hans von aiberg'e kurulan f tİpİ medya tertİbİ · aiberg'in eserlerini baĢtan...

23
Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ PRE-ERGENEKON: HANS VON AİBERG ARZ'IN DABBE'SİNE YAPILAN ZULÜM PRE-ERGENEKON: HANS VON AĠBERG Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları... KESİM -I- 1980'lerin ortasından itibaren Türkiye'de kitapları yayınlanan Hans von Aiberg'den 90'ların baĢından itibaren haber alamayan okurları, 6 Mart 1997 gecesi bir sürprizle karĢılaĢmıĢlardı. 7 yıllık suskunluk orucunu açarak YaĢar Nuri Öztürk'ün FLASH TV'deki IĢığa Çağrı programına canlı yayında telefonla katılan Aiberg, hafif aksanlı Türkçe'siyle izleyicilerin karĢısına çıkmıĢtı. KonuĢmasında, Ġslam dininin, Ortodoksluk ve Katoliklik anlamlarında Sünnilik ile ġafilik süreçlerini yaĢadığını, artık üçüncü bir döneme doğru gittiğini belirterek özetle Ģunları söylemiĢti: "Ali İmran Suresinin 100 İla 104. ayetleri bunun haberini veriyor. Protest bir dönemdeyiz. Ben bir Protest'im. İslam'ı çok seviyorum, buna gönül verdim. Ancak, rezil, kepaze ediyorlar benim dinimi! Buna hakları yok! Siz ve sizin gibi düşünen kişiler ve benim gibi Protestler, bu dini yıpratmaya çalışanları, Allah inşaa elbirliği ile, Allah yolunda alt etmekte başarılı olacağız. Buna gönülden inanıyorum." Sonrasında, Y.N. Öztürk ile izleyicilerin yoğun isteklerini kıramamıĢ, bir hafta sonra, 13 Mart 1997 tarihinde, programa bu defa konuk olarak katılmıĢtı. "Kur'an ve Evren" konulu yayında görüĢlerini ve teorilerini fırsat bulduğu ölçüde anlatmıĢtı. Onun din hakkındaki açıklamalarında "Hiç bir aksaklık olmadığını" belirten Öztürk, bilimsel konularda ise "Kendi alanına girmediğini" söyleyerek sessiz kalmıĢtı. Ancak 20 Mart 1997 tarihindeki ikinci programa, bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi olmayan üç kiĢiyi, konuğunu "Sorguya çektirmek" üzere davet etmiĢti. (IĢığa Çağrı, iki program birlikte tek video )

Upload: others

Post on 09-Sep-2019

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ

PRE-ERGENEKON: HANS VON AİBERG

ARZ'IN DABBE'SİNE YAPILAN ZULÜM

PRE-ERGENEKON: HANS VON AĠBERG

Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...

KESİM -I-

1980'lerin ortasından itibaren Türkiye'de kitapları yayınlanan Hans von Aiberg'den 90'ların

baĢından itibaren haber alamayan okurları, 6 Mart 1997 gecesi bir sürprizle karĢılaĢmıĢlardı.

7 yıllık suskunluk orucunu açarak YaĢar Nuri Öztürk'ün FLASH TV'deki IĢığa Çağrı

programına canlı yayında telefonla katılan Aiberg, hafif aksanlı Türkçe'siyle izleyicilerin

karĢısına çıkmıĢtı.

KonuĢmasında, Ġslam dininin, Ortodoksluk ve Katoliklik anlamlarında Sünnilik ile ġafilik

süreçlerini yaĢadığını, artık üçüncü bir döneme doğru gittiğini belirterek özetle Ģunları

söylemiĢti:

"Ali İmran Suresinin 100 İla 104. ayetleri bunun haberini veriyor. Protest bir dönemdeyiz.

Ben bir Protest'im. İslam'ı çok seviyorum, buna gönül verdim. Ancak, rezil, kepaze

ediyorlar benim dinimi! Buna hakları yok!

Siz ve sizin gibi düşünen kişiler ve benim gibi Protestler, bu dini yıpratmaya çalışanları,

Allah inşaa elbirliği ile, Allah yolunda alt etmekte başarılı olacağız. Buna gönülden

inanıyorum."

Sonrasında, Y.N. Öztürk ile izleyicilerin yoğun isteklerini kıramamıĢ, bir hafta sonra, 13 Mart

1997 tarihinde, programa bu defa konuk olarak katılmıĢtı. "Kur'an ve Evren" konulu yayında

görüĢlerini ve teorilerini fırsat bulduğu ölçüde anlatmıĢtı.

Onun din hakkındaki açıklamalarında "Hiç bir aksaklık olmadığını" belirten Öztürk, bilimsel

konularda ise "Kendi alanına girmediğini" söyleyerek sessiz kalmıĢtı. Ancak 20 Mart 1997

tarihindeki ikinci programa, bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi olmayan üç kiĢiyi,

konuğunu "Sorguya çektirmek" üzere davet etmiĢti.

(IĢığa Çağrı, iki program birlikte tek video)

Page 2: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip

olmadıkları her hallerinden belli olan üç kiĢi, anlamsız konuĢmaları ile Aiberg'i program

boyunca yargılamıĢlardı.

Biri "Pizzacıda pizza yerken" kitaplarını okuduğunu söylemiĢ, diğeri "Kitapları yalnızca

taradığından" söz etmiĢti. Niyetlerinin "Üzüm yemek değil bağcıyı dövmek" olduğu, yani ne

derse desin onu hırpalamak üzere oraya geldikleri besbelliydi. (Gelirken göz attım diyen Edip

Yüksel, Aiberg'in araya girmesiyle 20 yıl öncelere uzanıvermiĢti. Hatta aynı Edip, "ben bunun

için [yani bu program için, görevli olarak] gelmedim" gibi bir açıklama yapma GEREĞĠ

duymuĢtu.)

Tutup da Cantor Kümesinden, Hilbert Uzayından, Planck Sabitinden, Heisenberg'in

Belirsizlik Ġlkesinden vb. söz edecek halleri elbette yoktu. Ama Aiberg'in anlattıklarından

hiçbir Ģey anladıkları da yoktu!

Yalnızca, "Danimarkalı, profesör vb." olup olmadığını, zaman zaman terbiye sınırlarını

zorlayarak kendi üsluplarınca sorgulamıĢlardı. Kitaplarını pizzacıda okumakla veya taramakla

ancak bu kadarını yapabilmiĢlerdi.

Hesaba çektikleri kiĢi ise, ekranları baĢında programı izleyen milyonların Ģahitliğinde, bir

bilgin tevazu ve nezaketi içinde soruları yanıtlamaya çalıĢmıĢtı.

Aslolan kimlik bilgileri miydi, geçmiĢi miydi? Yoksa ortaya koyduğu eserlerindeki içerik

miydi? Aslolan biçimi miydi, yoksa içi miydi? Aslolan zarf mıydı, yoksa mazruf muydu?

(Evet ikinci programın sonlarında bunları soruyordu Aiberg ve o yayının baĢlarında "kimlik

bilgileri benim için ĠKĠNCĠ planda diyordu Y.N.Öztürk.)

Üstelik ilk programda Aiberg, "Teorik fizikçi ve matematikçiler ile rahatlıkla tartıĢmaya hazır

olduğunu" beyan etmiĢti. Oysa karĢısında konuĢlandırılıp konuĢturulan zatı muhteremler,

onun verdiği bilgilerin çok uzağındaydılar. Bilimsel tartıĢma bir yana, aynı dilden bile

konuĢamamıĢlardı.

Aiberg yıllar sonra Ģöyle söyleyecekti:

26 Ocak 2003

TV'de NEYSEM ONU SÖYLEMEDİM Mİ? Ötekiler gülünç olmadılar mı? Ben

VAKARIMLA ve melamiliğimle ve güleryüzlü sevgimle orada HANİF ahlakıyla

bulunmadım mı? Hatta beni aşırı yumuşak bile buldular.

Hayır, oraya bir TAKTİK veya ROL olarak çıkmadım, KENDİMDİM, ta kendimdim,

SEVGİ doluydum, SEVGİYDİM, ORADA ben BEN olarak vardım. Sen sen değilsen, ROL

yaparsın, ya da hırçınlaşıp cerbezelik yaparsın.

Şu açık oturumlarda o ROL KESENLERİ görüyorum, gördükçe de şu dürüstlüğü

ÇOOOOK SEVİYORUM. ALLAH da dürüstü çok sever.

Hv.Æiberg

Ama Öztürk dürüstçe davranmamıĢtı. Misafir ettiği insanın yazdıklarını değerlendirebilecek

bilim adamı kimliğine sahip tek bir kiĢiyi dahi programa davet etmemiĢti.

Nedeni; ilk yayından sonra Atv-Sabah Grubu tarafından bombardımana tutulmasıydı.

ĠĢin içine kıskançlık ve çıkar iliĢkileri girince kolay yolu seçmiĢti. Konuğunun canlı yayında

rezil edilerek bir daha sokağa bile çıkamayacak hale getirilmesini sağlayacaktı.

Page 3: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...

KESİM -II-

Öztürk ikinci programda, "Olmayan bir Ģeyi var gösterme var. ġimdi sizin tahsiliniz nedir?

Bunları nasıl..." diyerek masanın üzerine istiflediği kitapları göstermiĢ, sonra Ģöyle devam

etmiĢti: "Diyorlar ki: Cinlerden yardımcısı var onun, Cinler yazdırıyor..."

Diyenler kimlerdi: F-Tipi-Tip’in “telekulağı” AMG ve ATV-SABAH Grubu...

Dolayısıyla, “IĢığa Çağrı” programında yaĢananların içeriklerine girilmeden önce, medyada

kopan fırtınalara ve perde arkalarında yatan sebeplere bakılmalıydı.

Bu yazının bir önceki kesiminde açıklanan ve üstteki yazıyla yeniden hatırlatılan AMG

eksenli iliĢkiler yumağının dıĢında, ATV-SABAH Grubu cephesindeki hareketlilik

“organizasyonun kamuoyuna yansıyan görünür tarafı”ydı. (Yani o günlerde adı ağza

alınmayan ERGENEKON muharebesinin TARAF+ları en baĢtan belirlenmiĢti. AKP

döneminde baĢlatılan muhabere sürecinin doğrudan muhatabı ve ĠLK ERGENEKON (PRE-

ERG) muharebesini bizzat yaĢayan ise HANS von AĠBERG’ti.)

Operasyon hazırlık sürecinin 1997 yılındaki “görünen medya” tarafı Ģöyleydi:

6 Mart 1997: IĢığa Çağrı, HvA, telefon bağlantısı.

13 Mart 1997: IĢığa Çağrı, HvA, program konuğu.

20 Mart 1997: IĢığa Çağrı, HvA, program konuğu.

14 Mart 1997 ve sonrası: ATV Ana Haber, Siyaset Meydanı

19-26 Mart 1997: Aktüel Dergisi

21-22-23-24 Mart 1997: Sabah Gazetesi

YaĢar Nuri ÖZTÜRK, ikinci programa çağırdığı “uzman” konukların ve telefonla bağlanan

Kezban HATEMĠ gibi saldırganların eĢliğinde FLAH TV’de…

Ali KIRCA, ATV Ana Haber ve Siyaset Meydanı’nda…

Tevfik YENER ve Selahattin DUMAN ikilisi SABAH Gazetesinde…

ġahin Artan ismi üzerinden organize olan “ekip” AKTÜEL Dergisi’nde…

Görsel ve yazılı medyaya yansımayan perde arkası kulislerde…

“Fremen Mızıkçıları” olarak hep bir ağızdan Hans von Aiberg aleyhinde karalama

kampanyası baĢlatmıĢlardı.

Örneğin “Ġftira atmak ve komplo kurmak konusunda tescilli bir uzman” olan Tevfik Yener,

“Esrarengiz Profesör Hans Aiberg Olayı” baĢlığıyla üç gün boyunca iftira üstüne iftira

yağdırmıĢtı.

Ġftiracı olduğu ona bir iftira değildi çünkü bunu bizzat kendisi itiraf etmiĢti. Hatta baĢka

gazeteciler, örneğin Hasan Karakaya (Akit), Hasan Sutay ve Selahattin KarakıĢ (Zaman,

Page 4: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

7.2.1999) tarafından haber yapılmıĢtı. Yener’in kendi kaleminden Sabah gazetesinde

aĢağıdaki makale yayınlanmıĢtı:

“Ben gazete yönetiyordum. BarıĢ Manço müzisyendi. BarıĢ'ı alaycı bir dille eleĢtiren yorum-

haber yaptırdım. BarıĢ susmadı. BaĢka bir gazetede, aynı alaylı dili kullanarak yanıt verdi.

BarıĢ'ın da dili kılıçtan keskindi. Bayağı öfkelenmiştim.

Aradan onbeĢ gün geçti. MuhteĢem Lunapark Gazinosu açılıyordu. Gazete ilanına baktım.

BarıĢ Manço ve Kurtalan Ekspres kadrodaydı. Ve Mehter Takımı kılığında Ģov yapacaklardı.

