heybe ocak 2011

16
YIL:4 SAYI:4 OCAK 2011 heybe Asr’a yemin olsun ki!

Upload: bayram-kum

Post on 09-Mar-2016

228 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

tarih dergisi

TRANSCRIPT

Page 1: heybe ocak 2011

YIL:4 SAYI:4 OCAK 2011

heybe

Asr’a yemin olsun ki!

Page 2: heybe ocak 2011

Bayram KUMBayram KUM

Ayşe Rumeysa DOĞRUYOLAyşe Rumeysa DOĞRUYOL

Edanur MERTTÜRKEdanur MERTTÜRK

Besim AĞARGÜNBesim AĞARGÜN

Cahide PINARLICahide PINARLI

Ahsen ORALAhsen ORAL

Sümeyye Beyza AYDINSümeyye Beyza AYDIN

Esad PENÇEEsad PENÇE

Ali Rıza FARIMAZAli Rıza FARIMAZ

Emre KOLAÇEmre KOLAÇ

Veysel ERMANVeysel ERMAN

Şamil ATASOYŞamil ATASOY

Melike EFEMelike EFE

Nihal Ceyda ÇAKIRNihal Ceyda ÇAKIR

Dilruba TORUNDilruba TORUN

Hatice KAYALIHatice KAYALI

Aslı BALTAAslı BALTA

Zeynep ÖZERLİZeynep ÖZERLİ

Page 3: heybe ocak 2011

İÇİNDEKİLER

KAYBOLAN KÜLTÜR

OSMANLI’DA ZAMAN

ÇÖL KAPLANI FAHRETTİN PAŞA

“O”

TERRAKKİPERVER HALK FIRKASI

EDİTÖRDEN

Merhaba,

Uzun bir ayrılıktan sonra 4.sayımızla yine sizlerleyiz. Bu süre zarfında çeşitli

çalışmalar ve araştırmalar yaptık. Çalışmalarımızın sonucunda sizlere zaman

konusuyla seslenmeye karar verdik. Tarihte zaman, Osmanlı’da zaman, zaman-

da yolculuk… Dergimizde zaman olgusunun hayatımızdaki yerini ve önemini,

kültürümüzün çok değerli parçalarını nasıl kaybettiğimizi okuyacaksınız.

İnşallah beğeniyle okur ve faydalanırsınız. Bir sonraki sayımızda görüşmek

üzere.

Page 4: heybe ocak 2011

Tarihi anlatırken ve anlarken olaylar arasında zaman ilgisi kurarız. Olayların za-

man içinde sıralanışına göre aralarında neden-sonuç ilişkisi kurarız. Bu bağlamda

en iyi zaman araçları takvimlerdir. Takvim, zamanı yıllara, aylara, haftalara ve gün-

lere bölme metodudur. Takvimler toplumların kendi kültürlerini ve olaylarını yansı-

tır.

Çok eski çağlardan beri insanlar gerek toplumsal yaşamlarının düzeni açısın-

dan,gerek dinsel nedenlerle uzun ölçekli zaman ölçülerine gereksinim duymuş-

tur.İşte zamanın,gün,ay,yıl gibi uzun süreli dönemlere bölünmesine dayalı olarak ge-

liştirilen takvimleri,herkesin görebileceği en düzenli iki doğal olay olan Güneş’in ve

Ay’ın hareketlerine dayandırmışlardı.Bu iki gökcisminin hareketleri,en basit üç za-

man dilimi olan gün,ay ve yılı belirler.

Toplumlar yaşayışlarına,dinlerine ve kökensel unsurlarına göre bu iki esaslı tak-

vimlerden birini kullanmışlardır.Örneğin Sümerler Ay’ı kutsal saydıkları için Ay Yılı

