haberler - alevi- web viewson olarak erzincan hacı bektaş veli kültür merkezi saymanı...

33
HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER Pir Sultan Abdalım çile Allahtan Her ne ki gelirse bile Allahtan Kemliğe iyilik kula Allahdan Hamzayı Battalı salasın ha nolur. [ Pir Sultan Abdal ] HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER 11 yaşındaki Afganlı Gulam Hader 40 yaşındaki eşiyle yanyana. Kendisini nasıl hissettiğini soran gazeteciye; "Bu adamı tanımıyorum. Kendimi nasıl hissedebilirim ki? "cevabını veriyor. Bu Fotoğraf 2007 yılında Unicef tarafından yılın fotoğrafı seçilmiş. DÜNYA EMEKCI KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN HABERLER HABERLER HABERLER HABERLER İmam Hüseyin'in kolları bağlı Aşık olanların ciğeri dağlı Hz.Ali'nin sevgili oğlu Gel dinim imanım İmam Hüseyin Pir Sultan'ım eydür, erenler nerde Çalısız kayasız bir sahra yerde Kerbela Çölünde kandilede nurda Gel dinim imanım İmam Hüseyin [ Pir Sultan Abdal ] HABERLER HABERLER HABERLER

Upload: doannhu

Post on 06-Feb-2018

223 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

HABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERPir Sultan Abdalım çile Allahtan

Her ne ki gelirse bile AllahtanKemliğe iyilik kula Allahdan

Hamzayı Battalı salasın ha nolur.[ Pir Sultan Abdal ]

HABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLER

11 yaşındaki Afganlı Gulam Hader 40 yaşındaki eşiyle yanyana. Kendisini nasıl

hissettiğini soran gazeteciye;

"Bu adamı tanımıyorum. Kendimi nasıl hissedebilirim

ki? "cevabını veriyor. Bu Fotoğraf 2007 yılında

Unicef tarafından yılın fotoğrafı seçilmiş.

DÜNYA EMEKCI KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

HABERLERHABERLERHABERLERHABERLER

İmam Hüseyin'in kolları bağlıAşık olanların ciğeri dağlı

Hz.Ali'nin sevgili oğluGel dinim imanım İmam Hüseyin

Pir Sultan'ım eydür, erenler nerdeÇalısız kayasız bir sahra yerde

Kerbela Çölünde kandilede nurdaGel dinim imanım İmam Hüseyin

[ Pir Sultan Abdal ]

HABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLERHABERLER

Page 2: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

HAFTANIN SÖZÜ

„Kadinlari okutunuz. ”

- Hünkâr Hace Bektâş Velî -

Sevgili Canlar,Sayın Okuyucular,

„BASINDA BU HAFTA ALEVILIK“ bir hafta boyunca ALEVILIK hakkında yayınlanan her çeşit medyada (sağ, sol ve dinci) yazılan makaleleri toplamaktadır. Bundan dolayı haberin ve makalenin içeriği hiçbir şekilde bizlerin (redaksiyonun) görüşünü ve yorumunu temsil etmemektedir. Bizler hiçbir medyanın ve siyasi görüşün yandaşı değiliz. Bizler sadece yazılı medyada bütün ALEVILIK hakkında yazılanları topluyor ve sizlere okumak için hizmet olarak sunuyoruz. Çünkü ALEVI toplumunun kendi hakkında her çeşit medyada yazılanı okuma ve bilme hakkı olduğuna inandığımız için. Bu hizmetide siz canlara aktüel ve en iyi kalitede yetiştirmek için hafta içi beş gün boyunca akşamlarımızı harcıyoruz. Bazen sabaha kadar bilgisayarla uğraşıyor ve uykusuz kalıyoruz. Bunlarıda sadece ALEVILIGE ve Frankfurt CEMEVINE hizmet için yapıyoruz. Alevi insanının ALEVILIK hakkında yazılan iyi veya kötü, olumlu veya olumsuz herşeyi okuma ÖZGÜRLÜGÜNE sahip ve HAKKI olduğuna inandığımız için „BASINDA BU HAFTA ALEVILIK“ sizlere hizmet olarak sunulmaktadır. Haberin içeriği ve okuyucunun yorumu bizlerin

sorumluluğu dışındadır ve hiçbir şekilde bizleri temsil etmiyor.

Saygılarımızla, REDAKSIYON- BASINDA BU HAFTA

ALEVILIK -■■■■ ■■■■ ■■■■

“Toplum hayatında en büyük erdem hoşgörüdür.”

[ Hallac-ı Mansur ]

Ah İmam Hüseyin

Türbesi üstünü naki eyledilerKALSIN BENIM DAVAM,DIVANA KALSIN

Ben de şu dünyaya geldim sakinim Kalsın benim davam, divana kalsın Muhammet Ali'dir benim vekilim Kalsın benim davam, divana kalsın

Yorulan yorulsun ben yorulmazam Derviş makamından ben ayrılmazam Dünya kadısına ben sorulmazam Kalsın benim davam, divana kalsın

Ben de vekil ettim Bari Hüda'mı O da kulu gibi zulüm ede mi Orda söyletirler bir bir adamı Kalsın benim davam, divana kalsın

Mümin müslim döşürür de cem olur

Anda sınık yaralara em olur Kara taş erir de safi dem olur Kalsın benim davam, divana kalsın

Pir Sultan Abdal'ım, dünya kovandır Giden adil beyler, gelen ihvandır Muhammed divanı ulu divandır Kalsın benim davam, divana kalsın

Pir Sultan Abdal

Hünkar Haci Bektas Veli

Arzuladım size geldimHünkar Hacı Bektaş VeliEiğgine yüzler sürdüm

Hünkar Hacı Bektaş Veli

Pir elinden dolu içtimDoğdum elinize düştümAk cenneti gördüm geçtimHünkr Hacı Bektaş Veli

Güvercin donunda duranCümle eksiklikler bitirenBeş Taşı şahit getirenHünkıar Hacı Bektaş Veli

Kırk Budak’ta şem’a’yanarDolusun içenler kanarAşıklar sema dönerHüna2r Hacı Bektaş Veli

Bahçende gördüm gülünüErenler sürsün deminiİmam Rıza’nın torunuHünkar Hacı Bektaş Veli

Balım Sultan er köçeğiKeser kılıncı bıçağıCümle erenler gerçeğiHünkar Hacı Bektaş Veli

Pir Sultan ‘ım gerçek veliErenlerden çekmem eliOniki İmaının .severiHünkar Hacı Bektaş Veli

Pir Sultan Abdal

Ergenekon kılıfı altında Alevi kıyımı gerçekleştiriliyor

Uzun bir süredir Türkiye’nin gündemini meşgul eden ‘Ergenekon’ operasyonları karanlıkları aydınlatmak yerine artık

2 / 20

Page 3: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

kendisi karanlık bir yapı halini almıştır. Bir komutanın ‘Alevi köyleri ile ilgilenmek’ ile suçlandığı bir ortamda soruşturmanın sağlıklı yürümediğini net şekilde görmekteyiz.(turgut ÖKER)Alevi toplumu inancı ve kültürü gereği her zaman hümanist bir yaklaşımla demokrasinin savunucusu olmuşlardır. Bu yapısı gereği tarihin her anında karanlık güçlerin hedefinde yer almışlardır. Cumhuriyet tarihinde de toplumumuz Maraş’ta, Çorum’da, Madımak ve Gazi’de bu kirli organizasyonların hain saldırılarına maruz kalmışlardır. Hiç şüphesiz ki; Türkiye’de militarizmden faşizmden en fazla zarar gören toplumsal katman Alevilerdir. Aleviler; köylerine zorla cami yapılmasından, çocuklarına okullarda zorla din dersi verilmesine kadar akla hayale gelmeyecek çeşitli fiziki ve psikolojik baskılara maruz kalmışlardır. Söz konusu kirli organizasyonların istekleri doğrultusunda kamu kuruluşlarında ve orduda üst düzey mevkilere getirilmeleri engellenmiştir. İste bu nedenlerden dolayıdır ki; bu kirli yapının deşifre edilmesi ve suçluların adalet önünde hesap vermesini Alevi toplumundan daha fazla kimse isteyemez.  Fakat görüyoruz ki; uzun bir süredir Türkiye’nin gündemini meşgul eden ‘Ergenekon’ operasyonları karanlıkları aydınlatmak yerine artık kendisi karanlık bir yapı halini almıştır. Bir komutanın ‘Alevi köyleri ile ilgilenmek’ ile suçlandığı bir ortamda soruşturmanın sağlıklı yürümediğini net şekilde görmekteyiz. Kendisinin soruşturulmasına ihtiyaç duyulan bu operasyon, artık alenen Alevi toplumuna yönelmiştir. Son olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı Binali Bircan’ın gözaltına alınması tarafımızca anlaşılır bir durum değildir. Yapımını gerçekleştirdiğimiz ve

sıcak ilişkiler içinde bulunduğumuz bu cemevinin ve yöneticilerinin söz konusu kirli organizasyonla hiçbir ilişkisi olamaz. AKP Hükümeti ve temsil ettiği zihniyet Alevilerle hesaplaşmak adına bu iftira kampanyalarına bir an önce son vermesi gerekmektedir. Aksi yönde atılacak her adim toplumsal barışa olan güveni zedelemektedir.   Alevi Çalıştay oyalamanın ve gerçekleri saklamanın ‘maskesi’ oldu… AKP Hükümeti tarafından düzenlenen ‘Alevi açılımına ve çalıştayına’ süreci sekteye uğratmamak adına kurumumuzca müdahale edilmemiştir. Fakat süreç içerisinde her fırsatta Alevilerin sorunlarının çözümlerinin Çalıştaylarda değil, TBMM çatısı altında yürütülmesi gerekliliği tarafımızca dile getirilmiştir. Son operasyonların ardından uzun bir süredir AKP Hükümeti tarafından yürütülen Alevi açılımının hangi gerçekleri maskelemek adına yapıldığı gözler önüne serilmiştir.  Ergenekon’u bir sindirme aracı olarak kullanan Hükümet, önce TSK içindeki Alevilere yönelttiği Alevi kıyımına yargı mensuplarını da katarak cepheyi genişletmiştir. Fethullah Gülen’in ışık evlerinde yetişmiş savcılara havale edilen bu operasyon artik çığırından çıkmıştır. Bu noktadan sonra hükümetin, anayasa ve yargı reformu konularında yürüteceği hiçbir çalışma ‘toplumun her kesimini kucaklama ve objektiflik’ özelliklerini taşımayacaktır. Hükümetin bir an evvel yargıdan ve bağımsız çalışması gereken diğer kamu kuruluşlarından elini çekmesini bekliyoruz.    Darbeler ile baş eden Alevi toplumu bu belayı da bertaraf edecektir

Darbeler ve Militarizm karşısında demokrasiyi korumak adına bir kale gibi duran Alevi toplumu, istenen şeriat düzeni karşısında da çağdaş değerlerin koruyucu olarak üstüne düşen görevi yerine getirecektir. Kurumlarımız sırf Alevi olmaları nedeniyle zulme uğrayanların her zaman yanında olacaktır ve bu kişilerin kılına dahi zarar gelmesi durumunda karşılarında örgütlü Alevi toplumunu bulacaklarını yetkililere hatırlatırız…   Turgut Öker Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Genel Başkanı

Rıza Zelyut Günes 10.03Alevi düşmanı savcılar

Orta Çağ kafalı okumuşlarla aynı zihniyetteki bürokratlar el ele vermişler; bu gün bile Alevi düşmanlığı yapıyorlar. Katlettikleri; yaktıkları, sürdükleri yetmiyormuş gibi şimdi; Alevilerle ilgilenenleri bile Ergenekoncu gösteren bir iftiracılık içine girdiler. Önce bunların basındaki seslerine bir bakın: Radikal Gazetesi Yazarı Avni Özgürel 30 Aralık 2009'da şöyle yazıyordu: 'Asker ve yargı bürokrasisine mezhepçilik mikrobunun girdiği, kimi birimlerin sınav, atama, seçim, terfi, emeklilik kararlarında bu ölçünün hakim olmaya başladığı, gözle görülür, alçak sesle de olsa ifade edilir olmuştu.'Bu adama göre; asker ve yargı giren mikroplar Aleviler idi... Sabah Gazetesi yazarlarından Emre Aköz; 23 Temmuz 2009'daki yazısında yüksek yargının AKP Hükümeti ile aykırı düşmesini Alevilik faktörüne bağlıyordu. 'Aleviler nüfusun sadece yüzde 15'ini oluşturuyorken HSYK

3 / 20

Page 4: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

(Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) üyelerinin yarısının Alevi olması doğru mudur?' diye yazıyordu.Zaman Gazetesi Yazarı Mümtazer Türköne; Alevilerin hep muhalefette kalmaları yüzünden darbeci eğilimlerini desteklediklerini ileri sürebiliyordu.Darbe planı yaptığı iddia edilen eski Kuvvet Komutanı Çetin Doğan için; tarikatçi kesimin kalemşorları 'Alevi paşa, cami bombalatacaktı!' diyorlardı. Ve Orgeneral Çetin Doğan eleştirilirken; 'İslam düşmanı; ordu içindeki Alevi yapılanmasının mihmandarı' diye eleştiriliyordu. Halbuki Çetin Doğan Alevi de değildi...Bunlardan Avni Özgürel, Fethullahçı bir kanalda program yapıyor ve Atatürk düşmanlığı ile prim toplamaya çabalıyor. Mümtazer Türköne de Emre Aköz de, öbür Alevi düşmanları da Fethullahçı basından besleniyorlar. Yani basındaki Alevi düşmanlığının arkasında Fethullahçı örgüt bulunuyor.