Bu ilanı görünce 'Hah!.' dedim 'ġimdi bak neler olacak?'

Muhabir arkadaĢım Erkan Özmen'e aynen Ģunları söyledim:

-Lunapark Gazinosu'na git. Sofra kur. Barış sahneye çıkınca, rakı şişesini görüntüye

sokarak fotoğraf çek!. Ertesi gün Erkan, istediğim fotoğrafı getirdi. Önde kocaman yeni rakı ĢiĢesi, ardında Mehter

ve Yeniçeri giysileriyle BarıĢ Manço ve Kurtalan Ekspres. Birinci sayfanın tam göbeğine

kocaman koydum o fotoğrafı. Başlık şöyleydi:

'Mehter Takımı rakı mezesi oldu'. Tepkilerden çekinen gazino, Barış Manço'nun programını hemen kaldırdı. Bunu öğrenince

içim 'cızz..' etti. Ben toydum ve avanaklık etmiĢtim. Çok üzüldüm.

Üç dört gün sonra bir tomar mektup masamın üstüne kondu. Hepsi de BarıĢ Manço

hayranlarından geliyordu.

Adana'dan geleni asla unutmadım. 14 yaĢında, Ebru adında bir kız Ģöyle yazıyordu: Lütfen

BarıĢ Manço'yu bir daha üzmeyin. Kırıcı olmayın, barışçı olun. Ġmza: BarıĢsever Ebru. Bu

mektup; gazetecilik hayatımın en önemli derslerinden birisiydi. Çok geçmedi BarıĢ ile

birbirimizi yakından tanıdık. Saygın dostum oldu.

Kısa süre önce karĢılaĢmıĢtık. Eski günlere gitmiĢtik. Ben: 'BarıĢ, o mehter haberinden hala

utanıyorum?' demiĢtim. Sadece Ģunları söyledi BarıĢ: '27 Kasım 1973 idi.' 26 yıl sonra günü

gününe hatırlıyordu. Ġz bırakmıĢtı demek ki o haber. 'Buna daha çok üzüldüm.' dedim. O da

'Hıncımı aldım ya!.. Oh olsun!' demiĢti, gülmüĢtük.

Aradan 26 yıl geçti.

Hala utanıyorum. 35 yıllık gazetecilik yaĢamımda, üzüntüsünü hep taĢıdığım üç hatamdan

birisi BarıĢ'a yaptığım haksızlıktı.

BarıĢ beni affetmiĢti; ama bir daha özür diliyorum.”

Yener, alaycı davranan kendisi olduğu halde, benzer yaklaĢım karĢısında hoĢgörüsünü

koruyamayıp öfkeye kapılmıĢtı. Yalnızca Ģan-Ģöhret arzusunun ardına takılıp haber peĢinde

koĢmak, doğru olmasa da bir yere kadar belki anlaĢılabilirdi. Ne var ki Tevfik Yener’in

tutumu farklıydı: PLANLI ve ORGANİZE biçimde (ekip-örgüt hazırlayarak, tuzak-komplo

kurarak) suç iĢlemiĢti.

Durduk yerde Hans von AĠBERG aleyhinde yazmasının sebebi, yalnızca içinde yeraldığı

medya ekibine borazancılık yapmak ya da arkadaĢlarını kıramamak mıydı? Oysa o grupta çok

sayıda gazeteci vardı. Karalama kampanyasına katılmak ona mı kalmıĢtı?

Aktüel’de olduğu gibi yeni yetme yazarlardan birilerine haber yaptırılabilirdi. Ama o öyle

davranmadı ve öne çıkarak “Hans”a kendisi saldırdı, üç gün boyunca yazıp çizdi. Alıp

veremediği neydi? KiĢisel hesaplar peĢinde miydi?

“Hippi” görünümlü, “gazeteye iĢe aldığı genç” bir delikanlının, “Boynuz kulağı geçer” misali

yükseliĢini mi hazmedememiĢti? “Hans'ı yakından tanırım, onu medyatik Ģahsiyet yapan

benim” sözleriyle “Hans”ı kıskandığını mı anlatmak istemiĢti? Çünkü “Hans” kısa sürede

basamakları birer birer (çok hızlıca yukarılara) tırmanmıĢ, o ise yerinde saymıĢtı. ġöyle ki;

Daha önce Günaydın Gazetesinin Genel Yayın Müdürü olan Aiberg, Sabah Gazetesinde yine

aynı göreve getirilmiĢti. Müdürlük görevi bekleyen Yener de kıyameti koparmıĢtı.

AnlaĢılan o günleri unutamamıĢtı.

Page 5: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Selahattin Duman’ı Sabah gazetesinde iĢe alan Aiberg sonradan “istifa” ederek gazeteden

ayrılınca, yerine müdürlük görevine Zafer Mutlu getirilmiĢti. Selahattin Duman onun

yardımcısı yapılırken, Tevfik Yener yine birşey olamamıştı.

Belki de “Hans’ı TV programına çıkarmayı” düĢünmüĢtü, ama bunu YaĢar Nuri Öztürk

baĢarınca kıskanmıĢtı. Sonra da BarıĢ Manço örneğindeki gibi bir plan yapmıĢ; kendisi gibi

“Asabi” olan Ali Murat Güven’in, Resul Tosun yönetimindeki Yörünge dergisinin kapağına

yerleĢtirdiği SAHTE "Hans" fotoğrafını alıp Sabah’ın sayfalarına taĢımıĢtı.

Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...

KESİM -III-

Tevfik Yener, üç gün boyunca iftiralarını sıralarken, yine de yaĢadığı, tanık olduğu ya da

anlayamadığı gerçekleri saklayamamıĢtı. BaĢtan aĢağı çeliĢkiler yumağını andıran yazılarında

Yener, düĢüncelerini okurlarıyla Ģöyle paylaĢmıĢtı:

“MüthiĢ adamsın Hans.

Televizyonda bir göründün ortalığı karıĢtırdın.

Ġlahiyatçı Profesör Sayın YaĢar Nuri Öztürk, bizim Hans'ı Flash TV'deki programına davet

etmiĢ. Yayın canlı. YaĢar Bey'i tanırsınız. TV'deki din sohbetlerinden, dini yazılarından

bilirsiniz. Gerçek din bilgini. ÇağdaĢ, aydın insandır.

Yani demek istiyorum ki; Profesör YaĢar Nuri Öztürk güvenilir kiĢidir. Ġlahiyat Fakültesi

Dekanı'dır.

Hans Ayberg de bir baĢka profesör. 10 adet kitap yazmıĢ adam. Bunlar kolay yazılır kitaplar

değil. Din, dünya, Tanrı, yaratılıĢ gibi konuların ilimini, bilimini, felsefesini yapmıĢ. "Ġnciğini,

cinciğini çıkarmıĢ."

13 Mart gecesi Flash TV: Saat: 21.00. IĢığa Çağrı programı.

Programı yöneten Prof. YaĢar Nuri Öztürk ve Prof. Hans Von Ayberg de gecenin konuğu.

Vay sen misin davet eden? Hans öyle Ģeyler söylüyor ki herkes dilini yutuyor, nefesini tutuyor.

Çenesiyle "Arz'dan ArĢ'a" çıkıyor. AnlaĢılmayan "bilimsel" sözcüklerine hayranlık büyük:

"-Vay canına, bizde böyle adamlar yetiĢmiyor. Baksana Alman'mıĢ." Hans, muhabbetin

gazıyla uzayda geziniyor.

Page 6: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Bu TV programından sonra herkes Profesör Hans Von Ayberg'i konuĢuyor.

Ertesi gün TV haberlerinde Hans'tan söz ediliyor, dergiler, gazeteler yazıyor. Hepsi aynı

soruyu soruyorlar: Kimdir bu Profesör Doktor Hans Von Ayberg?

*Kendisinin söylediği gibi; Danimarkalı asil bir ailenin Alman pasaportlu aristokrat oğlu

mu? Yoksa, kimliğini gizleyen bir Türk mü?

*Önce Hıristiyandı da, sonra mı Müslüman oldu? Yoksa Anadolu'nun bir yerinde Müslüman

mı doğdu?

*Kopenhaglı mı, Denizlili mi, Sivaslı mı, Ispartalı mı? Yoksa Konyalı mı?

*Gerçekten profesör mü? Doktorası, profesörlüğü Heidelberg, Freiburg, Sorbon

Üniversiteleri'nden mi, yoksa kaldırım üniversitesinden mi?

*Saçları gerçekten sarı mı? Yoksa aslında siyah saçlı da, sarıya mı boyuyor?

*Acaba saçları takma mı, kendi saçı mı. Firkete ile mi tutturuyor? Yoksa ekme saç mı?

*ġarlatan mı, bilgin mi?

Herkes iĢte bu soruları soruyor.

Bu arada, Hans'ı programına çıkarıp "günün adamı" yapan Prof. YaĢar Nuri Öztürk'ün bir

sözü dikkatten kaçıyor "-Ortada adamın 10 kitabı var kardeĢim."

Yani, TV programına çıkardığı Hans'ı kaldırımdan toplamadı YaĢar Bey. Ben, televiyon

programı yapsaydım Hans her defasında alırdım, ratingi de tavana vurdururdum. Rakip

tanımazdım. Hatta bir yıl önce hazırladığım bir TV programının planında Hans sürekli

vardı. Çünkü Hans "çok ilginç" bir kişidir. TV programım gerçekleşseydi Hans'ı daha

önce tanıyacaktı herkes. Ama her hazırladığım TV programı gibi o da buzdolabında kaldı. Demek ki Hans'ı TV programında düĢünmekte isabet etmiĢim. Konuk olduğunda bile ortalığı

nasıl karıĢtırdı.

ġimdi yukarıdaki sorulara tek tek cevap vermeye çalıĢayım.

Hans'ı yakından tanırım. Çünkü onu "medyatik Ģahsiyet" yapan benim.

1983 yılında, Mazlum Göknel arkadaĢımla birlikte Posta adında aile gazetesini yayına

sokmuĢtuk.

Gazetemiz 700.000 gibi çok önemli satıĢa ulaĢmıĢtı.

Bir hanım okurumuz telefon ederek "Yıldız Falı tatmin edici değil, daha geniĢletemez

misiniz?" dedi.

Hemen bir astroloji uzmanı aratmaya baĢladık. Kim tavsiye etti hatırlamıyorum "Bu iĢi çok

iyi bilen biri var" dediler. "-Getirin o zaman" dedik.

Ertesi gün odaya bir hippi girdi. Uzun boylu, zarif, temiz yüzlü bir genç. Elini kibarca uzattı:

"-Bendeniz Doçent Doktor Hans Von Ayberg."

Mükemmel bir Türkçe ile konuĢuyordu. Alman veya Danimarkalı vurgusu yoktu dilinde.

Kanarya sarısı saçları baĢına bir firkete ile tutturulmuĢtu.

Ben ĢaĢırmıĢtım. Yıldız Falı uzmanı olarak beklediğimiz kiĢi Alman çıkmıştı. Oturmasını rica

ettim ve sordum:

"-Siz Alman mısınız Herr Von Ayberg?"

"-Hayır Danimarkalı'yım, fakat Alman vatandaĢıyım."

Enteresan.

Hans, ufak bir para karşılığı "fal" köĢemizi yazıyordu. Onu merak ediyordum.

Yazısını getirdiği bir gün Almanca çevirmen arkadaĢ iĢten ayrılmıĢtı. Hans'a bu iĢi teklif

ettim. Alman değil miydi, o zaman Almanca'dan çeviri yapabilirdi.

Hemen kabul etti. ĠĢte onu, birlikte çalıĢınca tanımaya baĢladım.

Çevirilerindeki Türkçe'sinin güzelliği dikkat çekiciydi.

Bir süre sonra Hans'ın sadece Almanca'dan değil, İngilizce'den, Fransızca'dan,

İtalyanca'dan, İspanyolca'dan çeviriler yaptığını gördüm. Hayret ki ne hayret.

Adam hiç ses etmeden, kafası önünde çalışıyor da çalışıyor.

Bu arada senli benli olmuĢtuk:

-Hans sen kaç dil biliyorsun?" diye sordum.

-Hemen hemen bütün dilleri..." cevabını verdi.

-Yani?

-Rusça, Arapça, Farsça ne bileyim biraz Hintçe filan bilirim iĢte...

Esrarengiz adamdı. Nezaket icabı özel yaĢamıyla ilgili soru da soramıyordum. Hans'ın

anlattıklarıyla yetiniyordum.

Almanya'da Heidelberg ve Freiburg, Fransa'da Sorbon Üniversitelerinde okumuĢtu. Doçentti.

Ne doçenti? Soramadım, o da söylemedi.

Page 7: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Ancak; hangi dilden çeviri yapsa mükemmel yapıyordu.Bilimsel zor konuları bile

uzmanlara parmak ısırtacak ustalıkta çeviriyordu. Kadınlar Hans'ın peĢinde

Hans'ın kimliği, geçmiĢi hakkında merakım iyice artmıĢtı. Bu sırada okurlardan gelen

telefonlar ve mektuplar dikkatimi çekti. Hemen herkes Hans'tan "bir çare" bekliyordu. Yıldız

Falı ve astroloji konusundaki yazıları okuru çarpmıĢtı.