Esaslı Takvim’i kullanırlarken Mısırlılar Güneş Tanrıları Ra’ya atıfta bulunarak Gü-

neş Yılı Esaslı Takvim’i yapmışlardır.Ayrıca Mısırlılar tarımsal ekonomilerinin de-

vamlılığını sağlayabilmek amacıyla Nil’in taşma zamanlarını hesaplayabilemek için

takvimi kullanmışlarıdır

Türk toplumu da zaman içerisinde çeşitli takvim çeşitleri kullanmıştır. Bu duru-

ma sebep olarak farklı kültürlerle tanışmayı, siyasi sebepleri ve inançlar gereği top-

lumdaki değişen düzeni örnek verebiliriz. Şuan ki kullandığımız takvim Avrupa kö-

kenli Gregorian takvimidir. Peki neden geçmiş zamanlarda Türklerin kendilerine ait

geliştirdikleri takvimi kullanmıyoruz? Kaçımız böyle bir takvimin olduğundan ha-

KAYBOLAN KÜLTÜR

Page 5: heybe ocak 2011

12 Hayvanlı Takvim…Çoğu insan bu takvimi duymamışlar ya da bunu Çinlilere

ait bir takvim biçimi olarak biliyor. Oysa 12 Hayvanlı Takvimi ilk Türkler kullan-

mışlardır. Tamamen bize ait olan bu takvim biçimini Türklerle kültürel etkileşimle-

ri sırasında Çinliler almış, kullanmış, sahip çıkmışlardır. Ancak Türklerin bu konu-

daki çalışmaları yok denecek kadar azdır. Bu takvim biçimiyle ilgili bilgiler genel

olarak Çin kaynaklarından elde ediliyor.

Biraz da bu takvimin özelliklerinden bahsedersek;

12 Hayvanlı Türk Takvimi bilinen en eski güneş yılı esaslı Türk takvimidir. Her yı-

la bir hayvan ismi verilen bu takvimde yer alan yılların isimleri sırasıyla Koyun, May-

mun, Tavuk, İt, Domuz, Sıçan, Sığır, Pars, Tavşan, Ejder, Yılan, At şeklindedir. Türkler

gibi göçebe yaşayan topluluklar için hayvancılık önemli bir unsurdur. Türklerin sü-

rekli iletişim halinde oldukları bu hayvanların isimlerinin aylara verilmesi yazımızın

başında da belirttiğimiz gibi kültürel, sosyal, ekonomik hayatın takvimler üzerinde

çok etkili olduğunu gösterir.

Ne yazık ki biz kendi takvim biçimimize sahip çıkmayıp, onu değiştirmişiz. Farklı

kültürlerle tanışıp bir etkilenme sürecine girmişiz. Bu sürecin bir sonucu olarak da

kullandığımız takvimi değiştirmişiz. Hicri Takvimi kullanmaya başlamışız.

Zaman içerisinde Türk toplumu din değişikliğine girmiş ve semavi bir din olan

İslamiyeti benimsemiştir. Bu çerçeve de ise kendine uygun bir başka takvimi kullan-

maya başlamıştır. Bu takvim Hicri Takvim’den başkası değildir.

KAYBOLAN KÜLTÜR

Page 6: heybe ocak 2011

Hz.Muhammed (sav) ve sahabenin Mekke’den Me-

dine’ye göçünü başlangıç kabul eden Hicri Takvim ay

yılı esaslı olup 12 aydan oluşur. Bazı aylar 29 bazı aylar

30 gün çekmektedir. Hicri Takvim esas olarak ayın dün-

ya etrafında dönüşünü aldığı için miladi takvimdeki bir

yıla göre 11 gün daha kısa bir sürede bir yıl tamamlanır.

Neden geçmişimizde kullandığımız birine kültürel

diğerine de dinsel olarak bağlı olduğumuz bu iki takvim

biçimlerini kullanarak kendi toplulumuz için önemli ve

etkili olaylarla toplumumuza ait tarih şeritleri oluştur-

mak yerine sürekli Avrupa’nın tarih şeritlerini kullanı-

yoruz?

Düzenli bir çalışmayla, Miladi Takvim’e göre olan

tarihler formüller geliştirilerek 12 Hayvanlı Takvim’e

göre düzenlenip, daha sonra tarihimiz için dönüm nok-

tası dediğimiz olaylar göz önünde bulundurularak yeni

zaman şeritleri oluşturulabilir. Örneğin; oluşturulacak

yeni zaman şeridinde başlangıç olarak Türklerin bilinen

ilk teşkilatlı yapısı olan Asya Hun Devleti’nin kuruluşu

kabul edilebilir. Aynı yöntem yine Hicri Takvim’in hic-

retten öncesi kısımları içinde uygulanabilir. Böylece Hz.