KARAGåH EVLERİYLE BAŞLATILDIAKP'nin Türkiye'yi kendi dünya görüşüne göre şekillendirme projesinin karşısındaki en önemli toplumsal güç Alevi toplumu idi. Cumhuriyet mitingleri de bunu göstermişti. Bu kesimin susturulup bastırılması ile Türkiye'nin çağdaş yaşam tarzından tarikatçi/gerici yaşam tarzına iteklenebileceği hesaplanıyordu. Bu yüzden, Ergenekon adı verilen geniş kapsamlı kuşatma-sindirme savaşının içine Aleviler de alınmak istenildi. Bunun ilk adımı da Karargah Evleri operasyonu ile atıldı. Belli ki MİT'in de dahil edildiği bu komplo ile; Aleviler sanki darbecileri destekliyormuş gibi bir hava yaratılacaktı. Bu amaçla; Deniz ve Hava Kuvvetleri'nde Alevi kökenli subayların darbe için örgütlendikleri ileri sürüldü. İşin içine Doğu

Perinçek; bir dede ve hatta Balaban Aşireti bile sokuldu. Bu planın bir parçası olarak daha sonra Yarbay Ali Tatar gündeme getirildi ve bu yönü de facia ile bitti. Ama; muhalefete karşı Ergenekon tuzağı işletilmeye devam edildi.

ERZURUM SAVCILARI İTİRAF ETTİErgenekon soruşturmasının; aslında Alevileri de hedef alan bir yıkım projesi olduğu; en son Erzincan soruşturmaları ile daha açık biçimde ortaya çıktı. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in bu kentteki tarikatçilere karşı (İsmailağa ve Fethullahçı) başlattığı soruşturmada işin ucu AKP'li milletvekillerine ve hatta bakanlara kadar dayanmıştı. Bunun üzerine Erzurum'daki özel yetkili savcılar harekete geçip İlhan Cihaner'i Ergenekoncu gösteren bir iddianame düzenleyerek kendisini tutuklattılar. İşin içine Erzincan'daki 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk'i de soktular. Aralarında Osman Şanal'ın da bulunduğu özel savcılar bakınız Orgeneral Berk'i neyle suçlamışlar: 'Erzincan ve civarındaki Alevi köyleri ile özel olarak ilgilenmekte, bu köylerin ihtiyaçlarının giderilmesi için ordunun imkanlarını kullanmaktadır. Yaptığı yardımlar nedeniyle Alevi köyleri ve dedeler tarafından sevilmekte, dedeler tarafından kendisine takdir beratları verilmektedir.'Bu iddianameyi hazırlayan savcılarıa göre; Alevilerle ilgilenmek onların köylerine yardım etmek; okul yaptırmak; askeri darbeye zemin hazırlamak imiş. Ergenekoncu iddiasıyla tutuklanan Albay Recep Gencoğlu'na, aralarında Osman Şanal'ın da bulunduğu malum yetkili savcıların şöyle bir soru sorduğunu da hatırlarsanız, resim tamamlanır: 'Senin Alevi olmadığını biliyoruz. İlhan Cihaner Alevi; 3. Ordu Komutanı Saldıray da Alevi mi?'(Aslında bu savcı Osman Şanal ve

arkadaşları Alevileri tahrik ederek toplumsal kargaşa çıkarmaya ve hükümeti devirmeye çalışmışlar. Bu yüzden kendilerini ilgili savcılara ihbar ediyorum.)

ÇALIŞTAYI GÖRDÜNÜZ MÜ?Menemen'de Teğmen Kubilay'ın başını bağ bıçağıyla kesenler; Maraş'ta gebe kadınların karnını deşenler; Sivas'ta diri diri insan yakanlar; kendi yaptıklarını şimdi demokratlık gibi pazarlarken; mağdur Alevileri suçlamaya kalkışıyorlar. Gerici politikacılar; bu Alevi düşmanlıkları ile halkın bağnazlık duygularını beslemişler; buradan oy devşirmişlerdir. Erzurum'daki o savcılar; ne acıdır ki sanki bu zihniyetin eli gibi bir iddianame hazırlayıp Alevilere saldırmışlardır.Peki Alevilerle ilgilenmeyi terör suçu göstermeye kalkışan Osman Şanal ile ekibini bütün gücüyle savunan kim? AKP'nin Adalet Bakanı...Bu savcıların özel yetkisini iptal eden HSYK'ye her gün saldıran siyasetçi kim?AKP'nin başbakanı...İşte yargı refgormu dedikleri işin içyüzü, dibi, astarı da budur...Açılım/çalıştay sloganları ile Alevileri oyalayanlar; bırakın demokratik hakları vermeyi; yanlarına yazar müsveddelerini de alarak Türkiye genelinde Alevilere karşı bir cadı avı başlatmış durdumdalar. Bu zihniyeti hala demokrat gibi pazarlayan o sahte demokratlar; Avni Özgürel gibi yanaşmalar; işin bu insanlık suçu ile ilgili yanını asla görmezler, yazamazlar.

CHP'li vekil: Alevi subaylar karalanıyor

CHP Sivas milletvekili Özdemir, alevi subaylara karşı karalama kampanyası yapıldığını söyledi.

Sivas Milletvekili Malik Ecder Özdemir, Cumhurbaşkanı Abdullah

4 / 20

Page 5: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

Gül'e mektup yazarak, ''3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk ile ilgili iddialar doğruysa gereğini yapmasını, değilse başkomutan sıfatıyla Berk'e sahip çıkmasını'' istedi.   TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi de olan Özdemir, düzenlediği basın toplantısında, Cumhurbaşkanı Gül'e, bugün gönderdiği mektubu okudu.

Mektubunda, Özdemir, Orgeneral Berk hakkında hazırlanan iddianamede, şüphelinin suç hanesinde, ''Alevi köylerine okul yaptırdığı hizmet götürdüğü'' ifadesinin yer aldığını belirtti.

TSK'nın, terörün yoğun olduğu bölgelerde, terörle mücadele kapsamında yoksul köylere okul yaptırdığına, yoksul öğrencilere yardımda bulunduğuna işaret eden Özmedir, mektubunda şu görüşleri kaleme aldı:

''İddianameye göre, Berk'in yaptığı faaliyetlerden, Alevi köylerinin ayrık tutulması gerektiği, aksinin suç olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu iddianameden hareketle, Alevi köylerine hizmet götürmek suç mu? 3. Ordu Komutanlığının, Alevi köylerine yardım yapmasını suç sayan Cumhuriyet Savcısı, görevi kötüye kullanmak suçunu işlemiştir.

ABF: Muaviye düşüncesi sürüyor!

Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Yönetim Kurulu, Erzincan başta olmak üzere son dönemde ülke genelinde gelişen kaygı verici olaylara ilişkin bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Aktarıyoruz:

Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Yönetim Kurulu, Erzincan başta olmak üzere son dönemde ülke genelinde gelişen kaygı verici olaylara ilişkin bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Aktarıyoruz:

* Muaviye düşüncesi sürüyor!

* Malum zihniyete göre, Alevilik suçtu!

* Şimdi de Alevilerle ilgilenme, Alevi köylerini ziyaret etme, hizmet götürme de suç oldu!

Öyle ya bir bakıyorsunuz, Bölgesindeki Alevi köylerini ziyaret ettiği, hizmet götürdüğü için, 3. Ordu Komutanı, Bir Cumhuriyet Savcısı tarafından suçlanabiliyor!

Erzincan’da Alevi iş adamlarına, dernek yöneticilerine karşı baskılar, gözaltılar yaşanıyor.

Bir takım dini Cemaatleri soruşturduğu ve Alevi olduğu için, asılsız ihbar mektuplarıyla, gizli tanık ifadeleriyle, bir Cumhuriyet Savcısı Makamı basılarak tutuklanıyor!

Deniz Yarbay Ali Tatar, yine sonradan asılsız olduğu ortaya çıkan sahte, düzmece belgelerle hedef gösteriliyor, canından ediliyor!

Yüksek yargı mensuplarından bir kısmı, Alevi oldukları gerekçesiyle, gerici basın tarafından hedef gösteriliyor, suçlamalar, saldırılar sürüyor…

AKP İktidarınca, her kesimden aydınlar, ilerciler baskılarla, yıldırmalarla susturulmaya çalışılarak, tam bir korku İmparatorluğu yaratılmaya çalışılıyor !

İşte AKP’nin demokrasi, özgürlük, çağdaşlık anlayışı!!!

Ülkemizin aydınlık yüzleri; başta Alevi Bektaşiler olmak üzere; AKP’nin, Emperyalist destekli, ilericilik kılıflı, Şeriatı uygulama projelerini boşa çıkaracak, Emperyalizmin güdümündeki gerici, Faşist anlayışlara dur diyeceklerdir…

Basının ve Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunulur...

Alevi Bektaşi Federasyonu Yönetim Kurulu

ALEVÎ SUBAYLARA KARALAMA KAMPANYASI YAPILIYOR

Berk'in komutasında, Sarıkamış'ta bugün TSK 2010 Kış Tatbikatı gerçekleştirilmektedir. Savcı'nın iddianamesinde silahlı terör örgütü kurmak suçundan 15 yıl hapisle cezalandırılmasını istediği bir insana orduyu nasıl komuta ettiriyorsunuz? Savcının iddiaları doğruysa gereğinin yapılması için Cumhurbaşkanı sıfatıyla devleti harekete geçirin. İddianamedeki suçlamalar doğru değilse, başkomutan sıfatıyla komutanınıza sahip çıkmanızı diliyorum.''

Özdemir, bir soruyu cevaplarken, ''TSK'da Alevi kökenli subaylar üzerinden bir karalama kampanyası yürütülüyor'' iddiasında bulundu. CHP'li Özdemir, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve HSYK'ya suç duyurusunda bulunarak, Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını istedi.

5 / 20

Page 6: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

Halis TBMM'de basın toplantısı düzenledi.

28/01/2010 12:54

BDP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis "Alevi Çalıştaylarını yürüten Bakan Çelik samimi bir şekilde Alevi sorununu çözmeye değil, Aleviliği eritmeye ve mümkün olduğu kadar Fethullah Gülen cemaatleriyle ilişkiye geçerek Fethullah Gülen gücünü Alevi kitlesi üzerinde kullanmaya çalışmaktadır"dedi.

ANKARA - Halis Meclis’te düzenlediği basın toplantısında AKP’nin toplumsal sorunları çözmek için yaklaşık iki yıldan beridir başlattığı açılım ve çalıştayların bir kandırmacadan öteye gitmediğinin netlik kazandığını söyledi. AKP’nin sorunun çözümü içinde attığı tek bir adım olmamakla beraber bu çalıştaylarda Alevileri rahatsız edecek görüntüler sergilendiğini söyleyen Halis, "Amaçlarının Aleviler arasında derin çelişkiler yaratarak bölmek olduğu anlaşıldı. Alevilerin en temel talebi olan Cemevlerinin yasal-resmi güvenceye kavuşturulması önemsenmedi. Talepler boşa çıkarılmaya çalışıldı. Oysa ki bir inanca ve inanç topluluğuna karşı duyulan samimiyet ve saygı, her şeyden önce o inancın ibadethanelerini tanımaktan ve saygı duymaktan

geçer" diye konuştu. AKP’nin Diyanet İşleri Başkanı’ndan aldığı fetvayla Aleviliği tanımladığını ve Cemevlerinin ibadet yeri olmadığında ısrar ettiğini söyleyen Halis, "Her şeyden önce Aleviliği tanımlamak, Alevilerden başka hiç kimsenin haddi değildir ve olmamalıdır. Cemevlerinin ibadet yeri olup olmayacağının kararını da Alevilerden başka hiç kimse vermez ve veremez. Aleviler bunu kendilerine yapılmış en büyük hakaret olarak sayar. AKP’nin yaptığı da hakarete devam etmektir" dedi.

-TAKİYYECİ YAKLAŞIMI HİÇBİR ALEVİ KABUL ETMEYECEK-

İktidar partisi gibi düşünmeyenlerin ancak AKP’nin ‘takiyyeli demokrasisi’nden nasibini aldığını savunan Halis, AKP’nin bugün başlattığı yedinci Alevi Çalıştayının sorunları çözmeyi değil, Alevileri kamplaştırmayı ve Aleviliği asimile etmeyi amaçladığını öne sürdü. Halis, "Bugüne kadar onlarca Alevi kurumunun birkaç başlık altında sunmuş olduğu taleplerin göz ardı edilmesi, özellikle de diyanetten verilen fetva üzerine Alevilerin tanımlanması ve bağlantılı olarak Cemevlerine yaklaşım biçimi Aleviliği bitirme yönündeki art niyeti ortaya koymaktadır. AKP’nin bu samimiyetsiz ve takiyyeci yaklaşımı toplumsal çıkarı bireysel çıkardan daha önemli gören hiçbir Alevi tarafından kabul edilmeyecektir" diye konuştu.