Hans ile tanıĢmak, fallarına baktırmak istiyorlardı.

Bir süre sonra gazetenin kapısını Hans'ın okurları kuşatmaya başladı.

Kadınlar, görevlilerle kavga ediyor, Hans'ı görmeden gitmek istemiyorlardı.

Mazlum'la karar verdik Hans'ın astroloji köĢesini hemen yarım sayfaya çıkardık. Ġlgi her gün

arttı. Yetmedi tam sayfa yaptık. Mektuplar çuvallarla geliyordu. Yetmedi bir buçuk sayfa

yaptık. O da yetmedi iki sayfaya yaydık Hans'ı. ġimdi o, tam iki gazete sayfasının yazarıydı.

"Yüzüğümü kim çaldı Sayın Ayberg?"

Hans'tan çare bekleyenler neler sormuyordu ki? Hatırlıyorum bir kadın yazmıĢtı:

"Sayın Hans Ayberg. Çok kıymetli tek taĢ yüzüğüm evde kayboldu. Yüzüğümü nerede

bulacağımı söyler misiniz?"

Bizim Hans da gazeteye Ģöyle bir cevap yazmıĢ:

"Yüzüğü görümcen çaldı. Sen üzülesin diye yaptı. Bir haftaya kadar yüzüğü getirip yatağının

altına bırakacak. Bekle, sakın üstüne gitme yoksa kan çıkar."

Bunları okuyunca Hans'a dedim ki:

"-Gözünü seveyim böyle Ģeyler yazma. Kadın gidip görümcesinin boğazına sarılırsa?"

Hans kendinden emin cevap verdi:

"-Merak etmeyin efendim. Kan çıkmayacak. Kadın yüzüğüne kavuĢacak."

Hans'ın davranıĢları zaten garipti. Fazla üstelemedim. Aradan 10 gün geçti. Yüzüğünü

kaybeden kadın gazeteye gelerek Hans'ın ellerine sarılmaz mı? Yüzüğü yatağın altında

bulmuĢtu. Hem de görümcenin misafir geldiği gece.

Acaba Hans bizi etkilemek için bir tanıdığına "yüzük oyununu" mu oynatmıĢtı? Bu kuĢkum

uzun sürmedi. Hans'a teşekkür için gelen kadın sayısı o kadar arttı ki, bu kadar oyuncu

tanıdık bulamazdı. Bir çok isabetli kehanetlerde(?) bulununca Hans'ın Ģöhreti iyice arttı.

Kadınlar ağızdan ağıza Hans'ın ününü yayıyordu.

Her sabah gazetenin kapısında gördüğümüz 10-12 kadar hanımın Hans'ın okuru olduğunu

biliyorduk artık.

Yabancı Profesörlere karĢı bizim Doçent Hans Ayberg

Bir gün ünlü bir bilim dergisinden çeviri yapıyordu. (New Scientist veya American Scientist

olabilir.) Birden durdu. Bana geldi:

"-Bu dergide verilen formüller yanlış."

Öf, sıkılmıştım artık:

"-Hans çok işim var. Allahaşkına tiyatroyu bırak, zamanımı çalma. Yani, o derginin

profesör yazarları yanlış biliyor öyle mi?"

-Evet. Yanlış yazmışlar.

-Doğrusunu sen biliyorsun ha?

-Evet efendim. Bu kimyasal formüllerin sonucu yanlışa götürüyor.

-Sen nereden biliyorsun peki?

Bu soruma yanıt vermedi. Kırılmıştı, gitti yerine oturdu. Söylenmeye başladı:

"-Formüller yanlış işte..."

Çok yorgundum, sinirliydim. Fırladım, elinden dergiyi kaptım ve bağırdım:

"-Yaz bakalım doğrusunu o zaman."

Hemen karalamaya başladı, Hans'ın yazdığı kağıdı ve dergiyi bir arkadaşımıza vererek:

"-Hıfzısıhha'ya veya Kimya Fakültesi'ne git. Nereye gidersen git, güvenilir bir kurumdan

hangisi doğruymuş öğren. Doğruyu da, yanlışı da tasdik ettir." dedim. Yaptığı ukalalığa

karşı Hans'a "mahçubiyet" cezası verecektim.

Amma velakin.

İşte bundan sonrası gerçekten ilginç.

Hans'ın yazdığı formül doğru çıktı. Yahu nasıl olur? Bayağı şaşırmıştım. Derken; bir ay

sonra şaşkınlığım müthiş bir meraka döndü. Çünkü aynı dergi, bizim tartışmalı formülle

ilgili, bir önceki sayısında yaptığı hatadan dolayı özür diliyor "düzeltme" yayınlıyordu.

Düzeltme Hans'ın yazdığı ve bizim profesörlerin onayladığı gibiydi. Böyle bir şey olamazdı. Hans baĢıma dikilmiĢ dergiyi gösteriyordu. Donuk bakıĢlarla yüzüme

Page 8: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

bakıyordu. Ben de ayağa kalktım:

"-Bana bak. Formülün doğrusunu nasıl bildin söyle bakalım" dedim.

"-Bakın. Ben kimyacı değilim. Ama her konuyu herkesten iyi bilirim. Çünkü benim temasta

olduğum cinler, ruhlar var. Onlara danıĢıyorum. Dünyanın en zor problemlerini, fizik-kimya

formüllerini saniyede çözerim. Çünkü ruhlar bana hemen doğrusunu iletiyor."

-Yaaaaa?

-Evet öyle Tevfik Bey. Size garip gelebilir ama doğrusu budur.

Ben Ģimdi ne diyeyim? Belki tesadüfen bildiği bir formül karĢısına çıkmıĢtı. Ama biliyordu ya.

Hans ile çalıĢmaya devam ettik.

Onun Alman pasaportlu Danimarkalı olduğuna asla inanmamıĢtım. Doçent olduğuna da.

Yıllarım geçti Avrupa'da. Bir Türk'ü Alman diye yutmam mümkün değildi.

Bence Heidelberg veya Freiburg Üniversiteleri'ni de bitirmemiĢti. Sorbon'u da.

Gelgelelim bu kadar bilgiyi nasıl edinmiĢti?

"Sen hangi okulda okudun? Gerçeği söyle arkadaĢ." diye sormak kabalık olmaz mıydı?

Bir hekim kadar tıp bilgisine, bir profesör kadar fen bilgisine sahip gözüküyordu. Dikkat:

"Gözüküyordu" diyorum, "sahipti" demiyorum.

Çünkü biz gazeteciydik, hekim veya kimyager veya fizikçi değildik. Ama, uzmanlara her

kontrol ettirdiğimde Hans'ın yazdıkları hatasız çıkmıştı. Az bilinen dillerden çevirilerini bir

bilene sorduğumda "doğru tercüme" yanıtı almıştım. Ne diyeyim? Demek ki çok bilgili çocuktu.

Bilgilerini cinlerden ve ölmüĢ bilim adamlarının "arkadaĢ olduğu" ruhlarından aldığını

söylüyordu. ĠĢte o kadarını bilemem.

"Sana cinlerimi gönderiyorum Ali!"

Bir gün gazeteci arkadaĢımız Ali Galip Vural nedense Hans'a kızdı. Bir iĢi aksatmıĢtı

herhalde. Çünkü Hans, bir gün atom karınca gibi çalıĢır, iki gün iĢi sallardı. Üç gün biyonik

adam olur, iki gün kaybolurdu.

Ali Galip epey söylendi. Daima sakin tabiatlı olan Hans:

"-Ali Bey. Bana hakaret ettiniz. Size cinlerimi gönderiyorum. Onlar sizi cezalandıracak" dedi.

Ali ve hepimiz güldük.

Üç gün sonra Ali Galip bana geldi, bakın ne dedi:

"-Abi Ģu Hans'a söyleyin cinlerini üstümden çeksin. Üç gündür her iĢim ters gidiyor. Arabayı

çarptım, aileden ağır hastalanan oldu, maddi manevi hasar görüyorum."

-Ali, herhalde dalga geçmiyorsun?

-Abi lütfen. Böyle nezaketsizlik benden bekler misiniz.

Ali Galip, aklı baĢında bir arkadaĢımızdır. Doğaüstü olayları da iyi bilirdi, din konularını da.

Ters giden iĢlerinden "öyle bunalmıĢtı ki, kurtulmak için Hans'ın cinlerini bile kabule razıydı"

diye değerlendirmiĢtim. Belki de çok kiĢi Hans'ın "gücünü(?)" böyle durumlarda hissetti(!).

Adnan Kahveci sormuĢtu "Hans nedir?"

Hans, yazılarıyla artık Ģöhret olmuĢtu. Gazeteden uzaklaĢmaya baĢladı. ĠĢleri iyice

aksatıyordu. Bir gün ciddi olmasını söyledim. BaĢını eğdi:

"- Dört çocuğum ve bir karım var. Çok kazanmam gerekiyor. Fal bakıyorum, iyi para

veriyorlar."

Hans evliliğini de Ģöyle anlatmıĢtı:

"-Sokakta dört çocuklu bir gariban kadın gördüm. Kadın - Açım, çocukların babası beni

sokağa attı- dedi. Ben de tuttum o kadınla evlendim."

Bir süre sonra tamamen kaybolan Hans'tan haber aldığımda Ankara'daymıĢ. Rahmetli Adnan

Kahveci bir gece evden aramıĢtı:

"-Yahu bu Hans Ayberg diye biri var. Olağanüstü yeteneklerinden söz ediliyor. Senin

gazetede çalıĢmıĢ. Nasıl biridir?" diye sormuĢtu.

Ben de Adnan Kahveci'ye "Fal mı baktıracaksın?" diye sordum. GülmüĢ Ģunları söylemiĢti:

"-Ankara barlarında servet karĢılığı fal baktığını söylediler. Bir de kitap yazmıĢ. BoĢ adam da

değil. Kafa karıĢtıran bir tip. Bunlar sonradan cemaat, tarikat kurmaya kalkarlar bela

olurlar. Gerekirse takibat yaptıracağım."

O zaman bakan olan Kahveci'ye, Hans'ın "o bildiği tür" din taciri üçkağıtçılar kadar

uyanık olmadığını, saf bir "uçuk" olduğunu söylemiĢtim. Yıldız Falı bakıyor, Tarot açıyor,

kehanetlerde bulunuyordu. Anlattığı "bilimsel masallar" çevresini heyecanlandırıyor ve

topladığı ilgiden mutlu oluyordu.

Eğer Ali Kalkancı'nın ticari zekası Hans'ta olsaydı şimdi trilyon yapmıştı.

Page 9: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Neyin nesi bu Hans Ayberg?

Kendisine "Hans Ayberg" diyor. Gerçek ismini asla öğrenemedim. "Bizim Hans"ın rüzgarına

dikkat edilmeli. Yazdığı 10 kitap neden rekor sayıda okuyucu buluyor? İlahiyatçılar,

fizikçiler, biyologlar ve diğer bilimciler ne sebepten Hans'a ilgi duyuyor? 10 kitap dolusu yazı yazmıĢ. Bu kadar bilgiyi nasıl toplamış?

Cahil deli mi, bilgili deli mi? Dahi mi, anasının gözü tezgahtar mı?

Yazdıkları tamamen saçma mı? Peki, kim incelemiş?

Bu soruların cevabı yok. Yazdıklarını yalanlayan bir uzman da duymadık. Belki de "deli

saçması" diye bilim adamları kitaplarını okumuyor. Bir okusunlar.

***

Peki Hans neden "profesörüm, quantum fizikçisiyim" diye yalan söylüyor?

Bunun adına "ruhsal ben" derler (psychological me). Yani: Ruhsal ben'ci, kendinde bütün

bedensel ve ruhsal niteliklerin varolduğuna inanır. Bu kadar bilgi kimde bulunabilir? Ancak

bir profesörde. O zaman "profesörüm" diyeceksin. Yutarlar mı?

Bazı bazı yutturdu iĢte. Tercüman Gazetesi 10 yıl kadar önce Hans'ı "Allahtanımazken

Müslüman olan Alman Profesör" diye tanıtmıĢtı. Hans orada bir "Alman profesör olarak"

gazetenin anonsuna göre: Allahtanımazlıktan kurtulmanın yolunu anlatacaktı.

Anonsu görür görmez Tercüman'a telefon ederek uyarmıştım. Sanırım ya rahmetli Kemal

Ilıcak Bey'i ya da Nazlı Ilıcak Hanım'ı aramıĢtım. Çok yıl oldu unutmuşum.

Büyük rezalet olacaktı. Anonslar hemen durduruldu. Hans ortadan kayboldu.

Yalan söylemeseydi...

Hans boĢ değil. Bir kaç dili iyi biliyor. Din bilgisi güçlü. Fen bilimlerinden haberdar. Hayli

kitap okumuĢ. Felsefe, sosyoloji de biliyor. Astrolojide uzman. Ancak; çok önemsediği

psikoloji konusunda kendine hiç eğilmemiĢ.