Muhammed (sav)’in doğum tarihini dini takvimimize

göre belirlemiş oluruz. Bütün bu çalışmalar tarihimizi

daha çok benimsememizde ve daha iyi anlamamızda

faydalı olacaktır.

Sonuç olarak söylemek istediğimiz her millet kendi

kökensel ve dinsel unsurlarına göre kendilerine ait olan

takvimleri kullanarak zaman şeritlerini oluşturabilir.

Böyle bir çalışma sayesinde kendi tarihimiz ve başka

kültürlerin tarihleri hakkında bilgi sahibi olmanın yanı sıra zaman ve tarih kav-

ramlarının birbirlerine çok yakın anlamlara sahip oldukları anlaşılacaktır. Toplum-

ların kendilerine ait zaman şeritlerini yapmaları yaşadıkları süreçleri daha iyi an-

lamalarını sağlayacaktır.

Page 7: heybe ocak 2011

OSMANLI’DA ZAMAN

Zaman… Hepimiz için çok önem arz eden bir olgu. Zamanı kastederken tabi ki sade-

ce saate bakmaktan bahsetmiyorum. Bazen kötü bir olay yaşadığımızda zamanın çabu-

cak geçmesini isteriz. Ya da beklediğimiz güzel bir şey vardır. Onu beklerken zamanın

çok yavaş geçtiğini düşünürüz. Her olgu gibi zamana da bakış açımız çok önemli. Kendi

döneminin büyük bir imparatorluğu olan Osmanlı Devleti içinde zaman çok önemliydi.

Antlaşmalar, mali konular, ibadetler, bayramlar vb. olaylarda “zaman” her zaman

önemli bir kavramdı. Aynı zamanda Osmanlı İslam’ı seçmiş bir imparatorluktu. İslam’ ın

da her din gibi zamana bağlı olarak gerektirdiği ibadetleri, bayramları, törenleri, özel

günleri vardı. Bunların hepsi için zaman çok iyi araştırılmalı ve bilinmeliydi. Buradan yola

çıkarak “Osmanlı’da Zaman” temasını işlemeye çalışacağız.

İslamda zamanın belirlenmesi konusunda çalışmalar yapılırken daha önce

bilinegelen ve temeli stereometrik izdüşümüne dayanan usturlaplardan yararlanılmış-

tır. Bu alet yüzyıllar boyunca geliştirilerek özel sorunların çözümüne daha uygun bi-

çimlere getirilmiştir. Saat ayarının kuramsal temelleri bulunulan yerdeki güneşin konu-

muna ve bir çubuğun gölgesine bağlı olarak 8. yüzyılda belirlenmiş bulunuyordu. Za-

manla ilgili tanımlar gözle görülen olaylara dayandırıldığından herkes tarafından kolay-

lıkla soruşturulabilir nitelikteydi.

Zamanın bulunulan tarihe ve yere bağlı olarak tanımlanmış olması, nüfusun yo-

ğun olduğu yerlerde, konunun muvakkit adı verilen uzman kişilerce belirlenmesini zo-

runlu hale getirmiştir. Bu uzmanları zamanı belirlemek için çalıştıkları yerlere ise

muvakkirhane denirdi. Sultanlar zamanın doğru tespiti için, merkezi camilerde muvak-

kithaneler kurmuş, burada görev alacak kişilerin yetişmesini sağlamış, bu müesseseleri

gerekli araç ve gereçlerle donatmışlardır. İslam dünyasının liderleri hükmettikleri eya-

letlerin her bölümü için namaz vakitlerini hesaplatmayı görev edinmişlerdir.

Mekanik saatlerin tam olarak kullanılmaya başlanmadığı dönemlerde usturlap de-

nen aletin yanı sıra, su ve güneş saatlerinden de faydalanılırdı. Güneş saatlerinin geçmi-

şi çok eski uygarlıklara Mısır'a ve Çin'e gider. Güneş saatleri özel olarak hazırlanmış bir

çubuğun, güneşin hareketlerine uygun bir şekilde, mermer veya taş bir zemin üzerine

düşen gölgesini temel alarak zamanı ölçmeye dayanır.

