti-ri-özeleştiri ve ikna yöntemlerini en de-mokratik biçimde yaşama geçirir.

Devrimci Sınıf Sendikacılığını müca-delenin merkezine koyan bir sendika, sen-dikacılığı meslek olarak, ikbal kapısı ola-rak görmez. Bütün sendikal harcamalarda tutumluluğu esas alır.

Peki, Birleşik Kamu-İş bu ölçütlerden, Devrimci Sınıf Sendikacılığının bu olmaz-sa olmaz İlkelerinden hangisini merkezine koyuyor, hangisini tam anlamıyla yaşama geçiriyor, hangisini militanca savunuyor?

Maalesef hiçbirini!Tüzüğe, programa koymak, her fırsatta

söylemek yetmez! Salt basın açıklamaları yapmakla, basın açıklamalarında poz verip sosyal medyada paylaşmakla olmaz! Dev-rimci Sınıf Sendikacısı olmak için Dev-rimci Sınıf Sendikacılığını içselleştirmek, bakış açısı yapmak, mücadelenin merke-zine koymak, bedel ödemeyi göze almak gerekir!

AB-D Emperyalistlerinin BOP projesi yaşama geçerken, güzelim ülkemiz Yeni Sevr’e doğru götürülürken, Laik Cumhu-riyet yerle bir edilirken, Mustafa Kemal’in mirası Türk Ordusu, önce başına çuval geçirilerek, sonra Er-genekon Balyoz v.b. adlı CIA Operasyon-larıyla diz çökertilir-ken, arkasından 15 Temmuz Ganimet Paylaşım savaşıyla yok edilerek öldü-rülürken ne yaptı Konfederasyonumuz, konuşmaktan, sa-lonlarda göstermelik yapılan basın açık-lamalarından başka? Dosta moral veren, düşmanı ürküten et-kili bir eylem mi koydu?

Kamu Emekçileri pahalılık-zam-zulüm cehennemine sürüklenirken, yandaş Me-mur-Sen kamu emekçilerini satarken sonuç alıcı militan bir eylem mi koydu Birleşik Kamu-İş?

İşçi Sınıfının; 1 Mayıs Birlik Dayanış-ma Mücadele gününde, İşçi Sınıfının ka-nıyla canıyla vatan yaptığı Taksim’i Vatan mı belledi? Bu Vatanı kaybetmemek için hangi bedeli ödemeyi göze aldı?

Şu içinde bulunduğumuz karanlık gün-leri bilimsel bir bakış açısıyla tahlil edip, sürece müdahale eden taktikler mi geliş-tirdi, ülke Dinci Faşist bir devlete doğru götürülürken Konfederasyonumuz bir mü-cadele programı mı ortaya koydu?

Hayır.Demokratik Merkeziyetçilik her fırsat-

ta sözde dillendirildi ama bir türlü yaşama geçirilmedi. Konfederasyonumuza hâkim olan anlayış için, sendikacıların dillendir-mesi gereken ‘güzel’ bir kavram olarak kal-dı Demokratik Merkeziyetçilik. Demokrasi tarafı yok sayılarak, merkeziyetçilik en katı şekilde işletildi. Başkanlar Kurullarını, Ge-nişletilmiş Başkanlar Kurullarını topladılar ama yalnızca konuşturmak için, gazı almak için, ufunetlerini söndürmek için, tüzüğün şekli gereğini yerine getirmek için, toplantı

sonrası ateş suyu soslu yemekler için!Birleşik Kamu-İş’e bağlı sendikalarla

gerçekten organik bağlar kurulup, ortak eylemler planlanmıyor. Bağ kurmak sa-dece Milli Bayramlarda, anmalarda yöne-timlerin aklına geliyor. O da sadece günü kurtarmak, ele güne karşı biraz sayımız olsun mantığıyla. Yine bu tür etkinlikler-de koçbaşlığı da sayı çokluğu dolayısıyla Eğitim-İş’e veriliyor. Yani sayısal güce ta-pılıyor.

Birleşik Kamu İş, Samsun’dan An-kara’ya yürüyüş ve 29 Ekim Cumhuriyet Buluşması nostaljisiyle yaşıyor; bu bakış açısı hâkim olduğu sürece de bu nostaljiyle yaşayacaklar.

Bir sendikamızın Genel Kurulu’nda MYK üyelerine “huzur hakkı” istenebi-liyor. Hiç de utanılmadan, sıkılınmadan, yüzler kızarmadan. Olmaz, bir emekçi ör-

gütü kâr, kazanç kapısına dönüştürülemez. Ama işte sendikalarımızda, akıldan bile geçirilmemesi gerekirken “huzur hakkı” adı altında bu haksız kazanç teklif edile-biliyor. Demek ki sarı sendikal anlayış hiç ummadığımız kadar yol almış Birleşik Ka-mu-İş’te.

Birleşik Kamu İş’e hâkim olan anla-yışın ve bu anlayışa karşı gibi duran ama aslında bir farklılığı olmayan anlayışın, davranışları kalıplaşmış, donuklaşmış. İnançları şekil vermiş bu donuklaşmaya, bu kalıplaşmaya. Olaylara sınıf temelli bakamadıkları için ‘olanı’ yani ‘gerçeği’ ne olduğu gibi görmeye, anlamaya, ne de çözüm üretmeye yönelik bir güçleri, çaba-ları, istekleri, araştırmaları yok bu anlayış sahiplerinin!

Birleşik Kamu-İş’in kangrenleşen ve sarı sendikacılığa doğru koşar adım giden sorunlarını aşmanın, sendikaları-mızı nicelik ve niteli olarak büyütmenin yoludur Devrimci Sınıf Sendikacılığı. Ve bunu ancak ve ancak Devrimci Sı-nıf Sendikacılığının ilkelerini kendine kılavuz yapan, bu ilkeleri mücadelenin merkezine koyan, insanlığın kurtuluş mücadelesine kendi vücudunu vakfeden gerçek devrimciler başarabilir.

Bunu biz başarabiliriz!

Biz Halkçı Kamu Emekçileriyiz!Biz, sonunu düşünmeyen kahraman-

larız!Biz, daha 17 yaşında elde silah Em-

peryalist Yedi Düvele karşı Yörük Ali Efe Çetesi’nde savaşan, Köyceğiz Kuva-yimilliye Komutanı, “Vatan Aşkını Söy-lemekten Korkar Hale Gelmektense Öl-mek Yeğdir” diyerek hayatı mücadeley-le, direnmeyle ve Türkiye Devrimi’nin yolunu teorik olarak aydınlatmayla öz-deşleşen, 69 yıllık ömrünün üçte birini zindanlarda geçiren, zindanları üniver-siteye çeviren, bu ülkedeki nöbet yerini biran olsun terk etmeyen, Kızıl Savaş Bayrağı, Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünce oğulları, düşünce kızlarıyız!

Biz, “Söz konusu Vatansa Gerisi Te-ferruattır” diyerek işgal altındaki va-tanı kurtarmak için ölümü göze alan; hakkında Vahdettin’lerin, Damat Fe-rit’lerin verdiği idam fermanına rağ-men mücadeleyi bırakmayan; Bursa Nutku’nda nasıl mücadele edileceğini gösteren; Emperyalizme Karşı Mazlum

Halkların ilk zafe-rine kumandanlık yapan; dünyada ilk olarak Ulusal Kur-tuluş Savaşı’nı za-ferle taçlandırarak Mazlum Halklara örnek olan; Antiem-peryalist Kurtuluş Savaşı’mızın önderi Mustafa Kemal’in ve Birinci Kuvayi-milliyecilerin gerçek devamcılarıyız!

Biz, AB-D Em-peryalistlerini insan soyunun en büyük

düşmanı belleyen; Ortaçağcı gericileri Emperyalizmin işbirlikçisi ve bu halkın başındaki bir melanet olarak gören; Şo-venizme karşı Halkların Kardeşliğini sa-vunan, inandıkları dava uğruna ölmekten çekinmeyen; Yurtsever, Mustafa Kemalci Denizler’in, Mahirler’in de gerçek de-vamcılarıyız!

Biz, Grev, Direniş nasıl yapılır bunu Emekçi Halkımıza gösteren, Türkiye Sen-dikal Hareketinin efsane ismi, Yalınayak İsmet Demir’in öğrencileriyiz!

Biz, bu ülkede bir sendikalar faciası ya-şanırken, sendikal mücadele dibe vurmuş-ken, bir güneş gibi parlayan, Türkiye İşçi Sınıfına onlarca İşgal, Grev, Direniş hedi-ye ederek Dünya İşçi Sınıfı Tarihine geçen, Devrimci Sınıf Sendikacılığının bu ülke-deki tek örneği Nakliyat-İş’in önderleri-nin mücadelesini, yiğitliğini, kararlılığını, özverisini örnek alan Kamu Emekçileriyiz!

Biz, bu ülkenin İkinci Kurtuluş Savaş-çılarıyız!

Biz, AB-D Emperyalistlerine, Yerli Sa-tılmışlara karşıyız. İnsanlığı Ortaçağ Ka-ranlığına götürmeye yeminli Ortaçağcı Şe-riatçılara karşıyız. Biz Emekçi Halkımızın biricik dostuyuz!

Ve inanıyoruz ki mücadele örgütlenme-

den, mücadele yükseltilmeden kaybettiği-miz Laik Cumhuriyet’in hiçbir kazanımını geri alamayız.

Biz evet siyasi insanlarız. Biz hiçbir zaman saklamadık, saklamayız da kimliği-mizi. Ama biz iktidar mücadelesi vermesi gereken siyasi mücadeleyi, ekonomik-de-mokratik-mesleki hak mücadelesi vermesi gereken sendikal mücadeleyi karıştırmayız birbirine. Bağımsız bir hattının olması ge-rektiğine inanırız Sendikal Mücadelenin. Emekçilerin ekonomik, mesleki ve demok-ratik çıkarlarını gözetmesi gereken Sendi-kalarda, küçük olsun benim olsun dar dük-kâncı anlayışıyla hareket etmedik, etmeyiz de. Bulunduğumuz her yerde bu anlayışı teşhir ettik, eleştirdik, karşısında yer aldık. Sendika büyürse biz de büyürüz anlayışıyla hareket ettik her zaman.

Birleşik Kamu-İş’e gönül vermiş onurlu Kamu Emekçilerine sesleniyo-ruz:

Kongreler, kişicil çıkar hesaplarının ya-pıldığı, ilkelerin, mücadele hattının bir ke-nara itildiği, beş yıldızlı otellerde “güzel” iki günün geçirildiği bir alana dönüşmüş-ken; biz bu mücadelede sonunu düşünme-yen kahramanlar olarak adayız!

Biz, bedel ödemeye adayız!Biz, yiğitliğe adayız!Ülkemizi çok zor günlerin ve çetin mü-

cadelelerin beklediği şu dönemde bilimli, bilinçli, inançlı, kararlı, cesaret vatanına sahip ve bu çetin mücadelenin ağırlığını kaldırabilecek Devrimcilerle-Yurtsever-lerle-gerçekten emekçinin çıkarını düşü-nen, sınıfın çıkarını kişicil çıkarının önü-ne koyan Kamu Emekçileriyle bu sürecin üstesinden gelebilir, bu karanlık günlerden çıkabiliriz.

Biz kişicil pazarlıklar peşinde koşan, kişicil çıkarları için ilkeleri elinin tersiyle bir kenara iten, Sendikaları bir ikbal-ge-çim-nam-ün kapısı olarak görenlerden de-ğiliz.

Biz, Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist ilkeler çerçevesinde dürüst-çe samimice yol yürüyeceğimiz, yılmadan, bıkmadan, usanmadan, en ufak bir karar-sızlık göstermeden mücadele edeceğimiz; sendikacılığı Kamu Emekçilerine hizmet edecek bir alan olarak benimseyen herkesle bir araya gelmek, kaderimizi birlikte tayin etmek istiyoruz.

Buyurun gelin, birlikte ayağa kaldıra-lım şu sendikaları!

Dördüncü büyük sendika olarak kaldık diye değil; şu kararlı, militan mücadele ile şu hakkı aldık diye övünmek için, umut ol-mak için, umutları yeşertmek için Halkçı Kamu Emekçileri olarak, Birleşik Ka-mu-İş üyesi emekçileri birlikte mücadeleye çağırıyoruz!

Yaşasın Birleşik Kamu İş!Yaşasın Devrimci Sendikal Mücade-

lemiz!

Halkçı Kamu Emekçileri

Birleşik Kamu-İş Devrimci Sınıf Sendikacılığını İlke Edinmezse6 Bin Yıllık Sınıflı Toplumun Çürümüş Kültürünün, Kokuşmuş Düzeninin,

Yoz Ahlâkının Hülooğğ’cu Yaratan Kör İnançlarının veSarı Sendikal Anlayışının Esiri Olur!

AKP’nin Eğitimi dincileştirme vepiyasa koşullarına uydurma politikalarına

bir yenisi daha eklendi

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 12: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

12

7036 sayılı yeni “İş Mahkemeleri Kanunu”nu; 24.10.2017 tarihli 30221 sayılı Resmi Gazetede

yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu yasa ile AKP; “Torba Kanun”

klasiğinden yine vazgeçmedi…Sözde, İş Mahkemeleri Kanununu

değiştirdiler. Ama aynı kanun içinde İş Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ve Arabuluculuk Kanununda da ciddi değişiklikler yapıldı.

Getirilen yeni düzenlemelere hızla bir bakarsak;

01 Ocak 2018 tarihinden itibaren, “bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması” artık bir dava şartıdır.

Yani, iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan davalar dışındaki uyuşmazlıklarda taraflar, iş mahkemesine gitmezden önce Arabulucuya başvurmak ve bu arabuluculuk faaliyeti sonucunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin tutanağı dava dilekçesine eklemek zorundalar.

Yasanın dava şartına ilişkin düzenlemeleri 01 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girecek.