-FETHULLAH GÜCÜNÜ ALEVİLER ÜZERİNDE KULLANMAYA ÇALIŞIYOR-

Halis, Devlet Bakanı Faruk Çelik’in hafta başında CHP ve MHP’yle yaptığı görüşmelerin hatırlatılarak BDP’yle görüşmemesinin sorulması üzerine ise şunları söyledi: "Biz Ankara’daydık. Alevilik sorunu konusunda siyasal arenada en ciddi mücadeleyi, samimi mücadeleyi biz veriyoruz. Bizim verdiğimiz mücadele AKP’nin alevi sorununun çözümüne yönelik anlayışına ters düşüyor. Böyle olunca da bugüne kadar bizimle doğrudan ilişkiye geçilmesi gerekirken, bizim dışımızdaki insanlarla ilişkiye geçiliyor. Biz dışta tutulduk. Her dışta tutulmamızda da belli bir gerekçe gösterildi. Oysa ki Alevi Çalıştaylarını yürüten sayın bakan samimi bir şekilde alevi sorununu çözmeye değil Aleviliği eritmeye ve mümkün olduğu kadar Fethullah Gülen cemaatleriyle ilişkiye geçerek Fethullah Gülen gücünü alevi kitlesi üzerinde kullanmaya çalışmaktadır. Bunun somut örneği vardır, 5 Kasım’da Cumhurbaşkanı Tunceli’yi ziyaret ettiğinde Sayın Çelik de vardı. İcracı, yatırımcı bakanlardan bir ikisini alması gerekirken Cumhurbaşkanı her ne hikmetse sayın Çelik’i aldı. Sayın Çelik Alevi açılımından sorumlu bir bakandı. Ne ilginçtir ki orada Fethullah Gülen’e ait bir okulun açılışını yaptı. Bu da manidardır." (ANKA )

AKP’nin Madımak hamlesine tepki

Sivas’ta çeşitli örgütler ortak bir açıklama yaparak, Madımak Oteli’nin müze yapılması talebini yineledi.

Sivas'ta demokratik kitle örgütleri ve bazı siyasi partiler Devlet Bakanı Faruk Çelik'in Sivas'ta yaptığı

6 / 20

Page 7: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

toplantı sonucu "Madımak Oteli’nin kütüphane yapılması ve bir bölümünde de mağdurlar için bir anı köşesi oluşurulması" şeklindeki açıklamasına ve konunun gerçek muhataplarıyla görüşülmemesine karşı bir deklarasyon yayınladı.

EĞİTİM SEN, SES, BTS, BES İL TEMSİLCİLİĞİ, KÜLTÜR-SANAT SEN, TARIM ORMAN SEN, ESM İL TEMSİLCİLİĞİ ve Halkevleri Sivas Şubesi ile, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı, Alevi Kültür Dernekleri, Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği, Emek Partisi, Özgürlük ve Dayanışma Partisi ve Türkiye Komünist Partisi ortak bir açıklama yaparak AKP’nin Sivas katliamının yaşandığı Madımak Oteli’ne yönelik planlarına tepki gösterdi.

Yapılan açıklamada, 2 Temmuz 1993 katliamının insanlık tarihine kara bir leke olarak kaydedildiği belirtilirken 2 Temmuz anmalarının bir intikam duygusu olmadığı bu anmaların sadece gerçeklerle yüzleşmek, katledenleri lanetlemek ve katledilenleri anmak, bir daha bu tür acıların yaşanmaması için yapıldığı kaydedildi. Ortak açıklamada, Madımak sorununu sözde Alevi Çalıştayı ekseninde değerlendirmek ve Sivas'ta var olan sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerin görüşleri doğrultusunda çözmeye çalışmanın çözümsüzlüğün ta kendisi olduğu söylenirken, bu şu ifadelere yer verildi: “Muhatap, katliamın mağdurları ve her yıl Madımak'ta ‘Madımak müze olacak’ diyen onbinlerdir. Muhatap bu ülkenin aydınlık yüzleri olan bütün dillerin, kimliklerin, inançların düşüncelerin bir arada kardeşçe barış içinde yaşamasını savunanlardır. Daha demokratik, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, eşit ve özgür bir toplumda yaşamak istiyorsak, acılarla yüzleşmek ve katliamı lanetlemek adına, Madımak

koşulsuz müze olmalıdır.”(soL-Sivas)

Şamil Tayyar: Alevi demeyeyim ama..

Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar, 28 Şubat'ın ağırlıklı olarak Aleviler tarafından yapıldığını söyledi. Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar, 28 Şubat'ın ağırlıklı olarak Aleviler tarafından yapıldığını söyledi.Solhaber sitesinin haberine göre, Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar, 28 Şubat'ın ağırlıklı olarak Aleviler tarafından yapıldığını, Suriye'dekine benzer bir rejim değişikliği arzu edildiğini söyledi.

CNNTürk'te yayınlanan "Tecrübe Konuşuyor" programına katılan Şamil Tayyar, 28 Şubat'ın kadrolarının ağırlıklı olarak Aleviler olduğunu, hedeflenenin ise Suriye benzeri bir rejim değişikliği olduğunu iddia etti.

28 Şubat'la ilgili yorumunda ilk olarak "Aleviler" kelimesini kullanmadan analizini dile getirmeye çalıştı, ancak Hasan Cemal'in "Mezhep derken Aleviliği mi kastediyorsunuz?" sorusu üzerine "O kelimeyi kullanınca sizi kelle avcılığıyla suçluyorlar, ama doğrudur, öyledir" dedi.

"Dini vergi toplansın, Alevi ve gayrimüslimler muaf tutulsun" Cumartesi, 30 Ocak 2010 14:57 Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Diyanet İşlerinin finansal kaynağını sağlamak için ''dini vergi'' toplanabileceğini, Alevi ve gayrimüslim yurttaşların bu vergiden muaf tutulabileceğini kaydetti.

Kızılcahamam'da düzenlenen 7. Alevi Çalıştayı'nın 3. ve son gününde, cemevlerinin statüsü ve Alevi inanç önderlerinin durumu ele alınıyor.

Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, çalıştaya

verilen arada, cemevlerinin statüsüyle ilgili soruları yanıtladı. Alevi, Şii ve gayrimüslümlerin ihtiyaçlarının iki farklı şekilde karşılanabileceğini belirten Hatemi, Sünni Diyanetin, kamu tüzel kişiliği olarak ama özerk şekilde varlığını sürdürmeye devam etmesi gerektiğini, Diyanetin kaldırılmasının toplumsal huzuru ve dini birliği bozacağını söyledi.

Genel kamu hizmetleri için toplanan verginin Diyanete kanalize edilmesinin doğru olmadığını ifade eden Hatemi, Diyanet İşlerinin finansal kaynağını sağlamak için ''dini vergi'' toplanabileceğini, Alevi ve gayrimüslim yurttaşların  bu vergiden muaf tutulabileceğini kaydetti.

Alevi, Şii ve gayrimüslim cemaatler için özel bir kanun çıkarılabileceğini dile getiren Hatemi, bu gruplar için kamu yararına özel hukuk tüzel kişiliği kabul edilerek, merkezi bir din işleri örgütü kurulabileceğini söyledi.

Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesinin, Aleviliği İslamiyet'ten uzaklaştırarak, farklı bir din haline gelmesine neden olabileceğine işaret eden Hatemi, ''Aleviler bunu istemiyorlarsa cemevinin aslında bir tarikat yurdu olduğunu bilmelidirler. Mesela 'Hacı Bektaş Veli'nin kabrini ziyaret edenin haccı ifa etmiş sayılabileceği' yönündeki yaklaşımlardan kaçınmalı, İslam birliğini muhafazaya çalışılmalıdır'' dedi.

Bir diğer yol olarak da Alevilerin şu andaki gibi dernek ve vakıflarla cemevi kurabileceklerini anlatan Hatemi, ''Ancak inkılap kanunu olarak zikredilen tekke ve zaviyelerle ilgili kanun, tam hukuk devleti anayasası yapılmadıkça cemevlerinin başında Demokles'in kılıcı gibi durmaktadır. Sünni tarikatlar da 'onlara kabul ediyorsunuz, bize niye

7 / 20

Page 8: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

etmiyorsunuz' diyebilirler. Bu konuda toplumsal bir uzlaşmaya gidilmelidir'' değerlendirmesinde bulundu.

Gazeteci Ali Bulaç da dünkü oturumda zorunlu din dersleri konusunda, din eğitimi ve din öğretiminin ayrı ayrı ele alınması yönünde ortak bir mutabakata varıldığını söyledi.Din öğretiminin devlet tarafından verilmesi ve derste hem Alevilik hem de Sünnilik ile ilgili konuların yer almasının doğru olacağının benimsendiğini anlatan Bulaç, ders kitabının Alevilik ile ilgili bölümünün Alevi akademisyenler, otoriteler ve bilim adamlarınca yazılabileceğini söyledi.

Din eğitiminin ise devletin işi olmadığı konusunda fikir birliği oluştuğunu dile getiren Bulaç, ''Bunu, Alevi çocuklara dedeler ve cemevleri, Sünni çocuklara ise Diyanetin Kur'an kursları vermelidir'' dedi.

Din öğretmenlerinin eğitimi konusu üzerinde de durulduğu bildiren Bulaç, konunun felsefik boyutunu öne çıkaran, ön yargılardan uzak öğretmenlere ihtiyaç olduğunun konuşulduğunu kaydetti. Bulaç, ilahiyat fakültelerinin müfredatının da felsefik konulara ağırlık verilecek şekilde düzenlenmesi gerektiğinin gündeme geldiğini kaydetti.Katılımcıların hepsinin, Alevilerin semahlarını cemevlerinde yapması ve camiye gitmek zorunda olmadıkları konusunda görüş birliğine vardıklarını ancak cemevlerinin isimlendirilmesinde fikir ayrılıkları olduğunu dile getirdi. Bulaç, ''Cemevlerine ibadethane statüsü verilirse bunun İslam'da bölünmeye yol açabileceği endişesini ben de taşıyorum'' şeklinde konuştu.

Doğan: Ezber bozabiliriz

Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan, çalıştayın ilk günü bazı katılımcıların ''Boşuna mı geldik? Burada boş sözler mi dinlemek zorunda kalacağız?'' yönünde kaygıları olduğunu ancak üç günlük çalışma sonunda Türkiye'de bir çok ezberin bozulabilme ihtimalinin olabileceğinin görüldüğünü söyledi.

Gündemde yer almayan Alevilere genel bütçeden pay ayrılması konusunun da tartışıldığını ve ittifaka doğru gidildiğini dile getiren Doğan, bu konunun gündeme alınmasının eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç tarafından önerildiğini anlattı.Çalıştayda din öğretmenlerinin ehil şekilde yetiştirilmesi konusunda da oy birliği sağlandığını belirten Doğan, ''Cemevlerine hukuki bir statü tanınması konusu da toplantıdan oy birliği ile çıkacak konular arasında yer alıyor'' dedi.

Doğan, çalıştayın Alevi-Sünni meselesini ''mesele'' olmaktan çıkararak birbirlerini zenginleştirebilecekleri bir konu olarak algılama umudu doğurduğunu kaydetti.

02.03.2010 Yine Alevileri karıştırdılar! Cihan Haber Ajansı, bugün öyle garip bir habere imza attı ki... Cihan Haber Ajansı'nın haberine göre, Ergenekon'da 1. numara olarak gösterilen Org. Berk'in Alevi köylerine yardımlarda bulunduğu belirtildi. Bu yardımların ordunun imkanları kullanılarak yapıldığı da belirtilmiş. Şayet böyle bir iddia doğruysa, bu son derece yanlış bir uygulama. Ama gelelim eleştirimize. Buraya kadar herşey normal fakat haberin devamında Berk'in başı örtülü ve bonelileri fişlediği de iddia edilmiş. İki iddianın niçin aynı

haberde verildiği doğrusu oldukça manidar. Bu haberde sanki Aleviler ya da Alevi hassasiyeti olan kişiler, başörtüsüne ve boneye karşıymış ya da hak ve özgürlüklere karşıymış gibi gösterilmiş. Burdan şunu haykırmak istiyoruz. Bir kuruma ya da herhangi bir yere, başka bir kurumunun imkanlarından yardım yapılması doğru değil, bu gerçekse de ortaya konur ve ilgili kişi gerekli cezayı alır. Ancak Aleviler üzerinden birşeyleri savunma ya da eleştirme gibi bir gaflete asla düşmeyin. Aleviler bu tuzaklara gelmedi, gelmeyecektir. ALEVİLER ISRARLA BU KİRLİ ORTAMA ÇEKİLMEYE ÇALIŞILIYOR, ALEVİLERİN TÜRBAN YAHUT BAŞÖRTÜSÜ GİBİ BİR SORUNU YOKTUR, OLMAMIŞTIR DA. ALEVİLERİN KENDİ SORUNLARI VARDIR, HERKESİN, HER KESİMİN DE KENDİNE ÖZGÜ SORUNLARI VARDIR. BUNLAR DEMOKRATİK YOLLARLA ÇÖZÜLÜR. ALEVİLER, HERHANGİ BİR KURUMUN, KİŞİ YA DA KİŞİLERİN KARŞISINDA DEĞİLDİR. İŞTE O HABER ORG. BERK'İN ALEVİ KÖYLERİ HASSASİYETİ Ergenekon soruşturmasının Erzincan ayağında gerçekleştirilen operasyonlarda yakalanan askeri personel Orhan Esirger'e ait bilgisayardan 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk'le ilgili yeni bilgiler ele geçti. Bilgisayardan elde edilen doc.x isimli dosyada, "Erzincan ve civarındaki Alevi köyleri özel olarak ilgilenmekte, bu köylerin ihtiyaçlarının giderilmesi için ordunun imkanları kullanılmaktadır. Yaptığı yardımlar nedeniyle Alevi