Page 8: heybe ocak 2011

Günde beş kez namaz kılan, Ramazan'da da iftar ve sahur vaktini doğru bir şekilde bil-

mek zorunda olan Müslümanlar, zamanın ölçülmesine büyük bir ihtiyaç duydular.

Güneş saatlerinin (eski adıyla, basite) Osmanlı coğrafyasında yaygınlık kazanmaya baş-

laması dönemin şöhretli bilim merkezlerinden Semerkant Rasathanesi'nin yöneticiliğini

yapmış astronom Ali Kuşçu'nun İstanbul döneminde gerçekleşti. Fatih Sultan Mehmet

200 akçe gibi yüksek bir gündelikle Ali Kuşçu'yu 1472'de İstanbul'a getirerek Ayosofya

Medresesi'ne hoca olarak atadı. İstanbul'un enlem ve boylamlarına ilişkin bilinen eski de-

ğerleri düzelterek işe koyulan Ali Kuşçu, ilk basiteyi Fatih Camii'nde yaptırdı. Bunların şe-

hirdeki en gelişmiş örneklerini Üsküdar Mihrimah Sultan Camii'nin güneybatıya bakan dış

cephesinde ve Eminönü'ndeki Yeni Camii'nin avlusunun Mısır Çarşısı'na bakan dış cephe-

sinde görebilirsiniz. Osmanlı İmparatorluğunun 17. yüzyılda en geniş topraklara eriştiği

dönemde İstanbul'da bir rasathane kuran Takiyüddin'e de benzer bir görev verilmiştir.

Osmanlı Devleti dini konular için Hicri takvimi kul-

lanırdı. Çünkü Hicri takvim İslam ülkelerinde kullanılır-

dı. Hicri takvim Hz. Muhammed'in M.S. 622'de Mekke'-

den Medine'ye hicretiyle başlar. Hicri - Kameri takvim,

ayın dünyanın etrafında dönüşüne göre tanımlanırdı.

Hicri takvimin haricinde Osmanlı devletinde

1678'den sonra maliye ile ilgili işlerde Rumi takvim de

kullanılmaya başlanmıştır. Mali yılın başlangıcı 1 Mart

olarak kabul edilir. Gün kavramı ise İslam dünyasında

yeni gün güneşin batışıyla başladığı için Osmanlı Dev-

leti’nde de bu şekilde kabul edilmişti.. Güneş ufukta

kaybolunca saat 12 ya da 0 olurdu.

Resim 1. İstanbul Sultanahmet Meydanındaki III. Tutmosis'e ait (M.Ö. 1500) dikilitaş.

Page 9: heybe ocak 2011

Namaz vakitleri aşağıda belirtilen şekilde belirlenir

Şekil 1: Namaz vakitlerinin güneşin konumuna göre tanımlanması

Şekil 2: Öğle, asr'ı evvel ve asr'ı sani zamanlarının bir çubuğun gölgesine göre tanımlanması

Page 10: heybe ocak 2011

Akşam namazı: Akşam ezani saate göre saat 12'dir ve yeni bir gün başlamış olur.

Yatsı namazı: Bu vakit öznel olarak yan yana duran beyaz ve siyah renkli iki cismin

ayırdedilemez olduğu an olarak tanımlanır.

Sabah namazı: Sabah namazı, güneş ufukta doğduğunda bitmesi gerektiğinden, baş-

langıcı da buna göre ayarlanır.

Öğle namazı: Ufka göre dik duran bir çubuğun gölgesi uzamaya başladığı an kılınır (Şekil

2).

İkindi namazı: "Asr'ı evvel" ve "Asr' ı sani" olarak adlandırılan iki zaman arasında kılınır

(Şekil 2)

Asr'ı evvel: Çubuk gölgesinin, aynı günün öğle vaktindeki en kısa gölge uzunluğu ile kendi

uzunluğu toplamı kadar olduğu an olarak tanımlanır.

Asr'ı sani: Çubuk gölgesinin, aynı günün öğle vaktindeki en kısa gölge uzunluğu ile kendi

uzunluğunun iki katı kadar olduğu an olarak tanımlanır.

Kesin zaman belirlenmesi sadece öğle ve ikindi namazlarında mümkün olduğundan

diğer namaz vakitleri ve oruca başlama vakti için 10 dakikalık bir hoşgörü tanınır. Buna

göre sabah namazı ve oruca başlama 10 dakika erken, akşam ve yatsı namazları ile iftar

vakti 10 dakika geç olabilir.