Ayrıca 7036 sayılı yasanın 4’üncü maddesiyle; “hizmet tespit davaları hariç olmak üzere, Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı dava açmadan önce kuruma başvuru zorunluluğu” getirilmiştir. Gerçi bu düzenleme; 6552 sayılı yasanın 64’üncü maddesiyle mülga 5521 sayılı yasanın 7’nci maddesine eklenen 3 ve 4’üncü fıkralarla 11 Eylül 2014 tarihinden bu yana yürürlükteydi.

Peki Arabuluculuk Sistemi nasıl işleyecek?

Adalet Bakanlığı bünyesindeki “Arabuluculuk Daire Başkanlığı”, önceden sicile kayıtlı olan arabulucuları uzmanlık alanlarını da belirterek, Adalet Komisyon Başkanlıklarına bildirecek. Komisyon başkanlıkları, bu listeleri kendi yargı çevrelerindeki arabuluculuk bürolarına, arabuluculuk bürosu kurulmayan yerlerde ise görevlendirecek sulh hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne gönderecek.

Başvuru, karşı tarafın ya da taraflar birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yerindeki veya işin yapıldığı yerdeki arabuluculuk bürosuna yapılacak. Arabuluculuk bürosu kurulmamış olan yerlerde ise Komisyon tarafından görevlendirilmiş yazı işleri müdürlüğüne başvurulacak.

Tarafların üzerinde anlaştığı bir arabulucu olursa o; anlaşma yoksa büro tarafından belirlenen arabulucu görevlendirilecek. Yetkisiz yerde bir görevlendirme olsa dahi Arabulucu kendiliğinden bunu dikkate alamayacak.

Karşı taraf, en geç ilk toplantıda yetkiye ilişkin belgeleri sunmak kaydıyla arabuluculuk bürosunun yetkisine itiraz edebilecek. Yetki itirazını alan arabulucu dosyayı ilgili sulh hukuk mahkemesine gönderilmek üzere arabuluculuk bürosuna teslim edecek. Mahkeme, harç alınmaksızın dosya üzerinden yapacağı inceleme ile yetki konusunu kesin olarak karara bağlayacak. Eğer yetki itirazı reddedilmiş ise yeniden görevlendirilen aynı arabulucu bu tarihten itibaren üç hafta içinde başvuruyu sonuçlandıracak. Zorunlu hallerde bu süre en fazla bir hafta uzatılabilecek.

Yetki itirazının kabulü halinde ise kararın tebliğinden itibaren bir hafta içinde yetkili arabuluculuk bürosuna başvurulacak ve yetkisiz büroya başvurma tarihi yetkili büroya başvurma tarihi olarak kabul edilecek. Sulh mahkemesinin kararı ile yetkili sayılan büro tarafından arabulucu tayin edilecek.

Arabulucu, tarafları her türlü iletişim aracıyla ilk toplantıya davet edecek. Geçerli bir mazereti olmaksızın ilk toplantıya gelmeyen taraf nedeniyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda, bu taraf ileride açılan davada haklı çıksa dahi yargılama giderlerinin tamamından sorumlu olacak. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine de hükmedilmeyecek.

Her iki tarafın da gelmemesi nedeniyle arabuluculuk faaliyetinin sonlandırılması halinde, yargılama aşamasında tarafların yaptığı yargılama gideri kendi üzerlerinde bırakılacak.

Anlaşma halinde arabulucunun ücreti; (aksi kararlaştırılmadıkça) tarifede belirtilen iki saatlik ücretten az olmamak üzere taraflarca eşit karşılanacak.

Arabulucunun taraflara ulaşamaması, tarafların katılmaması nedeniyle görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonucunda anlaşma sağlanamaması hallerinde, iki saatlik arabulucu ücreti ile arabuluculuk bürosu tarafından yapılacak olan zorunlu giderler, ileride haksız çıkandan tahsil edilmek üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacak ve bu ücret yargılama giderinden sayılacak.

Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı halinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulması halinde, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için işverenlerin arabuluculuk görüşmelerine birlikte katılmaları ve iradelerinin birbirine uygun olması aranacak.

Arabuluculuk bürosuna başvurulduktan son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı duracak ve hak düşürücü süre işlemeyecektir.

Taraflar görüşmelere bizzat ya da vekilleri aracılığı ile de katılabilecek. Ancak, işverence yazılı olarak yetkilendirilmiş bir çalışanı da işvereni temsilen görüşmelere katılıp tutanağı imzalayabilecek.

Zorunlu arabuluculuk sistemi gazetecileri ve gemi adamlarını da kapsayacak.

İş mahkemeleri; 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemi adamları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıklarındaki sözleşmeli personel, 4857 sayılı İş Kanunu ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasındaki iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına bakacak.

Yine, Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara da iş mahkemelerinde bakılacak. (Ancak idari para cezalarına itirazlar ile Emekli Sandığı Kanununa ilişkin geçiş hükümlerini düzenleyen 5510 sayılı Kanunun Geçici 4’üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç.)

İş Mahkemesinde açılacak davalar; davalı yanın dava tarihindeki yerleşim yerinde, birden fazla davalı varsa bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesinde açılabilecek.

İş kazasından doğan tazminat davalarında, iş kazasının veya zararın meydana geldiği yer mahkemesinde dava açılabileceği gibi zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesinde de dava açılabilecek. Bu hükümlere aykırı yetki sözleşmeleri geçersiz olacak.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanacak olup, (istinaf/temyiz) kanun yoluna başvuru süresi, ilamın taraflara tebliğinden itibaren işlemeye başlar.

Temyiz edilemeyecek kararlar şunlardır:

4857 sayılı İş Kanunun 20’nci maddesi uyarınca açılan işe iade davalarında,

İşveren tarafından toplu iş sözleşmesi veya işyeri düzenlemeleri uyarınca işçiye verilen disiplin cezalarının iptali için açılan davalarda,

İşyeri sendika temsilcileri ile işyerinde çalışmaya devam eden sendika yöneticileri hakkında açılacak işe iade davalarında (6356 sayılı yasa, m. 24/1 ve 5),

Toplu iş sözleşmesinin kapsamı ve düzeyine ilişkin davalarda (6356 sayılı yasa, m. 34),

Uygulanmakta olan bir toplu iş sözleşmesinin yorumundan doğan davalarda (6356 sayılı yasa, m. 53/1),

Yasadışı grev ve lokavtın tespitine ilişkin davalarda (6356 sayılı yasa, m. 71/1),

Kamu Çalışanları Sendikalarının genel kurullarına ilişkin açılacak davalarda (4688 sayılı yasa, m. 10/8)

Kamu sendikalarına üyeliğe kabul edilmeyenlerin açacakları davalarda (4688 sayılı yasa, m. 14/4) verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacaktır. Yani bu kararlar istinaf mahkemesinde kesinleşecektir.

Bu “torba” yasa ile İş Yasası, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası ve

Arabuluculuk Yasasında da ciddi değişiklikler yapılmıştır

7036 sayılı yasanın zorunlu arabuluculuk ve işe iade davalarına ilişkin düzenlemeleri 01 Ocak 2018 tarihinde, diğer hükümleri ise Resmi Gazetede yayımlandığı 24.10.2017 tarihinde yürürlüğe girecek.

Bu değişikliklerden sonra, işten çıkartılan işçi 4857 sayılı iş yasasının 20’nci maddesi uyarınca; fesih bildiriminin tebliğinden itibaren bir ay içinde arabulucuya başvurmak zorunda. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde işçi; iş mahkemesinde dava açabileceği gibi tarafların anlaşmaları halinde özel hakeme de başvurabilecek.

Önceki düzenlemeye göre “seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılacak” olan bu davalar yeni düzenlemeyle “ivedilikle” sonuçlandırılacak. İstinafa tabi olan bu kararların temyizi olmayacak.

Bu yasa ile 4857 sayılı İş Yasasındaki “Geçersiz Feshin Sonuçları”nı düzenleyen 21’inci maddesine üçüncü ve mevcut beşinci fıkralarından sonra gelmek üzere yapılan eklemelerle işçi aleyhine önemli değişiklikler yapılmıştır.

Buna göre; Mahkeme veya özel hakem, işe iade davasının sonuçlarından olan “işe başlatmama tazminatı” ile “yargılamada geçen sürenin en çok dört aylık ücret ve diğer haklarını” dava tarihindeki ücreti esas alarak parasal olarak belirleyecektir.

Ayrıca arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflar, (çok zor ya) işçinin işe başlatılması konusunda anlaşırlarsa, anlaşma tutanağına; işçinin işe başlatılma tarihinin, arabulucuda geçen sürenin ücreti ve diğer

haklarının parasal miktarının ve işçinin işe başlatılmaması durumunda ödenmesi gereken “işe başlatmama tazminatı”nın parasal olarak belirlenmesi zorunlu olacak.

7036 sayılı yasa ile değiştirilen İş Yasasının 91/2 maddesi ile devlet; “çalışma hayatının denetim ve teftişi” yetkisini ancak iş sözleşmesi devam eden işçiler yönünden kullanacak. Yani devlet; işten çıkartılan işçilerin alacak vb. şikayetleriyle ile ilgili işverenler hakkında denetim ve teftiş yapmayacak. Bir başka anlatımla işten çıkartılmış işçiye; “git başının çaresine bak” denilerek, arabuluculara yönlendirilmektedir.

4857 sayılı iş yasasına eklenen “Ek Madde 3”le zamanaşımı sürelerinde işçi aleyhine değişikliklere gidilerek; İhbar ve Kıdem Tazminatı, Kötüniyet ve Eşit Davranmama Tazminatı alacaklarında şimdiye kadar on yıl olan zamanaşımı süresi beş yıla indirilmiştir. Bu beş yıllık süre maddenin yürürlüğü girdiği tarihten sonraki fesihlerde uygulanacaktır.

Ancak, yukarıda belirtilen alacaklarda işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri, değişiklikten önceki hükümlere tabi olmaya devam etmekle birlikte, zamanaşımı süresinin henüz dolmamış kısmı, ek 3’üncü maddede öngörülen süreden (beş yıldan) uzun ise, ek 3’üncü maddede öngörülen sürenin (beş yılın) geçmesiyle zamanaşımı süresi dolmuş olacak. Örneğin, üç yıl önce işten çıkartılan bir işçinin kıdem tazminatı için dava açma süresi yedi yıl değil, beş yıl sonra zamanaşımına uğrayacaktır. Öte yandan yedi yıl önce işten çıkartılmış bir işçi ise (zamanaşımı süresinin henüz dolmamış kısmı beş yıldan kısa olduğundan) kalan üç yıl içinde dava açabilecek.

7036 sayılı yasa ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasında yapılan değişiklikler genellikle, istinaf ve temyiz yollarına ilişkin düzenlemelerdir.

Buna göre, 6356 sayılı yasanın; 5’inci maddesinde düzenlenen “İş

Kolunun Tespiti”ne ilişkin verilen ilk derece mahkeme kararları hakkında istinaf yoluna başvurulması halinde bölge adliye mahkemesince iki ay içinde karar verilecek. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması halinde ise Yargıtay iki ay içinde uyuşmazlığı kesin olarak karara

bağlayacak.15’inci maddesinin düzenlenen

“sendika genel kurulundaki seçimlere yapılan itirazlar”a ilişkin verilen ilk derece mahkeme kararları hakkında istinaf yoluna başvurulması halinde bölge adliye mahkemesince bir ay içinde karar verilecek. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması halinde ise Yargıtay on beş gün içinde uyuşmazlığı kesin olarak karara bağlayacak.

24’üncü maddesinde düzenlenen “işyeri sendika temsilcilerinin ve amatör sendika yöneticilerinin güvencesi”ne ilişkin verilen ilk derece mahkeme kararları hakkında istinaf yoluna başvurulması halinde bölge adliye mahkemesince KESİN olarak karar verilecek.

34’üncü maddesinde düzenlenen “toplu iş sözleşmesinin kapsamı ve düzeyi”ne ilişkin verilen ilk derece mahkeme kararları hakkında istinaf yoluna başvurulması halinde bölge adliye mahkemesince on beş gün içinde KESİN olarak karar verilecek.

41’inci maddesinde düzenlenen “işkolu barajına ilişkin istatistiklere yapılan itirazlar”a ilişkin verilen ilk derece mahkemesi kararları hakkında ilgililer veya Bakanlıkça istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesince bir ay içinde karar verilecek. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması halinde ise Yargıtay bir ay içinde uyuşmazlığı kesin olarak karara bağlayacak.

43’üncü maddesinde düzenlenen “Toplu İş Sözleşmesi yapma yetkisi için bakanlıkça verilen olumlu ya da olumsuz çoğunluk tespitine” karşı yapılan itirazlara ilişkin verilen ilk derece mahkemesi kararları hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde bölge adliye mahkemesi bir ay içinde kararını verecek.Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması

hâlinde Yargıtay da bir ay içinde KESİN olarak karar verecek.

53’üncü maddesinde düzenlenen “uygulanmakta olan bir TİS’den kaynaklanan yorum ve eda davası”na ilişkin verilen ilk derece mahkeme kararları hakkında istinaf yoluna başvurulması halinde bölge adliye mahkemesince uyuşmazlık iki ay içinde KESİN olarak karara bağlanacak.

71’inci maddesinde düzenlenen “yasadışı grev

ve lokavtın tespitine ilişkin davalar”a ilişkin verilen ilk derece mahkeme kararları hakkında istinaf yoluna başvurulması halinde bölge adliye mahkemesince bir ay içinde KESİN olarak karar verilecek.

Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesinde yapılan bu değişikliklerin bir kısmı olumlu olmakla birlikte onbeş gün, bir ay, iki ay gibi sürelerin geçmiş pratikte hiçbir zaman uygulanmadığını biliyoruz. Bundan sonra uygulanacağından da şüpheliyiz.