Eğer "Alman, Danimarkalı, Hans, Prof." gibi gereksiz palavralara sapmasaydı saygın bir yer

kazanabilirdi. Kendisine "Ģarlatan" dedirtmezdi.

Hans olayı, Türk toplumu için önemli bir uyarıdır.

Hans'ın bu kadar ilgi görmesinin sebebi; Yıldız Falı, kehanet tutkunları ve din tartıĢması

meraklısı cahillerin ilgisi. Hans da zaten ortamını "cahil bilmiĢler" arasında buluyor.

Yıldız Falı'na umut bağlayanlar, kehanete inananlar Hans'ın profesörlüğünü mü araĢtırır.

Fal baktıranlar ne söylerseniz inanmaya hazır tiplerdir. Onların kendisine verdiği önemden

Hans sarhoĢ oldu, attı tuttu: Quantum fizikçisi profesör. Alman ve de Danimarkalı. Bir sürü

üniversiteden diploma, doktora ve tezler, tezler.

Çok Ģey biliyordu ama hiçbirisi değildi.

O kendine bu ünvanları yakıĢtırıyor, profesörlüğün anasının ak sütü gibi hakkı olduğuna

inanıyor ve yalan söylüyor. Yutturuyor da.

O tutulan kitaplarında nedir acaba Hans'ın yaptığı? Alman filozofu Prof. Reichenbach'ın

"Setzung" diye adlandırdığı "ortaya atmak, koymak"tır. "Ortaya kumar parası gibi koyulan

yargı veya bilgi. Doğru da olabilir, yanlıĢ da. Kazanmak kadar, kaybetmek de var."

"Setzung- yargı koymak" ciddi tezler için söylenmiĢ. Hans bunu "yersen"e mi uygulamıĢ

acaba? Kitaplarını okumadım, fikrim yok.

Din tartıĢmalarında medyanın büyük hatası

Son yıllarda Türkiye'de "Din Deliliği" yaygınlaĢtı. Osmanlıca'da "Cinneti diniye" denilen

delilik türüne yakın aĢırılıkta "din tartıĢmaları" medyaya yerleĢti. Hıristiyanlar'ın da "Folie

religieuse" dediği "din deliliği" diyebileceğimiz tartıĢmalar Müslümanlığa hiç yakıĢmıyor.

Özellikle TV'lerde her gün din tartıĢması olunca, dini istismar edene de fırsat doğuyor. Bir

takım hokkabazlar bilgin, Ģeyh diye takdim ediliyor.

Allah'ın buyrukları yorumlanıyor, büyük hata yapılıyor.

Yapılmaması gereken yorumlarla saf insanların kafası karıĢtırılıyor. Üç kağıtçı yorumcular

bu yüzden vurgun ortamı buluyor. Cahil din dolandırıcıları, Ģeyh ve cemaat sahibi kisvesi

altında öyle zengin oluyorlar, öyle semiriyorlar ki uçkurlarını tutamayıp kendilerine sığınan

kızların ırzına geçiyorlar.

ġimdi; dini yorumlamak, Allah'ı açıklamak Hans'a, Ali Kalkancı'ya Ģuna buna mı kalmıĢ?

Oysa:

"Allah'ın buyurdukları yorumlanamaz.

Yorum bir tahmindir. Allah'ın buyrukları üstünde tahminlere dayanarak fikir yürütmek doğru

değildir. Çünkü tahminde yanılıp; bir ayeti, Allah'ın kasdına aykırı yorumlama da olabilir. Bu

ise sapkınlık olur. Ayetlerin dıĢ anlamına inanmak (zahirine inanmak) ve iç anlamlarını

Page 10: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

(batınını) Allah'a bırakmak gerekir."

Yukarıdaki yorum Sahabe (Hz. Muhammet'in yakınındakiler) tarafından yapılmıĢtır.

YaratılıĢı, evreni, Allah'ı kimse "tam ve doğru" yorumlayamaz. Çünkü evrenin yaratılıĢından

beri, baĢlangıçtan bugüne akıp gelmek gerekir. Bu mümkün mü? Bir filmin karelerine tek tek

bakarak filmi anlayamazsınız. BaĢından sonuna hareketli olarak izlemeniz gerekir.

Din konularını TV haberlerinde, tartıĢmalarda Ģova çevirenler iyi yapmıyorlar.

Cahiller kitap yazıyor, yoruma kalkıĢıyor çıkar için veya "aferin budalası" olduklarından

günaha giriyorlar. Yapmayın.

***

Bizim Hans'a dönelim. Kültürlü, efendi, iyi bir çocuktur. Onun ihtiyacı "profesörlük ve

Almanlık" iddiasından kurtulacağı esaslı bir tedavidir.

Hans ve benzerleri nasıl ortam buluyor?

Feodal-dinsel cahillik sürüyor. Tanrı hakkında bilgisizlik "din çıkarcılarının" iĢine yarıyor.

Ölüm korkusu, ölümden sonrasının merakı, Tanrı nedir, yaratılıĢ nasıl olmuĢtur gibi sorular

bazı kimselerde ruhsal bozukluk yaratıyor. O zaman, cahillerin tarifeli akıl hocası yarı

cahiller müĢterisini buluyor. Yarı cahiller hiç bir konuda bilgi sahibi olmadığından din

bilgini kisvesine bürünüyor. Birbirlerini de "alim" diye gösteriyorlar.

Din konusunda sorusu olanlar ve sadece doğruyu öğrenmek isteyenler Diyanet'in "Fetva

Bürosu"nu arasın.”

Ġftira atmak için komplo kurduğu kendi ağzından tescillenen Tevfik Yener; "Hans'ı yakından

tanırım" derken, "Gerçeği benden dinleyin!" derken, kamuoyunun karĢısına HANSOLOG

edasıyla çıkmıĢ, ancak Hans von Aiberg hakkında "çok ileri ve aydınlatıcı" bilgiler sunarken,

yine kendi ağzından yakayı ele vermiĢti:

"Kitaplarını okumadım, fikrim yok."

Birlikte çalıĢtığı dönemde Aiberg’in engin, benzersiz ve ĢaĢırtıcı özelliklerine tanık olduğu

halde; bir tek kitabını dahi okumaya tenezzül etmezken, kıskançlık değilse baĢkaca hangi

sebeplerden ötürü “Hans”a karĢı saldırıya geçmiĢti?

Ġftira mı yoksa itiraf mı, sövgü mü yoksa övgü mü olduğu anlaĢılamayan, baĢtan sona

tutarsızlık kokan yazısında; kitaplar hakkında hiçbir okuyucu görüĢ ve/ya eleĢtirisine yer

verememiĢti. Kendisi zaten okumadığı için tek laf edememiĢti. Ama bir insanın fikir, düĢünce

ve dünya görüĢlerini sorgulayacağına, onu dıĢ görünüĢüyle ve çok merak ettiği halde

öğrenemediği özel yaĢantısıyla yargılamaktan da geri durmamıĢtı.

Bilimsel birikimi, altyapısı olmayan Yener, Aiberg’in ilmi karĢısında iĢin içinden

çıkamayınca, “Kendin çal kendin oyna” ya da “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” misali,

kestirmeden bir yanıt bulmuĢtu:

“Bilgilerini cinlerden ve ölmüĢ bilim adamlarının arkadaĢ olduğu ruhlarından aldığını

söylüyordu. ĠĢte o kadarını bilemem.”

Hans von Aiberg’in yazılarını okuyan hemen herkes bilmekteydi ki; cinler bilim ve sanat

yapamazlar, uygarlık kuramazlar; ölmüĢ olanlar da “Berzah”tan geçemezlerdi. AnlaĢılan

Aiberg, Yener’i fena kafalamıĢtı ya da Yener hiçbir Ģey anlayamayıp yeni senaryo

denemelerine baĢlamıĢtı.

Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...

KESİM -IV-

Aktüel, Kırca ve Yener’le kol kola, el ele, ATV-SABAH Grubunun iftira trenine binen diğer

isim ise Selahattin Duman’dı. “Oksijenle sarartıldıktan sonra canlanıp kepeklenen peruğun

mucidi” Duman, “Hans”ı duman (!) etmiĢti:

Page 11: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

“Ġki üç günden beri odamın telefonları "Hans Ayberg" için çalıyor.. Arayanlar da aklı

baĢında diye bildiğim yayın organlarının muhabirleri..

YeĢim "Sizi Aktüel'den arıyorlar.. Tempo'dan arıyorlar.." dedikçe, içimden "Medyamızda

yine fikir darlığı baĢladı.. Aklımdan sebeplenmek için arıyorlardır.." diye düĢünüp, telefona

yapıĢıyorum:

- Buyrun ben Selahattin Duman.. Sorun söyleyelim.. Ġsteyin çalalım..

- Hans Ayberg'le ilgili bir sorumuz olacaktı..

Bir değil, iki değil.. Hemen her üç telefondan biri bu Hans Ayberg için çalmaya baĢlayınca

benim de sinirlerim ufaktan ufaktan yerinden oynamaya baĢladı..

Kendi kendime "Nasıl bir icraat yaptı ki bütün medya leĢkerlerini peĢine düĢürdü?" diye

sormaya baĢladım.. Bir de beni "Hans Ayberg uzmanı" yerine koymalarına içerledim..

***

Bu Hans Ayberg'i Günaydın gazetesinde çalıĢırken tanıdım.. Zayıf, avurtları çökük, yeĢil

camlı numaralı gözlük takan bir oğlan.. Gazeteye kimin getirdiği, Veb Ofset'te nasıl

yuvalandığını bilen yok..

Ama her taĢın altından çıkıyor.. Sürekli daktilo başında, takır takır yazılar yazıyor..Galiba

Tevfik Yener'in çıkardığı Posta gazetesinde buna bir de köĢe vermiĢlerdi..

Astroloji, tılsım, cifir, gizli bilimler gibi konularda ipe sapa gelmez Ģeyler yazıp, okur

mektuplarına cevaplar veriyordu..

Birden Ģöhret oldu..

Bizim ahaliye akıllı bir laf etsen, katiyen zihninde tutamaz.. Ama akla mantığa sığmayacak ne

varsa sular seller gibi dinler, son harfine kadar kaçırmadan beller..

Hele cindi, Ģeytandı lafı ettin mi eli ayağı kesilir.. Cinlerin kerametine, hükümet

büyüklerimizin kerametinden daha çok inanır.. Bu Hans Ayberg de bunu bildiğinden,

kaleminin kuvvetini iyice "akla ziyan" konulara verdi..

Diyelim ki bir hanım okur mektubunda "sürekli baĢ ağrısı çekmekten" yakınıyor.. Hans'ın

cevabı hazır:

"Kozmik evrendeki zamansız gaz patlamaları yüzünden, kaderinizi belirleyen yıldızın

yörüngesinde 3.8 derecelik bir sapma tesbit ettim.. Uzaydan gelen ultraviyole ıĢınlarının

değiĢen açısı sizde baĢ ağrısı yapıyor.. Yıldızınız altı yıl sonra normal yörüngesine girecek, bu

ağrılardan tamamen kurtulacaksınız.. ġimdilik her akĢam bir asprin için.."

***

Böyle bir akla kim dayanabilir ki..

VatandaĢın kanına biraz da Tevfik Ağabey girdi.. "Bizim memlekette yerli malı bilim

adamının itibarı, bir siyasi partinin ilçe baĢkanından ileri gitmez.. Gel seni Alman yapalım.."

deyip Hans Ayberg ismini icat etti.. Oğlanın kafasına bir de peruk uydurdular..

Ama peruk esmerdi.. Alman dediğin de sarışın olduğundan uymuyordu.. Karşı eczaneden

alınan iki şişe oksijen bu sorunu da halletti.. Peruğu oksijene yatırıp bir güzel sararttılar.. Çok da güzel oldu.. Öyle ki hakiki Alman'a göstersen "Evet.. Bu bir Alman peruğudur.." diye

fetva verir, aklına kıl kadar Ģüphe gelmez..

Peruğu kafasına geçiren Hans Ayberg'in fotoğrafını çekip gazetedeki köĢesine koydular..

Böylece okurlara daha bir itimat geldi..

Gazeteye mektup yağmaya baĢladı.. Kelli felli köĢe yazarları sabah akĢam memleket

meseleleri hakkında fetva verip, karĢılığında bir iki mektubu zor görürken; bu Hans Ayberg'e

gelen mektupları odacılar SANA kolilerine sığdıramıyorlardı..

O sırada gazetenin içinde bir video çalınma olayı patlak verdi.. Gazete yönetimi ille de

demirbaĢa kayıtlı videoyu bulma derdine düĢtüğünden, günde üç beĢ soruĢturma birden

yapılmaya baĢlandı..

Ama ne videoyu bulabildiler ne de aleti kimin zaptettiğini.. ĠĢte Hans Ayberg'in kerametine ilk

Page 12: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

kez tanık olmamız o günlere rastlar..

Video bulunuyor...