Şeker bayramı 29 gün süren ramazan ayının sonunda hilalin görünmesiyle baş lar.

Kurban bayramı 68 gün sonra kutlanır. Şu halde Şeker bayramı 1. Şevval'de, Kurban

bayramı ise 10. Zilhicce'de kutlanır.

Özetlersek Osmanlı İmparatorluğu’nda saat çoğunlukla dini temsil ediyordu. Bu-

nun yanında mali işlerde, bazı bilim dallarında özellikle astronomide, fetihler de de za-

man ve saat kavramı çok öenmli bir yere sahipti.

Sümeyye Beyza AYDIN

Kaynak:

Osmanlı İmparatorluğu’nun Doruğu 16. yüzyıl teknolojisi, Editor Prof. Dr. Kazım Çe-

çen, İstanbul 1999, Omaş ofset A.Ş.

Page 11: heybe ocak 2011

‘’Zamanda yolculuk, zamanda geçmişe ya da geleceğe yolculuk yapa-

bilme kuramıdır. Zaman'ın doğası henüz tam anlaşılamadığından,

zamanda yolculuk şimdilik bilim kurgu'nun egemenliğindedir.’’

‘’Zamanda Yolculuk diye bir şey var mıdır?’’

Belkide birinci soru bu olmalıydı. Karanlık maddeyi ve kuvantum kütle çekimini un-utun. Herkesin yanıtlamaya can attığı bir soru,bu.

Geleceğe gitmenin yollarını araştıran bilim adamlarının bir teorisine gore geçmiş zamana gitmek, geleceğe gitmekten çok daha zor. Görelilik, bir izleyicinin, uzayzaman içinde yolculuk yapması ve geçmişine geri dönmesi fikrine karşı çıkmıyor. Ancak, şim-diye kadar önerilen tüm senaryolar, alışılmamış şartlar gerektiriyor.

Geçmişe gitmek olanaklı olsaydı, tüm paradokslar da ardından gelirdi: yolcunun, geçmişe giderek annesini bebekken öldürmesi gibi. Neden-sonuç ilkesine, hiçbir şeyin karşı gelemeyeceğinde ısrarcı olunduğu takdirde, paradokslardan kaçınılabilir, ancak zamanda çift yönlü yolculuk, hala alışılmadık bir fikir.

Bu konudaki arastırmaların temeli şudur;

H.G.Wells´in ünlü romanı "Zaman Makinesi"inde, zaman gezgini, özel bir iskemleye oturur, ışıklar yanıp söner, gezgin bir numaratörü çevirir ve sonra kendisini binlerce yıl sonrasına fırlatılmış olarak bulur. Çok uzak geleceğin İngiltere´sinde dünya çok farklıdır, Morlock´lar ve Eloi´ler adlarında iki garip ırktan başka kimse yoktur. Kısacası İnsanlık değişmiştir. Bu iyi bir romanın özetidir ama aslında fizikçiler bilim tarihi boyunca, za-man yolculuğu fikriyle alay etmişlerdir. Zaman Yolculuğu fikri çok yakın zamana kadar, genelde bilim kurgucuların, mistiklerin, fanatiklerin ve şarlatanların ilgi alanında kalmış-tır. Buna karşın, son yıllarda hızla gelişen kuantum kuramı ve çekim alanı bu fikri yeni-den getirdi diyebiliriz ve şimdi zaman yolculuğu fikri günümüzün teorik fizikçilerinin çok sık oynadıkları bir oyuna dönüşmüştür. Ama nasıl?