7036 yasa ile 6325 sayılı Arabuluculuk Yasası’nda da değişiklikler yapılmıştır

Buna göre;2’nci maddenin (b) fıkrasına

“arabulucunun çözüm önerisi de getirebileceğine”,

13’üncü maddesine; “Arabuluculuk ücretini karşılamak için adli yardıma ihtiyaç duyan tarafın (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 334 ila 340’ıncı maddeleri kıyasen uygulanarak) arabuluculuk bürosunun bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemesinin kararıyla adli yardımdan yararlandırılabileceğine”,

15’inci maddesine; “Uzman kişilerin de arabuluculuk görüşmelerinde hazır bulundurulabileceğine”,

“Tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde arabulucunun bir çözüm önerisinde bulunabileceğine”,

18’inci maddesine; “Arabuluculuk görüşmelerinde birlikte imzalanan anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılacağına”,

“Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı”na dair önemli değişiklikler yapılmış ve yeni hükümler eklenmiştir.

Gelelim 7036 sayılı “torba” yasanın değerlendirilmesine…

Bu yasa, tek kelimeyle AKP’giller’in patronlara vermiş olduğu sözün yerine getirilmesi amacıyla çıkartılmıştır.

Bu yasa; haksızlıklar, hukuksuzluklar, yolsuzluklar, vurgunlar ve yandaşı zengin etmeler diyarı olan ülkemizde, güvencesiz ve ucuz işgücü sunarak yabancı sermayeye şirin görünme çabasının ürünüdür.

Bu yasa ile, iş hukukunda güçlü

işveren karşısında güçsüz işçinin korunması yönündeki evrensel hukuk ilkesi yok edilmiştir.

Öyle ki, devlet, işten çıkartılan işçinin şikâyetlerini dinlemeyeceği gibi (bkz. İş Yasası 91. md.) doğrudan mahkemeye gitmesine de izin vermemekte.

Zorunlu olarak arabulucuya yönlendirilen işçi, burada işverenin; “bak mahkemeye gidersen yıllarca uğraşırsın, gel kısa sürede parana kavuş” vb. gibi baskı, tehdit ve yönlendirmeleriyle, hakkından daha azına razı olmaya “ikna” edilecek.

Modern toplumda devlet, işçi hak ve menfaatlerinin korunması için anayasal ve yasal kesin, emredici kurallar getirir. Bizde ise taraflar, özellikle de iş uyuşmazlığının güçsüz tarafı olan işçi; hakkına kavuşmak için arabulucuya ve bu süreçteki masraflara katlanmaya zorlanmaktadır.

Görüşme içeriğinin tamamı tutanak altına alınamayan ve bir yargılama faaliyeti olmayan arabuluculuk sürecinde, her nasılsa ortaya çıkmış olan anlaşma tutanağından sonra, burada yazılı konularla ilgili olarak artık dava açılması söz konusu olmayacak.

Oysa Anayasa’nın “Hak Arama Özgürlüğü”nü düzenleyen 36’ncı maddesine göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz”.

Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin Adil Yargılanma Hakkı’nın düzenleyen 6’ncı maddesine ilişkin verilen kararlarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; “Dava yoksa adil, aleni ve gecikmesiz bir yargılamadan söz edilemeyeceği”ni, (bkz. Golder/İngiltere, 21.2.1975, A 18, s. 12, paragraf 37/b);

“Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen yahut hukuken geçici de olsa kapatılmasının veya kullanımını olanaksız kılan koşullara bağlayarak sınırlanmasının adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geleceği”ni (bkz. Airey/İrlanda, 9.10.1979, A 32, s. 12) hüküm altına almıştır.

Anayasa Mahkemesinin 10.07.2013 tarih, 2012/94 E., 2013/89 K. Sayılı kararında ise; Anayasanın 9’uncu maddesindeki; “yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağı”, 36’ncı maddesindeki; “hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı”, 141’inci maddesindeki; “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi” olduğu ilkelerine yer verilerek; “Alternatif uyuşmazlık yollarına başvuru zorunluluğunun, bu yolların sırf kişilerin hak aramalarını imkansız hale getirmek amacıyla oluşturulmuş etkisiz ve sonuçsuz yöntemler OLMADIĞI sürece hak arama özgürlüğüne aykırı kabul edilemez” denilmiştir.

Görüldüğü gibi bu kararda bile, arabuluculuk sürecinin uyuşmazlığın çözümünde etkili ve sonuç alıcı bir yöntem olması, kişilerin hak aramalarını imkânsız hale getirmemesi gerektiği vurgulanmaktadır.

Ayrıca arabuluculuk müessesesinin en önemli unsuru; iradiliktir. Yani tarafların isteyerek anlaşma masasına oturması ve arabuluculuk sürecinin anlaşma ile sonuca ulaşması bakımından önem taşımaktadır. Arabuluculuk müessesesi kolaylaştırıcı olmalıdır, değerlendirici değil. Oysa çözüm önerisi sunan bir arabulucu; tarafların arasını bulmaktan çok bir taraf lehine ihsas-ı reyde bulunmuş ve dolayısıyla da tarafsızlığını yitirmiş olacaktır.

Öte yandan işçinin ücretinin ve çalışma süresinin çoğunlukla tartışmalı olduğu, işverenlerin hukuka aykırı olan gerçek fesih iradesini perdelemek için başka yol ve yöntemlere başvurduğu sayısız örneklerin görüldüğü ülkemizde, tamamen yargılama faaliyeti ile sonuçlandırılabilecek uyuşmazlıkların arabulucu ile adaletli bir şekilde sonuçlandırılması hiçbir şekilde mümkün değildir. Zira arabuluculuk yargılama faaliyeti olmadığı gibi, arabulucu da yargıç değildir. Bu nedenle uyuşmazlıktaki hakkı tespit etmesi mümkün değildir.

Arabuluculuk görüşmelerine işçiyi ancak Noter’de düzenlenmiş vekâletname ile avukatları temsil edebilecekken, işverenleri ise yazılı belge ile yetkilendirilen herhangi bir çalışanı temsil edilebilmesi de “eşitlik ilkesi”ne aykırıdır.

Zira yukarıda da belirtildiği gibi, arabuluculuk süreci yargılama faaliyeti olmasa da anlaşma ile sonuçlanan görüşmelerde, üzerinde anlaşılan konularda dava açılamayacağından adil yargılanma hakkı da etkilenecektir.

Oysa Anayasanın “Kanun Önünde Eşitlik” ilkesini düzenleyen 10’uncu mad-

AKP’giller Patronlara verdiği sözü tutuyor; İşçiler Zorunlu Arabuluculuğa

Mahkûm Edildi

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 13: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

13

İktidara geldiklerinden bu yana hep işçi haklarına saldırdılar. Patronlara verdik-leri sözleri tutarak, Esnek Çalışma, Bi-

reysel Emeklilik Sistemi, Özel İstihdam Büroları gibi işçi düşmanı düzenlemeleri çıkarttılar.

Çalışma bakanlığı müfettişleri artık iş-yeri denetimlerini bıraktı. İşçilerin şikâyet-lerini bile işverene üç gün beş gün süreler vererek defter ve kayıtlar üzerinden sonuç-landırmaktalar.

Kıdem Tazminatı Fonu’nu yıllardır gündemde tutuyorlar. Şimdiye kadarki tüm fonlarda olduğu gibi, bu Fonu da patron-lara peşkeş çekme aracı olarak kullanmak istiyorlar. Referandumda evdeki hesapları çarşıya uymayınca, bu Fonu biraz öteledi-ler. Sözde gündemden düşürdüler. Ama ilk fırsatta hemen dayatacakları kesin. Çünkü patronlara söz verdiler.

Ve diğer sözlerini de tutmaya devam ediyorlar.

Geçtiğimiz günlerde çıkartılan 7036 sa-yılı yasa ile; işçilerin iş mahkemesine dava açmazdan önce arabulucuya başvurmak zo-runda bırakılmaları bunlardan bir tanesidir. Sözde iş mahkemelerinin iş yükünü hafiflet-mek için getirdikleri bu düzenlemelerle iş-ten çıkartılan işçiler, doğrudan dava açama-yacaklar. İşçiler davadan önce Arabulucular eliyle işverenle anlaşmaya zorlanmaktalar.

Oysa bu düzenlemeler; “Kanun Önün-de Eşitlik”, “Yargı Yetkisinin Bağımsız Mahkemeler Eliyle Kullanılması” “Hak Arama Özgürlüğü”, “Etkin Başvu-ru Yollarının Kullanılması”, “Çalışma Hakkı” gibi Burjuva Hukukunun en temel ilkelerine açıkça aykırıdır.

Bu aykırılıkları kendileri de pekâlâ bil-mekteler. Ancak başta Kaçak Saraylı olmak üzere AKP’giller’in tamamı kendilerini hu-kukla bağlı saymadıklarından, sürekli bil-diklerini okumaktalar. Modern toplumlarda işçilere tanınan “İş Güvencesi” hakkına bile tahammül edemiyorlar artık.

Bizzat Tayyip, 04 Ağustos 2016 günü Kaçak Saray’a topladığı patronların önünde ve patronların “çılgınca” alkışları arasında yaptığı bir konuşmada bakın ne diyor:

“Bana hep sizden de şikayetler ge-lir. Rıfat Bey de bunları iyi bilir. Neydi? Diyelim ki bir işçiden memnun değilsin. Öyle mi? Kapıya koyuyorsun. İhbar taz-minatını veriyorsun, kıdem tazminatını veriyorsun. Gidiyor iş mahkemesine, tekrar geri gönderilip, bu defa bir de çok farklı bir ikramiye ödemek suretiy-le almak zorunda kalıyorsun. Öyle mi? Bunlar yaşandı mı? Şimdi bunları bizim gözden geçirmemiz, gerek özel sektörün, gerek devletin bu anlayıştan kurtulması gerekmez mi? Yani bir insan eğer çalış-tığı kuruma ihanet içerisindeyse, fayda-lı değilse, çalışmıyorsa, ya biz bu insanı sırtımızda taşımaya mecbur muyuz? Değiliz. Bak tekme tokat kapıya koyalım demiyorum. İhbar tazminatını verirsin, kıdem tazminatını verirsin başının çare-sine bak dersin. Devletin malı deniz ye-meyen domuz. Girdin mi içeri ha ölene kadar kal orda. Öyle bir şey olmaz. Şim-di bunlardan devleti arındırma zamanı,

tüm sektörleri arındırma zamanı. Onun için bu yasal düzenleme tabii anayasa değişikliği gerektiriyor. Bu konuda ben muhalefet liderleriyle yaptığım görüş-mede de kendilerine söyledim. Anayasa değişikliğiyle ilgili azami müştereklerde değil asgari müştereklerde anlaşırsanız, şunları parlamentoda hallederseniz, ülke rahatlar, millet rahatlar. Çünkü devletin yeniden yapılanması şart.” (https://www.youtube.com/watch?v=V3TvG7uyV4Y)

Şimdi bu sözlerin hangi birini ele ala-lım. Her cümlesi ayrı ayrı işçi düşmanlığını ifade etmekte ve patronlara verilen sözlerin yerine getirileceğinin taahhütlerini içer-mekte…

Birincisi, adam işçiyi eşi ve çocuklarıy-la birlikte toplumsal bir varlık olarak gör-mekten çok uzakta. Kafa Ortaçağcı ideoloji ile doktrine olduğundan, onun için işçi de bir köledir. Kölenin hakkı hukuku mu olur-muş!..

Sanki bu ülkede, ücreti, kıdemi fazla olan işçiye tazminat vermemek için işve-renler bir yolunu bulup işçiyi İş Yasasının 25/II. maddesi uyarınca işten çıkarmıyor-muş gibi…

Yine işverenler, “çalıştığı kuruma iha-net içerisinde” olan, ” faydalı” olmayan, “çalışmayan” bir işçiyi hiç de “sırtlarında taşımıyor”lar. Böyle bir işçiyi her zaman işten çıkarma hakkına sahipler.

Utanmadan; “Devletin malı deniz ye-meyen domuz. Girdin mi içeri ha ölene kadar kal orda.” diyerek, işçilere suç at-makta.

İşsiz kalmanın ne büyük bir felaket ol-duğu, hatta işsizliğin tüm kötülüklerin ana-sı olduğu, bizim gibi ülkelerde nüfusun ya-rısından fazlasının işsiz kalma korkusuyla yaşadığı bilinen bir gerçektir. İşgücünden başka bir geçim kaynağı (sermayesi) bu-lunmayan işçinin, işsiz kalmamak istemesi kadar doğal ne olabilir ki?…

Ama Kaçak Saraylı, açıkça işten çıkar-tılan işçinin İşe İade davasını açma hakkını hazmedemiyor ve bununla ilgili değişiklik-ler yapılacağının sinyalini veriyor.

Kaldı ki, mevcut haliyle bile ülkemiz-de gerçek anlamda bir iş güvencesi yoktur. İşçi işe iade davasını kazansa dahi işve-renin parayı verdi mi işçiyi çalıştırmama hakkı bulunmaktadır. Yani “Girdin mi içe-ri ölene kadar kal orda.” gibi bir durum söz konusu bile değil.

Kaçak Saraylı aynı konuşmasında; “İhbar tazminatını veriyorsun, kıdem tazminatını veriyorsun. Gidiyor iş mah-

kemesine, tekrar geri gönderilip, bu defa bir de çok farklı bir ikramiye ödemek suretiyle almak zorunda kalıyorsun.”, diyor. Tabiî yalan söylüyor. Yukarıda da belirtildiği gibi, uygulanmakta olan işgü-vencesi mevzuatına göre, iş mahkemesince işe iadesine karar verilen işçinin “farklı bir ikramiye ödemek suretiyle” işveren-ce işe geri alınması gibi bir durum yoktur. Tam tersine işgüvencesi tazminatı işe baş-latmama halinde ödenmektedir.

Ama adam yemek yer su içer gibi yalan söylemeye alışkın olduğundan rahatlıkla ve utanmadan böyle yalanları konuşabilmek-te. Tıpkı, Gezi Direnişi sırasında dünyanın gözünün içine baka baka söylediği; “Dol-mabahçe’de benim başörtülü bacıları-ma, başörtülü kızlarıma saldırdılar, içki şişeleriyle camiye girdiler” yalanı gibi. Bu yalanda mızrak çuvala sığmadı, kendi hülooğğcuları ve bazı satılmış, hain aydın müsveddesi dışında kimseyi inandırama-dılar. Şimdilerde ise, bizzat kendi adamları bile “Dolmabahçe’nin bir kurgu olduğunu ama iyi yönetilemediğini” itiraf etmekteler.