Hans Ayberg gazetenin idarecilerine gidip "Merak etmeyin, video şu tarihte bulunacak.."

raporunu verdi.. Allahın bir hikmeti, çalınan alet tam söylediği gün ve saatte bulunmasın

mı? O andan itibaren gazetede yatıp kalkan, pisliğinden kimsenin yanına sokulmaya cesaret

edemediği adam Veb Ofset'in en popüler adamı oldu.. Bırakın popüler olmayı, kendisine

mürid bile peydahlandı..

Hans Ayberg'in gazeteci milleti için "Bunların da dıĢarıdaki sersemlerden bir farkı yok.."

hükmüne varıp, ağız değiĢtirmesi o günlerin iĢidir.. BaĢladı abuk sabuk konuĢmaya:

- Ben aslen Almanım.. Bohr Üniversitesi'ndeki Astrofizik kürsüsünde asistanım.. Doktora

çalıĢmalarım için Türkiye'ye geldim..

- Freiburg Üniversitesi Transpsikoloji kürsüsünde iki yıl öğretim görevlisi olarak çalıĢtım..

- Almanya'nın en tanınmıĢ bioritm ve teoloji uzmanıydım..

***

Biz "fesüphanallah.." çektikçe Hans azıtmayı sürdürdü.. Artık hayal gücü sınır

tanımadığından geceleri "ot sardığını" filan düĢünmeye baĢlamıĢtık:

- Ben Almanya'da ateisttim.. Müslüman olduktan sonra Türkiye'de yaĢamayı seçtim..

O böyle konuĢtukça biz sinirleniyor, "Ulan kerhaneci.. Sen ne zaman Alman oldun?" diye

itiraz ediyorduk.. O hiç sinirlenmeden Avrupa üniversitelerindeki akademik çalıĢmalarından

söz ediyordu..

Güzel Allahım.. Sabrımızı deniyordu herhalde.. O günlerde elimizi Hans Ayberg'in kanına

bulamadıysak, gördüğümüz aile terbiyesi sayesindedir..

ġimdi bunları niye anlatıyorum?

Ġlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. YaĢar Nuri Öztürk bu Hans Ayberg'i televizyonda yaptığı

bir programa çıkarmıĢ ve "Evren'in kurallarını Kur'an'a göre açıklayan ünlü bir kuantum

fizikçisi" olarak seyircisine takdim etmiĢ..

Hans Ayberg de televizyon sayesinde Türkiye'nin en ünlü isimlerinden biri olmuĢ..

Böyle bir cevheri yakından tanımak hepinizin hakkıdır.. Yarın da Hans'ın UFO'larla iliĢkisini

anlatacağım..”

Selahattin Duman'ın 22 Mart tarihli ikinci makalesi ise aynen Ģöyleydi:

“Eğer bu Hans Ayberg'in oksijene yatırıp sararttığı peruk kendiliğinden canlanmasaydı, belki

keramet sahibi olup olmadığı tartıĢılmazdı..

Oğlanın kendisine Alman süsü vermek için taktığı peruk durduk yerde canlandı..

Kendiliğinden kepek üretmeye başladı.. O günlerde çalıĢtığımız Günaydın gazetesi bu kepek olayı yüzünden resmen ikiye bölündü..

Gazetenin bir bölümü perukta kepek üremesini hijyenik bir sorun olarak gördüler..

Bir kısmı da "Peruğa can veren Allahın hikmetinden sual olunmaz.." deyip Hans'ın yanında

saf tuttular.. Hani "ġeyh uçmaz, müridleri uçurur.." derler ya! O hesap..

***

Oğlan boĢ durmuyor.. Eline Alman Stern dergisinin promosyonu olan bir astroloji çarkı

geçirmiĢ.. Önüne gelenin istikbalini okuyor..

Doğum tarihini günü ve saatiyle söylüyorsun.. Bir de annenin adını.. Alıyor mukavva çarkı..

Bir ordan döndürüp bakıyor, bir bu yandan.. Çark 12 burca göre bölünmüĢ ama üzerinde

Page 13: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

yazılanlar Almanca..

O yüzden bu Hans'ın ne gördüğünü anlamak da mümkün olmuyor.. O ise Almanca tek cümle

kuramadığı halde, çarkın söylediklerini bülbül gibi tekrarlıyor.. Gel de inanma..

Ben Ģahsen böyle Ģeylere inanmam..

Nitekim benim falıma baktığı zaman da söylediklerine inanmamıĢtım.. "Sen büyük bir adam

olacaksın.. Herkes ağzının içine bakacak.." demiĢti. Ben de kafa bulmuĢtum..

Tercüman kazığı...

Günler gelip geçerken, bu Hans'ın durmadan yeni bir marifeti çıkıyordu.. Hergün hakkında

yeni birĢey duyuyorduk. Nitekim bir zamanlar Tercüman Gazetesi'ni de kazıkladığı anlaĢıldı..

GitmiĢ gazeteye.. "Ben aslen Almanım.. Lahey Üniversitesinde nükleer fizik uzmanıydım..

Allaha inanmazdım.. Ġslamiyeti seçtikten sonra Türkiye'ye yerleĢtim.." demiĢ..

Tercüman gazetesi de solcularla nizalı ya! Hemen kaleme sarılıp kocaman bir anons

hazırlamıĢlar ve Hans'ı gazetenin tepesinden okurlarına takdim etmiĢler..

"Ben bir Allahsızdım.." baĢlığının altına döĢemiĢler yazıyı.. Artık akıllarına ne ilham

geldiyse.. Anons aynen Ģöyle:

"Almanya'da doğdu.. Ġyi bir hristiyan olarak yetiĢtirildi.. "

"Hristiyanlık onu tatmin etmediğinden ateist (Tanrı Tanımaz) oldu.."

"Ateist bir toplum yaratmak için savaĢ açtı.. Ateistlik bir felsefe değildi.. Marksist oldu.."

"Lahey Üniversitesi'nde profesörlük yaptı.."

"ArayıĢ dönemine girdi.. Kur'an'la tanıĢtı.. Ve hidayete ererek Muhammed Hans Ayberg

oldu.."

Eğer o sıralarda birinin aklına "Ulan bu herif profesörse diploması nerede.. Almansa

pasaportu nerede?" sorusu gelmese bizim Hans Ayberg'in anlattıklarını dizi dizi

yayınlayacaklarmıĢ.

Hans'a "Ġtimatsızlık gibi olmasın ama Ģu belgelerini getirsen de bir görsek.." demiĢler..

Bizimki anında ortadan kaybolmuĢ.. Ondan sonra da kapağı, bizim çalıĢtığımız dönemdeki

Günaydın'a atmıĢ..

***

Bizim gazetedeki UFO merakını da bu Hans Ayberg çıkardı.. Bir UFO muhabbeti baĢladı ki

bitmek bilmiyor..

UFO'lar gelip gidiyor.. Lakin bizim Hans Ayberg'den baĢka göreni de yok.. Kendine

uydurduğu tipleri de yanına alıp geceleri gazetenin çatısına çıkarıyor.. Sabaha kadar UFO

gözcülüğü yaptırıyor..

Mevsim yaz, hava açık olduğundan vücuda bir zararı yok. Lakin akla ziyan bir iĢ.. Bizim

gazetedeki aĢırı Hans Aybergçiler ancak yaz bitiminde duruma uyandılar.. Hans'ın bunlara

UFO'ları neden hedef gösterdiği meydana çıktı..

Nevale meselesi...

Yaz ortasında bir gazetenin çatısında tüneyip UFO beklemek nasıl mümkün olur.. UFO

dediğin Ģey, askeriyenin nizamiye nöbetçisi gibi kaskatı beklenmez ki.. Oturacaksın, muhabbet

edeceksin.. BirĢeyler yiyecek, cıgara tellendireceksin..

Hans da aynen böyle yapmıĢ.. Kurduğu UFO tarikatının üyeleri yaz boyunca nevaleyi çatıya

taĢımıĢlar..

O da yemiĢ içmiĢ, bol bol cıgara tellendirmiĢ.. Bu arada bol bol UFO hikayeleri anlatıp

inançlarını pekiĢtirmeyi de ihmal etmemiĢ.. Böylece elini cebine atmadan bütün bir yazı karnı

tok, sırtı pek geçirmiĢ..

ĠĢleri yolundaydı.. Fakat paraya ve maddiyata düşkünlüğü baĢını yedi.. Taksitle mal aldığı

mağazaların elemanları, borç taktıkları birer ikiĢer kapıya dizilmeye baĢladılar.. ġikayetler

artınca Hans'a da yol göründü.. Geldiği gibi aniden, sessiz sedasız ortadan kayboldu..

***

Hans Ayberg'in son zuhuru yeniden medya marifetiyle oldu..

Oturup altı kitap yazmıĢ.. "Arzdan ArĢa" en tutulanı.. Bu arada Almanya'nın istikbalini pek

hayırlı görmediğinden olacak, Danimarka kimliğine geçmiş.. Yazdıklarını doktora tezi kabul

edip kendini profesörlüğe terfi ettirmiĢ..

Bir de imzasına "Von" sözcüğünü ekletmiĢ.. "Von" aristokratlar tarafından kullanılan bir

sıfat.. Alimliği zaten tartıĢılmayan Hans Von Ayberg böylece asaletini de ikmal etmiĢ..

O perukla baĢka türlü görünmesi mümkün değildi zaten.. Asaleti taa uzaklardan belli olurdu..

Koy Prens Charles ile yanyana.. Hangisi daha asil ayırt edemezsin..

Son olarak da "NASA'da bir bilimadamı olarak 2.5 yıl gizli müslümanlık yaptığı" hikayesini

Page 14: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

diline dolamıĢ..

Ramazanda oruç tuttuğu anlaĢılmasın diye dudaklarına ketçap sürüp öyle dolaĢıyormuĢ ki

hamburger yedi zannetsinler..

(Yazarın dualı notu: Aklıma mukayyet ol yarabbi..)

Ġki gündür neden Hans Ayberg'i anlattığımı da söyleyip artık bu mevzuyu kapatayım..

Benim korkum bu adamın Tansu Hanım'ın yakın çevresine kadar sokulmasıdır.. Bir becerirse

Özer Bey'i de kendine uydurur.. Çünkü onun da böyle fizik ötesi Ģeylere merakı var..

Ondan sonra ayıkla pirincin taĢını.. Artık askerler bile memleketi ellerinden geri alamaz..”

Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...

KESİM -V-

Selahattin Duman, sayfalarını iĢgal ettiği gazetede ve de geçmiĢte, aleyhinde iki gün yazı

döĢediği kiĢiyle birlikte çalıĢtığı halde, onun Günaydın gazetesine nasıl ve kim tarafından

alındığını bilen birine rastlayamamıĢtı. Üstelik o kiĢi hem Günaydın hem de Sabah’ta

müdürlükler yapmakla kalmamıĢ, kendisini iĢe almıĢtı.

“İki büyük gazetenin müdürü ve genel koordiratörü, genel yayın danışmanı oldum. Benim

yerime Zafer Mutlu geçti. Ben istifa ettim ve ayrıldım. Çünkü adımı falcıya çıkarmışlardı

insanlar ve okuyucular.”

Hv.Æiberg

Sabah gazetesinde Duman’ı iĢe alan üstteki satırların sahibi Aiberg istifa edip de yerine Zafer

Mutlu müdür olduğunda, onun yardımcılık görevine getirilen kendisi değil miydi? Ne

unutkandı (!) Ģu insanoğlu ve ne nankör (nan=ekmek, kör, adı üstünde)…

Yazdığı bir doğru vardı Duman’ın: Aiberg’i Tevfik Yener ALMAN yapmıştı. Gerçekten de

Aiberg hiçbir zaman ve hiçbir yerde “Almanım” dememiĢti. Çünkü değildi. Ama iĢ

“Almanca”ya gelince Duman yine çuvallamıĢtı.

“Almanca TEK KELİME kuramadığı halde…” diyerek HĠÇ ALMANCA BĠLMEDĠĞĠNĠ

iddia (iftira) ettiği Hans'ın, Almanca’sının nasıl olduğunu aynı gazetede Yener de yazmıĢ,

Duman’ı yine yalancı çıkartmıĢtı:

“Hans, ufak bir para karĢılığı "fal" köĢemizi yazıyordu. Onu merak ediyordum.

Yazısını getirdiği bir gün Almanca çevirmen arkadaĢ iĢten ayrılmıĢtı. Hans'a bu iĢi teklif

ettim. Alman değil miydi, o zaman Almanca'dan çeviri yapabilirdi.

Hemen kabul etti. ĠĢte onu, birlikte çalıĢınca tanımaya baĢladım.

Çevirilerindeki Türkçe'sinin güzelliği dikkat çekiciydi.

Bir süre sonra Hans'ın sadece Almanca'dan değil, Ġngilizce'den, Fransızca'dan,

Ġtalyanca'dan, Ġspanyolca'dan çeviriler yaptığını GÖRDÜM. Hayret ki ne hayret.”

“Bu arada senli benli olmuĢtuk:

- Hans sen kaç dil biliyorsun? diye sordum.