Page 12: heybe ocak 2011

Fikrin temel ve vazgeçilmez sorunu, ortaya çıkacak olan çeşitli türlerdeki bulmaca-lar yani paradokslardır. Örneğin bunlardan bir tanesi ailesi olmayan adamdır; Zaman içinde geriye giden birisi annesini ve babasını, kendisi doğmadan önce öldürürse ne ola-caktır? İşte bu bir paradokstur yani sizin anneniz ve babanız siz doğmadan evvel ölürler-se, siz nasıl olur da onları öldürebilirsiniz? Geçmişi olmayan adam paradoksu da, buna benzer. Örneğin, genç bir bilim adamının laboratuarında bir zaman makinesi inşa etmeye çalıştığını varsayalım. Birden kendisinden daha yaşlı bir adam laboratuarda ortaya çıkar, nereden geldiği belli değildir ve genç bilimciye zaman makinesinin yapılışının sırrını verir. Genç adam, öncelikle çok zengin olacaktır; borsada, at yarışlarında, müşterek bahislerde oynar ve daima kazanır çünkü geleceği bilmektedir. Sonra geçmişe bir kez daha dönüp, kendisine yani daha genç haline zaman makinesinin sırrını vermeye karar verir ve para-doks ortaya çıkar. Yani laboratuara gelen adam, aslında kendisidir ama aynı zamanda da kendisine verilen sır dışardan yani gelecekten gelmiştir.

Öyleyse, zaman makinesini yapan kimdir? Her ikisi de mi? Ama ikisi aynı kişi değil midir?

Paradokslar bu şekilde devam eder. Bilim adamları artık bunları üretip, üzerlerin-den yol almaya başlarlar.

Geleceğe gidiş hakkındaki düşünce ise şuydu; Günümüzde,herhangi bir cismin sa-niyede 300,000 km.hıza ulaşabilmesi tamamen imkansız.Cisim hızlandıkça kütlesi arta-caktır.Ve cismi dahada hızlandırmak için her defasında çok daha büyük bir kuvvete ihti-yaç olacaktır.Günümüzde hiçbir bilim adamı bunun nasıl yapılacağını bilmiyor.Yani imkansız.

Zamanda yolculuk, zamanda geçmişe ya da geleceğe yolculuk yapabilme kuramı-dır. Zaman'ın doğası henüz tam anlaşılamadığından, zamanda yolculuk şimdilik bilim kur-gu'nun egemenliğindedir.

Geçmişe veya geleceğe, bu konular hakkında, Isaac Newton, Albert Einstein, Roy Kerr gibi fizikçilerin birçok araştırması ve tespitleri bulunmaktadır. Günümüzde arastır-malar, deneyler ve planlar sürmektedir. Henüz keşfedilememiştir. Bulunmasının gelişmiş-lik seviyesini arttıracak olmasının yanı sıra hayatlarımızın düzeninin bozulması açısından düşünüldüğü zaman bulunmamasının daha yararlı birşey olduğu kanısındayım. Ne olursa olsun iyi olan şeyin hayatlarımıza dahil olmasını dilerim.

‘’Gelecekte neler olacağını kimse bilemez değil mi? Gelecek şu an için süprizlerle dolu bir bekleme salonudur aslında bizim için..’’

Aslı BALTA

Page 13: heybe ocak 2011

ÇÖL KAPLANI FAHRETTİN PAŞA

Çöl kaplanı Fahrettin Paşa, 1910 yılındaki Türk-İtalyan harbi gibi çatışmalarda bulun-duysa da, adını duyurması Balkan Harbi sonrasında olmuştur.

1913 Temmuz unun 22 sinde Enver Paşa öncülüğünde Edirne ye giren ilk askeri birliğe komutanlık etti. Sonrasında Musul ve Halep görevlerinde bulundu. Arabistan yarımadas-ındaki hareketlenmeler üzerine Hicaz ile görevlendirildi. Mekke Emiri Şerif Hüseyin in oğullarından Ali ve Faysal ın Osmanlı karakollarını taciz etmesi üzerine Medine de idareye el koydu. 2,5 yıl sürecek zorlu Medine Müdafaasını başlattı.