Kaçak Saraylı, geçtiğimiz Temmuz ayında da yabancı patronlara yaptığı bir konuşmada, işçi düşmanı yüzünü bir kez daha ortaya koyarak söyle diyordu:

“Soruyorum. İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz gö-reve geldiğimizde Türkiye’de OHAL var-dı ama bütün fabrikalar grev tehdidi al-tındaydı. Hatırlayın o günleri. Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den is-tifade ederek anında müdahale ediyoruz. Çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bu-nun için kullanıyoruz biz OHAL’i.”

Görüldüğü gibi, adam açıkça işçi düş-manı.

İşçi sanki keyfinden greve çıkıyormuş gibi, sanki grevin gündeme gelmesinde işverenin bir dahli yokmuş gibi, “grevi iş dünyasını tehdit eden” bir unsur olarak görmekte, göstermekte. Bütün bunların yabancı Parababalarına şirin görünmek ve ülkenin ucuz işgücü cenneti olduğunu gös-termek için olduğu besbelli…

Tekrar iş güvencesine dönersek…Bugün için işgüvencesi hükümlerini

kaldıramadılar, ama kuşa çevirdiler. Örne-ğin; 01 Ocak 2018 tarihi itibariyle yürürlü-ğe girecek yeni düzenlemelere göre; işçinin işe başlatılmaması halinde işverenin öde-mesi gereken tazminat dava tarihindeki üc-retten ödenecek. Oysa şimdiki uygulaması, işe başlatılmama tarihindeki emsal ücretten ödeme şeklindeydi.

Görünen o ki, şimdiden bir ucundan bu-damaya başladıkları işgüvencesi hükümle-rini; yakında ya bir “torba kanun”un içine atarak ya da bir OHAL Kararnamesi ile ta-mamen kaldıracaklar.

Tabiî bu saldırılara karşı mücadele et-mesi gereken başta sendikalar olmak üzere toplumun geniş kesimleri sessiz ve edilgen kaldığı sürece, bunlar saldırganlıklarını her geçen gün daha da artıracaklar.

Unutmayalım; haksızlıklar karşısında sessiz kalanlar gün gelir haklarıyla birlikte onurlarını da kaybederler...q

Bir zamanlar baharın en güzel haliyle yaşamı kucakladığı Ankara Sokak-ları artık paramparça edilmiş ruh-

ların sessiz çığlığına ev sahipliği yapıyor. İki yıl önceydi. Garda peş peşe patlatılan bombalarla, mevsim güzden kışa döndü bir an. O günden bugüne hep üşüyoruz.

Öte yandan yaşanan vahşetin sessiz ta-nıkları birikmiş öfkesi ve bastırılmış sus-kunluğuyla her an doğacak güne gebe... Bekliyor, Sokakların ıhlamur kokusuyla dolacağı günleri.

Ve biz yine bir kış daha geçireceğiz:Büyük öfkemizin içindeve mukaddes ümidimizin ateşinde

ısınarak...Nazım Hikmet

Zaman artmayan, azalan bir döngüye dönüştü bu topraklarda sanki uzun zaman-dır. 102 canın katledildiği noktada yükse-len küçük bir “anıtımsı saç yığınında” hap-setmeye çalışıyoruz yüreklerimizi şimdi.

Ama ne fayda, kanıyor dört bir yanın-dan... Bulvar, caddeler kan kırmızıya kes-miş bakıyor bize her geçişimizde. Gözle-rimizi kaçırsak da ayaklarımıza bulaşıyor kanları, suskunluğumuzun hesabını sormak istercesine.

Aceleyle terk ediyoruz, meydanı ve unutmaya çalışıyoruz, olanları. “Bana bir şey olmasın” rahatlığında üstümüze sıçra-yan kanı temizleyerek...

Oysa katilleri mahkeme salonlarında haykırıyor:

“Hepinizin sonu bu olacak!” Öldürmeye kodlanmış, öfke karşısında

kan dökülmesine karşı yaşamı savunan öf-kemiz ise hâlâ suskun!

Korkunun titrettiği kaygıların, öfkeye dönüşmediği bir yürekle bir nebze nefes alabileceğimizi düşündüğümüz yere götü-rüyor adımlarımız bizi: Yüksel Caddesi’ne. Siyasal iktidarın orada bulunan insanları potansiyel terörist gördüğü, iki insanın yan yana gelmesinin suç sayıldığı mahal...

Hani bir zamanlar düşüncemizi açıkla-dığımız, uğradığımız hak ihlallerine karşı sesimizi yükselttiğimiz, kısaca bir nefeslik soluklandığımız nice eylemlerimizin Ses-siz Tanığı “İnsan Hakları Anıtı”.

En son Nuriye ile Semih’in direnişine yoldaşlık yapan ve bu “büyük suç”undan dolayı gözaltına alınan anıt!

Film şeridi başa sarıyor birden; yasadışı mahkemeleriyle, kolluk kuvvetleriyle ço-ğalan, korku ve kaygılarımızın kaynağında yarattığımız diktatörlüğün tutukladığı Anıt soruyor:

“Yok mu öfkemizi açığa çıkaracak, ör-gütlü halk?”

Antiemperyalist, Antifeodal, Antişove-nist ve “Katil ABD Ortadoğu’dan defol” diyebilen Gerçek Devrimcilerin etrafında örgütlenirse bu halk, öfke o zaman açığa çıkar.

“Sınıf öfkesinin yapıcı yaratıcı dinami-ğini harekete geçirecek, yaşamı yeni baş-tan örgütleyecek, sınıf bilinciyle donanmış Partimiz var mı?”

Evet var. Bu ülkenin Eneski İdeoloji Partisi, Türkiye Devrimi’nin Önderi Hik-met Kıvılcımlı Usta’nın ideoloji ve prati-

ğini rehber edinmiş, Devrimi yapma görevi tarihen omuzlarına yüklenmiş HKP var.

“Baskı iklimine karşı gerilim, öfke hattı ne zaman kurulacak?”

HKP, Emekçi Halkımız tarafından an-laşılıp, O’nun ardında ordulaştığı zaman.

Gözaltındaki anıt bize böyle söylüyor.“Örgütlü öfke, ortada kalmaz.”Uzatılan OHAL ve ablukalarla ülkeyi

açık cezaevine dönüştürenler çok iyi bili-yor ki umudun tükendiği yerde zulüm ve haksızlıkların hesabı sorulmaz.

İşte bu ülkede umuttur HKP. Verdiği mücadeleyle, en büyük vatanımız olan Ce-saretiyle, esen gericilik rüzgarlarına diren-mesiyle, umudu hep diri tutmasıyla HKP, Halkın Öfkesini örgütleyip, Halkın İktida-rını kuracaktır.

Ah bir öfkelensek!..Susturamıyorlar, susmayan, Devrimin

Yolunu çizen, Devrimci Mücadelesine hiç ara vermeyen Kıvılcımlı Usta’nın gelene-ğinden gelen HKP’yi. O kadar sağlam ide-oloji ile donanan HKP’yi diğer sözde sollar gibi “umut kaynağı” ilan edemiyorlar. Tek yaptıkları, susuş suikastı. Ama başarama-yacaklar. Eninde sonunda öğrenecekler, umudu hep diri tutan, umudu hiç kaybet-meyen gerçek devrimcileri hiçbir gücün engelleyemeyeceğini.

KHK canavarının işlerine son verme-siyle, başlattıkları açlık grevini tüm mü-dahalelere rağmen sürdüren Nuriye ve Se-mih’in umuduna mı kelepçe takabildiler?

Hayır!Korkuyu aşan, cesaretini düzenden he-

sap soracak öfkeye dönüştürenlerin umudu kazandı hep.

Devleti hızla faşist uygulamalara iten-lerin baş edemedikleri bu yıkılmaz umut ve öfkedir.

Garda katledilenleri anmaya gidenlere biber gazı ve plastik mermi sıkıp alana gir-melerine izin vermeyenler, umut ile uyan-mamızı istemiyorlar.

Başarabildiler mi peki?Hayır!Yaşanan tüm direnişleri unutturmaya

endeksli resmi söylemin aksine, hiçbir şey unutulmuş değildir. Dipdiri hafızamızda kazılıdır.

Kentin mekânları toplumsal belleğimi-zin canlı hatıralarını saklar, unutmaya ve unutturmaya inat. Dağılmış beden parça-larının bir çuvalı bile doldurmadığı gencin gözleri asılı kaldı o meydanda. “Diren” di-yor bize “yaşamak için”.

Artık korku duvarı aşılmıştır. Kalbi-mizin attığı o yerde saklı duran yumruğu-muzdur havaya kalkan ve HKP saflarında örgütlü mücadeleyi sürdüren.

Ruhlara hükmedemeyen, şiddeti tek çı-kar yol olarak gören AKP faşizminin öfke-mizde boğulacağı günler çok yakındır.

Umudun diri tutulacağıAnkara’nın ıhlamur kokulu sokakların-

daÖFKE’li günler bizi bekliyor!

Ankara’dan Bir Yoldaş

AKP İktidarı;Sürekli İşçilerin Kazanılmış Haklarını Gasp ediyor

Şimdi de Gözünü İşgüvencesine Dikti…Ankara Sokakları

hâlâ ıhlamur kokuyor mu?

desinde; “Herkesin, (…) ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit” olduğu,

“Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınama”yacağı,

“Devlet organları ve idare makamların bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorunda” oldukları öngörülmüştür. Dolayısıyla arabulucu görüşmesinde tarafların eşitliğini ortadan kaldıran düzenleme de açıkça Anayasaya aykırıdır.

Ayrıca anlaşma halinde anlaşılan konular hakkında dava açılamayacağı yönelik düzenleme de tarafların irade bozukluklarına (yanılma, adatma, korkutma) değer verilmemesi nedeniyle hukuka aykırıdır. Zira hukuki işlem ve sözleşme özgürlüğünü düzenleyen Borçlar Yasasının 39’uncu maddesinde “irade bozukluğunun giderilmesi”ne ilişkin; yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan tarafın yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirebileceğine dair hükümler öngörülmüştür.

Yine bu yasa ile AKP’giller, işçilerin kazanılmış haklarını gasp etmiştir.

Nedir bunlar?En önemlisi işgüvencesi

hükümlerindeki hak kayıplarıdır.Hükümet, (işgüvencesinin özünden

uzaklaşarak) bizzat T. Erdoğan’ın ağzından, işçilerin işe iade davası açma hakkının kaldırılacağı yönünde patronlara verdiği

sözü, aşama aşama yerine getirmektedir.İşe iade davasından önce de arabulucuya

başvurma zorunluluğunun hakkaniyetsiz ve adaletsiz olduğunu bir yana bırakırsak, işe iade davasının sonuçlarından olan “yargılamada geçen sürenin ücreti ve diğer haklar” ile işe “başlatmama tazminatı”nın dava tarihindeki ücret esas alınarak belirlenecek olması işçiler yönünden büyük bir hak kaybıdır. Yani işe iade davası açan işçi, yargılama süresince işyerinde gerçekleşen ücret artışlarından, kıdem tazminatı tavanı artışlarından ve hatta asgari ücretteki değişikliklerden yararlanamayacaktır.

Böylece, uzun yargılama süreçleri nedeniyle arabulucu önünde kendisine teklif edilecek düşük miktarlara işçinin razı edilmesinin zemini oluşturulmuştur.

Yine önceki yasa döneminde, işe iade davalarının temyiz süresi dahil dört ay içinde sonuçlandırılacağı öngörülmesine karşın, bu sürelere hiçbir zaman uyulmadığı bilinen bir gerçektir. Bu yasa ile işe iade davalarının “ivedilikle” sonuçlandırılacağı öngörülmüştür. Yine işe iade davasına bakan mahkeme, aynı zamanda dava tarihindeki ücretin tespitini de yaparak yargılamada geçen süre ücreti ve diğer haklar ile işe başlatmama tazminatını rakam olarak tespit edecektir. Yargıcın bu süreçleri bilirkişi incelemesine gitmeden sonuçlandırması mümkün değildir. Dolayısıyla “ivedilikle” sonuçlandırılması gereken işe iade davalarının uzun zamana yayılacağı kesindir.

Sonuç olarak; “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” sözünde olduğu gibi

işçiler, mahkemeye gitmektense arabulucu önünde anlaşmaya zorlanacaktır.

İş Yasasının 91’inci maddesinin ikinci fıkrası değiştirilerek; yıllardır Çalışma Hayatını Denetimi ve Teftişi ile görevli olan ÇSGB müfettişlerinin denetim yetkisi sadece “iş sözleşmesi devam etmesi” koşuluna bağlanmıştır. Yani bundan böyle işten çıkartılan bir işçinin, sorununu, Bakanlık önünde şikâyet konusu yapması mümkün değildir. Bu düzenleme ile de hükümet işçinin korunması ilkesini bir kez daha terk etmiştir.

Oysa, geçmiş örneklerinde görüldüğü ve yaşandığı gibi, devlet tarafından sıkı bir şekilde, objektif ve hukuka uygun olarak yapılan Çalışma Hayatının Denetimi ve Teftişinde mahkemelerin iş yükü hafiflemiştir. Bu değişiklikle, geçmişte Bölge Çalışma Müdürlüklerinin teftiş ve denetim sonucunda çözüme kavuşturamadığı işçi ile işveren arasındaki iş mevzuatından doğan sorunlarda, işçi adına HARÇSIZ olarak İş Mahkemesine dava açtıkları dönem anılarda kalacaktır, artık...

Yasa ile bir kısmı tazminat olan işçi alacaklarında zamanaşımının BEŞ yıla indirilmesi de adaletsizdir. Büyük hak kayıplarına neden olacaktır. Kaldı ki, Borçlar Kanununun 146. maddesinde; “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir.” hükmü bulunmaktadır. Devamındaki 147. maddede ise “Beş yıllık zamanaşımına tabi alacaklar” sayılmış ve burada işçi alacakları bulunmamaktadır. Borçlar Kanunundaki bu uzun sürenin işçiler

bakımından BEŞ yıla indirilmesi en başta Anayasanın Eşitlik İlkesine aykırıdır. Yine işçilerin yasanın yürürlüğe girmesinden önce doğmuş 10 yıllık zamanaşımı yönünden kazanılmış hakları da yok sayılmaktadır. Yürüyen davalarda ise ek 3’üncü maddedeki zamanaşımı sürelerinin uygulanacak olması da kazanılmış hak ilkesine açıkça aykırıdır.