- Hemen hemen bütün dilleri... cevabını verdi.

- Yani?

- Rusça, Arapça, Farsça ne bileyim biraz Hintçe filan bilirim iĢte...”

Hızını alamayan Duman, Hans'ın kafasına peruk takmıĢ, olmadı eczaneden oksijen alıp

sarartmıĢtı. Sonra kıvırtmıĢ, ikinci günkü yazısının hemen baĢında “peruğu kepeklendirmek”

suretiyle kendisini yalanlamıĢtı.

Önce;

“Gel seni Alman yapalım, deyip...

Oğlanın kafasına bir de peruk uydurdular...

Ama peruk esmerdi.

Page 15: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Alman dediğin de sarıĢın olduğundan uymuyordu…

KarĢı eczaneden alınan iki ĢiĢe oksijen bu sorunu da halletti…

Peruğu oksijene yatırıp bir güzel sararttılar… Çok da güzel oldu...”

Sonra;

“Eğer bu Hans Ayberg'in oksijene yatırıp sararttığı peruk kendiliğinden canlanmasaydı...

Belki keramet sahibi olup olmadığı tartıĢılmazdı....

Oğlanın kendisine Alman süsü vermek için taktığı peruk...

Durduk yerde canlandı...

Kendiliğinden kepek üretmeye baĢladı...”

Yani;

“Gel seni Alman yapalım, deyip... Oğlanın kafasına bir de peruk uydurdular...”

“Oğlanın kendisine Alman süsü vermek için taktığı peruk...”

Duman, “Kepeklenen Peruk Mucidi” olmakla kalmamıĢtı. Hans'ın kafasına geçirilen o peruğu

önce başkalarına, sonra Hans'ın kendisine sararttırmıĢtı. Ama bir tek gerçeği yazmamıĢtı:

Peruk haberi YALANDI...

Ne diyordu Tevfik Yener: “Kanarya sarısı saçları baĢına bir firkete ile tutturulmuĢtu.”

Bir diğer ayrıntı Ģuydu: 6 evlilik yapan, ayrıca niĢanlılıklar yaĢayan Hans von Aiberg’in,

oğlan ve/ya oğlancılıkla uzaktan yakından zerrece ilgisinin olmadığı, kendisini geçmiĢten

bugüne yakından tanıyan herkesçe bilinmekteydi. Bu gerçeği diğer herkes gibi çok iyi

bilenlerden olan Selahattin Duman’ın yazıları boyunca 2de1 bu kelimeyi kullanmasının

sebebi neydi? Seçimler insanların kendilerini ilgilendirir elbette ve saygıyla da karĢılanabilir

ancak Duman’ın bu “oğlan” merakı nedendi? (Eskilerin, eĢeğimin alnı sakar adını bana

takar, diye bir sözü vardır ayrıca...)

(90'lardaki bu yalanların, iftiraların ve uydurmaların çook sonrasında; 2006 Haziran'ında, ama

çooook daha ileri gidilerek, asılsız yalanlar ve iğrenç iftiralarla yine Hans von Aiberg,

katlettirilmek amacıyla hedef gösterilecekti: bknz. Dabbetül Arz'a Yapılan Zulüm: Hans von

Aiberg F TĠPĠ ÖRGÜT tarafından nasıl öldürülmeye çalıĢıldı?)

Pisliğinden yanından kimsenin geçmediği, ot çektiğinden Ģüphe ettiği “oğlan”a gelen

mektuplar SANA koliLERine sığdırılamamıĢtı, ama o kadar kelli felli yazılara imza atan

yazarlar, dört gözle bekledikleri halde bir iki okur mektubu alamamıĢlardı. (Yörünge

dergisinin kapağına AMG tarafından konan, pislik içindeki SAHTE HANS fotoğrafıyla

Selahattin Duman’ın yazısı arasındaki “zaman-aĢırı kısa paslaĢma” dikkat çekiciydi.)

“Hans Ayberg de televizyon sayesinde Türkiye'nin en ünlü isimlerinden biri olmuĢ.”

1997’de “IĢığa Çağrı” programına çıkmadan çok önce, 1980’lerin ortasında yayınlanıp

90’larda EN ÇOK satan (BESTSELLER olan) kitapların yazarı olan Aiberg, kenarda

köĢede kalmıĢ, hiçbir baltaya sap olamamıĢ, ünlü olmanın sevdasına düĢmüĢ, para pul peĢinde

koĢan zavallı biriydi, öyle mi? Yoksa ortada, kimine malum kimine namalum tanısık

“EĢeğimin alnı sakar, adını bana takar” gibi bir durum mu vardı?

Ve yıllar sonra Aiberg Ģöyle yazacaktı:

11 ġubat 2004

Pek çok TV peĢimde, REKLAM isteğim de yok, medyatik olmak isteğim de yok.

Türkiye'nin en iyi müzisyenlerindenim. Evde müzik çalmıyorum...

Cem Uzan'ın son teklifi, haftada 60 bin dolar ve 500 bin dolar transfer ücreti…

AMA GĠTMEDĠM.

Page 16: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Cem ġaĢmaz, Duran Dündaroğlu, Muhasebe Müdürü ve hatta Sadettin Teksoy bu teklifi bana

getirdiler.

Alt tarafı canlı yayın yapacağım...

Hanginiz bana "PARA ve REKLAM BUDALASI" diyebilir?

Derseniz iftira olur.

Ġki büyük gazetenin müdürü ve genel koordiratörü, genel yayın danıĢmanı oldum.

Benim yerime Zafer Mutlu geçti. Ben istifa ettim ve ayrıldım.

Çünkü adımı falcıya çıkarmıĢlardı insanlar ve okuyucular.

Bugün Hans von Aiberg'i daha iyi tanıyabiliyorsunuz...

Bunlar REKLAM olmayan REKLAMlardı. Reklam değildi.

Ġsmiyle, Ģahidiyle ve deli paraların uçuĢtuğu ve ...

... sisteme girmeyen bir HANS von AĠBERG'i bugün biraz daha tanıdınız sanırım...

Hv.Äiberg

Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...

KESİM -VI-

Selahattin Duman’ın TERCÜMAN yalanı ise bir tür fetokopiydi. Aynısını, rastlantı bu ya,

yine bir 22 Mart tarihinde (1987 yılında) NOKTA dergisi haber yapmıĢtı. (Sonradan, 12

Haziran 2006’da, yine Fetullah'ın emriyle Ali Murat Güven tarafından ancak Ġbrahim Doğan

imzasıyla F-Tipi organlarından AKSĠYON dergisi...)

Yani onlara göre Aiberg TERCÜMAN’ı kandırmıĢ, deyim yerindeyse kafalamıĢtı. Oysa

olayın aslı astarı bambaĢkaydı:

“Tercüman batmak üzereydi o zamanlar. Nazlı Ilıcak, okutmaya çalıĢıyordu çıplaklar

gazetesi Bulvar'ı. Taha Akyol yönetmendi. Ercan Arıklı denen bir ... da Nokta dergisindeydi.

Sansasyon üzerine satıĢ yapıyorlardı. İkisi anlaşmışlar ve Hans Aiberg'i MANŞET

yapmışlardı. Kim kimi kandırdı acaba?”

Hv.Aiberg

Yani o dönemde Bulvar-Tercüman-Nokta bir ekipti. Aiberg’in haberi dahi olmadan hakkında

“sansasyon” vb. amaçlarla haber yapılmıĢtı. Sabah-Atv-Aktüel de bir ekipti. Duman’ın

“Aktüel’den, Tempo’dan telefonlar geliyordu” yaygarası anlaĢılacağı üzerine yine

düzmece ve dümendi.

Zaten ATV-SABAH GRUBU’nun çıkardığı “Aktüel Dergisi” iki hafta boyunca (19 ve 26

Mart 1997 tarihlerinde) Hans von Aiberg’i aĢağılayıcı ve YaĢar Nuri Öztürk’ü UYARICI

nitelikte haberler yayınlamıĢtı.

19 Mart’ta, "Ġlahiyatçı Dekana Canlı Yayın Tuzağı" baĢlığıyla çıkan yazıda; Aiberg’in bir

Ģarlatan olduğu, Öztürk’ün aldatıldığı gibi hiçbir geçerli bilgiye-belgeye dayanmayan asılsız

ve haksız iddialarda bulunulmuĢtu. (Aktüel dergisindeki haberleri yapan ġahin, 1989’daki

kitap fuarındaki fedailerden biri olan ġahin miydi?)

Aktüel’in, ATV ve Sabah ile paralel yürüttüğü karalama /iftira atma kampanyanın amacı,

Aiberg’in yeniden ekrana çıkmasını önlemekti. (ATV-Sabah Grubu açısından mesele, aĢağılık

ve iğrenç de olsa; reyting, rant, kıskançlık vb. “basit” kiĢisel ihtiraslardı. Ne var ki iĢbirliği

yaptıkları F TĠPĠ TERÖR organizasyonun amacı; Aiberg’i “basit” bir TV programından

“geçici” olarak men etmek değil, kamuoyu önüne çıkmasını “ebediyen” engellemekti.)

26 Mart 1997 tarihinde Aktüel dergisi, Aiberg’in üvey kardeĢi müzisyen Ferdal ERATAK ile

yaptığı röportajı yayınlamıĢtı:

“- Ağabeyinizin adı nedir?

- Buradaki nüfus cüzdanına göre, “Bülent Ayberk”. Çift ad olarak Ģey yapılıyor. Kütükten

öğrenmişsiniz zaten.

Page 17: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

- Peki, kendini neden Danimarkalı olarak tanıtıyor?

- Tanıtma olayı yok canım. Türk tabiyetine geçti. Çift hüviyetli yani.

- Annenizin ilk eĢi yabancı mıydı? Adını biliyor musunuz?

- Bilmiyorum da, bana söylenen, küçük yaĢtayken evlat alınmıĢ.

- Hangi okullarda okuduğunu biliyor musunuz?

- Almanya’da Freiburg Üniversitesi’nde eğitim görmüĢ. Belli bir eğitimi var yani. DıĢarıda

okumuĢ. Tam olarak Ģey yapamıyorum, kopukluk var dedim ya ben size. Ġstanbul’dan

Ankara’ya, oradan Ġzmit’e geçtik ve ayrı kaldık.

- Peki, Türkiye’ye kaç yaĢında geldi?

- Benim bildiğim değil de, bana söyleneni söyleyebilirim. 20’den önce olması gerekir. Çünkü

askerliğini de burada yaptı. Orada da yapmıĢ. İki askerlik yapma olayına girmiĢ. Herhalde

17 falan olması gerekir. Konuşması biraz bozuktu. Türkçe’yi tam olarak öğrenememişti.

Son zamanlarda bayağı ilerletmiĢ.

- Askerliğini nerede yaptı?

- Sivas, Konya, daha sonra da Kıbrıs’a gitti.

- Türkiye’ye geldiğinde siz kaç yaĢındaydınız?

- Daha evvelden. Ama ben 10 yaĢından sonrasını hatırlıyorum. Kendisi bazen anlatırdı.

Onları ben hatırlamıyorum bile. Size kesin bir yaĢ veremem.”

Rahmetli Eratak, üvey kardeĢinin sonradan Türk uyruğuna geçtiğini vurguladığı halde;

Aktüel dergisi söyleĢiyi yayınladığı sayfalarda, Aiberg’i yalancı çıkarıp kamuoyu önünde

küçük düĢürebilmek için, onun ezelden Türk olduğunu ileri sürmüĢtü (dahası kürt, arap vs.

artık hangisini tutturabilirlerse sallayıp sıkıyorlardı).

Aktüel’i o dönemde takip eden okurlar tarafından, sözkonusu derginin satıĢ yapabilmek için

olayları saptırdığı, hatta asılsız senaryolar yarattığı bilinmekteydi. Bu durum diğer basın

organlarınca da zaman zaman ortaya konulmuĢtu.

Ferdal Eratak, Aiberg’in yabancı uyruklu olduğunu bilen, kamuoyu önünde bu gerçeği

kanıtlayabilecek neredeyse tek kişiydi. Ne var ki 2005 yılı Ocak ayında ġÜPHELĠ biçimde

vefat edecekti.

Aiberg, özkardeĢi gibi sevdiği ERATAK’ın gerek vefatının ardından gerekse sonradan, duygu

ve düĢüncelerini dile getirecekti. PaylaĢımlarından biri Ģöyleydi:

24 Ocak 2005

"Türkiye’deki tek akrabam, biricik yegane akrabam FERDAL ERATAK geçen hafta vefat

etti.O kim derseniz, Müfide Atalay’ın yegane oğlu, yani benim özden öte cankardeĢim. 41

yaĢındaydı... Artık Türkiye’de tek bir akrabam bile kalmadı. Dostlar sağolsun! Ben onun

cenazesinde bulunamadım :(((

Mezarının bile neresi olduğunu bilmiyorum. Zamanla öğreneceğim...Türkiye’de bir tek

akrabası bile olmayan tek insan benim herhalde. (1965’den beri buradayım ve bir tek

akrabam dahi yok.) Bütün basın organları benim akrabalarımı araĢtırmıĢlar ve bir tek tane

bile bulamamışlardı. KARDEġĠM Ferdal’ı sadece Aktüel dergisi bulmuĢtu."