8 / 20

Page 9: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

köyleri ve dedeler tarafından sevilmekte, dedeler tarafından kendisine taktir beratları verilmektedir." ifadeleri dikkat çekiyor. ASKERİ HASTANEYE ZİYARETÇİ OLARAK GİDEN BAŞI ÖRTÜLÜ VE BONELİLER FİŞLENMİŞ Orhan Esirger'e ait aynı bilgisayarda 'Bilgi Notu Hastane. doc' isimli word dosyası içinde ise Erzincan Asker Hastanesi'ne tedavi için gelen türbanlı ve boneli bayanların hangi askeri personelin yakınları olduğuna ilişkin fişleme tutanağı elde edildi.ŞIH ŞAMİL TAYYAR OLURSUN, İNSANİ KAMİL ASLA... Şıh Şıh Şamil Tayyar pozisyonu ve duruşu itibariyle kamuoyuna yabancı değildir. Medya kuruluşları arasındaki zikzaklı hayatı, siyasi tercihlerindeki zikzaklarla dolu bir dünyası ile zengin biridir. MHP’den DSP’ye, hatta 28 Şubat darbesinden iki yıl sonra 1999 yılında DSP’de milletvekili adaylığında 9. sıraya girmeyi başarmış biridir. 28 Şubat politikalarını destekleyen bir partiden aday olan bu zat hep güçlüden yana olmayı terci etmiş. Dönemin adamı yani. Son dönemlerde ise AKP’yi açıktan destekleyen ve AKP yandaşı bir gazetede yazarlık yapıyor. O nedenle pozisyonu ve yaklaşımlarında bu hususlar dikkate alınmalıdır. Kendisinden bekleneni ve istenileni yazıyor ve söylüyor. Yani bağımsız düşünen bir gazeteci ve aydın değildir. Bağımlıdır ve görev adamıdır. Daha da ilginci ise, İnternet medya sözlüğüne göre ise “kulaktan dolma, savruk bilgilerle ortalığa ses bombası atan yazar. Kontrol dışı unsur. bazen doğru şeyler yakalayabiliyor ama genelde zarar veriyor” denilmektedir. Bu açıdan bakıldığında adının önündeki Şıh’ı kullanmasa da, Şıh Şamil olur, ama İnsani Kamil asla..

28 ŞUBAT DARBESİ VE ŞIH ŞAMİL TAYYAR Şıh Şamil Tayyar CNN TÜRK'te Hasan Cemal ve Cengiz Çandar'ın sunduğu “Tecrübe Konuşuyor” programına konuk oldu. Şıh Şamil tecrübeden daha çok döneminin adamı konuşmasında "28 Şubat kadroları mezhebi kökenleriyle ön plana çıkmıştı... Alevi kadroları ile..." dedi. “Aleviler mi?” sorusuna ise "O kelimeyi (Alevi) kullanınca sizi kelle avcılığıyla suçluyorlar, ama doğrudur, öyledir" diyerek, 28 Şubat’ın sorumlusu olarak Alevileri adres gösterdi. 28 Şubat’ın Alevilerle ilişkilendirme saçmalığının, Alevilere yönelik sürdürülmekte olan sivil bir planın parçası olduğunu bilmek lazım. Alevileri darbelerle ilişkilendirme arzusu ve isteği, sadece bu açıklama ile sınırlı değildir. Öncesi vardı. Şimdi artıyor.. Yarında sürecek. Gerek Alevi Çalıştayı sırasında, gerek İslamcı medyanın son dönmelerde öne çıkardığı, Alevileri olumsuz örneklerle ilişkilendirme çabası, hayrı alamet bir durum değildir. Bu mesnetsiz iddia yerine, Şıh Şamil Tayyar önce, 28 Şubat 1997’de kendi tavrını kamuoyu ile paylaşsın! 28 Şubatçıların partileriyle flört eden kimdir? 28 Şubat partilerinde milletvekili aday adayı olan kendisi değil miydi? Şimdi ne oldu da “dün dündür” oldu? Şıh Şamil Tayyar’ın sağ gözü neden görmüyor. Bugünün sözde darbe karşıtlarının “Asker tam zamanında yetişmeseydi, bütün millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı" diyerek 12 Eylül darbesini desteklediği gerçeğiyle, 28 Şubatın komutanlarını “komutanlar bir içtihadda bulunmuşlardır. İsabet etmişler ise 2 sevap, hata etmişler ise 1 sevap almışlardır” diyerek, bu

“komutan içtihadına” haklılık tanıyan Gülen hareketini neden gündeme almazlar? Neden bu kesimlerle yüzleşmemektedirler? 12 Eylül Genareli cuntacı Kenan Evren’ i Cumhurbaşkanlığı köşkünde ağırlayan bir cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün darbecilere köşkte ziyafeti karşısında neden sus pus olurlar? “Darbeciliğe karşı mücadele” ve “demokratlık”, eğer dönemsel bir olgu değilse, dünün darbe destekçilerinden, demokrat olunmaz ama iyi bir dönemsel tetikçi olunacağını biz Aleviler çok iyi biliyoruz. ALEVİLERİ ETNİK VE DİNİ MİLLİYETÇİLİK EKSENİNDEKİ DARBECİLERİN YANINDA ARAMAYIN Aleviler kendileri üzerinde sürdürülen, etnik ve dini milliyetçiliğe dayalı toplum mühendisliklerinin farkındadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut gerilimin aktörleri bellidir. Bir ucunda etnik milliyetçiliğe dayalı darbeci anlayış dururken, diğer ucunda da dini milliyetçiliğe dayalı darbeci anlayış vardır. Şıh Şamil bu iki ekseni de iyi tanır, çünkü kendisi buralardan yetişerek bugüne geldi. Aleviler ise her iki kesiminde Türkiye’deki toplumsal huzur ve barış için tehlikeli olduğunun farkındadır. 72 millete aynı nazarda bakan Alevilerin, gerilim ve ayrımcılık üreten etnik ve din milliyetçilerinin hegemonya mücadelesine destek vermediğini ve vermeyeceğini herkes bilir. Bu nedenle Aleviler bu iki kesimle ilişkilendirmek ve darbecilerin dünyasında aramak zorlamak olur. Alevilerin sığındığı adres bellidir Bu adres ise demokrasinin, laikliğin, hukukun ve cumhuriyetin evrensel ilkeleridir. Bu nedenle Aleviler demokrasi, siyaset, laiklik ve hukuk üzerindeki her türden askeri, sivil, dinci, bürokratik ve Anayasal vesayete itiraz eder.

9 / 20

Page 10: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

İŞ BAŞINDAKİ KULA KUL HAREKETİ VE YENİ TERZİLER 21 yüzyılın dünyasında suçu ve olumsuzlukları bireysel ve kurumsal olarak değil de, kültürel ve inançsal kimliklerle ilişkilendirmek ilkelliği, ancak kula kul hareketinin yazarlarına aittir. Gazetecilik adına evrensel değerler ayak altına alınıyor. Alevilerin kültürel ve inançsal kimliği, kasıtlı olarak olumsuzluğa ve Alevilerin tarafı olmadı darbeciliğe giydirilmeye çalışılıyor. Şıh Şamil Tayyar yalnız değildir. Bu danışıklı çalışmaların ürünüdür. İslam istismarlığı üzerinde gerilim ve ayrımcılık üreten medya kuruluşlarının ve dinle toplumu aldatanların kurgusudur. Bunun örnekleri çoktur. İktidar yandaşı medya Alevilerin sevgi ve insan merkezli felsefesini ve inancını, ilkel yöntemlerle kirletmeye çalışıyor. Dün “mum söndü” propagandası ile süregelen kirli iftira bugün “Aleviler darbecidir” gibi mesnetsiz bir kirli iftira ile sürdürülüyor. Hakka yürüyen bir solcu gencin cenazesinin cemevinden kaldırılmasını “Bölücünün cenazesi cemevinden kaldırıldı”, “Alevi odaklı terör örgütleri”, “Aleviler darbe meyillidir”, “falan kişi Alevilidir” gibi suçu ya da olumsuzluğu kendi içinde, suçun aktörü olan birey ya da kurum yerine, o şahıs ya da kurumlar üzerinden Alevilik hedef alınmaktadır. Bu tam anlamıyla bir ilkelliktir, ayrımcılıktır ve suçtur. Şıh Şamil Tayyar’ın ileri sürdüğü görüşler, Aleviler ile Sünniler arasına önyargı sokacak türden sinsi argümanların bir parçasıdır. Şıh Şamil Tayyar açıktan taraftır ve taraf olduğu ideolojik dili kullanıyor. Herkesi Ergenekoncu ilan ediyor. Eğer kendisi Alevilere birazcık tanımış olsaydı, hiçbir Alevinin ve hiçbir Alevi kurumum, 12 Eylül darbecisi Kenan Evren’in,

28 Şubat darbesinin mimarı Generallerin ya da İbda-C, Hizbullah gibi terör örgütlerinin yöneticilerinin, Madımak, Maraş, Çorum ve Gazi katliamını gerçekleştirenlerin mezhebiyle hiç mi hiç ilgilenmediğini bilirdi. Aleviler ülkemizin hukuk içinde kalan tüm kurumlarına saygılıdır. Her türden hukuk dışı oluşumlara, karanlık girişimlere ve darbelerin tanklısına da, muhtıralısına da karşıdır. Hukukun arkasından dolaşana güçlere de karşıdır. Aleviler ve Sünniler hiçbir zaman suçlu olan kişi ve kurumlara kültürel ya da dinsel kimlik giydirmemiştir. Bunu ancak ayrımcılar ve bölücüler yapar. BU FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL, AYRIMCILIK SUÇUDUR Şıh Şamil Tayyar’ın bu iftirası, toplumsal huzursuzluk yaratmayı göze almış, Alevileri hukuk dışı suçlarla ilişkilendirmeyi hedefleyen ve kamuoyunda Alevi algısını olumsuzlaştırmaya çalışan, bölücülük ve ayrımcılık yayan bir suçtur. Bu zihniyet savunucuları, TV ve gazeteler aracılığı ile Aleviler üzerindeki sosyal ve siyasal baskıları artırmaktadır. Şıh Şamil Tayyar gibi insanlara TV ekranlarını sunarak, Aleviler üzerinden yaratılan gerilime ortak olan medya kuruluşlara da, bir toplumsal suça ortak olmaktadır. Bu laf ancak gerçeği inkar edebilme gücünü kendinde görebilenlerin dile getirebileceği bir iddiadır. Bu laf yıllardır siyasetin iki tarafına kümelenmiş kafatasçılarla, kula kul yaratan dinci hareketlerin ve onun yalakalığına soyunmuş rantçı gazetecilerin edebileceği laftır. Bu laf dönemin adamı olma yarışındaki gazetecilerinin edeceği laftır. Şıh Şamil Tayyar’da eğer birazcık vicdan ve meslek ahlakına saygı varsa, kendisine bu ortamı sunan

TV’de ve bu lafları etmesine imkan sunan program sahiplerinin huzurunda, bu iftirasını geri alıp Alevilerde özür dilemesi gerekir. * Alevi Bektaşi Federasyonu Eski Genel Başkanı

10.03.2010 Berk ve Cihaner'in çalıştayla ilgisi ne? Orgeneral Berk ve Başsavcı Cihaner'in Alevi Çalıştayı'yla ne ilgisi var? İddia çok önemli. İddiayı ortaya atan Ankara'nın önemli gazetecilerinden biri, Necdet Pekmezci. Avaz Türk adlı sitede yazdıklarını olduğu gibi yorumsuz aktarıyoruz: "Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adı darbe ile anılır oldu. AKP, kamuoyunda 'Kırmızı Kitap' olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nden irticayı iç tehdit olmaktan çıkarma kararı aldı. İhtimal dâhilindedir ki kritik süreçlerde yazılan 'Beyaz Kitap'a bir başka unsur iç tehdit olarak girdi. Aleniyete dökülmese de AKP’nin iç tehdit algısının ilk sırasında TSK var. İster sayfa sayfa yazıya dökülsün isterse de sadece zihinlerde kalsın ama değişmeyen olgu bu. AKP, her başarısızlığında, her tökezlediğinde TSK’ın en azından bir bölümünün kendisine karşı komplo kurduğunu, hatta alaşağı etmek için fırsat kolladığı konusunda kesin hükümlü hareket ediyor. Ergenekon davası ile başlayan ve birbirini izleyen sözde darbe planlarına inanıyor, korkuyor,