Sonuç olarak; 7036 sayılı “torba” yasanın birçok maddesinde, yukarıda ayrıntılıca anlatıldığı gibi; “Kanun Önünde Eşitlik”, “Çalışma Hakkı”, “Hak Arama Özgürlüğü”, “Yargı Yetkisinin Bağımsız Mahkemeler Eliyle Kullanılması”, “Etkin Başvuru Yollarının Kullanılması” gibi Hukukun en temel ilkeleri ihlal edilmektedir. Bu nedenle, bu yasa Anayasanın 2, 9, 10, 36, 49, 55. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları

Sözleşmesi’nin 6. maddesine açıkça aykırıdır.

Hal böyle olunca, yasanın arabuluculukla ilgili düzenlemelerinin yürürlüğe girmesinden itibaren açılacak davalarda sürekli Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulmalı ve iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra da AİHM’e başvurulmalıdır.

Tabiî, başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere, sendikalar ve halk örgütleri bu işçi düşmanı yasanın değiştirilmesi ve yürürlükten kaldırılması için etkin ve örgütlü mücadeleler başlatmalıdır.

Unutmayalım, HAK VERİLMEZ ALINIR…q

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 14: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

görüşebilmek için acele ABD’ye getiren ‘Gizem’ ne olabilir?

“İki olasılık var.“Birincisi son zamanlarda sık sık

dile getirilen Rıza Sarraf’ın itirafını ön-lemek.

“Buna Halkbank Genel Müdür Yar-dımcısı Atilla’nın itirafını da eklemek lazım.

“Nerelere uzanacağı kestirileme-yen iki itiraf AKP’nin geleceği için çok önemli.

“İkincisi, ekonomi için tehlike çan-ları çalan Halkbank ve öteki bazı Türk Bankalarına ABD’nin vereceği belki de milyarlarca dolarlık ceza.

“Yıldırım’ın ziyareti bu sorunları çö-zer mi?

“Washington’da böyle bir olasılık görünmüyor.” (agy)

Evet, Rıza Sarraf Davası, şimdilerde Malum Kişi’yi en çok korkutan olay. Çün-kü, Rıza’nın “Türkiye’nin cari açığını ben kapattım” dediği ölçüde büyük bir rüşvet söz konusu. Mart ayında olayların döndüğü kamu bankası Halkbank’ın Genel Müdür Yardımcısı da ABD’de tutuklandı. Sekiz milyar gibi net rüşvetin aslan payı-nı Malum Kişi’nin aldığı kesin. Üstelik davaya yeni dosyalar eklendi. Dolayısıyla

Malum Kişi de işin içinde ve yargılanabi-lir. Malum Kişi’nin baskıyla örtbas ettiği, Meclis Araştırma Komisyonu’nu ise kuşa çevirdiği 17-25 Aralık hakkında, bizce ma-lum pek çok bilgi ortalığa saçılacak.

Bu konuda dava sürecini ABD’de biz-zat inceleyen CHP Genel Başkan Yardım-cısı Erdal Aksünger şöyle diyor:

“Sarraf dosyasında dün gece eklenen 7 dosya ile dosyalar 324’e çıktı. Jürili dava günü yaklaşırken her iki taraf da son kozlarını oynuyor. İşin en can alı-cı yanı Savcılık 17 Aralık dosyasındaki 3000 dinlemenin tapelerini delil olarak dosyaya koymuş. Savcılık ayrıca şahit-lerini belirlemiş, şahitlerden biri Türk. Ancak bu kişinin Amerika’da yaşa-yan bir Prof. olduğu söylendi.” (http://odatv.com/dun-gece-eklenen-yeni-dosya-da-ne-var-3110171200.html).

Malum Kişi ve yandaşları bu yüzden tutuşmuş olabilirler. Bizde delil olarak ka-bul edilmeyen 17-25 Aralık ses kayıtları, ABD’deki mahkeme tarafından delil ola-rak kabul edilmiş durumda. Zafer Çağla-yan’a ek olarak başka bakanlar veya yetki-liler hakkında da tutuklama kararı çıkabilir. Hatta şu aşamada tutuklama kararı olmasa bile, Malum Kişi’nin işin içinde olduğu ke-

sin ortaya çıkacak. Nitekim, CIA bağlantılı eski Pentagon

görevlisi Michael Rubin, sosyal medya hesabından gönderdiği mesajında bu duru-mu ima ediyor.

“Erdogan Amerika’ya gelmekten korktuğu için Binali’yi gönderiyor. Tay-yip, lütfen Bilal’i gönder. #Zarrab ce-zaevinde çok yalnız!” (http://odatv.com/pentagoncu-rubin-bu-kez-bilal-erdoga-ni-istedi-0411171200.html).

Milyarali’nin gidişi büyük olasılıkla buna bağlı. ABD, daha önce de yaptığı gibi aba altından sopa gösteriyor gibi. Dava na-sılsa gizli. Bilgiler henüz açığa vurulmadı. Tayyipgil köşeye sıkışmış durumda. Ne is-tersek yaptırırız, diyebilirler.

Sıkışmanın nedeni sadece bu dava de-ğil. TIR’larla IŞİD’e silah desteği verme işi de emperyalistler tarafından yedekte tutuluyor.

Malum Kişi Suriye politikasıyla da ba-tağa saplanmış durumda. Düşman ilan etti-ği Esad direndi ve kazanıyor.

Kürt Sorunu hakeza… Güya müttefik ABD ve diğer NATO ülkeleri, terörist ilan edilen YPG/PYD’yi, dolayısıyla PKK’yi açıktan destekliyor. Eskiden biz PKK’yi değil, YPG’yi destekliyoruz diyorlardı. Şimdi yeni haber: Suriye’deki ABD kuv-

vetlerinin en üst düzey komutanı General Raymond Thomas’ın, Almanya’da bir toplantıda PKK ile müttefik olduklarını ve PKK’nin “Marksist değil demokrat” olduğunu vurguladığı belirtiliyor (http://odatv.com/ben-pkkya-demokrat-diyo-rum-0411171200.html). Artık gizleme ge-

reği de duymuyorlar. Çünkü ülkeyi yöne-ten uşaklar kafestedir, “Gık” diyemezler.

Vize sınırlamasıyla taçlanan uluslara-rası saygınlığın yitmesi de cabası… ABD gibi emperyalist merkezin bu girişimi, di-

ğer emperyalistleri de Türkiye’ye karşı benzer tavırlara itebilecektir.

Ekonomide gidiş kötü. Enflasyon TÜİK verileriyle bile % 12. Ve Standard and Poor’s şirketi Türkiye’nin puanını Mayıs 2017’den beri “Negatif”te tutuyor. (3 Kasımdaki yeni puanlamada da durum değişmedi.) Döviz aldı başını gidiyor. Bu durum kaçınılmaz olarak hayat pahalılığını daha da artırıyor ve artıracak da (Maliyet enflasyonu kaçınılmaz!)…

Öte yandan Cumhuriyet’in bitirilişi de halkta derinden derine tepkinin büyüme-sine yol açıyor. Halkın milli bayramlarda daha coşkulu kutlamalar yapması bundan. Kitle hareketi Malum Kişi’nin korkulu rü-yası.

Bu yüzden Malum Kişi son günlerde herkesten çok “Atatürkçü” ve “Cumhu-riyetçi”(!). Aslında daha önce de belirt-tiğimiz gibi iyi artist. Değme Hollywood artistlerine taş çıkartır. O derece… Zaten Malum Kişi’nin amacı için “Papaz elbisesi bile giyerim” dediği biliniyor. Takiyye’nin alası! AKP örgütleri ve belediyeleri de Tayyip’ten geri durmuyor bu konuda. Son derece Atatürkçüler ve Cumhuriyetçiler(!).

Malum Kişi, gene bu yüzden bazı be-lediye başkanlarını tasfiye ederek ellerini yıkama, yeni bir görünüm yaratarak günü kurtarma, yakınlaşan seçimlerde halkın gözünü bir de böyle boyama peşinde. Su-reti haktan görünerek, İstanbul’a ihanet edildiğini vurgulayan, yandan çarklı öze-leştiriler de bu kapsama girer.

Son zamanlarda suyun üzerinde uygu-ladığı “milliyetçi” politikalar da korkunun parçası. Göz boyama!

Son Cumhuriyet Bayramı’ndaki konuşmasıysa ilginç: Tabiî, gene milli-yetçi sözler… İktidara karşı kim varsa ya FETÖcü, ya da kökü dışarıda terörist. Ve gittikçe sertleşeceğinin işaretlerini de veri-yor:

“Çok güzel sürprizlerimiz var. Önü-müzdeki aylar Türkiye’nin ve Türk Mil-leti’nin baharı teröristlerin ise kara kışı olacak. Siz bakmayın terör örgütlerinin Avrupa ülkelerini arkalarına alıp efe-lenmelerine. Zor oyunu bozar. Biz terör örgütleri üzerinden kurulan oyunu zor-la da olsa bozacağız”, diyor.

Bu sözler PKK’yi hedef alıyor gibi gö-rünse de, aslında tüm muhalefeti kapsıyor. Diktatörlüğü gizlemek, halkımızı kandır-mak için böyle konuşmak zorunda. Za-ten OHAL’i uzattılar ve uzatmaya devam edecekler. Demek ki halkımız üzerindeki baskılar daha da artacak. Şimdiden yolunu yapıyor.

Milyarali hepi topu 30 dakikalık görüş-mede ne anlatabilir ki?

Diyeceği; “Yapmayın, etmeyin, ne is-

terseniz yaparız”dır bizce.Bu tutum zaten konumlarına aykırı de-

ğil. Çünkü Malum Kişi, daha öce “görevli” olduğunu, BOP Eşbaşkanı olduğunu vur-

gulamadı mı? BOP, Türkiye’nin parçalan-masını içermiyor mu? O halde aykırı bir durum yoktur. Tabiî bu tutumu gizleyerek halka yutturmak en büyük görev şu aşama-da… Bu da kısa vadede ne vereceklerine bağlı.

Vaktiyle Kıbrıs’ı vermeye kalktılar ama Kıbrıs Rumları durumu kavraya-madıklarından oyun bozuldu. Burada Kıbrıs’ın dolaylı olarak satıldığı kesin! Kıbrıs’ta emperyalizm bir “düşük yoğun-luklu savaş” yürütüyor. Tayyipgil’i yönlen-direrek Kıbrıs Halkını Türkiye’den uzak-laştırıyor. Kıbrıs’a destek gittikçe azalıyor. Malum Kişi Kıbrıs Türklerini “besleme” olarak niteledi. İşsizlik diz boyu… Ve halk Rum tarafında veya emperyalist ülkelerde geleceğine çözüm arıyor. En azından yeni kuşaklar ulusal duygulardan uzaklaşıyor, Türkiye’den kopuyor. Böylece emperyal-ist “çözüm” için zemin hazırlanıyor. Tabiî, bunların arkasından bizim uşakların teslim-iyetçiliği esas alınarak “Annan Planı” gibi daha radikal “çözüm” arayışları gündeme gelebilir.

Benzer şekilde, Obama beyzbol sopa-sını gösterince olsa gerek, burnumuzun dibindeki Ege Adaları’nın işgaline ses çı-karılmaması, bize bu adaların da satıldığını gösteriyor. Yunan Genelkurmay Başkanı, askerleriyle birlikte bize ait adalarda kuzu çeviriyor, “tık” yok. Üstelik hiçbir hukuki dayanağı yok. Bu durum başka nasıl yo-rumlanabilir?

İktidarın alttan alta Fetogil ile uzlaş-ması da emperyalizme yalakalık sinyalleri göndermektir. En son Yargıtay’ın FETÖ davalarıyla ilgili olarak aldığı karar bu tu-tuma hukuki altyapı hazırlığı anlamına ge-liyor. Habertürk’ten yandaş gazeteci Mu-harrem Sarıkaya şöyle yazdı:

“Bir süredir eleştiri konusu olan, ev-rensel hukukun suç saymadığı, dönemin getirilerinin zorunluluğu nedeniyle suç kapsamına alınan tüm uygulamalardan vazgeçilecek.

“(…) Buna göre Yargıtay, “örgüt üyesi” tanımının çerçevesini yeniden çizdi.

“Bir kişinin örgüt üyesi sayılabilme-si için “örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmesi gerektiğini” be-lirtti.

“(…) “Kişinin silahlı terör örgütüne suç işlediğini bilerek girmesi gerektiği-ne” vurgu yaptı.

“Bu durumda olan tutuklu kişinin de tahliyesine karar verdi...

“Yargıtay, bu kararıyla çok önemli bir adım attı.

“Çünkü mahkemeler sendikaya üye-lik, bankaya para yatırmayı örgüt üye-liğinden sayıyor ve tutuklama gerekçesi yapıyordu.

“Yargıtay, bu kararıyla sempatizan-lığı suç olmaktan çıkardı.

“Şunu duyurayım, 2 haftaya kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu’ndan bu

yönde bir karar daha çıkacağı belirtili-yor.

“Hukukçular ile dünkü sohbetimden anladığım kadarıyla, henüz yazım aşa-masında olan Ceza Genel Kurulu kararı da Yargıtay 16. Dairesi’nin “sempati-zan” kararını destekliyor.

“Kararın FETÖ ile ilgili yargılama-larda emsal teşkil etmesi kaçınılmaz.

“Çünkü silahlı terör faaliyetine ka-tılacağını bilmeden sempati duyduğunu söyleyen binlerce kişi var.

“Bunların, örgütün yöneticilerinin izniyle girilebilen ByLock benzeri ileti-şim yazılımlarına da rastlanmış değil.