Hv.Æiberg

Bülent Ayberk olarak T.C kimlik bilgileri üzerinden 2006 Haziran ayında kayıtlara geçen

Emniyet ve Savcılık ifadelerinde; Hans von Aiberg’in ilk-orta-lise eğitimini Ġstanbul ilinde

tamamladığı yazılacaktı.

T.C bilgilerine göre Bülent AYBERK'in doğum tarihi 1947 olduğuna göre (18 yaĢının altında

olduğu için TC kaydına geçerken 1945 değil 1947 yazılmıĢtı), bu tarihten taa 1960'lı

yılların ortalarına kadar kendisini tanıyan (Mahalle komşuları, okul arkadaşları,

öğretmenler vb.) kim vardı?Biri çıkıp da "Evet ya beraber top oynardık... Mahallenin

haşarısıydı... Zeki öğrenciydi... vs... vs..." diyen bir tek kişi var mıydı?

Page 18: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Ayrıca Aiberg ailesinin bir süre ikamet ettiği Balıkesir ili Sındırgı Ġlçesindeki 2 katlı eski bir

yapıda çok sonradan yangın çıkmıĢtı. Binanın alt katı Emniyet iken, üst katı Nüfus dairesi idi.

Tuhaf olansa, komple yani alt-üst AHġAP olan binanın yalnızca üst katının küle dönmesiydi.

Kısacası; yıllarca Aiberg’in geçmiĢini deĢmeye çalıĢanlar, ellerine geçirdikleri -ki resmi

kayıtlarda zaten varolan- T.C kimlik bilgileri üzerinden atıp tutmuĢlar; ancak onun

Türkiye’de doğup okuduğuna tanıklık edecek bir tek yakınını bulamamışlardı. Sonunda

bir kiĢiyi yakalamıĢlardı, Aiberg’in üvey kardeĢini, ama yine çuvallamıĢlardı. Çünkü

Rahmetli Ferdal ERATAK -ki tek canlı tanıktı- Aktüel dergisinin TUZAK sorularına verdiği

yanıtlarda gerçekleri bildiği kadarıyla açıkça ifade etmiĢti.

Hal böyle iken; hiçbir araĢtırma yapma gereği duymadan, sorgulamadan, aynı haber kaynaklı

bir dergi, gazete ve TV kanalının yaptığı yayınlardan etkilenen (?) Öztürk, “Din tüccarlarına

ve yobazlara karĢı onun safında yeralmak isteyen” Aiberg’e destek vermemiĢ, aksine, “ĠĢin

içinden paçayı sıyırarak nasıl çıkarım?” diyerek kolay yolu seçmiĢti: Ġkinci programa önceden

anlaĢtığı üç kiĢiyi çıkartarak, Aiberg’i sözde yargısız infaz etmek istemiĢti.

Yayınların ardından tuzağa (!) düĢtüğüne inanmıĢ, ikinci programda Aibreg'in "Siz tuzağa

düşmüş değilsiniz hocam" demesine rağmen, aklınca Aiberg’i “bu defa” kendisi tuzağa

düĢürüp temize çıkmaya çalıĢmıĢtı. Gerçekten kolay ama kalleĢ bir yol seçmiĢti. Ancak

yaptığı seçimle, hem el verdiği hareketin vebalini üstlenmiĢ, hem de Aiberg’i daha yakından

tanıma fırsatını kaçırmıĢtı.

Eğer medyadan bu kadar tırsmayıp /etkilenmeyip biraz iyi niyetli davranmıĢ olsaydı, kuldan

değil ALLAH'tan korkasaydı, ikinci programa, Aiberg ile bilimsel tartıĢmaya girebilecek,

hiç değilse bilim adamı kimliği taĢıyan en az birini çıkartırdı.

Öztürk’ün tutumu, canlı yayına telefonla katılan okurlar tarafından bozulmaya çalıĢılmıĢtı.

Aiberg’i tanımayan salondaki birkaç izleyici bile yapılan zulüm karĢısında “vicdanen”

müdahale etmek zorunda kalmıĢtı.

Ancak ne Öztürk ne de “uzman” konukları, Aiberg’i ve okurlarının söylediklerini anlayıp

değerlendirebilecek kapasitede değillerdi. Gereksiz tartıĢmalar yaratarak tarafsız

izleyicilerin kafalarını karıĢtırmıĢlar ve ilk kez bir TV programında toplumun karĢısına çıkan

Aiberg’in anlaşılmaması için ellerinden geleni artlarına koymamıĢlardı.

Tüm olumsuzluklara ve “Öztürk’ün tarihi HAKEM REZALETĠ tekerrürü”ne rağmen Aiberg,

ulaĢması gereken yerlere ve alacaklı olan kiĢilere gerekli mesajları vermeyi baĢarmıĢtı.

Öncesi ve sonrasıyla 1997 Medya tuzakları...

KESİM -VII-

Page 19: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Aynı Öztürk, programa telefonla katılan, Türk düĢmanlığına yönelik çıkıĢları kamuoyunca

bilinen ve tescillenen Kezban HATEMĠ’nin söylemleri karĢısında önce afallamıĢ, bocalamıĢ,

ne var ki ardından Hans von Aiberg’in Türkiye’de yayınlanan kitaplarının BEST-SELLER

olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıĢtı. Hatta konukları arasında yeralan bir Cağaloğlu

uzmanından (Akif K.) teyit alarak BİRBUÇUK MİLYON (dil sürçmesiyle birbuçuk

MİLYAR diyordu) satış rakamını vurgulamıĢtı. Sözde 3. Baskıyı bir türlü geçemeyen ve

gayrıresmi-karaborsa yayınları bilinmeyen kitapların 1997 yılındaki RESMİ SATIŞ

RAKAMLARINA ULAŞMASI yabana atılır türden miydi?

Üstelik bu rakamlar 1997'de dile getirenlerdi. Yalnızca karaborcasıların değil; yayınevinin de

gayrıresmi bastığı kitapların sayısı neydi? (Hans von Aiberg, iki baskı izni vermiĢti onlara ve

gelirini de BOSNA'da zulme uğrayan insanlara hibe etmiĢti.) Yani kitapların hep 1. ve 2.

baskıları ortalıkta dolanıyor, bir türlü devamı gelmiyordu, öyle mi? Ama milyonlarca

satılıyordu. Bırakalım dünü, bugün bile bir yayınevi kaç yüz bin baskı yapabiliyor? (100 bin

bastıkları zaman devasa reklamlara giriĢiyorlar ki çok istisnai yazarlar için çok özel

durumlarda bu ancak mümkün olabilir.) Sözün özü: 2000'lerin baĢlarında, Aiberg'in "Arz'dan

ArĢ'a" kitapları milyonlarca insana ulaĢmıĢtı.

Milyonlarca insanın okuduğu eserlerin içerikleri üzerinde uzun uzadıya ve derinlemesine

durup düĢünmek gerekirken, Hatemi’nin “Diploma, kimlik bilgileri vb.” isteklerine boyun

eğen Öztürk, canlı yayında milyonların gözü önünde “Hazır Hans’ı yakalamıĢken” fırsatını

elinin tersiyle tepmiĢti.

Ġlerleyen yıllarda gizli tanıklık yaparak Sevgi Ererenol’un da aralarında bulunduğu

ulusalcıların tutuklanmalarını sağlayacak olan Patrikhane Avukatı Hatemi’nin

bozgunculuğu yetmezmiĢ gibi, programa hangi amaçla katıldığı dahi anlaĢılamayan (!) bir

diğer provakatör Edip Yüksel’in edepsizliklerine Öztürk neden ve nasıl katlanmıĢtı?

Aiberg'i hiç tanımadığını söylemeye yeltenen edepsiz, “Sakalını ne yaptın Edip?” diye soran

Aiberg’in karĢısında tuhaf biçimde sırıtmıĢ, 6 ay boyunca aynı mekanda (Asır Ajans) birlikte

çalıĢtıkları halde kendisini “15 dakika tanıdığını” gözlerinin içine baka baka -YALAN-

söylemiĢti.

YaĢar Nuri Öztürk'ün programında Aiberg’e saldırması karşılığında hem röportaj

yapacaklarını hem de Amerika gidiĢ-dönüĢ biletini sağlayacaklarını söyleyen “Aktüel

Dergisinin ġahin Organizasyonu”yla Aiberg’in karĢısına oturtmuĢlardı ve bu vatandaĢ

(pardon ABD vatandaĢı) üç kuruĢluk uçak bileti uğruna eski arkadaĢını tanımamazlıktan

gelmiĢti. Yani karĢılığında “15 dakikadan fazla tanıĢmıyoruz” diyerek yalancılığın daniskasını

yapmıĢtı. (Edip Yüksel’in bizzat kendisi ve 19org militan havarileri tarafından 2001-2003

yıllarında Aiberg’e internet üzerinden nasıl saldırılar düzenlediğine dair örnekler, ileride bi

izni ALlah inĢaa ayrıntılanacaktır.)

Kezban Hatemi ile Edip Yüksel’in “Hadi bakalım, göster de görelim!” tavırlarına çanak tutan

Öztürk’e, hukukçuları aracılığıyla istenen tüm belgeleri sunacağını belirten Aiberg’in ikinci

programın ardından ortadan kaybolması üzerine, kimlik bilgilerini vb. veremeyeceği için

kaçtığı söylenmiĢti.

Oysa komplonun kurulduğu programda Öztürk, canlı yayında kendisine kekeleyerek “Siz

kimlik taĢıyor musunuz?” diye sormuĢ, ceketinin iç ceplerinde kimliğini arayan misafirinin

karĢısında (Kameralar önünde "kimliği olmadığını düĢündüğünden olsa gerek" tavrı-rolü

sergileyerek) tuhaf bir yüz ifadesi takınmıĢ, Aiberg kimliğini çıkartıp uzattığında ise mahcup

olup utanmıĢ, kimliğe elini uzatamamıĢtı. (Oysa program öncesi o kimliği görmüĢtü.)

Katılımcılardan, TV karĢısındakilere kadar; programı canlı yayında izleyenler, Y.N.

Öztürk’ün utancına tanık olmuĢlar, onu ve diğerlerini kınamıĢlardı. Ne var ki Aiberg kaçmış

(!) ve kayıplara karışmıştı (öyle mi) .!?

Page 20: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Sevgideğer Äiberg, 2001 yılında yeninden ortaya çıktığında ise, biriken ve yağmur gibi gelen

özel soruları da yanıtlamaya baĢlayacaktı. Gerek kimliği ve geçmiĢi ile ilgili ayrıntıları,

gerekse YaĢar Nuri Öztürk’ün programına nasıl katıldığını, o sırada ve sonrasında neler

yaĢandığını örnekler vererek açıklayacaktı:

30 Mart 2003

Hv.Äiberg

<Soru> Geçici belgeyle yaĢadığınızı duymuĢtum. Öztürk hocanın yıllar önce yaptığı

programda nüfus cüzdanınızı göstermiĢsiniz. VatandaĢlıktan mı çıkartıldınız, yoksa o

programda geçici belge mi gösterdiniz?

Hans'a alıĢmalıyız veya alıĢmaya çalıĢmalıyız.

Hans Aiberg doğduğu ülkenin vatandaĢıdır.

O ülke ise Avrupa Birliği'ne girmiĢtir.

O ülke mevzuatında, "Çift vatandaĢlık" anayasa ile yasaktır.

Eğer baĢka ülke uyruğuna geçmek isterseniz, kendi ülkeniz sizi sepetler ve bir daha da sahip

çıkmaz!

Sizin kendi öz ülkenizi beğenmediğinizi düĢünür ve kovarak cezalandırır.

Ama 8 yıl kadar size "piĢman olma süresi" de tanır.

Bunu kullandım ve Ecevit-Erbakan Koalisyonu döneminde TC yurttaĢlığına müracaat ettim.

Ġsmimi seçmeyi bana bırakmamıĢlardı.

Adıma Kıbrıs Fatihi Karaoğlan'ın adı olan Bülent Ecevit demiĢlerdi.

Necmettin Erbakan von Aiberg de olabilirdim.

Anlayacağınız, hasbel kader Bülent Ecevit von Aiberg ol+muĢ+um, ki haberim yok idi.

Benim mahkeme açma belgemde yazılı olan “HUNNES von Aiberg” idi. (Soyadı

değiĢtirilemiyor.)

Arap ismi diye reddetmiĢler, kendileri benim iĢim Bakanlar Kurulu’ndan çıkmaya kadar

uzamasın diye, özel kalem müdürünün iĢgüzarlığıyla (Kendisi “Sürpriz” diyor) bana Bülent

Ecevit von Aiberg YAZMIġLAR.

Kötü bir sürprizdi gerçekten.

Ben adıma çıkmasına rağmen bu kimliği hiç kullanmadım.

Evlilik için yenilemek zorunda kaldım.