10 / 20

Page 11: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

ürküyor. Bazen yargı ile TSK’yı bazen siyasi partiler ve diğer oluşumlarla TSK’yı yan yana getiriyor ve karabasan yaşıyor. Oysa bu kurumların tamamı anayasal, zaten görevleri de burada tarif edilmiş. Türkiye’nin önünde zor bir süreç var içte ve dışta bambaşka projeler yaşama geçirilmek isteniyor. Saflar keskin, hınçlı, AKP, kamuoyunda da istediği desteği bulamıyor, kurumlar içerisinde de aynı sıkıntıyı yaşanıyor. Erzincan iddianamesi ile birlikte kulislerde dillendirilen konuların başında TSK’nin içindeki Sünni ağırlıklı kesimin, desteği ile bu operasyonların gerçekleştirildiği konuşuluyor. Başta 3’ünc ü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk ve savcı İlhan Cihaner’in Alevi olmaları bu tezlerine kanıt olarak olarak gösteriliyor. Öte yandan... Albay Dursun Çiçek’in kadrosuzluk nedeniyle Ağustos’ta emekli olacağı biliniyor. Dursun Çiçek, komutasında görev yapan astları tarafından sevilen bir isim. Badireli günler yaşasa da üzüntüsünü dışa vurmuyor. Askerlik görevini tamamlayıp terhis olan erleri ile mutlaka son bir görüşme yapıp, helalleşiyor. Onlardan biri de geçtiğimi günlerde yaşandı. Terhis olan er ve erbaşlarla vedalaşan Çiçek, 'Sivilde de olsa, zor günlerde mutlaka beni arayın. Sizlere gücümün yettiğince yardım etmeye çalışırım' dedi. Askerleri bu veda konuşmasından

çok etkilendiler ancak diyemedikleri şeyler de var dı 'Asıl sıkıntıyı, derdi siz çekiyorsunuz. Biz, sizin için ne yapabiliriz!' Necdet Pekmezci'nin haberi böyle. Yazıyı okuyunca insan ister istemez düşünüyor Alevi Çalıştay'ı TSK içindeki "Alevi Kıyımı"nı da gündeme getirecek mi? Bu arada CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında, 'Ergenekon iddianamesi'nin bir türlü tamamlanamadığını ve gizli tanıkların ifadeleriyle bezenmiş bir iddianame hazırlandığını söyledi. Baykal, iddianamede Saldıray Berk ile ilgili bazı kısımları okudu. Baykal’ın okuduğu bölüm şuydu “3. Ordu Komutanı Saldıray Berk ile ilgili değerlendirme falan dosyadan aynen Erzincan ve çevredeki alevi köyleri ile özel olarak ilgilenmekte. Bu köylerin ihtiyaçlarının, giderilmesi için ordunun imkanlarını kullanmaktadır. Yaptığı yardımlardan dolayı alevi deleri tarafından sevilmektedir. Ergenekon Silahlı Terör örgütünün (Ortada ne yargı var arkadaş hükmünü vermiş) Erzincan yapılanmasının lideri olduğu şüpheli Berk’in niyetini ortaya koymaktadır. Bir ordu komutanının mezhep ayrımcılığı yapması, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’nün (yine aynı hatayı yapıyor)ülkemizde yaşayan insanlar arasında çatışma çıkararak yürütme organının zafiyete düşürülerek ülkede kaos ortamı yaratılarak askeri darbeye zemin hazırlanması hedefiyle örtüşmektedir.” Vahim bir manzara içinde olduğumuzu söyleyen Baykal, “Bu gerekçeyle bir ordu komutanını şüpheli olarak ilan edip soruşturma sürdürülüyorsa bu hangi demokrasi anlayışına hizmet eder. Yazıklar olsun.” dedi.

Türkiye’de bu zihniyet Türkiye’yi yönettiğini belirten Deniz Baykal, Bu zihniyeti bir an önce iktidardan uzaklaştırmanın tek çare olduğunu söyledi. 10.03.2010 'Alevilere açıkça ayrımcılık yaptı'

Avukat Kazan, başsavcı vekili Taner Aksakal’ın açıkça ayrımcılık yaptığını ileri sürdü ve... Cihaner’in avukatı Kazan, başsavcı vekili Taner Aksakal hakkında suç duyurusunda bulunurken yetkileri kaldırılan savcı Osman Şanal’ın da soruşturulması için izin verilmesini istedi. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in avukatı Turgut Kazan, 14 şüphelisi, ekinde 14 klasörü ve 12 gizli tanığı bulunan dosyayı 3 gün içinde inceleyip 61 sayfalık iddianame hazırladığı ve iddianamede “Alevilerle ilgili inanılmaz bir değerlendirmeye imza atarak, açıkça ayrımcılık yaptığı” suçlamasıyla başsavcıvekili Taner Aksakal hakkında suç duyurusunda bulundu. Kazan, yetkileri kaldırılan savcı Osman Şanal’ın da soruşturulması için izin verilmesini istedi. Kazan, suç duyurusu dilekçesini Adalet Bakanlığı’na iletti. Dilekçesinde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) savcı Osman Şanal’ın özel yetkisini kaldırdığını anımsatan Kazan, şunları kaydetti: “O gün saat 16.15 sularında, yetkisi alınan Osman Şanal’ın çuvalları karıştırdığını gördüğümüz için, saat 16.13’te kuşkumuzu dile getirip tedbir istedik. Dilekçemizi mahkeme kalemine verdik. Henüz tebligat yapılmadığı belirtilerek bu

11 / 20

Page 12: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

isteğimiz reddedildi. Ve aslında saat 19.00’da verilen kararın altına, saat 17.00 notu düşüldü. Bu not gerçeğe aykırı olmakla birlikte, en azından o saatte durumun öğrenilmiş ve tebligatın yapılmış olması gerekirdi. Üstelik, biz yetkisiz savcının çuvalları karıştırmaya devam ettiğini gördüğümüz için, saat 18.39’da bir dilekçe daha verip muvafakatimiz olmadığını bildirdik. Dilekçemize alındı şerhi konulmasına rağmen, yine gereği yapılmadı. Ve sonuçta, yetkisi alınmış savcı tarafından dosyamız kaçırılırcasına İstanbul’a yollandı. Kabul edilmelidir ki, HSYK’nin açık ihlal ve yetki aşımı gerekçesiyle verdiği karar karşısında, Osman Şanal’ın henüz tebligat yapılmamıştır gerekçesiyle 63 sahifelik yetkisizlik kararı yazması ve dosyayı kaçırırcasına İstanbul’a yollaması tam bir keyfiliktir. Şanal’ın başvurduğu bu yol, hukukla ve savcılıkla bağdaşmayan, militanca bir yaklaşımdır.” Kazan, bu gerekçelerle Osman Şanal’ın soruşturulması için izin verilmesi gerektiğini vurguladı. Mahkemeden de kaçırdılar Kazan, Aksakal hakkında ilginç bir iddiada bulundu. Dilekçede, “Aksakal’ın ise, dosya döndükten sonra, çuvallar açılıp sayısız belge tasnif edilmeden ve CD’leri kopyalanma işlemi henüz bitmeden, adeta yeni bir tahliye isteğini 1 Mart günü görevi devralacak yargıçtan kaçırırcasına, 14 şüphelisi, ekinde 14 klasörü ve 12 gizli tanığı bulunan dosyayı üç gün içinde ‘inceleyip’ 61 sahifelik iddianameyi hazırlayabilmesi, olacak şey değildir.” değerlendirmesi yapıldı. Kazan, bu nedenle Aksakal hakkında soruşturma izni verilmesini istedi. İddianamenin 46. sayfasından şu alıntı yapıldı: “CD içerisindeki ‘3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk ile ilgili

değerlendirme.docx’ isimli dosyada aynen ‘Erzincan ve civarındaki Alevi köyleri özel olarak ilgilenmekte, bu köylerin ihtiyaçlarının giderilmesi için ordunun imkânlarını kullanmaktadır”. Kazan böyle bir değerlendirmenin yalnız yasa ve hukuka aykırı olmayıp çağdışı da olacağına dikkat çekerek “Çünkü, tam bir ayrımcılıktır ve Türk Ceza Yasası kapsamında suçtur” dedi.

Gazi katliamının 15. yılında Veli Küçük...

ORAL ÇALIŞLAR

13/03/2010

İstanbul’un Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995 gecesi mahallenin en merkezi yöresindeki kahvehane ve pastaneler kurşunlandı. Daha sonrasında, saldırganların bir taksiyi gasp ettikleri ve onu kullanarak çevreyi kurşunladıkları anlaşıldı. Taksiden atılan kurşunla kahvede oturan bir yurttaş yaşamını yitirdiği saldırıyı gerçekleştirenler, kaçırdıkları taksinin şoförünü de öldürmüşlerdi.Tam 15 yıl önce bu iki cinayetle başlayan ‘Gazi Mahallesi olayları”, 22 kişinin öldürüldüğü, yüzlerce kişinin yaralandığı bir katliam olarak tanımlanıyor. Olay yerinde çekilen resimlerden; bir buçuk yıl sonra Susurluk davasında yargılanacak olan Özel Harekât Dairesi mensupları Ayhan Çarkın ve Oğuz Yorulmaz’ın da ellerinde uzun namlulu silahlarla, göstericilere ateş ettikleri ortaya çıktıKatliam, bir kışkırtmanın üzerine gerçekleşmişti: Kürt-Alevi yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı, solcuların etkili olduğu

mahallede dışarıdan gelerek bir cinayet işlendi, böylece bir kışkırtma ortamı hazırlandı. Öldürülen bir Alevi dedesiydi. Mahalleli haklı olarak protesto gösterilerine başladı. İşte bu gösteriler başlayınca uzun namlulu nişancılar da harekete geçtiler ve gencecik çocuklar silahların hedef haline geldiler.Silahları sıkanlar devlet görevlileriydi. Öldürenler onlardı. (Fotoğraflar ve tanıklar var.) Yakınlarını yitiren aileler sorumluların yargılanması için harekete geçtiler. Devletin, buna karşı hazırlığı vardı. Önce davayı başka bir kente, solcuların saldırıya uğrayıp, baskı görebileceğini düşündükleri Trabzon’a naklettiler. Davanın açılması ise tam 2.5 yıl sürdü. Aileler, ellerindeki sınırlı imkânlarla, davayı izlemek için İstanbul’dan Trabzon’a gitmek zorunda kaldılar. Bindikleri arabaların önleri kesildi, taşlandı, yaralandılar, baskı gördüler. Dava ise, bildiğimiz minval üzere, çaresizliğe terk edildi. ***Şu günlerde çok sözü edilen ‘bağımsız yargı’, bu katliam davasında tam anlamıyla ‘bağımsız’ hareket etti. Kimse işlerine karışmadı. Onlar da kendi bildikleri şekilde katil sanıklarını yargıladılar. ‘Adil ve bağımsız yargı’nın bu sürecin sonunda ne karar verdiğini biliyor musunuz? Sadece iki polise 4’er yıl... Peki 22 gencin katilleri, mahalleyi kana bulayan devlet görevlileri... Hepsi aklandılar. Yargı, olayın gereğini, işte böyle yerine getirdi.Bu dava için ne ‘Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ harekete geçti, ne de dönem boyunca kurulup dağılan hükümetler davaya gereken ilgiyi gösterdiler. Bir ‘devlet katliamı’, böylece tarihe yazılmış oldu. Gazi Mahallesi Cemevi Başkanı Alevi dedesi Veli Gülsoy Trabzon’da dava aşamasında neler yaşadıkları şöyle anlattı: “Hiç

12 / 20

Page 13: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

kimsenin kabul etmediği bir dehşet yaşadı Gazi Mahallesi. İkinci bir zulüm davada başladı. Davayı Trabzon’a götürerek ikinci bir işkence yaptılar. Sindirmeye çalıştılar. Daha büyük bir zorluk çıkarttılar. Evlatlarını kaybedenler binlerce kilometre uzakta davaya gitmek zorunda kaldı. Davaya giderken yollara barikatlar kurdular, araçlar taşlandı, ayrı bir zulüm yaşandı.”***15 yıl önce Gazi Mahallesi’nde bu ‘tezgâh’ neden kurulmuştu? Neden bir Alevi-Kürt mahallesi kışkırtılarak bir çatışmaya zorlanmış ve mahallenin çocukları katledilmişti? İç kargaşa çıkarmak kimin işine gelebilirdi?O zamanlar pek çözemediğimiz, daha doğrusu üstünü açmaya gücümüzün yetmediği bu katliamın arkasında neler olduğuna ilişkin ipuçlarına Ergenekon dosyalarında rastladık.Ergenekon iddianamesinin 70. sayfasındaki 9 No’lu gizli tanık ifadesinde, Gazi Mahallesi katliamı emrinin, Ergenekon sanığı emekli JİTEM kurucusu Tümgeneral Veli Küçük tarafından verildiği iddia ediliyor. Gizli tanığın ifadesinde şöyle bir bölüm var: “1995 yılında Gaziosmanpaşa ilçesi Gazi Mahallesi’nde meydana gelen kahvehane tarama ve adam öldürme olaylarının bizzat Veli Küçük’ün talimatı ile gerçekleştirildiğini, Hablemitoğlu’nun öldürülmesi olayının yine Veli Küçük’ün talimatı ile yapıldığını beyan etmiştir”İddianamenin ‘Sedat Peker ve Ergenekon ilişkisi’ni konu alan bölümündeyse, Sedat Peker’in yaptığı konuşmalarda ‘Bir de tutar kahve mahve tarattırırlar’ dediği belirtiliyor. İddianamede, ‘9 No’lu gizli tanık, 1995 yılında Gazi Mahallesi’ndeki kahvehanenin taranması olayını Veli Küçük ile birlikte hareket eden Osman Gürbüz’ün gerçekleştirdiğini, aynı oluşum içerisinde Sedat Peker’in de

bulunduğunu beyan etmiştir’ ifadeleri de yer alıyor. Aradan 15 yıl geçti. 22 kişinin katilleri ortalıkta dolaşıyor. Aileler bir kez daha devlete çaresizlik içinde bakıyor...