Medine müdafaası sırasında ingilizler Mondros anlaşmasını ileri sürerek Osmanlıyı baskı altına aldılar. Osmanlı devleti içinde bulunduğu durumdan dolayı teslim olmak zorunda kaldı. Fakat Fahrettin Paşa Medinede, teslim olmayı reddetti. İstanbul dan gönderilen şehri teslim etmesi yönündeki padişah fermanını ise “Bir Osmanlı padişahı kendi rızası-yla Mekke ve Medine yi teslim edin diye ferman imzalamaz.” diyerek tanımadı Savaş bittiği halde aylarca Arap-İngiliz kuşatmasına direndi. Direnmeyi bırakması ve teslim ol-masını isteyen herkesi reddeden paşanın verdiği yanıt hep aynı: "Ben Peygamberimizin mezarını bunlara bırakmam. Al bayrak burada dalgalanacak." Niyetlerinden şüphelendiği İngilizler zarar vermesin diye Mescid-i Nebevi deki Mu-kaddes Emanetler i Harem-i Şerif Şeyhi Ziver Bey ve 500 korkusuz askeri eşliğinde payi-tahta, İstanbul a gönderdi.Dünya askerlik tarihinde bu olayın bir örneği daha yaşan-mamıştır. Devlet teslim olduğu halde, Fahrettin Paşanın 3 ay daha Medine’de direnmesi sayesinde İngilizler ve işbirlikçi Araplar, Medine’yi bir türlü ele geçiremişlerdir. Ocak 1919. Sonunda olan olmuştur. Bir sabah erken saatlerde Paşa, Peygamberimizin mezarında namaz kılarken, teslimden başka çıkar yol kalmadığını savunan bazı subaylar onun üzerine atılıp yaka paça yakalamışlar ve düşmana teslim etmişlerdir.. Fahrettin Paşa, teslim edilmeden önce tabancasıyla kılıcını Peygamberimizin mezarına bırakmıştır. Paşa bir süre Mısır’daki esir kamplarında kaldı. Sonra İngilizler tarafından Malta Adası’na sürüldü. Esirliği boyunca çizmelerini ve üniformasını bir gün olsun üzerinden çıkarmadı. 2.5 yıl sonra serbest kalınca 1921 yılında İtalya-Almanya-Rusya-Batum-Kars yoluyla yurda girip vatan toprağını öptü ve Kazım Karabekir Paşa ordusuyla Batı cephe-sine gidip İstiklal Harbi’ne katıldı. Ankara’da Mustafa Kemal Paşa, Fahrettin Paşa için "daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdırmış kumandanımızdır" dedi. Çöl kap-lanı ve Medine kahramanı olarak bilinen, düşmanlarının bile hayranlıkla söz ettiği Fahrettin Paşa, 1922 yılında Mustafa Kemal Paşa tarafından Afganistan’a, Kábil Büyükelçisi olarak atandı. Fahrettin Paşa sonraki yıllarda "Türkkan" soyadını aldı. Peki örnek insan Fahrettin Paşadan geriye neler kaldı? Kurtarılmasında öncülük ettiği Mukaddes Emanetler, yanından ayırmadığı fotoğraf makinesinden çıkan, tarihe ışık tutan onlarca fotoğraf, askerleri için kullandığı mehmetçik kelimesi ve daha nicelerini bıraktı bize bu unutulmuş unutulmayan büyük insan...

Cahide PINARLI

Page 14: heybe ocak 2011

“O” İlk defa elektriği, gazı getiren, ilk modern eczanemizi açtıran, İlk otomobili getiren, 5 bin km kara yolunu yaptırtan, Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Taksim arasına yaptıran, atlı ve elektrikli tram-

vaylar kuran, Kudüs-Yafa, Ankara-İstanbul ve Hicaz demir yollarını yaptıran (Haydarpaşa Tren İstasyonu-

nu da tabi), İstanbul’un binlerce fotoğrafını çektiren, Arkeoloji müzeciliğini başlatan, Chicago’daki turizm fuarına ülkemizi ilk kez sokan, Kuduz aşısının bulunmasından sonra Ülkemizin ilk Kuduz Hastanesini (İstanbul Darü’l-Kelb

Tedavihanesi) açtıran, Polisiye romanların ülkemize girişini sağlayan, (14 yıl içinde basılan 4000 kitaptan sadece

200 kadarı dinle ilgili idi..), Okullara (Hristiyan okulları dahil) gönderdiği emirde, Türkçe’nin iyi öğretilmesini isteyen,

Azerbaycan okullarında Türkçe yasağını kaldıran, Paris’te İslam Külliyesi kuran, Teselya savaşı sürerken saraylı hanımlara askerler için çamaşır diktiren de, hastaneleri zi-

yaret edip hastaların ihtiyaçlarını soran da, sarayın bahçesinde bile hastalara hizmet ettir-ten de,

Midilli adasını eşi Fatma Pesend Hanım’ın şahsi mülkünden ısrarla verdiği para ile Fransız-lardan geri alan,