O kimliği daha önce de Y. N. Öztürk görmüĢtü.

Flash TV giriĢinde kimlik alınıyor çünkü...

Merak edip bakmış Öztürk! Uyruk değiĢtirenler için, kimlik belgesinin en altında "önceki adı soyadı" yazan, sizin için

kullanılmayan, fakat uyruk değiĢtirenler için doldurulan bir bölüm daha vardır.

Benimkinde Hans Peter von Aiberg (VE DEVAMI) var.

Bu belgeyi kendi ülkeme onaylatmadım, haberleri olmadı.

Haberleri olduğunda ise geç kalmıĢlardı, Avrupa Birliği'ne giriĢ ile birlikte AB vatandaĢı

olmuĢtum ve süreç geri alınamazdı.

Bülent Ecevit olmamak için o kimliği hiç kullanmadım, pasaportumu kullandım.

Her pasaportluya ise "geçici ikametgah belgesi" doldurulur.

Gerekirse kendi kimliğinizi kullanırsanız, bu geçici belge ortadan kalkar ve siz Türk

vatandaĢı sayılırsınız.

Mesela: Türk kimliğiyle (Türklere konan vizeyi alamazsam) çıkamazsam, kendi pasaportumla

çıkıyorum.

Bütün bunlara ek olarak Green Card sahibiyim, ama yurttaĢları değilim.

OLAY BUNDAN ĠBARET!

Üstelik "ġahsi soruları açıklamak" gibi bir huyum olmamasına karĢılık kuralımı çiğneyip

açıklama yaptım.

Bende dikkat ederseniz bir değil, AB, ABD, kendi ülkem ve Türkiyem'in kimliği var.

Dikkat ediniz ben aslında çok ZENGĠNĠM.

Cebimde 5 buçuk milyon olduğunu söylerken de bunu açıklayayım:

BUGÜN AĞAÇ BAYRAMI!

Bunu organize ettim ve etmeliydim.

Çünkü Lyons ve Rotary klüplerinin tekelindeki bu ağaçlandırmaya -alternatif- ağaçlandırma

Page 21: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

kampanyası düzenledim.

Pazar pikniği tertipledim.

EĢi dostu çağırdım ve “GELECEĞĠM” diyenlere göre Piknik sipariĢi (Döner vb.) verdim.

Ama “Gelemeyeceğim, vazgeçtim, iĢim çıktı” diyen epeyce bir insanın biletini de ben satın

almak zorunda kaldım.

Döndüm, kalan paramı saydım ki, 5 milyon küsur kalmıĢ...

Ben zengin miyim?

Fakir miyim?

Somut olarak fakirim.

Soyut olarak çok zenginim.

Hans'ı anlamaya çalıĢmak budur...

Hans von Aiberg

05 Temmuz 2001

Hv.Æiberg

Turgut ÖZAL'a ve Namık Kemal ZEYBEK'e hizmet verdiğim doğrudur.

Çünkü ben her teklife gitmem.

ġu anda Ankara’dan çağrılıyorum.

ġu anda Uzanlar'ın TV'sinden 500 bin dolar transfer ve haftalık programların da herbirine 60

bin dolar teklifler de var.

Bu teklifleri, Uzan'ın muhasebecisi eĢliğinde, yönetim kurulu baĢkanı Cem ġaĢmaz, Star TV

genel müdürü Duran Dündaroğlu bizzat teklif ettiler.

ġu anda cebimde 15 milyon ile aybaĢını getirecek kadar yoksul olmama rağmen, burada

açıklayamayacağım nedenlerden dolayı bu teklifleri reddettim.

Aynı biçimde sevgili dostum Hulki Cevizoğlu da bana program teklif etti.

Bu nedenlerden birini açıklayabilirim:

Flash TV'de YaĢar Nuri Öztürk ile IĢığa Çağrı programında biri telefonla, ikisi canlı olmak

üzere toplam 12 saat yayın yaptım.

Bu yayınlar, diğer TV'lerin ratinglerini bozdu, Türkiye (tevazuyla söylüyorum) bize kilitlendi.

Ertesi gece bir daha banttan yayınlandı.

Cuma günü Siyaset Meydanı'nı da altüst edince, Ali Kırca telefon açtı ve "Cuma günü

yayınlayamazsın, seni Türkiye'ye hedef gösteririm" diye terbiyesizlik yaptı.

Aynı hafta Pazar günü öğleden sonra yayın bir daha tekrarlanınca bu kez "YaĢar Nuri Öztürk

bey" rahatsız oldu.

Çünkü kendi programı o güne kadar hiç tekrar edilmemiĢmiĢ.

Öte yandan Öztürk Hoca, ATV'de AyĢe Özgün programına ve zaman zaman Siyaset

Meydanı’na çıktığı için, bu gelir kapısını kapamak istemedi ve bana tavır almaya baĢladı.

Ama öyle bir baskı yaptı ki, izleyici, beni bir daha çağırmak zorunda kaldı.

Aynı gece ana haber bülteninde (Bantlarda kayıtlı, izleyenler de biliyor) benimle ilgili 25

dakika attı tuttu, iftirayı zannı sıraladı...

En sonra da "Hans Ayberg sıkıysa bu gece programa çıksın bakalım, ama çıkmayacaktır"

diye kendinden çok emin tehdidini gönderdi.

Ben tınmadım saat 21.30'da ayakta alkıĢlar arasında programa çıktım.

Öztürk bey bundan çok rahatsız oldu.

Sonra 23.00 haberlerinde bir saat mola verildiğinde, ATV muhabiri ve kameramanı bir kız ve

bir erkek geldiler, görüĢmek istiyoruz dediler, kabul ettim.

30 dakikalık mülakattan, ertesi gün sadece 1 dakikalık görüntü verdiler.

Gelelim o geceye...

Madem Flash TV beni bedava davet ediyor, can güvenliğimi de korumak zorunda değil

miydi? (Ertesi gün Çillerciler Flash TV'yi bastılar zaten, kurĢunlandı, bilen bilir, kırılmadık

hiçbir Ģey kalmadı.)

YaĢar Nuri Öztürk, benim can güvenliğimle ilgilenmek, beni sağsalim kaldığım otele

göndermek zorunda değil miydi? (Ona Göktuğlar, “Hans bey de çalıĢsın mı?” diye

sorduklarında, “Ġki cambaz bir ipte oynamaz" diye kıskançlığını bildirmiĢ. Zaten oradan

ayrılmak zorunda kaldı iki hafta sonra...)

Flash TV resmi korumaları beni geceleyin 03 cıvarı program çıkıĢında bekleyen 300 kadar

Page 22: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

hayranımın elinden kurtarmak için, TepebaĢı’ndaki binanın arka bodrum kapısından

çıkardılar.

Orada "Hocam, bu araba size tahsis edildi, biz sizi otelinize bırakacağız," dediler.

KuĢkulanmadım baĢtan, çünkü otomobilin ön camında YÖRÜNGE dergisinin basın kartı

vardı.

Bindim. Gerisi çok nahoĢ, içeride muĢta ile beni hırpaladılar.

Tabancanın namlusunu boğazıma kadar soktular, "Ulan ...oğlu, sana bağıra bağıra TV'ye

çıkmayacaksın demedik mi?" diye verip veriĢtirdiler.

O gün korkunç bir kar tipisi vardı.

Köprü üzerinde, ıĢıklı coplarla trafik çevirmesi vardı.

"Araçlara zincir ikazı yapılıyordu."

Bir Ģanstı bu, onlar dehĢetle paniklediler, o kabadayıların nasıl ödlek olduğunu orada

gördüm.

"ġunu atın Ģarampole, ben U biçimi dönüyorum," dedi Ģoför...

Ġki kırık ve üç haftada ancak geçen muĢta yaralarıyla bu serüveni de tamamladım.

Bildiğim, Yörünge Dergisi, Ali ile baĢlayan iki isim ve Güzel ya da Güven gibi bir soyadı

vardı.

DüĢerken gördüm: Plakası 06 L 1444 idi...

Otele gittiğimde saat 06. olmuĢtu ve orada Aktüel Dergisi muhabirleri ve baĢka muhabirler

de vardı.

EĢimi ve çocuğumu ablukaya almıĢlardı lobide.

EĢim bunlardan ikisinin adını verdi:

Erhan ve Şahin diye...

Gerçekten Ali Kırca organizasyonu iyi çalıĢmıĢtı.

Aktüel iki hafta beni kapaktan verdi;

ġaklaban Selahattin Duman iki gün yazı yaptı.

Çetenin öteki üyesi Tevfik Yener de üç gün yazı yaptı;

Çetenin en baĢı Zafer Mutlu, Sabah gazetesinin baĢ sayfasında beni resimli haber verdi.

(Zafer ġimdi Mutsuz, çünkü üç yıl hapsi isteniyor, dün tutuklanmıĢ. Bu basın grubunun

Böyyük Patronu Dinç Bilgin ise bildiğiniz gibi HAPĠSTE... Selahattin Duman gazeteden

kovuldu, Ali Kırca asansörden bir düĢtü ki, bu daha ilk düĢüĢü, sonra onu ATV'den de Star'a

kovdular. Ama ben alnım açık buradayım dostum.)

Hans von Aiberg

17 Aralık 2003

Hv.Aiberg

Ali Kırca ve taĢeronu Yörünge dergicileri tarafından Flash TV'den hile ile kaçırılmıĢtım.

AMG de o dergideydi.

Hans von Aiberg

05 Mart 2001

Hv.Äiberg

EĢim, Y. N. Öztürk'ün programından sonra taze mason Ali Kırca’nın beni 4 saat kaçırdığını

yaĢadı. Daha o zaman birbuçuk yaĢında olan kızım .. için "Ben Gazeteciyim, Hocam çocuğu

bana emanet etmenizi söyledi, yoksa tehlikede" dediğini biliyor. (Bana soruyor ve yanıt belli:

Ben öyle bir Ģey söylemedim, söylesem sana bizzat BEN ya da CEP'ten söylerim.)

Hans von Aiberg

14 Ocak 2004

Hv.Æiberg

VATAN gazatesi denen paçavra, ZAFER MUTLU (Eski Sabah ekibi, mesela Tevfik Yener,

Selahattin Duman, Ercan Arıklı, Ali Kırca) değil midir?

Page 23: Hans von Aiberg'e kurulan F TİPİ MEDYA TERTİBİ · Aiberg'in eserlerini baĢtan aĢağı okumamıĢ, okusalar dahi anlayabilecek niteliğe sahip olmadıkları her hallerinden belli

Bunlar "Sabah kitapları" adı altında satılan Hans Aiberg kitaplarından KÖġEYĠ dönen, sonra

da yayın organları olan gazetelerinde her türlü YÜFTERA iddiaları atan yüksek derece

MASON grubu değil midir?

VATAN nasıl bir gazetedir?

Niçin Sabah grubundan ayrılmıĢtır?

DıĢ haberler konusundan neden MOSSAD'ın inisiyatifine girmiĢlerdir?

Hans von Aiberg

28 Aralık 2003

Hv.Aiberg

Mason Ali Kırca'nın beni AMG ekibine kaçırttığı gece, iki TV'nin birden iĢbirliği yaptığını

daha sonra öğrendim.

KaçırılıĢımdan Flash TV de sorumludur.

ATV ve Flash TV beni kandırmıĢtır.

Kaçırtıp öldürmeye çalıĢmıĢtır....

Bir Ģey daha var ki bunu sonra farkettik, onu da kayda geçmeliyim: O sırada eĢim ve henüz

bebek olan kızım... birlikte Sultanahmet’te bir otelde kalıyorduk. Benim sabaha karĢı gelmem

sırasında Ali Kırca'nın gönderdiği bir gazeteci, otelde "EĢimle röportaj yapmak için"(!)

bekliyormuĢ.

Otelin müdürü ve hissedarı Ģöyle anlattı: Ben, eĢim paniğe kapılmasın, kaçırıldım, siz

söylemeyin diye telefon ettimdi, benim telefonum üzerine müdür "Arayan Hans bey" diyor.

Adamın ilk tepkisi Ģu: "Nee, sağ mı?"

Bilinen tek Ģey, gazeteci kimliğinde adı Erhan. (Soyadını hatırlamıyor dostum.)

Onunla Ġzmir'de tesadüfen karĢılaĢtık ve gözümüzden kaçan bu "Ne? Sağ mı?" kelimesi

ortaya çıktı. Yani ÖLÜM HABERĠMĠ, çoluk-çocuk kaldığımız otel lobisinden

BEKLĠYORLARDI.

Bu ne cürettir ve bu bir ÇETE iĢidir!

RESMEN >>> Çete!

Hans von Aiberg

ĠĢte böyle…

pS. Ayrıca bakınız:

Hans von Aiberg F TĠPĠ tarafından nasıl öldürülmeye çalıĢıldı?

F-Tipi yöntem: Her yol mübah

AHC komplonun neresinde?

Müfteri Mustafa KarataĢ

Edepsizin önde gideni

AKP-C-F-iĢleme geçmiĢi

Hv.Aiberg f.b. fan sayfası paylaĢımı

...