Herkes Dede olabilir mi?

Dedelik kurumu asırlardan beri var olmuş bir kurumdur. Çok zorlu koşullarda ağır baskılar görmüştür dedeler. Buna rağmen Alevi inancını bu güne değin gelmesini sağlamışlardır. Bu misyonlarını geliştirerek günümüzde de sürdürmekle yükümlüdürler.

Gelelim cevaba: İsteyen herkes dede olamaz. Öz manasıyla dede olmak için Evladı Resul olmak gerekiyor. Yani soyunun Hz. Muhammed ve Hz. Ali´den olması gerekiyor. Ancak hemen belirtelim ki Alevi inancında Yol, yolu kuranında üstündedir. Eğer bir bölgede Evladı Resulden bir dede yoksa ve durum zamanla Yolun bozulmasına sebebiyet verecekse durum değişiyor. Bu manada gerekli bilgi birikimine, yolun edebine, ahlakına uygun olan bir kişi Dergah´tan icazet almak şartıyla dedelik yapabilir. Nitekim tarihte böylesi durumlar çok olmuştur. Evladı Resulden olmayan bir çok kişi Dergahtan gerekli eğitimi aldıktan sonra dedelik yapabilmişlerdir.

Şamanizmin ve Zerdüştlüğün Aleviliğe etkileri var mıdır? Eğer varsa bu etkinlik ne boyuttadır ve günümüzde nasıl bir işleve sahiptir?

Seksenli yılların ortasından itibaren çeşitli ideolojik politik grupların Aleviliğe ve Alevilere ilgisi arttı. Bu ilgi elbette Alevi toplumunun geleceğini inşaa etme, Aleviliğin özünü tanıma gibi bir nedene dayanmıyordu. Bu ilginin asıl sebebi kendi dar ideolojik-politik çıkarlarına bir zemin hazırlamak, Aleviliği ve Alevileri kendi

ideolojik yapıları için bir arka bahçe olarak hazırlamaktı. İşte soruya kaynaklık eden Şamanizm ve Zerdüştlükte bu nokta da devreye girdi.

Bilindiği gibi Şamanizm eski bir Orta Asya inancıdır. Yine Zerdüştlük de eski bir Mezopotamya inancıdır. Her şeyi etnik kimliğe bağlamak, etnik politikalarına bir inançsal dayanak bulmak isteyen akımlar Alevi inancındaki bazı olguları Şamanizme ve Zerdüştlüğe bağladılar. Ve bu yolla Aleviliği Hz. Ali'den, On İki İmamlardan, Ehlibeytten soyutlayarak kendi “etnik dini” yapmak istediler. Bunun içinde yazılı kaynaklardan yoksun, Alevilik Bilincinden yoksun Alevi kitlelerin beynini karıştırdılar. Bunun sonucunda bazı safdiller ve art niyetli kimseler Aleviliği eşittir Şamanizm veya Zerdüştlük olarak görmeye başladılar. Olayın özü böyledir. Yapılan bunca teori, kaynak bulmak, benzerlik aramak bunun içindir. Elbette Alevi inanç sistemi kültürel anlamda eski Orta Asya ve Mezopotamya inançları olan Şamanizm ve Zerdüştlükten bazı ögeler almıştır. Bu doğaldır da. Ancak bu kültürel birer motif olan ögeleri bütünlüklü bir inanç olan Aleviliğin esası olarak göstermek art niyetlilikten başka bir şey değildir. Şamanizm ve Zerdüştlükte bulunan ve günümüz Alevi kültür yapısı içinde birer “kırıntı” olarak kabul edilen bazı benzerlikleri Aleviliği farklı yönlere çekmek için kullanmak haksızlık ötesi bir durumdur.

Bilinmesi gereken; her inanç diğer inançlardan etkilenmiştir. Çoğu kez coğrafya farklılığı, etnik farklılık inancın kültürel yapısına etki etmiştir. Ancak bu etki Hiç bir zaman inancın merkezini etkilememiştir. Etkilenme alt boyutlarda kalmış ve bu haliyle de bir zenginlik olarak değer

13 / 20

Page 14: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

kazanmıştır. Unutulmaması gerekir ki inancın özünü belirleyen olmayıp bazı kültürel kazanımlar olarak varlığını sürdürüyor olması eski inancın kendisi değildir.

Aslında söz konusu Aleviler ve Alevilik olunca çok saçma sorular gündeme gelebiliyor. Düşününki günümüzde etkin olarak varlığını sürdüren inançların tarihi en fazla bir kaç bin yıldır. Bu inançlara inanan insanlardan kimse çıkıp demiyor ki; “benim atalarım bundan bilmem kaç yıl önce şöyle bir inanca inanıyordu, bende şimdi bu inanca tekrar dönüyorum”. Ancak bazı kişiler diyebiliyor ki; “benim atalarım Şamanist ve Zerdüşttü. Bende şimdi bu inanca inanıyorum, Alevilik bize sonradan dayatılmıştır, ben Alevi değilim” diyebiliyor. Fakat bir Alman, Fransız, İngiliz bunu demiyor. Bundan bir kaç yüz sene önce Almanların, İngilizlerin, İsveçlilerin atalarıda başka inanca inanıyorlardı. Peki bunlar niye eski inançlarına dönmüyorlar .

Soner Yalçın'ın kaleminden

„Çakma Seyidler“

Hz. Muhammed soyundan gelenlere “seyyid” deniliyor. Dikkat ediyor musunuz; özellikle Doğu ve Güneydoğu’da ne çok seyyid olduğunu söyleyen aile var! Bunlar gerçekten Hz. Muhammed’in soyundan mı geliyor? Yoksa çoğu “çakma seyyid” (müteseyyid) mi? Türkiye’de kutsal soy aristokrasisi oluşturan “seyyid enflasyonu” ne zaman, nasıl doğdu? Peki, tüm bunların Kürt sorunuyla ne ilgisi var? Seyyid olmanın tek temel ölçütü vardır; Hz. Muhammed’in ailesi, yani Ehl-i Beyt’e mensubiyettir.Ehl-i Beyt’in kimleri içerdiği bugün dahi tartışılan bir konudur.Şiiler “Ali-i Aba”dan, yani Hz. Muhammed’in kendisi, kızı Hz.

Fatma, damadı Hz. Ali ve iki torunu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den ibaret olduğunu ileri sürerler.Sünniler ise bu konuda iki gruba bölünmüştür; bir grup Hz. Muhammed’in tüm eşlerini de Ehl-i Beyt’e dahil ederken, diğer grup amcalar, torunlar, yeğenler gibi tüm akrabayı yani Haşimiler’i Ehl-i Beyt sayarlar.Bazı küçük mezhepler ise Abdullah Mesud, Selman-ı Farisi gibi sahabeleri de Ehl-i Beyt’e dahil ederler. Türkiye’deki –ki hemen hepsi Kürt- seyyidler, Ehl-i Beyt’e mensup mudur?Evet, konuyu artık yaşadığımız topraklara, Anadolu’ya getirebiliriz… “ÇAKMA SEYYİD” HEP VARDI Seyyidlerin Anadolu’daki tarihinin ne zaman, nasıl başladığı, boyutlarının ve mekanlarının ne olduğu tam olarak bilinmemektedir. Bilinen seyyidlerin büyük ölçüte kabul gördüğü bölgelerin başında Anadolu’nun geldiğidir.Anadolu’daki seyyid tarihi Selçuklular dönemine kadar götürülebiliyor. Öncesine ait yazılı metin yok.Selçuklular döneminde seyyid olduğunu iddia eden o kadar çok kişi/aile var ki, seyyidlerin nesebi konusunda ilk çalışma başlatıldı. Bu iş Sadreddin Yusuf’a verildi.Ancak gerçek seyyidler ile “çakma seyyidleri” (müteseyyidleri) birbirinden ayıran ilk çalışma Abbasiler döneminde başladı. Yani sorun sadece bize özgü değildi. Sahte seyyidler tüm İslam ülkelerinin sorunuydu.Benzer çalışmalar Osmanlı döneminde de sürdü; Yıldırım Beyazıt 1400 yılında konuyla ilgili olarak “nakibü’l -eşraf” kurumu oluşturdu.  SEYYİD BELGESİ: HÜCCET

 Seyyid olduğunu iddia eden kişi iddiasını “nakibü’l- eşraf” kurumu önünde ispat etmek zorundaydı. Bunu ispatlamanın iki şartı vardı; elindeki belgeler ve (yıllar içinde sayıları sürekli artan) şahitler.Seyyid olduğunu kanıtlayanların hüccetleri/ unvanları ibraz edilir ve defterlere kayıt edilirdi. Bu defterlerden günümüze sadece 38 adeti ulaşmıştır ve bunlar da İstanbul Müftülüğü Şer’iye Sicilleri Arşivi’nde saklanmaktadır. Kurul sadece seyyidliği onaylamaz aynı zamanda “çakma seyyidlerin” önüne geçmek için sık sık Anadolu’daki kaymakamları aracılığıyla teftişler yaptırırdı.Peki, bu sıkı incelemeye rağmen “çakma seyyidler”in önüne neden geçilememişti? Bu işlerde rüşvetler dönüyor muydu? Meseleyi tam kavrayabilmek için, seyyid olmanın ne gibi avantajları vardı, önce ona bakmak gerekiyordu… VERGİ MUAFİYETİ Seyyidlik salt yüksek sosyal statü meselesi değildi.İşin ekonomik ayrıcalığı vardı; seyyidler vergiden muaftılar! Sadece kendileri değil birinci ikinci dereceden tüm akrabaları da vergi vermiyordu.Vergi vermedikleri gibi vakıflardan da belli gelir payları alıyorlardı.Seyyidlerin ayrıcalıkları çoktu. Örneğin seyyidleri normal mahkemeler/ kadılar yargılayamıyordu; seyyidleri sadece nakibü’l eşraf kurumu yargılayabiliyordu.Yani seyyid olmak çok avantajlıydı. Bu durum Osmanlı’nın gerilemeye başladığı dönemde sosyal ve iktisadi ayrıcalığa kavuşmak isteyen insanlara çok cazip gelmeye başladı.Seyyid olmanın sağladığı ayrıcalıkların kısa sürede fark edilmesiyle Anadolu’da özellikle 16. yüzyıldan başlayarak bir “seyyid enflasyonu” yaşandı!

14 / 20

Page 15: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

Yani, Osmanlı siyasal ve iktisadi olarak geriledikçe “çakma seyyid” sayısı buna paralel olarak arttı.Seyyidliğin maddi ve manevi kazançları insanları o kadar yoldan çıkardı ki alınan sıkı tedbirlere rağmen “çakma seyyidlerin” önüne geçilemedi. RÜŞVETLE SEYYİD OLDULAR! “Çakma seyyid” olmak o kadar zor değildi.Bunun çeşitli yöntemleri vardı.En masumu olan iltimas/hatır için verilen hüccet belgesiydi. Gerçi bu durum öyle bir hal aldı ki; Osmanlı Medine’de hatır için sürekli hüccet veren nakibü’l eşrafı Seyyid Ahmed’i 1576’da uyarmak zorunda kaldı. Bu uyarılar ne kadar işe yaradı bilinmez ama “çakma seyyidler” hep bir yol buldular.Vilayet katiplerine birkaç akçe rüşvet vererek Defter-i Hakani’ye kendilerini “seyyid” olarak yazdırmaları da bu yollardan biriydi.Devlette tanıdığı olmayanlar, rüşvetten korkanlar ise düzmece secerelerin peşine düşüyorlardı. Veriyorsun parayı alıyorsun soylu bir geçmişi!Yeter ki paran olsun; yoksul seyyid öldüğünde ailesi seçereyi iyi para verene satabiliyordu.Ya parası olmayanlar ne yapıyordu? Evlere girip secere çalıyorlardı!Bitmedi. Yoksul bilgisiz halkı kandırmak isteyen kimi uyanıklar, belgeye, secereye ihtiyaç duymadan seyyidlik alameti olan yeşil sarığı başına sarıp köy köy dolaşıyordu.  Gelsin etler, sütler, akçeler… Uzatmayalım; görüldüğü gibi Osmanlı’da seyyid olmak o kadar da zor değildi! Yeter ki yakalanmasınlar.Aslında Osmanlı kiminin seyyid olduğuyla pek ilgili değildi ama işin içinde para vardı. “Çakma seyyidler” yüzünden devletin vergi gelirleri o kadar düştü ki Osmanlı