Israrla yerli kumaş giyen, Hereke bez fabrikası ve Feshaneyi kuran, Ticaret, Sanayi ve Ziraat Odalarını açtıran, Yıldız Çini fabrikasını, Beykoz ve Kağıthane kağıt fabrikalarını kuran, Toplu sünnet merasimleri yaptırıp her bir çocuğa çeyrek altın gönderen, bu yüzden yaz

aylarında toplu sünnetleri moda eden, Mezuniyet törenlerinde öğrencilere hediye kitap gönderen, Yoksul halkına kendi cebinden ödeyerek kömür dağıtan, Ermeni Onnik’in mektubu üzerine kendi parasından takma bacak yaptırtan, Biriktirdiği parasından bir kısmını her sene borç yüzünden hapse düşenleri kurtarmaya

tahsis eden, Modern matbaa makinelerini Türkiye’ye getirten, ücretsiz kitap dağıttıran, 6 bin kitabın

çevrilmesini sağlayan, Beyazıt kütüphanesini kurup 30 bin kitap bağışlayan (10 bini el yazmasıdır), Yabancı bilim adamı ve yazarlara Nişanlar veren, Kim mi “O”?

II.ABDÜLHAMİT HAN Mustafa Duman

Page 15: heybe ocak 2011

TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI

Türk siyasi trihinde CHP’den sonra kurulan ilk muhalefet partisidir. Terakkiperver

Cumhuriyet Fırkasının kuruluşundan bugüne tam seksen beş yıl geçmiş ve Türk siyaseti

hala sağlıklı ve temiz bir yapıya ulaşamamıştır. Ve bu durum Türk siyasetini olumsuz yön-

de etkileşmiştir. Ve hala daha etkiliyor. Muhalefet partileri ve iktidar arası hiçbir zaman iyi

olmamıştır. Muhalefet partileri her seferinde iktidarın sert tavrıyla karşı karşıya gelmiş-

lerdir. Bu tavra ilk muhatap olan muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’dır.

Ayrıca ilk kapatılan muhalefet partisi de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’dır. Terakkiper-

ver Cumhuriyet Fırkası şu esaslara dayanıyordu:

Partini sistemi liberalizm ve halkın hakimiyetidir.

Genel olarak hürriyetlere taraftardır.

Dinsel düşünce ve inançlara saygılıdır.

İdari yönden ; yerinden yönetim gerçekleşmesine çalışacaktır.

Cumhurbaşkanının seçiminden sonra milletvekilliği ile ilgisi ke-

silecektir.

Mustafa Kemal Paşa yeni partini kuruluşundan memnun ol-

muştur. Yeni parti için “Bırakınız , karşımıza çıksınlar, memleket işle-

rini münakaşa edelim.”demiştir.

Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kuranlar (Ali Fuat CEBESOY, Kazım KARABE-

KİR,Rafet BELE)Cumhuriyete inanıyorlardı. Terakkiperver , basın tarafından aşırı şekilde

destekleniyordu. Terakkiperver’in ortaya çıkması Cumhuriyet Halk Fırkasında büyük ra-

hatsızlığa sebep oldu. Ciddi bir muhalefet ile karşılaşması Cumhuriyet Halk Fırkası için

tehlikenin geldiğini belirtiyordu. Halkın kısa sürede yeni kurulan partinin etrafında top-

lanması bunun şüphesiz göstergesiydi. Cumhuriyet Halk Fırkasının imdadına Şeyh Sait İs-

yanı yetişti. Şeyh Sait İsyanının çıkmasıyla sıkıyönetim ilan edildi. Ve partide yapılan ara-

mada dini, politikaya alet ettikleri gerekçesiyle parti 3 HAZİRAN 1925’te kapatıldı.

Partinin kapatılmasından sonra Türkiye’yi altından sarsacak adımlar daha da hızlan-

dı. Önemli değişiklere gidildi…Tekke ve Zaviyeler kapatıldı…Kıyafet ve Şapka Kanunu çıka-

rıldı. Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu kabul edilerek ,Türkiye’nin tarihiyle olan bağı

kesildi ve Türkiye Batı’ya doğru yöneldi..

Page 16: heybe ocak 2011