“Ayrıca Yargıtay da son kararın-da “ByLock eşittir mahkûmiyet” demi-yor.” (http://www.haberturk.com/yazarlar/muharrem-sarikaya/1696860-sempatiza-na-yenileri-geliyor)

Görüldüğü gibi örgüt bağını ortaya ko-yan “ByLock” kullanımı bile göz ardı edi-lebilir. Muharrem Sarıkaya yazısını şöyle tamamlıyor:

“Bekleyip göreceğiz...“Ancak şunu söyleyebilirim, “henüz

tomurcuk aşamasına gelmemiş” olsa da Ankara’da iklim değişiyor.

“Mağduriyet giderme ve normalleş-me için önemli adımlar atılıyor.” (agy)

Özetle Malum Kişi emperyalizme göz kırpıyor. Bak istediğin gibi yapıyorum. Sen benim meydanlarda dediklerime bakma, yaptığım işe bak, diyerek…

Malum Kişi’nin Suriye’de Astana Sü-reci’ne ihanet ederek İdlib’de El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra ile işbirliğine gir-mesi de bu kapsamda yorumlanmalı. ABD nasıl Deyrizor’da İŞİD ileri gelenlerini ka-çırdıysa, Tayyipgil de emperyalist işbirlik-çisi El Nusra militanlarını bağrına basıyor. (Yazık bu Türk Ordusu’na!) Tabiî, Ma-lum Kişi böylece ABD’ye de sıcak bir me-saj daha göndermiş oluyor: “Bak ben senin has uşağınım, bunu gör demek istiyor, beni bitirme!” Demek ki, “Ey Amerika…” nu-tukları hikâye…

Bu yalvarma ve yakarış karşısında ABD’nin tutumunu yakında göreceğiz. Bizce ABD Emperyalizmi Malum Kişi’yi sonuna kadar kullanmak isteyecektir. Or-tadoğu’da en kolay Kıbrıs’ta, daha sonra ısındıra ısındıra Kürt Sorunu’nda emperya-list amaçlara uygun “çözüm” arayacaktır. Baktı ki olmuyor, Malum Kişi halkımızı kandıramıyor, tekmeyi yapıştıracaktır.

Halkımız bu oyunun ne kadarını göre-cektir, belirleyici olan budur. Malum Kişi, sanki kendi geleceğiyle veya koltuğuyla ülke geleceği birmiş gibi göstermeye ça-lışıyor. 15 Temmuz bu yalanı kolaylaştırdı ne yazık ki… Halkımız şu anda yutuyor.

Bu kötü gidişten kurtuluş mu?Malum Kişi’nin yapmak istediğinin

tersine, bir an önce Malum Kişi’den ve AKP’den kurtulmaktır. Ama diğer Ame-rikancı partilere teslim oluş da halkımız için çıkar yol değildir.q

İtalya’nın Cernobbio kasabasında dü-zenlenen “Uluslararası Tarım ve Gıda Forumu”nda İtalya Ziraatçılar Birliği (Coldiretti) sağlık açısından en tehlikeli gıdalar listesini içeren bir rapor yayınladı. Rapor, Avrupa Komisyonu tarafından ha-zırlanan ve Avrupa ülkelerine giren gıda ürünleri hakkında verilen ikaz ve uyarıla-rın bir araya getirildiği RASFF raporuna dayandırılarak hazırlandı. Aldıkları uyarı sayısına göre Avrupa ülkelerine giren en tehlikeli ürünler açıklandı. Ürünlerin sı-ralaması, 2016 yılında haklarında verilen ikaz ve uyarı sayısına göre yapıldı.

Ziraatçılar Birliği, ayrıca “en tehlikeli gıdalar kara listesi” başlığıyla kendi in-ternet sitesinde de yayınladı.

Listeye en fazla sayıda ürün ve şika-yetle giren ülke ne yazık ki Türkiye oldu.

Listenin ilk sırası hatta ilk üç sırası biz-de değil. İlk sırayı yüksek cıva ve kadmi-yum oranıyla 96 kez uyarı alan İspanya ba-lığı almış. Tabiî hemen sevinmeyelim, ilk sırada değiliz ama dördüncülüğü de kim-selere bırakmamışız. Türkiye’den giden biber, böcek ilacı kalıntısı içerdiği için 56 kez uyarı almış.

14 maddelik listede Türkiye’den gelen

beş ürün yer alıyor. Listede biberin yanı sıra Türkiye’de üretilen kuru incir, fındık, Antep fıstığı ve kuru kayısı da yer almış. Kuru incir, fındık ve Antep fıstığın yüksek Afla-toksin sevi-yesinden do-layı defalarca uyarı aldığı b i ld i r i l iyor. Kuru kayı-sı da yüksek kükürt diok-sit-sülfit ora-nından dolayı listeye girmiş. İtalya Zira-atçılar Birli-ği’nin 2015 yılı için hazırladığı listenin ilk sırasında Türkiye’den giden fındık olduğu bildiriliyor.

Avrupa’ya giden özenle seçilmiş ürün-lerde bile durum buysa, varın Avrupa’ya gidecek durumda olmayıp da iç piyasaya sürülen ürünlerin halini siz düşünün... Pa-zarlarda, marketlerde denetim yok, gıdada tağşiş had safhada. Vaziyet kötü.

Ülkemizde gıda terörü ve gıda tağşişi ciddi bir sorun. Gıda sektörünün denetlen-mesi konusunda yetkili kurum Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı. Bakanlığın adı yakın zamana kadar Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı idi. Bakanlığın adına “gıda” ke-limesinin eklenmesi pek bir şeyi değiştir-

medi. Zeytin-yağı adı altın-da satılıp içine farklı yağlar katılan zey-tinyağları, bal diye satılan glukoz-fruk-toz şurupları, dana sucuk diye aldığı-mız ve içinde tek tırnaklı hayvan eti bulunan gıda

ürünleri halkımızın sürekli tükettiği ve sı-radanlaşan bir konu haline geldi. Bakanlık zaman zaman denetimler yapıp gıdada tağ-şiş yapan firmaları açıklıyor. Ama bu çok sık olmuyor. Çünkü bakanlığın bünyesinde yeterli sayıda denetçi gıda mühendisi, zira-at ve kimya mühendisi yok. Gıda sanayin-de özellikle gıda mühendisi istihdamı daha

da önem kazanıyor.Ayrıca yeterli yaptırım olmadığı için,

bugün A firmasının yaptığı tağşişin açık-lanmasından sonra yarın başka bir firma aynı tağşişi yapmaya devam ediyor. Cay-dırıcı para ve hapis cezaları yok ne yazık ki. Olan halkımıza oluyor. İçindekiler lis-tesindekinden bambaşka içerikte gıdalar tüketiyoruz.

Halkımızın büyük çoğunluğu Asgari Ücretle geçiniyor. Asgari Ücretle geçine-bilmek için her şeyin en ucuzunu almak durumunda kalan insanlarımız için “ucuz” gıdanın karşılığında aldıkları devlet güven-cesinde değil. En ucuz ürünler için bile bir üretim standardı ancak denetim ve caydırı-cı yaptırımlarla sağlanabilir. Çok şey iste-miyoruz aslında. Ucuz gıda alırken harika lezzetler beklemiyoruz, ama yediğimiz şe-yin bize satıldığı iddia edilen şeyle aynı ol-masını istiyoruz. Ambalajına baktığımızda içinde dana eti ya da tavuk eti varsa, içinde de bunun olmasını bekliyoruz sadece. Çok şey mi istiyoruz? O yiyecekte at ya da eşek etinin bizim bilgimiz dışında yer almama-sını istiyoruz mesela.

Aldığımız yiyecekleri güvenle almak, gerçekten aldığımız şey olduğunu bilmek istiyoruz.

Ülkemiz Parababaları için bir cennet

bildiğimiz gibi. Ucuz işgücü cenneti, ra-hatça katledebilecekleri ağaçlar, ormanlar, dereler, göller yani doğal zenginlikler cen-neti. Tabiî bir de denetimsizliğin had saf-hada olmasından ötürü üretimde her türlü hilenin yapılabileceği bir cennet. Üstelik sadece gıdada da değil, gıdadan deterjana, kozmetiğe ve diğer ihtiyaç ürünlerine ka-dar geniş bir yelpazede durum bu ne yazık ki.

Gıda terörünün ve gıda tağşişlerinin önüne geçmenin yolu halk sağlığını her şeyin önünde tutmaktan geçiyor. Hal-kın güvenli ve dengeli beslenebilmesi için sağlıklı ve güvenli gıdalar üretildiğinden emin olmak, bunun için gerekli denetimleri yapmak gerekiyor. Bu denetimleri yeterli sıklıkta ve yeterli sayıda denetçi ile doğru şekilde yapmak gerekiyor. Denetlemeler sırasında işverenlerin kârını değil, halk sağlığını düşünmek, bağımsız ve tarafsız olmak gerekiyor. Gıda terörü ve gıda tağşi-şi yapanlara karşı caydırıcı cezalar uygula-mak gerekiyor ki bu olayların tekrarı olma-sın. Sıkı bir denetim ve caydırıcı cezaların sonunda sağlıksız ve güvensiz gıda üretimi bir daha gerçekleşmesin.

Bunu yapabilecek cesaret, halkseverlik, yurtseverlik, Meclisteki Dörtlü Çete’de de-ğil, bizde, HKP’de var.q

14

Baştarafı sayfa 16’da

“Ne Veriyim Abime?”

Halkın payınaniye sağlıksız ve güvensiz gıda düşer?

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 15: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

Müdahaleden sonra işçiler gözaltı teh-ditlerine, baskılara karşın yeniden

toplanarak eyleme devam ettiler. Real Hipermarket işçilerinin hileli ifla-

sa, haklarının gasp edilmesine, sarı sendi-kacılığa karşı direnişleri farklı bölgelerde Metro mağazaları önlerinde Metro AG’nin işletmesi olan Media Markt önlerinde ka-rarlılıkla, coşkuyla devam ediyor.

Bu günde Media Markt’ın Genel Mü-dürlüğünün ve en büyük mağazasının bulunduğu İstanbul/Levent’te ki Media Markt’ın önüne Real Market Direnişçileri ve Sendikamız yöneticileri, avukatları git-tiler

Genel Müdürlük ve mağazanın önünü demir bariyerlerle çevrilmişti. Eylemle be-raber mağazaya müşteri alınmamaya baş-landı. Kepenkler kapatıldı, takviye özel güvenlik getirilmiş ve önlemler en üst se-viyede alınmıştı.

Basın açıklamasında ilk konuşmayı Real işçileri adına Ahmet Fazıl Şahin yaptı. Şahin, yaşadıkları süreci anlatarak haklarını almak için mücadele ettiklerini ve haklarını alıncaya kadarda devam edecekle-rini belirtti. Daha sonra söz alan kadın ve er-kek işçiler de neler yaşadıklarını ve haklarını almak için sonuna kadar mücadele etmeye kararlı olduklarını belirttiler.

Basın açıklamasında Sendikamız Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu da bir konuşma yaparak Media Markt’ında Met-ro AG’nin bir işletmesi olduğunu ve Real işçilerinin alacaklarından sorumlu oldu-ğunu bu nedenle burada olduklarını ifade etti. İşçi sınıfına karşı olan sorumlulukla-rı gereği Real İşçilerine sahip çıktıklarını belirtti. İşçilerin çalışırken üye oldukları Tez Koop-İş Sendikası’nı da eleştiren Kü-

çükosmanoğlu bu sarı sendikanın Hırva-tistan’da ki bir toplantıda Real İşçileri için uluslararası dayanışma çağrısını da ikiyüz-lülük olarak değerlendirdi. İşçiler mücade-le ederken ülkemizde sahip çıkmayan tam tersine mücadeleyi baltalamaya çalışan Tez Koop-İş’in bu davranışının adının sarı sendikacılıktan başka bir şey olmadığını vurguladı. Küçükosmanoğlu, sonuç alınca-ya kadarda mücadelenin devam edeceğini belirterek işçilere hep beraber mağazaya gireceklerini ve bu durumu protesto ede-ceklerini belirti.

Bu çağrı üzerine Real Direnişçileri ve yöneticilerimiz mağazaya girmek için ba-riyerleri aşmaya çalıştılar. Bariyerlerin yıkılmaya başladığını gören polis biber gazı sıkarak müdahale etti. Biber ga-zından etkilenen işçiler oldu. Saldırının hemen ardından toparlanan Real İşçile-ri sloganlar atarak, bu saldırıyı protesto ettiler. Media Markt’ın önünden ayrıl-maları için uyarı da bulunan polislerle de tartışan işçiler sonuç alıncaya kadar ayrılmayacaklarını belirttiler.

Polisin, gasp edilen hakları, ekmek da-vası için orada bulunan ve tamamen meşru ve yasal haklarını kullanan, hiçbir şekilde şiddete başvurmayan Real İşçilerine ve sendikamız yöneticilerine yönelik bu saldı-rısını protesto ediyoruz.

Bütün yasaklamalara, baskılara, bari-yerlere, biber gazına, polisle, özel güven-likle yoğun güvenlik önlemi almasına ve OHAL yasaklamalarına rağmen Real İşçi-lerinin mücadelesi haklarını alıncaya kadar yılmadan devam edecektir. 02.11.2017

Yaşasın, Real Market İşçilerinin Hi-leli İflasa, Haklarının Gasp Edilmesine, Sarı Sendikacılığa Karşı Mücadelesi!

İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız!

Sendikamız, üyesi bulunduğu (DSF) Dünya Sendikalar Federasyonu’nun almış olduğu karar çerçevesinde 3

Ekim Mülteci ve Göçmenlerle Uluslararası Dayanışma Günü’nde Ankara’da ABD Büyükelçiliği önünde basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasına Ankara’da bulunan Norm Altaş işyerinden 100’e yakın üyemiz katıldı.

Basın açıklaması sendikamız Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu tarafından yapıldı. Küçükosmanoğlu yaptığı konuşmada DSF’nin, üyesi olan bütün işçi sendikalarına çağrıda bulunarak emperyalist savaş ve yıkımlar sonucu evlerinden, ülkelerinden ayrılmaya zorlanan milyonlarca mülteci ve göçmenle enternasyonalist dayanışma göstergesi olarak eylemler ve gösteriler yapılması kararı aldığını ve bu karar çerçevesinde ülkemizde Nakliyat İş olarak bu eylemi yaptıklarını belirtti.