önlemlerini sıklaştırdı. Kapsamlı teftişler sayesinde “çakma seyyidler” ortaya çıkarıldı. Toplanan yeşil sarıklar İstanbul’a gönderiliyordu. En çok yeşil sarık toplanan şehir ise Diyarbakır’dı! CUMHURİYET VE SEYYİDLİK Cumhuriyet, Nakibü’l eşraf kurumunu kaldırdı.Doğal olarak seyyidlerin vergiden muaf tutulmaları gibi benzeri imtiyazlara son verildi. Seyyidlik sadece sosyal statü için gerekli bir kimlik olarak kaldı.Kuşkusuz bu dinsel statü bölgedeki tüm asalet ve şeref rütbelerinin üstündeydi. Kendilerini hep bir asil nesebe bağlama ihtiyacı içinde olan Türkiye’nin gelişmemiş bölgelerindeki aşiretler “seyyid” unvanı için her yolu denediler. Biliyorlar ki seyyid olmak diğer aşiretler nezlinde onlara prestij kazandırıyordu.Ve dolasıyla bölgede her aşiret şeyhi seceresini Ehl-i Beyt’e dayandırmak için her yola başvurdular. Zaten denetleyen bir kurum da yoktu ortada! Böylece elinde sahte-gerçek secere bulunduran her şeyh soyunu Hz. Muhammed’e dayandırdı. Ve bu nedenle bugün bölgede “seyyid enflasyonu” yaşanmaktadır.Bunun büyük çoğunluğunun “çakma seyyid” olduğunu belirtmeye gerek var mı? Bu bilgilerden sonra gelelim meselenin özüne:Terörden kaçan Kürt aydınlar hızla feodal “çakma seyyidlerin” hegemonyasına girmektedir. Bu birliktelikten çok memnun olanlar ise yandaş medyayı sonuna kadar “çakma seyyidlere” açan dinci- liberal kalemlerdir…Kürt aydınlar bu büyük oyunun figüranı yapıldıklarının farkında değil midirler? Kürt aydınınıntravmatik dönüşümü  

Son dönemde ülkemizdeki iki gelişme çok dikkat çekici hale geldi:Birincisi; Kürt aydınları dünün ve bugünün şeyhlerini, aşiret reislerini -ki bunların hepsi seyyid olduğunu iddia etmektedir- övgüler dizip yüceltmeye başladı.İkincisi; Kürtler sorunlarının çözümü için bu “çakma seyyidlerin” ağızlarından çıkacak iki cümleye büyük önem verip, bunlara “kurtarıcı misyonu” vermeye başladı!Aşiret düzenini yıkmayı hedeflemeyen, yüzlerce yıllık gerici gelenekler arasında boğulmakta olan Kürtleri özgürleştiremeyen Kürt münevverleri, bölgedeki aydınlanmayı “çakma seyyidler” ile mi gerçekleştireceğini düşünüyor?Sahi, tıpkı müritler gibi körü körüne bağlanmaya başladıkları bu “çakma seyyidlerin” olağanüstü yeteneklere haiz olduklarını sanıp, bunların geleceği görerek mucizeler yaratabileceğine mi inanıyor?Çocuk mu bunlar. Bu, bu toprakların 150 yıllık aydınlanma mücadelesine savaş açmaktır. Terörden daha tehlikelidir.Bilmezler mi; bunlar, sadece “çakma seyyid” değil, çoğu –Barzani gibi- kökeni bilinmeyen, kılıç zoruyla “beylik” almış şeyh figürleridir. Son günlerde ardı ardına aşiret reislerini övgüler dizen kitapları yazanların hedefi nedir? Kendi kültürüne sahip çıkmak gericiliği yücelterek olmaz. Çağ dışı kalmış şeyhleri tıpkı bir müritin yaptığı gibi uçurmaya çalışmak traji-komiktir! Kürt aydınları kendilerini kandırmamalıdır; geleneksel hiyerarşiye boyun eğerek, şeyhlerin mutlak otoritesi altına girerek gericileştiklerini görmelidirler.Cumhuriyet ile birlikte okuma olanağına kavuşmuş yoksul Kürt ailelerin aydın çocukları, dinsel özellikleri ağır basan şeyhlerin bugün nasıl müridi olur? Bu kendi tarihlerine bile hakarettir. Osmanlı’daki Kürt hareketlerinin bile gerisine düşmüşlerdir.

15 / 20

Page 16: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

 Kürt aydınlarına ne oldu böyle? Gerçek hayattan nasıl koptular?Türkiye’deki yozlaşmanın/avamlaşmanın Kürt aydınlarını da etkilediğini söyleyebilir miyiz?Sadece bu mu?Osmanlı’nın son döneminde, İngilizler’in Kürt sorununun çözümünü “çakma seyyidlere” havale etmesiyle, bugün Amerikalılar’ın aynı aşiretlerle kolkola olması arasında hiç mi bağ kurmuyorlar?“Çakma seyyidlerin” nasıl rol çaldıklarını düşünüyorlar?“Turuncu Devrim” peşinde koşanların Kürt aydınlarını bu oyunun taşeronu yapmak istediklerinin farkında değil midirler? Karşı koyanlara neden “Ergenekoncu” yaftası vurulduğunu sanıyorlar?ABD ve İsrail’in Ortadoğu politikalarına karşı çıkan Kürtler bir bir tasfiye edilirken “çakma seyyidlerin” önü neden açılıyor, anlamıyorlar mı?Türkiye’ye “emperyalist” diyecek kadar küçülen bazı Kürt aydınları, dün İngilizleri bugün Amerikalıları “kurtarıcı” olarak görmeleri hangi büyük oyunun sonucudur?Kürt aydınları, ABD’nin Irak’ta Sünni, Şii ve Kürtlerin en gerici kanatlarıyla işbirliği yaptığından hiç mi ders çıkarmıyor?200 yıldır çözümü şeyhlere havale edenler bugün hala TV’lere çıkıp “şeyhler baba gibidir” diye nasıl konuşabiliyor?İnanmak zor ama birileri –üstelik ABD hegemonyası krize girmişken- hala bu güçlerin ipiyle kuyuya inmeye çalışıyor!Kürt sorunu, Türk ve Kürtlerin el ele vererek kardeşlik temelindeki politikalarla çözülür; uluslararası güçlerin ve onların işbirlikçisi “çakma seyyidlere” himmet duyarak değil… Diyarbakır neden bir Eskişehir olamadı

 Tartışma Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır gezisiyle başladı: Diyarbakır Büyükşehir belediyesi başarılı mı?Taraflar yerel seçim öncesi karşılıklı söz düellosunu sürdürüyor. “Kimin haklı olduğuna seçmen karar verecek” gibi yüzeysel bir cümle kurmak istemiyorum. Çünkü Diyarbakır’daki seçimin yerel hizmetlerle hiçbir ilgisi olmadığını artık hepimiz biliyoruz.Ama gelin gözlerden kaçan bir meseleyi masaya yatıralım:DTP bölgede birçok belediye başkanlığını kazandı.Peki, DTP bu kazandığı yerlerde yeni bir “belediye modeli” oluşturabildi mi? Hayır. Başarılı oldu mu? Hayır.Peki, ne yaptılar; hep büyük politikalar, iri laflar peşinde koştular.Yeni bir belediyecilik anlayışının Türkiye’ye getirilmesinde öncü olamadılar.Hiç kimse ‘hükümetten yardım alınamadı’ gibi gerekçeler öne sürmesin. Çünkü Türkiye’nin bugün beğenerek izlediği DSP’nin Eskişehir örneği var. Prof. Yılmaz Büyükerşen’in hükümet tarafından desteklendiğini söylemeyeceksiniz herhalde.Diğer yanda Diyarbakır AB fonlarından Eskişehir’in aldığının üç katı para almıştır.Diyarbakır’ın bırakın bir Eskişehir yapılmasını DTP kabul etmelidir ki; 1970’li yıllarda Dev-Yolcu Terzi Fikri’nin gerçekleştirdiği bir “Fatsa ekolü”nü bile gerçekleştirememiştir!Bir yerel yönetim modelleri yoktur. Kusura bakmasınlar sadece laf üretiyorlar.Bunca yıllık siyasal birikimin bir şey üretememesi hazindir.Salt kimlik siyasetiyle nereye kadar gidilebilir?  DTP özeleştiri yapmak zorundadır.

Alternatif toplumcu belediye modellerini hayata geçirerek diğer siyasal partilere de örnek olmalıdırlar. Ve bu belediyecilik anlayışıyla Türkiye’nin her yerinden oy talep etmelidir; salt Kürt kimliğiyle değil. Soner Yalçın------------------------------------------- Nevruz Bayramı

Farslar, Anadolu Türkleri, Kıbrıs Türkleri, Kürtler, Zazalar, Azeriler, Afganlar, Arnavutlar, Gürcüler, Türkmenler, Tacikler, Özbekler, Kırgızlar'la beraber neredeyse tüm kuzey yarımküre tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da başka bir değişle doğanın uyanışı ve bahar bayramı.[

Aynı zamanda, Zerdüştlük, hem de Bahailer [] için de kutsal bir gündür ve tatil olarak kutlanır. Günümüz İran'ında, her ne kadar İslami bir kökeni olmasa da bir şenlik olarak kutlanır.

Nevruz, İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil eder. Bazı topluluklar bu bayramı 21 Mart'ta kutlarken, diğerleri kuzey yarım kürede ilkbaharın başlamasını temsilen, 22 veya 23 Mart'ta kutlarlar.

Alevilikte NevruzNevruz Bayramı Aleviler için ne anlama geliyor ve Aleviler Nevruzu nasıl kutlarlar?

Nevruz; Farsça bir kelimedir ve yenigün (yeni/nev gün/ruz)  anlamına geliyor. Miladi takvime göre 21 Mart günü Nevruz günüdür.

Nevruz, Alevi toplumun önemli bayramlarından biridir. Yine Nevruz bayramı, salt Aleviler için değil hemen hemen bütün doğu toplumları için önemli bir gündür.

Alevi söylencelerinde Nevruz gününde gerçeklesen önemli olaylar söyle sıralanır:

16 / 20

Page 17: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

Dünya kuruluşunu bugün tamamlar.           

Hz. Muhammed’e nübüvvet bugün ihsan edilir.   

Hz. Ali’nin  bugün doğmuştur

Bugün Hz. Ali ile Hz. Muhammed’in kızı Hz. Fatma’nın evlendiği gündür.

Hz. Muhammed, bugün  Gadir-hum’da okuduğu hutbede, Hz. Ali’yi Vasi tayin eder ve kendisinden sonra Müslümanların önderi (imamı) ilan eder.

Bugün Hz. Ali’nin hilafeti elde ettiği gündür.

Bugün Haci Bektaş veli’nin Anadolu’ya gelişinin ilk günüdür. Rum Erenlerinin Şah-ı Velayeti karşıladıkları gündür.

Bugün Gaip Erenleri “Kırklar’ın” toplandığı gün olarak inanılır. Bu nedenle bugün “Kırklar Bayramı” olarak ta bilinir.

Hz. Hüseyin’in intikamını almak için Muhtar Sakafi önderliğinde gizli bir teşkilat kurulur. İhtilal işareti olarak mahallelerde büyük bir ateş yakılır. Bu günde tesadüfen 21 Mart’a denk gelir. O günden bugüne değin   Alevilerce zulme başkaldırı işareti olarak  ateş yakılır.

Bugün Hz. Adem Peygamberin yaratıldığı gündür.

Alevi toplumu Nevruzu inancı esas alarak kutlarken, bir çok toplumda Nevruz gününe başka anlamlar yükleyerek kutlar. Her toplum kendisine özgü bir anlatımla Nevruzu tanımlar ve yine kendisine özgü bir şekilde kutlar. Alevi toplumu ise Nevruz bayramını su şekilde kutlar:

Nevruz bayramı erkanı sabahtan başlar. Toplu olarak sabah yemeği yenecekse, önce Dede bir dua okur ve herkese süt

ikram edilir ve kahvaltı yapılır. Daha sonra dargınlar barıştırılır. Hasta ve yoksullar ziyaret edilir, gönülleri alınır. Yeni ölmüşlerin evlerine taziyeye gidilir. Türbe ve mezarlıklar ziyaret edilir. Nevruz şenliklerinin yapılacağı ev ve kır yerleri önceden saptandığı için, bu yerlerde tüm hazırlıklar tamamlanır. Yaşlılar için ayrı bir mekanda, gençler için ayrı bir alanda muhabbet sofraları kurulur. Gençler kırlarda şenlikler yaparlar, halaylar çekerler, ateş üstünden atlayarak dilekler tutarlar. Genç kızlar ve oğlanlar karşılıklı mani söylerler...

 Nevruz Bayramı akşamı “Meydan” açılır. Taliplere “Nasip” verilir. Cem evinde toplanılır. Tüm canlar hazır olduktan sonra , saat 20.00 civarında Nevruz Erkanının icrasına başlanır.Hz. Ali’nin 598’in 21 Mart’ında Nevrûz günü doğmuş olması ya da doğumunun bugüne rastlamış olması, son derece büyük bir anlam taşır. Hz. Ali gibi sayısız üstün meziyetlere sahip olan bir önderin, Nevrûz gibi her bakımdan oldukça anlamlı bir günde doğmuş olması, hem Nevrûz’un değerini yücelterek onun daha geniş bir kesimce benimsenmesini sağlamış, hem onun kişiliğinin anlamını ve gizini daha da derinleştirmiştir.