Dünyada milyonlarca insanın emperyalizmin çıkarttığı savaşlardan kaçarak, ülkelerini terk ederek yoksulluğa ve açlığa mahkum olduğunu belirten Küçükosmanoğlu, bu insanların aynı zamanda insan onuruna yaraşır bir yaşamdan uzak, çok kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakıldığını belirtti.

Konuşmasında Suriye’den gelen mültecilerin durumuna değinen Küçükosmanoğlu “Türkiye’de resmi rakamlara göre 3,5 milyon Suriyeli mülteci var. Şu an Türkiye nüfusu 80 milyon. Nüfusun %5’ine yakın Suriyeli mülteci konumunda olan insan, ülkemizin birçok şehrine yerleşmiş durumda. Emperyalist bir savaşın sonucu milyonlarca insan işsizlik, yoksulluk ve açlıkla, güvencesiz yaşamla karşı karşıya. Kapitalistler, sermaye sınıfı bu durumu kendi sınıfsal çıkarları için kullanıyor, istismar ediyor.

Ülkemizde Birleşik Metal-İş Sendikası tarafından yapılan bir araştırmada Suriye’den gelen mültecilerden 400-500 bin kişi herhangi bir işyerinde işçi olarak çalışmaktadır. Bu işçiler işyerlerinde Türk işçilere göre ortalama ayda 100-150 Avro daha düşük ücret almaktadır. Türkiye’de asgari ücret 350 Avro, Suriyeli işçilerin işverenlerin-kapitalistlerin cebine

koyduğu yıllık tutar 700 milyon Avro. Türk işçilerden destek gördüğünü belirten Suriyeli işçi oranı %80. Ancak Türk işçilerinin %70’i Suriyeli işçilere sürekli çalışma izi verilmesini istemiyor.” dedi.

Konuşmasında emperyalistlerin ikiyüzlü politikaları sonucunda haksız ve hukuksuz bir şekilde çıkarttıkları savaş ve yarattıkları kaos nedeni ile yurtlarından, evlerinden ayırılmak zorunda kalan insanların karşılaştıkları konut, beslenme, sağlık, güvenlik, eğitim gibi sorunların bir an önce çözülmesi gerektiğini belirterek emperyalist ülkelerin daha fazla kâr amacı ile birçok yoksul ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip çıkmak ya da ortak olmak amacı ile çıkarttığı kirli savaşlara

karşı DSF olarak, işçi sınıfı olarak mücadele edeceklerini söyledi.

Bu nedenle de dünyada haksız savaşların, mülteciliğin, göçmenliğin, açlığın yoksulluğun sorumlusu başhaydut ABD Emperyalizmini protesto etmek için Ankara’da ABD Büyükelçiliği önünde basın açıklaması yaptıklarını ifade ederek uluslararası dayanışma, işbirliği ve eylemlerle mülteci ve göçmenlerin seslerini duyurmaya ve sorunlarının çözülmesi için çalışmaya devam edeceklerini belirterek konuşmasını bitirdi.

Basın açıklamasında sık sık “Kahrolsun ABD Emperyalizmi” , “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol”, “Yankee Go Home” “Yaşasın Uluslararası Dayanışma” “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganları atıldı.

Basın açıklamasında Norm Altaş İşçilerinin kitlesel katılımının yanı sıra Birleşik Metal-İş Sendikası Ankara Şube Başkanı ve yöneticileri, Halkın Kurtuluş Partisi Ankara İl Başkanı ve yöneticileri de destek verdi. 03.10.2017

Nakliyat-İş Sendikası Genel Merkezi

Sendikamız Çankaya Belediyesi taşe-ronu olan Norm Altaş’ta çok kısa bir sürede örgütlenmesini tamamlamış

ancak işkolu ile ilgili açılan davalar aylar sürmüş ve en sonunda Yargıtay sendika-mızı haklı bularak, Norm Altaş işyerinde yetkili sendika olduğumuza karar vermiş-tir. Bu karar doğrultusunda Bakanlık sen-dikamıza yetki belgesi vermiştir. Bu süreç devam ederken Norm Altaş sözleşme yet-kisinin iptal edilerek toplu iş sözleşme gö-rüşmelerinin durdurulması ile ilgili dava açmıştır.

Uzun ve zorlu bir mücadeleden sonra kazandığımızı yetkinin iptali ile ilgili da-vanın ilk duruşması bugün (24.10.2017 Salı) yapıldı. Duruşma öncesi Sendi-ka’mız Genel Başkanı Ali Rıza Küçükos-manoğlu bir basın açıklaması yaptı.

Ankara Balgat Adliyesinin önünde yapılan eyleme, gece vardiyasından ve

gündüz vardiyalarından gelen Norm Altaş işçileri kitlesel olarak katıldılar.

Basın açıklamasında konuşan Genel Başkan’ımız süreçle ilgili bilgi vererek toplu iş sözleşmesinde şu anda arabulucu raporunun beklendiğini belirterek, Norm Altaş İşçilerinin sözleşme hakkını engel-lemeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini, bunun için Norm Altaş işçileri ile birlikte her türlü yasal ve meşru eylem haklarını kullanarak mücadeleye devam edecekleri-ni belirtti.

Açılan bu davaların süreci uzatmanın dışında hiçbir işe yaramayacağını belirten Küçükosmanoğlu, arabulucu raporu gel-dikten sonra yasal prosedür gereği grev kararı alınacağını ve Norm Altaş İşçisinin greve çıkacağını, hiçbir mahkeme kararı-nın da buna engel olamayacağını belirte-rek konuşmasını bitirdi.

Yapılan basın açıklamasının ardından

duruşma salonuna geçildi. Mahkeme bi-lirkişi atayarak 18 Ocak 2017’ye duruşma günü verdi. Yaklaşık üç ay sonraya duruş-ma günü veren mahkeme, Yargıtay kara-rının olmasına rağmen çok ileri bir tarihe gün vermiştir.

Bu uzatmalar, oyalamalar, yıldırmalar asla amacına ulaşamayacak. Her türlü zor-luğa rağmen sendikasına sahip çıkan etle tırnak gibi bütünleşmiş Norm Altaş’taki üyelerimizle birlikte mücadelemizi zafer-le ve toplu iş sözleşmesi ile taçlandıraca-ğız. Hiç kimsenin bundan kuşkusu olma-sın. 24.10.2017

Yaşasın Norm Altaş İşçilerinin Mü-cadelesi!

Topu İş Sözleşme Hakkımız Engel-lenemez!

Nakliyat-İş SendikasıGenel Merkezi

15

Nakliyat-İş’ten:

Real Market Direnişçilerinin Media Markt Genel Müdürlüğü önündeki eylemine polis

biber gazı ile müdahale etti

Nakliyat-İş’ten:

Sendikamız 3 Ekim “Mülteci ve Göçmenlerle Uluslararası Dayanışma Günü”nde

protesto için ABD Büyükelçiliği önündeeylem yaptı

Baştarafı sayfa 16’da

Bu 3 mağazadaki ürünlerin sevkiyatını da, Ankara’da Bilkent Mağazası var, onun üzerinden satış yapıp haklarımızı o şekil-de vereceklerini ifade ettiler. Ama böyle bir şey söz konusu olmadı. İflas masası diyorlar, başka bir şeyler diyorlar, hiçbir şekilde bunun çözümü yok. Çözemiyoruz. Muhatap arıyoruz, bulamıyoruz. Son ma-ğazaların kapatılmasından önce biz gö-rüşme talep etmiştik. Neler olacak? Ne yapacaksınız? Nelerle karşı karşıya ka-lacağız? Çözüm yolu nedir? Ne şekilde çözeceksiniz? Çünkü çalıştığımız süreç-teki son aylarda biz ne maaş alabilmiştik ne de yol parası. Bunların hepsi sorundu. Aramızdan bir heyet istediler. Yanlış ha-tırlamıyorsam 4 ya da 5 kişilik bir grup gitti. Görüşüldü, bazı sözler verildi. “Maaşlarınız ayın şu günü yatacak, geri kalan süreç böyle olacak. Biz sizin hakla-rınızı korumaya çalışıyoruz. Olabildiğince size yönelik çalışıyoruz.” Böyle bir sürü hikâyeler okundu. Ama biz çözüm olma-dığını görünce o noktadan sonra ilişkiyi kopardık. Gerekli adli sürecin başlatılması konusunda adım attık. Daha sonra da işin eylem kanadı başladı. Eylem kanadında da önceleri kendi aramızda amatörce bir örgütlenme oldu. Ancak böyle yürümeye-ceğini anlayınca belli bir noktadan son-ra Nakliyat-İş Sendikası devreye girdi. Arada iletişim kuruldu. Aramızdan bir-kaç arkadaşımızın tanıdıkları vasıtasıyla durumumuzu, başımızdan neler geçtiğini anlattık. Onlar da sağ olsunlar, ilk günden itibaren geldiğimiz bu noktaya kadar mad-di, manevi, yeri geldi ailemizden bile daha çok destek oldular. Burada gerçekten on-lara bu iyi niyetli, sahiplenici tavırlarından dolayı ben ve arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum. İnşallah birlikte bu süreci aşa-cağız. İnanıyoruz buna çünkü kendilerinin daha önce yaptığı eylemleri, destek çık-tıkları işçi arkadaşların davalarını kazan-dıklarını gördük. Bu bize ilham kaynağı oluyor, güç veriyor. Bu inançla biz bu işin sonunu getireceğiz. Onlar (Nakliyat-İş) kararlı, biz de kararlıyız. Bir bütün olarak bu işi çözeceğiz. Sonuçta örgütlü işçi, ör-

gütlü mücadele kazanacak diyoruz.Kuruluş Yolu: Teşekkür ederiz.

***Kuruluş Yolu: Merhaba kendiniz ta-

nıtır mısınız?Cihangir Aksel: İsmim Cihangir

Aksel. Real’in Bayrampaşa şubesinde yaklaşık 8 yıldır çalışıyordum. Ayrıca Bayrampaşa şubesinde sendika temsilci-siydim.

Kurtuluş Yolu: Üyesi olduğunuz Tez-Koop-İş Sendikası’nın bu süreçte tavrı ne oldu?

Son iki yıldır Tez Koop-İş Sendikası yaptığı sözleşmelerde çoğu hakkımızı geri aldı. Çok zayıf sözleşmeler imzaladı. Bu sözleşmelerden dolayı Tez Koop-İş Sendikası başarısızdı. Şuna da değinmek gerekirse, yaptığımız hiçbir eylemde yanı-mızda olmadı. En başta şöyle bir şey oldu. Arkadaşımızın da dediği gibi (Yaşar Kara) önce kendi aramızda amatörce başladık bu eylemlere. Daha sonra sendikaya yanı-mızda olması gerektiğini söyledik. Kendi sendikamızı aradık. Aidat verdiğimiz sendikayı aradık. Ne cevap verdiler ne de yanımızda oldular. Hiçbir şekilde yap-tığımız eylemlere de gelmediler. Aksine bizi tehdit ettiler. Yok cop yersiniz, yok polis dağıtır sizi gibi. Bazı arkadaşlarımı-za alışveriş çeki vererek bu eylemlerden yıldırmaya çalıştılar. Bazılarımıza iş va-adinde bulunup bu eylemleri dağıtmaya çalıştılar. Ama biz kesinlikle yılmadık. Eylemlerimize devam ettik. Çünkü haklı-yız ve sonunda kazanacağız. Biz, bize des-tek olmayan sendikayı da görüyoruz bize destek olan Nakliyat-İş Sendikasını da görüyoruz ve çok teşekkür ediyoruz. Bize her türlü desteği sağladığı için, yanımızda olduğu için, birlikte hakkımızı aradığı için Nakliyat-İş Sendikasına tekrar çok teşek-kür ediyoruz.

Kurtuluş Yolu: Peki bu sarı sendi-kacılık ve gerçek devrimci sendikacılık arasında sizin kafanızda ne gibi farklar oluştu? Bir yanda Tez-Koop-İş gibi bir sendika varken diğer yanda da Nakliyat-İş’in yaptıklarını görüyorsunuz. Bunun hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Cihangir Aksel: Şöyle bir şey var. Yıllarca aidat verdiğimiz sendika, bizim haklı davamızda yanımızda olmadı. Sarı sendikacılık yapmış oldu. Hiçbir şekilde hakkımızı aramadı. Sonuçta haklıyız ama yanımızda durmadı. Dediğim gibi işte sarı sendikacılığı burada yapmış oldu. Diğer yandan ise hiçbir şekilde bizimle bağlantı-sı olmayan Nakliyat-İş Sendikası bize bu konuda destek oldu. Aradaki farkı zaten görebiliriz. Nakliyat-İş bize her konuda, maddi, manevi destek oldu. Aradaki sarı sendikacılık farkı buradan kaynaklanıyor.

Kurtuluş Yolu: Teşekkür ederiz.Cihangir Aksel: Rica ederim.

***Kurtuluş Yolu: Merhabalar, sizi tanı-

yabilir miyiz, mücadelenin son süreci hak-kında bilgi verir misiniz?

Can Beriş: Merhaba. Ben Can Beriş. Fulya Real Hipermarketlerinde 9 yıl emek verdim. Meğer 9 yılın emeği sokağa beş kuruşsuz atılmakmış. Mücadelemize ka-rarlı olarak devam ediyoruz ve bundan sonra da devam edeceğiz.

Nakliyat-İş mücadelemize sahip çıkı-yor, destek veriyor. Kendilerine teşekkür ediyoruz.