Nevrûz Edebiyatımızda İmam Ali

Alevi şair ve ozanları, Nevrûz’u konu edinen çokça şiir ve deyiş yazıp söylemişler. Nevrûziyye diye adlandırılan bu şiir türüne, Bâki, Nef’î , Nedîm gibi Divan şairlerinde de rastlıyoruz. Anlaşılma güçlüklerinden ötürü Divan şiirindeki söz konusu örneklere burada yer verme gereğini duymuyoruz. Pir Sultan Abdal gibi Alevi şairleri, Nevrûziyye’lerinde, Nevrûz’un anlam ve önemini, İmam Ali’nin bugünle bütünleşen doğumu olayını, kişiliğini işliyor; bugünün büyük bayram olduğunu vurguluyorlar.

16. yüzyıl Dede ve şairlerimizden olan Pir Sultan Abdal’ın aşağıdaki bu deyişinin, kendi türünün en güzel örneklerinden olduğu kanısındayız:

Sultan Nevrûz günü cemdir erenler,Gönüller şad oldu ehl-i imanın,Cemâl yâri görüp doğru bilenler,Himeti erince Nevrûz Sultan’ın.

Cümle eşya bugün destur aldılar,Aşk ile didâra karşı yandılar,Erenler ceminde bâde sundular,

17 / 20

Page 18: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

Himmeti erince Nevrûz Sultan’ın.

Erenler dergâhı rûşen bu günde,Doldurmuş bâdeyi, sunar elinde,Susuz olan kanar kendi gönlünde,Himmeti erince Nevrûz Sultan’ın.

Sultan Nevrûz günü canlar uyanır,Hal ehli olanlar nura boyanır,Muhib olan bugün ceme dolanır,Himmeti erince Nevrûz Sultan’ın.

Pîr himmet eyledi bugün kuluna,Cümle muhib bugün cemde buluna,Cümle eşya konar kudret balına,Himmeti erince Nevrûz Sultan’ın.

Aşık olan canlar bugün gelürler,Sultan Nevrûz günü birlik olurlarHallâk-ı cihandan ziya olurlar,Himmeti erince Nevrûz Sultan’ın.

Pîr Sultan’ın eydür, erenler cemde,Akar çeşmim yaşı her dem bu demde,Muhabbet ateşi yanar sinemde,Himmeti erince Nevrûz Sultan’ın.

Pir Sultan Abdal, "Sultan Nevrûz günü cemdir erenler" deyip herkesi "ceme dolanma"ya çağırıyor. "Aşık olan canlar"ın Sultan Nevrûz günü bir araya geldiklerini, "birlik" olduklarını söyler. "Cümle eşya bugün destur aldılar" dizesi ile de, Nevrûz gecesinde, sabaha doğru "cümle eşya"nın secdeye kapanıp "destur" yani izin alıp, varlıklarını yeni süreçte veya girilen yeni yılda da devam ettirmek istediklerine işaret eder.

Yine Hüsnü Baba, Nevrûziyye’lerinden birinde bu konuyu anımsatır ve Kuran’ın Nevrûz günü vahyedildiği inancını yineler:

Geldi dünyaya bu dem lütf-u adâletle AliNûra gark oldu heman arz-ü

semavât-ü celiCümlece ins ile cinn yüz sürüp dedi belîEhl-i islama bugün vahy ile Kur’an geldi

Bu dörtlükte yeralan Cümlece ins ile cinn yüz sürüp dedi belî dizesi ise Nevrûz’da veya Mart Dokuzu’nda, "ins ile cinn" cümle mahlukatın, bütün varlıkların secdeye gelerek "yüz sürüp" ikrar verdiklerini, yani "beli" dediklerini belirtir. Özellikle Türkiye’de yaşayan Aleviler arasında yaygın olan bir inanca göre, bu gece yarısından sonra, ağaçlar ve diğer varlıklar secdeye gelirken, bir çok değişiklikler olur, hatta derelerde su yerine süt aktığına inanılır. Kim o sırada suya girip yıkanır ve o secde anını gözetlerse, tüm günahlarından arınır, Hak nezdinde makul olup büyük sevap kazanır. Bu yüzdendir ki, ağırlıkla Dersim, Erzincan, Sivas gibi yörelerde, kimi yaşlılar, söz konusu gece, suların soğukluğuna aldırış etmeden derelere koşup yıkanmak için çaba gösterirler.[/b]Türklerde Nevruz Ana madde: Türk kültüründe Nevruz

Orta Asya'da Nevruz bayramlarında geleneksel olarak pişirilen sümelek buğdaydan yapılan bir çeşit tatlıdır.

Türkiye'de bir gelenek Türk Cumhuriyetleri'nde ise resmî bayram olarak kutlanırken, 1995 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti tarafından Bayram olarak kabul edilen bir gün haline gelmiştir.[7] . Türklerin Ergenekon

adlı yerden demirden dağı eritip çıkmalarını, baharın gelişini, doğanın uyanışını temsil eder. Türk kavimleri tarafından M.Ö. 8. yüzyıldan günümüze kadar her yıl 21 Mart'ta kutlanır.[8]

Türk Takvimi'nde bir gün 12 bölüme ayrılır, her bölüme Çağ adı verilirdi. Bir çağ iki saat, dolayısıyla bir gün de 24 saattir. Herbir çağ ise sekiz Keh ten ibarettir. Yılbaşı olarak gece-gündüz eşitliğinin yaşandığı 21 Mart, Nevruz günü olarak kutlanır.

Oniki Hayvanlı Takvim ve Melikşah'ın Celali Takvimi'nde yılbaşı olarak belirlenen 21 mart, Divânü Lügati't-Türk'te de ilkbaharın gelişi olarak belirtilir. Türk edebiyatı ve musikisine de Nevruz; Nevruz-ı Asl, Nevruz-ı Arap, Nevruz-ı Bayati, Nevruz-ı Hicaz, Nevruz-ı Acem ve Nevruz-ı Seba olarak girmiştir. Tarihte pek çok devlet tarafından bayram ve gelenek olarak kutlanmıştır. Bunların başında Anadolu beylikleri, Eski Mısır, İran, Safavi, Sasani, Moğollar, Selçuklu ve Osmanlı gelir.

Selçuklu ve Osmanlı [9] 'da millî bayram olarak kutlanan Nevruz, Nevruziye adlı şiirlere ve şenliklerle ziyafet verilerek kutlanırdı. Özel olarak hazırlanan Nevruziye adlı macun Osmanlı döneminden kalan bir kültür olarak bu gün hâlâ Manisa'da 21 Mart'ta Mesir macunu şenlikleri yapılmaktadır. Alevi ve Bektaşiler arasında da kimi yorelerde eski takvime atfen Mart Dokuzu adi verilerek kutlanan Nevruz'da özel ayinler yapılırdı, yine Zerdüştler ve Yezidiler'de 21 Mart'ı bayram olarak kabul etmişlerdir.

Kürtlerde Nevruz

Kürtler Nevruz'u 18 ile 21 Mart arasında kutlarlar.

18 / 20

Page 19: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

Bu bayram ile Kürtler çoğunlukla şehir dışındaki bölgelerde ve açık alanlarda bir araya gelir ve gelmekte olan ilkbaharı kutlarlar. Kadınlar rengarenk elbiseler giyerler ve başlarına pullarla süslenmiş ışıltılı örtüler örterler. Topluluk büyük bir ateş yakar ve bu ateşin etrafında dans ederek ya da üstünden atlayarak büyük bir coşkuyla bu bayramı kutlarlar.[10][11].

Ana madde: Demirci Kawa Efsanesi

Kürt mitolojisindeki Kawa efsanesine göre, günümüzden(2007) 2500 yıl öncesinde Zuhak (Bazı kaynaklara göre Dehak)adında Asurlu çok ama çok zalim bir kralın altında yaşayan Kawa adında bir demirci vardı. Bu kral tam bir canavardı ve efsaneye göre her iki omuzunda da birer yılan bulunuyordu. Her gün bu iki yılanı beslemek için Kürtlerden iki genci sarayına kurban olarak getirtip aşçılarına bu iki çocuğu öldürtüp beyinlerini yılanlarına yemek olarak verdiriyordu. Aynı zamanda bu canavar kral ilkbaharın gelmesini de engelliyordu.] En sonunda bu zulümden bıkan ve bir şeyler yapmak isteyen Armayel ve Garmayel adlı iki kişi kralın sarayına mutfağa aşçı olarak girmeyi başarırlar ve Kralın yılanlarını beslemek için beyinleri alınarak öldürülen çocuklardan sadece birini öldürüp diğerinin gizlice saraydan kaçmasına yardımcı olurlar]. Böylece ellerindeki bir insan beyni ile kestikleri bir koyunun beynini karıştırarak yılanlara vererek her gün bir çocuğun kurtulmasını sağlamış olurlar. İşte bu kaçan kişilerin Kürtlerin ataları olduğuna inanılır ve bu kaçan çocuklar Kawa adlı demirci tarafından gizlice eğitilerek bir ordu haline getirilirler. Böylece Kawa'nın liderliğindeki bu ordu bir 20 Mart günü zalim kralın sarayına yürüyüşe geçer ve Kawa kralı çekiç darbeleri ile öldürmeyi

başarır. Kawa etraftaki tüm tepelerde ateşler yakar ve yanındakilerle birlikte bu zaferi kutlarlar. Böylece Kürt halkı zalim kraldan kurtulmuş olur ve ertesi gün ilkbahar gelmiş olur.

Kürt yazar Musa Anter'e göre Nevruz aslında Kürtlerde ilk başlarda 31 Ağustosta kutlanıyordu ancak daha sonra Arap Takviminin kabul edilmesiyle bu kutlamalar Mart ayına kaymıştır

Alevi Çalıştayı 'katılım' tartışmaları arasında sona erdi. Toplantıda gündeme gelen ve hayata geçeceği söylenen belli başlı somut önerileri şu şekilde özetlemek mümkün:Cemevlerine hukuki statü tanınması,

Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile yapılacak çalışma ile dedelerin eğitilmesi ve maaş bağlanması,

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde isteyen öğrencinin Aleviliği öğrenebilmesi,

Aleviliğin öğretildiği derslere Alevi öğretmenlerin girmesi,

Alevilerin, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda temsili konusunda  bir uzlaşmaya varılmış olsa da bunun nasıl olacağı belirsiz, 

Birçok Alevi örgütünün yıllardır gündemde tuttuğu 'zorunlu din dersleri kaldırılsın' talebinin ise AKP Hükümeti tarafından kabul görmediği Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Profesör Dr. Hamza Aktan'ın Çalıştay'da da din derslerinin zorunlu olmasını savunmasından anlaşılabiliyor.Radikal.com.tr okuyucularına soruyor AKP’nin ‘Alevi açılımı’

yeterli mi? Öneriler Alevi toplumunun ihtiyaçlarını karşılıyor mu?

Sevgili Canlar, Radikal gazetesi alttaki forumu düzenlemis.Foruma bende katildim bunu sizlerle paylasmak istedim.

FORUM AKP'nin açılımı sizce

Alevilerin ihtiyacını karşılıyor mu? Neden?

Evet, karşılıyor.Hayır, karşılamaktan çok uzak.

Hayır, karşılamaktan çok uzak.

Kesinlikle karsilamiyor Alevilerin istekleri diyanette temsil, dedelere maas degil. Alevilerin istekleri Laik, Demokratik bir Hukuk devleti. Ülkemizin tüm enerjisi dini hizmete gidiyor. Avrupada Kiliseye vergi vermek isteyenlerin onayiyla calisanlardan kilise vergisi kesiyor. Ülkemizdede Diyanet cami vergisi verenlerden vergisini almali, Cem evi isteyenlerde ayni sekilde kendi ödediklerinden finanse edilmeli. Din devletin sirtindan inerse bizde Ülke olarak biryerlere gidecegimiz inancindayim. Sosyal devlet anlayisi dine hizmet degil yoksullukla, aclikla, issizlikle mücadeleden gecer,temel hak ve özgürlüklere saygidan gecer.Ülkemizin temel sorunlari yukardaki saydigimiz sikintilardan kaynaklanmaktadir.Bu sikintilar giderilirse inaniyorumki tüm bölge insani rahatlayacaktir. Birde zorunlu din dersleri konusu var. Din mademki bir inanc, bunu nasil isteyenede istemeyenede okutacagiz dersiniz.Okulunda not vereceksin bu not belki O ögrencinin gelecegini belirleyecek.

Saygilarla Haydar Tutar“Muhabbetle bulanlar buldu Hakk’ıMuhabbetsiz kulun Hakk’ta ne var

hakkı.”

19 / 20

Page 20: HABERLER - alevi-  Web viewSon olarak Erzincan Hacı Bektaş Veli Kültür Merkezi Saymanı ... doc' isimli word dosyası içinde ise ... docx’ isimli dosyada aynen

- Hünkâr Hace Bektâş Velî -

Pir Sultan Abdalım çile AllahtanHer ne ki gelirse bile AllahtanKemliğe iyilik kula Allahdan

Hamzayı Battalı salasın ha nolur.

[ Pir Sultan Abdal ]

20 / 20