Eylemlerimiz İzmit’te, Ankara’da, Kayseri’de, Konya’da, Antalya’da ve Adana’da, ülkenin çeşitli yerlerinde devam etmektedir. Bizler İstanbul’da Kozyatağı ve Güneşli Metro Marketleri’nin önüne haftanın 4 günü nöbetleşe gelip gidiyoruz. Emeğimize, alın terimize sahip çıkmak için nöbeti bırakmıyoruz. Haklarımızı ala-na kadar devam edeceğiz. Tabiî ki şirket, Metro Grup, mücadelemizi baltalamak için kaymakamlıktan yasak kararı aldırdı. Fakat daha sonra, sendikamızın, Nakliyat-İş’in, bize destek veren sendikanın dev-reye girmesiyle yasak kararı kaldırıldı. Mücadelemize aynı kararlılıkla devam ediyoruz. Bizim amacımız şiddet değil. Biz alın terimizin karşılığını istiyoruz. Tek amacımız bu. Alın terimizin karşılı-ğını alınca, mücadelemiz bitecektir. Tek isteğimiz bu.

Kurtuluş Yolu: Teşekkür ederiz.

İzmir’den Sonra Mersin, Bursa ve İs-tanbul’da sonuçlanan Davalarda Mah-keme, Medlog Lojistik’in İşçi ve Sen-

dika Düşmanlığına Karar verdiDünyanın ikinci büyük konteynır ope-

ratörü olan MSC (Mediterranean Ship-ping Company)’nin MEDLOG Lojistik işyerinde Sendikamıza üye oldukları için işten atılan işçiler adına açtığımız işe iade davasında ilk zafer Temmuz ayında İzmir 11. İş Mahkemesindeki üç ayrı dosyada kazanılmıştı.

Daha sonra yapılan yargılamalar sonu-cunda İstanbul, Bursa, Mersin, Gebze ve İzmir’de görülen davalarda İş Mahkeme-leri, işten çıkartmaların haksız olduğu ve sendikal nedenle yapıldığını kabul ederek, işe iadeye işçinin başvurusuna, işverenin işe başlatıp başlatmamasına bağlı olmaksızın 12 aylık ücreti tutarın-da SENDİKAL TAZMİNATA hükmet-ti. Ayrıca işveren, işçinin 4 aylık ücreti tutarında boşta geçen sürenin ücretinin ödenmesine karar verdi.

Böylece MEDLOG patronu; her bir işçi için 12+ 4 olmak üzere 16 aylık taz-

minat ödemeye mahkûm oldu.Bugüne kadar Türkiye’nin 8 ayrı böl-

gesinde işten çıkartılan 168 işçi için açılan davaların toplamında 61’i sonuçlandı. En son İstanbul Bakırköy 6. İş Mahkemesin-de 31 dava ile Bursa 4. ve 2. İş Mahke-melerinde 12 dava sonuçlandı. Daha önce İzmir’den 6, Mersin’de 11 ve Gebze’den 1 dava sonuçlanmıştı.

Sonuçlanan davalar diğer davalara da emsal bir karardır.

Ayrıca mahkeme iş güvencesi kapsa-mında olmayan (yani 6 aylık kıdemi olma-yan) işçiler için de aynı karar verilmiştir.

Böylece bu kararlar; 6356 sayılı Sen-dikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasının 25’inci maddesindeki; “fesih dışında” ve “18” ibarelerinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinden sonra çıkan emsal ka-rarlardan birisi olmuştur.

Bu kararla MSC/MEDLOG Lojis-tik işverenin işçi ve sendika düşmanlığı kanıtlanmış, işveren tazminat ödemeye mahkûm olmuştur. İşveren temsilcilerine karşı TCK’nin 117. 118. maddelerine göre sendikal faaliyeti engellemek suçundan

açılan ceza davası ise devam etmektedir.

İşverene yalancı şahitlik yapan işçi, vicdan azabı çektiğini belirte-rek,

mahkemeye başvurdu, ifade ver-di

MSC/MEDLOG işvereni tarafından yalancı şahitlik yaptırılan işçilerden biri, pişmanlık duyarak ve vicdanen rahatsız olup mahkemeye başvurarak daha önce işveren lehine yaptığı yalan ifadeyi geri alarak yeniden doğru ve atılan işçiler le-hine ifade verdi. Çalışanın işten atılma ve çeşitli baskıları göze alarak yapmış ol-duğu bu davranış gösteriyor ki işverenin vaatleri, baskıları bir yere kadar. İşçiler kendi hakları ve davaları için er ya da geç mücadeleye katılacaklardır.

Kazanılan davalarımız tüm MSC/MEDLOG Lojistik İşçilerine ve İşçi Sını-fımıza hayırlı ve örnek olsun. 19.10.2017

Nakliyat-İş SendikasıGenel Merkezi

Real Market İşçileri kararlı bir şekilde sürdürdüklerimücadelelerini Kurtuluş Yolu’na anlattı

Nakliyat-İş’ten:

MSC/MEDLOG Lojistik’te İşçi Kıyımına karşı açılan DavalarHukuk Zaferi ile sonuçlanmaya devam ediyor

Nakliyat-İş’ten:

Çankaya Belediyesi Taşeronu Norm Altaş’ta “Mücadeleyle Kazandığımız Sözleşme Hakkımız Engellenemez”

Baştarafı sayfa 16’da

Yıl: 12 / Sayı: 117 / 8 Kasım 2017

Page 16: Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 46’ncı ...hkpizmir.org/wp-content/uploads/2017/11/KY-117.Sayi_.pdf · Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının

Norm Altaş İş Ortaklığı, Çankaya Beledi-yesi’nin katı atık, çöp toplama ve nakliye

hizmetini yapan 600 işçinin çalıştığı bir alt iş-veren, taşerondur.

İşçiler yıllardan beri örgütsüz, sendikasız, toplu iş sözleşmesiz, taşeron cehenneminde çalışmaya mahkûm edilmiştir.

Sendikamız işyerinde 2015 yılı Mayıs ayında örgütlenmeyi tamamlamış ve Bakanlı-ğa yetki tespiti için başvuru yapmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hukuksuz bir şekilde sonucu “olumsuz yetki” olarak bildir-miştir. Sendikamız bunun üzerine iş mahke-mesine itiraz etmiştir. İş mahkemesinde yapı-lan yargılama sonucunda Yargıtay 22. Hukuk Dairesi Sendikamızın Norm Altaş’ta yetkili sendika olduğuna karar vermiştir.

Çankaya belediyesi Norm Altaş işvereni sen-dikamızın yetki belgesinin iptali ve toplu iş söz-leşmesi görüşmelerinin ihtiyat-i tedbir yoluyla

durdurulması için İş Mahkemesine dava açmış-tır. Ankara 31. İş Mahkemesi işverenin bu hu-

kuksuz istemini ret etmiş ve toplu iş sözleşmesi prosedürünün devam etmesine karar vermiştir.

Çankaya Belediyesi/Norm Altaş’ta 6356 Sa-yılı Yasaya göre toplu iş sözleşmesi prosedürü

devam etmiş işveren sendikamızın toplu iş söz-leşmesi teklif tasarısı maddelerini görüşmek ye-

rine her aşamada yetki belgemizi tartışmaya devam etmiştir. TİS teklif tasarısının tamamı ile ilgili uyuşmazlık tutanağı tutulmuştur. Ara-bulucu aşamasında da bir sonuç alınamamış-tır. Arabulucu raporu sendikamıza ulaşmıştır. Ve sendikamız 6356 sayılı yasaya göre önü-müzdeki en kısa sürede grev kararı ve uygula-ma tarihi ile ilgili kararı üyelerimizle birlikte alacak ve Çankaya Belediyesi/Norm Altaş’a bildirerek, greve başlanacaktır.

Bu aşamada üst işveren olarak Çankaya Belediyesi ve alt işveren olarak Norm Altaş iş-verenini işçilerin örgütlenme, sendikalı olma, toplu iş sözleşmesi hakkına saygı göstermeye

çağırıyoruz. 01.11.2017

Nakliyat-İş SendikasıGenel Merkezi

Duyduk ki, Milyarali (eskiden Binali idi, kısa zamanda iyi yol ka-tetti, Milyonali ve sonra da Milyarali oluverdi) apar topar ABD’ye gi-diyor, bu ayın 7’sinde.

Acep ne ola? Böyle plansız, programsız gidişi gerektiren nasıl bir acil durum ola ki?

Aklımıza hemen, vaktiyle Cüneyt Zapsu’nun ABD’li yetkililere Malum Kişi’yi kastederek açıktan; “Ya bundan iyi uşak mı bulacaksı-nız? Süpürmeyin deliğe. Daha çok işinizi görür.”, demesi geldi.

Gene böyle bir durum var gibi geliyor bize. Çünkü Tarzan (Malum Kişi) zorda…

Önce bu gidişin diplomatik kurallara uygun bir gidiş olmadığını belirtelim. Yıllardır Washington’da gazetecilik yapan Yılmaz Polat şöyle belirtti bu durumu:

“Başbakan Binali Yıldırım’ın ‘gizemli’ ziyareti 7 Kasım’da başlıyor.

“Ziyareti ‘gizemli’ yapan, esrarengiz yönlerinin fazla olmasın-dan kaynaklanıyor.

“Yıllardır Washington’da gazetecilik yapıyorum ilk kez bir Türk Devlet ve Hükümet Başkanı’nın birçok soru işaretleriyle dolu ziyaretine şahit oluyorum.

“- Bugüne kadar ne AKP Hükümeti’nden ne de ABD Yöneti-mi’nden yapılmış resmi bir açıklama yok.

“- Ortada resmi bir program yok.“- Heyette hangi Bakanlar var? Hâlâ belli değil.“- Kim kimi davet etti? Bilinmiyor.“- Başbakan kendini mi davet ettirdi, yoksa Trump Yöneti-

mi’nden resmi bir davet aldığı için mi Washington’a geliyor?“ABD’ye uçmasına 4 gün kala resmi bir açıklama yok.” (http://

www.abcgazetesi.com/basbakan-yildirimin-gizemli-abd-ziyare-ti-8129yy.htm)

ABD’nin koyduğu, utanç verici ve Türkiye’nin ilk kez yaşadığı “Vize Sınırlaması” mı acaba gidiş nedeni?

Yılmaz Polat’a göre bu da mümkün değil. Çünkü Milyarali’nin bu konudaki muhataplarından ABD Dışişleri Bakanı Tillerson ve Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı, Trump ile Asya gezisinde olacak-mış.

Milyarali kimle görüşecek?Başkan Yardımcısı Mark Pence ile görüşecekmiş ama henüz res-

men duyurulmamış.Görüşme süresi mi?Sadece 30 dakika.Yılmaz Polat bunları belirttikten sonra geziyi şöyle yorumluyor: “Başbakan Yıldırım’ı sadece Başkan Yardımcısıyla

“Ne Veriyim Abime?”

14’te

Kurtuluş Yolu: Merhabalar. Adınız, soya-dınız? Kaç yıldır bu işte çalışıyordunuz?

Göreviniz neydi? Kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?

Yaşar Kara: İsmim Yaşar Kara. Ben şirkette 2008 yılının kasım ayında başladım. İflas ve tamamen işten çıkarma sürecine kadar yakla-şık 9 yıl çalıştım. Beşiktaş’ta bulu-nan Fulya Mağazası’nda çalıştım. İsterseniz başlangıçtan itibaren size anlatayım.

Kurtuluş Yolu: Tabiî.Yaşar Kara: Şöyle oldu: Real

Market yanlış hatırlamıyorsam 2014 yılının mayıs ayında Metro Grup ta-rafından Kayseri menşeili Beğendik firmasına devredildi. Bu süreç içinde bize, tazminatlarımıza yönelik, yani tazminatları alıp alamayacağımızla alakalı her-hangi bir bilgi verilmedi. Zaten biz bunun itira-zını yaptığımızda bize yetkili ağızlar tarafından,

tazminatlarımızın verilmeyeceği, tüm hakları-mızla devrolduğumuz söylendi. Süreç içerisinde sendikal faaliyetlerde bulunan, örgütlü olduğu-

muz Tez Koop-İş Sendikası da bizi bilgi sahibi etmedi. Açıkçası kendi başımıza kaldık. Ondan sonra devam ettik. Tabiî nereye kadar geldi? Bir

yıl iyi bir şekilde devam ettik. Tabiî görünen o, kayıtlar üzerinden söyleyeceğim neden bir yıl olduğunu. O bir yıllık süreç sonrasında bir kâr

açıklandı, 2015 yılında. 20 milyon TL idi galiba yanlış hatırlamıyor-sam. O yılın sonundan sonra, bir if-las süreci başladı. Yani şirket iflasını istedi. Durumum kötü, toparlayamı-yorum hesabı. Bu iflası kabul etme-diler. İflas erteleme süreci başladı. Bu süreç de, yanlış hatırlamıyorsam 2017’nin mayıs ayına kadar gidiyor. İlerleyen süreçte de tasfiyeli iflas süreci başlıyor ve bu süreçte de ma-ğazalar artık teker teker kapatılmaya başlıyor. Zaten daha önce kayyum atandığı süreçte de bir sürü mağaza kapanmıştı. Mesela 12 tane mağaza devrolmuştu. Tasfiyeli sürece gelene

kadar kala kala elimizde 4 mağaza kalmıştı. Son 4 mağazanın 3’ünü aynı anda kapattılar.

Nakliyat-İş’ten:

Real Market Direnişçilerinin Media Markt Genel Müdürlüğüönündeki eylemine polis biber gazı ile müdahale etti

Real Market İşçileri kararlı bir şekilde sürdürdükleri mücadelelerini Kurtuluş Yolu’na anlattı

Nakliyat-İş’ten:

Sendikamız 3 Ekim“Mülteci ve Göçmenlerle

Uluslararası Dayanışma Günü”nde protesto için ABD Büyükelçiliği

önünde eylem yaptı

15’te

15’te

15’te

Nakliyat-İş’ten:

Sendikamız 600 İşçinin çalıştığı Çankaya Belediyesi Norm Altaş’ta “Grev”e Başlıyor

Real Market İşçileriİstanbul Güneşli ve Kozyatağı’nda, Gebze’de, Kocaeli’de, Kayseri’de

Ankara’da, Eskişehir’de, Konya’da, Adana’da mücadelelerine

çok çeşitli eylem biçimleriyle, kararlılıkla devam ediyorlar...